BIM 2 5 2005-03-29T15:29:00Z 2005-03-29T15:29:00Z 69 45934 261825 TBMM 2181 523 321539 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 77                                     YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

69 uncu Birleşim

10 Mart 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                                    

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik'in, İstiklal Marşımızın kabulünün 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son günlerde ülkemizde yaşanan sosyal olaylara ilişkin gündemdışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli'nin, Paris'te yapılan UNESCO toplantısında Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusundaki tartışmalara ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın Dışişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/265)

2.- Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/266)

3.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/267)

4.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/268)

5.- (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/777)

6.- Devlet Bakanı Güldal Akşit'in ABD'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/778)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 30 milletvekilinin, ilaç sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Güney Kore Başkanı Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Tarım, Orman ve Köyişleri, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Anayasa, Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, halkın dinî duygularının istismar edildiği iddialarına,

- Bursa Milletvekili Şevket ORHAN'ın, Diyanet İşleri Başkanlığının konumuna,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/4754, 4756)

2.- Çankırı Milletvekili Hikmet ÖZDEMİR'in, misyonerlik faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/4755)

3.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, seracılıkla uğraşan çiftçilerin tarımsal destekleme projelerinden yararlandırılıp yararlandırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4784)

4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Esence Köyüne rıhtım ve balıkçı barınağı yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4861)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, toplantılara azınlık temsilcilerinin davet edilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet           AYDIN'ın cevabı (7/4868)

6.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Kayseri-Adana tren seferlerinin durdurulma nedenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali    YILDIRIM'ın cevabı (7/4908)

7.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, bazı cep telefonu hizmetlerinin ücretlendirilme şekline ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4938)

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek, İzzet Baysal'ın ölümünün 5 inci yıldönümü ile vakıf kültürünün önemine,

Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, bazı televizyon programlarının aile ve toplumsal yapımıza etkilerine,

İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu, komisyonda bulunan tasarının geri verildiği bildirildi.

Mehmet Vedat Yücesan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 31 milletvekilinin, Türkler ve Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin objektif veriler ve tarafsız ölçüleri içerisinde ele alınarak bir millî politika oluşturulması konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/19) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresinin kabul edildiği;

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 138 inci sırasında yer alan 565'e 1 inci ek sıra sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporunun bu kısmın 2 nci sırasına alınmasına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Açıklandı.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan seçildi.

Geleneksel Türk el sanatları üretici ve sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak el sanatlarının geliştirilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (10/128) üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.

Başkanlıkça, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında bulunan Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/916) (S.Sayısı: 739), elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan, Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/946) (S. Sayısı: 827) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak 11 inci maddesine kadar kabul edildi.

10 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.56'da son verildi.

İsmail Alptekin

Başkanvekili

 

            Bayram Özçelik          Ahmet Küçük

             Burdur                 Çanakkale

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

Türkân Miçooğulları

İzmir

Kâtip Üye

 

 

No.: 95

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Mart 2005 Perşembe

 

Tasarılar

1.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005 Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı (1/990) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2005)

2.- Çocukları Koruma Kanunu Tasarısı (1/991) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)

3.- Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kuralları Kanunu Tasarısı (1/992) (Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)

4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı (1/993) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)

Teklifler

1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın; 4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/403) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile 28 Milletvekilinin; Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan Borçlarının Faizsiz Ödenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/404) (Tarım Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

Rapor

1.- Devlet Memurları Kanunu ve İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/948) (S. Sayısı: 834) (Dağıtma tarihi: 10.3.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR ve 30 Milletvekilinin, ilaç sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2005)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

10 Mart 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Ayıp Sayın Başkan; 15 kişi var! Hiç olmazsa yoklama yap bari; vallahi ayıp! İnsanlar televizyonda izliyorlar...

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, İstiklal Marşımızın kabulünün 84 üncü yıldönümü münasebetiyle, Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik'e aittir.

Sayın Özçelik, konuşmanıza başlamadan önce bir hususu da eklemek istiyorum. Bu önemli günde, ayrıca, Tokat Milletvekili Sayın Resul Tosun, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip ve Elazığ Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya da aynı konuda söz isteğinde bulunmuşlardır. Yalnız, İstiklal Marşımızın yazarı Merhum Mehmet Âkif Ersoy ilk Burdur milletvekilidir; dolayısıyla, Sayın Bayram Özçelik'e bu konuda bir tercih kullanmış olduk.

Buyurun Sayın Özçelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

 IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik'in, İstiklal Marşımızın kabulünün 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

 BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî kararlılığın eşsiz bir şiire dönüştüğü, Türk Milletinin sinesinden çıkan ve Mehmet Âkif Ersoy'un kaleminden dökülen, kendi ifadesiyle "benim milletime en kıymetli hediyem" diye nitelediği İstiklal Marşımızın, bugün, Büyük Millet Meclisinde kabulünün 84 üncü yılını idrak ediyoruz; aynı duygu ve düşüncelerle bir araya geldiğimiz siz değerli milletvekillerimizi, bu vesileyle, saygıyla selamlıyorum.

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak,

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak."

Değerli milletvekilleri, Türk Milletinin yaşadığı bu zor günleri ve verdiği bağımsızlık mücadelesini mısra mısra işleyen, millî ve manevî hislerin birleştiği ve milletimizin topyekûn onurunu temsil eden İstiklal Marşımız, bugün, 84 üncü yılını dolduruyor.

Mehmet Âkif'in kaleminden en uygun ve bir daha eşi görülmeyecek şekilde ifadesini bulan bu millî hislerimizi, bu yıldönümü vesilesiyle bir daha hatırlıyoruz.

Türk Milletinin hürriyet savaşında, millî ruhun uyanmasında ve bağımsızlık mücadelesine dönüşmesinde, Mehmet Âkif'in vatan ve bayrak aşkını ifade eden coşkulu mısralarının çok büyük katkısı olmuştur. Mehmet Âkif, bütün heyecanı ve bütün inceliklerini bildiği Türkçesiyle yoğurduğu sanatını, her zaman halkı için kullanmıştır. Türkçe onun şiiriyle bir kahramanlık destanına dönüşmüştür.

Mehmet Âkif, hayatı çeşitli zorluklarla geçmiş, en önemlisi, vatanımızın işgal altında olduğu yılları yaşamıştır. Ancak, hiçbir zaman zorluklardan yılmayan karakteri, dirayetli şahsiyeti ve yüksek vatanperver duygulara sahip bir Türk evladı olarak, memleketimizin içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için var gücüyle gayret gösteren nadide şahsiyetler arasında, en ön sıralarda yer almıştır. Bunun yanı sıra, aynı amaç altında çevresinde bütünleşen diğer vatanseverleri de bu yöne sevk etmeyi başarmıştır.

Hiç kimse, İstiklal Marşımızın dizelerinin sinelerimizde oluşturduğu ummanların gücünü sorgulamaya kalkmasın. Bizler, canı, cananı, evladü ıyalı bir tarafa koyarak, vatan sevgisini, bağımsızlık iksirini, şehidin, tahtından Rabbimize gülümsemesini hücrelerimize kadar özümsetecek İstiklal Marşının verdiği hissiyatlarla büyüdük ve neslimizin de aynı duygularla büyüyeceğine inanıyoruz. İstiklal düşkünü bir milletin evlatları olarak, Kuvayı Milliyenin dinamikleriyle, medeniyetler yarışında hak ettiğimiz yeri alacağız.

Vatanı için, bayrağı için, sancağı için, maneviyatı için ağlamasını bilenler çok şeyi anlamasını da bilir. İstiklal Marşında, Mehmet Âkif'in Anadolu'nun dört bir tarafından yükselen hıçkırıklara kendi inlemesini, gözyaşını katarak, azmin, mücadelenin yeniden diriliş haykırışlarını seslendirdiğini görüyoruz. İstiklal Marşı, aslında, bu toprakların cennet vatan olma, kefensiz şehitlerle yoğrulma mücadelesini anlatıyor.

12 Mart 1921'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, 724 şiir arasından, Mehmet Âkif'in, milletimize ve ordumuza ithaf ettiği ve "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazmak nasip etmesin" diyerek dua ettiği bu marşı, Hamdullah Suphi, bu Mecliste, bu yüce çatıda 4 defa okumuştur.

Ulu Önder de İstiklal Marşımızla ilgili olarak "bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu  anlatır; bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşımızda, millî mücadele davamızın anlatılması bakımından büyük manası olan mısralar vardır. Benim de en beğendiğim yeri ise,

"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl!"

Mısraları olmuştur" demiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) - Değerli milletvekilleri "kadirbilir olunuz ki, sizin de kadriniz bilinsin" diyen 1 inci Dönem Burdur Milletvekili Mehmet Âkif Ersoy'a kadirşinaslığımızı gösterelim diyoruz. 2 fakülte, 6 meslek yüksekokulu, 9 739 öğrencisiyle tek çatı altında, Burdur'da, Mehmet Âkif Ersoy üniversitesini istemekte ve beklemekteyiz; Burdurlulardan bu üniversiteyi esirgemeyeceğinizi umuyoruz.

"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl!

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!"

Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.

Gündemdışı ikinci söz isteği, ülkemizde yaşanan sosyal olaylar konusunda, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son günlerde ülkemizde yaşanan sosyal olaylara ilişkin gündemdışı konuşması

 BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde yaşanan sosyal olaylara ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Türkiye ekonomik krizi yaşamadı -ki, öyle söyleniyor- maalesef, büyük bir sosyal patlama yaşıyor. Sayın Başbakan, bir konuşmasında, iktidara 3Y formülüyle geldiklerini; yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele edeceğini söylemişti.

Geride bıraktığımız ikibuçuk yılda bu mücadelede bir arpa boyu yol alamadığımızı görüyoruz. Hemen hemen her gün, ülkemizin çeşitli yörelerinden feryatlar yükseliyor. Hükümetse, bu feryatlara çözüm üretmek yerine şikâyet üretiyor.

Koalisyon hükümetleriyle geçen onbir yılın ardından tek başına iktidar olan bu hükümet, Cumhurbaşkanından, muhalefetten, basından, yargıdan şikâyet ediyor. İşsizlik azalmıyor, yoksulluk devam ediyor, protestolu senetlerin miktarı artıyor. Bu gerçeklere rağmen, hükümet, ekonomiyi "iyi gidiyor" masallarıyla anlatıyor.

Merkez Bankası verilerine göre, kriz yılı olarak bilinen 2001 yılında 1 katrilyon 114 trilyon tutarında senet protesto olmuşken, 2004 yılında 1 katrilyon 652 trilyon tutarında senet protestolu hale gelmiştir.

Halk açlık içerisinde yaşıyor. Sokaklarda yaşanan kapkaç, hırsızlık sürekli artarken, ekonominin iyiye gittiğini, yoksulluk sorununun çözüldüğünü iddia edebilmek mümkün mü?!

Apartmanların alt katlarında evi olanlar, hırsızlardan korunmak için parmaklık yaptırıyor. Yeri gelmişken söyleyeyim; Sayın İrfan Gündüz, arabası çalınınca, İçişleri Bakanına "arabamı bulmazsan, arabana el koyarım" demiş. Ülke yangın yerine dönmüşken, her tarafta hırsızlık, kapkaç olayları yaşanırken, partisinin MYK toplantısı öncesinde, Sayın İrfan Gündüz, şakayla karışık, Sayın Bakanı göreve çağırıyor. Yani, sesini duyuramayan, arabasını, parasını, çantasını çaldıran, kaptıran yurttaşlarımız ne yapsın?!

Hükümet, dün, bir güvenlik zirvesi yaparak, kapkaç olaylarını görüşmüş ve bu zirveden polisiye tedbirler çıkması gerektiğini söylemiş. Bu sorunları polisiye tedbirlerle çözemeyiz, sorunlar ekonomiktir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de aklınıza gelebilecek her şeyin sahtesinin yapıldığı garip bir dönem yaşıyoruz. Rakının, ilacın, sigaranın, gıda ürünlerinin sahteleri piyasaya sürülüyor. Yoksulluktan, işsizlikten bu mallar üretiliyor ve ucuz olduğu için satın alınıyor. Tarihinde olmadığı kadar sahte bir hayat yaşanıyor ülkemizde. Üretilen mallar sahte, umutlar sahte.

Olaylar yaşandıktan sonra, hükümet önlem almaya çalışıyor. Tren raydan çıkıyor, onca insan ölüyor, Hızlandırılmış Tren Projesi durduruluyor. Aynı olayı SSK'nın devrinde de yaşadık; hazırlıksız ve ne kadar acemice olduğunu hep beraber gördük. Hastanelerde yaşanan rezalet konusunda, Sayın Başbakan Grup konuşmasında "beş gün bekleyin, bunlar düzelecektir" diyor. Hasta insanlara sabırlı olmalarını öğütlüyor. Hastalara, ölmeyin, lütfen bekleyin, Azrail'i de beş gün tatile çıkaralım diyorlar herhalde. Hastalardan hastalıklarını ertelemeyi talep etmek, sabırlı olmalarını beklemek, soruyorum; hangi adalete, hangi yönetim anlayışına sığar?..

Ekonomide rakamsal iyileşmelerden, istihdam sağlamayan sanal büyümelerden bahsediliyor. İşsizlik rakamlarını konuşan yok, kapanan firma ve şirket sayısını anlatan yok. Kriz yılında faaliyetine son veren esnaf sayısı (2001'de) 11 700 iken, 2004'te 17 220'ye çıkmış. Aynı dönemde, kapanan şirket sayısı 2 464'ten, 7 660'a çıkmıştır.

İşsizliği azaltmayan, istihdamı artırmayan bir büyüme, dünya ekonomi tarihinde nadir rastlanacak bir başarıdır ve bu başarı da AKP İktidarına nasip olmuştur. Fabrika kapatarak, fabrika arsasını park yaparak işsizlikle mücadele edilmez.

İktidara geldiğinizde, Sayın Başbakan "üç yıl bekleyin, cebiniz parayla dolacak" dedi. Halkın hem cebinde parası yok hem de karnı aç.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Ama "üç sene sonra" dedi!..

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Beyefendi, altı ayınız var, göreceğiz.

Yolsuzluk boyutuna baktığımızda, bir ilerleme göremiyoruz. Yolsuzlukla mücadele konusunda bir komisyon kuruldu, raporlar yazıldı, uzmanlar dinlendi, bilgiler, belgeler bulundu. Hükümet üyeleri ve bazı milletvekili arkadaşlarımız hakkındaki bilgiler, belgeler ve iddialar ise görmezlikten gelindi. Eski dönemin başbakanlarını, bakanlarını magazin olsun diye manşetlere taşıdık, yüce yargıya gönderdik. Bu yolsuzlukların iktisadî tarafıyla ilgili ne yaptınız? Batık banka patronlarından, sebep oldukları zarardan ne kadarını tahsil ettiniz? Enerji yolsuzlukları ortada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun, tamamlayın efendim.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Teşekkür ederim.

Partinizin Kurucular Kurulu üyesi olan Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarının, gümrük işlemlerinde nüfuz kullanarak usulsüz işlemler yaptığı ortaya çıkmıştır. Ak kadroların karardığını görüyoruz; Türkiye'nin geleceği de kararmak üzere.

Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızdan SPK mevzuatına aykırı bir şekilde para toplayan holdinglerle ilgili verilen araştırma önergesini, önceki gün, daha zamanı var diyerek, zamanı gelince görüşeceğinizi söyleyerek, usulsüzlükleri erteleme, unutturma yolunu seçiyorsunuz.

Sayın Cemil Çiçek, İzmit SEKA işçilerini kastederek "vatandaşın sırtından kimseye ağalık yapma lüksümüz yok" diyor. Doğru. Balıkesir SEKA konusunda Albayraklara ağalık yapıldığı, mahkeme kararlarıyla saptanmıştır. Bu mahkeme kararlarını uygulamayan bürokratlar hakkında açılan davalara lüzumu muhakeme kararı vermiyorsunuz. Dokunulmazlık zırhına bürokratları da dahil ediyorsunuz. 1,1 milyon dolara satılan Balıkesir SEKA'nın, satış işleminden sonra şirketin muhafaza ve emniyetine bırakılan varlıkların 1 trilyon 729 milyarlık kısmının şu anda buharlaştığı Yüksek Denetleme Kurulu tarafından saptanmıştır. Bu rakamlar, bu şirketin bu işletmeyi üste para alarak, para kazanarak elde ettiğini ortaya koyuyor. AKP sözcüleri "SEKA'nın satılması için yapılan ihaleye sadece bu firma girdi" diyor. Şimdi soruyorum sizlere: Hanginiz evinizi, arabanızı, çok altında -başka bir alıcı çıkmadığı için- bir fiyata satarsınız? Ama, kamu malı satılıyor. Milletin parasıyla size yakın bir gruba ağalık yapıyorsunuz, bu ağalığı 700 SEKA işçisinden esirgiyorsunuz. Bu mudur adalet?! "Adalet" kelimesi çok iyi; ama, çok anlamlı; ama, içi doldurulduğunda. Parti amblemlerinde kalmamalı.

Balıkesir SEKA olayı da bir yolsuzluk örneğidir. Bu kadar haksız ve adaletsiz işlerin yapıldığı bir iktidar döneminde bu haksızlıkları unutturmak istercesine, CHP'nin tertemiz köküne, geçmişine laf ediliyor. Mal varlığındaki artışları, çocuklarının düğününde takılan takılara bağlayanların, Cumhuriyet Halk Partisinin köküne "kirli" diyebilmeleri, gerçekten gülünç ve komiktir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; diğer bir mücadele de, yasaklarla mücadele. Şiir okuduğu için mahkûmiyet cezası alan Başbakan, şimdi, gazetecilere, yazdıkları yazılar, çizdikleri karikatürler nedeniyle davalar açıyor. Bir karikatüre bile tahammül edilemiyor.

Geçtiğimiz hafta, Cumhuriyet Gazetesinde Hikmet Çetinkaya'nın Fethullah Gülen'le ilgili yazı dizisi mahkeme kararıyla durduruluyor. Bu, açıkça sansürdür. Bu, nasıl demokrasi ayıbından kurtarma?! AKP'nin, kendisi için demokrasi, kendisi için özgürlük talep ettiği bu anlayışa bir demokrasi ve özgürlük alanı yaratmaya çalıştığı ortadadır. Kendilerine yönelik eleştirilere dahi tahammül edemeyenlerin, konuşanları, yazanları, çizenleri dava etmeleri doğru mudur?! Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Bu mu demokrasi ayıplarından kurtulmuşluktur?! Bu mu konuşan Türkiye'dir?! Halka sokağa çıkıp sorduğumuzda, bir sorup bin dinliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Şimşek, toparlayın lütfen.

BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum.

Başarılı yaptığınız işler de var işin doğrusu... TRT yetmiyormuş gibi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu aracılığıyla medyayı devletleştirdiniz. Gazete manşetleriyle ülkeyi idare ediyorsunuz. Bir de, sokağa çıkıp yurttaşa sormak lazım. Evet, ikibuçuk yıl geçti, altı ay da geçecek. 3Y; yasaklarla, yolsuzluklarla ve yoksullukla ilgili formülünüz, maalesef, 3 "ye ye" formülüne dönüştü. Bu zihnî anlayışla bu ülkeyi, gerçekten, yönetebilmek çok zor. Göreceğiz ki, günden güne acılar içinde yaşayan bu ülke, ikibuçuk yıl sonra bu halk, gereken cevabı verecektir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, ismim geçtiği için, müsaade ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN -Yerinizden açıklayın isterseniz...

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -Kürsüden açıklayayım efendim...

BAŞKAN - Peki; buyurun.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, Sayın Şimşek'in konuşmasında benim ismim de geçtiği için açıklama ihtiyacı duydum.

Bundan üç ay kadar önce, davetsiz bir misafir, sabaha doğru, evde eşim ve çocuğum da bulunurken eve giriyor. Oğlumun cebinden parasını, arabasının anahtarını alıyor, kredi kartı cüzdanlarını alıyor, cep telefonlarını alıyor ve aşağıdan arabayı alıp gidiyor. Tabiî, Sayın Bakana ben sadece espri olsun diye dedim ki: "Sayın Bakanım, bak, sana üç ay süre. Bu üç aylık süre içerisinde arabayı buldun buldun, bulmadın senden bu arabayı alırım" diye bir espri yaptım; ama, bu işin bu şekilde bilinmesinde yarar var. Ancak, sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük illerimizde, geçen dönem yaşanan çok ağır ekonomik hayatın da neticesi, bu kapkaç, hırsızlık, gasp olayları yaşanıyor. Bunun için de hükümet, güvenlik zirvesi yaparak, gerek mahallinde gerekse İstanbul milletvekilleri kendi içinde gruplar kurarak bu işe el koyduk. Ancak, tabiî, Şimşek'in şu düşüncesine katılmamak mümkün değil; bu işlerin ekonomik tarafı var. Bu yüzden AK Parti olarak 3 Kasımda yola çıkarken 3Y ile mücadele için yola çıktık. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar... Tabiî, bunları hemen bir günde, bugünden yarına ortadan kaldırmanın da imkân ve ihtimali yok.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - İkibuçuk yıl geçti Sayın Başkan, ikibuçuk yıl...

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Dolayısıyla, bu konuyla ilgili olarak Türkiye'nin dünkü görüntüsüyle bugünkü görüntüsüne bakarsanız, yasaklar yönüyle de, yolsuzluk yönüyle de, yoksulluk yönüyle de nereden nereye geldiğimiz çok daha iyi anlaşılır. Bugün, tüm dünyada... Faiz oranlarının düşmesi, ihracat rekorlarının kırılması, paranın rantiyeden şantiyeye döndürülmesi gayretleri... Tabiî, bunlar kışla disiplini içinde "uygun adım marş marş" metoduyla olmuyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bunların, ekonominin kendi kuralları içerisinde gayet soğukkanlı ve medenî bir şekilde götürülmesi lazım. Çünkü, parayı ürkütmek çok kolay da ürkütülen parayı tekrar rayına sokmak çok zor.

BAŞKAN - Sayın Hocam, toparlarsanız memnun olurum.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden, biz, bu güveni, bu istikrarı yakalamaya çalışıyoruz; yakaladığımıza da inanıyoruz.

Kayseri'de, teşviksiz bölge olmasına rağmen, 139 fabrikanın temeli atıldı; Malatya'da hakeza öyle, Kırşehir'de öyle...

BAŞKAN - Sayın Hocam, Sayın Başkan, son cümleyi alacağım; siz kendinizle ilgili söz aldınız... İçtüzüğümüze göre ben sizin son cümlelerinizi alacağım... Rica ediyorum...

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, bana cevap vermiyor... Benim de söz istemem gerekir...

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, Yolsuzluk Araştırma Komisyonu, gerek iktidar gerek muhalefetin müşterek oyuyla ve muhalefet şerhi konmaksızın kabul edilmiş, gerçekten Meclisimizin yüzakı hazırladığı bir rapor. Bu rapora müsteniden gerekli yerlere suç duyurularında bulunulmuş; sonra, neticesi, soruşturma komisyonları kurulmuş, bazı eski siyasîler bugün yargılanmak üzeredir. Burada bu işi magazin bir havaya büründürmek, aynı zamanda yargıda devam eden bir işe, yargıyı etkilemeye yönelik bir müdahale diye de değerlendirilebilir. O yüzden, yargı neticeleninceye kadar bekleyelim, ondan sonra ne olur görelim.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, söz istiyorum daha sonra...

BAŞKAN - Sayın Gündüz, Sayın Hocam, lütfen!..

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden, özgürlükler konusunda da, dünkü Türkiye'de yaşanan özgürlüklerle bugünkü özgürlükleri kıyaslayın diyor, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkanım, söz istiyorum...

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz isteği, Ermeni meseleleri hakkında Paris'te yapılan UNESCO yıllık büyükelçiler toplantısında hâsıl olan bilgilerle ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Zülfü Livaneli'ye aittir.

Buyurun Sayın Livaneli. (Alkışlar)

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, benimle ilgili olarak, yanlış bir şekilde ifade edildi ve anlatıldı; bunu cevaplamam lazım...

BAŞKAN - Müsaade buyurun, vaktiniz var,  sayın konuşmacıya bu imkânı verelim.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Pekâlâ; teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Livaneli.

 3.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli'nin, Paris'te yapılan UNESCO toplantısında Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusundaki tartışmalara ilişkin gündemdışı konuşması

 ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir konu olduğunu zannettiğim ve hepimiz için de öyle olduğunu düşündüğüm bir konuda, Türkiye-Ermeni ilişkileri konusunda geçen hafta UNESCO'da, Paris'te yapılan bir konuşma ve orada benim bir önerimle ilgili söz almış bulunuyorum. Sayın Meclis Başkanımıza da bu konuyu ilettim, Dışişleri Bakanlığına da UNESCO nezdindeki büyükelçimiz aracılığıyla ilettim, sizlerin de dikkatinizi bu konuya çekmek için anlatmak istiyorum.

Önce, niye UNESCO olduğundan bir iki kelimeyle söz edeyim istiyorsanız. UNESCO, Birleşmiş Milletlerin eğitim, kültür, bilim kolu, bildiğiniz gibi. Çok büyük bir örgüt, merkezi Paris'te ve bu, Türkiye'de bazen zannedildiği gibi sadece kültürle, sanatla falan uğraşan bir örgüt değil, aynı zamanda Felsefe Dairesi, Etik Dairesi, Biyoetik Dairesi, Jeoloji Dairesi, Ekoloji Bilimleri Dairesi, okyanusbilim, insan hakları, demokratik haklar, kültürel haklar, kültürel miras gibi konularda, Birleşmiş Milletlerin beynini oluşturan, kararları oluşturan bir kuruluş. Mesela, sınır aşan sular konusu da orada tartışılıyor, diğer konular da. Böyle, politikaya zemin hazırlayabilecek önemli bir kuruluş.

Bu kuruluşun, ideallerini dünyaya yaymak için ve çalışmalarını dünyaya yaymak için oluşturduğu bir büyükelçiler grubu var. Bu büyükelçiler grubu, hükümetlerin teklifleriyle değil, bizzat UNESCO yönetiminin, UNESCO Genel Direktörünün seçimiyle ve UNESCO icra heyetinin seçimiyle olup, oraya davet ediliyor. Bunlar arasında, mesela, en son iyi niyet büyükelçisi yapılan, Amerikan Başkanı George Bush'un eşi Laura Bush'tur; bu sene iyi niyet büyükelçisi yapıldı. Rus Bilimler Akademisi Başkanından tutun kraliyet üyelerine, Ürdün Sarayından Prenses Feryal'e yahut da Fas Sarayından Prenses Meryem'e kadar ve Nobel ödüllü bilimadamlarına kadar, çok kuvvetli bir iyi niyet büyükelçileri grubu var. Sağ olsunlar, 1996 yılında, beni de bu heyete dahil ettiler, beni de UNESCO büyükelçisi olarak ilan ettiler; aynı zamanda da Genel Direktör Yardımcısı, Danışmanı yaptılar ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin imzasını taşıyan bir kırmızı pasaportla görev yapmamı sağladılar; o tarihten beri çalışıyoruz.

Bu kısa bilgileri şunun için verdim: Geçen hafta, bu büyükelçilerin yıllık toplantısı vardı; ben de buraya katıldım ve burada yaptığım konuşmada, meseleyi, konuşmamı, Türk-Ermeni meselelerine ve 1915 tehciri meselesine getirdim. Bunun ne kadar önemli olduğunu, iktidar ve muhalefet partisi de farkında ki, son günlerde, biliyorsunuz, bu konuda bir zirve yapıldı ve Türkiye'nin adım atması gerektiği ortaya çıktı. Ben de buna katılıyorum; çünkü, bu Ermeni meselesi, bizim önümüze, 21 inci Yüzyılda çok büyük bir mesele olarak gelmekte. Sadece Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişki ya da AB'yle ilişkilerimizi engeller anlamında düşünmemek gerekiyor bunu; dünya çapında geliyor ve bu, sadece parlamentolardan geçirilen birtakım kararlar yoluyla da değil, yakında, hiç arzu etmediğimiz bir biçimde, büyük Hollywood filmleriyle kamuoylarını, dünya kamuoylarını etkileyerek ve bizi soykırımcı bir millet mensubu olarak gösterecek biçimde Batı kamuoyu gözünde, çok kuvvetli bir fırtınayla karşı karşıyayız. 19 uncu Yüzyılda İstanbul'u ziyaret etmiş ve bizim hakkımızda kitap yazmış bir yabancı müellifin sözleri var; maalesef, diyor ki: "Türkler, geçmişi ve geleceği pek düşünmezler; bugünü yaşarlar." Ne yazık ki, bunda biraz doğruluk payı var, kendimize bir özeleştiri yöneltirsek. Biz, önümüze çıkacak meseleleri çok fazla düşünmeyiz.

Benim orada yaptığım konuşmada, UNESCO'da, önce, bu Anzak gününden bahsettim, 25 Nisanda yapılacak olan -ki, Prens Charles gelecek, Yeni Zelanda, Avustralya Başbakanları gelecek- dünyanın en insanî savaşı gibi görünen savaş orada anılacak. İşte, tekrar, oradaki bütün şehitler, bütün ülkelerin, orada şehit düşmüş insanları, ölmüş insanları anılacak. Birinci Dünya Savaşında... O olayın 90 ıncı yıldönümü, Ermeni tehcirinin de 90 ıncı yıldönümü ve dolayısıyla, dedim ki: Biz, bu kadar, yıllarca, bu Birinci Dünya Savaşı faciasının Çanakkale bölümünü dostane bir şekilde anarken, niçin, biz, bu Ermeni meselesinde giderek artan bir tahrik ve giderek artan bir şiddetle karşı karşıyayız; gelin, bu meseleyi de birlikte çözelim; çünkü, Ermeni meselesi bir faciadır; doğrudur, bizim Meclisi Mebusan kayıtlarımıza bakacak olursak, o dönemdeki İstanbul basınına bakacak olursak, ayrıca, bu konuda bir gizli oturum yapacak olursa Millet Meclisi, o belgeleri de, ben, seve seve sunarım. Bu, bizim bir meselemizdir; çünkü, bizim tebaamızdır "milleti sadıka" denilen Ermenilere uygulanan bir tehcir olayıdır; fakat, Birinci Dünya Savaşında sadece Ermeni meselesi yoktur ki, Birinci dünya savaşı, toptan baştan başa bir faciadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Teşekkür ederim müsamahanıza efendim; önemli bir konu, onun için, 1-2 dakika sabrınızı istirham ediyorum.

Ve kendi ailemden örnek verdim bu büyükelçiler toplantısında, genel direktör de oradayken. Benim Kafkasya taraflarında bulunan, Artvin'de bulunan ailem, bir tek subay, Ahmet Muhtar Paşa'nın yaveri olan dedem kurtulup, geri kalan bütün ailem Ruslar tarafından kılıçtan geçirilmiş, öldürülmüş. Eşimin Manastır'da bulunan, Balkanlarda yaşayan ailesi de tamamen öldürülmüş; dolayısıyla, bu, sadece bizim aileye yansıyan... Osmanlı tarihi budur. Birinci Dünya Savaşından en büyük zararla çıkmış olan ülke Osmanlı İmparatorluğudur -konuşmamı özetliyorum size, oradaki konuşmamı- ve İmparatorluk, nüfusunun beşte 2'sini ve topraklarının çok büyük bir kısmını kaybetmiştir. Bu kan, zulüm, ateş, hastalık, salgın hastalık, açlık, yoksulluk ve bu savaş felaketinin bütün kurbanları için, Müslüman olsun... Balkanlardaki katliamı da düşünerek, Kafkasya'daki katliamı da düşünerek, Ortadoğu'daki katliamı da düşünerek, bunların tümü için bir yas tutma, bir anma, Birinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Harbi kurbanlarını hatırlama konusunda bir üst düzey entelektüel toplantı düzenleyelim. Buraya, taraf ülkelerden, işte Rusya'dan, Amerika'dan, Fransa'dan, İngiltere'den çeşitli profesörler davet edelim, bilim adamları davet edelim ve UNESCO, Birleşmiş Milletler çatısı altında, politik karar almaya yönelmeyen; ama, bizim, yumuşak ve rahat bir biçimde konuları konuşabileceğimiz bir ortam oluşturalım teklifini yaptım. Bu teklif orada alkışlarla karşılandı. Sonra Genel Direktör Koichiro Matsuura -Japon'dur kendisi- yardımcısı da Münir Buşnaki adlı bir Müslüman arkadaştır, onlarla da konuştuk bu konuyu ve onlar olumlu bakıyorlar. Daha sonra UNESCO'daki Büyükelçimize bunu bildirdik, Dışişleri Bakanlığımıza gelsin diye. Meclis Başkanımızla görüştük. Meclis Başkanımız da "bu konuda bize, kınama, bize Ermeni kararı çıkaran parlamentolara kınama gönderinden başka bir şey pek fazla yapılmıyor" dedi. Ben, açıkçası, bu Mavi Kitapla ilgili girişimin çok fazla bir şey getireceği kanısında değilim; çünkü, bir parlamentoya, bize bir yazı gelse mesela Hindistan Parlamentosundan -mesela diyorum- efendim, sizde 1920'de bir kitap çıkmış, burada yanlış şeyler var Hindistan'la ilgili, düzeltin dese ne yapabiliriz; bir dosyada kalır o yazı. Herhalde İngiliz Parlamentosunda da öyle olacaktır. Ayrıca, Profesör Justin Mc Carthy çok değerli bir bilimadamıdır; ama, böyle bir soykırım olmadığı konusundaki iddialarıyla, görüşleriyle bilinir. Onları gelip bize anlatmasının pek bir faydası yok. Bize anlatacak; ama, keşke gitse Fransızlara anlatsa, Amerikalılara anlatsa, dünyaya, İngiltere'ye anlatsa.

Benim size getirdiğim bu öneri ise, eğer Yüce Parlamentomuz bunun arkasında durur ve UNESCO'ya talepte bulunursa, tarafların katılacağı böyle bir konferansın düzenlenmesini biz Türk Parlamentosu olarak arzu ediyoruz derse, o zaman, şöyle iki ihtimal var efendim: Bir tanesi, ya böyle bir konferans toplanır ve biz orada tezlerimizi müdafaa etme imkânı buluruz ya da Ermenistan buraya katılmayı reddeder, Oskanyan'ın açıklamaları gibi. O zaman da şunu söyleme imkânımız olur: Efendim, biz sizi Birleşmiş Milletler çatısı altında konferansa çağırdık; ama, icabet etmediniz... Kayda geçmiş olur. Bu bakımdan, bu önemli konuya ve UNESCO'da yaptığım, UNESCO büyükelçisi sıfatıyla yaptığım bu girişime Parlamentomuzun destek vermesinin yerinde olacağını düşünüyorum. Konuyu onaylarınıza sunuyorum.

Saygılar sunarım efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Livaneli.

Berhan Bey, sizin bir konuşma talebiniz vardı; yerinizden buyurun.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, kürsüden...

BAŞKAN - Zaten 9 dakika konuştunuz, ben size gereken müsamahayı gösterdim. Lütfen, cihaza girin, yerinizden iki cümleyle düşüncenizi alalım.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, İrfan Gündüz Beyle ilgili söylemiş olduğum işin...Tabiî ki geçmiş olsun, arabası da bulunamamış henüz; fakat, çok arabası bulunamayan var, bu düşüncelerime de katıldınız; ülkede bunlar yaşanıyor.

Benim buradaki konuşmam da... Yargıya müdahale etmek benim haddim değil, yargıdaki olaylar; fakat, bu olayların hepsi bir tespittir, toplum tarafından da biliniyor. Ayrıca, ifade etmeye çalışmış olduğum, yani 3Y olayında, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar bu ülkede devam etmiyor mu? Yıllarca bu ülkede, konuşan Türkiye'den bahsettik, görüyorum ki, bu ülkede konuşan, sadece devlet büyüklerimiz oluyor. Buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum, Sayın Süleyman Demirel de öyle derdi: Konuşan Türkiye... Sayın Başbakan kendine göre demokrasi, kendi alanlarına göre demokrasi yapılanmasını isterken, 8 Mart değil, 6 Mart günü İstanbul'da yaşananlar ortadaydı. Bu anlamda, yargıya müdahale etmek değil, sizlerin de, inanıyorum ki iyi bildiğiniz konuları sizinle paylaşmaktı.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Ben teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçmiş olsun Sayın Gündüz.

BAŞKAN - Söz isteğiniz var mı Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Yok, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları var; ancak, bu sunuşların Kâtip Üye tarafından oturarak takdim edilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonlardan 4 adet istifa tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

 B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın Dışişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/265)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Dışişleri Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Zeki Karabayır

                 Kars

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2.- Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/266)

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Çevre Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

   Ahmet Yaşar

           Aksaray

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

3.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/267)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Millî Savunma Komisyonundan istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

         Suat Kılıç

            Samsun

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

4.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/268)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim.

        10.3.2005

     Nail Kamacı

           Antalya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi yaptığına ilişkin bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

 5.- (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/777)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 9.3.2005 günü saat 17.00'de Ana Bina PTT karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 12 üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

           Mehmet Parlakyiğit

Kahramanmaraş

       Komisyon Geçici Başkanı

 

 

 

 Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi              

Aldığı Oy

Başkan      

: Recep Özel

(Isparta)

12

Başkanvekili

: M. Mehdi Eker

(Diyarbakır)

12

Sözcü        

: Fahri Keskin

(Eskişehir)

11

Kâtip         

: Nadir Saraç

(Zonguldak)

11

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 30 milletvekilinin, ilaç sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

    

Son aylarda ilaç sektöründe peş peşe büyük yolsuzluk olayları gündeme gelmektedir. Bu yolsuzluklarda devletin büyük zararı vardır. Ayrıca, yakın zamanda, SSK'lı hastalarımızın da özel eczanelerden ilaç alabilmelerine olanak tanımak amacıyla yürürlüğe giren uygulama hem çok sancılı başlamış hem de yakından incelendiğinde bireysel özel eczacılık sektörünün çökmesine kadar uzanan bir seri tehlikeyi de içerdiği anlaşılmıştır.

Ayrıca, ilaçta veri imtiyazı olarak anılan ve Türkiye dışında hiçbir AB ülkesi tarafından tam üyelik gerçekleşmeden önce yürürlüğe sokulmayan bir uygulamanın, hükümetimiz tarafından kabul edildiği iddia edilmektedir. Yıllık 10 milyar doları bulan ve biyoteknolojik ilaçların hızla artan kullanımı ile önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağı bilinen ilaç harcamalarının, bu nedenle dikkatle mercek altına alınması gerekmektedir.

Bu nedenle, Anayasanın 98 inci ve Meclis İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince, ülkemizde ilaç üretimi, ilaç tüketimi, ilaç sektöründeki yolsuzluklar ve usulsüzlükler, ilaçta dışa bağımlılığın nedenleri, Türkiye'de ve dünyada veri koruma ve veri imtiyazı uygulamaları, ülkemiz açısından ilaç sektörünün geleceği ve oluşturulması gereken ilaç politikaları konusunda bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ediyoruz.

1- Mehmet Uğur Neşşar                                 (Denizli)

2- Naci Aslan                                (Ağrı)

3- Abdulaziz Yazar                                 (Hatay)

4- Atila Emek                                (Antalya)

5- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

6- Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

7- Tacidar Seyhan                                (Adana)

8- Uğur Aksöz                                (Adana)

9- Mehmet Yıldırım                                (Kastamonu)

10- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

11- Feramus Şahin                                (Tokat)

12- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

13- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

14- Nurettin Sözen                                (Sivas)

15- Gürol Ergin                                (Muğla)

16- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

17- Ahmet Sırrı Özbek                                (İstanbul)

18- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

19- Ufuk Özkan                                (Manisa)

20- Osman Kaptan                                (Antalya)

21- Hakkı Ülkü                                (İzmir)

22- Mehmet S. Kesimoğlu                                (Kırklareli)

23- Nadir Saraç                                (Zonguldak)

24- Şevket Gürsoy                                (Adıyaman)

25- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

26- Fahrettin Üstün                                (Muğla)

27- Mehmet Ali Arıkan                                 (Eskişehir)

28- Nuri Çilingir                                (Manisa)

29- Ali Cumhur Yaka                                (Muğla)

30- Mevlüt Coşkuner                                (Isparta)

31- Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

Gerekçe:

Son aylarda, sektörde peş peşe büyük yolsuzluk olaylarının ortaya çıkmış olması, ilaç konusunu ülke gündemine getirmiştir. Bu yolsuzluklarda, bazı bürokratların ülkeyi büyük zarara uğratacak ilişkiler içerisinde olduğu ve bazılarının devletin en olmaması gereken mevkilerine kadar uzanan bağlantıları bulunduğuyla ilgili belirtiler var olmasına karşılık, yolsuzlukların esas kaynağının ilgili bakanlıklarda olduğu ve ilaç konusunda ortaya çıkan skandalların, aslında on yıllardır sürdürülen bir sömürü düzeni buzdağının ancak görünen tepesi olduğu da iddia edilmektedir.

İlaç ve eczacılık sektöründe yakın zamanda iki yeni sorun karşımıza çıkarılmıştır. Bunlardan ilki, SSK'lıların özel eczanelerden yararlandırılması sırasında kendisini gösterecektir. Bugün, SSK'lı hastalarımız özel eczanelerden ilaçlarını alırken büyük sıkıntı çekmektedirler. Buna ek olarak, önceden sadece SSK'lıların ilaç almaları sorunu yaşanırken, yeni uygulamayla, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur sigortalıları da sıkıntıya düşmüştür. Ancak, burada esas tehlike bireysel özel eczanecilik sisteminin çökme tehlikesidir. Anlaşma yapan eczanelerin geri ödemelerinin gecikmesi, büyük potansiyel tehlikeler doğurabilecektir.

İlaç sektöründe diğer önemli bir konu, veri koruması ve veri imtiyazı konusunda kendini göstermektedir. Ülkemiz dışında AB'ye giren hiçbir ülkeye dayatılmadığı biçimde, AB tarafından, ucu açık görüşme sürecinin en başında Türkiye'nin bunu kabul etmesi istenmektedir. Bu uygulamanın ülkemize ve sosyal güvenlik kuruluşlarının sırtına milyarlarca dolarlık ek yük getireceği bilinmektedir.

Bir diğer konu biyoteknolojik ilaçların ülkemizde üretiminin geleceğidir. Bu konuda belirli fikir ayrılıkları söz konusudur. Ancak ilaç teknolojisinin giderek bu alana kayması yakın gelecekte bu ilaçlara milyarlarca dolar ödeyeceğimizi göstermektedir.

Ülkemizde ilaç tüketimi sağlık harcamaları içerisinde yüzde 50'nin üzerinde yer almaktadır. Bu oran diğer çağdaş ülkelere göre çok yüksektir. Ayrıca, ülkemizde en çok tüketilen ilaçların antibiyotikler olmasına karşın yabancı ülkelerde antibiyotikler çok daha az kullanılmaktadır. Bu durum tıp eğitiminden, ilaçta promosyon alanına kadar birçok konuda sorun olduğunu ortaya koymaktadır.

Ülkemizde yıllık ilaç tüketimi 10 milyar doları aşmakta ve yüzde 60 oranında çokuluslu ilaç tekellerine bağımlı bulunmaktadır. Bu nedenle ülke ekonomisinde büyük bir kara delik olan ilaç konusunun bir Meclis araştırma komisyonunca çok yönlü araştırılması amacıyla bu önerge gündeme getirilmiştir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam) 

 6.- Devlet Bakanı Güldal Akşit'in ABD'ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/778)

      9.3.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Güldal Akşit'in, 28 Şubat-11 Mart 2005 tarihlerinde New York'ta gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu 49 uncu Dönem Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte hükümetimizi temsilen 27 Şubat-6 Mart 2005 tarihlerinde yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Recep Tayyip Erdoğan

         Başbakan

Liste:

Ayhan Zeynep Tekin                                 (Adana)

Nevin Gaye Erbatur                                 (Adana)

İnci Özdemir                                 (İstanbul)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

 V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 10.3.2005 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

       Haluk Koç

            Samsun

                Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 50 nci sırasında yer alan 418 sıra sayısının, bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, söz isteği var mı bu konuda?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Lehinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.

Süreniz 10 dakika.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grup önerimiz hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, ülkemizde özgür toplupazarlık düzeni, 1963 yılından bu yana, ağır aksak da olsa sürdürülmekte. O yıllarda toplusözleşme düzenimizin işleyişindeki eksiklikler zaman içerisinde tamamlanmış ve giderek, 1970'li yıllarda Türkiye'de hızlı bir sendikalaşma dönemi başlamış idi. Yaklaşık nüfusumuzun 45 000 000 olduğu dönemlerde bile 2,5 milyon işçinin sendikalı olduğu, toplusözleşmelilik hakkını kullandığı dönemleri yaşadık; ancak, 1980'den sonra, yapılan düzenlemeler ve sendikal hareketteki değişimler, toplusözleşmeyle ilgili gelişmeleri, çalışanların örgütlülüğünü büyük zaafa uğrattı.

Bugün içinde yaşadığımız dönemde, Türkiye'de yaklaşık olarak 300 000-350 000 dolayında kamu işçisi ve bir o kadar özel sektörde çalışanın dışında toplusözleşmelilik hakkını kullanabilen işçimiz, ne yazık ki, kalmadı. Tabiî, bunda, ekonomimizin kırılgan olmasının; kayıtdışının, büyük ölçekte reel ekonominin daha da önüne geçmesinin; üretim ilişkilerindeki değişimin; üretimin, sanayi ve imalat sektöründen çok hizmet sektörüne yayılması gibi faktörler yanında, kendi ülkemizde yaşadığımız özel koşulların da, sendikaların ve toplusözleşme düzeninin gerilemesinde büyük etkisi olduğu hepimizin bildiği bir gerçek.

Tabiî, içinde bulunduğumuz dönemden geriye doğru baktığımız zaman, 1980 yılından bu yana, Türkiye'de, o özgür toplusözleşme düzeni olmadığı için, zaman zaman, hatta sıklıkla, ILO sözleşmelerinde, Türkiye, hep kara listeye alındı. ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) toplantılarında -ki, benim de zaman zaman delege olarak katıldığım toplantılarda- kara listede ülkemizin epeyce hırpalandığına tanık olduk.

Günümüzde, ikibuçuk yıldan bu yana, bu Yüce Mecliste yaptığımız çalışmalarda, geceyarılarına kadar yapmış olduğumuz çalışmaların pek çoğu, Avrupa Birliğine uyumlaşma süreciyle ilgili. Özellikle toplusözleşme, örgütlenme özgürlüğü gibi konularda Avrupa Birliği ülkelerinin hassasiyeti de bir gerçek.

Şimdi, ülkemizde, son yıllarda, özellikle 2000 ve 2001 Kasım ve Şubat krizlerinden sonra uygulanan bazı tedbirlerle ekonominin düze çıkabilmesi açısından özgür toplusözleşme düzenine büyük kısıtlar getirildi. Zaman zaman toplusözleşmelerdeki yükümler uygulanmadı, hatta sendikalarımız ve çalışanlarımız büyük bir özveriyle, sanki ekonomik krizin nedeni kendileriymiş gibi, fabrikalarını koruyabilmek, işletmelerini yaşatabilmek, o krizin bir an evvel aşılabilmesi için, bir bakıma bazı kesimlere de örnek olabilmek amacıyla, büyük fedakârlıklar yaptılar ve toplusözleşmelerinde elde ettikleri haklardan kendi gönül rızalarıyla indirimlere de gittiler. Bütün bunlar, Türkiye'deki çalışanların hem örgütlenme özgürlüğüne hassasiyetleri hem de ülkenin kalkınması için gösterdikleri özveri açısından değerlendirildiğinde büyük takdir edilmesi gereken bir durum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu arada, zaman zaman, ekonomik önlemler paketleri devreye koydu hükümetler. Örneğin, bu, gündeme alınmasını istediğimiz, ön sıraya alınmasını istediğimiz teklif, 8.1.2002 tarihinde kabul edilen, o günkü, 57 nci hükümet döneminde tasarruf tedbirlerine ilişkin, kamu kurum ve kuruluşlarının ürettikleri mal ve hizmet tarifeleri ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki bir kanunla, bazı sendikalarımızın üyeleri için imzaladıkları toplusözleşmelerde örgütlü oldukları sektörlerde, örneğin belediyelerde, örneğin madenlerde, taşkömürü madenlerinde, linyit madenlerinde ya da gıda sektöründe ya da başka sektörde ürettikleri mal ve hizmetlerden daha ucuz, yani, piyasa fiyatının belki biraz daha altında yahut belediyenin taşıma araçlarında -dün gazilerimiz için çıkardığımız, yapmış olduğumuz düzenlemede olduğu gibi- ücretsiz taşınma hakkını, eş ve çocukları için paso verilmesi suretiyle ya da yarı yarıya indirim suretiyle, toplusözleşmelerdeki haklarını biraz geliştirmişlerdi ve yararlanmaktaydılar. Örnek olarak, Kayseri Belediyesinde, Kocaeli Belediyesinde, pek çok belediyede, bu düzenleme nedeniyle, o belediye çalışanları, çalışanların eş ve çocukları, ana ve babaları, indirimli ya da bedavaya gidip gelebilmekteydi.

Şimdi, bu, demin söylediğim, 8.1.2002 tarih ve 4736 sayılı Kanunla uygulanan tasarruf tedbirleriyle, sözleşmelerde var olan bu hüküm uygulanamaz hale geldi ve sendikalar, üyelerine karşı, imzaladıkları toplusözleşmeyi uygulatamayan kurumlar konumuna getirildi. Bu nedenle, şimdi, kamu toplusözleşmelerinin de zamanı; bugün görüşeceğimiz kanun tasarısının içinde de, benzer bir düzenlemeyi, memurlarımız açısından, gazilerimiz açısından sağladık. Benim bu konudaki, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun teklifinde, sadece istisnalar hükmünde, imzalanmış toplusözleşme var ise, bu hakkın da saklı tutulmasını içeren tek cümlelik ifade, yeni bir hak getirici durum değil, yeni bir yasal düzenleme değil; sadece, imzalanmış olan toplu iş sözleşmelerindeki bir hükmün uygulanır hale gelebilmesine ilişkin. Bu konuda ne kadar sözleşme vardır derseniz, herhalde, belediyeler ve bir iki kamu kuruluşu dışında, ikiyi üçü geçeceğini zannetmiyorum. O nedenle, Meclisimizin, böylesi, çalışandan yana, toplusözleşmesindeki hakkı kullanabilmesine olanak verecek bir düzenleme için olumlu oy kullanacağını düşünüyor, bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Başka, söz isteği?.. Yok.

Aleyhte söz isteği var mı? Yok.

Şimdi…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, oylayacaksınız herhalde, değil mi?

BAŞKAN - Oylayacağım …Evet…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi şimdi oylarınıza sunuyorum ve bu oylamada karar yetersayısını da arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.54

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.11

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

  V.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında ihtilaf olduğundan oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

Eğer cihaza giremeyen arkadaşlarımız olursa...

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyorum.

 VI.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Tarım, Orman ve Köyişleri, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Anayasa, Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Aydın Milletvekili Mehmet Semerci aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Antalya Milletvekili Nail Kamacı aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Kırşehir Milletvekili Hacı Turan ve Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Kars Milletvekili Zeki Karabayır aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

 Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

11 inci maddede kalmıştık.

Şimdi, 11 inci maddeyi okutuyorum:

 MADDE 11.- 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 14.- Buluntu olması nedeniyle veya bu Kanun hükümleri gereğince trafikten men edilerek alıkonulan, ancak sahipleri tarafından altı ay içinde teslim alınmayan veya aranmayan araçlar Hazinece satılarak, bedelleri emanet hesabına alınır. Bu araçların maliklerinden adresi bilinenlere, satışından önce tebligat yapılır.

Satıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde müracaat halinde emanet hesabındaki bedeller, işlemler sırasında yapılan masraflar düşüldükten sonra ilgililerine iade edilir. beş yıl içinde herhangi bir müracaatın olmaması halinde söz konusu bedeller Hazineye irat kaydedilir."

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

 D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Güney Kore Başkanı Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Güney Kore Başkanı Sayın Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte, beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu ziyaret etmektedirler. Kendilerine "Hoşgeldiniz" diyoruz. (Alkışlar)

 VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)  (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 11 inci madde üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan.

Sayın Özkan, kişisel söz hakkınızı da birleştiriyorum, 15 dakika...

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 11 inci maddesi üzerinde, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti saygıyla selamlarım.

Bu maddeyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa bir ek madde eklenmesi öngörülmektedir. İlgili kanunda, araçların hangi şartlarda trafikten men edileceklerini öngören durumlar ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu maddede söz konusu ise, araçların trafikten menedildikten sonra ya da buluntu olması durumunda, belli bir süreç içerisinde teslim alınmayan veya aranmayan araçların Hazinece satılması ve bedellerinin Hazineye irat kaydedilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halihazırda trafikten men cezası, karayolları güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde araç kullanan, aracını trafik belgesinde yazılı şartlar dışında kullanan ve aracında belli evrakları bulundurmayan ya da tescil veya muayenelerini yaptırmayan araç sahiplerine uygulanmakta, bir cezaî yaptırım olarak uygulanmaktadır.

Yalnız, burada, önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bu yasayla Türkiye ve ötesinde mekik dokuyan, bir uçtan diğerine direksiyon sallayan taşımacılık sektörü önemli sıkıntılar yaşayacaktır. Önümüzdeki süreçte Avrupa Birliğiyle müzakerelerde gündeme gelecek olan ortak taşıma politikası konusunda birçok sorun yaşanacaktır. Zira, bu müzakerelerde, özellikle araç muayenesi ve yurtiçi taşımacılık konularının gündeme gelmesi bekleniyor ve bu durum da ülkemizin oldukça başını ağrıtacak gibi görünüyor. Ülkemizde, şu anda, taşımacılık sektöründe birçok araç Avrupa Birliği standartlarına uymamaktadır. Performansları, standart kriterlerinden oldukça uzaktır. Egzozdan başlayarak, araçların, fren ve yük taşıma emniyeti ile tüm elektrik sistemleri, bu uyumun sağlanmasında büyük sorun yaşatacaktır bize. Bu da, bu süreçte yüzbinlerce aracın trafikten menedileceği gerçeğiyle bizleri karşı karşıya bırakmaktadır. Bu şartları sağlayamadığı için, birçok araç muayeneden kaçıyor şu anda; ancak, Haziran 2005'ten sonra muayenelerini yaptırmayan araçlara trafikten men cezası getiriliyor. Bu da, bu süreçte binlerce aracın trafikten menedileceği gerçeğiyle bizleri karşı karşıya bırakmaktadır. Yeni üretilecek araçlar bu şartlara uygun olacak. Peki, ya eskileri ne olacak? Hepsini trafikten men mi edeceğiz? Peki, menedip de ne yapacağız? Bu araç sahipleri, altı ay içerisinde gerekli şartları sağlayıp araçları teslim alabilecekler mi; tabiî ki alamayacaklar. Bu durumda ne yapacağız? Araçlarını satıp bedellerini emanet hesabına mı alacağız? Bu durumda, ülkemizde, taşımacılık yapan binlerce araç sahibinin nasıl mağdur olacağını düşündünüz mü?

Değerli arkadaşlarım, bir yasayı hazırlayıp Meclise getirmek ve alelacele oylayıp kanunlaştırmak önemli değil. Şu anda, torba yasa diyoruz, torba yasanın içerisinde her şey var. Bir söz vardır bizim oralarda "eski çuldan heybe olmaz." Eski çulu döndürüp dolaştırıp önümüze getiriyorsunuz. Tekrarlıyorum: Eski çuldan heybe olmaz. Kanun yaparken, daha dikkatli olmak zorundayız. Önemli olan, bir yasa çıkarılırken, bu yasanın toplumun tüm kesimlerine uygun olup olmadığını araştırarak, uygulanabilirliğini ortaya koymaktır. Bu yasa yürürlüğe girdiğinde, bırakın işin hukukî ve vicdanî boyutunu, bu yüzbinlerce aracı trafikten men ettiğinizde, bunları parka çekebileceğiniz otoparklarınız bile yeterli olmayacak. Belki, siz, konunun bu boyutunu aklınıza bile getirmediniz; belki de bugüne kadar her olayda olduğu gibi bunda da işin ekonomik getirisini hesapladınız. Bu araçları trafikten menederiz, yüzbinlerce kişiyi mağdur ederiz, sonra da araçlarını satıp, hazineye irat kaydederiz dediniz; aynı Burdur-Isparta tren seferlerini ekonomik nedenlerle kaldırdığınız gibi, bu trenlerle her gün okullarına, işlerine, hastanelere, adliyelere gitmek isteyen binlerce vatandaşımızı mağdur ettiğiniz gibi.

Değerli milletvekilleri, bu maddenin oylanmasında, lütfen, bu hususu gözönünde bulundurun. Az önce de belirttiğim gibi, ortak taşımacılık politikasında, bu konular, çok yakın bir zamanda gündeme gelecek ve bu koşullar bizim önümüze sürülecek. Peki, o zaman ne yapacağız? Bu maddeyi yeniden mi değiştireceğiz? Geri adım mı atacağız? O zaman geç kalmış olmayalım, biz bunu düşünememiştik demeyelim. Kamyoncularımız, zaten, şu sıralarda büyük sıkıntılar içerisindedir. Son olarak çıkarılan Karayolu Taşıma Yönetmeliği, kamyonculuğu bir yaşam biçimi olarak seçmiş, bir somun ekmek için yollara düşmüş kamyoncu esnafımızın, zaten, idam fermanını hazırlamıştır. Ulaştırma Bakanlığınca çıkarılan Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin, bireysel taşımacılık yapan, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinde esnaf olarak tanımlanan, Sanayî ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulu kararıyla da, esnaf olarak belirlenen kamyoncu esnafını tüccar sınıfına almak istemesi, onbinlerce kamyoncuyu zor durumda bırakmıştır. Zaten, mazot parasına çalışan, kaplama lastikle ömrünü tüketen, iş bulamayan, çoğu yaşlanmış araçlarıyla icra kapılarında uğraşan kamyoncu esnafı feryat etmektedir. Tüccar siyaseti anladık; ama, küçük esnaflıktan çıkarılıp, ticaret ve sanayi odalarına kayıt yaptırarak tüccar yapılmak istenen tüccar kamyonculuğu bir türlü anlayamadık. Karayolu taşımasında çalışan Türkiye kamyoncuları tüccar kamyoncu olmak istemiyor. Kamyoncularımız ve şoför esnafımızın A4 kağıdına yazılmış bir yetki belgesine 1,5 milyar Türk Lirası vereceğini dile getiriyoruz. 500 000 kamyoncu esnafı, ailelerini de katarsak 2 500 000 insanımızın sabrı taşmaktadır. Bu aileler, ekmeklerinin ellerinden alınmasını istemiyorlar. 1 026 000 kişiyi ilgilendiren yetki belgesini, şu ana kadar, ancak, 3 000 civarında insanımız almıştır. Avrupa Birliği bahane ediliyor. Halbuki, orada, birey korunmaktadır. Ama, bu yönetmelikle ne birey korunuyor ne kooperatifler. Bu yönetmelikle, alfabetik sıralamaya göre yaklaşık 39 çeşit belge veriliyor. Bunlardan, K1 türü yetki belgesi ücreti, 25 Kasım 2004 tarihine kadar 1 milyar, 26 Kasım 2004 tarihinden sonra 1,5 milyar lira olarak belirlenmiş, her ne kadar feryatlar üzerine bu rakamı çektiyseniz de, bu da yeterli olmamıştır. Bugün 1 100 000 000 lira alıyorsunuz ve bu belirlenen ücretler, belge karşılığında tahsile başlanmıştır. Kamyoncu esnafı bugün, tanzim edilen 39 adet belgeyi, yaptığı işe göre tamamlamak zorundadır. Yetki belgesi almak isteyen, fakat, ekonomik zorluklardan dolayı yetki belgesi alamayan kamyoncu  şoför esnafı, belge ücretlerinin en kısa zamanda bir genelgeyle makul bir seviyeye çekilmesini istemektedir.

Geçen gün, Ulaştırma Bakanlığından şoför kardeşlerimiz geldi; yıllarını vermiş, otuz kırk yıl çalışmış, 2 TIR'ı 3 TIR'ı olmuş, ulusal taşımacılık yapan insanlarımız; hükümet tarafından bir belge karşılığında 200 milyar lira isteniyor; "ailemle, TIR'ımla beraber Boğaz Köprüsüne çıkıp, arabamla Boğazın sularına, derinliklerine atlayacağım" diyor, feryat ediyor. Bu sese, lütfen, kulak verin. Gelin, bu sorunu, kamyoncu esnafını sokağa dökmeden, tatlıya bağlayalım; çünkü, kamyoncu, uluslararası nakliyeci, şehirlerarası yolcu taşımacıları ve şoför esnafı, her platformda artık, bıçağın kemiğe dayandığını ifade etmekte, sokağa dökülmekten başka çare kalmadığını söylemektedir.

Sayın Bakanım, bu konuya dikkatinizi çekmek isterim.

Gerçi, Maliye Bakanımız yok; ama, Sayın Ali Babacan burada; her ne kadar konuşmacıyı dinlemese de, ben, zabıtlara geçirmeye çalışacağım.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sayın Bakanımız burada.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)- Sayın Bakanım, hoşgeldiniz; ama, bu, Sayın Maliye Bakanımızla ilgili.

Burada, hazır sırası gelmişken, karayollarımızda tüm zorluklara rağmen çalışan kamyoncularımıza yazılan trafik cezalarından söz etmek istiyorum.

İller arasında her kavşakta bölge trafik araçları, sanki suçlu arar gibi, gelen geçen kamyona Yeni Türk Lirasıyla 188 030 lira para cezası... Soru sormaya vakit yok; cevap hazır "emir yukarıdan geldi. Bütçede bu ay açık var, trafik cezalarından ve radar cezalarından tamamlamak zorundayız." Sayın Bakan, gerçekten, böyle bir talimat veya emir veriyor musunuz?.. Sayın Bakan konuyla meşgul değil!

Bir milletvekili olarak öğrenmek isterim. Ceza kesilen oto sürücülerinden morali bozulanların telefonlarıyla karşılaşmayan, konuşmayan milletvekili aramızda yoktur.

Değerli arkadaşlarım, geçen gün anlatıldı: Bir köye bir tecir giriyor. Köylünün hanımı hastadır, 100-150 milyona ihtiyacı vardır. Sürüsünden bir davar alır, tecire satar. Tecir muhtarı arar menşeini yaptırmak için, muhtar köyde yoktur, komşu köye düğüne gitmiştir. Gideceği yer yakındır, keçiyle beraber hareket eder; ileride, hükümet yetkililerimiz, devlet yetkililerimiz, kamyondaki keçiye el koyar, alınan keçi 100 000 000 lira, kesilen ceza 188 000 000 lira.

Bu konularda devlet yetkililerimizin daha toleranslı davranmalarını istirham ediyorum.

Bakanın dinlediği yok konuyu, Bakan başka şeylerle meşgul!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Neyse, sen konuş kardeşim!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Konuşuyoruz da, yani, boşa konuşuyoruz.

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Başkana söyle.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yok ya; ciddiyet yok zaten Mecliste. Sayın Başkanım, uyarın...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Oluyor mu Sayın Başkan?!..

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yani, önemli bir konuyu görüşüyoruz...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ayıptır ayıp, millet bizi izliyor ayıp!..

BAŞKAN - Sayın Bakan... Sayın Bakan, lütfen efendim...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Bakanım, neler söyledim, kayıtlardan lütfen...

BAŞKAN - Bir aciliyeti olmadığı sürece, Sayın Bakanın, elbette ki, konuşmacıyı dinlemesi gerekiyor.

Buyurun efendim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde kamuoyunu ilgilendiren bir diğer husus da oto hırsızlığı konusudur. Büyük kentlerimizde, özellikle de İstanbul'da mal güvenliği tehdit edilmektedir. Sadece İstanbul'da, her gece ortalama 40 otomobil çalınmaktadır. Ülkemizde geçen yıl çalınan araç sayısı ise 37 000'in üzerindedir. Çalınan bu araçların ise sadece 23 000'i bulunmuş, 14 000'inin ise akıbeti bilinmemektedir. Çalınan bu otolardan bir kısmı sahte belgelerle yurt dışına kaçırıldığı gibi, bir kısmı da parçalama yoluyla satılmakta ya da hurdaya çıkan bazı araçların şasi ve motor numaraları çalıntı otoya uyarlanıp satılmaktadır. Çalıntı araç sektöründe otomobiller üzerinde değişiklik yapmak oldukça yaygın bir uygulamadır. Bu araçların bir kısmı sahte evrak düzenlenerek el değiştirmektedir, bir kısmı ise, sahte plaka takılarak bir süre sonra terk edilmektedir. Bu durumda, araç sahibi, gerekli müracaatlarda bulunmasına rağmen, aracını bulamamaktadır. Böylelikle, trafik ekiplerince bulunan araç "buluntu" olarak nitelendirilerek ve araç sahibi aracının bulunduğundan habersiz olduğundan, araç, altı aylık süreç sonunda satışa sunulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, burada, aracı çalınan kişiler de dolayısıyla mağdur edilecektir. Bu mağduriyetin giderilmesi açısından, buluntu araçlar satılmadan önce, aracın gerçek sahibinin bulunması için her türlü tahkikat yapılmalıdır. Yine, bu buluntu araçlar belirli bölgelerde parka çekilerek, araçlarını çaldıran mağdurlara tebligat yapılmalı ve araçlarını teşhis etmek için bu bölgelere başvurmaları sağlanmalıdır. Tabiî, bu arada, oto hırsızlığının önlenmesi için Emniyet Teşkilatımıza da önemli görevler düşmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, önem arz eden oto hırsızlığının cezaî müeyyidesinin az olması, plaka ve ruhsatlardaki mühür ve kaşelerin kolay yapılması, oto hırsızlığı suçundan cezaevine giren şahısların burada bulunan diğer hırsızlarla birlikte, tahliye olduklarında, organize olmuş bir şekilde oto hırsızlığı suçuna yönelmeleri, sigorta şirketlerinin denetimsiz olması, çoğu hasarlı durumdaki otoların hırsızlık şebekelerinin eline geçmesi ile bu şahısların çalmış oldukları otolarla değiştirme yapmaya yönelmesi, oto hırsızlıkları artışının başlıca nedenleri olarak sayılabilir.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu maddesinde "yedi yıl ve daha uzun cezayı gerektiren ağır suçlar ile toplumda infial uyandıracak suçların dışındaki eylemlerde tutuksuz yargılama" prensibi getirildiğinden, suç işlemeyi alışkanlık haline getiren sabıkalıları cesaretlendirmekte ve dolayısıyla, yankesicilik, kapkaç, dolandırıcılık gibi suç türlerinde de artışlar olmaktadır. Kırsal alanda, köylerde, vatandaşlarımız, hayvan hırsızlıklarından perişan olmuşlardır. Vatandaşlarımızla yaptığım toplantılarda, köylerde, artık, can güvenliklerinin kalmadığını, can ve mal güvenliklerinin kalmadığını belirtmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, konu Karayolları Trafik Kanunu olunca, bir hususa daha değinmeden geçemeyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen tamamlayın.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - İçişleri Bakanlığınca hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Karayolları Trafik Kanununda değişiklik öngören yasa taslağının 40 ncı maddesinde, şoförler odalarının plaka ve basılı evrak gelirleri ellerinden alınmak istenmektedir.

Şoförler odaları, ülke genelinde, bugüne kadar, birçok hizmet vermiş ve birçok kişiye de istihdam olanağı sağlamıştır. Türkiye genelinde 750 şoför odası bulunduğunu düşünürsek, bu uygulamayla birçok kişinin işsiz kalacağı ortadadır. Şoförler odasının üyelerine bugüne kadar vermiş olduğu hizmetlerinin idamesi için, odaların elinden alınmak istenen basılı evrak ve plaka satışlarının yine odalar tarafından temin edilmesi gerektiği kanısındayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok sorunu tartıştık. Bazı sorunlar gözardı edilmektedir. Sorunlar yumağı deyince, öğrencilerimiz, gününden mutlu değil, eğitimde sorun var; çiftçilerimiz, gününden mutlu değil, üretimde sorun var; muhtarlarımız mutlu değil, aylıklarında sorun var.

Dün, çok uzun boylu tartıştık; ama, bakın, "Muhtarların Sesi..."; "Hakikî muhtar dostu İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu..."

Sayın Abdullah Gül Beye başbakanken sorduğum soruya, Sayın Bakanımız cevap verdi. 2003 yılında sormuştum. Sorunun cevabında "ayrıca, mahallî idareler reformu kapsamında halen üzerinde çalışılmakta olan kanun tasarısında, muhtar ödeneklerinin artırılmasına yönelik hükümlere yer verilecektir." Tarih -Sayın Abdülkadir Aksu'yla- 3.2.2003.

Değerli arkadaşlarım, acil eylem planında, Sayın Başbakanımız -daha sonra Abdullah Gül'den devraldığında- Tayyip Erdoğan "durmak yok, koşacağız -acil eylem planında- hızımıza yetişin" diyordu. Bakın, 2003 yılı; yıl 2005. Lütfen, bürokratlarımızı uyarın, muhalefetin...

BAŞKAN - Sayın Özkan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Sayın Özkan, size 2 dakika süre verdim; ama, bakın, rica ediyorum; madde başka bir konuyu ifade ediyor.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Torba yasa olduğu için Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Siz çok genişlettiniz. Rica ediyorum...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, iki gün önce kutladığımız Kadınlar Gününün, tüm dünya kadınlarına, ülkemin vefakâr, cefakâr kadınlarına sağlıklar, mutluluklar getirmesini diler, bizim kadınımızın da, bir gün, sahip olduğu kadınlık gururuna, kadınlık onuruna, arzuladığı tüm kadınlık haklarına sahip olması ümidiyle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarken karar yetersayısı arayacağım.

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.41

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.51

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

 VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)  (Devam)

BAŞKAN - 11 inci maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- 2.3.1984 tarihli ve 2985 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki "veya Sosyal Sigortalar Kurumu" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 5.- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, İdarede bu Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel olarak çalışanlardan sosyal güvenlik açısından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde yazılı olarak İdareye başvurmaları halinde 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilirler. Bu süre içerisinde 5434 sayılı Kanun ile ilişkilendirilme talebinde bulunmayanların 506 sayılı Kanun ile ilişkileri devam eder."

BAŞKAN- Çerçeve 12 nci maddenin geçici 5 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan.

Buyurun Sayın Seyhan.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlgili madde, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunuyla ilgili bir madde. Bu maddede yapılmak istenen, sözleşmeli personeli SSK kapsamından alıp, Emekli Sandığı Kanunuyla ilişkilendirmek; yapılan bu, gayet basit. Bu, paralellik sağlamak amacıyla yapılıyor; çok doğru bir karar.

Tabiî, içerik olarak şöyle bir bilgi de var; bu kanun tasarısı 3 kişiyi ilgilendiriyor, sadece 3 kişi başvurmuş. TOKİ'ye bağlı olarak çıkan bir kanun olduğu için 3 kişiyi ilgilendiriyor. Kanunun 3'ü, 2'si olmaz; eğer paralellik sağlanacaksa, böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var; arkadaşlar da bunu yerine getirmişlerdir, son derece olumlu bir madde. Bunun için çok teşekkür ediyorum.

Bunu, şunun için açıkladım; gerçekten, bu madde üzerinde çok fazla mütalaa edeceğimiz bir şey yok; fakat, buna paralel olarak yapılan bazı şeyleri, sayın bakanlarımız da burada iken -Sayın Unakıtan'ı da burada gördüm, Sayın Babacan'ı da burada gördüm- genel anlayışı bir değerlendirmeye çalışacağım; mademki böyle bir anlayışımız var, Türkiye'de sorun çözeceğiz.

Dünden beri konuşuluyor; dün, Sayın Unakıtan'dan gelen ilk beyan şu idi: "Cumhuriyet Halk Partisi, özelleştirmeye karşı olduğu için, geçmişe dönük alışkanlıklarından dolayı burada muhalefet yapmaya devam ediyor" Yani “özelleştirme gerek; devletin durduğu yeri iyi belirleyin" diyor bize. Ben de diyorum ki, aynen doğru.

Arkadaşlar, bu ülkede yapmamız gereken en önemli şey, devletin durduğu yeri iyi belirlemek.

Peki, iktidar ne yapıyor burada; iktidarın ölçeği kaçtı. Teker teker açıklayacağım şimdi size. Sayın Babacan'ın, devletin durduğu yeri belirlediği kriter farklı, Sayın Unakıtan'ın farklı, Sanayi Bakanının farklı, Enerji Bakanının farklı. Böyle bir hükümet olur mu?!

Bakın, Sanayi Bakanlığından başlayayım. "Devlet özelleştirme yapsın, yükünü üzerinden atsın" diyor, oraya müdahale etmeye çalışıyor.

Arkadaşlar, özelleştirme için dünyada çok önemli bir kriter var; işi kimin yaptığını hedef alamazsınız, işin niteliğini hedef alabilirsiniz. Türkiye'de en büyük problemimiz, işin niteliği konusunda sistem tıkanmış, çözülmüyor; özel sektör de yapsa, rekabet gücümüzü kaybetmişiz. Meseleye buradan yaklaşmak lazım.

Siz, teknolojik gelişmeyi sağlayacaksınız, ar-geye öncelik vereceksiniz, kurumlarınızı, kurullarınızı çalıştıracaksınız, rekabet edecek düzeye getireceksiniz, devletin üstünden yükü alacaksınız. Tabiî, özel sektörün üzerinden de alacaksınız. İşi kimin yaptığıyla ilgilenirseniz, bugünkü başımıza gelenler, gelmeye devam eder, bu, tekrar eder.

Bakın, özelleştirilen yerlere bakın -çok şeffaf bir şey söylüyorum- birçoğu zarar ediyor ya da kapatıldı. Ne fark etti arkadaşlar? Ülke ekonomisine katkı sağlayan bir tek şey söyleyin bana. Hangisinde çok büyük bir performans görüyorsunuz? Devlet, özelleştirdikten sonra bir de teşvik yasası çıkararak, o kurumları kurtarmak zorunda kalacaksa, Hazinenin bu yükün altından kalkması mümkün mü! Böyle bir özelleştirme anlayışı olur mu! Topyekûn  yapılanmada, eğer siz, çağdaş, reformist bir ekonomik yatırım anlayışını benimseyemezseniz, Türkiye'de sanayileşmede gerçekten ülkenin ihtiyacı olan öncelikli yatırımları belirleyemezseniz, istediğiniz kadar özelleştirin, bu ülke yeniden kaynak sıkıntısına girer.

Şimdi, sonuçta, bu işlem... Niye bunun üzerinde duruyorsunuz diyeceksiniz değerli arkadaşlarım; olayın mağduru sistem olmalı; ama, olayın mağduru insan Türkiye'de. Şöyle bir bakın, siz de bölgelerinize gidiyorsunuz. Bu, siyasî olarak bir karşı çıkış değil tek başına. Bir manzarayı ortaya koymaya çalışıyorum, önünüze sermeye çalışıyorum. Sistem mağdur olması gerekirken, bir sistemi mahkûm etmemiz gerekirken, başka bir sisteme geçiş yapmamız gerekirken, biz, insanı mağdur ediyoruz. Allahaşkına, siz de grubunuzda tartıştınız, Tekelde ortaya çıkan bu durum, sistemin mağduriyeti mi insanın mağduriyeti mi?! SEKA'da ortaya çıkan durum, sistemin mağduriyeti mi insanın mağduriyeti mi? Hayır, sistem değişikliği yok, mağdur olan insan orada duruyor. Böyle sosyal devlet olmaz.

Değerli arkadaşlarım, Sanayi Bakanlığı, yine, devletin yerini belirlemeye çalışıyor. Bir yandan, Sayın Unakıtan diyor ki "özelleştirmeye öncelik verin, devleti bu işlerin içinden çekin." İşte, size, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Kanununda yapılan... Sayın Başkan da orada oturuyor... Devlet ne yapıyor biliyor musunuz; devlet, denetleme yetkisini kullanıyor. Bu ülkenin başına ne geldiyse denetimsizlikten geldi. Sonuna kadar arkasındayız bunun. Ama, devlet, yönetime müdahale ediyor; sivil toplum örgütü statüsünde olan kuruluşların yönetimine müdahale ediyor arkadaşlar. O zaman ben şunu anlıyorum: Bir bakanlık, devletin durduğu yeri farklı şekilde belirleyip insana zarar veriyor, bir bakanlık da devletin gücünü olmaması gereken yerde kullanıp demokrasiyi yok edip orada kurullara zarar veriyor. Nasıl çıkacağız biz bu işin içinden?

Türkiye'de dün çıkan yasayı karşılaştırdım. Nereyle uyuşuyor biliyor musunuz; elimde ölçekleri var ve bunların temsil hakları var. Bizim yasamızın devletin bulunduğu yer açısından şematik olarak çıkarının uyuştuğu yerler, Malezya, Çin ve Zimbabve; uyuşmadığı yerler, Hollanda, İspanya, Fransa, Japonya ve saire. Biz yüzümüzü nereye döndük; üçüncü dünya ülkeleri olarak anılan Zimbabve, Boswana'ya mı allahaşkına?! Devletin, diktatörlükle yönetilen bir ülkede sivil toplum örgütüne bakış açısıyla buradaki bakış açısı bir olabilir mi?! Nasıl demokratikleşeceğiz biz?! Hadi denetleme yetkisini kullandınız, yönetime niye müdahale ediyorsunuz?! Kayıtlarına müdahale ediyoruz, onların sistemlerine müdahale ediyoruz.

Arkadaşlar, bu konuyu kısa kesip kapatacağım; fakat, hepinize bir şey söylemek istiyorum: Sivil özgürlüksüz siyasal özgürlük olmaz. Eğer sivil özgürlüğe dikkat etmezsek, bir gün buradaki özgürlüğümüzü kaybederiz.

Bu konuyu burada bitiriyorum.

Şimdi geldim Sayın Babacan'la ilgili konuya. Devletin durduğu yer...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Niye bitiriyorsun, maddeyle çok ilgili.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Bu da onunla ilgili. Zamanı verimli kullanmak için onu bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, yine hükümetten söz ediyorum. Biri başka söylüyor, biri başka söylüyor. Dikkat ederseniz, on gün önce burada bir konuşmada Yenilenebilir Enerji Kanununu gündeme getirdim. Sayın Başkan da orada... Bu geldi Meclise, bekliyor on aydır; hükümetin tasarısı olarak geldi, oybirilğiyle komisyondan çıkardık, birinci sıradaydı, geçen yıl bekletildi, burada da üç aydır bekliyoruz. Enerji Bakanı "Meclisin gündeminde; biz bunu çıkarırız" diyor; ancak, konuyla ilgili sanayiciler, çıkması için, Sayın Babacan'a gidiyorlar, RESİAD yöneticileri "bu ülkede çağdaş bir enerji yatırım anlayışı için yenilenebilir enerjiye ihtiyaç var; Avrupa'da böyle, Asya'da böyle; siz bizi teşvik edin, Avrupa düzeyine çıkamazsak da yenilenebilir enerjinin bulunduğu yeri biraz artıralım" diyorlar. Sayın Babacan doğrular ya da yalanlar, gazetede çıktı; bir tekzibini görmediğim için doğru kabul ediyorum. Sayın Babacan "ben, BP ve Shell'in üst düzey yöneticileriyle görüştüm, Amerikan Enerji Ajansıyla da görüştüm; yenilenebilir enerji olayı çok önemli bir şey değil Türkiye için, daha önemli yatırımlar var, buna öncelik vermeye gerek yok dediler" diyor.

Şimdi, kim haklı? Türkiye'de yenilenebilir enerjiye ihtiyaç olduğunu söyleyen Enerji Bakanımız mı, yoksa "yenilenebilir enerjiye ihtiyacımız yok" deyip "bu tasarı hazineye yük getiriyor" diye Mecliste beklemesine neden olan Sayın Babacan mı?

Arkadaşlar, böyle hükümet edilir mi?! Yoksa, buna inanıp o kanunu buraya getiren, sekiz aydır, on aydır çıkmasını bekleyen Sanayi, Ticaret, Enerji Komisyonunun 24 üyesi mi haklı? Böyle bir yönetim anlayışı olur mu? Ne zamana kadara gideceğiz? Bu yasa kadük kalırsa bunun altından kalkmak mümkün mü?

Değerli arkadaşlarım, burada önemli olan şudur: Eğer bir şeyi yapmak istiyorsak dengeli yapacaksınız. Sayın Babacan "bu, hazineye yük getiriyor" diyorsa, hazineye yük getiren her şeyden kaçınsın. Biz, geçen hafta, yenilenebilir enerjiyi geriye atıp bekletirken, aynı zamanda, doğalgaza geçmiş olan, geçmişte birkaç aylık alacağı olan firmaları aniden, Meclisin gündeminde yokken, torba yasa demeyeyim ona da damdan düşen yasa gibi getirdik bir kanunun arkasına ekledik, hazineye 43 trilyon lira yük bindirdik.

Sayın Babacan, yani, 30-40 milyon dolarlık yenilenebilir enerji yatırımını hazineye yük olarak gördünüz de, 11 tane firmaya yüzde 100 sübvanse verilen, hatta, onların devlete olan borçlarının faizlerini yok yere affedip, piyasada, rekabet yerine rekabetsizlik yaratan yasada, 42 000 000 dolara karşılık verilen 43 trilyonluk sübvansiyonu hazineye yük olarak görmediniz mi?! Böyle bir şey olur mu?! Birini hak göreceksiniz birini mubah göreceksiniz. Ne iş yapıyorsunuz siz orada?! "Ben görmedim, ben bilmedim" diyemezsiniz. Hepsi bunun oldu; geçen hafta yaşandı. Birine bakarken, öyle bakacaksınız, birine bakarken, aman kardeşim hassasiyetinizi koruyacaksınız. Niye, kim demiş; Amerikan Enerji Ajansı. Hangi ülke bir başka ülkeye, kendi çıkarları doğrultusunda bakmaz değerli arkadaşlarım? Sayın Babacan bu ülkenin bakanı; bu ülkenin sanayicisini dinlemek zorunda. Hiçbirimiz, şirketlerin yöneticilerini referans olarak kabul edemeyiz. Biz, sadece, onlardan, ülkede, doğru, sağlıklı politika uygulamak için bilgi alırız. Sayın Bakanın durması gereken yer burası değerli arkadaşlar.

Sadece bununla bitiyor mu; bununla da bitmiyor arkadaşlar; çelişki devam ediyor. Çelişki, bir başka yönetim anlayışına yine sıçrıyor. Dikkat ederseniz, geçen hafta, bu kanunla birlikte görüştüğümüz kanunda, yine, enerji ihracatı için, devletin, Elektrik Üretim AŞ'ye yetki verilmesine yönelik bir karar çıktı. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleriyle de konuştum. Diyorlar ki: "Burada da yük altına sokuyoruz devleti; siz neredesiniz?" Doğru söylüyorlar. Biz buradayız. Sayın bakanlar, siz neredesiniz? Getirin, beraber yapalım. Komisyonun önünden kaçırarak, bizim katkımızı yok sayarak, Türkiye Büyük Millet Meclisini, keyfiyete dayalı, aniden, aşağıdan getirilen yasalarla, günübirlik işleyişe sokarak devlet yönetimi olabilir mi arkadaşlar?! Biz, devlet yönetiminde çok önemli şeyler bekliyoruz; en azından modern olsun istiyoruz, çağdaş olsun istiyoruz, şeffaf, saydam bir yönetim anlayışı istiyoruz; ama, yönetimi paylaşamasak da, yönetimde işimizi kolaylaştıracak yasal düzenlemeleri paylaşmayı bekliyoruz değerli arkadaşlar. Bir de, kızmadan, kırılmadan, incinmeden bize dönmenizi ve bizimle ülke meselelerini doğru dürüst tartışmanızı bekliyoruz. İşte, modern ve çağdaş devlet anlayışı budur. Eğer, komisyondan kaçırırsanız, bizim görüşlerimizi hiçe sayıp buradaki kararları keyfiyete dökerseniz, biz, nasıl siyasî iradeyi burada temsil edeceğiz?!

Devlete kazanç sağlayabilecek bir dolu gelir var. Sayın Şener de buradaydı; on gün bir şeyi tartıştı, enerji ajansları kuruluyor. Bu ajanslara Dünya Bankasından 90 000 euroya kadar yardım yapılıyor. Bu kanunu çıkarın dedi oda başkanlarımız, devletin üzerinden yükü alır dedi; ama, Sayın Bakan, on aydır, ne komisyon gündemine getirdi ne Meclis gündemine getirdi. Kullanmadığınız para gitmiş sayılıyor. Bir yandan bu ülkeye kaynak aktarmaya çalışıyorsunuz, bir yandan bu ülkeye aktarılacak kaynakların önünü kesiyorsunuz. Ben size anlatmayacağım, kime anlatacağım bunu arkadaşlar?! Hakikaten, hiç mi çelişki yok?!

Torba yasa diyorsunuz; torbalamaya ne gerek var?! Ayırın ayırın, millet menfaatına olan yasaları arka arkaya geçirelim. Var mı olumsuz bir şey?!

Çok Değerli Başkanımız orada duruyor; ne zaman komisyonda tıkadık, ne zaman yardımcı olmadık, ne zaman ölçtük bunu?! Bizim de yüreğimiz insan sevgisiyle, ülke sevgisiyle dolu. Biz de sorumluluğumuzu kullanmak istiyoruz; ama, her şeyden önce, vatandaşın önüne çıktığımızda, alnımız ak, gönlümüz rahat gitmek istiyoruz. Siz, bu işlemler yapılırken, neden sustuğunuzun cevabını rahat vermek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.

Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Modern olacaksınız, esnek olacaksınız, liyakat sahibi insanlarla devleti donatacaksınız, etik ve estetiğe direkt bağlı olacaksınız; ama, devlet yönetecekseniz, her şeyden önce kararlı olacaksınız, devlet adamı ciddiyetinde olacaksınız. Bunu yapmazsak, ülke de sıkıntı çeker, biz de sıkıntı çekeriz değerli arkadaşlarım.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

12 nci maddeye bağlı geçici 5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayarak 12 nci maddeye bağlı geçici 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, devam etmeyeceklerse kapatalım.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı bulunamamıştır.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.11

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.25

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)  (Devam)

BAŞKAN - 12 nci maddeye bağlı geçici 5 inci maddenin oylaması sırasında karar yetersayısı talep edilmiş ve bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 5 inci madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Geçici 6 ncı maddeyi okutuyorum:

"GEÇİCİ MADDE 6.- Geçici 5 inci maddeye göre 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilenlerin İdarede 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi olarak bu Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel statüsünde geçen hizmet süreleri; emekli keseneklerine esas aylık derece ve kademelerinin belirlenmesi ile 5434 sayılı Kanunun ek 48 inci maddesinin (b) fıkrası ve ek 70 inci maddesinin uygulanmasında, öğrenim durumları itibarıyla yükselebilecekleri dereceleri aşmamak ve 2.2.2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, memuriyette geçmiş gibi değerlendirilir ve değerlendirilen bu sürelerin önceden kıdem tazminatı, toplu ödeme veya emekli ikramiyesi ödenmemiş olan kısmı 5434 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınır."

 BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz söz istemiştir.

Sayın Aksöz, sürenizi birleştiriyorum, 15 dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci maddesinin geçici 6 ncı maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun önümüze geliş sebebi, Anayasa Mahkemesince verilen birkısım iptal kararlarıdır. Keşke, İktidar Partisi, o zamanki bütçe görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisinin defalarca yaptığı uyarıları dikkate alsaydı, keşke, o bütçe kanununa bütçeyle ilgisi olmayan hükümleri koymakta inat etmeseydi ve bunca zaman kaybına sebep olmasaydı. Oysa, Anayasanın 161 inci maddesinin dördüncü fıkrası çok açıktır "bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz" denilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin tüm konuşmacıları, o günkü bütçede, bütçeyle ilgili olmayan pek çok hüküm bulunduğunu, bu durumun Anayasaya aykırı olduğunu söylemişlerdir; ancak, ne hikmetse, İktidar Partisi, bu uyarıları, Anayasanın bu çok açık hükmüne rağmen görmezlikten gelmiş, bütçe bu aykırılıklarla çıkınca, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine başvurmak zorunda kalmıştı.

22 Ocak 2004 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı, Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusunu haklı bulmuş ve bazı maddeleri iptal etmiştir. İşte, bu iptal gerekçeleri doğrultusunda şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı hazırlanmıştır. İktidar Partisi, bir daha bütçe hazırlama imkânı bulursa, umuyoruz ki, artık, bu anayasal gereklere dikkat edecektir.

Geçici 6 ncı maddede düzenlenen hükümler geçici 5 inci maddeyle birlikte değerlendirilmelidir. Söz konusu maddelerde düzenlenen hususlar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığında çalışan personelin özlük haklarını düzenlemektedir. Madde gerekçesinde, aynı kurumdaki personel arasındaki statü farklılıkları ve idare mahkemeleri nezdindeki bazı davalar gerekçe gösterilerek bu düzenlemenin yapıldığı belirtilmektedir.

Nitekim, geçici 5 inci maddeyle, 506 sayılı SSK Kanununa tabi olan personelin, üç ay içerisinde yazılı olarak idareye başvurmaları halinde, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunuyla ilişkilendirilirler hükmünün, ilk bakışta, kişi lehine olduğu şeklinde bir kanı uyanmaktadır. Bununla birlikte, ilgili maddelerdeki birkısım hususları uygulamanın da gerek kişi gerekse Emekli Sandığı aleyhine sonuçlar doğurabileceği de düşünülmelidir. Bu hususlar şöyle özetlenebilir:

SSK'dan Emekli Sandığına geçişin üç aylık hak düşürücü süreyle sınırlandırılmasının, kişilerin ilgili kanunu öğrenip karar verebilme süreçlerinin, diğer benzer kanunlarda altı ay olarak belirlenen süre yerine, burada üç ay olarak belirlenmesi neticesinde, hakkın kullanımını engelleyici bir nitelik taşıdığı düşünülebilir. Ayrıca, hak düşürücü süre uygulaması neticesinde, dava açma haklarının ortadan kalkması uygulamasının hukuk devletiyle bağdaşmayacağı da düşünülmelidir.

Geçici 6 ncı maddeyle, SSK'dan Emekli Sandığına aktarımı yapılan personelin hizmet birleştirmesi yapılmıştır. Buna göre, ilgili personel, önceki yıllara ait çalışması sonucunda hak kazanmış olduğu kıdem tazminatını alamayacak; onun yerine, bu süreler emekli ikramiyesi ödenmesinde esas teşkil edecektir. Ancak, kıdem tazminatının emekli ikramiyesine göre daha yüksek tutarlarda olması sebebiyle, bu hüküm bazen personel aleyhine sonuç doğurabilir. Bu durum, aynı zamanda, kazanılmış hakkın ihlal edilmesi sonucunu da doğurabilir. İlgili personelin SSK'dan Emekli Sandığına geçmesi neticesinde, geçmiş yıllardaki hizmetlerin de Emekli Sandığında geçmiş gibi değerlendirilmesi yoluyla sandığın aktuaryel dengeleri bozularak, sosyal güvenlik sisteminde açık artacaktır.

Yukarıda yazılan bu hususlar, hukukî değerlendirmelerdir. Bunun, bir de politik değerlendirmesi vardır.

Tasarı, genel olarak, kamu emeklilik modelini güçsüzleştirip, özel emeklilik sistemini bu yolla desteklemeye yönelik hükümler taşımaktadır. Bunun aracı olarak da, kamu emekliliği sistemini tek bir çatı altında toplama yöntemi benimsenmiştir. Emekli Sandığını, belki de altından kalkamayacağı bir yükün altına sokarak, fiilen sistemin işlemesini sekteye uğratacak bu yolla, emeklileri, âdeta zorunlu olarak başka kanallara, özel emeklilik sistemine yönlendirecek bir yapı kurumsallaştırılmaktadır.

Şu anda, Emekli Sandığından emeklilik, SSK emekliliğine göre daha avantajlı gibi görünebilir. Emekliler için, Emekli Sandığına geçiş, bu nedenle günümüzde tercih edilebilir; ancak, unutulmamalıdır ki, Emekli Sandığının ödediği görece yüksek emekli maaşı, bu şekilde sürmeyecektir. Günümüzde, Emekli Sandığının maaş bağlama oranı yüzde 75 civarındadır. Oysa, Dünya Bankası reorganizasyon çalışmaları bunun yüzde 35'lere çekilmesini hedeflemektedir. Bu, devlet eliyle devlet personelinin düşürülmesi, insanî yaşam koşullarının da elinden alınması sonucunu doğurur.

Madde, bu hedefe ulaşmak için emeklileri tek çatı altında toplamaya yönelik olarak tasarlanmıştır. Bu çerçevede, söz konusu değişiklikler, tüm emeklileri tek çatı altında toplayarak ve emekliliğe ilişkin sosyal haklarda kısıtlamalara giderek, orta ve uzun dönemde özel emeklilik sistemini temel alan bir yapılanmaya geçilmesini hedefleyen, küresel ve çokuluslu şirket güdümlü politikaların aracı niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, salt bu madde çerçevesinde konuşacak olursak, başkaca bir itirazda bulunmaya gerek yoktur; ancak, tasarıda, Anayasa Mahkemesi kararına ve özellikle Plan ve Bütçe Komisyonundaki Cumhuriyet Halk Partili üyelerin itirazlarına rağmen, yine de tespit ettiğimiz pek çok önemli, fahiş hata vardır. Bunları da, eğer düzeltilirse iyi olur umuduyla, düzeltilmezse de tutanaklara geçmiş olur düşüncesiyle sizlere arz etmek istiyorum.

Bir kere, değerli arkadaşlar, her kanunla ve her konuyla ilgili düzenlemeyi ayrı ayrı yapmak, kanun yapmanın esasıdır. Böyle, toptancı bir anlayışla, pek çok yasadaki pek çok maddeyi bir tek yasayla düzenlemek doğru bir yöntem değildir. Adı üstünde, buna "torba yasa" deniyor; ama, maalesef, verilen 65 önergeyle her şey birbirine giriyor ve torba yasa, âdeta, çorba yasa oluyor.

Tasarıya şöyle bir baktığımızda, kamu maliyesinde olması gereken, saydamlık ve hesap verme sorumluluğu gibi ilkelerin de yok edildiği görülmektedir. Tasarıyla, yeşilkart sahiplerinin ve 65 yaşını doldurmuş muhtaç ve kimsesizlerin, ayakta tedavilerinde, yüzde 20 oranında ilaç katılım payı ödemeleri şartının getirilmesi, bu güçsüz ve zayıf insanlara, altından kalkmaları çok zor bir malî yük getirecektir. Takdir edersiniz ki, bu hüküm de sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Herhangi bir kamu sosyal güvenlik kurumundan maaş alanların kamuda bir göreve atanmaları halinde önceki maaşlarının kesilmesi ise müktesep hakları yok etmesi açısından, Anayasaya aykırı bulunmaktadır.

Yine, tasarıda, belediye personelinin nakline ilişkin ilkeler konusunda belirsizlik vardır ve bu belirsizlik, sonuç olarak, düzenleme yetkisini yürütmeye bırakmak anlamına gelir; fakat, aslî düzenleme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğundan, bu yetkinin dolaylı yoldan da olsa yürütmeye bırakılıyor olması, yine, Anayasaya aykırıdır.

Hukukun temel ilkelerine göre, bir yasanın yürürlüğe girmesi ya da yürürlükten kalkması tarihi net olarak belirtilmek zorundadır. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Halbuki, bu tasarıda bir hüküm vardır. O hükümde, 7462 sayılı Yasanın, özelleştirmenin tamamlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı yazılıdır. Şimdi, bakınız, bir yasa yürürlükten kalkacak deniliyor, kalkma tarihi yok. Özelleştirme tamamlandığı tarihte bu yasa kalkar demek, ucu açık bir şey söylemektir. Özelleştirme tamamlanmazsa bu yasa hiç kalkmayacak demektir. Ne zaman tamamlanacaktır; bu da, Anayasaya, kanun yapma tekniğine aykırıdır; çünkü, kanunun yürürlüğe girmesi ve kalkması, kesin, açık, belirli ve öngörülebilir olmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, insan nasıl ki çok şey konuşunca ne dediği anlaşılmaz, her şey birbirine karışırsa, bu yasa tasarısı da pek çok yasayı bir tek yasa tasarısıyla değiştirmeye kalkışınca, yasalar, kavramlar, önergeler, hukukun temel kuralları birbirine girmiştir. İktidar Partisi, maalesef, yine Anayasa Mahkemesine gitmeye aday yeni bir yasa yapmaktadır. İktidar Partisi, hukuk devleti kurallarına ve hukukun temel ilkelerine uymama huyundan, maalesef, vazgeçmemektedir. Tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin tüm uyarılarına ve samimî katkılarına rağmen, inatlaşarak çıkardığı yasalara şöyle bir baktığımız zaman, inatlaşarak çıkan tüm yasaların, belki de tamamına yakınının, ya veto edildiği ya Anayasa Mahkemesinden geri iade edildiği görülmüştür, iptal edildiği görülmüştür. Bu olgulardan ders almak gerekmez mi?! Katkıya hazır olan muhalefet partisiyle bir şeyleri paylaşmak ve onlarla uzlaşarak yasa getirmek daha doğru değil mi?! Şayet, İktidar Partisi, kardeşim, ben çoğunluğum, her istediğimi yaparım, benim bildiğim doğrudur diyorsa; bana bir şey olmaz, siz ne yaparsanız yapın, ne uyarıda bulunursanız bulununuz diyorsa, bizim İktidar Partisine yapacağımız son uyarı bu vesileyle şudur:

Değerli İktidar Partisi, haydi hukuku dinlemiyorsunuz, haydi bizim uyarılarımızı da dinlemiyorsunuz; ama, hiç olmazsa, size, çok önemli bir uyarı olan her salı bir istifa, her perşembe bir istifa uyarısına dikkat edin ve hukuk anlayışınızı, çoğunluk anlayışınızı lütfen bir kere daha gözden geçirin diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Siz kendinize bakın!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aksöz.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak, sözlerime başlamadan önce, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde karşılaşmış olduğumuz manzaranın beni son derece üzdüğünü ifade etmek istiyorum. Meclis çalışmaya başlayalı henüz 2,5 saat oldu; ancak, bu 2,5 saatlik süre içerisinde üç kez karar yetersayısı istendi ve üç kez de bu Mecliste karar yetersayısı bulunamadı. Karar yetersayısının 139 olduğunu gözönüne alacak olursak, 361 kişiye sahip İktidar Partisinin 139 milletvekilini Meclis salonuna getirememesini de çok iyi değerlendirmek lazım.

Bunun sebeplerini ben çok iyi biliyorum, bunun sebeplerini çok iyi biliyorum. Dün de bir nebze söyledim. Çünkü, getirilen bu kanun tasarısı, tam 48 kanunda değişiklik yapan bir kanun tasarısı. Dün de söyledim; Sayın Maliye Bakanı da dahil olmak üzere hiçbir milletvekilimiz, bu 48 kanunu masanın üzerine koyup, acaba hangi maddelerinde değişiklik vardır diye incelemeye kalksa, 1 güne değil, 2 güne ihtiyacı var. O bakımdan, sayın milletvekilleri, bilmedikleri, anlamadıkları bir kanunla ilgili katkı yapamayacakları için, destek veremeyecekleri için bu Meclis salonuna gelmiyorlar. Ancak, dün, Sayın Maliye Bakanı, burada, niye bu şekilde bu kanun tasarısını Meclis gündemine getirdiğini sorduğumuzda "çok acil kanunlar bunlar; bunların bir an önce Meclisten geçip yasalaşması lazımdır; onun için bunu Meclis gündemine getirdik" dediler; ancak, görüyorum ki, bu kanun tasarısının içerisinde, AK Partili milletvekillerimizin de içine sinmediği çok maddeler var. O bakımdan, sayın milletvekillerimizin bu salona gelmemelerinin altında yatan sebeplerden bir tanesi de budur. O bakımdan, ben, iktidardan, hükümetten rica ediyorum; sadece Başbakanlıkta hazırlanıp Meclise gönderilen kanun tasarılarını, bundan sonra daha geniş katılımla, milletvekillerinin görüş ve önerileri alınarak, lütfen, Meclise getirsinler.

Bakınız, bugün, gelir idaresi yasası, Bütçe ve Planda görüşülmeye başlandı; o da, Başbakanlıkta hazırlandı buraya geldi; ancak, ne gariptir ki, ilk defa, Türkiye'de kamuda çalışanlar, Maliye Bakanlığında çalışanlar, tam sayfa ilan vererek gelir idaresi yasasındaki aksaklıkları kamuoyuyla paylaşıyorlar. Sayın Maliye Bakanı da diyor ki: "Başbakanlıkta bu böyle hazırlanmış, eksiklikler varsa, gideririz."

Biz, hep bunu söylüyoruz, Meclise bu kanun tasarıları gelirken, ne olur, ilgili tarafları, lütfen, biraz daha dinleyin, daha geniş katılımla bu kanun tasarılarının buraya gelmesini sağlayın; yoksa, bugün İzmit SEKA'da olduğu gibi, dün işçilerin SEKA fabrikasından zorla çıkarılacağını söylerken, bugün farklı bir noktaya gelirsiniz. Dün TÜPRAŞ'ı belli bir fiyata satarken, geçen hafta yüzde 14,5'i yaklaşık 450 000 000 dolara halka satıldı. Biz, o zaman da bunu söylemiştik. Millî serveti, millî kaynakları ucuza kaptırıyorsunuz dediğimizde, bizlere itiraz etmişlerdi; ancak, bugün TÜPRAŞ'ta gelinen nokta, bizim ne kadar haklı olduğumuzun çok açık bir göstergesi.

Sayın Ali Babacan buradayken bir hususu da ilave etmek istiyorum. Bakınız, Denizli'de yayınlanan bir gazetenin başlığı; başlık "Batıyoruz" diyor. Batıyoruz diyenler, Denizli'deki sanayiciler, Sayın Bakanım. İhracatta en ön sıralarda olan sanayicilerimiz, gazete başlığıyla -Başbakanlığa da gönderilen bir metin size de ulaştı- Denizli'de, batıyoruz diyorlar ve ocak ayı içerisinde Denizli Organize Sanayi Bölgesinden 1 800 işçi çıkarıldı, şubat ayı içerisinde bu ikiye katlandı ve bu rakam her geçen gün artarak devam ediyor; ancak, Sayın Babacan'ı dinliyoruz; her şey tozpembe, bütün rakamlar çok güzel.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hemen tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ancak, elimde rakamlar var. İşsizlik yüzde 10,3; 2002'deki aynı rakam. ikibuçuk yıldan beri iktidardasınız, bu rakamı 0,1 puan dahi indirememişsiniz.

Doğrudan sermaye girişi -çok övündüğünüz- 2002'de 863 000 000 dolar, 2003'te 217 000 000 dolar, 2004'te 366 000 000 dolar. Daha 2002'nin rakamlarını bile yakalayamamışsınız.

İhracatın ithalatı karşılama oranı... Yine, her akşam tozpembe haberler televizyon ekranlarında. Ancak, 2001'de ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 75,6; 2002'de yüzde 69,9; 2003'te yüzde 68,1; 2004'te yüzde 64,6. Her akşam ihracat şu kadar artıyor denilen bir zamanda, hâlâ 2001'in, 2002'nin çok altında olduğunuzu istatistik rakamları çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Cari açık 15,4 milyar dolar olmuş. Beğenmediğiniz 2003 yılındaki, 2002 yılındaki rakamlar bunun çok altında.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

AHMET IŞIK (Konya) - Sen bu rakamları nereden aldın?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu rakamlar, Devlet İstatistik Enstitüsünün resmî rakamlarıdır. Sizlere de tavsiyem, bu resmî makamlardan bu rakamları alıp öğrenebilirsiniz, gelişmeleri çok daha yakından takip edebilirsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Sayın Maliye Bakanının bir açıklama talebi var; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizin bildiği gibi, iki günden beri burada bazı kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapan tasarıyla ilgili görüşmeler yapılıyor.

Şimdi, burada, takdir edersiniz ki, bu, Maliye Bakanlığı tarafından getirilmiş bir tasarı. Herkesin bir malî tarafı olduğu için, bütün bakanlıkların malî yönleri olduğu için, bizimle ilgili birçok kanun -Maliye Bakanlığının, bizim yapmış olduğumuz tasarılarda- ilgili kanun oluyor. Değiştirmeye de kalktığımız zaman, birçok kanunun bazı maddeleri değiştirilmek mecburiyetinde kalınıyor ve tabiî, birçok kanunu ilgilendirdiği için de bu, biraz tenkit konusu oluyor bazı arkadaşlar tarafından; ancak, hiç tenkit konusu olmasın. Neden olmasın; çünkü, burada, birçok meselenin halli yatıyor. Bazılarının YÖK'te problemi var, onu çözüyoruz; bazılarının TOKİ'de problemi var, onu çözüyoruz; bazılarının savunma sanayiinde problemi var, onu çözüyoruz; bazılarının özelleştirmeyle ilgili Telekomda var problemleri, onu çözüyoruz. Dolayısıyla, bunların tamamı, bu milletin problemlerini çözmek için getirilmiş olan kanun tasarılarıdır ve bunların tamamı da Maliyeyle ilgilidir.

Şimdi, bu kadar kanun geliyor, bu kadar kanun değiştiriliyor deniliyor. Burası, kanun değiştirme yeri; bu Yüce Meclisi, bu millet, bunun için seçti. Kalkıp da, 40 tane kanun değiştiriyoruz, 48 tane kanun değiştiriyoruz... 58 tane de olabilir bu.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Bakan, biraz müsaade edin, inceleyelim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Burası, yasama yeridir.

ATİLA EMEK (Antalya) - Birbirine karıştırma yeri değil!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, her birine, ayrı ayrı 1'er tane kanun yapıp da, 48 tane kanun mu getirseydik sizin önünüze?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Yasa tekniğine uygun olsun, anlaşılır olsun!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu millet, bizi bunun için gönderdi.

ATİLA EMEK (Antalya) - Evet, bizi de bu görevi yapmak için gönderdi.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Dedi ki, gidin, orada kanunları değiştirin, şu bizim problemlerimizi çözün. Biz de o problemleri bir bir çözüyoruz.

Şimdi, dün akşam konuştuk mesela, araştırma görevlilerinin problemleri... Yani, ne alakası var deniliyor. Evet, alakası var. Neden; araştırma görevlileri tayin edilmiş, üç senelik denilmiş kanunda, üç seneden sonra ne yapılacak; araştırma görevlisi lazım bu memlekete. YÖK diyor ki, devam ettiriyorum ben; Sayıştay diyor ki, kanuna uymuyor, karşılığında onlara birtakım zimmetler çıkarılıyor. Bunu çözmek lazım şimdi. Araştırma görevlisi mağdur, YÖK bunun çözülmesini istiyor, Millî Eğitim çözülmesini istiyor, saymanlar "para vermem" diyor, Sayıştay "ben bunu tenkit ederim" diyor. Şimdi, bu problemi çözmek bize düşmüyor mu?! İşte, onları getirdik. Buraya, böyle, 48 tane kanun maddesi getirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bunların çokluğundan bahsediyor Sayın Ümmet Kandoğan. Kendisi, bir dönüyor enflasyondan bahsediyor, bir dönüyor ihracattan bahsediyor, bir dönüyor bu kanunun bilmem neresinden bahsediyor. Neresinden bahsettiğini anlamadım; ama, şunu söylemek istiyorum... (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Her tarafından bahsediyorum…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bak, biz geldiğimizde, bu memlekette faizler yüzde 70 idi, şimdi kaç para? Neye düştü faizler? (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Biraz sonra oraya geleceğim, söyleyeceğim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu fakir milletin sırtından yüzde 55 faiz yükünü kaldırdık. Kötü mü oldu bu?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Eline sağlık, Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Biz geldiğimizde, ihracattan bahsediliyor, 36 000 000 dolardı, şimdi çıkmış 66 000 000 dolara. Fena mı oldu bu?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İthalatı da söyleyin Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - İthalat da çıktı…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne kadar çıktı?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Mısır ithalatı!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Daha da çıkacak; çünkü, bir milletin ticareti büyürken, ithalatı da büyür, ihracatı da büyür; toplam ticaret hacmine bakmaya alışın artık.

ATİLA EMEK (Antalya) - Ülke yangın yeri, Sayın Bakanım! Yanıyor ülke!..

UFUK ÖZKAN (Manisa) - İnsanlar işsiz kalıyor…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Siz, şimdi, tabiî…

Size, bir de şunu söyleyeyim: Eğer, ithalatın artmasından dolayı cari açığın artmasını söylüyorsanız, ben biraz tefsir edeyim sizin konuşmalarınızı, eğer onu söylemek istiyorsanız, bu memlekette, çok şükür, cari açıktan dolayı hiçbir sıkıntı yok. Finanse edilebilir durumuna bakın.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - İnsanlar aç, işsiz kalıyorlar…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Aramal üreticileri perişan…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın, millî gelir diye bir kavram var; bütün ülkelerde, kişi başına düşen millî gelire bakarlar. Gittik işte -Afrika ülkelerinde- Etiyopya'ya gittik, 95 dolardı.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Etiyopya'yı kurtaracaksınız siz!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, biz geldiğimizde 2 500 dolar civarında olan millî gelir, 4 500 doları geçti, 5 000 dolarlara geliyor; kötü mü oldu yani bu?! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - En düşük gelir grupları ne oldu, onu da söyleyin.

ATİLA EMEK (Antalya) - Tarım çöktü, işsizlik arttı Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bakın, ekonomik indikatörler her gün açıklanıyor - göstergeler, evet, göstergeler diyelim- ve bunlar herkesin gözü önünde, herkes de bunu takip ediyor. Eğer, burada, ille muhalefet yapacağım diye birtakım gerçekleri görmeyecekseniz, ona, ben, bir şey diyemem; o, sizin probleminiz; ama, millet gerçekleri görüyor, millet her şeyi görüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Eğer biz gelmeseydik, iktidar olmasaydık, hükümet olmasaydık, memur maaşları bile ödenemeyecek hale gelmişti, bunu bilin. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Borç alamazsa, memur maaşını ödeyemeyecek hale gelecekti.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaynağı nereden buldunuz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Kaynak, güven ve istikrar; sağladığımız güven ve istikrardır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, sadece bunları bilgilerinize sunmak istedim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, geçici 6 ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 6 ncı madde kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve 12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- 25.10.1984 tarihli ve 3065 sayılı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 24.- 1.4.2.2924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun geçici 10 uncu maddesi kapsamındaki devir, temlik ve intikâl işlemleri ile ilgili olarak Türk Telekom tarafından Türksat Uydu Haberleşme, Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketine yapılan teslimler ve hizmet ifaları katma değer vergisinden müstesnadır.

2. 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun 20 nci maddesi kapsamındaki gayrimenkul ve iştiraklerin 31.12.2006 tarihine kadar teslimi katma değer vergisinden müstesnadır.

3. Bu kapsamda yapılan teslim ve hizmet ifaları için yüklenilen vergiler, vergiye tâbi işlemler nedeniyle hesaplanan vergiden indirilir. İndirim yoluyla giderilemeyen vergiler iade edilmez. Maliye Bakanlığı, istisnaya ilişkin usûl ve esasları belirlemeye yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU ( Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

13 üncü maddede, aslında, katılmadığımız bir şey yoktur. Biri, Telgraf ve Telefon Kanununun geçici 10 uncu maddesini değiştiriyor. Burada, Türksat Uydu Haberleşme, Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketine yapılan teslimleri Katma Değer Vergisinin dışına çıkarıyor.

Yine, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 20 nci maddesi kapsamındaki gayrimenkul ve iştirakleriyle ilgili bir madde. Bu maddede katılmadığımız bir şey yoktur; ancak, tabiî, vergi adil olmalı. Vergi, Türkiye'de yaşayan tüm insanlara, o hizmeti alan tüm insanlara eşit olmalı. Vergi, aynı hizmeti verenler açısından ve aynı hizmeti alanlar açısından eşit olmalı. Burada, özellikle KDV istisnası getiriyor bu madde bazı kurumlarımıza. Kurumlar ve kişiler ayrılmamalı. O zaman, haksız rekabet yaratırsın, hizmette eşitlik ilkesinin dışına çıkarsın, birtakım kurumlara haksız rekabet imkânı sağlarsın. Örnek vereceğim: Türkiye'de belediyeler, hep, genelde hizmet alır, fatura öder -yani, müteahhitlik hizmeti gibi- hizmet verdiği kurumlardan ise, ya işçilik öder ya da diğer yaptığı hizmetleri öder. Hep, bunlar da KDV'lidir, aldığı faturalar genelde KDV'li.

Bir ülkede bazı belediyelere ayrıcalık sağlanır mı? Yine, bugünün meselesi değil; ama, eğer bir belediye, hizmet satıyorsa -örneğin, su veya başka, değişik hizmetler satıyorsa- müşterisinden KDV tahsil ediyor. Bunu fatura ediyor, bunu tahsil ediyor, kendi ödediği diğer hizmetlerin KDV'lerine de mahsup imkânı doğuyor. Türkiye'de bazı belediyeler, sürekli KDV alacaklısı, hep, Maliye Bakanlığından KDV alacaklısı oluyor; bazı belediyeler ise, kesinlikle, Maliye Bakanlığından KDV alacaklısı olmuyor. Düşünün; bir belediyenin -sadece küçük bir belediyeyi söylüyorum, yıllık söylüyorum- yılda 250-300 milyar gibi bir KDV alacağı doğuyorsa -10 000 nüfuslu bir ilçenin- bir başka belediye, KDV'yi hep mahsup edip, hiç ödemiyorsa, bu, eşitlik ilkesine aykırıdır; bu, hizmet ilkesine aykırıdır. Burada, yine, asla siyasî bir ayırım yapılmıyor; ama, bazı belediyeler şanslı doğmuş diyorum artık. Bazı belediyeler, o hizmeti sattığı için hep KDV'yi mahsup ediyorlar. Bir kere bunun önüne geçilmesi lazım.

Sayın Bakanım, KDV alacaklısı belediyeler ile hiçbir zaman KDV ödemeyen belediyeleri, alacaklı olmayan belediyeleri lütfen bir çıkarın. Türkiye'de, özellikle küçük belediyeler, özellikle kaynakları imkânsız belediyeler, tamamen, sizden KDV alacaklısı. Bu açıdan, vergi eşitliği, adil uygulama, verginin adil olması ilkesi son derece önemli. Bu nedenle, ben, özellikle bu yasada, belediyelerin de KDV istisnası dışına, çıkarılması gerektiğine inanıyorum; çünkü, belediyeler son derece zor durumda. KDV ödeyerek hizmeti pahalı satın alıyorlar. KDV ödeyerek belediyenin kasasından o kadar fazla para çıkıyor; ancak, ödedikleri KDV'yi hiçbir yere mahsup edemiyorlar; çünkü, KDV alacağı doğmuyor bu belediyelerin. Bu açıdan, Türkiye'deki bazı belediyelerin bu farklılığının... Mutlaka belediyelere de KDV istisnası getirilerek, aldığı hizmetleri belediyenin diğer imkânlarına kullanarak bu istisnaya tabi tutulması gerektiğine inanıyorum.

Yine, aynı şekilde, sokak aydınlatması dediler... Belediyenin görevi değil. Halkın can güvenliğini sağlamak hiçbir belediyemizin görevi değildir. Can güvenliği, sosyal devletin görevidir. TEDAŞ, tüm belediyelere üç aylık elektrik bedellerini KDV'li fatura etti. Şimdi, soruyorum, bu belediyeler zaten son derece sıkıntıda. Bu insanlara eğer, siz, 10 000 nüfuslu belediyeye, üç ayda bir 25 milyar... Zaten, bu belediyeye ayda bir 25 milyar lira para vereceksin İller Bankası katkı payından, dönüp, üç aylık 25 milyar elektrik bedeli alacaksın!.. Hakikaten, belediyelerin son derece zor durumda kalacağına inanıyorum. Bu uygulama -geçen, Sayın Bakanıma da istirham ettim- haksız bir uygulama. Tekrar söylüyorum, şimdi tüm belediyeler, belediye meclislerinde karar alıyorlar; direğin ne kadar benim arazimi işgal ediyor, ne kadar hattın geçmiş, bunların üç katı kadar TEDAŞ'a fatura ediyorlar. Onun için, verginin adil, verginin herkes için eşit olması gerekir.

Tabiî, yine, bir başka konu, ülkemizde vergi, resim, harç; bunların eşit olması lazım; ama, bazı kurumlara sağlanan avantajlar kamu yararına deyip, örneğin, özellikle, kamu adına hizmet yapan kurumlara... Bu, o zaman, diğer özel sektör kurumlarıyla haksız rekabet yaratıyor. Haksız rekabet yapılmaması lazım. Hizmettir... Aynı hizmeti kim yapıyorsa, bunun bedeli aynı olmalıdır; ama, maalesef, kamu adına deyip, özellikle şimdi burada getirilen Emekli Sandığı gayrimenkullerinin satılmasında... Doğrudur, bunların kamu adına likidite edilmesi lazım; ama, bir şekilde, bu hizmeti alan-veren diğer kurumlarla da eşitlik ilkesi zedelenmemelidir.

Tabiî, yine, başka bir olay; geçtiğimiz günlerde bir KDV düzenlemesi yapıldı, bazı KDV oranları düşürüldü; inanın, halka yansıyan... Yani, düşürülen KDV oranı kadar bu hizmetlerden ucuzluk sağlanmadı. Onun için, farklı KDV oranları, ülkede, farklı farklı; hizmet bütünlüğünü zedeliyor.

Tabiî, bir başka konu, örneğin, devlet, ben ödeyeceğim diyor; en son Teşvik Kanununda yapılan, enerji bedelini ödeyeceğim diyor. Hakikaten, üzülüyorum. Zor mudur bu kadar?.. Ben, enerji bedelinin yüzde 50'sini ödeyeceğim diyor, orada insanlar gidip yatırım yapıyor. Devlet söz veriyor; yatırım yapıyor... Sonra elektrik faturaları geliyor; diyor ki: Ödeyeceksin önce sen, sen götürüp ödeyeceksin. Herkes hesabını kitabını ben yüzde 50 ucuz elektrik alacağım diye yapıyor. Tabiî, KDV'li ödüyor; ama, altı ay, sekiz ay geçiyor, devlet verdiği sözde durmuyor. Çok mu zordur, yani, verdiği sözde, TEDAŞ'ın, bu müteşebbislere, ödeyeceğin enerji bedelinin yüzde 50'sini, müteşebbisten, ancak yüzde 50'sini tahsil edeceğim demek çok mu zordur?! Çok mu zordur?! Bu teşviki vermişsin, okey demişsin, yatırımını yaptırmışsın... Evet, sen bu yatırımı Teşvik Yasası uyarınca yaptın diyeceksin, ondan sonra diyeceksin ki, tüm bedeli öde bana, ben sana ödemiyorum; sekiz ay sonra ödüyorum, bir sene sonra ödüyorum... Yani, birtakım şeyleri hakikaten yapıyoruz; ama, amacına yönelik yapmıyoruz.

Yine söylüyorum; Teşvik Kanunu kapsamındaki yüzde 50 elektrik bedelleri, maalesef, TEDAŞ'a tek bir talimat verilip "bu müteşebbisler yüzde 50'sini ödeyecek" demek çok mu zordur?! Çok mu zordur?!

Evet, yine bir başka konu; bu, tabiî, eşitlik ilkesini zedeliyor. Tabiî, bu ülkede kayıtdışı ekonomi kayıt içine alınamazsa bu ülkede haksızlık devam eder, bu ülkede eşitlik ilkesine uyulmaz ve hâlâ, nereden, nasıl birtakım vergi tahsil edeceğiz, hep bakarız.

Tabiî, özü şu, arkadaşlar: Bu ülkede devlet borçlu olduğu sürece, devletin, ülkenin gerçek kişilerine hazine bonosu borçları devam ettiği sürece, devletin Türkiye'deki tüm finansmanının çok önemli bir bölümü eğer devlet borcuna finanse ediliyorsa, bu ülkede kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine almamızın imkân ve ihtimali olmaz; çünkü, para kendi seyrinde dönmüyor.

Değerli arkadaşlar, maddenin içeriğine itirazım yok; ama, Türkiye'deki tüm hizmetlerin adil ve eşit olması yönünde, bu yapılan düzenlemenin dışında, özellikle diğer kurumlarda uygulanmayan, özellikle belediyelerde uygulanmayan, haksız tahsil edilen KDV istisnasının da getirilmesini diliyor ve hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, benim konuşmamı Sayın Maliye Bakanımız bir iki hususla cevaplandırmaya çalıştı; ancak -şu anda kendileri burada yok- ben, konuşmamda, getirilen kanun tasarısının 48 kanunda değişiklik yaptığını, bunu da, milletvekillerinin bu kanun değişikliklerini takip etmesinin, katkı sağlamasının çok zor olduğunu ifade etmek için söylemiştim; ama, Sayın Bakan diyorlar ki, "biz çok çalışıyoruz." O zaman, keşke, 98 kanunda değişiklik yapan bir kanun tasarısı gelmiş olsaydı, çok daha fazla hizmet etmiş olurduk!.. Ancak, bunun böyle olmadığı ve bu şekildeki bir Meclis çalışmasının verimli olmayacağı hepimizin takdirindedir.

Ben rakamları çok severim. Sayın Maliye Bakanımız burada yoklar; ama, ben, yine, bazı rakamlarla, Türk ekonomisinin şu anda hangi noktada bulunduğunu ifade etmeye çalışacağım.

Bir kere, geçenlerde yayımlanan yeni bir istatistikle, dünyada yatırım riski en kötü olan ilk yedi ülkeden biri Türkiye. Yatırım yapma açısından risk taşıyan ülkelerin başında, yedinci sırada Türkiye geliyor. Birinci sıradaki ülkenin de Irak olduğunu belirtmek istiyorum. Düşünün, Türkiye'deki yatırımla ilgili olarak, dışarıdan Türkiye'nin ne kadar riskli göründüğünün yine çok açık ve çarpıcı bir ifadesi.

Yine, cari açık bakımından dünyanın en kötü yedi ülkesinden biri. Sayın Bakan cari açığa çok ehemmiyet vermiyor havasına girdi. Ancak, önümüzdeki günlerde, Türkiye'ye gelen sıcakparanın, bir şekilde, ani bir şekilde, bir kısmının dışarıya çıkması söz konusu olduğunda, cari açığın Türk ekonomisi üzerinde ne kadar ciddî bir tehlike yarattığını da hep birlikte görebiliriz. O bakımdan, ben, buradan, ilgili bakanları bir kez daha uyarmak istiyorum. Cari açıkla ilgili çok ciddî endişelerim var. Bakınız "ihracat artıyor" dedi Sayın Bakan; ama ithalatın ihracata göre çok çok daha fazla arttığını da, maalesef, burada, gelip, ifade edemedi.

Bakınız, ihracat artıyor; ama, bu ihracatın artmasına rağmen, Türkiye'de, istihdamda herhangi bir iyileşme, maalesef, yok. Biraz önce rakamları verdim; 2002'de 10,3; 2004'te 10,3.

Sayın Bakanım, bunun sebebi şudur: Gelen ithalatın büyük bir bölümü ara malı ithalatı.  Ara malı ithalatı, Türkiye'deki sanayici için şu anda son derece cazip bir seviyede. Bu nedenle, Türkiye'de ara malı üreten küçük ve orta boy işletmelerimiz çok ciddî manada sıkıntı içerisindeler. Bu kadar ithalat ve ihracata rağmen istihdamda bir iyileşme olmuyorsa, bunun altında yatan sebep, ara malı ithalatı. Rakamlarını da veririm; 2004'te yüzde 18 seviyelerine gelmiştir. Bu kadar yüksek seviyede, yüksek oranda ara malı ithalatının yapıldığı bir ülkede istihdamın artmasının kesinlikle söz konusu olmadığını, buradan iddia ediyorum ve bu iddiamı da, Türkiye'deki işsizlikle ilgili bütün rakamlar teyit ediyor, doğruluyor.

Sayın Maliye Bakanımız burada yoklar; ancak, tarımdaki durumu da gözlerinizin önüne sermek istiyorum. Tarihinde ilk defa, Türkiye'deki tarım ihracatı, tarım ithalatının altında kalmıştır ve hükümetin üç yıllık ekonomik programında -Sayın Ali Babacan da oradaydı açıklama yapılırken- tarımın önümüzdeki üç yılda da küçüleceği, hükümetin yeni ekonomik programında da yer almış durumdadır. Eğer Türkiye'nin tarımı önümüzdeki üç yıl içerisinde de küçülmeye devam edecekse, şu anda çok ciddî manada sıkıntılar içerisinde bulunan Türk tarımının, bu üç yıl içerisinde çok daha kötü durumlara düşeceği çok açık ve aşikârdır.

Biraz önce, yine, doğrudan yabancı yatırımları da söyledim. Sayın Başbakan, Türkiye'ye, 2,5 milyar doların üzerinde yabancı yatırımın geldiğini söylüyor; ancak, bu rakamın yaklaşık 1,4 milyar doları gayrimenkul alımıyla ilgilidir ve Türkiye'den 2004 yılında çıkan doğrudan yabancı sermaye miktarı da -altını çizmek istiyorum arkadaşlar- 850 000 000 dolar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.

Bu ülkenin sanayicisi, bu ülkenin yatırımcısı, eğer, 2004 yılında, 850 000 000 dolarlık yatırımı, götürüp, Türkiye'nin dışındaki ülkelere yapıyorsa, bunun altında yatan nedenlerin de, yine, iktidar tarafından, hükümet tarafından çok ciddî ele alınıp, bununla ilgili tedbirlerin de bir an önce alınması gerektiğini ifade ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yetersayısı arayacağım.

13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- 4.12.1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 1.- Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.

Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu madde üzerinde hazırlık yapan Aydın Milletvekilimiz Sayın Mesut Özakcan'ın -ki, o bildirilmişti- şu anda acil bir görüşmesi olduğu için, yerine ben konuşuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 14 üncü madde, 3095 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde değişiklik getirmektedir. Burada "Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde 12 oranı üzerinden yapılır" hükmü getiriliyor ve "Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde 10'una kadar indirmeye veya bir katına artırmaya yetkilidir" deniliyor. Yürütmeye bu yetki de tanınıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu konudan hareketle, Sayın Başbakanın 1 000 tarım gönüllüsünü toplayarak "tarımda müjde" açıklamasında, bu faizlerle ilgili -bağlantı kuruyorum- birtakım açıklamaları olmuştu. Bunlarda bazı çelişkiler var. Yani, burada yasal hükümlerle bazı oranlar gündeme getiriliyor ve ondan sonra da bu müjdelerin içeriğinin nasıl çelişkilerle dolu olduğunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, her zaman söylüyoruz, Sayın Oğuz Oyan da, Sayın Gürol Ergin de, tarım konusunda, tarımın, Türkiye gibi bir ülke için temel bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu gündeme getirdiler. Ben de aynı görüşe katılıyorum, sanıyorum aynı görüşe katılan birçok arkadaşımızın olduğunu da biliyorum. Ne ilgisi var diyeceksiniz güvenlik sorunuyla tarımın; şu şekilde: Önümüzdeki dönemde, bundan öncesinde olduğu gibi, Anadolu tarihine bakacak olursak, antik çağdan bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonrasında da, eğer bir ülke kendi kendini besleyebilme yeterliliğine sahipse, ulusal güvenliğinin en temel noktalarını karşılamış oluyor.

Değerli arkadaşlarım, tarım konusunda çok ciddî sorunlar yaşıyoruz ve Türkiye tarımını ve Türkiye üreticisini bekleyen ciddî riskler, tehlikeler var. Bunları, önümüzdeki dönemde de paylaşacağız. Bilhassa, getirilen Tarım Kanunu Tasarısının -komisyonda görüşmelerine başlanacak, Başbakanlık tarafından sevk edildi gruplara- bunun, Türkiye tarımı üzerinde, demin söylediğim ulusal güvenlik noktasında, Türkiye'yi, kendi kendini besleyemeyecek, tarımsal üretimi kendine yetmeyecek bir ülke haline getirmesi riskini gündeme getireceğiz, tartışacağız.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, bu çiftçiye müjde toplantısında bazı açıklamalarda bulundu. Bunlardan bir tanesi, çiftçinin tarımsal sulamada kullandığı elektrik parasının toplam tutarının -birikmiş paranın, borcun, anaparanın- 660 trilyon lira olduğunu belirtti ve bu anaparanın dışındaki borç faizlerinin silineceğini -ilk cümlede bu söylendi- söyledi. Sayın Başbakan, ondan sonra, ikinci cümlesinde de şu ifadeyi kullandı: "Önce borçlar silinecek, ondan sonra bu borcun, bu anaparanın, tarımsal TEFE'yle yeniden hesaplanarak faizi 36 ay taksite bağlanacak."

Şimdi, buradaki Türkçe çelişkisine dikkati çekmek istiyorum. Yani, ilk cümlede, bu birikmiş faizlerin silineceği ifade ediliyor. İkinci cümledeyse, anaborç tutarına -faizler siliniyordu- yeniden bir faiz ekleneceğini ve bunun da tarımsal TEFE'ye dayandırılacağını ifade ediyor.

Yani, şimdi, bunları, ilk cümleyi dinlediği zaman bundan kurtulacağını sanıyor sulamalı tarımda enerji kullanan köylü; fakat, ikinci cümledeyse, yıllık tarımsal TEFE faizinin üzerine bineceğini görüyor.

Şimdi, bu yükün altında ezilen köylüye, çiftçiye ve üreticiye, demin konuşmamın başında söylediğim cümleden hareketle, yani, ulusal güvenliğini sağlamanın yolunun, kendi kendini besleyebilen bir ülke tarımına, ulusal tarımına sahip olmaktan geçtiği cümlesini hatırlatarak, Başbakan şunu söyleyebilirdi: Gerçekten, çiftçiye müjde denecekse, bu sulamalı tarımdaki enerji giderlerinin önemli bir kısmının sübvanse edilebileceğini söyleyebilirdi. O zaman "müjde" tanımına daha uygun olurdu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, aynı şekilde, biliyorsunuz, bir doğrudan gelir desteği var. Önümüzdeki dönemde Dünya Ticaret Örgütünün Tarım Raporu doğrultusunda, yine, dış reçetelerle Türkiye tarımını şekillendirme gayretleri karşısındayız. Ben, bu ulusal tehlikelere karşı dikkat çekiyorum değişik konuşmalarımda. Birçok Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşım da dikkat çekiyor. Bunu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bakın, doğrudan gelir desteğiyle ilgili olarak, 2004 yılında toplam 3 katrilyonluk desteğin 2,7 katrilyon Türk Lirasının kullanıldığı biliniyor. Bu gelir desteğinin ancak arazi sahiplerini desteklediğini, üretime bağlı olmadığını, ürün temelinde olmadığını ve bir şekilde, Türkiye gibi, daha hâlâ belli bölgelerinde büyük toprak sahiplerinin egemenliğinin olduğu bir ülkede, ancak ve ancak feodaliteyi teşvik edeceğini hep söyledik. Yani, bu, arazi sahiplerini desteklemektedir, ürün temelinde değildir; bu mantık, bu politika Türkiye'de feodal yapıyı yeniden canlandıracak bir girişimdir görüşlerimizi açıkladık.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bunların geciktirilmesi, zamanında ödenmemesi ayrı bir sorun. Şimdi, doğrudan gelir desteği sistemindeki dönüşüm, doğrudan gelir desteğinin bir planlama aracı olarak kullanılması, toplam destek içindeki oranının düşürülmesi olumlu olmakla birlikte, bunun dışına çıkılması, olabilecek ürün yelpazesinin tümüyle desteksiz bırakılması sonucunu da doğurmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, değişik toplum kesimlerinin, esnafların Bağ-Kur prim borçlarının, tarımsal alandaki kredi borçlarının, yine, sulamalı tarımdaki enerji borçlarının faizleriyle ilgili bu maddeyle bağlantılı düşüncelerimi açıkladım.

Ben, Sayın Maliye Bakanımızın, kendisini siyaset kamuoyunda ve Türkiye kamuoyunda çok renkli bir kişilikle şimdiye kadar tanıttığını biliyorum. Sizin, o, kürsüye geldiği zaman, alkışlarınızla onu teşyi etmeniz, ona bu konudaki doğrultusunun tutarlı olduğunu gösteriyor; ama, Sayın Maliye Bakanı kendi penceresinden görüyor olayları. Ben Sayın Bakanımızı mutlu etmek istiyorum. Sayın Kandoğan ve Cumhuriyet Halk Partili birçok milletvekili arkadaşımız, ekonomideki makro dengelerin, rakamlar bazındaki olumlu göstergelere rağmen topluma sosyal olarak yansıma boyutunun eksik olduğunu söyledi; uygulanan bu bağımlı programın mutlaka sosyal rehabilitasyon ayağının geciktirilmeden devreye sokulmasını söyledi; bunlar sizin içinizden de birçok arkadaşımızın talebi; çünkü, Türkiye, altı yılını yüzde 6,5 faizdışı fazlaya bağlamış; yani, IMF'nin alacağını garanti eden bir ekonomik programı, sosyal boyutunu hâlâ gözardı ederek uygularsa, çok büyük sıkıntıları daha da katlanarak yaşayacağını gösteren bir işarettir. Bunu söylemeye çalışıyoruz. Ama, ben Sayın Bakanımızı mutlu etmek istiyorum, hiç sinirlendirmek istemiyorum. Burada değil; ama, umarım Sayın Babacan bu sefer dinlemek lütfunda bulundular, kendisine aktarırlar. Ben Sayın Maliye Bakanımızı mutlu edeyim; herkes çok memnun Türkiye'de Sayın Bakanım, herkes çok mutlu; köylüler bereket dualarının karşılığını aldılar; ambarlar doldu taştı, ürünlerinin karşılığını aldılar; düğünler kuruldu, kuyumcular boşaltıldı; esnaf çok mutlu, yetişemiyor; işsizlik diye sorun hiç yok Sayın Bakanım, hiç yok; herkes iş beğeniyor; yani "bu iş bana uygun değil, ben daha hafif bir işe geçeceğim, bu ağır geldi" diyor; emekliler maaşlarının artanını bankaya yatırıyorlar, devlet içborçlanma senedi alıyorlar; İmar Bankası mağdurları mağduriyetlerini çoktan unuttular; "devletimiz ne yaparsa, iyi yapmıştır; iktidarımız ne yaparsa, iyi yapmıştır" dediler(!) Sayın Bakanım, eliniz kolunuz dert görmesin! Siz bu yolda devam edin, iyi ki varsınız! Sağ olun! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15.- 7.11.1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "veya Sosyal Sigortalar Kurumu" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7.- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, Müsteşarlıkta bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel olarak çalışanlardan sosyal güvenlik açısından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde yazılı olarak Müsteşarlığa başvurmaları halinde 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilirler. Bu süre içerisinde 5434 sayılı Kanun ile ilişkilendirilme talebinde bulunmayanların 506 sayılı Kanun ile ilişkileri devam eder."

BAŞKAN - Geçici madde 7 üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu  ve şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun.

Sayın Öktem, birleştirilmiş süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizi, Grubumuz ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yoksul halkımızın çok büyük bir kesimini, özellikle kamu çalışanlarını yeni sıkıntılara sokacak olan bu yasa tasarısı dolayısıyla emekçilerimizin, kamu çalışanlarımızın, çiftçilerimizin, yoksulluğa, açlığa mahkûm edilmiş halkımızın içinde bulunduğu durumla ilgili olarak görüşlerimi dile getirmek için kürsüye gelmiş bulunuyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki, bu tasarı da, hükümetin çoğu tasarısında olduğu gibi özensiz ve alelacele hazırlanmıştır. Birbirinden ayrı ve aslında her biri ayrıca düzenlenmesi gereken birçok konu, bu tasarıda yer almaktadır. Yani, bu tasarı, AKP Hükümetinin çok sık yaptığı aşure tasarılardan birisidir. Akla gelen her konu tasarıya serpiştirilmiştir; öyle ki, Meclise 32 madde ve 6 geçici madde olarak gelen tasarı, komisyondan çıktıktan sonra 38 madde ve 10 geçici maddeye ulaşmıştır. Bu aşure tasarı sürekli büyüyor, şu an kaç madde oldu bilemem. Tasarının içerisinde yok yok; sosyal güvenlik sisteminden kamu çalışanlarının özlük haklarına, Emekli Sandığından muhtarlığa, tarım kesiminden toplu konuta, hatta İstiklal Savaşı gazilerine kadar her konu tasarının içerisinde yer alıyor. Tasarı, özelleştirmeyi bile meşrulaştırıyor. Bu konuda söyleyeceğimiz ilk şey, hükümetin, özensiz, düzensiz yasalarına bir yenisini daha eklediğidir; içeriği de, yoksul halkımıza yeni külfetler getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz 15 inci maddenin geçici 7 nci maddesi, hükümetin uyguladığı sıkı IMF politikalarıyla zaten iyice darma dağan edilmiş olan sosyal güvenlik sistemine ve kamu çalışanlarının özlük haklarına yeni darbeler indirecek hükümler içermektedir. Hükümet, "kamu reformu" adı altında kamu yönetimini parçalamak, "kamu personel reformu" adı altında kamu çalışanlarını iş güvencesinden yoksun, piyasanın memuru haline getirmek için uğraşmaktadır. Hükümetin yönetim anlayışına göre kamu yönetimi, kamu hizmeti üreten bir devlet aygıtı değil, piyasa içerisinde kâr-zarar hesabına göre çalışan bir ticarî işletme gibi algılanmaktadır. Elbette, böyle bir kamu yönetimi anlayışında, devlet memurluğu da anlamını yitirmekte, devletin memuru "sözleşmeli personel" adı altında tamamen hükümetin tasarrufu altında bırakılmakta, siyasî iktidarın dümensuyunda gitmediği sürece de her an işine son verilebilen bir piyon gibi algılanmaktadır. Şu an üzerinde konuştuğumuz 15 inci madde de, hükümetin, kamu çalışanlarına yönelik bu çarpık anlayışının bir sonucu olarak hazırlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, hükümetin hazırladığı hemen hemen her kanun tasarısında, kamu çalışanları da bir şekilde yer almaktadır. Durum öyle bir hale geldi ki, çeşit çeşit kamu personeli statüsü oluşmaya başladı; sözleşmeli -sözleşmesiz, SSK'ya tabi olan- olmayan, sendika üyesi olabilen -olmayan, özelleştirme kapsamında olan- olmayan... Böyle devam edip gidiyor. Hükümet, kamu yönetimi sisteminde olduğu gibi, kamu personelini de, sanki, parçalara ayırarak ortadan kaldırmak istiyor. Her bir parça, bu kanun tasarısında mevcut. Bu tasarıda da önemli bir parça koparılıyor kamu emekçilerinden.

Ülkemizin, halkımızın, kamu çalışanlarımızın içerisinde bulunduğu durumun pek iç açıcı olmadığı ortadadır. Ekonomide, yönetimde, sosyal yaşamda, eğitim ve kültür alanında, dışpolitikada, kısacası ülkemizi ve halkımızı ilgilendiren hemen her konuda, aslında, nasıl bir çöküntü içerisinde, nasıl bir kıskaç altında olduğumuzu, en başta üretenler, dargelirliler olmak üzere, toplumun bütün kesimleri derinden hissediyorlar.

Aslında, bundan iki üç yıl önce yaşamış olduğumuz ve halkımızın yaşama imkânlarını, maddî ve manevî değerlerini büyük oranda silip süpüren ekonomik bunalım koşullarını hâlâ yaşıyoruz; hatta, daha da derinden yaşıyoruz.

Biliyoruz ki, bu kapkaç düzeni, yaşayabilmesi için sürekli olarak bunalımlara muhtaçtır. Zaten, bunalımları, bu düzenin bekçileri bizzat yaratırlar. Bu ekonomiden beslenenler, en büyük vurgunlarını ve en büyük sömürülerini bunalım döneminde gerçekleştirirler. Bu yüzden, hiçbir ekonomik darboğaz, aslında, kendiliğinden oluşmaz; bilinçli bir tercihin sonucunda meydana gelir.

Halkın dayanamaz noktaya geldiği ve başkaldırı tehlikesi görüldüğü anda ise uyutma mekanizması devreye girer ve bu şekilde, aslında, aynen devam eden bunalım yokmuş gibi gösterilir.

Bugün de, aslında, ciddî bir ekonomik bunalım vardır; ama, uyutulmaya çalışılmaktadır. Tabiî, aslında, derinden derine büyüyen bunalım değil, halkımızın uyutulmaya çalışılmasıdır. Bu açıdan, ekonominin iyileşmeye başladığı, büyümenin, ekonomik istikrarın sağlandığı, enflasyon canavarının üstesinden gelindiği gibi iyimser masallara karnımız tok. Ekonomide, hiç de, hükümetin ve ona göbekten bağlı mümessillerinin aktardığı istatistiklerdeki gibi bir düzelme, iyileşme yaşanmıyor ya da şöyle söyleyelim; birilerinin ekonomisi gerçekten düzeliyor; ama, bu birileri biz değiliz, halkın büyük çoğunluğu değil. İşçinin, memurun, köylünün, emekçilerin reel gelirleri azalıyor, satın alma gücü geriledikçe geriliyor. İşsizlik, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek orana ulaşıyor. Yoksulluk ve gelir dağılımı bozukluğu en yüksek seviyede. Buna rağmen, nasıl oluyorsa, ekonomi iyileşmeye başlamış oluyor, ekonomik istikrar sağlanmış oluyor.

Değerli arkadaşlar, insansız ekonomi, elbette istikrarlı olur. Halkın büyük çoğunluğunu ekonominin, tüketimin ve paylaşımın dışında tutarsanız, elbette geriye kalan azınlığın ekonomisi hem büyür, hem de istikrara kavuşur; ama, bu refah, emekçilerin, üreticilerin alınterinden daha da fazla sömürülmesinden kaynaklanan bir refahtır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye nüfusunun neredeyse üçte 2'si açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çalışanların hakları şimdiye kadar görülmedik biçimde gasbediliyor; 12 Eylül hukukunun bile cesaret edemediği çalışma düzeni yerleştirilmeye çalışılıyor; işgüvencesi, düzenli çalışma ve ücret hakkı, esnek istihdam, performans sistemi, sözleşmeli çalışma adı altında ortadan kaldırılıyor; sendikal örgütlenmenin önüne yeni engeller çıkarılıyor; sosyal güvenlik sistemi tasfiye ediliyor. Eğitim ve sağlık harcamaları iyice kısıtlanıyor. IMF programının gerekleri harfiyen yerine getiriliyor. En verimli kamu işletmeleri yok pahasına elden çıkarılıyor; kamu yönetimi parçalanıyor; kamu hizmetleri devletin yetki ve sorumluluk alanı dışına çıkarılarak, âdeta piyasa konusu haline getirilerek özelleştirilmeye çalışılıyor. Devletin sosyal vasfı tamamen ortadan kaldırılıyor. Yerel yönetimler değil, yerel piyasa otonomları güçlendiriliyor. Kamu çalışanlarının çalışma hakları ortadan kaldırılıyor; emekçiler açlık sınırının altındaki bir ücretle yaşam mücadelesi veriyorlar. Üniversiteler ödeneksiz bırakılıyor; bilim üretilemiyor. Eğitimi paralı hale getirecek, laik eğitimi parçalayacak bir eğitim politikası hayata geçirilmeye çalışılıyor. Halkımız, hiç bu kadar yalnızlığa, çaresizliğe, bilgisizliğe itilmemiştir. Toplumsal ve siyasal muhalefet, demokratik örgütlülük, her yol denenerek hiç bu kadar susturulmamış, etkisizleştirilmemiştir. Hükümetin çarpık politikalarının, bağımlı ekonomisinin getirdiği çarpık düzen bu. Ekonomimiz, nüfusumuzun artış hızına yetişememektedir. Nüfus 70 000 000'a yaklaşırken, ekonomimizin iş yaratma kapasitesi 20 000 000'u ancak aşmaktadır. Hükümetin bu konuda hiçbir atılımı, yatırımı, planı yoktur. Resmî işsizlik oranı, eksik istihdamı da katarsak, yüzde 16'dır. Gerçekte ise, işsiz sayısı, bu rakamın ve oranın çok üstündedir; çünkü, resmî istatistikler, işgücüne dahil olarak gösterilmeyen milyonlarca insanı işsiz kategorisi dışında tutuyor; ayrıca, gizli işsizler de sayılmamaktadır. Hükümette bunu önleyecek bir girişim olmadığı gibi, bu tasarıda da olduğu gibi, hükümetin, hemen bütün politikaları, işsizler ordusuna yenilerini ekleyecek düzenlemeler içermektedir. AKP İktidarı döneminde, işsizlik oranında herhangi bir azalma olmamış, aksine, işsiz sayısı daha da artmıştır. Üstelik, acil eylem planı içerisindeki özelleştirmeler tamamlanırsa, bu rakamın daha da katlanacağı düşünülebilir. AKP İktidarı, işsizlik sorununun tek çözüm yolu olan kamu yatırımlarını tamamen dışlamıştır. Kamu yatırımlarının kısıtlanması, yatırımların özel sektöre verilen teşvikler yoluyla yapılması stratejisi de, Türkiye şartlarında, tam anlamıyla, kaynak israfından başka bir işe yaramamaktadır. Zira, 1990'dan bu yana, teşviklerle yapılan yatırımın, asgarî 3 000 000 dolayında istihdam yaratması beklenirken, oniki yılda, ancak, 1 750 000 istihdam yaratılabilmiştir. Sırf ekonomik bunalım döneminde 2 000 000'a yakın insanın işinden olduğu, istihdam dışına itildiği dikkate alınırsa, bu politikanın, yani, istihdam politikasında devleti dışlamanın, kamu yatırımlarını kısmanın nasıl bir ekonomik, sosyal çöküntü yarattığı ve yaratacağı ortadadır. 1990'dan bu yana, yatırımları teşvik için, özel sektöre 208 milyar dolar aktarılmıştır. Bu 208 milyar doların nasıl harcandığı, yaşadığımız ekonomik çöküntüden, daha iyi anlaşılmaktadır. Ulusal kaynaklar bu şekilde israf edileceğine, birilerine peşkeş çekileceğine, kamu yatırımları için, ulusal kalkınma için kullanılsaydı, durum çok daha farklı olabilirdi. Bu çarpık anlayış, devlet küçültülsün, devlet ekonomiden elini eteğini çeksin diyen özelleştirmeci neoliberalizm zihniyetinin eseridir. AKP İktidarı, bu zihniyetin en radikal savunuculuğunu yapar konuma gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, AKP politikaları, çalışma düzenini de, emekçi aleyhine bozmuş, sömürüyü, âdeta, kurumsallaştırmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri genelinde haftalık çalışma süresi 40 saat iken, Türkiye'de, ücretlilerin haftalık ortalama çalışma süresi 50,4 saattir; yani, Türkiye'deki ücretliler Avrupa'daki ücretlilerden ortalama 10 saat fazla çalışmakta; ancak, çok daha düşük ücret almaktadırlar. İşçilerin yarısı, yani, 2,5 milyon işçi, iş güvencesinden yararlanamamaktadır. Bunun dışında, kamu personel rejimi değiştirilerek kamu çalışanlarının güvenceleri ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yeni ücretlilerin ulusal gelirden aldıkları pay giderek azalmaktadır. Avrupa ülkelerinde ise ücretlilerin ulusal gelirden aldıkları pay yüzde 60 olarak tespit edilmişken, Türkiye'de yüzde 23'ü bile bulmamaktadır. Buna rağmen, son on yıl içerisinde toplam Gelir Vergisinin ortalama yüzde 50'si ücretlilerden sağlanmıştır. Sermayenin ödediği vergi ise ücretlilerin ödediği verginin altıda 1'i bile etmiyor.

Ülkemizde bazı çevreler bürokrasinin şişkinliğinden yola çıkarak çok fazla kamu çalışanı istihdam edildiğini söylüyor. Aslında, AKP Hükümetinin IMF talimatları doğrultusunda devleti küçültme anlayışının sonucu olarak ortaya atılan bu düşünce, bu konuda örnek alınan ülkeleri dikkate aldığımızda bile inandırıcı olmaktan uzaktır. Ülkemizde kamu çalışanlarının nüfusumuza oranı yüzde 3,20; toplam istihdamımıza oranı ise yüzde 9,10'dur. Finlandiya'da kamu çalışanlarının toplam nüfusa oranı yüzde 10,40; Fransa'da 8,20; Kanada'da 8,10; ABD'de 7,50; Almanya'da 5,30'dur. Hükümet, devlet kurumlarını işleteceğine, kamu emekçilerini üretim sürecinde değerlendireceğine, her ikisini de tasfiye etmeye çalışmaktadır.

Hükümetin sözde reform gerekçelerinden biri de sosyal güvenlik harcamalarının şişkinliğidir. Bu konuda da müthiş bir propaganda yapılmaktadır. Oysa, Türkiye, sosyal güvenlik harcamaları bakımından da OECD ülkelerinin çok gerisinde bulunmaktadır. Türkiye'de, bütçenin ancak yüzde 5'i sosyal güvenlik harcamalarına aktarılmaktadır. Sağlık harcamalarını da katarsak, bu oran yüzde 9'a çıkmaktadır. Bu oran özel sektör sistemini oturtmuş olan ve liberalizmin babası ABD'de bile yüzde 10,5'tir; Almanya'da yüzde 24,5; Danimarka'da 29,9; Polonya'da yüzde 17, Bulgaristan'da yüzde 19, İsviçre'de yüzde 14, Norveç'te yüzde 19'dur. Buradan anlaşıldığı gibi, hükümetin bu tür yasa tasarılarını hazırlarken ortaya koyduğu ve sosyal konularla ilgili hemen bütün tasarıların gerekçelerinde yer alan iki savı çürütmektedir. Demek ki, ülkemizde kamu çalışanlarının sayısı fazla değil, aksine eksiktir. Yine sosyal güvenlik harcamaları, hiç de bütçenin karadeliği değildir. Buna rağmen, sanki, ülkemizde sosyal güvenlik yatırımlarına ihtiyaç yokmuş gibi, sağlık hizmetleri yeterliymiş gibi, sosyal güvenlik kurumları tasfiye edilmekte, yoksul emekçilere hizmet veren SSK hastaneleri kapatılmaya çalışılmaktadır. Hükümet, IMF talimatlarına uygun olarak, nüfusumuzun büyük bir çoğunluğunu oluşturan yoksul halkımızı sağlık hizmetlerinden mahrum etmiştir. Parası olanın sağlık hizmeti aldığı bir adaletsiz yapı kuruyor.

56 000 sağlık çalışanını oraya buraya sürerek huzursuz kılmaktadır.

2 milyar dolar olan ilaç harcamaları, en iyi tahminle 4 milyar dolar, kötü senaryoya göre ise 10 milyar dolar olarak ortaya çıkmaktadır.

Sağlık hizmetlerinin birinci basamağını oluşturan dispanser, göz dispanseri, ağız ve diş sağlığı merkezi gibi birimleri kapatıyorsunuz. Kime hizmet etmeye çalışıyorsunuz?! Ankara'da kapatılma kararı verilen Ulucanlar Dispanseri, Ulucanlar Göz Dispanseri, Yenişehir Dispanseri ve Yenimahalle Dispanseri vardır; buralarda yılda 600 000 hastaya hizmet verilmektedir; ancak, hükümet, aldığı yeni bir kararla bu dispanserlerin görevlerine son vermektedir. Özellikle Yenişehir Dispanserinde yılda 250 000 hasta kapasiteli bir hizmet söz konusu iken, 120 000 laboratuvar hizmeti söz konusu iken, buradaki çalışanları sürgün etmek ve bunların yerine buralarda muayene olmaya çalışan günlük 1 000'e yakın yurttaşımızı da sağlık hizmetlerinden alıkoyar hale geldiniz. Dolayısıyla bu gidişatın sonu, sağlık hizmetlerinde özelleştirmeyi de birlikte getirecektir. Hükümet bunları tasfiye etmeye uğraşacağına, sağlıksız iş ortamlarında sigortasız, güvencesiz, sendikasız, düşük ücretli olarak çalıştırılan emekçileri düşünmelidir. İşsizlik, yoksullaşma ve açlık, halkımızın çok büyük bir kısmını tehdit altına almış durumda iken, halkımızı bu durumdan nasıl kurtaracağını düşünmelidir. Çalışanların kazanılmış haklarını da aşama aşama gasbetmek üzere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AKP Hükümetinin marifetiyle öyle bir düzen içerisine doğru gidiyoruz ki, üretime katılabilenler sömürülüyor ve yoksul çalışan olarak ancak var olabiliyor. Üretime katılamayanlar veya işinden olanlar ise tamamen açlığa mahkûm bir şekilde yaşam mücadelesini vermeye devam ediyorlar. Dolayısıyla bugüne kadarki bütün yasal düzenlemeleri incelediğimizde, AKP'nin seçim öncesinde halka verdiği sözlerin tam tersine bir davranış içerisinde olduğunu ve giderek rotasını sermayeden yana oluşturduğunu, ortaya çıktığını düşünüyorum.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Geçici madde 7'yi oylarınıza sunarken karar yetersayısı arayacağım.

Geçici madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Arkadaşlar, oturalım; Divan Üyesi arkadaşlarımız saymakta zorlanıyorlar.

Arkadaşlar öne gelsinler. Arkadakiler öne gelsinler.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, zorlamayın.

BAŞKAN - Divan Üyesi arkadaşlarımızın isteği bu.

Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 8'i okutuyorum:

"GEÇİCİ MADDE 8.- Geçici 7 nci maddeye göre 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilenlerin Müsteşarlıkta 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olarak, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel statüsünde geçen hizmet süreleri; emekli keseneklerine esas aylık derece ve kademelerinin belirlenmesi ile 5434 sayılı Kanunun ek 48 inci maddesinin (b) fıkrası ve ek 70 inci maddesinin uygulanmasında, öğrenim durumları itibarıyla yükselebilecekleri dereceleri aşmamak ve 2.2.2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, memuriyette geçmiş gibi değerlendirilir ve değerlendirilen bu sürelerin önceden kıdem tazminatı, toplu ödeme, emekli ikramiyesi veya işten ayrılma tazminatı ödenmemiş olan kısmı 5434 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin.

Kişisel isteğinizle birleştiriyorum, süreniz 15 dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 15 inci maddesinin geçici 8 inci maddesi üzerinde, Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, uzun yıllar Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde çalıştım, hem işçi olarak hem sendikacı olarak, yaklaşık yirmisekiz yılım millî savunma işkolunda çalışarak geçti. O nedenle, Millî Savunma Bakanlığının çalışma düzenini ve ilişkilerini son derece iyi bilen ya da bildiğini düşünen arkadaşlarınızdan birisiyim.

Buradaki düzenleme, özü itibariyle fazla eleştirilmeyecek gibi gözüküyor; ama, eleştiri boyutunun Millî Savunma Bakanlığıyla bir ilişkisi yok; ancak, düzenlemeye geçmeden evvel, düzenlemeye ilişkin görüş ve düşüncelerimi açıklamadan önce, özellikle, bizim 1965 yılında düzenlemesi yapılıp, beş yıl sonra yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları Kanunumuzun, özellikle 1990'lı yıllardan bu yana sık sık değiştirilmek istenmesinin altında yatan nedenlere değinmek istiyorum.

Bakınız, bu düzenleme, özellikle bu Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi; yani, Savunma Sanayii Müsteşarlığı olarak bildiğimiz müsteşarlığın personele ilişkin 8 inci maddesi, bizim eski, 1970'lerdeki sözleşmeli personel istihdamına ne kadar sağlıklı bakıldığını ortaya koyan bir düzenleme.

Metinde deniliyor ki: "Savunma Sanayii Müsteşarlığından, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı kalınmaksızın, özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Bu fıkra hükmüne göre çalıştırılacak olanlar, sosyal güvenlik açısından Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı veya Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilir." Yani, sözleşmelilik, 70'li yıllarda, 80'li yıllarda bir istisna hükmüydü; tıpkı, Savunma Sanayii Müsteşarlığının bu metninde kendisini bulduğu gibi. Eğer bir kuruma, bir dalda uzmanlaşmış bir personel lazım, gerekli ise, onu, belki de personeli çalıştırabilmek için, onun rızasına uygun olarak Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilişkilendirme ya da Emekli Sandığıyla ilişkilendirme yolu tercih ediliyordu. Bu düzenleme, gerçekten doğru bir düzenlemeydi.

Gerçi, bugün, ilgili arkadaşla görüştüm, herhangi bir sıkıntı kalmamış; yani, Savunma Sanayii Müsteşarlığında, Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilişkisi kalan bir personel mevcut olmadığından, yapılan düzenleme, sadece "Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilir" hükmünün metinden çıkarılmasından ibaret.

Değerli arkadaşlarım, biz bunu yaparken, özellikle ülkemizdeki kamu personel rejimini nasıl dejenere ettik, kimler bize müdahale etti, şimdi ne yapmak istiyoruz; ona değinmek istiyorum. Bu konuya, biraz evvel, benden önce konuşan İzmir Milletvekilimiz Sayın Öktem de değindiler.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, bildiğiniz gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olarak bilinen kanuna göre çalışanlar var; ama, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu içinde, 4/B ve 4/C olarak ilişkilendirilen çalışma biçimleri var, adına "sözleşmelilik" diyoruz. 4/B'ye göre çalışanların sayısı, biraz evvel Savunma Sanayii Müsteşarlığında belirttiğim gibi bir istisnaydı ve gerekliydi. O personeli, o şahsı bulup kamu hizmetinde kullanmak, kamu yararı açısından, kamu hizmeti açısından zorunluluk arz ediyordu ve uygulanmıştı, böyle de devam etmeliydi. Biz ne yaptık; daha doğrusu, bize ne yaptırdılar; kim ne yaptırdı bize; niçin, bizim personel rejimimizle sık sık oynanıyor değerli arkadaşlarım, tabiî, buna değineceğim.

Yine, 657 sayılı Yasa içerisinde, 2547 sayılı Yasaya göre çalışanlar var. Silahlı Kuvvetlerimizin Personel Kanunu bu kapsamda değerlendirilebilir, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun ve hâkim ve savcıların özlük işleri yine bu kapsamda. Bunun yanında, çalışanların yüzde 63'ü kamu iktisadî teşebbüslerinde çalışıyor. Bunun da 1 sayılı, 2 sayılı, 3 sayılı ya da 2 sayılı cetvelleri var, 4046'ya göre çalışanları var. Sözleşmelilik, değindim... İşçilik var, geçici işçilik var, kapsamdışı personel var, kapsamiçi personel var; yani, arapsaçına döndü. Bizim 657 sayılı Yasamız ya da kamu personel rejimimiz, tıpkı, bu yasanın kendisine benzedi. Neresinde, nasıl personel istihdam edildiği, özlük haklarının neye göre düzenlendiği belli değil. Şimdi, bu geçici maddeyle çıkarılan hüküm çıkarılmasa bile, böyle bir düzenleme gelmemiş olsa bile, ne Savunma Sanayii Müsteşarlığının bir rahatsızlığı var ne Millî Savunma Bakanlığının ne de hükümetin bir rahatsızlığı olmaması gerekir; ama, birileri diyor ki bize, artık, birkaç ay sonra, Kamu Personel Rejimi Yasasını getireceksiniz Meclisinize, o zaman zorlanmayın; kamuda bu tarz çalıştırma biçiminin önü iyice tıkansın. Kamu personel rejimi yasası geldiği zaman, o sözleşmelilik, eski, kamu hizmeti açısından zorunlu olan sözleşmelilik bir daha unutulsun, unutturulsun, bunları temizleyin diye birileri talimat vermiş. Kim vermiş bize bunu, kim müdahale ediyor bize?

Değerli arkadaşlarım, bizim kabul etmemiz gerekir ki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunumuzun hazırlanışının temelinde de yabancı uzmanların raporları var; ama, özellikle, 1990'lardan günümüze kadar, bize, yabancıların müdahalesi alabildiğine arttı. Tabiî ki, biz, dışarıdan, yani, ülkemizin finansman ihtiyacını, üreterek, ürettiğimizi tasarruf edip yatırıma yatırarak, oradan elde ettiğimizi pazarlayıp kalkındırma, borçlarımızı ödeme yerine, sürekli olarak IMF'nin, Dünya Bankasının kapısını çalarsak, borç alırsak, borç verenler, işte bugünlerde olduğu gibi, bize emir verir konuma gelirler. Şimdi, bizim     -657 sayılı Yasamıza demiyorum- tüm kamu personel rejimimize Avrupa Birliği müdahale ediyor, IMF müdahale ediyor, Dünya Bankası müdahale ediyor, OECD müdahale ediyor.

Hangi noktalarda müdahale ediyorlar bize? Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, 1989'daki tam üyelik başvurusuyla birlikte, Türk kamu yönetimi ve bu yapının reformu üzerinde, doğrudan, kapsamlı etkiler yaratacak bir unsura dönüştü. Etkinin ana aracı da Katılım Ortaklığı Belgesi oldu. Bu kuruluşun ana kavramı da idarî kapasitenin güçlendirilmesi diye bize sunuldu ve biz, o doğrultuda, personel rejimimizde, kamu istihdam rejimimizde değişiklik yapmaya başladık.

IMF, 1994, 1999, 2002 ve sonrası niyet mektupları ve bunların üzerine yapılan stand by düzenlemeleriyle, kamu personel reformu adımlarını kamu harcama reformu kapsamında yönlendirmektedir; bir bakıma da dayatmaktadır. Ana niyet mektupları ile gözden geçirme mektuplarında yer verilen hükümler, personel maaş ve ücretlerini düzenlemek, ödemelerin enflasyona endekslenmesinden çıkarılmasına son vermek, personelin işten çıkarılmasını kolaylaştırmak, yeni personel alımını yasaklamak gibi düzenlemeler ortaya çıktığını görüyoruz.

Dünya Bankası, kamu yönetimi reformumuzun en yoğun ve en kapsamlı dayatmacı kuruluşu. Süreç 1998'de, 1999'da kamu malî yönetimi proje kredisiyle başladı. 2000 yılında imzalanan ekonomik reform proje kredisiyle sürdürüldü. Doğrudan etki, 2001 yılında imzalanan program amaçlı malî ve kamu yönetimi reform kredisi ve aynı yıl, yani, bunun adı PFPSAL I ve 2002 yılında imzalanan PFPSAL II anlaşmalarıyla, bizim personel rejimimizi, kamu istihdam biçimimizi yönlendirmeye başladılar ve Dünya Bankası çok yönlü olarak bizim kamu iktisadî teşebbüslerimizde çalışan insanları, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurlarımızı azaltın dayatmasıyla bize ve dolayısıyla hükümete baskı kuruyor. Hükümet de, kimsenin anlayamayacağı tarzda düzenlemeleri, böyle, torba kanun mudur, çuval kanun mudur, ne kanunsa, böyle bir kanunla Meclisin gündemine getiriyor ve biz de, bunları yapmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, OECD'yi de kısaca hatırlatayım size. OECD de bize "regülasyon reformları" adıyla müdahalesini sürdürüyor. Burada kamu personel rejimi yasası geldiği zaman ayrıntılarıyla değineceğim.

Değerli arkadaşlarım, bizi, yabancılar, kamu kesiminiz verimsiz, kamu kesiminde şişkinlik var diye hükümetlerimizi, sadece AKP Hükümetini değil, geçmiş dönemlerdeki hükümetlerimizi de sürekli olarak baskı altına aldılar. Bu, asla doğru değil. Biraz evvel arkadaşım rakamları verdi. Benzer rakamları tekrar etmekten kaçınmak istiyorum; ancak, bizim 2 750 000 kamu kesiminde çalışanımızı, bu ülkenin 70 000 000 insanına, hizmet üreten insanımızı çok görüp "kamu kesiminiz şişkin, personelinizi azaltın" diye dayatma yapanlara bizim cevabımız kesinlikle "emredersiniz efendim" olmamalı. Biz, 70 000 000'luk bir ülkeyiz. İşte, bizim ülkemizde 2 750 000 kamu çalışanı var; işçisi, sözleşmelisi, kapsamiçi, kapsamdışı memuru, hâkimi, savcısı, askeri, polisi... Bu, fazla değildir. Sizin amacınız başka. Sizin amacınız, biz borç verdik, borcu borçla çevirmenizin önünü açtık, bu borçları ileride ödeyemeyeceksiniz; ileride ödeyemediğiniz zaman, tıpkı Osmanlının son döneminde olduğu gibi, Düyunu Umumiye gibi bir kuruluşla kamu yönetiminizi biz idare edeceğizin önünü açıyorlar değerli arkadaşlarım. Bu konuda çok dikkatli olmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, kamu hizmetinin temelini anayasal güvence altında olan ve düzenlemesi yasalarla yapılan memurluk statüsü oluşturur. Şimdi, memurluk, kadro sistemi içinde bir yandan kamu hizmetlerinin sürekliliğini ve ülkenin gereksinmelerine göre yerine getirilmesini güvence altına alan bir istihdam biçimidir; ama, bu istihdam biçimi bile artık dejenere edildi. O kamu personel rejiminde öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının, yani asker ve polis dışında hemen hemen tüm çalışma yaşamına girenlerin sözleşmeli olacağı düşünülecek olur ise, bizim kamu yönetimimizin önümüzdeki yıllarda nerelere doğru varacağını düşünmenizi isterim.

Değerli arkadaşlarım, maddeyle de ilgili, bağlantılı, Silahlı Kuvvetlerimizin içinde de olup bitenleri yakından bilen birisiyim. Bakınız, Silahlı Kuvvetlerimizde bile, yani Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde bile 1970'li yıllarda 36 000 işçi vardı, 1980'lerde 35 000 civarındaydı. Şimdi, öyle zannediyorum ki, Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde çalışan işçi sayısı, herhalde 30 000'in altında; ama, 1975 yılında Gölcük Tersanesinde çalışmaya başladığımda, Gölcük Tersanesinde 657 kapsamında sivil memur 2 kişiydi; yani, toplam, Millî Savunma bünyesinde, memur statüsünde çalışan 5 000 yoktu. Bugün memur çalışan rakamını kesin olarak bilmiyorum; ama, 30 000'in üzerinde olduğunu biliyorum. Yine, işçiler eliyle görülen pek çok işin uzman çavuş ya da teknik assubay adı altında endüstri meslek lisesi mezunlarının assubay olarak alınarak fabrikalarda, fabrika gemilerinde işçi gibi istihdamı da, değerli arkadaşlarım, uluslararası çalışma ilişkilerine uygun bir çalıştırma yöntemi değil Millî Savunmada. Biliyorsunuz, kamu kesiminde memurlar önce fiilî durum yarattı, daha sonra Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası geldi, ILO bizi eleştirdi. Şimdi, Avrupa Birliğine girebilmek için Silahlı Kuvvetlerin bünyesinde çalışan memurların da sendikalı olması gündeme geliyor. O zaman, memur sayısının ve uzman, erbaş ve assubayların fazlalaştırılmasının nedeni de, işçilerin hak alma konusunda gösterdiği mücadelelerdi. Yani, hangi kurum olursa  olsun, palyatif tedbirlerle bir yere götürmek mümkün değil. Koskoca Türkiye Cumhuriyetinin kamu yönetimini, IMF'nin, Dünya Bankasının, OECD'nin emirleriyle yerine getirmeye kalkışmak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Aldığımız krediler karşılığında borç aldığımız için, o borç verenlerin talimatlarıyla kamu personel rejimi düzenlemek... Bu yasalarda, ben, 1 inci maddede, 3 üncü maddede, pek çok maddede, her birisinde, işte, Telekomdaki personelin Türksat'a devri -Savunma Sanayii Müsteşarlığındaki sorun çözülmüş- Emekli Sandığıyla ilişkilendirilmesi, Emekli Sandığındakilerinin bir başkalarıyla ilişkilendirilmesi, sık sık değişikliğe uğratılması, çalışanların motivasyonunu bozuyor.

Şu anda, kamu kesiminde çalışan -özel kesimin zaten hiçbir güvencesi yok- işçilerin bile yarınından emin olmadıkları bir çalışma süreci içinde, şimdi, memurlarımız da, her gelen yasada "acaba bize ilişkin bir düzenleme var mı" diye, dairesinde iş yapacağına, televizyona ya da radyoya kulağını verir ya da ertesi gün gazeteleri araştırarak "acaba, biz ne oluyoruz" diye huzursuzluk içerisinde çalışırsa, elbette, kamu kesimi verimlilikten uzaklaşır. Eğer, kamu kesimini verimlilikten uzaklaştırmak için yoğun bir çaba içindeyseniz, söyleyecek bir şeyim yok; ama, sık sık kamu personel rejimiyle oynamanın çalışanların motivasyonunu bozduğunu, bu konuda fazla oynanmaması gerektiğini hatırlatıyor, Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Geçici 8 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 15 inci maddeyi tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.03

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.16

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı tasarının üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.

 VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)  (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- 8.1.1986 tarihli ve 3254 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

"MADDE 32/D.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görev yapan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personelden (kadro karşılığı sözleşmeli personel hariç), Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilâtı prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı karşılanan havaalanlarında çalışan personel için en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 50'sini, bunların dışında kalan diğer personel için ise % 25'ini geçmemek üzere, Genel Müdürlük döner sermaye işletmesi yönetim kurulu kararı ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine, bağlı bulunulan Bakan onayı ile belirlenecek usûl, esas ve oranlarda her ay döner sermaye gelirlerinden ek ödeme yapılır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Sayın Erdal Karademir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 16 ncı maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, yaklaşık 40'a yakın yasayla ilgili düzenleme getirmekte ve değişiklik yapmaktadır. Tasarı incelendiğinde, getirilen değişikliklerin bir kısmı başlıbaşına bir kanun tasarısının konusunu oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarı bu yönüyle bütünsellikten uzaktır. AKP İktidarı, yine, sözde bazı kamu kurumlarında çalışan personelin ekonomik iyileşmelerinin arkasına gizlenerek, iyi olmayan niyetini bu tasarıyla bir kez daha göstermiştir. Örneğin, bu tasarının 28 inci maddesiyle yapılan değişiklikle, özel çevre koruma bölgesi olarak ilan edilen alanlardaki Hazineye ait araziler ile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arazilerin kiralanması ve yapılaşmaya açık hale getirilmesi, işletilmesi ve işlettirilmesinin önü açılmaktadır.

Yine, bu tasarının 34 üncü maddesinde, Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki işletmecilik fazlası taşınmazların satılması ve devredilmesi konu edilmektedir. Sanıyorum, AKP İktidarı, demiryollarının 7 tane limanı ve arazisini gözden çıkarmış ve birçok insana belki de peşkeş çekme noktasına gelecektir bu tasarıyla. Yine, tasarının 17 nci maddesiyle, otoyollar üzerindeki işletme ve hizmet tesislerinin de işletme hakkının devredilmesinin düşünüldüğü görülmektedir.

Tasarının bu maddesinde, 8.1.1986 tarihli ve 3254 sayılı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna eklenen 32/d maddesiyle, Genel Müdürlük çalışanlarına, Avrupa Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde, dönersermayeden pay verilmesi öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, daha önce Başbakanlığa bağlı olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, daha sonra buradan alınarak Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Böylece, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü personelinin almakta olduğu Başbakanlık tazminatı kalktığı için, çalışanlarının ücretlerinde bir azalma söz konusu olmuş, ekonomik kayba da uğramışlardır. Bugün, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünde çalışan teknik okul mezunu ondokuz yıllık bir memurun aldığı aylık, yaklaşık 530 Yeni Türk Lirasıdır. Aynı şekilde, havaalanlarında meteoroloji hizmeti veren personelin ise, fazla mesai dahil aldığı ücret, yine yaklaşık 650 Yeni Türk Lirasıdır. İnsan hayatını direkt ilgilendiren ve yapacağı en küçük bir hatanın, geri dönüşü olmayacak can ve mal kaybına yol açacağı bir sektörde çalışanların aldığı ücret, elbette bu olmamalıdır.

Bu yasa tasarısı, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü çalışanlarının, az da olsa, ekonomik durumuna katkı sağlamaktadır. Bu anlamda, bu tasarının bu maddesini desteklememize rağmen, getirilen ekonomik düzenlemeyi yeterli nitelikte bulmuyoruz. Nedeni ise, dönersermayeden sağlanacak oranların belirsizliği ve yoruma açık olduğu ve öngörülen oranların, dönersermaye işletmesi yönetim kurulu ve Maliye Bakanlığının insafına bırakıldığı görülmektedir. Bunun için, bu maddede de, bu belirsizliği giderecek değişiklik önergesi vermiş bulunuyoruz. Bu önergemize destek olmanızı sizden bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Genel Müdürlükte, yıllardır, sözleşmeli personel uygulamasıyla, çalışanlar üzerinde baskı uygulanmaktadır. Genel Müdür, hangi personele sözleşme uygulayacağı konusunda keyfî davranabilmektedir. Bu da, çalışanlar üzerinde baskı oluşturmaktadır. Ücretler konusunda keyfiyet, çalışma barışını bozduğu gibi, verimde de düşmeye neden olmaktadır. Bu tasarıyla hava meydanlarında görevlendirilecek personel ile diğer personel arasında uygulanacak eködemelerde farklı oranların alınması, çalışanlar üzerinde baskı oluşturmak amacıyla kullanılabilecektir. Ekonomik zorluk içerisinde bulunan çalışanlar, eködenekten daha fazla yararlanmak amacıyla, hava meydanlarında çalışmak için talepte bulunabilecek, müdürler, bu durumu, rahat bir şekilde, çalışanlar üzerinde baskı ve istismar aracı olarak kullanabileceklerdir. Eğer, çalışanlardan daha fazla verim alınması isteniyorsa, çalışanlar üzerinde baskı oluşturacak her türlü keyfî uygulamalardan uzak durulması gerekmektedir ve tüm çalışanların insanca yaşayabilecek düzeyde ücret alması sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde, Sayın Başbakana ait Ata uçağının türbülansa yakalanması dolayısıyla bir tehlike atlatılmıştır. Oysa, bugün, var olan teknolojiyle, yeni meteoroloji radarlarıyla, türbülans gibi her türlü meteorolojik olayın nerede, ne şekilde ve hangi şiddette olacağı saatler öncesinden görülüp, her an takibi yapılabilmektedir. Meteoroloji mühendisleri de, bu tür olayların sıradan bir olay olduğunu, bu tür meteorolojik olayların meteoroloji radarlarıyla tespit edilebildiğini söylemektedirler. Yine, bilim çevrelerince yapılan açıklamalardan görüleceği gibi, hem teknolojiden yararlanılmaması, diğer yandan, teknolojiyi kullanacak ve meteorolojik olayları yorumlayacak teknik ve uzman personelden yararlanılmaması durumunda, bu tür olayların afete dönüşebileceği ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, biraz önce konu ettiğim Sayın Başbakanın uçağının türbülansa yakalanmasından, bunun sonucunda tehlike atlatmış olmasından dolayı, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe'nin, meteoroloji çalışanları hakkında soruşturma başlattığını öğreniyoruz. Oysa, Sayın Bakanın, bu soruşturmayı meteoroloji çalışanlarına açacağına, bundan önce, meteoroloji radarlarının çalışıp çalışmadığını, çalışıyor ise neden çalıştırılmadığını, şayet çalışmıyor ise nedenlerini araştırması gerekirdi. Bu olaydan sonra Sayın Pepe'nin çalışanlara yönelik soruşturma açtırması, sorunun çözümüne eğilmek değil, olsa olsa, Sayın Başbakanın gözüne girmek anlayışının bir göstergesidir. Umarım, Sayın Osman Pepe, Sayın Başbakan için gösterdiği bu duyarlılığı bütün yurttaşlarımız için de gösterir.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, ülkemiz için önemli kurumların başında gelmektedir; ancak, bugüne kadar, asıl görevlerini yerine getirebilecek yapılanmalardan uzak kalmıştır; yıllardır, siyasî kadrolaşmalarla, meslekle ilgisi olmayan kişilerce yönetilmeye çalışılmaktadır. Bunun zararını da ülkemiz insanı ödemektedir. Bugün, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 23 bölge müdüründen hiçbiri meteoroloji mühendisi değildir. Buradan da anlaşılacağı gibi, bu, bugün, meteorolojinin konunun uzmanlarınca yönetilmediğinin de bir göstergesidir. Yine bugün, aynı kurumun daire başkanlarından hiçbir tanesi meteoroloji mühendisi değildir, şube müdürlerinden ise sadece 1 tanesi meteoroloji mühendisidir. Kurumun asıl işinin, meteorolojik hizmetlerin verilmesi olmasına karşılık, bugüne kadar, hiçbir tane meteoroloji mühendisinin genel müdür olmaması da düşündürücüdür. Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğünde, bugün 108 meteoroloji mühendisi çalışmaktadır. Oysa, bu kurumun daha üretken, daha verimli çalışabilmesi için, en az 250 meteoroloji mühendisine ihtiyaç bulunduğu da bilinmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kullanılan teknolojik aletler ve istasyonlar incelendiğinde, örneğin, radarların iki saat öncesinden yağışın miktarı, yeri ve zamanını; yine, rüzgârın hızı, yeri ve zamanı hakkında doğru bilgi edinmemizi sağlayacak nitelikte olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, oluşabilecek su taşkınları ve fırtınalar, türbülanslar önceden bilinmekte ve önlem alınabilmektedir.

Bugün, Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 4 adet radarı bulunmaktadır. Bunlardan Ankara Elmadağ'da bulunan radar, kurulduğu günden, yani, 2000 yılından bu yana kullanılamamaktadır. Yine, Zonguldak, İstanbul ve Balıkesir radarlarından ise, yeterince yararlanılmadığı bilinmektedir. Bunun nedeni ise, radar verilerinin ürüne dönüştürülmesi için gerekli olan altyapının tamamlanmamış olmasıdır. Bu iddialarımızın doğruluğunu, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün, Ata uçağının türbülansa girmesinden önce kamuoyuna yansımış açıklamalarından kanıtlanmaktadır; çünkü, Sayın Genel Müdür, Ata uçağının trübülans olayından önce, Elmadağ Radar İstasyonunun çalıştığını ifade etmektedir. Oysa, aynı Genel Müdür, Ata uçağının türbülans olayından sonra Elmadağ Radar İstasyonunun çalışmadığını da kabul etmiştir. İnanıyorum ki, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, hem Genel Müdürün bu çelişkisini hem de bahsettiğim altyapı eksikliklerinin neden geciktirildiğini bu kürsüden açıklayacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, yine, bugün, Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, radarlar konusunda, yurt dışında eğitime gönderilen kişilerin birçoğunun radarla ilgili olarak çalıştırılmadığı da bilinmektedir. Sayın Bakan, radarlar konusunda yurtdışına eğitime gönderilen kişilerin mesleklerini ve şu an çalıştıkları yerleri bu kürsüden açıklamalıdır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde birçok meteoroloji istasyonu kapatılmıştır. İstasyonların sayısı 1 500'den 500'ün altına düşmüştür. Kalan istasyonlarla ülkemizin iklim özelliklerini belirlemek, artık, yeterli değildir. Diğer yandan, teknik personel ihtiyacı giderilmeden meteorolojiye yönelik teknolojiden de yeteri derecede yararlanılamayacağı açıktır. Bundan dolayıdır ki, Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü, genel hava durumu dışında, tarım, sağlık, ulaşım, enerji, spor, şehirleşme, sanayi sektörleri için ayrı ayrı hava tahminleri verememektedir. Yunanistan bile ülkemiz için daha ayrıntılı ve daha uzun süreli hava durumunu verebilmektedir. Yine, Devlet Meteoroloji İşletmesi Genel Müdürlüğü, hava tahminlerini yüzde 80 oranında tutturduğunu söylese de, bu, gerçek değildir.

Yine, Genel Müdürlük, bugün, hava tahminlerinin yanı sıra, birçok yağışın miktarını ve şiddetini ölçmediği için, ülkemizde taşkına neden olan yağışları önceden bilememektedir. Bunlardan örnek vermek istersek, Batı Karadeniz taşkını, Beşköy taşkını, Mersin taşkını ve diğerleri gibi...

Bakanlık, Genel Müdürlüğe yönelik bu konulardaki eksiklikleri bir an önce gidermelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesi ile 3254 sayılı Kanunda 32/D maddesi ile yapılan değişiklikte, ... % 25'inin kelimesinden sonra gelen "geçmemek üzere" ifadesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Erdal Karademir

Yılmaz Kaya

Hüseyin Ekmekcioğlu

 

İzmir

İzmir

Antalya

 

Rasim Çakır

Ramazan Kerim Özkan

 

 

Edirne

Burdur

 

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye aykırı olan ikinci önergeyi okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 16 ncı maddesiyle 3254 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 32/D maddesinde yer alan "personel maliyetlerinin tamamı" ibaresinin "personel maliyetleri tamamen veya kısmen" şeklinde değiştirilmesini ve anılan maddeye "Bu ödeme aylıklara ilişkin esaslar çerçevesinde, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın yapılır." cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Mustafa Ataş

Yahya Akman

 

Ankara

İstanbul

Şanlıurfa

 

Fikret Badazlı

Recep Koral

Halil Ürün

 

Antalya

İstanbul

Konya

 

 

Mehmet Kılıç

 

 

 

Konya

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, gerekçeyi mi okutayım?

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün havaalanlarında çalışan personeli için öngörülen en yüksek maliyet oranı yüzde 75 olduğundan, tasarıdaki metnin aynen yasalaşması halinde, havaalanlarında çalışan personelin en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının yüzde 50'sini alması mümkün olmayacak, diğer personel için öngörülen yüzde 25 oranıyla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla, söz konusu gelirin elde edilmesinde doğrudan katkısı olan personel açısından hakkaniyetsiz bir durum ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, havaalanlarında çalışan personel için öngörülen düzenlemenin "personel maliyetleri tamamen veya kısmen karşılanan" şeklinde değiştirilmesi gerekir.

Öte yandan, kamu personelinin özlük haklarından olan zam ve tazminatlara ilişkin düzenlemelerde ilke olarak, damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmamaktadır. Anılan maddenin genel düzenlemelere uygun hale getirilmesinin hakkaniyet gereği olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesiyle 3254 sayılı Kanunda 32/D maddesiyle yapılan değişiklikte, ...% 25'inin kelimesinden sonra gelen "geçmemek üzere" ifadesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

    Erdal Karademir (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN- Buyurun Sayın Karademir.

Sayın Karademir, süreniz 5 dakikadır.

ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddedeki değişiklik önergemiz bir gerçeği ortaya koymak içindir. Burada öngörülen değişiklik maddesinde, bu çalışanlara getirilen ek ücretlerde bir belirsizlik vardır, bir netlik yoktur; bunu gidermek adına yaptık.

Ben, maddeyi aynen okuyorum ve niçin bunu istediğimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakınız, maddede şöyle söyleniyor: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görev yapan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personelden (kadro karşılığı sözleşmeli personel hariç), Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı karşılanan havaalanlarında çalışan personel için en yüksek Devlet Memuru aylığının (ekgösterge dahil) brüt tutarının yüzde 50'sini, bunların dışında kalan diğer personel için ise yüzde 25'ini geçmemek üzere -burada, sizlerin dikkatini çekmek istediğim "geçmemek üzere" kelimesidir- Genel Müdürlük dönersermaye işletmesi yönetim kurulu kararı ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine verilir deniliyor.

Yani, şunu söylüyorlar arkadaşlar: Buradaki oran ne olursa olsun, isterseniz yüzde 100, yüzde 200 diyebilirim; ama "bu oranı geçmemek üzere" demek; yani, yüzde 1 de verebiliriz, yüzde 5 de verebiliriz anlamına gelir.

Dolayısıyla, biz, bu "geçmemek üzere" kelimelerini kaldırmakla, burada öngördüğümüz oranların aynısının bu çalışanlara verilmesinden yanayız, bunun için bu teklifi verdik. Eğer, çalışanlara karşı daha dürüst davranacaksak, söylediğimiz, verdiğimiz ekgöstergedeki ücretleri aynen yansıtmamız gerekiyor. Ne yazık ki, burada, hem genel müdürlüğün hem de bakanlığın inisiyatifine bırakılmış, böyle olumsuzluk içeren bir yapıdır. Bunun için, biz, bu önergeyi vermiştik; ama, destek olmadınız. Buna rağmen, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- 28.5.1988 tarihli ve 3465 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) ve (b) bentlerine göre verilecek görev, tespit edilen görev yerinde bütün tesisleri ile birlikte otoyolun veya yolculukla ilgili hizmet tesislerinin projelendirilerek veya projesine göre yapımı, bakımı ve işletilmesini kapsayabileceği gibi mevcut otoyolların, işletme ve bakım tesislerinin veya yolculukla ilgili hizmet tesislerinin bakımı, iyileştirilmesi, genişletilmesi veya işletme haklarının devri şeklinde de olabilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Antalya Milletvekili Osman Kaptan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaptan, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sayılı kanun tasarısının 17 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın arkadaşlar, bu tasarının 17 nci maddesi, 28.5.1988 tarih ve 3465 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesini öngörmektedir.

Getirilen öneri, 3465 sayılı Yasanın 1 inci maddesindeki amaca aykırıdır. 3465 sayılı Yasa, sadece yap-işlet-devret modelini öngörmektedir. Bu da, sadece, yeni yapılacak yollar için geçerlidir. Oysa, farklı yasalardan oluşan -torba kanun mu diyoruz, çuval kanun mu diyoruz, harar kanun mu diyoruz- bu büyük paketin içerisinde yapılan küçük bir değişiklikle yasanın amacı tamamen değiştirilmektedir. Bu yeni öneriyle, halen mevcut olan otoyollardaki tesisler ve bu yolların işletilmesinin devrine imkân verilmektedir. Bu, şu demektir: Ben yaptım, sen işlet. Devlet olarak külfeti ben çektim, nimetinden sen yararlan.

Hiçbir özel sermaye şirketi kârlı olmayan bir işe talip olamaz, olmaz da. Nitekim, geçmişte bazı yolların yap-işlet-devret modeliyle yapılması firmalara önerilmesine rağmen, talipli çıkmamıştır. Talip olan bir firma ise bazı şartlar öne sürmüştür; bir trafik geçiş garantisi istemiştir, yani, minimum bir geçiş rakamı önermiştir. Örneğin, Adana-Tarsus otoyolunda, zamanında, Doğuş firması, hem bu yoldan bir geçiş garantisi istemiştir hem de yolun kenarında yapılacak bütün tesislerin işletme hakkını istemiştir. Tabiî ki, sonuçta da gerçekleşmemiştir. Devletin aslî görevi, sayın arkadaşlarım, iki nokta arasında bir paralı yol olsa dahi, bu iki nokta arasında standartlara uygun bir yolu da trafiğe açık tutmak zorundadır.

Sayın milletvekilleri, takdir edersiniz ki, halen işletmeye açık olan otoyollar üzerinde kârlı olan iki yer, Boğaziçi ile Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin geçişleridir. Zaten otoyol gelirlerinin yüzde 80'i, köprü geçişleri üzerinden sağlanmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, iktidar, bu iki kârlı noktayı da, yani, Boğaz köprülerini de, diğer alanlarda olduğu gibi, yandaşlarına peşkeş çekmek mi istemektedir?! Bu gidişle, öyle anlaşılıyor ki, hükümet, Karayolları Genel Müdürlüğünü tümüyle kapatmak istemektedir ya da bir anlamda, hükümet, bu kurumu, Karayolları Genel Müdürlüğünü işlevsiz hale getirmeye çalışmaktadır.

Sayın arkadaşlar, çok açıktır ki, iktidarın, gizli, mahcup ve örtülü bir özelleştirme operasyonuyla karşı karşıya bulunmaktayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bunu kabul edemeyiz.

Sayın arkadaşlar, şimdiye kadar yapılan özelleştirmeler, astarı yüzünden pahalıya mal olmuştur. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, stratejik olanlar dışındaki özelleştirmelere karşı değiliz; ancak, özelleştirmelerdeki vurguna, soyguna, yolsuzluklara karşıyız.

Hükümet, özelleştirmeleri, bütçe açığını kapamak veya borç ödemek için yapıyor. Özelleştirme ihaleleri güven vermiyor.

Yine, bu değişiklikle, otoyol üzerindeki tesislerin, özellikle gişelerin özel şirketler tarafından işletilmesine imkân verilmektedir. Madde gerekçesinde "işletme hakkı devri karşılığında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından elde edilecek gelir, bütçeye yeni finansman olanağı sağlayacaktır" denilmektedir.

Sayın arkadaşlarım, yalnızca kamu güvenliğinin değil, aynı zamanda kamu hizmetinin aslî bir parçası olan trafik güvenliğini kapsayan bir faaliyet, örneğin gişe hizmetleri, sırf gelir elde edilecek diye devredilebilir mi?!

Türkiye'nin en uzun otoyolu olan Anadolu Otoyolunun büyük bir kısmı Kuzey Anadolu deprem fay hattı üzerinde bulunmaktadır. Bu yolda devredilecek bakım, yapım, işletme hizmetlerinde deprem güvenliği tedbirlerini özel şirket nasıl alacaktır? Özel şirket kârını mı düşünür, kamu yararını mı düşünür?

Anadolu Otoyolunun İstanbul-Hendek arasındaki gişelerinden, yalnızca 2004 Mart ayında        2 780 000 araç geçmiştir; bu, günde 93 000 araç geçişini ifade etmektedir. Otomatik geçiş ve diğer gelirlerle beraber, geçen yıl mart ayında 4,4 trilyon lira, devlet, gelir sağlamıştır. Özel şirketlere devredilince, yine aynı miktarda araç geçip, yine aynı parayı özel şirket kazanmayacak mı? Sayın arkadaşlarım, peki, bundan devletin kârı ne olacaktır? Bu devir işleminde kamu zarar etmeyecek midir?

Sayın milletvekilleri, AKP hükümetince, kamu hizmeti, kamu hukuku, kamu yararı, kamu denetimi, kamu personeli ve kamu parası gibi kavramlar işlevsiz kılınmakta ve artık rafa kaldırılmaktadır. Bunların yerine, özel hukuk, özelleştirme, özel denetim firması, şirket, özel hukuk hükümlerine tabi sözleşmeli personel, sözleşme, ihale gibi kavramlara ise, önem ve öncelik verilmektedir. Böylece, neoliberal politikaların uygulanmasına uygun bir ortam yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu politikalar ise, halkımızın yararına değil, zararınadır.

Hükümeti, fakirimizin, fukaramızın, çiftçimizin, işçimizin, emeklimizin, dulumuzun, yetimimizin, kısaca halkımızın zararına olan bu politikalardan vazgeçemeye davet eder, Yüce Meclisi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yasanın 17 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Benden önce konuşan Sayın Osman Kaptan arkadaşım, olayın daha geniş bir şeklini sizlere arz etti.

Değerli arkadaşlarım, IMF'nin ortaya koyduğu programlar, dün de,  bugün de, görünen o ki yarın da, adım adım tahakkuk edecektir. Birçok kamu kurum ve kuruluşu ya küçültülüyor ya iş yapamaz hale getiriliyor. İşte, Karayolları bunlardan birisidir. Bugün Karayolları, Devlet Su İşleri, Devlet Demiryolları, Türk Hava Yolları, Tekeller, madenler, demirçelikler -bunlar çoğaltılabilir değerli arkadaşlarım- bunlar, devletin ana birimleridir, ana kuruluşlardır.

Tekel de öyledir. "Tekel"demişken, hemen aklımda bir konuyu arz  etmek istiyorum. Umarım, burada keşke Maliye Bakanımız olsaydı. Yani, Tekelle ilgili, hatta hatta, Tokat Tekel Fabrikasıyla ilgili böyle "tavşana kaç, tazıya tut" deme anlamı yoktur. O müessesenin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, çalışmasını istiyoruz, orada çalışan insanların hakkının, hukukunun korunmasını istiyoruz; bunun da böyle bilinmesinde fayda var.

Şimdi, gelelim Karayollarına değerli arkadaşlarım. Sayın Bakanımız burada, bazı özel çabalar gösterdiğini biliyoruz. Değerli arkadaşlarım, Karayolları öyle bir müessesedir ki, dozeri olmayan, greyderi olmayan, turnapull'u olmayan, yükleyicisi olmayan, konkasörü olmayan, kompresörü olmayan, kısacası, dozercisi, greydercisi, şoförü, atölye ustası, benzeri pozisyonları olmayan Karayolları hiçbir zaman hizmet üretemez.

İşte, IMF ve ortaya koyduğu on yıllık ulaştırma anaplanı, Karayollarını bu noktaya getirdi değerli arkadaşlarım. Bugün, dev gibi bir kuruluş, ülkenin doğusundan batısına, batısından kuzeyine hizmet üreten bir kuruluş öyle bir noktaya geldi ki, özel sektörün kucağına itildi, bugün can çekiştiriyor.

Allah rahmet etsin, benim bir Genel Başkanım vardı, Halit Mısırlıoğlu isminde; o konuşurken, işçilere "şahinlerin uçamadığı, kartalların geçemediği sarp kayalardan yol yapan arkadaşlarım" derdi. İşte, onlar Karayolculardı değerli arkadaşlarım. İşte, o günkü Karayolcular, maalesef, bugün bu hale getirildi.

Şimdi birçok müessese bu hale getiriliyor. Bugün otoyollarında, yapıldı; ama... Otoyol da yapılsın, duble yol da yapılsın, her türlü ulaşım sağlansın, bunlara "hayır" diyen yok; ama, geçmişteki otoyolların Türkiye'ye neye mal olduğunu, neyle karşılaştığımızı, orada görev yapan insanların nasıl yargılandığını hep birlikte gördük.

Değerli arkadaşlarım, bugün Karayolları öyle bir noktaya getirildi ki, maalesef, IMF'nin dediği noktaya gelindi ve Karayolları, bugün, dozeri yok, greyderi yok, greyderi yok, turnapull'u yok, yükleyicisi yok, konkasörü yok, kompresörü yok, ustası yok... Bitti ve bitmek üzere. Şimdi, birileri bekliyor, yeni yollar yapılacak. Sayın Bakanımız duble yol yapıyor; bu yetmeyecek. Bir başka türlü yollar yapılacak, yetmeyecek. Ama, değerli arkadaşlarım, biz maliyet yaptırdık. Hatta, bir dönem de, Sayın Bakanımız, duble yol yapılırken, özel sektörün yaptığı yolların yarısına kamu işçisinin yol yaptığını söyledi. Burada Sayın Bakanımız. Böyle iken, neden bu müesseseleri yok ediyoruz değerli arkadaşlarım? Neden bitiriyoruz? Yarın, farzımuhal ki, tümünü özel sektöre verdik. Servet düşmanı değiliz, elbette ki, özel sektör de olacak. Üretim artırıcı, istihdam artırıcı her türlü olayın yanındayız; ama, bugün ona doğru mu gidiyoruz?! Biraz önce grup başkanvekilimiz söyledi, Sayın Bakanımızı tebrik etti, dedi ki: "Türkiye'nin sorunlarını çözdü." Bu öyle mi değerli arkadaşlarım? Öyle mi, Türkiye'deki sorunlar bitti mi, sıkıntılar bitti mi? Hepimiz bundan rahatsız değil miyiz? Şu yasaya ilgi duymuyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, toparlar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Toparlıyorum.

Yasa olur da, böylesi olmaz değerli arkadaşlarım.

Bakınız, geçmişten bahsetmiyorum. Ben, bir defa, şunu söylemek istiyorum, Sayın Başkanım, müsaade ederseniz: Bir defasında bir yasadan rahatsızlığımız vardı. Geldim, o dönemki grup başkanvekilinden rica ettim. Biraz ses tonumuz herhalde yükseldi. Orada oturan milletvekilleri "ne oldu" diye bana sordu grup başkanvekili gittikten sonra. "Böyle bir madde koymuşlar" dedim. Madde ne? Belki bilirsiniz "valiler, seçilmiş sendika başkanlarını, sendikacıları görevden alır" diye bir madde koymuşlardı. "Böyle bir şey olamaz" dedi milletvekili. Yasayı çıkardım, önüne koydum milletvekilinin. Okudu, çok mahcup oldu ve ben de üzüldüm değerli arkadaşlarım. Bunu hiçbir yerde istismar etmedim.

Şurada 48 yasadan bahsediliyor. Dışarı çıksak, herhangi bir maddeyle ilgili, birisi bizden bir şey sorsa, hemen bilgi aktarabilecek miyiz değerli arkadaşlarım?! Bu bizi sıkıntıya sokmaz mı? Söylemek istediklerimiz bu.

Yasa da gelir, madde de görüşülür; ama, buna biraz zaman verilir, bizim bilgimiz olur, bilgimiz dahilinde çıkar konuşuruz veya birileri sorduğu zaman, bilgi dahilinde onlara bilgi aktarırız. Bunu hanginiz şimdi yapabileceksiniz; hiçbirimiz yapamıyoruz. Ondan dolayı da, oylama oluyor içeri geliyorsunuz, oylamadan sonra dışarı gidiyorsunuz; bu bir ilgisizliktir, bu bir sevimsizliktir, bu yasayı sizin de kabul etmemenizdir; ama, maalesef, grup kararı, elinizi kaldırıyorsunuz.

Sayın Başkan, sözlerimi bitiriyorum.

Sayın Bakanımdan şunu özellikle arz etmek istiyorum: Acaba Karayollarında bir canlanma olacak mı?

Biraz önce Osman Kaptan'ın söylediği gibi, gişeler ve benzeri kâr getiren birimler özel sektöre devredilecek mi?

Yeni otoyolları hazırlıklarınız var mı; bunların hangi otoyolları olduğu ve bunları herhangi bir yere ihale ettiniz mi, etmediniz mi; bu konuda bizlere bilgi aktarırsanız, çok memnun olurum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 17 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

M.Akif Hamzaçebi

Osman Kaptan

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

Trabzon

Antalya

İstanbul

 

Mustafa Özyürek

Bülent Baratalı

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Mersin

İzmir

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bir dakika efendim...

BAŞKAN - Sayın Komisyon... Sayın Komisyon...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, önümüzdeki önergeyi mi konuşuyoruz? Kusura bakmayın, ben önergeyi görmedim, şimdi görüyorum.

BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılamazsınız.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hükümetin özelleştirme uygulamalarında veya işletme hakkı devir politikalarında amaç bütçe açıklarını kapatmak olmuştur. Öncelikle bu felsefeyle oluşturulan politikalar doğru değildir. Ayrıca, hükümet, bu politikalarında, güven veren, saydam bir yönetim sergileyememiştir. Özelleştirme ihaleleri, genellikle, ya kuşkularla dolu olmuş ya da hukukî yanlışlıkları nedeniyle yargı tarafından iptal edilmiştir. Bu nedenle, otoyolların işletme ve bakım tesislerinin veya yolculukla ilgili hizmet tesislerinin işletme haklarının devrine ilişkin düzenlemenin tasarı metninden çıkarılması önerilmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir dakika...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Benim söz isteğim var 17 nci maddeyle ilgili.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sorumuz var Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir dakika, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın, 17 nci maddeyle ilgili, arkadaşımız, soru sormak için sisteme girmiş. Siz buna dikkat etmediniz, soru hakkı vermediniz. Bu, idarî bir hatadır Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, bir saniye...

Sayın Kâtip Üye, partinize mensup bir üyedir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, öteki tarafta da sizin partinize mensup Kâtip Üye var.

BAŞKAN - Kendisi, ben "kabul edenler" diye oyladıktan sonra...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, soruyu söylüyoruz, soruyu... Yani, maddenin görüşülmesi sırasında sorulan sorunun ne zaman cevaplandırılacağı orada bellidir.

BAŞKAN - Önemli olan, bana intikal süresidir.

18 inci maddeyi okutuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, usul hatası yaptınız.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç... Niye usul hatası yapmış olayım!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın, İçtüzükte, görüşülen maddeyle ilgili, sayın üyelerin 5 dakika soru sorma hakkı var, 5 dakika da ilgili bakanların yanıt verme hakkı var. Sayın üye sisteme girmiştir; fakat, siz, aceleyle, bunu atlayarak görüşme yaptınız ve oylamaya geçtiniz. Bu bir hatadır.

BAŞKAN - Sayın Koç, sisteme girmiş değil. Sayın Kâtip Üye burada, sorabilirsiniz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben sisteme girdim.

BAŞKAN - Ayrıca, ben burada niyet okuyucusu değilim...

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yanıp sönüyor; kırmızıdır ışığı.

BAŞKAN - ...sizin yoklama isteyip istemediğinizi bilemem, ancak bana intikal ettiğinde bilirim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yoklama demiyorum ben.

BAŞKAN - 18 inci maddeyi okutuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, soru sordu; soruyu sormanın ve ne zaman cevaplandırılacağının maddede yeri var.

BAŞKAN - Sayın Koç, maddeyi oyladık ve kabul edildi.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hayır; kabul edildi yazıyor sistemde.

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yanlış yaptınız; söz hakkı kabul edildi yazıyor.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, Kâtip Üyenin benim partimden olması benim  haklarımın yok edilmesini haklı göstermez.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın, iyi niyetle, burada, bir görüşme yapıyoruz, hiçbir gerginlik de aramıyoruz...

BAŞKAN - Sayın Koç, 18 inci maddede yoklamayı yaparız veya bir başka maddede talep edersiniz, yaparız; ancak, intikal etmemiş, bana ulaştırılmamış bir yoklama talebini nasıl işleme koyabilirim?

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama değil...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, yoklama değil, hâlâ anlamadınız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yoklama değil Sayın Başkan. İsteğiniz kabul edildi yazıyor. Soru sorma hakkını kullanıyor, onu atladınız; onu söylüyoruz Sayın Başkan; yoklamayla ilgili bir talebimiz yok. Soru sorma hakkını gerektiği noktada kullandırmadınız.

BAŞKAN - Sayın Koç, geri dönme imkânı yok. Kaldı ki, ekranda oylama işlemi yapılırken, soru sorulma işlemi görülmemiştir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, burada gözüküyor. Lütfen, Kâtip Üye gelsin, burayı okusun.

BAŞKAN - Soru sorma istemini niye cevaplandırmayım, niye vermeyeyim Sayın Koç?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır; biz onu söylemiyoruz; yani, sehven, bir hata yapılmıştır, usul hatası yapılmıştır; bunun düzeltilmesini talep ediyoruz. Talep yoklama filan değil Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Koç, ekranda soru sorma işlemi görülmedi, siz de ikaz etmediniz. Yoklama talebi de -sayın üye burada, sorabilirsiniz- oylama işlemi yapıldıktan sonra, kabul edenleri sorduktan sonra bana intikal ettirilmiştir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, arkadaşımız sorusunu kürsüden sorsun.

BAŞKAN - 18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1.- Hazine Müsteşarlığınca ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetleri veya bu senetler yerine düzenlenen belgeler, satılacak Hazine taşınmazlarının bedellerinin ödenmesinde nominal değerleri üzerinden ödeme aracı olarak kabul edilir. Söz konusu senet ve belgelerin nominal bedele faiz dahil edilerek ihraç edilmiş olması halinde, bu işlemlerde anaparaya tekabül eden satış değerleri esas alınır.

Taşınmaz satış ihalelerinde, dışarıda yerleşik kişiler ile geçimini yurt dışında temin eden Türk vatandaşlarından, teminat olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasınca belirlenen konvertibl döviz alınabilir."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tamaylıgil, süreniz 15 dakikadır.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ek madde 1 diyor ki: "Hazine Müsteşarlığınca ihraç edilen devlet içborçlanma senetleri veya bu senetler yerine düzenlenen belgeler, satılacak Hazine taşınmazlarının bedellerinin ödenmesinde nominal değerleri üzerinden ödeme aracı olarak kabul edilir."

Değerli arkadaşlar, devlet içborçlanma senedi dediğimiz zaman, özellikle son yıllardaki artan oranlı içborçlanma ihtiyacı yüzünden, ne yazık ki, fizikî dediğimiz, bu senetlerin fiziken basılıp yatırımcıya ulaşma imkânı olmadığından dolayı -ki, burada "senetleri veya" diye gelince- bunlar yerine saklama makbuzları, yani, bir dekont başlığında makbuzlarla işlem görmektedir. Şimdi, bugün, İmar Bankasına elkonulmamış olsaydı ve onun da hazine bonosu yerine geçen makbuzları piyasada sirküle edilmiş olsa idi durum ne olurdu? Veyahut bu saklama, daha doğrusu, senet yerine geçen makbuzların bugün yürürlükte olan işlemler açısından denetimi ne yöndedir?

Hazine bonosu, yani, devletin içborçlanma senetleri -hazine bonosu veya tahvil- iki yönde satılıyor; birincisi, halka arz, ikincisi, ihale yoluyla bankalara. Bu halka arz veya ihale yoluyla bankalara satış sırasında bunları alan bankalar ne yapıyor; karşılığında müşterileri, kesin satış denilen taleple gelirlerse, makbuzu karşılığında satıyor veyahut repo, ters repo denilen işlemlere mevzu oluyor.

Şimdi, buradaki amaç ne; devletin, hazinenin taşınmazlarını satarak, karşılığında içborçlanma miktarını azaltmak; bu da güzel. Tabiî, burada, satılan hazine taşınmazlarının ekspertizi de çok önemli; ama, içborçlanma tutarını azaltmak için böyle bir yöntem ortaya konuluyor; ancak, işleme konu olan bu belgeler, acaba, bugün yürürlükteyken nasıl değerlendiriliyor veya ne oluyor?

Bankalara veriliyor dedik; bankalar da bu makbuzları veriyor. Şu an Türkiye'de, hisse senedinde uygulanan müşteri bazında bir merkezî kayıt yok devlet içborçlanma senetlerinde.

Peki, bu devlet içborçlanma senetleri nasıl olacak? Yani, bu belgeler, takasbank üzerinden herhangi bir şekilde, aslını ispatlayacak bir şekilde bir belge mi istenilecek ya da yoksa, bir bankanın vereceği makbuz yeterli mi olacak ve sonuçta ne olacak?

Bakınız, bugün bu sistemde işleyen bir gerçek var. Bankaların almış olduğu hazine bonosu veya devlet tahvilleri bankanın portföyü sayılıyor.

Hiçbirimiz dilemeyiz bugüne kadar yaşanan bankacılık olaylarından dolayı; bankaların, bugün herhangi bir şekilde geçmişte yaşanan olayın aynısı bir olay yaşansa ve bu bankalara nasıl karar verilir bilmiyorum -onu da biraz sonra sizlerle paylaşacağım- tasfiye mi edilir, yükümlülükleri tam olarak üstlenilir mi onu da bilmiyoruz; bir işlem yapıldı.

Bakın, tasfiye süreci söz konusu olduğu zaman, bu makbuzlar veya bonolar, tamamen ve tamamen, tasfiye sürecine girer, herhangi bir şekilde, alıcı olan müşterinin garantisi yoktur; bugünkü konu budur.

Şimdi, bu durumda bu belgeleri düzenlerken, bence, bu belgelerle ilgili karşı değer olarak alırken, bugünkü kullanılan yöntemleri dikkate almakta fayda var; bir.

İkincisi; şimdi, bakınız, bu belgeleri, biz, hazine taşınmazının satışında geçerli bir değer olarak kabul ediyoruz. Bundan birbuçuk sene önce, yirmi ay önce bir bankaya elkonuyor. Bu bankaya elkoyma sürecinde, yine, devletin hazine bonosunu aldım veya alıyorum niyetiyle pek çok kişi bu bankaya gitmiş ve bu hazine bonosuna talep göstermiş, almışlar hazine bonolarını, kendileri öyle biliyor ve o belgelerin ne anlama gelip gelmediğini bilemezler; çünkü, bu bankanın belirli otoriteler tarafından takip edildiğine inanırlar. Üstüne üstlük, gazeteler, televizyonlar, bu bankanın, sattığı hazine bonosuna en yüksek faizi verdiğini de belirtir, vatandaş da gider bu hazine bonosunu alır. Ondan sonra, bu bankaya elkonulur ve denir ki "biz, size bu parayı ödeyemiyoruz." Ama, denmeden önce de, yine, hükümetimizin değerli bir bakanı, bu paraların ödeneceğini beyan eder. 22 000 kişi umuda girer ve bu 22 000 kişi için bir kanun hazırlanır. 2003'ün aralığının ortasında bir geceyarısı bakanımız da sözünden vazgeçer; çünkü, Başbakanımız talimat vermiştir "bize mi sordular bunları alırken" demiştir "kanunda bunlara para ödenecek diye bir madde var mı" demiştir; ama, anayasal yükümlülük ve işleyen sistemin gerekliliği böyle bir ödemeyi gerektirirken, vazgeçilmiştir.

Peki, sonrasında ne olmuştur; yani, bu süreç işlemiştir, birileri bir bankaya elkoymuştur, ki, bütün bu bankacılık operasyonlarının en ağır şartlarının oluştuğu bir süreçtir.

Başkan, kimse dinlemiyor; uyarabilir misiniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibin sözleri, Genel Kuruldaki uğultu sebebiyle anlaşılamamaktadır...

Buyurun Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Evet, bu bankanın, hazine bonosu başlığı altındaki satışlarını alan kişiler, Aralık 2003 tarihinden itibaren, ne yazık ki, bu kararlarla AKP'zede olmuşlardır. Sonrasında ne olmuştur; yani, bu hazine bonosu işlemlerinin yapılışı aşamasındaki teknik başlıklara hiç girmeyeceğim; yani, bu bankaya hazine bonosu veya sermaye piyasası işleminin olmadığını, bunların yetkili kurullarca bilindiğini, uyarıların yapıldığını, bu uyarıların dikkate alınmadığını ve ondan sonraki süreçte herkesin kendine has birtakım sorumlulukları olmasına rağmen -ki, hükümetimizin de bir ay gibi bir süre o dönemde BDDK'ya atama yapmayarak yine büyük bir sorumluluk aldığını da çok detaylı anlatmayacağım; ama- ne olmuştur: Yirmi aydır bu vatandaşlar bu belgelere sahip olmak yüzünden mağdur olmuşlardır.

Bakın, bana binlerce mektup geliyor. Bu dosyaları da sadece o mektupların örneği olsun diye getirdim; ama, anatema şu: "Biz artık yaşayamıyoruz!"

Ben iki hafta önce Zonguldak'taydım değerli arkadaşlar. 220 metre yerin altına, madencilerin yanına indim. Bir maden emeklisinin yazdığı mektup var ki, içler acısı... Çünkü oradaki şartları gördükten sonra emeğin nasıl para kazandığını gördük. O insan emekli ikramiyesini buraya yatırmış. Okuyan üç kız çocuğu, ne yazık ki, okullarını bırakmış ve kişi, şu an, toplumda sosyal statü olarak kayba uğradığı düşüncesiyle büyük bir travma yaşıyor. Bunu sizin yaşatmaya ne hakkınız var?!

Kaldı ki, buradaki insanların suçu yok. Buradaki insanların hiçbir suçu yok. Nasıl mı yok; Hazineden sorumlu Değerli Devlet Bakanımız 2 Fransız uzman getirtti, bu süreci inceletti. Süreç sonunda ne görüldü; dendi ki: "İşleyen sistemdeki hatalar yüzünden, bu bankada yerinde denetimin olmaması yüzünden bu sonuç çıkmıştır."

Başbakanlık teftiş de bu bankayı inceledi; ne dedi; onların tarafından da, yetkili kurulların ihmaline dikkat çeken buna benzer açıklamalar oldu. Biz çalışmalar yaptık, aynı şey çıktı. Peki, burada tek suçlu olmayan, tek sorumluluğu olmayan kişi kim; bu yatırımcı olan insanlar; ama, bu insanlar bugün perişan haldeler; bu insanlar, bugün, kendi evine götüreceği yiyeceğin parasını bulma çabasında, değerli arkadaşlar. Buna ne hak var?! Kaldı ki, hadi yine dönelim o güne; bu paraları ödemek için yasa çıkarılmaz temelinden hareket ediliyor; o zaman neden ticarî hesaplara para ödendi, neden onlar bir ödeme kapsamına alındı? Bugün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kapsamına fona prim ödeyen hesap sahipleri sigortalı olarak alacaklıdır. Peki, neden ayrıcalık tanınan ticarî hesaplar hazine bonosuna tanınmadı? Yani, o ticarî hesaplar içinde kimler vardı o 22 000 mağdurdan çok daha değerli? Onu da bilmiyoruz, onu da geçiyoruz.

Şimdi, bugünkü şartlara geldiğimiz zaman gördüğümüz bir gerçek de var. Yakında Finansal Hizmetler Kanunu, Bankacılık Kanunu -bir kanun taslağı üzerinde görüşmeler oluyor- gündeme gelecek. İlgili kurul başkanı, bankalara elkoyma süreciyle ilgili "hayır, tasfiyeye gitsin, bundan sonraki işlemler bu şekilde gerçekleşsin" diyor; ama, bizim ekonomimizi direkt yöneten, uzaktan yöneten IMF "yok, bu bankaları siz yükümlüğüyle devralın" diyor. Neden diyor arkadaşlar; çünkü, bu bankaların üzerindeki hazine bonosu ve devlet tahvilleri tamamen o bankaların yükümlüğünde. Eğer tasfiyeye gidilirse, bunlar, bu tasfiye sürecinin içeriğinde çözümlenecek. Böyle bir riski almamak uğruna böyle yaklaşımlar da ortaya çıkıyor; bu maddede de görüyoruz ki "devlet içborçlanma senedi yerine geçecek olan belgeler kullanılacaktır" diyor. Hâlâ merkezî kayıt sisteminde devlet içborçlanma senetleri tanımlanmadı, işlem bitirilemedi. Nedendir? Yani, bugün hisse senedinde bu işlem yapıldıysa ve yeterli altyapı oluşturulduysa bunun da yapılması, yerine getirilmesi, sağlanması gerekiyor. Çünkü, fizikî basım mümkün değil. Trilyonlarca, katrilyonlarca içborcun olduğu bir ortamda fiziken bunların basılması mümkün değil. O zaman?.. O zaman, sistemi açacak... Birçok raporda, pek çok açıklamada bunun gerekliliği dile getirilmişken, bunun yapılmaması da alenen bir gecikmedir; sistem açısından da önemli bir gecikmedir diye düşünüyoruz.

Bakınız, hazine bonosundan İmar Bankasında hesabı olup da mağdur olmuş kişileri iki senedir görmezden geliyorsunuz. Görmezden gelmeyin; bu insanlar gerçekten mağdur. Gidin, hakkınızı hukukta arayın dediniz; hukuken de şu anda süreçleri devam ediyor; ama, bir tek kuruşları yok. Benim yaşadığım, bir aile, bir karı-koca, emekli ikramiyelerini vermişler, bir evde oturuyorlar; ama, bu para gidince evlerini satıp huzurevine gitmek zorunda kaldılar. Bu alınan ahların hesabı çok kolay verilmez değerli arkadaşlarım. Kaldı ki, pek çok kişiyi kurtarmak, pek çok kişinin hakkını iade etmek veya teşvik etmek açısından birçok yasa yapılıyor; bu 22 000 kişinin mi haykırışları duyulmuyor?! Bu haykırışlara ses verilmiyor?! Bu 22 000 kişi mi sadece suçlu olan?! Bunların suçsuzluğunu, kendi araştırma birimleriniz de gösteriyor. Bunu, yabancı uzmanlar da anlatıyor ve bu insanların suçsuzluğu bu kadar alenen ortadayken, neden bir çalışma yapılmıyor?! Burada, hükümetimizin değerli bakanı var; önümüzde de Bankalar Kanunu var. Şimdi, bu Bankalar Kanunuyla ilgili çalışmada, bizim, bu kişilerin mağduriyetini engelleyecek, suçsuzluğu... Çünkü, suçları yok; suç, tamamen görevi ihmal eden kurum ve kurulların üzerinde. Bu suçu olmayan kişilerin suçsuzluğunun kabulü ve gerekli mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla yasal düzenlemenin yapılmasını bir an önce bekliyoruz değerli arkadaşlarım.

Şimdi, hazine bonosu, devlet tahvili ve bunların, hazinenin varlıklarına karşı takas edilmesi, gerçekten uygun bir yöntem; ama, bu yöntemde de yine çok önemli bir başlık var; o da hazinenin bu taşınmazlarının değeri. Yani, sizin, borçlanmayı azaltırken uygulayacağınız yöntemde, bu taşınmazların değerinin de çok net olarak ortaya konması lazım, heder olmaması lazım. Borcun yükü çok fazlaydı; bunu gidermek, zaten, ekonominin üzerindeki bu ağır yükü gidermek önemli bir başlık; ama, bu noktada da devletin taşınmazlarının değerlemesini yapmak çok çok önemli.

Diğer taraftan, önümüzdeki günlerde, yine, bu başlıkta tartışmalar olacaktır. Yine, tekrarlıyorum ve tekrarlıyorum: Lütfen, Değerli Bakanım, hazine bonosu mağduru olan insanlar için yeni yapılacak bankacılık düzenlemesinde yer verin. Onların, gerek ispatlanmış bilirkişi raporlarıyla, gerekse fiilî durumlarıyla ortaya çıkmış olan mağduriyetlerini giderecek yasa çalışmasını bir an önce yerine getirin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, gerçi, biz 17 nci maddede soruya girmiştik; bu 18 inci maddede bize sıra geldi.

Müsaade ederseniz, 17 nci maddeden, geçmiş bir madde olmakla beraber yasalaşmış bir madde var.

Karayollarının yapmış olduğu otoyollar... Bu milletin yapmış olduğu  otoyolların işletme ve tesislerini kullanma hakkı özelleştiriliyor; yani, birilerine verilmek isteniyor.

Sayın Bakan burada, Sayın Maliye Bakanı da burada.

Bir Karayolcu mühendis olarak soruyorum:

1- Gişeler özelleştirilecek midir?

2- Birinci köprü ve ikinci köprü özelleştirilecek midir?

3- Bu yasayla yap-işletle birleştirilerek, üçüncü boğaz köprüsü yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilecek midir?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sayın Baloğlu, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Demin bir yanılgı sonucu ya da cihazlardaki bir eksiklik nedeniyle soru sorma hakkımı kullanamadım; o nedenle, bu maddede bu hakkımı kullanmama izin verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın Bayındırlık Bakanına şunu sormak istiyorum: Antalya Konyaaltı'nda Boğaçayı üzerinde kurulu bir köprü var...

Sayın Bakan dinlemiyorlar yalnız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Ben sizi dinliyorum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hayır; ben, Sayın Bayındırlık Bakanına sormak istiyorum efendim. (Gürültüler)

Ben devam ediyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen; Sayın Baloğlu, sorusunu soruyor; haklı olarak da, Sayın Bakanın dinlemesini istiyor.

Buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Bayındırlık Bakanına şunu sormak istiyorum: Antalya Konyaaltı'nda Boğaçayı üzerinde kurulu köprü, geçen sene, tam bir sene önce fırtınayla yıkıldı. Sizin beyanlarınızı, Karayolları Genel Müdürünün beyanlarını ve bölge müdürünün beyanlarını hatırlıyorum; 15 Ağustos 2004'te bu köprü açılacaktı; aradan geçen sürede bu köprü açılmamıştır; şimdi, 2005'in ağustosuna yaklaşıyoruz.

Sayın Bakan, bu 17 nci maddede yapılan değişiklikten sonra bu işler daha iyi mi işleyecek, halka verilen sözler daha mı iyi yerine getirilecek; bu 17 nci madde bütün bu sorunları çözecek mi?

Aynı şekilde, Antalya çevre yolunun -o turistik bölgenin candamarıdır- yıllardır yapılacağını söylüyorsunuz, iki yıldır; bir tek adım atılmadı, bu sene bütçeye de bir  tek kuruş konulmadı.

Bu soruları yanıtlamanızı bekliyorum; saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Maliye Bakanının dikkati de buraya odaklandığına göre, soru daha anlamlı olabilir.

Sayın Bakan, biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl aralık ayında, yani 2003'ün aralık sonunda, Plan ve Bütçe Komisyonunda İmar Bankasından hazine bonosu alanların alacaklarının ödenmesi konusundaki madde, komisyondan geçmiş olmasına rağmen daha sonra burada çıkarılmıştı. Şimdi, buradaki 27 000 kişinin içeriğini siz çok iyi biliyorsunuz; bunların yüzde 80'den fazlası, 50 milyar liralık gelirlerini, birikimlerini devletin güvencesinde, resmî gazetelerde, yani yayınına müsaade edilen gazetelerde reklamlar vererek resmî bankacılık yapma müsaadesi olan bir banka tarafından pazarlanan, satılan devlet içborçlanma senetleriydi; yani, şunu söylemek istiyorum Sayın Bakanım: "O tarihte İmar Bankasında satılan devlet içborçlanma senetlerinin karşılığı yoktu, beni bağlamaz" suçlaması, onu alan vatandaşı hiç bağlamaz; biz, bunu anlatamadık ve birçok insan -bunların çoğu emekli, bir öğretmen, bir işçi- kıdem tazminatını, emekli ikramiyesini oraya bağlayarak, üç kuruşluk faizle çocuğunu okutmaya çalışan, geçimini sağlamaya çalışan insanlar. Hatta, şunu da önerdik: 50 milyar liranın altındaki devlet içborçlanma senedi karşılıklarını ne olur ödeyin dedik; ama, 1 trilyonluk, bilmem kaç milyarlık olanların -elinizde her türlü bilgi var, yetki var- kaynağını araştırın, nereden buldun deyin, ona göre ödeyin, kara mı, ak mı, onu belli edin. Yani, şunu söylemek istiyorum Sayın Bakan; soru, çok net ve açık: İmar Bankasında, devlet içborçlanma senetleri naylon muydu, değil miydi? Bu, çok önemli bir soru; yani, her türlü naylon girişimi affedilebiliyor; yani, devletin sorumluluğu burada nerede; vatandaşın sorumluluğu nerede? Yani, bu, bir vicdan yarasıdır ve bu Meclisin üzerinde de bir vicdan yüküdür. Ben, buna, bir kere daha açıklık getirmenizi talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Sayın Işık, süre tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, Sayın Başkan, önce, kiliseler özelleştirilecek mi, özelleştirilmeyecek mi diye bir soruya muhatap oldum...(CHP sıralarından gülüşmeler)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -  Kilise değil, gişe...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim...

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Gişe, gişe...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Kusura bakmayın, yanlış duydum o zaman...

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, belki yanlış ifade etmiş olabilirler.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -  Yanlış duydum, öyle duymuştum; kusura bakmayın.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kiliseyle işimiz yok bizim, camiyle işimiz; cami bizim işimiz...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Yani, öyle duydum.

Şimdi, otoyolları, biliyorsunuz, özelleştirme programı içerisine alınacak; aynı zamanda, köprüler de, aynı şekilde özelleştirme programının içerisine alınıyor ve yeni yapılacak köprüyle ilgili olarak da, benim, kesin olarak teknik bilgim yok; onunla ilgili yazılı açıklama yaparım.

Sayın Haluk Koç'un sorusuna gelince -çünkü, diğer soru Bayındırlık Bakanımıza sorulmuştu- onunla ilgili de yazılı olarak açıklama yaparız efendim.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yazıya ne ihtiyaç var, devlet güvencesinde mi değil mi; görmüyor musun?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Yazılı cevap veririz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Benim, 18 inci maddeyle ilgili kısa bir sorum olacak Maliye Bakanımıza.

Tasarının bu maddesiyle, halkın hayatına olumlu katkısı ne olacaktır? Burada amaçlanan hedef nedir? Benzeri bir düzenleme daha önce yok muydu Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Buyurun Sayın Bakan.

AHMET IŞIK (Konya) - Yazılı da olabilir Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, bu, yeni konulan bir hüküm değil arkadaşlar. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Bu hüküm, şu anda bütçe kanununda mevcut; ancak, bütçe kanunundaki bazı kanunların ilgili kanunlara taşınması lazım; aksi takdirde, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Dolayısıyla, bu, ilgili kanuna taşıma maddesidir; yani, yeni getirilen bir madde değildir. Halihazırda mevcut olan devlet içborçlanma senetleri ile bunların yerine düzenlenen belgelerin ödeme aracı olarak kullanılabilmesine ilişkin, bütçe kanununda yer alan bir maddedir bu ve bu, ilgili kanuna taşınıyor, yeni ihdas edilen bir hüküm değildir. Onu arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın millletvekilleri, 18 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

 BAŞKAN - Maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama talebini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesinin oylamasına geçilmesinden önce, İçtüzüğün 57 nci maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.

Haluk Koç?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

Yılmaz Kaya?.. Burada.

Akif Hamzaçebi?.. Burada.

Bayram Meral?.. Burada.

Algan Hacaloğlu?.. Burada.

Yüksel Çorbacıoğlu?.. Burada.

Halil Tiryaki?.. Burada.

Bihlun Tamaylıgil?.. Burada.

Mehmet Yıldırım?.. Burada.

Vedat Yücesan?.. Burada.

Salih Gün?.. Burada.

Yaşar Tüzün?.. Burada.

Nuri Saygun?.. Burada.

Nejat Gencan?.. Burada.

Tuncay Ercenk?.. Burada.

Özlem Çerçioğlu?.. Burada.

Rasim Çakır?.. Burada.

Feridun Baloğlu?.. Burada.

Feridun Ayvazoğlu?.. Burada.

Kerim Özkan?.. Burada.

Haşim Oral?.. Burada.

BAŞKAN - Yoklama için 3 dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işletimini başlatıyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

  VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)  (Devam)

BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19.- 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 3.- Bu Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olup, faaliyetine devam eden tesislerde gerçekleştirilen ve/veya gerçekleştirilecek olan makine değişimi ya da ilave makine getirilmesi işlemlerine uygulanmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşeceğimiz madde, Parlamento tarihimizde bir ilktir. Parlamento tarihinde ilk kez, yargı kararlarına müdahale anlamı taşıyan, geçmişe doğru, bir yolsuzluk olasılığına karşı yasal önlem almayı öngören, kılıf hazırlayan bir düzenleme. Şimdi, bu düzenlemeyle ilgili ayrıntıları değerli milletvekillerinin bilgilerine sunmaya çalışacağım.

Bir kamu kuruluşumuz -tam tanımıyla da ifade edeyim sizlere- sert paket sigara kutulama makinesi dolayısıyla 2004 yılında ihaleye çıkar. İhaleye bir firma katılır. 8 sert paket kutulama makinesi, 13 840 000 euroya, dört yıl vadeyle kiralanır. Yürürlükteki yasalarımıza göre, bu makinelerin kullanılmamış ve yeni olması gerekiyor. Aynı şekilde, bu kamu kuruluşumuzda, ihaleye çıkarken, ihale şartnamelerinden birisi, makinelerin hiç kullanılmamış ve yeni olma koşulunu öngörüyor. Makineler Türkiye'ye geliyor, ilgili sigara fabrikasına gidiyor ve uygunluk belgesi almak için Tekel Üst Kuruluna başvuruluyor. Deniliyor ki: " İhaleyi falan firma aldı. Makineleri getirdik, ilgili fabrikada bulunuyor. Buyurun, gelin, makinelerin kullanılmamış ve yeni olduğuna dair tespitinizi, denetlemenizi yapın ve bize rapor verin."

Değerli milletvekilleri, 19.10.2004 tarihinde, Tekel Üst Kurulundan 3 uzman ilgili fabrikaya gider. 3 sayfalık bir rapor düzenleniyor. Raporun, izin verirseniz, bir bölümünü okuyayım size: "Makinelerin üzerinde bulunan hareketli mekanik parçaların, dişliler, miller, yataklar, rulmanlar, burçlar, rulolar, zincirler, zamanlama kayışları, taşıyıcı kayışlar, tambur, kovanlar, fırçalar, merdaneler, bıçaklar, pünomatik pistonlar, bağlantı ve sabitleme parçaları yeni ve kullanılmamış nitelikte olduğu -bunlar, yeni ve kullanılmamış- ancak, makinelerin ana iskeletleri, şaseleri ve bunları birbirine bağlayan sabitleme parçalarının bazılarında boya ve renk ton farklılıkları, uzun zaman sürecinde oluşması muhtemel derin oksitlenmeler, eski ve kullanılmış olduğu izlenimini veren yüzey pürüzleri ve hasarları, eski parça üzerine yeni parçanın monte edilmesiyle oluşan ölçü farklılıklarından kaynaklanan izler, çatlaklar, oksitlenmeler(...) -vesaire vesaire yazıyor- ve bu makineler kullanılmış makinelerdir" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, 3 makine daha var; 5 makine üzerinde bu izlenim görülüyor, rapora yazılıyor, 3 makineyle ilgili olarak da şu tespit yapılıyor; yine rapordan okuyorum: "3 adet sigara paketleme makine grubunun da geldiği -bunlar Kıbrıs'tan geliyor- 2 tanesinin sundurmanın altında bulunduğu, 1 adedinin ise, sigara imalat salonuna getirildiği ve montajına başlanılmadığı gözlenmiştir. Söz konusu makine grubunun da ambalajlarından açılması istenilmiş ve tarafımızdan yapılan incelemede makine parçalarının şaselerinde Çince olduğu tahmin edilen yazıların bulunduğu, kullanılmış olduğu izlenimini veren oksitlenmeler, boya dökülmeleri, darbe izleri, yüzey çizikleri ve pürüzlerinin bulunduğu gözlenmiştir. Söz konusu makine grubunun tamamının, öğle aralığında, tamamen açılması istenmesine rağmen, şaselerin Çin yapımı olduğu tespit edilmesi üzerine, MTS Firması yetkililerince ambalajları açılmamış, açılmış olan makine kısımların da tekrar ambalajlandığı gözlenmiştir. Firma yetkililerinden, yaptıkları işlemin nedeni sorulduğunda 'bu 3 makineyi daha sonra gelişinizde ayrı olarak incelersiniz' yanıtı alınmıştır. Bu sebeple, söz konusu ikinci makine grubu detaylı incelenememiş; ancak, incelenen kısımların resimleri çekilmiş, ek 5'te sunulmuştur."

Bu rapora ekli tam 103 tane fotoğraf var arkadaşlar. Burada yapılması gereken ne; burada yapılması gereken, Tekel Genel Müdürlüğü, yabancı firmayı çağıracak "gel kardeşim, sen, benim ihale şartnamemi okumuştun; değil mi" diyecek. "Evet." "Benim ihale şartnamemde bunların yeni ve kullanılmamış olduğu yazılı mı?" "Evet." "Sen makineleri getirdin, Türkiye'de bunların kullanılmamış olduğuna kararı kim veriyor; Tekel Üst Kurulu. Tekel Üst Kurulunun raporu da burada kardeşim. Bu rapora göre bu makineler kullanılmış. Bir; al makineleri götür, bana yeni makine getir. İki; sorunun varsa, buyur Tekel Üst Kurulu orada, git sorununu Tekel Üst Kuruluyla çöz. Üç; bunları yapmıyorsan, ben, senin teminatını yakarım."

Şimdi, bu, olması gereken; ama, bizde ne yapılıyor; bizde şu yapılıyor: Sanayi odasına başvuruyorum ben, deniyor ki: "Efendim, bir de siz gelin bakın, bizim makineler kullanılmamış." Sanayi odasından da uzmanlar gidiyor; uzmanlar raporlarını veriyorlar değerli arkadaşlarım. İlk rapor 10.12.2004, o raporda deniyor ki: "İnceleme konusu hatların test ve deneme üretimleri dışında, kullanılmamış ve yeni oldukları anlaşılmıştır." İstanbul Sanayi Odası bunu söylüyor; ama, aynı İstanbul Sanayi Odası bir süre sonra ikinci bir rapor veriyor, 22.12.2004; o raporda da deniyor ki: "Evet, biz, bu makinelere baktık, makinelerin, deneme üretimleri dışında, kullanılmamış ve yeni oldukları anlaşılmıştır -ifade aynen şöyle başlıyor- ancak, heyetimizce çeşitli ülkelerde tütün işleme, sigara imalat ve paketleme makineleri üretimi alanında tamamen yeni ve/veya çeşitli düzeylerde yenileştirilmiş makineler üreten firmaların bulunduğu, bazı hallerde ikinci el kullanılmış makinelerin çelik sac ve döküm gövdelerine kadar tüm aksam, parça ve donanımlarından arındırılarak, çıplak gövdeleri çeşitli metotlarla temizlenip, yenilendikten sonra, tamamen yeni ve orijinal aksam, parça ve elektrik-elektronik malzemeler kullanılarak, çok kapsamlı bir şekilde yenilendikleri, yeni ve orijinal makinelere benzer şekilde test edildikleri ve bu makinelere yeni seri numaraları taşıyan etiketler konulduğu şeklinde bilgiler edinilmiştir."

Değerli arkadaşlarım, İstanbul Sanayi Odası, ilk raporuyla çelişmemek için diyor ki: "Evet, yeni; ama, böyle bir durum da var, dikkatinizi çekerim."

İstanbul Sanayi Odasının raporu önemli değil mi; önemli tabiî. Ama, İstanbul Sanayi Odası raporunun geçerli hiçbir tarafı yok; çünkü, bu konuda kararı vermesi gereken Tekel Üst Kurulu.

Şimdi, bunun üzerine, Tekel Genel Müdürlüğü, mahkemeye dava açıyor "bu makineler yenidir" diyor, bu raporları da veriyor ve yürütmenin durdurulması talebinde bulunuyor. İlgili mahkeme, Tekelin bu talebini kabul etmeyerek, yürütmenin durdurulmasını reddediyor. Olay, şu anda yargıda.

Peki, yapılan ne; yapılan şu, değerli arkadaşlarım: Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda torba kanunu görüşüyoruz. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapan bir kanun ve bunun yanında, Hazinenin ihtiyaçları var, bazı tahkim maddeleri düzenleniyor -ki, bundan sonra görüşeceğiz- ve diğer maddeler var. Oraya bir bakıyoruz, bir korsan madde giriyor. Korsan maddemiz ne; efendim, tütün üretiminde eski makineler de getirilebilir.

Şimdi, arkadaşlar, Türkiye, üçüncü dünya ülkesi bir ülke mi?! Türkiye, eski teknoloji mezarlığı olmak durumunda olan bir ülke mi?!. Daha düne kadar, yeni makineler olacaktır diye yasa çıkarmışız. Niye yasayı değiştiriyoruz? Sonra, bir bakıyoruz ki, yürütme maddesi 2004'e aktarılmış, buna kılıf hazırlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu, doğru bir uygulama değil. Eğer, yanılmıyorsak, Adalet ve Kalkınma Partisinden ve Cumhuriyet Halk Partisinden değerli milletvekillerimiz iki ayrı önergeyle bu maddenin geri çekilmesini istiyorlar. Bu iki önergeye de imza atan değerli milletvekillerini yürekten kutluyorum, Parlamentonun onurunu kurtardıkları için.

Gelelim bir başka konuya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, şahsınız adına söz isteğinizi, AK Parti Grubu adına söz isteyen Sayın Ergün Dağcıoğlu'nun sözünden sonra vereceğim; şimdi, tamamlayabilir misiniz sözünüzü.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Peki, hemen tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bir Parlamento, yasa yaparken, özellikle yargıya intikal etmiş bir olayda, olayın üstünü örtmek, kapatmak, onu sonlandırmak gibi bir girişimde bulunursa, ne kadar haklı olursak olalım, halkın kafasında soru işaretleri bırakırız; bu soru işaretlerini bırakmayan Parlamentoya saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz isteyen Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba yasa olarak adlandırdığımız yasanın 19 uncu maddesiyle ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce, CHP Grubunun sözcüsü Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Bey, burada, birtakım bilgiler aktardı, o bilgilerin ışığında ve kendisine aktarılan bilgilerin tamamen doğru bilgiler olduğunun varsayımıyla bu bilgileri sizinle paylaştı ve doğru bilgi zannettiği için, gerek -Bütçede- altkomisyonda gerekse üstkomisyonda yapmış olduğu konuşmalara yeni bir ilave yapmaksızın, burada, hâlâ, Yüce Huzurunuzda, kendisine iletilen bilgilerin doğru olmadığından kaynaklanan yanlış bir bilgilendirmeyle, enformasyonla karşı karşıya kaldığımız için, Yüce Heyetinizi, bu 19 uncu maddeyle ilgili ve özelde de Tokat Sigara Fabrikasına alınan 11 tane makinenin 7 tanesinin monte edilmiş, 4 tanesinin de -yürütmeyi durdurma kararından ötürü- monte edilememiş olmasıyla, ülke ekonomisine getirdikleri eksileri ve artıları doğru ortaya koymak kanaatiyle söz aldım.

Değerli arkadaşlar, burada, bir şeyin altını çizmek lazım ki, bu, oluşturulan yanlış bilgiler ışığındaki olumsuz hava yüzünden bu maddenin geri çekilmesi sonucunda veya kabul edilmemesi sonucunda, ülke ekonomisini, belki de geri dönüşü çok zor tazmin edilecek olan sıkıntılarla yeniden tahmil etme durumuyla karşı karşıya kalacağız.

Bakın, bu olayı doğru ortaya koyabilmek için olayı iyi tahlil etmek lazım. Olay nedir; geçtiğimiz 2004 yılı haziran ayında başlayan bir skalayla, Tekel Genel Müdürlüğümüz, şu anda mevcut, orijinal belgeleri elimde olan bir teknik şartname, alım şartnamesi hazırlamış ve teknik alım şartnamesinin   9 uncu maddesinde -birsürü maddeler ilave edildikten sonra- deniliyor ki, çok kısa olarak "Tokat Sigara Fabrikasına alınacak olan bu makineler mutlaka kullanılmamış ve yeni olacaktır" diye şartnameye Tekel Genel Müdürlüğü bir ibare ilave ediyor. Yani, bu makineler mutlaka yeni olacaktır. Şayet, yeni olmazsa, bu makineleri söz verilen süreç içerisinde Tokat'taki fabrikaya getirip, yerleştirip, üretimini gerçekleştirip, hatta, şu anda elimde bulunan örnek üretimi de gerçekleştirmek suretiyle, Türkiye'de, yüzde 87'lerden, çok hızlı bir şekilde, Amerikan sigara fabrikalarının karşısında, karton kutu ambalajlama teknolojisinin karşısında, yumuşak paketle mukabele edebildiğimiz için, böyle bir teknoloji henüz Türkiye'de tatbikat safhasına sokulmadığı için, karton kutu ambalajı yapılmadığı için, yüzde 87'lerden hızla geriye doğru giderek, günümüzde yüzde 54'lere ve yüzde 51'lere kadar kaybettiğimiz pazar payını, artık, Türk Tekelinin, sonuna doğru koşar adımlarla götürmüş olacağımız bir olayı tartışıyoruz şu anda. Nedir bu olay arkadaşlar? Pazar payı yüzde 87'den yüzde 50'ye düşen... Şayet, bu madde kabul edilmez de, Tütün Üst Kurulunun kanaatleri öne çıkarılarak, bu makineler -fabrikaya monte edilmişken, örnek ürünleri de şimdi gösterdiğim şekilde ortaya konulmuşken- toparlanıp, İspanya'ya geri gönderilip, bu üretim bandı ortadan kalkarsa, uzmanların verdiği değerlerle, yaklaşık olarak, bir günde, şu anda, birkaç aydır, yürütmenin durdurulmasından ötürü sadece vergi kaybı olarak 2 trilyon liralık bir kaybımız var. 100 gün gecikmişsek, 200 trilyon lira sadece vergi -kâr demiyorum- kaybı olan bir konsepti tartışıyoruz sizinle.

Arkadaşlar, bakın, bu makineler yeni olmalıdır diye, bunu teknik şartnameye koyan Tekel Genel Müdürlüğünün şartnamesinden sonra olacak serüven neydi? Şayet, Üst Kurul, bu vatanın ülke ekonomisinde bu makinelerin, bu üretimin ve bu istihdamın önemli olduğunu fark edebilseydi de, gereğini yapsaydı da, eskidir bu makineler diye ekspertiz isteseydi de, uluslararası tahkimi de devreye sokarak, İspanyol firmasının bize gönderdiği bu makinelerin, hakikaten -söylenildiği gibi, eskiyse şayet- eski olduğunu ekspertiz raporlarıyla ispat edebilseydik, o zaman -İspanyol firmasına şu ana kadar 1 Türk Lirası bile para vermiş değiliz, Türkiye'den daha henüz 1 kuruş bile çıkmış değil- ne yapardık; biz, fabrikalarda monte ettiğimiz 11 tane makineyle -az önce gösterdiğim bu karton paketlerle- hem üretimi devam ettirirdik hem istihdamı devam ettirirdik. Çünkü, şu anda, işçilerimiz yatıyor sigara fabrikasında. Fabrika çalışmaz oldu iki üç aydır; devam ettirirdik. Şayet, makineler eskiyse, o zaman, bu şartnamenin gereği olarak, 9 uncu maddenin gereği olarak, o İspanyol firması, yeni makineleri Türkiye'ye getirir monte eder, eski makinelerini götürür. Şayet, her şeye rağmen, yine de bir zarar oluşmuşsa, bu şartnameden aldığımız güçle, o İspanyol firmasına "şartnameye uymadınız" diye bir de ecri misil ödettirirdik; o zaman, hem makineleri yenilemiş olurduk hem üretimi durdurmamış hem istihdama ket vurmamış hem de bu tartışmalı ortamı yaşamamış olurduk.

Peki, şimdi geldiğimiz noktada, fabrikanın üretimi durdu, makineler yatıyor. Buradan bu makineler sökülüp de İspanya'ya giderse ne olacak; adamlar uluslararası tahkimi işletir de, şayet bu makinelerin yeni olduğunu ispat ederlerse, bu kadar ettiğimiz zarar bir kenarda durduğu gibi, o yetmiyormuş gibi, bir de, yeniden, biz, İspanyol firmasına ecri misil ödemek durumunda kalacağız. İşte, bu kadar korkunç bir zararla karşı karşıya kalıyoruz.

Peki, geldiğimiz nokta da speküle ediliyor. Neyi speküle ediyoruz; bu makineler yeni mi eski mi diye... Arkadaşlar, altını çizerek söylüyorum ki, bu makineler yeni de olsa bir önemi yok eski de olsa bir önemi yok. Neden önemi yok; çünkü, şayet, eskiyse bile, bu fabrika üretimine devam etsin ve İspanyol firması yeni makinelerle değiştirsin diyoruz bir aydır Plan ve Bütçe Komisyonunda; ama, arkadaşlarımızı bir türlü ikna edemedik. Birileri, bana, Plan ve Bütçe Komisyonunda "Tokat'taki fabrikayı gördün mü? Oradaki makineleri gördün mü? Al, sana hediye ediyoruz Sayın Dağcıoğlu, şu eski resimlere bakın ve bu makinelerin ne kadar eski olduğunu anlayın" diye resim hediye ediyorlar. Ben de, şimdi, o arkadaşlara gösteriyorum; burada, hücresel çektiğiniz, ne olduğu belli olmayan, eski diye lanse ettiğiniz makinelerin, orijinal, yerinde çekilmiş fotoğrafları var, her birisi birbirinden yeni görünen ve üretim bandında çalışırken gösterdiğim makineler. İşte, bu makinelere, bu kadar yeni donanımlı makinelere, eski 2 tane fotoğraf göstermek suretiyle "eski makineleri çöplük haline mi getireceğiz; bu eski makineleri buraya getirmek suretiyle Tekeli yaşlandırıyorsunuz" diyen insanlara, bu fotoğraflarla "selam olsun" diyorum. Eski makine yok, bu makinelerin hepsi yeni.

"Öyle ise, bu makineler yeni ise, böyle bir maddeye niye ihtiyaç duydunuz" diyor Plan ve Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımız.

Biz, bu maddeye, bu makinelerin eski veya yeni olmasından ötürü değil, biz "burada, şartnamede ve kanunlarda, bazı eksiklikler var, bu torba kanununda bu eksiklikler de giderilsin" diye, yeri gelmişken bir ilave madde koymuştuk.

Hatta, eğer, çok şüpheleniyorsanız... CHP milletvekillerimize teşekkür ediyorum; az önce Feramus Bey ve bazı arkadaşlarımızın imzasıyla verilmiş olan bir önerge var "30 Haziran tarihine kadar olanları kapsamak üzere" diye yeni bir madde getirdi CHP Grubu.

HALUK KOÇ (Samsun) - CHP Grubu değil, kişiseldir.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - CHP Grubundan bazı milletvekili arkadaşlarımız.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kişise!..

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -Kimdir bu milletvekili arkadaşlarımız; bizzat milletvekili olana kadar Tokat Sigara Fabrikasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, tamamlayabilir misiniz; buyurun.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Daha 10 dakikam var.

BAŞKAN - 10 dakika konuştunuz.

Buyurun Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, Feramus Bey, Tokat Milletvekilimiz, diğer, birilerinin anlattığıyla konuşan birisi değil; o önemli bir belgedir. Niye; çünkü, milletvekili olana kadar bu söylediğimiz fabrikada ter döken bir arkadaşımızdı. Dolayısıyla, bu makineler, o resimde gösterdikleri gibi eskiyse, böyle, yeni değilse, Feramus Beyden daha iyi bilecek yoktu; o arkadaşımızın da burada imzası var.

Bakın, biz burada kanunlara ve yönetmeliklere takla attırmak suretiyle oluşturulmuş olan havada, şayet, Türk sigara endüstrisini Amerikan sigara endüstrisinin, bu Marlboroların, diğer fabrikaların karşısında zafiyete düşüreceksek... Bir kez daha durup düşünmeliyiz diye söylüyorum; söyledikleri bu üst kurulun, biraz evvel Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği rapor var ya, o raporun aslı astarı yok. Niye aslı astarı yok; çünkü, o rapor başlangıçtan, ilgili olmayan maddelere atıf yapılarak hazırlanmış bir üst kurul raporudur. Neden; çünkü, o raporun ilgili maddesinde "yeni makine" denilmiyor. İlgili maddesinde "tam ve yeni teknolojiyle tesisler kurması şarttır" deniliyor, o söylediği maddede bu söyleniyor. İşte, kanun elimde; yani, yeni teknoloji yeni makine demek değildir.

Peki, yine, o, aynı raporda, bahsettikleri "kanun dışında bir yönetmelik" diyor. Ona da perende attırarak, burada, bir aydır aynı şeyleri söylüyorlar.

Bakın, üst kurulun vermiş olduğu raporda "bizim yönetmeliğimizin 5 inci maddesinde olduğu gibi, bu makineler tam ve yeni değildir" deniliyor. Yönetmeliğin 5 inci maddesini arkadaşlarıma okuyorum. Yönetmeliğin 5 inci maddesinde, bold yazıyla, üstünde "fabrika kurulmasında aranacak şartlar" deniliyor. Fabrika kurulmasında; yani, biz, Tokat'ta yeni fabrika kurmuyoruz ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Grup adına konuşuyorum.

BAŞKAN - 10 dakika, Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Ama, grup adına 20 dakika değil mi?!

BAŞKAN - Grup adına, madde üzerinde 10 dakika Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - 20 dakika biliyordum... Özür diliyorum... Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Konunun önemine binaen -özür diliyorum- 20 dakika olarak hazırladım kendimi.

Bakın, bu yönetmeliğin 5 inci maddesinde "yeni fabrika" deniliyor. Halbuki, aynı yönetmeliğin 9 uncu maddesinde de proje tadilatı işleri var. Yani, biz, yeni fabrika kursaydık belki anlayabilirdim; ama, biz 9 uncu maddedeki... Mevcut fabrikamıza proje tadilatı yapıyoruz. Yani, 1980 model bir makineye 2005 model bir makine takmak suretiyle, çok eski olan bir makinenin teknolojisine uygun yeni bir makine takıyoruz. Yani, biz, burada 5 000 devirli bir makine taksaydık şayet, o zaman, bizim dakikada 180 devirli makinemize 5 000 devirli bir makineyi koyduğumuzda sistem kendini kabul etmeyecekti. İşte onun için, Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği -bazı vida izleri bulunmuştur diyor ya, şu yepyeni makinelerde işte- o vida izleri, diyelim ki 1 000 dönümlük, diyelim ki 1 500 dönümlük tur yapan makineleri, bizim Tokat'taki mevcut fabrikamızdaki 180 tura, 200 tura uydurabilmek için yapılmış olan yeni bir çalışmadır, eski bir makine değil. Kaldı ki, söylüyorum ben, eski olsa da, hukuk devam ediyor. Yolsuzluk varsa, mahkemelerimiz devam ediyor, müfettişlerimiz devam ediyor. Öyleyse, bu maddeden korku niye; bunu bir türlü anlayabilmiş değiliz. Biz, peki, öyleyse ne yapıyoruz? Grup adına konuşuyorum şu anda; işte, her şeye rağmen, bu anlattığım gerçekler ışığında sizin takdirlerinize sunuyorum.

Grup adına... Biraz evvel, ben "CHP Grubu adına imzalamışlar" deyince, haklı olarak, hemen, Sayın Haluk Koç tavır koydu ki "Grup adına değil, şahısları adına" diye.

Bakın, yani, CHP Grubunun kabul etmemesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - CHP Grubunun ısrarı yüzünden, Türkiye'deki oluşmuş olan yolsuzlukların üzerine gitme, doğru dürüst bir yönetimi hayata geçirme doğrultusunda, AK Parti Grubunun hassasiyetlerini ortaya koyabilmek için, bu kadar haklı belgelere dayanan...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - BOTAŞ'tan bahsedin o zaman Dağcıoğlu, BOTAŞ'tan...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - ... ve hiçbir bilgi, hiçbir belge olmadan, sadece, oluşturdukları bu ortamdan, bu olumsuz ortamdan Türkiye'yi etkilemeyelim, üretim sanayiini etkilemeyelim, insanlarımızın moral bozukluğuna sebep olmayalım diye, Grubumuz, buradan bu maddeyi belki çekecek biraz sonra.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Neden çekiyorsunuz o zaman?!

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Ancak, biz, bütün bunlara rağmen, bakın, söylediğim belgeler, bilgiler ışığında -burada, slaytları, CD'leri, her şeyleri var- makinelerin yeni olması konusunda hiçbir endişemiz olmadığı halde, Türkiye'deki oluşmuş olan bu güven ortamına sırf zarar gelmesin diye, belki de biraz sonra, Grubumuzun tavrıyla bu maddeyi çekeceğiz; ama, CHP'nin bu haksız, anlaşılmaz tavırlarından ötürü ülke ekonomisi çok ciddî yaralar alacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne saçmalıyorsun sen!

ATİLA EMEK (Antalya) - Yeter!.. Yeter!..

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Tokat Sigara Fabrikası yara alacak, işçilerin istihdamına da ket vurmuş olacağız. Bunun da hesabını en kısa zamanda halkımıza verecek CHP Grubu olacak.

ATİLA EMEK (Antalya) - Şov yapma artık! Tamam, yeter! Şov yapma!

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dağcıoğlu.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, Cumhuriyet Halk Partisi yolsuzluğa kol kanat gerecek,  öyle mi?! Dosyalar ortada!

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, eğer bir yabancı firma, gerçekten iyi bir savunman bulsaydı, daha farklı bir şekilde kendisini savunacak başka bir kişi bulamazdı; kusura bakmayın.

Şimdi "yeni de olsa, eski de olsa önemi yoktur" diyor Sayın Dağcıoğlu. Ne demek ya?! Kamu kuruluşu ihaleye ilan veriyor "yeni makine arıyorum" diyor, "efendim, yeni de olsa, eski de olsa önemi yoktur" diyor. Olur mu arkadaşlar?!

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Kılıçdaroğlu, yeniliği, eskiliği...

BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İki; "yeni teknoloji yeni makine değildir" diyor Sayın Dağcıoğlu. Peki, o zaman, yeni teknoloji eski makinedir; bunu mu kabul edeceğiz?

Üç; efendim, yanlış bilgilendirmeler ve yanlış belgeler üzerine konuşuyormuşum.

Değerli arkadaşlar, burada, özellikle bu maddeyle ilgili olarak, biraz ihtiyatlı bir dil kullanmaya çalıştım. Bakın, bu makinenin aynısı bize 1 775 000 euroya satılırken, aynı makine 775 000 euroya Beyaz Rusya'ya satılıyor. Biz bunların üzerinde durmadık; neden durmadık; çünkü, bu işi, herhalde, aklıevvel birisi kalkacak soruşturacaktır. Arkadaşlar, böyle şey olur mu göz göre göre?!

Daha başka şey: "Efendim, bu makineler yenidir." Güzel... Arkadaşlar, yeniyse, bu yasaya ne gerek var; zaten "yeni" diyorsunuz. Yeni şey için eski makine diye kanun çıkarılır mı?.. Akıl var mantık var!

Efendim, belgeler yokmuş... Bakın, ben size özellikle Tütün Üst Kurulunun belgesini, buradaki söylemlerde tek yanlı olmamak için, özellikle İstanbul Sanayi Odasının iki raporundan bölümler okudum. Niye okudum; efendim, biz tek yanlı bilgilendirmiş... Parlamentoyu, en azından, bizim kendi kanadımızdan eksik bilgilendirmeyelim diye biz bunları söyledik.

Yine, başka bir şey: "Efendim, İspanyol firmasına şu ana kadar bir kuruş vermiş değiliz." Zaten veremezsiniz, zaten veremezsiniz... Tütün Üst Kurulu karar almış "bunlar eskidir" diyor, "yenidir" diye mahkemeye başvurulmuş, mahkeme "hayır, ben yürütmeyi durdurdum, siz bu parayı ödeyemezsiniz" diyor. Nasıl ödeyeceksiniz; zaten ödeyemezsiniz. 

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Kılıçdaroğlu, bu, satın alma değildir, leasing'tir; dört senede peyderpey ödenecek bir şey.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli Milletvekilim, leasing'in ne olduğunu ben size anlatayım. Türkçe adı "Finansal Kiralama Kanunu"dur. Finansal Kiralama Kanununa göre, en az dört yılda finansal kiralama yapılır, dört yılın sonunda da izbedelle devredilir. Bu, satın almanın başka bir türüdür. Açarsınız, ilgili yasaya bakarsınız. O yasanın hazırlandığı dönemde de ben bürokrattım; kusura bakmayın, bütün ayrıntıları bilirim. Hiç endişe etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, bir başka şey: "İşçilerimiz yatıyor..." Bakın, değerli arkadaşlar, Tokat'ın iki değerli milletvekili burada, işçi sendikası liderimiz burada, sendikalı arkadaşlarımız burada. Hangi koşulda olursa olsun, hangi koşulda olursa olsun, yolsuzluğun olduğu bir yerde, yolsuzluğa ortam hazırlayan, ona çanak tutan bir düzenlemeye, bu Parlamento, asla ve asla izin vermeyecektir; veremez! Böyle bir yetkisi ve hakkı da yoktur! (CHP sıralarından alkışlar)

RESUL TOSUN (Tokat) - Unutmayın, konu yargıdadır şu anda, yargı karar verecek.

BAŞKAN - Sayın Tosun...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu açıdan, Parlamentonun almış olduğu karar çok önemlidir ve ilktir. Bu açıdan da, Parlamentonun geri çekmeyle ilgili olarak almış olduğu kararı, saygıyla, onurla karşılıyorum ve gerçekten de bundan onur duyuyorum.

Şimdi "efendim, bu makineler yatıyor orada, biz çalıştıramıyoruz..." Plan ve Bütçe Komisyonunda aynen şunu söyledik: "Biz, CHP milletvekilleri olarak, hiçbir fabrikanın ne çalışmamasını ne de orada işçilerin üretim yapmamasını isteyemeyiz; böyle bir yetkimiz ve hakkımız yoktur."

RESUL TOSUN (Tokat) - Makineler çalışmazsa nasıl üretim yapacaksınız?..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -  Bu makineler çalışabilir. Nasıl çalışır; çok basit: Sayın Bakan sorumluluğu üstüne alır, yazılı talimat verir; der ki, makineleri çalıştırın, üretime başlayın. Sorumluluğu üstünüze alamıyorsunuz; bürokrasi olarak, siyaset olarak alamıyorsunuz; bu sorumluluğu Parlamentoya yıkmak istiyorsunuz. İşte ağırımıza giden bu! (CHP sıralarından alkışlar) Oturacaksınız bakanlık koltuğunda, sorumluluğu üstünüze almayacaksınız, ondan sonra kalkacaksınız, burada, 550 milletvekiline diyeceksiniz ki, bu makineler eski, bunlara izin verin, kullanılsın; kürsüye de çıkıp, bu makineler yeni diyeceksiniz. Bu, kabul edilemez. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar.

Bir başka şey, değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti 81 il, Tokat da, bu 81 ilden birisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Nasıl, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları onurluysa, emeğe değer verirse, üretime değer verirse, hortumculuğa karşıysa, yolsuzluğa karşıysa, karşı olan işçisi, çiftçisi, memuru varsa, Tokatlı da buna karşıdır. Tokatlı hortumculuktan yana olamaz. Tokat'ın esnafı, çiftçisi, köylüsü, işçisi hiçbir şekilde yolsuzluk üzerine inşa edilen bir üretime izin veremez. SEKA işçisinin direnişi nasılsa... Burada, şantaj yoluyla, efendim üretim duracak, kapanacak burası... O işçiler, eğer, fabrikalarına sahip çıkarlarsa, hiç unutmasınlar, önce sahip çıkacakların başında biz geleceğiz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, hep beraber, biz, Tokat'ta, işçilerin yanında olacağız; hiç endişeniz olmasın bundan! (CHP sıralarından alkışlar)

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sana gerek yok, biz varız!

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Gevezelik yapma!

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Kim o "gevezelik yapma" diyen?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, değerli arkadaşlar...

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...

MEHMET SEMERCİ (Aydın)- Yapma gevezelik oradan! Çömez!

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Doğru konuş, terbiyesizlik yapma!

BAŞKAN - Sayın Aslan... Sayın milletvekilleri...

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Terbiyesizlik yapma!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, altını çizerek şunu söylüyoruz değerli arkadaşlar: Alınteriyle kazanılan, alınteriyle üretilen, yasalara uygun olarak getirilen, yasalara uygun olarak montajı yapılan, yasalara uygun olarak gelir elde edilen, üretim yapılan bütün aşamalarda, bütün safhalarda Tokatlının yanındayız, Tokatlıyla beraberiz. Hiçbir şekilde, hiçbir Tokatlı, yolsuzluğa asla ve asla izin vermeyecektir, biz de onlarla beraber ve onlarla birlikte olacağız.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Nereden çıktı yolsuzluk?! Siz kendinize bakın. Yarın ne diyeceksin?!

BAŞKAN- Sayın Dagcıoğlu, lütfen...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Ne yolsuzluğu!..

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Sayın Dağcıoğlu, ben orada sizi gülümseyerek izledim; ama, siz tahammül edemiyorsunuz. Neden gülümseyerek izledim, biliyor musunuz?.. İki özdeyişiniz var; tarihe geçecek. Bir daha tekrar edeyim: "Yeni de olsa eski de olsa ne önemi var..." Çok önemi var arkadaşlar, çok önemi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kılıçdaroğlu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Bu iş devam ediyor, mahkeme sürecinde. Gereken yapılır. Mahkeme sürecinde...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- "Yeni teknoloji yeni makine değildir!" Ben sizin mühendislik bilginizi bilmiyorum; ama -ben mühendis değilim- yeni teknoloji yeni makinedir arkadaşlar. Ne zamandan beri yeni teknoloji eski makine oldu?! (CHP sıralarından alkışlar) Ne zamandan beri, efendim, bu olsa da olmasa da beraber olacak.

Değerli arkadaşlar, ben, Yüce Parlamentonun kendi onuruna sahip çıktığını, yolsuzluğa geçit vermediğini, vermeyeceğini, bu konuda kararlı olduğunu bildiğim için, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde Hükümet adına söz isteyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan.

Buyurun Sayın Unakıtan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada, bu çatı, milletin vicdanını temsil eden bir çatıdır. Bu çatının altında olanlar milleti temsil ederler ve verdikleri kararların gayet doğru, vicdanî olması lazımdır. Ve bunun için de, bu kararı verebilmek için de iyi bilgilenmeye ihtiyaç vardır. Şüphesiz, her arkadaşımız bu görevi yerine getirecek karakter ve şahsiyete sahip kimselerdir. Burası, Yüce Meclistir.

Bunun bilgilendirilmesi için, birtakım, tabiî, siyasî olarak, yani, muhalefet açısından görüşler yapılır, ileri sürülür filan... Biz, muhalefetin muhalefet yapmasını saygıyla karşılıyoruz; ama, gerçekleri de ortaya koymak lazım.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Tavuklar büyüdü mü tavuklar!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)- Şimdi, bir konuya yaklaşırken, daha kafadan, efendim, yolsuzluklar yapılıyor, şunlar yapılıyor, falan, falan... Öyle bir şey yok, söz konusu değil. Nedir bu; bunu ben size izah etmek için huzurunuza geldim.

Şimdi, Tekelin, biliyorsunuz, alkol ve sigaradan, hatta, yaprak tütünden teşekkül eden kısımları vardı. Alkolü sattık; şimdi, sigarayla ilgili olarak da, bu, özelleştirme sürecinin içerisinde olan bir kuruluşumuz. Ancak, bu kuruluşumuz, biliyorsunuz, daha önce tek başına sigara üreten bu kuruluşumuz. Bizden çok daha önce, özel sektör de yabancılar da gelip burada sigara üretebilirler diye kanun çıktıktan sonra, birçok yabancı kuruluş, sigara kuruluşları gelmişlerdir ve  onlar da Türkiye'de imalata, üretime ve satışa başlamışlardır.

Tabiî, bu yeni gelen kuruluşlar, hem yüksek teknolojide makineler çalıştırılması hem daha işletmeci zihniyetine uygun çalışmaları hasebiyle, öne geçmişlerdir ve Tekelden her geçen gün market payı, pazar payı alıp, Tekeli, gide gide, iyice düşük seviyelere kadar getirmişlerdir.

Tekelde, biz tabiî özelleştirme yapacağız, yapacağız; ama, gözümüzün önünde bu Tekelin giderek küçülmesine, giderek erimesine de göz yummamız mümkün değil. Bunun için de bir şeyler yapmamız icap ediyor. O bakımdan, bir araştırma yapıldı. Araştırmada, Tekelin "soft production" dediğimiz o yumuşak sigara paketlerinin yerine, eğer, biz "hardbox", sert sigara üretebilirsek, yani, sert kutular üretebilirsek, pazar payının çok daha fazla yükseleceğini tespit ettik. Bununla ilgili olarak da bir yatırım yapalım ve Tekelin pazar payını yükseltelim diye bir karar verdik. Bununla ilgili araştırmalarımız başladı. Mevcut makinelerimizi çevirelim dedik, olmadı; Çin'e göndereceğiz, onlardan teminat mektubu alamadık. Sıfır numara makineleri yepyeni yaptıralım dedik; bunlar 10 000 000 dolar falan; çok fazla yüksek fiyatlar ve iki üç sene sonra ancak yapılabilecek. Bu da bize bir çare olmuyordu ve bu arada, araştırmalar... Fason yapalım dedik, çok yüksek; 40 sent gibi bize bir para teklif ediyorlar her yerde. Her tarafa da gittik; İspanyasından Çinine kadar, efendim, her yere gittik. O da bize pahalı olduğu için yapamadık. Sonunda dedik ki, biz, yeni makine olsun, kullanılmamış makine olsun, fakat, bunu bize çok acil verebilecek kimselerden bir teklif istedik. Bu teklifler neticesinde bize birkaç tane teklif verildi. Bu verilenler içerisinde 2  884 000 euroluk teklif vardı, bir de 1 100 000 euroluk teklif vardı; peşin fiyatı. 1 100 000 euroluk teklif kabul edildi ve bu, kiralama yoluyla -1 734 000'e geliyor bu kiralama- dört beş sene bir müddeti var bunun, onlar kabul edildi, makineler getirildi. Şimdi, bu makinelerin getirilmesinde, şartnamede "yeni makine" yazıyor. Yani, gelen makineler yeni olacak.

Fakat, bu arada da bizim Tütün Üst Kurulu ile, maalesef, Tekel arasında da bir sürtüşme var. Neden? Tütün Üst Kurulunun başında bulunan arkadaşımız, daha önce Tekel Yönetim Kurulunda olduğu için, eski yönetime ikide bir mahkeme açıyor Tekel Genel Müdürlüğü, yeni yönetim. Onlar da çok rahatsız oluyorlar bundan. Şimdi, böyle bir rahatsızlık da var ikisinin arasında. Tekel, makineleri getiriyor ve Tütün Üst Kurulu da "bu makineler yeni mi, değil mi, bizim kanunî hakkımız, bizim bakmamız lazım" diyor ve gidiyorlar, "bu makineler yeni değil" diyorlar. Şimdi, yeni makineden kasıt, bir firmanın tek başına kendi patenti altında yaptığı makine değildir. Elimizdeki arabalar dahil, baktığımız zaman, bir makinenin bir parçası başka yerden, bir parçası başka yerden, arabanın lastiği başka yerden, camı başka yerden olduğu gibi; Bursa'da birsürü yan sanayici var; onların yaptığı gibi, çeşitli yerlerden alınan makineler; fakat, kullanılmamış makineler olarak, yeni makine olarak veriliyor.

Bu, eski mi yeni mi diye tartışma yapılırken, Tekel Genel Müdürlüğü gidiyor İstanbul Sanayi Odasına, bir rapor da oradan alıyor. Onlar da diyor ki, "bu, gümrükten geçmiş yeni makine." Tütün Üst Kurulu diyor ki, "eski makine." Eski mi yeni mi; bunlar münakaşa edilirken, Tekel Genel Müdürlüğü "arkadaş, bunların yeni makine olup olmadığının tespiti" diye bir de mahkemeye gidiyor. Fakat, takdir edersiniz, mahkeme süreci de bizde uzun sürüyor. Bunların da belli bir müddeti var. Diyelim ki 60 gün, 70 gün belli müddetleri var. Onun sonucunda, eğer mahkemeden "yeni" veya " eski" diye bir karar çıkmazsa, o makinelerin olduğu gibi geriye gönderilme mecburiyeti var. Geriye gönderilecek... Geriye gönderildiği zaman ne olacak; artık, tekrar, yapılması, gelmesi, etmesi falan... Bunun manası, Tekelin bundan sonra hardbox üretimi yapması mümkün olmayacak. Tabiî, mümkün olmayınca, bunun rakipleri de var. Dolayısıyla, rakiplere bir avantaj daha verilmiş olacak. Mesele bu.

Şimdi, burada getirilen yeni kanunda, aman bunlar eskileri koruyor, burada büyük bir yolsuzluk yapılacak, bilmem ne...Hayır. Nedir orada?.. Şartname "yeni" yazmış. O şartname, yerine gelecek. Bu kanun çıksa da gelecek çıkmasa da gelecek. Fakat, bu o kadar büyütüldü ki, mesela burada Sayın Dağcıoğlu konuşurken Cumhuriyet Halk Partili bazı milletvekili arkadaşlar bir önerge vermişler. Önerge belki hepimizin önünde. Onlar o önergede diyor ki: "30.6.2005'e kadar buna böyle bir bakalım. Hiç olmadı, makineler geri gitmesin. 30.6.2005'ten sonra, eğer mahkeme de kararını verirse, ne olursa da olsun..." Yani, kanunen neyse, o herkese uygulansın; ama...

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Nasıl kanun?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Öyle... Feramus Beylerin vermiş oldukları... Cumhuriyet Halk Partisi de diyor ki: "Grup kararı değildir, Grup buna da katılmıyor." Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar neye katılıyor neye katılmıyor, onları ben bilmiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sizi ilgilendirmez.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Kim neye katılıyorsa, gelsin buraya; bu kürsü herkese açık. Bütün milletvekilleri burada da neye katılıp neye katılmadıklarını, niçin katıldıklarını söylesinler.

Ben sadece, vicdanen karar vermek mecburiyetinde olan sayın milletvekillerine durumu izah etmek için geldim, durum budur. Bundan sonra Yüce Meclis ne karar verirse, o olacak; ama, tabiî, bu derece, iş karışık olduğu için, bizim de bir önergemiz var, arkadaşlarımızın önergesi var "madem böyle çok karıştı, etti, bunu geri çekelim" diyorlar. Tamam, buna da gideriz, bunu da kabul ederiz maalmemnuniye; fakat, bunun sonucunda da Tekel artık, yani, bu gerileme sürecine hızlı bir şekilde sokulmuş olur. Öyle de karar verebiliriz böyle de karar verebiliriz. Karar Yüce Meclisindir; ne takdir ederseniz onu vereceksiniz. Ben, kararın hayırlı olmasını diliyorum; fakat, şunu arz etmek istiyorum ki, ne Bakanlığım ne Tekel Genel Müdürlüğü ne de AK Parti Grubu, asla, ne bir yolsuzluğa burada geçit verir ne bir yolsuzluğu kabul eder, yolsuzluğun y'sine bile müsaade etmez bu Grup, onun bilinmesini istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ATİLLA KART (Konya) - Son derece inandırıcısınız Sayın Bakan (!)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakan, geri çektiniz mi çekmediniz mi, hükümet ne diyor buna?

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 uncu madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, böyle bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tartışılmasından bile büyük üzüntü duyduğumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Eğer, bir Fransız Parlamentosunda, bir İngiltere Parlamentosunda, bir Almanya Parlamentosunda böyle bir konu tartışılabiliyorsa, tartışılabilirse, bırakın tartışılmasını, bunun sözü bile edilmesi mümkün değilken, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bunun tartışılmasını yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Ağzından kaçırdı Sayın Bakan: "Biz, sıfır makine almak istedik; ama, iki üç yıl sonra sıfır makineyi alabiliyoruz..." Aynen cümleleri bu şekilde Sayın Bakanın. Demek ki...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Hayır, öyle değil.

AHMET IŞIK (Konya) - Sen dinlememişsin!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır; tutanaklar gelir... "Sıfır makine almak isteseydik iki üç sene beklemek mecburiyetindeyiz..." Biraz sonra, tutanaklar gelir, hep beraber, tutanağı birlikte okuruz, Sayın Bakanın böyle bir şey söyleyip söylemediğini birlikte değerlendiririz.

Sayın Bakan dedi ki: "Üç firmadan teklif aldık." Hayır, teklif veren bir tek firma, değerli milletvekilleri. İki firma teşekkür etmiş; "ben, böyle bir ihaleye katılmıyorum..." Teşekkürü var. Sadece bir tek firma teklif vermiş. O üç firmayla pazar araştırması yapılmış. Yani, böyle bir makine almak istiyoruz, bu makineleri yapan firmalar kimlerse, onlardan bir pazar araştırması yapılmış. Bakınız, pazar araştırması yapılırken de Focke Firması 2 884 000 euro, Molins Firması da 1 785 000 euro yenilenmiş makineye -bakınız, bunun altını çizmek istiyorum- böyle bir fiyat piyasada oluşabileceğini ifade ediyor; ancak, bizim sıfır diye iddia edilen makinelerin alınması ise 1 730 000 euro. Sayın Kılıçdaroğlu rakamı da yanlış söyledi; bir başka firmanın Beyaz Ukrayna'ya aynı özellikte sattığı makine 530 000 euro, bize gelen 1 730 000 euro!..

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu konuyla ilgili olarak, eğer, bu mesele, Meclis gündeminde, Cumhuriyet Halk Partisi ve bizim tarafımızdan gündeme getirilmeseydi, bu 19 uncu madde arada kaynayıp gidecekti; hiç kimse, bunun, neden bahsettiği konusunda bir bilgi sahibi olmayacaktı. Hele hele, bu makineyle ilgili, bu makinelerle ilgili getirilen bu düzenlemeyle ilgili bir de geçici madde... Bunun yürürlük tarihi 1.10.2004.

Değerli milletvekilleri, madem bu makineler yeni, o zaman, niye bunun yürürlük tarihini, sadece bu maddeye ait olmak üzere, beş ay öncesinin bir tarihiyle yürürlük maddesini buraya koyuyoruz?! Bunun sebebi nedir; gelin, bunu izah edin. Niye beş ay önce yürürlüğe giriyor; sadece, bu ihaleyle bizlere teslim edilen bu makinelerin alınıp kullanılabilmesini sağlamak maksadıyla.

Bakınız, bu konu, Tekel tarafından, idare mahkemesine, yürütmenin durdurulma talebiyle bir müracaat yapılmış. Ankara İdare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma talebini reddediyor ve bunun üzerine, Tekel, tekrar, bu sefer, Ankara Bölge İdare Mahkemesine, bu kararın aleyhinde bir dava daha açıyor; ancak, Ankara Bölge İdare Mahkemesi, yine, yürütmeyi durdurma talebini reddediyor.

Şimdi, Türkiye'de kuvvetler ayrılığı olduğunu iddia ediyoruz. Yasama, yürütme, yargı; kuvvetler ayrılığını söylüyoruz; parlamenter demokraside olması gereken de budur.

Ancak, bu maddeyle, halen yargıda olan bir hususla ilgili olarak, yasamayı yargının üzerine geçirip, burada, bir üçüncü dünya ülkesine bile reva görülmeyecek olan bir ihalenin yargı kararı dahi beklenmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu milletin oylarıyla gelen milletvekillerinin üzerine bir Demokles'in kılıcı gibi, biraz da duygu sömürüsü yaparak, Tokat İlinin özel durumunu da ifade ederek, bunu bu Parlamentodan geçirmeye çalışıyoruz. Ben, dün de söylemiştim şimdi de söylüyorum -dün de söyledim, altını çizerek söyledim- hiçbir güç, bu kanun tasarısının bu maddesini bu Parlamentodan geçirme gücünü kendinde bulamaz diye dün söyledim, bugün de söylüyorum. Eğer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer, bunun burada gerçekleştirilmesinin inancında olanlar varsa, yarın halkın huzurunda, milletin önünde bunun hesabını vermeleri mümkün değildir.

Bakınız, aynı firma, aynı özelliklere sahip olan makineleri 1 100 000 euroya Kuzey Kıbrıs'taki Kıbrıs Türk Tütün Endüstrisi Limitet Şirketine satmış; 1 100 000, aynı makine, dakikada 200 paket...

AHMET IŞIK (Konya) - Yanlış söylüyorsun!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Aynı özelliklere sahip olan makine, Kıbrıs'a 1 100 000 euroya satılıyor, Türkiye'ye Tekele satılırken 1 730 000 euroya satılıyor arkadaşlar! (CHP sıralarından alkışlar) Yani, rakam...

AHMET IŞIK (Konya) - Gerçekleri oradan dinleyeceksin! Sayın Bakan söyledi.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, rakamlar burada.

AHMET IŞIK (Konya) - Gerçekleri oradan dinleyeceksin!

BAŞKAN - Sayın Işık...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bu, Tekelin raporu; Sayın Genel Müdürden aldım bunu. Bakın, burada; aynısını okuyorum...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - İyi oku o zaman, iyi oku!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Okuyorum, Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Peşin fiyatlar aynıdır, 1 100 000'dür; dört sene kiralama...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Aynısını okuyorum Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Dört senelik kiralama 1 730 000 euro...

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Bakan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu kadar fark ediyor mu?! 700 000 euro fark eder mi Sayın Bakanım; allahaşkına; aynı özelliklere sahip olan makine?!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Türkiye'nin, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkı olan paraları, 700 000 euroya nasıl verebiliyorsunuz, nasıl alabiliyorsunuz?! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Dört yıllık yedek parça var, bakımı var, kirası var; gel de hesap yap!

BAŞKAN - Sayın Bakan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sonra ne olacak; Dört yıl sonra ne olacak?! İşte, Sayın Kılıçdaroğlu anlattı, finansal kiralamanın ne olduğunu söyledi.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Doğru dürüst oku, doğru dürüst hareket et!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Türkiye'nin kaynaklarını, imkânlarını bu kadar hovardaca harcama yetkisini size kim veriyor Sayın Bakanım?!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının niye aceleye getirildiği, niye 48 kanunda alelacele bir değişiklik yaparak, dün de söyledim, hilkat garibesi bir kanun tasarısının Meclisin önüne getirilmesinin altındaki sebep, bugün, çok daha net bir şekilde anlaşılmıştır. Bu madde, karambole gelip, bu Meclisten geçirilmeye çalışılıyordu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ancak, burada bulunan milletvekillerinin hür iradeleriyle,  milletten aldığı güçle, bu kanun tasarısının bu maddesinin bu Meclisten geçmemesi için ellerinden gelen gayreti göstereceklerine inanıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle, soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, bir de, kısa bir söz istemiştim 60 ıncı maddeye göre...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iki gündür konuşulan mesele, Tokat, sigara meselesi. Biz, Tokat milletvekilleri olarak, olayın içinde olan ve olayı bizzat yaşayan insanlarız. Şimdi, makinelerin alınıp fabrikaya yerleştirilmesinde herhangi bir yolsuzluk varsa, bu maddenin geçmesiyle bu yolsuzluk ortadan kalkmıyor.

ATİLA EMEK (Antalya) - Allah allah!..

RESUL TOSUN (Tokat) - Yine, bu yolsuzluk üzerinde, mahkeme, kararını verir; eğer, bir yolsuzluk yapan varsa, bu yolsuzluk cezalandırılır. Ancak, şu anda, asıl, bu maddenin geçmesi halinde, Türkiye'nin, Tokat Sigara Fabrikasının, işçilerimizin yararına olan bir nokta vardır; o da -biraz önce Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın Bakanımız gayet net bir şekilde izah ettiler- bu makineler, yeni ya da eski, buna mahkeme karar verecek, yolsuzluk yapanlar cezalandırılacak, bunun önünde bir engel yok; ancak, bu makinelerin bir an önce üretime geçmesi demek, Türk sigarasının, Amerika sigarasından pasta kapması demektedir. Marlborodan, Parlamentin pazarından pay kapacaktır. Bu maddenin geri çekilmesi, sigara fabrikasının zarara uğratılmasıdır, sigara fabrikasının işletilmemesidir.

BAŞKAN - Sayın Tosun, sorunuzu sorar mısınız.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sigaranın zarara... Dolayısıyla, bu bağlamda, Feramus Şahin, Sayın Orhan Diren ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergeden bizim haberimiz olmadı; olsaydı, biz de imza atardık. Haziran ayına kadar bu şeyin dışında kalmasını ihtiva eden önerge, gayet yerinde, orta yolu bulan bir önergedir. Biz, bu maddenin geri çekilmemesini, her iki gruptan da rica ediyoruz; çünkü, bu maddenin...

BAŞKAN - Sayın Tosun... Sayın Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - ... çekilmemesi, yürürlüğe girmesi...

BAŞKAN - Sayın Tosun...

RESUL TOSUN (Tokat) - Tokat Sigara Fabrikasında üretimin artması...

BAŞKAN - Sayın Tosun, sorunuzu sorar mısınız...

RESUL TOSUN (Tokat) - ... kalitenin yükselmesi anlamınadır.

Bu bağlamda, Sayın Bakana şunu soruyorum: Bu maddenin geri çekilmesi halinde, sizlerin, bu makineleri talimatla üretime geçirme yetkiniz var mı yok mu; varsa, kullanacak mısınız; yoksa, çözüm nedir?

Burada, bu sigara makinelerinin, bu paket makinelerinin işletilmemesi, bu maddenin geri çekilmesi, maalesef, Tokat Sigara Fabrikasına zarar verecek, Türk Tekeline de zarar verecek bir karardır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.

Sayın Aslan, buyurun.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soruma geçmeden önce, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşması içerisinde -yöre milletvekili, Tokat Milletvekili olmamız hasebiyle- Tokat'la ilgili söylediği bir söze cevap vermek istiyorum. Konuşmasında "biz CHP Grubu olarak Tokat'a sahip çıkacağız" dedi. Ben de bu süreç içerisinde biz sahip çıkarız dedim; fakat, oradan bir arkadaşımız, bana ithafen "gevezelik yapma, terbiyesizlik yapma" diye bir hitapta bulundu. Ben de buna cevaben "serseri" ifadesini kullandım.

BAŞKAN - Sayın Aslan, sorunuzu...

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Yani, ben, burada bir şeyi ifade etme açısından söz aldım sorudan ziyade. Bunun dışında, eğer arkadaşımızı incitici bir kelime kullanmışsam, şimdiden özür diliyorum ve Sayın Bakana da şunu sormak istiyorum: Şu anda Tokat Sigara Fabrikasına alınan makinelerin bedeli tam olarak nedir? Sigara Fabrikasında montaj halinde olup da çalıştırılamayan ve bu süreç içerisinde, yargı süreci içerisinde -ki, Türkiye'de yargı süreci, hepimiz biliyoruz ki üç dört yıldan önce sonuçlanmaz- üç dört yıl bu makinelerin çalıştırılamaması halinde Türkiye'nin gerek vergi kaybı gerek gelir kaybı ne olacaktır? Bu iki oranlamayı yapmasını, eğer mümkünse, kendisinden rica ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Sayın Şahin, buyurun.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan, biraz önce söz alan Tokat Milletvekili Ergun Dağcıoğlu da, adımı söyleyerek bir önerge verdiğimi ifade etti. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına değil, kişisel, benim önergemdir.

Doğrudur, ben bundan önce de Tekelde, Tokat Sigara Fabrikasında çalışan bir işçiydim. Bu olayda hukuksuz boyutu, hukuk boyutu beni çok ilgilendirmiyor, burada herhangi bir şey varsa, ihmal varsa, mutlaka bunun hesabı sorulması gerekir; ancak, bölgemiz sosyoekonomik dengeler açısından çok ciddî sıkıntı içerisinde olan bir bölgedir. Burada, Tekelde 1 400 işçi çalışır. Zaten, sigara fabrikası özelleştirme kapsamı içerisinde. Eğer bu makineler de buradan sökülüp götürülürse, mutlaka bu sigara fabrikasının kapanacağı söz konusudur.

BAŞKAN - Sayın Şahin, sorunuzu sorar mısınız.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - O açıdan, bu makineler bir tarafa, ben Sayın Bakana soruyorum: Tekeli mutlaka özelleştirmenin dışına çıkarmayı düşünüyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Aslan'ın sorduğu soruyu cevaplandırmak istiyorum.

Bu, şu anda mahkeme sürecinde olan bir iş. Mahkeme sonuçlanana kadar benim orada bu makineleri çalıştırmaya, talimat vermeye hakkım yok.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yasa teklifi nasıl geliyor Sayın Bakanım?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Genel Müdürlük geri çeker davayı.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Meral...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim, Genel Müdürlüğe talimat verirsiniz, geri çektirirsiniz davayı.

BAŞKAN - Sayın Bakan soruya cevap veriyor Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yetkini kullanırsın, geri çektirirsin davayı.

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen...

Sayın Bakan, cevap verir misiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Meral, bakan benim.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bakan olduğun için sana söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Dava sürecinde olan bir şeye ben talimat veremem, dava neticelenir...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Senin derdin o fabrikayı kapatmak. Geri çektir mahkemeyi, yetkin var.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula cevap verir misiniz.

Buyurun Sayın Bakan.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Emrinde çalışan memur.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bunlar tamamen kanunsuz ve hukuksuzdur ve verilen süre içerisinde bu makinelerin de, eğer dava neticelenmezse, geri gitmesi icap ediyor. Oradan kapanıp, derhal menşeine iade şartı vardır burada, menşeine iade edilmesi lazım. Konu bu kadar açıktır.

Şimdi, hem karşı geleceksin hem "davanı geri çek,  sen talimat ver" diyeceksin; bunlar gayri ciddî şeylerdir, gayri ciddîdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bakanlığın görevidir, görevi.

Bakanlık gayri ciddî değil, senin yaptığın gayri ciddîdir. Senin bütün derdin fabrikayı bitirmek.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Ve burada, Sayın Başkanım, ben konuşurken lütfen dinlesinler. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Hiç sinirlenmeyin. Bakın, açık açık konuşalım, ne var bunda sinirlenecek?!

BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verir misiniz.

Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Yani, o da olur, o da olur, ne var bunda sinirlenecek?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan, ciddî konuş; ciddî konuşuyoruz. Şirket yönetmiyorsun, devlet yönetiyorsun. Nerede oturduğunun farkında değilsin!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Evet, evet...

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Arkadaşlar, açık ve net olun. Hiç öyle fazla şeye lüzum yok. Eğer bunda çok fazla yolsuzluklar, bilmem neler, aman, bu buraya girmesin deyin...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben öyle bir şey söylemedim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - ...çekin, geçsin, gitsin. Eğer başka türlü bir fayda görüyorsanız; kabul edin, geçsin gitsin. Ben, bütün açıklığıyla her şeyi açıkladım. Onun için, açık, net ve mert olun, neyseniz onu koyun ortaya!

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yani, yolsuzluğu kabul mu ediyorsunuz?

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Fiyatlar ortada.

Bakınız, ne kadar iş karıştırıldı. O kadar fazla karıştırıldı ki, bir bardak suda fırtınalar koparıldı, bilmem neler, yok efendim, Ukrayna'da makineye şu kadar veriyormuş. Ukrayna'daki makine, ikinci el makine, veriyor, yüzde 46 daha, devir düşük, veriyor, onunla bunu karşılaştırıyor; zaten hepsinin araştırması yapılıyor; Denetleme Kurulu dahil her şey yapılıyor, araştırmalar yapılıyor. Varsa bir suç, varsa bir yanlışlık, zaten ortaya düşecek.

Eğer illâ Tekeli düşünüyorsak, Tokat'ı düşünüyorsak, o zaman çıkın, hiç olmadı deyin ki, 30.6.2005'e kadar, Feramus Beyin dediği gibi, kendi arkadaşınızın dediği gibi, hiç olmadı bu zamana kadar çalıştıralım da, ondan sonra mahkeme ne karar verirse o olsun deyin. İsterseniz öyle deyin, isterseniz reddedelim, isterseniz onu kabul edelim; hangisini isterseniz onu yapalım. Bu kadar sinirlenmeye, kızmaya, bağırmaya lüzum yok. Her şeyi ortaya koyduk. Ne var yani?!

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - "Bakan benim" diyorsunuz, bakan sizsiniz.

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bakan benim. Evet, bakan benim. Doğru söylüyorsun, fikrine aynen katılıyorum.

MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Bize de "isterseniz" diyorsunuz!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bakan benim, bakan olarak her şeyi açıkladım size. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, yerimden kısa bir söz istiyorum.

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Tosun, soru-cevap işlemi tamamlandı.  Siz de, soru-cevap işleminde 3 dakika soru sordunuz, soru sorarken...

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre söz isteme hakkım var.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tosun!.. Lütfen!..

FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan, Sayın Bakandan sorumun cevabını alamadım.

BAŞKAN - Madde üzerinde 3 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine bakınız, lütfen.

BAŞKAN -  Lütfen, Sayın milletvekili, önerge işlemine geçtik.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Muharrem Doğan

Orhan Ziya Diren

Feramus Şahin

 

Mardin

Tokat

Tokat

 

M. Vedat Melik

Nejat Gencan

 

 

Şanlıurfa

Edirne

 

 

Madde 19. - 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"Geçici Madde 4.- Bu Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olup, faaliyetine devam eden tesislerde 30.6.2005 tarihine kadar gerçekleştirilen ve/veya gerçekleştirilecek olan makine değişimi ya da ilave makine getirilmesi işlemlerine uygulanmaz."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bundan sonraki 2 önerge aynı mahiyette olup, maddenin metinden çıkarılmasıyla ilgilidir. İkisini birlikte okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 

Görüşülmekte olan 827 S. Sayılı kanun tasarısının 19 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Ahmet Işık

Yahya Akman

   

Ankara

Konya

    Şanlıurfa

 

Fikret Badazlı

Mustafa Ilıcalı

Mustafa Ataş

  

 Antalya

Erzurum

İstanbul

 

 

M. Necati Çetinkaya

 

 

 

Elazığ

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M.Akif Hamzaçebi

 Osman Kaptan

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

   

Trabzon

Antalya

İstanbul

 

 

Bülent Baratalı 

Kemal Kılıçdaroğlu 

Mustafa Özyürek

 

  

 İzmir

İstanbul

Mersin

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyorum.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

Sayın Hamzaçebi; konuşacak mısınız; gerekçeyi mi okutayım?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

"Gerekçe:

Hukukî düzenlemeye gerek duyulmaması nedeniyle söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması öngörülmektedir."

"Gerekçe:

Tasarının bu maddesi Tekel Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu bir ihaleye müdahale amacını taşımaktadır.

Tasarının söz konusu maddesi 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanuna bir geçici madde eklenmesini öngörmektedir. Maddeye göre 4733 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türkiye'de kurulmuş olup, faaliyetine devam eden tesislerde gerçekleştirilen ve/veya gerçekleştirilecek olan makine değişimi ya da ilave makine getirilmesi işlemleri anılan Kanunun 6 ncı maddesinde belirtilen "tam ve yeni teknoloji" kullanma şartına tabi olmayacaktır.

Bu hüküm genel bir düzenleme olmakla birlikte bu aşamada istisnaî bir olayı ilgilendirmektedir. Tekel Genel Müdürlüğünün Tokat Sigara Fabrikasında kullanılmak üzere "kutulu paketleme makinesi" alımı için yapmış olduğu bir ihale vardır. 4733 sayılı Kanunun anılan hükmü yanında Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun konuya ilişkin yönetmelik ve buna dayalı kararında da sigara fabrikalarında kullanılacak makinelerin yeni olması gerektiği belirtilmiştir. Nitekim ihalenin şartlarından birisi de makinelerin yeni olmasıdır. Söz konusu ihale sonucunda yüklenici tarafından Tekele teslim edilen makinelerin eski (kullanılmış) olduğuna ilişkin Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun raporları vardır. Komisyon görüşmeleri sırasında aksi yönde raporlar olduğu da ifade edilmiştir. Ancak aksi yönde olduğu iddia edilen ve İstanbul Sanayi Odasınca düzenlenen raporun makinelerin görsel olarak muayenesi sonrasında düzenlendiği, bunların yenileştirilmiş makine olması ihtimalini gözardı etmediği bunun da ancak teknik bir analizle ortaya çıkarılabileceği hususunu belirttiği anlaşılmıştır. Kaldı ki, bu konuda yetkili olan merci Üst Kuruldur. Konu ayrıca yargıya da intikal etmiştir.

Tasarı ile ihale sürecine müdahale edilmesinin yanlışlığının açık olduğu muhakkaktır. Tasarı "tesislerde gerçekleştirilmiş makine değişimi veya ilave makine getirilmesi işlemlerinde 4733 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz" hükmünü getirmek suretiyle eksiye yönelik bir düzenleme yapmaktadır. Nitekim, yürürlük maddesinde de bu maddenin 1.10.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemenin Tekelin söz konusu ihalesiyle ilgili olduğu açıktır. Yasama sürecinin böyle bir olayla ilgilendirilmesini etik bulmuyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin yasama tarihinde böyle bir düzenlemenin örneği yoktur.

Bu düzenlemenin yarattığı çok önemli bir sonuç daha vardır, o da, mevcut sigara üreticilerinin bundan sonra yeni teknoloji veya yeni makine getirme şartından muaf tutulmalarıdır.

Ayrıca, Üst Kurulun yasal düzenlemeye ilişkin olumlu görüşü bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle, anılan maddenin tasarı metninden çıkarılması önerilmektedir."

BAŞKAN - Maddenin metinden çıkarılmasını isteyen bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakanım, siz de kaldırın, kabul ettiniz!

RESUL TOSUN (Tokat) - Marlboronun, Parlamentin daha çok satmasını isteyen parmak kaldırsın! Amerika'ya hizmet etmek isteyen parmak kaldırsın!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tosun.

...Kabul etmeyenler...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 1 Marta gel, 1 Marta! 1 Marta gel sen, haydi!

RESUL TOSUN (Tokat) - CHP'liler, nerede kaldı Marlboro, Parlament düşmanlığı, Amerika karşıtlığı?!

ALİ ARSLAN (Muğla) - Özelleştirmeye de "hayır" de de  anlayalım seni!

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz, seni 1 Martta da gördük!

BAŞKAN - ...Önerge kabul edilerek 19 uncu madde metinden çıkarılmıştır; bu sebeple, Sayın Muharrem Doğan ve arkadaşlarının önergesini işleme koyamıyoruz.

20 nci maddeyi yeni 19 uncu madde olarak okutuyorum:

MADDE 19.- 28.3.2002 tarihli ve 4749 sayılı Kanunun;

a) 6 ncı maddesinin; ikinci fıkrasının sonuna, "1.6.2000 tarihli ve 4572 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (c) bendinde belirtilen usül ve esaslar dahilinde, Hazine tarafından üstlenilmesi uygun görülen borçlar karşılığında ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri için bu fıkra hükümleri uygulanmaz" cümlesi, üçüncü fıkrasının sonuna "Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan olan alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz." cümlesi eklenmiştir.

b) 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "Maliye Bakanlığı" ibaresi "Millî Savunma Bakanlığı" olarak değiştirilmiştir.

c) 12 nci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Hazinenin Devlet dış borcu kapsamında ortaya çıkan yükümlülüklerinin uluslararası sermaye piyasalarında mevcut muhtelif finansal araçlar vasıtasıyla yönetimi amacıyla, takas dahil her türlü türev ürünü kullanmaya, daha önce uluslararası sermaye piyasalarında ihraç olunan tahvilleri geri almaya, başka tahvillerle değiştirmeye ve benzeri işlemlere ilişkin anlaşma yapmaya Bakan yetkilidir. Söz konusu anlaşmalar, anlaşmada aksine hüküm yoksa imzalandıkları tarih itibarıyla yürürlüğe girer. Bu anlaşmalara ilişkin temas ve müzakereler Müsteşarlık tarafından yürütülür ve sonuçlandırılır."

d) 14 üncü maddesinin onuncu fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Müsteşarlıkça bu Kanun kapsamında borçlu veya garantör sıfatıyla herhangi bir dış finansman veya türev ürüne ilişkin olarak başlatılan işlemler kapsamında ilgili anlaşmaların imzalanmasından önce veya imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesini sağlayacak kanunî düzenlemeler tamamlanıncaya kadar peşin ödenmesi gereken komisyon, taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülükleri ödemeye Bakan yetkilidir. Söz konusu yükümlülükler Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanır."

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Oyan, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında, bu yasa tasarısının en önemli maddesini konuşuyoruz, ben konuştuğum için değil, gerçekten bu tasarının en önemli maddesi bu; fakat, galiba, 19 uncu madde üzerindeki tansiyon, 20 nci maddenin önemini biraz gölgeliyor.

Sayın Başkan, salonda biraz uğultu var.

BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Oyan.

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri...

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bugün, dünden itibaren konuştuğumuz yasa tasarısı, torba tasarı diye adlandırılıyor. Şu an televizyonlarının başında bu tartışmaları izleyenler, herhalde bir şeye çok hayret ediyorlardır. Şurada, bizim önümüzde yazılan yasanın adıyla, bizim konuştuklarımız arasında herhangi bir bağlantı kurmakta güçlük çekiyorlardır; çünkü, televizyonda kısa özette, Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu geçiyor. Oysa, burada konuşulanların bununla hiçbir ilgisi yok. Herhalde, her televizyonunu yeni açan, acaba biz mi yanlış duyuyoruz diye düşünüyor olabilirler.

Sayın Bakanın da olmadığı, yani, hükümetin olmadığı bir ortamda galiba konuşuyoruz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Sayın Bakan var.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Peki.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, belki de bu kadar özensiz yasa hazırlama örneklerini şimdiye kadar görmemiştik. Bu özensizlik tasarıların adına yansıdığı gibi içeriklerine de yansıyor. Önümüzde öyle bir tasarı var ki, bu tasarı, 38 madde olarak Meclise, komisyona sunulmuş, oradan 48 madde olarak çıkmış. Yani, tasarı dörtte 1 oranında büyümüş. Böyle bir uygulama, inanılır gibi olmayan, pratikte pek görülmeyen bir uygulamadır. Yani, burada, hükümet, yarı mamul tasarılar getirme geleneğini başlatıyor.

Değerli arkadaşlarım, yirmi yıldır, yarı mamul yasa çıkarma bu Meclise zaten kanıksandırılmıştı. Yani, yasalar çıkıyor; ama, bu yasalar, öylesine, Bakanlar Kuruluna ya da Maliye Bakanına ya da başka bir bakana yetki veriyor ki, yasa, âdeta yarı mamul olarak çıkıyordu. Bu, hâlâ sürüyor; ama, şimdi, AKP'nin devri iktidarında bir de yarı mamul tasarılar adeti başlamış bulunuyor. Yani, hükümet, üzerinde çalışmadığı, içtutarlılığını gözetmediği tasarılar getiriyor ve bunlar, daha sonra, önergelerle inanılmaz genişletiliyor. 66 tane önerge komisyonlarda kabul edildi. Böyle bir şey yasama tarihinde yok. 66 tane önergenin kabul edildiği madde sayısının  on artmasından çok daha fazla bir genişlemedir bu, böyle bir şey şimdiye kadar yaşanmış değil. Yani, buna "torba yasa" demek de galiba lütuf oluyor; bu, bir yamalı bohça tasarısı.

Bu tasarının 20 nci maddesi ne getiriyor; en önemli maddesi 20 nci madde aslında. Bu 20 nci madde, bir kamu içi konsolidasyon yapıyor; yani, kamu kurumları arasındaki borç-alacak mahsubu yaptıktan sonra, kalan miktarları... Ki, burada, TMSF, yani, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ile tarım satış kooperatif ve birlikleri söz konusudur esas itibariyle bu 20 nci maddede. Burada, 40-50 katrilyonluk bir büyüklükten bahsediyoruz ve tasarının canalıcı noktası bu. Bununla ilgili bir tahkim getiriyor; yani, içborçlar bağlamında, bu borçların çok önemli bir bölümünü, kurumlar arasındaki bölümünü, Hazinenin alacaklarını belki de bir bölümüyle, bir bölümü de tarım satış kooperatif ve birliklerinin bankalara olan borçlarını Hazine üstlenerek, bunun için özel tertip hazine tahvili çıkararak üstleniyor. Yani, burada, Hazine, bizim devletimizin Hazinesi, Maliye, devlet, her neyse, böylesine bir yükü üzerine alıyor.

Burada ne var diyeceksiniz. Bir kere, bunu, şunun için buraya getirmiş bulunuyor hükümet: Bunu engelleyen bir 4749 sayılı Yasa var, yani, 28 Mart 2002'de çıkarılan bu Yasaya göre, artık, bu tür iç tahkimler, yani, borçların ertelenmesi, silinmesi vesaire türü işlemler bütçeyle ilişkilendirilmeksizin yapılamaz hükmünü taşıyan bir yasa var.

Şimdi, bu yasanın, bu hükümleri değiştiriliyor. Oysa, bu yasa hükümlerinin değiştirilmesi halinde, ne kamu yönetiminde saydamlık ya da şeffaflık kalabiliyor ne hesap verilebilirlik açısından ortada bir durum kalıyor ne de bütçenin açıklarını tam olarak görebilme imkânımız kalıyor. Yani, bugün, bunlar, bütçeye ödenek kaydedilip harcama kalemi içerisine atılmadığı için, önemli ölçüde, bütçe açığı gizlenmiş, maskelenmiş olmaktadır.

Tabiî, bunun daha da kötüsü... Şunu söyleyeyim: Yani, burada, iki tane önemli durum var; biri, tarım satış kooperatifleri ve birlikleri... Şimdi, şunu sormak gerekiyor; Sayın Bakan belki cevap verir, sorular bölümünde arkadaşlarımız da sorabilir: Burada, bu tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin borçlarının ne kadarlık bir bölümünü Hazine üstlenmiş oluyor? 16 birlik var. Kuruluş halindeki 17 nci birliği bir tarafa bırakayım, 16 birliğin kaç tanesi bu kapsama giriyor, girmekte? Bununla ilgili bu düzenlemede hiçbir açıklık yok. Bakanlar Kuruluna yetki, vesaire türü tertipler de yok; sadece, 4749 sayılı Yasanın ilgili hükmü, 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası değiştiriliyor. Peki, ama, ne kadarlık bir borç üstleniliyor bunları bilemiyoruz. Bu borcun miktarı konusunda, 1 katrilyonun üzerinde, 1 katrilyon ile 2 katrilyon arasında tahminler var; ama, bunu bizim bilmek hakkımız değil mi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak?! Hangi birlikler kapsamda; 16 birlikten sadece 8 birlik kapsamda. Peki, diğer 8 birlik ne olacak? Yani, örneğin, bunlardan Karadenizbirlik, bunlardan Tariş Üzüm Birliği, bunlardan Çukobirlik kapsama alınacak mı alınmayacak mı? Gerçi, bunlarla ilgili Yeniden Yapılanma Kurulunun, bir terkin işlemine dönük bir kararı var; ama, Hazine, bununla ilgili bir karar oluşturmuş değil. Bazı birlikler tamamen gözden çıkarılmış durumda; Taskobirlik bu durumda, Kayısıbirlik bu durumda, Gaziantep'te faaliyet gösteren Güneydoğubirlik bu durumda. Bunlar iflah olmaz deniliyor. Bunları 6183 sayılı Kanun kapsamına alalım ve bunların borçlarını amme alacakları bağlamında tahsil edelim deniliyor. Bu eşitsiz muamele nereden?.. Yeniden Yapılandırma Kurulunu kim oluşturdu? Dünya Bankasının gözetiminde ve güdümünde olan bu kuruluş, Türkiye'deki tarım politikalarına nasıl bu kadar müdahale edebiliyor? Bu müdahaleyi, burada, biz -Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekilleri, iktidar grubu- nasıl içimize sindirebiliyoruz?! Bazı birlikler, Fiskobirlik ve Kozabirlik tamamen kapsam dışında. Fiskobirlik, son iki yıldır, ürün alımı azalmasına rağmen, hava koşullarının kötülüğü dolayısıyla fiyatlar arttığı için, üreticinin aleyhine olan bir ortamda, Birliğin biraz lehine gelişti, biraz borçlarını ödeyebildi. Peki, geri kalan borçları ne olacak? Fiskobirlik niye bu kapsamda değil?

Dolayısıyla, burada, çok sayıda soru var; ama, bu birliklerle ilgili esas mesele şu: Birliklerin bu borçlarının, 1 Mayıs 2000 öncesi borçlarının silinmesi ve bunların bir bölümünün sadece silinmesi, belirli koşullara bağlı olarak yapılmaktadır. Bu koşullar, Yeniden Yapılandırma Kurulu denilen, Dünya Bankasının güdümüyle kurulan bir kurul tarafından dayatılmaktadır. Hangi koşullar altında; işçi kıyımı yapılarak. Çok önemli, emeklilik yaşı da gelmemiş, çok önemli ölçüde, yetişmiş kadroların tasfiyesi yapılarak; bunlar dayatılmıştır. Bu kooperatiflerin birçok işletmesinin tasfiye edilmesi, satılması, atılması, kapatılması sağlanmıştır.

Yine, bu birliklerin ürün alımlarına sınırlama getirilmiştir. Yine, bu birliklerin ürün fiyat desteği, bu birliklerin ürünleri açısından ortadan kaldırılmıştır. Bu koşullar altında birliklerin 2000 Mayısı öncesindeki borçları tasfiye edilmektedir.

Bunun daha önemli bir sorusu var değerli arkadaşlar. Peki, 2000 Mayıs sonrasındaki borçları ne olacak? Dünyanın hiçbir tarafında, tarımsal kooperatifler, uygun finansman koşulları olmaksızın ayakta duramazlar. Bu kooperatifler ve bunların birlikleri için, acaba, 2000 sonrası dönem için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Eğer, bir bağımsız ülkenin, bağımsız tarım politikasını geliştiremiyorsanız, bu politika, IMF'den, Dünya Bankasından bağımsız olarak Türkiye'nin kendi çıkarları doğrultusunda politika oluşturamıyorsa, işte, o zaman, bağımlı bir ülke haline gelmişsiniz demektir ve o zaman, IMF, Dünya Bankası güdümünde -onların da onayıyla geliyor bu- 2000 Mayısı öncesi borçlar tasfiye ediliyor; ama, sonraki borçlar... Şu deniliyor: Ödeyemeyen tasfiye olsun, ödeyemeyen satsın işletmelerini, arazisini ve kapansın gitsin. Türkiye'de üreticiye görülen bu muamele, acaba, sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Acaba, siz, hâlâ, bağımsızlık savaşıyla kurulmuş bir ülkenin yöneticileri olmayı hâla içinize... Böyle bir yöneticilik vasfını taşıdığınızı düşünebiliyor musunuz?! Burada çok temel sorunlar var, bunun siyasî bedelinin çok ağır olduğunu söylemek isterim.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının bu maddesinin, en az bu kadar önemli, başka bölümü var. O da, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan Hazinenin alacaklarının silinmesi olayıdır. Bu maddeye, aynı zamanda bu da getirilmektedir.

Bir zamanlar buraya TMSF Başkanı geldi, Grubumuza bir brifing verdi. Şunu sormuştuk: "Yani, siz, bize 37,6 milyar dolarlık Hazine alacağı, yani, bu batık bankalardan alacağımız için, bunun üzerine bir soğuk su içeceğimizi mi söylüyorsunuz" demiştik; "evet" denmişti. Yani, burada şimdi yaptığımız işlem,işte, bu soğuk su işlemidir.

Ben, bu soğuk suyu sizin adınıza içeyim. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 37,5 milyar dolar ilan edildi. Bunlar, tabiî, gün be gün artıyor. Şimdi, bu soğuk su içme, aynı zamanda bir havlu atma meselesi. Yani, ben, bu alacakları bu hortumculardan elde edemiyorum, bunları tahsil edemiyorum, dolayısıyla, artık bunları sileyim; yani, bunlarla ilgili Hazinenin TMSF'den olan alacaklarından vazgeçelim.

HASAN  FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Tam tersi.

OĞUZ OYAN (Devamla)- Saydamlık yok, hesap verilebilirlik yok, bu harcama bütçede gösterilmiyor, bunun için ödenek konulmuyor; yani, gene, borç senediyle bütçe dışında yapılan bir uygulama söz konusu. Dolayısıyla, yeniden eskiye dönüş,  yeniden bütçedışı işlemlere dönüş.

Şimdi, bankalar battı ya da batırıldı. Bu batan ve batırılan bankalarla ilgili acaba başından itibaren, sizden önceki dönemlerden itibaren hangi siyasî sorumluluklar, hangi yönetim sorumlulukları oluştu; bunlarla ilgili acaba ne gibi bugün için birtakım faaliyetler götürülebiliyor, hesap sorulabiliyor?

Bakınız, bu batan bankaların TMSF'ye mutlaka devredilmesi acaba gerekiyor muydu? İlk batan bankalar için belki "evet" diyebiliriz. İlk 5-6 banka; yani, Ticaret Bankası, Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Esbank, Ekspresbank gibi... İlk 6 banka, peki. Peki, daha sonra, TMSF'nin kendi kaynakları bitti, kendi kaynağı bitti, artık, kaynağı yok. Kaynağı nedir TMSF'nin; tasarruf mevduatından yapılan kesinti; artık kaynağı yok, Peki, batan bankaları, hâlâ, niye TMSF'ye devrediyorsunuz?! Hazinenin sırtından devrediyorsunuz; yani, bizim halkın sırtından devrediyorsunuz. Halk, bunu nasıl ödüyor; halk, bunu, sizin yaptığınız özel tüketim vergileri zamlarıyla ödüyor. KDV zamları, dolaylı vergiler vesaire, her türlü vergi politikanızla bunu çıkarıyorsunuz, zam politikanızla, KİT ürünlerine ve diğer ürünlere yaptığınız zamlarla -elektrik zammından tutun gaz zammına kadar her şeyle- bunu çıkarıyorsunuz; yani, halk, bunu, fitil fitil ödüyor.

Bir yandan enflasyon düşüyor Türkiye'de, bir yandan hayat pahalılığı artıyor; çelişkiye bakın! İnsanların ödeme gücü azalıyor bu düşen enflasyon karşısında; çünkü, sizin politikanız düşük gelir; yani, enflasyon artışından daha düşük gelir politikası. Bütün bu 40 milyar doları aşan -sadece özel bankalar, kamu bankalarındaki görev zararlarına girmiyorum- bu boyuttaki bir bedeli halka ödetiyorsunuz ve şimdi, diyorsunuz ki, hazine alacaklarını, ben, burada silerek, bunu, halkın gözü önünden kaybediyorum, hokus pokus... Yani, bir sihirbaz işi; böyle, alacak vardı yoktu, eskiden vardı şimdi yok demeye getiriyorsunuz.

Ben, şimdi, buradan sorayım: Bağımsız bir ülkenin bağımsız maliye ve ekonomiden sorumlu bakanları ya da Hazineden sorumlu bakanları, acaba, bugün BDDK'nın hazırladığı "bundan böyle bankalar batarsa TMSF'ye devredilmemeli ve her vatandaş ve her banka sahibi, bunun, bir tasfiyeye, bir iflasa gideceğinin bilincinde olarak davranmalı" yönündeki önerisine IMF'nin karşı çıkışına hükümet nasıl olur da direnemiyor? Bu soruyu sormak lazım.

Çünkü, IMF niye karşı çıkıyor buna; onu da çok açık söyleyeyim: Bakınız, bunun örneği var. 2000 Kasım krizinden sonra, aralık ayında, o zamanki Başbakanın eline bir kâğıt tutuşturuldu. Bu kâğıdı okuyan Başbakan, bankaların, yurtdışına olan, diğer bankalara olan borçlarının da garanti kapsamına alındığını söyledi. Oysa böyle bir şey yoktu, bunun yasal dayanağı da yoktu söylediğinde. Yani, birdenbire öyle bir şey olmuştu ki, birtakım gizli güçler, bizim ülkeyi yöneten başbakanımızın eline bir kâğıt tutuşturup, bununla hiçbir yasal...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Maddenin bitirilmesine kadar süremizin devam etmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Oyan; tamamlayabilir misiniz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Teşekkür ederim sayın milletvekillerine de...

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Sayın Hocam, maddeyi yanlış anlamışsınız siz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Konuşursunuz çıkıp.

Teşekkür ederim sayın milletvekillerine; çünkü, bu maddeyi bugün yarım bırakmamakta yarar vardır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, 2000 yılı aralık ayında bu yapıldı; yani, bizim o zamanki başbakanımız, bizim bankalarımızın dış yükümlülüklerini -böyle bir şey garanti kapsamında değilken- garanti kapsamına aldığını okudu, yasal dayanağı aylarca sonra getirildi. Şimdi, sizin yaptığınız, sizin yapacağınız, Bankalar Kanununda önümüze getireceğiniz şeyin bundan ne farkı var?! Bir taraftan, sizin bağımsız kurumunuz "bu yanlıştır; TMSF, artık, yeni batık banka borcu üstlenmemelidir" diyor, IMF "hayır, olmaz, üstlenmeli; çünkü, ben, Türkiye'deki bankaların ya da şeyin değil, esas, ben, uluslararası fonların çıkarlarının savunucusuyum ve siz, dış fonları da, böyle batan bankalarda tazmin etmek zorundasınız" diyor aslında ve bunu, Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü hükümeti kabul ediyor.

Ben size soruyorum şimdi: 2000 Aralık ayında başbakanın okuduğu metin ile bu davranış arasında ne gibi bir fark var; hiçbir nitelik farkı yok.

Şimdi, İmar Bankasıyla ilgili oluşan bu zararlar peki nasıl oluştu? Yani, gecikmeli elkoyma, 2003 Haziranında, BDDK'nın yönetim kurulunu tamamlamayarak, bu borçların artmasına, off-shorezedelerin sayısının artmasına kim neden oldu?

Çok önemli bir şey daha söyleyeyim: İmar Bankasına 3 Temmuzda elkonuyor. Aynı gün BDDK'nın bir kararı var; 2001'den beri yürürlükte olan, sadece 50 milyar liraya kadar tazmin etme mevduat sahipleri meselesini bir yıl tam tavan; yani, istediği kadar, sınırsız tazminatı getiriyor. Bir yıl uygulayamıyor. Dört ay sonra yeni bir karar alıyor, tekrar 50 milyara dönüyor. Şimdi soruyorum: Bu dört ay içerisinde, acaba, kimler, nasıl yararlandı? Acaba, onlar, kimin, ne kadar yakınlarıydı? Bu sorunun cevabını vermek lazım. Dört ay için bu pencereyi niye açtınız? 50 milyardan sınırsız teminat olayına o dört ay için niye girdiniz? Bunun cevabını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bunun cevabını istiyoruz. Bu çok önemli. Burada tarihî sorumluluklar var. Sizin bakanlarınız bunun hesabını verdi mi, hükümet bunun hesabını verdi mi? Biz bu hesabı soruyoruz burada, millet adına soruyoruz; milletimiz, bugün, soğuk su içilmesini öneren bu karara karşı, bu hesabı sizden soruyor. Bu dolar cinsinden 40 milyarlarla ifade edilen; yani, aslında 60 katrilyona yakın bir paranın, bugün, burada, bir borç silinmesi olayına götürülmesi, acaba, sizin vicdanınızı sızlatıyor mu sızlatmıyor mu? Bunun için acaba ne gibi önlemler düşünüyorsunuz ya da  bu maddeyi geri çekmeyi düşünüyor musunuz? Bütün bunlar size soruluyor.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha soruluyor. Eğer, siz, hortumcuların bu kadar büyük bir fonunun silinmesine yol açıyorsanız, emin olun, şu an TMSF'nin almayı umduğu 6 milyar dolar kadar bir alacak takibinin tahsilini de güçleştiriyorsunuz demektir; yani, burada, insanların, bunu ödemeye razı olmuş olanların da -bir kısmı- ödemeye razı olmuş olanların da bu konudaki gönülsüzlüklerini teşvik eden bir düzenlemeyi, bugün, burada, getirmiş oluyorsunuz. Yani, dolayısıyla, almayı umduğunuz, tahsil etmeyi umduğunuz miktarlar için de, çok önemli ölçüde, burada, bir sakınca ortaya çıkmaktadır. TMSF Başkanı "borçluların elinde rehin durumundayız" demişti; Hazine şu an rehni durumundadır hortumcuların; Meclis bu rehin olma durumuna çanak tutacak mıdır, aracı olacak mıdır? Temel soru budur. Ben, buna "hayır" demeye sizi çağırıyorum.

Sayın Bakan, biraz önce "milletin vicdanını temsil eden çatı Meclis" dedi. Eğer öyleyse, milletin vicdanı bizsek, o vicdanın sesi olalım arkadaşlar. Bu yasayla olmuyoruz. Bu tasarıyla olmuyoruz. Bunu geri çekmeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Madde üzerinde 3 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin (a) bendindeki "üçüncü fıkrasının sonuna "Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan olan alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz" cümlesi" ibaresinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.                                                        9.3.2005

                 

Mehmet Akif Hamzaçebi

Osman Kaptan

Ali Kemal Kumkumoğlu

 

 

Trabzon

Antalya

İstanbul

 

Bülent Baratalı

Kemal Kılıçdaroğlu

Mustafa Özyürek

 

İzmir

İstanbul

Mersin

BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesine (e) bendi olarak aşağıdaki metnin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Akif Gülle

Nusret Bayraktar

 

Ankara

Amasya

İstanbul

 

Mehdi Eker

Mustafa Elitaş

 

 

Diyarbakır

Kayseri

 

"e) Geçici 8 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 9 uncu madde eklenmiştir.

Geçici Madde 9.- Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce, Müsteşarlıkça bu Kanun uyarınca borçlu veya garantör sıfatıyla herhangi bir dış finansman veya türev ürüne ilişkin olarak başlatılan işlemler kapsamında, ilgili anlaşmaların imzalanmasından önce veya imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesini sağlayacak kanunî düzenlemelerin tamamlanmasından önce doğmuş ve peşin ödenmesi gereken komisyon, taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülükler hakkında da bu Kanunun 14 üncü maddesinin değişik onuncu fıkrası hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bendin (c) bendi olarak; (d) bendinden sonra gelmek üzere ise aşağıdaki bentlerin (e) ve (f) bentleri olarak eklenmesini ve bu suretle bentlerin yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Halil Ürün

Recep Koral

 

Ankara

Konya

İstanbul

 

M. Mehdi Eker

Niyazi Pakyürek

 

 

Diyarbakır

Bursa

 

 

"c) 11 inci maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

Bu Kanun uyarınca imzalanan ikraz, kredi ve hibe anlaşmalarında atıfta bulunulan bağımsız denetim görevini, Hazine Kontrolörleri Kurulu da uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarına uygun olarak yerine getirir.

e) 17 nci maddenin (c)  bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

C) Bu Kanun hükümlerine göre;

1- Savunma ve güvenlik amaçlı kredi ve hibe anlaşmaları ile bu Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca imzalanan hibe anlaşmaları ve 10 uncu maddesi uyarınca imzalanan borç verme ve yeniden yapılandırmaya ilişkin anlaşmalar,

2- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlar haricindeki herhangi bir dış finansman kaynağından sağlanan kredilere ilişkin olarak imzalanan anlaşmalar,

3- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman fonları, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla imzalanan ekonomik ve ticarî mahiyetteki anlaşmalar çerçevesinde program veya proje kredisi amacıyla sağlanan ve münhasıran anapara, faiz ve diğer finansman giderlerinin geri ödenmesini düzenleyen kredi anlaşmaları,

Resmî Gazetede yayımlanamaz.

Yukarıda belirtilen anlaşmaların dışında bu Kanun hükümlerine göre yapılan diğer anlaşmalar Resmî Gazetede yayımlanır.

f) Geçici 7 nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici Madde 8.- İstanbul İlinin maruz kaldığı deprem riski nedeniyle oluşması muhtemel hasarların önlenmesi ve depreme karşı tedbir ve hazırlık amacıyla oluşturulacak projenin finansmanı için herhangi bir dış finansman kaynağından Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla sağlayacağı kredileri, genel bütçe dışında kalan kamu kurum ve kuruluşlarına karşılıksız tahsis etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu Kanunun 14 üncü maddesinin beşinci ve altınca fıkralarının genel ve katma bütçeli kuruluşlara ilişkin hükümleri bu maddeye istinaden sağlanacak krediler için uygulanmaz."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İstanbul) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Gündüz, gerekçeyi mi okutayım?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilindiği üzere, 28.3.2003 tarih ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin  Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17 nci maddesine 31. 7. 2003 tarih ve 4969 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 10 uncu maddesi ile eklenen (c) bendinde yer alan "Bu Kanun gereği imzalanan anlaşmalar 23.05.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerinden muaf olup, Resmî Gazetede yayımlanmaz" hükmü, Anayasa Mahkemesinin E: 2003/86, K: 2004/6 sayılı ve 28.01.2004 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Mahkeme, kararında, iptalin doğuracağı hukukî boşluğu kamu yararını ihlal edici nitelikte gördüğünden, gerekli düzenlemenin yapılması için iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesini uygun görmüştür.

İptal edilen hüküm yerine herhangi bir yasal düzenleme yapılmaması halinde 4749 sayılı Kanun uyarınca imzalanan tüm anlaşmaların Resmî Gazetede yayımlanması gündeme gelebilecektir. Teklif edilen düzenleme ile devletin yüksek menfaatlerini ilgilendiren savunma ve güvenlik amaçlı kredi ve hibe anlaşmaları ile yabancı ülkelere hibe ve borç verilmesi ile daha önce sağlanmış olan kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin anlaşmaların da yayımlanmasının yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmaktadır.

Bilindiği üzere, 4749 sayılı Kanun uyarınca gerek proje ve gerek doğrudan bütçe finansmanı amacıyla uluslararası ve bölgesel kuruluşlar, sermaye piyasalarında faaliyet gösteren yatırım bankaları da dahil olmak üzere, bankalar, alıcı veya satıcı kredisi sağlayan kuruluşlar ve firmalardan borçlanılmaktadır. Bu anlaşmaların büyük bir bölümü özel hukuk hükümlerine tabi olup, sağlanan kredilerin vadesi, faiz oranı ile ücret ve masraflar gibi malî koşullarına ilişkin ticarî bilgileri de içermektedir. Ticarî nitelikte olan ve borçlanmanın yapıldığı andaki piyasanın durumuna bağlı olan malî koşulların yayımlanması sonucunda bu bilgiler potansiyel kreditörler ile paylaşılmış olacak ve bu durum borçlanma maliyetlerini ve kredi koşullarının müzakeresini olumsuz yönde etkileyecektir.

Kredi anlaşmalarının Resmî Gazetede yayımlanması belirli bir zaman sürecini gerektirmekte olup, yılı yatırım programında öngörülen ödeneklerin bu nedenle zamanında kullanılamaması, dolayısıyla iptali sonucunu doğurabilecektir.

Ayrıca, uluslararası finans kuruluşlarından alınan ikraz ve krediler ile Avrupa Birliğinden sağlanan hibelerde, alınan finansmanın amaçları doğrultusunda kullanıldığını ve malî tabloların güvenilir olduğunu taahhüt eden bağımsız denetim raporunun sunulması koşulu yer almaktadır. Bu denetimin büyük bölümü halen Hazine Kontrolörleri Kurulu vasıtasıyla yapılmakla birlikte, bu konuda herhangi bir kanunî zorunluluk mevcut değildir. Bununla birlikte, bu denetimlerin bir kısmı özel sektör eliyle yerine getirilmekte ve bu özel denetim şirketlerine denetim ücreti ödenmektedir. Önerilen değişiklikle, kamuda uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarına göre denetim yapabilen Hazine Kontrolörleri Kurulunun da bu türden denetimleri yapabilmesine açıklık getirilmektedir.

Diğer taraftan, 1999 yılında yaşanan Marmara depreminden bu yana, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda, olası bir depremin yol açabileceği hasarların azaltılması ve afete hazırlık amacıyla çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Projeye dönüştürülme aşamasına getirilen bu hazırlık faaliyetleri, İstanbul'daki kamu kurum ve kuruluşları için haberleşme ve acil durum yönetimi sistemlerinin kurulmasını, yerel yönetimlerin afet anında müdahale kapasitesinin geliştirilmesini, kamu binaları, özel mülkiyete ait binalar, tarihi-kültürel yapılar ile kentsel altyapının depreme karşı güçlendirilmesini ve kentsel yenileme/dönüşüm programlarını hedef alan geniş kapsamlı faaliyetlerden oluşmaktadır.

İstanbul'un muhtemel bir depreme karşı hazırlanmasına yönelik önlem ve faaliyetlerin bir an evvel hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu itibarla, çok sayıda kamu kuruluşunu ilgilendiren doğal afete hazırlık çalışmalarının ve bu amaçla hazırlanacak projelerin yerinde, yerel yönetimler tarafından yürütülmesinin, projelerin etkin ve süratli bir biçimde gerçekleştirilebilmesi bakımından gerekli olduğu düşünülmektedir. Madde önerisi ile, İstanbul'da yürütülecek doğal afete hazırlık projelerinin genel bütçe dışında kalan kamu kurum ve kuruluşları tarafından gerçekleştirilebilmesini teminen Hazine Müsteşarlığı tarafından kaynak tahsisi imkânı getirilmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum; aynı zamanda karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.16

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.26

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.

 VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)  (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

19 uncu madde üzerinde verilen önergenin oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Önergeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur, tekrar ara verdiğimizde bulunamayacağı da anlaşılmıştır.

Çalışma saatimiz de bitmiş olduğu için, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 15 Mart 2005 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati. 21.28