DÖNEM : 22 CİLT : 77 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
70 inci
Birleşim
15 Mart 2005 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'in, Bingöl İlinde meydana gelen
deprem ve sonrasında yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, 14 Mart Tıp Bayramı ile
doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
3.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, 14 Mart Tıp Bayramı
ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 69 milletvekilinin,
kamuoyunda "Fethullah Gülen Okulları" olarak bilinen okulların,
dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)
2.- İstanbul Milletvekili Bülent Tanla ve 30 milletvekilinin, kamu
kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü azaltmak ve kamu harcamalarına
kaynak sağlamak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/261)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununun 117 nci Maddesinin Başlığı ve İkinci Fıkrasının Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin (2/326) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/269)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Muhtar ve İl Genel Meclisi
Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifinin (2/351) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/270)
D) Çeşİtlİ İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
V.- ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ
Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu
ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)
3.- 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici
Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı:
832)
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833)
5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/951) (S.
Sayısı: 794)
6.- Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831)
7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)
8.- Kozmetik Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları (1/844) (S. Sayısı: 643)
VII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, tarımsal sulamada kullanılan ve
ödenemeyen elektrikte fiyat ve KDV indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4513)
* Ek cevap
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 4422 ve 5187 sayılı Kanun
hükümlerince haklarında dava açılanların isimlerine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4595)
3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, yolsuzluk ve usulsüzlükle
ilgili davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4643)
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Ziraat Bankası AŞ Hasanpaşa
Şubesi Müdürü hakkındaki iddiaya,
Ziraat Bankası AŞ'nin bilgisayar sisteminin çökmesi ve bazı iddialara,
Kentbankın Arnavutluk'taki bir iştirakinin satışı için kamu
bankalarından kredi kullandırılıp kullandırılmadığına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER’in cevabı (7/4747, 4752, 4753)
5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Irak'ta yapılacak seçimlere
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün
cevabı (7/4765)
6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 5176 sayılı Kanun ile 3628
sayılı Kanun arasındaki farklara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/4766)
7.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile
Kafkas Cumhuriyetlerini Doğu Karadenize bağlayacak demiryolu projesi olup
olmadığına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı
(7/4795)
8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, basında yer alan bir
açıklamaya,
İmarbank soruşturmasında BDDK'ya gelen bir ihbar mektubuna,
İmarbankla ilgili bazı iddialara,
İlişkin soruları ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4804, 4805, 4806)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hükümetin ucuz konut
projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4816)
10.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Türkiye'nin AB üyeliği için
Fransa'nın aldığı referandum kararına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4829)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy Köy
meydanına parke taşı kaplanmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4841)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy ve
Küçükyenice köylerinin su deposu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4842)
13.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Çin'den yerfıstığı ithal
edildiği iddialarına,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, 4876 sayılı Kanunun
uygulamasına,
Tarım Gönüllüsü Projesine,
Son 10 yılda yapılan süne mücadelesine,
Son 10 yıldaki traktör satışına,
Gezici toprak analiz laboratuvarlarının faaliyetlerine,
- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun Tarım İl Müdürlüğü
personelinden görev yeri ve unvanları değiştirilenlere,
- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Bodrum Su Ürünleri Araştırma
Enstitüsünün kaldırılma gerekçesine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı
(7/4852, 4853, 4854, 4855, 4856, 4857, 4858, 4859)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, arızalı veya kapalı olan
şehirlerarası demiryolları hatlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
YILDIRIM'ın cevabı (7/4860)
15.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu-Çatalpınar
İlçesindeki sağlık ocağının ulaşım sorununa ve personel yetersizliğine ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4899)
16.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Atatürk Havaalanında
pistten çıkan uçağa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın
cevabı (7/4909)
17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı uluslararası görüşmelerde
tutanak tutulup tutulmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4912)
18.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, TRT'nin kurum
içi ve dışında yaptırdığı dizilere ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4920)
19.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Çorlu-Ankara arasında
uçak seferlerine başlanıp başlanmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4937)
20.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, bedelli askerlik için gelen
talep sayısına ve bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/4941)
21.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'daki hava kirliliğine
karşı alınacak önlemlere ve kaçak kömür satışına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/4943)
22.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, ABD Büyükelçiliğinin bina
çevresinde aldığı güvenlik önlemlerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4944)
23.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, soruşturma komisyonunda görev
yapan bir milletvekilinin beyanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/4967)
24.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Başbakanın Güneydoğu Asya gezisini
takip eden TRT heyetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı
(7/4992)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak altı oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü
Oturumlar
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, İstiklal Marşımızın kabulünün 84
üncü yıldönümüne,
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, son günlerde ülkemizde yaşanan
sosyal olaylara,
İstanbul Milletvekili Zülfü Livaneli, geçtiğimiz hafta Paris'te yapılan
UNESCO toplantısında Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusundaki tartışmalara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın Dışişleri,
Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın Çevre,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın Millî Savunma,
Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın Tarım, Orman ve Köyişleri,
Komisyonları üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri;
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 30 milletvekilinin, ilaç
sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/259) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki
yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;
Devlet Bakanı Güldal Akşit'in ABD'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresinin kabul edildiği;
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 418 sıra sayılı kanun teklifinin
bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Açıklandı.
Tarım Orman ve Köyişleri,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri,
Çevre,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,
Anayasa,
Millî Savunma,
Dışişleri,
Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere, gruplarınca aday gösterilen
milletvekilleri seçildi.
Genel Kurulu ziyaret eden Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk
Grubu Güney Kore Başkanı Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte beraberindeki
heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri
alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan Devlet Memurları
Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/946) (S. Sayısı: 827) 16 ncı maddesine kadar kabul edildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
|
Kırklareli |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
Beşinci ve Altıncı Oturumlar
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının (1/946) (S. Sayısı: 827) görüşmelerine devam olunarak 19 uncu
maddesine kadar kabul edildi; 19 uncu madde üzerinde verilen bir önergenin
elektronik cihazla yapılan oylamaları sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; 15 Mart 2005 Salı günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.28'de son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Çanakkale |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN KÂĞITLAR No.: 96
14 Mart 2005
Pazartesi
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, TEKEL'in
özelleştirilmesi çalışmalarına ve tütün üreticilerine ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1482) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
2.- Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın, tütün piyasasına
ve üreticilerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1483)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun,
Gümüşhane-Hurşit Çayının ıslah çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1484) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
4.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, Türkiye
Demir Çelik İşletmelerindeki atamalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1485) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
5.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun,
Çankırı-Merkezdeki içme suyu sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1486) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
6.- Tunceli Milletvekili Hasan Güyüldar'ın, eğitim
kurumlarındaki sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1487) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
7.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Irak'ta Türk
şoförlerinin can güvenliğinin sağlanmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1488) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Atatürk Orman
Çiftliğinde hayvan üretimi ve bakımında yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5098) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Denizli
Acıpayam Ovası Sulama Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
3.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yurt dışı
gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5100) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.3.2005)
4.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, bir
konuşmasındaki medyaya yönelik ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5101) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, kamu
yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5102) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1.3.2005)
6.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Seydişehir Eti
Alüminyum Tesislerinin özelleştirilmesi sürecine yönelik iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5103) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
7.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, ticari faaliyetlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5104) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2005)
8.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, sahte rakı
sorununa ve alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5105) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
9.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın, sosyal
güvenlik kuruluşlarının ilaç bedellerini ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5106) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
10.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN'ın, bir
konuşmasındaki memurlara yönelik ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5107) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
11.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in,
Başbakanlık binalarının tadilat, yenileme ve finansmanına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5108) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
12.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY'ın,
Çanakkale-Biga-Çan ilçelerine doğalgaz getirilmesi ihalesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5109) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Bulgaristan'ın baraj kapaklarını açması sonucu Edirne'de yaşanan su
baskınlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5110) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.3.2005)
14.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, yurtdışı
gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5111) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.3.2005)
15.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, Mimar Sinan
Üniversitesi Resim Heykel Müzesindeki tablolara ve müzenin restorasyonuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5112) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
16.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde kazanılan davalara ve ödenen tazminatlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5113) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
17.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ifade ve
basın özgürlüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5114) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.3.2005)
18.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, adli sicil
kaydı talebi karşılığında bağış alınmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5115) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
19.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Maliye Bakanı
hakkında düzenlenen dosyaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5116) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
20.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, nafaka
hükümlerinin düzenlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5117) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
21.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, özel bir finans
kurumunun yöneticileri hakkındaki yargılamanın sonucuna ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5118) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
22.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, TRT İstanbul
Radyosunda personele yönelik uygulamalara ve bir enstrümanın yasaklanmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/5119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
23.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
yapılması planlanan Saray-Kırklareli devlet karayoluna ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5120) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.3.2005)
24.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Akkuş-Salman-Akpınar-Seferli beldelerinin ulaşım sorununa ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5121) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2005)
25.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Bozüyük-Adapazarı Karayoluna, Bozüyük ve Bilecik
için çevre yolu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5122) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
26.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, duble yol
çalışmalarına ve Bolu Otoyol Geçiş Tüneli için yapılan harcamaya ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5123) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.3.2005)
27.- Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut KOÇAK'ın,
Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili faaliyetlere karşı alınacak önlemlere
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/5124) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
28.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, sözde Ermeni
soykırımı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/5125) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
29.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir
gazetedeki röportajında verdiği bazı beyanlara ilişkin Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5126) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.3.2005)
30.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Avrupa
Anayasası Nihaî Senedinin bir maddesinde yer alan Kıbrıs'la ilgili bildiriye
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/5127) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
31.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, Diyanet
İşleri Başkanlığının hac organizasyonuna ve özel bir seyahat şirketine yönelik
iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi
(7/5128) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
32.- Bursa Milletvekili Mustafa DÜNDAR'ın, yurtdışından
öğrenci getirme projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru
önergesi (7/5129) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
33.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine ve bazı yetiştirme yurtlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5130)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
34.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun işleyişine ilişkin Devlet Bakanından
(Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5131) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2005)
35.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, çocuk yuvaları
ve yetiştirme yurtlarındaki personelin niteliğine ilişkin Devlet Bakanından
(Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5132) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2005)
36.- Sivas Milletvekili Nurettin SÖZEN'in, bazı
televizyon programlarına ve aile birliğinin korunmasına yönelik çalışmalara
ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/5133)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
37.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, yerel
yönetimlerin Hazineye olan borçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN)
yazılı soru önergesi (7/5134) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
38.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
gurbetçilerin döviz akışındaki düşüşe ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN)
yazılı soru önergesi (7/5135) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
39.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın,
bazı sektörlerdeki gizli işsizlik oranına ve alınacak önlemlere ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5136) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.3.2005)
40.- Erzincan Milletvekili Erol TINASTEPE'nin, SSK
emeklilerinin Şubat ayı maaşlarından yapılan kesintiye ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5137) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.3.2005)
41.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, yeniden
çalışmaya başlayan emekliden "Sosyal Güvenlik Destek Primi"
kesilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5138) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
42.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, felçli
hastaların idrar sorunlarının çözümüne ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5139) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
43.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
Irak'a işçi göçüne ve alınması gereken önlemlere ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5140) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
44.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, özel bir
şirketin elektrik ihracına ve enerji piyasasındaki düzenlemelere ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5141) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.2.2005)
45.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TBMM
Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Raporunda adı geçen bürokratlarla ilgili bazı
değerlendirmelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5142) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
46.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Köroğlu Barajı
Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5143) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
47.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
otobüs şirketlerinin AŞTİ servislerinin kaldırılması kararına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5144) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
48.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, renk
körlerine silah ruhsatlarıyla ilgili sağlık kurulu raporu verilmemesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5145) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2005)
49.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sahte
rakı üretim yerlerinin tespiti yönündeki çalışmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5146) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
50.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın,
İstanbul-Silivri İlçesinde iki yerel gazetenin kapatılmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5147) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
51.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, sahte rakı
üretimine yönelik alınacak tedbirlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5148) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
52.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal DEVECİLER'in, oto
galerilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5149)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
53.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde reklam panoları ihalesindeki usulsüzlük iddialarının
sorumlularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5150)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
54.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TELSİM ile
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5151)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
55.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, oto
galerilerine yönelik genelgenin uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5152) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
56.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sahte rakı
sorununa ve alınacak önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5153) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
57.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı
vergilerin gelir, gider ve artış oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5154) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
58.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, vergi
tahsiline ve mükellef sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5155) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
59.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, son beş
yıllık vergi oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5156)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
60.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın,
emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5157) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.3.2005)
61.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, İzmir
Emekli Sandığı Bölge Müdürlüğüne ve Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü binasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5158) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.3.2005)
62.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, şarap
sektöründeki vergi oranına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5159)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
63.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
sahte rakı üretimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5160)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
64.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, alkollü
içeceklere uygulanan yüksek vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5161) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
65.- Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, Devlet Malzeme
Ofisinin özelleştirilmesi düşüncesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5162) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
66.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, TEKEL
ürünlerinin vergi oranına ve ürünlerin uluslararası tanıtımına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5163) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
67.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, kontrol
dışı alkollü içecek üretimine ve denetimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5164) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
68.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Posof
İlçesi ve köylerinin eğitim sorunu ile lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5165) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
69.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır
İlçesi ve köylerinin eğitim sorunu ile lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5166) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
70.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Damal
İlçesi ve köylerinin eğitim sorunu ile lojman ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5167) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
71.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Hanak
İlçesi ve köylerinin nitelikli öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5168) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
72.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Göle
İlçesi ve köylerinin nitelikli öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5169) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
73.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İl
merkezi ve merkeze bağlı köylerin nitelikli öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5170) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
74.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, SSK
hastanelerinin devri ile ortaya çıkan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5171) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2005)
75.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, patates
siğili hastalığı nedeniyle ortaya çıkan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5172) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.3.2005)
76.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Ordu-Akkuş İlçesi Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5173) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
77.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, SSK
depolarında bekletildiği iddia edilen ilaçlara ve sorumlularına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5174) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
78.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, SSK'lıların
ilaç ihtiyacının serbest eczanelerden karşılanmasının sonuçlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5175) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.3.2005)
79.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Posof
İlçesi ve köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5176) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
80.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İl
merkezi ve köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5177) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
81.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Göle
İlçesi ve köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5178) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
82.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Hanak
İlçesi ve köylerindeki sağlık ocaklarının hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5179) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
83.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Damal
İlçesi ve köylerindeki sağlık ocaklarının hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5180) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
84.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır
İlçesi ve köylerindeki sağlık ocaklarının hizmete açılıp açılmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5181) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
85.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
Yalova-Termal'de bulunan Ruhsal Rehabilitasyon Merkezinin ne zaman hizmete açılacağına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5182) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.3.2005)
86.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, Kütahya-Emet
Devlet Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5183) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
87.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
sahte rakı imalatına ve denetim eksikliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5184) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
88.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, zirai
ilaçların kullanımının reçetelendirilmesine yönelik bir çalışma olup olmadığına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5185) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.3.2005)
89.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sağlığa zararlı
olduğu iddia edilen bazı gıda maddelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5186) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
90.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, bazı et
kombinalarının Bakanlığa bağlanıp bağlanmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5187) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
91.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, hastalık
taşıyan hayvanlarla ilgili alınacak tedbirlere ve bir iddiaya ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5188) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.3.2005)
92.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, bazı
karayolları belgelerinin alınma süresine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5189) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
93.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TELSİM'e
yönelik bazı iddialara ve Türk Telekom'un denetimine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5190) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
94.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, İstanbul
Atatürk Havalimanındaki bagaj kontrollerine ve bazı iddialara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5191) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.3.2005)
95.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın,
tiyatrolara ve sanat piyasasına yönelik alınacak tedbirlere ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5192) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2005)
96.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
kimyagerlerin özlük haklarının düzenlenmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/5193) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2.3.2005)
97.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, kapatılan Sinop
Radar Üssüne ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5194)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
98.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ordu
İlindeki dip trolü avcılığına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5195) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2005)
99.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TELSİM'e
yönelik bazı iddialara ve TMSF'nin denetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/5196) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.3.2005)
Geri Alınan
Yazılı Soru Önergesi
1.- Yozgat Milletvekili Emin Koç, Konutunda görevli
personel olup olmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesini 10.3.2005 tarihinde geri almıştır. (7/5014)
15 Mart
2005 Salı No.: 97
Tasarı
1.- Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı
Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun Tasarısı (1/994) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)
Teklifler
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; İletişim
Araçlarının Kullanımında, Tüketicilerin Bilinçaltı Ses ve Görüntü Efektlerine
Karşı Korunması Hakkında Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/405) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji;
Adalet ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.3.2005)
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ile 29
Milletvekilinin; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/406) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)
3.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ile 30
Milletvekilinin; Türk Medeni Kanununun 187 nci Maddesinin Değiştirilmesine
İlişkin Kanun Teklifi (2/407) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.3.2005)
Raporlar
1.- Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tarım Kredi Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/947, 1/233) (S. Sayısı: 835) (Dağıtma
tarihi: 15.3.2005) (GÜNDEME)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve 23 Milletvekili
ile Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 14 Milletvekilinin; 877 Sayılı Teşkilâtı
Mülkiye Kanununun 2. Maddesiyle Bağlı 4 Nolu Cetvelde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/361, 2/393) (S. Sayısı:
836) (Dağıtma tarihi: 15.3.2005) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 69
Milletvekilinin, kamuoyunda Fethullah Gülen okulları olarak bilinen okulların,
dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/260) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)
2.- İstanbul Milletvekili Bülent TANLA ve 30
Milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü
azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/261) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)
Süresi İçinde
Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin batık
bankalardan tahsil etmeyi hedeflediği paraya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4745)
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'ye
devredilen Demirbank ve Ulusal Bank'ın aktif ve pasifine ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/4746)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin
denetimine ve açılan davalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4748)
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF
tarafından yapılan tahsilata ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4749)
5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Eze
Zeytincilik'e kullandırılan kredilere ve Erol Evcil'in TMSF'ye olan borcuna
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4750)
6.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun,
kolalı ve alkollü içecekler ile tütün mamullerinden alınan vergiye ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4762)
7.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın,
yurtdışı uçak seferlerinde ülkemiz sınırlarında yapılan satışların
belgelendirilip belgelendirilmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4763)
8.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İstanbul'da
muhtemel bir depreme yönelik çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4764)
9.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Spor Toto
bünyesindeki bir bahis oyununun hasılatının özel şirketlerin banka hesabında
tutulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4770)
10.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, hırsızlık
olaylarındaki artışa ve bazı verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4771)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubu
borçları adına yapılan teklifin kabul edilmeme nedenine ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4772)
12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İktisat
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığının satış kararına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4773)
13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Erol Aksoy'un
basında yer alan iddialarına ve TMSF Başkanının açıklamasına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/4774)
14.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Uzan
Grubunun TMSF'ye ödeme planı sunup sunmadığına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4775)
15.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, İmar
Bankasına el konulma sürecinin geciktirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4776)
16.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, THK'ya kurban
derisi toplama yetkisini düzenleyen yönetmeliğin hukuki dayanağına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4781)
17.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in,
Tekel Genel Müdürlüğünün Ankara'da yaptırdığı hizmet binasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4785)
18.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Spor Toto
bünyesindeki bir bahis oyununun hasılatının özel şirketlerin banka hesabında
tutulduğu iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4787)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki
eczacıların Emekli Sandığından alacaklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4788)
20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, orta ve
yüksek öğrenimde kullanılan ve tavsiye edilen Kur'an-ı Kerim meal ve
tefsirlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4790)
21.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, Burhaniye
Veremle Savaş Dispanserinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4798)
22.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, DSİ
15. Bölge Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4799)
23.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'nin
yurtdışında tanıtım envanterine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4800)
24.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, yoğun göç
alan il ve ilçelerin yatırım teşviklerinden yararlandırılmasına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4801)
25.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Emlakbank'taki usulsüz kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4802)
26.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Doğu Anadolu
Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4807)
27.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, elektriğin
üretim maliyeti ve kullanım ücreti ile kaçak kullanımın nedenlerine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4808)
28.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Veteriner
Fakültesi öğrencilerinin yurtdışı eğitim imkânlarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4810)
29.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Bergama'daki
altın madeni işletmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4813)
30.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın,
Antalya-İbradı İlçesindeki boş idareci kadrolarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4814)
31.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Türkiye-Suriye sınır bölgesinde petrolle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4815)
32.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
emeklilerin maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4817)
33.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
duble yol çalışmalarına ve çıkan sorunlara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4818)
34.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
duble yol çalışmalarına ve çıkan sorunlara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4819)
35.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, SSK'lılara tüp
bebek imkânı sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4827)
36.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
"hortumcu" kavramının tarifine ve Etibank'a ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4830)
37.- Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Başbakanlık
Konutu ile Başbakanlık Merkez Binasında tadilat ve tamirat yapılıp
yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4833)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
14.00
15 Mart 2005
Salı
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70 inci
Birleşimini açıyorum.
III. -
YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
sayın milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Bingöl İlinde yaşanan deprem
hakkında söz isteyen, Bingöl Milletvekili Abdurrahman Anik'e aittir.
Buyurun Sayın Anik.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili Abdurrahman
Anik'in, Bingöl İlinde meydana gelen deprem ve sonrasında yaşanan sorunlara
ilişkin gündemdışı konuşması
ABDURRAHMAN ANİK (Bingöl) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 12 Mart ve 14 Mart tarihlerinde Bingöl'de meydana gelen
depremden dolayı gündemdışı söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 ve 14 Mart
2005 tarihinde Bingöl'de meydana gelen deprem neticesinde, Türkiye Acil Durum
Yönetimi Genel Müdürlüğünce, Erzurum ve Bingöl Valilikleri, Karlıova
Kaymakamlığı, Genelkurmay Başkanlığı Kriz Merkezi...
BAŞKAN - Sayın Anik, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibin konuşması
anlaşılamamaktadır.
Buyurun Sayın Anik.
ABDURRAHMAN ANİK (Devamla) - ...Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı Kriz Merkezi ve Kızılay yetkilileriyle koordinasyon
kurularak başlatılan çalışmalar kesintisiz olarak devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, meydana gelen deprem 12 Mart
2005 tarihinde sabah 09.36'da meydana gelmiş ve 5,7 şiddetinde bir deprem.
Depremden hemen sonra, Sağlık Bakanımız Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ Bey iki
saat sonra afet bölgesinde hazır bulunmuşlardır ve gerekli incelemeleri yapmış,
afetzedelerle bire bir görüşmüş, ilgililerden bilgi almış ve takip etmişlerdir.
Yine, 13 Mart 2005 tarihinde İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu Bey,
Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen Bey, Bingöl
Milletvekillerimiz Sayın Feyzi Berdibek, Mahfuz Güler ve bendeniz, Ankara'dan
Erzurum üzeri afet bölgesine intikal ettik. Yine Erzurum'un -Çat İlçesinde
karayoluyla- Çat İlçesinde ve köylerinde, Bingöl'ün Karlıova İlçesi ve köylerinde
gerekli incelemeler yapılmış ve orada bu konuda ilgililerden bilgi alınmış,
afetzedelerle görüşmeler yapılmış, şartlar gözden geçirilmiş, gerekli müdahale
yapılmıştır.
Bingöl'de meydana gelen bu depremden dolayı, gerçekten,
Sayın Bingöl Valimizin başkanlığında ve çevre illerin valilerinin de desteğiyle
orada güzel bir organizasyon yapılmıştır. Biz, bu afet bölgesindeyken, Sayın
Başbakanımızın, zaman zaman arayıp, ora hakkında bilgi alması, yöre halkı
tarafından alkışlarla karşılanmış ve takdir görmüştür. Bununla beraber, askerî
birlikler, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Türkiye Kızılay Genel Müdürlüğü,
diğer sivil kuruluşlar, özellikle Bingöl Valimizin denetimi ve koordinasyonu
altında, Bingöl Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Karayolları bölge
müdürleri ve Köy Hizmetleri yoğun bir çalışma yapmışlardır; kendilerine Bingöl
halkı adına şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Bingöl'de meydana gelen
depremde, Allah'a şükürler olsun ki, sevindirici olan, can kaybının olmayışı;
ama, 14 Mart 2005 tarihinde 03.55'te 5,9 şiddetinde meydana gelen ikinci deprem
ikinci bir hasara neden olmuştur.
Her iki depremde toplam 36 yaralı olmuş, bu 36
yaralımızdan 2'sinin hastanede tedavileri devam etmekte, diğerleri ise aynı gün
tedavileri görülerek taburcu edilmişlerdir.
Yardımlar devam etmektedir. Bugüne kadar 1 078 çadır
gönderilmiş, dağıtılan çadır sayısı 651; 1 632 tane battaniye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Anik.
ABDURRAHMAN ANİK (Devamla)- ... 536 katalitik soba, 60
tane uyku tulumu, 872 paket gıda yardımı, toplam 3 751; bu tür yardımlar
yapılmıştır. Bingöl Belediyemiz de 2 500 ekmekle takviye etmiştir.
Değerli arkadaşlar, Bingöl'de yıkım hayli fazla; ancak,
hafif hasarlı bina olarak, bugün itibariyle 418, ağır, orta hasarlı bina sayısı
370, ahır ve samanlıklar 800, toplam 868 tane -yine, ahırlar da dahil- yıkım
meydana gelmiştir. Hafif ve orta hasarlı olanlar ise 75, ağır hasarlı bina,
yıkık olarak da ilk gün 28 iken sonraki günlerde yine birkaç tane eklenmiştir.
Değerli arkadaşlar, Bingöl'de meydana gelen bu
depremden dolayı, Türkiye'nin genelinde bize telefonla geçmiş olsun diyen ve
Türk Halkının, çeşitli kurumların, sivil kuruluşların, devlet kurumlarının
gönderdiği bu yardımlardan dolayı şükranlarımızı arz ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Bingöl'de meydana gelen bu depremde
can kaybı olmaması sevindirici olmakla beraber, orada devletimizi gördük,
vatandaşımızı gördük, sivil kuruluşlarımızı gördük ve bütün o halkımızın
ihtiyaçlarını bir an önce gidermeye uğraşırken, haliyle, kışın ağır şartları
altında yaşayan o halka gerekli tedbirler hükümetimiz tarafından alınmıştır ve
gördüğüm kadarıyla büyük bir sıkıntı yoktu; ancak, bir konuyu ifade etmek
istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anik, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ABDURRAHMAN ANİK (Devamla) - Son bir iki gündür,
medyada, genelde, Afet İşlerince yapılan konutların hasar gördüğü ifade
edilmektedir. Bugün, yetkililerden aldığım bilgiye göre, 1998'de 9 tane, 2003
yılında 7 tane afet konutu, Dörtyol dediğimiz ve medyada sözü edilen yerde
yapılmıştır. Bu binalarda hiçbir surette herhangi bir hasar yoktur. Sadece,
yöremizin insanı ufak yerlere sığmadığı için, bu binaların yanında bir ek,
ilave yapmıştır; o ilave de basit bir yapı olduğu için zarar görmüştür.
Bu nezaketinizden dolayı hepinize saygılar sunuyorum.
Cenabı Hak, bütün Türkiyemizi, milletimizi ve bütün insanlık âlemini bu tür
afetlerden muhafaza eylesin.
Hepinize saygılar sunuyorum. Sağolun, teşekkürler. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anik.
Gündemdışı ikinci söz, 14 Mart Tıp Bayramı
münasebetiyle söz isteyen Muğla Milletvekili Ali Arslan'a aittir.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, 14
Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık politikasına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 14 Mart Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası nedeniyle gündemdışı söz
almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce Yüce Meclisi saygıyla selamlarken,
ben de, Bingöl depreminde acı çeken, canı yanan yurttaşlarımıza geçmiş olsun
diyorum, yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, 14 Mart, 1935'li yıllardan beri
adı bayram olarak kutlanılmaya çalışılıyor; ancak, son yıllarda sağlıkta
yaşadığımız olumsuz gelişmeler nedeniyle, gerek meslek örgütleri gerek
üniversiteler tarafından, tıp fakülteleri tarafından, bir bayramdan daha çok,
Türkiye'nin sağlık sorunlarının tartışıldığı, çözümlerinin önerildiği bir
platform haline dönüştü 14 Martlar.
Sağlık sektöründe çalışanlar mutsuz, sağlıktan
yararlanan yurttaşlarımız mutsuz. O açıdan, 14 Martlar artık bir bayram değil,
bir feryat, bir haykırış haline dönüştü; tıp öğrencileri feryat ediyor, TUS
sınavını bekleyen doktor meslektaşlarımız feryat ediyor, çalışan pratisyen
hekimlerimiz, uzman hekimlerimiz feryat ediyor, asistanlarımız feryat ediyor,
öğretim üyelerimiz feryat ediyor, tıp fakülteleri feryat ediyor.
Yurttaşlarımızın hastane kapılarında çektiği çileyi, hastane kuyruklarında
beklerken vefat eden, hastane kuyruklarında acı çeken yurttaşlarımızın
feryatlarını zaten her gün duyuyoruz. Buna bir de, 14 Mart günlerinde, sağlık
çalışanlarının feryatları ekleniyor.
Bu niye böyle değerli arkadaşlarım? Biliyorsunuz, Dünya
Bankası, bizim gibi ülkelere, Avrupa'nın periferinde yaşayan ülkelere, Latin
Amerika ülkelerine, bir süreden beri, sağlıkta dönüşüm projeleri adı altında
projeler sunuyor. Bu projenin temelinde, sağlığın finansmanının ve sunumunun
ayrılması var. Ama, görünen o ki, Dünya Bankasının önerdiği bu model,
Türkiye'ye uymadı. Uymadığını nereden biliyoruz, kanıtı ne; biliyorsunuz çok
kısa bir zaman önce, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerini Sağlık Bakanlığına
devrettik. Ne kadar hazır olmadığımız ortaya çıktı. Kuyrukları çözmeyi
beklerken, sağlık sorunlarımızın çözülmesini beklerken, tam tersi sonuçlar
ortaya çıktı.
Yine, biliyorsunuz, bu projenin bir temel ayağı da aile
hekimliğiydi. Geçtiğimiz günlerde acele bir yasa çıkardık Düzce'de pilot
uygulama başlatılmasıyla ilgili. 1 Ocakta başlanacaktı; henüz, aile hekimliğini
de, Düzce'de, pilot uygulama olarak başlatabilmiş değiliz. İthal projelerdi,
bize uymuyor, sorunlarımızı çözmüyor, hastalarımızın sorunlarını çözmüyor,
hekimlerimizin sorunlarını çözmüyor.
Değerli arkadaşlarım, sağlık sorununun çözümü basit.
Bakın, Dünya Sağlık Örgütü, bizim gibi ülkelerde, bütçeden sağlığa ayrılan
payın yüzde 10'lar civarında olmasını öneriyor. Bizse, maalesef, adını bile
bilmediğimiz, haritada yerini bile bilmediğimiz ülkelerden daha az pay
ayırıyoruz; yüzde 3, yüzde 4 civarında sağlığa pay ayırabiliyoruz. Tabiî,
sağlığın finansmanına yeterince pay ayıramadığımız için de, sağlık
göstergelerimiz yüz kızartıcı boyutlarda. Bebeklerimiz, komşularımızdaki
ülkelerden daha çok ölüyor, annelerimizin ölüm oranı yüz kızartıcı boyutlarda,
tüm diğer sağlık göstergelerimizin hepsi bozuk. Bunun tek sebebi var; sağlığı,
kamunun yükü gibi görüyoruz; sağlığı, devletin bir görevi gibi değil, kâr
edilmesi gereken bir hizmetmiş gibi görüyoruz ve sağlığı kamudan çektik.
Değerli arkadaşlarım, her yıl, bu 14 Martlarda, işte,
önümüzdeki 14 Martlarda daha iyi olur inşallah dilekleri oluyor. Çok iyi
hatırlıyorum, geçtiğimiz iki yıl öncesinde, AKP'li bir milletvekili arkadaşım
aynen şöyle söylemiş; çok uzun, son satırını okuyacağım -kendisine, gerçekten
saygı duyuyorum fikirlerine; o zaman, umutla söylemiş bunları- olumsuzlukları
saydıktan sonra: "Ama, inanın" diyor "gelecek yıl bu kürsüde, 14
Mart Tıp Bayramı konuşmasının çok daha farklı duygularla yapıldığını hepiniz
göreceksiniz."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Bekliyoruz, iki yıl geçti. Sayın
Çömez bir yıl demiş; ama, iki yıl geçti, hâlâ
hastalar feryat ediyor, doktorlar feryat ediyor, sağlık çalışanları
feryat ediyor, feryat devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, sağlığı eğer yük olarak görür de
üstünüzden atmaya kalkarsanız, varılacak sonuç budur. Ben, bu 14 Martta, sağlık
konusunda büyük hizmetleri olan, rahmetli Refik Saydamları, Behçet Uzları,
değerli Nusret Fişek Hocamızı, bugünkü
Başbakanımızın tersine -Başbakanımız, enjeksiyon yaparken bile
hekimlerimize güvenmiyor- "beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyen
Yüce Atatürk'ü, burada, rahmetle ve saygıyla anıyorum. Yurdun dört bir yanında
özveriyle çalışan, dünyadaki tüm meslektaşlarının neredeyse dörtte 1'i, beşte
1'i kadar ücret alıp, hiçbir sosyal güvencesi doğru dürüst olmadan görev yapan
değerli hekim arkadaşlarım ve tüm diğer sağlık çalışanlarına şükranlarımı
sunuyorum; 14 Martlarını kutluyorum.
Çalışmalarına yakından tanık olduğum Değerli Sağlık
Bakanımızın elinde Dünya Bankasının olduğunu bildiğim reçetenin yanlış olduğunu
söylüyorum. Tarihe altın harflerle geçen diğer sağlık bakanlarımız gibi, eğer,
adından kötü bahsedilmesini istemiyorsa, kendisine Dünya Bankasınca verilen
reçeteden bir an önce vazgeçip... İyi bir doktor olduğunu da biliyorum, ama,
elindeki reçete yanlış. O reçeteden bir an önce vazgeçmesini diliyorum.
Önümüzdeki 14 Martlarda -bir yıl içinde çözülmüyor, iki yılda çözülmedi-
inşallah, önümüzdeki yıllarda çözülebilir.
Hastasının ve hekiminin daha mutlu olduğu bir
Türkiye'de, birlikte, hep beraber yaşamak dileğiyle, Yüce Meclisi, yeniden,
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Gündemdışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'e aittir.
Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin
Beyribey'in, 14 Mart Tıp Bayramı ile doktorların sorunlarına ve ülkenin sağlık
politikasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın
cevabı
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekillerim; dün 14 Mart Tıp Bayramı çeşitli etkinliklerle
Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kutlandı. Bu Tıp Bayramının başlangıcı
-Türkiye'de sadece kullanılan, daha doğrusu kutlanılan bir bayram- 14 Mart 1827
yılında Mektebi Tıphanei Amire ve Cerrahhanei Amire adıyla ilk tıp okulunun
açılış yıldönümüdür. Asıl etkinlikler ise 1919 yılında İstanbul'un işgali
sırasında hekimlerin işgale karşı dik duruşları ve o dönemde işgale karşı
göstermiş oldukları direnişlerdir. Bundan dolayı, hekimlerimizin toplumun ve
ülkenin genel durumuyla ne kadar yakından ilişkili olduklarını da ifade
etmektedir.
Tıp eğitimi almış bir milletvekili olarak, en yüce
değer bilinen tıp biliminin insanlar üzerinde uygulanması, daha doğrusu
insanlar için her şeyin temelinde var olan insana hizmet etme boyutunda
tıpçıların yerini iyi bilmek gerekiyor.
Tıp eğitimi, cumhuriyetimizin başladığı günden bugüne
kadar büyük merhale katetmiş, özellikle ilk başlangıçta 500 civarında olan
hekim sayısı 100 000'leri aşmış, sağlık çalışanlarıyla 200 000-300 000'ler
civarında bir noktaya gelmiştir. Aslında, tıp alanında Türkiye'de çok ciddî
gelişmeler olmuş; bugün, tıp adamlarımız, dünyada kendilerini kabul ettirecek
boyuta ve kendilerini saydıracak boyuta gelmiş. Gerçekten, modern tıpta
Türkiye'nin tıpı gereken yeri almıştır, çağdaş tıpımız gereken yeri almıştır.
Özellikle, tıp alanında, koruyucu hekimlik ve aile
hekimliğiyle ilgili çalışmaların daha sağlık alanında devam etmesi gerektiğini
vurgulamak istiyorum. Aile hekimliğiyle ilgili pilot çalışma uygulamalarına bu
yıl başlanacak ve devam edecektir. Ümit ediyorum ki, gelecek yıllarda bütün
Türkiye sathında faydalanmış olacağız.
Tıpta en önemli şey ve bizim Türkiyemizde en büyük
sıkıntılarımızdan bir tanesi, bebek ölümlerinin ve çocuk ölümlerinin yüksek
olması, doğumda annelerin ölümü olması. Bununla ilgili, özellikle bebek
ölümleriyle ilgili ve anne bakımıyla ilgili de bebek dostu hastanelerimiz faaliyete
geçecek ve bu konuda duyarlılık göstereceğiz.
Yine, beslenmeyle insanların çalışmaları arasındaki,
daha doğrusu gelişmeleri arasındaki ilişkiden dolayı, demir eksikliğinden
dolayı büyük gelişme ve zihinsel gelişme gerilikleri oluyordu. Bununla ilgili,
bu yıl içerisinde ücretsiz olarak demir preparatları dağıtılacak ve
çocuklarımızın zihinsel olarak ve bedensel olarak gelişmelerini sağlayacağız.
Türkiye'de personel dağılımıyla ilgili doğu-batı
arasında ve şehir merkezleriyle ilçeler, köyler arasında büyük bir dengesizlik
var. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor; ama, yeterli olduğu kanaatini
taşımıyorum. Birçok bölgemizde daha hekim sıkıntısı, sağlık personeli sıkıntısı
çekmekteyiz. Bunun çözümüyle ilgili sözleşmeli statü getirdik; ama, yeterli
olduğu kanaatini taşımıyorum. Mutlaka daha iyileştirici bir şeyler yapılması
gerektiği kanaatini taşıyorum ve sözleşmeli hekimlere daha çok ücret vererek,
belki dönersermayeden veya başka alanlardan, daha çok, gidilmeyen yerlerdeki
ücretleri artırmak gerektiği kanaatini taşıyorum.
Son günlerde sözleşmeli alınan insanların da tayin
talepleriyle ilgili bir gelişme olduğu ve bunların da tayin talebinde
bulunabileceği doğrultusunda -çakılı sözleşmelilerde- bir uygulama olduğu
düşüncesi var. Bununla ilgili, mutlaka ve mutlaka, ihtiyaç olunan bölgelerdeki
çakılı sözleşmelilerin yerlerinin değiştirilmemesi veya değiştirilecekse, o il
içerisinde istihdam edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Birinci basamaktaki çalışanlar ve ikinci basamaktaki
çalışanlar arasında ücret farklılığı var. Özellikle herkes hastanede çalışmak
istiyor, sağlıkocaklarından hastanelere doğru bir akın var. Bunun önüne geçmek
lazım. Bunun yolu da, dönersermaye veya performans kriterleri doğrultusunda
verilen ücretlerde, mutlaka ve mutlaka, sağlıkocaklarındakilerinin yüzdelerini
daha çok artırmak lazım. Bununla ilgili, Maliye Bakanlığına teşekkür ediyorum.
Maliye Bakanlığının da katkısıyla, birinci basamak sağlıkocaklarında
çalışanlara yüzde 15 daha fazla dönersermayeden almalarını sağlayacak yasal
düzenlemeler yapıldı. Bu konuda da teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Beyribey, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Toparlıyorum
efendim.
AK Parti Hükümeti, geçen yıl veya Sayın Çömez'in ifade
ettiği gibi, söylediği doğrultularda, biz, SSK'ları ve devlet hastanelerini bir
çatı altında toplayacağız dedik; o sözümüzü yerine getirdik. Bu yıl genel
sağlık sigortasını çıkaracağız dedik; bu yıl genel sağlık sigortasını çıkarıyoruz.
Bu söylenen sözlerin hiçbiri yerlerde kalmadı; ama, burada, şunu da Sağlık
Bakanlığımızın dikkate almasını özellikle istirham ediyorum: SSK ve devlet
hastanelerinin birleşmesi statüsünde bazı merkezde olan hastanelere yığılım
oldu; ama, diğer hastanelere, uzakta olan hastanelerde ise hastaların gitmemesi
oluşunca, bazı hastanelerde boşluk oldu; bununla ilgili en kısa zamanda ciddî
tedbirler alınması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Ben, sözlerimi, hekimlerle ilgili -kendim hekimim- konuşarak bitirmek istiyorum. Hekimlerde iş
riski ve yıpranma tazminatı yoktur; mutlaka,
bunlara verilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Hekimler, kendi
statüsünde çalıştıkları ile emekli olduktan sonra onların çok altında maaş
almaktadırlar. Aslında, çalışırken, belki ekişler de yaparak veya performansla,
dönersermayeyle belki ücretlerini artırarak hayatta kalabiliyorlar; ama, emekli
olduktan sonra maaşları çok aşağı çekildiğinden dolayı emekli hekimlerimiz
geçiminde sıkıntı yaşamaktadır. Mutlaka ve mutlaka, hükümet olarak, bunu
düzeltmemiz gerektiği kanaatini taşıyorum.
Yine, yeni çıkan TCK'ya göre malpraktis dediğimiz;
yani, hekim hatalarından dolayı oluşacak şeylerde, insanlar, artık, hukuksal
boyutta haklarını arıyorlar. Hekimlerimizin bu konuda sigortalandırılması, özel
çalışanların kendi sigortasına katkı ve devlet katkısıyla mutlaka veya kurum
katkısıyla bunları ayakta tutmalı, önümüzdeki dönemde bunların hatalarından
dolayı oluşacak cezalarda yardımcı olmamız gerektiği kanaatini taşıyorum.
Hekimlerimiz, özveriyle çalışan, hastaların anaları,
babaları, kardeşleri olan insanlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Beyribey...
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Toparlıyorum.
Ben şunu sizlerle de paylaşmak istiyorum. Hastaneler, insanların
kendi evlerinde bile güvenmedikleri kadar güvendikleri alanlardır.
Çocuklarınızı, ananızı, bacınızı kapısı açık alanlara, hastanelerde kapısı açık
alanlara bırakıyorsunuz. Buradaki hekimlerimizin kıymetini o anlamda bilmemiz
lazım.
Hekimlerimizle ilgili zaman zaman haksız eleştiriler
olduğunu da görüyoruz. Bu eleştirilerimiz hekimlerimizin gururlarını incitiyor,
hekimlerimizin hizmet aşklarını azaltıyor. Bu konuda hekimlerle ilgili
konuşurken daha dikkatli konuşmamız gerektiği kanaatini taşıyorum.
Sözlerimi, 1915 Çanakkale Savaşında bütün öğrencileri
şehit olan hekim kardeşlerimiz olmak üzere, ki, 1921 yılında İstanbul Tıp
Fakültesi, bütün öğrencileri şehit olduğu için mezun verememiştir, onlardan
başlamak üzere, hizmeti geçen bütün hekimlerimize, büyüklerimize, şehitlerimize
Allah'tan rahmet diliyorum ve Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Gündemdışı konuşmalara, Hükümet adına Sağlık Bakanı
Sayın Recep Akdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım
çok teşekkür ediyorum.
Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; bugün, Tıp
Bayramını her yıl kutladığımız günün bir gün sonrası, yani, 14 Martın bir gün
sonrası. Gerçekten, ben kendimi bildim bileli, daha doğrusu tıbbiyeye intisap
ettiğim, öğrenci olarak intisap ettiğim ilk günden beri fark ettiğim bir husus
var; o da, Tıp Bayramlarının genellikle yalnızca sağlıkçıların, tıbbiyelilerin
meselelerinin konuşulduğu günler değil, sağlık politikalarının da konuşulduğu
günler oluşudur. Kuşkusuz ki, hekimle, sağlık çalışanı ile bireyin, hastanın
ayrılmaz bir bütün olmasından ileri gelmektedir bu ve bunu çok tabiî karşılamak
lazım.
Hükümet olduğumuz günden itibaren, sağlık konusunda
kangrenleşmiş, yılların ihmaline uğramış, sistematik geri kalmışlıkların ve
yanlış planlamaların sonucunda birçok yerde tıkanmış bir sağlık sistemini
değiştirmek üzere harekete geçtik ve bunun için de tamamen ulusal bir mantıkla,
kuşkusuz ki, dünya örneklerini de dikkatle inceleyerek, sağlıkta dönüşüm
programımızı ortaya koyduk. Hakikaten, iki sene içerisinde ciddî bir mesafe
aldık.
Ben, bugün, özellikle 14 Martın bir gün sonrası olması
itibariyle meselenin daha çok sağlık çalışanlarıyla ilgili tarafına temas etmek
istiyorum. Bu süre içerisinde, sağlık çalışanlarımızın özellikle kazançlarını
ilgilendiren, çalışma şartlarını ilgilendiren birçok değişiklik
gerçekleştirdik. Bunlardan en önemlisi, sağlık çalışanlarımıza ve hekimlerimize
-bir anlamda, sağlık çalışanlarının ekip başkanı olan hekimlerimize- ödemeye
başladığımız performansa dayalı katkı paylarıdır. Şöyle bir sistem oluşturduk:
Hekimlerimiz ve diğer sağlık çalışanlarımız, kendi çalıştıkları kuruluşlarda,
sağlıkocaklarında, dispanserlerde, ana-çocuk sağlığı merkezlerinde ve
hastanelerde ne kadar verimli bir çalışma ortaya koymuşlarsa -gerek koruyucu
sağlık hizmetleri açısından gerek tedavi edici sağlık hizmetleri açısından-
gelirlerine o kadar yansıyan bir sistemle karşı karşıya gelmiş oldular. Hem
kişisel performans hem de kurumsal performans, hekimlerimizin ve diğer sağlık
çalışanlarımızın gelirlerini artırmış oldu. Hakikaten, bununla ciddî bir
verimlilik elde edebildik. Hastanelerimizde ve diğer sağlık kuruluşlarımızda
muayene ettiğimiz hasta sayıları arttı ki, fiziksel imkânlarımız söz konusu
edildiğinde, hakikaten buna büyük bir ihtiyaç da vardı.
Müdahalede bulunulan, ameliyat yapılan, takip edilen
hasta sayıları süratle arttı. Bazı örnekler vermek isterim. Örneğin, Ankara'da,
bir eğitim hastanesi olan Ankara Hastanesinde, göreve başladığımızda,
polikliniklerde günde yaklaşık 3 500 kişi muayene edilmekteydi ve bu hastanede
yalnızca 40 poliklinik odası mevcuttu. Bugün, ilgili hastanemizin
polikliniklerinde günde 5 000 kişi muayene olabilmektedir ve poliklinik sayımız
ise 120'dir. Bunun, hem hekimler açısından, sağlık çalışanları açısından hem de
hastalar açısından ciddî katkıları, ciddî faydaları var. Bir defa, demin
bahsettiğim rakamlardan yola çıkarsak, bir hekim, poliklinikte günde yaklaşık
80 kişiyi muayene etmek zorunda kalıyordu; bugün, hasta sayısı artmış olmasına
rağmen, 40 kişiyle günü bitirebiliyor. Dolayısıyla, bir defa, hekimlik
pratiğini daha sağlıklı bir biçimde ve daha rahat bir biçimde yapma imkânına
kavuşmuş oldu. Hastalar için, zaten, durum çok açık, bir hastaya poliklinikte
ayrılan süre, böylece iki misline çıkmış oldu. Bunu, bütün Türkiye'de bu
şekilde geliştirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan sağlık çalışanlarımız ve
hekimlerimiz için ortam daha iyi bir hale gelmiş oluyor, diğer taraftan da
hastalarımız hekimlerle daha fazla yüzyüze kalma imkânını buluyorlar.
Tabiî, yine, bu şekilde, biraz önce de ifade ettiğim
gibi, sağlık çalışanları çok ciddî ölçülerde, ciddî miktarlarda eködeme alma
imkânına da kavuştular. Üstelik, bu hastanelerimizin, bu dönersermayeli
işletmelerimizin bütçelerini de hiç örselemeden, bütçelerini de hiç olumsuz bir
yöne çevirmeden bunu gerçekleştirebildik; çünkü, sağlık çalışanlarımız, artık,
çalıştıkları kuruluşların, bir anlamda, âdeta ortağı gibi kendilerini
hissetmeye başladılar, oraları sahiplendiler ve dolayısıyla israf azaldı,
alımlar çok daha ucuza yapılabilmeye başlandı, kaçaklar ve kayıplar büyük
ölçüde ortadan kalktı.
Değerli milletvekilleri, bütün bu çalışmaları yaparken,
Kars Milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Beyribeyin de biraz önce bahsettiği
biçimde, özellikle birinci basamakta hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarımızın,
bazı bölgelerde aldıkları bu katkı paylarının daha düşük olduğunu gözledik.
Dolayısıyla, bunun için, Maliyemizle birlikte, 2005 yılında yeni tedbirler
almış durumdayız. Ben inanıyorum ki, içinde bulunduğumuz yılda, birinci
basamakta çalışan bütün sağlık personelimiz ve hekimlerimiz de, diğer sağlık
çalışanlarıyla dengeli bir biçimde ekkatkı payları alabilecekler. Hakikaten,
hekimlik mesleği ve sağlık çalışanı olmak, fedakârlık gerektiren, çok büyük
sorumluluk gerektiren, çok büyük sorumluluk gerektiren bir iştir.
Bizler, her türlü olumsuz şartlarda, sağlık çalışanları
olarak, vatandaşla karşı karşıyayız. Sistematik bir arıza olduğu zaman,
genellikle, vatandaşımız, en son karşılaştığı beyaz önlüğe karşı, zaman zaman,
bazı tepkiler de ortaya koyabilmektedir. Bu itibarla, bütün çabamız, önümüzdeki
aylarda, önümüzdeki yıllarda Sağlıkta Dönüşüm Programımızın bileşenlerini bir
bir hayata geçirerek, hem vatandaşlarımıza, halkımıza hem de sağlık
çalışanlarımıza, çok daha rahat ortamlar temin etmek, sağlık hizmetinin, adil
bir biçimde, eşit bir biçimde ve kolayca alınabilir olmasını sağlamaktır.
Bu itibarla, 14 Mart Tıp Bayramının bütün sağlık
camiamıza, milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdağ.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Sayın Kâtip Üyenin, sunuşları oturarak okumasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Gensoru,
Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ
1.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 69 milletvekilinin, kamuoyunda "Fethullah Gülen Okulları" olarak
bilinen okulların, dershanelerin ve yurtların durumlarının araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuoyunda Fethullah Gülen okulları olarak bilinen,
yurt içinde ve dışında her aşamada öğretim yapan, okulların sayısının yaklaşık
500, bu okullarda çalışan öğretmenlerin sayısının ise 10 000 olduğu
belirtilmektedir.
Yine, aynı zincire bağlı olarak çeşitli okullara
hazırlamak için ülke düzeyine yayılmış yüzlerce dershane, binlerce öğrencinin
barındığı yurtlar olduğu bilinmektedir.
Bu durum eğitim alanında kamu gücünden sonra ülkemizin
belki de dünyanın en büyük örgütlenmesidir.
Bu okullar, dershaneler ve yurtlarla ilgili birbirinden
farklı yorumlar, tutumlar vardır. Kimileri yazılarıyla bu kuruluşları övüp,
başarılı bulmaktadır. Kimileri de yazılarıyla, kitaplarıyla bu kuruluşların
laikliğe ve öğretim birliğine aykırı eğitim yaptığını belirtmiş, Fethullah
Gülen tarikatının, buralarda militanlar yetiştirerek, devlette kadrolaşmayı
amaçladığını ileri sürmüştür.
Ayrıca, Ankara'da, 2001 yılında Fethullah Gülen
hakkında "laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dinî kurallara dayalı
bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda
faaliyetlerde bulunmak" gerekçesiyle bir dava açılmıştır. Bu dava, 4616
sayılı Şartlı Salıvermeye, Ceza ve Davaların Ertelenmesine Dair Yasa çıkınca
beş yıl ertelenmiştir. Dava, olumlu olumsuz bir sonuca bağlanmamıştır.
Fethullah Gülen'e bağlı okullarla ilgili yurt dışındaki
yetkililerin de farklı tutumları vardır. Bir ülke, laikliğe aykırı eğitim
yapıldığı gerekçesiyle ülkesindeki bu okulları kapatmıştır. Başka bir büyük
ülkenin başkanı da, bu okullarla ilgili kaygılarını belirtmiştir.
Kısaca, devletten sonra en büyük eğitim ağını kurmuş bu
örgütlenme hakkında gerçeğin araştırılması, kamuoyunun aydınlatılması gerekir.
Bu görev de, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisine düşer.
Fethullah Gülen'e bağlı okul, dershane ve yurtlarda,
1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda öngörülen, öğretim birliği içinde
laik, bilimsel bir eğitim yapılmakta mıdır?
Anayasamızın 42 nci maddesinde "Eğitim ve öğretim,
Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim
esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara
aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." diye belirtilen esaslara bu
kuruluşlar uymakta mıdır? İlköğretimden üniversiteye kadar yüzlerce okulun
yapımı, birlerce öğretmenin aylığı hangi kaynaktan karşılanmaktadır?
Bütün bu soruların yanıtlanması, Türkiye Büyük Millet
Meclisince araştırılıp, incelenmesi gerekir. Kamuoyunda Fethullah Gülen
okulları diye bilinen bu okullar, dershaneler ve yurtlarla ilgili, Anayasanın
98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması
açılmasını saygıyla dileriz.
1- Mustafa Gazalcı (Denizli)
2- Mehmet U. Neşşar (Denizli)
3- V. Haşim Oral (Denizli)
4- Muharrem Kılıç (Malatya)
5- Ufuk Özkan (Manisa)
6- Yücel Artantaş (Iğdır)
7- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
8- Osman Kaptan (Antalya)
9- Abdurrezzak Erten (İzmir)
10- Erdal Karademir (İzmir)
11- Necati Uzdil (Osmaniye)
12- Mustafa Özyurt (Bursa)
13- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
14- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
15- Berhan Şimşek (İstanbul)
16- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
17- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
18- Nurettin Sözen (Sivas)
19- Mehmet Tomanbay (Ankara)
20- Mustafa Özyürek (Mersin)
21- Gürol Ergin (Muğla)
22- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
23- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
24-Feramus Şahin (Tokat)
25- Tacidar Seyhan (Adana)
26- Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
27- İlyas Sezai Önder (Samsun)
28- Hakkı Ülkü (İzmir)
29- Abdulaziz Yazar (Hatay)
30- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
31- Nadir Saraç (Zonguldak)
32- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
33- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
34- Fahrettin Üstün (Muğla)
35- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
36- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
37- Nuri Çilingir (Manisa)
38- Naci Aslan (Ağrı)
39- Rasim Çakır (Edirne)
40- Şefik Zengin (Mersin)
41- Nezir Büyükcengiz (Konya)
42- Hasan Güyüldar (Tunceli)
43- Tuncay Ercenk (Antalya)
44- Halil Akyüz (İstanbul)
45- Fuat Çay (Hatay)
46- Erdoğan Kaplan (Tekirdağ)
47- Kâzım Türkmen (Ordu)
48- Yılmaz Kaya (İzmir)
49- Mehmet Semerci (Aydın)
50- Şevket Arz (Trabzon)
51- Atilla Kart (Konya)
52- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
53- Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul)
54- İzzet Çetin (Kocaeli)
55- Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)
56- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
57- Ali Arslan (Muğla)
58- Sıdıka Sarıbekir (İstanbul)
59- Algan Hacaloğlu (İstanbul)
60- Oğuz Oyan (İzmir)
61- Enver Öktem (İzmir)
62- Muharrem İnce (Yalova)
63- Esat Canan (Hakkâri)
64- Salih Gün (Kocaeli)
65- Nejat Gencan (Edirne)
66- Bayram Ali Meral (Ankara)
67- Osman Özcan (Antalya)
68- Bülent Baratalı (İzmir)
69- Atila Emek (Antalya)
70- Yüksel Çorbacıoğlu (Artvin)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- İstanbul Milletvekili Bülent Tanla ve
30 milletvekilinin, kamu kuruluşlarının alacak stokunu saptayarak borç yükünü
azaltmak ve kamu harcamalarına kaynak sağlamak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/261)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu kuruluşlarının net kamu alacak stokunu saptamak,
kamu alacak stokunun tahsilat sürecini hızlandırmak ve bu suretle kamu borç
yükünü azaltmak, ertelenen sosyal nitelikli kamu harcamalarına kaynak sağlamak
ve vergi üzerindeki kaynak yaratma baskısını azaltmak amacıyla Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1. Bülent Tanla (İstanbul)
2. Yücel Artantaş (Iğdır)
3. Abdurrezzak Erten (İzmir)
4. Ufuk Özkan (Manisa)
5. Osman Kaptan (Antalya)
6. Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
7. Hakkı Ülkü (İzmir)
8. Abdulaziz Yazar (Hatay)
9. Naci Aslan (Ağrı)
10. Mehmet U.Neşşar (Denizli)
11. Mehmet S.Kesimoğlu (Kırklareli)
12. Şevket Gürsoy (Adıyaman)
13. Nadir Saraç (Zonguldak)
14. Mehmet Ziya Yergök (Adana)
15. Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
16. Nurettin Sözen (Sivas)
17. Mehmet Tomanbay (Ankara)
18. Gürol Ergin (Muğla)
19.Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
20. Muharrem Kılıç (Malatya)
21. Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
22. Feramus Şahin (Tokat)
23. Mustafa Gazalcı (Denizli)
24. Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
25. İlyas Sezai Önder (Samsun)
26. Tacidar Seyhan (Adana)
27. Fahrettin Üstün (Muğla)
28. Ali Cumhur Yaka (Muğla)
29. Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
30. Nuri Çilingir (Manisa)
31. Mevlüt Coşkuner (Isparta)
Gerekçe:
Bugün Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı
ekonomik sorunların başında yüksek borç stoku ve kamu kesimi finansman açıkları
gelmektedir. 2000 yılı başından itibaren uygulanan IMF destekli istikrar programlarına bakıldığında, temel maliye
politikası hedefinin borç stokunun düşürülmesi ve sürdürülebilir bir kamu
finansmanı yapısına geçiş olduğu görülecektir.
Malî uyum programları kapsamında hedeflenen faizdışı
fazlaya ulaşmak amacıyla uygulamaya konan maliye politikası tedbirleri esas
olarak kamu harcamalarını azaltma ve vergiler başta olmak üzere kamu
gelirlerini artıma esasına
dayanmaktadır. Programın hedeflenen başarısı geciktikçe başta eğitim,
sağlık ve altyapı yatırımları olmak üzere kamu harcamalarındaki azalma ile KDV,
ÖTV gibi dolaylı vergilerin oranlarının artırılması veya istihdam üzerindeki
malî yükümlülüklerin artırılması, ekonomiyi orta vadede, açıktır ki,
olumsuz etkilemektedir.
Kamu harcamaları üzerindeki baskıyı azaltmak ve zaten
adil olmayan dolaylı vergi gelirlerinin daha da artmasının önüne geçmek
amacıyla kamunun çok çeşitli kurum ve kişilerden alacaklarının tahsiline yönelik
politikalar geliştirilmesi bugün gelinen noktada oldukça önemli görülmektedir.
2005 yılı konsolide bütçe vergi gelirlerinin yüzde 74'ünün dolaylı, yüzde
26'sının dolaysız vergilerden oluştuğu, kamu sağlık ve yatırım harcamalarının
reel olarak azaldığı, kamu harcamalarının kalitesinin düştüğü dikkate
alındığında kamu alacaklarının tahsilinin hızlandırılması oldukça önem
kazanmaktadır.
2004 yılsonu itibariyle kamu brüt borç stokunun
GSMH'nın yaklaşık yüzde 80'ine karşılık gelen 330 katrilyon lirayı aştığı
dikkate alındığında, kamu alacaklarının hızla tahsil edilebilir olanlarının
öncelikle tahsil edilmesi kamu finansmanı üzerindeki borçlanma yükünün ve reel
faiz ödemelerinin de azalmasına yol açacaktır.
Kamu alacaklarına yönelik olarak tarafımızdan başlatılan
çalışmanın ilk sonuçları Meclis araştırmasının neden gerekli olduğunu rakamsal
olarak da ortaya koymaktadır. Çalışma kapsamında yaklaşık 63 kuruluştan 2003
yılı ve elde edilebildiği düzeyde 2004 yılı kamu alacak verileri toplanmıştır.
Buna göre, ekteki listede yer alan kurumların bilançolarında gözüken alacak
toplamı yaklaşık olarak 122,6 katrilyon liradır. Kamu kurumlarının birbirinden
olan alacak toplamları düşüldüğünde toplam net kamu alacağı 95,3 katrilyon lira
olmaktadır. Kamu kurumlarının (yerel yönetimler hariç) piyasadan, gerçek ve
tüzelkişilerden olan alacağı stok olarak 2005 yılı konsolide bütçe vergi
gelirleri toplamına 106,6 milyar YTL (106,6 katrilyon lira) oldukça yakın
çıkmaktadır. Çalışma kapsamında bulunmayan yerel yönetimler ve diğer kapsanmayan
kamu kurumları eklendiğinde kamu net alacak stokunun 100 katrilyonu aşacağı
tahmin edilmektedir. Bu ise 2004 yılı GSMH'nın yaklaşık olarak yüzde 24'üne
karşılık gelmektedir.
Tabo 1. Özet Kamu Alacakları Tablosu (2003/2004)
|
Kamu |
Özel |
Diğer |
Toplam |
TMSF |
|
51.880,0 |
|
51.880,0 |
Hazine |
11.626,7 |
|
|
11.626,7 |
Vergi
Dairesi |
1.675,3 |
5.025,8 |
|
6.701,0 |
SGK |
1.839,0 |
21.595,5 |
15,5 |
23.449,9 |
KİT'ler |
10.248,8 |
11.590,3 |
275,8 |
22.114,9 |
İller
Bankası |
1.646,1 |
|
|
1.646,1 |
EXIMBANK |
|
3.874,0 |
|
3.874,0 |
Diğer
Kuruluşlar |
8,2 |
1.307,3 |
0,6 |
1.316,1 |
Toplam |
27.044,0 |
95.272,8 |
291,8 |
122.608,7 |
Bu anlamda, kamu alacakları konusunda yapılacak olan
bir Meclis araştırması, bu alacakların tahsil edilmesi sonucunda vergi
artırımına veya ilave harcama azaltmasına ihtiyaç duyulmadan, kamu sektörü
dengelerinin ne düzeyde olumlu etkileneceğini ortaya koyacaktır. Bu
araştırmanın sonuçlarının politika geliştirilmesi anlamında son derece önemli
katkılar sağlayacağına inanılması yanında, çeşitli sektörlere yönelik af ve
istikrar programı hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik çeşitli yasa
tasarılarıyla gündemi oldukça yoğun olan yasamanın, kanun tasarılarının
görüşülmesinde kalitesini de olumlu etkileyecektir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A) Sıyasî Partİ
Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 15.3.2005 Salı günü (bugün) yapılan
toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Prof.Dr.İrfan Gündüz
(İstanbul)
AK Parti Grup Başkan Vekili
Öneri:
15.3.2005 Salı günkü(bugün) ve 16.3.2005 Çarşamba günkü
birleşimlerinde Sözlü Soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek,
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmındaki
işlerin görüşmelerinin yapılması,
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının;
206 ncı sırasında yer alan 832 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Ve Anayasanın 89
uncu Ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresinin bu kısmın 3. sırasına,
207 nci sırasında yer alan 833 sıra sayılı Kanun
Teklifinin bu kısmın 4 üncü sırasına,
12 nci sırasında yer alan 794 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına,
205 inci sırasında yer alan 831 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına,
3 üncü sırasında yer alan 803 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına,
31 inci sırasında yer alan 643 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına alınmaları,
15.3.2005 Salı günü 643 sıra sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 16.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00;
17.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri hakkında söz talebi?..
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Oya Araslı
aleyhte, ben de aleyhte...
BAŞKAN - Sayın Araslı, lehte mi, aleyhte mi?
OYA ARASLI (Ankara) - Aleyhte efendim.
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen İstanbul
Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve sözlerime başlamadan önce,
İstanbul değil, Ankara Milletvekili olduğum hususunu da ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun
zamandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulanmakta olan bir düzen,
başta milletvekili olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çalışmaları
yakından takip eden bütün vatandaşlarımızı rahatsız etmektedir. Bizler, salı günleri,
evimizden çıktığımız zaman, öğleden sonra Mecliste ne görüşüleceğini bilebilmek
imkânına sahip değiliz. Diyeceksiniz ki, milletvekilinin asıl görevi Mecliste
bulunmak değil midir; önüne ne konursa, onu görüşmeye de hazır olmalıdır; ama,
öyle düşünüyorsanız, bu, olaya fevkalade sığ bir yaklaşım niteliği taşır.
Kuşkusuz, milletvekilinin asıl görev yeri Türkiye Büyük
Millet Meclisidir; ama, milletvekillerinin başka görevleri de var. İllerinde
düzenlenen ve yasama çalışmalarına katkı verecek birtakım toplantılarda
bulunmaları da milletvekillerinin görevi. Temsil ettikleri vatandaşları, halkı,
yakından izlemek, onların kimi konulardaki şikayetlerini dinlemek de
milletvekilinin görevi. Milletvekili bazen Ankara dışında bulunmak durumunda,
birtakım kongrelere katılmak, birtakım konferanslarda bulunmak üzere.
Bizler, uygulanan bu çalışma düzeniyle, bu tür
etkinlikler için randevu verebilmek imkânına sahip değiliz; çünkü, hangi gün
sözcülüğümüz olan bir yasa tasarısının veya yasa teklifinin Genel Kurulda görüşüleceğini
bilebilme imkânımız yok. Can sıkıcı bir çatışmaya engel olabilmek için de bu
tür etkinliklere katılmaktan kaçar hale geldik. Bu tür etkinlikler için kimseye
randevu veremez hale geldik.
Aslında, çağımız bilgi çağıdır, çağımız plan ve program
çağıdır. Genel Kuruldaki çalışmaların en azından bir ay evvelden bilinmesi
gerekir. Bu ay, biz, hangi gün neler konuşacağız; bunu bilmemiz gerekmektedir;
ama, biz, yarın ne konuşacağımızı bilemiyoruz. Bugün burada, bir Danışma Kurulu
önerisiyle bir yasama, bir çalışma çizelgesi önümüze sunuluyor; ama, yarın
bunda herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmayacağını bilebilmek imkânımız da
yok. Bu düzen kimseye yarar vermeyen bir düzendir ve milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katkısını engelleyecek bir düzendir. Bu açıdan, bu önerinin
karşısındayım; ama, bir başka açıdan, 832 sıra sayılı Kanun açısından da bu
getirilen öneriye bir itirazım var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 832 sıra sayılı
Kanun bundan önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen; ama, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun çeşitli aşamalarındaki uyarılarına rağmen, bir af
içermesine karşın Anayasanın 87 nci maddesinde öngörülen çoğunlukla kabul
edilmeyen bir kanundur. Bu sürecin bir başka adı da bu kanunun reddedilmiş
olduğudur. Eğer Anayasa, bir kanunun kabulü için, bir kararın kabulü için özel
bir yetersayı öngörmüşse, bu yetersayıya ulaşılamaması halinde bu tasarının
veya bu teklifin hukukî statüsü reddedilmiş olduğudur, başka türlü nitelemek
mümkün değildir. 832 sıra sayılı Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük
Millet Meclisine ikinci kere görüşülmek üzere iade edilmeden önce
reddedilmiştir; yani, yasalaşma sürecini tamamlayamamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı
bu hususa işaret ederek, Anayasadaki, ikinci kere görüşülmek üzere Meclise iade
yetkisini kullanmış ve bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir.
Bu, reddedilmiş yasanın tekrar Yüce Mecliste görüşülebilmesi için İçtüzüğün 76
ncı maddesindeki kurala uygun hareket edilmesi gerekir. Bu kural da şunu
demektedir: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun
tasarı ve teklifleri, bir yıl geçmeden yeniden teklif edilemez, bir başka
adıyla, yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülemez. Bu nedenle, 832
sıra sayılı Kanunun böyle bir Danışma Kurulu önerisiyle öne çekilmeye
kalkışılması, İçtüzük hükümlerinin açıkça ihlali anlamına gelmektedir.
Anayasamıza baktığımız zaman, Anayasamız, yasama
çalışmaları için herhangi bir düzenleme yapmamış, bu hususun düzenlenmesini
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine ve takdirine bırakmıştır. Bu irade ve
takdir kullanılarak, çalışmalarımızda düzenine uyduğumuz İçtüzük hükümleri
oluşturulmuştur. Yasaların görüşülmesinde de, İçtüzüğün belirlediği usullere
uygun hareket etmek Anayasanın bir başka emridir. Eğer, biz, İçtüzüğün 76 ncı
maddesindeki bu hükme uygun hareket etmezsek, yalnız İçtüzüğü değil,
Anayasanın, kanunların İçtüzükte gösterilen usullere uygun olarak
görüşüleceğine ilişkin hükmünü de ihlal etmiş oluruz, Anayasaya aykırı bir iş
yapmış bulunuruz.
Bu nedenle, bu hususu, sizlerin ve Sayın Başkanın
dikkatine sunmayı ve bu nedenle, Danışma Kurulunda bir danışma kurulu önerisi
haline gelemediği için, bir parti grubu önerisi olarak önümüze konulmuş olan
öneriye karşı olduğumu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, anayasaya saygı her şeyin üzerinde
bir husustur. Eğer, biz, bu Yüce Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üyeleri olarak, milletvekilleri olarak anayasaya saygıyı bir kenara bırakırsak,
Türkiye'nin, Anayasanın 2 nci maddesinde ifade edilmiş olan hukuk devleti
ilkesini gerçekleştirmesi mümkün değildir ve çok üzülerek ifade ediyorum ki, 22
nci Dönemde, maalesef, Yüce Meclisin bu konuda gerekli özeni gösterdiğini gönül
rahatlığıyla söyleyebilmek imkânına sahip değiliz. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak, çeşitli kereler Anayasaya aykırılıklar hususunda uyarıda
bulunuyoruz, bunu bir görev biliyoruz; ama, maalesef, bu uyarılara kulak
asmamak, bu Meclisteki Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğu için âdeta bir
alışkanlık haline geldi ve bu nedenle, böyle bir alışkanlık oluştuğu için,
Anayasa Mahkemesinin yükü günden güne artıyor ve gördüğünüz gibi de, haklı
olarak Anayasaya aykırılık konusunda dikkatinizi çektiğimiz hususlarda iptal
kararları birbirini izliyor.
Böyle bir duruma mahal vermemek için, Anayasanın ve
İçtüzüğün hükümlerini gözönünde tutalım diyorum ve bu öneriye olumsuz oy
verilmesinin Anayasaya ve İçtüzüğe saygının bir gereği olduğunu ifade ederek,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Önerinin lehinde mi aleyhinde mi Sayın Anadol?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Aleyhinde efendim.
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen İzmir
Milletvekili Kemal Anadol; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri; bu Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi Danışma
Kuruluna geldi ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak iki noktadan itiraz ettik ve
maalesef, huzurunuza Danışma Kurulu önerisi olarak gelemedi, Adalet ve Kalkınma
Partisinin istemi olarak geldi.
Niye Cumhuriyet Halk Partisi olarak "evet"
demedik; yani, Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ilgili bütün iyi niyetli
çabalarını sürdüren Cumhuriyet Halk Partisi, gerektiğinde Meclis sıralarını
dolduran, fazla mesaide bulunan Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri niye bu
tür önerilere karşı duruyoruz?
Arkadaşlar, Meclisin normal çalışma süresi vardır ve bu
süre, bu kural istisnaî olarak değiştirilebilir. Neden; çünkü, milletvekili -bu
kürsüde birkaç kez söyledim; ama, uygulama böyle devam ettiği sürece, biz de
yinelemekte sakınca görmüyoruz, maalesef, yinelemek zorunda kalıyoruz- Meclise
sevk edilen tasarı ve teklif üzerinde araştırma yapacak, uzmanlık alanına
girmiyorsa danışmanlarına soracak, sivil toplum kuruluşlarına, bu meslekte
temayüz etmiş kişilere soracak ve ona göre, burada gerekirse konuşma yapacak;
konuşma yapmasa bile, elini vicdanına koyup... Çünkü, bu yasa milletimiz için
çıkıyor. Adalet ve Kalkınma Partili, Cumhuriyet Halk Partili, bağımsız filan
değil, 70 000 000 nüfusumuzun uygulamak zorunda kaldığı, uymak zorunda kaldığı
bir yasaya dönüşecek. Onun için milletvekilliği görevi zordur ve yanlış oy
kullanırsa, zararı kendisine değil, tüm millete ait olur. Sorumluluğumuz çok
büyük. O nedenle, milletvekiline makul bir süre tanınması, inceleme süresi,
karar verme süresi tanınması lazım ve bitimine kadar süre, çok az,
parlamentoların yaşamında, çok az uygulanan bir sistemdir. Ne demek bitimine
kadar; ne kadar sürerse, sabaha kadar devam... Arkadaşlar, birkaç kez söyledim,
bu Meclisin koltukları değişti, ceylan derisinden koltuklar yapıldı, hâlâ
mahkemelik, kati kabulü yapılmadı bu salonun. Arkadaşlar, 1961'den bu tarafa bu
Meclisin havalandırma sistemine dokunulmadı. Sayın Meclis Başkanı emir verdi,
bürokratların verdiği yanıtı söylüyorum Sayın Meclis Başkanına cevap olarak.
1961'den beri bu Meclisin havalandırma sistemi değişmedi. Dolayısıyla
gayrisıhhî koşullarda çalışıyoruz aynı zamanda. Değerli arkadaşlarım, soruyorum
hepinize: 1 saat sürekli bu salonda oturan milletvekilinin başı ağrımıyor mu?
Tansiyonu değişmiyor mu? İnip çıkmıyor mu?
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Değişiyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şimdi, Trafik Kanununda
hüküm var, 8 saatten fazla araba kullanılmaz. Neden; kendine zarar verir,
karşıdaki arabaya hasar verir, can kaybına yol açar diye. Biz, şimdi, bitimine
kadar, süresiz çalışarak nasıl isabetli karar vereceğiz?! Bunları çok söyledim.
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak başarı
sağladığımız bir konuyu söyleyeyim -keşke sağlamasaydık- bu Mecliste çıkan
yasalarla ilgili 48 başvuruda bulunmuşuz Anayasa Mahkemesine. 30 tanesi henüz
sonuçlanmamış. 48 başvurudan 2 tanesi ret -talebimiz reddedilmiş- 9 tanesi
lehimize iptal. Tamamı iptal edilen 4, kısmen iptal edilen 5. Yürürlüğü durdurma,
kabul 4; yürürlüğü durdurma, ret 3. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu için
büyük bir hukuk başarısı; ama, biz bu başarıyla övünmek istemiyoruz. Demek ki,
bu Meclisten Anayasaya uygun yasa çıkarılmıyor, gerekli özen gösterilmiyor.
Keşke bütün yasalar hukuk normlarına, evrensel hukuk kurallarına uygun çıksaydı
da biz bu davaları kaybetseydik veya hiç dava açmasaydık.
Değerli arkadaşlarım, o zaman, söylüyorum, zaman zaman
yanlış anlaşılıyor, bu Meclisin fazla çalışması önemli bir şeydir; ama, gerekli
ve tek başına yeterli bir şey değildir. Eğer bu Meclis, çalışmasına karşın
çıkardığı yasalar Cumhurbaşkanından geri dönüyorsa, Anayasa Mahkemesinde iptal
ediliyorsa, bu Meclis pahalı bir meclis; bunun dakikası, saati bu millete çok
fazlaya mal oluyor. O zaman, bu yasalar iptal edildiği vakit, özen göstermeden
çıkardığımız bu yasalar iptal edildiği vakit, bizim çalışmamız angaryaya
dönüşür. Buna hakkımız yok. Bunu defalarca söyledim.
Sayın Oya Araslı, bir anayasa hukukçusu olarak, bir
anayasa profesörü olarak gayet net şekilde ortaya koydu.
Ben, şunu siyaseten irdelemek istiyorum: Bu öğrenci
affı çıkarken, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili, milletvekilleri
çıkıp "nitelikli çoğunluk gerekir" diye sizi uyardılar mı; uyardılar.
Ne dediniz; hayır, nitelikli çoğunluk gerekmez dediniz. Gerekiyormuş, geldi
işte.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Gerekmez.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir yasanın reddedilmesi
için ille ret sayısının kabul sayısından fazla olması gerekmez; yeterli oyu
alamadıysa, ister yasa olsun, ister Meclis kararı olsun...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Tezkerede olduğu gibi...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Tezkerede olduğu gibi,
"evet" oyu fazla olsa bile yeterli miktara ulaşamamışsa, yeterli
sayıya ulaşılamamışsa, o yasa reddedilmiş olur. Sadece ret sayısının fazla
çıkmasıyla ilgili değil arkadaşlar. Nitelikli çoğunluk arandığı vakit, o
nitelikli çoğunluk o yasada sağlanamıyorsa reddedilmiş sayılır.
Şimdi, buradan yine uyarıyoruz; ama, bizi
dinlemiyorsunuz. Gelecek buraya, istediğiniz gibi geçireceksiniz; yine geri
dönecek arkadaşlar. Niye bunda ısrar ediyoruz?
O nedenle, ben, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan
rica ediyorum, Danışma Kurulundan geri dönen bu önerilerini geri çeksinler;
yoksa, yanlış yola bir girdik mi geri dönmek zordur. Bir daha Anayasa
Mahkemesinden bunu geri döndürerek, Meclisin vaktini, çok değerli vaktini
milletvekillerinin, bir daha işgal etmeyelim. Uyarmak bizden, karar vermek
sizden.
Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.
Sayın Gündüz, lehinde mi konuşacaksınız, aleyhinde mi?
Zaten, aleyhinde söz talebi bitti.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Lehinde Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz.
Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Araslı'nın söylediği, keşke bir ay öncesinden
kanun teklifleri önümüze gelse, önümüzü görerek, daha detaylı çalışarak Genel
Kurulda milletin karşısına çıksak, tartışsak; buna katılmamak mümkün değil.
Ancak...
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Nereden geliyor bu,
habersiz?!.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - ... tabiî, bu kanun
tasarılarının, bir defa, komisyonlarda haftalarca önce tartışıldığı, orada
gerekli incelemelerin yapıldığı, gerek iktidar gerek muhalefet
milletvekillerinin, karşılıklı, bazen ittifakıyla bazen de muhalefet
şerhleriyle değerlendirildiği hepimizin de malumu. Tabiî, biz, Genel Kurula bu
işi daha önceden getirmeyi arzu ediyoruz; ama, bazen de, demin Sayın Başkanın
ifade ettiği gibi, Avrupa Birliğiyle ilgili, getirilmesinde zaruret bulunan
yasa tasarılarında, gerçekten, muhalefetin desteğini her zaman takdirle
karşıladık; ama, burada, 2 tane yasa tasarımız var -ki, bunlardan bir tanesi
CMUK ve TCK- onu da gündemimize
getirdik; ama, konuyla ilgili, Adalet Komisyonunda gerekli tartışmaların
yapıldığını, orada değerli görüşlerin her iki taraftan ileri sürüldüğünü de
biliyoruz.
Şimdi, bu, öğrencilerin affı meselesine geldiğimiz
takdirde, biz, Türkiye'nin, geçen dönemde, nasıl, gerek ekonomik gerek sosyal
bir kaos içerisinde kıvrandığını biliyoruz. Bu ekonomik kriz ortasında, pek çok
üniversite öğrencisinin -ki, bize de müracaat ettiler, sizlere de müracaat
ettiler; hatta, Sayın Baykal'la da, sizlerle de görüştüler- talepleri
doğrultusunda böyle bir af meselesinin çıkması, artık toplumsal bir beklentiye
dönüşmüş idi.
Şimdi, bazı hadiseler var, şüyuu vukuundan beterdir
diye... Topluma mal olduktan sonra, bunu, geri dönülmez noktaya getirmek, çok
farklı neticeler de doğurabilir.
Dolayısıyla biz, 671 000 öğrenciyi ve bir o kadar
aileyi ilgilendiren bu meseleyi bir af meselesi diye değerlendirmedik. Kaldı
ki, bu konuda, hukukçular arasında da ihtilaf var, ulema beyninde ihtilaf vaki
olmuş; bazıları diyor ki "nitelikli çoğunluk gerekir" bazıları -ki,
Meclis bürokratlarımız da buna dahildir- "gerekmez" diyor.
Dolayısıyla, biz, o zaman nitelikli çoğunluk aramadık.
Sonra, bu gerekçeyle Sayın Cumhurbaşkanı tarafından,
affın içeriğine karşı olma gerekçesiyle değil, ama, sadece Anayasanın 87 nci
maddesi, İçtüzüğün 92 ve 81 inci maddelerine göre yeniden Genel Kurulda
görüşülmek üzere göndermesi ve nitelikli çoğunluk aradığı isteği, açıkça, geri
gönderiliş gerekçesinden anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla biz, bu gerekçeyi de dikkate alarak,
esasında öğrencilerin elinde olmayan, ailelerin elinde olmayan, toplumsal
krizlerin neticesi öğrenimine ara verme durumunda kalmış -bunun sebepleri
değişik olabilir, ama- öğrencilere, geçen senelerde olduğu gibi -9 defa böyle
hak tanınmış hemen hemen-10'uncusunu da biz getirelim demişiz ve huzurlarınıza
böyle bir teklif getirmişiz.
Burada, CHP'li Sayın Grup Başkanvekili arkadaşımızın
belirttiği gerekçe -bu, tezkereye benzer demek- yanlış bir gerekçedir bana
göre, tezkereye benzemez; çünkü, tezkerenin mazisi yok. Sayın Cumhurbaşkanının,
Meclisimizde pek çok görüşmelerde... Mesela, size bir şey arz edeyim; At
Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, aynı gerekçeyle geri
gönderilmiş, sonra, burada, nitelikli çoğunluk sağlanarak Sayın
Cumhurbaşkanlığına iletilmiş ve onaylanarak, Resmî Gazetede yayımlanıp
yürürlüğe girmiştir. Bunun benzerlerini de saymak mümkün. Hatta, bazen, ikinci
defa nitelikli çoğunluk sağlanmadan geçen kanunları, Çankayanın onayladığı da
görülmüştür.
O yüzden, bu gerekçelerle, teklifimizin değerli
oylarınızla kabulünü diliyor, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.
Başka söz talebi?..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Söz istiyorum.
BAŞKAN - Lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaksınız?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Lehinde...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun vermiş olduğu
önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Lehinde söz almamın sebebi, gündemde
olan ve benim de bir kanun teklifi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunduğum, üniversitedeki öğrencilerimizle ilgili bir düzenlemenin bugün
görüşülecek olmasından dolayıdır; ancak, hemen şunun altını çizmek istiyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun değerli Grup Başkanvekilinin sözlerinin
bazılarına da katılmamak mümkün değil. Her salı günü, burada, farklı
gündemlerle toplanılmasının da mantıklı bir izahını yapmak mümkün değil. Salı
günleri, Meclisin, sözlü soru önergelerinin gündeme alınıp...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz, önerinin lehinde söz
istediniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lehinde...
AHMET IŞIK (Konya) - Aleyhinde konuşuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, ne
söyleyeceğimi nereden biliyorsunuz?!
BAŞKAN - Hayır... Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır... Benim
söyleyeceklerim var. Ben, size destek olmak için çıktım bu kürsüye.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, diyorum ki, böyle, her
salı günü, bu şekildeki değişikliklerin Meclis gündemine getirilmesi yanlış;
onun altını çiziyorum öncelikle. Yanlış; çünkü, ben, bugün sabahleyin geldim,
önüme gündem geldi, gündemde hangi kanun tasarı ve tekliflerinin görüşüleceği
belli; ama, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir önerisi var; orada yazmayan çok
farklı şeyler bugün önümüze geldi. Ben, bir milletvekili olarak, bu kanun
tasarılarını nasıl inceleyeceğim, nasıl araştıracağım, bu Mecliste nasıl katkı
vereceğim?! Bunu söylemek en tabiî hakkımız; ancak, ben, Sayın Oya Araslı'nın,
bu, öğrencilerle ilgili düzenlemenin, kanunun, Cumhurbaşkanından geri
dönmesiyle ilgili "İçtüzüğün 76 ncı maddesine aykırıdır" sözlerine
katılmadığımı da ifade etmek istiyorum; çünkü, elimizde bir örnek var -ben
isterdim ki, bu örneği, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili gelip,
burada dile getirseydi- hem de tam örtüşen, bu kanunla ilgili tam örtüşen bir
kanun daha önce Meclisimizden geçmiş. Bakınız, ben bunu söylemek için buraya
geldim. 5023 sayılı...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne alakası var!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen, Sayın
Milletvekilim... Dinler misiniz...
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Dinliyorum da, senin
söylediğinin bugünkü kanunla ne ilgisi var!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 5023 sayılı Olağanüstü Hal
Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun nitelikli çoğunlukla Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçmediği için, af kanunu olması dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
Meclisimize geri gönderilmiş ve Meclisimize 29.12.2003 tarihinde gelen, gönderilen
bu kanun daha sonra 11.2.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden
nitelikli çoğunlukla geçerek Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanmış ve
kanun yürürlüğe girmiştir. Geçmişte bunun çok güzel bir örneği var ve o kanun
görüşülürken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da Sayın Mehmet Kartal
konuşmuş ve bu kanunu desteklediklerini ifade ederek, burada, olumlu oy
kullanarak, nitelikli çoğunlukla geçmesine de yardımcı olarak, o kanun Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçmiş ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanmış
ve yürürlüğe girmiştir.
Şimdi, bu öğrencilerle ilgili kanun, aynı şekilde
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş ve nitelikli çoğunlukla bugün buradan
geçerse, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geçmişte olduğu gibi yayımlanacak,
yürürlüğe girecek ve 650 000 öğrencimiz bundan istifade edecektir. Benim
söylemek istediğim buydu.
Ben isterdim ki, Sayın Grup Başkanvekili bu kanundan da
bahsederek Sayın Oya Araslı'ya bir cevap vermiş olsaydı. Ben, bunu dile
getirmek için huzurlarınıza çıktım; ancak, altını tekrar çiziyorum. Bu
şekildeki değişikliklerle Meclisin verimli çalışmasını sağlamanız mümkün değil.
Sayın Kemal Anadol da bahsetti; Meclisten geçen kanunların büyük bir
çoğunluğunun Sayın Cumhurbaşkanından geri dönmesinin altındaki yatan neden de
gerçekte budur.
Bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(DYP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet
doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler ve
Önergeler
1.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 117 nci Maddesinin Başlığı ve İkinci
Fıkrasının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/326) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/269)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
13.10.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunmuş olduğum (2/326) esas numaralı 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 117 nci maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifim Başkanlıkça
havale edildiği komisyonda bugüne kadar görüşülmediğinden, teklifimin,
İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunun gereğini
arz ederim.
Dursun Akdemir
Iğdır
BAŞKAN - Önerge üzerinde, teklif sahibi Sayın Dursun
Akdemir; buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 13.10.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunmuş olduğum; ancak, Başkanlıkça havale edildiği komisyonda bugüne kadar
görüşülmeyen (2/326) esas numaralı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 117
nci maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak vermiş olduğum
önergem üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sözlerime başlamadan
önce, siz değerli milletvekillerini ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün, burada, ben,
bir hekim milletvekili olarak, ayrıca, 14 Mart Tıp Bayramı, Sağlık Haftası
olması nedeniyle, siyasetçi bir hekim olarak düşüncelerimi, sizlerle, kısaca,
paylaşmak istiyorum; bu nedenle, Sayın Başkanın da hoşgörüsünü diliyorum.
Ülkemizde çağdaş tıp, Mektebi Tıbbiyei Şahaneyle
başladı 14 Mart 1827'de. Düşünün, 1919'da İstanbul işgal altında, tıbbiyeliler
tepki olarak 14 Mart Tıp Bayramı olarak 14 Martı kutluyorlar. Bu, hekimler
açısından önemli bir nokta olduğu için belirtmek istiyorum. Tıbbiyelilerin bu
yiğitçe davranışını, bugün, bu kutsal çatı altında meslektaşları olarak övünçle
kutluyorum.
Sevgili meslektaşlarım, içinizden gelen biri
olarak biliyorum ki, şu anda, altyapısı
yetersiz sağlık sisteminin sağlık
kuruluşlarının herhangi birinde gecenizi gündüzünüze katarak, uykusuz
kalarak, gerektiğinde aç ve susuz kalarak, bazen de yaşamınızı hiç sayarak
salla Zap Suyunu aşıp hastalarımıza ulaşıyor, çocuklarımıza aşılar
yapıyorsunuz. Bu çalışmalarınızdan dolayı siz saygıdeğer meslektaşlarımı
övünçle ve gururla buradan kutluyorum. Bu arada tüm doktorlarımızın yanında,
hemşirelerimizi, diş hekimlerimizi, eczacılarımızı ve diğer sağlık mensuplarını
şükranla anıyorum. Eğitim veren tıp hocalarımızı buradan saygıyla anmak
istiyorum. Emekli tıp büyüklerimizi, Türk ve dünya tıbbına yenilikler ve
buluşlar katarak Türkiye'yi taçlandıran tıp bilimadamlarımızı buradan şükranla
anmak istiyorum. Bu arada, Türk tıbbına hizmet ederek ebediyete intikal etmiş
meslektaşlarımızı, büyüklerimizi saygıyla anıyorum. Değerli meslektaşlarım, bu
sağlık haftası nedeniyle bir hekim milletvekili olarak bir üzüntümü
huzurlarınızda beyan etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Başbakanımız Sayın Erdoğan, biz doktorların hastalarına iğne yapamayacak
kadar yetersiz olduğunu kamuoyuna
duyurdu. Hiç iyi yapmadı.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Yanlış ifade etmeyin onu.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Bu, ülkemizde görev yapan
yaklaşık 100 000'e yakın doktorumuza ve bunların aile fertlerine karşı talihsiz
bir değerlendirmedir.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın konuşmacı, doğru
ifadede bulunun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Otuz yıl cerrahlık yaptım,
uzun yıllar da sağlık kuruluşlarında yönetici olarak çalıştım. Türk hekimleri,
imkân verildiği takdirde harikalar yaratıyorlar, dünyanın önemli tıp
merkezlerinde Türkiye Cumhuriyetini onurla ve gururla temsil ediyorlar. Bu,
söylenmemeliydi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün "beni Türk
hekimlerine emanet ediniz" diyerek güvendiği gibi, ben de Türk hekimlerine
ve meslektaşlarıma çok güvendiğimi buradan belirtmek istiyorum, Başbakanın da
güvenmesi gerektiğine inanmak istiyorum. Tüm buruk meslektaşlarım ve aileleri
adına, Türk hekimlerinin hakkını kendilerine iade etmeleri adına, bu 14 Mart
Tıp Bayramı münasebetiyle Sayın Başbakanın doktorlara yazılı açıklama
göndererek, bu konuyu telafi etmesini temenni ediyorum.
İster fakir olsun ister zengin, ister okuma yazma
bilmesin ister ordinaryüs profesör olsun, ister Hıristiyan olsun ister
Müslüman, ister çoban olsun ister başbakan, biz hekimler ettiğimiz yeminin
gereği olarak bütün birikimimizi, hasta ayırımı yapmadan kullanırız; bundan
sonra da kullanacağız.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, toparlar mısınız.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Toparlayayım efendim...
Müsaade ederseniz, cümlemi tamamlayıp hemen yasaya geçiyorum.
Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisine düşen görev
gözönünde bulundurularak, doktorlarımızın maddî ve manevî haklarını
iyileştirmeli; ayrıca...
BAŞKAN - Sayın Akdemir, yalnız önergenizle ilgili
konuşursanız...
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - ...Avrupa Birliğindeki en
fakir ülkeye yakışacak şekilde sağlık oranını yükseltmeliyiz diyerek konuya
geçiyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Süreniz kalmadı.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 117 nci maddesinde değişiklik öngören kanun teklifiyle, kamuda
çalışan personelin, şeffaflık ilkesi çerçevesinde, sadece ilgiliye açık olacak
şekilde sicil raporlarının öğrenilmesi amaçlanmıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personel için
bağlayıcı olan söz konusu kanunun sicillerle ilgili kısmında özlük dosyalarıyla
ilgili dosyaların gizlilik dereceleri olduğuna dair hiçbir hüküm bulunmadığı
halde, bu Kanunun 121 inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca çıkarılan Devlet
Memurları Sicil Yönetmeliğinde, söz konusu belgelerin gizli olacağı
belirtilmektedir. Çağdaş kamu yönetimi anlayışının hâkim olduğu ülkelerdeki
uygulamalara bakıldığında, kamu görevlileri için düzenlenen sicil raporu
benzeri dosyaların üçüncü kişilere karşı gizli tutulduğu, dosyanın ilgilisine
karşı ise açık olduğu aşikârdır.
Değerli meslektaşlarım, 657 sayılı Kanunun 111 inci
maddesi gereğince, devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe
ilerlemelerinde, derece yükselmelerinde, emekliye ayrılma ve hizmetle
ilişkilerinin kesilmesinde, özlük ve sicil dosyalarının, devlet memurlarının
çalışma hayatını ve meslek onurunu etkileyecek nitelikte olduğu, bilindiği de
açıktır. Ayrıca, kamuda çalışan personelin sicillerinin öğrenilmesi,
performanslarının artmasına sebebiyet verebileceği gibi, kin ve kişisel garez
sebebiyle sicil doldurulmasının da önüne geçilebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakikada
tamamlıyorum.
Nitekim, kamuda görev yapan personel, 4982 sayılı Bilgi
Edinme Kanunu çerçevesinde, çalıştığı kuruma bir dilekçeyle başvurduğunda, bazı
kamu kurumlarınca, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulunun 2004/12 sayılı
kararıyla sicilleri ilgiliye bildirilmekte; ancak, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında,
personel rejimini düzenleyen 657 sayılı Kanunda bu düzenlemenin yer almaması
nedeniyle, kurum amirlerinin büyük bir bölümü bu karara uymamakta, sicil
raporlarını vermeme hususunda direnmekte ve bu sebeple çalışma barışı
bozulmaktadır.
Bu itibarla, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu
kararında öngörülen hususların Devlet Memurları Kanununa girmesini temin etmek
amacıyla bu kanun teklifini vermiş bulunmaktayım. Bu kanun teklifimin doğrudan
gündeme alınması yönünde olumlu katkılarınızı bekliyor, Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Önerge üzerinde söz isteyen, Ordu Milletvekili Sayın
Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğru Yol Partisine mensup milletvekili arkadaşımız
Sayın Dursun Akdemir, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun, memurların özlük
haklarıyla ilgili bir maddesinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifinin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasıyla alakalı, İçtüzüğün kendisine verdiği
yetkiyi kullanarak meseleyi Genel Kurulun gündemine getirdi; ancak, biz,
beklerdik ki, Sayın Akdemir, burada, vermiş olduğu kanun teklifinin içeriğiyle
ilgili Genel Kurulu bilgilendirsin, konuşması bu meyanda olsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, kanun teklifi
üzerinde konuşsun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ben dinledim, Sayın Kandoğan…
Tabiî, 14 Mart Tıp Bayramı olması hasebiyle, kendisinin
de meslekten gelen birisi olmasını dikkate aldığımızda, meslektaşlarıyla ilgili
konuşmasını anlayışla karşılarız; ancak, Sayın Başbakanın doktorlarla ilgili,
söylemiş olduğu sözlerle ilgili, doğruyu yansıtmayan beyanda bulunduğu için,
Sayın Akdemir'in bu sözlerini düzeltmek üzere söz aldım.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Basın yazdı, televizyonlar
söyledi; ben söylemedim.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, müsaade
edin…
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız, geçtiğimiz
günlerde, doktorlarımızın yoğun mesailerini ve özellikle de mesai içerisindeki
uygulamalarda, yani, hastalara iğne vurmanın kendi sorumlulukları içerisinde
daha az bir yer tuttuğu için, bunu, daha çok, yardımcı sağlık personelinin
yaptığını; dolayısıyla, ameliyatları…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sorumluluğu altında... Öyle
şey olur mu?!..
BAŞKAN - Sayın Fatsa, önergeyle ilgili konuşur musunuz
lütfen.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yanlış yapıyorsun!..
EYÜP FATSA (Devamla) - … veya birtakım cerrahî…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kendisi özür diledi!..
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade et kardeşim!.. Müsaade
et!..
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Yine yanlış yapıyorsun…
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade et kardeşim!..
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Hekim değilsiniz; yanlış
konuşmayın…
EYÜP FATSA (Devamla) - Hocam, lütfen, müsaade et…
BAŞKAN - Sayın Akdemir!..
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade et; kürsü burada, yanlış
bir şey söylersem gelir düzeltirsiniz.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Neden özür diledi o zaman
Sayın Başbakan, onu söyleyin Sayın Grup Başkanvekili!..
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin!..
BAŞKAN - Sayın Fatsa, önergeyle ilgili konuşur musunuz.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) - Milletvekillerini
çuvala doldurdu! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar
[!])
EYÜP FATSA (Devamla) - Daha çok, iğne vurma işlerini
yardımcı sağlık personelinin yaptığını da dikkate alarak "ben, bunu,
tercihimi bu yönde kullanırım" dedi. Sonra, bu söz üzerinde "Sayın
Başbakan doktorlara güvenmiyor" diye birtakım spekülatif açıklamalar
yapıldı.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne ilgisi var kanun
teklifiyle?!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, müdahale etmeyin.
EYÜP FATSA (Devamla) -Değerli arkadaşlar...
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Özür diledi... Söylemediği
şeylerden dolayı özür dilenir mi?!
BAŞKAN - Lütfen..
Sayın Fatsa...
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Başbakan da, dün...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanun teklifiyle ne ilgisi
var bunun?!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan!.. Sizin göreviniz
değil ki bu!
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin...
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ama, doğrultacağın yerde
yanlış yapıyorsun tekrar.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bu tahammülsüzlük ne kardeşim!..
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan..
BAŞKAN - Sayın Akdemir, oturur musunuz lütfen!..
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın
Başbakan da, sözlerinin, maksadı aşan bir şekilde ifade edildiğini gündeme
getirerek "eğer yanlış anlaşıldıysam bütün doktor arkadaşlardan özür
dilerim" dedi.
Değerli arkadaşlar, özür dilemek bir erdemliliktir;
ama, Başbakanın özrünü gelip burada ifade edememek de, ayrıca bununla ilgili
düşünceleri de kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum! (AK Parti sıralarından
alkışlar) Lütfen!.. Lütfen!..
Sayın Başbakanın ne konuştuğunu, Sayın Akdemir, siz de
dinlediniz, bütün kamuoyu da dinledi.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Tamam, ben, yanlış bir şey
söylemedim ki...
EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, 14 Mart Tıp Bayramında, bir
hekim olarak...
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - "Damardan iğne
yapamaz" dedi; ben cerrahım, damardan çok güzel iğne yaparım.
BAŞKAN - Sayın Akdemir, lütfen oturur musunuz.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Hemşireler bu işi hekimlerden
daha iyi yapar.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ben daha iyi yaparım.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin.
Ben, 14 Mart Tıp Bayramında, bir hekim olarak, Sayın
Başbakanın bu kadirşinaslığını, Sayın Başbakanın bu tevazuunu burada takdir
etmenizi, tebrik etmenizi beklerdim.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Hata üzerine hata
yapıyorsun...
EYÜP FATSA (Devamla) - Siz, ayrıca, bunu bir başka polemik
mevzuu yaptınız.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Siz kendiniz gerdiniz ortamı,
polemiğe siz neden oluyorsunuz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, bu konuyu Genel Kurulla ve
kamuoyuyla paylaşmak istedim. Sayın Başbakanımız bu konudaki tevazuunu ortaya
koymuş "yanlış anlaşıldıysam bütün doktor camiasından özür dilerim"
deme erdemini göstermiştir; ama, siz, Sayın Başbakanın bu davranışına karşı,
teşekkür etme erdemini gösteremediniz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, sataşma olduğu
için söz istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, önerge üzerinde söz istiyorum.
BAŞKAN - Önerge üzerinde, Hükümet adına, Sayın Mehmet
Ali Şahin söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre vermiş oldukları
kanun teklifinin doğrudan doğruya Meclis gündemine alınmasıyla ilgili bir
önergeyi görüşüyoruz.
Bu kanun teklifi, ilgili komisyonda belli süre
beklemiş, görüşülmeyince, arkadaşlarımız, İçtüzüğün verdiği imkânı kullanarak,
doğrudan gündeme alınmasını talep etmişler. Sayın Akdemir ve Sayın Kandoğan'ın
birlikte imzaladıkları bir kanun teklifidir. Devlet Memurları Kanununun 117 nci
maddesinde bir değişiklik istemektedirler. Değişiklik şudur: "Devlet
memurlarının talebi halinde, sicil değerlendirmeleri, gizli bir yazıyla
kendilerine tebliğ edilir."
Aslında, şu anda, bu konuda hiçbir sorun
yaşanmamaktadır; çünkü, Bilgi Edinme Kanunu, biliyorsunuz, çıktı. Bilgi Edinme
Kanunu, Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu diye bir kurulun kurulmasını sağladı.
Bu kurul, geçtiğimiz yılın temmuz ayında toplanarak, tüm kamu görevlilerinin
sicillerinin kendilerine açık olduğuna dair bir karar verdi; çünkü, Bilgi
Edinme Kanunu, Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna bu konularda karar alma
yetkisi veriyordu. Bu kurul da oluştu ve şu andan; yani, daha doğrusu
geçtiğimiz yılın temmuz ayından itibaren, herhangi bir kamu görevlisi başvuruda
bulunduğu takdirde, kendisi hakkındaki gizli sicil varakasını öğrenme ve
kendisine bunun bildirilmesini isteme hakkına sahiptir. Dolayısıyla, uygulamada
bu konuda herhangi bir sorun yaşanmamaktadır. O nedenle, böyle bir değişikliğe
gerek yoktur; ancak, şunu hemen ifade edeyim; Devlet Memurları Kanunuyla ilgili
bir çalışma, önümüzdeki Bakanlar Kurulu toplantısına sunulacak hale gelmiştir.
Üstünde uzun süredir çalışıyorduk. Yarın, yeni maaş sistemi konusunda teknik
bir çalışma yapacağız. Büyük bir ihtimalle pazartesi günü Bakanlar Kuruluna
sunulacak hale gelecek. Devlet Memurları Kanunu yeniden gözden geçirilirken, bu
117 nci maddeyi de yeniden değerlendirebiliriz; ancak, bu, doğrudan gündeme
alınırsa, biz de Devlet Memurları Kanununu buraya indirirsek, ikisinin
birleştirilerek Genel Kurulda konuşulması mümkün değil, ancak komisyonda
birleştirilerek konuşulabiliyor İçtüzük gereği.
O nedenle, bunun, Genel Kurul gündemine alınmasında ben
hiçbir isabet görmüyorum; takdir Yüce Heyetindir.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Muhtar İl ve Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun
Teklifinin (2/351) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/270)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/351) esas numaralı kanun teklifimin, 45 gün içinde
komisyonda görüşülmediğinden, İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan
gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ensar Öğüt
Ardahan
BAŞKAN - Önerge üzerinde, teklif sahibi olarak, Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; muhtarlar ve il genel meclisi üyelerinin sosyal haklarının
verilmesi ve muhtarların maaşlarının artırılması için vermiş olduğum kanun
teklifi hakkında söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, ondan önce, çiftçilere ve
besicilere iyi bir haber, bir müjde vermek istiyorum. Bugün, Türkiye'nin dört
bucağından besiciler ve çiftçi temsilcileri geldiler, Genel Başkanımız Sayın
Deniz Baykal'la görüştürdüm.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Perişan bir şekilde
geldiler.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Daha sonra, AK Parti Grup
Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa'yla görüştürdüm. Eyüp Fatsa, sayın bakanları
aradı ve sayın bakanlar da, yarınki çıkacak torba kanununa, çiftçi borçlarının
ve besici borçlarının faizlerinin silinmesiyle ilgili bir maddeyi de
koyabileceklerini söylediler; Eyüp Bey'e söz verdi Sayın Ali Babacan. İnşallah,
yarın, biz bunu burada -Sayın Tarım Bakanıyla ben görüştüm, Ali Babacan'la da
Sayın Eyüp Fatsa görüştü- torba kanununda, elektrik borcu olan çiftçilerin
-sulamadan dolayı veya köy içme sularından dolayı da ekledik- borcunun faizleri
silinecek, ana parası 36 aya, taksite bölünecek. Şimdi, burada da, besicilerin
ve çiftçilerin de faizlerinin silinerek, ana parasını 36 aya bölmek için
yarınki görüşülecek torba kanuna konulmasını temenni ediyorum. İnşallah, Eyüp
Bey ile biz bu işi başaracağız
Değerli arkadaşlar, yarın, Köy Hizmetleri özel
idarelere devroluyor. Bunu da kısaca arz edeyim; ondan sonra muhtarlara
geçeceğim. Özel idarelere devroluyor; ancak, Ardahan Özel İdaresinin bütçesi 3
trilyon, Köy Hizmetleri önermiş 30 trilyon... Köy Hizmetlerinde 1 memur kalmamış, hepsi dağılmış.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen, önergeyle ilgili konuşur
musunuz.
ENSAR ÖGÜT (Devamla)- Hemen oraya geleceğim, Sayın
Başkanım.
Şimdi Sayın Bakandan rica ediyorum; Ardahan'daki Köy
Hizmetlerinin, personel ve araç sayısını lütfen tamamlayın. Bir de atölye
kurun. Şu anda 1 metre kar altında kalan insanlarımız köylerine gidip
gelemiyorlar, cenazelerini gömemiyorlar, hastaları hastaneye gidemiyor. İnanın
böyle. Ben, birsürü muhtardan telefon aldım; hükümetten rica ediyorum -burada
da sayın bakanlarımız var- Ardahan'a biraz araç-gereç gönderin; şuradaki
insanlar, hiç olmazsa orada sınırımızı bekliyor. Halen oradaki topraklarımızı
Ermeniler istiyor, o insanlar da orada bizi bekliyor; lütfen, bunu, bu
insanlara çok görmeyin.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen...
ENSAR ÖGÜT (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, köy
muhtarlarımızın ve mahalle muhtarlarımızın sıkıntıları çok büyük; 107 000 000
lira maaş alıyorlar, 208 000 000 lira Bağ-Kur ödüyorlar. Muhtarlarımızın yüzde
80'i icralık, samimî söylüyorum, Bağ-Kur borçlarını ödemedikleri için.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, bir saniye...
D) Çeşİtlİ İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Makedonya
Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemizde konuk olarak
bulunan Makedonya Başbakanı Vılado Buçkovski ve beraberindeki heyet, şu anda
Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
"hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)
C) Tezkereler ve
ÖnergeleR (Devam)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Muhtar İl ve Genel Meclisi Üyelerinin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun
Teklifinin (2/351) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/270) (Devam)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Efendim, ben de Büyük Millet
Meclisi adına, milletvekilleri adına, kendilerine "hoşgeldiniz"
diyorum (CHP sıralarından alkışlar) halkımız adına diyorum.
Sayın Başkanım,
yalnız, süremi kısmayın.
Değerli arkadaşlar, şimdi, 53 000 tane muhtarımız var.
Belki büyük şehirlerdeki muhtarlar ilmühaberden veya bazı şeylerden para alarak
geçinebiliyorlar veya az buçuk Bağ-Kur parasını ödüyorlar; ama, inanın, Doğu ve
Güneydoğudaki, İç Anadoludaki, Karadenizdeki muhtarlarımız ödeyemiyor, perişan
durumdalar.
Sizden istirham ediyorum, bu kanun teklifimi kabul
edin; şayet edilmeyecekse, hükümetten rica ediyorum, bu yetkiyi alsınlar,
Bakanlar Kurulu, hiç olmazsa Bağ-Kurlarını ödeyecek şekilde bu insanların
maaşlarını düzenlesinler.
Şimdi, muhtar, köyde devleti temsil ediyor; doğumdan
ölüme kadar, askerlikten düğüne kadar her şeyimizde, muhtar, bizim işimizi
takip ediyor. Bir de şehre gidip işimizi takip eden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Hiç olmazsa, yol parası verelim.
Torba kanununda, rica ediyorum, şimdi, bunu, Bakanlar
Kurulu...
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Var var; niye söylüyorsun!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Biliyorum, torba kanununda var;
ancak, torba kanunundaki şey, daha, net belli değil.
Burada bir kanun teklifi vermişiz. Bu kanun teklifi
kabul edilirse, siz de rahat edersiniz,
biz de rahat ederiz. Herkes köylere gidiyor seçim döneminde. Yani, biz, burada,
şu parti bu parti değil, burada bir bütün olarak sizden istirham ediyorum,
kabul edelim bunu ve bir bütün olarak köy muhtarlarımızın sorununu çözelim.
İl genel meclisi üyelerine gelince: İl genel meclisi
üyeleri daha perişan durumda. Adam köyünden kalkıyor, ile gidiyor toplantıya.
Daimî encümenler ayda 4 defa toplantı yapıyorlar; bu ayda 4 defa toplantıda
oturum başına 12 500 000 lira para alıyorlar. 50 000 000 ayda; kesiyor, 47 000
000 ödüyor; yani, 47 000 000 onun yol parasına mı yeter, sigara parasına mı
yeter, yoksa şehirde yemek parasına mı yeter?
O bakımdan, diyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti, laik,
demokratik, sosyal bir devletse, sosyal devlet görevini yerine getirsin,
temsilcilerini mağdur etmeyecek şekilde, muhtarlarını mağdur etmeyecek şekilde,
il genel meclislerini mağdur etmeyecek şekilde sosyal güvence altına alsın ve
onların maaşlarını ödesin, onları mağdur etmesin.
Kanun teklifimi kabul edeceğinizi umuyorum. Edilmese
bile, Sayın Bakandan istirham ediyorum, bu, Bakanlar Kurulunda dile getirilsin,
hiç olmazsa, insanlar mağdur olmasın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.
Önerge üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin söz istemiştir...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, yerimden konuşabilir miyim?
BAŞKAN - Lütfen, kürsüden, Sayın Bakan.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Ensar Öğüt'ün gündeme
getirdiği muhtar ödeneklerinin artırılmasıyla ilgili konu, bundan üç hafta
önce, bizzat Sayın Başbakanımız tarafından Bakanlar Kurulunun gündemine
getirildi ve Sayın İçişleri Bakanımıza talimatı verildi. Şu anda, bu konuda,
bir kanun tasarısı taslağı çalışmaları devam ediyor. Bugün Sayın İçişleri
Bakanımı aradım, çalışma bitmek üzere, yakında Bakanlar Kuruluna sunulacağını
ifade etti.
Hükümet olarak, kuşkusuz ki, devletimizi en uç noktada
temsil eden muhtarlarımıza sahip çıkmak, onların bir nebze de olsa ekonomik ve
sosyal durumunu düzeltmek bizim görevimizdir. Sanıyorum, çok yakın zamanda
Meclisin gündemine gelecektir.
Bu kanun teklifiyle birleştirilerek görüşülebilir;
ancak, eğer buraya inerse bu teklif, demin söylediğim gibi, birleştirilmesi
mümkün değil, komisyonda olursa birleştirilebilir. Takdir sizlerindir.
Sayın Başkana ve sizlere yeniden saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer
denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
23. 2. 2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 832 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Kanunun tümü üzerinde grupları adına söz isteyen
milletvekilleri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Mustafa
Özyurt, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ.
Şahısları adına söz isteyen milletvekilleri: Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, Konya Milletvekili Ahmet Işık, Kahramanmaraş
Milletvekili Avni Doğan, Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt.
Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 832 sıra sayılı,
23.2.2005 günü kabul edilen 5306 sayılı Yük-
(x) Kanunun ilk görüşmeleri 23.2.2005 tarihli 62 nci
Birleşimde yapılmıştır.
(xx) 832 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
seköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair
Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
geri gönderilen, tekrar görüşmek üzere olduğumuz tasarı hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi ve kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış
bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhurbaşkanının geriye gönderme gerekçesi üzerinde, başlangıçta durmayı
düşünmüyordum, açık söyleyeyim; ama, biraz evvelki tartışmalardan sonra,
Anayasanın bir maddesini size okuyarak sözlerime başlamak istiyorum.
87 nci maddenin sonuna doğru "Türkiye Büyük Millet
Meclisi üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af
ilânına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak ve görevleri yerine getirmektir" deniliyor.
Burada "genel ve özel af" kavramını koymuş ve
Sayın Cumhurbaşkanı da bu kavramdan yola çıkarak yasayı geri göndermiştir.
Arkadaşlar, bu af kapsamına giren öğrenci sayısı,
yanılmıyorsam, 342 veya 343 olacak, çok az bir sayıdır; ama, bu da
Cumhurbaşkanının gerekçesi olarak, bir af niteliği taşıdığı için geriye
göndermiştir.
Ben, hukukçu değilim, hukukçu arkadaşlar gibi bazı
şeyleri o tarafa, bu tarafa çekme yeteneğim de yok; açık söyleyeyim. Objektif
olarak gördüğüm, şu okuduğum maddeye dayanarak, Sayın Cumhurbaşkanı yerden göğe
kadar haklıdır. Özel veya genel af niteliği taşıyan bu yaptığımız yasa,
Cumhurbaşkanının geriye göndermesi için yeterli bir nedendir. Onun için, bunun
tartışması bence yapılmamalıdır ve mutlaka, burada, beşte 3 çoğunluk
aranmalıdır veya disiplin suçu olan o kısım dışarıya çıkarılarak tasarı tekrar
görüşülebilir.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının tam kapsamına
girmeden önce, biraz tarihsel geçmişinden söz etmek istiyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tarihine öğrenci affı diye gelen tasarı, ilk kez 1950'de
Demokrat Parti İktidarında gelmiştir. O tarihe kadar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündeminde öğrenci affı diye bir kapsam yoktur. O tarihten 1983'e
kadar yine buna ait bir şeyle karşılaşmıyoruz; ama, enteresandır, 1983'ten bu
tarafa 14 kere af yapıyoruz arkadaşlar. İsterseniz bunları söyleyeyim; 1984,
1986, 1988, 1991, 1993, 1995, 1997 ve son af 21 Haziran 2000 tarihinde
çıkarılmıştır. Bu yasayı da buldum, bir üniversite öğretim üyesi olarak da
üzüldüm; bu 21 Haziran 2000 tarihinde çıkarılan yasaya göre, 12 Eylül 1980
tarihinden 1999-2000 öğretim yılına kadar, her ne sebeple olursa olsun,
ilişkileri kesilmiş veya kesilme durumuna gelmiş öğrenciler üniversiteye geri
dönüyorlar.
Arkadaşlar, 1983 yılında üniversiteyle ilişkisi
kesilmiş bir mimarlık fakültesi 2 nci sınıf öğrencisini düşünün ve 2000 yılında,
bu öğrenciyi geriye alıyorsunuz; öğrenci 22 yaşında, 46 yaşına gelmiş;
kendisinden sonra gelenlerin kaç kademesi mezun olmuş; ama, bu yasayla geri
gelmiş. Şunu söyleyeyim: Bu yasayla geri gelen öğrencilerden yalnız yüzde 4'ü
üniversiteye devam etmiştir ve yine, işin enteresanı, bir üniversitemizde, bu
yasayla geri dönmüş öğrencilerden hiçbirisi mezun olmamıştır.
Şimdi, bu yasayı, taslağı, tasarıyı elimize
aldığımızda, bunun, aslında iki yönü var; bir tanesi, gerçekçi yönü. Gerçekten,
bu af yasasıyla ne kazanırız, ne kaybederiz; bu, işin bir gerçekçi yönü; bir
de, işin duygusal veya popülist tarafı var. Politikacıların çoğunun yapmış
olduğu, işin popülist tarafını alıyoruz, gerçekçi yönünü aldığımız yok
arkadaşlar.
Bugün, bu tasarı buradan geçecek olursa, 210 796 örgün
ve 453 445 açıköğretim öğrencisi üniversiteye geri dönecektir.
Arkadaşlar, şu anda, üniversitelerimizde okuyan öğrenci
sayısı, örgün öğretimde 1 800 000'dir ve açıköğretimde de 662 000 öğrenci
okumaktadır 2003-2004 öğretim yılında; yani, geriye alacağımız, af kapsamıyla
üniversiteye geri alacağımız öğrenci sayısı, yaklaşık olarak, şu anda okuyan
öğrenci sayısının yarısıdır. Bu öğrencileri aldığımızda ne yapacağız?
Öğrenciler üniversiteye geri döndüler; nasıl hareket edeceğiz? Üniversitenin
karşılaşacağı en büyük sorun, bir kere, yer sorunu olacaktır; binlerce öğrenci
geriye gelecektir ve bunu, İktidar Partisi hiç düşünmemektedir; bu öğrenciler
geri geldiğinde nereye oturtacağız, hangi hocalardan ders vereceğiz bunun
farkında değildir; tamamen, işin siyasî tarafındadır ve bu öğrenciler
gelsinler, amfilere girsinler, ders dinlesinler...
Hemen şunu da söyleyeyim: Bu öğrencilerin büyük bir
kısmı üniversiteye geri dönecekler, kayıtlarını belki yaptıracaklar; ama,
diyecekler ki: "Hocam, biz, zaten, biliyorsunuz, kaç dönemdir dışarıdayız,
izin verirseniz biz derse gelmeyelim." Hoca "peki" diyecek
"gelmeyin hadi, göz yumalım..." Sınav zamanı geldiğinde de, bu
öğrenci diyecek ki: "Efendim, zaten biliyorsunuz, zaten ben devam etmedim;
izin verirseniz, sınavda da bana biraz hak tanıyın..." Yani, işin
başından, bu öğrencileri geri almakla, üniversitenin başına çok büyük bir dert
sarmış oluyoruz.
Diyeceksiniz ki: "Peki, bu kadar öğrenci ayrılsın
gitsin mi, yazık değil mi?" Tabiî yazık, bunu da kabul ediyorum; ama,
Parlamentonun işi değil bu arkadaşlar. Öğrencileri affedip de, tekrar gelin
siz, okuyun, tekrar sınava girin demek Parlamentonun hakkı değil. Parlamentonun
yapacağı iş, bunu üniversitelere verir, der ki: "Bu işi çözme işi
üniversitelerindir." Üniversiteler bu işi çözme yoluna gider.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dünyanın, gelişmiş
hiçbir ülkesinde öğrenci affı diye bir olay yoktur. Parlamentonun böyle bir
yetkisi de yoktur; öğrencileri affediyoruz, tekrar gelin üniversitede okuyun,
tekrar sınava girin demeye hakkı yoktur. Bu bir haksızlıktır.
Biz, bunu yapmakla neler yapmış oluyoruz, onu da hemen
söyleyeyim: Başlangıçta, başarısızlığa ödün vermiş oluyoruz arkadaşlar.
Üniversite kapısında bekleşen milyonlarca öğrencinin hakkını yemiş oluyoruz.
Üniversiteye yeniden, başarısız, hatta kendi isteğiyle ayrılmış olan
öğrencileri almakla, üniversitenin başına bir dert sarmış oluyoruz; alın,
yeniden sizin başınıza bir dert sarıyoruz diyoruz.
Tabiî, siyasî iktidarlar, bu işlerde cingözlük peşindeler.
Yani, kusura bakmayın... Acaba, bunu nasıl oya dönüştürebiliriz... Burada 250
000 öğrenci var, 250 000 öğrenciyi ailesiyle çarpacak olursanız 4 misli yapar,
yaklaşık olarak 1 000 000 oya dönüşür düşüncesindeyiz. Bu düşüncelerle hareket
ettiğimiz için de, sanıyoruz ki, bunların hepsi iktidara oy verecektir.
Yanılıyorsunuz, böyle bir şey olmayacaktır arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bu öğrencileri şöyle bir ele
aldığımızda, 210 000 öğrencinin nasıl dağıldığını size sergilemek istiyorum:
Örneğin, 51 646 öğrenci kayıt yenilemediği için üniversiteyle ilişkisi
kesilmiştir. 40 199 öğrenci başarısız olduğu için üniversiteden ayrılmıştır. 24
800 öğrenci ise üniversiteye devam etmemiştir. 84 554 öğrenci ise kendi
isteğiyle üniversiteyi bırakmıştır.
Bakın, şu rakamlardan, üniversite öğrencilerinin
çoğunun üniversiteye uyamadığını, üniversite öğrencisi olmak istemediğini
görüyoruz ve siz ısrarla diyorsunuz ki: "Gelin, size üniversiteyi tekrar
okutalım, gelin üniversite öğrencisi olun." Buradan belki çok çok az bir
kısım üniversiteye geri dönecektir; ama, büyük çoğunluğu bu yasadan
yararlanmayacaktır, onu bilgilerinize sunayım istiyorum arkadaşlarım.
Bu arada, dediğim gibi, daha önceki yasadan yalnızca
yüzde 4'ü üniversiteye girmiş ve bitirebilmiştir ve bir üniversitemizden de
hiçbir öğrenci mezun olmamıştır, 2000 yılında çıkan yasayla, geri dönüp de bir
tek öğrenci mezun olmamıştır arkadaşlar. Zaten tartışma konusu yaptığımız,
öğrenimimizin iyi olmadığını, dünya ülkelerince çok da beğenilmediğimizi hepimizin
kabul ettiği bir durum var. Biz bunlara "başarısız, üniversiteyle
bağdaşamamış, kendi isteğiyle ayrılmış olanları tekrar üniversiteye
alalım" diyoruz. Bununla üniversiteye bir darbe daha vurmuş oluyoruz.
Gelelim işin popülist yanına. Dediğim gibi, şimdi
arkadaşların büyük çoğunluğu, İktidar Partisi milletvekilleri çıkacak
diyecekler ki: "Yüzde 4'ü kazansak az mı olur?" Az olmaz tabiî; ama,
gönlümüzde yatan, geri kalan yüzde 96'yı kazanmanın yolu. Bu yüzde 96
öğrencimizi nasıl kazanabiliriz? Bunun için de, dediğim gibi, doğru dürüst bir
yasal düzenleme yapmak zorundayız ve bunu Parlamento değil, üniversitelerin
çözmesini istemek zorundayız, üniversiteler bu sorunları çözmelidir. Yoksa,
Parlamento her seferinde yeni yasa çıkararak... Şunu da söyleyebilirim:
Önümüzdeki yıllarda seçim yaklaşıyor, yine aynı şekilde popülist politikalarla
bir öğrenci affı daha çıkarılacaktır. Gerçi, Sayın Komisyon Başkanımız
"eğer bundan sonra af yasası gelirse, önce ben karşı çıkacağım" dedi;
ama, bunun hiç de bir garantisi yoktur. Önümüzdeki yıllarda da bir tasarı
geldiği zaman, bir sonrakinde ben karşı çıkacağım diyebilir tabiî.
Aslında, dediğim gibi, iktidar, buradan tamamen siyasî
rant peşinde; yoksa, ülkedeki eğitimin iyi olması, üniversite eğitimimizin iyi
olması diye bir düşüncesi yok. Daha önceki konuşmalarımda da söyledim,
iktidarın üniversiteye herhangi bir katkısı olmamıştır. Üniversite öğretim
üyeleri için düzenleyici hiçbir şey yapmamıştır. Duyuyorum, Başbakan yeni
üniversiteler açmak niyetinde, 15 tane yeni üniversite açmak niyetinde; ama, 30
tane hukuk fakültemizdeki öğretim üyesi sayısı 15 hukuk fakültesine yetmeyecek
kadar azdır; ama, yeniden üniversite açalım diyorsunuz. Bu da, dediğim gibi,
tamamen popülist politikalarla yapılan bir iş; yoksa, üniversitelerimizin
kalitesini şöyle sıraladığımız zaman, 4-5 üniversitemizin dışında, uluslararası
düzeyde gösterebileceğimiz üniversitemiz yoktur. Bunu isteseniz de istemeseniz
de kabul etmek zorundasınız; çünkü, bu bir gerçektir arkadaşlarım.
Konuşursunuz tabiî, sıranız geldiğinde konuşursunuz,
bir şey söyleyeceksiniz zannettim.
Bu arada, arkadaşlar, üniversiteden ayrılmak zorunda
kalanların bazıları harç yatıramadıkları için üniversiteden ayrıldıklarını
söylemektedirler. Gerçi, Danıştayın son bir kararıyla artık üniversiteden,
devlet üniversitelerinde, harç yatıramadığı için ayrılma zorunluluğu ortadan
kalkmıştır. Ayrıca, siyasî iktidar gerçekten bu işte samimîyse, şöyle bir fon
getirebilir; der ki, sosyal devlet desteği fonundan üniversitede okuyan
öğrencilerin bu harçlarının yatırılmasını devlet üstlenebilir ve böylece de bu
yüzden, üniversiteden ayrılmış öğrenci sayısı oldukça azalır.
Değerli arkadaşlarım, zamanı geldiğinde "biz
hiçbir zaman popülizm yapmayacağız; çünkü, popülizmin ülkeye hiçbir yararı
olmamıştır" sözlerini dilinden düşürmeyen Sayın Başbakan ve "bir
akademisyen olarak öğrenci affına karşıyım; ama, hükümet üyesi olarak ve bir
AKP milletvekili olarak da öğrenci affına olumlu bakıyorum" diyen Sayın
Millî Eğitim Bakanımız burada; bu sözleri kendi ağzından duyduğumu
hatırlıyorum. Dediğim gibi "bundan sonraki affa önce ben karşı
çıkacağım" diyen Sayın Komisyon Başkanımız da burada. Halep oradaysa arşın
burada; önümüzdeki yıllarda, bu tür yasalar yine karşımıza gelecek, yine bu tür
konuşmaları yapacağız arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, konuyu daha fazla uzatmak
istemiyorum. Bu affı bekleyen öğrencilerimiz var, bunu da kabul ediyorum; ama,
şu arada, öğretim üyesi olarak birkaç şeye değinmek istiyorum. Geçen hafta,
yani, 2000 yılında çıkan yasada şöyle bir madde var; diyor ki: Örneğin, üçüncü
sınıftasınız yahut ikinci sınıftasınız; üç dersten, bir üst sınıfa devam etme
hakkı veriyorsunuz. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde, matematik-1'i okumamış
bir öğrenci, bir üst sınıfa gidiyor ve diyor ki: "Ben, matematik-2'yi
almak istiyorum." Hocası diyor ki: "Sen, matematik-2'den zaten
geçememişsin, evvela şu matematik-1'i bitir." "Efendim" diyor
"yasa bana bu hakkı vermiş; ben matematik-2'yi almak istiyorum."
Arkadaşlar, bu iş yasayla olmaz. Çocuk matematik-2'yi okumadıktan sonra,
matematik-1'i öğretemezsiniz. Onun için, gelin, bu işi üniversitelere
bırakalım, bu işi üniversiteler düzenlesin, nasıl yapacağını onlar daha iyi
bilirler... Şurada, hekim arkadaşlarım var, hemen karşımda oturuyorlar. Dün 14
Mart olduğu için çok daha rahat söyleyebilirim; anatomi dersini okumadan, bir
çocuğa cerrahî öğretemezsiniz; insan anatomisini bilmiyorsa, o çocuk cerrahî
öğrenemez. İşte, bu yasalarla biz bunu yapıyoruz. Diyoruz ki, sen, kardeşim,
anatomi okumana gerek yok, sen evvela cerrahîye başla; keseceğin damarlar falan
mühim değil, öldüreceğin insanlar da o kadar mühim değil; ama, sen anatomi
bilmesen de olur. İşte, gerek 2000'de çıkan yasada gerekse bizim, bugün, şu
konuştuğumuz yasada, böyle, kelimenin tam anlamıyla fahiş hatalar yapıyoruz.
Onun için, benim size teklifim; bu işi üniversiteye bırakalım, bu işi
üniversite yapsın. Gelin, biz yaptık oldu demeyelim. Sonra, yıllar geçtikten
sonra, insanın önüne bunu koyarlar; haberim yoktu efendim, kusura bakmayın, ben
o gün yoktum, farkında olmadım diyemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, ciddî hiçbir inceleme ve
araştırmaya dayanmadan, ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri
alınmadan, salt siyasî çıkarlar gözetilerek genelde her hükümet değişikliğinde
gündeme getirilen ve çok sık çıkarılan öğrenci af yasaları, başarısız ve
üniversiteye uyamayan öğrencilere gereksiz prim vermekte ve bunun bedelini de
genelde devlet ve üniversiteler, üniversiter sistem, özelde ise aileler ve
çalışkan öğrenciler ödemektedir. Popülist yaklaşımlarla yasayı çıkarmaya
çalışanları bence kim affetsin!
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Kanunun tümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz isteyen,
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderme tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporu
üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi,
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, 23.2.2005
tarihinde Meclisimizde görüşülmüş ve kabul edildikten sonra, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine iade edilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçeleri
incelendiği takdirde, iki hususun öne çıktığını görmekteyiz. Bunlardan
birincisi, öğrencilere yeniden devam ve sınav hakkı veren yasanın disiplin cezalarını
da içermiş olması nedeniyle af niteliğinde olduğu, Anayasanın 87 nci maddesinde
düzenlenmiş bulunan genel ve özel af yetkisinin hürriyeti bağlayıcı ceza, para
cezası, adlî ceza, idarî ceza ayırımı içermemesi nedeniyle Anayasanın 87 nci
maddesi kapsamında olmadığı; ikinci husus ise, aflar için nitelikli çoğunluk
aranması sebebiyle, bu kanunun görüşülmesi sırasında yapılan oylamada nitelikli
çoğunluk aranmamasıyla ilgilidir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu gerekçeler
ile Anayasanın 87 nci maddesini birlikte değerlendirdiğimiz takdirde,
Anayasanın 87 nci maddesinde bir açıklığın bulunmadığı ve disiplin cezalarını
içeren konulara dair yasal düzenlemelerin af olarak nitelenebileceği gibi,
bunun Anayasanın 87 nci maddesi anlamında af olarak nitelenemeyeceğine dair
ikili bir görüş ayırımına neden olduğu, tereddütten uzaktır. Bu nedenle, bu
konuda değerlendirme yapanların bir kısmı "bu, disiplin cezalarını da
kapsar, böyle bir ayırım yoktur" diğer bir kısmı da "hayır, bu, maddî
ceza hukuku anlamındaki affı kapsar, bu nedenle disiplin cezalarını
kapsamaz" demektedirler.
Bu ayrılık nedeniyle, bizim kanaatimizce, Anayasanın 87
nci maddesinde düzenlenen af, maddî ceza hukuku anlamındaki genel ve özel affı
kapsar, disiplin cezalarına ilişkin yasal düzenlemelerin bu kapsamda nitelikli
çoğunluk aranan bir af olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
Peki, bunun gerekçesi nedir derseniz; bunun gerekçesi,
bizzat Anayasanın kendisidir. Bildiğiniz gibi, Anayasanın 87 nci maddesine
göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun
kararıyla genel ve özel af ilanına yetkilidir. Anayasanın bu maddesinde,
3.10.2001 tarihinde yapılan değişiklikten önce şöyle bir ibare daha vardı,
Anayasanın 14 üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak
üzere genel ve özel af ilanına Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkili olduğu
belirtiliyordu. Bu istisna, bu kısıtlama, bu sınırlama, 2001 tarihinde
çıkarıldı.
Dikkat buyurursanız, burada, Anayasanın 14 üncü
maddesindeki fiillerden hüküm giyenlerden bahsetmektedir. Hüküm giymek,
biliyorsunuz, ceza muhakemesi sonucu yapılan yargılamanın derecattan geçerek
kesinleşmesiyle tahakkuk eden bir husustur. Bu istisnanın buradan
çıkarılmasının zımnî anlamı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, maddî ceza hukuku
anlamında, dilediği gibi af yasası çıkarmaya yetkilidir, böyle bir sınırlama
yoktur anlamını taşır; yoksa, bunun anlamı, disiplin cezaları da bu affın
kapsamına girmiştir şeklinde bir değerlendirmeye bizce imkân vermemektedir.
Öte yandan, Anayasanın 169/3'üne göre, münhasıran orman
suçlarıyla, ormanları yakmak, yok etmek veya daraltmak anlamıyla işlenen
suçlara ilişkin af çıkarılamayacağı da düzenlenmektedir. Burada da suçların
affından bahsetmektedir, bu suçlarla ilgili af çıkarılamayacağından
bahsedilmektedir. Suç ise, Anayasanın 38 inci maddesine göre -ceza kanunu
anlamında- kanunla düzenlenen ve cezası da yine kanunda belirtilen bir hususa
ilişkindir. Böylesi bir istisnayı yasa koyucunun buraya koymasının nedeni de,
bizce, yine, bunun, maddî ceza hukuku anlamında genel ve özel af içermesiyle
ilgili olması nedeniyledir.
Yine, değerli milletvekilleri, Anayasanın 104 üncü
maddesinde cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sayılırken, sürekli hastalık,
sakatlık, kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya
kaldırmak yetkisinden bahsedilmektedir. Hatırlarsanız, cumhurbaşkanlarının,
bugüne kadar ceza yargılaması sonucunda ceza alan kişilerin, hastalık, sakatlık
veya kocalık sebebiyle cezalarını kaldırdıklarına şahit olmaktayız ve sık sık,
katillerin, tecavüzcülerin, terör suçlularının, diğer bir ifadeyle ceza
muhakemesi sonucunda suçluluğu sabit olanların affedildiğini görüyoruz; ama,
buradan hareketle şunu ifade etmek istiyorum: Sakatlığı veya hastalığı
nedeniyle yükseköğretim kurumuna devam edemediği için öğrencilikle alakası
kesilen kişilerin affedildiğine dair böylesi bir bireysel, cumhurbaşkanı
tarafından yapılan tasarrufa bugüne kadar rastlamamaktayız. Bunu sorduğumuzda,
buradaki maksadın maddî ceza hukuku anlamındaki suçlularla ilgili af olduğunu
söylüyorlar, ki, doğrudur. Eğer aksi olsaydı, sayın cumhurbaşkanları, bu
yetkilerini yine ne yaparlardı; disiplin cezalarına ilişkin suçlar hakkında da
kullanabilirlerdi.
Öte yandan, değerli milletvekilleri, Anayasamızın 9
uncu maddesine göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemeler
tarafından yerine getirilen bir yetkidir ve yine Anayasanın 138 inci maddesi
çerçevesinde de Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmelerle yasama ve
yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar
ve idare, mahkeme kararlarını değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez denilmektedir.
Eğer, 87 nci maddedeki bu genel ve özel af düzenlemesi
olmamış olsaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yürütmenin başı olarak Sayın
Cumhurbaşkanının bireysel af yetkisi tamamen Anayasaya aykırı bir tasarruf olurdu; çünkü, Anayasaya göre
yürütme de, yasama organı da, mahkeme kararlarına uymakla mükellef; bu
kararları değiştirecek ve yerine getirilmesini engelleyecek tasarrufların
içerisine giremezler. Onun için 87 nci maddeyle bu genel ve özel af çıkarma
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi buradaki yetkisine istinaden maddî ceza hukuku anlamındaki afları,
genel ve özel afları çıkarabilmektedir. Eğer, Anayasanın 87 nci maddesindeki bu
özel düzenleme olmasaydı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin böylesi bir af
çıkarma yetkisi olmazdı.
Değerli milletvekilleri, öte yandan, Anayasada yer alan
87 nci maddedeki genel ve özel af çıkarma yetkisi tamamen ceza hukuku alanından
Anayasaya kaydırılmış tabirlerdendir. Bunların düzenlemesinin de ceza hukukunda
yer aldığını görüyoruz. Hem 765 sayılı Ceza Kanununda hem 1 Nisanda yürürlüğe
girecek Ceza Kanununda da bu yönde düzenlemeler vardır; ancak, ne Medenî
Kanunda ne idare hukukunda ne Ticaret Kanununda ne Borçlar Kanununda böylesi
bir aftan bahsedilmemektedir. Bunun bir anlamı da, bu kanunların da, zımnen de
olsa Anayasanın 87 nci maddesinde bahsedilen affın maddî ceza hukuku anlamında genel
ve özel af olduğu, disiplin cezalarını kapsamadığı şeklinde yorumlanabilir.
Burada önemli bir husus, o da şu: Değerli
milletvekilleri, yasalarda herhangi bir açıklık bulunmadığı veya bir müphemiyet
bulunduğu takdirde, bununla ilgili değerlendirme ve yorum yapma yetkisini haiz
olanlar, bu değerlendirmelerini lehe kullanmakla mükelleftirler; çünkü,
genişletici bir yorumu, açıklık olmayan bir durumda aleyhe kullanırsak, bu,
lehe yorum ilkesini ihlal ettiği gibi, Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan hukuk
devletine uymayan bir davranıştır. Anayasanın 2 nci maddesine de aykırı olur.
İstisnaî bir durumu genelleştirip, bütün aflar, bütün
düzenlemeleri bu manada af kapsamına almak, bizce isabetli bir değerlendirme
değildir. Disiplin cezaları muhakeme sonucunda verilmiş kararlar değildir, suç
olan konular değildir. Tamamen, idarenin kendi iç dinamikleri çerçevesinde
yaptığı düzenlemeler ve yasa koyucunun bu konuda koyduğu düzenlemelere
istinaden yaptığı değerlendirmelerdir. Bu nedenle, burada bir mahkeme kararı da
söz konusu olmadığı için, burada çıkarılacak af, yargı yetkisine müdahale
olarak nitelendirilemez.
Değerli milletvekilleri, öte yandan, Anayasanın 87 nci
maddesi özel bir af yetkisini içeriyor; ancak, disiplin cezalarının affına
ilişkin düzenlemeler, bu maddeye müsteniden değil, yasama yetkisinin genelliği
ilkesi çerçevesinde, her zaman, yasama organı tarafından çıkarılması mümkün
olan düzenlemelerdir. Bu tip düzenlemelerde, malumunuz olduğu üzere, Anayasanın
öngördüğü nitelikli çoğunluk değil, normal çoğunluk aranır. Bu nedenlerle,
Anayasanın 87 nci maddesinde öngörülen genel ve özel af, bizim kanaatimizce,
maddî ceza hukuku alanında genel ve özel aftır ve bu, disiplin cezalarını
kapsamaz.
İkinci bir husus: Peki, bu aflar, nitelikli bir
çoğunluğu, disiplin cezalarıyla ilgili olan, af olarak nitelendirilen Meclisin
tasarrufları beşte 3 nitelikli çoğunluğu gerektirir mi gerektirmez mi; bu
konuda da ihtilaf vardır; bu konuda da bir görüş birliği yoktur, kapsam
noktasındaki tartışmalar burada da yapılmaktadır. Birkısım insanlar, birkısım
bilimadamları, bu konuda yargı kararı olmadığı için, idarî tasarruflar olmadığı
için, burada bir yargıya müdahale söz konusu olmadığı için, Anayasaya göre
Meclisin yasama yetkisinin genelliği ilkesi çerçevesinde, böyle bir nitelikli
çoğunluk aramaya gerek olmadığını açıkça ifade etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, bizim Anayasamızda düzenlenen
87 nci maddeye benzer bir düzenleme İtalyan Anayasasında da vardır. İtalya'da
bunun uygulamasına baktığımız zaman, buradaki nitelikli çoğunluğun sadece maddî
ceza hukuku anlamındaki suç ve cezaların affıyla ilgili arandığı, disiplin
cezalarına ilişkin tasarruflarda aranmadığı açıkça görülmektedir.
Öte yandan, bir başka hususu da dikkatinize sunmak
istiyorum. O da şu: Biliyorsunuz, Anayasaya göre, Cumhurbaşkanı seçmek, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanını seçmek, hükümete güvenoyu vermek veya
güvensizlik oyuyla hükümeti düşürmek, savaş ilanına karar vermek için salt
çoğunluk aranmaktadır. Yani; disiplin cezaları ne menem şeydir, ne kadar
tehlikeli suçlardır ki, bir savaş ilanı için aranan salt çoğunluktan daha
fazla, beşte 3 çoğunluğu burada arıyoruz! Böylesi bir yorumun, Anayasanın
sistematiği içerisinde doğru bir yorum olmadığı kanaatindeyiz; onun için de,
beşte 3 çoğunluk burada aranmamalıdır diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, burada tartışma konusu
yapılan, özellikle muhalefet partisi tarafından ileri sürülen bir husus da,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 76 ncı maddesine göre "Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun tasarı veya teklifleri,
ret tarihinden itibaren bir tam yıl geçmedikçe Türkiye Büyük Millet Meclisinin
aynı yasama dönemi içinde yeniden verilemez" hükmüne istinaden yaptıkları
itirazdır. Bu itiraz, yersiz bir itirazdır, doğru bir itiraz değildir. Bu
madde, doğru bir maddedir. Buna bizim itirazımız yok. Eğer, Meclisi yöneten
oturum başkanı, kanunun görüşülmesi sırasında "bu kanun nitelikli
çoğunluğu gerektiren bir kanundur; onun için, ben bunun oylamasında nitelikli çoğunluk
arıyorum" deseydi veya bu konuda yapılan itiraz üzerine yapılan
değerlendirmelerde, oylamayla, Mecliste "bu nitelikli çoğunluğu
gerektirir" denilseydi, o zaman, oturum başkanının bu iradesi
doğrultusunda veya Meclisin iradesi doğrultusunda nitelikli çoğunluk
aranacaktı. İşte, bu aramanın sonucunda yapılan oylamada beşte 3 çoğunluk
bulunmazsa, o zaman kanun reddedilmiş sayılırdı. O günkü oturumu hatırlarsanız,
bu konuda yine CHP'den itirazlar olmuştu, oturumu yöneten sayın başkan, bunun
bir af niteliği taşıyan yasa olmadığını, normal bir kanun olduğunu, Anayasa
Mahkemesinin bir kararından da alıntı yaparak ifade etmiş ve normal kanunların
oylanması için aranan karar yetersayısını aramıştır; oylama sonucunda da, bu
karar yetersayısı bulunduğundan, yasa kanunlaşmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı, geri
gönderme gerekçesinde, bu kanunun reddedilmiş olduğundan bahsetmiyor. Sadece,
bu kanun için nitelikli çoğunluk aranması gerektiği halde aranmadığını,
tutanakların incelenmesinde "Kabul edenler... Etmeyenler..." ifadesinin
kullanıldığı ve kaç kişinin bu kanunun kabulü lehinde, kaç kişinin de reddi
lehinde oy kullandığı belli olmadığından, bu hususu belli edecek tarzda yeniden
bir oylama yapılarak, görüşülmesinin temini maksadıyla geri gönderilmiştir.
Şimdi, biz, bu kanun reddedilmiştir dersek, hangi
çoğunluğa göre reddedildi, kaç kişi "evet" dedi, kaç kişi
"hayır" dedi, nereden biliyoruz? Kaldırdık parmakları, evet
kaldırdık, hayır denildi. Burada bir belirsizlik vardır. Onun için,
reddedilmesi mümkün değildir; böylesi bir değerlendirmenin yapılması da mümkün
değildir. Kaldı ki, Sayın Cumhurbaşkanı da geri gönderme gerekçesinde, böylesi
bir durumdan bahsetmemektedir. Daha önce de, böylesi kanunların görüşülmesi
burada yapılmış ve Sayın Cumhurbaşkanınca iade edilmiş. Örneğin 4754 sayılı
Yasa, 4758 sayılı Yasa, 4779 sayılı Yasa, 4809 sayılı Yasa, 4792 sayılı Yasanın
tamamı geri göndermeden sonra burada görüşülüp kanunlaşmış ve Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından da imzalanıp yayımlanmıştır. Bu nedenle, burada
böylesi bir değerlendirmeyi yapmak, doğru bir değerlendirme, isabetli bir
değerlendirme değildir. Bu nedenle, bu yasanın, burada, bugün, tekrar
görüşülmesi, hem Anayasaya hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne uygun
bir değerlendirmedir.
Değerli milletvekilleri, burada, bir iki hususun altını
çizmek istiyorum; o da şu: Huzurlarınızda bulunan ve şu anda görüşülmekte olan
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, bugüne kadar
defalarca Meclisimize gelmiş, görüşülmüş ve kanunlaşmıştır. O zaman da popülist
yaklaşımlarla bu eleştiriye muhatap olmuştur; ama, iktidarda olanlar, bütün
eleştirilere rağmen bunu çıkarmışlardır.
Bakın, ben,
size, iki tane af kanunundan bahsediyorum. Bir tanesi 6.5.1993 tarihli 3908
sayılı Af Kanunu, bir diğeri de 7.6.1995 tarihli 4111 sayılı Af Kanunu. Niye
okudum bunları; o dönemdeki iktidara bakın, Doğru Yol Partisi ile Cumhuriyet
Halk Partisinin müşterek hükümet ettikleri devri iktidarında, hem de iki sene
içerisinde bir hükümet devresinde, 2 tane af kanunu çıkarmışlardır. Şimdi,
bunu, buradan, bir popülist yaklaşımla değerlendirmeyi, o gün de orada farklı
değerlendirmeler yapmayı ve bu konudaki farklı tutumu, ben, sizlerin ve
kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Diğer bir husus, burada, Anayasanın 130 ve 131 inci
maddesindeki bilimsel özerkliğe yapılmış Anayasaya aykırı bir müdahale de söz
konusu değildir. Neden; çünkü, biz, öğrencilerin devam etmedikleri süreyi devam
etmiş saymıyoruz, geçmedikleri sınavları da geçmiş saymıyoruz, hak etmedikleri
diplomaları da hak etmiş "al sana tıp diploması, hukuk diploması"
demiyoruz. Sadece, bu insanların fakülteleriyle yeniden ilişki kurmasına imkân
tanıyoruz. Onları mezun etmek veya etmemek, geçirmek veya bırakmak, tamamen
yükseköğrenim kurumlarının takdirinde olan bir husustur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu nedenle, bu konuyu
saptırmanın doğru olmadığı kanaatindeyim.
Ben, diğer bir hususu da sizin dikkatlerinize sunup,
sözlerime son vermek istiyorum; o da şu: Biliyorsunuz, bir kişi adam öldürdü,
cezaevine girdi, cezasını çekti veya tecavüz suçunu işledi, cezaevine girdi,
cezasını çekti veya sahtekârlık suçunu işledi, cezaevine girdi, cezasını çekti
ve belirli bir zaman geçtikten sonra, mevcut, yürürlükteki yasalarımıza göre,
topluma yeniden girmeye hakkı vardır, yeniden memuriyetine, iş hayatına, sosyal
hayata memnu haklarının iadesi suretiyle devam hakkı vardır. Oylarınızla kabul
edilen 5237 sayılı yeni Ceza Kanununda ise, memnu hakların iadesi müessesesi
kaldırılmış, cezasını çeken kişinin cezası bittiği tarihten itibaren topluma
fiilen katılması kabul edilmiştir. Yani, biz, katillerin topluma katılmasını
kabul ediyoruz, tecavüzcülerin katılmasını kabul ediyoruz, sahtekârların katılmasını
kabul ediyoruz...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yok, yok, onları sen kabul
ediyorsun; yüz kızartıcı suç onlar.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...eğitim ve öğretim hakkını
kullanırken hata yapanların veya ihmalkâr davrananların veya yan baktı, şöyle
oldu diyenlerin aldığı cezalarla topluma geri dönmesine "hayır"
diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, yüz kızartıcı
suçlar dönebiliyor mu?!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunun, hangi adaletle, hangi
vicdanla izahı mümkündür; olmaz böyle şey!
Bir insan, 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl, 30 yıl okuyacak,
dirsek çürütecek, annesi, babası ona emek verecek; sen, kapının önüne
koyacaksın, yok efendim sınıf yok, yok efendim derslik yok, yok efendim benim
param yok diye, bir insanın hayatını, yaptığı bir hata nedeniyle ömür boyu
zindana çevirmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Yüz kızartıcı suç işlerken
aklı neredeydi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu Meclis böyle bir hakkın
kullanılmasına hiçbir zaman imkân vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir.
Ben, bu vesileyle, görüşmekte olduğumuz yasanın bir af
yasası olmadığının altını tekrar tekrar çizerek ve bunun için de nitelikli
çoğunluk, beşte 3 çoğunluk aranmayacağının...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...aranmasına dair genişletici
bir yorum yapmanın, hukuk devletiyle, Anayasaya hâkim olan ilkelerle ve
Anayasamızın sistematiği, tarihsel ve mantıksal yorum açısından doğru
olmadığını, normal bir karar yetersayısıyla geçmesi gerektiğini ifade ediyor;
bu yasanın, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
Kanunun tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 10 dakikadır Sayın Kandoğan.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Lehte mi, aleyhte mi
konuşacak?!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri; kanunun tümü
üzerinde konuşacak Sayın Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun
tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, yaklaşık bir
yıldan beri gündeminde olan ve maalesef, bu bir yıllık süre içerisinde bir arpa
boyu mesafe katedilmeyen ve 600 000 öğrencinin bir yıldan beri gözünü Meclise
diktiği; ancak, bu konunun bir kanun teklifi olarak İstanbul Bağımsız
Milletvekili Emin Şirin ve Doğru Yol Partisi Denizli Milletvekili olarak benim
vermiş olduğum bir kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre taleplerimiz üzerine, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülmesinden sonra, alelacele, hükümet kanadından, AK Partisi
Grubundan milletvekillerinin bir kanun teklifi vererek Meclis gündemine
taşımasıyla huzurlarınıza geldi. Ancak, burada, hemen şunu belirtmek istiyorum:
Bir yıldan beri, 650 000 öğrenci, 100 000 de -maalesef, bu kanunu burada
görüşürken, 2000 yılından itibaren geçerli saydığımız için, benim değişiklik
önergem de dikkate alınmadı- öyle öğrenci ilave edecek olursak, 750 000
öğrenciyi ilgilendiren bir husus.
Ancak, ne gariptir ki, bu kanun teklifleri bizim
tarafımızdan Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğunda, NTV Televizyonunda,
canlı yayında, AK Parti Grup Başkanvekiliyle bir konuşmaya çıktık. AK Parti
Grup Başkanvekili, o günkü konuşmasında, bizim vermiş olduğumuz kanun
teklifinin, genelse, objektifse ve hakkaniyet kurallarına uygunsa AK Parti
Grubu tarafından destekleneceğini ifade etti. Ben de kendisine o televizyon
programında söyledim; eğer, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifinde
değiştirilmesini istediğiniz hususlar varsa, onları da hep beraber
değiştirelim, bu meseleyi Parlamentoda birlikte çözelim... Ancak, iki gün
sonra, yine, aynı Grup Başkanvekilinin gazetelerde ve televizyonlarda
beyanatını dinledik, izledik. AK Parti Grubunun gündeminde böyle bir kanun
tasarısı ve kanun teklifinin olmadığını, AK Parti Grup Başkanvekili, basına ve
televizyona ifade etti.
Yine, o dönemde, Sayın Millî Eğitim Bakanına sordular:
"Böyle bir kanun teklifi veya tasarısı Meclise gelirse ne
söylersiniz?" Sayın Millî Eğitim Bakanı da dedi ki: "Bu teklifi
muhalefet partisi verirse, biz de değerlendiririz, destekleriz." Ben ve
Emin Şirin o kanun teklifini verdikten sonra, basın mensupları, Sayın Millî
Eğitim Bakanına tekrar sordular: "İşte 'muhalefet versin' diyordunuz, bu
kanun teklifi Meclis gündemine geldi." Sayın Millî Eğitim Bakanı da o
zaman şöyle söyledi: "Benim muhalefetten kastım Cumhuriyet Halk
Partisidir." Böyle bir anlayışı, böyle bir zihniyeti kabul etmek mümkün
değil değerli milletvekilleri. Niye Cumhuriyet Halk Partisi versin böyle bir
kanun teklifini? Efendim, Komisyon Başkanı da açıklama yaptı, burada da
söyledi; dedi ki: "Cumhuriyet Halk Partisi verirse bir konsensüs sağlanmış
olur; o konsensüs neticesinde de, bu kanun teklifi veya tasarısı Meclisten
geçer." Ben geçen konuşmamda da söyledim. Cumhuriyet Halk Partisiyle,
bugüne kadar, buraya göndermiş olduğunuz kanun teklifleri ve tasarıları
üzerinde kaçında konsensüs aradınız da, bu kanun teklifi ve tasarısı üzerinde
konsensüs talebinde bulunuyorsunuz? Niye endişeniz, niye korkunuz? Bu kanun
teklifi ve tasarısının Meclis gündemine sizin tarafınızdan direkt
getirilmemesinin altındaki sebepler nedir? Niçin CHP'nin desteğini,
konsensüsünü arıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, kanun teklifimizin, burada,
doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili konuşulurken, Sayın Komisyon Başkanı bizim
kanun teklifimizi YÖK'e sormuş; YÖK de demiş ki: "Altyapısı hazırlanmadan
böyle bir kanun teklifi verilmiş." Ben şimdi soruyorum, Sayın Millî Eğitim
Bakanımıza da soruyorum... Geçen sefer geldi, dediler ki: "İşte, Ümmet
Beyin vermiş olduğu kanun teklifi 2000 yılında verilen kanun teklifinin
aynısı." Doğru, niye aynısı olduğunu geçen sefer de izah ettim. Şimdi, bu
arkadaşlarımızın vermiş olduğu kanun teklifinin başlangıçlarını paragraf
paragraf okudum, sizin verdiğinizde de bir değişiklik yok, sadece, 2 sınav
hakkı, 3 sınav hakkı olmuş bizimkinden farklı. Biz iddia etmedik. Gelin,
tartışalım, bizimkinin eksik yanları varsa, hep beraber düzeltelim teklifini de
ben yaptım; ancak;YÖK: "Efendim bunun, altyapısı hazır değil." Millî
Eğitim Bakanına sordu Sayın Komisyon Başkanı, Millî Eğitim Bakanı da cevap
verdi; hükümetin gündeminde de böyle bir husus yok. Peki, ne oldu da hemen üç
gün içerisinde altyapısı hazır olmayan, hükümetin gündeminde olmayan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun gündeminde olmayan bir kanun teklifi, alelacele bu
Meclisin gündemine getirildi, bunun sebebi nedir? Eğer, altyapı ise, üç günde
bu altyapıyı nasıl sağladınız, nasıl bitirdiniz, nasıl tamamladınız Sayın
Bakanım, Sayın Komisyon Başkanım? Ben, bunu merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanı,
Cumhurbaşkanımızın geri göndermesinden sonra, beni de davet etti, ben de
gittim, komisyon salonunda oturdum, Sayın Komisyon Başkanı "burada
görüşülecek herhangi bir şey yoktur,
bunu hemen bir an önce buradan geçirelim, Meclis gündemine tekrar gönderelim"
diye daha konuşmasının başlangıcında söyledi;
ama, ben, bununla ilgili bir
değişiklik önergesi de verdim. Bakınız, bu kanun -buradan geçen şekliyle-
29.6.2000 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere buradan geçti; ancak, o gün
de ben bir değişiklik önergesinde bulunmuştum, bunun 1980 yılından itibaren
geçerli olmasını arzu etmiştim. Eğer, 1980 yılından itibaren geçerli olacaksa,
100 000'e yakın öğrenci de bu değişiklikten istifade ederek bundan
faydalanacaktır. Eğer, 650 000 öğrenciye bu hakkı veriyorsak, 100 000 öğrenciye
bu hakkı vermekten niye kaçınıyoruz sayın milletvekilleri?!
Geliniz -benim bir değişiklik önergem var- eğer,
buradan bunu tekrar geçireceksek -inşallah geçireceğiz, ben o kanaatteyim, o
düşüncedeyim- bunun içerisine, 1980 yılından itibaren üniversiteyle ilişiği
kesilen yaklaşık 100 000 civarında öğrenciyi de dahil edelim, onlara bir fırsat
daha verelim, bir imkân daha tanıyalım, belki onların içerisinden de 3 000, 5
000, 10 000, 20 000 -ne kadar olur bilemem- bundan faydalanır, üniversiteye
devam eder, üniversiteyi bitirir ve belki, bu Meclise, şükran duygularını bir
şekilde ifade ederler.
Değerli milletvekilleri, biraz önce, AK Parti Grubu
adına konuşan değerli Bekir Bozdağ Beyi dinledim. Sayın Bozdağ, hâlâ, bunun af
niteliğinde bir kanun teklifi veya af kanunu olmadığını buradan ifade ettiler.
Benim endişem, korkum odur ki, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, eğer, bu
inançtaysa, bu düşüncedeyse, belki, biraz sonra, nitelikli çoğunluk olan 330'u
sağlama noktasında bir zaaf ortaya çıkabilir. O bakımdan, aftı değildi şeklindeki
bir tartışmadan ziyade, bunun, buradan, nitelikli çoğunlukla geçmesi için, hep
beraber, elbirliğiyle gayret edelim. Sayın Bozdağ "o gün oturumu yöneten
Meclis Başkanvekili 'bu, nitelikli çoğunluk gerektiren bir kanun teklifi
değildir' şeklinde bir ifadede bulundu" dedi.
Sayın milletvekilleri, Meclis Başkanvekili, bir kanunun
veya bir kanun teklifinin nitelikli çoğunluk gerektirip gerektirmeyeceği
hususunda tek başına karar verecekse, burada bulunan milletvekillerinin,
bizlerin düşüncelerinin, sizlerin düşüncelerinin bir kıymeti, bir anlamı
kalmıyor mu?
Değerli milletvekilleri, bu bir lütuf değildir. Ben
bunun altını çizmek istiyorum. Sayın Komisyon Başkanı, komisyonda görüşülürken
"bir daha böyle bir kanun teklifi ya da kanun tasarısı gelirse, ben ret
vereceğim" şeklinde ifadede bulundu. Sayın Millî Eğitim Bakanı "ben
bir akademisyen olarak, bunun böyle geçmesini, çıkmasını arzu etmiyorum"
diyor; ama, Millî Eğitim Bakanının, bir politikacı olarak, böyle bir kanun
teklifinin buradan geçmesine gönlü elveriyor.
Sayın Milletvekilleri, bu bir lütuf değildir. Lütfen,
bunun altını çizmek istiyorum. Binlerce, onbinlerce öğrenciyi ilgilendiren ve
onları tekrar hayata...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 650 000 öğrenciyi
ilgilendiren, eğer, 1980 yılından geçerli olursa, 750 000 öğrenciyi
ilgilendirecek olan, onları tekrar hayata bağlayacak olan, hayata döndürecek
olan, toplum içerisinde ezilmişliklerini, dışlanmışlıklarını bir kenara
bırakarak, bu devletin, bu milletin bir ferdi olma düşüncesini yeniden
sahiplenecek ve bu millete hizmet etme düşüncesinde, duygusunda yeniden hayata
bağlanacak olan öğrencilerimize, geliniz, bir fırsat daha verelim.
Sayın Bozdağ burada dedi ki: "Bu bir af
değildir." Ancak, Sayın Bakan konuşmasında tam 11 kez -saydım, altını da
çizdim- "öğrenci affı" diyor. Sayın Bakan buradaki konuşmasında tam
11 kez "öğrenci affı" diyor. Sayın Bozdağ da diyor ki: "Bu bir
af değildir." Yine, Sayın Komisyon Başkanı da "öğrenci affı diye
adlandırdığımız" diyor, Sayın Komisyon Başkanı da aynı ifadeyi kullanıyor,
"öğrenci affı diye adlandırdığımız" ifadesini kullanıyor. Sayın Bakan
11 kez diyorsa, Komisyon Başkanı da o ifadeyi kullanıyorsa, AK Parti olarak
gelip, bugün burada "bir af değildir" diyorsak, bir tenakuza, bir
çelişkiye düşmüş oluyoruz.
Benim korkum, endişem odur ki -tekrar ifade ediyorum-
bu düşüncede olan bir AK Parti Grubunun 330'u sağlama noktasında, belki, tam
gayretli olmayabileceği inancı bende mevcut.
Onun için, geliniz, bu öğrencilerimize sahip çıkalım,
330 nitelikli çoğunlukla bunu Meclisten geçirelim, bu öğrencileri hep beraber
sevindirelim diyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
17.08
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
832 sıra sayılı Kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- 23.2.2005
Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair
Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Kanunun tümü üzerinde, Hükümet adına, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Yüce Heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Aslında, daha önce yasa teklifi üzerinde gerekli
müzakereler yapıldığı için, bu oturumda konuşmayı düşünmüyordum; ancak,
muhalefet partilerine mensup bazı arkadaşlarımız, daha önce izah ettiğimiz,
gerekçelerini ortaya koyduğumuz bazı konuları, sanki hiç açıklanmamış,
konuşulmamış gibi tekrar ifade ettiler. Ben de, Yüce Parlamentonun ve milletin
huzurunda bir kafa karışıklığına meydan verilmemesi için bunları bir kez daha
ifade etmeyi uygun görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, şunu hemen ifade
edeyim: Değerli konuşmacılar "Sayın Millî Eğitim Bakanı 'ben akademisyen
olarak buna karşıyım; ancak, bakan olarak da bunu savunurum' dediler"
şeklinde beyanda bulundular. Ben hiçbir zaman bu şekilde bir beyanda
bulunmadım. Ne dediğimi, tam olarak, bir kez daha, huzurunuzda ifade etmek
isterim. Birinci sefer kanun teklifi görüşüldüğü zaman, müzakereleri yapıldığı
zaman ben yine bu açıklamayı yaptım ve tutanaklarda mevcuttur. Benim söylediğim
şudur değerli milletvekilleri: Ben, akademisyen olarak, sık sık af
çıkarılmasını doğru bulmuyorum ve sık sık af çıkarılması eğitimi dejenere eder
dedim. Burada, affa ihtiyaç var mı yok mu, bir haklılık gerekçesi söz konusu mu
değil mi, bunlara bakılması lazım dedim.
Ve yine, bir başka, yine, muhalefete mensup bir
milletvekili arkadaşımız dedi ki: Sayın Bakan dedi ki; bunun altyapısı hazır
değil, altyapısı yok, bunun altyapısının hazırlanması lazım, ondan sonra
gündeme gelmesi lazım, konuşulması lazım şeklinde bir ifadede bulunduğumu
söyledi. Evet, altyapı yok dediğimiz şey şuydu arkadaşlar: Ne zaman bu mesele
birileri tarafından gündeme getirilse -ki, geçen oturumda yine söylemiştim-
bana, bizzat müracaat ederek, benimle bu meseleyi konuşarak, bu affın mutlaka
çıkarılması gerektiğini ifade eden değerli milletvekilleri arasında, birçok
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşım da var. Ben bunu bir yanlış, ben
bunu bir suç olarak ifade etmiyorum; onlara da söyledim, dedim ki: Değerli
arkadaşlar, bir sefer, bu affa konu olacak öğrenci miktarı nedir,
üniversitelerden hangi gerekçelerle bunların kaydı silinmiş veya ayrılmak
durumunda kalmışlar, bunu tespit etmemiz gerekiyor. Bu veriler de, Yüksek
Öğretim Kurulunun, üniversitelerin elindedir. Biz, üniversitelere resmî bir
yazı yazıyoruz, üniversitelerden toplanacak bilgiler YÖK'e gelecek, YÖK'ten
bize intikal edecek ve bu veriler üzerinde, yani bu zemin üzerinde konuşmamız
gerekiyor. Hatırlarsanız, iki ikibuçuk ay önce, bu konu Türkiye'nin gündeminde
yoğunlukla tartışıldığı zaman, 70 000, 80 000, 100 000 öğrenciden söz
ediliyordu. Ben de o zaman dedim ki; böyle, tahmine dayanan rakamlarla
konuşamayız, bunun gerçeğini öğrenmemiz lazım. Yükseköğretim Kurulundan bir
cevap geldi. Bu cevapta, 677 000 öğrencinin, 2000 yılından bu yana, şu veya bu
sebepten dolayı üniversitelerle ilişiğinin kesildiğine dair bir bilgi geldi.
Şimdi, açıköğretimi hariç tuttuğunuz zaman bile bu sayı 224 000'dir. Kaldı ki,
açıköğretimi hariç tutmak da anlamsızdır. Neticede, devlet memuru olan veyahut
da şu anda örgün eğitime devam edemeyen insanlara, eğer açıköğretimde okumak
gibi bir hak verilmişse, onlara böyle bir imkân tanınmışsa, onları var saymamak
da doğru değil. Onları da var saymak ve bu hesapta değerlendirmek zorundayız.
677 000 öğrenciyi konu alan bir aftan söz ediliyor.
Biz, altyapı yoktu derken, sağlam veriler yoktu, bu sağlam verilere dayalı
olarak bir karar vermek zorundayız derken, kastettiğimiz buydu. Bunu sağa sola
çekmenin bir anlamı yok.
Bir başka şey; yine değerli milletvekili arkadaşlarımız
dediler ki: "Sayın Bakan, 11 kere, konuşmasında 'af' dedi."
Arkadaşlar, kelimeler üzerinde birileri oynamaya kalkarsa, hiç kimse benim gibi
kelimelerle oynayamaz. Cambazın olduğu yerde perende atlanmaz.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Sayın Bakan, doğru söyledin!..
Söylediğin doğru!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi,
ben, o arkadaşlara şunu söylerim: Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim bu
konuda, kusura bakmayın: Siz, şimdi "efendim 'af' dediniz..." Bir suç
işleyen, suç işlediği için hapse giren, şu veya bu şekilde veyahut da Ceza
Yasası gereği, ceza muhakemesi gereği bir insan eğer mahkûm olmuşsa, bu
affedilir; ancak, bundan önce, 9 kere öğrencilere verilen bu hakka af denilmiş.
Adı şu veya bu olmuş; mahiyeti önemlidir, içeriği, özü önemlidir. Şemsiye,
güneşlik demektir. Hanginizin, şemsiye denildiği zaman aklınıza güneşlik gelir;
şemsiye yağmurluktur; ama, neticede, Türkçe'de başka bir adı olmadığı için
"efendim, Araplar şemsiyeyi güneşlik olarak kullanıyorlar, biz niye
yağmurluk olarak kullanıyoruz" demiyoruz. Bunun başka bir adı olmadığı
için ve öğrencilere yeni bir imkân, yeni bir fırsat verilmesi anlamına geldiği
için, buna öğrenci affı denilmiş.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Af; adı belli işte.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu
insanlar, diyelim ki maddî sebeplerden dolayı, hastalıktan dolayı
üniversitelerle ilişiği kesilmiş olan insanlar hangi suçu işlemişler ki, siz
veya biz onları affediyoruz?! Haa, disiplinsizlik sebebiyle atılanlar için
böyle bir yorum yapılıyor...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sicil affı var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Saygı
duyarım. Bakın, disiplinsizlik sebebiyle yapıldığı zaman buna saygı duyarım.
Memurlarla ilgili sicil affı geldiği zaman...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Af...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Evet; o
aftır; çünkü, sicilde siz bir idarî suç işlersiniz ve ondan dolayı bir cezaya
çarptırılırsınız, maaşınız kesilir, terfiniz durdurulur...
OYA ARASLI (Ankara) - O, idarî af.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - O, idarî af; bu, öğrenci
affı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim,
neyse...
Şimdi, bunun üzerinde polemik yapmanın bir anlamı yok,
kamuoyu bunun adını koymuş. Onun için, burada, efendim, bunun adı af mıdır
değil midir... Kamuoyu, aslında bunun ne olduğunu ne olmadığını sizden bizden
çok iyi biliyor.
Bir başka şey, yine, ben size şunu sorayım, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarıma özellikle soruyorum: Bakın, özellikle partinizin Sayın
Genel Başkanı da dahil olmak üzere, daha önce bulundukları hükümetler var.
Cumhuriyet Halk Partisi 1950'den bu yana hiçbir zaman tek başına iktidar
olmadı, bunu kabul ediyoruz. Bakın, 1997'de çıkan afta Cumhuriyet Halk
Partisinin dışarıdan desteklediği bir hükümet var ve bu çıkan affa da
Cumhuriyet Halk Partisi destek vermiş. Bakın, 1993'te, 1995'te çıkan aflarda,
yine partinizin değerli mensuplarının bulunduğu -adı SHP idi, adı SODEP idi,
ayrı bir olay- onlar yine bu işin içerisinde. Bana birisi çıksın desin ki,
Cumhuriyet Halk Partisi, parti olarak şu tarihteki affa karşı çıktı. Bana, bir
tane örnek gösterin. Cumhuriyet Halk Partisinin karşı çıktığı, bundan önceki 9
aftan hangisine karşı çıktığını bana izah edin. 1999 affında, evet, siz
Mecliste değildiniz; ama, ondan önce, Mecliste olduğunuz dönemlerde, bunun
örneğini gösteremezsiniz.
OYA ARASLI (Ankara) - Cumhuriyet Halk Partisi değildi o
zaman.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir başka
şey: Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi adına geneli üzerinde konuşan Değerli
Milletvekili Mustafa Özyurt Bey, burada, konuşmasında, bu, üniversiteye
bırakılması gereken bir şeydir ve buna hakkımızın olmadığını, bunun doğru
olmadığını söyledi. Bu görüşe saygı duyarım; ancak, iki ay önce, -bakın, bizzat
dinlediğim, seyrettiğim bir şeyi sizlerle paylaşıyorum- Sayın Özyürek, Millî
Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç'la katıldığı, NTV'de
-televizyonun adını da veriyorum- bir televizyon programında, çok açık bir
dille "Cumhuriyet Halk Partisi kesinlikle affa karşı değildir"
cümlesini ifade etmiştir.
Bir başka şey: Yine, Sayın Özyürek dedi ki...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Özyurt...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - "Bu,
bir popülist politikadır ve Sayın Başbakan 15 yeni üniversite kurulmasıyla
ilgili olarak beyanda bulunmuştur. Efendim, hukuk fakültesinin sayısı 30'dur;
bu 30 hukuk fakültesindeki öğretim üyesi 15'ine ya yeter ya yetmez"
şeklinde beyanlarda bulundu.
Değerli arkadaşlarım, bakın, eğer biz ülke
yönetiyorsak, eğer bizim özellikle başta eğitim olmak üzere birçok alanda
kalkınmış ülkelerin seviyesine yetişmek, Avrupa Birliği standartlarını
yakalamak gibi bir hedefimiz varsa, bu konuda almamız gereken çok mesafe var.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının amir hükmü
şudur: 2005 yılının sonuna kadar, yükseköğretimde, örgün yükseköğretimde
okullaşma oranının yüzde 28,3 olması gerekiyor. Peki, şu anda okullaşma oranı
nedir?
Sayın Başkan, Genel Kurulda çok büyük bir uğultu var;
lütfen uyarır mısınız.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultu
sebebiyle Sayın Bakan konuşamıyor.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, tekrar ediyorum; şu anda, Türkiye'de örgün öğretimdeki okullaşma
oranımız yüzde 19'dur. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının amir hükmü ise,
2005 yılının sonuna kadar bunun yüzde 28,3'e çıkması gerektiğidir. Kalkınmış
ülkelerle mukayese ettiğimiz zaman meseleyi, onların çok ama çok gerisindeyiz.
Dolayısıyla, yükseköğretimde de mutlak surette bir ilerleme, bir sıçrama yapmak
zorundayız.
Biz, öyle, hiçbir altyapısı olmayan illere üniversite
açma gibi bir teşebbüste bulunmuyoruz. Birçok vilayetimizde... 3 fakülte, 4
fakülte, yerine göre 5 fakültesi olan illerimiz var. Bunların çok ciddî
kampusları var, öğretim üyeleri var, öğrencileri var ve birçok daha imkânları,
yurtları ve sair var; ama, bunlar, büyük üniversitelerin himayesi altında
eğitim öğretim faaliyetini sürdürüyor ve büyük üniversitelerin himayesinde
oldukları sürece, en azından uzak mesafeden bu anlamda idare edildikleri sürece
de, bu fakültelerimizin, buradaki yükseköğretim kurumlarının beklenen
performansı göstermesi ve gelişimi sağlamaları mümkün görünmüyor. Biz, bunları,
rektörlük birimlerini kurarak bir çatı altında topluyoruz ve onların müstakil
bütçesi olan müstakil üniversiteler olarak, ileriki süreçte gelişmelerini
tamamlamalarına imkân veriyoruz. Burada, popülizm söz konusu değildir ve
burada, tamamen objektif kriterlerle bu iş yapılacaktır; bu objektif kriterler,
geçmişte Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen objektif kriterlerdir.
Biz, yeni kriter falan da oluşturmuş değiliz. Onun için, bizim
politikalarımıza, popülist politikalar, ona buna sempatik görünmek, hoş
görünmek için gündeme getirilmiş politikalar şeklinde bir itham yöneltilmiş
olmasını son derece haksızlık olarak değerlendiriyorum. Eğer biz böyle bir
popülist politika yapsak, niye 15 üniversiteden söz edelim; Türkiye'nin 40
vilayetinde üniversite yoktur, 40'ında da üniversite açarsınız, esas, işte o
zaman popülizm olur.
Bu meseleye de gelince değerli arkadaşlar, bu konuda,
aslında, söylenmesi gereken her şey söylendi, rakamlar ortada ve öğrencilerin
niçin üniversitelerden ayrılmak zorunda kaldıkları veya niçin ayırıldıkları
yine ortada. Ben, Yüce Parlamentonun, bu durumu gözönünde bulundurarak gerekeni
yapacağına inanıyorum. Daha önce olduğu gibi, bir kez daha altını çiziyorum;
popülizm adına değil, akademisyen olarak tekrar altını çiziyorum; böyle, olur
olmaz, zamanlı zamansız, zeminli zeminsiz af çıkarılmasına, tekrar, karşı
olduğumu ifade etmek istiyorum; ama, bugün, özellikle 2000'li yıllarda
Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizden de kaynaklanan ciddî bir durum, ciddî bir
sonuç ortadadır. Biz, bunu telafi etmek için, böyle bir adım atılmasına
taraftar olduk. Tasarı olarak getirmememizin de sebebi, tekrar ifade ediyorum,
hükümet programında elbette böyle bir şey yoktu; ancak, bir toplumsal talep
olarak gündeme geldi; aldığımız veriler, bunun yapılması gerektiğini ortaya
koydu. Dolayısıyla, bu kanun teklifine, Hükümet olarak da biz sıcak
baktığımızı, taraftar olduğumuzu ifade ettik; mesele bundan ibarettir.
Ben, bir kez daha, katkı sağlayan, görüşlerini ortaya
koyan, eleştiren herkese teşekkür ediyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, adım geçecek
şekilde, Sayın Bakan konuşmamı başka yöne çekti; izin verirseniz...
BAŞKAN - Anlaşılmadı Sayın Özyurt.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Bakan konuşmamı başka
yöne çekti efendim; başka bir yerde konuştuğumu, başka türlü...
BAŞKAN - Sayın Özyurt, tutanakları getirip bakacağım.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Tutanaklara gerek yok Sayın
Başkan, şimdi söyledi.
BAŞKAN - Kanunun tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen
Konya Milletvekili Ahmet Işık.
Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
Yükseköğretim Yasasına Geçici Maddeler Eklenmesine Dair 832 sıra sayılı Kanun
Teklifinin geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler,
özgür ve demokratik ortamlarda bilginin üretildiği, yayıldığı, gerçeğe
ulaşmanın değişik yöntemlerle araştırıldığı, insanın ve ülkenin geleceğinin
inşa edildiği vazgeçilmez kurumlar olarak çağdaşlaşma ve kalkınma hamlesinin
motor gücü mesabesinde olup, toplum üzerindeki olumlu etkileri açıkça
görülmektedir.
Üniversitelerimizde eğitim-öğretim kalitesinin
artırılması, akademik denetimin yapılabilmesi ve bilimsel özgürlüğün
sağlanması, yönetimde demokratikleşme, performans değerlendirmesi ve yönetimin
sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmesiyle öğrencilerin yönetime
katılımlarının sağlanması, yükseköğretime girişte ve akademik yükseltilmelerde
yaşanan sorunların önemli ölçüde giderilmesi, ortaöğretim ile yükseköğretimin,
sanayi ile üniversitenin bütünlüğünün sağlanması; bilim, eğitim, istihdam,
üretim ilişkilerinin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği yükseköğretim alanının
gereklerinin yerine getirilmesi, siyasal iktidarımızın ana hedefleri arasında
yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980'den sonraki
yirmi yıllık süreçte yükseköğretim kurumlarındaki ilişiği kesilen öğrencilerle
ilgili değişik periyotlarda 9 defa kanun çıkarıldığı, kamuoyunca bilinmektedir.
Bu durumun her ne kadar öğrencilerin eğitim-öğretim disiplinleri üzerinde
olumsuz etkiler yaptığı, üniversitelerdeki eğitim-öğretim disiplinini ve
verimini zedelediği yönünde değerlendirmeler mevcut olsa da, geçtiğimiz
süreçteki ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluklar, toplumun tüm
kesimlerini derinden etkilediği gibi, yükseköğretimdeki gençlerin başarısını da
önemli ölçüde etkilemiş ve psikolojileri üzerinde derin tahrifatlar meydana
getirmiştir. Yaşanan krizlerin tarafı olmayan gençlerimiz, maalesef muhatabı
olmaktan kurtulamamışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harcını
yatıramadığı için üniversiteyle ilişiği kesilen binlerce öğrenci olduğu gibi,
öğrencilik hakkını elde ettiği halde üniversite ortamında yaşamını idame
ettiremediği için kendi isteğiyle kaydını almak zorunda olan onbinlerce öğrenci
bulunmakta ve ateş, maalesef düştüğü yeri yakmaktadır. Ortaöğretimini tamamlayıp
yükseköğretim aşamasına gelinceye kadarki ve sonraki sürecin, gerek
ebeveynlerin gerekse öğrencilerimizin ekonomik ve sosyal sıkıntı boyutları
hepimizin ve toplumun malumudur. Öğrencilerin üniversitelere dönüşlerini
sağlamak amacıyla çıkarılan ve dönemsel hale gelmiş olan yasal düzenlemelerin
oluşturduğu işbu fiilî durum karşısında beklenti halindeki öğrencilere bir
fırsat tanınmasının zorunlu hale geldiği de gözardı edilmemelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkedeki
gelişmişliğin en büyük ölçütlerinden birisi de, malumunuz, insanların eğitim
seviyesidir. AB sürecinde üniversiteye girmiş, hazırlık okumuş, 1 inci,
2 nci ve 3 üncü sınıfı geçtiği halde, 4 üncü sınıftaki kısmî
başarısızlıktan dolayı ilişkileri, ilişikleri kesilen öğrencilere ve diğer
öğrencilere hak tanınmaması, telafisi imkânsız sonuçları da beraberinde
getirecektir. İşbu kanun teklifi, 670 000 civarında öğrenciyi ilgilendiren ve
yakın aileleriyle birlikte düşündüğümüzde yaklaşık 5-6 milyon vatandaşımızı
kapsayan yönüyle, yükseköğrenim hakkını bir şekilde kaybetmiş, ailevî,
psikolojik ve sosyal hayatı tamamen bozulmuş, her gün yeni bir umutla hayata
tutunmaya çalışan gençlerimize yeni bir imkân tanımak, onları, toplumda daha
etkin, özgüvenleri yeniden oluşmuş, yarınlara umutla bakar hale getirmenin
imkânını Parlamentoda sağlamamız gerekmektedir. Yaşadıkları bu süreç, acı
tecrübe olarak yaşam kesitlerinde yer alacağından sağlanan bu imkânı en iyi
şekilde kullanacaklardır. Gerek yasadan yararlanacak öğrencilere gerekse de
gelecek genç kuşaklara, bu tür çözümlere ümit bağlanmaması gerektiğini de ifade
etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meslekî ve
teknik eğitime talebi düşüren, haksız ve adaletsiz uygulamalara sebep olan
mevcut üniversite yerleştirme sistemi, yarışmayı teşvik edecek ve adaleti
sağlayacak şekilde değiştirilmelidir. Meslekî eğitim veren meslek
yüksekokulları, meslek standartlarına uyumlu hale getirilerek arainsangücü
yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Açıköğretim, her yaştan ve
meslekten insanın bir mesleği öğrenmesine ya da kendisini geliştirmesine imkân
verecek çok yönlü eğitim kurumları olarak yaygınlaştırılmalıdır.
Üniversitelerin bölgelerindeki potansiyelleri de dikkate alınarak belirli
alanlarda ihtisaslaşmalar sağlanmalıdır. Eğitim ve öğretim hakkının
kullanılmasının önündeki engeller kaldırılarak, eğitim, hayat boyu devam edecek
bir süreç olarak kabul ve teşvik edilip kademeler arasında yatay ve dikey geçiş
imkânları sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, gençlik, ülkemizin sadece
zenginliği değil, aynı zamanda dinamizmin ve değişim potansiyelinin de
kaynağıdır. Genç nüfusa sahip olmak, Türkiye için büyük bir imkân ve fırsattır.
Özgür düşünceli, kendi başına karar alabilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve
evrensel anlayışın doğrularından haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle baş
edebilecek, donanımlı ve yetenekli gençlerle ülkemizin çok daha büyük vizyon
yakalayacağı, bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel hukuk
ölçütlerinin yakalandığı, ulusal tam kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği,
temel hak ve hürriyetlerin ve fırsat eşitliğinin ideal anlamda hayata geçtiği
süreçlerin sonuçlanmasını temenni ediyor; Genel Kurulu, bir kez daha, saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
İçtüzüğün 81 ve 60 ıncı maddelerine göre, 20 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Karademir.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan; aracılığınızla, Bakana sormak istiyorum.
Bu yasa tasarısı henüz görüşülmeye başlamadan önce,
ben, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sorular yöneltmiştim yazılı bazda; ama,
henüz onların cevabını alamadım. Dolayısıyla, o soruları, Sayın Bakana
yöneltmek istiyorum; tabiî, Bakan da dinlerse.
Bu yasa tasarısının gerekçesinde, ülkemizin içinde
bulunduğu sosyal ve ekonomik zorluklar toplumun bütün kesimlerini ciddî şekilde
sarstığı gibi, yükseköğretim gençliğinin başarısını da önemli ölçüde
etkilediğinden bahisle, teklifin amacının, harcını yatırmadığı için
üniversiteyle ilişkisi kesilen ve ekonomik nedenlerle kendi isteğiyle dosyasını
alıp ayrılan öğrencilerin öğrenim hakkının geri verilmesi olduğu
vurgulanmıştır; ancak, teklifin geçici 50 nci maddesiyle, her ne sebeple olursa
olsun ilişiği kesilen öğrencilerin bu yasadan yararlandırılması amaçlanmıştır.
Teklifin, ekonomik nedenlerin dışındaki nedenleri de amaçladığı açıktır. Bu
anlamda, teklifin yasalaşmasıyla toplam kaç öğrenci aftan yararlanacaktır?
Ekonomik nedenlerle harcını ödeyemediği için ilişiği
kesilen ve aftan yararlanacak öğrenci sayısı kaçtır?
Getirilen düzenlemeyle aftan yararlanacak öğrencilerin
okullara göre dağılımı nedir?
Disiplin suçundan dolayı ilişiği kesilen ve aftan
yararlanma hakkına sahip olacak öğrenci sayısı kaçtır?
Türban yasağı nedeniyle ilişkisi kesilen ve aftan
yararlanma hakkına sahip öğrenci sayısı kaçtır?
Bu tasarıya Yükseköğretim Kurumu karşı çıkmıştır;
basına ve kamuoyuna açıklamıştır. Buna rağmen ısrarla bu yasa tasarısının
Meclise getirilmesinin amacı nedir?
Bir soru daha sormak istiyorum. Gelişmiş ülkelerde dahi
türban gibi dinî simgelerin hiçbir kamusal alanda kullanılmaması konusunda
tedbirlerin ve düzenlemelerin alındığı bir ortamda...
BAŞKAN - Sayın Karademir, sorunuzu sorar mısınız...
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - ... getirilen teklifin
hukuka, insan haklarına ve kamu yararına uygun olduğunu düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum:
Bu tasarının, daha doğrusu önerinin gerekçesinde
ekonomik nedenlerle ilişiği kesilenlere de gönderme yapılıyor. Gerçekten de, bu
harçlarını ekonomik nedenlerle yatıramayanların ilişkisi kesilmişse, insanın
gönlü onların yeniden ilişki kurmasını istiyor; ama, geçen gün Danıştaya açılan
bir dava sonuçlanmıştır. Danıştay, harçlarını yatıramayan öğrencilerin
ilişkisinin kesilmemesine karar vermiştir. Daha doğrusu, bunu, yargı karara
bağlamıştır. Dolayısıyla, bu yasanın gerekçesinde dayandırdığı ve maddesiyle
getirdiği bir hüküm ortadan kalkmış oluyor. Buna ne diyeceksiniz?
Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra, aynı gerekçelerle,
birsürü, ilişiği kesilenler olacak; yeni bir kısırdöngü mü başlayacak? Yani,
hiç olmazsa, bu son düzenleme olup, bunu köklü bir biçimde üniversitelere
bırakmayı düşünüyor muyuz?
ABD'nin dışında hangi çağdaş, ileri ülkede, Avrupa
Birliği ülkeleri de dahil, bu tür düzenleme yapılmaktadır? Yani, bir
üniversitenin işi parlamento tarafından yapılmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Oral, buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Ben; önce, Sayın Bakanımın Cumhuriyet Halk Partisine
sorduğu bir soruyu yanıtlamak istiyorum. 9 kere af çıktı, Cumhuriyet Halk
Partisi…
BAŞKAN - Sayın Oral, soru yanıtlamayacaksınız, soru
soracaksınız.
Buyurun.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkanım, soracağım,
izniniz olursa…
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi, belki, çıkarılan bu 9
affa karşı çıkmadı; ama, bundan sonra çıkarılacak afların, ne öğrencilere ne
sisteme fayda getirmeyeceğini Sayın Komisyon Başkanı da deklare etmiştir,
Cumhuriyet Halk Partisi de, bunu, bu aftan itibaren düşünmeye başlamıştır.
Yani, bunun yadırganacak tarafı yoktur; bir kere, bunun, sizin tarafınızdan
anlaşılmasını istirham ediyorum.
Soruma gelince: Siz de, beyanınızda, yaklaşık 650 000
öğrenci bundan yararlanacak diyorsunuz. Üniversite sınavları sonucunda 650 000
öğrencinin, bu eğitim sisteminde, kendine yer bulmaya çalıştığı bir Türkiye
eğitim sisteminde, acaba, bu ilave 650 000 öğrenciyle birlikte nasıl bir eğitim
kalitesi yakalanacaktır ve bu eğitim sistemi kalitesinin yakalanması için,
acaba, tarafınızdan bilimsel bir altyapı çalışması yapılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım,
üniversitelerimiz, gerek kadro gerekse malî kaynak açısından son derece güç
koşullarda görev yapmaktadır. Dönersermayelerinin en önemli kısmı, temizlik
işlerinde çalıştırdıkları sağlık memuru, ebe, hemşire ve diğer görevlilere
gitmektedir. Bu afla, üniversitelerimize önemli sayıda öğrenci
yerleştirilecektir; ancak, kadro yetersizliği nedeniyle ve malî açıdan çok
büyük sorunları olan üniversitelerimize, acaba, Maliye Bakanlığımızca, 2005
bütçelerine ilave bütçe verilecek midir?
İkinci sorum: Ben, size teşekkür ediyorum, Malatya
Üniversitesinde 21 öğrenci adına teşekkür ediyorum, 15 000 yatan hasta, 25 000
ayakta tedavi hasta adına; ancak...
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, sorunuzu sorar mısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Soruyorum efendim.
Acaba, bir kişiye kızarak, bir üniversiteye kadro
kanunu verilmez mi; yoksa, Malatya'nın tüm sorunu çözülmez mi? Sayın Bakanıma
soruyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Buyurun Sayın Tunç.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Bakanım, dünyanın hiçbir
yerinde öğrenci affı olmadığı yönünde konuşmalar yapıldı. Acaba, dünyanın diğer
ülkelerinde üniversitelerden atılma var mı? Bunu sormak istiyorum.
Bir de, 15 yeni üniversite kurulacak, bunların
içerisinde Uşak Üniversitesi de var. Bu üniversite ne zaman kurulacak? Bunu
sormak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Buyurun Sayın Şahin.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, kanun metninde "her ne sebeple
olursa olsun, ilişkileri kesilmiş öğrencilere, ilişkilerinin kesilmesine neden
olan bütün dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir"
denilmektedir. Burada söz konusu olan devam, zorunlu bir devam mıdır yoksa
ihtiyarî midir; yalnız sınavlara girmekle yeterli olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
Buyurun Sayın Oral.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Efendim, ben, daha fazla
meşgul etmek istemiyorum, Sayın Bakana cevap için süre tanımak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Çok
naziksiniz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Her zamanki gibi... İnşallah,
siz de öyle olursunuz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, soruları
cevaplandırabilirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değerli milletvekili arkadaşlarımın sorduğu sorulara,
sorulma sırasına göre cevap vermeye çalışacağım.
İzmir Milletvekili Sayın Erdal Karademir Bey, özellikle
gerekçede ekonomik meselelerin önplana çıkarıldığını, ancak, ne sebeple olursa
olsun, herkesin de bundan yararlanacağını ifade etti; bunun doğru olup
olmadığını sordu. Türban meselesiyle ilgili sorusu var.
Hemen şunu söyleyeyim. Burada ifade edilen ekonomik
sebep, sadece harçlarını yatıramadığı için okuldan ilişiği kesilme anlamına
gelmez. 2000'li yıllarda yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla toplumda birçok
insan iflas etti, üniversitede okutulan insanlara babası tarafından harçlık
bile gönderilemedi. Bir insan harcını yatırmış olabilir, ancak şartları
itibariyle ekonomik olumsuzluklar kendisini olumsuz yönde etkileyebilir.
Şimdi, burada, gerekçede, tek başına ifade edilen şey,
ekonomik sebep değildir; bu sebeplerden birisidir. Bir öğrenci, o anda, şu veya
bu sebepten dolayı başarısız olabilir, ancak, bu insan, kendisini
toparlayabilir ve tekrar onlara bir fırsat verirsiniz; başarısızlık da, aynı
zamanda, yeniden bir şans tanınma sebebi olabilir. İnsanların hastalıktan
dolayı üniversitelerle ilişikleri kesilmiş olabilir. Dolayısıyla, bütün hepsini
bir araya getirdiğiniz zaman, burada ciddî bir yekûn teşkil etmektedir ve
zaten, miktarı söyledim; ancak, özellikle "kaç öğrenci türban meselesinden
dolayı üniversiteden uzaklaştırılmıştır veya ilişiği kesilmiştir" sorusuna
verilebilecek bir cevap yok; çünkü, Yükseköğretim Kurulundan istediğimiz
dokümanlarda da böyle bir tasnif söz konusu değil; ancak, sebepler
sıralanırken, kendi isteğiyle ayrılan, harcını yatıramadığı için ayrılan, şu
veya bu sebepler zikredilmiş. Sayın Karademir'e bu listeyi, ben, yazılı olarak
takdim edeceğim.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Bir ay önce istemiştim; henüz
gelmedi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Hemen şimdi
takdim edebiliriz; burada.
Sayın Gazalcı, yine, aynı mahiyette bir soru soruyor.
Ekonomik nedenlerden dolayı ilişiği kesenlerle ilgili olarak, harcını
yatıramadığı için üniversiteden ilişiği kesilenlerle ilgili Danıştayın verdiği
karardan söz ediyor.
Bu karar geriye işleyebilir; işlese bile, dediğim gibi,
ekonomik neden, tek başına harç meselesiyle sınırlı tutulamaz.
Denizli Milletvekili Sayın Haşim Oral'ın sorduğu,
özellikle ciddî miktarlarda insan bundan yararlanacak ve üniversiteye dönecek
meselesine Mevlüt Bey de temas etti "önemli ölçüde öğrenci
dönecektir" dedi. Aslında, Alim Tunç Beyin, Fatma Şahin Hanımefendinin
soruları da aynı mahiyettedir.
Değerli arkadaşlar, burada "her öğrenciye devam
hakkı verilir" ifadesinde, bu hak verilir; ama, bu, bir mecburiyet
değildir. Özellikle, eğer, öğrenci, iki yıl, üç yıl önce üniversiteden
ayrılmışsa ve devam ettiği fakültenin, bölümün, laboratuvar, atölye gibi
uygulamalı bölümleri varsa, öğrenci, kendi bilgilerini yenilemek ve bu konuda
kendisini takviye edebilmek için isterse devam edebilir; ama, bu, bir
mecburiyet değildir, sınava girmek yeterlidir.
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, daha önce
yaptıkları konuşmalarda "daha önceki aflarda üniversiteye dönenlerin oranı
yüzde 4'tür" dediler. Değerli arkadaşlar, zaten 677 000 öğrencinin 224
000'i örgün öğretime devam ediyor. Örgün öğretim içerisinde...
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu
var; Sayın Bakanın konuşması anlaşılamamaktadır...
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli
arkadaşlar, bu, örgün öğretimden ilişiği kesilen 224 000 öğrencinin yine çok
önemli bir miktarı meslek yüksekokullarından ayrılmadır. Meslek
yüksekokullarının, zaten, bir kontenjan, yer problemi söz konusu değildir.
Dolayısıyla, bu af, üniversitelerimize çok ciddî boyutta bir malî yük
getirmemektedir. Böyle bir kontenjan zorlaması falan da söz konusu
olmayacaktır.
Sayın Aslanoğlu'nun, Malatya'nın özel durumuyla ilgili
sorduğu soru, aslında, söz konusu olan affın kapsamı içerisinde değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Teşekkür ettim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkür
ettiniz, ben de size teşekkür ediyorum.
Malatya Üniversitesinin kadro talebiyle ilgili bir yasa
vardır, Meclisin gündemindedir. Meclis, günü geldiği zaman, bunu görüşecektir.
Buna şimdilik böyle cevap vermekle yetineyim.
Yine, başka bir arkadaşımızın sorduğu soruya, Uşak
Milletvekili Alim Tunç Bey, bir başka soruyla yeni bir boyut katmıştır. Sayın
Tunç diyor ki: "Dünyanın başka ülkelerinde, üniversiteden ilişiği kesilme
diye bir şey var mı?" Dünyanın birçok ülkesinde, bu manada, öğrencilere
sonsuz, sınırsız hak verilmektedir. Üniversiteyi bitirinceye kadar... Hatta,
Avrupa üniversitelerinde yaşları 50'nin, 60'ın üzerinde olan insanlar
görürsünüz. Bunların bir kısmı, gençliğinde başlamış, sonra ara vermiş,
bitirememiş, tekrar dönmüştür. Biz, yasalarımızı, Türkiye'nin ihtiyaçlarını,
Türkiye'nin önceliklerini ve Türkiye'nin şartlarını gözönünde bulundurarak
çıkarıyoruz. Bu hususu özellikle dikkatlerinize sunmak isterim.
Soru sorduğunuz için ve bana bu cevapları verme şansı
verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Bir şeyin altını özellikle çiziyorum: Devam zorunluluğu
yoktur; sadece, bir hak verilmektedir. Bunu özellikle ifade etmek isterim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, İçtüzük 92
nci madde koşullarının dikkate alınmasını istiyorum.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkanım, söz
verecektiniz...
BAŞKAN - Sayın Özyurt, tutanakları istedim; vereceğim
söz; tutanakları inceleyip, söz vereceğim.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Ne zaman vereceksiniz, yarın
sabah mı Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Ama, oturumla ilgili Sayın Özyurt, maddeyle
ilgili değil ki?!.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Tutanaklar bir dakikada gelir
efendim...
BAŞKAN - Lütfen Sayın Özyurt...
Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İçtüzük 92 nci maddenin
dikkate alınmasını istirham ediyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Anadol, söylediğiniz anlaşılmıyor.
Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldaki uğultudan dolayı
sayın hatiplerin konuşması anlaşılamamaktadır...
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, oylamada,
İçtüzük 92 nci maddedeki koşulların dikkate alınmasını istirham ediyorum.
İçtüzük 92 nci maddedeki koşulların...
BAŞKAN- Sayın Anadol, şimdi, biz, kanunun tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır, maddelerine geçilmesini oyluyoruz. Hem
geçici 50 nci maddede hem geçici 51
inci maddede ve aynı zamanda kanunun tümü oylanırken istenilen şartları
arayacağız...
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam efendim, teşekkür ederim.
BAŞKAN- Lütfen... Şimdi, burada, maddelerine
geçilmesini oylamak için 330 çoğunluğu da aramayacağız herhalde.
Kanunun tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 nci maddeyi ve bu maddeye ekli geçici 50 nci maddeyi
okutuyorum :
YÜKSEKÖĞRETİM
KANUNUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR KANUN
MADDE 1.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 50.- Yükseköğretim kurumlarının hazırlık
ve diğer bütün sınıflarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim yapan
öğrencilerden, 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
-kendi isteği ile ilişiği kesilenler dahil- her ne sebeple olursa olsun
ilişikleri kesilmiş öğrencilere ilişiklerinin kesilmesine neden olan bütün
dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir....
(AK Partisi sıralarından gürültüler)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri...(AK Partisi
sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri....(AK Partisi sıralarından
gürültüler)
Birleşime 10 dakika ara veriyorum. (CHP sıralarından
"Bravo Başkan"sesleri, alkışlar)
Kapanma
Saati:17.50
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
18.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
832 sıra sayılı kanunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- 23. 2.
2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine
Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, kanunun 1 nci maddesini ve bu maddeye ekli
geçici 50 nci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM
KANUNUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR KANUN
Kanun No.: 5306 Kabul Tarihi: 23.2.2005
MADDE 1.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 50.- Yükseköğretim kurumlarının hazırlık
ve diğer bütün sınıflarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim yapan
öğrencilerden, 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar
-kendi isteği ile ilişiği kesilenler dahil- her ne sebeple olursa olsun
ilişikleri kesilmiş öğrencilere ilişiklerinin kesilmesine neden olan bütün
dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir. Öğrenciler, daha
önce başarısız oldukları dersler programdan çıkarılmış ise bu derslerin yerine
kurumlarınca belirlenecek başka derslerden sınava girerler ve bu sınavlarda
başarılı olmaları halinde öğrenciliğe intibakları yapılır.
Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak kaydıyla,
uygulamalı eğitim-öğretim yapan okullardan ayrılan öğrencilere, devam
edemedikleri dersler ve uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumunca devam
imkânı sağlanır. Bu öğrenciler için Kanunun öngördüğü sınav süreci ilgili
yönetmeliklerdeki devam şartını tamamladıktan sonra başlar.
Sınıf geçme sistemi uygulayan yükseköğretim
kurumlarında en çok üç dersten başarısız olup bir üst sınıfa geçemeyen
öğrencilere; üst sınıfa devam etme ve alt sınıfta başarısız oldukları dersler
için üç sınav hakkı verilir. Not ortalaması sebebiyle sınıf geçemeyen
öğrencilere de bir üst sınıfa devam etme ve istedikleri üç dersten not
yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır; mezun olamayan öğrencilere ise
istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır.
2547 sayılı Kanunda öngörülen azamî öğrenim sürelerini
doldurdukları için, kurumları ile ilişikleri kesilen öğrencilere; alamadıkları
dersler için, bir defaya mahsus olmak üzere
bir yıl devam etme ve sınav hakkı tanınır.
Yükseköğretim Kurulu tarafından yürütülen denklik
işlemlerine esas olmak üzere yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan
öğrencilere ek bir sınav hakkı verilir.
Müracaat süreleri içerisinde askerlik zamanı gelmiş
olanlar, bu Kanun hükümlerine göre verilmiş hakları kullandıkları takdirde
tecilli sayılırlar. Halen askerlik görevini yapmakta olanların terhislerinden
sonraki iki ay içinde müracaat hakları saklıdır. Gözlem altında veya tutuklu
bulunanlar, bu hallerinin sona ermesini takip eden iki ay içinde müracaat
ettikleri takdirde, bu Kanun hükümleri çerçevesinde haklarını kullanabilirler.
Yukarıdaki haklardan yararlanmak isteyenlerin bu
Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay içinde ilgili yükseköğretim kurumuna
başvurmaları şarttır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Ankara Milletvekili Oya Araslı.
Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Araslı, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum ve 832 sıra sayılı Kanun
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, 1 inci maddeyle ilgili görüşlerini
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yasa
görüşülmeye başlandığı sırada, bir af içerip içermediği ve reddedilmiş olduğu
için, aradan bir yıl geçmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülüp görüşülemeyeceğine ilişkin birtakım tartışmalar yapıldı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 87
nci maddesi fevkalade açıktır. Bu maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan genel ve özel af yetkisi ifade edilirken, bu af yetkisinin adlî
yahut idarî, hürriyeti bağlayıcı yahut para cezası olup olmadığı üzerinde
herhangi bir ayırım yapılmamış ve affın türlerinden herhangi biri bu yetkinin
kapsamının dışında tutulmamıştır. Onun için, Anayasanın, hele Türkiye Büyük
Millet Meclisinin af yetkisi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan
Cumhurbaşkanına tanınmış af yetkisine uzanarak, buradaki affın idarî cezaları
içermediği konusunda birtakım yorumlara sapılması fevkalade yanlıştır. Hukuk
fakültelerinde eğitim görmüş olanların bu tür bir hataya düşmemiş olmaları
gerekir diye düşünüyorum ve memnuniyetle görüyorum ki, Sayın Başkan, oylama
sırasında beşte 3 çoğunluk arayacağını ifade ederek, böyle bir yanlışa
saplanılmasının önüne geçmiş olmaktadır.
Diğer taraftan, tartışmalar esnasında, kimi
arkadaşlarımızın, bundan önce yapılmış olan uygulamaları burada dile getirerek,
reddedilmiş yasaların bir yıl beklenmeden de Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmesine imkân bulunduğu doğrultusunda birtakım fikirler ifade etmelerini
de üzüntüyle karşılıyorum. Bu tür uygulamalar yapılmış olabilir; ama, bu tür
uygulamaların yapılmış olması ve o sırada herhangi bir milletvekilinin veya
herhangi bir siyasî parti grubunun, buna, İçtüzüğün 76 ncı maddesini öne
sürerek itirazda bulunmaması, yapılan uygulamaya doğruluk ve haklılık
kazandırmaz. Yanlış üzerine hak inşa edilmez. Yanlışın her tespit edildiği
aşamada bundan dönülmesi gerekir. Bu amaçla, ben, reddedilmiş olan bir kanunun,
bir kanun teklifi ve tasarısının, yine bir yıl geçmeden görüşülmemesi esasına
uyulmasında yarar olduğu görüşümü burada yinelemek istiyorum. Herhangi bir
uygulama olması, bu görüşün taşıdığı haklılığı zedeleyecek bir olay değildir,
karşı görüş olarak ifade edilecek, hatta, tartışılabilecek bir durum da
değildir.
Bunları ifade ettikten sonra, yasanın 1 inci maddesiyle
getirilmiş olan geçici madde 50'yle, 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici madde
50'yle ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Burada, her ne sebeple olursa olsun, 29.6.2000
tarihinden bugüne -yürürlüğe girdiği tarihe- kadar üniversitelerle ilişkileri
kesilmiş olan öğrencilere, üniversite eğitimine devam imkânı getirilmekte ve üç
imtihan hakkı tanınmaktadır. Böyle bir düzenlemede kamu yararı var mıdır? Bunu
iki açıdan irdelemek gerekir.
Birincisi, bu yasa teklifi, kamu yararına yönelik
midir? Biliyorsunuz, bütün erklerin kamu yararı nihaî amacına yönelik olarak
kullanılması gerekir. Ama, gerekçeye bakıyoruz, deniliyor ki, toplumda bir
beklenti uyanmıştır, bir beklenti yaratılmıştır. Her ne kadar yanlış olsa da,
sık sık af çıkması... Bir daha çıkmaması için uyarıda bulunalım; ama, bu
beklentiyi karşılayalım.
Değerli arkadaşlarım, bu bir kamu yararı amacı
değildir. Bu bir beklentiyi karşılamaktır, bunun adı da -açık konuşalım-
popülizmdir. Yasama erkini bu amaçla kullanmaya yetkiniz olmamak gerekir. Biz,
bu düzenlemeyi, eğitimin daha kaliteli hale getirilmesi için yapıyoruz
diyebiliriz. Biz, bu düzenlemeyi, öğrencilerin daha coşkulu bir eğitim hayatına
geçmesini, daha kaliteli bir eğitim almasını sağlamak için yapıyoruz
diyebiliriz. Ama, beklenti karşılamak için, yanlışlığını da ifade ettiğiniz bir
düzenlemeyi getirmek, kamu yararı amacına yönelmek değildir. Burada nihaî amaç,
kamu yararını gerçekleştirmek değil, beklentileri karşılamaktır.
Bir başka açıdan da kamu yararını arayalım, o açıdan da
değerlendirelim bu teklifi. Kamu yararı amacının gerçekleşebilmesi, kamunun
yarar görebilmesi için eğitime bir şeyler katması gerekir yapılan düzenlemenin.
Acaba, eğitime bir şeyler katıyor mu? Sık sık, hemen hemen iki yılda bir
tekrarlanan aflar, acaba, eğitimin kalitesinin yükselmesine, hem eğitimi veren
hem eğitimi alan bakımından herhangi bir katkıda bulunuyor mu; hayır, değil.
Şimdi, şu tarihte kayıtları silinmiş öğrenci konumunda olanların bir kısmı, pek
çok kez, çıkan bu af yasalarından yararlandılar. Pek çok kez kayıtları silindi,
yeni çıkan aflarla tekrar sisteme dahil edildiler ve bugün affedeceğimiz
öğrencilerin içerisinde gene tekrar tekrar affetmiş olduklarımız var. Eğer
affetmenin eğitime bir yararı olsaydı, bu öğrenciler bu konuma gelmezlerdi.
Sürekli çıkan af, öğrencide bir beklenti yaratıyor. Tembellik yapsam da, nasıl
olsa iki yıl tembellik yaparım, kaydım silinse bile, iki yıl sonra treni bir
yerinden yakalar, eğitime devam ederim; bizim için hak zaten af çıkarması
Meclisin... Öğrencide böyle bir beklenti yaratıldığı zaman, öğrencinin dersini
can kulağıyla dinlemesi ve tüm varlığıyla kendini derslerine çalışmaya adaması
mümkün değildir. Bunu bir eğitimci olarak biliyorum, eğitimci kökenli
arkadaşlarımın hepsinin de bildiğine inanıyorum.
Hele hele disiplin cezası nedeniyle kaydı silinenler...
Bir öğrenci, kendisine ders veren öğretim üyesine hakaret etmiş, kaydı
silinmiş, tekrar onu öğretim üyesinin karşısına oturtuyorsunuz. Bu nasıl bir
eğitim disiplini anlayışı?! Ve sık sık da aynı şeyi çıkardığınız aflarla
yapıyorsunuz. Bu öğrencilerde, aklıma gelen hakareti yapayım, canımın istediği
münasebetsizliği sınıfta yapayım, nasıl olsa, iki yıla kalmaz bir af çıkar
anlayışı yaratıyorsunuz. Böyle bir anlayış çerçevesinde eğitimde disiplin
sağlamak mümkün müdür; hayır. O zaman, getirdiğimiz düzenleme, eğitim ilkeleri
bakımından herhangi bir yarar sağlamaya yönelik bir düzenleme değildir.
Peki, yükseköğretim kurumları acaba afla gelecek yükü
karşılayabilecek bir durumda mıdır? Üniversitelerimize, öğrenci sayıları da
gözetilerek bütçeden birtakım tahsisler yapılmıştır; ama, şimdi, biz, mevcut
öğrenci sayısını birkaç kere kabartacak bir öğrenci yükünü, yükseköğretim
kurumlarına bu afla göndermiş olacağız. Bu, çalışmayan öğrencinin, çalışmaktan
başka hiçbir günahı olmayan öğrencinin üniversitede sahip olduğu imkânlara
ortak olması demektir; o imkânların iki kere, üç kere azaltılarak, çalışkan
öğrencinin yararlanacağı bu imkânlardan, çalışmamış öğrencinin yararlanması
suretiyle, bu imkânları azaltması demektir; öğretim üyesinin öğrenciye ayırması
gereken zamanın azalması demektir.
Acaba, bunları kaldırmaya bizim yükseköğretim
kurumlarımızın kapasitesi yeterli midir; kuşkusuz yetersizdir. Yetersiz olduğu
için de, yaptığımız bu işlem, eğitimin kalitesini düşürmekten öte bir sonuç
vermeyecektir ve yaptığımız bu tasarrufla, derslerini çalışmakta yeteri kadar
başarı göstermemiş, özen göstermemiş öğrenciler için, özen göstermiş
öğrenciler, imkânları azaltılmak suretiyle cezalandırılmış olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla) - Buna hakkımız var mıdır; buna da
hakkımız olmadığını düşünüyorum.
Bir konuda sizleri bilgilendirmek istiyorum. Hukuk
devleti, kâğıtta kalan bir ilke değil. Bunun yürürlüğe konulması, bizim
yapacağımız birtakım tasarruflarla mümkün. Bir kuralın kural olmasını sağlayan
özelliklerinden birisi, onun kalıcılığıdır; onun, hukuk devletinin, vatandaşa
sağladığı güvenlerden birisi istikrardır; kuralın istikrarı, kalıcılığı, neyi
getirip neyi getirmediğinin belirli oluşudur.
Şimdi, üniversite öğrencisi için sınıf geçme düzeni
bakımından kural nedir; bu kuralları, biz, iki yılda bir değiştiriyoruz ve
yasama meclislerinin merhametine bağlı olarak değiştiriyoruz. Bir arkadaşımız
"af, merhamet değildir" dedi. Peki, bu koşullarda yapılan bu tasarruf
merhametten başka nedir?! Neye göre değiştiriyoruz? Eğer, gerekiyorsa,
Yükseköğretim Kurumuyla görüşelim, sınırsız sınav hakkı çıkaralım; buna
itirazımız yok Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Bu bağlamda yapılan görüşmelerle
ortaya çıkacak çözümlere asla ve kat'a itirazımız yok. Bu, çeşitli şekillerde
olabilir; ama, bir düzen kurulsun ve
bir daha bu düzen bozulmasın. Bu da, böyle, bir arkadaşımızın, iki
arkadaşımızın verdiği yasa teklifleriyle kurulacak bir düzen değildir. Bu,
yükseköğretim kurumlarıyla görüşerek, onların kapasiteleri, deneyimleri
gözönünde tutularak ortaya konulabilecek olan bir çözümdür. Bu nedenle, en
azından, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi bakımından da, getirilen
düzenlemenin fevkalade olumsuz bir görünüm taşıdığını söylemek istiyorum.
Ayrıca, böyle bir af için ne değişmiştir? Ne
getirecektir bu sınav hakkının ötesinde? Diğer öğrencilere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Araslı.
OYA ARASLI (Devamla) - ...çalışkan öğrencilere
tanımadığımız sınav hakkının ötesinde, bir imtiyazın ötesinde ne getirecektir?
Biz, bu öğrencilerden maddî imkânsızlık nedeniyle kaydı silinenler için yeni
maddî imkânlar mı sağladık? Onların annelerine, babalarına iş imkânları
sağladık da, gelirleri arttı, eh bundan sonra da -maddî imkânsızlık nedeniyle
kaydı silinmişti- devam etsin demek durumunda mıyız; yok, hayır; aslına
bakarsanız, her gün işyerleri kapanıyor, her gün işsiz sayımıza yenileri
ekleniyor. Yurtların kapasitesini artırdık da, gelin bakalım, kalacak yeriniz
olmadığı için tahsilinize son verilmişti, şimdi, bu imkânı sağladık, gelin mi
diyoruz? Çocukların burslarının miktarlarını, kapsamlarını mı artırıyoruz;
hayır, böyle bir durum da yok. O zaman, bu tavırda bir yanlış var ve burada
atacağımız adım, siz ne derseniz deyin, bu son adım deyin, yanlıştır, bir daha
bu yanlış yapılmasın deyin, bunu başka aflar da izleyecektir ve öyle sanıyorum
ki, o zaman, şimdi teklifi ben verdim, sen verdin diye aralarında öncelik
kavgası olan arkadaşlar, bu kere, kim öncelikte bulunmamışsa öncelikte bulunma
imkânını da eline geçirebilecektir. Biz, bu durumda, bu tavırda devam edersek
aflar birbirini izleyecektir ve öğretim sistemimiz de o ölçüde yozlaşmaya devam
edecektir.
Onun için, oylarımızı kullanırken dikkatli olalım ve
öğrencinin eğitimiyle ilgili köklü bir reform bağlamında gelmeyen bu
düzenlemeye olumlu oy kullanmayalım, katkı vermeyelim diyorum, size saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın
Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFAÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; aslında konuşmak niyetinde değildim, açık söyleyeyim;
Sayın Bakan konuştuktan sonra ve benim ismim geçecek şekilde birkaç konuya
değindikten sonra konuşmaya karar verdim.
Hemen söylemek istiyorum; Sayın Bakan “cambazın olduğu
yerde perende atılmaz” diye bir tekerleme söyledi. Öncelikle, buna çok
üzüldüğümü söylemek istiyorum; çünkü, cambazların olduğu yer, bildiğiniz gibi,
sirklerdir, burası ise bir Parlamento. Her ne şekile olursa olsun, cambazın
buraya getirilmesi ve kendilerinin çok cambaz olduğunu ortaya sürmeleri üzücü
olmuştur.
Benim için ayrıca bir üzüntülü tarafını daha
söyleyeyim; kendisi öğretim üyesi olmakla övündüğü için, ben de hasbelkader
1974’ten beri öğretim üyesi olduğum için ayrıca üzüldüm, bir öğretim üyesinin
cambazlıkla övünmesi bana üzüntü verdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, Sayın Bakan konuşmaları arasında, 2000
yıllarındaki ekonomik krizden dolayı üniversitedeki öğrencilerin çoğunun
ayrıldığını söylediler. Ben de kendilerine söyleyeyim; bu, üniversiteden
ayrılan öğrencileri ...Bu söylediklerimin hepsi devlet üniversiteleridir-
özellikle vurgulamak istiyorum. 210 000 örgün öğretimdeki öğrenci üniversiteden
ayrılmıştır. 51 646 öğrenci kayıtlarını yenilemediği için ayrılmıştır
arkadaşlar. 40 000'i başarısız olduğu için ayrılmıştır; başarısız -bunu tekrar
vurguluyorum- 40 000 öğrenci başarısızdır. 24 800'ü devamsızdır. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bilmiyorum... Sizler daha iyi bilirsiniz niye devam etmediğini. 84 544 öğrenci kendi
isteğiyle ayrılmıştır, "ben burada okumak istemiyorum" demiştir ve
belgesini almış, ayrılmıştır.
Şu üzerinde konuştuğunuz, nitelikli çoğunluk dediğimiz
beşte 3 çoğunluk 343 öğrencidir arkadaşlar. Üzerinde... Bugün, defalardır
söylediğimiz af yasası kapsamında olan 343 öğrenci yüzünden bu yasa tasarısı
geri gelmiştir; bunu da söylemek istiyorum.
Son bir konuya değineceğim; bu da, Sayın Bakan dedi
ki... Benim televizyondaki bir konuşmamı izlemişler. Doğrudur, af yasasına
karşı olmadığımı söyledim; ama, dedim ki, bunu, gelin, biz yapmayalım -burada
da tekrarladım bunu- gelin, biz bunu üniversiteye bırakalım; diyelim ki,
üniversite bu işi kendisi çözsün. Hâlâ da aynı konuda ısrar ediyorum; gelin,
biz bunu çözmeyelim.
Sizin yetkiniz var; isterseniz şunu da söylerseniz:
"Arkadaşlar, size, diplomalarınızı veriyorum, devam etmenize gerek
yok." Bana sorarsanız, bazı öğrenciler için, zaten, bunu yapıyorsunuz,
diploma veriyorsunuz; ama, hiçbiriniz için temenni etmem, bilmeyen bir hekimin
veya bilmeyen, mesleğinde yetenekli olmayan bir avukatın, bir yargıcın
karşısına, inşallah, düşmezsiniz; çünkü, bununla bunu yapıyorsunuz.
Sayın Bakan bir de dedi ki: "Avrupa ülkelerinde af
vardır." Böyle bir şey yoktur arkadaşlar, Avrupa ülkelerinde af diye bir
şey yoktur. Bu, üniversiteye bırakılır. Üniversite kendisi düzenler, şu şu
dersten olanlara bir hak daha veririm der veya vermem der ve her üniversitenin
kendisine has bir özelliği vardır, ille de bunu böyle yapacaksın diyemezsiniz;
bazı üniversite, ben bu hakkı veriyorum, bir daha sınava girsin der. Burada
öğretim üyesi arkadaşlarım var; yönetim kurulu kararıyla, biz, öğrencilere
sınıf geçme yahut da yeniden sınava girme hakkını vermişizdir; ama, gelin, bu
işi üniversiteye bırakın, siz bu işin vebalini yüklenmeyin, bu vebalin altında
kalırsınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Madde üzerinde, Hükümet adına Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce, 1 inci madde üzerinde görüşlerini ifade
eden Değerli Milletvekili Sayın Oya Araslı dedi ki, bursların miktarını mı
artırdık; evet, bursların miktarını artırdık. Biz iktidara geldiğimizde burslar
ve krediler aylık 45 000 000'du, şu anda 110 000 000 ve aylık olarak
ödenmektedir; bir.
"Yurtların kontenjanını mı artırdık" dedi;
evet, Türkiye'de 14 000 yeni kontenjan artırılmıştır; yurtların kontenjanını
artırdık. Artı, Türkiye'de, şu anda, özellikle yurtta kalsın kalmasın, kredi
için veya burs için müracaat eden herkese, gelir düzeyi esas alınarak ya kredi
veya burs verilmektedir; bunu, Sayın Araslı'yla paylaşmak isterim.
Ben de, bir akademisyen olan Sayın Özyurt'a şunu
hatırlatmak istiyorum; biraz önce, ben, burada bir tekerleme ifade etmedim
-kelimelerin manasını çok iyi bilmek lazım derken bunu kast ediyorum- ben bir
atasözünden söz ettim. Değerli milletvekilleri, atasözü ile tekerleme farklı
şeylerdir. Artı, bakın, eğer şöyle bir atasözü söylerseniz, insanların
birbirinden etkileşimini ifade etmek için "kır atın yanında duran ya
huyundan ya suyundan" dediğiniz zaman, siz, insanları at mı yapmış
olursunuz?! Şimdi, buradan hareketle nereye varmaya çalışıyoruz allahaşkına?!
Biz, ne yaptığımızı, ne söylediğimizi bilen insanlarız. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Lütfen...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Gelelim... Sayın Özyürek diyor ki;
benim...
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Özyurt...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Özyurt,
affedersiniz.
Benim yanlış rakam verdiğimi söylüyor. Örgün öğretimden
ayrılanların miktarının 224 000 değil, 210 000 olduğunu söylüyor. Halbuki,
burada, sayın, değerli milletvekilleri, özel üniversiteleri, vakıf
üniversitelerini işin içine katmıyor. Biz, vakıf üniversitelerini üniversite
olarak nasıl değerlendirmeyiz, onları nasıl hesaba katmayız?!
Bir başka şey, yine, değerli milletvekilimiz dedi ki:
"Efendim, ben dedim ki, biz, bunu üniversiteye bırakalım..." Bakın,
ben, NTV'deki yapılan konuşmayı aynen buraya getirdim; hepsini size okuyacak
değilim, sadece, bazı cümlelerini sizinle paylaşmak istiyorum; diyor ki Sayın
Özyurt: "Sanki, şöyle bir intiba uyandı; İktidar Partisi bu konuyu
getirmiş de, CHP buna karşıymış gibi sözleriniz oldu" Sayın Altıkulaç'a
söylüyor.
BAŞKAN - Sayın Bakan, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Efendim, ben maddeyle ilgili
konuşuyorum.
"Parlamentoda böyle bir şey olmadı" diyor.
Geçiyorum... CHP sıralarından gürültüler)
Müsaade edin... "...ama, hemen, şurasını ilave
etmek istiyorum: CHP, böyle bir affa karşı değildir; yani, gerçek anlamda, daha
doğrusu af demek de yanlış bir terim" diyor "çünkü, ortada bir suç
unsuru, bir şey yok; yani, bazıları suç işlemeden de üniversiteden ayrılmışlar;
yapılacak olan şey, eğer, yeniden bir yasayla bu işi düzenlemek gerekiyorsa, bu
öğrencilere üniversiteye devam hakkı tanınabilir" diyor; ki, yaptığımız da
odur. "Son,verilmiş olan haktan bu yana -Sayın Özyurt'un ifadesi- 22
Haziran 2000 tarihinde verilmiş olan sınava girme veya üniversiteye devam etme
hakkından bu yana bir hak verilebilir. Üniversiteye devam hakkı verilebilir, bu
yapılabilir; ama, tabiî, bunu, Parlamentoda, oturur, konuşuruz -bakın
üniversiteye bırakırız falan yok- kararlaştırırız; ama, tekrar söyleyeyim; CHP
buna karşı değildir, yapılmayacak şey değil, bazı şeyler yapılabilir." Biz
de, bazı şeyler yapmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlar.
Netice itibariyle, burada yapılan bir suç değildir;
Türkiye'nin, yükseköğretimin, aslında, yararınadır.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Buyurun Sayın Oral.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakanım, özellikle,
verdiğiniz bilgiler için... Belki kamuoyunu tatmin ediyorsunuz; ama, konuyla
ilgili, özellikle eğitimin lokomotifi olan üniversiteler ve öğretim üyeleri,
sizin söylediklerinizden pek tatmin olmuş değiller. Bunu öncelikle belirtmek
isterim. Bu benim şahsî yorumum değil, zaten onların beyanıdır. Bunu öncelikle
dikkate almanızı istirham ediyorum.
Daha sonra da, maddenin... Özellikle, demin kendiniz de
söylediniz "konuyla ilişkili öğrencilerin devam zorunluluğu yok"
dediniz. Doğru anladım sizi değil mi Sayın Bakanım; sadece kayıt var, devam
zorunluluğu yok?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - İsterse
edebilir...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İsterse kayıt yapabilir,
devam zorunluluğu yok?..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -İsterse devam
edebilir...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İsterse edebilir... İşte ben
de oraya gelmek istiyorum zaten, ben de size onu söyletmek istedim.
Velev ki, bu öğrenciler devam etti. O zaman, ben, size
ilk sorduğum soruyu bir kez daha soruyorum; yani, bunun altyapısıyla ilgili
gerekli hazırlığınız var mı? Çünkü, ben size soruyu sorduğum zaman, sizin bana
yanıtınız "Sayın Oral, sakın böyle bir kuşkun olmasın" demek
istediniz "çünkü, bu öğrencilerin hepsi zaten devam etmeyebilir,
isterlerse ederler; ama, aslolan bunların kayıtlarını yenileme hakkının verilmesidir"
dediniz. Doğru mu anlamışım sizi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Doğru...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Doğru anlamışım, evet. Ben de
diyorum ki; eğer, siz böyle bir hak veriyorsanız -o öğrencilerin ne yapıp ne
yapmayacağına değil de- bu haktan yararlanacak olan öğrencilerin tamamının
sizin verdiğiniz haktan yararlanması halinde altyapınız hazır mı, bununla
ilgili çalışmaları bitirdiniz mi diye, bir kez daha altını çizerek... Sizin
beklentinize göre değil, benim soruma göre cevap vermenizi istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oral.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımıza 3 kısa soru sormak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi; Sayın Bakanım, yasalaştırmaya çalıştığımız kanun
teklifine yönelik olarak birkısım akademik çevrece kalite sorunu gündeme
getirilmektedir. Bu konudaki değerlendirmenizi almak istiyorum.
Bir diğer sorum; 1980 yılından itibaren yirmi yıllık
süreçte 9 defa çıkarılan benzer yasalarla bugün çıkarmakta olduğumuz yasa
arasında amaç ve kapsam açısından fark var mıdır?
Son sorum: 677 000 öğrenciye imkân tanıyan bu yasayla,
öğrencilerin yakın akrabalarını da düşündüğümüz zaman, yaklaşık 5-6 milyon
vatandaşımızı da yakından ilgilendirdiği ortadadır. Sosyal ve ekonomik açıdan
toplumsal yararı da değerlendirmenizi rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Buna "çanak soru"
derler...
BAŞKAN - Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Bakana şunu söylemek istiyorum: Kır
atın yanında duran ya huyundan ya suyundan bir şey kapar; gerçekten bu çok
doğru, ona katılıyorum.
İkincisi ise, bu Af Yasası 2000'den sonrasını kapsıyor.
Oysa, Sayın Bakan, 2000'den önce üniversitede öğretim üyesiydi. Kendisinin
üniversitede çalıştığı dönemlerde üniversiteden ayrılmasına neden olduğu
öğrenci var mı? Var da, o yüzden mi 2000'den sonrasını kapsıyor, kendi
öğrencilerini bu yüzden mi dahil etmiyor? Bunu sormak istemiştim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
Sayın Tunç, buyurun.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ben soru sormaktan vazgeçtim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Sayın Bakan, buyurun, soruları cevaplandırabilirsiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın
Başkanım, arkadaşlarımızın sorduğu soruların bir kısmı gerekçede ve daha önce
yapılan konuşmalarda cevabını bulmuş olan sorulardır; ama, buna rağmen bu
sorulara yazılı olarak tekrar cevap vereceğiz.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun çerçeve 1 inci maddesiyle
düzenlenen geçici madde 50'de yer alan "29.6.2000" tarihinin
"12.9.1980" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifinin ilgili maddesi üzerinde bir
değişiklik önergesi vermiştim. Biraz önceki konuşmamda da bu değişiklik
önergesini niçin verdiğimi anlatmıştım; ancak, ona geçmeden önce, biraz önce
burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli temsilcisi Sayın Oya Araslı
Hanımefendinin görüşlerine katılmadığımı, yanlış bir düşünce içerisinde
olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Demin de söyledim; bu Mecliste, daha önce, tam,
gerçekten bir af kanunu olan bir kanun burada görüşülmüş, yine, nitelikli
çoğunlukla geçmediği için Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmiş ve
yine, Mecliste yapılan görüşmelerle nitelikli çoğunluk sağlanarak Sayın
Cumhurbaşkanına gönderilmiş ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak
yasa yürürlüğe girmiştir.
Şimdi, o yasa burada görüşülürken, bunun nitelikli
çoğunlukla geçmemesi nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin gelip
burada bunun reddedilmiş sayılması gerektiğiyle ilgili herhangi bir konuşmaları
yok. Tam tersine, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen geri gönderme
gerekçesi üzerinde burada yapılan görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Mehmet Kartal konuşmuşlar ve böyle bir kanunun Meclisten geçmesi gerektiğini
ifade ederek olumlu oy kullanmışlar ve nitelikli çoğunluk aranarak buradan
geçmiş ve kanun yürürlüğe girmiş.
Şimdi, görüşmekte olduğumuz kanunun nitelikli
çoğunlukla geçmediği ve dolayısıyla, bir yıl süreyle Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine alınamayacağı ve görüşülemeyeceğiyle ilgili hususların doğru
olmadığı, bizzat Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun o kanunu desteklemesi ve
uygun görüş bildirmesi ve milletvekillerinin de kabulü yönünde oy
kullanmalarından rahatlıkla anlaşılabilmektedir; ama, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşan milletvekilimizin grup adına yaptığı konuşmada,
hâlâ, bunu bir af olarak görmediklerini ifade etmesi karşısında üzüldüğümü
ifade etmiş ve belki bir 330 nitelikli çoğunluğun burada sağlanamayabileceğini
ifade etmiştim; ancak, Sayın Başbakanın da Mecliste bulunmasından sonra,
nitelikli çoğunluğun sağlanacağı kanaati bende hâsıl olmuştur.
Öncelikle, bu kanun teklifini ilk Parlamento gündemine
taşıyan bağımsız İstanbul Milletvekili Emin Şirin ve ikinci olarak gündeme
getiren, Doğru Yol Partisi milletvekili olarak ben, aylar sonra Meclis
gündemine taşıdığımız bir kanun teklifinin, buradan yasalaşmış olarak
çıkacağını görmenin mutluluğu içerisinde olduğumu ifade etmek istiyorum.
Yalnız, bununla ilgili vermiş olduğum bir önerge var.
Demin de söyledim, bu kanun teklifinin, bu tasarının, 12 Eylül 1980 tarihinden
itibaren yürürlükte olmasını, geçerli olmasını ve o tarihten itibaren
üniversiteyle ilişiği kesilen öğrencileri de içine alması şeklinde bir önergem
var. Biraz önce önergem okundu; ancak, hem Sayın Millî Eğitim Bakanı hem de
Sayın Komisyon Başkanı bu önergeye katılmadıklarını ifade ettiler. Ben,
kendilerinden istirham ediyorum. Gelsinler, bu kürsüden, bu önergeme niye
katılmadıklarını, burada, hem Meclisteki milletvekillerimize hem de -bugün, bu
önergem burada geçerse- bu haktan istifade edecek olan 100 000 civarındaki
öğrenciye bunun sebeplerini izah etsinler.
2000'deki bu değişiklikten istifade edemeyen bir hayli
öğrenci var; yüzlercesi benim yanıma geldiler ve bunun 1980'den itibaren
geçerli olması noktasında, âdeta yalvar yakar oldular. Böyle bir düzenlemeyi
buradan geçiriyoruz, 650 000 öğrenci bundan istifade edecek, ne olur, gelin, bu
650 000 öğrencinin yanına 100 000 öğrenciyi daha ilave edelim, onların da bu
ümitli bekleyişlerini, umutlu bekleyişlerini onlar lehine çevirelim. Demin de
söyledim, şimdi de söylüyorum; belki, bunların içerisinden 5 - 10 bin tanesi,
20 bin tanesi yeniden üniversiteye dönecekler, başarılı olacaklar, üniversiteyi
bitirecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O nedenle, bu önergemin
lehinde oy kullanmanızı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan özellikle
istirham ediyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanına da bir iki söz söylemek istiyorum müsaadenizle.
Sayın Bakan, benim konuşmam üzerine, geldiler, burada o konuşmayı yaptılar,
biraz önce savundukları konuşmayı yaptılar. Ancak, orada, ben, Sayın Bakanın
konuşmalarında 11 kez aftan bahsetmiş olmasına rağmen, sonra da gelip bunun af
olmadığını söylemesini eleştirmiştim. Sayın Bakan "ben laf cambazıyım, siz
ne oluyorsunuz; benim bu konudaki söylediklerim son derece doğrudur. Sizler,
benimle, bu laf söyleme sanatı üzerinde aşık atamazsınız" şeklinde bir
ifadede bulunmuşlardı. Ben de kendilerine, mağrur olma Sayın Bakanım diye hitap
etmek istiyorum; çünkü, Meclisteki, daha önceki, geçen seferki, görüşmelerde,
bu kanun teklifini, ilk defa, Sayın Emin Şirin ile benim gündeme getirdiğimi, burada,
bir iki kez ifade edince, kendileri,
oradan "siz He-man misiniz" şeklinde bir ifadede bulunmuşlardı. Ben
de, kendilerine, Sayın Bakanıma ifade etmek istiyorum; burada, 549 milletvekili
var, 549 milletvekilinin 548'i, gerekirse, bu kürsüden, sizden daha iyi hatip
olduğunu gösterebilecek kabiliyettedirler.
Hepinize saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
EYÜP FATSA (Ordu) - Aleyhte söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Ancak önerge sahibi konuşabilir Sayın Fatsa.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici 50 nci maddenin oylamasının açıkoylama şeklinde
yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Kanunun geçici 50 nci
maddesinin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Şimdi, imza sahiplerini arayacağım:
İrfan Gündüz?.. Burada.
Recep Garip?.. Burada.
İnci Özdemir?.. Burada.
Eyüp Fatsa?.. Burada.
Ömer Özyılmaz?.. Burada.
Recep Yıldırım?.. Burada.
Eyyüp Sanay?.. Burada.
Mehmet Yılmazcan?.. Burada.
Zeynep Karahan Uslu?.. Burada.
Ahmet Yaşar?.. Burada.
Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.
Alaattin Büyükkaya?.. Burada.
Ahmet Gökhan Sarıçam?.. Burada.
Zülfükar İzol?.. Burada.
Mehmet Ceylan?.. Burada.
Yahya Baş?.. Burada.
Nusret Bayraktar?.. Burada.
Recep Koral?.. Burada.
Aziz Akgül?.. Burada.
Muharrem Candan?.. Burada.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince açıkoylama elektronik cihazla
yapılacaktır.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 23.2.2005 Tarihli ve
5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun 1
inci maddesine bağlı geçici 50 nci maddesinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 426
Kabul: 356
Ret: 67
Çekimser: 3 (x) (AK Parti sıralarından alkışlar)
Böylece, geçici 50 nci madde kabul edilmiştir.
Geçici 51 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 51.- 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar, lisansüstü öğrenim görürken, her ne sebeple
olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilen öğrencilere başarısız oldukları
dersler ve yeterlilik için iki sınav hakkı; yüksek lisans öğrencileri için bir yıl,
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
doktora öğrencileri için iki yıl tez hazırlama süresi
verilir. Doktora yeterlik sınavına girebilmek için yabancı dil sınavında başarısız
olanlara iki sınav hakkı tanınır.
29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar; sanatta yeterlilik veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız
olanlara, başarısız oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı derslere
devam ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartı ile iki sınav hakkı tanınır.
Yukarıdaki haklardan yararlanmak isteyenlerin bu
Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde kurumlarına müracaatları
şarttır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek;
buyurun.
Sayın Kepenek, süreniz 15 dakikadır.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan; yalnız, bu gürültü işini zannederim halledeceksiniz...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu
var; sayın hatip konuşmasına başlayamıyor.
Buyurun Sayın Kepenek.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri, değerli izleyenlerimiz;
zamanınızı çok almamaya çalışacağım. 832 sıra sayılı, tartışmalı tasarı
üzerinde şahsım ve CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, şunu belirtmek isterim:
Yasa, bu tasarı, bir toplumsal yaraya çözüm getirmek istiyor. Böyle bir yaklaşım,
hiç kuşkusuz olumludur, doğrudur ve hepimize gelen yüzlerce, binlerce
başvuruyla da kanıtlanacağı gibi, öğrencilerin önemli bir derdidir; ancak, bir
yara sarılmak istenirken, bir başka yara açılmamalıdır. Burada, çok önemli bir
noktaya değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir öğretim üyesinin en temel, en
doğru hakkı, en önemli görevi, doğru değerlendirmedir. Biz…
BAŞKAN - Sayın Kepenek, bir saniye…
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Buyurun efendim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir
uğultu var; sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.
Buyurun Sayın Kepenek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başbakanla
konuşuyorlar, onun için… Sayın Başbakanı bulamadıkları için, onunla
konuşuyorlar!
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Ben, otuz yıl, otuzbeş yıl
sınıflara hitap ettim. Öğrencilerim hep dinlediler; ama, buradaki öğrencilerin,
anladığım kadarıyla, öğrenmeye niyeti yok!
AHMET YENİ (Samsun) - Onlar öğrencileriniz değil ama!
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değil tabiî, arkadaşlarımız;
ama, burada, çok önemli bir noktaya şöyle değinmek istiyorum: Öğretim üyesinin
asıl görevi, temel görevi öğrencisini değerlendirmektir. Biz ne yapıyoruz bu af
yasasıyla; öğretim üyesinin bu değerlendirme hakkını elinden alıyoruz. Öğretim
üyesinin değerlendirmesi yerine, biz kendimizi ikame ediyoruz -eski deyimiyle-
ve ilke olarak yanlış yapıyoruz. Eğer ortada toplumsal bir yara varsa -ki, var,
ben de kabul ediyorum- yapılması gereken, bu toplumsal yaraya giden yolları
düzeltmek, bu yaranın nedenlerini ortadan kaldırmaktır; ama, tasarıda böyle
yapılmıyor. Bu tasarıyla yapılan şudur: Diyorsunuz ki "her ne sebeple
olursa olsun…" Şimdi "her ne sebeple olursa olsun" deyimiyle,
başarısız olan, zayıf alan, beceriksizliği, başarısızlığı öğretim üyesi
tarafından defalarca tescil edilen öğrenciye, siz yeniden -affederek- hak
tanıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, şu anda yürürlükteki YÖK Yasasının
-ki, bu yasayla ben her zaman ters düşmüşümdür- 44 üncü maddesi, son sınıfta
zaten sonsuz hak veriyor. Ayrıca, bu bir af yasasıdır ve çok sayıda öğrenciye
yeniden devam hakkı veriyor; fakat, bunlar gözardı ediliyor ve af getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, bu tasarının, benim üzerinde
konuşmak durumunda olduğum geçici 51 inci maddesi çok daha büyük bir facianın
göstergesidir, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Burada diyoruz ki, yüksek
lisans ve doktora öğrencileri başarısız olsalar da, gelsinler, eğitimlerini
tamamlasınlar. Değerli arkadaşlar, doktora, bilimsel çalışmanın, bilim insanı
olmanın ilk ayağıdır, birinci adımıdır. Yüksek lisans konusunda, doktora
yaparken başarısız olmuş bir kişiye "sen gel doktoranı tamamla, seni
affediyorum" demeye hakkımız yoktur. Bu, en azından, bilime
saygısızlıktır; bu hiç doğru değildir. Şunu anlarım, yoksul olduğu için, katkı
payını ödeyemediği için, çalıştığı için veya başka nedenlerle zorunlu olarak
devam edemeyen öğrencinin hakkının tanınmasına bir şey demem ve ben, ilke
olarak, bunun üniversiteye bırakılmasından yanayım, Meclisin işi olmadığını
düşünüyorum; ama, doktora aşamasında başarısız bir öğrencinin, başarısız olmuş
bir doktora öğrencisinin afla bilim insanı sayılmasını da, çağımızda, büyük bir
çelişki, büyük bir yanlış, büyük bir yıkım olarak görüyorum. Bu -tekrar edeyim-
bilime yapılacak en büyük saygısızlıktır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, üniversitelerimizin sorunu
çok. Üniversitelerimizde öğretim üyesi yetersizliği var ve bu yetersizlik çok
büyük boyutlara ulaşıyor. Sayın Bakanla, bütçe görüşmeleri sırasında, burada,
bu kürsüde bu noktaya değinmiştik hep birlikte. Görünen ya da yaşanan odur ki,
hükümetinizin iki yıllık uygulaması döneminde araştırma görevlisi olarak
üniversitelere verilen sayı 2003'te 3 250'dir ve bir önceki hükümetin verdiği
sayıdan; yani, 4 250'den 1 000 eksiktir. Araştırma görevlisini söylüyorum.
2004'te verilen araştırma görevlisi sayısı da 2 705'tir ve kuşkusuz, bunların
içerisinde TUS dediğimiz tıpta uzmanlık
dahil değildir, yoktur, öyle olması da gerekir.
Şimdi, devlet üniversiteleri, özellikle devlet
üniversiteleri, araştırma görevlisi, uzman ve teknisyen yetersizliği çekiyor.
Bu nedenle öğretim üyesi araştırma yapamıyor, bu nedenle ekdersler verilemiyor,
yapılamıyor. Şimdi, böyle bir ortamda, 650 000 öğrenciye af çıkarıp,araştırma
görevlisi kadrosu vermediğimiz üniversiteye bu öğrencileri göndermek, tek
başına kendi içinde mantıksız değil mi, çelişkili değil mi?.. Hükümetimizin
üniversite konusundaki tutumu, bütçe yönünden, bina yapımı yönünden olumlu
olabilir; fazla katkı yapılmıştır, verilmiştir, buna kimsenin bir diyeceği yok;
ama, asıl önemli olan, araştırma görevlisi kadrolarında yapılan uygulama,
takınılan tutum üniversiteyi yıkıma sürüklemektedir.
Bu kürsüden bir kez daha söylemek zorundayım, pek çok
devlet üniversitesinde profesör sayısı, yani, yaşlanmış ve emekli olacakların
sayısı gençlerden birkaç kat fazladır; yani, araştırma görevlisi ve yardımcı
doçent düzeyinde yeterli elemanımız yoktur. Hükümetin yapması gereken,
öncelikle bu açığın giderilmesi olmalıydı, bu noktaya parmak basmak olmalıydı.
Sayın Bakan, yükseköğretimde okullaşma oranının
Sekizinci Beş Yıllık Plan döneminde yüzde 19'dan yüzde 28,5'e çıkması
gerektiğini söylüyor. Ben de şunu hatırlatmak istiyorum; bu Sekizinci Beş
Yıllık Planın, 2001-2005 yıllarını kapsayan bu planın son ikibuçuk yılı ve üç
yılı bu hükümet zamanında uygulanacaktır, icra edilecektir. Şimdi, o zaman,
öğretim üyesi yetersizliği ve diğer nedenlerle, eğer, yükseköğretimde okullaşma
oranı planın öngördüğü düzeyde olamayacaksa, bunun sorumluluğunu başkalarına
yüklemeye ne derece hakkımız vardır, bu, ne derece doğru olur; bu noktanın altını
çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerin yasalara konu
olacak pek çok sorunu var; ama, biz, başta da söylediğim gibi, sondan
başlıyoruz; sorunlara çözüm getirecek yerde bir afla üniversite meselesini
hallettiğimizi, çözdüğümüzü düşünüyoruz.
Burada bir uyarıda daha bulunmak istiyorum.
Hükümetimizin 15 ilde yeni üniversite açacağı basına yansıyor, demeçlerden
anlaşılıyor. Şimdi, hemen şunu söyleyeyim: Hiçbir yurttaş -CHP milletvekilleri
dahil- bu ülkede üniversite sayısının artırılmasından rahatsızlık duymaz,
tedirgin olmaz. Tam tersine, Türkiye üniversitelerinin sayısının artması ve
fakat, ek olarak, daha da önemlisi, niteliğinin yükselmesi için hepimizin
elbirliğiyle çaba göstermesi gerekir.
Şimdi, üniversitelerimizin araştırma-geliştirme
konusunda çok da yeterli olmadığını veriler, sayılar açıklıyor.
Üniversitelerimizin toplumsal ilişkilerinin çok da yeterli, verimli, iyi, etkin
olmadığını yine sayılar kanıtlıyor. Özellikle, büyük kentlerin dışındaki
üniversitelerimizin, taşra üniversitelerinin toplumla bağlarının, sanayiyle,
üreticiyle, üretimle bağlarının, çiftçiyle bağlarının, balıkçıyla bağlarının
düzgün olduğunu söyleyebilir miyiz?! Anadolu insanı üretimde bulunurken, mal ve
hizmet üretirken, kaç bilim insanını yanında buluyor?! Biz, bu sorulara cevap
bulmalıyız, bu sorunlara çözüm bulmalıyız. Bizim, asıl işimiz bu olmak gerekir.
Biz, bunu yapmıyoruz, bunu yapacak yerde, af çıkaralım, bu işi geçiştirelim
diyoruz. Bu yaklaşımın doğru olmadığı çok açıktır.
O nedenle, tekrar edeyim, üniversitenin en önemli
sorunu, nitelikli öğretim üyesi eksikliğidir. Bugün başlarsak, bunun sonucu
ancak beş yıl sonra alınır. Dolayısıyla, hükümetin -ikibuçuk sene oldu işbaşına
geldiğinden bu yana- bu konuda, öğretim üyesi yetiştirme konusunda planı, programı
nedir, ne yapıyor, iktidara geldiğinde durum neydi, dönem sonunda durumu ne
olacaktır; seçimlere giderken üniversitelerin durumu ne olacaktır? Bu konularda
çok daha net, çok daha açıklayıcı tartışmaların yapılması, bu süreçlere, bu
olaylara Meclisin elkoyması ve üniversitelerin güçlenmesini sağlamamız
gerekirdi diye düşünüyorum.
Bu yasayla bu büyük sorunlara çözüm getirdiğimiz,
sorunlarla ilgili çözüm ürettiğimiz kanısını taşımıyorum. Af meselesinin, diğer
pek çok üniversite sorunu gibi, buraya taşıdığımız katsayı meselesi gibi ve
başka meseleler gibi, ben esas olarak üniversitenin kurumlarının kendisinin
sorunu olduğunu düşünüyorum. Bizim elatmamız gereken çok daha köklü, çok daha
derinlemesine sorunlar var ve hepsinden önemlisi, yaptığımız işin -15
üniversite olur, başka şeyler olur- hazırlığını ne olur bilimsel ölçülerle
yapalım. Altyapısını sağlıklı oluşturalım ve ancak o zaman bu toplumu yarınlara
çok daha güçlü, çok daha üretken, çok daha bilimsel taşırız ve görevimizi tam
olarak yapmış oluruz.
Beni sabırla dinlediniz. Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Maddeyle ilgili 1 önerge vardır. Önergeyi okutup işleme
alıyorum...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Sayın Başkan, önergemi geri
alıyorum.
BAŞKAN- Önerge geri alınmıştır.
Geçici 51 inci maddenin oylamasının açıkoylama şeklinde
yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Kanunun geçici 51
inci maddesinin oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN- İrfan Gündüz?.. Burada.
Mehmet Kılıç?.. Burada.
Ahmet Yaşar?.. Burada.
Akif Gülle?.. Burada.
Zeynep Uslu?.. Burada.
Eyüp Fatsa?.. Burada.
Asım Aykan?.. Burada.
Ahmet Yeni?.. Burada.
Recep Garip?.. Burada.
İnci Özdemir?.. Burada.
Recep Koral?.. Burada.
Mehmet Fehmi Uyanık?.. Burada.
Mehmet Yılmazcan?.. Burada.
Ahmet Gökhan Sarıçam?.. Burada.
Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.
Alaattin Büyükkaya?.. Burada.
Zülfükar İzol?.. Burada.
Nusret Bayraktar?.. Burada.
Mehmet Ceylan?.. Burada.
Yahya Baş?.. Burada.
Muharrem Candan?.. Burada.
Recep Yıldırım?.. Burada.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açıkoylama elektronik cihazla
yapılacaktır.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula gönderen sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyacağım; salonda hazır bulunmaları gerekir.
Sayın Pepe?.. Burada.
Sayın Yalçınbayır?... Burada.
Sayın Tüysüz?.. Burada.
Sayın Kurt?.. Sayın Kurt?..
Sayın Yetkin?.. Burada.
Sayın Hamidi?..
Sayın Arvas?.. Burada.
Sayın Yalçıntaş?.. Burada.
Sayın Aktaş?.. Burada.
Sayın Aydın?.. Burada.
Sayın Özyılmaz?..
Sayın milletvekilleri, 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun 1 inci
maddesine bağlı geçici 51 inci maddesinin açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 387
Kabul: 350
Ret: 36
Çekimser: 1 (x)
Böylece, geçici 51 inci madde kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen geçici 50 ve 51 inci maddelerle
birlikte 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kanunun tümünün oylamasının açıkoylama şeklinde
yapılmasına dair önerge vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 832 sıra sayılı Kanunun tümünün
oylamasının açıkoylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - İrfan Gündüz?.. Burada.
Mehmet Kılıç?.. Burada.
Ahmet Yaşar?.. Burada.
Eyüp Fatsa?.. Burada.
Ömer Özyılmaz?.. Burada.
Recep Garip?.. Burada.
Zülfükar İzol?.. Burada.
Zeynep Karahan Uslu?.. Burada.
Akif Gülle?.. Burada.
İnci Özdemir?.. Burada.
Ahmet Gökhan Sarıçam?.. Burada.
Nevzat Pakdil?.. Burada.
Mehmet Yılmazcan?.. Burada.
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
Recep Yıldırım?.. Burada.
Mehmet Ceylan?.. Burada.
Aziz Akgül?.. Burada.
Recep Koral?.. Burada.
Muharrem Candan?.. Burada.
Alaattin Büyükkaya?.. Burada.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama işlemine başlanıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurul çalışması
devam edecektir, bilginiz olsun.
(Elektronik cihazla oylama işlemine devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 23.2.2005 Tarihli ve
5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun
açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 383
Kabul: 349
Ret: 28
Çekimser: 26 (x)
Böylece, kanun kabul edilmiştir.
Birleşime 20.15'e kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.22
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati:
20.15
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6
milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/363) (S. Sayısı: 833) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 833 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi söz istemiştir.
Buyurun Sayın Hamzaçebi
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda değişiklik yapan kanun teklifi hakkında
görüşlerimi açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklif, yürürlük ve yürütme maddelerini bir kenara
bırakırsak, toplam 2 maddeden oluşmaktadır ve esas itibariyle Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun, yani TMSF'nin, yönetim ve denetiminde olan şirketlerin,
varlıkların ve diğer aktif değerlerin satışına ilişkin birtakım düzenlemeleri
kapsamaktadır. Bu çerçevede, 4389 sayılı Bankalar Yasasının 15 inci maddesinde
bir değişiklik ve ayrıca 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 29 uncu maddesinde bir değişiklik yapılmasını
öngörmektedir.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun yönetim ve
denetiminde olan varlık ve değerlerin süratle elden çıkarılarak nakde
çevrilmesine ilişkin olarak, TMSF'nin mevcut görevlerini ve yetkilerini
düzenleyen ilgili maddede -ki, teklifin 1 inci maddesidir- esas itibariyle
olumlu düşünüyoruz. Maddenin birtakım teknik sorunları varsa da, bu varlıkların
bir an önce nakde çevrilmesi yönünde, TMSF'nin ihtiyaç duyduğu yetkilerin
kendisine, kuruma verilmesi doğru bir düzenlemedir; ancak, TMSF'ye ilişkin bu
düzenlemeleri değerlendirirken, bugünkü duruma nasıl geldik, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun bugün karşı karşıya kaldığı sorunların, tasfiyesiyle yükümlü
olduğu sorunların bu aşamaya birikerek gelmesi nasıl oldu, bunu kısaca değerlendirmekte
yarar var diye düşünüyorum. Bunun için, 1999 yılı sonundan itibaren IMF
destekli olarak uygulanan istikrar programlarının bankacılık sisteminde nasıl
şekillendiğine ve bankacılık sisteminde hangi sonuçları yarattığına bakmak
gerekir.
(x) 833 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında krizler
yaşadı biliyorsunuz ve bu krizlerin öncesinde ve sonrasında IMF destekli olarak
uygulanan programlar vardır; halen bunlardan ikincisi sona ermiştir, bir
üçüncüsünü, hükümet, IMF'yle imzalamak üzeredir, imzalama aşamasındadır.
Bu krizlerden sonra "bankacılık reformu" adı
altında uygulamaya konulan programın 4 temel ayağı vardı. Birincisi, nihaî
hedefi özelleştirme olmak üzere, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması.
Yine, buna paralel olarak, kamu bankalarının yeniden
yapılandırılmasına paralel olarak, özel bankaların sermaye yapısının
güçlendirilmesi, bu bankacılık reformu adı altında uygulamaya konulan programın
ikinci hedefiydi.
Üçüncü hedef, malî yapısı bozuk olan bankaların,
TMSF'ye alma yöntemiyle sistemden ayıklanması; böylece, bankacılık sisteminin
daha güçlü bir hale getirilmesi, malî yapısı daha güçlü olan bankalardan oluşan
bir sistem haline dönüştürülmesi.
Dördüncü hedef de, sistemde gözetim ve denetimin
etkinliğini artıracak, sistemin rekabet koşullarına uygun bir şekilde
çalışmasını sağlayacak şekilde bir bağımsız denetim, gözetim ve bir düzenleyici
kurumun oluşturulması.
TMSF'ye ilişkin bir yasa teklifinin görüşülmesinde
amacım, Türk banka sistemini değerlendirmek değil veya bankacılık reformu adı
altında uygulamaya konulan programın teker teker unsurlarını değerlendirmek
değil; ancak, TMSF'nin bugün konuştuğumuz sorunlarının temelinde nelerin
yattığını bilebilmek için, bugün bu noktaya nasıl geldiğimizi bilebilmek için,
bu noktalara, programın, 1999 yılı sonundan beri uygulanagelmekte olan
programların bu konudaki düzenlemelerini mutlaka değerlendirmek gerekir diye
düşünüyorum.
Mevduat sigorta sistemleri, normal, rayında giden bir
ekonomide, bir ekonomik süreçte, banka sistemi içerisinde meydana gelecek
münferit bazı olaylarda çözüm olarak kullanılabilir. Bir veya birkaç banka
ödeme güçlüğü içine düşebilir veya yükümlülüklerini vadesinde yerine getirme
imkânına sahip olmayabilir, malî bilançoları bozulmuş olabilir; ama, bu bir
veya birkaç bankadaki malî yapıda meydana gelen bozukluk, hiçbir zaman sistemin
tümünü etkileyecek düzeyde değildir. Böyle bir durumda, mevduat sigorta
sistemleri devreye girer ve bankacılık sistemini tekrar kendi sağlığına
kavuşturur, o münferit bankalarla ilgili sorunları çözümlerler. Ama, eğer bir
ülkede, bankacılık sisteminin tümünü etkileyecek ölçüde bir sorun varsa, böyle
bir finans krizinden, bir malî krizden, bir bankacılık krizinden ülke geçiyorsa
-ki, buna sistemik kriz diyoruz- böyle bir durumda, mevduat sigorta
sistemlerinin kendisinden beklenen görevi yerine getirmesi mümkün değildir.
2000 Kasım ve ardından 2001 Şubatında, Türkiye'de
bankacılık sisteminde, biraz önce tanımını vermeye çalıştığım bir sistemik kriz
yaşanmıştır; yani, bankacılık sisteminin tümünü ilgilendiren, tümünü etki
altına alan ve bu suretle, ekonominin tamamında etkili olan bir kriz
yaşanmıştır ve bu krizleri, bu şekilde, doğru olarak eğer tanımlarsak, aslında,
sadece bir bankacılık sistemi krizi değil bir reel sektörün, bir ekonominin
tümüyle krizinden söz etmek mümkündür. Böyle bir krizde, doğal olarak, mevduat
sigortasının, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun, banka sistemini rehabilite
etmesi, banka sisteminin sorunlarını çözmesi mümkün değildir; ama, genellikle,
yapılan, o günlerde çok fazlaca tartışılmadan yapılan, 1999 yılından bu yana,
genellikle, malî durumu bozulan bankaların TMSF'ye alınması yöntemiyle,
bankacılık sistemindeki krizlerin çözülmesi olmuştur; genel yaklaşım bu
olmuştur. Yöntem bu olunca, bankacılık sistemine, kamu kaynaklarından sürekli
olarak bir kaynak transferi yapılmıştır. Bu transferler çok önemli boyutlara
ulaşmıştır. Hem kamu bankalarına hem özel bankalara yapılan bu transferlerin büyüklüğü,
gayri safî yurtiçi hâsılaya oranı cinsinden ifade edecek olursak, bunun
toplamı, bugün, yüzde 32'lere ulaşmaktadır. Bunun sadece yüzde 27'si hazine
kaynaklı transferlerdir. Benzer ülkeler vardır. Bankacılık sisteminin krize
girdiği benzer ülkelerde, bu orana yaklaşan hiçbir ülke yoktur. Bizde,
gerçekten, müthiş bir oran söz konusudur. Bu oranlar, TMSF'ye devir dışında
başka çözümler olabilir miydi sorusunu ister istemez akla getirmektedir.
Kriz sonrasında ve öncesinde de bankalar TMSF'ye
alınırken, tabiî, banka sisteminin ve özellikle bazı kredilerin bankacılık
sisteminde yarattığı olumsuz izlenimler, TMSF'ye alma dışında diğer çözümlerin
olup olmayacağını, bunların tartışılmasını, Türkiye'nin, Türk toplumunun
gündeminden, maalesef, çıkardı; onları tartışabilseydik, hemen anında TMSF'ye
alma yerine, belki, başka çözümler de bulunabilirdi. Örneğin, 2000 yılı
kasımında bankacılık sisteminde küçük bir likidite desteğiyle, Merkez
Bankasının likidite desteğiyle aşılabilecek olan bir o ufak çaplı kriz, finans
piyasalarındaki o günkü hareket, maalesef, IMF ile imzalanmış olan programın
katı, ama, yanlış kuralları nedeniyle aşılamamış ve 2000 Kasımındaki bu küçük
çaplı kriz, bir sonraki krizin tetikleyicilerinden, nedenlerinden birisi
olmuştur.
TMSF'nin, hâlâ, aslî görevi olan mevduat sigortasına
dönemeyip de, krizin ardında bıraktığı dev kuruluşların, dev varlıkların
tasfiyesiyle uğraşmasının temelinde bunlar vardır. Şu anda, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu, Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birisidir. Medya
kuruluşlarından sanayi kuruluşlarına kadar, bankacılığa kadar birçok konuda
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun bünyesinde çok çeşitli şirketler vardır.
4389 sayılı Bankalar Kanunu 1999 yılında çıktı değerli
arkadaşlar. O zaman da, bu yasa çıkarken, uluslararası kuruluşların görüşleri
alınmıştı ve bu yasa o zaman için bir reform olarak nitelendirilmişti. Şimdi,
hükümet, yeni bir yasa hazırlıyor; bankacılık yasası veya finansal hizmetler
kanunu tasarısı olarak isimlendirilen bu tasarı da, yine, hükümet tarafından
veya kamuoyu tarafından bankacılık reformu olarak isimlendirilmektedir. 1999
yılından 2005 yılına geldik, bankacılık sisteminde yeni bir reformu, ikinci
reformu yapıyor Türkiye; ama, bankalar TMSF'de. Yani, gelir idaresi yasa
tasarısı gibi personeli motive etmek için hazırlandığı söyleniyor,
gerekçelerden birisi o; ama, memurlar sokaklarda yürüyor. Bankacılık reformu da
bankaları TMSF'ye devretti. Yeni reform, bakalım neler getirecek; onu, yeni
yasa tasarısı görüşmelerinde görüşeceğiz.
Türk banka sisteminin büyüklüğüne baktığımızda, bütün
bu krizlerin ve alınan önlemlerin, TMSF uygulamalarının, müdahalelerinin
olmasına rağmen, Türk banka sisteminin bugün ulaştığı, bugün gelmiş olduğu
büyüklük hâlâ 2000 yılının gerisindedir. Bakın, aktiflerin, Türk banka
sisteminin aktif toplamının gayri safî millî hâsılaya oranı 2000 yılında yüzde
83'ken, 2004 yılında -üçüncü çeyrek verileriyle yıl sonu tahminini söylüyorum-
yüzde 71,6'dır.
Kredilere bakalım... Krediler de aynı şekilde; bir
genişleme yoktur. 2000 yılında kredilerin gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde
25,4'ken, şimdi, 2004 yılında bu yüzde 23,9'dur. Daha 2000 yılını aşabilmiş
değiliz. 2001 yılından beri belki bir artış var; ama, geldiğimiz noktada daha
2000 yılını aşan bir banka sistemi büyüklüğünü henüz yakalayabilmiş değiliz.
Peki, TMSF'de durum nedir? TMSF'ye bakıyoruz. TMSF'de
durum şu değerli arkadaşlar: TMSF, bugüne kadar 22 adet bankayı bünyesine almış
veya kararlarla 22 adet banka TMSF bünyesine katılmış. Bunlardan 3 tanesi,
IMF'yle programın başladığı 1999 Aralık ayından önce TMSF'ye devredilmiş. 7
tanesi, 1999 Aralık ayından 2000 Kasımındaki o mini krizin olduğu tarihe kadar
TMSF'ye devredilmiş. 2001 Kasımından sonra da toplam 12 adet banka TMSF
yönetimine devredilmiş. Bildiğiniz gibi, kriz sonrasında, krizler sonrasında,
işte, bu devredilen 22 bankanın bir kısmı tasfiye edildi, bir kısmı kapatıldı,
bir kısmı elden çıkarıldı; ama, buradaki mevduat garantisi nedeniyle, devletin
sınırsız mevduat garantisi nedeniyle, devletin bu bankalara aktarmak zorunda
olduğu çok önemli kaynaklar oldu. Bakın, hazinenin rakamlarına göre, şu ana
kadar TMSF'ye verilmiş olan devlet içborçlanma senetleri nedeniyle TMSF'ye
nakden ödenen rakam 44 katrilyon liradır. Henüz itfa edilmemiş devlet
içborçlanma senetlerini de dikkate aldığımızda bu rakam 62,4 katrilyon liraya
ulaşmaktadır. Bu, sadece TMSF'dir değerli arkadaşlar; kamu bankalarına
aktarılan kaynakları buna dahil etmiyorum. TMSF'nin kayıtlarına göre, Amerikan
Doları cinsinden söylersek, aktarılan kaynakların tutarı şu ana kadar 46 milyar
dolardır ve bunun TMSF tarafından bugüne kadar tahsil edilmiş bölümü 2,2 milyar
dolar; bundan sonra tahsili beklenen bölümü de, bugünkü değerlerle 6,2 milyar
dolardır. Geriye, 46 milyar dolardan tahsil edilen ve gelecekte tahsili
beklenen rakamları düştüğümüzde, aşağı yukarı 38 milyar dolar civarında, tam
rakamıyla 37,6 milyar dolar civarında bir rakam kalmaktadır.
Malî durumu bozulan bankaların münhasıran TMSF'ye
alınmak suretiyle bankacılık sistemindeki sorunların çözümü, en son yaşanan
Türkiye İmar Bankası olayından sonra çözüm olmamıştır. Daha doğrusu, bunun, tek
bir çözüm yolu olmadığı açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Şimdi, hükümetin
hazırlamakta olduğu yeni bankacılık yasasında en tartışmalı maddelerden birisi
budur. Malî durumu bozulan, taahhütlerini yerine getiremeyen bir banka TMSF'ye
mi devredilecektir, yoksa tasfiye mi edilecektir? Yaşanmış bunca olumsuz
tecrübeye rağmen, bunca kamu kaynağının aktarılmış olmasına rağmen -ki, bunun
bir kısmının tahsili mümkün olmayacak muhtemelen- şimdi, burada, IMF'nin de
ısrarıyla, malî durumu bozulan bankaların TMSF'ye devri alternatifi hâlâ
hükümetin gündeminde duruyor. Hani bu sistem iyileştirilmişti, bu sistemde
artık zayıf bankalar ayıklanmıştı, sistem güçlendirilmişti, Türk banka
sisteminin geldiği nokta IMF tarafından sürekli övgü konusu yapılıyor, o halde
neden hâlâ sistemden çekiniliyor?! Hâlâ sistemde batacak banka mı var?! Değerli
arkadaşlar, bu, gerçekten, üzerinde tartışılması, durulması gereken bir
konudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her kriz
sonrasında, o ülkede, o ekonomide servetin dağılımı değişir. Doğaldır, krizden
etkilenen kesimler varlık kaybına uğrar, servet kaybına uğrar. Krizi
değerlendirebilen diğer gruplar da buradan daha avantajlı çıkarlar. Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu da, ister istemez, kendi istesin veya istemesin, kriz
ortamında böyle bir görev üstlenmiş olduğu için, Türkiye'de servetin
dağılımında veya servetin ulusal veya yabancı sermaye arasındaki dağılımında
bir rol üstlenmektedir. Bu, kendi inisiyatifiyle üstlendiği bir rol değildir. O nedenle, biz, TMSF'nin,
bir an önce, bütün bu varlıklarını elden çıkararak, aslî görevine dönmesini
arzu ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda TMSF'nin ihtiyaç
duyacağı başka yasalar da olursa, başka yetkiler de olursa, bütün bunlara
destek vermeye hazırız.
TMSF'yi görüşürken, Sayın Başbakanın çok sık kullandığı
bu hortum konusuna veya hortumlama konusuna gelmek istiyorum. Hepinizin bildiği
gibi, değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımız konuşmalarında sürekli olarak
"hortumları kestik" vurgusunu yapmaktadır ve yanlış hatırlamıyorsam,
bir dönem, konuşmasında, 43 milyar dolar gibi bir kaynağın banka sisteminden
hortumlandığını söylemişti.
Değerli arkadaşlar, banka sisteminden bu şekilde
alınmış olan, aynı kelimelerle ifade edecek olursak, hortumlandığı iddia edilen
bu kaynakların geri alınması için ihtiyaç duyulacak herhangi bir düzenleme
varsa, herhangi bir yasa ihtiyacı varsa, bunları sonuna kadar desteklemeye
hazırız.
Ben, şimdi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
rakamlarına bakıyorum, tahsilat rakamlarına bakıyorum ve TMSF yönetiminin bu
konuda son derece iyi niyetli, son derece gayretli çalıştığına inanıyorum.
Elindeki varlıkları bir an önce elden çıkarmaya ve alacaklarını süratle tahsil
etmeye çalışan bir idare var karşımızda; ama, Sayın Başbakan 43 milyar doların
tahsilini topluma taahhüt etmiştir. Biz, Sayın Başbakandan 43 milyar dolarlık
bir tahsilatı bekliyoruz. Bunun için herhangi bir yasal düzenleme ihtiyacı
varsa, biraz önce söylediğim gibi, buna, biz destek vermeye hazırız; ama, şu
dikkatimi çekiyor: Sayın Başbakanın bütün bu taahhütlerine rağmen, geçen hafta
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmeye başlanan ve yarından
itibaren yine görüşülmesine devam edilecek olan, torba yasa olarak
isimlendirdiğimiz o tasarıda, Sayın Başbakanın bu yaklaşımının dışında farklı
yaklaşımlar görüyoruz. O da şudur: 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun ilgili maddesine göre, TMSF'nin herhangi
bir nedenle tahsil edemediği alacağın silinmesi halinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - TMSF'nin tahsil
edemediği alacakların ilgili mevzuatına göre silinmesi halinde, bunların
bütçede gider gösterilmesi gerekir, bütçede görülmesi gerekir bunun.
2001 krizinden sonra 2002 yılında 57 nci hükümet
döneminde çıkan 4749 sayılı Yasa, Türkiye'nin borçlanmasında yaşadığı
olumsuzlukları bir daha yaşamaması için saydam bir borç yönetimi oluşturmuştur.
O nedenle, her şeyi bütçede göstereceksiniz; ama, torba yasa, getirdiği hükümle
bunu TMSF yönünden kaldırmaktadır, rafa kaldırıyor. TMSF'nin ne kadarlık
rakamının silinmesinden vazgeçildiğini biz bilemeyeceğiz. Oysa, Sayın Başbakan
bunun tahsilini taahhüt etmişti. Bırakın bunu, tahsil edileceğini söylemişti.
Bıraktık onu, geçtik bir kenara, Sayın Başbakan "bunu sileceğiz; ama,
bütçede de göstermeyeceğiz" diyor görüştüğümüz torba yasayla.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu
vaktinde tasarının tümü üzerindeki görüşmelerimi burada bitirerek vaktinizi
fazla almak istemiyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan; buyurun. (Alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 833 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Geçmişte TMSF'ye aktarılan ve tasfiyeye tabi tutulan
bankalar, finansal hizmetler sektöründe ve reel sektörde fon kaynak kullanım
sürecinde oldukça ciddî boyutlarda etkinlik, verimlilik ve alternatif maliyet
sorunları üretmiş; borç stokunu artıran, faizleri ekonominin kaldıramayacağı
seviyelere çıkaran, reel ekonominin küçülmesine yol açan ve sonuçta üretimi ve
istihdamı gerileten tablonun oluşmasına ivme kazandırmış; ekonomik
istikrarsızlığın da en önemli nedenlerinden biri olmuştur.
Zayıf piyasa yapısı ve özelliği, düşük düzenleme,
denetleme, yaptırım kalitesi, ahlakî riziko, tutarsız tercihler, hatalı kaynak
kullanımı, geçmişte bankacılık sektöründe beklenen rol ve fonksiyonların yerine
getirilmesini engellemiştir. Ortalama
düşük sektörel performans, gelir ve servetin haksız dağılımına yol
açmış, çok büyük bir maliyetin kamu tarafından üstlenilmesine neden olmuştur.
TMSF, faaliyetinin oldukça büyük bir kısmını, söz konusu bankalarda mevzuata
aykırı olarak oluşturulmuş fon, kaynak ve kullanım süreçlerini belirlemeye, bu
şekilde aktarılmış kaynakları yeniden kamuya kazandırmaya, kamunun üstlendiği
maliyeti asgariye indirmeye tahsis etmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte TMSF'nin
uygun yasal yetkilerle donatılarak, yönetim ve denetimlerini devraldığı
bankaların ve iştiraklerinin kaynak ve varlıklarını en kısa sürede kamuya
maliyetini en aza indirecek şekilde değerlendirmesi ve işleme tabi tutması
fevkalade önemlidir. Ancak, TMSF, bu değerlendirme ve işleme tabi tutma
işlevini hızlı ve en yüksek değeri elde edecek şekilde yapmakta hukukî
zorluklarla karşılaşmakta, bu da alacağın tahsilini zorlaştırmakta ve/veya
geciktirmektedir.
TMSF'nin, tasfiyeye tabi tutulan bankaların hâkim
ortaklarından olan alacaklarını tahsil için uyguladığı 6183 sayılı Kanun, takip
sürecinin hızlı işlemesini sağlamakta; ancak, takip sonunda haciz konulan
varlıkların yahut şirketlerin satışında yeterli hukukî imkânı sunamamaktadır.
Hukuk tekniği açısından varlıkların tek tek, örneğin gayrimenkullerin ve
araçların satışına uygun olan 6183'ün satış hükümleri, Fon tarafından elkonulan
bankaların ve iştiraklerinin her biri başka şirkete farklı şekillerde
dağıtılmış varlıklarının satışına uygun değildir.
Büyük borç yükü nedeniyle bu şirketlerin hisselerini
satmak, ekonomik ve finansal açıdan oldukça zordur. Dolayısıyla, söz konusu
şirketlerin sahip oldukları varlıkları satmak, süreci hızlandırmada önemli
avantaj sağlayabilecektir. Bu durumda da, dağılmış ve parçalanmış varlıkların
bir iktisadî bütünlük içinde satılmasını sağlamak özel önem taşımaktadır. 6183
sayılı Kanun, bu iktisadî bütünlüğü oluşturmaya imkân veren düzenlemeleri içermemektedir.
Bu kanun teklifi, 6183 sayılı Kanunun satışa ilişkin bu
ve benzeri kısıtlamalarını aşmayı, satış sürecini hızlandırmayı, satış
sürecindeki ve satış sonrası hukuksal belirsizlikleri kaldırarak satış
değerlerini yükseltmeyi sağlayacak hükümler içermektedir.
Seçim beyannamemizde, Fona devredilen alacakların
tahsilatının hızlandırılacağı, Fon bünyesindeki gayrimenkul ve iştiraklerin
süratle satılacağı beyan edilmiş, hükümet programımızda da, piyasa ekonomisinde
kamunun iktisadî rolünün piyasa mekanizmasının iyi çalışması için gerekli,
düzenleyici ve denetleyici mekanizmaları oluşturmak olduğu, finans sektöründe
zaman zaman ortaya çıkan kötü yönetimlerin topluma maliyet yüklemesini önleyici
tedbirlerin alınacağı açıkça belirtilmiştir.
Kamuoyu, basın, iktidar, muhalefet ve nihayet toplumun
bütün kesimlerinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen bankalarla
ilgili olarak, TMSF'nin alacaklarının bir an önce tahsili, iştiraklerinin ve
varlıklarının en kısa sürede satış ve tasfiyesi ile kamu zararlarının
azaltılması talebi ve beklentisi içinde olduğunun bilinciyle, İktidar
Partisinin milletvekilleri olarak bu kanun teklifini vermiş bulunuyoruz.
Plan ve Bütçe Komisyonundan Bankalar Kanunu ile Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi adıyla geçen bu kanun teklifi;
1- Fonun yönetim ve denetimine sahip olduğu şirket ve
iştirakler yanında, bunlara ait mal, hak ve varlıkların yüzde 49'undan
fazlasının yabancı gerçek ve tüzelkişilere doğrudan ya da dolayı olarak
satılabilmesini öngörmektedir.
2- Fon alacaklarının tahsilini teminen, 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Hükümleri uyarınca haczedilen
aktif değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan haklar ve
bu varlıkların feri ve mütemmim cüzi niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak,
başlıbaşına iktisadî değeri olmayanlar da dahil olmak üzere, diğer tüm hak ve
varlıkları bir araya getirerek ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak satışına
Fon Kurulunun yetkilendirilmesini öngörmektedir.
İhale bedelinin ödenme şeklini, para birimini,
alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme tarihini ve ihalenin sair usul
ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın
belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî bütünlüğü alacağına mahsuben satın
almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu şirketlerin teknik bilgi, yazılım,
donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından doğan geçmiş dönem borçlarını ihale
bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına ödetmeye Fon Kurulunun
yetkilendirilmesini öngörmektedir.
Satışın Fon Kurulu tarafından iptal edilmesi hali hariç
olmak üzere, ihalenin feshi halinde, alıcısına teslim edilmiş olan mal, hak ve
varlıkların iadesinin istenemeyeceğini; ancak, ihale bedeli ve bu bedelin,
ödeme tarihinden itibaren, 3095 sayılı Kanunî Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin
Kanun hükümleri uyarınca işleyecek faiz tutarı toplamıyla sınırlı olmak
kaydıyla, ilgililerin tazminat haklarının saklı olmasını düzenlemektedir.
Radyo, yazılı ve görsel medya sektöründeki fona
devredilmiş olan şirketlere tanınmış işletme izni, önizin, yayın izni, geçici
frekans kullanımı ve benzeri izinlerin yeni alıcılarına devri ve tescili
işlemlerinin, ilgili kurum, kuruluş ve üst kurullarca, Fonun bildirimi üzerine,
gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını müteakip, en fazla bir ay içerisinde
tamamlanmasını öngörmektedir.
Varlıkları ticarî ve iktisadî bütünlük kapsamında
satılan şirketlerin, kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullara olan ve satış tarihine
kadar tahakkuk etmiş borçlarının, satış bedelinden garameten tahsil edilmesi,
garametle dağıtım sonrasında, bakiye borç kalmasının, lisans, ruhsat, imtiyaz
sözleşmesi, geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri ve yeni
alıcısı tarafından işletilmesi için gereken ve kamu kurum, kuruluşları ve üst
kurullarca yapılması gereken devrin tescil ve nakli işlemine engel teşkil
etmemesini öngörmektedir.
Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturulmasına karar
verilmesinden itibaren, iki yıl içerisinde, ticarî ve iktisadî bütünlük
oluşturan mahcuzların, Fonun izni olmaksızın, imtiyazlı alacaklılar dahil,
üçüncü kişiler tarafından muhafaza altına alınması ve satışının talep
edilemeyeceğini, mahcuzların maliklerinin iflasına karar verilemeyeceğini, ilgili
tahkikatlar hakkında zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin işlemeyeceğini
öngörmektedir.
Satışın, kanunda öngörülmeyen diğer esas ve
usullerinin, Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenmesi
öngörülmektedir. Bu hükümle fon, satışın usul ve esaslarını yönetmelikle
düzenleme yetkisini kazanmaktadır. Yönetmelik, Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe gireceği için de, satışın hangi usul ve esaslara göre yapılacağı
herkes tarafından önceden bilinecektir.
Özel radyo ve televizyon yayın kuruluşunda, yabancı
sermayenin payının, ödenmiş sermayenin yüzde 25'ini geçemeyeceğine ilişkin 3094
sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendini "bir ulusal radyo ve
televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermayenin payının, bu kanunun ilgili
diğer maddeleri saklı kalmak kaydıyla, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaması,
yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve televizyon
yayın kuruluşu sayısının, ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte 1'inden
fazla olmaması, bölgesel ve yerel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarında
yabancı sermayenin hisse sahibi olmaması" şeklinde yeniden
düzenlemektedir.
Türkiye'de, radyo ve televizyonlarda yabancı sermaye
payı vaktiyle sıfırken, yabancı sermayenin bu sektöre rekabet, kalite ve
etkinlik anlamında yararları olacağı düşünülerek, yerel televizyonları da
kapsayacak şekilde, yabancı sermaye payının yüzde 25 olarak yeniden belirlenme
ihtiyacı duyulmuş; ancak, RTÜK Yasasının yürürlüğe girdiği 1994 yılından bugüne
kadar yüzde 25'lik bir payla, yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesi imkân
dahilinde olmamıştır. Çünkü, o yabancı sermaye kuruluşlarının da kendilerine
göre bir beklentileri var ve bu beklentilerine uygun pozisyon alamadıkları
takdirde, Türkiye radyo ve televizyon piyasasına girme istekleri olmadığı geçen
zaman içerisinde açıkça görülmüştür.
İşte, bu kanun teklifiyle, hem Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun varlıklarının ve bu varlıklar içerisinde yer alan radyo ve
televizyonların bir an önce satışıyla ilgili düzenleme yapılırken hem de
yabancı sermayenin Türkiye radyo ve televizyon piyasasına girmesini sağlayacak
bir düzenleme yapılarak, bu sektörde rekabetin, dolayısıyla kalitenin ve
etkinliğin de artırılması amaçlanmaktadır.
Özel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarının faaliyet
gösterdiği medya sektöründe yabancı sermaye payı konusuna ilişkin Avrupa
uygulamalarında herhangi bir sınırlama olmayan, belli bir oranla sınırlı
tutulan veya karşılıklılık esasının bulunduğu üç rejim söz konusudur.
Bugün Avrupa'nın en önemli ülkelerinden Almanya'nın
yanı sıra Belçika'da, Çek Cumhuriyetinde, Portekiz'de, Slovakya'da, Slovenya'da
yabancı sermaye kısıtlaması olmadığı gibi, AB üyesi ülkelerin birbirlerine
karşı da genellikle yabancı sermaye kısıtlaması bulunmamaktadır. İtalya'da da,
mütekabiliyet koşullarına bağlı olarak yabancı sermaye kısıtlaması yoktur. Şu
andaki mevcut teknoloji düzeyiyle zaten uluslararası pek çok yayın kanalı
Türkiye'den de izlenmektedir. Bugün kendi dillerinde yayın yapan bu yabancı
kanallar, yarın Türkçe yayınlar şeklinde de Türkiye'ye yönelik yayın
yapabilirler. Yani, gelişen teknolojileri ve koşulları yasalarla durdurmak,
bastırmak ve engellemek mümkün değildir. Yapılması gereken, devletimizin bu
sektördeki düzenleyici ve denetleyici rolünü hâkim kılmaktır, güçlü kılmaktır,
etkin kılmaktır.
Ayrıca, uluslararası yayın kuruluşlarının yurt dışından
Türkiye'ye yönelik diledikleri gibi yayın yapmaları yerine, Türkiye içinden,
düzenleyici ve denetleyici kurallara uyarak yayın yapmalarının ülkemiz
menfaatları bakımından daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Kaldı ki, yabancı
sermayenin Türkiye'ye gelişi, uluslararası yayın standartlarının Türkiye'de de
uygulanması ve bu standartlara uyulması sonucunu doğuracaktır. Özetle, yabancı
sermayenin Türkiye'ye gelişinin hem medya grupları hem medya çalışanları ve hem
de halkımız açısından pek çok faydaları olacağına inanıyoruz.
Bu nedenlerle, hiç kimse, ulusal hassasiyetlerimiz
noktasında kendisini herkesten daha vatanperver olarak önde görmeye
kalkışmamalıdır ve hiç kimse, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri olarak
bizlerin vatan sevgisini ve vatana bağlılığını görmezlikten gelmemelidir.
Kaldı ki, halen geçici frekans tahsisi çerçevesinde
faaliyet gösteren yayın kuruluşlarının satışı sonrası, diğer yayın
kuruluşlarının frekansa yönelik tabi olduğu prosedüre tabi olacağı, bir
istisnanın söz konusu olmayacağı, bu kanun teklifinde de böyle bir ayrıcalık
öngörülmediği herkesin malumudur.
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde "radyo, televizyon ve veri
yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasanın temel ilkelerine, temel hak ve
özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti
anlayışı çerçevesinde yapılır" denilmekte, bu yayınların, cumhuriyetin
Anayasada belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne aykırı olamayacağı vurgulanmaktadır.
Aynı kanunda belirtilen radyo, televizyon ve veri
yayınlarında uyulması gereken yayın ilkelerinden bazılarını sizlere sunmak
istiyorum. Bu yayın ilkelerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve
bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk
ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması, toplumu şiddete, teröre, etnik
ayırımcılığa sevk eden veya halkı, sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı
gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları
oluşturan yayınlara imkân verilmemesi, insanların dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle hiçbir şekilde
kınanmaması ve aşağılanmaması, yayınların, toplumun millî ve manevî değerlerine
ve Türk aile yapısına aykırı olmaması yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemeler dikkate alındığında, Türkiye'de
radyo ve televizyon kanalı satın alacak yabancı sermayenin, bu kanun ve kurallara
uymadan faaliyetini sürdürmesi mümkün değildir.
Anayasamızın 88 inci maddesinde, kanun teklif etmeye,
Bakanlar Kurulu ve milletvekillerinin yetkili olduğu, kanun tasarı ve
tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esaslarının İçtüzükle
düzenleneceği belirtilmekte, Meclis İçtüzüğümüzün 74 üncü maddesinde ise,
milletvekillerince verilen kanun tekliflerinde bir veya daha çok imzanın
bulunabileceği beyan edilmektedir.
Anayasamızın 88 inci maddesi ve Meclis İçtüzüğümüzün 74
üncü maddesinde, kanun tasarı ve teklifleri yönünden Bakanlar Kurulu ile
milletvekilleri arasında herhangi bir konu sınırlaması olmadığından, bu
konunun, neden kanun tasarısı şeklinde değil de, birkısım milletvekilleri
tarafından kanun teklifi olarak Meclis gündemine getirildiği eleştirilerinin
hiçbir dayanağının bulunmadığı ortadadır.
Kaldı ki, kanun tasarı veya teklifinin şekline değil
de, içeriğine daha fazla önem verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye'de kuvvetler ayrılığı prensibi geçerlidir ve
yürürlüktedir. Yasama, yargı ve yürütme birbirinden ayrılmıştır ve bağımsızdır.
Yasama yetkisi de, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Kanun tasarı ve
tekliflerinin yasalaşma sürecinde ilgili bütün kurum ve kuruluşların görüş ve
önerileri alınmakla birlikte, sonuçta yasamada karar mercii, Türkiye Büyük
Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği yasalara da
ilgili bütün kurum ve kuruluşlar uymak ve bunları uygulamak zorundadır.
Sonuç olarak, bu kanun teklifimizin, halkımıza ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Grubumuz ve şahsım adına Yüce Meclisi ve
halkımızı bir kere daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen
İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu
Buyurun Sayın Kumkumoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Sayın Başkanlığı ve
değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, her ne kadar, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi diye isimlendirilmiş ise de, esas
itibariyle, 2 maddeden ibaret olan bu düzenlemeyi, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonuna ilişkin düzenlemeler olarak değerlendirebiliriz.
Sayın Akif Hamzaçebi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
bugün içerisinde bulunduğu durumu ve geçmişle ilişkilendirilmesine ilişkin
değerlendirmeyi geniş biçimde yapmaya çalıştı; ama, ben, konunun bir başka
noktasına, bir başka boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
kapsamı içerisine alınmış olan bütün kurumların tamamına yakınının 1980'li
yıllardan sonra Türkiye'de moda bir anlayışla Türkiye'nin bütün sorunlarına,
bütün dertlerine çare olarak sunulan özelleştirme uygulamalarıyla bire bir
ilişkisi olduğunu görüyoruz. Bugün, esas itibariyle, bu düzenlemede, hepimizin
yakinen bildiği Uzan Grubuna ilişkin yapılabilecek satışlara dönük ortaya
çıkmış olan sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bu düzenlemelerin büyük çoğunluğu
bunu ilgilendiriyor.
Biraz önce İktidar Partisi Grubu adına konuşma yapan
arkadaşımızın, televizyonlar üzerinde yapılmak istenilen değişiklikle ilgili
söylediği düzenleme de esas itibariyle Uzan Grubu nedeniyle Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonuna geçmiş olan televizyonların ve radyoların satışını
kolaylaştırmaya dönük bir arayışın sonucudur.
Başlangıçta, yapılan bu özelleştirmelerin doğru bir
altyapısı olmadığını; hukukî, sosyal, ekonomik ve siyasal altyapısının doğru
biçimde oluşturulmadığını ifade ederek bu tür özelleştirme mantığına karşı
çıkmaya çalışanlar -ki, bugün Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde yer alan
arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu bunlardandır- o dönemde, bugün moda
alışkanlıklara karşı çıkma anlayışına yönelik en ciddî suçlama olarak
yöneltilen "siz, çağı, zamanı, günün koşullarını yeterince
algılayamıyorsunuz" biçimindeki suçlamalara muhatap olmuşlar. Peki bugün,
bu özelleştirme politikası ve özelleştirme mantığıyla nereye gelmişiz?!. Nereye
gelmiş Türkiye?!. Hangimiz, bunca yıllık, yirmi yılı aşkın bir süreden bu yana
yapılmakta olan bu özelleştirmelerin sonucunda Türkiye'nin geldiği noktayı,
başlangıçta Türkiye'ye bu özelleştirmeler sonucunda gelinebilecek noktayla
ilgili gösterilen hedeflere, hiç olmazsa birazcık yaklaşabildiğimize ilişkin
bir ifade, bir iddia seslendirilebilir veya kullanılabilir?!.. Nerede o
özelleştirme şampiyonları?.. Nerede "hiçbir hukukî altyapıya, hiçbir
ekonomik altyapıya gerek kalmadan, böyle bir şeye ihtiyaç duymadan
özelleştirmeyi yapalım, Türkiye'nin sorunlarını çözebiliriz" diyenler?!.
Geldiğimiz noktada hepimizin kabul ettiği, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının, İktidar Partisine, Başbakana "özelleştirmeler sonucunda
geldiğimiz nokta neresidir" sorusuna hiç kimse cevap veremiyor. Hepimiz
biliyoruz ki, geldiğimiz nokta, kocaman bir hiçten ibarettir Türkiye'nin
sorunlarını çözmeye dönük. Peki, sorunlarını çözmemiştir de hiç olmazsa mevcudu
koruyabilmiş midir; hayır. Türkiye, bugün, en fazla işsizlikten ve
üretimsizlikten şikayetçidir. Özelleştirme politikaları sonucunda Türkiye'de
hiçbir alanda üretim artırılamamıştır, hiçbir alanda istihdam sorunu, istihdam
problemi dünden daha farklı bir biçimde, farklı boyutta, daha ileri bir boyutta
çözülememiştir; tam aksine, bugün, biz, bu özelleştirme politikaları sonucunda
zenginleştirdiğimiz, hiç olmayan, sonradan ortaya çıkıp bu özelleştirmelerle
Türkiye'nin kaynaklarının önemli bir kısmına sahip olan kurumların, kişilerin,
kuruluşların yarattığı yeni problemleri çözmek için bugün Parlamentodan
kanunlar çıkarmaya çalışıyoruz. Bugün çıkarmaya çalıştığımız kanunlar,
Türkiye'de, bu, vurdumduymazlığın, başıbozuklukların, kanunsuzluğun, yasa
tanımazlıkların, hiçbir altyapıya gerek duymaksızın moda birtakım
alışkanlıkların arkasına takılarak yapılmak istenilen özelleştirmelerin
başlangıçta yaratmış olduğu zenginliklerin ve sonuçta o zenginlikleri
taşıyamayıp zenginlikleriyle birlikte bütün varlıklarını yetmiş milyonun
boynuna bir yük olarak bindirenlerin sorunlarını çözmekle uğraşıyoruz şu anda.
Buradaki çabamızın, gayretimizin asıl hedefi, asıl amacı budur. Peki, çözerken
ne yapıyoruz?
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme, Türkiye'nin
sorunlarının başlangıcını oluşturmuştur. Özelleştirmenin zengin ettiği
unsurların batırdığı bankalar, şirketler, sanayi kuruluşları Türkiye'nin bu
konuyla ilgili karşılaştığı sorunlar noktasında ikinci aşamayı oluşturmuştur.
Şimdi, bir üçüncü aşamaya geçiyoruz; üçüncü aşama, bu sürece her boyutuyla her
anlamda yabancıları katmaktır. Şimdi bugün burada yapmaya çalıştığımız
düzenlemeyle ilgili olarak, eğer, bu düzenlemelerden beklenen, amaçlanan
sonuçlar elde edilebilirse, yarın bir problemle karşı karşıya kaldığımızda,
Uzanlara bir şekilde uygulayabildiğimiz, onlarla ilgili yapabildiğimiz
uygulamaları, hiçbir suretle yapamayacağımız unsurları, yani, yabancıları bu
düzenlemelerin içerisine sokuyor, yabancıları bu düzenlemelerin içerisine
katıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu, teklif olarak, milletvekili
arkadaşlarımızın teklifi olarak bu düzenleme komisyonlara gelmiştir.
1 inci maddesi şirketlerin satışıyla ilgilidir; orada
arkadaşlarımız daha geniş biçimde anlatacaklar. İşçileri, çalışanları o
kurumlardan alacakları olanları kaderlerine terk eden bir anlayışla karşı
karşıyayız.
Biraz önce konuşan arkadaşımız, çalışanlarla ilgili
olarak, onların tazminat haklarını saklı tutuyoruz dediler. İyi vallahi, bari
onları da alsaydınız hepten kurtulmuş olurlardı.
Değerli arkadaşlarım, bunun ikinci bölümü televizyonlarla
ilgili olan uygulamadır. Teklif, önce, yüzde 25 olan hisse oranını yüzde 49'a
çıkarmak olarak gelmiştir komisyonumuza. Aynı arkadaşlar altkomisyonda görev
almışlardır. Hangi sebeple olduğu bilinmez; yüzde 49'la diye komisyona
getirilen teklifi, altkomisyonda yüzde 100'e çıkarmışlardır.
Şimdi, arkadaşımız, buradan, biraz önce, altkomisyon
başkanı olarak görev yapan arkadaşımız, buradan "elbette, milletvekilleri,
teklif olarak yasal düzenleme yapabilirler, getirebilirler" dedi. Şimdi,
şu soruyu bu arkadaşımıza sormak... Onun bir teklif yapma hakkı olduğu kadar,
bütün milletvekili arkadaşlarımızın hakkı değil midir?! Siz, komisyona yüzde 49
olarak getirdiğiniz bu teklifi, gece rüyanızda bir şey mi gördünüz de
altkomisyonda yüzde 100'e çıkardınız?!
Değerli arkadaşlarım, şu anda, içinizde, Türkiye'de
daha önce RTÜK Yasasıyla yüzde 25'le sınırlı tutulan yabancı sermaye payını,
önce komisyona yüzde 49 olarak teklif edip, sonra altkomisyondan yüzde 100
olarak çıkarılmasının gerekçesiyle ilgili olarak en küçük bilgi sahibi olan bir
arkadaşımız var mı?! (CHP sıralarından alkışlar) Yani, hangi sebeple, hangi
nedenle, başlangıçta RTÜK Yasası oluşturulduğunda özelleştirmenin, yabancı
sermayenin Türkiye'de en popüler olduğu, Türkiye'nin kurtuluşu olarak yabancı
sermayenin, özelleştirmenin Türkiye'ye bir çare olarak sunulduğu süreçte bu
sınır yüzde 25'te tutulmuştur da, bugün hangi gerekçelerle, artık, bu sınırın,
bir anlamı olmadığı düşünülerek bu sınır tamamen ortadan kaldırılmıştır?!
Burada, bize, yüzde 25'lik bir sayısal sınırlama -işte efendim televizyonların
tamamını yabancıların alması mümkün değil; radyoların tamamını yabancıların
alması mümkün değil, burada yüzde 25'lik bir sınırlama getirilmiştir- gerekçe
olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bugün ulusal televizyon diye tanımlanan televizyonlar, esas itibariyle
televizyonculuk konusundaki en iptidaî yayıncılık sistemiyle getirilmiş olan
ölçülerdir; yani, yerel televizyon, bölgesel televizyon, ulusal televizyon
anlayışı, televizyonculuğun bugün kazandığı teknolojik boyut olan dijital
televizyonculuk anlayışıyla değil, yerden yayın yapan, antenden antene,
vericiden antene yayın yapan anlayışın getirdiği ölçülerdir. Artık, böyle bir
sınır yoktur. Yerden yayın yapan televizyonculukta doğanın müsaade ettiği
sınırlar var, onun dışına çıkamazsınız; ama, dijital yayıncılıkta böyle bir
sınır yoktur, dijital yayıncılıkta sınırsız sayıda televizyonun aynı anda
kablolardan veya uydudan yayın yapabilme şansı vardır, imkânı vardır. O zaman,
yarınlarda, yarınlar dediğimiz çok uzak tarihler değil, Türkiye'nin çok büyük
bir kısmı en geç on yıl içerisinde dijital yayıncılığın esas olduğu sisteme
geçecektir ve ulusal yayın yapan yüzlerce televizyon olacaktır.
Şimdi, biz, yüzlerce yayın yapan televizyonun
içerisinde elli tane yabancı televizyon var canım; sermayesinin tamamı
yabancılara ait elli tane televizyon var, bu, zarar etmez diyebilir miyiz
değerli arkadaşlarım?! Kime sorduk böyle bir şeyi? Böyle bir düzenlemeyi yapma
yetkisini, biz, hükümet, bence... Arkadaşlarımız "biz, bunu teklif ettik,
bu, bizim hakkımızdır" diyorlar; ama, ben şu gerçeği biliyorum: Hükümet,
bunu tasarı olarak buraya getirmeyi kendisi göze alamamıştır. Bu sorumluluğu,
tek tek milletvekili olan arkadaşlarımızın üzerine yıkmıştır. RTÜK, bu
düzenlemeye karşıdır. Bakan, komisyonda, komisyon üyelerini yanıltmış olmasına
rağmen, bu düzenlemenin RTÜK'le bir uyum içerisinde geldiğini -komisyon
tutanaklarında vardır- ifade etmiş olmasına rağmen...
BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - ...RTÜK'ün başhukuk
müşaviri, Bakanın yanında, üstelik, Bakanın o ifadelerini duyduktan sonra, bu
düzenlemeyi 2'ye karşı 5 oyla RTÜK'ün reddettiğini, Bakanın da hazır bulunduğu
komisyon toplantısında ifade etmiştir. Böyle bir düzenlemeyle ilgili olarak
devletin hangi birimlerinden ne tür bilgiler alındığına dönük hiçbir ifade söz
konusu değildir. RTÜK, bu konuda bilgi sahibi değildir; kiminle ne
görüşülmüştür, RTÜK bu konuda bilgi sahibi değildir. İsteyen arkadaşlarımız, bu
konuyla ilgili gidip RTÜK'le kendileri görüşebilirler.
Değerli arkadaşlarım, devlet, bugün, televizyon kuracak
olan kişilerden veya şirketlerden, Başbakanlık güvenlik dairesi tarafından
verilen bir güvenlik belgesi istemektedir. Biz, yabancılardan, hangi kaynakla,
hangi anlayışla, nasıl bir güvenlik belgesi alacağız?! Güvenlik belgesine gerek
yok; devlet, bunun gerekli olduğunu ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi şöyle tamamlamak
istiyorum. Yabancılara satış konusunda, herkesin üzerinde mutabakat sağladığı
ortak ölçülerden bir tanesi, stratejik öneme sahip olan kuruluşların
yabancılara satılmamasıyla ilgili olan kanaattir.
Değerli arkadaşlarım, biz, Telekomünikasyon Kurumunun
bütün birimlerini, altyapısıyla birlikte yabancılara satabiliyoruz. Şimdi,
televizyonlarımızı, yüzde 100'ünü yabancı sermayeli kuruluşlara
devredebiliyoruz.
Şimdi, Sayın Bakan, konuyla ilgili olan herhangi bir
kurumdan, şurada bu çerçeve dikkate alındığında, bu "stratejik öneme sahip
kurum" ifadesinden kastedilen şey nedir, bir tek örnek verebilirler mi?!
Herhalde, bunların dışında bize söyleyebilecekleri tek şey, Silahlı Kuvvetlerimizi
yabancıların emrine veremeyiz... Onun dışında hiçbir şey kalmamıştır!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Tasarının tümü üzerinde, Hükümet adına Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye ekonomisinin krizlerle, sarsıntılarla geçen son
on yılının bize bıraktığı en kötü miras, sorunlu bankaların kamuya yüklediği
maliyetin büyüklüğü olmuştur. İçborçlar, bu maliyete bağlı olarak katlanarak
artmıştır, reel sektör finansman sıkıntılarıyla ve sorunlarla karşılaşmıştır. Buna
bağlı olarak da, istihdam, üretim ve büyüme, hızla geriye doğru gitmiştir.
Türkiye'de, banka sisteminin aktif büyüklüğünün toplam
finans sektörü içerisindeki payının diğer gelişmiş ülkelere nazaran yüksek
olması, bir başka deyişle, finans sektörünün, ağırlıklı olarak banka sisteminin
kontrolünde bulunması, bankacılıkta meydana gelen krizlerin, ekonomideki
dengeleri, diğer ülkelerdekinden çok daha şiddetli bir biçimde sarsmasına sebep
olmuştur.
Finans sektörünün yeterli derinliğe ve çeşitliliğe kavuşmamış
olması anlamına gelen bu yapısal dengesizliğin yanı sıra, bütün dünyada en sıkı
biçimde düzenlenen ve denetlenen bankacılık sektörünün, geçmişte, neredeyse,
başıboş bırakılmış olması, yapılan denetlemeler sonucunda alınması önerilen
tedbirlerin ise ya zamanında alınmamış yahut tamamen ihmal edilmiş olması,
bugün tasfiye etmek için büyük çaba gösterdiğimiz batık bankalar sorununu
ortaya çıkarmıştır.
1994 yılında üç bankanın faaliyet izinleri iptal
edilerek tasfiyeye sokulmasının meydana getirdiği panik ortamının sistematik
bir krize yol açmaması için tasarruf mevduatına getirilen yüzde 100 devlet
güvencesinin geçici bir tedbir olmaktan çıkarılıp, sürekli ve kalıcı bir
sigorta modeline dönüştürülmesi ve arkasından banka lisanslarının kolayca
dağıtılmış olması ve belirttiğim gibi, denetim ve gözetimde ortaya çıkan
sorunlar, neticede, 1997 ve 2002 yılları arasında Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu tarafından yönetimi ve denetimi devralınan 21 bankanın ortaya çıkmasına
yol açmıştır.
Bu 21 banka ve bu bankalara bağlı rakamlar gözden
geçirildiğinde, hemen tespit edilen gerçek, ortaya çıkan maliyettir. 21
bankanın devir tarihindeki bilanço zararları yaklaşık 18 milyar dolardır; İmar
Bankasının kayıtdışı mevduatı 6 milyar dolar civarındadır; birlikte 24 milyar dolarlık
bir maliyet söz konusudur. Fona devirden sonra yaşanan krizlerin etkisiyle
ortaya çıkan ilave maliyetleri 3,8 milyar dolar olarak aldığımızda, Fonun
sorunlu bankalara aktardığı para miktarı 27,8 milyar dolar olmaktadır. Tabiî,
hepsini para olarak kastetmiyoruz, kâğıt olarak da desteklemeler var; ama, bu
27,8 milyar doları tarihî değer olarak kabul etmek lazım; buna piyasa faizini
işlettiğiniz takdirde veya faizli bir maliyet hesabını bugünkü değer itibariyle
çıkardığınız takdirde, 46 milyar dolarlık bir maliyetle karşılaştığımızı
söyleyebiliriz.
Bu 27,8 milyar dolarlık faizden arındırılmış maliyetin
karşılandığı kaynaklarsa bellidir; Hazineden alınan özel tertip borçlanma
senetleriyle finanse edilen kısım 21,6 milyar dolardır, Fonun kendi kaynaklarından
aktarılan miktar 4,4 milyar dolardır, varlıkların tasfiyesinden sağlanan
miktarsa 1,8 milyar dolardır. Fonun 31.12.2004 tarihine kadarki tahsilatını da
buradan düşecek olursak, bugünkü maliyeti itibariyle, tarihî değerle 25 milyar
dolarlık bir maliyeti ifade etmektedir Fona devredilen bankalar.
Bundan sonraki tahsilatın ne olabileceğiyle ilgili
yapılan değerlendirmeler çerçevesinde konu ele alındığında, toplam 6 milyar
dolarlık bir tahsilat varsayımıyla, 21 bankanın beklenen nihaî maliyeti, faiz
işletilmeksizin, 19 milyar doları göstermektedir; bu değere faiz işlettiğiniz
takdirde, bu maliyetin, yani nihaî maliyetin 37 milyar dolar olacağını
söyleyebiliriz.
Fona devredilmiş bankaların meydana getirdikleri
zararlar, dün de, bugün de, gelecekte de sürekli tartışılmıştır, tartışılmaya
da devam edecektir.
Birçok bankanın Fona devriyle birlikte, bir taraftan
hâkim ortakların borçlarının tahsil edilebilmesi, diğer taraftan TMSF'ye
devredilen varlıkların, iştiraklerin ve şirketlerin ve bunlara bağlı gelirlerin
tahsil edilebilmesi için, büyük zorluklar ve güçlüklerle karşı karşıya
kalınmıştır. Bu zorlukların temelinde, bir taraftan, borçluların, hukukun
boşluklarından yararlanarak ödemeleri gereken yükümlülüklerden kurtulma
çabaları yer almaktadır.
İşte, bu zorluklar dikkate alınmak suretiyle bazı
düzenlemeler yapılması gerektiği, kamuoyunda da, değişik çevrelerde de,
siyasette de sık konuşulan, çok tartışılan bir konu olmuştur; ama, aynı
zamanda, daha önce TMSF'nin BDDK'dan ayrılmamış olması da, düzenleme ve
denetleme göreviyle birlikte Fon gelirlerinin tahsilinde büyük zorluklar ve
güçlükler ortaya çıkarmaktaydı. Tüm bunlar dikkat alınmak suretiyle, 5020
sayılı Kanun, daha önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylarınızla kabul
edilmiştir. Bu kanuna istinaden de, TMSF, BDDK'dan ayrılmıştır, bağımsız
yapısıyla, Fon alacaklarını daha etkin bir şekilde tahsil imkânına kavuşmuştur.
Nitekim, TMSF'nin ayrılmasından sonra Fon alacaklarının
tahsilinde büyük etkinlik gösterildiği açıkça anlaşılmaktadır; çünkü, sadece
2004 yılında yapılan tahsilat 762 000 000 dolar olmuştur. Ancak, TMSF'nin
BDDK'dan ayrılmasının, tahsilatla
ilgili etkinliği artırmış olmakla birlikte, tüm tahsilat sorunlarını ortadan
kaldırmadığı da bir gerçektir. İşte, buna istinaden, borçluların yasa
boşluklarından yararlanarak yükümlülüklerini yerine getirmekten imtina
etmelerinin önüne geçmek için, hatta, mal varlıklarını kaçırmalarının önüne
geçmek için bir yasal düzenleme yapılmaya ihtiyaç duyulmuştur. Yani, Fonun,
daha etkin bir tahsilat yapabilme imkânına kavuşturulması gerekli olmuştur. Bu
gerekliliğin bir ifadesi olarak da, bugünkü, görüşmekte olduğumuz kanun
teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ilgili milletvekillerimiz tarafından
verilmiştir.
Özü itibariyle, bu kanun teklifinde bazı düzenlemeler
yapılmaktadır. Bu düzenlemeler, tahsilatın etkili hale getirilmesine
yöneliktir. Bir arada olması ve birlikte kullanılması halinde, diğer değer
ifade edecek olan varlıkların, aynı grubun çok sayıda şirketine dağılmış
bulunması, bu varlıkların bir araya getirilerek bir iktisadî bütünlük halinde
satışını zorunlu kılmakta; ancak, 6183 sayılı Kanun, bu şekildeki bir satışa
müsait bulunmamaktadır. Ayrıca, aynı kanunun satış prosedürüne ve satış sonrası
işlemlerine ilişkin hükümleri, uluslararası satış usullerine uygun düşmemekte,
bu da, satışa iştirak etmesi beklenen yabancı yatırımcıları caydırıcı bir rol
oynamaktadır. Örneğin, satışın açık artırmayla ve peşin bazda yapılmasının
zorunlu olması ve ihaleye katılacaklarda teknik veya finansal yeterlilik
şartları aranmasına imkân vermemesi gibi özellikler, satışlar için açılacak
ihalelere katılımı sınırlamakta ve yeterli rekabet ortamının oluşturulmasını
imkânsız kılmaktadır. Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanun uyarınca yapılacak
ihalenin sonuçlanmasından ve malların tesliminden sonra açılacak bir ihalenin
feshi davasında fesih kararı çıkması halinde, ihale bedelinin, iade edilecek
malların alıcıdan geri alınması gerekmektedir. İmalat ve hizmet sektöründe
faaliyet gösteren büyük şirketlere ait varlıkların satıldıktan sonra geri
alınma ihtimali karşısında hiçbir alıcı ihaleye giremeyecek ve satış değeri
asgariye inecektir.
Üçüncü bir nokta olarak; şirket satışı yerine varlık
satışının yapılması, varlıklarla birlikte lisans, ruhsat veya frekans kullanım
hakkının da devrini gerektirmekte, ancak, yürürlükteki mevzuat hükümleri bu
açıdan bazı belirsizlikler taşımaktadır. Başka bir şirket bünyesine aktarılacak
olan söz konusu varlıkların yeni sahipleri tarafından işletilmesi için gerekli
lisans, ruhsat, frekans ve imtiyaz hakkı devirlerinin objektif esaslara
bağlanmaması ve belirsizlikten kurtarılmaması halinde ihalelere katılım
azalacak ve satış değeri düşecektir.
İşte, bu temel çerçeve içerisinde üç noktada
belirlediğim güçlüklerin aşılması ve Fon varlıklarının, şirketlerin bir an önce
elden değeriyle çıkarılabilmesi için bu yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur
ve 1 inci madde bu temel çerçeveyi düzenleyecek şekilde ele alınmıştır.
2 nci maddede ise, RTÜK Kanununun 29 uncu maddesinde
yapılan bir değişiklikle, yabancı sermayenin medya kuruluşlarına girişine imkân
sağlanmaktadır. Şu anda, bildiğiniz gibi, yüzde 25 düzeyinde yabancı sermayenin
ulusal radyo ve televizyon yayını yapan kuruluşlara ortak olması zaten
mümkündür; yani, yabancı sermaye, şu anda, zaten, Türkiye'ye belli sınırlar
içerisinde girmektedir; ancak, bu düzenlemeyle, 2 nci maddeyle, yabancı
sermayenin, ulusal radyo ve televizyonlara, televizyon kuruluşlarına girişiyle
ilgili sınır genişletilmektedir; ama, yine, bu giriş belli sınırlar içerisinde
tutulmaktadır. Nedir bu sınırlar; birincisi, prensip itibariyle, yabancı
sermaye, radyo ve televizyon yayını yapan kuruluşlara girer diyoruz; ancak,
diğer kanunlardaki sınırlar, diğer hükümlerdeki sınırlar kalmak kaydıyla
diyoruz. Buradan şunu ifade ediyoruz -pek çok sınırlama olmakla birlikte,
burada konunun daha iyi anlaşılması için ifade ediyorum- 29 uncu maddenin (i)
fıkrasında, bir yabancı sermaye kuruluşunun sadece bir medya kuruluşuna
girebileceğini ifade ediyor. Bu sınır devam ediyor; yani, bir yabancı medya
kuruluşu, Türkiye'deki sadece bir medya kuruluşuna girebilecektir, birkaç
ulusal yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşunu ele geçiremeyecektir; birinci
sınır bu.
İkinci sınır ise, toplam ulusal yayın yapan radyo ve
televizyon kuruluşlarının sadece yüzde 25'ine, yabancı sermaye, yüzde 50 payını
geçmek üzere girebilecektir. Şu anda, 24 tane yayın yapan kuruluş var; bunun
yüzde 25'i 6'dır; yani, bu kanun yasalaştığı takdirde, yabancı sermaye, sadece
6 ulusal yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşuna yüzde 50'nin üzerinde payla
girebilecektir, 18 radyo ve televizyon kuruluşuna bu oranda giremeyecektir; bu
da ikinci sınırlamadır.
Üçüncü sınırlama ise, bölgesel ve yerel yayınlarla
ilgilidir. Bölgesel ve yerel yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşlarına
yabancı sermaye hiç giremeyecektir. Şu andaki yürürlükteki mevzuata göre ise,
yabancılar, yerel medyada da yüzde 25 hisse sahibi olabilmektedirler. Bu
düzenleme, yerel radyo ve televizyonlara yabancı sermayenin girişini tamamıyla
yasaklamaktadır. Bu yapısı itibariyle, Türkiye'de medya sektöründe rekabeti
imkân dahiline sokabilecek ve bu rekabet ortamının oluşturacağı standardın
Türkiye açısından faydalı bir düzeyi ifade edeceğini belirtmek istiyorum ve
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Bursa
Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.
Sayın Yalçınbayır, süreniz 10 dakikadır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önce, 14 Mart Tıp Günü nedeniyle tüm halkımıza iyilikler
diliyorum, sağlıklı yaşam diliyorum. Sağlıklı yaşam, fiziksel olarak ve moral
olarak tam iyilik halidir, maddî ve manevî iyilik halidir. Umarım ki, bizim
yapacağımız düzenlemeler halkın bu hallerine hizmet eder.
Değerli milletvekilleri, 833 sıra sayılı kanun
teklifinin sürecine bakıldığında, bunun tekliften daha ziyade tasarı olduğunu
görüyoruz. Arkasında hükümet vardır, hükümet iradesi vardır. Gönül ister ki,
milletvekilleri teklifleri hep bu şekilde komisyonlarda değerlendirilsin ve
gündemde yerlerini alsınlar, rapora bağlansınlar. Bundan önceki konuşmacıları
dinlediğimizde hep satışlardan bahsedildi. Oysa, burada ihlal edilen temel hak
ve özgürlükler var.
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi, Anayasanın 2
nci, 5 inci, 26 ncı, 28 inci, 167 nci ve 172 nci maddelerine apaçık aykırı bir
tekliftir.
Değerli milletvekilleri, televizyonlarda yabancı
sermaye payını yüzde 100'lere kadar çıkaran kanun teklifine ilişkin şunları
söylemek istiyorum: Teklif, aynen kanunlaştığı takdirde, Türkiye genelinde
yayın yapan 24 televizyonun 6'sı tümüyle yabancı sermayenin eline
geçebilecektir. Türkiye'ye daha çok yabancı sermaye girmesini istiyoruz,
bunları özendiriyoruz. Doğrudan yabancı sermayenin girmesinde büyük yarar var;
ancak, bu satış, herhangi bir firmanın satışı değil, bir gazoz firmasının
satışı değil. Bu satış, kamuoyunu oluşturan düşünce özgürlüğüyle, basın
özgürlüğüyle yakından ilgili olan bir tekliftir.
SELAMİ UZUN (Sivas) - 50 tane yabancı kanal var, ne
olacak onlar?
BAŞKAN - Sayın Uzun, lütfen...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Evet, bu yabancı
kanalların olağanüstü süreçlerde kamuoyunu nasıl oluşturduğunu biliyoruz.
Türkiye, olağanüstü süreçlerin içindedir.
Ben, o söz atan arkadaşlarımın geçen dönem burada
olmadığını biliyorum. O zaman, sözümü, geçen dönem burada olan 53 arkadaşa
söylüyorum öncelikle. RTÜK'le ilgili kanun tasarılarının görüşmelerini
hatırlasınlar. Geçen dönemin birinci devresinde Anayasa Komisyonu Başkanıydım.
Genel Başkanın, Başbakanın talimatına rağmen, Sayın Sadık Yakut'un da büyük
katkılarıyla, biz, o tasarıyı komisyonda geçirmedik. Ondan sonra, ikinci
devrede, ben, komisyon başkanı olmadım. Biz, bedel ödemeyi biliriz. Bunlar
ödenmedikçe Türkiye özgürleşmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Bravo...
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, ikinci devrede, 7.6.2001'de, AK Parti kurulmadan kısa bir süre
önce, bu kanun tasarısı yine geldi, özellikle 3984 sayılı Kanunun 29 uncu
maddesinin (d) ve (e) fıkralarıyla ilgili... Sermayenin tekelleşmesi ve
kartelleşmesi ve basın özgürlüğü, kamuoyunun oluşması, halkın haber alma
hakkıyla ilgili o tasarı karşısında nasıl direnmiştik. O 53 milletvekilinin,
başta Mehmet Ali Şahin olmak üzere, Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Bülent
Arınç ve diğer arkadaşların verdiği mücadeleyi unutmak mümkün değil.
Bana dışarıda soruyorlar, soracaklar; Sayın
Yalçınbayır, geçen dönem, siz, Genel Başkanınıza rağmen bunların karşısında
direndiniz. Evet, ben, çelişkili davranma yasağı içinde olanım. Bir hukukçu,
bir siyasetçi çelişkili davranma yasağı içindedir. O 53 milletvekilinin
söylediklerini, burada, karşınıza çıkarmak isterdim. Bugün geldiğimde gördüm bu
tasarıyı. Biz, o tekelleşmenin önündeki mücadeleyi yapan milletvekilleri olarak
dedik ki, apaçık Anayasaya aykırı ve Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi,
geldi, geçti.
Değerli milletvekilleri, ben, önce, o arkadaşlara,
çelişkili davranmama hususunu özellikle hatırlatıyorum ve AK Parti kurulurken
edindiğimiz tecrübeleri ve bilgi birikimini programa aktardık. Programın
RTÜK'le ilgili maddesine, lütfen, baksınlar.
Değerli milletvekilleri, RTÜK Uluslararası İlişkiler
Dairesinin tespitlerine göre, Avusturya'da bir televizyonda yabancı sermaye
oranı -Avrupa Birliği ülkeleri dahil- yüzde 49'un üzerine geçemez. Bundan sonra
söyleyeceklerim, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerle ilgilidir. Avrupa
Birliğinde mallar, hizmetler serbestçe dolaşabilir. Onlarla ilgili hep birlikte
paylaştığımız ortak değerler vardır. Orada, birtakım mekanizmalarda varız.
Orada, onlarla ilgili birtakım düzenlemeler yapabiliriz; ama, daha Avrupa
Birliği üyesi değiliz. Avrupa Birliği üyesi olacağımız iradesiyle bunları
yapıyorsak, şunları da hatırlatmak istiyorum: Güney Kıbrıs Rum yönetiminde bir
televizyon işletmesindeki yabancı sermaye, AB üyesi olmayan ülkeler için
-Amerika dahil- yüzde 5'le sınırlıdır, Yunanistan'da bu sınır yüzde 25'tir,
İrlanda'da yüzde 27'dir, İspanya'da yüzde 25'tir. Biz, henüz, AB ülkesi
değiliz. Diğer ülkelere sonuna kadar açmanın bir yararı var mı?!
Olağanüstü süreçlerden geçiyoruz. Büyük Ortadoğu
Projesidir, Irak'tır, İran'dır, Suriye'dir, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla
itham edilen bir süreçten geçiyoruz. Kıbrıs sürecinden geçiyoruz. Yabancı
sermayenin sahip olduğu televizyon kanallarının işleyeceği programlar
itibariyle RTÜK'ün mü yetkili olacağını zannediyorsunuz; tahkime gideceklerdir,
Avrupa Birliğine gideceklerdir. İstisnai haller, olağanüstü hallerdir sizin
karakterinizi ortaya çıkaran. Normal zamanlarda yüzde 100'ü de, 50 televizyonu
da onların olsun, gelsinler burada... Ama, olağanüstü süreçtedir Türkiye; bu süreci lütfen dikkate alalım.
Bir an için, Meclisteki kanun teklifinin aynen
kanunlaştığını ve 6 büyük televizyon kanalının, örneğin, Amerika Birleşik
Devletlerinin eline geçtiğini düşünün. Irak tezkeresi sürecindeki Türkiye'yi
etkileme çalışmalarını ve onların burada o görüşlerini destekleyen bazı
kalemşörleri hatırlayın. 6 büyük televizyon kanalının tümünü yabancı sermaye
alırsa, bu kanallar, kuruluşlar üzerinde RTÜK'ün denetim yetkisi de kalmayacaktır ve hatırlayın, özellikle o 50
milletvekili hatırlasınlar; büyük sermaye gruplarının televizyon ve radyoculuk
alanında tekelleşmelerine olanak sağlayacak yasa tasarısı üzerindeki çalışmalarda...
Bakın, bu, kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi yaratacaktır. Kartelleşen ve
tekelleşen görsel ve işitsel medya, bir taraftan ekonomik alanda haksızlık
yaratabilecek bir güce ulaşırken, öte yandan haber alma özgürlüğünü
kısıtlayabilecektir. 6 televizyon kanalı, en çok reyting yapan 6 televizyon
kanalı... Diğer kanallarımızın rekabet edebileceğini söyledi Sayın Bakan; sizin
ve kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum. Bu düzenleme, düşünceyi açıklama ve
yayma özgürlüğünü sınırlandıracaktır. Bu düzenleme, basın özgürlüğünü de
sınırlandıracaktır. Türkiye, basın özgürlüğünü sınırlandıran hususlardan
kurtulma aşamasındadır.
Bununla ilgili bir önerim de şudur: Milletvekillerinin
kürsü sorumsuzluğunu sadece ceza hukuku değil, tazminat hukuku bakımından da,
gelin, kabul edin, özgürleşmek için. Milletvekilleri ona buna hakaret edecek
kişiler değildir; ama, düşüncemizi özgürce söyleyelim, dava tehditleri altında
kalmadan söyleyelim.
Değerli milletvekilleri, sosyal görevini yerine
getirebilmesi için basın özgürlüğüyle donatılan medyanın, yabancı sermayedeki
medyanın sorumluluk bilinci içinde hareket edeceğini düşünüyor musunuz siz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yerlisi yapıyor mu ki
yabancısı yapsın.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, medyanın kamuoyunu etkileme gücünü hepimiz biliyoruz ve bu
gücün, yabancı sermaye elindeki medya tarafından nasıl kötüye kullanılacağını
hepimiz biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, lütfen toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bir dönemde, bir veya
iki defa rutindışı görev düşer milletvekillerine. Genel başkanlarına,
gruplarına rağmen bu görev düşer; 1 Martta düştüğü gibi. Bugün de o gündür. Çok
tehlikeli bir gündür bugün.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçınbayır.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III. -
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K.KEMAL ANADOL (İzmir)- Sayın Başkan, yoklama
yapılmasını istiyoruz.
ATİLLA KART (Konya) - Toplantı yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Başkanım.
Sayın Anadol, Sayın Kart, Sayın Hamzaçebi, Sayın Koç,
Sayın Ersin, Sayın Özkan, Sayın Özyürek, Sayın Keleş, Sayın Arslan, Sayın Ateş,
Sayın Yücesan, Sayın Gürsoy, Sayın Aslan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ünlütepe,
Sayın Baratalı, Sayın Parlakyiğit, Sayın Kumkumoğlu, Sayın Gülçiçek, Sayın
Güneş, Sayın Araslı.
Sayın milletvekilleri, 20 milletvekili tarafından
yoklama talebinde bulunulmuştur; isimleri okundu, buradalar.
İsimlerini okuduğumuz sayın milletvekillerinin, yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı
vardır.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/363) (S. Sayısı: 833) (Devam)
BAŞKAN - Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
BANKALAR
KANUNU İLE RADYO VE TELEVİZYONLARIN KURULUŞ VE YAYINLARI HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar
Kanununun 15 inci maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafı
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Fonun yönetim ve denetimine sahip olduğu
şirketlerin ve/veya bu fıkra uyarınca yönetimini ve denetimini devir aldığı
şirketlerin, Fon tarafından atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ve
müdürleri ile Fonun atadığı bu yöneticiler tarafından şirketi temsil ve ilzam
ile yetkili kılınan genel müdür, genel müdür yardımcısı ve müdür gibi şirket
çalışanları veya Fon, bu bentte sayılan gerçek veya tüzel kişilere ait şirket
hisselerinin ve/veya bu şirketlerdeki lisans, ruhsat, 3984 sayılı Kanunun
geçici 6 ncı maddesi hükmü kapsamında geçici frekans ve kanal kullanımı ve
imtiyaz sözleşmelerinden doğan hakları dahil olmak üzere diğer tüm hak ve
varlıklarının ve/veya bu hisselerle orantılı aktiflerinin satışını gerçekleştirmeye
ve bu satışlardan elde edilen tutarları Fon alacaklarına mahsup etmeye veya
şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna borçları ile sair
borçlarını ödemede kullanmaya ve bu işlemler ile ilgili kararlar almaya 6762
sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesi ile bağlı kalmaksızın
yetkilidirler. Bu şirket ve iştiraklerin % 49'undan fazlası ile bunlara ait her
türlü mal, hak ve varlıklar, gayrimenkullerle ilgili özel kanunlarındaki
kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla
yabancı gerçek ve tüzel kişilere
satılabilir. Fon alacaklarının tahsilini teminen 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen aktif
değerler ile lisans, ruhsat ve imtiyaz sözleşmelerinden doğan haklar ve bu
varlıkların feri veya mütemmim cüzü niteliğindeki sözleşmelerden doğan, ancak
başlı başına iktisadi değeri olmayanlar da dahil olmak üzere diğer tüm hak ve
varlıkları bir araya getirerek ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak
alıcısına geçişini sağlayacak şekilde satışına, hacizli malların birden fazla
borçluya ait olması ve/veya birden
fazla alacaklının haczi olması halinde de satışı yaptırmaya, ihale bedelinin
ödenme şeklini, para birimini, alıcıların sahip olması gereken şartları, ödeme
tarihini ve ihalenin sair usul ve esasları ile satış şartlarını 6183 sayılı
Kanun hükümlerine bağlı olmaksızın belirlemeye, satışa konu ticarî ve iktisadî
bütünlüğü alacağına mahsuben satın almaya, satışa konu varlıkların ait olduğu
şirketlerin teknik bilgi, yazılım, donanım, ekipman, mal ve hizmet alımından
doğan geçmiş dönem borçlarını ihale bedelinden ödemeye veya ihale alıcısına
ödetmeye Fon Kurulu yetkilidir. Fon Kurulu, satış kararıyla birlikte, bu satışı
gerçekleştirmek üzere en az üç kişiden oluşan bir Satış Komisyonu oluşturur ve
başkanını belirler. Satış Komisyonu, toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile
toplanır ve toplam üye sayısının salt çoğunluğu ile karar alır. Ticarî ve
iktisadî bütünlüğün muhammen bedeli, Satış Komisyonu tarafından, uzman gerçek
veya tüzel kişilerin kıymet takdiri raporu dikkate alınarak, daha önce
bütünlüğü oluşturan varlıkların ayrı ayrı kıymet takdirlerinin yapılmış olması
ile bağlı olmaksızın düzenlenecek rapor çerçevesinde Fon Kurulu tarafından
belirlenir. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzlar üzerinde birden
fazla kişinin aynî veya şahsî hakkının bulunması veya bunların mülkiyetinin
birden fazla kişiye ait olması durumunda, bu mal, hak ve/veya varlıkların
değeri ayrı ayrı tespit edilir. Bu madde hükümleri uyarınca yapılacak satış
sürecinde, satış ilânının Resmî Gazetede yayımlanması ilgililere yapılacak
tebliğ hükmündedir. Ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturduğuna karar verilen
mahcuzların satışı, kapalı zarf veya açık artırma usullerinden biri veya ikisi
birlikte uygulanmak suretiyle yapılır. Bundan sonra, Fon Kurulunun gerekli
görmesi halinde ihalelere, pazarlık usulü ile devam edilebilir. Bu usûllerden
hangisinin uygulanacağına, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan mal, hak ve
varlıkların nitelikleri dikkate alınarak Fon Kurulu tarafından karar verilir.
İhale bedelinin dağıtımına esas sıra cetveli Satış Komisyonu tarafından
düzenlenir. İhalenin sonuçlanması, Fon Kurulunun onayına bağlıdır. Satışın Fon
Kurulu tarafından iptal edilmesi hali hariç olmak üzere, ihalenin feshi halinde
alıcısına teslim edilmiş olan mal, hak ve varlıkların iadesi istenemez. Ancak,
ihale bedeli ve bu bedelin ödeme tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve
Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uyarınca işleyecek faiz tutarı toplamı
ile sınırlı olmak kaydıyla ilgililerin tazminat hakları saklıdır. Bu hüküm
uyarınca yapılan satışlarla ilgili ihalenin feshi davaları, Fonun merkezinin
bulunduğu yer idare mahkemelerinde görülür. Ticarî ve iktisadî bütünlük
oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren iki yıl içerisinde ticarî ve
iktisadî bütünlük oluşturan mahcuzların, Fonun izni olmaksızın imtiyazlı
alacaklılar dahil üçüncü kişiler tarafından muhafaza altına alınması ve satışı
talep edilemez, mahcuzların maliklerinin iflasına karar verilemez, ilgili
takyidatlar hakkında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler işlemez. Yukarıdaki
hüküm çerçevesinde telekomünikasyon, enerji, ulaşım, radyo, yazılı ve görsel
medya ve diğer sektörlerdeki, yönetim ve denetimi veya hisseleri Fon tarafından
devir alınan şirketlere tanınmış imtiyaz sözleşmesi, lisans, ruhsat, işletme
izni, ön izin, yayın izni, 3984 sayılı Kanunun geçici 6 ncı maddesi hükmü
kapsamında geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri izinlerin yeni
alıcıları adına devri ve tescili işlemleri, Fonun bildirimi üzerine ilgili
kurum, kuruluş ve üst kurullarca, gerekli bilgi ve belgelerin tamamlanmasını
müteakip başkaca bir işleme gerek kalmaksızın en fazla bir ay içinde
tamamlanır. Bu hüküm uyarınca yapılacak satışlara ilişkin diğer esas ve usuller
Fon tarafından çıkarılacak yönetmelikle tespit edilir. Fon tarafından atanan
yöneticilerin, şirketlerin sermayesini kaybetmesinden ve/veya borca batık
olmasından dolayı mahkemeye bildirimde bulunma yükümlülükleri yoktur.
Bildirimde bulunmamaktan dolayı bu şahıslar hakkında İcra ve İflas Kanununun
179, 277 ve devamı maddeleri ile 345/a maddesi hükümleri uygulanmaz ve Türk
Ticaret Kanununun 341 inci maddesi uyarınca şahsî sorumluluk davası açılamaz.
Yönetim ve denetimi Fon tarafından devir alınmamış şirketlere Fon tarafından
atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile müdürler, ortaklar genel kurulunca
görevden alınamayacağı gibi ibra edilmeyerek haklarında görev yaptıkları dönem
veya dönemler dışında şahsî sorumluluk davası da açılamaz. Bu bentte yer alan
hükümler çerçevesinde, varlıkları ticarî ve iktisadî bütünlük kapsamında
satılan şirketlerin kamu kurum, kuruluşları ve üst kurullara olan ve satış
tarihine kadar tahakkuk etmiş borçları satış bedelinden garameten tahsil
edilir. Garame ile dağıtım sonrasında bakiye borç kalması, lisans, ruhsat,
imtiyaz sözleşmesi, geçici frekans ve kanal kullanımı ve benzeri hakların devri
ve yeni alıcısı tarafından işletilmesi için gereken ve kamu kurum, kuruluşları
ve üst kurullarca yapılması gereken devrin tescil ve naklî işlemine engel
teşkil etmez."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Özyürek, aynı zamanda şahsınız adına da söz
istediğiniz için süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gecenin bu saatinde son derece önemli bir
konuyu görüşüyoruz.
Şimdi, daha sonra 2 nci maddede düzenlenen...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, arkadaşlar
otursunlar lütfen; duyamıyoruz, dinleyemiyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, bu
saatte önemli bir konuyu görüşüyoruz; ama, arkadaşlarımızın bir kısmı, burayı
sohbet yeri, telefonla konuşma yeri... Grup yönetimi mecbur tuttuğu için burada
bulunma göreviyle yükümlü hissediyorlar ve sağlıklı bir görüşme imkânına da
fırsat vermiyorlar.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, bir saniye...
ASIM AYKAN (Trabzon) - Mustafa Bey, sizin grubunuzdan
da kimse katılmıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gayet
sayımız az da olsa düzenli bir şekilde oturuyoruz. Bizim şikâyetimiz, katılan
katılmayanla ilgili değil; burada, ayakta, birbirleriyle sohbet eden, hâlâ
devam eden arkadaşlarımızla ilgilidir.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 2 nci
maddeyle ilgili kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra 1 inci maddeye geçmek
istiyorum.
Sayın Yalçınbayır burada çok önemli bir konuşma yaptı.
Aslında, AKP'nin değişip değişmediğiyle ilgili çok önemli tartışmalar
kamuoyunda her zaman yapılır; ama, Sayın Yaçınbayır'ın değerlendirmesini
dinledikten sonra, AKP'nin gerçekten değiştiğine ben de kani oldum...
AHMET YENİ (Samsun)
- Konuyla alakalı konuşursanız, biz de memnun oluruz.
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Milletvekili, onu,
ben takdir edeyim izin verirseniz, bir de Başkan takdir etsin, siz de lütfen
dinleyin.
AHMET YENİ (Samsun) - AKP ile alakalı ama...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, bir önemli tespit
yapıldı burada, denildi ki "biz, geçmişte 53 milletvekili olarak bu
değişikliğe, yani, radyo, televizyonların yabancı sermayeye açılmasına karşı
çıkmıştık." Ama, şimdi, siz, yüzde 100'ünü yabancı sermayeye açıyorsunuz.
Demek ki, AKP, önemli ölçüde değişmiştir ve artık, ulusal duyarlılık, radyo,
televizyonların tümüyle yabancı sermayenin eline geçmesi, AKP'liler açısından
hiçbir anlam ifade etmemekte. Yani, ne yazık ki, AKP, yabancı sermayeye teslim
olmuştur. Bunu burada Sayın Yalçınbayır'ın ifadelerinden açıkça gördük. Bunu
biz biliyorduk; ama, içinizden birisinin -Sayın Yalçınbayır'ın- bunu tescil
etmiş olması, son derece anlamlıdır.
Sayın Bakanımız -ayrıldılar- Abdüllatif Şener de o 53
kişilik çekirdek kadronun içindeydi ve o zaman, bu tip düzenlemelere nasıl
karşı çıktığını, hangi konuşmaları yaptığını hepimiz biliyoruz; ama, şimdi
geldiler, çıktılar, burada, yabancı sermayenin gelip radyo, televizyonları ele
geçirmesine onay verdiklerini açıkça ifade ettiler. Ben, bu durumu kamuoyunun
ve sizlerin takdirine sunuyorum. Hayırlı olsun bu değişim, hayırlı olsun
yabancı sermayeye dönük yönünüz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, 1999 yılından beri
Türkiye'de sürekli, Bankalar Kanununu değiştiriyoruz. Bu sekizinci mi,
dokuzuncu mu, onuncu mu; sayısını unuttuk. Nedir yapılmak istenen? Niçin
böylesine sürekli değişikliklere ihtiyaç duyuyoruz? Çünkü, banka konusunu
sistemli bir şekilde ele almadık ve banka kuruluşunda lisans verirken gerekli
özeni göstermedik. Normal şartlarda gidip bir şubeden kredi alamayacak
kimselere banka kurma izni verdik ve daha sonra, o şahısların, halktan toplanan
mevduatı kendi şirketlerine aktarmasına, yurtdışına kaçırmasına fırsat verdik.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bankacılık sistemi en
çok denetime tâbi olan sistemdir. Yani, bu bankalar soyulurken herkes bu
soygunu biliyordu. Bankalar yeminli murakıplarının raporları ortadadır, Maliye
Bakanlığı Teftiş Kurulunun raporları ortadadır, hesap uzmanlarının raporları
ortadadır. Fakat, çeşitli şekillerde o raporlar sumen altı edilmiştir ve
bankaların soyulmasına göz yumulmuştur. Şimdi, bu bankaların soyulmasına göz
yumanların bir kısmı Yüce Divanda yargılanmaktadır; ama, bu bankaları
soyanların hepsi bir süre gözaltına falan alınsalar da daha sonra serbest
bırakıldılar, zevku sefa içinde, keyif içinde günlerini gün etmektedirler.
Onların hazineye yüklediği 46 milyar dolarlık zararı, yükü nasıl giderebiliriz
derdi de bu konuyla hiç ilgisi olmayan bizlere düşmektedir. Yani, vaktiyle
alınmamış tedbirler, vaktiyle alınmamış önlemler nedeniyle biz burada durmadan
kanun değiştirerek, göz göre göre çalınan, hortumlanan paraların tahsiline
nasıl fırsat veririz diye aramaktayız.
Değerli arkadaşlarım, her seferinde buraya getirilen
tasarıların Anayasaya uygun olup olmadığı, hukukun temel kurallarına uygun olup
olmadığına bakmadan, bu Meclis, yeter ki şu hortumlanan paralar tahsil edilsin
diye bu yetkileri vermiştir; ama, bugün geldiğimiz noktada, tahsilat açısından,
ne yazık ki bir arpa boyu yol alınmamıştır. Bu yetkiyi de bugün burada
vereceğiz; ama, göreceksiniz ki kısa bir süre sonra yine gelinecektir buraya,
şu kanunun şu maddelerini değiştirirseniz bu paraları tahsil ederiz
denilecektir.
Burada ben bir pratik yöntem öneriyorum: Bankacılık
Denetleme Düzenleme Kuruluna ve TMSF'ye dilediği gibi yasa değiştirme yetkisini
verelim, onlar istedikleri gibi yasaları değiştirsinler, biz de rahat edelim.
Değerli arkadaşlarım, bu paralar nerede? Ortadaki dönen
büyük bir para, büyük bir meblağ. Bunların hepsinin zarar olması veya
yurtiçinde buharlaşması mümkün değildir. Bunların büyük bölümü bu bankaların
sahipleri tarafından çeşitli yöntemlerle yurtdışına kaçırılmıştır ve ne yazık
ki, biz, yurt dışındaki bu paralara ulaşacak bir çalışmayı, bir yöntemi
oluşturamadığımız için, durmadan kanun çıkararak zaman kazanmaya, vakit
geçirmeye çalışmaktayız. Burada önemli olan, uluslararası hukuku kullanarak, bu
konuda uzmanlaşmış hukuk bürolarını devreye sokarak, yurt dışında olduğu
bilinen bu paralara ulaşmanın yolunu bulacak mıyız bulamayacak mıyız?.. Bunu
bulamadıktan sonra, bugün, burada öngörülen, 1 inci maddede öngörülen, işte,
iktisadî bütünlüğü sağlayalım, bunları satalım filan... Yani, olabilir, bir
önemli adımdır; ama, işin esasını kesinlikle çözmez.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, herkes bilmiyor mu;
mesela, Uzanların Ürdün'de olduğunu herkes bilmiyor mu?! Siz, orada bulunan
insanı bile yakalayıp getirecek bir girişimi yapamıyorsanız, bu konuda bir adım
atamıyorsanız, niye kendi kendimizi oyalıyoruz, niye birbirimizi gecenin bu
vaktinde yoruyoruz değerli arkadaşlarım.
Burada, bu sorunun çözümü, açıkça söylüyorum, siyasî
irade meselesidir. O kanunun o maddesinde şu var, bu kanunun bu maddesinde bu
varla bir yere gidemeyiz. Eğer, bu paraları tahsil edecek siyasî irade net bir
şekilde ortaya çıkarsa, ona uygun örgütlenmeleri yaparsanız, bu paraları tahsil
edersiniz.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Çok şey yaptık...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, nerede, nerede bu
paralar? Ne kadar tahsil ettik Sayın Milletvekilim, ne tahsil ettik?
ASIM AYKAN (Trabzon) - ÇEAŞ'a, Kepez'e el koymadık mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Peki, Uzanlardan bütün
alacağımızı tahsil ettik mi? 8-9 milyar doları hortumlamadılar mı?!
ASIM AYKAN (Trabzon) - Yavaş yavaş alacağız...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - "Aldık"
diyorsunuz.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Yavaş yavaş alacağız...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayırlı olsun, hayırlı
olsun... Siz bir mesele görmüyorsanız, bizim için hiç mesele yok.
Peki, bu 46 milyar doları ben mi çıkarıyorum?! Sorun
-burada TMSF'nin Başkanı var- "bunun yükü nedir" diye sorun. Peki, 44
katrilyonluk devlet tahvili buralara verdik. Niye tahsil edemiyoruz da, işte,
torba kanuna bunların süresini uzatma filan diye çözümler getiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, kendimizi aldatmak kolaydır;
kendimizi aldatmayalım. Bu paraları, siyasî iradeniz varsa tahsil edersiniz;
yok, siyasî iradeniz yok da tahsil ediyormuş gibi davranmak istiyorsanız, işte,
bunları yaparsınız. Şimdi, yaptığımız budur. Burada birbirimizi kandırmanın
hiçbir anlamı yoktur.
Değerli arkadaşlarım, burada bu düzenlemeleri
yapıyoruz, hortumcuların üstüne gidilsin diye bu yetkileri de veriyoruz; ama,
Sayın Yalçınbayır'ın da belirttiği gibi, bu düzenlemede önemli ölçüde Anayasaya
aykırılıklar var. Şimdi, bugüne kadar, o yasalarla ilgili olarak Anayasaya
aykırı olduğunu bildiğimiz halde, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa
Mahkemesine konuyu götürmedik; yeter ki dedik belki bir para tahsil edilir;
ama, bugüne kadar bir mesafe alınmadı, bir para tahsil edilmedi. Fakat, konu,
artık mahkemelere intikal etmiştir; mahkemelerdeki bazı davalar nedeniyle
Anayasa Mahkemesine konu gittiği zaman, bu hükümleri iptal kaçınılmaz hale
gelir. Onun için, her zaman olağanüstü yöntemlerle değil, olağan yöntemlerle de
nasıl tahsilat yapacağımızı düşünmemiz lazım.
Şimdi, BDDK'yı iyi niyetlerle kurduk, TMSF'yi iyi
niyetlerle kurduk; ama, konu o hale geldi ki, BDDK'nın sorununu çözmek başlı
başına bir sorun haline geldi, TMSF'nin sorununu çözmek bir sorun haline geldi.
Şimdi, yakında, bankacılık yasa tasarısı önümüze gelecek. Bununla ilgili,
aylardır bazı tartışmalara tanık oluyoruz; deniliyor ki, eskiden olduğu gibi,
şu ana kadar uyguladığımız gibi, bir bankaya elkoymak veya bir bankayı
faaliyetten menetmek gerektiğinde, yine bugün olduğu gibi Fona mı devredelim,
yoksa tasfiyesine, iflasına mı karar verelim?.. Bu konuda, BDDK ile hükümet
arasında, hükümet ile IMF arasında bir türlü uzlaşma sağlanamadığı için, bu
tasarı gündeme gelmiyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, artık rakamlarla ortaya
çıkmıştır ki, biz, devlet olarak, baştan beri bu bankaların tasfiyesi yoluna
gitmiş olsaydık, bu kadar büyük bir zararla karşı karşıya kalmayacaktık. Yani
"halkın yatırdığı mevduat, tamam, devlet güvencesi altındadır, bunları
halka ödeyelim; fakat, bu bankaların diğer zararlarını, diğer yüklerini
çekmeyelim" demiş olsaydık, daha az zararla bu beladan kurtulurduk. Şimdi,
gene, yeni yeni bankalara elkoymak gerektiğinde onları aynen Fona alırsak bu
zararlarımız artarak gidecektir. O bakımdan, burada, basına yansıyan şekliyle
söylüyorum, BDDK'nın önerisi doğrultusunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - ... bankaların Fona
alınması yerine tasfiyesi yoluna gidilmesi, çok daha, Türk ekonomisinin lehine
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifini burada gecenin
bir yarısında görüşüyoruz. Umarım ve dilerim ki, bu konuda yapılan son
düzenleme olsun, kanun eksik bahanesi arkasına sığınılmadan, bu paraların
tahsili yoluna gidilsin. Bu paraların nerede olduğu, nasıl tahsil
edilebileceği, bu konunun içinde olan insanlar tarafından bilinir. Onun için,
siyasî iradeyi tam olarak ortaya koyalım, halkımızın hortumlanmış olan 46
milyar dolarını tahsil etme yoluna gidelim; çünkü, bu paraları tahsil
edemezsek, burada elimizden geleni yapamazsak, burada uluslararası hukuku
çalıştıramazsak, burada yetkin ve yeterli uluslararası hukuku bilen uzmanları,
avukatları devreye sokup, dışarıda olduğunu hepimizin bildiği paraları tahsil
edemezsek, bunun vebali, günahı hepimizin sırtında olur.
Ben, bunun gereğinin yapılması dileğiyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
Madde üzerinde, şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce
Meclisin çok değerli üyeleri; size bir örnek vereceğim: Türkiye'de bir
reklamcılık sektörü vardı. Bu sektöre, Türkiye'de yabancı firmalar ve yabancı
patentle ürün üreten firmalar... Hemen hemen reklamcılık sektörünün yüzde 80'i,
yüzde 90'ı yabancıların eline geçti; yani, yurt dışındaki yabancı reklamcılar
burada bir reklam ajansı aldılar ve ondan sonra dediler ki, Türkiye'de yabancı
üretim yapan, yabancı sermayeyle üretim yapan ve patenti yabancılara ait olan
ürünleri üreten firmalar dediler ki, sen, mecburen şu ajansa gideceksin, fiyatı
ne olursa olsun, reklamını bu ajanstan yaptıracaksın. Sadece bir anekdot olarak
veriyorum.
Şimdi, biliyorum, TMSF'nin elinde 13 tane kanal var.
Aslında, burada, biz, reklamcılık sektörü veya radyo ve televizyonlara yeni
devler yaratıyoruz, sektörü de dibinden dinamitliyoruz bununla. Eğer, velev ki
TMSF'nin elindeki kanallar satıldı; bunlar, yarın bir dev olacak ve yarın,
yerli tüm televizyon kanallarını dibinden dinamitleyeceğiz. Hiçbir reklam yerli
kanallara verilmeyecektir. Bunu buraya yazın.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Öyle değil, o kadar değil...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bir inceleyin şu
andaki Türkiye'deki reklamcılık sektörünü. Yeni bir dev yaratıyoruz. Ülkedeki
kendi değerlerimize dinamit koyan dinamitler yaratıyoruz. Bir kere, bunu arz
edeyim.
Sayın milletvekilleri, tabiî, baktığımız zaman, TMSF
ile sistem bugüne, böyle, 1999, 2000 yılında gelmedi. TMSF, sadece, devletin
hak ve alacağını elinden geldiğince almaya çalışan bir kurum. Tabiî, hep bir
tarafa baktık; kimde kimin hakkı varsa, her türlü şekilde TMSF nasıl alıyorsa,
alacağı her türlü öneriyi, her türlü desteği bu Meclis vermeli, sonuna kadar
vermelidir. Hiç kimsenin hakkı, hiç kimsenin, yani devletin, kamunun, hesap
sahibinin alacağı kimsede kalmamalıdır; buna hiçbir itirazım yoktur; ancak, bu
TMSF, kamunun hak ve alacağını korumak adına her türlü çareye başvurmalıdır,
sonuna kadar herkes bunun yanındadır; ancak, olaylara bir taraflı bakıyoruz. Bu
ülke bugüne 1999'da gelmedi, 1985'lere gitmeliyiz, kamuyu da yargılamalıyız,
siyasetçiyi de yargılamalıyız. Bunların müsebbibinin önemli bir kısmı da
kamudur, siyasetçidir. Bu bankaların hepsinin röntgen filmi 1985 yılında
kamunun elinde vardı. 1985 yılından itibaren dürüst ile dürüst olmayanı
ayırmadığınız sürece, dürüst olmayanı desteklediğiniz sürece bugüne bu yüzden
geldik. Hiç kamu bacağını, siyasetçi bacağını irdelemedik, hâlâ da
irdelemiyoruz.
Hazine bonosu satacaksın aynı gün yüzde 110 faizle, iki
gün sonra faizler birden çıkacak yüzde 130'a; aman, hazine bonosu sattım diye
sevineceksin, onu alan bankalar aynı gün ne kadar milyar kâr edecek ve hazine
bonosu sattım diye fiyatlar aşağı düşecek; sen, bu kadar hazine bonosu niye
alıyorsun, nereden kaynak fonluyorsun diye hiç soru sormayacaksın bu bankalara;
ondan sonra, sen, niye bu hale geldin diyeceksin!.. Bunun birinci müsebbibi, en
az banka sahipleri kadar, kamu da siyasetçi de suçludur. Bu Meclis, hiçbir
zaman bu bacağa girmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Tabiî, burada,
TMSF'den, kamu vicdanı açısından, hassaten, İmar Bankası, bono... Yine diyorum;
hiçbir mudi, bu bankanın bono satma yetkisi var mıdır yok mudur, Türkiye'de
bunu sormaz sayın milletvekilleri, hepiniz bankalara girip çıkıyorsunuz. Kamu
vicdanı açısından, o 800 trilyon lira olan bir para... Ben, bir kez daha TMSF
Başkanımdan istirham ediyorum. Tabiî, TMSF adildir, adil olmalı; kamu adına
görev yaptığı için kamunun hak ve hukukunu koruma açısından objektif olmalı;
hele ki, asla TMSF'ye, kimsenin, hiç kimsenin, inançsızlığı veya şüphesi
olmamalı.
Sayın Başkanım, belki haberiniz var veya yok; mal
satacağız, televizyon satacağız... Bu, dünkü Star Gazetesi Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu gazete dünkü Star Gazetesi. TMSF, gayrimenkul satmak için
ilan veriyor. Başkanımın bilgisi olduğuna inanmıyorum; ama, şuna, ben,
büyüteçle baktım, okuyamadım. Ben, size takdim edeceğim. Tabiî, objektif bir
TMSF'nin -ben, yürekten inanıyorum, ama- kamuoyunda da dürüstlüğü, objektifliği
hiç tartışılır olmamalı. Bunu alan bir insan, acaba, bu TMSF, bunu, ilanlar
okunmasın diye yaptığını farz ederse, burada sorunlar doğar Sayın Bakanım. Bu
gazeteyi size takdim edeceğim; okuyamıyorum, büyüteçle dahi okuyamadım.
Teşekkür ederim; saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce
geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin
(7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafının birinci cümlesinde
geçen "3984 sayılı Kanunun" ibaresinden önce gelmek üzere
"13.4.1994 tarihli ve" ibaresinin eklenmesini, 3095 sayılı Kanuna
yapılan atıftan sonra yer alan "ilgililerin" ibaresinin "hak
sahiplerinin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Ramazan
Toprak |
Muharrem
Karslı |
|
İstanbul |
Aksaray |
İstanbul |
|
Hüsnü Ordu |
|
Yahya Baş |
|
Kütahya |
|
İstanbul |
BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
833 sıra sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hükmün
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Osman
Kaptan |
Birgen
Keleş |
|
|
Trabzon |
Antalya |
İstanbul |
|
|
Mustafa
Özyürek |
Ali Kemal
Kumkumoğlu |
Atila Emek |
|
|
Mersin |
İstanbul |
Antalya |
|
|
|
Ali Kemal
Deveciler |
|
|
|
|
Balıkesir |
|
|
"Fona devredilen veya bankacılık izni kaldırılan,
tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri
başlatılan bir bankadan alınan Devlet İç Borçlanma senetlerinin karşılıklarını
ödemeye Fon kurulu yetkilidir.
Bu senetlerin karşılıklarının ve bankanın senetlerin
satışına aracılık etme konusunda izninin bulunup bulunmadığı aranmaz."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, konuşacak mısınız?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Evet, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükümetin katılmadığı önerge, şu konuyu düzenliyor:
Hatırlayacaksınız, 2003 yılının haziran ayında, Türkiye İmar Bankasına ilişkin
süreç işlemeye başladı. 12 Haziran 2003 tarihinde, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı, Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik Türk Anonim Şirketlerinin
imtiyaz sözleşmesini iptal etti. İmar Bankasındaki hâkim sermaye grubunun
iştirakleri olan bu iki önemli kurumun imtiyaz sözleşmesinin iptali sonrasında,
Türkiye İmar Bankasında olağandışı bir mevduat hareketi yaşanmaya başladı ve bu
süreçte, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu da toplantı yetersayısı olmadığı
için, üyeliklerden 3 tanesi boşalmış olduğu için toplantı yapamıyordu. Bir
yanda İmar Bankasında olağanüstü bir hareketlilik yaşanıyor, bir yandan da,
sektörü düzenlemek ve denetlemekle görevli olan kurum, 3 üyeliği boş olduğu
için toplantı yapamıyordu; böyle bir süreç yaşıyorduk. Hükümet, Bankacılık
Düzenleme Denetleme Kuruluna ataması gereken 3 üyeyi atamıyordu çünkü. Taa ki,
1 Temmuz 2003 tarihinde bu olay sona erdi; 1 Temmuz 2003 tarihinde BDDK'ya 3
üye atandı, BDDK nihayet toplantı yapabilecek sayıya ulaştı, toplantısını yaptı
ve 3 Temmuz 2003 tarihinde de Türkiye İmar Bankasının bankacılık yapma ve
mevduat kabul etme iznini kaldırdı. Tabiî, Türkiye İmar Bankasının banka
sistemi içerisindeki büyüklüğü dikkate alınarak, vatandaşın yatırmış olduğu
mevduata sınırsız güvence verildi. Sınırsız güvence verildiği tarihte, bankanın
bilinen bilanço değerleri ile bilinmeyen ve daha sonra ortaya çıkan
değerlerinin ne olduğu konusuna girmek istemiyorum, bu ayrı bir tartışma
konusu; ama, vatandaşa, mevduatı nedeniyle bir güvence tanındı ve Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu, daha sonra, almış olduğu devlet iç borçlanma senetlerini
nakde çevirmek suretiyle, bu Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde, taksitler
halinde de olsa, 36 aya yayılan taksitler halinde de olsa vatandaşın mevduatı
ödenmeye başlandı.
2003 yılında, aralık ayında çıkarılan bir yasa, İmar
Bankasında mevduatı olan kişilerin haklarını düzenleyen bir yasaydı ve onların
36 aylık taksitler halinde, 36 aya uzanan vadeler halinde mevduatlarını geri
almasını düzenliyordu. Aynı yasa, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun
güvencesinde olmayan ticarî mevduatları da güvence kapsamına aldı. Dikkat edin,
değerli arkadaşlar; ticarî mevduat güvence kapsamında değildir; ama, çıkan
yasa, ticarî mevduatı güvence kapsamına almıştır.
Yasanın güvence kapsamına almadığı tek bir konu vardı;
İmar Bankasından devlet iç borçlanma senedi alan vatandaşlar. Esasında, hükümet
tasarısında, İmar Bankasından devlet iç borçlanma senedi alan vatandaşların bu
senetlerin karşılığı olarak ödedikleri paraların kendilerine iadesini
düzenleyen bir hüküm vardı; fakat, Genel Kurul görüşmeleri sırasında İktidar
Partisinin oylarıyla bu hüküm tasarıdan çıkarıldı ve İmar Bankasına, Türk
bankacılık sistemine güvenerek devlet iç borçlanma senedi aldım diyen
vatandaşlar, sonunda, ellerindeki makbuzlarla, hiçbir işe yaramayan, hiçbir
değer ifade etmeyen makbuzlarla karşı karşıya kaldılar.
Değerli arkadaşlar, bankalar birer güven kurumudur.
Bankaları düzenleyen özel bir yasa vardır, bir anonim şirket olmalarına rağmen
ticaret hukuku kurallarından onları ayırıp bir bankalar yasasına tabi tutan bir
düzenleme vardır; 4389 sayılı Bankalar Yasası vardır. Sektörü düzenleyen,
bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumlar vardır; BDDK vardır, Sermaye
Piyasası Kurulu vardır. Bunların güvencesi altında, bunların denetimi altında
faaliyet gösteren bankadan vatandaşımız devlet iç borçlanma senedi aldığını
düşünüyor; bankanın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
...faaliyetine son verilmekle birlikte vatandaş anlıyor
ki -hükümet açıklıyor ki daha doğrusu- bu bankanın devlet iç borçlanması senedi
satma izni yoktur. Ne zamandan beri; taa, 1992 yılından beri bu izin
kaldırılmış; ama, banka, reklamlarıyla, televizyon reklamlarıyla, gazete
reklamlarıyla bu senetleri satıyor; buna hiçbir kamu otoritesi ses çıkarmıyor.
İşin daha ilginç yanı, hükümet "İmar Bankasından devlet iç borçlanma
senedi, hazine bonosu alan vatandaş İmar Bankasının bunu satma yetkisinin
olmadığını bilmeliydi" derken, öte yandan, bazı SPK görevlilerini yargıya
sevk etmiştir. SPK'da yapılan soruşturma sonucunda bazı SPK görevlileri İmar
Bankasının izinsiz hazine bonosu satma olayında sorumlu bulunmuş ve bu
sorumluluktan sonra adlî yargıda bir yargılama süreci başlamıştır. Tabiî ki,
SPK görevlilerinin bu konudaki rolü nedir, sorumluluğu var mıdır yok mudur,
bunu bilemiyorum, bunu değerlendirecek durumda değilim, bunu değerlendirecek
olan yargıdır; ama, hükümet, bir yandan vatandaşa "sen İmar Bankasının
hazine bonosu satma yetkisi olmadığını bilmeliydin" derken, öte yandan SPK
görevlilerini "sen neden İmar Bankasının izinsiz hazine bonosu satışına
engel olmadın" gerekçesiyle yargıya göndermesi ilginçtir. Bu, bir çelişki
değil midir değerli arkadaşlar?! Mademki, bu işin kamuda, bağımsız düzenleyici
ve denetleyici kurumda bir sorumlusu vardır, bu kurum mademki bu işin sorumlusu
olarak görülmektedir, o halde, aynı noktada vatandaşı sorumlu görmenin bir
mantığı var mıdır?!
Bu önerge, bu yapılan yanlışlığı, bu haksızlığı, bu
adaletsizliği düzeltmeye yöneliktir. Sizlerin takdirine sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen Bankalar Kanununun 15 inci maddesinin
(7) numaralı fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafının birinci
cümlesinde geçen "3984 sayılı
Kanunun" ibaresinden önce gelmek üzere "13.4.1994 tarihli ve" ibaresinin
eklenmesini, 3095 sayılı Kanuna yapılan atıftan sonra yer alan
"ilgililerin" ibaresinin "hak sahiplerinin" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Katılıyoruz.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım.
BAŞKAN - Sayın Gündüz?..
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
3984 sayılı Kanunun tarihinin de yazılması kanun
tekniğine uygun olacaktır. "İlgililerin" ibaresinin "hak
sahiplerinin" şeklinde değiştirilmesi hukukî netlik sağlayacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum; yalnız, karar
yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır; önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2 .- 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 29 uncu maddesinin (h)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"h) Bir ulusal radyo ve televizyon yayın
kuruluşunda yabancı sermaye payı, bu Kanunun ilgili diğer maddeleri saklı
kalmak kaydıyla herhangi bir sınırlamaya tabi değildir.
% 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo
ve televizyon yayın kuruluşu sayısı ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte
birinden fazla olamaz.
Bölgesel ve yerel radyo ve televizyon yayın
kuruluşlarında yabancı sermaye hisse sahibi olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş; buyurun.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 833 sıra sayılı
yasa teklifinin 2 nci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve kendi adıma söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Çok önemli, ama, o ölçüde keyfî ve sakıncalı hükümler
içeren bir yasa maddesini görüşüyoruz. Bazı AKP'li milletvekillerinin
tabiriyle, bu, arkasında hükümet desteği olan bir tekliftir. Hükümet destekli
kanun teklifi, sanıyorum, bu hükümetin, hukuk literatürüne yaptığı bir katkıdır
ve özellikle tartışma yaratacak konularda gündeme gelmektedir.
Bu hükümet döneminde, tartışma yaratacak konular, zaman
zaman, teklif olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmektedir. Daha önce
birkaç kez sorduğumda yanıt alamadığım için, neden tasarı olarak getirmediniz
diye sormuyorum; ama, tasarı olarak getirilmesi gereken, o önemde bir düzenlemenin
teklif olarak getirilmesini doğru bulmuyorum, şık bulmuyorum ve şimdilik bunu
söylemekle yetiniyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesiyle
ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, yasa teklifinin Anayasanın 8 inci, 36 ncı
ve 138 inci maddelerine aykırı olduğunu vurgulamak istiyorum. Anayasanın 8 inci
maddesine aykırıdır; çünkü, Anayasanın 8 inci maddesi, Cumhurbaşkanının ve
Bakanlar Kurulunun yürütme yetkilerini, Anayasaya ve yasalara uygun olarak
sürdürmelerini öngörmektedir. Oysa, 1 inci maddeyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu bu teklif çerçevesinde satış yaparken 6183 sayılı Kanun hükümlerinin
dikkate alınmayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, Fonun, 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanununun 324 üncü maddesiyle de bağlı olmadığı belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, belli maddelerin, Anayasa
maddesinin, yasa maddesinin değiştirilmesi başka bir şeydir, o maddeler orada
varlıklarını sürdürürken bunların gözardı edilmesi, yok farz edilmesi ve
onların dikkate alınmaması apayrı bir olaydır ve doğru değildir, Anayasaya
aykırıdır.
Anayasanın 36 ncı maddesine aykırıdır; çünkü,
Anayasanın 36 ncı maddesi hak arama hürriyetiyle ilgilidir. Oysa, bu teklifin 1
inci maddesinde hak ve özgürlükler kısıtlanmaktadır. Alıcıların sahip olması
gereken koşullar ve satışın kural ve koşulları belli değildir. Birden fazla
alacaklının haciz hakkı olması durumunda bile Fona satış yetkisi tanınmaktadır.
Alacaklıların haklarının ne ölçüde karşılanacağı belirsizdir; bir diğer
deyişle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun haczinin bulunduğu durumlarda,
üçüncü kişilerin hukuk düzeniyle korunan haklarının ikinci planda kalması,
sınırlandırılması ve bazılarının da hiç kullanılmaması peşinen kabul
edilmiştir.
Yasa teklifi, Anayasanın 138 inci maddesine aykırıdır
değerli arkadaşlarım; çünkü, satışın Fon Kurulu tarafından iptal edilmesi
durumu hariç olmak üzere, ihalenin feshi halinde alıcısına teslim edilmiş olan
mal, hak ve varlıkların geri istenemeyeceği öngörülmektedir. Diğer bir deyişle,
yargı kararlarının dikkate alınmayacağı ve düşük faizli bir tazminatla durumun geçiştirileceği kabul
edilmiştir. Oysa, Anayasanın 138 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre,
yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır;
mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremez ve bunların uygulanmasını
erteleyemez.
Sayın milletvekilleri, incelemekte olduğumuz teklifin 2
nci maddesi, 13 Nisan 1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanunun 29 uncu maddesinin (h) bendini
değiştirmektedir. Söz konusu yasanın 29 uncu maddesinin (h) bendi, bir özel
radyo ve televizyon kuruluşunda yabancı sermayenin payı, ödenmiş sermayenin
yüzde 25'ini geçemez demektedir. Getirilen değişiklikle, bir ulusal radyo ve
televizyon yayın kuruluşunda yabancı sermaye payı, herhangi bir sınırlamaya
tabi olmaktan çıkarılmaktadır. Sadece, yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı
bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısının -dikkatinizi
çekiyorum- ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte 1'inden fazla
olamayacağı belirtilmektedir. Ayrıca, bölgesel ve yerel radyo ve televizyon
yayın kuruluşlarında yabancı sermayenin hisse sahibi olmayacağı
açıklanmaktadır. Bu, tıpkı, dün, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen
yabancıya toprak satışı gibi, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye
atacak olan bir girişimdir.
Sayın milletvekilleri, yapılan sadece Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun elindeki bir televizyon kanalının satışı değildir. Yapılan, tüm
ulusal radyo televizyon yayın kuruluşlarının yabancılara açılmasıdır. Getirilen
sınırlamalar göstermeliktir ve toplumu ikna etmeye yöneliktir.
Sayın Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri,
sizlere sesleniyorum. Lütfen, getirilen değişikliğin ne demek olduğunu
düşününüz. Bakın ne diyor: "Yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı
bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısı ulusal yayın yapan
kuruluş sayısının dörtte 1'inden fazla olamaz." Bu hesaba göre, bütün
büyük ve etkili yayın organları yüzde 100 yabancıların elinde olabilir.
Bir tane şirket belki bir tane yayın kuruluşundan
başkasını alamaz öbür yasaya göre; ama, birkaç tane yabancı şirket gelip, hepsi
birlikte bütün önemli yayın organlarını ele geçirebilirler. Bu neden mümkündür
değerli arkadaşlarım; çünkü, radyo ve televizyon yayın organı sayısı o kadar
çoktur ki, önemlileri yabancıların eline geçtiği takdirde bile, yüzde 100
veyahut da yüzde 50'den fazla sahip oldukları yayın organları sayısı, toplamın
dörtte 1'ini geçmeyecektir. Kaldı ki, radyo ve televizyon yayın organlarının
sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Dijital sisteme geçişte bu artış
inanılmaz boyutlara erişecektir.
2 nci maddede getirilen düzenleme, başka ülkelerde
görülmemektedir ve hiçbir neden, haklı neden olamaz böyle bir değişikliği
yapmak için. Bu nasıl bir anlayıştır değerli arkadaşlarım?! Bağışlayın, ama, bu
nasıl bir aymazlıktır?!
Teklifi hazırlayan ve katkıda bulunan milletvekili
arkadaşlarıma sesleniyorum: Siz bu ülkede yaşamıyor musunuz; yoksa olup biteni
izlemiyor musunuz sayın milletvekilleri?! Yabancıların Türkiye'ye gelir gelmez
belli yörelere koştuklarını, o yöredeki vatandaşlarımızı koşullandırmak için
büyük bir çaba harcadıklarını, etnik ve dinî azınlık yaratmak için gayret
gösterdiklerini görmüyor musunuz, okumuyor musunuz?! Yabancıların ve onların
Türkiye'deki destekçilerinin hiçbir şeyi saklamadan televizyonlarda yaptıkları
konuşmaları dinlemiyor musunuz; hazırladıkları raporların farkında değil
misiniz?!
Sayın milletvekilleri, karadaki vericilerle yapılan
yayınlarda, devletin egemenlik alanı olan hava sahası kullanılmaktadır.
Olağanüstü durumlarda, haberleşme sistemi açısından ulusal yerel frekanslar
sorun yaratabilir. Yabancı sermayenin yüzde 100 veyahut da yüzde 50'nin
üzerinde bir hisseye sahip olduğu yayın organlarına yapılacak olan frekans
tahsislerinin, devletin hava sahasındaki egemenlik hakkını bir ölçüde
sınırlayacağı açıktır. 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun 3 üncü
maddesiyle getirilen ve idareyle olan uyuşmazlıkların çözümünde de uluslararası
tahkim ya da çözüm yollarına başvurulacağını öngören hükmü anımsarsanız, ne
kadar güç durumda kalabileceğimizi açıkça görebilirsiniz. Böyle bir durumda,
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
öngörülen yaptırımların da uygulanabilirliği olmayacaktır. Oysa, söz konusu
kanun -yani bugün halen mevcut olan
kanun- öyle bir anlayışla hazırlanmıştır ki, değerli arkadaşlarım, (d) ve (e)
bentlerinde, değil yabancı sermayenin, yurt içindeki gerçek veya tüzelkişilerin
veya sermaye gruplarının hisse oranları bile sınırlandırılmıştır. Yeni
getirilen düzenlemenin, 29 uncu maddenin (d) ve (e) bentleriyle de bağdaşmadığı
kanısındayım.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 16 ncı maddesinde
"temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuk kurallarına
uygun olarak kanunla sınırlanabilir" denilmektedir. Anayasa Mahkemesi, 7
Temmuz 1994 tarihli ve 1994/49 esas sayılı ve 1994/45-2 karar sayılı kararında
"telekomünikasyon, elektrik üretimi, iletim ve dağıtım gibi stratejik
önemi olan alanlara yabancıların girmesi ötesinde egemen olması, güvenlik,
bağımsızlık ve ekonomik yönlerden çok sakıncalıdır" demektedir
"çünkü, bu tür kamu hizmetleri, ülke güvenliğiyle çok ilgilidir, yakından
ilgilidir" ifadesine yer vermektedir.
Kuşkusuz, özel radyo ve televizyon yayınları da, yayın
kuruluşları da stratejik öneme sahiptir. Söz konusu kuruluşların kamuoyu
oluşturmadaki etkileri gözönüne alınırsa, bunların belli bir orana ulaşmaları,
yani karar alma oranına ulaşmaları -bulundukları yayın organlarında- ekonomik,
sosyal ve siyasal konularda, bugünden görülmeyecek sakıncalara yol açabilir.
Özellikle Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimiz ve onlar tarafından hazırlanan
raporlarda yer alan iddialar, ileri sürülen talepler dikkate alınırsa, içinde
bulunduğumuz koşullarda, bu konularda duyarlı olmamızın ne kadar gerekli olduğu
açıkça görülecektir.
Sayın milletvekilleri, 2 nci maddenin gerekçesinde,
Avrupa Birliği uyum sürecinin gözetilmesinden ve rekabetin artırılmasından söz
edilmektedir. Lütfen, yapmak istediğiniz her şeyi, Avrupa Birliğine uyum ve tam
üyeliğin gereği diye tanıtmaktan vazgeçiniz. Yok böyle bir şey! Böyle bir talep
yok! Böyle bir gerek yok! Avrupa Birliğinde böyle bir uygulama yok! Kaldı ki,
biz, yabancı sermayeye, her alanda, özelleştirmede, ihalelerde, yerli
girişimcilerle eşit koşullar tanıdığımız halde, Avrupa Birliği ülkeleri,
birbirlerine bile aynı serbestliği tanımamaktadırlar; kendi girişimcilerini ve
kendi tesislerini korumak için, gizli veyahut da açık çeşitli yöntemlere
başvurmaktadırlar.
Rekabet artırmaktan ne kastedildiğini de anlayamadım
değerli arkadaşlarım. Teknoloji mi getirecek; hayır. Üretimi mi artıracak;
hayır. İstihdamı mı artıracak; hayır. İhracatı mı artıracak bu değişiklik;
hayır. Eğlence programı, haber ve bilgilendirme programı yapılacak yabancılar
tarafından, böylece yabancı ürünlerin içpazarı ele geçirmesi de tabiî
kolaylaştırılacak ve kârlarını dışarıya transfer ettiği için de Türkiye'nin
yurtdışına döviz çıkışı artacak.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye dünyada esen küreselleşme
rüzgârlarına kendisini kaptıran ve 1980'den sonra her alanda serbestleşmeyi
kontrolsüzlüğe varan bir ölçüde yerine getiren bir ülkedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keleş, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Tamamlayayım efendim.
Örneğin, başka ülkeler, yabancıya toprak satışında, en
azından, kıyılarda, sınırlarda ve tarım arazilerinde satış yapılmamasını
öngördükleri halde, Türkiye, bütün bu sınırlamaları kaldırmıştır. İhalelerde,
özelleştirmede, yatırımlarda yerli yabancı ayrımı gözetmememiz, tabela
şirketlerine, adı sanı duyulmamış şirketlere, verdikleri adreslerde bulunmayan
şirketlere en değerli tesislerimizi devretmemiz, kontrolsüzlüğü ne ölçüye
vardırdığımızın kanıtıdır. Bu tutumu artık değiştirmeliyiz.
Haber ve bilgilendirme programları, bütün toplumu
etkilemenin, koşullandırmanın en önemli aracıdır hatta koşullandırmayı
kelimelere dökerek bile yapmaları gerekmez sayın milletvekilleri. Fark
edilmeyecek kadar hızlı geçen görüntüler ve reklamlarla koşullandırma
sağlanabilir. Dolayısıyla, böyle bir durumda rekabetten de söz etmek mümkün
değildir ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerin gereğini yerine getirmekten de söz
etmek mümkün değildir.
Rekabet, burada olsa olsa ülkemizin birlik bütünlüğünü,
cumhuriyeti korumaya çalışanların Lozan'ı silip atmaya çalışanlarla rekabeti
olarak tanımlanabilir. Karşı görüşlere kendi ülkesinde böylesine bir olanak
sağlanması, böyle bir reklam ve tanıtım olanağı imkânı verilmesi hiçbir ülkede
görülmemiştir, duyulmamıştır. Bu tutumumuzu değiştirmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİRGEN KELEŞ (Devamla)- Bitiyor efendim.
Cumhuriyetin temel niteliklerine, Atatürk ilke ve
devrimlerine, ulusal devleti ve onu koruyanların varlığına, ülkenin birlik ve bütünlüğüne
göz dikenlere geçit vermemeli, onların işlerini kolaylaştırmamalıyız.
Bu düşüncelerle, 833 sıra sayılı yasa teklifinin 2 nci
maddesinin teklif metninden çıkartılmasını öneriyoruz. Vereceğimiz önergeyi
desteklerseniz çok doğru bir adım atılmış olur diye düşünüyorum ve Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, İstanbul
Milletvekili Nevzat Yalçıntaş.
Buyurun Sayın Yalçıntaş. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul)- Sayın Başkan, çok değerli
arkadaşlar; daha önce burada yapılan bir konuşmada, geçen dönemde RTÜK Kanunu
dolayısıyla yapılan tartışmalar, teklifler, Mecliste yaptığımız konuşmalar ve
sonunda Cumhurbaşkanının reddetmesi olayı üzerinde duruldu ve bazı izahlar
yapıldı. Bendeniz o komisyonda, yani, Anayasa Komisyonunda partimi temsil
ediyordum ve az çok bu konuda tecrübe, kısmen bilgi sahibi olan bir
kardeşinizim. O komisyonda, Anayasa Komisyonunda -o sırada başkanımız değişmişti;
biliyorsunuz, yeni bir başkan gelmişti- muhtelif partiler var, zannediyorum 5
parti. Usulüne göre, tatlılıkla, deliller getirerek, dışkaynakları zikrederek,
oralarda yapılan uygulamaları söyleyerek anlattık ki, şu şu şu maddeler
yanlıştır, siz bunu keyfinize göre yapıyorsunuz; bu, ne basın hürriyetine ne
millî değerlere ne millî sermayeye... Her şeye zıt hükümler getiriyorsunuz.
Her şeyi anlatmak, mutlaka, karşınızdakini ikna etmek
manasına gelmiyor. O haliyle gitti kısmî değişiklikler ve derhal, Sayın
Cumhurbaşkanından haklı gerekçelerle geldi. Orada, hükümette olan bir sayın üye
kalktı, "Yalçıntaş'ın argümanlarını almış Köşk, bunları biraz genişleterek
göndermiş" dedi. Ben de kendilerine şunu söyledim: "Bu bir noksanlık
değil bir kere. İlimde, aklınızın yettiği, doğru bulduğunuz her şeyi alır, atıf
yaparsınız. Kaldı ki, bahis konusu ettiğiniz kişi benim ve ben, bu komisyonun
üyesiyim ve bunları size anlattık, yanlış yapıyorsunuz..." Ve hatırlattık
ki, yanlış hesap Bağdat'tan döner.
Ben bu maddeyi görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Bazı
kelimeler kullanacağım, özür diliyorum, "şaşkınlık" kelimesi de
bunlardan biri. Bunun aslı yüzde 25'tir; yabancı sermaye yüzde 25 olsun dedik.
Teklifi getiren arkadaşlarımız -ki, hükümet bunu üzerine almamış; bizim
hükümetimizin teklifi olarak gelmiyor, bazı değerli arkadaşlarımızın teklifi
olarak geliyor- onlar da, yüzde 49'a çıkarmışlar; yani, anlaşılabilir
diyebiliriz. Bu yüzde 49 niçin; Şirketler Kanunu, herkes bilir ki, tam
hâkimiyet kurmasın genel kurulda ve kararlarda; fakat, ne olmuşsa olmuş, bir
altkomisyonun kurulduğu anlaşılıyor. O altkomisyon sınırsız, yüzde 100.
Bütün bunun meşruiyet sebebi TMSF'nin elinde bulunan
birkaç kanalı satmaksa, elde edecekleri paraya göre verdikleri büyük taviz, her
şeyi yıkıcı mahiyettedir. İkinci, aşırı kelimem bu: "Yıkıcı."
Birincisi, şaşkınlığımı gizleyemiyorum; ikincisi, bu kavanin, bu kanun
yapmadaki yıkıcılığa dikkatinizi çekiyorum. Ne özelleştirme ne yabancı sermaye
getirme, saplantı haline gelmez. Özelleştireceğiz diye bir saplantı olmaz. İllâ
yabancıya satacağız, yabancı sermaye gelsin diye bir saplantı olmaz. Ekonominin kuralları vardır: Gelişme. Sosyal
ilimlerin kuralları vardır: Değerler sistemi. Bu değerler sistemi, evrensel
değerler var tabiatıyla -küçülen bir dünyada yaşıyoruz- ama, millî değerler de
var, manevî değerler de var. Siz, yüzde 100'ünü teslim edeceksiniz. Sayın
Bakanın buyurduğu hususlar, hiçbir zaman konunun mahiyetini değiştirmez.
Efendim, yerel televizyona gitmesin. Zaten gitmeyecek, ulusal televizyon
dururken niye gitsin?! 3 vilayete, 1 vilayete yapacak. Ulusalların yüzde şu
kadarından fazlası almaz hesabıyla 6. 6 televizyon kanalı, ulusal mahiyette, az
mı etki yapar bir ülkede?! En kritik zamanlarda az mı etki yapar? Burada 2
önemli prensip çiğneniyor. Birincisi, devletin millî olma niteliği. Peki,
devletin millî olma niteliği nasıl çiğnenir?! Hadi bakalım gidelim de, biz,
İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, mümkün müdür yüzde şu kadarını satın almak
onların televizyonlarının?! Bütün koruma tedbirlerini almışlardır, burada bir
arkadaşımız izah etti...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalçıntaş.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Efendim, eğer, lütfeder
biraz bana vakit tanırsanız, müteşekkir kalacağım.
BAŞKAN - Devam edin Sayın Yalçıntaş, buyurun.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Diğerlerinin de
tedbirlerini almışlar.
Biz, ne kadar cömerdiz, yüzde 100'ünü alacağız, dış
ülkelerin ya şirketlerine teslim edeceğiz... Büyük şirketler, reklam konusunu
bir arkadaşımız gayet vukufâne anlattı. Ben, özel bazı televizyonların
kurulmasında, milletvekili olmadığım dönemde bana müracaat ettiler, tecrübem
var, vesairem var, onlara yardım ettim İstanbul'da. Sonra onların reklam
teşkilatlanmaları oldu ve müracaat ediyorlardı. İsmini vermek durumunda
olmadığım bazı yabancı şirketler vermiyorlar. Çaresiz kaldılar. Bana müracaat
ettiler."Efendim, bunlar çok büyük reklam veriyorlar. Reklam olmadan
televizyon yaşayamaz.” Konuşayım dedim, ben de konuşayım... Aldığım cevap
kanlar dondurucu, beyinler kanatıcıydı. O televizyon şirketinin yayınlarının
dinî mahiyette olduğunu söylüyordu; yani, aynı zamanda millî mahiyette olduğunu
söylemek istiyor. Reklam müdürü açıkça bana bunu söylüyordu: "Hocam, o
bahsettiğiniz televizyon dinî yayınlar yapıyor." Yani ambargo koymak
istiyor; büyük bir yabancı şirket, çok büyük ilanlar verir hâlâ.
Şimdi bütün bunları etüt etmeden, bütün bunların -eski
tabirle- anhasını minhasını görmeden, detaylarını, yabancı ülkenin tatbikatını
görmeden, biz hudutsuz "gelin alın" diyoruz. Alacakları söyleyeyim:
Özellikle iki alıcı profili çıkacaktır: Birincisi büyük şirketler, yani
transnasyonal, uluslararası şirketler; ikincisi de misyonerler. Bu
arkadaşlarımız yüzde 49'u getirmiş. Bunu değiştiren altkomisyon. Acaba biliyor
mu ki dünyada kaç tane misyoner televizyonu var? Bunlar "biz misyoneriz,
Hıristiyanlığı yaymak için, sizi İsevîliğe getirmek için yayın yapıyoruz"
demiyorlar. Bütün yayınlar öyledir. Yüzde 100'ünü teslim ettiniz, filanca
şeyler saklı kalmak şartıyla...
Arkadaşlar, şu son zamanlarda bazı yerli
televizyonlarımızın yaptığı birtakım yayınları RTÜK'ün önlemekte aciz kaldığı
bir ülkede, yabancıların bütün sermayeyle, bütün teknolojiyle, bütün
baskılarıyla gelip yerleşip bütün bir menfaat ağını sizin ülkenizde kurduğu
zaman, kritik zamanlarda yapacakları yayını siz nasıl önleyeceksiniz?! Ne
lüzumu var?! Kaç para bekliyoruz?! Bu kadar muhtaç mıyız?! Kaç kanalı
satacağız? Burada gerekçe var. Gerekçeyi okuyorum, karşıma TMSF çıkıyor.
BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, toparlayabilir misiniz.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Toparlayacağım şudur:
Yanlıştır!.. Yapılacak iş, Sayın İrfan Gündüz Beyefendi ile Sayın Mustafa
Beyefendi baş başa verip 5 dakika
içerisinde bir önerge versinler, hiç olmazsa eski haline sokalım. Yani
"yüzde 49" demiş bu 6 arkadaş.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Ya da çekelim.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Yahut da çekin efendim.
("Çekelim" sesleri, alkışlar)
Yani, bu veballidir.
Siz, altı oktan birisi milliyetçilik, bizim de vasfımız
muhafazakârlık. Millî ve manevî değerler olmadan muhafazakârlık olur mu?!
(Alkışlar)
Amerikalılara, Fransızlara, Almanlara teslim edin.
Budur!.. Başka biz -yabancı sermaye gelecek- kaynak mı bulamadık? Rica
ediyorum... Yaptığımız iş vebaldir, yarın bunu torunlarımız çekecektir; ne
lüzum var?! Gelsinler gazoz imal
etsinler, bilmem hangi maddeyi imal edeceklerse etsinler; ama, biz, fikir
oluşturmayı, kültür oluşturmayı teslim ediyoruz. Biz bir kültür devletiyiz, biz
asırlık bir devletiz, bizim de birikimlerimiz var, bunları onların hoyrat
yayınlarına ve politikalarına teslim etmektir bu madde, bunu önleyemeyiz sonra.
Hepinize bu mesuliyetinizi hatırlatıyorum, buna hayır diyelim veya çeksinler
bunu değiştirip getirsinler.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçıntaş.
Madde üzerinde, Hükümet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önce, bu madde üzerinde
görüşlerini beyan eden, teklifin tamamı üzerinde görüşlerini ifade eden
milletvekillerine teşekkürlerimi sunuyorum.
Kanun tasarı ve teklifleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi komisyonlarında ve Genel Kurulda görüşülürken farklı düşüncelerin,
farklı bakış tarzlarının özgürce ifade edilmesi, doğruların anlaşılması
açısından da gereklidir. Zaten Meclis platformu farklı düşüncelerin rahatlıkla
ifade edileceği bir zemindir ve bu zemin de, farklı düşüncelere göre, milletvekillerimizin
de özgürce kararlarını verecekleri bir ortamdır. Bu bakımdan, aykırı
düşüncelerin ifade edilmiş olmasını da bir zenginlik olarak görüyorum.
Ancak, hepimiz şunu biliyoruz ki, dünya bundan yirmi
yıl önceki, elli yıl önceki dünya değildir. Bugün, dünyanın içinde bulunduğu
durumda, artık, her şeyin yerküre üzerinde çok hızlı dolaştığını görüyoruz.
İnsanlar, mallar, sermaye yerinde durmuyor ve yerküre üzerinde sınır
tanımaksızın hareket ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Geçen sene dolaşmıyor muydu
Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Bugün, pek çok insan açısından, Ankara'dan İstanbul'a gitmekle,
Ankara'dan New York'a, Londra'ya gitmek arasında büyük bir güçlük farkı yoktur.
Mallar daha korkunç bir şekilde dolaşıyor yerküreyi.
Bakıyorsunuz, Afrika'da bir ülkede gezerken, süpermarketlerinde Türkiye'de
üretilen malları görüyorsunuz veya Türkiye'de, bakkallarda, dünyanın bir başka
köşesinde üretilmiş malların pazarlandığına şahit oluyorsunuz ve de daha
kaliteli, daha ucuz malı üretmediğiniz takdirde, ürettiğiniz malları kendi
mahallenizde bile satabilmeniz mümkün değildir.
Sermayenin sürati daha korkunç. Sermaye, 15 saniye
içerisinde yerküre üzerinde 5 tur atıyor ve 15 saniye içinde geliyor, en kârlı
gördüğü piyasaya yerleşiyor. Bu kadar olayların hızlı cereyan ettiği, döndüğü,
sınırların anlamını ve mahiyetini değiştirmeye yöneldiği bir dünyada,
teknolojinin hızı ve televizyon ekranlarında gördüğümüz görüntülerin çeşnisi,
rengi, hepsinden daha hızlı değişiyor.
Bugün, zaten, Türkiye'de, köylere varıncaya kadar,
hatta, dağ başındaki mezralara varıncaya kadar dünyanın dört bir yanında yayın
yapılan, hazırlanan yayınları dinliyoruz, izliyoruz, seyrediyoruz. Yani,
dışarıdan gelen yayınlara karşı Türkiye koruma zırhı altında değil ki. Böyle
bir olay dünyanın hiçbir yerinde zaten yok. Uluslararası yayın yapan, yaptığı
yayınlar dünyanın her tarafına ulaşan medya kuruluşları, İngilizce değil de
Türkçe yayın yapıp yine Türkiye'ye girerler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Reklam alamazlar, Sayın
Bakan.
ALİ KEMAL KUMKUMLOĞLU (İstanbul) - Doğru bilgi verin,
meseleleri çarpıtmayın!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunun ötesinde, şimdi, ulusal menfaatlarımızı,
ulusal çıkarlarımızı korumada yabancı bir medya kuruluşu girdiği zaman güçlük
mü olur, zorluk mu olur diye tartışıyoruz. Ulusal menfaatların ne olduğu
konusunda, tezkere olayında, hatırlıyorsunuz, siz, sürekli kürsüye geldiniz,
Amerika Birleşik Devletleriyle tam işbirliğinin ulusal çıkarlara uygun
olmadığını da söylediniz devamlı. Peki, yabancı medya kuruluşu yoktu
Türkiye'de, Türkiye'deki mevcut medya kuruluşlarının yaptığı yayınları bir
hatırlıyor musunuz o günlerde?! Şimdi, bir yabancı sermaye kuruluşu Türkiye'de
yayın yapacak dediğiniz zaman, hemen aklınıza millî menfaatlarımızın ötesinde
bir yayın politikasının Türkiye'yi işgal edeceği gibi bir algılamaya düşmenin
bir anlamı yok; böyle bir realite yok.
ATİLLA KART (Konya) - Bu kaçınılmaz Sayın Bakan, bu
kaçınılmaz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Gerçekçi zeminde olaylara baktığımızda, bunu böyle yorumlamak
mümkün değil. Neden; çünkü, bir kere, medya yayınları, yani radyo ve televizyon
yayınları, bağımsız bir üst kurul tarafından denetleniyor ve bu denetim, RTÜK
Kanununda sayılan nitelikler ve sınırlamalar içerisinde yapılıyor; millî
menfaatların korunması, millî menfaatlara aykırı yayın yapan kuruluşların
kapatılacağı, ekran karartılacağıyla ilgili de hükümler var, düzenlemeler var.
Millî menfaatlarımıza aykırı, bir yayın kuruluşu gelecek, yayın yapacak, RTÜK
orada seyredecek; yapamaz! (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tahkim var, tahkim!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Tahkim dediğiniz şey, burada yapılan yayının niteliğine mi
giriyor?! Burada yapılan yayının niteliğiyle ilgili tahkim olmaz; tahkim bir
başka şey.
ATİLLA KART (Konya) - Yanlış bilgi veriyorsunuz, Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Burada yapılan yayında, ulusal menfaatlara, millî menfaatlara
aykırı bir şey çıktığı zaman, RTÜK gereğini yapar ve cezasını verir, yayın da
yapamaz.
ATİLLA KART (Konya) - Yanlış... Yanlış...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - RTÜK üyelerini bile onlar
seçecek o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Dolayısıyla, millî menfaatları koruma hassasiyeti varsa, bu millî
menfaatları koruma hassasiyetinin hiçbir zaman sermaye yapısıyla ilişkisi
kurulamaz.
Ben, şimdi, hatırlıyorum, öğrencilik yıllarımda...
Yani, Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrencilik yaptım. O dönemde öğrenci yapısı
da belliydi. Temel bir slogan vardı, bizim solcu arkadaşlarımızın temel bir
sloganıydı bu; belki sosyal demokratların sloganı değildi, onun için, sizi
tenzih ediyorum; ama, bir sol söylemdi ve istisnasız her toplantıda, her
forumda dinlerdik "sermayenin milliyeti olmaz" derlerdi. Şimdi,
kavramlar değişmiş. Nasıl buna benzer kavramlar değiştiyse, radyo televizyon
yayınlarının niteliği de değişmiş. Değişen dünyayı görmek lazım.
Bunun ötesinde, şimdi, Avrupa Birliğinde yapılan
uygulamalar... Affedersiniz... Bir sayın milletvekilimiz "Avrupa
Birliğinde böyle bir şey yok" dedi. Bir kere, Avrupa Birliği ülkelerinin
tamamında, 25 Avrupa Birliği ülkesinin tamamında, kendi içlerinde yabancı
sermaye diye bir şey yok. Fransızlar, gider, Belçika'daki bütün yayın
kuruluşlarını kapatabilirler...
AHMET ERSİN (İzmir) - Belçika ile Türkiye bir mi?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - ... veya Almanlar, gider, İtalya'daki bütün yayın kuruluşlarına
girebilirler. Kendi içlerinde bir yabancı sermaye sınırı yok. Avrupa Birliği
dışındaki ülkelerle ilgiliyse uygulama farklı. Bazı Avrupa Birliği ülkeleri,
Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki yabancı sermayenin payı yüzde şu kadarı
geçemez diyor, bir kısmı da hiçbir sınır kabul etmiyoruz, tamamıyla dünyanın
her tarafından yabancı sermaye gelebilir diyor. Örneğin, Belçika, ister Avrupa Birliği üyesi ülke olsun
isterse olmasın, yabancı sermaye sonuna kadar serbesttir diyor, Çek
Cumhuriyeti, sonuna kadar yabancı sermaye serbesttir diyor, Almanya, sonuna
kadar yabancı sermaye serbesttir, gelsin, radyo televizyon kuruluşlarına girsin
diyor. İtalya, belli sınırlar getiriyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yunanistan?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Yunanistan'ı mı örnek alacaksın?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN (İzmir) - Belçika'yı alıyorsun ama...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yunanistan'ı niye örnek
alacaksınız?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Lüksemburg, yabancı sermaye sonuna kadar serbesttir, ister Avrupa
Birliği üyesi ülkelerden gelsin, ister yabancılardan diyor.
AHMET ERSİN (İzmir) - Lüksemburg ile Türkiye bir mi?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Portekiz... Aynı şeyi söylüyor Portekiz, gelsin, Amerika, Kanada,
Çin, Avustralya, nere gelirse gelsin, serbest diyor. Slovakya aynı şeyi
söylüyor, Slovenya aynı şeyi söylüyor değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, aman,
buna benzer bir düzenleme, kanun, Türkiye'den başka bir yerde hiç yok, sadece
bu Türkiye'ye özgüdür, aman bunu değiştirdiğimiz zaman, dünyanın yapmadığını
biz yaparız gibi bir algılama, değerlendirme tamamıyla yanlıştır ve de millî
hassasiyetleri koruyacak olan, bir üst kuruldur, RTÜK'tür.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yunanistan'da nasıl, Sayın
Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Bir kere, şunu bilmek lazım: Yabancı sermaye, aslında, ürkektir ve
gittiği ülkenin kurallarını uygulama konusunda da çok titizdir ve hassastır;
çünkü, hiçbir yabancı sermaye, bir ülkeye geldiği zaman, oradaki kuralları
ihlal etmeye yönelik bir davranışın içine girmez.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şili'de falan öyle
yapıyorlar değil mi?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Bunu her yerde görüyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Şili'de darbe yaparak
yabancı sermaye hâkim oluyor!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Bunu her yerde görüyorsunuz. Türkiye'ye giren diğer yabancı sermaye
gruplarında, belge, defter düzeninde, işlerin işleyişinde, mevcut mevzuata
uyuşta hassasiyet görüyor musunuz görmüyor musunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yabancı sermaye, ülkeleri
teslim alıyor, siz kültür alanında sokuyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Bu, aynı zamanda, kurallara uyma hassasiyeti radyo televizyon
yayınlarında da meydana gelecektir ve kuralları uygulama düzeni açısından daha
uygun bir zemin ortaya çıkacaktır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Siz kültür alanında, fikir
alanında sokuyorsunuz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Tüm bunların ötesinde, Türkiye özelinde olaya baktığımızda,
değerlendirdiğimizde söyleyeceğimiz temel şey şudur...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Coca cola ile fikir aynı şey
mi Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Türkiye'de, medya sektöründe, ulusal radyo ve televizyon
kuruluşlarında tam rekabet ortamı mevcut değildir. Tam rekabet ortamının mevcut
olmayışından dolayı da belli sayıda sermaye grubu vardır ve de buna bağlı
olarak -ben yıllardır bu Meclisteyim- milletvekilleri de şikâyetçi olmuşlardır,
kamuoyu da şikâyetçi olmuştur. Konuşan arkadaşımızın biri "biz bu konuda
çok mücadele verdik" dedi. Doğrudur, çok mücadele verdik; ama, verdiğimiz
mücadelenin tamamı medya sektöründe rekabet ortamının olmayışına yönelikti.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Biz sağlayamıyoruz,
yabancı sermaye sağlasın!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hepsi boşa mı gitti, Sayın
Bakan, o mücadelenin?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - O mücadelenin bir uzantısıdır bu; şurada söylediklerim, o
mücadelenin bir devamıdır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yapmayın!.. Tam tersidir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Rekabet ortamı, bir kere, ekonominin temel kuralıdır...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O mücadelenin tam tersini
savunuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Özyürek...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Ekonominin temel kuralında rekabet ortamı maksimum faydayı ortaya
çıkarır. Rekabet ortamı geldiği zaman, bir uluslararası yayın kuruluşu geldiği
zaman, uluslararası standartları taşıdığı zaman, radyo ve televizyon
yayınlarındaki standart artacaktır, çalışma düzeniyle ilgili yeni birtakım
düzen ve anlayış meydana gelecektir ve her şeyden önce de basın çalışanları açısından
dahi -her boyut itibariyle ele alın- bu rekabet ortamı ve gelecek uluslararası
standartlar Türkiye'de işleri düzene sokacaktır. İsterseniz Türkiye'de bir
anket yapın, basın yayın kuruluşlarında çalışanlara, yabancı sermaye
standartlarının Türkiye'ye gelişi uygun mudur, değil midir diye, yüzde 99
uygundur diye çıkar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hepsi işsiz kalacaklarını
bilirler, Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Geçen dönem niye bunu
çıkarmadınız?
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Anadol...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Geçen dönem yaptığımız mücadele, hiçbir zaman yabancı sermaye
Türkiye'ye ayak atmasın niteliğinde değildir. Tutanakları getirsinler bakalım;
geçen seneki yaptığımız mücadelede ne var...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Öyle bir iddia yoktu
geçen dönem.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Medya sektöründe rekabet ortamının olmayışından doğan sorunlar bu
Mecliste dört dönemdir tartışılmıştır, benim bulunduğum dört dönem boyunca.
Sorun budur, şimdi rekabet ortamını getirmeye çalışıyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bununla mı getiriyorsunuz?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Nasıl getiriyorsunuz; 18 tane radyo televizyon kuruluşu zaten yerli
sermaye olacak, 6 tane de yabancı sermaye girebilsin. 6'sının hepsine girecek
diye bir şey de yok; 6'yla sınırlamışsınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama reytingin yüzde 90'ı...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - 6 tane yabancı sermaye kuruluşu geldiği takdirde, farklı medya
sermaye gruplarına ilave olarak, bir yabancı sermayeyle birlikte rekabet
ortamına uygun bir piyasa yapısı ortaya çıkacaktır veya eskisine göre daha
uygun bir rekabet ortamı ortaya çıkacaktır. Bundan da en fazla yararlanacak
olan, medya sektöründe çalışan emekçilerdir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Anlat, ağzından bal damlıyor,
Sayın Bakan!.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - ... ve de basındaki sermaye grupları açısından da...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kurtarıcıları bekliyoruz!.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Yani, ben, basın emekçilerine karşı bir tutum içerisinde
olacağınızı zaten düşünmüyorum; ama, sadece hatırlatmak istiyorum...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Nerede o komünist
söylemleri?!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Karapaşaoğlu...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bir anket yapın, Sayın
Bakan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Maalesef, salonda karga yok
gülecek!
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Basındaki sermaye grupları arasındaki ilişkiler açısından da, yeni
birtakım sermaye gruplarının Türkiye'ye girmesi, bu sektöre girmesi faydalı.
Belli ana gruplar arasındaki zaman zaman ortaya çıkan sorunlardan dolayı en
fazla siyaset rahatsızlık duyuyor, bundan kamuoyu da rahatsızlık duyuyor; çok
sayıda medya sermaye grubunun bulunduğu ortamdan, her şeyden önce, ortaya
çıkacak rekabetle birlikte, daha düzgün, daha düzenli, kamuoyunun bilgilenme
hakkına daha uygun bir yapı gerçekleşecektir. Doğrusu, buna yönelik olarak
yapılan eleştirilerin pek haklı olduğu kanaatinde değilim, düşüncesinde
değilim; ama, burada ifade edilen bütün görüşlere, düşüncelere saygı duyuyorum
ve takdiri Yüce Meclise arz ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Son söz milletvekilinindir kuralı gereğince, madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yozgat Milletvekili Emin Koç.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu saatte çok önemli bir konuyu tartışıyoruz. Bu konu,
karşılıklı inatlaşarak bir yere götürülecek bir konu değil bence, Türkiye'nin
en önemli sorunlarından birisi. Bunu, karşılıklı, birbirimizle inatlaşarak,
tartışarak çıkarırsak, bunun bedelini, bizler, bizlerden sonra gelecek nesiller
çok ağır öder.
Sayın Bakan, burada, yabancı sermayeden söz etti.
Yabancı sermaye gelebilir, o ayrı şeydir; ama, medyaya, basına yabancı
sermayenin gelmesi veya tamamını onlara teslim etmek doğru bir şey değil,
dünyanın hiçbir ülkesinde de böyle bir uygulama yok.
Nevzat Yalçıntaş ağabeyimiz bu işi en iyi bilenlerden
birisi, TRT Genel Müdürlüğü yaptı. Ben de gazeteciyim, yirmiiki yıl, burada,
Parlamento muhabirliği yaptım. Bu hazırlanınca, tüm cemiyetlerden arkadaşlarla
görüştük; böyle bir şey, dünyanın hiçbir yerinde yok. Bunu, ne için yapıyoruz?
Sayın Bakan, hükümet sözcüleri söylesin, bir yerden emir geldi, böyle yapın,
biz başka bir hazırlık içindeyiz onun için yapıyoruz mu diyorlar, yoksa, sadece
Star'ın satışı mı? Sadece Star'ın satışıysa, Star'ın satışından nihayet ne
kadar gelecek, kimi kurtaracak?! Bakıyoruz, sonunda, ne Türkiye'yi ne hükümeti
kurtaracak bir şey yok.
Sayın Bakan bilgi verdi, 37 milyar dolar bu bankalardan
hortumlandı, bunları alamayacağız diyor. İkibuçuk yıllık bir uğraş sonunda
alınan para da, 1,8 milyar dolar. Peki, bu bankaları hortumlayan insanlar,
bugün Türkiye'de değil mi?! AKP İktidara gelirken, bunlardan hesap soracağız,
kuruşuna kadar alacağız demedi mi?!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hesap soruyor.
EMİN KOÇ (Devamla) - Ama, 30 - 40 milyar dolar
dolandırmış, hortumlanmış; hortumlayanların hiç birisi bugün cezaevinde mi
Sayın Milletvekili arkadaşım?
ASIM AYKAN (Trabzon) - Biz mi koyacağız, yargı koyacak.
EMİN KOÇ (Devamla) - Hepsi dışarıda, hepsi holdinginin
başında, hepsi işinin başında, hepsi yatında katında; ama, Türk Milleti
sürünüyor. Onlar işlerinin başında, onlara dokunmuyoruz. Sonunda işi nereye ...
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
EMİN KOÇ (Devamla) - Arkadaşlar, sizinle tartışmak da
istemiyorum, tartışarak bir yanlışa
gitmek de istemiyorum; ben, burada çok ciddî bir sorunla karşı karşıya
olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum. Star’ın satışıyla... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
EMİN KOÇ (Devamla) - Star'ın satışıyla, ne AKP kurtulur
ne hükümet kurtulur ne de Türkiye kurtulur arkadaşlar.
Biliyorsunuz, bu Türkiye, bir Kurtuluş Savaşını yaşadı.
O dönemin açın medyasını, okuyun. İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların
eline geçti; onlar için, onlara çanak tuttu, yağ çekti. Bizim neler
çektiğimizi, açın, o günleri okuyun. Bugünlerde, normal günlerde olabiliriz;
yarın, ciddî bir sorunla karşılaştığımızda, bu medya, Türkiye'de ciddî sorunlar
çıkarabilir.
6 tane televizyon diyor Bakan. 6 değil, 1 tane de olsa
önemlidir; çünkü, çok sayıda olması önemli değildir. Bir gazete vardır, 1 000
000 tirajı vardır, çok etkilidir, çok sayıda insana gider, çok ciddî yapısı
vardır; bir gazete de vardır, 50 000 tirajı vardır, toplum üzerinde hiç etkili
olmaz. Bir kere, buraya gelecek kuruluşların çok ciddî ekonomik, maddî
olanakları olacak; Türkiye'nin çok ciddî düşünce adamlarını alıp, o
televizyonlarda yorumlar yaptıracaklar ve çok etkili olacaklar.
Yine, hep beraber, bu Mecliste bir tezkere tartışması
yaptık biliyorsunuz. O dönemde de konuştuk ve sonunda aklıselime ulaştık. Eğer
o gün tezkere çıksaydı, Amerika'nın 65 000 askeri gelip, güneydoğuya
yerleşecekti, bizim Mehmetçiğimiz, gidip, Irak'ta şehit olacaktı. Bugün, belki
de güneydoğuya, milletvekilleri olarak biz bile gidemeyecektik, bizi de
parçalamaya...
Şimdi, bu medya, Türkiye'deki etnik yapıyı
kullanabilir, mezhepsel yapıyı kullanabilir, bizi birbirimize düşürebilir.
Bunları, hep yanlış yönünden, aksi yönünden düşünmek zorundayız.
Yine, aynı bir durumla karşı karşıyayız ve ben
sizlerden rica ediyorum. Bu, sadece Star'dan gelecek para, hiçbirimizin bir
işine yaramaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Devamla) - Benim sizlerden ricam, sarı basın
kartı taşıyan bir gazeteci olarak ricam, gelin, bir ortak noktada uzlaşalım,
bir sınır koyalım. Eğer bunu sınırsız yaparsak, çok ciddî sorunlarla karşı
karşıya kalırız; sizler de, asırlar boyu bunun hesabını ödemeyebilirsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 2 nci maddesi ile değiştirilen 3984 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin
(h) bendinde geçen "ilgili diğer maddeleri" ibaresinin "ilgili
diğer hükümleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Hamit Taşcı |
Hüsnü Ordu |
|
İstanbul |
Ordu |
Kütahya |
|
Muharrem
Karslı |
|
Ahmet Yeni |
|
İstanbul |
|
Samsun |
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
833 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin
(Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin teklifi)ndeki
gibi aşağıdaki şekilde kabul edilmesini arz ve teklif ederiz.
"h) Bir özel radyo ve televizyon yayın kuruluşunda
yabancı sermayenin payı ödenmiş sermayenin yüzde 49'unu geçemez."
|
Nevzat
Yalçıntaş |
Ahmet
Faruk Ünsal |
Zekeriya
Akçam |
|
İstanbul |
Adıyaman |
İzmir |
|
Hamit
Taşcı |
|
Süleyman
Gündüz |
|
Ordu |
|
Sakarya |
BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup,
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
833 sıra sayılı Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 2 nci maddesi Anayasaya aykırı olduğundan teklif metninden
çıkarılmasını ve kanun teklifinin adının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Akif Hamzaçebi |
Birgen
Keleş |
Osman
Kaptan |
|
Trabzon |
İstanbul |
Antalya |
|
Ali Kemal
Kumkumoğlu |
Ali Kemal
Deveciler |
Atila Emek |
|
İstanbul |
Balıkesir |
Antalya |
|
K. Kemal Anadol |
|
Mustafa
Özyürek |
|
İzmir |
|
Mersin |
"Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi"
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi?..
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Anadol, siz mi konuşacaksınız?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri, değerli milletvekilleri; saat 23'ü 21 geçiyor. Bu saatte,
biz, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bir konuyu, çok önemli bir konuyu
tartışıyoruz ve bu saatte, ben, şahsen, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
olarak değil, bir milletvekili olarak, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma,
parti farkı gözetmeksizin hitap ediyorum. Burada, Sayın Nevzat Yalçıntaş
Hocamla aynı düşünceleri paylaşarak sizlere hitap ediyorum. Aynen 1 Mart
tezkeresinde olduğu gibi, elimizi vicdanımıza koyarak, ülkenin geleceğini
düşünerek, bizden sonra gelecek torunlarımızı düşünerek oy kullanmamız
gerekmektedir diyorum. Burası Türkiye arkadaşlar.
Sayın Bakan demin izahat verdi. Bu barajı kaldırarak
televizyonun sermayesini yabancılara yüzde 100 açan ülke olabilir, itiraz
etmiyorum; ama, açmayan ülkeler de var, yüzde 5'le sınırlayan, yüzde 25'le
sınırlayan ülkeler de var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yunanistan...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Neden; Yunanistan'ın
sınırlaması niye size tuhaf geliyor?! Yani, Avrupa Birliğinde, Yunanistan,
Avrupa Birliği politikasında ters gelmiyor da, yani, bu kadar küreselleşmenin
yanında, Yunanistan'ı, milliyetçilik yaparak mı bana söylüyorsunuz?!
Milliyetçilik damarlarınız mı kabarıyor o zaman?! Yani, unutuyorsunuz;
milliyetçiliği, muhafazakârlığı, kimliğinizi... Deminden beri burada Sayın
Bakanın ağzından bir tarafa bıraktınız, 15 dakikada dünyayı dolaşan sermayeden
bahsettiniz... (AK Parti sıralarından "15 saniye" sesleri) Şimdi, 15 saniyede... 15 saniyede...
Şimdi...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Yunanistan'ı örnek
veriyorsunuz...
BAŞKAN -Sayın Karapaşaoğlu, lütfen ama...
Sayın milletvekilleri...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Almanya'yı örnek
verin.
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - BBC'yi satın alın bakayım,
BBC'yi satın alın bakayım, gücünüz yetiyor mu?! Kovarlar kapısından sizi
BBC'nin, kovarlar kapısından!
BAŞKAN - Sayın Anadol... Genel Kurula hitap eder
misiniz, Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
buraya Star'la ilgili, TMSF'yle ilgili bir -tasarı diyorum, pardon; tasarı
olarak getirmeye hükümetin gücü, cesareti yetmedi- teklif geldi; Star'ın
altından, televizyon kanallarının tamamını yabancı sermayeye açmak diye bir
olay geldi. Eğer cesareti varsa bu arkadaşların, bırakın Star'ı, TMSF'yi,
televizyonla ilgili hükümet bir tasarı getirir, bütün televizyonların yabancı
sermayeye yüzde 100 satılmasını getirir, onu tartışırız arkadaşlar. Yani,
cambaza bak deyip, cebinden başka şey almak isteniyor bu halkın. Böyle şey
olmaz!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne alakası var!
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, sizi
uyarıyorum!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sen bizi hep uyarıyorsun,
millet de sizi uyarıyor!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu 6 tane güçlü televizyon
yabancıların eline geçerse, yüzde 100 yabancı sermayenin olursa, Türkiye,
Türkiye kamuoyu öyle bir etkilenir ki, Türkiye'deki basın, mütareke basınından
daha geriye gider arkadaşlar, daha geriye gider. Kamuoyu ve... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Şimdi bana bağırıyorsunuz, şimdi sinirleniyorsunuz...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne kadar geriye gider?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, uyarıyorum sizi...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz de sizi uyarıyoruz!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu silah, bumerang gibi
geri döner, önce sizi vurur; pişman olursunuz, bu Mecliste olmazsınız; ama, iş
işten geçer, pişmanlığınız işe yaramaz. Pişmanlığınız işe yaramaz...
AHMET YENİ (Samsun) - Siz kendinizi düşünün, kendinize
bakın.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - ... ve deminden beri
yabancı sermayenin faziletinden bahsetti Sayın Bakan, "gittiği yerin
kurallarına uyar, ürkektir" dedi.
Arkadaşlar, dünyanın en güçlü iletişim şirketi, televizyon şirketi ITT Şili'ye
gitti -kendisi açıklıyor şimdi- para dağıttı, isyan çıkardı ve Allende'yi
devirdi. Amerikan CIA kaynakları bunu açıklıyorlar şimdi ve bu, bir televizyon
şirketiydi. Türkiye'ye gelecek, Sayın Hocamın dediği gibi, peki misyonerlik
propagandası yaparsa, bu amaçla Türkiye'ye gelirse ne yapacaksınız o zaman, ne
yapacaksınız o zaman?! Şimdi... (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu milleti bu kadar
hor ve hakir göremezsiniz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
Sayın Karapaşaoğlu...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bu millet, o kadar
zayıf bir millet değil.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, televizyon,
demokrasiyi...
BAŞKAN - Sayın Anadol, bir saniye...
Sayın Karapaşaoğlu, söyleyeceklerinizi buyurun kürsüden
ifade edebilirsiniz. Lütfen ama sayın milletvekilleri... (CHP sıralarından
alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bırakınız yabancı sermayeyi
arkadaşlar, demokrasiyi bir ülkede, herhangi bir ülkede demokrasiyi tehdit eden
en büyük tehlike medya tekelleşmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Müsaade eder misiniz...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Demokrasiyi dünyada en
büyük tehdit eden tehlike, medya tekelleşmesidir; kamuoyunu şaşılaştırır,
istediği adamı bir hafta içinde kahraman, bir hafta içinde vatan haini ilan
eder. Görüyoruz bunu, yaşıyoruz Türkiye'de. Bir de bu gücün, bu silahın yabancı
sermayenin eline verildiğini düşünün. Ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya
kalacağız ve onlar, kamuoyunu istedikleri gibi şekillendirecekler ve Türkiye
gibi bir tarafı Kafkaslarda, bir tarafı Ortadoğu'da, bir tarafı Balkanlarda
olan dünyanın en stratejik bölgesinde istedikleri gibi politika uygulayacaklar,
siz de buna izin vereceksiniz; vermeyin arkadaşlar; onu istiyorum. Haa,
verirseniz, bunun vebalinden kurtulamazsınız. Bir daha söylüyorum -saat 23,30'a
geliyor- tarih düşürmek için söylüyorum, vicdanlarınıza hitap ediyorum ve
partizan bir anlayışla söylemiyorum, bir tehlikeyi, vicdanımın sesini dile
getirerek burada ifade etmek istiyorum.
Bizim, Sayın Yalçıntaş Hocayla değişik fikirlerimiz
belli; o Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili, ben Cumhuriyet Halk
Partisinin; ama, burada birleşiyorsak, bir anlam ifade etmesi lazım, biraz
düşünmeniz lazım. O nedenle, yanlış hesap Bağdat'tan döner derler; hayır,
Bağdat'a gitmeyecek, Çankaya'dan dönecek. Anayasa Mahkemesi, bu Anayasaya
aykırı maddeyi, bu Anayasaya aykırı maddeyi Çankaya'dan daha ileri
göndermeyecek arkadaşlar. Ondan sonra... (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen ne zaman
Çankayaya hükmetmeye başladın?!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesinden
bahsediyorum... Anayasa Mahkemesinden bahsediyorum...
AHMET YENİ (Samsun) - Çankayadan bahsediyorsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi
Çankaya'da!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Çankaya yukarıda.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi
Çankaya'da!
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Haymana'da değil; yerini
öğren! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi...
Arkadaşlar, bakın, çok komik bir durumla karşı
karşıyayız.
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Ne zamandır hükmetmeye
başladınız, Anayasa Mahkemesi...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Çankaya'ya...
Çankaya'ya...
BAŞKAN - Sayın Anadol, tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Söylediğin lafı da
bilmiyorsun. Söylediğin lafı kulakların da duymuyor. "Çankaya'dan
dönecek" diyorsun.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Neden?.. Çankaya dedim. Anayasa Mahkemesi...
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, lütfen...
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Anayasa Mahkemesi
orada değil.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Anayasa Mahkemesi
Haymana'da değil, Bursa'da değil, Çankaya'da! Anayasa Mahkemesinin yerini
öğren. Çankaya'da. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen tamamlar mısınız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Efendim, Sayın Karapaşaoğlu
müsaade ederse...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müsaade ederseniz Sayın
Anadol tamamlayacak.
Buyurun. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Hayret bir şey... Kim dedi
ki Bursa'da olduğunu.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Arkadaşlar, bir daha
söylüyorum; yanlış hesap Bağdat'a gitmeden, Çankaya'dan, Anayasa Mahkemesinden
geri döner ve burada mahkûm olursunuz.
Bugünkü zabıtları, saat 23.30'daki zabıtları okurum;
ama, karşımda olmazsınız, utancınızdan başka yerlerde olursunuz, kulise
çıkarsınız.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Hiç merak etmeyin,
biz söylediğimizin farkındayız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Kulise çıkarsınız ve
hukuka, mantığa, ulusal çıkarlara, her şeye ters olan bu maddenin metinden
çıkarılması yolundaki önergemize yine de oy vermenizi diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
833 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin
(Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 milletvekilinin teklifi)ndeki
gibi aşağıdaki şekilde kabul edilmesini arz ve teklif ederiz.
h) "Bir özel radyo ve televizyon yayın kuruluşunda
yabancı sermayenin payı ödenmiş sermayenin yüzde 49'unu geçemez."
Nevzat Yalçıntaş (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) -Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, konuşacak mısınız, gerekçeyi
mi?..
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalçıntaş. (Alkışlar)
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekili kardeşlerim; bir tek şeyi hatırlatmak için söz alıyorum. Bu
arkadaşlarımızın getirdikleri yüzde 49 haddini geçmez, nispetini geçmez teklifi
neden altkomisyonda yüzde 100 yapıldı; bir kere bunu düşünmemiz lazım;
düşününüz, fikir ediniz.
İki: Sadece çalınan çırpılan bankaların getirdiği
zararı, haram kazançları, başka bir yanlışla telafi etmek, haramı yanlışla ve
millî menfaata aykırı başka bir şeyle temizlemek mümkün müdür; yani, o nedir;
bunlar satılamazmış, argüman bu, biraz evvel söylenildi. Ancak, yüzde 100
yaparsak satılırmış, yabancılar ancak öyle alırmış. Yabancıya satmak şart mı?!
Yüzde 100 ise, niye yüzde 100 Türk sermayesine satılır diyemiyoruz; illa,
yabancıya getirmek için bunu koyuyoruz?! Yani, burada, yabancıya gitsin yeşil
ışığını yakıyoruz. Yabancıların ne olduğunu tanımayanlar var herhalde bu teklifi getirenler arasında, Türk tarihini
herhalde incelemeyenler var. Bu yayın kurumlarına kimlerin... Amerikan
sermayesi gelsin diyormuş bir arkadaş. Amerikan sermayesi, ya mormorlar gelir
ya evanjelikler gelir...
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Yabancı...
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Siz bana cevap
vereceğinize, bu konuları biraz etüt etseniz daha iyi olur. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Biz, bunların bulunduğu ülkelerde
mahiyetlerini öğrenen kardeşleriniziz; lütfen, bunu da kabul edin yahut da Türk
ekonomisine iyice girmiş büyük şirketler alacaklardır. Çalıştıracakları insanı,
beşerî gücü de ona göre seçeceklerdir. Siz zannediyor musunuz ki, bu alacakları
televizyonlara millî ve manevî değerlerinde hassas bir kadro koyacaklardır;
elbette bunu yapmayacaklar.
Kaç para kazanacağız, Sayın Bakana soruyorum? Şu
elinizdeki o değerler için buradayız biz. Sayın Karamustafapaşaoğlu, biz, bu
değerler için işimizi gücümüzü, çoluğumuzu çocuğumuzu bırakıp gelmişiz, para
kazanalım diye değil buraya.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sayın Yalçıntaş...
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Beyefendi, onu senin millî
kurulun kontrol eder.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Evet. Onu
söylerken...
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, lütfen ama..
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Sen burada söylersin,
kanun çıkarırsın.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - O lafı söylerken
hesaplı söyle.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Hesaplı söylüyorum. Ben o
kurulları da biliyorum.
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu...
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Beyefendi, lütfen
Karapaşaoğlu'na müdahale edin.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Karapaşaoğlu çıkıp
kürsüye konuşsun.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Karamustafapaşaoğlu... Hem
de isim, ne kadar güzel ve şanlı bir isim.
Şimdi, bu yabancıları kontrol edecekmişiz. Bütün
strüktürleri, yapılarıyla gelecekler. Bütün menfaat köşelerini tutarak
gelecekler. Bütün cazibeleriyle gelecekler. Ondan sonra, çocuklarımızın,
torunlarımızın hedefi...
Dolayısıyla, ben niçin hatırlattım: Sizin altı okunuzda
milliyetçilik var, veremezsiniz. Bizim de esasımızda muhafazakârlık var.
Muhafazakârlık, biraz evvel bana itiraz eden arkadaşımızın dediği gibi para
kazanmakta muhafazakârlık değildir. Eğer, biz Star'ı satmakta müşkül duruma
düşüyorsak, millî çapta bir yardım açalım veyahut da TRT'ye satalım.
İlla bunu yabancıya satmak için niye yüzde 100 sermaye
kontrolü elinde bir mekanizma getiriyoruz, böyle bir zaruret mi var? Yabancı
kim; işte demin söylediğim Amerikan sermayesi gelecek, belli grupların,
Avrupa'daki belli gruplarıyla gelecekler, hatta, Ortadoğu'daki bazı devletler
ilgilenecekler bunlarla.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Elbette…
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bunu göremiyor muyuz?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İsrail gelecek, çok
seviyorlar!.. Yunanistan'a kızıyorlardı, İsrail gelecek!..
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen…
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Burada, oylarımızın, her
bir oyumuzun vebali var. Şu sıraların üçü, geçen dönem, şu anda burada olmayan
partililerle doluydu. Biz, bu kürsüde, bazı veballerini söyledik. Hepsi
dostumuzdu. Üç partinin üçü de dostumdu, liderleri dahil. Bir parti, tam şurada
oturan bir parti "Hocam, biz bunları değiştireceğiz; haklısınız, kendi
genel kurulumuzda konuştuk" dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yalçıntaş, buyurun.
NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Ben, sevindim, tebrik ettim. Sonunda, cesaret
edemediler. Şimdi, onlar mahkemelerdeler ve burada yoklar. Siz, zannediyorsunuz
ki, bütün idareciler, siyasî idareciler dahil, bizi yöneten siyasîler ve bizler
de, hep buralarda olacağız. Hayır, biz, bu kanunları çıkaracağız, yabancılara
teslim edeceğiz; ondan sonra, belki de yüzde 20'miz burada olacağız,
evlerimizde olacağız ve bu veballerimizle baş başa olacağız. Ben, şahsen, bu kanuna
rey vermiyorum, bu maddesine. Tabiatıyla, kimse, kimsenin reyi üzerinde bir
hâkimiyet kuramaz. Herkes serbesttir, verebilir; yalnız, yanlış argümanlar
söylenmesin.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yalçıntaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 833 sıra sayılı kanun tasarısının
çerçeve 2 nci maddesiyle değiştirilen 3984 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin
(h) bendinde geçen "ilgili diğer maddeleri" ibaresinin "ilgili
diğer hükümleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gecenin bu saatinde biz de tarihe bir not düşmek istiyoruz.
Bugün, herkes evindeki televizyonu açtığı zaman
görüyor, CNN devletin kablolu televizyonunda var, BBC var, TVE var, TV5 var;
ayrıca, CNN'in, NTV'nin Türkiye versiyonları da var.
Bir defa, bilgi ve iletişim çağının dünyayı köy kadar
küçülttüğü bir dönemde yaşıyoruz. Bugün, hemen hemen, mezralarda da, köylerde
de, hatta Ankara'nın göbeğinde de, uydu yayınlarıyla, 2 000'den fazla
televizyon yayını evlerimize girmektedir. Aslında, iletişimin bu kadar,
alabildiğine hızlandığı, sınırları aştığı ve deldiği bir dünyada, bize göre
yapılması gereken şey, insanlarımızı bilinçlendirerek -sivrisinek mikrofonun
başında öter, sonra milletin kulağının zarı patlar; böyle bir de atasözü var-
kendi değer yargılarıyla doğruyu ve eğriyi bilebilecek bir konuma getirmek.
Tabii, burada, TMSF'nin getirdiği bu kanunda… Biz,
3Y'yi silmek için yola çıkan bir iktidarın mensuplarıyız. Keçilerini sattık,
para etmedi; tavuklarını sattık, para etmedi; ama, burada, şu anda elkonulan
televizyonların satılmasıyla ilgili… Türkiye'de mevcut medya kartelinin, medya
tekelinin ne durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Sayın Bakanın ifade ettiği
gibi, gerçek anlamda böyle evhamlar üreterek değil, gerçekten kaliteli bir
yarışma ve rekabet ortamına bu yayın dünyasını da çekmek zorundayız.
Burada, eğer, siz, yüzde 49'una kadar izin verdiğiniz
takdirde, hiç kimse gelip de, burada talip de olmaz. O zaman, Türkiye'deki
tekellere mahkûm kalırız biz. Dolayısıyla, burada, işin sermaye bazında değil,
sermayesi konusunda değil; ama, eğer, yayın ve ilke ve politikaları bakımından
düşünüyorsanız, o takdirde, zaten RTÜK ve RTÜK'ün yetkileri alabildiğine devam
etmektedir. O yüzden, biz, konuyla ilgili dünyadaki bu realist konumu dikkate
alarak, meseleyi buna göre değerlendirmek ve kanunun olumlu yönde çıkmasını
sağlamak bizim görevimizdir diyor, bu konuda desteklerinizi bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.
Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kâtip üyeler arasında ihtilaf olduğu için elektronik
cihazla oylama yapacağız.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiştir;
karar yetersayısı vardır.
2 nci maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Yozgat Milletvekili Emin Koç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu akşam, gerçekten, Türkiye lehine olmayacak bir kanun
teklifinin sonuna geldik ve CHP milletvekili olarak son uyarılarımı yaparken,
durumun da somutta ne halde olduğundan sizlere biraz bahsetmek istiyorum.
Söz konusu olan, aslında, Star Gazetesi ve Star
Televizyonunun satışı. Star Gazetesi, Star Televizyonu, Star Grubu daha önce
Uzan ailesinin elinde idi. O dönemde Star Gazetesi ve Televizyonu, AKP'yi
destekleyemeyen bir yayın politikası izliyordu. Elkonulduğunda, televizyonun
ciddî bir reytingi vardı, gazetenin de 400 000 ile 500 000 arasında değişen bir
tirajı vardı.
Hükümet elkoyduktan sonra ne oldu, bir de ona bakalım.
1 602 personeli varken, yaklaşık 400 personelini çıkardı, onların yerine yeni
elemanlar aldı. Star'ın yönetimi tamamen değişti. Bugün, o değişen yönetimle
birlikte Star, yayın politikasını yüzde yüz değiştirdi ve iktidarı destekleyen
bir yayın politikası izlemeye başladı. Bu gazeteyi ve televizyonu önümüzdeki
günlerde bir yabancıya satarsak, yabancı bir şirkete, o şirketin niteliği ne
olacak artık; Türkiye'deki bir etnik gücü mü destekleyecek, mezhepsel bir gücü
mü destekleyecek, başka bir gücü mü veya hareketi mi destekleyecek; onları
bilemiyoruz. O defa da, onların yayın politikasını izleyecek, o yönde yayınlar
yapacak.
Star Gazetesi, bu hükümet döneminde yönetimi
değiştikten sonra tamamen batma noktasına geldi. İlk günlerde Star'a çok sayıda
talip vardı yerli firmalardan. Ancak, prestijini yükselteceğiz derken, Star'ın
prestiji tamamen ayak altına alındı. Bugün tirajı 100 000'lerin altına düştü.
Televizyonun ise reytingi, diğer kanalların hepsinin hemen hemen altına indi.
Durum bu iken...
ASIM AYKAN (Trabzon) - Devletin televizyonu, şu anda.
EMİN KOÇ (Devamla) - Evet, devletin televizyonu, devlet
de bu hale getirdi. Devlet ne yaptı şimdi; buradan çok sayıda gazeteci
arkadaşı, gerçekten gazeteci arkadaşı çıkardı, 400 gazeteciyi; bu arkadaşların
hiçbirisine tazminat vermedi; yasaları çiğnedi. Bu arkadaşların hepsi icraya
gitti, ona rağmen tazminatları ödenmedi bu arkadaşların. Çoluk çocuklarıyla
sokağa bırakıldı. Bu insanların alınteri ödenmedi, alınterleri verilmedi. Ne
yapıldı onlara alınteri verilmezken; Star'ın başına getirilen arkadaşa,
görünüşte, resmiyette 25 milyar lira maaş verildi, yangelirleriyle beraber 30
küsur milyar lira aylık maaş aldı. Arkadaşlar, bu kaç tane milletvekilinin
maaşıdır; bir hesaplayın. Onun dışında, ne yaptı yine bu yönetim: Buradan
çıkarılan gazetecilerin toplam alacağı 1 trilyon 250 milyar lira; bu ödenmedi.
Ama, Mehmet Ali Erbil'le anlaşma yapıldı, 2 000 000 dolar para ödendi bu
kişiye. Başka ne yapıldı; Oya Aydoğan'a milletvekili maaşının 2 katı maaş
ödenmeye başlandı; Oya Aydoğan'a. Başka ne yapıldı; Derya Tuna'ya 50 milyar
lira maaş ödeniyor arkadaşlar bu televizyonda ve diğer yağmaların hesabı yok ve
bunu, bu televizyonu, bu grubu sizler yönetiyorsunuz arkadaşlar. Niye güzel
yönetmiyorsunuz? Niye insanların alınterini bunlara yediriyorsunuz? Aynı
bankaların hortumlandığı gibi... Bakan çıktı burada... 40 milyar dolar
hortumladı adamlar, hepsi işinde gücünde, holdinginin başında, bir eli yağda bir
eli balda, yatında, katında, uçağında, helikopterinde; ama, benim köylüm, benim
vatandaşım, benim insanlarım işsiz, perişan. Ondan sonra da diyoruz ki: Bu
paraları tahsil edemeyeceğiz, bunlara bırakacağız. 37 milyar dolardan
vazgeçemeyiz.
Arkadaşlar, onların mallarına da elkoyun, onların
kulaklarından tutun cezaevlerine koyun. Onlar bilsin ki, bu paraları ödemeden
cezaevlerinin soğuk duvarları arasında çürüyeceğiz. İki günde bu paraları
öderler, iki günde. Bu paraları alıp yurt dışına çıkardılar. Bunların hepsini
biliyoruz. Neden bunların üzerine gitmiyoruz? Bunların üzerine gitmiyoruz,
bunlardan almıyoruz, Star'ı satacağız da, neye satacağız; 50 000 000 dolara mı,
100 000 000 dolara mı? Devlet bundan kâr edecek. Yabancıya satacağız; böyle
büyük bir riske gireceğiz ve Türkiye'yi çok ciddî sorunlarla karşı karşıya
getireceksiniz.
Bir taraftan besiciler Ziraat Bankasından kredi alıyor;
10 milyar alıyor, 100 milyar ödüyor; faizi o kadar büyük. Köylüler, çiftçiler,
10 milyar alıyor, 50 milyar alıyor, borcu iki senede 200 milyar dolar... Akıl
almaz faizler konuluyor; ama, hortumlayanlara da hiç faiz konulmuyor. Onlarla
oturuluyor, gelin anlaşalım deniliyor. Onlara sürekli yayınlar yapıyoruz:
"Gelin anlaşın." Hiçbir yaptırım uygulamıyorsun adamlara. Neden gelip
seninle anlaşma imzalayacak, neden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna gelecek?!
Niye ödesin?! Hiçbir korkusu yok, hiçbir yaptırımı yok ve arkasından biz bu
noktalara geliyoruz.
Bence, AKP İktidarı bugüne kadar Mecliste yaptığı
işlerin en kötüsünü bugün yaptı ve bunun hesabını mutlaka Türk toplumuna
verecektir, bununla da her zaman konuşulacaktır, bu hesabın altından da
kalkamayacağınıza inanıyorum ve son defa rica ediyorum; bu kanunu yine
onaylamayın, bırakın böyle kalsın, daha salim kafayla düşünelim de bunun
altından kalkalım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim yerimden?
BAŞKAN - Madde üzerinde konuşuluyor Sayın Bakan, Ümmet
Kandoğan'dan sonra size söz verebilirim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Peki.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Hocam Nevzat Yalçıntaş'ın o veciz ve akıcı
Türkçesiyle yapmış olduğu mükemmel konuşmadan sonra benim konuşmamın pek
kıymeti harbiyesi olmayabilir. Ben, Sayın Hocamın, 17.5.2001 tarihinde atmış
olduğu imzaya dört yıl sonra bu Meclis kürsüsünden gelip sahip çıkmasını
takdirle karşılıyorum ve kendisini kutluyorum ve Sayın Bakanımın konuşmalarını
da büyük bir üzüntüyle ve hayretle izledim, dinledim. Sayın Bakan diyorlar ki:
"Türkiye, onbeş yıl önceki, yirmi yıl önceki Türkiye değil." Doğru,
onbeş yıl önceki, yirmi yıl önceki Türkiye değil; ama, 2001 yılında Meclis
tutanaklarına geçen ve yine radyo ve televizyonların, RTÜK'le ilgili, yüzde
25'inin yabancı sermayenin elinde olmasıyla ilgili kanunun görüşüldüğü ve
bunun, Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmesi üzerine, Sayın Mehmet Ali
Şahin'in -bugün, Başbakan Yardımcısı- burada, Meclisteki yapmış olduğu
konuşmanın tutanakları elimde ve bu tutanaklardan bazı cümleleri okumak
istiyorum müsaadenizle.
Sayın Mehmet Ali Şahin, Cumhurbaşkanı tarafından bunun
geri gönderilmesinin çok haklı olduğunu, doğru bulduğunu, çok açık ve net
cümlelerle ifade ediyor. Dört yıl sonra ne değişti ki, Sayın Mehmet Ali
Şahin'in Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptığı bir iktidarın getirmeye
cesaret edemediği, ancak, bazı milletvekillerine emanet ettiği bir kanun
teklifini, bugün, bu kürsüden bu şekilde savunmasının izahını yapmak mümkün
değil.
Bakınız, ne diyor Mehmet Ali Şahin Bey: “Bu hükümet,
maalesef, birçok konuda her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmaktadır. Bu kanundan
dolayı” yüzüne gözüne bulaştırmaktadır" diyor Sayın Mehmet Ali Şahin,
devrin iktidarına, Meclis çoğunluğuna.
Şimdi soruyor: "Şimdi size soruyorum: Bu hükümet
döneminde Çankayadan dönen, Anayasa Mahkemesinden dönen kanunların ve kanun
hükmünde kararnamelerin sayısının ne olduğunu bir çırpıda söyleyecek kaç kişi
var?" Ben de size soruyorum şimdi: Bu dönemde Cumhurbaşkanından, Anayasa
Mahkemesinden geri dönen kanunların sayısını bir çırpıda söyleyebilecek kaç
milletvekili var aranızda sayın milletvekilleri? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, daha bitmedi,
canalıcı noktalara geliyorum, lütfen...
Ama, Sayın Cumhurbaşkanının geri göndermesini öyle
haklı buluyor ki, bakınız, burada ne diyor: "Sizi, bu doğru bulmadığınız,
kötü bulduğunuz yasayı aynı şekilde geçirmeye zorlayan nedir?" Ve ilave
ediyor: "Sayın hükümetin içine sinmeye sinmeye getirmiş olduğu..."
Aynen, şimdi olduğu gibi...
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Hangi tarihli, hangi kanun?!
Anadolu...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Öksüz... Sayın Öksüz... (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır... Bir dakika... Müsaade edin...
BAŞKAN - Lütfen... Sayın Öksüz...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade
edin... Müsaade edin...
Bakınız, tutanaklar burada.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder
misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüzde 25'le ilgili meseleye,
bakınız, İsmail Alptekin, bugün Meclis Başkanvekili "yüzde 25'i bile
Anayasanın 167 nci maddesine aykırı" diyor. Bu Meclis Başkanvekili, yüzde
25'i bile Anayasanın 167 nci maddesine aykırı bulup, muhalefet şerhi koymuş;
elimde tutanaklar Sayın Milletvekili.
Sayın Mehmet Ali Şahin devam ediyor: "Sayın
hükümetin içine sinmeye sinmeye getirmiş olduğu bu kanunun buradan geçmemesi
gerekir -RTÜK'le ilgili, Cumhurbaşkanının geri göndermesinden sonra- bu
hükümet, maalesef, bir hazım, bir sindirim problemi yaşıyor. Bu sindirim
problemini çözmenin yolu birtakım ilaçlar değildir" ve devam ediyor
"bu sindirim problemini çözmenin yolu -Anayasa üzerine yemin ettiniz-
Anayasaya sadık kalmaktır. Anayasanın 167 nci ve 172 nci maddelerine tamamen aykırıdır
bu yasa." İsmail Alptekin de aynı şeyi söylüyor; Sayın Nevzat Yalçıntaş
Hocam da aynı şeyi söylüyor "167 nci maddeye aykırıdır" diyor; Sayın
Mehmet Ali Şahin de, çok net bir şekilde, yüzde 25'in bile Anayasaya aykırı
olduğunu bu Meclis kürsüsünden söylüyor arkadaşlar.
Sizlere ne oldu ki, bugün, dört yıl sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - İki yılda sana ne oldu?! Önce
sen kendine bak!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Dün dündür, bugün bugündür!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Yalçıntaş Hocam çok
güzel anlattı, bugün Avrupa Birliğiyle ilgili ülkelerdekini söyledi; Sayın
Yalçınbayır da rakamlar verdi burada; ancak, şunun altını çizmek istiyorum:
Avrupa Birliği ülkeleri aynı inançtan geliyor, aynı kültürden geliyor, aynı
düşünceden besleniyorlar; bunların, Avrupa Birliği Parlamentosunda Türkiye'yle
ilgili alınan kararlarda Türkiye'nin önüne neleri dayattığını sizler bilmiyor
musunuz?! Bu memleketin kuruluşundan beri bizlerle el ele, gönül gönüle yaşamış
Kürtleri azınlık gören, Alevî kardeşlerimizi azınlık gören, Ermeni soykırımını
tanıyın diyen insanların, elbette, Türkiye'ye, fırsat buldukları an, fırsat
buldukları takdirde en acımasızca saldırıları yapacaklarından hiçbirinizin
endişesi olmasın. Bakın, Sayın Edelman diyor ki: "Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanı Suriye'ye gitmesin."
Bakınız, işler hangi noktalara doğru ilerliyor sayın
milletvekilleri...
EYÜP FATSA (Ordu) - Ama, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanı da Suriye'ye gidiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onun savunmasını siz de
yapın Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Ama, gidiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Fatsa, gelin, deyin
ki... Hanginiz açıklama yaptı; Edelman'ın bu açıklamasından sonra bir açıklama
yaptınız mı Sayın Fatsa?
EYÜP FATSA (Ordu) - Yaptık.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Yapıldı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kim yaptı; ben görmedim,
basında, televizyonda duymadım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder
misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, işler, bir gün
gelir öyle noktalara gelir ki, geçirdiğiniz bu kanun teklifinin altında ezilir
kalırsınız. O zaman vakit çok geç olabilir. Biz, bu cumhuriyeti kolaylıkla
kurmadık. Ben, deminden beri birçok arkadaşımla görüştüm AK Partiden, hepsi, görüştüğüm
arkadaşlar, çok açık ve net bir şekilde bu kanun teklifinin bu maddesine karşı
olduklarını söylediler; ancak, burada grup disiplini dolayısıyla, çıkıp,
oylarını rahatlıkla veremediler. Bazı arkadaşlarımı gördüm, sıraların altına
âdeta saklanarak, ellerini gizleyerek bu konuda oy kulandılar.
AHMET YENİ (Samsun) - Ayıp ediyorsun!
AHMET IŞIK (Konya) - Üç yılda ne değişti?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, tamamlar mısınız; teşekkür
eder misiniz Sayın Kandoğan.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bizim adımıza nasıl
konuşuyorsun!
AHMET YENİ (Samsun) - Ayıp ediyorsun be!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Çok kızıyorlar!.. Çok
kızıyorlar!..
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Sayın Mehmet Ali
Şahin ne diyor...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem.
"Sonra, hep yaşadığınız gibi, yine, bu tür
tasarruflarınız gerekli yerlerden dönecek." Bunu Sayın Mehmet Ali Şahin
söylüyor ve demin Sayın CHP Grup Başkanvekili söylediğinde Karapaşaoğlu burada
itiraz etti; ancak, Mehmet Ali Şahin'in bu konuşmasını, Anayasaya aykırı
olduğunu ifade ettiği sözlerden sonra AK Parti sıralarından alkışlar... Ben
merak ediyorum, Sayın Karapaşaoğlu, Mehmet Ali Şahin'in konuşmasından sonra o
AK Parti sıralarından kendisi de alkışladı mı alkışlamadı mı?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) - Üç yılda ne değişti?!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, grup adına konuşmalar bitti;
eğer, bir sataşma dolayısıyla söz istiyorsanız...
EYÜP FATSA (Ordu) - Sataşma dolayısıyla...
BAŞKAN - ...hangi konuda sataşma olduğunu bildiriniz;
tutanakları inceleyeceğim.
Hükümet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde, hepinize
saygılar sunuyorum.
Konuyla ilgili olarak, yani, yabancı sermayenin radyo
ve televizyon kuruluşlarına sınırlı olarak girmesiyle bağlantılı, bu derecede
yoğun tartışma yapılmasının gerekçelerini anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek
istiyorum.
Burada -eğer yabancı sermayeden korkan, ürken varsa-
bütün medya kuruluşları yabancı sermayeye açıktır, isteyen, istediği gibi
gelsin denilmiyor.
AHMET ERSİN (İzmir) - Yüzde 100'ünü alsın!..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Burada söylenilen şey gayet net ve açıktır: Bir yabancı sermaye
kuruluşu tek bir radyo ve televizyon kuruluşuna girebilecektir, ikincisine
giremeyecektir; bir.
İkincisi; 24 kanal var, sadece 6'sında yüzde 50'yi
geçer şekilde girecektir.
AHMET ERSİN (İzmir) - Yetmiyor mu 6 tane?!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yetmiyor mu?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Üçüncüsü; yerel ve bölgesel radyo ve televizyon kuruluşlarına
yabancı sermaye giremeyecektir.
Bu üçüncü fıkra hükmü gereği, şu andaki mevcut
uygulamadaki düzenlemeden dahi katı bir düzenleme geliyor.
Yabancı sermayeyle ilgili sınırlamaları içeren böyle
bir maddenin, bu Mecliste böyle elektrikli bir tartışma konusu haline gelmesi,
doğrudan doğruya bazı polemik ihtiyaçlarından kaynaklanabilir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye hükümet getirmedi?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Yoksa, reel zeminde, gerçekçi bir bakış açısıyla, bunun, böylesine yoğun,
hararetli tartışmalara neden olabilecek bir içeriğe sahip olduğunu düşünmek
doğru değildir.
Değerli arkadaşımız konuşuyor "işte, grup
disipliniyle oy veriyorsunuz, yoksa kabullenmiyorsunuz" diye de; bu söz
söylendiği zaman, şöyle fotoğrafa bakıyorum, bu cümleleri kuran arkadaşımız, bu
tarafta otururken, her gelen metni hararetle savunmuş, ateşli ateşli savunmuş
ve hep "evet" oyu vermişse (AK Parti sıralarından alkışlar) ve de
uzun süredir izliyorum, uzun süredir, Mecliste olduğumda da olmadığımda da,
ekranlardan izliyorum, bu tarafta oturduğu için de her gelen metne hayır diyor
ve şiddetle karşı çıkıyorsa... (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Öğrenci affıyla ilgili kanun
teklifini ben verdim.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan... Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İnsaf; öğrenci affıyla
ilgili teklifi ben verdim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Otur yerine, otur!..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Gel!.. Gel!..
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, o zaman yanlışlık, tartıştığımız metinde
değildir; yanlışlık, tartıştığımız metinde değil veya tartıştığımız metnin,
görüştüğümüz, üzerinde müzakere ettiğimiz metnin içeriğinde değildir. Bu,
doğrudan doğruya, bazı siyaset yapma ihtiyacından kaynaklanan bir hararetli
tartışmadır.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ama, Sayın Bakan, tutanaklar
ne diyor...
BAŞKAN - Lütfen...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Yoksa, gayet doğal bir hadise, belli sınırlar içerisinde ve de
dünyada her şeyin değiştiğinden bahsettik. "Türkiye de on yıl, yirmi yıl
önce aynı Türkiye değildi dediniz" dediniz. Doğru...
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Aynı Mehmet Ali Şahin değil mi
Sayın Bakan?!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Türkiye de on yıl önce aynı Türkiye değildi, yirmi yıl önce aynı
Türkiye değildi...
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Tutanaklardan okudu, Sayın
Bakan.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Ama dünya da on yıl önce aynı dünya değildi, yirmi yıl önce de aynı
dünya değildi.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Tutanaklardan okudu, Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Şimdi, vaktiyle Meclisten geçen bir kanundan bahsediliyor. İçinde
RTÜK'le ilgili, yabancı sermaye payıyla da ilgili bir kanundan bahsediliyor; bu
kanunun geri dönmesi üzerine Mecliste yapılan müzakerelerden bazı alıntılar...
İşte, sayın bir bakan, o kanunun dönüşü
üzerine şunları söylemiş diye. Ne söylemiş "bunun dönmesi doğrudur, bu,
Anayasaya aykırıdır" demiş. Hangi
maddesi Anayasaya aykırı demiş; bu bahsedilen kanun tek bir maddeden mi
ibaretti, yoksa başka maddeleri mi vardı, bu maddelerin tümüyle bağlantılı mı
söylemişti, yoksa sizin burada tenkit ettiğiniz bir maddeyle mi bağlantılı
söylemişti; bu bile belli değil. Eğer, cümleleri, küçük bir yerinden
saptırırsanız, gideceği yer farklı olur.
Onun için, neyin niçin söylendiğini, doğru dürüst,
gelirsiniz, koyarsınız; bak, bu maddede böyle bir ifade var, bu maddeyle
bağlantılı olarak da, Sayın Bakan vaktiyle şunu söylemişti dersiniz. Bu dahi
bazı şeyler için delil olmaz; ama, bir paketin bütünü hakkında söylenen
sözlerin, özellikle bir maddeyle bağlantılı söylenmiş sözler gibi algılanıp
değerlendirilmesinin de sağlıklı olduğu kanaatinde değilim.
Yabancı sermaye, evet, belli sınırlar içerisinde
gelecektir. Bu sınırlar içerisinde geliş, Türkiye'deki medya sektöründe
yıllardır en büyük ihtiyaç olarak algılanan rekabet ortamını da sağlayacaktır.
Bu rekabet ortamına bağlı olarak, yayınların standardında iyileşme olacaktır.
Buna bağlı olarak, medya sektöründe çalışanların özlük haklarında, sendikal
haklarında daha düzgün bir standartlaşma meydana gelecektir. Ulusal mevzuata
uygunluk konusunda titizlik ve hassasiyet artacaktır; hatta, temel hak ve
özgürlüklere saygı duyma, ona uygun yayın yapma konusunda uluslararası evrensel
standartlar tüm medya kuruluşlarımıza yerleşecektir ve de her şeyin ötesinde,
yabancı sermayeye bağlı bir yayın kuruluşu geldi, efendim, millî çıkarlara
aykırı yayın yaptı dediğiniz zaman, bu doğru olmaz. Neden olmaz; bir kere,
buraya gelen, yayın yapan, kendini kabul ettirmek zorunda olan, hisseden bir
yabancı sermaye kuruluşu, halkın inançlarıyla, duygularıyla mücadele ederek
zaten yayın yapamaz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Mücadele etmez o!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Kendi mevcut yerli sermaye aleyhte bazı yayınlar yaptığı zaman,
insanlar tereddüt edebilirler; ama, bir yabancı sermaye, tüm milleti karşısına
alarak yayın yapamaz zaten.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Onu demedik! Onu söylemedik!
Çarpıtmayın!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Böyle bir yayın yapmaya kalktığı zaman, zaten piyasadan tasfiye
olur. Bunun ötesinde, RTÜK vardır; denetleme yetkisine sahiptir, düzenleme
yetkisine sahiptir, gerekli yasakları zaten gelir, koyar, yerleştirir. Bu
bakımdan, sanki her şey libere edildi, açıldı piyasalar... Böyle bir bakış
açısı doğru değil.
Ben hatırlıyorum, geçmişe doğru bir bakıyorum; amanın,
Boğaz köprüleri bile Türkiye için en büyük tehlike olarak algılanmış ve
anlatılmıştır bu memlekette. (AK Parti sıralarından alkışlar)
"İstanbul Boğazına ne demek boğaz köprüsü yapmak,
Türkiye'yi batıracaklar" diye feveran edilmiştir "aman tehlike
geliyor, Türkiye elden gidiyor" diye bağırılmıştır, çağırılmıştır ve de o
sözler, bugün, hiç kimsenin kabullenmediği sözler niteliğindedir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Bakan, bizim köprülere
sahip çıkmayın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Avrupa Birliğine "Batı
kulübü" demediniz mi?
BAŞKAN - Sayın Anadol, hatibe...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Hangi nitelikte ve vasıfta olursa olsun, yabancı sermaye, büyük bir
tehlike olarak yıllarca algılanmıştır "aman Türkiye elden gidiyor, yabancı
sermaye her şeye elkoyacak" denilmiştir. Bugün, bütün partilerin
programlarında, tüzüklerinde yabancı sermayenin, doğrudan yabancı yatırımların
girişiyle ilgili çabalar var. Bu da böyle.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Avrupa Birliğine
"Batı kulübü" diyen siz değil miydiniz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Avrupa Birliğine "Batı
kulübü" kim dedi?
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Şu andaki hassasiyetler de dikkate alınmıştır ve sınırlama
getirilmiştir. Bazı bölümleri itibariyle, şu andaki, yürürlükteki mevzuattan da
daha katı sınırlamaları içermektedir.
AHMET ERSİN (İzmir) - Bu kadar savunuyorsanız, niye
getirmediniz hükümet olarak Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Bu arada, Star'da, TMSF'nin yönetim ve denetimine geçtikten sonraki
dönemle ilgili olarak bazı iddialarda bulunuldu. Bunlarla ilgili benim ilk
edindiğim bilgilere göre, burada telaffuz edilen, ifade edilen rakamların hemen
hemen tamamı doğru değil gibi; yani, o telaffuz edilen rakamlar doğru değil;
ama, burada doğruları nedir diye anlatmaya kalkmaya da çalışmayacağım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Verilen cevapta, 25 milyar maaş;
sizlerin verdiğiniz cevap...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Ancak şunu söyleyeyim: Bu dönemle ilgili olarak, TMSF zaten
müfettişler görevlendirmiştir, incelemeler yapılıyor. Her kim ki, kanunlara
aykırı, hakka hukuka aykırı bir uygulama yapmışsa, TMSF'ye bağlı kuruluşlarda
da yapıyorsa bunu, gerekli müeyyidelerle karşılaşır, gerekli işlemler yapılır.
Bu konularda incelemeler devam ediyor.
Onun için, ben, tam durum ortaya çıkmadan, hem
rakamları çek etmeyi hem de durumu farklı bir düzlemde değerlendirmeyi, şu
zeminde gerekli görmüyorum. İncelemeler, teftiş devam ediyor Sayın
Milletvekilimiz; eğer herhangi bir durum varsa, gerekli işlemler yapılır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun, Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakan konuşmalarında,
benimle ilgili olarak... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Karar verecek
Başkanlık Divanı. Lütfen, sayın milletvekilleri, ara vermek zorunda bırakmayın
beni.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Benimle ilgili olarak
"o taraftayken farklı şeyler söylüyor, bu taraftayken farklı şeyler
söylüyor" diye...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmayı ben de dinledim;
herhangi bir sataşma söz konusu değildir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bundan daha bariz sataşma
olmaz Sayın Başkan! Ben, en az 10 tane kanun sayarım; o tarafta da aynı
söylüyorum, bu tarafta da aynı söylüyorum.
BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Fahrettin Üstün...
Buyurun Sayın Üstün. (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bankalar Kanunu ve Radyo Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 4 üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz aldım; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Üstün, 3 üncü madde...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Düzeltiyorum, 3 üncü
maddesi üzerinde...
Değerli arkadaşlarım, 1950'li yıllarda, Nelson
Rockefeller'ın, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhoower'a yazdığı
mektuptan size bazı bölümler okuyacağım: "Biz, askerî paktlarımızı kurmayı
ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Büyük ölçüde politik
ve askerî nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını, Asya,
Afrika ve diğer az gelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız. Yardımda birinci
gruba, bizimle dost olan ve bize uzun süreli askerî paktlarla bağlanmış olan
ülkeler girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler, öncelikle
askerî nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Bu
noktada, Dışişleri Bakanlığıyla aynı fikirdeyim. Genişletilmiş iktisadî yardım,
bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir; yani, bağımsızlık eğilimini
artırıp, mevcut askerî paktları zayıflatabilir. Bu tip ülkelere doğrudan
doğruya iktisadî yardım da yapılabilir; ama, bize uygun ve bağlı hükümetleri
iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve
miktarda olmalıdır. Bunlarla bağlantılı olarak, özel sermaye yatırımlarını
ayarlamak gereklidir. Hükümet özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli ve
onlardan akıllıca yararlanmasını bilmelidir. Bu yatırımlar yardımıyla birçok
politik amaca ulaşılabilir."
Şu kısım da çok önemli, özellikle bu kanunla ilgili:
"Bu tip özel sermaye yatırımları, zamanla, bütün gayri meşru muhalefeti ve
politikamıza karşı mukavemeti ortadan kaldırabilmeli veya nötralize
edebilmelidir. Ayrıca, bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün
şahsî teşebbüs ve menfaat çevreleri etkilenmelidir. Aynı zamanda, ABD ile
işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardımı artırmalı ve böylece bu işadamlarının
ilgili ülke ekonomisinde kilit noktalarını ele geçirmeleri, buna dayanarak
politik etkilerin artırılması sağlanmalıdır."
Değerli arkadaşlarım, bu mektup 1950'li yıllarda
yazılmış; şu kanun tasarısıyla ne kadar örtüştüğünü hepinizin takdirine sunuyorum.
Sayın Bakan ve sözcüler, devamlı, küreselleşmeden,
küresel sermayenin yararlarından bahsettiler. Sayın Bakanım ekonomist. Sayın
Bakanıma soruyorum: Son yıllarda derin bir kriz içerisine girmiş olup, bir ayda
tam 1 600 şirketi kapanabilmiş olan, dev şirketleri bile birer birer batan,
bizzat kendi Başbakanı "uzun yıllardır borçlanma politikası izledik;
dünyanın en borçlu ülkesi olduk, bundan sonra dış piyasalardan
borçlanmayacağız" diye itirafta bulunan, zordaki bankaları Amerika'nın dev
bankaları tarafından rahatça ve yok pahasına alınabilsin diye anayasasını
değiştirmesi için Amerikan Hükümetince politik baskılara maruz kalan Japonya mı
galip?! Yoksa, çalışanların geliri her yıl düşen, işsizlik oranı sürekli artan
ve şimdilerde yüzde 11'leri bulmuş olan, vergi yasasını değiştirip vergileri
indirmesi için dev bir uluslararası şirket tarafından yapılan tehdide boyun
eğen, Başbakanı "finans çevrelerine karşı durularak politika
yapılamayacak" diyecek kadar tam teslim olmuş Almanya mı galip?! Yoksa,
tütün endüstrisinden kauçuk endüstrisine, otomotiv endüstrisinden nakliye
sektörüne, elektrikli aletler endüstrisinden petrol ve kömür endüstrisine,
kimya endüstrisinden ağır sanayie ve en azı yüzde 75 olmak üzere, yüzde 100'e
varan oranlara kadar her şeye yabancıların sahip olduğu, gelişmiş ülkeler
arasında dünyanın en büyük oranda yabancılar tarafından devralınmış ülkesi
olan, uluslararası tahkimin, ülkedeki bu yabancıları rahatsız etti diye
yüzmilyonlarca dolar cezaya çarptırdığı Kanada mı galip?! Yoksa, ülkesinin para
birimini tek bir spekülatörün saldırısına karşı bile koruyamayan ve hazinesi bu
sebeple büyük zarara uğrayan Avrupa'nın en durgun ekonomisine sahip İngiltere
mi galip?! Krizler, peş peşe iflaslar, bizlere vahşi kapitalizmin beslediği
dingilsiz bir küreselleşmenin büyük bir tehlike olduğunu gösterdi. Piyasanın
gücünü dizginlemeli, liberalizmin aşırılıklarıyla mücadele etmeli,
insanlarımızın güvenini sağlamalıyız diye feryat eden Cumhurbaşkanının ise
finans dünyasıyla ilgili tüm olanları iğrenç bulduğu ve bu dünyanın içinde yer
alan tüm işadamlarını dünya ekonomisinin AIDS'i olarak tanımladığı Fransa mı
galip?! Yoksa, küreselleşmenin sonucu topal ördeklere dönerek üçüncü
milenyumun...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Üstün, toparlar mısınız.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - ...taa içlerine kadar borç
ödemek zorunda bırakılmış Asya kaplanları mı galip?! Kim galip Sayın Bakanım,
küreselleşmenin galibi kim?!
Değerli arkadaşlarım, satmak için iktidar olmadınız.
İkibuçuk yıl süresi içerisinde, yaklaşık, SİT alanları satılık, hazine
arazileri satılık, meralar satılık, vatan toprakları satılık, okullar satılık,
devlet hastaneleri satılık, sağlık sektörü satılık...
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Vatan toprağı satılmaz!
Haddini bil!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sözünü geri al...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - ...özel kurumlar satılık,
televizyon kuruluşları satılık... Satılık olmayan ne var?! Satmak için mi
iktidar oldunuz?! Camilere sıra ne zaman gelecek?!
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Özür dilesin, sözünü
geri alsın Sayın Başkanım.
ASIM AYKAN (Trabzon) - "Vatan toprağı
satılık" sözünü geri alsın.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sözünü geri
alsın... "Vatan toprakları satılık" dedi.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
00.22
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati:
00.35
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 70 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
833 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve
6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının son maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu maddelerde konuşmak benim usulüm değil
esasında; fakat, konuyu çok önemli gördüğüm için bu maddede söz alma ihtiyacı
duydum.
Biz, bu teklifi görüşürken Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunu konuşmaya başladık; onun sorunlarını, uygulamada karşılaştığı bu
sorunları nasıl aşabileceğini ve buna yönelik olarak teklifin 1 inci maddesiyle
yapılmış olan düzenlemeleri tartıştık. 2 nci maddeye geldiğimizde, konumuzla
ilgisi fazla olmayan; ama, tartışıldıkça konumuzla hiç ilgisi olmadığı
anlaşılan bir maddeyi tartıştık. Sayın Bakanın açıklamalarını da burada
dinledim. Radyo ve televizyon şirketlerinde yabancı sermayenin yer alması için,
kanunda yer alan yüzde 25'lik sınırın, üst sınırın kaldırılmasına yönelik bir
maddeydi; kabul edildi, geçti.
Şimdi, konu, yabancı sermaye bağlamında tartışıldı.
Sayın Bakan açıklamalarını yaptı ve açıklamalarına biraz inandırıcı olması için
küreselleşme kavramını da kattı. Sayın Bakan bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da
yapmıştı. Genellikle, bu tip konular tartışılırken, artık, 1990'lı yıllardan
itibaren yaşamımızın her alanına giren küreselleşme kavramı bir şekilde
konuşmalarımıza, neredeyse bütün cümlelerimize de girmeye başladı. Âdeta, bu
kavramı ne kadar çok kullanırsak, konuyu o kadar daha güçlü kılıyoruz gibi
oluyor.
Küreselleşme, hepinizin bildiği gibi, bilgi ve iletişim
teknolojilerindeki değişimin günlük yaşamımızda yarattığı değişimdir. İşin bir,
böyle yanı var. Bir de, bunun ikinci yanı, bundan çok daha önemli yanı, sermaye
hareketlerini serbest bırakması. Artık, coğrafî sınır tanımıyor sermaye; nerede
uygun ortam varsa, o ülkeye gidiyor.
Şimdi, ben, bunun, bu tartışmanın küreselleşme
kavramının, sermaye hareketlerinin serbest olmasının, sermaye hareketlerinin
coğrafî sınır tanımamasının bu teklifin 2 nci maddesiyle bir ilgilisini
kurabilmiş değilim. Türkiye, 1950'li yıllardan bu yana yabancı sermayeyi teşvik
etmeye, çekmeye çalışıyor. Çok doğal; tasarruf açığımız var, gerekli kaynağımız
yok, yatırım yapmamız gerekir; bunun için de yurt içindeki tasarruflar
yetmiyorsa, yurt dışından yatırım ithal etmemiz, yatırımcı ithal etmemiz
gerekir. Doğru bir politika, cumhuriyetin politikası doğrudur. 6224 sayılı
Kanun 1950'li yıllarda çıkmış. Yine bu hükümet döneminde çıkan Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu var. Şu anda, yabancı sermaye, Türkiye'de hiçbir sınırlamaya
tabi olmaksızın, gelip, şirket kurup, faaliyet gösterebilir her alanda. Amaç
nedir; yabancı sermaye gelsin, yatırım yapsın, istihdam alanı yaratsın,
ihracata katkıda bulunsun, millî gelirimiz büyüsün; amaç bu.
Peki, bu kadar düzenleme yapılırken, radyo ve
televizyon yayınlarının düzenlenmesi hakkında kanundaki yüzde 25'lik yabancı
sermaye sınırını kaldırmak neden kimsenin aklına gelmedi veya 1994 yılında o
kanun kabul edilirken, cumhuriyet hükümetlerinin yabancı sermayeyi teşvik
politikasına rağmen neden yüzde 25'lik sınır kondu?! Demek ki, bu, yabancı
sermaye politikasına, yabancı sermaye teşvik politikasıyla ilişkilendirilecek
bir konu değildir.
Radyo ve televizyonlar, bir ülkenin kamuoyunun
oluşturulmasında doğrudan etkili olan kurumlardır. Yabancı sermaye gelsin,
bizim yayın kalitemiz düzelsin yaklaşımıyla bu konuya yaklaşılmayı, ben gayri
ciddî buluyorum. Zaten bu televizyon şirketleri var mı; var. Peki, yabancı sermaye
gelecek, istihdam mı yaratacak; hayır, bu televizyon şirketlerinin çalışanları
da var, birkaç yüz kişilik bir istihdamla bu şirketler yürüyor. Böylesi bir
düşünceyle bu konuya yaklaşmanın ne kadar yanlış olduğunu, kamuoyu oluşturma
yönünden ne kadar büyük bir sakınca yarattığımızı sizlerin takdirine sunuyorum.
Peki, sınır var mı şimdi kabul edilen metinde; bir
başka sınır var. Ulusal kanalların yüzde 25'inden fazlasını yabancı sermaye
alamayacaktır. Şu an 24 kanal var, 6'sını alabilecektir. Peki, ben, şimdi,
Sayın Bakana sormak istiyorum; eğer yabancı sermayenin gelmesinde, radyo ve
televizyonlara iştirak etmesinde, bu kanalları satın almasında hiçbir sakınca
yok ise, neden bu sınır konuluyor? Bu sınırı kaldırmak, Sayın Bakanın
açıklamalarıyla daha tutarlı olacaktır. Yabancı sermayeden korkmaya gerek yok.
Bir zaman... Sayın Bakan biraz polemik de yaptı. "Boğaz Köprüsü yapılıyor,
tehlike vardır" şeklinde ben hiçbir politika hatırlamıyorum. Boğaz
Köprüsüne karşı çıkanlar olmuş, köprünün yerine şunu yapalım diyenler olmuş;
ama "Boğaz Köprüsü geliyor, tehlike geliyor" şeklinde bir şey de ben
hatırlamıyorum, köprünün yapıldığı yılları hatırlayan birisiyim. Neden ulusal
kanalların yüzde 25'ini aşamaz yabancı sermaye? Eğer, hiçbir sakınca yok ise,
gelin, bu sınırı da kaldıralım. Demek ki, bir sınır koyma ihtiyacı duyuluyor.
Demek ki, tamamen açmak doğru değil. Peki, yüzde 25'lik bu sınır doğru mu;
yanlış. Ulusal kanalların yüzde 25'i, sayıya bağlıyor işi; yani, 6 kanalı
alırsınız; ama, izlenme oranına vurduğunuzda, diyelim ki, Türkiye'deki tüm
televizyonların izlenme oranı yüzde 90'a ulaşan 6 kanalı almış olursunuz.
Böylesi bir kamuoyu oluşturma gücünü, bir başka gruba, bir yabancı sermayeye
vermiş olursunuz. Bu, normal yabancı sermaye politikasıyla, teşvik politikasıyla
tartılabilecek, değerlendirilebilecek bir konu değildir.
Değerli arkadaşlar, şunu da belirtmek istiyorum; şimdi,
TMSF'yle ilgili bir teklifte bu konu düzenlendiğine göre, ister istemez,
TMSF'nin satmak durumunda olduğu televizyon şirketlerinin daha iyi bir değere
gitmesi gibi bir kaygı mı güdüyor acaba bu teklif diye insan düşünüyor.
Hakikaten, TMSF, varlıklarını en uygun değerle satmak, en yüksek değerle satmak
zorundadır. Peki, bu, onu sağlayacak mıdır; hayır değerli arkadaşlar. 6 tane
şirketi yabancı sermayeye açıyorsanız, 6 tane kanalı yabancı sermayeye
açıyorsanız, TMSF'nin satacağı şirkete gelmek durumunda değil yabancı sermaye;
yani, TMSF'nin satacağı şirketin değerini artıralım derken, tam tersine o silah
gelip sizi vuruyor. TMSF'nin satacağı televizyon şirketine başka rakipler
yaratıyorsunuz piyasada ve TMSF'nin
satacağı şirketin değeri düşüyor; yani, bu teklifin amacıyla da ters bu.
TMSF'nin satacağı televizyon şirketinin değerini artırmıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu
söylemek istiyorum: Türkiye'de 1980'li yıllardan itibaren düzenleyici ve
denetleyici kurumlar kuruluyor. Bunlar -genel olarak- piyasa ekonomisinin
işleyişine ilişkin olarak piyasaları düzenleyen, rekabetin önündeki engelleri
kaldıran ve bu şekilde tüketicinin, vatandaşın refahını, mutluluğunu artırmaya
yönelik politikaları oluşturan kurumlardır. Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu; çoğaltabiliriz
bunları. Bunların bir tanesi haricinde, diğerleri, piyasaların işleyişine
ilişkin düzenlemeleri yaparlar ve piyasayı denetlerler, gözetlerler. Sadece,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu temel hak ve özgürlükler alanında görev alan bir
kurumdur. Vatandaşın haberleşme hürriyetinin önündeki engelleri kaldırmakla
görevlidir.
Bağımsız kurullar neden kurulmaktadır; bağımsız
kurullar, devletin ekonomideki rolünün küçülmesine paralel olarak piyasaların
başıboş kalmasını önleyen, piyasaların rekabete açık bir şekilde işlemesini
sağlayan kuralları koyar, o kuralların uygulamasını denetlerler. Bu kurumlar,
hem hükümetten hem de piyasalardaki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan, toparlıyorum.
Bu kurumlar, hem piyasaların hâkim gücünden hem de
hükümetlerin etkisinden uzak çalışacaklardır. Evet, yasama organı, tabiî ki her
şeye yetkilidir, her türlü yasal düzenlemeyi yapar; ama, hükümetler, çağın
gidişine uygun olarak, gelişmiş ülkelerde ve Türkiye'de kendilerini sınırlama
ihtiyacı duymuşlar. Biz ne kadar daha az karışırsak, bu piyasalar, bu kurumlar,
bu alanlar o kadar daha iyi çalışır düşüncesiyle bu kurumları kurmuşlar. Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu bunlardan birisi.
Bu konuyu, tartıştığımız bu konuyu, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulunun süzgecinden geçirmek gerekmez mi değerli arkadaşlar; ama,
geçmemiştir. Onun için teklif olarak gelmiştir buraya. Hükümet, bunu buraya
tasarı olarak getirememiştir; çünkü, konuya ilişkin Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, yaptığı değerlendirmede, yüzde 25'lik sınırın kaldırılmasını doğru
bulmamıştır. Şimdi, hem bu bağımsız kurumları kuracağız hem bunların
görüşlerine uymayacağız!.. Bu görüşler hükümetçe dikkate alınmamıştır,
komisyonca dikkate alınmamıştır; ama, kanun teklifinin şu 4 üncü maddesinin
görüşülmesi sırasında, belki Genel Kurulca dikkate alınır, kanun teklifinin
tümünün oylanmasında dikkate alınır düşüncesiyle, bunları size ifade etmeyi
görev saydım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz isteyen
Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun bir çalışma sürecinden sonra, sona yaklaştık.
Ben, hukuk yoluyla siyasetin, en önemli siyaset yolu
olduğunu hep iddia etmişimdir ve bu yolla yapmaya çalışmışımdır. Kaldı ki,
söylediklerimin hiçbirisi, AK Partinin programıyla, Anayasayla çelişkili
değildir. AK Partinin programına lütfen bakın, RTÜK'le ilgili bölüme bakın, bir
bütüne bakın.
Tabiî ki, gönül isterdi, bu konu parti gruplarında
yeterince konuşulsun, grup toplantılarında dile getirilsin ve orada gerçek bir
katılım olsun, daha sonra burada da katılım olabilsin; ama, buradaki katılımın
yeterli olmadığını görüyoruz. Birçok milletvekilimiz, daha yeni bunları
öğrendi. Tabiî ki, grup başkanvekillerinin işaretiyle oy kullanmanın riskini
hepimiz biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, ben, siyaset olsun diye
söylemiyorum; Sayın Şener, buna atıfta bulundu -belki isim zikretmedi- şunu
belirtmek istiyorum: Bu kanun teklifi, Anayasanın "Başlangıç" kısmına
aykırıdır -uzun uzadıya konuşmak istemiyorum, kayda geçsin diye- Anayasanın 2
nci maddesine aykırıdır, cumhuriyetin niteliklerine aykırıdır, devletin temel
amaç ve görevlerine aykırıdır, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne
aykırıdır, basın özgürlüğüne aykırıdır, 167'deki tekelleşme ve kartelleşmeye
aykırıdır ve tüketicilerin korunmasına aykırıdır.
Geçen dönemde, 7.6.2001 tarihinde kabul ettiğimiz,
RTÜK'teki değişiklik, 4676 sayılı Kanunda yapıldı ve Cumhurbaşkanı tarafından
geri gönderildi. Aynı gerekçeler burada mevcuttur. Bunun, mutlak suretle
anayasal yargı denetimine tabi olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Şener isim
belirtmeksizin, bir milletvekilinin oranlardan bahsettiğini ifade etti. Bakın,
RTÜK Uluslararası İlişkiler Dairesi bu tespitlerini Plan ve Bütçe Komisyonunda
da yaptı, RTÜK Hukuk Müşavirliği açıklamalarda bulundu; onlar, bu kanun
teklifine karşılar; tabiî ki, irade, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir ve
orada verdikleri bilgiler de, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler itibariyle.
Avrupa Birliği üyesi olan ülkeler -ki, biz değiliz- o ülkeler, mal ve
hizmetlerin serbest dolaşımına müsaade eden ülkelerdir ve böyle yapmaları
gerekir, belli ortak değerlere sahiptirler ve ortak mekanizmalar içinde de yer
almaktadırlar. Onlar, kendi aralarında, böylesine sınır koymayabilir; ama,
Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler itibariyle çeşitli uygulamalar var;
onlardan birisi Güney Kıbrıs'tır, yüzde 5; diğeri Yunanistan'dır, yüzde 25;
diğeri İrlanda'dır, yüzde 27; diğeri İspanya'dır, yüzde 25.
Tabiî ki, kanun teklif ve tasarılarının komisyonlara
sevk ve havalesi itibariyle, ben, havalede görevli olan Meclis Başkanını
uyarmak istiyorum. Bu konu, Anayasa Komisyonunun konusudur; Anayasa Komisyonu
tali komisyon bile değil. Anayasa Komisyonu, burada, inisiyatif de alamamıştır.
Konu, Genel Kurulda tartışma konusu yapılacak hale bile gelmemiştir. Geçmişteki
bir uygulaması nedeniyle Meclis Başkanıyla takışması sebebiyle, takışmayı
sürdürmeme amacını gütmüştür; yanlıştır. Anayasa Komisyonu ve Uyum Komisyonu bu
konuda en önemli komisyonlardır. Tabiî ki, bunlar, Avrupa Birliği uyumuna
müsait. Olabilir, Avrupa Birliğinde bunu uygulayan var, uygulamayan var. Üç
sene, beş sene bu televizyonlar hiçbir şey yapmayabilir, sakıncalı olmayabilir,
kalite geldiği de söylenebilir; ama, bir gün, mutlaka -ama irticaî kaynaklı,
ama Ermeni kaynaklı, ama MED-TV'nin uzantısı, öyle veya böyle -etnik grupların
eline geçebilecek bir risk vardır, bölgeyi etkileyebilecek bir risk vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yalçınbayır, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Devamla) - Bu riski azaltmak
bizim görevimizdir; ama, bir gün ve bir gün mutlaka bu olur.
İyi günler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yalçınbayır.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden
Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/951) (S. Sayısı: 794) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 794 sıra sayısıyla bastırılıp,
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.
Tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE TUNUS CUMHURİYETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ALANI TESİS EDEN ORTAKLIK ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1. - 25 Kasım 2004 tarihinde Tunus'ta imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı
Tesis Eden Ortaklık Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN- Söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise,
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(x) 794 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile
Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 200
Kabul: 200 (x)
Böylece, tasarı kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, Emniyet Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Emniyet Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/971) (S. Sayısı: 831)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/536) (S. Sayısı: 803)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Kozmetik Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
8.- Kozmetik Kanunu Tasarısı ile Avrupa
Birliği Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporları
(1/844) (S. Sayısı: 643)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Bugün için görüşülecek başka konu kalmadığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Mart
2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 01.00