BIM 2 6 2005-04-05T13:20:00Z 2005-04-05T13:20:00Z 96 66791 380709 TBMM 3172 761 467537 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 77       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

70 inci Birleşim

15 Mart 2005 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Bingöl İlinde meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, 14 Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

3.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, 14 Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 69 milletvekilinin, kamuoyunda "Fethullah Gülen Okulları" olarak bilinen okulların, dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Tanla ve 30 milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261)

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci Maddesinin Başlığı ve İkinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/326) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/269)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Muhtar ve İl Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/351) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/270)

D) Çeşİtlİ İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

V.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)

3.- 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832)

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833)

5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/951) (S. Sayısı: 794)

6.- Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831)

7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

8.- Kozmetik Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/844) (S. Sayısı: 643)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, tarımsal sulamada kullanılan ve ödenemeyen elektrikte fiyat ve KDV indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4513)

* Ek cevap

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 4422 ve 5187 sayılı Kanun hükümlerince haklarında dava açılanların isimlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4595)

3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, yolsuzluk ve usulsüzlükle ilgili davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4643)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Ziraat Bankası AŞ Hasanpaşa Şubesi Müdürü hakkındaki iddiaya,

Ziraat Bankası AŞ'nin bilgisayar sisteminin çökmesi ve bazı iddialara,

Kentbankın Arnavutluk'taki bir iştirakinin satışı için kamu bankalarından kredi kullandırılıp kullandırılmadığına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/4747, 4752, 4753)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Irak'ta yapılacak seçimlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4765)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 5176 sayılı Kanun ile 3628 sayılı Kanun arasındaki farklara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4766)

7.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Kafkas Cumhuriyetlerini Doğu Karadenize bağlayacak demiryolu projesi olup olmadığına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4795)

8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, basında yer alan bir açıklamaya,

İmarbank soruşturmasında BDDK'ya gelen bir ihbar mektubuna,

İmarbankla ilgili bazı iddialara,

İlişkin soruları ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4804, 4805, 4806)

9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hükümetin ucuz konut projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4816)

10.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Türkiye'nin AB üyeliği için Fransa'nın aldığı referandum kararına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4829)

11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy Köy meydanına parke taşı kaplanmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4841)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy ve Küçükyenice köylerinin su deposu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4842)

13.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Çin'den yerfıstığı ithal edildiği iddialarına,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, 4876 sayılı Kanunun uygulamasına,

Tarım Gönüllüsü Projesine,

Son 10 yılda yapılan süne mücadelesine,

Son 10 yıldaki traktör satışına,

Gezici toprak analiz laboratuvarlarının faaliyetlerine,

- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun Tarım İl Müdürlüğü personelinden görev yeri ve unvanları değiştirilenlere,

- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünün kaldırılma gerekçesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4852, 4853, 4854, 4855, 4856, 4857, 4858, 4859)

14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, arızalı veya kapalı olan şehirlerarası demiryolları hatlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4860)

15.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Çatalpınar İlçesindeki sağlık ocağının ulaşım sorununa ve personel yetersizliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4899)

16.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Atatürk Havaalanında pistten çıkan uçağa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4909)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı uluslararası görüşmelerde tutanak tutulup tutulmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4912)

18.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, TRT'nin kurum içi ve dışında yaptırdığı dizilere ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4920)

19.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Çorlu-Ankara arasında uçak seferlerine başlanıp başlanmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4937)

20.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, bedelli askerlik için gelen talep sayısına ve bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/4941)

21.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'daki hava kirliliğine karşı alınacak önlemlere ve kaçak kömür satışına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/4943)

22.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ABD Büyükelçiliğinin bina çevresinde aldığı güvenlik önlemlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4944)

23.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, soruşturma komisyonunda görev yapan bir milletvekilinin beyanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4967)

24.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Başbakanın Güneydoğu Asya gezisini takip eden TRT heyetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4992)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak altı oturum yaptı.

Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar

Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, İstiklal Marşımızın kabulünün 84 üncü yıldönümüne,

İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, son günlerde ülkemizde yaşanan sosyal olaylara,

İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli, geçtiğimiz hafta Paris'te yapılan UNESCO toplantısında Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusundaki tartışmalara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın Dışişleri,

Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın Çevre,

Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın Millî Savunma,

Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın Tarım, Orman ve Köyişleri,

Komisyonları üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri;

(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 30 milletvekilinin, ilaç sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;

Devlet Bakanı Güldal Akşit'in ABD'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresinin kabul edildiği;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 418 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Açıklandı.

Tarım Orman ve Köyişleri,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri,

Çevre,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,

Anayasa,

Millî Savunma,

Dışişleri,

Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere, gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Güney Kore Başkanı Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/946) (S. Sayısı: 827) 16 ncı maddesine kadar kabul edildi.

İsmail Alptekin

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Ahmet Küçük

Mehmet Daniş

 

Çanakkale

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

 

Kırklareli

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

Beşinci ve Altıncı Oturumlar

Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/946) (S. Sayısı: 827) görüşmelerine devam olunarak 19 uncu maddesine kadar kabul edildi; 19 uncu madde üzerinde verilen bir önergenin elektronik cihazla yapılan oylamaları sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 15 Mart 2005 Salı günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.28'de son verildi.

Sadık Yakut

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Ahmet Küçük

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Çanakkale

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                   II. - GELEN KÂĞITLAR                                              No.: 96

14 Mart 2005 Pazartesi

Sözlü Soru Önergeleri

 

1.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, TEKEL'in özelleştirilmesi çalışmalarına ve tütün üreticilerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1482) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

2.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, tütün piyasasına ve üreticilerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1483) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Gümüşhane-Hurşit Çayının ıslah çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1484) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

4.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, Türkiye Demir Çelik İşletmelerindeki atamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1485) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Çankırı-Merkezdeki içme suyu sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1486) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

6.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, eğitim kurumlarındaki sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1487) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Irak'ta Türk şoförlerinin can güvenliğinin sağlanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1488) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Atatürk Orman Çiftliğinde hayvan üretimi ve bakımında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5098) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Denizli Acıpayam Ovası Sulama Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5099) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

3.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yurt dışı gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5100) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

4.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, bir konuşmasındaki medyaya yönelik ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5101) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5102) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

6.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin özelleştirilmesi sürecine yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5103) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

7.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, ticari faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5104) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

8.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, sahte rakı sorununa ve alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5105) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

9.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın, sosyal güvenlik kuruluşlarının ilaç bedellerini ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5106) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

10.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN'ın, bir konuşmasındaki memurlara yönelik ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5107) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

11.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Başbakanlık binalarının tadilat, yenileme ve finansmanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5108) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

12.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY'ın, Çanakkale-Biga-Çan ilçelerine doğalgaz getirilmesi ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5109) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Bulgaristan'ın baraj kapaklarını açması sonucu Edirne'de yaşanan su baskınlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5110) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

14.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, yurtdışı gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5111) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

15.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, Mimar Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesindeki tablolara ve müzenin restorasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5112) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

16.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kazanılan davalara ve ödenen tazminatlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5113) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

17.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5114) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

18.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, adli sicil kaydı talebi karşılığında bağış alınmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5115) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

19.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Maliye Bakanı hakkında düzenlenen dosyaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5116) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

20.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, nafaka hükümlerinin düzenlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5117) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

21.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, özel bir finans kurumunun yöneticileri hakkındaki yargılamanın sonucuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5118) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

22.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, TRT İstanbul Radyosunda personele yönelik uygulamalara ve bir enstrümanın yasaklanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/5119) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

23.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, yapılması planlanan Saray-Kırklareli devlet karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5120) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

24.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Akkuş-Salman-Akpınar-Seferli beldelerinin ulaşım sorununa ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5121) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

25.-  İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Bozüyük-Adapazarı Karayoluna, Bozüyük ve Bilecik için çevre yolu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5122) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

26.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, duble yol çalışmalarına ve Bolu Otoyol Geçiş Tüneli için yapılan harcamaya ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5123) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

27.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut KOÇAK'ın, Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili faaliyetlere karşı alınacak önlemlere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5124) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

28.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5125) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

29.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir gazetedeki röportajında verdiği bazı beyanlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5126) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

30.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Avrupa Anayasası Nihaî Senedinin bir maddesinde yer alan Kıbrıs'la ilgili bildiriye ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5127) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

31.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, Diyanet İşleri Başkanlığının hac organizasyonuna ve özel bir seyahat şirketine yönelik iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/5128) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

32.- Bursa Milletvekili Mustafa DÜNDAR'ın, yurtdışından öğrenci getirme projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/5129) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

33.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine ve bazı yetiştirme yurtlarına ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5130) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

34.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5131) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

35.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki personelin niteliğine ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5132) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

36.- Sivas Milletvekili Nurettin SÖZEN'in, bazı televizyon programlarına ve aile birliğinin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5133) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

37.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, yerel yönetimlerin Hazineye olan borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/5134) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

38.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, gurbetçilerin döviz akışındaki düşüşe ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/5135) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

39.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, bazı sektörlerdeki gizli işsizlik oranına ve alınacak önlemlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5136) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

40.- Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin, SSK emeklilerinin Şubat ayı maaşlarından yapılan kesintiye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5137) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

41.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, yeniden çalışmaya başlayan emekliden "Sosyal Güvenlik Destek Primi" kesilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5138) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

42.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, felçli hastaların idrar sorunlarının çözümüne ilişkin Çalışma  ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5139) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

43.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Irak'a işçi göçüne ve alınması gereken önlemlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5140) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

44.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, özel bir şirketin elektrik ihracına ve enerji piyasasındaki düzenlemelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5141) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

45.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporunda adı geçen bürokratlarla ilgili bazı değerlendirmelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5142) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

46.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Köroğlu Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5143) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

47.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, otobüs şirketlerinin AŞTİ servislerinin kaldırılması kararına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5144) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

48.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, renk körlerine silah ruhsatlarıyla ilgili sağlık kurulu raporu verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5145) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

49.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sahte rakı üretim yerlerinin tespiti yönündeki çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5146) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

50.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, İstanbul-Silivri İlçesinde iki yerel gazetenin kapatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5147) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

51.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, sahte rakı üretimine yönelik alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5148) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

52.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal DEVECİLER'in, oto galerilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5149) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

53.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde reklam panoları ihalesindeki usulsüzlük iddialarının sorumlularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5150) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

54.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TELSİM ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5151) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

55.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, oto galerilerine yönelik genelgenin uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5152) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

56.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sahte rakı sorununa ve alınacak önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5153) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

57.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı vergilerin gelir, gider ve artış oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5154) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

58.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, vergi tahsiline ve mükellef sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5155) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

59.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, son beş yıllık vergi oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5156) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

60.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5157) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

61.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, İzmir Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğüne ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü binasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5158) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

62.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, şarap sektöründeki vergi oranına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5159) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

63.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sahte rakı üretimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5160) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

64.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, alkollü içeceklere uygulanan yüksek vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5161) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

65.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, Devlet Malzeme Ofisinin özelleştirilmesi düşüncesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5162) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

66.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, TEKEL ürünlerinin vergi oranına ve ürünlerin uluslararası tanıtımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5163) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

67.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, kontrol dışı alkollü içecek üretimine ve denetimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5164) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

68.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Posof İlçesi ve köylerinin eğitim sorunu ile lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5165) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

69.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır İlçesi ve köylerinin eğitim sorunu ile lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5166) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

70.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Damal İlçesi ve köylerinin eğitim sorunu ile lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5167) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

71.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Hanak İlçesi ve köylerinin nitelikli öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5168) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

72.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Göle İlçesi ve köylerinin nitelikli öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5169) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

73.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İl merkezi ve merkeze bağlı köylerin nitelikli öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5170) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

74.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, SSK hastanelerinin devri ile ortaya çıkan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5171) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)

75.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, patates siğili hastalığı nedeniyle ortaya çıkan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5172) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)

76.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Akkuş İlçesi Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5173) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

77.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, SSK depolarında bekletildiği iddia edilen ilaçlara ve sorumlularına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5174) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

78.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, SSK'lıların ilaç ihtiyacının serbest eczanelerden karşılanmasının sonuçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5175) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

79.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Posof İlçesi ve köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5176) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

80.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İl merkezi ve köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5177) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

81.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Göle İlçesi ve köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5178) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

82.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Hanak İlçesi ve köylerindeki sağlık ocaklarının hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5179) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

83.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Damal İlçesi ve köylerindeki sağlık ocaklarının hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5180) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

84.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır İlçesi ve köylerindeki sağlık ocaklarının hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5181) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

85.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Yalova-Termal'de bulunan Ruhsal Rehabilitasyon Merkezinin ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5182) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

86.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, Kütahya-Emet Devlet Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5183) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

87.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sahte rakı imalatına ve denetim eksikliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5184) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

88.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, zirai ilaçların kullanımının reçetelendirilmesine yönelik bir çalışma olup olmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5185) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

89.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sağlığa zararlı olduğu iddia edilen bazı gıda maddelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5186) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

90.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, bazı et kombinalarının Bakanlığa bağlanıp bağlanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5187) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

91.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, hastalık taşıyan hayvanlarla ilgili alınacak tedbirlere ve bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5188) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

92.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, bazı karayolları belgelerinin alınma süresine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5189) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

93.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TELSİM'e yönelik bazı iddialara ve Türk Telekom'un denetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5190) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

94.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, İstanbul Atatürk Havalimanındaki bagaj kontrollerine ve bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5191) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

95.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, tiyatrolara ve sanat piyasasına yönelik alınacak tedbirlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5192) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

96.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, kimyagerlerin özlük haklarının düzenlenmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/5193) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

97.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, kapatılan Sinop Radar Üssüne ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5194) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

98.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu İlindeki dip trolü avcılığına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5195) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)

99.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TELSİM'e yönelik bazı iddialara ve TMSF'nin denetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/5196) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- Yozgat Milletvekili Emin Koç, Konutunda görevli personel olup olmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesini 10.3.2005 tarihinde geri almıştır. (7/5014)

 

                                                           15 Mart 2005 Salı                                     No.: 97

Tasarı

1.- Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun Tasarısı (1/994) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)

Teklifler

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; İletişim Araçlarının Kullanımında, Tüketicilerin Bilinçaltı Ses ve Görüntü Efektlerine Karşı Korunması Hakkında Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/405) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Adalet ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29 Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/406) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

3.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ile 30 Milletvekilinin; Türk Medeni Kanununun 187 nci Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/407) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

Raporlar

1.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835) (Dağıtma tarihi: 15.3.2005) (GÜNDEME)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 23 Milletvekili ile Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 14 Milletvekilinin; 877 Sayılı Teşkilâtı Mülkiye Kanununun 2. Maddesiyle Bağlı 4 Nolu Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/361, 2/393) (S. Sayısı: 836) (Dağıtma tarihi: 15.3.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 69 Milletvekilinin, kamuoyunda Fethullah Gülen okulları olarak bilinen okulların, dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

2.- İstanbul Milletvekili Bülent TANLA ve 30 Milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin batık bankalardan tahsil etmeyi hedeflediği paraya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4745)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'ye devredilen Demirbank ve Ulusal Bank'ın aktif ve pasifine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4746) 

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin denetimine ve açılan davalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4748)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF tarafından yapılan tahsilata ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4749)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Eze Zeytincilik'e kullandırılan kredilere ve Erol Evcil'in TMSF'ye olan borcuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)  yazılı soru önergesi (7/4750)

6.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, kolalı ve alkollü içecekler ile tütün mamullerinden alınan vergiye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4762)

7.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, yurtdışı uçak seferlerinde ülkemiz sınırlarında yapılan satışların belgelendirilip belgelendirilmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4763)

8.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İstanbul'da muhtemel bir depreme yönelik çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4764)

9.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Spor Toto bünyesindeki bir bahis oyununun hasılatının özel şirketlerin banka hesabında tutulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4770)

10.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, hırsızlık olaylarındaki artışa ve bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4771)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubu borçları adına yapılan teklifin kabul edilmeme nedenine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4772)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İktisat Gayrimenkul Yatırım Ortaklığının satış kararına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4773)

13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Erol Aksoy'un basında yer alan iddialarına ve TMSF Başkanının açıklamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4774)

14.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Uzan Grubunun TMSF'ye ödeme planı sunup sunmadığına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4775)

15.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, İmar Bankasına el konulma sürecinin geciktirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4776)

16.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, THK'ya kurban derisi toplama yetkisini düzenleyen yönetmeliğin hukuki dayanağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4781)

17.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Tekel Genel Müdürlüğünün Ankara'da yaptırdığı hizmet binasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4785)

18.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Spor Toto bünyesindeki bir bahis oyununun hasılatının özel şirketlerin banka hesabında tutulduğu iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4787)

19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki eczacıların Emekli Sandığından alacaklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4788)

20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, orta ve yüksek öğrenimde kullanılan ve tavsiye edilen Kur'an-ı Kerim meal ve tefsirlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4790)

21.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, Burhaniye Veremle Savaş Dispanserinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4798)

22.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, DSİ 15. Bölge Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4799)

23.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'nin yurtdışında tanıtım envanterine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4800)

24.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, yoğun göç alan il ve ilçelerin yatırım teşviklerinden yararlandırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4801)

25.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Emlakbank'taki usulsüz kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4802)

26.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Doğu Anadolu Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4807)

27.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, elektriğin üretim maliyeti ve kullanım ücreti ile kaçak kullanımın nedenlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4808)

28.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Veteriner Fakültesi öğrencilerinin yurtdışı eğitim imkânlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4810)

29.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Bergama'daki altın madeni işletmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4813)

30.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Antalya-İbradı İlçesindeki boş idareci kadrolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4814)

31.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye-Suriye sınır bölgesinde petrolle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4815)

32.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, emeklilerin maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4817)

33.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, duble yol çalışmalarına ve çıkan sorunlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4818)

34.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, duble yol çalışmalarına ve çıkan sorunlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4819)

35.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, SSK'lılara tüp bebek imkânı sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4827)

36.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, "hortumcu" kavramının tarifine ve Etibank'a ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4830)

37.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Başbakanlık Konutu ile Başbakanlık Merkez Binasında tadilat ve tamirat yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4833)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

15 Mart 2005 Salı

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Bingöl İlinde yaşanan deprem hakkında söz isteyen, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'e aittir.

Buyurun Sayın Anik.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Bingöl İlinde meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 Mart ve 14 Mart tarihlerinde Bingöl'de meydana gelen depremden dolayı gündemdışı söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 ve 14 Mart 2005 tarihinde Bingöl'de meydana gelen deprem neticesinde, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğünce, Erzurum ve Bingöl Valilikleri, Karlıova Kaymakamlığı, Genelkurmay Başkanlığı Kriz Merkezi...

BAŞKAN - Sayın Anik, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibin konuşması anlaşılamamaktadır.

Buyurun Sayın Anik.

ABDURRAHMAN ANİK (Devamla) - ...Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı Kriz Merkezi ve Kızılay yetkilileriyle koordinasyon kurularak başlatılan çalışmalar kesintisiz olarak devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, meydana gelen deprem 12 Mart 2005 tarihinde sabah 09.36'da meydana gelmiş ve 5,7 şiddetinde bir deprem. Depremden hemen sonra, Sağlık Bakanımız Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ Bey iki saat sonra afet bölgesinde hazır bulunmuşlardır ve gerekli incelemeleri yapmış, afetzedelerle bire bir görüşmüş, ilgililerden bilgi almış ve takip etmişlerdir. Yine, 13 Mart 2005 tarihinde İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu Bey, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen Bey, Bingöl Milletvekillerimiz Sayın Feyzi Berdibek, Mahfuz Güler ve bendeniz, Ankara'dan Erzurum üzeri afet bölgesine intikal ettik. Yine Erzurum'un -Çat İlçesinde karayoluyla- Çat İlçesinde ve köylerinde, Bingöl'ün Karlıova İlçesi ve köylerinde gerekli incelemeler yapılmış ve orada bu konuda ilgililerden bilgi alınmış, afetzedelerle görüşmeler yapılmış, şartlar gözden geçirilmiş, gerekli müdahale yapılmıştır.

Bingöl'de meydana gelen bu depremden dolayı, gerçekten, Sayın Bingöl Valimizin başkanlığında ve çevre illerin valilerinin de desteğiyle orada güzel bir organizasyon yapılmıştır. Biz, bu afet bölgesindeyken, Sayın Başbakanımızın, zaman zaman arayıp, ora hakkında bilgi alması, yöre halkı tarafından alkışlarla karşılanmış ve takdir görmüştür. Bununla beraber, askerî birlikler, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Türkiye Kızılay Genel Müdürlüğü, diğer sivil kuruluşlar, özellikle Bingöl Valimizin denetimi ve koordinasyonu altında, Bingöl Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları bölge müdürleri ve Köy Hizmetleri yoğun bir çalışma yapmışlardır; kendilerine Bingöl halkı adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Bingöl'de meydana gelen depremde, Allah'a şükürler olsun ki, sevindirici olan, can kaybının olmayışı; ama, 14 Mart 2005 tarihinde 03.55'te 5,9 şiddetinde meydana gelen ikinci deprem ikinci bir hasara neden olmuştur.

Her iki depremde toplam 36 yaralı olmuş, bu 36 yaralımızdan 2'sinin hastanede tedavileri devam etmekte, diğerleri ise aynı gün tedavileri görülerek taburcu edilmişlerdir.

Yardımlar devam etmektedir. Bugüne kadar 1 078 çadır gönderilmiş, dağıtılan çadır sayısı 651; 1 632 tane battaniye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anik. 

ABDURRAHMAN ANİK (Devamla)- ... 536 katalitik soba, 60 tane uyku tulumu, 872 paket gıda yardımı, toplam 3 751; bu tür yardımlar yapılmıştır. Bingöl Belediyemiz de 2 500 ekmekle takviye etmiştir.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'de yıkım hayli fazla; ancak, hafif hasarlı bina olarak, bugün itibariyle 418, ağır, orta hasarlı bina sayısı 370, ahır ve samanlıklar 800, toplam 868 tane -yine, ahırlar da dahil- yıkım meydana gelmiştir. Hafif ve orta hasarlı olanlar ise 75, ağır hasarlı bina, yıkık olarak da ilk gün 28 iken sonraki günlerde yine birkaç tane eklenmiştir.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'de meydana gelen bu depremden dolayı, Türkiye'nin genelinde bize telefonla geçmiş olsun diyen ve Türk Halkının, çeşitli kurumların, sivil kuruluşların, devlet kurumlarının gönderdiği bu yardımlardan dolayı şükranlarımızı arz ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, Bingöl'de meydana gelen bu depremde can kaybı olmaması sevindirici olmakla beraber, orada devletimizi gördük, vatandaşımızı gördük, sivil kuruluşlarımızı gördük ve bütün o halkımızın ihtiyaçlarını bir an önce gidermeye uğraşırken, haliyle, kışın ağır şartları altında yaşayan o halka gerekli tedbirler hükümetimiz tarafından alınmıştır ve gördüğüm kadarıyla büyük bir sıkıntı yoktu; ancak, bir konuyu ifade etmek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Anik, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ABDURRAHMAN ANİK (Devamla) - Son bir iki gündür, medyada, genelde, Afet İşlerince yapılan konutların hasar gördüğü ifade edilmektedir. Bugün, yetkililerden aldığım bilgiye göre, 1998'de 9 tane, 2003 yılında 7 tane afet konutu, Dörtyol dediğimiz ve medyada sözü edilen yerde yapılmıştır. Bu binalarda hiçbir surette herhangi bir hasar yoktur. Sadece, yöremizin insanı ufak yerlere sığmadığı için, bu binaların yanında bir ek, ilave yapmıştır; o ilave de basit bir yapı olduğu için zarar görmüştür.

Bu nezaketinizden dolayı hepinize saygılar sunuyorum. Cenabı Hak, bütün Türkiyemizi, milletimizi ve bütün insanlık âlemini bu tür afetlerden muhafaza eylesin.

Hepinize saygılar sunuyorum. Sağolun, teşekkürler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anik.

Gündemdışı ikinci söz, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle söz isteyen Muğla Milletvekili Ali Arslan'a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, 14 Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce Yüce Meclisi saygıyla selamlarken, ben de, Bingöl depreminde acı çeken, canı yanan yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyorum, yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 14 Mart, 1935'li yıllardan beri adı bayram olarak kutlanılmaya çalışılıyor; ancak, son yıllarda sağlıkta yaşadığımız olumsuz gelişmeler nedeniyle, gerek meslek örgütleri gerek üniversiteler tarafından, tıp fakülteleri tarafından, bir bayramdan daha çok, Türkiye'nin sağlık sorunlarının tartışıldığı, çözümlerinin önerildiği bir platform haline dönüştü 14 Martlar.

Sağlık sektöründe çalışanlar mutsuz, sağlıktan yararlanan yurttaşlarımız mutsuz. O açıdan, 14 Martlar artık bir bayram değil, bir feryat, bir haykırış haline dönüştü; tıp öğrencileri feryat ediyor, TUS sınavını bekleyen doktor meslektaşlarımız feryat ediyor, çalışan pratisyen hekimlerimiz, uzman hekimlerimiz feryat ediyor, asistanlarımız feryat ediyor, öğretim üyelerimiz feryat ediyor, tıp fakülteleri feryat ediyor. Yurttaşlarımızın hastane kapılarında çektiği çileyi, hastane kuyruklarında beklerken vefat eden, hastane kuyruklarında acı çeken yurttaşlarımızın feryatlarını zaten her gün duyuyoruz. Buna bir de, 14 Mart günlerinde, sağlık çalışanlarının feryatları ekleniyor.

Bu niye böyle değerli arkadaşlarım? Biliyorsunuz, Dünya Bankası, bizim gibi ülkelere, Avrupa'nın periferinde yaşayan ülkelere, Latin Amerika ülkelerine, bir süreden beri, sağlıkta dönüşüm projeleri adı altında projeler sunuyor. Bu projenin temelinde, sağlığın finansmanının ve sunumunun ayrılması var. Ama, görünen o ki, Dünya Bankasının önerdiği bu model, Türkiye'ye uymadı. Uymadığını nereden biliyoruz, kanıtı ne; biliyorsunuz çok kısa bir zaman önce, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrettik. Ne kadar hazır olmadığımız ortaya çıktı. Kuyrukları çözmeyi beklerken, sağlık sorunlarımızın çözülmesini beklerken, tam tersi sonuçlar ortaya çıktı.

Yine, biliyorsunuz, bu projenin bir temel ayağı da aile hekimliğiydi. Geçtiğimiz günlerde acele bir yasa çıkardık Düzce'de pilot uygulama başlatılmasıyla ilgili. 1 Ocakta başlanacaktı; henüz, aile hekimliğini de, Düzce'de, pilot uygulama olarak başlatabilmiş değiliz. İthal projelerdi, bize uymuyor, sorunlarımızı çözmüyor, hastalarımızın sorunlarını çözmüyor, hekimlerimizin sorunlarını çözmüyor.

Değerli arkadaşlarım, sağlık sorununun çözümü basit. Bakın, Dünya Sağlık Örgütü, bizim gibi ülkelerde, bütçeden sağlığa ayrılan payın yüzde 10'lar civarında olmasını öneriyor. Bizse, maalesef, adını bile bilmediğimiz, haritada yerini bile bilmediğimiz ülkelerden daha az pay ayırıyoruz; yüzde 3, yüzde 4 civarında sağlığa pay ayırabiliyoruz. Tabiî, sağlığın finansmanına yeterince pay ayıramadığımız için de, sağlık göstergelerimiz yüz kızartıcı boyutlarda. Bebeklerimiz, komşularımızdaki ülkelerden daha çok ölüyor, annelerimizin ölüm oranı yüz kızartıcı boyutlarda, tüm diğer sağlık göstergelerimizin hepsi bozuk. Bunun tek sebebi var; sağlığı, kamunun yükü gibi görüyoruz; sağlığı, devletin bir görevi gibi değil, kâr edilmesi gereken bir hizmetmiş gibi görüyoruz ve sağlığı kamudan çektik.

Değerli arkadaşlarım, her yıl, bu 14 Martlarda, işte, önümüzdeki 14 Martlarda daha iyi olur inşallah dilekleri oluyor. Çok iyi hatırlıyorum, geçtiğimiz iki yıl öncesinde, AKP'li bir milletvekili arkadaşım aynen şöyle söylemiş; çok uzun, son satırını okuyacağım -kendisine, gerçekten saygı duyuyorum fikirlerine; o zaman, umutla söylemiş bunları- olumsuzlukları saydıktan sonra: "Ama, inanın" diyor "gelecek yıl bu kürsüde, 14 Mart Tıp Bayramı konuşmasının çok daha farklı duygularla yapıldığını hepiniz göreceksiniz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arslan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Bekliyoruz, iki yıl geçti. Sayın Çömez bir yıl demiş; ama, iki yıl geçti, hâlâ  hastalar feryat ediyor, doktorlar feryat ediyor, sağlık çalışanları feryat ediyor, feryat devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, sağlığı eğer yük olarak görür de üstünüzden atmaya kalkarsanız, varılacak sonuç budur. Ben, bu 14 Martta, sağlık konusunda büyük hizmetleri olan, rahmetli Refik Saydamları, Behçet Uzları, değerli Nusret Fişek Hocamızı, bugünkü  Başbakanımızın tersine -Başbakanımız, enjeksiyon yaparken bile hekimlerimize güvenmiyor- "beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyen Yüce Atatürk'ü, burada, rahmetle ve saygıyla anıyorum. Yurdun dört bir yanında özveriyle çalışan, dünyadaki tüm meslektaşlarının neredeyse dörtte 1'i, beşte 1'i kadar ücret alıp, hiçbir sosyal güvencesi doğru dürüst olmadan görev yapan değerli hekim arkadaşlarım ve tüm diğer sağlık çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum; 14 Martlarını kutluyorum.

Çalışmalarına yakından tanık olduğum Değerli Sağlık Bakanımızın elinde Dünya Bankasının olduğunu bildiğim reçetenin yanlış olduğunu söylüyorum. Tarihe altın harflerle geçen diğer sağlık bakanlarımız gibi, eğer, adından kötü bahsedilmesini istemiyorsa, kendisine Dünya Bankasınca verilen reçeteden bir an önce vazgeçip... İyi bir doktor olduğunu da biliyorum, ama, elindeki reçete yanlış. O reçeteden bir an önce vazgeçmesini diliyorum. Önümüzdeki 14 Martlarda -bir yıl içinde çözülmüyor, iki yılda çözülmedi- inşallah, önümüzdeki yıllarda çözülebilir.

Hastasının ve hekiminin daha mutlu olduğu bir Türkiye'de, birlikte, hep beraber yaşamak dileğiyle, Yüce Meclisi, yeniden, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Gündemdışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'e aittir.

Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, 14 Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekillerim; dün 14 Mart Tıp Bayramı çeşitli etkinliklerle Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kutlandı. Bu Tıp Bayramının başlangıcı -Türkiye'de sadece kullanılan, daha doğrusu kutlanılan bir bayram- 14 Mart 1827 yılında Mektebi Tıphanei Amire ve Cerrahhanei Amire adıyla ilk tıp okulunun açılış yıldönümüdür. Asıl etkinlikler ise 1919 yılında İstanbul'un işgali sırasında hekimlerin işgale karşı dik duruşları ve o dönemde işgale karşı göstermiş oldukları direnişlerdir. Bundan dolayı, hekimlerimizin toplumun ve ülkenin genel durumuyla ne kadar yakından ilişkili olduklarını da ifade etmektedir.

Tıp eğitimi almış bir milletvekili olarak, en yüce değer bilinen tıp biliminin insanlar üzerinde uygulanması, daha doğrusu insanlar için her şeyin temelinde var olan insana hizmet etme boyutunda tıpçıların yerini iyi bilmek gerekiyor.

Tıp eğitimi, cumhuriyetimizin başladığı günden bugüne kadar büyük merhale katetmiş, özellikle ilk başlangıçta 500 civarında olan hekim sayısı 100 000'leri aşmış, sağlık çalışanlarıyla 200 000-300 000'ler civarında bir noktaya gelmiştir. Aslında, tıp alanında Türkiye'de çok ciddî gelişmeler olmuş; bugün, tıp adamlarımız, dünyada kendilerini kabul ettirecek boyuta ve kendilerini saydıracak boyuta gelmiş. Gerçekten, modern tıpta Türkiye'nin tıpı gereken yeri almıştır, çağdaş tıpımız gereken yeri almıştır.

Özellikle, tıp alanında, koruyucu hekimlik ve aile hekimliğiyle ilgili çalışmaların daha sağlık alanında devam etmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Aile hekimliğiyle ilgili pilot çalışma uygulamalarına bu yıl başlanacak ve devam edecektir. Ümit ediyorum ki, gelecek yıllarda bütün Türkiye sathında faydalanmış olacağız.

Tıpta en önemli şey ve bizim Türkiyemizde en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi, bebek ölümlerinin ve çocuk ölümlerinin yüksek olması, doğumda annelerin ölümü olması. Bununla ilgili, özellikle bebek ölümleriyle ilgili ve anne bakımıyla ilgili de bebek dostu hastanelerimiz faaliyete geçecek ve bu konuda duyarlılık göstereceğiz.

Yine, beslenmeyle insanların çalışmaları arasındaki, daha doğrusu gelişmeleri arasındaki ilişkiden dolayı, demir eksikliğinden dolayı büyük gelişme ve zihinsel gelişme gerilikleri oluyordu. Bununla ilgili, bu yıl içerisinde ücretsiz olarak demir preparatları dağıtılacak ve çocuklarımızın zihinsel olarak ve bedensel olarak gelişmelerini sağlayacağız.

Türkiye'de personel dağılımıyla ilgili doğu-batı arasında ve şehir merkezleriyle ilçeler, köyler arasında büyük bir dengesizlik var. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor; ama, yeterli olduğu kanaatini taşımıyorum. Birçok bölgemizde daha hekim sıkıntısı, sağlık personeli sıkıntısı çekmekteyiz. Bunun çözümüyle ilgili sözleşmeli statü getirdik; ama, yeterli olduğu kanaatini taşımıyorum. Mutlaka daha iyileştirici bir şeyler yapılması gerektiği kanaatini taşıyorum ve sözleşmeli hekimlere daha çok ücret vererek, belki dönersermayeden veya başka alanlardan, daha çok, gidilmeyen yerlerdeki ücretleri artırmak gerektiği kanaatini taşıyorum.

Son günlerde sözleşmeli alınan insanların da tayin talepleriyle ilgili bir gelişme olduğu ve bunların da tayin talebinde bulunabileceği doğrultusunda -çakılı sözleşmelilerde- bir uygulama olduğu düşüncesi var. Bununla ilgili, mutlaka ve mutlaka, ihtiyaç olunan bölgelerdeki çakılı sözleşmelilerin yerlerinin değiştirilmemesi veya değiştirilecekse, o il içerisinde istihdam edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.

Birinci basamaktaki çalışanlar ve ikinci basamaktaki çalışanlar arasında ücret farklılığı var. Özellikle herkes hastanede çalışmak istiyor, sağlıkocaklarından hastanelere doğru bir akın var. Bunun önüne geçmek lazım. Bunun yolu da, dönersermaye veya performans kriterleri doğrultusunda verilen ücretlerde, mutlaka ve mutlaka, sağlıkocaklarındakilerinin yüzdelerini daha çok artırmak lazım. Bununla ilgili, Maliye Bakanlığına teşekkür ediyorum. Maliye Bakanlığının da katkısıyla, birinci basamak sağlıkocaklarında çalışanlara yüzde 15 daha fazla dönersermayeden almalarını sağlayacak yasal düzenlemeler yapıldı. Bu konuda da teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beyribey, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

AK Parti Hükümeti, geçen yıl veya Sayın Çömez'in ifade ettiği gibi, söylediği doğrultularda, biz, SSK'ları ve devlet hastanelerini bir çatı altında toplayacağız dedik; o sözümüzü yerine getirdik. Bu yıl genel sağlık sigortasını çıkaracağız dedik; bu yıl genel sağlık sigortasını çıkarıyoruz. Bu söylenen sözlerin hiçbiri yerlerde kalmadı; ama, burada, şunu da Sağlık Bakanlığımızın dikkate almasını özellikle istirham ediyorum: SSK ve devlet hastanelerinin birleşmesi statüsünde bazı merkezde olan hastanelere yığılım oldu; ama, diğer hastanelere, uzakta olan hastanelerde ise hastaların gitmemesi oluşunca, bazı hastanelerde boşluk oldu; bununla ilgili en kısa zamanda ciddî tedbirler alınması gerektiği kanaatini taşıyorum.

Ben, sözlerimi, hekimlerle ilgili -kendim hekimim-  konuşarak bitirmek istiyorum. Hekimlerde iş riski ve yıpranma tazminatı yoktur; mutlaka,  bunlara verilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Hekimler, kendi statüsünde çalıştıkları ile emekli olduktan sonra onların çok altında maaş almaktadırlar. Aslında, çalışırken, belki ekişler de yaparak veya performansla, dönersermayeyle belki ücretlerini artırarak hayatta kalabiliyorlar; ama, emekli olduktan sonra maaşları çok aşağı çekildiğinden dolayı emekli hekimlerimiz geçiminde sıkıntı yaşamaktadır. Mutlaka ve mutlaka, hükümet olarak, bunu düzeltmemiz gerektiği kanaatini taşıyorum.

Yine, yeni çıkan TCK'ya göre malpraktis dediğimiz; yani, hekim hatalarından dolayı oluşacak şeylerde, insanlar, artık, hukuksal boyutta haklarını arıyorlar. Hekimlerimizin bu konuda sigortalandırılması, özel çalışanların kendi sigortasına katkı ve devlet katkısıyla mutlaka veya kurum katkısıyla bunları ayakta tutmalı, önümüzdeki dönemde bunların hatalarından dolayı oluşacak cezalarda yardımcı olmamız gerektiği kanaatini taşıyorum.

Hekimlerimiz, özveriyle çalışan, hastaların anaları, babaları, kardeşleri olan insanlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beyribey...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Toparlıyorum.

Ben şunu sizlerle de paylaşmak istiyorum. Hastaneler, insanların kendi evlerinde bile güvenmedikleri kadar güvendikleri alanlardır. Çocuklarınızı, ananızı, bacınızı kapısı açık alanlara, hastanelerde kapısı açık alanlara bırakıyorsunuz. Buradaki hekimlerimizin kıymetini o anlamda bilmemiz lazım.

Hekimlerimizle ilgili zaman zaman haksız eleştiriler olduğunu da görüyoruz. Bu eleştirilerimiz hekimlerimizin gururlarını incitiyor, hekimlerimizin hizmet aşklarını azaltıyor. Bu konuda hekimlerle ilgili konuşurken daha dikkatli konuşmamız gerektiği kanaatini taşıyorum.

Sözlerimi, 1915 Çanakkale Savaşında bütün öğrencileri şehit olan hekim kardeşlerimiz olmak üzere, ki, 1921 yılında İstanbul Tıp Fakültesi, bütün öğrencileri şehit olduğu için mezun verememiştir, onlardan başlamak üzere, hizmeti geçen bütün hekimlerimize, büyüklerimize, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum ve Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.

Gündemdışı konuşmalara, Hükümet adına Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; bugün, Tıp Bayramını her yıl kutladığımız günün bir gün sonrası, yani, 14 Martın bir gün sonrası. Gerçekten, ben kendimi bildim bileli, daha doğrusu tıbbiyeye intisap ettiğim, öğrenci olarak intisap ettiğim ilk günden beri fark ettiğim bir husus var; o da, Tıp Bayramlarının genellikle yalnızca sağlıkçıların, tıbbiyelilerin meselelerinin konuşulduğu günler değil, sağlık politikalarının da konuşulduğu günler oluşudur. Kuşkusuz ki, hekimle, sağlık çalışanı ile bireyin, hastanın ayrılmaz bir bütün olmasından ileri gelmektedir bu ve bunu çok tabiî karşılamak lazım.

Hükümet olduğumuz günden itibaren, sağlık konusunda kangrenleşmiş, yılların ihmaline uğramış, sistematik geri kalmışlıkların ve yanlış planlamaların sonucunda birçok yerde tıkanmış bir sağlık sistemini değiştirmek üzere harekete geçtik ve bunun için de tamamen ulusal bir mantıkla, kuşkusuz ki, dünya örneklerini de dikkatle inceleyerek, sağlıkta dönüşüm programımızı ortaya koyduk. Hakikaten, iki sene içerisinde ciddî bir mesafe aldık.

Ben, bugün, özellikle 14 Martın bir gün sonrası olması itibariyle meselenin daha çok sağlık çalışanlarıyla ilgili tarafına temas etmek istiyorum. Bu süre içerisinde, sağlık çalışanlarımızın özellikle kazançlarını ilgilendiren, çalışma şartlarını ilgilendiren birçok değişiklik gerçekleştirdik. Bunlardan en önemlisi, sağlık çalışanlarımıza ve hekimlerimize -bir anlamda, sağlık çalışanlarının ekip başkanı olan hekimlerimize- ödemeye başladığımız performansa dayalı katkı paylarıdır. Şöyle bir sistem oluşturduk: Hekimlerimiz ve diğer sağlık çalışanlarımız, kendi çalıştıkları kuruluşlarda, sağlıkocaklarında, dispanserlerde, ana-çocuk sağlığı merkezlerinde ve hastanelerde ne kadar verimli bir çalışma ortaya koymuşlarsa -gerek koruyucu sağlık hizmetleri açısından gerek tedavi edici sağlık hizmetleri açısından- gelirlerine o kadar yansıyan bir sistemle karşı karşıya gelmiş oldular. Hem kişisel performans hem de kurumsal performans, hekimlerimizin ve diğer sağlık çalışanlarımızın gelirlerini artırmış oldu. Hakikaten, bununla ciddî bir verimlilik elde edebildik. Hastanelerimizde ve diğer sağlık kuruluşlarımızda muayene ettiğimiz hasta sayıları arttı ki, fiziksel imkânlarımız söz konusu edildiğinde, hakikaten buna büyük bir ihtiyaç da vardı.

Müdahalede bulunulan, ameliyat yapılan, takip edilen hasta sayıları süratle arttı. Bazı örnekler vermek isterim. Örneğin, Ankara'da, bir eğitim hastanesi olan Ankara Hastanesinde, göreve başladığımızda, polikliniklerde günde yaklaşık 3 500 kişi muayene edilmekteydi ve bu hastanede yalnızca 40 poliklinik odası mevcuttu. Bugün, ilgili hastanemizin polikliniklerinde günde 5 000 kişi muayene olabilmektedir ve poliklinik sayımız ise 120'dir. Bunun, hem hekimler açısından, sağlık çalışanları açısından hem de hastalar açısından ciddî katkıları, ciddî faydaları var. Bir defa, demin bahsettiğim rakamlardan yola çıkarsak, bir hekim, poliklinikte günde yaklaşık 80 kişiyi muayene etmek zorunda kalıyordu; bugün, hasta sayısı artmış olmasına rağmen, 40 kişiyle günü bitirebiliyor. Dolayısıyla, bir defa, hekimlik pratiğini daha sağlıklı bir biçimde ve daha rahat bir biçimde yapma imkânına kavuşmuş oldu. Hastalar için, zaten, durum çok açık, bir hastaya poliklinikte ayrılan süre, böylece iki misline çıkmış oldu. Bunu, bütün Türkiye'de bu şekilde geliştirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan sağlık çalışanlarımız ve hekimlerimiz için ortam daha iyi bir hale gelmiş oluyor, diğer taraftan da hastalarımız hekimlerle daha fazla yüzyüze kalma imkânını buluyorlar.

Tabiî, yine, bu şekilde, biraz önce de ifade ettiğim gibi, sağlık çalışanları çok ciddî ölçülerde, ciddî miktarlarda eködeme alma imkânına da kavuştular. Üstelik, bu hastanelerimizin, bu dönersermayeli işletmelerimizin bütçelerini de hiç örselemeden, bütçelerini de hiç olumsuz bir yöne çevirmeden bunu gerçekleştirebildik; çünkü, sağlık çalışanlarımız, artık, çalıştıkları kuruluşların, bir anlamda, âdeta ortağı gibi kendilerini hissetmeye başladılar, oraları sahiplendiler ve dolayısıyla israf azaldı, alımlar çok daha ucuza yapılabilmeye başlandı, kaçaklar ve kayıplar büyük ölçüde ortadan kalktı.

Değerli milletvekilleri, bütün bu çalışmaları yaparken, Kars Milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Beyribeyin de biraz önce bahsettiği biçimde, özellikle birinci basamakta hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımızın, bazı bölgelerde aldıkları bu katkı paylarının daha düşük olduğunu gözledik. Dolayısıyla, bunun için, Maliyemizle birlikte, 2005 yılında yeni tedbirler almış durumdayız. Ben inanıyorum ki, içinde bulunduğumuz yılda, birinci basamakta çalışan bütün sağlık personelimiz ve hekimlerimiz de, diğer sağlık çalışanlarıyla dengeli bir biçimde ekkatkı payları alabilecekler. Hakikaten, hekimlik mesleği ve sağlık çalışanı olmak, fedakârlık gerektiren, çok büyük sorumluluk gerektiren, çok büyük sorumluluk gerektiren bir iştir.

Bizler, her türlü olumsuz şartlarda, sağlık çalışanları olarak, vatandaşla karşı karşıyayız. Sistematik bir arıza olduğu zaman, genellikle, vatandaşımız, en son karşılaştığı beyaz önlüğe karşı, zaman zaman, bazı tepkiler de ortaya koyabilmektedir. Bu itibarla, bütün çabamız, önümüzdeki aylarda, önümüzdeki yıllarda Sağlıkta Dönüşüm Programımızın bileşenlerini bir bir hayata geçirerek, hem vatandaşlarımıza, halkımıza hem de sağlık çalışanlarımıza, çok daha rahat ortamlar temin etmek, sağlık hizmetinin, adil bir biçimde, eşit bir biçimde ve kolayca alınabilir olmasını sağlamaktır.

Bu itibarla, 14 Mart Tıp Bayramının bütün sağlık camiamıza, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdağ.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sayın Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

B) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 69 milletvekilinin, kamuoyunda "Fethullah Gülen Okulları" olarak bilinen okulların, dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuoyunda Fethullah Gülen okulları olarak bilinen, yurt içinde ve dışında her aşamada öğretim yapan, okulların sayısının yaklaşık 500, bu okullarda çalışan öğretmenlerin sayısının ise 10 000 olduğu belirtilmektedir.

Yine, aynı zincire bağlı olarak çeşitli okullara hazırlamak için ülke düzeyine yayılmış yüzlerce dershane, binlerce öğrencinin barındığı yurtlar olduğu bilinmektedir.

Bu durum eğitim alanında kamu gücünden sonra ülkemizin belki de dünyanın en büyük örgütlenmesidir.

Bu okullar, dershaneler ve yurtlarla ilgili birbirinden farklı yorumlar, tutumlar vardır. Kimileri yazılarıyla bu kuruluşları övüp, başarılı bulmaktadır. Kimileri de yazılarıyla, kitaplarıyla bu kuruluşların laikliğe ve öğretim birliğine aykırı eğitim yaptığını belirtmiş, Fethullah Gülen tarikatının, buralarda militanlar yetiştirerek, devlette kadrolaşmayı amaçladığını ileri sürmüştür.

Ayrıca, Ankara'da, 2001 yılında Fethullah Gülen hakkında "laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dinî kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak" gerekçesiyle bir dava açılmıştır. Bu dava, 4616 sayılı Şartlı Salıvermeye, Ceza ve Davaların Ertelenmesine Dair Yasa çıkınca beş yıl ertelenmiştir. Dava, olumlu olumsuz bir sonuca bağlanmamıştır.

Fethullah Gülen'e bağlı okullarla ilgili yurt dışındaki yetkililerin de farklı tutumları vardır. Bir ülke, laikliğe aykırı eğitim yapıldığı gerekçesiyle ülkesindeki bu okulları kapatmıştır. Başka bir büyük ülkenin başkanı da, bu okullarla ilgili kaygılarını belirtmiştir.

Kısaca, devletten sonra en büyük eğitim ağını kurmuş bu örgütlenme hakkında gerçeğin araştırılması, kamuoyunun aydınlatılması gerekir. Bu görev de, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisine düşer.

Fethullah Gülen'e bağlı okul, dershane ve yurtlarda, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda öngörülen, öğretim birliği içinde laik, bilimsel bir eğitim yapılmakta mıdır?

Anayasamızın 42 nci maddesinde "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." diye belirtilen esaslara bu kuruluşlar uymakta mıdır? İlköğretimden üniversiteye kadar yüzlerce okulun yapımı, birlerce öğretmenin aylığı hangi kaynaktan karşılanmaktadır?

Bütün bu soruların yanıtlanması, Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılıp, incelenmesi gerekir. Kamuoyunda Fethullah Gülen okulları diye bilinen bu okullar, dershaneler ve yurtlarla ilgili, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.

1- Mustafa Gazalcı (Denizli)

2- Mehmet U. Neşşar (Denizli)

3- V. Haşim Oral (Denizli)

4- Muharrem Kılıç (Malatya)

5- Ufuk Özkan (Manisa)

6- Yücel Artantaş (Iğdır)

7- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

8- Osman Kaptan (Antalya)

9- Abdurrezzak Erten (İzmir)

10- Erdal Karademir (İzmir)

11- Necati Uzdil (Osmaniye)

12- Mustafa Özyurt (Bursa)

13- Ali Cumhur Yaka (Muğla)

14- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)

15- Berhan Şimşek (İstanbul)

16- Mehmet Ziya Yergök (Adana)

17- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)

18- Nurettin Sözen (Sivas)

19- Mehmet Tomanbay (Ankara)

20- Mustafa Özyürek (Mersin)

21- Gürol Ergin (Muğla)

22- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)

23- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)

24-Feramus Şahin (Tokat)

25- Tacidar Seyhan (Adana)

26- Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)

27- İlyas Sezai Önder (Samsun)

28- Hakkı Ülkü (İzmir)

29- Abdulaziz Yazar (Hatay)

30- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)

31- Nadir Saraç (Zonguldak)

32- Şevket Gürsoy (Adıyaman)

33- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)

34- Fahrettin Üstün (Muğla)

35- Mevlüt Coşkuner (Isparta)

36- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)

37- Nuri Çilingir (Manisa)

38- Naci Aslan (Ağrı)

39- Rasim Çakır (Edirne)

40- Şefik Zengin (Mersin)

41- Nezir Büyükcengiz (Konya)

42- Hasan Güyüldar (Tunceli)

43- Tuncay Ercenk (Antalya)

44- Halil Akyüz (İstanbul)

45- Fuat Çay (Hatay)

46- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)

47- Kâzım Türkmen (Ordu)

48- Yılmaz Kaya (İzmir)

49- Mehmet Semerci (Aydın)

50- Şevket Arz (Trabzon)

51- Atilla Kart (Konya)

52- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

53- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)

54- İzzet Çetin (Kocaeli)

55- Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)

56- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)

57- Ali Arslan (Muğla)

58- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)

59- Algan Hacaloğlu (İstanbul)

60- Oğuz Oyan (İzmir)

61- Enver Öktem (İzmir)

62- Muharrem İnce (Yalova)

63- Esat Canan (Hakkâri)

64- Salih Gün (Kocaeli)

65- Nejat Gencan (Edirne)

66- Bayram Ali Meral (Ankara)

67- Osman Özcan (Antalya)

68- Bülent Baratalı (İzmir)

69- Atila Emek (Antalya)

70- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- İstanbul Milletvekili Bülent Tanla ve 30 milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu kuruluşlarının net kamu alacak stokunu saptamak, kamu alacak stokunun tahsilat sürecini hızlandırmak ve bu suretle kamu borç yükünü azaltmak, ertelenen sosyal nitelikli kamu harcamalarına kaynak sağlamak ve vergi üzerindeki kaynak yaratma baskısını azaltmak amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1. Bülent Tanla (İstanbul)

2. Yücel Artantaş (Iğdır)

3. Abdurrezzak Erten (İzmir)

4. Ufuk Özkan (Manisa)

5. Osman Kaptan (Antalya)

6. Feridun Fikret  Baloğlu (Antalya)

7. Hakkı Ülkü (İzmir)

8. Abdulaziz Yazar (Hatay)

9. Naci Aslan (Ağrı)

10. Mehmet U.Neşşar (Denizli)

11. Mehmet S.Kesimoğlu (Kırklareli)

12. Şevket Gürsoy (Adıyaman)

13. Nadir Saraç (Zonguldak)

14. Mehmet Ziya Yergök (Adana)

15. Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)

16. Nurettin Sözen (Sivas)

17. Mehmet Tomanbay (Ankara)

18. Gürol Ergin (Muğla)

19.Mehmet Yıldırım (Kastamonu)

20. Muharrem Kılıç (Malatya)

21. Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

22. Feramus Şahin (Tokat)

23. Mustafa Gazalcı (Denizli)

24. Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)

25. İlyas Sezai Önder (Samsun)

26. Tacidar Seyhan (Adana)

27. Fahrettin Üstün (Muğla)

28. Ali Cumhur Yaka (Muğla)

29. Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)

30. Nuri Çilingir (Manisa)

31. Mevlüt Coşkuner (Isparta)

Gerekçe:

Bugün Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı ekonomik sorunların başında yüksek borç stoku ve kamu kesimi finansman açıkları gelmektedir. 2000 yılı başından itibaren uygulanan IMF destekli istikrar  programlarına bakıldığında, temel maliye politikası hedefinin borç stokunun düşürülmesi ve sürdürülebilir bir kamu finansmanı yapısına geçiş olduğu görülecektir.

Malî uyum programları kapsamında hedeflenen faizdışı fazlaya ulaşmak amacıyla uygulamaya konan maliye politikası tedbirleri esas olarak kamu harcamalarını azaltma ve vergiler başta olmak üzere kamu gelirlerini artıma esasına  dayanmaktadır. Programın hedeflenen başarısı geciktikçe başta eğitim, sağlık ve altyapı yatırımları olmak üzere kamu harcamalarındaki azalma ile KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin oranlarının artırılması veya istihdam üzerindeki malî yükümlülüklerin artırılması, ekonomiyi orta vadede, açıktır ki, olumsuz  etkilemektedir.

Kamu harcamaları üzerindeki baskıyı azaltmak ve zaten adil olmayan dolaylı vergi gelirlerinin daha da artmasının önüne geçmek amacıyla kamunun çok çeşitli kurum ve kişilerden alacaklarının tahsiline yönelik politikalar geliştirilmesi bugün gelinen noktada oldukça önemli görülmektedir. 2005 yılı konsolide bütçe vergi gelirlerinin yüzde 74'ünün dolaylı, yüzde 26'sının dolaysız vergilerden oluştuğu, kamu sağlık ve yatırım harcamalarının reel olarak azaldığı, kamu harcamalarının kalitesinin düştüğü dikkate alındığında kamu alacaklarının tahsilinin hızlandırılması oldukça önem kazanmaktadır.

2004 yılsonu itibariyle kamu brüt borç stokunun GSMH'nın yaklaşık yüzde 80'ine karşılık gelen 330 katrilyon lirayı aştığı dikkate alındığında, kamu alacaklarının hızla tahsil edilebilir olanlarının öncelikle tahsil edilmesi kamu finansmanı üzerindeki borçlanma yükünün ve reel faiz ödemelerinin de azalmasına yol açacaktır.

Kamu alacaklarına yönelik olarak tarafımızdan başlatılan çalışmanın ilk sonuçları Meclis araştırmasının neden gerekli olduğunu rakamsal olarak da ortaya koymaktadır. Çalışma kapsamında yaklaşık 63 kuruluştan 2003 yılı ve elde edilebildiği düzeyde 2004 yılı kamu alacak verileri toplanmıştır. Buna göre, ekteki listede yer alan kurumların bilançolarında gözüken alacak toplamı yaklaşık olarak 122,6 katrilyon liradır. Kamu kurumlarının birbirinden olan alacak toplamları düşüldüğünde toplam net kamu alacağı 95,3 katrilyon lira olmaktadır. Kamu kurumlarının (yerel yönetimler hariç) piyasadan, gerçek ve tüzelkişilerden olan alacağı stok olarak 2005 yılı konsolide bütçe vergi gelirleri toplamına 106,6 milyar YTL (106,6 katrilyon lira) oldukça yakın çıkmaktadır. Çalışma kapsamında bulunmayan yerel yönetimler ve diğer kapsanmayan kamu kurumları eklendiğinde kamu net alacak stokunun 100 katrilyonu aşacağı tahmin edilmektedir. Bu ise 2004 yılı GSMH'nın yaklaşık olarak yüzde 24'üne karşılık gelmektedir.

Tabo 1. Özet Kamu Alacakları Tablosu (2003/2004)

 

Kamu

Özel

Diğer

Toplam

TMSF

 

51.880,0

 

51.880,0

Hazine

11.626,7

 

 

11.626,7

Vergi Dairesi

1.675,3

5.025,8

 

6.701,0

SGK

1.839,0

21.595,5

15,5

23.449,9

KİT'ler

10.248,8

11.590,3

275,8

22.114,9

İller Bankası

1.646,1

 

 

1.646,1

EXIMBANK

 

3.874,0

 

3.874,0

Diğer Kuruluşlar

8,2

1.307,3

0,6

1.316,1

Toplam

27.044,0

95.272,8

291,8

122.608,7

 

Bu anlamda, kamu alacakları konusunda yapılacak olan bir Meclis araştırması, bu alacakların tahsil edilmesi sonucunda vergi artırımına veya ilave harcama azaltmasına ihtiyaç duyulmadan, kamu sektörü dengelerinin ne düzeyde olumlu etkileneceğini ortaya koyacaktır. Bu araştırmanın sonuçlarının politika geliştirilmesi anlamında son derece önemli katkılar sağlayacağına inanılması yanında, çeşitli sektörlere yönelik af ve istikrar programı hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik çeşitli yasa tasarılarıyla gündemi oldukça yoğun olan yasamanın, kanun tasarılarının görüşülmesinde kalitesini de olumlu etkileyecektir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

V.- ÖNERİLER

A) Sıyasî Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 15.3.2005 Salı günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                   Prof.Dr.İrfan Gündüz

                                        (İstanbul)

                        AK Parti Grup Başkan Vekili

Öneri:

15.3.2005 Salı günkü(bugün) ve 16.3.2005 Çarşamba günkü birleşimlerinde Sözlü Soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmındaki işlerin görüşmelerinin yapılması,

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının;

206 ncı sırasında yer alan 832 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Ve Anayasanın 89 uncu Ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin bu kısmın 3. sırasına,

207 nci sırasında yer alan 833 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına,

12 nci sırasında yer alan 794 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına,

205 inci sırasında yer alan 831 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına,

3 üncü sırasında yer alan 803 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına,

31 inci sırasında yer alan 643 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmaları,

15.3.2005 Salı günü 643 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 16.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00; 17.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneri hakkında söz talebi?..

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Oya Araslı aleyhte, ben de aleyhte...

BAŞKAN - Sayın Araslı, lehte mi, aleyhte mi?

OYA ARASLI (Ankara) - Aleyhte efendim.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve sözlerime başlamadan önce, İstanbul değil, Ankara Milletvekili olduğum hususunu da ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun zamandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulanmakta olan bir düzen, başta milletvekili olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çalışmaları yakından takip eden bütün vatandaşlarımızı rahatsız etmektedir. Bizler, salı günleri, evimizden çıktığımız zaman, öğleden sonra Mecliste ne görüşüleceğini bilebilmek imkânına sahip değiliz. Diyeceksiniz ki, milletvekilinin asıl görevi Mecliste bulunmak değil midir; önüne ne konursa, onu görüşmeye de hazır olmalıdır; ama, öyle düşünüyorsanız, bu, olaya fevkalade sığ bir yaklaşım niteliği taşır.

Kuşkusuz, milletvekilinin asıl görev yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir; ama, milletvekillerinin başka görevleri de var. İllerinde düzenlenen ve yasama çalışmalarına katkı verecek birtakım toplantılarda bulunmaları da milletvekillerinin görevi. Temsil ettikleri vatandaşları, halkı, yakından izlemek, onların kimi konulardaki şikayetlerini dinlemek de milletvekilinin görevi. Milletvekili bazen Ankara dışında bulunmak durumunda, birtakım kongrelere katılmak, birtakım konferanslarda bulunmak üzere.

Bizler, uygulanan bu çalışma düzeniyle, bu tür etkinlikler için randevu verebilmek imkânına sahip değiliz; çünkü, hangi gün sözcülüğümüz olan bir yasa tasarısının veya yasa teklifinin Genel Kurulda görüşüleceğini bilebilme imkânımız yok. Can sıkıcı bir çatışmaya engel olabilmek için de bu tür etkinliklere katılmaktan kaçar hale geldik. Bu tür etkinlikler için kimseye randevu veremez hale geldik.

Aslında, çağımız bilgi çağıdır, çağımız plan ve program çağıdır. Genel Kuruldaki çalışmaların en azından bir ay evvelden bilinmesi gerekir. Bu ay, biz, hangi gün neler konuşacağız; bunu bilmemiz gerekmektedir; ama, biz, yarın ne konuşacağımızı bilemiyoruz. Bugün burada, bir Danışma Kurulu önerisiyle bir yasama, bir çalışma çizelgesi önümüze sunuluyor; ama, yarın bunda herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmayacağını bilebilmek imkânımız da yok. Bu düzen kimseye yarar vermeyen bir düzendir ve milletvekillerinin yasama çalışmalarına katkısını engelleyecek bir düzendir. Bu açıdan, bu önerinin karşısındayım; ama, bir başka açıdan, 832 sıra sayılı Kanun açısından da bu getirilen öneriye bir itirazım var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 832 sıra sayılı Kanun bundan önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen; ama, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun çeşitli aşamalarındaki uyarılarına rağmen, bir af içermesine karşın Anayasanın 87 nci maddesinde öngörülen çoğunlukla kabul edilmeyen bir kanundur. Bu sürecin bir başka adı da bu kanunun reddedilmiş olduğudur. Eğer Anayasa, bir kanunun kabulü için, bir kararın kabulü için özel bir yetersayı öngörmüşse, bu yetersayıya ulaşılamaması halinde bu tasarının veya bu teklifin hukukî statüsü reddedilmiş olduğudur, başka türlü nitelemek mümkün değildir. 832 sıra sayılı Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine ikinci kere görüşülmek üzere iade edilmeden önce reddedilmiştir; yani, yasalaşma sürecini tamamlayamamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı bu hususa işaret ederek, Anayasadaki, ikinci kere görüşülmek üzere Meclise iade yetkisini kullanmış ve bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Bu, reddedilmiş yasanın tekrar Yüce Mecliste görüşülebilmesi için İçtüzüğün 76 ncı maddesindeki kurala uygun hareket edilmesi gerekir. Bu kural da şunu demektedir: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun tasarı ve teklifleri, bir yıl geçmeden yeniden teklif edilemez, bir başka adıyla, yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülemez. Bu nedenle, 832 sıra sayılı Kanunun böyle bir Danışma Kurulu önerisiyle öne çekilmeye kalkışılması, İçtüzük hükümlerinin açıkça ihlali anlamına gelmektedir.

Anayasamıza baktığımız zaman, Anayasamız, yasama çalışmaları için herhangi bir düzenleme yapmamış, bu hususun düzenlenmesini Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ve takdirine bırakmıştır. Bu irade ve takdir kullanılarak, çalışmalarımızda düzenine uyduğumuz İçtüzük hükümleri oluşturulmuştur. Yasaların görüşülmesinde de, İçtüzüğün belirlediği usullere uygun hareket etmek Anayasanın bir başka emridir. Eğer, biz, İçtüzüğün 76 ncı maddesindeki bu hükme uygun hareket etmezsek, yalnız İçtüzüğü değil, Anayasanın, kanunların İçtüzükte gösterilen usullere uygun olarak görüşüleceğine ilişkin hükmünü de ihlal etmiş oluruz, Anayasaya aykırı bir iş yapmış bulunuruz.

Bu nedenle, bu hususu, sizlerin ve Sayın Başkanın dikkatine sunmayı ve bu nedenle, Danışma Kurulunda bir danışma kurulu önerisi haline gelemediği için, bir parti grubu önerisi olarak önümüze konulmuş olan öneriye karşı olduğumu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, anayasaya saygı her şeyin üzerinde bir husustur. Eğer, biz, bu Yüce Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, milletvekilleri olarak anayasaya saygıyı bir kenara bırakırsak, Türkiye'nin, Anayasanın 2 nci maddesinde ifade edilmiş olan hukuk devleti ilkesini gerçekleştirmesi mümkün değildir ve çok üzülerek ifade ediyorum ki, 22 nci Dönemde, maalesef, Yüce Meclisin bu konuda gerekli özeni gösterdiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilmek imkânına sahip değiliz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, çeşitli kereler Anayasaya aykırılıklar hususunda uyarıda bulunuyoruz, bunu bir görev biliyoruz; ama, maalesef, bu uyarılara kulak asmamak, bu Meclisteki Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğu için âdeta bir alışkanlık haline geldi ve bu nedenle, böyle bir alışkanlık oluştuğu için, Anayasa Mahkemesinin yükü günden güne artıyor ve gördüğünüz gibi de, haklı olarak Anayasaya aykırılık konusunda dikkatinizi çektiğimiz hususlarda iptal kararları birbirini izliyor.

Böyle bir duruma mahal vermemek için, Anayasanın ve İçtüzüğün hükümlerini gözönünde tutalım diyorum ve bu öneriye olumsuz oy verilmesinin Anayasaya ve İçtüzüğe saygının bir gereği olduğunu ifade ederek, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Önerinin lehinde mi aleyhinde mi Sayın Anadol?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Aleyhinde efendim.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen İzmir Milletvekili Kemal Anadol; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; bu Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi Danışma Kuruluna geldi ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak iki noktadan itiraz ettik ve maalesef, huzurunuza Danışma Kurulu önerisi olarak gelemedi, Adalet ve Kalkınma Partisinin istemi olarak geldi.

Niye Cumhuriyet Halk Partisi olarak "evet" demedik; yani, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili bütün iyi niyetli çabalarını sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi, gerektiğinde Meclis sıralarını dolduran, fazla mesaide bulunan Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri niye bu tür önerilere karşı duruyoruz?

Arkadaşlar, Meclisin normal çalışma süresi vardır ve bu süre, bu kural istisnaî olarak değiştirilebilir. Neden; çünkü, milletvekili -bu kürsüde birkaç kez söyledim; ama, uygulama böyle devam ettiği sürece, biz de yinelemekte sakınca görmüyoruz, maalesef, yinelemek zorunda kalıyoruz- Meclise sevk edilen tasarı ve teklif üzerinde araştırma yapacak, uzmanlık alanına girmiyorsa danışmanlarına soracak, sivil toplum kuruluşlarına, bu meslekte temayüz etmiş kişilere soracak ve ona göre, burada gerekirse konuşma yapacak; konuşma yapmasa bile, elini vicdanına koyup... Çünkü, bu yasa milletimiz için çıkıyor. Adalet ve Kalkınma Partili, Cumhuriyet Halk Partili, bağımsız filan değil, 70 000 000 nüfusumuzun uygulamak zorunda kaldığı, uymak zorunda kaldığı bir yasaya dönüşecek. Onun için milletvekilliği görevi zordur ve yanlış oy kullanırsa, zararı kendisine değil, tüm millete ait olur. Sorumluluğumuz çok büyük. O nedenle, milletvekiline makul bir süre tanınması, inceleme süresi, karar verme süresi tanınması lazım ve bitimine kadar süre, çok az, parlamentoların yaşamında, çok az uygulanan bir sistemdir. Ne demek bitimine kadar; ne kadar sürerse, sabaha kadar devam... Arkadaşlar, birkaç kez söyledim, bu Meclisin koltukları değişti, ceylan derisinden koltuklar yapıldı, hâlâ mahkemelik, kati kabulü yapılmadı bu salonun. Arkadaşlar, 1961'den bu tarafa bu Meclisin havalandırma sistemine dokunulmadı. Sayın Meclis Başkanı emir verdi, bürokratların verdiği yanıtı söylüyorum Sayın Meclis Başkanına cevap olarak. 1961'den beri bu Meclisin havalandırma sistemi değişmedi. Dolayısıyla gayrisıhhî koşullarda çalışıyoruz aynı zamanda. Değerli arkadaşlarım, soruyorum hepinize: 1 saat sürekli bu salonda oturan milletvekilinin başı ağrımıyor mu? Tansiyonu değişmiyor mu? İnip çıkmıyor mu?

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Değişiyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, Trafik Kanununda hüküm var, 8 saatten fazla araba kullanılmaz. Neden; kendine zarar verir, karşıdaki arabaya hasar verir, can kaybına yol açar diye. Biz, şimdi, bitimine kadar, süresiz çalışarak nasıl isabetli karar vereceğiz?! Bunları çok söyledim.

Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak başarı sağladığımız bir konuyu söyleyeyim -keşke sağlamasaydık- bu Mecliste çıkan yasalarla ilgili 48 başvuruda bulunmuşuz Anayasa Mahkemesine. 30 tanesi henüz sonuçlanmamış. 48 başvurudan 2 tanesi ret -talebimiz reddedilmiş- 9 tanesi lehimize iptal. Tamamı iptal edilen 4, kısmen iptal edilen 5. Yürürlüğü durdurma, kabul 4; yürürlüğü durdurma, ret 3. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu için büyük bir hukuk başarısı; ama, biz bu başarıyla övünmek istemiyoruz. Demek ki, bu Meclisten Anayasaya uygun yasa çıkarılmıyor, gerekli özen gösterilmiyor. Keşke bütün yasalar hukuk normlarına, evrensel hukuk kurallarına uygun çıksaydı da biz bu davaları kaybetseydik veya hiç dava açmasaydık.

Değerli arkadaşlarım, o zaman, söylüyorum, zaman zaman yanlış anlaşılıyor, bu Meclisin fazla çalışması önemli bir şeydir; ama, gerekli ve tek başına yeterli bir şey değildir. Eğer bu Meclis, çalışmasına karşın çıkardığı yasalar Cumhurbaşkanından geri dönüyorsa, Anayasa Mahkemesinde iptal ediliyorsa, bu Meclis pahalı bir meclis; bunun dakikası, saati bu millete çok fazlaya mal oluyor. O zaman, bu yasalar iptal edildiği vakit, özen göstermeden çıkardığımız bu yasalar iptal edildiği vakit, bizim çalışmamız angaryaya dönüşür. Buna hakkımız yok. Bunu defalarca söyledim.

Sayın Oya Araslı, bir anayasa hukukçusu olarak, bir anayasa profesörü olarak gayet net şekilde ortaya koydu.

Ben, şunu siyaseten irdelemek istiyorum: Bu öğrenci affı çıkarken, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili, milletvekilleri çıkıp "nitelikli çoğunluk gerekir" diye sizi uyardılar mı; uyardılar. Ne dediniz; hayır, nitelikli çoğunluk gerekmez dediniz. Gerekiyormuş, geldi işte.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Gerekmez.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir yasanın reddedilmesi için ille ret sayısının kabul sayısından fazla olması gerekmez; yeterli oyu alamadıysa, ister yasa olsun, ister Meclis kararı olsun...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Tezkerede olduğu gibi...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tezkerede olduğu gibi, "evet" oyu fazla olsa bile yeterli miktara ulaşamamışsa, yeterli sayıya ulaşılamamışsa, o yasa reddedilmiş olur. Sadece ret sayısının fazla çıkmasıyla ilgili değil arkadaşlar. Nitelikli çoğunluk arandığı vakit, o nitelikli çoğunluk o yasada sağlanamıyorsa reddedilmiş sayılır.

Şimdi, buradan yine uyarıyoruz; ama, bizi dinlemiyorsunuz. Gelecek buraya, istediğiniz gibi geçireceksiniz; yine geri dönecek arkadaşlar. Niye bunda ısrar ediyoruz?

O nedenle, ben, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan rica ediyorum, Danışma Kurulundan geri dönen bu önerilerini geri çeksinler; yoksa, yanlış yola bir girdik mi geri dönmek zordur. Bir daha Anayasa Mahkemesinden bunu geri döndürerek, Meclisin vaktini, çok değerli vaktini milletvekillerinin, bir daha işgal etmeyelim. Uyarmak bizden, karar vermek sizden.

Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Sayın Gündüz, lehinde mi konuşacaksınız, aleyhinde mi? Zaten, aleyhinde söz talebi bitti.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Lehinde Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz.

Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır. 

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Araslı'nın söylediği, keşke bir ay öncesinden kanun teklifleri önümüze gelse, önümüzü görerek, daha detaylı çalışarak Genel Kurulda milletin karşısına çıksak, tartışsak; buna katılmamak mümkün değil. Ancak...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Nereden geliyor bu, habersiz?!.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - ... tabiî, bu kanun tasarılarının, bir defa, komisyonlarda haftalarca önce tartışıldığı, orada gerekli incelemelerin yapıldığı, gerek iktidar gerek muhalefet milletvekillerinin, karşılıklı, bazen ittifakıyla bazen de muhalefet şerhleriyle değerlendirildiği hepimizin de malumu. Tabiî, biz, Genel Kurula bu işi daha önceden getirmeyi arzu ediyoruz; ama, bazen de, demin Sayın Başkanın ifade ettiği gibi, Avrupa Birliğiyle ilgili, getirilmesinde zaruret bulunan yasa tasarılarında, gerçekten, muhalefetin desteğini her zaman takdirle karşıladık; ama, burada, 2 tane yasa tasarımız var -ki, bunlardan bir tanesi CMUK  ve TCK- onu da gündemimize getirdik; ama, konuyla ilgili, Adalet Komisyonunda gerekli tartışmaların yapıldığını, orada değerli görüşlerin her iki taraftan ileri sürüldüğünü de biliyoruz.

Şimdi, bu, öğrencilerin affı meselesine geldiğimiz takdirde, biz, Türkiye'nin, geçen dönemde, nasıl, gerek ekonomik gerek sosyal bir kaos içerisinde kıvrandığını biliyoruz. Bu ekonomik kriz ortasında, pek çok üniversite öğrencisinin -ki, bize de müracaat ettiler, sizlere de müracaat ettiler; hatta, Sayın Baykal'la da, sizlerle de görüştüler- talepleri doğrultusunda böyle bir af meselesinin çıkması, artık toplumsal bir beklentiye dönüşmüş idi.

Şimdi, bazı hadiseler var, şüyuu vukuundan beterdir diye... Topluma mal olduktan sonra, bunu, geri dönülmez noktaya getirmek, çok farklı neticeler de doğurabilir.

Dolayısıyla biz, 671 000 öğrenciyi ve bir o kadar aileyi ilgilendiren bu meseleyi bir af meselesi diye değerlendirmedik. Kaldı ki, bu konuda, hukukçular arasında da ihtilaf var, ulema beyninde ihtilaf vaki olmuş; bazıları diyor ki "nitelikli çoğunluk gerekir" bazıları -ki, Meclis bürokratlarımız da buna dahildir- "gerekmez" diyor. Dolayısıyla, biz, o zaman nitelikli çoğunluk aramadık.

Sonra, bu gerekçeyle Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, affın içeriğine karşı olma gerekçesiyle değil, ama, sadece Anayasanın 87 nci maddesi, İçtüzüğün 92 ve 81 inci maddelerine göre yeniden Genel Kurulda görüşülmek üzere göndermesi ve nitelikli çoğunluk aradığı isteği, açıkça, geri gönderiliş gerekçesinden anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla biz, bu gerekçeyi de dikkate alarak, esasında öğrencilerin elinde olmayan, ailelerin elinde olmayan, toplumsal krizlerin neticesi öğrenimine ara verme durumunda kalmış -bunun sebepleri değişik olabilir, ama- öğrencilere, geçen senelerde olduğu gibi -9 defa böyle hak tanınmış hemen hemen-10'uncusunu da biz getirelim demişiz ve huzurlarınıza böyle bir teklif getirmişiz.

Burada, CHP'li Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımızın belirttiği gerekçe -bu, tezkereye benzer demek- yanlış bir gerekçedir bana göre, tezkereye benzemez; çünkü, tezkerenin mazisi yok. Sayın Cumhurbaşkanının, Meclisimizde pek çok görüşmelerde... Mesela, size bir şey arz edeyim; At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, aynı gerekçeyle geri gönderilmiş, sonra, burada, nitelikli çoğunluk sağlanarak Sayın Cumhurbaşkanlığına iletilmiş ve onaylanarak, Resmî Gazetede yayımlanıp yürürlüğe girmiştir. Bunun benzerlerini de saymak mümkün. Hatta, bazen, ikinci defa nitelikli çoğunluk sağlanmadan geçen kanunları, Çankayanın onayladığı da görülmüştür.

O yüzden, bu gerekçelerle, teklifimizin değerli oylarınızla kabulünü diliyor, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.

Başka söz talebi?..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaksınız?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Lehinde...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun vermiş olduğu önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Lehinde söz almamın sebebi, gündemde olan ve benim de bir kanun teklifi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğum, üniversitedeki öğrencilerimizle ilgili bir düzenlemenin bugün görüşülecek olmasından dolayıdır; ancak, hemen şunun altını çizmek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerli Grup Başkanvekilinin sözlerinin bazılarına da katılmamak mümkün değil. Her salı günü, burada, farklı gündemlerle toplanılmasının da mantıklı bir izahını yapmak mümkün değil. Salı günleri, Meclisin, sözlü soru önergelerinin gündeme alınıp...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz, önerinin lehinde söz istediniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lehinde...

AHMET IŞIK (Konya) - Aleyhinde konuşuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, ne söyleyeceğimi nereden biliyorsunuz?!

BAŞKAN - Hayır... Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır... Benim söyleyeceklerim var. Ben, size destek olmak için çıktım bu kürsüye.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, diyorum ki, böyle, her salı günü, bu şekildeki değişikliklerin Meclis gündemine getirilmesi yanlış; onun altını çiziyorum öncelikle. Yanlış; çünkü, ben, bugün sabahleyin geldim, önüme gündem geldi, gündemde hangi kanun tasarı ve tekliflerinin görüşüleceği belli; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir önerisi var; orada yazmayan çok farklı şeyler bugün önümüze geldi. Ben, bir milletvekili olarak, bu kanun tasarılarını nasıl inceleyeceğim, nasıl araştıracağım, bu Mecliste nasıl katkı vereceğim?! Bunu söylemek en tabiî hakkımız; ancak, ben, Sayın Oya Araslı'nın, bu, öğrencilerle ilgili düzenlemenin, kanunun, Cumhurbaşkanından geri dönmesiyle ilgili "İçtüzüğün 76 ncı maddesine aykırıdır" sözlerine katılmadığımı da ifade etmek istiyorum; çünkü, elimizde bir örnek var -ben isterdim ki, bu örneği, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili gelip, burada dile getirseydi- hem de tam örtüşen, bu kanunla ilgili tam örtüşen bir kanun daha önce Meclisimizden geçmiş. Bakınız, ben bunu söylemek için buraya geldim. 5023 sayılı...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne alakası var!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen, Sayın Milletvekilim... Dinler misiniz...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Dinliyorum da, senin söylediğinin bugünkü kanunla ne ilgisi var!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 5023 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun nitelikli çoğunlukla Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmediği için, af kanunu olması dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Meclisimize geri gönderilmiş ve Meclisimize 29.12.2003 tarihinde gelen, gönderilen bu kanun daha sonra 11.2.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden nitelikli çoğunlukla geçerek Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanmış ve kanun yürürlüğe girmiştir. Geçmişte bunun çok güzel bir örneği var ve o kanun görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da Sayın Mehmet Kartal konuşmuş ve bu kanunu desteklediklerini ifade ederek, burada, olumlu oy kullanarak, nitelikli çoğunlukla geçmesine de yardımcı olarak, o kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.

Şimdi, bu öğrencilerle ilgili kanun, aynı şekilde Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş ve nitelikli çoğunlukla bugün buradan geçerse, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geçmişte olduğu gibi yayımlanacak, yürürlüğe girecek ve 650 000 öğrencimiz bundan istifade edecektir. Benim söylemek istediğim buydu.

Ben isterdim ki, Sayın Grup Başkanvekili bu kanundan da bahsederek Sayın Oya Araslı'ya bir cevap vermiş olsaydı. Ben, bunu dile getirmek için huzurlarınıza çıktım; ancak, altını tekrar çiziyorum. Bu şekildeki değişikliklerle Meclisin verimli çalışmasını sağlamanız mümkün değil. Sayın Kemal Anadol da bahsetti; Meclisten geçen kanunların büyük bir çoğunluğunun Sayın Cumhurbaşkanından geri dönmesinin altındaki yatan neden de gerçekte budur.

Bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Tezkereler ve Önergeler

1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci Maddesinin Başlığı ve İkinci Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/326) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/269)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

13.10.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum (2/326) esas numaralı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifim Başkanlıkça havale edildiği komisyonda bugüne kadar görüşülmediğinden, teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunun gereğini arz ederim.

                             Dursun Akdemir

                                                 Iğdır

BAŞKAN - Önerge üzerinde, teklif sahibi Sayın Dursun Akdemir; buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13.10.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum; ancak, Başkanlıkça havale edildiği komisyonda bugüne kadar görüşülmeyen (2/326) esas numaralı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak vermiş olduğum önergem üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sözlerime başlamadan önce, siz değerli milletvekillerini ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün, burada, ben, bir hekim milletvekili olarak, ayrıca, 14 Mart Tıp Bayramı, Sağlık Haftası olması nedeniyle, siyasetçi bir hekim olarak düşüncelerimi, sizlerle, kısaca, paylaşmak istiyorum; bu nedenle, Sayın Başkanın da hoşgörüsünü diliyorum.

Ülkemizde çağdaş tıp, Mektebi Tıbbiyei Şahaneyle başladı 14 Mart 1827'de. Düşünün, 1919'da İstanbul işgal altında, tıbbiyeliler tepki olarak 14 Mart Tıp Bayramı olarak 14 Martı kutluyorlar. Bu, hekimler açısından önemli bir nokta olduğu için belirtmek istiyorum. Tıbbiyelilerin bu yiğitçe davranışını, bugün, bu kutsal çatı altında meslektaşları olarak övünçle kutluyorum.

Sevgili meslektaşlarım, içinizden gelen biri olarak  biliyorum ki, şu anda, altyapısı yetersiz sağlık sisteminin sağlık  kuruluşlarının herhangi birinde gecenizi gündüzünüze katarak, uykusuz kalarak, gerektiğinde aç ve susuz kalarak, bazen de yaşamınızı hiç sayarak salla Zap Suyunu aşıp hastalarımıza ulaşıyor, çocuklarımıza aşılar yapıyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan dolayı siz saygıdeğer meslektaşlarımı övünçle ve gururla buradan kutluyorum. Bu arada tüm doktorlarımızın yanında, hemşirelerimizi, diş hekimlerimizi, eczacılarımızı ve diğer sağlık mensuplarını şükranla anıyorum. Eğitim veren tıp hocalarımızı buradan saygıyla anmak istiyorum. Emekli tıp büyüklerimizi, Türk ve dünya tıbbına yenilikler ve buluşlar katarak Türkiye'yi taçlandıran tıp bilimadamlarımızı buradan şükranla anmak istiyorum. Bu arada, Türk tıbbına hizmet ederek ebediyete intikal etmiş meslektaşlarımızı, büyüklerimizi saygıyla anıyorum. Değerli meslektaşlarım, bu sağlık haftası nedeniyle bir hekim milletvekili olarak bir üzüntümü huzurlarınızda beyan etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakanımız Sayın Erdoğan, biz doktorların hastalarına iğne yapamayacak kadar  yetersiz olduğunu kamuoyuna duyurdu. Hiç iyi yapmadı.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Yanlış ifade etmeyin onu.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Bu, ülkemizde görev yapan yaklaşık 100 000'e yakın doktorumuza ve bunların aile fertlerine karşı talihsiz bir değerlendirmedir.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın konuşmacı, doğru ifadede bulunun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Otuz yıl cerrahlık yaptım, uzun yıllar da sağlık kuruluşlarında yönetici olarak çalıştım. Türk hekimleri, imkân verildiği takdirde harikalar yaratıyorlar, dünyanın önemli tıp merkezlerinde Türkiye Cumhuriyetini onurla ve gururla temsil ediyorlar. Bu, söylenmemeliydi.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün "beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyerek güvendiği gibi, ben de Türk hekimlerine ve meslektaşlarıma çok güvendiğimi buradan belirtmek istiyorum, Başbakanın da güvenmesi gerektiğine inanmak istiyorum. Tüm buruk meslektaşlarım ve aileleri adına, Türk hekimlerinin hakkını kendilerine iade etmeleri adına, bu 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle Sayın Başbakanın doktorlara yazılı açıklama göndererek, bu konuyu telafi etmesini temenni ediyorum.

İster fakir olsun ister zengin, ister okuma yazma bilmesin ister ordinaryüs profesör olsun, ister Hıristiyan olsun ister Müslüman, ister çoban olsun ister başbakan, biz hekimler ettiğimiz yeminin gereği olarak bütün birikimimizi, hasta ayırımı yapmadan kullanırız; bundan sonra da kullanacağız.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, toparlar mısınız.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Toparlayayım efendim... Müsaade ederseniz, cümlemi tamamlayıp hemen yasaya geçiyorum.

Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisine düşen görev gözönünde bulundurularak, doktorlarımızın maddî ve manevî haklarını iyileştirmeli; ayrıca...

BAŞKAN - Sayın Akdemir, yalnız önergenizle ilgili konuşursanız...

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - ...Avrupa Birliğindeki en fakir ülkeye yakışacak şekilde sağlık oranını yükseltmeliyiz diyerek konuya geçiyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Süreniz kalmadı.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci maddesinde değişiklik öngören kanun teklifiyle, kamuda çalışan personelin, şeffaflık ilkesi çerçevesinde, sadece ilgiliye açık olacak şekilde sicil raporlarının öğrenilmesi amaçlanmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personel için bağlayıcı olan söz konusu kanunun sicillerle ilgili kısmında özlük dosyalarıyla ilgili dosyaların gizlilik dereceleri olduğuna dair hiçbir hüküm bulunmadığı halde, bu Kanunun 121 inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca çıkarılan Devlet Memurları Sicil Yönetmeliğinde, söz konusu belgelerin gizli olacağı belirtilmektedir. Çağdaş kamu yönetimi anlayışının hâkim olduğu ülkelerdeki uygulamalara bakıldığında, kamu görevlileri için düzenlenen sicil raporu benzeri dosyaların üçüncü kişilere karşı gizli tutulduğu, dosyanın ilgilisine karşı ise açık olduğu aşikârdır.

Değerli meslektaşlarım, 657 sayılı Kanunun 111 inci maddesi gereğince, devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe ilerlemelerinde, derece yükselmelerinde, emekliye ayrılma ve hizmetle ilişkilerinin kesilmesinde, özlük ve sicil dosyalarının, devlet memurlarının çalışma hayatını ve meslek onurunu etkileyecek nitelikte olduğu, bilindiği de açıktır. Ayrıca, kamuda çalışan personelin sicillerinin öğrenilmesi, performanslarının artmasına sebebiyet verebileceği gibi, kin ve kişisel garez sebebiyle sicil doldurulmasının da önüne geçilebilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen, toparlar mısınız.

Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakikada tamamlıyorum.

Nitekim, kamuda görev yapan personel, 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde, çalıştığı kuruma bir dilekçeyle başvurduğunda, bazı kamu kurumlarınca, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun 2004/12 sayılı kararıyla sicilleri ilgiliye bildirilmekte; ancak, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında, personel rejimini düzenleyen 657 sayılı Kanunda bu düzenlemenin yer almaması nedeniyle, kurum amirlerinin büyük bir bölümü bu karara uymamakta, sicil raporlarını vermeme hususunda direnmekte ve bu sebeple çalışma barışı bozulmaktadır.

Bu itibarla, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu kararında öngörülen hususların Devlet Memurları Kanununa girmesini temin etmek amacıyla bu kanun teklifini vermiş bulunmaktayım. Bu kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması yönünde olumlu katkılarınızı bekliyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Önerge üzerinde söz isteyen, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğru Yol Partisine mensup milletvekili arkadaşımız Sayın Dursun Akdemir, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, memurların özlük haklarıyla ilgili bir maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifinin doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasıyla alakalı, İçtüzüğün kendisine verdiği yetkiyi kullanarak meseleyi Genel Kurulun gündemine getirdi; ancak, biz, beklerdik ki, Sayın Akdemir, burada, vermiş olduğu kanun teklifinin içeriğiyle ilgili Genel Kurulu bilgilendirsin, konuşması bu meyanda olsun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, kanun teklifi üzerinde konuşsun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Ben dinledim, Sayın Kandoğan…

Tabiî, 14 Mart Tıp Bayramı olması hasebiyle, kendisinin de meslekten gelen birisi olmasını dikkate aldığımızda, meslektaşlarıyla ilgili konuşmasını anlayışla karşılarız; ancak, Sayın Başbakanın doktorlarla ilgili, söylemiş olduğu sözlerle ilgili, doğruyu yansıtmayan beyanda bulunduğu için, Sayın Akdemir'in bu sözlerini düzeltmek üzere söz aldım.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Basın yazdı, televizyonlar söyledi; ben söylemedim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, müsaade edin…

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız, geçtiğimiz günlerde, doktorlarımızın yoğun mesailerini ve özellikle de mesai içerisindeki uygulamalarda, yani, hastalara iğne vurmanın kendi sorumlulukları içerisinde daha az bir yer tuttuğu için, bunu, daha çok, yardımcı sağlık personelinin yaptığını; dolayısıyla, ameliyatları…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sorumluluğu altında... Öyle şey olur mu?!..

BAŞKAN - Sayın Fatsa, önergeyle ilgili konuşur musunuz lütfen.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yanlış yapıyorsun!..

EYÜP FATSA (Devamla) - … veya birtakım cerrahî…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kendisi özür diledi!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade et kardeşim!.. Müsaade et!..

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yine yanlış yapıyorsun…

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade et kardeşim!..

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Hekim değilsiniz; yanlış konuşmayın…

EYÜP FATSA (Devamla) - Hocam, lütfen, müsaade et…

BAŞKAN - Sayın Akdemir!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade et; kürsü burada, yanlış bir şey söylersem gelir düzeltirsiniz.

REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Neden özür diledi o zaman Sayın Başbakan, onu söyleyin Sayın Grup Başkanvekili!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin!..

BAŞKAN - Sayın Fatsa, önergeyle ilgili konuşur musunuz.

REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Milletvekillerini çuvala doldurdu! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

EYÜP FATSA (Devamla) - Daha çok, iğne vurma işlerini yardımcı sağlık personelinin yaptığını da dikkate alarak "ben, bunu, tercihimi bu yönde kullanırım" dedi. Sonra, bu söz üzerinde "Sayın Başbakan doktorlara güvenmiyor" diye birtakım spekülatif açıklamalar yapıldı.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne ilgisi var kanun teklifiyle?!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, müdahale etmeyin.

EYÜP FATSA (Devamla) -Değerli arkadaşlar...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Özür diledi... Söylemediği şeylerden dolayı özür dilenir mi?!

BAŞKAN - Lütfen..

Sayın Fatsa...

EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Başbakan da, dün...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanun teklifiyle ne ilgisi var bunun?!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan!.. Sizin göreviniz değil ki bu!

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin...

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ama, doğrultacağın yerde yanlış yapıyorsun tekrar.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bu tahammülsüzlük ne kardeşim!..

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan..

BAŞKAN - Sayın Akdemir, oturur musunuz lütfen!..

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan da, sözlerinin, maksadı aşan bir şekilde ifade edildiğini gündeme getirerek "eğer yanlış anlaşıldıysam bütün doktor arkadaşlardan özür dilerim" dedi.

Değerli arkadaşlar, özür dilemek bir erdemliliktir; ama, Başbakanın özrünü gelip burada ifade edememek de, ayrıca bununla ilgili düşünceleri de kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum! (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen!.. Lütfen!..

Sayın Başbakanın ne konuştuğunu, Sayın Akdemir, siz de dinlediniz, bütün kamuoyu da dinledi.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Tamam, ben, yanlış bir şey söylemedim ki...

EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, 14 Mart Tıp Bayramında, bir hekim olarak...

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - "Damardan iğne yapamaz" dedi; ben cerrahım, damardan çok güzel iğne yaparım.

BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen oturur musunuz.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Hemşireler bu işi hekimlerden daha iyi yapar.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ben daha iyi yaparım.

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin.

Ben, 14 Mart Tıp Bayramında, bir hekim olarak, Sayın Başbakanın bu kadirşinaslığını, Sayın Başbakanın bu tevazuunu burada takdir etmenizi, tebrik etmenizi beklerdim.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Hata üzerine hata yapıyorsun...

EYÜP FATSA (Devamla) - Siz, ayrıca, bunu bir başka polemik mevzuu yaptınız.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Siz kendiniz gerdiniz ortamı, polemiğe siz neden oluyorsunuz.

EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, bu konuyu Genel Kurulla ve kamuoyuyla paylaşmak istedim. Sayın Başbakanımız bu konudaki tevazuunu ortaya koymuş "yanlış anlaşıldıysam bütün doktor camiasından özür dilerim" deme erdemini göstermiştir; ama, siz, Sayın Başbakanın bu davranışına karşı, teşekkür etme erdemini gösteremediniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, sataşma olduğu için söz istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, önerge üzerinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Önerge üzerinde, Hükümet adına, Sayın Mehmet Ali Şahin söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre vermiş oldukları kanun teklifinin doğrudan doğruya Meclis gündemine alınmasıyla ilgili bir önergeyi görüşüyoruz.

Bu kanun teklifi, ilgili komisyonda belli süre beklemiş, görüşülmeyince, arkadaşlarımız, İçtüzüğün verdiği imkânı kullanarak, doğrudan gündeme alınmasını talep etmişler. Sayın Akdemir ve Sayın Kandoğan'ın birlikte imzaladıkları bir kanun teklifidir. Devlet Memurları Kanununun 117 nci maddesinde bir değişiklik istemektedirler. Değişiklik şudur: "Devlet memurlarının talebi halinde, sicil değerlendirmeleri, gizli bir yazıyla kendilerine tebliğ edilir."

Aslında, şu anda, bu konuda hiçbir sorun yaşanmamaktadır; çünkü, Bilgi Edinme Kanunu, biliyorsunuz, çıktı. Bilgi Edinme Kanunu, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu diye bir kurulun kurulmasını sağladı. Bu kurul, geçtiğimiz yılın temmuz ayında toplanarak, tüm kamu görevlilerinin sicillerinin kendilerine açık olduğuna dair bir karar verdi; çünkü, Bilgi Edinme Kanunu, Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna bu konularda karar alma yetkisi veriyordu. Bu kurul da oluştu ve şu andan; yani, daha doğrusu geçtiğimiz yılın temmuz ayından itibaren, herhangi bir kamu görevlisi başvuruda bulunduğu takdirde, kendisi hakkındaki gizli sicil varakasını öğrenme ve kendisine bunun bildirilmesini isteme hakkına sahiptir. Dolayısıyla, uygulamada bu konuda herhangi bir sorun yaşanmamaktadır. O nedenle, böyle bir değişikliğe gerek yoktur; ancak, şunu hemen ifade edeyim; Devlet Memurları Kanunuyla ilgili bir çalışma, önümüzdeki Bakanlar Kurulu toplantısına sunulacak hale gelmiştir. Üstünde uzun süredir çalışıyorduk. Yarın, yeni maaş sistemi konusunda teknik bir çalışma yapacağız. Büyük bir ihtimalle pazartesi günü Bakanlar Kuruluna sunulacak hale gelecek. Devlet Memurları Kanunu yeniden gözden geçirilirken, bu 117 nci maddeyi de yeniden değerlendirebiliriz; ancak, bu, doğrudan gündeme alınırsa, biz de Devlet Memurları Kanununu buraya indirirsek, ikisinin birleştirilerek Genel Kurulda konuşulması mümkün değil, ancak komisyonda birleştirilerek konuşulabiliyor İçtüzük gereği.

O nedenle, bunun, Genel Kurul gündemine alınmasında ben hiçbir isabet görmüyorum; takdir Yüce Heyetindir.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Muhtar İl ve Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/351) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/270)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/351) esas numaralı kanun teklifimin, 45 gün içinde komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                      Ensar Öğüt

                                          Ardahan

BAŞKAN - Önerge üzerinde, teklif sahibi olarak, Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; muhtarlar ve il genel meclisi üyelerinin sosyal haklarının verilmesi ve muhtarların maaşlarının artırılması için vermiş olduğum kanun teklifi hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ondan önce, çiftçilere ve besicilere iyi bir haber, bir müjde vermek istiyorum. Bugün, Türkiye'nin dört bucağından besiciler ve çiftçi temsilcileri geldiler, Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal'la görüştürdüm.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Perişan bir şekilde geldiler.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Daha sonra, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'yla görüştürdüm. Eyüp Fatsa, sayın bakanları aradı ve sayın bakanlar da, yarınki çıkacak torba kanununa, çiftçi borçlarının ve besici borçlarının faizlerinin silinmesiyle ilgili bir maddeyi de koyabileceklerini söylediler; Eyüp Bey'e söz verdi Sayın Ali Babacan. İnşallah, yarın, biz bunu burada -Sayın Tarım Bakanıyla ben görüştüm, Ali Babacan'la da Sayın Eyüp Fatsa görüştü- torba kanununda, elektrik borcu olan çiftçilerin -sulamadan dolayı veya köy içme sularından dolayı da ekledik- borcunun faizleri silinecek, ana parası 36 aya, taksite bölünecek. Şimdi, burada da, besicilerin ve çiftçilerin de faizlerinin silinerek, ana parasını 36 aya bölmek için yarınki görüşülecek torba kanuna konulmasını temenni ediyorum. İnşallah, Eyüp Bey ile biz bu işi başaracağız

Değerli arkadaşlar, yarın, Köy Hizmetleri özel idarelere devroluyor. Bunu da kısaca arz edeyim; ondan sonra muhtarlara geçeceğim. Özel idarelere devroluyor; ancak, Ardahan Özel İdaresinin bütçesi 3 trilyon, Köy Hizmetleri önermiş 30 trilyon... Köy Hizmetlerinde  1 memur kalmamış, hepsi dağılmış.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen, önergeyle ilgili konuşur musunuz.

ENSAR ÖGÜT (Devamla)- Hemen oraya geleceğim, Sayın Başkanım.

Şimdi Sayın Bakandan rica ediyorum; Ardahan'daki Köy Hizmetlerinin, personel ve araç sayısını lütfen tamamlayın. Bir de atölye kurun. Şu anda 1 metre kar altında kalan insanlarımız köylerine gidip gelemiyorlar, cenazelerini gömemiyorlar, hastaları hastaneye gidemiyor. İnanın böyle. Ben, birsürü muhtardan telefon aldım; hükümetten rica ediyorum -burada da sayın bakanlarımız var- Ardahan'a biraz araç-gereç gönderin; şuradaki insanlar, hiç olmazsa orada sınırımızı bekliyor. Halen oradaki topraklarımızı Ermeniler istiyor, o insanlar da orada bizi bekliyor; lütfen, bunu, bu insanlara çok görmeyin.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen...

ENSAR ÖGÜT (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, köy muhtarlarımızın ve mahalle muhtarlarımızın sıkıntıları çok büyük; 107 000 000 lira maaş alıyorlar, 208 000 000 lira Bağ-Kur ödüyorlar. Muhtarlarımızın yüzde 80'i icralık, samimî söylüyorum, Bağ-Kur borçlarını ödemedikleri için.

BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye...

D) Çeşİtlİ İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuk olarak bulunan Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyet, şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.

Kendilerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına "hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)

C) Tezkereler ve ÖnergeleR (Devam)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Muhtar İl ve Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/351) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/270) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, ben de Büyük Millet Meclisi adına, milletvekilleri adına, kendilerine "hoşgeldiniz" diyorum (CHP sıralarından alkışlar) halkımız adına diyorum.

Sayın  Başkanım, yalnız, süremi kısmayın.

Değerli arkadaşlar, şimdi, 53 000 tane muhtarımız var. Belki büyük şehirlerdeki muhtarlar ilmühaberden veya bazı şeylerden para alarak geçinebiliyorlar veya az buçuk Bağ-Kur parasını ödüyorlar; ama, inanın, Doğu ve Güneydoğudaki, İç Anadoludaki, Karadenizdeki muhtarlarımız ödeyemiyor, perişan durumdalar.

Sizden istirham ediyorum, bu kanun teklifimi kabul edin; şayet edilmeyecekse, hükümetten rica ediyorum, bu yetkiyi alsınlar, Bakanlar Kurulu, hiç olmazsa Bağ-Kurlarını ödeyecek şekilde bu insanların maaşlarını düzenlesinler.

Şimdi, muhtar, köyde devleti temsil ediyor; doğumdan ölüme kadar, askerlikten düğüne kadar her şeyimizde, muhtar, bizim işimizi takip ediyor. Bir de şehre gidip işimizi takip eden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Hiç olmazsa, yol parası verelim.

Torba kanununda, rica ediyorum, şimdi, bunu, Bakanlar Kurulu...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Var var; niye söylüyorsun!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Biliyorum, torba kanununda var; ancak, torba kanunundaki şey, daha, net belli değil.

Burada bir kanun teklifi vermişiz. Bu kanun teklifi kabul  edilirse, siz de rahat edersiniz, biz de rahat ederiz. Herkes köylere gidiyor seçim döneminde. Yani, biz, burada, şu parti bu parti değil, burada bir bütün olarak sizden istirham ediyorum, kabul edelim bunu ve bir bütün olarak köy muhtarlarımızın sorununu çözelim.

İl genel meclisi üyelerine gelince: İl genel meclisi üyeleri daha perişan durumda. Adam köyünden kalkıyor, ile gidiyor toplantıya. Daimî encümenler ayda 4 defa toplantı yapıyorlar; bu ayda 4 defa toplantıda oturum başına 12 500 000 lira para alıyorlar. 50 000 000 ayda; kesiyor, 47 000 000 ödüyor; yani, 47 000 000 onun yol parasına mı yeter, sigara parasına mı yeter, yoksa şehirde yemek parasına mı yeter?

O bakımdan, diyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti, laik, demokratik, sosyal bir devletse, sosyal devlet görevini yerine getirsin, temsilcilerini mağdur etmeyecek şekilde, muhtarlarını mağdur etmeyecek şekilde, il genel meclislerini mağdur etmeyecek şekilde sosyal güvence altına alsın ve onların maaşlarını ödesin, onları mağdur etmesin.

Kanun teklifimi kabul edeceğinizi umuyorum. Edilmese bile, Sayın Bakandan istirham ediyorum, bu, Bakanlar Kurulunda dile getirilsin, hiç olmazsa, insanlar mağdur olmasın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Önerge üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin söz istemiştir...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden konuşabilir miyim?

BAŞKAN - Lütfen, kürsüden, Sayın Bakan.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Ensar Öğüt'ün gündeme getirdiği muhtar ödeneklerinin artırılmasıyla ilgili konu, bundan üç hafta önce, bizzat Sayın Başbakanımız tarafından Bakanlar Kurulunun gündemine getirildi ve Sayın İçişleri Bakanımıza talimatı verildi. Şu anda, bu konuda, bir kanun tasarısı taslağı çalışmaları devam ediyor. Bugün Sayın İçişleri Bakanımı aradım, çalışma bitmek üzere, yakında Bakanlar Kuruluna sunulacağını ifade etti.

Hükümet olarak, kuşkusuz ki, devletimizi en uç noktada temsil eden muhtarlarımıza sahip çıkmak, onların bir nebze de olsa ekonomik ve sosyal durumunu düzeltmek bizim görevimizdir. Sanıyorum, çok yakın zamanda Meclisin gündemine gelecektir.

Bu kanun teklifiyle birleştirilerek görüşülebilir; ancak, eğer buraya inerse bu teklif, demin söylediğim gibi, birleştirilmesi mümkün değil, komisyonda olursa birleştirilebilir. Takdir sizlerindir.

Sayın Başkana ve sizlere yeniden saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

23. 2. 2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (x) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 832 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Kanunun tümü üzerinde grupları adına söz isteyen milletvekilleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.

Şahısları adına söz isteyen milletvekilleri: Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Konya Milletvekili Ahmet Işık, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt.

Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 832 sıra sayılı, 23.2.2005 günü kabul edilen 5306 sayılı Yük-

                                         

(x) Kanunun ilk görüşmeleri 23.2.2005 tarihli 62 nci Birleşimde yapılmıştır.

(xx) 832 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

seköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca geri gönderilen, tekrar görüşmek üzere olduğumuz tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi ve kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanının geriye gönderme gerekçesi üzerinde, başlangıçta durmayı düşünmüyordum, açık söyleyeyim; ama, biraz evvelki tartışmalardan sonra, Anayasanın bir maddesini size okuyarak sözlerime başlamak istiyorum.

87 nci maddenin sonuna doğru "Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir" deniliyor.

Burada "genel ve özel af" kavramını koymuş ve Sayın Cumhurbaşkanı da bu kavramdan yola çıkarak yasayı geri göndermiştir.

Arkadaşlar, bu af kapsamına giren öğrenci sayısı, yanılmıyorsam, 342 veya 343 olacak, çok az bir sayıdır; ama, bu da Cumhurbaşkanının gerekçesi olarak, bir af niteliği taşıdığı için geriye göndermiştir.

Ben, hukukçu değilim, hukukçu arkadaşlar gibi bazı şeyleri o tarafa, bu tarafa çekme yeteneğim de yok; açık söyleyeyim. Objektif olarak gördüğüm, şu okuduğum maddeye dayanarak, Sayın Cumhurbaşkanı yerden göğe kadar haklıdır. Özel veya genel af niteliği taşıyan bu yaptığımız yasa, Cumhurbaşkanının geriye göndermesi için yeterli bir nedendir. Onun için, bunun tartışması bence yapılmamalıdır ve mutlaka, burada, beşte 3 çoğunluk aranmalıdır veya disiplin suçu olan o kısım dışarıya çıkarılarak tasarı tekrar görüşülebilir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının tam kapsamına girmeden önce, biraz tarihsel geçmişinden söz etmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihine öğrenci affı diye gelen tasarı, ilk kez 1950'de Demokrat Parti İktidarında gelmiştir. O tarihe kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde öğrenci affı diye bir kapsam yoktur. O tarihten 1983'e kadar yine buna ait bir şeyle karşılaşmıyoruz; ama, enteresandır, 1983'ten bu tarafa 14 kere af yapıyoruz arkadaşlar. İsterseniz bunları söyleyeyim; 1984, 1986, 1988, 1991, 1993, 1995, 1997 ve son af 21 Haziran 2000 tarihinde çıkarılmıştır. Bu yasayı da buldum, bir üniversite öğretim üyesi olarak da üzüldüm; bu 21 Haziran 2000 tarihinde çıkarılan yasaya göre, 12 Eylül 1980 tarihinden 1999-2000 öğretim yılına kadar, her ne sebeple olursa olsun, ilişkileri kesilmiş veya kesilme durumuna gelmiş öğrenciler üniversiteye geri dönüyorlar.

Arkadaşlar, 1983 yılında üniversiteyle ilişkisi kesilmiş bir mimarlık fakültesi 2 nci sınıf öğrencisini düşünün ve 2000 yılında, bu öğrenciyi geriye alıyorsunuz; öğrenci 22 yaşında, 46 yaşına gelmiş; kendisinden sonra gelenlerin kaç kademesi mezun olmuş; ama, bu yasayla geri gelmiş. Şunu söyleyeyim: Bu yasayla geri gelen öğrencilerden yalnız yüzde 4'ü üniversiteye devam etmiştir ve yine, işin enteresanı, bir üniversitemizde, bu yasayla geri dönmüş öğrencilerden hiçbirisi mezun olmamıştır.

Şimdi, bu yasayı, taslağı, tasarıyı elimize aldığımızda, bunun, aslında iki yönü var; bir tanesi, gerçekçi yönü. Gerçekten, bu af yasasıyla ne kazanırız, ne kaybederiz; bu, işin bir gerçekçi yönü; bir de, işin duygusal veya popülist tarafı var. Politikacıların çoğunun yapmış olduğu, işin popülist tarafını alıyoruz, gerçekçi yönünü aldığımız yok arkadaşlar.

Bugün, bu tasarı buradan geçecek olursa, 210 796 örgün ve 453 445 açıköğretim öğrencisi üniversiteye geri dönecektir.

Arkadaşlar, şu anda, üniversitelerimizde okuyan öğrenci sayısı, örgün öğretimde 1 800 000'dir ve açıköğretimde de 662 000 öğrenci okumaktadır 2003-2004 öğretim yılında; yani, geriye alacağımız, af kapsamıyla üniversiteye geri alacağımız öğrenci sayısı, yaklaşık olarak, şu anda okuyan öğrenci sayısının yarısıdır. Bu öğrencileri aldığımızda ne yapacağız? Öğrenciler üniversiteye geri döndüler; nasıl hareket edeceğiz? Üniversitenin karşılaşacağı en büyük sorun, bir kere, yer sorunu olacaktır; binlerce öğrenci geriye gelecektir ve bunu, İktidar Partisi hiç düşünmemektedir; bu öğrenciler geri geldiğinde nereye oturtacağız, hangi hocalardan ders vereceğiz bunun farkında değildir; tamamen, işin siyasî tarafındadır ve bu öğrenciler gelsinler, amfilere girsinler, ders dinlesinler...

Hemen şunu da söyleyeyim: Bu öğrencilerin büyük bir kısmı üniversiteye geri dönecekler, kayıtlarını belki yaptıracaklar; ama, diyecekler ki: "Hocam, biz, zaten, biliyorsunuz, kaç dönemdir dışarıdayız, izin verirseniz biz derse gelmeyelim." Hoca "peki" diyecek "gelmeyin hadi, göz yumalım..." Sınav zamanı geldiğinde de, bu öğrenci diyecek ki: "Efendim, zaten biliyorsunuz, zaten ben devam etmedim; izin verirseniz, sınavda da bana biraz hak tanıyın..." Yani, işin başından, bu öğrencileri geri almakla, üniversitenin başına çok büyük bir dert sarmış oluyoruz.

Diyeceksiniz ki: "Peki, bu kadar öğrenci ayrılsın gitsin mi, yazık değil mi?" Tabiî yazık, bunu da kabul ediyorum; ama, Parlamentonun işi değil bu arkadaşlar. Öğrencileri affedip de, tekrar gelin siz, okuyun, tekrar sınava girin demek Parlamentonun hakkı değil. Parlamentonun yapacağı iş, bunu üniversitelere verir, der ki: "Bu işi çözme işi üniversitelerindir." Üniversiteler bu işi çözme yoluna gider.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dünyanın, gelişmiş hiçbir ülkesinde öğrenci affı diye bir olay yoktur. Parlamentonun böyle bir yetkisi de yoktur; öğrencileri affediyoruz, tekrar gelin üniversitede okuyun, tekrar sınava girin demeye hakkı yoktur. Bu bir haksızlıktır.

Biz, bunu yapmakla neler yapmış oluyoruz, onu da hemen söyleyeyim: Başlangıçta, başarısızlığa ödün vermiş oluyoruz arkadaşlar. Üniversite kapısında bekleşen milyonlarca öğrencinin hakkını yemiş oluyoruz. Üniversiteye yeniden, başarısız, hatta kendi isteğiyle ayrılmış olan öğrencileri almakla, üniversitenin başına bir dert sarmış oluyoruz; alın, yeniden sizin başınıza bir dert sarıyoruz diyoruz.

Tabiî, siyasî iktidarlar, bu işlerde cingözlük peşindeler. Yani, kusura bakmayın... Acaba, bunu nasıl oya dönüştürebiliriz... Burada 250 000 öğrenci var, 250 000 öğrenciyi ailesiyle çarpacak olursanız 4 misli yapar, yaklaşık olarak 1 000 000 oya dönüşür düşüncesindeyiz. Bu düşüncelerle hareket ettiğimiz için de, sanıyoruz ki, bunların hepsi iktidara oy verecektir. Yanılıyorsunuz, böyle bir şey olmayacaktır arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bu öğrencileri şöyle bir ele aldığımızda, 210 000 öğrencinin nasıl dağıldığını size sergilemek istiyorum: Örneğin, 51 646 öğrenci kayıt yenilemediği için üniversiteyle ilişkisi kesilmiştir. 40 199 öğrenci başarısız olduğu için üniversiteden ayrılmıştır. 24 800 öğrenci ise üniversiteye devam etmemiştir. 84 554 öğrenci ise kendi isteğiyle üniversiteyi bırakmıştır.

Bakın, şu rakamlardan, üniversite öğrencilerinin çoğunun üniversiteye uyamadığını, üniversite öğrencisi olmak istemediğini görüyoruz ve siz ısrarla diyorsunuz ki: "Gelin, size üniversiteyi tekrar okutalım, gelin üniversite öğrencisi olun." Buradan belki çok çok az bir kısım üniversiteye geri dönecektir; ama, büyük çoğunluğu bu yasadan yararlanmayacaktır, onu bilgilerinize sunayım istiyorum arkadaşlarım.

Bu arada, dediğim gibi, daha önceki yasadan yalnızca yüzde 4'ü üniversiteye girmiş ve bitirebilmiştir ve bir üniversitemizden de hiçbir öğrenci mezun olmamıştır, 2000 yılında çıkan yasayla, geri dönüp de bir tek öğrenci mezun olmamıştır arkadaşlar. Zaten tartışma konusu yaptığımız, öğrenimimizin iyi olmadığını, dünya ülkelerince çok da beğenilmediğimizi hepimizin kabul ettiği bir durum var. Biz bunlara "başarısız, üniversiteyle bağdaşamamış, kendi isteğiyle ayrılmış olanları tekrar üniversiteye alalım" diyoruz. Bununla üniversiteye bir darbe daha vurmuş oluyoruz.

Gelelim işin popülist yanına. Dediğim gibi, şimdi arkadaşların büyük çoğunluğu, İktidar Partisi milletvekilleri çıkacak diyecekler ki: "Yüzde 4'ü kazansak az mı olur?" Az olmaz tabiî; ama, gönlümüzde yatan, geri kalan yüzde 96'yı kazanmanın yolu. Bu yüzde 96 öğrencimizi nasıl kazanabiliriz? Bunun için de, dediğim gibi, doğru dürüst bir yasal düzenleme yapmak zorundayız ve bunu Parlamento değil, üniversitelerin çözmesini istemek zorundayız, üniversiteler bu sorunları çözmelidir. Yoksa, Parlamento her seferinde yeni yasa çıkararak... Şunu da söyleyebilirim: Önümüzdeki yıllarda seçim yaklaşıyor, yine aynı şekilde popülist politikalarla bir öğrenci affı daha çıkarılacaktır. Gerçi, Sayın Komisyon Başkanımız "eğer bundan sonra af yasası gelirse, önce ben karşı çıkacağım" dedi; ama, bunun hiç de bir garantisi yoktur. Önümüzdeki yıllarda da bir tasarı geldiği zaman, bir sonrakinde ben karşı çıkacağım diyebilir tabiî.

Aslında, dediğim gibi, iktidar, buradan tamamen siyasî rant peşinde; yoksa, ülkedeki eğitimin iyi olması, üniversite eğitimimizin iyi olması diye bir düşüncesi yok. Daha önceki konuşmalarımda da söyledim, iktidarın üniversiteye herhangi bir katkısı olmamıştır. Üniversite öğretim üyeleri için düzenleyici hiçbir şey yapmamıştır. Duyuyorum, Başbakan yeni üniversiteler açmak niyetinde, 15 tane yeni üniversite açmak niyetinde; ama, 30 tane hukuk fakültemizdeki öğretim üyesi sayısı 15 hukuk fakültesine yetmeyecek kadar azdır; ama, yeniden üniversite açalım diyorsunuz. Bu da, dediğim gibi, tamamen popülist politikalarla yapılan bir iş; yoksa, üniversitelerimizin kalitesini şöyle sıraladığımız zaman, 4-5 üniversitemizin dışında, uluslararası düzeyde gösterebileceğimiz üniversitemiz yoktur. Bunu isteseniz de istemeseniz de kabul etmek zorundasınız; çünkü, bu bir gerçektir arkadaşlarım.

Konuşursunuz tabiî, sıranız geldiğinde konuşursunuz, bir şey söyleyeceksiniz zannettim.

Bu arada, arkadaşlar, üniversiteden ayrılmak zorunda kalanların bazıları harç yatıramadıkları için üniversiteden ayrıldıklarını söylemektedirler. Gerçi, Danıştayın son bir kararıyla artık üniversiteden, devlet üniversitelerinde, harç yatıramadığı için ayrılma zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Ayrıca, siyasî iktidar gerçekten bu işte samimîyse, şöyle bir fon getirebilir; der ki, sosyal devlet desteği fonundan üniversitede okuyan öğrencilerin bu harçlarının yatırılmasını devlet üstlenebilir ve böylece de bu yüzden, üniversiteden ayrılmış öğrenci sayısı oldukça azalır.

Değerli arkadaşlarım, zamanı geldiğinde "biz hiçbir zaman popülizm yapmayacağız; çünkü, popülizmin ülkeye hiçbir yararı olmamıştır" sözlerini dilinden düşürmeyen Sayın Başbakan ve "bir akademisyen olarak öğrenci affına karşıyım; ama, hükümet üyesi olarak ve bir AKP milletvekili olarak da öğrenci affına olumlu bakıyorum" diyen Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada; bu sözleri kendi ağzından duyduğumu hatırlıyorum. Dediğim gibi "bundan sonraki affa önce ben karşı çıkacağım" diyen Sayın Komisyon Başkanımız da burada. Halep oradaysa arşın burada; önümüzdeki yıllarda, bu tür yasalar yine karşımıza gelecek, yine bu tür konuşmaları yapacağız arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Bu affı bekleyen öğrencilerimiz var, bunu da kabul ediyorum; ama, şu arada, öğretim üyesi olarak birkaç şeye değinmek istiyorum. Geçen hafta, yani, 2000 yılında çıkan yasada şöyle bir madde var; diyor ki: Örneğin, üçüncü sınıftasınız yahut ikinci sınıftasınız; üç dersten, bir üst sınıfa devam etme hakkı veriyorsunuz. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde, matematik-1'i okumamış bir öğrenci, bir üst sınıfa gidiyor ve diyor ki: "Ben, matematik-2'yi almak istiyorum." Hocası diyor ki: "Sen, matematik-2'den zaten geçememişsin, evvela şu matematik-1'i bitir." "Efendim" diyor "yasa bana bu hakkı vermiş; ben matematik-2'yi almak istiyorum." Arkadaşlar, bu iş yasayla olmaz. Çocuk matematik-2'yi okumadıktan sonra, matematik-1'i öğretemezsiniz. Onun için, gelin, bu işi üniversitelere bırakalım, bu işi üniversiteler düzenlesin, nasıl yapacağını onlar daha iyi bilirler... Şurada, hekim arkadaşlarım var, hemen karşımda oturuyorlar. Dün 14 Mart olduğu için çok daha rahat söyleyebilirim; anatomi dersini okumadan, bir çocuğa cerrahî öğretemezsiniz; insan anatomisini bilmiyorsa, o çocuk cerrahî öğrenemez. İşte, bu yasalarla biz bunu yapıyoruz. Diyoruz ki, sen, kardeşim, anatomi okumana gerek yok, sen evvela cerrahîye başla; keseceğin damarlar falan mühim değil, öldüreceğin insanlar da o kadar mühim değil; ama, sen anatomi bilmesen de olur. İşte, gerek 2000'de çıkan yasada gerekse bizim, bugün, şu konuştuğumuz yasada, böyle, kelimenin tam anlamıyla fahiş hatalar yapıyoruz. Onun için, benim size teklifim; bu işi üniversiteye bırakalım, bu işi üniversite yapsın. Gelin, biz yaptık oldu demeyelim. Sonra, yıllar geçtikten sonra, insanın önüne bunu koyarlar; haberim yoktu efendim, kusura bakmayın, ben o gün yoktum, farkında olmadım diyemezsiniz.

Değerli arkadaşlarım, ciddî hiçbir inceleme ve araştırmaya dayanmadan, ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri alınmadan, salt siyasî çıkarlar gözetilerek genelde her hükümet değişikliğinde gündeme getirilen ve çok sık çıkarılan öğrenci af yasaları, başarısız ve üniversiteye uyamayan öğrencilere gereksiz prim vermekte ve bunun bedelini de genelde devlet ve üniversiteler, üniversiter sistem, özelde ise aileler ve çalışkan öğrenciler ödemektedir. Popülist yaklaşımlarla yasayı çıkarmaya çalışanları bence kim affetsin!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Kanunun tümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz isteyen, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporu üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, 23.2.2005 tarihinde Meclisimizde görüşülmüş ve kabul edildikten sonra, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçeleri incelendiği takdirde, iki hususun öne çıktığını görmekteyiz. Bunlardan birincisi, öğrencilere yeniden devam ve sınav hakkı veren yasanın disiplin cezalarını da içermiş olması nedeniyle af niteliğinde olduğu, Anayasanın 87 nci maddesinde düzenlenmiş bulunan genel ve özel af yetkisinin hürriyeti bağlayıcı ceza, para cezası, adlî ceza, idarî ceza ayırımı içermemesi nedeniyle Anayasanın 87 nci maddesi kapsamında olmadığı; ikinci husus ise, aflar için nitelikli çoğunluk aranması sebebiyle, bu kanunun görüşülmesi sırasında yapılan oylamada nitelikli çoğunluk aranmamasıyla ilgilidir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu gerekçeler ile Anayasanın 87 nci maddesini birlikte değerlendirdiğimiz takdirde, Anayasanın 87 nci maddesinde bir açıklığın bulunmadığı ve disiplin cezalarını içeren konulara dair yasal düzenlemelerin af olarak nitelenebileceği gibi, bunun Anayasanın 87 nci maddesi anlamında af olarak nitelenemeyeceğine dair ikili bir görüş ayırımına neden olduğu, tereddütten uzaktır. Bu nedenle, bu konuda değerlendirme yapanların bir kısmı "bu, disiplin cezalarını da kapsar, böyle bir ayırım yoktur" diğer bir kısmı da "hayır, bu, maddî ceza hukuku anlamındaki affı kapsar, bu nedenle disiplin cezalarını kapsamaz" demektedirler.

Bu ayrılık nedeniyle, bizim kanaatimizce, Anayasanın 87 nci maddesinde düzenlenen af, maddî ceza hukuku anlamındaki genel ve özel affı kapsar, disiplin cezalarına ilişkin yasal düzenlemelerin bu kapsamda nitelikli çoğunluk aranan bir af olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

Peki, bunun gerekçesi nedir derseniz; bunun gerekçesi, bizzat Anayasanın kendisidir. Bildiğiniz gibi, Anayasanın 87 nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kararıyla genel ve özel af ilanına yetkilidir. Anayasanın bu maddesinde, 3.10.2001 tarihinde yapılan değişiklikten önce şöyle bir ibare daha vardı, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere genel ve özel af ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkili olduğu belirtiliyordu. Bu istisna, bu kısıtlama, bu sınırlama, 2001 tarihinde çıkarıldı.

Dikkat buyurursanız, burada, Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden hüküm giyenlerden bahsetmektedir. Hüküm giymek, biliyorsunuz, ceza muhakemesi sonucu yapılan yargılamanın derecattan geçerek kesinleşmesiyle tahakkuk eden bir husustur. Bu istisnanın buradan çıkarılmasının zımnî anlamı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maddî ceza hukuku anlamında, dilediği gibi af yasası çıkarmaya yetkilidir, böyle bir sınırlama yoktur anlamını taşır; yoksa, bunun anlamı, disiplin cezaları da bu affın kapsamına girmiştir şeklinde bir değerlendirmeye bizce imkân vermemektedir.

Öte yandan, Anayasanın 169/3'üne göre, münhasıran orman suçlarıyla, ormanları yakmak, yok etmek veya daraltmak anlamıyla işlenen suçlara ilişkin af çıkarılamayacağı da düzenlenmektedir. Burada da suçların affından bahsetmektedir, bu suçlarla ilgili af çıkarılamayacağından bahsedilmektedir. Suç ise, Anayasanın 38 inci maddesine göre -ceza kanunu anlamında- kanunla düzenlenen ve cezası da yine kanunda belirtilen bir hususa ilişkindir. Böylesi bir istisnayı yasa koyucunun buraya koymasının nedeni de, bizce, yine, bunun, maddî ceza hukuku anlamında genel ve özel af içermesiyle ilgili olması nedeniyledir.

Yine, değerli milletvekilleri, Anayasanın 104 üncü maddesinde cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sayılırken, sürekli hastalık, sakatlık, kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak yetkisinden bahsedilmektedir. Hatırlarsanız, cumhurbaşkanlarının, bugüne kadar ceza yargılaması sonucunda ceza alan kişilerin, hastalık, sakatlık veya kocalık sebebiyle cezalarını kaldırdıklarına şahit olmaktayız ve sık sık, katillerin, tecavüzcülerin, terör suçlularının, diğer bir ifadeyle ceza muhakemesi sonucunda suçluluğu sabit olanların affedildiğini görüyoruz; ama, buradan hareketle şunu ifade etmek istiyorum: Sakatlığı veya hastalığı nedeniyle yükseköğretim kurumuna devam edemediği için öğrencilikle alakası kesilen kişilerin affedildiğine dair böylesi bir bireysel, cumhurbaşkanı tarafından yapılan tasarrufa bugüne kadar rastlamamaktayız. Bunu sorduğumuzda, buradaki maksadın maddî ceza hukuku anlamındaki suçlularla ilgili af olduğunu söylüyorlar, ki, doğrudur. Eğer aksi olsaydı, sayın cumhurbaşkanları, bu yetkilerini yine ne yaparlardı; disiplin cezalarına ilişkin suçlar hakkında da kullanabilirlerdi.

Öte yandan, değerli milletvekilleri, Anayasamızın 9 uncu maddesine göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından yerine getirilen bir yetkidir ve yine Anayasanın 138 inci maddesi çerçevesinde de Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmelerle yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez denilmektedir.

Eğer, 87 nci maddedeki bu genel ve özel af düzenlemesi olmamış olsaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yürütmenin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanının bireysel af yetkisi tamamen Anayasaya aykırı bir  tasarruf olurdu; çünkü, Anayasaya göre yürütme de, yasama organı da, mahkeme kararlarına uymakla mükellef; bu kararları değiştirecek ve yerine getirilmesini engelleyecek tasarrufların içerisine giremezler. Onun için 87 nci maddeyle bu genel ve özel af çıkarma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi buradaki yetkisine istinaden maddî ceza hukuku anlamındaki afları, genel ve özel afları çıkarabilmektedir. Eğer, Anayasanın 87 nci maddesindeki bu özel düzenleme olmasaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin böylesi bir af çıkarma yetkisi olmazdı.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, Anayasada yer alan 87 nci maddedeki genel ve özel af çıkarma yetkisi tamamen ceza hukuku alanından Anayasaya kaydırılmış tabirlerdendir. Bunların düzenlemesinin de ceza hukukunda yer aldığını görüyoruz. Hem 765 sayılı Ceza Kanununda hem 1 Nisanda yürürlüğe girecek Ceza Kanununda da bu yönde düzenlemeler vardır; ancak, ne Medenî Kanunda ne idare hukukunda ne Ticaret Kanununda ne Borçlar Kanununda böylesi bir aftan bahsedilmemektedir. Bunun bir anlamı da, bu kanunların da, zımnen de olsa Anayasanın 87 nci maddesinde bahsedilen affın maddî ceza hukuku anlamında genel ve özel af olduğu, disiplin cezalarını kapsamadığı şeklinde yorumlanabilir.

Burada önemli bir husus, o da şu: Değerli milletvekilleri, yasalarda herhangi bir açıklık bulunmadığı veya bir müphemiyet bulunduğu takdirde, bununla ilgili değerlendirme ve yorum yapma yetkisini haiz olanlar, bu değerlendirmelerini lehe kullanmakla mükelleftirler; çünkü, genişletici bir yorumu, açıklık olmayan bir durumda aleyhe kullanırsak, bu, lehe yorum ilkesini ihlal ettiği gibi, Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devletine uymayan bir davranıştır. Anayasanın 2 nci maddesine de aykırı olur.

İstisnaî bir durumu genelleştirip, bütün aflar, bütün düzenlemeleri bu manada af kapsamına almak, bizce isabetli bir değerlendirme değildir. Disiplin cezaları muhakeme sonucunda verilmiş kararlar değildir, suç olan konular değildir. Tamamen, idarenin kendi iç dinamikleri çerçevesinde yaptığı düzenlemeler ve yasa koyucunun bu konuda koyduğu düzenlemelere istinaden yaptığı değerlendirmelerdir. Bu nedenle, burada bir mahkeme kararı da söz konusu olmadığı için, burada çıkarılacak af, yargı yetkisine müdahale olarak nitelendirilemez.

Değerli milletvekilleri, öte yandan, Anayasanın 87 nci maddesi özel bir af yetkisini içeriyor; ancak, disiplin cezalarının affına ilişkin düzenlemeler, bu maddeye müsteniden değil, yasama yetkisinin genelliği ilkesi çerçevesinde, her zaman, yasama organı tarafından çıkarılması mümkün olan düzenlemelerdir. Bu tip düzenlemelerde, malumunuz olduğu üzere, Anayasanın öngördüğü nitelikli çoğunluk değil, normal çoğunluk aranır. Bu nedenlerle, Anayasanın 87 nci maddesinde öngörülen genel ve özel af, bizim kanaatimizce, maddî ceza hukuku alanında genel ve özel aftır ve bu, disiplin cezalarını kapsamaz.

İkinci bir husus: Peki, bu aflar, nitelikli bir çoğunluğu, disiplin cezalarıyla ilgili olan, af olarak nitelendirilen Meclisin tasarrufları beşte 3 nitelikli çoğunluğu gerektirir mi gerektirmez mi; bu konuda da ihtilaf vardır; bu konuda da bir görüş birliği yoktur, kapsam noktasındaki tartışmalar burada da yapılmaktadır. Birkısım insanlar, birkısım bilimadamları, bu konuda yargı kararı olmadığı için, idarî tasarruflar olmadığı için, burada bir yargıya müdahale söz konusu olmadığı için, Anayasaya göre Meclisin yasama yetkisinin genelliği ilkesi çerçevesinde, böyle bir nitelikli çoğunluk aramaya gerek olmadığını açıkça ifade etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, bizim Anayasamızda düzenlenen 87 nci maddeye benzer bir düzenleme İtalyan Anayasasında da vardır. İtalya'da bunun uygulamasına baktığımız zaman, buradaki nitelikli çoğunluğun sadece maddî ceza hukuku anlamındaki suç ve cezaların affıyla ilgili arandığı, disiplin cezalarına ilişkin tasarruflarda aranmadığı açıkça görülmektedir.

Öte yandan, bir başka hususu da dikkatinize sunmak istiyorum. O da şu: Biliyorsunuz, Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı seçmek, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını seçmek, hükümete güvenoyu vermek veya güvensizlik oyuyla hükümeti düşürmek, savaş ilanına karar vermek için salt çoğunluk aranmaktadır. Yani; disiplin cezaları ne menem şeydir, ne kadar tehlikeli suçlardır ki, bir savaş ilanı için aranan salt çoğunluktan daha fazla, beşte 3 çoğunluğu burada arıyoruz! Böylesi bir yorumun, Anayasanın sistematiği içerisinde doğru bir yorum olmadığı kanaatindeyiz; onun için de, beşte 3 çoğunluk burada aranmamalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, burada tartışma konusu yapılan, özellikle muhalefet partisi tarafından ileri sürülen bir husus da, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 76 ncı maddesine göre "Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun tasarı veya teklifleri, ret tarihinden itibaren bir tam yıl geçmedikçe Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı yasama dönemi içinde yeniden verilemez" hükmüne istinaden yaptıkları itirazdır. Bu itiraz, yersiz bir itirazdır, doğru bir itiraz değildir. Bu madde, doğru bir maddedir. Buna bizim itirazımız yok. Eğer, Meclisi yöneten oturum başkanı, kanunun görüşülmesi sırasında "bu kanun nitelikli çoğunluğu gerektiren bir kanundur; onun için, ben bunun oylamasında nitelikli çoğunluk arıyorum" deseydi veya bu konuda yapılan itiraz üzerine yapılan değerlendirmelerde, oylamayla, Mecliste "bu nitelikli çoğunluğu gerektirir" denilseydi, o zaman, oturum başkanının bu iradesi doğrultusunda veya Meclisin iradesi doğrultusunda nitelikli çoğunluk aranacaktı. İşte, bu aramanın sonucunda yapılan oylamada beşte 3 çoğunluk bulunmazsa, o zaman kanun reddedilmiş sayılırdı. O günkü oturumu hatırlarsanız, bu konuda yine CHP'den itirazlar olmuştu, oturumu yöneten sayın başkan, bunun bir af niteliği taşıyan yasa olmadığını, normal bir kanun olduğunu, Anayasa Mahkemesinin bir kararından da alıntı yaparak ifade etmiş ve normal kanunların oylanması için aranan karar yetersayısını aramıştır; oylama sonucunda da, bu karar yetersayısı bulunduğundan, yasa kanunlaşmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme gerekçesinde, bu kanunun reddedilmiş olduğundan bahsetmiyor. Sadece, bu kanun için nitelikli çoğunluk aranması gerektiği halde aranmadığını, tutanakların incelenmesinde "Kabul edenler... Etmeyenler..." ifadesinin kullanıldığı ve kaç kişinin bu kanunun kabulü lehinde, kaç kişinin de reddi lehinde oy kullandığı belli olmadığından, bu hususu belli edecek tarzda yeniden bir oylama yapılarak, görüşülmesinin temini maksadıyla geri gönderilmiştir.

Şimdi, biz, bu kanun reddedilmiştir dersek, hangi çoğunluğa göre reddedildi, kaç kişi "evet" dedi, kaç kişi "hayır" dedi, nereden biliyoruz? Kaldırdık parmakları, evet kaldırdık, hayır denildi. Burada bir belirsizlik vardır. Onun için, reddedilmesi mümkün değildir; böylesi bir değerlendirmenin yapılması da mümkün değildir. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı da geri gönderme gerekçesinde, böylesi bir durumdan bahsetmemektedir. Daha önce de, böylesi kanunların görüşülmesi burada yapılmış ve Sayın Cumhurbaşkanınca iade edilmiş. Örneğin 4754 sayılı Yasa, 4758 sayılı Yasa, 4779 sayılı Yasa, 4809 sayılı Yasa, 4792 sayılı Yasanın tamamı geri göndermeden sonra burada görüşülüp kanunlaşmış ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da imzalanıp yayımlanmıştır. Bu nedenle, burada böylesi bir değerlendirmeyi yapmak, doğru bir değerlendirme, isabetli bir değerlendirme değildir. Bu nedenle, bu yasanın, burada, bugün, tekrar görüşülmesi, hem Anayasaya hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne uygun bir değerlendirmedir.

Değerli milletvekilleri, burada, bir iki hususun altını çizmek istiyorum; o da şu: Huzurlarınızda bulunan ve şu anda görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, bugüne kadar defalarca Meclisimize gelmiş, görüşülmüş ve kanunlaşmıştır. O zaman da popülist yaklaşımlarla bu eleştiriye muhatap olmuştur; ama, iktidarda olanlar, bütün eleştirilere rağmen bunu çıkarmışlardır.

 Bakın, ben, size, iki tane af kanunundan bahsediyorum. Bir tanesi 6.5.1993 tarihli 3908 sayılı Af Kanunu, bir diğeri de 7.6.1995 tarihli 4111 sayılı Af Kanunu. Niye okudum bunları; o dönemdeki iktidara bakın, Doğru Yol Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisinin müşterek hükümet ettikleri devri iktidarında, hem de iki sene içerisinde bir hükümet devresinde, 2 tane af kanunu çıkarmışlardır. Şimdi, bunu, buradan, bir popülist yaklaşımla değerlendirmeyi, o gün de orada farklı değerlendirmeler yapmayı ve bu konudaki farklı tutumu, ben, sizlerin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Diğer bir husus, burada, Anayasanın 130 ve 131 inci maddesindeki bilimsel özerkliğe yapılmış Anayasaya aykırı bir müdahale de söz konusu değildir. Neden; çünkü, biz, öğrencilerin devam etmedikleri süreyi devam etmiş saymıyoruz, geçmedikleri sınavları da geçmiş saymıyoruz, hak etmedikleri diplomaları da hak etmiş "al sana tıp diploması, hukuk diploması" demiyoruz. Sadece, bu insanların fakülteleriyle yeniden ilişki kurmasına imkân tanıyoruz. Onları mezun etmek veya etmemek, geçirmek veya bırakmak, tamamen yükseköğrenim kurumlarının takdirinde olan bir husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu nedenle, bu konuyu saptırmanın doğru olmadığı kanaatindeyim.

Ben, diğer bir hususu da sizin dikkatlerinize sunup, sözlerime son vermek istiyorum; o da şu: Biliyorsunuz, bir kişi adam öldürdü, cezaevine girdi, cezasını çekti veya tecavüz suçunu işledi, cezaevine girdi, cezasını çekti veya sahtekârlık suçunu işledi, cezaevine girdi, cezasını çekti ve belirli bir zaman geçtikten sonra, mevcut, yürürlükteki yasalarımıza göre, topluma yeniden girmeye hakkı vardır, yeniden memuriyetine, iş hayatına, sosyal hayata memnu haklarının iadesi suretiyle devam hakkı vardır. Oylarınızla kabul edilen 5237 sayılı yeni Ceza Kanununda ise, memnu hakların iadesi müessesesi kaldırılmış, cezasını çeken kişinin cezası bittiği tarihten itibaren topluma fiilen katılması kabul edilmiştir. Yani, biz, katillerin topluma katılmasını kabul ediyoruz, tecavüzcülerin katılmasını kabul ediyoruz, sahtekârların katılmasını kabul ediyoruz...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yok, yok, onları sen kabul ediyorsun; yüz kızartıcı suç onlar.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...eğitim ve öğretim hakkını kullanırken hata yapanların veya ihmalkâr davrananların veya yan baktı, şöyle oldu diyenlerin aldığı cezalarla topluma geri dönmesine "hayır" diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, yüz kızartıcı suçlar dönebiliyor mu?!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunun, hangi adaletle, hangi vicdanla izahı mümkündür; olmaz böyle şey!

Bir insan, 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl, 30 yıl okuyacak, dirsek çürütecek, annesi, babası ona emek verecek; sen, kapının önüne koyacaksın, yok efendim sınıf yok, yok efendim derslik yok, yok efendim benim param yok diye, bir insanın hayatını, yaptığı bir hata nedeniyle ömür boyu zindana çevirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yüz kızartıcı suç işlerken aklı neredeydi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu Meclis böyle bir hakkın kullanılmasına hiçbir zaman imkân vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir.

Ben, bu vesileyle, görüşmekte olduğumuz yasanın bir af yasası olmadığının altını tekrar tekrar çizerek ve bunun için de nitelikli çoğunluk, beşte 3 çoğunluk aranmayacağının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...aranmasına dair genişletici bir yorum yapmanın, hukuk devletiyle, Anayasaya hâkim olan ilkelerle ve Anayasamızın sistematiği, tarihsel ve mantıksal yorum açısından doğru olmadığını, normal bir karar yetersayısıyla geçmesi gerektiğini ifade ediyor; bu yasanın, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

Kanunun tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır Sayın Kandoğan.

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Lehte mi, aleyhte mi konuşacak?!

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri; kanunun tümü üzerinde konuşacak Sayın Kandoğan.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, yaklaşık bir yıldan beri gündeminde olan ve maalesef, bu bir yıllık süre içerisinde bir arpa boyu mesafe katedilmeyen ve 600 000 öğrencinin bir yıldan beri gözünü Meclise diktiği; ancak, bu konunun bir kanun teklifi olarak İstanbul Bağımsız Milletvekili Emin Şirin ve Doğru Yol Partisi Denizli Milletvekili olarak benim vermiş olduğum bir kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili İçtüzüğün 37 nci maddesine göre taleplerimiz üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinden sonra, alelacele, hükümet kanadından, AK Partisi Grubundan milletvekillerinin bir kanun teklifi vererek Meclis gündemine taşımasıyla huzurlarınıza geldi. Ancak, burada, hemen şunu belirtmek istiyorum: Bir yıldan beri, 650 000 öğrenci, 100 000 de -maalesef, bu kanunu burada görüşürken, 2000 yılından itibaren geçerli saydığımız için, benim değişiklik önergem de dikkate alınmadı- öyle öğrenci ilave edecek olursak, 750 000 öğrenciyi ilgilendiren bir husus.

Ancak, ne gariptir ki, bu kanun teklifleri bizim tarafımızdan Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğunda, NTV Televizyonunda, canlı yayında, AK Parti Grup Başkanvekiliyle bir konuşmaya çıktık. AK Parti Grup Başkanvekili, o günkü konuşmasında, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifinin, genelse, objektifse ve hakkaniyet kurallarına uygunsa AK Parti Grubu tarafından destekleneceğini ifade etti. Ben de kendisine o televizyon programında söyledim; eğer, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifinde değiştirilmesini istediğiniz hususlar varsa, onları da hep beraber değiştirelim, bu meseleyi Parlamentoda birlikte çözelim... Ancak, iki gün sonra, yine, aynı Grup Başkanvekilinin gazetelerde ve televizyonlarda beyanatını dinledik, izledik. AK Parti Grubunun gündeminde böyle bir kanun tasarısı ve kanun teklifinin olmadığını, AK Parti Grup Başkanvekili, basına ve televizyona ifade etti.

Yine, o dönemde, Sayın Millî Eğitim Bakanına sordular: "Böyle bir kanun teklifi veya tasarısı Meclise gelirse ne söylersiniz?" Sayın Millî Eğitim Bakanı da dedi ki: "Bu teklifi muhalefet partisi verirse, biz de değerlendiririz, destekleriz." Ben ve Emin Şirin o kanun teklifini verdikten sonra, basın mensupları, Sayın Millî Eğitim Bakanına tekrar sordular: "İşte 'muhalefet versin' diyordunuz, bu kanun teklifi Meclis gündemine geldi." Sayın Millî Eğitim Bakanı da o zaman şöyle söyledi: "Benim muhalefetten kastım Cumhuriyet Halk Partisidir." Böyle bir anlayışı, böyle bir zihniyeti kabul etmek mümkün değil değerli milletvekilleri. Niye Cumhuriyet Halk Partisi versin böyle bir kanun teklifini? Efendim, Komisyon Başkanı da açıklama yaptı, burada da söyledi; dedi ki: "Cumhuriyet Halk Partisi verirse bir konsensüs sağlanmış olur; o konsensüs neticesinde de, bu kanun teklifi veya tasarısı Meclisten geçer." Ben geçen konuşmamda da söyledim. Cumhuriyet Halk Partisiyle, bugüne kadar, buraya göndermiş olduğunuz kanun teklifleri ve tasarıları üzerinde kaçında konsensüs aradınız da, bu kanun teklifi ve tasarısı üzerinde konsensüs talebinde bulunuyorsunuz? Niye endişeniz, niye korkunuz? Bu kanun teklifi ve tasarısının Meclis gündemine sizin tarafınızdan direkt getirilmemesinin altındaki sebepler nedir? Niçin CHP'nin desteğini, konsensüsünü arıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, kanun teklifimizin, burada, doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili konuşulurken, Sayın Komisyon Başkanı bizim kanun teklifimizi YÖK'e sormuş; YÖK de demiş ki: "Altyapısı hazırlanmadan böyle bir kanun teklifi verilmiş." Ben şimdi soruyorum, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza da soruyorum... Geçen sefer geldi, dediler ki: "İşte, Ümmet Beyin vermiş olduğu kanun teklifi 2000 yılında verilen kanun teklifinin aynısı." Doğru, niye aynısı olduğunu geçen sefer de izah ettim. Şimdi, bu arkadaşlarımızın vermiş olduğu kanun teklifinin başlangıçlarını paragraf paragraf okudum, sizin verdiğinizde de bir değişiklik yok, sadece, 2 sınav hakkı, 3 sınav hakkı olmuş bizimkinden farklı. Biz iddia etmedik. Gelin, tartışalım, bizimkinin eksik yanları varsa, hep beraber düzeltelim teklifini de ben yaptım; ancak;YÖK: "Efendim bunun, altyapısı hazır değil." Millî Eğitim Bakanına sordu Sayın Komisyon Başkanı, Millî Eğitim Bakanı da cevap verdi; hükümetin gündeminde de böyle bir husus yok. Peki, ne oldu da hemen üç gün içerisinde altyapısı hazır olmayan, hükümetin gündeminde olmayan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun gündeminde olmayan bir kanun teklifi, alelacele bu Meclisin gündemine getirildi, bunun sebebi nedir? Eğer, altyapı ise, üç günde bu altyapıyı nasıl sağladınız, nasıl bitirdiniz, nasıl tamamladınız Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanım? Ben, bunu merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanı, Cumhurbaşkanımızın geri göndermesinden sonra, beni de davet etti, ben de gittim, komisyon salonunda oturdum, Sayın Komisyon Başkanı "burada görüşülecek herhangi bir şey  yoktur, bunu hemen bir an önce buradan geçirelim, Meclis gündemine tekrar gönderelim" diye daha konuşmasının başlangıcında söyledi;  ama, ben, bununla ilgili  bir değişiklik önergesi de verdim. Bakınız, bu kanun -buradan geçen şekliyle- 29.6.2000 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere buradan geçti; ancak, o gün de ben bir değişiklik önergesinde bulunmuştum, bunun 1980 yılından itibaren geçerli olmasını arzu etmiştim. Eğer, 1980 yılından itibaren geçerli olacaksa, 100 000'e yakın öğrenci de bu değişiklikten istifade ederek bundan faydalanacaktır. Eğer, 650 000 öğrenciye bu hakkı veriyorsak, 100 000 öğrenciye bu hakkı vermekten niye kaçınıyoruz sayın milletvekilleri?!

Geliniz -benim bir değişiklik önergem var- eğer, buradan bunu tekrar geçireceksek -inşallah geçireceğiz, ben o kanaatteyim, o düşüncedeyim- bunun içerisine, 1980 yılından itibaren üniversiteyle ilişiği kesilen yaklaşık 100 000 civarında öğrenciyi de dahil edelim, onlara bir fırsat daha verelim, bir imkân daha tanıyalım, belki onların içerisinden de 3 000, 5 000, 10 000, 20 000 -ne kadar olur bilemem- bundan faydalanır, üniversiteye devam eder, üniversiteyi bitirir ve belki, bu Meclise, şükran duygularını bir şekilde ifade ederler.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, AK Parti Grubu adına konuşan değerli Bekir Bozdağ Beyi dinledim. Sayın Bozdağ, hâlâ, bunun af niteliğinde bir kanun teklifi veya af kanunu olmadığını buradan ifade ettiler. Benim endişem, korkum odur ki, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, eğer, bu inançtaysa, bu düşüncedeyse, belki, biraz sonra, nitelikli çoğunluk olan 330'u sağlama noktasında bir zaaf ortaya çıkabilir. O bakımdan, aftı değildi şeklindeki bir tartışmadan ziyade, bunun, buradan, nitelikli çoğunlukla geçmesi için, hep beraber, elbirliğiyle gayret edelim. Sayın Bozdağ "o gün oturumu yöneten Meclis Başkanvekili 'bu, nitelikli çoğunluk gerektiren bir kanun teklifi değildir' şeklinde bir ifadede bulundu" dedi.

Sayın milletvekilleri, Meclis Başkanvekili, bir kanunun veya bir kanun teklifinin nitelikli çoğunluk gerektirip gerektirmeyeceği hususunda tek başına karar verecekse, burada bulunan milletvekillerinin, bizlerin düşüncelerinin, sizlerin düşüncelerinin bir kıymeti, bir anlamı kalmıyor mu?

Değerli milletvekilleri, bu bir lütuf değildir. Ben bunun altını çizmek istiyorum. Sayın Komisyon Başkanı, komisyonda görüşülürken "bir daha böyle bir kanun teklifi ya da kanun tasarısı gelirse, ben ret vereceğim" şeklinde ifadede bulundu. Sayın Millî Eğitim Bakanı "ben bir akademisyen olarak, bunun böyle geçmesini, çıkmasını arzu etmiyorum" diyor; ama, Millî Eğitim Bakanının, bir politikacı olarak, böyle bir kanun teklifinin buradan geçmesine gönlü elveriyor.

Sayın Milletvekilleri, bu bir lütuf değildir. Lütfen, bunun altını çizmek istiyorum. Binlerce, onbinlerce öğrenciyi ilgilendiren ve onları tekrar hayata...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 650 000 öğrenciyi ilgilendiren, eğer, 1980 yılından geçerli olursa, 750 000 öğrenciyi ilgilendirecek olan, onları tekrar hayata bağlayacak olan, hayata döndürecek olan, toplum içerisinde ezilmişliklerini, dışlanmışlıklarını bir kenara bırakarak, bu devletin, bu milletin bir ferdi olma düşüncesini yeniden sahiplenecek ve bu millete hizmet etme düşüncesinde, duygusunda yeniden hayata bağlanacak olan öğrencilerimize, geliniz, bir fırsat daha verelim.

Sayın Bozdağ burada dedi ki: "Bu bir af değildir." Ancak, Sayın Bakan konuşmasında tam 11 kez -saydım, altını da çizdim- "öğrenci affı" diyor. Sayın Bakan buradaki konuşmasında tam 11 kez "öğrenci affı" diyor. Sayın Bozdağ da diyor ki: "Bu bir af değildir." Yine, Sayın Komisyon Başkanı da "öğrenci affı diye adlandırdığımız" diyor, Sayın Komisyon Başkanı da aynı ifadeyi kullanıyor, "öğrenci affı diye adlandırdığımız" ifadesini kullanıyor. Sayın Bakan 11 kez diyorsa, Komisyon Başkanı da o ifadeyi kullanıyorsa, AK Parti olarak gelip, bugün burada "bir af değildir" diyorsak, bir tenakuza, bir çelişkiye düşmüş oluyoruz.

Benim korkum, endişem odur ki -tekrar ifade ediyorum- bu düşüncede olan bir AK Parti Grubunun 330'u sağlama noktasında, belki, tam gayretli olmayabileceği inancı bende mevcut.

Onun için, geliniz, bu öğrencilerimize sahip çıkalım, 330 nitelikli çoğunlukla bunu Meclisten geçirelim, bu öğrencileri hep beraber sevindirelim diyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.50

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.08

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

832 sıra sayılı Kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Kanunun tümü üzerinde, Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, daha önce yasa teklifi üzerinde gerekli müzakereler yapıldığı için, bu oturumda konuşmayı düşünmüyordum; ancak, muhalefet partilerine mensup bazı arkadaşlarımız, daha önce izah ettiğimiz, gerekçelerini ortaya koyduğumuz bazı konuları, sanki hiç açıklanmamış, konuşulmamış gibi tekrar ifade ettiler. Ben de, Yüce Parlamentonun ve milletin huzurunda bir kafa karışıklığına meydan verilmemesi için bunları bir kez daha ifade etmeyi uygun görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, şunu hemen ifade edeyim: Değerli konuşmacılar "Sayın Millî Eğitim Bakanı 'ben akademisyen olarak buna karşıyım; ancak, bakan olarak da bunu savunurum' dediler" şeklinde beyanda bulundular. Ben hiçbir zaman bu şekilde bir beyanda bulunmadım. Ne dediğimi, tam olarak, bir kez daha, huzurunuzda ifade etmek isterim. Birinci sefer kanun teklifi görüşüldüğü zaman, müzakereleri yapıldığı zaman ben yine bu açıklamayı yaptım ve tutanaklarda mevcuttur. Benim söylediğim şudur değerli milletvekilleri: Ben, akademisyen olarak, sık sık af çıkarılmasını doğru bulmuyorum ve sık sık af çıkarılması eğitimi dejenere eder dedim. Burada, affa ihtiyaç var mı yok mu, bir haklılık gerekçesi söz konusu mu değil mi, bunlara bakılması lazım dedim.

Ve yine, bir başka, yine, muhalefete mensup bir milletvekili arkadaşımız dedi ki: Sayın Bakan dedi ki; bunun altyapısı hazır değil, altyapısı yok, bunun altyapısının hazırlanması lazım, ondan sonra gündeme gelmesi lazım, konuşulması lazım şeklinde bir ifadede bulunduğumu söyledi. Evet, altyapı yok dediğimiz şey şuydu arkadaşlar: Ne zaman bu mesele birileri tarafından gündeme getirilse -ki, geçen oturumda yine söylemiştim- bana, bizzat müracaat ederek, benimle bu meseleyi konuşarak, bu affın mutlaka çıkarılması gerektiğini ifade eden değerli milletvekilleri arasında, birçok Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşım da var. Ben bunu bir yanlış, ben bunu bir suç olarak ifade etmiyorum; onlara da söyledim, dedim ki: Değerli arkadaşlar, bir sefer, bu affa konu olacak öğrenci miktarı nedir, üniversitelerden hangi gerekçelerle bunların kaydı silinmiş veya ayrılmak durumunda kalmışlar, bunu tespit etmemiz gerekiyor. Bu veriler de, Yüksek Öğretim Kurulunun, üniversitelerin elindedir. Biz, üniversitelere resmî bir yazı yazıyoruz, üniversitelerden toplanacak bilgiler YÖK'e gelecek, YÖK'ten bize intikal edecek ve bu veriler üzerinde, yani bu zemin üzerinde konuşmamız gerekiyor. Hatırlarsanız, iki ikibuçuk ay önce, bu konu Türkiye'nin gündeminde yoğunlukla tartışıldığı zaman, 70 000, 80 000, 100 000 öğrenciden söz ediliyordu. Ben de o zaman dedim ki; böyle, tahmine dayanan rakamlarla konuşamayız, bunun gerçeğini öğrenmemiz lazım. Yükseköğretim Kurulundan bir cevap geldi. Bu cevapta, 677 000 öğrencinin, 2000 yılından bu yana, şu veya bu sebepten dolayı üniversitelerle ilişiğinin kesildiğine dair bir bilgi geldi. Şimdi, açıköğretimi hariç tuttuğunuz zaman bile bu sayı 224 000'dir. Kaldı ki, açıköğretimi hariç tutmak da anlamsızdır. Neticede, devlet memuru olan veyahut da şu anda örgün eğitime devam edemeyen insanlara, eğer açıköğretimde okumak gibi bir hak verilmişse, onlara böyle bir imkân tanınmışsa, onları var saymamak da doğru değil. Onları da var saymak ve bu hesapta değerlendirmek zorundayız.

677 000 öğrenciyi konu alan bir aftan söz ediliyor. Biz, altyapı yoktu derken, sağlam veriler yoktu, bu sağlam verilere dayalı olarak bir karar vermek zorundayız derken, kastettiğimiz buydu. Bunu sağa sola çekmenin bir anlamı yok.

Bir başka şey; yine değerli milletvekili arkadaşlarımız dediler ki: "Sayın Bakan, 11 kere, konuşmasında 'af' dedi." Arkadaşlar, kelimeler üzerinde birileri oynamaya kalkarsa, hiç kimse benim gibi kelimelerle oynayamaz. Cambazın olduğu yerde perende atlanmaz.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Bakan, doğru söyledin!.. Söylediğin doğru!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, ben, o arkadaşlara şunu söylerim: Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim bu konuda, kusura bakmayın: Siz, şimdi "efendim 'af' dediniz..." Bir suç işleyen, suç işlediği için hapse giren, şu veya bu şekilde veyahut da Ceza Yasası gereği, ceza muhakemesi gereği bir insan eğer mahkûm olmuşsa, bu affedilir; ancak, bundan önce, 9 kere öğrencilere verilen bu hakka af denilmiş. Adı şu veya bu olmuş; mahiyeti önemlidir, içeriği, özü önemlidir. Şemsiye, güneşlik demektir. Hanginizin, şemsiye denildiği zaman aklınıza güneşlik gelir; şemsiye yağmurluktur; ama, neticede, Türkçe'de başka bir adı olmadığı için "efendim, Araplar şemsiyeyi güneşlik olarak kullanıyorlar, biz niye yağmurluk olarak kullanıyoruz" demiyoruz. Bunun başka bir adı olmadığı için ve öğrencilere yeni bir imkân, yeni bir fırsat verilmesi anlamına geldiği için, buna öğrenci affı denilmiş.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Af; adı belli işte.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu insanlar, diyelim ki maddî sebeplerden dolayı, hastalıktan dolayı üniversitelerle ilişiği kesilmiş olan insanlar hangi suçu işlemişler ki, siz veya biz onları affediyoruz?! Haa, disiplinsizlik sebebiyle atılanlar için böyle bir yorum yapılıyor...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sicil affı var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Saygı duyarım. Bakın, disiplinsizlik sebebiyle yapıldığı zaman buna saygı duyarım. Memurlarla ilgili sicil affı geldiği zaman...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Af...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Evet; o aftır; çünkü, sicilde siz bir idarî suç işlersiniz ve ondan dolayı bir cezaya çarptırılırsınız, maaşınız kesilir, terfiniz durdurulur...

OYA ARASLI (Ankara) - O, idarî af.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - O, idarî af; bu, öğrenci affı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, neyse...

Şimdi, bunun üzerinde polemik yapmanın bir anlamı yok, kamuoyu bunun adını koymuş. Onun için, burada, efendim, bunun adı af mıdır değil midir... Kamuoyu, aslında bunun ne olduğunu ne olmadığını sizden bizden çok iyi biliyor.

Bir başka şey, yine, ben size şunu sorayım, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarıma özellikle soruyorum: Bakın, özellikle partinizin Sayın Genel Başkanı da dahil olmak üzere, daha önce bulundukları hükümetler var. Cumhuriyet Halk Partisi 1950'den bu yana hiçbir zaman tek başına iktidar olmadı, bunu kabul ediyoruz. Bakın, 1997'de çıkan afta Cumhuriyet Halk Partisinin dışarıdan desteklediği bir hükümet var ve bu çıkan affa da Cumhuriyet Halk Partisi destek vermiş. Bakın, 1993'te, 1995'te çıkan aflarda, yine partinizin değerli mensuplarının bulunduğu -adı SHP idi, adı SODEP idi, ayrı bir olay- onlar yine bu işin içerisinde. Bana birisi çıksın desin ki, Cumhuriyet Halk Partisi, parti olarak şu tarihteki affa karşı çıktı. Bana, bir tane örnek gösterin. Cumhuriyet Halk Partisinin karşı çıktığı, bundan önceki 9 aftan hangisine karşı çıktığını bana izah edin. 1999 affında, evet, siz Mecliste değildiniz; ama, ondan önce, Mecliste olduğunuz dönemlerde, bunun örneğini gösteremezsiniz.

OYA ARASLI (Ankara) - Cumhuriyet Halk Partisi değildi o zaman.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir başka şey: Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi adına geneli üzerinde konuşan Değerli Milletvekili Mustafa Özyurt Bey, burada, konuşmasında, bu, üniversiteye bırakılması gereken bir şeydir ve buna hakkımızın olmadığını, bunun doğru olmadığını söyledi. Bu görüşe saygı duyarım; ancak, iki ay önce, -bakın, bizzat dinlediğim, seyrettiğim bir şeyi sizlerle paylaşıyorum- Sayın Özyürek, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç'la katıldığı, NTV'de -televizyonun adını da veriyorum- bir televizyon programında, çok açık bir dille "Cumhuriyet Halk Partisi kesinlikle affa karşı değildir" cümlesini ifade etmiştir.

Bir başka şey: Yine, Sayın Özyürek dedi ki...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Özyurt...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - "Bu, bir popülist politikadır ve Sayın Başbakan 15 yeni üniversite kurulmasıyla ilgili olarak beyanda bulunmuştur. Efendim, hukuk fakültesinin sayısı 30'dur; bu 30 hukuk fakültesindeki öğretim üyesi 15'ine ya yeter ya yetmez" şeklinde beyanlarda bulundu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer biz ülke yönetiyorsak, eğer bizim özellikle başta eğitim olmak üzere birçok alanda kalkınmış ülkelerin seviyesine yetişmek, Avrupa Birliği standartlarını yakalamak gibi bir hedefimiz varsa, bu konuda almamız gereken çok mesafe var.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının amir hükmü şudur: 2005 yılının sonuna kadar, yükseköğretimde, örgün yükseköğretimde okullaşma oranının yüzde 28,3 olması gerekiyor. Peki, şu anda okullaşma oranı nedir?

Sayın Başkan, Genel Kurulda çok büyük bir uğultu var; lütfen uyarır mısınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultu sebebiyle Sayın Bakan konuşamıyor.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tekrar ediyorum; şu anda, Türkiye'de örgün öğretimdeki okullaşma oranımız yüzde 19'dur. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının amir hükmü ise, 2005 yılının sonuna kadar bunun yüzde 28,3'e çıkması gerektiğidir. Kalkınmış ülkelerle mukayese ettiğimiz zaman meseleyi, onların çok ama çok gerisindeyiz. Dolayısıyla, yükseköğretimde de mutlak surette bir ilerleme, bir sıçrama yapmak zorundayız.

Biz, öyle, hiçbir altyapısı olmayan illere üniversite açma gibi bir teşebbüste bulunmuyoruz. Birçok vilayetimizde... 3 fakülte, 4 fakülte, yerine göre 5 fakültesi olan illerimiz var. Bunların çok ciddî kampusları var, öğretim üyeleri var, öğrencileri var ve birçok daha imkânları, yurtları ve sair var; ama, bunlar, büyük üniversitelerin himayesi altında eğitim öğretim faaliyetini sürdürüyor ve büyük üniversitelerin himayesinde oldukları sürece, en azından uzak mesafeden bu anlamda idare edildikleri sürece de, bu fakültelerimizin, buradaki yükseköğretim kurumlarının beklenen performansı göstermesi ve gelişimi sağlamaları mümkün görünmüyor. Biz, bunları, rektörlük birimlerini kurarak bir çatı altında topluyoruz ve onların müstakil bütçesi olan müstakil üniversiteler olarak, ileriki süreçte gelişmelerini tamamlamalarına imkân veriyoruz. Burada, popülizm söz konusu değildir ve burada, tamamen objektif kriterlerle bu iş yapılacaktır; bu objektif kriterler, geçmişte Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen objektif kriterlerdir. Biz, yeni kriter falan da oluşturmuş değiliz. Onun için, bizim politikalarımıza, popülist politikalar, ona buna sempatik görünmek, hoş görünmek için gündeme getirilmiş politikalar şeklinde bir itham yöneltilmiş olmasını son derece haksızlık olarak değerlendiriyorum. Eğer biz böyle bir popülist politika yapsak, niye 15 üniversiteden söz edelim; Türkiye'nin 40 vilayetinde üniversite yoktur, 40'ında da üniversite açarsınız, esas, işte o zaman popülizm olur.

Bu meseleye de gelince değerli arkadaşlar, bu konuda, aslında, söylenmesi gereken her şey söylendi, rakamlar ortada ve öğrencilerin niçin üniversitelerden ayrılmak zorunda kaldıkları veya niçin ayırıldıkları yine ortada. Ben, Yüce Parlamentonun, bu durumu gözönünde bulundurarak gerekeni yapacağına inanıyorum. Daha önce olduğu gibi, bir kez daha altını çiziyorum; popülizm adına değil, akademisyen olarak tekrar altını çiziyorum; böyle, olur olmaz, zamanlı zamansız, zeminli zeminsiz af çıkarılmasına, tekrar, karşı olduğumu ifade etmek istiyorum; ama, bugün, özellikle 2000'li yıllarda Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizden de kaynaklanan ciddî bir durum, ciddî bir sonuç ortadadır. Biz, bunu telafi etmek için, böyle bir adım atılmasına taraftar olduk. Tasarı olarak getirmememizin de sebebi, tekrar ifade ediyorum, hükümet programında elbette böyle bir şey yoktu; ancak, bir toplumsal talep olarak gündeme geldi; aldığımız veriler, bunun yapılması gerektiğini ortaya koydu. Dolayısıyla, bu kanun teklifine, Hükümet olarak da biz sıcak baktığımızı, taraftar olduğumuzu ifade ettik; mesele bundan ibarettir.

Ben, bir kez daha, katkı sağlayan, görüşlerini ortaya koyan, eleştiren herkese teşekkür ediyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, adım geçecek şekilde, Sayın Bakan konuşmamı başka yöne çekti; izin verirseniz...

BAŞKAN - Anlaşılmadı Sayın Özyurt.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Bakan konuşmamı başka yöne çekti efendim; başka bir yerde konuştuğumu, başka türlü...

BAŞKAN - Sayın Özyurt, tutanakları getirip bakacağım.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Tutanaklara gerek yok Sayın Başkan, şimdi söyledi.

BAŞKAN - Kanunun tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen Konya Milletvekili Ahmet Işık.

Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen Yükseköğretim Yasasına Geçici Maddeler Eklenmesine Dair 832 sıra sayılı Kanun Teklifinin geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, özgür ve demokratik ortamlarda bilginin üretildiği, yayıldığı, gerçeğe ulaşmanın değişik yöntemlerle araştırıldığı, insanın ve ülkenin geleceğinin inşa edildiği vazgeçilmez kurumlar olarak çağdaşlaşma ve kalkınma hamlesinin motor gücü mesabesinde olup, toplum üzerindeki olumlu etkileri açıkça görülmektedir.

Üniversitelerimizde eğitim-öğretim kalitesinin artırılması, akademik denetimin yapılabilmesi ve bilimsel özgürlüğün sağlanması, yönetimde demokratikleşme, performans değerlendirmesi ve yönetimin sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmesiyle öğrencilerin yönetime katılımlarının sağlanması, yükseköğretime girişte ve akademik yükseltilmelerde yaşanan sorunların önemli ölçüde giderilmesi, ortaöğretim ile yükseköğretimin, sanayi ile üniversitenin bütünlüğünün sağlanması; bilim, eğitim, istihdam, üretim ilişkilerinin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği yükseköğretim alanının gereklerinin yerine getirilmesi, siyasal iktidarımızın ana hedefleri arasında yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980'den sonraki yirmi yıllık süreçte yükseköğretim kurumlarındaki ilişiği kesilen öğrencilerle ilgili değişik periyotlarda 9 defa kanun çıkarıldığı, kamuoyunca bilinmektedir. Bu durumun her ne kadar öğrencilerin eğitim-öğretim disiplinleri üzerinde olumsuz etkiler yaptığı, üniversitelerdeki eğitim-öğretim disiplinini ve verimini zedelediği yönünde değerlendirmeler mevcut olsa da, geçtiğimiz süreçteki ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluklar, toplumun tüm kesimlerini derinden etkilediği gibi, yükseköğretimdeki gençlerin başarısını da önemli ölçüde etkilemiş ve psikolojileri üzerinde derin tahrifatlar meydana getirmiştir. Yaşanan krizlerin tarafı olmayan gençlerimiz, maalesef muhatabı olmaktan kurtulamamışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harcını yatıramadığı için üniversiteyle ilişiği kesilen binlerce öğrenci olduğu gibi, öğrencilik hakkını elde ettiği halde üniversite ortamında yaşamını idame ettiremediği için kendi isteğiyle kaydını almak zorunda olan onbinlerce öğrenci bulunmakta ve ateş, maalesef düştüğü yeri yakmaktadır. Ortaöğretimini tamamlayıp yükseköğretim aşamasına gelinceye kadarki ve sonraki sürecin, gerek ebeveynlerin gerekse öğrencilerimizin ekonomik ve sosyal sıkıntı boyutları hepimizin ve toplumun malumudur. Öğrencilerin üniversitelere dönüşlerini sağlamak amacıyla çıkarılan ve dönemsel hale gelmiş olan yasal düzenlemelerin oluşturduğu işbu fiilî durum karşısında beklenti halindeki öğrencilere bir fırsat tanınmasının zorunlu hale geldiği de gözardı edilmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkedeki gelişmişliğin en büyük ölçütlerinden birisi de, malumunuz, insanların eğitim seviyesidir. AB sürecinde üniversiteye girmiş, hazırlık okumuş,  1 inci,  2 nci ve 3 üncü sınıfı geçtiği halde, 4 üncü sınıftaki kısmî başarısızlıktan dolayı ilişkileri, ilişikleri kesilen öğrencilere ve diğer öğrencilere hak tanınmaması, telafisi imkânsız sonuçları da beraberinde getirecektir. İşbu kanun teklifi, 670 000 civarında öğrenciyi ilgilendiren ve yakın aileleriyle birlikte düşündüğümüzde yaklaşık 5-6 milyon vatandaşımızı kapsayan yönüyle, yükseköğrenim hakkını bir şekilde kaybetmiş, ailevî, psikolojik ve sosyal hayatı tamamen bozulmuş, her gün yeni bir umutla hayata tutunmaya çalışan gençlerimize yeni bir imkân tanımak, onları, toplumda daha etkin, özgüvenleri yeniden oluşmuş, yarınlara umutla bakar hale getirmenin imkânını Parlamentoda sağlamamız gerekmektedir. Yaşadıkları bu süreç, acı tecrübe olarak yaşam kesitlerinde yer alacağından sağlanan bu imkânı en iyi şekilde kullanacaklardır. Gerek yasadan yararlanacak öğrencilere gerekse de gelecek genç kuşaklara, bu tür çözümlere ümit bağlanmaması gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meslekî ve teknik eğitime talebi düşüren, haksız ve adaletsiz uygulamalara sebep olan mevcut üniversite yerleştirme sistemi, yarışmayı teşvik edecek ve adaleti sağlayacak şekilde değiştirilmelidir. Meslekî eğitim veren meslek yüksekokulları, meslek standartlarına uyumlu hale getirilerek arainsangücü yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Açıköğretim, her yaştan ve meslekten insanın bir mesleği öğrenmesine ya da kendisini geliştirmesine imkân verecek çok yönlü eğitim kurumları olarak yaygınlaştırılmalıdır. Üniversitelerin bölgelerindeki potansiyelleri de dikkate alınarak belirli alanlarda ihtisaslaşmalar sağlanmalıdır. Eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasının önündeki engeller kaldırılarak, eğitim, hayat boyu devam edecek bir süreç olarak kabul ve teşvik edilip kademeler arasında yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, gençlik, ülkemizin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizmin ve değişim potansiyelinin de kaynağıdır. Genç nüfusa sahip olmak, Türkiye için büyük bir imkân ve fırsattır. Özgür düşünceli, kendi başına karar alabilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve evrensel anlayışın doğrularından haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle baş edebilecek, donanımlı ve yetenekli gençlerle ülkemizin çok daha büyük vizyon yakalayacağı, bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel hukuk ölçütlerinin yakalandığı, ulusal tam kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği, temel hak ve hürriyetlerin ve fırsat eşitliğinin ideal anlamda hayata geçtiği süreçlerin sonuçlanmasını temenni ediyor; Genel Kurulu, bir kez daha, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre, 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Karademir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan; aracılığınızla, Bakana sormak istiyorum.

Bu yasa tasarısı henüz görüşülmeye başlamadan önce, ben, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sorular yöneltmiştim yazılı bazda; ama, henüz onların cevabını alamadım. Dolayısıyla, o soruları, Sayın Bakana yöneltmek istiyorum; tabiî, Bakan da dinlerse.

Bu yasa tasarısının gerekçesinde, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluklar toplumun bütün kesimlerini ciddî şekilde sarstığı gibi, yükseköğretim gençliğinin başarısını da önemli ölçüde etkilediğinden bahisle, teklifin amacının, harcını yatırmadığı için üniversiteyle ilişkisi kesilen ve ekonomik nedenlerle kendi isteğiyle dosyasını alıp ayrılan öğrencilerin öğrenim hakkının geri verilmesi olduğu vurgulanmıştır; ancak, teklifin geçici 50 nci maddesiyle, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen öğrencilerin bu yasadan yararlandırılması amaçlanmıştır. Teklifin, ekonomik nedenlerin dışındaki nedenleri de amaçladığı açıktır. Bu anlamda, teklifin yasalaşmasıyla toplam kaç öğrenci aftan yararlanacaktır?

Ekonomik nedenlerle harcını ödeyemediği için ilişiği kesilen ve aftan yararlanacak öğrenci sayısı kaçtır?

Getirilen düzenlemeyle aftan yararlanacak öğrencilerin okullara göre dağılımı nedir?

Disiplin suçundan dolayı ilişiği kesilen ve aftan yararlanma hakkına sahip olacak öğrenci sayısı kaçtır?

Türban yasağı nedeniyle ilişkisi kesilen ve aftan yararlanma hakkına sahip öğrenci sayısı kaçtır?

Bu tasarıya Yükseköğretim Kurumu karşı çıkmıştır; basına ve kamuoyuna açıklamıştır. Buna rağmen ısrarla bu yasa tasarısının Meclise getirilmesinin amacı nedir?

Bir soru daha sormak istiyorum. Gelişmiş ülkelerde dahi türban gibi dinî simgelerin hiçbir kamusal alanda kullanılmaması konusunda tedbirlerin ve düzenlemelerin alındığı bir ortamda...

BAŞKAN - Sayın Karademir, sorunuzu sorar mısınız...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - ... getirilen teklifin hukuka, insan haklarına ve kamu yararına uygun olduğunu düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum:

Bu tasarının, daha doğrusu önerinin gerekçesinde ekonomik nedenlerle ilişiği kesilenlere de gönderme yapılıyor. Gerçekten de, bu harçlarını ekonomik nedenlerle yatıramayanların ilişkisi kesilmişse, insanın gönlü onların yeniden ilişki kurmasını istiyor; ama, geçen gün Danıştaya açılan bir dava sonuçlanmıştır. Danıştay, harçlarını yatıramayan öğrencilerin ilişkisinin kesilmemesine karar vermiştir. Daha doğrusu, bunu, yargı karara bağlamıştır. Dolayısıyla, bu yasanın gerekçesinde dayandırdığı ve maddesiyle getirdiği bir hüküm ortadan kalkmış oluyor. Buna ne diyeceksiniz?

Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra, aynı gerekçelerle, birsürü, ilişiği kesilenler olacak; yeni bir kısırdöngü mü başlayacak? Yani, hiç olmazsa, bu son düzenleme olup, bunu köklü bir biçimde üniversitelere bırakmayı düşünüyor muyuz?

ABD'nin dışında hangi çağdaş, ileri ülkede, Avrupa Birliği ülkeleri de dahil, bu tür düzenleme yapılmaktadır? Yani, bir üniversitenin işi parlamento tarafından yapılmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Oral, buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben; önce, Sayın Bakanımın Cumhuriyet Halk Partisine sorduğu bir soruyu yanıtlamak istiyorum. 9 kere af çıktı, Cumhuriyet Halk Partisi…

BAŞKAN - Sayın Oral, soru yanıtlamayacaksınız, soru soracaksınız.

Buyurun.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, soracağım, izniniz olursa…

Evet, Cumhuriyet Halk Partisi, belki, çıkarılan bu 9 affa karşı çıkmadı; ama, bundan sonra çıkarılacak afların, ne öğrencilere ne sisteme fayda getirmeyeceğini Sayın Komisyon Başkanı da deklare etmiştir, Cumhuriyet Halk Partisi de, bunu, bu aftan itibaren düşünmeye başlamıştır. Yani, bunun yadırganacak tarafı yoktur; bir kere, bunun, sizin tarafınızdan anlaşılmasını istirham ediyorum.

Soruma gelince: Siz de, beyanınızda, yaklaşık 650 000 öğrenci bundan yararlanacak diyorsunuz. Üniversite sınavları sonucunda 650 000 öğrencinin, bu eğitim sisteminde, kendine yer bulmaya çalıştığı bir Türkiye eğitim sisteminde, acaba, bu ilave 650 000 öğrenciyle birlikte nasıl bir eğitim kalitesi yakalanacaktır ve bu eğitim sistemi kalitesinin yakalanması için, acaba, tarafınızdan bilimsel bir altyapı çalışması yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, üniversitelerimiz, gerek kadro gerekse malî kaynak açısından son derece güç koşullarda görev yapmaktadır. Dönersermayelerinin en önemli kısmı, temizlik işlerinde çalıştırdıkları sağlık memuru, ebe, hemşire ve diğer görevlilere gitmektedir. Bu afla, üniversitelerimize önemli sayıda öğrenci yerleştirilecektir; ancak, kadro yetersizliği nedeniyle ve malî açıdan çok büyük sorunları olan üniversitelerimize, acaba, Maliye Bakanlığımızca, 2005 bütçelerine ilave bütçe verilecek midir?

İkinci sorum: Ben, size teşekkür ediyorum, Malatya Üniversitesinde 21 öğrenci adına teşekkür ediyorum, 15 000 yatan hasta, 25 000 ayakta tedavi hasta adına; ancak...

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, sorunuzu sorar mısınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Soruyorum efendim.

Acaba, bir kişiye kızarak, bir üniversiteye kadro kanunu verilmez mi; yoksa, Malatya'nın tüm sorunu çözülmez mi? Sayın Bakanıma soruyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Tunç.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Bakanım, dünyanın hiçbir yerinde öğrenci affı olmadığı yönünde konuşmalar yapıldı. Acaba, dünyanın diğer ülkelerinde üniversitelerden atılma var mı? Bunu sormak istiyorum.

Bir de, 15 yeni üniversite kurulacak, bunların içerisinde Uşak Üniversitesi de var. Bu üniversite ne zaman kurulacak? Bunu sormak istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Buyurun Sayın Şahin.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, kanun metninde "her ne sebeple olursa olsun, ilişkileri kesilmiş öğrencilere, ilişkilerinin kesilmesine neden olan bütün dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir" denilmektedir. Burada söz konusu olan devam, zorunlu bir devam mıdır yoksa ihtiyarî midir; yalnız sınavlara girmekle yeterli olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Efendim, ben, daha fazla meşgul etmek istemiyorum, Sayın Bakana cevap için süre tanımak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Çok naziksiniz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Her zamanki gibi... İnşallah, siz de öyle olursunuz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, soruları cevaplandırabilirsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli milletvekili arkadaşlarımın sorduğu sorulara, sorulma sırasına göre cevap vermeye çalışacağım.

İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir Bey, özellikle gerekçede ekonomik meselelerin önplana çıkarıldığını, ancak, ne sebeple olursa olsun, herkesin de bundan yararlanacağını ifade etti; bunun doğru olup olmadığını sordu. Türban meselesiyle ilgili sorusu var.

Hemen şunu söyleyeyim. Burada ifade edilen ekonomik sebep, sadece harçlarını yatıramadığı için okuldan ilişiği kesilme anlamına gelmez. 2000'li yıllarda yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla toplumda birçok insan iflas etti, üniversitede okutulan insanlara babası tarafından harçlık bile gönderilemedi. Bir insan harcını yatırmış olabilir, ancak şartları itibariyle ekonomik olumsuzluklar kendisini olumsuz yönde etkileyebilir.

Şimdi, burada, gerekçede, tek başına ifade edilen şey, ekonomik sebep değildir; bu sebeplerden birisidir. Bir öğrenci, o anda, şu veya bu sebepten dolayı başarısız olabilir, ancak, bu insan, kendisini toparlayabilir ve tekrar onlara bir fırsat verirsiniz; başarısızlık da, aynı zamanda, yeniden bir şans tanınma sebebi olabilir. İnsanların hastalıktan dolayı üniversitelerle ilişikleri kesilmiş olabilir. Dolayısıyla, bütün hepsini bir araya getirdiğiniz zaman, burada ciddî bir yekûn teşkil etmektedir ve zaten, miktarı söyledim; ancak, özellikle "kaç öğrenci türban meselesinden dolayı üniversiteden uzaklaştırılmıştır veya ilişiği kesilmiştir" sorusuna verilebilecek bir cevap yok; çünkü, Yükseköğretim Kurulundan istediğimiz dokümanlarda da böyle bir tasnif söz konusu değil; ancak, sebepler sıralanırken, kendi isteğiyle ayrılan, harcını yatıramadığı için ayrılan, şu veya bu sebepler zikredilmiş. Sayın Karademir'e bu listeyi, ben, yazılı olarak takdim edeceğim.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Bir ay önce istemiştim; henüz gelmedi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hemen şimdi takdim edebiliriz; burada.

Sayın Gazalcı, yine, aynı mahiyette bir soru soruyor. Ekonomik nedenlerden dolayı ilişiği kesenlerle ilgili olarak, harcını yatıramadığı için üniversiteden ilişiği kesilenlerle ilgili Danıştayın verdiği karardan söz ediyor.

Bu karar geriye işleyebilir; işlese bile, dediğim gibi, ekonomik neden, tek başına harç meselesiyle sınırlı tutulamaz.

Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral'ın sorduğu, özellikle ciddî miktarlarda insan bundan yararlanacak ve üniversiteye dönecek meselesine Mevlüt Bey de temas etti "önemli ölçüde öğrenci dönecektir" dedi. Aslında, Alim Tunç Beyin, Fatma Şahin Hanımefendinin soruları da aynı mahiyettedir.

Değerli arkadaşlar, burada "her öğrenciye devam hakkı verilir" ifadesinde, bu hak verilir; ama, bu, bir mecburiyet değildir. Özellikle, eğer, öğrenci, iki yıl, üç yıl önce üniversiteden ayrılmışsa ve devam ettiği fakültenin, bölümün, laboratuvar, atölye gibi uygulamalı bölümleri varsa, öğrenci, kendi bilgilerini yenilemek ve bu konuda kendisini takviye edebilmek için isterse devam edebilir; ama, bu, bir mecburiyet değildir, sınava girmek yeterlidir.

Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, daha önce yaptıkları konuşmalarda "daha önceki aflarda üniversiteye dönenlerin oranı yüzde 4'tür" dediler. Değerli arkadaşlar, zaten 677 000 öğrencinin 224 000'i örgün öğretime devam ediyor. Örgün öğretim içerisinde...

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var; Sayın Bakanın konuşması anlaşılamamaktadır...

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli arkadaşlar, bu, örgün öğretimden ilişiği kesilen 224 000 öğrencinin yine çok önemli bir miktarı meslek yüksekokullarından ayrılmadır. Meslek yüksekokullarının, zaten, bir kontenjan, yer problemi söz konusu değildir. Dolayısıyla, bu af, üniversitelerimize çok ciddî boyutta bir malî yük getirmemektedir. Böyle bir kontenjan zorlaması falan da söz konusu olmayacaktır.

Sayın Aslanoğlu'nun, Malatya'nın özel durumuyla ilgili sorduğu soru, aslında, söz konusu olan affın kapsamı içerisinde değildir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Teşekkür ettim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkür ettiniz, ben de size teşekkür ediyorum.

Malatya Üniversitesinin kadro talebiyle ilgili bir yasa vardır, Meclisin gündemindedir. Meclis, günü geldiği zaman, bunu görüşecektir. Buna şimdilik böyle cevap vermekle yetineyim.

Yine, başka bir arkadaşımızın sorduğu soruya, Uşak Milletvekili Alim Tunç Bey, bir başka soruyla yeni bir boyut katmıştır. Sayın Tunç diyor ki: "Dünyanın başka ülkelerinde, üniversiteden ilişiği kesilme diye bir şey var mı?" Dünyanın birçok ülkesinde, bu manada, öğrencilere sonsuz, sınırsız hak verilmektedir. Üniversiteyi bitirinceye kadar... Hatta, Avrupa üniversitelerinde yaşları 50'nin, 60'ın üzerinde olan insanlar görürsünüz. Bunların bir kısmı, gençliğinde başlamış, sonra ara vermiş, bitirememiş, tekrar dönmüştür. Biz, yasalarımızı, Türkiye'nin ihtiyaçlarını, Türkiye'nin önceliklerini ve Türkiye'nin şartlarını gözönünde bulundurarak çıkarıyoruz. Bu hususu özellikle dikkatlerinize sunmak isterim.

Soru sorduğunuz için ve bana bu cevapları verme şansı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Bir şeyin altını özellikle çiziyorum: Devam zorunluluğu yoktur; sadece, bir hak verilmektedir. Bunu özellikle ifade etmek isterim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, İçtüzük 92 nci madde koşullarının dikkate alınmasını istiyorum.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkanım, söz verecektiniz...

BAŞKAN - Sayın Özyurt, tutanakları istedim; vereceğim söz; tutanakları inceleyip, söz vereceğim.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Ne zaman vereceksiniz, yarın sabah mı Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Ama, oturumla ilgili Sayın Özyurt, maddeyle ilgili değil ki?!.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Tutanaklar bir dakikada gelir efendim...

BAŞKAN - Lütfen Sayın Özyurt...

Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İçtüzük 92 nci maddenin dikkate alınmasını istirham ediyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Anadol, söylediğiniz anlaşılmıyor.

Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultudan dolayı sayın hatiplerin konuşması anlaşılamamaktadır...

Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, oylamada, İçtüzük 92 nci maddedeki koşulların dikkate alınmasını istirham ediyorum. İçtüzük 92 nci maddedeki koşulların...

BAŞKAN- Sayın Anadol, şimdi, biz, kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır, maddelerine geçilmesini oyluyoruz. Hem geçici 50 nci maddede hem  geçici 51 inci maddede ve aynı zamanda kanunun tümü oylanırken istenilen şartları arayacağız...

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam efendim,  teşekkür ederim.

BAŞKAN- Lütfen... Şimdi, burada, maddelerine geçilmesini oylamak için 330 çoğunluğu da aramayacağız herhalde.

Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 nci maddeyi ve bu maddeye ekli geçici 50 nci maddeyi okutuyorum :

YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR KANUN

MADDE 1.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 50.- Yükseköğretim kurumlarının hazırlık ve diğer bütün sınıflarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim yapan öğrencilerden, 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar -kendi isteği ile ilişiği kesilenler dahil- her ne sebeple olursa olsun ilişikleri kesilmiş öğrencilere ilişiklerinin kesilmesine neden olan bütün dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir....

(AK Partisi sıralarından gürültüler)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri...(AK Partisi sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri....(AK Partisi sıralarından gürültüler)

Birleşime 10 dakika ara veriyorum. (CHP sıralarından "Bravo Başkan"sesleri, alkışlar)

Kapanma Saati:17.50

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

832 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- 23. 2. 2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, kanunun 1 nci maddesini ve bu maddeye ekli geçici 50 nci maddeyi okutuyorum:

 

YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR KANUN

 

Kanun No.: 5306              Kabul Tarihi: 23.2.2005

MADDE 1.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 50.- Yükseköğretim kurumlarının hazırlık ve diğer bütün sınıflarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim yapan öğrencilerden, 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar -kendi isteği ile ilişiği kesilenler dahil- her ne sebeple olursa olsun ilişikleri kesilmiş öğrencilere ilişiklerinin kesilmesine neden olan bütün dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir. Öğrenciler, daha önce başarısız oldukları dersler programdan çıkarılmış ise bu derslerin yerine kurumlarınca belirlenecek başka derslerden sınava girerler ve bu sınavlarda başarılı olmaları halinde öğrenciliğe intibakları yapılır.

Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak kaydıyla, uygulamalı eğitim-öğretim yapan okullardan ayrılan öğrencilere, devam edemedikleri dersler ve uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumunca devam imkânı sağlanır. Bu öğrenciler için Kanunun öngördüğü sınav süreci ilgili yönetmeliklerdeki devam şartını tamamladıktan sonra başlar.

Sınıf geçme sistemi uygulayan yükseköğretim kurumlarında en çok üç dersten başarısız olup bir üst sınıfa geçemeyen öğrencilere; üst sınıfa devam etme ve alt sınıfta başarısız oldukları dersler için üç sınav hakkı verilir. Not ortalaması sebebiyle sınıf geçemeyen öğrencilere de bir üst sınıfa devam etme ve istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır; mezun olamayan öğrencilere ise istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır.

2547 sayılı Kanunda öngörülen azamî öğrenim sürelerini doldurdukları için, kurumları ile ilişikleri kesilen öğrencilere; alamadıkları dersler için, bir defaya mahsus olmak üzere  bir yıl devam etme ve sınav hakkı tanınır.

Yükseköğretim Kurulu tarafından yürütülen denklik işlemlerine esas olmak üzere yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan öğrencilere ek bir sınav hakkı verilir.

Müracaat süreleri içerisinde askerlik zamanı gelmiş olanlar, bu Kanun hükümlerine göre verilmiş hakları kullandıkları takdirde tecilli sayılırlar. Halen askerlik görevini yapmakta olanların terhislerinden sonraki iki ay içinde müracaat hakları saklıdır. Gözlem altında veya tutuklu bulunanlar, bu hallerinin sona ermesini takip eden iki ay içinde müracaat ettikleri takdirde, bu Kanun hükümleri çerçevesinde haklarını kullanabilirler.

Yukarıdaki haklardan yararlanmak isteyenlerin bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay içinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları şarttır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Oya Araslı.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Araslı, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve 832 sıra sayılı Kanun üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, 1 inci maddeyle ilgili görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yasa görüşülmeye başlandığı sırada, bir af içerip içermediği ve reddedilmiş olduğu için, aradan bir yıl geçmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülüp görüşülemeyeceğine ilişkin birtakım tartışmalar yapıldı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 87 nci maddesi fevkalade açıktır. Bu maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel ve özel af yetkisi ifade edilirken, bu af yetkisinin adlî yahut idarî, hürriyeti bağlayıcı yahut para cezası olup olmadığı üzerinde herhangi bir ayırım yapılmamış ve affın türlerinden herhangi biri bu yetkinin kapsamının dışında tutulmamıştır. Onun için, Anayasanın, hele Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Cumhurbaşkanına tanınmış af yetkisine uzanarak, buradaki affın idarî cezaları içermediği konusunda birtakım yorumlara sapılması fevkalade yanlıştır. Hukuk fakültelerinde eğitim görmüş olanların bu tür bir hataya düşmemiş olmaları gerekir diye düşünüyorum ve memnuniyetle görüyorum ki, Sayın Başkan, oylama sırasında beşte 3 çoğunluk arayacağını ifade ederek, böyle bir yanlışa saplanılmasının önüne geçmiş olmaktadır.

Diğer taraftan, tartışmalar esnasında, kimi arkadaşlarımızın, bundan önce yapılmış olan uygulamaları burada dile getirerek, reddedilmiş yasaların bir yıl beklenmeden de Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesine imkân bulunduğu doğrultusunda birtakım fikirler ifade etmelerini de üzüntüyle karşılıyorum. Bu tür uygulamalar yapılmış olabilir; ama, bu tür uygulamaların yapılmış olması ve o sırada herhangi bir milletvekilinin veya herhangi bir siyasî parti grubunun, buna, İçtüzüğün 76 ncı maddesini öne sürerek itirazda bulunmaması, yapılan uygulamaya doğruluk ve haklılık kazandırmaz. Yanlış üzerine hak inşa edilmez. Yanlışın her tespit edildiği aşamada bundan dönülmesi gerekir. Bu amaçla, ben, reddedilmiş olan bir kanunun, bir kanun teklifi ve tasarısının, yine bir yıl geçmeden görüşülmemesi esasına uyulmasında yarar olduğu görüşümü burada yinelemek istiyorum. Herhangi bir uygulama olması, bu görüşün taşıdığı haklılığı zedeleyecek bir olay değildir, karşı görüş olarak ifade edilecek, hatta, tartışılabilecek bir durum da değildir.

Bunları ifade ettikten sonra, yasanın 1 inci maddesiyle getirilmiş olan geçici madde 50'yle, 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 50'yle ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Burada, her ne sebeple olursa olsun, 29.6.2000 tarihinden bugüne -yürürlüğe girdiği tarihe- kadar üniversitelerle ilişkileri kesilmiş olan öğrencilere, üniversite eğitimine devam imkânı getirilmekte ve üç imtihan hakkı tanınmaktadır. Böyle bir düzenlemede kamu yararı var mıdır? Bunu iki açıdan irdelemek gerekir.

Birincisi, bu yasa teklifi, kamu yararına yönelik midir? Biliyorsunuz, bütün erklerin kamu yararı nihaî amacına yönelik olarak kullanılması gerekir. Ama, gerekçeye bakıyoruz, deniliyor ki, toplumda bir beklenti uyanmıştır, bir beklenti yaratılmıştır. Her ne kadar yanlış olsa da, sık sık af çıkması... Bir daha çıkmaması için uyarıda bulunalım; ama, bu beklentiyi karşılayalım.

Değerli arkadaşlarım, bu bir kamu yararı amacı değildir. Bu bir beklentiyi karşılamaktır, bunun adı da -açık konuşalım- popülizmdir. Yasama erkini bu amaçla kullanmaya yetkiniz olmamak gerekir. Biz, bu düzenlemeyi, eğitimin daha kaliteli hale getirilmesi için yapıyoruz diyebiliriz. Biz, bu düzenlemeyi, öğrencilerin daha coşkulu bir eğitim hayatına geçmesini, daha kaliteli bir eğitim almasını sağlamak için yapıyoruz diyebiliriz. Ama, beklenti karşılamak için, yanlışlığını da ifade ettiğiniz bir düzenlemeyi getirmek, kamu yararı amacına yönelmek değildir. Burada nihaî amaç, kamu yararını gerçekleştirmek değil, beklentileri karşılamaktır.

Bir başka açıdan da kamu yararını arayalım, o açıdan da değerlendirelim bu teklifi. Kamu yararı amacının gerçekleşebilmesi, kamunun yarar görebilmesi için eğitime bir şeyler katması gerekir yapılan düzenlemenin. Acaba, eğitime bir şeyler katıyor mu? Sık sık, hemen hemen iki yılda bir tekrarlanan aflar, acaba, eğitimin kalitesinin yükselmesine, hem eğitimi veren hem eğitimi alan bakımından herhangi bir katkıda bulunuyor mu; hayır, değil. Şimdi, şu tarihte kayıtları silinmiş öğrenci konumunda olanların bir kısmı, pek çok kez, çıkan bu af yasalarından yararlandılar. Pek çok kez kayıtları silindi, yeni çıkan aflarla tekrar sisteme dahil edildiler ve bugün affedeceğimiz öğrencilerin içerisinde gene tekrar tekrar affetmiş olduklarımız var. Eğer affetmenin eğitime bir yararı olsaydı, bu öğrenciler bu konuma gelmezlerdi. Sürekli çıkan af, öğrencide bir beklenti yaratıyor. Tembellik yapsam da, nasıl olsa iki yıl tembellik yaparım, kaydım silinse bile, iki yıl sonra treni bir yerinden yakalar, eğitime devam ederim; bizim için hak zaten af çıkarması Meclisin... Öğrencide böyle bir beklenti yaratıldığı zaman, öğrencinin dersini can kulağıyla dinlemesi ve tüm varlığıyla kendini derslerine çalışmaya adaması mümkün değildir. Bunu bir eğitimci olarak biliyorum, eğitimci kökenli arkadaşlarımın hepsinin de bildiğine inanıyorum.

Hele hele disiplin cezası nedeniyle kaydı silinenler... Bir öğrenci, kendisine ders veren öğretim üyesine hakaret etmiş, kaydı silinmiş, tekrar onu öğretim üyesinin karşısına oturtuyorsunuz. Bu nasıl bir eğitim disiplini anlayışı?! Ve sık sık da aynı şeyi çıkardığınız aflarla yapıyorsunuz. Bu öğrencilerde, aklıma gelen hakareti yapayım, canımın istediği münasebetsizliği sınıfta yapayım, nasıl olsa, iki yıla kalmaz bir af çıkar anlayışı yaratıyorsunuz. Böyle bir anlayış çerçevesinde eğitimde disiplin sağlamak mümkün müdür; hayır. O zaman, getirdiğimiz düzenleme, eğitim ilkeleri bakımından herhangi bir yarar sağlamaya yönelik bir düzenleme değildir.

Peki, yükseköğretim kurumları acaba afla gelecek yükü karşılayabilecek bir durumda mıdır? Üniversitelerimize, öğrenci sayıları da gözetilerek bütçeden birtakım tahsisler yapılmıştır; ama, şimdi, biz, mevcut öğrenci sayısını birkaç kere kabartacak bir öğrenci yükünü, yükseköğretim kurumlarına bu afla göndermiş olacağız. Bu, çalışmayan öğrencinin, çalışmaktan başka hiçbir günahı olmayan öğrencinin üniversitede sahip olduğu imkânlara ortak olması demektir; o imkânların iki kere, üç kere azaltılarak, çalışkan öğrencinin yararlanacağı bu imkânlardan, çalışmamış öğrencinin yararlanması suretiyle, bu imkânları azaltması demektir; öğretim üyesinin öğrenciye ayırması gereken zamanın azalması demektir.

Acaba, bunları kaldırmaya bizim yükseköğretim kurumlarımızın kapasitesi yeterli midir; kuşkusuz yetersizdir. Yetersiz olduğu için de, yaptığımız bu işlem, eğitimin kalitesini düşürmekten öte bir sonuç vermeyecektir ve yaptığımız bu tasarrufla, derslerini çalışmakta yeteri kadar başarı göstermemiş, özen göstermemiş öğrenciler için, özen göstermiş öğrenciler, imkânları azaltılmak suretiyle cezalandırılmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla) - Buna hakkımız var mıdır; buna da hakkımız olmadığını düşünüyorum.

Bir konuda sizleri bilgilendirmek istiyorum. Hukuk devleti, kâğıtta kalan bir ilke değil. Bunun yürürlüğe konulması, bizim yapacağımız birtakım tasarruflarla mümkün. Bir kuralın kural olmasını sağlayan özelliklerinden birisi, onun kalıcılığıdır; onun, hukuk devletinin, vatandaşa sağladığı güvenlerden birisi istikrardır; kuralın istikrarı, kalıcılığı, neyi getirip neyi getirmediğinin belirli oluşudur.

Şimdi, üniversite öğrencisi için sınıf geçme düzeni bakımından kural nedir; bu kuralları, biz, iki yılda bir değiştiriyoruz ve yasama meclislerinin merhametine bağlı olarak değiştiriyoruz. Bir arkadaşımız "af, merhamet değildir" dedi. Peki, bu koşullarda yapılan bu tasarruf merhametten başka nedir?! Neye göre değiştiriyoruz? Eğer, gerekiyorsa, Yükseköğretim Kurumuyla görüşelim, sınırsız sınav hakkı çıkaralım; buna itirazımız yok Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Bu bağlamda yapılan görüşmelerle ortaya çıkacak çözümlere asla ve kat'a itirazımız yok. Bu, çeşitli şekillerde olabilir; ama,  bir düzen kurulsun ve bir daha bu düzen bozulmasın. Bu da, böyle, bir arkadaşımızın, iki arkadaşımızın verdiği yasa teklifleriyle kurulacak bir düzen değildir. Bu, yükseköğretim kurumlarıyla görüşerek, onların kapasiteleri, deneyimleri gözönünde tutularak ortaya konulabilecek olan bir çözümdür. Bu nedenle, en azından, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi bakımından da, getirilen düzenlemenin fevkalade olumsuz bir görünüm taşıdığını söylemek istiyorum.

Ayrıca, böyle bir af için ne değişmiştir? Ne getirecektir bu sınav hakkının ötesinde? Diğer öğrencilere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OYA ARASLI (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Devamla) - ...çalışkan öğrencilere tanımadığımız sınav hakkının ötesinde, bir imtiyazın ötesinde ne getirecektir? Biz, bu öğrencilerden maddî imkânsızlık nedeniyle kaydı silinenler için yeni maddî imkânlar mı sağladık? Onların annelerine, babalarına iş imkânları sağladık da, gelirleri arttı, eh bundan sonra da -maddî imkânsızlık nedeniyle kaydı silinmişti- devam etsin demek durumunda mıyız; yok, hayır; aslına bakarsanız, her gün işyerleri kapanıyor, her gün işsiz sayımıza yenileri ekleniyor. Yurtların kapasitesini artırdık da, gelin bakalım, kalacak yeriniz olmadığı için tahsilinize son verilmişti, şimdi, bu imkânı sağladık, gelin mi diyoruz? Çocukların burslarının miktarlarını, kapsamlarını mı artırıyoruz; hayır, böyle bir durum da yok. O zaman, bu tavırda bir yanlış var ve burada atacağımız adım, siz ne derseniz deyin, bu son adım deyin, yanlıştır, bir daha bu yanlış yapılmasın deyin, bunu başka aflar da izleyecektir ve öyle sanıyorum ki, o zaman, şimdi teklifi ben verdim, sen verdin diye aralarında öncelik kavgası olan arkadaşlar, bu kere, kim öncelikte bulunmamışsa öncelikte bulunma imkânını da eline geçirebilecektir. Biz, bu durumda, bu tavırda devam edersek aflar birbirini izleyecektir ve öğretim sistemimiz de o ölçüde yozlaşmaya devam edecektir.

Onun için, oylarımızı kullanırken dikkatli olalım ve öğrencinin eğitimiyle ilgili köklü bir reform bağlamında gelmeyen bu düzenlemeye olumlu oy kullanmayalım, katkı vermeyelim diyorum, size saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFAÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; aslında konuşmak niyetinde değildim, açık söyleyeyim; Sayın Bakan konuştuktan sonra ve benim ismim geçecek şekilde birkaç konuya değindikten sonra konuşmaya karar verdim.

Hemen söylemek istiyorum; Sayın Bakan “cambazın olduğu yerde perende atılmaz” diye bir tekerleme söyledi. Öncelikle, buna çok üzüldüğümü söylemek istiyorum; çünkü, cambazların olduğu yer, bildiğiniz gibi, sirklerdir, burası ise bir Parlamento. Her ne şekile olursa olsun, cambazın buraya getirilmesi ve kendilerinin çok cambaz olduğunu ortaya sürmeleri üzücü olmuştur.

Benim için ayrıca bir üzüntülü tarafını daha söyleyeyim; kendisi öğretim üyesi olmakla övündüğü için, ben de hasbelkader 1974’ten beri öğretim üyesi olduğum için ayrıca üzüldüm, bir öğretim üyesinin cambazlıkla övünmesi bana üzüntü verdi. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, Sayın Bakan konuşmaları arasında, 2000 yıllarındaki ekonomik krizden dolayı üniversitedeki öğrencilerin çoğunun ayrıldığını söylediler. Ben de kendilerine söyleyeyim; bu, üniversiteden ayrılan öğrencileri ...Bu söylediklerimin hepsi devlet üniversiteleridir- özellikle vurgulamak istiyorum. 210 000 örgün öğretimdeki öğrenci üniversiteden ayrılmıştır. 51 646 öğrenci kayıtlarını yenilemediği için ayrılmıştır arkadaşlar. 40 000'i başarısız olduğu için ayrılmıştır; başarısız -bunu tekrar vurguluyorum- 40 000 öğrenci başarısızdır. 24 800'ü devamsızdır. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bilmiyorum... Sizler daha iyi bilirsiniz  niye devam etmediğini. 84 544 öğrenci kendi isteğiyle ayrılmıştır, "ben burada okumak istemiyorum" demiştir ve belgesini almış, ayrılmıştır.

Şu üzerinde konuştuğunuz, nitelikli çoğunluk dediğimiz beşte 3 çoğunluk 343 öğrencidir arkadaşlar. Üzerinde... Bugün, defalardır söylediğimiz af yasası kapsamında olan 343 öğrenci yüzünden bu yasa tasarısı geri gelmiştir; bunu da söylemek istiyorum.

Son bir konuya değineceğim; bu da, Sayın Bakan dedi ki... Benim televizyondaki bir konuşmamı izlemişler. Doğrudur, af yasasına karşı olmadığımı söyledim; ama, dedim ki, bunu, gelin, biz yapmayalım -burada da tekrarladım bunu- gelin, biz bunu üniversiteye bırakalım; diyelim ki, üniversite bu işi kendisi çözsün. Hâlâ da aynı konuda ısrar ediyorum; gelin, biz bunu çözmeyelim.

Sizin yetkiniz var; isterseniz şunu da söylerseniz: "Arkadaşlar, size, diplomalarınızı veriyorum, devam etmenize gerek yok." Bana sorarsanız, bazı öğrenciler için, zaten, bunu yapıyorsunuz, diploma veriyorsunuz; ama, hiçbiriniz için temenni etmem, bilmeyen bir hekimin veya bilmeyen, mesleğinde yetenekli olmayan bir avukatın, bir yargıcın karşısına, inşallah, düşmezsiniz; çünkü, bununla bunu yapıyorsunuz.

Sayın Bakan bir de dedi ki: "Avrupa ülkelerinde af vardır." Böyle bir şey yoktur arkadaşlar, Avrupa ülkelerinde af diye bir şey yoktur. Bu, üniversiteye bırakılır. Üniversite kendisi düzenler, şu şu dersten olanlara bir hak daha veririm der veya vermem der ve her üniversitenin kendisine has bir özelliği vardır, ille de bunu böyle yapacaksın diyemezsiniz; bazı üniversite, ben bu hakkı veriyorum, bir daha sınava girsin der. Burada öğretim üyesi arkadaşlarım var; yönetim kurulu kararıyla, biz, öğrencilere sınıf geçme yahut da yeniden sınava girme hakkını vermişizdir; ama, gelin, bu işi üniversiteye bırakın, siz bu işin vebalini yüklenmeyin, bu vebalin altında kalırsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Madde üzerinde, Hükümet adına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, 1 inci madde üzerinde görüşlerini ifade eden Değerli Milletvekili Sayın Oya Araslı dedi ki, bursların miktarını mı artırdık; evet, bursların miktarını artırdık. Biz iktidara geldiğimizde burslar ve krediler aylık 45 000 000'du, şu anda 110 000 000 ve aylık olarak ödenmektedir; bir.

"Yurtların kontenjanını mı artırdık" dedi; evet, Türkiye'de 14 000 yeni kontenjan artırılmıştır; yurtların kontenjanını artırdık. Artı, Türkiye'de, şu anda, özellikle yurtta kalsın kalmasın, kredi için veya burs için müracaat eden herkese, gelir düzeyi esas alınarak ya kredi veya burs verilmektedir; bunu, Sayın Araslı'yla paylaşmak isterim.

Ben de, bir akademisyen olan Sayın Özyurt'a şunu hatırlatmak istiyorum; biraz önce, ben, burada bir tekerleme ifade etmedim -kelimelerin manasını çok iyi bilmek lazım derken bunu kast ediyorum- ben bir atasözünden söz ettim. Değerli milletvekilleri, atasözü ile tekerleme farklı şeylerdir. Artı, bakın, eğer şöyle bir atasözü söylerseniz, insanların birbirinden etkileşimini ifade etmek için "kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan" dediğiniz zaman, siz, insanları at mı yapmış olursunuz?! Şimdi, buradan hareketle nereye varmaya çalışıyoruz allahaşkına?! Biz, ne yaptığımızı, ne söylediğimizi bilen insanlarız. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Lütfen...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Gelelim...  Sayın Özyürek diyor ki; benim...

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Özyurt...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özyurt, affedersiniz.

Benim yanlış rakam verdiğimi söylüyor. Örgün öğretimden ayrılanların miktarının 224 000 değil, 210 000 olduğunu söylüyor. Halbuki, burada, sayın, değerli milletvekilleri, özel üniversiteleri, vakıf üniversitelerini işin içine katmıyor. Biz, vakıf üniversitelerini üniversite olarak nasıl değerlendirmeyiz, onları nasıl hesaba katmayız?!

Bir başka şey, yine, değerli milletvekilimiz dedi ki: "Efendim, ben dedim ki, biz, bunu üniversiteye bırakalım..." Bakın, ben, NTV'deki yapılan konuşmayı aynen buraya getirdim; hepsini size okuyacak değilim, sadece, bazı cümlelerini sizinle paylaşmak istiyorum; diyor ki Sayın Özyurt: "Sanki, şöyle bir intiba uyandı; İktidar Partisi bu konuyu getirmiş de, CHP buna karşıymış gibi sözleriniz oldu" Sayın Altıkulaç'a söylüyor.

BAŞKAN - Sayın Bakan, maddeyle ilgili konuşur musunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK  (Devamla) - Efendim, ben maddeyle ilgili konuşuyorum.

"Parlamentoda böyle bir şey olmadı" diyor. Geçiyorum... CHP sıralarından gürültüler)

Müsaade edin... "...ama, hemen, şurasını ilave etmek istiyorum: CHP, böyle bir affa karşı değildir; yani, gerçek anlamda, daha doğrusu af demek de yanlış bir terim" diyor "çünkü, ortada bir suç unsuru, bir şey yok; yani, bazıları suç işlemeden de üniversiteden ayrılmışlar; yapılacak olan şey, eğer, yeniden bir yasayla bu işi düzenlemek gerekiyorsa, bu öğrencilere üniversiteye devam hakkı tanınabilir" diyor; ki, yaptığımız da odur. "Son,verilmiş olan haktan bu yana -Sayın Özyurt'un ifadesi- 22 Haziran 2000 tarihinde verilmiş olan sınava girme veya üniversiteye devam etme hakkından bu yana bir hak verilebilir. Üniversiteye devam hakkı verilebilir, bu yapılabilir; ama, tabiî, bunu, Parlamentoda, oturur, konuşuruz -bakın üniversiteye bırakırız falan yok- kararlaştırırız; ama, tekrar söyleyeyim; CHP buna karşı değildir, yapılmayacak şey değil, bazı şeyler yapılabilir." Biz de, bazı şeyler yapmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlar.

Netice itibariyle, burada yapılan bir suç değildir; Türkiye'nin, yükseköğretimin, aslında, yararınadır.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakanım, özellikle, verdiğiniz bilgiler için... Belki kamuoyunu tatmin ediyorsunuz; ama, konuyla ilgili, özellikle eğitimin lokomotifi olan üniversiteler ve öğretim üyeleri, sizin söylediklerinizden pek tatmin olmuş değiller. Bunu öncelikle belirtmek isterim. Bu benim şahsî yorumum değil, zaten onların beyanıdır. Bunu öncelikle dikkate almanızı istirham ediyorum.

Daha sonra da, maddenin... Özellikle, demin kendiniz de söylediniz "konuyla ilişkili öğrencilerin devam zorunluluğu yok" dediniz. Doğru anladım sizi değil mi Sayın Bakanım; sadece kayıt var, devam zorunluluğu yok?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - İsterse edebilir...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İsterse kayıt yapabilir, devam zorunluluğu yok?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -İsterse devam edebilir...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İsterse edebilir... İşte ben de oraya gelmek istiyorum zaten, ben de size onu söyletmek istedim.

Velev ki, bu öğrenciler devam etti. O zaman, ben, size ilk sorduğum soruyu bir kez daha soruyorum; yani, bunun altyapısıyla ilgili gerekli hazırlığınız var mı? Çünkü, ben size soruyu sorduğum zaman, sizin bana yanıtınız "Sayın Oral, sakın böyle bir kuşkun olmasın" demek istediniz "çünkü, bu öğrencilerin hepsi zaten devam etmeyebilir, isterlerse ederler; ama, aslolan bunların kayıtlarını yenileme hakkının verilmesidir" dediniz. Doğru mu anlamışım sizi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Doğru...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru anlamışım, evet. Ben de diyorum ki; eğer, siz böyle bir hak veriyorsanız -o öğrencilerin ne yapıp ne yapmayacağına değil de- bu haktan yararlanacak olan öğrencilerin tamamının sizin verdiğiniz haktan yararlanması halinde altyapınız hazır mı, bununla ilgili çalışmaları bitirdiniz mi diye, bir kez daha altını çizerek... Sizin beklentinize göre değil, benim soruma göre cevap vermenizi istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımıza 3 kısa soru sormak istiyorum. Bunlardan bir tanesi; Sayın Bakanım, yasalaştırmaya çalıştığımız kanun teklifine yönelik olarak birkısım akademik çevrece kalite sorunu gündeme getirilmektedir. Bu konudaki değerlendirmenizi almak istiyorum.

Bir diğer sorum; 1980 yılından itibaren yirmi yıllık süreçte 9 defa çıkarılan benzer yasalarla bugün çıkarmakta olduğumuz yasa arasında amaç ve kapsam açısından fark var mıdır?

Son sorum: 677 000 öğrenciye imkân tanıyan bu yasayla, öğrencilerin yakın akrabalarını da düşündüğümüz zaman, yaklaşık 5-6 milyon vatandaşımızı da yakından ilgilendirdiği ortadadır. Sosyal ve ekonomik açıdan toplumsal yararı da değerlendirmenizi rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Buna "çanak soru" derler...

BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Sayın Bakana şunu söylemek istiyorum: Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan bir şey kapar; gerçekten bu çok doğru, ona katılıyorum.

İkincisi ise, bu Af Yasası 2000'den sonrasını kapsıyor. Oysa, Sayın Bakan, 2000'den önce üniversitede öğretim üyesiydi. Kendisinin üniversitede çalıştığı dönemlerde üniversiteden ayrılmasına neden olduğu öğrenci var mı? Var da, o yüzden mi 2000'den sonrasını kapsıyor, kendi öğrencilerini bu yüzden mi dahil etmiyor? Bunu sormak istemiştim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın İnce, teşekkür ediyorum.

Sayın Tunç, buyurun.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Ben soru sormaktan vazgeçtim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Sayın Bakan, buyurun, soruları cevaplandırabilirsiniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın sorduğu soruların bir kısmı gerekçede ve daha önce yapılan konuşmalarda cevabını bulmuş olan sorulardır; ama, buna rağmen bu sorulara yazılı olarak tekrar cevap vereceğiz.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'de yer alan "29.6.2000" tarihinin "12.9.1980" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                           Ümmet Kandoğan

                                            Denizli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifinin ilgili maddesi üzerinde bir değişiklik önergesi vermiştim. Biraz önceki konuşmamda da bu değişiklik önergesini niçin verdiğimi anlatmıştım; ancak, ona geçmeden önce, biraz önce burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli temsilcisi Sayın Oya Araslı Hanımefendinin görüşlerine katılmadığımı, yanlış bir düşünce içerisinde olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Demin de söyledim; bu Mecliste, daha önce, tam, gerçekten bir af kanunu olan bir kanun burada görüşülmüş, yine, nitelikli çoğunlukla geçmediği için Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş ve yine, Mecliste yapılan görüşmelerle nitelikli çoğunluk sağlanarak Sayın Cumhurbaşkanına gönderilmiş ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak yasa yürürlüğe girmiştir.

Şimdi, o yasa burada görüşülürken, bunun nitelikli çoğunlukla geçmemesi nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin gelip burada bunun reddedilmiş sayılması gerektiğiyle ilgili herhangi bir konuşmaları yok. Tam tersine, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen geri gönderme gerekçesi üzerinde burada yapılan görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Kartal konuşmuşlar ve böyle bir kanunun Meclisten geçmesi gerektiğini ifade ederek olumlu oy kullanmışlar ve nitelikli çoğunluk aranarak buradan geçmiş ve kanun yürürlüğe girmiş.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanunun nitelikli çoğunlukla geçmediği ve dolayısıyla, bir yıl süreyle Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınamayacağı ve görüşülemeyeceğiyle ilgili hususların doğru olmadığı, bizzat Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun o kanunu desteklemesi ve uygun görüş bildirmesi ve milletvekillerinin de kabulü yönünde oy kullanmalarından rahatlıkla anlaşılabilmektedir; ama, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan milletvekilimizin grup adına yaptığı konuşmada, hâlâ, bunu bir af olarak görmediklerini ifade etmesi karşısında üzüldüğümü ifade etmiş ve belki bir 330 nitelikli çoğunluğun burada sağlanamayabileceğini ifade etmiştim; ancak, Sayın Başbakanın da Mecliste bulunmasından sonra, nitelikli çoğunluğun sağlanacağı kanaati bende hâsıl olmuştur.

Öncelikle, bu kanun teklifini ilk Parlamento gündemine taşıyan bağımsız İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve ikinci olarak gündeme getiren, Doğru Yol Partisi milletvekili olarak ben, aylar sonra Meclis gündemine taşıdığımız bir kanun teklifinin, buradan yasalaşmış olarak çıkacağını görmenin mutluluğu içerisinde olduğumu ifade etmek istiyorum.

Yalnız, bununla ilgili vermiş olduğum bir önerge var. Demin de söyledim, bu kanun teklifinin, bu tasarının, 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren yürürlükte olmasını, geçerli olmasını ve o tarihten itibaren üniversiteyle ilişiği kesilen öğrencileri de içine alması şeklinde bir önergem var. Biraz önce önergem okundu; ancak, hem Sayın Millî Eğitim Bakanı hem de Sayın Komisyon Başkanı bu önergeye katılmadıklarını ifade ettiler. Ben, kendilerinden istirham ediyorum. Gelsinler, bu kürsüden, bu önergeme niye katılmadıklarını, burada, hem Meclisteki milletvekillerimize hem de -bugün, bu önergem burada geçerse- bu haktan istifade edecek olan 100 000 civarındaki öğrenciye bunun sebeplerini izah etsinler.

2000'deki bu değişiklikten istifade edemeyen bir hayli öğrenci var; yüzlercesi benim yanıma geldiler ve bunun 1980'den itibaren geçerli olması noktasında, âdeta yalvar yakar oldular. Böyle bir düzenlemeyi buradan geçiriyoruz, 650 000 öğrenci bundan istifade edecek, ne olur, gelin, bu 650 000 öğrencinin yanına 100 000 öğrenciyi daha ilave edelim, onların da bu ümitli bekleyişlerini, umutlu bekleyişlerini onlar lehine çevirelim. Demin de söyledim, şimdi de söylüyorum; belki, bunların içerisinden 5 - 10 bin tanesi, 20 bin tanesi yeniden üniversiteye dönecekler, başarılı olacaklar, üniversiteyi bitirecekler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O nedenle, bu önergemin lehinde oy kullanmanızı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan özellikle istirham ediyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanına da bir  iki söz söylemek istiyorum müsaadenizle. Sayın Bakan, benim konuşmam üzerine, geldiler, burada o konuşmayı yaptılar, biraz önce savundukları konuşmayı yaptılar. Ancak, orada, ben, Sayın Bakanın konuşmalarında 11 kez aftan bahsetmiş olmasına rağmen, sonra da gelip bunun af olmadığını söylemesini eleştirmiştim. Sayın Bakan "ben laf cambazıyım, siz ne oluyorsunuz; benim bu konudaki söylediklerim son derece doğrudur. Sizler, benimle, bu laf söyleme sanatı üzerinde aşık atamazsınız" şeklinde bir ifadede bulunmuşlardı. Ben de kendilerine, mağrur olma Sayın Bakanım diye hitap etmek istiyorum; çünkü, Meclisteki, daha önceki, geçen seferki, görüşmelerde, bu kanun teklifini, ilk defa, Sayın Emin Şirin ile benim gündeme getirdiğimi, burada, bir  iki kez ifade edince, kendileri, oradan "siz He-man misiniz" şeklinde bir ifadede bulunmuşlardı. Ben de, kendilerine, Sayın Bakanıma ifade etmek istiyorum; burada, 549 milletvekili var, 549 milletvekilinin 548'i, gerekirse, bu kürsüden, sizden daha iyi hatip olduğunu gösterebilecek kabiliyettedirler.

Hepinize saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

EYÜP FATSA (Ordu) - Aleyhte söz istiyorum efendim.

BAŞKAN - Ancak önerge sahibi konuşabilir Sayın Fatsa.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 50 nci maddenin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Kanunun geçici 50 nci maddesinin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Şimdi, imza sahiplerini arayacağım:

İrfan Gündüz?.. Burada.

Recep Garip?.. Burada.

İnci Özdemir?.. Burada.

Eyüp Fatsa?.. Burada.

Ömer Özyılmaz?.. Burada.

Recep Yıldırım?.. Burada.

Eyyüp Sanay?.. Burada.

Mehmet Yılmazcan?.. Burada.

Zeynep Karahan Uslu?.. Burada.

Ahmet Yaşar?.. Burada.

Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.

Alaattin Büyükkaya?.. Burada.

Ahmet Gökhan Sarıçam?.. Burada.

Zülfükar İzol?.. Burada.

Mehmet Ceylan?.. Burada.

Yahya Baş?.. Burada.

Nusret Bayraktar?.. Burada.

Recep Koral?.. Burada.

Aziz Akgül?.. Burada.

Muharrem Candan?.. Burada.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açıkoylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesine bağlı geçici 50 nci maddesinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 426

Kabul: 356

Ret: 67

Çekimser: 3 (x) (AK Parti sıralarından alkışlar)

Böylece, geçici 50 nci madde kabul edilmiştir.

Geçici 51 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 51.- 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, lisansüstü öğrenim görürken, her ne sebeple olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilen öğrencilere başarısız oldukları dersler ve yeterlilik için iki sınav hakkı; yüksek lisans öğrencileri için bir yıl,

                                       

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

doktora öğrencileri için iki yıl tez hazırlama süresi verilir. Doktora yeterlik sınavına girebilmek için yabancı dil sınavında başarısız olanlara iki sınav hakkı tanınır.

29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar; sanatta yeterlilik veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız olanlara, başarısız oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı derslere devam ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartı ile iki sınav hakkı tanınır.

Yukarıdaki haklardan yararlanmak isteyenlerin bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde kurumlarına müracaatları şarttır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek; buyurun.

Sayın Kepenek, süreniz 15 dakikadır.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan; yalnız, bu gürültü işini zannederim halledeceksiniz...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var; sayın hatip konuşmasına başlayamıyor.

Buyurun Sayın Kepenek.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, değerli izleyenlerimiz; zamanınızı çok almamaya çalışacağım. 832 sıra sayılı, tartışmalı tasarı üzerinde şahsım ve CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, şunu belirtmek isterim: Yasa, bu tasarı, bir toplumsal yaraya çözüm getirmek istiyor. Böyle bir yaklaşım, hiç kuşkusuz olumludur, doğrudur ve hepimize gelen yüzlerce, binlerce başvuruyla da kanıtlanacağı gibi, öğrencilerin önemli bir derdidir; ancak, bir yara sarılmak istenirken, bir başka yara açılmamalıdır. Burada, çok önemli bir noktaya değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir öğretim üyesinin en temel, en doğru hakkı, en önemli görevi, doğru değerlendirmedir. Biz…

BAŞKAN - Sayın Kepenek, bir saniye…

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Buyurun efendim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var; sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

Buyurun Sayın Kepenek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakanla konuşuyorlar, onun için… Sayın Başbakanı bulamadıkları için, onunla konuşuyorlar!

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Ben, otuz yıl, otuzbeş yıl sınıflara hitap ettim. Öğrencilerim hep dinlediler; ama, buradaki öğrencilerin, anladığım kadarıyla, öğrenmeye niyeti yok!

AHMET YENİ (Samsun) - Onlar öğrencileriniz değil ama!

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değil tabiî, arkadaşlarımız; ama, burada, çok önemli bir noktaya şöyle değinmek istiyorum: Öğretim üyesinin asıl görevi, temel görevi öğrencisini değerlendirmektir. Biz ne yapıyoruz bu af yasasıyla; öğretim üyesinin bu değerlendirme hakkını elinden alıyoruz. Öğretim üyesinin değerlendirmesi yerine, biz kendimizi ikame ediyoruz -eski deyimiyle- ve ilke olarak yanlış yapıyoruz. Eğer ortada toplumsal bir yara varsa -ki, var, ben de kabul ediyorum- yapılması gereken, bu toplumsal yaraya giden yolları düzeltmek, bu yaranın nedenlerini ortadan kaldırmaktır; ama, tasarıda böyle yapılmıyor. Bu tasarıyla yapılan şudur: Diyorsunuz ki "her ne sebeple olursa olsun…" Şimdi "her ne sebeple olursa olsun" deyimiyle, başarısız olan, zayıf alan, beceriksizliği, başarısızlığı öğretim üyesi tarafından defalarca tescil edilen öğrenciye, siz yeniden -affederek- hak tanıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, şu anda yürürlükteki YÖK Yasasının -ki, bu yasayla ben her zaman ters düşmüşümdür- 44 üncü maddesi, son sınıfta zaten sonsuz hak veriyor. Ayrıca, bu bir af yasasıdır ve çok sayıda öğrenciye yeniden devam hakkı veriyor; fakat, bunlar gözardı ediliyor ve af getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının, benim üzerinde konuşmak durumunda olduğum geçici 51 inci maddesi çok daha büyük bir facianın göstergesidir, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Burada diyoruz ki, yüksek lisans ve doktora öğrencileri başarısız olsalar da, gelsinler, eğitimlerini tamamlasınlar. Değerli arkadaşlar, doktora, bilimsel çalışmanın, bilim insanı olmanın ilk ayağıdır, birinci adımıdır. Yüksek lisans konusunda, doktora yaparken başarısız olmuş bir kişiye "sen gel doktoranı tamamla, seni affediyorum" demeye hakkımız yoktur. Bu, en azından, bilime saygısızlıktır; bu hiç doğru değildir. Şunu anlarım, yoksul olduğu için, katkı payını ödeyemediği için, çalıştığı için veya başka nedenlerle zorunlu olarak devam edemeyen öğrencinin hakkının tanınmasına bir şey demem ve ben, ilke olarak, bunun üniversiteye bırakılmasından yanayım, Meclisin işi olmadığını düşünüyorum; ama, doktora aşamasında başarısız bir öğrencinin, başarısız olmuş bir doktora öğrencisinin afla bilim insanı sayılmasını da, çağımızda, büyük bir çelişki, büyük bir yanlış, büyük bir yıkım olarak görüyorum. Bu -tekrar edeyim- bilime yapılacak en büyük saygısızlıktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, üniversitelerimizin sorunu çok. Üniversitelerimizde öğretim üyesi yetersizliği var ve bu yetersizlik çok büyük boyutlara ulaşıyor. Sayın Bakanla, bütçe görüşmeleri sırasında, burada, bu kürsüde bu noktaya değinmiştik hep birlikte. Görünen ya da yaşanan odur ki, hükümetinizin iki yıllık uygulaması döneminde araştırma görevlisi olarak üniversitelere verilen sayı 2003'te 3 250'dir ve bir önceki hükümetin verdiği sayıdan; yani, 4 250'den 1 000 eksiktir. Araştırma görevlisini söylüyorum. 2004'te verilen araştırma görevlisi sayısı da 2 705'tir ve kuşkusuz, bunların içerisinde TUS dediğimiz tıpta uzmanlık  dahil değildir, yoktur, öyle olması da gerekir.

Şimdi, devlet üniversiteleri, özellikle devlet üniversiteleri, araştırma görevlisi, uzman ve teknisyen yetersizliği çekiyor. Bu nedenle öğretim üyesi araştırma yapamıyor, bu nedenle ekdersler verilemiyor, yapılamıyor. Şimdi, böyle bir ortamda, 650 000 öğrenciye af çıkarıp,araştırma görevlisi kadrosu vermediğimiz üniversiteye bu öğrencileri göndermek, tek başına kendi içinde mantıksız değil mi, çelişkili değil mi?.. Hükümetimizin üniversite konusundaki tutumu, bütçe yönünden, bina yapımı yönünden olumlu olabilir; fazla katkı yapılmıştır, verilmiştir, buna kimsenin bir diyeceği yok; ama, asıl önemli olan, araştırma görevlisi kadrolarında yapılan uygulama, takınılan tutum üniversiteyi yıkıma sürüklemektedir.

Bu kürsüden bir kez daha söylemek zorundayım, pek çok devlet üniversitesinde profesör sayısı, yani, yaşlanmış ve emekli olacakların sayısı gençlerden birkaç kat fazladır; yani, araştırma görevlisi ve yardımcı doçent düzeyinde yeterli elemanımız yoktur. Hükümetin yapması gereken, öncelikle bu açığın giderilmesi olmalıydı, bu noktaya parmak basmak olmalıydı.

Sayın Bakan, yükseköğretimde okullaşma oranının Sekizinci Beş Yıllık Plan döneminde yüzde 19'dan yüzde 28,5'e çıkması gerektiğini söylüyor. Ben de şunu hatırlatmak istiyorum; bu Sekizinci Beş Yıllık Planın, 2001-2005 yıllarını kapsayan bu planın son ikibuçuk yılı ve üç yılı bu hükümet zamanında uygulanacaktır, icra edilecektir. Şimdi, o zaman, öğretim üyesi yetersizliği ve diğer nedenlerle, eğer, yükseköğretimde okullaşma oranı planın öngördüğü düzeyde olamayacaksa, bunun sorumluluğunu başkalarına yüklemeye ne derece hakkımız vardır, bu, ne derece doğru olur; bu noktanın altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin yasalara konu olacak pek çok sorunu var; ama, biz, başta da söylediğim gibi, sondan başlıyoruz; sorunlara çözüm getirecek yerde bir afla üniversite meselesini hallettiğimizi, çözdüğümüzü düşünüyoruz.

Burada bir uyarıda daha bulunmak istiyorum. Hükümetimizin 15 ilde yeni üniversite açacağı basına yansıyor, demeçlerden anlaşılıyor. Şimdi, hemen şunu söyleyeyim: Hiçbir yurttaş -CHP milletvekilleri dahil- bu ülkede üniversite sayısının artırılmasından rahatsızlık duymaz, tedirgin olmaz. Tam tersine, Türkiye üniversitelerinin sayısının artması ve fakat, ek olarak, daha da önemlisi, niteliğinin yükselmesi için hepimizin elbirliğiyle çaba göstermesi gerekir.

Şimdi, üniversitelerimizin araştırma-geliştirme konusunda çok da yeterli olmadığını veriler, sayılar açıklıyor. Üniversitelerimizin toplumsal ilişkilerinin çok da yeterli, verimli, iyi, etkin olmadığını yine sayılar kanıtlıyor. Özellikle, büyük kentlerin dışındaki üniversitelerimizin, taşra üniversitelerinin toplumla bağlarının, sanayiyle, üreticiyle, üretimle bağlarının, çiftçiyle bağlarının, balıkçıyla bağlarının düzgün olduğunu söyleyebilir miyiz?! Anadolu insanı üretimde bulunurken, mal ve hizmet üretirken, kaç bilim insanını yanında buluyor?! Biz, bu sorulara cevap bulmalıyız, bu sorunlara çözüm bulmalıyız. Bizim, asıl işimiz bu olmak gerekir. Biz, bunu yapmıyoruz, bunu yapacak yerde, af çıkaralım, bu işi geçiştirelim diyoruz. Bu yaklaşımın doğru olmadığı çok açıktır.

O nedenle, tekrar edeyim, üniversitenin en önemli sorunu, nitelikli öğretim üyesi eksikliğidir. Bugün başlarsak, bunun sonucu ancak beş yıl sonra alınır. Dolayısıyla, hükümetin -ikibuçuk sene oldu işbaşına geldiğinden bu yana- bu konuda, öğretim üyesi yetiştirme konusunda planı, programı nedir, ne yapıyor, iktidara geldiğinde durum neydi, dönem sonunda durumu ne olacaktır; seçimlere giderken üniversitelerin durumu ne olacaktır? Bu konularda çok daha net, çok daha açıklayıcı tartışmaların yapılması, bu süreçlere, bu olaylara Meclisin elkoyması ve üniversitelerin güçlenmesini sağlamamız gerekirdi diye düşünüyorum.

Bu yasayla bu büyük sorunlara çözüm getirdiğimiz, sorunlarla ilgili çözüm ürettiğimiz kanısını taşımıyorum. Af meselesinin, diğer pek çok üniversite sorunu gibi, buraya taşıdığımız katsayı meselesi gibi ve başka meseleler gibi, ben esas olarak üniversitenin kurumlarının kendisinin sorunu olduğunu düşünüyorum. Bizim elatmamız gereken çok daha köklü, çok daha derinlemesine sorunlar var ve hepsinden önemlisi, yaptığımız işin -15 üniversite olur, başka şeyler olur- hazırlığını ne olur bilimsel ölçülerle yapalım. Altyapısını sağlıklı oluşturalım ve ancak o zaman bu toplumu yarınlara çok daha güçlü, çok daha üretken, çok daha bilimsel taşırız ve görevimizi tam olarak yapmış oluruz.

Beni sabırla dinlediniz. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Maddeyle ilgili 1 önerge vardır. Önergeyi okutup işleme alıyorum...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Başkan, önergemi geri alıyorum.

BAŞKAN- Önerge geri alınmıştır.

Geçici 51 inci maddenin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Kanunun geçici 51 inci maddesinin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN- İrfan Gündüz?.. Burada.

Mehmet Kılıç?.. Burada.

Ahmet Yaşar?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

Zeynep Uslu?.. Burada.

Eyüp Fatsa?.. Burada.

Asım Aykan?.. Burada.

Ahmet Yeni?.. Burada.

Recep Garip?.. Burada.

İnci Özdemir?.. Burada.

Recep Koral?.. Burada.

Mehmet Fehmi Uyanık?.. Burada.

Mehmet Yılmazcan?.. Burada.

Ahmet Gökhan Sarıçam?.. Burada.

Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.

Alaattin Büyükkaya?.. Burada.

Zülfükar İzol?.. Burada.

Nusret Bayraktar?.. Burada.

Mehmet Ceylan?.. Burada.

Yahya Baş?.. Burada.

Muharrem Candan?.. Burada.

Recep Yıldırım?.. Burada.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açıkoylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula gönderen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyacağım; salonda hazır bulunmaları gerekir.

Sayın Pepe?.. Burada.

Sayın Yalçınbayır?... Burada.

Sayın Tüysüz?.. Burada.

Sayın Kurt?.. Sayın Kurt?..

Sayın Yetkin?.. Burada.

Sayın Hamidi?..

Sayın Arvas?.. Burada.

Sayın Yalçıntaş?.. Burada.

Sayın Aktaş?.. Burada.

Sayın Aydın?.. Burada.

Sayın Özyılmaz?..

Sayın milletvekilleri, 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun 1 inci maddesine bağlı geçici 51 inci maddesinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 387

Kabul: 350

Ret: 36

Çekimser: 1 (x)

Böylece, geçici 51 inci madde kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen geçici 50 ve 51 inci maddelerle birlikte 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kanunun tümünün oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Kanunun tümünün oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - İrfan Gündüz?.. Burada.

Mehmet Kılıç?.. Burada.

Ahmet Yaşar?.. Burada.

Eyüp Fatsa?.. Burada.

Ömer Özyılmaz?.. Burada.

Recep Garip?.. Burada.

Zülfükar İzol?.. Burada.

Zeynep Karahan Uslu?.. Burada.

Akif Gülle?.. Burada.

İnci Özdemir?.. Burada.

Ahmet Gökhan Sarıçam?.. Burada.

Nevzat Pakdil?.. Burada.

Mehmet Yılmazcan?.. Burada.

                                       

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Recep Yıldırım?.. Burada.

Mehmet Ceylan?.. Burada.

Aziz Akgül?.. Burada.

Recep Koral?.. Burada.

Muharrem Candan?.. Burada.

Alaattin Büyükkaya?.. Burada.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama işlemine başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurul çalışması devam edecektir, bilginiz olsun.

(Elektronik cihazla oylama işlemine devam edildi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 383

Kabul: 349

Ret:  28

Çekimser: 26 (x)

Böylece, kanun kabul edilmiştir.

Birleşime 20.15'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.22

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.15

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.

 

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 833 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi söz istemiştir.

Buyurun Sayın Hamzaçebi

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda değişiklik yapan kanun teklifi hakkında görüşlerimi açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklif, yürürlük ve yürütme maddelerini bir kenara bırakırsak, toplam 2 maddeden oluşmaktadır ve esas itibariyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun, yani TMSF'nin, yönetim ve denetiminde olan şirketlerin, varlıkların ve diğer aktif değerlerin satışına ilişkin birtakım düzenlemeleri kapsamaktadır. Bu çerçevede, 4389 sayılı Bankalar Yasasının 15 inci maddesinde bir değişiklik ve ayrıca 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 29 uncu maddesinde bir değişiklik yapılmasını öngörmektedir.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yönetim ve denetiminde olan varlık ve değerlerin süratle elden çıkarılarak nakde çevrilmesine ilişkin olarak, TMSF'nin mevcut görevlerini ve yetkilerini düzenleyen ilgili maddede -ki, teklifin 1 inci maddesidir- esas itibariyle olumlu düşünüyoruz. Maddenin birtakım teknik sorunları varsa da, bu varlıkların bir an önce nakde çevrilmesi yönünde, TMSF'nin ihtiyaç duyduğu yetkilerin kendisine, kuruma verilmesi doğru bir düzenlemedir; ancak, TMSF'ye ilişkin bu düzenlemeleri değerlendirirken, bugünkü duruma nasıl geldik, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun bugün karşı karşıya kaldığı sorunların, tasfiyesiyle yükümlü olduğu sorunların bu aşamaya birikerek gelmesi nasıl oldu, bunu kısaca değerlendirmekte yarar var diye düşünüyorum. Bunun için, 1999 yılı sonundan itibaren IMF destekli olarak uygulanan istikrar programlarının bankacılık sisteminde nasıl şekillendiğine ve bankacılık sisteminde hangi sonuçları yarattığına bakmak gerekir.

                                        

(x) 833 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında krizler yaşadı biliyorsunuz ve bu krizlerin öncesinde ve sonrasında IMF destekli olarak uygulanan programlar vardır; halen bunlardan ikincisi sona ermiştir, bir üçüncüsünü, hükümet, IMF'yle imzalamak üzeredir, imzalama aşamasındadır.

Bu krizlerden sonra "bankacılık reformu" adı altında uygulamaya konulan programın 4 temel ayağı vardı. Birincisi, nihaî hedefi özelleştirme olmak üzere, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması.

Yine, buna paralel olarak, kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasına paralel olarak, özel bankaların sermaye yapısının güçlendirilmesi, bu bankacılık reformu adı altında uygulamaya konulan programın ikinci hedefiydi.

Üçüncü hedef, malî yapısı bozuk olan bankaların, TMSF'ye alma yöntemiyle sistemden ayıklanması; böylece, bankacılık sisteminin daha güçlü bir hale getirilmesi, malî yapısı daha güçlü olan bankalardan oluşan bir sistem haline dönüştürülmesi.

Dördüncü hedef de, sistemde gözetim ve denetimin etkinliğini artıracak, sistemin rekabet koşullarına uygun bir şekilde çalışmasını sağlayacak şekilde bir bağımsız denetim, gözetim ve bir düzenleyici kurumun oluşturulması.

TMSF'ye ilişkin bir yasa teklifinin görüşülmesinde amacım, Türk banka sistemini değerlendirmek değil veya bankacılık reformu adı altında uygulamaya konulan programın teker teker unsurlarını değerlendirmek değil; ancak, TMSF'nin bugün konuştuğumuz sorunlarının temelinde nelerin yattığını bilebilmek için, bugün bu noktaya nasıl geldiğimizi bilebilmek için, bu noktalara, programın, 1999 yılı sonundan beri uygulanagelmekte olan programların bu konudaki düzenlemelerini mutlaka değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Mevduat sigorta sistemleri, normal, rayında giden bir ekonomide, bir ekonomik süreçte, banka sistemi içerisinde meydana gelecek münferit bazı olaylarda çözüm olarak kullanılabilir. Bir veya birkaç banka ödeme güçlüğü içine düşebilir veya yükümlülüklerini vadesinde yerine getirme imkânına sahip olmayabilir, malî bilançoları bozulmuş olabilir; ama, bu bir veya birkaç bankadaki malî yapıda meydana gelen bozukluk, hiçbir zaman sistemin tümünü etkileyecek düzeyde değildir. Böyle bir durumda, mevduat sigorta sistemleri devreye girer ve bankacılık sistemini tekrar kendi sağlığına kavuşturur, o münferit bankalarla ilgili sorunları çözümlerler. Ama, eğer bir ülkede, bankacılık sisteminin tümünü etkileyecek ölçüde bir sorun varsa, böyle bir finans krizinden, bir malî krizden, bir bankacılık krizinden ülke geçiyorsa -ki, buna sistemik kriz diyoruz- böyle bir durumda, mevduat sigorta sistemlerinin kendisinden beklenen görevi yerine getirmesi mümkün değildir.

2000 Kasım ve ardından 2001 Şubatında, Türkiye'de bankacılık sisteminde, biraz önce tanımını vermeye çalıştığım bir sistemik kriz yaşanmıştır; yani, bankacılık sisteminin tümünü ilgilendiren, tümünü etki altına alan ve bu suretle, ekonominin tamamında etkili olan bir kriz yaşanmıştır ve bu krizleri, bu şekilde, doğru olarak eğer tanımlarsak, aslında, sadece bir bankacılık sistemi krizi değil bir reel sektörün, bir ekonominin tümüyle krizinden söz etmek mümkündür. Böyle bir krizde, doğal olarak, mevduat sigortasının, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun, banka sistemini rehabilite etmesi, banka sisteminin sorunlarını çözmesi mümkün değildir; ama, genellikle, yapılan, o günlerde çok fazlaca tartışılmadan yapılan, 1999 yılından bu yana, genellikle, malî durumu bozulan bankaların TMSF'ye alınması yöntemiyle, bankacılık sistemindeki krizlerin çözülmesi olmuştur; genel yaklaşım bu olmuştur. Yöntem bu olunca, bankacılık sistemine, kamu kaynaklarından sürekli olarak bir kaynak transferi yapılmıştır. Bu transferler çok önemli boyutlara ulaşmıştır. Hem kamu bankalarına hem özel bankalara yapılan bu transferlerin büyüklüğü, gayri safî yurtiçi hâsılaya oranı cinsinden ifade edecek olursak, bunun toplamı, bugün, yüzde 32'lere ulaşmaktadır. Bunun sadece yüzde 27'si hazine kaynaklı transferlerdir. Benzer ülkeler vardır. Bankacılık sisteminin krize girdiği benzer ülkelerde, bu orana yaklaşan hiçbir ülke yoktur. Bizde, gerçekten, müthiş bir oran söz konusudur. Bu oranlar, TMSF'ye devir dışında başka çözümler olabilir miydi sorusunu ister istemez akla getirmektedir.

Kriz sonrasında ve öncesinde de bankalar TMSF'ye alınırken, tabiî, banka sisteminin ve özellikle bazı kredilerin bankacılık sisteminde yarattığı olumsuz izlenimler, TMSF'ye alma dışında diğer çözümlerin olup olmayacağını, bunların tartışılmasını, Türkiye'nin, Türk toplumunun gündeminden, maalesef, çıkardı; onları tartışabilseydik, hemen anında TMSF'ye alma yerine, belki, başka çözümler de bulunabilirdi. Örneğin, 2000 yılı kasımında bankacılık sisteminde küçük bir likidite desteğiyle, Merkez Bankasının likidite desteğiyle aşılabilecek olan bir o ufak çaplı kriz, finans piyasalarındaki o günkü hareket, maalesef, IMF ile imzalanmış olan programın katı, ama, yanlış kuralları nedeniyle aşılamamış ve 2000 Kasımındaki bu küçük çaplı kriz, bir sonraki krizin tetikleyicilerinden, nedenlerinden birisi olmuştur.

TMSF'nin, hâlâ, aslî görevi olan mevduat sigortasına dönemeyip de, krizin ardında bıraktığı dev kuruluşların, dev varlıkların tasfiyesiyle uğraşmasının temelinde bunlar vardır. Şu anda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birisidir. Medya kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar, bankacılığa kadar birçok konuda Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun bünyesinde çok çeşitli şirketler vardır.

4389 sayılı Bankalar Kanunu 1999 yılında çıktı değerli arkadaşlar. O zaman da, bu yasa çıkarken, uluslararası kuruluşların görüşleri alınmıştı ve bu yasa o zaman için bir reform olarak nitelendirilmişti. Şimdi, hükümet, yeni bir yasa hazırlıyor; bankacılık yasası veya finansal hizmetler kanunu tasarısı olarak isimlendirilen bu tasarı da, yine, hükümet tarafından veya kamuoyu tarafından bankacılık reformu olarak isimlendirilmektedir. 1999 yılından 2005 yılına geldik, bankacılık sisteminde yeni bir reformu, ikinci reformu yapıyor Türkiye; ama, bankalar TMSF'de. Yani, gelir idaresi yasa tasarısı gibi personeli motive etmek için hazırlandığı söyleniyor, gerekçelerden birisi o; ama, memurlar sokaklarda yürüyor. Bankacılık reformu da bankaları TMSF'ye devretti. Yeni reform, bakalım neler getirecek; onu, yeni yasa tasarısı görüşmelerinde görüşeceğiz.

Türk banka sisteminin büyüklüğüne baktığımızda, bütün bu krizlerin ve alınan önlemlerin, TMSF uygulamalarının, müdahalelerinin olmasına rağmen, Türk banka sisteminin bugün ulaştığı, bugün gelmiş olduğu büyüklük hâlâ 2000 yılının gerisindedir. Bakın, aktiflerin, Türk banka sisteminin aktif toplamının gayri safî millî hâsılaya oranı 2000 yılında yüzde 83'ken, 2004 yılında -üçüncü çeyrek verileriyle yıl sonu tahminini söylüyorum- yüzde 71,6'dır.

Kredilere bakalım... Krediler de aynı şekilde; bir genişleme yoktur. 2000 yılında kredilerin gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 25,4'ken, şimdi, 2004 yılında bu yüzde 23,9'dur. Daha 2000 yılını aşabilmiş değiliz. 2001 yılından beri belki bir artış var; ama, geldiğimiz noktada daha 2000 yılını aşan bir banka sistemi büyüklüğünü henüz yakalayabilmiş değiliz.

Peki, TMSF'de durum nedir? TMSF'ye bakıyoruz. TMSF'de durum şu değerli arkadaşlar: TMSF, bugüne kadar 22 adet bankayı bünyesine almış veya kararlarla 22 adet banka TMSF bünyesine katılmış. Bunlardan 3 tanesi, IMF'yle programın başladığı 1999 Aralık ayından önce TMSF'ye devredilmiş. 7 tanesi, 1999 Aralık ayından 2000 Kasımındaki o mini krizin olduğu tarihe kadar TMSF'ye devredilmiş. 2001 Kasımından sonra da toplam 12 adet banka TMSF yönetimine devredilmiş. Bildiğiniz gibi, kriz sonrasında, krizler sonrasında, işte, bu devredilen 22 bankanın bir kısmı tasfiye edildi, bir kısmı kapatıldı, bir kısmı elden çıkarıldı; ama, buradaki mevduat garantisi nedeniyle, devletin sınırsız mevduat garantisi nedeniyle, devletin bu bankalara aktarmak zorunda olduğu çok önemli kaynaklar oldu. Bakın, hazinenin rakamlarına göre, şu ana kadar TMSF'ye verilmiş olan devlet içborçlanma senetleri nedeniyle TMSF'ye nakden ödenen rakam 44 katrilyon liradır. Henüz itfa edilmemiş devlet içborçlanma senetlerini de dikkate aldığımızda bu rakam 62,4 katrilyon liraya ulaşmaktadır. Bu, sadece TMSF'dir değerli arkadaşlar; kamu bankalarına aktarılan kaynakları buna dahil etmiyorum. TMSF'nin kayıtlarına göre, Amerikan Doları cinsinden söylersek, aktarılan kaynakların tutarı şu ana kadar 46 milyar dolardır ve bunun TMSF tarafından bugüne kadar tahsil edilmiş bölümü 2,2 milyar dolar; bundan sonra tahsili beklenen bölümü de, bugünkü değerlerle 6,2 milyar dolardır. Geriye, 46 milyar dolardan tahsil edilen ve gelecekte tahsili beklenen rakamları düştüğümüzde, aşağı yukarı 38 milyar dolar civarında, tam rakamıyla 37,6 milyar dolar civarında bir rakam kalmaktadır.

Malî durumu bozulan bankaların münhasıran TMSF'ye alınmak suretiyle bankacılık sistemindeki sorunların çözümü, en son yaşanan Türkiye İmar Bankası olayından sonra çözüm olmamıştır. Daha doğrusu, bunun, tek bir çözüm yolu olmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Şimdi, hükümetin hazırlamakta olduğu yeni bankacılık yasasında en tartışmalı maddelerden birisi budur. Malî durumu bozulan, taahhütlerini yerine getiremeyen bir banka TMSF'ye mi devredilecektir, yoksa tasfiye mi edilecektir? Yaşanmış bunca olumsuz tecrübeye rağmen, bunca kamu kaynağının aktarılmış olmasına rağmen -ki, bunun bir kısmının tahsili mümkün olmayacak muhtemelen- şimdi, burada, IMF'nin de ısrarıyla, malî durumu bozulan bankaların TMSF'ye devri alternatifi hâlâ hükümetin gündeminde duruyor. Hani bu sistem iyileştirilmişti, bu sistemde artık zayıf bankalar ayıklanmıştı, sistem güçlendirilmişti, Türk banka sisteminin geldiği nokta IMF tarafından sürekli övgü konusu yapılıyor, o halde neden hâlâ sistemden çekiniliyor?! Hâlâ sistemde batacak banka mı var?! Değerli arkadaşlar, bu, gerçekten, üzerinde tartışılması, durulması gereken bir konudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her kriz sonrasında, o ülkede, o ekonomide servetin dağılımı değişir. Doğaldır, krizden etkilenen kesimler varlık kaybına uğrar, servet kaybına uğrar. Krizi değerlendirebilen diğer gruplar da buradan daha avantajlı çıkarlar. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu da, ister istemez, kendi istesin veya istemesin, kriz ortamında böyle bir görev üstlenmiş olduğu için, Türkiye'de servetin dağılımında veya servetin ulusal veya yabancı sermaye arasındaki dağılımında bir rol üstlenmektedir. Bu, kendi inisiyatifiyle üstlendiği  bir rol değildir. O nedenle, biz, TMSF'nin, bir an önce, bütün bu varlıklarını elden çıkararak, aslî görevine dönmesini arzu ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda TMSF'nin ihtiyaç duyacağı başka yasalar da olursa, başka yetkiler de olursa, bütün bunlara destek vermeye hazırız.

TMSF'yi görüşürken, Sayın Başbakanın çok sık kullandığı bu hortum konusuna veya hortumlama konusuna gelmek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi, değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız konuşmalarında sürekli olarak "hortumları kestik" vurgusunu yapmaktadır ve yanlış hatırlamıyorsam, bir dönem, konuşmasında, 43 milyar dolar gibi bir kaynağın banka sisteminden hortumlandığını söylemişti.

Değerli arkadaşlar, banka sisteminden bu şekilde alınmış olan, aynı kelimelerle ifade edecek olursak, hortumlandığı iddia edilen bu kaynakların geri alınması için ihtiyaç duyulacak herhangi bir düzenleme varsa, herhangi bir yasa ihtiyacı varsa, bunları sonuna kadar desteklemeye hazırız.

Ben, şimdi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun rakamlarına bakıyorum, tahsilat rakamlarına bakıyorum ve TMSF yönetiminin bu konuda son derece iyi niyetli, son derece gayretli çalıştığına inanıyorum. Elindeki varlıkları bir an önce elden çıkarmaya ve alacaklarını süratle tahsil etmeye çalışan bir idare var karşımızda; ama, Sayın Başbakan 43 milyar doların tahsilini topluma taahhüt etmiştir. Biz, Sayın Başbakandan 43 milyar dolarlık bir tahsilatı bekliyoruz. Bunun için herhangi bir yasal düzenleme ihtiyacı varsa, biraz önce söylediğim gibi, buna, biz destek vermeye hazırız; ama, şu dikkatimi çekiyor: Sayın Başbakanın bütün bu taahhütlerine rağmen, geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmeye başlanan ve yarından itibaren yine görüşülmesine devam edilecek olan, torba yasa olarak isimlendirdiğimiz o tasarıda, Sayın Başbakanın bu yaklaşımının dışında farklı yaklaşımlar görüyoruz. O da şudur: 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun ilgili maddesine göre, TMSF'nin herhangi bir nedenle tahsil edemediği alacağın silinmesi halinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - TMSF'nin tahsil edemediği alacakların ilgili mevzuatına göre silinmesi halinde, bunların bütçede gider gösterilmesi gerekir, bütçede görülmesi gerekir bunun.

2001 krizinden sonra 2002 yılında 57 nci hükümet döneminde çıkan 4749 sayılı Yasa, Türkiye'nin borçlanmasında yaşadığı olumsuzlukları bir daha yaşamaması için saydam bir borç yönetimi oluşturmuştur. O nedenle, her şeyi bütçede göstereceksiniz; ama, torba yasa, getirdiği hükümle bunu TMSF yönünden kaldırmaktadır, rafa kaldırıyor. TMSF'nin ne kadarlık rakamının silinmesinden vazgeçildiğini biz bilemeyeceğiz. Oysa, Sayın Başbakan bunun tahsilini taahhüt etmişti. Bırakın bunu, tahsil edileceğini söylemişti. Bıraktık onu, geçtik bir kenara, Sayın Başbakan "bunu sileceğiz; ama, bütçede de göstermeyeceğiz" diyor görüştüğümüz torba yasayla.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu vaktinde tasarının tümü üzerindeki görüşmelerimi burada bitirerek vaktinizi fazla almak istemiyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan; buyurun. (Alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Geçmişte TMSF'ye aktarılan ve tasfiyeye tabi tutulan bankalar, finansal hizmetler sektöründe ve reel sektörde fon kaynak kullanım sürecinde oldukça ciddî boyutlarda etkinlik, verimlilik ve alternatif maliyet sorunları üretmiş; borç stokunu artıran, faizleri ekonominin kaldıramayacağı seviyelere çıkaran, reel ekonominin küçülmesine yol açan ve sonuçta üretimi ve istihdamı gerileten tablonun oluşmasına ivme kazandırmış; ekonomik istikrarsızlığın da en önemli nedenlerinden biri olmuştur.

Zayıf piyasa yapısı ve özelliği, düşük düzenleme, denetleme, yaptırım kalitesi, ahlakî riziko, tutarsız tercihler, hatalı kaynak kullanımı, geçmişte bankacılık sektöründe beklenen rol ve fonksiyonların yerine getirilmesini engellemiştir. Ortalama  düşük sektörel performans, gelir ve servetin haksız dağılımına yol açmış, çok büyük bir maliyetin kamu tarafından üstlenilmesine neden olmuştur. TMSF, faaliyetinin oldukça büyük bir kısmını, söz konusu bankalarda mevzuata aykırı olarak oluşturulmuş fon, kaynak ve kullanım süreçlerini belirlemeye, bu şekilde aktarılmış kaynakları yeniden kamuya kazandırmaya, kamunun üstlendiği maliyeti asgariye indirmeye tahsis etmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte TMSF'nin uygun yasal yetkilerle donatılarak, yönetim ve denetimlerini devraldığı bankaların ve iştiraklerinin kaynak ve varlıklarını en kısa sürede kamuya maliyetini en aza indirecek şekilde değerlendirmesi ve işleme tabi tutması fevkalade önemlidir. Ancak, TMSF, bu değerlendirme ve işleme tabi tutma işlevini hızlı ve en yüksek değeri elde edecek şekilde yapmakta hukukî zorluklarla karşılaşmakta, bu da alacağın tahsilini zorlaştırmakta ve/veya geciktirmektedir.

TMSF'nin, tasfiyeye tabi tutulan bankaların hâkim ortaklarından olan alacaklarını tahsil için uyguladığı 6183 sayılı Kanun, takip sürecinin hızlı işlemesini sağlamakta; ancak, takip sonunda haciz konulan varlıkların yahut şirketlerin satışında yeterli hukukî imkânı sunamamaktadır. Hukuk tekniği açısından varlıkların tek tek, örneğin gayrimenkullerin ve araçların satışına uygun olan 6183'ün satış hükümleri, Fon tarafından elkonulan bankaların ve iştiraklerinin her biri başka şirkete farklı şekillerde dağıtılmış varlıklarının satışına uygun değildir.

Büyük borç yükü nedeniyle bu şirketlerin hisselerini satmak, ekonomik ve finansal açıdan oldukça zordur. Dolayısıyla, söz konusu şirketlerin sahip oldukları varlıkları satmak, süreci hızlandırmada önemli avantaj sağlayabilecektir. Bu durumda da, dağılmış ve parçalanmış varlıkların bir iktisadî bütünlük içinde satılmasını sağlamak özel önem taşımaktadır. 6183 sayılı Kanun, bu iktisadî bütünlüğü oluşturmaya imkân veren düzenlemeleri içermemektedir.

Bu kanun teklifi, 6183 sayılı Kanunun satışa ilişkin bu ve benzeri kısıtlamalarını aşmayı, satış sürecini hızlandırmayı, satış sürecindeki ve satış sonrası hukuksal belirsizlikleri kaldırarak satış değerlerini yükseltmeyi sağlayacak hükümler içermektedir.

Seçim beyannamemizde, Fona devredilen alacakların tahsilatının hızlandırılacağı, Fon bünyesindeki gayrimenkul ve iştiraklerin süratle satılacağı beyan edilmiş, hükümet programımızda da, piyasa ekonomisinde kamunun iktisadî rolünün piyasa mekanizmasının iyi çalışması için gerekli, düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları oluşturmak olduğu, finans sektöründe zaman zaman ortaya çıkan kötü yönetimlerin topluma maliyet yüklemesini önleyici tedbirlerin alınacağı açıkça belirtilmiştir.

Kamuoyu, basın, iktidar, muhalefet ve nihayet toplumun bütün kesimlerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla ilgili olarak, TMSF'nin alacaklarının bir an önce tahsili, iştiraklerinin ve varlıklarının en kısa sürede satış ve tasfiyesi ile kamu zararlarının azaltılması talebi ve beklentisi içinde olduğunun bilinciyle, İktidar Partisinin milletvekilleri olarak bu kanun teklifini vermiş bulunuyoruz.

Plan ve Bütçe Komisyonundan Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi adıyla geçen bu kanun teklifi;

1- Fonun yönetim ve denetimine sahip olduğu şirket ve iştirakler yanında, bunlara ait mal, hak ve varlıkların yüzde 49'undan fazlasının yabancı gerçek ve tüzelkişilere doğrudan ya da dolayı olarak satılabilmesini öngörmektedir.

2- Fon alacaklarının tahsilini teminen, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Hükümleri uyarınca haczedilen aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan haklar ve bu varlıkların feri ve mütemmim cüzi niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak, başlıbaşına iktisadî değeri olmayanlar da dahil olmak üzere, diğer tüm hak ve varlıkları bir araya getirerek ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak satışına Fon Kurulunun yetkilendirilmesini öngörmektedir.

İhale bedelinin ödenme şeklini, para birimini, alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme tarihini ve ihalenin sair usul ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından doğan geçmiş dönem borçlarını ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına ödetmeye Fon Kurulunun yetkilendirilmesini öngörmektedir.

Satışın Fon Kurulu tarafından iptal edilmesi hali hariç olmak üzere, ihalenin feshi halinde, alıcısına teslim edilmiş olan mal, hak ve varlıkların iadesinin istenemeyeceğini; ancak, ihale bedeli ve bu bedelin, ödeme tarihinden itibaren, 3095 sayılı Kanunî Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uyarınca işleyecek faiz tutarı toplamıyla sınırlı olmak kaydıyla, ilgililerin tazminat haklarının saklı olmasını düzenlemektedir.

Radyo, yazılı ve görsel medya sektöründeki fona devredilmiş olan şirketlere tanınmış işletme izni, önizin, yayın izni, geçici frekans kullanımı ve benzeri izinlerin yeni alıcılarına devri ve tescili işlemlerinin, ilgili kurum, kuruluş ve üst kurullarca, Fonun bildirimi üzerine, gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip, en fazla bir ay içerisinde tamamlanmasını öngörmektedir.

Varlıkları ticarî ve iktisadî bütünlük kapsamında satılan şirketlerin, kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullara olan ve satış tarihine kadar tahakkuk etmiş borçlarının, satış bedelinden garameten tahsil edilmesi, garametle dağıtım sonrasında, bakiye borç kalmasının, lisans, ruhsat, imtiyaz sözleşmesi, geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri ve yeni alıcısı tarafından işletilmesi için gereken ve kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullarca yapılması gereken devrin tescil ve nakli işlemine engel teşkil etmemesini öngörmektedir.

Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren, iki yıl içerisinde, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzların, Fonun izni olmaksızın, imtiyazlı alacaklılar dahil, üçüncü kişiler tarafından muhafaza altına alınması ve satışının talep edilemeyeceğini, mahcuzların maliklerinin iflasına karar verilemeyeceğini, ilgili tahkikatlar hakkında zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin işlemeyeceğini öngörmektedir.

Satışın, kanunda öngörülmeyen diğer esas ve usullerinin, Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenmesi öngörülmektedir. Bu hükümle fon, satışın usul ve esaslarını yönetmelikle düzenleme yetkisini kazanmaktadır. Yönetmelik, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe gireceği için de, satışın hangi usul ve esaslara göre yapılacağı herkes tarafından önceden bilinecektir.

Özel radyo ve televizyon yayın kuruluşunda, yabancı sermayenin payının, ödenmiş sermayenin yüzde 25'ini geçemeyeceğine ilişkin 3094 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendini "bir ulusal radyo ve televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermayenin payının, bu kanunun ilgili diğer maddeleri saklı kalmak kaydıyla, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaması, yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısının, ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte 1'inden fazla olmaması, bölgesel ve yerel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarında yabancı sermayenin hisse sahibi olmaması" şeklinde yeniden düzenlemektedir.

Türkiye'de, radyo ve televizyonlarda yabancı sermaye payı vaktiyle sıfırken, yabancı sermayenin bu sektöre rekabet, kalite ve etkinlik anlamında yararları olacağı düşünülerek, yerel televizyonları da kapsayacak şekilde, yabancı sermaye payının yüzde 25 olarak yeniden belirlenme ihtiyacı duyulmuş; ancak, RTÜK Yasasının yürürlüğe girdiği 1994 yılından bugüne kadar yüzde 25'lik bir payla, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesi imkân dahilinde olmamıştır. Çünkü, o yabancı sermaye kuruluşlarının da kendilerine göre bir beklentileri var ve bu beklentilerine uygun pozisyon alamadıkları takdirde, Türkiye radyo ve televizyon piyasasına girme istekleri olmadığı geçen zaman içerisinde açıkça görülmüştür.

İşte, bu kanun teklifiyle, hem Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun varlıklarının ve bu varlıklar içerisinde yer alan radyo ve televizyonların bir an önce satışıyla ilgili düzenleme yapılırken hem de yabancı sermayenin Türkiye radyo ve televizyon piyasasına girmesini sağlayacak bir düzenleme yapılarak, bu sektörde rekabetin, dolayısıyla kalitenin ve etkinliğin de artırılması amaçlanmaktadır.

Özel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarının faaliyet gösterdiği medya sektöründe yabancı sermaye payı konusuna ilişkin Avrupa uygulamalarında herhangi bir sınırlama olmayan, belli bir oranla sınırlı tutulan veya karşılıklılık esasının bulunduğu üç rejim söz konusudur.

Bugün Avrupa'nın en önemli ülkelerinden Almanya'nın yanı sıra Belçika'da, Çek Cumhuriyetinde, Portekiz'de, Slovakya'da, Slovenya'da yabancı sermaye kısıtlaması olmadığı gibi, AB üyesi ülkelerin birbirlerine karşı da genellikle yabancı sermaye kısıtlaması bulunmamaktadır. İtalya'da da, mütekabiliyet koşullarına bağlı olarak yabancı sermaye kısıtlaması yoktur. Şu andaki mevcut teknoloji düzeyiyle zaten uluslararası pek çok yayın kanalı Türkiye'den de izlenmektedir. Bugün kendi dillerinde yayın yapan bu yabancı kanallar, yarın Türkçe yayınlar şeklinde de Türkiye'ye yönelik yayın yapabilirler. Yani, gelişen teknolojileri ve koşulları yasalarla durdurmak, bastırmak ve engellemek mümkün değildir. Yapılması gereken, devletimizin bu sektördeki düzenleyici ve denetleyici rolünü hâkim kılmaktır, güçlü kılmaktır, etkin kılmaktır.

Ayrıca, uluslararası yayın kuruluşlarının yurt dışından Türkiye'ye yönelik diledikleri gibi yayın yapmaları yerine, Türkiye içinden, düzenleyici ve denetleyici kurallara uyarak yayın yapmalarının ülkemiz menfaatları bakımından daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Kaldı ki, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelişi, uluslararası yayın standartlarının Türkiye'de de uygulanması ve bu standartlara uyulması sonucunu doğuracaktır. Özetle, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelişinin hem medya grupları hem medya çalışanları ve hem de halkımız açısından pek çok faydaları olacağına inanıyoruz.

Bu nedenlerle, hiç kimse, ulusal hassasiyetlerimiz noktasında kendisini herkesten daha vatanperver olarak önde görmeye kalkışmamalıdır ve hiç kimse, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri olarak bizlerin vatan sevgisini ve vatana bağlılığını görmezlikten gelmemelidir.

Kaldı ki, halen geçici frekans tahsisi çerçevesinde faaliyet gösteren yayın kuruluşlarının satışı sonrası, diğer yayın kuruluşlarının frekansa yönelik tabi olduğu prosedüre tabi olacağı, bir istisnanın söz konusu olmayacağı, bu kanun teklifinde de böyle bir ayrıcalık öngörülmediği herkesin malumudur.

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde "radyo, televizyon ve veri yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın temel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır" denilmekte, bu yayınların, cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamayacağı vurgulanmaktadır.

Aynı kanunda belirtilen radyo, televizyon ve veri yayınlarında uyulması gereken yayın ilkelerinden bazılarını sizlere sunmak istiyorum. Bu yayın ilkelerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması, toplumu şiddete, teröre, etnik ayırımcılığa sevk eden veya halkı, sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayınlara imkân verilmemesi, insanların dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde kınanmaması ve aşağılanmaması, yayınların, toplumun millî ve manevî değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması yer almaktadır.

Bu yasal düzenlemeler dikkate alındığında, Türkiye'de radyo ve televizyon kanalı satın alacak yabancı sermayenin, bu kanun ve kurallara uymadan faaliyetini sürdürmesi mümkün değildir.

Anayasamızın 88 inci maddesinde, kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve milletvekillerinin yetkili olduğu, kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esaslarının İçtüzükle düzenleneceği belirtilmekte, Meclis İçtüzüğümüzün 74 üncü maddesinde ise, milletvekillerince verilen kanun tekliflerinde bir veya daha çok imzanın bulunabileceği beyan edilmektedir.

Anayasamızın 88 inci maddesi ve Meclis İçtüzüğümüzün 74 üncü maddesinde, kanun tasarı ve teklifleri yönünden Bakanlar Kurulu ile milletvekilleri arasında herhangi bir konu sınırlaması olmadığından, bu konunun, neden kanun tasarısı şeklinde değil de, birkısım milletvekilleri tarafından kanun teklifi olarak Meclis gündemine getirildiği eleştirilerinin hiçbir dayanağının bulunmadığı ortadadır.

Kaldı ki, kanun tasarı veya teklifinin şekline değil de, içeriğine daha fazla önem verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Türkiye'de kuvvetler ayrılığı prensibi geçerlidir ve yürürlüktedir. Yasama, yargı ve yürütme birbirinden ayrılmıştır ve bağımsızdır. Yasama yetkisi de, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşma sürecinde ilgili bütün kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri alınmakla birlikte, sonuçta yasamada karar mercii, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği yasalara da ilgili bütün kurum ve kuruluşlar uymak ve bunları uygulamak zorundadır.

Sonuç olarak, bu kanun teklifimizin, halkımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Grubumuz ve şahsım adına Yüce Meclisi ve halkımızı bir kere daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu

Buyurun Sayın Kumkumoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Sayın Başkanlığı ve değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, her ne kadar, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi diye isimlendirilmiş ise de, esas itibariyle, 2 maddeden ibaret olan bu düzenlemeyi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ilişkin düzenlemeler olarak değerlendirebiliriz.

Sayın Akif Hamzaçebi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun bugün içerisinde bulunduğu durumu ve geçmişle ilişkilendirilmesine ilişkin değerlendirmeyi geniş biçimde yapmaya çalıştı; ama, ben, konunun bir başka noktasına, bir başka boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kapsamı içerisine alınmış olan bütün kurumların tamamına yakınının 1980'li yıllardan sonra Türkiye'de moda bir anlayışla Türkiye'nin bütün sorunlarına, bütün dertlerine çare olarak sunulan özelleştirme uygulamalarıyla bire bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. Bugün, esas itibariyle, bu düzenlemede, hepimizin yakinen bildiği Uzan Grubuna ilişkin yapılabilecek satışlara dönük ortaya çıkmış olan sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bu düzenlemelerin büyük çoğunluğu bunu ilgilendiriyor.

Biraz önce İktidar Partisi Grubu adına konuşma yapan arkadaşımızın, televizyonlar üzerinde yapılmak istenilen değişiklikle ilgili söylediği düzenleme de esas itibariyle Uzan Grubu nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna geçmiş olan televizyonların ve radyoların satışını kolaylaştırmaya dönük bir arayışın sonucudur.

Başlangıçta, yapılan bu özelleştirmelerin doğru bir altyapısı olmadığını; hukukî, sosyal, ekonomik ve siyasal altyapısının doğru biçimde oluşturulmadığını ifade ederek bu tür özelleştirme mantığına karşı çıkmaya çalışanlar -ki, bugün Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde yer alan arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu bunlardandır- o dönemde, bugün moda alışkanlıklara karşı çıkma anlayışına yönelik en ciddî suçlama olarak yöneltilen "siz, çağı, zamanı, günün koşullarını yeterince algılayamıyorsunuz" biçimindeki suçlamalara muhatap olmuşlar. Peki bugün, bu özelleştirme politikası ve özelleştirme mantığıyla nereye gelmişiz?!. Nereye gelmiş Türkiye?!. Hangimiz, bunca yıllık, yirmi yılı aşkın bir süreden bu yana yapılmakta olan bu özelleştirmelerin sonucunda Türkiye'nin geldiği noktayı, başlangıçta Türkiye'ye bu özelleştirmeler sonucunda gelinebilecek noktayla ilgili gösterilen hedeflere, hiç olmazsa birazcık yaklaşabildiğimize ilişkin bir ifade, bir iddia seslendirilebilir veya kullanılabilir?!.. Nerede o özelleştirme şampiyonları?.. Nerede "hiçbir hukukî altyapıya, hiçbir ekonomik altyapıya gerek kalmadan, böyle bir şeye ihtiyaç duymadan özelleştirmeyi yapalım, Türkiye'nin sorunlarını çözebiliriz" diyenler?!. Geldiğimiz noktada hepimizin kabul ettiği, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının, İktidar Partisine, Başbakana "özelleştirmeler sonucunda geldiğimiz nokta neresidir" sorusuna hiç kimse cevap veremiyor. Hepimiz biliyoruz ki, geldiğimiz nokta, kocaman bir hiçten ibarettir Türkiye'nin sorunlarını çözmeye dönük. Peki, sorunlarını çözmemiştir de hiç olmazsa mevcudu koruyabilmiş midir; hayır. Türkiye, bugün, en fazla işsizlikten ve üretimsizlikten şikayetçidir. Özelleştirme politikaları sonucunda Türkiye'de hiçbir alanda üretim artırılamamıştır, hiçbir alanda istihdam sorunu, istihdam problemi dünden daha farklı bir biçimde, farklı boyutta, daha ileri bir boyutta çözülememiştir; tam aksine, bugün, biz, bu özelleştirme politikaları sonucunda zenginleştirdiğimiz, hiç olmayan, sonradan ortaya çıkıp bu özelleştirmelerle Türkiye'nin kaynaklarının önemli bir kısmına sahip olan kurumların, kişilerin, kuruluşların yarattığı yeni problemleri çözmek için bugün Parlamentodan kanunlar çıkarmaya çalışıyoruz. Bugün çıkarmaya çalıştığımız kanunlar, Türkiye'de, bu, vurdumduymazlığın, başıbozuklukların, kanunsuzluğun, yasa tanımazlıkların, hiçbir altyapıya gerek duymaksızın moda birtakım alışkanlıkların arkasına takılarak yapılmak istenilen özelleştirmelerin başlangıçta yaratmış olduğu zenginliklerin ve sonuçta o zenginlikleri taşıyamayıp zenginlikleriyle birlikte bütün varlıklarını yetmiş milyonun boynuna bir yük olarak bindirenlerin sorunlarını çözmekle uğraşıyoruz şu anda. Buradaki çabamızın, gayretimizin asıl hedefi, asıl amacı budur. Peki, çözerken ne yapıyoruz?

Değerli arkadaşlarım, özelleştirme, Türkiye'nin sorunlarının başlangıcını oluşturmuştur. Özelleştirmenin zengin ettiği unsurların batırdığı bankalar, şirketler, sanayi kuruluşları Türkiye'nin bu konuyla ilgili karşılaştığı sorunlar noktasında ikinci aşamayı oluşturmuştur. Şimdi, bir üçüncü aşamaya geçiyoruz; üçüncü aşama, bu sürece her boyutuyla her anlamda yabancıları katmaktır. Şimdi bugün burada yapmaya çalıştığımız düzenlemeyle ilgili olarak, eğer, bu düzenlemelerden beklenen, amaçlanan sonuçlar elde edilebilirse, yarın bir problemle karşı karşıya kaldığımızda, Uzanlara bir şekilde uygulayabildiğimiz, onlarla ilgili yapabildiğimiz uygulamaları, hiçbir suretle yapamayacağımız unsurları, yani, yabancıları bu düzenlemelerin içerisine sokuyor, yabancıları bu düzenlemelerin içerisine katıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu, teklif olarak, milletvekili arkadaşlarımızın teklifi olarak bu düzenleme komisyonlara gelmiştir.

1 inci maddesi şirketlerin satışıyla ilgilidir; orada arkadaşlarımız daha geniş biçimde anlatacaklar. İşçileri, çalışanları o kurumlardan alacakları olanları kaderlerine terk eden bir anlayışla karşı karşıyayız.

Biraz önce konuşan arkadaşımız, çalışanlarla ilgili olarak, onların tazminat haklarını saklı tutuyoruz dediler. İyi vallahi, bari onları da alsaydınız hepten kurtulmuş olurlardı.

Değerli arkadaşlarım, bunun ikinci bölümü televizyonlarla ilgili olan uygulamadır. Teklif, önce, yüzde 25 olan hisse oranını yüzde 49'a çıkarmak olarak gelmiştir komisyonumuza. Aynı arkadaşlar altkomisyonda görev almışlardır. Hangi sebeple olduğu bilinmez; yüzde 49'la diye komisyona getirilen teklifi, altkomisyonda yüzde 100'e çıkarmışlardır.

Şimdi, arkadaşımız, buradan, biraz önce, altkomisyon başkanı olarak görev yapan arkadaşımız, buradan "elbette, milletvekilleri, teklif olarak yasal düzenleme yapabilirler, getirebilirler" dedi. Şimdi, şu soruyu bu arkadaşımıza sormak... Onun bir teklif yapma hakkı olduğu kadar, bütün milletvekili arkadaşlarımızın hakkı değil midir?! Siz, komisyona yüzde 49 olarak getirdiğiniz bu teklifi, gece rüyanızda bir şey mi gördünüz de altkomisyonda yüzde 100'e çıkardınız?!

Değerli arkadaşlarım, şu anda, içinizde, Türkiye'de daha önce RTÜK Yasasıyla yüzde 25'le sınırlı tutulan yabancı sermaye payını, önce komisyona yüzde 49 olarak teklif edip, sonra altkomisyondan yüzde 100 olarak çıkarılmasının gerekçesiyle ilgili olarak en küçük bilgi sahibi olan bir arkadaşımız var mı?! (CHP sıralarından alkışlar) Yani, hangi sebeple, hangi nedenle, başlangıçta RTÜK Yasası oluşturulduğunda özelleştirmenin, yabancı sermayenin Türkiye'de en popüler olduğu, Türkiye'nin kurtuluşu olarak yabancı sermayenin, özelleştirmenin Türkiye'ye bir çare olarak sunulduğu süreçte bu sınır yüzde 25'te tutulmuştur da, bugün hangi gerekçelerle, artık, bu sınırın, bir anlamı olmadığı düşünülerek bu sınır tamamen ortadan kaldırılmıştır?! Burada, bize, yüzde 25'lik bir sayısal sınırlama -işte efendim televizyonların tamamını yabancıların alması mümkün değil; radyoların tamamını yabancıların alması mümkün değil, burada yüzde 25'lik bir sınırlama getirilmiştir- gerekçe olarak sunulmaya çalışılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kumkumoğlu.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugün ulusal televizyon diye tanımlanan televizyonlar, esas itibariyle televizyonculuk konusundaki en iptidaî yayıncılık sistemiyle getirilmiş olan ölçülerdir; yani, yerel televizyon, bölgesel televizyon, ulusal televizyon anlayışı, televizyonculuğun bugün kazandığı teknolojik boyut olan dijital televizyonculuk anlayışıyla değil, yerden yayın yapan, antenden antene, vericiden antene yayın yapan anlayışın getirdiği ölçülerdir. Artık, böyle bir sınır yoktur. Yerden yayın yapan televizyonculukta doğanın müsaade ettiği sınırlar var, onun dışına çıkamazsınız; ama, dijital yayıncılıkta böyle bir sınır yoktur, dijital yayıncılıkta sınırsız sayıda televizyonun aynı anda kablolardan veya uydudan yayın yapabilme şansı vardır, imkânı vardır. O zaman, yarınlarda, yarınlar dediğimiz çok uzak tarihler değil, Türkiye'nin çok büyük bir kısmı en geç on yıl içerisinde dijital yayıncılığın esas olduğu sisteme geçecektir ve ulusal yayın yapan yüzlerce televizyon olacaktır.

Şimdi, biz, yüzlerce yayın yapan televizyonun içerisinde elli tane yabancı televizyon var canım; sermayesinin tamamı yabancılara ait elli tane televizyon var, bu, zarar etmez diyebilir miyiz değerli arkadaşlarım?! Kime sorduk böyle bir şeyi? Böyle bir düzenlemeyi yapma yetkisini, biz, hükümet, bence... Arkadaşlarımız "biz, bunu teklif ettik, bu, bizim hakkımızdır" diyorlar; ama, ben şu gerçeği biliyorum: Hükümet, bunu tasarı olarak buraya getirmeyi kendisi göze alamamıştır. Bu sorumluluğu, tek tek milletvekili olan arkadaşlarımızın üzerine yıkmıştır. RTÜK, bu düzenlemeye karşıdır. Bakan, komisyonda, komisyon üyelerini yanıltmış olmasına rağmen, bu düzenlemenin RTÜK'le bir uyum içerisinde geldiğini -komisyon tutanaklarında vardır- ifade etmiş olmasına rağmen...

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - ...RTÜK'ün başhukuk müşaviri, Bakanın yanında, üstelik, Bakanın o ifadelerini duyduktan sonra, bu düzenlemeyi 2'ye karşı 5 oyla RTÜK'ün reddettiğini, Bakanın da hazır bulunduğu komisyon toplantısında ifade etmiştir. Böyle bir düzenlemeyle ilgili olarak devletin hangi birimlerinden ne tür bilgiler alındığına dönük hiçbir ifade söz konusu değildir. RTÜK, bu konuda bilgi sahibi değildir; kiminle ne görüşülmüştür, RTÜK bu konuda bilgi sahibi değildir. İsteyen arkadaşlarımız, bu konuyla ilgili gidip RTÜK'le kendileri görüşebilirler.

Değerli arkadaşlarım, devlet, bugün, televizyon kuracak olan kişilerden veya şirketlerden, Başbakanlık güvenlik dairesi tarafından verilen bir güvenlik belgesi istemektedir. Biz, yabancılardan, hangi kaynakla, hangi anlayışla, nasıl bir güvenlik belgesi alacağız?! Güvenlik belgesine gerek yok; devlet, bunun gerekli olduğunu ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle tamamlamak istiyorum. Yabancılara satış konusunda, herkesin üzerinde mutabakat sağladığı ortak ölçülerden bir tanesi, stratejik öneme sahip olan kuruluşların yabancılara satılmamasıyla ilgili olan kanaattir.

Değerli arkadaşlarım, biz, Telekomünikasyon Kurumunun bütün birimlerini, altyapısıyla birlikte yabancılara satabiliyoruz. Şimdi, televizyonlarımızı, yüzde 100'ünü yabancı sermayeli kuruluşlara devredebiliyoruz.

Şimdi, Sayın Bakan, konuyla ilgili olan herhangi bir kurumdan, şurada bu çerçeve dikkate alındığında, bu "stratejik öneme sahip kurum" ifadesinden kastedilen şey nedir, bir tek örnek verebilirler mi?! Herhalde, bunların dışında bize söyleyebilecekleri tek şey, Silahlı Kuvvetlerimizi yabancıların emrine veremeyiz... Onun dışında hiçbir şey kalmamıştır!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

Tasarının tümü üzerinde, Hükümet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ekonomisinin krizlerle, sarsıntılarla geçen son on yılının bize bıraktığı en kötü miras, sorunlu bankaların kamuya yüklediği maliyetin büyüklüğü olmuştur. İçborçlar, bu maliyete bağlı olarak katlanarak artmıştır, reel sektör finansman sıkıntılarıyla ve sorunlarla karşılaşmıştır. Buna bağlı olarak da, istihdam, üretim ve büyüme, hızla geriye doğru gitmiştir.

Türkiye'de, banka sisteminin aktif büyüklüğünün toplam finans sektörü içerisindeki payının diğer gelişmiş ülkelere nazaran yüksek olması, bir başka deyişle, finans sektörünün, ağırlıklı olarak banka sisteminin kontrolünde bulunması, bankacılıkta meydana gelen krizlerin, ekonomideki dengeleri, diğer ülkelerdekinden çok daha şiddetli bir biçimde sarsmasına sebep olmuştur.

Finans sektörünün yeterli derinliğe ve çeşitliliğe kavuşmamış olması anlamına gelen bu yapısal dengesizliğin yanı sıra, bütün dünyada en sıkı biçimde düzenlenen ve denetlenen bankacılık sektörünün, geçmişte, neredeyse, başıboş bırakılmış olması, yapılan denetlemeler sonucunda alınması önerilen tedbirlerin ise ya zamanında alınmamış yahut tamamen ihmal edilmiş olması, bugün tasfiye etmek için büyük çaba gösterdiğimiz batık bankalar sorununu ortaya çıkarmıştır.

1994 yılında üç bankanın faaliyet izinleri iptal edilerek tasfiyeye sokulmasının meydana getirdiği panik ortamının sistematik bir krize yol açmaması için tasarruf mevduatına getirilen yüzde 100 devlet güvencesinin geçici bir tedbir olmaktan çıkarılıp, sürekli ve kalıcı bir sigorta modeline dönüştürülmesi ve arkasından banka lisanslarının kolayca dağıtılmış olması ve belirttiğim gibi, denetim ve gözetimde ortaya çıkan sorunlar, neticede, 1997 ve 2002 yılları arasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yönetimi ve denetimi devralınan 21 bankanın ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Bu 21 banka ve bu bankalara bağlı rakamlar gözden geçirildiğinde, hemen tespit edilen gerçek, ortaya çıkan maliyettir. 21 bankanın devir tarihindeki bilanço zararları yaklaşık 18 milyar dolardır; İmar Bankasının kayıtdışı mevduatı 6 milyar dolar civarındadır; birlikte 24 milyar dolarlık bir maliyet söz konusudur. Fona devirden sonra yaşanan krizlerin etkisiyle ortaya çıkan ilave maliyetleri 3,8 milyar dolar olarak aldığımızda, Fonun sorunlu bankalara aktardığı para miktarı 27,8 milyar dolar olmaktadır. Tabiî, hepsini para olarak kastetmiyoruz, kâğıt olarak da desteklemeler var; ama, bu 27,8 milyar doları tarihî değer olarak kabul etmek lazım; buna piyasa faizini işlettiğiniz takdirde veya faizli bir maliyet hesabını bugünkü değer itibariyle çıkardığınız takdirde, 46 milyar dolarlık bir maliyetle karşılaştığımızı söyleyebiliriz.

Bu 27,8 milyar dolarlık faizden arındırılmış maliyetin karşılandığı kaynaklarsa bellidir; Hazineden alınan özel tertip borçlanma senetleriyle finanse edilen kısım 21,6 milyar dolardır, Fonun kendi kaynaklarından aktarılan miktar 4,4 milyar dolardır, varlıkların tasfiyesinden sağlanan miktarsa 1,8 milyar dolardır. Fonun 31.12.2004 tarihine kadarki tahsilatını da buradan düşecek olursak, bugünkü maliyeti itibariyle, tarihî değerle 25 milyar dolarlık bir maliyeti ifade etmektedir Fona devredilen bankalar.

Bundan sonraki tahsilatın ne olabileceğiyle ilgili yapılan değerlendirmeler çerçevesinde konu ele alındığında, toplam 6 milyar dolarlık bir tahsilat varsayımıyla, 21 bankanın beklenen nihaî maliyeti, faiz işletilmeksizin, 19 milyar doları göstermektedir; bu değere faiz işlettiğiniz takdirde, bu maliyetin, yani nihaî maliyetin 37 milyar dolar olacağını söyleyebiliriz.

Fona devredilmiş bankaların meydana getirdikleri zararlar, dün de, bugün de, gelecekte de sürekli tartışılmıştır, tartışılmaya da devam edecektir.

Birçok bankanın Fona devriyle birlikte, bir taraftan hâkim ortakların borçlarının tahsil edilebilmesi, diğer taraftan TMSF'ye devredilen varlıkların, iştiraklerin ve şirketlerin ve bunlara bağlı gelirlerin tahsil edilebilmesi için, büyük zorluklar ve güçlüklerle karşı karşıya kalınmıştır. Bu zorlukların temelinde, bir taraftan, borçluların, hukukun boşluklarından yararlanarak ödemeleri gereken yükümlülüklerden kurtulma çabaları yer almaktadır.

İşte, bu zorluklar dikkate alınmak suretiyle bazı düzenlemeler yapılması gerektiği, kamuoyunda da, değişik çevrelerde de, siyasette de sık konuşulan, çok tartışılan bir konu olmuştur; ama, aynı zamanda, daha önce TMSF'nin BDDK'dan ayrılmamış olması da, düzenleme ve denetleme göreviyle birlikte Fon gelirlerinin tahsilinde büyük zorluklar ve güçlükler ortaya çıkarmaktaydı. Tüm bunlar dikkat alınmak suretiyle, 5020 sayılı Kanun, daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylarınızla kabul edilmiştir. Bu kanuna istinaden de, TMSF, BDDK'dan ayrılmıştır, bağımsız yapısıyla, Fon alacaklarını daha etkin bir şekilde tahsil imkânına kavuşmuştur.

Nitekim, TMSF'nin ayrılmasından sonra Fon alacaklarının tahsilinde büyük etkinlik gösterildiği açıkça anlaşılmaktadır; çünkü, sadece 2004 yılında yapılan tahsilat 762 000 000 dolar olmuştur. Ancak, TMSF'nin BDDK'dan ayrılmasının,  tahsilatla ilgili etkinliği artırmış olmakla birlikte, tüm tahsilat sorunlarını ortadan kaldırmadığı da bir gerçektir. İşte, buna istinaden, borçluların yasa boşluklarından yararlanarak yükümlülüklerini yerine getirmekten imtina etmelerinin önüne geçmek için, hatta, mal varlıklarını kaçırmalarının önüne geçmek için bir yasal düzenleme yapılmaya ihtiyaç duyulmuştur. Yani, Fonun, daha etkin bir tahsilat yapabilme imkânına kavuşturulması gerekli olmuştur. Bu gerekliliğin bir ifadesi olarak da, bugünkü, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ilgili milletvekillerimiz tarafından verilmiştir.

Özü itibariyle, bu kanun teklifinde bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Bu düzenlemeler, tahsilatın etkili hale getirilmesine yöneliktir. Bir arada olması ve birlikte kullanılması halinde, diğer değer ifade edecek olan varlıkların, aynı grubun çok sayıda şirketine dağılmış bulunması, bu varlıkların bir araya getirilerek bir iktisadî bütünlük halinde satışını zorunlu kılmakta; ancak, 6183 sayılı Kanun, bu şekildeki bir satışa müsait bulunmamaktadır. Ayrıca, aynı kanunun satış prosedürüne ve satış sonrası işlemlerine ilişkin hükümleri, uluslararası satış usullerine uygun düşmemekte, bu da, satışa iştirak etmesi beklenen yabancı yatırımcıları caydırıcı bir rol oynamaktadır. Örneğin, satışın açık artırmayla ve peşin bazda yapılmasının zorunlu olması ve ihaleye katılacaklarda teknik veya finansal yeterlilik şartları aranmasına imkân vermemesi gibi özellikler, satışlar için açılacak ihalelere katılımı sınırlamakta ve yeterli rekabet ortamının oluşturulmasını imkânsız kılmaktadır. Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanun uyarınca yapılacak ihalenin sonuçlanmasından ve malların tesliminden sonra açılacak bir ihalenin feshi davasında fesih kararı çıkması halinde, ihale bedelinin, iade edilecek malların alıcıdan geri alınması gerekmektedir. İmalat ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren büyük şirketlere ait varlıkların satıldıktan sonra geri alınma ihtimali karşısında hiçbir alıcı ihaleye giremeyecek ve satış değeri asgariye inecektir.

Üçüncü bir nokta olarak; şirket satışı yerine varlık satışının yapılması, varlıklarla birlikte lisans, ruhsat veya frekans kullanım hakkının da devrini gerektirmekte, ancak, yürürlükteki mevzuat hükümleri bu açıdan bazı belirsizlikler taşımaktadır. Başka bir şirket bünyesine aktarılacak olan söz konusu varlıkların yeni sahipleri tarafından işletilmesi için gerekli lisans, ruhsat, frekans ve imtiyaz hakkı devirlerinin objektif esaslara bağlanmaması ve belirsizlikten kurtarılmaması halinde ihalelere katılım azalacak ve satış değeri düşecektir.

İşte, bu temel çerçeve içerisinde üç noktada belirlediğim güçlüklerin aşılması ve Fon varlıklarının, şirketlerin bir an önce elden değeriyle çıkarılabilmesi için bu yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur ve 1 inci madde bu temel çerçeveyi düzenleyecek şekilde ele alınmıştır.

2 nci maddede ise, RTÜK Kanununun 29 uncu maddesinde yapılan bir değişiklikle, yabancı sermayenin medya kuruluşlarına girişine imkân sağlanmaktadır. Şu anda, bildiğiniz gibi, yüzde 25 düzeyinde yabancı sermayenin ulusal radyo ve televizyon yayını yapan kuruluşlara ortak olması zaten mümkündür; yani, yabancı sermaye, şu anda, zaten, Türkiye'ye belli sınırlar içerisinde girmektedir; ancak, bu düzenlemeyle, 2 nci maddeyle, yabancı sermayenin, ulusal radyo ve televizyonlara, televizyon kuruluşlarına girişiyle ilgili sınır genişletilmektedir; ama, yine, bu giriş belli sınırlar içerisinde tutulmaktadır. Nedir bu sınırlar; birincisi, prensip itibariyle, yabancı sermaye, radyo ve televizyon yayını yapan kuruluşlara girer diyoruz; ancak, diğer kanunlardaki sınırlar, diğer hükümlerdeki sınırlar kalmak kaydıyla diyoruz. Buradan şunu ifade ediyoruz -pek çok sınırlama olmakla birlikte, burada konunun daha iyi anlaşılması için ifade ediyorum- 29 uncu maddenin (i) fıkrasında, bir yabancı sermaye kuruluşunun sadece bir medya kuruluşuna girebileceğini ifade ediyor. Bu sınır devam ediyor; yani, bir yabancı medya kuruluşu, Türkiye'deki sadece bir medya kuruluşuna girebilecektir, birkaç ulusal yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşunu ele geçiremeyecektir; birinci sınır bu.

İkinci sınır ise, toplam ulusal yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarının sadece yüzde 25'ine, yabancı sermaye, yüzde 50 payını geçmek üzere girebilecektir. Şu anda, 24 tane yayın yapan kuruluş var; bunun yüzde 25'i 6'dır; yani, bu kanun yasalaştığı takdirde, yabancı sermaye, sadece 6 ulusal yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşuna yüzde 50'nin üzerinde payla girebilecektir, 18 radyo ve televizyon kuruluşuna bu oranda giremeyecektir; bu da ikinci sınırlamadır.

Üçüncü sınırlama ise, bölgesel ve yerel yayınlarla ilgilidir. Bölgesel ve yerel yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarına yabancı sermaye hiç giremeyecektir. Şu andaki yürürlükteki mevzuata göre ise, yabancılar, yerel medyada da yüzde 25 hisse sahibi olabilmektedirler. Bu düzenleme, yerel radyo ve televizyonlara yabancı sermayenin girişini tamamıyla yasaklamaktadır. Bu yapısı itibariyle, Türkiye'de medya sektöründe rekabeti imkân dahiline sokabilecek ve bu rekabet ortamının oluşturacağı standardın Türkiye açısından faydalı bir düzeyi ifade edeceğini belirtmek istiyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.

Sayın Yalçınbayır, süreniz 10 dakikadır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, 14 Mart Tıp Günü nedeniyle tüm halkımıza iyilikler diliyorum, sağlıklı yaşam diliyorum. Sağlıklı yaşam, fiziksel olarak ve moral olarak tam iyilik halidir, maddî ve manevî iyilik halidir. Umarım ki, bizim yapacağımız düzenlemeler halkın bu hallerine hizmet eder.

Değerli milletvekilleri, 833 sıra sayılı kanun teklifinin sürecine bakıldığında, bunun tekliften daha ziyade tasarı olduğunu görüyoruz. Arkasında hükümet vardır, hükümet iradesi vardır. Gönül ister ki, milletvekilleri teklifleri hep bu şekilde komisyonlarda değerlendirilsin ve gündemde yerlerini alsınlar, rapora bağlansınlar. Bundan önceki konuşmacıları dinlediğimizde hep satışlardan bahsedildi. Oysa, burada ihlal edilen temel hak ve özgürlükler var.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi, Anayasanın 2 nci, 5 inci, 26 ncı, 28 inci, 167 nci ve 172 nci maddelerine apaçık aykırı bir tekliftir.

Değerli milletvekilleri, televizyonlarda yabancı sermaye payını yüzde 100'lere kadar çıkaran kanun teklifine ilişkin şunları söylemek istiyorum: Teklif, aynen kanunlaştığı takdirde, Türkiye genelinde yayın yapan 24 televizyonun 6'sı tümüyle yabancı sermayenin eline geçebilecektir. Türkiye'ye daha çok yabancı sermaye girmesini istiyoruz, bunları özendiriyoruz. Doğrudan yabancı sermayenin girmesinde büyük yarar var; ancak, bu satış, herhangi bir firmanın satışı değil, bir gazoz firmasının satışı değil. Bu satış, kamuoyunu oluşturan düşünce özgürlüğüyle, basın özgürlüğüyle yakından ilgili olan bir tekliftir.

SELAMİ UZUN (Sivas) - 50 tane yabancı kanal var, ne olacak onlar?

BAŞKAN - Sayın Uzun, lütfen...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Evet, bu yabancı kanalların olağanüstü süreçlerde kamuoyunu nasıl oluşturduğunu biliyoruz. Türkiye, olağanüstü süreçlerin içindedir.

Ben, o söz atan arkadaşlarımın geçen dönem burada olmadığını biliyorum. O zaman, sözümü, geçen dönem burada olan 53 arkadaşa söylüyorum öncelikle. RTÜK'le ilgili kanun tasarılarının görüşmelerini hatırlasınlar. Geçen dönemin birinci devresinde Anayasa Komisyonu Başkanıydım. Genel Başkanın, Başbakanın talimatına rağmen, Sayın Sadık Yakut'un da büyük katkılarıyla, biz, o tasarıyı komisyonda geçirmedik. Ondan sonra, ikinci devrede, ben, komisyon başkanı olmadım. Biz, bedel ödemeyi biliriz. Bunlar ödenmedikçe Türkiye özgürleşmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) - Bravo...

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ikinci devrede, 7.6.2001'de, AK Parti kurulmadan kısa bir süre önce, bu kanun tasarısı yine geldi, özellikle 3984 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (d) ve (e) fıkralarıyla ilgili... Sermayenin tekelleşmesi ve kartelleşmesi ve basın özgürlüğü, kamuoyunun oluşması, halkın haber alma hakkıyla ilgili o tasarı karşısında nasıl direnmiştik. O 53 milletvekilinin, başta Mehmet Ali Şahin olmak üzere, Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve diğer arkadaşların verdiği mücadeleyi unutmak mümkün değil.

Bana dışarıda soruyorlar, soracaklar; Sayın Yalçınbayır, geçen dönem, siz, Genel Başkanınıza rağmen bunların karşısında direndiniz. Evet, ben, çelişkili davranma yasağı içinde olanım. Bir hukukçu, bir siyasetçi çelişkili davranma yasağı içindedir. O 53 milletvekilinin söylediklerini, burada, karşınıza çıkarmak isterdim. Bugün geldiğimde gördüm bu tasarıyı. Biz, o tekelleşmenin önündeki mücadeleyi yapan milletvekilleri olarak dedik ki, apaçık Anayasaya aykırı ve Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi, geldi, geçti.

Değerli milletvekilleri, ben, önce, o arkadaşlara, çelişkili davranmama hususunu özellikle hatırlatıyorum ve AK Parti kurulurken edindiğimiz tecrübeleri ve bilgi birikimini programa aktardık. Programın RTÜK'le ilgili maddesine, lütfen, baksınlar.

Değerli milletvekilleri, RTÜK Uluslararası İlişkiler Dairesinin tespitlerine göre, Avusturya'da bir televizyonda yabancı sermaye oranı -Avrupa Birliği ülkeleri dahil- yüzde 49'un üzerine geçemez. Bundan sonra söyleyeceklerim, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerle ilgilidir. Avrupa Birliğinde mallar, hizmetler serbestçe dolaşabilir. Onlarla ilgili hep birlikte paylaştığımız ortak değerler vardır. Orada, birtakım mekanizmalarda varız. Orada, onlarla ilgili birtakım düzenlemeler yapabiliriz; ama, daha Avrupa Birliği üyesi değiliz. Avrupa Birliği üyesi olacağımız iradesiyle bunları yapıyorsak, şunları da hatırlatmak istiyorum: Güney Kıbrıs Rum yönetiminde bir televizyon işletmesindeki yabancı sermaye, AB üyesi olmayan ülkeler için -Amerika dahil- yüzde 5'le sınırlıdır, Yunanistan'da bu sınır yüzde 25'tir, İrlanda'da yüzde 27'dir, İspanya'da yüzde 25'tir. Biz, henüz, AB ülkesi değiliz. Diğer ülkelere sonuna kadar açmanın bir yararı var mı?!

Olağanüstü süreçlerden geçiyoruz. Büyük Ortadoğu Projesidir, Irak'tır, İran'dır, Suriye'dir, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla itham edilen bir süreçten geçiyoruz. Kıbrıs sürecinden geçiyoruz. Yabancı sermayenin sahip olduğu televizyon kanallarının işleyeceği programlar itibariyle RTÜK'ün mü yetkili olacağını zannediyorsunuz; tahkime gideceklerdir, Avrupa Birliğine gideceklerdir. İstisnai haller, olağanüstü hallerdir sizin karakterinizi ortaya çıkaran. Normal zamanlarda yüzde 100'ü de, 50 televizyonu da onların olsun, gelsinler burada... Ama, olağanüstü  süreçtedir Türkiye; bu süreci lütfen dikkate alalım.

Bir an için, Meclisteki kanun teklifinin aynen kanunlaştığını ve 6 büyük televizyon kanalının, örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinin eline geçtiğini düşünün. Irak tezkeresi sürecindeki Türkiye'yi etkileme çalışmalarını ve onların burada o görüşlerini destekleyen bazı kalemşörleri hatırlayın. 6 büyük televizyon kanalının tümünü yabancı sermaye alırsa, bu kanallar, kuruluşlar üzerinde RTÜK'ün denetim yetkisi de  kalmayacaktır ve hatırlayın, özellikle o 50 milletvekili hatırlasınlar; büyük sermaye gruplarının televizyon ve radyoculuk alanında tekelleşmelerine olanak sağlayacak yasa tasarısı üzerindeki çalışmalarda... Bakın, bu, kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi yaratacaktır. Kartelleşen ve tekelleşen görsel ve işitsel medya, bir taraftan ekonomik alanda haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşırken, öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecektir. 6 televizyon kanalı, en çok reyting yapan 6 televizyon kanalı... Diğer kanallarımızın rekabet edebileceğini söyledi Sayın Bakan; sizin ve kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum. Bu düzenleme, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü sınırlandıracaktır. Bu düzenleme, basın özgürlüğünü de sınırlandıracaktır. Türkiye, basın özgürlüğünü sınırlandıran hususlardan kurtulma aşamasındadır.

Bununla ilgili bir önerim de şudur: Milletvekillerinin kürsü sorumsuzluğunu sadece ceza hukuku değil, tazminat hukuku bakımından da, gelin, kabul edin, özgürleşmek için. Milletvekilleri ona buna hakaret edecek kişiler değildir; ama, düşüncemizi özgürce söyleyelim, dava tehditleri altında kalmadan söyleyelim.

Değerli milletvekilleri, sosyal görevini yerine getirebilmesi için basın özgürlüğüyle donatılan medyanın, yabancı sermayedeki medyanın sorumluluk bilinci içinde hareket edeceğini düşünüyor musunuz siz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yerlisi yapıyor mu ki yabancısı yapsın.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, medyanın kamuoyunu etkileme gücünü hepimiz biliyoruz ve bu gücün, yabancı sermaye elindeki medya tarafından nasıl kötüye kullanılacağını hepimiz biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, lütfen toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bir dönemde, bir veya iki defa rutindışı görev düşer milletvekillerine. Genel başkanlarına, gruplarına rağmen bu görev düşer; 1 Martta düştüğü gibi. Bugün de o gündür. Çok tehlikeli bir gündür bugün.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçınbayır.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K.KEMAL ANADOL (İzmir)- Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

ATİLLA KART (Konya) - Toplantı yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkanım.

Sayın Anadol, Sayın Kart, Sayın Hamzaçebi, Sayın Koç, Sayın Ersin, Sayın Özkan, Sayın Özyürek, Sayın Keleş, Sayın Arslan, Sayın Ateş, Sayın Yücesan, Sayın Gürsoy, Sayın Aslan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ünlütepe, Sayın Baratalı, Sayın Parlakyiğit, Sayın Kumkumoğlu, Sayın Gülçiçek, Sayın Güneş, Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, 20 milletvekili tarafından yoklama talebinde bulunulmuştur; isimleri okundu, buradalar.

İsimlerini okuduğumuz sayın milletvekillerinin, yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833)          (Devam)

BAŞKAN - Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BANKALAR KANUNU İLE RADYO VE TELEVİZYONLARIN KURULUŞ VE YAYINLARI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafı aşağıdaki şekilde  değiştirilmiştir.

"Fonun yönetim ve denetimine sahip olduğu şirketlerin ve/veya bu fıkra uyarınca yönetimini ve denetimini devir aldığı şirketlerin, Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ve müdürleri ile Fonun atadığı bu yöneticiler tarafından şirketi temsil ve ilzam ile yetkili kılınan genel müdür, genel müdür yardımcısı ve müdür gibi şirket çalışanları veya Fon, bu bentte sayılan gerçek veya tüzel kişilere ait şirket hisselerinin ve/veya bu şirketlerdeki lisans, ruhsat, 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici frekans ve kanal kullanımı ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan hakları dahil olmak üzere diğer tüm hak ve varlıklarının ve/veya bu hisselerle orantılı aktiflerinin satışını gerçekleştirmeye ve bu satışlardan elde edilen tutarları Fon alacaklarına mahsup etmeye veya şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna borçları ile sair borçlarını ödemede kullanmaya ve bu işlemler ile ilgili kararlar almaya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi ile bağlı kalmaksızın yetkilidirler. Bu şirket ve iştiraklerin % 49'undan fazlası ile bunlara ait her türlü mal, hak ve varlıklar, gayrimenkullerle ilgili özel kanunlarındaki kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla  yabancı gerçek ve tüzel kişilere  satılabilir. Fon alacaklarının tahsilini teminen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan haklar ve bu varlıkların feri veya mütemmim cüzü niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak başlı başına iktisadi değeri olmayanlar da dahil olmak üzere diğer tüm hak ve varlıkları bir araya getirerek ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini sağlayacak şekilde satışına, hacizli malların birden fazla borçluya ait olması ve/veya  birden fazla alacaklının haczi olması halinde de satışı yaptırmaya, ihale bedelinin ödenme şeklini, para birimini, alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme tarihini ve ihalenin sair usul ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından doğan geçmiş dönem borçlarını ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına ödetmeye Fon Kurulu yetkilidir. Fon Kurulu, satış kararıyla birlikte, bu satışı gerçekleştirmek üzere en az üç kişiden oluşan bir Satış Komisyonu oluşturur ve başkanını belirler. Satış Komisyonu, toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Ticarî ve iktisadî bütünlüğün muhammen bedeli, Satış Komisyonu tarafından, uzman gerçek veya tüzel kişilerin kıymet takdiri raporu dikkate alınarak, daha önce bütünlüğü oluşturan varlıkların ayrı ayrı kıymet takdirlerinin yapılmış olması ile bağlı olmaksızın düzenlenecek rapor çerçevesinde Fon Kurulu tarafından belirlenir. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzlar üzerinde birden fazla kişinin aynî veya şahsî hakkının bulunması veya bunların mülkiyetinin birden fazla kişiye ait olması durumunda, bu mal, hak ve/veya varlıkların değeri ayrı ayrı tespit edilir. Bu madde hükümleri uyarınca yapılacak satış sürecinde, satış ilânının Resmî Gazetede yayımlanması ilgililere yapılacak tebliğ hükmündedir. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturduğuna karar verilen mahcuzların satışı, kapalı zarf veya açık artırma usullerinden biri veya ikisi birlikte uygulanmak suretiyle yapılır. Bundan sonra, Fon Kurulunun gerekli görmesi halinde ihalelere, pazarlık usulü ile devam edilebilir. Bu usûllerden hangisinin uygulanacağına, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mal, hak ve varlıkların nitelikleri dikkate alınarak Fon Kurulu tarafından karar verilir. İhale bedelinin dağıtımına esas sıra cetveli Satış Komisyonu tarafından düzenlenir. İhalenin sonuçlanması, Fon Kurulunun onayına bağlıdır. Satışın Fon Kurulu tarafından iptal edilmesi hali hariç olmak üzere, ihalenin feshi halinde alıcısına teslim edilmiş olan mal, hak ve varlıkların iadesi istenemez. Ancak, ihale bedeli ve bu bedelin ödeme tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uyarınca işleyecek faiz tutarı toplamı ile sınırlı olmak kaydıyla ilgililerin tazminat hakları saklıdır. Bu hüküm uyarınca yapılan satışlarla ilgili ihalenin feshi davaları, Fonun merkezinin bulunduğu yer idare mahkemelerinde görülür. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren iki yıl içerisinde ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzların, Fonun izni olmaksızın imtiyazlı alacaklılar dahil üçüncü kişiler tarafından muhafaza altına alınması ve satışı talep edilemez, mahcuzların maliklerinin iflasına karar verilemez, ilgili takyidatlar hakkında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez. Yukarıdaki hüküm çerçevesinde telekomünikasyon, enerji, ulaşım, radyo, yazılı ve görsel medya ve diğer sektörlerdeki, yönetim ve denetimi veya hisseleri Fon tarafından devir alınan şirketlere tanınmış imtiyaz sözleşmesi, lisans, ruhsat, işletme izni, ön izin, yayın izni, 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri izinlerin yeni alıcıları adına devri ve tescili işlemleri, Fonun bildirimi üzerine ilgili kurum, kuruluş ve üst kurullarca, gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip başkaca bir işleme gerek kalmaksızın en fazla bir ay içinde tamamlanır. Bu hüküm uyarınca yapılacak satışlara ilişkin diğer esas ve usuller Fon tarafından çıkarılacak yönetmelikle tespit edilir. Fon tarafından atanan yöneticilerin, şirketlerin sermayesini kaybetmesinden ve/veya borca batık olmasından dolayı mahkemeye bildirimde bulunma yükümlülükleri yoktur. Bildirimde bulunmamaktan dolayı bu şahıslar hakkında İcra ve İflas Kanununun 179, 277 ve devamı maddeleri ile 345/a maddesi hükümleri uygulanmaz ve Türk Ticaret Kanununun 341 inci maddesi uyarınca şahsî sorumluluk davası açılamaz. Yönetim ve denetimi Fon tarafından devir alınmamış şirketlere Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile müdürler, ortaklar genel kurulunca görevden alınamayacağı gibi ibra edilmeyerek haklarında görev yaptıkları dönem veya dönemler dışında şahsî sorumluluk davası da açılamaz. Bu bentte yer alan hükümler çerçevesinde, varlıkları ticarî ve iktisadî bütünlük kapsamında satılan şirketlerin kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullara olan ve satış tarihine kadar tahakkuk etmiş borçları satış bedelinden garameten tahsil edilir. Garame ile dağıtım sonrasında bakiye borç kalması, lisans, ruhsat, imtiyaz sözleşmesi, geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri ve yeni alıcısı tarafından işletilmesi için gereken ve kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullarca yapılması gereken devrin tescil ve naklî işlemine engel teşkil etmez."

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özyürek, aynı zamanda şahsınız adına da söz istediğiniz için süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gecenin bu saatinde son derece önemli bir konuyu görüşüyoruz.

Şimdi, daha sonra 2 nci maddede düzenlenen...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, arkadaşlar otursunlar lütfen; duyamıyoruz, dinleyemiyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, bu saatte önemli bir konuyu görüşüyoruz; ama, arkadaşlarımızın bir kısmı, burayı sohbet yeri, telefonla konuşma yeri... Grup yönetimi mecbur tuttuğu için burada bulunma göreviyle yükümlü hissediyorlar ve sağlıklı bir görüşme imkânına da fırsat vermiyorlar.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, bir saniye...

ASIM AYKAN (Trabzon) - Mustafa Bey, sizin grubunuzdan da kimse katılmıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gayet sayımız az da olsa düzenli bir şekilde oturuyoruz. Bizim şikâyetimiz, katılan katılmayanla ilgili değil; burada, ayakta, birbirleriyle sohbet eden, hâlâ devam eden arkadaşlarımızla ilgilidir.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddeyle ilgili kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra 1 inci maddeye geçmek istiyorum.

Sayın Yalçınbayır burada çok önemli bir konuşma yaptı. Aslında, AKP'nin değişip değişmediğiyle ilgili çok önemli tartışmalar kamuoyunda her zaman yapılır; ama, Sayın Yaçınbayır'ın değerlendirmesini dinledikten sonra, AKP'nin gerçekten değiştiğine ben de kani oldum...

AHMET YENİ (Samsun)  - Konuyla alakalı konuşursanız, biz de memnun oluruz.

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Milletvekili, onu, ben takdir edeyim izin verirseniz, bir de Başkan takdir etsin, siz de lütfen dinleyin.

AHMET YENİ (Samsun) - AKP ile alakalı ama...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bir önemli tespit yapıldı burada, denildi ki "biz, geçmişte 53 milletvekili olarak bu değişikliğe, yani, radyo, televizyonların yabancı sermayeye açılmasına karşı çıkmıştık." Ama, şimdi, siz, yüzde 100'ünü yabancı sermayeye açıyorsunuz. Demek ki, AKP, önemli ölçüde değişmiştir ve artık, ulusal duyarlılık, radyo, televizyonların tümüyle yabancı sermayenin eline geçmesi, AKP'liler açısından hiçbir anlam ifade etmemekte. Yani, ne yazık ki, AKP, yabancı sermayeye teslim olmuştur. Bunu burada Sayın Yalçınbayır'ın ifadelerinden açıkça gördük. Bunu biz biliyorduk; ama, içinizden birisinin -Sayın Yalçınbayır'ın- bunu tescil etmiş olması, son derece anlamlıdır.

Sayın Bakanımız -ayrıldılar- Abdüllatif Şener de o 53 kişilik çekirdek kadronun içindeydi ve o zaman, bu tip düzenlemelere nasıl karşı çıktığını, hangi konuşmaları yaptığını hepimiz biliyoruz; ama, şimdi geldiler, çıktılar, burada, yabancı sermayenin gelip radyo, televizyonları ele geçirmesine onay verdiklerini açıkça ifade ettiler. Ben, bu durumu kamuoyunun ve sizlerin takdirine sunuyorum. Hayırlı olsun bu değişim, hayırlı olsun yabancı sermayeye dönük yönünüz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, 1999 yılından beri Türkiye'de sürekli, Bankalar Kanununu değiştiriyoruz. Bu sekizinci mi, dokuzuncu mu, onuncu mu; sayısını unuttuk. Nedir yapılmak istenen? Niçin böylesine sürekli değişikliklere ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü, banka konusunu sistemli bir şekilde ele almadık ve banka kuruluşunda lisans verirken gerekli özeni göstermedik. Normal şartlarda gidip bir şubeden kredi alamayacak kimselere banka kurma izni verdik ve daha sonra, o şahısların, halktan toplanan mevduatı kendi şirketlerine aktarmasına, yurtdışına kaçırmasına fırsat verdik.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bankacılık sistemi en çok denetime tâbi olan sistemdir. Yani, bu bankalar soyulurken herkes bu soygunu biliyordu. Bankalar yeminli murakıplarının raporları ortadadır, Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun raporları ortadadır, hesap uzmanlarının raporları ortadadır. Fakat, çeşitli şekillerde o raporlar sumen altı edilmiştir ve bankaların soyulmasına göz yumulmuştur. Şimdi, bu bankaların soyulmasına göz yumanların bir kısmı Yüce Divanda yargılanmaktadır; ama, bu bankaları soyanların hepsi bir süre gözaltına falan alınsalar da daha sonra serbest bırakıldılar, zevku sefa içinde, keyif içinde günlerini gün etmektedirler. Onların hazineye yüklediği 46 milyar dolarlık zararı, yükü nasıl giderebiliriz derdi de bu konuyla hiç ilgisi olmayan bizlere düşmektedir. Yani, vaktiyle alınmamış tedbirler, vaktiyle alınmamış önlemler nedeniyle biz burada durmadan kanun değiştirerek, göz göre göre çalınan, hortumlanan paraların tahsiline nasıl fırsat veririz diye aramaktayız.

Değerli arkadaşlarım, her seferinde buraya getirilen tasarıların Anayasaya uygun olup olmadığı, hukukun temel kurallarına uygun olup olmadığına bakmadan, bu Meclis, yeter ki şu hortumlanan paralar tahsil edilsin diye bu yetkileri vermiştir; ama, bugün geldiğimiz noktada, tahsilat açısından, ne yazık ki bir arpa boyu yol alınmamıştır. Bu yetkiyi de bugün burada vereceğiz; ama, göreceksiniz ki kısa bir süre sonra yine gelinecektir buraya, şu kanunun şu maddelerini değiştirirseniz bu paraları tahsil ederiz denilecektir.

Burada ben bir pratik yöntem öneriyorum: Bankacılık Denetleme Düzenleme Kuruluna ve TMSF'ye dilediği gibi yasa değiştirme yetkisini verelim, onlar istedikleri gibi yasaları değiştirsinler, biz de rahat edelim.

Değerli arkadaşlarım, bu paralar nerede? Ortadaki dönen büyük bir para, büyük bir meblağ. Bunların hepsinin zarar olması veya yurtiçinde buharlaşması mümkün değildir. Bunların büyük bölümü bu bankaların sahipleri tarafından çeşitli yöntemlerle yurtdışına kaçırılmıştır ve ne yazık ki, biz, yurt dışındaki bu paralara ulaşacak bir çalışmayı, bir yöntemi oluşturamadığımız için, durmadan kanun çıkararak zaman kazanmaya, vakit geçirmeye çalışmaktayız. Burada önemli olan, uluslararası hukuku kullanarak, bu konuda uzmanlaşmış hukuk bürolarını devreye sokarak, yurt dışında olduğu bilinen bu paralara ulaşmanın yolunu bulacak mıyız bulamayacak mıyız?.. Bunu bulamadıktan sonra, bugün, burada öngörülen, 1 inci maddede öngörülen, işte, iktisadî bütünlüğü sağlayalım, bunları satalım filan... Yani, olabilir, bir önemli adımdır; ama, işin esasını kesinlikle çözmez.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, herkes bilmiyor mu; mesela, Uzanların Ürdün'de olduğunu herkes bilmiyor mu?! Siz, orada bulunan insanı bile yakalayıp getirecek bir girişimi yapamıyorsanız, bu konuda bir adım atamıyorsanız, niye kendi kendimizi oyalıyoruz, niye birbirimizi gecenin bu vaktinde yoruyoruz değerli arkadaşlarım.

Burada, bu sorunun çözümü, açıkça söylüyorum, siyasî irade meselesidir. O kanunun o maddesinde şu var, bu kanunun bu maddesinde bu varla bir yere gidemeyiz. Eğer, bu paraları tahsil edecek siyasî irade net bir şekilde ortaya çıkarsa, ona uygun örgütlenmeleri yaparsanız, bu paraları tahsil edersiniz.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Çok şey yaptık...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, nerede, nerede bu paralar? Ne kadar tahsil ettik Sayın Milletvekilim, ne tahsil ettik?

ASIM AYKAN (Trabzon) - ÇEAŞ'a, Kepez'e el koymadık mı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, Uzanlardan bütün alacağımızı tahsil ettik mi? 8-9 milyar doları hortumlamadılar mı?!

ASIM AYKAN (Trabzon) - Yavaş yavaş alacağız...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - "Aldık" diyorsunuz.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Yavaş yavaş alacağız...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayırlı olsun, hayırlı olsun... Siz bir mesele görmüyorsanız, bizim için hiç mesele yok.

Peki, bu 46 milyar doları ben mi çıkarıyorum?! Sorun -burada TMSF'nin Başkanı var- "bunun yükü nedir" diye sorun. Peki, 44 katrilyonluk devlet tahvili buralara verdik. Niye tahsil edemiyoruz da, işte, torba kanuna bunların süresini uzatma filan diye çözümler getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, kendimizi aldatmak kolaydır; kendimizi aldatmayalım. Bu paraları, siyasî iradeniz varsa tahsil edersiniz; yok, siyasî iradeniz yok da tahsil ediyormuş gibi davranmak istiyorsanız, işte, bunları yaparsınız. Şimdi, yaptığımız budur. Burada birbirimizi kandırmanın hiçbir anlamı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, burada bu düzenlemeleri yapıyoruz, hortumcuların üstüne gidilsin diye bu yetkileri de veriyoruz; ama, Sayın Yalçınbayır'ın da belirttiği gibi, bu düzenlemede önemli ölçüde Anayasaya aykırılıklar var. Şimdi, bugüne kadar, o yasalarla ilgili olarak Anayasaya aykırı olduğunu bildiğimiz halde, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesine konuyu götürmedik; yeter ki dedik belki bir para tahsil edilir; ama, bugüne kadar bir mesafe alınmadı, bir para tahsil edilmedi. Fakat, konu, artık mahkemelere intikal etmiştir; mahkemelerdeki bazı davalar nedeniyle Anayasa Mahkemesine konu gittiği zaman, bu hükümleri iptal kaçınılmaz hale gelir. Onun için, her zaman olağanüstü yöntemlerle değil, olağan yöntemlerle de nasıl tahsilat yapacağımızı düşünmemiz lazım.

Şimdi, BDDK'yı iyi niyetlerle kurduk, TMSF'yi iyi niyetlerle kurduk; ama, konu o hale geldi ki, BDDK'nın sorununu çözmek başlı başına bir sorun haline geldi, TMSF'nin sorununu çözmek bir sorun haline geldi. Şimdi, yakında, bankacılık yasa tasarısı önümüze gelecek. Bununla ilgili, aylardır bazı tartışmalara tanık oluyoruz; deniliyor ki, eskiden olduğu gibi, şu ana kadar uyguladığımız gibi, bir bankaya elkoymak veya bir bankayı faaliyetten menetmek gerektiğinde, yine bugün olduğu gibi Fona mı devredelim, yoksa tasfiyesine, iflasına mı karar verelim?.. Bu konuda, BDDK ile hükümet arasında, hükümet ile IMF arasında bir türlü uzlaşma sağlanamadığı için, bu tasarı gündeme gelmiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, artık rakamlarla ortaya çıkmıştır ki, biz, devlet olarak, baştan beri bu bankaların tasfiyesi yoluna gitmiş olsaydık, bu kadar büyük bir zararla karşı karşıya kalmayacaktık. Yani "halkın yatırdığı mevduat, tamam, devlet güvencesi altındadır, bunları halka ödeyelim; fakat, bu bankaların diğer zararlarını, diğer yüklerini çekmeyelim" demiş olsaydık, daha az zararla bu beladan kurtulurduk. Şimdi, gene, yeni yeni bankalara elkoymak gerektiğinde onları aynen Fona alırsak bu zararlarımız artarak gidecektir. O bakımdan, burada, basına yansıyan şekliyle söylüyorum, BDDK'nın önerisi doğrultusunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - ... bankaların Fona alınması yerine tasfiyesi yoluna gidilmesi, çok daha, Türk ekonomisinin lehine olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifini burada gecenin bir yarısında görüşüyoruz. Umarım ve dilerim ki, bu konuda yapılan son düzenleme olsun, kanun eksik bahanesi arkasına sığınılmadan, bu paraların tahsili yoluna gidilsin. Bu paraların nerede olduğu, nasıl tahsil edilebileceği, bu konunun içinde olan insanlar tarafından bilinir. Onun için, siyasî iradeyi tam olarak ortaya koyalım, halkımızın hortumlanmış olan 46 milyar dolarını tahsil etme yoluna gidelim; çünkü, bu paraları tahsil edemezsek, burada elimizden geleni yapamazsak, burada uluslararası hukuku çalıştıramazsak, burada yetkin ve yeterli uluslararası hukuku bilen uzmanları, avukatları devreye sokup, dışarıda olduğunu hepimizin bildiği paraları tahsil edemezsek, bunun vebali, günahı hepimizin sırtında olur.

Ben, bunun gereğinin yapılması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Madde üzerinde, şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; size bir örnek vereceğim: Türkiye'de bir reklamcılık sektörü vardı. Bu sektöre, Türkiye'de yabancı firmalar ve yabancı patentle ürün üreten firmalar... Hemen hemen reklamcılık sektörünün yüzde 80'i, yüzde 90'ı yabancıların eline geçti; yani, yurt dışındaki yabancı reklamcılar burada bir reklam ajansı aldılar ve ondan sonra dediler ki, Türkiye'de yabancı üretim yapan, yabancı sermayeyle üretim yapan ve patenti yabancılara ait olan ürünleri üreten firmalar dediler ki, sen, mecburen şu ajansa gideceksin, fiyatı ne olursa olsun, reklamını bu ajanstan yaptıracaksın. Sadece bir anekdot olarak veriyorum.

Şimdi, biliyorum, TMSF'nin elinde 13 tane kanal var. Aslında, burada, biz, reklamcılık sektörü veya radyo ve televizyonlara yeni devler yaratıyoruz, sektörü de dibinden dinamitliyoruz bununla. Eğer, velev ki TMSF'nin elindeki kanallar satıldı; bunlar, yarın bir dev olacak ve yarın, yerli tüm televizyon kanallarını dibinden dinamitleyeceğiz. Hiçbir reklam yerli kanallara verilmeyecektir. Bunu buraya yazın.

ASIM AYKAN (Trabzon) - Öyle değil, o kadar değil...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bir inceleyin şu andaki Türkiye'deki reklamcılık sektörünü. Yeni bir dev yaratıyoruz. Ülkedeki kendi değerlerimize dinamit koyan dinamitler yaratıyoruz. Bir kere, bunu arz edeyim.

Sayın milletvekilleri, tabiî, baktığımız zaman, TMSF ile sistem bugüne, böyle, 1999, 2000 yılında gelmedi. TMSF, sadece, devletin hak ve alacağını elinden geldiğince almaya çalışan bir kurum. Tabiî, hep bir tarafa baktık; kimde kimin hakkı varsa, her türlü şekilde TMSF nasıl alıyorsa, alacağı her türlü öneriyi, her türlü desteği bu Meclis vermeli, sonuna kadar vermelidir. Hiç kimsenin hakkı, hiç kimsenin, yani devletin, kamunun, hesap sahibinin alacağı kimsede kalmamalıdır; buna hiçbir itirazım yoktur; ancak, bu TMSF, kamunun hak ve alacağını korumak adına her türlü çareye başvurmalıdır, sonuna kadar herkes bunun yanındadır; ancak, olaylara bir taraflı bakıyoruz. Bu ülke bugüne 1999'da gelmedi, 1985'lere gitmeliyiz, kamuyu da yargılamalıyız, siyasetçiyi de yargılamalıyız. Bunların müsebbibinin önemli bir kısmı da kamudur, siyasetçidir. Bu bankaların hepsinin röntgen filmi 1985 yılında kamunun elinde vardı. 1985 yılından itibaren dürüst ile dürüst olmayanı ayırmadığınız sürece, dürüst olmayanı desteklediğiniz sürece bugüne bu yüzden geldik. Hiç kamu bacağını, siyasetçi bacağını irdelemedik, hâlâ da irdelemiyoruz.

Hazine bonosu satacaksın aynı gün yüzde 110 faizle, iki gün sonra faizler birden çıkacak yüzde 130'a; aman, hazine bonosu sattım diye sevineceksin, onu alan bankalar aynı gün ne kadar milyar kâr edecek ve hazine bonosu sattım diye fiyatlar aşağı düşecek; sen, bu kadar hazine bonosu niye alıyorsun, nereden kaynak fonluyorsun diye hiç soru sormayacaksın bu bankalara; ondan sonra, sen, niye bu hale geldin diyeceksin!.. Bunun birinci müsebbibi, en az banka sahipleri kadar, kamu da siyasetçi de suçludur. Bu Meclis, hiçbir zaman bu bacağa girmedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Tabiî, burada, TMSF'den, kamu vicdanı açısından, hassaten, İmar Bankası, bono... Yine diyorum; hiçbir mudi, bu bankanın bono satma yetkisi var mıdır yok mudur, Türkiye'de bunu sormaz sayın milletvekilleri, hepiniz bankalara girip çıkıyorsunuz. Kamu vicdanı açısından, o 800 trilyon lira olan bir para... Ben, bir kez daha TMSF Başkanımdan istirham ediyorum. Tabiî, TMSF adildir, adil olmalı; kamu adına görev yaptığı için kamunun hak ve hukukunu koruma açısından objektif olmalı; hele ki, asla TMSF'ye, kimsenin, hiç kimsenin, inançsızlığı veya şüphesi olmamalı.

Sayın Başkanım, belki haberiniz var veya yok; mal satacağız, televizyon satacağız... Bu, dünkü Star Gazetesi Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu gazete dünkü Star Gazetesi. TMSF, gayrimenkul satmak için ilan veriyor. Başkanımın bilgisi olduğuna inanmıyorum; ama, şuna, ben, büyüteçle baktım, okuyamadım. Ben, size takdim edeceğim. Tabiî, objektif bir TMSF'nin -ben, yürekten inanıyorum, ama- kamuoyunda da dürüstlüğü, objektifliği hiç tartışılır olmamalı. Bunu alan bir insan, acaba, bu TMSF, bunu, ilanlar okunmasın diye yaptığını farz ederse, burada sorunlar doğar Sayın Bakanım. Bu gazeteyi size takdim edeceğim; okuyamıyorum, büyüteçle dahi okuyamadım.

Teşekkür ederim; saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde geçen "3984 sayılı Kanunun" ibaresinden önce gelmek üzere "13.4.1994 tarihli ve" ibaresinin eklenmesini, 3095 sayılı Kanuna yapılan atıftan sonra yer alan "ilgililerin" ibaresinin "hak sahiplerinin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Ramazan Toprak

Muharrem Karslı

 

İstanbul

Aksaray

İstanbul

 

Hüsnü Ordu

 

Yahya Baş

 

Kütahya

 

İstanbul

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

833 sıra sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Osman Kaptan

Birgen Keleş

 

 

Trabzon

Antalya

İstanbul

 

 

Mustafa Özyürek

Ali Kemal Kumkumoğlu

Atila Emek

 

 

Mersin

İstanbul

Antalya

 

 

 

Ali Kemal Deveciler

 

 

 

 

Balıkesir

 

 

"Fona devredilen veya bankacılık izni kaldırılan, tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri başlatılan bir bankadan alınan Devlet İç Borçlanma senetlerinin karşılıklarını ödemeye Fon kurulu yetkilidir.

Bu senetlerin karşılıklarının ve bankanın senetlerin satışına aracılık etme konusunda izninin bulunup bulunmadığı aranmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, konuşacak mısınız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetin katılmadığı önerge, şu konuyu düzenliyor: Hatırlayacaksınız, 2003 yılının haziran ayında, Türkiye İmar Bankasına ilişkin süreç işlemeye başladı. 12 Haziran 2003 tarihinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik Türk Anonim Şirketlerinin imtiyaz sözleşmesini iptal etti. İmar Bankasındaki hâkim sermaye grubunun iştirakleri olan bu iki önemli kurumun imtiyaz sözleşmesinin iptali sonrasında, Türkiye İmar Bankasında olağandışı bir mevduat hareketi yaşanmaya başladı ve bu süreçte, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu da toplantı yetersayısı olmadığı için, üyeliklerden 3 tanesi boşalmış olduğu için toplantı yapamıyordu. Bir yanda İmar Bankasında olağanüstü bir hareketlilik yaşanıyor, bir yandan da, sektörü düzenlemek ve denetlemekle görevli olan kurum, 3 üyeliği boş olduğu için toplantı yapamıyordu; böyle bir süreç yaşıyorduk. Hükümet, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kuruluna ataması gereken 3 üyeyi atamıyordu çünkü. Taa ki, 1 Temmuz 2003 tarihinde bu olay sona erdi; 1 Temmuz 2003 tarihinde BDDK'ya 3 üye atandı, BDDK nihayet toplantı yapabilecek sayıya ulaştı, toplantısını yaptı ve 3 Temmuz 2003 tarihinde de Türkiye İmar Bankasının bankacılık yapma ve mevduat kabul etme iznini kaldırdı. Tabiî, Türkiye İmar Bankasının banka sistemi içerisindeki büyüklüğü dikkate alınarak, vatandaşın yatırmış olduğu mevduata sınırsız güvence verildi. Sınırsız güvence verildiği tarihte, bankanın bilinen bilanço değerleri ile bilinmeyen ve daha sonra ortaya çıkan değerlerinin ne olduğu konusuna girmek istemiyorum, bu ayrı bir tartışma konusu; ama, vatandaşa, mevduatı nedeniyle bir güvence tanındı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, daha sonra, almış olduğu devlet iç borçlanma senetlerini nakde çevirmek suretiyle, bu Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde, taksitler halinde de olsa, 36 aya yayılan taksitler halinde de olsa vatandaşın mevduatı ödenmeye başlandı.

2003 yılında, aralık ayında çıkarılan bir yasa, İmar Bankasında mevduatı olan kişilerin haklarını düzenleyen bir yasaydı ve onların 36 aylık taksitler halinde, 36 aya uzanan vadeler halinde mevduatlarını geri almasını düzenliyordu. Aynı yasa, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun güvencesinde olmayan ticarî mevduatları da güvence kapsamına aldı. Dikkat edin, değerli arkadaşlar; ticarî mevduat güvence kapsamında değildir; ama, çıkan yasa, ticarî mevduatı güvence kapsamına almıştır.

Yasanın güvence kapsamına almadığı tek bir konu vardı; İmar Bankasından devlet iç borçlanma senedi alan vatandaşlar. Esasında, hükümet tasarısında, İmar Bankasından devlet iç borçlanma senedi alan vatandaşların bu senetlerin karşılığı olarak ödedikleri paraların kendilerine iadesini düzenleyen bir hüküm vardı; fakat, Genel Kurul görüşmeleri sırasında İktidar Partisinin oylarıyla bu hüküm tasarıdan çıkarıldı ve İmar Bankasına, Türk bankacılık sistemine güvenerek devlet iç borçlanma senedi aldım diyen vatandaşlar, sonunda, ellerindeki makbuzlarla, hiçbir işe yaramayan, hiçbir değer ifade etmeyen makbuzlarla karşı karşıya kaldılar.

Değerli arkadaşlar, bankalar birer güven kurumudur. Bankaları düzenleyen özel bir yasa vardır, bir anonim şirket olmalarına rağmen ticaret hukuku kurallarından onları ayırıp bir bankalar yasasına tabi tutan bir düzenleme vardır; 4389 sayılı Bankalar Yasası vardır. Sektörü düzenleyen, bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar vardır; BDDK vardır, Sermaye Piyasası Kurulu vardır. Bunların güvencesi altında, bunların denetimi altında faaliyet gösteren bankadan vatandaşımız devlet iç borçlanma senedi aldığını düşünüyor; bankanın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...faaliyetine son verilmekle birlikte vatandaş anlıyor ki -hükümet açıklıyor ki daha doğrusu- bu bankanın devlet iç borçlanması senedi satma izni yoktur. Ne zamandan beri; taa, 1992 yılından beri bu izin kaldırılmış; ama, banka, reklamlarıyla, televizyon reklamlarıyla, gazete reklamlarıyla bu senetleri satıyor; buna hiçbir kamu otoritesi ses çıkarmıyor. İşin daha ilginç yanı, hükümet "İmar Bankasından devlet iç borçlanma senedi, hazine bonosu alan vatandaş İmar Bankasının bunu satma yetkisinin olmadığını bilmeliydi" derken, öte yandan, bazı SPK görevlilerini yargıya sevk etmiştir. SPK'da yapılan soruşturma sonucunda bazı SPK görevlileri İmar Bankasının izinsiz hazine bonosu satma olayında sorumlu bulunmuş ve bu sorumluluktan sonra adlî yargıda bir yargılama süreci başlamıştır. Tabiî ki, SPK görevlilerinin bu konudaki rolü nedir, sorumluluğu var mıdır yok mudur, bunu bilemiyorum, bunu değerlendirecek durumda değilim, bunu değerlendirecek olan yargıdır; ama, hükümet, bir yandan vatandaşa "sen İmar Bankasının hazine bonosu satma yetkisi olmadığını bilmeliydin" derken, öte yandan SPK görevlilerini "sen neden İmar Bankasının izinsiz hazine bonosu satışına engel olmadın" gerekçesiyle yargıya göndermesi ilginçtir. Bu, bir çelişki değil midir değerli arkadaşlar?! Mademki, bu işin kamuda, bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumda bir sorumlusu vardır, bu kurum mademki bu işin sorumlusu olarak görülmektedir, o halde, aynı noktada vatandaşı sorumlu görmenin bir mantığı var mıdır?!

Bu önerge, bu yapılan yanlışlığı, bu haksızlığı, bu adaletsizliği düzeltmeye yöneliktir. Sizlerin takdirine sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde  geçen "3984 sayılı Kanunun" ibaresinden önce gelmek üzere "13.4.1994 tarihli ve" ibaresinin eklenmesini, 3095 sayılı Kanuna yapılan atıftan sonra yer alan "ilgililerin" ibaresinin "hak sahiplerinin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                        İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Arayacağım.

BAŞKAN - Sayın Gündüz?..

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

3984 sayılı Kanunun tarihinin de yazılması kanun tekniğine uygun olacaktır. "İlgililerin" ibaresinin "hak sahiplerinin" şeklinde değiştirilmesi hukukî netlik sağlayacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum; yalnız, karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 .- 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"h) Bir ulusal radyo ve televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermaye payı, bu Kanunun ilgili diğer maddeleri saklı kalmak kaydıyla herhangi bir sınırlamaya tabi değildir.

% 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısı ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte birinden fazla olamaz.

Bölgesel ve yerel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarında yabancı sermaye hisse sahibi olamaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş; buyurun.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 833 sıra sayılı yasa teklifinin 2 nci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve kendi adıma söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Çok önemli, ama, o ölçüde keyfî ve sakıncalı hükümler içeren bir yasa maddesini görüşüyoruz. Bazı AKP'li milletvekillerinin tabiriyle, bu, arkasında hükümet desteği olan bir tekliftir. Hükümet destekli kanun teklifi, sanıyorum, bu hükümetin, hukuk literatürüne yaptığı bir katkıdır ve özellikle tartışma yaratacak konularda gündeme gelmektedir.

Bu hükümet döneminde, tartışma yaratacak konular, zaman zaman, teklif olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmektedir. Daha önce birkaç kez sorduğumda yanıt alamadığım için, neden tasarı olarak getirmediniz diye sormuyorum; ama, tasarı olarak getirilmesi gereken, o önemde bir düzenlemenin teklif olarak getirilmesini doğru bulmuyorum, şık bulmuyorum ve şimdilik bunu söylemekle yetiniyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesiyle ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, yasa teklifinin Anayasanın 8 inci, 36 ncı ve 138 inci maddelerine aykırı olduğunu vurgulamak istiyorum. Anayasanın 8 inci maddesine aykırıdır; çünkü, Anayasanın 8 inci maddesi, Cumhurbaşkanının ve Bakanlar Kurulunun yürütme yetkilerini, Anayasaya ve yasalara uygun olarak sürdürmelerini öngörmektedir. Oysa, 1 inci maddeyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu teklif çerçevesinde satış yaparken 6183 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate alınmayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, Fonun, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesiyle de bağlı olmadığı belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, belli maddelerin, Anayasa maddesinin, yasa maddesinin değiştirilmesi başka bir şeydir, o maddeler orada varlıklarını sürdürürken bunların gözardı edilmesi, yok farz edilmesi ve onların dikkate alınmaması apayrı bir olaydır ve doğru değildir, Anayasaya aykırıdır.

Anayasanın 36 ncı maddesine aykırıdır; çünkü, Anayasanın 36 ncı maddesi hak arama hürriyetiyle ilgilidir. Oysa, bu teklifin 1 inci maddesinde hak ve özgürlükler kısıtlanmaktadır. Alıcıların sahip olması gereken koşullar ve satışın kural ve koşulları belli değildir. Birden fazla alacaklının haciz hakkı olması durumunda bile Fona satış yetkisi tanınmaktadır. Alacaklıların haklarının ne ölçüde karşılanacağı belirsizdir; bir diğer deyişle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun haczinin bulunduğu durumlarda, üçüncü kişilerin hukuk düzeniyle korunan haklarının ikinci planda kalması, sınırlandırılması ve bazılarının da hiç kullanılmaması peşinen kabul edilmiştir.

Yasa teklifi, Anayasanın 138 inci maddesine aykırıdır değerli arkadaşlarım; çünkü, satışın Fon Kurulu tarafından iptal edilmesi durumu hariç olmak üzere, ihalenin feshi halinde alıcısına teslim edilmiş olan mal, hak ve varlıkların geri istenemeyeceği öngörülmektedir. Diğer bir deyişle, yargı kararlarının dikkate alınmayacağı ve düşük faizli bir  tazminatla durumun geçiştirileceği kabul edilmiştir. Oysa, Anayasanın 138 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremez ve bunların uygulanmasını erteleyemez.

Sayın milletvekilleri, incelemekte olduğumuz teklifin 2 nci maddesi, 13 Nisan 1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendini değiştirmektedir. Söz konusu yasanın 29 uncu maddesinin (h) bendi, bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda yabancı sermayenin payı, ödenmiş sermayenin yüzde 25'ini geçemez demektedir. Getirilen değişiklikle, bir ulusal radyo ve televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermaye payı, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaktan çıkarılmaktadır. Sadece, yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısının -dikkatinizi çekiyorum- ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte 1'inden fazla olamayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, bölgesel ve yerel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarında yabancı sermayenin hisse sahibi olmayacağı açıklanmaktadır. Bu, tıpkı, dün, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen yabancıya toprak satışı gibi, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atacak olan bir girişimdir.

Sayın milletvekilleri, yapılan sadece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun elindeki bir televizyon kanalının satışı değildir. Yapılan, tüm ulusal radyo televizyon yayın kuruluşlarının yabancılara açılmasıdır. Getirilen sınırlamalar göstermeliktir ve toplumu ikna etmeye yöneliktir.

Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri, sizlere sesleniyorum. Lütfen, getirilen değişikliğin ne demek olduğunu düşününüz. Bakın ne diyor: "Yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısı ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte 1'inden fazla olamaz." Bu hesaba göre, bütün büyük ve etkili yayın organları yüzde 100 yabancıların elinde olabilir.

Bir tane şirket belki bir tane yayın kuruluşundan başkasını alamaz öbür yasaya göre; ama, birkaç tane yabancı şirket gelip, hepsi birlikte bütün önemli yayın organlarını ele geçirebilirler. Bu neden mümkündür değerli arkadaşlarım; çünkü, radyo ve televizyon yayın organı sayısı o kadar çoktur ki, önemlileri yabancıların eline geçtiği takdirde bile, yüzde 100 veyahut da yüzde 50'den fazla sahip oldukları yayın organları sayısı, toplamın dörtte 1'ini geçmeyecektir. Kaldı ki, radyo ve televizyon yayın organlarının sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Dijital sisteme geçişte bu artış inanılmaz boyutlara erişecektir.

2 nci maddede getirilen düzenleme, başka ülkelerde görülmemektedir ve hiçbir neden, haklı neden olamaz böyle bir değişikliği yapmak için. Bu nasıl bir anlayıştır değerli arkadaşlarım?! Bağışlayın, ama, bu nasıl bir aymazlıktır?!

Teklifi hazırlayan ve katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Siz bu ülkede yaşamıyor musunuz; yoksa olup biteni izlemiyor musunuz sayın milletvekilleri?! Yabancıların Türkiye'ye gelir gelmez belli yörelere koştuklarını, o yöredeki vatandaşlarımızı koşullandırmak için büyük bir çaba harcadıklarını, etnik ve dinî azınlık yaratmak için gayret gösterdiklerini görmüyor musunuz, okumuyor musunuz?! Yabancıların ve onların Türkiye'deki destekçilerinin hiçbir şeyi saklamadan televizyonlarda yaptıkları konuşmaları dinlemiyor musunuz; hazırladıkları raporların farkında değil misiniz?!

Sayın milletvekilleri, karadaki vericilerle yapılan yayınlarda, devletin egemenlik alanı olan hava sahası kullanılmaktadır. Olağanüstü durumlarda, haberleşme sistemi açısından ulusal yerel frekanslar sorun yaratabilir. Yabancı sermayenin yüzde 100 veyahut da yüzde 50'nin üzerinde bir hisseye sahip olduğu yayın organlarına yapılacak olan frekans tahsislerinin, devletin hava sahasındaki egemenlik hakkını bir ölçüde sınırlayacağı açıktır. 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun 3 üncü maddesiyle getirilen ve idareyle olan uyuşmazlıkların çözümünde de uluslararası tahkim ya da çözüm yollarına başvurulacağını öngören hükmü anımsarsanız, ne kadar güç durumda kalabileceğimizi açıkça görebilirsiniz. Böyle bir durumda, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda öngörülen yaptırımların da uygulanabilirliği olmayacaktır. Oysa, söz konusu kanun  -yani bugün halen mevcut olan kanun- öyle bir anlayışla hazırlanmıştır ki, değerli arkadaşlarım, (d) ve (e) bentlerinde, değil yabancı sermayenin, yurt içindeki gerçek veya tüzelkişilerin veya sermaye gruplarının hisse oranları bile sınırlandırılmıştır. Yeni getirilen düzenlemenin, 29 uncu maddenin (d) ve (e) bentleriyle de bağdaşmadığı kanısındayım.

Sayın milletvekilleri, Anayasanın 16 ncı maddesinde "temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuk kurallarına uygun olarak kanunla sınırlanabilir" denilmektedir. Anayasa Mahkemesi, 7 Temmuz 1994 tarihli ve 1994/49 esas sayılı ve 1994/45-2 karar sayılı kararında "telekomünikasyon, elektrik üretimi, iletim ve dağıtım gibi stratejik önemi olan alanlara yabancıların girmesi ötesinde egemen olması, güvenlik, bağımsızlık ve ekonomik yönlerden çok sakıncalıdır" demektedir "çünkü, bu tür kamu hizmetleri, ülke güvenliğiyle çok ilgilidir, yakından ilgilidir" ifadesine yer vermektedir.

Kuşkusuz, özel radyo ve televizyon yayınları da, yayın kuruluşları da stratejik öneme sahiptir. Söz konusu kuruluşların kamuoyu oluşturmadaki etkileri gözönüne alınırsa, bunların belli bir orana ulaşmaları, yani karar alma oranına ulaşmaları -bulundukları yayın organlarında- ekonomik, sosyal ve siyasal konularda, bugünden görülmeyecek sakıncalara yol açabilir. Özellikle Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimiz ve onlar tarafından hazırlanan raporlarda yer alan iddialar, ileri sürülen talepler dikkate alınırsa, içinde bulunduğumuz koşullarda, bu konularda duyarlı olmamızın ne kadar gerekli olduğu açıkça görülecektir.

Sayın milletvekilleri, 2 nci maddenin gerekçesinde, Avrupa Birliği uyum sürecinin gözetilmesinden ve rekabetin artırılmasından söz edilmektedir. Lütfen, yapmak istediğiniz her şeyi, Avrupa Birliğine uyum ve tam üyeliğin gereği diye tanıtmaktan vazgeçiniz. Yok böyle bir şey! Böyle bir talep yok! Böyle bir gerek yok! Avrupa Birliğinde böyle bir uygulama yok! Kaldı ki, biz, yabancı sermayeye, her alanda, özelleştirmede, ihalelerde, yerli girişimcilerle eşit koşullar tanıdığımız halde, Avrupa Birliği ülkeleri, birbirlerine bile aynı serbestliği tanımamaktadırlar; kendi girişimcilerini ve kendi tesislerini korumak için, gizli veyahut da açık çeşitli yöntemlere başvurmaktadırlar.

Rekabet artırmaktan ne kastedildiğini de anlayamadım değerli arkadaşlarım. Teknoloji mi getirecek; hayır. Üretimi mi artıracak; hayır. İstihdamı mı artıracak; hayır. İhracatı mı artıracak bu değişiklik; hayır. Eğlence programı, haber ve bilgilendirme programı yapılacak yabancılar tarafından, böylece yabancı ürünlerin içpazarı ele geçirmesi de tabiî kolaylaştırılacak ve kârlarını dışarıya transfer ettiği için de Türkiye'nin yurtdışına döviz çıkışı artacak.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye dünyada esen küreselleşme rüzgârlarına kendisini kaptıran ve 1980'den sonra her alanda serbestleşmeyi kontrolsüzlüğe varan bir ölçüde yerine getiren bir ülkedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keleş, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Tamamlayayım efendim.

Örneğin, başka ülkeler, yabancıya toprak satışında, en azından, kıyılarda, sınırlarda ve tarım arazilerinde satış yapılmamasını öngördükleri halde, Türkiye, bütün bu sınırlamaları kaldırmıştır. İhalelerde, özelleştirmede, yatırımlarda yerli yabancı ayrımı gözetmememiz, tabela şirketlerine, adı sanı duyulmamış şirketlere, verdikleri adreslerde bulunmayan şirketlere en değerli tesislerimizi devretmemiz, kontrolsüzlüğü ne ölçüye vardırdığımızın kanıtıdır. Bu tutumu artık değiştirmeliyiz.

Haber ve bilgilendirme programları, bütün toplumu etkilemenin, koşullandırmanın en önemli aracıdır hatta koşullandırmayı kelimelere dökerek bile yapmaları gerekmez sayın milletvekilleri. Fark edilmeyecek kadar hızlı geçen görüntüler ve reklamlarla koşullandırma sağlanabilir. Dolayısıyla, böyle bir durumda rekabetten de söz etmek mümkün değildir ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerin gereğini yerine getirmekten de söz etmek mümkün değildir.

Rekabet, burada olsa olsa ülkemizin birlik bütünlüğünü, cumhuriyeti korumaya çalışanların Lozan'ı silip atmaya çalışanlarla rekabeti olarak tanımlanabilir. Karşı görüşlere kendi ülkesinde böylesine bir olanak sağlanması, böyle bir reklam ve tanıtım olanağı imkânı verilmesi hiçbir ülkede görülmemiştir, duyulmamıştır. Bu tutumumuzu değiştirmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRGEN KELEŞ (Devamla)- Bitiyor efendim.

Cumhuriyetin temel niteliklerine, Atatürk ilke ve devrimlerine, ulusal devleti ve onu koruyanların varlığına, ülkenin birlik ve bütünlüğüne göz dikenlere geçit vermemeli, onların işlerini kolaylaştırmamalıyız.

Bu düşüncelerle, 833 sıra sayılı yasa teklifinin 2 nci maddesinin teklif metninden çıkartılmasını öneriyoruz. Vereceğimiz önergeyi desteklerseniz çok doğru bir adım atılmış olur diye düşünüyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş.

Buyurun Sayın Yalçıntaş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlar; daha önce burada yapılan bir konuşmada, geçen dönemde RTÜK Kanunu dolayısıyla yapılan tartışmalar, teklifler, Mecliste yaptığımız konuşmalar ve sonunda Cumhurbaşkanının reddetmesi olayı üzerinde duruldu ve bazı izahlar yapıldı. Bendeniz o komisyonda, yani, Anayasa Komisyonunda partimi temsil ediyordum ve az çok bu konuda tecrübe, kısmen bilgi sahibi olan bir kardeşinizim. O komisyonda, Anayasa Komisyonunda -o sırada başkanımız değişmişti; biliyorsunuz, yeni bir başkan gelmişti- muhtelif partiler var, zannediyorum 5 parti. Usulüne göre, tatlılıkla, deliller getirerek, dışkaynakları zikrederek, oralarda yapılan uygulamaları söyleyerek anlattık ki, şu şu şu maddeler yanlıştır, siz bunu keyfinize göre yapıyorsunuz; bu, ne basın hürriyetine ne millî değerlere ne millî sermayeye... Her şeye zıt hükümler getiriyorsunuz.

Her şeyi anlatmak, mutlaka, karşınızdakini ikna etmek manasına gelmiyor. O haliyle gitti kısmî değişiklikler ve derhal, Sayın Cumhurbaşkanından haklı gerekçelerle geldi. Orada, hükümette olan bir sayın üye kalktı, "Yalçıntaş'ın argümanlarını almış Köşk, bunları biraz genişleterek göndermiş" dedi. Ben de kendilerine şunu söyledim: "Bu bir noksanlık değil bir kere. İlimde, aklınızın yettiği, doğru bulduğunuz her şeyi alır, atıf yaparsınız. Kaldı ki, bahis konusu ettiğiniz kişi benim ve ben, bu komisyonun üyesiyim ve bunları size anlattık, yanlış yapıyorsunuz..." Ve hatırlattık ki, yanlış hesap Bağdat'tan döner.

Ben bu maddeyi görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Bazı kelimeler kullanacağım, özür diliyorum, "şaşkınlık" kelimesi de bunlardan biri. Bunun aslı yüzde 25'tir; yabancı sermaye yüzde 25 olsun dedik. Teklifi getiren arkadaşlarımız -ki, hükümet bunu üzerine almamış; bizim hükümetimizin teklifi olarak gelmiyor, bazı değerli arkadaşlarımızın teklifi olarak geliyor- onlar da, yüzde 49'a çıkarmışlar; yani, anlaşılabilir diyebiliriz. Bu yüzde 49 niçin; Şirketler Kanunu, herkes bilir ki, tam hâkimiyet kurmasın genel kurulda ve kararlarda; fakat, ne olmuşsa olmuş, bir altkomisyonun kurulduğu anlaşılıyor. O altkomisyon sınırsız, yüzde 100.

Bütün bunun meşruiyet sebebi TMSF'nin elinde bulunan birkaç kanalı satmaksa, elde edecekleri paraya göre verdikleri büyük taviz, her şeyi yıkıcı mahiyettedir. İkinci, aşırı kelimem bu: "Yıkıcı." Birincisi, şaşkınlığımı gizleyemiyorum; ikincisi, bu kavanin, bu kanun yapmadaki yıkıcılığa dikkatinizi çekiyorum. Ne özelleştirme ne yabancı sermaye getirme, saplantı haline gelmez. Özelleştireceğiz diye bir saplantı olmaz. İllâ yabancıya satacağız, yabancı sermaye gelsin diye  bir saplantı olmaz. Ekonominin kuralları vardır: Gelişme. Sosyal ilimlerin kuralları vardır: Değerler sistemi. Bu değerler sistemi, evrensel değerler var tabiatıyla -küçülen bir dünyada yaşıyoruz- ama, millî değerler de var, manevî değerler de var. Siz, yüzde 100'ünü teslim edeceksiniz. Sayın Bakanın buyurduğu hususlar, hiçbir zaman konunun mahiyetini değiştirmez. Efendim, yerel televizyona gitmesin. Zaten gitmeyecek, ulusal televizyon dururken niye gitsin?! 3 vilayete, 1 vilayete yapacak. Ulusalların yüzde şu kadarından fazlası almaz hesabıyla 6. 6 televizyon kanalı, ulusal mahiyette, az mı etki yapar bir ülkede?! En kritik zamanlarda az mı etki yapar? Burada 2 önemli prensip çiğneniyor. Birincisi, devletin millî olma niteliği. Peki, devletin millî olma niteliği nasıl çiğnenir?! Hadi bakalım gidelim de, biz, İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, mümkün müdür yüzde şu kadarını satın almak onların televizyonlarının?! Bütün koruma tedbirlerini almışlardır, burada bir arkadaşımız izah etti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalçıntaş.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Efendim, eğer, lütfeder biraz bana vakit tanırsanız, müteşekkir kalacağım.

BAŞKAN - Devam edin Sayın Yalçıntaş, buyurun.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Diğerlerinin de tedbirlerini almışlar.

Biz, ne kadar cömerdiz, yüzde 100'ünü alacağız, dış ülkelerin ya şirketlerine teslim edeceğiz... Büyük şirketler, reklam konusunu bir arkadaşımız gayet vukufâne anlattı. Ben, özel bazı televizyonların kurulmasında, milletvekili olmadığım dönemde bana müracaat ettiler, tecrübem var, vesairem var, onlara yardım ettim İstanbul'da. Sonra onların reklam teşkilatlanmaları oldu ve müracaat ediyorlardı. İsmini vermek durumunda olmadığım bazı yabancı şirketler vermiyorlar. Çaresiz kaldılar. Bana müracaat ettiler."Efendim, bunlar çok büyük reklam veriyorlar. Reklam olmadan televizyon yaşayamaz.” Konuşayım dedim, ben de konuşayım... Aldığım cevap kanlar dondurucu, beyinler kanatıcıydı. O televizyon şirketinin yayınlarının dinî mahiyette olduğunu söylüyordu; yani, aynı zamanda millî mahiyette olduğunu söylemek istiyor. Reklam müdürü açıkça bana bunu söylüyordu: "Hocam, o bahsettiğiniz televizyon dinî yayınlar yapıyor." Yani ambargo koymak istiyor; büyük bir yabancı şirket, çok büyük ilanlar verir hâlâ.

Şimdi bütün bunları etüt etmeden, bütün bunların -eski tabirle- anhasını minhasını görmeden, detaylarını, yabancı ülkenin tatbikatını görmeden, biz hudutsuz "gelin alın" diyoruz. Alacakları söyleyeyim: Özellikle iki alıcı profili çıkacaktır: Birincisi büyük şirketler, yani transnasyonal, uluslararası şirketler; ikincisi de misyonerler. Bu arkadaşlarımız yüzde 49'u getirmiş. Bunu değiştiren altkomisyon. Acaba biliyor mu ki dünyada kaç tane misyoner televizyonu var? Bunlar "biz misyoneriz, Hıristiyanlığı yaymak için, sizi İsevîliğe getirmek için yayın yapıyoruz" demiyorlar. Bütün yayınlar öyledir. Yüzde 100'ünü teslim ettiniz, filanca şeyler saklı kalmak şartıyla...

Arkadaşlar, şu son zamanlarda bazı yerli televizyonlarımızın yaptığı birtakım yayınları RTÜK'ün önlemekte aciz kaldığı bir ülkede, yabancıların bütün sermayeyle, bütün teknolojiyle, bütün baskılarıyla gelip yerleşip bütün bir menfaat ağını sizin ülkenizde kurduğu zaman, kritik zamanlarda yapacakları yayını siz nasıl önleyeceksiniz?! Ne lüzumu var?! Kaç para bekliyoruz?! Bu kadar muhtaç mıyız?! Kaç kanalı satacağız? Burada gerekçe var. Gerekçeyi okuyorum, karşıma TMSF çıkıyor.

BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, toparlayabilir misiniz.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Toparlayacağım şudur: Yanlıştır!.. Yapılacak iş, Sayın İrfan Gündüz Beyefendi ile Sayın Mustafa Beyefendi  baş başa verip 5 dakika içerisinde bir önerge versinler, hiç olmazsa eski haline sokalım. Yani "yüzde 49" demiş bu 6 arkadaş.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Ya da çekelim.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Yahut da çekin efendim. ("Çekelim" sesleri, alkışlar)

Yani, bu veballidir.

Siz, altı oktan birisi milliyetçilik, bizim de vasfımız muhafazakârlık. Millî ve manevî değerler olmadan muhafazakârlık olur mu?! (Alkışlar)

Amerikalılara, Fransızlara, Almanlara teslim edin. Budur!.. Başka biz -yabancı sermaye gelecek- kaynak mı bulamadık? Rica ediyorum... Yaptığımız iş vebaldir, yarın bunu torunlarımız çekecektir; ne lüzum var?!  Gelsinler gazoz imal etsinler, bilmem hangi maddeyi imal edeceklerse etsinler; ama, biz, fikir oluşturmayı, kültür oluşturmayı teslim ediyoruz. Biz bir kültür devletiyiz, biz asırlık bir devletiz, bizim de birikimlerimiz var, bunları onların hoyrat yayınlarına ve politikalarına teslim etmektir bu madde, bunu önleyemeyiz sonra. Hepinize bu mesuliyetinizi hatırlatıyorum, buna hayır diyelim veya çeksinler bunu değiştirip getirsinler.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçıntaş.

Madde üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önce, bu madde üzerinde görüşlerini beyan eden, teklifin tamamı üzerinde görüşlerini ifade eden milletvekillerine teşekkürlerimi sunuyorum.

Kanun tasarı ve teklifleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında ve Genel Kurulda görüşülürken farklı düşüncelerin, farklı bakış tarzlarının özgürce ifade edilmesi, doğruların anlaşılması açısından da gereklidir. Zaten Meclis platformu farklı düşüncelerin rahatlıkla ifade edileceği bir zemindir ve bu zemin de, farklı düşüncelere göre, milletvekillerimizin de özgürce kararlarını verecekleri bir ortamdır. Bu bakımdan, aykırı düşüncelerin ifade edilmiş olmasını da bir zenginlik olarak görüyorum.

Ancak, hepimiz şunu biliyoruz ki, dünya bundan yirmi yıl önceki, elli yıl önceki dünya değildir. Bugün, dünyanın içinde bulunduğu durumda, artık, her şeyin yerküre üzerinde çok hızlı dolaştığını görüyoruz. İnsanlar, mallar, sermaye yerinde durmuyor ve yerküre üzerinde sınır tanımaksızın hareket ediyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Geçen sene dolaşmıyor muydu Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bugün, pek çok insan açısından, Ankara'dan İstanbul'a gitmekle, Ankara'dan New York'a, Londra'ya gitmek arasında büyük bir güçlük farkı yoktur.

Mallar daha korkunç bir şekilde dolaşıyor yerküreyi. Bakıyorsunuz, Afrika'da bir ülkede gezerken, süpermarketlerinde Türkiye'de üretilen malları görüyorsunuz veya Türkiye'de, bakkallarda, dünyanın bir başka köşesinde üretilmiş malların pazarlandığına şahit oluyorsunuz ve de daha kaliteli, daha ucuz malı üretmediğiniz takdirde, ürettiğiniz malları kendi mahallenizde bile satabilmeniz mümkün değildir.

Sermayenin sürati daha korkunç. Sermaye, 15 saniye içerisinde yerküre üzerinde 5 tur atıyor ve 15 saniye içinde geliyor, en kârlı gördüğü piyasaya yerleşiyor. Bu kadar olayların hızlı cereyan ettiği, döndüğü, sınırların anlamını ve mahiyetini değiştirmeye yöneldiği bir dünyada, teknolojinin hızı ve televizyon ekranlarında gördüğümüz görüntülerin çeşnisi, rengi, hepsinden daha hızlı değişiyor.

Bugün, zaten, Türkiye'de, köylere varıncaya kadar, hatta, dağ başındaki mezralara varıncaya kadar dünyanın dört bir yanında yayın yapılan, hazırlanan yayınları dinliyoruz, izliyoruz, seyrediyoruz. Yani, dışarıdan gelen yayınlara karşı Türkiye koruma zırhı altında değil ki. Böyle bir olay dünyanın hiçbir yerinde zaten yok. Uluslararası yayın yapan, yaptığı yayınlar dünyanın her tarafına ulaşan medya kuruluşları, İngilizce değil de Türkçe yayın yapıp yine Türkiye'ye girerler.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Reklam alamazlar, Sayın Bakan.

ALİ KEMAL KUMKUMLOĞLU (İstanbul) - Doğru bilgi verin, meseleleri çarpıtmayın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunun ötesinde, şimdi, ulusal menfaatlarımızı, ulusal çıkarlarımızı korumada yabancı bir medya kuruluşu girdiği zaman güçlük mü olur, zorluk mu olur diye tartışıyoruz. Ulusal menfaatların ne olduğu konusunda, tezkere olayında, hatırlıyorsunuz, siz, sürekli kürsüye geldiniz, Amerika Birleşik Devletleriyle tam işbirliğinin ulusal çıkarlara uygun olmadığını da söylediniz devamlı. Peki, yabancı medya kuruluşu yoktu Türkiye'de, Türkiye'deki mevcut medya kuruluşlarının yaptığı yayınları bir hatırlıyor musunuz o günlerde?! Şimdi, bir yabancı sermaye kuruluşu Türkiye'de yayın yapacak dediğiniz zaman, hemen aklınıza millî menfaatlarımızın ötesinde bir yayın politikasının Türkiye'yi işgal edeceği gibi bir algılamaya düşmenin bir anlamı yok; böyle bir realite yok.

ATİLLA KART (Konya) - Bu kaçınılmaz Sayın Bakan, bu kaçınılmaz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Gerçekçi zeminde olaylara baktığımızda, bunu böyle yorumlamak mümkün değil. Neden; çünkü, bir kere, medya yayınları, yani radyo ve televizyon yayınları, bağımsız bir üst kurul tarafından denetleniyor ve bu denetim, RTÜK Kanununda sayılan nitelikler ve sınırlamalar içerisinde yapılıyor; millî menfaatların korunması, millî menfaatlara aykırı yayın yapan kuruluşların kapatılacağı, ekran karartılacağıyla ilgili de hükümler var, düzenlemeler var. Millî menfaatlarımıza aykırı, bir yayın kuruluşu gelecek, yayın yapacak, RTÜK orada seyredecek; yapamaz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tahkim var, tahkim!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Tahkim dediğiniz şey, burada yapılan yayının niteliğine mi giriyor?! Burada yapılan yayının niteliğiyle ilgili tahkim olmaz; tahkim bir başka şey.

ATİLLA KART (Konya) - Yanlış bilgi veriyorsunuz, Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada yapılan yayında, ulusal menfaatlara, millî menfaatlara aykırı bir şey çıktığı zaman, RTÜK gereğini yapar ve cezasını verir, yayın da yapamaz.

ATİLLA KART (Konya) - Yanlış... Yanlış...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - RTÜK üyelerini bile onlar seçecek o zaman.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Dolayısıyla, millî menfaatları koruma hassasiyeti varsa, bu millî menfaatları koruma hassasiyetinin hiçbir zaman sermaye yapısıyla ilişkisi kurulamaz.

Ben, şimdi, hatırlıyorum, öğrencilik yıllarımda... Yani, Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrencilik yaptım. O dönemde öğrenci yapısı da belliydi. Temel bir slogan vardı, bizim solcu arkadaşlarımızın temel bir sloganıydı bu; belki sosyal demokratların sloganı değildi, onun için, sizi tenzih ediyorum; ama, bir sol söylemdi ve istisnasız her toplantıda, her forumda dinlerdik "sermayenin milliyeti olmaz" derlerdi. Şimdi, kavramlar değişmiş. Nasıl buna benzer kavramlar değiştiyse, radyo televizyon yayınlarının niteliği de değişmiş. Değişen dünyayı görmek lazım.

Bunun ötesinde, şimdi, Avrupa Birliğinde yapılan uygulamalar... Affedersiniz... Bir sayın milletvekilimiz "Avrupa Birliğinde böyle bir şey yok" dedi. Bir kere, Avrupa Birliği ülkelerinin tamamında, 25 Avrupa Birliği ülkesinin tamamında, kendi içlerinde yabancı sermaye diye bir şey yok. Fransızlar, gider, Belçika'daki bütün yayın kuruluşlarını kapatabilirler...

AHMET ERSİN (İzmir) - Belçika ile Türkiye bir mi?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - ... veya Almanlar, gider, İtalya'daki bütün yayın kuruluşlarına girebilirler. Kendi içlerinde bir yabancı sermaye sınırı yok. Avrupa Birliği dışındaki ülkelerle ilgiliyse uygulama farklı. Bazı Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki yabancı sermayenin payı yüzde şu kadarı geçemez diyor, bir kısmı da hiçbir sınır kabul etmiyoruz, tamamıyla dünyanın her tarafından yabancı sermaye gelebilir diyor. Örneğin, Belçika,  ister Avrupa Birliği üyesi ülke olsun isterse olmasın, yabancı sermaye sonuna kadar serbesttir diyor, Çek Cumhuriyeti, sonuna kadar yabancı sermaye serbesttir diyor, Almanya, sonuna kadar yabancı sermaye serbesttir, gelsin, radyo televizyon kuruluşlarına girsin diyor. İtalya, belli sınırlar getiriyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yunanistan?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yunanistan'ı mı örnek alacaksın?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) - Belçika'yı alıyorsun ama...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yunanistan'ı niye örnek alacaksınız?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Lüksemburg, yabancı sermaye sonuna kadar serbesttir, ister Avrupa Birliği üyesi ülkelerden gelsin, ister yabancılardan diyor.

AHMET ERSİN (İzmir) - Lüksemburg ile Türkiye bir mi?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Portekiz... Aynı şeyi söylüyor Portekiz, gelsin, Amerika, Kanada, Çin, Avustralya, nere gelirse gelsin, serbest diyor. Slovakya aynı şeyi söylüyor, Slovenya aynı şeyi söylüyor değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, aman, buna benzer bir düzenleme, kanun, Türkiye'den başka bir yerde hiç yok, sadece bu Türkiye'ye özgüdür, aman bunu değiştirdiğimiz zaman, dünyanın yapmadığını biz yaparız gibi bir algılama, değerlendirme tamamıyla yanlıştır ve de millî hassasiyetleri koruyacak olan, bir üst kuruldur, RTÜK'tür.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yunanistan'da nasıl, Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bir kere, şunu bilmek lazım: Yabancı sermaye, aslında, ürkektir ve gittiği ülkenin kurallarını uygulama konusunda da çok titizdir ve hassastır; çünkü, hiçbir yabancı sermaye, bir ülkeye geldiği zaman, oradaki kuralları ihlal etmeye yönelik bir davranışın içine girmez.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şili'de falan öyle yapıyorlar değil mi?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bunu her yerde görüyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şili'de darbe yaparak yabancı sermaye hâkim oluyor!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bunu her yerde görüyorsunuz. Türkiye'ye giren diğer yabancı sermaye gruplarında, belge, defter düzeninde, işlerin işleyişinde, mevcut mevzuata uyuşta hassasiyet görüyor musunuz görmüyor musunuz?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yabancı sermaye, ülkeleri teslim alıyor, siz kültür alanında sokuyorsunuz.

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu, aynı zamanda, kurallara uyma hassasiyeti radyo televizyon yayınlarında da meydana gelecektir ve kuralları uygulama düzeni açısından daha uygun bir zemin ortaya çıkacaktır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Siz kültür alanında, fikir alanında sokuyorsunuz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Tüm bunların ötesinde, Türkiye özelinde olaya baktığımızda, değerlendirdiğimizde söyleyeceğimiz temel şey şudur...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Coca cola ile fikir aynı şey mi Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Türkiye'de, medya sektöründe, ulusal radyo ve televizyon kuruluşlarında tam rekabet ortamı mevcut değildir. Tam rekabet ortamının mevcut olmayışından dolayı da belli sayıda sermaye grubu vardır ve de buna bağlı olarak -ben yıllardır bu Meclisteyim- milletvekilleri de şikâyetçi olmuşlardır, kamuoyu da şikâyetçi olmuştur. Konuşan arkadaşımızın biri "biz bu konuda çok mücadele verdik" dedi. Doğrudur, çok mücadele verdik; ama, verdiğimiz mücadelenin tamamı medya sektöründe rekabet ortamının olmayışına yönelikti.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Biz sağlayamıyoruz, yabancı sermaye sağlasın!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hepsi boşa mı gitti, Sayın Bakan, o mücadelenin?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - O mücadelenin bir uzantısıdır bu; şurada söylediklerim, o mücadelenin bir devamıdır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yapmayın!..  Tam tersidir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Rekabet ortamı, bir kere, ekonominin temel kuralıdır...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O mücadelenin tam tersini savunuyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Özyürek...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ekonominin temel kuralında rekabet ortamı maksimum faydayı ortaya çıkarır. Rekabet ortamı geldiği zaman, bir uluslararası yayın kuruluşu geldiği zaman, uluslararası standartları taşıdığı zaman, radyo ve televizyon yayınlarındaki standart artacaktır, çalışma düzeniyle ilgili yeni birtakım düzen ve anlayış meydana gelecektir ve her şeyden önce de basın çalışanları açısından dahi -her boyut itibariyle ele alın- bu rekabet ortamı ve gelecek uluslararası standartlar Türkiye'de işleri düzene sokacaktır. İsterseniz Türkiye'de bir anket yapın, basın yayın kuruluşlarında çalışanlara, yabancı sermaye standartlarının Türkiye'ye gelişi uygun mudur, değil midir diye, yüzde 99 uygundur diye çıkar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hepsi işsiz kalacaklarını bilirler, Sayın Bakan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Geçen dönem niye bunu çıkarmadınız?

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Anadol...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Geçen dönem yaptığımız mücadele, hiçbir zaman yabancı sermaye Türkiye'ye ayak atmasın niteliğinde değildir. Tutanakları getirsinler bakalım; geçen seneki yaptığımız mücadelede ne var...

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Öyle bir iddia yoktu geçen dönem.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Medya sektöründe rekabet ortamının olmayışından doğan sorunlar bu Mecliste dört dönemdir tartışılmıştır, benim bulunduğum dört dönem boyunca. Sorun budur, şimdi rekabet ortamını getirmeye çalışıyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bununla mı getiriyorsunuz?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Nasıl getiriyorsunuz; 18 tane radyo televizyon kuruluşu zaten yerli sermaye olacak, 6 tane de yabancı sermaye girebilsin. 6'sının hepsine girecek diye bir şey de yok; 6'yla sınırlamışsınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama reytingin yüzde 90'ı...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - 6 tane yabancı sermaye kuruluşu geldiği takdirde, farklı medya sermaye gruplarına ilave olarak, bir yabancı sermayeyle birlikte rekabet ortamına uygun bir piyasa yapısı ortaya çıkacaktır veya eskisine göre daha uygun bir rekabet ortamı ortaya çıkacaktır. Bundan da en fazla yararlanacak olan, medya sektöründe çalışan emekçilerdir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Anlat, ağzından bal damlıyor, Sayın Bakan!.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - ... ve de basındaki sermaye grupları açısından da...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kurtarıcıları bekliyoruz!.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yani, ben, basın emekçilerine karşı bir tutum içerisinde olacağınızı zaten düşünmüyorum; ama, sadece hatırlatmak istiyorum...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Nerede o komünist söylemleri?!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Karapaşaoğlu...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir anket yapın, Sayın Bakan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Maalesef, salonda karga yok gülecek!

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Basındaki sermaye grupları arasındaki ilişkiler açısından da, yeni birtakım sermaye gruplarının Türkiye'ye girmesi, bu sektöre girmesi faydalı. Belli ana gruplar arasındaki zaman zaman ortaya çıkan sorunlardan dolayı en fazla siyaset rahatsızlık duyuyor, bundan kamuoyu da rahatsızlık duyuyor; çok sayıda medya sermaye grubunun bulunduğu ortamdan, her şeyden önce, ortaya çıkacak rekabetle birlikte, daha düzgün, daha düzenli, kamuoyunun bilgilenme hakkına daha uygun bir yapı gerçekleşecektir. Doğrusu, buna yönelik olarak yapılan eleştirilerin pek haklı olduğu kanaatinde değilim, düşüncesinde değilim; ama, burada ifade edilen bütün görüşlere, düşüncelere saygı duyuyorum ve takdiri Yüce Meclise arz ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Son söz milletvekilinindir kuralı gereğince, madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Yozgat Milletvekili Emin Koç.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu saatte çok önemli bir konuyu tartışıyoruz. Bu konu, karşılıklı inatlaşarak bir yere götürülecek bir konu değil bence, Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi. Bunu, karşılıklı, birbirimizle inatlaşarak, tartışarak çıkarırsak, bunun bedelini, bizler, bizlerden sonra gelecek nesiller çok ağır öder.

Sayın Bakan, burada, yabancı sermayeden söz etti. Yabancı sermaye gelebilir, o ayrı şeydir; ama, medyaya, basına yabancı sermayenin gelmesi veya tamamını onlara teslim etmek doğru bir şey değil, dünyanın hiçbir ülkesinde de böyle bir uygulama yok.

Nevzat Yalçıntaş ağabeyimiz bu işi en iyi bilenlerden birisi, TRT Genel Müdürlüğü yaptı. Ben de gazeteciyim, yirmiiki yıl, burada, Parlamento muhabirliği yaptım. Bu hazırlanınca, tüm cemiyetlerden arkadaşlarla görüştük; böyle bir şey, dünyanın hiçbir yerinde yok. Bunu, ne için yapıyoruz? Sayın Bakan, hükümet sözcüleri söylesin, bir yerden emir geldi, böyle yapın, biz başka bir hazırlık içindeyiz onun için yapıyoruz mu diyorlar, yoksa, sadece Star'ın satışı mı? Sadece Star'ın satışıysa, Star'ın satışından nihayet ne kadar gelecek, kimi kurtaracak?! Bakıyoruz, sonunda, ne Türkiye'yi ne hükümeti kurtaracak bir şey yok.

Sayın Bakan bilgi verdi, 37 milyar dolar bu bankalardan hortumlandı, bunları alamayacağız diyor. İkibuçuk yıllık bir uğraş sonunda alınan para da, 1,8 milyar dolar. Peki, bu bankaları hortumlayan insanlar, bugün Türkiye'de değil mi?! AKP İktidara gelirken, bunlardan hesap soracağız, kuruşuna kadar alacağız demedi mi?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hesap soruyor.

EMİN KOÇ (Devamla) - Ama, 30 - 40 milyar dolar dolandırmış, hortumlanmış; hortumlayanların hiç birisi bugün cezaevinde mi Sayın Milletvekili arkadaşım?

ASIM AYKAN (Trabzon) - Biz mi koyacağız, yargı koyacak.

EMİN KOÇ (Devamla) - Hepsi dışarıda, hepsi holdinginin başında, hepsi işinin başında, hepsi yatında katında; ama, Türk Milleti sürünüyor. Onlar işlerinin başında, onlara dokunmuyoruz. Sonunda işi nereye ... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

EMİN KOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, sizinle tartışmak da istemiyorum, tartışarak  bir yanlışa gitmek de istemiyorum; ben, burada çok ciddî bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum. Star’ın satışıyla... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

EMİN KOÇ (Devamla) - Star'ın satışıyla, ne AKP kurtulur ne hükümet kurtulur ne de Türkiye kurtulur arkadaşlar.

Biliyorsunuz, bu Türkiye, bir Kurtuluş Savaşını yaşadı. O dönemin açın medyasını, okuyun. İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların eline geçti; onlar için, onlara çanak tuttu, yağ çekti. Bizim neler çektiğimizi, açın, o günleri okuyun. Bugünlerde, normal günlerde olabiliriz; yarın, ciddî bir sorunla karşılaştığımızda, bu medya, Türkiye'de ciddî sorunlar çıkarabilir.

6 tane televizyon diyor Bakan. 6 değil, 1 tane de olsa önemlidir; çünkü, çok sayıda olması önemli değildir. Bir gazete vardır, 1 000 000 tirajı vardır, çok etkilidir, çok sayıda insana gider, çok ciddî yapısı vardır; bir gazete de vardır, 50 000 tirajı vardır, toplum üzerinde hiç etkili olmaz. Bir kere, buraya gelecek kuruluşların çok ciddî ekonomik, maddî olanakları olacak; Türkiye'nin çok ciddî düşünce adamlarını alıp, o televizyonlarda yorumlar yaptıracaklar ve çok etkili olacaklar.

Yine, hep beraber, bu Mecliste bir tezkere tartışması yaptık biliyorsunuz. O dönemde de konuştuk ve sonunda aklıselime ulaştık. Eğer o gün tezkere çıksaydı, Amerika'nın 65 000 askeri gelip, güneydoğuya yerleşecekti, bizim Mehmetçiğimiz, gidip, Irak'ta şehit olacaktı. Bugün, belki de güneydoğuya, milletvekilleri olarak biz bile gidemeyecektik, bizi de parçalamaya...

Şimdi, bu medya, Türkiye'deki etnik yapıyı kullanabilir, mezhepsel yapıyı kullanabilir, bizi birbirimize düşürebilir. Bunları, hep yanlış yönünden, aksi yönünden düşünmek zorundayız.

Yine, aynı bir durumla karşı karşıyayız ve ben sizlerden rica ediyorum. Bu, sadece Star'dan gelecek para, hiçbirimizin bir işine yaramaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

EMİN KOÇ (Devamla) - Benim sizlerden ricam, sarı basın kartı taşıyan bir gazeteci olarak ricam, gelin, bir ortak noktada uzlaşalım, bir sınır koyalım. Eğer bunu sınırsız yaparsak, çok ciddî sorunlarla karşı karşıya kalırız; sizler de, asırlar boyu bunun hesabını ödemeyebilirsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen 3984 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendinde geçen "ilgili diğer maddeleri" ibaresinin "ilgili diğer hükümleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Hamit Taşcı

Hüsnü Ordu

 

İstanbul

Ordu

Kütahya

 

Muharrem Karslı

 

Ahmet Yeni

 

İstanbul

 

Samsun

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

833 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin (Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin teklifi)ndeki gibi aşağıdaki şekilde kabul edilmesini arz ve teklif ederiz.

"h) Bir özel radyo ve televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermayenin payı ödenmiş sermayenin yüzde 49'unu geçemez."

 

Nevzat Yalçıntaş

Ahmet Faruk Ünsal

Zekeriya Akçam

 

İstanbul

Adıyaman

İzmir

 

Hamit Taşcı

 

Süleyman Gündüz

 

Ordu

 

Sakarya

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

833 sıra sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesi Anayasaya aykırı olduğundan teklif metninden çıkarılmasını ve kanun teklifinin adının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

Birgen Keleş

Osman Kaptan

 

Trabzon

İstanbul

Antalya

 

Ali Kemal Kumkumoğlu

Ali Kemal Deveciler

Atila Emek

 

İstanbul

Balıkesir

Antalya

 

 K. Kemal Anadol

 

Mustafa Özyürek

 

 İzmir

 

Mersin

"Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi?..

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Anadol, siz mi konuşacaksınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, değerli milletvekilleri; saat 23'ü 21 geçiyor. Bu saatte, biz, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bir konuyu, çok önemli bir konuyu tartışıyoruz ve bu saatte, ben, şahsen, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak değil, bir milletvekili olarak, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma, parti farkı gözetmeksizin hitap ediyorum. Burada, Sayın Nevzat Yalçıntaş Hocamla aynı düşünceleri paylaşarak sizlere hitap ediyorum. Aynen 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi, elimizi vicdanımıza koyarak, ülkenin geleceğini düşünerek, bizden sonra gelecek torunlarımızı düşünerek oy kullanmamız gerekmektedir diyorum. Burası Türkiye arkadaşlar.

Sayın Bakan demin izahat verdi. Bu barajı kaldırarak televizyonun sermayesini yabancılara yüzde 100 açan ülke olabilir, itiraz etmiyorum; ama, açmayan ülkeler de var, yüzde 5'le sınırlayan, yüzde 25'le sınırlayan ülkeler de var.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yunanistan...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Neden; Yunanistan'ın sınırlaması niye size tuhaf geliyor?! Yani, Avrupa Birliğinde, Yunanistan, Avrupa Birliği politikasında ters gelmiyor da, yani, bu kadar küreselleşmenin yanında, Yunanistan'ı, milliyetçilik yaparak mı bana söylüyorsunuz?! Milliyetçilik damarlarınız mı kabarıyor o zaman?! Yani, unutuyorsunuz; milliyetçiliği, muhafazakârlığı, kimliğinizi... Deminden beri burada Sayın Bakanın ağzından bir tarafa bıraktınız, 15 dakikada dünyayı dolaşan sermayeden bahsettiniz... (AK Parti sıralarından "15 saniye" sesleri)  Şimdi, 15 saniyede... 15 saniyede... Şimdi...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Yunanistan'ı örnek veriyorsunuz...

BAŞKAN -Sayın Karapaşaoğlu, lütfen ama...

Sayın milletvekilleri...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Almanya'yı örnek verin.

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - BBC'yi satın alın bakayım, BBC'yi satın alın bakayım, gücünüz yetiyor mu?! Kovarlar kapısından sizi BBC'nin, kovarlar kapısından!

BAŞKAN - Sayın Anadol... Genel Kurula hitap eder misiniz, Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, buraya Star'la ilgili, TMSF'yle ilgili bir -tasarı diyorum, pardon; tasarı olarak getirmeye hükümetin gücü, cesareti yetmedi- teklif geldi; Star'ın altından, televizyon kanallarının tamamını yabancı sermayeye açmak diye bir olay geldi. Eğer cesareti varsa bu arkadaşların, bırakın Star'ı, TMSF'yi, televizyonla ilgili hükümet bir tasarı getirir, bütün televizyonların yabancı sermayeye yüzde 100 satılmasını getirir, onu tartışırız arkadaşlar. Yani, cambaza bak deyip, cebinden başka şey almak isteniyor bu halkın. Böyle şey olmaz!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne alakası var!

BAŞKAN - Sayın Çerçi...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, sizi uyarıyorum!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sen bizi hep uyarıyorsun, millet de sizi uyarıyor!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu 6 tane güçlü televizyon yabancıların eline geçerse, yüzde 100 yabancı sermayenin olursa, Türkiye, Türkiye kamuoyu öyle bir etkilenir ki, Türkiye'deki basın, mütareke basınından daha geriye gider arkadaşlar, daha geriye gider. Kamuoyu ve... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi bana bağırıyorsunuz, şimdi sinirleniyorsunuz...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne kadar geriye gider?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, uyarıyorum sizi...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz de sizi uyarıyoruz!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu silah, bumerang gibi geri döner, önce sizi vurur; pişman olursunuz, bu Mecliste olmazsınız; ama, iş işten geçer, pişmanlığınız işe yaramaz. Pişmanlığınız işe yaramaz...

AHMET YENİ (Samsun) - Siz kendinizi düşünün, kendinize bakın.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ... ve deminden beri yabancı sermayenin faziletinden bahsetti Sayın Bakan, "gittiği yerin kurallarına uyar, ürkektir"  dedi. Arkadaşlar, dünyanın en güçlü iletişim şirketi, televizyon şirketi ITT Şili'ye gitti -kendisi açıklıyor şimdi- para dağıttı, isyan çıkardı ve Allende'yi devirdi. Amerikan CIA kaynakları bunu açıklıyorlar şimdi ve bu, bir televizyon şirketiydi. Türkiye'ye gelecek, Sayın Hocamın dediği gibi, peki misyonerlik propagandası yaparsa, bu amaçla Türkiye'ye gelirse ne yapacaksınız o zaman, ne yapacaksınız o zaman?! Şimdi... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu milleti bu kadar hor ve hakir göremezsiniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

Sayın Karapaşaoğlu...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu millet, o kadar zayıf bir millet değil.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, televizyon, demokrasiyi...

BAŞKAN - Sayın Anadol, bir saniye...

Sayın Karapaşaoğlu, söyleyeceklerinizi buyurun kürsüden ifade edebilirsiniz. Lütfen ama sayın milletvekilleri... (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bırakınız yabancı sermayeyi arkadaşlar, demokrasiyi bir ülkede, herhangi bir ülkede demokrasiyi tehdit eden en büyük tehlike medya tekelleşmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Demokrasiyi dünyada en büyük tehdit eden tehlike, medya tekelleşmesidir; kamuoyunu şaşılaştırır, istediği adamı bir hafta içinde kahraman, bir hafta içinde vatan haini ilan eder. Görüyoruz bunu, yaşıyoruz Türkiye'de. Bir de bu gücün, bu silahın yabancı sermayenin eline verildiğini düşünün. Ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacağız ve onlar, kamuoyunu istedikleri gibi şekillendirecekler ve Türkiye gibi bir tarafı Kafkaslarda, bir tarafı Ortadoğu'da, bir tarafı Balkanlarda olan dünyanın en stratejik bölgesinde istedikleri gibi politika uygulayacaklar, siz de buna izin vereceksiniz; vermeyin arkadaşlar; onu istiyorum. Haa, verirseniz, bunun vebalinden kurtulamazsınız. Bir daha söylüyorum -saat 23,30'a geliyor- tarih düşürmek için söylüyorum, vicdanlarınıza hitap ediyorum ve partizan bir anlayışla söylemiyorum, bir tehlikeyi, vicdanımın sesini dile getirerek burada ifade etmek istiyorum.

Bizim, Sayın Yalçıntaş Hocayla değişik fikirlerimiz belli; o Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili, ben Cumhuriyet Halk Partisinin; ama, burada birleşiyorsak, bir anlam ifade etmesi lazım, biraz düşünmeniz lazım. O nedenle, yanlış hesap Bağdat'tan döner derler; hayır, Bağdat'a gitmeyecek, Çankaya'dan dönecek. Anayasa Mahkemesi, bu Anayasaya aykırı maddeyi, bu Anayasaya aykırı maddeyi Çankaya'dan daha ileri göndermeyecek arkadaşlar. Ondan sonra... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen ne zaman Çankayaya hükmetmeye başladın?!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesinden bahsediyorum... Anayasa Mahkemesinden bahsediyorum...

AHMET YENİ (Samsun) - Çankayadan bahsediyorsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi Çankaya'da!

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Çankaya yukarıda.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi Çankaya'da!

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Haymana'da değil; yerini öğren! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi...

Arkadaşlar, bakın, çok komik bir durumla karşı karşıyayız.

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ne zamandır hükmetmeye başladınız, Anayasa Mahkemesi...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Çankaya'ya... Çankaya'ya...

BAŞKAN - Sayın Anadol, tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Söylediğin lafı da bilmiyorsun. Söylediğin lafı kulakların da duymuyor. "Çankaya'dan dönecek" diyorsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Neden?..  Çankaya dedim. Anayasa Mahkemesi...

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, lütfen...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Anayasa Mahkemesi orada değil.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi Haymana'da değil, Bursa'da değil, Çankaya'da! Anayasa Mahkemesinin yerini öğren. Çankaya'da. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen tamamlar mısınız.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Efendim, Sayın Karapaşaoğlu müsaade ederse...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz Sayın Anadol tamamlayacak.

Buyurun. (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hayret bir şey... Kim dedi ki Bursa'da olduğunu.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, bir daha söylüyorum; yanlış hesap Bağdat'a gitmeden, Çankaya'dan, Anayasa Mahkemesinden geri döner ve burada mahkûm olursunuz.

Bugünkü zabıtları, saat 23.30'daki zabıtları okurum; ama, karşımda olmazsınız, utancınızdan başka yerlerde olursunuz, kulise çıkarsınız.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Hiç merak etmeyin, biz söylediğimizin farkındayız.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Kulise çıkarsınız ve hukuka, mantığa, ulusal çıkarlara, her şeye ters olan bu maddenin metinden çıkarılması yolundaki önergemize yine de oy vermenizi diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

833 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin (Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin teklifi)ndeki gibi aşağıdaki şekilde kabul edilmesini arz ve teklif ederiz.

h) "Bir özel radyo ve televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermayenin payı ödenmiş sermayenin yüzde 49'unu geçemez."

                                                                    Nevzat Yalçıntaş (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) -Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi?..

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) -  Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalçıntaş. (Alkışlar)

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekili kardeşlerim; bir tek şeyi hatırlatmak için söz alıyorum. Bu arkadaşlarımızın getirdikleri yüzde 49 haddini geçmez, nispetini geçmez teklifi neden altkomisyonda yüzde 100 yapıldı; bir kere bunu düşünmemiz lazım; düşününüz, fikir ediniz.

İki: Sadece çalınan çırpılan bankaların getirdiği zararı, haram kazançları, başka bir yanlışla telafi etmek, haramı yanlışla ve millî menfaata aykırı başka bir şeyle temizlemek mümkün müdür; yani, o nedir; bunlar satılamazmış, argüman bu, biraz evvel söylenildi. Ancak, yüzde 100 yaparsak satılırmış, yabancılar ancak öyle alırmış. Yabancıya satmak şart mı?! Yüzde 100 ise, niye yüzde 100 Türk sermayesine satılır diyemiyoruz; illa, yabancıya getirmek için bunu koyuyoruz?! Yani, burada, yabancıya gitsin yeşil ışığını yakıyoruz. Yabancıların ne olduğunu tanımayanlar var herhalde bu  teklifi getirenler arasında, Türk tarihini herhalde incelemeyenler var. Bu yayın kurumlarına kimlerin... Amerikan sermayesi gelsin diyormuş bir arkadaş. Amerikan sermayesi, ya mormorlar gelir ya evanjelikler gelir...

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Yabancı...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Siz bana cevap vereceğinize, bu konuları biraz etüt etseniz daha iyi olur. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Biz, bunların bulunduğu ülkelerde mahiyetlerini öğrenen kardeşleriniziz; lütfen, bunu da kabul edin yahut da Türk ekonomisine iyice girmiş büyük şirketler alacaklardır. Çalıştıracakları insanı, beşerî gücü de ona göre seçeceklerdir. Siz zannediyor musunuz ki, bu alacakları televizyonlara millî ve manevî değerlerinde hassas bir kadro koyacaklardır; elbette bunu yapmayacaklar.

Kaç para kazanacağız, Sayın Bakana soruyorum? Şu elinizdeki o değerler için buradayız biz. Sayın Karamustafapaşaoğlu, biz, bu değerler için işimizi gücümüzü, çoluğumuzu çocuğumuzu bırakıp gelmişiz, para kazanalım diye değil buraya.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Yalçıntaş...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Beyefendi, onu senin millî kurulun kontrol eder.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Evet. Onu söylerken...

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, lütfen ama..

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sen burada söylersin, kanun çıkarırsın.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - O lafı söylerken hesaplı söyle.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Hesaplı söylüyorum. Ben o kurulları da biliyorum.

BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Beyefendi, lütfen Karapaşaoğlu'na müdahale edin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Karapaşaoğlu çıkıp kürsüye konuşsun.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Karamustafapaşaoğlu... Hem de isim, ne kadar güzel ve şanlı bir isim.

Şimdi, bu yabancıları kontrol edecekmişiz. Bütün strüktürleri, yapılarıyla gelecekler. Bütün menfaat köşelerini tutarak gelecekler. Bütün cazibeleriyle gelecekler. Ondan sonra, çocuklarımızın, torunlarımızın hedefi...

Dolayısıyla, ben niçin hatırlattım: Sizin altı okunuzda milliyetçilik var, veremezsiniz. Bizim de esasımızda muhafazakârlık var. Muhafazakârlık, biraz evvel bana itiraz eden arkadaşımızın dediği gibi para kazanmakta muhafazakârlık değildir. Eğer, biz Star'ı satmakta müşkül duruma düşüyorsak, millî çapta bir yardım açalım veyahut da TRT'ye satalım.

İlla bunu yabancıya satmak için niye yüzde 100 sermaye kontrolü elinde bir mekanizma getiriyoruz, böyle bir zaruret mi var? Yabancı kim; işte demin söylediğim Amerikan sermayesi gelecek, belli grupların, Avrupa'daki belli gruplarıyla gelecekler, hatta, Ortadoğu'daki bazı devletler ilgilenecekler bunlarla.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Elbette…

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bunu göremiyor muyuz?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İsrail gelecek, çok seviyorlar!.. Yunanistan'a kızıyorlardı, İsrail gelecek!..

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen…

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Burada, oylarımızın, her bir oyumuzun vebali var. Şu sıraların üçü, geçen dönem, şu anda burada olmayan partililerle doluydu. Biz, bu kürsüde, bazı veballerini söyledik. Hepsi dostumuzdu. Üç partinin üçü de dostumdu, liderleri dahil. Bir parti, tam şurada oturan bir parti "Hocam, biz bunları değiştireceğiz; haklısınız, kendi genel kurulumuzda konuştuk" dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, buyurun.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Ben, sevindim, tebrik ettim. Sonunda, cesaret edemediler. Şimdi, onlar mahkemelerdeler ve burada yoklar. Siz, zannediyorsunuz ki, bütün idareciler, siyasî idareciler dahil, bizi yöneten siyasîler ve bizler de, hep buralarda olacağız. Hayır, biz, bu kanunları çıkaracağız, yabancılara teslim edeceğiz; ondan sonra, belki de yüzde 20'miz burada olacağız, evlerimizde olacağız ve bu veballerimizle baş başa olacağız. Ben, şahsen, bu kanuna rey vermiyorum, bu maddesine. Tabiatıyla, kimse, kimsenin reyi üzerinde bir hâkimiyet kuramaz. Herkes serbesttir, verebilir; yalnız, yanlış argümanlar söylenmesin.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçıntaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen 3984 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendinde geçen "ilgili diğer maddeleri" ibaresinin "ilgili diğer hükümleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                          İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde biz de tarihe bir not düşmek istiyoruz.

Bugün, herkes evindeki televizyonu açtığı zaman görüyor, CNN devletin kablolu televizyonunda var, BBC var, TVE var, TV5 var; ayrıca, CNN'in, NTV'nin Türkiye versiyonları da var.

Bir defa, bilgi ve iletişim çağının dünyayı köy kadar küçülttüğü bir dönemde yaşıyoruz. Bugün, hemen hemen, mezralarda da, köylerde de, hatta Ankara'nın göbeğinde de, uydu yayınlarıyla, 2 000'den fazla televizyon yayını evlerimize girmektedir. Aslında, iletişimin bu kadar, alabildiğine hızlandığı, sınırları aştığı ve deldiği bir dünyada, bize göre yapılması gereken şey, insanlarımızı bilinçlendirerek -sivrisinek mikrofonun başında öter, sonra milletin kulağının zarı patlar; böyle bir de atasözü var- kendi değer yargılarıyla doğruyu ve eğriyi bilebilecek bir konuma getirmek.

Tabii, burada, TMSF'nin getirdiği bu kanunda… Biz, 3Y'yi silmek için yola çıkan bir iktidarın mensuplarıyız. Keçilerini sattık, para etmedi; tavuklarını sattık, para etmedi; ama, burada, şu anda elkonulan televizyonların satılmasıyla ilgili… Türkiye'de mevcut medya kartelinin, medya tekelinin ne durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, gerçek anlamda böyle evhamlar üreterek değil, gerçekten kaliteli bir yarışma ve rekabet ortamına bu yayın dünyasını da çekmek zorundayız.

Burada, eğer, siz, yüzde 49'una kadar izin verdiğiniz takdirde, hiç kimse gelip de, burada talip de olmaz. O zaman, Türkiye'deki tekellere mahkûm kalırız biz. Dolayısıyla, burada, işin sermaye bazında değil, sermayesi konusunda değil; ama, eğer, yayın ve ilke ve politikaları bakımından düşünüyorsanız, o takdirde, zaten RTÜK ve RTÜK'ün yetkileri alabildiğine devam etmektedir. O yüzden, biz, konuyla ilgili dünyadaki bu realist konumu dikkate alarak, meseleyi buna göre değerlendirmek ve kanunun olumlu yönde çıkmasını sağlamak bizim görevimizdir diyor, bu konuda desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında ihtilaf olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yozgat Milletvekili Emin Koç; buyurun.

CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu akşam, gerçekten, Türkiye lehine olmayacak bir kanun teklifinin sonuna geldik ve CHP milletvekili olarak son uyarılarımı yaparken, durumun da somutta ne halde olduğundan sizlere biraz bahsetmek istiyorum.

Söz konusu olan, aslında, Star Gazetesi ve Star Televizyonunun satışı. Star Gazetesi, Star Televizyonu, Star Grubu daha önce Uzan ailesinin elinde idi. O dönemde Star Gazetesi ve Televizyonu, AKP'yi destekleyemeyen bir yayın politikası izliyordu. Elkonulduğunda, televizyonun ciddî bir reytingi vardı, gazetenin de 400 000 ile 500 000 arasında değişen bir tirajı vardı.

Hükümet elkoyduktan sonra ne oldu, bir de ona bakalım. 1 602 personeli varken, yaklaşık 400 personelini çıkardı, onların yerine yeni elemanlar aldı. Star'ın yönetimi tamamen değişti. Bugün, o değişen yönetimle birlikte Star, yayın politikasını yüzde yüz değiştirdi ve iktidarı destekleyen bir yayın politikası izlemeye başladı. Bu gazeteyi ve televizyonu önümüzdeki günlerde bir yabancıya satarsak, yabancı bir şirkete, o şirketin niteliği ne olacak artık; Türkiye'deki bir etnik gücü mü destekleyecek, mezhepsel bir gücü mü destekleyecek, başka bir gücü mü veya hareketi mi destekleyecek; onları bilemiyoruz. O defa da, onların yayın politikasını izleyecek, o yönde yayınlar yapacak.

Star Gazetesi, bu hükümet döneminde yönetimi değiştikten sonra tamamen batma noktasına geldi. İlk günlerde Star'a çok sayıda talip vardı yerli firmalardan. Ancak, prestijini yükselteceğiz derken, Star'ın prestiji tamamen ayak altına alındı. Bugün tirajı 100 000'lerin altına düştü. Televizyonun ise reytingi, diğer kanalların hepsinin hemen hemen altına indi. Durum bu iken...

ASIM AYKAN (Trabzon) - Devletin televizyonu, şu anda.

EMİN KOÇ (Devamla) - Evet, devletin televizyonu, devlet de bu hale getirdi. Devlet ne yaptı şimdi; buradan çok sayıda gazeteci arkadaşı, gerçekten gazeteci arkadaşı çıkardı, 400 gazeteciyi; bu arkadaşların hiçbirisine tazminat vermedi; yasaları çiğnedi. Bu arkadaşların hepsi icraya gitti, ona rağmen tazminatları ödenmedi bu arkadaşların. Çoluk çocuklarıyla sokağa bırakıldı. Bu insanların alınteri ödenmedi, alınterleri verilmedi. Ne yapıldı onlara alınteri verilmezken; Star'ın başına getirilen arkadaşa, görünüşte, resmiyette 25 milyar lira maaş verildi, yangelirleriyle beraber 30 küsur milyar lira aylık maaş aldı. Arkadaşlar, bu kaç tane milletvekilinin maaşıdır; bir hesaplayın. Onun dışında, ne yaptı yine bu yönetim: Buradan çıkarılan gazetecilerin toplam alacağı 1 trilyon 250 milyar lira; bu ödenmedi. Ama, Mehmet Ali Erbil'le anlaşma yapıldı, 2 000 000 dolar para ödendi bu kişiye. Başka ne yapıldı; Oya Aydoğan'a milletvekili maaşının 2 katı maaş ödenmeye başlandı; Oya Aydoğan'a. Başka ne yapıldı; Derya Tuna'ya 50 milyar lira maaş ödeniyor arkadaşlar bu televizyonda ve diğer yağmaların hesabı yok ve bunu, bu televizyonu, bu grubu sizler yönetiyorsunuz arkadaşlar. Niye güzel yönetmiyorsunuz? Niye insanların alınterini bunlara yediriyorsunuz? Aynı bankaların hortumlandığı gibi... Bakan çıktı burada... 40 milyar dolar hortumladı adamlar, hepsi işinde gücünde, holdinginin başında, bir eli yağda bir eli balda, yatında, katında, uçağında, helikopterinde; ama, benim köylüm, benim vatandaşım, benim insanlarım işsiz, perişan. Ondan sonra da diyoruz ki: Bu paraları tahsil edemeyeceğiz, bunlara bırakacağız. 37 milyar dolardan vazgeçemeyiz.

Arkadaşlar, onların mallarına da elkoyun, onların kulaklarından tutun cezaevlerine koyun. Onlar bilsin ki, bu paraları ödemeden cezaevlerinin soğuk duvarları arasında çürüyeceğiz. İki günde bu paraları öderler, iki günde. Bu paraları alıp yurt dışına çıkardılar. Bunların hepsini biliyoruz. Neden bunların üzerine gitmiyoruz? Bunların üzerine gitmiyoruz, bunlardan almıyoruz, Star'ı satacağız da, neye satacağız; 50 000 000 dolara mı, 100 000 000 dolara mı? Devlet bundan kâr edecek. Yabancıya satacağız; böyle büyük bir riske gireceğiz ve Türkiye'yi çok ciddî sorunlarla karşı karşıya getireceksiniz.

Bir taraftan besiciler Ziraat Bankasından kredi alıyor; 10 milyar alıyor, 100 milyar ödüyor; faizi o kadar büyük. Köylüler, çiftçiler, 10 milyar alıyor, 50 milyar alıyor, borcu iki senede 200 milyar dolar... Akıl almaz faizler konuluyor; ama, hortumlayanlara da hiç faiz konulmuyor. Onlarla oturuluyor, gelin anlaşalım deniliyor. Onlara sürekli yayınlar yapıyoruz: "Gelin anlaşın." Hiçbir yaptırım uygulamıyorsun adamlara. Neden gelip seninle anlaşma imzalayacak, neden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna gelecek?! Niye ödesin?! Hiçbir korkusu yok, hiçbir yaptırımı yok ve arkasından biz bu noktalara geliyoruz.

Bence, AKP İktidarı bugüne kadar Mecliste yaptığı işlerin en kötüsünü bugün yaptı ve bunun hesabını mutlaka Türk toplumuna verecektir, bununla da her zaman konuşulacaktır, bu hesabın altından da kalkamayacağınıza inanıyorum ve son defa rica ediyorum; bu kanunu yine onaylamayın, bırakın böyle kalsın, daha salim kafayla düşünelim de bunun altından kalkalım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim yerimden?

BAŞKAN - Madde üzerinde konuşuluyor Sayın Bakan, Ümmet Kandoğan'dan sonra size söz verebilirim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Peki.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Hocam Nevzat Yalçıntaş'ın o veciz ve akıcı Türkçesiyle yapmış olduğu mükemmel konuşmadan sonra benim konuşmamın pek kıymeti harbiyesi olmayabilir. Ben, Sayın Hocamın, 17.5.2001 tarihinde atmış olduğu imzaya dört yıl sonra bu Meclis kürsüsünden gelip sahip çıkmasını takdirle karşılıyorum ve kendisini kutluyorum ve Sayın Bakanımın konuşmalarını da büyük bir üzüntüyle ve hayretle izledim, dinledim. Sayın Bakan diyorlar ki: "Türkiye, onbeş yıl önceki, yirmi yıl önceki Türkiye değil." Doğru, onbeş yıl önceki, yirmi yıl önceki Türkiye değil; ama, 2001 yılında Meclis tutanaklarına geçen ve yine radyo ve televizyonların, RTÜK'le ilgili, yüzde 25'inin yabancı sermayenin elinde olmasıyla ilgili kanunun görüşüldüğü ve bunun, Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmesi üzerine, Sayın Mehmet Ali Şahin'in -bugün, Başbakan Yardımcısı- burada, Meclisteki yapmış olduğu konuşmanın tutanakları elimde ve bu tutanaklardan bazı cümleleri okumak istiyorum müsaadenizle.

Sayın Mehmet Ali Şahin, Cumhurbaşkanı tarafından bunun geri gönderilmesinin çok haklı olduğunu, doğru bulduğunu, çok açık ve net cümlelerle ifade ediyor. Dört yıl sonra ne değişti ki, Sayın Mehmet Ali Şahin'in Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı bir iktidarın getirmeye cesaret edemediği, ancak, bazı milletvekillerine emanet ettiği bir kanun teklifini, bugün, bu kürsüden bu şekilde savunmasının izahını yapmak mümkün değil.

Bakınız, ne diyor Mehmet Ali Şahin Bey: “Bu hükümet, maalesef, birçok konuda her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmaktadır. Bu kanundan dolayı” yüzüne gözüne bulaştırmaktadır" diyor Sayın Mehmet Ali Şahin, devrin iktidarına, Meclis çoğunluğuna.

Şimdi soruyor: "Şimdi size soruyorum: Bu hükümet döneminde Çankayadan dönen, Anayasa Mahkemesinden dönen kanunların ve kanun hükmünde kararnamelerin sayısının ne olduğunu bir çırpıda söyleyecek kaç kişi var?" Ben de size soruyorum şimdi: Bu dönemde Cumhurbaşkanından, Anayasa Mahkemesinden geri dönen kanunların sayısını bir çırpıda söyleyebilecek kaç milletvekili var aranızda sayın milletvekilleri? (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, daha bitmedi, canalıcı noktalara geliyorum, lütfen...

Ama, Sayın Cumhurbaşkanının geri göndermesini öyle haklı buluyor ki, bakınız, burada ne diyor: "Sizi, bu doğru bulmadığınız, kötü bulduğunuz yasayı aynı şekilde geçirmeye zorlayan nedir?" Ve ilave ediyor: "Sayın hükümetin içine sinmeye sinmeye getirmiş olduğu..." Aynen, şimdi olduğu gibi...

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hangi tarihli, hangi kanun?! Anadolu...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Öksüz... Sayın Öksüz... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  Hayır... Bir dakika... Müsaade edin...

BAŞKAN - Lütfen... Sayın Öksüz...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin... Müsaade edin...

Bakınız, tutanaklar burada.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüzde 25'le ilgili meseleye, bakınız, İsmail Alptekin, bugün Meclis Başkanvekili "yüzde 25'i bile Anayasanın 167 nci maddesine aykırı" diyor. Bu Meclis Başkanvekili, yüzde 25'i bile Anayasanın 167 nci maddesine aykırı bulup, muhalefet şerhi koymuş; elimde tutanaklar Sayın Milletvekili.

Sayın Mehmet Ali Şahin devam ediyor: "Sayın hükümetin içine sinmeye sinmeye getirmiş olduğu bu kanunun buradan geçmemesi gerekir -RTÜK'le ilgili, Cumhurbaşkanının geri göndermesinden sonra- bu hükümet, maalesef, bir hazım, bir sindirim problemi yaşıyor. Bu sindirim problemini çözmenin yolu birtakım ilaçlar değildir" ve devam ediyor "bu sindirim problemini çözmenin yolu -Anayasa üzerine yemin ettiniz- Anayasaya sadık kalmaktır. Anayasanın 167 nci ve 172 nci maddelerine tamamen aykırıdır bu yasa." İsmail Alptekin de aynı şeyi söylüyor; Sayın Nevzat Yalçıntaş Hocam da aynı şeyi söylüyor "167 nci maddeye aykırıdır" diyor; Sayın Mehmet Ali Şahin de, çok net bir şekilde, yüzde 25'in bile Anayasaya aykırı olduğunu bu Meclis kürsüsünden söylüyor arkadaşlar.

Sizlere ne oldu ki, bugün, dört yıl sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - İki yılda sana ne oldu?! Önce sen kendine bak!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Dün dündür, bugün bugündür!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Yalçıntaş Hocam çok güzel anlattı, bugün Avrupa Birliğiyle ilgili ülkelerdekini söyledi; Sayın Yalçınbayır da rakamlar verdi burada; ancak, şunun altını çizmek istiyorum: Avrupa Birliği ülkeleri aynı inançtan geliyor, aynı kültürden geliyor, aynı düşünceden besleniyorlar; bunların, Avrupa Birliği Parlamentosunda Türkiye'yle ilgili alınan kararlarda Türkiye'nin önüne neleri dayattığını sizler bilmiyor musunuz?! Bu memleketin kuruluşundan beri bizlerle el ele, gönül gönüle yaşamış Kürtleri azınlık gören, Alevî kardeşlerimizi azınlık gören, Ermeni soykırımını tanıyın diyen insanların, elbette, Türkiye'ye, fırsat buldukları an, fırsat buldukları takdirde en acımasızca saldırıları yapacaklarından hiçbirinizin endişesi olmasın. Bakın, Sayın Edelman diyor ki: "Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Suriye'ye gitmesin."

Bakınız, işler hangi noktalara doğru ilerliyor sayın milletvekilleri...

EYÜP FATSA (Ordu) - Ama, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı da Suriye'ye gidiyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onun savunmasını siz de yapın Fatsa.

EYÜP FATSA (Ordu) - Ama, gidiyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Fatsa, gelin, deyin ki... Hanginiz açıklama yaptı; Edelman'ın bu açıklamasından sonra bir açıklama yaptınız mı Sayın Fatsa?

EYÜP FATSA (Ordu) - Yaptık.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Yapıldı.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kim yaptı; ben görmedim, basında, televizyonda duymadım.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, işler, bir gün gelir öyle noktalara gelir ki, geçirdiğiniz bu kanun teklifinin altında ezilir kalırsınız. O zaman vakit çok geç olabilir. Biz, bu cumhuriyeti kolaylıkla kurmadık. Ben, deminden beri birçok arkadaşımla görüştüm AK Partiden, hepsi, görüştüğüm arkadaşlar, çok açık ve net bir şekilde bu kanun teklifinin bu maddesine karşı olduklarını söylediler; ancak, burada grup disiplini dolayısıyla, çıkıp, oylarını rahatlıkla veremediler. Bazı arkadaşlarımı gördüm, sıraların altına âdeta saklanarak, ellerini gizleyerek bu konuda oy kulandılar.

AHMET YENİ (Samsun) - Ayıp ediyorsun!

AHMET IŞIK (Konya) - Üç yılda ne değişti?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, tamamlar mısınız; teşekkür eder misiniz Sayın Kandoğan.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bizim adımıza nasıl konuşuyorsun!

AHMET YENİ (Samsun) - Ayıp ediyorsun be!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Çok kızıyorlar!.. Çok kızıyorlar!..

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Sayın Mehmet Ali Şahin ne diyor...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem.

"Sonra, hep yaşadığınız gibi, yine, bu tür tasarruflarınız gerekli yerlerden dönecek." Bunu Sayın Mehmet Ali Şahin söylüyor ve demin Sayın CHP Grup Başkanvekili söylediğinde Karapaşaoğlu burada itiraz etti; ancak, Mehmet Ali Şahin'in bu konuşmasını, Anayasaya aykırı olduğunu ifade ettiği sözlerden sonra AK Parti sıralarından alkışlar... Ben merak ediyorum, Sayın Karapaşaoğlu, Mehmet Ali Şahin'in konuşmasından sonra o AK Parti sıralarından kendisi de alkışladı mı alkışlamadı mı?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Üç yılda ne değişti?!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, grup adına konuşmalar bitti; eğer, bir sataşma dolayısıyla söz istiyorsanız...

EYÜP FATSA (Ordu) - Sataşma dolayısıyla...

BAŞKAN - ...hangi konuda sataşma olduğunu bildiriniz; tutanakları inceleyeceğim.

Hükümet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde, hepinize saygılar sunuyorum.

Konuyla ilgili olarak, yani, yabancı sermayenin radyo ve televizyon kuruluşlarına sınırlı olarak girmesiyle bağlantılı, bu derecede yoğun tartışma yapılmasının gerekçelerini anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek istiyorum.

Burada -eğer yabancı sermayeden korkan, ürken varsa- bütün medya kuruluşları yabancı sermayeye açıktır, isteyen, istediği gibi gelsin denilmiyor.

AHMET ERSİN (İzmir) - Yüzde 100'ünü alsın!..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Burada söylenilen şey gayet net ve açıktır: Bir yabancı sermaye kuruluşu tek bir radyo ve televizyon kuruluşuna girebilecektir, ikincisine giremeyecektir; bir.

İkincisi; 24 kanal var, sadece 6'sında yüzde 50'yi geçer şekilde girecektir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Yetmiyor mu 6 tane?!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yetmiyor mu?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Üçüncüsü; yerel ve bölgesel radyo ve televizyon kuruluşlarına yabancı sermaye giremeyecektir.

Bu üçüncü fıkra hükmü gereği, şu andaki mevcut uygulamadaki düzenlemeden dahi katı bir düzenleme geliyor.

Yabancı sermayeyle ilgili sınırlamaları içeren böyle bir maddenin, bu Mecliste böyle elektrikli bir tartışma konusu haline gelmesi, doğrudan doğruya bazı polemik ihtiyaçlarından kaynaklanabilir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye hükümet getirmedi?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yoksa, reel zeminde, gerçekçi bir bakış açısıyla, bunun, böylesine yoğun, hararetli tartışmalara neden olabilecek bir içeriğe sahip olduğunu düşünmek doğru değildir.

Değerli arkadaşımız konuşuyor "işte, grup disipliniyle oy veriyorsunuz, yoksa kabullenmiyorsunuz" diye de; bu söz söylendiği zaman, şöyle fotoğrafa bakıyorum, bu cümleleri kuran arkadaşımız, bu tarafta otururken, her gelen metni hararetle savunmuş, ateşli ateşli savunmuş ve hep "evet" oyu vermişse (AK Parti sıralarından alkışlar) ve de uzun süredir izliyorum, uzun süredir, Mecliste olduğumda da olmadığımda da, ekranlardan izliyorum, bu tarafta oturduğu için de her gelen metne hayır diyor ve şiddetle karşı çıkıyorsa... (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Öğrenci affıyla ilgili kanun teklifini ben verdim.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan... Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf; öğrenci affıyla ilgili teklifi ben verdim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Otur yerine, otur!..

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Gel!.. Gel!..

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, o zaman yanlışlık, tartıştığımız metinde değildir; yanlışlık, tartıştığımız metinde değil veya tartıştığımız metnin, görüştüğümüz, üzerinde müzakere ettiğimiz metnin içeriğinde değildir. Bu, doğrudan doğruya, bazı siyaset yapma ihtiyacından kaynaklanan bir hararetli tartışmadır.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ama, Sayın Bakan, tutanaklar ne diyor...

BAŞKAN - Lütfen...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yoksa, gayet doğal bir hadise, belli sınırlar içerisinde ve de dünyada her şeyin değiştiğinden bahsettik. "Türkiye de on yıl, yirmi yıl önce aynı Türkiye değildi dediniz" dediniz. Doğru...

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Aynı Mehmet Ali Şahin değil mi Sayın Bakan?!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Türkiye de on yıl önce aynı Türkiye değildi, yirmi yıl önce aynı Türkiye değildi...

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Tutanaklardan okudu, Sayın Bakan.

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ama dünya da on yıl önce aynı dünya değildi, yirmi yıl önce de aynı dünya değildi.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Tutanaklardan okudu, Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Şimdi, vaktiyle Meclisten geçen bir kanundan bahsediliyor. İçinde RTÜK'le ilgili, yabancı sermaye payıyla da ilgili bir kanundan bahsediliyor; bu kanunun geri dönmesi üzerine Mecliste yapılan müzakerelerden bazı alıntılar... İşte,  sayın bir bakan, o kanunun dönüşü üzerine şunları söylemiş diye. Ne söylemiş "bunun dönmesi doğrudur, bu, Anayasaya aykırıdır" demiş.  Hangi maddesi Anayasaya aykırı demiş; bu bahsedilen kanun tek bir maddeden mi ibaretti, yoksa başka maddeleri mi vardı, bu maddelerin tümüyle bağlantılı mı söylemişti, yoksa sizin burada tenkit ettiğiniz bir maddeyle mi bağlantılı söylemişti; bu bile belli değil. Eğer, cümleleri, küçük bir yerinden saptırırsanız, gideceği yer farklı olur.

Onun için, neyin niçin söylendiğini, doğru dürüst, gelirsiniz, koyarsınız; bak, bu maddede böyle bir ifade var, bu maddeyle bağlantılı olarak da, Sayın Bakan vaktiyle şunu söylemişti dersiniz. Bu dahi bazı şeyler için delil olmaz; ama, bir paketin bütünü hakkında söylenen sözlerin, özellikle bir maddeyle bağlantılı söylenmiş sözler gibi algılanıp değerlendirilmesinin de sağlıklı olduğu kanaatinde değilim.

Yabancı sermaye, evet, belli sınırlar içerisinde gelecektir. Bu sınırlar içerisinde geliş, Türkiye'deki medya sektöründe yıllardır en büyük ihtiyaç olarak algılanan rekabet ortamını da sağlayacaktır. Bu rekabet ortamına bağlı olarak, yayınların standardında iyileşme olacaktır. Buna bağlı olarak, medya sektöründe çalışanların özlük haklarında, sendikal haklarında daha düzgün bir standartlaşma meydana gelecektir. Ulusal mevzuata uygunluk konusunda titizlik ve hassasiyet artacaktır; hatta, temel hak ve özgürlüklere saygı duyma, ona uygun yayın yapma konusunda uluslararası evrensel standartlar tüm medya kuruluşlarımıza yerleşecektir ve de her şeyin ötesinde, yabancı sermayeye bağlı bir yayın kuruluşu geldi, efendim, millî çıkarlara aykırı yayın yaptı dediğiniz zaman, bu doğru olmaz. Neden olmaz; bir kere, buraya gelen, yayın yapan, kendini kabul ettirmek zorunda olan, hisseden bir yabancı sermaye kuruluşu, halkın inançlarıyla, duygularıyla mücadele ederek zaten yayın yapamaz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Mücadele etmez o!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Kendi mevcut yerli sermaye aleyhte bazı yayınlar yaptığı zaman, insanlar tereddüt edebilirler; ama, bir yabancı sermaye, tüm milleti karşısına alarak yayın yapamaz zaten.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Onu demedik! Onu söylemedik! Çarpıtmayın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Böyle bir yayın yapmaya kalktığı zaman, zaten piyasadan tasfiye olur. Bunun ötesinde, RTÜK vardır; denetleme yetkisine sahiptir, düzenleme yetkisine sahiptir, gerekli yasakları zaten gelir, koyar, yerleştirir. Bu bakımdan, sanki her şey libere edildi, açıldı piyasalar... Böyle bir bakış açısı doğru değil.

Ben hatırlıyorum, geçmişe doğru bir bakıyorum; amanın, Boğaz köprüleri bile Türkiye için en büyük tehlike olarak algılanmış ve anlatılmıştır bu memlekette. (AK Parti sıralarından alkışlar)

"İstanbul Boğazına ne demek boğaz köprüsü yapmak, Türkiye'yi batıracaklar" diye feveran edilmiştir "aman tehlike geliyor, Türkiye elden gidiyor" diye bağırılmıştır, çağırılmıştır ve de o sözler, bugün, hiç kimsenin kabullenmediği sözler niteliğindedir.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Bakan, bizim köprülere sahip çıkmayın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Avrupa Birliğine "Batı kulübü" demediniz mi?

BAŞKAN - Sayın Anadol, hatibe...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Hangi nitelikte ve vasıfta olursa olsun, yabancı sermaye, büyük bir tehlike olarak yıllarca algılanmıştır "aman Türkiye elden gidiyor, yabancı sermaye her şeye elkoyacak" denilmiştir. Bugün, bütün partilerin programlarında, tüzüklerinde yabancı sermayenin, doğrudan yabancı yatırımların girişiyle ilgili çabalar var. Bu da böyle.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Avrupa Birliğine "Batı kulübü" diyen siz değil miydiniz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Avrupa Birliğine "Batı kulübü" kim dedi?

BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Şu andaki hassasiyetler de dikkate alınmıştır ve sınırlama getirilmiştir. Bazı bölümleri itibariyle, şu andaki, yürürlükteki mevzuattan da daha katı sınırlamaları içermektedir.

AHMET ERSİN (İzmir) - Bu kadar savunuyorsanız, niye getirmediniz hükümet olarak Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Bu arada, Star'da, TMSF'nin yönetim ve denetimine geçtikten sonraki dönemle ilgili olarak bazı iddialarda bulunuldu. Bunlarla ilgili benim ilk edindiğim bilgilere göre, burada telaffuz edilen, ifade edilen rakamların hemen hemen tamamı doğru değil gibi; yani, o telaffuz edilen rakamlar doğru değil; ama, burada doğruları nedir diye anlatmaya kalkmaya da çalışmayacağım.

EMİN KOÇ (Yozgat) - Verilen cevapta, 25 milyar maaş; sizlerin verdiğiniz cevap...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Ancak şunu söyleyeyim: Bu dönemle ilgili olarak, TMSF zaten müfettişler görevlendirmiştir, incelemeler yapılıyor. Her kim ki, kanunlara aykırı, hakka hukuka aykırı bir uygulama yapmışsa, TMSF'ye bağlı kuruluşlarda da yapıyorsa bunu, gerekli müeyyidelerle karşılaşır, gerekli işlemler yapılır. Bu konularda incelemeler devam ediyor.

Onun için, ben, tam durum ortaya çıkmadan, hem rakamları çek etmeyi hem de durumu farklı bir düzlemde değerlendirmeyi, şu zeminde gerekli görmüyorum. İncelemeler, teftiş devam ediyor Sayın Milletvekilimiz; eğer herhangi bir durum varsa, gerekli işlemler yapılır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun, Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakan konuşmalarında, benimle ilgili olarak... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Karar verecek Başkanlık Divanı. Lütfen, sayın milletvekilleri, ara vermek zorunda bırakmayın beni.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Benimle ilgili olarak "o taraftayken farklı şeyler söylüyor, bu taraftayken farklı şeyler söylüyor" diye...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmayı ben de dinledim; herhangi bir sataşma söz konusu değildir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bundan daha bariz sataşma olmaz Sayın Başkan! Ben, en az 10 tane kanun sayarım; o tarafta da aynı söylüyorum, bu tarafta da aynı söylüyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Fahrettin Üstün...

Buyurun Sayın Üstün. (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanunu ve Radyo Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Üstün, 3 üncü madde...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Düzeltiyorum, 3 üncü maddesi üzerinde...

Değerli arkadaşlarım, 1950'li yıllarda, Nelson Rockefeller'ın, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhoower'a yazdığı mektuptan size bazı bölümler okuyacağım: "Biz, askerî paktlarımızı kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik ve askerî nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını, Asya, Afrika ve diğer az gelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız. Yardımda birinci gruba, bizimle dost olan ve bize uzun süreli askerî paktlarla bağlanmış olan ülkeler girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler, öncelikle askerî nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu noktada, Dışişleri Bakanlığıyla aynı fikirdeyim. Genişletilmiş iktisadî yardım, bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir; yani, bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askerî paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere doğrudan doğruya iktisadî yardım da yapılabilir; ama, bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır. Bunlarla bağlantılı olarak, özel sermaye yatırımlarını ayarlamak gereklidir. Hükümet özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli ve onlardan akıllıca yararlanmasını bilmelidir. Bu yatırımlar yardımıyla birçok politik amaca ulaşılabilir."

Şu kısım da çok önemli, özellikle bu kanunla ilgili: "Bu tip özel sermaye yatırımları, zamanla, bütün gayri meşru muhalefeti ve politikamıza karşı mukavemeti ortadan kaldırabilmeli veya nötralize edebilmelidir. Ayrıca, bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün şahsî teşebbüs ve menfaat çevreleri etkilenmelidir. Aynı zamanda, ABD ile işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardımı artırmalı ve böylece bu işadamlarının ilgili ülke ekonomisinde kilit noktalarını ele geçirmeleri, buna dayanarak politik etkilerin artırılması sağlanmalıdır."

Değerli arkadaşlarım, bu mektup 1950'li yıllarda yazılmış; şu kanun tasarısıyla ne kadar örtüştüğünü hepinizin takdirine sunuyorum.

Sayın Bakan ve sözcüler, devamlı, küreselleşmeden, küresel sermayenin yararlarından bahsettiler. Sayın Bakanım ekonomist. Sayın Bakanıma soruyorum: Son yıllarda derin bir kriz içerisine girmiş olup, bir ayda tam 1 600 şirketi kapanabilmiş olan, dev şirketleri bile birer birer batan, bizzat kendi Başbakanı "uzun yıllardır borçlanma politikası izledik; dünyanın en borçlu ülkesi olduk, bundan sonra dış piyasalardan borçlanmayacağız" diye itirafta bulunan, zordaki bankaları Amerika'nın dev bankaları tarafından rahatça ve yok pahasına alınabilsin diye anayasasını değiştirmesi için Amerikan Hükümetince politik baskılara maruz kalan Japonya mı galip?! Yoksa, çalışanların geliri her yıl düşen, işsizlik oranı sürekli artan ve şimdilerde yüzde 11'leri bulmuş olan, vergi yasasını değiştirip vergileri indirmesi için dev bir uluslararası şirket tarafından yapılan tehdide boyun eğen, Başbakanı "finans çevrelerine karşı durularak politika yapılamayacak" diyecek kadar tam teslim olmuş Almanya mı galip?! Yoksa, tütün endüstrisinden kauçuk endüstrisine, otomotiv endüstrisinden nakliye sektörüne, elektrikli aletler endüstrisinden petrol ve kömür endüstrisine, kimya endüstrisinden ağır sanayie ve en azı yüzde 75 olmak üzere, yüzde 100'e varan oranlara kadar her şeye yabancıların sahip olduğu, gelişmiş ülkeler arasında dünyanın en büyük oranda yabancılar tarafından devralınmış ülkesi olan, uluslararası tahkimin, ülkedeki bu yabancıları rahatsız etti diye yüzmilyonlarca dolar cezaya çarptırdığı Kanada mı galip?! Yoksa, ülkesinin para birimini tek bir spekülatörün saldırısına karşı bile koruyamayan ve hazinesi bu sebeple büyük zarara uğrayan Avrupa'nın en durgun ekonomisine sahip İngiltere mi galip?! Krizler, peş peşe iflaslar, bizlere vahşi kapitalizmin beslediği dingilsiz bir küreselleşmenin büyük bir tehlike olduğunu gösterdi. Piyasanın gücünü dizginlemeli, liberalizmin aşırılıklarıyla mücadele etmeli, insanlarımızın güvenini sağlamalıyız diye feryat eden Cumhurbaşkanının ise finans dünyasıyla ilgili tüm olanları iğrenç bulduğu ve bu dünyanın içinde yer alan tüm işadamlarını dünya ekonomisinin AIDS'i olarak tanımladığı Fransa mı galip?! Yoksa, küreselleşmenin sonucu topal ördeklere dönerek üçüncü milenyumun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Üstün, toparlar mısınız.

Buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - ...taa içlerine kadar borç ödemek zorunda bırakılmış Asya kaplanları mı galip?! Kim galip Sayın Bakanım, küreselleşmenin galibi kim?!

Değerli arkadaşlarım, satmak için iktidar olmadınız. İkibuçuk yıl süresi içerisinde, yaklaşık, SİT alanları satılık, hazine arazileri satılık, meralar satılık, vatan toprakları satılık, okullar satılık, devlet hastaneleri satılık, sağlık sektörü satılık...

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Vatan toprağı satılmaz! Haddini bil!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sözünü geri al...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - ...özel kurumlar satılık, televizyon kuruluşları satılık... Satılık olmayan ne var?! Satmak için mi iktidar oldunuz?! Camilere sıra ne zaman gelecek?!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Özür dilesin, sözünü geri alsın Sayın Başkanım.

ASIM AYKAN (Trabzon) - "Vatan toprağı satılık" sözünü geri alsın.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sözünü geri alsın... "Vatan toprakları satılık" dedi.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.22

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.35

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

833 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4.-  Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının son maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu maddelerde konuşmak benim usulüm değil esasında; fakat, konuyu çok önemli gördüğüm için bu maddede söz alma ihtiyacı duydum.

Biz, bu teklifi görüşürken Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu konuşmaya başladık; onun sorunlarını, uygulamada karşılaştığı bu sorunları nasıl aşabileceğini ve buna yönelik olarak teklifin 1 inci maddesiyle yapılmış olan düzenlemeleri tartıştık. 2 nci maddeye geldiğimizde, konumuzla ilgisi fazla olmayan; ama, tartışıldıkça konumuzla hiç ilgisi olmadığı anlaşılan bir maddeyi tartıştık. Sayın Bakanın açıklamalarını da burada dinledim. Radyo ve televizyon şirketlerinde yabancı sermayenin yer alması için, kanunda yer alan yüzde 25'lik sınırın, üst sınırın kaldırılmasına yönelik bir maddeydi; kabul edildi, geçti.

Şimdi, konu, yabancı sermaye bağlamında tartışıldı. Sayın Bakan açıklamalarını yaptı ve açıklamalarına biraz inandırıcı olması için küreselleşme kavramını da kattı. Sayın Bakan bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da yapmıştı. Genellikle, bu tip konular tartışılırken, artık, 1990'lı yıllardan itibaren yaşamımızın her alanına giren küreselleşme kavramı bir şekilde konuşmalarımıza, neredeyse bütün cümlelerimize de girmeye başladı. Âdeta, bu kavramı ne kadar çok kullanırsak, konuyu o kadar daha güçlü kılıyoruz gibi oluyor.

Küreselleşme, hepinizin bildiği gibi, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki değişimin günlük yaşamımızda yarattığı değişimdir. İşin bir, böyle yanı var. Bir de, bunun ikinci yanı, bundan çok daha önemli yanı, sermaye hareketlerini serbest bırakması. Artık, coğrafî sınır tanımıyor sermaye; nerede uygun ortam varsa, o ülkeye gidiyor.

Şimdi, ben, bunun, bu tartışmanın küreselleşme kavramının, sermaye hareketlerinin serbest olmasının, sermaye hareketlerinin coğrafî sınır tanımamasının bu teklifin 2 nci maddesiyle bir ilgilisini kurabilmiş değilim. Türkiye, 1950'li yıllardan bu yana yabancı sermayeyi teşvik etmeye, çekmeye çalışıyor. Çok doğal; tasarruf açığımız var, gerekli kaynağımız yok, yatırım yapmamız gerekir; bunun için de yurt içindeki tasarruflar yetmiyorsa, yurt dışından yatırım ithal etmemiz, yatırımcı ithal etmemiz gerekir. Doğru bir politika, cumhuriyetin politikası doğrudur. 6224 sayılı Kanun 1950'li yıllarda çıkmış. Yine bu hükümet döneminde çıkan Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu var. Şu anda, yabancı sermaye, Türkiye'de hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın, gelip, şirket kurup, faaliyet gösterebilir her alanda. Amaç nedir; yabancı sermaye gelsin, yatırım yapsın, istihdam alanı yaratsın, ihracata katkıda bulunsun, millî gelirimiz büyüsün; amaç bu.

Peki, bu kadar düzenleme yapılırken, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi hakkında kanundaki yüzde 25'lik yabancı sermaye sınırını kaldırmak neden kimsenin aklına gelmedi veya 1994 yılında o kanun kabul edilirken, cumhuriyet hükümetlerinin yabancı sermayeyi teşvik politikasına rağmen neden yüzde 25'lik sınır kondu?! Demek ki, bu, yabancı sermaye politikasına, yabancı sermaye teşvik politikasıyla ilişkilendirilecek bir konu değildir.

Radyo ve televizyonlar, bir ülkenin kamuoyunun oluşturulmasında doğrudan etkili olan kurumlardır. Yabancı sermaye gelsin, bizim yayın kalitemiz düzelsin yaklaşımıyla bu konuya yaklaşılmayı, ben gayri ciddî buluyorum. Zaten bu televizyon şirketleri var mı; var. Peki, yabancı sermaye gelecek, istihdam mı yaratacak; hayır, bu televizyon şirketlerinin çalışanları da var, birkaç yüz kişilik bir istihdamla bu şirketler yürüyor. Böylesi bir düşünceyle bu konuya yaklaşmanın ne kadar yanlış olduğunu, kamuoyu oluşturma yönünden ne kadar büyük bir sakınca yarattığımızı sizlerin takdirine sunuyorum.

Peki, sınır var mı şimdi kabul edilen metinde; bir başka sınır var. Ulusal kanalların yüzde 25'inden fazlasını yabancı sermaye alamayacaktır. Şu an 24 kanal var, 6'sını alabilecektir. Peki, ben, şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum; eğer yabancı sermayenin gelmesinde, radyo ve televizyonlara iştirak etmesinde, bu kanalları satın almasında hiçbir sakınca yok ise, neden bu sınır konuluyor? Bu sınırı kaldırmak, Sayın Bakanın açıklamalarıyla daha tutarlı olacaktır. Yabancı sermayeden korkmaya gerek yok. Bir zaman... Sayın Bakan biraz polemik de yaptı. "Boğaz Köprüsü yapılıyor, tehlike vardır" şeklinde ben hiçbir politika hatırlamıyorum. Boğaz Köprüsüne karşı çıkanlar olmuş, köprünün yerine şunu yapalım diyenler olmuş; ama "Boğaz Köprüsü geliyor, tehlike geliyor" şeklinde bir şey de ben hatırlamıyorum, köprünün yapıldığı yılları hatırlayan birisiyim. Neden ulusal kanalların yüzde 25'ini aşamaz yabancı sermaye? Eğer, hiçbir sakınca yok ise, gelin, bu sınırı da kaldıralım. Demek ki, bir sınır koyma ihtiyacı duyuluyor. Demek ki, tamamen açmak doğru değil. Peki, yüzde 25'lik bu sınır doğru mu; yanlış. Ulusal kanalların yüzde 25'i, sayıya bağlıyor işi; yani, 6 kanalı alırsınız; ama, izlenme oranına vurduğunuzda, diyelim ki, Türkiye'deki tüm televizyonların izlenme oranı yüzde 90'a ulaşan 6 kanalı almış olursunuz. Böylesi bir kamuoyu oluşturma gücünü, bir başka gruba, bir yabancı sermayeye vermiş olursunuz. Bu, normal yabancı sermaye politikasıyla, teşvik politikasıyla tartılabilecek, değerlendirilebilecek bir konu değildir.

Değerli arkadaşlar, şunu da belirtmek istiyorum; şimdi, TMSF'yle ilgili bir teklifte bu konu düzenlendiğine göre, ister istemez, TMSF'nin satmak durumunda olduğu televizyon şirketlerinin daha iyi bir değere gitmesi gibi bir kaygı mı güdüyor acaba bu teklif diye insan düşünüyor. Hakikaten, TMSF, varlıklarını en uygun değerle satmak, en yüksek değerle satmak zorundadır. Peki, bu, onu sağlayacak mıdır; hayır değerli arkadaşlar. 6 tane şirketi yabancı sermayeye açıyorsanız, 6 tane kanalı yabancı sermayeye açıyorsanız, TMSF'nin satacağı şirkete gelmek durumunda değil yabancı sermaye; yani, TMSF'nin satacağı şirketin değerini artıralım derken, tam tersine o silah gelip sizi vuruyor. TMSF'nin satacağı televizyon şirketine başka rakipler yaratıyorsunuz piyasada ve  TMSF'nin satacağı şirketin değeri düşüyor; yani, bu teklifin amacıyla da ters bu. TMSF'nin satacağı televizyon şirketinin değerini artırmıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye'de 1980'li yıllardan itibaren düzenleyici ve denetleyici kurumlar kuruluyor. Bunlar -genel olarak- piyasa ekonomisinin işleyişine ilişkin olarak piyasaları düzenleyen, rekabetin önündeki engelleri kaldıran ve bu şekilde tüketicinin, vatandaşın refahını, mutluluğunu artırmaya yönelik politikaları oluşturan kurumlardır. Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu; çoğaltabiliriz bunları. Bunların bir tanesi haricinde, diğerleri, piyasaların işleyişine ilişkin düzenlemeleri yaparlar ve piyasayı denetlerler, gözetlerler. Sadece, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu temel hak ve özgürlükler alanında görev alan bir kurumdur. Vatandaşın haberleşme hürriyetinin önündeki engelleri kaldırmakla görevlidir.

Bağımsız kurullar neden kurulmaktadır; bağımsız kurullar, devletin ekonomideki rolünün küçülmesine paralel olarak piyasaların başıboş kalmasını önleyen, piyasaların rekabete açık bir şekilde işlemesini sağlayan kuralları koyar, o kuralların uygulamasını denetlerler. Bu kurumlar, hem hükümetten hem de piyasalardaki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, toparlıyorum.

Bu kurumlar, hem piyasaların hâkim gücünden hem de hükümetlerin etkisinden uzak çalışacaklardır. Evet, yasama organı, tabiî ki her şeye yetkilidir, her türlü yasal düzenlemeyi yapar; ama, hükümetler, çağın gidişine uygun olarak, gelişmiş ülkelerde ve Türkiye'de kendilerini sınırlama ihtiyacı duymuşlar. Biz ne kadar daha az karışırsak, bu piyasalar, bu kurumlar, bu alanlar o kadar daha iyi çalışır düşüncesiyle bu kurumları kurmuşlar. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bunlardan birisi.

Bu konuyu, tartıştığımız bu konuyu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun süzgecinden geçirmek gerekmez mi değerli arkadaşlar; ama, geçmemiştir. Onun için teklif olarak gelmiştir buraya. Hükümet, bunu buraya tasarı olarak getirememiştir; çünkü, konuya ilişkin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yaptığı değerlendirmede, yüzde 25'lik sınırın kaldırılmasını doğru bulmamıştır. Şimdi, hem bu bağımsız kurumları kuracağız hem bunların görüşlerine uymayacağız!.. Bu görüşler hükümetçe dikkate alınmamıştır, komisyonca dikkate alınmamıştır; ama, kanun teklifinin şu 4 üncü maddesinin görüşülmesi sırasında, belki Genel Kurulca dikkate alınır, kanun teklifinin tümünün oylanmasında dikkate alınır düşüncesiyle, bunları size ifade etmeyi görev saydım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir çalışma sürecinden sonra, sona yaklaştık.

Ben, hukuk yoluyla siyasetin, en önemli siyaset yolu olduğunu hep iddia etmişimdir ve bu yolla yapmaya çalışmışımdır. Kaldı ki, söylediklerimin hiçbirisi, AK Partinin programıyla, Anayasayla çelişkili değildir. AK Partinin programına lütfen bakın, RTÜK'le ilgili bölüme bakın, bir bütüne bakın.

Tabiî ki, gönül isterdi, bu konu parti gruplarında yeterince konuşulsun, grup toplantılarında dile getirilsin ve orada gerçek bir katılım olsun, daha sonra burada da katılım olabilsin; ama, buradaki katılımın yeterli olmadığını görüyoruz. Birçok milletvekilimiz, daha yeni bunları öğrendi. Tabiî ki, grup başkanvekillerinin işaretiyle oy kullanmanın riskini hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, ben, siyaset olsun diye söylemiyorum; Sayın Şener, buna atıfta bulundu -belki isim zikretmedi- şunu belirtmek istiyorum: Bu kanun teklifi, Anayasanın "Başlangıç" kısmına aykırıdır -uzun uzadıya konuşmak istemiyorum, kayda geçsin diye- Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır, cumhuriyetin niteliklerine aykırıdır, devletin temel amaç ve görevlerine aykırıdır, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne aykırıdır, basın özgürlüğüne aykırıdır, 167'deki tekelleşme ve kartelleşmeye aykırıdır ve tüketicilerin korunmasına aykırıdır.

Geçen dönemde, 7.6.2001 tarihinde kabul ettiğimiz, RTÜK'teki değişiklik, 4676 sayılı Kanunda yapıldı ve Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderildi. Aynı gerekçeler burada mevcuttur. Bunun, mutlak suretle anayasal yargı denetimine tabi olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Şener isim belirtmeksizin, bir milletvekilinin oranlardan bahsettiğini ifade etti. Bakın, RTÜK Uluslararası İlişkiler Dairesi bu tespitlerini Plan ve Bütçe Komisyonunda da yaptı, RTÜK Hukuk Müşavirliği açıklamalarda bulundu; onlar, bu kanun teklifine karşılar; tabiî ki, irade, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir ve orada verdikleri bilgiler de, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler itibariyle. Avrupa Birliği üyesi olan ülkeler -ki, biz değiliz- o ülkeler, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına müsaade eden ülkelerdir ve böyle yapmaları gerekir, belli ortak değerlere sahiptirler ve ortak mekanizmalar içinde de yer almaktadırlar. Onlar, kendi aralarında, böylesine sınır koymayabilir; ama, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler itibariyle çeşitli uygulamalar var; onlardan birisi Güney Kıbrıs'tır, yüzde 5; diğeri Yunanistan'dır, yüzde 25; diğeri İrlanda'dır, yüzde 27; diğeri İspanya'dır, yüzde 25.

Tabiî ki, kanun teklif ve tasarılarının komisyonlara sevk ve havalesi itibariyle, ben, havalede görevli olan Meclis Başkanını uyarmak istiyorum. Bu konu, Anayasa Komisyonunun konusudur; Anayasa Komisyonu tali komisyon bile değil. Anayasa Komisyonu, burada, inisiyatif de alamamıştır. Konu, Genel Kurulda tartışma konusu yapılacak hale bile gelmemiştir. Geçmişteki bir uygulaması nedeniyle Meclis Başkanıyla takışması sebebiyle, takışmayı sürdürmeme amacını gütmüştür; yanlıştır. Anayasa Komisyonu ve Uyum Komisyonu bu konuda en önemli komisyonlardır. Tabiî ki, bunlar, Avrupa Birliği uyumuna müsait. Olabilir, Avrupa Birliğinde bunu uygulayan var, uygulamayan var. Üç sene, beş sene bu televizyonlar hiçbir şey yapmayabilir, sakıncalı olmayabilir, kalite geldiği de söylenebilir; ama, bir gün, mutlaka -ama irticaî kaynaklı, ama Ermeni kaynaklı, ama MED-TV'nin uzantısı, öyle veya böyle -etnik grupların eline geçebilecek bir risk vardır, bölgeyi etkileyebilecek bir risk vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bu riski azaltmak bizim görevimizdir; ama, bir gün ve bir gün mutlaka bu olur.

İyi günler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/951) (S. Sayısı: 794) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 794 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE TUNUS CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ALANI TESİS EDEN ORTAKLIK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 25 Kasım 2004 tarihinde Tunus'ta imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Söz talebi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

                                      

(x) 794 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 200

Kabul: 200 (x)

Böylece, tasarı kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Kozmetik Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Kozmetik Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/844) (S. Sayısı: 643)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bugün için görüşülecek başka konu kalmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Mart 2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 01.00