BIM BIM 2 6 2005-03-23T08:56:00Z 2005-03-23T08:56:00Z 56 36350 207195 TBMM 1726 414 254450 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 76       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

66 ncı Birleşim

3 Mart 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

 IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları'nın, devrim kanunlarının kabulünün 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun'un, Avrupa Birliği nüfus hareketlerinde Türkiye'nin konumu ile göç ve serbest dolaşım konularına ilişkin gündemdışı konuşması

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Estonya-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Eldar Efendijev ve beraberindeki Parlamento Heyetine, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- 5306 sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/769)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın (6/1433) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/636) (S. Sayısı: 777)

2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/637) (S. Sayısı: 778)

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/638) (S. Sayısı: 779)

4.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/639) (S. Sayısı: 780)

5.- Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/640) (S. Sayısı: 781)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

8.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718)

9.- Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/836) (S. Sayısı: 737)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/888) (S. Sayısı: 738)

12.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'da yapılacak yeni adliye inşaatı için belirlenen arsaya ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4543)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, cezaevi, tutukevi ile hükümlü ve tutuklu sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4644)

3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Karabük İlinde bir üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4727)

4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya Manavgat Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi uygulama oteli inşaatına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4728)

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, Zonguldak'ta bir liseye yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4729)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, şubat ayında Ardahan'a kaç öğretmen atanacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4791)

7.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, okul duvarlarına reklam izni verilip verilmediğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4850)

8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, okullardaki dış cephelere reklam alınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4851)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Irak'ta özel Türk Koleji açılmasının teşvik edilip edilmediğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4895)

10.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, Karaman'da mısır teşviki alabilmek için sertifikalı tohumluk faturası istenmesine,

- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, soya üretiminin desteklenmesine ve teşvik primlerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4933, 4934)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerce Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırıma ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesine,

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunlara,

Ve bu konularda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener cevap verdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine icabetle Polonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, (3/630) (S. Sayısı: 772),

Karabük Milletvekilleri:

Mehmet Ceylan'ın (3/631) (S. Sayısı: 773),

Ali Öğüten'in (3/632) (S. Sayısı: 774),

Hasan Bilir'in (3/633) (S. Sayısı: 775),

Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun (3/634) (S. Sayısı: 776),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un Lüksemburg'a resmî davetine, bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine,

Akdeniz Parlamenter Asamblesine Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye olmasına,

İlişkin Başkanlık tezkerelerinin kabul edildiği;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 155 inci sırasında yer alan 564'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 3 üncü sırasına, 183 üncü sırasında yer alan 596' ya 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 4 üncü sırasına, 142 nci sırasında yer alan 550'ye 1 inci ek sıra sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 5 inci sırasına alınmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Açıklandı.

Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in,

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,

Konuşmalarında, Partilerine sataştıkları iddiasıyla birer açıklamada bulundular.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

5 inci sırasında bulunan, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısının (1/536) (S. Sayısı: 803) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

2 nci sırasında bulunan ve görüşmeleri bu birleşimde tamamlanan Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısının (1/839) (S. Sayısı: 723) elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra;

3 üncü sırasında bulunan, İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/522) (S. Sayısı: 802),

4 üncü sırasında bulunan, Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/961) (S. Sayısı: 805),

6 ncı sırasında bulunan, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair (1/935) (S. Sayısı: 734),

7 nci sırasında bulunan, İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/541) (S. Sayısı: 804),

Kanun Tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

8 inci sırasında bulunan, Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının (1/876) (S. Sayısı: 718)

9 uncu sırasında bulunan, Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifinin (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634),

Görüşmeleri, ilgili Komisyon ve Hükümet yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

3 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime 20.10'da son verildi.

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

Harun Tüfekci

Türkân Miçooğulları

 

Konya

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Mehmet Daniş

 

 

Çanakkale

 

 

Kâtip Üye

 


No.: 90

II.- GELEN KÂĞITLAR

3 Mart 2005 Perşembe

Rapor

1.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Dağıtma tarihi: 3.3.2005) (GÜNDEME)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

3 Mart 2005 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplântı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Milletvekili arkadaşlarımızın görüşme süresi 5 dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, 3 Mart 1924 tarihli devrim kanunlarının kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları'na aittir.

Sayın Miçooğulları, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları'nın, devrim kanunlarının kabulünün 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Mart 1924 tarihli devrim kanunları üzerine gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bugün, demokratik, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetine giden yolda en önemli adımların atıldığı, yalnızca siyasal alanda değil toplumsal alanda da köklü değişimlerin temelini oluşturan devrim kanunlarının yıldönümü. Bundan tam seksenbir yıl önce bugün, yani, 3 Mart 1924'te, 429 sayılı Kanunla, Şeriyye ve Evkaf Vekâletleri kaldırılmış, 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunuyla eğitim birliği ilkesi yaşama geçirilmiş, 431 sayılı Kanunla da halifelik kaldırılarak, rejimin laik niteliği açıkça ifade edilmiş ve bugünkü Türkiye'nin temelleri atılmıştır.

O günkü sosyal ve siyasal koşullar gözönüne alındığında, yapılan düzenlemelerin gerçekten devrim niteliğinde büyük dönüşümler olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Bütün dünyada büyük bir ilgi ve hayranlıkla izlenilen bu devrimlerle, Türkiye Cumhuriyetinde kanunları yapma ve yürütme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükümete verilmiş, hukukta laiklik ilkesi doğrultusunda düzenlemelere geçilmiş, şeri hukukun uygulayıcıları olan şeriyye mahkemelerinin yanı sıra bu vekâlet tarafından yönetilen okullar ve medreseler kaldırılmış, uluslaşma sürecinin temel taşlarından biri olan eğitim birliği ilkesiyle farklı köken, kültür ve tercihlerden gelerek Türkiye mozaiğini oluşturan milyonlarca insanımız yurttaşlık bilinci ve sorumluluğu kazanmış, çağdışı bütün konular ve öğretiler eğitim programlarından çıkarılmıştır.

Laikliğin devletin nitelikleri arasında belirtilmesi Anayasada 1928 ve 1937'de yapılan düzenlemelerle gerçekleşmişse de, bu sürecin ilk adımını hilafetin kaldırılması oluşturmuştur. Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağını düşünen Ulu Önder Atatürk, 1924 yılının ocak ve şubat aylarını geçirdiği İzmir'de halifeliğin kaldırılması zamanının geldiğine karar vermiş, 1 Mart 1924'te laikliği -sözcük olarak anmaksızın- savunurken de "dini siyasetten arındırmak dinin de gereğidir" demiştir.

Sayın milletvekilleri, 1924, hemen her alanda önemli reformların ve köklü dönüşümlerin yaşandığı bir yıldır. Kurtuluş Savaşı sona ermiş, bir yıl önce toplânan İzmir İktisat Kongresiyle yeni ekonomi politikaları belirlenmiş, Lozan Anlaşması imzalanmış, cumhuriyet kurulmuştur. 1924, bu sürecin siyasal ve ideolojik açıdan esas olarak tamamlandığı dönemdir. Böylece, Kemalist devrim evrensel süreçte kendi kişiliğini bulmuştur.

Bugün, laik, demokratik, hukuka saygılı bir devlet düzeni içinde yaşıyorsak, bunu 3 Mart devrim kanunlarına borçluyuz. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra önemi daha da artan ve bütün dünyada "Türkiye modeli" olarak adlandırılan bu mucizenin çıkış noktası 3 Mart kanunlarıdır.

Bu kanunlarla, din, mezhep, inanç, köken, kültür ve yöresel farklılıklardan kaynaklanan özellikler birer zenginlik olarak kabul edilmiş ve cumhuriyeti bugünlere getiren yurttaşlık bilinci oluşturulmuştur. Bağımsızlık esasından yola çıkılan bu süreçte, siyaset ile din arasındaki ilişki resmen koparılmış, çoğulcu demokrasinin gereği olarak, laiklik yaşamın her alanında egemen kılınmıştır; çünkü, bir rejim demokratikse çoğulcu, çoğulcuysa laik olmak zorundadır. Çoğulcu demokraside hiçbir düşünsel ya da dinsel başkalık yok edilemez, görmezlikten gelinemez ve başkalarına dayatılamaz. Üyelik için bütün koşullarına ve dayatmalarına evet denilen Avrupa Birliği Sözleşmesinin 128 inci maddesi de bu doğrultudadır.

Bugün aradan seksenbir yıl geçmiştir. Ne yazık ki, bu geçen süre içerisinde, neyin, niçin, neden, nasıl yapıldığını kavrayamayan bir bilinç eksikliğiyle karşı karşıyayız. Bazı çevrelerin toplumsal bir bellek sorunu yaşadığı açık; çünkü, geçmişte yaşananlar deneyime dönüşmüyor. Özellikle çokpartili yaşama geçildikten sonra kutsal din duyguları sürekli olarak politikaya alet edilmiş, devrim kanunlarının temeli olan eğitim birliğine yönelik sistemli ve bilinçli yok etme çabaları 1970'lerden sonra hız kazanmıştır.

İşte bundan dolayıdır ki, Türkiye'ye, laik ve demokratik cumhuriyete yönelik, içten ve dıştan, yerelden ve merkezden kaynaklanan tehlikeleri, tehditleri, "ılımlı İslam devleti" gibi dil sürçmelerini, Kemalizme yönelik "devrini tamamlamıştır" türünden yaklaşımları doğru okumak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Miçooğulları.

TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla) - Bugün karşı karşıya olduğumuz baskı, tehdit ve tehlikelerin aşılması, ancak, ulusal değerlerimize sahip çıkmakla mümkündür.

Bu düşüncelerle, 3 Mart devrim kanunlarının 81 inci yıldönümünü kutlarken, başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere, geçmişte bu duyarlılığı gösteren ve hazırladıkları kanun teklifleriyle bugüne gelmemizde çok büyük katkılar sağlayan Şeyh Saffet Efendiyi, Halil Hulki Efendiyi, Vasıf Bey ile son zamanlarda bazı çevrelerin saldırı oklarını yönelttiği hukuk devriminin öncüsü Mahmut Esat Bozkurt ve arkadaşlarını şükranla anıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Miçooğulları.

Gündemdışı ikinci söz, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Recep Garip'e aittir.

Sayın Garip, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığımızın 81 inci kuruluş yıldönümü nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, 3 Mart 1924 tarihinde, 429 sayılı Kanunla, Başbakanlığa bağlı bir teşkilât olarak kurulmuştur. En son 1982 Anayasasının 136 ncı maddesinde "Genel idare içerisinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir" şeklinde tanımlanmıştır.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, laiklik ilkesi çerçevesinde, din işlerini yürütmek üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş olup, yurt içi ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın dinî ihtiyaçlarını temin için kendi teşkilât yapısını kanunlar çerçevesinde oluşturmuştur. Öncelikle, kuruluşundan günümüze kadar vermiş olduğu hizmetlerden dolayı Sayın Başkanın şahsında tüm Diyanet çalışanlarımızı özverili çalışmalarından dolayı yüreğimle kutluyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, din hizmetlerinin yürütülmesinde önemli bir misyonu ve sorumluluğu üslenmiştir. Geçmişten günümüze, dinimizin doğru anlaşılması, muhafazası ve geliştirilmesi konusunda önemli çalışmalar yapmış ve gayretler ortaya koymuştur. Bu çalışmalar ortaya konulurken, karşılaşılan en önemli sorun, her dönemde nitelikli ve eğitimli personel sorunu olmuştur.

Modern şehirlerde inanç ve ahlak buhranı yaşanmaktadır. Gençlerimiz manevî boşluk içerisinde tatmin için alkol ve uyuşturucu kullanmaktadırlar. Metropol insanının manevî boşluğunu dolduracak iki temel kaynak olan sanat ve din, henüz etkili değildir. Toplumumuzda genç yaşlarda artan suç oranları ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Din eğitimindeki eksiklikler, insanların inanç ve ahlakî zafiyetleri, vicdan muhasebesinin olmayışı önemli etkenlerdendir.

1990 yılından bu yana, yeni personel istihdamı sağlanamayan Kurum, bugün, neredeyse, bu alandaki çalışmalarını yapamaz duruma gelmiştir. Toplumsal değişimin hızla cereyan ettiği, eğitimde ve bilimsel alanlarda da teknolojinin büyük gelişmeler kaydettiğini düşünürsek, eğitimli ve nitelikli personel ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamamız mümkün olacaktır.

Din görevlilerimizin, salt namaz ve cenaze memurları olarak yetiştirilmesi ve istihdamı günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalmaktadır. Evrensel, insanlığa hizmet edebilecek kurumlar haline getirilmesi gerekmektedir. Bu anlayışın değişmesiyle, teknik ve bilimsel donanımlara sahip meslekî eğitimin yanı sıra, halkla ilişkiler gibi sosyal alanlarda da bilgi ve beceri kazanmış, imam hatiplerimizin toplum önünde yerlerini almaları gerekmektedir. Bu çerçevede, kurum içerisinde, lise mezunu personelin önlisans yapmaları daha cazip hale getirilmeli, önlisans yapan personelin ise, lisans düzeyinde eğitimlerini geliştirmeleri sağlanmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığımızın Ankara Üniversitesi bünyesinde bu eğitimi vermek üzere çalışma yaptığını ve taleplerinin halen YÖK Başkanlığında beklemekte olduğunu biliyor, Sayın Başkanın bu talebinin bir an evvel olumlu sonuçlandırılacağını umuyorum.

Din hizmetlerinin, halkımıza, doğru ve nitelikli verilmesi, din görevlilerimizin, tabiî ki, eğitim düzeyiyle de yakından ilgilidir. Günümüzdeki ilkokul çağlarında İngilizce ve bilgisayar eğitimi alan daha nitelikli bir topluma hitap etmek, eğitimli ve donanımlı olmayı zorunlu kılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığımızın, yürütmekte olduğu eğitim çalışanlarına yönelik eğitim teknolojilerinin kullanımında kolaylık sağlayacak olan bilgisayar kullanımını teşvik edecek çalışmaların Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından da yürütülmesi önemli kazanımlar sağlayacaktır. Özellikle, eğitim kadrolarına sağlanan dizüstü bilgisayar kampanyasından Diyanet kadrosu da mutlak surette yararlandırılmalıdır. Elbette ki tüm bunlar yapılmalıdır ve inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde yapılacaktır da. Bundan hiçbir şekilde kuşku duymuyorum.

Değerli milletvekilleri, yurt içinde ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaç duydukları din hizmetlerinin yürütülmesinde birinci derecede sorumluluk sahibi olan Diyanet İşleri Başkanlığımızın 71 660 çalışanıyla hizmet verdiğini, bu hizmetleri yürütmekte personel sıkıntısı çektiğini ve tam ondört yıldır hükümetlerden kadro alamadığını bilmekteyiz. Bu problem, toplumsal huzur açısından mutlak surette çözülmelidir.

BAŞKAN- Sayın Garip, on saniyenizi rica ediyorum.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Estonya-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Eldar Efendijev ve beraberindeki Parlamento Heyetine, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Estonya-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Eldar Efendijev ve beraberindeki milletvekili heyeti şu anda Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine Yüce Meclisimiz adına "Hoşgeldiniz" diyorum. (Alkışlar)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması (Devam)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Garip.

RECEP GARİP (Devamla)- Teşekkür ediyorum.

Ayrıca, diğer memurlarla kıyasladığımızda, maaşlar ve özlük hakları bakımından birçok kuruma kıyasla daha az maaş almaktadır imamlar ve müezzinler. İmam, hatip ve müezzinlerimizden başlamak suretiyle, bu konuda iyileştirme çalışmalarının başlatılması gerekmektedir ve onlar da, normal devlet memurlarının sahip olduğu özlük haklarına kavuşmalıdırlar.

Diyanet İşleri Başkanlığımızdan her yıl 1 700 personel emekli olmakta, 1 500 kadarı ise, kurumdan çeşitli nedenlerle ayrılmaktadır ve bugün itibariyle, 16 903 personele ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaç, mutlak suretle, hükümetimiz tarafından çözülmelidir.

Her yıl, ortalama 500 cami inşa edilmekte ve yine, bugün itibariyle, 22 780 camimizde din görevlisi bulunmamaktadır. Sadece mevcudu korumak için, her yıl 4 200 yeni kadroya ihtiyaç duyulmaktadır. Gerekli kadro temini yapılamadığı için, sınırlı sayıda sözleşmeli personel istihdam edilmektedir. Bu şekilde görev yapan toplam 9 900 kişi, vekil imam-hatiplik yapmaktadır. Vekil imam-hatiplerin ise, nakil hakları yoktur; 2/3'ü oranında maaş almaktalar ve kıdem hakları da bulunmamaktadır. Vekil imam-hatiplerle ilgili yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle, asaleten atanmalı ve boş kadrolar doldurulmalıdır.

Ayrıca, 1996 yılından bu yana Kuran kursu öğreticiliğine atama yapılmamış ve bu alanda da, 3 000 geçici Kuran kursu öğreticisi, 150 Yeni Türk Lirasıyla çalışmaktadır ve hiçbir sosyal güvenceleri de bulunmamaktadır.

Yine, bu konuda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine tabi sözleşmeli statüde ve yeterli bir ücretle çalıştırılabilmelerine yönelik ilgili yasal düzenlemeler, mutlak suretle yapılmalıdır.

Değerli milletvekillerim, Diyanet İşleri Başkanlığımızın nitelikli personel ihtiyacını karşılaması için, Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmeliğin 2 nci maddesinde değişiklik yapılarak, din hizmetleri sınıfına ait kadroların (A) grubu kadrolara dahil edilmesi gerektiğine inanmaktayız.

Yurt dışında önemli temsil ve hizmet görevlerinin yürütülebilmesi için ise, acil 350 kadroya ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm bu problemlerin hükümetimiz tarafından çözüme kavuşturulacağını, bir an evvel, ummaktayız, beklemekteyim. Bundan da kuşku duymuyorum.

Ülkemizde toplumsal dayanışmayı, birlik ve beraberlik ruhunu canlı tutmak, dinin resmî kurumlarımız tarafından doğru bir şekilde anlaşılması ve eğitimin verilmesini sağlamak açısından Diyanet İşleri Başkanlığımızın sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların ivedilikle başlatılması, önem arz etmektedir.

Bir teklifle sözlerimi tamamlamak istiyorum: Haseki Eğitim Merkezlerinin çalışmalarını takdirle izlerken, bu kurumumuzun ilmî araştırma enstitüsü niteliğine kavuşturulması konusunda, mutlak surette, Başkanlık adım atmalı; bu konuda Genel Kurulda, mutlak surette, destek bulacağına inanmaktayım.

Bu duygularla, Diyanet İşleri Teşkilâtımızın 81 inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle, Sayın Başkanımızın şahsında tüm çalışanlarına sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Garip.

Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Birliği nüfus değişiminde Türkiye'nin konumu hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun'a aittir.

Sayın Alaboyun, buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun'un, Avrupa Birliği nüfus hareketlerinde Türkiye'nin konumu ile göç ve serbest dolaşım konularına ilişkin gündemdışı konuşması

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Avrupa Birliği nüfus hareketleri ve Türkiye'ye açılan fırsat penceresi konusuyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Hepimizin yakından takip ettiği gibi, 17 Aralık sürecinden bu yana tartıştığımız ana konulardan biri, göç ve serbest dolaşım oldu. Avrupa Birliği üyeliğimize karşı çıkan ülkeler, genelde Türkiye'den anî göçlerin olacağı, ekonomilerini zora sokacağını dile getirmektedirler. Ben buna bir açıklık getirmek istiyorum.

Sayın arkadaşlarım, sizlerin de bildiği gibi, Avrupa Birliğinde nüfus her geçen gün azalmakta, yaşlı nüfus ise çoğalmakta. Bir örnek vermek istiyorum. 1995 ve 2000 yılları arasında Avrupa Birliğinin kendi nüfusunda 4,5 milyon azalma olmuş, fakat, buna karşılık da 5 000 000 göç almış. Yani, azalan nüfusunu 5 000 000 göçle ikame etmeye çalışmış. Romanya ve Bulgaristan'ın katılmasıyla, 2007 yılında, Avrupa Birliğinin nüfusu 482 000 000 olacak. Elimizdeki Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından hazırlanan bazı çalışmalarda, AB'ye her yıl yasal olarak kabul ettikleri 600 000 göçmeni alsalar bile, 2050 yılında nüfuslarının 96 000 000 daha azalacağı belirtilmekte. Eğer ülke bazında bir örnek verecek olursak, örneğin Almanya'nın bugünkü nüfusu olan 82 000 000, 2050 yılında 65 000 000'a düşecek, 2100 yılında 22 000 000'a düşecek. Bugünkü nüfus artışıyla söylüyorum.

Sorunun temelinde yatan en büyük etken, Avrupa'da doğurganlık etkeni; yani, anne başına düşen çocuk sayısı. Bizim Türkiye'de, tam açıklayabilirsek, anne başına düşen çocuk sayısı, Avrupa Birliğinde hızla düşüyor. Avrupa Birliği ortalaması şu anda 1,4; Almanya'da 1,3; Türkiye'de de 2,1.

Dünyanın neresinde olursa olsun bir nüfusun hem artmadan hem de eksilmeden sabit kalabilmesi için anne başına düşen çocuk sayısının 2,1 olması lazım. Anne başına düşen çocuk sayısı 2,1 olursa ortalama olarak, nüfus artmıyor da azalmıyor da. İsterseniz bunu birkaç örnekle değerlendireyim: 1970'de, Avrupa Birliğinde anne başına düşen çocuk sayısı 2,1 iken, bugün otuzbeş yıl içerisinde 1,4'e düşmüş.

İtalya ve İspanya'da bu daha da vahim. İtalya ve İspanya'da anne başına düşen çocuk sayısı 1,2. İtalya'nın kuzeylerine gittiğiniz zaman, İsviçre'ye yakın yerlerde anne başına düşen çocuk sayısı 1'in de altında, 0,7. Bu şu demek: 20 kişiyi oluşturan 10 kişilik bir ailenin 7 çocuğu var. Avrupa'da en yüksek doğum oranı da 1,7. Bu ülkeler de Finlandiya, İngiltere, Hollanda ve Fransa. AB'ye yeni giren 10 ülkedeki doğum oranı da Avrupa ortalamasıyla aynı, 1,4.

Bütün bunlar gösteriyor ki, AB nüfusunu dengede tutmak için gerekli oranda doğum gerçekleşmiyor ve nüfus devamlı azalıyor.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da bu doğum oranını artırmak için birtakım özendirici tedbirler alınıyor. Bunlardan birtakım özendirici tedbirler alınıyor. Bunlardan birkaç tane örnek vermek istiyorum: Örneğin, İsveç: 1999 yılında anne başına düşen çocuk sayısı 1,5 iken, "her aile 4 çocuk sahibi olması lazım, bir çocuğa ayda 106 euro vereceğiz, artırımlı olarak dördüncü çocuğa da 109 euro vereceğiz" demişler, yani 4 çocuk sahibi olacak bir aileye 600 euro aile desteği veriyorlar ve daha sonra doğum yapan anneye 15 ay ücretli izin, babaya, haftada 1 gün, çocuğunu görebilmek için ve çocuğuyla vakit geçirebilmesi için ücretli izin. Bütün bu tedbirlere rağmen, 1999'daki 1,5'lik oran 2003'ün sonunda 1,7'ye ancak çekilebilmiş.

Diğer Avrupa ülkelerinde de doğum oranını artırıcı önlemler var; orada da büyük bir kaygı var. Bu önlemler genellikle anne ve babaya uzun süreli ücretli izin, doğan çocuk başına parasal destek, vergi iadesi veya vergi muafiyeti, askerlikten muafiyet, araba, konut, tatil gibi harcamalarda cazip krediler, bunlardan bazı önlemler olarak sayılabilir.

Bir de bunun karşısında Avrupa Birliğinde yaşam süresinde bir artış oldu. Sağlıktaki olumlu gelişmelerden dolayı 1970 yılında ortalama yaşam süresi 70,1 yaş iken 2001 yılında 78,5'e çıktı, yani yüzde 10-12 oranında yaşam süresinde bir artış var.

Bir taraftan doğum oranında eksilme, bir taraftan yaşlılıkta artış Türkiye'ye bir fırsat penceresi sunuyor. Ben burada bunu dile getirmek istiyorum. Avrupa Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a, daha müzakerelerin devam ettiği 2000 yılında bütün şeyleri kaldırdı, serbest dolaşımı serbest bıraktı ve bu ülkelerden Avrupa'ya rahatlıkla göç sağlandı.

Bir de Avrupa Birliğinin yüz yüze geldiği birtakım sorunlar var. Aldığı göçmenlerin çoğu nitelikli göç değil. Kuzey Afrika'dan, Hindistan'dan Ortadoğu'dan, değişik yerlerden gelen sığınmacı göçmenlerin çoğu oluşturuyor. Dolayısıyla, biz Türkiye olarak eğer elimizdeki fırsatları çok iyi değerlendirebilirsek, nitelikli, dil bilen, kalifiye, sosyal yönden gelişmiş öğrenciler ve bir nesil yetiştirebilirsek Avrupa Birliğinde çok büyük fırsat var. Ben, bunun yanında, Türkiye'yle ilgili birtakım gelişmeleri de vermek istiyorum. Mesela, Türkiye'de yapılan en son araştırmalarda, doğum oranı 1977 yılında -yani, anne başına düşen çocuk sayısı- 3,3 iken 2003'te 2,1'e gerilemişiz; nüfusumuz sabitleşiyor demektir. Hiçbir zaman 100 000 000'luk büyük Türkiye hayaline ulaşamayacağız. Bundan da kimsenin korkmaması lazım. Doğuda bu oran 3,7 -güneydoğuda ve doğuda- batıda 1,9. Nüfusumuzun yüzde 50'si de 1980 ve sonrası doğumlu.

Bu bilgileri bilmekte yarar var diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının 1 adet tezkeresi vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- 5306 sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/769)

                        2.3.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 24.2.2005 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-9357/28944 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 23.2.2005 gününde kabul edilen 5306 sayılı "Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun" incelenmiştir.

İncelenen yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasına eklenen geçici 50 nci ve geçici 51 inci maddelerde yükseköğretim kurumlarının hazırlık ve diğer sınıflarında önlisans ve lisans düzeyinde öğrenim yapmakta ya da bu kurumlarda lisansüstü öğretim görmekteyken, 29.6.2000 gününden bu yasanın yürürlüğe girdiği güne kadar -kendi isteğiyle ilişiği kesilenler dahil- her ne nedenle olursa olsun, kurumlarıyla ilişiği kesilen öğrencilere, uygulanan sistem gözetilerek, ek devam süresi ve/veya ek sınav hakkı ya da ek tez hazırlama süresi verilmekte ve yükseköğretim kurumundan ayrıldıkları aşamadan başlayarak öğretimlerini sürdürmelerine olanak sağlanmaktadır.

Yükseköğretim kurumlarında önlisans, lisans ve lisansüstü öğrenim gören öğrencilerin, diğer nedenler yanında disiplin kuralları gereği verilen disiplin cezaları uyarınca da yükseköğretim kurumlarıyla ilişiği kesilebilmektedir.

Nitekim, 13.1.1985 günlü, 18634 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ve 4 üncü maddesine göre, herhangi bir yükseköğretim kurumunda önlisans, lisans, yüksek lisans (mastır), doktora, tıpta uzmanlık ya da sanatta yeterlilik öğrenimi gören öğrencileri kapsayan "Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği"nin 10 uncu maddesinde, yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasını gerektiren eylem ve durumlar sayılmaktadır.

Bu nedenle, incelenen Yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Yasaya eklenen geçici 50 ve geçici 51 inci maddelerde yer verilen "her ne sebeple olursa olsun ilişikleri kesilmiş öğrencilere" ve "her ne sebeple olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilen öğrencilere" ibarelerinin, disiplin cezası gereğince yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencileri de kapsadığı açıktır.

Bu disiplin cezası nedeniyle yükseköğretim kurumlarıyla ilişiği kesilenlere yeniden öğrenim hakkı verilmesi "af" niteliğindedir.

Çünkü, bu düzenlemeyle, disiplin suçu oluşturan bir eylem nedeniyle verilen disiplin cezasının, hatta bu cezaya ilişkin karara karşı dava açılmış ve reddedilmiş ise yargı kararının hukuksal sonuçları ortadan kaldırılmaktadır.

Anayasanın 87 nci maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kabulüyle genel ve özel af ilanına karar verebileceği belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisine genel ve özel af yetkisi verilirken "hürriyeti bağlayıcı ceza-para cezası" ya da "adlî ceza-idarî ceza" ayrımı yapılmamıştır.

İdarî cezalar da diğer cezalar gibi kendi alanında kamu düzenini sağlamaya yönelik "cezaî" yaptırımlardır. Bu nitelikleri nedeniyle idarî cezalara ilişkin af kararlarının da, Anayasanın 87 nci maddesi kapsamına girdiğinde kuşku bulunmamakta ve maddede belirtilen nitelikli çoğunlukla alınması gerekmektedir.

Bu nedenle, incelenen Yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Yasaya eklenen geçici 50 ve geçici 51 inci maddelerin, disiplin cezalarına getirilen af yönünden, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edilmesi anayasal gerekliliktir.

Belirtilen hukuksal duruma karşın, tutanakların incelenmesinden, 5306 sayılı Yasanın anılan maddelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

Çünkü, tutanaklarda, oylama sonucuna ilişkin oy sayılarına yer verilmediği gibi, geçici maddelerin üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul edildiğine ilişkin herhangi bir kayıt da bulunmamaktadır.

Bu nedenle, incelenen yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Yasaya eklenen geçici 50 ve geçici 51 inci maddeleri, Anayasanın 87 nci maddesinde öngörülen karar yetersayısı olmaksızın kabul edildiğinden, bu maddeye uygun düşmemektedir.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5306 sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet Sezer

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın (6/1433) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 511 inci sırasında yer alan (6/1433) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

İlk raporu okutuyorum:

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/636) (S. Sayısı: 777) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesinde ölüme sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunan Adana Milletvekili Tacidar Seyhan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Adana Milletvekili Tacidar Seyhan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci raporu okutuyorum:

2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/637) (S. Sayısı: 778) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

 

Antalya

Malatya

Adana

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

 

Çorum

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

3 üncü raporu okutuyorum:

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/638) (S. Sayısı: 779) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında görüşülmüştür.

Kütahya Milletvekili Soner Aksoy Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

 

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

Feridun F.Baloğlu

 

 

Malatya

Adana

Antalya

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

 

Çorum

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Dördüncü raporu okutuyorum:

4.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/639) (S. Sayısı: 780) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhtiyatî tedbir kararına muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Mersin Milletvekili Vahit Çekmez hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Mersin Milletvekili Vahit Çekmez hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz. 13.1.2005

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

 

Antalya

Malatya

Adana

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

 

Çorum

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Beşinci raporu okutuyorum:

5.- Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/640) (S. Sayısı: 781) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Faili belli olmayacak şekilde adam yaralamak, hakaret ve tehdit suçlarını işlediği iddia olunan Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında görüşülmüştür.

Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 718 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş, AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Yahya Baş.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş'a aittir.

Sayın Boztaş, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde, insanlığın ortak mirası olan çevrenin korunmasını düşünen, boğazlarımızın ve denizlerimizin hurda gemi mezarlığına dönüştürüldüğünü, denizlerimizde yaşanan çevre katliamlarının dayanılmaz boyutlara ulaştığını gören insanlarımız, bu konuda önleyici bir yasanın çıkarılmasını umutla bekliyordu. Ne var ki, görüşülmekte olan tasarı, bu beklentilere tam anlamıyla yanıt verir nitelikte değildir.

Komisyon çalışmaları sırasında, daha kapsamlı beklentileri içerir mahiyette bir tasarıya dönüştürülebilmesi için gayret sarf edilmişse de, bu konuda sonuç alınamamıştır. Bu haliyle tasarı, beklentilerin çok az bir kısmını karşılar niteliktedir. Tasarı beklentilere tam yanıt vermemektedir; çünkü, bu tasarı da, bundan önceki tasarılar gibi, ilgili çevrelerce yeteri kadar tartışılmadan, onların görüş ve düşünceleri alınmadan, alınan görüş ve düşünceler ise yeteri kadar değerlendirilmeden komisyondan geçirilmiştir.

Yarımada şeklinde bir coğrafyaya sahip olan ülkemizin üç yanının denizlerle çevrili olması ve toplam 8 333 kilometre uzunluğunda kıyı şeridine ve çok önemli boğaz geçişlerine ev sahipliği yapması açısından, tasarı, yaşamsal bir önem arz etmektedir.

Tasarı, başlığından da anlaşılacağı üzere, kirliliğin önlenmesine dönük bir tasarı değil, kirlenmenin gerçekleşmesinden sonra acil durumlarda müdahaleyi ve zararların tazminini öngören bir tasarıdır. Bu nedenle tasarı, mantığı itibariyle yanlıştır. Kirlenmeden önce alınacak tedbirleri de içermesi gerekirken, tasarıda, bu kısım eksik bırakılmıştır. Tasarının 1 inci maddesinin gerekçesinde "olayın meydana gelmesini önlemek üzere alınan tedbirler Kanunun konusu ve amacı dışındadır" denilerek, bu husus açıkça belirtilmiştir.

Sivil toplum örgütleri ve çevreci kuruluşların etkinliklerinin artırılarak, denetim noktasında onları da etkin kılmak gerekmekteyken, bu konu dikkate alınmamıştır. Zira, çevreci kuruluşlar, asıl çevreyi koruyacak olan onlardır. Mevcut yasalarla bile çevre katliamı önlenebilecekken, gerek bürokrasinin hantallığı gerekse çevreyi sanayileşmenin önündeki bir engelmiş gibi gören çarpık anlayış, ülkemizdeki çevre katliamına seyirci kalmayı beraberinde getirmiştir.

Tasarı dikkatle incelendiğinde, çevreci bir mantıkla hazırlanmadığı, daha çok ticarî kaygılarla hazırlandığı anlaşılmaktadır. Tasarının "Genel Gerekçe" başlıklı sayfasının son paragrafında "Tasarı, bugüne kadar Türk Boğazlarında ve Türkiye'nin deniz yetki alanlarında meydana gelen olaylarda müdahale ve tazmin konularında yaşanan olumsuzlukların giderilmesi amacıyla hazırlanmıştır" denilerek, bu görüş açıkça dile getirilmiştir.

Tasarı, yasayla düzenlenmesi gereken birçok hususu idareye devretmektedir. Bu durum, yasa taslağının içini boşaltmakta; yasamanın, yetkisini, bir bakıma, idareye devretmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca, konu, yaşamsal bir öneme sahip olup, yönetmeliklere bırakılamayacak kadar net hükümler içermektedir.

Çok uzun bir kıyı şeridine sahip olan ülkemiz denizlerinde ciddî sorunlar vardır. Kıyılarımızın ve denizlerimizin kirliliğinin önlenebilmesi, bu alanda güçlü yasal düzenleme ve bunun uygulanmasıyla mümkün olabilir. Gemi trafiğinin yoğun olduğu denizlerimiz ve coğrafyamızda gerekli önlemlerin alınmaması, denizlerimizin, yaşlı gemilerin batırılıp, sigorta tazminatının tahsiline fırsat veren karasuları görünümünü vermektedir. Bunun, ulusal güvenlik, çevre, kültürel miras ve turizmimiz açısından da yaşamsal bir önemi vardır.

Her gün onlarca geminin transit geçiş yaptığı Boğazlarımızın ve çok uzun kıyılara sahip olunan diğer denizlerimizin kirlenmesi durumunda, acil müdahaleyi gerektiren düzenlemenin, bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, bizce yetersiz, ama, bu alandaki kısmî iyileştirmeyi de beraberinde getirecektir.

Tasarı, yasamanın belirleyeceği birçok noktayı boş bırakmakta ve bunu, yönetmeliklerle tamamlanır anlayışıyla, yasamanın yetkisini idareye devretmektedir; ancak, bu konuda daha önce uluslararası içerikte yürürlüğe giren Barcelona Anlaşması ve Karadeniz'le ilgili taraf olduğumuz Bükreş Anlaşmasıyla imza attığımız uluslararası sorumluluğumuz var. Bunlara, ancak yasa düzeyinde düzenlemelerle yanıt verilebilir.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu yasanın birçok çarpık yanları var. Bu çarpık yanlarının düzeltilmesi konusunda komisyon çalışmaları sırasında değerli başkanımız ve komisyon üyesi arkadaşlarımızla birçok görüş alışverişinde bulunduk; ancak, AKP İktidarının bu zamana kadar yaptığı uygulamalar, bizim Çevre Komisyonunda da aynen devam etmektedir. Komisyonda bizler ne kadar Türkiye'nin yararına, çevre duyarlılığını taşıyan, denizlerimizin kirlenmesinin önüne geçen birçok anlayışı sergilememize rağmen, maalesef, parmak sayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyelerinin hiçbir görüşünü dikkate almaksızın, sadece kendi çoğunluklarına güvenerek Parlamentodan geçirdikleri gibi, komisyonlarda da aynı anlayış sürgit devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, az önce altını çizerek söylediğimiz gibi, sivil toplum örgütlerinin görüşleri yeteri kadar değerlendirilmediği için eksiktir. Yine, uluslararası çağdaş bir mantığı, çağdaş bir çevreci anlayışı bu yasada göremediğimiz için yanlıştır, eksiktir.

Bir an için düşünelim. İskenderun açıklarında batmış olan bir gemi vardı; Türkiye'nin bugün hâlâ gündeminde. Dört yıl süreyle orada batmayı bekleyen bu gemi... Bu yasa yürürlükte olsa dahi, batmadan önce herhangi bir önlem getirmiyor; battıktan sonra, sadece ekonomik anlamdaki kaygılarımızı giderecek tedbirler içermektedir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleri olarak, komisyonda da sürekli altını çizmeye çalıştığımız, bir yasa çıkarken, önce, testi kırılmadan önlemini alalım, testi kırıldıktan sonra çocuğu dövmenin bir kıymeti harbiyesi yoktur diyoruz. Eğer, orada, bu yasa çıkmış olsaydı dahi, İskenderun açıklarındaki geminin batması önlenemeyecek ise, hangi çevreci bir mantıkla, bu yasa çevreci bir mantığı içeriyor diyebiliriz?! Bunu söylememiz mümkün değil. Bizi üzen noktalardan bir tanesi, bu yasanın önleyici tedbir getirmemiş olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde, yine, Türkiye'nin gündeminde olan bazı olayları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyada Kyoto Protokolü diye bir protokolümüz var. Bu anlaşma, birçok devletler arasında imzalanmış; ancak, son şeklini... Rusya'nın da imzalamasıyla yürürlüğe girmiş olan bu anlaşma, bu protokol, Türkiye tarafından imzalanmamıştır; fakat, Türkiye, sera gazı salınımları hakkında taahhüt altına girmiş. Geçtiğimiz günlerde bir gazetede çıkan bir açıklamasında -uluslararası sözleşmelerin, çağdaş mantık içerisinde, Türkiye tarafından da, birçok çevreci tarafından da, çevreci kuruluşlar tarafından da kabul edilen- bu anlayışı Sayın Bakanımız reddediyor. "Avrupa sanayileşmesini tamamlamış; sanayileşmesini tamamlamış olan Avrupa, bize, sanayileşmeyin, bu protokolün altına imza atın, sorumluluklarınızı üstlenin diyor. Bizim, Kyoto Protokolünü imzalamamız söz konusu değildir; bize, bu, dayatmadır, dayatmayı kabul edemeyiz" noktasında bir değerlendirme getiriyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın bu görüşünü paylaşmadığımızı buradan dile getirmek isterim. Zira, sanayileşmiş ülkeler, birçok çevre katliamının yaşandığını görmüşler; deneyerek, tecrübe edinerek çevre katliamının önüne geçmeyi bugün arzular hale gelmiştir. Birçok, küresel ısınma dediğimiz, dünyayı tehdit eden, insanlığı tehdit eden, gelecek nesilleri tehdit eden, bilimadamlarının feryat edercesine dile getirdiği çevre katliamlarının önüne geçme konusunda, ozon tabakasının delinmesi diye tabir ettikleri -halk arasında böyle bilinen- sera gazı salınımlarının kontrol altına alınmasına dönük bu protokol, dev ülkeler tarafından, Amerika Birleşik Devletleri tarafından da reddedilir bir mantık içerisindedir; ancak, Türkiye'nin daha sanayileşmesini gerçekleştirmemiş olması, belki, bir anlamda Türkiye'nin de yararınadır. Zira, atacağımız adımlarda, bundan sonra, çevre dostu bir mantıkla, sanayimizi buna göre şekillendirmemiz mümkün. Aksi takdirde, Avrupa'nın geçtiği yolları biz de geçelim, sanayileşmeyi, çevreye zararlı bir sanayileşme anlayışını egemen kılalım, biz oraya geldikten sonra önlemi nasıl olsa alırız mantığı içerisinde hareket edersek, Avrupa'nın uğradığı zararları Türkiye de çekmek durumunda kalacak. Hem ekonomik anlamda biz bu zararları çekeceğiz hem de çevre anlamında çekeceğiz hem de halkımızın, gelecek nesillerimizin yanlış yönetildiği konusunda onlara da bir inanç vereceğiz. Bu anlamda da yanlıştır diye bakıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu sözleşmenin, bu anlaşmanın, Kyoto Protokolünün, Türkiye tarafından bir an önce ciddiye alınması gerekiyor. Bizler, bu sözleşmenin içeriğine bakarak, gelecek nesillere karşı olan sorumluluğumuzu da yerine getirmeyi bilinç olarak kendimiz taşıyacağız; başka insanlara da bunu önermemiz gerekiyor.

Biz, Çevre Komisyonu üyeleri olarak, komisyonda bunların altını çize çize söyledik; ama, bir türlü dinletemedik. Hiç değilse, bugün, burada, Parlamentoda yapılacak olan bu görüşmeler sırasında, bu yasanın en azından yönetmeliklere atıfta bulunmayan, içini Parlamentonun kendi çalışmasıyla, yasama yetkisini bizlerin kullanması gerektiğine hepimiz inanıyorsak eğer, yönetmeliklere, tamamen yönetmeliklere gönderme yaparak değil, Parlamentoda bir yasa düzenliyorsak bizler düzenleyelim, yasama yetkisini kaldırıp hükümete devretmeyelim. Bu, bir yetki gasbını da beraberinde getirecektir.

Bu zamana kadar birçok yasada altını çizdik, uyardık, Cumhuriyet Halk Partisinin Parlamento Grubu olarak uyardık; ama, hiçbirisi dinlenmedi, dikkate alınmadı. Yine bu haliyle çıkacak olan bu yasa, beklentilerimizin büyük bir kısmına yanıt vermeyecektir; bunu görüyoruz; ama, çok az bir kısmına bile olsa eğer karşılık buluyorsa, yanıt buluyorsa, kısmî olarak, hiç yoktan iyidir mantığı içerisinde bu yasayı destekleyebiliriz. Ancak, yüzde 100 kapasiteyle Türkiye'nin ihtiyacına yanıt verecek bir yasayı buradan çıkarmamız gerekiyor. Bunu yapabilirsek, zannediyorum ki, bize düşen daha çağdaş bir çevreci, daha çağdaş bir yasayı birlikte inşa etmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, tasarı, başlığından da anlaşılacağı üzere, kirliliğin önlenmesine dönük bir tasarı değil -bir kere daha altını çiziyorum- kirlenmenin gerçekleşmesinden sonra acil durumlarda müdahaleyi ve zararların tazminini öngören bir tasarıdır. Sivil toplum örgütleri ve çevreci kuruluşların etkinliklerinin artırılarak, denetim noktasında onların da etkin kılınması gerekmekteyken, bu husus dikkate alınmamıştır.

Tasarı dikkatle incelendiğinde, çevre mantığını içermemektedir. İnsanlığın ortak mirası olan çevrenin korunması konusunda, Boğazlarımızın ve denizlerimizin hurda gemi yığınlarına dönüşmesi konusunda gerekli tedbiri almamaktadır. Kazalar göz göre göre gelmekte, önleyici tedbir olmadığı için bu kazalar bir türlü önlenememekte, bundan sonra da önlenemeyecek.

Değerli arkadaşlarım, biz diyoruz ki, deniz çevresinin kirliliğinin önlenmesi isteniyor. Sadece gemi kazalarına dönük bir tedbir getiriyor. Deniz kıyılarımız, denizlerimiz, sadece gemilerle meydana gelen kazalarla kirlenmiyor; evsel atıklarla da, kara atıklarıyla da kirlilik had safhada devam ediyor. Kendi bölgemden, kısaca, örnek vermem gerekirse, Menderes Havzası diye bahsettiğimiz bir havzamız var. Bu Menderes Havzası, Uşak'tan başlayan kirlilikle beraber Ege Denizinin de kirliliğine yol açmaktadır.

Deniz çevresinin kirlenmesinin önlemini alacak acil müdahale yasası dediğimiz bu yasa, bu tür kirliliklere ne tür önlem getiriyor; burada böyle bir önlem yok, kirlenmenin önünü alacak herhangi bir tedbir de yok. Yasa, temel gerekçesinde de, genel gerekçesinde de açıkça belirtiyor zaten. Sadece ekonomik kaygılarla, tazminata dönük, sigorta kapsamına alabilecek bir değerlendirme yapıyoruz. O zaman Çevre Komisyonunda görüşülmesinin ne esprisi vardı?! Bunu bir başka mantık içerisinde değerlendirmek mümkün iken bunu yapamamışız, çevreci bir mantığı burada egemen kılamamışız.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda sözümü fazla uzatmak istemiyorum.  Ayrıca, yine, geçmişte yaşanan İzmit ve İzmir Körfezi başta olmak üzere kıyı alanlarında kıyı tesislerinden kaynaklanan kirlenmeler de devam edecektir. Asıl olan, tasarıda görev üstlenmiş kuruluşların önleyici ve müdahale anlamında yeterli bir konuma getirilmesinin sağlanmasıdır. Müdahalede olası gecikme ya da yetersizlik, çevre değerlerinde can ve mal güvenliğinde büyük zararlara neden olabilir ya da geri dönüşü olmayan duruma yol açabilir.

Sonuç itibariyle, değerli milletvekilleri, bu yasa beklentilerin tamamını karşılamıyor. Yüzde 80 civarında beklentilerimizi karşılamadığını görüyoruz; ama, yüzde 10, yüzde 20 civarında da karşılasa, atılmış bir adımdır diye düşünüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, en azından hiç yoktan iyi anlamında baktığımız, yüzde 20 civarında bir iyileşmeyi bile beraberinde getiriyorsa, biz bu yasanın bu anlamıyla da olsa desteklenmesinin uygun olduğunu düşünüyoruz. Ancak, AKP İktidarına ve Parlamentodaki arkadaşlarımıza bir önerimiz var; hiç değilse AK Parti olabilmek için icraatların da ak olması gerekiyor.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Zaten öyle.

MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ancak, Enerji Bakanlığıyla ilgili değerlendirmeler öyle olmadığını ortaya koyuyor. Parlamentoda bulunan, birçok bekleyen, yolsuzlukla ilgili dosyalar da bekliyor. Her geçen gün burada tartıştığımız bu olaylar, gerçekten, ak olmayı, sizin anlattığınız anlamda "hak ediyoruz" diyorsunuz ya, öyle olmadığını gösteren deliller var elimizde. Enerji Bakanlığı ve Parlamentoda bekleyen yolsuzluk dosyaları bunun somut örneklerinden iki tanesidir, canalıcı iki tanesidir. O nedenle, AK Parti denilmeyi hak ettiğiniz gün bizler bunu söyleyeceğiz, AK Parti diyeceğiz; ama, şimdilik kaydıyla AKP demeye devam edeceğiz değerli arkadaşlarım.

Umuyorum, çok daha çevreci, çok daha çağdaş, çok daha gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getiren yasaları burada konuşur hale geliriz. Sadece tüccar siyaset mantığıyla değil, her alanda olduğu gibi çevre konusunda da tüccar siyaset mantığının egemen kılınmaması gerektiğini, yaşamın ta kendisinin çevre olduğunu bilerek; çevrenin sadece bugün yaşayan insanların değil, bizlerin değil, aynı zamanda gelecek nesillerin de bizlere olan emaneti olarak bilerek, bu sorumluluk duygusuyla hareket edeceğimizi, bundan sonraki yasalarda hiç değilse bu bakış açısıyla hareket edeceğimizi düşünerek hepinize tekrar saygılar, sevgiler sunuyorum. Bundan sonra Parlamentomuzda çok daha çağdaş yasaları görüşmek dileğiyle saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Boztaş.

AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yahya Baş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA BAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 718 sıra sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çevre kirliliğiyle mücadele, asrımızın en önemli konularından biridir. Bundan kırk yıl önce, insanlık, hızlı bir ekonomik büyümeyle refah düzeyini yakalamak isterken, denizleri, havayı, su kaynaklarını ve bütün doğal kaynakları kirleterek kullanılmaz hale getireceğini fark edemedi; doğal varlıkların bir daha geri gelmemek üzere hızla dünya yüzünden silinip gittiğini göremedi. İnsanoğlu, ancak, yirmi otuz yıl kadar önce, çevrenin kirlenmesi bu hızla devam edecek olursa, dünyamızdaki bütün canlılar için yaşamın sürdürülebilir olmaktan çıkacağının bilincine vararak önlem almaya başladı. Bu alandaki uluslararası çalışmalar da yine bu dönemde başladı.

Tüm dünyada olduğu gibi, çevre sorunları, kalkınmakta olan ülkemizde de büyük bir hızla artmaktadır. Ülkemiz, yaşadığı bir dizi çevre sorununun yanı sıra, sınırötesi çevre sorunlarından da önemli derecede etkilenmektedir.

Değerli milletvekilleri, küreselleşen dünyamızda, ülkeler ve kıtalar arası ulaşımın önemi gittikçe artmakta ve daha ucuz olması nedeniyle de deniz taşımacılığı tercih edilmektedir. Deniz taşımacılığı ve taşımacılık kaynaklı atıklar, denizlerdeki toplam kirliliğin yüzde 20'sini oluşturmaktadır. Günümüzde, denizlerin korunmasına önem veren birçok ülke, bu konuda katı kurallar koymaktadır. Bu ülkeler, karasularında seyreden gemileri sıkı bir takibe almakta ve sıvı atıklarını ne şekilde bertaraf edeceklerini takip ederek, denizi herhangi bir şekilde kirletmelerine mâni olmaktadırlar. İşte, görüşmekte olduğumuz bu tasarı, ülkemiz açısından ciddî bir eksikliği giderecek önemli bir tasarıdır.

Değerli milletvekilleri, hepinizin de çok iyi bildiği gibi, Boğazlarımız, gerek tarihî süreci içindeki önemleri gerek coğrafî, jeopolitik yeri ve nitelikleri açısından, diğer boğazlar arasında ayrı ve özel bir öneme sahiptir. İstanbul Boğazı, üçbin yıllık tarihe ve yaklaşık 13 000 000 nüfusa sahip olan ve UNESCO tarafından dünyanın kültür merkezi ilan edilen bu büyük kentin ortasında ve tarihî mekânları arasında bulunmaktadır. Böylesine büyük öneme sahip olan Boğazlarımız, büyük bir risk altındadır. Boğazlarımızda meydana gelebilecek bir tanker kazasının oluşturacağı çevre kirliliğinin yanı sıra, tarihî değerlere ve doğal yapıya vereceği zararlar da ortadadır. Türk Boğazları ve Marmara Denizi, Karadeniz ile Akdeniz arasında gemi geçişlerini sağlayan tek su yoludur. Boğazlarımız deniz trafiği açısından çok yoğundur ve bu trafik hacmi gün geçtikçe artmakta ve giderek çok kritik ve tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Trafik yoğunluğunun yanında, Boğazlarımızdan geçen gemiler tonajı bakımından da çok artmıştır. Bu durum da, elbette, deniz kazaları riskini biraz daha artırmakta ve 13 000 000 nüfusuyla İstanbul'un can, mal ve çevre güvenliğine ciddî bir tehdit oluşturmaktadır.

İstanbul Boğazında gerçekleşen deniz trafiğinin iki önemli unsuru bulunmaktadır; bunlar, yerel ve transit olarak isimlendirilebilir. İstanbul Boğazında yoğun bir yerel deniz trafiği bulunmaktadır. Bir günde karşılıklı sefer yapan şehir hatları gemileri, deniz otobüsleri ve dolmuş motorlarının sayısı yaklaşık 1 500 civarındadır. Bununla beraber, geniş bir sahaya yayılan ve tüm İstanbul Boğazını içine alan İstanbul Limanında, limaniçi hizmet veren gemilerin trafiğiyle beraber, çok sayıda balıkçı teknesi ve özel deniz vasıtaları da bu suyolunu kullanmaktadır.

Türk Boğazlarından, yılda, yaklaşık 50 000 gemi de transit geçiş yapmaktadır. Bunlardan 6 000-7 000 adedi ise tehlikeli madde taşımaktadır. Bu da, yaklaşık olarak, günde 142 gemi, saatte 4 gemi demektir. Bu sayıya, İstanbul Boğazında yaşanan yoğun şehiriçi trafiğini de eklediğimiz zaman, trafik yoğunluğu çok daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Montrö Sözleşmesinin imzalandığı yıl olan 1936 yılında, Türk Boğazlarından yılda 2 000 civarında, günde 4-5 geminin geçtiği düşünülürse, bu rakamın, o tarihten bugüne ne denli büyük bir artış gösterdiği daha iyi anlaşılacaktır.

Gemi sayısındaki artışın yanında, bir diğer önemli husus da, son yıllarda, yılda ortalama 103 000 000 ton petrol ve türevleri ile diğer türde kimyasal ve tehlikeli maddenin Türk Boğazları yoluyla taşınmakta olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu rakamlar, Boğazlarımızın ne denli büyük bir risk altında olduğunun açık bir göstergesidir. Boğazlarımız her an bir deniz kazası riskiyle karşı karşıyadır. Meydana gelebilecek bir tanker kazası sonucu oluşacak yangın hava kirliliği yaratarak, hem insan sağlığını ciddî boyutta etkileyecek hem de maddî hasara yol açabilecektir. Ayrıca, denize dökülebilecek petrol ve ürünleri, deniz ekosistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratarak, denizde yaşayan organizmaları etkileyecektir. Olası bir kazanın, Boğazlarımızdaki kültürel değerler üzerinde yapacağı olumsuz etkiler de maddî olarak ölçülmeyecek boyuttadır.

1952-1991 yılları arasında, boğazlarımızda 444 deniz kazası meydana gelmiştir. Bu kazaların yüzde 35'ine karşılık gelen 155 tanesinin bu dönemin son dört yılında meydan gelmiş olması, kaza risklerinin de olumsuz yönde artış eğilimine girmiş olduğunun bir başka kanıtıdır.

Bu kazalar içerisinden birkaç tanesini -hepimiz yaşadığımız için- zikretmek istiyorum.

15 Kasım 1979 tarihinde, Haydarpaşa önünde, Romen bandıralı Independenta tankerinin bir Yunan tankeriyle çarpışması sonucu 95 000 ton petrol denize dökülmüştür.

Yine, 28 Ekim 1983 tarihinde, İstanbul Limanında, Blue Star adlı kimyasal yüklü tankerin Gaziantep tankeriyle çarpışması sonucu, tankerde bulunun 1 000 ton amonyak gazı denize ve havaya karışmıştır.

Yine, 29 Mart 1990 tarihinde, İstanbul Boğazında, Jambur ve Datongsham adlı tankerlerin çarpışması sonucu yara alan Jambur adlı tankerden yaklaşık 2 600 ton gazolin denize yayılmıştır.

13 Mart 1994 tarihinde, İstanbul Boğazında, 100 000 ton petrol taşıyan Kıbrıs Rum bandıralı Nassıa adlı tankerin bir kuru yük gemisiyle çarpışması sonucu büyük bir yangın çıkmış, 30 kişi ölmüştür. Denize dökülen yaklaşık 5 000 ton petrol, bir hafta boyunca yanmaya devam etmiştir.

29 Aralık 1999 tarihinde Marmara Denizinde, yine "Volganeft 248" adlı tankerin ikiye ayrılması sonucu yaklaşık 1 000 ton fuel-oil denize dökülmüştür.

Bu kazalar neticesinde önemli miktarda petrol ve petrol türevi maddeler denize dökülmüş ve ortam, kaza sonucu dökülen petrol ürünleri nedeniyle, geniş çapta etkilenmiştir.

Denize dökülen petrol ürünlerinin su yüzeyinin yağ filmleriyle kaplânmasına, katran yumrularının oluşmasına, plajların kirlenmesine, ortamda yaşayan canlıların ölmesine neden olduğu izlenmektedir. Yaşamlarını sürdürebilen deniz canlılarında yapılan kimyasal analizler, petrol hidrokarbonlarının canlıların dokularında biriktiğini ortaya koymaktadır.

Gerek uluslararası mevzuat ve gerekse ulusal mevzuatımızdan kaynaklanan tedbirlerin uygulanabilmesi için, gemilerden kirli atıkların alınması amacıyla, gerekli tesis ve hizmetin süratle sağlanması ve sürdürülmesi gerekmektedir. Bu yapılmadıkça, gemilerden denizlere dökülen kirli atıklarla meydana gelen kirliliğin önlenmesi imkânsız olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar, denizlerin petrol ve petrol türevleriyle tehlikeli maddeler ve kimyasallarla kirlenmesi söz konusu olduğunda, yaklaşık 17 adet kurum ve kuruluş işin içine karışmakta ve doğal olarak bir yetki ve sorumluluk karmaşası yaşanmaktadır. Benden önce konuşan değerli CHP sözcüsü arkadaşımızın söz ettiği İskenderun'daki kaza, işte bu nedenle oluşmuştur. Eğer, bu kurumlararası yetki kargaşası o gün çözülmüş olsaydı, o tankerin orada dört yıl beklemesi mümkün olmayacak ve geri gönderilecekti; ama, maalesef, bu kargaşa çözülemediği için, dört yıl sonunda geminin batması mukadder olmuştur.

Şimdi, görüşmekte olduğumuz bu tasarının kanunlaşmasıyla, bu yetki karmaşasına son verilecek, yetkili kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları açık ve kesin bir biçimde belirlenmiş olacaktır. Tasarı, ayrıca, gemiler tarafından denizlerimizin kirletilmesi durumunda, verilen zararların hemen tazmin edilebilmesini mümkün kılan hükümleri de içermektedir.

Tasarı, ülkemizde deniz güvenliğinin sağlanması ve deniz kirliliğinin önlenmesi konusunda uluslararası hukuk ve iç hukuktan doğan hak ve yükümlülükler gözönünde bulundurularak, gemilerden ve kıyı tesislerindeki faaliyetlerden kaynaklanan kirlenme tehlikesini ortadan kaldırmak veya kirlenmeyi önlemek üzere uygulanacak müdahale ve hazırlıklı olma esaslarını düzenlemektedir.

Tasarı, ayrıca, olay sonucu ortaya çıkacak zararların tespit ve tazmin esaslarını, uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi esaslarını, kanun kapsamına giren kişilerle, kurum, kuruluş, gemi ve tesislerin kanunda belirtilen ilgililerinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemektedir.

Bunun dışında, tasarıyla, Boğazlarımızdan geçen gemilere bir standart getirilmekte ve bu alanda gerek Avrupa Birliği normları gerekse Marpol Sözleşmesinin hükümleri ülkemiz mevzuatına entegre edilmiş olmaktadır.

Bu suretle, denizlerimizi korumamız, denizlerimizin kirlenmesini önlememiz, deniz çevresiyle ilgili olumsuzlukları minimuma indirgememiz mümkün hale gelecektir. Tasarının kanunlaşmasıyla bu alanda çok önemli bir adım atılacaktır.

Tasarının, ülkemiz ve çevremiz için hayırlı olması dileğiyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baş.

Komisyon adına, Komisyon Başkanı, Malatya Milletvekili Münir Erkal.

Sayın Erkal, buyurun.

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmeye başladığımız 718 sıra sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının muhtevasından, içeriğinden ziyade, bu vesileyle, aslında, çevre konusunun Türkiye ve dünya gündemindeki önemine bazı vurgular yapmak istiyorum.

Çevre, birçok yaklaşıma göre, biraz, aydın çevrelerin konuştuğu bir konu olarak algılanıyor. Sanki, birçok kesim ve kesitle ilgisi olmayan, sadece belli bir kesimin ilgilenmesi gereken bir konu olarak maalesef algılanmaktadır; bu, çok önemli ve büyük bir yanlıştır. Çevre konusunu bu kanunla gündeme getirirken, tabiî, biliyorsunuz, bundan sonra çevreyle ilgili bir yasa tasarımız var; asıl çevre problemlerinin kurumsallaşmış bir altyapıyla orada vurgulanacağını ve inşallah, milletimizin önüne konulacağını da bu vesileyle söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bütün dünyanın, özellikle bütün uluslararası kuruluşların raporlarından sonra ortaya koyduğu bir gerçek var. Çevre problemleri, bir problem olmaktan artık çıkmış ve bütün dünyayı ilgilendiren bir küresel tehdit haline gelmiştir. Onun için, meseleyi, böyle, akademik düzeyde incelemenin ötesinde, gerçekten, ülkemizi, dolayısıyla insanlığı, dolayısıyla ülkemizin ekonomik, sosyal ve fizikî boyutlarını çok yakından ilgilendiren bir konu olarak çevre konusu önümüzdedir. Yani, çevreyi korumak, insanı korumaktır; çevreye sahip çıkmak, insanca yaşama standartlarına sahip çıkmaktır. Onun için, çevre meselesini bu düzlemde ele almak, dünya gezegenini bu yaklaşımla korumak, insanlık arasındaki uluslararası ilişkileri bu anlayışla değerlendirmek gerekir.

Eğer, çevre, küresel bir değerse ve bu tehditler, bu problemler için -biliyorsunuz, özellikle, son raporlara göre, yakınlarda açıklanan hükümetlerarası iklim kurulunun raporuna göre- gerekli tedbir alınmazsa... Son on yılda, dünyada, iklim değişiklikleri, tabiî, özellikle, bunun bir neticesi olan küresel ısınmadan ve diğer tehlikelerden dolayı çok ciddî felaket senaryoları, maalesef, dünyanın gündemine getirilmiştir. Uluslararası ölçekteki birçok lider, uluslararası toplântılarda, buna özellikle vurgu yapmış, bu meselenin, artık, ciddî bir şekilde ele alınması gerektiğini, birçok uzman da, bunun saatli bir bomba olduğunu, yeri gelince patlayacağını ve o zaman da, bütün her türlü tedbiri alsanız bile, geri dönülemeyecek bir noktaya gelindiği için, maalesef, çok önemli risklerle dünyanın karşı karşıya kalacağını vurgulamışlardır.

Değerli arkadaşlar, onun için, çevre meselesini bu bağlamda ele almak lazım. Birçok rapora bakıyorsunuz, inceliyorsunuz; bu meseleye gereken ilgi gösterilmediği zaman, sadece sağlıklı yaşam ortamı değil, aynı zamanda, ülkelerin ekonomik hayatında ciddî gerilemeler ortaya çıkması, tarım topraklarının azalması, dünyada su sorununun önemli bir problem olarak gündeme gelmesi, çölleşmenin ve kuraklığın ortaya koyduğu birtakım sosyolojik problemler, dünyaya çok daha önemli tehlikeler yaşatacaktır. Mesela, Birleşmiş Milletler raporuna göre, önümüzdeki yıllarda, 150 000 000 insan göç etmek zorunda kalacaktır. Erozyonun doğurduğu tarımsal topraklardaki verimsizlik, çok büyük sıkıntıları ve ekonomik kayıpları beraberinde getirecektir. Bu rakamlar ortaya konulduğu zaman çıkan netice, milyarlarca dolarlarla ifade edecek kadar büyüktür.

Değerli milletvekilleri, onun için, bu çevre meselesini, birtakım kavramlarla ifade etmek yerine, bunun sosyal, ekonomik yansımalarını ve fizikî yansımalarını ortaya koymak, ama, bir de şuna dikkat etmek gereğini vurgulamak istiyorum:

Peki, siyasetin çevreyle ne gibi bir ilişkisi vardır; siyasî yaklaşım çevreye ne yapabilir; şu anda yapılan tespitlerde ortaya çıkan gerçek şudur: Çevre  problemlerinin çözümünde dikkat  edilmesi gereken en önemli husus, çabuk, hızlı, bürokrasiden uzak karar alma mekanizmalarının geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Onun için, siyaset, siyasî kurumlar, tabiî özellikle de Büyük Millet Meclisimiz, bu mekanizmayı hayata geçirecek, hızlandıracak her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Zaten, yeni getireceğimiz çevre yasası, böyle bir koordinasyonu, böyle bir esnekliği, bürokrasiden mümkün olduğu kadar arındırılmış bir anlayışı, inşallah, Türkiye'nin gündemine getirecektir.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu işin, çevrenin, bir de felsefî boyutu var. İnsanlar, çevre kirlenmesinin sebeplerini araştırırken acaba bunun neden kaynaklandığını da iyi irdelemek zorundadır. Maalesef, olayın arka plânına baktığınız zaman, çevreyi en çok kirleten ülkelerin gelişmiş ülkeler olduğunu görmektesiniz. Eğer, medeniyet bu ise, yani, bir taraftan sanayii geliştirirken, fert başına millî gelirdeki refah payı artırılırken, bir taraftan da insanların sağlıklı yaşam koşulları yok ediliyorsa, küresel birtakım sıkıntılar dünyanın gündemine getiriliyorsa, medeniyet anlayışını, gelişme anlayışını da bizim bir sorgulamamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, ortaya çıkan gerçek şudur: Maalesef, gözü dönmüş rant talebi, sınırsız rant talebi ve kontrolsüz egoizm, insanlığın baş belasıdır. İnsanlık, bu problemleri değerlendirirken, bir taraftan da bir otokritik yapmalı, bir özeleştiri yapmalı, bu sanayileşme mantığının, gelişme mantığının, tüketim çılgınlığının insanı nereye götürdüğünü bir kez daha sorgulama gereğini duymalıdır.

Değerli arkadaşlar, insanlık bir de şunu ciddî şekilde yorumlamalıdır: Eğer, medeniyetler, hâlâ, savaşları, kan ve gözyaşını bir çözüm yolu olarak görmeye devam edecekse -Ortadoğu'daki savaşlar, diğer bölgelerdeki savaşlar bunun en belirgin ve bariz örnekleridir- o zaman, bunun oluşturacağı psikolojik kirlilik de, maalesef, insanlığa kan ve gözyaşı olarak, acı ve keder olarak geri dönecektir.

Onun için, değerli arkadaşlar, çevre meselesinin bu psikolojik boyutunu, sosyal boyutunu, siyasî boyutunu, ekonomik boyutunu, fizikî boyutunu ve felsefî boyutunu bu yaklaşımla irdelemeden ve bununla ilgili birtakım değerleri ortaya koymadan, çevre meselesinin kalıcı, sürdürülebilir bir yapıya getirilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, tabiî, şu anda getirdiğimiz yasa, deniz ve çevresiyle ilgili bir yasa; değerli üyemiz Sayın Boztaş, değerlendirmelerinde yeterli olmadığını söyledi. Zaten, dikkat ederseniz, bu, belli bir kesimi ilgilendiren bir yasa ve Komisyonumuzda da bütün boyutlarıyla -biz, alt komisyon kurarak da- bunu irdeledik ve en güzel şekilde gündeme gelmesini temin ettik.

Burada kendileri de söyledi, arkadaşımız Değerli Yahya Bey de söyledi, buradaki problemde esas maksat şudur: Sisteme baktığınız zaman, 17 tane kurum ve kuruluş sistemde kargaşaya neden olmakta, deniz ve çevresiyle ilgili, maalesef, karar alma sürecini zorlaştırmaktadır. Bundan dolayı, yaptığımız yeni düzenlemeyle, bu 17 kurum ve kuruluş 3'e indirilmekte, böylece, daha hızlı, daha çabuk karar alma mekanizması ve süreci Türkiye'nin gündemine getirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, denizin Türkiye için önemi ortadadır, denizin turizm açısından ve ekonomik açıdan Türkiye'ye sağladığı katkıları ortadadır. Deniz kıyı şeridinin, rekreaktif amaçlı olarak, yerleşim amaçlı olarak, turizm amaçlı olarak ve diğer sosyal yerleşimler olarak fonksiyonu ve potansiyeli ortadadır. Onun için, bütün kıyılarımızı bu anlamda korumamıza bu kanun önemli bir katkı sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı, tabiî, özellikle İstanbul Boğazını ve UNESCO açısından tarihî kent olarak vasıflandırılan İstanbul'u korumak açısından da çok önemli bir potansiyeli, bir katkıyı sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarımız bu hususla ilgili gerekli açıklamaları yaptılar; ben, bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum; ama, şunu son söz olarak kısaca söylemek istiyorum: Çevre meselesinin bütün boyutlarıyla ele alınması, çıkacak olan çevre yasasına Meclisimizin azamî katkıda bulunması çok önemli bir katkı sağlayacaktır. 

Değerli arkadaşlar, çevre meselesinin ve çevre problemlerinin geldiği noktada bütün dünya insanlığının tespiti: Bugün, çevre problemi, terörden daha tehlikeli bir konuma gelmiştir; artık, dünya insanlığı, bunu, terörden daha tehlikeli bir gelişme olarak algılamaktadır. Onun için, Komisyonumuz bu hususa fevkalade önem vermektedir. Çıkaracağımız çevre yasasıyla, onun kurumsallaşmasıyla, Türkiye'deki çevre problemlerinin çözümü konusunda ve kurumsal altyapı oluşturulması konusunda sağlayacağı katkıyla, inşallah, önümüzdeki günlerde çevrenin çok daha sağlıklı bir hale getirilmesinin temelleri atılacaktır.

Ben, emeği geçen tüm arkadaşlara, Komisyonumuzdaki Cumhuriyet Halk Partili değerli milletvekillerine ve AK Partili arkadaşlarımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Bu kanunun, Türkiye için çok önemli olan deniz ve çevremize önemli bir katkı getireceğini vurguluyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erkal.

Hükümet adına, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı üzerinde değerli grup temsilcisi arkadaşlarımızın ve Komisyon Başkanı arkadaşımızın ifade etmiş oldukları, ortaya koymuş oldukları görüş ve düşünceler altkomisyon ve anakomisyonda son şeklini alarak yasalaşma sürecinin bu önemli safhasında Heyetinizin huzurunda birkaç kelimeyi, birkaç önemli hususu sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına karşın, her zaman şikâyetçi olduğumuz bir husus, Türkiye denizlerini yeterince kullanamıyor, denizlerin nimet ve imkânlarını yeterince ülke olarak değerlendiremiyoruz. Bunun zenginliğini, bunun fırsatlarını insanımızın refahına arzu edilen şekilde yöneltemiyoruz.

Tabiî, bu arada, yaşadığımız bir başka talihsizlik, Türkiye, Avrupa'da sahilleri en uzun olan ülkelerden birisidir, yaklaşık olarak 8 500 kilometrelik sahile sahip olan Türkiye'nin, sahillerini koruma noktasında birtakım sıkıntıları, açmazları olduğunu ve bu konuda da sadece mevzuat düzenlemesi, kanun ve yönetmelik düzenlemesi yapmakla işlerin üstesinden gelmenin mümkün olmadığını, bunun ancak ve ancak toplumsal bir duyarlılık oluşturmak suretiyle ve ekonomimizin güçlenmesi suretiyle halledilebileceğinin altını çizmekte fayda görüyorum.

Dünyanın en önemli deniz ticaret yollarından birisi İstanbul ve Çanakkale Boğazlarıdır. Dünyanın Panama ve Süveyş gibi önemli deniz ticaret yollarıyla mukayese edildiği zaman, bizim İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının deniz trafiğinin onlarla mukayese edilemeyecek kadar yüklü olduğunu, ağır olduğunu, hatta üç dört katı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette ki, bu kadar yoğun bir deniz ticaret hareketinin, trafiğinin, kaçınılmaz olarak çevre üzerinde olumsuz etkileri, riskleri olacaktır.

Hafızamızı tazelediğimizde, İstanbul'da 1986 senesinde meydana gelen bir çarpışma neticesinde Independenta tankerinden sızan 10 000'lerce ton hampetrolün günlerce İstanbul önlerinde, Haydarpaşa açıklarında yandığını ve İstanbul'un çok ciddî bir risk ve tehditle karşı karşıya olduğunu, öyle zannediyorum ki, bu olaydan daha canlı ve daha çarpıcı hiçbir fotoğraf ortaya koyamazdı.

Bizim bu kadar geniş bir sorumluluk alanına sahip olduğumuz denizlerimizde arzu etmiş olduğumuz güvenliği temin ve tedarik noktasında ve bunları koordinasyon noktasında çok ciddî zaaflarımız olduğunu; çünkü, Türkiye'de her kurumun her işte birazcık mesuliyeti olduğunu ve otoritenin bölünmüşlüğünden kaynaklanan yönetimdeki bu risklerin, zafiyetlerin birtakım olumsuzluklarını hem çevre üzerinde hem şehirlerimiz üzerinde hem de insanımız üzerinde, maalesef, üzücü bir şekilde görüyoruz. Bunların en çarpıcılarından birisi, son günlerin, son ayların en önemli vakalarından birisi, İskenderun Körfezinde batan Ulla gemisidir. Dört yılı aşkın süre körfezde demirli kalan, içerisindeki tehlikeli atıkla birlikte daha sonra İskenderun Körfezinin tuzlu sularına dayanamayıp denizin dibini boylayan Ulla, aslında tam bir bürokrasi ve mevzuat kurbanı olmuştur diyebilirim. Niye; çünkü, 18 kurumun ayrı ayrı sorumlulukları var. Şimdi bu kanun, bu 18 sorumlu kurumu 3'e indiriyor. Bununla birlikte, çok daha süratli, yani, bu kanunun çıkmasından sonra -Allah esirgesin- benzer olaylara çok daha süratli bir şekilde, kısa bir şekilde müdahale etme imkânımız olacak.

Bu kanunla birlikte, bir ulusal acil müdahale merkezi ve programı, yönetmeliği hazırlayarak, bunun kara boyutuyla, bizim Bakanlığımızın koordinasyonunda müdahaleyi biz yapacağız, denizlerde Denizcilik Müsteşarlığı yapacak.

Yine, en önemlisi, Sahil Güvenlik Komutanlığı, denizdeki operasyonların güvenliğini temin edecek.

Elbette ki, Türkiye gibi bu kadar denizlere açık, bu kadar denizle haşır neşir olması gereken bir ülkenin, denizcilikle alakalı, çevreyle alakalı mevzuatı noktasında, elbette ki, tek merkezli, otoritesini teke indiren, basitleştiren, sadeleştiren ve de operasyon gücünü son derece yüksek hale getirmek durumunda olduğumuzu, burada, sizlerle bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Tabiî, bu kanunla birlikte, sigortası olmayan gemiler, artık, karasularımıza giremeyecekler; girseler de, müdahale edilip, derhal çıkarılacaklardır.

Standartdışı gemiler; bunlar, bizim karasularımıza giremeyeceklerdir; bunlar girseler de, derhal müdahale edilip, çıkarılacaklardır.

Şimdi, söz buraya gelmişken, biraz önce de bahsetmiş olduğum Ulla gemisiyle alakalı olarak Bakanlığımızın koordinasyonunda yapılan çalışmalar, artık, son noktaya gelmiştir. Geminin çıkarılması için ihaleye çıkılmıştır ve zarflar, bugün saat 16.00'da, yani, 20 dakika sonra açılacaktır.

Arkadaşlar, bu, bize önemli bir ufuk açıyor. Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin çevreye ve denize karşı göstermiş oldukları hassasiyeti, Avrupa Çevre Ajansı, Avrupa'nın çevreyle alakalı bütün kurum ve kuruluşlarının bu noktadaki hassasiyetlerini de, Türkiye, en iyi şekilde yönetmek durumundadır.

Biz, eğer, batan Ulla'yla alakalı, bütün finansmanını, tehlikeli atığın sahibi olan firmadan yaklaşık 1,5 milyon dolar olarak alıp, bütün operasyonun maliyetinin, yüklemenin maliyetinin, taşımanın maliyetinin, bertarafın maliyetinin tamamını, eğer, onlara yüklüyorsak, bunun arkasından şu gelecektir: Onsekiz senedir, Samsun ve Sinop'ta, karadaki depolarda stoklanmış olan, depolanmış olan varillerin, menşei ülkelere gönderilmesi gelecektir. Bu işler adım adım gidiyor. Yani, biz, çok önemli bir hedefi gerçekleştirmiş oluyoruz, çok önemli bir adım atmış oluyoruz. Bunu, siz, değerli milletvekili arkadaşlarımla ve dolayısıyla da kamuoyuyla paylaşmak istedim.

Burada Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan değerli milletvekili arkadaşımın, Kyoto'yla alakalı söylemiş olduğu hususlara da kısa olarak değinmek istiyorum: Kyoto Protokolü, malumunuz olduğu veçhile, dünyadaki sera gazlarına karşı, fosil türevli yakıtlardan kaynaklanan sera gazlarına karşı dünyada bir ortak eylem plânı manasındaki bir protokoldür. Bu protokolün özeti şudur: Uluslar, 1990'daki karbondioksit emisyonlarının yüzde 5 altına geleceklerdir. Yani, 1990 senesindeki karbondioksit salınımınızın yüzde 5 altına gelmek mecburiyetiniz var bu kanunla.

Şimdi, buradan, siz, değerli milletvekili arkadaşlarıma sormak istiyorum: 1990'ların Türkiyesi ile 1990'ların İngiltere, Fransa, Almanyasının karbondioksit salınımlarını mukayese ettiğimiz zaman, bizim 8 ilâ 10 kat daha fazla, hatta bazı ülkeler bunun çok daha fazlasını atmosfere salmaktadırlar.

Peki, biz, şimdi, bugün hemen Kyoto'yu imzalayabilecek durumda mıyız; bugün Kyoto'yu imzaladık; biz, Kyoto'yu bugün imzaladığımız zaman, ekonomi bu yükün altından kalkacak durumda değildir. Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye -ben bunu müteaddit defalar ifade ettim, burada bir kez daha sizinle paylaşmak istiyorum- Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye, 40-50 milyar dolara varan çevre altyapısıyla alakalı bütün düzenlemelerinde finansman giderlerini Avrupa Birliğinin hibe fonlarından önemli ölçüde karşılamak durumundadır. Çünkü, Avrupa Birliği, üyelik müzakerelerini sürdürmüş olduğu ülkelere yüzde 15, yüzde 20, yüzde 35'e kadar önemli hibe katkılarda bulunmaktadır. Komşumuz olan Romanya bu konuda en iyi örneklerden biridir. Kendileriyle, Romanya Çevre Bakanlığı yetkilileriyle yapmış olduğumuz görüşmelerde malumat şu şekilde edinilmiştir: Romanya, bütün çevre altyapısıyla alakalı harcamalarının yaklaşık olarak üçte 1'inden fazlasını Avrupa Birliği fonlarından hibe olarak almıştır. Benzer imkânları, Türkiye, hem yerel yönetimde hem sanayiinde aynı şekilde harekete geçirerek bu fırsatı, bu potansiyeli değerlendirecektir.

Elbette ki, Kyoto Protokolüne imza atana kadar, biz şu anda İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini Meclisinde kabul etmiş bir ülke olarak ulusal programımızı hazırlıyoruz, eylem plânımızı hazırlıyoruz; yani, Türkiye fotoğrafını -tabir caizse- çevre noktasında çekiyor; neyi, ne zaman, nasıl yapmalı; bunun maliyetleri nedir, bu maliyetler nasıl karşılanabilir? Bunları üretmek ve bunlara doğru cevaplar vermek durumundayız.

İşte, önümüzdeki çok uzun olmayan bir süreç içerisinde bunları gerçekleştireceğiz. Ancak, şunu söyleyeyim ki, biz, Kyoto Protokolüne taraf olmadık ve imza atmadık. İstediğimiz gibi, çevreye herkes emisyonunu salabilir, herhangi bir ses ve ısı izolasyonu yapmaya gerek yoktur, enerjiyi sakınmadan kullanabilirsiniz; bunların hiçbirisi doğru değildir. Ülkenin ekonomik tablosuna baktığımız zaman bunlara da mutlaka ve mutlaka dikkat etmek durumundayız. Bununla alakalı pek çok yönetmelik çıkarıyoruz, çıkarmış olduğumuz bu yönetmelikleri hem sanayimizde hem de yerel yönetimlerde sıkı bir şekilde takip ediyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarımızın bu önemli katkılarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.

Bu kanunun ülkemiz için, denizlerimiz için, çevremiz için hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DENİZ ÇEVRESİNİN PETROL VE DİĞER ZARARLI MADDELERLE KİRLENMESİNDE ACİL DURUMLARDA MÜDAHALE VE ZARARLARIN TAZMİNİ ESASLARINA

DAİR KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel Hükümler

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, deniz emniyetinin sağlanması ve deniz kirliliğinin önlenmesi konusundaki uluslararası hukuk ve iç hukuktan doğan hak ve yükümlülükler göz önünde bulundurularak;

a) Acil durumlarda gemilerden ve kıyı tesislerindeki faaliyetlerden kaynaklanan kirlenme tehlikesini ortadan kaldırmak veya kirlenmeyi azaltmak, sınırlamak ve gidermek üzere uygulanacak müdahale ve hazırlıklı olma esaslarını,

b) Olay sonucu ortaya çıkan zararların tespit ve tazmin esaslarını,

c) Uluslararası yükümlülüklerin yerine getirilmesi esaslarını,

d) Kanun kapsamına giren kişilerle kurum, kuruluş, gemi ve tesislerin Kanunda belirtilen ilgililerinin yetki, görev ve sorumluluklarını,

Belirlemektir.

BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gün, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN (Kocaeli) - Başkanım, Grubum ve şahsım adına söz aldım, herhalde, birleştirirseniz 15 dakika.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmek üzere Yüce Meclise getirilen 718 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, CHP Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer Çevre Komisyonu Başkanım genel olarak çevre bilgilendirmesi yaptı; teşekkür ediyorum ve genelde, AKP adına konuşan değerli arkadaşım, Boğazların kirlilik ve tehlikesinden bahsetti. 1 inci maddedeki amaç, eğer amacı doğru tespit edersek, diğer maddeleri uyum içerisinde mütalaa ederiz.

Türkiye'de, denizlerimiz, yalnız Boğazları kapsamaz; 8 333 kilometre sahilimiz vardır. İstanbul'da batan petrol yüklü gemiden, eğer İskenderun'da batan gemiden bahsedersek, Sinop'taki bidonlardan bahsedersek, bundan sonraki gelecek felaketleri gözardı etmiş oluruz. Onlar için de tedbir alınması gerektiğini ve bu çalışmayı yaptığını, Sayın Bakanım da, Yüce Meclise, buradan bilgi olarak verdi.

Değerli arkadaşlar, bu ülkede, bir zamanlar denizcilik bakanlığı vardı; on onbeş yıl önce denizcilik bakanlığı... Daha düne kadar Çevre Bakanlığı vardı. Türkiye büyüdükçe, uluslararası çevre konusu, gündemin birinci maddesi olduğu ortamda, millî turizmde, millî payda gözardı edilemeyecek, sanayileşmede, denizcilikte gözbebeğimiz olan denizlerimiz dururken, denizcilik bakanlığı ve en fazla kirlenmeden bahsettiğimiz Çevre Bakanlığı kaldırılıyor; kaldırılmadı, Orman Bakanlığında birleştirildi. Sağ olsun, Bakanım, iki görevi birden, elindeki imkân ve kadrolarla yerine getirmeye çalışıyor.

Ne oldu; Boğazlardan geçen gemiler mi azaldı Türkiye'de?! Deniz nakliyeciliğinde azalma mı oldu?! Denizlere ilgi mi azaldı?! Turizmimiz mi azaldı bizim Türkiye'de?! Denizlerimizde balık kapasitesi milyon tonları mı aştı?! Neden kaldırıyoruz çevreyle ilgili bakanlığı, denizcilik bakanlığını?!

Yine, bu iktidar, sahillerimizi yıllardır gözleyen, koruyan, sahip çıkan Sahil Güvenlik Komutanlığının görevini, yeni çıkan Büyükşehir Yasasıyla belediyelere devretmeyi hedefledi. Bunu, burada, şimdiye kadar konuşmacı arkadaşlardan bahseden olmadı; biraz sonra, zannediyorum, Bakanım ve diğer arkadaşlardan birisi bunu anlatırlar.

Yıllardır tecrübesiyle, erdemliliğiyle, görev anlayışından kuşku duymadığımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olmuş, keşif uçaklarıyla, helikopterleriyle, hücumbotlarıyla, deneyimli kadrolarıyla en güzel şekilde sahillerimizi koruyan, kaçakçılık için kaçakçıların korkulu rüyası olan bunların görevlerini azaltmak, korumak anlamına gelmez.

Tabiî, bu yasanın 4 üncü maddesinde, yine, Sahil Güvenliğe büyük bir görev verilmekte olsa da yeterli olduğu kanaatinde değilim; benim görüşüm budur. Belki, imkânların yetersizliğinden, kadro, bütçe yetersizliğinden, bu deneyimli, uzmanlaşmış kadrolardan bile tam randıman alınamamaktadır.

Denizlerimiz, havadan, karadan ve denizden kirlenmektedir. Denizlerimizde her türlü kaçakçılık yapılırken, iskeleler özelleştiriliyor, yetkiler müsteşarlığa ve belediyelere verilmeye çalışılıyor.

Havadan sanayi bölgelerinde meydana gelen hava kirliliği, rüzgârın yardımıyla denizlere taşınması ve suya çökmesi olarak tarif edilmelidir.

Deniz kaynaklı kirlenme, denizlerimizi, seyretmekte olan her çeşit gemi tarafından insan artığı, akaryakıt artığı olarak, gemi kaynaklı petrol kirliliği olarak büyük boyutta tehdit etmektedir.

Kara kirliliği, çöp, pis sular ve kanalizasyon atıkları, sanayi tesisleri atıkları, nükleer atıklardır. Bunlar, emisyon ölçüm laboratuvarlarında tespit edilecek. Deniz kenarındaki yerleşim alanlarında plânsız sanayileşme, neredeyse kanser salgını hastalığı haline gelmiştir. Evet, sahillerimizde sanayileşme plânlı bir şekilde olmadığı için, şu anda kanser salgını haline gelmiştir sanayileşmenin kirliliğinden dolayı.

Deniz, iç sularımız, yanlış yapılaşma, endüstriyel, evsel, komşu ülke akarsularının taşıdıkları atıklarla ve yaşanan kazalarla müdahale edemediğimiz kimyasal çöp yüklü batırılan gemilerle, Karadeniz'e atılan ve hâlâ çıkarılamayan kimyasal varillerle; Tuna'dan, Meriç'ten gelen komşu ülke kirletmesiyle mücadele edeceğimize, denizcilik bakanlığını, Çevre Bakanlığını Orman Bakanlığıyla evlendiriyoruz. Sinop'taki variller çıktı mı, İskenderun'da batan gemi çıkarıldı mı?! Sayın Bakanım bu hususta bilgi verdi; girişimleri için teşekkür ediyorum. Bu birikimler, çevrede bu dönemde olmuş diye söylemek istemiyorum; yılların ihmali. Biraz önce, Komisyondaki arkadaşım da bundan bahsetti, ama, bunlar için bakanlıklar kurulmalı, köklü çözümler üretilmeli. Müsteşarlıkla, müsteşarın verdiği yetkiyle veya birilerine bu işi havale etmeyle, belediyelere havale etmeyle bu konu daha da berbat olacaktır. Sanki plânlı bir şehirleşme olmuştur Türkiye'de, sanki bütün belediyelerin kanalizasyonu yapılmıştır, sanki arıtma tesisleri vardır. Bakanım gayet iyi bilir, ülkemizde 2 300 civarında belediyemizin 900 tanesi sahil kentlerindedir. Bunların 140 civarında kanalizasyon işi halledilmiştir. 900 tane sahil kentimizin 140 tane belediyesinin kanalizasyon işi halledilmiştir ve 40 tanesinde de arıtma tesisi vardır. Arkadaşlar neyi bahsediyoruz?! Burada konuşmakla, bir şeyleri bahsetmekle değil, bu altyapıları yapmadığın sürece, çevre, bize çok büyük tokat vuracaktır. Bilhassa Marmara Denizi, yüksek boyutta yoğun nüfus ve sanayi yerleşimlerini kucaklamak zorundadır. Erdek, Avşa, Gemlik, İzmit Körfezleri, İstanbul'un kıyıları aşırı biçimde kirlenmiştir.

Kirlenmişse ne olmuş?.. Ne olduğunu sizlere arz etmeye çalışayım: İstanbul'da Haliç, İzmit, İzmir, Bandırma Körfezleri, cıva, kurşun, krom, çinko, bakır deposu olmuştur; evsel atıklar ve kanalizasyon atıklarıyla, biyolojik özelliğini kaybetmek üzeredir. Halbuki, Polonya kökenli araştırmacı "Black Sea" kitabında, Marmara'nın erdemliğinden bahseder; der ki: "Çok tuzlu Akdeniz ile az tuzlu Karadeniz'in arasındaki bu akvaryum her zaman korunmalı." Son kılıçbalığı, Marmara'da, 1960 yılında tutulmuştur. Son kılıçbalığı, 1960 yılında tutulmuştur. 1980 yılında Türkiye'nin balık üretimi 500 tondur arkadaşlar. Türkiye'nin 1980 yılındaki balık üretimi 500 tondur. Önümüzdeki... Geçen yıl 100 000 tona düşmüştür. 500 000 tondan, denizlerimizdeki balık üretimi 100 000 tona düşüyor. Karadenizde yaşayan 26 balık türü 5-6'ya düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH GÜN (Devamla) - Marmara'daki 125 balık türü ise 10'un altına düşmüştür. Yılda 60 000'den fazla geminin geçtiği Boğazlardan ve 15 000 000'a hizmet için, İstanbul'da, yük ve insan taşımacılığının belirli oranı deniz ulaşımıyla sağlanmaktadır. İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya gibi sahil kentlerimizin hemen yanında, sırf nakliye maliyeti düşünülerek kurulan sanayi kuruluşları yalnız denizlerimizi değil, hava ve kara kirliliğimizi de körüklemektedir.

Yalnız ve yalnız, geçen iktidarların aynı hatası devam etmektedir. Gebze'de 13 tane organize sanayi kabul görmüştür. Bir ilçede 13 tane organize sanayi kabul görmüşse, bunların atıkları, Gebze'nin atıkları, Dilovası'nın atıkları denize nasıl ulaşıyor; acaba -Çevre Bakanımız Kocaelilidir- hiç araştırma yapılmış mıdır?

Biz denizcilik bakanlığını kaldırıyoruz, parlamenterlerden tasarruf mu ediyoruz, yoksa ekonomiyi yükten mi kurtarmaya çalışıyoruz?! Eğer zarar ediyoruz derseniz, yarın, zararımız tasarrufumuzdan daha fazla olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uygar toplumlara yaraşır kent plânları olmadığı sürece, sanayileşme gelişigüzel yapılırsa, hatta denetlenen bölgelerden kaçarsa, imardışı bölgelere kaçarsa; denetimden kötü niyetle kaçar, iskeleler, rıhtımlar, depolama alanları kuralları yok sayarsa; yapanın, yaptığı yanına kâr kalırsa, uluslararası anlaşmaları uygulayamazsak; kaçakçılığın, denizleri hoyratça kullanan kurum ve kuruluşların denetiminde görevini layıkıyla yapan, yapmaya gayret edenleri, biz, görevlerini alıp, daha altyapısı yapılmamış kurumlara devredersek, kaçakçılığın önlenmesi de -denizlerimizde- ve kirlenmesi de devam edecektir.

Gaye, süregelen kirliliği önlemek, insanlığa hizmetse, daha acil, yaptırımcı tedbirler almak ve yetkililerin yetki ve imkânlarını geliştirmek olmalıdır.

Denizlerimizin ticarî yönü kadar, tarihî, askerî, siyasî, coğrafî, kültürel ve doğal kıymetleri de vardır; yalnız kirlilik değil. Bizim denizlerimiz, bütün komşu ülkelerin, askerinin, herkesin gözlerinin içerisine bakarak gıptayla eline geçirmeye çalıştığı altın gibi sahillerdir. Bu kıymetleri, bireysel menfaatler için... Açıkça söylüyorum, ben, bir, Marmara Denizinde yaşayan arkadaş olarak; sahillerimiz şu anda rant kavgasına peşkeş çekilmektedir. Yıllardır böyledir, yine böyle olmaya devam edecek. Bu şekilde başlayan facia, toplumsal afete dönüşür. Halbuki, ülke menfaatleri düşünülürse, sağlıklı ve saygılı bir denetim, herkesin menfaatine olacaktır. Bu da, deneyimli, disiplinli, seçme, seçilme kaygısı olmayan kurum ve kuruluşlarla olur. Deniz sahillerini iyi tanıyanlar bilirler, eskiden denizlerimizde martılar avlanırdı, şimdi denizlerimizde martılar yok, belediye çöplüklerine gitti; bu kadar kirletmişiz. Arkadaşlar, bunları hepiniz biliyorsunuz; bunlar için, burada, daha, ülkemizi koruyacak, rant peşinde koşanlara set çekecek yasalar çıkarmak zorundayız.

İşte, amacımızı iyi belirlemeyi bilirsek... Evsel atıklar, çöpler, arıtılmadan denizlerimize boşaltılan kanalizasyon, pis su atıkları, endüstriyel atıklar, kimyasal tüm türler için, gemiler tarafından sintine, kirli balans sularının denizlerimize deşarj edilmesi, ruhsatsız ve yasal olmayan alanlardan kum çekilmesi, çarpık kentleşme, aşırı ve bilinçsiz balık avlanması, yanlış zemin üzerine yanlış dolgu yapılması, elektrik üretmek üzere kurulmuş termik, nükleer santrallar denizlerimizde ekolojik dengede de hasar meydana getirmektedir. Denizin içerisinde, canlıların nesillerinin devamı tehlikeye sokulmaktadır.

8 000 kilometrenin üzerinde sahili olan, turizm için, balıkçılık için, uluslararası ulaşım, yurtiçi, yurtdışı taşımacılık için bulunmaz olan bu coğrafyayı korumak, tüm bu olumsuzluklardan kurtulmak için bilim kurullarından, üniversitelerden, TÜBİTAK'tan, Seyir ve Hidrografi Komutanlığından, Sahil Komutanlığından, Koruma Komutanlığından, balıkçılarımızdan -ekmeğini, rızkını denizden çıkaran balıkçılarımızdan- balıkçı kooperatiflerinden, denizlerde her gün ekmek parası kazanan kaptanlarımızdan görüş alınmalı ve bunlara inanılmalı.

İster plânlı ister plânsız alanda sanayileşme, o bölge halkının katılımıyla, ÇED raporu alınarak gerçekleştirilmeli. Sahillerimizde yapılacak her türlü girişim, belediyenin, o yerleşim belediyesinin onayı alınmadan gerçekleştirilmemeli.

Büyükşehir Yasasıyla, şimdi, bütün konular Büyükşehir Yasasına devredildi. Büyükşehir Yasası gereği, büyükşehirdeki uzman arkadaşlar belki de bölgenin mahalline gitmeden rapor veriyorlar. Bir tanesini geçende Sayın Müsteşar Beye arz ettim; onu da pek yakında kendisine rapor olarak verip, bunu da görüşeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Gün...

SALİH GÜN (Devamla) - Buyurun efendim.

BAŞKAN - Sürenizi 2 dakika aşmış bulunuyorsunuz.

SALİH GÜN (Devamla) - Şahsım adına 1 dakika, herhalde grup adına da 2 dakika... Hoşgörünüze sığınıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Gün, müsaade ederseniz...

Şahsınız adına buraya intikal etmiş bir dilekçeniz yok; fakat, buna rağmen, ben ek süre verdim. Şu anda, tam 17 dakikadır konuşuyorsunuz.

SALİH GÜN (Devamla) - Tamam efendim. Son... Bağlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH GÜN (Devamla) -  Evet, bunlara değer vermek zorundayız. O halkın görüşünü alarak hareket etmek zorundayız. ÇED raporu çok önemli. Hele hele 33 tane, bölgemizde, kurulan organize sanayi bölgesi, bu bölgeyi şu anda, kanser salgını haline getirmektedir. Sayın Bakanımın da bundan haberi vardır, gerekli tedbirleri alacağına da inanıyorum.

Sözlerimi bağlarken, denizlerimizi fosseptik çukuru olduktan sonra, iki bakanımızı da kursak, üç bakanımız da olsa, geriye kazanmak çok zordur.

Beni dinlediğiniz için Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gün.

1 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu ve şahsı adına, Kilis Milletvekili Veli Kaya; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, benden önceki değerli hatipler, konuyla ilgili çok detaylı bilgiler sundular sizlere. Naçizane, Çevre Bakanlığının eski bir personeli olarak, sizlere, birkaç cümleyle de olsa, bu konu hakkında bir şeyler söylemeye çalışacağım.

Şimdi, Komisyon Başkanımız bir konuya değindi. Dedi ki: "Çevre, birkısım aydının ilgilendiği konunun dışında başka bir şey değil, öyle algılanıyor." Doğru... Evet, çevre, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren bir konu olmadığı takdirde, korunması mümkün olmayan bir... Çevre, babamızdan miras aldığımız bir konu olmamalı; çocuklarımızdan ödünç aldığımız bir şeydir. Onun için, insan yaşamında en önemli faktörün çevre olduğunu bilmemiz lazım.

Çevre, Orman Bakanlığıyla birleştirildi. Biliyorsunuz, ben, bu birleşmeye şahsım adına karşı çıkmıştım. Çevre ve Orman Bakanlığı, maalesef, bana ters geliyor; çünkü, orman, çevre içerisinde bir ekosistem. Çevre tek başına bir unsur; ama, birleşti, hayırlı olsun, güzel şeyler de yapılmaya devam ediliyor.

Ben, bu Bakanlığın çalışanlarını tebrik ve takdir ediyorum. Çoğunu tanıyorum, benim arkadaşlarım, mesai arkadaşlarım; ne kadar zor şartlar altında çalıştıklarını biliyorum.

Size, başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Sene 1996 veya 1997'ydi, İstanbul Boğazında, daha doğrusu Tuzla Tersanesinin tesislerinden birinde bakıma alınan TPAO adlı bir gemi, bakım ve onarım sırasında patlamış, birçok itfaiyeci arkadaşımız hayatını kaybetmiş, bir kısmı da yaralanmış -birinci derecede yanık- ve hastaneye yatmışlardı. Burada görevlendirildim ve İstanbul'a gittim. Şu anda Çevre ve Orman Bakanlığının Müsteşar Yardımcısı olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Büyükşehir Belediyesinin Çevre Daire Başkanı; ben de, Çevre Bakanlığında Kimyasallar Daire Başkanıyım o zaman. Bu yanan gemiden sızan sintine atıkları ve petrol atıkları hızla yayılıyor denize. Tedbir almamız gerekiyor; bir yetki kargaşası var. Bariyer lazım 3 - 5 kilometre uzunluğunda. Tuzla ve çevresinde onlarca tersane var, birinde 10 metre bariyer yok; ama, bu bariyeri bulmak zorundayız. Devletin bize verdiği imkânlar sınırlı. Dönemin bakanlarına ulaşmaya çalışıyoruz. Bir şekilde, bariyeri, İstanbul ve çevresinde bulamadık. Değerli arkadaşlarım, benim ve arkadaşlarımın özel gayretiyle, Adana-Yumurtalık'ta bariyer bulabildik. Bir hafta sonra bariyer geldi; gemi yanmaya devam ediyor, atık yayılıyor deniz yüzeyine. Bir hafta sonra bariyer geldi Yumurtalık’ta. Bariyeri kim teslim alacak... Kamyonla gönderilmiş bariyer; Çevre Bakanlığı mı teslim alsın, Denizcilik Müsteşarlığı birimi mi teslim alsın, büyükşehir temsilcisi mi teslim alsın. İki gün kamyonda bekledi, bariyeri teslim alacak bir yetkili bulamadı; çünkü, kimsenin yetkisi net olarak yazılı değil, ortaya konmuş değil. Ben, 22 gün süreyle orada görev yaptım; yaptıklarımın hepsini birer rapor halinde Bakanlığıma sunmak üzere döndüğümde, görevden alındığımı duyurdular bana.

Şimdi, bunları niçin anlatıyorum; çevreye gösterilmesi gereken önemin yeterinden az olduğunu söylüyorum. Tabiî, bu kanun da çok önemli bir kanun, herkes katkıda bulunmaya çalıştı; ben, teşekkür ediyorum arkadaşlarıma. Şimdi, bu kanun, geç kalmış bir kanun arkadaşlar. Türkiye'nin denizleri, gelişmiş ülkelerin ve Batı ülkelerinin hurdalığı haline geldi. Denizin dibine inebilseniz, her türlü hurda maddesini bulabilirsiniz. Geç kaldı... Ben, onun için, bu kanunu bugün gündeme getiren Değerli Bakana ve çalışma arkadaşlarına da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu kanun ne getiriyor; arkadaşlar, bu kanun, elini kolunu sallayarak, sigortasız, standartdışı gemilerin Türk karasularına girmesini yasaklıyor. Evet, yasaklanması gerekir. Gelişmiş ülkeler, atıklarını, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerin sularına atmayı bir marifet zannediyorlar ve maalesef, denizlerimizi kirletmeye devam ediyorlar. Arkadaşlarımız örneklerini verdiler; 144 tane, zannedersem, Türkiye denizlerinde kaza olmuş. Önümde yazılı rakamlar var; ama, onlara da şu anda bakmak istemiyorum. Bu kazaların önemli bir bölümünü, petrol atıkları oluşturmuş. Hatırımda kaldığı kadarıyla, canlı hayvan bile telef oldu; 20 000 adet koyunun telef olduğunu hatırlıyorum denizlerde. Arkadaşlar, deniz ve kıyılarında yapılan tesislerin hiçbir önlem alınmadığını biliyoruz; onu söylüyorum ben işte. Tuzla'da bilmem ne kadar tersane var. Peki, orada bir yangın çıktığında, bir endüstriyel kaza olduğunda ne gibi tedbirin var, sigortan var mı; yok. İşte, bu kanun, bu dediğimiz önlemleri getiriyor.

Arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinin limanlarına standartdışı bir gemiyi yaklaştıramıyorsunuz; almıyor. Peki, Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan insanlar birinci sınıf insan mı? Bizim insanımız birinci sınıf insandır. Eğer, onlar birinci sınıf insansa, biz de birinci sınıf insanız. Bizim de denizlerimizi koruma hakkına sahip olduğumuz malumlarınızdır.

Şimdi, hep örneklerle gitmek istiyorum. Bu yazın Bodrum sahillerindeydim. Mavi bayraklı tesislerin kıyılarında seyahat ettim. Benim eski bir çevreci olduğumu bildikleri için de bana serzenişte bulundular. Arkadaşlar, biz çevreciler, Türkiye ekonomisinin kötüye gitmesinden yana değiliz; yani, çevreyi önplânda tutarak ekonominin önünü kapatmak gibi bir niyetimiz yok; ancak, çevre ile ekonomi birbirleriyle doğru orantılı olarak giderlerse her iki kesimin de gönlünü etmiş olacağız, onları da mutlu edeceğiz.

Şimdi, Bodrum sahillerinde gördüğüm balık çiftliklerinin çevreye vermiş olduğu zararları bizzat müşahede ettim. Sayın Bakanım, zatıâlinize burada da ihbarda bulunuyorum. Şimdi, bu balık çiftlikleri, Türkiye ekonomisine çok önemli gelirler getiren önemli çiftlikler olduğunu biliyorum; ancak, mavi bayraklı bir tesisin 2 mil yakınına da bu tesis kurulmaz ya! Zannediyorum, bu kanun, bu dediğim unsuru da içerisine alacak şekildedir veya o çiftlik oraya kurulmuşsa, deniz kirliliğini önleyecek veya orada oluşabilecek bir kazayı önleyecek ne gibi tedbirleri var; açıkçası bunu da öğrenmek istiyoruz.

Arkadaşlar, Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olan bir ülke. 8 333 kilometre kıyı şeridi uzunluğu mevcut; yani, biz, bir deniz ülkesiyiz. Dolayısıyla, bizim, denizlerimizle ilgili, çevreyle ilgili çok radikal kararları alma gibi bir hakkımız da var. Bu zamana kadarki yönetimler, maalesef, bu kararların alınmasında ya müsamaha göstermişler ya da akıllarına getirememişler diye düşünüyorum.

Eskiden, çocukluk yıllarında -ben, denizi olan bir vilayette doğmadım, malumlarınız ben Kilisliyim; denizi de liseyi bitirdiğim yıl gördüm ancak- eskide, halkımızın halk plajları dediği, para vermeden, ücret ödemeden gittiği plajlar vardı. Bugün, bir milletvekili olarak gezdiğim şehirlerde, bu halk plajlarının işgal edildiğini, büyük ve lüks tesislere peşkeş çekildiğini üzülerek görmekteyim. Halbuki, bizim halkımızın, temiz, yaşanabilir denizlere girme hakkı var. İzmit Körfezinde -Çevre Bakanlığındaki bir görevim esnasında birçok kere gittim- bana o zamanın valisi övgüyle "biz, artık, bu körfezde beş çeşit balık yetiştiriyoruz" demek istemişti, söylemişti. O zaman ben de sevinmiştim; çünkü, İzmit Körfezinde, artık, balığın nesli kurumuş, pis kokudan -İzmit'in yanından, yoldan bile, İstanbul'a, geçerken- rahatsızlık duyuyorduk. Hepiniz biliyorsunuz bunu. İşte, beş çeşit balık yetişmeye başlamış; bununla övünüyoruz. Bununla övünüyoruz. Halbuki, bu denizde yüzlerce balığın yetişmesi lazımdı. İnsana gerekli olan tüm ekolojik dengenin korunması lazımdı burada. Bütün tesisleri deniz sahiline yapma gibi bir lüksümüz var. Niye; rant kavgası. Yani, birilerinin fazla para kazanması, bir başka insanın ölümüyle sınırlanıyorsa, daha doğrusu, oraya kadar sınırsız olarak gidiyorsa, allahaşkına, buna bir dur demek lazım, buna bir dur demek lazım.

Değerli milletvekilleri, Montrö Sözleşmesinin imzalanmasından bu yana, Türk Boğazlarında geçiş yapan gerek gemi tonajlarında gerekse yabancı bandıralı gemi sayısında çok büyük bir artış yaşanmakta son yıllarda.

Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; İstanbul Boğazından yılda 45 000 gemi geçmekte, 45 000 gemi... Bunların taşıdıkları yük miktarı 134 603 000 ton. Toplam, herhalde, 46 000-47 000 gemi -düzeltiyorum onu; 45 000 demiştim- 134 603 000 ton yük taşımışlardır.

Ben, çok çarpıcı örnekler vermek istiyorum bu yüklerin tonajları hakkında. Taşınan tehlikeli maddelerin yüzde 70'ini hampetrol, yüzde 26'sını petrol ürünleri, yüzde 4'ünü ise sıvılaştırılmış gaz ve kimyasal ürünler oluşturmakta. Bundan şu ortaya çıkıyor; yani, Boğazlarımız her an patlamaya hazır bir bomba. İstanbul'da yaşayan insanların 15 000 000 olduğunu varsayarsak, bazı ülkelerin büyüklüğü kadar insanı tehlike altına atıyoruz; bunun farkında bile değiliz.

Aklıma gelmişken hemen söyleyeyim; büyük depremde, İzmit Körfezi çok şiddetli şekilde sarsılmış ve deniz hızla kirlenmiştir. Peki, alınan tedbirler nedir? Bundan sonra oluşacak bir doğal afette denizlerimizin ne hale geleceğini şimdiden görüp, bu tedbirleri, arkadaşlar, almak durumundayız; aksi halde, Endonezya'daki, Güney Asya'daki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, güzel konuşuyorsunuz; fakat, süremiz doldu. Lütfen, konuşmanızı tamamlarsanız sevinirim.

Buyurun.

VELİ KAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim; Cumhuriyet Halk Partili üyeye göstermiş olduğunuz müsamahadan ben de istifade etmek isterim.

BAŞKAN - O zaman, 3 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlamanız lazım.

Buyurun.

VELİ KAYA (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, evet, sözümü daha fazla uzatmak istemiyorum, çok fazla sıkıcı olmak da istemiyorum; çünkü, çevre konusu olunca, kimse ilgi duymuyor. Hiç değilse, üzerine basarak konuşursak, insanların bir kısmını ilgilendiririz diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, kayıtlara bakıldığında, son on yılda yaklaşık 62 deniz kazası olmuş. Bunu notlarımdan okuyorum. Kazalar içerisinde önemli oranda çevre ve deniz kirliliği meydana gelmiş, yapılan araştırmalara göre kazaların büyük çoğunluğunun hatalı seyir olduğu ortaya çıkmış; yani, gemi kaptanları, lütfedip, üç kuruş para ödeyip, kılavuz kaptan alma yükümlülüğüne girmek istemiyor. Niye; babasının çiftliğine giriyor sanki Türkiye topraklarına girdiği zaman. Yok; işte, bu kanun, bundan sonra, bu tür, elini kolunu sallayarak, kılavuz kaptan almadan girenlere de bir tedbir getiriyor diye düşünüyorum.

Boğazlarımız -tabiî, denizcilik deyince sadece Boğazlarımız akla gelmiyor, zaman zaman diğer deniz ve liman kentlerimizin de sorunlarını dile getirdik; bazı arkadaşlarımız, bizden önceki konuşmacılar da dile getirdiler- jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle farklı bir yere, deniz ulaşımı yönünden büyük öneme sahiptir. Olası çarpma, kırılma, yangın, patlama veya diğer nedenlerle, bu maddeleri taşıyan gemilerden veya herhangi bir olay sonucu kıyı tesislerinden denize petrol ve zararlı maddelerin yayılması riskinin ortadan kaldırılması, böyle durumlarda deniz çevresinin kirlenmesinin önlenmesi veya kirliliğin azaltılması için yapılacak müdahale ve faaliyetler, bu kanunla birlikte önem kazanmaktadır.

Denizlerimizin, bugüne kadar petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmesinde, acil durumlarda müdahale ve tazmin esaslarının belirlenmesine yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. Bu da, kurumlararası yetki kargaşasına sebep olmaktaydı; az önce de, başımdan geçen bir olayla örneğini verdim.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; sözlerimin sonunda bir konuya değinmeden edemeyeceğim. Üzerimde vebal var diye düşünüyorum. Çevre Bakanlığında çalışan personelin eğitimi, bilgi birikimi, naçizane, benim bilgim dahilindedir; fakat, kendilerine büyük tesislerin teftişi, denetimi, gerekirse bu tesislerin kapatılması yetkisi verilen bu bürokratların, diğer bürokratlardan sanki bir eksikliği varmış gibi, bu arkadaşlarımızın maaşı, diğer bakanlıkların maaşlarından azdır.

Yıllardan beri bir mücadele veririz. Çevre Bakanlığında da, diğer bakanlıklarda olduğu gibi, maaşlarına, kendilerinin elde ettikleri -bırakın, devletin hazinesinden falan istemiyoruz- çevreden aldıkları cezaların toplândığı bütçeden birkısım ücret tahakkuk ettirilsin; çünkü, bunların, ne kadar zor şartlarda, ne kadar akçeli işlerde görev yaptıklarını hepimiz biliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen, tamamlar mısınız.

VELİ KAYA (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Bu zamana kadar da, Çevre Bakanlığı bürokratlarının, hiçbir yüz kızartıcı eylemiyle karşılaşılmamıştır. Bu son talebimin, inşallah, Çevre Kanunu Tasarısı gündeme geldiğinde, bir kere daha üzerinde durmak istiyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için, sizlere ve Sayın Başkanıma -bana göstermiş olduğu müsamahadan dolayı- saygılar sunuyorum.

Bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Sayın milletvekilleri, 1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun, uygulama alanlarında bulunan veya herhangi bir nedenle uygulama alanlarına girmek isteyen, beşyüz groston ve daha büyük petrol ve diğer zararlı maddeleri taşıyan gemiler ile petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmeye neden olabilecek faaliyetleri icra eden kıyı tesislerinin sorumlu taraflarının, bakanlıkların ve kamu kurum ve kuruluşlarının yetki, görev ve sorumluluklarını kapsar.

Savaş gemileri ve yardımcı savaş gemileri ile herhangi bir devlete ait veya devlet tarafından işletilen ve ticarî faaliyetler dışında kullanılan gemiler Kanun kapsamı dışındadır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunda geçen;

a) Acil müdahale birimi : Acil müdahale plânları çerçevesinde koruyucu önlemleri uygulamak veya uygulatmak, kirliliği önlemek veya önletmek, ortadan kaldırmak veya kaldırtmak, çıkacak yangınları söndürmek veya söndürtmek amacıyla oluşturulmuş, yetkilendirilmiş, donatılmış birimi,

b) Acil müdahale plânı : Müdahale faaliyetleri kapsamında teşkilâtlanmayı, yetki, görev ve sorumlulukları, yapılacak işlemleri, hazırlıklı olma, müdahale imkân ve kabiliyetleri ile diğer hususları içeren ulusal, bölgesel ve yerel düzeydeki plânları,

c) Bakanlık : Çevre ve Orman Bakanlığını,

d) Diğer zararlı maddeler : Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmenin (MARPOL 73/78)  II nci ekinin II nci ve III üncü eklentilerinde listelenmiş maddeler ile bu liste ile sınırlı olmaksızın deniz ortamına karıştığında kirlenme yaratan radyoaktif maddeler  hariç her türlü maddeyi,

e) Garantör : Bu Kanunda belirtilen hükümlere göre sorumlu taraf adına, sorumlu taraf dışında zararların tazminine ilişkin malî sorumluluk üstlenen ve malî sorumluluk belgesini sağlayan kişi, kuruluş veya devleti,

f) Hazırlıklı olma : Olayda acil ve etkin bir önlem almak ve olaydan kaynaklanabilecek zararı en aza indirmek amacıyla müdahale etme kabiliyetine sahip her türlü araç, gereç, donanım, malzeme ve eğitilmiş insan gücünü hazır bulundurma hâlini,

g) Kıyı tesisi : Açık deniz tesisleri ve boru hatları da dahil, kıyıda veya kıyıya yakın bölgelerde denizlerin petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmesine yol açabilecek faaliyetleri icra eden tesisi,

h) Kirlenme : Olay sonucunda, petrol ve diğer zararlı maddelerin; canlı kaynaklara ve deniz yaşamına zarar verecek, insan sağlığı için tehlike oluşturacak, balıkçılık ve denizlerin diğer yasal amaçlarla kullanımı da dahil olmak üzere, denizcilik faaliyetlerini engelleme, deniz suyunun niteliğini değiştirme ve ekolojik dengeyi bozma gibi zararlı etkiler yaratacak şekilde deniz çevresine karışmasını,

ı) Koruyucu önlem : Bir olayın meydana gelmesinden sonra ortaya çıkabilecek muhtemel  kirlenmeyi önlemek veya sınırlı tutmak amacıyla alınan tedbirleri,

j) Olay : Acil müdahale plânlarının uygulanmasını veya acil müdahaleyi gerektiren çarpışma, kırılma, yangın, patlama veya diğer nedenlerle gemilerden veya kıyı tesislerinden kaynaklanan kirlenme veya zarar ortaya çıkaran veya ortaya çıkma tehlikesi yaratan bir durumu,

k) Müdahale : Bir olayın meydana gelmesinden sonra ortaya çıkan kirliliğin neden olacağı zararı azaltmak, gidermek, sınırlandırmak amacıyla icra edilen faaliyetleri veya koruyucu önlemlerin uygulanmasını,

l) Müsteşarlık : Denizcilik Müsteşarlığını,

m) Petrol : Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmenin (MARPOL 73/78) I inci ekinin I inci eklentisinde listelenen maddeler ile bu liste ile sınırlı olmaksızın ham petrol, akaryakıt, slaç, rafine ürünler ve toprak altında doğal olarak meydana gelen her türlü sıvı hidrokarbon karışımını,

n) Sorumlu taraf : Zararın tazmini ve koruyucu önlemlerin karşılanması konusunda yükümlülük atfedilebilecek, beşyüz groston ve daha büyük petrol ve diğer zararlı maddeleri taşıyan gemiler ile kıyı tesislerinin sahipleri, işletenleri, kaptanları, idare edenleri, kiracıları, zilyetleri ve garantörleri,

o) Talep sahibi : Bu Kanun hükümlerine göre bir zararın tazmini için talepte bulunan gerçek ve tüzel kişileri,

p) Uygulama alanları : Bu Kanunun uygulanması bakımından, Türkiye'nin iç suları, karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinden oluşan deniz yetki alanlarını ve bu Kanunda öngörülen acil durumlarda, bu durumlara müdahale ve zararların tazmini amaçlarıyla sınırlı kalmak kaydıyla, Müsteşarlığın, Bakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerini alarak vereceği karara bağlı olarak karasularının ötesindeki açık deniz alanlarını,

r) Zarar : Bu Kanunun 6 ncı maddesinde belirtilenler ile zararın tespit, tazmin ve uyuşmazlıkların giderilmesine ilişkin masrafları,

s) Zararsız geçiş : Türk iç sularına girmeksizin veya iç sular dışında bulunan bir demirleme yerine veya liman tesisine uğramaksızın karasularını katetme amacıyla veya Türk iç sularına ulaşmak veya ayrılmak, iç sular dışında bulunan bir demirleme yerinde veya liman tesisinde durmak veya bunlardan ayrılmak amacıyla Türk karasularında seyretmeyi,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun.

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz için denizlerdeki ulaşım, kıyı trafiği, çevre korunması bakımından çok önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyetinin çevre korunması konusunda imzaladığı uluslararası belgelerin geliştirilmesinde öncülük yapmayı bir görev bilmektedir.

Deniz çevresinin güvenliğini tehdit eden riskler; gemilerden, denizden, denizde kurulmuş olan platform ve boru hatlarından, doğal afetlerden kaynaklanan riskler ile kıyı yapıları ve endüstriyel tesislerden kaynaklanan riskler olarak sınıflandırılabilir. Deniz kirliliğinde karasal kaynaklı kirlenmede nehirlerle taşınım önceliklidir. Karalarda bertaraf edilirken, nehirlere deşarj edilen kirleticilerin denizleri doğrudan etkilemesi söz konusudur. Kazalar, bilgisizlik ve kasıt, gemilerden kaynaklanan risk unsurlarıdır. Bu risklere, kaza durumunda denize petrol veya diğer zararlı maddelerin yayılması, legal veya illegal yollardan taşıdıkları tehlikeli atıkların veya maddelerin denize boşaltılması, gemilerin normal operasyonlarından kaynaklanan sintine ve balast suyu gibi atıklar ile katı atıkların denize boşaltılması örnekleri verilebilir. Ayrıca, gemilerin denize elverişlilik ve yola elverişlilik durumlarının uygun olmaması da bu nedenlerin arasında sayılabilir.

Karadeniz'deki kirlilik çok önemli bir sorundur. Karadeniz'e dökülen iki büyük nehir -Tuna ve Dinyester- bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yerel ve sanayi atıklarını taşımaktadır. Aynı zamanda, Dinyester Nehrine ve dolayısıyla Karadeniz'e nükleer atıkların bırakıldığına dair şüpheler de vardır. Kara Avrupasının üçte 1'inin tüm atıkları Karadeniz'e dökülmektedir. Her yıl Karadeniz'e ulaşan azotun yüzde 53'ü, fosforun yüzde 66'sı Tuna Havzasından kaynaklanmaktadır. Boşaltılan evsel atık oranı, yaklaşık 570 000 000 metreküptür. Karadeniz'e ulaşan yıllık kirletici madde oranı 10 830 000 tondur.

Kirliliğin diğer sebebi ise atılan çöplerden oluşan tehlikeli atıklar ve radyoaktif elementlerdir. Bölgede, devletlerdeki mevcut atık radyoaktif maddenin karakteri bozulmamıştır ve hâlâ insan sağlığına ve çevreye zarar vermektedir. Önlem alınmadığı takdirde, potansiyel nükleer kazalar olabilecektir. Hatırlanacağı üzere, İtalyan kökenli toksik atık içeren variller 1988 yılında Karadeniz'in Türk sahillerine vurmuştur. Bunu takiben, Türkiye İtalya'dan varilleri geri almasını istemiştir; fakat, İtalya, geri almayı reddetmiş ve Türkiye'ye toksik atıkları arıtma tesisi kurmasını önermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemizde son derece önemli sonuçları olan deniz kazaları meydana gelmektedir. İstanbul Boğazı, dünyanın diğer boğazlarına, kıyı ve içsularına göre kaza riski en yüksek su yoludur. Bu yüzden, muhtemel bir deniz kazası esnasında oluşacak zararları önlemek ve gerekli tedbirlerin alınması ve kirlilikle mücadele etmek, kullanılacak teknik malzeme ve ekipmanları kullanmak gereklidir. Hazırlanan bu kanun tasarısında, kirlenme olayı gerçekleşmeden önce önlem alınması veya bu kirlenme olayının hiç olmaması için çalışma yapılması, bilimsel araştırmalar yapılması gerekmektedir. Bu konu çok kuvvetle vurgulanmalıdır.

Bu noktada Temmuz 2004'te İskenderun Limanında taşıdığı 2 200 ton toksik atıkla batan, Saint Vincent bandıralı M/V Ulla kargo gemisinden de bahsetmek gerekir. Esasen, baraj yapımında kullanılması amacıyla İspanyol bir şirketten Cezayir'e gönderilen toksik kargonun geçişi kabul edilmemiş ve Şubat 2000'de, Türk makamlarının bilgisi ve izni dışında Türkiye'ye sokulmuştur. Türkiye, Basel Konvansiyonu sekretaryasına ve İspanyol makamlarına bir mektup yollamış, onları, toksik kargonun İspanyol kökenli olduğu konusunda bilgilendirmiş ve geri çağrılmasını talep etmiştir. Uzun görüşmeler sonucunda, İspanya, toksik kargoyu Türkiye'den geri almak üzere 2002 yılında irade beyan etmiştir; fakat, toksik kargo, çeşitli sebepler öne sürülerek İspanya'ya geri götürülmemiştir. Bu tür gemilerin denizlerimizdeki kirliliğini kamuoyunun takdirlerine ciddiyetle ve saygıyla sunuyorum.

Buna benzer bir olayın da... Antalya-Kemer'de Tor-3 gemisinin, yine, batmasıyla 6,4 ton yakıtın ve 1 870 ton alçıtaşının denizi kirlettiği konusunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Eğer gerekli önlemler bir an evvel alınmazsa, Aliağa'da demirli bulunan Sea Beirut gemisinin kaderi de Ulla'yla aynı olacaktır. Libya bandıralı Sea Beirut gemisi, gemi teçhizatının sökülmesi amacıyla, Fransız bir şirket tarafından, 2002 yılında Türkiye'ye gönderilmiştir; ancak, Fransız firması, geminin bazı parçalarının amyant içerdiği konusunda Türkiye'yi bilgilendirmemiştir. Söz konusu parçaların geri alınması için, Türkiye, Basel Konvansiyonuna ve Fransız makamlarına mektup göndermiştir. Çeşitli bahaneler öne süren Fransız makamları, adı geçen parçaları geri almayı reddetmiştir. Görüldüğü üzere, böyle bir felaket gerçekleşmeden gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.

Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı, deniz çevresinin petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmesini olay gerçekleşmeden önlemek adına yeterli önlemler içermemektedir. Denizlerin ve kıyılarımızın karşı karşıya olduğu bu tehditlerde müdahale usul ve yöntemleri, ilgili kuruluşların görev, yetki ve sorumluluklarından da önemlisi, çevre korunması konusunda dikkat edilmesi gereken en temel öğe önlem almak olmalıdır.

Şimdi, bu cümleyi söyledikten sonra tasarının 1 inci maddesinin gerekçesine bakmak istiyorum. "Kanun, olay sonucu ortaya çıkan petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmede acil durumlarda müdahale ve tazmin esaslarının belirlenmesine yöneliktir" dedikten sonra, olayın meydana gelmesini önlemek üzere alınan tedbirler, bu kanunun kapsamı ve konusu dışındadır diyerek, denizlerimizin kirlenmesi konusunda herhangi bir önlem alınmayacağı bu kanun tasarısıyla açıkça kabul edilmiştir.

Şimdi, buradan nereye gelmek istiyorum: Bu tasarıya göre, arkadaş, ben, kirlenme olmadan, petrol atıkları denize yayılmadan veya diğer sair zararlı maddelerle deniz kirletilmeden herhangi bir önlem almayacağım, almıyorum; bu tasarıya göre benim görevim, bu deniz kirlendikten sonra, atıklar denize boşaltıldıktan sonra, kaza olduktan sonra, gemi yalıların içine girdikten sonra, bütün zararlı maddeler denize döküldükten sonra ancak tedbirlerimi almak istiyorum ve bu zararların giderilmesi konusunda bir tasarı hazırlıyorum demektir.

Şimdi, bu mantık, sadece gerekçede değil, tasarının diğer maddelerinde de -ki, görüştüğümüz 3 üncü maddede de- önümüze çıkmakta. Örneğin, 3 üncü maddenin (f) bendinde aynen şöyle söylüyor: "Hazırlıklı olma" kavramı getirilmiş. "Olayda -yani, olay başlamış, olay var olmuş, vakıa ortaya çıkmış, kazaysa kaza olmuş, petrol denize sızmışsa sızmış, gemi çarpmışsa çarpmış, topraklar, molozlar denize dökülmüşse dökülmüş- acil ve etkin bir önlem almak, olaydan kaynaklanabilecek zararı en aza indirmek amacıyla müdahale etmek..."

Geçiyoruz (ı) bendine. "Koruyucu önlem" kavramı getirilmiş 3 üncü maddede. Bir olayın meydana gelmesinden sonra -olayın meydana gelmesinden önce değil, olayın meydana gelmesinden sonra- ortaya çıkabilecek muhtemel kirlenmeyi önlemek veya sınırlı tutmak amacıyla alınacak tedbirlerden bahsediyor koruyucu önlemi tarif ederken.

Şimdi, geliyoruz (k) bendine. "Müdahale" kavramı getirilmiş 3 üncü maddede. "Bir olayın meydana gelmesinden sonra..." Bakın, hepsi arka arkaya; 1 inci maddedeki gerekçe de dahil, (k) bendini okudum, (ı) bendini okudum ve (f) bendini okudum. Bir olayın meydana gelmesinden sonra ortaya çıkan kirliliğin neden olacağı zararları azaltmak, gidermek, sınırlandırmak amacıyla icra edilen faaliyetleri tarif etmiş müdahale kavramıyla.

Şimdi, bu anlayışla baktığınız zaman, üç tarafı denizle çevrili bir ülkede, gerçekten, bu anlayışla deniz ticaretini artırmak, çevre korumasını sağlamak, denizlerin korunmasını sağlamak mümkün değildir. Özellikle, çevre etkinlikleri düzenleyen, dünya çevre günlerinde etkinlikler koyan, yürüyüşler düzenleyen Cumhuriyet Halk Partisinin 5-6 Hazirandaki etkinliklerini, çalışmalarını şimdiye kadar izlemiş olmanız gerekir. İnanıyorum ki, bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin çevreye olan duyarlılıkları takip edilir ve sürekli olarak, olay olduktan sonra, olay meydana geldikten sonra önlem değil, olay meydana gelmeden önce... Yani, hırsız eve girmiş, eşyalar götürülmüş, ben kapıyı kilitliyorum... Böyle bir mantıkla yasa tasarısı hazırlanmaz diye düşünüyorum.

Yine, burada, eksik olan bir husus şu, arkadaşlarım da belirtti: Sivil toplum kuruluşlarının denetime katılımı, çevre kirliliğinin önlenmesi bakımından, üstüne basarak söylüyorum, çevre kirliliğinin önlenmesi bakımından -çevre kirliliği meydana geldikten sonra değil- önemlidir. Sivil toplum örgütleri ne kadar fazla duyarlı hale getirilirse, öyle sanıyorum ki, çevre kirliliğini, deniz kirliliğini önleme konusunda o kadar başarıya ulaşılır. Siz, ne kadar fazla insanı çevre ve deniz kirliliği konusunda duyarlı hale getirirseniz, o kadar fazla sorumlu insan yaratmış olursunuz. Yaratılan o kadar fazla sorumlu insan da, elbette, çevreyi ve denizi koruma konusunda üstüne düşeni yapacaktır diye düşünüyoruz.

Yine, deniz, akarsu, göl, karasal bölgeler gibi herhangi bir çevrede bir kirlenme olayı söz konusu olduğunda, önemli olan nokta da kamuoyunun doğru bilgilendirilmesidir. Bu meydana gelebilecek olan zararın nelere mal olabileceğini, sağlık konusunda, çevre kirliliği konusunda nelere mal olabileceğini, hangi olumsuz koşulları yaratabileceğini... Kamuoyunu çok sağlıklı biçimde bilinçlendirebilirsek, yine, bu kazaları, bu kirlilikleri önleme konusunda üzerimize düşeni yapmış oluruz diye düşünüyorum.

Şimdi, siz, kıyı bölgelerini, göl kıyılarını, dere kıyılarını, nehir kıyılarını imara açacaksınız; imara açtıktan sonra, fabrika atıklarının denize dökülmesine, kıyılara dökülmesine önayak olacaksınız; ruhsat vereceksiniz; hatta ve hatta, denizi kirleten, gölü kirleten, kıyıları kirleten fabrikaların veya buna benzer tesislerin iki yıl daha kirletmesine müsaade edeceksiniz ve ondan sonra da, denizlerimizin, göllerimizin, akarsularımızın temizliğinden, kirliliğinin önlenmesinden söz edeceksiniz!.. Biz, bu, çok açık bir çelişkidir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, Antalya-Kemer yolundaki yol çalışmalarını, gerçekten, ilgiyle izliyoruz. Finike ve Demre arasındaki yol çalışmalarını da yine ilgiyle izliyoruz. Tabiî, bu yol ile bu deniz kirliliğinin ne ilgisi var diyeceksiniz. Biliyorsunuz, Antalya, bir kıyı kentidir; Antalya, bir turizm kentidir; Antalya, bir deniz kentidir. Antalya'da, ilgili müteahhit tarafından, dağdan alınan molozlar denizden uzağa götürülmeyip de denizin içerisine boşaltıldığı zaman ve denizin kirletilmesine bu şekilde müsaade ettiğiniz zaman, Antalya'da, deniz kirliliğini, bu tasarıya rağmen, bizzat elinizle yapmış olursunuz.

Şimdi, bakın, Antalya'da, mavi bir deniz ve yemyeşil bir orman... İkisi arasında, gri kıyılarla dolu, gri kayalıklarla dolu bir set, bir şerit. Bu görüntü şu anda bozulmuş durumda ve mavi ile yeşilin arasına kahverengi topraklar ve moloz yığınları... Kayalıklar dolmuş ve Antalya gibi bir kentte, gerçekten, hiç de hoş olmayan görüntü kirliliği, çevre kirliliği sergilenmekte ve Antalya gibi turizm kentine yakışmayacak bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine uyum çalışmalarının devam ettiği günümüzde, Avrupa Birliği normlarına uygun kanun tasarılarının hazırlanması önem taşımaktadır. Avrupa Birliği çevre politikasında önleyiciliğin temeli, kaynağında düzeltme ilkesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Teşekkür ederim.

Dünyadaki uygulamalara bir göz atarsak, 1980'lerde, tüm uluslararası örgütlerde, çevre, dar anlamda, kirlenme sorunu ve onun temizlenmesi olarak algılanmaktadır; bu, onarımcı politikadır.

1980'lerden itibaren yürütülen politikalarda, önceden tedbir almanın daha az maliyetli olduğuna dikkat çekilmektedir; bu da önleyici politikadır.

1987'de, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu Ortak Geleceğimiz Politikaları, çevre kaynaklarını gelecek kuşaklar için de muhafaza etmeyi, yani, sürdürülebilirliği öne çıkarmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, bugünkü ve gelecek kuşakların çevresel kaynakları adil şekilde paylaşmalarını ifade etmektedir. 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Zirvesi ve 2002 Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi, bu politikayı benimsediklerini söylemektedir.

Avrupa Birliği 2001-2010 yılları çevre eylem plânı "bizim geleceğimiz, bizim seçimimiz" olarak uygulanmaktadır. Programın çıkış noktası "biz nasıl bir çevrede yaşamak istiyoruz, torunlarımıza ve çocuklarımıza nasıl bir çevreyi miras bırakmak istiyoruz" olmuştur. Günümüzde, birçok Avrupa vatandaşı, dünyayı korumak ve doğal kaynakları ihtiyatlı ve verimli bir biçimde kullanma yönünde harekete geçilmesi gerektiği bilincini taşımaktadır.

Artık, günü kurtarmak yerine bütünsellik, katılım, bilimsel verilere dayanmak, doğal süreçlere olabildiğince uymak ve uzun dönemi kapsayan bakış açısı, başarılı kıyı yönetiminin olmazsa olmaz ilkesi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, kıyı yönetimiyle ilgili sorunlar ortaya çıktığında, çözüm aramaya yönelik tepki veren bir yönetim yaklaşımı yerine, bu tür sorunların oluşmasını engellemeyi amaçlayan önlem alan yönetim yaklaşımının daha akılcı olduğu kabul edilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önümüzdeki günlerde, tüm denizlerimize sahip çıkılması dileğiyle, onların kirlenmelerini önleme konusunda gerekli önleyici çalışmalar yapılması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.50


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.07

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri,Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı  Birleşiminin İkinci  Oturumunu açıyorum.

718 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum :

İKİNCİ BÖLÜM

Yetki, Görev ve Sorumluluklar

Kuruluşların yetki, görev ve sorumlulukları

MADDE 4. - Bu Kanunun uygulanması bakımından genel koordinasyon görevi Bakanlığa aittir. Bu Kanunla yetkili kılınan kurum ve kuruluşlar, bu Kanun kapsamında elde ettikleri bilgiler ile yapılan işlemleri gecikmeksizin Bakanlığa bildirmekle yükümlüdürler. 

Acil müdahale plânlarının hazırlanması, kıyı alanlarında acil müdahale plânlarının uygulanması, kirlenmenin türü ve etkilerinin belirlenmesi, çevreye olan zararların tespiti ve olay sonrası kirlilikten etkilenen alanların rehabilitasyonuna ilişkin yetki, görev ve sorumluluklar Bakanlığa; deniz araçlarından kaynaklanan deniz kirliliğinin önlenmesine yönelik acil müdahale plânlarının uygulanması, hazırlıklı olma, kirliliğe müdahale, zararların tazmini ve malî sorumluluk garantilerinin bildirimi konularında icraya ilişkin yetki, görev ve sorumluluklar Müsteşarlığa; asayiş ve kolluk görevlerine ilişkin yetki, görev ve sorumluluklar Sahil Güvenlik Komutanlığına aittir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.

Sayın Özkan, buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmadan su ortamlarına boşaltılması, tarımda kullanılan verim artırıcı doğal ve yapay maddelerin sularla taşınması gibi nedenlerle gerçekleşen su kirliliği, üç yanı denizlerle çevrili olan ülkemiz için önemli bir sorundur. 3215 belediyenin bulunduğu ülkemizde sadece 141 belediyede kanalizasyon sistemi vardır ve bunun da sadece 43'ünde arıtma tesisi bulunmaktadır; yani, kanalizasyon sularının yüzde 99'u arıtılmadan, ırmaklara, göllere ve denizlere bırakılmaktadır. Endüstrinin ürettiği zehirli ve ağır metalleri ihtiva eden atık suların yıllık üretimi 930 000 000 metreküptür. Bunun sadece yüzde 22'si arıtılmakta, yüzde 78'i ise arıtılmadan sulara bırakılmaktadır.

Yüzey aktif maddeler bakımından sularımızı en çok da deterjanlar kirletmektedir.

Yine, ülkemizdeki endüstri tesislerimizin yüzde 91'inde arıtma tesisi bulunmamaktadır. Organize sanayi bölgelerimizin yüzde 86'sında arıtma tesisi yoktur.

Değerli arkadaşlarım, böylesine bir tabloda, nasıl olur, gelişmeden, sanayileşmeden bahsedebilirsiniz?! İnsanının sağlığını tehdit eden, gelecek kuşaklarını her türlü çevre kirliliğine maruz bırakarak, her türlü hastalık ve zehirlenmeye yol açacak, belki de toplu ölümlere götürecek böylesine bir tehlike varken, nasıl olur da, giderek bir sanayi ve endüstri ülkesi oluruz diyebiliriz?!

Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında 4856 sayılı Kanunun "Ana hizmet birimleri", "Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü" madde 9'un (j) bendinin son cümlesinde "deniz kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve mücadele kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, acil müdahale plânları yapmak, yaptırmak" ifadesi geçer. Hani, nerede Çevre Bakanlığımızın çalışması?! Bugüne kadar, hazırlanmış, denizle ilgili bir çevre plânımız var mı?! Tabiî ki yok; olsaydı, Ulla Gemisi olayında olduğu gibi, Bakanlığımız sınıfta kalmazdı.

Değerli arkadaşlarım, acil müdahale plânlarının hazırlanma görevinin kesinlikle Denizcilik Müsteşarlığına verilmesi gerekmektedir.

Globalleşen dünyamızda ülkeler ve kıtalararası ulaşımın önemi gittikçe artmakta ve daha ucuz olması nedeniyle tercih sebebi olan deniz taşımacılığı birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu sorunlardan biri ve en önemlisi, deniz taşımacılığı sonucunda oluşan deniz kirliliğidir. Günümüzde büyük boyutlara ulaşan deniz kirlenmesi sorunu, denizci ülkelerin yanı sıra, tüm dünya toplumlarını ilgilendiren bir konu haline gelmiştir.

Deniz taşımacılığı ve taşımacılık kaynaklı atıklar denizlerdeki toplam kirliliğin yüzde 20'sini oluşturmaktadır. Yolcu gemilerinden de, yasal olmamasına rağmen, yağlı balast tanklarının yıkanması, sintine sularının denize boşaltılması, çöplerin denize dökülmesi, problemlerin büyümesine katkıda bulunmaktadır.

Gemilerden kaynaklanan sintine suları ve petrol taşımacılığı esnasında oluşabilecek kazalar nedeniyle ortaya çıkan petrol kirlenmesi, gemi kaynaklı kirleticilerin en önemlileridir. Yağ, deniz suyundan daha az bir yoğunluğa sahip olduğundan yüzeyde bir tabaka oluşturur; bu da, canlılar için hayat kaynağı olan oksijenin deniz içinde yayılmasını önler. Bütün bu atıklar deniz canlılarına zarar vermekte, insan sağlığını dolaylı olarak bozmakta, denizlerimizin kullanım olanaklarını azaltmakta ve balıkçılık dahil diğer kullanımlar açısından kalitesini negatif yönde etkilemektedir.

Çevre kirliliğinden dolayı, 1980 yılında balık üretimi 500 000 tonu geçerken, günümüzde 100 000 tona kadar düşmüştür. 4 denizimizin kapalı deniz olmaları, su yenileme zamanının uzun olması dolayısıyla, denize giren atıkların ortamda kalma süresi daha fazladır.

Bugün Marmara Denizindeki kirlenme yüksek boyutlardadır. Erdek Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit Körfezleri sanayi atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de, ek olarak evsel atıklarla aşırı biçimde kirlenmiştir. Marmara Denizi, bir yandan İstanbul metropolü, İzmit Körfezi, Tekirdağ, Gemlik Körfezi etrafındaki yoğun yerleşmenin, diğer yandan da, bu denize akan akarsulardan kaynaklanan önemli çevresel baskılar altındadır. Tamamen Türkiye'nin bir içdenizi konumunda olan Marmara'da görülen bu çevresel bozulma hızla artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizmin başkenti cennet şehir Antalyamızın, dolayısıyla, Akdenizimizin de hızla bir kirlenmeye maruz kaldığı ve bunun, şimdi sorun gibi görülmemekle birlikte, gelecekte özellikle turizm sektörü açısından büyük bir tehdit oluşturacağı kanısındayım. Özellikle yaz aylarında liman ve marinalarımızda bulunan yerli ve yabancı yat ve tekneler bu kirlenmenin esas kaynağını teşkil etmektedir.

Bu cennet ülkemizin bu tertemiz denizinden, koylarından, doğal güzelliklerinden yararlanan; ancak, birçoğu turistik tesislerimizden bile yararlanmayarak teknelerinde konaklayan turistler, gemi kaynaklı evsel atıklarını -yani, lavabo, banyo, tuvalet gibi- daha ülkemiz kıyılarından ayrılmadan karasularımıza boşaltmaktadır. Bununla ilgili olarak, maddede geçen "kirliliğe müdahale" kapsamında önlem almak açısından, cezaî müeyyideler tespit edilmeli ve kendilerine, önceden, bu yasaklar tebliğ edilmelidir.

Bunların dışında denizlerimizin kirlenmesinde en önemli büyük etkenlerden birisi de, büyük nehirlerdir. Bundan, Sayın Tuncay Ercenk de bahsetti. Bunların başında Tuna Nehri gelmektedir. Sözümona, çevreci geçinen bazı Avrupa ülkeleri bu nehrin temizliğine, maalesef, önem vermemekte ve evsel sanayi atıklarını bu nehre atmaktadırlar.

Ayrıca, petrol ürünleri ve kimyasal atıkların yanı sıra, 1 000 ton kadar etilen klorürün de, çevredeki petrokimyasal çalışmalar ve enerji istasyonlarından Tuna Nehrine sızdığı belirtilmiştir.

Yine, siyanürlü atıklar gibi ağır metaller de Tuna Nehrine dökülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün Karadeniz'in kirlenmesinde Tuna Nehrinin payı yüzde 75'tir. Bunun en bariz örneği, 1960'larda Karadeniz'de yaşayan balık çeşitlerimizin azalmasıdır; 70'in üzerindeki balık çeşidi, bugün, ancak, 15 civarına düşmüştür. Karadeniz'in kirliliği demek, İstanbul'un kirliliği demektir. Bu nedenle, bu maddeyle sorumluluk üstlenen Denizcilik Müsteşarlığı, gerekirse, uluslararası temaslarla, kirliliğe müdahale, zararların tazmini ve malî sorumluluk garantilerinin bildirimi konularında icraya ilişkin yetki ve görevlerini yerine getirmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Burdur İlimiz, deniz kıyısında olmamakla birlikte, bir turizm cenneti olan Antalya'ya yakınlığı ve göller bölgesinin en büyük gölü olan Burdur Gölü nedeniyle, konunun çok da uzağında değildir. Ayrıca, Burdur Gölünün dışında, Salda, Yarışlı, Çorakgöl, Karataş Gölü ve Gölhisar Gölü, ilimizin doğal güzelliklerini oluşturmaktadır.

Göl kirlenmesinin ana unsurları, akarsular ve atmosferik olaylardır. Akarsularla taşınan çözünmüş ve askıdaki maddelerin önemli miktarı, erozyon ve kimyasal çözünme sonucu oluşur. Ayrıca, asit yağmurları da kirliliği artırmaktadır.

Göle karışan kirleticilerin büyük bir kısmı, akarsular, endüstriyel atıklar ve drenaj yoluyla taşınmasına karşılık, atmosferle kirliliğin taşınması da son derece önemlidir.

Havadaki kirleticilerin yağışlar ve rüzgâr gibi atmosferik etkenlerle uzun mesafelere taşınması ve yerüstü sularına karışması sonucu su kirliliği meydana gelmektedir.

Burdur Gölümüz de, yıllardan beri doğal ve ekolojik yapısıyla av ve yaban hayatına evsahipliği yapmakta ve eşsiz bir çevre güzelliği oluşturmaktadır. Son yıllarda ise, göldeki su seviyesinin önemli oranda düşmesinin yanı sıra, şehir merkezi, evsel atıklar ve organize sanayi bölgesi atıklarıyla, âdeta, bir çöplük haline gelmiştir. Bu durum, gölde kışlayan su kuşlarının bölgeyi terk etmesine neden olmakta ve aynı zamanda da, çevrede insan ve hayvan sağlığı yönünden ciddî tehlikeler oluşturmaktadır. Üstelik, Burdur Gölünün 12 600 hektarlık alanı, Ramsar Sözleşmesi kapsamında, 38 125 hektarlık alan ise, yaban hayatı koruma sahası statüsüyle koruma altına alınmış bulunmaktadır.

Bununla ilgili olarak Sayın Bakanımıza, gölümüzün temizlenmesiyle ilgili olarak, bir soru sormuş ve Bakanlığımızın bu konuda yardımlarını istemiştik. Sayın Bakanımız, bize bu konuda destek vereceklerini dile getirmişlerdi; ancak, bugüne kadar, henüz somut bir adım atılamadığını görüyoruz. İlimizin bir sembolü olan gölümüzün bir an önce temizlenmesi için, öncelikle yönetim plânının tamamlanması ve bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Denizlerimiz kadar, ülkemizin doğal güzellikleri olan göllerimizin de, korunması ve temizlenmesi önemli bir konudur. Bu, hem ülke turizmi açısından hem de insan ve hayvan sağlığı bakımından son derece gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla, ülkemizin uzun yıllardır ihtiyacı olan büyük bir eksiklik giderilmiş olacaktır. Bilindiği üzere, tanker trafiği açısından, özellikle, Türk Boğazları üzerinden yılda yaklaşık 150 000 000 ton petrol taşınmakta olup, oluşabilecek herhangi bir kazada hem insan yaşamı hem de denizlerimiz ve sahillerimiz için çok büyük bir tehlike oluşacaktır. Geçmiş yıllarda boğazlarımızda yaşanan önemli deniz kazaları neticesinde oluşan kirliliklerin maliyetinin çok yüksek olduğu düşünülürse, her yıl artan gemi trafiğinin, bu durumu daha da içinden çıkılmaz hale getireceği aşikârdır. Özellikle, doğal yaşama verilen geri dönüşü olmayan zararlar değeri ölçülemeyecek kadar büyüktür.

Ayrıca, yakın bir tarihte hizmete girecek olan Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattının ülkemiz sahillerindeki tanker trafiğini önemli derecede artıracağı ve sahillerimizde risk altında kalmayan herhangi bir bölge bulunmayacağı gibi, özellikle güney sahillerimizdeki doğal güzelliklerimiz ve turizm kaynaklarımız, Türk Boğazlarında olduğu gibi, çok büyük bir risk altına girecektir.

Tüm bunların ışığında, görüşülen bu kanun tasarısının ne kadar acil bir şekilde hayata geçirilmesinin gerektiği şüphe götürmez bir gerçektir. Hiçbir kimse diyemez ki, şu anda veya birkaç saat sonra bir deniz kazası olmayacak ve denizlerimiz kirlenmeyecek.

Oluşabilecek bir kirlilikte acil müdahale çok büyük bir önem taşımakta, geçen her an kirliliğin boyutunu büyütmekte, çevreye verilen zarar geri dönülemez noktalara ulaşmaktadır.

Bunun neticesinde yapılan kirlilikle mücadele de, bir ülkenin ekonomisini sarsacak kadar büyük miktarlara mal olmaktadır.

Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik şartlar düşünülürse, bu kanun tasarısıyla tazminat konusunda olumlu gelişmeler olmasına rağmen, kirlilikle mücadele sırasında alınacak kararların ve uygulanacak yöntemlerin belirlenmesinde tek başlı ve hızlı hareket edebilecek bir yönetim görülememektedir. Tüm dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde bu konuda tek başlı bir yönetim benimsenmiş, böylelikle olabilecek herhangi bir kirlilikte zaman kaybetmeden müdahale edilmesi düşünülmüştür. Fakat, mevcut tasarının 15 inci maddesinde yer alan "müdahale faaliyetlerinin etkinliğini artırmak amacıyla Müsteşarlık, Sahil  Güvenlik Komutanlığının da olumlu görüşü alınarak olay bölgesinde veya olayla ilgili uygun gördüğü deniz alanlarında deniz trafiğini geçici olarak askıya alabilir ve değiştirebilir" ifadesiyle tasarının ikinci bölümünde, madde 4'te, dördüncü bölümündeki madde 18'de yer alan, acil müdahale plânlarının hazırlanması görevinin Çevre ve Orman Bakanlığına verilmesi ifadesi, herhangi bir kirlilik anında kurumlar arasında kararlar alınana kadar geçen zamanın ülkemizi hem çevresel hem de ekonomik açıdan geri dönülemez noktalara getireceği şüphe götürmez bir gerçektir.

Bugüne kadar görevi olmasına rağmen Çevre ve Orman Bakanlığının, acil müdahale plânlarının hazırlanması konusunda bir çalışması olmamıştır. Ayrıca, acil müdahale gibi önemli ve uzmanlık isteyen bir konuda plân hazırlanmasında tecrübeli kadroları var mıdır bilemiyorum.

Oluşabilecek acil bir duruma müdahalenin kısa sürede yapılmasının önemli olduğu bütün dünyada kabul edilmişken, 15 inci maddede yer alan, Denizcilik Müsteşarlığının, kaza durumunda seyir düzenlemelerini Sahil Güvenlik Komutanlığının görüşünü alarak yapıyor olması, konunun aciliyetini engeller niteliktedir.

Sonuç olarak, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde kanunlarını düzenleyen bir ülke için, özellikle Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere, tüm gelişmiş ülkelerde acil müdahale, hazırlıklı olma, plânlama ve müdahale konusunun uluslararası sözleşmelerde de kabul edilen denizcilik idareciliğinde yapılıyor olması mutlak bir gerekliliktir.

Yüce Meclisimiz, ülkemizin yegâne denizcilik idaresi olan Denizcilik Müsteşarlığının güçlü bir yapıya kavuşması için, var olan kadrolarına ilaveten, denizcilik konusunda eğitim almış tecrübeli personel alımı konusunda da ilgili kanunları geçirmiştir. Bu uzman kadrolardan, konusu büyük ölçüde deniz ve denizcilik olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - ...bu kanunun uygulanmasında yeterince istifade edilebilecek midir?

Bu çerçevede, kanun tasarısında gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubumuz olarak, çıkarılmakta olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi belirtmek istiyorum; yalnız, burada bu maddeyle, Bakanlığa, Müsteşarlığa ve Sahil Güvenlik Komutanlığına yetki, görev ve sorumluluklar verilirken bir yetki ve kavram kargaşası yaşanmaması için yapılacak düzenlemelerin iyice gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bir diğer husus da, denizlerin kirlenmesi nedeniyle, daha önce de değindiğim gibi, her geçen yıl azalan balık çeşidi ve sayısının yarattığı tehlikedir. Bu konuda Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın da gerekli duyarlılığı göstermesi ve en azından bu tehlikeyi ve alınması gereken önlemleri içeren üst düzey bir raporu ilgili ve yetkili kuruluşlara sunmasının yararlı olacağı kanısındayım. Zira, hedeflediğimiz Avrupa Birliğince uygulanmakta olan ortak balıkçılık politikasının gerektirdiği şartlara uyum sağlayabilmemiz için ve bir an önce ülke balıkçılığımızın geliştirilmesi yönünde yapılacak çalışmalara hız vermemiz kaçınılmaz olacaktır.

Tüm çevremizin yaşanır olduğu, tertemiz denizlerimize sahip olacağımız, kirletilmemiş bir çevre, kirletilmemiş denizler ve kirletilmemiş siyaset dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz deniz kirlenmesini önlemeye yönelik yasayla ilgili kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, insanlık, sağlıklı bir çevrede yaşamak ister. Bir deniz ülkesi olan Türkiye, denizlerinden yeterince yararlanamaz; ne beslenmesinde ne ulaştırmasında ne de onları gelecek kuşaklara sağlıklı devretmede. Bu yasa tasarısı da, her ne kadar acil önlemlerde kimi iyileştirmeler yapıyorsa da, bu konuda yeterince bir önlem getirdiğini söyleyemeyiz, benden önceki sözcülerin belirttiği gibi.

Değerli arkadaşlar, çevre, bir zamanlar bakanlık olarak ele alınmıştı ülkemizde. Şimdi, iki bakanlık birleştirildi. Çevreyi korumak için bir çevre bilincinin, kültürünün önce yerleşmesi gerekir. İlk ve ortaöğretimde, haftada iki saat seçmeli olarak çevre dersi verilmektedir; ama, bu yeterli değil. Bir seçmelidir, bir de, ancak, 6 ncı sınıfa geldikten sonra son sınıflara doğru bir ders verilmektedir. Yetişkinlerde ve öğrencilerimizde, önce, denizlerimizi, bulunduğumuz çevreyi koruma yönünde bir bilincin, bir kültürün oluşması gerekir. Bence, bu eksikliktir, yeterince yapılamamaktadır.

Konuştuğumuz 4 üncü maddede, değerli arkadaşlar, az önce Sayın Bakan da söyledi, bu sağlıklı çevre için, denizlerin petrol ve öteki kirlenmelerden korunması için merkezî bir anlayış getirilmiştir. Şimdiye değin, hükümetin, AKP'nin getirdiği tutumda yerelleşmek ve yerel birimlere yetki verme anlayışı vardır. Eğer, bütün o denilenler doğruysa, yani Kamu Yönetimi Temel Yasasında, Yerel Yönetimler Yasasında, Belediyeler Yasasında, ki bizim başka yönden sakıncalar vardı, yerinden yönetime, katılımcılığa "evet" diyorduk, özelleştirmeye karşı çıkıyorduk, şirketleşmeye karşı çıkıyorduk. Şimdi, denizlerin korunmasında tamamen merkeziyetçi bir anlayışa bürünüyor bu getirdiğimiz yasayla; yani, bir müsteşar bir genel plân yapacak; ayrıca Sahil Güvenliğe de kimi birtakım yetkiler veriyor. 8 200 kilometre denize kıyıları olan, akarsularla beslenen, göller, barajlar, eğer bu yasa böyle çıkarsa, kirlenmeye devam edecektir sevgili arkadaşlar. Yani, siz, Bakanlıktan... Orman ve çevreyi korumakla ilgili Bakanlığımız, acil durumlarda, hangi plânla ya da Sahil Güvenlik hangi altyapıyla, donanımla denizleri koruyacaktır?!

Değerli arkadaşlar, bunun yolu, 3 000'in üzerinde belediyemiz var, il özel idareleri var; hem kendi içinizde bir tutarlılık için hem de gerçekten Bakanlık yetkili olmasın demiyoruz, bir eşgüdüm  sağlayabilir; ama, sahil belediyelerimizi düşünün, kendi belediye sınırları içerisinde olan bir yere ne belediye başkanlığı ne de özel idare etki yapabilecek. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar! Biraz önce, Sayın Bakanı dinledim burada; "tam, tek bir yetki altında bulundurabilmek için" diyor. Şimdi, şimdiye kadar ne diyordunuz siz: Ankara'ya gelmekten kurtaracağız; işte, Ankara'nın yetkilerini paylaşacağız. Peki, bir an için, onları, dediklerinizi doğru kabul edelim. Bir bakanlık, Orman ve Çevre Bakanlığında bir müsteşarlık, nasıl olacak da, bütün bu 8 200 kilometre kıyısı olan denizlerimizi koruyacak, çöplük olmaktan kurtaracak, uluslararası atıktan onları koruyacaktır?! Burada bir eşgüdüm yapılsın; ama, bu yetki, belediyelere de verilmeliydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 2 dakika içinde konuşmanızı tamamlayacağınızı ümit ediyorum.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın Başkanım.

Özetle, değerli arkadaşlar, bu yasa, merkeziyetçi bir anlayışla hazırlanmış, iyi niyet var; ama, uygulamada eksikleri olacaktır. Bir belediye, kendi sınırı içerisindeki bir yere müdahale edemeyecek, il özel idare müdahale edemeyecek. Bu getirdiğimiz 4 üncü maddeyle de ve yasanın ruhunda da bu var.

O zaman, diyoruz ki değerli arkadaşlar; çevre gerçekten önemlidir, uygarlığın ölçütüdür. Avrupa Birliği uyum yasalarından birinin konu başlığıdır bu, çevre konusu. Salt onun için değil, gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakmanın ve hani, tarladır bir bakıma, uzantısıdır denizler, Karadeniz'in ekmeğidir, Akdeniz'in ya da balıkçıların ekmeğidir, bırakın turizmi, görünmeyi, çevreyi kirletmesi... Yani, orada, insanlar geleceğini güvence altına alacaktır, orada yaşayan canlıları güvence altına alacaktır. Bunun böyle, merkeziyetçi bir anlayışla, belediyeleri dışlayarak, il özel idarelerini dışlayarak, bir yasaya getirilmiş olması, doğru bulmuyoruz ve ben diyorum ki, bir çevre bilincini, önce daha etkili bir şekilde, hem okullarda hem yetişkinlerde yerleştirmek. Bu bir eğitim konusudur. Bunu sürekli yapmak gerekir. Çevre Bakanlığı bu konuda daha etkin olmalıdır.

İki; göllerle, denizlerle ilgili durumda da yerel yönetimlerin etki sahibi olması ve yaptırımı olması gerekir diyorum. Burada gördüğüm eksikliklerden biri de odur.

Tümünüze saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Seyir, can, mal ve çevre emniyetinin sağlanması

MADDE 5. - Bu Kanun kapsamındaki tüm gemi ve kıyı tesislerinin sorumlu tarafları; olayın meydana gelmesinin önlenmesi, olayın meydana geldiği durumlarda ise zararın azaltılması, giderilmesi, sınırlandırılması amacıyla hazırlıklı olma ve koruyucu önlemler de dahil uluslararası hukukun öngördüğü ve seyir, can, mal ve çevre emniyetinin gerektirdiği yükümlülüklere ilişkin tüm tedbirleri almakla yükümlüdürler.

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde seyir, can, mal ve çevre emniyeti ile ilgili olarak belirlenmiş standartlara uyduğunu, uluslararası kabul görmüş belgelerle ispat edemeyen veya standartlara uymadığı konusunda açık emareler bulunan petrol ve/veya diğer zararlı maddeleri taşıyan bu Kanun kapsamındaki yabancı bayraklı gemilerin, can kurtarma hizmetlerinden kaynaklanacak mücbir sebepler dışında, Türk iç sularına veya iç sular dışındaki bir demir yeri veya liman tesislerine uğramak amacıyla Türk karasularına ve iç sularına girmesine izin verilmez; girmiş olan gemiler derhal buralardan çıkartılır veya standartları sağlaması için en fazla otuz gün süre verilir. Bu süre sonunda standartları sağlamadığı tespit edilen gemiler derhal karasuları dışına çıkartılır. Standartlara uymayan bu Kanun kapsamındaki Türk bayraklı gemiler ise standartları sağlayıncaya kadar bağlanarak seferden yasaklanır. Bu durumdaki gemilerin yükü, gemi veya yük sahibince standartlara uygun başka bir gemiye nakledilir ve mevzuat uyarınca bertaraf edilmesi gereken yüklerin uygun bir şekilde bertarafı sağlanır.

Bu Kanun kapsamındaki gemiler, Türk iç sularına veya iç sular dışındaki bir demir yeri veya liman tesislerine uğramak amacı ile Türk karasularına girmeden kırksekiz saat önce veya kalkış limanı ile Türk karasularına girmesine kadarki seyir süresi kırksekiz saatten az olan gemiler kalkış limanından hareketten hemen sonra Müsteşarlığa, gemi ve taşıdığı yükle ilgili bilgileri vermek zorundadır. Bu zorunluluğa uymayan gemilerin Türk karasularına ve iç sularına girmesine izin verilmez; girmiş olan gemiler derhal buralardan çıkartılır. Bildirime ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

Seyir, can, mal ve çevre emniyetini sağlamak amacıyla alınan tedbirler, bu Kanun, ilgili mevzuat ve uluslararası düzenlemelerde belirtilen usûl ve esaslara göre, yetkili kuruluşlar tarafından denetlenir. Denetim ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

Kıyı tesislerinin, muhtemel kirliliğe müdahale etmek üzere bulundurmak zorunda oldukları personel, malzeme ve ekipmanlar ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Bulundurmak zorunda oldukları personel, malzeme ve ekipmanlar tamamlanıncaya kadar, yeni kurulacak kıyı tesislerinin faaliyetlerine izin verilmez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Sinop Milletvekili Engin Altay söz istemiştir.

Sayın Altay, buyurun. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 718 sıra sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz aldım.

Hemen belirtmekte fayda var ki, keşke bu komisyondaki görüşmelere katılabilseydim. Bu tasarının adı yanlış, içeriği eksik. Biz, her şeye rağmen, bu tasarıyı destekliyoruz; ancak, bu tasarıyı kulpsuz bir fincan gibi tasavvur ediyorum. Bunun önlem neresinde? Tasarının adında "önlem" kelimesi, ibare olarak yok. İçeriğinde de, önlemden daha ziyade, olan olduktan sonra yapılabilecek cezaî yaptırımlar, vesaireler var. Tabiî, Sayın Bakan da açıkladı; sigortasız gemileri sokmayacağız, etmeyeceğiz dedi. Elbette ki bunlar olumlu şeyler. Çok da geç kalınmıştır. Keşke bu kanun çok yıllar önce çıksaydı ve tatbik edilebilseydi de, üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemizin denizleri bu halde olmasaydı.

Öyle anlaşılıyor ki, bir onbeş yirmi yıl sonra, özellikle Karadeniz'de denize girme girmeme konusunda insanlar ciddî bir tereddüt yaşayacak.

Değerli arkadaşlar, maddeye geçmeden önce -ki, bu da maddeyle ilgilidir- bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum: Türkiye, onyedi yıldır bir utanç ve skandalı yaşıyor. 1988 yılında, İtalya'dan Romanya'ya, oradan da Karadeniz'e, Karadeniz açıklarına bırakılan zehirli variller utancı, ayıbı halen çözülebilmiş değildir. Ben demiyorum ki, bu, iki yıllık AKP İktidarının ayıbıdır; ama, şunu söylüyorum: Bu, onyedi yıldır ülke olarak yaşadığımız bir ayıptır.

Bu konuda neler yapılmış; Milletvekilimiz Musa Uzunkaya, 2000 yılında bu varillerle ilgili bir önerge vermiş. Sayın Uzunkaya şimdi iktidar milletvekilidir. Umuyorum, muhalefet milletvekiliyken gösterdiği duyarlılığı, şimdi, iktidar milletvekiliyken de gösterecektir.

İzmit'teki İZAYDAŞ firması, o zamanki Çevre Bakanlığına, 12 Şubat 2001'de "ben bunları imha edebilecek donanımı haizim" demiş. 12 Şubat 2001.

27 Aralık 2003'te, Sinop Milletvekili Engin Altay, zamanın Çevre Bakanına bir önerge vermiş. Gelen cevap, elbette, bütün önergelerimizde olduğu gibi, hiçbir şekilde bizi tatmin etmemiştir.

26 Şubat 2004'te, çok sayıda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir Meclis araştırması önergesi vermiş. Bu önerge de henüz Genel Kurul gündemine, maalesef, inemedi.

Sonra ne olmuş; 9-13 Aralık 2002 tarihlerinde, Cenevre'de, Basel Konvansiyonunda, İtalyan heyeti, bu varillerin kendilerine ait olduğunu, bu konuyu Türkiye'yle görüşmeye hazır olduğunu söylemiş. Ne zaman; 9-13 Aralık 2002'de; yani, yaklaşık ikibuçuk yıl önce; ama, o günden bu yana da -ki, o dönemin sorumluluğu size aittir, hükümetinize aittir- çok ciddî bir girişim olmamış. İtalya demiş ki, efendim, bu konuda bir işbirliği, bir proje geliştirelim. Ne yapalım; bizim, sizin Türkiye'ye bir katı atık, toksik atık imha tesisi kuralım, bunları da orada imha edelim. Böyle şey olur mu?! Hükümetin, İtalya'ya, önce bu pisliğini buradan al, sonra bu işi konuşuruz demesi lazım. Kaldı ki, İtalya Avrupa'nın ortasındadır. Bir şey yapacaksa, orada yapalım bunu, biz de ortak olalım, İtalya'da yapalım katı atık imha tesisini.

Biraz sonra, Sayın Bakana bu konuda bir dosya da sunacağım. Belki Bakanlıkta vardır; ama, burada, çok ayrıntılı bilgiler var. Toksik atık pazarlığında, Türkiye'nin nasıl kurban edildiğiyle ilgili çok sayıda bilgi var.

Değerli arkadaşlar, ben, bugün, burada, gerek Sinop'ta gerek Samsun'da; ama, temel olarak, bakın, bu krokide de görüleceği üzere, Şile'den Ardeşen'e kadar, bütün Karadeniz sahillerine vuran bu zehirli varillerle ilgili, hükümetin, artık, bu utancı, bu ayıbı ortadan kaldıracağını, Sevgili Bakanımızdan burada duyarsam, çok memnun olacağım bir Karadeniz çocuğu olarak.

Bakın, Sinop'un Soğuksu Köyünde ve Alaçam'da, depolanmış vaziyette toplam 350 varil var. Civar köylüler de, muhtarlar müştereken verdikleri dilekçelerle, bu varillerden duydukları çevresel ve psikolojik rahatsızlığı dile getiren çok sayıda başvuru yaptılar, Cumhurbaşkanlığından Meclis Başkanlığına kadar; ama, bu sorun, maalesef, çözülemedi.

Bu vesileyle, buradan, hükümeti tekrar uyarmak istiyorum. Rica ediyorum, gelin, Sinop'u, Alaçam'ı ve bütün Karadeniz sahillerini bu ayıptan kurtaralım. Türkiye, aciz bir ülke değildir. Türkiye, İtalya'nın pisliğini coğrafyasında barındıracak kadar aciz bir ülke olmamalıdır.

Bakın, işte, bu trafiğin, zehirli toksik atık pazarlığına kurban edilen Türkiye'nin krokisi. Variller İtalya'dan çıkıyor, Boğazlardan Romanya'ya... Niye Romanya'ya? Romanya'da bir paravan şirket var. Bu şirket, ben, bunları imha ederim diye İtalya'dan alıyor; ama, imha kapasitesi, kabiliyeti yok; gecenin bir yarısında, getirip, bizim Sinop açıklarına atıveriyor. Buna, ülke olarak müdahale etmemiz lazım.

Özetle, bu konuyu, kanunla da ilgili olduğu için, tekrar, hem Yüce Meclisin bilgisine hem hükümetimizin dikkatine sunuyorum ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Karadeniz Bölgesinin bir çocuğu olarak ve o bölgede yaşayan insanların içinde yaşadığı psikolojik durumu da bilen biri olarak, bu konuda hükümeti daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısı, demin de söylediğim gibi, bizim de elbette destek verdiğimiz, ama eksik bulduğumuz bir tasarıdır. Deniz çevresinin petrol ve zararlı maddelerle kirlenmesinde acil durumlara müdahale ve zararların tazminini dizayn eden bir yasa tasarısı. Burada, bu kirliliği iki kategoride düşünmemiz ve ele almamız lazım. Bu kirliliğin, bir Türkiye dışı etmenleri, boyutu var; bir de, Türkiye içi etmenleri ve boyutu var. Bir kere, Türkiye içi etmenlerini ve boyutunu yasayla falan çözmemiz mümkün değildir. Türkiye'de yaşayan yetmiş milyon insanımızda bir çevre duyarlılığı ve bir çevre bilinci oluşturmak zorundayız. İnsanların şuuruna, bu çevre duyarlılığını, buradan onbin tane yasa çıkarsanız da koyamazsınız. Bu bir eğitim sürecidir. Buradan, benden önceki hatipler de söyledi; Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okullarda, haftada iki saatlik çevre dersleriyle falan bu işler olmaz. Burada, iktidara ve muhalefete, çok büyük ve önemli görevler düşmektedir. Hani bir söz vardır "ormanı bekçi değil, sevgi korur" diye; çok doğru... Yani, bu, artık, orman meselesini aştı, bir çevre sorunudur. Deniziyle, karasıyla, nehriyle, gölüyle, dağıyla, yaylasıyla, ovasıyla bir ciddî sorun vardır; dünyanın sorunudur, Türkiye'nin de sorunudur.

Gelişmiş Batı ülkeleri bu meseleyi aşmışlar. Her biriniz, çeşitli vesilelerle Avrupa'ya gitmişsinizdir; orada gördüğünüz çevre duyarlılığına ve gördüğümüz çevre şartlarına imrenmemek mümkün değildir. Bizlerin Türk Milleti olarak, bana göre, onlardan eksiğimiz yok, fazlamız var; bizler, daha duygusal bir milletiz, daha duyarlı bir milletiz aslında. Parlamentomuz, bu konuda öncülük yapabilir; milletvekillerimiz, hükümet öncülük yapabilir. Bu konuya böyle bakmamız lazım.

Türkiye dışı etmenler... Tabiî, bu, bizim esas görüştüğümüz yasa da daha çok bu Türkiye dışı etmenlerle ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, konuşan Akdeniz Bölgesi milletvekilleri dahil, bu kürsüde Karadenizden söz ettiler; doğrudur. Burada, niye bu arkadaşlarımız Karadenizden bahsetmektedir; Karadeniz, bir kapalı deniz gibi düşünülmekle beraber, Boğazlar, Marmara Denizi ve Ege Denizi aracılığıyla Akdenizle bileşiktir aslında. Şimdi, Karadeniz, Türkiye balık üretiminin yüzde 70'ini karşılayan bir sahadır ve eskiden, mesela, Sinop'ta, sahilden, kenardan, oltayla millet lüfer, kefal tutarken, şimdi, dev balıkçı motorları, Karadeniz'in ortasında dönüp dönüp balık arıyor.

Şunu söyleyeme çalışıyorum değerli arkadaşlar: İşin Boğazlardaki tehlike yanı, petrol taşımacılığında kazalar ve sair, bunlar bir yana; bu dış etmenler dediğimiz, Avrupa'daki akarsulardan gelen sanayi atıkları, petrol taşımacılığı ve diğer etmenler, Karadeniz'de ciddî bir balık sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır insanları. Yani, bugün, artık, Karadeniz'de eskisi kadar balık yok, her gün azalıyor. Sakarya'daki balık halinde, böyle giderse, Ankaralılar, on yıl sonra, çiftlik balıklarından başka balık bulamayacak. Bu, bir boyutu.

Şimdi, bu yasaya, sivil toplum örgütlerini ve özellikle çevre örgütlerini, mutlaka, bir yere koymamız lazım. Yani, devletin sahil güvenlik botuyla falan bu iş olmaz. Bu denizlerimizi asıl koruyacak olan, çevre örgütleridir. Hükümetin, ilgili bakanlığın, ilgili müsteşarlığın, çevre örgütleriyle, bu konuda, çok ciddî bir işbirliği çok gereklidir, kaçınılmazdır. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Çevre örgütleri, burada, hem yaptırım bakımından hem o çevre duyarlılığını, bilincini oluşturmak bakımından hem de denizi kirletenlere karşı toplumsal bir tepki dinamiği yaratmak bakımından, hükümetten daha aktif rol oynayabilirler. Böyle düşünüyoruz. Bu yönüyle, bu konuda -yasada istediğimiz, beklediğimiz oranda olmasa bile, her şey yasayla olmaz- Bakanlığımızın, çevre örgütleriyle çok sıkı bir işbirliğine gideceğini umuyorum; âcizane de tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin Karadeniz'le birlikte Ege, Akdeniz ve Marmara... Hatta, Van Gölünü bile bu kapsamda düşünmek mümkündür. Bu sorunun mutlaka ve mutlaka çözülmesi gerekir. Grubumuzun sözcülerinin açıkladığı gibi, burada işin önlem boyutu gözden kaçmış ya da gözardı edilmiştir; ancak, çıkarılacak yönetmeliklerle ve sair önlemlerle ilgili de tedbirler alınabilir.

Şunu da söylemek istiyorum: Önümüzdeki yıllarda, göreceksiniz, bu yasaya ek maddeler eklemek ihtiyacı doğacaktır. Kanun yapma tekniği bakımından biraz daha hassas olunabilse, biraz daha geniş ufuklu düşünülebilseydi de, belki, ileride tekrar bu yasaya ek maddeler getirmeyi ortadan kaldıracak hususlar da olmazdı; ama, öyle böyle, bu şekle gelmiş. Kulpsuz bir fincan diye nitelediğim bu yasayı, eksik yanlarıyla beraber destekliyoruz; olumlu oy vereceğiz.

Tekrar, Sinop, Alaçam başta olmak üzere, bu zehirli varillerle ilgili hükümetimizden bir cevap, bir müjde beklemekteyiz. Şu anda özellikle Sinop'ta, Samsun-Alaçam'da insanlar bu konuda televizyon ekranına kilitlenmiş durumda. Sayın Bakanım, umuyorum ki, buradan onlara güzel bir haber de verecektir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.

Buyurun Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sinop Milletvekili değerli arkadaşımızın Samsun ve Sinop'taki tehlikeli atık taşıyan varillerle alakalı olarak biraz önceki ifadelerine ben de katılıyorum; şöyle katılıyorum: Bakan olduktan çok kısa bir süre içerisinde, İtalyan Çevre Bakanı, sadece bu varilleri görüşmek için Ankara'ya özel uçağıyla geldi, bir çalışma ziyaretinde bulundu, heyetler karşılıklı olarak oturdu, bu meseleyi görüştü. Kendileri, bize, bu konuda -bizim Bakanlıktaki tutanaklarımızda da vardır, Dışişlerinin tutanaklarında da bunlar vardır- son derece olumlu bir tavır içerisinde olduklarını, meseleye, çözüme yakın olduklarını, durduklarını ifade ettiler. Biz, arkasını bırakmadık. Daha sonra, İtalya'nın Montecatini Şehrindeki bir toplantıda Sayın İtalyan Çevre Bakanıyla bir kez daha bir araya geldik. Arkasından, Küba'daki, Havana'daki bir uluslararası toplântıda İtalyan Büyükelçiliğiyle bir kez daha bir araya geldik; Sicilya'daki, Katanya'daki yapılan bir uluslararası toplântıda bir kez daha bir araya geldik. Bunların her birisinde, İtalyan Bakana ve İtalyan heyetine bu atıkların taraflarınca alınmasını ve İtalya'da götürülüp bertaraf edilmesini istediğimizi, Türkiye'de Çevre ve Orman Bakanlığı olarak ve Türkiye kamuoyunun bu beklenti içerisinde olduğunu ifade ettik. Onlar, bize, bu varillerin bir kısmının İtalyan menşeli olmadığını ve bütün varillerin bölgede kuracakları veyahut da kurulmasında bize yardımcı olacakları bir bertaraf tesisinde bertaraf etmeye, bize finansman ve teknik noktada yardımcı olacaklarını ifade ettiler; ancak, bu, uluslararası atık ticaretinde ve atık mafyasının Türkiye topraklarını ve Türkiye denizlerini bir bertaraf yeri olarak görmesinin önünü açacağı için, bunlara biz olumlu cevap vermedik ve kendilerine bu atıkları behemehal almalarını, defalarca, ısrarla ifade ettik; ancak, biraz önce kürsüden de ifade ettiğim gibi, Ulla gemisiyle alakalı Cenevre'de yapılan toplantıda Türkiye önemli bir kazanım elde etmiştir; önemli bir yolu açmışızdır. Açılan yol şudur: Nasıl Ulla gemisinin, İskenderun Körfezinden, içerisindeki atığı, atığın sahibi olan şirket çıkarıp atığın menşei olan ülkeye götürecekse, aynı sürecin, çok rahatlıkla, bundan sonra, onsekiz yıldır Sinop'ta ve Samsun'da karada depolanmış olan bu varillerle alakalı işleyeceğini çok rahatlıkla ifade edeyim. Burada, sadece Türkiye'nin imkânlarını, sadece Türkiye'nin Çevre ve Orman Bakanlığının ve Dışişleri Bakanlığının imkânlarını değil, Avrupa Birliğinin ilgili kurumlarının duyarlılığını da arkamıza alarak bu meseleyi çözmek için sonuna kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi... Samsun'dan ve Sinop'tan ve Türkiye'nin dört bir tarafından bizi dinleyen, izleyen değerli çevre dostlarına, halkımıza, Engin Beyin vasıtasıyla -vesile oldukları için kendilerine de- teşekkür ediyorum, bu duyarlılıklarına teşekkür ediyorum ve bu duyarlılıktır ki, inanıyorum, Türkiye'nin bu sorunlarını çözmesinde önünü fevkalade açacak ve işimizi kolaylaştıracak.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Açıklamalarınız için teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Şahsı adına, madde üzerinde, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 inci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay, Karadeniz'deki 3 000 varille, İtalya'dan Romanya'ya giderken Türkiye'yi kirletenlerle ilgili sorunu gündeme getirdi; Sayın Bakan da bu konuda gerekli açıklamayı yaptı. Kendisine teşekkür ediyoruz; ama, bu sorunun bir an önce çözülmesini diliyoruz. 1988 yılından bugüne kadar geçen onyedi yıl içerisinde, biz de gemilerimizle Türkiye'nin atıklarını toplasak Roma'nın yakınına döksek, halimiz nice olur?! Yani, Türkiye'yi ne Avrupa Birliğine kabul etme noktasında ne de dünyada çevre düşmanı diye ilan etmedikleri kalır diye düşünüyorum. Buna karşı gerekli önlemleri alacağınızı da ifade ettiniz; çünkü, o varillerin yaklaşık olarak 2 600 adedi denizin dibindedir; nerede, ne zaman çıkacağı da belli olmamaktadır.

Kastamonu'nun kıyısı olan -deniz kıyısında- Çatalzeytin, İnebolu, Abana, Cide, Kurucaşile'ye kadar uzanan bölgede de bu variller çıkmıştır; ama, çıkan variller Sinop'un Soğuksuyunda depoda saklanmaktadır. Türkiye, İtalya'nın çöplüğü değildir; çöplerini bir an önce almaları konusunda gerekeni yapacağını hükümetten bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu, dış etken. Peki, bizim kendi kendimize Türkiye'de çevre konusunda yaptığımız yok mu; yani, biz, denizi kirletmiyor muyuz?! Biz, sahil ilçelerimizde, Karadeniz'de, örneğin, Rize'den İstanbul'a kadar geçen, İstanbul'dan Ege'ye kadar, Akdeniz'e kadar olan bütün ilçelerimizde, Çevre Bakanlığı olarak, yerel yönetimlere gerekli desteği vermeyerek, insan atıklarının denize dökülmesini... Gerekli arıtma tesislerini acaba yapıyor muyuz?! Yani, biz, kendi kendimize görevimizi yapıyor muyuz?! Bununla ilgili çalışmalar yapılıyor mu?

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yapılıyor...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Neresinde yapılıyor?!

BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yapılıyor, yapılıyor...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Nerede yapılıyor, ben sana söyleyeyim. Bekle...

Kastamonu'nun Çatalzeytininde, Kastamonu'nun İnebolusunda, Kastamonu'nun Doğanyurdunda, Kastamonu'nun Cidesinde ve Abanasında hiçbir arıtma tesisi yok. Belediyelerin...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Edirne milletvekiline sorabilirsin.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Dinle bir dakika Sayın Milletvekili! Antalya'da...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Daha yeni yapılıyor.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Niye laf atıyorsun?! Gel... Senin ağzın yok mu?! Burada konuşsana sen! Sen de çık konuş!

BAŞKAN - Sayın hatibe müdahale etmeyelim. Lütfen...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sen de çık konuş!

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Genel Kurula hitap edelim.

Buyurun efendim.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Senin ağzın yok mu yanında?!

Değerli milletvekilleri, AK Partili arkadaşlarımız laf atmaktan başka çare yok... İnsanı çevreyle öldürme noktasına getiriyorsunuz.

HASAN ANĞI (Konya) - Kim getiriyor?! Kim getiriyor?!

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bakın... Bakın, öyle bir noktaya getirdiniz ki, çevrenin insanlara olan zararını, sadece İtalya'dan para kazanmak için korsanların Türkiye'ye attıkları varillere noktayı getirmeye çalışıyorsunuz.

HASAN ANĞI (Konya) - Siz getiriyorsunuz.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bize gelince, iğneyi de kendimize batıralım, çuvaldızı da başkasına batıralım. Başkalarıyla ilgili gerekli önlemleri alalım da, kendimizle ilgili önemleri de alalım.

Sigara içen arkadaşlarımız, elimizde buruşturduğumuz bir kâğıdı biz nereye atıyoruz; bir kendimizi sorgulayalım bakalım. Elimizdeki sigara izmaritini caddeye mi atıyoruz, yoksa, bir noktayı bulup da, bir kül tablası arayıp da oraya mı saklıyoruz?! Kendimizden bir başlayalım. Çevre duyarlılığını önce kendimizden bir sorgulayalım diye düşünüyorum.

Bakın, yerel yönetimlerle ilgili ekonomik sıkıntılar var. Bütün belediyeler borç batağı içerisinde, İller Bankasından gerekli kaynağı alamamaktalar. Bununla ilgili Çevre Fonundan gerekli kaynakları ayırarak ve gerekli destekleri vererek çöp sorununu çözmemiz lazım. 1 kilometre ötede, 500 metre ötede bütün çöp dağları oluşmaktadır. Nerede çevre duyarlılığı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Peki.

Bununla ilgili duyarlılığımızı göstermemiz lazım, gerekli kaynağı aktarmamız lazım.

HASAN ANĞI (Konya) - Yasayı çıkaralım da...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Peki, bakın, Türkiye'de sadece sorun olarak çevre mi var değerli arkadaşlar? Bakın, Türkiye'de insanlar ölüyor. Tekeli özelleştirdik. Tekelin alkollü işini özelleştirdikten sonra... Bakın, alkolünden dolayı... Ben kullanmıyorum, herkese de kullanmamayı tavsiye ediyorum; ama, değerli arkadaşlar, insanlar rakıdan ölüyor; hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Tekelin alkollü içkilerinin özelleştirilmesiyle daha çok para kazanacağım diye insan sarraflarının, sarrafların insanları öldürmesine... Bu sorumluluk İtalya'nın mı, Türkiye'nin mi, hükümetin mi; kim bu sorumlu; yoksa ben miyim; sade, alkol kullanan vatandaş mı? Parayı kazanmak için, daha çok para kazanmak için... Bunları kim denetleyecek? Her akşam insan ölüyor, her akşam insan ölüyor sakallı beyefendi. Bir düşün bakalım; yani, vicdanın sızlamıyor mu o insanlar ölürken?

(Mikrofon otomatik cihaz  tarafından kapatıldı)

HASAN ANĞI (Konya) - Şu yasa bu çevreyi korumayacak mı?!

BAŞKAN - Sayın Yıldırım...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dokunduğu zaman patlıyorsunuz. Mart karı yağıyor AKP'ye, mart karı.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN ANĞI (Konya) - CHP'ye çoktan yağdı.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür ediyorum.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Zararların Tazmini

Zarardan dolayı sorumluluk

MADDE 6. - Bu Kanun kapsamına giren gemi ve kıyı tesislerinin sorumlu tarafları, uygulama alanlarında gemi ve kıyı tesislerinden kaynaklanan olay sonucu ortaya çıkan kirlenmenin veya kirlenme tehlikesinin neden olduğu; temizleme masraflarını, koruyucu önlemlere ilişkin masrafları, canlı kaynaklar ve deniz yaşamına verilen zararları, bozulan çevrenin yeniden oluşturulması, toplânan atıkların taşınması ve bertarafı için yapılacak masrafları, geçim için kullanılan doğal ve canlı kaynaklarda meydana gelen zararları, özel mallardaki zararları, şahısların yaralanması ve ölümünden kaynaklanan zararları, gelir kayıplarını, gelir ve kazanç kapasitelerine verilen zararları ve diğer kamu zararlarını tazmin etmekle müteselsilen sorumludur.

Garantörün sorumluluğu, diğer sorumlu tarafların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Garantörün tazmin etmediği zararlar diğer sorumlu taraflarca tazmin edilir.

İki veya daha fazla geminin karışmasıyla meydana gelen bir olayda ortaya çıkan zarardan tüm gemilerin sorumlu tarafları  müştereken ve müteselsilen sorumludur.

Olay sonucu  ortaya çıkan zararı ödeyenlerin zarara neden olanlara rücû hakkı saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1989 yılında Alaska sahillerinde karaya oturan Exxon Valdez isimli tankerden yayılan petrolün küçük bir bölümünün temizlenebilmesi için 3 milyar dolar harcanmıştı. Bu kazadan sonra, Amerika Birleşik Devletleri "OPA 90" olarak adlandırdığı kuralları tek taraflı olarak uygulamaya koydu ve tek cidarlı tankerlerin kıyılarına 200 milden fazla yaklaşmasını yasakladı. Exxon, çıkarılan petrol kirliliği yasasıyla 10 yıllık periyotta 900 000 000 dolar cezaya çarptırıldı.

Yine, 1999 yılı sonunda İngiltere sahillerinde ikiye bölünerek batan petrol tankeri Erika'dan 10 000 ton petrol 400 kilometrelik sahile yayıldı. Bu kazadan sonra harekete geçen Avrupa Birliği, kendi karasuları için yeni kısıtlamalar gündeme getirdi. Gemiler için karaliste oluşturulup, 15 yaşından büyük ve 2 kez teknik kusurlu bulunan gemilerin bir daha Avrupa Birliği limanlarına alınmaması kararlaştırıldı. Avrupa Birliğinin "Erika Kararları" olarak bilinen bu kararlar içerisinde, malî sorumluluk ve petrolden kaynaklanan kirliliğin tazmini de yer aldı.

15 Kasım 1979 tarihinde, Romen bandıralı Independenta adlı petrol tankeri, Yunan bandıralı bir kuru yük gemisiyle İstanbul Boğazında çarpıştı; 43 denizci öldü. Kadıköy'de, binlerce evin, apartmanın camlarının kırıldığını biliyoruz. 95 000 ton hampetrol denize aktı. Denize akan petrol günlerce yandı; hâlâ hesaplânamayan miktarda çevre kirliliğine sebep oldu.

14 Kasım 1991 tarihinde meydana gelen çarpışma sonucu, 22 000 koyun boğazın sularına gömüldü.

13 Mart 1994 tarihinde, Güney Kıbrıs bandıralı Nasia isimli tanker, yine Güney Kıbrıs bandıralı başka bir tankerle boğazda çarpıştı; 30 denizci öldü, 13 500 ton hampetrol Boğazın sularına karıştı; çıkan yangın günlerce sürdü.

Son olarak, İskenderun Limanında dört yıldan beri demirli olarak bekleyen Ulla adlı gemi, 6 Eylül 2004 tarihinde göz göre göre battı ve çevre kirliliğine neden oldu.

Bugün tartıştığımız tasarı, bu tür kazalar sonrası acil müdahale önlemlerini ve oluşabilecek zararların tazminini düzenliyor; bizden önceki iktidarların, bu kazalara rağmen gerçekleştiremediği düzenlemeleri içeriyor. Dolayısıyla, AK Partinin, Türkiye'nin diğer sorunlarında olduğu gibi, petrolden kaynaklanacak çevre sorunlarına karşı da ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koyuyor.

Muhalefet partisine mensup arkadaşlarım, öncelikle, kazaların önlenmesi, kaza olmadan, kirlilik olmadan tedbir alınması gerektiğini söyleyerek tasarıya muhalefet şerhi koyuyorlar. 5 inci maddeyi buradan tekrar okuyarak zaman kaybetmek istemiyorum; tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım, karşı oy yazısının dördüncü paragrafında tasarının kirliliğin önlenmesine dönük bir tasarı olmadığı eleştirisini getirirken, hemen birkaç cümle aşağıda, beşinci paragrafta, mevcut yasalarla çevre kirliliğinin önlenebileceğini de ifade ediyorlar aslında. Kendilerinin de söylediği gibi, kirliliğin önlenmesine yönelik caydırıcı hükümler mevcut yasalarda yeterince vardır. İhtiyacımız olan şey, kaza sonrasında acil müdahale ve meydana gelen zararın tazmininin bir yasayla düzenlenmesidir. Bu tasarı da, tam olarak, arzuladığımız bu hususu yerine getirmektedir.

Tasarıya muhalefet eden arkadaşlarımızın bir başka gerekçesi de, tasarının çevreci kaygılarla değil, ticarî kaygılarla hazırlandığı yönündedir.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Biz muhalefet etmiyoruz beyefendi; yetersiz buluyoruz.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Tabiî, müzmin muhalefet olmaktan kaynaklanan bu bakış açısı, kirliliğin önlenmesinin ne kadar pahalı bir iş olduğunu gözden kaçırıyor.

Çevre hukukunun en temel prensiplerinden bir tanesi "kirleten öder" prensibidir; ancak, bu prensip "parasını -neyse- verip kirletebilirim" anlamına da elbette ki gelmemektedir. Kirlilik olmaması için, bütün tedbirleri alacaksınız. Yine de, bir şekilde kirlilik oluşmuşsa, neden olan, temizleme masraflarını da ve sair masrafları da ödeyecek. Bu tasarı, sadece cezayla yetinmiyor. Cumhuriyet Halk Partisinin mantığından gidersek, 100 000 YTL ceza yazalım, gemi veya kıyı tesisi çevremize istediğini yapsın noktasına varırsınız; ama, bu tasarının mantığı, 100 000 YTL'nin yanında, milyar dolarla ifade edilebilecek koruma, kurtarma, temizleme ve yeniden oluşturma rakamlarını da içeriyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; deniz kazalarında meydana gelen kirliliğin temizlenebilmesi için çok büyük kaynaklar gerekmektedir ve bu kaynakların, kirliliği üretenler tarafından karşılanması da gayet tabiîdir ve adil bir davranıştır.

Sanayileşme ve çevre koruma iki zıt kavram gibi algılanıyor, bütün dünya bu iki kavramı birleştirmeye çalışıyor, uzlaştırmaya çalışıyor. Öyle ya, temiz havaya da ihtiyaç var, çimentoya da ihtiyaç var; enerjiye de ihtiyaç var, suya da ihtiyaç var. Gün geçtikçe anlaşılıyor ki, sanayileşmenin çevre kirliliğine üstün tutulması tercihi, yanlış bir tercihtir ve sadece ulusların değil, dünyanın ve uzayın da geleceğini tehdit etmektedir.

Geciken sanayileşmemiz sayesinde, çevremiz göreceli olarak temiz kalmıştır. Bu temiz çevreyi sürdürmek, yasa koyucu olarak en başta bizim görevimizdir.

Ne kadar tedbir alırsanız alın, kaza bir şekilde meydana geliyor. Denizlerde gemiler olduğu ve bu gemilerle petrol ve diğer tehlikeli yükler taşındığı sürece kazalar da olacaktır. Kaza olmadan önce her türlü tedbirin alınması, kaza oluştuktan sonra da acil müdahale edilmesi için gereğinin yapılması şarttır. Organizasyonunuzu öyle yapacaksınız ki, kirliliği bertaraf edebilesiniz. Bu tasarı, bu organizasyonu nasıl yapacağımızı tarif ediyor. Acil müdahale birimlerinin kurulması, acil müdahale plânlarının yapılması ve konuyla ilgili yetki ve görevli kurum ve kuruluşların kimler olduğu, tasarıyla açıkça ortaya konuyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zarara sebep olanlara tazmin yükümlülüğü getirilmesi, bu tasarının ikinci bir boyutudur. Burada belirtmek isterim ki, hiçbir maddî tazminat, çevreye verilen zararı karşılayamaz, kaybettiğimiz doğal güzellikleri geri getiremez; ancak, yine de, temizleme, kurtarma ya da yenileme çalışmalarında kullanılacak kaynağın da zarar verenden tazmin edilmesi elbette gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kacır, 2 dakikalık eksüre vereceğim. Bu süre içerisinde tamamlamanızı istirham ediyorum.

Buyurun.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Takdir edersiniz ki, deniz kazalarından kaynaklanan çevre kirliliğinin maddî zararı da büyük olacaktır. Gemi veya kıyı tesislerinin, kendi başlarına böyle büyük zararları karşılamaları mümkün olamayacağı düşünülerek, uygun sigorta sistemleriyle ancak garanti sağlanabilir. Uygulama alanına giren gemilerde uluslararası kabul gören malî sorumluluk belgelerinden birinin bulunması ve bu belgenin yetkili Türk makamlarına bildirilmesi, kıyı tesislerinin ise malî sorumluluk sigortası yaptırması, bu kanunla zorunlu hale getirilmektedir. Ayrıca, kirlenme ve zararın tespiti, olaya müdahale, kirliliğe sebep olan atıkların taşınması, depolanması, bertarafı ve acil durum yönetimi gibi konular tasarıda yer almaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyanın gözbebeği İstanbul Boğazından, yılda ortalama 50 000 gemi geçiş yapmaktadır. Bu rakamın, Montrö Sözleşmesinin imzalandığı 1938 yılından bu yana 12 kat arttığı gözlenmektedir. Sözleşmeden bugüne kadar, İstanbul Boğazından gemilerle taşınan yük miktarı 20 kat, gemilerin büyüklüğü 40 kat artmıştır; 5 000 tonluk tankerlerin yerine, 300 metre uzunluğunda 200 000 tonluk tankerler yer almıştır. Halen İstanbul Boğazından günde ortalama 150 gemi geçiş yapmakta ve bunların 15 kadarını tehlikeli yük taşıyan gemiler oluşturmaktadır. İstanbul Boğazında 2002 ve 2003 yıllarında 13; 2004 yılında 26 kaza meydana gelmiştir. Tehlikenin büyüklüğü ortadadır. Uluslararası sözleşmeyle rejimi belirlenen Boğazlardan gemi geçişini yasaklayamayacağımıza ve hangi koruyucu önlemi alırsak alalım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kacır, son cümlelerinizi alabilir miyim lütfen.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum efendim, fazla uzatmayacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜNAL KACIR (Devamla) - ...kazaları tamamen ortadan kaldıramayacağımıza göre, böyle bir kanuna olan ihtiyaç ortadadır. Diğer taraftan, Marmara Denizinde, özellikle Kocaeli bölgesinde petrol ve türevlerini işleyen ve işlenmiş ya da ham ürünlerin nakliyesini yapan kıyı tesislerimiz mevcuttur. 19 Ağustos depreminde TÜPRAŞ'ta çıkan yangının deniz çevresinde kirliliğe neden olduğu da malumunuzdur. Bütün bunlar düşünüldüğünde, ne kadar doğru ve hayırlı bir iş yaptığımız ortadadır. Bu doğru, gerekli ve hayırlı işe verdiğiniz destekten dolayı tüm Heyetinize teşekkür ederken, Sayın Yıldırım'ın son söylediği, kürsüden ayrılırken son söylediği cümleye bir açıklık, ben de bir cümleyle karşılık vermek istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin...

BAŞKAN - Sayın Kacır...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir cümle...

BAŞKAN - Sayın Kacır, herhangi bir sataşma olmasın lütfen.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Elbette sataşma yok, elbette olmayacak.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisinin büyük kongresi yapılırken izlediğimde, Sayın Yıldırım, televizyonda basın mensuplarına şöyle bir şey söylüyordu...

BAŞKAN - Sayın Kacır...

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Yahu, sana ne?!.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Kaşınma, kaşınma!..

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, müsaade buyurun, bir şey yok.

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kacır... Sayın Kacır, lütfen, teşekkür ediniz efendim, lütfen...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, bitiriyorum cümlemi.

BAŞKAN - Sayın Kacır, konuyla bir ilgisi yok efendim, lütfen...

ATİLA EMEK (Antalya) - Cumhuriyet Halk Partisinin büyük kongresi size mi düştü?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ama, müsaade buyurun...

BAŞKAN - Konuyla bir ilgisi yok efendim. Lütfen...

ATİLA EMEK (Antalya) - Hayır, büyük kongreyi değerlendirme işi size mi düştü?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim cümlemi bitirirsem anlaşılacak ilişki...

ATİLA EMEK (Antalya) - Olur mu efendim, ne alakası var?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Müsaade buyurun, cümlemi bitireyim...

ATİLA EMEK (Antalya) - Ne alakası var?..

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bu kürsü özgür kürsüyse, ben de cümlemi bitireceğim; yani bunun şeyi yok.

ATİLA EMEK (Antalya) - Özgür de, dediğin gibi her yere saldırma kürsüsü değil o.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Hayır efendim, hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yok böyle bir şey...

BAŞKAN - Sayın Kacır... Sayın Kacır...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sataşma olursa, ben karşılığına razıyım Sayın Başkanım; sataşma yapmayacağım.

ATİLA EMEK (Antalya) - Büyük kongreyi değerlendirmek sizin işiniz değil; konuşmanı yaptın, bitir.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Kongreyi değerlendirmeyeceğim efendim, sayın arkadaşımın bir sözünü söyleyeceğim.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Söyle, söyle!..

ÜNAL KACIR (Devamla) - Söyleyeceğim.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Söyle, söyle, dinliyorum, Türkiye de dinlesin.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Söylüyorum, bitiriyorum Sayın Başkanım.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Renklensin böyle...

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen efendim, lütfen...

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Yıldırım dedi ki, Sayın Yıldırım diyordu ki: "Tuz koktu."

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Böyle bir şey demedim.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Basın mensuplarına...

BAŞKAN - Sayın Kacır, tamam.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Demedim.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen cevap vermeyin.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ben dinledim.

BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen, teşekkür eder misiniz efendim; istirham edeyim, lütfen.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Yıldırım, mart karı, işte o kokan tuzun üzerine yağacaktır.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - AKP'ye yağıyor, AKP'ye!

ÜNAL KACIR (Devamla) - Kokan tuzun üzerine mart karı yağacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kacır.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Sorumluluğun sınırı

MADDE 7. - Gemi başına sorumlu taraf yükümlülüğünün toplamı ve sorumlu tarafa yüklenecek azamî tazminat miktarı konusunda Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Malî sorumluluk garantileri

MADDE 8. - Uygulama alanlarına girmek isteyen petrol ve/veya diğer zararlı maddeleri taşıyan gemiler, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca kendilerinden istenen malî sorumluluk belgelerine sahip olmak, bunları ilgili makamlara bildirmek ve talep edildiğinde göstermek zorundadırlar.

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde öngörülen malî sorumluluk garantilerine sahip olmadıkları belirlenen bu Kanun kapsamındaki yabancı bayraklı gemilerin, can kurtarma hizmetlerinden kaynaklanacak mücbir sebepler dışında, Türk iç sularına veya iç sular dışındaki bir demir yeri veya liman tesislerine uğramak amacıyla Türk karasularına ve iç sularına girmesine izin verilmez; girmiş olan gemiler derhal buralardan çıkartılır veya şartları sağlaması için en fazla otuz gün süre verilir. Bu süre sonunda şartları sağlamadığı tespit edilen gemiler derhal karasuları dışına çıkartılır. Şartlara uymayan bu Kanun kapsamındaki Türk bayraklı gemiler ise şartları sağlayıncaya kadar bağlanarak seferden yasaklanır. Bu durumdaki gemilerin yükü, gemi veya yük sahibince şartlara uygun başka bir gemiye nakledilir ve mevzuat uyarınca bertaraf edilmesi gereken yüklerin uygun bir şekilde bertarafı sağlanır.

Kıyı tesisleri, bu Kanun kapsamındaki zararlara karşı malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Sigorta yaptırma zorunluluğuna uymayan kıyı tesislerinin faaliyetine izin verilmez.

Yukarıdaki fıkrada öngörülen zorunlu malî sorumluluk sigortasının, Hazine Müsteşarlığınca belirlenen sigorta şirketleri tarafından ya da bu şirketlerin kendi aralarında kuracakları bir havuz tarafından yapılması zorunludur.

Bakanlık, Hazine Müsteşarlığının uygun görüşünü almak kaydıyla, kıyı tesislerinin malî sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğunu, bu sigortaya ilişkin genel şartlar ile tarife ve talimatların yürürlüğe girmesinden itibaren en çok bir yıl ertelemeye yetkilidir.

Kıyı tesisleri tarafından yaptırılacak malî sorumluluk sigortasına ilişkin sigorta genel şartları Hazine Müsteşarlığınca onaylanır. Malî sorumluluk sigortası tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan tarafından tespit edilir. Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan tarifeyi serbest bırakmaya yetkilidir.

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi yoktur.

Sayın Kepenek'in soru sorma talebi vardır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN- 20 kişi var mı efendim?

HALUK KOÇ (Samsun)- Var efendim.

BAŞKAN- Haluk Koç, Mevlüt Coşkuner, Nuri Çilingir, Mustafa Gazalcı, Halil Tiryaki, Engin Altay, Algan Hacaloğlu, Mehmet Yıldırım, Ramazan Kerim Özkan, Ahmet Küçük, Ali Topuz, Vedat Yücesan, Salih Gün, Osman Kaptan?..

HALUK KOÇ (Samsun)- Tamam efendim.

BAŞKAN - Sayın Koç, tespit, tutanaklara geçeceği için, tutanaklarda... İsimleri, arkadaşlarımız, hızlı hızlı konuşmaktan yazamamışlar; şu anda...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben size söyleyeyim de Sayın Başkan, kolaylık olsun.

Haluk Koç...

BAŞKAN - Bir dakika... Siz oturursanız, ben şey yapayım.

Şevket Arz...

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, biraz evvel tutanaklara geçti zaten.

BAŞKAN - Bir dakika efendim; oturur musunuz...

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ama, söylerken tutanaklara geçti biraz önce.

BAŞKAN - Efendim, geçiyor; lütfen buyurun. Biz, görevimizi yapıyoruz; lütfen, siz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Başkanım, bekleyelim isterseniz...

BAŞKAN - Salih Gün, Vedat Yücesan, Ali Topuz, Haluk Koç, Mevlüt Coşkuner, Mustafa Gazalcı, Yılmaz Kaya, Mehmet Boztaş, Engin Altay, Halil Tiryaki, Yakup Kepenek, Algan Hacaloğlu, Canan Arıtman, Mehmet Yıldırım, Feridun Fikret Baloğlu, Osman Kaptan, Ramazan Kerim Özkan, Ahmet Küçük...

HALUK KOÇ (Samsun) - Tamam, 20 kişi oldu Başkan.

BAŞKAN - Atila Emek... Tamam.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, elektronik oylama cihazıyla, toplantı yetersayısının olup olmadığını tespit etmek için yoklama yapacağım.

Bu 20 milletvekili arkadaşımız lütfen oylamaya girmesinler.

3 dakikalık süre veriyorum, yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.27


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.48

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - 718 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesinin oylamasından önce talep üzerine yapılan yoklama sonucunda toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden yoklama yapacağım ve toplantı yetersayısını arayacağım.

Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula göndermiş olan arkadaşlarımı okuyup, burada olup olmadıklarını tespit edeceğim:

Sinan Özkan?.. Burada.

Zekai Özcan?.. Burada.

Mustafa Elitaş?.. Burada.

Mehmet Çiçek?.. Burada.

Mustafa Nuri Akbulut?.. Burada.

Remziye Öztoprak?.. Burada.

Mehmet Ali Suçin?.. Burada.

Faruk Özak?.. Burada.

Mehmet Çerçi?.. Burada.

Halil Aydoğan?.. Burada.

Mehmet Sarı?.. Burada.

Mehmet Kurt?.. Burada.

Osman Pepe?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Hüseyin Çelik?.. Burada.

Cemal Kaya?.. Burada.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, pusula veren arkadaşlardan daha önce sisteme giremeyip de sonra sisteme giren herhangi bir arkadaşımız var mı efendim?

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkanım, ben emin değilim; daha önceden girmeye çalışmıştım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Nuri Akbulut "daha önceden girmeye çalışmıştım" demişti. Nuri Akbulut Bey burada, onu çıkardım; ama, onun haricinde de toplantı yetersayısı vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Nuri Akbulut Bey de katılmadı gözüküyor; onun oyu da geçerli.

Toplantı yetersayısı vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Kepenek, oylama sırasında -yoklama için- karışıklık olduğu için size söz veremedim. 9 uncu madde sırasında, size, soru için fırsat vereceğim, bu madde görüşüldükten sonra.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Malî sorumluluk garantilerinin bildirimi

MADDE 9. - Herhangi bir Türk limanına gitmek üzere Türkiye'nin karasularına girmek isteyen ve bu Kanuna göre malî sorumluluk garantileri bulundurmakla yükümlü gemilerin 8 inci maddede belirtilen belgelerinin sureti, gidecekleri liman başkanlıklarına, Türk karasularına girişten önce, Türkiye'de mukim bir acente vasıtası ile ulaştırılır.

Türk boğazlarından uğraksız geçiş amacıyla Türkiye'nin karasularına girmek isteyen gemiler için bildirim yükümlülükleri Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü ile belirlenir.

Zararsız geçiş amacıyla Türkiye'nin karasularını kullanacak gemiler, her türlü muhabere aracı ve malî sorumluluk belgelerindeki bilgiler ile geminin adı, çağrı adı, bayrağı, tescil limanı, geminin sahibinin adı ve idare merkezinin yeri, geminin Uluslararası Denizcilik Örgütü numarası (IMO No), teminat türü, teminat geçerlilik süresi, sigortacının adı ve merkezinin bulunduğu yer, tazmin limitleri ve geminin yükü ve miktarı, geminin tipi, kalkış ve varış limanına ilişkin bilgi ve belgeleri en yakın liman yetkilisine bildirmek zorundadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu.

Sayın Çorbacıoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının amacı, denizin, denizde yaşayan canlıların ve deniz çevresinin korunmasına yöneliktir; ancak, çevreye verilen zararlarla ilgili, sadece bu düzenlemenin yeterli olduğu kanaatinde değilim; çünkü, çevreye verilen en önemli zarar, sadece petrol ve diğer zararlı maddelerden kaynaklanmamaktadır. Bence, ondan çok daha büyük zarar veren bir konu var. O konuyla ilgili söz almış bulunuyorum.

Deniz çevresinin petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmesinde acil durumlarda müdahale...

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, beş saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, salonda çok uğultu olduğu için hatibin sesi duyulmuyor; lütfen, sükûneti sağlayalım.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu "petrol ve diğer zararlı maddeler" kelimesinin yanına bir kelime daha eklemek lazım -bunu söylerken biraz kızacaksınız- yani "iktidar" kelimesini de eklememiz lazım. Diyeceksiniz ki, bunu nereden çıkarıyorsunuz; yani, çevreye iktidarların zararı var mı?! Bunun en büyük örneğini, korumakla yükümlü olduğumuz Karadeniz kıyılarında yaşıyoruz.

Biliyorsunuz, 1998 yılında başlayan ve halen yapımı devam eden Karadeniz otoyolu -ki, Samsun'dan Sarp Sınır Kapısına kadar yaklaşık 500 kilometrelik yol; onun devamı, Samsun'dan Sinop ve İstanbul'a kadar devam edecek- tamamen kıyı dolgusuyla yapılmaktadır.

BAŞKAN- Sayın Çorbacıoğlu, yine, lütfen...

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Çevre Yasasını bugün çıkarmamız gerekiyor. Salonda kalabalık bir grup var. Herkes en ufak şekilde de konuşsa, uğultudan sayın hatip dinlenemiyor, biz de görevimizi yapamıyoruz. Lütfen, sükûnetin avdet etmesini istirham ediyorum sizlerden.

Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)- Sayın Başkanım, tekrar teşekkür ediyorum.

Ben, tabiî, sayın milletvekillerimizin de bu konuya duyarlı olmasını isterdim; ama, en azından, ekranları başında bizi dinleyen halkımız bu konuyu öğrenmiş olursa, o da benim için yeterlidir.

Değerli milletvekilleri, konunun çok önemli olduğunu düşünerek bu sözü aldım. Konuşmak niyetinde değildim. İhalesi usulsüz olan ve yapımı da usulsüz olarak devam eden bir çevre katliamını dile getirmeye çalışıyorum. Bakın, siz, gemilerin çevreye bıraktığı atıkların, petrol veya diğer zararlı maddelerin verdiği zararları konuşurken... Teknik olarak bunu Sayın Çevre Bakanımız ve uzmanları bürokratlarımız, komisyon üyelerimiz çok iyi bilirler; deniz kıyısında yapacağınız her türlü yapı, denizin doğal hareketini engelleyen her türlü sınırlamalar deniz yaşamını olumsuz olarak, direkt olarak etkilemektedir. Değerli milletvekilleri, çünkü, Türkiye'nin, ülkemizin balık ihtiyacının yüzde 70'ini karşılayan Karadeniz'de, balıkların yumurtlama alanları kıyılardır. Kıyıların -denizci tabiriyle- üç beş kulaçtan başlayıp belki on kulaca kadar giden derinliklerindeki, sığ sulardaki alanlardır balıkların yumurtalarını bıraktıkları ve beslendikleri alanlar; bunları katlediyoruz.

Bunun yanında, denizin su hareketlerinin, kıyıdaki hareketin, deniz içerisindeki canlılar açısından çok elzem ve önemli olduğunu teknik adamlar bilir. Kısaca söyleyeyim; doğal kıyıdaki dalga hareketleri, denizin o yaşayan canlılarının oksijen kaynağıdır. Siz, kıyıya yaptığınız o yolla, o dolgularla, denizin doğal hareketini engelliyorsunuz; denizin doğal hareketi engellenince, su, oksijenle beslenmiyor ve denize zarar veriyorsunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece böyle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, buyurun efendim; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Bitireceğim, çok fazla uzun konuşmayacağım.

Bu tasarı, doğru bir tasarı, yani -eksiği olabilir; doğrusunu söylemek gerekirse, incelemedim- yani, gördüğüm kadarıyla ihtiyaca da cevap verecektir. Umarım, eksikleri varsa giderilir; ama, sadece tasarıyı yapmak ve bu tür, böyle, cezaî tedbirlerle, inzibatî tedbirlerle, bu konuyu çözmek mümkün değil.

Bir yandan bunu yapıyorsunuz; ama, bir yandan da bu yaptığınız ve tehlikeli saydığınız konulara önlem alırken çok daha büyük zararı, siz, evet, iktidar olarak veriyorsunuz; bu kanunun başlığına "iktidar" kelimesinin de, o nedenle konulmasını önerdim. Bu bir uyarıdır; ancak, Karadeniz kıyıları şu anda katledilmiştir. Biz, dünya mirasına büyük zarar verdik; bunun hesabını kim ödeyecek bilmiyorum; ama, umarım, bundan sonra çevreye yapılan yatırımları, bu tür zararları dikkatle yerine getiririz ve bu zararları vermeyiz. Çok ilginçtir; Türkiye'de en küçük yatırımı bile yaparken, biliyorsunuz, ÇED Raporu dediğimiz Çevre Etki Değerlendirme Raporunu alacaksınız. Karadeniz otoyolu, yine, sanıyorum, Bakanlar Kurulu kararıyla -iyi bilmiyorum, yanlış söylemiş olmayayım- ÇED'e tabi olmaktan çıkarılmıştır; bu, çok acı tablodur. Bu konuda, geçmiş hükümetleri, ben, sorumlu sayıyorum; ama, bu yapımın devamında yaklaşık iki yılı aşkındır iktidarda olan, siz, İktidar Partisini, Adalet ve Kalkınma Partisini de sorumlu sayıyorum. O nedenle, bu maddenin başlığında "iktidar" kelimesinin de olmasını, ironik olarak talep ettim.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor,  saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çorbacıoğlu.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

İlk soru sahibi, Sayın Yakup Kepenek.

Sayın Kepenek, buyurun; mikrofonunuzu açtım.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru sormak istiyorum. Önce şunu sorayım: Türkiye kıyılarının yüzde kaçı halka açıktır ve halk tarafından kullanılmaktadır? Dolayısıyla, ne kadarı özel kişilerce kapatılmıştır, yüzde kaçı? Bu yasayla, eğer, kıyıları özel olarak kullananlar "burası benimdir" diyenler, başkalarına zarar vermezlerse, nasıl sorumlu tutulacaklardır? Bunu da ben çok önemsiyorum.

Karadeniz otoyoluyla ilgili olarak, biraz önce Sayın Çorbacıoğlu'nun söylediklerine tamamıyla katılıyorum. Burada, devlet eliyle kirlilik cinayeti işlenmektedir ve bu, önceden başlamıştır ve devam etmektedir.

Son bir sorum daha var; Sayın Bakanımız o konularda çok duyarlı davranıyor; teşekkür ederim ben kendisine; ama, belediyelerin, çöplerini denize dökmeleri, bu yolla denizin kirletilmesi nasıl ve ne zaman önlenecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Arz, buyurun, mikrofonunuz açıldı.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Başkanım teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Bakanıma bir soru sormak istiyorum, her ne kadar Yakup Hocam biraz önce benzeri bir soru sormuşsa da... Ben de Karadenizdeki gerek il ve ilçe belediyelerinin hemen hepsi çöplerini Karadeniz'e ya da Karadeniz'e akan ırmak ve nehirlere dökmektedirler. Yörede çöplerini denize döken bu belediyelerin denizde ciddî bir kirlilik oluşturduğunu hepimiz bilmekteyiz. Karadeniz'e akan ırmak ve nehirlerden denize gelen bu çöpleri engellemek için Sayın Bakanımız ne biçim tedbirler almıştır, ikibuçuk yıllık iktidarında neler yapmıştır? Bu konuda bilgi vermesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arz.

Sayın Bakanım, şu anda mı cevap vereceksiniz, yoksa yazılı mı cevap vereceksiniz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, milletvekili arkadaşlarımızın sorularına yazılı olarak cevap vereceğini beyan etmiştir.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Zararların belirlenmesi

MADDE 10. - Bakanlık temsilcisinin başkanlığında; Müsteşarlık, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile ilgili valilik ve belediyelerin temsilcilerinden zarar tespit komisyonu oluşturulur. Komisyon gerek görürse ilgili diğer kurum ve kuruluşların temsilcilerini ve uzmanlarını da komisyona çağırabilir. Komisyonun çalışmalarına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

Komisyon, zararların tamamının veya bir kısmının tespitini, bu konuda uzman Türk veya yabancı kişi ve kuruluşlara yaptırabilir. Bu şekilde tespit edilen zarar miktarı, komisyon tarafından onaylanması üzerine geçerlilik kazanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Tazminat ve ücret talepleri ve ödenmesi

MADDE 11. - Olaydan zarar görenlerin tazminat talepleri ile kirliliğe müdahale ve kirliliği bertaraf edenlerin ücret talepleri Müsteşarlığa bildirilir. Müsteşarlık, zararların tespitine ve uyuşmazlıkların giderilmesine bağlı olarak zararların sorumlu taraflarca tazminini ve ücretlerin ödenmesini sağlar. Komisyon tarafından belirlenen zarar miktarı üzerinde taraflarca uzlaşma sağlanması durumunda Müsteşarlık, zararların sorumlu taraf veya garantöründen talep ve tahsiline ve zarar görenlere dağıtılmasına yetkilidir.

Kirletenin tespit edilememesi halinde Müsteşarlık tarafından kirliliğe müdahale edilir veya ettirilir.

Müsteşarlık, Bakanlığın ve Dışişleri Bakanlığının görüşlerini alarak bu Kanun kapsamında kirliliğe neden olan ancak, sorumlu tarafları bulunamayan yabancı bayraklı gemilerin Türkiye'de neden oldukları zararların tazmini konusunda bayrak devletinden yardım talep edebilir.

Tazmin ve ödemelere ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Zamanaşımı

MADDE 12. - Bu Kanun kapsamındaki olaylar nedeniyle tazminat taleplerinde zamanaşımı süresi, diğer kanunlarda daha uzun bir süre öngörülmedikçe, zararın öğrenildiği ve sorumlu tarafın tespit edildiği tarihten itibaren beş yıl, her hâlde olayın meydana geldiği tarihten veya olay, olaylar zincirinden meydana geliyorsa son olayın meydana geldiği tarihten itibaren on yıldır. Zamanaşımı süresine ilişkin olarak Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Müdahale Esasları

Bildirim

MADDE 13. - Olaya karışan, olayı gören, duyan veya olaydan haberdar olan herkes, kirlenme veya kirlenme tehlikesini ilgili makam ve acil müdahale birimlerine bildirmekle yükümlüdür. Bildirilecek makamlar ve bildirime ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Kirlenmenin tespiti

MADDE 14. - Bakanlık, bir olay sonucu meydana gelen kirlenmenin türü, kapsamı, miktarı, yayılma yönü ve hızı, muhtemel sonuçları ve bertaraf yöntemleri konularında gerekli çalışmaları yapar veya yaptırır ve ilgili acil müdahale birimine bildirir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Müdahale

MADDE 15. - Olay sonucunda ortaya çıkan kirlenmeye ve kirlenme tehlikesine müdahale etme yetkisi Müsteşarlığa aittir. Müsteşarlık bu görevi, Bakanlığın görüşlerini alarak, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ve bu alanda meslek icra eden veya bu amaçla kurulmuş olan ve merkezi Türkiye'de bulunan şirketlere yaptırabilir. Bu durum, Müsteşarlığın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ve görevlendirilen kamu kurum ve kuruluşlarına ve şirketlere, sorumlu taraftan doğrudan tazminat talep etme yetkisi vermez. Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğünün kurtarma ve yardıma ilişkin hakları saklıdır.

Birinci fıkrada belirtilen yetkiler gerektiğinde Bakanlık tarafından da kullanılabilir.

Gemilerin veya kıyı tesislerinin neden olduğu kirlenmede, olaya karışan gemiler ve olay yakınındaki gemiler ile kıyı tesisleri, üzerlerinde bulundurdukları personel, teçhizat ve malzemelerle sınırlı olarak ilk müdahalede bulunurlar veya bulundurturlar, yetkili acil müdahale biriminin olaya müdahalesinden sonra bu birimin talimatlarına uyarlar. Müsteşarlık, gerçekleştirilen müdahale faaliyetlerini Bakanlığa bildirir.

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve bu çerçevede hazırlanmış acil müdahale plânlarında belirtilen uluslararası işbirliği hükümlerine göre, Türkiye'ye yabancı acil müdahale unsurlarını davet etmeye veya yabancı ülkelere Türk acil müdahale ekibi göndermeye ve bunlara ait harcamaları ödemeye veya talep etmeye, Bakanlığın ve Dışişleri Bakanlığının görüşlerini alarak,  Müsteşarlık yetkilidir.

Acil müdahale birimi olarak görev yapacak özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları ve uluslararası işbirliği çerçevesinde davet edilmiş yabancı ülke acil müdahale unsurlarının müdahale yetkisine ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

Müdahale faaliyetlerinin etkinliğini artırmak amacıyla Müsteşarlık, Sahil Güvenlik Komutanlığının da olumlu görüşünü alarak, olay bölgesinde veya olayla ilgili uygun gördüğü deniz alanlarında deniz trafiğini geçici olarak askıya alabilir veya değiştirebilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

1 adet önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 718 sıra sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 15 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İrfan Gündüz

Muharrem Karslı

Cevdet Erdöl

 

İstanbul

İstanbul

Trabzon

 

Hasan Anğı

Ahmet Rıza Acar

 

 

Konya

Aydın

 

"Müdahale faaliyetlerinin etkinliğini artırmak amacıyla Müsteşarlık, olay bölgesinde veya olayla ilgili uygun gördüğü deniz alanlarında deniz trafiğini geçici olarak askıya alabilir veya değiştirebilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Deniz trafiğini geçici olarak askıya alma ya da değiştirme sürecinin hızlandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun uygun görüşle takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 15 inci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Atıkların taşınması ve bertarafı  

MADDE 16. - Olay bölgesinde toplânan atıkların uygun bertaraf tesisine taşınması ve bertarafı, acil müdahale plânlarında belirlenen esaslara göre yapılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Kirlilikten etkilenen alanların tespiti ve rehabilitasyonu

MADDE 17. - Müdahale işlemleri sonrasında, kirlilikten etkilenen alanların tespiti ve rehabilitasyonu çalışmaları ile kirliliğin insan sağlığı, bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel değerler üzerinde uzun dönemli etkilerinin tespiti amacıyla Bakanlıkça izleme programları yürütülür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Acil  müdahale plânları

MADDE 18. - Deniz çevresinin petrol ve diğer zararlı maddelerden kirlenmesinde acil durumlarda müdahaleye ilişkin faaliyetleri ve uluslararası işbirliğine ilişkin esasları içeren ulusal acil müdahale plânı, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluşların görüşü alınmak suretiyle Müsteşarlıkla koordinasyon sağlanarak Bakanlıkça hazırlanır. Ulusal acil müdahale plânı ile bölgesel ve yerel düzeydeki acil müdahale plânlarının hazırlanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Acil durum yönetimine geçilmesi halinde koordinasyon

MADDE 19. - Bu Kanun kapsamındaki bir olay nedeniyle 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 11/A maddesi uyarınca Bakanlığın talebi üzerine acil durum yönetimine geçilmesi durumunda, bu Kanun kapsamında yetkilendirilecek acil müdahale birimi, oluşturulacak  merkezlerin birer unsuru olarak görev  yapar.

Acil durum yönetimine geçilmesini gerektirmemekle birlikte bu Kanun kapsamında yer alan bir olayın karayı da etkilemesi durumunda, bu Kanun kapsamında yetkilendirilecek acil müdahale birimi, birinci fıkrada belirtilen hükümler uyarınca oluşturulacak merkezlerin birer unsuru olarak görev yapar.

Birinci ve ikinci fıkralarda öngörülen durumlarda, 10 uncu maddede belirtilen komisyona Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü temsilcileri de katılır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Uyuşmazlıkların çözümü için hakem tayini

MADDE 20. - Müsteşarlık ile sorumlu taraf veya garantörünün uzlaşması halinde bu Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümü için hakem veya hakem heyeti tayin edilebilir. Tayin edilen hakemler Türk hukukunu uygular. Tahkim, ilgisine göre 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu veya 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerine tâbidir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Tehlike altındaki gemilerin uygun, güvenli deniz alanlarına kabulü

MADDE 21. - Tehlike altındaki bir geminin, talebi halinde, uygun, güvenli deniz alanlarına kabulüne Müsteşarlık yetkilidir. Kabule ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN - 21 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Geminin denetimi ve kolluk görevleri

MADDE 22. - Bir geminin bu Kanun kapsamında bir olaya veya kirliliğe neden olacağı veya böyle bir risk oluşturacağı yönünde ciddi şüphelerin bulunduğu durumlarda, Müsteşarlık kesin tespit için gemiyi denetime tâbi tutabilir. Müsteşarlık, bu yetkisini gerekli gördüğü hâllerde ilgili kurum ve kuruluşlara devredebilir.

Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin tüm asayiş ve kolluk görevleri Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Gemi yakıtlarından ve yüklerden kaynaklanan kirlilik

MADDE 23. - Bir olayda, bu Kanuna tâbi olan veya olmayan bir geminin yakıt olarak taşıdığı petrol veya türevlerinden veya bu Kanuna tâbi olmayan geminin taşıdığı diğer zararlı maddelerden/yüklerden meydana gelen kirliliğe veya kirlilik tehlikesine müdahale ve zararların tespit ve tazmininde, bu Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 8 inci ve 9 uncu maddeleri dışındaki hükümleri uygulanır. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi yoktur; ancak, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Arz, mikrofonunuzu açıyorum; buyurun.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.

Ülkemizde akaryakıt nakliyeleri, genellikle, deniz tankerleriyle yapılmaktadır. Deniz tankerleriyle yapılan akaryakıt nakliyeleri sırasında, Türkiye'de uygulanan sulu tahliye vardır. Bu sulu tahliye sırasında, yani, önce deniz suyu basılmaktadır tankerlerden karaya, bu sırada, akaryakıt onun arkasından basılmaktadır ve yerel bazda, bunları bir kontrol altında tutularak, daha sonra, akaryakıt tanka alınıp, sular denize bırakılmaktadır. Bunlar eğer kontrol altına alınmazsa, birkısım akaryakıt suya karışarak denize yönelmektedir; bu nedenle de, bir, denizde, çevre kirliliği yaratmaktadır. Bunlar kontrol, Çevre Bakanlığı tarafından kontrol ediliyor mu veya bundan sonra kontrol altında tutmak için neler yapılıyor? Aynı zamanda, gemilerde kalan atıklar da daha sonra denize bırakılıyor; bunların da kontrol edilmesinde, ülke, çevre kirliği açısından büyük yarar vardır.

BAŞKAN - Cevap verecek misiniz Sayın Bakanım; yoksa, yazılı mı vereceksiniz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yazılı olarak cevap vereceğiz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yazılı olarak cevap vereceksiniz; teşekkür ediyorum.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

Yönetmelikler

MADDE 24. - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler, ilgili bakanlık ve kuruluşların görüşü alınmak suretiyle Bakanlık ve Müsteşarlık tarafından müştereken hazırlanır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Değiştirilen hükümler

MADDE 25. - 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesine aşağıdaki (j) bendi  eklenmiştir.

"j) Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun hükümleri kapsamında, acil müdahale plânlarının hazırlanması ve bir olay meydana geldikten sonra kirliliğe müdahale ve acil müdahale plânlarının icrası için acil olarak ihtiyaç duyulabilecek hizmet alımı ile araç, gereç ve malzeme alımı."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26. - 4734 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesine son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (j) bendine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığı, Kamu İhale Kurumu ve Denizcilik Müsteşarlığının görüşleri alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir." 

BAŞKAN - 26 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl; mali sorumluluk sigortasına ilişkin genel şartlar ile tarife ve talimatlar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç altı ay içinde hazırlanır ve Resmi Gazetede yayımlanır.

BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte faal durumda bulunan tesislerden, bu Kanunun 5 inci maddesinin son fıkrasına göre bulundurmak zorunda oldukları personel, malzeme ve ekipmanlara ilişkin eksiklerini yönetmelikte belirtilen süre içinde tamamlamayanların faaliyetleri Bakanlık tarafından durdurulur.

BAŞKAN - Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 27. - Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren üç ay sonra yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 28. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakanım, konuşma yapar mısınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yerimden kısaca bir teşekkür edeyim sadece.

BAŞKAN - Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanuna, gerek komisyonlarda ve gerekse Genel Kuruldaki görüşmelerde katkı koyan iktidar ve muhalefet partisi milletvekili değerli arkadaşlarıma buradan teşekkür ediyorum.

Ülkemize, denizlerimize, çevremize hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, Antalya milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlayacağız.

9.- Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/836) (S. Sayısı: 737) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 737 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SURİYE ARAP CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ULUSLARARASI KARAYOLU YÜK VE YOLCU TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 10 Mayıs 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 3 dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 209

Kabul                                 : 209 (xx)

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/888) (S. Sayısı: 738) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 738 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE LÜBNAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA BAYINDIRLIK İŞLERİ VE DOĞAL AFET ZARARLARININ AZALTILMASI KONUSUNDA BİLİMSEL VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 12 Mayıs 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Lübnan Cumhuriyetine ve halkına olan saygımı ifade ederek sözlerime başlıyorum.

Ancak, bu konu üzerinde konuşamayacağım; çünkü, Antalya'nın Kale İlçesinin adının tarihî "Demre" olarak değiştirilmesine ilişkin kanun teklifi burada görüşülememiştir, hükümetin ve komisyonun bulunmaması nedeniyle. Bu sorumsuzluğu protesto ediyoruz ve Antalya milletvekilleri olarak toplântıyı terk ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı                                : 187

Kabul                                : 187  (x)

Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz. 

12.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739) (xx)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 739 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ULUSLARARASI YASAL METROLOJİ ÖRGÜTÜ KURULUŞ SÖZLEŞMESİNE

KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 12 Ekim 1955 tarihinde Paris'te hazırlanan "Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesi"ne katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan oylama neticesinde, 172 milletvekili oylamaya katılmıştır... Toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.44

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.50

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739) (Devam)

BAŞKAN - 739 sıra sayılı kanun tasarısının tümünün açıkoylamasında toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tasarının tümünü tekrar oylarınıza sunacağım ve toplantı yetersayısını arayacağım.

Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü  Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasına katılan milletvekili sayısı 83'tür.

İkinci oylamada da toplantı yetersayısı bulunamadığından, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 8 Mart 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum; hayırlı hafta sonları diliyorum.

 

Kapanma Saati : 19.55