DÖNEM
: 22 CİLT : 77 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
69 uncu Birleşim
10 Mart 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik'in,
İstiklal Marşımızın kabulünün 84 üncü yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Berhan
Şimşek'in, son günlerde ülkemizde yaşanan sosyal olaylara ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü
Livaneli'nin, Paris'te yapılan UNESCO toplantısında Türkiye-Ermenistan ilişkileri
konusundaki tartışmalara ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'ın
Dışişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/265)
2.- Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar'ın
Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/266)
3.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın
Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/267)
4.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi
(4/268)
5.- (10/128) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/777)
6.- Devlet Bakanı Güldal Akşit'in ABD'ye
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/778)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Denizli Milletvekili Mehmet Uğur
Neşşar ve 30 milletvekilinin, ilaç sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve
usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259)
D) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Güney
Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Güney Kore Başkanı Sim Jae Duck
ve Büyükelçisiyle birlikte beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denilmesi
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VI.- SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Tarım, Orman ve Köyişleri, Kamu
İktisadî Teşebbüsleri, Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Anayasa,
Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU'nun, halkın dinî duygularının istismar edildiği iddialarına,
- Bursa Milletvekili Şevket ORHAN'ın,
Diyanet İşleri Başkanlığının konumuna,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet
AYDIN'ın cevabı (7/4754, 4756)
2.- Çankırı Milletvekili Hikmet
ÖZDEMİR'in, misyonerlik faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
AYDIN'ın cevabı (7/4755)
3.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün,
seracılıkla uğraşan çiftçilerin tarımsal destekleme projelerinden
yararlandırılıp yararlandırılmayacağına ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4784)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa-Mudanya-Esence Köyüne rıhtım ve balıkçı barınağı yapılıp yapılmayacağına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4861)
5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
toplantılara azınlık temsilcilerinin davet edilmesine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı
(7/4868)
6.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın,
Kayseri-Adana tren seferlerinin durdurulma nedenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı
(7/4908)
7.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun,
bazı cep telefonu hizmetlerinin ücretlendirilme şekline ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4938)
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek,
İzzet Baysal'ın ölümünün 5 inci yıldönümü ile vakıf kültürünün önemine,
Sivas Milletvekili Nurettin Sözen, bazı
televizyon programlarının aile ve toplumsal yapımıza etkilerine,
İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk, 8
Mart Dünya Kadınlar Gününe,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore
Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu, komisyonda
bulunan tasarının geri verildiği bildirildi.
Mehmet Vedat Yücesan'ın, Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 31
milletvekilinin, Türkler ve Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin objektif
veriler ve tarafsız ölçüleri içerisinde ele alınarak bir millî politika
oluşturulması konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/19) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresinin kabul edildiği;
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 138 inci sırasında yer alan 565'e 1
inci ek sıra sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon raporunun bu kısmın 2 nci sırasına alınmasına ilişkin Cumhuriyet Halk
Partisi Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Açıklandı.
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
düşen 1 üyeliğe Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan seçildi.
Geleneksel Türk el sanatları üretici ve
sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak el sanatlarının geliştirilmesi,
korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (10/128)
üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.
Başkanlıkça, Komisyonun başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve
yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin "Oylaması Yapılacak
İşler" kısmında bulunan Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş
Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/916)
(S.Sayısı: 739), elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan, Devlet Memurları
Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
(1/946) (S. Sayısı: 827) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak 11 inci
maddesine kadar kabul edildi.
10 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.56'da son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkanvekili
Bayram
Özçelik Ahmet Küçük
Burdur Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Türkân
Miçooğulları
İzmir
Kâtip Üye
No.: 95
II.- GELEN
KÂĞITLAR
10 Mart
2005 Perşembe
Tasarılar
1.- Hakkâri İli ve Çevresinde 25.1.2005
Tarihinde Meydana Gelen Deprem Afeti Hakkında Kanun Tasarısı (1/990)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2005)
2.- Çocukları Koruma Kanunu Tasarısı
(1/991) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)
3.- Denetimli Serbestlik ve Yardım
Merkezleri ile Koruma Kuralları Kanunu Tasarısı (1/992) (Plan ve Bütçe; Avrupa
Birliği Uyum ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)
4.- Kabahatler Kanunu Tasarısı (1/993)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.3.2005)
Teklifler
1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ile Van
Milletvekili Mehmet Kartal'ın; 4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/403) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ile 28
Milletvekilinin; Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan Borçlarının Faizsiz Ödenmesine
İlişkin Kanun Teklifi (2/404) (Tarım Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
Rapor
1.- Devlet Memurları Kanunu ve İş
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/948) (S. Sayısı: 834) (Dağıtma tarihi: 10.3.2005) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR
ve 30 Milletvekilinin, ilaç sektöründeki sorunların, yolsuzlukların ve
usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.3.2005)
Açılma
Saati: 14.00
10 Mart
2005 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
69 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Ayıp Sayın
Başkan; 15 kişi var! Hiç olmazsa yoklama yap bari; vallahi ayıp! İnsanlar
televizyonda izliyorlar...
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, İstiklal Marşımızın
kabulünün 84 üncü yıldönümü münasebetiyle, Burdur Milletvekili Sayın Bayram
Özçelik'e aittir.
Sayın Özçelik, konuşmanıza başlamadan önce
bir hususu da eklemek istiyorum. Bu önemli günde, ayrıca, Tokat Milletvekili
Sayın Resul Tosun, Adana Milletvekili Sayın Recep Garip ve Elazığ Milletvekili
Sayın Necati Çetinkaya da aynı konuda söz isteğinde bulunmuşlardır. Yalnız,
İstiklal Marşımızın yazarı Merhum Mehmet Âkif Ersoy ilk Burdur milletvekilidir;
dolayısıyla, Sayın Bayram Özçelik'e bu konuda bir tercih kullanmış olduk.
Buyurun Sayın Özçelik. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik'in, İstiklal Marşımızın kabulünün 84 üncü
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
millî kararlılığın eşsiz bir şiire dönüştüğü, Türk Milletinin sinesinden çıkan
ve Mehmet Âkif Ersoy'un kaleminden dökülen, kendi ifadesiyle "benim
milletime en kıymetli hediyem" diye nitelediği İstiklal Marşımızın, bugün,
Büyük Millet Meclisinde kabulünün 84 üncü yılını idrak ediyoruz; aynı duygu ve
düşüncelerle bir araya geldiğimiz siz değerli milletvekillerimizi, bu
vesileyle, saygıyla selamlıyorum.
"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen
al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son
ocak,
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir
ancak."
Değerli milletvekilleri, Türk Milletinin
yaşadığı bu zor günleri ve verdiği bağımsızlık mücadelesini mısra mısra
işleyen, millî ve manevî hislerin birleştiği ve milletimizin topyekûn onurunu
temsil eden İstiklal Marşımız, bugün, 84 üncü yılını dolduruyor.
Mehmet Âkif'in kaleminden en uygun ve bir
daha eşi görülmeyecek şekilde ifadesini bulan bu millî hislerimizi, bu
yıldönümü vesilesiyle bir daha hatırlıyoruz.
Türk Milletinin hürriyet savaşında, millî
ruhun uyanmasında ve bağımsızlık mücadelesine dönüşmesinde, Mehmet Âkif'in
vatan ve bayrak aşkını ifade eden coşkulu mısralarının çok büyük katkısı
olmuştur. Mehmet Âkif, bütün heyecanı ve bütün inceliklerini bildiği
Türkçesiyle yoğurduğu sanatını, her zaman halkı için kullanmıştır. Türkçe onun
şiiriyle bir kahramanlık destanına dönüşmüştür.
Mehmet Âkif, hayatı çeşitli zorluklarla
geçmiş, en önemlisi, vatanımızın işgal altında olduğu yılları yaşamıştır.
Ancak, hiçbir zaman zorluklardan yılmayan karakteri, dirayetli şahsiyeti ve
yüksek vatanperver duygulara sahip bir Türk evladı olarak, memleketimizin
içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için var gücüyle gayret gösteren
nadide şahsiyetler arasında, en ön sıralarda yer almıştır. Bunun yanı sıra,
aynı amaç altında çevresinde bütünleşen diğer vatanseverleri de bu yöne sevk
etmeyi başarmıştır.
Hiç kimse, İstiklal Marşımızın dizelerinin
sinelerimizde oluşturduğu ummanların gücünü sorgulamaya kalkmasın. Bizler,
canı, cananı, evladü ıyalı bir tarafa koyarak, vatan sevgisini, bağımsızlık
iksirini, şehidin, tahtından Rabbimize gülümsemesini hücrelerimize kadar
özümsetecek İstiklal Marşının verdiği hissiyatlarla büyüdük ve neslimizin de
aynı duygularla büyüyeceğine inanıyoruz. İstiklal düşkünü bir milletin
evlatları olarak, Kuvayı Milliyenin dinamikleriyle, medeniyetler yarışında hak
ettiğimiz yeri alacağız.
Vatanı için, bayrağı için, sancağı için,
maneviyatı için ağlamasını bilenler çok şeyi anlamasını da bilir. İstiklal
Marşında, Mehmet Âkif'in Anadolu'nun dört bir tarafından yükselen hıçkırıklara
kendi inlemesini, gözyaşını katarak, azmin, mücadelenin yeniden diriliş
haykırışlarını seslendirdiğini görüyoruz. İstiklal Marşı, aslında, bu
toprakların cennet vatan olma, kefensiz şehitlerle yoğrulma mücadelesini
anlatıyor.
12 Mart 1921'de, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında, 724 şiir arasından, Mehmet Âkif'in, milletimize ve ordumuza
ithaf ettiği ve "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazmak nasip
etmesin" diyerek dua ettiği bu marşı, Hamdullah Suphi, bu Mecliste, bu
yüce çatıda 4 defa okumuştur.
Ulu Önder de İstiklal Marşımızla ilgili
olarak "bu marş, bizim inkılabımızı anlatır, inkılabımızın ruhunu anlatır; bunu ne unutmak ne de unutturmak
lazımdır. İstiklal Marşımızda, millî mücadele davamızın anlatılması bakımından
büyük manası olan mısralar vardır. Benim de en beğendiğim yeri ise,
"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın
hürriyet;
Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin
istiklâl!"
Mısraları olmuştur" demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) - Değerli
milletvekilleri "kadirbilir olunuz ki, sizin de kadriniz bilinsin"
diyen 1 inci Dönem Burdur Milletvekili Mehmet Âkif Ersoy'a kadirşinaslığımızı
gösterelim diyoruz. 2 fakülte, 6 meslek yüksekokulu, 9 739 öğrencisiyle tek
çatı altında, Burdur'da, Mehmet Âkif Ersoy üniversitesini istemekte ve
beklemekteyiz; Burdurlulardan bu üniversiteyi esirgemeyeceğinizi umuyoruz.
"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey
şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi
helâl!
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin
istiklâl!"
Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.
Gündemdışı ikinci söz isteği, ülkemizde
yaşanan sosyal olaylar konusunda, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek'e
aittir.
Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
2.-
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son günlerde ülkemizde yaşanan sosyal
olaylara ilişkin gündemdışı konuşması
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülkemizde yaşanan sosyal olaylara ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum;
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Türkiye ekonomik krizi yaşamadı -ki, öyle
söyleniyor- maalesef, büyük bir sosyal patlama yaşıyor. Sayın Başbakan, bir
konuşmasında, iktidara 3Y formülüyle geldiklerini; yolsuzlukla, yoksullukla ve
yasaklarla mücadele edeceğini söylemişti.
Geride bıraktığımız ikibuçuk yılda bu
mücadelede bir arpa boyu yol alamadığımızı görüyoruz. Hemen hemen her gün,
ülkemizin çeşitli yörelerinden feryatlar yükseliyor. Hükümetse, bu feryatlara
çözüm üretmek yerine şikâyet üretiyor.
Koalisyon hükümetleriyle geçen onbir yılın
ardından tek başına iktidar olan bu hükümet, Cumhurbaşkanından, muhalefetten,
basından, yargıdan şikâyet ediyor. İşsizlik azalmıyor, yoksulluk devam ediyor,
protestolu senetlerin miktarı artıyor. Bu gerçeklere rağmen, hükümet, ekonomiyi
"iyi gidiyor" masallarıyla anlatıyor.
Merkez Bankası verilerine göre, kriz yılı
olarak bilinen 2001 yılında 1 katrilyon 114 trilyon tutarında senet protesto
olmuşken, 2004 yılında 1 katrilyon 652 trilyon tutarında senet protestolu hale
gelmiştir.
Halk açlık içerisinde yaşıyor. Sokaklarda
yaşanan kapkaç, hırsızlık sürekli artarken, ekonominin iyiye gittiğini,
yoksulluk sorununun çözüldüğünü iddia edebilmek mümkün mü?!
Apartmanların alt katlarında evi olanlar,
hırsızlardan korunmak için parmaklık yaptırıyor. Yeri gelmişken söyleyeyim;
Sayın İrfan Gündüz, arabası çalınınca, İçişleri Bakanına "arabamı
bulmazsan, arabana el koyarım" demiş. Ülke yangın yerine dönmüşken, her
tarafta hırsızlık, kapkaç olayları yaşanırken, partisinin MYK toplantısı
öncesinde, Sayın İrfan Gündüz, şakayla karışık, Sayın Bakanı göreve çağırıyor.
Yani, sesini duyuramayan, arabasını, parasını, çantasını çaldıran, kaptıran
yurttaşlarımız ne yapsın?!
Hükümet, dün, bir güvenlik zirvesi
yaparak, kapkaç olaylarını görüşmüş ve bu zirveden polisiye tedbirler çıkması
gerektiğini söylemiş. Bu sorunları polisiye tedbirlerle çözemeyiz, sorunlar
ekonomiktir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'de aklınıza gelebilecek her şeyin sahtesinin yapıldığı garip bir dönem
yaşıyoruz. Rakının, ilacın, sigaranın, gıda ürünlerinin sahteleri piyasaya
sürülüyor. Yoksulluktan, işsizlikten bu mallar üretiliyor ve ucuz olduğu için
satın alınıyor. Tarihinde olmadığı kadar sahte bir hayat yaşanıyor ülkemizde.
Üretilen mallar sahte, umutlar sahte.
Olaylar yaşandıktan sonra, hükümet önlem
almaya çalışıyor. Tren raydan çıkıyor, onca insan ölüyor, Hızlandırılmış Tren
Projesi durduruluyor. Aynı olayı SSK'nın devrinde de yaşadık; hazırlıksız ve ne
kadar acemice olduğunu hep beraber gördük. Hastanelerde yaşanan rezalet
konusunda, Sayın Başbakan Grup konuşmasında "beş gün bekleyin, bunlar
düzelecektir" diyor. Hasta insanlara sabırlı olmalarını öğütlüyor.
Hastalara, ölmeyin, lütfen bekleyin, Azrail'i de beş gün tatile çıkaralım
diyorlar herhalde. Hastalardan hastalıklarını ertelemeyi talep etmek, sabırlı
olmalarını beklemek, soruyorum; hangi adalete, hangi yönetim anlayışına
sığar?..
Ekonomide rakamsal iyileşmelerden,
istihdam sağlamayan sanal büyümelerden bahsediliyor. İşsizlik rakamlarını
konuşan yok, kapanan firma ve şirket sayısını anlatan yok. Kriz yılında
faaliyetine son veren esnaf sayısı (2001'de) 11 700 iken, 2004'te 17 220'ye
çıkmış. Aynı dönemde, kapanan şirket sayısı 2 464'ten, 7 660'a çıkmıştır.
İşsizliği azaltmayan, istihdamı artırmayan
bir büyüme, dünya ekonomi tarihinde nadir rastlanacak bir başarıdır ve bu
başarı da AKP İktidarına nasip olmuştur. Fabrika kapatarak, fabrika arsasını
park yaparak işsizlikle mücadele edilmez.
İktidara geldiğinizde, Sayın Başbakan
"üç yıl bekleyin, cebiniz parayla dolacak" dedi. Halkın hem cebinde
parası yok hem de karnı aç.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Ama "üç sene
sonra" dedi!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Beyefendi, altı
ayınız var, göreceğiz.
Yolsuzluk boyutuna baktığımızda, bir
ilerleme göremiyoruz. Yolsuzlukla mücadele konusunda bir komisyon kuruldu,
raporlar yazıldı, uzmanlar dinlendi, bilgiler, belgeler bulundu. Hükümet
üyeleri ve bazı milletvekili arkadaşlarımız hakkındaki bilgiler, belgeler ve
iddialar ise görmezlikten gelindi. Eski dönemin başbakanlarını, bakanlarını
magazin olsun diye manşetlere taşıdık, yüce yargıya gönderdik. Bu
yolsuzlukların iktisadî tarafıyla ilgili ne yaptınız? Batık banka
patronlarından, sebep oldukları zarardan ne kadarını tahsil ettiniz? Enerji
yolsuzlukları ortada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun, tamamlayın efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)- Teşekkür ederim.
Partinizin Kurucular Kurulu üyesi olan
Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarının, gümrük işlemlerinde nüfuz kullanarak usulsüz
işlemler yaptığı ortaya çıkmıştır. Ak kadroların karardığını görüyoruz;
Türkiye'nin geleceği de kararmak üzere.
Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızdan SPK
mevzuatına aykırı bir şekilde para toplayan holdinglerle ilgili verilen
araştırma önergesini, önceki gün, daha zamanı var diyerek, zamanı gelince
görüşeceğinizi söyleyerek, usulsüzlükleri erteleme, unutturma yolunu
seçiyorsunuz.
Sayın Cemil Çiçek, İzmit SEKA işçilerini
kastederek "vatandaşın sırtından kimseye ağalık yapma lüksümüz yok"
diyor. Doğru. Balıkesir SEKA konusunda Albayraklara ağalık yapıldığı, mahkeme
kararlarıyla saptanmıştır. Bu mahkeme kararlarını uygulamayan bürokratlar
hakkında açılan davalara lüzumu muhakeme kararı vermiyorsunuz. Dokunulmazlık
zırhına bürokratları da dahil ediyorsunuz. 1,1 milyon dolara satılan Balıkesir
SEKA'nın, satış işleminden sonra şirketin muhafaza ve emniyetine bırakılan
varlıkların 1 trilyon 729 milyarlık kısmının şu anda buharlaştığı Yüksek
Denetleme Kurulu tarafından saptanmıştır. Bu rakamlar, bu şirketin bu işletmeyi
üste para alarak, para kazanarak elde ettiğini ortaya koyuyor. AKP sözcüleri
"SEKA'nın satılması için yapılan ihaleye sadece bu firma girdi"
diyor. Şimdi soruyorum sizlere: Hanginiz evinizi, arabanızı, çok altında -başka
bir alıcı çıkmadığı için- bir fiyata satarsınız? Ama, kamu malı satılıyor.
Milletin parasıyla size yakın bir gruba ağalık yapıyorsunuz, bu ağalığı 700
SEKA işçisinden esirgiyorsunuz. Bu mudur adalet?! "Adalet" kelimesi
çok iyi; ama, çok anlamlı; ama, içi doldurulduğunda. Parti amblemlerinde
kalmamalı.
Balıkesir SEKA olayı da bir yolsuzluk
örneğidir. Bu kadar haksız ve adaletsiz işlerin yapıldığı bir iktidar döneminde
bu haksızlıkları unutturmak istercesine, CHP'nin tertemiz köküne, geçmişine laf
ediliyor. Mal varlığındaki artışları, çocuklarının düğününde takılan takılara
bağlayanların, Cumhuriyet Halk Partisinin köküne "kirli"
diyebilmeleri, gerçekten gülünç ve komiktir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; diğer
bir mücadele de, yasaklarla mücadele. Şiir okuduğu için mahkûmiyet cezası alan
Başbakan, şimdi, gazetecilere, yazdıkları yazılar, çizdikleri karikatürler
nedeniyle davalar açıyor. Bir karikatüre bile tahammül edilemiyor.
Geçtiğimiz hafta, Cumhuriyet Gazetesinde
Hikmet Çetinkaya'nın Fethullah Gülen'le ilgili yazı dizisi mahkeme kararıyla
durduruluyor. Bu, açıkça sansürdür. Bu, nasıl demokrasi ayıbından kurtarma?!
AKP'nin, kendisi için demokrasi, kendisi için özgürlük talep ettiği bu anlayışa
bir demokrasi ve özgürlük alanı yaratmaya çalıştığı ortadadır. Kendilerine
yönelik eleştirilere dahi tahammül edemeyenlerin, konuşanları, yazanları,
çizenleri dava etmeleri doğru mudur?! Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Bu mu
demokrasi ayıplarından kurtulmuşluktur?! Bu mu konuşan Türkiye'dir?! Halka
sokağa çıkıp sorduğumuzda, bir sorup bin dinliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Şimşek, toparlayın lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum.
Başarılı yaptığınız işler de var işin
doğrusu... TRT yetmiyormuş gibi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu aracılığıyla
medyayı devletleştirdiniz. Gazete manşetleriyle ülkeyi idare ediyorsunuz. Bir
de, sokağa çıkıp yurttaşa sormak lazım. Evet, ikibuçuk yıl geçti, altı ay da
geçecek. 3Y; yasaklarla, yolsuzluklarla ve yoksullukla ilgili formülünüz,
maalesef, 3 "ye ye" formülüne dönüştü. Bu zihnî anlayışla bu ülkeyi,
gerçekten, yönetebilmek çok zor. Göreceğiz ki, günden güne acılar içinde
yaşayan bu ülke, ikibuçuk yıl sonra bu halk, gereken cevabı verecektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şimşek.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
ismim geçtiği için, müsaade ederseniz, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN -Yerinizden açıklayın isterseniz...
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -Kürsüden
açıklayayım efendim...
BAŞKAN - Peki; buyurun.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabiî, Sayın Şimşek'in konuşmasında benim ismim de
geçtiği için açıklama ihtiyacı duydum.
Bundan üç ay kadar önce, davetsiz bir
misafir, sabaha doğru, evde eşim ve çocuğum da bulunurken eve giriyor. Oğlumun
cebinden parasını, arabasının anahtarını alıyor, kredi kartı cüzdanlarını
alıyor, cep telefonlarını alıyor ve aşağıdan arabayı alıp gidiyor. Tabiî, Sayın
Bakana ben sadece espri olsun diye dedim ki: "Sayın Bakanım, bak, sana üç
ay süre. Bu üç aylık süre içerisinde arabayı buldun buldun, bulmadın senden bu
arabayı alırım" diye bir espri yaptım; ama, bu işin bu şekilde
bilinmesinde yarar var. Ancak, sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük
illerimizde, geçen dönem yaşanan çok ağır ekonomik hayatın da neticesi, bu
kapkaç, hırsızlık, gasp olayları yaşanıyor. Bunun için de hükümet, güvenlik
zirvesi yaparak, gerek mahallinde gerekse İstanbul milletvekilleri kendi içinde
gruplar kurarak bu işe el koyduk. Ancak, tabiî, Şimşek'in şu düşüncesine
katılmamak mümkün değil; bu işlerin ekonomik tarafı var. Bu yüzden AK Parti
olarak 3 Kasımda yola çıkarken 3Y ile mücadele için yola çıktık. Yolsuzluk,
yoksulluk ve yasaklar... Tabiî, bunları hemen bir günde, bugünden yarına
ortadan kaldırmanın da imkân ve ihtimali yok.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - İkibuçuk yıl
geçti Sayın Başkan, ikibuçuk yıl...
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Dolayısıyla, bu
konuyla ilgili olarak Türkiye'nin dünkü görüntüsüyle bugünkü görüntüsüne
bakarsanız, yasaklar yönüyle de, yolsuzluk yönüyle de, yoksulluk yönüyle de
nereden nereye geldiğimiz çok daha iyi anlaşılır. Bugün, tüm dünyada... Faiz
oranlarının düşmesi, ihracat rekorlarının kırılması, paranın rantiyeden
şantiyeye döndürülmesi gayretleri... Tabiî, bunlar kışla disiplini içinde
"uygun adım marş marş" metoduyla olmuyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bunların, ekonominin kendi kuralları
içerisinde gayet soğukkanlı ve medenî bir şekilde götürülmesi lazım. Çünkü,
parayı ürkütmek çok kolay da ürkütülen parayı tekrar rayına sokmak çok zor.
BAŞKAN - Sayın Hocam, toparlarsanız memnun
olurum.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden, biz, bu
güveni, bu istikrarı yakalamaya çalışıyoruz; yakaladığımıza da inanıyoruz.
Kayseri'de, teşviksiz bölge olmasına
rağmen, 139 fabrikanın temeli atıldı; Malatya'da hakeza öyle, Kırşehir'de
öyle...
BAŞKAN - Sayın Hocam, Sayın Başkan, son
cümleyi alacağım; siz kendinizle ilgili söz aldınız... İçtüzüğümüze göre ben
sizin son cümlelerinizi alacağım... Rica ediyorum...
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
bana cevap vermiyor... Benim de söz istemem gerekir...
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, Yolsuzluk Araştırma Komisyonu,
gerek iktidar gerek muhalefetin müşterek oyuyla ve muhalefet şerhi konmaksızın
kabul edilmiş, gerçekten Meclisimizin yüzakı hazırladığı bir rapor. Bu rapora
müsteniden gerekli yerlere suç duyurularında bulunulmuş; sonra, neticesi,
soruşturma komisyonları kurulmuş, bazı eski siyasîler bugün yargılanmak
üzeredir. Burada bu işi magazin bir havaya büründürmek, aynı zamanda yargıda
devam eden bir işe, yargıyı etkilemeye yönelik bir müdahale diye de
değerlendirilebilir. O yüzden, yargı neticeleninceye kadar bekleyelim, ondan
sonra ne olur görelim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
söz istiyorum daha sonra...
BAŞKAN - Sayın Gündüz, Sayın Hocam,
lütfen!..
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden,
özgürlükler konusunda da, dünkü Türkiye'de yaşanan özgürlüklerle bugünkü
özgürlükleri kıyaslayın diyor, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkanım,
söz istiyorum...
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz isteği,
Ermeni meseleleri hakkında Paris'te yapılan UNESCO yıllık büyükelçiler
toplantısında hâsıl olan bilgilerle ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili
Sayın Zülfü Livaneli'ye aittir.
Buyurun Sayın Livaneli. (Alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
benimle ilgili olarak, yanlış bir şekilde ifade edildi ve anlatıldı; bunu
cevaplamam lazım...
BAŞKAN - Müsaade buyurun, vaktiniz
var, sayın konuşmacıya bu imkânı
verelim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Pekâlâ;
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Livaneli.
3.- İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü
Livaneli'nin, Paris'te yapılan UNESCO toplantısında Türkiye-Ermenistan
ilişkileri konusundaki tartışmalara ilişkin gündemdışı konuşması
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çok önemli bir konu olduğunu zannettiğim ve hepimiz için de
öyle olduğunu düşündüğüm bir konuda, Türkiye-Ermeni ilişkileri konusunda geçen
hafta UNESCO'da, Paris'te yapılan bir konuşma ve orada benim bir önerimle
ilgili söz almış bulunuyorum. Sayın Meclis Başkanımıza da bu konuyu ilettim,
Dışişleri Bakanlığına da UNESCO nezdindeki büyükelçimiz aracılığıyla ilettim,
sizlerin de dikkatinizi bu konuya çekmek için anlatmak istiyorum.
Önce, niye UNESCO olduğundan bir iki
kelimeyle söz edeyim istiyorsanız. UNESCO, Birleşmiş Milletlerin eğitim, kültür,
bilim kolu, bildiğiniz gibi. Çok büyük bir örgüt, merkezi Paris'te ve bu,
Türkiye'de bazen zannedildiği gibi sadece kültürle, sanatla falan uğraşan bir
örgüt değil, aynı zamanda Felsefe Dairesi, Etik Dairesi, Biyoetik Dairesi,
Jeoloji Dairesi, Ekoloji Bilimleri Dairesi, okyanusbilim, insan hakları,
demokratik haklar, kültürel haklar, kültürel miras gibi konularda, Birleşmiş
Milletlerin beynini oluşturan, kararları oluşturan bir kuruluş. Mesela, sınır
aşan sular konusu da orada tartışılıyor, diğer konular da. Böyle, politikaya
zemin hazırlayabilecek önemli bir kuruluş.
Bu kuruluşun, ideallerini dünyaya yaymak
için ve çalışmalarını dünyaya yaymak için oluşturduğu bir büyükelçiler grubu
var. Bu büyükelçiler grubu, hükümetlerin teklifleriyle değil, bizzat UNESCO
yönetiminin, UNESCO Genel Direktörünün seçimiyle ve UNESCO icra heyetinin
seçimiyle olup, oraya davet ediliyor. Bunlar arasında, mesela, en son iyi niyet
büyükelçisi yapılan, Amerikan Başkanı George Bush'un eşi Laura Bush'tur; bu
sene iyi niyet büyükelçisi yapıldı. Rus Bilimler Akademisi Başkanından tutun
kraliyet üyelerine, Ürdün Sarayından Prenses Feryal'e yahut da Fas Sarayından
Prenses Meryem'e kadar ve Nobel ödüllü bilimadamlarına kadar, çok kuvvetli bir
iyi niyet büyükelçileri grubu var. Sağ olsunlar, 1996 yılında, beni de bu
heyete dahil ettiler, beni de UNESCO büyükelçisi olarak ilan ettiler; aynı
zamanda da Genel Direktör Yardımcısı, Danışmanı yaptılar ve Birleşmiş Milletler
Genel Sekreterinin imzasını taşıyan bir kırmızı pasaportla görev yapmamı
sağladılar; o tarihten beri çalışıyoruz.
Bu kısa bilgileri şunun için verdim: Geçen
hafta, bu büyükelçilerin yıllık toplantısı vardı; ben de buraya katıldım ve
burada yaptığım konuşmada, meseleyi, konuşmamı, Türk-Ermeni meselelerine ve
1915 tehciri meselesine getirdim. Bunun ne kadar önemli olduğunu, iktidar ve
muhalefet partisi de farkında ki, son günlerde, biliyorsunuz, bu konuda bir
zirve yapıldı ve Türkiye'nin adım atması gerektiği ortaya çıktı. Ben de buna
katılıyorum; çünkü, bu Ermeni meselesi, bizim önümüze, 21 inci Yüzyılda çok
büyük bir mesele olarak gelmekte. Sadece Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişki ya
da AB'yle ilişkilerimizi engeller anlamında düşünmemek gerekiyor bunu; dünya
çapında geliyor ve bu, sadece parlamentolardan geçirilen birtakım kararlar
yoluyla da değil, yakında, hiç arzu etmediğimiz bir biçimde, büyük Hollywood
filmleriyle kamuoylarını, dünya kamuoylarını etkileyerek ve bizi soykırımcı bir
millet mensubu olarak gösterecek biçimde Batı kamuoyu gözünde, çok kuvvetli bir
fırtınayla karşı karşıyayız. 19 uncu Yüzyılda İstanbul'u ziyaret etmiş ve bizim
hakkımızda kitap yazmış bir yabancı müellifin sözleri var; maalesef, diyor ki:
"Türkler, geçmişi ve geleceği pek düşünmezler; bugünü yaşarlar." Ne
yazık ki, bunda biraz doğruluk payı var, kendimize bir özeleştiri yöneltirsek.
Biz, önümüze çıkacak meseleleri çok fazla düşünmeyiz.
Benim orada yaptığım konuşmada, UNESCO'da,
önce, bu Anzak gününden bahsettim, 25 Nisanda yapılacak olan -ki, Prens Charles
gelecek, Yeni Zelanda, Avustralya Başbakanları gelecek- dünyanın en insanî
savaşı gibi görünen savaş orada anılacak. İşte, tekrar, oradaki bütün şehitler,
bütün ülkelerin, orada şehit düşmüş insanları, ölmüş insanları anılacak.
Birinci Dünya Savaşında... O olayın 90 ıncı yıldönümü, Ermeni tehcirinin de 90
ıncı yıldönümü ve dolayısıyla, dedim ki: Biz, bu kadar, yıllarca, bu Birinci
Dünya Savaşı faciasının Çanakkale bölümünü dostane bir şekilde anarken, niçin,
biz, bu Ermeni meselesinde giderek artan bir tahrik ve giderek artan bir
şiddetle karşı karşıyayız; gelin, bu meseleyi de birlikte çözelim; çünkü,
Ermeni meselesi bir faciadır; doğrudur, bizim Meclisi Mebusan kayıtlarımıza
bakacak olursak, o dönemdeki İstanbul basınına bakacak olursak, ayrıca, bu
konuda bir gizli oturum yapacak olursa Millet Meclisi, o belgeleri de, ben,
seve seve sunarım. Bu, bizim bir meselemizdir; çünkü, bizim tebaamızdır
"milleti sadıka" denilen Ermenilere uygulanan bir tehcir olayıdır;
fakat, Birinci Dünya Savaşında sadece Ermeni meselesi yoktur ki, Birinci dünya
savaşı, toptan baştan başa bir faciadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÖMER ZÜLFÜ LİVANELİ (Devamla) - Teşekkür
ederim müsamahanıza efendim; önemli bir konu, onun için, 1-2 dakika sabrınızı
istirham ediyorum.
Ve kendi ailemden örnek verdim bu
büyükelçiler toplantısında, genel direktör de oradayken. Benim Kafkasya
taraflarında bulunan, Artvin'de bulunan ailem, bir tek subay, Ahmet Muhtar
Paşa'nın yaveri olan dedem kurtulup, geri kalan bütün ailem Ruslar tarafından
kılıçtan geçirilmiş, öldürülmüş. Eşimin Manastır'da bulunan, Balkanlarda
yaşayan ailesi de tamamen öldürülmüş; dolayısıyla, bu, sadece bizim aileye
yansıyan... Osmanlı tarihi budur. Birinci Dünya Savaşından en büyük zararla
çıkmış olan ülke Osmanlı İmparatorluğudur -konuşmamı özetliyorum size, oradaki
konuşmamı- ve İmparatorluk, nüfusunun beşte 2'sini ve topraklarının çok büyük
bir kısmını kaybetmiştir. Bu kan, zulüm, ateş, hastalık, salgın hastalık,
açlık, yoksulluk ve bu savaş felaketinin bütün kurbanları için, Müslüman
olsun... Balkanlardaki katliamı da düşünerek, Kafkasya'daki katliamı da
düşünerek, Ortadoğu'daki katliamı da düşünerek, bunların tümü için bir yas
tutma, bir anma, Birinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Harbi kurbanlarını
hatırlama konusunda bir üst düzey entelektüel toplantı düzenleyelim. Buraya,
taraf ülkelerden, işte Rusya'dan, Amerika'dan, Fransa'dan, İngiltere'den
çeşitli profesörler davet edelim, bilim adamları davet edelim ve UNESCO,
Birleşmiş Milletler çatısı altında, politik karar almaya yönelmeyen; ama,
bizim, yumuşak ve rahat bir biçimde konuları konuşabileceğimiz bir ortam
oluşturalım teklifini yaptım. Bu teklif orada alkışlarla karşılandı. Sonra
Genel Direktör Koichiro Matsuura -Japon'dur kendisi- yardımcısı da Münir
Buşnaki adlı bir Müslüman arkadaştır, onlarla da konuştuk bu konuyu ve onlar
olumlu bakıyorlar. Daha sonra UNESCO'daki Büyükelçimize bunu bildirdik,
Dışişleri Bakanlığımıza gelsin diye. Meclis Başkanımızla görüştük. Meclis
Başkanımız da "bu konuda bize, kınama, bize Ermeni kararı çıkaran
parlamentolara kınama gönderinden başka bir şey pek fazla yapılmıyor"
dedi. Ben, açıkçası, bu Mavi Kitapla ilgili girişimin çok fazla bir şey
getireceği kanısında değilim; çünkü, bir parlamentoya, bize bir yazı gelse
mesela Hindistan Parlamentosundan -mesela diyorum- efendim, sizde 1920'de bir kitap
çıkmış, burada yanlış şeyler var Hindistan'la ilgili, düzeltin dese ne
yapabiliriz; bir dosyada kalır o yazı. Herhalde İngiliz Parlamentosunda da öyle
olacaktır. Ayrıca, Profesör Justin Mc Carthy çok değerli bir bilimadamıdır; ama,
böyle bir soykırım olmadığı konusundaki iddialarıyla, görüşleriyle bilinir.
Onları gelip bize anlatmasının pek bir faydası yok. Bize anlatacak; ama, keşke
gitse Fransızlara anlatsa, Amerikalılara anlatsa, dünyaya, İngiltere'ye anlatsa.
Benim size getirdiğim bu öneri ise, eğer
Yüce Parlamentomuz bunun arkasında durur ve UNESCO'ya talepte bulunursa,
tarafların katılacağı böyle bir konferansın düzenlenmesini biz Türk
Parlamentosu olarak arzu ediyoruz derse, o zaman, şöyle iki ihtimal var
efendim: Bir tanesi, ya böyle bir konferans toplanır ve biz orada tezlerimizi
müdafaa etme imkânı buluruz ya da Ermenistan buraya katılmayı reddeder,
Oskanyan'ın açıklamaları gibi. O zaman da şunu söyleme imkânımız olur: Efendim,
biz sizi Birleşmiş Milletler çatısı altında konferansa çağırdık; ama, icabet
etmediniz... Kayda geçmiş olur. Bu bakımdan, bu önemli konuya ve UNESCO'da
yaptığım, UNESCO büyükelçisi sıfatıyla yaptığım bu girişime Parlamentomuzun
destek vermesinin yerinde olacağını düşünüyorum. Konuyu onaylarınıza sunuyorum.
Saygılar sunarım efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Livaneli.
Berhan Bey, sizin bir konuşma talebiniz
vardı; yerinizden buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Sayın Başkan,
kürsüden...
BAŞKAN - Zaten 9 dakika konuştunuz, ben
size gereken müsamahayı gösterdim. Lütfen, cihaza girin, yerinizden iki
cümleyle düşüncenizi alalım.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, İrfan Gündüz Beyle ilgili
söylemiş olduğum işin...Tabiî ki geçmiş olsun, arabası da bulunamamış henüz;
fakat, çok arabası bulunamayan var, bu düşüncelerime de katıldınız; ülkede
bunlar yaşanıyor.
Benim buradaki konuşmam da... Yargıya
müdahale etmek benim haddim değil, yargıdaki olaylar; fakat, bu olayların hepsi
bir tespittir, toplum tarafından da biliniyor. Ayrıca, ifade etmeye çalışmış
olduğum, yani 3Y olayında, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar bu ülkede devam
etmiyor mu? Yıllarca bu ülkede, konuşan Türkiye'den bahsettik, görüyorum ki, bu
ülkede konuşan, sadece devlet büyüklerimiz oluyor. Buradan geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum, Sayın Süleyman Demirel de öyle derdi: Konuşan
Türkiye... Sayın Başbakan kendine göre demokrasi, kendi alanlarına göre
demokrasi yapılanmasını isterken, 8 Mart değil, 6 Mart günü İstanbul'da
yaşananlar ortadaydı. Bu anlamda, yargıya müdahale etmek değil, sizlerin de,
inanıyorum ki iyi bildiğiniz konuları sizinle paylaşmaktı.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Ben teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Geçmiş olsun Sayın Gündüz.
BAŞKAN - Söz isteğiniz var mı Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Yok,
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemdışı
konuşmalar tamamlanmıştır.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
var; ancak, bu sunuşların Kâtip Üye tarafından oturarak takdim edilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonlardan 4 adet istifa tezkeresi
vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Kars
Milletvekili Zeki Karabayır'ın Dışişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/265)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Dışişleri Komisyonundan
istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Zeki Karabayır
Kars
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
2.- Aksaray
Milletvekili Ahmet Yaşar'ın Çevre Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/266)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Çevre
Komisyonundan istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Ahmet Yaşar
Aksaray
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
3.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç'ın Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/267)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Millî
Savunma Komisyonundan istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Suat Kılıç
Samsun
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
4.- Antalya
Milletvekili Nail Kamacı'nın Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/268)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Saygılarımla arz ederim.
10.3.2005
Nail Kamacı
Antalya
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri,
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi yaptığına ilişkin
bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
5.-
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi (3/777)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 9.3.2005 günü saat 17.00'de
Ana Bina PTT karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 12 üye ile
toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere
seçilmişlerdir.
Mehmet Parlakyiğit
Kahramanmaraş
Komisyon Geçici Başkanı
|
Adı ve Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı Oy |
Başkan |
: Recep Özel |
(Isparta) |
12 |
Başkanvekili |
: M. Mehdi Eker |
(Diyarbakır) |
12 |
Sözcü |
: Fahri Keskin |
(Eskişehir) |
11 |
Kâtip |
: Nadir Saraç |
(Zonguldak) |
11 |
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 30 milletvekilinin, ilaç sektöründeki
sorunların, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/259)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son aylarda ilaç sektöründe peş peşe büyük
yolsuzluk olayları gündeme gelmektedir. Bu yolsuzluklarda devletin büyük zararı
vardır. Ayrıca, yakın zamanda, SSK'lı hastalarımızın da özel eczanelerden ilaç
alabilmelerine olanak tanımak amacıyla yürürlüğe giren uygulama hem çok sancılı
başlamış hem de yakından incelendiğinde bireysel özel eczacılık sektörünün
çökmesine kadar uzanan bir seri tehlikeyi de içerdiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, ilaçta veri imtiyazı olarak anılan
ve Türkiye dışında hiçbir AB ülkesi tarafından tam üyelik gerçekleşmeden önce
yürürlüğe sokulmayan bir uygulamanın, hükümetimiz tarafından kabul edildiği
iddia edilmektedir. Yıllık 10 milyar doları bulan ve biyoteknolojik ilaçların
hızla artan kullanımı ile önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağı bilinen ilaç
harcamalarının, bu nedenle dikkatle mercek altına alınması gerekmektedir.
Bu nedenle, Anayasanın 98 inci ve Meclis
İçtüzüğünün 104 üncü maddeleri gereğince, ülkemizde ilaç üretimi, ilaç
tüketimi, ilaç sektöründeki yolsuzluklar ve usulsüzlükler, ilaçta dışa
bağımlılığın nedenleri, Türkiye'de ve dünyada veri koruma ve veri imtiyazı
uygulamaları, ülkemiz açısından ilaç sektörünün geleceği ve oluşturulması
gereken ilaç politikaları konusunda bir Meclis araştırması açılmasını arz ve
talep ediyoruz.
1- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
2- Naci Aslan (Ağrı)
3- Abdulaziz Yazar (Hatay)
4- Atila Emek (Antalya)
5- Muharrem Kılıç (Malatya)
6- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
7- Tacidar Seyhan (Adana)
8- Uğur Aksöz (Adana)
9- Mehmet Yıldırım (Kastamonu)
10- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
11- Feramus Şahin (Tokat)
12- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
13- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
14- Nurettin Sözen (Sivas)
15- Gürol Ergin (Muğla)
16- Mustafa Gazalcı (Denizli)
17- Ahmet Sırrı Özbek (İstanbul)
18- İlyas Sezai Önder (Samsun)
19- Ufuk Özkan (Manisa)
20- Osman Kaptan (Antalya)
21- Hakkı Ülkü (İzmir)
22- Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
23- Nadir Saraç (Zonguldak)
24- Şevket Gürsoy (Adıyaman)
25- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
26- Fahrettin Üstün (Muğla)
27- Mehmet Ali Arıkan (Eskişehir)
28- Nuri Çilingir (Manisa)
29- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
30- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
31- Abdurrezzak Erten (İzmir)
Gerekçe:
Son aylarda, sektörde peş peşe büyük
yolsuzluk olaylarının ortaya çıkmış olması, ilaç konusunu ülke gündemine
getirmiştir. Bu yolsuzluklarda, bazı bürokratların ülkeyi büyük zarara
uğratacak ilişkiler içerisinde olduğu ve bazılarının devletin en olmaması
gereken mevkilerine kadar uzanan bağlantıları bulunduğuyla ilgili belirtiler
var olmasına karşılık, yolsuzlukların esas kaynağının ilgili bakanlıklarda
olduğu ve ilaç konusunda ortaya çıkan skandalların, aslında on yıllardır
sürdürülen bir sömürü düzeni buzdağının ancak görünen tepesi olduğu da iddia
edilmektedir.
İlaç ve eczacılık sektöründe yakın zamanda
iki yeni sorun karşımıza çıkarılmıştır. Bunlardan ilki, SSK'lıların özel eczanelerden
yararlandırılması sırasında kendisini gösterecektir. Bugün, SSK'lı hastalarımız
özel eczanelerden ilaçlarını alırken büyük sıkıntı çekmektedirler. Buna ek
olarak, önceden sadece SSK'lıların ilaç almaları sorunu yaşanırken, yeni
uygulamayla, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur sigortalıları da sıkıntıya düşmüştür.
Ancak, burada esas tehlike bireysel özel eczanecilik sisteminin çökme
tehlikesidir. Anlaşma yapan eczanelerin geri ödemelerinin gecikmesi, büyük
potansiyel tehlikeler doğurabilecektir.
İlaç sektöründe diğer önemli bir konu,
veri koruması ve veri imtiyazı konusunda kendini göstermektedir. Ülkemiz
dışında AB'ye giren hiçbir ülkeye dayatılmadığı biçimde, AB tarafından, ucu
açık görüşme sürecinin en başında Türkiye'nin bunu kabul etmesi istenmektedir.
Bu uygulamanın ülkemize ve sosyal güvenlik kuruluşlarının sırtına milyarlarca
dolarlık ek yük getireceği bilinmektedir.
Bir diğer konu biyoteknolojik ilaçların
ülkemizde üretiminin geleceğidir. Bu konuda belirli fikir ayrılıkları söz
konusudur. Ancak ilaç teknolojisinin giderek bu alana kayması yakın gelecekte
bu ilaçlara milyarlarca dolar ödeyeceğimizi göstermektedir.
Ülkemizde ilaç tüketimi sağlık harcamaları
içerisinde yüzde 50'nin üzerinde yer almaktadır. Bu oran diğer çağdaş ülkelere
göre çok yüksektir. Ayrıca, ülkemizde en çok tüketilen ilaçların antibiyotikler
olmasına karşın yabancı ülkelerde antibiyotikler çok daha az kullanılmaktadır.
Bu durum tıp eğitiminden, ilaçta promosyon alanına kadar birçok konuda sorun
olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkemizde yıllık ilaç tüketimi 10 milyar
doları aşmakta ve yüzde 60 oranında çokuluslu ilaç tekellerine bağımlı
bulunmaktadır. Bu nedenle ülke ekonomisinde büyük bir kara delik olan ilaç
konusunun bir Meclis araştırma komisyonunca çok yönlü araştırılması amacıyla bu
önerge gündeme getirilmiştir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
6.- Devlet Bakanı Güldal Akşit'in ABD'ye
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/778)
9.3.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Güldal Akşit'in, 28 Şubat-11
Mart 2005 tarihlerinde New York'ta gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler
Kadının Statüsü Komisyonu 49 uncu Dönem Toplantısına katılmak üzere bir heyetle
birlikte hükümetimizi temsilen 27 Şubat-6 Mart 2005 tarihlerinde yaptığı resmî
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ayhan Zeynep Tekin (Adana)
Nevin Gaye Erbatur (Adana)
İnci Özdemir (İstanbul)
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 10.3.2005 Perşembe günü
(bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 50 nci sırasında yer alan 418 sıra sayısının, bu kısmın 3 üncü
sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Efendim, söz isteği var mı bu
konuda?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Lehinde söz
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.
Süreniz 10 dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Grup önerimiz hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi,
ülkemizde özgür toplupazarlık düzeni, 1963 yılından bu yana, ağır aksak da olsa
sürdürülmekte. O yıllarda toplusözleşme düzenimizin işleyişindeki eksiklikler
zaman içerisinde tamamlanmış ve giderek, 1970'li yıllarda Türkiye'de hızlı bir
sendikalaşma dönemi başlamış idi. Yaklaşık nüfusumuzun 45 000 000 olduğu
dönemlerde bile 2,5 milyon işçinin sendikalı olduğu, toplusözleşmelilik hakkını
kullandığı dönemleri yaşadık; ancak, 1980'den sonra, yapılan düzenlemeler ve
sendikal hareketteki değişimler, toplusözleşmeyle ilgili gelişmeleri,
çalışanların örgütlülüğünü büyük zaafa uğrattı.
Bugün içinde yaşadığımız dönemde,
Türkiye'de yaklaşık olarak 300 000-350 000 dolayında kamu işçisi ve bir o kadar
özel sektörde çalışanın dışında toplusözleşmelilik hakkını kullanabilen
işçimiz, ne yazık ki, kalmadı. Tabiî, bunda, ekonomimizin kırılgan olmasının;
kayıtdışının, büyük ölçekte reel ekonominin daha da önüne geçmesinin; üretim
ilişkilerindeki değişimin; üretimin, sanayi ve imalat sektöründen çok hizmet
sektörüne yayılması gibi faktörler yanında, kendi ülkemizde yaşadığımız özel
koşulların da, sendikaların ve toplusözleşme düzeninin gerilemesinde büyük
etkisi olduğu hepimizin bildiği bir gerçek.
Tabiî, içinde bulunduğumuz dönemden geriye
doğru baktığımız zaman, 1980 yılından bu yana, Türkiye'de, o özgür
toplusözleşme düzeni olmadığı için, zaman zaman, hatta sıklıkla, ILO
sözleşmelerinde, Türkiye, hep kara listeye alındı. ILO (Uluslararası Çalışma
Örgütü) toplantılarında -ki, benim de zaman zaman delege olarak katıldığım
toplantılarda- kara listede ülkemizin epeyce hırpalandığına tanık olduk.
Günümüzde, ikibuçuk yıldan bu yana, bu
Yüce Mecliste yaptığımız çalışmalarda, geceyarılarına kadar yapmış olduğumuz
çalışmaların pek çoğu, Avrupa Birliğine uyumlaşma süreciyle ilgili. Özellikle
toplusözleşme, örgütlenme özgürlüğü gibi konularda Avrupa Birliği ülkelerinin
hassasiyeti de bir gerçek.
Şimdi, ülkemizde, son yıllarda, özellikle
2000 ve 2001 Kasım ve Şubat krizlerinden sonra uygulanan bazı tedbirlerle ekonominin
düze çıkabilmesi açısından özgür toplusözleşme düzenine büyük kısıtlar
getirildi. Zaman zaman toplusözleşmelerdeki yükümler uygulanmadı, hatta
sendikalarımız ve çalışanlarımız büyük bir özveriyle, sanki ekonomik krizin
nedeni kendileriymiş gibi, fabrikalarını koruyabilmek, işletmelerini
yaşatabilmek, o krizin bir an evvel aşılabilmesi için, bir bakıma bazı
kesimlere de örnek olabilmek amacıyla, büyük fedakârlıklar yaptılar ve
toplusözleşmelerinde elde ettikleri haklardan kendi gönül rızalarıyla indirimlere
de gittiler. Bütün bunlar, Türkiye'deki çalışanların hem örgütlenme özgürlüğüne
hassasiyetleri hem de ülkenin kalkınması için gösterdikleri özveri açısından
değerlendirildiğinde büyük takdir edilmesi gereken bir durum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu arada,
zaman zaman, ekonomik önlemler paketleri devreye koydu hükümetler. Örneğin, bu,
gündeme alınmasını istediğimiz, ön sıraya alınmasını istediğimiz teklif,
8.1.2002 tarihinde kabul edilen, o günkü, 57 nci hükümet döneminde tasarruf
tedbirlerine ilişkin, kamu kurum ve kuruluşlarının ürettikleri mal ve hizmet
tarifeleri ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki bir kanunla,
bazı sendikalarımızın üyeleri için imzaladıkları toplusözleşmelerde örgütlü
oldukları sektörlerde, örneğin belediyelerde, örneğin madenlerde, taşkömürü
madenlerinde, linyit madenlerinde ya da gıda sektöründe ya da başka sektörde
ürettikleri mal ve hizmetlerden daha ucuz, yani, piyasa fiyatının belki biraz
daha altında yahut belediyenin taşıma araçlarında -dün gazilerimiz için
çıkardığımız, yapmış olduğumuz düzenlemede olduğu gibi- ücretsiz taşınma
hakkını, eş ve çocukları için paso verilmesi suretiyle ya da yarı yarıya
indirim suretiyle, toplusözleşmelerdeki haklarını biraz geliştirmişlerdi ve
yararlanmaktaydılar. Örnek olarak, Kayseri Belediyesinde, Kocaeli
Belediyesinde, pek çok belediyede, bu düzenleme nedeniyle, o belediye çalışanları,
çalışanların eş ve çocukları, ana ve babaları, indirimli ya da bedavaya gidip
gelebilmekteydi.
Şimdi, bu, demin söylediğim, 8.1.2002
tarih ve 4736 sayılı Kanunla uygulanan tasarruf tedbirleriyle, sözleşmelerde
var olan bu hüküm uygulanamaz hale geldi ve sendikalar, üyelerine karşı,
imzaladıkları toplusözleşmeyi uygulatamayan kurumlar konumuna getirildi. Bu
nedenle, şimdi, kamu toplusözleşmelerinin de zamanı; bugün görüşeceğimiz kanun
tasarısının içinde de, benzer bir düzenlemeyi, memurlarımız açısından,
gazilerimiz açısından sağladık. Benim bu konudaki, bizim Cumhuriyet Halk
Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun teklifinde, sadece istisnalar hükmünde,
imzalanmış toplusözleşme var ise, bu hakkın da saklı tutulmasını içeren tek
cümlelik ifade, yeni bir hak getirici durum değil, yeni bir yasal düzenleme
değil; sadece, imzalanmış olan toplu iş sözleşmelerindeki bir hükmün uygulanır
hale gelebilmesine ilişkin. Bu konuda ne kadar sözleşme vardır derseniz,
herhalde, belediyeler ve bir iki kamu kuruluşu dışında, ikiyi üçü geçeceğini
zannetmiyorum. O nedenle, Meclisimizin, böylesi, çalışandan yana,
toplusözleşmesindeki hakkı kullanabilmesine olanak verecek bir düzenleme için
olumlu oy kullanacağını düşünüyor, bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Başka, söz isteği?.. Yok.
Aleyhte söz isteği var mı? Yok.
Şimdi…
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
oylayacaksınız herhalde, değil mi?
BAŞKAN - Oylayacağım …Evet…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Karar yetersayısını arayacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi şimdi oylarınıza sunuyorum ve bu
oylamada karar yetersayısını da arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı bulunamamıştır.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.54
Açılma
Saati: 15.11
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
69 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önerisinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Öneriyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
Kâtip üyeler arasında ihtilaf olduğundan
oylamayı elektronik cihazla yapacağım.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve
oylamayı başlatıyorum.
Eğer cihaza giremeyen arkadaşlarımız
olursa...
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Seçim" kısmına geçiyorum.
VI.- SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Tarım,
Orman ve Köyişleri, Kamu İktisadî Teşebbüsleri, Çevre, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler, Anayasa, Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonlarında açık bulunan
üyeliklere seçim
BAŞKAN - Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda
boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Aydın
Milletvekili Mehmet Semerci aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda
boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Antalya
Milletvekili Nail Kamacı aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, Kırşehir Milletvekili Hacı
Turan ve Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik
için, Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2 üyelik için, İzmir Milletvekili Zekeriya
Akçam ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Savunma Komisyonunda boş bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Kars Milletvekili Zeki
Karabayır aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için, Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
11 inci maddede kalmıştık.
Şimdi, 11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11.- 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Kanuna aşağıdaki ek
madde eklenmiştir.
"EK MADDE 14.- Buluntu olması
nedeniyle veya bu Kanun hükümleri gereğince trafikten men edilerek alıkonulan,
ancak sahipleri tarafından altı ay içinde teslim alınmayan veya aranmayan
araçlar Hazinece satılarak, bedelleri emanet hesabına alınır. Bu araçların
maliklerinden adresi bilinenlere, satışından önce tebligat yapılır.
Satıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde
müracaat halinde emanet hesabındaki bedeller, işlemler sırasında yapılan
masraflar düşüldükten sonra ilgililerine iade edilir. beş yıl içinde herhangi
bir müracaatın olmaması halinde söz konusu bedeller Hazineye irat
kaydedilir."
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Güney
Kore Başkanı Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte beraberindeki heyete
Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şu anda,
Türkiye Büyük Millet Meclisini, Güney Kore-Türkiye Parlamentolararası Dostluk
Grubu Güney Kore Başkanı Sayın Sim Jae Duck ve Büyükelçisiyle birlikte,
beraberindeki heyet Genel Kurulumuzu ziyaret etmektedirler. Kendilerine
"Hoşgeldiniz" diyoruz. (Alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 11 inci
madde üzerinde söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan.
Sayın Özkan, kişisel söz hakkınızı da
birleştiriyorum, 15 dakika...
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 11 inci maddesi üzerinde, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyeti
saygıyla selamlarım.
Bu maddeyle 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununa bir ek madde eklenmesi öngörülmektedir. İlgili kanunda, araçların
hangi şartlarda trafikten men edileceklerini öngören durumlar ayrıntılı olarak
açıklanmıştır. Bu maddede söz konusu ise, araçların trafikten menedildikten
sonra ya da buluntu olması durumunda, belli bir süreç içerisinde teslim
alınmayan veya aranmayan araçların Hazinece satılması ve bedellerinin Hazineye
irat kaydedilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halihazırda trafikten men cezası, karayolları güvenliğini tehlikeye düşürecek
şekilde araç kullanan, aracını trafik belgesinde yazılı şartlar dışında
kullanan ve aracında belli evrakları bulundurmayan ya da tescil veya
muayenelerini yaptırmayan araç sahiplerine uygulanmakta, bir cezaî yaptırım
olarak uygulanmaktadır.
Yalnız, burada, önemli bir konuya değinmek
istiyorum. Bu yasayla Türkiye ve ötesinde mekik dokuyan, bir uçtan diğerine
direksiyon sallayan taşımacılık sektörü önemli sıkıntılar yaşayacaktır.
Önümüzdeki süreçte Avrupa Birliğiyle müzakerelerde gündeme gelecek olan ortak
taşıma politikası konusunda birçok sorun yaşanacaktır. Zira, bu müzakerelerde,
özellikle araç muayenesi ve yurtiçi taşımacılık konularının gündeme gelmesi
bekleniyor ve bu durum da ülkemizin oldukça başını ağrıtacak gibi görünüyor.
Ülkemizde, şu anda, taşımacılık sektöründe birçok araç Avrupa Birliği
standartlarına uymamaktadır. Performansları, standart kriterlerinden oldukça
uzaktır. Egzozdan başlayarak, araçların, fren ve yük taşıma emniyeti ile tüm
elektrik sistemleri, bu uyumun sağlanmasında büyük sorun yaşatacaktır bize. Bu
da, bu süreçte yüzbinlerce aracın trafikten menedileceği gerçeğiyle bizleri
karşı karşıya bırakmaktadır. Bu şartları sağlayamadığı için, birçok araç
muayeneden kaçıyor şu anda; ancak, Haziran 2005'ten sonra muayenelerini
yaptırmayan araçlara trafikten men cezası getiriliyor. Bu da, bu süreçte
binlerce aracın trafikten menedileceği gerçeğiyle bizleri karşı karşıya bırakmaktadır.
Yeni üretilecek araçlar bu şartlara uygun olacak. Peki, ya eskileri ne olacak?
Hepsini trafikten men mi edeceğiz? Peki, menedip de ne yapacağız? Bu araç
sahipleri, altı ay içerisinde gerekli şartları sağlayıp araçları teslim
alabilecekler mi; tabiî ki alamayacaklar. Bu durumda ne yapacağız? Araçlarını
satıp bedellerini emanet hesabına mı alacağız? Bu durumda, ülkemizde,
taşımacılık yapan binlerce araç sahibinin nasıl mağdur olacağını düşündünüz mü?
Değerli arkadaşlarım, bir yasayı
hazırlayıp Meclise getirmek ve alelacele oylayıp kanunlaştırmak önemli değil.
Şu anda, torba yasa diyoruz, torba yasanın içerisinde her şey var. Bir söz
vardır bizim oralarda "eski çuldan heybe olmaz." Eski çulu döndürüp
dolaştırıp önümüze getiriyorsunuz. Tekrarlıyorum: Eski çuldan heybe olmaz.
Kanun yaparken, daha dikkatli olmak zorundayız. Önemli olan, bir yasa
çıkarılırken, bu yasanın toplumun tüm kesimlerine uygun olup olmadığını
araştırarak, uygulanabilirliğini ortaya koymaktır. Bu yasa yürürlüğe
girdiğinde, bırakın işin hukukî ve vicdanî boyutunu, bu yüzbinlerce aracı
trafikten men ettiğinizde, bunları parka çekebileceğiniz otoparklarınız bile
yeterli olmayacak. Belki, siz, konunun bu boyutunu aklınıza bile getirmediniz;
belki de bugüne kadar her olayda olduğu gibi bunda da işin ekonomik getirisini
hesapladınız. Bu araçları trafikten menederiz, yüzbinlerce kişiyi mağdur
ederiz, sonra da araçlarını satıp, hazineye irat kaydederiz dediniz; aynı
Burdur-Isparta tren seferlerini ekonomik nedenlerle kaldırdığınız gibi, bu
trenlerle her gün okullarına, işlerine, hastanelere, adliyelere gitmek isteyen
binlerce vatandaşımızı mağdur ettiğiniz gibi.
Değerli milletvekilleri, bu maddenin
oylanmasında, lütfen, bu hususu gözönünde bulundurun. Az önce de belirttiğim
gibi, ortak taşımacılık politikasında, bu konular, çok yakın bir zamanda
gündeme gelecek ve bu koşullar bizim önümüze sürülecek. Peki, o zaman ne
yapacağız? Bu maddeyi yeniden mi değiştireceğiz? Geri adım mı atacağız? O zaman
geç kalmış olmayalım, biz bunu düşünememiştik demeyelim. Kamyoncularımız,
zaten, şu sıralarda büyük sıkıntılar içerisindedir. Son olarak çıkarılan
Karayolu Taşıma Yönetmeliği, kamyonculuğu bir yaşam biçimi olarak seçmiş, bir
somun ekmek için yollara düşmüş kamyoncu esnafımızın, zaten, idam fermanını
hazırlamıştır. Ulaştırma Bakanlığınca çıkarılan Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin,
bireysel taşımacılık yapan, 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci
maddesinde esnaf olarak tanımlanan, Sanayî ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde
oluşturulan Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon
Kurulu kararıyla da, esnaf olarak belirlenen kamyoncu esnafını tüccar sınıfına
almak istemesi, onbinlerce kamyoncuyu zor durumda bırakmıştır. Zaten, mazot
parasına çalışan, kaplama lastikle ömrünü tüketen, iş bulamayan, çoğu yaşlanmış
araçlarıyla icra kapılarında uğraşan kamyoncu esnafı feryat etmektedir. Tüccar
siyaseti anladık; ama, küçük esnaflıktan çıkarılıp, ticaret ve sanayi odalarına
kayıt yaptırarak tüccar yapılmak istenen tüccar kamyonculuğu bir türlü anlayamadık.
Karayolu taşımasında çalışan Türkiye kamyoncuları tüccar kamyoncu olmak
istemiyor. Kamyoncularımız ve şoför esnafımızın A4 kağıdına yazılmış bir yetki
belgesine 1,5 milyar Türk Lirası vereceğini dile getiriyoruz. 500 000 kamyoncu
esnafı, ailelerini de katarsak 2 500 000 insanımızın sabrı taşmaktadır. Bu
aileler, ekmeklerinin ellerinden alınmasını istemiyorlar. 1 026 000 kişiyi
ilgilendiren yetki belgesini, şu ana kadar, ancak, 3 000 civarında insanımız
almıştır. Avrupa Birliği bahane ediliyor. Halbuki, orada, birey korunmaktadır.
Ama, bu yönetmelikle ne birey korunuyor ne kooperatifler. Bu yönetmelikle,
alfabetik sıralamaya göre yaklaşık 39 çeşit belge veriliyor. Bunlardan, K1 türü
yetki belgesi ücreti, 25 Kasım 2004 tarihine kadar 1 milyar, 26 Kasım 2004
tarihinden sonra 1,5 milyar lira olarak belirlenmiş, her ne kadar feryatlar
üzerine bu rakamı çektiyseniz de, bu da yeterli olmamıştır. Bugün 1 100 000 000
lira alıyorsunuz ve bu belirlenen ücretler, belge karşılığında tahsile
başlanmıştır. Kamyoncu esnafı bugün, tanzim edilen 39 adet belgeyi, yaptığı işe
göre tamamlamak zorundadır. Yetki belgesi almak isteyen, fakat, ekonomik
zorluklardan dolayı yetki belgesi alamayan kamyoncu şoför esnafı, belge ücretlerinin en kısa zamanda bir genelgeyle
makul bir seviyeye çekilmesini istemektedir.
Geçen gün, Ulaştırma Bakanlığından şoför kardeşlerimiz
geldi; yıllarını vermiş, otuz kırk yıl çalışmış, 2 TIR'ı 3 TIR'ı olmuş, ulusal
taşımacılık yapan insanlarımız; hükümet tarafından bir belge karşılığında 200
milyar lira isteniyor; "ailemle, TIR'ımla beraber Boğaz Köprüsüne çıkıp,
arabamla Boğazın sularına, derinliklerine atlayacağım" diyor, feryat
ediyor. Bu sese, lütfen, kulak verin. Gelin, bu sorunu, kamyoncu esnafını
sokağa dökmeden, tatlıya bağlayalım; çünkü, kamyoncu, uluslararası nakliyeci,
şehirlerarası yolcu taşımacıları ve şoför esnafı, her platformda artık, bıçağın
kemiğe dayandığını ifade etmekte, sokağa dökülmekten başka çare kalmadığını
söylemektedir.
Sayın Bakanım, bu konuya dikkatinizi
çekmek isterim.
Gerçi, Maliye Bakanımız yok; ama, Sayın
Ali Babacan burada; her ne kadar konuşmacıyı dinlemese de, ben, zabıtlara
geçirmeye çalışacağım.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sayın Bakanımız
burada.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)- Sayın
Bakanım, hoşgeldiniz; ama, bu, Sayın Maliye Bakanımızla ilgili.
Burada, hazır sırası gelmişken, karayollarımızda
tüm zorluklara rağmen çalışan kamyoncularımıza yazılan trafik cezalarından söz
etmek istiyorum.
İller arasında her kavşakta bölge trafik
araçları, sanki suçlu arar gibi, gelen geçen kamyona Yeni Türk Lirasıyla 188
030 lira para cezası... Soru sormaya vakit yok; cevap hazır "emir
yukarıdan geldi. Bütçede bu ay açık var, trafik cezalarından ve radar
cezalarından tamamlamak zorundayız." Sayın Bakan, gerçekten, böyle bir
talimat veya emir veriyor musunuz?.. Sayın Bakan konuyla meşgul değil!
Bir milletvekili olarak öğrenmek isterim.
Ceza kesilen oto sürücülerinden morali bozulanların telefonlarıyla
karşılaşmayan, konuşmayan milletvekili aramızda yoktur.
Değerli arkadaşlarım, geçen gün anlatıldı:
Bir köye bir tecir giriyor. Köylünün hanımı hastadır, 100-150 milyona ihtiyacı
vardır. Sürüsünden bir davar alır, tecire satar. Tecir muhtarı arar menşeini
yaptırmak için, muhtar köyde yoktur, komşu köye düğüne gitmiştir. Gideceği yer
yakındır, keçiyle beraber hareket eder; ileride, hükümet yetkililerimiz, devlet
yetkililerimiz, kamyondaki keçiye el koyar, alınan keçi 100 000 000 lira,
kesilen ceza 188 000 000 lira.
Bu konularda devlet yetkililerimizin daha
toleranslı davranmalarını istirham ediyorum.
Bakanın dinlediği yok konuyu, Bakan başka
şeylerle meşgul!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Neyse, sen
konuş kardeşim!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -
Konuşuyoruz da, yani, boşa konuşuyoruz.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Başkana söyle.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yok ya;
ciddiyet yok zaten Mecliste. Sayın Başkanım, uyarın...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Oluyor mu
Sayın Başkan?!..
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yani,
önemli bir konuyu görüşüyoruz...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ayıptır ayıp,
millet bizi izliyor ayıp!..
BAŞKAN - Sayın Bakan... Sayın Bakan,
lütfen efendim...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın
Bakanım, neler söyledim, kayıtlardan lütfen...
BAŞKAN - Bir aciliyeti olmadığı sürece,
Sayın Bakanın, elbette ki, konuşmacıyı dinlemesi gerekiyor.
Buyurun efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlerde kamuoyunu ilgilendiren bir diğer
husus da oto hırsızlığı konusudur. Büyük kentlerimizde, özellikle de
İstanbul'da mal güvenliği tehdit edilmektedir. Sadece İstanbul'da, her gece
ortalama 40 otomobil çalınmaktadır. Ülkemizde geçen yıl çalınan araç sayısı ise
37 000'in üzerindedir. Çalınan bu araçların ise sadece 23 000'i bulunmuş, 14
000'inin ise akıbeti bilinmemektedir. Çalınan bu otolardan bir kısmı sahte
belgelerle yurt dışına kaçırıldığı gibi, bir kısmı da parçalama yoluyla
satılmakta ya da hurdaya çıkan bazı araçların şasi ve motor numaraları çalıntı
otoya uyarlanıp satılmaktadır. Çalıntı araç sektöründe otomobiller üzerinde
değişiklik yapmak oldukça yaygın bir uygulamadır. Bu araçların bir kısmı sahte
evrak düzenlenerek el değiştirmektedir, bir kısmı ise, sahte plaka takılarak
bir süre sonra terk edilmektedir. Bu durumda, araç sahibi, gerekli
müracaatlarda bulunmasına rağmen, aracını bulamamaktadır. Böylelikle, trafik
ekiplerince bulunan araç "buluntu" olarak nitelendirilerek ve araç
sahibi aracının bulunduğundan habersiz olduğundan, araç, altı aylık süreç
sonunda satışa sunulacaktır.
Değerli arkadaşlarım, burada, aracı
çalınan kişiler de dolayısıyla mağdur edilecektir. Bu mağduriyetin giderilmesi
açısından, buluntu araçlar satılmadan önce, aracın gerçek sahibinin bulunması
için her türlü tahkikat yapılmalıdır. Yine, bu buluntu araçlar belirli
bölgelerde parka çekilerek, araçlarını çaldıran mağdurlara tebligat yapılmalı
ve araçlarını teşhis etmek için bu bölgelere başvurmaları sağlanmalıdır. Tabiî,
bu arada, oto hırsızlığının önlenmesi için Emniyet Teşkilatımıza da önemli
görevler düşmektedir.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, önem arz
eden oto hırsızlığının cezaî müeyyidesinin az olması, plaka ve ruhsatlardaki
mühür ve kaşelerin kolay yapılması, oto hırsızlığı suçundan cezaevine giren
şahısların burada bulunan diğer hırsızlarla birlikte, tahliye olduklarında,
organize olmuş bir şekilde oto hırsızlığı suçuna yönelmeleri, sigorta
şirketlerinin denetimsiz olması, çoğu hasarlı durumdaki otoların hırsızlık
şebekelerinin eline geçmesi ile bu şahısların çalmış oldukları otolarla
değiştirme yapmaya yönelmesi, oto hırsızlıkları artışının başlıca nedenleri
olarak sayılabilir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu
maddesinde "yedi yıl ve daha uzun cezayı gerektiren ağır suçlar ile
toplumda infial uyandıracak suçların dışındaki eylemlerde tutuksuz
yargılama" prensibi getirildiğinden, suç işlemeyi alışkanlık haline
getiren sabıkalıları cesaretlendirmekte ve dolayısıyla, yankesicilik, kapkaç,
dolandırıcılık gibi suç türlerinde de artışlar olmaktadır. Kırsal alanda,
köylerde, vatandaşlarımız, hayvan hırsızlıklarından perişan olmuşlardır.
Vatandaşlarımızla yaptığım toplantılarda, köylerde, artık, can güvenliklerinin
kalmadığını, can ve mal güvenliklerinin kalmadığını belirtmektedirler.
Değerli arkadaşlarım, konu Karayolları
Trafik Kanunu olunca, bir hususa daha değinmeden geçemeyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen tamamlayın.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - İçişleri
Bakanlığınca hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen
Karayolları Trafik Kanununda değişiklik öngören yasa taslağının 40 ncı maddesinde,
şoförler odalarının plaka ve basılı evrak gelirleri ellerinden alınmak
istenmektedir.
Şoförler odaları, ülke genelinde, bugüne
kadar, birçok hizmet vermiş ve birçok kişiye de istihdam olanağı sağlamıştır.
Türkiye genelinde 750 şoför odası bulunduğunu düşünürsek, bu uygulamayla birçok
kişinin işsiz kalacağı ortadadır. Şoförler odasının üyelerine bugüne kadar
vermiş olduğu hizmetlerinin idamesi için, odaların elinden alınmak istenen
basılı evrak ve plaka satışlarının yine odalar tarafından temin edilmesi
gerektiği kanısındayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
birçok sorunu tartıştık. Bazı sorunlar gözardı edilmektedir. Sorunlar yumağı
deyince, öğrencilerimiz, gününden mutlu değil, eğitimde sorun var;
çiftçilerimiz, gününden mutlu değil, üretimde sorun var; muhtarlarımız mutlu
değil, aylıklarında sorun var.
Dün, çok uzun boylu tartıştık; ama, bakın,
"Muhtarların Sesi..."; "Hakikî muhtar dostu İçişleri Bakanı
Sayın Abdülkadir Aksu..."
Sayın Abdullah Gül Beye başbakanken
sorduğum soruya, Sayın Bakanımız cevap verdi. 2003 yılında sormuştum. Sorunun
cevabında "ayrıca, mahallî idareler reformu kapsamında halen üzerinde
çalışılmakta olan kanun tasarısında, muhtar ödeneklerinin artırılmasına yönelik
hükümlere yer verilecektir." Tarih -Sayın Abdülkadir Aksu'yla- 3.2.2003.
Değerli arkadaşlarım, acil eylem planında,
Sayın Başbakanımız -daha sonra Abdullah Gül'den devraldığında- Tayyip Erdoğan
"durmak yok, koşacağız -acil eylem planında- hızımıza yetişin"
diyordu. Bakın, 2003 yılı; yıl 2005. Lütfen, bürokratlarımızı uyarın,
muhalefetin...
BAŞKAN - Sayın Özkan, bir dakikanızı rica
edebilir miyim.
Sayın Özkan, size 2 dakika süre verdim;
ama, bakın, rica ediyorum; madde başka bir konuyu ifade ediyor.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Torba yasa
olduğu için Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Siz çok genişlettiniz. Rica
ediyorum...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, iki gün önce
kutladığımız Kadınlar Gününün, tüm dünya kadınlarına, ülkemin vefakâr, cefakâr
kadınlarına sağlıklar, mutluluklar getirmesini diler, bizim kadınımızın da, bir
gün, sahip olduğu kadınlık gururuna, kadınlık onuruna, arzuladığı tüm kadınlık
haklarına sahip olması ümidiyle, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 11 inci maddeyi oylarken karar
yetersayısı arayacağım.
Maddeyi kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.51
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - 11 inci maddenin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve
karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12.- 2.3.1984 tarihli ve 2985 sayılı
Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasındaki "veya Sosyal Sigortalar
Kurumu" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı Kanuna aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 5.- Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte, İdarede bu Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası
uyarınca sözleşmeli personel olarak çalışanlardan sosyal güvenlik açısından 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç ay içerisinde yazılı olarak İdareye başvurmaları halinde
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilirler.
Bu süre içerisinde 5434 sayılı Kanun ile ilişkilendirilme talebinde
bulunmayanların 506 sayılı Kanun ile ilişkileri devam eder."
BAŞKAN- Çerçeve 12 nci maddenin geçici 5
inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili
Sayın Tacidar Seyhan.
Buyurun Sayın Seyhan.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlgili madde, 2985 sayılı Toplu Konut
Kanunuyla ilgili bir madde. Bu maddede yapılmak istenen, sözleşmeli personeli
SSK kapsamından alıp, Emekli Sandığı Kanunuyla ilişkilendirmek; yapılan bu,
gayet basit. Bu, paralellik sağlamak amacıyla yapılıyor; çok doğru bir karar.
Tabiî, içerik olarak şöyle bir bilgi de
var; bu kanun tasarısı 3 kişiyi ilgilendiriyor, sadece 3 kişi başvurmuş.
TOKİ'ye bağlı olarak çıkan bir kanun olduğu için 3 kişiyi ilgilendiriyor.
Kanunun 3'ü, 2'si olmaz; eğer paralellik sağlanacaksa, böyle bir düzenlemeye
ihtiyaç var; arkadaşlar da bunu yerine getirmişlerdir, son derece olumlu bir
madde. Bunun için çok teşekkür ediyorum.
Bunu, şunun için açıkladım; gerçekten, bu
madde üzerinde çok fazla mütalaa edeceğimiz bir şey yok; fakat, buna paralel
olarak yapılan bazı şeyleri, sayın bakanlarımız da burada iken -Sayın
Unakıtan'ı da burada gördüm, Sayın Babacan'ı da burada gördüm- genel anlayışı
bir değerlendirmeye çalışacağım; mademki böyle bir anlayışımız var, Türkiye'de
sorun çözeceğiz.
Dünden beri konuşuluyor; dün, Sayın
Unakıtan'dan gelen ilk beyan şu idi: "Cumhuriyet Halk Partisi,
özelleştirmeye karşı olduğu için, geçmişe dönük alışkanlıklarından dolayı
burada muhalefet yapmaya devam ediyor" Yani “özelleştirme gerek; devletin
durduğu yeri iyi belirleyin" diyor bize. Ben de diyorum ki, aynen doğru.
Arkadaşlar, bu ülkede yapmamız gereken en
önemli şey, devletin durduğu yeri iyi belirlemek.
Peki, iktidar ne yapıyor burada; iktidarın
ölçeği kaçtı. Teker teker açıklayacağım şimdi size. Sayın Babacan'ın, devletin
durduğu yeri belirlediği kriter farklı, Sayın Unakıtan'ın farklı, Sanayi
Bakanının farklı, Enerji Bakanının farklı. Böyle bir hükümet olur mu?!
Bakın, Sanayi Bakanlığından başlayayım.
"Devlet özelleştirme yapsın, yükünü üzerinden atsın" diyor, oraya
müdahale etmeye çalışıyor.
Arkadaşlar, özelleştirme için dünyada çok
önemli bir kriter var; işi kimin yaptığını hedef alamazsınız, işin niteliğini
hedef alabilirsiniz. Türkiye'de en büyük problemimiz, işin niteliği konusunda
sistem tıkanmış, çözülmüyor; özel sektör de yapsa, rekabet gücümüzü
kaybetmişiz. Meseleye buradan yaklaşmak lazım.
Siz, teknolojik gelişmeyi sağlayacaksınız,
ar-geye öncelik vereceksiniz, kurumlarınızı, kurullarınızı çalıştıracaksınız,
rekabet edecek düzeye getireceksiniz, devletin üstünden yükü alacaksınız.
Tabiî, özel sektörün üzerinden de alacaksınız. İşi kimin yaptığıyla
ilgilenirseniz, bugünkü başımıza gelenler, gelmeye devam eder, bu, tekrar eder.
Bakın, özelleştirilen yerlere bakın -çok
şeffaf bir şey söylüyorum- birçoğu zarar ediyor ya da kapatıldı. Ne fark etti
arkadaşlar? Ülke ekonomisine katkı sağlayan bir tek şey söyleyin bana.
Hangisinde çok büyük bir performans görüyorsunuz? Devlet, özelleştirdikten
sonra bir de teşvik yasası çıkararak, o kurumları kurtarmak zorunda kalacaksa,
Hazinenin bu yükün altından kalkması mümkün mü! Böyle bir özelleştirme anlayışı
olur mu! Topyekûn yapılanmada, eğer
siz, çağdaş, reformist bir ekonomik yatırım anlayışını benimseyemezseniz,
Türkiye'de sanayileşmede gerçekten ülkenin ihtiyacı olan öncelikli yatırımları
belirleyemezseniz, istediğiniz kadar özelleştirin, bu ülke yeniden kaynak
sıkıntısına girer.
Şimdi, sonuçta, bu işlem... Niye bunun
üzerinde duruyorsunuz diyeceksiniz değerli arkadaşlarım; olayın mağduru sistem
olmalı; ama, olayın mağduru insan Türkiye'de. Şöyle bir bakın, siz de
bölgelerinize gidiyorsunuz. Bu, siyasî olarak bir karşı çıkış değil tek başına.
Bir manzarayı ortaya koymaya çalışıyorum, önünüze sermeye çalışıyorum. Sistem
mağdur olması gerekirken, bir sistemi mahkûm etmemiz gerekirken, başka bir
sisteme geçiş yapmamız gerekirken, biz, insanı mağdur ediyoruz. Allahaşkına,
siz de grubunuzda tartıştınız, Tekelde ortaya çıkan bu durum, sistemin
mağduriyeti mi insanın mağduriyeti mi?! SEKA'da ortaya çıkan durum, sistemin
mağduriyeti mi insanın mağduriyeti mi? Hayır, sistem değişikliği yok, mağdur
olan insan orada duruyor. Böyle sosyal devlet olmaz.
Değerli arkadaşlarım, Sanayi Bakanlığı,
yine, devletin yerini belirlemeye çalışıyor. Bir yandan, Sayın Unakıtan diyor
ki "özelleştirmeye öncelik verin, devleti bu işlerin içinden çekin."
İşte, size, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Kanununda yapılan... Sayın Başkan da
orada oturuyor... Devlet ne yapıyor biliyor musunuz; devlet, denetleme
yetkisini kullanıyor. Bu ülkenin başına ne geldiyse denetimsizlikten geldi.
Sonuna kadar arkasındayız bunun. Ama, devlet, yönetime müdahale ediyor; sivil
toplum örgütü statüsünde olan kuruluşların yönetimine müdahale ediyor
arkadaşlar. O zaman ben şunu anlıyorum: Bir bakanlık, devletin durduğu yeri
farklı şekilde belirleyip insana zarar veriyor, bir bakanlık da devletin gücünü
olmaması gereken yerde kullanıp demokrasiyi yok edip orada kurullara zarar
veriyor. Nasıl çıkacağız biz bu işin içinden?
Türkiye'de dün çıkan yasayı
karşılaştırdım. Nereyle uyuşuyor biliyor musunuz; elimde ölçekleri var ve
bunların temsil hakları var. Bizim yasamızın devletin bulunduğu yer açısından
şematik olarak çıkarının uyuştuğu yerler, Malezya, Çin ve Zimbabve; uyuşmadığı
yerler, Hollanda, İspanya, Fransa, Japonya ve saire. Biz yüzümüzü nereye
döndük; üçüncü dünya ülkeleri olarak anılan Zimbabve, Boswana'ya mı
allahaşkına?! Devletin, diktatörlükle yönetilen bir ülkede sivil toplum
örgütüne bakış açısıyla buradaki bakış açısı bir olabilir mi?! Nasıl
demokratikleşeceğiz biz?! Hadi denetleme yetkisini kullandınız, yönetime niye
müdahale ediyorsunuz?! Kayıtlarına müdahale ediyoruz, onların sistemlerine
müdahale ediyoruz.
Arkadaşlar, bu konuyu kısa kesip
kapatacağım; fakat, hepinize bir şey söylemek istiyorum: Sivil özgürlüksüz
siyasal özgürlük olmaz. Eğer sivil özgürlüğe dikkat etmezsek, bir gün buradaki
özgürlüğümüzü kaybederiz.
Bu konuyu burada bitiriyorum.
Şimdi geldim Sayın Babacan'la ilgili
konuya. Devletin durduğu yer...
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Niye
bitiriyorsun, maddeyle çok ilgili.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Bu da onunla
ilgili. Zamanı verimli kullanmak için onu bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, yine hükümetten
söz ediyorum. Biri başka söylüyor, biri başka söylüyor. Dikkat ederseniz, on
gün önce burada bir konuşmada Yenilenebilir Enerji Kanununu gündeme getirdim.
Sayın Başkan da orada... Bu geldi Meclise, bekliyor on aydır; hükümetin
tasarısı olarak geldi, oybirilğiyle komisyondan çıkardık, birinci sıradaydı,
geçen yıl bekletildi, burada da üç aydır bekliyoruz. Enerji Bakanı
"Meclisin gündeminde; biz bunu çıkarırız" diyor; ancak, konuyla
ilgili sanayiciler, çıkması için, Sayın Babacan'a gidiyorlar, RESİAD
yöneticileri "bu ülkede çağdaş bir enerji yatırım anlayışı için
yenilenebilir enerjiye ihtiyaç var; Avrupa'da böyle, Asya'da böyle; siz bizi
teşvik edin, Avrupa düzeyine çıkamazsak da yenilenebilir enerjinin bulunduğu
yeri biraz artıralım" diyorlar. Sayın Babacan doğrular ya da yalanlar,
gazetede çıktı; bir tekzibini görmediğim için doğru kabul ediyorum. Sayın
Babacan "ben, BP ve Shell'in üst düzey yöneticileriyle görüştüm, Amerikan
Enerji Ajansıyla da görüştüm; yenilenebilir enerji olayı çok önemli bir şey
değil Türkiye için, daha önemli yatırımlar var, buna öncelik vermeye gerek yok
dediler" diyor.
Şimdi, kim haklı? Türkiye'de yenilenebilir
enerjiye ihtiyaç olduğunu söyleyen Enerji Bakanımız mı, yoksa
"yenilenebilir enerjiye ihtiyacımız yok" deyip "bu tasarı
hazineye yük getiriyor" diye Mecliste beklemesine neden olan Sayın Babacan
mı?
Arkadaşlar, böyle hükümet edilir mi?!
Yoksa, buna inanıp o kanunu buraya getiren, sekiz aydır, on aydır çıkmasını
bekleyen Sanayi, Ticaret, Enerji Komisyonunun 24 üyesi mi haklı? Böyle bir
yönetim anlayışı olur mu? Ne zamana kadara gideceğiz? Bu yasa kadük kalırsa
bunun altından kalkmak mümkün mü?
Değerli arkadaşlarım, burada önemli olan
şudur: Eğer bir şeyi yapmak istiyorsak dengeli yapacaksınız. Sayın Babacan
"bu, hazineye yük getiriyor" diyorsa, hazineye yük getiren her şeyden
kaçınsın. Biz, geçen hafta, yenilenebilir enerjiyi geriye atıp bekletirken,
aynı zamanda, doğalgaza geçmiş olan, geçmişte birkaç aylık alacağı olan
firmaları aniden, Meclisin gündeminde yokken, torba yasa demeyeyim ona da
damdan düşen yasa gibi getirdik bir kanunun arkasına ekledik, hazineye 43
trilyon lira yük bindirdik.
Sayın Babacan, yani, 30-40 milyon dolarlık
yenilenebilir enerji yatırımını hazineye yük olarak gördünüz de, 11 tane
firmaya yüzde 100 sübvanse verilen, hatta, onların devlete olan borçlarının
faizlerini yok yere affedip, piyasada, rekabet yerine rekabetsizlik yaratan
yasada, 42 000 000 dolara karşılık verilen 43 trilyonluk sübvansiyonu hazineye
yük olarak görmediniz mi?! Böyle bir şey olur mu?! Birini hak göreceksiniz
birini mubah göreceksiniz. Ne iş yapıyorsunuz siz orada?! "Ben görmedim,
ben bilmedim" diyemezsiniz. Hepsi bunun oldu; geçen hafta yaşandı. Birine
bakarken, öyle bakacaksınız, birine bakarken, aman kardeşim hassasiyetinizi
koruyacaksınız. Niye, kim demiş; Amerikan Enerji Ajansı. Hangi ülke bir başka
ülkeye, kendi çıkarları doğrultusunda bakmaz değerli arkadaşlarım? Sayın
Babacan bu ülkenin bakanı; bu ülkenin sanayicisini dinlemek zorunda.
Hiçbirimiz, şirketlerin yöneticilerini referans olarak kabul edemeyiz. Biz,
sadece, onlardan, ülkede, doğru, sağlıklı politika uygulamak için bilgi alırız.
Sayın Bakanın durması gereken yer burası değerli arkadaşlar.
Sadece bununla bitiyor mu; bununla da
bitmiyor arkadaşlar; çelişki devam ediyor. Çelişki, bir başka yönetim
anlayışına yine sıçrıyor. Dikkat ederseniz, geçen hafta, bu kanunla birlikte
görüştüğümüz kanunda, yine, enerji ihracatı için, devletin, Elektrik Üretim
AŞ'ye yetki verilmesine yönelik bir karar çıktı. Burada, Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli üyeleriyle de konuştum. Diyorlar ki: "Burada da yük
altına sokuyoruz devleti; siz neredesiniz?" Doğru söylüyorlar. Biz
buradayız. Sayın bakanlar, siz neredesiniz? Getirin, beraber yapalım.
Komisyonun önünden kaçırarak, bizim katkımızı yok sayarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisini, keyfiyete dayalı, aniden, aşağıdan getirilen yasalarla, günübirlik
işleyişe sokarak devlet yönetimi olabilir mi arkadaşlar?! Biz, devlet
yönetiminde çok önemli şeyler bekliyoruz; en azından modern olsun istiyoruz,
çağdaş olsun istiyoruz, şeffaf, saydam bir yönetim anlayışı istiyoruz; ama,
yönetimi paylaşamasak da, yönetimde işimizi kolaylaştıracak yasal düzenlemeleri
paylaşmayı bekliyoruz değerli arkadaşlar. Bir de, kızmadan, kırılmadan,
incinmeden bize dönmenizi ve bizimle ülke meselelerini doğru dürüst
tartışmanızı bekliyoruz. İşte, modern ve çağdaş devlet anlayışı budur. Eğer,
komisyondan kaçırırsanız, bizim görüşlerimizi hiçe sayıp buradaki kararları
keyfiyete dökerseniz, biz, nasıl siyasî iradeyi burada temsil edeceğiz?!
Devlete kazanç sağlayabilecek bir dolu
gelir var. Sayın Şener de buradaydı; on gün bir şeyi tartıştı, enerji ajansları
kuruluyor. Bu ajanslara Dünya Bankasından 90 000 euroya kadar yardım yapılıyor.
Bu kanunu çıkarın dedi oda başkanlarımız, devletin üzerinden yükü alır dedi;
ama, Sayın Bakan, on aydır, ne komisyon gündemine getirdi ne Meclis gündemine
getirdi. Kullanmadığınız para gitmiş sayılıyor. Bir yandan bu ülkeye kaynak
aktarmaya çalışıyorsunuz, bir yandan bu ülkeye aktarılacak kaynakların önünü
kesiyorsunuz. Ben size anlatmayacağım, kime anlatacağım bunu arkadaşlar?!
Hakikaten, hiç mi çelişki yok?!
Torba yasa diyorsunuz; torbalamaya ne
gerek var?! Ayırın ayırın, millet menfaatına olan yasaları arka arkaya
geçirelim. Var mı olumsuz bir şey?!
Çok Değerli Başkanımız orada duruyor; ne
zaman komisyonda tıkadık, ne zaman yardımcı olmadık, ne zaman ölçtük bunu?!
Bizim de yüreğimiz insan sevgisiyle, ülke sevgisiyle dolu. Biz de
sorumluluğumuzu kullanmak istiyoruz; ama, her şeyden önce, vatandaşın önüne
çıktığımızda, alnımız ak, gönlümüz rahat gitmek istiyoruz. Siz, bu işlemler
yapılırken, neden sustuğunuzun cevabını rahat vermek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Modern olacaksınız, esnek olacaksınız,
liyakat sahibi insanlarla devleti donatacaksınız, etik ve estetiğe direkt bağlı
olacaksınız; ama, devlet yönetecekseniz, her şeyden önce kararlı olacaksınız,
devlet adamı ciddiyetinde olacaksınız. Bunu yapmazsak, ülke de sıkıntı çeker,
biz de sıkıntı çekeriz değerli arkadaşlarım.
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
12 nci maddeye bağlı geçici 5 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısı...
BAŞKAN - Karar yetersayısı arayarak 12 nci
maddeye bağlı geçici 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, devam
etmeyeceklerse kapatalım.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı bulunamamıştır.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.11
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.25
BAŞKAN:
Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki
görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - 12 nci maddeye bağlı geçici 5
inci maddenin oylaması sırasında karar yetersayısı talep edilmiş ve
bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylayacağım ve
karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 5
inci madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
Geçici 6 ncı maddeyi okutuyorum:
"GEÇİCİ MADDE 6.- Geçici 5 inci
maddeye göre 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
ilişkilendirilenlerin İdarede 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi olarak
bu Kanunun ek 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel
statüsünde geçen hizmet süreleri; emekli keseneklerine esas aylık derece ve
kademelerinin belirlenmesi ile 5434 sayılı Kanunun ek 48 inci maddesinin (b)
fıkrası ve ek 70 inci maddesinin uygulanmasında, öğrenim durumları itibarıyla
yükselebilecekleri dereceleri aşmamak ve 2.2.2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun
hükümleri dikkate alınmak suretiyle, memuriyette geçmiş gibi değerlendirilir ve
değerlendirilen bu sürelerin önceden kıdem tazminatı, toplu ödeme veya emekli
ikramiyesi ödenmemiş olan kısmı 5434 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde emekli
ikramiyesinin hesabında dikkate alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz söz istemiştir.
Sayın Aksöz, sürenizi birleştiriyorum, 15
dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci
maddesinin geçici 6 ncı maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına görüşlerimi
ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanunun
önümüze geliş sebebi, Anayasa Mahkemesince verilen birkısım iptal kararlarıdır.
Keşke, İktidar Partisi, o zamanki bütçe görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk
Partisinin defalarca yaptığı uyarıları dikkate alsaydı, keşke, o bütçe kanununa
bütçeyle ilgisi olmayan hükümleri koymakta inat etmeseydi ve bunca zaman
kaybına sebep olmasaydı. Oysa, Anayasanın 161 inci maddesinin dördüncü fıkrası
çok açıktır "bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir
hüküm konulamaz" denilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin tüm
konuşmacıları, o günkü bütçede, bütçeyle ilgili olmayan pek çok hüküm
bulunduğunu, bu durumun Anayasaya aykırı olduğunu söylemişlerdir; ancak, ne
hikmetse, İktidar Partisi, bu uyarıları, Anayasanın bu çok açık hükmüne rağmen
görmezlikten gelmiş, bütçe bu aykırılıklarla çıkınca, Cumhuriyet Halk Partisi
Anayasa Mahkemesine başvurmak zorunda kalmıştı.
22 Ocak 2004 tarihli Anayasa Mahkemesi
kararı, Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusunu haklı bulmuş ve bazı maddeleri
iptal etmiştir. İşte, bu iptal gerekçeleri doğrultusunda şu anda görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısı hazırlanmıştır. İktidar Partisi, bir daha bütçe
hazırlama imkânı bulursa, umuyoruz ki, artık, bu anayasal gereklere dikkat
edecektir.
Geçici 6 ncı maddede düzenlenen hükümler
geçici 5 inci maddeyle birlikte değerlendirilmelidir. Söz konusu maddelerde
düzenlenen hususlar, Toplu Konut İdaresi Başkanlığında çalışan personelin özlük
haklarını düzenlemektedir. Madde gerekçesinde, aynı kurumdaki personel
arasındaki statü farklılıkları ve idare mahkemeleri nezdindeki bazı davalar
gerekçe gösterilerek bu düzenlemenin yapıldığı belirtilmektedir.
Nitekim, geçici 5 inci maddeyle, 506
sayılı SSK Kanununa tabi olan personelin, üç ay içerisinde yazılı olarak
idareye başvurmaları halinde, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunuyla
ilişkilendirilirler hükmünün, ilk bakışta, kişi lehine olduğu şeklinde bir kanı
uyanmaktadır. Bununla birlikte, ilgili maddelerdeki birkısım hususları
uygulamanın da gerek kişi gerekse Emekli Sandığı aleyhine sonuçlar
doğurabileceği de düşünülmelidir. Bu hususlar şöyle özetlenebilir:
SSK'dan Emekli Sandığına geçişin üç aylık
hak düşürücü süreyle sınırlandırılmasının, kişilerin ilgili kanunu öğrenip
karar verebilme süreçlerinin, diğer benzer kanunlarda altı ay olarak belirlenen
süre yerine, burada üç ay olarak belirlenmesi neticesinde, hakkın kullanımını
engelleyici bir nitelik taşıdığı düşünülebilir. Ayrıca, hak düşürücü süre
uygulaması neticesinde, dava açma haklarının ortadan kalkması uygulamasının
hukuk devletiyle bağdaşmayacağı da düşünülmelidir.
Geçici 6 ncı maddeyle, SSK'dan Emekli
Sandığına aktarımı yapılan personelin hizmet birleştirmesi yapılmıştır. Buna
göre, ilgili personel, önceki yıllara ait çalışması sonucunda hak kazanmış
olduğu kıdem tazminatını alamayacak; onun yerine, bu süreler emekli ikramiyesi
ödenmesinde esas teşkil edecektir. Ancak, kıdem tazminatının emekli
ikramiyesine göre daha yüksek tutarlarda olması sebebiyle, bu hüküm bazen
personel aleyhine sonuç doğurabilir. Bu durum, aynı zamanda, kazanılmış hakkın
ihlal edilmesi sonucunu da doğurabilir. İlgili personelin SSK'dan Emekli
Sandığına geçmesi neticesinde, geçmiş yıllardaki hizmetlerin de Emekli
Sandığında geçmiş gibi değerlendirilmesi yoluyla sandığın aktuaryel dengeleri bozularak,
sosyal güvenlik sisteminde açık artacaktır.
Yukarıda yazılan bu hususlar, hukukî
değerlendirmelerdir. Bunun, bir de politik değerlendirmesi vardır.
Tasarı, genel olarak, kamu emeklilik
modelini güçsüzleştirip, özel emeklilik sistemini bu yolla desteklemeye yönelik
hükümler taşımaktadır. Bunun aracı olarak da, kamu emekliliği sistemini tek bir
çatı altında toplama yöntemi benimsenmiştir. Emekli Sandığını, belki de
altından kalkamayacağı bir yükün altına sokarak, fiilen sistemin işlemesini
sekteye uğratacak bu yolla, emeklileri, âdeta zorunlu olarak başka kanallara,
özel emeklilik sistemine yönlendirecek bir yapı kurumsallaştırılmaktadır.
Şu anda, Emekli Sandığından emeklilik, SSK
emekliliğine göre daha avantajlı gibi görünebilir. Emekliler için, Emekli
Sandığına geçiş, bu nedenle günümüzde tercih edilebilir; ancak, unutulmamalıdır
ki, Emekli Sandığının ödediği görece yüksek emekli maaşı, bu şekilde
sürmeyecektir. Günümüzde, Emekli Sandığının maaş bağlama oranı yüzde 75
civarındadır. Oysa, Dünya Bankası reorganizasyon çalışmaları bunun yüzde
35'lere çekilmesini hedeflemektedir. Bu, devlet eliyle devlet personelinin
düşürülmesi, insanî yaşam koşullarının da elinden alınması sonucunu doğurur.
Madde, bu hedefe ulaşmak için emeklileri
tek çatı altında toplamaya yönelik olarak tasarlanmıştır. Bu çerçevede, söz
konusu değişiklikler, tüm emeklileri tek çatı altında toplayarak ve emekliliğe
ilişkin sosyal haklarda kısıtlamalara giderek, orta ve uzun dönemde özel
emeklilik sistemini temel alan bir yapılanmaya geçilmesini hedefleyen, küresel
ve çokuluslu şirket güdümlü politikaların aracı niteliğindedir.
Değerli milletvekilleri, salt bu madde
çerçevesinde konuşacak olursak, başkaca bir itirazda bulunmaya gerek yoktur;
ancak, tasarıda, Anayasa Mahkemesi kararına ve özellikle Plan ve Bütçe
Komisyonundaki Cumhuriyet Halk Partili üyelerin itirazlarına rağmen, yine de
tespit ettiğimiz pek çok önemli, fahiş hata vardır. Bunları da, eğer
düzeltilirse iyi olur umuduyla, düzeltilmezse de tutanaklara geçmiş olur düşüncesiyle
sizlere arz etmek istiyorum.
Bir kere, değerli arkadaşlar, her kanunla
ve her konuyla ilgili düzenlemeyi ayrı ayrı yapmak, kanun yapmanın esasıdır.
Böyle, toptancı bir anlayışla, pek çok yasadaki pek çok maddeyi bir tek yasayla
düzenlemek doğru bir yöntem değildir. Adı üstünde, buna "torba yasa"
deniyor; ama, maalesef, verilen 65 önergeyle her şey birbirine giriyor ve torba
yasa, âdeta, çorba yasa oluyor.
Tasarıya şöyle bir baktığımızda, kamu
maliyesinde olması gereken, saydamlık ve hesap verme sorumluluğu gibi ilkelerin
de yok edildiği görülmektedir. Tasarıyla, yeşilkart sahiplerinin ve 65 yaşını
doldurmuş muhtaç ve kimsesizlerin, ayakta tedavilerinde, yüzde 20 oranında ilaç
katılım payı ödemeleri şartının getirilmesi, bu güçsüz ve zayıf insanlara,
altından kalkmaları çok zor bir malî yük getirecektir. Takdir edersiniz ki, bu
hüküm de sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Herhangi bir kamu sosyal güvenlik
kurumundan maaş alanların kamuda bir göreve atanmaları halinde önceki
maaşlarının kesilmesi ise müktesep hakları yok etmesi açısından, Anayasaya
aykırı bulunmaktadır.
Yine, tasarıda, belediye personelinin
nakline ilişkin ilkeler konusunda belirsizlik vardır ve bu belirsizlik, sonuç
olarak, düzenleme yetkisini yürütmeye bırakmak anlamına gelir; fakat, aslî
düzenleme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğundan, bu yetkinin
dolaylı yoldan da olsa yürütmeye bırakılıyor olması, yine, Anayasaya aykırıdır.
Hukukun temel ilkelerine göre, bir yasanın
yürürlüğe girmesi ya da yürürlükten kalkması tarihi net olarak belirtilmek
zorundadır. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Halbuki, bu tasarıda bir hüküm
vardır. O hükümde, 7462 sayılı Yasanın, özelleştirmenin tamamlandığı tarihte
yürürlükten kalkacağı yazılıdır. Şimdi, bakınız, bir yasa yürürlükten kalkacak
deniliyor, kalkma tarihi yok. Özelleştirme tamamlandığı tarihte bu yasa kalkar
demek, ucu açık bir şey söylemektir. Özelleştirme tamamlanmazsa bu yasa hiç
kalkmayacak demektir. Ne zaman tamamlanacaktır; bu da, Anayasaya, kanun yapma
tekniğine aykırıdır; çünkü, kanunun yürürlüğe girmesi ve kalkması, kesin, açık,
belirli ve öngörülebilir olmak zorundadır.
Değerli milletvekilleri, insan nasıl ki
çok şey konuşunca ne dediği anlaşılmaz, her şey birbirine karışırsa, bu yasa
tasarısı da pek çok yasayı bir tek yasa tasarısıyla değiştirmeye kalkışınca,
yasalar, kavramlar, önergeler, hukukun temel kuralları birbirine girmiştir.
İktidar Partisi, maalesef, yine Anayasa Mahkemesine gitmeye aday yeni bir yasa
yapmaktadır. İktidar Partisi, hukuk devleti kurallarına ve hukukun temel
ilkelerine uymama huyundan, maalesef, vazgeçmemektedir. Tek başına iktidar olan
Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin tüm uyarılarına ve
samimî katkılarına rağmen, inatlaşarak çıkardığı yasalara şöyle bir baktığımız
zaman, inatlaşarak çıkan tüm yasaların, belki de tamamına yakınının, ya veto
edildiği ya Anayasa Mahkemesinden geri iade edildiği görülmüştür, iptal
edildiği görülmüştür. Bu olgulardan ders almak gerekmez mi?! Katkıya hazır olan
muhalefet partisiyle bir şeyleri paylaşmak ve onlarla uzlaşarak yasa getirmek
daha doğru değil mi?! Şayet, İktidar Partisi, kardeşim, ben çoğunluğum, her
istediğimi yaparım, benim bildiğim doğrudur diyorsa; bana bir şey olmaz, siz ne
yaparsanız yapın, ne uyarıda bulunursanız bulununuz diyorsa, bizim İktidar
Partisine yapacağımız son uyarı bu vesileyle şudur:
Değerli İktidar Partisi, haydi hukuku
dinlemiyorsunuz, haydi bizim uyarılarımızı da dinlemiyorsunuz; ama, hiç
olmazsa, size, çok önemli bir uyarı olan her salı bir istifa, her perşembe bir
istifa uyarısına dikkat edin ve hukuk anlayışınızı, çoğunluk anlayışınızı
lütfen bir kere daha gözden geçirin diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Siz kendinize
bakın!..
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aksöz.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak, sözlerime başlamadan önce, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde karşılaşmış olduğumuz manzaranın beni son
derece üzdüğünü ifade etmek istiyorum. Meclis çalışmaya başlayalı henüz 2,5
saat oldu; ancak, bu 2,5 saatlik süre içerisinde üç kez karar yetersayısı
istendi ve üç kez de bu Mecliste karar yetersayısı bulunamadı. Karar
yetersayısının 139 olduğunu gözönüne alacak olursak, 361 kişiye sahip İktidar
Partisinin 139 milletvekilini Meclis salonuna getirememesini de çok iyi
değerlendirmek lazım.
Bunun sebeplerini ben çok iyi biliyorum,
bunun sebeplerini çok iyi biliyorum. Dün de bir nebze söyledim. Çünkü,
getirilen bu kanun tasarısı, tam 48 kanunda değişiklik yapan bir kanun
tasarısı. Dün de söyledim; Sayın Maliye Bakanı da dahil olmak üzere hiçbir
milletvekilimiz, bu 48 kanunu masanın üzerine koyup, acaba hangi maddelerinde
değişiklik vardır diye incelemeye kalksa, 1 güne değil, 2 güne ihtiyacı var. O
bakımdan, sayın milletvekilleri, bilmedikleri, anlamadıkları bir kanunla ilgili
katkı yapamayacakları için, destek veremeyecekleri için bu Meclis salonuna
gelmiyorlar. Ancak, dün, Sayın Maliye Bakanı, burada, niye bu şekilde bu kanun
tasarısını Meclis gündemine getirdiğini sorduğumuzda "çok acil kanunlar
bunlar; bunların bir an önce Meclisten geçip yasalaşması lazımdır; onun için
bunu Meclis gündemine getirdik" dediler; ancak, görüyorum ki, bu kanun
tasarısının içerisinde, AK Partili milletvekillerimizin de içine sinmediği çok
maddeler var. O bakımdan, sayın milletvekillerimizin bu salona gelmemelerinin
altında yatan sebeplerden bir tanesi de budur. O bakımdan, ben, iktidardan,
hükümetten rica ediyorum; sadece Başbakanlıkta hazırlanıp Meclise gönderilen
kanun tasarılarını, bundan sonra daha geniş katılımla, milletvekillerinin görüş
ve önerileri alınarak, lütfen, Meclise getirsinler.
Bakınız, bugün, gelir idaresi yasası,
Bütçe ve Planda görüşülmeye başlandı; o da, Başbakanlıkta hazırlandı buraya
geldi; ancak, ne gariptir ki, ilk defa, Türkiye'de kamuda çalışanlar, Maliye
Bakanlığında çalışanlar, tam sayfa ilan vererek gelir idaresi yasasındaki
aksaklıkları kamuoyuyla paylaşıyorlar. Sayın Maliye Bakanı da diyor ki:
"Başbakanlıkta bu böyle hazırlanmış, eksiklikler varsa, gideririz."
Biz, hep bunu söylüyoruz, Meclise bu kanun
tasarıları gelirken, ne olur, ilgili tarafları, lütfen, biraz daha dinleyin,
daha geniş katılımla bu kanun tasarılarının buraya gelmesini sağlayın; yoksa,
bugün İzmit SEKA'da olduğu gibi, dün işçilerin SEKA fabrikasından zorla
çıkarılacağını söylerken, bugün farklı bir noktaya gelirsiniz. Dün TÜPRAŞ'ı
belli bir fiyata satarken, geçen hafta yüzde 14,5'i yaklaşık 450 000 000 dolara
halka satıldı. Biz, o zaman da bunu söylemiştik. Millî serveti, millî
kaynakları ucuza kaptırıyorsunuz dediğimizde, bizlere itiraz etmişlerdi; ancak,
bugün TÜPRAŞ'ta gelinen nokta, bizim ne kadar haklı olduğumuzun çok açık bir
göstergesi.
Sayın Ali Babacan buradayken bir hususu da
ilave etmek istiyorum. Bakınız, Denizli'de yayınlanan bir gazetenin başlığı;
başlık "Batıyoruz" diyor. Batıyoruz diyenler, Denizli'deki
sanayiciler, Sayın Bakanım. İhracatta en ön sıralarda olan sanayicilerimiz,
gazete başlığıyla -Başbakanlığa da gönderilen bir metin size de ulaştı-
Denizli'de, batıyoruz diyorlar ve ocak ayı içerisinde Denizli Organize Sanayi
Bölgesinden 1 800 işçi çıkarıldı, şubat ayı içerisinde bu ikiye katlandı ve bu
rakam her geçen gün artarak devam ediyor; ancak, Sayın Babacan'ı dinliyoruz;
her şey tozpembe, bütün rakamlar çok güzel.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hemen
tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Ancak, elimde rakamlar var. İşsizlik yüzde
10,3; 2002'deki aynı rakam. ikibuçuk yıldan beri iktidardasınız, bu rakamı 0,1
puan dahi indirememişsiniz.
Doğrudan sermaye girişi -çok övündüğünüz-
2002'de 863 000 000 dolar, 2003'te 217 000 000 dolar, 2004'te 366 000 000
dolar. Daha 2002'nin rakamlarını bile yakalayamamışsınız.
İhracatın ithalatı karşılama oranı...
Yine, her akşam tozpembe haberler televizyon ekranlarında. Ancak, 2001'de ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 75,6; 2002'de yüzde 69,9; 2003'te yüzde 68,1;
2004'te yüzde 64,6. Her akşam ihracat şu kadar artıyor denilen bir zamanda,
hâlâ 2001'in, 2002'nin çok altında olduğunuzu istatistik rakamları çok açık bir
şekilde ortaya koyuyor.
Cari açık 15,4 milyar dolar olmuş.
Beğenmediğiniz 2003 yılındaki, 2002 yılındaki rakamlar bunun çok altında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
AHMET IŞIK (Konya) - Sen bu rakamları
nereden aldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu rakamlar,
Devlet İstatistik Enstitüsünün resmî rakamlarıdır. Sizlere de tavsiyem, bu
resmî makamlardan bu rakamları alıp öğrenebilirsiniz, gelişmeleri çok daha
yakından takip edebilirsiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, CHP
ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Sayın Maliye Bakanının bir açıklama talebi
var; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli Başkan, değerli arkadaşlar;
hepinizin bildiği gibi, iki günden beri burada bazı kanun ve kanun hükmündeki
kararnamelerde değişiklik yapan tasarıyla ilgili görüşmeler yapılıyor.
Şimdi, burada, takdir edersiniz ki, bu,
Maliye Bakanlığı tarafından getirilmiş bir tasarı. Herkesin bir malî tarafı
olduğu için, bütün bakanlıkların malî yönleri olduğu için, bizimle ilgili
birçok kanun -Maliye Bakanlığının, bizim yapmış olduğumuz tasarılarda- ilgili
kanun oluyor. Değiştirmeye de kalktığımız zaman, birçok kanunun bazı maddeleri
değiştirilmek mecburiyetinde kalınıyor ve tabiî, birçok kanunu ilgilendirdiği
için de bu, biraz tenkit konusu oluyor bazı arkadaşlar tarafından; ancak, hiç
tenkit konusu olmasın. Neden olmasın; çünkü, burada, birçok meselenin halli
yatıyor. Bazılarının YÖK'te problemi var, onu çözüyoruz; bazılarının TOKİ'de
problemi var, onu çözüyoruz; bazılarının savunma sanayiinde problemi var, onu
çözüyoruz; bazılarının özelleştirmeyle ilgili Telekomda var problemleri, onu
çözüyoruz. Dolayısıyla, bunların tamamı, bu milletin problemlerini çözmek için
getirilmiş olan kanun tasarılarıdır ve bunların tamamı da Maliyeyle ilgilidir.
Şimdi, bu kadar kanun geliyor, bu kadar
kanun değiştiriliyor deniliyor. Burası, kanun değiştirme yeri; bu Yüce Meclisi,
bu millet, bunun için seçti. Kalkıp da, 40 tane kanun değiştiriyoruz, 48 tane
kanun değiştiriyoruz... 58 tane de olabilir bu.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Bakan, biraz
müsaade edin, inceleyelim.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Burası, yasama yeridir.
ATİLA EMEK (Antalya) - Birbirine
karıştırma yeri değil!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Şimdi, her birine, ayrı ayrı 1'er tane kanun yapıp da, 48 tane kanun mu
getirseydik sizin önünüze?! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) - Yasa tekniğine
uygun olsun, anlaşılır olsun!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Bu millet, bizi bunun için gönderdi.
ATİLA EMEK (Antalya) - Evet, bizi de bu
görevi yapmak için gönderdi.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Dedi ki, gidin, orada kanunları değiştirin, şu bizim problemlerimizi çözün. Biz
de o problemleri bir bir çözüyoruz.
Şimdi, dün akşam konuştuk mesela,
araştırma görevlilerinin problemleri... Yani, ne alakası var deniliyor. Evet,
alakası var. Neden; araştırma görevlileri tayin edilmiş, üç senelik denilmiş
kanunda, üç seneden sonra ne yapılacak; araştırma görevlisi lazım bu memlekete.
YÖK diyor ki, devam ettiriyorum ben; Sayıştay diyor ki, kanuna uymuyor,
karşılığında onlara birtakım zimmetler çıkarılıyor. Bunu çözmek lazım şimdi.
Araştırma görevlisi mağdur, YÖK bunun çözülmesini istiyor, Millî Eğitim
çözülmesini istiyor, saymanlar "para vermem" diyor, Sayıştay
"ben bunu tenkit ederim" diyor. Şimdi, bu problemi çözmek bize
düşmüyor mu?! İşte, onları getirdik. Buraya, böyle, 48 tane kanun maddesi
getirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunların çokluğundan bahsediyor Sayın
Ümmet Kandoğan. Kendisi, bir dönüyor enflasyondan bahsediyor, bir dönüyor
ihracattan bahsediyor, bir dönüyor bu kanunun bilmem neresinden bahsediyor.
Neresinden bahsettiğini anlamadım; ama, şunu söylemek istiyorum... (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Her tarafından
bahsediyorum…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Bak, biz geldiğimizde, bu memlekette faizler yüzde 70 idi, şimdi kaç para? Neye
düştü faizler? (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Biraz sonra
oraya geleceğim, söyleyeceğim.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Bu fakir milletin sırtından yüzde 55 faiz yükünü kaldırdık. Kötü mü oldu bu?!
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) - Eline sağlık, Sayın
Bakanım.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Biz geldiğimizde, ihracattan bahsediliyor, 36 000 000 dolardı, şimdi çıkmış 66
000 000 dolara. Fena mı oldu bu?! (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İthalatı da
söyleyin Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
İthalat da çıktı…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne kadar çıktı?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Mısır ithalatı!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Daha da çıkacak; çünkü, bir milletin ticareti büyürken, ithalatı da büyür,
ihracatı da büyür; toplam ticaret hacmine bakmaya alışın artık.
ATİLA EMEK (Antalya) - Ülke yangın yeri,
Sayın Bakanım! Yanıyor ülke!..
UFUK ÖZKAN (Manisa) - İnsanlar işsiz
kalıyor…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Siz, şimdi, tabiî…
Size, bir de şunu söyleyeyim: Eğer,
ithalatın artmasından dolayı cari açığın artmasını söylüyorsanız, ben biraz
tefsir edeyim sizin konuşmalarınızı, eğer onu söylemek istiyorsanız, bu
memlekette, çok şükür, cari açıktan dolayı hiçbir sıkıntı yok. Finanse
edilebilir durumuna bakın.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - İnsanlar aç, işsiz
kalıyorlar…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Aramal
üreticileri perişan…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Bakın, millî gelir diye bir kavram var; bütün ülkelerde, kişi başına düşen
millî gelire bakarlar. Gittik işte -Afrika ülkelerinde- Etiyopya'ya gittik, 95
dolardı.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Etiyopya'yı
kurtaracaksınız siz!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Şimdi, biz geldiğimizde 2 500 dolar civarında olan millî gelir, 4 500 doları
geçti, 5 000 dolarlara geliyor; kötü mü oldu yani bu?! (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - En düşük gelir
grupları ne oldu, onu da söyleyin.
ATİLA EMEK (Antalya) - Tarım çöktü,
işsizlik arttı Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Bakın, ekonomik indikatörler her gün açıklanıyor - göstergeler, evet,
göstergeler diyelim- ve bunlar herkesin gözü önünde, herkes de bunu takip
ediyor. Eğer, burada, ille muhalefet yapacağım diye birtakım gerçekleri
görmeyecekseniz, ona, ben, bir şey diyemem; o, sizin probleminiz; ama, millet
gerçekleri görüyor, millet her şeyi görüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Eğer biz gelmeseydik, iktidar olmasaydık,
hükümet olmasaydık, memur maaşları bile ödenemeyecek hale gelmişti, bunu bilin.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Borç alamazsa,
memur maaşını ödeyemeyecek hale gelecekti.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaynağı nereden
buldunuz Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Kaynak, güven ve istikrar; sağladığımız güven ve istikrardır. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, ben, sadece bunları bilgilerinize sunmak istedim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, geçici 6 ncı madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 6 ncı madde kabul edilmiştir.
Şimdi, çerçeve 12 nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13.- 25.10.1984 tarihli ve 3065
sayılı Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 24.- 1.4.2.2924 tarihli
ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun geçici 10 uncu maddesi kapsamındaki
devir, temlik ve intikâl işlemleri ile ilgili olarak Türk Telekom tarafından
Türksat Uydu Haberleşme, Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketine yapılan teslimler
ve hizmet ifaları katma değer vergisinden müstesnadır.
2. 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun
20 nci maddesi kapsamındaki gayrimenkul ve iştiraklerin 31.12.2006 tarihine
kadar teslimi katma değer vergisinden müstesnadır.
3. Bu kapsamda yapılan teslim ve hizmet ifaları
için yüklenilen vergiler, vergiye tâbi işlemler nedeniyle hesaplanan vergiden
indirilir. İndirim yoluyla giderilemeyen vergiler iade edilmez. Maliye
Bakanlığı, istisnaya ilişkin usûl ve esasları belirlemeye yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu; buyurun.
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
13 üncü maddede, aslında, katılmadığımız
bir şey yoktur. Biri, Telgraf ve Telefon Kanununun geçici 10 uncu maddesini
değiştiriyor. Burada, Türksat Uydu Haberleşme, Kablo TV ve İşletme Anonim
Şirketine yapılan teslimleri Katma Değer Vergisinin dışına çıkarıyor.
Yine, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun
20 nci maddesi kapsamındaki gayrimenkul ve iştirakleriyle ilgili bir madde. Bu
maddede katılmadığımız bir şey yoktur; ancak, tabiî, vergi adil olmalı. Vergi,
Türkiye'de yaşayan tüm insanlara, o hizmeti alan tüm insanlara eşit olmalı.
Vergi, aynı hizmeti verenler açısından ve aynı hizmeti alanlar açısından eşit
olmalı. Burada, özellikle KDV istisnası getiriyor bu madde bazı kurumlarımıza.
Kurumlar ve kişiler ayrılmamalı. O zaman, haksız rekabet yaratırsın, hizmette
eşitlik ilkesinin dışına çıkarsın, birtakım kurumlara haksız rekabet imkânı
sağlarsın. Örnek vereceğim: Türkiye'de belediyeler, hep, genelde hizmet alır,
fatura öder -yani, müteahhitlik hizmeti gibi- hizmet verdiği kurumlardan ise,
ya işçilik öder ya da diğer yaptığı hizmetleri öder. Hep, bunlar da KDV'lidir,
aldığı faturalar genelde KDV'li.
Bir ülkede bazı belediyelere ayrıcalık
sağlanır mı? Yine, bugünün meselesi değil; ama, eğer bir belediye, hizmet
satıyorsa -örneğin, su veya başka, değişik hizmetler satıyorsa- müşterisinden
KDV tahsil ediyor. Bunu fatura ediyor, bunu tahsil ediyor, kendi ödediği diğer
hizmetlerin KDV'lerine de mahsup imkânı doğuyor. Türkiye'de bazı belediyeler,
sürekli KDV alacaklısı, hep, Maliye Bakanlığından KDV alacaklısı oluyor; bazı
belediyeler ise, kesinlikle, Maliye Bakanlığından KDV alacaklısı olmuyor.
Düşünün; bir belediyenin -sadece küçük bir belediyeyi söylüyorum, yıllık
söylüyorum- yılda 250-300 milyar gibi bir KDV alacağı doğuyorsa -10 000 nüfuslu
bir ilçenin- bir başka belediye, KDV'yi hep mahsup edip, hiç ödemiyorsa, bu,
eşitlik ilkesine aykırıdır; bu, hizmet ilkesine aykırıdır. Burada, yine, asla
siyasî bir ayırım yapılmıyor; ama, bazı belediyeler şanslı doğmuş diyorum
artık. Bazı belediyeler, o hizmeti sattığı için hep KDV'yi mahsup ediyorlar. Bir
kere bunun önüne geçilmesi lazım.
Sayın Bakanım, KDV alacaklısı belediyeler
ile hiçbir zaman KDV ödemeyen belediyeleri, alacaklı olmayan belediyeleri
lütfen bir çıkarın. Türkiye'de, özellikle küçük belediyeler, özellikle
kaynakları imkânsız belediyeler, tamamen, sizden KDV alacaklısı. Bu açıdan,
vergi eşitliği, adil uygulama, verginin adil olması ilkesi son derece önemli.
Bu nedenle, ben, özellikle bu yasada, belediyelerin de KDV istisnası dışına,
çıkarılması gerektiğine inanıyorum; çünkü, belediyeler son derece zor durumda.
KDV ödeyerek hizmeti pahalı satın alıyorlar. KDV ödeyerek belediyenin
kasasından o kadar fazla para çıkıyor; ancak, ödedikleri KDV'yi hiçbir yere
mahsup edemiyorlar; çünkü, KDV alacağı doğmuyor bu belediyelerin. Bu açıdan,
Türkiye'deki bazı belediyelerin bu farklılığının... Mutlaka belediyelere de KDV
istisnası getirilerek, aldığı hizmetleri belediyenin diğer imkânlarına
kullanarak bu istisnaya tabi tutulması gerektiğine inanıyorum.
Yine, aynı şekilde, sokak aydınlatması
dediler... Belediyenin görevi değil. Halkın can güvenliğini sağlamak hiçbir
belediyemizin görevi değildir. Can güvenliği, sosyal devletin görevidir. TEDAŞ,
tüm belediyelere üç aylık elektrik bedellerini KDV'li fatura etti. Şimdi,
soruyorum, bu belediyeler zaten son derece sıkıntıda. Bu insanlara eğer, siz,
10 000 nüfuslu belediyeye, üç ayda bir 25 milyar... Zaten, bu belediyeye ayda
bir 25 milyar lira para vereceksin İller Bankası katkı payından, dönüp, üç
aylık 25 milyar elektrik bedeli alacaksın!.. Hakikaten, belediyelerin son
derece zor durumda kalacağına inanıyorum. Bu uygulama -geçen, Sayın Bakanıma da
istirham ettim- haksız bir uygulama. Tekrar söylüyorum, şimdi tüm belediyeler,
belediye meclislerinde karar alıyorlar; direğin ne kadar benim arazimi işgal
ediyor, ne kadar hattın geçmiş, bunların üç katı kadar TEDAŞ'a fatura
ediyorlar. Onun için, verginin adil, verginin herkes için eşit olması gerekir.
Tabiî, yine, bir başka konu, ülkemizde
vergi, resim, harç; bunların eşit olması lazım; ama, bazı kurumlara sağlanan
avantajlar kamu yararına deyip, örneğin, özellikle, kamu adına hizmet yapan
kurumlara... Bu, o zaman, diğer özel sektör kurumlarıyla haksız rekabet
yaratıyor. Haksız rekabet yapılmaması lazım. Hizmettir... Aynı hizmeti kim
yapıyorsa, bunun bedeli aynı olmalıdır; ama, maalesef, kamu adına deyip,
özellikle şimdi burada getirilen Emekli Sandığı gayrimenkullerinin
satılmasında... Doğrudur, bunların kamu adına likidite edilmesi lazım; ama, bir
şekilde, bu hizmeti alan-veren diğer kurumlarla da eşitlik ilkesi
zedelenmemelidir.
Tabiî, yine, başka bir olay; geçtiğimiz
günlerde bir KDV düzenlemesi yapıldı, bazı KDV oranları düşürüldü; inanın,
halka yansıyan... Yani, düşürülen KDV oranı kadar bu hizmetlerden ucuzluk
sağlanmadı. Onun için, farklı KDV oranları, ülkede, farklı farklı; hizmet
bütünlüğünü zedeliyor.
Tabiî, bir başka konu, örneğin, devlet,
ben ödeyeceğim diyor; en son Teşvik Kanununda yapılan, enerji bedelini
ödeyeceğim diyor. Hakikaten, üzülüyorum. Zor mudur bu kadar?.. Ben, enerji
bedelinin yüzde 50'sini ödeyeceğim diyor, orada insanlar gidip yatırım yapıyor.
Devlet söz veriyor; yatırım yapıyor... Sonra elektrik faturaları geliyor; diyor
ki: Ödeyeceksin önce sen, sen götürüp ödeyeceksin. Herkes hesabını kitabını ben
yüzde 50 ucuz elektrik alacağım diye yapıyor. Tabiî, KDV'li ödüyor; ama, altı
ay, sekiz ay geçiyor, devlet verdiği sözde durmuyor. Çok mu zordur, yani,
verdiği sözde, TEDAŞ'ın, bu müteşebbislere, ödeyeceğin enerji bedelinin yüzde
50'sini, müteşebbisten, ancak yüzde 50'sini tahsil edeceğim demek çok mu
zordur?! Çok mu zordur?! Bu teşviki vermişsin, okey demişsin, yatırımını
yaptırmışsın... Evet, sen bu yatırımı Teşvik Yasası uyarınca yaptın diyeceksin,
ondan sonra diyeceksin ki, tüm bedeli öde bana, ben sana ödemiyorum; sekiz ay
sonra ödüyorum, bir sene sonra ödüyorum... Yani, birtakım şeyleri hakikaten
yapıyoruz; ama, amacına yönelik yapmıyoruz.
Yine söylüyorum; Teşvik Kanunu
kapsamındaki yüzde 50 elektrik bedelleri, maalesef, TEDAŞ'a tek bir talimat
verilip "bu müteşebbisler yüzde 50'sini ödeyecek" demek çok mu
zordur?! Çok mu zordur?!
Evet, yine bir başka konu; bu, tabiî,
eşitlik ilkesini zedeliyor. Tabiî, bu ülkede kayıtdışı ekonomi kayıt içine
alınamazsa bu ülkede haksızlık devam eder, bu ülkede eşitlik ilkesine uyulmaz
ve hâlâ, nereden, nasıl birtakım vergi tahsil edeceğiz, hep bakarız.
Tabiî, özü şu, arkadaşlar: Bu ülkede
devlet borçlu olduğu sürece, devletin, ülkenin gerçek kişilerine hazine bonosu
borçları devam ettiği sürece, devletin Türkiye'deki tüm finansmanının çok
önemli bir bölümü eğer devlet borcuna finanse ediliyorsa, bu ülkede kayıtdışı
ekonomiyi kayıt içine almamızın imkân ve ihtimali olmaz; çünkü, para kendi
seyrinde dönmüyor.
Değerli arkadaşlar, maddenin içeriğine
itirazım yok; ama, Türkiye'deki tüm hizmetlerin adil ve eşit olması yönünde, bu
yapılan düzenlemenin dışında, özellikle diğer kurumlarda uygulanmayan,
özellikle belediyelerde uygulanmayan, haksız tahsil edilen KDV istisnasının da
getirilmesini diliyor ve hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, benim konuşmamı Sayın Maliye
Bakanımız bir iki hususla cevaplandırmaya çalıştı; ancak -şu anda kendileri
burada yok- ben, konuşmamda, getirilen kanun tasarısının 48 kanunda değişiklik
yaptığını, bunu da, milletvekillerinin bu kanun değişikliklerini takip
etmesinin, katkı sağlamasının çok zor olduğunu ifade etmek için söylemiştim;
ama, Sayın Bakan diyorlar ki, "biz çok çalışıyoruz." O zaman, keşke,
98 kanunda değişiklik yapan bir kanun tasarısı gelmiş olsaydı, çok daha fazla
hizmet etmiş olurduk!.. Ancak, bunun böyle olmadığı ve bu şekildeki bir Meclis
çalışmasının verimli olmayacağı hepimizin takdirindedir.
Ben rakamları çok severim. Sayın Maliye
Bakanımız burada yoklar; ama, ben, yine, bazı rakamlarla, Türk ekonomisinin şu
anda hangi noktada bulunduğunu ifade etmeye çalışacağım.
Bir kere, geçenlerde yayımlanan yeni bir
istatistikle, dünyada yatırım riski en kötü olan ilk yedi ülkeden biri Türkiye.
Yatırım yapma açısından risk taşıyan ülkelerin başında, yedinci sırada Türkiye
geliyor. Birinci sıradaki ülkenin de Irak olduğunu belirtmek istiyorum.
Düşünün, Türkiye'deki yatırımla ilgili olarak, dışarıdan Türkiye'nin ne kadar
riskli göründüğünün yine çok açık ve çarpıcı bir ifadesi.
Yine, cari açık bakımından dünyanın en
kötü yedi ülkesinden biri. Sayın Bakan cari açığa çok ehemmiyet vermiyor
havasına girdi. Ancak, önümüzdeki günlerde, Türkiye'ye gelen sıcakparanın, bir
şekilde, ani bir şekilde, bir kısmının dışarıya çıkması söz konusu olduğunda,
cari açığın Türk ekonomisi üzerinde ne kadar ciddî bir tehlike yarattığını da
hep birlikte görebiliriz. O bakımdan, ben, buradan, ilgili bakanları bir kez
daha uyarmak istiyorum. Cari açıkla ilgili çok ciddî endişelerim var. Bakınız
"ihracat artıyor" dedi Sayın Bakan; ama ithalatın ihracata göre çok
çok daha fazla arttığını da, maalesef, burada, gelip, ifade edemedi.
Bakınız, ihracat artıyor; ama, bu
ihracatın artmasına rağmen, Türkiye'de, istihdamda herhangi bir iyileşme,
maalesef, yok. Biraz önce rakamları verdim; 2002'de 10,3; 2004'te 10,3.
Sayın Bakanım, bunun sebebi şudur: Gelen
ithalatın büyük bir bölümü ara malı ithalatı.
Ara malı ithalatı, Türkiye'deki sanayici için şu anda son derece cazip
bir seviyede. Bu nedenle, Türkiye'de ara malı üreten küçük ve orta boy
işletmelerimiz çok ciddî manada sıkıntı içerisindeler. Bu kadar ithalat ve
ihracata rağmen istihdamda bir iyileşme olmuyorsa, bunun altında yatan sebep,
ara malı ithalatı. Rakamlarını da veririm; 2004'te yüzde 18 seviyelerine
gelmiştir. Bu kadar yüksek seviyede, yüksek oranda ara malı ithalatının
yapıldığı bir ülkede istihdamın artmasının kesinlikle söz konusu olmadığını,
buradan iddia ediyorum ve bu iddiamı da, Türkiye'deki işsizlikle ilgili bütün
rakamlar teyit ediyor, doğruluyor.
Sayın Maliye Bakanımız burada yoklar; ancak,
tarımdaki durumu da gözlerinizin önüne sermek istiyorum. Tarihinde ilk defa,
Türkiye'deki tarım ihracatı, tarım ithalatının altında kalmıştır ve hükümetin
üç yıllık ekonomik programında -Sayın Ali Babacan da oradaydı açıklama
yapılırken- tarımın önümüzdeki üç yılda da küçüleceği, hükümetin yeni ekonomik
programında da yer almış durumdadır. Eğer Türkiye'nin tarımı önümüzdeki üç yıl
içerisinde de küçülmeye devam edecekse, şu anda çok ciddî manada sıkıntılar
içerisinde bulunan Türk tarımının, bu üç yıl içerisinde çok daha kötü durumlara
düşeceği çok açık ve aşikârdır.
Biraz önce, yine, doğrudan yabancı
yatırımları da söyledim. Sayın Başbakan, Türkiye'ye, 2,5 milyar doların
üzerinde yabancı yatırımın geldiğini söylüyor; ancak, bu rakamın yaklaşık 1,4
milyar doları gayrimenkul alımıyla ilgilidir ve Türkiye'den 2004 yılında çıkan
doğrudan yabancı sermaye miktarı da -altını çizmek istiyorum arkadaşlar- 850
000 000 dolar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
Bu ülkenin sanayicisi, bu ülkenin
yatırımcısı, eğer, 2004 yılında, 850 000 000 dolarlık yatırımı, götürüp,
Türkiye'nin dışındaki ülkelere yapıyorsa, bunun altında yatan nedenlerin de,
yine, iktidar tarafından, hükümet tarafından çok ciddî ele alınıp, bununla
ilgili tedbirlerin de bir an önce alınması gerektiğini ifade ediyor; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi maddeyi oylarınıza
sunacağım, karar yetersayısı arayacağım.
13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır ve madde kabul
edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14.- 4.12.1984 tarihli ve 3095
sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 1.- Borçlar Kanunu ve Türk
Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile
tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.
Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak
belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu madde üzerinde hazırlık yapan Aydın Milletvekilimiz
Sayın Mesut Özakcan'ın -ki, o bildirilmişti- şu anda acil bir görüşmesi olduğu
için, yerine ben konuşuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 14 üncü madde, 3095
sayılı Kanunun 1 inci maddesinde değişiklik getirmektedir. Burada "Borçlar
Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı
sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde 12 oranı üzerinden
yapılır" hükmü getiriliyor ve "Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak
belirlemeye, yüzde 10'una kadar indirmeye veya bir katına artırmaya
yetkilidir" deniliyor. Yürütmeye bu yetki de tanınıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu konudan
hareketle, Sayın Başbakanın 1 000 tarım gönüllüsünü toplayarak "tarımda
müjde" açıklamasında, bu faizlerle ilgili -bağlantı kuruyorum- birtakım
açıklamaları olmuştu. Bunlarda bazı çelişkiler var. Yani, burada yasal
hükümlerle bazı oranlar gündeme getiriliyor ve ondan sonra da bu müjdelerin
içeriğinin nasıl çelişkilerle dolu olduğunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, her zaman
söylüyoruz, Sayın Oğuz Oyan da, Sayın Gürol Ergin de, tarım konusunda, tarımın,
Türkiye gibi bir ülke için temel bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu gündeme
getirdiler. Ben de aynı görüşe katılıyorum, sanıyorum aynı görüşe katılan
birçok arkadaşımızın olduğunu da biliyorum. Ne ilgisi var diyeceksiniz güvenlik
sorunuyla tarımın; şu şekilde: Önümüzdeki dönemde, bundan öncesinde olduğu
gibi, Anadolu tarihine bakacak olursak, antik çağdan bugüne kadar olduğu gibi,
bundan sonrasında da, eğer bir ülke kendi kendini besleyebilme yeterliliğine
sahipse, ulusal güvenliğinin en temel noktalarını karşılamış oluyor.
Değerli arkadaşlarım, tarım konusunda çok
ciddî sorunlar yaşıyoruz ve Türkiye tarımını ve Türkiye üreticisini bekleyen
ciddî riskler, tehlikeler var. Bunları, önümüzdeki dönemde de paylaşacağız.
Bilhassa, getirilen Tarım Kanunu Tasarısının -komisyonda görüşmelerine
başlanacak, Başbakanlık tarafından sevk edildi gruplara- bunun, Türkiye tarımı
üzerinde, demin söylediğim ulusal güvenlik noktasında, Türkiye'yi, kendi
kendini besleyemeyecek, tarımsal üretimi kendine yetmeyecek bir ülke haline
getirmesi riskini gündeme getireceğiz, tartışacağız.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, bu
çiftçiye müjde toplantısında bazı açıklamalarda bulundu. Bunlardan bir tanesi,
çiftçinin tarımsal sulamada kullandığı elektrik parasının toplam tutarının
-birikmiş paranın, borcun, anaparanın- 660 trilyon lira olduğunu belirtti ve bu
anaparanın dışındaki borç faizlerinin silineceğini -ilk cümlede bu söylendi-
söyledi. Sayın Başbakan, ondan sonra, ikinci cümlesinde de şu ifadeyi kullandı:
"Önce borçlar silinecek, ondan sonra bu borcun, bu anaparanın, tarımsal
TEFE'yle yeniden hesaplanarak faizi 36 ay taksite bağlanacak."
Şimdi, buradaki Türkçe çelişkisine dikkati
çekmek istiyorum. Yani, ilk cümlede, bu birikmiş faizlerin silineceği ifade
ediliyor. İkinci cümledeyse, anaborç tutarına -faizler siliniyordu- yeniden bir
faiz ekleneceğini ve bunun da tarımsal TEFE'ye dayandırılacağını ifade ediyor.
Yani, şimdi, bunları, ilk cümleyi
dinlediği zaman bundan kurtulacağını sanıyor sulamalı tarımda enerji kullanan
köylü; fakat, ikinci cümledeyse, yıllık tarımsal TEFE faizinin üzerine
bineceğini görüyor.
Şimdi, bu yükün altında ezilen köylüye,
çiftçiye ve üreticiye, demin konuşmamın başında söylediğim cümleden hareketle,
yani, ulusal güvenliğini sağlamanın yolunun, kendi kendini besleyebilen bir
ülke tarımına, ulusal tarımına sahip olmaktan geçtiği cümlesini hatırlatarak,
Başbakan şunu söyleyebilirdi: Gerçekten, çiftçiye müjde denecekse, bu sulamalı
tarımdaki enerji giderlerinin önemli bir kısmının sübvanse edilebileceğini
söyleyebilirdi. O zaman "müjde" tanımına daha uygun olurdu.
Değerli arkadaşlarım, bakın, aynı şekilde,
biliyorsunuz, bir doğrudan gelir desteği var. Önümüzdeki dönemde Dünya Ticaret
Örgütünün Tarım Raporu doğrultusunda, yine, dış reçetelerle Türkiye tarımını
şekillendirme gayretleri karşısındayız. Ben, bu ulusal tehlikelere karşı dikkat
çekiyorum değişik konuşmalarımda. Birçok Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü
arkadaşım da dikkat çekiyor. Bunu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bakın, doğrudan
gelir desteğiyle ilgili olarak, 2004 yılında toplam 3 katrilyonluk desteğin 2,7
katrilyon Türk Lirasının kullanıldığı biliniyor. Bu gelir desteğinin ancak
arazi sahiplerini desteklediğini, üretime bağlı olmadığını, ürün temelinde
olmadığını ve bir şekilde, Türkiye gibi, daha hâlâ belli bölgelerinde büyük
toprak sahiplerinin egemenliğinin olduğu bir ülkede, ancak ve ancak feodaliteyi
teşvik edeceğini hep söyledik. Yani, bu, arazi sahiplerini desteklemektedir,
ürün temelinde değildir; bu mantık, bu politika Türkiye'de feodal yapıyı
yeniden canlandıracak bir girişimdir görüşlerimizi açıkladık.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bunların
geciktirilmesi, zamanında ödenmemesi ayrı bir sorun. Şimdi, doğrudan gelir
desteği sistemindeki dönüşüm, doğrudan gelir desteğinin bir planlama aracı
olarak kullanılması, toplam destek içindeki oranının düşürülmesi olumlu olmakla
birlikte, bunun dışına çıkılması, olabilecek ürün yelpazesinin tümüyle desteksiz
bırakılması sonucunu da doğurmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, değişik toplum
kesimlerinin, esnafların Bağ-Kur prim borçlarının, tarımsal alandaki kredi
borçlarının, yine, sulamalı tarımdaki enerji borçlarının faizleriyle ilgili bu
maddeyle bağlantılı düşüncelerimi açıkladım.
Ben, Sayın Maliye Bakanımızın, kendisini
siyaset kamuoyunda ve Türkiye kamuoyunda çok renkli bir kişilikle şimdiye kadar
tanıttığını biliyorum. Sizin, o, kürsüye geldiği zaman, alkışlarınızla onu
teşyi etmeniz, ona bu konudaki doğrultusunun tutarlı olduğunu gösteriyor; ama,
Sayın Maliye Bakanı kendi penceresinden görüyor olayları. Ben Sayın Bakanımızı
mutlu etmek istiyorum. Sayın Kandoğan ve Cumhuriyet Halk Partili birçok
milletvekili arkadaşımız, ekonomideki makro dengelerin, rakamlar bazındaki
olumlu göstergelere rağmen topluma sosyal olarak yansıma boyutunun eksik
olduğunu söyledi; uygulanan bu bağımlı programın mutlaka sosyal rehabilitasyon
ayağının geciktirilmeden devreye sokulmasını söyledi; bunlar sizin içinizden de
birçok arkadaşımızın talebi; çünkü, Türkiye, altı yılını yüzde 6,5 faizdışı
fazlaya bağlamış; yani, IMF'nin alacağını garanti eden bir ekonomik programı,
sosyal boyutunu hâlâ gözardı ederek uygularsa, çok büyük sıkıntıları daha da
katlanarak yaşayacağını gösteren bir işarettir. Bunu söylemeye çalışıyoruz.
Ama, ben Sayın Bakanımızı mutlu etmek istiyorum, hiç sinirlendirmek
istemiyorum. Burada değil; ama, umarım Sayın Babacan bu sefer dinlemek lütfunda
bulundular, kendisine aktarırlar. Ben Sayın Maliye Bakanımızı mutlu edeyim;
herkes çok memnun Türkiye'de Sayın Bakanım, herkes çok mutlu; köylüler bereket
dualarının karşılığını aldılar; ambarlar doldu taştı, ürünlerinin karşılığını
aldılar; düğünler kuruldu, kuyumcular boşaltıldı; esnaf çok mutlu, yetişemiyor;
işsizlik diye sorun hiç yok Sayın Bakanım, hiç yok; herkes iş beğeniyor; yani
"bu iş bana uygun değil, ben daha hafif bir işe geçeceğim, bu ağır
geldi" diyor; emekliler maaşlarının artanını bankaya yatırıyorlar, devlet
içborçlanma senedi alıyorlar; İmar Bankası mağdurları mağduriyetlerini çoktan
unuttular; "devletimiz ne yaparsa, iyi yapmıştır; iktidarımız ne yaparsa,
iyi yapmıştır" dediler(!) Sayın Bakanım, eliniz kolunuz dert görmesin! Siz
bu yolda devam edin, iyi ki varsınız! Sağ olun! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
Şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın
Mevlüt Aslanoğlu?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15.- 7.11.1985 tarihli ve 3238
sayılı Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "veya Sosyal
Sigortalar Kurumu" ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı Kanuna
aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 7.- Bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte, Müsteşarlıkta bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü
fıkrası uyarınca sözleşmeli personel olarak çalışanlardan sosyal güvenlik
açısından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi olanlar, bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde yazılı olarak Müsteşarlığa
başvurmaları halinde 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
ilişkilendirilirler. Bu süre içerisinde 5434 sayılı Kanun ile ilişkilendirilme
talebinde bulunmayanların 506 sayılı Kanun ile ilişkileri devam eder."
BAŞKAN - Geçici madde 7 üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı
adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun.
Sayın Öktem, birleştirilmiş süreniz 15
dakika.
CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizi, Grubumuz ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yoksul halkımızın çok
büyük bir kesimini, özellikle kamu çalışanlarını yeni sıkıntılara sokacak olan
bu yasa tasarısı dolayısıyla emekçilerimizin, kamu çalışanlarımızın,
çiftçilerimizin, yoksulluğa, açlığa mahkûm edilmiş halkımızın içinde bulunduğu
durumla ilgili olarak görüşlerimi dile getirmek için kürsüye gelmiş
bulunuyorum.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, bu tasarı
da, hükümetin çoğu tasarısında olduğu gibi özensiz ve alelacele hazırlanmıştır.
Birbirinden ayrı ve aslında her biri ayrıca düzenlenmesi gereken birçok konu,
bu tasarıda yer almaktadır. Yani, bu tasarı, AKP Hükümetinin çok sık yaptığı
aşure tasarılardan birisidir. Akla gelen her konu tasarıya serpiştirilmiştir;
öyle ki, Meclise 32 madde ve 6 geçici madde olarak gelen tasarı, komisyondan
çıktıktan sonra 38 madde ve 10 geçici maddeye ulaşmıştır. Bu aşure tasarı
sürekli büyüyor, şu an kaç madde oldu bilemem. Tasarının içerisinde yok yok;
sosyal güvenlik sisteminden kamu çalışanlarının özlük haklarına, Emekli
Sandığından muhtarlığa, tarım kesiminden toplu konuta, hatta İstiklal Savaşı
gazilerine kadar her konu tasarının içerisinde yer alıyor. Tasarı,
özelleştirmeyi bile meşrulaştırıyor. Bu konuda söyleyeceğimiz ilk şey,
hükümetin, özensiz, düzensiz yasalarına bir yenisini daha eklediğidir; içeriği
de, yoksul halkımıza yeni külfetler getirmektedir.
Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz
15 inci maddenin geçici 7 nci maddesi, hükümetin uyguladığı sıkı IMF
politikalarıyla zaten iyice darma dağan edilmiş olan sosyal güvenlik sistemine
ve kamu çalışanlarının özlük haklarına yeni darbeler indirecek hükümler
içermektedir. Hükümet, "kamu reformu" adı altında kamu yönetimini
parçalamak, "kamu personel reformu" adı altında kamu çalışanlarını iş
güvencesinden yoksun, piyasanın memuru haline getirmek için uğraşmaktadır.
Hükümetin yönetim anlayışına göre kamu yönetimi, kamu hizmeti üreten bir devlet
aygıtı değil, piyasa içerisinde kâr-zarar hesabına göre çalışan bir ticarî
işletme gibi algılanmaktadır. Elbette, böyle bir kamu yönetimi anlayışında, devlet
memurluğu da anlamını yitirmekte, devletin memuru "sözleşmeli
personel" adı altında tamamen hükümetin tasarrufu altında bırakılmakta,
siyasî iktidarın dümensuyunda gitmediği sürece de her an işine son verilebilen
bir piyon gibi algılanmaktadır. Şu an üzerinde konuştuğumuz 15 inci madde de,
hükümetin, kamu çalışanlarına yönelik bu çarpık anlayışının bir sonucu olarak
hazırlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, hükümetin hazırladığı
hemen hemen her kanun tasarısında, kamu çalışanları da bir şekilde yer
almaktadır. Durum öyle bir hale geldi ki, çeşit çeşit kamu personeli statüsü
oluşmaya başladı; sözleşmeli -sözleşmesiz, SSK'ya tabi olan- olmayan, sendika
üyesi olabilen -olmayan, özelleştirme kapsamında olan- olmayan... Böyle devam
edip gidiyor. Hükümet, kamu yönetimi sisteminde olduğu gibi, kamu personelini
de, sanki, parçalara ayırarak ortadan kaldırmak istiyor. Her bir parça, bu
kanun tasarısında mevcut. Bu tasarıda da önemli bir parça koparılıyor kamu
emekçilerinden.
Ülkemizin, halkımızın, kamu
çalışanlarımızın içerisinde bulunduğu durumun pek iç açıcı olmadığı ortadadır.
Ekonomide, yönetimde, sosyal yaşamda, eğitim ve kültür alanında, dışpolitikada,
kısacası ülkemizi ve halkımızı ilgilendiren hemen her konuda, aslında, nasıl
bir çöküntü içerisinde, nasıl bir kıskaç altında olduğumuzu, en başta
üretenler, dargelirliler olmak üzere, toplumun bütün kesimleri derinden
hissediyorlar.
Aslında, bundan iki üç yıl önce yaşamış
olduğumuz ve halkımızın yaşama imkânlarını, maddî ve manevî değerlerini büyük
oranda silip süpüren ekonomik bunalım koşullarını hâlâ yaşıyoruz; hatta, daha
da derinden yaşıyoruz.
Biliyoruz ki, bu kapkaç düzeni,
yaşayabilmesi için sürekli olarak bunalımlara muhtaçtır. Zaten, bunalımları, bu
düzenin bekçileri bizzat yaratırlar. Bu ekonomiden beslenenler, en büyük
vurgunlarını ve en büyük sömürülerini bunalım döneminde gerçekleştirirler. Bu
yüzden, hiçbir ekonomik darboğaz, aslında, kendiliğinden oluşmaz; bilinçli bir
tercihin sonucunda meydana gelir.
Halkın dayanamaz noktaya geldiği ve
başkaldırı tehlikesi görüldüğü anda ise uyutma mekanizması devreye girer ve bu
şekilde, aslında, aynen devam eden bunalım yokmuş gibi gösterilir.
Bugün de, aslında, ciddî bir ekonomik
bunalım vardır; ama, uyutulmaya çalışılmaktadır. Tabiî, aslında, derinden
derine büyüyen bunalım değil, halkımızın uyutulmaya çalışılmasıdır. Bu açıdan,
ekonominin iyileşmeye başladığı, büyümenin, ekonomik istikrarın sağlandığı,
enflasyon canavarının üstesinden gelindiği gibi iyimser masallara karnımız tok.
Ekonomide, hiç de, hükümetin ve ona göbekten bağlı mümessillerinin aktardığı
istatistiklerdeki gibi bir düzelme, iyileşme yaşanmıyor ya da şöyle söyleyelim;
birilerinin ekonomisi gerçekten düzeliyor; ama, bu birileri biz değiliz, halkın
büyük çoğunluğu değil. İşçinin, memurun, köylünün, emekçilerin reel gelirleri
azalıyor, satın alma gücü geriledikçe geriliyor. İşsizlik, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde en yüksek orana ulaşıyor. Yoksulluk ve gelir dağılımı bozukluğu en
yüksek seviyede. Buna rağmen, nasıl oluyorsa, ekonomi iyileşmeye başlamış
oluyor, ekonomik istikrar sağlanmış oluyor.
Değerli arkadaşlar, insansız ekonomi,
elbette istikrarlı olur. Halkın büyük çoğunluğunu ekonominin, tüketimin ve
paylaşımın dışında tutarsanız, elbette geriye kalan azınlığın ekonomisi hem
büyür, hem de istikrara kavuşur; ama, bu refah, emekçilerin, üreticilerin
alınterinden daha da fazla sömürülmesinden kaynaklanan bir refahtır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye nüfusunun
neredeyse üçte 2'si açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Çalışanların
hakları şimdiye kadar görülmedik biçimde gasbediliyor; 12 Eylül hukukunun bile
cesaret edemediği çalışma düzeni yerleştirilmeye çalışılıyor; işgüvencesi,
düzenli çalışma ve ücret hakkı, esnek istihdam, performans sistemi, sözleşmeli
çalışma adı altında ortadan kaldırılıyor; sendikal örgütlenmenin önüne yeni
engeller çıkarılıyor; sosyal güvenlik sistemi tasfiye ediliyor. Eğitim ve
sağlık harcamaları iyice kısıtlanıyor. IMF programının gerekleri harfiyen
yerine getiriliyor. En verimli kamu işletmeleri yok pahasına elden çıkarılıyor;
kamu yönetimi parçalanıyor; kamu hizmetleri devletin yetki ve sorumluluk alanı
dışına çıkarılarak, âdeta piyasa konusu haline getirilerek özelleştirilmeye
çalışılıyor. Devletin sosyal vasfı tamamen ortadan kaldırılıyor. Yerel
yönetimler değil, yerel piyasa otonomları güçlendiriliyor. Kamu çalışanlarının
çalışma hakları ortadan kaldırılıyor; emekçiler açlık sınırının altındaki bir
ücretle yaşam mücadelesi veriyorlar. Üniversiteler ödeneksiz bırakılıyor; bilim
üretilemiyor. Eğitimi paralı hale getirecek, laik eğitimi parçalayacak bir
eğitim politikası hayata geçirilmeye çalışılıyor. Halkımız, hiç bu kadar
yalnızlığa, çaresizliğe, bilgisizliğe itilmemiştir. Toplumsal ve siyasal
muhalefet, demokratik örgütlülük, her yol denenerek hiç bu kadar susturulmamış,
etkisizleştirilmemiştir. Hükümetin çarpık politikalarının, bağımlı ekonomisinin
getirdiği çarpık düzen bu. Ekonomimiz, nüfusumuzun artış hızına
yetişememektedir. Nüfus 70 000 000'a yaklaşırken, ekonomimizin iş yaratma
kapasitesi 20 000 000'u ancak aşmaktadır. Hükümetin bu konuda hiçbir atılımı,
yatırımı, planı yoktur. Resmî işsizlik oranı, eksik istihdamı da katarsak,
yüzde 16'dır. Gerçekte ise, işsiz sayısı, bu rakamın ve oranın çok üstündedir;
çünkü, resmî istatistikler, işgücüne dahil olarak gösterilmeyen milyonlarca
insanı işsiz kategorisi dışında tutuyor; ayrıca, gizli işsizler de
sayılmamaktadır. Hükümette bunu önleyecek bir girişim olmadığı gibi, bu
tasarıda da olduğu gibi, hükümetin, hemen bütün politikaları, işsizler ordusuna
yenilerini ekleyecek düzenlemeler içermektedir. AKP İktidarı döneminde,
işsizlik oranında herhangi bir azalma olmamış, aksine, işsiz sayısı daha da
artmıştır. Üstelik, acil eylem planı içerisindeki özelleştirmeler tamamlanırsa,
bu rakamın daha da katlanacağı düşünülebilir. AKP İktidarı, işsizlik sorununun
tek çözüm yolu olan kamu yatırımlarını tamamen dışlamıştır. Kamu yatırımlarının
kısıtlanması, yatırımların özel sektöre verilen teşvikler yoluyla yapılması
stratejisi de, Türkiye şartlarında, tam anlamıyla, kaynak israfından başka bir
işe yaramamaktadır. Zira, 1990'dan bu yana, teşviklerle yapılan yatırımın,
asgarî 3 000 000 dolayında istihdam yaratması beklenirken, oniki yılda, ancak,
1 750 000 istihdam yaratılabilmiştir. Sırf ekonomik bunalım döneminde 2 000
000'a yakın insanın işinden olduğu, istihdam dışına itildiği dikkate alınırsa,
bu politikanın, yani, istihdam politikasında devleti dışlamanın, kamu yatırımlarını
kısmanın nasıl bir ekonomik, sosyal çöküntü yarattığı ve yaratacağı ortadadır.
1990'dan bu yana, yatırımları teşvik için, özel sektöre 208 milyar dolar
aktarılmıştır. Bu 208 milyar doların nasıl harcandığı, yaşadığımız ekonomik
çöküntüden, daha iyi anlaşılmaktadır. Ulusal kaynaklar bu şekilde israf
edileceğine, birilerine peşkeş çekileceğine, kamu yatırımları için, ulusal
kalkınma için kullanılsaydı, durum çok daha farklı olabilirdi. Bu çarpık
anlayış, devlet küçültülsün, devlet ekonomiden elini eteğini çeksin diyen
özelleştirmeci neoliberalizm zihniyetinin eseridir. AKP İktidarı, bu zihniyetin
en radikal savunuculuğunu yapar konuma gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, AKP politikaları,
çalışma düzenini de, emekçi aleyhine bozmuş, sömürüyü, âdeta,
kurumsallaştırmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri genelinde haftalık çalışma süresi
40 saat iken, Türkiye'de, ücretlilerin haftalık ortalama çalışma süresi 50,4
saattir; yani, Türkiye'deki ücretliler Avrupa'daki ücretlilerden ortalama 10
saat fazla çalışmakta; ancak, çok daha düşük ücret almaktadırlar. İşçilerin
yarısı, yani, 2,5 milyon işçi, iş güvencesinden yararlanamamaktadır. Bunun
dışında, kamu personel rejimi değiştirilerek kamu çalışanlarının güvenceleri
ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yeni ücretlilerin ulusal gelirden
aldıkları pay giderek azalmaktadır. Avrupa ülkelerinde ise ücretlilerin ulusal
gelirden aldıkları pay yüzde 60 olarak tespit edilmişken, Türkiye'de yüzde 23'ü
bile bulmamaktadır. Buna rağmen, son on yıl içerisinde toplam Gelir Vergisinin
ortalama yüzde 50'si ücretlilerden sağlanmıştır. Sermayenin ödediği vergi ise
ücretlilerin ödediği verginin altıda 1'i bile etmiyor.
Ülkemizde bazı çevreler bürokrasinin
şişkinliğinden yola çıkarak çok fazla kamu çalışanı istihdam edildiğini
söylüyor. Aslında, AKP Hükümetinin IMF talimatları doğrultusunda devleti
küçültme anlayışının sonucu olarak ortaya atılan bu düşünce, bu konuda örnek
alınan ülkeleri dikkate aldığımızda bile inandırıcı olmaktan uzaktır. Ülkemizde
kamu çalışanlarının nüfusumuza oranı yüzde 3,20; toplam istihdamımıza oranı ise
yüzde 9,10'dur. Finlandiya'da kamu çalışanlarının toplam nüfusa oranı yüzde
10,40; Fransa'da 8,20; Kanada'da 8,10; ABD'de 7,50; Almanya'da 5,30'dur.
Hükümet, devlet kurumlarını işleteceğine, kamu emekçilerini üretim sürecinde
değerlendireceğine, her ikisini de tasfiye etmeye çalışmaktadır.
Hükümetin sözde reform gerekçelerinden
biri de sosyal güvenlik harcamalarının şişkinliğidir. Bu konuda da müthiş bir
propaganda yapılmaktadır. Oysa, Türkiye, sosyal güvenlik harcamaları bakımından
da OECD ülkelerinin çok gerisinde bulunmaktadır. Türkiye'de, bütçenin ancak
yüzde 5'i sosyal güvenlik harcamalarına aktarılmaktadır. Sağlık harcamalarını
da katarsak, bu oran yüzde 9'a çıkmaktadır. Bu oran özel sektör sistemini
oturtmuş olan ve liberalizmin babası ABD'de bile yüzde 10,5'tir; Almanya'da
yüzde 24,5; Danimarka'da 29,9; Polonya'da yüzde 17, Bulgaristan'da yüzde 19,
İsviçre'de yüzde 14, Norveç'te yüzde 19'dur. Buradan anlaşıldığı gibi,
hükümetin bu tür yasa tasarılarını hazırlarken ortaya koyduğu ve sosyal
konularla ilgili hemen bütün tasarıların gerekçelerinde yer alan iki savı
çürütmektedir. Demek ki, ülkemizde kamu çalışanlarının sayısı fazla değil,
aksine eksiktir. Yine sosyal güvenlik harcamaları, hiç de bütçenin karadeliği
değildir. Buna rağmen, sanki, ülkemizde sosyal güvenlik yatırımlarına ihtiyaç
yokmuş gibi, sağlık hizmetleri yeterliymiş gibi, sosyal güvenlik kurumları
tasfiye edilmekte, yoksul emekçilere hizmet veren SSK hastaneleri kapatılmaya
çalışılmaktadır. Hükümet, IMF talimatlarına uygun olarak, nüfusumuzun büyük bir
çoğunluğunu oluşturan yoksul halkımızı sağlık hizmetlerinden mahrum etmiştir.
Parası olanın sağlık hizmeti aldığı bir adaletsiz yapı kuruyor.
56 000 sağlık çalışanını oraya buraya
sürerek huzursuz kılmaktadır.
2 milyar dolar olan ilaç harcamaları, en
iyi tahminle 4 milyar dolar, kötü senaryoya göre ise 10 milyar dolar olarak
ortaya çıkmaktadır.
Sağlık hizmetlerinin birinci basamağını
oluşturan dispanser, göz dispanseri, ağız ve diş sağlığı merkezi gibi birimleri
kapatıyorsunuz. Kime hizmet etmeye çalışıyorsunuz?! Ankara'da kapatılma kararı
verilen Ulucanlar Dispanseri, Ulucanlar Göz Dispanseri, Yenişehir Dispanseri ve
Yenimahalle Dispanseri vardır; buralarda yılda 600 000 hastaya hizmet
verilmektedir; ancak, hükümet, aldığı yeni bir kararla bu dispanserlerin
görevlerine son vermektedir. Özellikle Yenişehir Dispanserinde yılda 250 000
hasta kapasiteli bir hizmet söz konusu iken, 120 000 laboratuvar hizmeti söz
konusu iken, buradaki çalışanları sürgün etmek ve bunların yerine buralarda
muayene olmaya çalışan günlük 1 000'e yakın yurttaşımızı da sağlık
hizmetlerinden alıkoyar hale geldiniz. Dolayısıyla bu gidişatın sonu, sağlık
hizmetlerinde özelleştirmeyi de birlikte getirecektir. Hükümet bunları tasfiye
etmeye uğraşacağına, sağlıksız iş ortamlarında sigortasız, güvencesiz,
sendikasız, düşük ücretli olarak çalıştırılan emekçileri düşünmelidir.
İşsizlik, yoksullaşma ve açlık, halkımızın çok büyük bir kısmını tehdit altına
almış durumda iken, halkımızı bu durumdan nasıl kurtaracağını düşünmelidir.
Çalışanların kazanılmış haklarını da aşama aşama gasbetmek üzere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.
ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, AKP Hükümetinin marifetiyle öyle bir düzen içerisine doğru
gidiyoruz ki, üretime katılabilenler sömürülüyor ve yoksul çalışan olarak ancak
var olabiliyor. Üretime katılamayanlar veya işinden olanlar ise tamamen açlığa
mahkûm bir şekilde yaşam mücadelesini vermeye devam ediyorlar. Dolayısıyla
bugüne kadarki bütün yasal düzenlemeleri incelediğimizde, AKP'nin seçim
öncesinde halka verdiği sözlerin tam tersine bir davranış içerisinde olduğunu
ve giderek rotasını sermayeden yana oluşturduğunu, ortaya çıktığını
düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Geçici madde 7'yi oylarınıza
sunarken karar yetersayısı arayacağım.
Geçici madde 7'yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler...
Arkadaşlar, oturalım; Divan Üyesi
arkadaşlarımız saymakta zorlanıyorlar.
Arkadaşlar öne gelsinler. Arkadakiler öne
gelsinler.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
zorlamayın.
BAŞKAN - Divan Üyesi arkadaşlarımızın
isteği bu.
Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır; madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 8'i okutuyorum:
"GEÇİCİ MADDE 8.- Geçici 7 nci
maddeye göre 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
ilişkilendirilenlerin Müsteşarlıkta 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi
olarak, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli
personel statüsünde geçen hizmet süreleri; emekli keseneklerine esas aylık
derece ve kademelerinin belirlenmesi ile 5434 sayılı Kanunun ek 48 inci
maddesinin (b) fıkrası ve ek 70 inci maddesinin uygulanmasında, öğrenim
durumları itibarıyla yükselebilecekleri dereceleri aşmamak ve 2.2.2005 tarihli
ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, memuriyette geçmiş
gibi değerlendirilir ve değerlendirilen bu sürelerin önceden kıdem tazminatı, toplu
ödeme, emekli ikramiyesi veya işten ayrılma tazminatı ödenmemiş olan kısmı 5434
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde emekli ikramiyesinin hesabında dikkate
alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin.
Kişisel isteğinizle birleştiriyorum,
süreniz 15 dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun
tasarısının çerçeve 15 inci maddesinin geçici 8 inci maddesi üzerinde, Grubum
ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben, uzun yıllar
Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde çalıştım, hem işçi olarak hem sendikacı
olarak, yaklaşık yirmisekiz yılım millî savunma işkolunda çalışarak geçti. O
nedenle, Millî Savunma Bakanlığının çalışma düzenini ve ilişkilerini son derece
iyi bilen ya da bildiğini düşünen arkadaşlarınızdan birisiyim.
Buradaki düzenleme, özü itibariyle fazla
eleştirilmeyecek gibi gözüküyor; ama, eleştiri boyutunun Millî Savunma
Bakanlığıyla bir ilişkisi yok; ancak, düzenlemeye geçmeden evvel, düzenlemeye
ilişkin görüş ve düşüncelerimi açıklamadan önce, özellikle, bizim 1965 yılında
düzenlemesi yapılıp, beş yıl sonra yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunumuzun, özellikle 1990'lı yıllardan bu yana sık sık değiştirilmek
istenmesinin altında yatan nedenlere değinmek istiyorum.
Bakınız, bu düzenleme, özellikle bu
Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi; yani, Savunma Sanayii
Müsteşarlığı olarak bildiğimiz müsteşarlığın personele ilişkin 8 inci maddesi,
bizim eski, 1970'lerdeki sözleşmeli personel istihdamına ne kadar sağlıklı
bakıldığını ortaya koyan bir düzenleme.
Metinde deniliyor ki: "Savunma
Sanayii Müsteşarlığından, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer
kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı
kalınmaksızın, özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda sözleşmeli personel
çalıştırılabilir. Bu fıkra hükmüne göre çalıştırılacak olanlar, sosyal güvenlik
açısından Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı veya Sosyal Sigortalar Kurumuyla
ilgilendirilir." Yani, sözleşmelilik, 70'li yıllarda, 80'li yıllarda bir
istisna hükmüydü; tıpkı, Savunma Sanayii Müsteşarlığının bu metninde kendisini
bulduğu gibi. Eğer bir kuruma, bir dalda uzmanlaşmış bir personel lazım,
gerekli ise, onu, belki de personeli çalıştırabilmek için, onun rızasına uygun
olarak Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilişkilendirme ya da Emekli Sandığıyla
ilişkilendirme yolu tercih ediliyordu. Bu düzenleme, gerçekten doğru bir
düzenlemeydi.
Gerçi, bugün, ilgili arkadaşla görüştüm,
herhangi bir sıkıntı kalmamış; yani, Savunma Sanayii Müsteşarlığında, Sosyal
Sigortalar Kurumuyla ilişkisi kalan bir personel mevcut olmadığından, yapılan
düzenleme, sadece "Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgilendirilir"
hükmünün metinden çıkarılmasından ibaret.
Değerli arkadaşlarım, biz bunu yaparken,
özellikle ülkemizdeki kamu personel rejimini nasıl dejenere ettik, kimler bize
müdahale etti, şimdi ne yapmak istiyoruz; ona değinmek istiyorum. Bu konuya,
biraz evvel, benden önce konuşan İzmir Milletvekilimiz Sayın Öktem de
değindiler.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde,
bildiğiniz gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olarak bilinen kanuna göre
çalışanlar var; ama, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu içinde, 4/B ve 4/C
olarak ilişkilendirilen çalışma biçimleri var, adına "sözleşmelilik"
diyoruz. 4/B'ye göre çalışanların sayısı, biraz evvel Savunma Sanayii
Müsteşarlığında belirttiğim gibi bir istisnaydı ve gerekliydi. O personeli, o
şahsı bulup kamu hizmetinde kullanmak, kamu yararı açısından, kamu hizmeti
açısından zorunluluk arz ediyordu ve uygulanmıştı, böyle de devam etmeliydi.
Biz ne yaptık; daha doğrusu, bize ne yaptırdılar; kim ne yaptırdı bize; niçin,
bizim personel rejimimizle sık sık oynanıyor değerli arkadaşlarım, tabiî, buna
değineceğim.
Yine, 657 sayılı Yasa içerisinde, 2547
sayılı Yasaya göre çalışanlar var. Silahlı Kuvvetlerimizin Personel Kanunu bu
kapsamda değerlendirilebilir, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun ve hâkim ve
savcıların özlük işleri yine bu kapsamda. Bunun yanında, çalışanların yüzde
63'ü kamu iktisadî teşebbüslerinde çalışıyor. Bunun da 1 sayılı, 2 sayılı, 3
sayılı ya da 2 sayılı cetvelleri var, 4046'ya göre çalışanları var.
Sözleşmelilik, değindim... İşçilik var, geçici işçilik var, kapsamdışı personel
var, kapsamiçi personel var; yani, arapsaçına döndü. Bizim 657 sayılı Yasamız
ya da kamu personel rejimimiz, tıpkı, bu yasanın kendisine benzedi. Neresinde,
nasıl personel istihdam edildiği, özlük haklarının neye göre düzenlendiği belli
değil. Şimdi, bu geçici maddeyle çıkarılan hüküm çıkarılmasa bile, böyle bir
düzenleme gelmemiş olsa bile, ne Savunma Sanayii Müsteşarlığının bir
rahatsızlığı var ne Millî Savunma Bakanlığının ne de hükümetin bir rahatsızlığı
olmaması gerekir; ama, birileri diyor ki bize, artık, birkaç ay sonra, Kamu
Personel Rejimi Yasasını getireceksiniz Meclisinize, o zaman zorlanmayın;
kamuda bu tarz çalıştırma biçiminin önü iyice tıkansın. Kamu personel rejimi yasası
geldiği zaman, o sözleşmelilik, eski, kamu hizmeti açısından zorunlu olan
sözleşmelilik bir daha unutulsun, unutturulsun, bunları temizleyin diye
birileri talimat vermiş. Kim vermiş bize bunu, kim müdahale ediyor bize?
Değerli arkadaşlarım, bizim kabul etmemiz
gerekir ki, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunumuzun hazırlanışının temelinde de
yabancı uzmanların raporları var; ama, özellikle, 1990'lardan günümüze kadar,
bize, yabancıların müdahalesi alabildiğine arttı. Tabiî ki, biz, dışarıdan,
yani, ülkemizin finansman ihtiyacını, üreterek, ürettiğimizi tasarruf edip
yatırıma yatırarak, oradan elde ettiğimizi pazarlayıp kalkındırma, borçlarımızı
ödeme yerine, sürekli olarak IMF'nin, Dünya Bankasının kapısını çalarsak, borç
alırsak, borç verenler, işte bugünlerde olduğu gibi, bize emir verir konuma
gelirler. Şimdi, bizim -657 sayılı
Yasamıza demiyorum- tüm kamu personel rejimimize Avrupa Birliği müdahale
ediyor, IMF müdahale ediyor, Dünya Bankası müdahale ediyor, OECD müdahale
ediyor.
Hangi noktalarda müdahale ediyorlar bize?
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği, 1989'daki tam üyelik başvurusuyla
birlikte, Türk kamu yönetimi ve bu yapının reformu üzerinde, doğrudan, kapsamlı
etkiler yaratacak bir unsura dönüştü. Etkinin ana aracı da Katılım Ortaklığı
Belgesi oldu. Bu kuruluşun ana kavramı da idarî kapasitenin güçlendirilmesi
diye bize sunuldu ve biz, o doğrultuda, personel rejimimizde, kamu istihdam
rejimimizde değişiklik yapmaya başladık.
IMF, 1994, 1999, 2002 ve sonrası niyet
mektupları ve bunların üzerine yapılan stand by düzenlemeleriyle, kamu personel
reformu adımlarını kamu harcama reformu kapsamında yönlendirmektedir; bir
bakıma da dayatmaktadır. Ana niyet mektupları ile gözden geçirme mektuplarında
yer verilen hükümler, personel maaş ve ücretlerini düzenlemek, ödemelerin
enflasyona endekslenmesinden çıkarılmasına son vermek, personelin işten
çıkarılmasını kolaylaştırmak, yeni personel alımını yasaklamak gibi
düzenlemeler ortaya çıktığını görüyoruz.
Dünya Bankası, kamu yönetimi reformumuzun
en yoğun ve en kapsamlı dayatmacı kuruluşu. Süreç 1998'de, 1999'da kamu malî
yönetimi proje kredisiyle başladı. 2000 yılında imzalanan ekonomik reform proje
kredisiyle sürdürüldü. Doğrudan etki, 2001 yılında imzalanan program amaçlı
malî ve kamu yönetimi reform kredisi ve aynı yıl, yani, bunun adı PFPSAL I ve
2002 yılında imzalanan PFPSAL II anlaşmalarıyla, bizim personel rejimimizi,
kamu istihdam biçimimizi yönlendirmeye başladılar ve Dünya Bankası çok yönlü
olarak bizim kamu iktisadî teşebbüslerimizde çalışan insanları, kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan memurlarımızı azaltın dayatmasıyla bize ve dolayısıyla
hükümete baskı kuruyor. Hükümet de, kimsenin anlayamayacağı tarzda
düzenlemeleri, böyle, torba kanun mudur, çuval kanun mudur, ne kanunsa, böyle
bir kanunla Meclisin gündemine getiriyor ve biz de, bunları yapmaya
çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, OECD'yi de kısaca
hatırlatayım size. OECD de bize "regülasyon reformları" adıyla
müdahalesini sürdürüyor. Burada kamu personel rejimi yasası geldiği zaman
ayrıntılarıyla değineceğim.
Değerli arkadaşlarım, bizi, yabancılar,
kamu kesiminiz verimsiz, kamu kesiminde şişkinlik var diye hükümetlerimizi,
sadece AKP Hükümetini değil, geçmiş dönemlerdeki hükümetlerimizi de sürekli
olarak baskı altına aldılar. Bu, asla doğru değil. Biraz evvel arkadaşım
rakamları verdi. Benzer rakamları tekrar etmekten kaçınmak istiyorum; ancak,
bizim 2 750 000 kamu kesiminde çalışanımızı, bu ülkenin 70 000 000 insanına,
hizmet üreten insanımızı çok görüp "kamu kesiminiz şişkin, personelinizi
azaltın" diye dayatma yapanlara bizim cevabımız kesinlikle
"emredersiniz efendim" olmamalı. Biz, 70 000 000'luk bir ülkeyiz.
İşte, bizim ülkemizde 2 750 000 kamu çalışanı var; işçisi, sözleşmelisi,
kapsamiçi, kapsamdışı memuru, hâkimi, savcısı, askeri, polisi... Bu, fazla
değildir. Sizin amacınız başka. Sizin amacınız, biz borç verdik, borcu borçla
çevirmenizin önünü açtık, bu borçları ileride ödeyemeyeceksiniz; ileride
ödeyemediğiniz zaman, tıpkı Osmanlının son döneminde olduğu gibi, Düyunu
Umumiye gibi bir kuruluşla kamu yönetiminizi biz idare edeceğizin önünü
açıyorlar değerli arkadaşlarım. Bu konuda çok dikkatli olmalıyız.
Değerli arkadaşlarım, kamu hizmetinin
temelini anayasal güvence altında olan ve düzenlemesi yasalarla yapılan
memurluk statüsü oluşturur. Şimdi, memurluk, kadro sistemi içinde bir yandan
kamu hizmetlerinin sürekliliğini ve ülkenin gereksinmelerine göre yerine
getirilmesini güvence altına alan bir istihdam biçimidir; ama, bu istihdam
biçimi bile artık dejenere edildi. O kamu personel rejiminde öğretmenlerin,
sağlık çalışanlarının, yani asker ve polis dışında hemen hemen tüm çalışma
yaşamına girenlerin sözleşmeli olacağı düşünülecek olur ise, bizim kamu
yönetimimizin önümüzdeki yıllarda nerelere doğru varacağını düşünmenizi
isterim.
Değerli arkadaşlarım, maddeyle de ilgili,
bağlantılı, Silahlı Kuvvetlerimizin içinde de olup bitenleri yakından bilen
birisiyim. Bakınız, Silahlı Kuvvetlerimizde bile, yani Millî Savunma Bakanlığı
bünyesinde bile 1970'li yıllarda 36 000 işçi vardı, 1980'lerde 35 000
civarındaydı. Şimdi, öyle zannediyorum ki, Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma
Genel Komutanlığı bünyesinde çalışan işçi sayısı, herhalde 30 000'in altında;
ama, 1975 yılında Gölcük Tersanesinde çalışmaya başladığımda, Gölcük
Tersanesinde 657 kapsamında sivil memur 2 kişiydi; yani, toplam, Millî Savunma
bünyesinde, memur statüsünde çalışan 5 000 yoktu. Bugün memur çalışan rakamını kesin
olarak bilmiyorum; ama, 30 000'in üzerinde olduğunu biliyorum. Yine, işçiler
eliyle görülen pek çok işin uzman çavuş ya da teknik assubay adı altında
endüstri meslek lisesi mezunlarının assubay olarak alınarak fabrikalarda,
fabrika gemilerinde işçi gibi istihdamı da, değerli arkadaşlarım, uluslararası
çalışma ilişkilerine uygun bir çalıştırma yöntemi değil Millî Savunmada.
Biliyorsunuz, kamu kesiminde memurlar önce fiilî durum yarattı, daha sonra Kamu
Çalışanları Sendikaları Yasası geldi, ILO bizi eleştirdi. Şimdi, Avrupa
Birliğine girebilmek için Silahlı Kuvvetlerin bünyesinde çalışan memurların da
sendikalı olması gündeme geliyor. O zaman, memur sayısının ve uzman, erbaş ve
assubayların fazlalaştırılmasının nedeni de, işçilerin hak alma konusunda
gösterdiği mücadelelerdi. Yani, hangi kurum olursa olsun, palyatif tedbirlerle bir yere götürmek mümkün değil.
Koskoca Türkiye Cumhuriyetinin kamu yönetimini, IMF'nin, Dünya Bankasının, OECD'nin
emirleriyle yerine getirmeye kalkışmak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın efendim.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Aldığımız krediler karşılığında borç
aldığımız için, o borç verenlerin talimatlarıyla kamu personel rejimi
düzenlemek... Bu yasalarda, ben, 1 inci maddede, 3 üncü maddede, pek çok
maddede, her birisinde, işte, Telekomdaki personelin Türksat'a devri -Savunma
Sanayii Müsteşarlığındaki sorun çözülmüş- Emekli Sandığıyla ilişkilendirilmesi,
Emekli Sandığındakilerinin bir başkalarıyla ilişkilendirilmesi, sık sık
değişikliğe uğratılması, çalışanların motivasyonunu bozuyor.
Şu anda, kamu kesiminde çalışan -özel
kesimin zaten hiçbir güvencesi yok- işçilerin bile yarınından emin olmadıkları
bir çalışma süreci içinde, şimdi, memurlarımız da, her gelen yasada "acaba
bize ilişkin bir düzenleme var mı" diye, dairesinde iş yapacağına,
televizyona ya da radyoya kulağını verir ya da ertesi gün gazeteleri
araştırarak "acaba, biz ne oluyoruz" diye huzursuzluk içerisinde
çalışırsa, elbette, kamu kesimi verimlilikten uzaklaşır. Eğer, kamu kesimini
verimlilikten uzaklaştırmak için yoğun bir çaba içindeyseniz, söyleyecek bir
şeyim yok; ama, sık sık kamu personel rejimiyle oynamanın çalışanların
motivasyonunu bozduğunu, bu konuda fazla oynanmaması gerektiğini hatırlatıyor,
Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Geçici 8 inci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çerçeve 15 inci
maddeyi tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.03
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.16
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı tasarının üzerindeki
görüşmelerimize devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16.- 8.1.1986 tarihli ve 3254 sayılı
Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
"MADDE 32/D.- Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında görev yapan
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi personelden (kadro karşılığı
sözleşmeli personel hariç), Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilâtı
prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı karşılanan
havaalanlarında çalışan personel için en yüksek Devlet memuru aylığının (ek
gösterge dahil) brüt tutarının % 50'sini, bunların dışında kalan diğer personel
için ise % 25'ini geçmemek üzere, Genel Müdürlük döner sermaye işletmesi
yönetim kurulu kararı ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine, bağlı
bulunulan Bakan onayı ile belirlenecek usûl, esas ve oranlarda her ay döner
sermaye gelirlerinden ek ödeme yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen Sayın Erdal Karademir; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet Memurları
Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 16
ncı maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarı, yaklaşık 40'a
yakın yasayla ilgili düzenleme getirmekte ve değişiklik yapmaktadır. Tasarı
incelendiğinde, getirilen değişikliklerin bir kısmı başlıbaşına bir kanun
tasarısının konusunu oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarı bu yönüyle
bütünsellikten uzaktır. AKP İktidarı, yine, sözde bazı kamu kurumlarında
çalışan personelin ekonomik iyileşmelerinin arkasına gizlenerek, iyi olmayan
niyetini bu tasarıyla bir kez daha göstermiştir. Örneğin, bu tasarının 28 inci
maddesiyle yapılan değişiklikle, özel çevre koruma bölgesi olarak ilan edilen
alanlardaki Hazineye ait araziler ile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
arazilerin kiralanması ve yapılaşmaya açık hale getirilmesi, işletilmesi ve
işlettirilmesinin önü açılmaktadır.
Yine, bu tasarının 34 üncü maddesinde,
Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki işletmecilik
fazlası taşınmazların satılması ve devredilmesi konu edilmektedir. Sanıyorum,
AKP İktidarı, demiryollarının 7 tane limanı ve arazisini gözden çıkarmış ve
birçok insana belki de peşkeş çekme noktasına gelecektir bu tasarıyla. Yine,
tasarının 17 nci maddesiyle, otoyollar üzerindeki işletme ve hizmet
tesislerinin de işletme hakkının devredilmesinin düşünüldüğü görülmektedir.
Tasarının bu maddesinde, 8.1.1986 tarihli
ve 3254 sayılı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanuna eklenen 32/d maddesiyle, Genel Müdürlük çalışanlarına, Avrupa
Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı prensipleri çerçevesinde, dönersermayeden pay
verilmesi öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, daha
önce Başbakanlığa bağlı olan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, daha
sonra buradan alınarak Çevre ve Orman Bakanlığına bağlanmıştır. Böylece, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü personelinin almakta olduğu Başbakanlık
tazminatı kalktığı için, çalışanlarının ücretlerinde bir azalma söz konusu
olmuş, ekonomik kayba da uğramışlardır. Bugün, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünde çalışan teknik okul mezunu ondokuz yıllık bir memurun aldığı
aylık, yaklaşık 530 Yeni Türk Lirasıdır. Aynı şekilde, havaalanlarında
meteoroloji hizmeti veren personelin ise, fazla mesai dahil aldığı ücret, yine
yaklaşık 650 Yeni Türk Lirasıdır. İnsan hayatını direkt ilgilendiren ve yapacağı
en küçük bir hatanın, geri dönüşü olmayacak can ve mal kaybına yol açacağı bir
sektörde çalışanların aldığı ücret, elbette bu olmamalıdır.
Bu yasa tasarısı, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü çalışanlarının, az da olsa, ekonomik durumuna katkı
sağlamaktadır. Bu anlamda, bu tasarının bu maddesini desteklememize rağmen,
getirilen ekonomik düzenlemeyi yeterli nitelikte bulmuyoruz. Nedeni ise,
dönersermayeden sağlanacak oranların belirsizliği ve yoruma açık olduğu ve
öngörülen oranların, dönersermaye işletmesi yönetim kurulu ve Maliye
Bakanlığının insafına bırakıldığı görülmektedir. Bunun için, bu maddede de, bu
belirsizliği giderecek değişiklik önergesi vermiş bulunuyoruz. Bu önergemize
destek olmanızı sizden bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Genel Müdürlükte,
yıllardır, sözleşmeli personel uygulamasıyla, çalışanlar üzerinde baskı
uygulanmaktadır. Genel Müdür, hangi personele sözleşme uygulayacağı konusunda
keyfî davranabilmektedir. Bu da, çalışanlar üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Ücretler konusunda keyfiyet, çalışma barışını bozduğu gibi, verimde de düşmeye
neden olmaktadır. Bu tasarıyla hava meydanlarında görevlendirilecek personel
ile diğer personel arasında uygulanacak eködemelerde farklı oranların alınması,
çalışanlar üzerinde baskı oluşturmak amacıyla kullanılabilecektir. Ekonomik
zorluk içerisinde bulunan çalışanlar, eködenekten daha fazla yararlanmak
amacıyla, hava meydanlarında çalışmak için talepte bulunabilecek, müdürler, bu
durumu, rahat bir şekilde, çalışanlar üzerinde baskı ve istismar aracı olarak
kullanabileceklerdir. Eğer, çalışanlardan daha fazla verim alınması
isteniyorsa, çalışanlar üzerinde baskı oluşturacak her türlü keyfî
uygulamalardan uzak durulması gerekmektedir ve tüm çalışanların insanca
yaşayabilecek düzeyde ücret alması sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde,
Sayın Başbakana ait Ata uçağının türbülansa yakalanması dolayısıyla bir tehlike
atlatılmıştır. Oysa, bugün, var olan teknolojiyle, yeni meteoroloji
radarlarıyla, türbülans gibi her türlü meteorolojik olayın nerede, ne şekilde
ve hangi şiddette olacağı saatler öncesinden görülüp, her an takibi
yapılabilmektedir. Meteoroloji mühendisleri de, bu tür olayların sıradan bir
olay olduğunu, bu tür meteorolojik olayların meteoroloji radarlarıyla tespit
edilebildiğini söylemektedirler. Yine, bilim çevrelerince yapılan
açıklamalardan görüleceği gibi, hem teknolojiden yararlanılmaması, diğer
yandan, teknolojiyi kullanacak ve meteorolojik olayları yorumlayacak teknik ve
uzman personelden yararlanılmaması durumunda, bu tür olayların afete
dönüşebileceği ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, biraz önce konu
ettiğim Sayın Başbakanın uçağının türbülansa yakalanmasından, bunun sonucunda
tehlike atlatmış olmasından dolayı, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe'nin,
meteoroloji çalışanları hakkında soruşturma başlattığını öğreniyoruz. Oysa,
Sayın Bakanın, bu soruşturmayı meteoroloji çalışanlarına açacağına, bundan
önce, meteoroloji radarlarının çalışıp çalışmadığını, çalışıyor ise neden
çalıştırılmadığını, şayet çalışmıyor ise nedenlerini araştırması gerekirdi. Bu
olaydan sonra Sayın Pepe'nin çalışanlara yönelik soruşturma açtırması, sorunun
çözümüne eğilmek değil, olsa olsa, Sayın Başbakanın gözüne girmek anlayışının
bir göstergesidir. Umarım, Sayın Osman Pepe, Sayın Başbakan için gösterdiği bu
duyarlılığı bütün yurttaşlarımız için de gösterir.
Değerli arkadaşlarım, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, ülkemiz için önemli kurumların başında gelmektedir;
ancak, bugüne kadar, asıl görevlerini yerine getirebilecek yapılanmalardan uzak
kalmıştır; yıllardır, siyasî kadrolaşmalarla, meslekle ilgisi olmayan kişilerce
yönetilmeye çalışılmaktadır. Bunun zararını da ülkemiz insanı ödemektedir.
Bugün, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 23 bölge müdüründen hiçbiri
meteoroloji mühendisi değildir. Buradan da anlaşılacağı gibi, bu, bugün,
meteorolojinin konunun uzmanlarınca yönetilmediğinin de bir göstergesidir. Yine
bugün, aynı kurumun daire başkanlarından hiçbir tanesi meteoroloji mühendisi
değildir, şube müdürlerinden ise sadece 1 tanesi meteoroloji mühendisidir.
Kurumun asıl işinin, meteorolojik hizmetlerin verilmesi olmasına karşılık,
bugüne kadar, hiçbir tane meteoroloji mühendisinin genel müdür olmaması da
düşündürücüdür. Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğünde, bugün 108
meteoroloji mühendisi çalışmaktadır. Oysa, bu kurumun daha üretken, daha
verimli çalışabilmesi için, en az 250 meteoroloji mühendisine ihtiyaç bulunduğu
da bilinmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bugün, Devlet
Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kullanılan teknolojik
aletler ve istasyonlar incelendiğinde, örneğin, radarların iki saat öncesinden
yağışın miktarı, yeri ve zamanını; yine, rüzgârın hızı, yeri ve zamanı hakkında
doğru bilgi edinmemizi sağlayacak nitelikte olduğu görülmektedir. Dolayısıyla,
oluşabilecek su taşkınları ve fırtınalar, türbülanslar önceden bilinmekte ve
önlem alınabilmektedir.
Bugün, Devlet Meteoroloji İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün 4 adet radarı bulunmaktadır. Bunlardan Ankara Elmadağ'da
bulunan radar, kurulduğu günden, yani, 2000 yılından bu yana
kullanılamamaktadır. Yine, Zonguldak, İstanbul ve Balıkesir radarlarından ise,
yeterince yararlanılmadığı bilinmektedir. Bunun nedeni ise, radar verilerinin
ürüne dönüştürülmesi için gerekli olan altyapının tamamlanmamış olmasıdır. Bu
iddialarımızın doğruluğunu, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün, Ata uçağının
türbülansa girmesinden önce kamuoyuna yansımış açıklamalarından
kanıtlanmaktadır; çünkü, Sayın Genel Müdür, Ata uçağının trübülans olayından
önce, Elmadağ Radar İstasyonunun çalıştığını ifade etmektedir. Oysa, aynı Genel
Müdür, Ata uçağının türbülans olayından sonra Elmadağ Radar İstasyonunun
çalışmadığını da kabul etmiştir. İnanıyorum ki, Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe, hem Genel Müdürün bu çelişkisini hem de bahsettiğim altyapı eksikliklerinin
neden geciktirildiğini bu kürsüden açıklayacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, yine, bugün, Devlet
Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, radarlar konusunda, yurt
dışında eğitime gönderilen kişilerin birçoğunun radarla ilgili olarak
çalıştırılmadığı da bilinmektedir. Sayın Bakan, radarlar konusunda yurtdışına
eğitime gönderilen kişilerin mesleklerini ve şu an çalıştıkları yerleri bu
kürsüden açıklamalıdır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde birçok
meteoroloji istasyonu kapatılmıştır. İstasyonların sayısı 1 500'den 500'ün
altına düşmüştür. Kalan istasyonlarla ülkemizin iklim özelliklerini belirlemek,
artık, yeterli değildir. Diğer yandan, teknik personel ihtiyacı giderilmeden
meteorolojiye yönelik teknolojiden de yeteri derecede yararlanılamayacağı
açıktır. Bundan dolayıdır ki, Devlet Meteoroloji İşletmeleri Genel Müdürlüğü,
genel hava durumu dışında, tarım, sağlık, ulaşım, enerji, spor, şehirleşme,
sanayi sektörleri için ayrı ayrı hava tahminleri verememektedir. Yunanistan
bile ülkemiz için daha ayrıntılı ve daha uzun süreli hava durumunu
verebilmektedir. Yine, Devlet Meteoroloji İşletmesi Genel Müdürlüğü, hava
tahminlerini yüzde 80 oranında tutturduğunu söylese de, bu, gerçek değildir.
Yine, Genel Müdürlük, bugün, hava
tahminlerinin yanı sıra, birçok yağışın miktarını ve şiddetini ölçmediği için,
ülkemizde taşkına neden olan yağışları önceden bilememektedir. Bunlardan örnek
vermek istersek, Batı Karadeniz taşkını, Beşköy taşkını, Mersin taşkını ve
diğerleri gibi...
Bakanlık, Genel Müdürlüğe yönelik bu
konulardaki eksiklikleri bir an önce gidermelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Karademir.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır;
önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa
tasarısının 16 ncı maddesi ile 3254 sayılı Kanunda 32/D maddesi ile yapılan
değişiklikte, ... % 25'inin kelimesinden sonra gelen "geçmemek üzere"
ifadesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Yılmaz Kaya |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
İzmir |
İzmir |
Antalya |
|
Rasim Çakır |
Ramazan Kerim Özkan |
|
|
Edirne |
Burdur |
|
BAŞKAN - Şimdi, maddeye aykırı olan ikinci
önergeyi okutup, işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 16 ncı
maddesiyle 3254 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 32/D maddesinde yer alan
"personel maliyetlerinin tamamı" ibaresinin "personel
maliyetleri tamamen veya kısmen" şeklinde değiştirilmesini ve anılan
maddeye "Bu ödeme aylıklara ilişkin esaslar çerçevesinde, damga vergisi
hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın yapılır."
cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Mustafa Ataş |
Yahya Akman |
|
Ankara |
İstanbul |
Şanlıurfa |
|
Fikret Badazlı |
Recep Koral |
Halil Ürün |
|
Antalya |
İstanbul |
Konya |
|
|
Mehmet Kılıç |
|
|
|
Konya |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, gerekçeyi mi okutayım?
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı
prensipleri çerçevesinde, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
havaalanlarında çalışan personeli için öngörülen en yüksek maliyet oranı yüzde
75 olduğundan, tasarıdaki metnin aynen yasalaşması halinde, havaalanlarında
çalışan personelin en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt
tutarının yüzde 50'sini alması mümkün olmayacak, diğer personel için öngörülen
yüzde 25 oranıyla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla, söz konusu gelirin elde
edilmesinde doğrudan katkısı olan personel açısından hakkaniyetsiz bir durum
ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, havaalanlarında çalışan personel için öngörülen
düzenlemenin "personel maliyetleri tamamen veya kısmen karşılanan"
şeklinde değiştirilmesi gerekir.
Öte yandan, kamu personelinin özlük
haklarından olan zam ve tazminatlara ilişkin düzenlemelerde ilke olarak, damga
vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesinti yapılmamaktadır. Anılan maddenin
genel düzenlemelere uygun hale getirilmesinin hakkaniyet gereği olacağı
düşünülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa
tasarısının 16 ncı maddesiyle 3254 sayılı Kanunda 32/D maddesiyle yapılan
değişiklikte, ...% 25'inin kelimesinden sonra gelen "geçmemek üzere"
ifadesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Erdal
Karademir (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN- Hükümet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)-
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan, söz
istiyorum.
BAŞKAN- Buyurun Sayın Karademir.
Sayın Karademir, süreniz 5 dakikadır.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu maddedeki değişiklik önergemiz bir gerçeği ortaya
koymak içindir. Burada öngörülen değişiklik maddesinde, bu çalışanlara
getirilen ek ücretlerde bir belirsizlik vardır, bir netlik yoktur; bunu
gidermek adına yaptık.
Ben, maddeyi aynen okuyorum ve niçin bunu
istediğimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, maddede şöyle söyleniyor: Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında
görev yapan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personelden (kadro
karşılığı sözleşmeli personel hariç), Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatı
prensipleri çerçevesinde personel maliyetlerinin tamamı karşılanan
havaalanlarında çalışan personel için en yüksek Devlet Memuru aylığının
(ekgösterge dahil) brüt tutarının yüzde 50'sini, bunların dışında kalan diğer
personel için ise yüzde 25'ini geçmemek üzere -burada, sizlerin dikkatini
çekmek istediğim "geçmemek üzere" kelimesidir- Genel Müdürlük
dönersermaye işletmesi yönetim kurulu kararı ve Maliye Bakanlığının uygun görüşü
üzerine verilir deniliyor.
Yani, şunu söylüyorlar arkadaşlar:
Buradaki oran ne olursa olsun, isterseniz yüzde 100, yüzde 200 diyebilirim; ama
"bu oranı geçmemek üzere" demek; yani, yüzde 1 de verebiliriz, yüzde
5 de verebiliriz anlamına gelir.
Dolayısıyla, biz, bu "geçmemek
üzere" kelimelerini kaldırmakla, burada öngördüğümüz oranların aynısının
bu çalışanlara verilmesinden yanayız, bunun için bu teklifi verdik. Eğer,
çalışanlara karşı daha dürüst davranacaksak, söylediğimiz, verdiğimiz
ekgöstergedeki ücretleri aynen yansıtmamız gerekiyor. Ne yazık ki, burada, hem
genel müdürlüğün hem de bakanlığın inisiyatifine bırakılmış, böyle olumsuzluk
içeren bir yapıdır. Bunun için, biz, bu önergeyi vermiştik; ama, destek
olmadınız. Buna rağmen, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17.- 28.5.1988 tarihli ve 3465
sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) ve
(b) bentlerine göre verilecek görev, tespit edilen görev yerinde bütün
tesisleri ile birlikte otoyolun veya yolculukla ilgili hizmet tesislerinin
projelendirilerek veya projesine göre yapımı, bakımı ve işletilmesini
kapsayabileceği gibi mevcut otoyolların, işletme ve bakım tesislerinin veya
yolculukla ilgili hizmet tesislerinin bakımı, iyileştirilmesi, genişletilmesi
veya işletme haklarının devri şeklinde de olabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Antalya Milletvekili Osman Kaptan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kaptan, süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sayılı kanun tasarısının 17 nci
maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlar, bu tasarının 17 nci
maddesi, 28.5.1988 tarih ve 3465 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının değiştirilmesini öngörmektedir.
Getirilen öneri, 3465 sayılı Yasanın 1
inci maddesindeki amaca aykırıdır. 3465 sayılı Yasa, sadece yap-işlet-devret
modelini öngörmektedir. Bu da, sadece, yeni yapılacak yollar için geçerlidir.
Oysa, farklı yasalardan oluşan -torba kanun mu diyoruz, çuval kanun mu diyoruz,
harar kanun mu diyoruz- bu büyük paketin içerisinde yapılan küçük bir
değişiklikle yasanın amacı tamamen değiştirilmektedir. Bu yeni öneriyle, halen
mevcut olan otoyollardaki tesisler ve bu yolların işletilmesinin devrine imkân
verilmektedir. Bu, şu demektir: Ben yaptım, sen işlet. Devlet olarak külfeti
ben çektim, nimetinden sen yararlan.
Hiçbir özel sermaye şirketi kârlı olmayan
bir işe talip olamaz, olmaz da. Nitekim, geçmişte bazı yolların
yap-işlet-devret modeliyle yapılması firmalara önerilmesine rağmen, talipli
çıkmamıştır. Talip olan bir firma ise bazı şartlar öne sürmüştür; bir trafik
geçiş garantisi istemiştir, yani, minimum bir geçiş rakamı önermiştir. Örneğin,
Adana-Tarsus otoyolunda, zamanında, Doğuş firması, hem bu yoldan bir geçiş
garantisi istemiştir hem de yolun kenarında yapılacak bütün tesislerin işletme
hakkını istemiştir. Tabiî ki, sonuçta da gerçekleşmemiştir. Devletin aslî
görevi, sayın arkadaşlarım, iki nokta arasında bir paralı yol olsa dahi, bu iki
nokta arasında standartlara uygun bir yolu da trafiğe açık tutmak zorundadır.
Sayın milletvekilleri, takdir edersiniz ki,
halen işletmeye açık olan otoyollar üzerinde kârlı olan iki yer, Boğaziçi ile
Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin geçişleridir. Zaten otoyol gelirlerinin yüzde
80'i, köprü geçişleri üzerinden sağlanmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, iktidar,
bu iki kârlı noktayı da, yani, Boğaz köprülerini de, diğer alanlarda olduğu
gibi, yandaşlarına peşkeş çekmek mi istemektedir?! Bu gidişle, öyle anlaşılıyor
ki, hükümet, Karayolları Genel Müdürlüğünü tümüyle kapatmak istemektedir ya da
bir anlamda, hükümet, bu kurumu, Karayolları Genel Müdürlüğünü işlevsiz hale
getirmeye çalışmaktadır.
Sayın arkadaşlar, çok açıktır ki,
iktidarın, gizli, mahcup ve örtülü bir özelleştirme operasyonuyla karşı karşıya
bulunmaktayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bunu kabul edemeyiz.
Sayın arkadaşlar, şimdiye kadar yapılan
özelleştirmeler, astarı yüzünden pahalıya mal olmuştur. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, stratejik olanlar dışındaki özelleştirmelere karşı değiliz;
ancak, özelleştirmelerdeki vurguna, soyguna, yolsuzluklara karşıyız.
Hükümet, özelleştirmeleri, bütçe açığını
kapamak veya borç ödemek için yapıyor. Özelleştirme ihaleleri güven vermiyor.
Yine, bu değişiklikle, otoyol üzerindeki
tesislerin, özellikle gişelerin özel şirketler tarafından işletilmesine imkân
verilmektedir. Madde gerekçesinde "işletme hakkı devri karşılığında
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından elde edilecek gelir, bütçeye yeni
finansman olanağı sağlayacaktır" denilmektedir.
Sayın arkadaşlarım, yalnızca kamu
güvenliğinin değil, aynı zamanda kamu hizmetinin aslî bir parçası olan trafik
güvenliğini kapsayan bir faaliyet, örneğin gişe hizmetleri, sırf gelir elde
edilecek diye devredilebilir mi?!
Türkiye'nin en uzun otoyolu olan Anadolu
Otoyolunun büyük bir kısmı Kuzey Anadolu deprem fay hattı üzerinde
bulunmaktadır. Bu yolda devredilecek bakım, yapım, işletme hizmetlerinde deprem
güvenliği tedbirlerini özel şirket nasıl alacaktır? Özel şirket kârını mı
düşünür, kamu yararını mı düşünür?
Anadolu Otoyolunun İstanbul-Hendek
arasındaki gişelerinden, yalnızca 2004 Mart ayında 2 780 000 araç geçmiştir; bu, günde 93 000 araç geçişini
ifade etmektedir. Otomatik geçiş ve diğer gelirlerle beraber, geçen yıl mart
ayında 4,4 trilyon lira, devlet, gelir sağlamıştır. Özel şirketlere
devredilince, yine aynı miktarda araç geçip, yine aynı parayı özel şirket
kazanmayacak mı? Sayın arkadaşlarım, peki, bundan devletin kârı ne olacaktır?
Bu devir işleminde kamu zarar etmeyecek midir?
Sayın milletvekilleri, AKP hükümetince,
kamu hizmeti, kamu hukuku, kamu yararı, kamu denetimi, kamu personeli ve kamu
parası gibi kavramlar işlevsiz kılınmakta ve artık rafa kaldırılmaktadır.
Bunların yerine, özel hukuk, özelleştirme, özel denetim firması, şirket, özel
hukuk hükümlerine tabi sözleşmeli personel, sözleşme, ihale gibi kavramlara
ise, önem ve öncelik verilmektedir. Böylece, neoliberal politikaların
uygulanmasına uygun bir ortam yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu politikalar ise,
halkımızın yararına değil, zararınadır.
Hükümeti, fakirimizin, fukaramızın,
çiftçimizin, işçimizin, emeklimizin, dulumuzun, yetimimizin, kısaca halkımızın
zararına olan bu politikalardan vazgeçemeye davet eder, Yüce Meclisi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen,
Ankara Milletvekili Bayram Meral; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan yasanın 17 nci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Benden önce konuşan Sayın Osman
Kaptan arkadaşım, olayın daha geniş bir şeklini sizlere arz etti.
Değerli arkadaşlarım, IMF'nin ortaya
koyduğu programlar, dün de, bugün de,
görünen o ki yarın da, adım adım tahakkuk edecektir. Birçok kamu kurum ve
kuruluşu ya küçültülüyor ya iş yapamaz hale getiriliyor. İşte, Karayolları
bunlardan birisidir. Bugün Karayolları, Devlet Su İşleri, Devlet Demiryolları,
Türk Hava Yolları, Tekeller, madenler, demirçelikler -bunlar çoğaltılabilir
değerli arkadaşlarım- bunlar, devletin ana birimleridir, ana kuruluşlardır.
Tekel de öyledir.
"Tekel"demişken, hemen aklımda bir konuyu arz etmek istiyorum. Umarım, burada keşke Maliye
Bakanımız olsaydı. Yani, Tekelle ilgili, hatta hatta, Tokat Tekel Fabrikasıyla
ilgili böyle "tavşana kaç, tazıya tut" deme anlamı yoktur. O
müessesenin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, çalışmasını istiyoruz, orada
çalışan insanların hakkının, hukukunun korunmasını istiyoruz; bunun da böyle
bilinmesinde fayda var.
Şimdi, gelelim Karayollarına değerli
arkadaşlarım. Sayın Bakanımız burada, bazı özel çabalar gösterdiğini biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Karayolları öyle bir müessesedir ki, dozeri olmayan,
greyderi olmayan, turnapull'u olmayan, yükleyicisi olmayan, konkasörü olmayan,
kompresörü olmayan, kısacası, dozercisi, greydercisi, şoförü, atölye ustası,
benzeri pozisyonları olmayan Karayolları hiçbir zaman hizmet üretemez.
İşte, IMF ve ortaya koyduğu on yıllık
ulaştırma anaplanı, Karayollarını bu noktaya getirdi değerli arkadaşlarım.
Bugün, dev gibi bir kuruluş, ülkenin doğusundan batısına, batısından kuzeyine
hizmet üreten bir kuruluş öyle bir noktaya geldi ki, özel sektörün kucağına
itildi, bugün can çekiştiriyor.
Allah rahmet etsin, benim bir Genel
Başkanım vardı, Halit Mısırlıoğlu isminde; o konuşurken, işçilere
"şahinlerin uçamadığı, kartalların geçemediği sarp kayalardan yol yapan
arkadaşlarım" derdi. İşte, onlar Karayolculardı değerli arkadaşlarım.
İşte, o günkü Karayolcular, maalesef, bugün bu hale getirildi.
Şimdi birçok müessese bu hale getiriliyor.
Bugün otoyollarında, yapıldı; ama... Otoyol da yapılsın, duble yol da yapılsın,
her türlü ulaşım sağlansın, bunlara "hayır" diyen yok; ama,
geçmişteki otoyolların Türkiye'ye neye mal olduğunu, neyle karşılaştığımızı,
orada görev yapan insanların nasıl yargılandığını hep birlikte gördük.
Değerli arkadaşlarım, bugün Karayolları
öyle bir noktaya getirildi ki, maalesef, IMF'nin dediği noktaya gelindi ve
Karayolları, bugün, dozeri yok, greyderi yok, greyderi yok, turnapull'u yok,
yükleyicisi yok, konkasörü yok, kompresörü yok, ustası yok... Bitti ve bitmek
üzere. Şimdi, birileri bekliyor, yeni yollar yapılacak. Sayın Bakanımız duble
yol yapıyor; bu yetmeyecek. Bir başka türlü yollar yapılacak, yetmeyecek. Ama,
değerli arkadaşlarım, biz maliyet yaptırdık. Hatta, bir dönem de, Sayın
Bakanımız, duble yol yapılırken, özel sektörün yaptığı yolların yarısına kamu
işçisinin yol yaptığını söyledi. Burada Sayın Bakanımız. Böyle iken, neden bu müesseseleri
yok ediyoruz değerli arkadaşlarım? Neden bitiriyoruz? Yarın, farzımuhal ki,
tümünü özel sektöre verdik. Servet düşmanı değiliz, elbette ki, özel sektör de
olacak. Üretim artırıcı, istihdam artırıcı her türlü olayın yanındayız; ama,
bugün ona doğru mu gidiyoruz?! Biraz önce grup başkanvekilimiz söyledi, Sayın
Bakanımızı tebrik etti, dedi ki: "Türkiye'nin sorunlarını çözdü." Bu
öyle mi değerli arkadaşlarım? Öyle mi, Türkiye'deki sorunlar bitti mi,
sıkıntılar bitti mi? Hepimiz bundan rahatsız değil miyiz? Şu yasaya ilgi
duymuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, toparlar mısınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Toparlıyorum.
Yasa olur da, böylesi olmaz değerli
arkadaşlarım.
Bakınız, geçmişten bahsetmiyorum. Ben, bir
defa, şunu söylemek istiyorum, Sayın Başkanım, müsaade ederseniz: Bir defasında
bir yasadan rahatsızlığımız vardı. Geldim, o dönemki grup başkanvekilinden rica
ettim. Biraz ses tonumuz herhalde yükseldi. Orada oturan milletvekilleri
"ne oldu" diye bana sordu grup başkanvekili gittikten sonra.
"Böyle bir madde koymuşlar" dedim. Madde ne? Belki bilirsiniz
"valiler, seçilmiş sendika başkanlarını, sendikacıları görevden alır"
diye bir madde koymuşlardı. "Böyle bir şey olamaz" dedi milletvekili.
Yasayı çıkardım, önüne koydum milletvekilinin. Okudu, çok mahcup oldu ve ben de
üzüldüm değerli arkadaşlarım. Bunu hiçbir yerde istismar etmedim.
Şurada 48 yasadan bahsediliyor. Dışarı
çıksak, herhangi bir maddeyle ilgili, birisi bizden bir şey sorsa, hemen bilgi
aktarabilecek miyiz değerli arkadaşlarım?! Bu bizi sıkıntıya sokmaz mı?
Söylemek istediklerimiz bu.
Yasa da gelir, madde de görüşülür; ama,
buna biraz zaman verilir, bizim bilgimiz olur, bilgimiz dahilinde çıkar
konuşuruz veya birileri sorduğu zaman, bilgi dahilinde onlara bilgi aktarırız.
Bunu hanginiz şimdi yapabileceksiniz; hiçbirimiz yapamıyoruz. Ondan dolayı da,
oylama oluyor içeri geliyorsunuz, oylamadan sonra dışarı gidiyorsunuz; bu bir
ilgisizliktir, bu bir sevimsizliktir, bu yasayı sizin de kabul etmemenizdir;
ama, maalesef, grup kararı, elinizi kaldırıyorsunuz.
Sayın Başkan, sözlerimi bitiriyorum.
Sayın Bakanımdan şunu özellikle arz etmek
istiyorum: Acaba Karayollarında bir canlanma olacak mı?
Biraz önce Osman Kaptan'ın söylediği gibi,
gişeler ve benzeri kâr getiren birimler özel sektöre devredilecek mi?
Yeni otoyolları hazırlıklarınız var mı;
bunların hangi otoyolları olduğu ve bunları herhangi bir yere ihale ettiniz mi,
etmediniz mi; bu konuda bizlere bilgi aktarırsanız, çok memnun olurum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı
tasarının 17 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
M.Akif Hamzaçebi |
Osman Kaptan |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
Trabzon |
Antalya |
İstanbul |
|
Mustafa Özyürek |
Bülent Baratalı |
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Mersin |
İzmir |
İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bir dakika efendim...
BAŞKAN - Sayın Komisyon... Sayın
Komisyon...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, önümüzdeki önergeyi mi
konuşuyoruz? Kusura bakmayın, ben önergeyi görmedim, şimdi görüyorum.
BAŞKAN - Sayın Komisyon, önergeye katılamazsınız.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, gerekçeyi mi
okutayım, konuşacak mısınız?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Gerekçe
okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hükümetin özelleştirme uygulamalarında
veya işletme hakkı devir politikalarında amaç bütçe açıklarını kapatmak
olmuştur. Öncelikle bu felsefeyle oluşturulan politikalar doğru değildir.
Ayrıca, hükümet, bu politikalarında, güven veren, saydam bir yönetim
sergileyememiştir. Özelleştirme ihaleleri, genellikle, ya kuşkularla dolu olmuş
ya da hukukî yanlışlıkları nedeniyle yargı tarafından iptal edilmiştir. Bu
nedenle, otoyolların işletme ve bakım tesislerinin veya yolculukla ilgili
hizmet tesislerinin işletme haklarının devrine ilişkin düzenlemenin tasarı
metninden çıkarılması önerilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bir
dakika...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Benim
söz isteğim var 17 nci maddeyle ilgili.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sorumuz var Sayın
Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir dakika, Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın,
17 nci maddeyle ilgili, arkadaşımız, soru sormak için sisteme girmiş. Siz buna
dikkat etmediniz, soru hakkı vermediniz. Bu, idarî bir hatadır Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç, bir saniye...
Sayın Kâtip Üye, partinize mensup bir
üyedir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, öteki
tarafta da sizin partinize mensup Kâtip Üye var.
BAŞKAN - Kendisi, ben "kabul
edenler" diye oyladıktan sonra...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, soruyu
söylüyoruz, soruyu... Yani, maddenin görüşülmesi sırasında sorulan sorunun ne
zaman cevaplandırılacağı orada bellidir.
BAŞKAN - Önemli olan, bana intikal
süresidir.
18 inci maddeyi okutuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, usul
hatası yaptınız.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Koç... Niye usul
hatası yapmış olayım!
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın,
İçtüzükte, görüşülen maddeyle ilgili, sayın üyelerin 5 dakika soru sorma hakkı
var, 5 dakika da ilgili bakanların yanıt verme hakkı var. Sayın üye sisteme
girmiştir; fakat, siz, aceleyle, bunu atlayarak görüşme yaptınız ve oylamaya
geçtiniz. Bu bir hatadır.
BAŞKAN - Sayın Koç, sisteme girmiş değil.
Sayın Kâtip Üye burada, sorabilirsiniz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben
sisteme girdim.
BAŞKAN - Ayrıca, ben burada niyet
okuyucusu değilim...
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yanıp
sönüyor; kırmızıdır ışığı.
BAŞKAN - ...sizin yoklama isteyip
istemediğinizi bilemem, ancak bana intikal ettiğinde bilirim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yoklama
demiyorum ben.
BAŞKAN - 18 inci maddeyi okutuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, soru
sordu; soruyu sormanın ve ne zaman cevaplandırılacağının maddede yeri var.
BAŞKAN - Sayın Koç, maddeyi oyladık ve
kabul edildi.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hayır;
kabul edildi yazıyor sistemde.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, yanlış
yaptınız; söz hakkı kabul edildi yazıyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, Kâtip Üyenin benim partimden olması benim haklarımın yok edilmesini haklı göstermez.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, bakın,
iyi niyetle, burada, bir görüşme yapıyoruz, hiçbir gerginlik de aramıyoruz...
BAŞKAN - Sayın Koç, 18 inci maddede
yoklamayı yaparız veya bir başka maddede talep edersiniz, yaparız; ancak,
intikal etmemiş, bana ulaştırılmamış bir yoklama talebini nasıl işleme
koyabilirim?
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama
değil...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, yoklama değil, hâlâ anlamadınız.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yoklama değil Sayın
Başkan. İsteğiniz kabul edildi yazıyor. Soru sorma hakkını kullanıyor, onu
atladınız; onu söylüyoruz Sayın Başkan; yoklamayla ilgili bir talebimiz yok.
Soru sorma hakkını gerektiği noktada kullandırmadınız.
BAŞKAN - Sayın Koç, geri dönme imkânı yok.
Kaldı ki, ekranda oylama işlemi yapılırken, soru sorulma işlemi görülmemiştir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, burada gözüküyor. Lütfen, Kâtip Üye gelsin, burayı okusun.
BAŞKAN - Soru sorma istemini niye
cevaplandırmayım, niye vermeyeyim Sayın Koç?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır; biz onu
söylemiyoruz; yani, sehven, bir hata yapılmıştır, usul hatası yapılmıştır;
bunun düzeltilmesini talep ediyoruz. Talep yoklama filan değil Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç, ekranda soru sorma
işlemi görülmedi, siz de ikaz etmediniz. Yoklama talebi de -sayın üye burada,
sorabilirsiniz- oylama işlemi yapıldıktan sonra, kabul edenleri sorduktan sonra
bana intikal ettirilmiştir.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan,
arkadaşımız sorusunu kürsüden sorsun.
BAŞKAN - 18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18.- 29.6.2001 tarihli ve 4706
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 1.- Hazine Müsteşarlığınca
ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetleri veya bu senetler yerine düzenlenen
belgeler, satılacak Hazine taşınmazlarının bedellerinin ödenmesinde nominal
değerleri üzerinden ödeme aracı olarak kabul edilir. Söz konusu senet ve
belgelerin nominal bedele faiz dahil edilerek ihraç edilmiş olması halinde, bu
işlemlerde anaparaya tekabül eden satış değerleri esas alınır.
Taşınmaz satış ihalelerinde, dışarıda
yerleşik kişiler ile geçimini yurt dışında temin eden Türk vatandaşlarından,
teminat olarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasınca belirlenen konvertibl
döviz alınabilir."
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Bihlun
Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tamaylıgil, süreniz 15 dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesi üzerinde
Grubum ve şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım; Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Ek madde 1 diyor ki: "Hazine
Müsteşarlığınca ihraç edilen devlet içborçlanma senetleri veya bu senetler
yerine düzenlenen belgeler, satılacak Hazine taşınmazlarının bedellerinin
ödenmesinde nominal değerleri üzerinden ödeme aracı olarak kabul edilir."
Değerli arkadaşlar, devlet içborçlanma
senedi dediğimiz zaman, özellikle son yıllardaki artan oranlı içborçlanma
ihtiyacı yüzünden, ne yazık ki, fizikî dediğimiz, bu senetlerin fiziken basılıp
yatırımcıya ulaşma imkânı olmadığından dolayı -ki, burada "senetleri
veya" diye gelince- bunlar yerine saklama makbuzları, yani, bir dekont
başlığında makbuzlarla işlem görmektedir. Şimdi, bugün, İmar Bankasına
elkonulmamış olsaydı ve onun da hazine bonosu yerine geçen makbuzları piyasada
sirküle edilmiş olsa idi durum ne olurdu? Veyahut bu saklama, daha doğrusu,
senet yerine geçen makbuzların bugün yürürlükte olan işlemler açısından
denetimi ne yöndedir?
Hazine bonosu, yani, devletin içborçlanma
senetleri -hazine bonosu veya tahvil- iki yönde satılıyor; birincisi, halka
arz, ikincisi, ihale yoluyla bankalara. Bu halka arz veya ihale yoluyla
bankalara satış sırasında bunları alan bankalar ne yapıyor; karşılığında
müşterileri, kesin satış denilen taleple gelirlerse, makbuzu karşılığında
satıyor veyahut repo, ters repo denilen işlemlere mevzu oluyor.
Şimdi, buradaki amaç ne; devletin,
hazinenin taşınmazlarını satarak, karşılığında içborçlanma miktarını azaltmak;
bu da güzel. Tabiî, burada, satılan hazine taşınmazlarının ekspertizi de çok
önemli; ama, içborçlanma tutarını azaltmak için böyle bir yöntem ortaya
konuluyor; ancak, işleme konu olan bu belgeler, acaba, bugün yürürlükteyken
nasıl değerlendiriliyor veya ne oluyor?
Bankalara veriliyor dedik; bankalar da bu
makbuzları veriyor. Şu an Türkiye'de, hisse senedinde uygulanan müşteri bazında
bir merkezî kayıt yok devlet içborçlanma senetlerinde.
Peki, bu devlet içborçlanma senetleri
nasıl olacak? Yani, bu belgeler, takasbank üzerinden herhangi bir şekilde,
aslını ispatlayacak bir şekilde bir belge mi istenilecek ya da yoksa, bir
bankanın vereceği makbuz yeterli mi olacak ve sonuçta ne olacak?
Bakınız, bugün bu sistemde işleyen bir
gerçek var. Bankaların almış olduğu hazine bonosu veya devlet tahvilleri
bankanın portföyü sayılıyor.
Hiçbirimiz dilemeyiz bugüne kadar yaşanan
bankacılık olaylarından dolayı; bankaların, bugün herhangi bir şekilde geçmişte
yaşanan olayın aynısı bir olay yaşansa ve bu bankalara nasıl karar verilir
bilmiyorum -onu da biraz sonra sizlerle paylaşacağım- tasfiye mi edilir,
yükümlülükleri tam olarak üstlenilir mi onu da bilmiyoruz; bir işlem yapıldı.
Bakın, tasfiye süreci söz konusu olduğu
zaman, bu makbuzlar veya bonolar, tamamen ve tamamen, tasfiye sürecine girer,
herhangi bir şekilde, alıcı olan müşterinin garantisi yoktur; bugünkü konu
budur.
Şimdi, bu durumda bu belgeleri
düzenlerken, bence, bu belgelerle ilgili karşı değer olarak alırken, bugünkü
kullanılan yöntemleri dikkate almakta fayda var; bir.
İkincisi; şimdi, bakınız, bu belgeleri,
biz, hazine taşınmazının satışında geçerli bir değer olarak kabul ediyoruz.
Bundan birbuçuk sene önce, yirmi ay önce bir bankaya elkonuyor. Bu bankaya
elkoyma sürecinde, yine, devletin hazine bonosunu aldım veya alıyorum niyetiyle
pek çok kişi bu bankaya gitmiş ve bu hazine bonosuna talep göstermiş, almışlar
hazine bonolarını, kendileri öyle biliyor ve o belgelerin ne anlama gelip
gelmediğini bilemezler; çünkü, bu bankanın belirli otoriteler tarafından takip
edildiğine inanırlar. Üstüne üstlük, gazeteler, televizyonlar, bu bankanın,
sattığı hazine bonosuna en yüksek faizi verdiğini de belirtir, vatandaş da
gider bu hazine bonosunu alır. Ondan sonra, bu bankaya elkonulur ve denir ki
"biz, size bu parayı ödeyemiyoruz." Ama, denmeden önce de, yine,
hükümetimizin değerli bir bakanı, bu paraların ödeneceğini beyan eder. 22 000
kişi umuda girer ve bu 22 000 kişi için bir kanun hazırlanır. 2003'ün
aralığının ortasında bir geceyarısı bakanımız da sözünden vazgeçer; çünkü,
Başbakanımız talimat vermiştir "bize mi sordular bunları alırken"
demiştir "kanunda bunlara para ödenecek diye bir madde var mı"
demiştir; ama, anayasal yükümlülük ve işleyen sistemin gerekliliği böyle bir
ödemeyi gerektirirken, vazgeçilmiştir.
Peki, sonrasında ne olmuştur; yani, bu
süreç işlemiştir, birileri bir bankaya elkoymuştur, ki, bütün bu bankacılık
operasyonlarının en ağır şartlarının oluştuğu bir süreçtir.
Başkan, kimse dinlemiyor; uyarabilir
misiniz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın
Hatibin sözleri, Genel Kuruldaki uğultu sebebiyle anlaşılamamaktadır...
Buyurun Sayın Tamaylıgil.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Evet, bu
bankanın, hazine bonosu başlığı altındaki satışlarını alan kişiler, Aralık 2003
tarihinden itibaren, ne yazık ki, bu kararlarla AKP'zede olmuşlardır.
Sonrasında ne olmuştur; yani, bu hazine bonosu işlemlerinin yapılışı
aşamasındaki teknik başlıklara hiç girmeyeceğim; yani, bu bankaya hazine bonosu
veya sermaye piyasası işleminin olmadığını, bunların yetkili kurullarca
bilindiğini, uyarıların yapıldığını, bu uyarıların dikkate alınmadığını ve
ondan sonraki süreçte herkesin kendine has birtakım sorumlulukları olmasına
rağmen -ki, hükümetimizin de bir ay gibi bir süre o dönemde BDDK'ya atama
yapmayarak yine büyük bir sorumluluk aldığını da çok detaylı anlatmayacağım;
ama- ne olmuştur: Yirmi aydır bu vatandaşlar bu belgelere sahip olmak yüzünden
mağdur olmuşlardır.
Bakın, bana binlerce mektup geliyor. Bu
dosyaları da sadece o mektupların örneği olsun diye getirdim; ama, anatema şu:
"Biz artık yaşayamıyoruz!"
Ben iki hafta önce Zonguldak'taydım
değerli arkadaşlar. 220 metre yerin altına, madencilerin yanına indim. Bir
maden emeklisinin yazdığı mektup var ki, içler acısı... Çünkü oradaki şartları
gördükten sonra emeğin nasıl para kazandığını gördük. O insan emekli
ikramiyesini buraya yatırmış. Okuyan üç kız çocuğu, ne yazık ki, okullarını
bırakmış ve kişi, şu an, toplumda sosyal statü olarak kayba uğradığı
düşüncesiyle büyük bir travma yaşıyor. Bunu sizin yaşatmaya ne hakkınız var?!
Kaldı ki, buradaki insanların suçu yok.
Buradaki insanların hiçbir suçu yok. Nasıl mı yok; Hazineden sorumlu Değerli
Devlet Bakanımız 2 Fransız uzman getirtti, bu süreci inceletti. Süreç sonunda
ne görüldü; dendi ki: "İşleyen sistemdeki hatalar yüzünden, bu bankada
yerinde denetimin olmaması yüzünden bu sonuç çıkmıştır."
Başbakanlık teftiş de bu bankayı inceledi;
ne dedi; onların tarafından da, yetkili kurulların ihmaline dikkat çeken buna
benzer açıklamalar oldu. Biz çalışmalar yaptık, aynı şey çıktı. Peki, burada
tek suçlu olmayan, tek sorumluluğu olmayan kişi kim; bu yatırımcı olan
insanlar; ama, bu insanlar bugün perişan haldeler; bu insanlar, bugün, kendi
evine götüreceği yiyeceğin parasını bulma çabasında, değerli arkadaşlar. Buna
ne hak var?! Kaldı ki, hadi yine dönelim o güne; bu paraları ödemek için yasa
çıkarılmaz temelinden hareket ediliyor; o zaman neden ticarî hesaplara para
ödendi, neden onlar bir ödeme kapsamına alındı? Bugün Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonunun kapsamına fona prim ödeyen hesap sahipleri sigortalı olarak
alacaklıdır. Peki, neden ayrıcalık tanınan ticarî hesaplar hazine bonosuna
tanınmadı? Yani, o ticarî hesaplar içinde kimler vardı o 22 000 mağdurdan çok
daha değerli? Onu da bilmiyoruz, onu da geçiyoruz.
Şimdi, bugünkü şartlara geldiğimiz zaman
gördüğümüz bir gerçek de var. Yakında Finansal Hizmetler Kanunu, Bankacılık
Kanunu -bir kanun taslağı üzerinde görüşmeler oluyor- gündeme gelecek. İlgili
kurul başkanı, bankalara elkoyma süreciyle ilgili "hayır, tasfiyeye gitsin,
bundan sonraki işlemler bu şekilde gerçekleşsin" diyor; ama, bizim
ekonomimizi direkt yöneten, uzaktan yöneten IMF "yok, bu bankaları siz
yükümlüğüyle devralın" diyor. Neden diyor arkadaşlar; çünkü, bu bankaların
üzerindeki hazine bonosu ve devlet tahvilleri tamamen o bankaların
yükümlüğünde. Eğer tasfiyeye gidilirse, bunlar, bu tasfiye sürecinin içeriğinde
çözümlenecek. Böyle bir riski almamak uğruna böyle yaklaşımlar da ortaya
çıkıyor; bu maddede de görüyoruz ki "devlet içborçlanma senedi yerine geçecek
olan belgeler kullanılacaktır" diyor. Hâlâ merkezî kayıt sisteminde devlet
içborçlanma senetleri tanımlanmadı, işlem bitirilemedi. Nedendir? Yani, bugün
hisse senedinde bu işlem yapıldıysa ve yeterli altyapı oluşturulduysa bunun da
yapılması, yerine getirilmesi, sağlanması gerekiyor. Çünkü, fizikî basım mümkün
değil. Trilyonlarca, katrilyonlarca içborcun olduğu bir ortamda fiziken
bunların basılması mümkün değil. O zaman?.. O zaman, sistemi açacak... Birçok
raporda, pek çok açıklamada bunun gerekliliği dile getirilmişken, bunun
yapılmaması da alenen bir gecikmedir; sistem açısından da önemli bir gecikmedir
diye düşünüyoruz.
Bakınız, hazine bonosundan İmar Bankasında
hesabı olup da mağdur olmuş kişileri iki senedir görmezden geliyorsunuz.
Görmezden gelmeyin; bu insanlar gerçekten mağdur. Gidin, hakkınızı hukukta
arayın dediniz; hukuken de şu anda süreçleri devam ediyor; ama, bir tek
kuruşları yok. Benim yaşadığım, bir aile, bir karı-koca, emekli ikramiyelerini
vermişler, bir evde oturuyorlar; ama, bu para gidince evlerini satıp huzurevine
gitmek zorunda kaldılar. Bu alınan ahların hesabı çok kolay verilmez değerli
arkadaşlarım. Kaldı ki, pek çok kişiyi kurtarmak, pek çok kişinin hakkını iade
etmek veya teşvik etmek açısından birçok yasa yapılıyor; bu 22 000 kişinin mi
haykırışları duyulmuyor?! Bu haykırışlara ses verilmiyor?! Bu 22 000 kişi mi
sadece suçlu olan?! Bunların suçsuzluğunu, kendi araştırma birimleriniz de
gösteriyor. Bunu, yabancı uzmanlar da anlatıyor ve bu insanların suçsuzluğu bu
kadar alenen ortadayken, neden bir çalışma yapılmıyor?! Burada, hükümetimizin
değerli bakanı var; önümüzde de Bankalar Kanunu var. Şimdi, bu Bankalar
Kanunuyla ilgili çalışmada, bizim, bu kişilerin mağduriyetini engelleyecek,
suçsuzluğu... Çünkü, suçları yok; suç, tamamen görevi ihmal eden kurum ve
kurulların üzerinde. Bu suçu olmayan kişilerin suçsuzluğunun kabulü ve gerekli
mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla yasal düzenlemenin yapılmasını bir an
önce bekliyoruz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, hazine bonosu, devlet tahvili ve
bunların, hazinenin varlıklarına karşı takas edilmesi, gerçekten uygun bir
yöntem; ama, bu yöntemde de yine çok önemli bir başlık var; o da hazinenin bu
taşınmazlarının değeri. Yani, sizin, borçlanmayı azaltırken uygulayacağınız
yöntemde, bu taşınmazların değerinin de çok net olarak ortaya konması lazım,
heder olmaması lazım. Borcun yükü çok fazlaydı; bunu gidermek, zaten,
ekonominin üzerindeki bu ağır yükü gidermek önemli bir başlık; ama, bu noktada
da devletin taşınmazlarının değerlemesini yapmak çok çok önemli.
Diğer taraftan, önümüzdeki günlerde, yine,
bu başlıkta tartışmalar olacaktır. Yine, tekrarlıyorum ve tekrarlıyorum:
Lütfen, Değerli Bakanım, hazine bonosu mağduru olan insanlar için yeni
yapılacak bankacılık düzenlemesinde yer verin. Onların, gerek ispatlanmış
bilirkişi raporlarıyla, gerekse fiilî durumlarıyla ortaya çıkmış olan
mağduriyetlerini giderecek yasa çalışmasını bir an önce yerine getirin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.
Madde üzerinde 10 dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Yıldırım.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, gerçi, biz 17 nci maddede soruya girmiştik; bu 18 inci maddede bize
sıra geldi.
Müsaade ederseniz, 17 nci maddeden, geçmiş
bir madde olmakla beraber yasalaşmış bir madde var.
Karayollarının yapmış olduğu otoyollar...
Bu milletin yapmış olduğu otoyolların
işletme ve tesislerini kullanma hakkı özelleştiriliyor; yani, birilerine
verilmek isteniyor.
Sayın Bakan burada, Sayın Maliye Bakanı da
burada.
Bir Karayolcu mühendis olarak soruyorum:
1- Gişeler özelleştirilecek midir?
2- Birinci köprü ve ikinci köprü
özelleştirilecek midir?
3- Bu yasayla yap-işletle birleştirilerek,
üçüncü boğaz köprüsü yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilecek midir?
Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Demin bir yanılgı sonucu ya da
cihazlardaki bir eksiklik nedeniyle soru sorma hakkımı kullanamadım; o nedenle,
bu maddede bu hakkımı kullanmama izin verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Bayındırlık Bakanına şunu sormak
istiyorum: Antalya Konyaaltı'nda Boğaçayı üzerinde kurulu bir köprü var...
Sayın Bakan dinlemiyorlar yalnız.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Ben sizi dinliyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hayır;
ben, Sayın Bayındırlık Bakanına sormak istiyorum efendim. (Gürültüler)
Ben devam ediyorum Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen;
Sayın Baloğlu, sorusunu soruyor; haklı olarak da, Sayın Bakanın dinlemesini
istiyor.
Buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Bayındırlık Bakanına şunu sormak istiyorum: Antalya Konyaaltı'nda Boğaçayı
üzerinde kurulu köprü, geçen sene, tam bir sene önce fırtınayla yıkıldı. Sizin
beyanlarınızı, Karayolları Genel Müdürünün beyanlarını ve bölge müdürünün
beyanlarını hatırlıyorum; 15 Ağustos 2004'te bu köprü açılacaktı; aradan geçen
sürede bu köprü açılmamıştır; şimdi, 2005'in ağustosuna yaklaşıyoruz.
Sayın Bakan, bu 17 nci maddede yapılan
değişiklikten sonra bu işler daha iyi mi işleyecek, halka verilen sözler daha
mı iyi yerine getirilecek; bu 17 nci madde bütün bu sorunları çözecek mi?
Aynı şekilde, Antalya çevre yolunun -o
turistik bölgenin candamarıdır- yıllardır yapılacağını söylüyorsunuz, iki
yıldır; bir tek adım atılmadı, bu sene bütçeye de bir tek kuruş konulmadı.
Bu soruları yanıtlamanızı bekliyorum;
saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Maliye Bakanının dikkati de buraya
odaklandığına göre, soru daha anlamlı olabilir.
Sayın Bakan, biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl
aralık ayında, yani 2003'ün aralık sonunda, Plan ve Bütçe Komisyonunda İmar
Bankasından hazine bonosu alanların alacaklarının ödenmesi konusundaki madde,
komisyondan geçmiş olmasına rağmen daha sonra burada çıkarılmıştı. Şimdi,
buradaki 27 000 kişinin içeriğini siz çok iyi biliyorsunuz; bunların yüzde 80'den
fazlası, 50 milyar liralık gelirlerini, birikimlerini devletin güvencesinde,
resmî gazetelerde, yani yayınına müsaade edilen gazetelerde reklamlar vererek
resmî bankacılık yapma müsaadesi olan bir banka tarafından pazarlanan, satılan
devlet içborçlanma senetleriydi; yani, şunu söylemek istiyorum Sayın Bakanım:
"O tarihte İmar Bankasında satılan devlet içborçlanma senetlerinin
karşılığı yoktu, beni bağlamaz" suçlaması, onu alan vatandaşı hiç
bağlamaz; biz, bunu anlatamadık ve birçok insan -bunların çoğu emekli, bir
öğretmen, bir işçi- kıdem tazminatını, emekli ikramiyesini oraya bağlayarak, üç
kuruşluk faizle çocuğunu okutmaya çalışan, geçimini sağlamaya çalışan insanlar.
Hatta, şunu da önerdik: 50 milyar liranın altındaki devlet içborçlanma senedi
karşılıklarını ne olur ödeyin dedik; ama, 1 trilyonluk, bilmem kaç milyarlık
olanların -elinizde her türlü bilgi var, yetki var- kaynağını araştırın,
nereden buldun deyin, ona göre ödeyin, kara mı, ak mı, onu belli edin. Yani,
şunu söylemek istiyorum Sayın Bakan; soru, çok net ve açık: İmar Bankasında,
devlet içborçlanma senetleri naylon muydu, değil miydi? Bu, çok önemli bir
soru; yani, her türlü naylon girişimi affedilebiliyor; yani, devletin
sorumluluğu burada nerede; vatandaşın sorumluluğu nerede? Yani, bu, bir vicdan
yarasıdır ve bu Meclisin üzerinde de bir vicdan yüküdür. Ben, buna, bir kere
daha açıklık getirmenizi talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Sayın Işık, süre tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Şimdi, Sayın Başkan, önce, kiliseler özelleştirilecek mi, özelleştirilmeyecek
mi diye bir soruya muhatap oldum...(CHP sıralarından gülüşmeler)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Kilise değil, gişe...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Efendim...
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Gişe,
gişe...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Kusura bakmayın, yanlış duydum o zaman...
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, belki
yanlış ifade etmiş olabilirler.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)
- Yanlış duydum, öyle duymuştum; kusura
bakmayın.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kiliseyle
işimiz yok bizim, camiyle işimiz; cami bizim işimiz...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Yani, öyle duydum.
Şimdi, otoyolları, biliyorsunuz,
özelleştirme programı içerisine alınacak; aynı zamanda, köprüler de, aynı
şekilde özelleştirme programının içerisine alınıyor ve yeni yapılacak köprüyle
ilgili olarak da, benim, kesin olarak teknik bilgim yok; onunla ilgili yazılı
açıklama yaparım.
Sayın Haluk Koç'un sorusuna gelince
-çünkü, diğer soru Bayındırlık Bakanımıza sorulmuştu- onunla ilgili de yazılı
olarak açıklama yaparız efendim.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yazıya ne
ihtiyaç var, devlet güvencesinde mi değil mi; görmüyor musun?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Yazılı cevap veririz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) - Benim, 18 inci
maddeyle ilgili kısa bir sorum olacak Maliye Bakanımıza.
Tasarının bu maddesiyle, halkın hayatına
olumlu katkısı ne olacaktır? Burada amaçlanan hedef nedir? Benzeri bir
düzenleme daha önce yok muydu Sayın Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Buyurun Sayın Bakan.
AHMET IŞIK (Konya) - Yazılı da olabilir
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Şimdi, bu, yeni konulan bir hüküm değil arkadaşlar. Onu özellikle belirtmek
istiyorum. Bu hüküm, şu anda bütçe kanununda mevcut; ancak, bütçe kanunundaki
bazı kanunların ilgili kanunlara taşınması lazım; aksi takdirde, Anayasa
Mahkemesi iptal ediyor. Dolayısıyla, bu, ilgili kanuna taşıma maddesidir; yani,
yeni getirilen bir madde değildir. Halihazırda mevcut olan devlet içborçlanma
senetleri ile bunların yerine düzenlenen belgelerin ödeme aracı olarak
kullanılabilmesine ilişkin, bütçe kanununda yer alan bir maddedir bu ve bu,
ilgili kanuna taşınıyor, yeni ihdas edilen bir hüküm değildir. Onu arz ederim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın millletvekilleri, 18 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN - Maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır;
şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde bulunan sayın
üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim;
yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama talebini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun
tasarısının 18 inci maddesinin oylamasına geçilmesinden önce, İçtüzüğün 57 nci
maddesi gereğince yoklama yapılmasını arz ederiz.
Haluk Koç?.. Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Yılmaz Kaya?.. Burada.
Akif Hamzaçebi?.. Burada.
Bayram Meral?.. Burada.
Algan Hacaloğlu?.. Burada.
Yüksel Çorbacıoğlu?.. Burada.
Halil Tiryaki?.. Burada.
Bihlun Tamaylıgil?.. Burada.
Mehmet Yıldırım?.. Burada.
Vedat Yücesan?.. Burada.
Salih Gün?.. Burada.
Yaşar Tüzün?.. Burada.
Nuri Saygun?.. Burada.
Nejat Gencan?.. Burada.
Tuncay Ercenk?.. Burada.
Özlem Çerçioğlu?.. Burada.
Rasim Çakır?.. Burada.
Feridun Baloğlu?.. Burada.
Feridun Ayvazoğlu?.. Burada.
Kerim Özkan?.. Burada.
Haşim Oral?.. Burada.
BAŞKAN - Yoklama için 3 dakika süre
veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza
girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işletimini başlatıyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19.- 3.1.2002 tarihli ve 4733 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3.- Bu Kanunun 6 ncı
maddesinin ikinci fıkrası hükmü, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş
olup, faaliyetine devam eden tesislerde gerçekleştirilen ve/veya
gerçekleştirilecek olan makine değişimi ya da ilave makine getirilmesi
işlemlerine uygulanmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşeceğimiz
madde, Parlamento tarihimizde bir ilktir. Parlamento tarihinde ilk kez, yargı
kararlarına müdahale anlamı taşıyan, geçmişe doğru, bir yolsuzluk olasılığına
karşı yasal önlem almayı öngören, kılıf hazırlayan bir düzenleme. Şimdi, bu
düzenlemeyle ilgili ayrıntıları değerli milletvekillerinin bilgilerine sunmaya
çalışacağım.
Bir kamu kuruluşumuz -tam tanımıyla da
ifade edeyim sizlere- sert paket sigara kutulama makinesi dolayısıyla 2004
yılında ihaleye çıkar. İhaleye bir firma katılır. 8 sert paket kutulama
makinesi, 13 840 000 euroya, dört yıl vadeyle kiralanır. Yürürlükteki
yasalarımıza göre, bu makinelerin kullanılmamış ve yeni olması gerekiyor. Aynı
şekilde, bu kamu kuruluşumuzda, ihaleye çıkarken, ihale şartnamelerinden
birisi, makinelerin hiç kullanılmamış ve yeni olma koşulunu öngörüyor. Makineler
Türkiye'ye geliyor, ilgili sigara fabrikasına gidiyor ve uygunluk belgesi almak
için Tekel Üst Kuruluna başvuruluyor. Deniliyor ki: " İhaleyi falan firma
aldı. Makineleri getirdik, ilgili fabrikada bulunuyor. Buyurun, gelin,
makinelerin kullanılmamış ve yeni olduğuna dair tespitinizi, denetlemenizi
yapın ve bize rapor verin."
Değerli milletvekilleri, 19.10.2004
tarihinde, Tekel Üst Kurulundan 3 uzman ilgili fabrikaya gider. 3 sayfalık bir
rapor düzenleniyor. Raporun, izin verirseniz, bir bölümünü okuyayım size:
"Makinelerin üzerinde bulunan hareketli mekanik parçaların, dişliler,
miller, yataklar, rulmanlar, burçlar, rulolar, zincirler, zamanlama kayışları,
taşıyıcı kayışlar, tambur, kovanlar, fırçalar, merdaneler, bıçaklar, pünomatik
pistonlar, bağlantı ve sabitleme parçaları yeni ve kullanılmamış nitelikte
olduğu -bunlar, yeni ve kullanılmamış- ancak, makinelerin ana iskeletleri,
şaseleri ve bunları birbirine bağlayan sabitleme parçalarının bazılarında boya
ve renk ton farklılıkları, uzun zaman sürecinde oluşması muhtemel derin
oksitlenmeler, eski ve kullanılmış olduğu izlenimini veren yüzey pürüzleri ve
hasarları, eski parça üzerine yeni parçanın monte edilmesiyle oluşan ölçü
farklılıklarından kaynaklanan izler, çatlaklar, oksitlenmeler(...) -vesaire
vesaire yazıyor- ve bu makineler kullanılmış makinelerdir" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, 3 makine daha var; 5
makine üzerinde bu izlenim görülüyor, rapora yazılıyor, 3 makineyle ilgili
olarak da şu tespit yapılıyor; yine rapordan okuyorum: "3 adet sigara
paketleme makine grubunun da geldiği -bunlar Kıbrıs'tan geliyor- 2 tanesinin
sundurmanın altında bulunduğu, 1 adedinin ise, sigara imalat salonuna
getirildiği ve montajına başlanılmadığı gözlenmiştir. Söz konusu makine
grubunun da ambalajlarından açılması istenilmiş ve tarafımızdan yapılan
incelemede makine parçalarının şaselerinde Çince olduğu tahmin edilen yazıların
bulunduğu, kullanılmış olduğu izlenimini veren oksitlenmeler, boya dökülmeleri,
darbe izleri, yüzey çizikleri ve pürüzlerinin bulunduğu gözlenmiştir. Söz
konusu makine grubunun tamamının, öğle aralığında, tamamen açılması istenmesine
rağmen, şaselerin Çin yapımı olduğu tespit edilmesi üzerine, MTS Firması
yetkililerince ambalajları açılmamış, açılmış olan makine kısımların da tekrar ambalajlandığı
gözlenmiştir. Firma yetkililerinden, yaptıkları işlemin nedeni sorulduğunda 'bu
3 makineyi daha sonra gelişinizde ayrı olarak incelersiniz' yanıtı alınmıştır.
Bu sebeple, söz konusu ikinci makine grubu detaylı incelenememiş; ancak,
incelenen kısımların resimleri çekilmiş, ek 5'te sunulmuştur."
Bu rapora ekli tam 103 tane fotoğraf var
arkadaşlar. Burada yapılması gereken ne; burada yapılması gereken, Tekel Genel
Müdürlüğü, yabancı firmayı çağıracak "gel kardeşim, sen, benim ihale
şartnamemi okumuştun; değil mi" diyecek. "Evet." "Benim
ihale şartnamemde bunların yeni ve kullanılmamış olduğu yazılı mı?"
"Evet." "Sen makineleri getirdin, Türkiye'de bunların
kullanılmamış olduğuna kararı kim veriyor; Tekel Üst Kurulu. Tekel Üst
Kurulunun raporu da burada kardeşim. Bu rapora göre bu makineler kullanılmış.
Bir; al makineleri götür, bana yeni makine getir. İki; sorunun varsa, buyur
Tekel Üst Kurulu orada, git sorununu Tekel Üst Kuruluyla çöz. Üç; bunları
yapmıyorsan, ben, senin teminatını yakarım."
Şimdi, bu, olması gereken; ama, bizde ne
yapılıyor; bizde şu yapılıyor: Sanayi odasına başvuruyorum ben, deniyor ki:
"Efendim, bir de siz gelin bakın, bizim makineler kullanılmamış."
Sanayi odasından da uzmanlar gidiyor; uzmanlar raporlarını veriyorlar değerli
arkadaşlarım. İlk rapor 10.12.2004, o raporda deniyor ki: "İnceleme konusu
hatların test ve deneme üretimleri dışında, kullanılmamış ve yeni oldukları
anlaşılmıştır." İstanbul Sanayi Odası bunu söylüyor; ama, aynı İstanbul
Sanayi Odası bir süre sonra ikinci bir rapor veriyor, 22.12.2004; o raporda da
deniyor ki: "Evet, biz, bu makinelere baktık, makinelerin, deneme
üretimleri dışında, kullanılmamış ve yeni oldukları anlaşılmıştır -ifade aynen
şöyle başlıyor- ancak, heyetimizce çeşitli ülkelerde tütün işleme, sigara
imalat ve paketleme makineleri üretimi alanında tamamen yeni ve/veya çeşitli
düzeylerde yenileştirilmiş makineler üreten firmaların bulunduğu, bazı hallerde
ikinci el kullanılmış makinelerin çelik sac ve döküm gövdelerine kadar tüm
aksam, parça ve donanımlarından arındırılarak, çıplak gövdeleri çeşitli
metotlarla temizlenip, yenilendikten sonra, tamamen yeni ve orijinal aksam,
parça ve elektrik-elektronik malzemeler kullanılarak, çok kapsamlı bir şekilde
yenilendikleri, yeni ve orijinal makinelere benzer şekilde test edildikleri ve
bu makinelere yeni seri numaraları taşıyan etiketler konulduğu şeklinde
bilgiler edinilmiştir."
Değerli arkadaşlarım, İstanbul Sanayi
Odası, ilk raporuyla çelişmemek için diyor ki: "Evet, yeni; ama, böyle bir
durum da var, dikkatinizi çekerim."
İstanbul Sanayi Odasının raporu önemli
değil mi; önemli tabiî. Ama, İstanbul Sanayi Odası raporunun geçerli hiçbir
tarafı yok; çünkü, bu konuda kararı vermesi gereken Tekel Üst Kurulu.
Şimdi, bunun üzerine, Tekel Genel
Müdürlüğü, mahkemeye dava açıyor "bu makineler yenidir" diyor, bu
raporları da veriyor ve yürütmenin durdurulması talebinde bulunuyor. İlgili
mahkeme, Tekelin bu talebini kabul etmeyerek, yürütmenin durdurulmasını reddediyor.
Olay, şu anda yargıda.
Peki, yapılan ne; yapılan şu, değerli
arkadaşlarım: Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda torba kanunu görüşüyoruz. 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapan bir
kanun ve bunun yanında, Hazinenin ihtiyaçları var, bazı tahkim maddeleri
düzenleniyor -ki, bundan sonra görüşeceğiz- ve diğer maddeler var. Oraya bir
bakıyoruz, bir korsan madde giriyor. Korsan maddemiz ne; efendim, tütün
üretiminde eski makineler de getirilebilir.
Şimdi, arkadaşlar, Türkiye, üçüncü dünya
ülkesi bir ülke mi?! Türkiye, eski teknoloji mezarlığı olmak durumunda olan bir
ülke mi?!. Daha düne kadar, yeni makineler olacaktır diye yasa çıkarmışız. Niye
yasayı değiştiriyoruz? Sonra, bir bakıyoruz ki, yürütme maddesi 2004'e
aktarılmış, buna kılıf hazırlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu, doğru bir uygulama
değil. Eğer, yanılmıyorsak, Adalet ve Kalkınma Partisinden ve Cumhuriyet Halk
Partisinden değerli milletvekillerimiz iki ayrı önergeyle bu maddenin geri
çekilmesini istiyorlar. Bu iki önergeye de imza atan değerli milletvekillerini
yürekten kutluyorum, Parlamentonun onurunu kurtardıkları için.
Gelelim bir başka konuya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, şahsınız
adına söz isteğinizi, AK Parti Grubu adına söz isteyen Sayın Ergün
Dağcıoğlu'nun sözünden sonra vereceğim; şimdi, tamamlayabilir misiniz sözünüzü.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Peki, hemen
tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bir Parlamento, yasa yaparken, özellikle
yargıya intikal etmiş bir olayda, olayın üstünü örtmek, kapatmak, onu
sonlandırmak gibi bir girişimde bulunursa, ne kadar haklı olursak olalım,
halkın kafasında soru işaretleri bırakırız; bu soru işaretlerini bırakmayan
Parlamentoya saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz
isteyen Tokat Milletvekili Ergün Dağcıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERGÜN
DAĞCIOĞLU (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba yasa olarak
adlandırdığımız yasanın 19 uncu maddesiyle ilgili olarak Grubum adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce, CHP Grubunun sözcüsü Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu Bey, burada, birtakım bilgiler aktardı, o bilgilerin ışığında ve
kendisine aktarılan bilgilerin tamamen doğru bilgiler olduğunun varsayımıyla bu
bilgileri sizinle paylaştı ve doğru bilgi zannettiği için, gerek -Bütçede-
altkomisyonda gerekse üstkomisyonda yapmış olduğu konuşmalara yeni bir ilave
yapmaksızın, burada, hâlâ, Yüce Huzurunuzda, kendisine iletilen bilgilerin
doğru olmadığından kaynaklanan yanlış bir bilgilendirmeyle, enformasyonla karşı
karşıya kaldığımız için, Yüce Heyetinizi, bu 19 uncu maddeyle ilgili ve özelde
de Tokat Sigara Fabrikasına alınan 11 tane makinenin 7 tanesinin monte edilmiş,
4 tanesinin de -yürütmeyi durdurma kararından ötürü- monte edilememiş
olmasıyla, ülke ekonomisine getirdikleri eksileri ve artıları doğru ortaya
koymak kanaatiyle söz aldım.
Değerli arkadaşlar, burada, bir şeyin
altını çizmek lazım ki, bu, oluşturulan yanlış bilgiler ışığındaki olumsuz hava
yüzünden bu maddenin geri çekilmesi sonucunda veya kabul edilmemesi sonucunda,
ülke ekonomisini, belki de geri dönüşü çok zor tazmin edilecek olan
sıkıntılarla yeniden tahmil etme durumuyla karşı karşıya kalacağız.
Bakın, bu olayı doğru ortaya koyabilmek
için olayı iyi tahlil etmek lazım. Olay nedir; geçtiğimiz 2004 yılı haziran
ayında başlayan bir skalayla, Tekel Genel Müdürlüğümüz, şu anda mevcut,
orijinal belgeleri elimde olan bir teknik şartname, alım şartnamesi hazırlamış
ve teknik alım şartnamesinin 9 uncu
maddesinde -birsürü maddeler ilave edildikten sonra- deniliyor ki, çok kısa
olarak "Tokat Sigara Fabrikasına alınacak olan bu makineler mutlaka
kullanılmamış ve yeni olacaktır" diye şartnameye Tekel Genel Müdürlüğü bir
ibare ilave ediyor. Yani, bu makineler mutlaka yeni olacaktır. Şayet, yeni
olmazsa, bu makineleri söz verilen süreç içerisinde Tokat'taki fabrikaya
getirip, yerleştirip, üretimini gerçekleştirip, hatta, şu anda elimde bulunan
örnek üretimi de gerçekleştirmek suretiyle, Türkiye'de, yüzde 87'lerden, çok
hızlı bir şekilde, Amerikan sigara fabrikalarının karşısında, karton kutu
ambalajlama teknolojisinin karşısında, yumuşak paketle mukabele edebildiğimiz
için, böyle bir teknoloji henüz Türkiye'de tatbikat safhasına sokulmadığı için,
karton kutu ambalajı yapılmadığı için, yüzde 87'lerden hızla geriye doğru
giderek, günümüzde yüzde 54'lere ve yüzde 51'lere kadar kaybettiğimiz pazar
payını, artık, Türk Tekelinin, sonuna doğru koşar adımlarla götürmüş olacağımız
bir olayı tartışıyoruz şu anda. Nedir bu olay arkadaşlar? Pazar payı yüzde
87'den yüzde 50'ye düşen... Şayet, bu madde kabul edilmez de, Tütün Üst
Kurulunun kanaatleri öne çıkarılarak, bu makineler -fabrikaya monte edilmişken,
örnek ürünleri de şimdi gösterdiğim şekilde ortaya konulmuşken- toparlanıp,
İspanya'ya geri gönderilip, bu üretim bandı ortadan kalkarsa, uzmanların
verdiği değerlerle, yaklaşık olarak, bir günde, şu anda, birkaç aydır,
yürütmenin durdurulmasından ötürü sadece vergi kaybı olarak 2 trilyon liralık
bir kaybımız var. 100 gün gecikmişsek, 200 trilyon lira sadece vergi -kâr
demiyorum- kaybı olan bir konsepti tartışıyoruz sizinle.
Arkadaşlar, bakın, bu makineler yeni
olmalıdır diye, bunu teknik şartnameye koyan Tekel Genel Müdürlüğünün
şartnamesinden sonra olacak serüven neydi? Şayet, Üst Kurul, bu vatanın ülke
ekonomisinde bu makinelerin, bu üretimin ve bu istihdamın önemli olduğunu fark
edebilseydi de, gereğini yapsaydı da, eskidir bu makineler diye ekspertiz
isteseydi de, uluslararası tahkimi de devreye sokarak, İspanyol firmasının bize
gönderdiği bu makinelerin, hakikaten -söylenildiği gibi, eskiyse şayet- eski
olduğunu ekspertiz raporlarıyla ispat edebilseydik, o zaman -İspanyol firmasına
şu ana kadar 1 Türk Lirası bile para vermiş değiliz, Türkiye'den daha henüz 1
kuruş bile çıkmış değil- ne yapardık; biz, fabrikalarda monte ettiğimiz 11 tane
makineyle -az önce gösterdiğim bu karton paketlerle- hem üretimi devam
ettirirdik hem istihdamı devam ettirirdik. Çünkü, şu anda, işçilerimiz yatıyor
sigara fabrikasında. Fabrika çalışmaz oldu iki üç aydır; devam ettirirdik.
Şayet, makineler eskiyse, o zaman, bu şartnamenin gereği olarak, 9 uncu
maddenin gereği olarak, o İspanyol firması, yeni makineleri Türkiye'ye getirir
monte eder, eski makinelerini götürür. Şayet, her şeye rağmen, yine de bir
zarar oluşmuşsa, bu şartnameden aldığımız güçle, o İspanyol firmasına
"şartnameye uymadınız" diye bir de ecri misil ödettirirdik; o zaman,
hem makineleri yenilemiş olurduk hem üretimi durdurmamış hem istihdama ket
vurmamış hem de bu tartışmalı ortamı yaşamamış olurduk.
Peki, şimdi geldiğimiz noktada, fabrikanın
üretimi durdu, makineler yatıyor. Buradan bu makineler sökülüp de İspanya'ya
giderse ne olacak; adamlar uluslararası tahkimi işletir de, şayet bu
makinelerin yeni olduğunu ispat ederlerse, bu kadar ettiğimiz zarar bir kenarda
durduğu gibi, o yetmiyormuş gibi, bir de, yeniden, biz, İspanyol firmasına ecri
misil ödemek durumunda kalacağız. İşte, bu kadar korkunç bir zararla karşı
karşıya kalıyoruz.
Peki, geldiğimiz nokta da speküle
ediliyor. Neyi speküle ediyoruz; bu makineler yeni mi eski mi diye...
Arkadaşlar, altını çizerek söylüyorum ki, bu makineler yeni de olsa bir önemi
yok eski de olsa bir önemi yok. Neden önemi yok; çünkü, şayet, eskiyse bile, bu
fabrika üretimine devam etsin ve İspanyol firması yeni makinelerle değiştirsin
diyoruz bir aydır Plan ve Bütçe Komisyonunda; ama, arkadaşlarımızı bir türlü
ikna edemedik. Birileri, bana, Plan ve Bütçe Komisyonunda "Tokat'taki
fabrikayı gördün mü? Oradaki makineleri gördün mü? Al, sana hediye ediyoruz
Sayın Dağcıoğlu, şu eski resimlere bakın ve bu makinelerin ne kadar eski
olduğunu anlayın" diye resim hediye ediyorlar. Ben de, şimdi, o
arkadaşlara gösteriyorum; burada, hücresel çektiğiniz, ne olduğu belli olmayan,
eski diye lanse ettiğiniz makinelerin, orijinal, yerinde çekilmiş fotoğrafları
var, her birisi birbirinden yeni görünen ve üretim bandında çalışırken
gösterdiğim makineler. İşte, bu makinelere, bu kadar yeni donanımlı makinelere,
eski 2 tane fotoğraf göstermek suretiyle "eski makineleri çöplük haline mi
getireceğiz; bu eski makineleri buraya getirmek suretiyle Tekeli
yaşlandırıyorsunuz" diyen insanlara, bu fotoğraflarla "selam
olsun" diyorum. Eski makine yok, bu makinelerin hepsi yeni.
"Öyle ise, bu makineler yeni ise,
böyle bir maddeye niye ihtiyaç duydunuz" diyor Plan ve Bütçe Komisyonunda
arkadaşlarımız.
Biz, bu maddeye, bu makinelerin eski veya
yeni olmasından ötürü değil, biz "burada, şartnamede ve kanunlarda, bazı
eksiklikler var, bu torba kanununda bu eksiklikler de giderilsin" diye,
yeri gelmişken bir ilave madde koymuştuk.
Hatta, eğer, çok şüpheleniyorsanız... CHP
milletvekillerimize teşekkür ediyorum; az önce Feramus Bey ve bazı
arkadaşlarımızın imzasıyla verilmiş olan bir önerge var "30 Haziran
tarihine kadar olanları kapsamak üzere" diye yeni bir madde getirdi CHP
Grubu.
HALUK KOÇ (Samsun) - CHP Grubu değil,
kişiseldir.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - CHP
Grubundan bazı milletvekili arkadaşlarımız.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kişise!..
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -Kimdir
bu milletvekili arkadaşlarımız; bizzat milletvekili olana kadar Tokat Sigara
Fabrikasında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu, tamamlayabilir
misiniz; buyurun.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Daha 10
dakikam var.
BAŞKAN - 10 dakika konuştunuz.
Buyurun Sayın Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Şimdi,
arkadaşlar, Feramus Bey, Tokat Milletvekilimiz, diğer, birilerinin anlattığıyla
konuşan birisi değil; o önemli bir belgedir. Niye; çünkü, milletvekili olana
kadar bu söylediğimiz fabrikada ter döken bir arkadaşımızdı. Dolayısıyla, bu
makineler, o resimde gösterdikleri gibi eskiyse, böyle, yeni değilse, Feramus
Beyden daha iyi bilecek yoktu; o arkadaşımızın da burada imzası var.
Bakın, biz burada kanunlara ve
yönetmeliklere takla attırmak suretiyle oluşturulmuş olan havada, şayet, Türk
sigara endüstrisini Amerikan sigara endüstrisinin, bu Marlboroların, diğer
fabrikaların karşısında zafiyete düşüreceksek... Bir kez daha durup
düşünmeliyiz diye söylüyorum; söyledikleri bu üst kurulun, biraz evvel Sayın
Kılıçdaroğlu'nun söylediği rapor var ya, o raporun aslı astarı yok. Niye aslı
astarı yok; çünkü, o rapor başlangıçtan, ilgili olmayan maddelere atıf
yapılarak hazırlanmış bir üst kurul raporudur. Neden; çünkü, o raporun ilgili
maddesinde "yeni makine" denilmiyor. İlgili maddesinde "tam ve
yeni teknolojiyle tesisler kurması şarttır" deniliyor, o söylediği maddede
bu söyleniyor. İşte, kanun elimde; yani, yeni teknoloji yeni makine demek
değildir.
Peki, yine, o, aynı raporda, bahsettikleri
"kanun dışında bir yönetmelik" diyor. Ona da perende attırarak,
burada, bir aydır aynı şeyleri söylüyorlar.
Bakın, üst kurulun vermiş olduğu raporda
"bizim yönetmeliğimizin 5 inci maddesinde olduğu gibi, bu makineler tam ve
yeni değildir" deniliyor. Yönetmeliğin 5 inci maddesini arkadaşlarıma
okuyorum. Yönetmeliğin 5 inci maddesinde, bold yazıyla, üstünde "fabrika
kurulmasında aranacak şartlar" deniliyor. Fabrika kurulmasında; yani, biz,
Tokat'ta yeni fabrika kurmuyoruz ki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Grup
adına konuşuyorum.
BAŞKAN - 10 dakika, Sayın Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Ama,
grup adına 20 dakika değil mi?!
BAŞKAN - Grup adına, madde üzerinde 10
dakika Sayın Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - 20
dakika biliyordum... Özür diliyorum... Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Konunun
önemine binaen -özür diliyorum- 20 dakika olarak hazırladım kendimi.
Bakın, bu yönetmeliğin 5 inci maddesinde
"yeni fabrika" deniliyor. Halbuki, aynı yönetmeliğin 9 uncu
maddesinde de proje tadilatı işleri var. Yani, biz, yeni fabrika kursaydık
belki anlayabilirdim; ama, biz 9 uncu maddedeki... Mevcut fabrikamıza proje
tadilatı yapıyoruz. Yani, 1980 model bir makineye 2005 model bir makine takmak
suretiyle, çok eski olan bir makinenin teknolojisine uygun yeni bir makine
takıyoruz. Yani, biz, burada 5 000 devirli bir makine taksaydık şayet, o zaman,
bizim dakikada 180 devirli makinemize 5 000 devirli bir makineyi koyduğumuzda
sistem kendini kabul etmeyecekti. İşte onun için, Sayın Kılıçdaroğlu'nun
söylediği -bazı vida izleri bulunmuştur diyor ya, şu yepyeni makinelerde işte-
o vida izleri, diyelim ki 1 000 dönümlük, diyelim ki 1 500 dönümlük tur yapan
makineleri, bizim Tokat'taki mevcut fabrikamızdaki 180 tura, 200 tura
uydurabilmek için yapılmış olan yeni bir çalışmadır, eski bir makine değil.
Kaldı ki, söylüyorum ben, eski olsa da, hukuk devam ediyor. Yolsuzluk varsa,
mahkemelerimiz devam ediyor, müfettişlerimiz devam ediyor. Öyleyse, bu maddeden
korku niye; bunu bir türlü anlayabilmiş değiliz. Biz, peki, öyleyse ne
yapıyoruz? Grup adına konuşuyorum şu anda; işte, her şeye rağmen, bu anlattığım
gerçekler ışığında sizin takdirlerinize sunuyorum.
Grup adına... Biraz evvel, ben "CHP
Grubu adına imzalamışlar" deyince, haklı olarak, hemen, Sayın Haluk Koç
tavır koydu ki "Grup adına değil, şahısları adına" diye.
Bakın, yani, CHP Grubunun kabul
etmemesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - CHP
Grubunun ısrarı yüzünden, Türkiye'deki oluşmuş olan yolsuzlukların üzerine
gitme, doğru dürüst bir yönetimi hayata geçirme doğrultusunda, AK Parti
Grubunun hassasiyetlerini ortaya koyabilmek için, bu kadar haklı belgelere
dayanan...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - BOTAŞ'tan
bahsedin o zaman Dağcıoğlu, BOTAŞ'tan...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - ... ve
hiçbir bilgi, hiçbir belge olmadan, sadece, oluşturdukları bu ortamdan, bu
olumsuz ortamdan Türkiye'yi etkilemeyelim, üretim sanayiini etkilemeyelim,
insanlarımızın moral bozukluğuna sebep olmayalım diye, Grubumuz, buradan bu
maddeyi belki çekecek biraz sonra.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Neden çekiyorsunuz
o zaman?!
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Ancak,
biz, bütün bunlara rağmen, bakın, söylediğim belgeler, bilgiler ışığında
-burada, slaytları, CD'leri, her şeyleri var- makinelerin yeni olması konusunda
hiçbir endişemiz olmadığı halde, Türkiye'deki oluşmuş olan bu güven ortamına
sırf zarar gelmesin diye, belki de biraz sonra, Grubumuzun tavrıyla bu maddeyi
çekeceğiz; ama, CHP'nin bu haksız, anlaşılmaz tavırlarından ötürü ülke
ekonomisi çok ciddî yaralar alacak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne saçmalıyorsun sen!
ATİLA EMEK (Antalya) - Yeter!.. Yeter!..
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) - Tokat
Sigara Fabrikası yara alacak, işçilerin istihdamına da ket vurmuş olacağız.
Bunun da hesabını en kısa zamanda halkımıza verecek CHP Grubu olacak.
ATİLA EMEK (Antalya) - Şov yapma artık!
Tamam, yeter! Şov yapma!
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Devamla) -
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Dağcıoğlu.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, Cumhuriyet Halk
Partisi yolsuzluğa kol kanat gerecek,
öyle mi?! Dosyalar ortada!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen,
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Değerli
milletvekilleri, eğer bir yabancı firma, gerçekten iyi bir savunman bulsaydı,
daha farklı bir şekilde kendisini savunacak başka bir kişi bulamazdı; kusura
bakmayın.
Şimdi "yeni de olsa, eski de olsa önemi
yoktur" diyor Sayın Dağcıoğlu. Ne demek ya?! Kamu kuruluşu ihaleye ilan
veriyor "yeni makine arıyorum" diyor, "efendim, yeni de olsa,
eski de olsa önemi yoktur" diyor. Olur mu arkadaşlar?!
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Kılıçdaroğlu,
yeniliği, eskiliği...
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - İki;
"yeni teknoloji yeni makine değildir" diyor Sayın Dağcıoğlu. Peki, o
zaman, yeni teknoloji eski makinedir; bunu mu kabul edeceğiz?
Üç; efendim, yanlış bilgilendirmeler ve
yanlış belgeler üzerine konuşuyormuşum.
Değerli arkadaşlar, burada, özellikle bu
maddeyle ilgili olarak, biraz ihtiyatlı bir dil kullanmaya çalıştım. Bakın, bu
makinenin aynısı bize 1 775 000 euroya satılırken, aynı makine 775 000 euroya
Beyaz Rusya'ya satılıyor. Biz bunların üzerinde durmadık; neden durmadık;
çünkü, bu işi, herhalde, aklıevvel birisi kalkacak soruşturacaktır. Arkadaşlar,
böyle şey olur mu göz göre göre?!
Daha başka şey: "Efendim, bu
makineler yenidir." Güzel... Arkadaşlar, yeniyse, bu yasaya ne gerek var;
zaten "yeni" diyorsunuz. Yeni şey için eski makine diye kanun
çıkarılır mı?.. Akıl var mantık var!
Efendim, belgeler yokmuş... Bakın, ben
size özellikle Tütün Üst Kurulunun belgesini, buradaki söylemlerde tek yanlı
olmamak için, özellikle İstanbul Sanayi Odasının iki raporundan bölümler
okudum. Niye okudum; efendim, biz tek yanlı bilgilendirmiş... Parlamentoyu, en
azından, bizim kendi kanadımızdan eksik bilgilendirmeyelim diye biz bunları
söyledik.
Yine, başka bir şey: "Efendim,
İspanyol firmasına şu ana kadar bir kuruş vermiş değiliz." Zaten
veremezsiniz, zaten veremezsiniz... Tütün Üst Kurulu karar almış "bunlar
eskidir" diyor, "yenidir" diye mahkemeye başvurulmuş, mahkeme
"hayır, ben yürütmeyi durdurdum, siz bu parayı ödeyemezsiniz" diyor.
Nasıl ödeyeceksiniz; zaten ödeyemezsiniz.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Kılıçdaroğlu,
bu, satın alma değildir, leasing'tir; dört senede peyderpey ödenecek bir şey.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli
Milletvekilim, leasing'in ne olduğunu ben size anlatayım. Türkçe adı
"Finansal Kiralama Kanunu"dur. Finansal Kiralama Kanununa göre, en az
dört yılda finansal kiralama yapılır, dört yılın sonunda da izbedelle
devredilir. Bu, satın almanın başka bir türüdür. Açarsınız, ilgili yasaya
bakarsınız. O yasanın hazırlandığı dönemde de ben bürokrattım; kusura bakmayın,
bütün ayrıntıları bilirim. Hiç endişe etmeyin. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim, bir başka şey: "İşçilerimiz
yatıyor..." Bakın, değerli arkadaşlar, Tokat'ın iki değerli milletvekili
burada, işçi sendikası liderimiz burada, sendikalı arkadaşlarımız burada. Hangi
koşulda olursa olsun, hangi koşulda olursa olsun, yolsuzluğun olduğu bir yerde,
yolsuzluğa ortam hazırlayan, ona çanak tutan bir düzenlemeye, bu Parlamento,
asla ve asla izin vermeyecektir; veremez! Böyle bir yetkisi ve hakkı da yoktur!
(CHP sıralarından alkışlar)
RESUL TOSUN (Tokat) - Unutmayın, konu
yargıdadır şu anda, yargı karar verecek.
BAŞKAN - Sayın Tosun...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu açıdan,
Parlamentonun almış olduğu karar çok önemlidir ve ilktir. Bu açıdan da,
Parlamentonun geri çekmeyle ilgili olarak almış olduğu kararı, saygıyla, onurla
karşılıyorum ve gerçekten de bundan onur duyuyorum.
Şimdi "efendim, bu makineler yatıyor
orada, biz çalıştıramıyoruz..." Plan ve Bütçe Komisyonunda aynen şunu
söyledik: "Biz, CHP milletvekilleri olarak, hiçbir fabrikanın ne
çalışmamasını ne de orada işçilerin üretim yapmamasını isteyemeyiz; böyle bir
yetkimiz ve hakkımız yoktur."
RESUL TOSUN (Tokat) - Makineler çalışmazsa
nasıl üretim yapacaksınız?..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu makineler çalışabilir. Nasıl çalışır; çok
basit: Sayın Bakan sorumluluğu üstüne alır, yazılı talimat verir; der ki,
makineleri çalıştırın, üretime başlayın. Sorumluluğu üstünüze alamıyorsunuz;
bürokrasi olarak, siyaset olarak alamıyorsunuz; bu sorumluluğu Parlamentoya
yıkmak istiyorsunuz. İşte ağırımıza giden bu! (CHP sıralarından alkışlar)
Oturacaksınız bakanlık koltuğunda, sorumluluğu üstünüze almayacaksınız, ondan
sonra kalkacaksınız, burada, 550 milletvekiline diyeceksiniz ki, bu makineler
eski, bunlara izin verin, kullanılsın; kürsüye de çıkıp, bu makineler yeni
diyeceksiniz. Bu, kabul edilemez. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar.
Bir başka şey, değerli arkadaşlar; Türkiye
Cumhuriyeti 81 il, Tokat da, bu 81 ilden birisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Nasıl, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları
onurluysa, emeğe değer verirse, üretime değer verirse, hortumculuğa karşıysa,
yolsuzluğa karşıysa, karşı olan işçisi, çiftçisi, memuru varsa, Tokatlı da buna
karşıdır. Tokatlı hortumculuktan yana olamaz. Tokat'ın esnafı, çiftçisi,
köylüsü, işçisi hiçbir şekilde yolsuzluk üzerine inşa edilen bir üretime izin
veremez. SEKA işçisinin direnişi nasılsa... Burada, şantaj yoluyla, efendim
üretim duracak, kapanacak burası... O işçiler, eğer, fabrikalarına sahip
çıkarlarsa, hiç unutmasınlar, önce sahip çıkacakların başında biz geleceğiz,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, hep beraber, biz, Tokat'ta, işçilerin
yanında olacağız; hiç endişeniz olmasın bundan! (CHP sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sana gerek yok, biz
varız!
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Gevezelik yapma!
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Kim o
"gevezelik yapma" diyen?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz,
değerli arkadaşlar...
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...
MEHMET SEMERCİ (Aydın)- Yapma gevezelik
oradan! Çömez!
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Doğru konuş, terbiyesizlik
yapma!
BAŞKAN - Sayın Aslan... Sayın
milletvekilleri...
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Terbiyesizlik yapma!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Biz, altını
çizerek şunu söylüyoruz değerli arkadaşlar: Alınteriyle kazanılan, alınteriyle
üretilen, yasalara uygun olarak getirilen, yasalara uygun olarak montajı
yapılan, yasalara uygun olarak gelir elde edilen, üretim yapılan bütün
aşamalarda, bütün safhalarda Tokatlının yanındayız, Tokatlıyla beraberiz.
Hiçbir şekilde, hiçbir Tokatlı, yolsuzluğa asla ve asla izin vermeyecektir, biz
de onlarla beraber ve onlarla birlikte olacağız.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Nereden
çıktı yolsuzluk?! Siz kendinize bakın. Yarın ne diyeceksin?!
BAŞKAN- Sayın Dagcıoğlu, lütfen...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Ne
yolsuzluğu!..
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Sayın
Dağcıoğlu, ben orada sizi gülümseyerek izledim; ama, siz tahammül
edemiyorsunuz. Neden gülümseyerek izledim, biliyor musunuz?.. İki özdeyişiniz
var; tarihe geçecek. Bir daha tekrar edeyim: "Yeni de olsa eski de olsa ne
önemi var..." Çok önemi var arkadaşlar, çok önemi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kılıçdaroğlu, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat)- Bu iş
devam ediyor, mahkeme sürecinde. Gereken yapılır. Mahkeme sürecinde...
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- "Yeni
teknoloji yeni makine değildir!" Ben sizin mühendislik bilginizi
bilmiyorum; ama -ben mühendis değilim- yeni teknoloji yeni makinedir
arkadaşlar. Ne zamandan beri yeni teknoloji eski makine oldu?! (CHP
sıralarından alkışlar) Ne zamandan beri, efendim, bu olsa da olmasa da beraber
olacak.
Değerli arkadaşlar, ben, Yüce
Parlamentonun kendi onuruna sahip çıktığını, yolsuzluğa geçit vermediğini,
vermeyeceğini, bu konuda kararlı olduğunu bildiğim için, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Madde üzerinde Hükümet adına söz isteyen
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan.
Buyurun Sayın Unakıtan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul)-
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada,
bu çatı, milletin vicdanını temsil eden bir çatıdır. Bu çatının altında olanlar
milleti temsil ederler ve verdikleri kararların gayet doğru, vicdanî olması
lazımdır. Ve bunun için de, bu kararı verebilmek için de iyi bilgilenmeye
ihtiyaç vardır. Şüphesiz, her arkadaşımız bu görevi yerine getirecek karakter
ve şahsiyete sahip kimselerdir. Burası, Yüce Meclistir.
Bunun bilgilendirilmesi için, birtakım,
tabiî, siyasî olarak, yani, muhalefet açısından görüşler yapılır, ileri sürülür
filan... Biz, muhalefetin muhalefet yapmasını saygıyla karşılıyoruz; ama,
gerçekleri de ortaya koymak lazım.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Tavuklar büyüdü
mü tavuklar!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla)-
Şimdi, bir konuya yaklaşırken, daha kafadan, efendim, yolsuzluklar yapılıyor,
şunlar yapılıyor, falan, falan... Öyle bir şey yok, söz konusu değil. Nedir bu;
bunu ben size izah etmek için huzurunuza geldim.
Şimdi, Tekelin, biliyorsunuz, alkol ve
sigaradan, hatta, yaprak tütünden teşekkül eden kısımları vardı. Alkolü sattık;
şimdi, sigarayla ilgili olarak da, bu, özelleştirme sürecinin içerisinde olan
bir kuruluşumuz. Ancak, bu kuruluşumuz, biliyorsunuz, daha önce tek başına
sigara üreten bu kuruluşumuz. Bizden çok daha önce, özel sektör de yabancılar
da gelip burada sigara üretebilirler diye kanun çıktıktan sonra, birçok yabancı
kuruluş, sigara kuruluşları gelmişlerdir ve
onlar da Türkiye'de imalata, üretime ve satışa başlamışlardır.
Tabiî, bu yeni gelen kuruluşlar, hem
yüksek teknolojide makineler çalıştırılması hem daha işletmeci zihniyetine
uygun çalışmaları hasebiyle, öne geçmişlerdir ve Tekelden her geçen gün market
payı, pazar payı alıp, Tekeli, gide gide, iyice düşük seviyelere kadar
getirmişlerdir.
Tekelde, biz tabiî özelleştirme yapacağız,
yapacağız; ama, gözümüzün önünde bu Tekelin giderek küçülmesine, giderek
erimesine de göz yummamız mümkün değil. Bunun için de bir şeyler yapmamız icap
ediyor. O bakımdan, bir araştırma yapıldı. Araştırmada, Tekelin "soft
production" dediğimiz o yumuşak sigara paketlerinin yerine, eğer, biz
"hardbox", sert sigara üretebilirsek, yani, sert kutular
üretebilirsek, pazar payının çok daha fazla yükseleceğini tespit ettik. Bununla
ilgili olarak da bir yatırım yapalım ve Tekelin pazar payını yükseltelim diye
bir karar verdik. Bununla ilgili araştırmalarımız başladı. Mevcut
makinelerimizi çevirelim dedik, olmadı; Çin'e göndereceğiz, onlardan teminat
mektubu alamadık. Sıfır numara makineleri yepyeni yaptıralım dedik; bunlar 10
000 000 dolar falan; çok fazla yüksek fiyatlar ve iki üç sene sonra ancak
yapılabilecek. Bu da bize bir çare olmuyordu ve bu arada, araştırmalar... Fason
yapalım dedik, çok yüksek; 40 sent gibi bize bir para teklif ediyorlar her
yerde. Her tarafa da gittik; İspanyasından Çinine kadar, efendim, her yere
gittik. O da bize pahalı olduğu için yapamadık. Sonunda dedik ki, biz, yeni
makine olsun, kullanılmamış makine olsun, fakat, bunu bize çok acil verebilecek
kimselerden bir teklif istedik. Bu teklifler neticesinde bize birkaç tane
teklif verildi. Bu verilenler içerisinde 2
884 000 euroluk teklif vardı, bir de 1 100 000 euroluk teklif vardı;
peşin fiyatı. 1 100 000 euroluk teklif kabul edildi ve bu, kiralama yoluyla -1
734 000'e geliyor bu kiralama- dört beş sene bir müddeti var bunun, onlar kabul
edildi, makineler getirildi. Şimdi, bu makinelerin getirilmesinde, şartnamede
"yeni makine" yazıyor. Yani, gelen makineler yeni olacak.
Fakat, bu arada da bizim Tütün Üst Kurulu
ile, maalesef, Tekel arasında da bir sürtüşme var. Neden? Tütün Üst Kurulunun
başında bulunan arkadaşımız, daha önce Tekel Yönetim Kurulunda olduğu için,
eski yönetime ikide bir mahkeme açıyor Tekel Genel Müdürlüğü, yeni yönetim.
Onlar da çok rahatsız oluyorlar bundan. Şimdi, böyle bir rahatsızlık da var
ikisinin arasında. Tekel, makineleri getiriyor ve Tütün Üst Kurulu da "bu
makineler yeni mi, değil mi, bizim kanunî hakkımız, bizim bakmamız lazım"
diyor ve gidiyorlar, "bu makineler yeni değil" diyorlar. Şimdi, yeni
makineden kasıt, bir firmanın tek başına kendi patenti altında yaptığı makine
değildir. Elimizdeki arabalar dahil, baktığımız zaman, bir makinenin bir
parçası başka yerden, bir parçası başka yerden, arabanın lastiği başka yerden,
camı başka yerden olduğu gibi; Bursa'da birsürü yan sanayici var; onların
yaptığı gibi, çeşitli yerlerden alınan makineler; fakat, kullanılmamış
makineler olarak, yeni makine olarak veriliyor.
Bu, eski mi yeni mi diye tartışma
yapılırken, Tekel Genel Müdürlüğü gidiyor İstanbul Sanayi Odasına, bir rapor da
oradan alıyor. Onlar da diyor ki, "bu, gümrükten geçmiş yeni makine."
Tütün Üst Kurulu diyor ki, "eski makine." Eski mi yeni mi; bunlar
münakaşa edilirken, Tekel Genel Müdürlüğü "arkadaş, bunların yeni makine
olup olmadığının tespiti" diye bir de mahkemeye gidiyor. Fakat, takdir
edersiniz, mahkeme süreci de bizde uzun sürüyor. Bunların da belli bir müddeti
var. Diyelim ki 60 gün, 70 gün belli müddetleri var. Onun sonucunda, eğer
mahkemeden "yeni" veya " eski" diye bir karar çıkmazsa, o
makinelerin olduğu gibi geriye gönderilme mecburiyeti var. Geriye
gönderilecek... Geriye gönderildiği zaman ne olacak; artık, tekrar, yapılması,
gelmesi, etmesi falan... Bunun manası, Tekelin bundan sonra hardbox üretimi
yapması mümkün olmayacak. Tabiî, mümkün olmayınca, bunun rakipleri de var.
Dolayısıyla, rakiplere bir avantaj daha verilmiş olacak. Mesele bu.
Şimdi, burada getirilen yeni kanunda, aman
bunlar eskileri koruyor, burada büyük bir yolsuzluk yapılacak, bilmem
ne...Hayır. Nedir orada?.. Şartname "yeni" yazmış. O şartname, yerine
gelecek. Bu kanun çıksa da gelecek çıkmasa da gelecek. Fakat, bu o kadar
büyütüldü ki, mesela burada Sayın Dağcıoğlu konuşurken Cumhuriyet Halk Partili
bazı milletvekili arkadaşlar bir önerge vermişler. Önerge belki hepimizin
önünde. Onlar o önergede diyor ki: "30.6.2005'e kadar buna böyle bir
bakalım. Hiç olmadı, makineler geri gitmesin. 30.6.2005'ten sonra, eğer mahkeme
de kararını verirse, ne olursa da olsun..." Yani, kanunen neyse, o herkese
uygulansın; ama...
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Nasıl kanun?..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Öyle... Feramus Beylerin vermiş oldukları... Cumhuriyet Halk Partisi de diyor
ki: "Grup kararı değildir, Grup buna da katılmıyor." Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlar neye katılıyor neye katılmıyor, onları ben bilmiyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sizi
ilgilendirmez.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) -
Kim neye katılıyorsa, gelsin buraya; bu kürsü herkese açık. Bütün
milletvekilleri burada da neye katılıp neye katılmadıklarını, niçin
katıldıklarını söylesinler.
Ben sadece, vicdanen karar vermek
mecburiyetinde olan sayın milletvekillerine durumu izah etmek için geldim,
durum budur. Bundan sonra Yüce Meclis ne karar verirse, o olacak; ama, tabiî,
bu derece, iş karışık olduğu için, bizim de bir önergemiz var, arkadaşlarımızın
önergesi var "madem böyle çok karıştı, etti, bunu geri çekelim"
diyorlar. Tamam, buna da gideriz, bunu da kabul ederiz maalmemnuniye; fakat,
bunun sonucunda da Tekel artık, yani, bu gerileme sürecine hızlı bir şekilde
sokulmuş olur. Öyle de karar verebiliriz böyle de karar verebiliriz. Karar Yüce
Meclisindir; ne takdir ederseniz onu vereceksiniz. Ben, kararın hayırlı
olmasını diliyorum; fakat, şunu arz etmek istiyorum ki, ne Bakanlığım ne Tekel
Genel Müdürlüğü ne de AK Parti Grubu, asla, ne bir yolsuzluğa burada geçit
verir ne bir yolsuzluğu kabul eder, yolsuzluğun y'sine bile müsaade etmez bu
Grup, onun bilinmesini istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ATİLLA KART (Konya) - Son derece
inandırıcısınız Sayın Bakan (!)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakan, geri
çektiniz mi çekmediniz mi, hükümet ne diyor buna?
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 19 uncu madde üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, böyle bir konunun Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında tartışılmasından bile büyük üzüntü duyduğumu
ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Eğer, bir Fransız Parlamentosunda,
bir İngiltere Parlamentosunda, bir Almanya Parlamentosunda böyle bir konu
tartışılabiliyorsa, tartışılabilirse, bırakın tartışılmasını, bunun sözü bile
edilmesi mümkün değilken, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bunun
tartışılmasını yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Ağzından
kaçırdı Sayın Bakan: "Biz, sıfır makine almak istedik; ama, iki üç yıl
sonra sıfır makineyi alabiliyoruz..." Aynen cümleleri bu şekilde Sayın
Bakanın. Demek ki...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Hayır, öyle değil.
AHMET IŞIK (Konya) - Sen dinlememişsin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır;
tutanaklar gelir... "Sıfır makine almak isteseydik iki üç sene beklemek
mecburiyetindeyiz..." Biraz sonra, tutanaklar gelir, hep beraber, tutanağı
birlikte okuruz, Sayın Bakanın böyle bir şey söyleyip söylemediğini birlikte
değerlendiririz.
Sayın Bakan dedi ki: "Üç firmadan
teklif aldık." Hayır, teklif veren bir tek firma, değerli milletvekilleri.
İki firma teşekkür etmiş; "ben, böyle bir ihaleye katılmıyorum..."
Teşekkürü var. Sadece bir tek firma teklif vermiş. O üç firmayla pazar
araştırması yapılmış. Yani, böyle bir makine almak istiyoruz, bu makineleri
yapan firmalar kimlerse, onlardan bir pazar araştırması yapılmış. Bakınız,
pazar araştırması yapılırken de Focke Firması 2 884 000 euro, Molins Firması da
1 785 000 euro yenilenmiş makineye -bakınız, bunun altını çizmek istiyorum-
böyle bir fiyat piyasada oluşabileceğini ifade ediyor; ancak, bizim sıfır diye
iddia edilen makinelerin alınması ise 1 730 000 euro. Sayın Kılıçdaroğlu rakamı
da yanlış söyledi; bir başka firmanın Beyaz Ukrayna'ya aynı özellikte sattığı
makine 530 000 euro, bize gelen 1 730 000 euro!..
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu konuyla
ilgili olarak, eğer, bu mesele, Meclis gündeminde, Cumhuriyet Halk Partisi ve
bizim tarafımızdan gündeme getirilmeseydi, bu 19 uncu madde arada kaynayıp
gidecekti; hiç kimse, bunun, neden bahsettiği konusunda bir bilgi sahibi
olmayacaktı. Hele hele, bu makineyle ilgili, bu makinelerle ilgili getirilen bu
düzenlemeyle ilgili bir de geçici madde... Bunun yürürlük tarihi 1.10.2004.
Değerli milletvekilleri, madem bu
makineler yeni, o zaman, niye bunun yürürlük tarihini, sadece bu maddeye ait
olmak üzere, beş ay öncesinin bir tarihiyle yürürlük maddesini buraya
koyuyoruz?! Bunun sebebi nedir; gelin, bunu izah edin. Niye beş ay önce
yürürlüğe giriyor; sadece, bu ihaleyle bizlere teslim edilen bu makinelerin
alınıp kullanılabilmesini sağlamak maksadıyla.
Bakınız, bu konu, Tekel tarafından, idare
mahkemesine, yürütmenin durdurulma talebiyle bir müracaat yapılmış. Ankara
İdare Mahkemesi, yürütmeyi durdurma talebini reddediyor ve bunun üzerine,
Tekel, tekrar, bu sefer, Ankara Bölge İdare Mahkemesine, bu kararın aleyhinde
bir dava daha açıyor; ancak, Ankara Bölge İdare Mahkemesi, yine, yürütmeyi
durdurma talebini reddediyor.
Şimdi, Türkiye'de kuvvetler ayrılığı
olduğunu iddia ediyoruz. Yasama, yürütme, yargı; kuvvetler ayrılığını
söylüyoruz; parlamenter demokraside olması gereken de budur.
Ancak, bu maddeyle, halen yargıda olan bir
hususla ilgili olarak, yasamayı yargının üzerine geçirip, burada, bir üçüncü
dünya ülkesine bile reva görülmeyecek olan bir ihalenin yargı kararı dahi
beklenmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisine, bu milletin oylarıyla gelen
milletvekillerinin üzerine bir Demokles'in kılıcı gibi, biraz da duygu sömürüsü
yaparak, Tokat İlinin özel durumunu da ifade ederek, bunu bu Parlamentodan
geçirmeye çalışıyoruz. Ben, dün de söylemiştim şimdi de söylüyorum -dün de
söyledim, altını çizerek söyledim- hiçbir güç, bu kanun tasarısının bu
maddesini bu Parlamentodan geçirme gücünü kendinde bulamaz diye dün söyledim,
bugün de söylüyorum. Eğer...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer, bunun
burada gerçekleştirilmesinin inancında olanlar varsa, yarın halkın huzurunda,
milletin önünde bunun hesabını vermeleri mümkün değildir.
Bakınız, aynı firma, aynı özelliklere
sahip olan makineleri 1 100 000 euroya Kuzey Kıbrıs'taki Kıbrıs Türk Tütün
Endüstrisi Limitet Şirketine satmış; 1 100 000, aynı makine, dakikada 200
paket...
AHMET IŞIK (Konya) - Yanlış söylüyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Aynı
özelliklere sahip olan makine, Kıbrıs'a 1 100 000 euroya satılıyor, Türkiye'ye
Tekele satılırken 1 730 000 euroya satılıyor arkadaşlar! (CHP sıralarından
alkışlar) Yani, rakam...
AHMET IŞIK (Konya) - Gerçekleri oradan
dinleyeceksin! Sayın Bakan söyledi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, rakamlar
burada.
AHMET IŞIK (Konya) - Gerçekleri oradan
dinleyeceksin!
BAŞKAN - Sayın Işık...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bu,
Tekelin raporu; Sayın Genel Müdürden aldım bunu. Bakın, burada; aynısını
okuyorum...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula
hitap eder misiniz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
İyi oku o zaman, iyi oku!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Okuyorum, Sayın
Bakanım.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Peşin fiyatlar aynıdır, 1 100 000'dür; dört sene kiralama...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Aynısını
okuyorum Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Dört senelik kiralama 1 730 000 euro...
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Bakan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu kadar fark
ediyor mu?! 700 000 euro fark eder mi Sayın Bakanım; allahaşkına; aynı
özelliklere sahip olan makine?!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula
hitap eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Türkiye'nin,
fakir fukaranın, garip gurebanın hakkı olan paraları, 700 000 euroya nasıl
verebiliyorsunuz, nasıl alabiliyorsunuz?! (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Dört yıllık yedek parça var, bakımı var, kirası var; gel de hesap yap!
BAŞKAN - Sayın Bakan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sonra ne
olacak; Dört yıl sonra ne olacak?! İşte, Sayın Kılıçdaroğlu anlattı, finansal
kiralamanın ne olduğunu söyledi.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Doğru dürüst oku, doğru dürüst hareket et!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Türkiye'nin
kaynaklarını, imkânlarını bu kadar hovardaca harcama yetkisini size kim veriyor
Sayın Bakanım?!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısının niye aceleye getirildiği, niye 48 kanunda
alelacele bir değişiklik yaparak, dün de söyledim, hilkat garibesi bir kanun
tasarısının Meclisin önüne getirilmesinin altındaki sebep, bugün, çok daha net
bir şekilde anlaşılmıştır. Bu madde, karambole gelip, bu Meclisten geçirilmeye
çalışılıyordu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ancak,
burada bulunan milletvekillerinin hür iradeleriyle, milletten aldığı güçle, bu kanun tasarısının bu maddesinin bu
Meclisten geçmemesi için ellerinden gelen gayreti göstereceklerine inanıyor,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde, 10 dakika süreyle,
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, bir
de, kısa bir söz istemiştim 60 ıncı maddeye göre...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Peki, teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iki
gündür konuşulan mesele, Tokat, sigara meselesi. Biz, Tokat milletvekilleri
olarak, olayın içinde olan ve olayı bizzat yaşayan insanlarız. Şimdi,
makinelerin alınıp fabrikaya yerleştirilmesinde herhangi bir yolsuzluk varsa,
bu maddenin geçmesiyle bu yolsuzluk ortadan kalkmıyor.
ATİLA EMEK (Antalya) - Allah allah!..
RESUL TOSUN (Tokat) - Yine, bu yolsuzluk
üzerinde, mahkeme, kararını verir; eğer, bir yolsuzluk yapan varsa, bu
yolsuzluk cezalandırılır. Ancak, şu anda, asıl, bu maddenin geçmesi halinde,
Türkiye'nin, Tokat Sigara Fabrikasının, işçilerimizin yararına olan bir nokta
vardır; o da -biraz önce Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın Bakanımız gayet net bir
şekilde izah ettiler- bu makineler, yeni ya da eski, buna mahkeme karar
verecek, yolsuzluk yapanlar cezalandırılacak, bunun önünde bir engel yok;
ancak, bu makinelerin bir an önce üretime geçmesi demek, Türk sigarasının,
Amerika sigarasından pasta kapması demektedir. Marlborodan, Parlamentin
pazarından pay kapacaktır. Bu maddenin geri çekilmesi, sigara fabrikasının zarara
uğratılmasıdır, sigara fabrikasının işletilmemesidir.
BAŞKAN - Sayın Tosun, sorunuzu sorar
mısınız.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sigaranın zarara...
Dolayısıyla, bu bağlamda, Feramus Şahin, Sayın Orhan Diren ve arkadaşlarının
vermiş olduğu önergeden bizim haberimiz olmadı; olsaydı, biz de imza atardık.
Haziran ayına kadar bu şeyin dışında kalmasını ihtiva eden önerge, gayet
yerinde, orta yolu bulan bir önergedir. Biz, bu maddenin geri çekilmemesini,
her iki gruptan da rica ediyoruz; çünkü, bu maddenin...
BAŞKAN - Sayın Tosun... Sayın Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) - ... çekilmemesi,
yürürlüğe girmesi...
BAŞKAN - Sayın Tosun...
RESUL TOSUN (Tokat) - Tokat Sigara
Fabrikasında üretimin artması...
BAŞKAN - Sayın Tosun, sorunuzu sorar
mısınız...
RESUL TOSUN (Tokat) - ... kalitenin
yükselmesi anlamınadır.
Bu bağlamda, Sayın Bakana şunu soruyorum:
Bu maddenin geri çekilmesi halinde, sizlerin, bu makineleri talimatla üretime
geçirme yetkiniz var mı yok mu; varsa, kullanacak mısınız; yoksa, çözüm nedir?
Burada, bu sigara makinelerinin, bu paket
makinelerinin işletilmemesi, bu maddenin geri çekilmesi, maalesef, Tokat Sigara
Fabrikasına zarar verecek, Türk Tekeline de zarar verecek bir karardır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tosun.
Sayın Aslan, buyurun.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; soruma geçmeden önce, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun
konuşması içerisinde -yöre milletvekili, Tokat Milletvekili olmamız hasebiyle-
Tokat'la ilgili söylediği bir söze cevap vermek istiyorum. Konuşmasında
"biz CHP Grubu olarak Tokat'a sahip çıkacağız" dedi. Ben de bu süreç
içerisinde biz sahip çıkarız dedim; fakat, oradan bir arkadaşımız, bana ithafen
"gevezelik yapma, terbiyesizlik yapma" diye bir hitapta bulundu. Ben
de buna cevaben "serseri" ifadesini kullandım.
BAŞKAN - Sayın Aslan, sorunuzu...
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Yani, ben, burada
bir şeyi ifade etme açısından söz aldım sorudan ziyade. Bunun dışında, eğer
arkadaşımızı incitici bir kelime kullanmışsam, şimdiden özür diliyorum ve Sayın
Bakana da şunu sormak istiyorum: Şu anda Tokat Sigara Fabrikasına alınan
makinelerin bedeli tam olarak nedir? Sigara Fabrikasında montaj halinde olup da
çalıştırılamayan ve bu süreç içerisinde, yargı süreci içerisinde -ki,
Türkiye'de yargı süreci, hepimiz biliyoruz ki üç dört yıldan önce sonuçlanmaz-
üç dört yıl bu makinelerin çalıştırılamaması halinde Türkiye'nin gerek vergi
kaybı gerek gelir kaybı ne olacaktır? Bu iki oranlamayı yapmasını, eğer
mümkünse, kendisinden rica ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.
Sayın Şahin, buyurun.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan,
biraz önce söz alan Tokat Milletvekili Ergun Dağcıoğlu da, adımı söyleyerek bir
önerge verdiğimi ifade etti. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına değil,
kişisel, benim önergemdir.
Doğrudur, ben bundan önce de Tekelde,
Tokat Sigara Fabrikasında çalışan bir işçiydim. Bu olayda hukuksuz boyutu,
hukuk boyutu beni çok ilgilendirmiyor, burada herhangi bir şey varsa, ihmal
varsa, mutlaka bunun hesabı sorulması gerekir; ancak, bölgemiz sosyoekonomik
dengeler açısından çok ciddî sıkıntı içerisinde olan bir bölgedir. Burada,
Tekelde 1 400 işçi çalışır. Zaten, sigara fabrikası özelleştirme kapsamı
içerisinde. Eğer bu makineler de buradan sökülüp götürülürse, mutlaka bu sigara
fabrikasının kapanacağı söz konusudur.
BAŞKAN - Sayın Şahin, sorunuzu sorar
mısınız.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - O açıdan, bu
makineler bir tarafa, ben Sayın Bakana soruyorum: Tekeli mutlaka
özelleştirmenin dışına çıkarmayı düşünüyor musunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Aslan'ın sorduğu soruyu cevaplandırmak
istiyorum.
Bu, şu anda mahkeme sürecinde olan bir iş.
Mahkeme sonuçlanana kadar benim orada bu makineleri çalıştırmaya, talimat
vermeye hakkım yok.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yasa teklifi nasıl
geliyor Sayın Bakanım?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Genel Müdürlük
geri çeker davayı.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Meral...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Efendim, Genel
Müdürlüğe talimat verirsiniz, geri çektirirsiniz davayı.
BAŞKAN - Sayın Bakan soruya cevap veriyor
Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yetkini
kullanırsın, geri çektirirsin davayı.
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen...
Sayın Bakan, cevap verir misiniz.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Sayın Meral, bakan benim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bakan olduğun
için sana söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Dava sürecinde olan bir şeye ben talimat veremem, dava neticelenir...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Senin derdin o
fabrikayı kapatmak. Geri çektir mahkemeyi, yetkin var.
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula
cevap verir misiniz.
Buyurun Sayın Bakan.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Emrinde
çalışan memur.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Bunlar tamamen kanunsuz ve hukuksuzdur ve verilen süre içerisinde bu
makinelerin de, eğer dava neticelenmezse, geri gitmesi icap ediyor. Oradan
kapanıp, derhal menşeine iade şartı vardır burada, menşeine iade edilmesi
lazım. Konu bu kadar açıktır.
Şimdi, hem karşı geleceksin hem "davanı
geri çek, sen talimat ver"
diyeceksin; bunlar gayri ciddî şeylerdir, gayri ciddîdir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bakanlığın
görevidir, görevi.
Bakanlık gayri ciddî değil, senin yaptığın
gayri ciddîdir. Senin bütün derdin fabrikayı bitirmek.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Ve burada, Sayın Başkanım, ben konuşurken lütfen dinlesinler. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Hiç sinirlenmeyin. Bakın, açık açık konuşalım, ne var bunda sinirlenecek?!
BAŞKAN - Sayın Bakan, cevap verir misiniz.
Buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Yani, o da olur, o da olur, ne var bunda sinirlenecek?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Bakan,
ciddî konuş; ciddî konuşuyoruz. Şirket yönetmiyorsun, devlet yönetiyorsun.
Nerede oturduğunun farkında değilsin!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Evet, evet...
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Arkadaşlar, açık ve net olun. Hiç öyle fazla şeye lüzum yok. Eğer bunda çok
fazla yolsuzluklar, bilmem neler, aman, bu buraya girmesin deyin...
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Ben öyle bir
şey söylemedim.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
...çekin, geçsin, gitsin. Eğer başka türlü bir fayda görüyorsanız; kabul edin,
geçsin gitsin. Ben, bütün açıklığıyla her şeyi açıkladım. Onun için, açık, net
ve mert olun, neyseniz onu koyun ortaya!
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Yani,
yolsuzluğu kabul mu ediyorsunuz?
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Fiyatlar ortada.
Bakınız, ne kadar iş karıştırıldı. O kadar
fazla karıştırıldı ki, bir bardak suda fırtınalar koparıldı, bilmem neler, yok
efendim, Ukrayna'da makineye şu kadar veriyormuş. Ukrayna'daki makine, ikinci
el makine, veriyor, yüzde 46 daha, devir düşük, veriyor, onunla bunu
karşılaştırıyor; zaten hepsinin araştırması yapılıyor; Denetleme Kurulu dahil
her şey yapılıyor, araştırmalar yapılıyor. Varsa bir suç, varsa bir yanlışlık,
zaten ortaya düşecek.
Eğer illâ Tekeli düşünüyorsak, Tokat'ı
düşünüyorsak, o zaman çıkın, hiç olmadı deyin ki, 30.6.2005'e kadar, Feramus
Beyin dediği gibi, kendi arkadaşınızın dediği gibi, hiç olmadı bu zamana kadar
çalıştıralım da, ondan sonra mahkeme ne karar verirse o olsun deyin. İsterseniz
öyle deyin, isterseniz reddedelim, isterseniz onu kabul edelim; hangisini
isterseniz onu yapalım. Bu kadar sinirlenmeye, kızmaya, bağırmaya lüzum yok. Her
şeyi ortaya koyduk. Ne var yani?!
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) -
"Bakan benim" diyorsunuz, bakan sizsiniz.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Bakan benim. Evet, bakan benim. Doğru söylüyorsun, fikrine aynen katılıyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Bize de
"isterseniz" diyorsunuz!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Bakan benim, bakan olarak her şeyi açıkladım size. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan,
yerimden kısa bir söz istiyorum.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Tosun, soru-cevap işlemi
tamamlandı. Siz de, soru-cevap
işleminde 3 dakika soru sordunuz, soru sorarken...
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan,
İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre söz isteme hakkım var.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tosun!.. Lütfen!..
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sayın Başkan,
Sayın Bakandan sorumun cevabını alamadım.
BAŞKAN - Madde üzerinde 3 adet önerge
vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan,
İçtüzüğün 60 ıncı maddesine bakınız, lütfen.
BAŞKAN -
Lütfen, Sayın milletvekili, önerge işlemine geçtik.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 19
uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem Doğan |
Orhan Ziya Diren |
Feramus Şahin |
|
Mardin |
Tokat |
Tokat |
|
M. Vedat Melik |
Nejat Gencan |
|
|
Şanlıurfa |
Edirne |
|
Madde 19. - 3.1.2002 tarihli ve 4733
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 4.- Bu Kanunun 6 ncı
maddesinin ikinci fıkrası hükmü, Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş
olup, faaliyetine devam eden tesislerde 30.6.2005 tarihine kadar
gerçekleştirilen ve/veya gerçekleştirilecek olan makine değişimi ya da ilave
makine getirilmesi işlemlerine uygulanmaz."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bundan
sonraki 2 önerge aynı mahiyette olup, maddenin metinden çıkarılmasıyla
ilgilidir. İkisini birlikte okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827 S. Sayılı kanun
tasarısının 19 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer madde
numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Ahmet Işık |
Yahya Akman |
|
Ankara |
Konya |
Şanlıurfa |
|
Fikret Badazlı |
Mustafa Ilıcalı |
Mustafa Ataş |
|
Antalya |
Erzurum |
İstanbul |
|
|
M. Necati Çetinkaya |
|
|
|
Elazığ |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı
tasarının 19 uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
M.Akif Hamzaçebi |
Osman Kaptan |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
|
Trabzon |
Antalya |
İstanbul |
|
|
Bülent Baratalı |
Kemal Kılıçdaroğlu
|
Mustafa Özyürek |
|
|
İzmir |
İstanbul |
Mersin |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -
Katılıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz?..
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi okutun
Sayın Başkan.
Sayın Hamzaçebi; konuşacak mısınız;
gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) -
Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
"Gerekçe:
Hukukî düzenlemeye gerek duyulmaması
nedeniyle söz konusu maddenin tasarı metninden çıkarılması
öngörülmektedir."
"Gerekçe:
Tasarının bu maddesi Tekel Genel
Müdürlüğünün yapmış olduğu bir ihaleye müdahale amacını taşımaktadır.
Tasarının söz konusu maddesi 3.1.2002
tarihli ve 4733 sayılı Kanuna bir geçici madde eklenmesini öngörmektedir.
Maddeye göre 4733 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türkiye'de kurulmuş
olup, faaliyetine devam eden tesislerde gerçekleştirilen ve/veya
gerçekleştirilecek olan makine değişimi ya da ilave makine getirilmesi
işlemleri anılan Kanunun 6 ncı maddesinde belirtilen "tam ve yeni
teknoloji" kullanma şartına tabi olmayacaktır.
Bu hüküm genel bir düzenleme olmakla
birlikte bu aşamada istisnaî bir olayı ilgilendirmektedir. Tekel Genel
Müdürlüğünün Tokat Sigara Fabrikasında kullanılmak üzere "kutulu paketleme
makinesi" alımı için yapmış olduğu bir ihale vardır. 4733 sayılı Kanunun
anılan hükmü yanında Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurumunun konuya ilişkin yönetmelik ve buna dayalı kararında da
sigara fabrikalarında kullanılacak makinelerin yeni olması gerektiği belirtilmiştir.
Nitekim ihalenin şartlarından birisi de makinelerin yeni olmasıdır. Söz konusu
ihale sonucunda yüklenici tarafından Tekele teslim edilen makinelerin eski
(kullanılmış) olduğuna ilişkin Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler
Piyasası Düzenleme Kurumunun raporları vardır. Komisyon görüşmeleri sırasında
aksi yönde raporlar olduğu da ifade edilmiştir. Ancak aksi yönde olduğu iddia
edilen ve İstanbul Sanayi Odasınca düzenlenen raporun makinelerin görsel olarak
muayenesi sonrasında düzenlendiği, bunların yenileştirilmiş makine olması
ihtimalini gözardı etmediği bunun da ancak teknik bir analizle ortaya
çıkarılabileceği hususunu belirttiği anlaşılmıştır. Kaldı ki, bu konuda yetkili
olan merci Üst Kuruldur. Konu ayrıca yargıya da intikal etmiştir.
Tasarı ile ihale sürecine müdahale
edilmesinin yanlışlığının açık olduğu muhakkaktır. Tasarı "tesislerde
gerçekleştirilmiş makine değişimi veya ilave makine getirilmesi işlemlerinde
4733 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü uygulanmaz"
hükmünü getirmek suretiyle eksiye yönelik bir düzenleme yapmaktadır. Nitekim,
yürürlük maddesinde de bu maddenin 1.10.2004 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemenin Tekelin söz
konusu ihalesiyle ilgili olduğu açıktır. Yasama sürecinin böyle bir olayla
ilgilendirilmesini etik bulmuyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin yasama tarihinde
böyle bir düzenlemenin örneği yoktur.
Bu düzenlemenin yarattığı çok önemli bir
sonuç daha vardır, o da, mevcut sigara üreticilerinin bundan sonra yeni
teknoloji veya yeni makine getirme şartından muaf tutulmalarıdır.
Ayrıca, Üst Kurulun yasal düzenlemeye
ilişkin olumlu görüşü bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle, anılan maddenin tasarı
metninden çıkarılması önerilmektedir."
BAŞKAN - Maddenin metinden çıkarılmasını
isteyen bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakanım, siz
de kaldırın, kabul ettiniz!
RESUL TOSUN (Tokat) - Marlboronun,
Parlamentin daha çok satmasını isteyen parmak kaldırsın! Amerika'ya hizmet
etmek isteyen parmak kaldırsın!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Tosun.
...Kabul etmeyenler...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - 1 Marta gel, 1
Marta! 1 Marta gel sen, haydi!
RESUL TOSUN (Tokat) - CHP'liler, nerede
kaldı Marlboro, Parlament düşmanlığı, Amerika karşıtlığı?!
ALİ ARSLAN (Muğla) - Özelleştirmeye de
"hayır" de de anlayalım seni!
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz, seni 1 Martta
da gördük!
BAŞKAN - ...Önerge kabul edilerek 19 uncu
madde metinden çıkarılmıştır; bu sebeple, Sayın Muharrem Doğan ve
arkadaşlarının önergesini işleme koyamıyoruz.
20 nci maddeyi yeni 19 uncu madde olarak
okutuyorum:
MADDE 19.- 28.3.2002 tarihli ve 4749
sayılı Kanunun;
a) 6 ncı maddesinin; ikinci fıkrasının
sonuna, "1.6.2000 tarihli ve 4572 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin
(c) bendinde belirtilen usül ve esaslar dahilinde, Hazine tarafından
üstlenilmesi uygun görülen borçlar karşılığında ihraç edilecek özel tertip
Devlet iç borçlanma senetleri için bu fıkra hükümleri uygulanmaz" cümlesi,
üçüncü fıkrasının sonuna "Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonundan olan alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz." cümlesi
eklenmiştir.
b) 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci cümlesinde yer alan "Maliye Bakanlığı" ibaresi "Millî
Savunma Bakanlığı" olarak değiştirilmiştir.
c) 12 nci maddesinin dördüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Hazinenin Devlet dış borcu
kapsamında ortaya çıkan yükümlülüklerinin uluslararası sermaye piyasalarında
mevcut muhtelif finansal araçlar vasıtasıyla yönetimi amacıyla, takas dahil her
türlü türev ürünü kullanmaya, daha önce uluslararası sermaye piyasalarında
ihraç olunan tahvilleri geri almaya, başka tahvillerle değiştirmeye ve benzeri
işlemlere ilişkin anlaşma yapmaya Bakan yetkilidir. Söz konusu anlaşmalar,
anlaşmada aksine hüküm yoksa imzalandıkları tarih itibarıyla yürürlüğe girer.
Bu anlaşmalara ilişkin temas ve müzakereler Müsteşarlık tarafından yürütülür ve
sonuçlandırılır."
d) 14 üncü maddesinin onuncu fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Müsteşarlıkça bu Kanun kapsamında
borçlu veya garantör sıfatıyla herhangi bir dış finansman veya türev ürüne
ilişkin olarak başlatılan işlemler kapsamında ilgili anlaşmaların
imzalanmasından önce veya imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesini sağlayacak
kanunî düzenlemeler tamamlanıncaya kadar peşin ödenmesi gereken komisyon,
taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülükleri ödemeye
Bakan yetkilidir. Söz konusu yükümlülükler Müsteşarlık bütçesine bu amaçla
konulacak ödenekten karşılanır."
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Oyan, süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir)-
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, aslında, bu yasa
tasarısının en önemli maddesini konuşuyoruz, ben konuştuğum için değil,
gerçekten bu tasarının en önemli maddesi bu; fakat, galiba, 19 uncu madde
üzerindeki tansiyon, 20 nci maddenin önemini biraz gölgeliyor.
Sayın Başkan, salonda biraz uğultu var.
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Oyan.
Sayın milletvekilleri... Sayın
milletvekilleri...
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bugün, dünden itibaren konuştuğumuz yasa tasarısı, torba tasarı
diye adlandırılıyor. Şu an televizyonlarının başında bu tartışmaları
izleyenler, herhalde bir şeye çok hayret ediyorlardır. Şurada, bizim önümüzde
yazılan yasanın adıyla, bizim konuştuklarımız arasında herhangi bir bağlantı
kurmakta güçlük çekiyorlardır; çünkü, televizyonda kısa özette, Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu geçiyor. Oysa,
burada konuşulanların bununla hiçbir ilgisi yok. Herhalde, her televizyonunu
yeni açan, acaba biz mi yanlış duyuyoruz diye düşünüyor olabilirler.
Sayın Bakanın da olmadığı, yani, hükümetin
olmadığı bir ortamda galiba konuşuyoruz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyonkarahisar) - Sayın Bakan var.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Peki.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, belki de bu kadar özensiz yasa hazırlama
örneklerini şimdiye kadar görmemiştik. Bu özensizlik tasarıların adına
yansıdığı gibi içeriklerine de yansıyor. Önümüzde öyle bir tasarı var ki, bu
tasarı, 38 madde olarak Meclise, komisyona sunulmuş, oradan 48 madde olarak
çıkmış. Yani, tasarı dörtte 1 oranında büyümüş. Böyle bir uygulama, inanılır
gibi olmayan, pratikte pek görülmeyen bir uygulamadır. Yani, burada, hükümet,
yarı mamul tasarılar getirme geleneğini başlatıyor.
Değerli arkadaşlarım, yirmi yıldır, yarı
mamul yasa çıkarma bu Meclise zaten kanıksandırılmıştı. Yani, yasalar çıkıyor;
ama, bu yasalar, öylesine, Bakanlar Kuruluna ya da Maliye Bakanına ya da başka
bir bakana yetki veriyor ki, yasa, âdeta yarı mamul olarak çıkıyordu. Bu, hâlâ
sürüyor; ama, şimdi, AKP'nin devri iktidarında bir de yarı mamul tasarılar
adeti başlamış bulunuyor. Yani, hükümet, üzerinde çalışmadığı, içtutarlılığını
gözetmediği tasarılar getiriyor ve bunlar, daha sonra, önergelerle inanılmaz
genişletiliyor. 66 tane önerge komisyonlarda kabul edildi. Böyle bir şey yasama
tarihinde yok. 66 tane önergenin kabul edildiği madde sayısının on artmasından çok daha fazla bir
genişlemedir bu, böyle bir şey şimdiye kadar yaşanmış değil. Yani, buna
"torba yasa" demek de galiba lütuf oluyor; bu, bir yamalı bohça
tasarısı.
Bu tasarının 20 nci maddesi ne getiriyor;
en önemli maddesi 20 nci madde aslında. Bu 20 nci madde, bir kamu içi
konsolidasyon yapıyor; yani, kamu kurumları arasındaki borç-alacak mahsubu
yaptıktan sonra, kalan miktarları... Ki, burada, TMSF, yani, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu ile tarım satış kooperatif ve birlikleri söz konusudur esas
itibariyle bu 20 nci maddede. Burada, 40-50 katrilyonluk bir büyüklükten
bahsediyoruz ve tasarının canalıcı noktası bu. Bununla ilgili bir tahkim
getiriyor; yani, içborçlar bağlamında, bu borçların çok önemli bir bölümünü,
kurumlar arasındaki bölümünü, Hazinenin alacaklarını belki de bir bölümüyle,
bir bölümü de tarım satış kooperatif ve birliklerinin bankalara olan borçlarını
Hazine üstlenerek, bunun için özel tertip hazine tahvili çıkararak üstleniyor.
Yani, burada, Hazine, bizim devletimizin Hazinesi, Maliye, devlet, her neyse,
böylesine bir yükü üzerine alıyor.
Burada ne var diyeceksiniz. Bir kere,
bunu, şunun için buraya getirmiş bulunuyor hükümet: Bunu engelleyen bir 4749
sayılı Yasa var, yani, 28 Mart 2002'de çıkarılan bu Yasaya göre, artık, bu tür
iç tahkimler, yani, borçların ertelenmesi, silinmesi vesaire türü işlemler
bütçeyle ilişkilendirilmeksizin yapılamaz hükmünü taşıyan bir yasa var.
Şimdi, bu yasanın, bu hükümleri
değiştiriliyor. Oysa, bu yasa hükümlerinin değiştirilmesi halinde, ne kamu
yönetiminde saydamlık ya da şeffaflık kalabiliyor ne hesap verilebilirlik
açısından ortada bir durum kalıyor ne de bütçenin açıklarını tam olarak
görebilme imkânımız kalıyor. Yani, bugün, bunlar, bütçeye ödenek kaydedilip
harcama kalemi içerisine atılmadığı için, önemli ölçüde, bütçe açığı gizlenmiş,
maskelenmiş olmaktadır.
Tabiî, bunun daha da kötüsü... Şunu
söyleyeyim: Yani, burada, iki tane önemli durum var; biri, tarım satış
kooperatifleri ve birlikleri... Şimdi, şunu sormak gerekiyor; Sayın Bakan belki
cevap verir, sorular bölümünde arkadaşlarımız da sorabilir: Burada, bu tarım
satış kooperatifleri ve birliklerinin borçlarının ne kadarlık bir bölümünü
Hazine üstlenmiş oluyor? 16 birlik var. Kuruluş halindeki 17 nci birliği bir
tarafa bırakayım, 16 birliğin kaç tanesi bu kapsama giriyor, girmekte? Bununla
ilgili bu düzenlemede hiçbir açıklık yok. Bakanlar Kuruluna yetki, vesaire türü
tertipler de yok; sadece, 4749 sayılı Yasanın ilgili hükmü, 6 ncı maddesinin
ikinci fıkrası değiştiriliyor. Peki, ama, ne kadarlık bir borç üstleniliyor
bunları bilemiyoruz. Bu borcun miktarı konusunda, 1 katrilyonun üzerinde, 1
katrilyon ile 2 katrilyon arasında tahminler var; ama, bunu bizim bilmek
hakkımız değil mi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak?! Hangi birlikler kapsamda;
16 birlikten sadece 8 birlik kapsamda. Peki, diğer 8 birlik ne olacak? Yani,
örneğin, bunlardan Karadenizbirlik, bunlardan Tariş Üzüm Birliği, bunlardan
Çukobirlik kapsama alınacak mı alınmayacak mı? Gerçi, bunlarla ilgili Yeniden
Yapılanma Kurulunun, bir terkin işlemine dönük bir kararı var; ama, Hazine,
bununla ilgili bir karar oluşturmuş değil. Bazı birlikler tamamen gözden
çıkarılmış durumda; Taskobirlik bu durumda, Kayısıbirlik bu durumda, Gaziantep'te
faaliyet gösteren Güneydoğubirlik bu durumda. Bunlar iflah olmaz deniliyor.
Bunları 6183 sayılı Kanun kapsamına alalım ve bunların borçlarını amme
alacakları bağlamında tahsil edelim deniliyor. Bu eşitsiz muamele nereden?..
Yeniden Yapılandırma Kurulunu kim oluşturdu? Dünya Bankasının gözetiminde ve
güdümünde olan bu kuruluş, Türkiye'deki tarım politikalarına nasıl bu kadar
müdahale edebiliyor? Bu müdahaleyi, burada, biz -Büyük Millet Meclisinin
değerli milletvekilleri, iktidar grubu- nasıl içimize sindirebiliyoruz?! Bazı
birlikler, Fiskobirlik ve Kozabirlik tamamen kapsam dışında. Fiskobirlik, son
iki yıldır, ürün alımı azalmasına rağmen, hava koşullarının kötülüğü
dolayısıyla fiyatlar arttığı için, üreticinin aleyhine olan bir ortamda,
Birliğin biraz lehine gelişti, biraz borçlarını ödeyebildi. Peki, geri kalan
borçları ne olacak? Fiskobirlik niye bu kapsamda değil?
Dolayısıyla, burada, çok sayıda soru var;
ama, bu birliklerle ilgili esas mesele şu: Birliklerin bu borçlarının, 1 Mayıs
2000 öncesi borçlarının silinmesi ve bunların bir bölümünün sadece silinmesi,
belirli koşullara bağlı olarak yapılmaktadır. Bu koşullar, Yeniden Yapılandırma
Kurulu denilen, Dünya Bankasının güdümüyle kurulan bir kurul tarafından
dayatılmaktadır. Hangi koşullar altında; işçi kıyımı yapılarak. Çok önemli,
emeklilik yaşı da gelmemiş, çok önemli ölçüde, yetişmiş kadroların tasfiyesi
yapılarak; bunlar dayatılmıştır. Bu kooperatiflerin birçok işletmesinin tasfiye
edilmesi, satılması, atılması, kapatılması sağlanmıştır.
Yine, bu birliklerin ürün alımlarına
sınırlama getirilmiştir. Yine, bu birliklerin ürün fiyat desteği, bu
birliklerin ürünleri açısından ortadan kaldırılmıştır. Bu koşullar altında
birliklerin 2000 Mayısı öncesindeki borçları tasfiye edilmektedir.
Bunun daha önemli bir sorusu var değerli
arkadaşlar. Peki, 2000 Mayıs sonrasındaki borçları ne olacak? Dünyanın hiçbir
tarafında, tarımsal kooperatifler, uygun finansman koşulları olmaksızın ayakta
duramazlar. Bu kooperatifler ve bunların birlikleri için, acaba, 2000 sonrası
dönem için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Eğer, bir bağımsız ülkenin, bağımsız tarım
politikasını geliştiremiyorsanız, bu politika, IMF'den, Dünya Bankasından
bağımsız olarak Türkiye'nin kendi çıkarları doğrultusunda politika
oluşturamıyorsa, işte, o zaman, bağımlı bir ülke haline gelmişsiniz demektir ve
o zaman, IMF, Dünya Bankası güdümünde -onların da onayıyla geliyor bu- 2000
Mayısı öncesi borçlar tasfiye ediliyor; ama, sonraki borçlar... Şu deniliyor:
Ödeyemeyen tasfiye olsun, ödeyemeyen satsın işletmelerini, arazisini ve
kapansın gitsin. Türkiye'de üreticiye görülen bu muamele, acaba, sizin
vicdanınızı sızlatmıyor mu? Acaba, siz, hâlâ, bağımsızlık savaşıyla kurulmuş
bir ülkenin yöneticileri olmayı hâla içinize... Böyle bir yöneticilik vasfını
taşıdığınızı düşünebiliyor musunuz?! Burada çok temel sorunlar var, bunun
siyasî bedelinin çok ağır olduğunu söylemek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının bu
maddesinin, en az bu kadar önemli, başka bölümü var. O da, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonundan Hazinenin alacaklarının silinmesi olayıdır. Bu maddeye, aynı
zamanda bu da getirilmektedir.
Bir zamanlar buraya TMSF Başkanı geldi,
Grubumuza bir brifing verdi. Şunu sormuştuk: "Yani, siz, bize 37,6 milyar
dolarlık Hazine alacağı, yani, bu batık bankalardan alacağımız için, bunun
üzerine bir soğuk su içeceğimizi mi söylüyorsunuz" demiştik;
"evet" denmişti. Yani, burada şimdi yaptığımız işlem,işte, bu soğuk
su işlemidir.
Ben, bu soğuk suyu sizin adınıza içeyim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, 37,5 milyar dolar
ilan edildi. Bunlar, tabiî, gün be gün artıyor. Şimdi, bu soğuk su içme, aynı
zamanda bir havlu atma meselesi. Yani, ben, bu alacakları bu hortumculardan
elde edemiyorum, bunları tahsil edemiyorum, dolayısıyla, artık bunları sileyim;
yani, bunlarla ilgili Hazinenin TMSF'den olan alacaklarından vazgeçelim.
HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Tam tersi.
OĞUZ OYAN (Devamla)- Saydamlık yok, hesap
verilebilirlik yok, bu harcama bütçede gösterilmiyor, bunun için ödenek
konulmuyor; yani, gene, borç senediyle bütçe dışında yapılan bir uygulama söz
konusu. Dolayısıyla, yeniden eskiye dönüş,
yeniden bütçedışı işlemlere dönüş.
Şimdi, bankalar battı ya da batırıldı. Bu
batan ve batırılan bankalarla ilgili acaba başından itibaren, sizden önceki
dönemlerden itibaren hangi siyasî sorumluluklar, hangi yönetim sorumlulukları
oluştu; bunlarla ilgili acaba ne gibi bugün için birtakım faaliyetler
götürülebiliyor, hesap sorulabiliyor?
Bakınız, bu batan bankaların TMSF'ye
mutlaka devredilmesi acaba gerekiyor muydu? İlk batan bankalar için belki
"evet" diyebiliriz. İlk 5-6 banka; yani, Ticaret Bankası, Egebank,
Yurtbank, Yaşarbank, Esbank, Ekspresbank gibi... İlk 6 banka, peki. Peki, daha
sonra, TMSF'nin kendi kaynakları bitti, kendi kaynağı bitti, artık, kaynağı
yok. Kaynağı nedir TMSF'nin; tasarruf mevduatından yapılan kesinti; artık
kaynağı yok, Peki, batan bankaları, hâlâ, niye TMSF'ye devrediyorsunuz?!
Hazinenin sırtından devrediyorsunuz; yani, bizim halkın sırtından
devrediyorsunuz. Halk, bunu nasıl ödüyor; halk, bunu, sizin yaptığınız özel
tüketim vergileri zamlarıyla ödüyor. KDV zamları, dolaylı vergiler vesaire, her
türlü vergi politikanızla bunu çıkarıyorsunuz, zam politikanızla, KİT
ürünlerine ve diğer ürünlere yaptığınız zamlarla -elektrik zammından tutun gaz
zammına kadar her şeyle- bunu çıkarıyorsunuz; yani, halk, bunu, fitil fitil
ödüyor.
Bir yandan enflasyon düşüyor Türkiye'de,
bir yandan hayat pahalılığı artıyor; çelişkiye bakın! İnsanların ödeme gücü
azalıyor bu düşen enflasyon karşısında; çünkü, sizin politikanız düşük gelir;
yani, enflasyon artışından daha düşük gelir politikası. Bütün bu 40 milyar
doları aşan -sadece özel bankalar, kamu bankalarındaki görev zararlarına
girmiyorum- bu boyuttaki bir bedeli halka ödetiyorsunuz ve şimdi, diyorsunuz
ki, hazine alacaklarını, ben, burada silerek, bunu, halkın gözü önünden
kaybediyorum, hokus pokus... Yani, bir sihirbaz işi; böyle, alacak vardı yoktu,
eskiden vardı şimdi yok demeye getiriyorsunuz.
Ben, şimdi, buradan sorayım: Bağımsız bir
ülkenin bağımsız maliye ve ekonomiden sorumlu bakanları ya da Hazineden sorumlu
bakanları, acaba, bugün BDDK'nın hazırladığı "bundan böyle bankalar
batarsa TMSF'ye devredilmemeli ve her vatandaş ve her banka sahibi, bunun, bir
tasfiyeye, bir iflasa gideceğinin bilincinde olarak davranmalı" yönündeki
önerisine IMF'nin karşı çıkışına hükümet nasıl olur da direnemiyor? Bu soruyu
sormak lazım.
Çünkü, IMF niye karşı çıkıyor buna; onu da
çok açık söyleyeyim: Bakınız, bunun örneği var. 2000 Kasım krizinden sonra,
aralık ayında, o zamanki Başbakanın eline bir kâğıt tutuşturuldu. Bu kâğıdı
okuyan Başbakan, bankaların, yurtdışına olan, diğer bankalara olan borçlarının
da garanti kapsamına alındığını söyledi. Oysa böyle bir şey yoktu, bunun yasal
dayanağı da yoktu söylediğinde. Yani, birdenbire öyle bir şey olmuştu ki,
birtakım gizli güçler, bizim ülkeyi yöneten başbakanımızın eline bir kâğıt
tutuşturup, bununla hiçbir yasal...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çalışma
süremiz tamamlanmıştır.
Maddenin bitirilmesine kadar süremizin
devam etmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun Sayın Oyan; tamamlayabilir
misiniz.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Teşekkür ederim
sayın milletvekillerine de...
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Sayın Hocam,
maddeyi yanlış anlamışsınız siz.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Konuşursunuz çıkıp.
Teşekkür ederim sayın milletvekillerine;
çünkü, bu maddeyi bugün yarım bırakmamakta yarar vardır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, 2000 yılı
aralık ayında bu yapıldı; yani, bizim o zamanki başbakanımız, bizim
bankalarımızın dış yükümlülüklerini -böyle bir şey garanti kapsamında değilken-
garanti kapsamına aldığını okudu, yasal dayanağı aylarca sonra getirildi.
Şimdi, sizin yaptığınız, sizin yapacağınız, Bankalar Kanununda önümüze
getireceğiniz şeyin bundan ne farkı var?! Bir taraftan, sizin bağımsız
kurumunuz "bu yanlıştır; TMSF, artık, yeni batık banka borcu üstlenmemelidir"
diyor, IMF "hayır, olmaz, üstlenmeli; çünkü, ben, Türkiye'deki bankaların
ya da şeyin değil, esas, ben, uluslararası fonların çıkarlarının savunucusuyum
ve siz, dış fonları da, böyle batan bankalarda tazmin etmek zorundasınız" diyor
aslında ve bunu, Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü hükümeti kabul ediyor.
Ben size soruyorum şimdi: 2000 Aralık
ayında başbakanın okuduğu metin ile bu davranış arasında ne gibi bir fark var;
hiçbir nitelik farkı yok.
Şimdi, İmar Bankasıyla ilgili oluşan bu
zararlar peki nasıl oluştu? Yani, gecikmeli elkoyma, 2003 Haziranında, BDDK'nın
yönetim kurulunu tamamlamayarak, bu borçların artmasına, off-shorezedelerin
sayısının artmasına kim neden oldu?
Çok önemli bir şey daha söyleyeyim: İmar
Bankasına 3 Temmuzda elkonuyor. Aynı gün BDDK'nın bir kararı var; 2001'den beri
yürürlükte olan, sadece 50 milyar liraya kadar tazmin etme mevduat sahipleri
meselesini bir yıl tam tavan; yani, istediği kadar, sınırsız tazminatı
getiriyor. Bir yıl uygulayamıyor. Dört ay sonra yeni bir karar alıyor, tekrar
50 milyara dönüyor. Şimdi soruyorum: Bu dört ay içerisinde, acaba, kimler,
nasıl yararlandı? Acaba, onlar, kimin, ne kadar yakınlarıydı? Bu sorunun
cevabını vermek lazım. Dört ay için bu pencereyi niye açtınız? 50 milyardan
sınırsız teminat olayına o dört ay için niye girdiniz? Bunun cevabını
istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bunun cevabını
istiyoruz. Bu çok önemli. Burada tarihî sorumluluklar var. Sizin bakanlarınız
bunun hesabını verdi mi, hükümet bunun hesabını verdi mi? Biz bu hesabı
soruyoruz burada, millet adına soruyoruz; milletimiz, bugün, soğuk su
içilmesini öneren bu karara karşı, bu hesabı sizden soruyor. Bu dolar cinsinden
40 milyarlarla ifade edilen; yani, aslında 60 katrilyona yakın bir paranın,
bugün, burada, bir borç silinmesi olayına götürülmesi, acaba, sizin vicdanınızı
sızlatıyor mu sızlatmıyor mu? Bunun için acaba ne gibi önlemler düşünüyorsunuz
ya da bu maddeyi geri çekmeyi düşünüyor
musunuz? Bütün bunlar size soruluyor.
Değerli arkadaşlarım, bir şey daha
soruluyor. Eğer, siz, hortumcuların bu kadar büyük bir fonunun silinmesine yol
açıyorsanız, emin olun, şu an TMSF'nin almayı umduğu 6 milyar dolar kadar bir
alacak takibinin tahsilini de güçleştiriyorsunuz demektir; yani, burada,
insanların, bunu ödemeye razı olmuş olanların da -bir kısmı- ödemeye razı olmuş
olanların da bu konudaki gönülsüzlüklerini teşvik eden bir düzenlemeyi, bugün,
burada, getirmiş oluyorsunuz. Yani, dolayısıyla, almayı umduğunuz, tahsil
etmeyi umduğunuz miktarlar için de, çok önemli ölçüde, burada, bir sakınca
ortaya çıkmaktadır. TMSF Başkanı "borçluların elinde rehin
durumundayız" demişti; Hazine şu an rehni durumundadır hortumcuların;
Meclis bu rehin olma durumuna çanak tutacak mıdır, aracı olacak mıdır? Temel
soru budur. Ben, buna "hayır" demeye sizi çağırıyorum.
Sayın Bakan, biraz önce "milletin
vicdanını temsil eden çatı Meclis" dedi. Eğer öyleyse, milletin vicdanı
bizsek, o vicdanın sesi olalım arkadaşlar. Bu yasayla olmuyoruz. Bu tasarıyla
olmuyoruz. Bunu geri çekmeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
Madde üzerinde 3 adet
önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin (a) bendindeki "üçüncü fıkrasının
sonuna "Hazine Müsteşarlığının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan olan
alacakları için bu fıkra hükmü uygulanmaz" cümlesi" ibaresinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 9.3.2005
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Osman Kaptan |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
|
Trabzon |
Antalya |
İstanbul |
|
Bülent Baratalı |
Kemal Kılıçdaroğlu |
Mustafa Özyürek |
|
İzmir |
İstanbul |
Mersin |
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 19 uncu maddesine (e) bendi olarak aşağıdaki metnin ilave
edilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Akif Gülle |
Nusret Bayraktar |
|
Ankara |
Amasya |
İstanbul |
|
Mehdi Eker |
Mustafa Elitaş |
|
|
Diyarbakır |
Kayseri |
|
"e) Geçici 8 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 9 uncu madde eklenmiştir.
Geçici Madde 9.- Bu
maddenin yürürlüğe girmesinden önce, Müsteşarlıkça bu Kanun uyarınca borçlu
veya garantör sıfatıyla herhangi bir dış finansman veya türev ürüne ilişkin
olarak başlatılan işlemler kapsamında, ilgili anlaşmaların imzalanmasından önce
veya imzalanan anlaşmaların yürürlüğe girmesini sağlayacak kanunî
düzenlemelerin tamamlanmasından önce doğmuş ve peşin ödenmesi gereken komisyon,
taahhüt ücreti, garanti ücreti, gecikme faizi ve benzeri yükümlülükler hakkında
da bu Kanunun 14 üncü maddesinin değişik onuncu fıkrası hükümleri
uygulanır."
BAŞKAN - Şimdi, maddeye
en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki bendin (c) bendi olarak; (d) bendinden sonra gelmek
üzere ise aşağıdaki bentlerin (e) ve (f) bentleri olarak eklenmesini ve bu
suretle bentlerin yeniden teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Halil Ürün |
Recep Koral |
|
Ankara |
Konya |
İstanbul |
|
M. Mehdi Eker |
Niyazi Pakyürek |
|
|
Diyarbakır |
Bursa |
|
"c) 11 inci
maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Bu Kanun uyarınca imzalanan ikraz, kredi
ve hibe anlaşmalarında atıfta bulunulan bağımsız denetim görevini, Hazine
Kontrolörleri Kurulu da uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarına
uygun olarak yerine getirir.
e) 17 nci maddenin (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
C) Bu Kanun hükümlerine göre;
1- Savunma ve güvenlik amaçlı kredi ve
hibe anlaşmaları ile bu Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca imzalanan hibe
anlaşmaları ve 10 uncu maddesi uyarınca imzalanan borç verme ve yeniden
yapılandırmaya ilişkin anlaşmalar,
2- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı
ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman fonları,
uluslararası ve bölgesel kuruluşlar haricindeki herhangi bir dış finansman
kaynağından sağlanan kredilere ilişkin olarak imzalanan anlaşmalar,
3- Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı
ülkeler, yabancı ülkelerce oluşturulan birlikler, resmî finansman fonları,
uluslararası ve bölgesel kuruluşlarla imzalanan ekonomik ve ticarî mahiyetteki
anlaşmalar çerçevesinde program veya proje kredisi amacıyla sağlanan ve
münhasıran anapara, faiz ve diğer finansman giderlerinin geri ödenmesini
düzenleyen kredi anlaşmaları,
Resmî Gazetede yayımlanamaz.
Yukarıda belirtilen anlaşmaların dışında
bu Kanun hükümlerine göre yapılan diğer anlaşmalar Resmî Gazetede yayımlanır.
f) Geçici 7 nci maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 8.- İstanbul İlinin maruz
kaldığı deprem riski nedeniyle oluşması muhtemel hasarların önlenmesi ve
depreme karşı tedbir ve hazırlık amacıyla oluşturulacak projenin finansmanı
için herhangi bir dış finansman kaynağından Türkiye Cumhuriyetinin borçlu
sıfatıyla sağlayacağı kredileri, genel bütçe dışında kalan kamu kurum ve
kuruluşlarına karşılıksız tahsis etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu
Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu Kanunun 14 üncü
maddesinin beşinci ve altınca fıkralarının genel ve katma bütçeli kuruluşlara
ilişkin hükümleri bu maddeye istinaden sağlanacak krediler için
uygulanmaz."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA
(Afyon) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Gündüz, gerekçeyi mi
okutayım?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi
okuyalım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bilindiği üzere, 28.3.2003 tarih ve 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 17 nci maddesine 31. 7. 2003 tarih ve 4969
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunun 10 uncu maddesi ile eklenen (c) bendinde yer alan "Bu Kanun gereği
imzalanan anlaşmalar 23.05.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanun hükümlerinden muaf
olup, Resmî Gazetede yayımlanmaz" hükmü, Anayasa Mahkemesinin E: 2003/86,
K: 2004/6 sayılı ve 28.01.2004 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Mahkeme,
kararında, iptalin doğuracağı hukukî boşluğu kamu yararını ihlal edici
nitelikte gördüğünden, gerekli düzenlemenin yapılması için iptal kararının
Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesini
uygun görmüştür.
İptal edilen hüküm yerine herhangi bir yasal düzenleme
yapılmaması halinde 4749 sayılı Kanun uyarınca imzalanan tüm anlaşmaların Resmî
Gazetede yayımlanması gündeme gelebilecektir. Teklif edilen düzenleme ile
devletin yüksek menfaatlerini ilgilendiren savunma ve güvenlik amaçlı kredi ve
hibe anlaşmaları ile yabancı ülkelere hibe ve borç verilmesi ile daha önce
sağlanmış olan kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin anlaşmaların da
yayımlanmasının yaratacağı sakıncaların önlenmesi amaçlanmaktadır.
Bilindiği üzere, 4749 sayılı Kanun uyarınca gerek proje ve
gerek doğrudan bütçe finansmanı amacıyla uluslararası ve bölgesel kuruluşlar,
sermaye piyasalarında faaliyet gösteren yatırım bankaları da dahil olmak üzere,
bankalar, alıcı veya satıcı kredisi sağlayan kuruluşlar ve firmalardan
borçlanılmaktadır. Bu anlaşmaların büyük bir bölümü özel hukuk hükümlerine tabi
olup, sağlanan kredilerin vadesi, faiz oranı ile ücret ve masraflar gibi malî
koşullarına ilişkin ticarî bilgileri de içermektedir. Ticarî nitelikte olan ve
borçlanmanın yapıldığı andaki piyasanın durumuna bağlı olan malî koşulların
yayımlanması sonucunda bu bilgiler potansiyel kreditörler ile paylaşılmış
olacak ve bu durum borçlanma maliyetlerini ve kredi koşullarının müzakeresini olumsuz
yönde etkileyecektir.
Kredi anlaşmalarının Resmî Gazetede yayımlanması belirli bir
zaman sürecini gerektirmekte olup, yılı yatırım programında öngörülen
ödeneklerin bu nedenle zamanında kullanılamaması, dolayısıyla iptali sonucunu
doğurabilecektir.
Ayrıca, uluslararası finans kuruluşlarından alınan ikraz ve
krediler ile Avrupa Birliğinden sağlanan hibelerde, alınan finansmanın amaçları
doğrultusunda kullanıldığını ve malî tabloların güvenilir olduğunu taahhüt eden
bağımsız denetim raporunun sunulması koşulu yer almaktadır. Bu denetimin büyük
bölümü halen Hazine Kontrolörleri Kurulu vasıtasıyla yapılmakla birlikte, bu
konuda herhangi bir kanunî zorunluluk mevcut değildir. Bununla birlikte, bu
denetimlerin bir kısmı özel sektör eliyle yerine getirilmekte ve bu özel
denetim şirketlerine denetim ücreti ödenmektedir. Önerilen değişiklikle, kamuda
uluslararası genel kabul görmüş denetim standartlarına göre denetim yapabilen
Hazine Kontrolörleri Kurulunun da bu türden denetimleri yapabilmesine açıklık
getirilmektedir.
Diğer taraftan, 1999 yılında yaşanan Marmara depreminden bu
yana, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda,
olası bir depremin yol açabileceği hasarların azaltılması ve afete hazırlık
amacıyla çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Projeye dönüştürülme aşamasına
getirilen bu hazırlık faaliyetleri, İstanbul'daki kamu kurum ve kuruluşları
için haberleşme ve acil durum yönetimi sistemlerinin kurulmasını, yerel
yönetimlerin afet anında müdahale kapasitesinin geliştirilmesini, kamu
binaları, özel mülkiyete ait binalar, tarihi-kültürel yapılar ile kentsel
altyapının depreme karşı güçlendirilmesini ve kentsel yenileme/dönüşüm
programlarını hedef alan geniş kapsamlı faaliyetlerden oluşmaktadır.
İstanbul'un muhtemel bir depreme karşı hazırlanmasına
yönelik önlem ve faaliyetlerin bir an evvel hayata geçirilmesi büyük önem arz
etmektedir. Bu itibarla, çok sayıda kamu kuruluşunu ilgilendiren doğal afete
hazırlık çalışmalarının ve bu amaçla hazırlanacak projelerin yerinde, yerel yönetimler
tarafından yürütülmesinin, projelerin etkin ve süratli bir biçimde
gerçekleştirilebilmesi bakımından gerekli olduğu düşünülmektedir. Madde önerisi
ile, İstanbul'da yürütülecek doğal afete hazırlık projelerinin genel bütçe
dışında kalan kamu kurum ve kuruluşları tarafından gerçekleştirilebilmesini
teminen Hazine Müsteşarlığı tarafından kaynak tahsisi imkânı getirilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum; aynı zamanda karar
yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.16
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 21.26
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 69 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı tasarının görüşmelerine
devam ediyoruz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
2.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
19 uncu madde üzerinde verilen önergenin
oylanmasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Önergeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısı
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yetersayısı yoktur, tekrar ara verdiğimizde bulunamayacağı da anlaşılmıştır.
Çalışma saatimiz de bitmiş olduğu için,
alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 15 Mart 2005 Salı günü saat 14.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati. 21.28