DÖNEM
: 22 CİLT : 77 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
68 inci Birleşim
9 Mart 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bolu Milletvekili Yüksel
Coşkunyürek'in, İzzet Baysal'ın ölümünün 5 inci yıldönümü ile vakıf kültürünün
önemine ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in,
bazı televizyon programlarının aile ve toplumsal yapımıza etkilerine ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri
Öztürk'ün, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore
Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/775)
2.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
Yücesan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/264)
3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/776)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Aksaray Milletvekili Ramazan Toprak ve
31 milletvekilinin, Türkler ve Ermeniler arasındaki tarihsel ilişkilerin
objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınarak bir millî
politika oluşturulması konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/19)
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi
V.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
B)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/128) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonuna üye seçimi
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü
Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739)
2.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
3.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827)
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
adlî ve idarî soruşturmaya uğrayan hâkim ve savcılara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4597)
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Kemal Uzan'ın Türkiye'ye iadesi için yapılan işleme ilişkin Başbakandan sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4638)
3.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Lara Kent Parkı projesine yapılan arazi tahsisinin iptaline ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/4641)
* Ek cevap
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bazı özel şahısların telefon görüşmelerinin deşifre edilmesinin 5187 sayılı
Kanuna aykırı olup olmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/4664)
5.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in,
Buca Cezaevinde bir tutukluya yapılan uygulamaya ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4665)
6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bir firmadan aldığı otobüslere ve bazı
iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4811)
7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
gazete tiraj ve satış raporlarının denetimine ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4823)
8.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
2003 ve 2004 yıllarındaki ihracat, ithalat, dış ticaret ve cari işlem
rakamlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4864)
9.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, özürlü sporcuların ödüllendirme mağduriyetine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4882)
10.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in,
millî bir atletin cezalandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4883)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili İsmail
Alptekin, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlayan bir konuşma yaptı.
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin,
İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu,
8 Mart Dünya Kadınlar Gününe,
Konya Milletvekili Ahmet Işık, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin birinci devre azalarına İstiklal Madalyası verilmesinin
yıldönümüne,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Konya Milletvekili Halil Ürün'ün (3/642)
(S. Sayısı: 782),
Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in (3/643)
(S. Sayısı: 783),
Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in
(3/573) (S. Sayısı: 784),
İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın
(3/628) (S. Sayısı: 785),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
(6/1428), (6/1429) ve (6/1450) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi okundu, soruların geri verildiği bildirildi.
İstanbul Milletvekili Yahya Baş ve 48
milletvekilinin, millî ve manevî değerlerimize ve Türk aile yapısına aykırı
televizyon programlarının toplum hayatımıza (10/257),
Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 30
milletvekilinin, Kocaeli - Gebze İlçesi Dilovası Beldesindeki sanayi
kuruluşlarının atıklarının çevreye ve insan sağlığına olumsuz (10/258),
Etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(10/152, 216) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay
uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir aylık eksüre verildiği
açıklandı.
TBMM Dışişleri Komisyonu heyetinin,
Hırvatistan Parlamentosu Başkanının resmî davetine,
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın, Avustralya
Temsilciler Meclisi Başkanı David Hawker ve Senato Başkanı Paul Calvert'in
ortak resmî davetine beraberinde bir Parlamento heyetiyle, icabetine,
İcabetlerine ilişkin Başkanlık;
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Ürdün'e,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Arnavutluk ve Bosna Hersek'e,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;
Tezkereleri kabul edildi.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmında yer alan (10/16) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin 8.3.2005 tarihli birleşimde
görüşülmesine ilişkin CHP Grup önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 202 nci sırasında yer alan
827 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına alınmasına; Genel
Kurulun 8.3.2005 Salı günü, Devlet Bakanı Ali Babacan ile Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın, gündemin "Sözlü Sorular" kısmında yer alan kendileriyle
ilgili sözlü soru önergelerini cevaplandırıncaya kadar, 9.3.2005 Çarşamba günü
14.00-23.00; 10.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; 8.3.2005 Salı günkü birleşimde sadece sözlü soruların
görüşülmesine; 9.3.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine; 15.3.2005 Salı günkü birleşimin saat 14.00'te başlamasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Bursa Milletvekili Ertuğrul
Yalçınbayır'ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair İçtüzük Teklifinin (2/224),
İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir
İlinde Bayraklı Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/77),
Doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri,
Açıklandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/712),
2 nci
sırasında bulunan (6/721),
10 uncu
sırasında bulunan (6/736),
11 inci sırasında bulunan (6/738),
15 inci sırasında bulunan (6/744),
16 ncı sırasında bulunan (6/745),
17 nci sırasında bulunan (6/746),
93 üncü sırasında bulunan (6/858),
146 ncı sırasında bulunan (6/939),
165 inci sırasında bulunan (6/960),
178 inci sırasında bulunan (6/983),
184 üncü sırasında bulunan (6/990),
244 üncü sırasında bulunan (6/1071),
316 ncı sırasında bulunan (6/1188),
350 nci sırasında bulunan (6/1230),
393 üncü sırasında bulunan (6/1282),
430 uncu sırasında bulunan (6/1332),
483 üncü sırasında bulunan (6/1401),
520 nci sırasında bulunan (6/1445),
Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı Ali
Babacan,
4 üncü sırasında bulunan (6/728),
5 inci sırasında bulunan (6/730),
7 nci sırasında bulunan (6/732),
20 nci sırasında bulunan (6/763),
28 inci sırasında bulunan (6/777),
32 nci sırasında bulunan (6/782),
37 nci sırasında bulunan (6/788),
45 inci sırasında bulunan (6/798),
46 ncı sırasında bulunan (6/799),
52 nci sırasında bulunan (6/810),
54 üncü sırasında bulunan (6/813),
55 inci sırasında bulunan (6/814),
69 uncu sırasında bulunan (6/832),
91 inci sırasında bulunan (6/856),
92 nci sırasında bulunan (6/857),
108 inci sırasında bulunan (6/875),
112 nci sırasında bulunan (6/879),
119 uncu sırasında bulunan (6/903),
122 nci sırasında bulunan (6/910),
130 uncu sırasında bulunan (6/919),
134 üncü sırasında bulunan (6/923),
135 inci sırasında bulunan (6/924),
159 uncu sırasında bulunan (6/952),
161 inci sırasında bulunan (6/954),
202 nci sırasında bulunan (6/1014),
215 inci sırasında bulunan (6/1035),
230 uncu sırasında bulunan (6/1054),
253 üncü sırasında bulunan (6/1083),
254 üncü sırasında bulunan (6/1085),
264 üncü sırasında bulunan (6/1101),
300 üncü sırasında bulunan (6/1161),
308 inci sırasında bulunan (6/1174),
312 nci sırasında bulunan (6/1179),
322 nci sırasında bulunan (6/1197),
329 uncu sırasında bulunan (6/1204),
331 inci sırasında bulunan (6/1206),
332 nci sırasında bulunan (6/1207),
335 inci sırasında bulunan (6/1210),
344 üncü sırasında bulunan (6/1224),
363 üncü sırasında bulunan (6/1247),
381 inci sırasında bulunan (6/1268),
383 üncü sırasında bulunan (6/1271),
390 ıncı sırasında bulunan (6/1279),
391 inci sırasında bulunan (6/1280),
394 üncü sırasında bulunan (6/1284),
422 nci sırasında bulunan (6/1324),
429 uncu sırasında bulunan (6/1331),
435 inci sırasında bulunan (6/1337),
439 uncu sırasında bulunan (6/1342),
448 inci sırasında bulunan (6/1355),
449 uncu sırasında bulunan (6/1356),
456 ncı sırasında bulunan (6/1365),
462 nci sırasında bulunan (6/1372),
478 inci sırasında bulunan (6/1395),
486 ncı sırasında bulunan (6/1406),
504 üncü sırasında bulunan (6/1425),
515 inci sırasında bulunan (6/1438),
529 uncu sırasında bulunan (6/1456),
Esas numaralı sorulara, Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan,
Cevap verdi; (6/712), (6/738), (6/744),
(6/745), (6/746), (6/763), (6/798), (6/910), (6/919), (6/924), (6/1035),
(6/1101), (6/1204), (6/1282), (6/1406), (6/1425), (6/1456) esas numaralı soru
sahipleri cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.
3 üncü sırasında bulunan (6/723) esas
numaralı sözlü soru üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzük
gereğince yazılı soruya çevrildi.
9 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.14'te son verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Mehmet Daniş |
|
Ahmet Küçük |
|
Çanakkale |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 94
II.- GELEN KÂĞITLAR
9 Mart 2005 Çarşamba
Raporlar
1.- Emniyet Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/971) (S. Sayısı: 831) (Dağıtma tarihi: 9.3.2005) (GÜNDEME)
2.- 23.2.2005 Tarihli ve
5306 Sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (1/980) (S. Sayısı: 832) (Dağıtma tarihi: 9.3.2005)
(GÜNDEME)
3.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Aydoğan ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/363) (S.
Sayısı: 833) (Dağıtma tarihi: 9.3.2005) (GÜNDEME)
Genel Görüşme Önergesi
1.- Aksaray Milletvekili
Ramazan TOPRAK ve 31 Milletvekilinin, Türkler ile Ermeniler arasındaki tarihsel
ilişkilerin objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınarak
bir millî politika oluşturulması konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve
103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/19) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
9 Mart 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 68 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayımız
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekilimize gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz,
ölümünün 5 inci yılında İzzet Baysal ve vakıf kültürünün önemi münasebetiyle
söz isteyen Bolu Milletvekili Sayın Yüksel Coşkunyürek'e aittir.
Buyurun Sayın
Coskunyürek.
Süreniz 5 dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Bolu
Milletvekili Yüksel Coşkunyürek'in, İzzet Baysal'ın ölümünün 5 inci yıldönümü
ile vakıf kültürünün önemine ilişkin gündemdışı konuşması
YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ölümünün 5 inci yılında İzzet Baysal
ve vakıf kültürümüzün önemi hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, toplumsal yaşamda insanların dayanışma ve
yardımlaşma içerisinde bulunmaları, insan olmalarının gereğidir. İnsanların,
hiçbir tesir altında kalmadan, hür iradeleriyle kendi mallarını kendi
mülklerinden çıkararak kutsal saydıkları bir amaca tahsis ettikleri kazançlarının
kurumsal şekli olan vakıflarımızın önemi yadsınamaz. Kökü mazide olan, bugünü
geleceğe taşıyan, sosyal ve ekonomik amaçlarla, toplumda sosyal adaletin,
dayanışmanın, toplumsal huzur ve barışın kurulmasına önemli katkılarda bulunan
vakıf medeniyet düşüncesi, bizim kültürümüzde ve tarihimizde vardır.
BAŞKAN - Sayın
Coşkunyürek, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
yerlerinize oturmanızı rica ediyorum. Sayın vekilimizin konuşmasını dinlemekte
güçlük çekiyoruz; lütfen oturalım arkadaşlar.
Buyurun.
YÜKSEL COŞKUNYÜREK
(Devamla) - Bugün, uygar toplumlarda kalkınmada üçüncü sektör olarak kabul
edilen vakıf kültürü, bizim tarihimizde birinci sektör niteliğini taşıyan bir
kurum olmuştur. Eğitim, sağlık, kültür, dayanışma ve bayındırlık gibi çok
önemli hizmetleri gören vakıf anlayışı, bir medeniyetin sonucudur.
İnsanî duyguların en
güzel tezahürü vakıf yoluyla oluyor. Bir insan ki, mal varlığını, başkalarına
yararlı olmak için tahsis ediyorsa, bu, eli öpülecek bir davranıştır. Bu özelliklere
sahip, geçmişten günümüze vakıf anlayışını bugüne taşıyarak bizlere yaşatan,
eşsiz bir hayırsever olan Sayın İzzet Baysal, Bolumuza kazandırdığı eserlerle,
vakıf medeniyetinin günümüzde en güzel örneğini gerçekleştirmiştir.
Ölümünün 5 inci yıldönümü
dolayısıyla, rahmetle, minnetle andığımız İzzet Baysal, ülkesine servetinin
tamamını vakfedebilen örnek bir şahsiyettir. Şahsını bu yüce çatı altında
hatırlamayı, milletin bir vekili olarak, ülkesine yaptığı bu hizmetlere
karşılık onu burada anmayı, bir minnetin ifadesi olarak görüyorum.
Türkiye'nin iki metropolü
arasında bulunan, Abant'ı, Yedigöller'i ve yeşilliklerle bezenmiş tabiat
cenneti olan Bolu'ya hangi yönden girerseniz girin, sizi, üzerinde hep aynı
ismin yazılı olduğu onlarca tabela karşılar. Kimi sizi bir hastaneye götürür,
kimi bir okula, kimine baktığınızda bir huzurevi, kiminde de bir üniversite
bulursunuz karşınızda.
Arkasında güçlü bir vakıf
desteği bulunan, ilk ve tek devlet üniversitesi olan Abant İzzet Baysal
Üniversitesi, İzzet Baysal'ın kurduğu vakıf desteğiyle kurulmuş olup, bugün,
bünyesinde 18 000'i aşkın öğrencisiyle, ülkemiz içerisindeki üniversiteler
arasında üst sıralarda yerini almıştır. Onun kurduğu üniversitede okuyan
binlerce gence, bugüne kadar, 600 milyar tutarında burs ödenmiş olup, halen,
yüzlerce öğrenci bu burslardan faydalanmaya devam etmektedir.
İlk ve ortaöğretimde 37
tesis, sağlık ve sosyal hizmet alanında 54 tesis, üniversite, bina ve
donanımlar olarak 25 tesis, toplam, bugünkü değeri 200 trilyonu bulan 116 tesis,
Bolumuza ve ülkemize hizmet etmektedir. Kreşten anaokuluna, ilköğretim
okulundan liseye, üniversiteye, sağlıkevinden hastaneye, huzurevine kadar
yüzlerce eser kazandıran İzzet Baysal'a, 4 Ekim 1994 tarihinde, Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmiştir. Ayrıca, eğitime olan katkısından
dolayı, ülkemizdeki birçok üniversite tarafından eğitimde onursal doktora
ödülüyle onurlandırılan İzzet Baysal'a, Bolulular da, Bolu için yaptıklarından
dolayı "Bolu'nun babası" unvanını vermişlerdir; her yıl, 11 Mayısı İzzet
Baysal Şükran Günü ilan ederek, ona olan sevgilerini sunmuşlardır.
İzzet Baysal'a hayatında
olmazsa olmazları nelerdir diye sorulduğunda "planlı, programlı ve çok
çalıştım; israfı baş düşmanım ilan ettim, sabırlı olmasını bildim, hak yemedim,
hakkımı yedirmedim" diyerek, insanları dürüst ve gayretli çalışmaya,
tasarruflu davranmaya, sebatkâr olmaya davet etmiş ve güçlü bir ülke için
insanların her şeyi devletten beklememeleri gerektiğini vurgulayarak, güçleri
oranında devlete yardımcı olmalarını istemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın.
YÜKSEL COŞKUNYÜREK
(Devamla) - Yaptığı eserlerle bir şehrin çehresini ve kaderini, sosyal ve
ekonomik hayatını değiştiren İzzet Baysal'ın ülkemizdeki diğer hayırseverlere
örnek olmasını diliyor, 5 Mart 2000 tarihinde kaybettiğimiz Sayın İzzet
Baysal'ı rahmet ve şükranla anıyoruz.
Bizler de, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığımızın bu
yıl ilk kez vereceği, ulusal düzeyde üstün hizmetler yapan, halkın refahı,
eğitimi, mutluluğu ve sosyal gelişimi için yararlı çalışmalarda bulunanlara
takdim edeceği Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülünü, Sayın İzzet
Baysal'ın hak ettiğini ve bu ödülün Sayın İzzet Baysal'a da verilmesini Meclis
Başkanlığımızdan talep ediyoruz.
Bu vesileyle, onun
başlattığı hizmetlere her yıl yenilerini ekleyerek devam ettiren İzzet Baysal
Vakfı yöneticilerine ve ailesine teşekkür eder, hepinizi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunyürek.
Merhum İzzet Baysal'a,
biz de Cenabı Hak'tan rahmet diliyoruz.
İkinci gündemdışı söz
isteği, bazı televizyon programlarının aile yapısı ve toplumsal yapımıza olan
etkilerini değerlendirmek üzere, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen'e
aittir.
Buyurun Sayın Sözen. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Sivas
Milletvekili Nurettin Sözen'in, bazı televizyon programlarının aile ve
toplumsal yapımıza etkilerine ilişkin gündemdışı konuşması
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bazı televizyon programlarının aile
yapımıza ve toplumsal yapımıza olan etkilerini değerlendirmek amacıyla
gündemdışı söz aldım; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Özellikle son zamanlarda,
televizyonlarımızda "Kadının Sesi" Yasemin Bozkurt Hanımefendi
tarafından Kanal D'de, "Yalnız Değilsin" Ayşenur Yazıcı Hanımefendi
ATV'de, "Dertler Derya" Derya Tuna Hanımefendi tarafından Star'da, "Sizin
Sesiniz" Serap Ezgü TGRT'de programlar düzenlemektedirler. Aile
birliğimizi, aile yapımızı, aileiçi şiddeti, kadına ve çocuğa yönelik
sorunları, kayıplar ve parçalanmış ailelerin buluşturulması gibi birçok
toplumsal sorunların irdelendiği program bunlar. Bir başka deyişle, bu
programlar, toplumsal hayatımızın, sosyal hayatımızın bir laboratuvarı
niteliğinde.
Baktığımızda, her gün
canlı yayında yaşanan bu görüntülerden, her şeyden önce bir insan olarak ve
daha sonra da bir hekim olarak, büyük bir hüzün duymaktayım. En hassas
kurumumuz olan aile birliğinin hızla yok olduğunu görmekteyiz. Böyle giderse,
önüne geçemeyeceğimiz önemli bir toplumsal yıkımla karşı karşıya kalacağımız
gerçeğini hepimizin görmesi gerekir. Bu programlar, gözler önüne serilen ve
benzeri sorunların yoğun yaşandığı ülkemizde, bunlara tanıklık eden çoğumuzun,
konuya yaklaşımı çok daha duyarlı, bugünkünden farklı olarak, çok daha duyarlı
ve sorumlu olmalıdır. Bütün bu olumsuzluklar, bizim coğrafyamızda, bizim
etrafımızda, yani, yaşamımızda gerçekleşmektedir. Bu hayatların yok olup
gitmesine seyirci kalmamalıyız.
Değerli arkadaşlarım, çok
önemli bulduğum ve aciliyetine inandığım birkaç hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Töre gereği ölümü bekleme, dayaktan sakat kalma, cana kasıt gibi
aileiçi çıkmazlarda, kadın ve aileden sorumlu Bakanlık bünyesinde, kadın acil
başvuru masaları mutlaka oluşturulmalıdır. Aynı Bakanlık bünyesinde, 24 saat
hizmet verebilecek psikolog, pedagog, psikiyatr ve hukukî danışma alınabilecek
birimler hizmet sunmalıdır. Nafaka bağlanıyor; ancak, ödemeler düzenli yapılmıyor.
Hatta, yıllarca nafakalar ödenmiyor. Kadının eli kolu bağlı, bürokrasiden medet
ummaktadır. Nafaka bağlamış erkeğin işyeri gelirinden, bunu, yasal yaptırımla
kesip kadına ulaştırmanın yolları mutlaka bulunmalıdır.
Ülke genelinde, özellikle
kırsal kesimde resmî nikâhsız evli sayısı her gün gittikçe artmaktadır.
Çocukları terk ve kadını bırakma durumunda, erkekten gelir bağlanması için
yasal yaptırımlarımız yoktur. İmam nikâhıyla eş sahibi olan erkekler dilediği
zaman başka bir kadınla evlenebiliyor ve çoğu kez aile sorumluluklarından
cezasız sıyrılabiliyor. İmam nikâhlı çoğu kadın çocuk yaşta evlendiriliyor bazı
yörelerimizde. Çabuk çocuk sahibi olmakla ruh hali düzgün olmayan, geçim
sıkıntısı çeken bir yuva içinde bunalıma girip intihara yeltenenlere de tanık
olmaktayız.
Aileiçi altsoy ve üstsoya
şiddet uygulayan kişi hakkında ilk başvurulacak yer olan karakolların daha
yetkili ve etkili işlem yapabilmesi gerekmektedir; barıştırıp eve yollamak
şiddetin devamını engellemiyor. Bu konuya sebebiyet veren insanların cezasız
bırakılmadığı kamuoyuna gösterilmelidir. İşte o zaman, bu konunun mağdurları
daha sık hak aramaya yöneleceklerdir.
Türkiye'de çok sık
rastlanan taciz ve tecavüzün, mağdur tarafından adlî raporla belgelenmesi
gerekmektedir. Bu yüzden, mağdurlar, tecavüzü ihbar etmeyip, bu depresyonla
yaşamakta, tecavüzcüler de ceza almadan hayatlarını sürdürmektedirler.
Okuma yazma bilmeyenlere
okuma yazma kursları artırılmalıdır. Kadınlara dönük el beceri kursları ve
eğitim düzeyine göre yabancı dil ve bilgisayar kursları yaygınlaştırılmalıdır.
Kadın sığınma evleri
sayısı artırılmalı, özellikle bu konuda yerel yönetimlerle işbirliği içerisine
gidilmelidir. Bu ve buna benzer sorun ve önerileri çoğaltmamız elbette mümkün.
Zamanımı aşmamak için
sözlerimi şöyle noktalamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sözen.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Bütün bu ve buna benzer olayları her gün canlı olarak ekranlarda görmekteyiz.
Aileden sorumlu Devlet Bakanlığımızın, bu programları izleyip değerlendiren bir
organizasyonu olduğunu zannetmiyorum. Eğer varsa, ilgili Bakanlığımızın,
annesiz ve babasız çocukların kaçına el uzattığını öğrenmek isterim, 18
yaşından küçük kız çocuklarını kaçırarak alıkoyanlar hakkında kaç tane işleme
başvurduğunu bilmek isterim. Bakanlığımız, bu programda mağduriyetlerini
gördüğümüz kaç insana yardım elini uzatmıştır? Sayın Bakan, yıkılan, savrulan
bitmiş yüzlerce hayatın fotoğrafının neresindedir? Sağlıklı bir toplum ve aile
yapısına kavuşmamız için hepimize büyük görevler düşüyor. Elbette ki, en çok
görev de hükümete ve hükümetin ilgili bakanına düşmektedir.
8 Mart Dünya Kadınlar
Gününü de kutladığımız bugünlerde, toplumsal hayatımızın en önemli kurumu olan
aile birliğinin geleceği konusunda kaygılarımı sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlarım,
Genel Kurula gelirken ATV'de izlediğim tablo şu: Bir kadın, evli ve bir başka
erkeğe, bir aileye kuma gidiyor; 7 çocuğu var, son çocuğu ikiz ve 7 aylık;
sokağa atılmış durumda bu aile ve nereye başvuracağını bilemediği için bir
televizyona sığınıyor. Şimdi, bu gibi olayların olması tabiî arzu edilmez,
sayısının az olması tesellimizdir; ama, devlet de bu gibi -bu ülkede
yaşıyorsak, bu insanlar bizim insanımızsa- olaylar karşısında ne yapacağını
bilmeli, bilen kurumlar ve birimler oluşturmalıdır.
Saygılar sunuyorum
hepinize. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sözen.
Gündemdışı üçüncü söz
isteği, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Sayın
Yaşar Nuri Öztürk'e aittir.
Buyurun Sayın Öztürk.
3.-
İstanbul Milletvekili Yaşar Nuri Öztürk'ün, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe
ilişkin gündemdışı konuşması
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
(İstanbul) - Yüce Meclisin Sayın Başkanı, saygıdeğer arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, kadınların maruz
kaldıkları muameleler ve kadın haklarıyla ilgili kişisel düşüncelerimi
açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Hayatın mutluluk, sevgi,
şefkat ve merhamet kaynağının kadın olduğu, bütün felsefelerin, dinlerin ortak
kabulüdür. İnsanlık tarihinin bütün kutsal metinleri, yaratılmışlar âleminde en
yüce onur mevkiinin annelik olduğunu ifade ederler.
Nazarî olarak
baktığımızda, özellikle bizim de mensup olduğumuz İslam dünyasında, kadın,
övülür, hatta, yüceltilir, kutsanır; cennetin kadının ayakları altında olduğu
sık sık ifade edilir. Hangi ünlü düşünüre sorarsanız, kadın, yaratıcı
varlıktır. Dünya düşünce tarihinin anıt isimlerinden biri olan İbni Arabî bunu
ifade ederken şöyle diyor: "Yüce Allah, yaratıcılık sıfatını sadece kadına
vermektedir; varlık alanında etkenlik ve edilgenlik gibi iki yaratıcı unsuru benliğinde
aynı anda birleştiren kadındır."
Ne yazık ki, bütün bu
yüce niteliklerin sahibi olan kadın, tarih boyunca ve İslam dünyası belki de
başta olmak üzere, hep sömürülmüş, horlanmış, ezilip itilmiştir. İnsanlığın
bugün içerisine düştüğü bunalımların belki de en büyük sebebi kadına yapılan
nankörlük ve kötülüklerdir denebilir.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde de kadının durumu, hemen hepimizin çok iyi bildiği gibi, üzücü, kaygı
vericidir; hatta, bazı yerlerde yürekler acısıdır.
Yük hayvanlarının
çıkamadığı sarp arazilere yük ve eşya taşımada kadınların kullanıldığını
seyrederek büyüdüm; ben, şahsen bunu yaşadım. Altı yedi aylık hamile bacıların
bile, o sarp arazilerde 30-40 kilogram yükleri taşımak zorunda kaldıklarını ve
buna karşı çıkış gösterecek hiçbir tavır içerisine giremediklerini, içimiz
parçalanarak, hayatımız boyunca izledik.
Kadına ilişkin bu yapının
bir uzantısı olsa gerek ki, millî iradenin tecelli yeri olan bu çatı altında,
550 üyenin sadece 24'ü kadındır. Oran, yüzde 4 küsur.
Öte taraftan, kadın
nüfusunun genel nüfusa oranı yüzde 52 ve biz diyoruz ki, biz demokratik bir
ülkeyiz ve demokratik siyasal hayatı esas alan bir ülkeyiz.
Siyasal partilerimizin
kurucular listelerini tetkik ettim; hiçbir listede kadınların oranı yüzde 10'a
varamamaktadır. Bunu söylememe izin verin; ilk defa, Halkın Yükselişi Partisi
-ki, bu çatının altında 1 tane üyesiyle temsil ediliyor- kurucular listesinde
kadın oranını yüzde 30'lara çıkarmıştır.
Ortadaki dengesizliğin,
demokratik siyaset ve insan hakları açısından bir tutarlılık olduğunu söylemek
kolay olmayacaktır; çünkü, 550'ye 24 ve
yüzde 4, kadınların siyasetimizdeki şu an itibariyle temsil durumları.
Dayak başta olmak üzere
kadına karşı şiddet hız kesmeden sürüp gitmektedir. Diyarbakır merkezde, son
bir araştırmaya göre, kadınlarımıza uygulanan psikolojik, cinsel, ekonomik ve
fiziksel şiddet türleri yüzde 58 ile yüzde 80 arasında değişmektedir; yani, bu coğrafyada
yaşayan kadınların yüzde 58 ilâ yüzde 80'lik bir oranı, çeşitli türlerde
şiddete maruz kalmaktadır.
6 000 000 kadın okuma
yazma bilmemektedir değerli üyeler. Töre cinayetleri yüzünden hayatını yitiren
kadınların sayısı artmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
(Devamla) - Kadınımıza reva görülen haksız ve horlayıcı muamelelerin bize çok
ağır faturalar ödettiği ve ödetmeye devam edeceği tartışılmaz.
Günümüz dünyasında, insan
hakları, hukuk ve uygarlık gibi alanlarda gerçekleştirilen bunca ilerlemeye
rağmen, kadının durumu hâlâ içler açısıdır. Kadın, dünyanın hemen her
coğrafyasında, dinci ve şehvetçi tasallutlar tarafından istismar edilmekte;
kadın, yer yer köleleştirilmektedir. Irak, ilginç ve güncel bir örnek
oluşturuyor. Dünya basınının sayfalarına akseden haberlere göre, Irak'ta bazı
şiddet yanlısı dinci ekipler, topraklarının işgaliyle ve işgalcilerle meşgul
olmak yerine, tırnağına oje sürdüğü için, başını açtığı için, pantolon giydiği
için kadın kafası kesmekle meşguldürler. Dünya basınından, bunları, içimiz
parçalanarak izliyoruz
Çağdaşlık, özgürlük,
uygarlık maskeli kadın sömürülerinin yaptıkları da, dinci tasallutunkinden geri
kalmamaktadır. Bugün, neredeyse dünyanın her yerinde, günlük dile yerleşmiş
bulunan seks köleliği -basının ortak terminolojisi arasında kullanılıyor bu
tabirler- şehvet köleliği tabirlerinin işaret ettiği insan tipi, kadındır.
Güney Asya'da, yaklaşık
250 000 insanın hayatına mal olan felakette öne çıkan kaygılardan biri de, bu
felaket yüzünden öksüz kalan kız çocuklarının şehvet tacirlerinin tehditlerine
maruz kalmalarının yarattığı uluslararası kaygıdır. Bu durum, uzayda koloniler
kurmaya hazırlanan bir insanlık adına, çok büyük bir utançtır. Demek oluyor ki, insanlık, madde üzerindeki
fetihlerine paralel bir iç dünya ahengi, vicdan ve ahlak yükselişi
gösterememiştir. Ne ilginçtir ki, bu eksikliğin yarattığı ıstırabın faturasını
da kadın ödemektedir.
Değerli arkadaşlar,
insanoğlunun ahlak ve din alanlarındaki zaaf ve günahlarının tüm kahrını kadına
ödeten bir büyük zulüm, asırlardır sürüp gitmektedir. Bu zulmün durdurulmasına
ilişkin, evrensel düzeyde bir zihniyet devrimine muhtacız. Bu devrim
gerçekleştirilmediği sürece, kanun maddelerine ve hukuk kitaplarına ilaveler
yapmak, kadının makûs talihinde fazla bir değişme yaratmayacaktır, Türkiye'de
de yaratmadığı gibi. Habire, kadın haklarıyla ilgili değişik kanun tadilatları,
ilerlemeler getiriyoruz; bunları bazen reform olarak da anıyoruz; fakat, Karadenizin
sarp köylerini, Doğu Anadoluyu ve diğer bölgeleri, özellikle kırsal kesimi
vicdanınızı işleterek dolaştığınız zaman, kadının hangi kahırlara maruz
kaldığını, bu yapılan ve reform diye anılan değişikliklerin kadının hayatına
yansımadığını göreceksiniz, görüyorsunuz; çünkü, ben de sizinle birlikte
görüyorum.
Değerli milletvekilleri,
annelik onurunun, her dilden, dinden, renkten, ırktan temsilcisi, boynu bükük,
gözü yaşlı kadınları, bir iç acısıyla ve burada, vicdanımızın önünde, boynumuzu
bükerek selamlıyorum. Daha birkaç gün önce, İstanbul'da, kadınlarımızın bir
gösteride maruz kaldıkları tabloları hatırlayınca da, bütün kadınlardan genelde
ve Türk kadınından özelde, özür dilemeyi de bir vicdan borcu olarak burada
ifade etmek istiyorum.
Kadına reva görülen
haksızlıkların, yapılan kötülüklerin durdurulmasına yönelik zihniyet devriminde
üstümüze düşeni yerine getirme ümit ve çağrımızı huzurlarınızda tekrarlıyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkanım,
hoşgörünüz için size de teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır; gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Başbakanlığın, İçtüzüğün
75 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi var; okutacağım.
Önce, sunumu yapan Kâtip
Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine
göre, geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/775)
8.3.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi: 25/1/2005 tarihli
ve B.02.0.KKG.0.10/101-1016/331 sayılı yazımız.
İlgide kayıtlı yazımız
ekinde Başkanlığınıza sunulan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kore Demokratik
Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre, geri gönderilmesini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Dışişleri
Komisyonunda bulunan tasarı geri verilmiştir.
Komisyondan istifa
tezkeresi vardır; okutuyorum:
2.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/264)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum KİT
Komisyonundan istifa ediyorum.
Saygılarımla arz ederim.
9.3.2005
M. Vedat Yücesan
Eskişehir
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Bir genel görüşme
önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Aksaray
Milletvekili Ramazan Toprak ve 31 milletvekilinin, Türkler ve Ermeniler
arasındaki tarihsel ilişkilerin objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri
içerisinde ele alınarak bir millî politika oluşturulması konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/19)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Demokratik yöntemlerle
yönetilen ülkelerde millî politikalar, millet iradesinin tezahür ettiği millî
meclislerde oluşturulur. Özellikle son yıllarda uluslararası platformlarda her
vesileyle ülkemizin önüne konulan Ermeni soykırımı iddiaları konusunda
gecikmiş, spontan tepkiler gösterilmesi anlamını yitirmiştir. Bu konuda, gerek
resmî makamların ve gerekse özel gayret sarf eden kişi ve kuruluşların yararlı
çalışmaları sonuç alıcı olamamakta, gerçekte asılsız soykırım iddiasının Ermeni
diasporasınca, sıkça ve yalan yanlış bilgi ve belgelerle dile getirilmesi
sonucu ülkemiz, gerek ABD ve gerekse birkısım AB ülkeleri nezdinde aynı yersiz
ve haksız suçlamalara muhatap olmakta, bu iddialara verilen tepkiler yerinde
olmakla birlikte yetersiz kalmaktadır.
Bu nedenle, Türkiye
Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında keza Türkler ile Ermeniler
arasındaki tarihsel ilişkilerin "Tarihte Türk ve Ermeni İlişkileri"
adı altında, objektif veriler ve tarafsızlık ölçüleri içerisinde ele alınması,
bu konuda her türlü siyasî mülahazadan uzak bir şekilde, iktidarıyla
muhalefetiyle tek ses haline dönüştürülmüş millî politikamızın, Parlamento
zemininde görüşülerek tüm dünya ülkelerine duyurulmasını temin edecek bir genel
görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılmasını, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 98 ve İçtüzüğün 101 inci ve devamı maddeleri gereğince arz ve
talep ederiz.2.3.2005
1- Ramazan Toprak (Aksaray)
2- Fahri Keskin (Eskişehir)
3- Ömer İnan (Mersin)
4- Ensönmez Yarbay (Ankara)
5- Mehmet Ali Bulut (Kahramanmaraş)
6- Tevfik Akbak (Çankırı)
7- Mehmet Erdemir (Yozgat)
8- Ali Er (Mersin)
9- Mehmet Güner (Bolu)
10- Erol Aslan Cebeci (Sakarya)
11- Süleyman Turgut (Manisa)
12- Hacı İbrahim Kabarık (Bartın)
13- Hamit Taşcı (Ordu)
14- Şükrü Ünal (Osmaniye)
15- Ziyattin Yağcı (Adana)
16- Mustafa Ünaldı (Konya)
17- Mahmut Uğur Çetin (Niğde)
18- Zekeriya Akçam (İzmir)
19- Hamza Albayrak (Amasya)
20- Cüneyit Karabıyık (Van)
21- Mehmet Emin Murat
Bilgiç (Isparta)
22- Süleyman Gündüz (Sakarya)
23- Musa Sıvacıoğlu (Kastamonu)
24- Tevhit Karakaya (Erzincan)
25- Mahmut Koçak (Afyonkarahisar)
26- Haluk İpek (Ankara)
27- Taner Yıldız (Kayseri)
28- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
29- Telat Karapınar (Ankara)
30- Harun Tüfekci (Konya)
31- Mehmet Sarı (Osmaniye)
32- Mehmet Ergün
Dağcıoğlu (Tokat)
Gerekçe:
Ülkemizin son yıllarda ve
özellikle 57 nci hükümet döneminde içine düştüğü/düşürüldüğü ekonomik, sosyal,
siyasî çalkantılar nedeniyle, dış dünyadan bakıldığında önemli ölçüde itibar
erozyonuna maruz kaldığı, bunun ülkemiz üzerinde emeller besleyen ülkeleri bazı
konularda özensiz veya siyasî amaçlı çalışmalara yönelttiği bir gerçektir.
Birkısım dost ve/veya
müttefik ülke parlamentolarında, 1915 sözde Ermeni soykırımı iddiaları gündeme
getirilmekte, iddiaların ertelenmesi karşılığında ülkemizin temel
politikalarından tavizler istenmekte, zaman zaman kısmî kazanımlar elde
etmelerine rağmen bir süre sonra aynı parlamentolardan aynı iddialar yeniden
gündeme getirilmektedir.
Uzun yıllar ABD'de
gündeme getirilen Ermeni soykırımı iddiası 2000 yılı içerisinde Senatoda kabul
edilmiş; keza, bazı AB üyesi ülke parlamentolarında olduğu gibi, Lozan
Antlaşmasına taraf olan Fransa Ulusal Meclisince aynı iddialar, 18 Ocak 2001
tarihinde gerçekmiş gibi kabul edilmiştir.
Fransız Başbakan L.
Jospen, bizzat o dönemde ordu komutanlığı yapan generallerince itiraf edilen 1
000 000 Cezayirli'nin katliamı Meclis gündemine getirildiğinde "Cezayir
katliamını tarihçilere bırakalım" demiş; ancak, asılsız Ermeni iddialarının
yasalaşmasında sakınca görmemiştir. Gelinen noktanın son olduğunu düşünmek, ne
bugünü ne de yarını görmemektir. Şöyle ki, bu konuda Avrupa Parlamentosunun
2000 yılında aldığı kararın 10 uncu paragrafında "Bu nedenle Türk Hükümeti
ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk toplumunun önemli bir parçası olan
Ermeni azınlığa, özellikle bu azınlığın modern Türkiye Devletinin kurulmasından
önce maruz kaldığı soykırımı resmen kabul ederek yeni bir destek sağlamaları
için çağrıda bulunmaktadır" denilmektedir.
Avrupa Parlamentosu bu
kararıyla, gerek üye gerekse aday ülkelere önayak olmakta, Ermeni soykırımı
iddialarını kabul etmeleri konusunda telkinde bulunmaktadır.
Gerek Osmanlı
İmparatorluğu döneminde gerekse Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne değin
Türkler ile Ermeniler arasında kardeşliğin fiilen yaşanıyor olmasına karşın,
asılsız iddiaların yaygın şekilde dile getirilmesinden amaçlanan şudur:
İddiayı dile getiren
birkısım Ermeniler ve onlar üzerinden ülkemize politika dikte ettirmeye
çalışanlar, 3 T formülünü hedef seçmişlerdir. Formülün hedef ve zamanlama
sırasıyla açılımı şudur:
Önce tanıma, sonra
tazminat, son olarak toprak talebidir.
Son yıllarda, yaşanan
tarih değil, yazılan tarih öne çıkarılmakta, bu suretle birtakım diplomatik ve
stratejik kazanımlar elde edilmeye çalışılmakta, bu konuda da belirli mesafeler
alınmaktadır.
Tarih yazmak, tarihçilere
aittir. Parlamentolar, tarih yazma yerleri olmayıp ülkelerin temel
politikalarının belirlendiği ve millet iradesinin gerçekleştirildiği siyasî
organlardır
Genel görüşmeyle
amacımız, bazı yabancı ülke parlamentoları gibi tarih yazmak değildir. Bilakis,
yaklaşan 24 Nisan sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı Türk ve dünya
kamuoyuna gerçek bilgi ve belgeleri sunma fırsatı ve zemini hazırlamak, bu
yoldaki asılsız, yalan yanlış enformasyon faaliyetlerinin önünü almaktır.
Tarihte Türkler ile
Ermeniler arasındaki ilişkilerin tarihî belgelere dayalı, objektif
yaklaşımlarla ele alınması, 550 milletvekilimizin müştereken oluşturacağı millî
politikamızın iktidarı ve muhalefetiyle Parlamento zemininde görüşülerek ortaya
konulması, bu suretle tüm dünya ülkelerine tek ses olarak duyurulması ve
ülkemiz aleyhine bu konuyu kullanan ve/veya kullanmaya hazırlanan ülkelerin
uyarılması amacımızdır.
Yüce Meclisimizin tek ses
halinde ortaya koyacağı görüş, siyasî çıkarları adına tarih yazmaya kalkan
ve/veya kalkacak olan ülkeler için vazgeçirici bir adım olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasanın
82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım.
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Belçika'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/776)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
NATO Devlet ve Hükümet
Başkanları Olağanüstü Zirve Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte
21-22 Şubat 2005 tarihlerinde Belçika'ya yaptığım resmî ziyarete ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste:
Ömer
Çelik |
(Adana) |
Egemen
Bağış |
(İstanbul) |
Şaban
Dişli |
(Sakarya) |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım.
IV.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9.3.2005
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmının 138 inci sırasında yer alan 565/1 ek sıra sayısının,
bu kısmın 2 nci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Söz isteği
lehinde mi aleyhinde mi?
ATİLLA KART (Konya) -
Lehinde...
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Ben de lehinde istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kart,
size, önerinin lehinde söz veriyorum.
Süreniz 10 dakika.
Sayın Atalay, ikinci söz,
lehinde, sizin.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup gündem
önerisi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
grup önerisinde öne alınmasını istediğimiz dosya, Kayseri Milletvekili Sayın
Adem Baştürk'le ilgili dosya. Bu dosyadaki bilgi ve değerlendirmelerin, 230
sahifelik mülkiye müfettişleri raporu ve 300 sahifeyi aşan Hesap Uzmanları
Kurulu raporuna dayandığını öncelikle ifade etmek istiyorum; başka bir
ifadeyle, gazete haberlerine, söylentilere veya yorumlara dayanmıyorum değerli
arkadaşlarım; vakıalara ve belgelere dayanarak Genel Kurulu bilgilendireceğim.
İnanıyorum ki, bu bilgilendirmelerden sonra Genel Kurul, oylama aşamasında
sağlıklı bir değerlendirme yapacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
raporların konusu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İGDAŞ'ın Duyar
marka doğalgaz depremde gaz kesme cihazlarının alımında usulsüzlük ve yolsuzluk
yapıldığı ve yine, İGDAŞ'ın yapmış olduğu doğalgaz borularının döşenmesi
işlerinde usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığı iddialarını içermektedir. dosyadaki
sanık sayısı 159'a ulaşmaktadır değerli arkadaşlarım. Dosya sanıkları arasında
yönetim kurulu başkanı olan Kayseri Milletvekili Sayın Adem Baştürk, yine
yönetim kurulu eski başkanı olan İstanbul Milletvekili Mustafa Açıkalın,
yönetim kurulu üyesi Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Nevzat Pakdil, murahhas
aza Ordu Milletvekili ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler,
yönetim kurulu eski üyesi İstanbul Milletvekili Hüseyin Besli, yönetim kurulu
eski üyesi ve Başbakanlık Müsteşarı Sayın Ömer Dinçer ve nihayet, yönetim
kurulu eski üyesi Devlet Su İşleri Genel Müdürü Veysel Eroğlu gibi isimler
bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
dava dosyasındaki raporlardan, bilirkişi raporlarından özet bilgiler aktarmak
istiyorum. 7 Mart 2002 tarihli İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinin
hazırladığı, iki profesörün hazırladığı raporun sonuç bölümünde, can ve mal
güvenliği açısından fonksiyonu çok önemli olan bir cihaz için satın alma öncesi
teknik şartnamenin hazırlanmamış olması, cihazın kullanımı için gerekli eğitim
ve bilgilendirmenin yapılmamış olması, 17 Ağustos 1999 depreminde cihazların
bazılarının teknik yetersizlik, bazılarının da kullanıcının eğitimsizliğinden
kaynaklanan nedenlerle çalışmamış olması, konuyla ilgili TSE ve firma
yetkililerince hazırlanan tutanağın sahte olması gözönüne alındığında, bu
cihazların belirli bir ivme ve periyottaki deprem dalgasında doğalgaz boru
hattındaki serenoit vanayı kapatmak için gerekli işlevi yapma bakımından uygun
olmadığı; ayrıca, cihazın satış ve montaj bedellerinin ticarî maliyetinin çok
üzerinde olduğunun tespitine dair teknik ve ayrıntılı açıklamalar var.
Değerli arkadaşlarım,
dosyadaki mülkiye müfettişlerinin raporunu da kısaca özetlemek istiyorum.
Bilindiği gibi İGDAŞ, Büyükşehir Belediyesinin aslî görevleri arasında yer alan
doğalgazla ilgili faaliyetleri yürütmek üzere kurulan bir şirket. Tekel
durumunda olan bu şirket, önemli ve hassas bir kamu hizmetini yürütüyor. Gaz
dağıtımı konusunda tekel konumunda olan İGDAŞ'ın amaçdışı harcamalarının ve
görev alanıyla bağdaşmayan harcamaların 2002 yılı nisan ayı itibariyle 170
trilyona ulaştığı -tekrarlıyorum arkadaşlarım, amaçdışı harcamaların 170
trilyona ulaştığı- kötü yönetimden dolayı ise 1999 ve 2000 yıllarında 29
trilyonu aşan bir zararın söz konusu olduğu tespit ediliyor.
Yine, İGDAŞ tarafından
Vefa Sanayi ve Limitet Şirketinden 1997 ve 1999 yılları arasında 3 441 adet
Duyar marka deprem anında doğalgaz kesme cihazının satın alınması sürecinde hem
yönetim kurulu üyelerinin hem de idarî kademelerde çalışanların bazı belli
çevrelerin haksız zenginleşmesine yol açtıkları da somut olarak ifade ediliyor
değerli arkadaşlarım. Öylesine ki, bu zararlar, Büyükşehir Belediyesi Teftiş
Kurulu Başkanı olan Sayın Hamza Albayrak ve İGDAŞ İnceleme Kurulu Üyesi Sayın
Abdulaziz Engin tarafından yapılan inceleme sonucu hazırlanan raporda da tespit
ediliyor değerli arkadaşlarım ve idarî birimler uyarılıyor bu arkadaşlarımız
tarafından. Halen Adalet ve Kalkınma Partisi Amasya Milletvekili olarak
görevini sürdüren Sayın Hamza Albayrak ve Sayın Abdulaziz Engin'e, görev
sorumluluklarından dolayı huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
İnanıyorum ki, ilerleyen aşamalarda da bunun gereğini yapacaklardır.
Sayın milletvekilleri, 17
Ağustos depreminde, İGDAŞ'a ait olan bu cihazların yüzde 70-80 oranında
çalışmadığı ortaya çıkıyor, bu noktada tespitler yapılıyor. Yine, bu raporda,
35 dolara mal olması mümkün olan cihazların 135 dolara alındığı tespit
ediliyor. Cihazların alındığı Vefa Elektrik'in, bu işlemlerden dört ay kadar
evvel, 28.8.1996 tarihinde kurulup, deprem vanalarının satışı işlemi bittikten
sonra faaliyetlerini durdurup, devir ve tasfiye işlemlerini yaptığı tespit
ediliyor. Bütün bu bulgulara göre, paravan şirket kurularak kamu parasının
hortumlanmasından söz ediliyor değerli arkadaşlarım.
Hesap Uzmanları Kurulu
raporuna geliyoruz. Hesap uzmanları neyi tespit ediyorlar; alıma ilişkin
faturaların sahte ve muhteviyatının yanıltıcı olduğunu ve bu gerçek karşısında,
Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi gereğince, sahtecilikten ve kaçakçılıktan
dolayı işlem yapılması gereğini tespit ediyorlar.
Sayın milletvekilleri,
ortada, ciddî bir tablo var, son derece ciddî bir tablo var. İçtüzüğün 133 üncü
maddesi, işte, bu gibi haller için düzenleniyor değerli arkadaşlarım.
Dokunulmazlığın kaldırılması veya sınırlandırılması sürecini bir tarafa
bırakıyorum; o konuda yapılması gereken yasal ve anayasal düzenlemeleri bir
tarafa bırakıyorum; sadece, size, İçtüzüğün 133 üncü ve devamı maddelerinden
söz etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu maddelere göre, bu gibi ciddî
iddiaların ve hele kamu güvenliğini, kamu sağlığını ilgilendiren hallerin
bulunması durumunda, dokunulmazlığın kaldırılması gerekir; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığı adına bunu yapmak gerekir. Bu yapılmadığı takdirde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, saygınlığını kendi eliyle ihlal etmiş olacaktır; hiç kimsenin
buna hakkı olamaz değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri,
aslında, İçtüzüğün bu ilgili maddeleri amaca uygun bir şekilde kullanılabilse,
doğru bir şekilde kullanılabilse, yani, dosyada ileri sürülen iddiaların
ağırlığına ve önemine göre bir değerlendirme yapılarak, sonucuna göre erteleme
veya dokunulmazlığın kaldırılması şeklinde bir uygulama yapılabilse,
dokunulmazlığın kaldırılması veya sınırlandırılması yolundaki gündem
maddelerinin fazla da bir önemi kalmayacak; bunu, artık, görmemiz ve değerlendirmemiz
gerekiyor. Bunu yapmadığımız içindir ki, yapmaktan kaçındığımız içindir ki,
ama, hangi gerekçelerle; kişisel ve siyasî gerekçelerle bunu yapmaktan
kaçındığımız içindir ki, dokunulmazlıkla bağlantılı konular, Türkiye gündeminde
daha uzun süre yerini koruyacaktır. Bunu, artık, görmemiz gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri,
şunu unutmayalım: Yasama dokunulmazlığı zırhına bürünenler, bürünme ihtiyacı
duyanlar, unutmayın ki, belli bir süreçten sonra, kürsü sorumsuzluğunu ihlal etmeye
ve müdahale etmeye başlarlar. Hesap vermekten kaçanlar, bu mekanizmaları
engelleyenler, belli bir aşamadan sonra, denetim mekanizmalarının işlemesini
engellemeye çalışırlar. İşte, bu süreci engellemek ve denetim mekanizmalarının
çalışmasını sağlamak, sizlerin iradesine ve sorumluluğuna kalmıştır değerli
arkadaşlarım.
Ben, inanıyorum ki, bu
düşünce ve değerlendirmelerle...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim;
tamamlayın.
ATİLLA KART (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulun bu sağduyuyu ve bu sorumluluğu
göstereceğine olan inancımı bir defa daha vurgulamak gereğini duyuyorum. Bu
düşünce ve değerlendirmelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Efendim, öneriyle ilgili
lehte ikinci konuşma isteği İstanbul Milletvekili Sayın İsmet Atalay'a aittir.
Buyurun Sayın Atalay.
Süreniz 10 dakika.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
verilen önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz evvel, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, bu arkadaşlarla ilgili -Adem
Baştürk ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla ilgili- iddiaları, dosyayı ve
teftiş kurulu raporlarını yüksek huzurlarınıza arz ettiler.
Şimdi, bu arkadaşlarımıza
isnat olunan suç, nitelikli zimmet suçunu işlemekten haklarında kovuşturma
açılabilmesi için, soruşturma yapılabilmesi için dokunulmazlıklarının kaldırılması
istenmektedir.
Geçtiğimiz oturumlarda
da, bu konuda, Meclis gündemine getirdiğimiz, arkadaşlarımızla ilgili, yapılan
konuşmaların sonunda, maalesef, dokunulmazlıkla ilgili yasa tekliflerinin,
itirazların gündeme alınması konusunu, oy vererek reddettiniz. Bizim amacımız,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak -şahsen, Cumhuriyet Halk Partisinin bir
milletvekili olarak- milletvekillerinin kamuoyunda saygınlığını korumaktır. Bu
amaçla, mutlaka, haklarında soruşturma istenilen kişilerle ilgili dokunulmazlık
dosyalarının gündeme alınarak dokunulmazlıklarının kaldırılması,
dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekilleri açısından da önem arz
etmektedir; belki, haksız yere bir suç isnadıyla ömürleri boyunca muhatap
olacaklardır; eğer, bunları yargıya intikal ettirir, yargıda aklanma imkânını
kendilerine tanırsak daha iyi olur diye düşünüyorum.
Biz, dokunulmazlıkla
ilgili hassasiyetimizi gündeme taşırken -biraz geriye gidelim- Anayasanın 83
üncü ve 100 üncü maddelerinin kaldırılmasını, her iki parti olarak, her iki
partinin liderleri olarak açıkoturumlarda, televizyon kanallarında, gerekli
sınırlamayı yapacağımız konusunda kamuoyuna açıklamalar yapmıştık; ancak, Sayın
Başbakanımız, hepinizin bildiği gibi, televizyonlarda bu açıklamayı yapmış
olmasına rağmen, daha sonra "bir yıl sonra ele alınabilir" şeklinde
beyanatlarda bulundular; daha sonra "dokunulmazlık sadece milletvekilleri
ve bakanlarla sınırlı değildir, kamuda çalışanların da dokunulmazlıkları
vardır, hepsini birlikte kaldıralım. Hatta, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerinin
değiştirilebilmesi için bir uzlaşma komisyonu kurulsun; bu uzlaşma komisyonunda
varılacak sonuca göre, bu dokunulmazlıkları sınırlandıralım" gibi savlarla
karşımıza çıkmaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım,
milletvekili ve bakanlar dışında, kamu yönetiminde çalışan insanlara tanınan
dokunulmazlık, yasalarla tanınmıştır, Anayasayla tanınmamıştır. Halbuki,
Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddeleri, sadece milletvekili ve bakanların
dokunulmazlığıyla ilgili hükümleri içermektedir. Bu kaldırılmadığı sürece,
dokunulmazlıklar sınırlandırılmadığı sürece milletvekillerinin yargılanması
mümkün olmamaktadır; ama, diğer kamu kesiminde çalışan devlet memurları
-dokunulmazlığı yasa gereği olduğu için- yargılanabilmektedir. Eğer, burada,
gerçekten bir yasak varsa, yasayı değiştirmek daha kolaydır; belli gücünüz
vardır, bu kaldırılabilir, bunun önünde hiçbir engel yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
isnat olunan suçlara baktığınız zaman, burada, zaman zaman, dokunulmazlığı
kaldırılmak istenen arkadaşlarımızın savunmaları, bizimle ilgili kamu davası
açılmıştır. Bizimle ilgili ve beraber yargılanan diğer şahıslar beraat
etmiştir; ancak, biz de beraat edeceğiz. Suçların şahsîliği prensibi vardır.
Belki, gerçekten, bu arkadaşlarımızın beraat etmesi imkânı vardır. Biz Meclis
olarak, bu arkadaşlara bu imkânı tanımak zorundayız. Bu imkânı tanımadığımız
sürece, bu arkadaşlar, bu dokunulmazlık dosyasıyla uzun süre bekleyebilirler,
seçildikleri sürece de yargılanamayabilirler.
Değerli arkadaşlarım,
yine, Anayasanın 83 üncü ve 100 üncü maddelerini değiştiremiyoruz. Tabiî
sizler, özellikle AK Partili arkadaşlarımız, bir uzlaşma komisyonu kurulmadığı
için, Anayasadaki bu değişikliği gerçekleştiremediklerini iddia ediyorlar.
Halbuki, biz, geçtiğimiz dönemlerde, böyle uzlaşma komisyonu olmadan Anayasanın
pek çok maddesini değiştirdik. İki partinin burada uzlaşmasına, anlaşmasına
gerek de olmadığı kanısını taşımaktayım.
Şimdi, Anayasayı
değiştiremiyoruz, Anayasadaki kısıtlamayı getiremiyoruz; ama, İçtüzüğün 133 üncü
maddesine göre, özellikle dokunulmazlıkların kaldırılması isteniyorsa, Meclis,
burada görevini yapmalıdır, yani, Anayasadaki 83 üncü ve 100 üncü maddeleri
değiştiremedik diye, bunun arkasına sığınarak, Meclisin huzuruna gelecek
dokunulmazlık dosyalarına da dokunmayalım, devre sonuna bırakalım... O zaman,
İçtüzüğümüzün 130 uncu ve devam eden maddelerinin bir anlamı kalmıyor, bir
hükmü kalmıyor. Geçtiğimiz dönemlerde de bu tür olaylar olmuştur.
Dokunulmazlığı kaldırılması istenen üyelerin dokunulmazlıkları kaldırılmış,
yargıya gitmiş, birçoğu beraat etmiştir veyahut mahkûm olmuştur. Biz bu hakkı
kendilerinden esirgemeyelim. Özellikle Parlamentonun saygınlığı açısından,
mutlaka, belli şeylerin arkasına saklanarak, dokunulmazlığı ertelemek gibi bir
lüksümüz yoktur.
Şimdi, düşünün, bu
arkadaşlarımız, ilanihaye milletvekili seçilse yargılanamayacak, onlarla
birlikte yargılanan kişiler mahkûm olsa bile, bir şey söyleniyor "bizim
suçumuz farklıdır, onunki farklıdır" deniliyor. Geçtiğimiz dönemlerde
olmuştur; Refah Partisinin kapatılmasında, hepinizin bildiği gibi, gerekli
soruşturmalar yapılmış, milletvekili olmayan kişiler yargılanmış, mahkûm
olmuşlardır. Daha sonra, milletvekili seçilen arkadaşlarımızın dosyaları, Yargıtay
incelemesi sırasında, dokunulmazlıkları olduğu gerekçesiyle incelemedışı
tutulmuştur yahut o dönemde milletvekili olan arkadaşlarla ilgili soruşturma
açılamamıştır; yani, bunları, kamuoyunda "bizimle ilgili dosyalar var, bizimle
beraber yargılanan kişiler beraat etti, biz de beraat ederiz" şeklinde bir
konuşmayla kendimizi savunmamızın doğru olmadığına inanıyorum.
Bu nedenlerle, gelin,
burada, bu arkadaşlarla ilgili vermiş olduğumuz önergenin lehinde oy kullanalım
ve bu arkadaşlara, gerektiğinde, yargı yolunu açabilelim. Bu, hem Parlamento
için hem o arkadaşlar için yararlı bir işlem olacaktır. Bunlara yargılanma
imkânını verelim, yargıdan beraat ederlerse, aklanırlarsa daha iyi olur diye
düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Atalay.
Efendim, önergeyle ilgili
konuşma isteği?.. Yok.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu tarafından verilen ve İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre işlem
gören önergeyi oylarınıza sunacağım:
Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Savunmayacak mısınız?!.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar olmasın!..
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
V.-
SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Eskişehir Milletvekili
Mehmet Vedat Yücesan aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı olsun.
B)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.-
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN - Geleneksel Türk
el sanatları üretici ve sanatkârlarının sorunlarının araştırılarak el
sanatlarının geliştirilmesi, korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/128) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasî parti gruplarınca
gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup
oylarınıza sunacağım.
Geleneksel Türk El
Sanatları Üretici ve Sanatkârlarının Sorunlarının Araştırılarak El Sanatlarının
Geliştirilmesi, Korunması ve Gelecek Kuşaklara Aktarılması İçin Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Üyelikleri Aday Listesi (10/128)
Adı Soyadı Seçim Çevresi
AK Parti (8)
Mehmet Yüksektepe Denizli
Mehmet Mehdi Eker Diyarbakır
Fahri Keskin Eskişehir
Recep Özel Isparta
Gürsoy Erol İstanbul
Veli Kaya Kilis
Mehmet Kılıç Konya
Mahmut Kaplan Şanlıurfa
Cumhuriyet Halk Partisi (4)
Mehmet Vedat Yücesan Eskişehir
Mevlüt Coşkuner Isparta
Mehmet Parlakyiğit Kahramanmaraş
Nadir Saraç Zonguldak
BAŞKAN - Okunan listeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
(10/128) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeleri böylece seçilmiş ve
seçim tamamlanmıştır.
Bu komisyona seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 9 Mart 2005 Çarşamba günü; yani, bugün saat 17.00'de,
Ana Bina Zemin Kat PTT Karşısı Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı
Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını
rica ediyorum.
Meclis araştırması
komisyonu toplantı gün ve saati, kulislerde bulunan plazma ekranda ayrıca ilan
edilecektir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmında yer alan, Uluslararası
Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının açıkoylamasına başlıyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S.
Sayısı: 739) (x)
BAŞKAN- Daha önce
yaptığımız oylamada, açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul
edilmişti.
Şimdi, oylama için 5
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 257
Kabul : 257
(xx)
Böylece, yasa tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam
ediyoruz.
2.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada
yer alan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz
gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sıraya alınan,
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (xxx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
(x) 739 S. Sayılı Basmayazı 3.3.2005 tarihli 66 ncı Birleşim
Tutanağına eklidir.
(xx) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(xxx) 827 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Komisyon raporu 827 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Hamzaçebi, süreniz
20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra
sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı, genel gerekçesine bakıldığında, bütçe kanunlarına,
Anayasanın 161 inci maddesi hükmüne aykırı olarak konulan hükümlerin kendi
ilgili yasasına taşınması gerektiği düşüncesinden hareketle hazırlanmıştır. Anayasanın
161 inci maddesine göre, hepinizin bildiği gibi, bütçe yasalarına, bütçeyle
ilgili olmayan hükümlerin konulmaması gerekir; ancak, eski yıllardan beri,
hükümetler, bütçe yasasının yasalaşma sürecindeki özel konumu, Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere iade edilememesi gibi nedenleriyle, ihtiyaç
duydukları çeşitli kanun hükümlerini veya kanun değişikliklerini bütçe
yasalarına koyarlar. Bunlar, Anayasa Mahkemesine götürüldüğünde, iptal davası
konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi de bunları bugüne kadar iptal etmiştir.
Nitekim, en son, 2003
Yılı Bütçe Yasasına ilişkin olarak, onun bazı hükümleri nedeniyle Cumhuriyet
Halk Partisinin açmış olduğu dava Anayasa Mahkemesinde sonuçlanmış ve 2004
yılında verilen bir kararla, bu hükümler Anayasaya aykırı bulunarak iptal
edilmiştir.
Şimdi, hükümet, bu
gerekçeden hareketle, Anayasaya şeklî aykırılığı giderip, bunları ilgili
yasalarına taşımak amacıyla bu tasarıyı hazırlamış gözüküyor. Ana amaç bu; ama,
tasarıya baktığımızda, gerçekte bu ana amacın biraz gölgede kaldığını, bunun
dışında çok önemli yasa değişikliklerinin bu tasarının kapsamında olduğunu
görüyoruz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonuna toplam 38 madde olarak gelen tasarı,
komisyondan 48 madde olarak çıkmıştır; ancak, komisyonda görüşülme sürecinde
toplam 66 önergeyle, çeşitli yasa değişikliklerinin yapılması kabul edilmiştir.
Bu, kanun tekniği açısından çok önemli bir durumdur, bunu dikkatinize sunmayı
görev biliyorum. Tasarı bu şekliyle, kabul edilen bu kadar sayıda önerge
nedeniyle bir bütünlük taşımaktan uzaklaşmıştır. Artık, bunun içerisinde her şey var olmuştur.
Nitekim, kamuoyunda bunun ismine "torba yasa"
denmiştir; yani, içinde ne ararsanız var. Tekelin usulsüz bir ihalesinin bu
tasarıyla düzeltilmesinden, yeşilkart sahibi vatandaşlarımızın tedavi
hizmetleri nedeniyle, tedavileri nedeniyle almış oldukları ilaçlardan kesinti
yapılmasına kadar; kablolu TV hizmetlerinin ayrı bir şirket olarak
örgütlenmesinden, bütçedeki yatırım tavanının aşılmasına kadar çok çeşitli
hüküm bu tasarıda yer almıştır.
Yasalaşma süreci
açısından, yasa yapma tekniği açısından bunun son derece sakıncalı olduğunu
belirtmek isterim. Çok önemli konular, komisyonlarda, bazı bürokratların
getirmiş oldukları önergelerle kabul edilmiştir, düzenlenmiştir. Bunlar
Bakanlar Kurulundan geçerek gelmemiştir. Bu çok önemli konularda, biz, Bakanlar
Kurulunun iradesini bu düzenlemelerin arkasında görmeyi isterdik. Bu, işin bir
yanı.
Tasarının bunlar dışında
yapmış olduğu çok önemli birtakım düzenlemeler vardır. Bunları, biraz önce
saydığım bu konudan çok daha önemli buluyorum. Hepinizin bildiği gibi, Türkiye,
2001 yılı krizi yaşadı. 2001 yılı krizinin temelinde, malî kesimin krizi ve
özelde de bir bankacılık kesiminin yaşadığı kriz vardı ve bu krizin
sonuçlarını, etkilerini, hâlâ, toplum olarak, ekonomi olarak yaşıyoruz, bunu
hissediyoruz. Böyle bir dönemden geçen Türkiye, çeşitli konularda, sistemini, daha
saydam, daha hesap verebilir bir hale getirmek amacıyla birtakım yasal
düzenlemeler yapmıştır. Örneğin, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun 2002 yılında çıkmıştır, 57 nci hükümet
döneminde çıkmıştır. Amaç nedir; artık, kamunun borçlanmasını daha saydam
kılmak, daha görünebilir, daha hesap verebilir kılmak, yapılan her türlü işlemi
Parlamentonun, Meclisin bilgisine sunmak ve bu işlem ve eylemlerin arkasında
Meclisin iradesini sağlamak. Böylesi önemli bir düzenlemedir 4749 sayılı Yasa;
ama, hükümetin yapmış olduğu, bu tasarıyla getirmiş olduğu birtakım
düzenlemelere baktığımızda, 4749 sayılı Yasanın kabul etmiş olduğu bazı temel
doğruların rafa kaldırılmakta olduğunu görüyoruz. Bu, son derece önemli bir
durumdur. Hükümet, bankacılık krizi ve yüksek kamu açıklarından dolayı hızla
artan borç stokuyla kendini gösteren ve başta işsizlik ve yüksek reel faizler
olmak üzere, toplum olarak maliyetini çektiğimiz uygulamalardan hiç ders
almamış gözükmektedir.
Eskinin kötü
alışkanlıklarına âdeta geri dönülmektedir.
Bakın, ne yapılmaktadır;
4749 sayılı Yasada öngörülen değişikliklerle ne yapılmaktadır? Bu konuda iki
düzenlemeyi ben bilginize sunmak istiyorum. Birincisi, 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun ilgili maddesinde
yapılan bir düzenlemeyle, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hazineye olan
borçlarının silinmesi halinde, bu silme işlemi bütçede gösterilmeyecektir.
4749 sayılı Yasa neyi
düzenlemektedir; Hazinenin ihraç etmiş olduğu devlet içborçlanma senetleriyle
doğan alacaklarından herhangi bir şekilde vazgeçilmesi, ilgili mevzuatına göre
bunların silinmesi halinde, bunun karşılığının bütçede olması şarttır; bütçede
gösterilmesi gerekir. Bunun nedeni, hükümetlerin almış olduğu politik
kararların maliyetini toplumun bilmesidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilmesidir, kesinhesap kanunu tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmesi sırasında bunun Meclis denetimine sunulmasıdır; ama, yapılan
düzenlemeyle, bu işlem, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminin dışına
çıkarılmaktadır.
Nedir şu anda Hazine
Müsteşarlığı -Hazine- ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun ilişkisi?
Baktığımızda, şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza: Şu anda Hazinenin TMSF'ye
vermiş olduğu devlet içborçlanma senetlerinin tutarı faiz dahil 62,4 katrilyon
liradır; Yeni Türk Lirası cinsinden 62,4 milyar Yeni Türk Lirasıdır. Bunun,
18,5 milyar Yeni Türk Liralık kısmının vadesi geçmiştir, 25,5 Yeni Türk Liralık
kısmının vadesi henüz gelmemiştir; toplam 44 trilyon liralık kısmını, TMSF, şu
an Hazineye ödemekle karşı karşıyadır.
44 milyar Yeni Türk
Lirasıyla durum bitmiyor. Biraz önce belirttim, Hazinenin TMSF'ye verdiği
senetlerin toplamı 62,4 milyar Yeni Türk Lirası; yani, 62,4 katrilyon Türk
Lirası. Bunun 18,4 milyar Yeni Türk Liralık kısmının henüz vadesi gelmedi.
Hepsini topladığımızda rakam 62,4 milyar Yeni Türk Lirasıdır; Hazinenin,
TMSF'den, gelecekte doğacak olanlar da dahil olmak üzere olan alacağı.
Hükümet, bu tasarıyla, bu
alacağı silmenin altyapısını oluşturmaktadır; ben bu alacağı sildiğim zaman,
bunu bütçede göstermeyeceğim. Peki, hükümetin temel gerekçesi neydi; bu krizin
temelinde bankacılık krizi vardı ve onun da teşhisi, bu bankaların
hortumlanması olarak yapılmıştı. Ben, aynı ifadeyle devam ediyorum. Eğer,
hakikaten bu bankalar hortumlandıysa -ki, bu niyetin olduğunu biz de kabul
ediyoruz- o zaman, yapılması gereken, bu kaynakları, bankalardan çekilen bu
kaynakları geri almaktır; ama, hükümet, ondan önce, bu rakamı bütçede
göstermemenin hazırlığına girmiştir.
Amaç, eğer, TMSF'nin
bilançosunu düzeltmekse, bu, daha saydam bir şekilde de yapılabilirdi. Bu
şekilde yapılacak bir işlemin bütçede nasıl gösterileceğinin, bunun
Parlamentonun bilgisine ve denetimine nasıl sunulacağının düzenlemesi de burada
yapılmalıydı; bunu, maalesef, göremiyoruz.
Hükümetin, bu tasarıda,
bütçe ilkelerine, bütçede saydamlığa vurmuş olduğu ikinci darbe de şudur
değerli arkadaşlar: Tasarının geçici 5 inci maddesine göre, bazı barajların
inşaatında dışproje kredisiyle sağlanacak olan kaynaklar bütçede
gösterilmeyecektir. 4749 sayılı Yasa 2002 yılında şu hükmü getirmişti:
"Her türlü krediyle finanse edilen projelerin kaynağı, avansın - kredinin-
kullanımı öncesinde bütçeleştirilir, mutlaka bütçeye girer, ondan sonra bunun
harcaması yapılır. Nitekim, 2003 yılı bütçelerinden itibaren; yani, 2003, 2004
ve 2005 yılı bütçelerinde, bütün dışproje kredileriyle karşılanan projelerin,
dışprojeden kaynaklanan kısmı bütçede gösterilmektedir.
Tabiî ki, Meclis bu
denetimi yapacaktır, bu izni, yürütme organına, hükümete verecektir,
sonuçlarını da izleyecektir; ama, hükümet, iki barajın inşaatında, bu kuralın
istisnasını getirmektedir. Meclis, hükümete, 10,1 katrilyon liralık bir yatırım
bütçesi izni vermiştir. Tabiî, yatırım tavanının artırılması, bizim hoşumuza
gider. Bu, 10,1 katrilyon liralık tavanı artıracak her türlü tasarıyı, burada,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklemeye hazırız; ama, bunları bütçede
gösterelim. Bütçenin dışına aldığınız zaman, bütçedışı bir işlem yapıyorsunuz;
bir şeyi Meclisin bilgisinden, iradesinden, denetiminden kaçırıyorsunuz
demektir.
Ayrıca, ben soruyorum;
neden iki tane barajla sınırlı? Eğer, gerçekten, yatırımları artırmak
istiyorsak, belki böyle bir gerekçe söylenecektir, neden iki barajla sınırlı?
Yatırım programımızda, bizim, hiç ödenek ayrılmamış olan veya yeteri kadar
ödenek ayrılmamış olan dünya kadar projemiz var. Trabzon'un Atasu Galyan Barajı
inşaatı yıllardır bekliyor, Karadeniz Sahil Yolu Projesi bekliyor. Bunun gibi
daha birçok proje sayabiliriz. Neden bu projeler için dışproje kredisi yolu
açılmıyor? Eğer, bu doğru bir şeyse, onlar için de açalım, onlar için de,
bütçede göstermeden, bu yatırım tavanını artırma imkânını getirelim.
Değerli arkadaşlar, biz,
bunları, bütçe disiplininden vazgeçme olarak anlıyoruz. Zaten, hükümetin çok
çeşitli tasarılarla bütçe disiplinini esnetme, bütçe disiplininden uzaklaşma
arzularını görüyoruz. İçinde bulunduğumuz kırılgan ekonomik ortamda, bu
hareketlerin, bu tip düzenlemelerin ekonomide çok olumsuz yansımalarının
olacağını belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bununla bitmiyor, tasarının bütçe disiplininden uzaklaşmasının
başka örneklerini de görüyoruz. Tasarı, bazı maddeleriyle bazı tahkim
düzenlemeleri getirmektedir. Tahkim, kamu kurumlarının birbirleriyle olan borç
ve alacak ilişkilerinde borç ve alacakların birbirlerine mahsup edilmesi
suretiyle, ortadan kaldırılması amacını güder. İlk bakışta kulağa hoş gelen,
masum gelen bir düzenleme olarak gözükmektedir. Ancak, bu da eskinin kötü
alışkanlıklarından biridir. Borcunu ödemeyen kurumları bir ödüllendirme
anlamına gelebilir.
İkincisi, bu işlemde
"mini tahkim" olarakisimlendirebileceğimiz bu tasarıda yer alan
düzenlemelerde, bundan sonrası için, o kamu kurumlarının malî durumlarını
iyileştiren herhangi bir adımı da görmüyoruz. Yani, bir tahkim yapıp, yeni bir
sayfa açtım, bundan sonra bu kurumların malî durumlarını, malî tablolarını,
malî yapılarını şöyle iyileştirdim diyebilecek bir düzenlemeyi burada
görmüyoruz. Yani, sıfırlıyor tasarı, bundan sonra aynı kötü uygulamalar, yeni
tahkim beklentilerini, yeni borç silme operasyonu beklentilerini artıracaktır.
Ben, kabaca bir hesap yapmaya çalıştım. Tasarının öngörmüş olduğu üç dört kamu
kurumundaki tahkimin toplam tutarı 4,3 milyar Yeni Türk Lirası, 4,3 katrilyon
lira. Tasarı, bu rakamdaki bir borcu silme operasyonunu gerçekleştirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıyla düzenlenen ve bir kısmını biraz önce belirttiğim
hususlar, içinde bulunduğumuz ekonomik süreçte son derece önemlidir. Son derece
kırılgan bir ekonomik ortamdayız. Büyüme oranı, enflasyon artış oranındaki
azalma, nominal faizlerdeki düşme gibi bazı ekonomik göstergelerin iyi olması
nedeniyle, her şeyin iyi gittiği gibi bir izlenime kapılıyoruz. Bu doğru değil;
bu, oldukça iyimser bir yaklaşım. Bu yaklaşımın çok ihtiyatla, çok dikkatle
karşılanması gerekir. Bunların yanında birçok olumsuz gösterge var. Bunlarda,
olumsuz göstergelerde iyiye doğru bir gidişi, maalesef, göremiyoruz. Bunlardaki
kötüye gidiş, biraz önce belirttiğim bazı olumlu göstergelerdeki olumlu yanı da
alıp götürebilecek niteliktedir.
Hepinizin bildiği gibi,
borç stoklarında -rakamlarla vaktinizi almak istemiyorum- hiçbir azalma yok.
Borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranına baktığımızda, orada meydana
gelen, orada gözüken düşüşün de gerçekte kur etkisinden kaynaklandığını
görürüz. Kurdaki bir yüzde 15'lik düzelmenin, bir yüzde 15'lik sıçramanın bütün
dengeleri altüst edeceğini unutmayalım.
İçborç stokuna
baktığımızda, içborç stoku nispeten kur etkisinin biraz daha az olduğu bir stok
kalemidir; içinde döviz cinsinden borçlar olsa dahi. Oradaki azalmanın sadece
2002'den 2004'e gayri safî millî hâsılanın yüzde 1'i oranında olduğunu sizlere
söylemek istiyorum.
Kur aşırı değerli,
değerli arkadaşlar. Ocak ayındaki cari açık rakamını hepiniz biliyorsunuz. Bir
önceki yılın ocak ayına göre yüzde 73 oranında artmıştır cari açık ve 1,6
milyar dolar seviyesine çıkmıştır. Bir ocak ayında ilk kez bu kadar yüksek bir
cari açık rakamı çıkmaktadır. Ödemeler dengesi açısından son derece dikkat
edilmesi gereken bir rakamdır, bir durumdur. Bunu sizin dikkatinize sunmak
istiyorum.
Cari açıkta yıl sonu
hedefi 10,6 milyar dolardır ve ocak ayı gerçekleşmesine göre bunun yüzde
16,4'ünü daha yılın ilk ayında, bir ayda gerçekleştirmiş durumdadır Türkiye.
Bunun şubat-mayıs döneminde mevsimsel olarak artacağını dikkate alırsak, yılın
ilk yarısı dolmadan cari açık hedefini hükümet revize etmek zorunda kalacaktır
zannediyorum. Tabiî ki revize etmek gibi bir durumu biz arzu etmeyiz;
Türkiye'nin ödemeler dengesinde bir problem yaşamasını arzu etmiyoruz; ancak,
düşük kurun yarattığı bu sanal ortamın rahatlığına da hükümetin kapılmamasını
diliyorum, bu konuda hükümeti uyarıyorum; ancak, hükümetin, bu tip tasarıları
gündeme getirmek suretiyle, âdeta ekonomide her şeyin iyi gittiği, bütün
dengelerin yerinde olduğu gibi bir varsayıma sahip olduğu anlaşılıyor; gerçekte
durum öyle değil. Bu tip tasarılar, bütçe disiplininden uzaklaşan, tahkim
yapan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hazineye olan borçlarının silinmesi
halinde bütçede gösterilmemesini hedefleyen ve bunun gibi daha birçok
düzenlemesiyle bütçe disiplininden, saydamlıktan, hesap vermekten uzak bu tip
tasarılar, ekonomideki kırılganlığı daha çok artırıp ekonomideki olumsuz
göstergelerin daha ileri düzeye gitmesine neden olabilecektir. Tasarının belki
birkısım maddelerinde bazı iyileştirici düzenlemeler var, o kadar çok madde
içerisinde birkısım usule ilişkin bazı düzenlemeler var; ancak, tasarının bu
yönüyle çok sakıncalı olduğunu düşünüyorum.
Yine, sözlerimi
bitirmeden bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Tasarının bir maddesi,
Türkiye Cumhuriyetinin yasama tarihinde örneği görülmemiş bir maddedir değerli
arkadaşlar. Tasarının maddesi üzerinde söz alan arkadaşlarımız bu konuyu daha
derinliğine açıklayacaklardır; ancak, şu kadarını söyleyeyim ki, Tekel Genel
Müdürlüğünün yapmış olduğu bir usulsüz ihalenin sonuçlarının, burada bu yasa
tasarısıyla düzeltilmesine gayret edilmektedir. İlgili maddede görülecektir,
Tekelin teknoloji kullanımında, makine değişimi işlemlerinde, ilgili mevzuata
göre yeni makine kullanılması, yeni teknoloji kullanılması şarttır; ancak,
tasarının ilgili maddesi, doğrudan Tekelin yapmış olduğu bir ihaleyi hedef
alarak, eski makine alındığı söz konusu olan o ihalenin sonuçlarını düzeltmeye
yöneliktir. Bunun, yasama tarihi açısından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasama faaliyetleri açısından son derece yanlış, etik açıdan hoş olmayan bir
durum olduğunu, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında da bunun kabul
edilmesinin, kabul edilmiş olup Genel Kurula gelmiş olmasının üzüntü verici bir
durum olduğunu belirtmek istiyorum.
Sözlerimi burada
bitiriyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
AK Parti Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın; buyurun.
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten de, bu kanun,
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği şekliyle ve genel gerekçesinde
açıklandığı üzere, bütçe kanunlarında yer alan hükümlerin ilgili bulundukları
kanunlara taşınması amacıyla düzenlenmiş ve tasarlanmış bir kanundur.
Bugüne kadar, bütçe
kanunlarına, gerçekten, Anayasa hükmüne aykırı olarak, bütçe dışında birçok
düzenlemeler, maddeler yerleştirilmiştir. Ancak, hükümet, hem bu tasarıyla hem
de bundan önce Meclise sevk etmiş bulunduğu muhtelif tasarılarla, bütçe
kanunlarında yer alan maddelerin, düzenlemelerin, ilgili bulundukları kanunlara
taşınması istikametinde ciddî gayretler içinde olmuştur.
Bu kanunun, genel
gerekçede belirtilen amacı aşmış olması, gerçekten, hükümetin bir eksiği olarak
değerlendirilmemesi icap eder. Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış bulunduğumuz
çalışmalar neticesinde, bu tasarıya gerçekten önemli ilaveler getirilmiştir ve
bu sebeple de, kanun tasarısının başlığı değiştirilmiştir; Devlet Memurları
Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu hakkındaki değişikleri içeren bir kanunken,
Plan ve Bütçe Komisyonundan geçtiği şekliyle, artık bundan böyle tasarının adı,
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısıdır.
Gerçekten de, Plan ve
Bütçe Komisyonunda bu tasarıyla alakalı olarak 57'ye yakın önerge görüşülmüş,
değerlendirilmiş, bunlardan bir kısmı kabul edilmiş, bir kısmı üst komisyonda
değerlendirilmiş ve nihaî olarak önümüze getirilmiştir. Tasarı, 32 ana madde ve
6 geçici madde olarak sevk edilmişken, önümüze 38 ana ve 10 geçici madde olarak
takdim edilmiştir. Ancak, ana maddeler içerisinde, gerçekten, madde sayılarını
önemli ölçüde değiştiren ve önemli kanunlarda değişiklik yapan maddeler
bulunmaktadır.
Baktığımızda, bu
tasarının değiştirdiği kanunları saymak icap ederse, 1050 sayılı Muhasebei
Umumiye Kanunu, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu,
237 sayılı Taşıt Kanunu, 2108 sayılı muhtarların ödenek ve sosyal güvenliklerini
düzenleyen Kanun, 2547 sayılı YÖK Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, 2985
sayılı Toplu Konut Kanunu, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu, 3095 sayılı
kanunî faiz ve temerrüt faizini düzenleyen Kanun, 3465 sayılı Karayolları Genel
Müdürlüğü dışındaki kuruluşlara otoyol yapımına müsaade eden Kanun, en önemlisi
tabiî "47, 49" diye isimlendirdiğimiz 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, Özel Tüketim Vergisi Kanunu, Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu, Genel Kadro
Kanunu, 230 sayılı KİT Kanunu ve buna benzer birtakım önemli kanunlarda
değişiklik yapılmaktadır.
Genel olarak
baktığımızda, bu değişiklikler, birinci olarak özlük haklarıyla alakalı
değişiklikler içermektedir. Bazı maaşlarda, sosyal haklarda, harcırahta, emekli
maaşlarında ve ölenlere tazminat ödemesine dair birtakım sosyal iyileştirmeler
içermektedir.
İkinci olarak, kanun,
özelleştirmeyi kolaylaştırıcı veya özelleştirmenin önündeki engelleri kaldırıcı
düzenlemeler içermektedir. Telekomla alakalı yapılmış bulunan düzenleme
bunlardan bir tanesidir.
ÖTV ertelemesi veya
ÖTV'deki mükellef ve vergiyi doğuran olayı tarif eden madde buna örnek olarak
gösterilebilir.
Aynı şekilde,
Karayollarının otoyol yapımında yap-işlet-devret modeline getirilen açılım buna
örnek olarak gösterilebilir.
Birtakım vergilerde
düzenleme yapılmaktadır. Dediğim gibi, Katma Değer Vergisiyle alakalı düzenleme
vardır, Özel Tüketim Vergisiyle alakalı olarak yapılmış bulunan düzenleme
vardır.
Yükseköğretim Kurumu
Kanunun iki maddesiyle alakalı olarak yeni bir düzenleme getirilmiş
bulunmaktadır ve önemli ölçüde de, geçici maddelerinden, birtakım kamu iktisadî
teşebbüslerinin borçlanma yapıları veya gayrimenkullerinin satışları ve buna
ilişkin elde edilen gelirlerin harcanmasına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
Baktığımızda, bu kamu iktisadî teşebbüsleri olarak, önemli ölçüde, Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarıyla alakalı düzenleme bulunmaktadır, Toprak
Mahsulleri Ofisi ve Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketinin, dışfinansman
temini amacıyla sağlanmış bulunan kaynakların kullandırılmış olan kısımdan
ödenmeyen kısımların görev zararlarına veya ödenmiş sermayelerine mahsup
edilmesi suretiyle kapatılmasına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.
Aynı şekilde,
özelleştirme kapsamındaki Tekelin gayrimenkul satışlarıyla alakalı düzenleme
bulunmaktadır.
Keza, TEDAŞ'ın birtakım
alacaklarının yeniden yapılandırılmasıyla alakalı düzenleme bulunmaktadır.
Maddelere baktığımızda, önemli olarak, özelleştirme
kapsamında bulunan Türk Telekomun özelleştirilmesiyle alakalı olarak, Rekabet
Kurumu tarafından verilmiş bulunan görüşe uyularak, bu kurumun
özelleştirilmesinden sonra özel tekeller yaratmamak amacıyla, bu kurum
bünyesinde bulunan kablolu TV altyapı üzerindeki teknik olarak verilebilecek
her türlü hizmet ve televizyon yayıncılığı dahil uydu platform
işletmecilikleri, yine bu kurumun iştiraki bulunan Türksat AŞ'ye
devredilmektedir. Dolayısıyla, buna ilişkin hizmetler, Telekom
özelleştirildikten sonra da Türksat AŞ tarafından yerine getirilebilecektir ve
sonuç olarak, bu sektörde, özelleştirmeden sonra, en azından iki tane,
birbirine rakip, aynı konuda faaliyette bulunan kurum ortaya çıkmış olacaktır.
Hükümet tasarısındaki
şekliyle, bilindiği üzere Emekli Sandığı Kanununa ilişkin düzenlemeler
bulunmaktaydı. Burada, önemli ölçüde, iştirakçilerin yaş haddi sebebiyle
hizmetlerinin sona ermesini düzenleyen madde bulunmaktadır. Bilindiği üzere
genel prensip 65 yaştır; ancak, gerek ve zorunluluk bulduğu hallerde, kurumlar,
43 üncü maddedeki istisnalar dışında, 61 yaşında da bu maddeyi
uygulayabileceklerdir.
Diğer bir konu, Emekli
Sandığı Kanunuyla alakalı olarak, muhtacın tarifi yapılmıştır burada. İş
Kanunundaki 16 yaşa ilişkin asgarî ücret esas alınmak suretiyle tarif yapılmış
bulunmaktadır.
Yine önemli bir olay;
özelleştirilen kurumlardan emekli olanların işlemlerinin gerçekleştirilmesinde
sevk onayı arandığı için ciddî bir mağduriyet söz konusuydu. Bu kaldırılmak
suretiyle, bundan böyle, özelleştirilen kurumlardaki çalışanların
emekliliklerinde bürokrasi azaltılmış bulunmaktadır.
6245 sayılı Kanuna göre
harcırah alan memur ve çalışanların harcırahlarında ciddî bir iyileşme
getirilmiş bulunmaktadır. Bundan böyle, bu kanuna göre harcırah alanlar,
gündelikleri tutarındaki ibate bedellerini belgelemek suretiyle kurumlarından
tahsil edebileceklerdir. Bu, 6245 sayılı Kanuna tabi olarak çalışanlar
bakımından ciddî bir iyileşmedir.
Dönersermayeyle alakalı
olarak, özellikle Sağlık Bakanlığının dönersermaye işletmesi çalışmasındaki
tıkanıklıklar kaldırılmak istenmiştir. Birinci olarak, dönersermaye
işletmesinin tavanı 3 milyar Yeni Türk Lirasına yükseltilmiştir. Dönersermaye
kapsamına, birinci derecede sağlık hizmetleri de dahil edilmiş bulunmaktadır ve
buna ilişkin olarak gelir kaynakları artırılmıştır. Dönersermaye işletmelerinin
elde ettikleri gelirlerin harcanmasında da bu kuruma, yani Sağlık Bakanlığına,
özellikle teknolojik cihazların alımında bir elastikiyet ve imkân
getirilmiştir. Bir yıldan fazla kullanılan bu ve buna benzer hizmetlerin,
hizmet satın alınması suretiyle temini öngörülmüş bulunmaktadır.
Bu tasarıda yapılmış
bulunan en önemli değişikliklerden bir tanesi, Taşıt Kanununda getirilmiş
bulunan düzenlemedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere,
Taşıt Kanununda hizmet kiralaması istisnaî ve ihtiyarî bir düzenleme iken,
bundan böyle, taşıt alımında, taşıt edinmede hizmet alımı esas kabul
edilmiştir. Yani, bundan böyle Taşıt Kanununa tabi kurumlar, taşıt satın almak
yerine hizmeti satın alacaklardır. Ancak, ekonomik olma veya kurumun özelliğine
ilişkin, maddede sayılı istisnalar mahfuzdur. Böylece, hizmet satın alma
suretiyle, hem kurumların bakım, tamir gibi hususlarda karşılaştıkları ciddî
engeller ortadan kaldırılmış olmaktadır hem de daha az bir bütçe yüküyle çok
daha fazla taşıt edinme imkânı temin edilmiş bulunmaktadır.
Sosyal olarak yapılmış
bulunan, sosyal yönü ağır basan düzenlemeler vardır. İşte, muhtarların
gelirleriyle alakalı olarak ve muhtarlık bölgesindeki nüfus ve diğer kriterler dikkate
alınmak suretiyle farklılaştırma getirilmiş ve bunların ödeneklerinde artırım
öngörülmüştür.
Aynı şekilde, millî
mücadelede kaybedilen şehitlerimizin ve madalya sahiplerinin yararlandıkları
hizmetlere, anne, baba ve çocukları da dahil edilmiş bulunmaktadır.
Yüksek Öğretim Kurumuyla
alakalı olarak yapılmış bulunan düzenlemelerden bir tanesi, bu kurum tarafından
komisyona getirilmiş bulunan öneridir. Bunlardan bir tanesi, araştırma
görevlileri, bilindiği üzere, üç yıldan daha fazla yeniden atanamıyorlardı.
Burada, araştırma görevlilerine verilmiş bulunan projelerin üç yıldan daha
fazlaya sirayet etmesi halinde projenin yarım kalması veya gerçekleştirilmemesi
durumu söz konusu olduğu için, en azından proje bitinceye kadar araştırma
görevlilerinin yeniden atanabilmesine bu tasarıyla imkân getirilmiştir.
YÖK'le alakalı olarak
yapılmış bulunan diğer bir düzenlemede, YÖK Kanununa tabi kurumlara lisans ve
lisansüstü düzeyde ortak uluslararası program yapabilme imkânı getirilmiş
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2918 sayılı Kanun kapsamında trafikten menedilen, önemli
ölçüde, gümrüklerde bekleyen taşıtların bir an evvel tasfiyesine ilişkin olarak
tasarıda düzenleme bulunmaktadır. Bunlar altı ay süreyle bekletilecektir. Bu
süre içerisinde müracaat edilmemesi halinde, bunların tasfiyesi kurumunca ifa
edilecektir.
Biraz önce, Katma Değer
Vergisi Kanununda 3065 sayılı Kanuna ilişkin olarak düzenleme ve değişiklik
yapıldığını belirtmiştim. Bunlardan bir tanesi, Türksat Anonim Şirketinin,
yine, daha önce belirttiğim birtakım hizmetlerinin, Türk Telekomun sahip
bulunduğu gayrimenkullerin ve hakların Türksat AŞ'ye devrinde Katma Değer
Vergisinin uygulanmamasını düzenlemektedir.
Aynı şekilde, Emekli
Sandığı Kurumu tarafından, gayrimenkul ve iştirakleriyle alakalı olarak Katma
Değer Vergisi istisnası düzenlenmiş bulunmaktadır.
Ekonomik hayata ilişkin
önemli düzenlemelerden bir tanesi, kanunî faiz ve temerrüt faizine ilişkin
olarak yapılmış bulunan düzenlemedir. Bilindiği üzere, bugüne kadar uygulandığı
şekliyle kanunî faiz ve temerrüt faizi, Merkez Bankası reeskont uygulamasına
endeksliydi. Bundan böyle bu endeksten artık vazgeçilmekte. Borçlar Kanunu ve
Türk Ticaret Kanununa göre ödenmesi gereken kanunî faiz ve temerrüt faizinin
oranı yüzde 12 olarak belirlenmiştir. Elbette, bu rakam donuk bir rakam
değildir; Bakanlar Kuruluna, bu rakamı yüzde 10'a kadar; yani, 1,2'ye kadar
indirme ve aynı şekilde artırma yetkisi verilmiş bulunmaktadır. Bunun, iktisadî
hayata getirilmiş bulunan önemli bir değişiklik olarak değerlendirilmesi icap
eder diye düşünüyorum.
Özlük haklarıyla alakalı
olarak, iki kurumun çalışanlarıyla alakalı düzenleme yapılmıştır. Bunlardan bir
tanesi, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan
personeldir, diğeri de Devlet Hava Meydanları İşletmesi bünyesinde çalışan
personeldir. Bunlara getirilen iyileştirmeler, tamamen bu kurumların bünyesinde
çalışan belli kadrodaki personelin maaşlarının bir kısmının veya önemli
kısmının Eurocontrol denilen uluslararası kuruluş tarafından karşılanıyor
olmasıdır.
Otoyol Kanununda yapılmış
bulunan düzenlemeyle, bundan böyle, özel sektör tarafından, otoyolların yapım,
bakım ve işletme haklarının, otoyolların işletme haklarının devrine imkân
tanınmış bulunmaktadır.
4745 sayılı kanunî faiz
ve borç yönetiminin düzenlenmesine dair kanunda yapılan düzenlemeyle, bilindiği
üzere, devlet iç borçlanma senetlerinin geri alımı ve değiştirmelerinde
uygulanan yöntemi, yani iç borçlanma senetlerinin değiştirilmesinde uygulanan
yöntemi, dış borçlanmada da kullanma imkânı ve inisiyatifi verilmektedir
Hazineye. Dolayısıyla, bundan böyle, Hazine, dış borçlanmadaki tahvillerin de
geri alımı ve değiştirilmesinde, bu kanuna dayanarak yetki kullanabilecektir.
Vergi kanunlarına ilişkin
olarak yapılmış bulunan değişikliklerden bir diğeri, Özel Tüketim Vergisi
Kanununa ilişkin düzenlemedir. Burada, Özel Tüketim Vergisinin, vergiyi doğuran
olay, özellikle özelleştirmeye tabi kurumlar bakımından vergiyi doğuran olay
yeniden tarif edilmekte ve mükellef yeniden belirlenmektedir. Buradaki amaç da,
tamamen özelleştirilen müessese ve kurumun satışına daha yüksek bir bedel veya
müşteri bulabilme amacına yöneliktir. Teknik bir düzenlemedir.
Bilindiği üzere,
ülkemizden Irak'a yapılan ihracattaki taşımalarda, şoför ve yanındaki,
beraberindeki kişilerin, zaman zaman, menfur hadiseler neticesinde kayıplarıyla
karşı karşıya bulunmaktayız. Bunun, hem insanî bir olay hem de ülkemizin
ihracat ve ticaretine yönelik bir hadise olduğu düşüncesiyle, tasarıya, bu
şekilde kaybedilmiş vatandaşlarımızın yakınlarına ve mirasçılarına, 40 000 Yeni
Türk Lirasına kadar ödeme yapabilme konusunda Ulaştırma Bakanlığına yetki ve inisiyatif
verilmiş bulunmaktadır.
Aynı şekilde, Ulaştırma
Bakanlığına verilmiş bulunan önemli yetkilerden bir tanesi de, ülkemizde
seyrüseferde bulunan ve 22 yaş ve daha üzerindeki taşıtların, özellikle otobüs
ve kamyonların bu Bakanlık tarafından ayrılacak ödenek ve bütçeler sayesinde
satın alınması, bunların, herhangi bir şekilde, satma veya diğer, başka bir
kurumda veya ihraç suretiyle değerlendirilmesi suretiyle, ülkemize, bu nevi,
seyrüseferde kullanılacak araçların daha yeni olmalarını temin etmek
amaçlanmıştır.
Bu kanunda yapılmış
bulunan önemli değişikliklerden bir tanesi, bilindiği üzere, Özel Güvenlik
Teşkilatı Kanununu çıkarmış bulunmaktaydık; burada, sadece lise mezunu olan, bu
tahsile sahip olan kişilerin silah taşıması öngörülmüş ve bir geçiş süreci
belirlenmişti; ancak, bu geçiş süreci yeterli olmamıştır ve bu süre içerisinde
bu tahsili temin etmeyen birçok kişi, bu güvenlik teşkilatlarında hizmete
alınmıştır. Kanunun süresi dolmak üzeredir. Burada çalışan kişilerin mağdur
edilmemesi amacıyla yeni bir düzenleme yapılmıştır; ancak, silah taşıyacak
niteliklere sahip olacak kişiler...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel güvenlik teşkilatındaki
silah taşıyacaklar bakımından lise tahsili muhafaza edilmiş; ancak, bu özel
kuruluşlarda, silah taşımayacak pozisyonlarda, bu tahsilin altındaki kişilerin
de görevlendirilebileceğine imkân temin edilmiştir.
Son olarak, yeşilkart
sahiplerinin ayakta tedavilerinde ilaç bedellerinin Hazine tarafından
karşılanmasına ilişkin düzenleme getirilmiş bulunmaktadır. Gayet, tabiî,
bunlardan, ayrıca, katkı payı tahsil edilecektir.
Sonuç olarak, bu
tasarının milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Açıkalın.
Sayın milletvekilleri,
tümü üzerinde şahısları adına söz istekleri var. İlk söz isteği Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Yahya Akman'a ait.
Buyurun Sayın Akman.
Süreniz 10 dakika.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısının geneli üzerinde
şahsım adına söz aldım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kamuoyundaki bilinen ismiyle torba kanun, hakikaten, torba gibi bir kanun. Ana
getiriliş amacı, daha önceki yıllarda, özellikle Bütçe Kanununa giren, fakat,
bütçeyi doğrudan ilgilendirmeyen bazı mevzularla ilgili Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu iptal kararlarıdır. Böyle bir iptale maruz kalmamak için,
hükümetimiz, isabetli olarak, müstakil bir kanun halinde bazı düzenlemeleri
Meclise getirmeyi uygun görmüş; bu arada da, bunun haricindeki birkısım
düzenlemeler de bu torbaya girme şansına sahip olmuş.
Takdir edersiniz ki,
torbanın içerisindeki bütün maddeleri tek tek ele alma, değerlendirme imkânına
sahip değiliz. Benden önce konuşma yapan Sayın Açıkalın, madde başlıklarını
neredeyse okumaya çalıştı veya anlatmaya çalıştı. O da tamamının başlığını dahi
burada anlatma imkânına sahip olmadı. Ben, özellikle, bu kanun çerçevesinde
bugün yasalaşmasını ümit ettiğimiz, oylarınızla yasalaşacağını ümit ettiğimiz
ve bir milletvekili olarak yasalaşma sürecinde gayret sarf ettiğim, katkı
sağladığım bazı hususların da bu tasarı içerisinde olmuş olmasından dolayı hem
memnuniyetimi ifade etmek istiyorum hem de bu konularla alakalı, Genel
Kurulumuzu kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle, demokrasimizin uç beyleri olarak bildiğimiz, sayıları Türkiye
genelinde yaklaşık 52 000 olan muhtarlarımız yıllardır yakınıp dururlar;
ücretlerinin yetersizliğinden, belli bir sosyal güvenceye sahip olmamalarından
vesaire. Bu şekildeki çok sayıda yakarışlar Dilekçe Komisyonu olarak bize de
geldi. Biz, bunu, aralık ayının 9'unda yapmış olduğumuz bir toplantıda ele
aldık ve muhtarlarımızla alakalı, ücretlerinin özellikle iyileştirilmesi
noktasında hükümetimizin bazı adımlar atmasıyla ilgili bir tavsiye kararı
aldık. Sevinerek ifade etmek istiyorum ki, bugün, bununla ilgili düzenleme,
İçişleri Bakanlığımızdan ve Maliye Bakanlığımızdan süzülerek Genel Kurula kadar
geldi.
Muhtarlarımızla alakalı
yapılan düzenleme özetle şunu getiriyor: İçişleri Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığının teklifiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla, bugün, muhtarlarımızın
almış oldukları ödeneklerin bir misline kadar artırılmasına imkân sağlıyor.
Tabiî, burada bu imkânı getirirken muhtarlar arasında bir ayırıma gidiliyor; bu
da, çok doğal bir şey. Çünkü, hepimizin bildiği gibi, özellikle büyük
şehirlerde muhtarlık yapan arkadaşlarımız maddî sıkıntı içerisinde değiller
-çoğunlukla ifade ediyorum- ama, hakikaten, kırsalda, köylerimizde yaklaşık 100
küsur milyon civarındaki ücretle, haftalık olarak veya resmî işleri gereği
ilçeye gidiş-geliş parasını karşılayamayacak durumdaki bir ödeneğe sahip olan
muhtar için de böyle bir düzenlemenin ne kadar ihtiyaç olduğu aşikârdır.
Bu düzenlemede deniyor
ki, muhtarların bulunduğu yerleşim birimlerinin idarî yapısı, nüfusu gibi
kriterleri ayrı ayrı ve birlikte dikkate almak suretiyle İçişleri Bakanlığının
görüşü, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bir katına kadar farklı olarak
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir gibi bir ifade konulmuş. Bu düzenlemenin
isabetli olduğunu, hayırlı bir düzenleme olduğunu ifade ediyorum; çünkü, yaklaşık 52 000 civarındaki
muhtarımızın, ne yazık ki, 26 142 tanesi herhangi bir sosyal güvenlik
güvencesine de sahip değillerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine, bu tasarı içerisinde, bu torba içerisinde bulunan
düzenlemelerden bir tanesi de 23 üncü maddeyle getirilmiş olan düzenleme. 23
üncü maddede getirilmiş olan düzenleme iki hususla ilgilidir. Bunlardan
birincisi, Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde var olan bir dönersermayeden
oluşturulacak bir fonla son zamanlarda, son aylarda Türkiye'nin sıkça gündemini
işgal eden, özellikle Irak'ta taşımacılık yapan şoförlerimizin katledilmesi ve
neticesinde de hiçbir hakka sahip olmamaları sonucu bunlara 40 000 YTL'ye kadar
bir tazminatın bu fonca ödenmesini düzenlemektedir ki, bu konu, özellikle doğu
ve güneydoğuda yaşayan çok sayıda milletvekilimizin yakın bilgisi dahilindedir.
Ki, insanlarımız, hakikaten, kötüleşen ekonomik şartlarla beraber, bir parça
ekmek için ne bulursa Irak'a götürmeyi göze alarak gidiyor ve çoğunlukla da
müttefik ülkelere, Amerika Birleşik Devletleri askerlerine yakıt götüren
şoförlerimiz, ne yazık ki öldürülüp yakılıyorlar araçlarıyla beraber, hunharca
katlediliyorlar, çoğu zaman bunların cenazelerini getirmek terör örgütlerine
kalıyor. Amerikan yetkilileri veya Irak yetkilileri, bu cenazeleri getirmek için
dahi bir gayret sarf etmiyorlar ve bu ölen şoförlerimizin büyük bir çoğunluğu
da sadece şoförlükle geçimini temin eden, herhangi bir sosyal güvencesi dahi
olmayan kişiler.
Son altı ay içerisinde
bir milletvekili olarak yaptığım çalışmalar neticesi öğrendim ki, bu
taşımacılığı yaptıran firmaların şoförlerimize ödediği herhangi bir ödeme yok.
Yine, Amerikan Hükümetinin bu sorumluluğu kabul ederek şoförlerimize,
ailelerine veya uğradıkları maddî zararlara karşılık olarak maddî anlamda bir
tazminat ödeme durumu söz konusu değil. Sağ olsun, Dışişleri Bakanlığımız,
Ulaştırma Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımızın yaptığı bir çalışma
neticesinde, bugün, böyle bir düzenlemeyle, hiç olmazsa, çocukları yetim kalan,
herhangi bir sosyal güvencesi olmayan bu insanlarımıza 40 000 YTL civarındaki
bir teselli tazminatının ödenmesi hükme bağlanmaktadır ki, bu da yine çok
hayırlı bir düzenleme olmuştur. Emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür etmek
istiyorum.
Aynı maddenin ikinci
fıkrasında, ticarî araç parklarımızın yenilenmesiyle ilgili olarak yine aynı
fondan bir ödeme yapılması öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; benim, yine yasalaşma sürecinde ve birçok milletvekili
arkadaşımızın da gayret sarf ettiği hususlardan bir tanesi, geçici 10 uncu
maddede düzenlenen, tarımsal sulamayla ilgili çiftçilerimizin kullanmış olduğu
elektrik borçlarının yeniden yapılandırılması mevzuudur. Bu konu, uzun zamandır
TEDAŞ'ın, Sayın Bakanlarımızın, milletvekillerimizin ve çiftçilerimizin
gündemindeki bir konudur. Doğrusu, bugün yapılmış olan düzenlemeyle şöyle bir
yenilik getiriliyor: Burada, şu ana kadarki anapara, artı, Ziraat Bankasının
uygulamış olduğu faiz oranı veya tarımsal TEFE'den hangisi düşükse bunun hesap
edilerek, yani, bunun anaparaya eklenerek ve 36 ay taksite bölünmek suretiyle
ödenmesi gibi bir yapılandırma getiriliyor.
Ben, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeler sırasında da ifade ettim; değerli arkadaşlar, bu
konu, hakikaten, kangren olmuş bir konu; yani, neredeyse, tahsili kabil olmayan
borçlar niteliğine girmiş durumda. O açıdan, bizim, burada, belki anaparayı
tahsil ederek, sadece anaparayı tahsil ederek, taksitlendirerek, bunu
taksitlendirme tarihinden itibaren tarımsal TEFE'yle yeniden yapılandırmaya
gittiğimiz takdirde tahsil imkânı olabilir. Aksi takdirde, korkarım ki, bu
paranın tahsil edilmemesi gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız.
Bu çiftçilerden önemli
bir kısmı, 10 000'in üzerindeki bir kısmı, benim seçim bölgem olan Şanlıurfa'da
yaşıyor ve birkaç defadır, şu ana kadar, krizlerle karşı karşıya kaldık.
Yaşadığımız krizler, bu elektriğin kullanımı neticesinde şebekelerin yetersiz
kalması. Yine, paraların ödenememesi neticesinde TEDAŞ'ın bu insanları icraya
verecek duruma gelmesi, elektriklerini kesme durumuyla karşı karşıya kalması;
ki, bu söz konusu olduğu zamanlar, ekinin sulama zamanında gündeme gelen
konular oluyor, ki örneğin, bir pamuk için on, onbeş, yirmi gün sulama
yapılmadığı zaman o seneki mahsulün kökten gitmesi gibi bir durumla karşı
karşıya kalıyoruz ki, korkarım yine yazın mahsul zamanında böyle acı durumlarla
karşı karşıya geliriz; bunu temenni etmiyorum.
O açıdan -belki
muhtemeldir, bugün sıra gelmeyebilir, yarın sıra gelebilir; çünkü, son maddesi
tasarının- benim istirhamım, bu konunun yeniden düşünülerek, bu yapılan
iyileştirmeden daha ileri bir adım atılması ve bu borcun hakikaten tahsil edilebilir
bir noktaya gelmesi. Yapılan hiçbir şey değil mi; elbette ki, yapılan iyi bir
şey; yani, bugün tam olarak oranını tespit edemiyoruz; ama, belli bir oranda
gecikme faizi aşağıya çekiliyor; yani, hiçbir şey yapılmıyor değil; ama, bunun,
mevcut durum dikkate alındığında, çiftçilerin durumu ve bizim günlük olarak
yaşadığımız durumlar dikkate alındığında, tahsilinin zor olacağını düşünüyorum.
Bu konu tekrar tezekkür edilirse faydalı olacağı kanaatindeyim.
Bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Akman.
İkinci şahsı adına söz
isteği, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'e ait.
Buyurun Sayın
Özyürek.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şahsım adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, görüşmekte
olduğumuz tasarının adını bazı milletvekillerimiz "torba kanun" diye
nitelendirdiler. Bu, torba değil, çuval, bir çuval kanunu, kırkambar bir kanun.
Gerçekten, Anayasaya, hukuk tekniğine, her şeye aykırı bir kanun düzenlemesi
değerli arkadaşlarım. Ne yazık ki, AKP Hükümeti bu yöntemi alışkanlık haline
getirmiştir. Bir çuvalın içine, düşündüğü, düşünmediği ne kadar düzenleme varsa
dolduruyor ve bunların hepsini birden getiriyor Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önüne koyuyor; bunları değiştirelim...
Şimdi, Sayın Bakana
buradan sorsak, burada kaldırılan maddeler nelerdir? Örneğin, 31 inci maddede o
kadar çok kanun maddesi değiştiriliyor ki, bunlar neyi ifade ediyor, hangi
anlama geliyor; bunu açıklamak mümkün değil. Bunu, teknisyenler bile
açıklayamaz; kaldı ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri nasıl
değerlendirip, oy verecekler?!
Değerli arkadaşlarım,
kanun, bir konuyla ilgili olarak hazırlanır; orada, ya o konuyla ilgili bir
kanun vardır, sadece onunla ilgili düzenleme yaparsınız veya belli bir konuyla
ilgili yeni bir yasal düzenleme yaparsınız. Böylesine kırkambar bir kanun
hazırladığınız zaman bunun neyi getirip neyi götürdüğünü değerlendirmemiz ve oy
vermemiz çok zor oluyor.
Şimdi, gerekçe, ne
denildi; bütçe kanununa koyduğumuz bazı hükümler var; bunların, Anayasamıza
göre bütçe kanununda olmaması gerekir; onun için onları ilgili kanunlarına
gönderiyoruz. Şimdi, bununla kalmıyorsunuz ki, pek çok değişiklik yapıyorsunuz.
Plan ve Bütçe Komisyonuna tasarı geldi, yine, kırkambar bir tasarıydı. Plan ve
Bütçe Komisyonundan altkomisyona gitti; orada, akla gelmedik yepyeni ilaveler
yapıldı.
Değerli arkadaşlarım, bu
yöntem, Meclis iradesini hiçe sayan bir yöntemdir. Özellikle AKP'li
milletvekillerinden ve AKP'li grup başkanvekillerinden, hükümeti bu yönde
uyarmalarını istiyoruz. Hangi kanunu değiştireceklerse onunla ilgili bir tasarı
getirsinler. Emekli Sandığı Kanununu mu değiştirecekler, onunla ilgili bir
tasarı getirsinler, o konu etrafında tartışalım; ama, Emekli Sandığından,
karayolu taşımacılığına kadar, Devlet Demiryolları Kanununa kadar yüzlerce
kanunu bir anda değiştirirseniz; bu, hukukdışı bir uygulama olur. Bunu,
öncelikle ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
torba kanunda, bu çuval kanunda önemli düzenlemeler var. Onlardan biri nedir;
bütçe kanununda da yer almış olan bir madde; yani, emekli olduktan sonra kamu
kurum ve kuruluşlarında çalışanların emekli maaşlarının kesilmesi veya emekli
maaşını almakta ısrar ediyorlarsa oradan istifa etmesi.
Şimdi, bunu, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesine götürdük; fakat, hükümet,
işte, şeklî yönden onun Anayasaya aykırı olduğunu biliyordu, şekil eksikliğini
gidermek üzere bu kanuna almış bulunuyor bu düzenlemeyi; ama, bu düzenleme,
Anayasamızın kazanılmış hakların ihlal edilemeyeceği temel ilkesine kesinlikle
aykırıdır değerli arkadaşlar.
Şimdi düşününüz, bir
yerden emekli olmuşsunuz, gitmişsiniz belediyede çalışıyorsunuz veya
pilotsunuz, Silahlı Kuvvetlerden emekli oldunuz Türk Hava Yollarında
çalışıyorsunuz ve düzeninizi, çalışmanızı, gelirinizi hem emekli maaşı alacağınıza
hem de çalıştığınız yerden ücret alacağınıza göre düzenlemişsiniz. Şimdi bir
kanun çıkıyor, deniliyor ki, hayır, emekli maaşını alamazsın, buradan istifa
et. Şimdi bu nedir; bu bir hak ihlalidir değerli arkadaşlarım.
Onun dışında, bu konuda,
ben, gene Genel Kurulda bir konuşma yaptığım için o kadar çok başvuru aldım ki,
inanılmaz derecede, insanları yakından ilgilendiren bir düzenleme; ama, biz
burada, böyle hiç kimseyi ilgilendirmeyen, şeklî bir düzenleme yapıyormuş gibi
dinliyoruz, ellerimizi kaldırıyoruz ve binlerce insanın hayatına, gelir
düzeyine müdahale ediyoruz. Bu, hukuka uymaz. Hukuk, kazanılmış hakları korumak
zorundadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu düzenlemeyi de Anayasa
Mahkemesine götürmek durumundayız.
Değerli arkadaşlarım,
burada, Sayın Akman da ifade etti; özellikle Irak'ta öldürülen çalışan
insanlarımızın, şoförlerimizin çaresizliğini, sahipsizliğini Plan ve Bütçe
Komisyonunda birkaç kez ben de dile getirmiştim ve her gelen bakana, bu konuda
bir düzenleme düşünüp düşünmediklerini sormuştum. Burada, bir düzenleme
öngörülüyor; deniliyor ki, öldürülenlerin mirasçılarına 40 milyar lira ödeme
yapılır.
Değerli arkadaşlarım,
bugünün şartlarında, 40 milyar liranın hiçbir değeri yok. Mersin Milletvekili
olarak, orada, pek çok insanımız, şoförümüz, çalışanımız öldürülüyor; bunların
ailelerini, yakınlarını ziyaret ettiğimizde, nasıl bir fakirliğin, yoksulluğun,
çaresizliğin o eve, o aileye egemen olduğunu görüyoruz. Bunun çaresi olarak,
sadece 40 milyar lira gibi yetersiz bir ödemeyle devletin devreden çıkması
doğru bir yaklaşım değildir. Bunlara, ayrıca, mirasçılarına, bakıma muhtaç
olanlara, en az asgarî ücret düzeyinde bir ödeme yapılması lazım; kız çocuğuysa
evleninceye kadar, erkek çocuğuysa yasalarımızın öngördüğü belli bir yaşa
gelinceye kadar. Eğer bu insanlara devlet sahip çıkacaksa, bu yönde mutlaka bir
düzenleme yapılması lazım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, böyle bir
önergeyi Başkanlığa sunacağız; milletvekillerimizin buna sahip çıkmasını
istiyoruz.
Bir diğer önemli nokta
-Sayın Akman da bahsetti- burada bir düzenleme var. Muhtarlarımıza yapılacak
ücret ödemeleri konusunda, Bakanlar Kuruluna bir yetki veriliyor. Şimdi, peki,
bu yetki veriliyor da, yetki nasıl kullanılacak acaba; ne yapılacak? Hepimiz
biliyoruz ki, şu anda, muhtarlarımız, Bağ-Kur primlerini ödeyecek kadar bile
ücret alamıyorlar ve Bağ-Kur primlerini ödemiyorlar, pek çok muhtarımız emekli
olma hakkını kaybediyor.
Şimdi, burada, kanunda,
Bakanlar Kuruluna yetki veren bir düzenlemenin hiçbir anlamı yoktur. Bakanlar
Kurulunun ne yapacağı, ne zaman, nasıl bir düzenleme yapacağı, düzenleme yapıp
yapmayacağı belli değildir. O nedenle, buraya bir hüküm konulması, aslında
hiçbir şey ifade etmez. Geliniz, burada bir düzenleme yapalım, tüm
muhtarlarımız için, asgarî ücret düzeyinde bir aylık ödemeyi öngörelim.
Köylerdeki, kırsal kesimdeki muhtarlar ile şehirlerdeki muhtarlar arasında
ayırım yapacaksak, o ücretin yüzde 25 fazlası şeklinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
lütfen, toparlayın efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Kırsal kesimde görev yapan muhtarlara asgarî ücretin üzerinde, yüzde 25 daha
fazla bir ödeme yapalım. Eğer bunu yapabilirsek, adını koyabilirsek değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi muhtarlara sahip çıktı, onlara şu
miktarda, şu tutarda ödeme yapılacaktır diye bir düzenlemeyi buradan
geçirirsek, o zaman, muhtarların gönlünü almış oluruz, onların güç durumuna
çare bulmuş oluruz.
"Bakanlar Kurulu,
muhtarlar arasında farklı ücret belirlemeye yetkilidir" demek, hiçbir şey
yapmamaktır. Ne yazık ki, bu tasarı, muhtarlarla ilgili hiçbir şey yapmıyor.
Eğer, bu konuda bir düzenleme yapacaksak, muhtarlarımızın mağduriyetini,
çaresizliğini gidereceksek, biraz sonra vereceğimiz önerge doğrultusunda,
muhtarlarımıza asgarî ücret düzeyinde bir ödemeyi burada kararlaştıralım.
Muhtarlarımızı, kulağı Bakanlar Kurulunda, ilgili bakanların kapısında bekleyen
insanlar olmaktan kurtaralım diyorum.
Bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Özyürek.
Tasarının tümü üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçeceğiz.
Sayın Çetin, sorunuzu
soracak mısınız efendim?
İZZET ÇETİN Kocaeli) -
Soracağım; ama, Bakan yok.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (BURSA) - Bir sonraki maddede sorun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bilmiyorum Komisyon Başkanımız bilgi sahibi mi; yani, soruya cevap verir mi...
Bakanımız...
BAŞKAN - Efendim, takdir
sizin. Ben, sizin bu yasal hakkınızı veriyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bir
dahaki sefer, bir daha sorarsın.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
mikrofonunuz açık; buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Açık; ama, ben Maliye Bakanımıza yöneltecektim sorularımı, ona göre
hazırlanmıştım; çünkü, Millî Savunma Bakanımızın bu konuya ilişkin cevap
verebilmesi mümkün değil. Maliye Bakanımıza yöneltecektim soruları...
BAŞKAN - Görüşmeler
sırasında bu imkânı veririz efendim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Kaptan,
buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben de Maliye Bakanına
sormak istiyordum; ama -Sayın Bakan da, Millî Savunma Bakanı olduğu için-
soracağım soruların millî savunmayla da yakından ilgisi olduğu kanısındayım.
Birincisi, özelleştirme
kapsamında, şimdiye kadar özelleştirmelerden elde edilen toplam para ne
kadardır?
Sorunun ikinci şıkkı:
Özelleştirme için yapılan masraf ne kadardır?
İkinci sorum: Batık
bankalarda batan paraların toplamı ne kadardır?
İkinci şıkkı: TMSF'nin
tahsil ettiği para toplamı ne kadardır?
Üçüncü şıkkı:
Alınamayacak durumda olan, silinecek durumda olan veyahut da üzerine su
içilecek durumda olan paraların toplamı ne kadardır?
Son şıkkı: Antalya
Kemer'deki bir oteli, 52,5 milyon dolar alacağına karşılık sayan TMSF'nin, bu
oteli 25,3 milyon dolara aldığı, yarısından bile daha ucuza aldığı basına
yansımıştır. Bu gibi satışlardan TMSF'nin zararı ne kadardır? Bunu Sayın Bakana
şunun için soruyorum: Tabiî, bu batan bankalardan para gelmeyince Sayın Bakan,
millî savunmaya da para aktarılamayacaktır, o yönüyle sizinle ilgisi olduğu
kanısındayım. Ayrıca, bu sorularımın cevabını Maliye Bakanından da bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın Neşşar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, Sayın Maliye
Bakanının olup olmamasından ziyade, konunun gündeme gelmesi açısından soruyu
soruyorum, dolayısıyla Maliye Bakanımızın burada olmaması, soruyu sormama engel
değil.
Daha önce de belirtildi,
2005 Malî Yılı Bütçe Kanununda, Anayasa Mahkemesinin değerlendirmeleri uyarınca,
yer almaması gereken hükümlerin arındırılması için böyle bir yasanın
çıkarıldığı gerekçede yazıyor. Fakat, 5 inci maddede, Sağlık Bakanlığına ait
sağlık tesislerindeki dönersermayelerin, aslında boyutunun büyütülmeyip,
tamamen farklı, ayrı, özerk malî işletmeler ve kapsamının da, tümüyle bütün
işlemleri yapacak şekilde genişletilmiş olması, bunun, sağlığın genel anlamda
hizmet sunumunun biçiminin değiştirilmesi anlamını taşıdığı için, bu yasanın,
böyle, bir torba yasa içerisinde değil, yeniden ayrı bir yasa içerisinde
görüşülmesi gerekirdi. Bu konuda Sayın Bakanın görüşlerini alacaktım; bu vesileyle
Meclisin bilgisine sunmuş, altını çizmiş oldum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Neşşar.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de, Sayın Bakanımıza
şu soruyu tevcih etmek istiyorum: Anayasanın 161 inci maddesine göre, bütçe
kanunlarına, bütçeyle ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı
belirtilmektedir. Geçmişte, zaman ekonomisi ve yasama sürecinin kısaltılması
gibi nedenlerle, birtakım düzenlemeler yapılmış ise de, Anayasa Mahkemesinin,
gerek yürütmeyi durdurmayla, akabinde iptal kararıyla, bu noktada, kararları
mevcut. Getirilen tasarıyla bu sorun aşılmış gibi gözüküyor; ama, bu haliyle
de, muhalefet, Anayasaya aykırılığı iddia ediyor. Bu noktadaki düşüncenizi
almak istiyorum, değerlendirmenizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, hemen hemen bütün
arkadaşlarımızı sıkıntıya sokacak bir gerekçeyi soru olarak yöneltmek
istiyorum, müsaade ederseniz.
Şimdi, buna "torba
yasa" denildi "çuval yasa" denildi. Burada, çalışmak isteyen,
yasama görevine katkı yapmak isteyen birçok milletvekili var, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Kanunlar Kararlar Dairesi var, komisyon çalışmaları var, Genel
Kurul çalışmaları var.
Allahaşkına Sayın Bakan,
bunun içerisinde, bütün bir Türk kodeksinde bulunan hemen hemen bütün külliyatı
önümüze alarak, şu gördüğünüz kitapçığa hazırlanmamız gerekiyor; yani, bir 3
üncü madde var, bir 30 uncu madde var, lütfen bakın, (m) bendine kadar gidiyor
ve -benim sayabildiğim 250'den daha da fazla olabilir- birçok kanuna atıf
yapan, onlarda değişiklik yapan, kiminde eksiltme, kiminde ekleme yapan,
düzeltme yapan birsürü müeyyide içeriyor.
Şimdi, bunun... Kanun
tekniği ayrı. Kanun tekniği konusunda sıkıntılar ortak. Ben, belki, sizin
yerinize de bu sıkıntıyı dile getiriyorum; çünkü, ben, katkı yapmak istiyorum,
çalışmak istiyorum, olumlu ve olumsuz yönlerini değerlendirmek istiyorum. Bu,
bu şekliyle, yasama görevini, demin söylediğim çerçevede yapmak isteyen bir
milletvekilinin çalışmasına imkân sağlamayan bir çalışma tarzı.
Bu konuda, Sayın Bakan,
lütfen, özenli davranmak zorundasınız hükümet olarak. Şu anda, siz, yürütme
noktasında görevdesiniz, sizle birlikte çalışan bürokrasiyi, hiç olmazsa,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama görevini yapmak isteyen
milletvekillerine karşı, bu görevini layıkınca yerine getirmek isteyen
milletvekillerine karşı daha uygar, daha saygılı bir çalışma çerçevesine
oturtmanız gerekiyor. Biliyorum, çok ağır eleştiriyorum; ama, bu konudaki
düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan,
cevaplarınızı...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, arz edeyim.
Özelleştirme kapsamıyla
ilgili sorular, tabiî, rakamlara taalluk eden bir husustur. Tasarruf Mevduatı
Fonundaki zararlar ve Antalya'yla ilgili sorular, incelemeyi gerektiren
sorulardır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
yazılı cevap verme hakkınız da var.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Onun için, bunlara yazılı olarak cevap
vereceğiz.
Yalnız, bir hususu
belirtmek istiyorum: Özelleştirme gelirlerinin masraf diye görünen önemli bir
kısmı, halen Özelleştirme İdaresinde bulunan işletmelerin zararının
karşılanmasında da kullanılan paralardır. Yani, diyelim ki, Sümer Holding,
Özelleştirme İdaresi kapsamında, onun zararları da bu gelirden
karşılanmaktadır. Bu sebeple, Özelleştirme İdaresinin gideri fazla görünüyor;
yani, bir ufak bilgi arz etmek istiyorum.
Sağlık Bakanlığı
dönersermayesiyle ilgili konuda da ayrıca inceleyerek yazılı olarak cevap
vereceğim.
Ahmet Beyin Anayasaya
aykırılık hususundaki endişesine elbet Bakanlığımız katılmıştır ve ona göre bu
teklifler hazırlanmıştır.
Sayın Koç "bütün
mevzuat" diyor, dört tane de bizim kanunumuz var, dört madde de Savunma
Bakanlığının ihtiyacı... Çok acil meseleler buraya getirilmiştir. Ümit ediyoruz
ki, tasvibinize mazhar olur ve icranın gündelik, çok acil meselelerini çözmüş
olursunuz.
Arz ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun)- Bu,
Sayın Bakanın söylediğinden çok yasama görevini layıkıyla yapabilme sorunu.
Bütün her şeye vâkıf
olabilmek mümkün değil; bu şekildeki torba kanun mantığı yanlış. Onu söylemek
istiyorum.
BAŞKAN- Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın
Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum
BAŞKAN - Şimdi,
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Karar yetersayısı
arayacağım.
Kabul etmeyenler...
Karar yetersayısı
bulunamamıştır; birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.07
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tasarının
maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunuyorum ve karar yetersayısı da
arayacağım: Maddelere geçilmesini kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 4.2.1924
tarihli ve 406 sayılı Kanunun;
a) Ek 33 üncü maddesinin;
birinci fıkrasında yer alan "işletmek ve ticari faaliyette bulunmak üzere,"
ibaresinden önce gelmek üzere "kablo tv altyapısı üzerinden teknik olarak
verilebilecek her türlü hizmeti sunmak, televizyon yayıncılığı ve uydu platform
işletmeciliğini yürütmek," ibaresi, "Türksat Uydu Haberleşme"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Kablo TV" ibaresi, sekizinci
fıkrasında yer alan "uydu haberleşme" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve
kablo tv" ibaresi, maddenin sonuna onbirinci fıkra olarak "Türksat
A.Ş.’nin, uydu haberleşme ve kablo tv altyapısı üzerinde sahip olduğu mülkiyet
hakkı, görev sözleşmesi süresinin bitiminden sonra da devam eder. Kamu kurum ve
kuruluşları, uydu üzerinden ihtiyaç duyacağı hizmetleri Türksat A.Ş.'den
sağlamak zorundadır." hükmü eklenmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, 1 inci maddeye (b) maddesi olarak geçici madde
eklenmiştir. Yasa tekniği bakımından, önce okunan (a) maddesini müzakere
edeceğiz, sonra geçici maddeyi ayrı müzakere edip, ikisini ayrı ayrı oylayacağız.
1 inci madde üzerinde söz
isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Coşkunoğlu, sizin
kişisel söz hakkınız da var; ikisini birleştiriyorum; süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz 827 sıra sayılı yasa tasarısının, torba yasası olarak da
ifade edilen yasa taslağının 1 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz
aldım.
1 inci maddenin, önce,
niteliği hakkında biraz bilgi vereyim. Biliyorsunuz, Türk Telekomu
özelleştirmek, siyasetin de ötesinde, bir tutku haline geldi ülkemizde ve bu
özelleştirme yolunda bazı yasalar çıkarıldı. Bu yasalar çıkarıldıktan sonra
fark edildi ki, Türk Telekomun kablo TV sistemini, altyapısını satmanın çeşitli
sakıncaları var. Böylece, bu maddeyle, Türk Telekom özelleştirilirken daha önce
çıkarılan bir yasayla uydular özelleştirme dışında tutulmuştu, şimdi de kablo
TV altyapısı özelleştirmenin dışında tutuluyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, hükümetin sık sık yaptığı bir dizi hatanın bir benzerini tekrar
yaşıyoruz. Bunlar çok gayri ciddî hatalardır. Birincisi, şimdi değiştirmekte
olduğumuz bu yasa -ki, bu, 5189 sayılı Yasadır- tartışılırken, 10 Haziran 2004
tarihinde Mecliste bu yasa tartışılırken, Türk Telekomun özelleştirilmesi
yasası tartışılırken, ben, Sayın Bakana, Sayın Ulaştırma Bakanına - Meclis
tutanaklarından okuyorum- aynen şu soruyu sormuştum: "Kablo TV şebekelerinin
yatırımları, 1997 yılından bu yana, Türk Telekom Anonim Şirketiyle Gelir
Paylaşımı Sözleşmesi imzalamış 6 özel şirket tarafından yapılmakta. Eğer, bu
şirketler bir mülkiyet hakkına sahipse, olası bir özelleştirmenin sonucunda
çıkabilecek hukukî sorunlar üzerine sizden bilgi rica ediyorum. Kaldı ki, bu
şirketlerden bir tanesi, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devredilmiş durumda.
Bu, ek bir sorun yaratacak mıdır?" 10 Haziran 2004 tarihinde Sayın Bakanın
yanıtı da "hayır, öyle bir sorun yoktur. Biz, kablo TV'yi de özelleştirme
kapsamı içerisinde satacağız" olmuştur. Bunun üstünden altı yedi ay geçiyor,
kablo TV'nin ihaleye çıkarılmasının sakıncaları anlaşılıyor ve bizim şu anda
tartıştığımız madde de, işte, budur; yani, yine yapılmış olan bir yanlışın
sonradan düzeltilmesidir. Üstelik, bu yanlış yapılırken, yer yer iddia
ediliyor, Cumhuriyet Halk Partisi sadece eleştiriyor, öneri getirmiyor,
deniliyor. Hayır; işte, biz, o zaman bu öneriyi getirmiştik. Bu kablo TV'nin
özelleştirme ihalesinin dışında kalması gerektiğini anlatmaya çalışmıştık,
söylemeye çalışmıştık, laf dinletememiştik. Aradan altı yedi ay geçtikten
sonra, bizim söylediğimiz noktaya gelinmiştir bu 1 inci maddede. Olay budur.
Bu, gayri ciddidir. Bu gibi patinajların birçok örneği vardır. Bu konuda, siz
AKP milletvekillerinden, hükümetinizi uyarmanızı, hem bir yandan Cumhuriyet
Halk Partisinden eleştiri ve önerilere kulak asmıyorsunuz, ondan sonra o
noktaya geliyorsunuz diye sormanızı öneriyorum, bu gayri ciddîliğin hükümet
tarafından giderilmesi amacıyla.
İkinci konu: Şimdi, Kablo
TV, özelleştirme kapsamı dışında tutuluyor; ihaleye çıkarılmıyor. Kablo TV'de
durum nedir? Kablo TV, o kadar değerli bir altyapıdır ki, o değer, o kablonun
kendisi değildir, o kablonun içerisindeki fiber veya başka malzeme değildir; o
kablonun üstünden verilecek hizmetlerdir, o kablonun yaratacağı katmadeğerdir.
Bu nasıl olur; bu, o kablonun işletilmesi, o kablo üzerinden hizmet verecek
olan şirketlere lisansların verilmesi, yetki belgelerinin verilmesi... Bu
sayede olur.
Bunlar, sürekli olarak
geciktirilmektedir. Sözümona, 1 Ocak 2004 tarihi itibariyle Türk Telekomun
vermekte olduğu tüm hizmetler rekabete açılacaktı, serbestleştirilecekti. Hâlâ
bu tamamlanmamıştır ve hâlâ programın gerisindeyiz; hâlâ yetkilendirme
yapılmamıştır, baştan planlananlar yapılmamıştır ve gecikme olmaktadır.
Neden bunlar; bunlar,
artık bir tutku haline gelmiş olan "Türk Telekomu bir özelleştireyim"
çabasının sonucu. Bunu, artık Türk Telekomu özelleştirmeyi bir amaç haline
getirmişiz, bir araç değil.
Bunun çok ciddî
sakıncaları var. Türk Telekomun özelleştirilmesinde son derece ciddî sakıncalar
var. Bu sakıncaları yeri geldikçe açıkladık; fakat, zaman içerisinde bu
sakıncalarımızı pekiştirecek gelişmeler de oldu.
Bakın, Türk Telekomun
özelleştirilmesini savunan bir yetkili -isim vermek istemiyorum- üst düzey
bürokrata, bu konuda yetkin bir bürokrata -kaynağı veririm; 7 Şubat 2005'te
Radikal Gazetesinde yapılan bir söyleşi var- "Neden özelleştirmek istiyorsunuz"
diye soruluyor. Yanıtlar, aynen okuyorum: "Bizimle ilgilenen şirkete
baktığımız zaman, onların yatırım yaptığını görüyoruz; hiç durmadan yeni ve
kârlı alanlara yatırımlar yapıyorlar, sürekli büyüyorlar; ama, Türk Telekomun böyle
bir stratejisi olmamış."
Şimdi, bu nasıl
"olmamış" oluyor; yani, olup da tepeden düşmüyor ki bu strateji?!
Stratejiyi hükümet yapar, bir Telekom bilişim stratejisi olur ülkede. Bunlar,
öyle olmaz, yapılır arkadaşlar, birileri yapar bunu, sorumlu olanlar yapar
bunu. "Stratejisi olmamış" diyor değerli yetkilimiz.
Hükümetin bir Telekom...
Çağımızın en önemli teknolojik gelişmesi olan iletişim teknolojilerinde bizim
herhangi bir stratejimiz yok -işte, yetkin bir ağız- ve bu stratejimizin
olmamış olmasını, bir özelleştirme gerekçesi olarak sunabiliyoruz. Bu, bir
acziyet değil midir? Bir ülkenin, bir hükümetin, kendi ülkesinde, dünyanın şu
anda yaşadığımız çağda en önemli teknolojisi üzerine bir stratejisi olmaması
bir zafiyet değil midir?! Bu zafiyet özelleştirmeyle mi giderilir?!
Devam ediyorum, yine aynı
yetkin kişinin, aynı tarihli Radikal Gazetesindeki söyleşisinden; şikâyetleri,
niye özelleştirme olsun: "Ben, bir hizmeti verebilmek için bir ihale
yapıyorum, ihalenin sonuçlanması dokuz ay alıyor. Kamu İhale Kanununa tabi
olmayan özel sektör bunun kararını bir günde verir, en geç üç ayda da hizmete
sokar."
Şimdi, İhale Yasasında
dokuz ay alıyormuş; onun ayrıntısına girmeyelim.
Değerli arkadaşlarım, 1
Ocak 2004'te bütün dünyaya ilan etmişiz biz Telekom sektörümüzü
serbestleştireceğiz diye. 1 Ocak 2004'te serbestleştirilmiş olması gereken
Telekom hizmetlerinin, aradan onbeş ay geçtiği halde, hâlâ bunu yapamamış olan
bir hükümet var, hâlâ bu serbestleşmeyi gerçekleştirememiş olanlar var; ondan
sonra, biz, İhale Yasasında dokuz aylık bir gecikmeden şikâyet ediyoruz. O
gecikmeden şikâyet de haklı, ona ben bir şey demiyorum; ama, bundan şikâyet edenin
bunu şikâyet etmeye hakkı olması gerekir diye düşünüyorum, öyle bir hak da
görmüyorum.
Türk Telekomu
özelleştirmenin benim anlayamadığım bir tutku haline gelmiş olması için bir
belge daha okuyacağım size. Yalnız, şunu bir açıklamak istiyorum: Özelleştirme
ile rekabet arasında telekom gibi bir sektörde bir ilişki yoktur. Özelleştirmeyi,
illa, işte, rekabete açacağız, daha verimli işletme, şu bu diye satmaya
uğraşıyoruz bu fikri. Hiç ilgisi yoktur özelleşme ile rekabet ve kaliteli
servis arasında. Örnek olarak; hepinizde cep telefonu var. Cep telefonunda üç
tane şirket kıyasıya rekabet ediyor. Cep telefonunda servisler, hizmetler
oldukça iyi. Peki, biz, bu cep telefonunda neyi, kime sattık, neyi
özelleştirdik de bu duruma geldik; ne özelleştirildi, ne, kime satıldı; hiçbir
şey satılmadı, hiçbir şey özelleşmedi. Yani, havadaki frekansı mı sattık ona
buna; hayır. Ne yaptık; izin verdik, ruhsat verdik, sen firma kurabilirsin, ben
de senin firmanı gözlerim -yani, kurallara uygun mu çalışıyor- al, kur
şirketini dedik. İşte, üç tane şirket, kıyasıya rekabet içerisinde, bayağı da
güzel servis, hizmet üretiyor; hiçbir şey özelleşmedi. Yani, özelleştirme ile
rekabeti, verimli çalışmayı, hizmet sunmayı birbirine karıştırmayalım. Bu kafa
bulanıklığını yaratanların bir maksadı olması gerekir gibi bir artniyet aramak
durumundayım; çünkü, ikisi arasında hiçbir ilişki yok. Kabloyu satmışsınız...
Yahu, o telleri adam alıp evine götürmeyecek ki, onun üzerinden hizmet verecek.
Ee, verin izin, versin; verin izin, yapsın hizmeti zaten; verin ruhsatı. Genel
izin var, ruhsat var, yetkilendirme var, bunların çeşitli kategorileri var;
verin, rekabet etsin firmalar. İlla bunu satacağım kaygısı, tutkusu nereden
kaynaklanıyor? Hiçbir rasyoneli yok, hiçbir rasyoneli yok.
Zaten, bakın, Almanya, Fransa,
birçok büyük ülkede, hâlâ yüzde 50'den fazlası devletin elindedir, kamunun
elindedir; çünkü, teknolojik bakımdan stratejik bir özelliği vardır telekom
altyapısının; bir ülkenin teknolojisinin gelişmesi yönünde, çok büyük stratejik
önemi vardır. Bunun farkında olan ülkeler farklı bakıyor bu olaya, öyle, haraç
mezat satılması gerekir diye bakmıyor.
Şimdi, Özelleştirme
İdaresinin resmî dokümanı -web sayfasından erişebilirsiniz- "Türk
Telekomünikasyon Anonim Şirketinin Satışa Çıkarılması. "Bakın, ne yazıyor
burada; Özelleştirme İdaresi Türk Telekomu satarken; yani, satmak için verdiği
ilanda ne yazıyor: "Ayrıca, bu süreçte -yani, şu ana kadar, son aylarda
olanlar- Türk Telekom özelleştirmesine yönelik birçok olumlu düzenleme hayata
geçirilmiştir." Tekrar okuyorum: "Türk Telekom özelleştirmesine
yönelik birçok olumlu düzenleme..." Bakalım bu olumlu düzenlemeler
nelermiş:
"1.
Yabancılara yönelik sermaye sınırlamasının kaldırılması ve altın hissenin
kapsamının daraltılması."
Yani, biz Türk Telekomu
yabancılara daha fazla açarak olumlu bir iş yapmışız.
Değerli AKP
milletvekilleri, 21 inci Dönem Hükümeti, Türk Telekomun yüzde 45'ini
yabancılara satmaya ilişkin bir yasa çıkarırken, şimdi aranızda olan ve
sizlerin önde gelen isimleri, bunu "uluslararası sermayeye peşkeş
çekmek" olarak nitelemişti. Bu da tutanaklarda vardır. Şimdi, bugün, biz,
bunu yabancılara daha çok açacağız diye... Şimdiki yasada yüzde 95'ine kadar
yabancılara satılabiliyor. İşte, bakın, olumlu... Kimin için olumlu bu?
Özelleştirme İdaresi bu olumlu tanımını kimin için yapıyor; Türkiye için mi?..
2 nci madde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Coşkunoğlu, lütfen tamamlayın efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum.
Peki, 2 nci maddeyi de
okuyayım; 2 nci ile 3 üncüyü hızlı okuyayım.
2 nci madde: "Türk
Telekomun sorunlu alacaklarına ilişkin düzenlemenin gerçekleştirilmesi,
şirketin yüzde 100'ünün satılabilmesinin mümkün kılınması." Bunlar
olumluymuş!
Değerli arkadaşlarım,
bunlara Türkiye açısından bakılırsa, Türkiye'nin iletişim teknolojileri
açısından bakılırsa, ben, burada olumlu bir şey görmüyorum. Bu, satın almak
isteyen açısından bakılırsa olumlu -belki- olabilir; ama, Özelleştirme İdaresi
kimin açısından olumlu olarak bakıyor bu süreçlere, onu da, dehşetler
içerisinde, burada izliyorum.
Sözlerimi kapatırken,
tekrar ediyorum: Birincisi, patinaj yapılmıştır. Geçen sene haziran ayında
bizim söylediğimiz... Biz, bu maddeye olumlu oy vereceğiz; çünkü, bizim
söylediğimize gelindi; fakat, o zamanki uyarılarımız dikkate alınmadı.
Cumhuriyet Halk Partisi, öyle, muhalefet yapsın diye yapmıyor; olumlu, yapıcı
eleştirilerle geliyor; dikkate alınmıyor. On ay sonra bizim söylediğimiz
noktaya gelindi; bir.
İkincisi, hatadan
dönüldü. Umuyorum, bu özelleştirme saplantısından ve tutkusundan da dönülür,
Türk Telekomun altyapısı bir an önce serbestleştirilir, rekabete açılır,
verimli, etkin bir hizmet buluruz, haraç mezat satma sevdasından kurtuluruz.
Hepinize saygılar sunar,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Şahsı adına söz isteği
var.
Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, öncelikle, bu kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerimi
ifade etmek istiyorum.
Bu kanun tasarısı, tam 48
adet kanunda değişiklik yapan bir kanun tasarısı. Herhangi bir milletvekilimiz
bu tasarıyla getirilmek istenilen hususları öğrenmek istediği takdirde, 48 adet
kanunu masasının üzerine koyacak ve bu kanun tasarısındaki değişiklikler ile bu
48 kanunu karşılaştırarak, ne yapılmak istenildiğini öğrenecek.
Ben, iki gündür, bu kanun
tasarısını, bu şekilde incelemeye çalışıyorum; ama, sizlere temin ederim ki,
bunun altından kalkmak mümkün değil. Hilkat garibesi gibi bir kanun tasarısı
Meclisin gündemine getirilmiş. Ben iddia ediyorum ki, Sayın Maliye Bakanı da
dahil olmak üzere, hiçbir milletvekili bu kanun tasarısıyla ne getiriliyor, ne
götürülüyor, bunun farkında değil; çünkü, 48 tane kanunu inceleyeceksiniz,
araştıracaksınız, bu kanun tasarısıyla karşılaştıracaksınız ve daha sonra
yapılmak istenilen değişikliklerin ne olduğunu anlayacaksınız.
Genel gerekçeyi okudum.
Genel gerekçede sadece bütçe kanunlarındaki Anayasaya aykırılıktan dem
vurularak, böyle bir kanun tasarısı hazırlandığı söyleniyor; ancak, bu, üç beş
maddeyi geçmez. Yani, genel gerekçe bile, bu kanun tasarısının hangi saiklerle
hazırlandığı konusunda yeterli bir ipucu vermiyor.
Bu öyle bir kanun
tasarısı ki, birbirleriyle hiç ilgisi, bağlantısı olmayan birçok kanun
maddesinin bir araya getirilerek ortaya konulmuş olan bir kanun tasarısı. Öyle
garip hükümler var, öyle milletten ve milletvekillerinden kaçırılmaya çalışılan
hükümler var, maddeler var; biraz sonra geleceğim. Ben, üzülerek, bu kanun
tasarısını bu Meclisin huzuruna -bazı maddelerini zikredeceğim- kimin
getirdiğini burada Sayın Maliye Bakanına sormak istiyorum. Hele bir 19 uncu
madde var sayın milletvekilleri... Buradan soruyorum Sayın Maliye Bakanına: Bu
19 uncu maddeyi bu kanun tasarısının içerisine kim yerleştirdi Sayın Maliye
Bakanım? Lütfen, benim konuşmamdan sonra gelin, bu kürsüden, bu 19 uncu maddeyi
bu kanun tasarısının içerisine kim yerleştirmişse, bunu burada zikredin; ama,
ben burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir milletvekili olarak şunu
söylüyorum ki, bu 19 uncu madde bu Meclisten geçmez arkadaşlar. İddia ediyorum
ki, 19 uncu madde bu Meclisten geçerse, bu Meclisin milletin Meclisi olmadığı
ortaya çıkar. Biz, eğer Tokat'ta bir sigara fabrikasında yapılan ihaleyi...
Yeni makineler verilmesi gereken bir ihalede -günlerdir gazetelerde tefrika
halinde yayımlanıyor- eski makineleri Tokat Sigara Fabrikasına yeni makine diye
vermeye çalışanları kurtarmaya çalışan bir madde Meclisin huzuruna
getiriliyorsa, bu Meclis, kararlı bir şekilde, asil bir şekilde, 19 uncu
maddeyi buradan geçirtmeme noktasında çok kararlı davranmak durumundadır
arkadaşlar.
Hele hele bu 19 uncu
maddenin yürürlük tarihine dikkatinizi çekmek istiyorum. Yürürlük tarihi
1.10.2004; yani, beş ay öncesinden itibaren yürürlüğe girecek. Yine Sayın
Maliye Bakanına soruyorum: Bunun hikmeti sebebi nedir Sayın Bakanım? Niçin bu
madde beş ay öncesinden geçerli olmak üzere yürürlüğe giriyor? Siz kimi
kurtarmaya çalışıyorsunuz? Fakir fukaranın, garip gurebanın haklarını
Tokat'taki bir sigara fabrikasına -eldeki raporlar şimdi onu gösteriyor- eski
makineleri yeni makine diye satmaya çalışan müteahhitleri mi kurtarmaya
çalışıyorsunuz?
Sayın AK Partili
milletvekillerine buradan bir kez daha sesleniyorum: Ne olur bu 19 uncu maddeyi
iyi okuyun arkadaşlar. Bu 19 uncu madde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET SARI (Osmaniye)-
Geçmeyecek.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)-
Geçmeyecekse, çok güzel. Ben de onu istiyorum zaten; ama, merak ediyorum, bu 19
uncu maddeyi, bu kanun tasarısının içerisine kim yerleştirdi arkadaşlar?
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Ben yerleştirdim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
sözlerinizi tamamlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum.
Sayın milletvekilim
oradan diyor ki: "Ben yerleştirdim." O zaman, Sayın Milletvekili,
gelin, bu kürsüden, bunun hesabını bütün milletin huzurunda verin; hangi
gerekçeyle bu 19 uncu maddeyi bunun içerisine yerleştirdiğinizi, geliniz, buradan,
bu kürsüden millete ifade ediniz. Bunun altından kalkamazsınız sayın
milletvekilleri; İktidar Partisi de bunun altından kalkamaz; bunu getiren eğer
sizseniz Sayın Milletvekili, sizin de, bu kanun tasarısındaki bu maddenin altından
kalkmanız mümkün değil.
Sayın Başkanım,
müsaadenizle, bir iki cümle daha söylemek istiyorum. Daha söylenecek çok şey
var; ama, ben birçok maddede söz aldım, o maddelerde de bu hususları dile
getirmeye çalışacağım; ancak, şunu ifade etmek istiyorum ki, bu kanun tasarısının
içerisinde -çok açık ve net bir şekilde söylüyorum- yine Anayasaya çok aykırı
hükümler var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Göreceksiniz, iddia ediyorum, bu kanun tasarısı buradan geçerse, mutlaka,
Sayın Cumhurbaşkanından, bir kez daha görüşülmek üzere, mutlaka, bu Meclise
geri gönderilecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Çetin, soru soruyor
musunuz?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet.
BAŞKAN - İzzet Bey,
buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkanım, biraz evvel, tasarının tümü üzerinde görüşmeler yapılırken,
Maliye Bakanımız burada olmadığı için soru sorma hakkımı buraya bırakmıştım.
Belki, maddeyle ilgili değil, ama, yasanın bütünüyle ilgili olduğu için,
aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.
BAŞKAN - Yalnız,
zamanımız dar; kısa...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Tabiî, bu zamanı, herhalde, bir öncekinde biraz değerlendirme imkânı verirsiniz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Cihaz verirse
olur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakanım, bu kanuna, konuşmacı arkadaşlarımızdan ya da iktidar, muhalefet
milletvekillerinden "torba kanun" diyen oldu, "çuval
kanun", “harar kanun", “hilkat garibesi kanun" gibi benzetmeler
yapıldı. Tabiî, bunun altında yatan neden, bu kanunun pek çok yasaya, kanun
hükmünde kararnameye atıfta bulunması. Ben, çok somut olarak, kaç kanunda ve
kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören bir tasarıyla karşı karşıyayız?
Bu bir.
İkincisi: Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yasama tarihinde 32 maddelik bir kanunun görüşmelerinde
şimdiye kadar altkomisyonda 52, Plan ve Bütçe Komisyonunda 29 değişiklik
önergesi verilerek, üzerinde bu kadar çok oynanılan bir tasarı şimdiye kadar
Meclis gündemine gelmiş midir?
Üçüncü sorum: Siz, âdeta
"devletin elinde ne varsa, her şeyi elden çıkaracağım; ucuz-pahalı,
yerli-yabancı, yargıdan dönerse de farklı olmaz, babalar gibi satacağım"
diyerek, Osmanlıdan günümüze mal ve hizmet üreterek ülkemizin bugünlere gelmesine
önderlik etmiş kurumları satma sevdasındasınız. Tabiî, uygulanan politikalar,
ikibuçuk yıldan beri gösteriyor ki, borç politikaları, borcu borçla çevirme
politikaları. Bir an için bütün kamu kuruluşlarını elden çıkarsanız bile, borcu
kapatmaya yetmeyeceği açık. Diyelim ki, yetti, hepsini de elden çıkardınız,
satacak kamu kurum ve kuruluşu da bulamayınca, neyi satmayı düşünüyorsunuz?
Siz, neden, vergiyi tabana yayma, kayıtdışı ekonomiyi kayda alarak ve üreterek
devletin finansman ihtiyacını karşılama yerine, özelleştirmeyi vergilemenin
yerine ikame ediyorsunuz? Neden, bu yasa tasarısıyla yeşilkartlı ve 65 yaşını
doldurmuş muhtaç yurttaşlarımızdan ilaç bedelinin yüzde 20'sini almayı
tasarladınız?
Sosyal devleti tahrip
etme, IMF ve Dünya Bankası gibi dünyanın tefeci kuruluşlarına muhtaç olma
ötesinde, AKP olarak, hükümet olarak, Maliye Bakanı olarak bir finans
politikası neden düşünmüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya)-
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, kablolu TV
hizmetlerinin Türksat'a devriyle birlikte hizmetlerin genişleyebileceğini
düşünüyor musunuz?
Devirle birlikte internet
ve buna benzer hizmetler de alınabilecek midir?
Son sorum: Türksat
uydularından da kablo TV noktasında faydalanma olabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın ışık.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun
efendim.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) -
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.
Konuşmamda da ifade
ettiğim gibi, Meclis Genel Kurulunda 10 Haziran 2004 Perşembe günkü görüşmeler sırasında
ben -tutanaklarda da sabittir- Sayın Ulaştırma Bakanına, aslında özelleştirme
yapılmamasını; ama, yapılacaksa da, bu kablo TV'nin özelleştirme kapsamı
dışında kalması gerektiğini söylemiştim. O zaman buna olumlu yanıt verilmedi.
Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra hükümet bizim söylediğimiz noktaya geldi.
Bu gibi patinajları yapmaya devam etmemek için Sayın Bakan herhangi bir şey
düşünüyor mu? Bu bir.
İkinci sorum da, yine,
bu, Telekom özelleştirmesiyle ilgili, Sayın Ulaştırma Bakanının bir sözüdür;
ama, özelleştirme taraftarı olarak size de sorabilirim. Sayın Ulaştırma Bakanı
aynen medyaya şöyle demişti. Belki aynen değil; ama, kelimesi kelimesine olmasa
da şöyleydi: "3-4 maddelik yasayı Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti
nedeniyle Meclisten ancak iki üç haftada geçirebiliyoruz, ondan sonra Sayın
Cumhurbaşkanından veto yiyoruz, ondan sonra da Allah'ın emri..." Aynen bu
tabiri kullanmıştı "... Anayasa Mahkemesine gidiyor."
Sayın Bakan, yani,
protokol sırasına göre önce Tanrıyı, sonra Cumhurbaşkanını, daha sonra da
Cumhuriyet Halk Partisini karşınıza almış görünüyorsunuz. Bu çabanızda devam
etmeye kararlı mısınız? Bunu da soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sorulara cevap vermek
üzere, buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Çetin "burada
kaç kanunda ve kaç kararnamede değişiklik yapıldı" diye soruyor.
Şu anda onun ne kadar
olduğunu tam bilemiyorum; ama, arkadaşlarımın teknik çalışmasının neticesinde
kendisine burada ne kadar değişiklik yapıldığını yazılı olarak bildireyim.
Bu kadar değişiklik
yapmayı, bu kadar önerge vermeyi, Sayın Çetin, sanki Türkiye Büyük Millet
Meclisine bizim herhangi bir şeyimiz varmış gibi, emrimiz olabilirmiş gibi
yahutda herhangi bir tavsiyemiz olabilirmiş gibi algılıyor; ama, Türkiye Büyük
Millet Meclisi milletin hür iradesinin teşekkül ettiği yerdir. Dolayısıyla, bu
Meclis, bu çatı altında, gelen kanunlara önerge de vermek Büyük Millet
Meclisinin hakkıdır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Komisyonlar da var!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Değişiklik yapmak da Büyük Millet Meclisinin hakkıdır ve
Büyük Millet Meclisinin bu fonksiyonlarına hiç kimse bir sınır getiremez; o
bilinsin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Komisyonlarda değişiyor.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, komisyonda çalışanlar da Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli üyeleridir, burada Genel Kurulda olanlar da Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleridir; milletin iradesini burada temsil
ediyorlar; istedikleri değişiklikleri yaparlar; kimse buna bir şey diyemez.
Onun için, bu düşünceyi bir defa katiyen kafamızdan çıkaralım.
İkincisi; ben her şeyi
satacağım, efendime söyleyeyim, ne önüme gelirse satacağım... Bakınız,
geldiğimiz günden beri bir şey anlatmaya çalışıyoruz. Etrafınıza bakın,
Türkiye'nin etrafına bakın, Avrupa'ya, gelişmiş ülkelere bakın, efendim, gelişmekte
olan ülkelere bakın; özelleştirme sorununu herkes halletti, herkes bu problemi
çözdü.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Vazgeçtiler Sayın Bakan, vazgeçtiler...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Daha hâlâ, özelleştirmenin karşısında...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yağmalama yapan olmadı.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, yağmalama yapan kimdir?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Balıkesir SEKA...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Burada her şey, açık seçik, milletin gözü önünde teşekkül
ediyor...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
İzmir Limanı...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - ... milletin gözü önünde cereyan ediyor kanunlara uygun
ve şeffaf vaziyette; fakat, siz, özelleştirmeye karşı olduğunuz için, buna
çeşitli şeyler getirmeye çalışıyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Bakan, TÜPRAŞ'ı kaça satıyordunuz, şimdi kaç ediyor?
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Ereğli'yi niye özelleştirmiyorsunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - TÜPRAŞ'ı da çıkarırız ihalelere, kaç para verirlerse ona.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Şimdi kaça gidiyor Sayın Bakan, kaça satıyordunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, işte, bizim farkımızı
iyi anlayamamanın derdi bu.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Balıkesir SEKA'yı kaça verdiniz Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, 17 Aralığı bir hatırlayın; 17 Aralıktan önceki
Türkiye'ye bakın, 17 Aralıktan sonra Türkiye'ye bakın; Türkiye'nin güven ve
itibarı artmıştır, Türkiye'deki bütün kuruluşların fiyatları artmıştır.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Kıbrıs da satılmıştır bu arada.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Bakan, Ereğli'yi biraz anlatın, Ereğli'yi...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sırası gelince Ereğli'yi de anlatırız.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir
dakika...
Sayın milletvekilleri, ne
zamandan beri karşılıklı diyalog var?... Lütfen... Başkanlığa da saygı duyalım.
Bakan anlatıyor, sizin söyleyeceğiniz bir şey varsa, söz hakkınız var. Lütfen
arkadaşlar...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Ben sizi dinledim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Bakan da Genel Kurula hitap etsin.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - İkincisi, bu özelleştirmeyi, lütfen, içinize sindirin;
Türkiye'nin geleceğidir bu, evlatlarımızın geleceğidir. Bunu içinize sindirin;
bunu kabul edin; gerçeklerden kaçmayın.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
İşsizleri yerleştirin, Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - İkincisi, bakınız...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz doldu; geri kalanlara yazılı cevap verebilirsiniz.
Teşekkür ediyorum.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Peki Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini de tamamladıktan sonra, şimdi, madde
üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 1 inci maddesine aşağıdaki bendin (a)
bendi olarak eklenmesini ve diğer bentlerinin buna teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Mustafa Ataş |
Yahya Akman |
|
Ankara |
İstanbul |
Şanlıurfa |
|
Recep Koral |
Halil Ürün |
Mehmet Kılıç |
|
İstanbul |
Konya |
Konya |
a) Ek 17 nci maddesinin
son fıkrasında yer alan "Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan"
ibaresi "Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bağlı olduğu Bakan"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Takdire
bırakıyorsunuz.
Hükümet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bilindiği üzere, 4/2/1924
tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununa 27/1/2000 tarihli ve 4502
sayılı Kanunun 11 inci maddesi ile eklenen değişik Ek 17 nci maddesinin son
fıkrasında "Yukarıda anılan Bakanlar Kurulu kararlarında belirtilen
esaslar çerçevesinde her türlü satış işlemlerinde, satılacak hisselerin
mülkiyetinin devrine ilişkin sözleşmeleri ve diğer anlaşmaları ve gereken
belgeleri imzalamaya, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan veya yetki
verdiği temsilci yetkilidir." hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan 24/11/1994
tarihli ve 4046 sayılı Kanunla özelleştirme uygulamalarına ilişkin esas ve
usuller düzenlenmiş olup, bu kapsamda, kuruluşların satış, kiralama, işletme
hakkı devri ve işin gereğine uygun sair hukukî tasarruflarla gerçek ve/veya
özel hukuk kişilerine devredilmesi konularında nihaî devir işlemlerini
onaylamak yetkisi Başbakanın başkanlığında kurulmuş olan Özelleştirme Yüksek
Kuruluna aittir. Başbakanın 4046 sayılı Kanun kapsamındaki yetkilerini bir
Bakan vasıtasıyla kullanabileceği hükme bağlanmıştır.
Bu çerçevede kamudaki
özelleştirme uygulamalarında bütünlüğü ve yeknesaklığı sağlamak bakımından Türk
Telekomünikasyon A.Ş'nin hisselerinin mülkiyetinin devrine ilişkin
sözleşmelerin, diğer anlaşmaların ve gereken belgelerin Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının bağlı olduğu Bakan tarafından imzalanmasını teminen gerekli düzenleme
yapılmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen önerge doğrultusunda 1 inci maddenin okutulan bölümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddenin (b)
bendini, geçici maddeyi okutuyorum:
b) Geçici 9 uncu
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 10.-
Türk Telekomun, ortak yerleşim alanları ve kablo tv şebekesinin içinden geçtiği
ortak altyapı tesisleri hariç olmak üzere, kablo tv hizmet ve altyapısıyla
ilgili, tüm taşınır ve taşınmazları, her türlü teçhizat, araç, gereç, malzeme,
yazılım ve donanımları, her türlü fikrî ve sınaî hakları ile sair hak, alacak
ve borçları, her türlü sözleşmeleri ve kredi anlaşmaları ile leh ve aleyhe
açılmış ve açılacak olan davaları, icra takipleri ve halen yürütülen veya
sonuçlandırılan tüm idarî inceleme ve soruşturmaları, bütün hak, borç, alacak,
yetki ve yükümlülükleri ile birlikte Türksat A.Ş.'ye devredilir. Devir
işlemleri üç ay içerisinde yapılacak protokoller ile sonuçlandırılır. Bu
protokollerde, Türk Telekomun, yedekleriyle birlikte devrettiği kablo tv
altyapısı ile Türksat A.Ş. tarafından 2005 yılı sonuna kadar tesis edilecek
kablo tv altyapısı için Türksat A.Ş.'ye ortak yerleşim ve tesis paylaşımını
Türksat A.Ş.'nin görev sözleşmesi süresince ücretsiz olarak sağlayacağına,
ortak yerleşim alanları ile müşterek kablo tv altyapı tesislerinin ne şekilde
paylaşılacağına ve bu altyapının bakım ve işletmesinin ne şekilde
yürütüleceğine ilişkin hükümlere de yer verilir. Bu madde kapsamındaki bütün
devir, temlik ve intikaller ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenecek her
türlü sözleşme, protokol ve kağıtlar, gelir ve kurumlar vergisi dahil her türlü
vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerden müstesnadır.
Türk Telekomun iş
mevzuatına tâbi bulunan personelinden istekli bulunanlar, ek 33 üncü
maddesindeki usûl ve esaslara uygun olarak Türksat A.Ş.'ye devredilir. Bunlar
hakkında ek 33 üncü madde hükümleri uygulanır.
Kurum ve Türksat A.Ş.
arasında, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki ay içinde
bu Kanuna ve Kurum düzenlemelerine aykırı olmayacak şekilde, görev
sözleşmelerinde gereken değişiklikler yapılır. Bu süre zarfında görev
sözleşmelerinde gereken değişikliklerin yapılmaması halinde Kurum, 2 nci
maddenin (f) fıkrasındaki yetkilerini kullanır. Değiştirilen görev
sözleşmeleri, Danıştayın en geç iki ay içerisinde düşüncesini bildirmesini
müteakip, taraflar arasında imzalanmak suretiyle yürürlüğe girer. Türksat A.Ş.
ve Türk Telekomun ana sözleşmelerinde, bu maddeye göre yapılması gereken
değişiklikler bir ay içerisinde tamamlanır.
Türk Telekom tarafından
Türksat A.Ş.'ye devredilecek aktif ve pasif değerler arasındaki menfi fark,
Türk Telekom tarafından Hazine Müsteşarlığı adına borç olarak kaydedilir. Bu
tutar, Türk Telekomun 2004 yılı gelirlerinden 2005 yılında Hazineye aktarılması
için belirlenen temettü tutarına halel gelmeksizin dağıtılacak ilk temettü
alacağına mahsup edilmek suretiyle tasfiye edilir. Türksat A.Ş. tarafından
devralınan aktif ve pasif değerler arasındaki müspet fark ise Hazine Müsteşarlığının
payı olarak Türksat A.Ş. sermayesine eklenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç.
Buyurun Sayın Koç. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ
(Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, biraz önce
verdiğiniz bir cevapta "Parlamento her şeye hâkimdir, istediği yasaları
buradan çıkarır" dediniz. Bu mantık, iktidara geldiğiniz günden bugüne
kadar, hep sizi yanlışa sürüklüyor. Parlamento çalışır; ancak, Anayasaya bağlı
olarak, Anayasa kurallarına bağlı olarak çalışır. Bunlara da dikkat etseniz,
Parlamentonun zamanı bu şekilde israf edilmez.
Yine bir cevabınızda
özelleştirmeye değinip "siz özelleştirmeye karşısınız" diye sürekli
tekrarlıyorsunuz. Bunları geçmiş dönemlerde de yaşadık. Bizler hep buradan ilan
ediyoruz; biz özelleştirmeye değil, özelleştirilecek bazı kuruluşlara karşıyız;
ancak, biz, yağmaya karşı olduğumuzu defalarca dile getirdik. Bundan önce de,
Türkbank ihalesinde, Türkbankın özelleştirilmesinde aynı konuyu tartıştık ve o
dönemde de söyledik; bir yağma var, bir soygun var, bir hortum var... O dönemde
de, Türk Milletinin kafasını çelmek için başka şeyler söylendi. Bunları
bırakıp, burada doğru çalışmaya bakalım.
Yine geçtiğimiz günlerde
bir yasa çıkardınız, öğrenci affı dediniz. O yasada, Cumhuriyet Halk Partisinin
uyarıları oldu; bu aftır, gerekli çoğunluğu sağlayın yapın, yoksa geri döner
dedik; ama, dinlemediniz, çıkardınız ve bu Parlamentonun zamanını çaldınız.
Bugün de, buna benzer bir
kanun çıkıyor. Bu kanunu anlamak da mümkün değil. Ben, Parlamentoyu yirmi
yıldır izlerim, yakından takip ederim, bu Parlamentoya bu şekilde bir kanunlar
dizisinin geldiğine hiç şahit olmadım. Bakana soruyoruz, kaç kanun
değiştiriyoruz burada, kaç kanun hükmünde kararname değiştiriyoruz diyoruz,
Bakan da bilmiyor! Bu çalışmayla, doğal olarak, bir sonuç alamayız.
Bu aşamada maddeyle
ilgili görüşümü açıklamak istiyorum. Kablo TV'yi Türk Telekomdan Türksata
devrediyoruz. "Devredilsin, bazı zorluklar var, o nedenle
devrediliyor" denilebilir; ancak, Türkiye'de şöyle bir durum da var:
Türksatı hükümet inceledi mi? Türksatın durumu ne? Benim bildiğim kadarıyla,
Türksat, bugün çalışamaz bir konuma geldi, uydularının bazıları önümüzdeki
günlerde devredışı kalacak duruma geldi. Türksat, çok ciddî olarak personel
sıkıntısı çekiyor. Kendi kendisini yönetemeyen Türksat'a, bir de Kablo TV'yi
devrediyorsunuz ve çok ciddî çıkmazlar içerisine girilecektir ve bu devirde,
nasıl çalışacağı konusunda da netlikler yok.
Yine, medyanın çeşitli
alanlarında, hükümet, çeşitli kanunlarda, çeşitli değişiklikler getiriyor.
Hepsi birbiriyle ya çelişiyor ya da medyayı içinden çıkılmaz bir duruma
sürüklüyor. AKP bunu hep yapıyor.
Şimdi, yine Parlamentonun
önünde bir kanun var, RTÜK Yasası değiştiriliyor. RTÜK, kurulduğundan beri
sürekli tartışılan bir kurum, bu Parlamentoda çok tartışıldı. RTÜK'ün üyeleri
Parlamento tarafından seçildi, arkasından çok çeşitli tepkiler geldi, o
değiştirildi, yeni yasa çıkarıldı, onu Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bugün,
yepyeni bir hazırlık yapılıyor; burada da "RTÜK'ün yönetimini hükümet
atar" deniliyor ve Türkiye'deki özerkleştirmeye, bağımsız hale getirmeye
çalıştığımız kurumların hepsi, içinden çıkılmaz hale getiriliyor. Hükümet, bu
tavrını kısa sürede terk etmelidir. Eğer böyle çalışırsa... Biz, burada,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok ciddî uyarılar yapıyoruz, doğru işler
yapalım diyoruz, Türkiye daha kötü günlere gitmesin istiyoruz ve sizlere de yol
gösteriyoruz; ancak, ısrarla, AKP yöneticileri ve hükümet, bu uyarılarımızı, bu
ısrarlarımızı dinlemiyor; burada çıkardığı kanunların hepsi yanlış çıkıyor ve
tekrar bu Parlamentoya dönüyor. Bu kanunda da aynı şeyin olacağını izliyorum ve
görüyorum. Lütfen, bu konularda daha dikkatli olalım, daha disiplinli çalışalım
ve Parlamentoyu da bu hale sokmayalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, aracılığınızla, biraz evvel zaman darlığı nedeniyle soramadığım,
ama, geneli ilgilendiren bir konuyu Maliye Bakanımıza sormak istiyorum.
Sayın Bakan, bildiğiniz
gibi, bir yasayla SSK sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığına devredildi ve bu
konuda, hem Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Sigortalar Kurumu arasında hem de
Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile
Türk Eczacılar Birliği arasında, reçete karşılığı ilaçların verimine ilişkin
bir anlaşma var. Bu anlaşmaya rağmen, bir aydan bu yana, hastalar, özellikle
kanser hastaları, ithal ilaçları, hastalıklarını tedavi etme amacıyla almaları
gereken ilaçları alamıyorlar. Hükümet olarak, Bakan olarak, bu sorunu nasıl
aşmayı düşünüyorsunuz? Hastalar, daha ne kadar, kanser ilaçlarını alabilmek
için eczane eczane dolaşmaya devam edecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Kablolu TV hizmetlerinin
Türksat AŞ'ye devrinde temel gerekçe nedir Sayın Bakanım? Burada, Türksat AŞ'ye
yönelik birtakım eleştiriler mevcut. Türksat AŞ'nin, bu konuda, kablolu TV'yi
devralmakla, buradaki işlevselliği sıkıntıya mı düşecek?
Bir de, burada, maddede
aktif ve pasiften bahsediliyor. Aktif konumunda, Hazinenin hisse noktasında bir
değerlendirmesi var, pasif konumunda da, Hazineye yük getirme gibi bir
değerlendirme yapılmış. Kablolu TV'nin bugünkü konumu nedir Sayın Bakanım, bu
aktif pasif noktasında?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, Sayın Çetin'in sorusunu cevaplandırıyorum.
SSK hastanelerinin Sağlık
Bakanlığına devredilmesiyle ilgili olarak, reçete sahiplerinin ilaca erişim konusundaki
problemleri giderilmiştir ve bu konuda, yeni yaptığımız, Sağlık Bakanlığı ve
Maliye Bakanlığı olarak yaptığımız araştırma neticesinde, artık, herhangi bir
probleme de rastlanılmamıştır ve kanser hastalarımız da diğer hastalarımız da
gerekli ilaçları gayet kolay bir şekilde temin etmeye başlamıştır. Orada, ilk
günlerin bir kargaşası olmuştur ve bu, bilahara giderilmiştir.
Sayın Işık'ın sorusu;
Türksata devredilmesinin gerekçesi şudur: Rekabet Kurulu, Telekomun
özelleştirilmesi sırasında, kablolu TV hizmetlerinin ayrılmasını, Türk
Telekomdan ayrılmasını ve ayrı bir şirket olarak ihdas edilmesini istedi.
Dolayısıyla, Türk Telekom
olarak da, özelleştirmeye, orada, birlikte konu edilmemesini istedi; Rekabet
Kurulunun kararı. O karara uygun olarak Türksata devrediliyor. Bu konuyla
ilgili olarak da Telekom ve Türksat da herhangi bir ilave yüke duçar kalmamış
oluyorlar bu düzenlemeyle.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakan, bu hastaları size gönderebilir miyim? Bugün gelen, ilacını
alamayan ve ilacımı alamadım diye gelen hastaları size yönlendirebilir miyim?
Bugün geldiler.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Gönderebilirsiniz tabiî; bana da gönderin, Sağlık
Bakanlığına da gönderin; biz, problemi çözmek için varız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Soru - cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Çerçeve 1 inci maddeyi
tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 26.5.1927
tarihli ve 1050 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 12.-
Maliye Bakanlığınca belirlenen ekonomik kodlardan Devletin zimmetinde
gerçekleşip, bütçe tertibi bulunmakla birlikte masrafın oluştuğu yer ve zamanda
ödeneği bulunmayan harcama tutarları; dayanağını oluşturan harcama belgeleri de
eklenmek suretiyle usulüne göre tahakkuk ettirilir. Bu harcama tutarları,
"Ödeneğine Mahsup Edilecek Harcamalar Hesabına" yazılarak
"Bütçeleştirilmiş Borçlar Hesabına" kaydedilir. Bu şekilde hesaba
alınan tutarlar, ödeneğinin gelmesini müteakip bütçeleştirilmiş borçlar
hesabından ödenir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usûller Maliye
Bakanlığınca belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ;
buyurun.
Sayın Sağ, kişisel söz
isteğinizle birleştiriyorum; süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 2 nci maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu tasarı, taşıdığı
mütevazı adına rağmen, aslında, mahiyeti itibariyle bir ayrıcalıklar
tasarısıdır.
Değerli arkadaşlar,
mızrak çuvala sığmaz. Çok bilinen ve yüzyılların tecrübelerini bugüne taşıyan
bu veciz sözün bir kez daha doğrulandığını ve madde metinlerinde gizlenmiş
niyetlerin, zorlanarak da olsa, gerekçelerde açık hale geldiğini görüyoruz. Her
ne hikmetse, bir türlü halkın cebine ve mutfağına yansımayan, ekonominin
yolunda gittiği iddiaları, özel sektörde, son haftalarda, yazılı medyanın
ekonomi sayfalarındaki yakınmalarda kendisini göstermeye başladı. Kamudaki
yansımasını ise önümüzdeki tasarı metninden okuyup tartışarak, birlikte
değerlendirecek ve bu cilalı ekonominin hikmetinden nasıl sual olunabileceğini
göreceğiz ve yine göreceğiz ki, bu sahte saadet gemisi, içindeki pembe gözlüklü
politikacılarla birlikte karaya oturmak üzeredir.
Sayın milletvekilleri, bu
tasarı, hesap vermekten kaçınmanın, kaçmanın, bunu yaparken de suçluluk psikozu
içinde hukuksuzluğun hukukunu yaratmanın bir belgesidir. Bu tasarı, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu, Emekli Sandığı Kanunu, 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve diğer kanunlardan anlaşılacağı gibi, hükümet politikalarının
yürütülmesinde ortak sorumluluk alan, politik ve bürokratik kadroların ücret ve
benzer gelirlerini artıran bir düzenlemedir. Bu tasarının 3 üncü maddesinin (g)
bendi, 22 nci maddesi ve 33 üncü maddesi, efradını cami ağyarını mâni maddeleri
olup, bu maddede belirtildiği gibi, bürokrasinin hedef ya da muhalif
kesimlerinin ya yargıya başvurudaki özlük haklarıyla ilgili hukukî haklarını
zayıflatan ya işine son verilmiş kamu işçisinin, yargı kararına rağmen işine
dönüşünü engelleyen ya da genel bütçeye dahil idareler ile katma bütçeli
idarelerin ihtiyaç fazlası personelini, dönersermayelere, kefalet sandıklarına
ve henüz tamamlanamamış olup bütçeden yardım alan kuruluşlara nakline yetkili
bir maliye ve istihdam bakanı yaratan bir garip metindir.
Bu tasarının geçici 1
inci ve geçici 2 nci maddelerinde olduğu gibi, bazı kamu kurumlarının
ödeyemediği dışborçlarının hazine tarafından üstlenilmesiyle dış itibara
ilişkin zevahiri kurtarma operasyonudur.
RECEP GARİP (Adana) -
Hangisinden bahsediyorsunuz?
KEMAL SAĞ (Devamla) -
Görüştüğümüz yasa...
Bu tasarı, geçici madde 3
ve geçici madde 4'te öngörüldüğü gibi, bazı kamu kurumlarının içborçlarına çare
aramaları çabaları olup, içinde hızlı tren skandal projesinin de bulunduğu
içpolitika malzemesinin bedelini, zaten bir tasfiye politikasına dönüşen
özelleştirmeyle yetinmeyip, arazi satışlarından medet umarak ödemeyi basiret
bilen bir politikanın başka bir versiyonudur.
Bu tasarı, 5 inci
maddesinde öngörüldüğü gibi, hükümetin devlet imkânlarıyla sağlık hizmetlerinin
yürütülmesindeki aczini ve hastaneler ile burada sunduğu imkânları sevk ve
idare etmedeki basiretsizliği, bütün bu iş ve işlemleri dönersermayeye ihale
ederek örtmeye çalışmak, ancak, hastayı müşteriye döndüren bu ilk ciddî ve
kalıcı adımla da devletin sosyal sorumluluklarından en önemlisini tarihe gömmek
demektir ve nihayet, bu tasarı, plan ve programın zaten unutulduğu, yasal bir
zorunluluk olan bütçe gerçeğinin tanımının bile tecavüze uğradığı koşullarda,
tasarının 2 nci maddesinin gerekçesinde aynen ifade edildiği gibi, taahhüde
veya karara dayanmayan ve sınırlanması mümkün olmayan harcama tutarı, yer ve
zaman itibariyle önceden net olarak tespit edilemeyen, tedavi, ilaç, elektrik,
su, doğalgaz, ilama bağlı borç, mahkeme gideri ve doğal afet gibi durumlara
bağlı harcamaların, Maliye Bakanına verilen yetki çerçevesinde belirlenecek
ekonomik kodlardan izlenmesine imkân veren bir düzenleme. 1050 sayılı Yasaya ek
12 nci madde olarak entegre ediliyor ve iş, doğal afetlerin bütçelemesine kadar
vardırılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
gerekçesine kısaca değindiğim ve tasarının 2 nci maddesi olarak düzenlenen bu
hususu, bugüne kadar görmezden gelinmiş ya da reddedilmiş bir gerçeğin itirafı
olarak da kabul etmemiz mümkündür. Kış koşullarının nasıl olacağını ve ne kadar
doğalgaz kullanacağını, içinde bulunduğu ayda ne kadar elektrik yakıp ne kadar
su kullanacağını ve aile efradının kaç kez hasta olup ne kadar ilaç
kullanacağını, bu kadar değişkenle, yani, tedavi, ilaç, elektrik, su ve doğalgaz
gibi bunlardan ibaret giderlere ilişkin tahmin yapan bir asgarî ücretlinin
öngörü ve imkânları neyse, bu maddede somutlaşan bütçe ve bütçeleme yaklaşımı
da farklı değildir.
Değerli arkadaşlar, belki
bu bütçe anlayışı ya da yaklaşımıyla kamu maliyesinin bilinen bütçe tanım ve
gereklerinden uzaklaşılmıştır; ama, sadece, tedavi, ilaç, elektrik, su,
doğalgaz alım veya tüketim tahminlerine ilişkin sorunlar ve bunların bütçeleme
güçlüğü nedeniyle halkın ortalama standardına yaklaşılmıştır. Burayı da tebrik
ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının sözü edilen 2 nci maddesi, bütçede tertibi bulunmakla birlikte,
harcamanın oluştuğu yer ve zamanda ödeneği olmadığından tahakkuk ettirilmesi
mümkün olmayan harcamaların tahakkukunu imkân dahiline sokmaktadır. Buna göre,
önce harcama gerçekleşmiş olacak, yani, teslimi yapılmış mal veya hizmet, bu iş
ve işletmelere bağlı olarak doğmuş yükümlülükler ve hukukî sonuç doğuran bütün
bu aşamadan sonra ödenek tefriki yapılacaktır. Bu uygulama, istim arkadan
gelsin anlayışına dayalı bir uygulama olup, hem bütçenin yıllık olma özelliğini
zedeler ve hem de ödenek aşımlarına sebep olur. Bu yüzden de, bütçeyle disiplin
altına alınması gereken ve bu sebeple bütçe içinde yer alan harcamaların fiilen
kontrolden çıkmasına yol açabilir.
Değerli arkadaşlar, madde
gerekçesinde ileri sürülen ve bu maddenin değiştirilmesine yol açan sebepler
bir bütçe dönemiyle sınırlı ya da geçici nitelikte sebepler değildir. Bunun,
kanun metni ve gerekçesini yazanlar tarafından da böyle anlaşıldığı
"taahhüde veya karara dayanmayan ve sınırlanması mümkün olmayan, harcama
tutarı yer ve zaman itibariyle önceden net olarak tespit edilemeyen"
ifadesinde açıktır. Burada sorun, bütçe içindeki harcama unsurlarının niceliğinden
çok, bütçedışı nitelikteki harcama ya da giderlerin belirli bir gecikmeyle de
olsa bütçe içine alınma çabasıdır. Hafızamızı biraz yokladığımızda, bu türden
girişimlerin daha sistemli, daha organize şeklini yakın geçmişte bütçedışı fon
uygulaması olarak görmüş ve yaşamıştık. Demek ki, bu iktidar da eski
iktidarların anlayışını benimsemiş artık herhalde! Ne diyelim; hayırlı, uğurlu
olsun! Durum, harcamaların bütçe dışında gerçekleşmesi anlamında fonlarla
benzer nitelikler göstermekte; harcamanın yapılmasından sonra da ödeneğin
sağlanması bakımından bütçe içine taşınması anlamında farklı görünmektedir;
ancak, her durumda, fonların kaldırılmış olması nedeniyle oluşan bu boşluğun
doldurulması gayretiyle karşı karşıya kaldığımız da bir gerçektir. Bu durumun
en çarpıcı örneğini, dönersermaye uygulamalarının teşvikindeki hararet
derecesinde görmek mümkündür.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, bu tasarının 5 inci maddesiyle Sağlık Bakanlığı
dönersermayelerine sonsuz imkân ve yetkiler verilmektedir. Peki, üniversite
dönersermayelerine neden aynı fırsatlar verilmemektedir?
Değerli AKP'li
arkadaşlarım, yoksa, rektörlere güven mi duymuyorsunuz?
2005 yılı bütçe
tasarısıyla birlikte sunulan kuruluş bütçelerinin incelenmesinden özellikle
analitik bütçe kodlanmasının eksik ve yanlış değerlendirilmesinden kaynaklı
uygulama problemleri nedeniyle, kuruluş bütçelerinin, kurumların gelecek
dönemde hangi temel amaçları ne şekilde yerine getirecekleri konusunda bilgi
üretmeyen dokümanlara dönüştüğü ve son iki yılın bütçe tekniklerinde bu anlamda
politika oluşturma, planlama ve bütçeleme ilişkisinin koptuğu ve genel
niteliklerin öne çıktığı bir yapı arz etmeye başladığı, bu Parlamentoda,
maalesef, görüp yaşadığımız gerçeklerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yukarıda açıkladığım nedenlerle, madde metninin geçici ve
masum bir düzenleme ifade ettiği konusunda ciddî tereddütlerimiz bulunmaktadır.
Bütçenin fonksiyonel kodlama ve sınırlandırma esasına göre ele alınmasından
kaynaklanan yapısal bir problem olarak, Yüce Meclisin, esas itibariyle, plan ve
program uygulaması çerçevesinde programlar ve alt programlar üzerinden yapması
gereken denetim sürecine ilişkin tereddütlerimiz açıkça ortadayken, bu madde
düzenlemesini başka türlü ele almamız, en azından, şimdilik mümkün değildir.
Uyarılarımızın gözardı
edilmeyip dikkate alınması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Sağ.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- 8.6.1949
tarihli ve 5434 sayılı Kanunun;
a) 40 ıncı maddesinin
birinci fıkrası ile (b) ve (d) fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İştirakçilerin
görevleri ile ilişiklerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını
doldurdukları tarihtir. 43 üncü maddede yazılı olanlar dışında, hizmet süreleri
ne olursa olsun 61 yaşını dolduranlar hakkında da hizmetin gereğinin ve
niteliğinin zorunlu kıldığı durumlarda kurumlarınca yaş haddi uygulanabilir. Bu
görevlere, 65 yaşını dolduranların açıktan veya naklen atamaları
yapılamaz."
"b) Üniversite
öğretim üyelerinin görevleri ile ilişiklerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi
67 yaşını doldurdukları tarihtir."
"d) (b) fıkrasında
belirtilen görevlere 67 yaşını, (ç) fıkrasında belirtilen görevlere ise
hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan veya naklen
atanamazlar."
b) 44 üncü maddesinin
üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İştirakçilerden;
talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgileri
kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malûl olup, bu malûllükleri asıl
vazifelerini yapmaya mani olmayanlar ile Sandığa tâbi göreve atandıkları
tarihten önce malûl sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu
belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle bu Kanunun
malûllüğe ilişkin hükümleri uygulanmaz. "
c) 89 uncu maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 89. - Emekli,
adi malûllük veya vazife malûllüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme
yapılan; asker, sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için, aylık
bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.
Verilecek emekli
ikramiyesinin hesabında, 30 fiili hizmet yılından fazla süreler nazara alınmaz.
İştirakçilerden,
kanunlarla belirlenen bekleme süreleri sonunda kadrosuzluk veya yaş haddi
sebebiyle emekliye sevk edilenler ve vazife malûllüğü hükümlerine göre vazife
malûllüğü aylığı bağlananlar ile ölüm sebebiyle haklarında emeklilik işlemi
uygulananlara; bu Kanuna göre aylığa hak kazandıkları tarihi takibeden üç ay
içinde emekli ikramiyesinin hesaplanmasına esas alınan katsayılarda meydana
gelecek artış nedeniyle oluşacak ikramiye farkları ile ilk malî yılın birinci
ayında katsayılar dışındaki diğer unsurlarda meydana gelecek artışa, bu tarihte
yürürlükte olan katsayılar uygulanmak suretiyle bulunacak ikramiye farkları,
emekli ikramiyesi ile ilgili hükümlere göre ayrıca ödenir. Ancak, aylığa hak
kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde katsayılarda artış yapılmadığı
takdirde, müteakiben katsayılarda altı ay içinde yapılacak ilk artıştan doğan
ikramiye farkları da bunlara ayrıca ödenir.
Emekli, adi malûllük veya
vazife malûllüğü aylığı bağlanmadan veyahut toptan ödeme yapılmadan ölen
iştirakçiler için yukarıdaki esaslara göre hesaplanacak ikramiyenin tamamı,
aylığa veya toptan ödemeye hak kazanan dul ve yetimlere, bu Kanunun 68 inci
maddesinde gösterilen hisseleriyle orantılı olarak ödenir.
Emekli ikramiyesini
aldıktan sonra yeniden iştirakçi durumuna girenlerin tekrar emekliye
ayrılmalarında, sadece sonradan geçen hizmetlerine karşılık yukarıdaki esaslara
göre emekli ikramiyesi ödenir. Şu kadar ki, evvelce verilmiş olan ikramiye ile
sonradan geçen hizmetler için ayrıca tahakkuk ettirilecek ikramiyenin hesabına
esas alınan fiili hizmet süreleri toplamı, 30 yıldan fazla olamaz ve evvelce 30
hizmet yılı için emekli ikramiyesi ödenmiş olanlara hiçbir şekilde ikramiye
farkı ödenmez.
Bu Kanunun 88 inci
maddesi kapsamına girenlerin emeklilik ikramiyeleri hakkında da yukarıdaki
hükümlere göre işlem yapılır.
Sandıkça tahakkuk
ettirilmiş veya ettirilecek emekli ikramiyelerini almadan ölenler ile ölüm
tarihinde aylığa müstehak dul ve yetim bırakmadan ölen iştirakçilerin
ikramiyeleri, kanunî mirasçılarına ödenir.
Bu madde gereğince
ödenecek emeklilik ikramiyesi ödendikçe onayı veren kurumca, Sayıştay ve
Danıştay başkanlarının ise kendi kurumlarınca, yazı ile istenilmesi üzerine en
çok iki ay içinde faturası karşılığında Sandığa ödenir.
Ölenlerin hak sahiplerine
ödenecek emeklilik ikramiyesinin tahsili hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü
uygulanır."
d) 108 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"4857 sayılı İş
Kanununun 39 uncu maddesi uyarınca 16 yaşından büyük işçiler için tespit edilen
asgarî ücretin net tutarından daha az aylık geliri olup, kendisini ve Türk
Medeni Kanunu hükümlerine göre bakmaya mecbur olduğu ailesi fertlerini
geçindirmeye yetecek kadar malı da (para veya o mahiyetteki kıymetler dahil)
olmayanlar bu Kanunun uygulanmasında muhtaç sayılırlar."
e) Ek 19 uncu maddesinin
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Ülkemiz ile diğer
ülkeler arasında yapılan sosyal güvenlik anlaşmaları gereğince bağlanan kısmî
aylıklar için bu madde hükümleri uygulanmaz."
f) Ek 26 ncı maddesinin
sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Özelleştirilmeleri
sonucu sermayesindeki kamu payı %50'nin altına düşen kuruluşlar ile satış veya
devri yapılmış olan kuruluşlarda çalışmakta iken emekliye ayrılanlar için
emekliye sevk onayı aranmaz."
g) Ek 67 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Ek Madde 67.- Daha
önce atanmış ya da seçilmiş oldukları kadro, görev veya aylık almış oldukları
dereceler için belirlenmiş olan ek göstergelerden daha düşük ek gösterge
ödenmesi gereken veya ek göstergesi olmayan bir kadro, görev veya dereceye
atanan ya da seçilenler; daha önceden yararlanmış oldukları ek gösterge rakamı
ile halen bulundukları kadro, görev veya dereceye ilişkin ek gösterge rakamı
arasındaki farktan kaynaklanan kesenek ve karşılık tutarının tamamının
aylıklarından kesilmesi suretiyle emeklilik açısından yüksek olan ek
göstergeden yararlanmaya devam ederler. Bu Kanunun 12 nci maddesinin (II)
numaralı fıkrasının (n) bendinde sayılanlar hariç, atandıkları veya
seçildikleri kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmaksızın ek
göstergesi daha düşük bir kadro, görev ya da dereceye atanan veya seçilenler
hakkında bu fıkra hükümleri uygulanmaz.
Personel kanunlarında ya
da aylık ödenmesine dayanak teşkil eden diğer kanunlarda kendileriyle eşit
olarak ek gösterge verilmekte olan kadrolarda bulunanların yararlandıkları ek
göstergelerden faydalanma imkanı da kalmayacak şekilde kadro unvanları personel
kanunlarından ya da aylık ödenmesine dayanak teşkil eden diğer kanunlardan
çıkarılan ve yararlanacakları ek gösterge hakkında ayrıca bir düzenleme
yapılmamış olan kadro unvanları üzerinden emekli, dul ve yetim aylığı bağlanmış
olanlar ile bu durumda olup iştirakçiliği devam edenlere uygulanacak ek
göstergeler; Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle Maliye
Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından
birlikte belirlenir. İlgili kanunlarında ayrıca ek gösterge belirlenmek
suretiyle ve bir kadro şartı aranmaksızın yürütülmesi öngörülen görevlere
asaleten atanmış veya seçilmiş olanlar hariç olmak üzere, münhasıran kadrosu
ihdas edilmemiş görevler için bu fıkra hükmü uygulanmaz ve bu şekilde yürütülen
görevler için sonradan ihdas edilen kadrolar dikkate alınmaz.
Ek göstergeleri
yukarıdaki fıkra uyarınca belirlenenlere, bu belirleme işleminden önce ödenmiş
emekli, dul ve yetim aylıkları ile emekli ikramiyeleri için herhangi bir fark
ödemesi yapılmaz."
h) Ek 70 inci maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinde geçen "benzeri, ödemeler toplamının"
ibaresi, "benzeri ödemeler toplamına karşılık gelmek üzere," şeklinde
değiştirilmiştir.
i) Ek 71 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen "özelleştirme programına
alınan kuruluşlara atananlarla," ibaresi, "özelleştirme programına
alınan kuruluşların bu Kanuna göre emeklilik hakkı tanınan kadro ve pozisyonlarına
atananlarla," şeklinde değiştirilmiştir.
j) Ek 79 uncu maddesinin
yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu maddeye göre
yapılan ödemeler herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi olmayıp, faturası
karşılığında Hazineden tahsil edilir."
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, maddenin bu bölümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuşacaktır.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun
şahsî söz isteği de vardır; ikisinin süresini birleştirdim.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başkanlık Divanındaki
arkadaşımız, yaklaşık 10 dakikadır bir maddeyi okuyor. Tabiî, bir madde 10
dakika olur mu diyeceksiniz; ama, bizim ülkemizde, böyle bir iktidar olursa,
böyle bir madde de okunur.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu kanun tasarısının genel gerekçesini okuyacağım. Genel gerekçe şöyle
başlıyor: "Bütçe kanunlarına bütçeyle ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm
konulamayacağı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 161 inci maddesinde
belirtilmiştir." Öncelikle, bu kanun tasarısını bu anlayışla Parlamentoya
sevk eden hükümeti tebrik ediyorum; demek ki, Anayasada böyle bir hüküm
olduğunu nihayet fark etmiş; ama, bakın, sonunda şunu söylüyor: "Ancak,
geçmiş bütçe kanunlarında bütçeyle doğrudan ilgili olmayan hükümler de yer
almıştır." Yani, bir şekliyle "Anayasanın bir hükmü var, bu olamaz;
ama, geçmiş kanunlarda olabilir" diyor, kendi çıkardığı dönemi dikkate
almıyor. "Geçmiş kanunlarda..." Ama, bir de gerekçe bulmuş kendisine
göre. İzninizle, gerekçeyi de aynen okuyorum. "Bu durumun, bütçe
kanunlarında yer alan hükümlerin çok değişik kanunları ilgilendirmesi ve ilgili
kanunlarda değişiklik yapılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun
gündemi nedeniyle zaman alması -sanki yasa yapmaktan hiç vakit alamıyoruz; öyle
diyor hükümetimiz- yıllar itibariyle değişiklik yapılması ihtiyacı doğan
hükümlerin bütçe kanunlarına konularak, yasama sürecinin kolaylaştırılması gibi
nedenlerden kaynaklandığı düşünülmektedir." Yani, bu gerekçeyle "biz
Anayasayı ihlal ettik; ama, idare edin, biz bu işi götürelim..."
Değerli arkadaşlar,
elbette ki, çok acil haller olabilir, Parlamento, yasa yapma açısından ciddî,
tutarlı kararlar alabilir; ama, yine, izninizle, bir şeyi daha hatırlatayım.
Başbakanlığın, yasalar nasıl yapılır, kanunlar nasıl hazırlanır diye bir
genelgesi vardır. Biz bürokrat iken, bu genelgelere harfiyen uyardık ve
özellikle de, yasa yapma tekniğine aykırı bir yasa taslağının Başbakanlığa
gitmemesine özen gösterirdik. Eğer, böyle bir yasa taslağı gitmişse, Başbakanlık
Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü bizi uyarırdı ve mutlaka "bunu,
Başbakanlık genelgesine uygun olarak düzeltin" derlerdi; ama, tabiî, Allah
versin, ne öyle bir Başbakanlık kaldı ne de öyle bir bürokrasi kaldı!
Şimdi "torba
kanun" diye -ki, kamuoyu gayet güzel adlandırıyor- bir tasarı Parlamentoya
getirildi; getirilebilir; altkomisyona sevk edildi; çünkü, bu tasarı üzerinde
görüşmek, kavramak zaman alacaktı; altkomisyonda görüşüldü. Altkomisyonda, 38
maddelik bu tasarı için 52 tane önerge verildi arkadaşlar. Hükümet ne kadar
hazırlıklı gelmiş, düşünebiliyor musunuz?! 38 maddeyle ilgili 52 önerge
veriliyor!. Peki, ne oldu; 52 önergenin bir kısmı kabul edildi, bir kısmı reddedildi,
altkomisyondan geçirildi ve üstkomisyona getirildi. Üstkomisyonda, 38 maddelik
bu tasarıyla ilgili 29 önerge verildi. Biraz sonra, ekönergeler Meclis Genel
Kurulunda da verilecek.
Değerli milletvekilleri,
elbette ki önerge verilebilir, elbette ki tasarılarda değişiklik yapılabilir;
ama, bir yasa tasarısı Parlamentoya sunulurken, o yasa tasarısında,
olabildiğince, değişiklik yapmamaya özen gösterilmesi gerekir; çünkü, hükümet
belli bir şeyi olgunlaştırmıştır, bürokrasi de belli bir noktaya getirmiştir,
siyasal karar oluşmuştur, Bakanlar Kurulunun imzasından çıkmıştır ve
Parlamentoya getirilmiştir. Bakanlar Kurulu bile, kendi imzaladığı,
Parlamentoya gönderdiği tasarıların değişmesini kendisi istemektedir; demek ki,
hazırlıklar yeteri kadar yapılmıyor.
Ne söyledim değerli
arkadaşlar; 10 dakikadır bir madde okunuyor dedim. Sayın Açıkalın'la beraber
bir özel televizyon programına katıldık. Bir yurttaş soruyor "acaba, bu
yasa Parlamentoya getirilip görüşüldüğü zaman, adına torba yasa diyorsunuz,
sayın milletvekilleri bu yasanın hazırlanmasına, oylanmasına yeteri kadar nüfuz
edebiliyorlar mı" diyor. Ben, açık yüreklilikle "hayır, nüfuz
edemiyorlar" dedim; ama, Sayın Açıkalın, İktidar Partisinin milletvekili
olarak "hayır efendim, biz milletvekilleri olarak bu yasaları
biliyoruz" dedi.
10 dakikadır okunan
maddenin ne olduğunu ben size biraz açayım. Bu 1 madde; ama, 1 madde ne
yapıyor? Bakın, 1 madde, Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesini, 44 üncü
maddesini, 89 uncu maddesini, 108 inci maddesini; ayrıca, ek 19 uncu maddesini,
ek 26 ncı maddesini, ek 67 nci maddesini, ek 70 inci maddesini, ek 71 inci
maddesini ve ek 79 uncu maddesini değiştiriyor. Neyle; 1 maddeyle. Ayrıca ne
yapıyor bu tek maddemiz; 2 de madde getiriyor; geçici 219 uncu madde, geçici
220 nci madde.
Değerli arkadaşlar,
elimizi vicdanımıza koyarak konuşalım; dünyada hangi saygın parlamentoya böyle
bir yasa getirilir ve buna, parlamenterler olarak, önce bizim isyan etmemiz
gerekmez mi? Yani, biz, burada, iktidar bir yasa getirdi diye, istisnasız,
onların getirdiği her şeye el kaldırmak zorunda mıyız? Bunun içerisinde
muhalefet partisi olarak bizim de destek vereceğimiz maddeler var, bizim de
uygun gördüğümüz düzenlemeler var; ama, bu yasa hazırlama tekniği, gerçekten de
Türkiye Cumhuriyeti açısından kabul edilecek bir uygulama değil arkadaşlar.
Şimdi, bu mantıkla yola çıkarsak, 5 kanunu 5 maddeyle geçirebiliriz.
"Madde 1 - Türk Ticaret Kanununda aşağıdaki değişiklikler
yapılmıştır" deyip, 1 000 küsur maddeyi yazabiliriz. "Madde 2 - Türk
Ceza Kanununda şu değişiklikler yapılmıştır" deyip, 500 maddeyi
yazabiliriz. "Madde 3 - Borçlar Kanunu", "Madde 4 - Falan
kanun..." 5 hacimli kanunu, 5 maddeyi görüşerek Parlamentoda yasalaştırabiliriz.
Peki, buna, yasa çıkarma tekniği denilebilir mi, Parlamento yasa kabul etti
denilebilir mi? Biz yasayı görüşeceğiz, tartışacağız, eğrisini doğrusunu
görüşeceğiz, ondan sonra kabul edeceğiz. 10 dakikadır okunan bir maddeyi -ki,
arkadaşımız seri de okuyor, seri okuduğu için de kutlarız, Parlamentoya zaman
kazandırmak için sanıyorum seri okumaya başladı- biz, nasıl kabul edeceğiz?
Hangi maddeyi, hangi gerekçelerle kabul edeceğiz, hangi gerekçelerle
reddedeceğiz?
Değerli arkadaşlar, bunun
uygun ve doğru bir düzenleme olmadığını, en azından yasa hazırlama tekniğine
aykırı olduğunu, değerli milletvekillerimin buna tepki göstermesi gerektiğini
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Lokman Ayva; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
LOKMAN AYVA (İstanbul) -
Sayın Başkan, aziz milletimin kıymetli vekilleri; sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Biz özürlü kardeşleriniz,
vatandaşlarımız olarak şöyle bir benzetme yapmak istiyorum: Bir lokantaya
gittiniz, yemek seçiyorsunuz, kebap mı yesem, sulu mu yesem, susuz mu yesem
diye. Biz özürlüler, bu lokantanın penceresinden bakan durumundayız; henüz,
içeriye girip, masaya oturup, daha seçme durumuna gelmedik. Şu anda ülkemizin
şartlarının da buna elverişli olmadığının elbette farkındayız; yani, transfer
harcamalarını artırmanın, memleketimizin daha iyiye gitmesinin önünde engel
olduğunu da biliyoruz.
Yani, açıkçası, sokakta
kalan zihinsel özürlü kardeşlerim, şu anda, üç kap yemek değil, sadece bir tas
çorbaya; 22 derecelik oda sıcaklığında değil, 15 derecelik oda sıcaklığında,
yorganın altında kalmaya razı. Niçin; memleketimiz daha iyiye gitsin diye. Biz,
hoşafı kepçeyle falan düşünmüyoruz. Bu vesileyle, verdiğimiz değişiklik
önergeleriyle arzu ettiğimiz değişiklikler sadece şudur: O, meşhur lokantanın
önünden geçebileceğimiz kaldırımın yapılması anlamına geliyor; rampa yapılıp,
bari o lokantanın önünden geçebilelim, belki kokusundan istifade ederiz diye.
Şimdi, biz, bu nevi
değişiklikleri arzu ediyoruz. Bizlerin arzularının yerine gelmesinden, elbette,
inanın, hiç kimse rahatsız olmayacak. Bu vesileyle, verdiğimiz çeşitli
değişiklik önergelerinin mantığı tamamen budur. Ekstra transfer harcamalarını,
memleketimizin iyiye gidişinin önüne engel olacak harcamaları getirmek
istemiyoruz. Biz bunun sorumluluğundayız; diyoruz ki, varsın, daha iyi şartlara
ulaşmak için, eğitim şartları... Tarihî süreç içerisinde de biz şu cümleleri
çokça duymuş insanlarız: "Sağlama bile eğitim imkânı, sağlama bile iş yok
ki, sakata olsun." Bunları biliyoruz. O yüzden, bugün çok önemli bir
değişiklik var 30 uncu maddede ve Sayın Bakanımızın da arzuları doğrultusunda.
Bu, çok önemli bir şey; inşallah, memleketimiz için hayırlı olacak.
Ben, bu vesileyle,
altkomisyondaki Sayın Mustafa Açıkalın, Sayın Ergün Dağcıoğlu, Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu ve Sayın Akif Hamzaçebi'ye ayrıca teşekkür etmek istiyorum; Plan
ve Bütçe Komisyonumuza teşekkür etmek istiyorum; belki de, bana biraz kırgın da
olsa Sayın Maliye Bakanımıza da ayrıca şükranlarımı arz etmek istiyorum. Ben,
inanıyorum ki ve biliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti, bizim milletimiz şimdiki
Maliye Bakanımız gibi bir Maliye Bakanı görmedi.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) -
Bir daha da görmeyecek.
LOKMAN AYVA (Devamla) -
Belki, diyeceksiniz ki "sen gördün mü?" Ben de, daha henüz hiç
görmedim; ama, inşallah daha çok göreceğiz.
Kemal Ağabey, bu
söylediklerim, 2007'deki 300 trilyona yatırım; haberiniz olsun. 300 trilyonluk
kaynak talep ediyoruz 2007 için. Artık, Türkiye'nin önü açılıyor. O açıdan, çok
teşekkür ediyoruz pazarlığa tabi olarak. Dolayısıyla, Türkiye'nin daha iyi
olacağını biliyoruz, Türkiye'nin daha iyiye gittiğini biliyoruz. Bu gelişmeden,
bizler de, açıkçası biraz pay almak istiyoruz; kendimizi geliştirmek, üreten
insan olmak, insanlığa, ülkemize katkıda bulunan insanlar olmak istiyoruz. Hep
alan durumunda olmak, tabiî, takdir edersiniz ki, çok acı bir şey. Hiçbir
kardeşim, hiçbir özürlü vatandaşımız da kesinlikle almaktan memnun değil;
üreten, veren, üretime katkıda bulunan, Türkiye'ye katkıda bulunan, güzel Türkiye'nin
oluşmasında, muasır medeniyete ulaşmasında katkısı olan insanlar olmak
istiyorlar. O açıdan, bu fırsatları verdiğiniz için, sizlerle her zaman iftihar
eden vatandaşlarımız, özürlü kardeşlerimiz adına tekrar şükranlarımı sunuyor,
çalışmalarımızın başarıya ulaşmasını ve bu değişikliklerin de memleketimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ayva.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Bir önerge var; önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesine (a) bendi olarak aşağıdaki bendin eklenmesini ve
takip eden bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Lokman Ayva |
M. Ergün Dağcıoğlu |
|
İstanbul |
İstanbul |
Tokat |
|
Yekta Haydaroğlu |
Mustafa Elitaş |
Recep Garip |
|
Van |
Kayseri |
Adana |
"a) 39 uncu
maddesinin (j) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Göreve girişlerinde,
Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak
alınmış ve raporda sakatlık oranı en az yüzde 40 olanlardan fiili hizmeti 15
yıl olanların istekleri üzerine,"
BAŞKAN- Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN- Hükümet önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli)- Katılıyoruz Sayın Başkan.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)-
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN- Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe: Göreve
başladıkları tarih itibariyle, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları
Hakkında Yönetmeliğe göre alınmış raporla sakatlık oranının en az yüzde 40
oranında olduğu tespit edilmiş olanların, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
53 üncü maddesinde belirtilen esas ve usullere göre göreve başlamamış olanların
da 15 yıllık fiili hizmet süresi sonunda emekli olabilmeleri amaçlanmaktadır.
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Hükümetin olumlu görüş belirttiği ve gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, maddenin okunan
bölümünü kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 219 uncu maddeyi
okutuyorum:
k) Geçici 218 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 219.-
Bu maddenin yürürlük tarihinden önce 44 üncü madde gereğince haklarında
malûllük hükümleri uygulananların hakları saklıdır.
BAŞKAN - Geçici 219 uncu
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun
şahsî söz hakkı da var.
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bu madde, normal bir madde, olması gereken bir madde; çünkü, malullük
haklarının kazanımıyla ilgili olarak getirilen bir sınırlama var ana maddede;
fakat, geçmişte bu hakkı kazananlar için bu hakkın ellerinden alınmamasına
yönelik bir düzenleme yapılıyor. O açıdan, kazanılmış hakların korunmasına
yönelik olarak yapılan bu düzenlemeyi Cumhuriyet Halk Partisi olarak
destekliyoruz; ancak, kazanılmış haklar konusunda Adalet ve Kalkınma Partisinin
çok duyarlı olmadığının da altını çizmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
belki size de çok sayıda şikâyet geliyordur. Dul ve yetim aylığı alanların
aylıklarından birisini kestiniz. Üstelik, bu kişi, belki yirmi yıldır dul ve
yetim aylığı alıyordu ve bu aylığa göre de kendi bütçesini oluşturmuştu, ona
göre harcamalar yapıyordu. Toplam aldığı aylık miktarı da 450-500 000 000'u
geçmiyordu. Şimdi, bir yasa çıkardınız, bütün uyarılarımıza rağmen
dinlemediniz, kazanılmış hakları bir tarafa attınız ve bunların aylıklarından
birisini kestiniz. Şimdi bu düzenlemeyi yapıyorsunuz, kazanılmış hakları
koruyorsunuz; ama, öbür taraftan, dul ve yetimlere gelince, maalesef, bu
hakları korumadınız.
Bu
tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, bu haksızlığı gidermek için,
Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan, en azından, geçmişte, yasa yürürlüğe
girmeden önce dul ve yetim aylığı alanların haklarının korunması ve bunların
kazanılmış haklarını tekrar iade etmek için bir düzenleme düşünülüyordu; ancak,
Maliye Bakanlığı tasarının ilgili hükümlerini geri çektiği için bu düzenleme
yapılamadı.
Değerli milletvekilleri,
söz almamın nedeni şu: Eğer, sosyal güvenlikle ilgili bir değişiklik
Parlamentoya geldiği zaman, tekrar, bu, dul ve yetimlerin kazanılmış haklarını
iade edelim ve böylece, bu insanlara yapılmış olan bir haksızlığı da gidermiş
olalım.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
Geçici madde 219
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 220'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 220.- Bu
maddenin yürürlük tarihinden önce daha düşük ek göstergeli veya ek göstergesi
olmayan bir kadro, görev ya da dereceye atanmış veya seçilmiş olanlar için ek
67 nci maddenin uygulanmasında, ek göstergeli veya yüksek ek göstergeli kadro,
görev ya da derecede en az altı ay görev yapmış olma şartı aranmaz. Önceden
yapılmış olan eşitlik işlemlerine dayalı olarak bağlanmış olan aylıklar
ödenmeye devam olunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin
Koçyiğit; buyurun.
Şahsî isteğiniz de var;
birleştirdim.
CHP GRUBU ADINA MUHSİN
KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
827 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesinin geçici 220 nci maddesiyle
ilgili olarak Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kamu yönetimi, devlet örgütünün yönetimi demektir. Kamu
yönetimi, bireylerin özgürlüğünü, mutluluğunu, yaşamın kolaylaştırılmasını,
daha güzel, daha aydınlık, daha bolluk, daha gönençli bir yaşam sağlanmasını
güvenceye almaya yöneliktir. Bu nedenle, kamu yönetimi, tüm bireyleri
ilgilendirir, tüm yaşamsal düzeyi ilgilendirir. Toplumsal yapımızı ilgilendiren
bir düzeni konuşuyoruz; o nedenle, tüm toplum tarafından kabul edilmelidir. Tüm
toplumun uzlaşmaya varacağı ortak bir metin olmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan yasa tasarısının 3 üncü maddesinin geçici 220 nci maddesinde
"bu maddenin yürürlük tarihinden önce daha düşük ekgöstergeli veya
ekgöstergesi olmayan bir kadro, görev ya da dereceye atanmış veya seçilmiş
olanlar için ek 67 nci maddenin uygulanmasında ekgöstergeli veya yüksek
ekgöstergeli kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmış olma şartı
aranmaz" hükmü getirilmektedir. Buna göre, bu maddenin, yani, 3 üncü
maddeye bağlı geçici 220 inci maddenin yürürlük tarihinden önce daha düşük
ekgöstergeli veya ekgöstergesi olmayan bir kadro, görev ya da dereceye atanmış
veya seçilmiş olanlar için ek 67 nci maddenin uygulanmasında, ekgöstergeli veya
yüksek ekgöstergeli kadro, görev ya da derecede en az altı ay görev yapmış olma
şartı aranmayacaktır. Bir başka anlatımla, 3 üncü maddede, emeklilik hakkının
kazanılması için aranılan altı aylık süre, bu maddenin uygulanmasında
aranmayacaktır; yani, bunların emeklilik yönünden kazanılmış hakları
korunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, önemli olan, kamu görevlilerinin sadece emeklilik
haklarına ilişkin düzenlemeler yerine, onların sorunlarının giderilmesine,
ekonomik, sosyal ve özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin köklü ve kalıcı
düzenlemeler yapmaktır.
Değerli milletvekilleri,
hükümet, son otuz yılda, konsolide bütçeden kamu personeline en az ödenek
ayıran hükümet olma unvanını elinde bulundurmaktadır. 1999 yılında yüzde 24,6
olan personel giderlerinin konsolide bütçe payı, IMF programının uygulanmaya
konulmasıyla, izleyen beş yılda sürekli gerileyerek, 2004 yılında yüzde 19'la
en düşük düzeye gerilemiştir. Bu, aynı zamanda, IMF programını uygulayan
hükümetin kamu çalışanlarına bakış açısını da sergilemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
kamu çalışanlarının sorunları, sadece gelir düzeylerinin düşüklüğünden,
emeklilik haklarının düzenlenmesinden ibaret değil. Bunlar kadar önemli olan
bir diğer konu da, ücretlerin artan oranda, yüksek oranda vergilendirilmesidir.
Hepimizin bildiği gibi, bugün, ücretli kesimin vergilendirilmesinde bir
paradoks yaşanmaktadır. Şöyle ki; bir yandan yıl sonuna doğru enflasyon
artarken, öte yandan da, matrah diliminin artması sonucu, müterakki vergi
sisteminden dolayı, ücretliler yüksek oranda vergilendirildiği için, bu,
gelirlerinin, yani, satın alma güçlerinin düşmesine neden olmaktadır. Bunu
önlemek için, eskiden olduğu gibi, ücretlilerin, yıl boyunca, sabit, düz oranlı,
örneğin, yüzde 10 gibi sabit bir vergi oranıyla ya da yüzde 5'ten başlayan
yüksek dilimli tarifeler içinde vergilendirilmesinin yolu açılmalıdır; çünkü,
bugün, ülkemizde, vergi verenler arasında korunmaya en muhtaç kesim ücretlilerdir.
Bunların, gelirinden düşecek ne bir amortismanı ve ne de bir gider unsuru
mevcuttur.
Ücretliler, vergisini,
enflasyona karşı değer yitirmeden, peşin, kaynaktan kesilmek suretiyle
ödemektedir. Bu nedenle, ücretliler üzerindeki aşırı vergi yükü aşağıya
çekilerek, bir an önce azaltılmalıdır; çünkü, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa
Birliği ülkelerinde, ücretliler üzerindeki vergi yükü, ortalama yüzde 10'lar
düzeyindedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün, kamu çalışanları ve emekliler geçinememektedirler.
Memur maaş artışları, sözde, memur sendikalarıyla yapılan toplugörüşme sonucu
belirlenmektedir. Bu toplugörüşmeler ve uzlaşma kurulu kararları on onbeş
günlük formalite bir süreçten öteye gidememektedir; çünkü, memurların sadece
göstermelik bir sendika kurma hakkı vardır. Özgür sendikacılığın sadece üç
ayağından birisi mevcuttur, o da, toplugörüşme hakkıdır. Sendikalaşmanın
olmazsa olmaz koşullarından olan diğer iki ayağı, toplupazarlık ve grev hakkı
ise hiç mevcut değildir.
Üzülerek belirtmeliyim
ki, bugün, memur sendikalarının, hükümetle eşit koşullarda masaya oturarak
toplupazarlıkla ücretlerini belirleme hakları yoktur. Hele, anlaşmazlık
halinde, greve gitme hakları hiç yoktur. Yani, kamu çalışanlarının ve
emeklilerin maaşları, eskiden olduğu gibi hükümetin iki dudağı arasında
belirlenmektedir. Hatta, burada hükümet bazen öyle ileri gitmektedir ki, maaş
artışları konusunda anlaşmazlık halinde, kendi atadığı, kendi görevlendirdiği
uzlaşma komisyonunun kararlarını bile hiçe sayabilmektedir.
Bunun için, acilen,
Avrupa Birliği standartları ve ILO sözleşmeleri esas alınarak, kamu
çalışanlarına grevli, toplusözleşmeli, özgür ve icazetsiz bir sendikalaşma
hakkı verilmelidir, ancak böyle bir sendikalaşmayla, kamu çalışanları,
hükümetle toplupazarlık masasına oturarak, kendi ücretlerinin belirlenmesinde
söz sahibi olabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
kamu çalışanları, demokrasidışı yöntemlerle, örgütsüz bırakılmamalıdır.
Bilinmelidir ki, ancak toplumun tüm kesimlerinin hakları korunarak ve güvence
altına alınarak demokrasi ve özgürlükleri yaşatabiliriz.
Ücret artışı konusunda,
sıra kamu çalışanlarına ve emeklilere gelince bütçe dengeleri, ekonomik kriz,
IMF programı ve dayatmaları gündeme getirilmek suretiyle, âdeta, kamu
çalışanları sindirilmek istenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hükümet kamu çalışanlarına ilişkin düzenleme yaparken, sürekli bir şekilde,
memur sayısının fazlalığından yakınmaktadır. Oysa, bu yakınma ve iddia
kesinlikle doğru değildir; çünkü, 2002 yılı verilerine baktığımızda, ülkemizde
toplam 2 750 885 memur bulunmaktadır. Bu rakamı diğer ülkelerle kıyaslayacak
olursak, ilginç sonuçlara varacağız. Şöyle ki; kamu personelinin nüfusa oranı
Finlandiya'da yüzde 10, Fransa'da yüzde 8, Almanya'da yüzde 5, Amerika Birleşik
Devletlerinde yüzde 7 ve Türkiye'de ise,
sadece yüzde 3'tür. Görüldüğü gibi, bu iddia kesinlikle doğru değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; memurların ve kamu çalışanlarımızın sorunları oldukça
fazladır. Bunlardan biri de, memurların kadro koşulu aranmaksızın sözleşmeli
personel olarak atanmak suretiyle, memur güvencesinin ve memur sendikacılığının
yok edilmek istenmesidir.
Yine, amirlere, emrindeki
memurları sınırsız bir şekilde başka kurumlarda geçici olarak görevlendirme
yetkisi verilmek suretiyle, âdeta, sürgünlere davetiye çıkarılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bakanlık merkez ve taşra teşkilatları ile ilgili ve bağlı kuruluşlarının
yeniden düzenlenmesi sonucunda, çok sayıda, şahsa bağlı kadro oluşmaktadır.
Şahsa bağlı kadroların meydana gelmesiyle, bir yandan, bilgili ve deneyimli
kamu görevlilerinin birikimlerinden yararlanılmamakta, öte yandan, boşaltılan
ve ihdas edilen yeni kadrolara bilgisiz ve deneyimsiz yeni elemanlar atanmak
suretiyle de, âdeta, kadrolaşmaya gidilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kamu görevinde memurluğun istisnaî, sözleşmeliliğin ise esas
duruma getirilmemesi gerekir. Yine, kamu görevlilerinin "geçici
görev" adı altında başka kurumlarda görevlendirmesinin objektif kurallara
bağlanarak, sürgünü andıran geçici keyfî görevlendirmelerin önüne geçilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
kamu çalışanlarımızı geleceğe yönelik olarak tedirgin eden bir diğer konu da,
performans ücreti verilmek istenmesidir. Kamu yönetiminde getirilmek istenen
performans ücreti, kamu kesiminde çalışanlar arasında örgütlenmeyi ve
dayanışmayı azaltan bir etki yaratarak, siyasî kayırmacılığa ve eşit değerdeki
işe eşit ücretten daha da uzaklaşılmasına neden olacaktır. Bu farklılıkların
yaratılması sürecinde, özellikle alt gelir grubundaki memurlar giderek daha
düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edilecektir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ücret ve maaşlara ilişkin sorunların çözümünde temel yaklaşım,
performansa dayalı ücret değil, kamu çalışanlarının sendikal haklarının
tanınması ve sosyal devlet anlayışıyla tüm kamu çalışanlarının nitelik ve
kıdemlerine uygun, eşit değerdeki işe eşit ücreti temel alan, aileleriyle
birlikte insanca yaşamalarına imkân verecek düzeyde ücret almalarının en kısa
zamanda sağlanması olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koçyiğit.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Geçici madde 220'yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda, tümüyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK(Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
827 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.
VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Devlet
Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 10.2.1954
tarihli ve 6245 sayılı Kanunun;
a) 10 uncu maddesinin (1)
numaralı bendindeki "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç
olmak üzere;" ibaresi, "Zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık
sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların
eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç
olmak üzere;" şeklinde değiştirilmiştir.
b) 13 üncü maddesinde yer
alan "11 ve 45 inci maddeler esaslarına" ibaresi, "45 inci madde
esasına" şeklinde değiştirilmiştir.
c) 33 üncü maddesinin;
(b) fıkrasına "Kontrolör ve Stajyer Kontrolörler, " ibaresinden sonra
gelmek üzere "Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme Uzman ve Uzman
Yardımcıları ile Aktüer ve Aktüer Yardımcıları", ibaresi eklenmiş ve (c)
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"d) Bu Kanun
hükümlerine göre gündelik ödenenlerden ( (b) fıkrasına göre gündelik ödenenler
hariç) yurt içinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere,
belge bedelini aşmamak ve her defasında on gün ile sınırlı olmak üzere
gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir."
d) 24 üncü maddesinde yer
alan "bu vazifelere ilk defa tâyin edilenlere veya" ibaresi ile 45
inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "11," ibaresi madde
metinlerinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Kemal Sağ.
Sayın Sağ, sürenizi
birleştirdim; buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet
Memurları Kanunu ve Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz olduğu üzere,
bu tasarı, çok sayıda kanunu değiştiren ve gerek Plan ve Bütçe Komisyonu
gerekse daha önceki altkomisyon görüşmeleri sırasında, bazıları kendi başına
bir kanun tasarısının konusunu oluşturacak nitelikte hususların eklendiği bir
kanun tasarısıdır.
Demin de ifade edildiği
gibi, sadece altkomisyon görüşmeleri sırasında 52 önerge verilmiş, bunlardan
37'siyle tasarıya ilaveler yapılmış ve komisyon görüşmeleri sırasında da 29
önerge ayrıca kabul edilmiştir.
Hükümetten komisyona 32
madde ve 6 geçici madde olarak gelen bu tasarı, komisyondan 38 madde ve 10
geçici madde olarak çıkmıştır; yani, 10 madde ilave edilmiştir. Buna rağmen
tasarıdaki madde sayısının artış göstermemesinin nedeni, 30 uncu maddenin,
kanuna verdiğimiz ifadeyle, tam anlamıyla bir torba madde olmasındandır. Zira,
bu maddede, çeşitli kanunlarda yapılması öngörülen toplam 19 adet değişiklik
"ibare değişiklik ve ilaveleri" adı altında toplanmış ve bu yolla,
tasarıdaki madde sayısının artması önlenmiştir. Eğer yanlış bilmiyorsam, bu
kanunla, yaklaşık 48 adet yasada değişiklik yapılmış gibi düşünüyorum.
Yine, bazı maddeler büyük
ölçüde değişikliğe uğrayarak kapsamı genişletilmiştir. Sözgelimi, tasarının 3
üncü maddesi, yaklaşık dört sayfada ve çeşitli kanun değişiklikleri ilave
olunarak bir ana madde, bir ek madde ve iki geçici madde şeklinde
düzenlenmiştir.
Yasa hazırlığını bu
detaylarla anlatmamızın sebebi, tasarının, bütünlük arz etmediği gibi, iç
tutarlılıktan yoksun bir biçimde düzenlendiği ve önemli bazı konuların
arkasında da bir hükümet iradesinin bulunup bulunmadığına dair kuşkularımızın
varlığını ifade etmek ve el yordamıyla yapılmış bir yasa tasarısını görüşmekte
olduğumuzu tespit etmektir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının hazırlanmasındaki bu sürece damgasını vuran karmaşa, maddeler bazında
da geçerliliğini korumuştur. Tasarıda, 6245 sayılı Kanunu değiştiren 4 üncü
madde, esasen, 31 Temmuz 2003 tarih ve 4969 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikler sonrasında, mülga maddeler ile yürürlükteki maddelerin uyumunu
sağlamak ve mülga maddelere atıflar şeklindeki, kalan hataları düzeltmek üzere
düzenlenmiştir.
Bu konuşmamı, ben, çok
teknik yapmış olacağım; belki birçok konuyu anlatamayacağım; ama, sonunda
meramımı anlatmış olacağım zannediyorum, sizlere.
Maddî hataların
giderildiği bölümler, mahiyeti gereği anlaşılır olmakla birlikte, diğer
düzenlemelerin yapıldığı bölümler muğlak ve kanun yazım teamülleri dışındaki
kalıp ya da ifadelerle kaleme alınmıştır. Örneğin, 6245 sayılı Yasanın "Yol
Masrafı, Yevmiye, Aile Masrafı ve Yer Değiştirme Masraflarının Birlikte
Verilmesini İcap Ettiren Haller" başlığını taşıyan "Kendi yazılı
talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere, yurt içinde veya dışındaki
daimî bir vazifeye naklen tayin olunanlarla, yabancı memleketlerdeki memuriyet
merkezi tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimî vazifeye
tayin edilen memur ve hizmetlilere, yeni vazife mahallerine kadar"
şeklindeki 10 uncu maddesinin (1) numaralı bendini değiştiren ve tasarıda 4
üncü madde olarak düzenlenen kısım, "Kendi yazılı talepleri üzerine
gönderilenler hariç olmak üzere" ibaresi, "Zorunlu yer değiştirme,
sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu
almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri
üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" şeklinde değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi, (1)
numaralı bendin ilk bölümünü oluşturan kısımda, art arda -lütfen,
dikkatlerinizi çekmek istiyorum bu hükümlere değerli arkadaşlar- biri
"dışında", diğeri "hariç olmak üzere" ifadeleri ile iki kez
yapılan vurgudan sonra, tasarıda değişiklik metni olarak sunulan bölümde, kanun
gereği ödeme yapılması halini kapsayan, sadece parantez içi hüküm kalmıştır.
Yani, bu durumda, netice olarak
enteresan bir hüküm ortaya çıkmakta ve sadece parantez içindeki kısım hüküm
ifade eder hale gelmektedir.
Keza, tasarının 4/b
maddesindeki, yasanın 13 üncü maddesinde değişiklik öngören metindeki “11 ve 25
inci maddeler esaslarına' ibaresi, '45 inci madde esasına' şeklinde
değiştirilmiştir" hükmü de, yine bir tuhaf durumu işaret etmektedir
değerli arkadaşlar. Şöyle ki: Yürürlükteki yasanın ilgili 13 üncü maddesine
baktığımızda, mevcut düzenlemenin "11 ve 45 inci maddeler esaslarına
göre" ifadesiyle düzenlenmiş olduğunu görmekteyiz. Mülga 11 inci maddenin
değiştirilmesi konusunda, elbette haklılık payı vardır; ancak, değişikliğin
diğer bölümünün 25 inci maddeyi mi, yoksa 45 inci maddeyi mi kapsadığı açık
değildir.
Bir başka husus da,
tasarının 4/c maddesindeki 6245 sayılı Yasanın 33/b maddesine ilave öngören
değişiklik metninden hemen sonra, 33/c fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen
"d) Bu Kanun hükümlerine göre gündelik ödenenlerden ((b) fıkrasına göre
gündelik ödenenler hariç) yurtiçinde yatacak yer temini için ödedikleri
ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak ve her defasında 10 gün ile
sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir"
şeklindeki fıkradır. Bu düzenlemenin kimleri kapsadığı ve neyi düzenlediği
belli değildir değerli arkadaşlar. Zira, (b) fıkrasındakiler için yasada
"bu şekilde gündelik ödenenlerden, yatacak yer temini için ödedikleri
ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak üzere, gündeliklerinin
tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir" hükmü mevcuttur. (c) fıkrasında
sözü geçenler ise "kanunlara göre kurumlarınca karşılanan seyahat ve
ikamet giderlerine ilave olunarak, 2 nci derece kadrolu memur için tespit
olunan gündelik miktarlarının 2 katı gündelik olarak verilir" hükmü
bulunmakta olup, görüldüğü gibi, kurumlarınca seyahat ve ikamet giderleri
birlikte ödenmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, ben burada anlatıyorum; ama, çoğunuzun dikkatini bile çekmiyor bu
hükümdeki yanlışlıklar. Ama, umarım ki, Sayın Bakanın ve ilgili arkadaşların
dikkatini çekecektir.
Değerli milletvekilleri,
burada, harcırah uygulamalarının önemli ve kronik problemlerinden birisi olan
ikamet ya da yatacak yer temini hususundan söz açılmışken, 6245 sayılı Yasanın
hemen yukarıda bahsi geçen 33 üncü maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı
üzere, (b) fıkrası kapsamında sayılan teftiş, denetim ve kontrol görevlilerinin
yatacak yer teminine ilişkin sorunlarına değinmek ve mümkün ise ortak bir irade
oluşturarak çözmek gerektiği kanaatini taşıyorum. Çünkü, yasanın aynı
maddesinin hemen altında (c) fıkrasında sözü geçen görevlilerin dahi, aynı
yasaya göre, ikamet giderleri karşılanırken ve Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT
Komisyonu çalışmaları sırasında da gördüğümüz gibi, sözü geçen komisyonun
denetimine tabi kamu kurum ve kuruluşlarının hemen hepsinde her düzeyde görev
yapan personel, yıldız sayısına göre kademelendirilerek büyük otellerde kalma
imkânına sahip iken, teftiş, denetim ve kontrol görevlilerinin yatacak yer teminine
ilişkin olarak karşılanan giderlerinin harcırahlarıyla sınırlı olmasını
anlamakta, doğrusu, güçlük çekiyorum. Ankara dışındaki denetim ve benzeri
çalışmalarla ilgili toplantılardan hemen sonra, kuruluş temsilcileri otellerine
giderken, sözü geçen meslek gruplarından arkadaşlarımızın kamu
misafirhanelerine gidişlerini üzülerek müşahede ediyoruz.
Kaldı ki, kamu kurum ve
kuruluşlarının misafirhaneleri de başka bir sorun halinde şu anda. Bunlardan
büyük bir bölümü özelleştirme kapsamına alınmış, satılmış ya da satılmak
üzeredir. Giderek daralan bu kısıtlı imkânlar dikkate alınarak bu sorunun
çözülmesi şarttır değerli arkadaşlar.
Ayrıca, tasarının 2/d
maddesiyle 6245 sayılı yasanın 24 üncü maddesini değiştirerek, bu meslek
mensuplarının ilk defa göreve atanmalarında verilen yer değiştirme yol masrafı
ya da harcırahının kaldırılmak istenmesindeki niyetin veya sebebin de
anlaşılamadığını özellikle belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi tamamlıyorum. Belki, bu maddeye ilişkin konuşmam çok teknik kaldığı
için, bazılarımızca konunun anlaşılmasında güçlük çekilmiş olabilir; ancak,
gerçek olan şu ki, bu maddeyi yazanların da amaçlarını tam olarak ifade
edebildiklerini zannetmiyorum. Eğer yetkililer bu madde hakkında bize açıklama
yaparlarsa sevinirim.
Bu duygularla, hepiniz
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Sağ.
Şahsı adına ikinci söz
isteği, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 4 üncü maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 4 üncü maddesi,
6245 sayılı Harcırah Kanununda yapılan değişiklikler. Bu madde, geçmişte
olmayan, bir nebze memurun lehine sayılabilecek; ancak, bazı yükümleriyle de
memurların aleyhine hükümler ihtiva eden bir madde.
Öncelikle bu maddenin (a)
bendi, kendi talepleriyle bir yerden diğer bir yere naklolan memurlarla ilgili
sürekli görev yolluğunun alınamayacağıyla ilgili bir hüküm. Memurlarımız çok
zor şartlar altında yaşayan, geçimlerini çok zor şartlar altında devam
ettirebilen insanlar. Değişik görev yerlerinde görev yaparken bir başka yere
tayin talebiyle müracaat ettiğinde, eğer, bu tayinini yaptırabileceği
düşüncesinden yola çıkarak, tayinimi yaparsanız sürekli görev yolluğundan
vazgeçiyorum, feragat ediyorum şeklinde bir beyanı olursa, sürekli görev
yolluğunu alamayacağına dair bir hüküm.
Memurlarımız bu kadar
sıkıntı içerisinde yaşarken, bir tayin talebiyle bir makamın ve mevkiin
karşısına geçtiğinde, karşısına böyle bir maddenin getirilmesinin son derece
yanlış olduğu inancındayım ve yine bu madde, ilk defa devlet memurluğuna tayin
edilenlerin, görev yerlerine giderken, daha önce almış oldukları sürekli görev
yolluklarını alamayacağına dair bir hüküm ihtiva etmektedir. Memuriyetinin
başlangıcında, henüz maaşını alamayan, örneğin, Şırnak'a, Hakkâri'ye veya bir
başka şehre tayini çıkan evli bir memurun oraya naklolması karşısında 1,5-2
milyar lira cebinden para harcayacağını düşünecek olursak, devletin böyle bir
memura şefkat kollarını açıp, ilk defa memuriyete başlayan bir memura sürekli
görev yolluğunun verilmesi gerektiği inancındayım.
Yine, bu tasarıyla güzel
bir iyileştirme, ancak, yeterli değil; biliyorsunuz, geçici görev yolluğunda,
memurlar bir başka yere geçici görevle gittiklerinde 1 inci ve 4 üncü derece
arasındakiler 16,80 Yeni Türk Lirası, 5 inci ve 15 inci derece arasındakiler de
15,60 Yeni Türk Lirası almaktadırlar. Bu memurların konaklama ücretleri, derece
karşılıkları kadar kendilerine ödenmektedir; ancak, 16,80 Yeni Türk Lirasıyla
bir gece, bir konaklama yerinde, bir
otelde kalmanın da ne kadar zor olduğunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum. O
nedenle, bu maddede, bu hususun, biraz daha memurlar lehine
iyileştirilmesinin yararlı olduğu
inancındayım.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti Grubu adına konuşan değerli Mustafa Açıkalın'ın, ayakta tedavi olan
yeşilkart sahiplerinden, kullandıkları ilaçların bedellerinin yüzde 20'sine
kadar katılım payı alınması
noktasındaki ifadeleri beni son derece üzmüştür. Bu kürsüden, kısa bir süre
önce geçirilen bir kanunla, yeşilkart sahiplerinin ayakta tedavilerinde reçete
bedellerinin karşılanacağı İktidar Partisi milletvekilleri tarafından çok büyük
bir mutlulukla ifade edildi. Biz de o gelişmeden mutlu olmuştuk; ancak, yeni
düzenlemeyle, yeşilkart sahiplerinin ilaç bedellerinden yüzde 20'ye kadar
katılım payı alınmasının da son derece yanlış olduğu inancındayım; çünkü,
yeşilkart sahibi olabilmek için, bir kişinin aylık gelirinin 120 000 000
liradan daha az olması gerekmektedir. Dikkatinizi çekmek istiyorum, asgarî
ücretin 1/3'ü seviyesinde geliri olan birisi ancak yeşilkart sahibi oluyor.
Ayda 120 000 000 lira gelir elde eden birisinin almış olduğu ilaçlarının
bedellerinin yüzde 20'sine katılmasının haklı ve mantıklı bir izahını yapmak
mümkün değil. Sayın Açıkalın bunu söylerken "tabiî ki" tabirini
kullanarak, ilaç bedellerine katılması gerektiğini ifade etti. Bu, son derece
yanlıştır. Özellikle son günlerdeki ekonomik sıkıntılardan sonra yeşilkart
sahiplerinin çok daha zor durumda olduğunu hepiniz biliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Üst gelir gruplarının yüzde 20'sinin gelirden aldığı pay yüzde 45,4'ten yüzde
47,6'ya çıkmıştır. Üst gelir grubu, Türkiye'de 2002 yılında millî gelirden
yüzde 45,4 pay alırken, 2004 yılında bu oran yüzde 47,6'ya çıkmıştır. En alt
gelir grubundakilerin ise 2002'de millî gelirden aldığı pay yüzde 6,5 iken,
şimdi, yüzde 6,3'e düşmüştür. Demek ki, alt gelir grubundakiler her geçen gün
ekonomik bakımdan daha büyük sıkıntı içerisine girmektedirler. İşte, yeşilkart
sahiplerinden ilaç bedellerine katılma, katkı payı adı altında bir pay
alınmasının Türkiye Cumhuriyeti Devletine yakışmadığı, bunlardan gelecek olan
üç beş kuruşa Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tenezzül etmemesi gerektiği
inancındayım. O nedenle, lütfen, bu madde görüşülürken, bunlardan katkı payı
alınmaması noktasında, önergelerle bu maddenin düzeltilmesi gerektiği
inancındayım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü maddenin okunan ve müzakeresi yapılan bölümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, (e) fıkrasını
okutuyorum:
e) Geçici 3 üncü maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 4 üncü madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4.-
Yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanununun geçici 2 nci maddesi uyarınca büyükşehir
belediye sınırlarında yapılan değişiklikler, 3 üncü maddenin (g) bendinin uygulanmasında
dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Baratalı'nın şahsî
söz isteği de var; sürelerini birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesindeki geçici madde 4 hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve Partimizin görüşlerini burada
ifade edeceğim; bu nedenle, Sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısının 4 üncü maddesindeki geçici 4 üncü madde, yeni bir düzenleme
yapılıncaya kadar, Harcırah Kanununda, 6245 sayılı Kanunda bir değişiklik
yapılmasını öneriyor, bir istisna getiriyor. Bu istisnanın, bir değişiklik
yapılıncaya kadar yürürlükte olması amir hükmünü getiren bir değişiklik
teklifi.
Neden böyle bir
düzenlemeye gerek duyuyor kanun koyucu veya duyacak; bunun nedeni şu:
Parlamentomuz, 2004 yılında, yerel yönetimlerde önemli kanunlar çıkardı.
Bunlardan bir tanesi Büyükşehir Belediyesi Kanunu, diğeri de Belediye Kanunu.
Bunlardan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu görüşülürken, geçici 2 nci
maddesinde, büyükşehir belediyesinin sınırları yeniden tespit edildi. Bu tespit
yapılırken, 2 000 000 nüfus esas alındı. Nüfusu 2 000 000 olan büyükşehir
belediyelerinde, vilayet binası merkez alınmak koşuluyla, oradan tutulacak olan
20 kilometre yarıçapındaki bir dairenin içinde kalan diğer büyükşehre dahil
olmayan bütün köyler, mahalleler, ilk kademe belediyesi olarak ve diğer ilçeler
de büyükşehre bağlı ilçe belediyeleri olarak düzenlendi. Nüfusu 2 000 000'dan
yüksek olan belediyelerde ise, bu yarıçap, hepimizin bildiği gibi, 50
kilometreye çıkarıldı ve vilayet binası merkez alınmak koşuluyla, 50
kilometrelik bir yarıçap içinde kalan bütün tüzelkişilikler ortadan kaldırıldı
ve büyükşehir belediyesine bağlandı.
Harcırah Kanunumuzda
önemli bir tanım var; bu önemli tanım da, 6245 sayılı Harcırah Kanununun 3 üncü
maddesinin (g) fıkrasında memuriyet mahalli tanımları var, memuriyet mahalli
burada tanımlanıyor. Nedir memuriyet mahalli; kanunun lafzına göre "memur
ve hizmetlinin asıl görevli olduğu veya ikametgâhının bulunduğu şehir veya
kasabaların belediye sınırları içinde bulunan mahaller ile bu mahallerin
dışında kalmakla birlikte yerleşim özellikleri bakımından bu şehir veya kasabaların
devamı niteliğinde bulunup, belediye hizmetlerinin götürüldüğü veya
kurumlarınca sağlanan taşıt araçları ile gidilip gelinebilen yerler"
olarak tanımlanıyor. Büyükşehir belediyelerinin sınırları değişmeden önce,
büyükşehir belediyesi içinden diğer ilçe belediyelerine giden memurlar, bu
gidip gelmelerinde bir harcırah alıyorlardı, yol harçlığı alıyorlardı. Oysa,
büyükşehir belediyesi sınırları genişlediği için, memuriyet mahalleri de
genişlemiştir. Buna bir istisna getirmek için ve buralara giden kamu
görevlilerimizin mağdur olmamaları için, bu madde konulmuş bulunmaktadır, yeni
bir düzenleme yapılıncaya kadar da, Harcırah Kanununa bir istisna
getirilmiştir. Yani, bundan böyle, büyükşehir belediyesi sınırları içinde bile
olsa, memurlarımız, bir görev mahalline gidip gelirken Harcırah Kanunu esasları
dahilinde, 3 üncü madde dahilinde, harcırahlarını alabilecekleredir. Bu, doğru
bir düzenlemedir, uygun bir düzenlemedir, bu düzenlemeye biz de katılıyoruz;
çünkü, kamu görevlilerinin yararına, onların haklarını genişleten, onlara
tanınmış olan hakları haksız olarak ortadan kaldırmayan bir maddedir; bu
nedenle -zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda da ayrışık oyumuz yok- bu maddeyi
kabul ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz büyükşehir belediyelerinden açılmışken, yerel
yönetimlerden açılmışken, bu konuşmamda bazı konulara değinmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Parlamentonun 22 nci Döneminde bizler, yerel yönetimlere yeni
haklar, yeni akçalı olanaklar ve onların personelindeki iyileştirmeleri
yapamadık. Parlamentomuz ikibuçuk yılı dolduruyor ve belediyelerimiz de, bir
iki hafta sonra bir yılını dolduracaklar. Özellikle bu dönem belediye
başkanlarımız, büyük bir kriz sonucu geldikleri için görevlerine, yine
kendileri tarafından yapılmayan ağır bir borç yükü altında inliyorlar. Bu borç
yükü, hem devlet kurumlarına ve kuruluşlarına hem kendi aralarında hem de
hemşerilerine, yurttaşlarına karşı olan bir borç yüküdür. Bu borç yükü o kadar
yüksek bir borç yükü ki, belediyeler, sürdürülebilir belediyecilik konusunda
görevlerini, kendilerine yeni kanunlarla verdiğimiz ekgörevleri de yerine
getirememekten dolayı çok sıkıntı içindeler.
Yerel yönetim yasalarını
yaptık; yeni bir Belediye Kanunu çıkardık, yeni bir Büyükşehir Belediyesi
Kanunu çıkardık, İl Özel İdareleri Kanunu çıkardık, belediyelerimize hep
görevler verdik, onlardan çok şeyler istiyoruz; ancak, Belediye Gelirleri
Kanununu hâlâ çıkaramadık. Belediye Gelirleri Kanunu ufukta bile görülmedi. Kim
hazırlıyor, nerede yapılıyor, Başbakanlıkta mı yapılıyor, yoksa ilgili yerlerde
yapılıp, bizim önümüze mi gelecek, ben, bunu bilemiyorum. Sayın Maliye Bakanımızı
hazır burada bulmuşken -sanıyorum burada- Belediye Gelirleri Kanununu ne zaman Parlamentoya
getirmeyi düşünüyorsunuz; yani, belediyecilerimize ne zaman bir müjde
vereceğiz? Belediyelerimiz, devletin bütçe gelirlerinden yüzde 4,5 gibi bir pay
alıyor.
Değerli arkadaşlar, sayın
milletvekilleri, Sayın Başkan; bu bizim içine girmeye çalıştığımız Avrupa
Topluluğu içinde böyle bir pay yok. Bu paylar, en az yüzde 20 düzeyinde
alabilecekleri paylar. Hem görevlerini yaparken hem yetkileri hem kendilerine
verilen görevler ve verilen görevleri karşılayan akçalı kaynakları en az yüzde
20 düzeyinde; yani, Batı'nın çağdaş belediyecilik anlayışı, daha fazla görev,
daha çok yetki ve daha çok akçalı olanaktır. Haa bu dönem bir şey yaptık, 1991
yılından beri değişmemiş olan 2464 sayılı Kanunu güncelleştirdik; fakat, o da
-tabiî, 1991'den 2004 yılına gelinceye kadar ondört yıl içinde güncelleşmediği
için- yurttaşımıza, daha doğrusu hemşerimize çok ağır geldi; çünkü,
belediyeler, hemşerilerinden de paralar topluyorlar; işte, ilan, reklam
vergisi, buna benzer vergiler gibi, yol, kaldırım harçları gibi, harcamalara
katılma gibi; ama, yurttaşımız, bu paraları bulmakta ve ödemekte çok zorluk
çekiyor. Emlak Vergisini yükseltiyoruz, bu gelirleri güncelleştiriyoruz; ama,
kaynağını alamıyoruz. Belediyelerimize yapabileceğimiz en büyük destek, bütçe
gelirlerinden almakta oldukları yüzde 4,5 olan payı, en azından -şimdi Bakanlar
Kurulunun yetkisi de var- yüzde 9'lara, yüzde 10'lara çıkarmaktır ve göreceli
olarak ve zaman içinde de bu payın, yüzde 15'lere, yüzde 20'lere çıkmasında
büyük yarar bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir de, Büyükşehir Belediyesi Kanununa eklediğimiz geçici 2
nci maddeden bahsetmek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi, Büyükşehir Belediyesi
Kanununa eklediğimiz geçici 2 nci madde, belediye borçlarının tasfiye amacını
güden -konuluş amacı bu olan- bir maddedir. Bu maddeye göre, belediyelerin
birbirine olan borçları, diğer kurumlara olan borçları takas ve mahsup
edilebiliyor. Bu takas ve mahsup işlemi yeni getiriliyor; ama, bu Kanunu incelediğimiz
zaman görüyoruz ki "31.5.2004 itibariyle blokoleşecek olan bu borçlar altı
ay içerisinde uzlaşma komisyonları tarafından görüşülür ve bu iş yapılır, bu
verilen mükellefiyet biter" diye bir madde vardı.
Şimdi, bir uzlaşma
komisyonu oluşacak, uzlaşma komisyonu, Hazine Müsteşarlığından sorumlu bakan
tarafından görevlendirilecek bir başkan ile Maliye Bakanlığı, İçişleri
Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı,
Sayıştay Başkanlığı ve İller Bankasından bir temsilciden oluşacak. Bu uzlaşma
komisyonu, belediyelerin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarının
takas ve mahsubu bittikten sonra, belediyelerin alacak ve borçlarını hesaplayacaklar,
ferilerini de kapsayacak şekilde bunlar maktu bir düzeye getirilecek ve
faizleri asıl borcunu geçemeyecek düzeyde belediyeleri, hem görevlerini yapacak
düzeyde bir gelire kavuşturacak hem de sürdürülebilir bir anlayışta borçlarını
ödeyecek noktaya getirecekti. Ancak, üzüntüyle görüyorum ki, bu uzlaşma
komisyonları, henüz, ya oluşmamış ya oluşturulmamış ya da çalışmıyor. Şimdi, bu
önümüzdeki yasanın -ileride gelecek- 29 ve 30 uncu maddesinde yeniden yapılandırmaya
çalışıyoruz bu uzlaşma komisyonunu. Hepimizin söylediği bir konu var:
Kanunlarımızı yaparken, biraz aceleye getiriyoruz. Sanki, arkamızdan birisi
kovalıyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda biz bunları tartıştık, bu belediye
kanunlarını, Büyükşehir Belediyesi Kanununu konuştuk. Şimdi, altı ay içerisinde
bitmesi gereken bu durum, altı aylık bir süreye eklenerek yeniden
yapılandırılmaya çalışılıyor.
Şimdi, Sayın Bakan, yani,
bu altı ay içinde uzlaşma komisyonu kurulup, görevi bitecek ve belediyelerimiz,
bu borç yükünden -kendilerinin de hemşerilerinin de moralini bozan- kurtularak
yeni bir anlayışla, yeniden silkinerek, yeniden beyaz bir sayfa açarak
görevlerine ve halka hizmetlerine devam edeceklerdi. Şimdi, hiçbir şey
yapılmamış. Ben, iki gün önce bir yazılı soru önergesi verdim, "uzlaşma
komisyonları kurulmuş mudur." Uzlaşma komisyonları hangi objektif kurallarla
çalışacak bilemiyoruz.
Belediyenin malî gücüne
göre, belediyelerin yeniden ödeme planları kabul edilecek. Bu, objektif
kriterle mi olacak sübjektif kriterleri mi olacak, hangi partiye veya bağımsız
olup olmadığına bakılacak mıdır, bakılmayacak mıdır? Bu komisyonlarda niye
belediye başkanlarımız yok?! İller Bankasından temsilciler var; ama, belediye
başkanlarımızdan, gerek belde olsun gerek ilk kademe olsun, gerek ilçe olsun
gerekse büyükşehir olsun, buralardan temsilciler yok. Yani, siz, belediye
başkanlarının borçlarını sürdürülebilir bir anlayış içinde yeniden
yapılandıracaksınız; ama, belediye başkanlarımızın burada, bu kurullarda
temsili yok. Şimdi, 29 uncu madde geçerken, belki, bir önergeyle bu kurullara
belediye başkanlarımızın da, alınmasını, ben, şimdiden öneriyorum.
Şimdi, merak ediyorum, bu
komisyon ne zaman çalışacak; bu komisyon çalışmaya başladı mı; çalıştıysa, bu
çalışmalar hangi aşamada; çalışmalar ne düzeyde devam ediyor? Eski bir
belediyeci olarak ben bunları merak ediyorum, ben de merak ediyorum, belediye
başkanlarımız da, hemşerilerimiz de merak ediyorlar.
Diğeri, belediyelerimizin
borçlarının en önemli bölümü, değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar Kurumuna
olan borçlardır; yani, belediyelerimiz, Emekli Sandığı keseneklerini ve Sosyal
Sigortalar keseneklerini ödeyemiyorlar. Ödeyememelerinin sebebi, keyiflerinden
değil, paraları olmadığı için ödeyemiyorlar. O nedenle, Sosyal Sigortalar
Kurumunun, Genel Müdürlüğünün de, o kurumun da bu uzlaşma komisyonu içine
alınması öneriliyor. Bu öneri, doğru bir öneridir. O nedenle, bu doğru olan
öneriye de katılıyoruz; ancak, yine, bu komisyonların ne zaman çalışmaya
başladığını veya başlayacağını, bu altı aylık sürede bunların bitip
bitmeyeceğini, ben de, diğer belediye başkanlarımız gibi merak ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü
maddesinin, yine, kanun koyucunun, geçici 4 üncü maddesindeki görüşlerine
katılıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Tamamlayın
efendim, buyurun.
BÜLENT BARATALI
(Devamla)- Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak da, değerli kamu
görevlilerimizin bir yerden bir yere giderden, verilen kamu görevini yapmak
üzere seyir halindeyken, gidip gelirken harcadıkları paranın devlet tarafından
karşılanması konusundaki ve büyükşehir belediyelerinin sınırlarının
genişletilmesi konusundaki, bu genişlemenin kamu görevlilerinin aleyhinde
olmaması konusundaki bu düzenlemeye katıldığımızı ifade ederken, tekrar, Sayın
Meclise saygı ve sevgilerimi ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Baratalı.
Geçici madde 4 üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çerçeve 4 üncü maddeyi tümüyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul
etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- 4.1.1961
tarihli ve 209 sayılı Kanunun;
a) 1 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Birinci basamak sağlık
hizmeti sunan kuruluşlar da dahil olmak üzere Sağlık Bakanlığı kurum ve
kuruluşları ile bağlı kuruluşlarına (Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
hariç) verilen döner sermaye miktarı üç milyar Yeni Türk Lirasıdır ."
b) 3 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 3.- Bakanlık,
birinci basamak sağlık hizmeti sunan kuruluşlar da dahil olmak üzere Sağlık
Bakanlığı kurum ve kuruluşları ile bağlı kuruluşlarındaki (Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü hariç);
a) Muayene, teşhis, tedavi,
laboratuvar, tetkik ve tahlil işlerini,
b) Aşı, ilaç, serum,
insan kanı ve kan ürünleri imâli ile istihsal veya imâl edilecek diğer
maddeleri,
c) Bastırılan veya
yaptırılan her nevi belgeleri,
d) Trafik kazaları ile
ilgili olarak özel veya 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununa göre zorunlu sigortalı olan kişilere verilecek hizmetler ile sigortalı
turistlere ve yabancı hastalara verilen sağlık hizmetlerini,
e) Sağlık alanında
verilecek kurs, eğitim, araştırma, yayın ve danışmanlık hizmetlerini,
f) Diğer kamu ve özel
sektör kuruluşlarının sağlık alanında sunduğu hizmetlere kredi notu verilmesini
ve akredite edilmesini,
g) Atölye, tamirhane ve
depolarda gerçekleştirilen sağlık hizmetleriyle ilgili montaj, demontaj ve
proje işlerini,
h) Sağlık kurum ve
kuruluşlarında üçüncü şahıslarca yapılacak sağlık alanı dışındaki tanıtım
hizmetlerini,
Maliye Bakanlığınca
yayımlanan yılları Bütçe Uygulama Talimatlarında yer alanlar hariç, 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu uyarınca belirlenen tarife üzerinden
fiyatlandırmaya ve yukarıda belirtilen mal ve hizmetlerden elde edilecek
gelirler ile sağlık kurum ve kuruluşlarına üçüncü şahıslarca yapılacak her
türlü bağış ve yardımları döner sermayeye gelir kaydettirmeye yetkilidir.
Bakanlık, bu suretle elde
edilecek döner sermaye gelirlerinden karşılanmak üzere döner sermaye
işletmelerine;
a) Her nevi tüketim
maddeleri, tıbbî, cerrahî alet, malzeme, cihazlar, mefruşat ve demirbaş eşya
satın alınması,
b) Tamirat, tadilat,
inşaat, tıbbî ve fennî tesisat ile kamulaştırma yaptırılması,
c) İhtiyaç halinde hizmet
satın alınması,
d) Taşınır ve taşınmaz
satın alınması, ihtiyaç duyulan taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis
edilmesi, kiralanması ve bunlara ilişkin her türlü giderin yapılması,
e) Tamir, imâl atölyeleri
açılması ve bunlara sermaye tahsis edilmesi,
f) Ambulans, cenaze
arabası ve hizmet aracı satın alınması ile kiralanması veya hizmet satın
alınması yoluyla temini ve bunlara ilişkin giderlerin yapılması,
g) Fiyatlandırılan
mamûllerin serbest piyasaya veya sair müesseselere intikal ettirilmesi ve buna
ilişkin giderlerin yapılması,
h) Deneysel amaçlı ve
hizmet gereği canlı hayvan beslenmesi ve bunların ürünlerinden faydalanılması
ile ziraî mahsullerden ihtiyaç görülenlerin yetiştirilmesi, bakımı ve satışına
ilişkin giderlerin yapılması,
Hususlarında yetki
vermeye mezundur.
Bu Kanuna tâbi döner
sermayeli işletmeler, gerekli gördükleri hallerde sundukları hizmetleri, Bütçe
Uygulama Talimatında belirlenen fiyatları aşmamak üzere belirleyecekleri fiyat
üzerinden, birbirlerinden temin edebilirler.
Döner sermaye
gelirlerinden, sağlık kurum ve kuruluşlarının hizmetlerini aksatmamak ve yılı
yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla Sağlık Bakanlığınca belirlenen
miktar; genel bütçe ödeneği ile devam etmekte olan kurum ve kuruluşun bina
projelerinin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri için harcanmak üzere ilgili
saymanlığa aktarılır.
Döner sermayeli
işletmelerin tıbbî cihaz, tıbbî sarf malzemesi, ilaç ve büro malzemeleri gibi
merkezî olarak satın alınmasında fayda görülen mal alımları ile hizmet
alımları, bedelleri her döner sermaye işletmesinin kendi bütçesinden
karşılanmak kaydıyla toplu olarak yapılabilir. Bu durumda ita amirliği Sağlık
Bakanlığınca belirlenir.
Döner sermayeli
işletmeler, kullanmadıkları veya ihtiyaç fazlası olan mal ve demirbaşları
bedelsiz veya tespit edilecek bedel üzerinden birbirlerine devredebilirler.
Aynı il sınırları içerisindeki döner sermayeli işletmeler ariyet sözleşmesi ile
birbirlerine mal verebilirler.
Döner sermayeli
işletmeler, süreklilik arzeden hizmet alımları ile maliyeti yüksek ve ileri
teknoloji ürünü olan tıbbî cihazların hizmet alımı yoluyla temini veya
kiralanması için döner sermaye kaynaklarından, gelecek yıllara yaygın yüklenmelere
girişebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Neşşar;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Neşşar, kişisel söz
isteğiniz de var, birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa maddesi, aslında,
bir torba yasanın içerisine sıkıştırılacak ufak tefek bir yasal değişiklik
değildir. Bu, sağlık tesislerini tümüyle birer sağlık işletmesine çeviren,
topyekûn büyük bir değişiklik içeren bir maddedir; dolayısıyla, Sağlık
Bakanlığının ve AKP Hükümetinin, sağlıkta dönüşüm adı altında ortaya koyduğu
projenin en önemli ayaklarından bir tanesidir.
Biraz nüktedan bir Maliye
Bakanımız olduğu için, ben (h) bendinden başlayarak, gecenin bu saatinde biraz
da havayı yumuşatarak konuşmama başlamak istiyorum.
Bu maddeyle, sağlık
tesislerini öyle bir işletme haline çeviriyoruz ki, bunlar, her türlü reklam
alabilir duruma geliyorlar. Yani, yakında, dönersermaye müdürünün, yetkilisinin
tercihine göre, bir sağlıkocağının duvarında McDonald's ilanını, bir tanesinde
mayo ilanını, reklamını, diğerinde TOFİTA reklamını, diğerinde erkeklerin belli
bir yaştan sonra ihtiyaç duydukları bazı ilaçların reklamlarını görebileceğiz.
Yani, sağlık tesislerini, bence, bulunması gereken ciddiyetten uzaklaştıracak
şekilde ticarîleştiren, bir ticarî işletmeye çeviren bir yasa bu. Tabiî ki,
sağlık tesislerinin duvarlarına, hatta, içerisine -bu yasada içi, dışı da
belirtilmiyor-alınacak ilanların birtakım medikal firmalardan ya da ilaç
firmalarından alınması koşulundan; bunun da bazı açılımları, ister istemez,
hepimizin aklına gelmektedir.
Bu, dediğimiz gibi,
projenin son ayağı; hükümetin, aslında, daha önce çıkardığı yasalarla çelişki
içeriyor. Örneğin, 24 Aralık 2003'te çıkarılan Kamu Malî Yönetim Kontrol Kanunu
ve Sayın Maliye Bakanımızın da "yepyeni bir maliye anlayışıyla, yepyeni
bir bütçe anlayışıyla ortaya çıkıyoruz" dediği yaklaşımların içerisinde,
2007'nin sonuna kadar bütün dönersermayelerin kapatılması dile getirilmekle
birlikte, biz, burada, Sağlık Bakanlığında mevcut olan dönersermayeleri birer dev
dönersermaye haline çeviriyoruz. Bu, bilmeden ya da tesadüfen yapılmış bir
değişiklik de değil. Bu, bilerek, planlanarak gündeme getirilmiş bir
değişiklik. Tıpkı, burada hep tartıştığımız, Anayasaya aykırılığını
tartıştığımız, yasalara uyumsuzluğunu tartıştığımız, devletle çeliştiğini
tartıştığımız birçok yasada olduğu gibi, devleti parça parça değiştirmeye,
bambaşka bir şekle getirmeye yönelik büyük bir projenin, Sayın Başbakanın da
"ağacı değil, ormanı kurtaracağız" şeklindeki ifadesinin bir parçası
olan bir yaklaşım.
Sağlık alanındaki bu
söylem ve eylem tutarsızlığı da bilerek yapılıyor. Sözgelimi, Sağlık Bakanının,
ilk günden itibaren, hekimleri karşısına alarak, bu bıçak parası söylemini
sürekli gündeme getirmesi ya da çok yakın bir geçmişte, Sayın Başbakanın,
doktorların iğne yapmayı bilmemeleriyle ilgili ifadeleri de, aslında, bilerek
söylenmiş ifadeler. Bunlar, demin bahsettiğim projenin; yani, sağlığı tümüyle
özelleştirmekle ilgili projenin, hekimlere ve resmî kamu sağlık kuruluşlarına
olan güveni ortadan kaldırmak için oluşturulmuş ayakları; çünkü, Sayın
Başbakana danışmanlık yapan Sağlık Bakanlığında birçok profesör arkadaşımız
var. Bunlar biliyorlar ki, Türkiye'de, sağlık eğitiminde, temel beceriler,
hemen hemen on yıldır, bütün tıp fakültelerinde, daha birinci sınıftan itibaren
veriliyor; doktorların iğne yapmayı bilmedikleri yıllar çok gerilerde kaldı.
Bıçak parası da, hepinizin bildiği gibi, bugün de, Sağlık Bakanımızın çok değer
vererek desteklediği bazı başhekimlerimizin hastanelerinde bizzat sürdürülüyor.
Bunların örneklerini de gün geldikçe gözler önüne sereceğiz tabiî ki.
Aynı şey, SSK
hastanelerin devrinde de geçerli idi. Burada amaç, yurttaşlarımızın daha iyi sağlık hizmeti alması değildi. Bugün bir gazetede çıkan kupür,
bakanlığımızın bulduğu çözüm, kuyrukları hastane dışına taşımak. Fotokopi
makinelerini dışarı taşımışlar; hastalar üç saatte hizmet alıyorlar. Eğer,
amaç, SSK'lı hastaların daha iyi hizmet almalarını sağlamak olsaydı -burada da
dile getirdik- sadece SSK Yasasının bir maddesini değiştirerek, biz,
SSK'lıların, diğer sağlık tesislerinden yararlanmalarını sağlayabilirdik.
Tıpkı, eğer, gerçekten insanlarımızın daha iyi sağlık hizmeti almalarını
istiyor olsaydık, daha, Sağlık Bakanı SSK'nın hastanelerini devralır devralmaz
kuyrukları engelleyecek olan dispanserleri peş peşe kapatmaya girişmezdi. Bu da
kamu sağlık kurumlarına olan güveni sarsmak için ve özelleştirmenin bir ayağını
oluşturmak için yapılmış, bilinçli yapılmış bir uygulamadır.
Aynı şey ilaç konusunda
da geçerli. Bugün en büyük sıkıntı, daha önce SSK hastanelerinde insanlarımız,
sadece SSK'lılarımız, ilaçlarını alırken sıkıntı çekiyorlardı, şimdi, tümümüz
çekiyoruz; bütün Emekli Sandığı, Bağ-Kur sigortalıları da çekiyorlar. Bunun da
amacı, insanların, sigortalıların eczanelerden yararlanması değildi; eğer
böyle olsaydı, bizim Maliye Bakanımızın
yine çok iyi bileceği bir yaklaşımla, SSK'ya bir bayilik düzeni oluşturabilirdik.
Türkiye'deki bütün eczanelerin SSK'nın bayileri durumuna getirilmesiyle bu
sorun çözülebilirdi. Burada da amaç, kamuya olan güvenin, kamu sağlık
tesislerine olan güvenin ortadan kaldırılması.
Çünkü -bu dönersermaye
konusuna biraz daha geri dönersek- sağlık sisteminde, sağlığın etrafında çok
büyük bir rant var. Bu, ilaç sektöründe ilaç, silah sektöründen sonra dünyada
ikinci büyük rantın olduğu yer. Dolayısıyla, eğer, biz, sağlık tesislerini
birer ticarî işletme haline getirebilirsek, buralardan çok büyük rant sağlama
imkânımız olur.
Örneğin, bu yasayla,
sağlık tesislerine, dönersermayelere araç-gereç ve bina alma, devralma,
yaptırma imkânı tanınıyor.
Yine, bugün, Sayın Maliye
Bakanının gazetede çıkan, çok da sosyal demokratlara sıcak bakmayan bir
gazetede çıkan, makam araçlarına 59 000 000 YTL; yani, 59 trilyon para
harcandığının haberi var. Kamudaki makam araçlarıyla ilgili bu konu her zaman
gündemde, bir süredir gündemde. Bu, sadece aracı temin etmekle de kalmıyor.
Dolayısıyla, siz, bu yasayla, döner sermaye işletmelerine araç alma yetkisini
de vererek, buradaki deliği, buradaki karadeliği daha da büyütmenin yolunu
açmış oluyorsunuz.
Bu uygulamanın, yani,
sağlığın özelleştirilmesinin -daha önce de bu kürsüden dile getirdim- en önemli
açmazlarından bir tanesi, arzın talebi patlatması konusudur; yani, siz, sağlığı
rekabet ortamına koyarsanız insanlar daha çok para kazanmak için arzı
artıracaklardır, gerekli gereksiz birsürü arz, birsürü de talebi doğuracaktır.
Bunun sonucu Türkiye araç çöplüğüne dönmüştür, bunun sonucu Türkiye'deki MR
sayısı her zaman tartışılır bir düzeye ulaşmıştır.
Tabiî ki, bu, vatandaşın
sırtından temin edilen paralarla sağlanacak; yani, sigortaların ödedikleri
paralar dışında, dönersermayelerin gelirlerinin çok büyük kısmının, bildiğiniz
gibi, vatandaşın cebinden çıktığını hepimiz biliyoruz. Bu, aşağı yukarı bugüne
kadar, yılda 5 milyar dolar kadar olan yurttaşın cebinden çıkan para, bu
sistemle, bu yaklaşımla katlanarak artacak ve vatandaşın daha çok sömürüldüğü,
cebinden sağlığa daha çok para harcadığı ve bunun -sağlıktaki teknolojinin ve
ilacın da giderek yüzde 60'dan fazla bir oranının ithal edildiğini düşünürsek,
ilaçtaki dışa bağımlılığımızı da hesaba kattığımız zaman- dışborç yükümüzün
sonsuz derecede artırma potansiyelini de birlikte getireceğini burada takdirlerinize
sunmak istiyorum.
Kurumların araç çöplüğüne
nasıl döndürüldüğünün çok çarpıcı bir örneğini vermek istiyorum ilgilenirseniz.
Biliyorsunuz, belki bilmiyorsunuz, Zekai Tahir Burak Hastanemizde,
giriş-çıkışlar, gözden irisi okuyan birtakım optik cihazlarla yapılıyor. Yani,
bu hastane CIA mdır, Pentagon mudur, yoksa çok özel bir yer midir ki, burada
giriş-çıkışları takip etmek için -sabah geliyorsunuz, gözünüzü bir deliğe dayıyorsunuz,
okunuyor- böyle bir cihazın alınması bu kuruma gerekli midir? Bunun
memlekete... Belki, bir 60-70 milyarlık bir cihazdır; ama, buna benzer, keyfî,
tamamen o dönersermaye işletme müdürünün keyfine kalmış, o sağlık tesisini
işleten başhekimin ya da uzmanın ya da pratisyenin keyfine kalmış birçok
gerekli gereksiz alımın bu yolla yapılması ve dışborç stokumuzun üstüne de
gereksiz birçok eklemenin yapılmasına neden olacak bir uygulama bu.
Bir başka önemli konu; bu
yolla, sağlıkta yapılacak, özellikle de bina, araç vesaire gibi büyük alımlarda
bütçe denetimini ortadan kaldırıyorsunuz. Bugün, hiç olmazsa, Bakanlık, oturup,
hangi kurumlara hangi ileri teknoloji ürünlerini alacağına kendi karar
verirken, yarın, dönersermaye işletme müdürleri tamamen keyfî tercihlerine göre
cihazlar alacaklar, araçlar alacaklar, binalar alacaklar.
Bunun, bu yetkinin,
bütçedışı, bütçe denetimi dışına bırakılmasının çok önemli bir başka açılımı
daha var. Daha önce dile getirdim, gazetede haber oldu, Sağlık Bakanından da henüz
bir yanıt alamadım. Bu Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinin, afet durumlarında
sahra hastanesine çevrilmesi planlanan kapalı otoparkının camiye çevrilmesiyle
ilgili bir projesi var. Bu projeyi, bugüne kadar, basında çıktığından beri,
Sağlık Bakanlığı reddetmedi. Şimdi, böyle bir projeyi, siz para
harcamışsınız... Çünkü, afet zamanında ibadethaneler, okullar, yetmeyen
kapasiteyi artırmak için, hastaları almak için kullanılıyor. Burada çok güzel
bir düşünce yapılmış; denmiş ki "kapalı otopark günün birinde bir sahra
hastanesine çevrilebilir."
Şimdi, buranın bir camie
çevrilmesiyle ilgili bütçe kanununun Meclise gelmesi halinde, bunun, burada,
yoğun tartışmalara yol açacağını, hepiniz takdir edersiniz; ama, bu yolla,
dönersermaye işletmesine, bir de üstelik tıpkı duble yollarda yapıldığı gibi,
parça parça, 20 milyarlık, 25 milyarlık, neyse limiti, küçük küçük limitler
halinde paranın harcanarak, gözden kaçırılarak buranın böyle bir inşaata
çevrilmesi, bu yasayla, olanaklı olmuş hale geliyor.
Bunun gibi, yine keyfî,
yine bütçe denetimi dışında, yine kamu yararı dışında, birçok vatandaşın
sırtından kazanılan paranın, tabiî ki, ister istemez, aklımıza yandaş
müteahhitlere verileceği hesabı da geliyor; bunun da örnekleri, yine, bugün
için etrafımızda var. Bunlar da günü geldiğinde örnekleriyle önünüze
serilecektir; yani, belirli bir hastanedeki bütün işlerin, aynı kişiye, küçük
küçük parçalar halinde yaptırıldığıyla ilgili örnekler yakında gözlerimizin önüne
serilecek. Yani, bu yasaya ne kadar iyi niyetle bakarsak bakalım, suiistimale
açık bir tarafı da olduğu açık.
Şimdi, toplarsak, sağlık
kuruluşlarının, bu şekilde, tamamen ticarî işletme haline çevrilmesi, bir
bütünün parçası; yani, AKP'nin, sözleşmeli personel çalıştırılması, aile
hekimliği, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri, ilaçların özel
eczanelerden alınması...
Bir de veri imtiyazı
konusu var ki, o içler acısı, kapitülasyon düzeyinde bir olaydır. Dünyada
hiçbir ülkenin Avrupa Birliğine girmeden kabul etmediği bir veri imtiyazı
konusunu, maalesef, hükümetimizin ve bakanlığımızın şu anda kabul etmiş
olduğunu, hatta geriye doğru işlemesini de kabul etmekte olduğunu üzülerek
duyuyoruz.
Bütün bunlar, sağlık
tesislerinin işletmeye çevrilmesi -bir tek eksiği kaldı bakanlığın, o da genel
sağlık sigortasının çıkarılması- "sağlıkta dönüşüm" adı altında
ortaya atılan projenin ayakları, parçaları.
Şimdi, bu noktada
sevinçliyim; çünkü, diyeceklerinin ve "yapacağım" dediklerinin tümünü
yapmış duruma geliyor Sayın Sağlık Bakanlığı ve AKP Hükümeti. Yani, bugüne
kadar, sesimizi ne kadar yükseltirsek yükseltelim vatandaşa bir türlü anlatamadığımız,
duyuramadığımız, bu yapılanlarla sağlığın daha iyiye gitmeyeceği yönündeki
çığlıklarımızın bundan sonra...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlayın efendim lütfen.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Bitiriyorum efendim, bitiriyorum.
...artık duyulma zamanı
gelecek; çünkü, SSK'da yaşanan rezalet 20 günü geçti. Sayın Başbakan çıktı;
diyor ki: "Provizyonsa düzeltiriz" ya da "katkı payıysa
hallederiz." Niye bunu önceden düşünüp de getirmediniz, niye bu saatten
sonra çıkıyoruz deme hakkımız artık gelmeye başladı; yani, bizim sıramız, bizim
günümüz gelmeye başladı. Burada yapılanların hiçbirisinin matematiksel olarak
bir yere varma olanağı olmadığını biliyoruz. Burada birsürü maliyeci
arkadaşımız var.
Eczacı bir arkadaşım
oradan gülüyor; ona bir kısa açılım yapayım. Bu özel eczaneler konusunun esas
riski, bireysel eczacılık sektörünün iflası anlamına... Dolayısıyla,
eczanelerin çokuluslu büyük zincirlerin eline geçmesi, benim üniversite mezunu
eczacı arkadaşlarımın da, eczanelerinden vazgeçip, bu eczanelerde anlaşmalı,
sözleşmeli, düşük ücretlerle çalışması noktasına doğru gidiyor.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) -
Müsaade etmeyeceğiz onlara.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Arkasından, prim
toplanamayan bir ülkede prime dayalı bir sigorta sisteminin kurulamayacağını da
hepimiz biliyoruz. Eski SSK Genel Müdürüm bana oradan bakıyor; o da hak
veriyordur diye düşünüyorum.
Bundan sonra konuşma
sırası bize geldi. Artık, bu uygulamaların açılımlarını, sonuçlarını göreceğiz,
tartışacağız, vatandaş da bizim söylediklerimizin daha doğru olduğunu yakın bir
gelecekte anlayacaktır diye düşünüyorum.
Sabrınız için teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Neşşar.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Daha var
efendim.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 önerge
var; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin (b) bendi ile değiştirilmesi
öngörülen 209 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına (h) bendinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki (ı) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Mustafa Elitaş |
Muharrem Karslı |
|
İstanbul |
Kayseri |
İstanbul |
|
Mehmet Sekmen |
Bayram Özçelik |
Recep Garip |
|
İstanbul |
Burdur |
Adana |
"ı) Eğitim
hastanelerinde uzmanlık eğitimi yapmakta olan yabancı uyruklu asistanlara 500
YTL'na kadar ödeme yapılması,"
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Sağlık Bakanlığı
eğitim hastanelerinde uzmanlık eğitimi yapmakta olan yabancı uyruklu
asistanların insanî ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve motivasyonlarının
artırılması suretiyle hizmete olan katkılarının en üst seviyeye çıkarılması
amacıyla, bunlara dönersermaye gelirlerinden ödeme yapılabilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunacağım; ancak, karar yetersayısı talebinde bulunulmuştur,
oylamada karar yetersayısını da arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi, kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 5.1.1961
tarihli ve 237 sayılı Kanunun;
a) 7 nci maddesinin
başlığı "Kurumların edinebilecekleri taşıtlar" şeklinde ve birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kurumların taşıt
ihtiyaçlarını hizmet alımı suretiyle karşılamaları esastır. Bu şekilde temini
mümkün olmayan, ekonomik bulunmayan veya sağlık, savunma ve güvenlik gibi
nedenlerle hizmet alımı suretiyle karşılanması uygun görülmeyen taşıtlar diğer
yollarla edinilebilir."
b) 12 nci maddesinin
üçüncü fıkrasının (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"d) Ekonomik olmayan
taşıtların ekonomik olanlarıyla değiştirilmesi,
e) Resmî taşıtları
sürebilecek kamu görevlilerinin belirlenmesi,
f) Hizmet alımı suretiyle
edinilecek taşıtların cinsi, adedi, yaşı, hangi hizmetlerde kullanılacağı,
kaynağı, yabancı menşeli olup olmayacağı ve diğer hususlar,
İçin gerekli esas ve
usuller Bakanlar Kurulunca saptanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Vedat
Yücesan. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yücesan, kişisel
isteğiniz var, birleştiriyorum, 15 dakika; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 827 sıra
sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile
Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, konuşmama
başlamadan önce, Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, kadınlarımızın hak ve eşitlik isteklerini dile
getirdikleri, sorunlarına dikkat çektikleri ve durumlarını dünya gündemine
sundukları 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü tekrar kutlamak istiyorum.
Evvelsi gün yaşanan
olaylar hepimizi çok ciddî şekilde rencide etmiştir. Yaşanan üzücü olayların
rahatsızlığını hepimiz derinden hissetmekteyiz. Ülkemize yakışmayan bu
görüntüleri yaratan sorumluların cezalandırılmasını, bir daha bu tür olayların
yaşanmamasını temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dünyamız hızla değişmekte ve bu değişimin hızı giderek artmaktadır. Değişim
rüzgârlarına paralel olarak, toplumsal gereksinimler de değişmekte ve
farklılaşmaktadır. Takdir edeceğiniz üzere, toplumsal beklentilere karşılık
verilmesi, gereksinimlerin karşılanması ve buna uygun hizmetlerin teşekkül
edilmesi devletin aslî görevlerindendir.
Bu çerçevede, yasal
mevzuatı güncellemek, çağın gereklerine ve gereksinimlerine uyarlamak zaruret
arz etmektedir. Ancak, düzenlemeleri yaparken bazı hususların dikkate alınması
gerekmektedir. Düzenlemeler, toplumu oluşturan kesimlerin fikirleri gözönüne
alınarak, kolektif düşünce esasına göre yapılmalıdır. Aksi durumda, sadece bir
tarafın görüşlerinin yansıdığı, kamu yararını gözetmeyen ve uygulamada
sorunlarla karşılaşabilecek kanunlar yasalaşmış olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
bakış açısıyla değerlendirildiğinde, 827 sıra sayılı kanun tasarısının,
maalesef, eksik ve yetersiz yönleri bulunmaktadır. Komisyon görüşmeleri
sırasında önergeyle tasarıya eklenen bazı konular başlıbaşına bir kanun
tasarısı oluşturabilecek niteliktedir. Tasarı, bu yönüyle bile, bir bütünlük
arz etmekten, beklentileri karşılamaktan uzaktır.
Toplumun tüm kesimlerini
memnun edecek bir kanun hazırlamak, zorlu bir süreci gerektirmektedir. Bu
çerçevede, yasal düzenlemelerde eksikliklerin ve yetersizliklerin olması
doğaldır; ancak, bu eksiklikleri ve yetersizlikleri gidermek amacıyla yapılan
uyarıları dikkate almak ve almamak, çeşitli kesimlerden gelen tepkileri gözardı
etmek devlet ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.
Görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısının yetersizliklerini değerli arkadaşlarımla birlikte dile
getirmekteyiz. Altını çizdiğimiz
olumsuz etkileri irdelediğimiz zaman konuların objektif bir biçimde
değerlendirilmesi en büyük beklentilerimizdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının 6 ncı maddesi, ülke kaynaklarının yıllardır israf
edildiği önemli bir gider kalemiyle ilgilidir. Kamu kurumlarının taşıt
ihtiyaçlarını düzenleyen bu madde kanayan bir yaramıza parmak basmaktadır.
Maddeyle, kamu
kurumlarının taşıt ihtiyaçlarını hizmet alımı suretiyle karşılamaları
öngörülmektedir; ancak, bu şekilde temini mümkün olmayan, ekonomik bulunmayan
veya sağlık, savunma ve güvenlik gibi nedenlerle hizmet alımı suretiyle
karşılanması uygun görülmeyen taşıtların diğer yollarla edinilebilmesine imkân
tanımaktadır. Ayrıca, ekonomik olmayan taşıtların ekonomik olanlarıyla
değiştirilmesi, resmî taşıtları kullanacak kamu görevlilerinin belirlenmesi için
gerekli esas ve usullerin Bakanlar Kurulunca saptanması öngörülmüştür. Ayrıca,
Bakanlar Kuruluna, hizmet alımı suretiyle edinilebilecek taşıtların cinsi,
adedi, yaşı, hangi hizmetlerde kullanılacağı, kaynağı, yabancı menşeli olup
olmayacağı ve diğer hususlar için esas ve usulleri belirlemesi yetkisi de
verilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
konsolide bütçeye dahil daire ve idarelerin toplam taşıt sayıları, KİT'leri ve
belediyeleri de eklediğimizde 100 000'i aşmaktadır. Tüm bu araçların devlete
maliyeti yüksek oranlarda seyretmektedir. Bunların akaryakıt, lastik, yağ,
bakım, yıpranma gibi giderleri gözönüne alındığında anormal bir maliyet ortaya
çıkmaktadır. Dünyadaki diğer ülkelerdeki duruma baktığımız zaman, gelişmiş
ülkelerin birçoğunda kamu taşıtlarının sayısı ülkemizdeki sayıdan oldukça düşük
seyretmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
burada dikkatinizi çekmek istiyorum. Japonya'da kamu taşıtlarının sayısı 10
000, İngiltere'de 12 000, Almanya'da 11 000 ve Fransa'da 9 000 civarındadır.
2005 yılında kamuya alınacak taşıt sayısı sınırlandırılmıştır. Bu amaçla, 2005
yılındaki alınacak taşıtların 2004 yılındaki alımları aşamayacağı şekilde
düzenlemeye gidilmiş; araçlarda tasarruf yapma girişimlerinde bulunulmuştur. Bu
girişimler olumludur; ancak, kamunun elindeki araç sayısı fazladır ve büyük bir
kısmı, yaşı büyük, kullanımı ekonomik olmayan araçlardır.
Kamunun elindeki ekonomik
olmayan araçlara, hem kullanılırken hem de bakım ve onarım için yüksek
harcamalar yapılmaktadır. Bu harcama kalemlerinin önüne geçmek amacıyla,
tasarının birtakım iyileştirmeler öngörmesi umut vericidir; fakat, bu
düzenlemelerin yanı sıra, kamunun envanterindeki araçları sorgulaması
gerekmektedir. Kamudaki araçlardan ihtiyaç fazlası olanlar mutlaka tespit
edilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
çerçevede, kurumlara tahsis edilen araçların gerekliliği hususu da irdelenmeli;
lüzumsuz tahsislere son verilmelidir diyorum.
Diğer taraftan, geçmiş
dönemlerdeki araçların alımlarının tetkiki zarurîdir. Usulsüz bir biçimde ve
tamamen bireysel ihtiyaçlar gözetilerek yapılan alımlar sorgulanmalıdır.
Yalnızca taşıt alımları değil, ulus olarak fedakârlık yaptığımız, zorluklara
göğüs gerdiğimiz dönemlerde yapılan gereksiz harcamaların hepsi mercek altına
alınmalı, ilgililerden hesap sorulmalıdır.
Geçmişteki uygulamaları
incelerken, gelecekte olabilecek muhtemel suiistimallere karşı da gerekli
tedbirleri almak zorundayız. Özellikle hizmet alımına ilişkin prosedürlerin
sağlıklı işlemesi, alım sürecinin şeffaf ve kamuya açık bir biçimde yürütülmesi
sağlanmalıdır. Hizmet alım sürecinde, yandaş kollama, belli kesimleri kayırma
türünden yaklaşımlara kesinlikle ve kesinlikle izin verilmemelidir. Bu hususla
ilgili sıkı bir denetim mekanizması tesis edilmelidir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ekonomik olarak zorunlu bir süreçten geçmekteyiz ve çok zorlu
günler beklemektedir. Kâğıt üzerinde her şey iyi görünmesine rağmen, halkımız
halen sıkıntı içerisinde. Ekonominin yapısal sorunları düzelmemiştir. Halen
kayıtdışı ekonomi sürmekte, vergi toplanamamakta, borçlarımız ise artmaktadır.
Böylesi bir durumda, en azından, kamudaki gereksiz harcamaları azaltarak,
kaynaklarımızı daha etkin kullanmalı ve düzenlemeleri hayata geçirmede ve
hayata geçirme sürecinde ısrarcı olmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle,
tasarının eksiklerinin ve yetersizliklerinin giderilmesi temennisiyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yücesan.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
6 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- 24.2.1968
tarihli ve 1005 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Millî Mücadeleye
iştiraklerinden dolayı kendilerine İstiklal Madalyası verilmiş ya da 1950
yılında Türk Tugayının Kore'ye ayak bastığı tarihten başlayarak 1953 yılında
Pan-Munjon Ateşkes Anlaşmasına kadar olan dönem içerisinde Kore'de fiilen
savaşa katılmış veya 1974 yılında Temmuz 1 inci ve Ağustos 2 nci Barış
Harekatına Kıbrıs'ta fiilen görev alarak katılmış Türk vatandaşlarıyla harp ve
vazife malûlleri ve bunların eşleri ile şehitlerin eşleri ve şehitlerin anne ve
babaları; Devlet Demiryollarının yurt içi hatlarında, Denizyolları şehir
hatlarında, belediyelere, belediyeler tarafından kurulan şirketlere ya da
belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs veya şirketlere ait şehir içi
toplu taşıma araçlarında ücretsiz olarak seyahat ederler. Bu Kanunun 1 inci
maddesine göre kendilerine aylık bağlanan dul eşler ile şehitlerin, sosyal
güvenlik kuruluşlarından yetim aylığı dışında aylık veya gelir almayan ve bu
kuruluşlara tâbi olarak çalışmayan çocukları, şehit olan anne ve babalarından
dolayı yetim aylığı aldıkları müddetçe bu haklardan yararlanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.
Kişisel konuşma hakkınızı
birleştiriyorum Sayın Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; şehit dul ve yetimleri ile gazilerimizin sosyal
haklarını geliştirmeye yönelik, onların belediye araçlarından ve belediyenin
iştiraki olan, izin verdiği özel veya şirket araçlarından bedava olarak
yararlanabilmelerini sağlayan maddeyi görüşmek üzere söz aldım. Bu vesileyle,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak böyle bir düzenlemenin yanında olduğumuzu, canı
gönülden destek verdiğimizi ifade etmek istiyorum. Yalnız, bu ifadeyi yaparken,
bugün, şehit yakınları ve gazilerimizle ilgili toplumda yapılması gereken
konulara da, gerek Yüce Parlamentonun gerekse hükümetin dikkatini çekmeye
çalışacağım.
Sizler, günlük
yaşamınızda, etrafınızda, gerek Kıbrıs'ta gerek Kore'de gerek Ulusal Kurtuluş
Savaşı döneminde gerekse güneydoğuda şehit olan insanların ailelerini veya bu
savaşlarda gazi olan insanları toplumda yakinen görüyorsunuz. Bu
insanların, bizim insanlarımızın, Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekten her türlü ihtiyacı karşılanmaya gayret
ediliyor, her türlü sorunlarına kol kanat gerilmeye gayret ediliyor. Bu
anlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bu yönde bugüne kadar yapmış olduğu ve
yapacağı çalışmalara şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Bunun yanında, Türk
toplumu, hakikaten kadirşinas bir toplumdur; kendi içerisinde yaşayan şehit
ailelerinin ve gazilerimizin her türlü günlük sorunlarında, toplum olarak,
elbirliğiyle, onların yaralarını sarmak, onların acılarını bir nebze olsun
dindirmek için elinden geleni gayreti gösteriyorlar, göstermeye de devam
edecekler. Mamafih, durum böyleyken, bazı konularda Silahlı Kuvvetlerin ve
toplumun olağanüstü yakınlığı ve ilgisi var iken, hükümetin bu insanlara daha
yakın, bunların sorunlarını çözmeye daha istekli bir davranış içerisinde olması
gerekliliğine inanıyorum. Bu, bu ülkenin dününe, bugününe ve yarınına karşı
olan çok önemli bir boyun borcudur diye düşünüyorum.
Bizler, bu amaçla,
hükümetin, bu insanların sorunlarını dinlemede, anlamada ve çözüm üretmede,
uzman insanlardan oluşan bir koordinasyon kurulu kurmasının, dilediği zaman
Silahlı Kuvvetlere veya mülkî amirlere ulaşabilen bu insanların veya
temsilcilerinin hükümete de daha kolay ulaşabilme, günlük sorunlarını daha
rahat aşabilme fırsatını yaratmak için hükümetin nezdinde bir koordinasyon
kurulu oluşturulmasının yararlı olacağı ve bir borç olduğu düşüncesindeyiz.
Bunun yanında, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, sadece şehir içi otobüslerden yararlanma değil de,
belediyelerimizin bu insanlardan su parası almaması yönünde bir önerge
hazırladık, Yüce Meclisin de bu önergeyi dikkatle destekleyeceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunun yanında, şehit annesi ve babasının şehit olan oğlunun sağlık
güvencesinden yararlanabilmeleri için muhtaçlık belgesi getirmek gibi bir
zorunluluğu var. Takdir edersiniz ki, hiçbir anne ve baba, ihtiyacı olmadığı
noktada, şehit olan oğlunun sağlık güvencesinden yararlanmak gibi bir yola, bir
yola, bir yönteme gitmez. Eğer, bu olanaktan, bu imkândan yararlanmak
istiyorsa, gerçekten ihtiyacı vardır, onun için bu yönteme başvurmuştur. O
bakımdan, bu anne ve babalara, gidin, bize muhtaçlık belgesi getirin, muhtaç
olduğunuzu bize ispatlayın demek, gerçekten, bu yüzyılda, bu insanlara yapılan
en kötü davranıştır diye düşünüyorum ve bunun, hükümetin değerli girişimleriyle,
bir an önce, gönlüm arzu ediyor ki, 18 Martta, ulus olarak, Şehitler Gününü
yeniden anacağız. Biliyorum ki, Çanakkale'de, bu anlamda, çok önemli çalışmalar
var. Şehit yakınlarını, sadece böyle günlerde alıp, onları aramızda madalyalarıyla
beraber taltif etmek yerine, onların bu yöndeki küçücük sorunlarının çözümüne
yönelik de, Yüce Meclisin bir önemli adım atması gerektiğine inanıyorum.
Bir de, hepiniz biliyorsunuz,
şehit yakınları ve gazilerimiz "şeref aylığı" adı altında bir aylık
alıyorlar. Ulusumuz, devletimiz, bu insanların toplumda mağdur olmamaları,
toplum içerisinde insanca yaşamlarına devam edebilmeleri amacıyla, böyle bir
aylığı kendilerine hak görmüş. Yalnız, geçmişte yaşanan yüksek enflasyonlar ve
kriz dönemleri, artık bu aylıkların miktarlarının, bu insanların, toplum
içerisinde, işte bu bizim gazimiz, bu insan bu ülke için kolunu feda etti,
bacağını feda etti dediğimiz insanların, bizim aramızda insan gibi
ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir gelir düzeyini onlara çok görmememiz
gerekiyor. Biliyorum ki, Plan ve Bütçe Komisyonunda bekleyen ve şeref aylıklarının
artırılmasına yönelik bir yasa tasarısı var. Değerli Maliye Bakanımız da
burada, hükümetin para kasası olan bakanımız da burada; lütfetsinler, 18 Mart
Şehitler Gününe kadar, bizler de destek olalım, bizler de yardımcı olalım; ama,
bu ülke için canını veren insanların dul ve yetimlerinin ve bu ülke için gazi
olan insanların, bu toplumda, hak ettiği şekilde, insan gibi yaşamalarına imkân
verecek şeref aylıklarını hep beraber buradan çıkaralım. Ben, bu seslenişimin,
bu haykırışımın değerli hükümet üyeleri tarafından muhakkak duyulacağına ve
dikkate alınacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yasanın gazilerimize ve şehit
yakınlarına hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çakır.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
1 adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı tasarının 7 nci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Osman Kaptan |
|
Trabzon |
İstanbul |
Antalya |
|
Bülent Baratalı |
Kemal Kılıçdaroğlu |
Mustafa Özyürek |
|
İzmir |
İstanbul |
Mersin |
"Bu kişilere
belediyeler su hizmetlerini ücretsiz olarak verirler."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI
SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, bu vatan için canını vermiş, gazi olmuş bu
insanların her zaman takdirle anılması icap ediyor ve bunlara da elimizden
gelen her şeyi yapmamız icap ediyor. Hükümetimiz, bundan dolayı, biraz daha
imkânları geliştirebilmek için şu maddeyi yazıp getirmiştir; ama, onun dışında,
tekrar "şunu da verelim, bunu da verelim" gibi sadece teklifler
yapılmasını biz kabul edemiyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Su verelim...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Cansuyu...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Gönül arzu eder ki, çok daha fazla verelim; ama,
elimizdeki imkânlar budur, yaptığımız hesaplar budur.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Su
verelim...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Bunlara, şimdi bu kadar verebiliyoruz; ama, ileride daha
fazlasını vermek istiyoruz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Can
verdiler!..
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Siz vermeyeceksiniz, belediyeler verecek...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Belediyeler verecek, belediyeler...
HALUK KOÇ (Samsun) - Can
verdiler, can!..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - ...ve bundan dolayı katılamıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Önerge sahipleri konuşmak
istiyor mu?
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baratalı.
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Önergenin
lehinde konuşmak için söz almış bulunuyorum.
Bir şehit çocuğu olarak,
Sayın Bakanın "şunu da verelim, bunu da verelim" ifadesinin beni son
derece rahatsız ettiğini söyleyerek sözlerime başlamak istiyorum. Şunu da
verelim, bunu da verelim diyorsunuz Sayın Bakan, kendi kesenizden vermiyorsunuz.
Gazi Meclisten biz bir şey istiyoruz. Bu Meclis, gazi bir meclis. Ülkelerin,
zaman zaman çok zor durumları olur ve yurttaşlarını göreve çağırırlar
"geliniz ve bu vatan için ölünüz" derler, bazı insanlar da ölür. Bu
ülke, çeşitli yerlerde vurulup tertemiz alınlarından yatanlarla, "yandım
Allah, yandım anam" diye bağıranlarla ve onlar defnedilirken, çocuklarını
defneden analar ve babaların "vatan sağ olsun" sözleriyle ayakta
kalan bir ülke. Biz, Türkiye'nin bütçesinden, bu gazi Meclisten bunu rica
ediyoruz Sayın Bakan. Hiç kimse, babasının cebinden, kendi kesesinden hak
vermiyor; üstelik, hak, devletten de çıkmıyor, belediyelerden çıkacak.
Değerli Başkan, değerli
arkadaşlar; bu nedenlerle, 7 nci maddede sayılan, Millî Mücadeleye iştirak
edenlere ve yakınlarına; yine, 1950 yılında, Türk Tugayı Kore'de görev
yaparken, Pan-Munjon Ateşkes Anlaşmasına kadar fiilen Kore Savaşına katılanlara
ve 1974'te Kıbrıs'ta Birinci ve İkinci Harekâta katılanlara, harp ve vazife
malullerine, şehitlerin eşlerine ve şehitlerin anne ve babalarına bu hakkın
verilmesini istiyoruz ve önergemizin kabulünü istiyoruz.
Bu, çok hassas bir konu.
Bu ülkede ne kadar gazi ve ne kadar şehit yakını kaldı. 70 000 000 nüfusu olan
bir ülkede, eğer, bir parmağın artık sayılarına kadar ulaşmış olan bu
insanlara, bu 70 000 000'luk ülke bakamazsa, bize de iyi gözle bakmazlar. Ben,
buradan, şehit olanlara Allah'tan rahmet diliyorum.
Gazi Meclisin, bu
önergeyi kabul edeceğine inancım tam; bu nedenle saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Baratalı.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Bir konuyu, müsaade ederseniz, açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Efendim, Hükümetimizin bu konuda iyileştirmelere devam
etme projeleri vardır. Bu konu da, belediyeleri ilgilendiren bir konudur.
Bundan dolayı teknik olarak... Yoksa, gazilere de, şehitlere de son derece
hürmetimiz vardır ve bendeniz de bir şehit torunuyum.
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Sayın Bakan, gösterin hürmetinizi.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - ... onu da ayrıca belirtmek isterim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 7
nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE
8.- 1.7.1976 tarihli ve 2022 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 7.- Bu
Kanundan yararlananların tedavi giderleri, 18.6.1992 tarihli ve 3816 sayılı
Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek
Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre yeşil kart
verilerek karşılanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin;
buyurun.
Sayın Çetin, sürenizi
birleştiriyorum, süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
önceki maddede gazilerimizin durumunu görüşmüş idik. Şimdi de, yeşilkartlı
yurttaşlarımızın durumuna ilişkin görüş ve düşüncelerimizi açıklayacağız. Ben
çok taze bir rakam vermek istiyorum size. Şimdi, bu maddeyle ilgili olarak 6
942 939 yurttaşımız yeşilkartlı olarak -ki, bu sayı geçtiğimiz yıllarda 10 000
000'un üzerine çıkmıştı, onun altına epeyce düşmüş- yaklaşık 7 000 000
vatandaşımızı ve 65 yaş ve daha yukarı muhtaç yurttaşlarımızın sayısının da 1
105 466 kişi olduğunu düşünürseniz, toplumumuzun, yaklaşık 9 000 000 muhtaç ve
yoksul kesimini ilgilendiren bir düzenlemenin nasıl yapıldığını sizlere kısaca
anlatmaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım,
maddeye bakıldığı zaman iki satır bir tasarı gibi; ancak, bu 8 inci maddeyi ele
alırken, biraz evvel bu kanun tasarısının bütünü üzerinde yapılan görüşmeler
sırasında, Sayın Bakanın bile bilmediği kadar çok kanuna, kanun hükmünde
kararnameye yönelik değişikler içerdiğini arkadaşlarımız belirtmiş idi.
Gerçekten, bu kısa maddeyi bu şekliyle okuduğumuz zaman hiçbir şey anlamak
mümkün değil; ama, elimizdeki aynı kanun tasarısının 30 uncu maddesinin (k) fıkrasına giderseniz, bu tasarının, bu
maddenin neler içerdiğini çok net görürsünüz.
Değerli arkadaşlarım, (k)
fıkrası, 13.12.1983 tarihli ve 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 10 uncu
maddesinin (p) ve (r) fıkralarına atıfta bulunuyor "ve 18.6.1992 tarihli
ve 3816 sayılı Kanun kapsamındaki yeşilkart sahiplerinin" ibaresinden
sonra, ödenmesine ilişkin düzenlemeye bir hüküm getiriyor: "Bedeli
ödenecek ve ödenmeyecek ilaçlar ile ilaçların reçetelenmesine ilişkin kuralları
tespit etmek ve yeşilkart sahiplerinden, ayakta veya meskende tedavi halinde kullanılacak
ilaç bedellerinin yüzde 20'sine kadar katılım payı alınmasını" ibaresi
eklenmiştir. Yani, bir düzenleme yapıyoruz, bir ana madde düzenliyoruz ve orada
çok açık bir şekilde, çok masumane bir görüntü içerisinde, 3816 sayılı Kanun hükümlerine
tabi olacaklarını söylüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
elimdeki bu kanun, 2022 sayılı Kanun. Bunun 7 nci maddesine baktığımız zaman,
değişiklik öngören madde diyordu ki: "Bu Kanundan yararlananlar devlet
hastanelerinde ücretsiz tedavi edilir." Şimdi ne oluyor; ödeme gücü
olmayan vatandaşların tedavi giderlerinin yeşilkart verilerek devlet tarafından
karşılanması hakkındaki kanunla bir bütün haline getiriliyor ve demin
söylediğim (k) fıkrası da, anılan kanunun 10 uncu maddesi, Bütçe ve Malî
Kontrol Genel Müdürlüğünün bir kararnamesini içeriyor, orada gerekli
değişiklikler yapıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
tabiî, yurttaşımızın, bu anlatımlardan bir şey anlaması mümkün değil; sayın AKP
milletvekillerini de ilgilendirmediğini buradan üzülerek görüyorum. Eğer
ilgilendiriyor olsa, eğer duyarlı olsalar, oy aldıkları yoksul kesimin
sorunlarına, sıkıntılarına sırtlarını dönerek dinleme ihtiyacı içinde
olmazlardı.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) -
Sen işine bak!
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yurttaşa sırtınızı döndüğünüz zaman, yurttaş da, bir gün gelir size sırtını
döner, o zaman "ne yapmıştık" sorusunu kendinize sormak zorunda
kalabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, bir
kanun ne kadar uzun ömürlü olur ise, yurttaş tarafından hakların öğrenilmesi,
kullanılması ve yurttaşlık görevlerinin yerine getirilmesi açısından o kadar
önem kazanır, değer kazanır, uygulamada aksaklıkları o nispette azalır.
Şimdi, aralık ayı başında
görüştüğümüz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Başkanlığı Kanun Tasarısı
görüşmeleri sırasında bu konuya kısmen değinmiş idik. Şahsen ben, hem bütünü
hakkındaki konuşmamda hem de 19 uncu maddeyle ilgili görüşlerimi açıklarken,
sosyal devletin ne olması gerektiğini anlatmıştım.
Şimdi, biz, giderek, ne
yaptığımızı, bu Parlamentodan ne tür yasalar çıkardığımızı tespit etmekte
zorlanmaya başladık. Ne yapıyoruz biz; yani, biraz evvel rakamını verdim. 9 000
000 yurttaşımızı ilgilendiren bu kanunda, yeşilkartlı yurttaşlarımız için
tedavi ve ilaç giderleri olarak, 2000 yılında 167 trilyon, 2001'de 304 trilyon,
2002'de 545 trilyon, 2003'te 740 trilyon, 2004'te 910 trilyon harcamışız. Ne
kadar yurttaşımıza; yaklaşık 9 000 000 yurttaşımıza. 2005 yılında da, bütçeye 1
150 000 000 YTL ya da 1 katrilyon 150 milyarlık bir ödenek öngörmüşüz; yani, 9
000 000 yurttaşımızın sağlık giderlerinin finansmanı için öngördüğümüz tasarı.
Geçtiğimiz hafta basınımızda vardı, bazı televizyon kanallarımızda da işlendi;
Türkiye'de kişi başına sağlık harcamaları, yaklaşık 195 000 000 lira;
Amerika'nın kişi başına sağlık harcamalarının yirmiüçte 1'ine tekabül ediyor.
Yani, 9 000 000 insanımız için harcanan para AKP hükümetini rahatsız etmiş,
Maliye Bakanını rahatsız etmiş olacak ki, ilaç bedellerini yeşilkartlı yoksul
yurttaşlarımızdan alma yoluna gidecek. Grup başkanvekili arkadaşıma "yaa,
bunu yapmayın" dediğimde "yaa, eczanelere şeyini bırakıp kendine maaş
bağlatan var" dedi.
Değerli arkadaşlarım,
suimisal emsal olmaz, yani, kötü örnek, örnek olmaz. Hırsızlık yapan bir
yurttaş var diye, bütün yurttaşlara hırsız muamelesi yapamazsınız. Bir kişi bu
yasayı istismar ediyor diye, böyle bir düzenlemeye yeltenmenizin sizi haklı
çıkaracak hiçbir yolu yok. Ben, geçtiğimiz hafta cuma günü, cuma saatlerinde
üstelik, Kocaeli'nde (İzmit'te) caddede yürürken, 35 yaşlarında bir delikanlı
utanarak yanıma yaklaştı; cebinden çıkardığı belge İzmit Devlet Hastanesinin;
çocuğunu dört gün hastanede yatırdıktan sonra, tedavi giderlerini ödeyemediği
için kendisine senet imzalatılmış ocak ayı başında. Tabiî, parası yok,
ödeyememiş, icra gelmiş evine. Aynen söyledi -bana Kocaeli'nde
"başkan" diye hitap ederler- "Sayın Başkanım, bana yardımcı ol,
evimde zaten alacakları bir şey yok, konu komşuya rezil olacağım." Ben
-tabiî, hepinizin de aynı şeyler başına geliyor- gittim, başhekimle konuş, vali
muaviniyle konuş; yeşilkart aldırabilmek için hem devletin bürokrasisini hem
kendi mesaimi harcadım, pazartesi günü, o onurlu yurttaşın komşularına mahcup
olmaması için, icranın evine gelmemesi için uğraştım; biliyorum ki sizler de
uğraşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, yeşilkartlı vatandaşların, gerçekten, pek çoğu -yani, yeşilkartlı 7-8
milyon, muhtaçlarla birlikte 9 000 000 yurttaşımız- o konumda; ama, buna, bütün
o muhtaç kesimlerin dahil olduğunu söyleyebilmenin olanağı yok. O delikanlı
gibi pek çok yurttaşımız da, ne müracaat edip yeşilkart alabiliyor ne Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Fonlarına müracaat için valiliğe, kaymakamlığa
müracaat ediyor. Bizim, Meclis olarak, onların onurunu incitecek, onların,
yarın, ilaç bedelinin yüzde 20'sini ödeyemediği için çocuğunun ilacını almadan
eczaneyi terk edecek bir düzenlemeyi yapmış olmamız, bir bakıma onları hem
yoksulluğun iyice pençesine atmak hem de çocuklarının geleceklerini karartmak
anlamına gelmektedir. "Biz, yoksul kesimlerin, garip gurebanın destekçisi
olacağız, yanında olacağız" söylemini siz de buraya çıkıp söylüyorsunuz;
ama, o yoksul insanlardan ilaç bedeli almak, bugüne kadar, o yasaların çıktığı
taa 1992 yılından ya da 1976 yılından bu yana hükümet eden hiç kimsenin aklına
gelmemiş; akıllarına gelmiş olsa bile, sosyal devlet, yurttaşına eziyet eden,
onu eczane kapılarında, özel ilaç şirketlerinin kapılarında boynu bükük bırakan
devlet olamaz diye, böyle bir düzenleme getirmemiş. Ama, siz, öyle bir cüretle
getiriyorsunuz ki!.. Bir de, buna, sanki, yolsuzluğu, hırsızlığı
engelleyecekmiş gibi bir edayla yaklaşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
rakamı bir kez daha veriyorum: 7 000 000 yurttaşın tedavi giderlerinin toplamı
900 trilyon dolayında; ama, siz, hükümet olarak yapmış olduğunuz
özelleştirmelerde İzmir Limanını, Balıkesir SEKA'yı, bugün yenisini kursanız
260 000 000 dolara kuracağınız o Balıkesir SEKA'yı 1,1milyon dolara
veriyorsunuz, yargı "burada kamu yararı yoktur" deyip satışı iptal
ediyor, o yargı kararını bile uygulamıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
tasarruf yapacaksanız, devlet malını koruyarak, kamu kurum ve kuruluşlarını
işletir hale getirerek, Silifke Akdeniz SEKA'da olduğu gibi, yirmiiki ay, bir
bakanlığın diğer bir bakanlığa borcu var diye fabrikaları üretimden kopararak
değil, üretime geçirerek yapınız. Devletin finansman ihtiyacını yoksul
kesimlerin sırtına yüzde 20 ilaç bedeli koyarak sağlamaya kalkışmayınız.
Kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına alınız, vergilenmesi gereken kesimlerden adil
vergi alma yoluna gidiniz. Devletin finansmanını öyle sağlayınız. O yoksullara
televizyon kapıları kapalı. Onlara televizyonların ekranları kapalı. Gücünüz,
tabiî ki o garip gurebaya yetiyor, tabiî ki yoksula yetiyor; onun için, ilaç
bedellerini o yoksulların sırtından almayı bir hak olarak görüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde, son günlerde, son aylarda çıkardığınız yasalara bir bakınız. Sosyal
Sigortalar Kurumu hastanelerini devrettiniz Sağlık Bakanlığına; Sağlık
Bakanlığı sanki AKP'nin bakanlığı da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir
başka partinin bakanlığıymış gibi, hastaneleri devrettiniz, sanki orada hizmet
üretilemezmiş gibi. Ne oldu; şimdi, o yoksul kesim, o hastanelerde,
hastanelerinde kuyruğa girmiş olsa bile, yaşadığı ıstırabın on katını, yüz
katını yaşamaya başladı; şimdi de, eczanelerin kapılarında, ilaçlarını alamadan
geri dönmeye başlıyorlar; Sayın Maliye Bakanımız da "çözüldü" diyor;
aynı gün, bugün saat 16.00'da bir vatandaş "kanser ilacımı alamadım"
diye geldi.
Değerli arkadaşlarım,
yine, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu Kanunu görüşülürken söylemiştim;
eğer, sosyal güvenlik kurumlarını iyi tahlil etmezsek, sosyal sigorta
kavramını, sosyal yardım kavramını, sosyal hizmet kavramını birbirine
karıştırırsak, böyle yasaları, her iki ayda bir, her onbeş günde bir, her altı
ayda bir Parlamentonun gündemine getirirsiniz. O gün de söyledim; ağustos
ayında, internet sitesine, Çalışma Bakanlığının bir kanun tasarısı yansıtıldı;
öyle anlaşılıyor ki, sistemde çaplı değişiklikler yapılacak. Bugün, ben, şimdi,
zamanımızın kısa olması nedeniyle, ayrıntısına giremeyeceğim; ama, ayrı ayrı
kurumlarda, sosyal hizmet, sosyal sigorta yahut da sosyal yardımlar farklı
farklı ölçeklerde veriliyor. Yapılması gereken, eşitlik ilkesine de yakın
olması açısından, bunları belki bir bakanlığın bünyesinde toplamak olacak; ama,
onu topluyor olsak bile, 9 000 000 yoksul insanın tedavi giderleri için, ayakta
ya da meskeninde tedavi giderlerinden bile, ilaçlarından bile yüzde 20 ilaç
bedeli almak, herhalde, hiçbirinizin vicdanını sızlatmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
burada yapılması gereken iş, bu maddenin geri çekilmesidir. Geliniz, zaten,
sokakta mahcup, başı önüne eğik, cebinde parası yok, ailesine, çocuğuna ilacını
alamamış o ailelere, daha fazla eziyet, daha fazla işkence yapmayınız ve bu
teklifi geri çekiniz diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Aynı madde üzerinde,
şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, elbette, değerli
bir milletvekilimiz düşüncelerini ifade ettiler, hem de partileri adına
konuştular. Ben, bir hususu, doğru anlaşılması için, vuzuha kavuşturmak
istiyorum.
Görüştüğümüz madde 8 inci
madde. 8 inci madde, konu edilen konuşmayla alakalı bir madde olmayıp yapılan
şudur: 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanundan yararlananların tedavi
giderlerinin de yeşil kart verilerek karşılanmasına yönelik bir düzenlemedir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yeşilkartları ne yapıyorsunuz; (k) bendinde düzenliyorsunuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Lütfen, dikkat buyurun.
Arkadaşlar, bakın,
sahipsiz, kimsesiz dediğimiz, ileri yaşa gelmiş insanlarımıza, bu 8 inci
maddeyle, biz, yeşilkart verme hakkını getiriyoruz, devleti de bunun
yükümlülüğü altına sokuyoruz. Dolayısıyla, rakamsal olarak, yaklaşık 1 065 000
vatandaşımız ilave olarak yeşilkart hakkının sahibi olacaktır. Bir defa, madde
bunu düzenlemektedir. Ben, hükümetimize, böyle bir eksiği, böyle bir ihtiyacı
karşıladığı için teşekkür ediyorum. Bu, elbette, teşekkür edilecek bir husustur.
Diğer bir husus, zımnen
görüştüğümüz için, arkadaşım ismimden bahsetmedi; ama, konuştuğu arkadaş benim.
Gerçekten, biz, fakirimizin, fakirimizin, fukaramızın ve insanımızın, hele
hele, sağlık gibi temel bir haktan istifade etme konusunda çok ileri seviyede
duyarlılık gösterdiğimiz, yıllardan beri istenildiği halde yapılamayan, her
iktidar, her dönem, bunun lafı edilip de adımının atılamadığı bir adımı attık
Eksiklikleri var mı;
mutlaka vardır. Bir geçiş süreci yaşıyoruz. Sıkıntılar var mı; var. Şimdiye kadar,
sadece SSK'ya ait hastane ve sağlıkocaklarından ilaç almak durumunda olan
yaklaşık 30 000 000 SSK'lımıza,. eğer, bugün Türkiye'de var olan 23-24 bin
eczanenin 13-14 bininden ilaç alma fırsatı veriliyorsa, bu, büyük bir fırsattır
diye düşünmek lazım. Hani, Anadolu'da bir tabir vardır: "Yol kes, bel kes;
ama, vicdanı elden bırakma" derler. Hakikaten vicdanı elden bırakmamak
lazım.
Bakın, bir başka rakamla
da biraz önceki hususa bir açıklık getirmek istiyorum. İlaç giderleri olarak,
sadece yeşilkart için, 2004 yılında ocak- şubat ayı döneminde yaklaşık 3,5
trilyon ödeme yapılmış. 2005 yılı itibariyle, 7 Marta kadar -rakamları
arkadaşlarımdan aldım- 112,5 trilyon ödeme yapılmış arkadaşlar.
Yani, şimdi bu kadar
imkân verilen, bu kadar destek olunan, bu kadar sahip çıkılan bir
yeşilkartlılarla ilgili olarak istenilen nedir; maalesef, bu ve benzeri
konularda istismarcılar yok mu; elbette var; ama, istismar edilen bir konuda yönetimlerin
de tedbir almak mecburiyeti ve sorumluluğu var. Böyle olunca, ne yapılıyor;
nasıl ki, diğer kesimlerden belirli oranlarda, yüzde 10, yüzde 20 kesinti
yapılıyorsa... İleride bu düzenleme, bu maddeyle de alakalı değil, bir kez daha
huzurunuza gelmemek için ifade ediyorum...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
(k) bendini okumadan anlayamazsın bu düzenlemeyi.
SALİH KAPUSUZ (Devamla)
- Bakınız değerli arkadaşlar, düne
kadar ayakta tedavi gören hiçbir yeşilkartlıya ilaç verilmiyordu, bugün yüzde
80'ini vermişiz, sadece biraz daha disiplin gelsin diye yüzde 20 gibi bir kesinti
düşünülüyorsa, bu da tedbir içindir. Şayet, bunu rayına oturtup, istismar
edilmekten, yanlış kullanılmaktan kurtarırsak, uygulamayı yerinde bulursak,
bunu da kaldırırız.
Onun için, burada yapılan
şey, hakikaten doğru bir şeydir. Onun için, bizim size sadece şunu hatırlatmak
gibi bir sorumluluğumuz olduğu kanaatini taşıyorum: Değerli arkadaşlar,
aktardığımız konular konuştuğumuz maddelerle hem alakalı olmalı hem de bu
konularla ilgili farklı düşünebilirsiniz; ama, bardağın dolu tarafı varsa,
elbette, boş tarafı da var; ama, sadece boş tarafını sık sık tekrar etmek ise,
o konuşmacı için de belki bir eksiklik olabilir.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kapusuz.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
8 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- 29.8.1977
tarihli ve 2108 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu gösterge
rakamını, muhtarlıkların bulunduğu yerleşim biriminin idarî yapısı ve nüfusu
gibi kriterleri ayrı ayrı veya birlikte dikkate almak suretiyle İçişleri Bakanlığının
görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bir katına kadar farklı olarak
belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal
Deveciler; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Deveciler, sizin
şahsınız adına da konuşma isteğiniz var; ikisini birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 827 sıra sayılı
Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, ülkemizde, 35
000'i köy, 17 000'i mahalle muhtarlığı olmak üzere, toplam 52 000 muhtarlık
bulunmaktadır.
Köycülüğün varlığıyla
birlikte doğan, cumhuriyet yıllarında büyük görevler ifa eden muhtarlarımız,
demokratik rejime geçtikten sonra daha ağır sosyal ve siyasal görevler
üstlenmişlerdir. Cumhuriyetin kuruluşuyla devrimlerin gerçekleştirilmesinde
devlet sorumlularıyla omuz omuza çalışmışlardır. Köylerde yasalarla verilmiş
yüzlerce görevi ifa eden muhtarlar, aynı zamanda, köylünün yöneticisi ve lideri
olmuş, hatta, Köy Yasasının ilk şekliyle, komşular arasındaki hukuksal
anlaşmazlıkları çözmüş, sulh ve tahkim işleriyle uğraşmışlardır.
Muhtarlar, çokpartili
siyasî yaşama geçtikten sonra daha farklı nitelikler kazanmışlardır.
Kalkınmanın öncüleri olarak, köylüyü hizmete özendirici rol oynamış, ayrıca,
Türk demokrasisinin oluşum sürecine şevk ve heyecanla katılmışlardır.
442 sayılı Köy Kanununun
10 uncu maddesinde "muhtar köyün başıdır. Köy işlerinde söz söylemek, emir
vermek ve emrini yaptırmak" ibaresiyle tanımlanmaktadırlar. Aynı maddenin
ikinci fıkrası "devlet memuru" statüsü getirmiştir. Ancak, devlet
memurlarının yasal durumlarını, ücret ve sosyal durumlarını düzenleyen 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda ise hiçbir şekilde muhtarlara yer
verilmemiştir.
Muhtarlar, yönetim
birimlerinin en uç noktasında, devletin temsilcisi olarak, olanaksızlıklar
içerisinde ve çok zor koşullar altında, günde 24 saat mesai yapmaktadırlar.
Muhtarlarımız seçimlerin
ilk halkası olup, devletimizin vatandaşa dönük en üst noktasındaki hizmet
birimleridir. Demokrasinin tabanını oluşturan seçilmiş muhtarlarımız,
yöresindeki sorunlarda akla gelen ilk ve değişmez adrestirler.
Muhtarlar, mahallî idare
birimi olan köy idaresinin başı olup, aynı zamanda partilerüstü konumdadırlar.
Köydeki ve mahalledeki her şeyin hesabının sorulduğu tek adrestirler.
Peki, muhtarlara ne
verdik de ne istiyoruz? Peki, yetkisi var mı, olanağı var mı? Her şeyin
sorumlusu olarak muhtarları görüyoruz. Üzülerek belirteyim ki, bugün,
muhtarların sahibi yoktur. Muhtarlar, ne yazıktır ki, kaderleriyle baş başa
bırakılmışlardır AKP İktidarı döneminde.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; muhtarlarımızın sorunu çoktur. Köyün yolu olmaz, bozuktur,
muhtarlar suçlanır; suyu, elektriği ve telefonu olmaz, arıza yapar, yine
muhtarlar eleştirilir.
Nüfus işlerinden ikamet
senedine, asker kaçağından sınır davasına kadar tüm işlemlerin çözüm yeri
muhtarlıktır, muhtarlardır.
Bakaya kalan ve asker
kaçağı olan birisinin bulunması için hesap, o köyün muhtarından sorulmaktadır.
Muhtarlar, köyde,
evlendirme memurluğu yaparlar.
Küçük bir yanlışlık
yapsa, muhtarın yakasına yapışılır; ormanda yangın çıkar "yangın çıkaranı
bul" diye muhtara fatura kesilir; köye yanlışlıkla bir kaçakçı girer,
hesabı yine o köyün muhtarından sorulur.
Bir tebligat yasası
vardır; evlere şenlik. Sanki muhtarın başka işi yok da durmadan o köyde
postacılık yapmaktadır.
Vatandaşın, doğumundan
başlayarak, evlenmesinde, askerliğinde, yaşamının her alanında, hatta ölümünde,
muhtarların görev ve sorumlulukları çok büyüktür.
Muhtarlar, hem köyün
seçilmiş temsilcileri hem de devletin görevlileri durumundadır. Köye gelen
herkes, önce muhtarlarla muhatap olmak ister. Kendisine muhtar tarafından
rehberlik yapılır, muhtarlarca konuk edilir.
Köyün işlerini takip için
sık sık kaymakama, o ilçedeki, o ildeki daire müdürlerine, askerlik şubesine,
jandarma komutanına uğrarlar. Vatandaşın yapılması gereken işlemlerinde de
onlar da onlar ile devlet görevlileri arasında koşturur dururlar.
Mahalle muhtarlarımız da
gelişen şehirleşme ile birlikte, nüfusu bazen onbinleri bulan mahalle halkının
sorunlarıyla uğraşmak zorundadır. Mahallenin, su, otobüs, elektrik,
kanalizasyon, sağlıkocağı gibi ihtiyaçlarıyla ilgili, kaymakamlık, belde
belediyesi, ilçe belediyesi, büyükşehir belediyesi arasında âdeta mekik
dokurlar.
Köy Yasasında muhtarların
çalışma saatleriyle ilgili bir bölüm yoktur, bir hüküm yoktur. Köy
muhtarlarıdır, ama, devlet memurudur; çalışmanın bu bakımdan bir olması
gerekmektedir. Köy muhtarları her ne kadar kanun karşısında bir devlet
memuruysa da, aslında, o da bir köylüdür. Çalışma saatlerinin
sınırlandırılmamış olması, muhtarın köy için yapması gereken işlerin
çokluğundan da olabilmektedir.
Köy Kanununda, köy
muhtarına izin hakkına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır; ancak,
muhtarlar, bazı devlet görevlerini üstlenmiş
olmalarından, biraz devlet memuruna, biraz da -seçimle hizmete
gelmesinden- belediye başkanlarına benzemektedirler. Oysa, devlet memuruna
kanun hükmü olarak, belediye başkanlarına da yerleşmiş içtihatlarla izin hakkı
tanınmaktadır. Köy muhtarlarına, özellikle mazeretleri halinde izin
verilebilir; başka izin hakları yoktur. Köy ve mahalle muhtarlarına yasal
düzenlemeyle, diğer kamu görevlileri gibi, izin haklarının kanunla belirtilmesi
kesinlikle gerekmektedir.
Yine, köy kanunlarında,
muhtarların yolluk alabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Uygulamada, birçok köy muhtarı, köy işleriyle ilgili göreceği işlerde,
harcamaları genellikle kendi ceplerinden yapmaktadırlar. Bazı köy muhtarları,
yaptıkları bu harcamaları, belgelendirmek suretiyle, köy sandığından
alabilmektedirler. Yapılan bu harcamaların hangi usullere göre yapılacağı esası
hakkında, 6425 sayılı Kanunun, köy bütçesinden yapılan ödemeleri kapsamadığı
görülmekte olup, bu konuya yasal bir hüküm getirilmesi kesinlikle
gerekmektedir.
Muhtarların, hukukî
durumlarıyla ilgili en son kurum 442 sayılı Köy Kanununda bulunmayan, Anayasa
ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasasında memurlar için düzenlenen haklardan
yaralanabilmeleri anayasal hakları olmalıdır.
Muhtarların, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunuyla tüm memurlara tanınan hükümlerin uygulanmasını
isteme hakkı, güvenlik, şikâyet ve dava açma, isnat ve iftiralara karşı korunma
haklarından kesinlikle yararlandırılmaları gerekmektedir.
Köyün mahallî idare
organı olmasından dolayı, muhtarların devlet personel rejimi içerisinde
düşünülmesi engellenmektedir. Köy, Anayasamıza, kanunlarımıza göre bir mahallî
idare kuruluşu olmakla birlikte, tarihî gelenek, sosyal şartlarımızın bir
gereği olarak, muhtarın, hem mahallî hem de merkezî idarenin bazı görevlerini
birlikte yürütmesi kaçınılmaz olmaktadır; ancak, muhtarlarımız, yürüttükleri
devlet işleri karşılığında, bugüne kadar, çok az miktarda, yok denilecek
derecede ödenek almaktadırlar.
2108 sayılı Muhtar Ödenek
ve Sosyal Güvenlik Yasası kapsamında muhtarlara ödenek olarak verilen
ücretlerin yükseltilmesi ve muhtar sosyal güvenlik kuruluşu olan 1479 sayılı
Bağ-Kur Kanunu kapsamında yeniden değerlendirilmesi, günümüz koşullarına uygun
hale getirilmesi gerekmektedir.
2108 sayılı Muhtar Ödenek
ve Sosyal Güvelik Yasası, köy ve mahalle muhtarlarının aylık ücretleri ile
sosyal güvenliklerini düzenleyen, köy ve mahalle yöneticilerinin personel
rejimini oluşturan bir yasa olarak tanımlanmalıdır.
Köy ve mahalle muhtarlığı
genel devlet hizmetinin bir kademesidir. Muhtarların, köylerde, mahallelerde
yaptıkları çeşitli çalışmalar, birer devlet ve hükümet hizmetidir. Bu
hizmetlerin başarısı, muhtarın, kendi şahsî işi dışında, zaman, emek, maharet
harcamasıyla mümkün olmaktadır.
442 sayılı Yasanın 10
uncu maddesinde muhtarlar devlet memuru olup, kanun gereğince de aylık, maaş
verilmesi hukukî bir hak sayılmaktadır. Hal böyleyken, Anayasanın, çalışma
hayatını düzenleyen 49 uncu maddesi hükümleri gereği, muhtarlara verilen
ödeneğin diğer devlet çalışanlarına verilen ölçülerde olması gerekmektedir;
ama, ne yazık ki, şu anda, günümüzde, bu, bu şekilde değildir.
Yine, aynı yasanın 55
inci maddesindeki "ücrette adaleti sağlama" hükmü gözönüne
alındığında, kamu hizmeti yapan muhtarların ödenek veya maaşlarının artırılması
zorunluluğu, bir kez daha, acil olarak görülmektedir.
Muhtarlarımız, günün 24
saatinde, köy adına, mahalle adına mesai harcamakta, hizmet vermektedirler. Tüm
bu gayret ve çabalarının ve hizmetlerinin karşılığını alamadıkları gibi,
yanlışlıkla yapmış oldukları uygulamalardan, yanlışlıkla yapılan bazı işlerden
sorumlu tutularak cezalandırılmaları dahi söz konusu olmaktadır.
Tasarının bu maddesinde,
muhtarlarımıza, yerleşim birimlerinin idarî yapısı ve nüfus kriterleri dikkate
alınarak, muhtar ödeneklerinin 1 katına kadar artırılması için Bakanlar
Kuruluna yetki verilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, şu anda, muhtarlarımız, 3 000 gösterge rakamı üzerinden,
aylık, net 120 000 000
lira muhtar maaşı almaktadır. Bu reva mıdır muhtarlarımıza?!
Bu maddeyle getirilmek
istenen, bazı muhtarlara -o da Bakanlar Kurulu kararıyla- 1 kat daha maaş
artırımı yapılsa bile, bu, 240 000 000 lirayı geçmeyecektir. Bu rakam dahi,
kesinlikle ve kesinlikle yeterli değildir. Bunlar da, 52 000 muhtarımız
içerisinde istisnai bir durumda olacaktır. 52 000 muhtarımız var. Bakanlar
Kurulu karar verecek, 2 000 muhtarın maaşını artıracak. Bu, 52 000 muhtar
içerisinde hakikaten istisnai bir durum oluşturacaktır.
Muhtarlar, seçildikten
sonra doğrudan Bağ-Kurla ilişkilendirildiklerinden, Bağ-Kur primi, 6 ncı
basamak gözönüne alındığında, 183 000 000 Türk Lirası... Aldıkları maaş 120 000
000 Türk Lirası, Bağ-Kura sosyal güvenlik primi olarak ödedikleri tutar 183 000
000 Türk Lirası. Hele hele, bir de 6 ncı basamağın üzerindeyse, 12 nci
basamakta ise 183 000 000 lira ile 230 000 000 lira arasında, sosyal güvenlik
primi olarak Bağ-Kura prim yatıracaklardır. Muhtar seçildiklerine pişman ediyoruz
bu muhtarları; 120 000 000 lira maaş veriyoruz, 183 000 000 lira ile 230 000
000 lira arasında, bunlardan, sosyal güvenlik primi alıyoruz. Adalet mi bu
arkadaşlar?! Hiç, Adalet ve Kalkınma Partisinin adaletine... Oluyor mu bu,
adaletli oluyor mu arkadaşlar?! Uyuyor mu adaletine?! (CHP sıralarından
alkışlar)
Bu kadar cefa çeken, 24
saatinin 24 saatini köyün, mahallenin sorunlarına, hizmetine endeksleyen
muhtarlara bu reva mıdır?! Soruyorum sizlere; bilhassa AKP milletvekilleri,
sizlere soruyorum; reva mıdır?! Kendi mahallelerinize, kendi köylerinize
gittiğiniz zaman, bunun cevabını nasıl vereceksiniz?!
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) - Genel Kurula hitap et!
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Devamla) - Aldıkları 120 000 000 liralık maaşın... En alt basamağın primi olan
183 000 000 Türk Lirasının dahi, bu para çok altında kalmaktadır. Aldıkları
maaşın daha yüzde 50'sine yakın bir parayı, ceplerinden, muhtar olduklarından
dolayı, cezalandırılarak, devlete sosyal güvenlik primi olarak ödeyeceklerdir.
Muhtarlarımızın bu sorunlarının kesinlikle çözümlenmesi bu Mecliste
gerekmektedir.
Bu madde doğrultusunda,
istisnaî, bazı muhtarların ödeneklerinin 1 kat artırılması, bu sorunu
kesinlikle çözmez. Gelin, bundan vazgeçelim; gelin, buraya kalıcı bir çözüm
önerelim. Meclis olarak yapacağımız bir düzenlemeyle, yasadaki muhtar
ödeneğinin asgarî ücret seviyesine veya 2108 sayılı Yasanın 1 inci maddesindeki
gösterge rakamının, şu anda uygulanan 3 000 göstergenin, 12 000 gösterge olarak
düzenlendiği takdirde, en düşük devlet memuru maaşı seviyesine getirmiş
olacağız.
Bizim, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekillerimiz Mevlüt Aslanoğlu ve Antalya Milletvekilimiz Osman
Kaptan'ın, Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz kanun teklifleri var. Hele,
Mevlüt Aslanoğlu'nun vermiş olduğu kanun teklifi, şu anda, Meclisimizde
görüşülerek doğrudan gündeme alındı. Gelin, bunları değerlendirelim veya bu
arada bir önerge vererek bu düzenlemeyi yapalım. En doğru olanı da bu
olacaktır. Mademki, muhtarlar kanun karşısında nasıl devlet memuru olarak kabul
ediliyorsa, bu yasada muhtarlar devlet memuru olarak kabul ediliyor; ama,
maaşları devlet memuru olarak kabul edilmiyor. Böyle çifte standart olabilir mi
arkadaşlar?! Nasıl kabul ediliyorsa, o zaman, maaşları da ya asgarî ücret
seviyesine getirelim, 350 000 000 lira maaş verelim ya da madem devlet memuru
olarak kabul ediyorsak, o zaman, maaşları da en düşük devlet memuru seviyesine
getirerek 448 000 000 liraya getirelim, burada bu sorunu çözelim. Zaten, 200
000 000 liranın üzerinde prim ödüyorlar veya bırakalım; bunları da
yapamıyorsanız, bırakın, hiç olmazsa, maaş vermekten vazgeçin, burada yüzde 100
artırarak 52 000 muhtarın 1 000 ile, 2 000 ile artırım yapacağımıza, gelin, hiç
olmazsa, devlet desin ki: "Biz size maaş veremiyoruz, vermeyeceğiz; ama,
Bağ-Kur primlerini ödeyeceğiz." Bu muhtarlar buna da razı; hiç olmazsa,
sosyal güvenlik primlerini ödeyelim arkadaşlar; bunu buraya getirelim.
Maaşlarını artırmasak da sosyal güvenlik primlerini cebinden ödemesinler ve şu
anda, binlerce muhtarımız, onbinlerce muhtarımız sosyal güvenlik primlerini
ödeyemediği için icraya düşmüş vaziyetteler. Gelin, bunu burada getirelim.
Böyle olduğunda, her şeyini köyüne veren, cefasını çeken, günün 24 saatinin 24
saatini köyüne, mahallesine veren muhtarlarımız hem muhtar Bağ-Kur primlerini
rahatlıkla ödeyecekler hem de psikolojik yönden huzura kavuşup köylerine,
mahallelerine daha iyi hizmet etmeye çalışacaklardır.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Deveciler.
AK Parti Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sayın Zafer Hıdıroğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Memurları
Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1977
yılında 2108 sayılı Yasayla köy muhtarlarının ve mahalle muhtarlarının durumu
belirlenmiş. 1 inci maddeye, sadece bizim 1 inci maddenin birinci fıkrasında
bir değişiklik yapılarak, muhtarların maaşlarının yüzde yüz artırma yetkisi
olan Bakanlar Kurulunun yetkisini biraz muhtarlar lehine değiştirerek köy ve
mahalle muhtarları ki, yani, nüfusu 100 000'i aşan bir mahallemiz, 100'ün
altında kalan köyümüzün varlığını düşünürsek Türkiye'de ve muhtarlarımızın da
"mühür parası" adı altında aldığı bu paraları dikkate aldığımızda,
köy muhtarları aleyhine bir durum çıkmasın diye veya nüfus yapısı, idarî
yapıları dikkate alınarak yeni bir düzenleme yapma yetkisinin Bakanlar Kurulunda
olmasının muhtarlarımız lehine birtakım sonuçlar doğuracağını hesaplayarak bu
maddeyi, yani, 9 uncu maddede bu 1 inci maddeyle ilgili değişikliği
getiriyoruz.
Şimdi, Balıkesir
Milletvekili arkadaşımız "muhtarlar AK Parti Hükümeti döneminde sahipsiz
kaldı" dedi.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiye, AK Parti Hükümeti döneminde sahipsizdi... Sadece
muhtarlar, sadece memurlar, işçiler değil, yetmiş milyona yakın insan sahipsiz
kalmıştı. Biz, sahip çıkmaya çalışıyoruz ve sahip çıkarken de, hani Atatürk'ün
dediği gibi "biz az zamanda çok iş başardık" demişti. Biz, gerçekten,
bu anlamda çok iş başardık.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Hangi işi başardınız, hangi işi?!
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Evet, çok iş başardık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Hangisini sayalım, hangisini?!.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Ama, tabiî, bu başardığımız işlerden birisi bu yasa, başardığımız işlerden
birisi bu madde, adaletsizliği kısmen de olsa ortadan kaldıran bir madde ve...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Primleri ödeyin, primleri!.. Bağ-Kur primlerini ödeyin yeter!..
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Tabiî, şimdi, arkadaşlarımız "AK Parti Hükümeti zamanında sahipsiz kaldı
muhtarlar" dedi; yani, muhtarların durumu çok daha iyiydi de biz sahipsiz
bırakmadık. Türkiye'nin tamamı sahipsizdi...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Siz "iyi yapacağız" dediniz, düzeltin o zaman,
düzeltin!..
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Bağırmanıza rağmen, ben sizi dinledim. Bakın, burada, kürsüyü tekmeleyerek
bağırmanıza rağmen ben sizi dinledim medenî ölçüler içinde; siz de lütfen
dinleyin!..
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Kim tekmeliyor?! Tekmeleyen kim?!
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- Şimdi, tabiî, biz, bu torba yasanın içinde bu maddeyle muhtarlarımızın durumu
dört dörtlük oluyor demiyoruz; ama, adaletsizliğin ortadan kısmen de kalkması
için bu torba yasanın içinde, bu maddede değişiklik yapıyoruz...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - AKP muhtarların halini bilmiyor, AKP!..
MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) -
Biraz saygılı olun!
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla)
- ... ama, ileride yasal düzenleme yapılarak yeni bir yasayla muhtarlarımızın
durumu çok daha güzel hale getirilecektir.
Tabiî ki, şu anda 120
lira maaş alıp, bunun 2 katına yakın Bağ-Kur primi ödeyen muhtarlarımızın
durumunu biliyoruz; ama, şu anda yüzde 100 artırımla, Türkiye'de enflasyon
yüzde 10'ken, biz yüzde 100 artırarak bir şeyler yapıyoruz. Her şeyin en
güzelini yaptık demiyoruz ki! Sonra, Bakanlar Kurulu, 52 000 muhtarın içinden 2
000 tanesini seçecek, 200 tanesini seçecek gibi, sanki ayırımcılık varmış,
yapılıyormuş gibi ayırımcılık yapmaya yönelik konuşmalar yapmanın da fazla bir
âlemi olduğunu zannetmiyorum. 52 000 muhtarımızın hepsi bizim için çok
önemlidir; ama, bunların içinde 100 000 nüfuslu bir mahallede mühür parası
alarak muhtarlık yapan ile 100 nüfuslu bir köyde hiç kimseden para alma şansı
bile olmayan, gelen gidenlere Anadolu âdetinin gereği ikramlarda da bulunması
gereken bir muhtarın durumunu da aynı düşünemezdik. İşte, biz, Adalet ve
Kalkınma Partisi olduğumuz için, adil bir düzenleme yapmak istiyoruz. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, esas adil olanı, tabiî
ki bundan daha adil olanı, Türkiye adaletle yönetilemediği için, biz, yeni bir
kanunla, yeni bir düzenlemeyle, inşallah, ilerideki çalışmalarımızda, yakında
yeni bir maddeyle muhtarların durumunu sadece, burada, onların durumuyla ilgili
bir yasa çıkararak, inşallah, sizinle beraber tekrar tartışacağız.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ben, şunu da söylemek istiyorum: Şu anda, muhtarlarımızın
"mühür parası" adı altında aldıkları paranın da yasal bir dayanağı
yok; yani, vergilendirilmezler, ne aldıkları belli değildir; ama, bunun bir
yasal dayanağa da kavuşturulması lazım. Yeni yasada bu da gündeme gelecek.
Aslında, muhtarlarımızın aldığı bu mühür paraları devlet adına makbuz kesilerek
alınmalı, maaşlar o zaman 2 katına değil 3 katına çıkarılmalı. Maliye bakanımız
da para yok diye o zaman pek rahatsız olmayacak; çünkü, bir tarafta mühür
paraları alıp, yeteri kadar, istediği kadar mühür parası alıp, 120 lira maaşa
bile ihtiyacı olmayan muhtarlarımız var. Bir taraftan da bu maaşın iki katına
çıkmasıyla beraber azıcık rahatlayacak olan muhtarlarımız da var. O zaman ne
olur; o zaman, hep devlet adına bu makbuzlar kesilerek ikametgâh ve nüfus
suretlerine eklenip ilgili yerlere gönderilirse, o zaman şehirlerde çok daha
fazla işi olan mahalle muhtarlarımızın maaşı, köy muhtarlarımızın maaşına göre
daha fazla olur; yine adalet sağlanır.
Yani, mühim olan, burada,
mevcut şartlarda bir düzenleme yapıp adaleti getirmek; ama, esasta ise, bu
torba yasanın içinde bir maddedeki değişiklik olarak değil, muhtarlarımızın, 17
000'in üzerinde mahallelerimizde, 35 000'in üzerinde köylerde olan
muhtarlarımızın tamamının zorluklarını aşacak esas bir yasal düzenleme için,
inşallah, ileride bu taslak çalışmalarımız da devam edecek ve ben, bu köy
muhtarlarımızın, mühür parası fazla olmayan muhtarlarımızın lehine Bakanlar
Kurulumuzda da birtakım düzenlemeler bundan sonra yapılacağı kanaatiyle, bundan
sonraki muhtarlar üzerinde yapacağımız yeni yasal düzenlemelerle beraber çok
daha güzel şeyler olacağı kanaatiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Hıdıroğlu.
Şahsı adına, Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarla
selamlıyorum.
İkibuçuk yıldır bu
konuyu, ben, burada, 6 defa konuştum. İnanmıyorum artık. Yine, aynı düzenleme
gelmiş. 3 defa Sayın İçişleri Bakanım, 1 defa Sayın Devlet Bakanım bu konuya
kalkıp cevap verdiler: "Hazırlıyoruz, hemen 5 000 göstergeye çıkaracağız..."
İkibuçuk yıldır...
Şimdi, öyle bir şey
getiriliyor ki, yine, İçişleri Bakanlığımızın görüşüyle. İçişleri Bakanımız, şu
kürsüden, birbuçuk yıl önce "derhal Maliye Bakanına teklif ediyoruz,
derhal hazırlıyoruz" dediler, aradan birbuçuk yıl geçti. Onun için, ben,
bu konuda, muhtarların maaşının iyileştirileceği konusunda artık inancımı
kaybettim.
Yüce Meclis kararını
verdi; hepiniz, bu Meclisteki tüm milletvekilleri, benim verdiğim kanun
teklifinin komisyonlarda görüşülmeden direkt Meclis Genel Kurulunda ele
alınmasına Yüce Meclis karar verdi, hepiniz destek verdiniz; ancak, ne
hikmetse, buraya getirilmedi.
Şimdi, değerli
milletvekilim konuştu demin. Sayın milletvekilim, Malatya'da 850 muhtarın
600'ünü, lütfen, Malatya Bağ-Kur İl Müdürlüğünden sorun, hepsi icralık; 600
muhtar... Ne mühür parası, kim mühür parası alıyor, kim mühür parası alabiliyor?!
Birkaç büyük ildeki muhtarlara bakıp da eğer, bu muhtarların mühür parası alıp
veya bunlar nasıl zengin oluyor, kimseyi zengin etmeyelim... Alın o zaman neyse
veya bunlar kıymetli evraksa, kıymetli evrak bedelini alalım; ama, 650 icralık
sadece Malatya'daki muhtarı bu çileden kurtaralım.
Bizi Bağ-Kurlu yapmayın
diyorlar, istemiyoruz diyorlar, maaş da istemiyoruz diyorlar. Sakın ola ki...
Şunu da bilin, Bağ-Kur, prim borcu olan hiçbir kimseyi sağlık muayenesine
göndermiyor. Hiçbir muhtar, sağlık hizmetinden yararlanamıyor eğer Bağ-Kura
prim borcu varsa. Geçen gün, Malatya'da bir muhtarın 3,5 milyar hastaneye
verdiği senedini -evine icra geliyordu- 10 kişi para topladık, ödedik. Konu bu
kadar vahim, bu kadar acil.
Sayın Bakanım, kusura
bakmayın, ben inancımı kaybettim. Üç yıldır bunu konuşuyorum, üç yıldır yine
aynı şekilde düzenlendiği için... Sizin şahsınıza değil, yani, yine İçişleri
Bakanlığımız teklif edecek, İçişleri Bakanlığımızın görüşü alınacak, tekrar
Maliye Bakanlığımızın teklifiyle... Üç yıldır aynı şeyi burada konuştuk Sayın
Bakanım. Üç Bakanım burada aynı şekilde cevap verdi. Üç yıldır olmayan bir
olayın, bundan sonra da olacağına inanmıyorum. O açıdan, durum vahim. Bunlar
bizim her şeyimiz. Her kim ki, işini gücünü bırakıp -hangimiz bırakıyoruz- dağ
taş demeden, sorumluluk duygusuyla, onurluca, şereflice, bir de her türlü
hesabı veren bu muhtarları, hakikaten, yıllarca -bugün değil, sadece bu
hükümetin suçu demiyorum- hor görmüşüz; yıllarca, bu insanlara, hadi be
muhtarım, sen büyük adamsın demişiz; bu insanları bu hale getirmişiz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Zorla yapmadık ki, kendileri oldular.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, sizi kimse zoraki milletvekili yaptı mı ki; ne demek
yani?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Biz halimizden memnunuz elhamdülillah.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Tamam, onlar da, elhamdülillah memnun olsunlar. Zoraki, yani,
onlar... Siz nasıl vatandaşa hizmet etmek için milletvekili olmak istediyseniz,
bu insanlar da bir görev aşkıyla, köyüne, mahallesine bir hizmet yapmak için
eğer muhtar oldularsa yani hata mı yaptılar?! (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım, sizin
şahsınıza değil, asla; ama, ikibuçuk yıldır hep aynı şekilde, şu ifadeler çok
dikkatimi çektiği için, İçişleri... Sayın İçişleri Bakanımın, bundan birbuçuk
veya iki yıl önce bu kürsüde yaptığı "hemen 5 000 göstergeye çıkarıyoruz"
lafını, ben size yarın Meclis tutanaklarından alıp göndereyim. Onun için, bunun
yine ortada kalacağına, yine, bu insanların hep avutulduğuna, avutulacağına
inanıyorum. Bu insanların sorununu çözeceksek, ne olursunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ne olursunuz, gelin, bugün burada bitirelim, burada. Bugün burada
bitirelim, çok zor değil. Yüce Meclisin takdiri her şeyin üstündedir. Gelin,
hep beraber... Bunun şeyi AK Partiye olsun, yeter ki bu insanların sorununu
çözün. Bizim kanun tekliflerimizi görüşmeyin; ama, yeter ki muhtarların
sorununu bitirin, yeter ki o insanları icradan kurtarın.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, maddede
söz istekleri dolu; o bakımdan size söz veremiyorum. Bir sataşma durumu da
olmadığına göre...
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, daha nasıl sataşma olsun; bütün Grubumuzu ve Hükümetimizi ilzam ederek
"inanmıyorum" diyor.
BAŞKAN - Efendim?..
EYÜP FATSA (Ordu) - Bütün
Grubumuzu zan altında bırakarak "inanmıyorum size" dedi, daha nasıl
sataşma olsun?!
BAŞKAN - Efendim, lütfen
sisteme girin. Yerinizden, çok kısa, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre iki
cümleyle bir açıklama istiyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Yeni
bir sataşma açmayacağım, yeni bir tartışmaya...
BAŞKAN - Efendim,
mikrofonunuz açıldı. Çok kısa...
EYÜP FATSA (Ordu) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşmekte olduğumuz
torba yasanın 9 uncu maddesi, muhtarların özlük haklarıyla ilgili değil,
muhtarlarla ilgili kriterleri düzenleyen bir maddedir. Tabiî, muhtarlarla
ilgili kriterlerin konuşulduğu bir ortamda, muhtarların özlük haklarıyla ilgili
meselelerin de gündeme gelmiş olmasını tabiî karşılıyoruz, normaldir; yani,
asla bundan rahatsızlık falan da duymuyoruz.
Değerli Başkan,
saygıdeğer arkadaşlarım; tabiî, Türkiye'nin uzun yıllara sâri, ertelenen
problemlerinden bir tanesi de, muhtarlarımızın yaşamış olduğu sıkıntılar,
özellikle özlük haklarıyla ilgili yaşanan problemlerdir.
Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, bu konuyu defalarca gündeme getirdiğini, ama, bu, bir türlü beklenen
faydayı veya neticeyi vermediği için, AK Parti Hükümetine ve AK Parti Grubuna
olan güveninin kalktığını ifade etti. Ben, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun bu
düşüncesini -ki, şahsına ait bir düşüncedir- kendisine geri iade ediyorum.
Ancak, bakın, burada, başka bir şey daha söyledi "kimse, muhtarların onur
ve şerefini, haysiyetini tartışmıyor" dedi. Zaten, böyle, bunu, muhtarların
onur ve haysiyetini, şerefini pazarlık konusu yapmak, kimsenin ne hakkıdır ne
de haddidir; kimse, buna ne cesaret edebilir ne de buna yeltenebilir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Eğer, problem,
muhtarlarımızın yaşadığı özlük haklarının düzenlenmesiyle alakalı ise, ben,
buradan, AK Partinin Grup Başkanvekili olarak söylüyorum; muhtarlarımızın özlük
haklarının en az asgarî ücret şartlarında düzenlenmesiyle ilgili yasal
düzenleme çalışmaları başlamıştır. Eğer, meselenin üzerinden siyaset yapmak
gibi bir siyasî nezaketsizlik yapılacaksa, ben, bütün arkadaşlarımdan ve
kamuoyundan özür dileyerek söylüyorum, bütün muhtarlarımızın da buradan duymasını
istiyorum; AK Parti Hükümeti, en az asgarî ücret şartlarında, muhtarlarımızın
özlük haklarını düzenlemekle alakalı yasal çalışmaya başlamıştır.
Saygıyla arz ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
mesele anlaşılmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, aynı maddeden kısa bir açıklama istirham ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sataşma olmuştur, söz istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yerimden, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Anlaşılıyor ki,
bu madde çok önemli. 60 ıncı maddeye göre, sizden de, kısaca, bir olumlu
açıklama rica ediyorum.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben, bu madde
dolayısıyla, zor koşullarda, Anadolu'nun zor doğa koşullarında muhtarlık görevi
üstlenen arkadaşlarımızın sorunlarının bu ağırlıkta Meclis gündemine
taşınmasından mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.
Bu arada, Değerli
Arkadaşım Sayın Eyüp Fatsa'nın, Grubum mensubu Malatya Milletvekili Arkadaşım
Sayın Mevlüt Aslanoğlu'na hitaben söylediği... Sayın Mevlüt Aslanoğlu, ne 58
inci hükümete ne de 59 uncu hükümete güvenoyu vermemiştir, yani bir güven beyan
etmemiştir, o güveninin olmadığını burada bir kere daha teyit etmiştir; bunda
şaşıracak bir şey yok, iade etmeniz gereken bir şey de yok. Güven vermediği
için, bir şey iade etmeniz gerekmiyor.
Değerli arkadaşlarım, bir
şeyi ifade etmek istiyorum: Sayın İçişleri Bakanı, burada, Emniyet Teşkilatı
mensuplarına da söz verdi, muhtarlara da söz verdi. Muhtarlar, artık, kuru laf
istemiyorlar Sayın Eyüp Fatsa. Sizin sözünüzü şu anda gerçekleştirecek bir
önerge okunacak, sözünüzün arkasındaysanız, bu önergeye bizimle birlikte evet
oyu verirsiniz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Ama,
bu kanun, o kanun değil...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, şahsıma sataşma oldu...
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Hayır... Ben,
öyle bir şey görmedim...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
İade etti!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ama...
BAŞKAN - Karşılıklı...
Siz konuştunuz...
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde 1 adet
önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 827
sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet
Akif Hamzaçebi |
Kâzım
Türkmen |
Feramus
Şahin |
|
Trabzon |
Ordu |
Tokat |
|
Osman
Kaptan |
Ali
Kemal Deveciler |
Mehmet
Işık |
|
Antalya |
Balıkesir |
Giresun |
|
Mustafa
Özyürek |
Mustafa
Özyurt |
|
|
Mersin |
Bursa |
|
"Madde 9.- 29.8.1977
tarihli ve 2108 sayılı Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir:
Şehir ve kasaba mahalle
muhtarlarına, 16 yaşını doldurmuş işçiler için ödenen asgarî ücretin net tutarı
kadar aylık ödenek verilir. Köy muhtarlarına, şehir ve kasaba mahalle
muhtarlarına ödenen aylık ödeneğin yüzde 25 fazlası tutarında aylık ödenek
verilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükümet?..
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, katılmıyoruz.
Verilen bu önerge, teknik
bakımdan da yanlış bir önergedir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Niye?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Teknik olarak yanlış.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Düzeltirsek katılacak mısınız?
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Teknik olarak veremezsiniz.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım, söz mü istiyorsunuz efendim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Bakanım, teknik olarak
yanlışsa, hemen düzeltelim, biz emrinize amadeyiz, hemen düzeltelim, tekniği
yapalım, sizin önergeniz olarak geçirelim. Eğer teknik olarak bir hata varsa,
hemen yapalım...
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Yapamazsınız, elinizde değil.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Peki efendim.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; ben, Sayın Fatsa'nın dediği gibi, asla, Yüce Meclise
güvenmiyorum demedim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Yüce
Meclis demedim... Lütfen!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Asla... Asla...
Bilakis, 37 nci madde
uyarınca gündeme alınmasına destek veren her iki partinin milletvekillerine
teşekkür ettim Sayın Fatsa. Sadece, Cumhuriyet Halk Partisinin oylarıyla değil,
o dönem, o önergeye destek veren AK Partili arkadaşlarıma da teşekkür ettim
Sayın Fatsa.
Şimdi, siz, demin bir laf
ettiniz; ettiğiniz laf aynen şu: "En az asgarî ücret şartlarında
muhtarlara maaş vereceğiz." Bu önergemiz, bu. (CHP sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Özlük
haklarını düzenleyerek...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben, sadece, sizin söylediğinizi söylüyorum; hiçbir kelime
etmiyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, burada bunu hukuken düzenleme imkânı yok. (CHP
sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, hukuken düzenleme imkânı neredeyse...
EYÜP FATSA (Ordu) - Bunu
düzenleme imkânı yok...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Neyse; bu maddede olabilir. Ben, sadece, sizi, sözünüzü...
EYÜP FATSA (Ordu) -
Hukukçular orada, sorarsınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu önergemize destek verirseniz, hem fazla iş yapmayız, hem de, bir
daha, 37 nci madde uyarınca sizi meşgul etmeyiz ve bu kanunu çıkaran da, bu
şerefe nail olan da siz olursunuz.
Tüm milletvekilleri...
EYÜP FATSA (Ordu) -
Önerge olarak kabul etmeyiz. Zaman ayırırız, enine boyuna da bunu yaparız, siz
de bunu görürsünüz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hay hay efendim. Süreç...
Ben, milletvekillerine
güvenmiyorum demedim. Her seferinde aynı kelime edildiği için artık güvenim
sarsıldı; bunu söylemek de en tabiî hakkım.
Önergemize destek veren
her arkadaşa teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri,
Hükümetin katılmadığı, Komisyonun müspet görüş göstermediği, gerekçesini de
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Muhtarlar görüyorlar.
BAŞKAN - Önerge kabul
edilmemiştir.
9 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- 4.11.1981
tarihli ve 2547 sayılı Kanunun:
a) 33 üncü maddesinin (a)
fıkrasının birinci paragrafının sonuna "Bunlar aynı usulle yeniden
atanabilirler." cümlesi eklenmiştir.
b) 43 üncü maddesine
aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir.
"d. Yükseköğretim
kurumları, yurt dışındaki yükseköğretim kurumları ve diğer kuruluşlarla
işbirliği tesis ederek ön lisans ve lisans programları da dahil olmak üzere
uluslararası ortak eğitim ve öğretim programları yürütebilirler. Bu tür eğitim
ve öğretim programlarının öğrenci girişi, müfredat, sınav ve değerlendirme
esasları ve mezuniyet şartları dahil, işleyişine ilişkin usûl ve esaslar
Yükseköğretim Kurulunun çıkaracağı yönetmelikle düzenlenir.
Bu eğitim ve öğretim
programlarına kayıtlı öğrencilerden alınacak öğrenim ücretleri, gelir ve
giderleri ile harcama usûl ve esasları Maliye Bakanlığının olumlu görüşü
üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt;
buyurun.
Sayın Özyurt, sürenizi
birleştiriyorum.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu
geç saatinde ve birbirleriyle hiç ilgisi olmayan pek çok konuyu tartıştığınız
için size minnet borçluyum. Şundan eminim ki, kırk yıllık hekim olarak
söylüyorum, şuradan çıkarken bir anket yapılsa ve "bugün konuştuğunuz
tasarının, bana, üç maddesini sayar mısınız" denilse, hiçbirimiz
sayamayız. (AK Parti sıralarından "Aaa" sesleri)
Lütfen, bir dinleyin
"aaa" demeyin.
AHMET IŞIK (Konya) -
Kendi adınıza konuşun, "hiçbirimiz" demeyin lütfen; sayarız.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Hayır, sayamazsınız; çünkü, birbirleriyle hiç ilişkisi olmayan, birbirleriyle
hiç bağlantısı olmayan... Biraz evvel muhtarları konuştuk, az evvel sağlık
kurumlarını konuştuk, biraz evvel Bağ-Kuru konuştuk, şimdi yükseköğretimi
konuşuyoruz.
MEHMET SARI (Osmaniye) -
Sayıyorsunuz, tek tek sayıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Hayır, ben konuşacağım için biliyorum, konuşacağım için biliyorum; ama,
şuradan dışarıda bir anket yapsınlar, dediğim gibi, üç tanesinden fazlasını
sayamayız.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) -
Parlamentonun en zeki adamısın Hocam.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Estağfurullah... Zekâ ayrı bir konu; ama, şunu söyleyeyim: Birbirleriyle en
küçük ilişkisi olmayan konuları tartışıyoruz ve bana göre, çok büyük bir yanlış
yapıyoruz.
Biraz sonra söyleyeceğim.
Getirilen tasarıda, şurada okuyacağım maddeye bir cümle eklenmiş. Hiç ilişkisi
olmayan bir yere bir cümle eklenmiş ve denilmiş ki: "Şu, şu, şöyle
yapılır." İşte, bu da gösteriyor ki, biraz evvel Özyürek'in söylediği
gibi, bu, bir çuval yahut -bana sorarsanız- bir harar tasarı arkadaşlar; ne
bulunsa doldurulmuş içine, ne bulunsa atılmış içine ve gecenin bu saatinde de
bunu çıkarmaya çalışıyoruz.
Yüksek Öğretim Kurulundan
söz ediliyor arkadaşlar, 33 üncü maddeye bir fıkra eklenmiş. 2547 sayılı Yasada
deniliyor ki: "Araştırma görevlileri üç sene için atanırlar ve üç yılın
sonunda da görevleri son bulur." Eklenen fıkra şu arkadaşlar:
"'Bunlar aynı usulle yeniden atanabilirler' cümlesi eklenmiştir."
Bunlar üç sene için mi
atanacaklar acaba? Daha evvelki 2547 sayılı Yasada deniliyor ki: "Üç yıl
için atanır." Burada da deniliyor ki: "Aynı usullerle atanır."
Üç yıl için mi atıyorsunuz, bir yıl için mi veya sonsuz mu?
İşte, maddenin hiçbir işe
yaramadığını görüyorsunuz arkadaşlar ve bakın, bu en kısa zaman sonra dava
konusu olacaktır; bu araştırma görevlileri bölge idare mahkemelerine gidecekler
ve diyeceklerdir ki: "Biz kaç yıl için atandık?" Veya dört yılını
doldurana "görevine son verildi" denildiği zaman, o diyecektir:
"Hayır, aynı usulle olduğuna göre, ben üç yıl için atandım." Var mı
bakalım; üç yıl için mi atanıyor bu araştırma görevlileri, altı yıl için mi,
yoksa sonsuz mu?
İşte, yasanın çalakalem
yazıldığını, hiçbir şekilde üzerinde irdelenmediğini gösteren bir bilgi.
Arkadaşlarım diyorlardı; buyursunlar, okudularsa, bana "üç yıl için atanır
bu araştırma görevlileri" desinler.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada, yine, kanunun 43 üncü maddesine bir (d) bendi eklenmiş; 2547 sayılı
Kanunun (d) bendi, araştırma görevlilerini... Okuyayım onu da isterseniz, 2547
sayılı Kanunun 43 üncü maddesini; hiç ilişkisi olmayan bir yer, diyor ki:
"Aynı meslek ve bilim dallarında eğitim, öğretim yapan üniversitelerde
eğitim, öğretim, metot kapsamı, öğretim süresi ve yıl içindeki
değerlendirmeleri(...) -falanı, filanı saymış ve en sonunda- yükseköğretim
kurumlarında örgün, yaygın, açıköğretim yöntemleriyle her türlü eğitim
yapılır." Bunun arkasına bir (d) maddesi eklenmiş, şu saydığım şeyle, şu
okuduğumla hiçbir ilişkisi olmayan, en ufak bir bağlantısı olmayan bir yer
arkadaşlar, onu da okuyayım isterseniz: "Yükseköğretim kurumları,
yurtdışındaki yükseköğretim kurumları ve diğer kuruluşlarla işbirliği tesis
ederek önlisans ve lisan programları da dahil olmak üzere uluslararası ortak
eğitim ve öğretim programları yürütebilirler."
Şu okuduğum 2547 sayılı
Yasa ile bu okuduğum son maddenin hiçbir ilişkisi yoktur arkadaşlar, en küçük
bir bağlantısı yoktur. Bunu kim yazmışsa, hangi hukukçu yazmışsa, hangi
bilimsel kişi yazmışsa, lütfen, alsın şunu bir okusun, bunun 2547 sayılı
Kanunun 43 üncü maddesiyle nasıl bir ilinti kurduğunu söylesin, biz de
öğrenelim.
Arkadaşlar, buraya kadar
gelmişken şunu söyleyeyim: 2547 sayılı Kanun çok konuşulmuş bir yasadır; çünkü,
2547 sayılı Yasa, Millî Güvenlik Konseyi zamanında çıkarılmıştır ve hiç
tartışmaya da uğramamış bir yasadır. O günden bu yana yirmiüç yıl geçmiştir
bunun üzerinden, hiçbir zaman, şöyle, güzel bir demokratik ortamda oturup da bu
yasayı nasıl düzenleyebiliriz, nasıl düzeltebiliriz denmemiştir. İşte, onun
için, şuraya ilave edilen iki fıkra da hiçbir şekilde bu yasaya bir şey
getirmemiştir.
Yurtdışına öğrenci
gönderiyoruz, asistan gönderiyoruz. Sayın Başbakan geçenlerde bir açıklama
yaptı, dedi ki: " 15 tane yeni üniversite kuruyoruz." Aynı hükümetin
Adalet Bakanı kalkıyor, diyor ki: "Türkiye'de 30 tane hukuk fakültesi var;
ama, 15 hukuk fakültesine yetecek öğretim üyemiz yok."
15 tane yeni üniversite
açmayı düşünüyorsunuz; neyle açacaksınız arkadaşlar? Öğretim üyesi bakımından
en sıkıntılı olan ülkelerden bir tanesi biziz. Avrupa standartlarının
hiçbirinde bizdeki kadar öğretim üyesi azlığı yoktur. En az öğretim üyesi olan
ülke biziz. Bunun için, tutuyoruz, yurtdışına, öğretim üyesi yetiştirmek için
eleman gönderiyoruz.
Buna da bir iki örnek
vermek istiyorum arkadaşlar: Yurtdışına gönderilen öğrencilerin yaklaşık yüzde
50'sini Amerika'ya göndermişiz, yüzde 38'ini İngiltere'ye gönderiyoruz, yüzde
27'sini de değişik ülkelere göndermişiz.
Arkadaşlar, bunlardan
büyük bir kısmı ülkeye geri dönmemişler. Öğretim üyesi yetiştirmek için, doktora
yapmak için yurtdışına gönderdiğimiz araştırma görevlilerinin büyük bir kısmı
yurtdışından geri dönmemişler ve işin enteresanı, bu gelmeyenlerin büyük
çoğunluğu da gelişmemiş üniversitelerimizden. Rakamları da okuyayım isterseniz:
Afyon Kocatepe Üniversitesinden 11 araştırma görevlisi yurtdışından geri
gelmemiş. Balıkesir'den 12, Celal Bayar'dan 14, Çanakkale'den 11,
Dumlupınar'dan 22, Gaziden 11 -bakın, Gazi büyük bir üniversite- Harran'dan 12,
Kafkastan 10, Karadeniz Teknikten 11, Kırıkkale'den 13, Mustafa Kemal'den de 11
araştırma görevlisi yurtdışından geri gelmemiş ve biz, bunları oraya öğretim
üyesi yetiştirmek için göndermişiz.
İşte, bunlar, hep
yaptığımız hatalar, böyle üst üste geliyor. Burada da, dediğim gibi, şu yasada
yaptığımız hiçbir şey yok aslında. Şu yasaya getirdiğiniz hiçbir şey yok, ilave
ettiğiniz maddede hiçbir şey yok. Önlisans döneminde yurtdışındakilerle
exchange program denilen, öğretim, öğrenci değiş tokuşu yapılacak. Bu maddede
hiçbir şey yok arkadaşlarım.
Gelin, 2547 sayılı -çok
konuştuğumuz- Yasayı, demokratik bir ortamda, güzel şartlarda, oturup,
konuşalım ve bundan sonra da -yurtdışında öğretim üyesi yetiştirmek için değil,
gelin, önümüzdeki günlerde, ülkemizde, yerleşik, bilimselliğini kanıtlamış olan
üniversitelerimizde doktora ve mastırlarını yapsınlar; bu, yeni açmayı
düşündüğünüz 15 üniversiteye öğretim üyesi yetiştirilsin. Yoksa, bunları da
yurtdışına bol paralarla gönderirseniz, bunların da büyük bir kısmı geri
gelmeyecektir, onu da söyleyeyim. Bunları yaparken, gelin, ne düşünüyorsunuz
diye bir de bizim fikrimizi alın. O olmadığı için, işte, böyle yarım yamalak
işler yapıyoruz.
Bu arada, öğretim
üyelerinden biraz söz etmek istiyorum. Son zamanlarda, doçentler ve yardımcı
doçentlerin parasal sıkıntıları had safhadadır arkadaşlar ve yardımcı
doçentler, özellikle üniversitenin cazip hali kaybolduğu için üniversitede
çalışmak istememektedir. Bunun yerine, özel teşebbüste, hele vakıf
üniversitelerinde iyi bir yer bulacak olurlarsa, derhal vakıf üniversitelerine
geçmektedirler. Şu anda, bildiğim kadarıyla 53 tane devlet üniversitemiz var ve
bunlar, büyük miktarda öğretim üyesi sıkıntısı çekmektedir. Bütçede çok hafif
bir iyileştirme yaptı Sayın Maliye Bakanım; gerçi meşgul şu anda, beni
dinlemiyor zaten. Çok hafif bir iyileştirme yaptı gibi gözüküyor; ama,
özellikle doçentler, profesörler ve yardımcı doçentlerin büyük malî sıkıntıları
vardır. Eğer, yapılacaksa, ben, olsaydım, şu maddeye, doçentlere ve yardımcı
doçentlere nasıl parasal yardım yapabilirim, onu koyardım.
Kısaca şunu söylemek
istiyorum: Bu yasayla, 2547 sayılı Yasaya hiçbir ilave getirilmemiştir. Yani,
getirilen iki fıkrayla hiçbir şey olmamıştır. Onun için, üzerinde daha fazla da
konuşmama gerek yok; ama, arkadaşım çok şey yaptı. Eğer, yürekleri varsa,
dışarıya çıkarken, bir kâğıdın üzerine, 10 tane, konuştuğumuz yasa tasarısının
şeyini yazsınlar, çıksınlar, göreyim.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sınav mı yapıyoruz?!
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Sınav yapmıyorum; ben, size...
AHMET IŞIK (Konya) -
Burası üniversite eğitim salonu değil, burası Parlamento.
BAŞKAN - Sayın Işık,
Sayın Işık... Lütfen...
MUSTAFA
ÖZYURT (Devamla) - En az senin kadar bu Parlamentoya saygılı olduğumu
söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyurt,
siz, Genel Kurula hitap edin.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Genel Kurula hitap ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) - Hoca
değilsiniz, milletvekilisiniz.
BAŞKAN - Sayın Işık,
lütfen, müdahale etmeyin.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Zaten, yasanın şeyine bakın: Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Diğer bazı kanunlarda değil, bütün kanunlarda değişiklik yapılmasına dair...
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Hiç, yani, birbirleriyle en küçük ilişkisi olan bir şey olsa; diyeceğim ki,
arkadaşlar, sağlık konusu ağırlıktadır, onu konuşalım.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Harar...
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla)
- Harar, dediğiniz gibi. Yani, bunun, hakikaten, elle tutulur bir tarafı yok
arkadaşlar ve gecenin bu geç saatinde sizi meşgul ettiğim için çok üzgünüm,
kusura bakmayın.
İyi akşamlar diliyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Özyurt.
Madde üzerinde, Hükümet
adına Sayın Bakan yerinden kısa bir açıklama yapacak.
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli Başkan, değerli
arkadaşlar; şimdi, burada, getirdiğimiz kanunun, sık sık, birçok maddeleri ve
kanunları ilgilendirdiğinden dolayı şikâyet ediliyoruz. Maliye Bakanlığı
olarak, biz, birçok bakanlıkla ilgili bir bakanız. Neden; hepsi paraya
dayanıyor sonunda.
Bakın, şimdi, şu
konuştuğumuz kanunun ne ilgisi var diyor. Bu kanunun o kadar ilgisi var ki ve
bizim getirmemiz de mecbur. Şimdi, YÖK'le ilgili olarak, araştırma görevlileri
tayin edilmiş üç sene için, üç sene sonra ne olacağı belli değil, boşluk var.
Maaş alamıyor adamlar. Saymanlar diyor ki, ben maaş veremem. Sayıştay diyor ki,
ne diye maaş alacaksınız, aldığınız maaş kanunsuzdur. YÖK diyor ki, bunu
halledelim. Çünkü, bu insanların devam etme mecburiyeti var. Araştırma görevlilerini
üç sene sonra kapı dışına atacak halimiz mi var?! Buna ihtiyaç var, bu kanuna
ihtiyaç var. YÖK diyor ki, bunu çözün, bize rica ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı
diyor ki çözün. Saymanlıklar parayı ödemiyor. Kiminle ilgili bu; Maliye Bakanlığıyla
ilgili. Getireceğiz bunu. Hiç şikâyet etmeyin. Milletin derdidir bu,
problemidir. Bu problemleri bir bir getireceğiz, isterse 40 kanunu
ilgilendirsin isterse 80 tane kararnameyi ilgilendirsin. Buraya, problem çözmek
için geldik. Bizim vazifemiz bu. Kanun yapmak için geldik buraya. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Niye kanun yapıyoruz diye şikâyet edilir mi; anlamadım
ben bunu!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kimse şikâyet etmiyor Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Torba da olur, çuval da olur... (AK Parti sıralarından
alkışlar) Milletin problemlerini halledeceğiz. Bunun için geldik biz buraya.
Yıllarca birikmiş bu... Konu bu. Kalkıp da, bu kanun hiçbir şey
getirmiyormuş... Binlerce araştırma görevlisinin problemini hallediyor bu.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Sayın Bakanım, üç yıl sonra ne yapacaksınız; onu söyleyin bana.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Eğer, bu kanunu çıkarırsak, üç yıl sonra da, yine, tayin
yapılacak, ta ki doçentliğe gidene kadar tayin yapılacak. Bu, gayet normaldir.
Bunu, teknik olarak, bilahara biz size tekrar açıklayalım isterseniz.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Bir yıl değil, iki yıl değil... Ne kadar sürede atanacak, belli değil.
MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (İstanbul) - Bu, fevkalade faydalıdır, anlayanlar için çok faydalıdır.
Sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 10
uncu madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunarken, karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: 10 uncu maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çalışma saatimiz tamamlanmış olduğundan, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 10 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler.
Kapanma Saati: 22.56