DÖNEM:
22 CİLT: 76 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
66 ncı Birleşim
3 Mart 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili Türkân
Miçooğulları'nın, devrim kanunlarının kabulünün 81 inci yıldönümüne ilişkin
gündemdışı konuşması
2.- Adana Milletvekili Recep Garip'in,
Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 81 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı
konuşması
3.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza
Alaboyun'un, Avrupa Birliği nüfus hareketlerinde Türkiye'nin konumu ile göç ve
serbest dolaşım konularına ilişkin gündemdışı konuşması
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden
Estonya-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Eldar Efendijev ve beraberindeki
Parlamento Heyetine, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
C) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- 5306 sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/769)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın (6/1433) esas
numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/260)
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/636) (S.
Sayısı: 777)
2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/637) (S.
Sayısı: 778)
3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/638) (S.
Sayısı: 779)
4.- Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/639) (S.
Sayısı: 780)
5.- Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/640) (S. Sayısı:
781)
6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
7.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı:
803)
8.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle
Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair
Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718)
9.- Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger,
Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi
Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya
Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun
F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun
Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/836) (S. Sayısı: 737)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet
Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/888) (S. Sayısı:
738)
12.- Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü
Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
Konya'da yapılacak yeni adliye inşaatı için belirlenen arsaya ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4543)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, cezaevi, tutukevi ile hükümlü ve tutuklu sayısına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4644)
3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Karabük İlinde bir üniversite kurulup kurulmayacağına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4727)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
BALOĞLU'nun, Antalya Manavgat Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi
uygulama oteli inşaatına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/4728)
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
Zonguldak'ta bir liseye yapılan atamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4729)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün,
şubat ayında Ardahan'a kaç öğretmen atanacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4791)
7.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, okul duvarlarına reklam izni verilip verilmediğine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4850)
8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
okullardaki dış cephelere reklam alınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4851)
9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Irak'ta özel Türk Koleji açılmasının teşvik edilip edilmediğine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4895)
10.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
Karaman'da mısır teşviki alabilmek için sertifikalı tohumluk faturası
istenmesine,
- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
soya üretiminin desteklenmesine ve teşvik primlerine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4933, 4934)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
dört oturum yaptı.
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan,
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerce Erzurum ve çevresinde Türklere
uygulanan soykırıma ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
Yücesan'ın, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız
rekabetin giderilmesine,
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in,
kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunlara,
Ve bu konularda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener cevap verdi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine
icabetle Polonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in,
(3/630) (S. Sayısı: 772),
Karabük Milletvekilleri:
Mehmet Ceylan'ın (3/631) (S. Sayısı: 773),
Ali Öğüten'in (3/632) (S. Sayısı: 774),
Hasan Bilir'in (3/633) (S. Sayısı: 775),
Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun
(3/634) (S. Sayısı: 776),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un Lüksemburg'a resmî
davetine, bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine,
Akdeniz Parlamenter Asamblesine Türkiye
Büyük Millet Meclisinin üye olmasına,
İlişkin Başkanlık tezkerelerinin kabul
edildiği;
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 155 inci sırasında yer alan
564'e 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 3 üncü sırasına, 183
üncü sırasında yer alan 596' ya 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu
kısmın 4 üncü sırasına, 142 nci sırasında yer alan 550'ye 1 inci ek sıra sıra
sayılı komisyon raporunun bu kısmın 5 inci sırasına alınmasına ilişkin CHP
Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Açıklandı.
Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul
Milletvekili İdris Naim Şahin'in,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un,
Konuşmalarında, Partilerine sataştıkları
iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
5 inci sırasında bulunan, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısının (1/536) (S. Sayısı: 803) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadıklarından,
Ertelendi.
2 nci sırasında bulunan ve görüşmeleri bu
birleşimde tamamlanan Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu
Tasarısının (1/839) (S. Sayısı: 723) elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan
sonra;
3 üncü sırasında bulunan, İş Mahkemeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/522) (S. Sayısı: 802),
4 üncü sırasında bulunan, Noterlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/961) (S. Sayısı: 805),
6 ncı sırasında bulunan, Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair (1/935) (S. Sayısı: 734),
7 nci sırasında bulunan, İcra ve İflas
Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak
Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin (1/541) (S. Sayısı: 804),
Kanun Tasarılarının, yapılan görüşmelerden
sonra;
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
8 inci sırasında bulunan, Deniz Çevresinin
Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve
Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının (1/876) (S. Sayısı: 718)
9 uncu sırasında bulunan, Antalya
Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman
ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan,
Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu
ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifinin (2/60, 2/69) (S. Sayısı:
634),
Görüşmeleri, ilgili Komisyon ve Hükümet
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
3 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime 20.10'da son verildi.
|
Nevzat
Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
Harun
Tüfekci |
Türkân
Miçooğulları |
|
Konya |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
Mehmet
Daniş |
|
|
Çanakkale |
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 90
II.- GELEN
KÂĞITLAR
3 Mart 2005
Perşembe
Rapor
1.- Devlet Memurları Kanunu ve Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/946) (S. Sayısı: 827) (Dağıtma tarihi: 3.3.2005) (GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
3 Mart 2005
Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
66 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplântı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Milletvekili arkadaşlarımızın görüşme
süresi 5 dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma
süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, 3 Mart 1924 tarihli
devrim kanunlarının kabulünün 81 inci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir
Milletvekili Türkân Miçooğulları'na aittir.
Sayın Miçooğulları, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Türkân Miçooğulları'nın, devrim kanunlarının kabulünün 81 inci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Mart 1924 tarihli devrim kanunları üzerine
gündemdışı söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bugün, demokratik,
laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyetine giden yolda en önemli adımların atıldığı,
yalnızca siyasal alanda değil toplumsal alanda da köklü değişimlerin temelini
oluşturan devrim kanunlarının yıldönümü. Bundan tam seksenbir yıl önce bugün,
yani, 3 Mart 1924'te, 429 sayılı Kanunla, Şeriyye ve Evkaf Vekâletleri
kaldırılmış, 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunuyla eğitim birliği ilkesi yaşama
geçirilmiş, 431 sayılı Kanunla da halifelik kaldırılarak, rejimin laik niteliği
açıkça ifade edilmiş ve bugünkü Türkiye'nin temelleri atılmıştır.
O günkü sosyal ve siyasal koşullar
gözönüne alındığında, yapılan düzenlemelerin gerçekten devrim niteliğinde büyük
dönüşümler olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Bütün dünyada büyük bir ilgi ve
hayranlıkla izlenilen bu devrimlerle, Türkiye Cumhuriyetinde kanunları yapma ve
yürütme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun kurduğu hükümete
verilmiş, hukukta laiklik ilkesi doğrultusunda düzenlemelere geçilmiş, şeri
hukukun uygulayıcıları olan şeriyye mahkemelerinin yanı sıra bu vekâlet
tarafından yönetilen okullar ve medreseler kaldırılmış, uluslaşma sürecinin
temel taşlarından biri olan eğitim birliği ilkesiyle farklı köken, kültür ve
tercihlerden gelerek Türkiye mozaiğini oluşturan milyonlarca insanımız
yurttaşlık bilinci ve sorumluluğu kazanmış, çağdışı bütün konular ve öğretiler
eğitim programlarından çıkarılmıştır.
Laikliğin devletin nitelikleri arasında
belirtilmesi Anayasada 1928 ve 1937'de yapılan düzenlemelerle gerçekleşmişse
de, bu sürecin ilk adımını hilafetin kaldırılması oluşturmuştur. Halife mevcut
oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki
devrimlerin yapılamayacağını düşünen Ulu Önder Atatürk, 1924 yılının ocak ve
şubat aylarını geçirdiği İzmir'de halifeliğin kaldırılması zamanının geldiğine
karar vermiş, 1 Mart 1924'te laikliği -sözcük olarak anmaksızın- savunurken de
"dini siyasetten arındırmak dinin de gereğidir" demiştir.
Sayın milletvekilleri, 1924, hemen her
alanda önemli reformların ve köklü dönüşümlerin yaşandığı bir yıldır. Kurtuluş
Savaşı sona ermiş, bir yıl önce toplânan İzmir İktisat Kongresiyle yeni ekonomi
politikaları belirlenmiş, Lozan Anlaşması imzalanmış, cumhuriyet kurulmuştur.
1924, bu sürecin siyasal ve ideolojik açıdan esas olarak tamamlandığı dönemdir.
Böylece, Kemalist devrim evrensel süreçte kendi kişiliğini bulmuştur.
Bugün, laik, demokratik, hukuka saygılı
bir devlet düzeni içinde yaşıyorsak, bunu 3 Mart devrim kanunlarına borçluyuz.
Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra önemi daha da artan ve bütün dünyada
"Türkiye modeli" olarak adlandırılan bu mucizenin çıkış noktası 3
Mart kanunlarıdır.
Bu kanunlarla, din, mezhep, inanç, köken,
kültür ve yöresel farklılıklardan kaynaklanan özellikler birer zenginlik olarak
kabul edilmiş ve cumhuriyeti bugünlere getiren yurttaşlık bilinci
oluşturulmuştur. Bağımsızlık esasından yola çıkılan bu süreçte, siyaset ile din
arasındaki ilişki resmen koparılmış, çoğulcu demokrasinin gereği olarak,
laiklik yaşamın her alanında egemen kılınmıştır; çünkü, bir rejim demokratikse
çoğulcu, çoğulcuysa laik olmak zorundadır. Çoğulcu demokraside hiçbir düşünsel
ya da dinsel başkalık yok edilemez, görmezlikten gelinemez ve başkalarına
dayatılamaz. Üyelik için bütün koşullarına ve dayatmalarına evet denilen Avrupa
Birliği Sözleşmesinin 128 inci maddesi de bu doğrultudadır.
Bugün aradan seksenbir yıl geçmiştir. Ne
yazık ki, bu geçen süre içerisinde, neyin, niçin, neden, nasıl yapıldığını
kavrayamayan bir bilinç eksikliğiyle karşı karşıyayız. Bazı çevrelerin
toplumsal bir bellek sorunu yaşadığı açık; çünkü, geçmişte yaşananlar deneyime
dönüşmüyor. Özellikle çokpartili yaşama geçildikten sonra kutsal din duyguları
sürekli olarak politikaya alet edilmiş, devrim kanunlarının temeli olan eğitim
birliğine yönelik sistemli ve bilinçli yok etme çabaları 1970'lerden sonra hız
kazanmıştır.
İşte bundan dolayıdır ki, Türkiye'ye, laik
ve demokratik cumhuriyete yönelik, içten ve dıştan, yerelden ve merkezden
kaynaklanan tehlikeleri, tehditleri, "ılımlı İslam devleti" gibi dil
sürçmelerini, Kemalizme yönelik "devrini tamamlamıştır" türünden
yaklaşımları doğru okumak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Miçooğulları.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla) - Bugün
karşı karşıya olduğumuz baskı, tehdit ve tehlikelerin aşılması, ancak, ulusal
değerlerimize sahip çıkmakla mümkündür.
Bu düşüncelerle, 3 Mart devrim
kanunlarının 81 inci yıldönümünü kutlarken, başta Büyük Önder Atatürk olmak
üzere, geçmişte bu duyarlılığı gösteren ve hazırladıkları kanun teklifleriyle
bugüne gelmemizde çok büyük katkılar sağlayan Şeyh Saffet Efendiyi, Halil Hulki
Efendiyi, Vasıf Bey ile son zamanlarda bazı çevrelerin saldırı oklarını
yönelttiği hukuk devriminin öncüsü Mahmut Esat Bozkurt ve arkadaşlarını
şükranla anıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın
Miçooğulları.
Gündemdışı ikinci söz, Diyanet İşleri
Başkanlığının kuruluş yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili
Recep Garip'e aittir.
Sayın Garip, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.- Adana
Milletvekili Recep Garip'in, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 81 inci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığımızın 81 inci kuruluş
yıldönümü nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar
sunuyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, 3 Mart 1924
tarihinde, 429 sayılı Kanunla, Başbakanlığa bağlı bir teşkilât olarak
kurulmuştur. En son 1982 Anayasasının 136 ncı maddesinde "Genel idare
içerisinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda,
bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve
bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine
getirir" şeklinde tanımlanmıştır.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, laiklik
ilkesi çerçevesinde, din işlerini yürütmek üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı
kurulmuş olup, yurt içi ve yurt dışındaki vatandaşlarımızın dinî ihtiyaçlarını
temin için kendi teşkilât yapısını kanunlar çerçevesinde oluşturmuştur.
Öncelikle, kuruluşundan günümüze kadar vermiş olduğu hizmetlerden dolayı Sayın
Başkanın şahsında tüm Diyanet çalışanlarımızı özverili çalışmalarından dolayı
yüreğimle kutluyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, din
hizmetlerinin yürütülmesinde önemli bir misyonu ve sorumluluğu üslenmiştir.
Geçmişten günümüze, dinimizin doğru anlaşılması, muhafazası ve geliştirilmesi
konusunda önemli çalışmalar yapmış ve gayretler ortaya koymuştur. Bu çalışmalar
ortaya konulurken, karşılaşılan en önemli sorun, her dönemde nitelikli ve
eğitimli personel sorunu olmuştur.
Modern şehirlerde inanç ve ahlak buhranı
yaşanmaktadır. Gençlerimiz manevî boşluk içerisinde tatmin için alkol ve
uyuşturucu kullanmaktadırlar. Metropol insanının manevî boşluğunu dolduracak
iki temel kaynak olan sanat ve din, henüz etkili değildir. Toplumumuzda genç
yaşlarda artan suç oranları ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Din eğitimindeki
eksiklikler, insanların inanç ve ahlakî zafiyetleri, vicdan muhasebesinin
olmayışı önemli etkenlerdendir.
1990 yılından bu yana, yeni personel
istihdamı sağlanamayan Kurum, bugün, neredeyse, bu alandaki çalışmalarını
yapamaz duruma gelmiştir. Toplumsal değişimin hızla cereyan ettiği, eğitimde ve
bilimsel alanlarda da teknolojinin büyük gelişmeler kaydettiğini düşünürsek,
eğitimli ve nitelikli personel ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu daha iyi
anlamamız mümkün olacaktır.
Din görevlilerimizin, salt namaz ve cenaze
memurları olarak yetiştirilmesi ve istihdamı günümüz ihtiyaçlarına cevap
vermekte yetersiz kalmaktadır. Evrensel, insanlığa hizmet edebilecek kurumlar
haline getirilmesi gerekmektedir. Bu anlayışın değişmesiyle, teknik ve bilimsel
donanımlara sahip meslekî eğitimin yanı sıra, halkla ilişkiler gibi sosyal
alanlarda da bilgi ve beceri kazanmış, imam hatiplerimizin toplum önünde
yerlerini almaları gerekmektedir. Bu çerçevede, kurum içerisinde, lise mezunu
personelin önlisans yapmaları daha cazip hale getirilmeli, önlisans yapan
personelin ise, lisans düzeyinde eğitimlerini geliştirmeleri sağlanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın Ankara
Üniversitesi bünyesinde bu eğitimi vermek üzere çalışma yaptığını ve
taleplerinin halen YÖK Başkanlığında beklemekte olduğunu biliyor, Sayın
Başkanın bu talebinin bir an evvel olumlu sonuçlandırılacağını umuyorum.
Din hizmetlerinin, halkımıza, doğru ve
nitelikli verilmesi, din görevlilerimizin, tabiî ki, eğitim düzeyiyle de
yakından ilgilidir. Günümüzdeki ilkokul çağlarında İngilizce ve bilgisayar
eğitimi alan daha nitelikli bir topluma hitap etmek, eğitimli ve donanımlı
olmayı zorunlu kılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığımızın, yürütmekte olduğu
eğitim çalışanlarına yönelik eğitim teknolojilerinin kullanımında kolaylık
sağlayacak olan bilgisayar kullanımını teşvik edecek çalışmaların Diyanet
İşleri Başkanlığımız tarafından da yürütülmesi önemli kazanımlar sağlayacaktır.
Özellikle, eğitim kadrolarına sağlanan dizüstü bilgisayar kampanyasından
Diyanet kadrosu da mutlak surette yararlandırılmalıdır. Elbette ki tüm bunlar
yapılmalıdır ve inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde yapılacaktır da. Bundan
hiçbir şekilde kuşku duymuyorum.
Değerli milletvekilleri, yurt içinde ve
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaç duydukları din hizmetlerinin
yürütülmesinde birinci derecede sorumluluk sahibi olan Diyanet İşleri
Başkanlığımızın 71 660 çalışanıyla hizmet verdiğini, bu hizmetleri yürütmekte
personel sıkıntısı çektiğini ve tam ondört yıldır hükümetlerden kadro alamadığını
bilmekteyiz. Bu problem, toplumsal huzur açısından mutlak surette çözülmelidir.
BAŞKAN- Sayın Garip, on saniyenizi rica
ediyorum.
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel
Kurulu ziyaret eden Estonya-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Eldar Efendijev ve
beraberindeki Parlamento Heyetine, Başkanlıkça "Hoşgeldiniz"
denilmesi
BAŞKAN- Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Estonya-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Eldar Efendijev ve
beraberindeki milletvekili heyeti şu anda Genel Kurulumuzu teşrif etmiş
bulunuyorlar. Kendilerine Yüce Meclisimiz adına "Hoşgeldiniz"
diyorum. (Alkışlar)
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adana
Milletvekili Recep Garip'in, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluşunun 81 inci
yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması (Devam)
BAŞKAN- Buyurun Sayın Garip.
RECEP GARİP (Devamla)- Teşekkür ediyorum.
Ayrıca, diğer memurlarla kıyasladığımızda,
maaşlar ve özlük hakları bakımından birçok kuruma kıyasla daha az maaş
almaktadır imamlar ve müezzinler. İmam, hatip ve müezzinlerimizden başlamak
suretiyle, bu konuda iyileştirme çalışmalarının başlatılması gerekmektedir ve
onlar da, normal devlet memurlarının sahip olduğu özlük haklarına
kavuşmalıdırlar.
Diyanet İşleri Başkanlığımızdan her yıl 1
700 personel emekli olmakta, 1 500 kadarı ise, kurumdan çeşitli nedenlerle
ayrılmaktadır ve bugün itibariyle, 16 903 personele ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
ihtiyaç, mutlak suretle, hükümetimiz tarafından çözülmelidir.
Her yıl, ortalama 500 cami inşa edilmekte
ve yine, bugün itibariyle, 22 780 camimizde din görevlisi bulunmamaktadır.
Sadece mevcudu korumak için, her yıl 4 200 yeni kadroya ihtiyaç duyulmaktadır.
Gerekli kadro temini yapılamadığı için, sınırlı sayıda sözleşmeli personel
istihdam edilmektedir. Bu şekilde görev yapan toplam 9 900 kişi, vekil
imam-hatiplik yapmaktadır. Vekil imam-hatiplerin ise, nakil hakları yoktur;
2/3'ü oranında maaş almaktalar ve kıdem hakları da bulunmamaktadır. Vekil
imam-hatiplerle ilgili yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle, asaleten atanmalı
ve boş kadrolar doldurulmalıdır.
Ayrıca, 1996 yılından bu yana Kuran kursu
öğreticiliğine atama yapılmamış ve bu alanda da, 3 000 geçici Kuran kursu
öğreticisi, 150 Yeni Türk Lirasıyla çalışmaktadır ve hiçbir sosyal güvenceleri
de bulunmamaktadır.
Yine, bu konuda, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu hükümlerine tabi sözleşmeli statüde ve yeterli bir ücretle
çalıştırılabilmelerine yönelik ilgili yasal düzenlemeler, mutlak suretle
yapılmalıdır.
Değerli milletvekillerim, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın nitelikli personel ihtiyacını karşılaması için, Kamu
Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel
Yönetmeliğin 2 nci maddesinde değişiklik yapılarak, din hizmetleri sınıfına ait
kadroların (A) grubu kadrolara dahil edilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Yurt dışında önemli temsil ve hizmet
görevlerinin yürütülebilmesi için ise, acil 350 kadroya ihtiyaç duyulmaktadır.
Tüm bu problemlerin hükümetimiz tarafından çözüme kavuşturulacağını, bir an
evvel, ummaktayız, beklemekteyim. Bundan da kuşku duymuyorum.
Ülkemizde toplumsal dayanışmayı, birlik ve
beraberlik ruhunu canlı tutmak, dinin resmî kurumlarımız tarafından doğru bir
şekilde anlaşılması ve eğitimin verilmesini sağlamak açısından Diyanet İşleri
Başkanlığımızın sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların ivedilikle
başlatılması, önem arz etmektedir.
Bir teklifle sözlerimi tamamlamak
istiyorum: Haseki Eğitim Merkezlerinin çalışmalarını takdirle izlerken, bu
kurumumuzun ilmî araştırma enstitüsü niteliğine kavuşturulması konusunda,
mutlak surette, Başkanlık adım atmalı; bu konuda Genel Kurulda, mutlak surette,
destek bulacağına inanmaktayım.
Bu duygularla, Diyanet İşleri
Teşkilâtımızın 81 inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle, Sayın Başkanımızın
şahsında tüm çalışanlarına sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Garip.
Gündemdışı üçüncü söz, Avrupa Birliği
nüfus değişiminde Türkiye'nin konumu hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili
Ali Rıza Alaboyun'a aittir.
Sayın Alaboyun, buyurun.(AK Parti
sıralarından alkışlar)
3.- Aksaray
Milletvekili Ali Rıza Alaboyun'un, Avrupa Birliği nüfus hareketlerinde
Türkiye'nin konumu ile göç ve serbest dolaşım konularına ilişkin gündemdışı
konuşması
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Avrupa Birliği nüfus hareketleri ve Türkiye'ye açılan fırsat
penceresi konusuyla ilgili olarak gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Hepimizin yakından takip ettiği gibi, 17
Aralık sürecinden bu yana tartıştığımız ana konulardan biri, göç ve serbest
dolaşım oldu. Avrupa Birliği üyeliğimize karşı çıkan ülkeler, genelde
Türkiye'den anî göçlerin olacağı, ekonomilerini zora sokacağını dile
getirmektedirler. Ben buna bir açıklık getirmek istiyorum.
Sayın arkadaşlarım, sizlerin de bildiği
gibi, Avrupa Birliğinde nüfus her geçen gün azalmakta, yaşlı nüfus ise
çoğalmakta. Bir örnek vermek istiyorum. 1995 ve 2000 yılları arasında Avrupa
Birliğinin kendi nüfusunda 4,5 milyon azalma olmuş, fakat, buna karşılık da 5
000 000 göç almış. Yani, azalan nüfusunu 5 000 000 göçle ikame etmeye çalışmış.
Romanya ve Bulgaristan'ın katılmasıyla, 2007 yılında, Avrupa Birliğinin nüfusu
482 000 000 olacak. Elimizdeki Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından
hazırlanan bazı çalışmalarda, AB'ye her yıl yasal olarak kabul ettikleri 600 000
göçmeni alsalar bile, 2050 yılında nüfuslarının 96 000 000 daha azalacağı
belirtilmekte. Eğer ülke bazında bir örnek verecek olursak, örneğin Almanya'nın
bugünkü nüfusu olan 82 000 000, 2050 yılında 65 000 000'a düşecek, 2100 yılında
22 000 000'a düşecek. Bugünkü nüfus artışıyla söylüyorum.
Sorunun temelinde yatan en büyük etken,
Avrupa'da doğurganlık etkeni; yani, anne başına düşen çocuk sayısı. Bizim
Türkiye'de, tam açıklayabilirsek, anne başına düşen çocuk sayısı, Avrupa
Birliğinde hızla düşüyor. Avrupa Birliği ortalaması şu anda 1,4; Almanya'da
1,3; Türkiye'de de 2,1.
Dünyanın neresinde olursa olsun bir
nüfusun hem artmadan hem de eksilmeden sabit kalabilmesi için anne başına düşen
çocuk sayısının 2,1 olması lazım. Anne başına düşen çocuk sayısı 2,1 olursa
ortalama olarak, nüfus artmıyor da azalmıyor da. İsterseniz bunu birkaç örnekle
değerlendireyim: 1970'de, Avrupa Birliğinde anne başına düşen çocuk sayısı 2,1
iken, bugün otuzbeş yıl içerisinde 1,4'e düşmüş.
İtalya ve İspanya'da bu daha da vahim.
İtalya ve İspanya'da anne başına düşen çocuk sayısı 1,2. İtalya'nın kuzeylerine
gittiğiniz zaman, İsviçre'ye yakın yerlerde anne başına düşen çocuk sayısı 1'in
de altında, 0,7. Bu şu demek: 20 kişiyi oluşturan 10 kişilik bir ailenin 7
çocuğu var. Avrupa'da en yüksek doğum oranı da 1,7. Bu ülkeler de Finlandiya,
İngiltere, Hollanda ve Fransa. AB'ye yeni giren 10 ülkedeki doğum oranı da
Avrupa ortalamasıyla aynı, 1,4.
Bütün bunlar gösteriyor ki, AB nüfusunu
dengede tutmak için gerekli oranda doğum gerçekleşmiyor ve nüfus devamlı
azalıyor.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da bu doğum
oranını artırmak için birtakım özendirici tedbirler alınıyor. Bunlardan
birtakım özendirici tedbirler alınıyor. Bunlardan birkaç tane örnek vermek
istiyorum: Örneğin, İsveç: 1999 yılında anne başına düşen çocuk sayısı 1,5
iken, "her aile 4 çocuk sahibi olması lazım, bir çocuğa ayda 106 euro
vereceğiz, artırımlı olarak dördüncü çocuğa da 109 euro vereceğiz"
demişler, yani 4 çocuk sahibi olacak bir aileye 600 euro aile desteği veriyorlar
ve daha sonra doğum yapan anneye 15 ay ücretli izin, babaya, haftada 1 gün,
çocuğunu görebilmek için ve çocuğuyla vakit geçirebilmesi için ücretli izin. Bütün
bu tedbirlere rağmen, 1999'daki 1,5'lik oran 2003'ün sonunda 1,7'ye ancak
çekilebilmiş.
Diğer Avrupa ülkelerinde de doğum oranını
artırıcı önlemler var; orada da büyük bir kaygı var. Bu önlemler genellikle
anne ve babaya uzun süreli ücretli izin, doğan çocuk başına parasal destek,
vergi iadesi veya vergi muafiyeti, askerlikten muafiyet, araba, konut, tatil
gibi harcamalarda cazip krediler, bunlardan bazı önlemler olarak sayılabilir.
Bir de bunun karşısında Avrupa Birliğinde
yaşam süresinde bir artış oldu. Sağlıktaki olumlu gelişmelerden dolayı 1970
yılında ortalama yaşam süresi 70,1 yaş iken 2001 yılında 78,5'e çıktı, yani
yüzde 10-12 oranında yaşam süresinde bir artış var.
Bir taraftan doğum oranında eksilme, bir
taraftan yaşlılıkta artış Türkiye'ye bir fırsat penceresi sunuyor. Ben burada
bunu dile getirmek istiyorum. Avrupa Birliği, Romanya ve Bulgaristan'a, daha
müzakerelerin devam ettiği 2000 yılında bütün şeyleri kaldırdı, serbest
dolaşımı serbest bıraktı ve bu ülkelerden Avrupa'ya rahatlıkla göç sağlandı.
Bir de Avrupa Birliğinin yüz yüze geldiği
birtakım sorunlar var. Aldığı göçmenlerin çoğu nitelikli göç değil. Kuzey
Afrika'dan, Hindistan'dan Ortadoğu'dan, değişik yerlerden gelen sığınmacı
göçmenlerin çoğu oluşturuyor. Dolayısıyla, biz Türkiye olarak eğer elimizdeki
fırsatları çok iyi değerlendirebilirsek, nitelikli, dil bilen, kalifiye, sosyal
yönden gelişmiş öğrenciler ve bir nesil yetiştirebilirsek Avrupa Birliğinde çok
büyük fırsat var. Ben, bunun yanında, Türkiye'yle ilgili birtakım gelişmeleri
de vermek istiyorum. Mesela, Türkiye'de yapılan en son araştırmalarda, doğum
oranı 1977 yılında -yani, anne başına düşen çocuk sayısı- 3,3 iken 2003'te
2,1'e gerilemişiz; nüfusumuz sabitleşiyor demektir. Hiçbir zaman 100 000
000'luk büyük Türkiye hayaline ulaşamayacağız. Bundan da kimsenin korkmaması
lazım. Doğuda bu oran 3,7 -güneydoğuda ve doğuda- batıda 1,9. Nüfusumuzun yüzde
50'si de 1980 ve sonrası doğumlu.
Bu bilgileri bilmekte yarar var diye
düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.
Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın
Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının 1 adet tezkeresi
vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.
C) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- 5306 sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanunun bazı
maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/769)
2.3.2005
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 24.2.2005 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-9357/28944 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunca 23.2.2005 gününde kabul edilen 5306 sayılı "Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun" incelenmiştir.
İncelenen yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı
Yükseköğretim Yasasına eklenen geçici 50 nci ve geçici 51 inci maddelerde
yükseköğretim kurumlarının hazırlık ve diğer sınıflarında önlisans ve lisans
düzeyinde öğrenim yapmakta ya da bu kurumlarda lisansüstü öğretim görmekteyken,
29.6.2000 gününden bu yasanın yürürlüğe girdiği güne kadar -kendi isteğiyle
ilişiği kesilenler dahil- her ne nedenle olursa olsun, kurumlarıyla ilişiği
kesilen öğrencilere, uygulanan sistem gözetilerek, ek devam süresi ve/veya ek
sınav hakkı ya da ek tez hazırlama süresi verilmekte ve yükseköğretim
kurumundan ayrıldıkları aşamadan başlayarak öğretimlerini sürdürmelerine olanak
sağlanmaktadır.
Yükseköğretim kurumlarında önlisans, lisans ve lisansüstü
öğrenim gören öğrencilerin, diğer nedenler yanında disiplin kuralları gereği
verilen disiplin cezaları uyarınca da yükseköğretim kurumlarıyla ilişiği
kesilebilmektedir.
Nitekim, 13.1.1985 günlü, 18634 sayılı Resmî Gazetede
yayımlanan ve 4 üncü maddesine göre, herhangi bir yükseköğretim kurumunda
önlisans, lisans, yüksek lisans (mastır), doktora, tıpta uzmanlık ya da sanatta
yeterlilik öğrenimi gören öğrencileri kapsayan "Yükseköğretim Kurumları
Öğrenci Disiplin Yönetmeliği"nin 10 uncu maddesinde, yükseköğretim
kurumundan çıkarma cezasını gerektiren eylem ve durumlar sayılmaktadır.
Bu nedenle, incelenen Yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı
Yasaya eklenen geçici 50 ve geçici 51 inci maddelerde yer verilen "her ne
sebeple olursa olsun ilişikleri kesilmiş öğrencilere" ve "her ne
sebeple olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilen öğrencilere"
ibarelerinin, disiplin cezası gereğince yükseköğretim kurumlarından ilişiği
kesilen öğrencileri de kapsadığı açıktır.
Bu disiplin cezası nedeniyle yükseköğretim kurumlarıyla
ilişiği kesilenlere yeniden öğrenim hakkı verilmesi "af"
niteliğindedir.
Çünkü, bu düzenlemeyle, disiplin suçu oluşturan bir eylem
nedeniyle verilen disiplin cezasının, hatta bu cezaya ilişkin karara karşı dava
açılmış ve reddedilmiş ise yargı kararının hukuksal sonuçları ortadan
kaldırılmaktadır.
Anayasanın 87 nci maddesinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun kabulüyle genel ve özel af
ilanına karar verebileceği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi maddede, Türkiye Büyük Millet Meclisine genel
ve özel af yetkisi verilirken "hürriyeti bağlayıcı ceza-para cezası"
ya da "adlî ceza-idarî ceza" ayrımı yapılmamıştır.
İdarî cezalar da diğer cezalar gibi kendi alanında kamu
düzenini sağlamaya yönelik "cezaî" yaptırımlardır. Bu nitelikleri
nedeniyle idarî cezalara ilişkin af kararlarının da, Anayasanın 87 nci maddesi
kapsamına girdiğinde kuşku bulunmamakta ve maddede belirtilen nitelikli
çoğunlukla alınması gerekmektedir.
Bu nedenle, incelenen Yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı
Yasaya eklenen geçici 50 ve geçici 51 inci maddelerin, disiplin cezalarına
getirilen af yönünden, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul
edilmesi anayasal gerekliliktir.
Belirtilen hukuksal duruma karşın, tutanakların
incelenmesinden, 5306 sayılı Yasanın anılan maddelerinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun oyuyla kabul
edilmediği anlaşılmaktadır.
Çünkü, tutanaklarda, oylama sonucuna ilişkin oy sayılarına
yer verilmediği gibi, geçici maddelerin üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğunun
oyuyla kabul edildiğine ilişkin herhangi bir kayıt da bulunmamaktadır.
Bu nedenle, incelenen yasanın 1 inci maddesiyle 2547 sayılı
Yasaya eklenen geçici 50 ve geçici 51 inci maddeleri, Anayasanın 87 nci
maddesinde öngörülen karar yetersayısı olmaksızın kabul edildiğinden, bu
maddeye uygun düşmemektedir.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun
görülmeyen 5306 sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair
Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına
dair bir önerge vardır; okutuyorum:
2.- Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan'ın (6/1433) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/260)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının 511 inci sırasında yer alan (6/1433) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri
verilmiştir.
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları
hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.
İlk raporu okutuyorum:
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/636) (S. Sayısı: 777) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesinde
ölüme sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunan Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Adana Milletvekili Tacidar Seyhan hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun F. Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
İ. Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci raporu okutuyorum:
2.- Karabük Milletvekili
Mehmet Ceylan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/637) (S. Sayısı: 778) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında
görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki
oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki
Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça
bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını
sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu
olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe
ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
|
Çorum |
|
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
3 üncü raporu okutuyorum:
3.- Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/638) (S. Sayısı: 779) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında
görüşülmüştür.
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy
Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Kütahya Milletvekili Soner Aksoy hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
|
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
Feridun F.Baloğlu |
|
|
Malatya |
Adana |
Antalya |
|
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
İ. Sezai Önder |
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
|
Çorum |
|
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Dördüncü raporu okutuyorum:
4.- Mersin Milletvekili
Vahit Çekmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/639) (S. Sayısı: 780) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İhtiyatî tedbir kararına muhalefet suçunu
işlediği iddia olunan Mersin Milletvekili Vahit Çekmez hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplântısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Mersin Milletvekili Vahit Çekmez hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki
oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki
Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça
bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını
sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu
olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe
ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz. 13.1.2005
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
|
Feridun F. Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
İ. Sezai Önder |
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
|
Çorum |
|
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Beşinci raporu okutuyorum:
5.- Mardin Milletvekili
Süleyman Bölünmez'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/640) (S. Sayısı: 781) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Faili belli olmayacak şekilde adam
yaralamak, hakaret ve tehdit suçlarını işlediği iddia olunan Mardin
Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplântısında
görüşülmüştür.
Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez
Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun F. Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
İ. Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.
6.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
7.- Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
8.- Deniz Çevresinin
Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve
Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu
(1/876) (S. Sayısı: 718) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 718 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş, AK Parti Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Yahya Baş.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş'a aittir.
Sayın Boztaş, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve
bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizde, insanlığın ortak mirası olan
çevrenin korunmasını düşünen, boğazlarımızın ve denizlerimizin hurda gemi
mezarlığına dönüştürüldüğünü, denizlerimizde yaşanan çevre katliamlarının
dayanılmaz boyutlara ulaştığını gören insanlarımız, bu konuda önleyici bir
yasanın çıkarılmasını umutla bekliyordu. Ne var ki, görüşülmekte olan tasarı,
bu beklentilere tam anlamıyla yanıt verir nitelikte değildir.
Komisyon çalışmaları sırasında, daha
kapsamlı beklentileri içerir mahiyette bir tasarıya dönüştürülebilmesi için
gayret sarf edilmişse de, bu konuda sonuç alınamamıştır. Bu haliyle tasarı,
beklentilerin çok az bir kısmını karşılar niteliktedir. Tasarı beklentilere tam
yanıt vermemektedir; çünkü, bu tasarı da, bundan önceki tasarılar gibi, ilgili
çevrelerce yeteri kadar tartışılmadan, onların görüş ve düşünceleri alınmadan,
alınan görüş ve düşünceler ise yeteri kadar değerlendirilmeden komisyondan
geçirilmiştir.
Yarımada şeklinde bir coğrafyaya sahip
olan ülkemizin üç yanının denizlerle çevrili olması ve toplam 8 333 kilometre
uzunluğunda kıyı şeridine ve çok önemli boğaz geçişlerine ev sahipliği yapması
açısından, tasarı, yaşamsal bir önem arz etmektedir.
Tasarı, başlığından da anlaşılacağı üzere,
kirliliğin önlenmesine dönük bir tasarı değil, kirlenmenin gerçekleşmesinden
sonra acil durumlarda müdahaleyi ve zararların tazminini öngören bir tasarıdır.
Bu nedenle tasarı, mantığı itibariyle yanlıştır. Kirlenmeden önce alınacak
tedbirleri de içermesi gerekirken, tasarıda, bu kısım eksik bırakılmıştır.
Tasarının 1 inci maddesinin gerekçesinde "olayın meydana gelmesini önlemek
üzere alınan tedbirler Kanunun konusu ve amacı dışındadır" denilerek, bu
husus açıkça belirtilmiştir.
Sivil toplum örgütleri ve çevreci
kuruluşların etkinliklerinin artırılarak, denetim noktasında onları da etkin
kılmak gerekmekteyken, bu konu dikkate alınmamıştır. Zira, çevreci kuruluşlar,
asıl çevreyi koruyacak olan onlardır. Mevcut yasalarla bile çevre katliamı
önlenebilecekken, gerek bürokrasinin hantallığı gerekse çevreyi sanayileşmenin
önündeki bir engelmiş gibi gören çarpık anlayış, ülkemizdeki çevre katliamına
seyirci kalmayı beraberinde getirmiştir.
Tasarı dikkatle incelendiğinde, çevreci
bir mantıkla hazırlanmadığı, daha çok ticarî kaygılarla hazırlandığı
anlaşılmaktadır. Tasarının "Genel Gerekçe" başlıklı sayfasının son
paragrafında "Tasarı, bugüne kadar Türk Boğazlarında ve Türkiye'nin deniz
yetki alanlarında meydana gelen olaylarda müdahale ve tazmin konularında
yaşanan olumsuzlukların giderilmesi amacıyla hazırlanmıştır" denilerek, bu
görüş açıkça dile getirilmiştir.
Tasarı, yasayla düzenlenmesi gereken
birçok hususu idareye devretmektedir. Bu durum, yasa taslağının içini
boşaltmakta; yasamanın, yetkisini, bir bakıma, idareye devretmesi anlamına
gelmektedir. Ayrıca, konu, yaşamsal bir öneme sahip olup, yönetmeliklere
bırakılamayacak kadar net hükümler içermektedir.
Çok uzun bir kıyı şeridine sahip olan
ülkemiz denizlerinde ciddî sorunlar vardır. Kıyılarımızın ve denizlerimizin
kirliliğinin önlenebilmesi, bu alanda güçlü yasal düzenleme ve bunun
uygulanmasıyla mümkün olabilir. Gemi trafiğinin yoğun olduğu denizlerimiz ve
coğrafyamızda gerekli önlemlerin alınmaması, denizlerimizin, yaşlı gemilerin
batırılıp, sigorta tazminatının tahsiline fırsat veren karasuları görünümünü
vermektedir. Bunun, ulusal güvenlik, çevre, kültürel miras ve turizmimiz
açısından da yaşamsal bir önemi vardır.
Her gün onlarca geminin transit geçiş
yaptığı Boğazlarımızın ve çok uzun kıyılara sahip olunan diğer denizlerimizin
kirlenmesi durumunda, acil müdahaleyi gerektiren düzenlemenin, bu tasarının
yasalaşmasıyla birlikte, bizce yetersiz, ama, bu alandaki kısmî iyileştirmeyi
de beraberinde getirecektir.
Tasarı, yasamanın belirleyeceği birçok
noktayı boş bırakmakta ve bunu, yönetmeliklerle tamamlanır anlayışıyla,
yasamanın yetkisini idareye devretmektedir; ancak, bu konuda daha önce
uluslararası içerikte yürürlüğe giren Barcelona Anlaşması ve Karadeniz'le
ilgili taraf olduğumuz Bükreş Anlaşmasıyla imza attığımız uluslararası
sorumluluğumuz var. Bunlara, ancak yasa düzeyinde düzenlemelerle yanıt
verilebilir.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekilleri; bu yasanın birçok çarpık yanları var. Bu çarpık yanlarının
düzeltilmesi konusunda komisyon çalışmaları sırasında değerli başkanımız ve
komisyon üyesi arkadaşlarımızla birçok görüş alışverişinde bulunduk; ancak, AKP
İktidarının bu zamana kadar yaptığı uygulamalar, bizim Çevre Komisyonunda da
aynen devam etmektedir. Komisyonda bizler ne kadar Türkiye'nin yararına, çevre
duyarlılığını taşıyan, denizlerimizin kirlenmesinin önüne geçen birçok anlayışı
sergilememize rağmen, maalesef, parmak sayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin
komisyon üyelerinin hiçbir görüşünü dikkate almaksızın, sadece kendi
çoğunluklarına güvenerek Parlamentodan geçirdikleri gibi, komisyonlarda da aynı
anlayış sürgit devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa, az önce
altını çizerek söylediğimiz gibi, sivil toplum örgütlerinin görüşleri yeteri
kadar değerlendirilmediği için eksiktir. Yine, uluslararası çağdaş bir mantığı,
çağdaş bir çevreci anlayışı bu yasada göremediğimiz için yanlıştır, eksiktir.
Bir an için düşünelim. İskenderun
açıklarında batmış olan bir gemi vardı; Türkiye'nin bugün hâlâ gündeminde. Dört
yıl süreyle orada batmayı bekleyen bu gemi... Bu yasa yürürlükte olsa dahi,
batmadan önce herhangi bir önlem getirmiyor; battıktan sonra, sadece ekonomik
anlamdaki kaygılarımızı giderecek tedbirler içermektedir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon
üyeleri olarak, komisyonda da sürekli altını çizmeye çalıştığımız, bir yasa
çıkarken, önce, testi kırılmadan önlemini alalım, testi kırıldıktan sonra
çocuğu dövmenin bir kıymeti harbiyesi yoktur diyoruz. Eğer, orada, bu yasa
çıkmış olsaydı dahi, İskenderun açıklarındaki geminin batması önlenemeyecek
ise, hangi çevreci bir mantıkla, bu yasa çevreci bir mantığı içeriyor
diyebiliriz?! Bunu söylememiz mümkün değil. Bizi üzen noktalardan bir tanesi,
bu yasanın önleyici tedbir getirmemiş olmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde,
yine, Türkiye'nin gündeminde olan bazı olayları da sizlerle paylaşmak
istiyorum. Dünyada Kyoto Protokolü diye bir protokolümüz var. Bu anlaşma,
birçok devletler arasında imzalanmış; ancak, son şeklini... Rusya'nın da
imzalamasıyla yürürlüğe girmiş olan bu anlaşma, bu protokol, Türkiye tarafından
imzalanmamıştır; fakat, Türkiye, sera gazı salınımları hakkında taahhüt altına
girmiş. Geçtiğimiz günlerde bir gazetede çıkan bir açıklamasında -uluslararası
sözleşmelerin, çağdaş mantık içerisinde, Türkiye tarafından da, birçok çevreci
tarafından da, çevreci kuruluşlar tarafından da kabul edilen- bu anlayışı Sayın
Bakanımız reddediyor. "Avrupa sanayileşmesini tamamlamış; sanayileşmesini
tamamlamış olan Avrupa, bize, sanayileşmeyin, bu protokolün altına imza atın,
sorumluluklarınızı üstlenin diyor. Bizim, Kyoto Protokolünü imzalamamız söz
konusu değildir; bize, bu, dayatmadır, dayatmayı kabul edemeyiz"
noktasında bir değerlendirme getiriyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın bu
görüşünü paylaşmadığımızı buradan dile getirmek isterim. Zira, sanayileşmiş
ülkeler, birçok çevre katliamının yaşandığını görmüşler; deneyerek, tecrübe
edinerek çevre katliamının önüne geçmeyi bugün arzular hale gelmiştir. Birçok,
küresel ısınma dediğimiz, dünyayı tehdit eden, insanlığı tehdit eden, gelecek
nesilleri tehdit eden, bilimadamlarının feryat edercesine dile getirdiği çevre
katliamlarının önüne geçme konusunda, ozon tabakasının delinmesi diye tabir
ettikleri -halk arasında böyle bilinen- sera gazı salınımlarının kontrol altına
alınmasına dönük bu protokol, dev ülkeler tarafından, Amerika Birleşik
Devletleri tarafından da reddedilir bir mantık içerisindedir; ancak,
Türkiye'nin daha sanayileşmesini gerçekleştirmemiş olması, belki, bir anlamda
Türkiye'nin de yararınadır. Zira, atacağımız adımlarda, bundan sonra, çevre
dostu bir mantıkla, sanayimizi buna göre şekillendirmemiz mümkün. Aksi
takdirde, Avrupa'nın geçtiği yolları biz de geçelim, sanayileşmeyi, çevreye
zararlı bir sanayileşme anlayışını egemen kılalım, biz oraya geldikten sonra
önlemi nasıl olsa alırız mantığı içerisinde hareket edersek, Avrupa'nın
uğradığı zararları Türkiye de çekmek durumunda kalacak. Hem ekonomik anlamda
biz bu zararları çekeceğiz hem de çevre anlamında çekeceğiz hem de halkımızın,
gelecek nesillerimizin yanlış yönetildiği konusunda onlara da bir inanç vereceğiz.
Bu anlamda da yanlıştır diye bakıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu sözleşmenin,
bu anlaşmanın, Kyoto Protokolünün, Türkiye tarafından bir an önce ciddiye
alınması gerekiyor. Bizler, bu sözleşmenin içeriğine bakarak, gelecek nesillere
karşı olan sorumluluğumuzu da yerine getirmeyi bilinç olarak kendimiz
taşıyacağız; başka insanlara da bunu önermemiz gerekiyor.
Biz, Çevre Komisyonu üyeleri olarak,
komisyonda bunların altını çize çize söyledik; ama, bir türlü dinletemedik. Hiç
değilse, bugün, burada, Parlamentoda yapılacak olan bu görüşmeler sırasında, bu
yasanın en azından yönetmeliklere atıfta bulunmayan, içini Parlamentonun kendi
çalışmasıyla, yasama yetkisini bizlerin kullanması gerektiğine hepimiz
inanıyorsak eğer, yönetmeliklere, tamamen yönetmeliklere gönderme yaparak
değil, Parlamentoda bir yasa düzenliyorsak bizler düzenleyelim, yasama
yetkisini kaldırıp hükümete devretmeyelim. Bu, bir yetki gasbını da beraberinde
getirecektir.
Bu zamana kadar birçok yasada altını
çizdik, uyardık, Cumhuriyet Halk Partisinin Parlamento Grubu olarak uyardık;
ama, hiçbirisi dinlenmedi, dikkate alınmadı. Yine bu haliyle çıkacak olan bu
yasa, beklentilerimizin büyük bir kısmına yanıt vermeyecektir; bunu görüyoruz;
ama, çok az bir kısmına bile olsa eğer karşılık buluyorsa, yanıt buluyorsa,
kısmî olarak, hiç yoktan iyidir mantığı içerisinde bu yasayı destekleyebiliriz.
Ancak, yüzde 100 kapasiteyle Türkiye'nin ihtiyacına yanıt verecek bir yasayı
buradan çıkarmamız gerekiyor. Bunu yapabilirsek, zannediyorum ki, bize düşen
daha çağdaş bir çevreci, daha çağdaş bir yasayı birlikte inşa etmiş olacağız.
Değerli milletvekilleri, tasarı,
başlığından da anlaşılacağı üzere, kirliliğin önlenmesine dönük bir tasarı
değil -bir kere daha altını çiziyorum- kirlenmenin gerçekleşmesinden sonra acil
durumlarda müdahaleyi ve zararların tazminini öngören bir tasarıdır. Sivil
toplum örgütleri ve çevreci kuruluşların etkinliklerinin artırılarak, denetim
noktasında onların da etkin kılınması gerekmekteyken, bu husus dikkate
alınmamıştır.
Tasarı dikkatle incelendiğinde, çevre
mantığını içermemektedir. İnsanlığın ortak mirası olan çevrenin korunması
konusunda, Boğazlarımızın ve denizlerimizin hurda gemi yığınlarına dönüşmesi
konusunda gerekli tedbiri almamaktadır. Kazalar göz göre göre gelmekte,
önleyici tedbir olmadığı için bu kazalar bir türlü önlenememekte, bundan sonra
da önlenemeyecek.
Değerli arkadaşlarım, biz diyoruz ki,
deniz çevresinin kirliliğinin önlenmesi isteniyor. Sadece gemi kazalarına dönük
bir tedbir getiriyor. Deniz kıyılarımız, denizlerimiz, sadece gemilerle meydana
gelen kazalarla kirlenmiyor; evsel atıklarla da, kara atıklarıyla da kirlilik
had safhada devam ediyor. Kendi bölgemden, kısaca, örnek vermem gerekirse,
Menderes Havzası diye bahsettiğimiz bir havzamız var. Bu Menderes Havzası,
Uşak'tan başlayan kirlilikle beraber Ege Denizinin de kirliliğine yol
açmaktadır.
Deniz çevresinin kirlenmesinin önlemini
alacak acil müdahale yasası dediğimiz bu yasa, bu tür kirliliklere ne tür önlem
getiriyor; burada böyle bir önlem yok, kirlenmenin önünü alacak herhangi bir
tedbir de yok. Yasa, temel gerekçesinde de, genel gerekçesinde de açıkça
belirtiyor zaten. Sadece ekonomik kaygılarla, tazminata dönük, sigorta
kapsamına alabilecek bir değerlendirme yapıyoruz. O zaman Çevre Komisyonunda
görüşülmesinin ne esprisi vardı?! Bunu bir başka mantık içerisinde
değerlendirmek mümkün iken bunu yapamamışız, çevreci bir mantığı burada egemen
kılamamışız.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda sözümü
fazla uzatmak istemiyorum. Ayrıca,
yine, geçmişte yaşanan İzmit ve İzmir Körfezi başta olmak üzere kıyı
alanlarında kıyı tesislerinden kaynaklanan kirlenmeler de devam edecektir. Asıl
olan, tasarıda görev üstlenmiş kuruluşların önleyici ve müdahale anlamında
yeterli bir konuma getirilmesinin sağlanmasıdır. Müdahalede olası gecikme ya da
yetersizlik, çevre değerlerinde can ve mal güvenliğinde büyük zararlara neden
olabilir ya da geri dönüşü olmayan duruma yol açabilir.
Sonuç itibariyle, değerli milletvekilleri,
bu yasa beklentilerin tamamını karşılamıyor. Yüzde 80 civarında
beklentilerimizi karşılamadığını görüyoruz; ama, yüzde 10, yüzde 20 civarında
da karşılasa, atılmış bir adımdır diye düşünüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, en azından hiç yoktan iyi anlamında baktığımız, yüzde 20 civarında bir
iyileşmeyi bile beraberinde getiriyorsa, biz bu yasanın bu anlamıyla da olsa
desteklenmesinin uygun olduğunu düşünüyoruz. Ancak, AKP İktidarına ve
Parlamentodaki arkadaşlarımıza bir önerimiz var; hiç değilse AK Parti olabilmek
için icraatların da ak olması gerekiyor.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) -
Zaten öyle.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Ancak, Enerji
Bakanlığıyla ilgili değerlendirmeler öyle olmadığını ortaya koyuyor.
Parlamentoda bulunan, birçok bekleyen, yolsuzlukla ilgili dosyalar da bekliyor.
Her geçen gün burada tartıştığımız bu olaylar, gerçekten, ak olmayı, sizin
anlattığınız anlamda "hak ediyoruz" diyorsunuz ya, öyle olmadığını
gösteren deliller var elimizde. Enerji Bakanlığı ve Parlamentoda bekleyen
yolsuzluk dosyaları bunun somut örneklerinden iki tanesidir, canalıcı iki
tanesidir. O nedenle, AK Parti denilmeyi hak ettiğiniz gün bizler bunu
söyleyeceğiz, AK Parti diyeceğiz; ama, şimdilik kaydıyla AKP demeye devam
edeceğiz değerli arkadaşlarım.
Umuyorum, çok daha çevreci, çok daha
çağdaş, çok daha gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getiren
yasaları burada konuşur hale geliriz. Sadece tüccar siyaset mantığıyla değil,
her alanda olduğu gibi çevre konusunda da tüccar siyaset mantığının egemen
kılınmaması gerektiğini, yaşamın ta kendisinin çevre olduğunu bilerek; çevrenin
sadece bugün yaşayan insanların değil, bizlerin değil, aynı zamanda gelecek
nesillerin de bizlere olan emaneti olarak bilerek, bu sorumluluk duygusuyla
hareket edeceğimizi, bundan sonraki yasalarda hiç değilse bu bakış açısıyla
hareket edeceğimizi düşünerek hepinize tekrar saygılar, sevgiler sunuyorum.
Bundan sonra Parlamentomuzda çok daha çağdaş yasaları görüşmek dileğiyle
saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Boztaş.
AK Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Yahya Baş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 718 sıra sayılı
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil
Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı
üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çevre
kirliliğiyle mücadele, asrımızın en önemli konularından biridir. Bundan kırk
yıl önce, insanlık, hızlı bir ekonomik büyümeyle refah düzeyini yakalamak
isterken, denizleri, havayı, su kaynaklarını ve bütün doğal kaynakları
kirleterek kullanılmaz hale getireceğini fark edemedi; doğal varlıkların bir
daha geri gelmemek üzere hızla dünya yüzünden silinip gittiğini göremedi.
İnsanoğlu, ancak, yirmi otuz yıl kadar önce, çevrenin kirlenmesi bu hızla devam
edecek olursa, dünyamızdaki bütün canlılar için yaşamın sürdürülebilir olmaktan
çıkacağının bilincine vararak önlem almaya başladı. Bu alandaki uluslararası
çalışmalar da yine bu dönemde başladı.
Tüm dünyada olduğu gibi, çevre sorunları,
kalkınmakta olan ülkemizde de büyük bir hızla artmaktadır. Ülkemiz, yaşadığı
bir dizi çevre sorununun yanı sıra, sınırötesi çevre sorunlarından da önemli
derecede etkilenmektedir.
Değerli milletvekilleri, küreselleşen
dünyamızda, ülkeler ve kıtalar arası ulaşımın önemi gittikçe artmakta ve daha
ucuz olması nedeniyle de deniz taşımacılığı tercih edilmektedir. Deniz
taşımacılığı ve taşımacılık kaynaklı atıklar, denizlerdeki toplam kirliliğin
yüzde 20'sini oluşturmaktadır. Günümüzde, denizlerin korunmasına önem veren
birçok ülke, bu konuda katı kurallar koymaktadır. Bu ülkeler, karasularında
seyreden gemileri sıkı bir takibe almakta ve sıvı atıklarını ne şekilde
bertaraf edeceklerini takip ederek, denizi herhangi bir şekilde kirletmelerine
mâni olmaktadırlar. İşte, görüşmekte olduğumuz bu tasarı, ülkemiz açısından
ciddî bir eksikliği giderecek önemli bir tasarıdır.
Değerli milletvekilleri, hepinizin de çok
iyi bildiği gibi, Boğazlarımız, gerek tarihî süreci içindeki önemleri gerek
coğrafî, jeopolitik yeri ve nitelikleri açısından, diğer boğazlar arasında ayrı
ve özel bir öneme sahiptir. İstanbul Boğazı, üçbin yıllık tarihe ve yaklaşık 13
000 000 nüfusa sahip olan ve UNESCO tarafından dünyanın kültür merkezi ilan
edilen bu büyük kentin ortasında ve tarihî mekânları arasında bulunmaktadır.
Böylesine büyük öneme sahip olan Boğazlarımız, büyük bir risk altındadır.
Boğazlarımızda meydana gelebilecek bir tanker kazasının oluşturacağı çevre
kirliliğinin yanı sıra, tarihî değerlere ve doğal yapıya vereceği zararlar da
ortadadır. Türk Boğazları ve Marmara Denizi, Karadeniz ile Akdeniz arasında
gemi geçişlerini sağlayan tek su yoludur. Boğazlarımız deniz trafiği açısından
çok yoğundur ve bu trafik hacmi gün geçtikçe artmakta ve giderek çok kritik ve
tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Trafik yoğunluğunun yanında, Boğazlarımızdan
geçen gemiler tonajı bakımından da çok artmıştır. Bu durum da, elbette, deniz
kazaları riskini biraz daha artırmakta ve 13 000 000 nüfusuyla İstanbul'un can,
mal ve çevre güvenliğine ciddî bir tehdit oluşturmaktadır.
İstanbul Boğazında gerçekleşen deniz
trafiğinin iki önemli unsuru bulunmaktadır; bunlar, yerel ve transit olarak
isimlendirilebilir. İstanbul Boğazında yoğun bir yerel deniz trafiği
bulunmaktadır. Bir günde karşılıklı sefer yapan şehir hatları gemileri, deniz
otobüsleri ve dolmuş motorlarının sayısı yaklaşık 1 500 civarındadır. Bununla
beraber, geniş bir sahaya yayılan ve tüm İstanbul Boğazını içine alan İstanbul
Limanında, limaniçi hizmet veren gemilerin trafiğiyle beraber, çok sayıda
balıkçı teknesi ve özel deniz vasıtaları da bu suyolunu kullanmaktadır.
Türk Boğazlarından, yılda, yaklaşık 50 000 gemi de
transit geçiş yapmaktadır. Bunlardan 6 000-7 000 adedi ise tehlikeli madde
taşımaktadır. Bu da, yaklaşık olarak, günde 142 gemi, saatte 4 gemi demektir.
Bu sayıya, İstanbul Boğazında yaşanan yoğun şehiriçi trafiğini de eklediğimiz
zaman, trafik yoğunluğu çok daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Montrö
Sözleşmesinin imzalandığı yıl olan 1936 yılında, Türk Boğazlarından yılda 2 000
civarında, günde 4-5 geminin geçtiği düşünülürse, bu rakamın, o tarihten bugüne
ne denli büyük bir artış gösterdiği daha iyi anlaşılacaktır.
Gemi sayısındaki artışın yanında, bir
diğer önemli husus da, son yıllarda, yılda ortalama 103 000 000 ton petrol ve
türevleri ile diğer türde kimyasal ve tehlikeli maddenin Türk Boğazları yoluyla
taşınmakta olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm
bu rakamlar, Boğazlarımızın ne denli büyük bir risk altında olduğunun açık bir
göstergesidir. Boğazlarımız her an bir deniz kazası riskiyle karşı karşıyadır.
Meydana gelebilecek bir tanker kazası sonucu oluşacak yangın hava kirliliği
yaratarak, hem insan sağlığını ciddî boyutta etkileyecek hem de maddî hasara
yol açabilecektir. Ayrıca, denize dökülebilecek petrol ve ürünleri, deniz
ekosistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratarak, denizde yaşayan organizmaları
etkileyecektir. Olası bir kazanın, Boğazlarımızdaki kültürel değerler üzerinde
yapacağı olumsuz etkiler de maddî olarak ölçülmeyecek boyuttadır.
1952-1991 yılları arasında, boğazlarımızda
444 deniz kazası meydana gelmiştir. Bu kazaların yüzde 35'ine karşılık gelen
155 tanesinin bu dönemin son dört yılında meydan gelmiş olması, kaza
risklerinin de olumsuz yönde artış eğilimine girmiş olduğunun bir başka
kanıtıdır.
Bu kazalar içerisinden birkaç tanesini
-hepimiz yaşadığımız için- zikretmek istiyorum.
15 Kasım 1979 tarihinde, Haydarpaşa
önünde, Romen bandıralı Independenta tankerinin bir Yunan tankeriyle çarpışması
sonucu 95 000 ton petrol denize dökülmüştür.
Yine, 28 Ekim 1983 tarihinde, İstanbul
Limanında, Blue Star adlı kimyasal yüklü tankerin Gaziantep tankeriyle
çarpışması sonucu, tankerde bulunun 1 000 ton amonyak gazı denize ve havaya
karışmıştır.
Yine, 29 Mart 1990 tarihinde, İstanbul
Boğazında, Jambur ve Datongsham adlı tankerlerin çarpışması sonucu yara alan
Jambur adlı tankerden yaklaşık 2 600 ton gazolin denize yayılmıştır.
13 Mart 1994 tarihinde, İstanbul
Boğazında, 100 000 ton petrol taşıyan Kıbrıs Rum bandıralı Nassıa adlı tankerin
bir kuru yük gemisiyle çarpışması sonucu büyük bir yangın çıkmış, 30 kişi
ölmüştür. Denize dökülen yaklaşık 5 000 ton petrol, bir hafta boyunca yanmaya
devam etmiştir.
29 Aralık 1999 tarihinde Marmara
Denizinde, yine "Volganeft 248" adlı tankerin ikiye ayrılması sonucu
yaklaşık 1 000 ton fuel-oil denize dökülmüştür.
Bu kazalar neticesinde önemli miktarda
petrol ve petrol türevi maddeler denize dökülmüş ve ortam, kaza sonucu dökülen
petrol ürünleri nedeniyle, geniş çapta etkilenmiştir.
Denize dökülen petrol ürünlerinin su
yüzeyinin yağ filmleriyle kaplânmasına, katran yumrularının oluşmasına,
plajların kirlenmesine, ortamda yaşayan canlıların ölmesine neden olduğu
izlenmektedir. Yaşamlarını sürdürebilen deniz canlılarında yapılan kimyasal
analizler, petrol hidrokarbonlarının canlıların dokularında biriktiğini ortaya
koymaktadır.
Gerek uluslararası mevzuat ve gerekse
ulusal mevzuatımızdan kaynaklanan tedbirlerin uygulanabilmesi için, gemilerden
kirli atıkların alınması amacıyla, gerekli tesis ve hizmetin süratle sağlanması
ve sürdürülmesi gerekmektedir. Bu yapılmadıkça, gemilerden denizlere dökülen
kirli atıklarla meydana gelen kirliliğin önlenmesi imkânsız olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugüne kadar, denizlerin petrol ve petrol türevleriyle tehlikeli maddeler ve
kimyasallarla kirlenmesi söz konusu olduğunda, yaklaşık 17 adet kurum ve
kuruluş işin içine karışmakta ve doğal olarak bir yetki ve sorumluluk karmaşası
yaşanmaktadır. Benden önce konuşan değerli CHP sözcüsü arkadaşımızın söz ettiği
İskenderun'daki kaza, işte bu nedenle oluşmuştur. Eğer, bu kurumlararası yetki
kargaşası o gün çözülmüş olsaydı, o tankerin orada dört yıl beklemesi mümkün
olmayacak ve geri gönderilecekti; ama, maalesef, bu kargaşa çözülemediği için,
dört yıl sonunda geminin batması mukadder olmuştur.
Şimdi, görüşmekte olduğumuz bu tasarının
kanunlaşmasıyla, bu yetki karmaşasına son verilecek, yetkili kurum ve
kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları açık ve kesin bir biçimde
belirlenmiş olacaktır. Tasarı, ayrıca, gemiler tarafından denizlerimizin
kirletilmesi durumunda, verilen zararların hemen tazmin edilebilmesini mümkün
kılan hükümleri de içermektedir.
Tasarı, ülkemizde deniz güvenliğinin
sağlanması ve deniz kirliliğinin önlenmesi konusunda uluslararası hukuk ve iç
hukuktan doğan hak ve yükümlülükler gözönünde bulundurularak, gemilerden ve
kıyı tesislerindeki faaliyetlerden kaynaklanan kirlenme tehlikesini ortadan
kaldırmak veya kirlenmeyi önlemek üzere uygulanacak müdahale ve hazırlıklı olma
esaslarını düzenlemektedir.
Tasarı, ayrıca, olay sonucu ortaya çıkacak
zararların tespit ve tazmin esaslarını, uluslararası yükümlülüklerin yerine
getirilmesi esaslarını, kanun kapsamına giren kişilerle, kurum, kuruluş, gemi
ve tesislerin kanunda belirtilen ilgililerinin görev, yetki ve sorumluluklarını
belirlemektedir.
Bunun dışında, tasarıyla, Boğazlarımızdan
geçen gemilere bir standart getirilmekte ve bu alanda gerek Avrupa Birliği
normları gerekse Marpol Sözleşmesinin hükümleri ülkemiz mevzuatına entegre
edilmiş olmaktadır.
Bu suretle, denizlerimizi korumamız,
denizlerimizin kirlenmesini önlememiz, deniz çevresiyle ilgili olumsuzlukları
minimuma indirgememiz mümkün hale gelecektir. Tasarının kanunlaşmasıyla bu
alanda çok önemli bir adım atılacaktır.
Tasarının, ülkemiz ve çevremiz için
hayırlı olması dileğiyle, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baş.
Komisyon adına, Komisyon Başkanı, Malatya
Milletvekili Münir Erkal.
Sayın Erkal, buyurun.
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmeye başladığımız 718
sıra sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde
Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarının
muhtevasından, içeriğinden ziyade, bu vesileyle, aslında, çevre konusunun
Türkiye ve dünya gündemindeki önemine bazı vurgular yapmak istiyorum.
Çevre, birçok yaklaşıma göre, biraz, aydın
çevrelerin konuştuğu bir konu olarak algılanıyor. Sanki, birçok kesim ve
kesitle ilgisi olmayan, sadece belli bir kesimin ilgilenmesi gereken bir konu
olarak maalesef algılanmaktadır; bu, çok önemli ve büyük bir yanlıştır. Çevre
konusunu bu kanunla gündeme getirirken, tabiî, biliyorsunuz, bundan sonra
çevreyle ilgili bir yasa tasarımız var; asıl çevre problemlerinin
kurumsallaşmış bir altyapıyla orada vurgulanacağını ve inşallah, milletimizin önüne
konulacağını da bu vesileyle söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bütün dünyanın,
özellikle bütün uluslararası kuruluşların raporlarından sonra ortaya koyduğu
bir gerçek var. Çevre problemleri, bir problem olmaktan artık çıkmış ve bütün
dünyayı ilgilendiren bir küresel tehdit haline gelmiştir. Onun için, meseleyi,
böyle, akademik düzeyde incelemenin ötesinde, gerçekten, ülkemizi, dolayısıyla
insanlığı, dolayısıyla ülkemizin ekonomik, sosyal ve fizikî boyutlarını çok
yakından ilgilendiren bir konu olarak çevre konusu önümüzdedir. Yani, çevreyi
korumak, insanı korumaktır; çevreye sahip çıkmak, insanca yaşama standartlarına
sahip çıkmaktır. Onun için, çevre meselesini bu düzlemde ele almak, dünya
gezegenini bu yaklaşımla korumak, insanlık arasındaki uluslararası ilişkileri
bu anlayışla değerlendirmek gerekir.
Eğer, çevre, küresel bir değerse ve bu
tehditler, bu problemler için -biliyorsunuz, özellikle, son raporlara göre,
yakınlarda açıklanan hükümetlerarası iklim kurulunun raporuna göre- gerekli
tedbir alınmazsa... Son on yılda, dünyada, iklim değişiklikleri, tabiî,
özellikle, bunun bir neticesi olan küresel ısınmadan ve diğer tehlikelerden
dolayı çok ciddî felaket senaryoları, maalesef, dünyanın gündemine
getirilmiştir. Uluslararası ölçekteki birçok lider, uluslararası toplântılarda,
buna özellikle vurgu yapmış, bu meselenin, artık, ciddî bir şekilde ele
alınması gerektiğini, birçok uzman da, bunun saatli bir bomba olduğunu, yeri
gelince patlayacağını ve o zaman da, bütün her türlü tedbiri alsanız bile, geri
dönülemeyecek bir noktaya gelindiği için, maalesef, çok önemli risklerle
dünyanın karşı karşıya kalacağını vurgulamışlardır.
Değerli arkadaşlar, onun için, çevre
meselesini bu bağlamda ele almak lazım. Birçok rapora bakıyorsunuz,
inceliyorsunuz; bu meseleye gereken ilgi gösterilmediği zaman, sadece sağlıklı
yaşam ortamı değil, aynı zamanda, ülkelerin ekonomik hayatında ciddî
gerilemeler ortaya çıkması, tarım topraklarının azalması, dünyada su sorununun
önemli bir problem olarak gündeme gelmesi, çölleşmenin ve kuraklığın ortaya
koyduğu birtakım sosyolojik problemler, dünyaya çok daha önemli tehlikeler
yaşatacaktır. Mesela, Birleşmiş Milletler raporuna göre, önümüzdeki yıllarda,
150 000 000 insan göç etmek zorunda kalacaktır. Erozyonun doğurduğu tarımsal
topraklardaki verimsizlik, çok büyük sıkıntıları ve ekonomik kayıpları
beraberinde getirecektir. Bu rakamlar ortaya konulduğu zaman çıkan netice,
milyarlarca dolarlarla ifade edecek kadar büyüktür.
Değerli milletvekilleri, onun için, bu
çevre meselesini, birtakım kavramlarla ifade etmek yerine, bunun sosyal,
ekonomik yansımalarını ve fizikî yansımalarını ortaya koymak, ama, bir de şuna
dikkat etmek gereğini vurgulamak istiyorum:
Peki, siyasetin çevreyle ne gibi bir
ilişkisi vardır; siyasî yaklaşım çevreye ne yapabilir; şu anda yapılan
tespitlerde ortaya çıkan gerçek şudur: Çevre
problemlerinin çözümünde dikkat
edilmesi gereken en önemli husus, çabuk, hızlı, bürokrasiden uzak karar
alma mekanizmalarının geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Onun için, siyaset,
siyasî kurumlar, tabiî özellikle de Büyük Millet Meclisimiz, bu mekanizmayı
hayata geçirecek, hızlandıracak her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Zaten,
yeni getireceğimiz çevre yasası, böyle bir koordinasyonu, böyle bir esnekliği,
bürokrasiden mümkün olduğu kadar arındırılmış bir anlayışı, inşallah,
Türkiye'nin gündemine getirecektir.
Değerli arkadaşlar, tabiî, bu işin,
çevrenin, bir de felsefî boyutu var. İnsanlar, çevre kirlenmesinin sebeplerini
araştırırken acaba bunun neden kaynaklandığını da iyi irdelemek zorundadır.
Maalesef, olayın arka plânına baktığınız zaman, çevreyi en çok kirleten
ülkelerin gelişmiş ülkeler olduğunu görmektesiniz. Eğer, medeniyet bu ise,
yani, bir taraftan sanayii geliştirirken, fert başına millî gelirdeki refah
payı artırılırken, bir taraftan da insanların sağlıklı yaşam koşulları yok
ediliyorsa, küresel birtakım sıkıntılar dünyanın gündemine getiriliyorsa,
medeniyet anlayışını, gelişme anlayışını da bizim bir sorgulamamız
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, ortaya çıkan gerçek
şudur: Maalesef, gözü dönmüş rant talebi, sınırsız rant talebi ve kontrolsüz
egoizm, insanlığın baş belasıdır. İnsanlık, bu problemleri değerlendirirken,
bir taraftan da bir otokritik yapmalı, bir özeleştiri yapmalı, bu sanayileşme
mantığının, gelişme mantığının, tüketim çılgınlığının insanı nereye götürdüğünü
bir kez daha sorgulama gereğini duymalıdır.
Değerli arkadaşlar, insanlık bir de şunu
ciddî şekilde yorumlamalıdır: Eğer, medeniyetler, hâlâ, savaşları, kan ve
gözyaşını bir çözüm yolu olarak görmeye devam edecekse -Ortadoğu'daki savaşlar,
diğer bölgelerdeki savaşlar bunun en belirgin ve bariz örnekleridir- o zaman,
bunun oluşturacağı psikolojik kirlilik de, maalesef, insanlığa kan ve gözyaşı
olarak, acı ve keder olarak geri dönecektir.
Onun için, değerli arkadaşlar, çevre
meselesinin bu psikolojik boyutunu, sosyal boyutunu, siyasî boyutunu, ekonomik
boyutunu, fizikî boyutunu ve felsefî boyutunu bu yaklaşımla irdelemeden ve
bununla ilgili birtakım değerleri ortaya koymadan, çevre meselesinin kalıcı,
sürdürülebilir bir yapıya getirilmesi mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, tabiî, şu anda
getirdiğimiz yasa, deniz ve çevresiyle ilgili bir yasa; değerli üyemiz Sayın
Boztaş, değerlendirmelerinde yeterli olmadığını söyledi. Zaten, dikkat
ederseniz, bu, belli bir kesimi ilgilendiren bir yasa ve Komisyonumuzda da
bütün boyutlarıyla -biz, alt komisyon kurarak da- bunu irdeledik ve en güzel
şekilde gündeme gelmesini temin ettik.
Burada kendileri de söyledi, arkadaşımız
Değerli Yahya Bey de söyledi, buradaki problemde esas maksat şudur: Sisteme
baktığınız zaman, 17 tane kurum ve kuruluş sistemde kargaşaya neden olmakta,
deniz ve çevresiyle ilgili, maalesef, karar alma sürecini zorlaştırmaktadır.
Bundan dolayı, yaptığımız yeni düzenlemeyle, bu 17 kurum ve kuruluş 3'e
indirilmekte, böylece, daha hızlı, daha çabuk karar alma mekanizması ve süreci
Türkiye'nin gündemine getirilmektedir.
Değerli arkadaşlar, denizin Türkiye için
önemi ortadadır, denizin turizm açısından ve ekonomik açıdan Türkiye'ye
sağladığı katkıları ortadadır. Deniz kıyı şeridinin, rekreaktif amaçlı olarak,
yerleşim amaçlı olarak, turizm amaçlı olarak ve diğer sosyal yerleşimler olarak
fonksiyonu ve potansiyeli ortadadır. Onun için, bütün kıyılarımızı bu anlamda
korumamıza bu kanun önemli bir katkı sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı, tabiî,
özellikle İstanbul Boğazını ve UNESCO açısından tarihî kent olarak
vasıflandırılan İstanbul'u korumak açısından da çok önemli bir potansiyeli, bir
katkıyı sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarımız bu hususla ilgili
gerekli açıklamaları yaptılar; ben, bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum;
ama, şunu son söz olarak kısaca söylemek istiyorum: Çevre meselesinin bütün
boyutlarıyla ele alınması, çıkacak olan çevre yasasına Meclisimizin azamî
katkıda bulunması çok önemli bir katkı sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, çevre meselesinin ve
çevre problemlerinin geldiği noktada bütün dünya insanlığının tespiti: Bugün,
çevre problemi, terörden daha tehlikeli bir konuma gelmiştir; artık, dünya
insanlığı, bunu, terörden daha tehlikeli bir gelişme olarak algılamaktadır.
Onun için, Komisyonumuz bu hususa fevkalade önem vermektedir. Çıkaracağımız
çevre yasasıyla, onun kurumsallaşmasıyla, Türkiye'deki çevre problemlerinin
çözümü konusunda ve kurumsal altyapı oluşturulması konusunda sağlayacağı
katkıyla, inşallah, önümüzdeki günlerde çevrenin çok daha sağlıklı bir hale
getirilmesinin temelleri atılacaktır.
Ben, emeği geçen tüm arkadaşlara,
Komisyonumuzdaki Cumhuriyet Halk Partili değerli milletvekillerine ve AK
Partili arkadaşlarımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Bu kanunun,
Türkiye için çok önemli olan deniz ve çevremize önemli bir katkı getireceğini
vurguluyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erkal.
Hükümet adına, Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısı üzerinde değerli grup temsilcisi
arkadaşlarımızın ve Komisyon Başkanı arkadaşımızın ifade etmiş oldukları,
ortaya koymuş oldukları görüş ve düşünceler altkomisyon ve anakomisyonda son
şeklini alarak yasalaşma sürecinin bu önemli safhasında Heyetinizin huzurunda
birkaç kelimeyi, birkaç önemli hususu sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin üç
tarafı denizlerle çevrili olmasına karşın, her zaman şikâyetçi olduğumuz bir
husus, Türkiye denizlerini yeterince kullanamıyor, denizlerin nimet ve
imkânlarını yeterince ülke olarak değerlendiremiyoruz. Bunun zenginliğini,
bunun fırsatlarını insanımızın refahına arzu edilen şekilde yöneltemiyoruz.
Tabiî, bu arada, yaşadığımız bir başka
talihsizlik, Türkiye, Avrupa'da sahilleri en uzun olan ülkelerden birisidir,
yaklaşık olarak 8 500 kilometrelik sahile sahip olan Türkiye'nin, sahillerini
koruma noktasında birtakım sıkıntıları, açmazları olduğunu ve bu konuda da
sadece mevzuat düzenlemesi, kanun ve yönetmelik düzenlemesi yapmakla işlerin
üstesinden gelmenin mümkün olmadığını, bunun ancak ve ancak toplumsal bir
duyarlılık oluşturmak suretiyle ve ekonomimizin güçlenmesi suretiyle
halledilebileceğinin altını çizmekte fayda görüyorum.
Dünyanın en önemli deniz ticaret
yollarından birisi İstanbul ve Çanakkale Boğazlarıdır. Dünyanın Panama ve
Süveyş gibi önemli deniz ticaret yollarıyla mukayese edildiği zaman, bizim
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının deniz trafiğinin onlarla mukayese
edilemeyecek kadar yüklü olduğunu, ağır olduğunu, hatta üç dört katı olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette ki, bu kadar yoğun bir deniz ticaret
hareketinin, trafiğinin, kaçınılmaz olarak çevre üzerinde olumsuz etkileri,
riskleri olacaktır.
Hafızamızı tazelediğimizde, İstanbul'da
1986 senesinde meydana gelen bir çarpışma neticesinde Independenta tankerinden
sızan 10 000'lerce ton hampetrolün günlerce İstanbul önlerinde, Haydarpaşa
açıklarında yandığını ve İstanbul'un çok ciddî bir risk ve tehditle karşı
karşıya olduğunu, öyle zannediyorum ki, bu olaydan daha canlı ve daha çarpıcı
hiçbir fotoğraf ortaya koyamazdı.
Bizim bu kadar geniş bir sorumluluk
alanına sahip olduğumuz denizlerimizde arzu etmiş olduğumuz güvenliği temin ve
tedarik noktasında ve bunları koordinasyon noktasında çok ciddî zaaflarımız
olduğunu; çünkü, Türkiye'de her kurumun her işte birazcık mesuliyeti olduğunu
ve otoritenin bölünmüşlüğünden kaynaklanan yönetimdeki bu risklerin,
zafiyetlerin birtakım olumsuzluklarını hem çevre üzerinde hem şehirlerimiz
üzerinde hem de insanımız üzerinde, maalesef, üzücü bir şekilde görüyoruz.
Bunların en çarpıcılarından birisi, son günlerin, son ayların en önemli
vakalarından birisi, İskenderun Körfezinde batan Ulla gemisidir. Dört yılı
aşkın süre körfezde demirli kalan, içerisindeki tehlikeli atıkla birlikte daha
sonra İskenderun Körfezinin tuzlu sularına dayanamayıp denizin dibini boylayan
Ulla, aslında tam bir bürokrasi ve mevzuat kurbanı olmuştur diyebilirim. Niye;
çünkü, 18 kurumun ayrı ayrı sorumlulukları var. Şimdi bu kanun, bu 18 sorumlu
kurumu 3'e indiriyor. Bununla birlikte, çok daha süratli, yani, bu kanunun
çıkmasından sonra -Allah esirgesin- benzer olaylara çok daha süratli bir
şekilde, kısa bir şekilde müdahale etme imkânımız olacak.
Bu kanunla birlikte, bir ulusal acil
müdahale merkezi ve programı, yönetmeliği hazırlayarak, bunun kara boyutuyla,
bizim Bakanlığımızın koordinasyonunda müdahaleyi biz yapacağız, denizlerde
Denizcilik Müsteşarlığı yapacak.
Yine, en önemlisi, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, denizdeki operasyonların güvenliğini temin edecek.
Elbette ki, Türkiye gibi bu kadar
denizlere açık, bu kadar denizle haşır neşir olması gereken bir ülkenin,
denizcilikle alakalı, çevreyle alakalı mevzuatı noktasında, elbette ki, tek
merkezli, otoritesini teke indiren, basitleştiren, sadeleştiren ve de operasyon
gücünü son derece yüksek hale getirmek durumunda olduğumuzu, burada, sizlerle bir
kez daha paylaşmak istiyorum.
Tabiî, bu kanunla birlikte, sigortası
olmayan gemiler, artık, karasularımıza giremeyecekler; girseler de, müdahale
edilip, derhal çıkarılacaklardır.
Standartdışı gemiler; bunlar, bizim
karasularımıza giremeyeceklerdir; bunlar girseler de, derhal müdahale edilip,
çıkarılacaklardır.
Şimdi, söz buraya gelmişken, biraz önce de
bahsetmiş olduğum Ulla gemisiyle alakalı olarak Bakanlığımızın koordinasyonunda
yapılan çalışmalar, artık, son noktaya gelmiştir. Geminin çıkarılması için
ihaleye çıkılmıştır ve zarflar, bugün saat 16.00'da, yani, 20 dakika sonra
açılacaktır.
Arkadaşlar, bu, bize önemli bir ufuk
açıyor. Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin çevreye
ve denize karşı göstermiş oldukları hassasiyeti, Avrupa Çevre Ajansı,
Avrupa'nın çevreyle alakalı bütün kurum ve kuruluşlarının bu noktadaki
hassasiyetlerini de, Türkiye, en iyi şekilde yönetmek durumundadır.
Biz, eğer, batan Ulla'yla alakalı, bütün
finansmanını, tehlikeli atığın sahibi olan firmadan yaklaşık 1,5 milyon dolar
olarak alıp, bütün operasyonun maliyetinin, yüklemenin maliyetinin, taşımanın
maliyetinin, bertarafın maliyetinin tamamını, eğer, onlara yüklüyorsak, bunun
arkasından şu gelecektir: Onsekiz senedir, Samsun ve Sinop'ta, karadaki
depolarda stoklanmış olan, depolanmış olan varillerin, menşei ülkelere
gönderilmesi gelecektir. Bu işler adım adım gidiyor. Yani, biz, çok önemli bir
hedefi gerçekleştirmiş oluyoruz, çok önemli bir adım atmış oluyoruz. Bunu, siz,
değerli milletvekili arkadaşlarımla ve dolayısıyla da kamuoyuyla paylaşmak
istedim.
Burada Cumhuriyet Halk Partisi adına
konuşan değerli milletvekili arkadaşımın, Kyoto'yla alakalı söylemiş olduğu
hususlara da kısa olarak değinmek istiyorum: Kyoto Protokolü, malumunuz olduğu
veçhile, dünyadaki sera gazlarına karşı, fosil türevli yakıtlardan kaynaklanan
sera gazlarına karşı dünyada bir ortak eylem plânı manasındaki bir protokoldür.
Bu protokolün özeti şudur: Uluslar, 1990'daki karbondioksit emisyonlarının
yüzde 5 altına geleceklerdir. Yani, 1990 senesindeki karbondioksit
salınımınızın yüzde 5 altına gelmek mecburiyetiniz var bu kanunla.
Şimdi, buradan, siz, değerli milletvekili
arkadaşlarıma sormak istiyorum: 1990'ların Türkiyesi ile 1990'ların İngiltere,
Fransa, Almanyasının karbondioksit salınımlarını mukayese ettiğimiz zaman,
bizim 8 ilâ 10 kat daha fazla, hatta bazı ülkeler bunun çok daha fazlasını
atmosfere salmaktadırlar.
Peki, biz, şimdi, bugün hemen Kyoto'yu
imzalayabilecek durumda mıyız; bugün Kyoto'yu imzaladık; biz, Kyoto'yu bugün
imzaladığımız zaman, ekonomi bu yükün altından kalkacak durumda değildir.
Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye -ben bunu müteaddit defalar ifade ettim,
burada bir kez daha sizinle paylaşmak istiyorum- Avrupa Birliği sürecindeki
Türkiye, 40-50 milyar dolara varan çevre altyapısıyla alakalı bütün
düzenlemelerinde finansman giderlerini Avrupa Birliğinin hibe fonlarından
önemli ölçüde karşılamak durumundadır. Çünkü, Avrupa Birliği, üyelik
müzakerelerini sürdürmüş olduğu ülkelere yüzde 15, yüzde 20, yüzde 35'e kadar
önemli hibe katkılarda bulunmaktadır. Komşumuz olan Romanya bu konuda en iyi
örneklerden biridir. Kendileriyle, Romanya Çevre Bakanlığı yetkilileriyle
yapmış olduğumuz görüşmelerde malumat şu şekilde edinilmiştir: Romanya, bütün
çevre altyapısıyla alakalı harcamalarının yaklaşık olarak üçte 1'inden fazlasını
Avrupa Birliği fonlarından hibe olarak almıştır. Benzer imkânları, Türkiye, hem
yerel yönetimde hem sanayiinde aynı şekilde harekete geçirerek bu fırsatı, bu
potansiyeli değerlendirecektir.
Elbette ki, Kyoto Protokolüne imza atana
kadar, biz şu anda İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini Meclisinde kabul
etmiş bir ülke olarak ulusal programımızı hazırlıyoruz, eylem plânımızı
hazırlıyoruz; yani, Türkiye fotoğrafını -tabir caizse- çevre noktasında
çekiyor; neyi, ne zaman, nasıl yapmalı; bunun maliyetleri nedir, bu maliyetler
nasıl karşılanabilir? Bunları üretmek ve bunlara doğru cevaplar vermek
durumundayız.
İşte, önümüzdeki çok uzun olmayan bir
süreç içerisinde bunları gerçekleştireceğiz. Ancak, şunu söyleyeyim ki, biz,
Kyoto Protokolüne taraf olmadık ve imza atmadık. İstediğimiz gibi, çevreye
herkes emisyonunu salabilir, herhangi bir ses ve ısı izolasyonu yapmaya gerek
yoktur, enerjiyi sakınmadan kullanabilirsiniz; bunların hiçbirisi doğru
değildir. Ülkenin ekonomik tablosuna baktığımız zaman bunlara da mutlaka ve
mutlaka dikkat etmek durumundayız. Bununla alakalı pek çok yönetmelik
çıkarıyoruz, çıkarmış olduğumuz bu yönetmelikleri hem sanayimizde hem de yerel
yönetimlerde sıkı bir şekilde takip ediyoruz.
Değerli milletvekili arkadaşlarımızın bu
önemli katkılarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bu kanunun ülkemiz için, denizlerimiz
için, çevremiz için hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
DENİZ ÇEVRESİNİN PETROL VE DİĞER ZARARLI MADDELERLE
KİRLENMESİNDE ACİL DURUMLARDA MÜDAHALE VE ZARARLARIN TAZMİNİ ESASLARINA
DAİR KANUN
TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Genel Hükümler
Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, deniz
emniyetinin sağlanması ve deniz kirliliğinin önlenmesi konusundaki uluslararası
hukuk ve iç hukuktan doğan hak ve yükümlülükler göz önünde bulundurularak;
a) Acil durumlarda gemilerden ve kıyı
tesislerindeki faaliyetlerden kaynaklanan kirlenme tehlikesini ortadan
kaldırmak veya kirlenmeyi azaltmak, sınırlamak ve gidermek üzere uygulanacak
müdahale ve hazırlıklı olma esaslarını,
b) Olay sonucu ortaya çıkan zararların
tespit ve tazmin esaslarını,
c) Uluslararası yükümlülüklerin yerine
getirilmesi esaslarını,
d) Kanun kapsamına giren kişilerle kurum,
kuruluş, gemi ve tesislerin Kanunda belirtilen ilgililerinin yetki, görev ve
sorumluluklarını,
Belirlemektir.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Gün, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN (Kocaeli) -
Başkanım, Grubum ve şahsım adına söz aldım, herhalde, birleştirirseniz 15
dakika.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmek üzere Yüce Meclise getirilen 718 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci
maddesi üzerinde, CHP Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer Çevre Komisyonu Başkanım genel
olarak çevre bilgilendirmesi yaptı; teşekkür ediyorum ve genelde, AKP adına
konuşan değerli arkadaşım, Boğazların kirlilik ve tehlikesinden bahsetti. 1
inci maddedeki amaç, eğer amacı doğru tespit edersek, diğer maddeleri uyum
içerisinde mütalaa ederiz.
Türkiye'de, denizlerimiz, yalnız Boğazları
kapsamaz; 8 333 kilometre sahilimiz vardır. İstanbul'da batan petrol yüklü
gemiden, eğer İskenderun'da batan gemiden bahsedersek, Sinop'taki bidonlardan
bahsedersek, bundan sonraki gelecek felaketleri gözardı etmiş oluruz. Onlar
için de tedbir alınması gerektiğini ve bu çalışmayı yaptığını, Sayın Bakanım
da, Yüce Meclise, buradan bilgi olarak verdi.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede, bir
zamanlar denizcilik bakanlığı vardı; on onbeş yıl önce denizcilik bakanlığı...
Daha düne kadar Çevre Bakanlığı vardı. Türkiye büyüdükçe, uluslararası çevre
konusu, gündemin birinci maddesi olduğu ortamda, millî turizmde, millî payda
gözardı edilemeyecek, sanayileşmede, denizcilikte gözbebeğimiz olan
denizlerimiz dururken, denizcilik bakanlığı ve en fazla kirlenmeden
bahsettiğimiz Çevre Bakanlığı kaldırılıyor; kaldırılmadı, Orman Bakanlığında
birleştirildi. Sağ olsun, Bakanım, iki görevi birden, elindeki imkân ve
kadrolarla yerine getirmeye çalışıyor.
Ne oldu; Boğazlardan geçen gemiler mi
azaldı Türkiye'de?! Deniz nakliyeciliğinde azalma mı oldu?! Denizlere ilgi mi
azaldı?! Turizmimiz mi azaldı bizim Türkiye'de?! Denizlerimizde balık
kapasitesi milyon tonları mı aştı?! Neden kaldırıyoruz çevreyle ilgili
bakanlığı, denizcilik bakanlığını?!
Yine, bu iktidar, sahillerimizi yıllardır
gözleyen, koruyan, sahip çıkan Sahil Güvenlik Komutanlığının görevini, yeni
çıkan Büyükşehir Yasasıyla belediyelere devretmeyi hedefledi. Bunu, burada,
şimdiye kadar konuşmacı arkadaşlardan bahseden olmadı; biraz sonra,
zannediyorum, Bakanım ve diğer arkadaşlardan birisi bunu anlatırlar.
Yıllardır tecrübesiyle, erdemliliğiyle,
görev anlayışından kuşku duymadığımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası
olmuş, keşif uçaklarıyla, helikopterleriyle, hücumbotlarıyla, deneyimli
kadrolarıyla en güzel şekilde sahillerimizi koruyan, kaçakçılık için
kaçakçıların korkulu rüyası olan bunların görevlerini azaltmak, korumak
anlamına gelmez.
Tabiî, bu yasanın 4 üncü maddesinde, yine,
Sahil Güvenliğe büyük bir görev verilmekte olsa da yeterli olduğu kanaatinde
değilim; benim görüşüm budur. Belki, imkânların yetersizliğinden, kadro, bütçe
yetersizliğinden, bu deneyimli, uzmanlaşmış kadrolardan bile tam randıman
alınamamaktadır.
Denizlerimiz, havadan, karadan ve denizden
kirlenmektedir. Denizlerimizde her türlü kaçakçılık yapılırken, iskeleler
özelleştiriliyor, yetkiler müsteşarlığa ve belediyelere verilmeye çalışılıyor.
Havadan sanayi bölgelerinde meydana gelen
hava kirliliği, rüzgârın yardımıyla denizlere taşınması ve suya çökmesi olarak
tarif edilmelidir.
Deniz kaynaklı kirlenme, denizlerimizi,
seyretmekte olan her çeşit gemi tarafından insan artığı, akaryakıt artığı
olarak, gemi kaynaklı petrol kirliliği olarak büyük boyutta tehdit etmektedir.
Kara kirliliği, çöp, pis sular ve
kanalizasyon atıkları, sanayi tesisleri atıkları, nükleer atıklardır. Bunlar,
emisyon ölçüm laboratuvarlarında tespit edilecek. Deniz kenarındaki yerleşim
alanlarında plânsız sanayileşme, neredeyse kanser salgını hastalığı haline
gelmiştir. Evet, sahillerimizde sanayileşme plânlı bir şekilde olmadığı için,
şu anda kanser salgını haline gelmiştir sanayileşmenin kirliliğinden dolayı.
Deniz, iç sularımız, yanlış yapılaşma,
endüstriyel, evsel, komşu ülke akarsularının taşıdıkları atıklarla ve yaşanan
kazalarla müdahale edemediğimiz kimyasal çöp yüklü batırılan gemilerle,
Karadeniz'e atılan ve hâlâ çıkarılamayan kimyasal varillerle; Tuna'dan,
Meriç'ten gelen komşu ülke kirletmesiyle mücadele edeceğimize, denizcilik
bakanlığını, Çevre Bakanlığını Orman Bakanlığıyla evlendiriyoruz. Sinop'taki
variller çıktı mı, İskenderun'da batan gemi çıkarıldı mı?! Sayın Bakanım bu
hususta bilgi verdi; girişimleri için teşekkür ediyorum. Bu birikimler, çevrede
bu dönemde olmuş diye söylemek istemiyorum; yılların ihmali. Biraz önce,
Komisyondaki arkadaşım da bundan bahsetti, ama, bunlar için bakanlıklar
kurulmalı, köklü çözümler üretilmeli. Müsteşarlıkla, müsteşarın verdiği
yetkiyle veya birilerine bu işi havale etmeyle, belediyelere havale etmeyle bu konu
daha da berbat olacaktır. Sanki plânlı bir şehirleşme olmuştur Türkiye'de,
sanki bütün belediyelerin kanalizasyonu yapılmıştır, sanki arıtma tesisleri
vardır. Bakanım gayet iyi bilir, ülkemizde 2 300 civarında belediyemizin 900 tanesi
sahil kentlerindedir. Bunların 140 civarında kanalizasyon işi halledilmiştir.
900 tane sahil kentimizin 140 tane belediyesinin kanalizasyon işi
halledilmiştir ve 40 tanesinde de arıtma tesisi vardır. Arkadaşlar neyi
bahsediyoruz?! Burada konuşmakla, bir şeyleri bahsetmekle değil, bu altyapıları
yapmadığın sürece, çevre, bize çok büyük tokat vuracaktır. Bilhassa Marmara
Denizi, yüksek boyutta yoğun nüfus ve sanayi yerleşimlerini kucaklamak
zorundadır. Erdek, Avşa, Gemlik, İzmit Körfezleri, İstanbul'un kıyıları aşırı
biçimde kirlenmiştir.
Kirlenmişse ne olmuş?.. Ne olduğunu
sizlere arz etmeye çalışayım: İstanbul'da Haliç, İzmit, İzmir, Bandırma
Körfezleri, cıva, kurşun, krom, çinko, bakır deposu olmuştur; evsel atıklar ve
kanalizasyon atıklarıyla, biyolojik özelliğini kaybetmek üzeredir. Halbuki,
Polonya kökenli araştırmacı "Black Sea" kitabında, Marmara'nın
erdemliğinden bahseder; der ki: "Çok tuzlu Akdeniz ile az tuzlu
Karadeniz'in arasındaki bu akvaryum her zaman korunmalı." Son kılıçbalığı,
Marmara'da, 1960 yılında tutulmuştur. Son kılıçbalığı, 1960 yılında
tutulmuştur. 1980 yılında Türkiye'nin balık üretimi 500 tondur arkadaşlar.
Türkiye'nin 1980 yılındaki balık üretimi 500 tondur. Önümüzdeki... Geçen yıl
100 000 tona düşmüştür. 500 000 tondan, denizlerimizdeki balık üretimi 100 000
tona düşüyor. Karadenizde yaşayan 26 balık türü 5-6'ya düşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH GÜN (Devamla) - Marmara'daki 125
balık türü ise 10'un altına düşmüştür. Yılda 60 000'den fazla geminin geçtiği
Boğazlardan ve 15 000 000'a hizmet için, İstanbul'da, yük ve insan
taşımacılığının belirli oranı deniz ulaşımıyla sağlanmaktadır. İstanbul, İzmir,
Mersin, Antalya gibi sahil kentlerimizin hemen yanında, sırf nakliye maliyeti
düşünülerek kurulan sanayi kuruluşları yalnız denizlerimizi değil, hava ve kara
kirliliğimizi de körüklemektedir.
Yalnız ve yalnız, geçen iktidarların aynı
hatası devam etmektedir. Gebze'de 13 tane organize sanayi kabul görmüştür. Bir
ilçede 13 tane organize sanayi kabul görmüşse, bunların atıkları, Gebze'nin
atıkları, Dilovası'nın atıkları denize nasıl ulaşıyor; acaba -Çevre Bakanımız
Kocaelilidir- hiç araştırma yapılmış mıdır?
Biz denizcilik bakanlığını kaldırıyoruz,
parlamenterlerden tasarruf mu ediyoruz, yoksa ekonomiyi yükten mi kurtarmaya
çalışıyoruz?! Eğer zarar ediyoruz derseniz, yarın, zararımız tasarrufumuzdan
daha fazla olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uygar toplumlara yaraşır kent plânları olmadığı sürece, sanayileşme gelişigüzel
yapılırsa, hatta denetlenen bölgelerden kaçarsa, imardışı bölgelere kaçarsa;
denetimden kötü niyetle kaçar, iskeleler, rıhtımlar, depolama alanları
kuralları yok sayarsa; yapanın, yaptığı yanına kâr kalırsa, uluslararası
anlaşmaları uygulayamazsak; kaçakçılığın, denizleri hoyratça kullanan kurum ve
kuruluşların denetiminde görevini layıkıyla yapan, yapmaya gayret edenleri,
biz, görevlerini alıp, daha altyapısı yapılmamış kurumlara devredersek,
kaçakçılığın önlenmesi de -denizlerimizde- ve kirlenmesi de devam edecektir.
Gaye, süregelen kirliliği önlemek,
insanlığa hizmetse, daha acil, yaptırımcı tedbirler almak ve yetkililerin yetki
ve imkânlarını geliştirmek olmalıdır.
Denizlerimizin ticarî yönü kadar, tarihî,
askerî, siyasî, coğrafî, kültürel ve doğal kıymetleri de vardır; yalnız
kirlilik değil. Bizim denizlerimiz, bütün komşu ülkelerin, askerinin, herkesin
gözlerinin içerisine bakarak gıptayla eline geçirmeye çalıştığı altın gibi
sahillerdir. Bu kıymetleri, bireysel menfaatler için... Açıkça söylüyorum, ben,
bir, Marmara Denizinde yaşayan arkadaş olarak; sahillerimiz şu anda rant
kavgasına peşkeş çekilmektedir. Yıllardır böyledir, yine böyle olmaya devam
edecek. Bu şekilde başlayan facia, toplumsal afete dönüşür. Halbuki, ülke
menfaatleri düşünülürse, sağlıklı ve saygılı bir denetim, herkesin menfaatine
olacaktır. Bu da, deneyimli, disiplinli, seçme, seçilme kaygısı olmayan kurum
ve kuruluşlarla olur. Deniz sahillerini iyi tanıyanlar bilirler, eskiden
denizlerimizde martılar avlanırdı, şimdi denizlerimizde martılar yok, belediye
çöplüklerine gitti; bu kadar kirletmişiz. Arkadaşlar, bunları hepiniz
biliyorsunuz; bunlar için, burada, daha, ülkemizi koruyacak, rant peşinde
koşanlara set çekecek yasalar çıkarmak zorundayız.
İşte, amacımızı iyi belirlemeyi
bilirsek... Evsel atıklar, çöpler, arıtılmadan denizlerimize boşaltılan
kanalizasyon, pis su atıkları, endüstriyel atıklar, kimyasal tüm türler için,
gemiler tarafından sintine, kirli balans sularının denizlerimize deşarj
edilmesi, ruhsatsız ve yasal olmayan alanlardan kum çekilmesi, çarpık
kentleşme, aşırı ve bilinçsiz balık avlanması, yanlış zemin üzerine yanlış
dolgu yapılması, elektrik üretmek üzere kurulmuş termik, nükleer santrallar denizlerimizde
ekolojik dengede de hasar meydana getirmektedir. Denizin içerisinde, canlıların
nesillerinin devamı tehlikeye sokulmaktadır.
8 000 kilometrenin üzerinde sahili olan,
turizm için, balıkçılık için, uluslararası ulaşım, yurtiçi, yurtdışı
taşımacılık için bulunmaz olan bu coğrafyayı korumak, tüm bu olumsuzluklardan
kurtulmak için bilim kurullarından, üniversitelerden, TÜBİTAK'tan, Seyir ve
Hidrografi Komutanlığından, Sahil Komutanlığından, Koruma Komutanlığından,
balıkçılarımızdan -ekmeğini, rızkını denizden çıkaran balıkçılarımızdan-
balıkçı kooperatiflerinden, denizlerde her gün ekmek parası kazanan
kaptanlarımızdan görüş alınmalı ve bunlara inanılmalı.
İster plânlı ister plânsız alanda
sanayileşme, o bölge halkının katılımıyla, ÇED raporu alınarak
gerçekleştirilmeli. Sahillerimizde yapılacak her türlü girişim, belediyenin, o
yerleşim belediyesinin onayı alınmadan gerçekleştirilmemeli.
Büyükşehir Yasasıyla, şimdi, bütün konular
Büyükşehir Yasasına devredildi. Büyükşehir Yasası gereği, büyükşehirdeki uzman
arkadaşlar belki de bölgenin mahalline gitmeden rapor veriyorlar. Bir tanesini
geçende Sayın Müsteşar Beye arz ettim; onu da pek yakında kendisine rapor
olarak verip, bunu da görüşeceğiz.
BAŞKAN - Sayın Gün...
SALİH GÜN (Devamla) - Buyurun efendim.
BAŞKAN - Sürenizi 2 dakika aşmış
bulunuyorsunuz.
SALİH GÜN (Devamla) - Şahsım adına 1
dakika, herhalde grup adına da 2 dakika... Hoşgörünüze sığınıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Gün, müsaade ederseniz...
Şahsınız adına buraya intikal etmiş bir
dilekçeniz yok; fakat, buna rağmen, ben ek süre verdim. Şu anda, tam 17
dakikadır konuşuyorsunuz.
SALİH GÜN (Devamla) - Tamam efendim.
Son... Bağlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) - Evet, bunlara değer vermek zorundayız. O
halkın görüşünü alarak hareket etmek zorundayız. ÇED raporu çok önemli. Hele
hele 33 tane, bölgemizde, kurulan organize sanayi bölgesi, bu bölgeyi şu anda,
kanser salgını haline getirmektedir. Sayın Bakanımın da bundan haberi vardır,
gerekli tedbirleri alacağına da inanıyorum.
Sözlerimi bağlarken, denizlerimizi
fosseptik çukuru olduktan sonra, iki bakanımızı da kursak, üç bakanımız da
olsa, geriye kazanmak çok zordur.
Beni dinlediğiniz için Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gün.
1 inci madde üzerinde, AK Parti Grubu ve
şahsı adına, Kilis Milletvekili Veli Kaya; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi hakkında söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, benden önceki
değerli hatipler, konuyla ilgili çok detaylı bilgiler sundular sizlere.
Naçizane, Çevre Bakanlığının eski bir personeli olarak, sizlere, birkaç
cümleyle de olsa, bu konu hakkında bir şeyler söylemeye çalışacağım.
Şimdi, Komisyon Başkanımız bir konuya değindi.
Dedi ki: "Çevre, birkısım aydının ilgilendiği konunun dışında başka bir
şey değil, öyle algılanıyor." Doğru... Evet, çevre, Türkiye'nin tamamını
ilgilendiren bir konu olmadığı takdirde, korunması mümkün olmayan bir... Çevre,
babamızdan miras aldığımız bir konu olmamalı; çocuklarımızdan ödünç aldığımız
bir şeydir. Onun için, insan yaşamında en önemli faktörün çevre olduğunu
bilmemiz lazım.
Çevre, Orman Bakanlığıyla birleştirildi.
Biliyorsunuz, ben, bu birleşmeye şahsım adına karşı çıkmıştım. Çevre ve Orman
Bakanlığı, maalesef, bana ters geliyor; çünkü, orman, çevre içerisinde bir
ekosistem. Çevre tek başına bir unsur; ama, birleşti, hayırlı olsun, güzel
şeyler de yapılmaya devam ediliyor.
Ben, bu Bakanlığın çalışanlarını tebrik ve
takdir ediyorum. Çoğunu tanıyorum, benim arkadaşlarım, mesai arkadaşlarım; ne
kadar zor şartlar altında çalıştıklarını biliyorum.
Size, başımdan geçen bir olayı anlatmak
istiyorum. Sene 1996 veya 1997'ydi, İstanbul Boğazında, daha doğrusu Tuzla
Tersanesinin tesislerinden birinde bakıma alınan TPAO adlı bir gemi, bakım ve
onarım sırasında patlamış, birçok itfaiyeci arkadaşımız hayatını kaybetmiş, bir
kısmı da yaralanmış -birinci derecede yanık- ve hastaneye yatmışlardı. Burada
görevlendirildim ve İstanbul'a gittim. Şu anda Çevre ve Orman Bakanlığının
Müsteşar Yardımcısı olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Büyükşehir Belediyesinin
Çevre Daire Başkanı; ben de, Çevre Bakanlığında Kimyasallar Daire Başkanıyım o
zaman. Bu yanan gemiden sızan sintine atıkları ve petrol atıkları hızla yayılıyor
denize. Tedbir almamız gerekiyor; bir yetki kargaşası var. Bariyer lazım 3 - 5
kilometre uzunluğunda. Tuzla ve çevresinde onlarca tersane var, birinde 10
metre bariyer yok; ama, bu bariyeri bulmak zorundayız. Devletin bize verdiği
imkânlar sınırlı. Dönemin bakanlarına ulaşmaya çalışıyoruz. Bir şekilde,
bariyeri, İstanbul ve çevresinde bulamadık. Değerli arkadaşlarım, benim ve
arkadaşlarımın özel gayretiyle, Adana-Yumurtalık'ta bariyer bulabildik. Bir
hafta sonra bariyer geldi; gemi yanmaya devam ediyor, atık yayılıyor deniz
yüzeyine. Bir hafta sonra bariyer geldi Yumurtalık’ta. Bariyeri kim teslim
alacak... Kamyonla gönderilmiş bariyer; Çevre Bakanlığı mı teslim alsın,
Denizcilik Müsteşarlığı birimi mi teslim alsın, büyükşehir temsilcisi mi teslim
alsın. İki gün kamyonda bekledi, bariyeri teslim alacak bir yetkili bulamadı;
çünkü, kimsenin yetkisi net olarak yazılı değil, ortaya konmuş değil. Ben, 22
gün süreyle orada görev yaptım; yaptıklarımın hepsini birer rapor halinde
Bakanlığıma sunmak üzere döndüğümde, görevden alındığımı duyurdular bana.
Şimdi, bunları niçin anlatıyorum; çevreye
gösterilmesi gereken önemin yeterinden az olduğunu söylüyorum. Tabiî, bu kanun
da çok önemli bir kanun, herkes katkıda bulunmaya çalıştı; ben, teşekkür
ediyorum arkadaşlarıma. Şimdi, bu kanun, geç kalmış bir kanun arkadaşlar.
Türkiye'nin denizleri, gelişmiş ülkelerin ve Batı ülkelerinin hurdalığı haline
geldi. Denizin dibine inebilseniz, her türlü hurda maddesini bulabilirsiniz.
Geç kaldı... Ben, onun için, bu kanunu bugün gündeme getiren Değerli Bakana ve
çalışma arkadaşlarına da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu kanun ne getiriyor; arkadaşlar,
bu kanun, elini kolunu sallayarak, sigortasız, standartdışı gemilerin Türk
karasularına girmesini yasaklıyor. Evet, yasaklanması gerekir. Gelişmiş
ülkeler, atıklarını, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerin sularına atmayı
bir marifet zannediyorlar ve maalesef, denizlerimizi kirletmeye devam
ediyorlar. Arkadaşlarımız örneklerini verdiler; 144 tane, zannedersem, Türkiye
denizlerinde kaza olmuş. Önümde yazılı rakamlar var; ama, onlara da şu anda
bakmak istemiyorum. Bu kazaların önemli bir bölümünü, petrol atıkları
oluşturmuş. Hatırımda kaldığı kadarıyla, canlı hayvan bile telef oldu; 20 000
adet koyunun telef olduğunu hatırlıyorum denizlerde. Arkadaşlar, deniz ve
kıyılarında yapılan tesislerin hiçbir önlem alınmadığını biliyoruz; onu
söylüyorum ben işte. Tuzla'da bilmem ne kadar tersane var. Peki, orada bir
yangın çıktığında, bir endüstriyel kaza olduğunda ne gibi tedbirin var, sigortan
var mı; yok. İşte, bu kanun, bu dediğimiz önlemleri getiriyor.
Arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletlerinin
limanlarına standartdışı bir gemiyi yaklaştıramıyorsunuz; almıyor. Peki,
Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan insanlar birinci sınıf insan mı? Bizim
insanımız birinci sınıf insandır. Eğer, onlar birinci sınıf insansa, biz de
birinci sınıf insanız. Bizim de denizlerimizi koruma hakkına sahip olduğumuz
malumlarınızdır.
Şimdi, hep örneklerle gitmek istiyorum. Bu
yazın Bodrum sahillerindeydim. Mavi bayraklı tesislerin kıyılarında seyahat
ettim. Benim eski bir çevreci olduğumu bildikleri için de bana serzenişte
bulundular. Arkadaşlar, biz çevreciler, Türkiye ekonomisinin kötüye gitmesinden
yana değiliz; yani, çevreyi önplânda tutarak ekonominin önünü kapatmak gibi bir
niyetimiz yok; ancak, çevre ile ekonomi birbirleriyle doğru orantılı olarak
giderlerse her iki kesimin de gönlünü etmiş olacağız, onları da mutlu edeceğiz.
Şimdi, Bodrum sahillerinde gördüğüm balık
çiftliklerinin çevreye vermiş olduğu zararları bizzat müşahede ettim. Sayın
Bakanım, zatıâlinize burada da ihbarda bulunuyorum. Şimdi, bu balık
çiftlikleri, Türkiye ekonomisine çok önemli gelirler getiren önemli çiftlikler
olduğunu biliyorum; ancak, mavi bayraklı bir tesisin 2 mil yakınına da bu tesis
kurulmaz ya! Zannediyorum, bu kanun, bu dediğim unsuru da içerisine alacak
şekildedir veya o çiftlik oraya kurulmuşsa, deniz kirliliğini önleyecek veya
orada oluşabilecek bir kazayı önleyecek ne gibi tedbirleri var; açıkçası bunu da
öğrenmek istiyoruz.
Arkadaşlar, Türkiye, üç tarafı denizlerle
çevrili olan bir ülke. 8 333 kilometre kıyı şeridi uzunluğu mevcut; yani, biz,
bir deniz ülkesiyiz. Dolayısıyla, bizim, denizlerimizle ilgili, çevreyle ilgili
çok radikal kararları alma gibi bir hakkımız da var. Bu zamana kadarki
yönetimler, maalesef, bu kararların alınmasında ya müsamaha göstermişler ya da
akıllarına getirememişler diye düşünüyorum.
Eskiden, çocukluk yıllarında -ben, denizi
olan bir vilayette doğmadım, malumlarınız ben Kilisliyim; denizi de liseyi
bitirdiğim yıl gördüm ancak- eskide, halkımızın halk plajları dediği, para
vermeden, ücret ödemeden gittiği plajlar vardı. Bugün, bir milletvekili olarak
gezdiğim şehirlerde, bu halk plajlarının işgal edildiğini, büyük ve lüks
tesislere peşkeş çekildiğini üzülerek görmekteyim. Halbuki, bizim halkımızın,
temiz, yaşanabilir denizlere girme hakkı var. İzmit Körfezinde -Çevre
Bakanlığındaki bir görevim esnasında birçok kere gittim- bana o zamanın valisi
övgüyle "biz, artık, bu körfezde beş çeşit balık yetiştiriyoruz"
demek istemişti, söylemişti. O zaman ben de sevinmiştim; çünkü, İzmit
Körfezinde, artık, balığın nesli kurumuş, pis kokudan -İzmit'in yanından,
yoldan bile, İstanbul'a, geçerken- rahatsızlık duyuyorduk. Hepiniz biliyorsunuz
bunu. İşte, beş çeşit balık yetişmeye başlamış; bununla övünüyoruz. Bununla övünüyoruz.
Halbuki, bu denizde yüzlerce balığın yetişmesi lazımdı. İnsana gerekli olan tüm
ekolojik dengenin korunması lazımdı burada. Bütün tesisleri deniz sahiline
yapma gibi bir lüksümüz var. Niye; rant kavgası. Yani, birilerinin fazla para
kazanması, bir başka insanın ölümüyle sınırlanıyorsa, daha doğrusu, oraya kadar
sınırsız olarak gidiyorsa, allahaşkına, buna bir dur demek lazım, buna bir dur
demek lazım.
Değerli milletvekilleri, Montrö
Sözleşmesinin imzalanmasından bu yana, Türk Boğazlarında geçiş yapan gerek gemi
tonajlarında gerekse yabancı bandıralı gemi sayısında çok büyük bir artış
yaşanmakta son yıllarda.
Arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
İstanbul Boğazından yılda 45 000 gemi geçmekte, 45 000 gemi... Bunların
taşıdıkları yük miktarı 134 603 000 ton. Toplam, herhalde, 46 000-47 000 gemi
-düzeltiyorum onu; 45 000 demiştim- 134 603 000 ton yük taşımışlardır.
Ben, çok çarpıcı örnekler vermek istiyorum
bu yüklerin tonajları hakkında. Taşınan tehlikeli maddelerin yüzde 70'ini
hampetrol, yüzde 26'sını petrol ürünleri, yüzde 4'ünü ise sıvılaştırılmış gaz
ve kimyasal ürünler oluşturmakta. Bundan şu ortaya çıkıyor; yani, Boğazlarımız
her an patlamaya hazır bir bomba. İstanbul'da yaşayan insanların 15 000 000
olduğunu varsayarsak, bazı ülkelerin büyüklüğü kadar insanı tehlike altına
atıyoruz; bunun farkında bile değiliz.
Aklıma gelmişken hemen söyleyeyim; büyük
depremde, İzmit Körfezi çok şiddetli şekilde sarsılmış ve deniz hızla
kirlenmiştir. Peki, alınan tedbirler nedir? Bundan sonra oluşacak bir doğal
afette denizlerimizin ne hale geleceğini şimdiden görüp, bu tedbirleri,
arkadaşlar, almak durumundayız; aksi halde, Endonezya'daki, Güney Asya'daki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, güzel konuşuyorsunuz;
fakat, süremiz doldu. Lütfen, konuşmanızı tamamlarsanız sevinirim.
Buyurun.
VELİ KAYA (Devamla) - Sayın Başkanım, çok
teşekkür ederim; Cumhuriyet Halk Partili üyeye göstermiş olduğunuz müsamahadan
ben de istifade etmek isterim.
BAŞKAN - O zaman, 3 dakikalık süre içinde
konuşmanızı tamamlamanız lazım.
Buyurun.
VELİ KAYA (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, evet, sözümü daha
fazla uzatmak istemiyorum, çok fazla sıkıcı olmak da istemiyorum; çünkü, çevre
konusu olunca, kimse ilgi duymuyor. Hiç değilse, üzerine basarak konuşursak,
insanların bir kısmını ilgilendiririz diye düşünüyorum.
Arkadaşlar, kayıtlara bakıldığında, son on
yılda yaklaşık 62 deniz kazası olmuş. Bunu notlarımdan okuyorum. Kazalar
içerisinde önemli oranda çevre ve deniz kirliliği meydana gelmiş, yapılan
araştırmalara göre kazaların büyük çoğunluğunun hatalı seyir olduğu ortaya
çıkmış; yani, gemi kaptanları, lütfedip, üç kuruş para ödeyip, kılavuz kaptan
alma yükümlülüğüne girmek istemiyor. Niye; babasının çiftliğine giriyor sanki
Türkiye topraklarına girdiği zaman. Yok; işte, bu kanun, bundan sonra, bu tür,
elini kolunu sallayarak, kılavuz kaptan almadan girenlere de bir tedbir
getiriyor diye düşünüyorum.
Boğazlarımız -tabiî, denizcilik deyince
sadece Boğazlarımız akla gelmiyor, zaman zaman diğer deniz ve liman
kentlerimizin de sorunlarını dile getirdik; bazı arkadaşlarımız, bizden önceki
konuşmacılar da dile getirdiler- jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle
farklı bir yere, deniz ulaşımı yönünden büyük öneme sahiptir. Olası çarpma,
kırılma, yangın, patlama veya diğer nedenlerle, bu maddeleri taşıyan gemilerden
veya herhangi bir olay sonucu kıyı tesislerinden denize petrol ve zararlı
maddelerin yayılması riskinin ortadan kaldırılması, böyle durumlarda deniz
çevresinin kirlenmesinin önlenmesi veya kirliliğin azaltılması için yapılacak
müdahale ve faaliyetler, bu kanunla birlikte önem kazanmaktadır.
Denizlerimizin, bugüne kadar petrol ve
diğer zararlı maddelerle kirlenmesinde, acil durumlarda müdahale ve tazmin
esaslarının belirlenmesine yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. Bu da,
kurumlararası yetki kargaşasına sebep olmaktaydı; az önce de, başımdan geçen
bir olayla örneğini verdim.
Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri;
sözlerimin sonunda bir konuya değinmeden edemeyeceğim. Üzerimde vebal var diye
düşünüyorum. Çevre Bakanlığında çalışan personelin eğitimi, bilgi birikimi,
naçizane, benim bilgim dahilindedir; fakat, kendilerine büyük tesislerin
teftişi, denetimi, gerekirse bu tesislerin kapatılması yetkisi verilen bu
bürokratların, diğer bürokratlardan sanki bir eksikliği varmış gibi, bu
arkadaşlarımızın maaşı, diğer bakanlıkların maaşlarından azdır.
Yıllardan beri bir mücadele veririz. Çevre
Bakanlığında da, diğer bakanlıklarda olduğu gibi, maaşlarına, kendilerinin elde
ettikleri -bırakın, devletin hazinesinden falan istemiyoruz- çevreden aldıkları
cezaların toplândığı bütçeden birkısım ücret tahakkuk ettirilsin; çünkü,
bunların, ne kadar zor şartlarda, ne kadar akçeli işlerde görev yaptıklarını
hepimiz biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen, tamamlar
mısınız.
VELİ KAYA (Devamla) - Bağlıyorum Sayın
Başkanım.
Bu zamana kadar da, Çevre Bakanlığı
bürokratlarının, hiçbir yüz kızartıcı eylemiyle karşılaşılmamıştır. Bu son
talebimin, inşallah, Çevre Kanunu Tasarısı gündeme geldiğinde, bir kere daha
üzerinde durmak istiyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için, sizlere ve
Sayın Başkanıma -bana göstermiş olduğu müsamahadan dolayı- saygılar sunuyorum.
Bu kanunun hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Sayın milletvekilleri, 1 inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
Kapsam
MADDE 2. - Bu Kanun, uygulama alanlarında
bulunan veya herhangi bir nedenle uygulama alanlarına girmek isteyen, beşyüz
groston ve daha büyük petrol ve diğer zararlı maddeleri taşıyan gemiler ile
petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmeye neden olabilecek faaliyetleri
icra eden kıyı tesislerinin sorumlu taraflarının, bakanlıkların ve kamu kurum
ve kuruluşlarının yetki, görev ve sorumluluklarını kapsar.
Savaş gemileri ve yardımcı savaş gemileri
ile herhangi bir devlete ait veya devlet tarafından işletilen ve ticarî
faaliyetler dışında kullanılan gemiler Kanun kapsamı dışındadır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 3. - Bu Kanunda geçen;
a) Acil müdahale birimi : Acil müdahale
plânları çerçevesinde koruyucu önlemleri uygulamak veya uygulatmak, kirliliği
önlemek veya önletmek, ortadan kaldırmak veya kaldırtmak, çıkacak yangınları
söndürmek veya söndürtmek amacıyla oluşturulmuş, yetkilendirilmiş, donatılmış
birimi,
b) Acil müdahale plânı : Müdahale
faaliyetleri kapsamında teşkilâtlanmayı, yetki, görev ve sorumlulukları,
yapılacak işlemleri, hazırlıklı olma, müdahale imkân ve kabiliyetleri ile diğer
hususları içeren ulusal, bölgesel ve yerel düzeydeki plânları,
c) Bakanlık : Çevre ve Orman Bakanlığını,
d) Diğer zararlı maddeler : Denizlerin
Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmenin
(MARPOL 73/78) II nci ekinin II nci ve
III üncü eklentilerinde listelenmiş maddeler ile bu liste ile sınırlı olmaksızın
deniz ortamına karıştığında kirlenme yaratan radyoaktif maddeler hariç her türlü maddeyi,
e) Garantör : Bu Kanunda belirtilen
hükümlere göre sorumlu taraf adına, sorumlu taraf dışında zararların tazminine
ilişkin malî sorumluluk üstlenen ve malî sorumluluk belgesini sağlayan kişi,
kuruluş veya devleti,
f) Hazırlıklı olma : Olayda acil ve etkin
bir önlem almak ve olaydan kaynaklanabilecek zararı en aza indirmek amacıyla
müdahale etme kabiliyetine sahip her türlü araç, gereç, donanım, malzeme ve
eğitilmiş insan gücünü hazır bulundurma hâlini,
g) Kıyı tesisi : Açık deniz tesisleri ve
boru hatları da dahil, kıyıda veya kıyıya yakın bölgelerde denizlerin petrol ve
diğer zararlı maddelerle kirlenmesine yol açabilecek faaliyetleri icra eden
tesisi,
h) Kirlenme : Olay sonucunda, petrol ve
diğer zararlı maddelerin; canlı kaynaklara ve deniz yaşamına zarar verecek,
insan sağlığı için tehlike oluşturacak, balıkçılık ve denizlerin diğer yasal
amaçlarla kullanımı da dahil olmak üzere, denizcilik faaliyetlerini engelleme,
deniz suyunun niteliğini değiştirme ve ekolojik dengeyi bozma gibi zararlı
etkiler yaratacak şekilde deniz çevresine karışmasını,
ı) Koruyucu önlem : Bir olayın meydana
gelmesinden sonra ortaya çıkabilecek muhtemel
kirlenmeyi önlemek veya sınırlı tutmak amacıyla alınan tedbirleri,
j) Olay : Acil müdahale plânlarının
uygulanmasını veya acil müdahaleyi gerektiren çarpışma, kırılma, yangın,
patlama veya diğer nedenlerle gemilerden veya kıyı tesislerinden kaynaklanan
kirlenme veya zarar ortaya çıkaran veya ortaya çıkma tehlikesi yaratan bir
durumu,
k) Müdahale : Bir olayın meydana
gelmesinden sonra ortaya çıkan kirliliğin neden olacağı zararı azaltmak,
gidermek, sınırlandırmak amacıyla icra edilen faaliyetleri veya koruyucu
önlemlerin uygulanmasını,
l) Müsteşarlık : Denizcilik
Müsteşarlığını,
m) Petrol : Denizlerin Gemiler Tarafından
Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşmenin (MARPOL 73/78) I inci
ekinin I inci eklentisinde listelenen maddeler ile bu liste ile sınırlı
olmaksızın ham petrol, akaryakıt, slaç, rafine ürünler ve toprak altında doğal
olarak meydana gelen her türlü sıvı hidrokarbon karışımını,
n) Sorumlu taraf : Zararın tazmini ve koruyucu
önlemlerin karşılanması konusunda yükümlülük atfedilebilecek, beşyüz groston ve
daha büyük petrol ve diğer zararlı maddeleri taşıyan gemiler ile kıyı
tesislerinin sahipleri, işletenleri, kaptanları, idare edenleri, kiracıları,
zilyetleri ve garantörleri,
o) Talep sahibi : Bu Kanun hükümlerine
göre bir zararın tazmini için talepte bulunan gerçek ve tüzel kişileri,
p) Uygulama alanları : Bu Kanunun
uygulanması bakımından, Türkiye'nin iç suları, karasuları, kıta sahanlığı ve
münhasır ekonomik bölgesinden oluşan deniz yetki alanlarını ve bu Kanunda
öngörülen acil durumlarda, bu durumlara müdahale ve zararların tazmini
amaçlarıyla sınırlı kalmak kaydıyla, Müsteşarlığın, Bakanlık, Dışişleri
Bakanlığı ve ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerini alarak
vereceği karara bağlı olarak karasularının ötesindeki açık deniz alanlarını,
r) Zarar : Bu Kanunun 6 ncı maddesinde
belirtilenler ile zararın tespit, tazmin ve uyuşmazlıkların giderilmesine
ilişkin masrafları,
s) Zararsız geçiş : Türk iç sularına
girmeksizin veya iç sular dışında bulunan bir demirleme yerine veya liman
tesisine uğramaksızın karasularını katetme amacıyla veya Türk iç sularına
ulaşmak veya ayrılmak, iç sular dışında bulunan bir demirleme yerinde veya
liman tesisinde durmak veya bunlardan ayrılmak amacıyla Türk karasularında
seyretmeyi,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk;
buyurun.
CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu hakkında, Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz için denizlerdeki ulaşım, kıyı
trafiği, çevre korunması bakımından çok önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi,
Türkiye Cumhuriyetinin çevre korunması konusunda imzaladığı uluslararası
belgelerin geliştirilmesinde öncülük yapmayı bir görev bilmektedir.
Deniz çevresinin güvenliğini tehdit eden
riskler; gemilerden, denizden, denizde kurulmuş olan platform ve boru
hatlarından, doğal afetlerden kaynaklanan riskler ile kıyı yapıları ve
endüstriyel tesislerden kaynaklanan riskler olarak sınıflandırılabilir. Deniz
kirliliğinde karasal kaynaklı kirlenmede nehirlerle taşınım önceliklidir.
Karalarda bertaraf edilirken, nehirlere deşarj edilen kirleticilerin denizleri
doğrudan etkilemesi söz konusudur. Kazalar, bilgisizlik ve kasıt, gemilerden
kaynaklanan risk unsurlarıdır. Bu risklere, kaza durumunda denize petrol veya
diğer zararlı maddelerin yayılması, legal veya illegal yollardan taşıdıkları
tehlikeli atıkların veya maddelerin denize boşaltılması, gemilerin normal
operasyonlarından kaynaklanan sintine ve balast suyu gibi atıklar ile katı
atıkların denize boşaltılması örnekleri verilebilir. Ayrıca, gemilerin denize
elverişlilik ve yola elverişlilik durumlarının uygun olmaması da bu nedenlerin
arasında sayılabilir.
Karadeniz'deki kirlilik çok önemli bir
sorundur. Karadeniz'e dökülen iki büyük nehir -Tuna ve Dinyester- bazı Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin yerel ve sanayi atıklarını taşımaktadır. Aynı zamanda,
Dinyester Nehrine ve dolayısıyla Karadeniz'e nükleer atıkların bırakıldığına
dair şüpheler de vardır. Kara Avrupasının üçte 1'inin tüm atıkları Karadeniz'e
dökülmektedir. Her yıl Karadeniz'e ulaşan azotun yüzde 53'ü, fosforun yüzde
66'sı Tuna Havzasından kaynaklanmaktadır. Boşaltılan evsel atık oranı, yaklaşık
570 000 000 metreküptür. Karadeniz'e ulaşan yıllık kirletici madde oranı 10 830
000 tondur.
Kirliliğin diğer sebebi ise atılan
çöplerden oluşan tehlikeli atıklar ve radyoaktif elementlerdir. Bölgede,
devletlerdeki mevcut atık radyoaktif maddenin karakteri bozulmamıştır ve hâlâ
insan sağlığına ve çevreye zarar vermektedir. Önlem alınmadığı takdirde,
potansiyel nükleer kazalar olabilecektir. Hatırlanacağı üzere, İtalyan kökenli
toksik atık içeren variller 1988 yılında Karadeniz'in Türk sahillerine
vurmuştur. Bunu takiben, Türkiye İtalya'dan varilleri geri almasını istemiştir;
fakat, İtalya, geri almayı reddetmiş ve Türkiye'ye toksik atıkları arıtma
tesisi kurmasını önermiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, ülkemizde son derece önemli sonuçları olan deniz kazaları
meydana gelmektedir. İstanbul Boğazı, dünyanın diğer boğazlarına, kıyı ve
içsularına göre kaza riski en yüksek su yoludur. Bu yüzden, muhtemel bir deniz
kazası esnasında oluşacak zararları önlemek ve gerekli tedbirlerin alınması ve
kirlilikle mücadele etmek, kullanılacak teknik malzeme ve ekipmanları kullanmak
gereklidir. Hazırlanan bu kanun tasarısında, kirlenme olayı gerçekleşmeden önce
önlem alınması veya bu kirlenme olayının hiç olmaması için çalışma yapılması,
bilimsel araştırmalar yapılması gerekmektedir. Bu konu çok kuvvetle
vurgulanmalıdır.
Bu noktada Temmuz 2004'te İskenderun
Limanında taşıdığı 2 200 ton toksik atıkla batan, Saint Vincent bandıralı M/V
Ulla kargo gemisinden de bahsetmek gerekir. Esasen, baraj yapımında kullanılması
amacıyla İspanyol bir şirketten Cezayir'e gönderilen toksik kargonun geçişi
kabul edilmemiş ve Şubat 2000'de, Türk makamlarının bilgisi ve izni dışında
Türkiye'ye sokulmuştur. Türkiye, Basel Konvansiyonu sekretaryasına ve İspanyol
makamlarına bir mektup yollamış, onları, toksik kargonun İspanyol kökenli
olduğu konusunda bilgilendirmiş ve geri çağrılmasını talep etmiştir. Uzun
görüşmeler sonucunda, İspanya, toksik kargoyu Türkiye'den geri almak üzere 2002
yılında irade beyan etmiştir; fakat, toksik kargo, çeşitli sebepler öne
sürülerek İspanya'ya geri götürülmemiştir. Bu tür gemilerin denizlerimizdeki
kirliliğini kamuoyunun takdirlerine ciddiyetle ve saygıyla sunuyorum.
Buna benzer bir olayın da...
Antalya-Kemer'de Tor-3 gemisinin, yine, batmasıyla 6,4 ton yakıtın ve 1 870 ton
alçıtaşının denizi kirlettiği konusunu da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Eğer gerekli önlemler bir an evvel
alınmazsa, Aliağa'da demirli bulunan Sea Beirut gemisinin kaderi de Ulla'yla
aynı olacaktır. Libya bandıralı Sea Beirut gemisi, gemi teçhizatının sökülmesi
amacıyla, Fransız bir şirket tarafından, 2002 yılında Türkiye'ye
gönderilmiştir; ancak, Fransız firması, geminin bazı parçalarının amyant
içerdiği konusunda Türkiye'yi bilgilendirmemiştir. Söz konusu parçaların geri
alınması için, Türkiye, Basel Konvansiyonuna ve Fransız makamlarına mektup
göndermiştir. Çeşitli bahaneler öne süren Fransız makamları, adı geçen
parçaları geri almayı reddetmiştir. Görüldüğü üzere, böyle bir felaket
gerçekleşmeden gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısı, deniz çevresinin petrol ve diğer zararlı
maddelerle kirlenmesini olay gerçekleşmeden önlemek adına yeterli önlemler
içermemektedir. Denizlerin ve kıyılarımızın karşı karşıya olduğu bu tehditlerde
müdahale usul ve yöntemleri, ilgili kuruluşların görev, yetki ve
sorumluluklarından da önemlisi, çevre korunması konusunda dikkat edilmesi
gereken en temel öğe önlem almak olmalıdır.
Şimdi, bu cümleyi söyledikten sonra
tasarının 1 inci maddesinin gerekçesine bakmak istiyorum. "Kanun, olay
sonucu ortaya çıkan petrol ve diğer zararlı maddelerle kirlenmede acil
durumlarda müdahale ve tazmin esaslarının belirlenmesine yöneliktir"
dedikten sonra, olayın meydana gelmesini önlemek üzere alınan tedbirler, bu
kanunun kapsamı ve konusu dışındadır diyerek, denizlerimizin kirlenmesi
konusunda herhangi bir önlem alınmayacağı bu kanun tasarısıyla açıkça kabul
edilmiştir.
Şimdi, buradan nereye gelmek istiyorum: Bu
tasarıya göre, arkadaş, ben, kirlenme olmadan, petrol atıkları denize
yayılmadan veya diğer sair zararlı maddelerle deniz kirletilmeden herhangi bir
önlem almayacağım, almıyorum; bu tasarıya göre benim görevim, bu deniz
kirlendikten sonra, atıklar denize boşaltıldıktan sonra, kaza olduktan sonra,
gemi yalıların içine girdikten sonra, bütün zararlı maddeler denize döküldükten
sonra ancak tedbirlerimi almak istiyorum ve bu zararların giderilmesi konusunda
bir tasarı hazırlıyorum demektir.
Şimdi, bu mantık, sadece gerekçede değil,
tasarının diğer maddelerinde de -ki, görüştüğümüz 3 üncü maddede de- önümüze
çıkmakta. Örneğin, 3 üncü maddenin (f) bendinde aynen şöyle söylüyor:
"Hazırlıklı olma" kavramı getirilmiş. "Olayda -yani, olay
başlamış, olay var olmuş, vakıa ortaya çıkmış, kazaysa kaza olmuş, petrol
denize sızmışsa sızmış, gemi çarpmışsa çarpmış, topraklar, molozlar denize
dökülmüşse dökülmüş- acil ve etkin bir önlem almak, olaydan kaynaklanabilecek
zararı en aza indirmek amacıyla müdahale etmek..."
Geçiyoruz (ı) bendine. "Koruyucu
önlem" kavramı getirilmiş 3 üncü maddede. Bir olayın meydana gelmesinden
sonra -olayın meydana gelmesinden önce değil, olayın meydana gelmesinden sonra-
ortaya çıkabilecek muhtemel kirlenmeyi önlemek veya sınırlı tutmak amacıyla
alınacak tedbirlerden bahsediyor koruyucu önlemi tarif ederken.
Şimdi, geliyoruz (k) bendine.
"Müdahale" kavramı getirilmiş 3 üncü maddede. "Bir olayın
meydana gelmesinden sonra..." Bakın, hepsi arka arkaya; 1 inci maddedeki
gerekçe de dahil, (k) bendini okudum, (ı) bendini okudum ve (f) bendini okudum.
Bir olayın meydana gelmesinden sonra ortaya çıkan kirliliğin neden olacağı
zararları azaltmak, gidermek, sınırlandırmak amacıyla icra edilen faaliyetleri
tarif etmiş müdahale kavramıyla.
Şimdi, bu anlayışla baktığınız zaman, üç
tarafı denizle çevrili bir ülkede, gerçekten, bu anlayışla deniz ticaretini
artırmak, çevre korumasını sağlamak, denizlerin korunmasını sağlamak mümkün
değildir. Özellikle, çevre etkinlikleri düzenleyen, dünya çevre günlerinde
etkinlikler koyan, yürüyüşler düzenleyen Cumhuriyet Halk Partisinin 5-6
Hazirandaki etkinliklerini, çalışmalarını şimdiye kadar izlemiş olmanız
gerekir. İnanıyorum ki, bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisinin çevreye olan
duyarlılıkları takip edilir ve sürekli olarak, olay olduktan sonra, olay
meydana geldikten sonra önlem değil, olay meydana gelmeden önce... Yani, hırsız
eve girmiş, eşyalar götürülmüş, ben kapıyı kilitliyorum... Böyle bir mantıkla
yasa tasarısı hazırlanmaz diye düşünüyorum.
Yine, burada, eksik olan bir husus şu,
arkadaşlarım da belirtti: Sivil toplum kuruluşlarının denetime katılımı, çevre
kirliliğinin önlenmesi bakımından, üstüne basarak söylüyorum, çevre
kirliliğinin önlenmesi bakımından -çevre kirliliği meydana geldikten sonra
değil- önemlidir. Sivil toplum örgütleri ne kadar fazla duyarlı hale
getirilirse, öyle sanıyorum ki, çevre kirliliğini, deniz kirliliğini önleme
konusunda o kadar başarıya ulaşılır. Siz, ne kadar fazla insanı çevre ve deniz
kirliliği konusunda duyarlı hale getirirseniz, o kadar fazla sorumlu insan
yaratmış olursunuz. Yaratılan o kadar fazla sorumlu insan da, elbette, çevreyi
ve denizi koruma konusunda üstüne düşeni yapacaktır diye düşünüyoruz.
Yine, deniz, akarsu, göl, karasal bölgeler
gibi herhangi bir çevrede bir kirlenme olayı söz konusu olduğunda, önemli olan
nokta da kamuoyunun doğru bilgilendirilmesidir. Bu meydana gelebilecek olan
zararın nelere mal olabileceğini, sağlık konusunda, çevre kirliliği konusunda
nelere mal olabileceğini, hangi olumsuz koşulları yaratabileceğini... Kamuoyunu
çok sağlıklı biçimde bilinçlendirebilirsek, yine, bu kazaları, bu kirlilikleri
önleme konusunda üzerimize düşeni yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Şimdi, siz, kıyı bölgelerini, göl
kıyılarını, dere kıyılarını, nehir kıyılarını imara açacaksınız; imara açtıktan
sonra, fabrika atıklarının denize dökülmesine, kıyılara dökülmesine önayak
olacaksınız; ruhsat vereceksiniz; hatta ve hatta, denizi kirleten, gölü
kirleten, kıyıları kirleten fabrikaların veya buna benzer tesislerin iki yıl
daha kirletmesine müsaade edeceksiniz ve ondan sonra da, denizlerimizin,
göllerimizin, akarsularımızın temizliğinden, kirliliğinin önlenmesinden söz
edeceksiniz!.. Biz, bu, çok açık bir çelişkidir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu arada,
Antalya-Kemer yolundaki yol çalışmalarını, gerçekten, ilgiyle izliyoruz. Finike
ve Demre arasındaki yol çalışmalarını da yine ilgiyle izliyoruz. Tabiî, bu yol
ile bu deniz kirliliğinin ne ilgisi var diyeceksiniz. Biliyorsunuz, Antalya,
bir kıyı kentidir; Antalya, bir turizm kentidir; Antalya, bir deniz kentidir.
Antalya'da, ilgili müteahhit tarafından, dağdan alınan molozlar denizden uzağa
götürülmeyip de denizin içerisine boşaltıldığı zaman ve denizin kirletilmesine
bu şekilde müsaade ettiğiniz zaman, Antalya'da, deniz kirliliğini, bu tasarıya
rağmen, bizzat elinizle yapmış olursunuz.
Şimdi, bakın, Antalya'da, mavi bir deniz
ve yemyeşil bir orman... İkisi arasında, gri kıyılarla dolu, gri kayalıklarla
dolu bir set, bir şerit. Bu görüntü şu anda bozulmuş durumda ve mavi ile
yeşilin arasına kahverengi topraklar ve moloz yığınları... Kayalıklar dolmuş ve
Antalya gibi bir kentte, gerçekten, hiç de hoş olmayan görüntü kirliliği, çevre
kirliliği sergilenmekte ve Antalya gibi turizm kentine yakışmayacak bir sonuç
ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğine
uyum çalışmalarının devam ettiği günümüzde, Avrupa Birliği normlarına uygun
kanun tasarılarının hazırlanması önem taşımaktadır. Avrupa Birliği çevre
politikasında önleyiciliğin temeli, kaynağında düzeltme ilkesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ercenk, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Dünyadaki uygulamalara bir göz atarsak,
1980'lerde, tüm uluslararası örgütlerde, çevre, dar anlamda, kirlenme sorunu ve
onun temizlenmesi olarak algılanmaktadır; bu, onarımcı politikadır.
1980'lerden itibaren yürütülen
politikalarda, önceden tedbir almanın daha az maliyetli olduğuna dikkat çekilmektedir;
bu da önleyici politikadır.
1987'de, Birleşmiş Milletler Çevre ve
Kalkınma Komisyonu Ortak Geleceğimiz Politikaları, çevre kaynaklarını gelecek
kuşaklar için de muhafaza etmeyi, yani, sürdürülebilirliği öne çıkarmaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma, bugünkü ve gelecek kuşakların çevresel kaynakları adil
şekilde paylaşmalarını ifade etmektedir. 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Zirvesi ve
2002 Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi, bu politikayı
benimsediklerini söylemektedir.
Avrupa Birliği 2001-2010 yılları çevre
eylem plânı "bizim geleceğimiz, bizim seçimimiz" olarak
uygulanmaktadır. Programın çıkış noktası "biz nasıl bir çevrede yaşamak
istiyoruz, torunlarımıza ve çocuklarımıza nasıl bir çevreyi miras bırakmak
istiyoruz" olmuştur. Günümüzde, birçok Avrupa vatandaşı, dünyayı korumak
ve doğal kaynakları ihtiyatlı ve verimli bir biçimde kullanma yönünde harekete
geçilmesi gerektiği bilincini taşımaktadır.
Artık, günü kurtarmak yerine bütünsellik,
katılım, bilimsel verilere dayanmak, doğal süreçlere olabildiğince uymak ve
uzun dönemi kapsayan bakış açısı, başarılı kıyı yönetiminin olmazsa olmaz
ilkesi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, kıyı yönetimiyle ilgili sorunlar
ortaya çıktığında, çözüm aramaya yönelik tepki veren bir yönetim yaklaşımı
yerine, bu tür sorunların oluşmasını engellemeyi amaçlayan önlem alan yönetim
yaklaşımının daha akılcı olduğu kabul edilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
önümüzdeki günlerde, tüm denizlerimize sahip çıkılması dileğiyle, onların
kirlenmelerini önleme konusunda gerekli önleyici çalışmalar yapılması
dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ercenk, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 17.07
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri,Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
718 sıra sayılı kanun tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
8.- Deniz Çevresinin
Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve
Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu
(1/876) (S. Sayısı: 718) (Devam)
BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.
Tasarının 4 üncü maddesini okutuyorum :
İKİNCİ BÖLÜM
Yetki, Görev ve Sorumluluklar
Kuruluşların yetki, görev ve
sorumlulukları
MADDE 4. - Bu Kanunun uygulanması
bakımından genel koordinasyon görevi Bakanlığa aittir. Bu Kanunla yetkili
kılınan kurum ve kuruluşlar, bu Kanun kapsamında elde ettikleri bilgiler ile
yapılan işlemleri gecikmeksizin Bakanlığa bildirmekle yükümlüdürler.
Acil müdahale plânlarının hazırlanması,
kıyı alanlarında acil müdahale plânlarının uygulanması, kirlenmenin türü ve etkilerinin
belirlenmesi, çevreye olan zararların tespiti ve olay sonrası kirlilikten
etkilenen alanların rehabilitasyonuna ilişkin yetki, görev ve sorumluluklar
Bakanlığa; deniz araçlarından kaynaklanan deniz kirliliğinin önlenmesine
yönelik acil müdahale plânlarının uygulanması, hazırlıklı olma, kirliliğe
müdahale, zararların tazmini ve malî sorumluluk garantilerinin bildirimi
konularında icraya ilişkin yetki, görev ve sorumluluklar Müsteşarlığa; asayiş
ve kolluk görevlerine ilişkin yetki, görev ve sorumluluklar Sahil Güvenlik
Komutanlığına aittir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.
Sayın Özkan, buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil
Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 4
üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmadan
su ortamlarına boşaltılması, tarımda kullanılan verim artırıcı doğal ve yapay
maddelerin sularla taşınması gibi nedenlerle gerçekleşen su kirliliği, üç yanı
denizlerle çevrili olan ülkemiz için önemli bir sorundur. 3215 belediyenin
bulunduğu ülkemizde sadece 141 belediyede kanalizasyon sistemi vardır ve bunun
da sadece 43'ünde arıtma tesisi bulunmaktadır; yani, kanalizasyon sularının
yüzde 99'u arıtılmadan, ırmaklara, göllere ve denizlere bırakılmaktadır.
Endüstrinin ürettiği zehirli ve ağır metalleri ihtiva eden atık suların yıllık
üretimi 930 000 000 metreküptür. Bunun sadece yüzde 22'si arıtılmakta, yüzde
78'i ise arıtılmadan sulara bırakılmaktadır.
Yüzey aktif maddeler bakımından sularımızı
en çok da deterjanlar kirletmektedir.
Yine, ülkemizdeki endüstri tesislerimizin
yüzde 91'inde arıtma tesisi bulunmamaktadır. Organize sanayi bölgelerimizin
yüzde 86'sında arıtma tesisi yoktur.
Değerli arkadaşlarım, böylesine bir
tabloda, nasıl olur, gelişmeden, sanayileşmeden bahsedebilirsiniz?! İnsanının
sağlığını tehdit eden, gelecek kuşaklarını her türlü çevre kirliliğine maruz
bırakarak, her türlü hastalık ve zehirlenmeye yol açacak, belki de toplu
ölümlere götürecek böylesine bir tehlike varken, nasıl olur da, giderek bir
sanayi ve endüstri ülkesi oluruz diyebiliriz?!
Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve
Görevleri Hakkında 4856 sayılı Kanunun "Ana hizmet birimleri",
"Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü" madde 9'un (j) bendinin son
cümlesinde "deniz kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve mücadele
kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, acil müdahale
plânları yapmak, yaptırmak" ifadesi geçer. Hani, nerede Çevre
Bakanlığımızın çalışması?! Bugüne kadar, hazırlanmış, denizle ilgili bir çevre
plânımız var mı?! Tabiî ki yok; olsaydı, Ulla Gemisi olayında olduğu gibi,
Bakanlığımız sınıfta kalmazdı.
Değerli arkadaşlarım, acil müdahale
plânlarının hazırlanma görevinin kesinlikle Denizcilik Müsteşarlığına verilmesi
gerekmektedir.
Globalleşen dünyamızda ülkeler ve
kıtalararası ulaşımın önemi gittikçe artmakta ve daha ucuz olması nedeniyle
tercih sebebi olan deniz taşımacılığı birçok sorunu da beraberinde
getirmektedir. Bu sorunlardan biri ve en önemlisi, deniz taşımacılığı sonucunda
oluşan deniz kirliliğidir. Günümüzde büyük boyutlara ulaşan deniz kirlenmesi
sorunu, denizci ülkelerin yanı sıra, tüm dünya toplumlarını ilgilendiren bir
konu haline gelmiştir.
Deniz taşımacılığı ve taşımacılık kaynaklı
atıklar denizlerdeki toplam kirliliğin yüzde 20'sini oluşturmaktadır. Yolcu
gemilerinden de, yasal olmamasına rağmen, yağlı balast tanklarının yıkanması,
sintine sularının denize boşaltılması, çöplerin denize dökülmesi, problemlerin
büyümesine katkıda bulunmaktadır.
Gemilerden kaynaklanan sintine suları ve
petrol taşımacılığı esnasında oluşabilecek kazalar nedeniyle ortaya çıkan
petrol kirlenmesi, gemi kaynaklı kirleticilerin en önemlileridir. Yağ, deniz
suyundan daha az bir yoğunluğa sahip olduğundan yüzeyde bir tabaka oluşturur;
bu da, canlılar için hayat kaynağı olan oksijenin deniz içinde yayılmasını
önler. Bütün bu atıklar deniz canlılarına zarar vermekte, insan sağlığını
dolaylı olarak bozmakta, denizlerimizin kullanım olanaklarını azaltmakta ve
balıkçılık dahil diğer kullanımlar açısından kalitesini negatif yönde
etkilemektedir.
Çevre kirliliğinden dolayı, 1980 yılında
balık üretimi 500 000 tonu geçerken, günümüzde 100 000 tona kadar düşmüştür. 4
denizimizin kapalı deniz olmaları, su yenileme zamanının uzun olması
dolayısıyla, denize giren atıkların ortamda kalma süresi daha fazladır.
Bugün Marmara Denizindeki kirlenme yüksek
boyutlardadır. Erdek Avşa çevresi, Gemlik ve İzmit Körfezleri sanayi
atıklarıyla, İstanbul ve öteki yerleşim bölgeleri de, ek olarak evsel atıklarla
aşırı biçimde kirlenmiştir. Marmara Denizi, bir yandan İstanbul metropolü,
İzmit Körfezi, Tekirdağ, Gemlik Körfezi etrafındaki yoğun yerleşmenin, diğer
yandan da, bu denize akan akarsulardan kaynaklanan önemli çevresel baskılar
altındadır. Tamamen Türkiye'nin bir içdenizi konumunda olan Marmara'da görülen
bu çevresel bozulma hızla artmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
turizmin başkenti cennet şehir Antalyamızın, dolayısıyla, Akdenizimizin de
hızla bir kirlenmeye maruz kaldığı ve bunun, şimdi sorun gibi görülmemekle
birlikte, gelecekte özellikle turizm sektörü açısından büyük bir tehdit
oluşturacağı kanısındayım. Özellikle yaz aylarında liman ve marinalarımızda
bulunan yerli ve yabancı yat ve tekneler bu kirlenmenin esas kaynağını teşkil
etmektedir.
Bu cennet ülkemizin bu tertemiz
denizinden, koylarından, doğal güzelliklerinden yararlanan; ancak, birçoğu
turistik tesislerimizden bile yararlanmayarak teknelerinde konaklayan
turistler, gemi kaynaklı evsel atıklarını -yani, lavabo, banyo, tuvalet gibi-
daha ülkemiz kıyılarından ayrılmadan karasularımıza boşaltmaktadır. Bununla
ilgili olarak, maddede geçen "kirliliğe müdahale" kapsamında önlem
almak açısından, cezaî müeyyideler tespit edilmeli ve kendilerine, önceden, bu
yasaklar tebliğ edilmelidir.
Bunların dışında denizlerimizin
kirlenmesinde en önemli büyük etkenlerden birisi de, büyük nehirlerdir. Bundan,
Sayın Tuncay Ercenk de bahsetti. Bunların başında Tuna Nehri gelmektedir.
Sözümona, çevreci geçinen bazı Avrupa ülkeleri bu nehrin temizliğine, maalesef,
önem vermemekte ve evsel sanayi atıklarını bu nehre atmaktadırlar.
Ayrıca, petrol ürünleri ve kimyasal
atıkların yanı sıra, 1 000 ton kadar etilen klorürün de, çevredeki
petrokimyasal çalışmalar ve enerji istasyonlarından Tuna Nehrine sızdığı
belirtilmiştir.
Yine, siyanürlü atıklar gibi ağır metaller
de Tuna Nehrine dökülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bugün Karadeniz'in
kirlenmesinde Tuna Nehrinin payı yüzde 75'tir. Bunun en bariz örneği,
1960'larda Karadeniz'de yaşayan balık çeşitlerimizin azalmasıdır; 70'in
üzerindeki balık çeşidi, bugün, ancak, 15 civarına düşmüştür. Karadeniz'in
kirliliği demek, İstanbul'un kirliliği demektir. Bu nedenle, bu maddeyle
sorumluluk üstlenen Denizcilik Müsteşarlığı, gerekirse, uluslararası
temaslarla, kirliliğe müdahale, zararların tazmini ve malî sorumluluk garantilerinin
bildirimi konularında icraya ilişkin yetki ve görevlerini yerine getirmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Burdur İlimiz, deniz kıyısında olmamakla birlikte, bir turizm cenneti olan
Antalya'ya yakınlığı ve göller bölgesinin en büyük gölü olan Burdur Gölü
nedeniyle, konunun çok da uzağında değildir. Ayrıca, Burdur Gölünün dışında,
Salda, Yarışlı, Çorakgöl, Karataş Gölü ve Gölhisar Gölü, ilimizin doğal
güzelliklerini oluşturmaktadır.
Göl kirlenmesinin ana unsurları, akarsular
ve atmosferik olaylardır. Akarsularla taşınan çözünmüş ve askıdaki maddelerin
önemli miktarı, erozyon ve kimyasal çözünme sonucu oluşur. Ayrıca, asit
yağmurları da kirliliği artırmaktadır.
Göle karışan kirleticilerin büyük bir
kısmı, akarsular, endüstriyel atıklar ve drenaj yoluyla taşınmasına karşılık,
atmosferle kirliliğin taşınması da son derece önemlidir.
Havadaki kirleticilerin yağışlar ve rüzgâr
gibi atmosferik etkenlerle uzun mesafelere taşınması ve yerüstü sularına
karışması sonucu su kirliliği meydana gelmektedir.
Burdur Gölümüz de, yıllardan beri doğal ve
ekolojik yapısıyla av ve yaban hayatına evsahipliği yapmakta ve eşsiz bir çevre
güzelliği oluşturmaktadır. Son yıllarda ise, göldeki su seviyesinin önemli
oranda düşmesinin yanı sıra, şehir merkezi, evsel atıklar ve organize sanayi
bölgesi atıklarıyla, âdeta, bir çöplük haline gelmiştir. Bu durum, gölde
kışlayan su kuşlarının bölgeyi terk etmesine neden olmakta ve aynı zamanda da,
çevrede insan ve hayvan sağlığı yönünden ciddî tehlikeler oluşturmaktadır.
Üstelik, Burdur Gölünün 12 600 hektarlık alanı, Ramsar Sözleşmesi kapsamında,
38 125 hektarlık alan ise, yaban hayatı koruma sahası statüsüyle koruma altına
alınmış bulunmaktadır.
Bununla ilgili olarak Sayın Bakanımıza,
gölümüzün temizlenmesiyle ilgili olarak, bir soru sormuş ve Bakanlığımızın bu
konuda yardımlarını istemiştik. Sayın Bakanımız, bize bu konuda destek
vereceklerini dile getirmişlerdi; ancak, bugüne kadar, henüz somut bir adım
atılamadığını görüyoruz. İlimizin bir sembolü olan gölümüzün bir an önce
temizlenmesi için, öncelikle yönetim plânının tamamlanması ve bir an önce
hayata geçirilmesi gerekmektedir. Denizlerimiz kadar, ülkemizin doğal
güzellikleri olan göllerimizin de, korunması ve temizlenmesi önemli bir
konudur. Bu, hem ülke turizmi açısından hem de insan ve hayvan sağlığı
bakımından son derece gereklidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
kanun tasarısıyla, ülkemizin uzun yıllardır ihtiyacı olan büyük bir eksiklik
giderilmiş olacaktır. Bilindiği üzere, tanker trafiği açısından, özellikle,
Türk Boğazları üzerinden yılda yaklaşık 150 000 000 ton petrol taşınmakta olup,
oluşabilecek herhangi bir kazada hem insan yaşamı hem de denizlerimiz ve
sahillerimiz için çok büyük bir tehlike oluşacaktır. Geçmiş yıllarda
boğazlarımızda yaşanan önemli deniz kazaları neticesinde oluşan kirliliklerin
maliyetinin çok yüksek olduğu düşünülürse, her yıl artan gemi trafiğinin, bu
durumu daha da içinden çıkılmaz hale getireceği aşikârdır. Özellikle, doğal
yaşama verilen geri dönüşü olmayan zararlar değeri ölçülemeyecek kadar
büyüktür.
Ayrıca, yakın bir tarihte hizmete girecek
olan Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattının ülkemiz sahillerindeki tanker trafiğini
önemli derecede artıracağı ve sahillerimizde risk altında kalmayan herhangi bir
bölge bulunmayacağı gibi, özellikle güney sahillerimizdeki doğal
güzelliklerimiz ve turizm kaynaklarımız, Türk Boğazlarında olduğu gibi, çok
büyük bir risk altına girecektir.
Tüm bunların ışığında, görüşülen bu kanun
tasarısının ne kadar acil bir şekilde hayata geçirilmesinin gerektiği şüphe
götürmez bir gerçektir. Hiçbir kimse diyemez ki, şu anda veya birkaç saat sonra
bir deniz kazası olmayacak ve denizlerimiz kirlenmeyecek.
Oluşabilecek bir kirlilikte acil müdahale
çok büyük bir önem taşımakta, geçen her an kirliliğin boyutunu büyütmekte,
çevreye verilen zarar geri dönülemez noktalara ulaşmaktadır.
Bunun neticesinde yapılan kirlilikle
mücadele de, bir ülkenin ekonomisini sarsacak kadar büyük miktarlara mal
olmaktadır.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik
şartlar düşünülürse, bu kanun tasarısıyla tazminat konusunda olumlu gelişmeler
olmasına rağmen, kirlilikle mücadele sırasında alınacak kararların ve
uygulanacak yöntemlerin belirlenmesinde tek başlı ve hızlı hareket edebilecek
bir yönetim görülememektedir. Tüm dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde bu
konuda tek başlı bir yönetim benimsenmiş, böylelikle olabilecek herhangi bir
kirlilikte zaman kaybetmeden müdahale edilmesi düşünülmüştür. Fakat, mevcut
tasarının 15 inci maddesinde yer alan "müdahale faaliyetlerinin
etkinliğini artırmak amacıyla Müsteşarlık, Sahil Güvenlik Komutanlığının da olumlu görüşü alınarak olay bölgesinde
veya olayla ilgili uygun gördüğü deniz alanlarında deniz trafiğini geçici
olarak askıya alabilir ve değiştirebilir" ifadesiyle tasarının ikinci
bölümünde, madde 4'te, dördüncü bölümündeki madde 18'de yer alan, acil müdahale
plânlarının hazırlanması görevinin Çevre ve Orman Bakanlığına verilmesi ifadesi,
herhangi bir kirlilik anında kurumlar arasında kararlar alınana kadar geçen
zamanın ülkemizi hem çevresel hem de ekonomik açıdan geri dönülemez noktalara
getireceği şüphe götürmez bir gerçektir.
Bugüne kadar görevi olmasına rağmen Çevre
ve Orman Bakanlığının, acil müdahale plânlarının hazırlanması konusunda bir
çalışması olmamıştır. Ayrıca, acil müdahale gibi önemli ve uzmanlık isteyen bir
konuda plân hazırlanmasında tecrübeli kadroları var mıdır bilemiyorum.
Oluşabilecek acil bir duruma müdahalenin kısa
sürede yapılmasının önemli olduğu bütün dünyada kabul edilmişken, 15 inci
maddede yer alan, Denizcilik Müsteşarlığının, kaza durumunda seyir
düzenlemelerini Sahil Güvenlik Komutanlığının görüşünü alarak yapıyor olması,
konunun aciliyetini engeller niteliktedir.
Sonuç olarak, Avrupa Birliğine uyum
çerçevesinde kanunlarını düzenleyen bir ülke için, özellikle Avrupa Birliği
ülkeleri başta olmak üzere, tüm gelişmiş ülkelerde acil müdahale, hazırlıklı
olma, plânlama ve müdahale konusunun uluslararası sözleşmelerde de kabul edilen
denizcilik idareciliğinde yapılıyor olması mutlak bir gerekliliktir.
Yüce Meclisimiz, ülkemizin yegâne
denizcilik idaresi olan Denizcilik Müsteşarlığının güçlü bir yapıya kavuşması
için, var olan kadrolarına ilaveten, denizcilik konusunda eğitim almış
tecrübeli personel alımı konusunda da ilgili kanunları geçirmiştir. Bu uzman
kadrolardan, konusu büyük ölçüde deniz ve denizcilik olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - ...bu
kanunun uygulanmasında yeterince istifade edilebilecek midir?
Bu çerçevede, kanun tasarısında gerekli
değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Grubumuz olarak, çıkarılmakta olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi
belirtmek istiyorum; yalnız, burada bu maddeyle, Bakanlığa, Müsteşarlığa ve
Sahil Güvenlik Komutanlığına yetki, görev ve sorumluluklar verilirken bir yetki
ve kavram kargaşası yaşanmaması için yapılacak düzenlemelerin iyice gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
Bir diğer husus da, denizlerin kirlenmesi
nedeniyle, daha önce de değindiğim gibi, her geçen yıl azalan balık çeşidi ve
sayısının yarattığı tehlikedir. Bu konuda Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın da
gerekli duyarlılığı göstermesi ve en azından bu tehlikeyi ve alınması gereken
önlemleri içeren üst düzey bir raporu ilgili ve yetkili kuruluşlara sunmasının
yararlı olacağı kanısındayım. Zira, hedeflediğimiz Avrupa Birliğince
uygulanmakta olan ortak balıkçılık politikasının gerektirdiği şartlara uyum
sağlayabilmemiz için ve bir an önce ülke balıkçılığımızın geliştirilmesi
yönünde yapılacak çalışmalara hız vermemiz kaçınılmaz olacaktır.
Tüm çevremizin yaşanır olduğu, tertemiz
denizlerimize sahip olacağımız, kirletilmemiş bir çevre, kirletilmemiş denizler
ve kirletilmemiş siyaset dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz deniz kirlenmesini önlemeye
yönelik yasayla ilgili kişisel söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, insanlık, sağlıklı bir
çevrede yaşamak ister. Bir deniz ülkesi olan Türkiye, denizlerinden yeterince
yararlanamaz; ne beslenmesinde ne ulaştırmasında ne de onları gelecek kuşaklara
sağlıklı devretmede. Bu yasa tasarısı da, her ne kadar acil önlemlerde kimi
iyileştirmeler yapıyorsa da, bu konuda yeterince bir önlem getirdiğini
söyleyemeyiz, benden önceki sözcülerin belirttiği gibi.
Değerli arkadaşlar, çevre, bir zamanlar
bakanlık olarak ele alınmıştı ülkemizde. Şimdi, iki bakanlık birleştirildi.
Çevreyi korumak için bir çevre bilincinin, kültürünün önce yerleşmesi gerekir.
İlk ve ortaöğretimde, haftada iki saat seçmeli olarak çevre dersi
verilmektedir; ama, bu yeterli değil. Bir seçmelidir, bir de, ancak, 6 ncı
sınıfa geldikten sonra son sınıflara doğru bir ders verilmektedir.
Yetişkinlerde ve öğrencilerimizde, önce, denizlerimizi, bulunduğumuz çevreyi
koruma yönünde bir bilincin, bir kültürün oluşması gerekir. Bence, bu
eksikliktir, yeterince yapılamamaktadır.
Konuştuğumuz 4 üncü maddede, değerli
arkadaşlar, az önce Sayın Bakan da söyledi, bu sağlıklı çevre için, denizlerin
petrol ve öteki kirlenmelerden korunması için merkezî bir anlayış
getirilmiştir. Şimdiye değin, hükümetin, AKP'nin getirdiği tutumda yerelleşmek
ve yerel birimlere yetki verme anlayışı vardır. Eğer, bütün o denilenler
doğruysa, yani Kamu Yönetimi Temel Yasasında, Yerel Yönetimler Yasasında,
Belediyeler Yasasında, ki bizim başka yönden sakıncalar vardı, yerinden
yönetime, katılımcılığa "evet" diyorduk, özelleştirmeye karşı
çıkıyorduk, şirketleşmeye karşı çıkıyorduk. Şimdi, denizlerin korunmasında
tamamen merkeziyetçi bir anlayışa bürünüyor bu getirdiğimiz yasayla; yani, bir
müsteşar bir genel plân yapacak; ayrıca Sahil Güvenliğe de kimi birtakım
yetkiler veriyor. 8 200 kilometre denize kıyıları olan, akarsularla beslenen,
göller, barajlar, eğer bu yasa böyle çıkarsa, kirlenmeye devam edecektir
sevgili arkadaşlar. Yani, siz, Bakanlıktan... Orman ve çevreyi korumakla ilgili
Bakanlığımız, acil durumlarda, hangi plânla ya da Sahil Güvenlik hangi
altyapıyla, donanımla denizleri koruyacaktır?!
Değerli arkadaşlar, bunun yolu, 3 000'in
üzerinde belediyemiz var, il özel idareleri var; hem kendi içinizde bir
tutarlılık için hem de gerçekten Bakanlık yetkili olmasın demiyoruz, bir
eşgüdüm sağlayabilir; ama, sahil
belediyelerimizi düşünün, kendi belediye sınırları içerisinde olan bir yere ne
belediye başkanlığı ne de özel idare etki yapabilecek. Böyle bir şey olamaz
değerli arkadaşlar! Biraz önce, Sayın Bakanı dinledim burada; "tam, tek
bir yetki altında bulundurabilmek için" diyor. Şimdi, şimdiye kadar ne
diyordunuz siz: Ankara'ya gelmekten kurtaracağız; işte, Ankara'nın yetkilerini
paylaşacağız. Peki, bir an için, onları, dediklerinizi doğru kabul edelim. Bir
bakanlık, Orman ve Çevre Bakanlığında bir müsteşarlık, nasıl olacak da, bütün
bu 8 200 kilometre kıyısı olan denizlerimizi koruyacak, çöplük olmaktan
kurtaracak, uluslararası atıktan onları koruyacaktır?! Burada bir eşgüdüm
yapılsın; ama, bu yetki, belediyelere de verilmeliydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, 2 dakika içinde
konuşmanızı tamamlayacağınızı ümit ediyorum.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabiî, Sayın
Başkanım.
Özetle, değerli arkadaşlar, bu yasa,
merkeziyetçi bir anlayışla hazırlanmış, iyi niyet var; ama, uygulamada
eksikleri olacaktır. Bir belediye, kendi sınırı içerisindeki bir yere müdahale
edemeyecek, il özel idare müdahale edemeyecek. Bu getirdiğimiz 4 üncü maddeyle
de ve yasanın ruhunda da bu var.
O zaman, diyoruz ki değerli arkadaşlar;
çevre gerçekten önemlidir, uygarlığın ölçütüdür. Avrupa Birliği uyum
yasalarından birinin konu başlığıdır bu, çevre konusu. Salt onun için değil,
gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakmanın ve hani, tarladır bir bakıma,
uzantısıdır denizler, Karadeniz'in ekmeğidir, Akdeniz'in ya da balıkçıların
ekmeğidir, bırakın turizmi, görünmeyi, çevreyi kirletmesi... Yani, orada,
insanlar geleceğini güvence altına alacaktır, orada yaşayan canlıları güvence
altına alacaktır. Bunun böyle, merkeziyetçi bir anlayışla, belediyeleri
dışlayarak, il özel idarelerini dışlayarak, bir yasaya getirilmiş olması, doğru
bulmuyoruz ve ben diyorum ki, bir çevre bilincini, önce daha etkili bir
şekilde, hem okullarda hem yetişkinlerde yerleştirmek. Bu bir eğitim konusudur.
Bunu sürekli yapmak gerekir. Çevre Bakanlığı bu konuda daha etkin olmalıdır.
İki; göllerle, denizlerle ilgili durumda
da yerel yönetimlerin etki sahibi olması ve yaptırımı olması gerekir diyorum.
Burada gördüğüm eksikliklerden biri de odur.
Tümünüze saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
Seyir, can, mal ve çevre emniyetinin
sağlanması
MADDE 5. - Bu Kanun kapsamındaki tüm gemi
ve kıyı tesislerinin sorumlu tarafları; olayın meydana gelmesinin önlenmesi,
olayın meydana geldiği durumlarda ise zararın azaltılması, giderilmesi,
sınırlandırılması amacıyla hazırlıklı olma ve koruyucu önlemler de dahil
uluslararası hukukun öngördüğü ve seyir, can, mal ve çevre emniyetinin
gerektirdiği yükümlülüklere ilişkin tüm tedbirleri almakla yükümlüdürler.
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerde seyir, can, mal ve çevre emniyeti ile ilgili olarak belirlenmiş
standartlara uyduğunu, uluslararası kabul görmüş belgelerle ispat edemeyen veya
standartlara uymadığı konusunda açık emareler bulunan petrol ve/veya diğer
zararlı maddeleri taşıyan bu Kanun kapsamındaki yabancı bayraklı gemilerin, can
kurtarma hizmetlerinden kaynaklanacak mücbir sebepler dışında, Türk iç sularına
veya iç sular dışındaki bir demir yeri veya liman tesislerine uğramak amacıyla
Türk karasularına ve iç sularına girmesine izin verilmez; girmiş olan gemiler
derhal buralardan çıkartılır veya standartları sağlaması için en fazla otuz gün
süre verilir. Bu süre sonunda standartları sağlamadığı tespit edilen gemiler
derhal karasuları dışına çıkartılır. Standartlara uymayan bu Kanun kapsamındaki
Türk bayraklı gemiler ise standartları sağlayıncaya kadar bağlanarak seferden
yasaklanır. Bu durumdaki gemilerin yükü, gemi veya yük sahibince standartlara
uygun başka bir gemiye nakledilir ve mevzuat uyarınca bertaraf edilmesi gereken
yüklerin uygun bir şekilde bertarafı sağlanır.
Bu Kanun kapsamındaki gemiler, Türk iç
sularına veya iç sular dışındaki bir demir yeri veya liman tesislerine uğramak
amacı ile Türk karasularına girmeden kırksekiz saat önce veya kalkış limanı ile
Türk karasularına girmesine kadarki seyir süresi kırksekiz saatten az olan
gemiler kalkış limanından hareketten hemen sonra Müsteşarlığa, gemi ve taşıdığı
yükle ilgili bilgileri vermek zorundadır. Bu zorunluluğa uymayan gemilerin Türk
karasularına ve iç sularına girmesine izin verilmez; girmiş olan gemiler derhal
buralardan çıkartılır. Bildirime ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle
belirlenir.
Seyir, can, mal ve çevre emniyetini
sağlamak amacıyla alınan tedbirler, bu Kanun, ilgili mevzuat ve uluslararası
düzenlemelerde belirtilen usûl ve esaslara göre, yetkili kuruluşlar tarafından
denetlenir. Denetim ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Kıyı tesislerinin, muhtemel kirliliğe
müdahale etmek üzere bulundurmak zorunda oldukları personel, malzeme ve
ekipmanlar ile ilgili usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Bulundurmak
zorunda oldukları personel, malzeme ve ekipmanlar tamamlanıncaya kadar, yeni
kurulacak kıyı tesislerinin faaliyetlerine izin verilmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına Sinop Milletvekili Engin Altay söz istemiştir.
Sayın Altay, buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 718 sıra sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve
Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların
Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz aldım.
Hemen belirtmekte fayda var ki, keşke bu
komisyondaki görüşmelere katılabilseydim. Bu tasarının adı yanlış, içeriği
eksik. Biz, her şeye rağmen, bu tasarıyı destekliyoruz; ancak, bu tasarıyı
kulpsuz bir fincan gibi tasavvur ediyorum. Bunun önlem neresinde? Tasarının
adında "önlem" kelimesi, ibare olarak yok. İçeriğinde de, önlemden
daha ziyade, olan olduktan sonra yapılabilecek cezaî yaptırımlar, vesaireler
var. Tabiî, Sayın Bakan da açıkladı; sigortasız gemileri sokmayacağız,
etmeyeceğiz dedi. Elbette ki bunlar olumlu şeyler. Çok da geç kalınmıştır.
Keşke bu kanun çok yıllar önce çıksaydı ve tatbik edilebilseydi de, üç tarafı
denizlerle çevrili güzel ülkemizin denizleri bu halde olmasaydı.
Öyle anlaşılıyor ki, bir onbeş yirmi yıl
sonra, özellikle Karadeniz'de denize girme girmeme konusunda insanlar ciddî bir
tereddüt yaşayacak.
Değerli arkadaşlar, maddeye geçmeden önce
-ki, bu da maddeyle ilgilidir- bir konuyu dikkatinize sunmak istiyorum:
Türkiye, onyedi yıldır bir utanç ve skandalı yaşıyor. 1988 yılında, İtalya'dan
Romanya'ya, oradan da Karadeniz'e, Karadeniz açıklarına bırakılan zehirli
variller utancı, ayıbı halen çözülebilmiş değildir. Ben demiyorum ki, bu, iki
yıllık AKP İktidarının ayıbıdır; ama, şunu söylüyorum: Bu, onyedi yıldır ülke
olarak yaşadığımız bir ayıptır.
Bu konuda neler yapılmış; Milletvekilimiz
Musa Uzunkaya, 2000 yılında bu varillerle ilgili bir önerge vermiş. Sayın
Uzunkaya şimdi iktidar milletvekilidir. Umuyorum, muhalefet milletvekiliyken
gösterdiği duyarlılığı, şimdi, iktidar milletvekiliyken de gösterecektir.
İzmit'teki İZAYDAŞ firması, o zamanki
Çevre Bakanlığına, 12 Şubat 2001'de "ben bunları imha edebilecek donanımı
haizim" demiş. 12 Şubat 2001.
27 Aralık 2003'te, Sinop Milletvekili
Engin Altay, zamanın Çevre Bakanına bir önerge vermiş. Gelen cevap, elbette,
bütün önergelerimizde olduğu gibi, hiçbir şekilde bizi tatmin etmemiştir.
26 Şubat 2004'te, çok sayıda Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir Meclis
araştırması önergesi vermiş. Bu önerge de henüz Genel Kurul gündemine,
maalesef, inemedi.
Sonra ne olmuş; 9-13 Aralık 2002
tarihlerinde, Cenevre'de, Basel Konvansiyonunda, İtalyan heyeti, bu varillerin
kendilerine ait olduğunu, bu konuyu Türkiye'yle görüşmeye hazır olduğunu
söylemiş. Ne zaman; 9-13 Aralık 2002'de; yani, yaklaşık ikibuçuk yıl önce; ama,
o günden bu yana da -ki, o dönemin sorumluluğu size aittir, hükümetinize
aittir- çok ciddî bir girişim olmamış. İtalya demiş ki, efendim, bu konuda bir
işbirliği, bir proje geliştirelim. Ne yapalım; bizim, sizin Türkiye'ye bir katı
atık, toksik atık imha tesisi kuralım, bunları da orada imha edelim. Böyle şey
olur mu?! Hükümetin, İtalya'ya, önce bu pisliğini buradan al, sonra bu işi
konuşuruz demesi lazım. Kaldı ki, İtalya Avrupa'nın ortasındadır. Bir şey
yapacaksa, orada yapalım bunu, biz de ortak olalım, İtalya'da yapalım katı atık
imha tesisini.
Biraz sonra, Sayın Bakana bu konuda bir
dosya da sunacağım. Belki Bakanlıkta vardır; ama, burada, çok ayrıntılı
bilgiler var. Toksik atık pazarlığında, Türkiye'nin nasıl kurban edildiğiyle
ilgili çok sayıda bilgi var.
Değerli arkadaşlar, ben, bugün, burada,
gerek Sinop'ta gerek Samsun'da; ama, temel olarak, bakın, bu krokide de
görüleceği üzere, Şile'den Ardeşen'e kadar, bütün Karadeniz sahillerine vuran
bu zehirli varillerle ilgili, hükümetin, artık, bu utancı, bu ayıbı ortadan
kaldıracağını, Sevgili Bakanımızdan burada duyarsam, çok memnun olacağım bir
Karadeniz çocuğu olarak.
Bakın, Sinop'un Soğuksu Köyünde ve
Alaçam'da, depolanmış vaziyette toplam 350 varil var. Civar köylüler de,
muhtarlar müştereken verdikleri dilekçelerle, bu varillerden duydukları
çevresel ve psikolojik rahatsızlığı dile getiren çok sayıda başvuru yaptılar,
Cumhurbaşkanlığından Meclis Başkanlığına kadar; ama, bu sorun, maalesef,
çözülemedi.
Bu vesileyle, buradan, hükümeti tekrar
uyarmak istiyorum. Rica ediyorum, gelin, Sinop'u, Alaçam'ı ve bütün Karadeniz
sahillerini bu ayıptan kurtaralım. Türkiye, aciz bir ülke değildir. Türkiye,
İtalya'nın pisliğini coğrafyasında barındıracak kadar aciz bir ülke
olmamalıdır.
Bakın, işte, bu trafiğin, zehirli toksik
atık pazarlığına kurban edilen Türkiye'nin krokisi. Variller İtalya'dan
çıkıyor, Boğazlardan Romanya'ya... Niye Romanya'ya? Romanya'da bir paravan
şirket var. Bu şirket, ben, bunları imha ederim diye İtalya'dan alıyor; ama,
imha kapasitesi, kabiliyeti yok; gecenin bir yarısında, getirip, bizim Sinop
açıklarına atıveriyor. Buna, ülke olarak müdahale etmemiz lazım.
Özetle, bu konuyu, kanunla da ilgili olduğu
için, tekrar, hem Yüce Meclisin bilgisine hem hükümetimizin dikkatine sunuyorum
ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Karadeniz Bölgesinin bir çocuğu
olarak ve o bölgede yaşayan insanların içinde yaşadığı psikolojik durumu da
bilen biri olarak, bu konuda hükümeti daha duyarlı olmaya davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz
kanun tasarısı, demin de söylediğim gibi, bizim de elbette destek verdiğimiz,
ama eksik bulduğumuz bir tasarıdır. Deniz çevresinin petrol ve zararlı maddelerle
kirlenmesinde acil durumlara müdahale ve zararların tazminini dizayn eden bir
yasa tasarısı. Burada, bu kirliliği iki kategoride düşünmemiz ve ele almamız
lazım. Bu kirliliğin, bir Türkiye dışı etmenleri, boyutu var; bir de, Türkiye
içi etmenleri ve boyutu var. Bir kere, Türkiye içi etmenlerini ve boyutunu
yasayla falan çözmemiz mümkün değildir. Türkiye'de yaşayan yetmiş milyon
insanımızda bir çevre duyarlılığı ve bir çevre bilinci oluşturmak zorundayız.
İnsanların şuuruna, bu çevre duyarlılığını, buradan onbin tane yasa çıkarsanız
da koyamazsınız. Bu bir eğitim sürecidir. Buradan, benden önceki hatipler de
söyledi; Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okullarda, haftada iki saatlik
çevre dersleriyle falan bu işler olmaz. Burada, iktidara ve muhalefete, çok
büyük ve önemli görevler düşmektedir. Hani bir söz vardır "ormanı bekçi
değil, sevgi korur" diye; çok doğru... Yani, bu, artık, orman meselesini
aştı, bir çevre sorunudur. Deniziyle, karasıyla, nehriyle, gölüyle, dağıyla,
yaylasıyla, ovasıyla bir ciddî sorun vardır; dünyanın sorunudur, Türkiye'nin de
sorunudur.
Gelişmiş Batı ülkeleri bu meseleyi
aşmışlar. Her biriniz, çeşitli vesilelerle Avrupa'ya gitmişsinizdir; orada
gördüğünüz çevre duyarlılığına ve gördüğümüz çevre şartlarına imrenmemek mümkün
değildir. Bizlerin Türk Milleti olarak, bana göre, onlardan eksiğimiz yok,
fazlamız var; bizler, daha duygusal bir milletiz, daha duyarlı bir milletiz
aslında. Parlamentomuz, bu konuda öncülük yapabilir; milletvekillerimiz,
hükümet öncülük yapabilir. Bu konuya böyle bakmamız lazım.
Türkiye dışı etmenler... Tabiî, bu, bizim
esas görüştüğümüz yasa da daha çok bu Türkiye dışı etmenlerle ilgilidir.
Değerli arkadaşlar, konuşan Akdeniz
Bölgesi milletvekilleri dahil, bu kürsüde Karadenizden söz ettiler; doğrudur.
Burada, niye bu arkadaşlarımız Karadenizden bahsetmektedir; Karadeniz, bir
kapalı deniz gibi düşünülmekle beraber, Boğazlar, Marmara Denizi ve Ege Denizi
aracılığıyla Akdenizle bileşiktir aslında. Şimdi, Karadeniz, Türkiye balık
üretiminin yüzde 70'ini karşılayan bir sahadır ve eskiden, mesela, Sinop'ta,
sahilden, kenardan, oltayla millet lüfer, kefal tutarken, şimdi, dev balıkçı
motorları, Karadeniz'in ortasında dönüp dönüp balık arıyor.
Şunu söyleyeme çalışıyorum değerli
arkadaşlar: İşin Boğazlardaki tehlike yanı, petrol taşımacılığında kazalar ve
sair, bunlar bir yana; bu dış etmenler dediğimiz, Avrupa'daki akarsulardan
gelen sanayi atıkları, petrol taşımacılığı ve diğer etmenler, Karadeniz'de
ciddî bir balık sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır insanları. Yani, bugün,
artık, Karadeniz'de eskisi kadar balık yok, her gün azalıyor. Sakarya'daki
balık halinde, böyle giderse, Ankaralılar, on yıl sonra, çiftlik balıklarından
başka balık bulamayacak. Bu, bir boyutu.
Şimdi, bu yasaya, sivil toplum örgütlerini
ve özellikle çevre örgütlerini, mutlaka, bir yere koymamız lazım. Yani,
devletin sahil güvenlik botuyla falan bu iş olmaz. Bu denizlerimizi asıl
koruyacak olan, çevre örgütleridir. Hükümetin, ilgili bakanlığın, ilgili
müsteşarlığın, çevre örgütleriyle, bu konuda, çok ciddî bir işbirliği çok
gereklidir, kaçınılmazdır. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Çevre
örgütleri, burada, hem yaptırım bakımından hem o çevre duyarlılığını, bilincini
oluşturmak bakımından hem de denizi kirletenlere karşı toplumsal bir tepki
dinamiği yaratmak bakımından, hükümetten daha aktif rol oynayabilirler. Böyle
düşünüyoruz. Bu yönüyle, bu konuda -yasada istediğimiz, beklediğimiz oranda
olmasa bile, her şey yasayla olmaz- Bakanlığımızın, çevre örgütleriyle çok sıkı
bir işbirliğine gideceğini umuyorum; âcizane de tavsiye ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin
Karadeniz'le birlikte Ege, Akdeniz ve Marmara... Hatta, Van Gölünü bile bu
kapsamda düşünmek mümkündür. Bu sorunun mutlaka ve mutlaka çözülmesi gerekir.
Grubumuzun sözcülerinin açıkladığı gibi, burada işin önlem boyutu gözden kaçmış
ya da gözardı edilmiştir; ancak, çıkarılacak yönetmeliklerle ve sair önlemlerle
ilgili de tedbirler alınabilir.
Şunu da söylemek istiyorum: Önümüzdeki
yıllarda, göreceksiniz, bu yasaya ek maddeler eklemek ihtiyacı doğacaktır.
Kanun yapma tekniği bakımından biraz daha hassas olunabilse, biraz daha geniş
ufuklu düşünülebilseydi de, belki, ileride tekrar bu yasaya ek maddeler
getirmeyi ortadan kaldıracak hususlar da olmazdı; ama, öyle böyle, bu şekle
gelmiş. Kulpsuz bir fincan diye nitelediğim bu yasayı, eksik yanlarıyla beraber
destekliyoruz; olumlu oy vereceğiz.
Tekrar, Sinop, Alaçam başta olmak üzere,
bu zehirli varillerle ilgili hükümetimizden bir cevap, bir müjde beklemekteyiz.
Şu anda özellikle Sinop'ta, Samsun-Alaçam'da insanlar bu konuda televizyon
ekranına kilitlenmiş durumda. Sayın Bakanım, umuyorum ki, buradan onlara güzel
bir haber de verecektir.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sinop Milletvekili değerli
arkadaşımızın Samsun ve Sinop'taki tehlikeli atık taşıyan varillerle alakalı
olarak biraz önceki ifadelerine ben de katılıyorum; şöyle katılıyorum: Bakan
olduktan çok kısa bir süre içerisinde, İtalyan Çevre Bakanı, sadece bu
varilleri görüşmek için Ankara'ya özel uçağıyla geldi, bir çalışma ziyaretinde
bulundu, heyetler karşılıklı olarak oturdu, bu meseleyi görüştü. Kendileri,
bize, bu konuda -bizim Bakanlıktaki tutanaklarımızda da vardır, Dışişlerinin
tutanaklarında da bunlar vardır- son derece olumlu bir tavır içerisinde
olduklarını, meseleye, çözüme yakın olduklarını, durduklarını ifade ettiler.
Biz, arkasını bırakmadık. Daha sonra, İtalya'nın Montecatini Şehrindeki bir
toplantıda Sayın İtalyan Çevre Bakanıyla bir kez daha bir araya geldik.
Arkasından, Küba'daki, Havana'daki bir uluslararası toplântıda İtalyan Büyükelçiliğiyle
bir kez daha bir araya geldik; Sicilya'daki, Katanya'daki yapılan bir
uluslararası toplântıda bir kez daha bir araya geldik. Bunların her birisinde,
İtalyan Bakana ve İtalyan heyetine bu atıkların taraflarınca alınmasını ve İtalya'da
götürülüp bertaraf edilmesini istediğimizi, Türkiye'de Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak ve Türkiye kamuoyunun bu beklenti içerisinde olduğunu ifade ettik.
Onlar, bize, bu varillerin bir kısmının İtalyan menşeli olmadığını ve bütün
varillerin bölgede kuracakları veyahut da kurulmasında bize yardımcı olacakları
bir bertaraf tesisinde bertaraf etmeye, bize finansman ve teknik noktada
yardımcı olacaklarını ifade ettiler; ancak, bu, uluslararası atık ticaretinde
ve atık mafyasının Türkiye topraklarını ve Türkiye denizlerini bir bertaraf
yeri olarak görmesinin önünü açacağı için, bunlara biz olumlu cevap vermedik ve
kendilerine bu atıkları behemehal almalarını, defalarca, ısrarla ifade ettik;
ancak, biraz önce kürsüden de ifade ettiğim gibi, Ulla gemisiyle alakalı
Cenevre'de yapılan toplantıda Türkiye önemli bir kazanım elde etmiştir; önemli
bir yolu açmışızdır. Açılan yol şudur: Nasıl Ulla gemisinin, İskenderun Körfezinden,
içerisindeki atığı, atığın sahibi olan şirket çıkarıp atığın menşei olan ülkeye
götürecekse, aynı sürecin, çok rahatlıkla, bundan sonra, onsekiz yıldır
Sinop'ta ve Samsun'da karada depolanmış olan bu varillerle alakalı işleyeceğini
çok rahatlıkla ifade edeyim. Burada, sadece Türkiye'nin imkânlarını, sadece
Türkiye'nin Çevre ve Orman Bakanlığının ve Dışişleri Bakanlığının imkânlarını
değil, Avrupa Birliğinin ilgili kurumlarının duyarlılığını da arkamıza alarak bu
meseleyi çözmek için sonuna kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi... Samsun'dan ve
Sinop'tan ve Türkiye'nin dört bir tarafından bizi dinleyen, izleyen değerli
çevre dostlarına, halkımıza, Engin Beyin vasıtasıyla -vesile oldukları için
kendilerine de- teşekkür ediyorum, bu duyarlılıklarına teşekkür ediyorum ve bu
duyarlılıktır ki, inanıyorum, Türkiye'nin bu sorunlarını çözmesinde önünü
fevkalade açacak ve işimizi kolaylaştıracak.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Açıklamalarınız için teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Şahsı adına, madde üzerinde, Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5 inci madde üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay,
Karadeniz'deki 3 000 varille, İtalya'dan Romanya'ya giderken Türkiye'yi
kirletenlerle ilgili sorunu gündeme getirdi; Sayın Bakan da bu konuda gerekli
açıklamayı yaptı. Kendisine teşekkür ediyoruz; ama, bu sorunun bir an önce
çözülmesini diliyoruz. 1988 yılından bugüne kadar geçen onyedi yıl içerisinde,
biz de gemilerimizle Türkiye'nin atıklarını toplasak Roma'nın yakınına döksek,
halimiz nice olur?! Yani, Türkiye'yi ne Avrupa Birliğine kabul etme noktasında
ne de dünyada çevre düşmanı diye ilan etmedikleri kalır diye düşünüyorum. Buna
karşı gerekli önlemleri alacağınızı da ifade ettiniz; çünkü, o varillerin
yaklaşık olarak 2 600 adedi denizin dibindedir; nerede, ne zaman çıkacağı da
belli olmamaktadır.
Kastamonu'nun kıyısı olan -deniz
kıyısında- Çatalzeytin, İnebolu, Abana, Cide, Kurucaşile'ye kadar uzanan
bölgede de bu variller çıkmıştır; ama, çıkan variller Sinop'un Soğuksuyunda
depoda saklanmaktadır. Türkiye, İtalya'nın çöplüğü değildir; çöplerini bir an
önce almaları konusunda gerekeni yapacağını hükümetten bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu, dış etken. Peki,
bizim kendi kendimize Türkiye'de çevre konusunda yaptığımız yok mu; yani, biz,
denizi kirletmiyor muyuz?! Biz, sahil ilçelerimizde, Karadeniz'de, örneğin,
Rize'den İstanbul'a kadar geçen, İstanbul'dan Ege'ye kadar, Akdeniz'e kadar
olan bütün ilçelerimizde, Çevre Bakanlığı olarak, yerel yönetimlere gerekli
desteği vermeyerek, insan atıklarının denize dökülmesini... Gerekli arıtma
tesislerini acaba yapıyor muyuz?! Yani, biz, kendi kendimize görevimizi yapıyor
muyuz?! Bununla ilgili çalışmalar yapılıyor mu?
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yapılıyor...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Neresinde
yapılıyor?!
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Yapılıyor,
yapılıyor...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Nerede
yapılıyor, ben sana söyleyeyim. Bekle...
Kastamonu'nun Çatalzeytininde,
Kastamonu'nun İnebolusunda, Kastamonu'nun Doğanyurdunda, Kastamonu'nun
Cidesinde ve Abanasında hiçbir arıtma tesisi yok. Belediyelerin...
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Edirne
milletvekiline sorabilirsin.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Dinle bir
dakika Sayın Milletvekili! Antalya'da...
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Daha yeni
yapılıyor.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Niye laf
atıyorsun?! Gel... Senin ağzın yok mu?! Burada konuşsana sen! Sen de çık konuş!
BAŞKAN - Sayın hatibe müdahale etmeyelim.
Lütfen...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sen de çık
konuş!
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, Genel Kurula
hitap edelim.
Buyurun efendim.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Senin ağzın
yok mu yanında?!
Değerli milletvekilleri, AK Partili
arkadaşlarımız laf atmaktan başka çare yok... İnsanı çevreyle öldürme noktasına
getiriyorsunuz.
HASAN ANĞI (Konya) - Kim getiriyor?! Kim
getiriyor?!
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bakın...
Bakın, öyle bir noktaya getirdiniz ki, çevrenin insanlara olan zararını, sadece
İtalya'dan para kazanmak için korsanların Türkiye'ye attıkları varillere
noktayı getirmeye çalışıyorsunuz.
HASAN ANĞI (Konya) - Siz getiriyorsunuz.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bize gelince,
iğneyi de kendimize batıralım, çuvaldızı da başkasına batıralım. Başkalarıyla
ilgili gerekli önlemleri alalım da, kendimizle ilgili önemleri de alalım.
Sigara içen arkadaşlarımız, elimizde
buruşturduğumuz bir kâğıdı biz nereye atıyoruz; bir kendimizi sorgulayalım
bakalım. Elimizdeki sigara izmaritini caddeye mi atıyoruz, yoksa, bir noktayı
bulup da, bir kül tablası arayıp da oraya mı saklıyoruz?! Kendimizden bir
başlayalım. Çevre duyarlılığını önce kendimizden bir sorgulayalım diye
düşünüyorum.
Bakın, yerel yönetimlerle ilgili ekonomik
sıkıntılar var. Bütün belediyeler borç batağı içerisinde, İller Bankasından
gerekli kaynağı alamamaktalar. Bununla ilgili Çevre Fonundan gerekli kaynakları
ayırarak ve gerekli destekleri vererek çöp sorununu çözmemiz lazım. 1 kilometre
ötede, 500 metre ötede bütün çöp dağları oluşmaktadır. Nerede çevre
duyarlılığı?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, konuşmanızı
tamamlar mısınız lütfen.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Peki.
Bununla ilgili duyarlılığımızı göstermemiz
lazım, gerekli kaynağı aktarmamız lazım.
HASAN ANĞI (Konya) - Yasayı çıkaralım
da...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Peki, bakın,
Türkiye'de sadece sorun olarak çevre mi var değerli arkadaşlar? Bakın,
Türkiye'de insanlar ölüyor. Tekeli özelleştirdik. Tekelin alkollü işini
özelleştirdikten sonra... Bakın, alkolünden dolayı... Ben kullanmıyorum,
herkese de kullanmamayı tavsiye ediyorum; ama, değerli arkadaşlar, insanlar
rakıdan ölüyor; hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Tekelin alkollü içkilerinin
özelleştirilmesiyle daha çok para kazanacağım diye insan sarraflarının,
sarrafların insanları öldürmesine... Bu sorumluluk İtalya'nın mı, Türkiye'nin
mi, hükümetin mi; kim bu sorumlu; yoksa ben miyim; sade, alkol kullanan
vatandaş mı? Parayı kazanmak için, daha çok para kazanmak için... Bunları kim
denetleyecek? Her akşam insan ölüyor, her akşam insan ölüyor sakallı beyefendi.
Bir düşün bakalım; yani, vicdanın sızlamıyor mu o insanlar ölürken?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ANĞI (Konya) - Şu yasa bu çevreyi
korumayacak mı?!
BAŞKAN - Sayın Yıldırım...
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dokunduğu zaman patlıyorsunuz. Mart karı yağıyor AKP'ye, mart
karı.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) - CHP'ye çoktan yağdı.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür
ediyorum.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Zararların Tazmini
Zarardan dolayı sorumluluk
MADDE 6. - Bu Kanun kapsamına giren gemi
ve kıyı tesislerinin sorumlu tarafları, uygulama alanlarında gemi ve kıyı
tesislerinden kaynaklanan olay sonucu ortaya çıkan kirlenmenin veya kirlenme
tehlikesinin neden olduğu; temizleme masraflarını, koruyucu önlemlere ilişkin
masrafları, canlı kaynaklar ve deniz yaşamına verilen zararları, bozulan
çevrenin yeniden oluşturulması, toplânan atıkların taşınması ve bertarafı için
yapılacak masrafları, geçim için kullanılan doğal ve canlı kaynaklarda meydana
gelen zararları, özel mallardaki zararları, şahısların yaralanması ve ölümünden
kaynaklanan zararları, gelir kayıplarını, gelir ve kazanç kapasitelerine
verilen zararları ve diğer kamu zararlarını tazmin etmekle müteselsilen
sorumludur.
Garantörün sorumluluğu, diğer sorumlu
tarafların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Garantörün tazmin etmediği zararlar
diğer sorumlu taraflarca tazmin edilir.
İki veya daha fazla geminin karışmasıyla
meydana gelen bir olayda ortaya çıkan zarardan tüm gemilerin sorumlu
tarafları müştereken ve müteselsilen
sorumludur.
Olay sonucu ortaya çıkan zararı ödeyenlerin zarara neden olanlara rücû hakkı
saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
1989 yılında Alaska sahillerinde karaya
oturan Exxon Valdez isimli tankerden yayılan petrolün küçük bir bölümünün
temizlenebilmesi için 3 milyar dolar harcanmıştı. Bu kazadan sonra, Amerika
Birleşik Devletleri "OPA 90" olarak adlandırdığı kuralları tek
taraflı olarak uygulamaya koydu ve tek cidarlı tankerlerin kıyılarına 200
milden fazla yaklaşmasını yasakladı. Exxon, çıkarılan petrol kirliliği
yasasıyla 10 yıllık periyotta 900 000 000 dolar cezaya çarptırıldı.
Yine, 1999 yılı sonunda İngiltere
sahillerinde ikiye bölünerek batan petrol tankeri Erika'dan 10 000 ton petrol
400 kilometrelik sahile yayıldı. Bu kazadan sonra harekete geçen Avrupa
Birliği, kendi karasuları için yeni kısıtlamalar gündeme getirdi. Gemiler için
karaliste oluşturulup, 15 yaşından büyük ve 2 kez teknik kusurlu bulunan gemilerin
bir daha Avrupa Birliği limanlarına alınmaması kararlaştırıldı. Avrupa
Birliğinin "Erika Kararları" olarak bilinen bu kararlar içerisinde,
malî sorumluluk ve petrolden kaynaklanan kirliliğin tazmini de yer aldı.
15 Kasım 1979 tarihinde, Romen bandıralı
Independenta adlı petrol tankeri, Yunan bandıralı bir kuru yük gemisiyle
İstanbul Boğazında çarpıştı; 43 denizci öldü. Kadıköy'de, binlerce evin,
apartmanın camlarının kırıldığını biliyoruz. 95 000 ton hampetrol denize aktı.
Denize akan petrol günlerce yandı; hâlâ hesaplânamayan miktarda çevre
kirliliğine sebep oldu.
14 Kasım 1991 tarihinde meydana gelen
çarpışma sonucu, 22 000 koyun boğazın sularına gömüldü.
13 Mart 1994 tarihinde, Güney Kıbrıs
bandıralı Nasia isimli tanker, yine Güney Kıbrıs bandıralı başka bir tankerle
boğazda çarpıştı; 30 denizci öldü, 13 500 ton hampetrol Boğazın sularına
karıştı; çıkan yangın günlerce sürdü.
Son olarak, İskenderun Limanında dört
yıldan beri demirli olarak bekleyen Ulla adlı gemi, 6 Eylül 2004 tarihinde göz
göre göre battı ve çevre kirliliğine neden oldu.
Bugün tartıştığımız tasarı, bu tür kazalar
sonrası acil müdahale önlemlerini ve oluşabilecek zararların tazminini
düzenliyor; bizden önceki iktidarların, bu kazalara rağmen gerçekleştiremediği
düzenlemeleri içeriyor. Dolayısıyla, AK Partinin, Türkiye'nin diğer
sorunlarında olduğu gibi, petrolden kaynaklanacak çevre sorunlarına karşı da ne
kadar duyarlı olduğunu ortaya koyuyor.
Muhalefet partisine mensup arkadaşlarım,
öncelikle, kazaların önlenmesi, kaza olmadan, kirlilik olmadan tedbir alınması
gerektiğini söyleyerek tasarıya muhalefet şerhi koyuyorlar. 5 inci maddeyi
buradan tekrar okuyarak zaman kaybetmek istemiyorum; tekrar okumalarını tavsiye
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarım, karşı oy yazısının dördüncü paragrafında tasarının kirliliğin
önlenmesine dönük bir tasarı olmadığı eleştirisini getirirken, hemen birkaç
cümle aşağıda, beşinci paragrafta, mevcut yasalarla çevre kirliliğinin
önlenebileceğini de ifade ediyorlar aslında. Kendilerinin de söylediği gibi,
kirliliğin önlenmesine yönelik caydırıcı hükümler mevcut yasalarda yeterince
vardır. İhtiyacımız olan şey, kaza sonrasında acil müdahale ve meydana gelen
zararın tazmininin bir yasayla düzenlenmesidir. Bu tasarı da, tam olarak,
arzuladığımız bu hususu yerine getirmektedir.
Tasarıya muhalefet eden arkadaşlarımızın
bir başka gerekçesi de, tasarının çevreci kaygılarla değil, ticarî kaygılarla
hazırlandığı yönündedir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Biz muhalefet etmiyoruz
beyefendi; yetersiz buluyoruz.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Tabiî, müzmin
muhalefet olmaktan kaynaklanan bu bakış açısı, kirliliğin önlenmesinin ne kadar
pahalı bir iş olduğunu gözden kaçırıyor.
Çevre hukukunun en temel prensiplerinden
bir tanesi "kirleten öder" prensibidir; ancak, bu prensip
"parasını -neyse- verip kirletebilirim" anlamına da elbette ki
gelmemektedir. Kirlilik olmaması için, bütün tedbirleri alacaksınız. Yine de,
bir şekilde kirlilik oluşmuşsa, neden olan, temizleme masraflarını da ve sair
masrafları da ödeyecek. Bu tasarı, sadece cezayla yetinmiyor. Cumhuriyet Halk
Partisinin mantığından gidersek, 100 000 YTL ceza yazalım, gemi veya kıyı tesisi
çevremize istediğini yapsın noktasına varırsınız; ama, bu tasarının mantığı,
100 000 YTL'nin yanında, milyar dolarla ifade edilebilecek koruma, kurtarma,
temizleme ve yeniden oluşturma rakamlarını da içeriyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; deniz
kazalarında meydana gelen kirliliğin temizlenebilmesi için çok büyük kaynaklar
gerekmektedir ve bu kaynakların, kirliliği üretenler tarafından karşılanması da
gayet tabiîdir ve adil bir davranıştır.
Sanayileşme ve çevre koruma iki zıt kavram
gibi algılanıyor, bütün dünya bu iki kavramı birleştirmeye çalışıyor,
uzlaştırmaya çalışıyor. Öyle ya, temiz havaya da ihtiyaç var, çimentoya da
ihtiyaç var; enerjiye de ihtiyaç var, suya da ihtiyaç var. Gün geçtikçe
anlaşılıyor ki, sanayileşmenin çevre kirliliğine üstün tutulması tercihi,
yanlış bir tercihtir ve sadece ulusların değil, dünyanın ve uzayın da
geleceğini tehdit etmektedir.
Geciken sanayileşmemiz sayesinde, çevremiz
göreceli olarak temiz kalmıştır. Bu temiz çevreyi sürdürmek, yasa koyucu olarak
en başta bizim görevimizdir.
Ne kadar tedbir alırsanız alın, kaza bir
şekilde meydana geliyor. Denizlerde gemiler olduğu ve bu gemilerle petrol ve
diğer tehlikeli yükler taşındığı sürece kazalar da olacaktır. Kaza olmadan önce
her türlü tedbirin alınması, kaza oluştuktan sonra da acil müdahale edilmesi
için gereğinin yapılması şarttır. Organizasyonunuzu öyle yapacaksınız ki,
kirliliği bertaraf edebilesiniz. Bu tasarı, bu organizasyonu nasıl yapacağımızı
tarif ediyor. Acil müdahale birimlerinin kurulması, acil müdahale plânlarının
yapılması ve konuyla ilgili yetki ve görevli kurum ve kuruluşların kimler
olduğu, tasarıyla açıkça ortaya konuyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
zarara sebep olanlara tazmin yükümlülüğü getirilmesi, bu tasarının ikinci bir
boyutudur. Burada belirtmek isterim ki, hiçbir maddî tazminat, çevreye verilen
zararı karşılayamaz, kaybettiğimiz doğal güzellikleri geri getiremez; ancak,
yine de, temizleme, kurtarma ya da yenileme çalışmalarında kullanılacak
kaynağın da zarar verenden tazmin edilmesi elbette gereklidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kacır, 2 dakikalık eksüre
vereceğim. Bu süre içerisinde tamamlamanızı istirham ediyorum.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Takdir edersiniz ki, deniz kazalarından
kaynaklanan çevre kirliliğinin maddî zararı da büyük olacaktır. Gemi veya kıyı
tesislerinin, kendi başlarına böyle büyük zararları karşılamaları mümkün
olamayacağı düşünülerek, uygun sigorta sistemleriyle ancak garanti
sağlanabilir. Uygulama alanına giren gemilerde uluslararası kabul gören malî
sorumluluk belgelerinden birinin bulunması ve bu belgenin yetkili Türk
makamlarına bildirilmesi, kıyı tesislerinin ise malî sorumluluk sigortası
yaptırması, bu kanunla zorunlu hale getirilmektedir. Ayrıca, kirlenme ve
zararın tespiti, olaya müdahale, kirliliğe sebep olan atıkların taşınması,
depolanması, bertarafı ve acil durum yönetimi gibi konular tasarıda yer almaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
dünyanın gözbebeği İstanbul Boğazından, yılda ortalama 50 000 gemi geçiş
yapmaktadır. Bu rakamın, Montrö Sözleşmesinin imzalandığı 1938 yılından bu yana
12 kat arttığı gözlenmektedir. Sözleşmeden bugüne kadar, İstanbul Boğazından
gemilerle taşınan yük miktarı 20 kat, gemilerin büyüklüğü 40 kat artmıştır; 5
000 tonluk tankerlerin yerine, 300 metre uzunluğunda 200 000 tonluk tankerler
yer almıştır. Halen İstanbul Boğazından günde ortalama 150 gemi geçiş yapmakta
ve bunların 15 kadarını tehlikeli yük taşıyan gemiler oluşturmaktadır. İstanbul
Boğazında 2002 ve 2003 yıllarında 13; 2004 yılında 26 kaza meydana gelmiştir.
Tehlikenin büyüklüğü ortadadır. Uluslararası sözleşmeyle rejimi belirlenen
Boğazlardan gemi geçişini yasaklayamayacağımıza ve hangi koruyucu önlemi
alırsak alalım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kacır, son cümlelerinizi
alabilir miyim lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum efendim, fazla uzatmayacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - ...kazaları tamamen
ortadan kaldıramayacağımıza göre, böyle bir kanuna olan ihtiyaç ortadadır.
Diğer taraftan, Marmara Denizinde, özellikle Kocaeli bölgesinde petrol ve
türevlerini işleyen ve işlenmiş ya da ham ürünlerin nakliyesini yapan kıyı
tesislerimiz mevcuttur. 19 Ağustos depreminde TÜPRAŞ'ta çıkan yangının deniz
çevresinde kirliliğe neden olduğu da malumunuzdur. Bütün bunlar düşünüldüğünde,
ne kadar doğru ve hayırlı bir iş yaptığımız ortadadır. Bu doğru, gerekli ve
hayırlı işe verdiğiniz destekten dolayı tüm Heyetinize teşekkür ederken, Sayın
Yıldırım'ın son söylediği, kürsüden ayrılırken son söylediği cümleye bir
açıklık, ben de bir cümleyle karşılık vermek istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin...
BAŞKAN - Sayın Kacır...
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz, bir cümle...
BAŞKAN - Sayın Kacır, herhangi bir sataşma
olmasın lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Elbette sataşma
yok, elbette olmayacak.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Cumhuriyet Halk
Partisinin büyük kongresi yapılırken izlediğimde, Sayın Yıldırım, televizyonda
basın mensuplarına şöyle bir şey söylüyordu...
BAŞKAN - Sayın Kacır...
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Yahu,
sana ne?!.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Kaşınma, kaşınma!..
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, müsaade
buyurun, bir şey yok.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kacır... Sayın
Kacır, lütfen, teşekkür ediniz efendim, lütfen...
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim,
bitiriyorum cümlemi.
BAŞKAN - Sayın Kacır, konuyla bir ilgisi
yok efendim, lütfen...
ATİLA EMEK (Antalya) - Cumhuriyet Halk
Partisinin büyük kongresi size mi düştü?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ama, müsaade
buyurun...
BAŞKAN - Konuyla bir ilgisi yok efendim.
Lütfen...
ATİLA EMEK (Antalya) - Hayır, büyük
kongreyi değerlendirme işi size mi düştü?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim cümlemi
bitirirsem anlaşılacak ilişki...
ATİLA EMEK (Antalya) - Olur mu efendim, ne
alakası var?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Müsaade buyurun,
cümlemi bitireyim...
ATİLA EMEK (Antalya) - Ne alakası var?..
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bu kürsü özgür
kürsüyse, ben de cümlemi bitireceğim; yani bunun şeyi yok.
ATİLA EMEK (Antalya) - Özgür de, dediğin
gibi her yere saldırma kürsüsü değil o.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Hayır efendim, hiç
kimsenin dokunulmazlığı yoktur.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yok böyle bir
şey...
BAŞKAN - Sayın Kacır... Sayın Kacır...
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sataşma olursa, ben
karşılığına razıyım Sayın Başkanım; sataşma yapmayacağım.
ATİLA EMEK (Antalya) - Büyük kongreyi
değerlendirmek sizin işiniz değil; konuşmanı yaptın, bitir.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Kongreyi
değerlendirmeyeceğim efendim, sayın arkadaşımın bir sözünü söyleyeceğim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Söyle,
söyle!..
ÜNAL KACIR (Devamla) - Söyleyeceğim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Söyle,
söyle, dinliyorum, Türkiye de dinlesin.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Söylüyorum,
bitiriyorum Sayın Başkanım.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Renklensin
böyle...
BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen efendim,
lütfen...
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Yıldırım dedi
ki, Sayın Yıldırım diyordu ki: "Tuz koktu."
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Böyle bir
şey demedim.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Basın
mensuplarına...
BAŞKAN - Sayın Kacır, tamam.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Demedim.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen cevap
vermeyin.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ben dinledim.
BAŞKAN - Sayın Kacır, lütfen, teşekkür
eder misiniz efendim; istirham edeyim, lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Yıldırım,
mart karı, işte o kokan tuzun üzerine yağacaktır.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - AKP'ye
yağıyor, AKP'ye!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Kokan tuzun üzerine
mart karı yağacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kacır.
Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Sorumluluğun sınırı
MADDE 7. - Gemi başına sorumlu taraf
yükümlülüğünün toplamı ve sorumlu tarafa yüklenecek azamî tazminat miktarı
konusunda Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
Malî sorumluluk garantileri
MADDE 8. - Uygulama alanlarına girmek
isteyen petrol ve/veya diğer zararlı maddeleri taşıyan gemiler, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca kendilerinden istenen malî
sorumluluk belgelerine sahip olmak, bunları ilgili makamlara bildirmek ve talep
edildiğinde göstermek zorundadırlar.
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerde öngörülen malî sorumluluk garantilerine sahip olmadıkları
belirlenen bu Kanun kapsamındaki yabancı bayraklı gemilerin, can kurtarma
hizmetlerinden kaynaklanacak mücbir sebepler dışında, Türk iç sularına veya iç
sular dışındaki bir demir yeri veya liman tesislerine uğramak amacıyla Türk
karasularına ve iç sularına girmesine izin verilmez; girmiş olan gemiler derhal
buralardan çıkartılır veya şartları sağlaması için en fazla otuz gün süre
verilir. Bu süre sonunda şartları sağlamadığı tespit edilen gemiler derhal
karasuları dışına çıkartılır. Şartlara uymayan bu Kanun kapsamındaki Türk
bayraklı gemiler ise şartları sağlayıncaya kadar bağlanarak seferden
yasaklanır. Bu durumdaki gemilerin yükü, gemi veya yük sahibince şartlara uygun
başka bir gemiye nakledilir ve mevzuat uyarınca bertaraf edilmesi gereken
yüklerin uygun bir şekilde bertarafı sağlanır.
Kıyı tesisleri, bu Kanun kapsamındaki
zararlara karşı malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Sigorta
yaptırma zorunluluğuna uymayan kıyı tesislerinin faaliyetine izin verilmez.
Yukarıdaki fıkrada öngörülen zorunlu malî
sorumluluk sigortasının, Hazine Müsteşarlığınca belirlenen sigorta şirketleri
tarafından ya da bu şirketlerin kendi aralarında kuracakları bir havuz
tarafından yapılması zorunludur.
Bakanlık, Hazine Müsteşarlığının uygun
görüşünü almak kaydıyla, kıyı tesislerinin malî sorumluluk sigortası yaptırma
zorunluluğunu, bu sigortaya ilişkin genel şartlar ile tarife ve talimatların
yürürlüğe girmesinden itibaren en çok bir yıl ertelemeye yetkilidir.
Kıyı tesisleri tarafından yaptırılacak
malî sorumluluk sigortasına ilişkin sigorta genel şartları Hazine
Müsteşarlığınca onaylanır. Malî sorumluluk sigortası tarife ve talimatları
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan tarafından tespit edilir. Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan tarifeyi serbest bırakmaya yetkilidir.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde söz talebi yoktur.
Sayın Kepenek'in soru sorma talebi vardır.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun)- Sayın Başkan, yoklama
yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN- 20 kişi var mı efendim?
HALUK KOÇ (Samsun)- Var efendim.
BAŞKAN- Haluk Koç, Mevlüt Coşkuner, Nuri
Çilingir, Mustafa Gazalcı, Halil Tiryaki, Engin Altay, Algan Hacaloğlu, Mehmet
Yıldırım, Ramazan Kerim Özkan, Ahmet Küçük, Ali Topuz, Vedat Yücesan, Salih
Gün, Osman Kaptan?..
HALUK KOÇ (Samsun)- Tamam efendim.
BAŞKAN - Sayın Koç, tespit, tutanaklara
geçeceği için, tutanaklarda... İsimleri, arkadaşlarımız, hızlı hızlı
konuşmaktan yazamamışlar; şu anda...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben size söyleyeyim
de Sayın Başkan, kolaylık olsun.
Haluk Koç...
BAŞKAN - Bir dakika... Siz oturursanız,
ben şey yapayım.
Şevket Arz...
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, biraz
evvel tutanaklara geçti zaten.
BAŞKAN - Bir dakika efendim; oturur
musunuz...
YILMAZ KAYA (İzmir) - Ama, söylerken
tutanaklara geçti biraz önce.
BAŞKAN - Efendim, geçiyor; lütfen buyurun.
Biz, görevimizi yapıyoruz; lütfen, siz...
HALUK KOÇ (Samsun) - Başkanım, bekleyelim
isterseniz...
BAŞKAN - Salih Gün, Vedat Yücesan, Ali
Topuz, Haluk Koç, Mevlüt Coşkuner, Mustafa Gazalcı, Yılmaz Kaya, Mehmet Boztaş,
Engin Altay, Halil Tiryaki, Yakup Kepenek, Algan Hacaloğlu, Canan Arıtman,
Mehmet Yıldırım, Feridun Fikret Baloğlu, Osman Kaptan, Ramazan Kerim Özkan,
Ahmet Küçük...
HALUK KOÇ (Samsun) - Tamam, 20 kişi oldu
Başkan.
BAŞKAN - Atila Emek... Tamam.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
elektronik oylama cihazıyla, toplantı yetersayısının olup olmadığını tespit
etmek için yoklama yapacağım.
Bu 20 milletvekili arkadaşımız lütfen
oylamaya girmesinler.
3 dakikalık süre veriyorum, yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yetersayısı yoktur.
Birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.27
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.48
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER
: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K
L A M A
BAŞKAN - 718 sıra sayılı kanun tasarısının
8 inci maddesinin oylamasından önce talep üzerine yapılan yoklama sonucunda
toplantı yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden yoklama yapacağım ve
toplantı yetersayısını arayacağım.
Yoklama için 3 dakikalık süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula
göndermiş olan arkadaşlarımı okuyup, burada olup olmadıklarını tespit edeceğim:
Sinan Özkan?.. Burada.
Zekai Özcan?.. Burada.
Mustafa Elitaş?.. Burada.
Mehmet Çiçek?.. Burada.
Mustafa Nuri Akbulut?.. Burada.
Remziye Öztoprak?.. Burada.
Mehmet Ali Suçin?.. Burada.
Faruk Özak?.. Burada.
Mehmet Çerçi?.. Burada.
Halil Aydoğan?.. Burada.
Mehmet Sarı?.. Burada.
Mehmet Kurt?.. Burada.
Osman Pepe?.. Burada.
Maliki Ejder Arvas?.. Burada.
Hüseyin Çelik?.. Burada.
Cemal Kaya?.. Burada.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
pusula veren arkadaşlardan daha önce sisteme giremeyip de sonra sisteme giren
herhangi bir arkadaşımız var mı efendim?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın
Başkanım, ben emin değilim; daha önceden girmeye çalışmıştım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Nuri
Akbulut "daha önceden girmeye çalışmıştım" demişti. Nuri Akbulut Bey
burada, onu çıkardım; ama, onun haricinde de toplantı yetersayısı vardır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Nuri Akbulut Bey de katılmadı gözüküyor;
onun oyu da geçerli.
Toplantı yetersayısı vardır.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
8.- Deniz Çevresinin
Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve
Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu
(1/876) (S. Sayısı: 718) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Kepenek, oylama sırasında -yoklama
için- karışıklık olduğu için size söz veremedim. 9 uncu madde sırasında, size,
soru için fırsat vereceğim, bu madde görüşüldükten sonra.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
Malî sorumluluk garantilerinin bildirimi
MADDE 9. - Herhangi bir Türk limanına
gitmek üzere Türkiye'nin karasularına girmek isteyen ve bu Kanuna göre malî
sorumluluk garantileri bulundurmakla yükümlü gemilerin 8 inci maddede
belirtilen belgelerinin sureti, gidecekleri liman başkanlıklarına, Türk
karasularına girişten önce, Türkiye'de mukim bir acente vasıtası ile
ulaştırılır.
Türk boğazlarından uğraksız geçiş amacıyla
Türkiye'nin karasularına girmek isteyen gemiler için bildirim yükümlülükleri
Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü ile belirlenir.
Zararsız geçiş amacıyla Türkiye'nin
karasularını kullanacak gemiler, her türlü muhabere aracı ve malî sorumluluk
belgelerindeki bilgiler ile geminin adı, çağrı adı, bayrağı, tescil limanı,
geminin sahibinin adı ve idare merkezinin yeri, geminin Uluslararası Denizcilik
Örgütü numarası (IMO No), teminat türü, teminat geçerlilik süresi, sigortacının
adı ve merkezinin bulunduğu yer, tazmin limitleri ve geminin yükü ve miktarı,
geminin tipi, kalkış ve varış limanına ilişkin bilgi ve belgeleri en yakın
liman yetkilisine bildirmek zorundadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına,
Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu.
Sayın Çorbacıoğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısının amacı, denizin,
denizde yaşayan canlıların ve deniz çevresinin korunmasına yöneliktir; ancak,
çevreye verilen zararlarla ilgili, sadece bu düzenlemenin yeterli olduğu
kanaatinde değilim; çünkü, çevreye verilen en önemli zarar, sadece petrol ve
diğer zararlı maddelerden kaynaklanmamaktadır. Bence, ondan çok daha büyük
zarar veren bir konu var. O konuyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Deniz çevresinin petrol ve diğer zararlı
maddelerle kirlenmesinde acil durumlarda müdahale...
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, beş saniyenizi
rica edeyim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
salonda çok uğultu olduğu için hatibin sesi duyulmuyor; lütfen, sükûneti
sağlayalım.
Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Bu "petrol ve diğer zararlı
maddeler" kelimesinin yanına bir kelime daha eklemek lazım -bunu söylerken
biraz kızacaksınız- yani "iktidar" kelimesini de eklememiz lazım.
Diyeceksiniz ki, bunu nereden çıkarıyorsunuz; yani, çevreye iktidarların zararı
var mı?! Bunun en büyük örneğini, korumakla yükümlü olduğumuz Karadeniz
kıyılarında yaşıyoruz.
Biliyorsunuz, 1998 yılında başlayan ve
halen yapımı devam eden Karadeniz otoyolu -ki, Samsun'dan Sarp Sınır Kapısına
kadar yaklaşık 500 kilometrelik yol; onun devamı, Samsun'dan Sinop ve
İstanbul'a kadar devam edecek- tamamen kıyı dolgusuyla yapılmaktadır.
BAŞKAN- Sayın Çorbacıoğlu, yine, lütfen...
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Çevre Yasasını bugün çıkarmamız gerekiyor. Salonda kalabalık bir grup var.
Herkes en ufak şekilde de konuşsa, uğultudan sayın hatip dinlenemiyor, biz de
görevimizi yapamıyoruz. Lütfen, sükûnetin avdet etmesini istirham ediyorum
sizlerden.
Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)- Sayın
Başkanım, tekrar teşekkür ediyorum.
Ben, tabiî, sayın milletvekillerimizin de
bu konuya duyarlı olmasını isterdim; ama, en azından, ekranları başında bizi
dinleyen halkımız bu konuyu öğrenmiş olursa, o da benim için yeterlidir.
Değerli milletvekilleri, konunun çok
önemli olduğunu düşünerek bu sözü aldım. Konuşmak niyetinde değildim. İhalesi
usulsüz olan ve yapımı da usulsüz olarak devam eden bir çevre katliamını dile
getirmeye çalışıyorum. Bakın, siz, gemilerin çevreye bıraktığı atıkların,
petrol veya diğer zararlı maddelerin verdiği zararları konuşurken... Teknik
olarak bunu Sayın Çevre Bakanımız ve uzmanları bürokratlarımız, komisyon
üyelerimiz çok iyi bilirler; deniz kıyısında yapacağınız her türlü yapı,
denizin doğal hareketini engelleyen her türlü sınırlamalar deniz yaşamını
olumsuz olarak, direkt olarak etkilemektedir. Değerli milletvekilleri, çünkü,
Türkiye'nin, ülkemizin balık ihtiyacının yüzde 70'ini karşılayan Karadeniz'de,
balıkların yumurtlama alanları kıyılardır. Kıyıların -denizci tabiriyle- üç beş
kulaçtan başlayıp belki on kulaca kadar giden derinliklerindeki, sığ sulardaki
alanlardır balıkların yumurtalarını bıraktıkları ve beslendikleri alanlar;
bunları katlediyoruz.
Bunun yanında, denizin su hareketlerinin,
kıyıdaki hareketin, deniz içerisindeki canlılar açısından çok elzem ve önemli
olduğunu teknik adamlar bilir. Kısaca söyleyeyim; doğal kıyıdaki dalga
hareketleri, denizin o yaşayan canlılarının oksijen kaynağıdır. Siz, kıyıya
yaptığınız o yolla, o dolgularla, denizin doğal hareketini engelliyorsunuz;
denizin doğal hareketi engellenince, su, oksijenle beslenmiyor ve denize zarar
veriyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sadece böyle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu, buyurun
efendim; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum. Bitireceğim, çok fazla uzun konuşmayacağım.
Bu tasarı, doğru bir tasarı, yani -eksiği
olabilir; doğrusunu söylemek gerekirse, incelemedim- yani, gördüğüm kadarıyla
ihtiyaca da cevap verecektir. Umarım, eksikleri varsa giderilir; ama, sadece
tasarıyı yapmak ve bu tür, böyle, cezaî tedbirlerle, inzibatî tedbirlerle, bu
konuyu çözmek mümkün değil.
Bir yandan bunu yapıyorsunuz; ama, bir
yandan da bu yaptığınız ve tehlikeli saydığınız konulara önlem alırken çok daha
büyük zararı, siz, evet, iktidar olarak veriyorsunuz; bu kanunun başlığına
"iktidar" kelimesinin de, o nedenle konulmasını önerdim. Bu bir
uyarıdır; ancak, Karadeniz kıyıları şu anda katledilmiştir. Biz, dünya mirasına
büyük zarar verdik; bunun hesabını kim ödeyecek bilmiyorum; ama, umarım, bundan
sonra çevreye yapılan yatırımları, bu tür zararları dikkatle yerine getiririz
ve bu zararları vermeyiz. Çok ilginçtir; Türkiye'de en küçük yatırımı bile
yaparken, biliyorsunuz, ÇED Raporu dediğimiz Çevre Etki Değerlendirme Raporunu
alacaksınız. Karadeniz otoyolu, yine, sanıyorum, Bakanlar Kurulu kararıyla -iyi
bilmiyorum, yanlış söylemiş olmayayım- ÇED'e tabi olmaktan çıkarılmıştır; bu,
çok acı tablodur. Bu konuda, geçmiş hükümetleri, ben, sorumlu sayıyorum; ama,
bu yapımın devamında yaklaşık iki yılı aşkındır iktidarda olan, siz, İktidar
Partisini, Adalet ve Kalkınma Partisini de sorumlu sayıyorum. O nedenle, bu
maddenin başlığında "iktidar" kelimesinin de olmasını, ironik olarak
talep ettim.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Çorbacıoğlu.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapacağız.
İlk soru sahibi, Sayın Yakup Kepenek.
Sayın Kepenek, buyurun; mikrofonunuzu
açtım.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki soru
sormak istiyorum. Önce şunu sorayım: Türkiye kıyılarının yüzde kaçı halka
açıktır ve halk tarafından kullanılmaktadır? Dolayısıyla, ne kadarı özel
kişilerce kapatılmıştır, yüzde kaçı? Bu yasayla, eğer, kıyıları özel olarak
kullananlar "burası benimdir" diyenler, başkalarına zarar
vermezlerse, nasıl sorumlu tutulacaklardır? Bunu da ben çok önemsiyorum.
Karadeniz otoyoluyla ilgili olarak, biraz
önce Sayın Çorbacıoğlu'nun söylediklerine tamamıyla katılıyorum. Burada, devlet
eliyle kirlilik cinayeti işlenmektedir ve bu, önceden başlamıştır ve devam
etmektedir.
Son bir sorum daha var; Sayın Bakanımız o
konularda çok duyarlı davranıyor; teşekkür ederim ben kendisine; ama,
belediyelerin, çöplerini denize dökmeleri, bu yolla denizin kirletilmesi nasıl
ve ne zaman önlenecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Sayın Arz, buyurun, mikrofonunuz açıldı.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Başkanım teşekkür
ediyorum.
Aracılığınızla, Bakanıma bir soru sormak
istiyorum, her ne kadar Yakup Hocam biraz önce benzeri bir soru sormuşsa da...
Ben de Karadenizdeki gerek il ve ilçe belediyelerinin hemen hepsi çöplerini
Karadeniz'e ya da Karadeniz'e akan ırmak ve nehirlere dökmektedirler. Yörede
çöplerini denize döken bu belediyelerin denizde ciddî bir kirlilik
oluşturduğunu hepimiz bilmekteyiz. Karadeniz'e akan ırmak ve nehirlerden denize
gelen bu çöpleri engellemek için Sayın Bakanımız ne biçim tedbirler almıştır,
ikibuçuk yıllık iktidarında neler yapmıştır? Bu konuda bilgi vermesini
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arz.
Sayın Bakanım, şu anda mı cevap
vereceksiniz, yoksa yazılı mı cevap vereceksiniz?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın
Bakan, milletvekili arkadaşlarımızın sorularına yazılı olarak cevap vereceğini
beyan etmiştir.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
Zararların belirlenmesi
MADDE 10. - Bakanlık temsilcisinin
başkanlığında; Müsteşarlık, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kıyı Emniyeti ve Gemi
Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile ilgili valilik ve belediyelerin
temsilcilerinden zarar tespit komisyonu oluşturulur. Komisyon gerek görürse
ilgili diğer kurum ve kuruluşların temsilcilerini ve uzmanlarını da komisyona
çağırabilir. Komisyonun çalışmalarına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle
belirlenir.
Komisyon, zararların tamamının veya bir
kısmının tespitini, bu konuda uzman Türk veya yabancı kişi ve kuruluşlara
yaptırabilir. Bu şekilde tespit edilen zarar miktarı, komisyon tarafından
onaylanması üzerine geçerlilik kazanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Tazminat ve ücret talepleri ve ödenmesi
MADDE 11. - Olaydan zarar görenlerin
tazminat talepleri ile kirliliğe müdahale ve kirliliği bertaraf edenlerin ücret
talepleri Müsteşarlığa bildirilir. Müsteşarlık, zararların tespitine ve
uyuşmazlıkların giderilmesine bağlı olarak zararların sorumlu taraflarca
tazminini ve ücretlerin ödenmesini sağlar. Komisyon tarafından belirlenen zarar
miktarı üzerinde taraflarca uzlaşma sağlanması durumunda Müsteşarlık,
zararların sorumlu taraf veya garantöründen talep ve tahsiline ve zarar
görenlere dağıtılmasına yetkilidir.
Kirletenin tespit edilememesi halinde
Müsteşarlık tarafından kirliliğe müdahale edilir veya ettirilir.
Müsteşarlık, Bakanlığın ve Dışişleri
Bakanlığının görüşlerini alarak bu Kanun kapsamında kirliliğe neden olan ancak,
sorumlu tarafları bulunamayan yabancı bayraklı gemilerin Türkiye'de neden
oldukları zararların tazmini konusunda bayrak devletinden yardım talep
edebilir.
Tazmin ve ödemelere ilişkin usûl ve
esaslar yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
Zamanaşımı
MADDE 12. - Bu Kanun kapsamındaki olaylar
nedeniyle tazminat taleplerinde zamanaşımı süresi, diğer kanunlarda daha uzun
bir süre öngörülmedikçe, zararın öğrenildiği ve sorumlu tarafın tespit edildiği
tarihten itibaren beş yıl, her hâlde olayın meydana geldiği tarihten veya olay,
olaylar zincirinden meydana geliyorsa son olayın meydana geldiği tarihten
itibaren on yıldır. Zamanaşımı süresine ilişkin olarak Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Müdahale Esasları
Bildirim
MADDE 13. - Olaya karışan, olayı gören,
duyan veya olaydan haberdar olan herkes, kirlenme veya kirlenme tehlikesini
ilgili makam ve acil müdahale birimlerine bildirmekle yükümlüdür. Bildirilecek
makamlar ve bildirime ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Kirlenmenin tespiti
MADDE 14. - Bakanlık, bir olay sonucu
meydana gelen kirlenmenin türü, kapsamı, miktarı, yayılma yönü ve hızı,
muhtemel sonuçları ve bertaraf yöntemleri konularında gerekli çalışmaları yapar
veya yaptırır ve ilgili acil müdahale birimine bildirir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
Müdahale
MADDE 15. - Olay sonucunda ortaya çıkan
kirlenmeye ve kirlenme tehlikesine müdahale etme yetkisi Müsteşarlığa aittir.
Müsteşarlık bu görevi, Bakanlığın görüşlerini alarak, diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına ve bu alanda meslek icra eden veya bu amaçla kurulmuş olan ve
merkezi Türkiye'de bulunan şirketlere yaptırabilir. Bu durum, Müsteşarlığın
sorumluluğunu ortadan kaldırmaz ve görevlendirilen kamu kurum ve kuruluşlarına
ve şirketlere, sorumlu taraftan doğrudan tazminat talep etme yetkisi vermez.
Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğünün kurtarma ve
yardıma ilişkin hakları saklıdır.
Birinci fıkrada belirtilen yetkiler
gerektiğinde Bakanlık tarafından da kullanılabilir.
Gemilerin veya kıyı tesislerinin neden
olduğu kirlenmede, olaya karışan gemiler ve olay yakınındaki gemiler ile kıyı
tesisleri, üzerlerinde bulundurdukları personel, teçhizat ve malzemelerle
sınırlı olarak ilk müdahalede bulunurlar veya bulundurturlar, yetkili acil
müdahale biriminin olaya müdahalesinden sonra bu birimin talimatlarına uyarlar.
Müsteşarlık, gerçekleştirilen müdahale faaliyetlerini Bakanlığa bildirir.
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler ve bu çerçevede hazırlanmış acil müdahale plânlarında belirtilen
uluslararası işbirliği hükümlerine göre, Türkiye'ye yabancı acil müdahale
unsurlarını davet etmeye veya yabancı ülkelere Türk acil müdahale ekibi
göndermeye ve bunlara ait harcamaları ödemeye veya talep etmeye, Bakanlığın ve
Dışişleri Bakanlığının görüşlerini alarak,
Müsteşarlık yetkilidir.
Acil müdahale birimi olarak görev yapacak
özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşları ve uluslararası işbirliği
çerçevesinde davet edilmiş yabancı ülke acil müdahale unsurlarının müdahale
yetkisine ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Müdahale faaliyetlerinin etkinliğini
artırmak amacıyla Müsteşarlık, Sahil Güvenlik Komutanlığının da olumlu görüşünü
alarak, olay bölgesinde veya olayla ilgili uygun gördüğü deniz alanlarında
deniz trafiğini geçici olarak askıya alabilir veya değiştirebilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
1 adet önerge vardır; önergeyi okutup,
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülmekte olan 718 sıra
sayılı Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil
Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısının 15
inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Muharrem Karslı |
Cevdet Erdöl |
|
İstanbul |
İstanbul |
Trabzon |
|
Hasan Anğı |
Ahmet Rıza Acar |
|
|
Konya |
Aydın |
|
"Müdahale faaliyetlerinin etkinliğini
artırmak amacıyla Müsteşarlık, olay bölgesinde veya olayla ilgili uygun gördüğü
deniz alanlarında deniz trafiğini geçici olarak askıya alabilir veya
değiştirebilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI AHMET MÜNİR ERKAL
(Malatya) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Deniz trafiğini geçici olarak askıya alma
ya da değiştirme sürecinin hızlandırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun
uygun görüşle takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 15 inci
maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
Atıkların taşınması ve bertarafı
MADDE 16. - Olay bölgesinde toplânan
atıkların uygun bertaraf tesisine taşınması ve bertarafı, acil müdahale
plânlarında belirlenen esaslara göre yapılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Kirlilikten etkilenen alanların tespiti ve
rehabilitasyonu
MADDE 17. - Müdahale işlemleri sonrasında,
kirlilikten etkilenen alanların tespiti ve rehabilitasyonu çalışmaları ile
kirliliğin insan sağlığı, bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel
değerler üzerinde uzun dönemli etkilerinin tespiti amacıyla Bakanlıkça izleme
programları yürütülür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
Acil
müdahale plânları
MADDE 18. - Deniz çevresinin petrol ve
diğer zararlı maddelerden kirlenmesinde acil durumlarda müdahaleye ilişkin
faaliyetleri ve uluslararası işbirliğine ilişkin esasları içeren ulusal acil
müdahale plânı, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü ve ilgili
kuruluşların görüşü alınmak suretiyle Müsteşarlıkla koordinasyon sağlanarak
Bakanlıkça hazırlanır. Ulusal acil müdahale plânı ile bölgesel ve yerel
düzeydeki acil müdahale plânlarının hazırlanmasına ilişkin usûl ve esaslar
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Acil durum yönetimine geçilmesi halinde
koordinasyon
MADDE 19. - Bu Kanun kapsamındaki bir olay
nedeniyle 10.10.1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 11/A maddesi uyarınca
Bakanlığın talebi üzerine acil durum yönetimine geçilmesi durumunda, bu Kanun
kapsamında yetkilendirilecek acil müdahale birimi, oluşturulacak merkezlerin birer unsuru olarak görev yapar.
Acil durum yönetimine geçilmesini
gerektirmemekle birlikte bu Kanun kapsamında yer alan bir olayın karayı da
etkilemesi durumunda, bu Kanun kapsamında yetkilendirilecek acil müdahale
birimi, birinci fıkrada belirtilen hükümler uyarınca oluşturulacak merkezlerin
birer unsuru olarak görev yapar.
Birinci ve ikinci fıkralarda öngörülen
durumlarda, 10 uncu maddede belirtilen komisyona Türkiye Acil Durum Yönetimi
Genel Müdürlüğü temsilcileri de katılır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Uyuşmazlıkların çözümü için hakem tayini
MADDE 20. - Müsteşarlık ile sorumlu taraf
veya garantörünün uzlaşması halinde bu Kanunun uygulanmasından doğacak
uyuşmazlıkların çözümü için hakem veya hakem heyeti tayin edilebilir. Tayin
edilen hakemler Türk hukukunu uygular. Tahkim, ilgisine göre 1086 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu veya 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu
hükümlerine tâbidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Tehlike altındaki gemilerin uygun, güvenli
deniz alanlarına kabulü
MADDE 21. - Tehlike altındaki bir geminin,
talebi halinde, uygun, güvenli deniz alanlarına kabulüne Müsteşarlık
yetkilidir. Kabule ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - 21 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Geminin denetimi ve kolluk görevleri
MADDE 22. - Bir geminin bu Kanun
kapsamında bir olaya veya kirliliğe neden olacağı veya böyle bir risk
oluşturacağı yönünde ciddi şüphelerin bulunduğu durumlarda, Müsteşarlık kesin
tespit için gemiyi denetime tâbi tutabilir. Müsteşarlık, bu yetkisini gerekli
gördüğü hâllerde ilgili kurum ve kuruluşlara devredebilir.
Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin tüm
asayiş ve kolluk görevleri Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yerine
getirilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
Gemi yakıtlarından ve yüklerden kaynaklanan
kirlilik
MADDE 23. - Bir olayda, bu Kanuna tâbi
olan veya olmayan bir geminin yakıt olarak taşıdığı petrol veya türevlerinden
veya bu Kanuna tâbi olmayan geminin taşıdığı diğer zararlı
maddelerden/yüklerden meydana gelen kirliliğe veya kirlilik tehlikesine
müdahale ve zararların tespit ve tazmininde, bu Kanunun 5 inci maddesinin
üçüncü fıkrası ile 8 inci ve 9 uncu maddeleri dışındaki hükümleri uygulanır.
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşme hükümleri saklıdır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde söz talebi yoktur; ancak, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Arz, mikrofonunuzu açıyorum;
buyurun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.
Ülkemizde akaryakıt nakliyeleri,
genellikle, deniz tankerleriyle yapılmaktadır. Deniz tankerleriyle yapılan
akaryakıt nakliyeleri sırasında, Türkiye'de uygulanan sulu tahliye vardır. Bu
sulu tahliye sırasında, yani, önce deniz suyu basılmaktadır tankerlerden
karaya, bu sırada, akaryakıt onun arkasından basılmaktadır ve yerel bazda,
bunları bir kontrol altında tutularak, daha sonra, akaryakıt tanka alınıp,
sular denize bırakılmaktadır. Bunlar eğer kontrol altına alınmazsa, birkısım
akaryakıt suya karışarak denize yönelmektedir; bu nedenle de, bir, denizde,
çevre kirliliği yaratmaktadır. Bunlar kontrol, Çevre Bakanlığı tarafından
kontrol ediliyor mu veya bundan sonra kontrol altında tutmak için neler
yapılıyor? Aynı zamanda, gemilerde kalan atıklar da daha sonra denize
bırakılıyor; bunların da kontrol edilmesinde, ülke, çevre kirliği açısından
büyük yarar vardır.
BAŞKAN - Cevap verecek misiniz Sayın
Bakanım; yoksa, yazılı mı vereceksiniz?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Yazılı olarak cevap vereceğiz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yazılı olarak cevap vereceksiniz;
teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
Yönetmelikler
MADDE 24. - Bu Kanunun uygulanmasına
ilişkin yönetmelikler, ilgili bakanlık ve kuruluşların görüşü alınmak suretiyle
Bakanlık ve Müsteşarlık tarafından müştereken hazırlanır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
Değiştirilen hükümler
MADDE 25. - 4.1.2002 tarihli ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesine aşağıdaki (j) bendi eklenmiştir.
"j) Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer
Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun hükümleri kapsamında, acil müdahale plânlarının
hazırlanması ve bir olay meydana geldikten sonra kirliliğe müdahale ve acil
müdahale plânlarının icrası için acil olarak ihtiyaç duyulabilecek hizmet alımı
ile araç, gereç ve malzeme alımı."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 26. - 4734 sayılı Kanunun geçici 4
üncü maddesine son fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (j)
bendine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığı, Kamu İhale Kurumu ve
Denizcilik Müsteşarlığının görüşleri alınarak Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - 26 ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu Kanunda öngörülen
yönetmelikler, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl; mali
sorumluluk sigortasına ilişkin genel şartlar ile tarife ve talimatlar bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç altı ay içinde hazırlanır ve
Resmi Gazetede yayımlanır.
BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte faal durumda bulunan tesislerden, bu Kanunun 5 inci maddesinin
son fıkrasına göre bulundurmak zorunda oldukları personel, malzeme ve
ekipmanlara ilişkin eksiklerini yönetmelikte belirtilen süre içinde
tamamlamayanların faaliyetleri Bakanlık tarafından durdurulur.
BAŞKAN - Geçici madde 2'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 27. - Bu Kanun yayımı tarihinden
itibaren üç ay sonra yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 28. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Sayın Bakanım, konuşma yapar mısınız?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Yerimden kısaca bir teşekkür edeyim sadece.
BAŞKAN - Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanuna, gerek komisyonlarda ve gerekse
Genel Kuruldaki görüşmelerde katkı koyan iktidar ve muhalefet partisi
milletvekili değerli arkadaşlarıma buradan teşekkür ediyorum.
Ülkemize, denizlerimize, çevremize hayırlı
olsun diyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, Antalya
milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman
ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan,
Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu
ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
raporunun müzakeresine başlayacağız.
9.- Antalya
Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman
ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan,
Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu
ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu
Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
10.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu
Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/836) (S. Sayısı: 737) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 737 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SURİYE ARAP CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ULUSLARARASI
KARAYOLU YÜK VE YOLCU TAŞIMACILIĞI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 10 Mayıs 2004 tarihinde
Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı
Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 3
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Uluslararası Karayolu Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 209
Kabul : 209 (xx)
Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda
Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
11.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal
Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/888) (S. Sayısı: 738) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 738 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi?..Yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE LÜBNAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
BAYINDIRLIK İŞLERİ VE DOĞAL AFET ZARARLARININ AZALTILMASI KONUSUNDA BİLİMSEL VE
TEKNİK İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 12 Mayıs 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve
Teknik İşbirliği Protokolü"nün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Antalya Milletvekili
Sayın Feridun Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Lübnan Cumhuriyetine ve halkına olan saygımı ifade ederek
sözlerime başlıyorum.
Ancak, bu konu üzerinde konuşamayacağım; çünkü, Antalya'nın
Kale İlçesinin adının tarihî "Demre" olarak değiştirilmesine ilişkin
kanun teklifi burada görüşülememiştir, hükümetin ve komisyonun bulunmaması
nedeniyle. Bu sorumsuzluğu protesto ediyoruz ve Antalya milletvekilleri olarak
toplântıyı terk ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Bayındırlık İşleri ve Doğal Afet
Zararlarının Azaltılması Konusunda Bilimsel ve Teknik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 187
Kabul :
187 (x)
Tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
12.- Uluslararası Yasal
Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739) (xx)
BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 739 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi?.. Yok.
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
ULUSLARARASI
YASAL METROLOJİ ÖRGÜTÜ KURULUŞ SÖZLEŞMESİNE
KATILMAMIZIN UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 12 Ekim 1955 tarihinde Paris'te hazırlanan
"Uluslararası Yasal Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesi"ne katılmamız
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan oylama neticesinde,
172 milletvekili oylamaya katılmıştır... Toplantı yetersayısı yoktur.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.44
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.50
BAŞKAN : Başkanvekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun
TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
V.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
12.- Uluslararası Yasal
Metroloji Örgütü Kuruluş Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/916) (S. Sayısı: 739) (Devam)
BAŞKAN - 739 sıra sayılı kanun tasarısının tümünün
açıkoylamasında toplantı yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tasarının tümünü tekrar oylarınıza sunacağım ve
toplantı yetersayısını arayacağım.
Oylama için 3 dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Uluslararası Yasal Metroloji
Örgütü Kuruluş Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylamasına katılan
milletvekili sayısı 83'tür.
İkinci oylamada da toplantı yetersayısı bulunamadığından,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 8
Mart 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum;
hayırlı hafta sonları diliyorum.
Kapanma Saati : 19.55