BIM 2 3 2005-03-23T13:11:00Z 2005-03-23T13:11:00Z 72 48352 275608 TBMM 2296 551 338465 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 77       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

68 inci Birleşim

9 Mart 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek'in, İzzet Baysal'ın ölümünün 5 inci yıldönümü ile vakıf kültürünün önemine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, bazı televizyon programlarının aile ve toplumsal yapımıza etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/775)

2.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/264)

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/776)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 31 milletvekilinin, Türkler ve Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınarak bir millî politika oluşturulması konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/19)

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi

V.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

B) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739)

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

3.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, adlî ve idarî soruşturmaya uğrayan hâkim ve savcılara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4597)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kemal Uzan'ın Türkiye'ye iadesi için yapılan işleme ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4638)

3.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Lara Kent Parkı projesine yapılan arazi tahsisinin iptaline ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/4641)

* Ek cevap

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bazı özel şahısların telefon görüşmelerinin deşifre edilmesinin 5187 sayılı Kanuna aykırı olup olmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4664)

5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Buca Cezaevinde bir tutukluya yapılan uygulamaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4665)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir firmadan aldığı otobüslere ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4811)

7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, gazete tiraj ve satış raporlarının denetimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4823)

8.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarındaki ihracat, ithalat, dış ticaret ve cari işlem rakamlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4864)

9.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, özürlü sporcuların ödüllendirme mağduriyetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4882)

10.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, millî bir atletin cezalandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4883)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail Alptekin, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayan bir konuşma yaptı.

Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin,

İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu,

8 Mart Dünya Kadınlar Gününe,

Konya Milletvekili Ahmet Işık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin birinci devre azalarına İstiklal Madalyası verilmesinin yıldönümüne,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Konya Milletvekili Halil Ürün'ün (3/642) (S. Sayısı: 782),

Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in (3/643) (S. Sayısı: 783),

Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in (3/573) (S. Sayısı: 784),

İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın (3/628) (S. Sayısı: 785),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın (6/1428), (6/1429) ve (6/1450) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu, soruların geri verildiği bildirildi.

İstanbul Milletvekili Yahya Baş ve 48 milletvekilinin, millî ve manevî değerlerimize ve Türk aile yapısına aykırı televizyon programlarının toplum hayatımıza (10/257),

Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli - Gebze İlçesi Dilovası Beldesindeki sanayi kuruluşlarının atıklarının çevreye ve insan sağlığına olumsuz (10/258),

Etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir aylık eksüre verildiği açıklandı.

TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin, Hırvatistan Parlamentosu Başkanının resmî davetine,

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Avustralya Temsilciler Meclisi Başkanı David Hawker ve Senato Başkanı Paul Calvert'in ortak resmî davetine beraberinde bir Parlamento heyetiyle, icabetine,

İcabetlerine ilişkin Başkanlık;

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Ürdün'e,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Arnavutluk ve Bosna Hersek'e,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan (10/16) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin 8.3.2005 tarihli birleşimde görüşülmesine ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 202 nci sırasında yer alan 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına alınmasına; Genel Kurulun 8.3.2005 Salı günü, Devlet Bakanı Ali Babacan ile Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, gündemin "Sözlü Sorular" kısmında yer alan kendileriyle ilgili sözlü soru önergelerini cevaplandırıncaya kadar, 9.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00; 10.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 8.3.2005 Salı günkü birleşimde sadece sözlü soruların görüşülmesine; 9.3.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; 15.3.2005 Salı günkü birleşimin saat 14.00'te başlamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifinin (2/224),

İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir İlinde Bayraklı Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/77),

Doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri,

Açıklandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/712),

2 nci  sırasında bulunan (6/721),

10 uncu  sırasında bulunan (6/736),

11 inci sırasında bulunan (6/738),

15 inci sırasında bulunan (6/744),

16 ncı sırasında bulunan (6/745),

17 nci sırasında bulunan (6/746),

93 üncü sırasında bulunan (6/858),

146 ncı sırasında bulunan (6/939),

165 inci sırasında bulunan (6/960),

178 inci sırasında bulunan (6/983),

184 üncü sırasında bulunan (6/990),

244 üncü sırasında bulunan (6/1071),

316 ncı sırasında bulunan (6/1188),

350 nci sırasında bulunan (6/1230),

393 üncü sırasında bulunan (6/1282),

430 uncu sırasında bulunan (6/1332),

483 üncü sırasında bulunan (6/1401),

520 nci sırasında bulunan (6/1445),

Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı Ali Babacan,

4 üncü sırasında bulunan  (6/728),

5 inci sırasında bulunan (6/730),

7 nci sırasında bulunan (6/732),

20 nci sırasında bulunan (6/763),

28 inci sırasında bulunan (6/777),

32 nci sırasında bulunan (6/782),

37 nci sırasında bulunan (6/788),

45 inci sırasında bulunan (6/798),

46 ncı sırasında bulunan (6/799),

52 nci sırasında bulunan (6/810),

54 üncü sırasında bulunan (6/813),

55 inci sırasında bulunan (6/814),

69 uncu sırasında bulunan (6/832),

91 inci sırasında bulunan (6/856),

92 nci sırasında bulunan (6/857),

108 inci sırasında bulunan (6/875),

112 nci sırasında bulunan (6/879),

119 uncu sırasında bulunan (6/903),

122 nci sırasında bulunan (6/910),

130 uncu sırasında bulunan (6/919),

134 üncü sırasında bulunan (6/923),

135 inci sırasında bulunan (6/924),

159 uncu sırasında bulunan (6/952),

161 inci sırasında bulunan (6/954),

202 nci sırasında bulunan (6/1014),

215 inci sırasında bulunan (6/1035),

230 uncu sırasında bulunan (6/1054),

253 üncü sırasında bulunan (6/1083),

254 üncü sırasında bulunan (6/1085),

264 üncü sırasında bulunan (6/1101),

300 üncü sırasında bulunan (6/1161),

308 inci sırasında bulunan (6/1174),

312 nci sırasında bulunan (6/1179),

322 nci sırasında bulunan (6/1197),

329 uncu sırasında bulunan (6/1204),

331 inci sırasında bulunan (6/1206),

332 nci sırasında bulunan (6/1207),

335 inci sırasında bulunan (6/1210),

344 üncü sırasında bulunan (6/1224),

363 üncü sırasında bulunan (6/1247),

381 inci sırasında bulunan (6/1268),

383 üncü sırasında bulunan (6/1271),

390 ıncı sırasında bulunan (6/1279),

391 inci sırasında bulunan (6/1280),

394 üncü sırasında bulunan (6/1284),

422 nci sırasında bulunan (6/1324),

429 uncu sırasında bulunan (6/1331),

435 inci sırasında bulunan (6/1337),

439 uncu sırasında bulunan (6/1342),

448 inci sırasında bulunan (6/1355),

449 uncu sırasında bulunan (6/1356),

456 ncı sırasında bulunan (6/1365),

462 nci sırasında bulunan (6/1372),

478 inci sırasında bulunan (6/1395),

486 ncı sırasında bulunan (6/1406),

504 üncü sırasında bulunan (6/1425),

515 inci sırasında bulunan (6/1438),

529 uncu sırasında bulunan (6/1456),

Esas numaralı sorulara, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan,

Cevap verdi; (6/712), (6/738), (6/744), (6/745), (6/746), (6/763), (6/798), (6/910), (6/919), (6/924), (6/1035), (6/1101), (6/1204), (6/1282), (6/1406), (6/1425), (6/1456) esas numaralı soru sahipleri cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.

3 üncü sırasında bulunan (6/723) esas numaralı sözlü soru üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzük gereğince yazılı soruya çevrildi.

9 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.14'te son verildi.

 

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Mehmet Daniş

 

Ahmet Küçük

 

Çanakkale

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Bayram Özçelik

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 


                                                                            No.: 94

II.- GELEN KÂĞITLAR

9 Mart 2005 Çarşamba

Raporlar

1.- Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831) (Dağıtma tarihi: 9.3.2005) (GÜNDEME)

2.- 23.2.2005 Tarihli ve 5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (Dağıtma tarihi: 9.3.2005) (GÜNDEME)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S. Sayısı: 833) (Dağıtma tarihi: 9.3.2005) (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1.- Aksaray Milletvekili Ramazan TOPRAK ve 31 Milletvekilinin, Türkler ile Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınarak bir millî politika oluşturulması konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/19) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

9 Mart 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, ölümünün 5 inci yılında İzzet Baysal ve vakıf kültürünün önemi münasebetiyle söz isteyen Bolu Milletvekili Sayın Yüksel Coşkunyürek'e aittir.

Buyurun Sayın Coskunyürek.

Süreniz 5 dakika.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek'in, İzzet Baysal'ın ölümünün 5 inci yıldönümü ile vakıf kültürünün önemine ilişkin gündemdışı konuşması

YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ölümünün 5 inci yılında İzzet Baysal ve vakıf kültürümüzün önemi hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, toplumsal yaşamda insanların dayanışma ve yardımlaşma içerisinde bulunmaları, insan olmalarının gereğidir. İnsanların, hiçbir tesir altında kalmadan, hür iradeleriyle kendi mallarını kendi mülklerinden çıkararak kutsal saydıkları bir amaca tahsis ettikleri kazançlarının kurumsal şekli olan vakıflarımızın önemi yadsınamaz. Kökü mazide olan, bugünü geleceğe taşıyan, sosyal ve ekonomik amaçlarla, toplumda sosyal adaletin, dayanışmanın, toplumsal huzur ve barışın kurulmasına önemli katkılarda bulunan vakıf medeniyet düşüncesi, bizim kültürümüzde ve tarihimizde vardır.

BAŞKAN - Sayın Coşkunyürek, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yerlerinize oturmanızı rica ediyorum. Sayın vekilimizin konuşmasını dinlemekte güçlük çekiyoruz; lütfen oturalım arkadaşlar.

Buyurun.

YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Devamla) - Bugün, uygar toplumlarda kalkınmada üçüncü sektör olarak kabul edilen vakıf kültürü, bizim tarihimizde birinci sektör niteliğini taşıyan bir kurum olmuştur. Eğitim, sağlık, kültür, dayanışma ve bayındırlık gibi çok önemli hizmetleri gören vakıf anlayışı, bir medeniyetin sonucudur.

İnsanî duyguların en güzel tezahürü vakıf yoluyla oluyor. Bir insan ki, mal varlığını, başkalarına yararlı olmak için tahsis ediyorsa, bu, eli öpülecek bir davranıştır. Bu özelliklere sahip, geçmişten günümüze vakıf anlayışını bugüne taşıyarak bizlere yaşatan, eşsiz bir hayırsever olan Sayın İzzet Baysal, Bolumuza kazandırdığı eserlerle, vakıf medeniyetinin günümüzde en güzel örneğini gerçekleştirmiştir.

Ölümünün 5 inci yıldönümü dolayısıyla, rahmetle, minnetle andığımız İzzet Baysal, ülkesine servetinin tamamını vakfedebilen örnek bir şahsiyettir. Şahsını bu yüce çatı altında hatırlamayı, milletin bir vekili olarak, ülkesine yaptığı bu hizmetlere karşılık onu burada anmayı, bir minnetin ifadesi olarak görüyorum.

Türkiye'nin iki metropolü arasında bulunan, Abant'ı, Yedigöller'i ve yeşilliklerle bezenmiş tabiat cenneti olan Bolu'ya hangi yönden girerseniz girin, sizi, üzerinde hep aynı ismin yazılı olduğu onlarca tabela karşılar. Kimi sizi bir hastaneye götürür, kimi bir okula, kimine baktığınızda bir huzurevi, kiminde de bir üniversite bulursunuz karşınızda.

Arkasında güçlü bir vakıf desteği bulunan, ilk ve tek devlet üniversitesi olan Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İzzet Baysal'ın kurduğu vakıf desteğiyle kurulmuş olup, bugün, bünyesinde 18 000'i aşkın öğrencisiyle, ülkemiz içerisindeki üniversiteler arasında üst sıralarda yerini almıştır. Onun kurduğu üniversitede okuyan binlerce gence, bugüne kadar, 600 milyar tutarında burs ödenmiş olup, halen, yüzlerce öğrenci bu burslardan faydalanmaya devam etmektedir.

İlk ve ortaöğretimde 37 tesis, sağlık ve sosyal hizmet alanında 54 tesis, üniversite, bina ve donanımlar olarak 25 tesis, toplam, bugünkü değeri 200 trilyonu bulan 116 tesis, Bolumuza ve ülkemize hizmet etmektedir. Kreşten anaokuluna, ilköğretim okulundan liseye, üniversiteye, sağlıkevinden hastaneye, huzurevine kadar yüzlerce eser kazandıran İzzet Baysal'a, 4 Ekim 1994 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmiştir. Ayrıca, eğitime olan katkısından dolayı, ülkemizdeki birçok üniversite tarafından eğitimde onursal doktora ödülüyle onurlandırılan İzzet Baysal'a, Bolulular da, Bolu için yaptıklarından dolayı "Bolu'nun babası" unvanını vermişlerdir; her yıl, 11 Mayısı İzzet Baysal Şükran Günü ilan ederek, ona olan sevgilerini sunmuşlardır.

İzzet Baysal'a hayatında olmazsa olmazları nelerdir diye sorulduğunda "planlı, programlı ve çok çalıştım; israfı baş düşmanım ilan ettim, sabırlı olmasını bildim, hak yemedim, hakkımı yedirmedim" diyerek, insanları dürüst ve gayretli çalışmaya, tasarruflu davranmaya, sebatkâr olmaya davet etmiş ve güçlü bir ülke için insanların her şeyi devletten beklememeleri gerektiğini vurgulayarak, güçleri oranında devlete yardımcı olmalarını istemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Devamla) - Yaptığı eserlerle bir şehrin çehresini ve kaderini, sosyal ve ekonomik hayatını değiştiren İzzet Baysal'ın ülkemizdeki diğer hayırseverlere örnek olmasını diliyor, 5 Mart 2000 tarihinde kaybettiğimiz Sayın İzzet Baysal'ı rahmet ve şükranla anıyoruz.

Bizler de, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımızın bu yıl ilk kez vereceği, ulusal düzeyde üstün hizmetler yapan, halkın refahı, eğitimi, mutluluğu ve sosyal gelişimi için yararlı çalışmalarda bulunanlara takdim edeceği Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülünü, Sayın İzzet Baysal'ın hak ettiğini ve bu ödülün Sayın İzzet Baysal'a da verilmesini Meclis Başkanlığımızdan talep ediyoruz.

Bu vesileyle, onun başlattığı hizmetlere her yıl yenilerini ekleyerek devam ettiren İzzet Baysal Vakfı yöneticilerine ve ailesine teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunyürek.

Merhum İzzet Baysal'a, biz de Cenabı Hak'tan rahmet diliyoruz.

İkinci gündemdışı söz isteği, bazı televizyon programlarının aile yapısı ve toplumsal yapımıza olan etkilerini değerlendirmek üzere, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen'e aittir.

Buyurun Sayın Sözen. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, bazı televizyon programlarının aile ve toplumsal yapımıza etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bazı televizyon programlarının aile yapımıza ve toplumsal yapımıza olan etkilerini değerlendirmek amacıyla gündemdışı söz aldım; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Özellikle son zamanlarda, televizyonlarımızda "Kadının Sesi" Yasemin Bozkurt Hanımefendi tarafından Kanal D'de, "Yalnız Değilsin" Ayşenur Yazıcı Hanımefendi ATV'de, "Dertler Derya" Derya Tuna Hanımefendi tarafından Star'da, "Sizin Sesiniz" Serap Ezgü TGRT'de programlar düzenlemektedirler. Aile birliğimizi, aile yapımızı, aileiçi şiddeti, kadına ve çocuğa yönelik sorunları, kayıplar ve parçalanmış ailelerin buluşturulması gibi birçok toplumsal sorunların irdelendiği program bunlar. Bir başka deyişle, bu programlar, toplumsal hayatımızın, sosyal hayatımızın bir laboratuvarı niteliğinde.

Baktığımızda, her gün canlı yayında yaşanan bu görüntülerden, her şeyden önce bir insan olarak ve daha sonra da bir hekim olarak, büyük bir hüzün duymaktayım. En hassas kurumumuz olan aile birliğinin hızla yok olduğunu görmekteyiz. Böyle giderse, önüne geçemeyeceğimiz önemli bir toplumsal yıkımla karşı karşıya kalacağımız gerçeğini hepimizin görmesi gerekir. Bu programlar, gözler önüne serilen ve benzeri sorunların yoğun yaşandığı ülkemizde, bunlara tanıklık eden çoğumuzun, konuya yaklaşımı çok daha duyarlı, bugünkünden farklı olarak, çok daha duyarlı ve sorumlu olmalıdır. Bütün bu olumsuzluklar, bizim coğrafyamızda, bizim etrafımızda, yani, yaşamımızda gerçekleşmektedir. Bu hayatların yok olup gitmesine seyirci kalmamalıyız.

Değerli arkadaşlarım, çok önemli bulduğum ve aciliyetine inandığım birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Töre gereği ölümü bekleme, dayaktan sakat kalma, cana kasıt gibi aileiçi çıkmazlarda, kadın ve aileden sorumlu Bakanlık bünyesinde, kadın acil başvuru masaları mutlaka oluşturulmalıdır. Aynı Bakanlık bünyesinde, 24 saat hizmet verebilecek psikolog, pedagog, psikiyatr ve hukukî danışma alınabilecek birimler hizmet sunmalıdır. Nafaka bağlanıyor; ancak, ödemeler düzenli yapılmıyor. Hatta, yıllarca nafakalar ödenmiyor. Kadının eli kolu bağlı, bürokrasiden medet ummaktadır. Nafaka bağlamış erkeğin işyeri gelirinden, bunu, yasal yaptırımla kesip kadına ulaştırmanın yolları mutlaka bulunmalıdır.

Ülke genelinde, özellikle kırsal kesimde resmî nikâhsız evli sayısı her gün gittikçe artmaktadır. Çocukları terk ve kadını bırakma durumunda, erkekten gelir bağlanması için yasal yaptırımlarımız yoktur. İmam nikâhıyla eş sahibi olan erkekler dilediği zaman başka bir kadınla evlenebiliyor ve çoğu kez aile sorumluluklarından cezasız sıyrılabiliyor. İmam nikâhlı çoğu kadın çocuk yaşta evlendiriliyor bazı yörelerimizde. Çabuk çocuk sahibi olmakla ruh hali düzgün olmayan, geçim sıkıntısı çeken bir yuva içinde bunalıma girip intihara yeltenenlere de tanık olmaktayız.

Aileiçi altsoy ve üstsoya şiddet uygulayan kişi hakkında ilk başvurulacak yer olan karakolların daha yetkili ve etkili işlem yapabilmesi gerekmektedir; barıştırıp eve yollamak şiddetin devamını engellemiyor. Bu konuya sebebiyet veren insanların cezasız bırakılmadığı kamuoyuna gösterilmelidir. İşte o zaman, bu konunun mağdurları daha sık hak aramaya yöneleceklerdir.

Türkiye'de çok sık rastlanan taciz ve tecavüzün, mağdur tarafından adlî raporla belgelenmesi gerekmektedir. Bu yüzden, mağdurlar, tecavüzü ihbar etmeyip, bu depresyonla yaşamakta, tecavüzcüler de ceza almadan hayatlarını sürdürmektedirler.

Okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma kursları artırılmalıdır. Kadınlara dönük el beceri kursları ve eğitim düzeyine göre yabancı dil ve bilgisayar kursları yaygınlaştırılmalıdır.

Kadın sığınma evleri sayısı artırılmalı, özellikle bu konuda yerel yönetimlerle işbirliği içerisine gidilmelidir. Bu ve buna benzer sorun ve önerileri çoğaltmamız elbette mümkün.

Zamanımı aşmamak için sözlerimi şöyle noktalamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sözen.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Bütün bu ve buna benzer olayları her gün canlı olarak ekranlarda görmekteyiz. Aileden sorumlu Devlet Bakanlığımızın, bu programları izleyip değerlendiren bir organizasyonu olduğunu zannetmiyorum. Eğer varsa, ilgili Bakanlığımızın, annesiz ve babasız çocukların kaçına el uzattığını öğrenmek isterim, 18 yaşından küçük kız çocuklarını kaçırarak alıkoyanlar hakkında kaç tane işleme başvurduğunu bilmek isterim. Bakanlığımız, bu programda mağduriyetlerini gördüğümüz kaç insana yardım elini uzatmıştır? Sayın Bakan, yıkılan, savrulan bitmiş yüzlerce hayatın fotoğrafının neresindedir? Sağlıklı bir toplum ve aile yapısına kavuşmamız için hepimize büyük görevler düşüyor. Elbette ki, en çok görev de hükümete ve hükümetin ilgili bakanına düşmektedir.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününü de kutladığımız bugünlerde, toplumsal hayatımızın en önemli kurumu olan aile birliğinin geleceği konusunda kaygılarımı sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurula gelirken ATV'de izlediğim tablo şu: Bir kadın, evli ve bir başka erkeğe, bir aileye kuma gidiyor; 7 çocuğu var, son çocuğu ikiz ve 7 aylık; sokağa atılmış durumda bu aile ve nereye başvuracağını bilemediği için bir televizyona sığınıyor. Şimdi, bu gibi olayların olması tabiî arzu edilmez, sayısının az olması tesellimizdir; ama, devlet de bu gibi -bu ülkede yaşıyorsak, bu insanlar bizim insanımızsa- olaylar karşısında ne yapacağını bilmeli, bilen kurumlar ve birimler oluşturmalıdır.

Saygılar sunuyorum hepinize. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.

Gündemdışı üçüncü söz isteği, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Sayın Yaşar Nuri Öztürk'e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk.

3.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (İstanbul) - Yüce Meclisin Sayın Başkanı, saygıdeğer arkadaşlar, değerli milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, kadınların maruz kaldıkları muameleler ve kadın haklarıyla ilgili kişisel düşüncelerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Hayatın mutluluk, sevgi, şefkat ve merhamet kaynağının kadın olduğu, bütün felsefelerin, dinlerin ortak kabulüdür. İnsanlık tarihinin bütün kutsal metinleri, yaratılmışlar âleminde en yüce onur mevkiinin annelik olduğunu ifade ederler.

Nazarî olarak baktığımızda, özellikle bizim de mensup olduğumuz İslam dünyasında, kadın, övülür, hatta, yüceltilir, kutsanır; cennetin kadının ayakları altında olduğu sık sık ifade edilir. Hangi ünlü düşünüre sorarsanız, kadın, yaratıcı varlıktır. Dünya düşünce tarihinin anıt isimlerinden biri olan İbni Arabî bunu ifade ederken şöyle diyor: "Yüce Allah, yaratıcılık sıfatını sadece kadına vermektedir; varlık alanında etkenlik ve edilgenlik gibi iki yaratıcı unsuru benliğinde aynı anda birleştiren kadındır."

Ne yazık ki, bütün bu yüce niteliklerin sahibi olan kadın, tarih boyunca ve İslam dünyası belki de başta olmak üzere, hep sömürülmüş, horlanmış, ezilip itilmiştir. İnsanlığın bugün içerisine düştüğü bunalımların belki de en büyük sebebi kadına yapılan nankörlük ve kötülüklerdir denebilir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde de kadının durumu, hemen hepimizin çok iyi bildiği gibi, üzücü, kaygı vericidir; hatta, bazı yerlerde yürekler acısıdır.

Yük hayvanlarının çıkamadığı sarp arazilere yük ve eşya taşımada kadınların kullanıldığını seyrederek büyüdüm; ben, şahsen bunu yaşadım. Altı yedi aylık hamile bacıların bile, o sarp arazilerde 30-40 kilogram yükleri taşımak zorunda kaldıklarını ve buna karşı çıkış gösterecek hiçbir tavır içerisine giremediklerini, içimiz parçalanarak, hayatımız boyunca izledik.

Kadına ilişkin bu yapının bir uzantısı olsa gerek ki, millî iradenin tecelli yeri olan bu çatı altında, 550 üyenin sadece 24'ü kadındır. Oran, yüzde 4 küsur.

Öte taraftan, kadın nüfusunun genel nüfusa oranı yüzde 52 ve biz diyoruz ki, biz demokratik bir ülkeyiz ve demokratik siyasal hayatı esas alan bir ülkeyiz.

Siyasal partilerimizin kurucular listelerini tetkik ettim; hiçbir listede kadınların oranı yüzde 10'a varamamaktadır. Bunu söylememe izin verin; ilk defa, Halkın Yükselişi Partisi -ki, bu çatının altında 1 tane üyesiyle temsil ediliyor- kurucular listesinde kadın oranını yüzde 30'lara çıkarmıştır.

Ortadaki dengesizliğin, demokratik siyaset ve insan hakları açısından bir tutarlılık olduğunu söylemek kolay olmayacaktır; çünkü, 550'ye 24 ve  yüzde 4, kadınların siyasetimizdeki şu an itibariyle temsil durumları.

Dayak başta olmak üzere kadına karşı şiddet hız kesmeden sürüp gitmektedir. Diyarbakır merkezde, son bir araştırmaya göre, kadınlarımıza uygulanan psikolojik, cinsel, ekonomik ve fiziksel şiddet türleri yüzde 58 ile yüzde 80 arasında değişmektedir; yani, bu coğrafyada yaşayan kadınların yüzde 58 ilâ yüzde 80'lik bir oranı, çeşitli türlerde şiddete maruz kalmaktadır.

6 000 000 kadın okuma yazma bilmemektedir değerli üyeler. Töre cinayetleri yüzünden hayatını yitiren kadınların sayısı artmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK (Devamla) - Kadınımıza reva görülen haksız ve horlayıcı muamelelerin bize çok ağır faturalar ödettiği ve ödetmeye devam edeceği tartışılmaz.

Günümüz dünyasında, insan hakları, hukuk ve uygarlık gibi alanlarda gerçekleştirilen bunca ilerlemeye rağmen, kadının durumu hâlâ içler açısıdır. Kadın, dünyanın hemen her coğrafyasında, dinci ve şehvetçi tasallutlar tarafından istismar edilmekte; kadın, yer yer köleleştirilmektedir. Irak, ilginç ve güncel bir örnek oluşturuyor. Dünya basınının sayfalarına akseden haberlere göre, Irak'ta bazı şiddet yanlısı dinci ekipler, topraklarının işgaliyle ve işgalcilerle meşgul olmak yerine, tırnağına oje sürdüğü için, başını açtığı için, pantolon giydiği için kadın kafası kesmekle meşguldürler. Dünya basınından, bunları, içimiz parçalanarak izliyoruz

Çağdaşlık, özgürlük, uygarlık maskeli kadın sömürülerinin yaptıkları da, dinci tasallutunkinden geri kalmamaktadır. Bugün, neredeyse dünyanın her yerinde, günlük dile yerleşmiş bulunan seks köleliği -basının ortak terminolojisi arasında kullanılıyor bu tabirler- şehvet köleliği tabirlerinin işaret ettiği insan tipi, kadındır.

Güney Asya'da, yaklaşık 250 000 insanın hayatına mal olan felakette öne çıkan kaygılardan biri de, bu felaket yüzünden öksüz kalan kız çocuklarının şehvet tacirlerinin tehditlerine maruz kalmalarının yarattığı uluslararası kaygıdır. Bu durum, uzayda koloniler kurmaya hazırlanan bir insanlık adına, çok büyük  bir utançtır. Demek oluyor ki, insanlık, madde üzerindeki fetihlerine paralel bir iç dünya ahengi, vicdan ve ahlak yükselişi gösterememiştir. Ne ilginçtir ki, bu eksikliğin yarattığı ıstırabın faturasını da kadın ödemektedir.

Değerli arkadaşlar, insanoğlunun ahlak ve din alanlarındaki zaaf ve günahlarının tüm kahrını kadına ödeten bir büyük zulüm, asırlardır sürüp gitmektedir. Bu zulmün durdurulmasına ilişkin, evrensel düzeyde bir zihniyet devrimine muhtacız. Bu devrim gerçekleştirilmediği sürece, kanun maddelerine ve hukuk kitaplarına ilaveler yapmak, kadının makûs talihinde fazla bir değişme yaratmayacaktır, Türkiye'de de yaratmadığı gibi. Habire, kadın haklarıyla ilgili değişik kanun tadilatları, ilerlemeler getiriyoruz; bunları bazen reform olarak da anıyoruz; fakat, Karadenizin sarp köylerini, Doğu Anadoluyu ve diğer bölgeleri, özellikle kırsal kesimi vicdanınızı işleterek dolaştığınız zaman, kadının hangi kahırlara maruz kaldığını, bu yapılan ve reform diye anılan değişikliklerin kadının hayatına yansımadığını göreceksiniz, görüyorsunuz; çünkü, ben de sizinle birlikte görüyorum.

Değerli milletvekilleri, annelik onurunun, her dilden, dinden, renkten, ırktan temsilcisi, boynu bükük, gözü yaşlı kadınları, bir iç acısıyla ve burada, vicdanımızın önünde, boynumuzu bükerek selamlıyorum. Daha birkaç gün önce, İstanbul'da, kadınlarımızın bir gösteride maruz kaldıkları tabloları hatırlayınca da, bütün kadınlardan genelde ve Türk kadınından özelde, özür dilemeyi de bir vicdan borcu olarak burada ifade etmek istiyorum.

Kadına reva görülen haksızlıkların, yapılan kötülüklerin durdurulmasına yönelik zihniyet devriminde üstümüze düşeni yerine getirme ümit ve çağrımızı huzurlarınızda tekrarlıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkanım, hoşgörünüz için size de teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi var; okutacağım.

Önce, sunumu yapan Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/775)

                                                                          8.3.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 25/1/2005 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-1016/331 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

BAŞKAN - Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır; okutuyorum:

2.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/264)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum KİT Komisyonundan istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim. 9.3.2005

                                                          M. Vedat Yücesan

                                                                         Eskişehir

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve 31 milletvekilinin, Türkler ve Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınarak bir millî politika oluşturulması konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/19)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Demokratik yöntemlerle yönetilen ülkelerde millî politikalar, millet iradesinin tezahür ettiği millî meclislerde oluşturulur. Özellikle son yıllarda uluslararası platformlarda her vesileyle ülkemizin önüne konulan Ermeni soykırımı iddiaları konusunda gecikmiş, spontan tepkiler gösterilmesi anlamını yitirmiştir. Bu konuda, gerek resmî makamların ve gerekse özel gayret sarf eden kişi ve kuruluşların yararlı çalışmaları sonuç alıcı olamamakta, gerçekte asılsız soykırım iddiasının Ermeni diasporasınca, sıkça ve yalan yanlış bilgi ve belgelerle dile getirilmesi sonucu ülkemiz, gerek ABD ve gerekse birkısım AB ülkeleri nezdinde aynı yersiz ve haksız suçlamalara muhatap olmakta, bu iddialara verilen tepkiler yerinde olmakla birlikte yetersiz kalmaktadır.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında keza Türkler ile Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin "Tarihte Türk ve Ermeni İlişkileri" adı altında, objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınması, bu konuda her türlü siyasî mülahazadan uzak bir şekilde, iktidarıyla muhalefetiyle tek ses haline dönüştürülmüş millî politikamızın, Parlamento zemininde görüşülerek tüm dünya ülkelerine duyurulmasını temin edecek bir genel görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasını, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 ve İçtüzüğün 101 inci ve devamı maddeleri gereğince arz ve talep ederiz.2.3.2005

1- Ramazan Toprak                                (Aksaray)

2- Fahri Keskin                                (Eskişehir)

3- Ömer İnan                                (Mersin)

4- Ensönmez Yarbay                                (Ankara)

5- Mehmet Ali Bulut                                (Kahramanmaraş)

6- Tevfik Akbak                                (Çankırı)

7- Mehmet Erdemir                                (Yozgat)

8- Ali Er                                (Mersin)

9- Mehmet Güner                                (Bolu)

10- Erol Aslan Cebeci                                (Sakarya)

11- Süleyman Turgut                                (Manisa)

12- Hacı İbrahim Kabarık                                (Bartın)

13- Hamit Taşcı                                (Ordu)

14- Şükrü Ünal                                (Osmaniye)

15- Ziyattin Yağcı                                (Adana)

16- Mustafa Ünaldı                                (Konya)

17- Mahmut Uğur Çetin                                (Niğde)

18- Zekeriya Akçam                                (İzmir)

19- Hamza Albayrak                                (Amasya)

20- Cüneyit Karabıyık                                (Van)

21- Mehmet Emin Murat Bilgiç                                (Isparta)

22- Süleyman Gündüz                                (Sakarya)

23- Musa Sıvacıoğlu                                (Kastamonu)

24- Tevhit Karakaya                                (Erzincan)

25- Mahmut Koçak                                (Afyonkarahisar)

26- Haluk İpek                                (Ankara)

27- Taner Yıldız                                (Kayseri)

28- Ömer Özyılmaz                                (Erzurum)

29- Telat Karapınar                                (Ankara)

30- Harun Tüfekci                                (Konya)

31- Mehmet Sarı                                (Osmaniye)

32- Mehmet Ergün Dağcıoğlu                                (Tokat)

Gerekçe:

Ülkemizin son yıllarda ve özellikle 57 nci hükümet döneminde içine düştüğü/düşürüldüğü ekonomik, sosyal, siyasî çalkantılar nedeniyle, dış dünyadan bakıldığında önemli ölçüde itibar erozyonuna maruz kaldığı, bunun ülkemiz üzerinde emeller besleyen ülkeleri bazı konularda özensiz veya siyasî amaçlı çalışmalara yönelttiği bir gerçektir.

Birkısım dost ve/veya müttefik ülke parlamentolarında, 1915 sözde Ermeni soykırımı iddiaları gündeme getirilmekte, iddiaların ertelenmesi karşılığında ülkemizin temel politikalarından tavizler istenmekte, zaman zaman kısmî kazanımlar elde etmelerine rağmen bir süre sonra aynı parlamentolardan aynı iddialar yeniden gündeme getirilmektedir.

Uzun yıllar ABD'de gündeme getirilen Ermeni soykırımı iddiası 2000 yılı içerisinde Senatoda kabul edilmiş; keza, bazı AB üyesi ülke parlamentolarında olduğu gibi, Lozan Antlaşmasına taraf olan Fransa Ulusal Meclisince aynı iddialar, 18 Ocak 2001 tarihinde gerçekmiş gibi kabul edilmiştir.

Fransız Başbakan L. Jospen, bizzat o dönemde ordu komutanlığı yapan generallerince itiraf edilen 1 000 000 Cezayirli'nin katliamı Meclis gündemine getirildiğinde "Cezayir katliamını tarihçilere bırakalım" demiş; ancak, asılsız Ermeni iddialarının yasalaşmasında sakınca görmemiştir. Gelinen noktanın son olduğunu düşünmek, ne bugünü ne de yarını görmemektir. Şöyle ki, bu konuda Avrupa Parlamentosunun 2000 yılında aldığı kararın 10 uncu paragrafında "Bu nedenle Türk Hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk toplumunun önemli bir parçası olan Ermeni azınlığa, özellikle bu azınlığın modern Türkiye Devletinin kurulmasından önce maruz kaldığı soykırımı resmen kabul ederek yeni bir destek sağlamaları için çağrıda bulunmaktadır" denilmektedir.

Avrupa Parlamentosu bu kararıyla, gerek üye gerekse aday ülkelere önayak olmakta, Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmeleri konusunda telkinde bulunmaktadır.

Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerekse Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne değin Türkler ile Ermeniler arasında kardeşliğin fiilen yaşanıyor olmasına karşın, asılsız iddiaların yaygın şekilde dile getirilmesinden amaçlanan şudur:

İddiayı dile getiren birkısım Ermeniler ve onlar üzerinden ülkemize politika dikte ettirmeye çalışanlar, 3 T formülünü hedef seçmişlerdir. Formülün hedef ve zamanlama sırasıyla açılımı şudur:

Önce tanıma, sonra tazminat, son olarak toprak talebidir.

Son yıllarda, yaşanan tarih değil, yazılan tarih öne çıkarılmakta, bu suretle birtakım diplomatik ve stratejik kazanımlar elde edilmeye çalışılmakta, bu konuda da belirli mesafeler alınmaktadır.

Tarih yazmak, tarihçilere aittir. Parlamentolar, tarih yazma yerleri olmayıp ülkelerin temel politikalarının belirlendiği ve millet iradesinin gerçekleştirildiği siyasî organlardır

Genel görüşmeyle amacımız, bazı yabancı ülke parlamentoları gibi tarih yazmak değildir. Bilakis, yaklaşan 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı Türk ve dünya kamuoyuna gerçek bilgi ve belgeleri sunma fırsatı ve zemini hazırlamak, bu yoldaki asılsız, yalan yanlış enformasyon faaliyetlerinin önünü almaktır.

Tarihte Türkler ile Ermeniler arasındaki ilişkilerin tarihî belgelere dayalı, objektif yaklaşımlarla ele alınması, 550 milletvekilimizin müştereken oluşturacağı millî politikamızın iktidarı ve muhalefetiyle Parlamento zemininde görüşülerek ortaya konulması, bu suretle tüm dünya ülkelerine tek ses olarak duyurulması ve ülkemiz aleyhine bu konuyu kullanan ve/veya kullanmaya hazırlanan ülkelerin uyarılması amacımızdır.

Yüce Meclisimizin tek ses halinde ortaya koyacağı görüş, siyasî çıkarları adına tarih yazmaya kalkan ve/veya kalkacak olan ülkeler için vazgeçirici bir adım olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/776)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Olağanüstü Zirve Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 21-22 Şubat 2005 tarihlerinde Belçika'ya yaptığım resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                        Recep Tayyip Erdoğan

                                                                         Başbakan

Liste:

Ömer Çelik

(Adana)

Egemen Bağış

(İstanbul)

Şaban Dişli

(Sakarya)

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 9.3.2005 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                       Haluk Koç

                                                                            Samsun

                                                          Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 138 inci sırasında yer alan 565/1 ek sıra sayısının, bu kısmın 2 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz isteği lehinde mi aleyhinde mi?

ATİLLA KART (Konya) - Lehinde...

İSMET ATALAY (İstanbul) - Ben de lehinde istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Kart, size, önerinin lehinde söz veriyorum.

Süreniz 10 dakika.

Sayın Atalay, ikinci söz, lehinde, sizin.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup gündem önerisi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, grup önerisinde öne alınmasını istediğimiz dosya, Kayseri Milletvekili Sayın Adem Baştürk'le ilgili dosya. Bu dosyadaki bilgi ve değerlendirmelerin, 230 sahifelik mülkiye müfettişleri raporu ve 300 sahifeyi aşan Hesap Uzmanları Kurulu raporuna dayandığını öncelikle ifade etmek istiyorum; başka bir ifadeyle, gazete haberlerine, söylentilere veya yorumlara dayanmıyorum değerli arkadaşlarım; vakıalara ve belgelere dayanarak Genel Kurulu bilgilendireceğim. İnanıyorum ki, bu bilgilendirmelerden sonra Genel Kurul, oylama aşamasında sağlıklı bir değerlendirme yapacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu raporların konusu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İGDAŞ'ın Duyar marka doğalgaz depremde gaz kesme cihazlarının alımında usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı ve yine, İGDAŞ'ın yapmış olduğu doğalgaz borularının döşenmesi işlerinde usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı iddialarını içermektedir. dosyadaki sanık sayısı 159'a ulaşmaktadır değerli arkadaşlarım. Dosya sanıkları arasında yönetim kurulu başkanı olan Kayseri Milletvekili Sayın Adem Baştürk, yine yönetim kurulu eski başkanı olan İstanbul Milletvekili Mustafa Açıkalın, yönetim kurulu üyesi Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat Pakdil, murahhas aza Ordu Milletvekili ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler, yönetim kurulu eski üyesi İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli, yönetim kurulu eski üyesi ve Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer ve nihayet, yönetim kurulu eski üyesi Devlet Su İşleri Genel Müdürü Veysel Eroğlu gibi isimler bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu dava dosyasındaki raporlardan, bilirkişi raporlarından özet bilgiler aktarmak istiyorum. 7 Mart 2002 tarihli İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinin hazırladığı, iki profesörün hazırladığı raporun sonuç bölümünde, can ve mal güvenliği açısından fonksiyonu çok önemli olan bir cihaz için satın alma öncesi teknik şartnamenin hazırlanmamış olması, cihazın kullanımı için gerekli eğitim ve bilgilendirmenin yapılmamış olması, 17 Ağustos 1999 depreminde cihazların bazılarının teknik yetersizlik, bazılarının da kullanıcının eğitimsizliğinden kaynaklanan nedenlerle çalışmamış olması, konuyla ilgili TSE ve firma yetkililerince hazırlanan tutanağın sahte olması gözönüne alındığında, bu cihazların belirli bir ivme ve periyottaki deprem dalgasında doğalgaz boru hattındaki serenoit vanayı kapatmak için gerekli işlevi yapma bakımından uygun olmadığı; ayrıca, cihazın satış ve montaj bedellerinin ticarî maliyetinin çok üzerinde olduğunun tespitine dair teknik ve ayrıntılı açıklamalar var.

Değerli arkadaşlarım, dosyadaki mülkiye müfettişlerinin raporunu da kısaca özetlemek istiyorum. Bilindiği gibi İGDAŞ, Büyükşehir Belediyesinin aslî görevleri arasında yer alan doğalgazla ilgili faaliyetleri yürütmek üzere kurulan bir şirket. Tekel durumunda olan bu şirket, önemli ve hassas bir kamu hizmetini yürütüyor. Gaz dağıtımı konusunda tekel konumunda olan İGDAŞ'ın amaçdışı harcamalarının ve görev alanıyla bağdaşmayan harcamaların 2002 yılı nisan ayı itibariyle 170 trilyona ulaştığı -tekrarlıyorum arkadaşlarım, amaçdışı harcamaların 170 trilyona ulaştığı- kötü yönetimden dolayı ise 1999 ve 2000 yıllarında 29 trilyonu aşan bir zararın söz konusu olduğu tespit ediliyor.

Yine, İGDAŞ tarafından Vefa Sanayi ve Limitet Şirketinden 1997 ve 1999 yılları arasında 3 441 adet Duyar marka deprem anında doğalgaz kesme cihazının satın alınması sürecinde hem yönetim kurulu üyelerinin hem de idarî kademelerde çalışanların bazı belli çevrelerin haksız zenginleşmesine yol açtıkları da somut olarak ifade ediliyor değerli arkadaşlarım. Öylesine ki, bu zararlar, Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanı olan Sayın Hamza Albayrak ve İGDAŞ İnceleme Kurulu Üyesi Sayın Abdulaziz Engin tarafından yapılan inceleme sonucu hazırlanan raporda da tespit ediliyor değerli arkadaşlarım ve idarî birimler uyarılıyor bu arkadaşlarımız tarafından. Halen Adalet ve Kalkınma Partisi Amasya Milletvekili olarak görevini sürdüren Sayın Hamza Albayrak ve Sayın Abdulaziz Engin'e, görev sorumluluklarından dolayı huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. İnanıyorum ki, ilerleyen aşamalarda da bunun gereğini yapacaklardır.

Sayın milletvekilleri, 17 Ağustos depreminde, İGDAŞ'a ait olan bu cihazların yüzde 70-80 oranında çalışmadığı ortaya çıkıyor, bu noktada tespitler yapılıyor. Yine, bu raporda, 35 dolara mal olması mümkün olan cihazların 135 dolara alındığı tespit ediliyor. Cihazların alındığı Vefa Elektrik'in, bu işlemlerden dört ay kadar evvel, 28.8.1996 tarihinde kurulup, deprem vanalarının satışı işlemi bittikten sonra faaliyetlerini durdurup, devir ve tasfiye işlemlerini yaptığı tespit ediliyor. Bütün bu bulgulara göre, paravan şirket kurularak kamu parasının hortumlanmasından söz ediliyor değerli arkadaşlarım.

Hesap Uzmanları Kurulu raporuna geliyoruz. Hesap uzmanları neyi tespit ediyorlar; alıma ilişkin faturaların sahte ve muhteviyatının yanıltıcı olduğunu ve bu gerçek karşısında, Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi gereğince, sahtecilikten ve kaçakçılıktan dolayı işlem yapılması gereğini tespit ediyorlar.

Sayın milletvekilleri, ortada, ciddî bir tablo var, son derece ciddî bir tablo var. İçtüzüğün 133 üncü maddesi, işte, bu gibi haller için düzenleniyor değerli arkadaşlarım. Dokunulmazlığın kaldırılması veya sınırlandırılması sürecini bir tarafa bırakıyorum; o konuda yapılması gereken yasal ve anayasal düzenlemeleri bir tarafa bırakıyorum; sadece, size, İçtüzüğün 133 üncü ve devamı maddelerinden söz etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu maddelere göre, bu gibi ciddî iddiaların ve hele kamu güvenliğini, kamu sağlığını ilgilendiren hallerin bulunması durumunda, dokunulmazlığın kaldırılması gerekir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı adına bunu yapmak gerekir. Bu yapılmadığı takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, saygınlığını kendi eliyle ihlal etmiş olacaktır; hiç kimsenin buna hakkı olamaz değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, aslında, İçtüzüğün bu ilgili maddeleri amaca uygun bir şekilde kullanılabilse, doğru bir şekilde kullanılabilse, yani, dosyada ileri sürülen iddiaların ağırlığına ve önemine göre bir değerlendirme yapılarak, sonucuna göre erteleme veya dokunulmazlığın kaldırılması şeklinde bir uygulama yapılabilse, dokunulmazlığın kaldırılması veya sınırlandırılması yolundaki gündem maddelerinin fazla da bir önemi kalmayacak; bunu, artık, görmemiz ve değerlendirmemiz gerekiyor. Bunu yapmadığımız içindir ki, yapmaktan kaçındığımız içindir ki, ama, hangi gerekçelerle; kişisel ve siyasî gerekçelerle bunu yapmaktan kaçındığımız içindir ki, dokunulmazlıkla bağlantılı konular, Türkiye gündeminde daha uzun süre yerini koruyacaktır. Bunu, artık, görmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, şunu unutmayalım: Yasama dokunulmazlığı zırhına bürünenler, bürünme ihtiyacı duyanlar, unutmayın ki, belli bir süreçten sonra, kürsü sorumsuzluğunu ihlal etmeye ve müdahale etmeye başlarlar. Hesap vermekten kaçanlar, bu mekanizmaları engelleyenler, belli bir aşamadan sonra, denetim mekanizmalarının işlemesini engellemeye çalışırlar. İşte, bu süreci engellemek ve denetim mekanizmalarının çalışmasını sağlamak, sizlerin iradesine ve sorumluluğuna kalmıştır değerli arkadaşlarım.

Ben, inanıyorum ki, bu düşünce ve değerlendirmelerle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim; tamamlayın.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulun bu sağduyuyu ve bu sorumluluğu göstereceğine olan inancımı bir defa daha vurgulamak gereğini duyuyorum. Bu düşünce ve değerlendirmelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Efendim, öneriyle ilgili lehte ikinci konuşma isteği İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Atalay'a aittir.

Buyurun Sayın Atalay.

Süreniz 10 dakika.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, bu arkadaşlarla ilgili -Adem Baştürk ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla ilgili- iddiaları, dosyayı ve teftiş kurulu raporlarını yüksek huzurlarınıza arz ettiler.

Şimdi, bu arkadaşlarımıza isnat olunan suç, nitelikli zimmet suçunu işlemekten haklarında kovuşturma açılabilmesi için, soruşturma yapılabilmesi için dokunulmazlıklarının kaldırılması istenmektedir.

Geçtiğimiz oturumlarda da, bu konuda, Meclis gündemine getirdiğimiz, arkadaşlarımızla ilgili, yapılan konuşmaların sonunda, maalesef, dokunulmazlıkla ilgili yasa tekliflerinin, itirazların gündeme alınması konusunu, oy vererek reddettiniz. Bizim amacımız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -şahsen, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak- milletvekillerinin kamuoyunda saygınlığını korumaktır. Bu amaçla, mutlaka, haklarında soruşturma istenilen kişilerle ilgili dokunulmazlık dosyalarının gündeme alınarak dokunulmazlıklarının kaldırılması, dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekilleri açısından da önem arz etmektedir; belki, haksız yere bir suç isnadıyla ömürleri boyunca muhatap olacaklardır; eğer, bunları yargıya intikal ettirir, yargıda aklanma imkânını kendilerine tanırsak daha iyi olur diye düşünüyorum.

Biz, dokunulmazlıkla ilgili hassasiyetimizi gündeme taşırken -biraz geriye gidelim- Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinin kaldırılmasını, her iki parti olarak, her iki partinin liderleri olarak açıkoturumlarda, televizyon kanallarında, gerekli sınırlamayı yapacağımız konusunda kamuoyuna açıklamalar yapmıştık; ancak, Sayın Başbakanımız, hepinizin bildiği gibi, televizyonlarda bu açıklamayı yapmış olmasına rağmen, daha sonra "bir yıl sonra ele alınabilir" şeklinde beyanatlarda bulundular; daha sonra "dokunulmazlık sadece milletvekilleri ve bakanlarla sınırlı değildir, kamuda çalışanların da dokunulmazlıkları vardır, hepsini birlikte kaldıralım. Hatta, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinin değiştirilebilmesi için bir uzlaşma komisyonu kurulsun; bu uzlaşma komisyonunda varılacak sonuca göre, bu dokunulmazlıkları sınırlandıralım" gibi savlarla karşımıza çıkmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, milletvekili ve bakanlar dışında, kamu yönetiminde çalışan insanlara tanınan dokunulmazlık, yasalarla tanınmıştır, Anayasayla tanınmamıştır. Halbuki, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddeleri, sadece milletvekili ve bakanların dokunulmazlığıyla ilgili hükümleri içermektedir. Bu kaldırılmadığı sürece, dokunulmazlıklar sınırlandırılmadığı sürece milletvekillerinin yargılanması mümkün olmamaktadır; ama, diğer kamu kesiminde çalışan devlet memurları -dokunulmazlığı yasa gereği olduğu için- yargılanabilmektedir. Eğer, burada, gerçekten bir yasak varsa, yasayı değiştirmek daha kolaydır; belli gücünüz vardır, bu kaldırılabilir, bunun önünde hiçbir engel yoktur.

Değerli arkadaşlarım, isnat olunan suçlara baktığınız zaman, burada, zaman zaman, dokunulmazlığı kaldırılmak istenen arkadaşlarımızın savunmaları, bizimle ilgili kamu davası açılmıştır. Bizimle ilgili ve beraber yargılanan diğer şahıslar beraat etmiştir; ancak, biz de beraat edeceğiz. Suçların şahsîliği prensibi vardır. Belki, gerçekten, bu arkadaşlarımızın beraat etmesi imkânı vardır. Biz Meclis olarak, bu arkadaşlara bu imkânı tanımak zorundayız. Bu imkânı tanımadığımız sürece, bu arkadaşlar, bu dokunulmazlık dosyasıyla uzun süre bekleyebilirler, seçildikleri sürece de yargılanamayabilirler.

Değerli arkadaşlarım, yine, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerini değiştiremiyoruz. Tabiî sizler, özellikle AK Partili arkadaşlarımız, bir uzlaşma komisyonu kurulmadığı için, Anayasadaki bu değişikliği gerçekleştiremediklerini iddia ediyorlar. Halbuki, biz, geçtiğimiz dönemlerde, böyle uzlaşma komisyonu olmadan Anayasanın pek çok maddesini değiştirdik. İki partinin burada uzlaşmasına, anlaşmasına gerek de olmadığı kanısını taşımaktayım.

Şimdi, Anayasayı değiştiremiyoruz, Anayasadaki kısıtlamayı getiremiyoruz; ama, İçtüzüğün 133 üncü maddesine göre, özellikle dokunulmazlıkların kaldırılması isteniyorsa, Meclis, burada görevini yapmalıdır, yani, Anayasadaki 83 üncü ve 100 üncü maddeleri değiştiremedik diye, bunun arkasına sığınarak, Meclisin huzuruna gelecek dokunulmazlık dosyalarına da dokunmayalım, devre sonuna bırakalım... O zaman, İçtüzüğümüzün 130 uncu ve devam eden maddelerinin bir anlamı kalmıyor, bir hükmü kalmıyor. Geçtiğimiz dönemlerde de bu tür olaylar olmuştur. Dokunulmazlığı kaldırılması istenen üyelerin dokunulmazlıkları kaldırılmış, yargıya gitmiş, birçoğu beraat etmiştir veyahut mahkûm olmuştur. Biz bu hakkı kendilerinden esirgemeyelim. Özellikle Parlamentonun saygınlığı açısından, mutlaka, belli şeylerin arkasına saklanarak, dokunulmazlığı ertelemek gibi bir lüksümüz yoktur.

Şimdi, düşünün, bu arkadaşlarımız, ilanihaye milletvekili seçilse yargılanamayacak, onlarla birlikte yargılanan kişiler mahkûm olsa bile, bir şey söyleniyor "bizim suçumuz farklıdır, onunki farklıdır" deniliyor. Geçtiğimiz dönemlerde olmuştur; Refah Partisinin kapatılmasında, hepinizin bildiği gibi, gerekli soruşturmalar yapılmış, milletvekili olmayan kişiler yargılanmış, mahkûm olmuşlardır. Daha sonra, milletvekili seçilen arkadaşlarımızın dosyaları, Yargıtay incelemesi sırasında, dokunulmazlıkları olduğu gerekçesiyle incelemedışı tutulmuştur yahut o dönemde milletvekili olan arkadaşlarla ilgili soruşturma açılamamıştır; yani, bunları, kamuoyunda "bizimle ilgili dosyalar var, bizimle beraber yargılanan kişiler beraat etti, biz de beraat ederiz" şeklinde bir konuşmayla kendimizi savunmamızın doğru olmadığına inanıyorum.

Bu nedenlerle, gelin, burada, bu arkadaşlarla ilgili vermiş olduğumuz önergenin lehinde oy kullanalım ve bu arkadaşlara, gerektiğinde, yargı yolunu açabilelim. Bu, hem Parlamento için hem o arkadaşlar için yararlı bir işlem olacaktır. Bunlara yargılanma imkânını verelim, yargıdan beraat ederlerse, aklanırlarsa daha iyi olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atalay.

Efendim, önergeyle ilgili konuşma isteği?.. Yok.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen ve İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre işlem gören önergeyi oylarınıza sunacağım:

Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Savunmayacak mısınız?!.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar olmasın!..

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.

B) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Geleneksel Türk el sanatları üretici ve sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak el sanatlarının geliştirilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım.

Geleneksel Türk El Sanatları Üretici ve Sanatkârlarının Sorunlarının Araştırılarak El Sanatlarının Geliştirilmesi, Korunması ve Gelecek Kuşaklara Aktarılması İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/128)

Adı Soyadı          Seçim Çevresi

    AK Parti (8)

Mehmet Yüksektepe                                Denizli

Mehmet Mehdi Eker                                Diyarbakır

Fahri Keskin                                Eskişehir

Recep Özel                                Isparta

Gürsoy Erol                                İstanbul

Veli Kaya                                Kilis

Mehmet Kılıç                                Konya

Mahmut Kaplan                                Şanlıurfa

     Cumhuriyet Halk Partisi (4)

Mehmet Vedat Yücesan                                Eskişehir

Mevlüt Coşkuner                                Isparta

Mehmet Parlakyiğit                                Kahramanmaraş

Nadir Saraç                                Zonguldak

BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, (10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeleri böylece seçilmiş ve seçim tamamlanmıştır.

Bu komisyona seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 9 Mart 2005 Çarşamba günü; yani, bugün saat 17.00'de, Ana Bina Zemin Kat PTT Karşısı Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Meclis araştırması komisyonu toplantı gün ve saati, kulislerde bulunan plazma ekranda ayrıca ilan edilecektir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan, Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz. 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739) (x)

BAŞKAN- Daha önce yaptığımız oylamada, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.

Şimdi, oylama için 5 dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                      :                           257

Kabul              :                   257 (xx)

Böylece, yasa tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sıraya alınan, Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (xxx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

                                      

(x) 739 S. Sayılı Basmayazı 3.3.2005 tarihli 66 ncı Birleşim Tutanağına eklidir.

(xx) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xxx) 827 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Komisyon raporu 827 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Hamzaçebi, süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı, genel gerekçesine bakıldığında, bütçe kanunlarına, Anayasanın 161 inci maddesi hükmüne aykırı olarak konulan hükümlerin kendi ilgili yasasına taşınması gerektiği düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır. Anayasanın 161 inci maddesine göre, hepinizin bildiği gibi, bütçe yasalarına, bütçeyle ilgili olmayan hükümlerin konulmaması gerekir; ancak, eski yıllardan beri, hükümetler, bütçe yasasının yasalaşma sürecindeki özel konumu, Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere iade edilememesi gibi nedenleriyle, ihtiyaç duydukları çeşitli kanun hükümlerini veya kanun değişikliklerini bütçe yasalarına koyarlar. Bunlar, Anayasa Mahkemesine götürüldüğünde, iptal davası konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi de bunları bugüne kadar iptal etmiştir.

Nitekim, en son, 2003 Yılı Bütçe Yasasına ilişkin olarak, onun bazı hükümleri nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisinin açmış olduğu dava Anayasa Mahkemesinde sonuçlanmış ve 2004 yılında verilen bir kararla, bu hükümler Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Şimdi, hükümet, bu gerekçeden hareketle, Anayasaya şeklî aykırılığı giderip, bunları ilgili yasalarına taşımak amacıyla bu tasarıyı hazırlamış gözüküyor. Ana amaç bu; ama, tasarıya baktığımızda, gerçekte bu ana amacın biraz gölgede kaldığını, bunun dışında çok önemli yasa değişikliklerinin bu tasarının kapsamında olduğunu görüyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna toplam 38 madde olarak gelen tasarı, komisyondan 48 madde olarak çıkmıştır; ancak, komisyonda görüşülme sürecinde toplam 66 önergeyle, çeşitli yasa değişikliklerinin yapılması kabul edilmiştir. Bu, kanun tekniği açısından çok önemli bir durumdur, bunu dikkatinize sunmayı görev biliyorum. Tasarı bu şekliyle, kabul edilen bu kadar sayıda önerge nedeniyle bir bütünlük taşımaktan uzaklaşmıştır. Artık, bunun içerisinde  her şey var olmuştur.

Nitekim, kamuoyunda  bunun ismine "torba yasa" denmiştir; yani, içinde ne ararsanız var. Tekelin usulsüz bir ihalesinin bu tasarıyla düzeltilmesinden, yeşilkart sahibi vatandaşlarımızın tedavi hizmetleri nedeniyle, tedavileri nedeniyle almış oldukları ilaçlardan kesinti yapılmasına kadar; kablolu TV hizmetlerinin ayrı bir şirket olarak örgütlenmesinden, bütçedeki yatırım tavanının aşılmasına kadar çok çeşitli hüküm bu tasarıda yer almıştır.

Yasalaşma süreci açısından, yasa yapma tekniği açısından bunun son derece sakıncalı olduğunu belirtmek isterim. Çok önemli konular, komisyonlarda, bazı bürokratların getirmiş oldukları önergelerle kabul edilmiştir, düzenlenmiştir. Bunlar Bakanlar Kurulundan geçerek gelmemiştir. Bu çok önemli konularda, biz, Bakanlar Kurulunun iradesini bu düzenlemelerin arkasında görmeyi isterdik. Bu, işin bir yanı.

Tasarının bunlar dışında yapmış olduğu çok önemli birtakım düzenlemeler vardır. Bunları, biraz önce saydığım bu konudan çok daha önemli buluyorum. Hepinizin bildiği gibi, Türkiye, 2001 yılı krizi yaşadı. 2001 yılı krizinin temelinde, malî kesimin krizi ve özelde de bir bankacılık kesiminin yaşadığı kriz vardı ve bu krizin sonuçlarını, etkilerini, hâlâ, toplum olarak, ekonomi olarak yaşıyoruz, bunu hissediyoruz. Böyle bir dönemden geçen Türkiye, çeşitli konularda, sistemini, daha saydam, daha hesap verebilir bir hale getirmek amacıyla birtakım yasal düzenlemeler yapmıştır. Örneğin, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun 2002 yılında çıkmıştır, 57 nci hükümet döneminde çıkmıştır. Amaç nedir; artık, kamunun borçlanmasını daha saydam kılmak, daha görünebilir, daha hesap verebilir kılmak, yapılan her türlü işlemi Parlamentonun, Meclisin bilgisine sunmak ve bu işlem ve eylemlerin arkasında Meclisin iradesini sağlamak. Böylesi önemli bir düzenlemedir 4749 sayılı Yasa; ama, hükümetin yapmış olduğu, bu tasarıyla getirmiş olduğu birtakım düzenlemelere baktığımızda, 4749 sayılı Yasanın kabul etmiş olduğu bazı temel doğruların rafa kaldırılmakta olduğunu görüyoruz. Bu, son derece önemli bir durumdur. Hükümet, bankacılık krizi ve yüksek kamu açıklarından dolayı hızla artan borç stokuyla kendini gösteren ve başta işsizlik ve yüksek reel faizler olmak üzere, toplum olarak maliyetini çektiğimiz uygulamalardan hiç ders almamış gözükmektedir.

Eskinin kötü alışkanlıklarına âdeta geri dönülmektedir.

Bakın, ne yapılmaktadır; 4749 sayılı Yasada öngörülen değişikliklerle ne yapılmaktadır? Bu konuda iki düzenlemeyi ben bilginize sunmak istiyorum. Birincisi, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun ilgili maddesinde yapılan bir düzenlemeyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hazineye olan borçlarının silinmesi halinde, bu silme işlemi bütçede gösterilmeyecektir.

4749 sayılı Yasa neyi düzenlemektedir; Hazinenin ihraç etmiş olduğu devlet içborçlanma senetleriyle doğan alacaklarından herhangi bir şekilde vazgeçilmesi, ilgili mevzuatına göre bunların silinmesi halinde, bunun karşılığının bütçede olması şarttır; bütçede gösterilmesi gerekir. Bunun nedeni, hükümetlerin almış olduğu politik kararların maliyetini toplumun bilmesidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilmesidir, kesinhesap kanunu tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında bunun Meclis denetimine sunulmasıdır; ama, yapılan düzenlemeyle, bu işlem, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışına çıkarılmaktadır.

Nedir şu anda Hazine Müsteşarlığı -Hazine- ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkisi? Baktığımızda, şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza: Şu anda Hazinenin TMSF'ye vermiş olduğu devlet içborçlanma senetlerinin tutarı faiz dahil 62,4 katrilyon liradır; Yeni Türk Lirası cinsinden 62,4 milyar Yeni Türk Lirasıdır. Bunun, 18,5 milyar Yeni Türk Liralık kısmının vadesi geçmiştir, 25,5 Yeni Türk Liralık kısmının vadesi henüz gelmemiştir; toplam 44 trilyon liralık kısmını, TMSF, şu an Hazineye ödemekle karşı karşıyadır.

44 milyar Yeni Türk Lirasıyla durum bitmiyor. Biraz önce belirttim, Hazinenin TMSF'ye verdiği senetlerin toplamı 62,4 milyar Yeni Türk Lirası; yani, 62,4 katrilyon Türk Lirası. Bunun 18,4 milyar Yeni Türk Liralık kısmının henüz vadesi gelmedi. Hepsini topladığımızda rakam 62,4 milyar Yeni Türk Lirasıdır; Hazinenin, TMSF'den, gelecekte doğacak olanlar da dahil olmak üzere olan alacağı.

Hükümet, bu tasarıyla, bu alacağı silmenin altyapısını oluşturmaktadır; ben bu alacağı sildiğim zaman, bunu bütçede göstermeyeceğim. Peki, hükümetin temel gerekçesi neydi; bu krizin temelinde bankacılık krizi vardı ve onun da teşhisi, bu bankaların hortumlanması olarak yapılmıştı. Ben, aynı ifadeyle devam ediyorum. Eğer, hakikaten bu bankalar hortumlandıysa -ki, bu niyetin olduğunu biz de kabul ediyoruz- o zaman, yapılması gereken, bu kaynakları, bankalardan çekilen bu kaynakları geri almaktır; ama, hükümet, ondan önce, bu rakamı bütçede göstermemenin hazırlığına girmiştir.

Amaç, eğer, TMSF'nin bilançosunu düzeltmekse, bu, daha saydam bir şekilde de yapılabilirdi. Bu şekilde yapılacak bir işlemin bütçede nasıl gösterileceğinin, bunun Parlamentonun bilgisine ve denetimine nasıl sunulacağının düzenlemesi de burada yapılmalıydı; bunu, maalesef, göremiyoruz.

Hükümetin, bu tasarıda, bütçe ilkelerine, bütçede saydamlığa vurmuş olduğu ikinci darbe de şudur değerli arkadaşlar: Tasarının geçici 5 inci maddesine göre, bazı barajların inşaatında dışproje kredisiyle sağlanacak olan kaynaklar bütçede gösterilmeyecektir. 4749 sayılı Yasa 2002 yılında şu hükmü getirmişti: "Her türlü krediyle finanse edilen projelerin kaynağı, avansın - kredinin- kullanımı öncesinde bütçeleştirilir, mutlaka bütçeye girer, ondan sonra bunun harcaması yapılır. Nitekim, 2003 yılı bütçelerinden itibaren; yani, 2003, 2004 ve 2005 yılı bütçelerinde, bütün dışproje kredileriyle karşılanan projelerin, dışprojeden kaynaklanan kısmı bütçede gösterilmektedir.

Tabiî ki, Meclis bu denetimi yapacaktır, bu izni, yürütme organına, hükümete verecektir, sonuçlarını da izleyecektir; ama, hükümet, iki barajın inşaatında, bu kuralın istisnasını getirmektedir. Meclis, hükümete, 10,1 katrilyon liralık bir yatırım bütçesi izni vermiştir. Tabiî, yatırım tavanının artırılması, bizim hoşumuza gider. Bu, 10,1 katrilyon liralık tavanı artıracak her türlü tasarıyı, burada, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklemeye hazırız; ama, bunları bütçede gösterelim. Bütçenin dışına aldığınız zaman, bütçedışı bir işlem yapıyorsunuz; bir şeyi Meclisin bilgisinden, iradesinden, denetiminden kaçırıyorsunuz demektir.

Ayrıca, ben soruyorum; neden iki tane barajla sınırlı? Eğer, gerçekten, yatırımları artırmak istiyorsak, belki böyle bir gerekçe söylenecektir, neden iki barajla sınırlı? Yatırım programımızda, bizim, hiç ödenek ayrılmamış olan veya yeteri kadar ödenek ayrılmamış olan dünya kadar projemiz var. Trabzon'un Atasu Galyan Barajı inşaatı yıllardır bekliyor, Karadeniz Sahil Yolu Projesi bekliyor. Bunun gibi daha birçok proje sayabiliriz. Neden bu projeler için dışproje kredisi yolu açılmıyor? Eğer, bu doğru bir şeyse, onlar için de açalım, onlar için de, bütçede göstermeden, bu yatırım tavanını artırma imkânını getirelim.

Değerli arkadaşlar, biz, bunları, bütçe disiplininden vazgeçme olarak anlıyoruz. Zaten, hükümetin çok çeşitli tasarılarla bütçe disiplinini esnetme, bütçe disiplininden uzaklaşma arzularını görüyoruz. İçinde bulunduğumuz kırılgan ekonomik ortamda, bu hareketlerin, bu tip düzenlemelerin ekonomide çok olumsuz yansımalarının olacağını belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bununla bitmiyor, tasarının bütçe disiplininden uzaklaşmasının başka örneklerini de görüyoruz. Tasarı, bazı maddeleriyle bazı tahkim düzenlemeleri getirmektedir. Tahkim, kamu kurumlarının birbirleriyle olan borç ve alacak ilişkilerinde borç ve alacakların birbirlerine mahsup edilmesi suretiyle, ortadan kaldırılması amacını güder. İlk bakışta kulağa hoş gelen, masum gelen bir düzenleme olarak gözükmektedir. Ancak, bu da eskinin kötü alışkanlıklarından biridir. Borcunu ödemeyen kurumları bir ödüllendirme anlamına gelebilir.

İkincisi, bu işlemde "mini tahkim" olarakisimlendirebileceğimiz bu tasarıda yer alan düzenlemelerde, bundan sonrası için, o kamu kurumlarının malî durumlarını iyileştiren herhangi bir adımı da görmüyoruz. Yani, bir tahkim yapıp, yeni bir sayfa açtım, bundan sonra bu kurumların malî durumlarını, malî tablolarını, malî yapılarını şöyle iyileştirdim diyebilecek bir düzenlemeyi burada görmüyoruz. Yani, sıfırlıyor tasarı, bundan sonra aynı kötü uygulamalar, yeni tahkim beklentilerini, yeni borç silme operasyonu beklentilerini artıracaktır. Ben, kabaca bir hesap yapmaya çalıştım. Tasarının öngörmüş olduğu üç dört kamu kurumundaki tahkimin toplam tutarı 4,3 milyar Yeni Türk Lirası, 4,3 katrilyon lira. Tasarı, bu rakamdaki bir borcu silme operasyonunu gerçekleştirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla düzenlenen ve bir kısmını biraz önce belirttiğim hususlar, içinde bulunduğumuz ekonomik süreçte son derece önemlidir. Son derece kırılgan bir ekonomik ortamdayız. Büyüme oranı, enflasyon artış oranındaki azalma, nominal faizlerdeki düşme gibi bazı ekonomik göstergelerin iyi olması nedeniyle, her şeyin iyi gittiği gibi bir izlenime kapılıyoruz. Bu doğru değil; bu, oldukça iyimser bir yaklaşım. Bu yaklaşımın çok ihtiyatla, çok dikkatle karşılanması gerekir. Bunların yanında birçok olumsuz gösterge var. Bunlarda, olumsuz göstergelerde iyiye doğru bir gidişi, maalesef, göremiyoruz. Bunlardaki kötüye gidiş, biraz önce belirttiğim bazı olumlu göstergelerdeki olumlu yanı da alıp götürebilecek niteliktedir.

Hepinizin bildiği gibi, borç stoklarında -rakamlarla vaktinizi almak istemiyorum- hiçbir azalma yok. Borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranına baktığımızda, orada meydana gelen, orada gözüken düşüşün de gerçekte kur etkisinden kaynaklandığını görürüz. Kurdaki bir yüzde 15'lik düzelmenin, bir yüzde 15'lik sıçramanın bütün dengeleri altüst edeceğini unutmayalım.

İçborç stokuna baktığımızda, içborç stoku nispeten kur etkisinin biraz daha az olduğu bir stok kalemidir; içinde döviz cinsinden borçlar olsa dahi. Oradaki azalmanın sadece 2002'den 2004'e gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i oranında olduğunu sizlere söylemek istiyorum.

Kur aşırı değerli, değerli arkadaşlar. Ocak ayındaki cari açık rakamını hepiniz biliyorsunuz. Bir önceki yılın ocak ayına göre yüzde 73 oranında artmıştır cari açık ve 1,6 milyar dolar seviyesine çıkmıştır. Bir ocak ayında ilk kez bu kadar yüksek bir cari açık rakamı çıkmaktadır. Ödemeler dengesi açısından son derece dikkat edilmesi gereken bir rakamdır, bir durumdur. Bunu sizin dikkatinize sunmak istiyorum.

Cari açıkta yıl sonu hedefi 10,6 milyar dolardır ve ocak ayı gerçekleşmesine göre bunun yüzde 16,4'ünü daha yılın ilk ayında, bir ayda gerçekleştirmiş durumdadır Türkiye. Bunun şubat-mayıs döneminde mevsimsel olarak artacağını dikkate alırsak, yılın ilk yarısı dolmadan cari açık hedefini hükümet revize etmek zorunda kalacaktır zannediyorum. Tabiî ki revize etmek gibi bir durumu biz arzu etmeyiz; Türkiye'nin ödemeler dengesinde bir problem yaşamasını arzu etmiyoruz; ancak, düşük kurun yarattığı bu sanal ortamın rahatlığına da hükümetin kapılmamasını diliyorum, bu konuda hükümeti uyarıyorum; ancak, hükümetin, bu tip tasarıları gündeme getirmek suretiyle, âdeta ekonomide her şeyin iyi gittiği, bütün dengelerin yerinde olduğu gibi bir varsayıma sahip olduğu anlaşılıyor; gerçekte durum öyle değil. Bu tip tasarılar, bütçe disiplininden uzaklaşan, tahkim yapan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hazineye olan borçlarının silinmesi halinde bütçede gösterilmemesini hedefleyen ve bunun gibi daha birçok düzenlemesiyle bütçe disiplininden, saydamlıktan, hesap vermekten uzak bu tip tasarılar, ekonomideki kırılganlığı daha çok artırıp ekonomideki olumsuz göstergelerin daha ileri düzeye gitmesine neden olabilecektir. Tasarının belki birkısım maddelerinde bazı iyileştirici düzenlemeler var, o kadar çok madde içerisinde birkısım usule ilişkin bazı düzenlemeler var; ancak, tasarının bu yönüyle çok sakıncalı olduğunu düşünüyorum.

Yine, sözlerimi bitirmeden bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Tasarının bir maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin yasama tarihinde örneği görülmemiş bir maddedir değerli arkadaşlar. Tasarının maddesi üzerinde söz alan arkadaşlarımız bu konuyu daha derinliğine açıklayacaklardır; ancak, şu kadarını söyleyeyim ki, Tekel Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu bir usulsüz ihalenin sonuçlarının, burada bu yasa tasarısıyla düzeltilmesine gayret edilmektedir. İlgili maddede görülecektir, Tekelin teknoloji kullanımında, makine değişimi işlemlerinde, ilgili mevzuata göre yeni makine kullanılması, yeni teknoloji kullanılması şarttır; ancak, tasarının ilgili maddesi, doğrudan Tekelin yapmış olduğu bir ihaleyi hedef alarak, eski makine alındığı söz konusu olan o ihalenin sonuçlarını düzeltmeye yöneliktir. Bunun, yasama tarihi açısından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetleri açısından son derece yanlış, etik açıdan hoş olmayan bir durum olduğunu, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında da bunun kabul edilmesinin, kabul edilmiş olup Genel Kurula gelmiş olmasının üzüntü verici bir durum olduğunu belirtmek istiyorum.

Sözlerimi burada bitiriyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten de, bu kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği şekliyle ve genel gerekçesinde açıklandığı üzere, bütçe kanunlarında yer alan hükümlerin ilgili bulundukları kanunlara taşınması amacıyla düzenlenmiş ve tasarlanmış bir kanundur.

Bugüne kadar, bütçe kanunlarına, gerçekten, Anayasa hükmüne aykırı olarak, bütçe dışında birçok düzenlemeler, maddeler yerleştirilmiştir. Ancak, hükümet, hem bu tasarıyla hem de bundan önce Meclise sevk etmiş bulunduğu muhtelif tasarılarla, bütçe kanunlarında yer alan maddelerin, düzenlemelerin, ilgili bulundukları kanunlara taşınması istikametinde ciddî gayretler içinde olmuştur.

Bu kanunun, genel gerekçede belirtilen amacı aşmış olması, gerçekten, hükümetin bir eksiği olarak değerlendirilmemesi icap eder. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış bulunduğumuz çalışmalar neticesinde, bu tasarıya gerçekten önemli ilaveler getirilmiştir ve bu sebeple de, kanun tasarısının başlığı değiştirilmiştir; Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu hakkındaki değişikleri içeren bir kanunken, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçtiği şekliyle, artık bundan böyle tasarının adı, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıdır.

Gerçekten de, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu tasarıyla alakalı olarak 57'ye yakın önerge görüşülmüş, değerlendirilmiş, bunlardan bir kısmı kabul edilmiş, bir kısmı üst komisyonda değerlendirilmiş ve nihaî olarak önümüze getirilmiştir. Tasarı, 32 ana madde ve 6 geçici madde olarak sevk edilmişken, önümüze 38 ana ve 10 geçici madde olarak takdim edilmiştir. Ancak, ana maddeler içerisinde, gerçekten, madde sayılarını önemli ölçüde değiştiren ve önemli kanunlarda değişiklik yapan maddeler bulunmaktadır.

Baktığımızda, bu tasarının değiştirdiği kanunları saymak icap ederse, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu, 237 sayılı Taşıt Kanunu, 2108 sayılı muhtarların ödenek ve sosyal güvenliklerini düzenleyen Kanun, 2547 sayılı YÖK Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 3095 sayılı kanunî faiz ve temerrüt faizini düzenleyen Kanun, 3465 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü dışındaki kuruluşlara otoyol yapımına müsaade eden Kanun, en önemlisi tabiî "47, 49" diye isimlendirdiğimiz 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu, Genel Kadro Kanunu, 230 sayılı KİT Kanunu ve buna benzer birtakım önemli kanunlarda değişiklik yapılmaktadır.

Genel olarak baktığımızda, bu değişiklikler, birinci olarak özlük haklarıyla alakalı değişiklikler içermektedir. Bazı maaşlarda, sosyal haklarda, harcırahta, emekli maaşlarında ve ölenlere tazminat ödemesine dair birtakım sosyal iyileştirmeler içermektedir.

İkinci olarak, kanun, özelleştirmeyi kolaylaştırıcı veya özelleştirmenin önündeki engelleri kaldırıcı düzenlemeler içermektedir. Telekomla alakalı yapılmış bulunan düzenleme bunlardan bir tanesidir.

ÖTV ertelemesi veya ÖTV'deki mükellef ve vergiyi doğuran olayı tarif eden madde buna örnek olarak gösterilebilir.

Aynı şekilde, Karayollarının otoyol yapımında yap-işlet-devret modeline getirilen açılım buna örnek olarak gösterilebilir.

Birtakım vergilerde düzenleme yapılmaktadır. Dediğim gibi, Katma Değer Vergisiyle alakalı düzenleme vardır, Özel Tüketim Vergisiyle alakalı olarak yapılmış bulunan düzenleme vardır.

Yükseköğretim Kurumu Kanunun iki maddesiyle alakalı olarak yeni bir düzenleme getirilmiş bulunmaktadır ve önemli ölçüde de, geçici maddelerinden, birtakım kamu iktisadî teşebbüslerinin borçlanma yapıları veya gayrimenkullerinin satışları ve buna ilişkin elde edilen gelirlerin harcanmasına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Baktığımızda, bu kamu iktisadî teşebbüsleri olarak, önemli ölçüde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarıyla alakalı düzenleme bulunmaktadır, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin, dışfinansman temini amacıyla sağlanmış bulunan kaynakların kullandırılmış olan kısımdan ödenmeyen kısımların görev zararlarına veya ödenmiş sermayelerine mahsup edilmesi suretiyle kapatılmasına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.

Aynı şekilde, özelleştirme kapsamındaki Tekelin gayrimenkul satışlarıyla alakalı düzenleme bulunmaktadır.

Keza, TEDAŞ'ın birtakım alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla alakalı düzenleme bulunmaktadır.

Maddelere  baktığımızda, önemli olarak, özelleştirme kapsamında bulunan Türk Telekomun özelleştirilmesiyle alakalı olarak, Rekabet Kurumu tarafından verilmiş bulunan görüşe uyularak, bu kurumun özelleştirilmesinden sonra özel tekeller yaratmamak amacıyla, bu kurum bünyesinde bulunan kablolu TV altyapı üzerindeki teknik olarak verilebilecek her türlü hizmet ve televizyon yayıncılığı dahil uydu platform işletmecilikleri, yine bu kurumun iştiraki bulunan Türksat AŞ'ye devredilmektedir. Dolayısıyla, buna ilişkin hizmetler, Telekom özelleştirildikten sonra da Türksat AŞ tarafından yerine getirilebilecektir ve sonuç olarak, bu sektörde, özelleştirmeden sonra, en azından iki tane, birbirine rakip, aynı konuda faaliyette bulunan kurum ortaya çıkmış olacaktır.

Hükümet tasarısındaki şekliyle, bilindiği üzere Emekli Sandığı Kanununa ilişkin düzenlemeler bulunmaktaydı. Burada, önemli ölçüde, iştirakçilerin yaş haddi sebebiyle hizmetlerinin sona ermesini düzenleyen madde bulunmaktadır. Bilindiği üzere genel prensip 65 yaştır; ancak, gerek ve zorunluluk bulduğu hallerde, kurumlar, 43 üncü maddedeki istisnalar dışında, 61 yaşında da bu maddeyi uygulayabileceklerdir.

Diğer bir konu, Emekli Sandığı Kanunuyla alakalı olarak, muhtacın tarifi yapılmıştır burada. İş Kanunundaki 16 yaşa ilişkin asgarî ücret esas alınmak suretiyle tarif yapılmış bulunmaktadır.

Yine önemli bir olay; özelleştirilen kurumlardan emekli olanların işlemlerinin gerçekleştirilmesinde sevk onayı arandığı için ciddî bir mağduriyet söz konusuydu. Bu kaldırılmak suretiyle, bundan böyle, özelleştirilen kurumlardaki çalışanların emekliliklerinde bürokrasi azaltılmış bulunmaktadır.

6245 sayılı Kanuna göre harcırah alan memur ve çalışanların harcırahlarında ciddî bir iyileşme getirilmiş bulunmaktadır. Bundan böyle, bu kanuna göre harcırah alanlar, gündelikleri tutarındaki ibate bedellerini belgelemek suretiyle kurumlarından tahsil edebileceklerdir. Bu, 6245 sayılı Kanuna tabi olarak çalışanlar bakımından ciddî bir iyileşmedir.

Dönersermayeyle alakalı olarak, özellikle Sağlık Bakanlığının dönersermaye işletmesi çalışmasındaki tıkanıklıklar kaldırılmak istenmiştir. Birinci olarak, dönersermaye işletmesinin tavanı 3 milyar Yeni Türk Lirasına yükseltilmiştir. Dönersermaye kapsamına, birinci derecede sağlık hizmetleri de dahil edilmiş bulunmaktadır ve buna ilişkin olarak gelir kaynakları artırılmıştır. Dönersermaye işletmelerinin elde ettikleri gelirlerin harcanmasında da bu kuruma, yani Sağlık Bakanlığına, özellikle teknolojik cihazların alımında bir elastikiyet ve imkân getirilmiştir. Bir yıldan fazla kullanılan bu ve buna benzer hizmetlerin, hizmet satın alınması suretiyle temini öngörülmüş bulunmaktadır.

Bu tasarıda yapılmış bulunan en önemli değişikliklerden bir tanesi, Taşıt Kanununda getirilmiş bulunan düzenlemedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Taşıt Kanununda hizmet kiralaması istisnaî ve ihtiyarî bir düzenleme iken, bundan böyle, taşıt alımında, taşıt edinmede hizmet alımı esas kabul edilmiştir. Yani, bundan böyle Taşıt Kanununa tabi kurumlar, taşıt satın almak yerine hizmeti satın alacaklardır. Ancak, ekonomik olma veya kurumun özelliğine ilişkin, maddede sayılı istisnalar mahfuzdur. Böylece, hizmet satın alma suretiyle, hem kurumların bakım, tamir gibi hususlarda karşılaştıkları ciddî engeller ortadan kaldırılmış olmaktadır hem de daha az bir bütçe yüküyle çok daha fazla taşıt edinme imkânı temin edilmiş bulunmaktadır.

Sosyal olarak yapılmış bulunan, sosyal yönü ağır basan düzenlemeler vardır. İşte, muhtarların gelirleriyle alakalı olarak ve muhtarlık bölgesindeki nüfus ve diğer kriterler dikkate alınmak suretiyle farklılaştırma getirilmiş ve bunların ödeneklerinde artırım öngörülmüştür.

Aynı şekilde, millî mücadelede kaybedilen şehitlerimizin ve madalya sahiplerinin yararlandıkları hizmetlere, anne, baba ve çocukları da dahil edilmiş bulunmaktadır.

Yüksek Öğretim Kurumuyla alakalı olarak yapılmış bulunan düzenlemelerden bir tanesi, bu kurum tarafından komisyona getirilmiş bulunan öneridir. Bunlardan bir tanesi, araştırma görevlileri, bilindiği üzere, üç yıldan daha fazla yeniden atanamıyorlardı. Burada, araştırma görevlilerine verilmiş bulunan projelerin üç yıldan daha fazlaya sirayet etmesi halinde projenin yarım kalması veya gerçekleştirilmemesi durumu söz konusu olduğu için, en azından proje bitinceye kadar araştırma görevlilerinin yeniden atanabilmesine bu tasarıyla imkân getirilmiştir.

YÖK'le alakalı olarak yapılmış bulunan diğer bir düzenlemede, YÖK Kanununa tabi kurumlara lisans ve lisansüstü düzeyde ortak uluslararası program yapabilme imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2918 sayılı Kanun kapsamında trafikten menedilen, önemli ölçüde, gümrüklerde bekleyen taşıtların bir an evvel tasfiyesine ilişkin olarak tasarıda düzenleme bulunmaktadır. Bunlar altı ay süreyle bekletilecektir. Bu süre içerisinde müracaat edilmemesi halinde, bunların tasfiyesi kurumunca ifa edilecektir.

Biraz önce, Katma Değer Vergisi Kanununda 3065 sayılı Kanuna ilişkin olarak düzenleme ve değişiklik yapıldığını belirtmiştim. Bunlardan bir tanesi, Türksat Anonim Şirketinin, yine, daha önce belirttiğim birtakım hizmetlerinin, Türk Telekomun sahip bulunduğu gayrimenkullerin ve hakların Türksat AŞ'ye devrinde Katma Değer Vergisinin uygulanmamasını düzenlemektedir.

Aynı şekilde, Emekli Sandığı Kurumu tarafından, gayrimenkul ve iştirakleriyle alakalı olarak Katma Değer Vergisi istisnası düzenlenmiş bulunmaktadır.

Ekonomik hayata ilişkin önemli düzenlemelerden bir tanesi, kanunî faiz ve temerrüt faizine ilişkin olarak yapılmış bulunan düzenlemedir. Bilindiği üzere, bugüne kadar uygulandığı şekliyle kanunî faiz ve temerrüt faizi, Merkez Bankası reeskont uygulamasına endeksliydi. Bundan böyle bu endeksten artık vazgeçilmekte. Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre ödenmesi gereken kanunî faiz ve temerrüt faizinin oranı yüzde 12 olarak belirlenmiştir. Elbette, bu rakam donuk bir rakam değildir; Bakanlar Kuruluna, bu rakamı yüzde 10'a kadar; yani, 1,2'ye kadar indirme ve aynı şekilde artırma yetkisi verilmiş bulunmaktadır. Bunun, iktisadî hayata getirilmiş bulunan önemli bir değişiklik olarak değerlendirilmesi icap eder diye düşünüyorum.

Özlük haklarıyla alakalı olarak, iki kurumun çalışanlarıyla alakalı düzenleme yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan personeldir, diğeri de Devlet Hava Meydanları İşletmesi bünyesinde çalışan personeldir. Bunlara getirilen iyileştirmeler, tamamen bu kurumların bünyesinde çalışan belli kadrodaki personelin maaşlarının bir kısmının veya önemli kısmının Eurocontrol denilen uluslararası kuruluş tarafından karşılanıyor olmasıdır.

Otoyol Kanununda yapılmış bulunan düzenlemeyle, bundan böyle, özel sektör tarafından, otoyolların yapım, bakım ve işletme haklarının, otoyolların işletme haklarının devrine imkân tanınmış bulunmaktadır.

4745 sayılı kanunî faiz ve borç yönetiminin düzenlenmesine dair kanunda yapılan düzenlemeyle, bilindiği üzere, devlet iç borçlanma senetlerinin geri alımı ve değiştirmelerinde uygulanan yöntemi, yani iç borçlanma senetlerinin değiştirilmesinde uygulanan yöntemi, dış borçlanmada da kullanma imkânı ve inisiyatifi verilmektedir Hazineye. Dolayısıyla, bundan böyle, Hazine, dış borçlanmadaki tahvillerin de geri alımı ve değiştirilmesinde, bu kanuna dayanarak yetki kullanabilecektir.

Vergi kanunlarına ilişkin olarak yapılmış bulunan değişikliklerden bir diğeri, Özel Tüketim Vergisi Kanununa ilişkin düzenlemedir. Burada, Özel Tüketim Vergisinin, vergiyi doğuran olay, özellikle özelleştirmeye tabi kurumlar bakımından vergiyi doğuran olay yeniden tarif edilmekte ve mükellef yeniden belirlenmektedir. Buradaki amaç da, tamamen özelleştirilen müessese ve kurumun satışına daha yüksek bir bedel veya müşteri bulabilme amacına yöneliktir. Teknik bir düzenlemedir.

Bilindiği üzere, ülkemizden Irak'a yapılan ihracattaki taşımalarda, şoför ve yanındaki, beraberindeki kişilerin, zaman zaman, menfur hadiseler neticesinde kayıplarıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Bunun, hem insanî bir olay hem de ülkemizin ihracat ve ticaretine yönelik bir hadise olduğu düşüncesiyle, tasarıya, bu şekilde kaybedilmiş vatandaşlarımızın yakınlarına ve mirasçılarına, 40 000 Yeni Türk Lirasına kadar ödeme yapabilme konusunda Ulaştırma Bakanlığına yetki ve inisiyatif verilmiş bulunmaktadır.

Aynı şekilde, Ulaştırma Bakanlığına verilmiş bulunan önemli yetkilerden bir tanesi de, ülkemizde seyrüseferde bulunan ve 22 yaş ve daha üzerindeki taşıtların, özellikle otobüs ve kamyonların bu Bakanlık tarafından ayrılacak ödenek ve bütçeler sayesinde satın alınması, bunların, herhangi bir şekilde, satma veya diğer, başka bir kurumda veya ihraç suretiyle değerlendirilmesi suretiyle, ülkemize, bu nevi, seyrüseferde kullanılacak araçların daha yeni olmalarını temin etmek amaçlanmıştır.

Bu kanunda yapılmış bulunan önemli değişikliklerden bir tanesi, bilindiği üzere, Özel Güvenlik Teşkilatı Kanununu çıkarmış bulunmaktaydık; burada, sadece lise mezunu olan, bu tahsile sahip olan kişilerin silah taşıması öngörülmüş ve bir geçiş süreci belirlenmişti; ancak, bu geçiş süreci yeterli olmamıştır ve bu süre içerisinde bu tahsili temin etmeyen birçok kişi, bu güvenlik teşkilatlarında hizmete alınmıştır. Kanunun süresi dolmak üzeredir. Burada çalışan kişilerin mağdur edilmemesi amacıyla yeni bir düzenleme yapılmıştır; ancak, silah taşıyacak niteliklere sahip olacak kişiler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel güvenlik teşkilatındaki silah taşıyacaklar bakımından lise tahsili muhafaza edilmiş; ancak, bu özel kuruluşlarda, silah taşımayacak pozisyonlarda, bu tahsilin altındaki kişilerin de görevlendirilebileceğine imkân temin edilmiştir.

Son olarak, yeşilkart sahiplerinin ayakta tedavilerinde ilaç bedellerinin Hazine tarafından karşılanmasına ilişkin düzenleme getirilmiş bulunmaktadır. Gayet, tabiî, bunlardan, ayrıca, katkı payı tahsil edilecektir.

Sonuç olarak, bu tasarının milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Açıkalın.

Sayın milletvekilleri, tümü üzerinde şahısları adına söz istekleri var. İlk söz isteği Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'a ait.

Buyurun Sayın Akman.

Süreniz 10 dakika.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kamuoyundaki bilinen ismiyle torba kanun, hakikaten, torba gibi bir kanun. Ana getiriliş amacı, daha önceki yıllarda, özellikle Bütçe Kanununa giren, fakat, bütçeyi doğrudan ilgilendirmeyen bazı mevzularla ilgili Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararlarıdır. Böyle bir iptale maruz kalmamak için, hükümetimiz, isabetli olarak, müstakil bir kanun halinde bazı düzenlemeleri Meclise getirmeyi uygun görmüş; bu arada da, bunun haricindeki birkısım düzenlemeler de bu torbaya girme şansına sahip olmuş.

Takdir edersiniz ki, torbanın içerisindeki bütün maddeleri tek tek ele alma, değerlendirme imkânına sahip değiliz. Benden önce konuşma yapan Sayın Açıkalın, madde başlıklarını neredeyse okumaya çalıştı veya anlatmaya çalıştı. O da tamamının başlığını dahi burada anlatma imkânına sahip olmadı. Ben, özellikle, bu kanun çerçevesinde bugün yasalaşmasını ümit ettiğimiz, oylarınızla yasalaşacağını ümit ettiğimiz ve bir milletvekili olarak yasalaşma sürecinde gayret sarf ettiğim, katkı sağladığım bazı hususların da bu tasarı içerisinde olmuş olmasından dolayı hem memnuniyetimi ifade etmek istiyorum hem de bu konularla alakalı, Genel Kurulumuzu kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, demokrasimizin uç beyleri olarak bildiğimiz, sayıları Türkiye genelinde yaklaşık 52 000 olan muhtarlarımız yıllardır yakınıp dururlar; ücretlerinin yetersizliğinden, belli bir sosyal güvenceye sahip olmamalarından vesaire. Bu şekildeki çok sayıda yakarışlar Dilekçe Komisyonu olarak bize de geldi. Biz, bunu, aralık ayının 9'unda yapmış olduğumuz bir toplantıda ele aldık ve muhtarlarımızla alakalı, ücretlerinin özellikle iyileştirilmesi noktasında hükümetimizin bazı adımlar atmasıyla ilgili bir tavsiye kararı aldık. Sevinerek ifade etmek istiyorum ki, bugün, bununla ilgili düzenleme, İçişleri Bakanlığımızdan ve Maliye Bakanlığımızdan süzülerek Genel Kurula kadar geldi.

Muhtarlarımızla alakalı yapılan düzenleme özetle şunu getiriyor: İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının teklifiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla, bugün, muhtarlarımızın almış oldukları ödeneklerin bir misline kadar artırılmasına imkân sağlıyor. Tabiî, burada bu imkânı getirirken muhtarlar arasında bir ayırıma gidiliyor; bu da, çok doğal bir şey. Çünkü, hepimizin bildiği gibi, özellikle büyük şehirlerde muhtarlık yapan arkadaşlarımız maddî sıkıntı içerisinde değiller -çoğunlukla ifade ediyorum- ama, hakikaten, kırsalda, köylerimizde yaklaşık 100 küsur milyon civarındaki ücretle, haftalık olarak veya resmî işleri gereği ilçeye gidiş-geliş parasını karşılayamayacak durumdaki bir ödeneğe sahip olan muhtar için de böyle bir düzenlemenin ne kadar ihtiyaç olduğu aşikârdır.

Bu düzenlemede deniyor ki, muhtarların bulunduğu yerleşim birimlerinin idarî yapısı, nüfusu gibi kriterleri ayrı ayrı ve birlikte dikkate almak suretiyle İçişleri Bakanlığının görüşü, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bir katına kadar farklı olarak belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir gibi bir ifade konulmuş. Bu düzenlemenin isabetli olduğunu, hayırlı bir düzenleme olduğunu ifade ediyorum;  çünkü, yaklaşık 52 000 civarındaki muhtarımızın, ne yazık ki, 26 142 tanesi herhangi bir sosyal güvenlik güvencesine de sahip değillerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, bu tasarı içerisinde, bu torba içerisinde bulunan düzenlemelerden bir tanesi de 23 üncü maddeyle getirilmiş olan düzenleme. 23 üncü maddede getirilmiş olan düzenleme iki hususla ilgilidir. Bunlardan birincisi, Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde var olan bir dönersermayeden oluşturulacak bir fonla son zamanlarda, son aylarda Türkiye'nin sıkça gündemini işgal eden, özellikle Irak'ta taşımacılık yapan şoförlerimizin katledilmesi ve neticesinde de hiçbir hakka sahip olmamaları sonucu bunlara 40 000 YTL'ye kadar bir tazminatın bu fonca ödenmesini düzenlemektedir ki, bu konu, özellikle doğu ve güneydoğuda yaşayan çok sayıda milletvekilimizin yakın bilgisi dahilindedir. Ki, insanlarımız, hakikaten, kötüleşen ekonomik şartlarla beraber, bir parça ekmek için ne bulursa Irak'a götürmeyi göze alarak gidiyor ve çoğunlukla da müttefik ülkelere, Amerika Birleşik Devletleri askerlerine yakıt götüren şoförlerimiz, ne yazık ki öldürülüp yakılıyorlar araçlarıyla beraber, hunharca katlediliyorlar, çoğu zaman bunların cenazelerini getirmek terör örgütlerine kalıyor. Amerikan yetkilileri veya Irak yetkilileri, bu cenazeleri getirmek için dahi bir gayret sarf etmiyorlar ve bu ölen şoförlerimizin büyük bir çoğunluğu da sadece şoförlükle geçimini temin eden, herhangi bir sosyal güvencesi dahi olmayan kişiler.

Son altı ay içerisinde bir milletvekili olarak yaptığım çalışmalar neticesi öğrendim ki, bu taşımacılığı yaptıran firmaların şoförlerimize ödediği herhangi bir ödeme yok. Yine, Amerikan Hükümetinin bu sorumluluğu kabul ederek şoförlerimize, ailelerine veya uğradıkları maddî zararlara karşılık olarak maddî anlamda bir tazminat ödeme durumu söz konusu değil. Sağ olsun, Dışişleri Bakanlığımız, Ulaştırma Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımızın yaptığı bir çalışma neticesinde, bugün, böyle bir düzenlemeyle, hiç olmazsa, çocukları yetim kalan, herhangi bir sosyal güvencesi olmayan bu insanlarımıza 40 000 YTL civarındaki bir teselli tazminatının ödenmesi hükme bağlanmaktadır ki, bu da yine çok hayırlı bir düzenleme olmuştur. Emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum.

Aynı maddenin ikinci fıkrasında, ticarî araç parklarımızın yenilenmesiyle ilgili olarak yine aynı fondan bir ödeme yapılması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim, yine yasalaşma sürecinde ve birçok milletvekili arkadaşımızın da gayret sarf ettiği hususlardan bir tanesi, geçici 10 uncu maddede düzenlenen, tarımsal sulamayla ilgili çiftçilerimizin kullanmış olduğu elektrik borçlarının yeniden yapılandırılması mevzuudur. Bu konu, uzun zamandır TEDAŞ'ın, Sayın Bakanlarımızın, milletvekillerimizin ve çiftçilerimizin gündemindeki bir konudur. Doğrusu, bugün yapılmış olan düzenlemeyle şöyle bir yenilik getiriliyor: Burada, şu ana kadarki anapara, artı, Ziraat Bankasının uygulamış olduğu faiz oranı veya tarımsal TEFE'den hangisi düşükse bunun hesap edilerek, yani, bunun anaparaya eklenerek ve 36 ay taksite bölünmek suretiyle ödenmesi gibi bir yapılandırma getiriliyor.

Ben, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında da ifade ettim; değerli arkadaşlar, bu konu, hakikaten, kangren olmuş bir konu; yani, neredeyse, tahsili kabil olmayan borçlar niteliğine girmiş durumda. O açıdan, bizim, burada, belki anaparayı tahsil ederek, sadece anaparayı tahsil ederek, taksitlendirerek, bunu taksitlendirme tarihinden itibaren tarımsal TEFE'yle yeniden yapılandırmaya gittiğimiz takdirde tahsil imkânı olabilir. Aksi takdirde, korkarım ki, bu paranın tahsil edilmemesi gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız.

Bu çiftçilerden önemli bir kısmı, 10 000'in üzerindeki bir kısmı, benim seçim bölgem olan Şanlıurfa'da yaşıyor ve birkaç defadır, şu ana kadar, krizlerle karşı karşıya kaldık. Yaşadığımız krizler, bu elektriğin kullanımı neticesinde şebekelerin yetersiz kalması. Yine, paraların ödenememesi neticesinde TEDAŞ'ın bu insanları icraya verecek duruma gelmesi, elektriklerini kesme durumuyla karşı karşıya kalması; ki, bu söz konusu olduğu zamanlar, ekinin sulama zamanında gündeme gelen konular oluyor, ki örneğin, bir pamuk için on, onbeş, yirmi gün sulama yapılmadığı zaman o seneki mahsulün kökten gitmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz ki, korkarım yine yazın mahsul zamanında böyle acı durumlarla karşı karşıya geliriz; bunu temenni etmiyorum.

O açıdan -belki muhtemeldir, bugün sıra gelmeyebilir, yarın sıra gelebilir; çünkü, son maddesi tasarının- benim istirhamım, bu konunun yeniden düşünülerek, bu yapılan iyileştirmeden daha ileri bir adım atılması ve bu borcun hakikaten tahsil edilebilir bir noktaya gelmesi. Yapılan hiçbir şey değil mi; elbette ki, yapılan iyi bir şey; yani, bugün tam olarak oranını tespit edemiyoruz; ama, belli bir oranda gecikme faizi aşağıya çekiliyor; yani, hiçbir şey yapılmıyor değil; ama, bunun, mevcut durum dikkate alındığında, çiftçilerin durumu ve bizim günlük olarak yaşadığımız durumlar dikkate alındığında, tahsilinin zor olacağını düşünüyorum. Bu konu tekrar tezekkür edilirse faydalı olacağı kanaatindeyim.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.

İkinci şahsı adına söz isteği, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'e ait.

Buyurun Sayın Özyürek.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, görüşmekte olduğumuz tasarının adını bazı milletvekillerimiz "torba kanun" diye nitelendirdiler. Bu, torba değil, çuval, bir çuval kanunu, kırkambar bir kanun. Gerçekten, Anayasaya, hukuk tekniğine, her şeye aykırı bir kanun düzenlemesi değerli arkadaşlarım. Ne yazık ki, AKP Hükümeti bu yöntemi alışkanlık haline getirmiştir. Bir çuvalın içine, düşündüğü, düşünmediği ne kadar düzenleme varsa dolduruyor ve bunların hepsini birden getiriyor Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne koyuyor; bunları değiştirelim...

Şimdi, Sayın Bakana buradan sorsak, burada kaldırılan maddeler nelerdir? Örneğin, 31 inci maddede o kadar çok kanun maddesi değiştiriliyor ki, bunlar neyi ifade ediyor, hangi anlama geliyor; bunu açıklamak mümkün değil. Bunu, teknisyenler bile açıklayamaz; kaldı ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri nasıl değerlendirip, oy verecekler?!

Değerli arkadaşlarım, kanun, bir konuyla ilgili olarak hazırlanır; orada, ya o konuyla ilgili bir kanun vardır, sadece onunla ilgili düzenleme yaparsınız veya belli bir konuyla ilgili yeni bir yasal düzenleme yaparsınız. Böylesine kırkambar bir kanun hazırladığınız zaman bunun neyi getirip neyi götürdüğünü değerlendirmemiz ve oy vermemiz çok zor oluyor.

Şimdi, gerekçe, ne denildi; bütçe kanununa koyduğumuz bazı hükümler var; bunların, Anayasamıza göre bütçe kanununda olmaması gerekir; onun için onları ilgili kanunlarına gönderiyoruz. Şimdi, bununla kalmıyorsunuz ki, pek çok değişiklik yapıyorsunuz. Plan ve Bütçe Komisyonuna tasarı geldi, yine, kırkambar bir tasarıydı. Plan ve Bütçe Komisyonundan altkomisyona gitti; orada, akla gelmedik yepyeni ilaveler yapıldı.

Değerli arkadaşlarım, bu yöntem, Meclis iradesini hiçe sayan bir yöntemdir. Özellikle AKP'li milletvekillerinden ve AKP'li grup başkanvekillerinden, hükümeti bu yönde uyarmalarını istiyoruz. Hangi kanunu değiştireceklerse onunla ilgili bir tasarı getirsinler. Emekli Sandığı Kanununu mu değiştirecekler, onunla ilgili bir tasarı getirsinler, o konu etrafında tartışalım; ama, Emekli Sandığından, karayolu taşımacılığına kadar, Devlet Demiryolları Kanununa kadar yüzlerce kanunu bir anda değiştirirseniz; bu, hukukdışı bir uygulama olur. Bunu, öncelikle ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu torba kanunda, bu çuval kanunda önemli düzenlemeler var. Onlardan biri nedir; bütçe kanununda da yer almış olan bir madde; yani, emekli olduktan sonra kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların emekli maaşlarının kesilmesi veya emekli maaşını almakta ısrar ediyorlarsa oradan istifa etmesi.

Şimdi, bunu, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesine götürdük; fakat, hükümet, işte, şeklî yönden onun Anayasaya aykırı olduğunu biliyordu, şekil eksikliğini gidermek üzere bu kanuna almış bulunuyor bu düzenlemeyi; ama, bu düzenleme, Anayasamızın kazanılmış hakların ihlal edilemeyeceği temel ilkesine kesinlikle aykırıdır değerli arkadaşlar.

Şimdi düşününüz, bir yerden emekli olmuşsunuz, gitmişsiniz belediyede çalışıyorsunuz veya pilotsunuz, Silahlı Kuvvetlerden emekli oldunuz Türk Hava Yollarında çalışıyorsunuz ve düzeninizi, çalışmanızı, gelirinizi hem emekli maaşı alacağınıza hem de çalıştığınız yerden ücret alacağınıza göre düzenlemişsiniz. Şimdi bir kanun çıkıyor, deniliyor ki, hayır, emekli maaşını alamazsın, buradan istifa et. Şimdi bu nedir; bu bir hak ihlalidir değerli arkadaşlarım.

Onun dışında, bu konuda, ben, gene Genel Kurulda bir konuşma yaptığım için o kadar çok başvuru aldım ki, inanılmaz derecede, insanları yakından ilgilendiren bir düzenleme; ama, biz burada, böyle hiç kimseyi ilgilendirmeyen, şeklî bir düzenleme yapıyormuş gibi dinliyoruz, ellerimizi kaldırıyoruz ve binlerce insanın hayatına, gelir düzeyine müdahale ediyoruz. Bu, hukuka uymaz. Hukuk, kazanılmış hakları korumak zorundadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu düzenlemeyi de Anayasa Mahkemesine götürmek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, burada, Sayın Akman da ifade etti; özellikle Irak'ta öldürülen çalışan insanlarımızın, şoförlerimizin çaresizliğini, sahipsizliğini Plan ve Bütçe Komisyonunda birkaç kez ben de dile getirmiştim ve her gelen bakana, bu konuda bir düzenleme düşünüp düşünmediklerini sormuştum. Burada, bir düzenleme öngörülüyor; deniliyor ki, öldürülenlerin mirasçılarına 40 milyar lira ödeme yapılır.

Değerli arkadaşlarım, bugünün şartlarında, 40 milyar liranın hiçbir değeri yok. Mersin Milletvekili olarak, orada, pek çok insanımız, şoförümüz, çalışanımız öldürülüyor; bunların ailelerini, yakınlarını ziyaret ettiğimizde, nasıl bir fakirliğin, yoksulluğun, çaresizliğin o eve, o aileye egemen olduğunu görüyoruz. Bunun çaresi olarak, sadece 40 milyar lira gibi yetersiz bir ödemeyle devletin devreden çıkması doğru bir yaklaşım değildir. Bunlara, ayrıca, mirasçılarına, bakıma muhtaç olanlara, en az asgarî ücret düzeyinde bir ödeme yapılması lazım; kız çocuğuysa evleninceye kadar, erkek çocuğuysa yasalarımızın öngördüğü belli bir yaşa gelinceye kadar. Eğer bu insanlara devlet sahip çıkacaksa, bu yönde mutlaka bir düzenleme yapılması lazım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böyle bir önergeyi Başkanlığa sunacağız; milletvekillerimizin buna sahip çıkmasını istiyoruz.

Bir diğer önemli nokta -Sayın Akman da bahsetti- burada bir düzenleme var. Muhtarlarımıza yapılacak ücret ödemeleri konusunda, Bakanlar Kuruluna bir yetki veriliyor. Şimdi, peki, bu yetki veriliyor da, yetki nasıl kullanılacak acaba; ne yapılacak? Hepimiz biliyoruz ki, şu anda, muhtarlarımız, Bağ-Kur primlerini ödeyecek kadar bile ücret alamıyorlar ve Bağ-Kur primlerini ödemiyorlar, pek çok muhtarımız emekli olma hakkını kaybediyor.

Şimdi, burada, kanunda, Bakanlar Kuruluna yetki veren bir düzenlemenin hiçbir anlamı yoktur. Bakanlar Kurulunun ne yapacağı, ne zaman, nasıl bir düzenleme yapacağı, düzenleme yapıp yapmayacağı belli değildir. O nedenle, buraya bir hüküm konulması, aslında hiçbir şey ifade etmez. Geliniz, burada bir düzenleme yapalım, tüm muhtarlarımız için, asgarî ücret düzeyinde bir aylık ödemeyi öngörelim. Köylerdeki, kırsal kesimdeki muhtarlar ile şehirlerdeki muhtarlar arasında ayırım yapacaksak, o ücretin yüzde 25 fazlası şeklinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen, toparlayın efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kırsal kesimde görev yapan muhtarlara asgarî ücretin üzerinde, yüzde 25 daha fazla bir ödeme yapalım. Eğer bunu yapabilirsek, adını koyabilirsek değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi muhtarlara sahip çıktı, onlara şu miktarda, şu tutarda ödeme yapılacaktır diye bir düzenlemeyi buradan geçirirsek, o zaman, muhtarların gönlünü almış oluruz, onların güç durumuna çare bulmuş oluruz.

"Bakanlar Kurulu, muhtarlar arasında farklı ücret belirlemeye yetkilidir" demek, hiçbir şey yapmamaktır. Ne yazık ki, bu tasarı, muhtarlarla ilgili hiçbir şey yapmıyor. Eğer, bu konuda bir düzenleme yapacaksak, muhtarlarımızın mağduriyetini, çaresizliğini gidereceksek, biraz sonra vereceğimiz önerge doğrultusunda, muhtarlarımıza asgarî ücret düzeyinde bir ödemeyi burada kararlaştıralım. Muhtarlarımızı, kulağı Bakanlar Kurulunda, ilgili bakanların kapısında bekleyen insanlar olmaktan kurtaralım diyorum.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçeceğiz.

Sayın Çetin, sorunuzu soracak mısınız efendim?

İZZET ÇETİN Kocaeli) - Soracağım; ama, Bakan yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (BURSA) - Bir sonraki maddede sorun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bilmiyorum Komisyon Başkanımız bilgi sahibi mi; yani, soruya cevap verir mi... Bakanımız...

BAŞKAN - Efendim, takdir sizin. Ben, sizin bu yasal hakkınızı veriyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bir dahaki sefer, bir daha sorarsın.

BAŞKAN - Sayın Çetin, mikrofonunuz açık; buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Açık; ama, ben Maliye Bakanımıza yöneltecektim sorularımı, ona göre hazırlanmıştım; çünkü, Millî Savunma Bakanımızın bu konuya ilişkin cevap verebilmesi mümkün değil. Maliye Bakanımıza yöneltecektim soruları...

BAŞKAN - Görüşmeler sırasında bu imkânı veririz efendim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, buyurun efendim.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben de Maliye Bakanına sormak istiyordum; ama -Sayın Bakan da, Millî Savunma Bakanı olduğu için- soracağım soruların millî savunmayla da yakından ilgisi olduğu kanısındayım.

Birincisi, özelleştirme kapsamında, şimdiye kadar özelleştirmelerden elde edilen toplam para ne kadardır?

Sorunun ikinci şıkkı: Özelleştirme için yapılan masraf ne kadardır?

İkinci sorum: Batık bankalarda batan paraların toplamı ne kadardır?

İkinci şıkkı: TMSF'nin tahsil ettiği para toplamı ne kadardır?

Üçüncü şıkkı: Alınamayacak durumda olan, silinecek durumda olan veyahut da üzerine su içilecek durumda olan paraların toplamı ne kadardır?

Son şıkkı: Antalya Kemer'deki bir oteli, 52,5 milyon dolar alacağına karşılık sayan TMSF'nin, bu oteli 25,3 milyon dolara aldığı, yarısından bile daha ucuza aldığı basına yansımıştır. Bu gibi satışlardan TMSF'nin zararı ne kadardır? Bunu Sayın Bakana şunun için soruyorum: Tabiî, bu batan bankalardan para gelmeyince Sayın Bakan, millî savunmaya da para aktarılamayacaktır, o yönüyle sizinle ilgisi olduğu kanısındayım. Ayrıca, bu sorularımın cevabını Maliye Bakanından da bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Neşşar.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, Sayın Maliye Bakanının olup olmamasından ziyade, konunun gündeme gelmesi açısından soruyu soruyorum, dolayısıyla Maliye Bakanımızın burada olmaması, soruyu sormama engel değil.

Daha önce de belirtildi, 2005 Malî Yılı Bütçe Kanununda, Anayasa Mahkemesinin değerlendirmeleri uyarınca, yer almaması gereken hükümlerin arındırılması için böyle bir yasanın çıkarıldığı gerekçede yazıyor. Fakat, 5 inci maddede, Sağlık Bakanlığına ait sağlık tesislerindeki dönersermayelerin, aslında boyutunun büyütülmeyip, tamamen farklı, ayrı, özerk malî işletmeler ve kapsamının da, tümüyle bütün işlemleri yapacak şekilde genişletilmiş olması, bunun, sağlığın genel anlamda hizmet sunumunun biçiminin değiştirilmesi anlamını taşıdığı için, bu yasanın, böyle, bir torba yasa içerisinde değil, yeniden ayrı bir yasa içerisinde görüşülmesi gerekirdi. Bu konuda Sayın Bakanın görüşlerini alacaktım; bu vesileyle Meclisin bilgisine sunmuş, altını çizmiş oldum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de, Sayın Bakanımıza şu soruyu tevcih etmek istiyorum: Anayasanın 161 inci maddesine göre, bütçe kanunlarına, bütçeyle ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı belirtilmektedir. Geçmişte, zaman ekonomisi ve yasama sürecinin kısaltılması gibi nedenlerle, birtakım düzenlemeler yapılmış ise de, Anayasa Mahkemesinin, gerek yürütmeyi durdurmayla, akabinde iptal kararıyla, bu noktada, kararları mevcut. Getirilen tasarıyla bu sorun aşılmış gibi gözüküyor; ama, bu haliyle de, muhalefet, Anayasaya aykırılığı iddia ediyor. Bu noktadaki düşüncenizi almak istiyorum, değerlendirmenizi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, hemen hemen bütün arkadaşlarımızı sıkıntıya sokacak bir gerekçeyi soru olarak yöneltmek istiyorum, müsaade ederseniz.

Şimdi, buna "torba yasa" denildi "çuval yasa" denildi. Burada, çalışmak isteyen, yasama görevine katkı yapmak isteyen birçok milletvekili var, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kanunlar Kararlar Dairesi var, komisyon çalışmaları var, Genel Kurul çalışmaları var.

Allahaşkına Sayın Bakan, bunun içerisinde, bütün bir Türk kodeksinde bulunan hemen hemen bütün külliyatı önümüze alarak, şu gördüğünüz kitapçığa hazırlanmamız gerekiyor; yani, bir 3 üncü madde var, bir 30 uncu madde var, lütfen bakın, (m) bendine kadar gidiyor ve -benim sayabildiğim 250'den daha da fazla olabilir- birçok kanuna atıf yapan, onlarda değişiklik yapan, kiminde eksiltme, kiminde ekleme yapan, düzeltme yapan birsürü müeyyide içeriyor.

Şimdi, bunun... Kanun tekniği ayrı. Kanun tekniği konusunda sıkıntılar ortak. Ben, belki, sizin yerinize de bu sıkıntıyı dile getiriyorum; çünkü, ben, katkı yapmak istiyorum, çalışmak istiyorum, olumlu ve olumsuz yönlerini değerlendirmek istiyorum. Bu, bu şekliyle, yasama görevini, demin söylediğim çerçevede yapmak isteyen bir milletvekilinin çalışmasına imkân sağlamayan bir çalışma tarzı.

Bu konuda, Sayın Bakan, lütfen, özenli davranmak zorundasınız hükümet olarak. Şu anda, siz, yürütme noktasında görevdesiniz, sizle birlikte çalışan bürokrasiyi, hiç olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama görevini yapmak isteyen milletvekillerine karşı, bu görevini layıkınca yerine getirmek isteyen milletvekillerine karşı daha uygar, daha saygılı bir çalışma çerçevesine oturtmanız gerekiyor. Biliyorum, çok ağır eleştiriyorum; ama, bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, cevaplarınızı...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, arz edeyim.

Özelleştirme kapsamıyla ilgili sorular, tabiî, rakamlara taalluk eden bir husustur. Tasarruf Mevduatı Fonundaki zararlar ve Antalya'yla ilgili sorular, incelemeyi gerektiren sorulardır.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, yazılı cevap verme hakkınız da var.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Onun için, bunlara yazılı olarak cevap vereceğiz.

Yalnız, bir hususu belirtmek istiyorum: Özelleştirme gelirlerinin masraf diye görünen önemli bir kısmı, halen Özelleştirme İdaresinde bulunan işletmelerin zararının karşılanmasında da kullanılan paralardır. Yani, diyelim ki, Sümer Holding, Özelleştirme İdaresi kapsamında, onun zararları da bu gelirden karşılanmaktadır. Bu sebeple, Özelleştirme İdaresinin gideri fazla görünüyor; yani, bir ufak bilgi arz etmek istiyorum.

Sağlık Bakanlığı dönersermayesiyle ilgili konuda da ayrıca inceleyerek yazılı olarak cevap vereceğim.

Ahmet Beyin Anayasaya aykırılık hususundaki endişesine elbet Bakanlığımız katılmıştır ve ona göre bu teklifler hazırlanmıştır.

Sayın Koç "bütün mevzuat" diyor, dört tane de bizim kanunumuz var, dört madde de Savunma Bakanlığının ihtiyacı... Çok acil meseleler buraya getirilmiştir. Ümit ediyoruz ki, tasvibinize mazhar olur ve icranın gündelik, çok acil meselelerini çözmüş olursunuz.

Arz ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun)- Bu, Sayın Bakanın söylediğinden çok yasama görevini layıkıyla yapabilme sorunu.

Bütün her şeye vâkıf olabilmek mümkün değil; bu şekildeki torba kanun mantığı yanlış. Onu söylemek istiyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum

BAŞKAN - Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler...

Karar yetersayısı bulunamamıştır; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.28
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.07

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı da arayacağım: Maddelere geçilmesini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 4.2.1924 tarihli ve 406 sayılı Kanunun;

a) Ek 33 üncü maddesinin; birinci fıkrasında yer alan "işletmek ve ticari faaliyette bulunmak üzere," ibaresinden önce gelmek üzere "kablo tv altyapısı üzerinden teknik olarak verilebilecek her türlü hizmeti sunmak, televizyon yayıncılığı ve uydu platform işletmeciliğini yürütmek," ibaresi, "Türksat Uydu Haberleşme" ibaresinden sonra gelmek üzere "Kablo TV" ibaresi, sekizinci fıkrasında yer alan "uydu haberleşme" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve kablo tv" ibaresi, maddenin sonuna onbirinci fıkra olarak "Türksat A.Ş.’nin, uydu haberleşme ve kablo tv altyapısı üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkı, görev sözleşmesi süresinin bitiminden sonra da devam eder. Kamu kurum ve kuruluşları, uydu üzerinden ihtiyaç duyacağı hizmetleri Türksat A.Ş.'den sağlamak zorundadır." hükmü eklenmiştir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, 1 inci maddeye (b) maddesi olarak geçici madde eklenmiştir. Yasa tekniği bakımından, önce okunan (a) maddesini müzakere edeceğiz, sonra geçici maddeyi ayrı müzakere edip, ikisini ayrı ayrı oylayacağız.

1 inci madde üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Coşkunoğlu, sizin kişisel söz hakkınız da var; ikisini birleştiriyorum; süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı yasa tasarısının, torba yasası olarak da ifade edilen yasa taslağının 1 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım.

1 inci maddenin, önce, niteliği hakkında biraz bilgi vereyim. Biliyorsunuz, Türk Telekomu özelleştirmek, siyasetin de ötesinde, bir tutku haline geldi ülkemizde ve bu özelleştirme yolunda bazı yasalar çıkarıldı. Bu yasalar çıkarıldıktan sonra fark edildi ki, Türk Telekomun kablo TV sistemini, altyapısını satmanın çeşitli sakıncaları var. Böylece, bu maddeyle, Türk Telekom özelleştirilirken daha önce çıkarılan bir yasayla uydular özelleştirme dışında tutulmuştu, şimdi de kablo TV altyapısı özelleştirmenin dışında tutuluyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, hükümetin sık sık yaptığı bir dizi hatanın bir benzerini tekrar yaşıyoruz. Bunlar çok gayri ciddî hatalardır. Birincisi, şimdi değiştirmekte olduğumuz bu yasa -ki, bu, 5189 sayılı Yasadır- tartışılırken, 10 Haziran 2004 tarihinde Mecliste bu yasa tartışılırken, Türk Telekomun özelleştirilmesi yasası tartışılırken, ben, Sayın Bakana, Sayın Ulaştırma Bakanına - Meclis tutanaklarından okuyorum- aynen şu soruyu sormuştum: "Kablo TV şebekelerinin yatırımları, 1997 yılından bu yana, Türk Telekom Anonim Şirketiyle Gelir Paylaşımı Sözleşmesi imzalamış 6 özel şirket tarafından yapılmakta. Eğer, bu şirketler bir mülkiyet hakkına sahipse, olası bir özelleştirmenin sonucunda çıkabilecek hukukî sorunlar üzerine sizden bilgi rica ediyorum. Kaldı ki, bu şirketlerden bir tanesi, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devredilmiş durumda. Bu, ek bir sorun yaratacak mıdır?" 10 Haziran 2004 tarihinde Sayın Bakanın yanıtı da "hayır, öyle bir sorun yoktur. Biz, kablo TV'yi de özelleştirme kapsamı içerisinde satacağız" olmuştur. Bunun üstünden altı yedi ay geçiyor, kablo TV'nin ihaleye çıkarılmasının sakıncaları anlaşılıyor ve bizim şu anda tartıştığımız madde de, işte, budur; yani, yine yapılmış olan bir yanlışın sonradan düzeltilmesidir. Üstelik, bu yanlış yapılırken, yer yer iddia ediliyor, Cumhuriyet Halk Partisi sadece eleştiriyor, öneri getirmiyor, deniliyor. Hayır; işte, biz, o zaman bu öneriyi getirmiştik. Bu kablo TV'nin özelleştirme ihalesinin dışında kalması gerektiğini anlatmaya çalışmıştık, söylemeye çalışmıştık, laf dinletememiştik. Aradan altı yedi ay geçtikten sonra, bizim söylediğimiz noktaya gelinmiştir bu 1 inci maddede. Olay budur. Bu, gayri ciddidir. Bu gibi patinajların birçok örneği vardır. Bu konuda, siz AKP milletvekillerinden, hükümetinizi uyarmanızı, hem bir yandan Cumhuriyet Halk Partisinden eleştiri ve önerilere kulak asmıyorsunuz, ondan sonra o noktaya geliyorsunuz diye sormanızı öneriyorum, bu gayri ciddîliğin hükümet tarafından giderilmesi amacıyla.

İkinci konu: Şimdi, Kablo TV, özelleştirme kapsamı dışında tutuluyor; ihaleye çıkarılmıyor. Kablo TV'de durum nedir? Kablo TV, o kadar değerli bir altyapıdır ki, o değer, o kablonun kendisi değildir, o kablonun içerisindeki fiber veya başka malzeme değildir; o kablonun üstünden verilecek hizmetlerdir, o kablonun yaratacağı katmadeğerdir. Bu nasıl olur; bu, o kablonun işletilmesi, o kablo üzerinden hizmet verecek olan şirketlere lisansların verilmesi, yetki belgelerinin verilmesi... Bu sayede olur.

Bunlar, sürekli olarak geciktirilmektedir. Sözümona, 1 Ocak 2004 tarihi itibariyle Türk Telekomun vermekte olduğu tüm hizmetler rekabete açılacaktı, serbestleştirilecekti. Hâlâ bu tamamlanmamıştır ve hâlâ programın gerisindeyiz; hâlâ yetkilendirme yapılmamıştır, baştan planlananlar yapılmamıştır ve gecikme olmaktadır.

Neden bunlar; bunlar, artık bir tutku haline gelmiş olan "Türk Telekomu bir özelleştireyim" çabasının sonucu. Bunu, artık Türk Telekomu özelleştirmeyi bir amaç haline getirmişiz, bir araç değil.

Bunun çok ciddî sakıncaları var. Türk Telekomun özelleştirilmesinde son derece ciddî sakıncalar var. Bu sakıncaları yeri geldikçe açıkladık; fakat, zaman içerisinde bu sakıncalarımızı pekiştirecek gelişmeler de oldu.

Bakın, Türk Telekomun özelleştirilmesini savunan bir yetkili -isim vermek istemiyorum- üst düzey bürokrata, bu konuda yetkin bir bürokrata -kaynağı veririm; 7 Şubat 2005'te Radikal Gazetesinde yapılan bir söyleşi var- "Neden özelleştirmek istiyorsunuz" diye soruluyor. Yanıtlar, aynen okuyorum: "Bizimle ilgilenen şirkete baktığımız zaman, onların yatırım yaptığını görüyoruz; hiç durmadan yeni ve kârlı alanlara yatırımlar yapıyorlar, sürekli büyüyorlar; ama, Türk Telekomun böyle bir stratejisi olmamış."

Şimdi, bu nasıl "olmamış" oluyor; yani, olup da tepeden düşmüyor ki bu strateji?! Stratejiyi hükümet yapar, bir Telekom bilişim stratejisi olur ülkede. Bunlar, öyle olmaz, yapılır arkadaşlar, birileri yapar bunu, sorumlu olanlar yapar bunu. "Stratejisi olmamış" diyor değerli yetkilimiz.

Hükümetin bir Telekom... Çağımızın en önemli teknolojik gelişmesi olan iletişim teknolojilerinde bizim herhangi bir stratejimiz yok -işte, yetkin bir ağız- ve bu stratejimizin olmamış olmasını, bir özelleştirme gerekçesi olarak sunabiliyoruz. Bu, bir acziyet değil midir? Bir ülkenin, bir hükümetin, kendi ülkesinde, dünyanın şu anda yaşadığımız çağda en önemli teknolojisi üzerine bir stratejisi olmaması bir zafiyet değil midir?! Bu zafiyet özelleştirmeyle mi giderilir?!

Devam ediyorum, yine aynı yetkin kişinin, aynı tarihli Radikal Gazetesindeki söyleşisinden; şikâyetleri, niye özelleştirme olsun: "Ben, bir hizmeti verebilmek için bir ihale yapıyorum, ihalenin sonuçlanması dokuz ay alıyor. Kamu İhale Kanununa tabi olmayan özel sektör bunun kararını bir günde verir, en geç üç ayda da hizmete sokar."

Şimdi, İhale Yasasında dokuz ay alıyormuş; onun ayrıntısına girmeyelim.

Değerli arkadaşlarım, 1 Ocak 2004'te bütün dünyaya ilan etmişiz biz Telekom sektörümüzü serbestleştireceğiz diye. 1 Ocak 2004'te serbestleştirilmiş olması gereken Telekom hizmetlerinin, aradan onbeş ay geçtiği halde, hâlâ bunu yapamamış olan bir hükümet var, hâlâ bu serbestleşmeyi gerçekleştirememiş olanlar var; ondan sonra, biz, İhale Yasasında dokuz aylık bir gecikmeden şikâyet ediyoruz. O gecikmeden şikâyet de haklı, ona ben bir şey demiyorum; ama, bundan şikâyet edenin bunu şikâyet etmeye hakkı olması gerekir diye düşünüyorum, öyle bir hak da görmüyorum.

Türk Telekomu özelleştirmenin benim anlayamadığım bir tutku haline gelmiş olması için bir belge daha okuyacağım size. Yalnız, şunu bir açıklamak istiyorum: Özelleştirme ile rekabet arasında telekom gibi bir sektörde bir ilişki yoktur. Özelleştirmeyi, illa, işte, rekabete açacağız, daha verimli işletme, şu bu diye satmaya uğraşıyoruz bu fikri. Hiç ilgisi yoktur özelleşme ile rekabet ve kaliteli servis arasında. Örnek olarak; hepinizde cep telefonu var. Cep telefonunda üç tane şirket kıyasıya rekabet ediyor. Cep telefonunda servisler, hizmetler oldukça iyi. Peki, biz, bu cep telefonunda neyi, kime sattık, neyi özelleştirdik de bu duruma geldik; ne özelleştirildi, ne, kime satıldı; hiçbir şey satılmadı, hiçbir şey özelleşmedi. Yani, havadaki frekansı mı sattık ona buna; hayır. Ne yaptık; izin verdik, ruhsat verdik, sen firma kurabilirsin, ben de senin firmanı gözlerim -yani, kurallara uygun mu çalışıyor- al, kur şirketini dedik. İşte, üç tane şirket, kıyasıya rekabet içerisinde, bayağı da güzel servis, hizmet üretiyor; hiçbir şey özelleşmedi. Yani, özelleştirme ile rekabeti, verimli çalışmayı, hizmet sunmayı birbirine karıştırmayalım. Bu kafa bulanıklığını yaratanların bir maksadı olması gerekir gibi bir artniyet aramak durumundayım; çünkü, ikisi arasında hiçbir ilişki yok. Kabloyu satmışsınız... Yahu, o telleri adam alıp evine götürmeyecek ki, onun üzerinden hizmet verecek. Ee, verin izin, versin; verin izin, yapsın hizmeti zaten; verin ruhsatı. Genel izin var, ruhsat var, yetkilendirme var, bunların çeşitli kategorileri var; verin, rekabet etsin firmalar. İlla bunu satacağım kaygısı, tutkusu nereden kaynaklanıyor? Hiçbir rasyoneli yok, hiçbir rasyoneli yok.

Zaten, bakın, Almanya, Fransa, birçok büyük ülkede, hâlâ yüzde 50'den fazlası devletin elindedir, kamunun elindedir; çünkü, teknolojik bakımdan stratejik bir özelliği vardır telekom altyapısının; bir ülkenin teknolojisinin gelişmesi yönünde, çok büyük stratejik önemi vardır. Bunun farkında olan ülkeler farklı bakıyor bu olaya, öyle, haraç mezat satılması gerekir diye bakmıyor.

Şimdi, Özelleştirme İdaresinin resmî dokümanı -web sayfasından erişebilirsiniz- "Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin Satışa Çıkarılması. "Bakın, ne yazıyor burada; Özelleştirme İdaresi Türk Telekomu satarken; yani, satmak için verdiği ilanda ne yazıyor: "Ayrıca, bu süreçte -yani, şu ana kadar, son aylarda olanlar- Türk Telekom özelleştirmesine yönelik birçok olumlu düzenleme hayata geçirilmiştir." Tekrar okuyorum: "Türk Telekom özelleştirmesine yönelik birçok olumlu düzenleme..." Bakalım bu olumlu düzenlemeler nelermiş:

"1. Yabancılara yönelik sermaye sınırlamasının kaldırılması ve altın hissenin kapsamının daraltılması."

Yani, biz Türk Telekomu yabancılara daha fazla açarak olumlu bir iş yapmışız.

Değerli AKP milletvekilleri, 21 inci Dönem Hükümeti, Türk Telekomun yüzde 45'ini yabancılara satmaya ilişkin bir yasa çıkarırken, şimdi aranızda olan ve sizlerin önde gelen isimleri, bunu "uluslararası sermayeye peşkeş çekmek" olarak nitelemişti. Bu da tutanaklarda vardır. Şimdi, bugün, biz, bunu yabancılara daha çok açacağız diye... Şimdiki yasada yüzde 95'ine kadar yabancılara satılabiliyor. İşte, bakın, olumlu... Kimin için olumlu bu? Özelleştirme İdaresi bu olumlu tanımını kimin için yapıyor; Türkiye için mi?..

2 nci madde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, lütfen tamamlayın efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum.

Peki, 2 nci maddeyi de okuyayım; 2 nci ile 3 üncüyü hızlı okuyayım.

2 nci madde: "Türk Telekomun sorunlu alacaklarına ilişkin düzenlemenin gerçekleştirilmesi, şirketin yüzde 100'ünün satılabilmesinin mümkün kılınması." Bunlar olumluymuş!

Değerli arkadaşlarım, bunlara Türkiye açısından bakılırsa, Türkiye'nin iletişim teknolojileri açısından bakılırsa, ben, burada olumlu bir şey görmüyorum. Bu, satın almak isteyen açısından bakılırsa olumlu -belki- olabilir; ama, Özelleştirme İdaresi kimin açısından olumlu olarak bakıyor bu süreçlere, onu da, dehşetler içerisinde, burada izliyorum.

Sözlerimi kapatırken, tekrar ediyorum: Birincisi, patinaj yapılmıştır. Geçen sene haziran ayında bizim söylediğimiz... Biz, bu maddeye olumlu oy vereceğiz; çünkü, bizim söylediğimize gelindi; fakat, o zamanki uyarılarımız dikkate alınmadı. Cumhuriyet Halk Partisi, öyle, muhalefet yapsın diye yapmıyor; olumlu, yapıcı eleştirilerle geliyor; dikkate alınmıyor. On ay sonra bizim söylediğimiz noktaya gelindi; bir.

İkincisi, hatadan dönüldü. Umuyorum, bu özelleştirme saplantısından ve tutkusundan da dönülür, Türk Telekomun altyapısı bir an önce serbestleştirilir, rekabete açılır, verimli, etkin bir hizmet buluruz, haraç mezat satma sevdasından kurtuluruz.

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Şahsı adına söz isteği var.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, öncelikle, bu kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Bu kanun tasarısı, tam 48 adet kanunda değişiklik yapan bir kanun tasarısı. Herhangi bir milletvekilimiz bu tasarıyla getirilmek istenilen hususları öğrenmek istediği takdirde, 48 adet kanunu masasının üzerine koyacak ve bu kanun tasarısındaki değişiklikler ile bu 48 kanunu karşılaştırarak, ne yapılmak istenildiğini öğrenecek.

Ben, iki gündür, bu kanun tasarısını, bu şekilde incelemeye çalışıyorum; ama, sizlere temin ederim ki, bunun altından kalkmak mümkün değil. Hilkat garibesi gibi bir kanun tasarısı Meclisin gündemine getirilmiş. Ben iddia ediyorum ki, Sayın Maliye Bakanı da dahil olmak üzere, hiçbir milletvekili bu kanun tasarısıyla ne getiriliyor, ne götürülüyor, bunun farkında değil; çünkü, 48 tane kanunu inceleyeceksiniz, araştıracaksınız, bu kanun tasarısıyla karşılaştıracaksınız ve daha sonra yapılmak istenilen değişikliklerin ne olduğunu anlayacaksınız.

Genel gerekçeyi okudum. Genel gerekçede sadece bütçe kanunlarındaki Anayasaya aykırılıktan dem vurularak, böyle bir kanun tasarısı hazırlandığı söyleniyor; ancak, bu, üç beş maddeyi geçmez. Yani, genel gerekçe bile, bu kanun tasarısının hangi saiklerle hazırlandığı konusunda yeterli bir ipucu vermiyor.

Bu öyle bir kanun tasarısı ki, birbirleriyle hiç ilgisi, bağlantısı olmayan birçok kanun maddesinin bir araya getirilerek ortaya konulmuş olan bir kanun tasarısı. Öyle garip hükümler var, öyle milletten ve milletvekillerinden kaçırılmaya çalışılan hükümler var, maddeler var; biraz sonra geleceğim. Ben, üzülerek, bu kanun tasarısını bu Meclisin huzuruna -bazı maddelerini zikredeceğim- kimin getirdiğini burada Sayın Maliye Bakanına sormak istiyorum. Hele bir 19 uncu madde var sayın milletvekilleri... Buradan soruyorum Sayın Maliye Bakanına: Bu 19 uncu maddeyi bu kanun tasarısının içerisine kim yerleştirdi Sayın Maliye Bakanım? Lütfen, benim konuşmamdan sonra gelin, bu kürsüden, bu 19 uncu maddeyi bu kanun tasarısının içerisine kim yerleştirmişse, bunu burada zikredin; ama, ben burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir milletvekili olarak şunu söylüyorum ki, bu 19 uncu madde bu Meclisten geçmez arkadaşlar. İddia ediyorum ki, 19 uncu madde bu Meclisten geçerse, bu Meclisin milletin Meclisi olmadığı ortaya çıkar. Biz, eğer Tokat'ta bir sigara fabrikasında yapılan ihaleyi... Yeni makineler verilmesi gereken bir ihalede -günlerdir gazetelerde tefrika halinde yayımlanıyor- eski makineleri Tokat Sigara Fabrikasına yeni makine diye vermeye çalışanları kurtarmaya çalışan bir madde Meclisin huzuruna getiriliyorsa, bu Meclis, kararlı bir şekilde, asil bir şekilde, 19 uncu maddeyi buradan geçirtmeme noktasında çok kararlı davranmak durumundadır arkadaşlar.

Hele hele bu 19 uncu maddenin yürürlük tarihine dikkatinizi çekmek istiyorum. Yürürlük tarihi 1.10.2004; yani, beş ay öncesinden itibaren yürürlüğe girecek. Yine Sayın Maliye Bakanına soruyorum: Bunun hikmeti sebebi nedir Sayın Bakanım? Niçin bu madde beş ay öncesinden geçerli olmak üzere yürürlüğe giriyor? Siz kimi kurtarmaya çalışıyorsunuz? Fakir fukaranın, garip gurebanın haklarını Tokat'taki bir sigara fabrikasına -eldeki raporlar şimdi onu gösteriyor- eski makineleri yeni makine diye satmaya çalışan müteahhitleri mi kurtarmaya çalışıyorsunuz?

Sayın AK Partili milletvekillerine buradan bir kez daha sesleniyorum: Ne olur bu 19 uncu maddeyi iyi okuyun arkadaşlar. Bu 19 uncu madde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SARI (Osmaniye)- Geçmeyecek.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Geçmeyecekse, çok güzel. Ben de onu istiyorum zaten; ama, merak ediyorum, bu 19 uncu maddeyi, bu kanun tasarısının içerisine kim yerleştirdi arkadaşlar?

YAHYA BAŞ (İstanbul) - Ben yerleştirdim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sözlerinizi tamamlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

Sayın milletvekilim oradan diyor ki: "Ben yerleştirdim." O zaman, Sayın Milletvekili, gelin, bu kürsüden, bunun hesabını bütün milletin huzurunda verin; hangi gerekçeyle bu 19 uncu maddeyi bunun içerisine yerleştirdiğinizi, geliniz, buradan, bu kürsüden millete ifade ediniz. Bunun altından kalkamazsınız sayın milletvekilleri; İktidar Partisi de bunun altından kalkamaz; bunu getiren eğer sizseniz Sayın Milletvekili, sizin de, bu kanun tasarısındaki bu maddenin altından kalkmanız mümkün değil.

Sayın Başkanım, müsaadenizle, bir iki cümle daha söylemek istiyorum. Daha söylenecek çok şey var; ama, ben birçok maddede söz aldım, o maddelerde de bu hususları dile getirmeye çalışacağım; ancak, şunu ifade etmek istiyorum ki, bu kanun tasarısının içerisinde -çok açık ve net bir şekilde söylüyorum- yine Anayasaya çok aykırı hükümler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Göreceksiniz, iddia ediyorum, bu kanun tasarısı buradan geçerse, mutlaka, Sayın Cumhurbaşkanından, bir kez daha görüşülmek üzere, mutlaka, bu Meclise geri gönderilecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Çetin, soru soruyor musunuz?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Evet.

BAŞKAN - İzzet Bey, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkanım, biraz evvel, tasarının tümü üzerinde görüşmeler yapılırken, Maliye Bakanımız burada olmadığı için soru sorma hakkımı buraya bırakmıştım. Belki, maddeyle ilgili değil, ama, yasanın bütünüyle ilgili olduğu için, aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.

BAŞKAN - Yalnız, zamanımız dar; kısa...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Tabiî, bu zamanı, herhalde, bir öncekinde biraz değerlendirme imkânı verirsiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Cihaz verirse olur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakanım, bu kanuna, konuşmacı arkadaşlarımızdan ya da iktidar, muhalefet milletvekillerinden "torba kanun" diyen oldu, "çuval kanun", “harar kanun", “hilkat garibesi kanun" gibi benzetmeler yapıldı. Tabiî, bunun altında yatan neden, bu kanunun pek çok yasaya, kanun hükmünde kararnameye atıfta bulunması. Ben, çok somut olarak, kaç kanunda ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören bir tasarıyla karşı karşıyayız? Bu bir.

İkincisi: Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama tarihinde 32 maddelik bir kanunun görüşmelerinde şimdiye kadar altkomisyonda 52, Plan ve Bütçe Komisyonunda 29 değişiklik önergesi verilerek, üzerinde bu kadar çok oynanılan bir tasarı şimdiye kadar Meclis gündemine gelmiş midir?

Üçüncü sorum: Siz, âdeta "devletin elinde ne varsa, her şeyi elden çıkaracağım; ucuz-pahalı, yerli-yabancı, yargıdan dönerse de farklı olmaz, babalar gibi satacağım" diyerek, Osmanlıdan günümüze mal ve hizmet üreterek ülkemizin bugünlere gelmesine önderlik etmiş kurumları satma sevdasındasınız. Tabiî, uygulanan politikalar, ikibuçuk yıldan beri gösteriyor ki, borç politikaları, borcu borçla çevirme politikaları. Bir an için bütün kamu kuruluşlarını elden çıkarsanız bile, borcu kapatmaya yetmeyeceği açık. Diyelim ki, yetti, hepsini de elden çıkardınız, satacak kamu kurum ve kuruluşu da bulamayınca, neyi satmayı düşünüyorsunuz? Siz, neden, vergiyi tabana yayma, kayıtdışı ekonomiyi kayda alarak ve üreterek devletin finansman ihtiyacını karşılama yerine, özelleştirmeyi vergilemenin yerine ikame ediyorsunuz? Neden, bu yasa tasarısıyla yeşilkartlı ve 65 yaşını doldurmuş muhtaç yurttaşlarımızdan ilaç bedelinin yüzde 20'sini almayı tasarladınız?

Sosyal devleti tahrip etme, IMF ve Dünya Bankası gibi dünyanın tefeci kuruluşlarına muhtaç olma ötesinde, AKP olarak, hükümet olarak, Maliye Bakanı olarak bir finans politikası neden düşünmüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, kablolu TV hizmetlerinin Türksat'a devriyle birlikte hizmetlerin genişleyebileceğini düşünüyor musunuz?

Devirle birlikte internet ve buna benzer hizmetler de alınabilecek midir?

Son sorum: Türksat uydularından da kablo TV noktasında faydalanma olabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın ışık.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.

Konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Meclis Genel Kurulunda 10 Haziran 2004 Perşembe günkü görüşmeler sırasında ben -tutanaklarda da sabittir- Sayın Ulaştırma Bakanına, aslında özelleştirme yapılmamasını; ama, yapılacaksa da, bu kablo TV'nin özelleştirme kapsamı dışında kalması gerektiğini söylemiştim. O zaman buna olumlu yanıt verilmedi. Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra hükümet bizim söylediğimiz noktaya geldi. Bu gibi patinajları yapmaya devam etmemek için Sayın Bakan herhangi bir şey düşünüyor mu? Bu bir.

İkinci sorum da, yine, bu, Telekom özelleştirmesiyle ilgili, Sayın Ulaştırma Bakanının bir sözüdür; ama, özelleştirme taraftarı olarak size de sorabilirim. Sayın Ulaştırma Bakanı aynen medyaya şöyle demişti. Belki aynen değil; ama, kelimesi kelimesine olmasa da şöyleydi: "3-4 maddelik yasayı Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti nedeniyle Meclisten ancak iki üç haftada geçirebiliyoruz, ondan sonra Sayın Cumhurbaşkanından veto yiyoruz, ondan sonra da Allah'ın emri..." Aynen bu tabiri kullanmıştı "... Anayasa Mahkemesine gidiyor."

Sayın Bakan, yani, protokol sırasına göre önce Tanrıyı, sonra Cumhurbaşkanını, daha sonra da Cumhuriyet Halk Partisini karşınıza almış görünüyorsunuz. Bu çabanızda devam etmeye kararlı mısınız? Bunu da soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sorulara cevap vermek üzere, buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Çetin "burada kaç kanunda ve kaç kararnamede değişiklik yapıldı" diye soruyor.

Şu anda onun ne kadar olduğunu tam bilemiyorum; ama, arkadaşlarımın teknik çalışmasının neticesinde kendisine burada ne kadar değişiklik yapıldığını yazılı olarak bildireyim.

Bu kadar değişiklik yapmayı, bu kadar önerge vermeyi, Sayın Çetin, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisine bizim herhangi bir şeyimiz varmış gibi, emrimiz olabilirmiş gibi yahutda herhangi bir tavsiyemiz olabilirmiş gibi algılıyor; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin hür iradesinin teşekkül ettiği yerdir. Dolayısıyla, bu Meclis, bu çatı altında, gelen kanunlara önerge de vermek Büyük Millet Meclisinin hakkıdır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Komisyonlar da var!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Değişiklik yapmak da Büyük Millet Meclisinin hakkıdır ve Büyük Millet Meclisinin bu fonksiyonlarına hiç kimse bir sınır getiremez; o bilinsin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Komisyonlarda değişiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, komisyonda çalışanlar da Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleridir, burada Genel Kurulda olanlar da Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleridir; milletin iradesini burada temsil ediyorlar; istedikleri değişiklikleri yaparlar; kimse buna bir şey diyemez. Onun için, bu düşünceyi bir defa katiyen kafamızdan çıkaralım.

İkincisi; ben her şeyi satacağım, efendime söyleyeyim, ne önüme gelirse satacağım... Bakınız, geldiğimiz günden beri bir şey anlatmaya çalışıyoruz. Etrafınıza bakın, Türkiye'nin etrafına bakın, Avrupa'ya, gelişmiş ülkelere bakın, efendim, gelişmekte olan ülkelere bakın; özelleştirme sorununu herkes halletti, herkes bu problemi çözdü.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Vazgeçtiler Sayın Bakan, vazgeçtiler...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Daha hâlâ, özelleştirmenin karşısında...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yağmalama yapan olmadı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, yağmalama yapan kimdir?

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Balıkesir SEKA...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Burada her şey, açık seçik, milletin gözü önünde teşekkül ediyor...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İzmir Limanı...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - ... milletin gözü önünde cereyan ediyor kanunlara uygun ve şeffaf vaziyette; fakat, siz, özelleştirmeye karşı olduğunuz için, buna çeşitli şeyler getirmeye çalışıyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Bakan, TÜPRAŞ'ı kaça satıyordunuz, şimdi kaç ediyor?

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ereğli'yi niye özelleştirmiyorsunuz?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - TÜPRAŞ'ı da çıkarırız ihalelere, kaç para verirlerse ona.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Şimdi kaça gidiyor Sayın Bakan, kaça satıyordunuz?!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, işte, bizim farkımızı iyi anlayamamanın derdi bu.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Balıkesir SEKA'yı kaça verdiniz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, 17 Aralığı bir hatırlayın; 17 Aralıktan önceki Türkiye'ye bakın, 17 Aralıktan sonra Türkiye'ye bakın; Türkiye'nin güven ve itibarı artmıştır, Türkiye'deki bütün kuruluşların fiyatları artmıştır.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Kıbrıs da satılmıştır bu arada.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Bakan, Ereğli'yi biraz anlatın, Ereğli'yi...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sırası gelince Ereğli'yi de anlatırız.

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika...

Sayın milletvekilleri, ne zamandan beri karşılıklı diyalog var?... Lütfen... Başkanlığa da saygı duyalım. Bakan anlatıyor, sizin söyleyeceğiniz bir şey varsa, söz hakkınız var. Lütfen arkadaşlar...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Ben sizi dinledim.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan da Genel Kurula hitap etsin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - İkincisi, bu özelleştirmeyi, lütfen, içinize sindirin; Türkiye'nin geleceğidir bu, evlatlarımızın geleceğidir. Bunu içinize sindirin; bunu kabul edin; gerçeklerden kaçmayın.

ALİ ARSLAN (Muğla) - İşsizleri yerleştirin, Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - İkincisi, bakınız...

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu; geri kalanlara yazılı cevap verebilirsiniz.

Teşekkür ediyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Peki Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini de tamamladıktan sonra, şimdi, madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 1 inci maddesine aşağıdaki bendin (a) bendi olarak eklenmesini ve diğer bentlerinin buna teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Salih Kapusuz

Mustafa Ataş

Yahya Akman

 

Ankara

İstanbul

 Şanlıurfa

 

Recep Koral

Halil Ürün

Mehmet Kılıç

 

İstanbul

Konya

Konya

a) Ek 17 nci maddesinin son fıkrasında yer alan "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan" ibaresi "Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bağlı olduğu Bakan" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Takdire bırakıyorsunuz.

Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Katılıyorsunuz.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilindiği üzere, 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununa 27/1/2000 tarihli ve 4502 sayılı Kanunun 11 inci maddesi ile eklenen değişik Ek 17 nci maddesinin son fıkrasında "Yukarıda anılan Bakanlar Kurulu kararlarında belirtilen esaslar çerçevesinde her türlü satış işlemlerinde, satılacak hisselerin mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmeleri ve diğer anlaşmaları ve gereken belgeleri imzalamaya, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan veya yetki verdiği temsilci yetkilidir." hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanunla özelleştirme uygulamalarına ilişkin esas ve usuller düzenlenmiş olup, bu kapsamda, kuruluşların satış, kiralama, işletme hakkı devri ve işin gereğine uygun sair hukukî tasarruflarla gerçek ve/veya özel hukuk kişilerine devredilmesi konularında nihaî devir işlemlerini onaylamak yetkisi Başbakanın başkanlığında kurulmuş olan Özelleştirme Yüksek Kuruluna aittir. Başbakanın 4046 sayılı Kanun kapsamındaki yetkilerini bir Bakan vasıtasıyla kullanabileceği hükme bağlanmıştır.

Bu çerçevede kamudaki özelleştirme uygulamalarında bütünlüğü ve yeknesaklığı sağlamak bakımından Türk Telekomünikasyon A.Ş'nin hisselerinin mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmelerin, diğer anlaşmaların ve gereken belgelerin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bağlı olduğu Bakan tarafından imzalanmasını teminen gerekli düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda 1 inci maddenin okutulan bölümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddenin (b) bendini, geçici maddeyi okutuyorum:

b) Geçici 9 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 10.- Türk Telekomun, ortak yerleşim alanları ve kablo tv şebekesinin içinden geçtiği ortak altyapı tesisleri hariç olmak üzere, kablo tv hizmet ve altyapısıyla ilgili, tüm taşınır ve taşınmazları, her türlü teçhizat, araç, gereç, malzeme, yazılım ve donanımları, her türlü fikrî ve sınaî hakları ile sair hak, alacak ve borçları, her türlü sözleşmeleri ve kredi anlaşmaları ile leh ve aleyhe açılmış ve açılacak olan davaları, icra takipleri ve halen yürütülen veya sonuçlandırılan tüm idarî inceleme ve soruşturmaları, bütün hak, borç, alacak, yetki ve yükümlülükleri ile birlikte Türksat A.Ş.'ye devredilir. Devir işlemleri üç ay içerisinde yapılacak protokoller ile sonuçlandırılır. Bu protokollerde, Türk Telekomun, yedekleriyle birlikte devrettiği kablo tv altyapısı ile Türksat A.Ş. tarafından 2005 yılı sonuna kadar tesis edilecek kablo tv altyapısı için Türksat A.Ş.'ye ortak yerleşim ve tesis paylaşımını Türksat A.Ş.'nin görev sözleşmesi süresince ücretsiz olarak sağlayacağına, ortak yerleşim alanları ile müşterek kablo tv altyapı tesislerinin ne şekilde paylaşılacağına ve bu altyapının bakım ve işletmesinin ne şekilde yürütüleceğine ilişkin hükümlere de yer verilir. Bu madde kapsamındaki bütün devir, temlik ve intikaller ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenecek her türlü sözleşme, protokol ve kağıtlar, gelir ve kurumlar vergisi dahil her türlü vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerden müstesnadır.

Türk Telekomun iş mevzuatına tâbi bulunan personelinden istekli bulunanlar, ek 33 üncü maddesindeki usûl ve esaslara uygun olarak Türksat A.Ş.'ye devredilir. Bunlar hakkında ek 33 üncü madde hükümleri uygulanır.

Kurum ve Türksat A.Ş. arasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki ay içinde bu Kanuna ve Kurum düzenlemelerine aykırı olmayacak şekilde, görev sözleşmelerinde gereken değişiklikler yapılır. Bu süre zarfında görev sözleşmelerinde gereken değişikliklerin yapılmaması halinde Kurum, 2 nci maddenin (f) fıkrasındaki yetkilerini kullanır. Değiştirilen görev sözleşmeleri, Danıştayın en geç iki ay içerisinde düşüncesini bildirmesini müteakip, taraflar arasında imzalanmak suretiyle yürürlüğe girer. Türksat A.Ş. ve Türk Telekomun ana sözleşmelerinde, bu maddeye göre yapılması gereken değişiklikler bir ay içerisinde tamamlanır.

Türk Telekom tarafından Türksat A.Ş.'ye devredilecek aktif ve pasif değerler arasındaki menfi fark, Türk Telekom tarafından Hazine Müsteşarlığı adına borç olarak kaydedilir. Bu tutar, Türk Telekomun 2004 yılı gelirlerinden 2005 yılında Hazineye aktarılması için belirlenen temettü tutarına halel gelmeksizin dağıtılacak ilk temettü alacağına mahsup edilmek suretiyle tasfiye edilir. Türksat A.Ş. tarafından devralınan aktif ve pasif değerler arasındaki müspet fark ise Hazine Müsteşarlığının payı olarak Türksat A.Ş. sermayesine eklenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, biraz önce verdiğiniz bir cevapta "Parlamento her şeye hâkimdir, istediği yasaları buradan çıkarır" dediniz. Bu mantık, iktidara geldiğiniz günden bugüne kadar, hep sizi yanlışa sürüklüyor. Parlamento çalışır; ancak, Anayasaya bağlı olarak, Anayasa kurallarına bağlı olarak çalışır. Bunlara da dikkat etseniz, Parlamentonun zamanı bu şekilde israf edilmez.

Yine bir cevabınızda özelleştirmeye değinip "siz özelleştirmeye karşısınız" diye sürekli tekrarlıyorsunuz. Bunları geçmiş dönemlerde de yaşadık. Bizler hep buradan ilan ediyoruz; biz özelleştirmeye değil, özelleştirilecek bazı kuruluşlara karşıyız; ancak, biz, yağmaya karşı olduğumuzu defalarca dile getirdik. Bundan önce de, Türkbank ihalesinde, Türkbankın özelleştirilmesinde aynı konuyu tartıştık ve o dönemde de söyledik; bir yağma var, bir soygun var, bir hortum var... O dönemde de, Türk Milletinin kafasını çelmek için başka şeyler söylendi. Bunları bırakıp, burada doğru çalışmaya bakalım.

Yine geçtiğimiz günlerde bir yasa çıkardınız, öğrenci affı dediniz. O yasada, Cumhuriyet Halk Partisinin uyarıları oldu; bu aftır, gerekli çoğunluğu sağlayın yapın, yoksa geri döner dedik; ama, dinlemediniz, çıkardınız ve bu Parlamentonun zamanını çaldınız.

Bugün de, buna benzer bir kanun çıkıyor. Bu kanunu anlamak da mümkün değil. Ben, Parlamentoyu yirmi yıldır izlerim, yakından takip ederim, bu Parlamentoya bu şekilde bir kanunlar dizisinin geldiğine hiç şahit olmadım. Bakana soruyoruz, kaç kanun değiştiriyoruz burada, kaç kanun hükmünde kararname değiştiriyoruz diyoruz, Bakan da bilmiyor! Bu çalışmayla, doğal olarak, bir sonuç alamayız.

Bu aşamada maddeyle ilgili görüşümü açıklamak istiyorum. Kablo TV'yi Türk Telekomdan Türksata devrediyoruz. "Devredilsin, bazı zorluklar var, o nedenle devrediliyor" denilebilir; ancak, Türkiye'de şöyle bir durum da var: Türksatı hükümet inceledi mi? Türksatın durumu ne? Benim bildiğim kadarıyla, Türksat, bugün çalışamaz bir konuma geldi, uydularının bazıları önümüzdeki günlerde devredışı kalacak duruma geldi. Türksat, çok ciddî olarak personel sıkıntısı çekiyor. Kendi kendisini yönetemeyen Türksat'a, bir de Kablo TV'yi devrediyorsunuz ve çok ciddî çıkmazlar içerisine girilecektir ve bu devirde, nasıl çalışacağı konusunda da netlikler yok.

Yine, medyanın çeşitli alanlarında, hükümet, çeşitli kanunlarda, çeşitli değişiklikler getiriyor. Hepsi birbiriyle ya çelişiyor ya da medyayı içinden çıkılmaz bir duruma sürüklüyor. AKP bunu hep yapıyor.

Şimdi, yine Parlamentonun önünde bir kanun var, RTÜK Yasası değiştiriliyor. RTÜK, kurulduğundan beri sürekli tartışılan bir kurum, bu Parlamentoda çok tartışıldı. RTÜK'ün üyeleri Parlamento tarafından seçildi, arkasından çok çeşitli tepkiler geldi, o değiştirildi, yeni yasa çıkarıldı, onu Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bugün, yepyeni bir hazırlık yapılıyor; burada da "RTÜK'ün yönetimini hükümet atar" deniliyor ve Türkiye'deki özerkleştirmeye, bağımsız hale getirmeye çalıştığımız kurumların hepsi, içinden çıkılmaz hale getiriliyor. Hükümet, bu tavrını kısa sürede terk etmelidir. Eğer böyle çalışırsa... Biz, burada, Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok ciddî uyarılar yapıyoruz, doğru işler yapalım diyoruz, Türkiye daha kötü günlere gitmesin istiyoruz ve sizlere de yol gösteriyoruz; ancak, ısrarla, AKP yöneticileri ve hükümet, bu uyarılarımızı, bu ısrarlarımızı dinlemiyor; burada çıkardığı kanunların hepsi yanlış çıkıyor ve tekrar bu Parlamentoya dönüyor. Bu kanunda da aynı şeyin olacağını izliyorum ve görüyorum. Lütfen, bu konularda daha dikkatli olalım, daha disiplinli çalışalım ve Parlamentoyu da bu hale sokmayalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, aracılığınızla, biraz evvel zaman darlığı nedeniyle soramadığım, ama, geneli ilgilendiren bir konuyu Maliye Bakanımıza sormak istiyorum.

Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, bir yasayla SSK sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığına devredildi ve bu konuda, hem Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Sigortalar Kurumu arasında hem de Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Türk Eczacılar Birliği arasında, reçete karşılığı ilaçların verimine ilişkin bir anlaşma var. Bu anlaşmaya rağmen, bir aydan bu yana, hastalar, özellikle kanser hastaları, ithal ilaçları, hastalıklarını tedavi etme amacıyla almaları gereken ilaçları alamıyorlar. Hükümet olarak, Bakan olarak, bu sorunu nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Hastalar, daha ne kadar, kanser ilaçlarını alabilmek için eczane eczane dolaşmaya devam edecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Kablolu TV hizmetlerinin Türksat AŞ'ye devrinde temel gerekçe nedir Sayın Bakanım? Burada, Türksat AŞ'ye yönelik birtakım eleştiriler mevcut. Türksat AŞ'nin, bu konuda, kablolu TV'yi devralmakla, buradaki işlevselliği sıkıntıya mı düşecek?

Bir de, burada, maddede aktif ve pasiften bahsediliyor. Aktif konumunda, Hazinenin hisse noktasında bir değerlendirmesi var, pasif konumunda da, Hazineye yük getirme gibi bir değerlendirme yapılmış. Kablolu TV'nin bugünkü konumu nedir Sayın Bakanım, bu aktif pasif noktasında?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, Sayın Çetin'in sorusunu cevaplandırıyorum.

SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili olarak, reçete sahiplerinin ilaca erişim konusundaki problemleri giderilmiştir ve bu konuda, yeni yaptığımız, Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı olarak yaptığımız araştırma neticesinde, artık, herhangi bir probleme de rastlanılmamıştır ve kanser hastalarımız da diğer hastalarımız da gerekli ilaçları gayet kolay bir şekilde temin etmeye başlamıştır. Orada, ilk günlerin bir kargaşası olmuştur ve bu, bilahara giderilmiştir.

Sayın Işık'ın sorusu; Türksata devredilmesinin gerekçesi şudur: Rekabet Kurulu, Telekomun özelleştirilmesi sırasında, kablolu TV hizmetlerinin ayrılmasını, Türk Telekomdan ayrılmasını ve ayrı bir şirket olarak ihdas edilmesini istedi.

Dolayısıyla, Türk Telekom olarak da, özelleştirmeye, orada, birlikte konu edilmemesini istedi; Rekabet Kurulunun kararı. O karara uygun olarak Türksata devrediliyor. Bu konuyla ilgili olarak da Telekom ve Türksat da herhangi bir ilave yüke duçar kalmamış oluyorlar bu düzenlemeyle.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakan, bu hastaları size gönderebilir miyim? Bugün gelen, ilacını alamayan ve ilacımı alamadım diye gelen hastaları size yönlendirebilir miyim? Bugün geldiler.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Gönderebilirsiniz tabiî; bana da gönderin, Sağlık Bakanlığına da gönderin; biz, problemi çözmek için varız.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Soru - cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Çerçeve 1 inci maddeyi tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 26.5.1927 tarihli ve 1050 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 12.- Maliye Bakanlığınca belirlenen ekonomik kodlardan Devletin zimmetinde gerçekleşip, bütçe tertibi bulunmakla birlikte masrafın oluştuğu yer ve zamanda ödeneği bulunmayan harcama tutarları; dayanağını oluşturan harcama belgeleri de eklenmek suretiyle usulüne göre tahakkuk ettirilir. Bu harcama tutarları, "Ödeneğine Mahsup Edilecek Harcamalar Hesabına" yazılarak "Bütçeleştirilmiş Borçlar Hesabına" kaydedilir. Bu şekilde hesaba alınan tutarlar, ödeneğinin gelmesini müteakip bütçeleştirilmiş borçlar hesabından ödenir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usûller Maliye Bakanlığınca belirlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ; buyurun.

Sayın Sağ, kişisel söz isteğinizle birleştiriyorum; süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı, taşıdığı mütevazı adına rağmen, aslında, mahiyeti itibariyle bir ayrıcalıklar tasarısıdır.

Değerli arkadaşlar, mızrak çuvala sığmaz. Çok bilinen ve yüzyılların tecrübelerini bugüne taşıyan bu veciz sözün bir kez daha doğrulandığını ve madde metinlerinde gizlenmiş niyetlerin, zorlanarak da olsa, gerekçelerde açık hale geldiğini görüyoruz. Her ne hikmetse, bir türlü halkın cebine ve mutfağına yansımayan, ekonominin yolunda gittiği iddiaları, özel sektörde, son haftalarda, yazılı medyanın ekonomi sayfalarındaki yakınmalarda kendisini göstermeye başladı. Kamudaki yansımasını ise önümüzdeki tasarı metninden okuyup tartışarak, birlikte değerlendirecek ve bu cilalı ekonominin hikmetinden nasıl sual olunabileceğini göreceğiz ve yine göreceğiz ki, bu sahte saadet gemisi, içindeki pembe gözlüklü politikacılarla birlikte karaya oturmak üzeredir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı, hesap vermekten kaçınmanın, kaçmanın, bunu yaparken de suçluluk psikozu içinde hukuksuzluğun hukukunu yaratmanın bir belgesidir. Bu tasarı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Emekli Sandığı Kanunu, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve diğer kanunlardan anlaşılacağı gibi, hükümet politikalarının yürütülmesinde ortak sorumluluk alan, politik ve bürokratik kadroların ücret ve benzer gelirlerini artıran bir düzenlemedir. Bu tasarının 3 üncü maddesinin (g) bendi, 22 nci maddesi ve 33 üncü maddesi, efradını cami ağyarını mâni maddeleri olup, bu maddede belirtildiği gibi, bürokrasinin hedef ya da muhalif kesimlerinin ya yargıya başvurudaki özlük haklarıyla ilgili hukukî haklarını zayıflatan ya işine son verilmiş kamu işçisinin, yargı kararına rağmen işine dönüşünü engelleyen ya da genel bütçeye dahil idareler ile katma bütçeli idarelerin ihtiyaç fazlası personelini, dönersermayelere, kefalet sandıklarına ve henüz tamamlanamamış olup bütçeden yardım alan kuruluşlara nakline yetkili bir maliye ve istihdam bakanı yaratan bir garip metindir.

Bu tasarının geçici 1 inci ve geçici 2 nci maddelerinde olduğu gibi, bazı kamu kurumlarının ödeyemediği dışborçlarının hazine tarafından üstlenilmesiyle dış itibara ilişkin zevahiri kurtarma operasyonudur.

RECEP GARİP (Adana) - Hangisinden bahsediyorsunuz?

KEMAL SAĞ (Devamla) - Görüştüğümüz yasa...

Bu tasarı, geçici madde 3 ve geçici madde 4'te öngörüldüğü gibi, bazı kamu kurumlarının içborçlarına çare aramaları çabaları olup, içinde hızlı tren skandal projesinin de bulunduğu içpolitika malzemesinin bedelini, zaten bir tasfiye politikasına dönüşen özelleştirmeyle yetinmeyip, arazi satışlarından medet umarak ödemeyi basiret bilen bir politikanın başka bir versiyonudur.

Bu tasarı, 5 inci maddesinde öngörüldüğü gibi, hükümetin devlet imkânlarıyla sağlık hizmetlerinin yürütülmesindeki aczini ve hastaneler ile burada sunduğu imkânları sevk ve idare etmedeki basiretsizliği, bütün bu iş ve işlemleri dönersermayeye ihale ederek örtmeye çalışmak, ancak, hastayı müşteriye döndüren bu ilk ciddî ve kalıcı adımla da devletin sosyal sorumluluklarından en önemlisini tarihe gömmek demektir ve nihayet, bu tasarı, plan ve programın zaten unutulduğu, yasal bir zorunluluk olan bütçe gerçeğinin tanımının bile tecavüze uğradığı koşullarda, tasarının 2 nci maddesinin gerekçesinde aynen ifade edildiği gibi, taahhüde veya karara dayanmayan ve sınırlanması mümkün olmayan harcama tutarı, yer ve zaman itibariyle önceden net olarak tespit edilemeyen, tedavi, ilaç, elektrik, su, doğalgaz, ilama bağlı borç, mahkeme gideri ve doğal afet gibi durumlara bağlı harcamaların, Maliye Bakanına verilen yetki çerçevesinde belirlenecek ekonomik kodlardan izlenmesine imkân veren bir düzenleme. 1050 sayılı Yasaya ek 12 nci madde olarak entegre ediliyor ve iş, doğal afetlerin bütçelemesine kadar vardırılıyor.

Değerli arkadaşlarım, gerekçesine kısaca değindiğim ve tasarının 2 nci maddesi olarak düzenlenen bu hususu, bugüne kadar görmezden gelinmiş ya da reddedilmiş bir gerçeğin itirafı olarak da kabul etmemiz mümkündür. Kış koşullarının nasıl olacağını ve ne kadar doğalgaz kullanacağını, içinde bulunduğu ayda ne kadar elektrik yakıp ne kadar su kullanacağını ve aile efradının kaç kez hasta olup ne kadar ilaç kullanacağını, bu kadar değişkenle, yani, tedavi, ilaç, elektrik, su ve doğalgaz gibi bunlardan ibaret giderlere ilişkin tahmin yapan bir asgarî ücretlinin öngörü ve imkânları neyse, bu maddede somutlaşan bütçe ve bütçeleme yaklaşımı da farklı değildir.

Değerli arkadaşlar, belki bu bütçe anlayışı ya da yaklaşımıyla kamu maliyesinin bilinen bütçe tanım ve gereklerinden uzaklaşılmıştır; ama, sadece, tedavi, ilaç, elektrik, su, doğalgaz alım veya tüketim tahminlerine ilişkin sorunlar ve bunların bütçeleme güçlüğü nedeniyle halkın ortalama standardına yaklaşılmıştır. Burayı da tebrik ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tasarının sözü edilen 2 nci maddesi, bütçede tertibi bulunmakla birlikte, harcamanın oluştuğu yer ve zamanda ödeneği olmadığından tahakkuk ettirilmesi mümkün olmayan harcamaların tahakkukunu imkân dahiline sokmaktadır. Buna göre, önce harcama gerçekleşmiş olacak, yani, teslimi yapılmış mal veya hizmet, bu iş ve işletmelere bağlı olarak doğmuş yükümlülükler ve hukukî sonuç doğuran bütün bu aşamadan sonra ödenek tefriki yapılacaktır. Bu uygulama, istim arkadan gelsin anlayışına dayalı bir uygulama olup, hem bütçenin yıllık olma özelliğini zedeler ve hem de ödenek aşımlarına sebep olur. Bu yüzden de, bütçeyle disiplin altına alınması gereken ve bu sebeple bütçe içinde yer alan harcamaların fiilen kontrolden çıkmasına yol açabilir.

Değerli arkadaşlar, madde gerekçesinde ileri sürülen ve bu maddenin değiştirilmesine yol açan sebepler bir bütçe dönemiyle sınırlı ya da geçici nitelikte sebepler değildir. Bunun, kanun metni ve gerekçesini yazanlar tarafından da böyle anlaşıldığı "taahhüde veya karara dayanmayan ve sınırlanması mümkün olmayan, harcama tutarı yer ve zaman itibariyle önceden net olarak tespit edilemeyen" ifadesinde açıktır. Burada sorun, bütçe içindeki harcama unsurlarının niceliğinden çok, bütçedışı nitelikteki harcama ya da giderlerin belirli bir gecikmeyle de olsa bütçe içine alınma çabasıdır. Hafızamızı biraz yokladığımızda, bu türden girişimlerin daha sistemli, daha organize şeklini yakın geçmişte bütçedışı fon uygulaması olarak görmüş ve yaşamıştık. Demek ki, bu iktidar da eski iktidarların anlayışını benimsemiş artık herhalde! Ne diyelim; hayırlı, uğurlu olsun! Durum, harcamaların bütçe dışında gerçekleşmesi anlamında fonlarla benzer nitelikler göstermekte; harcamanın yapılmasından sonra da ödeneğin sağlanması bakımından bütçe içine taşınması anlamında farklı görünmektedir; ancak, her durumda, fonların kaldırılmış olması nedeniyle oluşan bu boşluğun doldurulması gayretiyle karşı karşıya kaldığımız da bir gerçektir. Bu durumun en çarpıcı örneğini, dönersermaye uygulamalarının teşvikindeki hararet derecesinde görmek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, bu tasarının 5 inci maddesiyle Sağlık Bakanlığı dönersermayelerine sonsuz imkân ve yetkiler verilmektedir. Peki, üniversite dönersermayelerine neden aynı fırsatlar verilmemektedir?

Değerli AKP'li arkadaşlarım, yoksa, rektörlere güven mi duymuyorsunuz?

2005 yılı bütçe tasarısıyla birlikte sunulan kuruluş bütçelerinin incelenmesinden özellikle analitik bütçe kodlanmasının eksik ve yanlış değerlendirilmesinden kaynaklı uygulama problemleri nedeniyle, kuruluş bütçelerinin, kurumların gelecek dönemde hangi temel amaçları ne şekilde yerine getirecekleri konusunda bilgi üretmeyen dokümanlara dönüştüğü ve son iki yılın bütçe tekniklerinde bu anlamda politika oluşturma, planlama ve bütçeleme ilişkisinin koptuğu ve genel niteliklerin öne çıktığı bir yapı arz etmeye başladığı, bu Parlamentoda, maalesef, görüp yaşadığımız gerçeklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda açıkladığım nedenlerle, madde metninin geçici ve masum bir düzenleme ifade ettiği konusunda ciddî tereddütlerimiz bulunmaktadır. Bütçenin fonksiyonel kodlama ve sınırlandırma esasına göre ele alınmasından kaynaklanan yapısal bir problem olarak, Yüce Meclisin, esas itibariyle, plan ve program uygulaması çerçevesinde programlar ve alt programlar üzerinden yapması gereken denetim sürecine ilişkin tereddütlerimiz açıkça ortadayken, bu madde düzenlemesini başka türlü ele almamız, en azından, şimdilik mümkün değildir.

Uyarılarımızın gözardı edilmeyip dikkate alınması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunun;

a) 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile (b) ve (d) fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İştirakçilerin görevleri ile ilişiklerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir. 43 üncü maddede yazılı olanlar dışında, hizmet süreleri ne olursa olsun 61 yaşını dolduranlar hakkında da hizmetin gereğinin ve niteliğinin zorunlu kıldığı durumlarda kurumlarınca yaş haddi uygulanabilir. Bu görevlere, 65 yaşını dolduranların açıktan veya naklen atamaları yapılamaz."

"b) Üniversite öğretim üyelerinin görevleri ile ilişiklerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67 yaşını doldurdukları tarihtir."

"d) (b) fıkrasında belirtilen görevlere 67 yaşını, (ç) fıkrasında belirtilen görevlere ise hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan veya naklen atanamazlar."

b) 44 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İştirakçilerden; talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgileri kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malûl olup, bu malûllükleri asıl vazifelerini yapmaya mani olmayanlar ile Sandığa tâbi göreve atandıkları tarihten önce malûl sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle bu Kanunun malûllüğe ilişkin hükümleri uygulanmaz. "

c) 89 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 89. - Emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan; asker, sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için, aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.

Verilecek emekli ikramiyesinin hesabında, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler nazara alınmaz.

İştirakçilerden, kanunlarla belirlenen bekleme süreleri sonunda kadrosuzluk veya yaş haddi sebebiyle emekliye sevk edilenler ve vazife malûllüğü hükümlerine göre vazife malûllüğü aylığı bağlananlar ile ölüm sebebiyle haklarında emeklilik işlemi uygulananlara; bu Kanuna göre aylığa hak kazandıkları tarihi takibeden üç ay içinde emekli ikramiyesinin hesaplanmasına esas alınan katsayılarda meydana gelecek artış nedeniyle oluşacak ikramiye farkları ile ilk malî yılın birinci ayında katsayılar dışındaki diğer unsurlarda meydana gelecek artışa, bu tarihte yürürlükte olan katsayılar uygulanmak suretiyle bulunacak ikramiye farkları, emekli ikramiyesi ile ilgili hükümlere göre ayrıca ödenir. Ancak, aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde katsayılarda artış yapılmadığı takdirde, müteakiben katsayılarda altı ay içinde yapılacak ilk artıştan doğan ikramiye farkları da bunlara ayrıca ödenir.

Emekli, adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanmadan veyahut toptan ödeme yapılmadan ölen iştirakçiler için yukarıdaki esaslara göre hesaplanacak ikramiyenin tamamı, aylığa veya toptan ödemeye hak kazanan dul ve yetimlere, bu Kanunun 68 inci maddesinde gösterilen hisseleriyle orantılı olarak ödenir.

Emekli ikramiyesini aldıktan sonra yeniden iştirakçi durumuna girenlerin tekrar emekliye ayrılmalarında, sadece sonradan geçen hizmetlerine karşılık yukarıdaki esaslara göre emekli ikramiyesi ödenir. Şu kadar ki, evvelce verilmiş olan ikramiye ile sonradan geçen hizmetler için ayrıca tahakkuk ettirilecek ikramiyenin hesabına esas alınan fiili hizmet süreleri toplamı, 30 yıldan fazla olamaz ve evvelce 30 hizmet yılı için emekli ikramiyesi ödenmiş olanlara hiçbir şekilde ikramiye farkı ödenmez.

Bu Kanunun 88 inci maddesi kapsamına girenlerin emeklilik ikramiyeleri hakkında da yukarıdaki hükümlere göre işlem yapılır.

Sandıkça tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek emekli ikramiyelerini almadan ölenler ile ölüm tarihinde aylığa müstehak dul ve yetim bırakmadan ölen iştirakçilerin ikramiyeleri, kanunî mirasçılarına ödenir.

Bu madde gereğince ödenecek emeklilik ikramiyesi ödendikçe onayı veren kurumca, Sayıştay ve Danıştay başkanlarının ise kendi kurumlarınca, yazı ile istenilmesi üzerine en çok iki ay içinde faturası karşılığında Sandığa ödenir.

Ölenlerin hak sahiplerine ödenecek emeklilik ikramiyesinin tahsili hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır."

d) 108 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"4857 sayılı İş Kanununun 39 uncu maddesi uyarınca 16 yaşından büyük işçiler için tespit edilen asgarî ücretin net tutarından daha az aylık geliri olup, kendisini ve Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre bakmaya mecbur olduğu ailesi fertlerini geçindirmeye yetecek kadar malı da (para veya o mahiyetteki kıymetler dahil) olmayanlar bu Kanunun uygulanmasında muhtaç sayılırlar."

e) Ek 19 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Ülkemiz ile diğer ülkeler arasında yapılan sosyal güvenlik anlaşmaları gereğince bağlanan kısmî aylıklar için bu madde hükümleri uygulanmaz."

f) Ek 26 ncı maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Özelleştirilmeleri sonucu sermayesindeki kamu payı %50'nin altına düşen kuruluşlar ile satış veya devri yapılmış olan kuruluşlarda çalışmakta iken emekliye ayrılanlar için emekliye sevk onayı aranmaz."

g) Ek 67 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ek Madde 67.- Daha önce atanmış ya da seçilmiş oldukları kadro, görev veya aylık almış oldukları dereceler için belirlenmiş olan ek göstergelerden daha düşük ek gösterge ödenmesi gereken veya ek göstergesi olmayan bir kadro, görev veya dereceye atanan ya da seçilenler; daha önceden yararlanmış oldukları ek gösterge rakamı ile halen bulundukları kadro, görev veya dereceye ilişkin ek gösterge rakamı arasındaki farktan kaynaklanan kesenek ve karşılık tutarının tamamının aylıklarından kesilmesi suretiyle emeklilik açısından yüksek olan ek göstergeden yararlanmaya devam ederler. Bu Kanunun 12 nci maddesinin (II) numaralı fıkrasının (n) bendinde sayılanlar hariç, atandıkları veya seçildikleri kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmaksızın ek göstergesi daha düşük bir kadro, görev ya da dereceye atanan veya seçilenler hakkında bu fıkra hükümleri uygulanmaz.

Personel kanunlarında ya da aylık ödenmesine dayanak teşkil eden diğer kanunlarda kendileriyle eşit olarak ek gösterge verilmekte olan kadrolarda bulunanların yararlandıkları ek göstergelerden faydalanma imkanı da kalmayacak şekilde kadro unvanları personel kanunlarından ya da aylık ödenmesine dayanak teşkil eden diğer kanunlardan çıkarılan ve yararlanacakları ek gösterge hakkında ayrıca bir düzenleme yapılmamış olan kadro unvanları üzerinden emekli, dul ve yetim aylığı bağlanmış olanlar ile bu durumda olup iştirakçiliği devam edenlere uygulanacak ek göstergeler; Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından birlikte belirlenir. İlgili kanunlarında ayrıca ek gösterge belirlenmek suretiyle ve bir kadro şartı aranmaksızın yürütülmesi öngörülen görevlere asaleten atanmış veya seçilmiş olanlar hariç olmak üzere, münhasıran kadrosu ihdas edilmemiş görevler için bu fıkra hükmü uygulanmaz ve bu şekilde yürütülen görevler için sonradan ihdas edilen kadrolar dikkate alınmaz.

Ek göstergeleri yukarıdaki fıkra uyarınca belirlenenlere, bu belirleme işleminden önce ödenmiş emekli, dul ve yetim aylıkları ile emekli ikramiyeleri için herhangi bir fark ödemesi yapılmaz."

h) Ek 70 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde geçen "benzeri, ödemeler toplamının" ibaresi, "benzeri ödemeler toplamına karşılık gelmek üzere," şeklinde değiştirilmiştir.

i) Ek 71 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "özelleştirme programına alınan kuruluşlara atananlarla," ibaresi, "özelleştirme programına alınan kuruluşların bu Kanuna göre emeklilik hakkı tanınan kadro ve pozisyonlarına atananlarla," şeklinde değiştirilmiştir.

j) Ek 79 uncu maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu maddeye göre yapılan ödemeler herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi olmayıp, faturası karşılığında Hazineden tahsil edilir."

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddenin bu bölümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuşacaktır.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun şahsî söz isteği de vardır; ikisinin süresini birleştirdim.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Başkanlık Divanındaki arkadaşımız, yaklaşık 10 dakikadır bir maddeyi okuyor. Tabiî, bir madde 10 dakika olur mu diyeceksiniz; ama, bizim ülkemizde, böyle bir iktidar olursa, böyle bir madde de okunur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanun tasarısının genel gerekçesini okuyacağım. Genel gerekçe şöyle başlıyor: "Bütçe kanunlarına bütçeyle ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 161 inci maddesinde belirtilmiştir." Öncelikle, bu kanun tasarısını bu anlayışla Parlamentoya sevk eden hükümeti tebrik ediyorum; demek ki, Anayasada böyle bir hüküm olduğunu nihayet fark etmiş; ama, bakın, sonunda şunu söylüyor: "Ancak, geçmiş bütçe kanunlarında bütçeyle doğrudan ilgili olmayan hükümler de yer almıştır." Yani, bir şekliyle "Anayasanın bir hükmü var, bu olamaz; ama, geçmiş kanunlarda olabilir" diyor, kendi çıkardığı dönemi dikkate almıyor. "Geçmiş kanunlarda..." Ama, bir de gerekçe bulmuş kendisine göre. İzninizle, gerekçeyi de aynen okuyorum. "Bu durumun, bütçe kanunlarında yer alan hükümlerin çok değişik kanunları ilgilendirmesi ve ilgili kanunlarda değişiklik yapılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun gündemi nedeniyle zaman alması -sanki yasa yapmaktan hiç vakit alamıyoruz; öyle diyor hükümetimiz- yıllar itibariyle değişiklik yapılması ihtiyacı doğan hükümlerin bütçe kanunlarına konularak, yasama sürecinin kolaylaştırılması gibi nedenlerden kaynaklandığı düşünülmektedir." Yani, bu gerekçeyle "biz Anayasayı ihlal ettik; ama, idare edin, biz bu işi götürelim..."

Değerli arkadaşlar, elbette ki, çok acil haller olabilir, Parlamento, yasa yapma açısından ciddî, tutarlı kararlar alabilir; ama, yine, izninizle, bir şeyi daha hatırlatayım. Başbakanlığın, yasalar nasıl yapılır, kanunlar nasıl hazırlanır diye bir genelgesi vardır. Biz bürokrat iken, bu genelgelere harfiyen uyardık ve özellikle de, yasa yapma tekniğine aykırı bir yasa taslağının Başbakanlığa gitmemesine özen gösterirdik. Eğer, böyle bir yasa taslağı gitmişse, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü bizi uyarırdı ve mutlaka "bunu, Başbakanlık genelgesine uygun olarak düzeltin" derlerdi; ama, tabiî, Allah versin, ne öyle bir Başbakanlık kaldı ne de öyle bir bürokrasi kaldı!

Şimdi "torba kanun" diye -ki, kamuoyu gayet güzel adlandırıyor- bir tasarı Parlamentoya getirildi; getirilebilir; altkomisyona sevk edildi; çünkü, bu tasarı üzerinde görüşmek, kavramak zaman alacaktı; altkomisyonda görüşüldü. Altkomisyonda, 38 maddelik bu tasarı için 52 tane önerge verildi arkadaşlar. Hükümet ne kadar hazırlıklı gelmiş, düşünebiliyor musunuz?! 38 maddeyle ilgili 52 önerge veriliyor!. Peki, ne oldu; 52 önergenin bir kısmı kabul edildi, bir kısmı reddedildi, altkomisyondan geçirildi ve üstkomisyona getirildi. Üstkomisyonda, 38 maddelik bu tasarıyla ilgili 29 önerge verildi. Biraz sonra, ekönergeler Meclis Genel Kurulunda da verilecek.

Değerli milletvekilleri, elbette ki önerge verilebilir, elbette ki tasarılarda değişiklik yapılabilir; ama, bir yasa tasarısı Parlamentoya sunulurken, o yasa tasarısında, olabildiğince, değişiklik yapmamaya özen gösterilmesi gerekir; çünkü, hükümet belli bir şeyi olgunlaştırmıştır, bürokrasi de belli bir noktaya getirmiştir, siyasal karar oluşmuştur, Bakanlar Kurulunun imzasından çıkmıştır ve Parlamentoya getirilmiştir. Bakanlar Kurulu bile, kendi imzaladığı, Parlamentoya gönderdiği tasarıların değişmesini kendisi istemektedir; demek ki, hazırlıklar yeteri kadar yapılmıyor.

Ne söyledim değerli arkadaşlar; 10 dakikadır bir madde okunuyor dedim. Sayın Açıkalın'la beraber bir özel televizyon programına katıldık. Bir yurttaş soruyor "acaba, bu yasa Parlamentoya getirilip görüşüldüğü zaman, adına torba yasa diyorsunuz, sayın milletvekilleri bu yasanın hazırlanmasına, oylanmasına yeteri kadar nüfuz edebiliyorlar mı" diyor. Ben, açık yüreklilikle "hayır, nüfuz edemiyorlar" dedim; ama, Sayın Açıkalın, İktidar Partisinin milletvekili olarak "hayır efendim, biz milletvekilleri olarak bu yasaları biliyoruz" dedi.

10 dakikadır okunan maddenin ne olduğunu ben size biraz açayım. Bu 1 madde; ama, 1 madde ne yapıyor? Bakın, 1 madde, Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesini, 44 üncü maddesini, 89 uncu maddesini, 108 inci maddesini; ayrıca, ek 19 uncu maddesini, ek 26 ncı maddesini, ek 67 nci maddesini, ek 70 inci maddesini, ek 71 inci maddesini ve ek 79 uncu maddesini değiştiriyor. Neyle; 1 maddeyle. Ayrıca ne yapıyor bu tek maddemiz; 2 de madde getiriyor; geçici 219 uncu madde, geçici 220 nci madde.

Değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyarak konuşalım; dünyada hangi saygın parlamentoya böyle bir yasa getirilir ve buna, parlamenterler olarak, önce bizim isyan etmemiz gerekmez mi? Yani, biz, burada, iktidar bir yasa getirdi diye, istisnasız, onların getirdiği her şeye el kaldırmak zorunda mıyız? Bunun içerisinde muhalefet partisi olarak bizim de destek vereceğimiz maddeler var, bizim de uygun gördüğümüz düzenlemeler var; ama, bu yasa hazırlama tekniği, gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti açısından kabul edilecek bir uygulama değil arkadaşlar. Şimdi, bu mantıkla yola çıkarsak, 5 kanunu 5 maddeyle geçirebiliriz. "Madde 1 - Türk Ticaret Kanununda aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır" deyip, 1 000 küsur maddeyi yazabiliriz. "Madde 2 - Türk Ceza Kanununda şu değişiklikler yapılmıştır" deyip, 500 maddeyi yazabiliriz. "Madde 3 - Borçlar Kanunu", "Madde 4 - Falan kanun..." 5 hacimli kanunu, 5 maddeyi görüşerek Parlamentoda yasalaştırabiliriz. Peki, buna, yasa çıkarma tekniği denilebilir mi, Parlamento yasa kabul etti denilebilir mi? Biz yasayı görüşeceğiz, tartışacağız, eğrisini doğrusunu görüşeceğiz, ondan sonra kabul edeceğiz. 10 dakikadır okunan bir maddeyi -ki, arkadaşımız seri de okuyor, seri okuduğu için de kutlarız, Parlamentoya zaman kazandırmak için sanıyorum seri okumaya başladı- biz, nasıl kabul edeceğiz? Hangi maddeyi, hangi gerekçelerle kabul edeceğiz, hangi gerekçelerle reddedeceğiz?

Değerli arkadaşlar, bunun uygun ve doğru bir düzenleme olmadığını, en azından yasa hazırlama tekniğine aykırı olduğunu, değerli milletvekillerimin buna tepki göstermesi gerektiğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

LOKMAN AYVA (İstanbul) - Sayın Başkan, aziz milletimin kıymetli vekilleri; sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Biz özürlü kardeşleriniz, vatandaşlarımız olarak şöyle bir benzetme yapmak istiyorum: Bir lokantaya gittiniz, yemek seçiyorsunuz, kebap mı yesem, sulu mu yesem, susuz mu yesem diye. Biz özürlüler, bu lokantanın penceresinden bakan durumundayız; henüz, içeriye girip, masaya oturup, daha seçme durumuna gelmedik. Şu anda ülkemizin şartlarının da buna elverişli olmadığının elbette farkındayız; yani, transfer harcamalarını artırmanın, memleketimizin daha iyiye gitmesinin önünde engel olduğunu da biliyoruz.

Yani, açıkçası, sokakta kalan zihinsel özürlü kardeşlerim, şu anda, üç kap yemek değil, sadece bir tas çorbaya; 22 derecelik oda sıcaklığında değil, 15 derecelik oda sıcaklığında, yorganın altında kalmaya razı. Niçin; memleketimiz daha iyiye gitsin diye. Biz, hoşafı kepçeyle falan düşünmüyoruz. Bu vesileyle, verdiğimiz değişiklik önergeleriyle arzu ettiğimiz değişiklikler sadece şudur: O, meşhur lokantanın önünden geçebileceğimiz kaldırımın yapılması anlamına geliyor; rampa yapılıp, bari o lokantanın önünden geçebilelim, belki kokusundan istifade ederiz diye.

Şimdi, biz, bu nevi değişiklikleri arzu ediyoruz. Bizlerin arzularının yerine gelmesinden, elbette, inanın, hiç kimse rahatsız olmayacak. Bu vesileyle, verdiğimiz çeşitli değişiklik önergelerinin mantığı tamamen budur. Ekstra transfer harcamalarını, memleketimizin iyiye gidişinin önüne engel olacak harcamaları getirmek istemiyoruz. Biz bunun sorumluluğundayız; diyoruz ki, varsın, daha iyi şartlara ulaşmak için, eğitim şartları... Tarihî süreç içerisinde de biz şu cümleleri çokça duymuş insanlarız: "Sağlama bile eğitim imkânı, sağlama bile iş yok ki, sakata olsun." Bunları biliyoruz. O yüzden, bugün çok önemli bir değişiklik var 30 uncu maddede ve Sayın Bakanımızın da arzuları doğrultusunda. Bu, çok önemli bir şey; inşallah, memleketimiz için hayırlı olacak.

Ben, bu vesileyle, altkomisyondaki Sayın Mustafa Açıkalın, Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Akif Hamzaçebi'ye ayrıca teşekkür etmek istiyorum; Plan ve Bütçe Komisyonumuza teşekkür etmek istiyorum; belki de, bana biraz kırgın da olsa Sayın Maliye Bakanımıza da ayrıca şükranlarımı arz etmek istiyorum. Ben, inanıyorum ki ve biliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti, bizim milletimiz şimdiki Maliye Bakanımız gibi bir Maliye Bakanı görmedi.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Bir daha da görmeyecek.

LOKMAN AYVA (Devamla) - Belki, diyeceksiniz ki "sen gördün mü?" Ben de, daha henüz hiç görmedim; ama, inşallah daha çok göreceğiz.

Kemal Ağabey, bu söylediklerim, 2007'deki 300 trilyona yatırım; haberiniz olsun. 300 trilyonluk kaynak talep ediyoruz 2007 için. Artık, Türkiye'nin önü açılıyor. O açıdan, çok teşekkür ediyoruz pazarlığa tabi olarak. Dolayısıyla, Türkiye'nin daha iyi olacağını biliyoruz, Türkiye'nin daha iyiye gittiğini biliyoruz. Bu gelişmeden, bizler de, açıkçası biraz pay almak istiyoruz; kendimizi geliştirmek, üreten insan olmak, insanlığa, ülkemize katkıda bulunan insanlar olmak istiyoruz. Hep alan durumunda olmak, tabiî, takdir edersiniz ki, çok acı bir şey. Hiçbir kardeşim, hiçbir özürlü vatandaşımız da kesinlikle almaktan memnun değil; üreten, veren, üretime katkıda bulunan, Türkiye'ye katkıda bulunan, güzel Türkiye'nin oluşmasında, muasır medeniyete ulaşmasında katkısı olan insanlar olmak istiyorlar. O açıdan, bu fırsatları verdiğiniz için, sizlerle her zaman iftihar eden vatandaşlarımız, özürlü kardeşlerimiz adına tekrar şükranlarımı sunuyor, çalışmalarımızın başarıya ulaşmasını ve bu değişikliklerin de memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayva.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Bir önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesine (a) bendi olarak aşağıdaki bendin eklenmesini ve takip eden bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Lokman Ayva

M. Ergün Dağcıoğlu

 

İstanbul

İstanbul

Tokat

 

Yekta Haydaroğlu

Mustafa Elitaş

Recep Garip

 

Van

Kayseri

Adana

"a) 39 uncu maddesinin (j) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Göreve girişlerinde, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak alınmış ve raporda sakatlık oranı en az yüzde 40 olanlardan fiili hizmeti 15 yıl olanların istekleri üzerine,"

BAŞKAN- Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN- Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli)- Katılıyoruz Sayın Başkan.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)- Gerekçe okunsun.

BAŞKAN- Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe: Göreve başladıkları tarih itibariyle, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe göre alınmış raporla sakatlık oranının en az yüzde 40 oranında olduğu tespit edilmiş olanların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen esas ve usullere göre göreve başlamamış olanların da 15 yıllık fiili hizmet süresi sonunda emekli olabilmeleri amaçlanmaktadır.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Hükümetin olumlu görüş belirttiği ve gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, maddenin okunan bölümünü kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 219 uncu maddeyi okutuyorum:

k) Geçici 218 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 219.- Bu maddenin yürürlük tarihinden önce 44 üncü madde gereğince haklarında malûllük hükümleri uygulananların hakları saklıdır.

BAŞKAN - Geçici 219 uncu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun şahsî söz hakkı da var.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu madde, normal bir madde, olması gereken bir madde; çünkü, malullük haklarının kazanımıyla ilgili olarak getirilen bir sınırlama var ana maddede; fakat, geçmişte bu hakkı kazananlar için bu hakkın ellerinden alınmamasına yönelik bir düzenleme yapılıyor. O açıdan, kazanılmış hakların korunmasına yönelik olarak yapılan bu düzenlemeyi Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz; ancak, kazanılmış haklar konusunda Adalet ve Kalkınma Partisinin çok duyarlı olmadığının da altını çizmek isterim.

Değerli milletvekilleri, belki size de çok sayıda şikâyet geliyordur. Dul ve yetim aylığı alanların aylıklarından birisini kestiniz. Üstelik, bu kişi, belki yirmi yıldır dul ve yetim aylığı alıyordu ve bu aylığa göre de kendi bütçesini oluşturmuştu, ona göre harcamalar yapıyordu. Toplam aldığı aylık miktarı da 450-500 000 000'u geçmiyordu. Şimdi, bir yasa çıkardınız, bütün uyarılarımıza rağmen dinlemediniz, kazanılmış hakları bir tarafa attınız ve bunların aylıklarından birisini kestiniz. Şimdi bu düzenlemeyi yapıyorsunuz, kazanılmış hakları koruyorsunuz; ama, öbür taraftan, dul ve yetimlere gelince, maalesef, bu hakları korumadınız.

Bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu haksızlığı gidermek için, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan, en azından, geçmişte, yasa yürürlüğe girmeden önce dul ve yetim aylığı alanların haklarının korunması ve bunların kazanılmış haklarını tekrar iade etmek için bir düzenleme düşünülüyordu; ancak, Maliye Bakanlığı tasarının ilgili hükümlerini geri çektiği için bu düzenleme yapılamadı.

Değerli milletvekilleri, söz almamın nedeni şu: Eğer, sosyal güvenlikle ilgili bir değişiklik Parlamentoya geldiği zaman, tekrar, bu, dul ve yetimlerin kazanılmış haklarını iade edelim ve böylece, bu insanlara yapılmış olan bir haksızlığı da gidermiş olalım.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Geçici madde 219 üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 220'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 220.- Bu maddenin yürürlük tarihinden önce daha düşük ek göstergeli veya ek göstergesi olmayan bir kadro, görev ya da dereceye atanmış veya seçilmiş olanlar için ek 67 nci maddenin uygulanmasında, ek göstergeli veya yüksek ek göstergeli kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmış olma şartı aranmaz. Önceden yapılmış olan eşitlik işlemlerine dayalı olarak bağlanmış olan aylıklar ödenmeye devam olunur."

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.

Şahsî isteğiniz de var; birleştirdim.

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 827 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin geçici 220 nci maddesiyle ilgili olarak Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamu yönetimi, devlet örgütünün yönetimi demektir. Kamu yönetimi, bireylerin özgürlüğünü, mutluluğunu, yaşamın kolaylaştırılmasını, daha güzel, daha aydınlık, daha bolluk, daha gönençli bir yaşam sağlanmasını güvenceye almaya yöneliktir. Bu nedenle, kamu yönetimi, tüm bireyleri ilgilendirir, tüm yaşamsal düzeyi ilgilendirir. Toplumsal yapımızı ilgilendiren bir düzeni konuşuyoruz; o nedenle, tüm toplum tarafından kabul edilmelidir. Tüm toplumun uzlaşmaya varacağı ortak bir metin olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının 3 üncü maddesinin geçici 220 nci maddesinde "bu maddenin yürürlük tarihinden önce daha düşük ekgöstergeli veya ekgöstergesi olmayan bir kadro, görev ya da dereceye atanmış veya seçilmiş olanlar için ek 67 nci maddenin uygulanmasında ekgöstergeli veya yüksek ekgöstergeli kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmış olma şartı aranmaz" hükmü getirilmektedir. Buna göre, bu maddenin, yani, 3 üncü maddeye bağlı geçici 220 inci maddenin yürürlük tarihinden önce daha düşük ekgöstergeli veya ekgöstergesi olmayan bir kadro, görev ya da dereceye atanmış veya seçilmiş olanlar için ek 67 nci maddenin uygulanmasında, ekgöstergeli veya yüksek ekgöstergeli kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmış olma şartı aranmayacaktır. Bir başka anlatımla, 3 üncü maddede, emeklilik hakkının kazanılması için aranılan altı aylık süre, bu maddenin uygulanmasında aranmayacaktır; yani, bunların emeklilik yönünden kazanılmış hakları korunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, önemli olan, kamu görevlilerinin sadece emeklilik haklarına ilişkin düzenlemeler yerine, onların sorunlarının giderilmesine, ekonomik, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin köklü ve kalıcı düzenlemeler yapmaktır.

Değerli milletvekilleri, hükümet, son otuz yılda, konsolide bütçeden kamu personeline en az ödenek ayıran hükümet olma unvanını elinde bulundurmaktadır. 1999 yılında yüzde 24,6 olan personel giderlerinin konsolide bütçe payı, IMF programının uygulanmaya konulmasıyla, izleyen beş yılda sürekli gerileyerek, 2004 yılında yüzde 19'la en düşük düzeye gerilemiştir. Bu, aynı zamanda, IMF programını uygulayan hükümetin kamu çalışanlarına bakış açısını da sergilemektedir.

Değerli arkadaşlarım, kamu çalışanlarının sorunları, sadece gelir düzeylerinin düşüklüğünden, emeklilik haklarının düzenlenmesinden ibaret değil. Bunlar kadar önemli olan bir diğer konu da, ücretlerin artan oranda, yüksek oranda vergilendirilmesidir. Hepimizin bildiği gibi, bugün, ücretli kesimin vergilendirilmesinde bir paradoks yaşanmaktadır. Şöyle ki; bir yandan yıl sonuna doğru enflasyon artarken, öte yandan da, matrah diliminin artması sonucu, müterakki vergi sisteminden dolayı, ücretliler yüksek oranda vergilendirildiği için, bu, gelirlerinin, yani, satın alma güçlerinin düşmesine neden olmaktadır. Bunu önlemek için, eskiden olduğu gibi, ücretlilerin, yıl boyunca, sabit, düz oranlı, örneğin, yüzde 10 gibi sabit bir vergi oranıyla ya da yüzde 5'ten başlayan yüksek dilimli tarifeler içinde vergilendirilmesinin yolu açılmalıdır; çünkü, bugün, ülkemizde, vergi verenler arasında korunmaya en muhtaç kesim ücretlilerdir. Bunların, gelirinden düşecek ne bir amortismanı ve ne de bir gider unsuru mevcuttur.

Ücretliler, vergisini, enflasyona karşı değer yitirmeden, peşin, kaynaktan kesilmek suretiyle ödemektedir. Bu nedenle, ücretliler üzerindeki aşırı vergi yükü aşağıya çekilerek, bir an önce azaltılmalıdır; çünkü, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde, ücretliler üzerindeki vergi yükü, ortalama yüzde 10'lar düzeyindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, kamu çalışanları ve emekliler geçinememektedirler. Memur maaş artışları, sözde, memur sendikalarıyla yapılan toplugörüşme sonucu belirlenmektedir. Bu toplugörüşmeler ve uzlaşma kurulu kararları on onbeş günlük formalite bir süreçten öteye gidememektedir; çünkü, memurların sadece göstermelik bir sendika kurma hakkı vardır. Özgür sendikacılığın sadece üç ayağından birisi mevcuttur, o da, toplugörüşme hakkıdır. Sendikalaşmanın olmazsa olmaz koşullarından olan diğer iki ayağı, toplupazarlık ve grev hakkı ise hiç mevcut değildir.

Üzülerek belirtmeliyim ki, bugün, memur sendikalarının, hükümetle eşit koşullarda masaya oturarak toplupazarlıkla ücretlerini belirleme hakları yoktur. Hele, anlaşmazlık halinde, greve gitme hakları hiç yoktur. Yani, kamu çalışanlarının ve emeklilerin maaşları, eskiden olduğu gibi hükümetin iki dudağı arasında belirlenmektedir. Hatta, burada hükümet bazen öyle ileri gitmektedir ki, maaş artışları konusunda anlaşmazlık halinde, kendi atadığı, kendi görevlendirdiği uzlaşma komisyonunun kararlarını bile hiçe sayabilmektedir.

Bunun için, acilen, Avrupa Birliği standartları ve ILO sözleşmeleri esas alınarak, kamu çalışanlarına grevli, toplusözleşmeli, özgür ve icazetsiz bir sendikalaşma hakkı verilmelidir, ancak böyle bir sendikalaşmayla, kamu çalışanları, hükümetle toplupazarlık masasına oturarak, kendi ücretlerinin belirlenmesinde söz sahibi olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, kamu çalışanları, demokrasidışı yöntemlerle, örgütsüz bırakılmamalıdır. Bilinmelidir ki, ancak toplumun tüm kesimlerinin hakları korunarak ve güvence altına alınarak demokrasi ve özgürlükleri yaşatabiliriz.

Ücret artışı konusunda, sıra kamu çalışanlarına ve emeklilere gelince bütçe dengeleri, ekonomik kriz, IMF programı ve dayatmaları gündeme getirilmek suretiyle, âdeta, kamu çalışanları sindirilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, hükümet kamu çalışanlarına ilişkin düzenleme yaparken, sürekli bir şekilde, memur sayısının fazlalığından yakınmaktadır. Oysa, bu yakınma ve iddia kesinlikle doğru değildir; çünkü, 2002 yılı verilerine baktığımızda, ülkemizde toplam 2 750 885 memur bulunmaktadır. Bu rakamı diğer ülkelerle kıyaslayacak olursak, ilginç sonuçlara varacağız. Şöyle ki; kamu personelinin nüfusa oranı Finlandiya'da yüzde 10, Fransa'da yüzde 8, Almanya'da yüzde 5, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 7 ve Türkiye'de ise,  sadece yüzde 3'tür. Görüldüğü gibi, bu iddia kesinlikle doğru değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memurların ve kamu çalışanlarımızın sorunları oldukça fazladır. Bunlardan biri de, memurların kadro koşulu aranmaksızın sözleşmeli personel olarak atanmak suretiyle, memur güvencesinin ve memur sendikacılığının yok edilmek istenmesidir.

Yine, amirlere, emrindeki memurları sınırsız bir şekilde başka kurumlarda geçici olarak görevlendirme yetkisi verilmek suretiyle, âdeta, sürgünlere davetiye çıkarılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bakanlık merkez ve taşra teşkilatları ile ilgili ve bağlı kuruluşlarının yeniden düzenlenmesi sonucunda, çok sayıda, şahsa bağlı kadro oluşmaktadır. Şahsa bağlı kadroların meydana gelmesiyle, bir yandan, bilgili ve deneyimli kamu görevlilerinin birikimlerinden yararlanılmamakta, öte yandan, boşaltılan ve ihdas edilen yeni kadrolara bilgisiz ve deneyimsiz yeni elemanlar atanmak suretiyle de, âdeta, kadrolaşmaya gidilmektedir.

Değerli milletvekilleri, kamu görevinde memurluğun istisnaî, sözleşmeliliğin ise esas duruma getirilmemesi gerekir. Yine, kamu görevlilerinin "geçici görev" adı altında başka kurumlarda görevlendirmesinin objektif kurallara bağlanarak, sürgünü andıran geçici keyfî görevlendirmelerin önüne geçilmelidir.

Değerli milletvekilleri, kamu çalışanlarımızı geleceğe yönelik olarak tedirgin eden bir diğer konu da, performans ücreti verilmek istenmesidir. Kamu yönetiminde getirilmek istenen performans ücreti, kamu kesiminde çalışanlar arasında örgütlenmeyi ve dayanışmayı azaltan bir etki yaratarak, siyasî kayırmacılığa ve eşit değerdeki işe eşit ücretten daha da uzaklaşılmasına neden olacaktır. Bu farklılıkların yaratılması sürecinde, özellikle alt gelir grubundaki memurlar giderek daha düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ücret ve maaşlara ilişkin sorunların çözümünde temel yaklaşım, performansa dayalı ücret değil, kamu çalışanlarının sendikal haklarının tanınması ve sosyal devlet anlayışıyla tüm kamu çalışanlarının nitelik ve kıdemlerine uygun, eşit değerdeki işe eşit ücreti temel alan, aileleriyle birlikte insanca yaşamalarına imkân verecek düzeyde ücret almalarının en kısa zamanda sağlanması olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Geçici madde 220'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.58


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK(Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

827 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanunun;

a) 10 uncu maddesinin (1) numaralı bendindeki "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere;" ibaresi, "Zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere;" şeklinde değiştirilmiştir.

b) 13 üncü maddesinde yer alan "11 ve 45 inci maddeler esaslarına" ibaresi, "45 inci madde esasına" şeklinde değiştirilmiştir.

c) 33 üncü maddesinin; (b) fıkrasına "Kontrolör ve Stajyer Kontrolörler, " ibaresinden sonra gelmek üzere "Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme Uzman ve Uzman Yardımcıları ile Aktüer ve Aktüer Yardımcıları", ibaresi eklenmiş ve (c) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"d) Bu Kanun hükümlerine göre gündelik ödenenlerden ( (b) fıkrasına göre gündelik ödenenler hariç) yurt içinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak ve her defasında on gün ile sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir."

d) 24 üncü maddesinde yer alan "bu vazifelere ilk defa tâyin edilenlere veya" ibaresi ile 45 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "11," ibaresi madde metinlerinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ.

Sayın Sağ, sürenizi birleştirdim; buyurun.

CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, bu tasarı, çok sayıda kanunu değiştiren ve gerek Plan ve Bütçe Komisyonu gerekse daha önceki altkomisyon görüşmeleri sırasında, bazıları kendi başına bir kanun tasarısının konusunu oluşturacak nitelikte hususların eklendiği bir kanun tasarısıdır.

Demin de ifade edildiği gibi, sadece altkomisyon görüşmeleri sırasında 52 önerge verilmiş, bunlardan 37'siyle tasarıya ilaveler yapılmış ve komisyon görüşmeleri sırasında da 29 önerge ayrıca kabul edilmiştir.

Hükümetten komisyona 32 madde ve 6 geçici madde olarak gelen bu tasarı, komisyondan 38 madde ve 10 geçici madde olarak çıkmıştır; yani, 10 madde ilave edilmiştir. Buna rağmen tasarıdaki madde sayısının artış göstermemesinin nedeni, 30 uncu maddenin, kanuna verdiğimiz ifadeyle, tam anlamıyla bir torba madde olmasındandır. Zira, bu maddede, çeşitli kanunlarda yapılması öngörülen toplam 19 adet değişiklik "ibare değişiklik ve ilaveleri" adı altında toplanmış ve bu yolla, tasarıdaki madde sayısının artması önlenmiştir. Eğer yanlış bilmiyorsam, bu kanunla, yaklaşık 48 adet yasada değişiklik yapılmış gibi düşünüyorum.

Yine, bazı maddeler büyük ölçüde değişikliğe uğrayarak kapsamı genişletilmiştir. Sözgelimi, tasarının 3 üncü maddesi, yaklaşık dört sayfada ve çeşitli kanun değişiklikleri ilave olunarak bir ana madde, bir ek madde ve iki geçici madde şeklinde düzenlenmiştir.

Yasa hazırlığını bu detaylarla anlatmamızın sebebi, tasarının, bütünlük arz etmediği gibi, iç tutarlılıktan yoksun bir biçimde düzenlendiği ve önemli bazı konuların arkasında da bir hükümet iradesinin bulunup bulunmadığına dair kuşkularımızın varlığını ifade etmek ve el yordamıyla yapılmış bir yasa tasarısını görüşmekte olduğumuzu tespit etmektir.

Değerli milletvekilleri, tasarının hazırlanmasındaki bu sürece damgasını vuran karmaşa, maddeler bazında da geçerliliğini korumuştur. Tasarıda, 6245 sayılı Kanunu değiştiren 4 üncü madde, esasen, 31 Temmuz 2003 tarih ve 4969 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler sonrasında, mülga maddeler ile yürürlükteki maddelerin uyumunu sağlamak ve mülga maddelere atıflar şeklindeki, kalan hataları düzeltmek üzere düzenlenmiştir.

Bu konuşmamı, ben, çok teknik yapmış olacağım; belki birçok konuyu anlatamayacağım; ama, sonunda meramımı anlatmış olacağım zannediyorum, sizlere.

Maddî hataların giderildiği bölümler, mahiyeti gereği anlaşılır olmakla birlikte, diğer düzenlemelerin yapıldığı bölümler muğlak ve kanun yazım teamülleri dışındaki kalıp ya da ifadelerle kaleme alınmıştır. Örneğin, 6245 sayılı Yasanın "Yol Masrafı, Yevmiye, Aile Masrafı ve Yer Değiştirme Masraflarının Birlikte Verilmesini İcap Ettiren Haller" başlığını taşıyan "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere, yurt içinde veya dışındaki daimî bir vazifeye naklen tayin olunanlarla, yabancı memleketlerdeki memuriyet merkezi tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimî vazifeye tayin edilen memur ve hizmetlilere, yeni vazife mahallerine kadar" şeklindeki 10 uncu maddesinin (1) numaralı bendini değiştiren ve tasarıda 4 üncü madde olarak düzenlenen kısım, "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" ibaresi, "Zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" şeklinde değiştirilmiştir.

Görüldüğü gibi, (1) numaralı bendin ilk bölümünü oluşturan kısımda, art arda -lütfen, dikkatlerinizi çekmek istiyorum bu hükümlere değerli arkadaşlar- biri "dışında", diğeri "hariç olmak üzere" ifadeleri ile iki kez yapılan vurgudan sonra, tasarıda değişiklik metni olarak sunulan bölümde, kanun gereği ödeme yapılması halini kapsayan, sadece parantez içi hüküm kalmıştır. Yani, bu durumda, netice  olarak enteresan bir hüküm ortaya çıkmakta ve sadece parantez içindeki kısım hüküm ifade eder hale gelmektedir.

Keza, tasarının 4/b maddesindeki, yasanın 13 üncü maddesinde değişiklik öngören metindeki “11 ve 25 inci maddeler esaslarına' ibaresi, '45 inci madde esasına' şeklinde değiştirilmiştir" hükmü de, yine bir tuhaf durumu işaret etmektedir değerli arkadaşlar. Şöyle ki: Yürürlükteki yasanın ilgili 13 üncü maddesine baktığımızda, mevcut düzenlemenin "11 ve 45 inci maddeler esaslarına göre" ifadesiyle düzenlenmiş olduğunu görmekteyiz. Mülga 11 inci maddenin değiştirilmesi konusunda, elbette haklılık payı vardır; ancak, değişikliğin diğer bölümünün 25 inci maddeyi mi, yoksa 45 inci maddeyi mi kapsadığı açık değildir.

Bir başka husus da, tasarının 4/c maddesindeki 6245 sayılı Yasanın 33/b maddesine ilave öngören değişiklik metninden hemen sonra, 33/c fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen "d) Bu Kanun hükümlerine göre gündelik ödenenlerden ((b) fıkrasına göre gündelik ödenenler hariç) yurtiçinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak ve her defasında 10 gün ile sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir" şeklindeki fıkradır. Bu düzenlemenin kimleri kapsadığı ve neyi düzenlediği belli değildir değerli arkadaşlar. Zira, (b) fıkrasındakiler için yasada "bu şekilde gündelik ödenenlerden, yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak üzere, gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir" hükmü mevcuttur. (c) fıkrasında sözü geçenler ise "kanunlara göre kurumlarınca karşılanan seyahat ve ikamet giderlerine ilave olunarak, 2 nci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarlarının 2 katı gündelik olarak verilir" hükmü bulunmakta olup, görüldüğü gibi, kurumlarınca seyahat ve ikamet giderleri birlikte ödenmektedir.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben burada anlatıyorum; ama, çoğunuzun dikkatini bile çekmiyor bu hükümdeki yanlışlıklar. Ama, umarım ki, Sayın Bakanın ve ilgili arkadaşların dikkatini çekecektir.

Değerli milletvekilleri, burada, harcırah uygulamalarının önemli ve kronik problemlerinden birisi olan ikamet ya da yatacak yer temini hususundan söz açılmışken, 6245 sayılı Yasanın hemen yukarıda bahsi geçen 33 üncü maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, (b) fıkrası kapsamında sayılan teftiş, denetim ve kontrol görevlilerinin yatacak yer teminine ilişkin sorunlarına değinmek ve mümkün ise ortak bir irade oluşturarak çözmek gerektiği kanaatini taşıyorum. Çünkü, yasanın aynı maddesinin hemen altında (c) fıkrasında sözü geçen görevlilerin dahi, aynı yasaya göre, ikamet giderleri karşılanırken ve Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu çalışmaları sırasında da gördüğümüz gibi, sözü geçen komisyonun denetimine tabi kamu kurum ve kuruluşlarının hemen hepsinde her düzeyde görev yapan personel, yıldız sayısına göre kademelendirilerek büyük otellerde kalma imkânına sahip iken, teftiş, denetim ve kontrol görevlilerinin yatacak yer teminine ilişkin olarak karşılanan giderlerinin harcırahlarıyla sınırlı olmasını anlamakta, doğrusu, güçlük çekiyorum. Ankara dışındaki denetim ve benzeri çalışmalarla ilgili toplantılardan hemen sonra, kuruluş temsilcileri otellerine giderken, sözü geçen meslek gruplarından arkadaşlarımızın kamu misafirhanelerine gidişlerini üzülerek müşahede ediyoruz.

Kaldı ki, kamu kurum ve kuruluşlarının misafirhaneleri de başka bir sorun halinde şu anda. Bunlardan büyük bir bölümü özelleştirme kapsamına alınmış, satılmış ya da satılmak üzeredir. Giderek daralan bu kısıtlı imkânlar dikkate alınarak bu sorunun çözülmesi şarttır değerli arkadaşlar.

Ayrıca, tasarının 2/d maddesiyle 6245 sayılı yasanın 24 üncü maddesini değiştirerek, bu meslek mensuplarının ilk defa göreve atanmalarında verilen yer değiştirme yol masrafı ya da harcırahının kaldırılmak istenmesindeki niyetin veya sebebin de anlaşılamadığını özellikle belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlıyorum. Belki, bu maddeye ilişkin konuşmam çok teknik kaldığı için, bazılarımızca konunun anlaşılmasında güçlük çekilmiş olabilir; ancak, gerçek olan şu ki, bu maddeyi yazanların da amaçlarını tam olarak ifade edebildiklerini zannetmiyorum. Eğer yetkililer bu madde hakkında bize açıklama yaparlarsa sevinirim.

Bu duygularla, hepiniz saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sağ.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 4 üncü maddesi, 6245 sayılı Harcırah Kanununda yapılan değişiklikler. Bu madde, geçmişte olmayan, bir nebze memurun lehine sayılabilecek; ancak, bazı yükümleriyle de memurların aleyhine hükümler ihtiva eden bir madde.

Öncelikle bu maddenin (a) bendi, kendi talepleriyle bir yerden diğer bir yere naklolan memurlarla ilgili sürekli görev yolluğunun alınamayacağıyla ilgili bir hüküm. Memurlarımız çok zor şartlar altında yaşayan, geçimlerini çok zor şartlar altında devam ettirebilen insanlar. Değişik görev yerlerinde görev yaparken bir başka yere tayin talebiyle müracaat ettiğinde, eğer, bu tayinini yaptırabileceği düşüncesinden yola çıkarak, tayinimi yaparsanız sürekli görev yolluğundan vazgeçiyorum, feragat ediyorum şeklinde bir beyanı olursa, sürekli görev yolluğunu alamayacağına dair bir hüküm.

Memurlarımız bu kadar sıkıntı içerisinde yaşarken, bir tayin talebiyle bir makamın ve mevkiin karşısına geçtiğinde, karşısına böyle bir maddenin getirilmesinin son derece yanlış olduğu inancındayım ve yine bu madde, ilk defa devlet memurluğuna tayin edilenlerin, görev yerlerine giderken, daha önce almış oldukları sürekli görev yolluklarını alamayacağına dair bir hüküm ihtiva etmektedir. Memuriyetinin başlangıcında, henüz maaşını alamayan, örneğin, Şırnak'a, Hakkâri'ye veya bir başka şehre tayini çıkan evli bir memurun oraya naklolması karşısında 1,5-2 milyar lira cebinden para harcayacağını düşünecek olursak, devletin böyle bir memura şefkat kollarını açıp, ilk defa memuriyete başlayan bir memura sürekli görev yolluğunun verilmesi gerektiği inancındayım.        

Yine, bu tasarıyla güzel bir iyileştirme, ancak, yeterli değil; biliyorsunuz, geçici görev yolluğunda, memurlar bir başka yere geçici görevle gittiklerinde 1 inci ve 4 üncü derece arasındakiler 16,80 Yeni Türk Lirası, 5 inci ve 15 inci derece arasındakiler de 15,60 Yeni Türk Lirası almaktadırlar. Bu memurların konaklama ücretleri, derece karşılıkları kadar kendilerine ödenmektedir; ancak, 16,80 Yeni Türk Lirasıyla bir gece, bir  konaklama yerinde, bir otelde kalmanın da ne kadar zor olduğunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum. O nedenle, bu maddede, bu hususun, biraz daha memurlar lehine iyileştirilmesinin  yararlı olduğu inancındayım.        

Değerli milletvekilleri, AK Parti Grubu adına konuşan değerli Mustafa Açıkalın'ın, ayakta tedavi olan yeşilkart sahiplerinden, kullandıkları ilaçların bedellerinin yüzde 20'sine kadar katılım payı  alınması noktasındaki ifadeleri beni son derece üzmüştür. Bu kürsüden, kısa bir süre önce geçirilen bir kanunla, yeşilkart sahiplerinin ayakta tedavilerinde reçete bedellerinin karşılanacağı İktidar Partisi milletvekilleri tarafından çok büyük bir mutlulukla ifade edildi. Biz de o gelişmeden mutlu olmuştuk; ancak, yeni düzenlemeyle, yeşilkart sahiplerinin ilaç bedellerinden yüzde 20'ye kadar katılım payı alınmasının da son derece yanlış olduğu inancındayım; çünkü, yeşilkart sahibi olabilmek için, bir kişinin aylık gelirinin 120 000 000 liradan daha az olması gerekmektedir. Dikkatinizi çekmek istiyorum, asgarî ücretin 1/3'ü seviyesinde geliri olan birisi ancak yeşilkart sahibi oluyor. Ayda 120 000 000 lira gelir elde eden birisinin almış olduğu ilaçlarının bedellerinin yüzde 20'sine katılmasının haklı ve mantıklı bir izahını yapmak mümkün değil. Sayın Açıkalın bunu söylerken "tabiî ki" tabirini kullanarak, ilaç bedellerine katılması gerektiğini ifade etti. Bu, son derece yanlıştır. Özellikle son günlerdeki ekonomik sıkıntılardan sonra yeşilkart sahiplerinin çok daha zor durumda olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Üst gelir gruplarının yüzde 20'sinin gelirden aldığı pay yüzde 45,4'ten yüzde 47,6'ya çıkmıştır. Üst gelir grubu, Türkiye'de 2002 yılında millî gelirden yüzde 45,4 pay alırken, 2004 yılında bu oran yüzde 47,6'ya çıkmıştır. En alt gelir grubundakilerin ise 2002'de millî gelirden aldığı pay yüzde 6,5 iken, şimdi, yüzde 6,3'e düşmüştür. Demek ki, alt gelir grubundakiler her geçen gün ekonomik bakımdan daha büyük sıkıntı içerisine girmektedirler. İşte, yeşilkart sahiplerinden ilaç bedellerine katılma, katkı payı adı altında bir pay alınmasının Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakışmadığı, bunlardan gelecek olan üç beş kuruşa Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tenezzül etmemesi gerektiği inancındayım. O nedenle, lütfen, bu madde görüşülürken, bunlardan katkı payı alınmaması noktasında, önergelerle bu maddenin düzeltilmesi gerektiği inancındayım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddenin okunan ve müzakeresi yapılan bölümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, (e) fıkrasını okutuyorum:

e) Geçici 3 üncü maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 4 üncü madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4.- Yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun geçici 2 nci maddesi uyarınca büyükşehir belediye sınırlarında yapılan değişiklikler, 3 üncü maddenin (g) bendinin uygulanmasında dikkate alınmaz."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Baratalı'nın şahsî söz isteği de var; sürelerini birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesindeki geçici madde 4 hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve Partimizin görüşlerini burada ifade edeceğim; bu nedenle, Sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 4 üncü maddesindeki geçici 4 üncü madde, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, Harcırah Kanununda, 6245 sayılı Kanunda bir değişiklik yapılmasını öneriyor, bir istisna getiriyor. Bu istisnanın, bir değişiklik yapılıncaya kadar yürürlükte olması amir hükmünü getiren bir değişiklik teklifi.

Neden böyle bir düzenlemeye gerek duyuyor kanun koyucu veya duyacak; bunun nedeni şu: Parlamentomuz, 2004 yılında, yerel yönetimlerde önemli kanunlar çıkardı. Bunlardan bir tanesi Büyükşehir Belediyesi Kanunu, diğeri de Belediye Kanunu. Bunlardan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu görüşülürken, geçici 2 nci maddesinde, büyükşehir belediyesinin sınırları yeniden tespit edildi. Bu tespit yapılırken, 2 000 000 nüfus esas alındı. Nüfusu 2 000 000 olan büyükşehir belediyelerinde, vilayet binası merkez alınmak koşuluyla, oradan tutulacak olan 20 kilometre yarıçapındaki bir dairenin içinde kalan diğer büyükşehre dahil olmayan bütün köyler, mahalleler, ilk kademe belediyesi olarak ve diğer ilçeler de büyükşehre bağlı ilçe belediyeleri olarak düzenlendi. Nüfusu 2 000 000'dan yüksek olan belediyelerde ise, bu yarıçap, hepimizin bildiği gibi, 50 kilometreye çıkarıldı ve vilayet binası merkez alınmak koşuluyla, 50 kilometrelik bir yarıçap içinde kalan bütün tüzelkişilikler ortadan kaldırıldı ve büyükşehir belediyesine bağlandı.

Harcırah Kanunumuzda önemli bir tanım var; bu önemli tanım da, 6245 sayılı Harcırah Kanununun 3 üncü maddesinin (g) fıkrasında memuriyet mahalli tanımları var, memuriyet mahalli burada tanımlanıyor. Nedir memuriyet mahalli; kanunun lafzına göre "memur ve hizmetlinin asıl görevli olduğu veya ikametgâhının bulunduğu şehir veya kasabaların belediye sınırları içinde bulunan mahaller ile bu mahallerin dışında kalmakla birlikte yerleşim özellikleri bakımından bu şehir veya kasabaların devamı niteliğinde bulunup, belediye hizmetlerinin götürüldüğü veya kurumlarınca sağlanan taşıt araçları ile gidilip gelinebilen yerler" olarak tanımlanıyor. Büyükşehir belediyelerinin sınırları değişmeden önce, büyükşehir belediyesi içinden diğer ilçe belediyelerine giden memurlar, bu gidip gelmelerinde bir harcırah alıyorlardı, yol harçlığı alıyorlardı. Oysa, büyükşehir belediyesi sınırları genişlediği için, memuriyet mahalleri de genişlemiştir. Buna bir istisna getirmek için ve buralara giden kamu görevlilerimizin mağdur olmamaları için, bu madde konulmuş bulunmaktadır, yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar da, Harcırah Kanununa bir istisna getirilmiştir. Yani, bundan böyle, büyükşehir belediyesi sınırları içinde bile olsa, memurlarımız, bir görev mahalline gidip gelirken Harcırah Kanunu esasları dahilinde, 3 üncü madde dahilinde, harcırahlarını alabilecekleredir. Bu, doğru bir düzenlemedir, uygun bir düzenlemedir, bu düzenlemeye biz de katılıyoruz; çünkü, kamu görevlilerinin yararına, onların haklarını genişleten, onlara tanınmış olan hakları haksız olarak ortadan kaldırmayan bir maddedir; bu nedenle -zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ayrışık oyumuz yok- bu maddeyi kabul ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz büyükşehir belediyelerinden açılmışken, yerel yönetimlerden açılmışken, bu konuşmamda bazı konulara değinmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Parlamentonun 22 nci Döneminde bizler, yerel yönetimlere yeni haklar, yeni akçalı olanaklar ve onların personelindeki iyileştirmeleri yapamadık. Parlamentomuz ikibuçuk yılı dolduruyor ve belediyelerimiz de, bir iki hafta sonra bir yılını dolduracaklar. Özellikle bu dönem belediye başkanlarımız, büyük bir kriz sonucu geldikleri için görevlerine, yine kendileri tarafından yapılmayan ağır bir borç yükü altında inliyorlar. Bu borç yükü, hem devlet kurumlarına ve kuruluşlarına hem kendi aralarında hem de hemşerilerine, yurttaşlarına karşı olan bir borç yüküdür. Bu borç yükü o kadar yüksek bir borç yükü ki, belediyeler, sürdürülebilir belediyecilik konusunda görevlerini, kendilerine yeni kanunlarla verdiğimiz ekgörevleri de yerine getirememekten dolayı çok sıkıntı içindeler.

Yerel yönetim yasalarını yaptık; yeni bir Belediye Kanunu çıkardık, yeni bir Büyükşehir Belediyesi Kanunu çıkardık, İl Özel İdareleri Kanunu çıkardık, belediyelerimize hep görevler verdik, onlardan çok şeyler istiyoruz; ancak, Belediye Gelirleri Kanununu hâlâ çıkaramadık. Belediye Gelirleri Kanunu ufukta bile görülmedi. Kim hazırlıyor, nerede yapılıyor, Başbakanlıkta mı yapılıyor, yoksa ilgili yerlerde yapılıp, bizim önümüze mi gelecek, ben, bunu bilemiyorum. Sayın Maliye Bakanımızı hazır burada bulmuşken -sanıyorum burada- Belediye Gelirleri Kanununu ne zaman Parlamentoya getirmeyi düşünüyorsunuz; yani, belediyecilerimize ne zaman bir müjde vereceğiz? Belediyelerimiz, devletin bütçe gelirlerinden yüzde 4,5 gibi bir pay alıyor.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; bu bizim içine girmeye çalıştığımız Avrupa Topluluğu içinde böyle bir pay yok. Bu paylar, en az yüzde 20 düzeyinde alabilecekleri paylar. Hem görevlerini yaparken hem yetkileri hem kendilerine verilen görevler ve verilen görevleri karşılayan akçalı kaynakları en az yüzde 20 düzeyinde; yani, Batı'nın çağdaş belediyecilik anlayışı, daha fazla görev, daha çok yetki ve daha çok akçalı olanaktır. Haa bu dönem bir şey yaptık, 1991 yılından beri değişmemiş olan 2464 sayılı Kanunu güncelleştirdik; fakat, o da -tabiî, 1991'den 2004 yılına gelinceye kadar ondört yıl içinde güncelleşmediği için- yurttaşımıza, daha doğrusu hemşerimize çok ağır geldi; çünkü, belediyeler, hemşerilerinden de paralar topluyorlar; işte, ilan, reklam vergisi, buna benzer vergiler gibi, yol, kaldırım harçları gibi, harcamalara katılma gibi; ama, yurttaşımız, bu paraları bulmakta ve ödemekte çok zorluk çekiyor. Emlak Vergisini yükseltiyoruz, bu gelirleri güncelleştiriyoruz; ama, kaynağını alamıyoruz. Belediyelerimize yapabileceğimiz en büyük destek, bütçe gelirlerinden almakta oldukları yüzde 4,5 olan payı, en azından -şimdi Bakanlar Kurulunun yetkisi de var- yüzde 9'lara, yüzde 10'lara çıkarmaktır ve göreceli olarak ve zaman içinde de bu payın, yüzde 15'lere, yüzde 20'lere çıkmasında büyük yarar bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de, Büyükşehir Belediyesi Kanununa eklediğimiz geçici 2 nci maddeden bahsetmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, Büyükşehir Belediyesi Kanununa eklediğimiz geçici 2 nci madde, belediye borçlarının tasfiye amacını güden -konuluş amacı bu olan- bir maddedir. Bu maddeye göre, belediyelerin birbirine olan borçları, diğer kurumlara olan borçları takas ve mahsup edilebiliyor. Bu takas ve mahsup işlemi yeni getiriliyor; ama, bu Kanunu incelediğimiz zaman görüyoruz ki "31.5.2004 itibariyle blokoleşecek olan bu borçlar altı ay içerisinde uzlaşma komisyonları tarafından görüşülür ve bu iş yapılır, bu verilen mükellefiyet biter" diye bir madde vardı.

Şimdi, bir uzlaşma komisyonu oluşacak, uzlaşma komisyonu, Hazine Müsteşarlığından sorumlu bakan tarafından görevlendirilecek bir başkan ile Maliye Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı, Sayıştay Başkanlığı ve İller Bankasından bir temsilciden oluşacak. Bu uzlaşma komisyonu, belediyelerin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarının takas ve mahsubu bittikten sonra, belediyelerin alacak ve borçlarını hesaplayacaklar, ferilerini de kapsayacak şekilde bunlar maktu bir düzeye getirilecek ve faizleri asıl borcunu geçemeyecek düzeyde belediyeleri, hem görevlerini yapacak düzeyde bir gelire kavuşturacak hem de sürdürülebilir bir anlayışta borçlarını ödeyecek noktaya getirecekti. Ancak, üzüntüyle görüyorum ki, bu uzlaşma komisyonları, henüz, ya oluşmamış ya oluşturulmamış ya da çalışmıyor. Şimdi, bu önümüzdeki yasanın -ileride gelecek- 29 ve 30 uncu maddesinde yeniden yapılandırmaya çalışıyoruz bu uzlaşma komisyonunu. Hepimizin söylediği bir konu var: Kanunlarımızı yaparken, biraz aceleye getiriyoruz. Sanki, arkamızdan birisi kovalıyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda biz bunları tartıştık, bu belediye kanunlarını, Büyükşehir Belediyesi Kanununu konuştuk. Şimdi, altı ay içerisinde bitmesi gereken bu durum, altı aylık bir süreye eklenerek yeniden yapılandırılmaya çalışılıyor.

Şimdi, Sayın Bakan, yani, bu altı ay içinde uzlaşma komisyonu kurulup, görevi bitecek ve belediyelerimiz, bu borç yükünden -kendilerinin de hemşerilerinin de moralini bozan- kurtularak yeni bir anlayışla, yeniden silkinerek, yeniden beyaz bir sayfa açarak görevlerine ve halka hizmetlerine devam edeceklerdi. Şimdi, hiçbir şey yapılmamış. Ben, iki gün önce bir yazılı soru önergesi verdim, "uzlaşma komisyonları kurulmuş mudur." Uzlaşma komisyonları hangi objektif kurallarla çalışacak bilemiyoruz.

Belediyenin malî gücüne göre, belediyelerin yeniden ödeme planları kabul edilecek. Bu, objektif kriterle mi olacak sübjektif kriterleri mi olacak, hangi partiye veya bağımsız olup olmadığına bakılacak mıdır, bakılmayacak mıdır? Bu komisyonlarda niye belediye başkanlarımız yok?! İller Bankasından temsilciler var; ama, belediye başkanlarımızdan, gerek belde olsun gerek ilk kademe olsun, gerek ilçe olsun gerekse büyükşehir olsun, buralardan temsilciler yok. Yani, siz, belediye başkanlarının borçlarını sürdürülebilir bir anlayış içinde yeniden yapılandıracaksınız; ama, belediye başkanlarımızın burada, bu kurullarda temsili yok. Şimdi, 29 uncu madde geçerken, belki, bir önergeyle bu kurullara belediye başkanlarımızın da, alınmasını, ben, şimdiden öneriyorum.

Şimdi, merak ediyorum, bu komisyon ne zaman çalışacak; bu komisyon çalışmaya başladı mı; çalıştıysa, bu çalışmalar hangi aşamada; çalışmalar ne düzeyde devam ediyor? Eski bir belediyeci olarak ben bunları merak ediyorum, ben de merak ediyorum, belediye başkanlarımız da, hemşerilerimiz de merak ediyorlar.

Diğeri, belediyelerimizin borçlarının en önemli bölümü, değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar Kurumuna olan borçlardır; yani, belediyelerimiz, Emekli Sandığı keseneklerini ve Sosyal Sigortalar keseneklerini ödeyemiyorlar. Ödeyememelerinin sebebi, keyiflerinden değil, paraları olmadığı için ödeyemiyorlar. O nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumunun, Genel Müdürlüğünün de, o kurumun da bu uzlaşma komisyonu içine alınması öneriliyor. Bu öneri, doğru bir öneridir. O nedenle, bu doğru olan öneriye de katılıyoruz; ancak, yine, bu komisyonların ne zaman çalışmaya başladığını veya başlayacağını, bu altı aylık sürede bunların bitip bitmeyeceğini, ben de, diğer belediye başkanlarımız gibi merak ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü maddesinin, yine, kanun koyucunun, geçici 4 üncü maddesindeki görüşlerine katılıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Tamamlayın efendim, buyurun.

BÜLENT BARATALI (Devamla)- Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da, değerli kamu görevlilerimizin bir yerden bir yere giderden, verilen kamu görevini yapmak üzere seyir halindeyken, gidip gelirken harcadıkları paranın devlet tarafından karşılanması konusundaki ve büyükşehir belediyelerinin sınırlarının genişletilmesi konusundaki, bu genişlemenin kamu görevlilerinin aleyhinde olmaması konusundaki bu düzenlemeye katıldığımızı ifade ederken, tekrar, Sayın Meclise saygı ve sevgilerimi ifade ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Baratalı.

Geçici madde 4 üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çerçeve 4 üncü maddeyi tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 4.1.1961 tarihli ve 209 sayılı Kanunun;

a) 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Birinci basamak sağlık hizmeti sunan kuruluşlar da dahil olmak üzere Sağlık Bakanlığı kurum ve kuruluşları ile bağlı kuruluşlarına (Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü hariç) verilen döner sermaye miktarı üç milyar Yeni Türk Lirasıdır ."

b) 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 3.- Bakanlık, birinci basamak sağlık hizmeti sunan kuruluşlar da dahil olmak üzere Sağlık Bakanlığı kurum ve kuruluşları ile bağlı kuruluşlarındaki (Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü hariç);

a) Muayene, teşhis, tedavi, laboratuvar, tetkik ve tahlil işlerini,

b) Aşı, ilaç, serum, insan kanı ve kan ürünleri imâli ile istihsal veya imâl edilecek diğer maddeleri,

c) Bastırılan veya yaptırılan her nevi belgeleri,

d) Trafik kazaları ile ilgili olarak özel veya 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre zorunlu sigortalı olan kişilere verilecek hizmetler ile sigortalı turistlere ve yabancı hastalara verilen sağlık hizmetlerini,

e) Sağlık alanında verilecek kurs, eğitim, araştırma, yayın ve danışmanlık hizmetlerini,

f) Diğer kamu ve özel sektör kuruluşlarının sağlık alanında sunduğu hizmetlere kredi notu verilmesini ve akredite edilmesini,

g) Atölye, tamirhane ve depolarda gerçekleştirilen sağlık hizmetleriyle ilgili montaj, demontaj ve proje işlerini,

h) Sağlık kurum ve kuruluşlarında üçüncü şahıslarca yapılacak sağlık alanı dışındaki tanıtım hizmetlerini,

Maliye Bakanlığınca yayımlanan yılları Bütçe Uygulama Talimatlarında yer alanlar hariç, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu uyarınca belirlenen tarife üzerinden fiyatlandırmaya ve yukarıda belirtilen mal ve hizmetlerden elde edilecek gelirler ile sağlık kurum ve kuruluşlarına üçüncü şahıslarca yapılacak her türlü bağış ve yardımları döner sermayeye gelir kaydettirmeye yetkilidir.

Bakanlık, bu suretle elde edilecek döner sermaye gelirlerinden karşılanmak üzere döner sermaye işletmelerine;

a) Her nevi tüketim maddeleri, tıbbî, cerrahî alet, malzeme, cihazlar, mefruşat ve demirbaş eşya satın alınması,

b) Tamirat, tadilat, inşaat, tıbbî ve fennî tesisat ile kamulaştırma yaptırılması,

c) İhtiyaç halinde hizmet satın alınması,

d) Taşınır ve taşınmaz satın alınması, ihtiyaç duyulan taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis edilmesi, kiralanması ve bunlara ilişkin her türlü giderin yapılması,

e) Tamir, imâl atölyeleri açılması ve bunlara sermaye tahsis edilmesi,

f) Ambulans, cenaze arabası ve hizmet aracı satın alınması ile kiralanması veya hizmet satın alınması yoluyla temini ve bunlara ilişkin giderlerin yapılması,

g) Fiyatlandırılan mamûllerin serbest piyasaya veya sair müesseselere intikal ettirilmesi ve buna ilişkin giderlerin yapılması,

h) Deneysel amaçlı ve hizmet gereği canlı hayvan beslenmesi ve bunların ürünlerinden faydalanılması ile ziraî mahsullerden ihtiyaç görülenlerin yetiştirilmesi, bakımı ve satışına ilişkin giderlerin yapılması,

Hususlarında yetki vermeye mezundur.

Bu Kanuna tâbi döner sermayeli işletmeler, gerekli gördükleri hallerde sundukları hizmetleri, Bütçe Uygulama Talimatında belirlenen fiyatları aşmamak üzere belirleyecekleri fiyat üzerinden, birbirlerinden temin edebilirler.

Döner sermaye gelirlerinden, sağlık kurum ve kuruluşlarının hizmetlerini aksatmamak ve yılı yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla Sağlık Bakanlığınca belirlenen miktar; genel bütçe ödeneği ile devam etmekte olan kurum ve kuruluşun bina projelerinin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri için harcanmak üzere ilgili saymanlığa aktarılır.

Döner sermayeli işletmelerin tıbbî cihaz, tıbbî sarf malzemesi, ilaç ve büro malzemeleri gibi merkezî olarak satın alınmasında fayda görülen mal alımları ile hizmet alımları, bedelleri her döner sermaye işletmesinin kendi bütçesinden karşılanmak kaydıyla toplu olarak yapılabilir. Bu durumda ita amirliği Sağlık Bakanlığınca belirlenir.

Döner sermayeli işletmeler, kullanmadıkları veya ihtiyaç fazlası olan mal ve demirbaşları bedelsiz veya tespit edilecek bedel üzerinden birbirlerine devredebilirler. Aynı il sınırları içerisindeki döner sermayeli işletmeler ariyet sözleşmesi ile birbirlerine mal verebilirler.

Döner sermayeli işletmeler, süreklilik arzeden hizmet alımları ile maliyeti yüksek ve ileri teknoloji ürünü olan tıbbî cihazların hizmet alımı yoluyla temini veya kiralanması için döner sermaye kaynaklarından, gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişebilir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Neşşar; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Neşşar, kişisel söz isteğiniz de var, birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa maddesi, aslında, bir torba yasanın içerisine sıkıştırılacak ufak tefek bir yasal değişiklik değildir. Bu, sağlık tesislerini tümüyle birer sağlık işletmesine çeviren, topyekûn büyük bir değişiklik içeren bir maddedir; dolayısıyla, Sağlık Bakanlığının ve AKP Hükümetinin, sağlıkta dönüşüm adı altında ortaya koyduğu projenin en önemli ayaklarından bir tanesidir.

Biraz nüktedan bir Maliye Bakanımız olduğu için, ben (h) bendinden başlayarak, gecenin bu saatinde biraz da havayı yumuşatarak konuşmama başlamak istiyorum.

Bu maddeyle, sağlık tesislerini öyle bir işletme haline çeviriyoruz ki, bunlar, her türlü reklam alabilir duruma geliyorlar. Yani, yakında, dönersermaye müdürünün, yetkilisinin tercihine göre, bir sağlıkocağının duvarında McDonald's ilanını, bir tanesinde mayo ilanını, reklamını, diğerinde TOFİTA reklamını, diğerinde erkeklerin belli bir yaştan sonra ihtiyaç duydukları bazı ilaçların reklamlarını görebileceğiz. Yani, sağlık tesislerini, bence, bulunması gereken ciddiyetten uzaklaştıracak şekilde ticarîleştiren, bir ticarî işletmeye çeviren bir yasa bu. Tabiî ki, sağlık tesislerinin duvarlarına, hatta, içerisine -bu yasada içi, dışı da belirtilmiyor-alınacak ilanların birtakım medikal firmalardan ya da ilaç firmalarından alınması koşulundan; bunun da bazı açılımları, ister istemez, hepimizin aklına gelmektedir.

Bu, dediğimiz gibi, projenin son ayağı; hükümetin, aslında, daha önce çıkardığı yasalarla çelişki içeriyor. Örneğin, 24 Aralık 2003'te çıkarılan Kamu Malî Yönetim Kontrol Kanunu ve Sayın Maliye Bakanımızın da "yepyeni bir maliye anlayışıyla, yepyeni bir bütçe anlayışıyla ortaya çıkıyoruz" dediği yaklaşımların içerisinde, 2007'nin sonuna kadar bütün dönersermayelerin kapatılması dile getirilmekle birlikte, biz, burada, Sağlık Bakanlığında mevcut olan dönersermayeleri birer dev dönersermaye haline çeviriyoruz. Bu, bilmeden ya da tesadüfen yapılmış bir değişiklik de değil. Bu, bilerek, planlanarak gündeme getirilmiş bir değişiklik. Tıpkı, burada hep tartıştığımız, Anayasaya aykırılığını tartıştığımız, yasalara uyumsuzluğunu tartıştığımız, devletle çeliştiğini tartıştığımız birçok yasada olduğu gibi, devleti parça parça değiştirmeye, bambaşka bir şekle getirmeye yönelik büyük bir projenin, Sayın Başbakanın da "ağacı değil, ormanı kurtaracağız" şeklindeki ifadesinin bir parçası olan bir yaklaşım.

Sağlık alanındaki bu söylem ve eylem tutarsızlığı da bilerek yapılıyor. Sözgelimi, Sağlık Bakanının, ilk günden itibaren, hekimleri karşısına alarak, bu bıçak parası söylemini sürekli gündeme getirmesi ya da çok yakın bir geçmişte, Sayın Başbakanın, doktorların iğne yapmayı bilmemeleriyle ilgili ifadeleri de, aslında, bilerek söylenmiş ifadeler. Bunlar, demin bahsettiğim projenin; yani, sağlığı tümüyle özelleştirmekle ilgili projenin, hekimlere ve resmî kamu sağlık kuruluşlarına olan güveni ortadan kaldırmak için oluşturulmuş ayakları; çünkü, Sayın Başbakana danışmanlık yapan Sağlık Bakanlığında birçok profesör arkadaşımız var. Bunlar biliyorlar ki, Türkiye'de, sağlık eğitiminde, temel beceriler, hemen hemen on yıldır, bütün tıp fakültelerinde, daha birinci sınıftan itibaren veriliyor; doktorların iğne yapmayı bilmedikleri yıllar çok gerilerde kaldı. Bıçak parası da, hepinizin bildiği gibi, bugün de, Sağlık Bakanımızın çok değer vererek desteklediği bazı başhekimlerimizin hastanelerinde bizzat sürdürülüyor. Bunların örneklerini de gün geldikçe gözler önüne sereceğiz tabiî ki.

Aynı şey, SSK hastanelerin devrinde de geçerli idi. Burada amaç, yurttaşlarımızın  daha iyi sağlık  hizmeti alması değildi. Bugün bir gazetede çıkan kupür, bakanlığımızın bulduğu çözüm, kuyrukları hastane dışına taşımak. Fotokopi makinelerini dışarı taşımışlar; hastalar üç saatte hizmet alıyorlar. Eğer, amaç, SSK'lı hastaların daha iyi hizmet almalarını sağlamak olsaydı -burada da dile getirdik- sadece SSK Yasasının bir maddesini değiştirerek, biz, SSK'lıların, diğer sağlık tesislerinden yararlanmalarını sağlayabilirdik. Tıpkı, eğer, gerçekten insanlarımızın daha iyi sağlık hizmeti almalarını istiyor olsaydık, daha, Sağlık Bakanı SSK'nın hastanelerini devralır devralmaz kuyrukları engelleyecek olan dispanserleri peş peşe kapatmaya girişmezdi. Bu da kamu sağlık kurumlarına olan güveni sarsmak için ve özelleştirmenin bir ayağını oluşturmak için yapılmış, bilinçli yapılmış bir uygulamadır.

Aynı şey ilaç konusunda da geçerli. Bugün en büyük sıkıntı, daha önce SSK hastanelerinde insanlarımız, sadece SSK'lılarımız, ilaçlarını alırken sıkıntı çekiyorlardı, şimdi, tümümüz çekiyoruz; bütün Emekli Sandığı, Bağ-Kur sigortalıları da çekiyorlar. Bunun da amacı, insanların, sigortalıların eczanelerden yararlanması değildi; eğer böyle  olsaydı, bizim Maliye Bakanımızın yine çok iyi bileceği bir yaklaşımla, SSK'ya bir bayilik düzeni oluşturabilirdik. Türkiye'deki bütün eczanelerin SSK'nın bayileri durumuna getirilmesiyle bu sorun çözülebilirdi. Burada da amaç, kamuya olan güvenin, kamu sağlık tesislerine olan güvenin ortadan kaldırılması.

Çünkü -bu dönersermaye konusuna biraz daha geri dönersek- sağlık sisteminde, sağlığın etrafında çok büyük bir rant var. Bu, ilaç sektöründe ilaç, silah sektöründen sonra dünyada ikinci büyük rantın olduğu yer. Dolayısıyla, eğer, biz, sağlık tesislerini birer ticarî işletme haline getirebilirsek, buralardan çok büyük rant sağlama imkânımız olur.

Örneğin, bu yasayla, sağlık tesislerine, dönersermayelere araç-gereç ve bina alma, devralma, yaptırma imkânı tanınıyor.

Yine, bugün, Sayın Maliye Bakanının gazetede çıkan, çok da sosyal demokratlara sıcak bakmayan bir gazetede çıkan, makam araçlarına 59 000 000 YTL; yani, 59 trilyon para harcandığının haberi var. Kamudaki makam araçlarıyla ilgili bu konu her zaman gündemde, bir süredir gündemde. Bu, sadece aracı temin etmekle de kalmıyor. Dolayısıyla, siz, bu yasayla, döner sermaye işletmelerine araç alma yetkisini de vererek, buradaki deliği, buradaki karadeliği daha da büyütmenin yolunu açmış oluyorsunuz.

Bu uygulamanın, yani, sağlığın özelleştirilmesinin -daha önce de bu kürsüden dile getirdim- en önemli açmazlarından bir tanesi, arzın talebi patlatması konusudur; yani, siz, sağlığı rekabet ortamına koyarsanız insanlar daha çok para kazanmak için arzı artıracaklardır, gerekli gereksiz birsürü arz, birsürü de talebi doğuracaktır. Bunun sonucu Türkiye araç çöplüğüne dönmüştür, bunun sonucu Türkiye'deki MR sayısı her zaman tartışılır bir düzeye ulaşmıştır.

Tabiî ki, bu, vatandaşın sırtından temin edilen paralarla sağlanacak; yani, sigortaların ödedikleri paralar dışında, dönersermayelerin gelirlerinin çok büyük kısmının, bildiğiniz gibi, vatandaşın cebinden çıktığını hepimiz biliyoruz. Bu, aşağı yukarı bugüne kadar, yılda 5 milyar dolar kadar olan yurttaşın cebinden çıkan para, bu sistemle, bu yaklaşımla katlanarak artacak ve vatandaşın daha çok sömürüldüğü, cebinden sağlığa daha çok para harcadığı ve bunun -sağlıktaki teknolojinin ve ilacın da giderek yüzde 60'dan fazla bir oranının ithal edildiğini düşünürsek, ilaçtaki dışa bağımlılığımızı da hesaba kattığımız zaman- dışborç yükümüzün sonsuz derecede artırma potansiyelini de birlikte getireceğini burada takdirlerinize sunmak istiyorum.

Kurumların araç çöplüğüne nasıl döndürüldüğünün çok çarpıcı bir örneğini vermek istiyorum ilgilenirseniz. Biliyorsunuz, belki bilmiyorsunuz, Zekai Tahir Burak Hastanemizde, giriş-çıkışlar, gözden irisi okuyan birtakım optik cihazlarla yapılıyor. Yani, bu hastane CIA mdır, Pentagon mudur, yoksa çok özel bir yer midir ki, burada giriş-çıkışları takip etmek için -sabah geliyorsunuz, gözünüzü bir deliğe dayıyorsunuz, okunuyor- böyle bir cihazın alınması bu kuruma gerekli midir? Bunun memlekete... Belki, bir 60-70 milyarlık bir cihazdır; ama, buna benzer, keyfî, tamamen o dönersermaye işletme müdürünün keyfine kalmış, o sağlık tesisini işleten başhekimin ya da uzmanın ya da pratisyenin keyfine kalmış birçok gerekli gereksiz alımın bu yolla yapılması ve dışborç stokumuzun üstüne de gereksiz birçok eklemenin yapılmasına neden olacak bir uygulama bu.

Bir başka önemli konu; bu yolla, sağlıkta yapılacak, özellikle de bina, araç vesaire gibi büyük alımlarda bütçe denetimini ortadan kaldırıyorsunuz. Bugün, hiç olmazsa, Bakanlık, oturup, hangi kurumlara hangi ileri teknoloji ürünlerini alacağına kendi karar verirken, yarın, dönersermaye işletme müdürleri tamamen keyfî tercihlerine göre cihazlar alacaklar, araçlar alacaklar, binalar alacaklar.

Bunun, bu yetkinin, bütçedışı, bütçe denetimi dışına bırakılmasının çok önemli bir başka açılımı daha var. Daha önce dile getirdim, gazetede haber oldu, Sağlık Bakanından da henüz bir yanıt alamadım. Bu Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinin, afet durumlarında sahra hastanesine çevrilmesi planlanan kapalı otoparkının camiye çevrilmesiyle ilgili bir projesi var. Bu projeyi, bugüne kadar, basında çıktığından beri, Sağlık Bakanlığı reddetmedi. Şimdi, böyle bir projeyi, siz para harcamışsınız... Çünkü, afet zamanında ibadethaneler, okullar, yetmeyen kapasiteyi artırmak için, hastaları almak için kullanılıyor. Burada çok güzel bir düşünce yapılmış; denmiş ki "kapalı otopark günün birinde bir sahra hastanesine çevrilebilir."

Şimdi, buranın bir camie çevrilmesiyle ilgili bütçe kanununun Meclise gelmesi halinde, bunun, burada, yoğun tartışmalara yol açacağını, hepiniz takdir edersiniz; ama, bu yolla, dönersermaye işletmesine, bir de üstelik tıpkı duble yollarda yapıldığı gibi, parça parça, 20 milyarlık, 25 milyarlık, neyse limiti, küçük küçük limitler halinde paranın harcanarak, gözden kaçırılarak buranın böyle bir inşaata çevrilmesi, bu yasayla, olanaklı olmuş hale geliyor.

Bunun gibi, yine keyfî, yine bütçe denetimi dışında, yine kamu yararı dışında, birçok vatandaşın sırtından kazanılan paranın, tabiî ki, ister istemez, aklımıza yandaş müteahhitlere verileceği hesabı da geliyor; bunun da örnekleri, yine, bugün için etrafımızda var. Bunlar da günü geldiğinde örnekleriyle önünüze serilecektir; yani, belirli bir hastanedeki bütün işlerin, aynı kişiye, küçük küçük parçalar halinde yaptırıldığıyla ilgili örnekler yakında gözlerimizin önüne serilecek. Yani, bu yasaya ne kadar iyi niyetle bakarsak bakalım, suiistimale açık bir tarafı da olduğu açık.

Şimdi, toplarsak, sağlık kuruluşlarının, bu şekilde, tamamen ticarî işletme haline çevrilmesi, bir bütünün parçası; yani, AKP'nin, sözleşmeli personel çalıştırılması, aile hekimliği, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri, ilaçların özel eczanelerden alınması...

Bir de veri imtiyazı konusu var ki, o içler acısı, kapitülasyon düzeyinde bir olaydır. Dünyada hiçbir ülkenin Avrupa Birliğine girmeden kabul etmediği bir veri imtiyazı konusunu, maalesef, hükümetimizin ve bakanlığımızın şu anda kabul etmiş olduğunu, hatta geriye doğru işlemesini de kabul etmekte olduğunu üzülerek duyuyoruz.

Bütün bunlar, sağlık tesislerinin işletmeye çevrilmesi -bir tek eksiği kaldı bakanlığın, o da genel sağlık sigortasının çıkarılması- "sağlıkta dönüşüm" adı altında ortaya atılan projenin ayakları, parçaları.

Şimdi, bu noktada sevinçliyim; çünkü, diyeceklerinin ve "yapacağım" dediklerinin tümünü yapmış duruma geliyor Sayın Sağlık Bakanlığı ve AKP Hükümeti. Yani, bugüne kadar, sesimizi ne kadar yükseltirsek yükseltelim vatandaşa bir türlü anlatamadığımız, duyuramadığımız, bu yapılanlarla sağlığın daha iyiye gitmeyeceği yönündeki çığlıklarımızın bundan sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayın efendim lütfen.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum efendim, bitiriyorum.

...artık duyulma zamanı gelecek; çünkü, SSK'da yaşanan rezalet 20 günü geçti. Sayın Başbakan çıktı; diyor ki: "Provizyonsa düzeltiriz" ya da "katkı payıysa hallederiz." Niye bunu önceden düşünüp de getirmediniz, niye bu saatten sonra çıkıyoruz deme hakkımız artık gelmeye başladı; yani, bizim sıramız, bizim günümüz gelmeye başladı. Burada yapılanların hiçbirisinin matematiksel olarak bir yere varma olanağı olmadığını biliyoruz. Burada birsürü maliyeci arkadaşımız var.

Eczacı bir arkadaşım oradan gülüyor; ona bir kısa açılım yapayım. Bu özel eczaneler konusunun esas riski, bireysel eczacılık sektörünün iflası anlamına... Dolayısıyla, eczanelerin çokuluslu büyük zincirlerin eline geçmesi, benim üniversite mezunu eczacı arkadaşlarımın da, eczanelerinden vazgeçip, bu eczanelerde anlaşmalı, sözleşmeli, düşük ücretlerle çalışması noktasına doğru gidiyor.

SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Müsaade etmeyeceğiz onlara.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Arkasından, prim toplanamayan bir ülkede prime dayalı bir sigorta sisteminin kurulamayacağını da hepimiz biliyoruz. Eski SSK Genel Müdürüm bana oradan bakıyor; o da hak veriyordur diye düşünüyorum.

Bundan sonra konuşma sırası bize geldi. Artık, bu uygulamaların açılımlarını, sonuçlarını göreceğiz, tartışacağız, vatandaş da bizim söylediklerimizin daha doğru olduğunu yakın bir gelecekte anlayacaktır diye düşünüyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN - Daha var efendim.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge var; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (b) bendi ile değiştirilmesi öngörülen 209 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına (h) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Mustafa Elitaş

Muharrem Karslı

 

İstanbul

Kayseri

İstanbul

 

Mehmet Sekmen

Bayram Özçelik

Recep Garip

 

İstanbul

Burdur

Adana

"ı) Eğitim hastanelerinde uzmanlık eğitimi yapmakta olan yabancı uyruklu asistanlara 500 YTL'na kadar ödeme yapılması,"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde uzmanlık eğitimi yapmakta olan yabancı uyruklu asistanların insanî ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve motivasyonlarının artırılması suretiyle hizmete olan katkılarının en üst seviyeye çıkarılması amacıyla, bunlara dönersermaye gelirlerinden ödeme yapılabilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, karar yetersayısı talebinde bulunulmuştur, oylamada karar yetersayısını da arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 5.1.1961 tarihli ve 237 sayılı Kanunun;

a) 7 nci maddesinin başlığı "Kurumların edinebilecekleri taşıtlar" şeklinde ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kurumların taşıt ihtiyaçlarını hizmet alımı suretiyle karşılamaları esastır. Bu şekilde temini mümkün olmayan, ekonomik bulunmayan veya sağlık, savunma ve güvenlik gibi nedenlerle hizmet alımı suretiyle karşılanması uygun görülmeyen taşıtlar diğer yollarla edinilebilir."

b) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki bentler eklenmiştir.

"d) Ekonomik olmayan taşıtların ekonomik olanlarıyla değiştirilmesi,

e) Resmî taşıtları sürebilecek kamu görevlilerinin belirlenmesi,

f) Hizmet alımı suretiyle edinilecek taşıtların cinsi, adedi, yaşı, hangi hizmetlerde kullanılacağı, kaynağı, yabancı menşeli olup olmayacağı ve diğer hususlar,

İçin gerekli esas ve usuller Bakanlar Kurulunca saptanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat Yücesan. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Yücesan, kişisel isteğiniz var, birleştiriyorum, 15 dakika; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kadınlarımızın hak ve eşitlik isteklerini dile getirdikleri, sorunlarına dikkat çektikleri ve durumlarını dünya gündemine sundukları 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü tekrar kutlamak istiyorum.

Evvelsi gün yaşanan olaylar hepimizi çok ciddî şekilde rencide etmiştir. Yaşanan üzücü olayların rahatsızlığını hepimiz derinden hissetmekteyiz. Ülkemize yakışmayan bu görüntüleri yaratan sorumluların cezalandırılmasını, bir daha bu tür olayların yaşanmamasını temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünyamız hızla değişmekte ve bu değişimin hızı giderek artmaktadır. Değişim rüzgârlarına paralel olarak, toplumsal gereksinimler de değişmekte ve farklılaşmaktadır. Takdir edeceğiniz üzere, toplumsal beklentilere karşılık verilmesi, gereksinimlerin karşılanması ve buna uygun hizmetlerin teşekkül edilmesi devletin aslî görevlerindendir.

Bu çerçevede, yasal mevzuatı güncellemek, çağın gereklerine ve gereksinimlerine uyarlamak zaruret arz etmektedir. Ancak, düzenlemeleri yaparken bazı hususların dikkate alınması gerekmektedir. Düzenlemeler, toplumu oluşturan kesimlerin fikirleri gözönüne alınarak, kolektif düşünce esasına göre yapılmalıdır. Aksi durumda, sadece bir tarafın görüşlerinin yansıdığı, kamu yararını gözetmeyen ve uygulamada sorunlarla karşılaşabilecek kanunlar yasalaşmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde, 827 sıra sayılı kanun tasarısının, maalesef, eksik ve yetersiz yönleri bulunmaktadır. Komisyon görüşmeleri sırasında önergeyle tasarıya eklenen bazı konular başlıbaşına bir kanun tasarısı oluşturabilecek niteliktedir. Tasarı, bu yönüyle bile, bir bütünlük arz etmekten, beklentileri karşılamaktan uzaktır.

Toplumun tüm kesimlerini memnun edecek bir kanun hazırlamak, zorlu bir süreci gerektirmektedir. Bu çerçevede, yasal düzenlemelerde eksikliklerin ve yetersizliklerin olması doğaldır; ancak, bu eksiklikleri ve yetersizlikleri gidermek amacıyla yapılan uyarıları dikkate almak ve almamak, çeşitli kesimlerden gelen tepkileri gözardı etmek devlet ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının yetersizliklerini değerli arkadaşlarımla birlikte dile getirmekteyiz. Altını  çizdiğimiz olumsuz etkileri irdelediğimiz zaman konuların objektif bir biçimde değerlendirilmesi en büyük beklentilerimizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 6 ncı maddesi, ülke kaynaklarının yıllardır israf edildiği önemli bir gider kalemiyle ilgilidir. Kamu kurumlarının taşıt ihtiyaçlarını düzenleyen bu madde kanayan bir yaramıza parmak basmaktadır.

Maddeyle, kamu kurumlarının taşıt ihtiyaçlarını hizmet alımı suretiyle karşılamaları öngörülmektedir; ancak, bu şekilde temini mümkün olmayan, ekonomik bulunmayan veya sağlık, savunma ve güvenlik gibi nedenlerle hizmet alımı suretiyle karşılanması uygun görülmeyen taşıtların diğer yollarla edinilebilmesine imkân tanımaktadır. Ayrıca, ekonomik olmayan taşıtların ekonomik olanlarıyla değiştirilmesi, resmî taşıtları kullanacak kamu görevlilerinin belirlenmesi için gerekli esas ve usullerin Bakanlar Kurulunca saptanması öngörülmüştür. Ayrıca, Bakanlar Kuruluna, hizmet alımı suretiyle edinilebilecek taşıtların cinsi, adedi, yaşı, hangi hizmetlerde kullanılacağı, kaynağı, yabancı menşeli olup olmayacağı ve diğer hususlar için esas ve usulleri belirlemesi yetkisi de verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, konsolide bütçeye dahil daire ve idarelerin toplam taşıt sayıları, KİT'leri ve belediyeleri de eklediğimizde 100 000'i aşmaktadır. Tüm bu araçların devlete maliyeti yüksek oranlarda seyretmektedir. Bunların akaryakıt, lastik, yağ, bakım, yıpranma gibi giderleri gözönüne alındığında anormal bir maliyet ortaya çıkmaktadır. Dünyadaki diğer ülkelerdeki duruma baktığımız zaman, gelişmiş ülkelerin birçoğunda kamu taşıtlarının sayısı ülkemizdeki sayıdan oldukça düşük seyretmektedir.

Değerli arkadaşlarım, burada dikkatinizi çekmek istiyorum. Japonya'da kamu taşıtlarının sayısı 10 000, İngiltere'de 12 000, Almanya'da 11 000 ve Fransa'da 9 000 civarındadır. 2005 yılında kamuya alınacak taşıt sayısı sınırlandırılmıştır. Bu amaçla, 2005 yılındaki alınacak taşıtların 2004 yılındaki alımları aşamayacağı şekilde düzenlemeye gidilmiş; araçlarda tasarruf yapma girişimlerinde bulunulmuştur. Bu girişimler olumludur; ancak, kamunun elindeki araç sayısı fazladır ve büyük bir kısmı, yaşı büyük, kullanımı ekonomik olmayan araçlardır.

Kamunun elindeki ekonomik olmayan araçlara, hem kullanılırken hem de bakım ve onarım için yüksek harcamalar yapılmaktadır. Bu harcama kalemlerinin önüne geçmek amacıyla, tasarının birtakım iyileştirmeler öngörmesi umut vericidir; fakat, bu düzenlemelerin yanı sıra, kamunun envanterindeki araçları sorgulaması gerekmektedir. Kamudaki araçlardan ihtiyaç fazlası olanlar mutlaka tespit edilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçevede, kurumlara tahsis edilen araçların gerekliliği hususu da irdelenmeli; lüzumsuz tahsislere son verilmelidir diyorum.

Diğer taraftan, geçmiş dönemlerdeki araçların alımlarının tetkiki zarurîdir. Usulsüz bir biçimde ve tamamen bireysel ihtiyaçlar gözetilerek yapılan alımlar sorgulanmalıdır. Yalnızca taşıt alımları değil, ulus olarak fedakârlık yaptığımız, zorluklara göğüs gerdiğimiz dönemlerde yapılan gereksiz harcamaların hepsi mercek altına alınmalı, ilgililerden hesap sorulmalıdır.

Geçmişteki uygulamaları incelerken, gelecekte olabilecek muhtemel suiistimallere karşı da gerekli tedbirleri almak zorundayız. Özellikle hizmet alımına ilişkin prosedürlerin sağlıklı işlemesi, alım sürecinin şeffaf ve kamuya açık bir biçimde yürütülmesi sağlanmalıdır. Hizmet alım sürecinde, yandaş kollama, belli kesimleri kayırma türünden yaklaşımlara kesinlikle ve kesinlikle izin verilmemelidir. Bu hususla ilgili sıkı bir denetim mekanizması tesis edilmelidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ekonomik olarak zorunlu bir süreçten geçmekteyiz ve çok zorlu günler beklemektedir. Kâğıt üzerinde her şey iyi görünmesine rağmen, halkımız halen sıkıntı içerisinde. Ekonominin yapısal sorunları düzelmemiştir. Halen kayıtdışı ekonomi sürmekte, vergi toplanamamakta, borçlarımız ise artmaktadır. Böylesi bir durumda, en azından, kamudaki gereksiz harcamaları azaltarak, kaynaklarımızı daha etkin kullanmalı ve düzenlemeleri hayata geçirmede ve hayata geçirme sürecinde ısrarcı olmalıyız.

Bu duygu ve düşüncelerle, tasarının eksiklerinin ve yetersizliklerinin giderilmesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yücesan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 24.2.1968 tarihli ve 1005 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Millî Mücadeleye iştiraklerinden dolayı kendilerine İstiklal Madalyası verilmiş ya da 1950 yılında Türk Tugayının Kore'ye ayak bastığı tarihten başlayarak 1953 yılında Pan-Munjon Ateşkes Anlaşmasına kadar olan dönem içerisinde Kore'de fiilen savaşa katılmış veya 1974 yılında Temmuz 1 inci ve Ağustos 2 nci Barış Harekatına Kıbrıs'ta fiilen görev alarak katılmış Türk vatandaşlarıyla harp ve vazife malûlleri ve bunların eşleri ile şehitlerin eşleri ve şehitlerin anne ve babaları; Devlet Demiryollarının yurt içi hatlarında, Denizyolları şehir hatlarında, belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere ya da belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs veya şirketlere ait şehir içi toplu taşıma araçlarında ücretsiz olarak seyahat ederler. Bu Kanunun 1 inci maddesine göre kendilerine aylık bağlanan dul eşler ile şehitlerin, sosyal güvenlik kuruluşlarından yetim aylığı dışında aylık veya gelir almayan ve bu kuruluşlara tâbi olarak çalışmayan çocukları, şehit olan anne ve babalarından dolayı yetim aylığı aldıkları müddetçe bu haklardan yararlanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.

Kişisel konuşma hakkınızı birleştiriyorum Sayın Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şehit dul ve yetimleri ile gazilerimizin sosyal haklarını geliştirmeye yönelik, onların belediye araçlarından ve belediyenin iştiraki olan, izin verdiği özel veya şirket araçlarından bedava olarak yararlanabilmelerini sağlayan maddeyi görüşmek üzere söz aldım. Bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak böyle bir düzenlemenin yanında olduğumuzu, canı gönülden destek verdiğimizi ifade etmek istiyorum. Yalnız, bu ifadeyi yaparken, bugün, şehit yakınları ve gazilerimizle ilgili toplumda yapılması gereken konulara da, gerek Yüce Parlamentonun gerekse hükümetin dikkatini çekmeye çalışacağım.

Sizler, günlük yaşamınızda, etrafınızda, gerek Kıbrıs'ta gerek Kore'de gerek Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde gerekse güneydoğuda şehit olan insanların ailelerini veya bu savaşlarda gazi olan insanları toplumda yakinen görüyorsunuz. Bu insanların,  bizim insanlarımızın, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekten her türlü ihtiyacı karşılanmaya gayret ediliyor, her türlü sorunlarına kol kanat gerilmeye gayret ediliyor. Bu anlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bu yönde bugüne kadar yapmış olduğu ve yapacağı çalışmalara şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Bunun yanında, Türk toplumu, hakikaten kadirşinas bir toplumdur; kendi içerisinde yaşayan şehit ailelerinin ve gazilerimizin her türlü günlük sorunlarında, toplum olarak, elbirliğiyle, onların yaralarını sarmak, onların acılarını bir nebze olsun dindirmek için elinden geleni gayreti gösteriyorlar, göstermeye de devam edecekler. Mamafih, durum böyleyken, bazı konularda Silahlı Kuvvetlerin ve toplumun olağanüstü yakınlığı ve ilgisi var iken, hükümetin bu insanlara daha yakın, bunların sorunlarını çözmeye daha istekli bir davranış içerisinde olması gerekliliğine inanıyorum. Bu, bu ülkenin dününe, bugününe ve yarınına karşı olan çok önemli bir boyun borcudur diye düşünüyorum.

Bizler, bu amaçla, hükümetin, bu insanların sorunlarını dinlemede, anlamada ve çözüm üretmede, uzman insanlardan oluşan bir koordinasyon kurulu kurmasının, dilediği zaman Silahlı Kuvvetlere veya mülkî amirlere ulaşabilen bu insanların veya temsilcilerinin hükümete de daha kolay ulaşabilme, günlük sorunlarını daha rahat aşabilme fırsatını yaratmak için hükümetin nezdinde bir koordinasyon kurulu oluşturulmasının yararlı olacağı ve bir borç olduğu düşüncesindeyiz.

Bunun yanında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, sadece şehir içi otobüslerden yararlanma değil de, belediyelerimizin bu insanlardan su parası almaması yönünde bir önerge hazırladık, Yüce Meclisin de bu önergeyi dikkatle destekleyeceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunun yanında, şehit annesi ve babasının şehit olan oğlunun sağlık güvencesinden yararlanabilmeleri için muhtaçlık belgesi getirmek gibi bir zorunluluğu var. Takdir edersiniz ki, hiçbir anne ve baba, ihtiyacı olmadığı noktada, şehit olan oğlunun sağlık güvencesinden yararlanmak gibi bir yola, bir yola, bir yönteme gitmez. Eğer, bu olanaktan, bu imkândan yararlanmak istiyorsa, gerçekten ihtiyacı vardır, onun için bu yönteme başvurmuştur. O bakımdan, bu anne ve babalara, gidin, bize muhtaçlık belgesi getirin, muhtaç olduğunuzu bize ispatlayın demek, gerçekten, bu yüzyılda, bu insanlara yapılan en kötü davranıştır diye düşünüyorum ve bunun, hükümetin değerli girişimleriyle, bir an önce, gönlüm arzu ediyor ki, 18 Martta, ulus olarak, Şehitler Gününü yeniden anacağız. Biliyorum ki, Çanakkale'de, bu anlamda, çok önemli çalışmalar var. Şehit yakınlarını, sadece böyle günlerde alıp, onları aramızda madalyalarıyla beraber taltif etmek yerine, onların bu yöndeki küçücük sorunlarının çözümüne yönelik de, Yüce Meclisin bir önemli adım atması gerektiğine inanıyorum.

Bir de, hepiniz biliyorsunuz, şehit yakınları ve gazilerimiz "şeref aylığı" adı altında bir aylık alıyorlar. Ulusumuz, devletimiz, bu insanların toplumda mağdur olmamaları, toplum içerisinde insanca yaşamlarına devam edebilmeleri amacıyla, böyle bir aylığı kendilerine hak görmüş. Yalnız, geçmişte yaşanan yüksek enflasyonlar ve kriz dönemleri, artık bu aylıkların miktarlarının, bu insanların, toplum içerisinde, işte bu bizim gazimiz, bu insan bu ülke için kolunu feda etti, bacağını feda etti dediğimiz insanların, bizim aramızda insan gibi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir gelir düzeyini onlara çok görmememiz gerekiyor. Biliyorum ki, Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen ve şeref aylıklarının artırılmasına yönelik bir yasa tasarısı var. Değerli Maliye Bakanımız da burada, hükümetin para kasası olan bakanımız da burada; lütfetsinler, 18 Mart Şehitler Gününe kadar, bizler de destek olalım, bizler de yardımcı olalım; ama, bu ülke için canını veren insanların dul ve yetimlerinin ve bu ülke için gazi olan insanların, bu toplumda, hak ettiği şekilde, insan gibi yaşamalarına imkân verecek şeref aylıklarını hep beraber buradan çıkaralım. Ben, bu seslenişimin, bu haykırışımın değerli hükümet üyeleri tarafından muhakkak duyulacağına ve dikkate alınacağına inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yasanın gazilerimize ve şehit yakınlarına hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

Ali Kemal Kumkumoğlu

Osman Kaptan

 

Trabzon

İstanbul

Antalya

 

Bülent Baratalı

Kemal Kılıçdaroğlu

Mustafa Özyürek

 

İzmir

İstanbul

Mersin

"Bu kişilere belediyeler su hizmetlerini ücretsiz olarak verirler."

BAŞKAN - Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bu vatan için canını vermiş, gazi olmuş bu insanların her zaman takdirle anılması icap ediyor ve bunlara da elimizden gelen her şeyi yapmamız icap ediyor. Hükümetimiz, bundan dolayı, biraz daha imkânları geliştirebilmek için şu maddeyi yazıp getirmiştir; ama, onun dışında, tekrar "şunu da verelim, bunu da verelim" gibi sadece teklifler yapılmasını biz kabul edemiyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Su verelim...

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Cansuyu...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Gönül arzu eder ki, çok daha fazla verelim; ama, elimizdeki imkânlar budur, yaptığımız hesaplar budur.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Su verelim...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bunlara, şimdi bu kadar verebiliyoruz; ama, ileride daha fazlasını vermek istiyoruz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Can verdiler!..

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Siz vermeyeceksiniz, belediyeler verecek...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Belediyeler verecek, belediyeler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Can verdiler, can!..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - ...ve bundan dolayı katılamıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Önerge sahipleri konuşmak istiyor mu?

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baratalı.

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Önergenin lehinde konuşmak için söz almış bulunuyorum.

Bir şehit çocuğu olarak, Sayın Bakanın "şunu da verelim, bunu da verelim" ifadesinin beni son derece rahatsız ettiğini söyleyerek sözlerime başlamak istiyorum. Şunu da verelim, bunu da verelim diyorsunuz Sayın Bakan, kendi kesenizden vermiyorsunuz. Gazi Meclisten biz bir şey istiyoruz. Bu Meclis, gazi bir meclis. Ülkelerin, zaman zaman çok zor durumları olur ve yurttaşlarını göreve çağırırlar "geliniz ve bu vatan için ölünüz" derler, bazı insanlar da ölür. Bu ülke, çeşitli yerlerde vurulup tertemiz alınlarından yatanlarla, "yandım Allah, yandım anam" diye bağıranlarla ve onlar defnedilirken, çocuklarını defneden analar ve babaların "vatan sağ olsun" sözleriyle ayakta kalan bir ülke. Biz, Türkiye'nin bütçesinden, bu gazi Meclisten bunu rica ediyoruz Sayın Bakan. Hiç kimse, babasının cebinden, kendi kesesinden hak vermiyor; üstelik, hak, devletten de çıkmıyor, belediyelerden çıkacak.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; bu nedenlerle, 7 nci maddede sayılan, Millî Mücadeleye iştirak edenlere ve yakınlarına; yine, 1950 yılında, Türk Tugayı Kore'de görev yaparken, Pan-Munjon Ateşkes Anlaşmasına kadar fiilen Kore Savaşına katılanlara ve 1974'te Kıbrıs'ta Birinci ve İkinci Harekâta katılanlara, harp ve vazife malullerine, şehitlerin eşlerine ve şehitlerin anne ve babalarına bu hakkın verilmesini istiyoruz ve önergemizin kabulünü istiyoruz.

Bu, çok hassas bir konu. Bu ülkede ne kadar gazi ve ne kadar şehit yakını kaldı. 70 000 000 nüfusu olan bir ülkede, eğer, bir parmağın artık sayılarına kadar ulaşmış olan bu insanlara, bu 70 000 000'luk ülke bakamazsa, bize de iyi gözle bakmazlar. Ben, buradan, şehit olanlara Allah'tan rahmet diliyorum.

Gazi Meclisin, bu önergeyi kabul edeceğine inancım tam; bu nedenle saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Baratalı.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bir konuyu, müsaade ederseniz, açıklamak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, Hükümetimizin bu konuda iyileştirmelere devam etme projeleri vardır. Bu konu da, belediyeleri ilgilendiren bir konudur. Bundan dolayı teknik olarak... Yoksa, gazilere de, şehitlere de son derece hürmetimiz vardır ve bendeniz de bir şehit torunuyum.

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Bakan, gösterin hürmetinizi.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - ... onu da ayrıca belirtmek isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- 1.7.1976 tarihli ve 2022 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 7.- Bu Kanundan yararlananların tedavi giderleri, 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre yeşil kart verilerek karşılanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun.

Sayın Çetin, sürenizi birleştiriyorum, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir önceki maddede gazilerimizin durumunu görüşmüş idik. Şimdi de, yeşilkartlı yurttaşlarımızın durumuna ilişkin görüş ve düşüncelerimizi açıklayacağız. Ben çok taze bir rakam vermek istiyorum size. Şimdi, bu maddeyle ilgili olarak 6 942 939 yurttaşımız yeşilkartlı olarak -ki, bu sayı geçtiğimiz yıllarda 10 000 000'un üzerine çıkmıştı, onun altına epeyce düşmüş- yaklaşık 7 000 000 vatandaşımızı ve 65 yaş ve daha yukarı muhtaç yurttaşlarımızın sayısının da 1 105 466 kişi olduğunu düşünürseniz, toplumumuzun, yaklaşık 9 000 000 muhtaç ve yoksul kesimini ilgilendiren bir düzenlemenin nasıl yapıldığını sizlere kısaca anlatmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, maddeye bakıldığı zaman iki satır bir tasarı gibi; ancak, bu 8 inci maddeyi ele alırken, biraz evvel bu kanun tasarısının bütünü üzerinde yapılan görüşmeler sırasında, Sayın Bakanın bile bilmediği kadar çok kanuna, kanun hükmünde kararnameye yönelik değişikler içerdiğini arkadaşlarımız belirtmiş idi. Gerçekten, bu kısa maddeyi bu şekliyle okuduğumuz zaman hiçbir şey anlamak mümkün değil; ama, elimizdeki aynı kanun tasarısının 30 uncu maddesinin  (k) fıkrasına giderseniz, bu tasarının, bu maddenin neler içerdiğini çok net görürsünüz.

Değerli arkadaşlarım, (k) fıkrası, 13.12.1983 tarihli ve 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu maddesinin (p) ve (r) fıkralarına atıfta bulunuyor "ve 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşilkart sahiplerinin" ibaresinden sonra, ödenmesine ilişkin düzenlemeye bir hüküm getiriyor: "Bedeli ödenecek ve ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları tespit etmek ve yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak ilaç bedellerinin yüzde 20'sine kadar katılım payı alınmasını" ibaresi eklenmiştir. Yani, bir düzenleme yapıyoruz, bir ana madde düzenliyoruz ve orada çok açık bir şekilde, çok masumane bir görüntü içerisinde, 3816 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklarını söylüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, elimdeki bu kanun, 2022 sayılı Kanun. Bunun 7 nci maddesine baktığımız zaman, değişiklik öngören madde diyordu ki: "Bu Kanundan yararlananlar devlet hastanelerinde ücretsiz tedavi edilir." Şimdi ne oluyor; ödeme gücü olmayan vatandaşların tedavi giderlerinin yeşilkart verilerek devlet tarafından karşılanması hakkındaki kanunla bir bütün haline getiriliyor ve demin söylediğim (k) fıkrası da, anılan kanunun 10 uncu maddesi, Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğünün bir kararnamesini içeriyor, orada gerekli değişiklikler yapıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabiî, yurttaşımızın, bu anlatımlardan bir şey anlaması mümkün değil; sayın AKP milletvekillerini de ilgilendirmediğini buradan üzülerek görüyorum. Eğer ilgilendiriyor olsa, eğer duyarlı olsalar, oy aldıkları yoksul kesimin sorunlarına, sıkıntılarına sırtlarını dönerek dinleme ihtiyacı içinde olmazlardı.

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Sen işine bak!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yurttaşa sırtınızı döndüğünüz zaman, yurttaş da, bir gün gelir size sırtını döner, o zaman "ne yapmıştık" sorusunu kendinize sormak zorunda kalabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, bir kanun ne kadar uzun ömürlü olur ise, yurttaş tarafından hakların öğrenilmesi, kullanılması ve yurttaşlık görevlerinin yerine getirilmesi açısından o kadar önem kazanır, değer kazanır, uygulamada aksaklıkları o nispette azalır.

Şimdi, aralık ayı başında görüştüğümüz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Kanun Tasarısı görüşmeleri sırasında bu konuya kısmen değinmiş idik. Şahsen ben, hem bütünü hakkındaki konuşmamda hem de 19 uncu maddeyle ilgili görüşlerimi açıklarken, sosyal devletin ne olması gerektiğini anlatmıştım.

Şimdi, biz, giderek, ne yaptığımızı, bu Parlamentodan ne tür yasalar çıkardığımızı tespit etmekte zorlanmaya başladık. Ne yapıyoruz biz; yani, biraz evvel rakamını verdim. 9 000 000 yurttaşımızı ilgilendiren bu kanunda, yeşilkartlı yurttaşlarımız için tedavi ve ilaç giderleri olarak, 2000 yılında 167 trilyon, 2001'de 304 trilyon, 2002'de 545 trilyon, 2003'te 740 trilyon, 2004'te 910 trilyon harcamışız. Ne kadar yurttaşımıza; yaklaşık 9 000 000 yurttaşımıza. 2005 yılında da, bütçeye 1 150 000 000 YTL ya da 1 katrilyon 150 milyarlık bir ödenek öngörmüşüz; yani, 9 000 000 yurttaşımızın sağlık giderlerinin finansmanı için öngördüğümüz tasarı. Geçtiğimiz hafta basınımızda vardı, bazı televizyon kanallarımızda da işlendi; Türkiye'de kişi başına sağlık harcamaları, yaklaşık 195 000 000 lira; Amerika'nın kişi başına sağlık harcamalarının yirmiüçte 1'ine tekabül ediyor. Yani, 9 000 000 insanımız için harcanan para AKP hükümetini rahatsız etmiş, Maliye Bakanını rahatsız etmiş olacak ki, ilaç bedellerini yeşilkartlı yoksul yurttaşlarımızdan alma yoluna gidecek. Grup başkanvekili arkadaşıma "yaa, bunu yapmayın" dediğimde "yaa, eczanelere şeyini bırakıp kendine maaş bağlatan var" dedi.

Değerli arkadaşlarım, suimisal emsal olmaz, yani, kötü örnek, örnek olmaz. Hırsızlık yapan bir yurttaş var diye, bütün yurttaşlara hırsız muamelesi yapamazsınız. Bir kişi bu yasayı istismar ediyor diye, böyle bir düzenlemeye yeltenmenizin sizi haklı çıkaracak hiçbir yolu yok. Ben, geçtiğimiz hafta cuma günü, cuma saatlerinde üstelik, Kocaeli'nde (İzmit'te) caddede yürürken, 35 yaşlarında bir delikanlı utanarak yanıma yaklaştı; cebinden çıkardığı belge İzmit Devlet Hastanesinin; çocuğunu dört gün hastanede yatırdıktan sonra, tedavi giderlerini ödeyemediği için kendisine senet imzalatılmış ocak ayı başında. Tabiî, parası yok, ödeyememiş, icra gelmiş evine. Aynen söyledi -bana Kocaeli'nde "başkan" diye hitap ederler- "Sayın Başkanım, bana yardımcı ol, evimde zaten alacakları bir şey yok, konu komşuya rezil olacağım." Ben -tabiî, hepinizin de aynı şeyler başına geliyor- gittim, başhekimle konuş, vali muaviniyle konuş; yeşilkart aldırabilmek için hem devletin bürokrasisini hem kendi mesaimi harcadım, pazartesi günü, o onurlu yurttaşın komşularına mahcup olmaması için, icranın evine gelmemesi için uğraştım; biliyorum ki sizler de uğraşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, yeşilkartlı vatandaşların, gerçekten, pek çoğu -yani, yeşilkartlı 7-8 milyon, muhtaçlarla birlikte 9 000 000 yurttaşımız- o konumda; ama, buna, bütün o muhtaç kesimlerin dahil olduğunu söyleyebilmenin olanağı yok. O delikanlı gibi pek çok yurttaşımız da, ne müracaat edip yeşilkart alabiliyor ne Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonlarına müracaat için valiliğe, kaymakamlığa müracaat ediyor. Bizim, Meclis olarak, onların onurunu incitecek, onların, yarın, ilaç bedelinin yüzde 20'sini ödeyemediği için çocuğunun ilacını almadan eczaneyi terk edecek bir düzenlemeyi yapmış olmamız, bir bakıma onları hem yoksulluğun iyice pençesine atmak hem de çocuklarının geleceklerini karartmak anlamına gelmektedir. "Biz, yoksul kesimlerin, garip gurebanın destekçisi olacağız, yanında olacağız" söylemini siz de buraya çıkıp söylüyorsunuz; ama, o yoksul insanlardan ilaç bedeli almak, bugüne kadar, o yasaların çıktığı taa 1992 yılından ya da 1976 yılından bu yana hükümet eden hiç kimsenin aklına gelmemiş; akıllarına gelmiş olsa bile, sosyal devlet, yurttaşına eziyet eden, onu eczane kapılarında, özel ilaç şirketlerinin kapılarında boynu bükük bırakan devlet olamaz diye, böyle bir düzenleme getirmemiş. Ama, siz, öyle bir cüretle getiriyorsunuz ki!.. Bir de, buna, sanki, yolsuzluğu, hırsızlığı engelleyecekmiş gibi bir edayla yaklaşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, rakamı bir kez daha veriyorum: 7 000 000 yurttaşın tedavi giderlerinin toplamı 900 trilyon dolayında; ama, siz, hükümet olarak yapmış olduğunuz özelleştirmelerde İzmir Limanını, Balıkesir SEKA'yı, bugün yenisini kursanız 260 000 000 dolara kuracağınız o Balıkesir SEKA'yı 1,1milyon dolara veriyorsunuz, yargı "burada kamu yararı yoktur" deyip satışı iptal ediyor, o yargı kararını bile uygulamıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, tasarruf yapacaksanız, devlet malını koruyarak, kamu kurum ve kuruluşlarını işletir hale getirerek, Silifke Akdeniz SEKA'da olduğu gibi, yirmiiki ay, bir bakanlığın diğer bir bakanlığa borcu var diye fabrikaları üretimden kopararak değil, üretime geçirerek yapınız. Devletin finansman ihtiyacını yoksul kesimlerin sırtına yüzde 20 ilaç bedeli koyarak sağlamaya kalkışmayınız. Kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alınız, vergilenmesi gereken kesimlerden adil vergi alma yoluna gidiniz. Devletin finansmanını öyle sağlayınız. O yoksullara televizyon kapıları kapalı. Onlara televizyonların ekranları kapalı. Gücünüz, tabiî ki o garip gurebaya yetiyor, tabiî ki yoksula yetiyor; onun için, ilaç bedellerini o yoksulların sırtından almayı bir hak olarak görüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, son günlerde, son aylarda çıkardığınız yasalara bir bakınız. Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerini devrettiniz Sağlık Bakanlığına; Sağlık Bakanlığı sanki AKP'nin bakanlığı da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir başka partinin bakanlığıymış gibi, hastaneleri devrettiniz, sanki orada hizmet üretilemezmiş gibi. Ne oldu; şimdi, o yoksul kesim, o hastanelerde, hastanelerinde kuyruğa girmiş olsa bile, yaşadığı ıstırabın on katını, yüz katını yaşamaya başladı; şimdi de, eczanelerin kapılarında, ilaçlarını alamadan geri dönmeye başlıyorlar; Sayın Maliye Bakanımız da "çözüldü" diyor; aynı gün, bugün saat 16.00'da bir vatandaş "kanser ilacımı alamadım" diye geldi.

Değerli arkadaşlarım, yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Kanunu görüşülürken söylemiştim; eğer, sosyal güvenlik kurumlarını iyi tahlil etmezsek, sosyal sigorta kavramını, sosyal yardım kavramını, sosyal hizmet kavramını birbirine karıştırırsak, böyle yasaları, her iki ayda bir, her onbeş günde bir, her altı ayda bir Parlamentonun gündemine getirirsiniz. O gün de söyledim; ağustos ayında, internet sitesine, Çalışma Bakanlığının bir kanun tasarısı yansıtıldı; öyle anlaşılıyor ki, sistemde çaplı değişiklikler yapılacak. Bugün, ben, şimdi, zamanımızın kısa olması nedeniyle, ayrıntısına giremeyeceğim; ama, ayrı ayrı kurumlarda, sosyal hizmet, sosyal sigorta yahut da sosyal yardımlar farklı farklı ölçeklerde veriliyor. Yapılması gereken, eşitlik ilkesine de yakın olması açısından, bunları belki bir bakanlığın bünyesinde toplamak olacak; ama, onu topluyor olsak bile, 9 000 000 yoksul insanın tedavi giderleri için, ayakta ya da meskeninde tedavi giderlerinden bile, ilaçlarından bile yüzde 20 ilaç bedeli almak, herhalde, hiçbirinizin vicdanını sızlatmıyor.

Değerli arkadaşlarım, burada yapılması gereken iş, bu maddenin geri çekilmesidir. Geliniz, zaten, sokakta mahcup, başı önüne eğik, cebinde parası yok, ailesine, çocuğuna ilacını alamamış o ailelere, daha fazla eziyet, daha fazla işkence yapmayınız ve bu teklifi geri çekiniz diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Aynı madde üzerinde, şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, elbette, değerli bir milletvekilimiz düşüncelerini ifade ettiler, hem de partileri adına konuştular. Ben, bir hususu, doğru anlaşılması için, vuzuha kavuşturmak istiyorum.

Görüştüğümüz madde 8 inci madde. 8 inci madde, konu edilen konuşmayla alakalı bir madde olmayıp yapılan şudur: 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanundan yararlananların tedavi giderlerinin de yeşil kart verilerek karşılanmasına yönelik bir düzenlemedir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yeşilkartları ne yapıyorsunuz; (k) bendinde düzenliyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Lütfen, dikkat buyurun.

Arkadaşlar, bakın, sahipsiz, kimsesiz dediğimiz, ileri yaşa gelmiş insanlarımıza, bu 8 inci maddeyle, biz, yeşilkart verme hakkını getiriyoruz, devleti de bunun yükümlülüğü altına sokuyoruz. Dolayısıyla, rakamsal olarak, yaklaşık 1 065 000 vatandaşımız ilave olarak yeşilkart hakkının sahibi olacaktır. Bir defa, madde bunu düzenlemektedir. Ben, hükümetimize, böyle bir eksiği, böyle bir ihtiyacı karşıladığı için teşekkür ediyorum. Bu, elbette, teşekkür edilecek bir husustur.

Diğer bir husus, zımnen görüştüğümüz için, arkadaşım ismimden bahsetmedi; ama, konuştuğu arkadaş benim. Gerçekten, biz, fakirimizin, fakirimizin, fukaramızın ve insanımızın, hele hele, sağlık gibi temel bir haktan istifade etme konusunda çok ileri seviyede duyarlılık gösterdiğimiz, yıllardan beri istenildiği halde yapılamayan, her iktidar, her dönem, bunun lafı edilip de adımının atılamadığı bir adımı attık

Eksiklikleri var mı; mutlaka vardır. Bir geçiş süreci yaşıyoruz. Sıkıntılar var mı; var. Şimdiye kadar, sadece SSK'ya ait hastane ve sağlıkocaklarından ilaç almak durumunda olan yaklaşık 30 000 000 SSK'lımıza,. eğer, bugün Türkiye'de var olan 23-24 bin eczanenin 13-14 bininden ilaç alma fırsatı veriliyorsa, bu, büyük bir fırsattır diye düşünmek lazım. Hani, Anadolu'da bir tabir vardır: "Yol kes, bel kes; ama, vicdanı elden bırakma" derler. Hakikaten vicdanı elden bırakmamak lazım.

Bakın, bir başka rakamla da biraz önceki hususa bir açıklık getirmek istiyorum. İlaç giderleri olarak, sadece yeşilkart için, 2004 yılında ocak- şubat ayı döneminde yaklaşık 3,5 trilyon ödeme yapılmış. 2005 yılı itibariyle, 7 Marta kadar -rakamları arkadaşlarımdan aldım- 112,5 trilyon ödeme yapılmış arkadaşlar.

Yani, şimdi bu kadar imkân verilen, bu kadar destek olunan, bu kadar sahip çıkılan bir yeşilkartlılarla ilgili olarak istenilen nedir; maalesef, bu ve benzeri konularda istismarcılar yok mu; elbette var; ama, istismar edilen bir konuda yönetimlerin de tedbir almak mecburiyeti ve sorumluluğu var. Böyle olunca, ne yapılıyor; nasıl ki, diğer kesimlerden belirli oranlarda, yüzde 10, yüzde 20 kesinti yapılıyorsa... İleride bu düzenleme, bu maddeyle de alakalı değil, bir kez daha huzurunuza gelmemek için ifade ediyorum...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - (k) bendini okumadan anlayamazsın bu düzenlemeyi.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) -  Bakınız değerli arkadaşlar, düne kadar ayakta tedavi gören hiçbir yeşilkartlıya ilaç verilmiyordu, bugün yüzde 80'ini vermişiz, sadece biraz daha disiplin gelsin diye yüzde 20 gibi bir kesinti düşünülüyorsa, bu da tedbir içindir. Şayet, bunu rayına oturtup, istismar edilmekten, yanlış kullanılmaktan kurtarırsak, uygulamayı yerinde bulursak, bunu da kaldırırız.

Onun için, burada yapılan şey, hakikaten doğru bir şeydir. Onun için, bizim size sadece şunu hatırlatmak gibi bir sorumluluğumuz olduğu kanaatini taşıyorum: Değerli arkadaşlar, aktardığımız konular konuştuğumuz maddelerle hem alakalı olmalı hem de bu konularla ilgili farklı düşünebilirsiniz; ama, bardağın dolu tarafı varsa, elbette, boş tarafı da var; ama, sadece boş tarafını sık sık tekrar etmek ise, o konuşmacı için de belki bir eksiklik olabilir.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- 29.8.1977 tarihli ve 2108 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu gösterge rakamını, muhtarlıkların bulunduğu yerleşim biriminin idarî yapısı ve nüfusu gibi kriterleri ayrı ayrı veya birlikte dikkate almak suretiyle İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bir katına kadar farklı olarak belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Deveciler, sizin şahsınız adına da konuşma isteğiniz var; ikisini birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, ülkemizde, 35 000'i köy, 17 000'i mahalle muhtarlığı olmak üzere, toplam 52 000 muhtarlık bulunmaktadır.

Köycülüğün varlığıyla birlikte doğan, cumhuriyet yıllarında büyük görevler ifa eden muhtarlarımız, demokratik rejime geçtikten sonra daha ağır sosyal ve siyasal görevler üstlenmişlerdir. Cumhuriyetin kuruluşuyla devrimlerin gerçekleştirilmesinde devlet sorumlularıyla omuz omuza çalışmışlardır. Köylerde yasalarla verilmiş yüzlerce görevi ifa eden muhtarlar, aynı zamanda, köylünün yöneticisi ve lideri olmuş, hatta, Köy Yasasının ilk şekliyle, komşular arasındaki hukuksal anlaşmazlıkları çözmüş, sulh ve tahkim işleriyle uğraşmışlardır.

Muhtarlar, çokpartili siyasî yaşama geçtikten sonra daha farklı nitelikler kazanmışlardır. Kalkınmanın öncüleri olarak, köylüyü hizmete özendirici rol oynamış, ayrıca, Türk demokrasisinin oluşum sürecine şevk ve heyecanla katılmışlardır.

442 sayılı Köy Kanununun 10 uncu maddesinde "muhtar köyün başıdır. Köy işlerinde söz söylemek, emir vermek ve emrini yaptırmak" ibaresiyle tanımlanmaktadırlar. Aynı maddenin ikinci fıkrası "devlet memuru" statüsü getirmiştir. Ancak, devlet memurlarının yasal durumlarını, ücret ve sosyal durumlarını düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda ise hiçbir şekilde muhtarlara yer verilmemiştir.

Muhtarlar, yönetim birimlerinin en uç noktasında, devletin temsilcisi olarak, olanaksızlıklar içerisinde ve çok zor koşullar altında, günde 24 saat mesai yapmaktadırlar.

Muhtarlarımız seçimlerin ilk halkası olup, devletimizin vatandaşa dönük en üst noktasındaki hizmet birimleridir. Demokrasinin tabanını oluşturan seçilmiş muhtarlarımız, yöresindeki sorunlarda akla gelen ilk ve değişmez adrestirler.

Muhtarlar, mahallî idare birimi olan köy idaresinin başı olup, aynı zamanda partilerüstü konumdadırlar. Köydeki ve mahalledeki her şeyin hesabının sorulduğu tek adrestirler.

Peki, muhtarlara ne verdik de ne istiyoruz? Peki, yetkisi var mı, olanağı var mı? Her şeyin sorumlusu olarak muhtarları görüyoruz. Üzülerek belirteyim ki, bugün, muhtarların sahibi yoktur. Muhtarlar, ne yazıktır ki, kaderleriyle baş başa bırakılmışlardır AKP İktidarı döneminde.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; muhtarlarımızın sorunu çoktur. Köyün yolu olmaz, bozuktur, muhtarlar suçlanır; suyu, elektriği ve telefonu olmaz, arıza yapar, yine muhtarlar eleştirilir.

Nüfus işlerinden ikamet senedine, asker kaçağından sınır davasına kadar tüm işlemlerin çözüm yeri muhtarlıktır, muhtarlardır.

Bakaya kalan ve asker kaçağı olan birisinin bulunması için hesap, o köyün muhtarından sorulmaktadır.

Muhtarlar, köyde, evlendirme memurluğu yaparlar.

Küçük bir yanlışlık yapsa, muhtarın yakasına yapışılır; ormanda yangın çıkar "yangın çıkaranı bul" diye muhtara fatura kesilir; köye yanlışlıkla bir kaçakçı girer, hesabı yine o köyün muhtarından sorulur.

Bir tebligat yasası vardır; evlere şenlik. Sanki muhtarın başka işi yok da durmadan o köyde postacılık yapmaktadır.

Vatandaşın, doğumundan başlayarak, evlenmesinde, askerliğinde, yaşamının her alanında, hatta ölümünde, muhtarların görev ve sorumlulukları çok büyüktür.

Muhtarlar, hem köyün seçilmiş temsilcileri hem de devletin görevlileri durumundadır. Köye gelen herkes, önce muhtarlarla muhatap olmak ister. Kendisine muhtar tarafından rehberlik yapılır, muhtarlarca konuk edilir.

Köyün işlerini takip için sık sık kaymakama, o ilçedeki, o ildeki daire müdürlerine, askerlik şubesine, jandarma komutanına uğrarlar. Vatandaşın yapılması gereken işlemlerinde de onlar da onlar ile devlet görevlileri arasında koşturur dururlar.

Mahalle muhtarlarımız da gelişen şehirleşme ile birlikte, nüfusu bazen onbinleri bulan mahalle halkının sorunlarıyla uğraşmak zorundadır. Mahallenin, su, otobüs, elektrik, kanalizasyon, sağlıkocağı gibi ihtiyaçlarıyla ilgili, kaymakamlık, belde belediyesi, ilçe belediyesi, büyükşehir belediyesi arasında âdeta mekik dokurlar.

Köy Yasasında muhtarların çalışma saatleriyle ilgili bir bölüm yoktur, bir hüküm yoktur. Köy muhtarlarıdır, ama, devlet memurudur; çalışmanın bu bakımdan bir olması gerekmektedir. Köy muhtarları her ne kadar kanun karşısında bir devlet memuruysa da, aslında, o da bir köylüdür. Çalışma saatlerinin sınırlandırılmamış olması, muhtarın köy için yapması gereken işlerin çokluğundan da olabilmektedir.

Köy Kanununda, köy muhtarına izin hakkına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır; ancak, muhtarlar, bazı devlet görevlerini üstlenmiş  olmalarından, biraz devlet memuruna, biraz da -seçimle hizmete gelmesinden- belediye başkanlarına benzemektedirler. Oysa, devlet memuruna kanun hükmü olarak, belediye başkanlarına da yerleşmiş içtihatlarla izin hakkı tanınmaktadır. Köy muhtarlarına, özellikle mazeretleri halinde izin verilebilir; başka izin hakları yoktur. Köy ve mahalle muhtarlarına yasal düzenlemeyle, diğer kamu görevlileri gibi, izin haklarının kanunla belirtilmesi kesinlikle gerekmektedir.

Yine, köy kanunlarında, muhtarların yolluk alabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Uygulamada, birçok köy muhtarı, köy işleriyle ilgili göreceği işlerde, harcamaları genellikle kendi ceplerinden yapmaktadırlar. Bazı köy muhtarları, yaptıkları bu harcamaları, belgelendirmek suretiyle, köy sandığından alabilmektedirler. Yapılan bu harcamaların hangi usullere göre yapılacağı esası hakkında, 6425 sayılı Kanunun, köy bütçesinden yapılan ödemeleri kapsamadığı görülmekte olup, bu konuya yasal bir hüküm getirilmesi kesinlikle gerekmektedir.

Muhtarların, hukukî durumlarıyla ilgili en son kurum 442 sayılı Köy Kanununda bulunmayan, Anayasa ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasasında memurlar için düzenlenen haklardan yaralanabilmeleri anayasal hakları olmalıdır.

Muhtarların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunuyla tüm memurlara tanınan hükümlerin uygulanmasını isteme hakkı, güvenlik, şikâyet ve dava açma, isnat ve iftiralara karşı korunma haklarından kesinlikle yararlandırılmaları gerekmektedir.

Köyün mahallî idare organı olmasından dolayı, muhtarların devlet personel rejimi içerisinde düşünülmesi engellenmektedir. Köy, Anayasamıza, kanunlarımıza göre bir mahallî idare kuruluşu olmakla birlikte, tarihî gelenek, sosyal şartlarımızın bir gereği olarak, muhtarın, hem mahallî hem de merkezî idarenin bazı görevlerini birlikte yürütmesi kaçınılmaz olmaktadır; ancak, muhtarlarımız, yürüttükleri devlet işleri karşılığında, bugüne kadar, çok az miktarda, yok denilecek derecede ödenek almaktadırlar.

2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası kapsamında muhtarlara ödenek olarak verilen ücretlerin yükseltilmesi ve muhtar sosyal güvenlik kuruluşu olan 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu kapsamında yeniden değerlendirilmesi, günümüz koşullarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.

2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvelik Yasası, köy ve mahalle muhtarlarının aylık ücretleri ile sosyal güvenliklerini düzenleyen, köy ve mahalle yöneticilerinin personel rejimini oluşturan bir yasa olarak tanımlanmalıdır.

Köy ve mahalle muhtarlığı genel devlet hizmetinin bir kademesidir. Muhtarların, köylerde, mahallelerde yaptıkları çeşitli çalışmalar, birer devlet ve hükümet hizmetidir. Bu hizmetlerin başarısı, muhtarın, kendi şahsî işi dışında, zaman, emek, maharet harcamasıyla mümkün olmaktadır.

442 sayılı Yasanın 10 uncu maddesinde muhtarlar devlet memuru olup, kanun gereğince de aylık, maaş verilmesi hukukî bir hak sayılmaktadır. Hal böyleyken, Anayasanın, çalışma hayatını düzenleyen 49 uncu maddesi hükümleri gereği, muhtarlara verilen ödeneğin diğer devlet çalışanlarına verilen ölçülerde olması gerekmektedir; ama, ne yazık ki, şu anda, günümüzde, bu, bu şekilde değildir.

Yine, aynı yasanın 55 inci maddesindeki "ücrette adaleti sağlama" hükmü gözönüne alındığında, kamu hizmeti yapan muhtarların ödenek veya maaşlarının artırılması zorunluluğu, bir kez daha, acil olarak görülmektedir.

Muhtarlarımız, günün 24 saatinde, köy adına, mahalle adına mesai harcamakta, hizmet vermektedirler. Tüm bu gayret ve çabalarının ve hizmetlerinin karşılığını alamadıkları gibi, yanlışlıkla yapmış oldukları uygulamalardan, yanlışlıkla yapılan bazı işlerden sorumlu tutularak cezalandırılmaları dahi söz konusu olmaktadır.

Tasarının bu maddesinde, muhtarlarımıza, yerleşim birimlerinin idarî yapısı ve nüfus kriterleri dikkate alınarak, muhtar ödeneklerinin 1 katına kadar artırılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.

Sayın milletvekilleri, şu anda, muhtarlarımız, 3 000 gösterge rakamı üzerinden, aylık, net 120 000 000 lira muhtar maaşı almaktadır. Bu reva mıdır muhtarlarımıza?!

Bu maddeyle getirilmek istenen, bazı muhtarlara -o da Bakanlar Kurulu kararıyla- 1 kat daha maaş artırımı yapılsa bile, bu, 240 000 000 lirayı geçmeyecektir. Bu rakam dahi, kesinlikle ve kesinlikle yeterli değildir. Bunlar da, 52 000 muhtarımız içerisinde istisnai bir durumda olacaktır. 52 000 muhtarımız var. Bakanlar Kurulu karar verecek, 2 000 muhtarın maaşını artıracak. Bu, 52 000 muhtar içerisinde hakikaten istisnai bir durum oluşturacaktır.

Muhtarlar, seçildikten sonra doğrudan Bağ-Kurla ilişkilendirildiklerinden, Bağ-Kur primi, 6 ncı basamak gözönüne alındığında, 183 000 000 Türk Lirası... Aldıkları maaş 120 000 000 Türk Lirası, Bağ-Kura sosyal güvenlik primi olarak ödedikleri tutar 183 000 000 Türk Lirası. Hele hele, bir de 6 ncı basamağın üzerindeyse, 12 nci basamakta ise 183 000 000 lira ile 230 000 000 lira arasında, sosyal güvenlik primi olarak Bağ-Kura prim yatıracaklardır. Muhtar seçildiklerine pişman ediyoruz bu muhtarları; 120 000 000 lira maaş veriyoruz, 183 000 000 lira ile 230 000 000 lira arasında, bunlardan, sosyal güvenlik primi alıyoruz. Adalet mi bu arkadaşlar?! Hiç, Adalet ve Kalkınma Partisinin adaletine... Oluyor mu bu, adaletli oluyor mu arkadaşlar?! Uyuyor mu adaletine?! (CHP sıralarından alkışlar)

Bu kadar cefa çeken, 24 saatinin 24 saatini köyün, mahallenin sorunlarına, hizmetine endeksleyen muhtarlara bu reva mıdır?! Soruyorum sizlere; bilhassa AKP milletvekilleri, sizlere soruyorum; reva mıdır?! Kendi mahallelerinize, kendi köylerinize gittiğiniz zaman, bunun cevabını nasıl vereceksiniz?!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Genel Kurula hitap et!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Aldıkları 120 000 000 liralık maaşın... En alt basamağın primi olan 183 000 000 Türk Lirasının dahi, bu para çok altında kalmaktadır. Aldıkları maaşın daha yüzde 50'sine yakın bir parayı, ceplerinden, muhtar olduklarından dolayı, cezalandırılarak, devlete sosyal güvenlik primi olarak ödeyeceklerdir. Muhtarlarımızın bu sorunlarının kesinlikle çözümlenmesi bu Mecliste gerekmektedir.

Bu madde doğrultusunda, istisnaî, bazı muhtarların ödeneklerinin 1 kat artırılması, bu sorunu kesinlikle çözmez. Gelin, bundan vazgeçelim; gelin, buraya kalıcı bir çözüm önerelim. Meclis olarak yapacağımız bir düzenlemeyle, yasadaki muhtar ödeneğinin asgarî ücret seviyesine veya 2108 sayılı Yasanın 1 inci maddesindeki gösterge rakamının, şu anda uygulanan 3 000 göstergenin, 12 000 gösterge olarak düzenlendiği takdirde, en düşük devlet memuru maaşı seviyesine getirmiş olacağız.

Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerimiz Mevlüt Aslanoğlu ve Antalya Milletvekilimiz Osman Kaptan'ın, Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz kanun teklifleri var. Hele, Mevlüt Aslanoğlu'nun vermiş olduğu kanun teklifi, şu anda, Meclisimizde görüşülerek doğrudan gündeme alındı. Gelin, bunları değerlendirelim veya bu arada bir önerge vererek bu düzenlemeyi yapalım. En doğru olanı da bu olacaktır. Mademki, muhtarlar kanun karşısında nasıl devlet memuru olarak kabul ediliyorsa, bu yasada muhtarlar devlet memuru olarak kabul ediliyor; ama, maaşları devlet memuru olarak kabul edilmiyor. Böyle çifte standart olabilir mi arkadaşlar?! Nasıl kabul ediliyorsa, o zaman, maaşları da ya asgarî ücret seviyesine getirelim, 350 000 000 lira maaş verelim ya da madem devlet memuru olarak kabul ediyorsak, o zaman, maaşları da en düşük devlet memuru seviyesine getirerek 448 000 000 liraya getirelim, burada bu sorunu çözelim. Zaten, 200 000 000 liranın üzerinde prim ödüyorlar veya bırakalım; bunları da yapamıyorsanız, bırakın, hiç olmazsa, maaş vermekten vazgeçin, burada yüzde 100 artırarak 52 000 muhtarın 1 000 ile, 2 000 ile artırım yapacağımıza, gelin, hiç olmazsa, devlet desin ki: "Biz size maaş veremiyoruz, vermeyeceğiz; ama, Bağ-Kur primlerini ödeyeceğiz." Bu muhtarlar buna da razı; hiç olmazsa, sosyal güvenlik primlerini ödeyelim arkadaşlar; bunu buraya getirelim. Maaşlarını artırmasak da sosyal güvenlik primlerini cebinden ödemesinler ve şu anda, binlerce muhtarımız, onbinlerce muhtarımız sosyal güvenlik primlerini ödeyemediği için icraya düşmüş vaziyetteler. Gelin, bunu burada getirelim. Böyle olduğunda, her şeyini köyüne veren, cefasını çeken, günün 24 saatinin 24 saatini köyüne, mahallesine veren muhtarlarımız hem muhtar Bağ-Kur primlerini rahatlıkla ödeyecekler hem de psikolojik yönden huzura kavuşup köylerine, mahallelerine daha iyi hizmet etmeye çalışacaklardır.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Deveciler.

AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Zafer Hıdıroğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1977 yılında 2108 sayılı Yasayla köy muhtarlarının ve mahalle muhtarlarının durumu belirlenmiş. 1 inci maddeye, sadece bizim 1 inci maddenin birinci fıkrasında bir değişiklik yapılarak, muhtarların maaşlarının yüzde yüz artırma yetkisi olan Bakanlar Kurulunun yetkisini biraz muhtarlar lehine değiştirerek köy ve mahalle muhtarları ki, yani, nüfusu 100 000'i aşan bir mahallemiz, 100'ün altında kalan köyümüzün varlığını düşünürsek Türkiye'de ve muhtarlarımızın da "mühür parası" adı altında aldığı bu paraları dikkate aldığımızda, köy muhtarları aleyhine bir durum çıkmasın diye veya nüfus yapısı, idarî yapıları dikkate alınarak yeni bir düzenleme yapma yetkisinin Bakanlar Kurulunda olmasının muhtarlarımız lehine birtakım sonuçlar doğuracağını hesaplayarak bu maddeyi, yani, 9 uncu maddede bu 1 inci maddeyle ilgili değişikliği getiriyoruz.

Şimdi, Balıkesir Milletvekili arkadaşımız "muhtarlar AK Parti Hükümeti döneminde sahipsiz kaldı" dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye, AK Parti Hükümeti döneminde sahipsizdi... Sadece muhtarlar, sadece memurlar, işçiler değil, yetmiş milyona yakın insan sahipsiz kalmıştı. Biz, sahip çıkmaya çalışıyoruz ve sahip çıkarken de, hani Atatürk'ün dediği gibi "biz az zamanda çok iş başardık" demişti. Biz, gerçekten, bu anlamda çok iş başardık.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Hangi işi başardınız, hangi işi?!

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Evet, çok iş başardık.

AHMET IŞIK (Konya) - Hangisini sayalım, hangisini?!.

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Ama, tabiî, bu başardığımız işlerden birisi bu yasa, başardığımız işlerden birisi bu madde, adaletsizliği kısmen de olsa ortadan kaldıran bir madde ve...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Primleri ödeyin, primleri!.. Bağ-Kur primlerini ödeyin yeter!..

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Tabiî, şimdi, arkadaşlarımız "AK Parti Hükümeti zamanında sahipsiz kaldı muhtarlar" dedi; yani, muhtarların durumu çok daha iyiydi de biz sahipsiz bırakmadık. Türkiye'nin tamamı sahipsizdi...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Siz "iyi yapacağız" dediniz, düzeltin o zaman, düzeltin!..

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Bağırmanıza rağmen, ben sizi dinledim. Bakın, burada, kürsüyü tekmeleyerek bağırmanıza rağmen ben sizi dinledim medenî ölçüler içinde; siz de lütfen dinleyin!..

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Kim tekmeliyor?! Tekmeleyen kim?!

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Şimdi, tabiî, biz, bu torba yasanın içinde bu maddeyle muhtarlarımızın durumu dört dörtlük oluyor demiyoruz; ama, adaletsizliğin ortadan kısmen de kalkması için bu torba yasanın içinde, bu maddede değişiklik yapıyoruz...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - AKP muhtarların halini bilmiyor, AKP!..

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Biraz saygılı olun!

ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - ... ama, ileride yasal düzenleme yapılarak yeni bir yasayla muhtarlarımızın durumu çok daha güzel hale getirilecektir.

Tabiî ki, şu anda 120 lira maaş alıp, bunun 2 katına yakın Bağ-Kur primi ödeyen muhtarlarımızın durumunu biliyoruz; ama, şu anda yüzde 100 artırımla, Türkiye'de enflasyon yüzde 10'ken, biz yüzde 100 artırarak bir şeyler yapıyoruz. Her şeyin en güzelini yaptık demiyoruz ki! Sonra, Bakanlar Kurulu, 52 000 muhtarın içinden 2 000 tanesini seçecek, 200 tanesini seçecek gibi, sanki ayırımcılık varmış, yapılıyormuş gibi ayırımcılık yapmaya yönelik konuşmalar yapmanın da fazla bir âlemi olduğunu zannetmiyorum. 52 000 muhtarımızın hepsi bizim için çok önemlidir; ama, bunların içinde 100 000 nüfuslu bir mahallede mühür parası alarak muhtarlık yapan ile 100 nüfuslu bir köyde hiç kimseden para alma şansı bile olmayan, gelen gidenlere Anadolu âdetinin gereği ikramlarda da bulunması gereken bir muhtarın durumunu da aynı düşünemezdik. İşte, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olduğumuz için, adil bir düzenleme yapmak istiyoruz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, esas adil olanı, tabiî ki bundan daha adil olanı, Türkiye adaletle yönetilemediği için, biz, yeni bir kanunla, yeni bir düzenlemeyle, inşallah, ilerideki çalışmalarımızda, yakında yeni bir maddeyle muhtarların durumunu sadece, burada, onların durumuyla ilgili bir yasa çıkararak, inşallah, sizinle beraber tekrar tartışacağız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, şunu da söylemek istiyorum: Şu anda, muhtarlarımızın "mühür parası" adı altında aldıkları paranın da yasal bir dayanağı yok; yani, vergilendirilmezler, ne aldıkları belli değildir; ama, bunun bir yasal dayanağa da kavuşturulması lazım. Yeni yasada bu da gündeme gelecek. Aslında, muhtarlarımızın aldığı bu mühür paraları devlet adına makbuz kesilerek alınmalı, maaşlar o zaman 2 katına değil 3 katına çıkarılmalı. Maliye bakanımız da para yok diye o zaman pek rahatsız olmayacak; çünkü, bir tarafta mühür paraları alıp, yeteri kadar, istediği kadar mühür parası alıp, 120 lira maaşa bile ihtiyacı olmayan muhtarlarımız var. Bir taraftan da bu maaşın iki katına çıkmasıyla beraber azıcık rahatlayacak olan muhtarlarımız da var. O zaman ne olur; o zaman, hep devlet adına bu makbuzlar kesilerek ikametgâh ve nüfus suretlerine eklenip ilgili yerlere gönderilirse, o zaman şehirlerde çok daha fazla işi olan mahalle muhtarlarımızın maaşı, köy muhtarlarımızın maaşına göre daha fazla olur; yine adalet sağlanır.

Yani, mühim olan, burada, mevcut şartlarda bir düzenleme yapıp adaleti getirmek; ama, esasta ise, bu torba yasanın içinde bir maddedeki değişiklik olarak değil, muhtarlarımızın, 17 000'in üzerinde mahallelerimizde, 35 000'in üzerinde köylerde olan muhtarlarımızın tamamının zorluklarını aşacak esas bir yasal düzenleme için, inşallah, ileride bu taslak çalışmalarımız da devam edecek ve ben, bu köy muhtarlarımızın, mühür parası fazla olmayan muhtarlarımızın lehine Bakanlar Kurulumuzda da birtakım düzenlemeler bundan sonra yapılacağı kanaatiyle, bundan sonraki muhtarlar üzerinde yapacağımız yeni yasal düzenlemelerle beraber çok daha güzel şeyler olacağı kanaatiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Hıdıroğlu.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarla selamlıyorum.

İkibuçuk yıldır bu konuyu, ben, burada, 6 defa konuştum. İnanmıyorum artık. Yine, aynı düzenleme gelmiş. 3 defa Sayın İçişleri Bakanım, 1 defa Sayın Devlet Bakanım bu konuya kalkıp cevap verdiler: "Hazırlıyoruz, hemen 5 000 göstergeye çıkaracağız..." İkibuçuk yıldır...

Şimdi, öyle bir şey getiriliyor ki, yine, İçişleri Bakanlığımızın görüşüyle. İçişleri Bakanımız, şu kürsüden, birbuçuk yıl önce "derhal Maliye Bakanına teklif ediyoruz, derhal hazırlıyoruz" dediler, aradan birbuçuk yıl geçti. Onun için, ben, bu konuda, muhtarların maaşının iyileştirileceği konusunda artık inancımı kaybettim.

Yüce Meclis kararını verdi; hepiniz, bu Meclisteki tüm milletvekilleri, benim verdiğim kanun teklifinin komisyonlarda görüşülmeden direkt Meclis Genel Kurulunda ele alınmasına Yüce Meclis karar verdi, hepiniz destek verdiniz; ancak, ne hikmetse, buraya getirilmedi.

Şimdi, değerli milletvekilim konuştu demin. Sayın milletvekilim, Malatya'da 850 muhtarın 600'ünü, lütfen, Malatya Bağ-Kur İl Müdürlüğünden sorun, hepsi icralık; 600 muhtar... Ne mühür parası, kim mühür parası alıyor, kim mühür parası alabiliyor?! Birkaç büyük ildeki muhtarlara bakıp da eğer, bu muhtarların mühür parası alıp veya bunlar nasıl zengin oluyor, kimseyi zengin etmeyelim... Alın o zaman neyse veya bunlar kıymetli evraksa, kıymetli evrak bedelini alalım; ama, 650 icralık sadece Malatya'daki muhtarı bu çileden kurtaralım.

Bizi Bağ-Kurlu yapmayın diyorlar, istemiyoruz diyorlar, maaş da istemiyoruz diyorlar. Sakın ola ki... Şunu da bilin, Bağ-Kur, prim borcu olan hiçbir kimseyi sağlık muayenesine göndermiyor. Hiçbir muhtar, sağlık hizmetinden yararlanamıyor eğer Bağ-Kura prim borcu varsa. Geçen gün, Malatya'da bir muhtarın 3,5 milyar hastaneye verdiği senedini -evine icra geliyordu- 10 kişi para topladık, ödedik. Konu bu kadar vahim, bu kadar acil.

Sayın Bakanım, kusura bakmayın, ben inancımı kaybettim. Üç yıldır bunu konuşuyorum, üç yıldır yine aynı şekilde düzenlendiği için... Sizin şahsınıza değil, yani, yine İçişleri Bakanlığımız teklif edecek, İçişleri Bakanlığımızın görüşü alınacak, tekrar Maliye Bakanlığımızın teklifiyle... Üç yıldır aynı şeyi burada konuştuk Sayın Bakanım. Üç Bakanım burada aynı şekilde cevap verdi. Üç yıldır olmayan bir olayın, bundan sonra da olacağına inanmıyorum. O açıdan, durum vahim. Bunlar bizim her şeyimiz. Her kim ki, işini gücünü bırakıp -hangimiz bırakıyoruz- dağ taş demeden, sorumluluk duygusuyla, onurluca, şereflice, bir de her türlü hesabı veren bu muhtarları, hakikaten, yıllarca -bugün değil, sadece bu hükümetin suçu demiyorum- hor görmüşüz; yıllarca, bu insanlara, hadi be muhtarım, sen büyük adamsın demişiz; bu insanları bu hale getirmişiz.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Zorla yapmadık ki, kendileri oldular.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, sizi kimse zoraki milletvekili yaptı mı ki; ne demek yani?

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Biz halimizden memnunuz elhamdülillah.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Tamam, onlar da, elhamdülillah memnun olsunlar. Zoraki, yani, onlar... Siz nasıl vatandaşa hizmet etmek için milletvekili olmak istediyseniz, bu insanlar da bir görev aşkıyla, köyüne, mahallesine bir hizmet yapmak için eğer muhtar oldularsa yani hata mı yaptılar?! (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, sizin şahsınıza değil, asla; ama, ikibuçuk yıldır hep aynı şekilde, şu ifadeler çok dikkatimi çektiği için, İçişleri... Sayın İçişleri Bakanımın, bundan birbuçuk veya iki yıl önce bu kürsüde yaptığı "hemen 5 000 göstergeye çıkarıyoruz" lafını, ben size yarın Meclis tutanaklarından alıp göndereyim. Onun için, bunun yine ortada kalacağına, yine, bu insanların hep avutulduğuna, avutulacağına inanıyorum. Bu insanların sorununu çözeceksek, ne olursunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ne olursunuz, gelin, bugün burada bitirelim, burada. Bugün burada bitirelim, çok zor değil. Yüce Meclisin takdiri her şeyin üstündedir. Gelin, hep beraber... Bunun şeyi AK Partiye olsun, yeter ki bu insanların sorununu çözün. Bizim kanun tekliflerimizi görüşmeyin; ama, yeter ki muhtarların sorununu bitirin, yeter ki o insanları icradan kurtarın.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Efendim, maddede söz istekleri dolu; o bakımdan size söz veremiyorum. Bir sataşma durumu da olmadığına göre...

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, daha nasıl sataşma olsun; bütün Grubumuzu ve Hükümetimizi ilzam ederek "inanmıyorum" diyor.

BAŞKAN - Efendim?..

EYÜP FATSA (Ordu) - Bütün Grubumuzu zan altında bırakarak "inanmıyorum size" dedi, daha nasıl sataşma olsun?!

BAŞKAN - Efendim, lütfen sisteme girin. Yerinizden, çok kısa, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre iki cümleyle bir açıklama istiyorum.

EYÜP FATSA (Ordu) - Yeni bir sataşma açmayacağım, yeni bir tartışmaya...

BAŞKAN - Efendim, mikrofonunuz açıldı. Çok kısa...

EYÜP FATSA (Ordu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Görüşmekte olduğumuz torba yasanın 9 uncu maddesi, muhtarların özlük haklarıyla ilgili değil, muhtarlarla ilgili kriterleri düzenleyen bir maddedir. Tabiî, muhtarlarla ilgili kriterlerin konuşulduğu bir ortamda, muhtarların özlük haklarıyla ilgili meselelerin de gündeme gelmiş olmasını tabiî karşılıyoruz, normaldir; yani, asla bundan rahatsızlık falan da duymuyoruz.

Değerli Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; tabiî, Türkiye'nin uzun yıllara sâri, ertelenen problemlerinden bir tanesi de, muhtarlarımızın yaşamış olduğu sıkıntılar, özellikle özlük haklarıyla ilgili yaşanan problemlerdir.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, bu konuyu defalarca gündeme getirdiğini, ama, bu, bir türlü beklenen faydayı veya neticeyi vermediği için, AK Parti Hükümetine ve AK Parti Grubuna olan güveninin kalktığını ifade etti. Ben, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun bu düşüncesini -ki, şahsına ait bir düşüncedir- kendisine geri iade ediyorum. Ancak, bakın, burada, başka bir şey daha söyledi "kimse, muhtarların onur ve şerefini, haysiyetini tartışmıyor" dedi. Zaten, böyle, bunu, muhtarların onur ve haysiyetini, şerefini pazarlık konusu yapmak, kimsenin ne hakkıdır ne de haddidir; kimse, buna ne cesaret edebilir ne de buna yeltenebilir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Eğer, problem, muhtarlarımızın yaşadığı özlük haklarının düzenlenmesiyle alakalı ise, ben, buradan, AK Partinin Grup Başkanvekili olarak söylüyorum; muhtarlarımızın özlük haklarının en az asgarî ücret şartlarında düzenlenmesiyle ilgili yasal düzenleme çalışmaları başlamıştır. Eğer, meselenin üzerinden siyaset yapmak gibi bir siyasî nezaketsizlik yapılacaksa, ben, bütün arkadaşlarımdan ve kamuoyundan özür dileyerek söylüyorum, bütün muhtarlarımızın da buradan duymasını istiyorum; AK Parti Hükümeti, en az asgarî ücret şartlarında, muhtarlarımızın özlük haklarını düzenlemekle alakalı yasal çalışmaya başlamıştır.

Saygıyla arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim, mesele anlaşılmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, aynı maddeden kısa bir açıklama istirham ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sataşma olmuştur, söz istiyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yerimden, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Anlaşılıyor ki, bu madde çok önemli. 60 ıncı maddeye göre, sizden de, kısaca, bir olumlu açıklama rica ediyorum.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben, bu madde dolayısıyla, zor koşullarda, Anadolu'nun zor doğa koşullarında muhtarlık görevi üstlenen arkadaşlarımızın sorunlarının bu ağırlıkta Meclis gündemine taşınmasından mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.

Bu arada, Değerli Arkadaşım Sayın Eyüp Fatsa'nın, Grubum mensubu Malatya Milletvekili Arkadaşım Sayın Mevlüt Aslanoğlu'na hitaben söylediği... Sayın Mevlüt Aslanoğlu, ne 58 inci hükümete ne de 59 uncu hükümete güvenoyu vermemiştir, yani bir güven beyan etmemiştir, o güveninin olmadığını burada bir kere daha teyit etmiştir; bunda şaşıracak bir şey yok, iade etmeniz gereken bir şey de yok. Güven vermediği için, bir şey iade etmeniz gerekmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyi ifade etmek istiyorum: Sayın İçişleri Bakanı, burada, Emniyet Teşkilatı mensuplarına da söz verdi, muhtarlara da söz verdi. Muhtarlar, artık, kuru laf istemiyorlar Sayın Eyüp Fatsa. Sizin sözünüzü şu anda gerçekleştirecek bir önerge okunacak, sözünüzün arkasındaysanız, bu önergeye bizimle birlikte evet oyu verirsiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

EYÜP FATSA (Ordu) - Ama, bu kanun, o kanun değil...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, şahsıma sataşma oldu...

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Hayır... Ben, öyle bir şey görmedim...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - İade etti!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ama...

BAŞKAN - Karşılıklı... Siz konuştunuz...

Teşekkür ederim.

Madde üzerinde 1 adet önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 827 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

Kâzım Türkmen

Feramus Şahin

 

Trabzon

Ordu

Tokat

 

Osman Kaptan

Ali Kemal Deveciler

Mehmet Işık

 

Antalya

Balıkesir

Giresun

 

Mustafa Özyürek

Mustafa Özyurt

 

 

Mersin

Bursa

 

"Madde 9.- 29.8.1977 tarihli ve 2108 sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, 16 yaşını doldurmuş işçiler için ödenen asgarî ücretin net tutarı kadar aylık ödenek verilir. Köy muhtarlarına, şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına ödenen aylık ödeneğin yüzde 25 fazlası tutarında aylık ödenek verilir."

BAŞKAN - Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.

Verilen bu önerge, teknik bakımdan da yanlış bir önergedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Niye?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Teknik olarak yanlış.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Düzeltirsek katılacak mısınız?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Teknik olarak veremezsiniz.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, söz mü istiyorsunuz efendim?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Bakanım, teknik olarak yanlışsa, hemen düzeltelim, biz emrinize amadeyiz, hemen düzeltelim, tekniği yapalım, sizin önergeniz olarak geçirelim. Eğer teknik olarak bir hata varsa, hemen yapalım...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Yapamazsınız, elinizde değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Peki efendim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben, Sayın Fatsa'nın dediği gibi, asla, Yüce Meclise güvenmiyorum demedim.

EYÜP FATSA (Ordu) - Yüce Meclis demedim... Lütfen!..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Asla... Asla...

Bilakis, 37 nci madde uyarınca gündeme alınmasına destek veren her iki partinin milletvekillerine teşekkür ettim Sayın Fatsa. Sadece, Cumhuriyet Halk Partisinin oylarıyla değil, o dönem, o önergeye destek veren AK Partili arkadaşlarıma da teşekkür ettim Sayın Fatsa.

Şimdi, siz, demin bir laf ettiniz; ettiğiniz laf aynen şu: "En az asgarî ücret şartlarında muhtarlara maaş vereceğiz." Bu önergemiz, bu. (CHP sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Özlük haklarını düzenleyerek...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben, sadece, sizin söylediğinizi söylüyorum; hiçbir kelime etmiyorum.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, burada bunu hukuken düzenleme imkânı yok. (CHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Efendim, hukuken düzenleme imkânı neredeyse...

EYÜP FATSA (Ordu) - Bunu düzenleme imkânı yok...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Neyse; bu maddede olabilir. Ben, sadece, sizi, sözünüzü...

EYÜP FATSA (Ordu) - Hukukçular orada, sorarsınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu önergemize destek verirseniz, hem fazla iş yapmayız, hem de, bir daha, 37 nci madde uyarınca sizi meşgul etmeyiz ve bu kanunu çıkaran da, bu şerefe nail olan da siz olursunuz.

Tüm milletvekilleri...

EYÜP FATSA (Ordu) - Önerge olarak kabul etmeyiz. Zaman ayırırız, enine boyuna da bunu yaparız, siz de bunu görürsünüz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hay hay efendim. Süreç...

Ben, milletvekillerine güvenmiyorum demedim. Her seferinde aynı kelime edildiği için artık güvenim sarsıldı; bunu söylemek de en tabiî hakkım.

Önergemize destek veren her arkadaşa teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin katılmadığı, Komisyonun müspet görüş göstermediği, gerekçesini de dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

ATİLA EMEK (Antalya) - Muhtarlar görüyorlar.

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir.

9 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Kanunun:

a) 33 üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafının sonuna "Bunlar aynı usulle yeniden atanabilirler." cümlesi eklenmiştir.

b) 43 üncü maddesine aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir.

"d. Yükseköğretim kurumları, yurt dışındaki yükseköğretim kurumları ve diğer kuruluşlarla işbirliği tesis ederek ön lisans ve lisans programları da dahil olmak üzere uluslararası ortak eğitim ve öğretim programları yürütebilirler. Bu tür eğitim ve öğretim programlarının öğrenci girişi, müfredat, sınav ve değerlendirme esasları ve mezuniyet şartları dahil, işleyişine ilişkin usûl ve esaslar Yükseköğretim Kurulunun çıkaracağı yönetmelikle düzenlenir.

Bu eğitim ve öğretim programlarına kayıtlı öğrencilerden alınacak öğrenim ücretleri, gelir ve giderleri ile harcama usûl ve esasları Maliye Bakanlığının olumlu görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun.

Sayın Özyurt, sürenizi birleştiriyorum.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu geç saatinde ve birbirleriyle hiç ilgisi olmayan pek çok konuyu tartıştığınız için size minnet borçluyum. Şundan eminim ki, kırk yıllık hekim olarak söylüyorum, şuradan çıkarken bir anket yapılsa ve "bugün konuştuğunuz tasarının, bana, üç maddesini sayar mısınız" denilse, hiçbirimiz sayamayız. (AK Parti sıralarından "Aaa" sesleri)

Lütfen, bir dinleyin "aaa" demeyin.

AHMET IŞIK (Konya) - Kendi adınıza konuşun, "hiçbirimiz" demeyin lütfen; sayarız.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hayır, sayamazsınız; çünkü, birbirleriyle hiç ilişkisi olmayan, birbirleriyle hiç bağlantısı olmayan... Biraz evvel muhtarları konuştuk, az evvel sağlık kurumlarını konuştuk, biraz evvel Bağ-Kuru konuştuk, şimdi yükseköğretimi konuşuyoruz.

MEHMET SARI (Osmaniye) - Sayıyorsunuz, tek tek sayıyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hayır, ben konuşacağım için biliyorum, konuşacağım için biliyorum; ama, şuradan dışarıda bir anket yapsınlar, dediğim gibi, üç tanesinden fazlasını sayamayız.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) - Parlamentonun en zeki adamısın Hocam.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Estağfurullah... Zekâ ayrı bir konu; ama, şunu söyleyeyim: Birbirleriyle en küçük ilişkisi olmayan konuları tartışıyoruz ve bana göre, çok büyük bir yanlış yapıyoruz.

Biraz sonra söyleyeceğim. Getirilen tasarıda, şurada okuyacağım maddeye bir cümle eklenmiş. Hiç ilişkisi olmayan bir yere bir cümle eklenmiş ve denilmiş ki: "Şu, şu, şöyle yapılır." İşte, bu da gösteriyor ki, biraz evvel Özyürek'in söylediği gibi, bu, bir çuval yahut -bana sorarsanız- bir harar tasarı arkadaşlar; ne bulunsa doldurulmuş içine, ne bulunsa atılmış içine ve gecenin bu saatinde de bunu çıkarmaya çalışıyoruz.

Yüksek Öğretim Kurulundan söz ediliyor arkadaşlar, 33 üncü maddeye bir fıkra eklenmiş. 2547 sayılı Yasada deniliyor ki: "Araştırma görevlileri üç sene için atanırlar ve üç yılın sonunda da görevleri son bulur." Eklenen fıkra şu arkadaşlar: "'Bunlar aynı usulle yeniden atanabilirler' cümlesi eklenmiştir."

Bunlar üç sene için mi atanacaklar acaba? Daha evvelki 2547 sayılı Yasada deniliyor ki: "Üç yıl için atanır." Burada da deniliyor ki: "Aynı usullerle atanır." Üç yıl için mi atıyorsunuz, bir yıl için mi veya sonsuz mu?

İşte, maddenin hiçbir işe yaramadığını görüyorsunuz arkadaşlar ve bakın, bu en kısa zaman sonra dava konusu olacaktır; bu araştırma görevlileri bölge idare mahkemelerine gidecekler ve diyeceklerdir ki: "Biz kaç yıl için atandık?" Veya dört yılını doldurana "görevine son verildi" denildiği zaman, o diyecektir: "Hayır, aynı usulle olduğuna göre, ben üç yıl için atandım." Var mı bakalım; üç yıl için mi atanıyor bu araştırma görevlileri, altı yıl için mi, yoksa sonsuz mu?

İşte, yasanın çalakalem yazıldığını, hiçbir şekilde üzerinde irdelenmediğini gösteren bir bilgi. Arkadaşlarım diyorlardı; buyursunlar, okudularsa, bana "üç yıl için atanır bu araştırma görevlileri" desinler.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, yine, kanunun 43 üncü maddesine bir (d) bendi eklenmiş; 2547 sayılı Kanunun (d) bendi, araştırma görevlilerini... Okuyayım onu da isterseniz, 2547 sayılı Kanunun 43 üncü maddesini; hiç ilişkisi olmayan bir yer, diyor ki: "Aynı meslek ve bilim dallarında eğitim, öğretim yapan üniversitelerde eğitim, öğretim, metot kapsamı, öğretim süresi ve yıl içindeki değerlendirmeleri(...) -falanı, filanı saymış ve en sonunda- yükseköğretim kurumlarında örgün, yaygın, açıköğretim yöntemleriyle her türlü eğitim yapılır." Bunun arkasına bir (d) maddesi eklenmiş, şu saydığım şeyle, şu okuduğumla hiçbir ilişkisi olmayan, en ufak bir bağlantısı olmayan bir yer arkadaşlar, onu da okuyayım isterseniz: "Yükseköğretim kurumları, yurtdışındaki yükseköğretim kurumları ve diğer kuruluşlarla işbirliği tesis ederek önlisans ve lisan programları da dahil olmak üzere uluslararası ortak eğitim ve öğretim programları yürütebilirler."

Şu okuduğum 2547 sayılı Yasa ile bu okuduğum son maddenin hiçbir ilişkisi yoktur arkadaşlar, en küçük bir bağlantısı yoktur. Bunu kim yazmışsa, hangi hukukçu yazmışsa, hangi bilimsel kişi yazmışsa, lütfen, alsın şunu bir okusun, bunun 2547 sayılı Kanunun 43 üncü maddesiyle nasıl bir ilinti kurduğunu söylesin, biz de öğrenelim.

Arkadaşlar, buraya kadar gelmişken şunu söyleyeyim: 2547 sayılı Kanun çok konuşulmuş bir yasadır; çünkü, 2547 sayılı Yasa, Millî Güvenlik Konseyi zamanında çıkarılmıştır ve hiç tartışmaya da uğramamış bir yasadır. O günden bu yana yirmiüç yıl geçmiştir bunun üzerinden, hiçbir zaman, şöyle, güzel bir demokratik ortamda oturup da bu yasayı nasıl düzenleyebiliriz, nasıl düzeltebiliriz denmemiştir. İşte, onun için, şuraya ilave edilen iki fıkra da hiçbir şekilde bu yasaya bir şey getirmemiştir.

Yurtdışına öğrenci gönderiyoruz, asistan gönderiyoruz. Sayın Başbakan geçenlerde bir açıklama yaptı, dedi ki: " 15 tane yeni üniversite kuruyoruz." Aynı hükümetin Adalet Bakanı kalkıyor, diyor ki: "Türkiye'de 30 tane hukuk fakültesi var; ama, 15 hukuk fakültesine yetecek öğretim üyemiz yok."

15 tane yeni üniversite açmayı düşünüyorsunuz; neyle açacaksınız arkadaşlar? Öğretim üyesi bakımından en sıkıntılı olan ülkelerden bir tanesi biziz. Avrupa standartlarının hiçbirinde bizdeki kadar öğretim üyesi azlığı yoktur. En az öğretim üyesi olan ülke biziz. Bunun için, tutuyoruz, yurtdışına, öğretim üyesi yetiştirmek için eleman gönderiyoruz.

Buna da bir iki örnek vermek istiyorum arkadaşlar: Yurtdışına gönderilen öğrencilerin yaklaşık yüzde 50'sini Amerika'ya göndermişiz, yüzde 38'ini İngiltere'ye gönderiyoruz, yüzde 27'sini de değişik ülkelere göndermişiz.

Arkadaşlar, bunlardan büyük bir kısmı ülkeye geri dönmemişler. Öğretim üyesi yetiştirmek için, doktora yapmak için yurtdışına gönderdiğimiz araştırma görevlilerinin büyük bir kısmı yurtdışından geri dönmemişler ve işin enteresanı, bu gelmeyenlerin büyük çoğunluğu da gelişmemiş üniversitelerimizden. Rakamları da okuyayım isterseniz: Afyon Kocatepe Üniversitesinden 11 araştırma görevlisi yurtdışından geri gelmemiş. Balıkesir'den 12, Celal Bayar'dan 14, Çanakkale'den 11, Dumlupınar'dan 22, Gaziden 11 -bakın, Gazi büyük bir üniversite- Harran'dan 12, Kafkastan 10, Karadeniz Teknikten 11, Kırıkkale'den 13, Mustafa Kemal'den de 11 araştırma görevlisi yurtdışından geri gelmemiş ve biz, bunları oraya öğretim üyesi yetiştirmek için göndermişiz.

İşte, bunlar, hep yaptığımız hatalar, böyle üst üste geliyor. Burada da, dediğim gibi, şu yasada yaptığımız hiçbir şey yok aslında. Şu yasaya getirdiğiniz hiçbir şey yok, ilave ettiğiniz maddede hiçbir şey yok. Önlisans döneminde yurtdışındakilerle exchange program denilen, öğretim, öğrenci değiş tokuşu yapılacak. Bu maddede hiçbir şey yok arkadaşlarım.

Gelin, 2547 sayılı -çok konuştuğumuz- Yasayı, demokratik bir ortamda, güzel şartlarda, oturup, konuşalım ve bundan sonra da -yurtdışında öğretim üyesi yetiştirmek için değil, gelin, önümüzdeki günlerde, ülkemizde, yerleşik, bilimselliğini kanıtlamış olan üniversitelerimizde doktora ve mastırlarını yapsınlar; bu, yeni açmayı düşündüğünüz 15 üniversiteye öğretim üyesi yetiştirilsin. Yoksa, bunları da yurtdışına bol paralarla gönderirseniz, bunların da büyük bir kısmı geri gelmeyecektir, onu da söyleyeyim. Bunları yaparken, gelin, ne düşünüyorsunuz diye bir de bizim fikrimizi alın. O olmadığı için, işte, böyle yarım yamalak işler yapıyoruz.

Bu arada, öğretim üyelerinden biraz söz etmek istiyorum. Son zamanlarda, doçentler ve yardımcı doçentlerin parasal sıkıntıları had safhadadır arkadaşlar ve yardımcı doçentler, özellikle üniversitenin cazip hali kaybolduğu için üniversitede çalışmak istememektedir. Bunun yerine, özel teşebbüste, hele vakıf üniversitelerinde iyi bir yer bulacak olurlarsa, derhal vakıf üniversitelerine geçmektedirler. Şu anda, bildiğim kadarıyla 53 tane devlet üniversitemiz var ve bunlar, büyük miktarda öğretim üyesi sıkıntısı çekmektedir. Bütçede çok hafif bir iyileştirme yaptı Sayın Maliye Bakanım; gerçi meşgul şu anda, beni dinlemiyor zaten. Çok hafif bir iyileştirme yaptı gibi gözüküyor; ama, özellikle doçentler, profesörler ve yardımcı doçentlerin büyük malî sıkıntıları vardır. Eğer, yapılacaksa, ben, olsaydım, şu maddeye, doçentlere ve yardımcı doçentlere nasıl parasal yardım yapabilirim, onu koyardım.

Kısaca şunu söylemek istiyorum: Bu yasayla, 2547 sayılı Yasaya hiçbir ilave getirilmemiştir. Yani, getirilen iki fıkrayla hiçbir şey olmamıştır. Onun için, üzerinde daha fazla da konuşmama gerek yok; ama, arkadaşım çok şey yaptı. Eğer, yürekleri varsa, dışarıya çıkarken, bir kâğıdın üzerine, 10 tane, konuştuğumuz yasa tasarısının şeyini yazsınlar, çıksınlar, göreyim.

AHMET IŞIK (Konya) - Sınav mı yapıyoruz?!

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Sınav yapmıyorum; ben, size...

AHMET IŞIK (Konya) - Burası üniversite eğitim salonu değil, burası Parlamento.

BAŞKAN - Sayın Işık, Sayın Işık... Lütfen...

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - En az senin kadar bu Parlamentoya saygılı olduğumu söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyurt, siz, Genel Kurula hitap edin.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Genel Kurula hitap ediyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Hoca değilsiniz, milletvekilisiniz.

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen, müdahale etmeyin.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Zaten, yasanın şeyine bakın: Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı...

HALUK KOÇ (Samsun) - Diğer bazı kanunlarda değil, bütün kanunlarda değişiklik yapılmasına dair...

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Hiç, yani, birbirleriyle en küçük ilişkisi olan bir şey olsa; diyeceğim ki, arkadaşlar, sağlık konusu ağırlıktadır, onu konuşalım.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Harar...

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Harar, dediğiniz gibi. Yani, bunun, hakikaten, elle tutulur bir tarafı yok arkadaşlar ve gecenin bu geç saatinde sizi meşgul ettiğim için çok üzgünüm, kusura bakmayın.

İyi akşamlar diliyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyurt.

Madde üzerinde, Hükümet adına Sayın Bakan yerinden kısa bir açıklama yapacak.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, burada, getirdiğimiz kanunun, sık sık, birçok maddeleri ve kanunları ilgilendirdiğinden dolayı şikâyet ediliyoruz. Maliye Bakanlığı olarak, biz, birçok bakanlıkla ilgili bir bakanız. Neden; hepsi paraya dayanıyor sonunda.

Bakın, şimdi, şu konuştuğumuz kanunun ne ilgisi var diyor. Bu kanunun o kadar ilgisi var ki ve bizim getirmemiz de mecbur. Şimdi, YÖK'le ilgili olarak, araştırma görevlileri tayin edilmiş üç sene için, üç sene sonra ne olacağı belli değil, boşluk var. Maaş alamıyor adamlar. Saymanlar diyor ki, ben maaş veremem. Sayıştay diyor ki, ne diye maaş alacaksınız, aldığınız maaş kanunsuzdur. YÖK diyor ki, bunu halledelim. Çünkü, bu insanların devam etme mecburiyeti var. Araştırma görevlilerini üç sene sonra kapı dışına atacak halimiz mi var?! Buna ihtiyaç var, bu kanuna ihtiyaç var. YÖK diyor ki, bunu çözün, bize rica ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı diyor ki çözün. Saymanlıklar parayı ödemiyor. Kiminle ilgili bu; Maliye Bakanlığıyla ilgili. Getireceğiz bunu. Hiç şikâyet etmeyin. Milletin derdidir bu, problemidir. Bu problemleri bir bir getireceğiz, isterse 40 kanunu ilgilendirsin isterse 80 tane kararnameyi ilgilendirsin. Buraya, problem çözmek için geldik. Bizim vazifemiz bu. Kanun yapmak için geldik buraya. (AK Parti sıralarından alkışlar) Niye kanun yapıyoruz diye şikâyet edilir mi; anlamadım ben bunu!

HALUK KOÇ (Samsun) - Kimse şikâyet etmiyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Torba da olur, çuval da olur... (AK Parti sıralarından alkışlar) Milletin problemlerini halledeceğiz. Bunun için geldik biz buraya. Yıllarca birikmiş bu... Konu bu. Kalkıp da, bu kanun hiçbir şey getirmiyormuş... Binlerce araştırma görevlisinin problemini hallediyor bu.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Bakanım, üç yıl sonra ne yapacaksınız; onu söyleyin bana.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Eğer, bu kanunu çıkarırsak, üç yıl sonra da, yine, tayin yapılacak, ta ki doçentliğe gidene kadar tayin yapılacak. Bu, gayet normaldir. Bunu, teknik olarak, bilahara biz size tekrar açıklayalım isterseniz.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Bir yıl değil, iki yıl değil... Ne kadar sürede atanacak, belli değil.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bu, fevkalade faydalıdır, anlayanlar için çok faydalıdır.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, 10 uncu madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunarken, karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: 10 uncu maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma saatimiz tamamlanmış olduğundan, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler.

 

Kapanma Saati: 22.56