BIM 2 4 2005-03-22T12:53:00Z 2005-03-22T12:53:00Z 65 42155 240284 TBMM 2002 480 295085 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 76       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

65 inci Birleşim

2 Mart 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan’ın, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerce Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırıma ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine icabetle Polonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/766)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un Lüksemburg'a resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/767)

3.- Akdeniz Parlamenter Asamblesine Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye olmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/768)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/630) (S. Sayısı: 772)

2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/631) (S. Sayısı: 773)

3.- Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/632) (S. Sayısı: 774)

4.- Karabük Milletvekili Hasan Bilir'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/633) (S. Sayısı: 775)

5.- Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/634) (S. Sayısı: 776)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7.- Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/839) (S.Sayısı: 723)

8.- İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/522) (S. Sayısı: 802)

9.- Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 805)

10.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

11.- Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı: 734)

12.- İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik  Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1//541) (S. Sayısı: 804)

13.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718)

14.- Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)

VI.- ÖNERİLER

A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta-Şarkikaraağaç İlçesine bağlı bazı köylerdeki arazilere el konulduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4740)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Tekele ve Tütün Üst Kuruluna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4743)

3.- Tokat Milletvekili Resul TOSUN'un, Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca verilen ilanlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4783)

4.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, bisküvi ve gofret satışında uygulanan KDV oranına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4789)

5.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Kocaeli Elektrik Dağıtım AŞ'nin Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ'ye bağlanacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4820)

6.- Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Karaelmas Elektrik Dağıtım AŞ'nin kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4821)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özürlü sporcuların ödüllendirme mağduriyetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4867)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak çalışan sözleşmeli öğretmenlerin sağlık sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;

Van Milletvekili Hacı Biner'in, Yeşilay Haftasına,

Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanmasına ve bu nedenle yaşanan sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ;

Cevap verdi.

Yozgat Milletvekili Mehmet Erdemir'in (3/624) (S. Sayısı: 767),

Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun (3/625) (S. Sayısı: 768),

Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün'ün (3/626) (S. Sayısı: 769),

Afyonkarahisar Milletvekilleri Ahmet Koca ve Sait Açba'nın (3/627) (S. Sayısı: 770),

Sivas Milletvekili Orhan Taş'ın (3/629) (S. Sayısı: 771),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın (6/1442) ve (6/1446) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Avrupa Birliği Parlamento Başkanlarının Macaristan'ın Başkenti Budapeşte'de yapılacak Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir İlçe Kurulması (2/266),

Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması (2/322),

Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 36 ncı sırasında yer alan 634 sıra sayılı Antalya İli Kale İlçesinin Adının Demre Olarak Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 9 uncu sırasına, 172 nci sırasından 199 uncu sırasına (199 dahil) kadar olan uluslararası anlaşmalarla sözleşmelerin de 10 uncu sıradan başlamak üzere 10-34 üncü sıralara alınmasına; Genel Kurulun 1.3.2005 Salı günü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile ilgili gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 4 üncü sırasındaki ve kendisiyle ilgili diğer sözlü soru önergelerini cevaplandırıncaya kadar, 2.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00; 3.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 1.3.2005 Salı günkü Birleşimde sadece sözlü soruların görüşülmesine; 2.3.2005 Çarşamba günkü Birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

  1 inci sırasında bulunan (6/691),

  2 nci        "   "                   (6/692),

25 inci       "   "                   (6/762),

27 nci        "   "                   (6/765),

51 inci       "   "                   (6/795),

131 inci     "   "                   (6/890),

201 inci     "   "                   (6/982),

223 üncü   "   "                 (6/1007),

228 inci     "   "                 (6/1012),

249 uncu   "   "                 (6/1041),

251 inci     "   "                 (6/1044),

293 üncü   "   "                 (6/1097),

338 inci     "   "                 (6/1163),

356 ncı      "   "                 (6/1186),

363 üncü   "   "                 (6/1196),

432 nci      "   "                 (6/1278),

445 inci     "   "                 (6/1292),

449 uncu   "   "                 (6/1297),

458 inci     "   "                 (6/1311),

459 uncu   "   "                 (6/1312),

492 nci      "   "                 (6/1348),

495 inci     "   "                 (6/1352),

511 inci     "   "                 (6/1369),

566 ncı      "   "                 (6/1432),

Esas numaralı sorulara, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu

3 üncü sırasında bulunan                   (6/695),

63 üncü     "   "                   (6/812),

124 üncü   "   "                   (6/881),

126 ncı      "   "                   (6/885),

127 nci      "   "                   (6/886),

128 inci     "   "                   (6/887),

129 uncu   "   "                   (6/888),

130 uncu   "   "                   (6/889),

132 nci      "   "                   (6/891),

140 ıncı     "   "                   (6/907),

159 uncu   "   "                   (6/929),

165 inci     "   "                   (6/936),

213 üncü   "   "                   (6/995),

271 inci     "   "                 (6/1067),

321 inci     "   "                 (6/1140),

325 inci     "   "                 (6/1148),

337 nci      "   "                 (6/1162),

350 nci      "   "                 (6/1178),

484 üncü   "   "                 (6/1339),

501 inci     "   "                 (6/1358),

520 nci      "   "                 (6/1379),

538 inci     "   "                 (6/1403),

582 nci      "   "                 (6/1448),

Esas numaralı sorulara, Adalet Bakanı Cemil Çiçek,

4 üncü sırasında bulunan                   (6/711),

6 ncı          "   "                   (6/718),

39 uncu     "   "                   (6/781),

78 inci       "   "                   (6/830),

193 üncü   "   "                   (6/970),

209 uncu   "   "                   (6/991),

286 ncı      "   "                 (6/1086),

302 nci      "   "                 (6/1112),

353 üncü   "   "                 (6/1181),

538 inci     "   "                 (6/1403),

581 inci     "   "                 (6/1447),

593 üncü   "   "                 (6/1459),

Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin,

Cevap verdi; (6/691), (6/692), (6/1278), (6/1311), (6/1312), (6/1163), (6/1348), (6/1352), (6/762), (6/765), (6/890), (6/1044), (6/812), (6/929), (6/1178), (6/1358), (6/1379), (6/936), (6/711) esas numaralı soru sahipleri cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.

2 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.42'de son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

                       

Harun Tüfekci

Türkân Miçooğulları

 

 

Konya

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 


          No.: 89

II.- GELEN KÂĞITLAR

2 Mart 2005 Çarşamba

Raporlar

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/563) (S. Sayısı: 816) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

2.-          Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/572) (S. Sayısı: 817) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

3.-        Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

4.-        Mahalli İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı: 819) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

5.-       Gümrük Rejimlerinin Basitleştirilmesi ve Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme Hakkında Değişiklik Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/894) (S. Sayısı: 820) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

6.-       Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/900) (S. Sayısı: 821) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

7.-             T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ile Moğolistan Maliye ve Ekonomi Bakanlığı Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/912) (S. Sayısı: 822) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

8.-       Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) Devletleri Arasında Anlaşma Çerçevesinde Oluşturulan Türkiye- EFTA Ortak Komitesinin 1/2004 ve 2/2004 Sayılı Kararlarının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/928) (S. Sayısı: 823) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

9.-       Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı ile Suriye Arap Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Yapılan Lokomotif, Vagon ve Diğer Ray Hizmetlerini de Kapsayan Demiryolu Araç ve Gereçlerinin Yapımı, Geliştirilmesi, Yenilenmesi, Bakımı ve Onarımı ile İlgili Karşılıklı Anlaşma Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/936) (S. Sayısı: 824) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

10.-     Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/945) (S. Sayısı: 825) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

11.-    Malatya Milletvekilleri Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ali Osman Başkurt, Süleyman Sarıbaş, Muharrem Kılıç, Fuat Ölmeztoprak ve Miraç Akdoğan ile 8 Milletvekilinin; 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/100) (S. Sayısı: 826) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

2 Mart 2005 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Milletvekillerinin görüşme süresi 5 dakika. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Erzurum ve Ermeni meselesi hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.

Sayın Özdoğan, buyurun.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan’ın, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerce Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırıma ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

"Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız" diyen, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'de ve dış dünyada, hep, insanlık idealini savunmuştur.

1839 Gülhane Hattı Hümayunundan sonra, Osmanlı Devleti içindeki azınlıkların koruyuculuğunu üstlenen Batılı devletler, Ermeniler üzerinde de etkili olmaya başlamışlardır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası, Rusların Anadolu'ya inmesiyle, Ermeni sorunu yeni bir boyut kazanmıştır. Rusya'nın teşvikiyle, Rus Ordusunda bulunan Ermeni asıllı askerler Anadolu'daki Ermenilerle temasa geçmiş ve onları isyana teşvik ederek, isyanların Rus Ordusu tarafından destekleneceği vaadinde bulunmuşlardır. Ayrıca, Osmanlı Devletini yıkmayı amaçlayan Batılı devletler, Balkanlarda Slavların ve diğer Hıristiyan grupların isyanına destek verdikleri gibi, Doğu Anadoluda da Ermenilere destek sağlıyorlardı. Ermenilerin asıl isteği, durumlarının iyileştirilmesinden çok, önce özerklik, sonra bağımsızlık elde etmekti. Ermeniler bu amaçla teşkilatlandırılmışlar, gerek Osmanlı Devleti sınırları içinde gerekse dışarıda, komita ve dernekler kurma yoluna gitmişlerdir. 1885'te Van'da kurulan Armenakan, 1890'da Tiflis'te kurulan Taşnak, 1897'de İsviçre'deki Hınçak Komitaları, Ermeni isyanlarının hazırlanması ve çıkışında rol oynadılar. 1890'da Erzurum'da başlayıp, 1909'da Adana'da devam eden yaklaşık 31 isyanın ve devamındaki Muş, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Sivas, Trabzon, Ankara, Adana, Urfa, İzmit, Bursa, Musadağı olaylarının amacı, Osmanlı Devletini parçalayarak bağımsız Ermenistan devletinin kurulmasını sağlamaktı. Bu isyanlar, özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında birçok cephede savaşan Osmanlı Devletinin doğu cephesine intikallerin ve ikmalin yapılmasını engelleyecek Trabzon'dan Adana'ya uzanan bir hat üzerinde çıkarılmıştır. Birçok masum insanı katleden, köy ve kasabaları yakıp yıkan, düşmanla işbirliği içinde hareket eden Ermeni komita ve çetelerinin çıkardığı bu isyanlar, Osmanlı Devleti için, artık, bir içgüvenlik ve devletin varlığını koruma meselesi haline gelmişti.

İşte, bu şartlar altında, vatanımızın aziz coğrafyası Erzurum, Birinci Dünya Savaşında istilacı Çarlık Rus Ordusunun ilk hedefi üzerindeydi. Osmanlı Ordularının hezimeti üzerine, önlerinde ciddî bir engel göremeyen Rus Ordusu Erzurum'a doğru ilerledi. Erzurum, 16 Şubat 1916'da Ruslar tarafından işgal edildi. 1917 yılında Rusya'da Çarlık rejimi yıkılmış, Bolşevikler ülkede duruma el koymuşlardı. Rusya'da bu yönetim değişikliği üzerine, Ruslar, işgal ettikleri Doğu Anadolu Bölgesini boşaltarak ülkelerine dönmeye başlamışlardır; ancak, Doğu Anadoluda Ermenistan hayaliyle yaşayan Ermeniler süratle silahlanarak Erzurum ve çevresinde soykırıma giriştiler.

Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırımı Taşnak Generali Antranik yönetmiştir. Erzurum ve çevresindeki Türk soykırımında Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, divanı harp üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev almışlardı.

1918 yılının şubat ve mart aylarında, bu tarihî şehir, insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında, çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu halde götürülen insanlar, Erzurum'un Kars Kapı semti ve Yanıkdere bölgelerinde senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir. Sonra, Erzurum garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum'a giren Türk Birlikleri şehir içinde 2 127 şehit defnetmişler, ayrıca, Kars Kapı'da da 250 ceset bulmuşlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - "Milleti Sadıka" diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy; Erzurum merkezde, Yanıkdere, Kars Kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konakları, Yakutiye Kışla Hamamı, Yeşilyayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan'da yaptıkları insanlıkdışı katliamlar sonunda Türk Milletinin hafızasında "yerli gavur" olarak unutulmayacak bir iz bırakmışlardır.

Kâzım Karabekir Paşa 12 Mart sabahını şöyle dile getiriyordu: "Erzurum'da halk gözyaşları içinde, kimi babasını, kimi karısını yakılmış ya da süngülenmiş buluyor, saçlarını yoluyordu. Sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu."

Ermenilerin yalnız son gece (11-12 Mart 1918) 3 000 Müslüman Türk'ü öldürdüklerini, Erzurum'daki Rus Yarbayı Twerdo-Khelebof anılarında şöyle ifade etmiştir: "Demiryolu istasyonunda sanki bir mezarlık, ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa, Tahtacılar Semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanın içini titretiyordu."

Erzurum'da resmî belgelere göre 9 563 yerli Türk ahali, Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiştir.

Mütareke yıllarında Ermeni meselesini aydınlatmak üzere Erzurum Şehrine Amerikan heyeti gelir. Tercüman aracılığıyla Erzurum Şehrinde sayısız mülakat yapan heyet, Erzurum Şehrinin Belediye Başkanı Zakir Beyle de bir mülakat yapmak ister. Zakir Bey, konuyu kısa ve net olarak tercüman aracılığıyla şöyle cevaplar: "Tercüman bey, bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar. Ben kısa bir misalle, Erzurum'da çoğunluğun kimlerde olduğunu generale anlatayım" diyerek, heyeti, oturdukları evin penceresine götürmüş "bakın, şurada bütün şehri saran bir taşlık var; onun da ortasında, yirmide 1'i kadar, duvarla çevrilmiş bir yer var. O büyük taşlık Müslüman mezarlığı, o küçücük olanı da Ermeni mezarlığıdır. Bunlar kendi ölülerini yemediler ya!" demiştir ve Amerikan heyeti, böylece, Osmanlı döneminde çoğunluğun kimlerde olduğunu açık ve seçik olarak görmüşlerdir. Amerikan heyeti, Ermeni katliamından önce 60 000 nüfusu olan Erzurum merkez nüfusunun 8 000'e düşüşünün sırrını bizzat yerinde görmüşler ve ülkelerine, Ermeni meselesinin olmadığını ve aksine, Ermeni zulmünün olduğunu anlayarak dönmüşlerdir.

Türkiye Cumhuriyetinin, vatandaşlık bilinciyle kendine bağlı olan Ermeni asıllı vatandaşlarıyla hiçbir sorunu yoktur. Tüm bu gerçeklere rağmen, Ermeniler, sürekli olarak tarihi saptırma gayreti içine girmişler ve dünya çapında giriştikleri yersiz ve haksız propagandalarını tarihte kader birliği olan yandaş ülkelerde daha rahat yapmışlardır. Aksi halde, objektif kaynaklara dayanmayan kanaatler ile sübjektif yaklaşımlar, uluslararasında küllenmiş düşmanlıkları yeniden canlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Tarihin yanlış yorumlanmasına ve siyasal amaçla kullanılmasına karşı objektif belgelerin sunulmasına yardımcı olmak, bu aziz milletin vekilleri olan bizlerin en önemli görevleri olmalıdır.

Bu meyanda, şu önemli hususa parmak basmak istiyorum: Ermeni zulmünü en şiddetli şekilde yaşamış seçim bölgem Erzurum'da, yıllarca, maalesef, yakın tarih diye, yeni nesillere, Aziziye'ye canhıraş bir biçimde koşan Erzurum ahalisi ile Ermeni baltasından son anda kurtulan Erzurumlunun birkaç karelik fotoğrafından başka ne öğretebildik?! Felaketlerimizin tefekkürünü değil, sembollerini baş tacı etmişiz. Kurtuluş anı, belki son konuşulacak bir süreçtir. Asıl üzerinde durulacak olan, harp hazırlıkları, savaş yılları, milletimizin seferberlik kabiliyetleri, muhacirlik acılarıdır. Bunları kederlenip kahrolmak için değil, gelecekte böyle bir felaketle karşılaşacak olursak felaketten asgarî zararla ayrılabilmek için tefekkür etmemiz...

BAŞKAN - Sayın Özdoğan, sözünüzü kesmek istemiyorum; ama, sürenizin iki katına ulaştınız; lütfen...

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Ermeni mezalimini tekrar tekrar hatırladığımız şu günlerde, Erzurum ve Erzurumlu, özde Türk Milleti değerlerine, tarihine, taşıdığı mukaddes ve dirilişçi yiğit kimliğine yabancılaşmasın.

Hepinizi, tekrar, 6 saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan, sağ olun.

Gündemdışı ikinci söz, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesi konusunda söz isteyen Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'a aittir.

Sayın Yücesan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanunla iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesine ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşvik uygulamaları, üretim ile yatırımın önünü açmak ve işsizliği azaltmak için benimsenen çok önemli uygulamalardır; ancak, teşvik yanlış uygulanır, yanlış kriterlere dayandırılırsa, beklentilerin aksine, hiç de arzu edilmeyen sonuçlara neden olabilir, iller arasında haksızlığa yol açar, kaynak israfına neden olur, girişimciler arasında devlet eliyle haksız bir rekabet ortamı oluşur ve siz, işsizliği azaltacağım derken, teşvik kapsamı dışında kalan illerdeki birçok işletmenin kapanmasına, dolayısıyla, işsizliğin artmasına neden olursunuz.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, yakın zamanda yasalaşan 5084 sayılı Kanun, ifade ettiğim olumsuz uygulamalardan birine emsal teşkil etmiştir. Kanunla, teşvik kapsamına giren illere, enerji indirimlerinden vergi muafiyetlerine kadar, yatırımı ve kalkınmayı hedefleyen çeşitli kolaylıklar sağlanması öngörülmüştür. Üzülerek belirtmek istiyorum ki, bütün uyarılara rağmen, teşvikin il bazında uygulanması, iller ve sektörler arasında rekabet ortamını derinden sarsmıştır. Bu hususta, ilgili, çarpıcı bir örneği dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, teşvik kapsamı dışında bırakılan Eskişehir İlindeki bir tekstil işletmesi ile teşvik kapsamındaki komşu illerin herhangi birinde kurulan bir tekstil işletmesini ele alalım. Komşu iller teşvik kapsamında yer aldığı için, bu illerde kurulacak olan veya kurulu olan tekstil işletmesi, Eskişehir'de kurulu tekstil işletmesinden daha ucuza enerji alacak, işsizlik maliyeti daha ucuz olacak ve daha az vergi ödeyecektir. Bu kolaylıklarla toplam maliyeti yüzde 50'lere varan oranda düşüş kaydedilmektedir ve kaydedilecektir. Bu şartlar altında, Eskişehir'de veya teşvik kapsamında olmayan başka bir kentte kurulu işletmenin, teşvik kapsamında yer alan komşu ildeki işletmeyle rekabet etmesi mümkün müdür değerli arkadaşlarım?!

Değerli milletvekilleri, maliyet kalemlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Teşvik kapsamında yer almayan herhangi bir ilimizdeki işletme, hangi projeyi ortaya koyarsa koysun, hangi üretkenliği sağlarsa sağlasın, maliyetlerini ancak yüzde 2 veya yüzde 3 düşürebilir. Maliyetlerini yüzde 40, yüzde 50 oranında düşürebilmesi mümkün değildir. Bu şartlar altında siz bu iki işletmeye, hadi bakalım rekabet edin diyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, rekabet ortamını tesis etmek, piyasa mekanizmasını korumak devletin aslî görevlerindendir. Bu çerçevede, devlet eliyle, komşu iller arasında haksız rekabet yaratmanın bir anlamı, bir izahı var mıdır?! 5084 sayılı Yasayla teşvik kapsamına alınmayan illerde sektör ayırımına gidilmeden tüm yatırımlar teşvik edilmektedir; bunun anlamı, haksız rekabetin tüm sektörlere yayılmasıdır. Bu olumsuz gelişmelerin sonucunda, doğal olarak, teşvik kapsamında olmayan bir ilimize yapılması düşünülen yatırım, kapsam dahilindeki diğer illere kayacaktır. Diğer taraftan, mevcut teşvik sistemiyle, yeni istihdam alanları yaratacak işletmeler kollanırken, milletimize yıllardır istihdam olanakları sunmuş işletmelerimiz ise, kaderleriyle baş başa bırakılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Eskişehir'in, Denizli'nin, Kırıkkale'nin, Samsun'un, Gaziantep'in ve birçok ilin, teşvik kapsamına alınmayan diğer illerin feryatları bu olumsuzluklardan kaynaklanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yücesan.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Bu illerin etrafları teşvik edilen illerle kuşatılmıştır. Buralardaki yatırımlar duraklamıştır. İşletmeler haksız rekabetle karşı karşıya kalmıştır. Daha geçen hafta, Adanalı bir sanayici "teşvik uygulaması nedeniyle müşterilerimi kaybettim, iflas ediyorum" diye haykırıyordu. Konuyla ilgili haberi gazetelerden hepimiz okuduk. Sanayi odaları da, yasanın yürürlüğünün iptali için hukuk süreci başlatmaya hazırlanıyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurlarınızda yenilemek istiyorum: Teşvik uygulamalarının temelinde, kaynakların, ülke ekonomisi açısından daha yararlı olacak alanlara yönlendirilmesi yatmaktadır. Bu amaca ulaşmak için, yeni, üretken, ülkeye faydası olan bir teşvik yasasının ortaya konması zarurîdir. Mevcut yasa ülke ekonomimize yarardan çok zarar getirir durumdadır. Yasanın altkomisyonun gündemine alınması önemli bir adımdır; ancak, bize göre yeterli değildir.

İhtiyacımız olan, illerin ve ilçelerin özellikleri gözönüne alınmak suretiyle, sektörel ve bölgesel bazda teşvik uygulayacak ve iller arasında oluşacak haksız rekabetin önüne geçecek bir yasadır. Bu amaç doğrultusunda kolektif bir aklı ortaya koymalı, yaratacağımız sinerjiyle sadece bazı illerimizi değil, tüm yurdumuzu kucaklamalıyız.

Değerli arkadaşlarım, sanayi ve ticaret camialarını yakından tanıyan bir arkadaşınız olarak tespit ve görüşlerimin dikkate alınmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yücesan.

Gündemdışı üçüncü konuşma, kredi kartlarında yaşanan sorunlar ve bu konuda yapılması gereken, tedbirler hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'e aittir.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci ve üçüncü konuşmalara, birlikte, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Çetin'in konuşmasından sonra cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Çetin.

3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde) - Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; kredi kartlarında yaşanan sorunlar ve bu konuda yapılması gerekenler konusunda gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teknolojide sağlanan gelişmeler ve küreselleşmenin hız kazanması, banka kartları ve kredi kartlarının dünyadaki gelişimine paralel olarak, ülkemizde de kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu kartları kullananların sayısı ve yapılan harcamalardaki artış, bankalar arasında rekabete yol açmıştır.

Ülkemizde 1968 yılında kredilendirme niteliği olmayan ilk kredi kartı çıkarılmış ve 1988 yılında büyük bankalar kredi kartı çıkarmaya başlamışlardır. Kredi kartı sayısı 2000 yılında 13 408 477 iken, 2004 yılında bu rakam 26 681 128 adede ulaşmıştır. Öte yandan, 2000 yılında POS makinesi adedi 299 636 iken, 2004 yılında 912 118 adede ulaşmıştır. Ülkemizde, 2004 yılında, kredi kartlarıyla, toplam 65 700 000 000 YTL tutarında, 1 136 300 000 adet işlem gerçekleştirilmiştir.

Ülkemizde, kredi kartlarının kullanımıyla ilgili tarafların hak ve yükümlülüklerinin tespitinde hukukî altyapının oluşturulmamış olması ve kredi kartlarının kullanımından doğan sorunların giderilmesinde yetkili mercilerin açıklığa kavuşturulmamış olması, bu sistemin etkin ve rekabetçi bir şekilde işleyişini engellemektedir. Yasal altyapıdaki bu eksiklik, bankaların kredi kartı müşterilerine adil olmayan uygulamalar yapmalarına neden olmuştur. Banka ve kredi kartlarına ilişkin olarak ülkemizde kabul edilmiş bir yasa mevcut olmadığından, kart çıkaran kuruluş, üye, işyeri ve kart hamili arasındaki ilişkiler, genellikle, Borçlar Kanununa, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna, Türkiye Bankalar Birliğinin 3.8.1990 tarih ve 924 sayılı Kredi Kartı Uygulamalarına İlişkin Meslekî Tanzim Kararı Tebliği ile 25 Eylül 1996 tarih ve 998 sayılı Bankaların Tüketici Kredisi Uygulamasında Yükümlü Oldukları İlkeler ve Koşullar Tebliği hükümlerine göre yürütülmektedir.

Aslında, kayıtdışılığın önlenmesi için, kredi kartı kullanımının artması gerekmektedir. Kredi kartları açısından, Türkiye henüz doymamış bir pazardır; ancak, büyük bir hızla da bu pazardaki pay artmaktadır. Sektörün sağlıklı gelişimi için, ana kavramların tanımlandığı, tarafların hak, yükümlülük ve sorumluluklarının belirlendiği, kartların kullanımına ilişkin genel işlem şartlarının hüküm altına alındığı, sistemde yer alan kuruluşların denetiminin genel çerçevesinin çizildiği, kanun kapsamındaki kuruluşların ve ilgili kamu kuruluşlarının kendi aralarındaki bilgi alışverişinin esaslarının belirlendiği, tüketici haklarının güvence altına alındığı, ispat yükünün açıklığa kavuşturulduğu, ilgili suçların ve cezaların belirlendiği, banka kartları ve kredi kartları kanununun yasalaşma sürecinin başlatılması zarureti hâsıl olmuştur. Bu itibarla, ivedilik arz eden bu yasanın bir an önce Yüce Meclisimiz tarafından çıkarılması gerekmektedir. Çıkarılacak kanunla, yoğun olarak kullanılmakta olan banka kartları ve kredi kartlarının çıkarılmasına, kullanımına ve ilgili diğer işlemlere ilişkin çerçeve oluşturularak, kredi sisteminin etkin çalışması amaçlanmalıdır. Kart çıkaran kuruluşların, kişilerin talebi olmaksızın kredi kartı düzenleyemeyecekleri öngörülmelidir. Tüketicinin sahip olmak istediği tüm kredi kartları limiti toplamının, kişinin toplam gelirinin belirli bir katıyla sınırlandırılması gerekmektedir. Kart hamilinin korunması ve taraflar arasında herhangi bir anlaşmazlığa mahal vermemek amacıyla, hesap özetinde bulunması gerekli asgarî hususlar net olarak belirlenmelidir. Yapılan işlemlerin kart hamillerinin rızası hilafına gerçekleşmesi söz konusu olduğunda ise, kişilerin haklarını arayabilmelerini teminen, yasal süreler belirlenmeli ve şikâyet ve itiraz durumunda takip edilecek usul ve kurallar öngörülmelidir. Kart sahibinin kayıp ve çalınma durumunda kart çıkaran kuruluşa yapacağı bildirim tarihine kadar olan sorumluluğu sınırlandırılmalı ve kayıp ve bilgi dışında kullanımında ücretsiz bir sigorta sistemi zorunlu hale getirilmelidir. Üye işyerleri, banka kartı veya kredi kartıyla ödemelerde gerekli özenin gösterilmesi amacıyla, gerekli kontrolleri yapmakla yükümlü tutulmalıdır. Üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar, kartın kabulü hususunda kart çıkaran kuruluştan onay alınmasını sağlayacak altyapıyı oluşturmakla yükümlü tutulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) - Kart hamili ile kart çıkaran kuruluş arasında imzalanacak sözleşmede yer alacak olan hususlar hüküm altına alınmalı, faizin hesaplanmasına yönelik olarak da, faiz başlangıcı, faiz oranı ve gecikme faizine ilişkin hükümler getirilmelidir. Sözleşme hükümlerine, kefilin sorumluluğunu artırıcı nitelikteki değişikliklerde, kefilin sorumluluğunun devam ettirilebilmesi için, kefilin yazılı onayının alınması şartı öngörülmelidir. Tüketicinin ödeme gücü üzerinde kredinin verilmesini önlemek için, kişinin ödeme kabiliyetini ölçecek ve buna göre kredilendirme yapılmasını sağlayacak sistem kurulmalıdır. Kişisel kredi derecelendirme sistemine göre, tüketicinin kredi kartı, tüketici kredisi, konut kredisi, devlete olan vergi borçlarını içeren risklerle birlikte, tüm gelir ve mal varlıklarının bir havuzda toplanarak derecelendirilmesi ve puanlamaya tabi tutulması gerekmektedir. Kart hamillerinin risk durumlarının izlenmesi ve değerlendirilmesi ve kontrolü, müşterilerin kredi değerliliği, bilgilerinin toplanması ve müşteri hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak bilgi ve belge alışverişi ile takas ve mahsup işlemlerinin, kurulacak şirketler tarafından yapılması sağlanmalıdır. Bankalar bu sisteme girerek, kredi ya da kredi kartı talebinde bulunan tüketicinin risk durumunu ve kredi puanını öğrenebileceği, tüketicinin kredi puanına göre kredi kartı ya da kredi talebini değerlendirebileceği, kredi puanı ya da derecesi yetmeyen tüketiciye kart verilmeyecek, kredi açılmayacak bir sistemin acilen oluşturulması gerekmektedir.

Kredi kartı borç faizlerinin çok yüksek olmasının ve keyfî faiz oranı uygulamalarının mağdur bir kesim yarattığı aşikârdır. Devletin vatandaşa uyguladığı faiz aylık yüzde 4, yıllık yüzde 48; hazinenin borçlanma faizleri ise, bankaların müşterilerine verdiği mevduat faiz oranlarının yüzde 25 olmasına karşılık; kredi kartı faizleri, aylık ortalama yüzde 6,85; yıllık yüzde 120 düzeyinde seyretmektedir. Şu anda, kredi kartı faizleri, tüketici kredisi faizlerine oranla yüzde 250 oranında daha pahalı durumdadır. Bir banka, kredi kartına aylık 9,95; yıllık yüzde 212 faiz uygularken, bir başka banka, tüketici kredisine aylık yüzde 2,5 yıllık 34,4 ve aynı banka kredi kartına yüzde 6,25, yıllık yüzde 106,9 faiz uyguluyor. Tüketici kredilerinin aylık yüzde 3'ün altında seyrettiği bir ülkede, kredi kartı faizlerinin, normalde, aylık yüzde 4'ten fazla olmaması gerekir; ancak, bankalar istedikleri faizi belirleyebiliyorlar. Faiz oranlarının yüksekliği kayıtdışılığı körüklüyor.

En acı bilanço ise, yüksek kredi kartı faizleriyle, dar gelirli kesimden yüksek gelirli kesime sermaye transferinde ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak gelir dağılımı bozulmakta, fakirlik daha da artmaktadır. Bu nedenle, kredi kartı faiz oranlarının tüketici kredi faiz oranına çekilmesi mümkün olmasa da aradaki farkın minimize edilmesi gerekir; yani, faiz disipline edilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Çetin...

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki.

MAHMUT UĞUR ÇETİN (Devamla) - Öte yandan, birikmiş yüksek faizler nedeniyle kredi kartı borcunu ödeyemeyen tüketicilerin, bankalarından talep etmeleri halinde, bir defaya mahsus olmak üzere, borçlarının tüketici kredisine dönüştürülmesi ve faiz oranlarının tüketici kredisi faiz oranına yaklaştırılarak taksitle ödeme imkânı sağlanması, toplum içinde oluşması muhtemel rahatsızlıkları bertaraf edecektir.

Bir diğer önemli husus da, tüketim mallarının taksitlendirilmesi durumudur. Kredi kartıyla yapılan taksitli satışların tüketimi bilinçsizce körüklediği bilinen bir gerçektir. Bunun sonucu ödenemez boyutlara ulaşan hesap ekstrelerinin toplum içinde bilinen sosyal sıkıntıları da beraberinde getireceği gözönüne alınırsa, bu tür taksitlendirmelere de bir sınırlandırmanın getirilmesinin ya da disipline edilmesinin yararlı olacağını düşünmekteyim.

Sayın Başkanım, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; gelişen ve büyüyen toplumumuza paralel olarak günlük yaşantımızın bir parçası haline gelen kredi kartlarının da, büyük bir hızla arttığı realitesi gözönüne alındığında, sağlıklı bir yapıya kavuşturulması kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu itibarla, yasal bir düzenlemenin ivedilikle Yüce Meclisimizin gündemine getirilerek çıkarılmasının gerekli olduğu görüşümü belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Gündemdışı konuşmalara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün üç değerli milletvekilimiz önemli konularda gündemdışı konuşma yapmışlardır; ancak, ben, son iki gündemdışı konuşma hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum. İkinci gündemdışı konuşma, Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan tarafından yapılmıştır ve daha önce Meclisten geçen, şu anda da Meclise tekrar gönderilen bir başka teşvik yasası çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmuşlardır.

Gerçekten, teşvik sistemi, sadece Türkiye açısından değil, her ülke açısından önemli görülmektedir. Bir ülkede yatırımları ve istihdamı artırabilmek için, hükümetler, ekonomi politikalarını yönlendirenler, bazı kararlar almaktadırlar, bazı yasal düzenlemeler parlamentoda yapılmaktadır ve yatırım iklimini iyileştirmek, yatırım potansiyelini artırmak için bir motivasyon sağlamaktadırlar.

Daha önce Meclisimizden geçen, 2004 yılında geçen ve 5084 sayılı Kanun olarak bilinen yasal düzenlemeyle, 36 il, 1 500 dolardan aşağı kişi başına millî gelir sahibi olması sebebiyle teşvik gören iller olarak düzenlenmiştir. Bu çerçevede, bu 36 ile yatırım yapacak olan yatırımcılar, bazı özendirici önlemlerle teşvike yönlendirilmişlerdir, yatırıma yönlendirilmişlerdir.

Birincisi; eğer bu illerde yatırım yapılırsa, çalıştırdıkları işçilerin ücretleri üzerinden ödedikleri Gelir Vergisini, yani, stopaj yoluyla alınan vergiyi ödemeyecekleri düzenlenmiştir.

İkincisi; SSK primleri. Yine, aynı şekilde, çalıştırdıkları işçiler üzerinden ödenen SSK primlerinin işveren payları ödenmeyecektir.

Üçüncüsü; enerji indiriminden yararlanacaklardır.

Dördüncüsü ise; bedava arsa veya arazî kendilerine tahsis edilecektir.

Daha sonra, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi ilgili komisyonunda altkomisyona sevk edilen kanun tasarısında da, genel teşvik düzeni itibariyle aynı esaslar benimsenmiş; ancak, burada kriter, o illerdeki kişi başına millî gelir düzeyinin 1 500 doların altında kalışına göre değil, bir başka göstergeye göre belirlenmiştir; o gösterge de, o illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyidir. Sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi eksi olan iller bu kapsamda teşvikten yararlanmış olacaklardır. Bu düzenleme, Türkiye Büyük Millet Meclisi ilgili komisyonundadır. Yasalaşma sürecinde değerli milletvekillerimiz görüşlerini beyan edeceklerdir, yaklaşım tarzlarını ifade edeceklerdir ve ona göre yasalaşma süreci tamamlanacaktır; ama, bu konuda asıl önemli olan nokta, bir teşvik sistemi gündeme geldiğinde, bu teşvik sisteminin değişik boyutları itibariyle tartışma konusu olmasıdır. Bu, sadece Türkiye'de böyle değil, dünyanın her tarafında böyledir. Teşvikler, farklı mekanizmalara göre oluşturulabilir. Genel teşvikler oluşturulabilir, bölgesel teşvikler oluşturulabilir, teşvik unsurları farklı şekilde düzenlenebilir; ama, hangi teşvik sistemini benimserseniz benimseyin, dünyanın her tarafında, bu sisteme yönelik olarak, lehte birtakım argümanlarla savunulduğunu da görürsünüz, ancak, her bir teşvik sisteminin modelinin sakıncalı yönleriyle ilgili -hem literatürde hem de pratik tartışmalarda- değişik konuların gündeme geldiğini görürsünüz.

Bu çerçevede, Türkiye'de yatırımların teşvikine ihtiyaç var mıdır; evet denilmiştir. Türkiye'de istihdamın teşvikine ihtiyaç var mıdır diye sorulduğunda, buna da kayıtsız bir şekilde evet cevabını veriyoruz. O halde, bir tercihte bulunma zorunluluğu ortaya çıkmıştır ve bu tercih zorunluluğu nedeniyle de böyle bir düzenleme 2004 yılında Meclisten geçmiştir, yeni bir düzenleme de Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir.

İkinci konu ise, Niğde Milletvekilimiz Mahmut Uğur Çetin'in kredi kartlarına ilişkin konuşmasıdır. Bildiğiniz gibi, kredi kartlarıyla ilgili konu son zamanlarda basının -yakından- gündemindedir, bazı sivil toplum kuruluşlarının gündemindedir; yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Bu kamuoyu tartışmaları, bugün, gündemdışı konuşmayla, Sayın Çetin tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna da taşınmıştır. Sayın milletvekilimizin değerlendirmelerinde, elbette, önemli tespitler var. Özü itibariyle, bu, artık, bir çerçeve kanuna kavuşmalıdır, bir yasal düzenleme yapılmalıdır ve kamuoyunda, kredi kartları etrafında yapılan spekülasyonlar ortadan kalkmalıdır şeklindedir.

Bu, gerçekten, bir ihtiyaç halini almıştır. Bu nedenle, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, banka kartları ve kredi kartları kanunu taslağı olarak bir kanun taslağı hazırlamıştır, bu taslağı kitap olarak da bastırmıştır, web sitesine de yerleştirmiştir; ancak, Bakanlığıma resmen intikal etmiş bir metin değildir. 15 Mart tarihi itibariyle, bu taslak metni, ilgili kuruluş, yani BDDK, Bakanlığımıza gönderecektir. Bu taslak üzerinde, belki, bazı düzenlemeler Bakanlığımız bünyesinde de yapılacaktır ve Bakanlar Kuruluna sevk edilecek; daha sonra, yasalaşma süreci tamamlanacaktır.

Böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var mı? Kamuoyunda tartışılan temel konu budur. Bize göre, böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Sayın Çetin'in ifade ettiği gibi, biz de aynı görüşü paylaşıyoruz. Zaten, bu, yeni bir talep olarak ortaya çıkmış değildir. 1993 yılından bugüne kadar, yani, oniki yıldır, banka kartlarıyla ilgili, kredi kartlarıyla ilgili bir çerçeve kanuna ihtiyaç olduğu ifade edilmiştir. Zaman zaman yasalaşma süreci başlatılmıştır; ancak, her seferinde, değişik gerekçelerle, değişik nedenlerle bu yasalaşma süreci tamamlanmamıştır ve yarıda kalmıştır. Şimdi, Hükümetimiz, bu konuda kararlıdır. Bir kanun çıkarılacaktır; ama, böyle bir kanunu çıkarmanın da, bence, önemli nedenleri var. Bir kere, 1993 yılındaki veya bundan üç beş yıl önceki dönemdeki koşulları yaşamıyoruz. Bugün, kredi kartı kullanımı, geçmişteki hiçbir dönemde rastlanmadığı kadar artmış ve yaygınlaşmıştır. Kredi kartı kullanımının böyle yaygınlaştığı bir dönemde, bir yasal çerçevenin bulunmamasını doğru bulmamaktayız. Nitekim, 2004 yılı itibariyle, 2004 yılının başından bugüne kadarki dönem itibariyle baktığımızda da, kredi kartlarındaki kullanım oranının, kart sayısının sürekli artmakta olduğunu görüyoruz ve bu artış da devam etmektedir. Devam eden bu artış çerçevesinde, bir yasaya ihtiyaç vardır.

Şubat 2004'te 20 653 789 kredi kartı sayısı varken, Aralık 2004 tarihi itibariyle, bu sayı, 26 681 128'e çıkmıştır; yani, bir yıl içerisinde, onbir ay içinde hatta, 6 000 000 kredi kartı kullanımı artmıştır. Buna bağlı olarak, gecikmeli hesap sayısında da artış vardır. Şubat 2004'te 517 000 gecikmeli hesap sayısı varken, Aralık 2004'te 741 000 gecikmeli hesap sayısı vardır. Toplam borç tutarı itibariyle de, yine, rakamlar artmaktadır. Şubat 2004'te toplam borç tutarı 6 trilyon lira civarındayken, bu, yine, aynı şekilde, artarak devam etmektedir. Gecikmeli hesap tutarı da artarak devam etmektedir. Gecikmeli hesap tutarındaki artışın Ocak 2005 itibariyle yüzde 8 civarında olduğunu görmekteyiz.

Diğer bir nokta, böyle bir yasal düzenlemeyi yapma gerekçesi olarak, müşteri şikâyetleri artmıştır; yani, kredi kartı kullanımıyla ilgili olarak, müşterilerin, değişik makamlara yönelttiği, yönlendirdiği şikâyetler artmıştır. Gerek Bakanlık olarak bize, gerek kendi bağlı, ilgili oldukları sivil kuruluşlara gerek BDDK'ya yönelik şikâyetlerde artış vardır. Milletvekillerimize yönelik de talepler vardır. İşte, bu taleplerin ve şikâyetlerin bir uzantısı olarak da, burada, bugün, Meclis gündemine girmiş bir konudur.

Diğer bir gerekçe yasal düzenleme yapılmasıyla ilgili: Her ne kadar bankalar VISA ve Mastercard'ın koyduğu kurallara uyuyorlarsa da, yurt içinde, herhangi bir düzenleme olmaması nedeniyle, bankalar arasında çok farklı uygulama biçimleri oluşmuştur. Buna bağlı olarak da, müşteriler, yani, kredi kartı kullananlar, bu çok farklı uygulamalardan dolayı yapıyı kavramakta güçlük çekmektedirler; buna bağlı olarak da şikâyetleri artmaktadır.

Diğer taraftan, müşterilerin yeterli bilgiye sahip olduğunu da görmediğimize göre, bir yasal çerçeve oluşmalıdır diyoruz.

Burada en önemli konu, Sayın Milletvekilimizin ifade etmiş olduğu gibi, uygulamada bankaların yapmış oldukları farklılıklardır. Bir kere, her şeyden önce, bankalar çok farklı faiz oranları uygulamaktadır. Örneğin, bankanın biri yüzde 8,95'lik aylık faiz uygulamaktadır. Bu, yıllık basit faize çevrildiği zaman, yıllık basit faiz oranı yüzde 107,4 yapmaktadır; hatta, bileşik faize girdiği zaman yüzde 185'e çıkabilmektedir. Bir başka banka ise aylık yüzde 3,88'lik bir faiz uygulamakta; yıllık faiz oranı ise, bu bankada, yüzde 46,55 olmaktadır; bileşik faiz uygulandığı takdirde bu da farklı olmaktadır.

Ben, en yüksek ve en düşük iki bankayı örnek verdim. Diğer bankalarda da bu arada birtakım farklı faiz oranları belirlenmiştir.

Burada, elbette, faiz oranları piyasada belirlenir. Müşteriler de, kendilerine en uygun koşullarda hangi bankayı görüyorlarsa, o bankaya giderler ve kredi kartlarını da oradan alırlar. Faiz oranları da piyasada belirlenir. Bu faiz oranlarına müdahale gibi bir anlayışın piyasa mekanizmasına pek uygun düşmeyeceğini söyleyebiliriz; ama, işin içinde başka anlaşılmaz noktalar vardır. Bu anlaşılmaz noktalar da; kalan bakiye borca uygulanan faizle ilgili uygulama pratiğinde bankalar arasında farklılıklar var ve bu farklılıkları müşteriler de bilmiyorlar ve kavrayamıyorlar. Örneğin, her bankanın faiz oranının farklı oluşu dışında, faizin başlatıldığı tarih farklıdır; yani, bankanın birinde faizin işlemeye başladığı tarih alışveriş tarihi olabiliyor, bir başkasında hesabın kesim tarihi olabiliyor. Başlangıç tarihleri farklı olduğunda da, ortaya çıkan toplam faizin hangi anlama geldiğini müşteri kavramakta güçlük çekiyor.

Bir başka farklı uygulama: Faizin uygulandığı tutar bankalar tarafından farklı olarak ele alınmaktadır. Bankanın biri, gelen hesap ekstresinin tamamına uygulamaktadır faizi, bunun yüzde 90'ı ödenmiş olsa bile. Bir başka bankada ise, sadece bakiye borç üzerinden faiz işletilmektedir. Bu da, anlaşılma güçlüklerini ortaya çıkarmaktadır.

Eğer bakiyeyle ilgili ödeme planına uyulmamışsa, bu sefer iş daha çok karışıyor. İşin içine temerrüt faizi, bileşik faiz gibi birtakım düzenlemeler giriyor ve de konu tamamen anlaşılmaz bir hal alıyor. Bu nedenle diyoruz ki biz, bir yasal çerçeveye ihtiyaç vardır, bir kanun çıkarmaya ihtiyaç vardır, bunu yapmalıyız diyoruz; ama, burada da, ikincil mevzuatla BDDK bunu düzenleyemez mi, bir yasal düzenlemeye neden gerek var deniliyor. İkincil mevzuatla düzenlemede konunun tam kavranamayacağı görüşündeyiz biz; çünkü, Anayasada sözleşme özgürlüğü var. Borçlar Kanununa baktığınızda, yine, sözleşme serbestisi var. Böyle bir durumda, herhangi bir yeni alanı düzenleyen kanun çıkarılmadığı takdirde, Anayasadaki ve Borçlar Kanunundaki bu sözleşme serbestisine göre iş düzenlendiğinde, sisteme bir düzen getirebilmek mümkün değildir; çünkü, banka ve müşteri arasında sözleşmenin şartlarını serbestçe müzakere edebilme koşulu yoktur, zemini yoktur. Bir iltihakî, katılımlı sözleşme mekanizması vardır. Bir taraf, yani bankalar, sözleme şartlarını belirlemektedirler. Buna, tek taraflı olarak, müşteriler, kart sahipleri imza atmaktadırlar. Belirlenen bu sözleşme şartları sayfalarca tutmaktadır, müşteri düzeyi bunu kavrayabilecek konumda değildir ve oluşan metni de tartışma imkânına sahip olmadığından, imzayı atıp, bütün yükümlülük altına girmektedir.

Burada şöyle bir ters mekanizma da var: Bankalar, Türkiye'nin en meşhur hukukçularını, bilimadamlarını, kendi haklarını koruyabilmek için tutabilmektedirler, sözleşme metinlerini onlara hazırlatabilmektedirler; halbuki, müşterilerin, normalde, bir avukat tutup, bir hukukçuyu bulup, haklarının ne olduğunu öğrenebilme imkânları da yoktur. O halde, buna sağlıklı bir çerçeve oluşturulmalıdır diyoruz; bu görüşteyiz.

Ben, vakit dolmakta olduğu için, bu taslak metnin içeriğinde hangi düzenlemeler var, buna girmek istemiyorum; ama, birincisi, kart çıkarma yükümlülükleri var, yani, kartı çıkaran bankalarla ilgili yükümlülükler var; ikincisi, kartın kullanım yükümlülükleri var; üçüncüsü, üye işyerlerinin yükümlülükleri var ve sağlıklı bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu düzenlemeyle -henüz, bu, tartışma safhasındadır; belki bazı kısımlar değiştirilecek, belki bazı kısımlar çıkarılacak, yeni maddeler ilave edilecektir; ama- yasalaştığı takdirde, şu anda piyasada, kamuoyunda tartışılan hiçbir konunun müphem olarak varlığını sürdürmeyeceğini söyleyebilirim.

Hepinize saygılarımı sunarım; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN - Sayın Bakanımıza açıklamaları için teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 1 adet tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine icabetle Polonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/766)

1 Mart 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Polonya'ya resmî ziyarette bulunması Genel Kurulun 15 Şubat 2005 tarihindeki 58 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Anılan kanunun 2 nci maddesi uyarınca, Heyetimizi oluşturmak üzere Siyasî Parti Gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Adı Soyadı:                                Seçim İli

Ali Ayağ                                Edirne

Türkân Miçooğulları                                İzmir

İlyas Sezai Önder                                Samsun

Şükrü Önder                                Yalova

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/630) (S. Sayısı: 772) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hakaret suçunu işlediği iddia olunan Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin Komisyonda sözlü olarak savunmasını yapmıştır.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkındaki kavuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

 

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

                             

(x) 772 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararı ile kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Mehmet Küçükaşık        Halil Ünlütepe

             Ankara                       Bursa       Afyonkarahisar

                       

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/631) (S. Sayısı: 773) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

                              

(x) 773 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

                       

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü raporu okutuyorum:

3.- Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/632) (S. Sayısı: 774) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Karabük Milletvekili Ali Öğüten hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karabük Milletvekili Ali Öğüten Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Ali Öğüten hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

                              

(x) 774 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.                                         

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Dördüncü raporu okutuyorum:

4.- Karabük Milletvekili Hasan Bilir'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/633) (S. Sayısı: 775) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Karabük Milletvekili Hasan Bilir hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Hasan Bilir hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

                             

(x) 775 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Beşinci raporu okutuyorum:

 

 

5.- Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/634) (S. Sayısı: 776) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yetkili mercilerin emirlerine uymamak suçunu işlediği iddia olunan Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve arkadaşları

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılama veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesini ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

                             

(x) 776 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesini, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi daha vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

İlk tezkereyi okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un Lüksemburg'a resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/767)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Lüksemburg'a resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3.- Akdeniz Parlamenter Asamblesine Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye olmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/768)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Parlamentolararası Birlik'in (PAB) öncü rolü ve girişimleriyle Akdeniz'e kıyısı olan ülke parlamentoları arasında siyasî diyalog ve anlayışı artırarak, üyeleri arasında işbirliğini geliştirmek, bölgesel güvenlik ve istikrarı sağlamak ve barışı güçlendirmek amacıyla Parlamentolararası Birlik içerisinde yer alan "Akdeniz'de Güvenlik ve İşbirliği Konferansının" "Akdeniz Parlamenter Asamblesi"ne dönüştürülmesine 7 Şubat 2005 tarihinde yapılan toplantıda karar verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca "Akdeniz Parlamenter Asamblesi"ne TBMM'nin üye olması hususu Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

2.3.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 2.3.2005 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                       Haluk Koç

                                            Samsun

                          Grup Başkanvekili

Öneri:

2.3.2005 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşlere dair kısmının 155 inci sırasında yer alan 564-1 ek sıra sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 183 üncü sırasında yer alan 596-1 ek sıra sayısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 142 nci sırasında yer alan 550-1 ek sıra sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Lehte, Sayın Koç, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Lehte söz istiyorum.

BAŞKAN - Lehte Atilla Kart.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Hak Partisi Grubunun, bugünkü çalışma gündeminin belirlenmesine dönük Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, belki, arkası yarın programına döndü bu; ama, bu konudaki Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kararlılığını, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki ısrarını, Parlamentonun saygınlığı açısından, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasının ne kadar önemli olduğu açısından, bunu, değişik zaman dilimlerinde önünüze getiriyoruz. Belki, sizi sıkıyorum, biliyorum; belki, bunun sonucunda, bir miktar da vicdanınızla sizi karşı karşıya bırakma durumu ortaya çıkıyor, bunu da görüyorum; ama, bunu, sizlerle paylaşmaya, bu iş gerçekleşene kadar devam edeceğiz. Bu kararlılığımızı bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Sayın İdris Naim Şahin'in dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili 3 adet dosyası, Cumhuriyet Halk Partisinin, bugün görüşülmesi amacıyla Genel Kurulda ele alınması talebiyle karşınıza gelmiş bulunuyoruz.

Biraz sonra, lehte-aleyhte konuşmalardan sonra oylama yapılacak. Benim gözüm Sayın Şahin'in üzerinde olacak. Hiç olmazsa, sizler, belki bunu reddetmeye çalışacaksınız; doğaldır, bir siyasî parti disiplini içerisinde davranmak isteyen çoğunluğunuz olacaktır; ama, Sayın Şahin, kendisi hakkında, biz, kendisine sunmak istediğimiz savunma hakkını kullanmak isteyecektir diye düşünüyorum. Sayın Şahin, gözüm sizin üzerinizde olacak. "Savunma hakkı istiyorum" diyen bir İdris Naim Şahin görmek istiyorum ben. O yüzden, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Önerisinin, sanıyorum, lehinde oy kullanacaktır. Önemli bir sınav olacak kendi için de.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu konu gündeme geldiğinde, geçen seferler, bunun, 22 nci dönemden bir kronolojik incelemesini sunmuştum; bunları yinelemeyeceğim. Temel çelişkilerinizi defaaten gündeme getirdik, verdiğiniz sözleri gündeme getirdik, seçim bildirgenizdeki durumu gündeme getirdik; fakat, bunların hepsinin unutulduğunu, zaten, unutkan olan bir toplumun, unutkan parlamentosu, unutkan yasama göreviyle yükümlü milletvekilleri olduğumuzu âdeta kanıtlamak ister gibisiniz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanı burada, bu da benim için çok büyük bir şans; çünkü, bu konuyla ilgili çeşitli gündem oluştuğunda, Sayın Cemil Çiçek de, dokunulmazlık konusunda, kamuoyuna, resmî parti görüşünü açıklamakla karşı karşıya kalıyor. Ben, Sayın Bakanın da burada, bu konudaki bazı çelişkilerini ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık kavramı anayasal bir kavramdır ve sadece milletvekilleri için söz konusudur. Yani, bu kavram, sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yer almaktadır. Milletvekilleri, bu koruma kalkanı, zırhı nedeniyle, dokunulmazlıkları nedeniyle sorgulanamamakta ve yargılanamamaktadır.

Şimdi, Sayın Bakanın sık dile getirdiği ve sizlerin de sık olarak bu gerekçeyi kullandığınızı biliyorum: Dokunulmazlık diye bir kavram söz konusu değildir, diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlığı vardır; onların da giderilmesi gerekir. Şimdi, ben, bu konudaki, Sayın Bakanın -ben hukukçu değilim, özür diliyorum, ama- bu çelişkisini ifade etmek istiyorum. Şimdi, diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlıkları var mı yok mu? Diğer kamu görevlilerinin yargılanmaları esnasında, mensup oldukları kurum amirliğinin soruşturma izni prosedürü, süreci devreye girmektedir biliyorsunuz; daha önce kamuda değişik noktalarda yönetici olan arkadaşlarım bunu bilirler. Soruşturma izni verildiği takdirde, adlî anlamda, cezaî süreç başlamaktadır. Şimdi, soruşturma izni verilmediği takdirde ise, ilgili kişi veya savcılık makamı tarafından, bu karara karşı, bölge idare mahkemesi veya Danıştay nezdinde itiraz yapılabilmektedir; yani, bu anlamda da bir yargısal denetim süreci söz konusu olup, cezaî süreç işlemektedir.

Değerli arkadaşlarım, öte yandan, adlî anlamdaki bu cezaî sürecin dışında, kamu görevlileri hakkında, yer değiştirme, uyarma, kınamadan başlayan ve meslekten ihraca kadar uzanan, bir dizi disiplin ve idarî müeyyide uygulaması, bizzat, mevcut mevzuat içerisindedir ve hiçbir izne tabi olmadan da, sıkça uygulanmaktadır. Nitekim, kamu görevlileri için bir sicil affı söz konusu; demek ki, uygulanabilmekte ki, buradan doğan cezaların giderilmesi için bir sicil affını gündeme getirebilmektesiniz.

Sayın milletvekilleri, bu sebeplerle, hükümetin, soruşturma izni prosedürünü kastederek -bakın, soruşturma izni prosedürünü, sürecini kastederek- ve bir taraftan da saptırma yaparak dile getirdiği kamu görevlilerinin dokunulmazlığı kavramının, yasal gerçeklerle ve fiilî durumla bağdaşır bir yönü yoktur. Kaldı ki, hükümet, soruşturma izni prosedürünü de ortadan kaldırmak istememektedir. Belediyeler ve bakanlık bürokrasisine yönelik soruşturma izni taleplerini, talep yapılan kişinin siyasî konumuna ve yakınlığına göre değerlendirerek, işine geldiği zaman bu izni vermekte, işine gelmediği zaman izin vermemektedir. Demokrasilerde keyfî bir izin süreci yaşanmaktadır bu konuda da. Hükümet, elindeki bu olağanüstü kozu, siyasî kozu ve gücü kaybetmek istememektedir.

Sayın milletvekilleri, bir diğer önemli husus: Hükümet, soruşturma izni prosedürünün daha etkin ve işler hale gelmesini istiyorsa, bu konuda da anayasal bir düzenlemeye gerek kalmadan, yasal bir düzenlemeyle bunu gerçekleştirmek mümkündür. Ben buradan Sayın Adalet Bakanına da açık bir davette bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Elinizi kolunuzu tutan yok Sayın Bakan. Eğer böyle bir yasal düzenleme yapacak olursanız, getirirsiniz, burada bunun gereklerini, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak size yardımcı olarak yerine getiririz. Bunun sözünü de açıkça veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, iktidar mensubu arkadaşlarım, sözcüleri tarafından sık dile getirilen bir başka çelişki: Efendim, Anayasanın 83 üncü, 100 üncü maddelerini değiştirmek istiyorsunuz... Bakın, bir uzlaşma komisyonu kuralım, gelin buraya üye verin, bu uzlaşma komisyonunu çalıştıralım, bunun sonucunda çıkacak metin üzerinde anayasa değişikliğini yapalım...

Değerli arkadaşlarım, samimî değilsiniz, samimî değilsiniz. Bakın, geçmiş zamana değil, geçmiş dönemlerde, 5, 6, 7 siyasî partiden oluşan parlamentolar mevcuttu. Bugün 2 siyasî partinin grubu var ve şu 22 nci Döneme bakalım: Avrupa Birliğiyle ilgili uyum yasaları çerçevesinde, anayasa değişiklikleri için, uzlaşma komisyonunu toplantıya çağırdınız mı?! Değerli arkadaşlarım, bunları söylerken, lütfen yakın geçmişte yaptıklarınızı da bir değerlendirin. 169 ve 170 inci maddeler, ormanla ilgili anayasa değişikliği teklifinizde Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna seslendiniz mi; allahaşkına gelin, bir uzlaşma komisyonu kuralım da burada bir mutabakat arayıp bu anayasa değişikliğini buraya böyle getirelim diye.

Sonuç şu: Yani, benim -Sayın Genel Başkan geçen gün Grupta söyledi, ondan alıntı yaparak söyleyeyim- yerim dar, yenim dar diyorsunuz. Yani, yeni gelinin oynamama arzusunu yerine getiriyorsunuz. Yani, istediğiniz zaman, çok rahatlıkla Türkiye Büyük Millet Meclisine, tek taraflı olarak, tek irade olarak bir anayasa değişikliğini getirip dayatabiliyorsunuz -bu sözüm için özür dilerim, yaşadığımız süreç bunu gösterdi- ama, 83 ve 100 üncü maddeler, milletvekili dokunulmazlığı, bakan ve başbakanlar hakkında soruşturma açılabilmesi için gerekli olan anayasa değişikliğini yapmak için, "hayır biz buna gelemeyiz, uzlaşma komisyonu kurmak lazım..."

Değerli arkadaşlarım, uzlaşma komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yer alan, kurulması gerekli olan komisyonlardan bir tanesi değildir; bir istişaredir; o istişare iki partinin yetkilileri arasında yapılabilir ve  bu istişarenin de en geniş anlamda yapılacağı yer Anayasa Komisyonudur. Anayasa Komisyonunda 8 Cumhuriyet Halk Partili, 16 AKP'li üye arkadaşımız vardır. İşte size uzlaşma komisyonu, Anayasa Komisyonu. Sayın Kuzu buralarda yok. Anayasa Komisyonu Başkanı olarak... Getirmek istediğiniz, bizim teklif ettiğimiz anayasa değişikliklerini, en geniş uzlaşma komisyonu Anayasa Komisyonunda ele alabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi yüceltmemiz lazım. Bu Meclisi, bu dönemin yüceltmesi lazım. Bu Meclisi, bu dönemin yüceltmesi lazım. Üç defa söyledim. Bu yüceltme de, çok dar bir siyasî kadronun -parti ayırımı yapmıyorum, kişi ayırımı yapmıyorum- üzerindeki birtakım yüklerin buradaki namuslu milletvekilleri tarafından ne zaman ki taşınamaz hale getirilmesi mümkün kılınacaktır, işte, o zaman, bu Millet Meclisi saygın bir konuma yükselecektir. Ben, hiçbir kişinin sorumlu olduğu bir suçun milletvekili sıfatımla benim sırtımdan korunmasına taraftar değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu düşünceyi paylaşan çok sayıda milletvekili olduğunu biliyorum.

Bakın, bu zinciri kırmak zorundayız. Vicdanî sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız. Kaldı ki, ben, bu arkadaşlarımızın da buna ihtiyacı olmadığına inanıyorum. Eğer, Sayın Dışişleri Bakanının bugün Sayın Emin Çölaşan'a verdiği yanıttaki gibi, benzer suçtan beraat edenler olmuştur tezini eğer hayatta da gerçekleştirmek istiyorsa, öncelikle, Sayın Dışişleri Bakanının ve İçişleri Bakanının, kendi dokunulmazlıklarının kaldırılması için buraya başvurmaları gerekir. Bunu, niye, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, bir grup önerisi olarak bu Meclise taşımasını bekliyorsunuz?

Ben, Sayın İdris Naim Şahin'e, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından bir savunma hakkı verilmesini talep ediyorum. Sayın İdris Naim Şahin, bu savunma hakkını, bir temel insanlık hakkı olarak, bir temel hukuk kuralı olarak kullansın istiyoruz. Sizler, herhalde arkadaşınıza yardımcı olacaksınız.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Ergin, siz aleyhte konuşacaksınız.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Efendim, bir lehte konuşma daha vardı.

BAŞKAN - Sırasıyla vereceğim; bir lehte bir aleyhte.

Buyurun Sayın Ergin.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Meclis gündemini belirlemeye yönelik grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, birkaç haftadır bu konu özellikle gündeme getirilmeye başlandı; ama, bu Meclis çalışmaya başladığı andan itibaren -22 nci Dönem Parlamentoyu kastediyorum- Cumhuriyet Halk Partisi, sürekli olarak, milletvekili dokunulmazlığı, yasama dokunulmazlığıyla ilgili bu taleplerini yineleyip gelmektedir.

Bildiğiniz gibi, bununla ilgili olarak, AK Parti Grubumuzun, Partimizin görüşlerini, gerek Genel Başkanımız gerekse grup sözcülerimiz, değişik vesilelerle ifade ettiler. Bir kez daha tekrarlamakta fayda mülahaza ediyorum; o da şu:

Değerli arkadaşlar, bu yasama dokunulmazlığı denilen hadise, sanki 22 nci Dönem Parlamentonun ortaya koyduğu bir müessese gibi, sürekli olarak, bu Parlamentoda bizlerin önüne getirilmekte. Yasama dokunulmazlığı kurumunun, Türk hukuk sistemine ne zaman girdiğine şöyle bir bakacak olursak, bu müessesenin tarihini de gözden geçirme imkânımız olacak ve siyasetçilerin, siyasî partilerin, bu konuya dair geçmiş dönemlerdeki tutumlarını da değerlendirme imkânı bulacağız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, 1982 Anayasamızda, yasama dokunulmazlığı düzenlenmiş. Bir geriye gidiyoruz, özgürlükçü boyutuyla hep ön plana çıkarılan 1961 Anayasamızda 79 uncu madde olarak, yine, yasama dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu, ikisi beraber düzenlenmiş. Ondan biraz daha geriye gidiyorum; Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu Meclisi tarafından, Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Mustafa Kemal Atatürk'ün başında olduğu o Meclis tarafından yapılmış olan 1924 Anayasasına gidiyorum. Değerli arkadaşlar, 1924 Anayasasının 17 nci maddesini sizlerle paylaşmak istiyorum; bugünkü Türkçe'yle, çevrilmiş şekliyle okuyorum: "Bir milletvekili, ne Meclis içindeki oy, düşünce ve demeçlerinden ne de Meclisteki oy, düşünce ve demeçlerini Meclis dışında söylemek ve açığa vurmaktan sorumlu değildir.

Seçiminden gerek önce ve gerek sonra üstüne suç atılan bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça sanık olarak sorgulanamaz, tutulamaz ve yargılanamaz. Cinayetten suçüstü yakalanma hali bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde, yetkili makam bunu hemen Meclise bildirmek ödevindedir.

Seçiminden önce veya sonra bir milletvekili hakkında verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, milletvekilliği süresinin sonuna bırakılır.

Milletvekilliği süresi içinde zamanaşımı yürümez."

Şimdi, ben, başta, bu metnin 1924 Anayasasına ait bir metin olduğunu söylemesem, herhalde arkadaşlarımız, bunu, şimdiki Anayasamızın 83 üncü maddesiyle karıştırabilirlerdi. Aynen, 1924 Anayasasındaki tüm unsurları, 1982 Anayasamızın 83 üncü maddesinde bulabilirsiniz ve 1983 Anayasası ilaveten daha da daraltılmış olarak metne işlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, hal böyleyken, 1924'ten beri, yaklaşık seksenbir yıldır, bu Parlamento, aynı korumalarla çalışıp gelmiştir. Bu husus sanki son ikibuçuk yıldır Türk siyaset hayatının gündemine gelmiş gibi, sürekli bu şekilde getirilmesini anlamakta gerçekten zorluk yaşıyorum.

Hemen şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Koç, konuşmasında "bu Meclisi yüceltmemiz lazım" ifadesini kullandı. Ben, bu ifadeyi kabul etmiyorum. Bu Meclis, halkın iradesinin tecelli ettiği, şu anda zaten yüce bir Meclistir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şayet, dokunulmazlıkların mevcut olması, meclislerin yücelmesine engelse, hemen şunu ifade etmek istiyorum: 1924'ten 1949'a kadar tek başına iktidar olan Cumhuriyet Halk Partisi İktidarı döneminde, tek parti iktidarı döneminde bu Meclis niye yüceltilmemiştir acaba?! Bunu da sormak, bizim en tabiî hakkımız.

ATİLA EMEK (Antalya) - Yolsuzluk bu boyuta hiçbir zaman ulaşmadı. Yolsuzlukların hesabını sormak üzere geldik!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu Meclis, kurulduğu günden bugüne kadar halkın iradesini temsil etmiş ve milleti adına, yasama görevini, denetim görevini en iyi şekilde ifa etmiştir. Dolayısıyla...

ATİLA EMEK (Antalya) - Kimin yolsuzluğu varsa, hesabını verecek, bu Meclis öyle yücelecek! Hiç saptırmayın!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Lütfen, tahammül edin...

ATİLA EMEK (Antalya) - Tahammül değil...

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Biz, sizin Grup Başkanvekilinizi saygıyla dinledik.

ATİLA EMEK (Antalya) - Herkes yolsuzlukların hesabını verecek!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Eğer bu Mecliste konuşup, konuşulanlara cevap alınmadığı bir düzen istiyorsanız, o dönemler çok eskide kaldı. Bu millet buna izin vermez, bu Meclis buna izin vermez. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir eleştiri getiriliyorsa, tabiî olarak, bu eleştirinin de cevabını almak durumundasınız. Eğer, yanlış bir şey söylüyorsak, haksız bir şey konuşuyorsak, bu kürsü size de açık değerli dostlar.

Kıymetli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu Meclisin mensupları üzerinde yasama dokunulmazlığını ve sorumsuzluğunu tartışmak bir sistem sorunudur aslında. Parlamenter demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında çok ince bir çizgi vardır ve hassas dengeler üzerine kurulmuştur bunlar. Dolayısıyla, bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken bu dengelerin içerisinden sadece milletvekilliği kurumunu çekip alarak onun dokunulmazlık konusunu tartışmak ve bu konuda fikir beyan etmek hakça bir yaklaşım olarak değerlendirilemez diye düşünüyorum; çünkü, siz, bir sistemin tamamını etkileyen bu dengelerden sadece bir tanesini zayıfa düşüreceksiniz. Burada, sakın ola, yargıdan mı kaçılıyor şeklinde bir değerlendirmeye girmeyelim. Çünkü, geçen konuşmamda da ifade ettim; bizzat yargı mensupları, kendileri için, yargılanma noktasında bir dokunulmazlık, bir öninceleme koymuşlar, engelleme yapmışlar. Dolayısıyla, bu mantıkla, şayet, yasama dokunulmazlıklarının mevcut olması, yargıdan kaçıyor şeklinde değerlendirilecekse -ki, bu mantık yanlıştır bana göre- o zaman, yargı mensuplarının da kendi yaptıkları yargı işlevinden kaçtıkları sonucuna mı varacağız?!

Daha önce ifade ettim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu iki tane içtihat var, arkadaşlar. Bu iki içtihatta, Yargıtay Başkanı ve üyelerin, Yüce Divanda, ceza davasından mahkûm olmadıkları sürece, haklarında hukuk davası dahi açılamıyor. Şu anda milletvekillerimizin tamamıyla ilgili hukuk davası açılabilir. Bizim böyle bir talebimiz yok, böyle bir dokunulmazlık talebimiz yok; ama, bakınız, yasama, yürütme ve yargı erklerinin hiçbiri bir diğerine feda edilebilecek konumda değil. Her birinin kendi açısından çok önemli özellikleri var.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - 550 milletvekilinin hepsi mi suçlu?! Hepimiz suçlu muyuz?!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Yasama görevi, yargı görevinden daha aşağıda bir görev değil; yargı görevi de bizimkinden daha alt bir görev değil, yürütme de aynı şekilde. Dolayısıyla, bunların içerisinden bir tek yasamaya yönelik yapılan bu eleştirileri, ben, bu Meclisin kendi kendine yapmış olduğu bir haksızlık olarak değerlendiriyorum.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Senin bize yaptığın haksızlık!..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, geçenlerde yüksek yargı organlarında, basın organlarında çok geniş haberler çıktı. Bu haberlerden sonra bizzat Yargıtay Başkanının bir değerlendirmesi oldu; o değerlendirme de şudur: Hâkim teminatının hâkimlere tanınan bir imtiyaz değil, sadece yargılanan kişiler için güvence olduğu görüşünü dile getirdi Sayın Başkan. Ben, bu görüşe katılıyorum; ama, bu, hâkimler için bir imtiyaz değil. Peki, hâkimler bu görevlerini ifa ederken yargılananların güvencesi açısından böyle bir ayrıcalığı haklı gösteren gerekçeleri koyuyorlar ki, biz de doğru buluyoruz; yasama görevi gören milletvekillerinin bu hizmeti bekleyen seçmenlerine, milletine, halkına yönelik olarak, şahsına değil ama, bu kuruma yönelik düzenlenmiş ve seksenbir yıldır bu Mecliste uygulanan hükümler üzerine bu kadar acımasız gelinmesini, doğrusu, ben, izleyenlerin değerlendirmesine bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, gene Sayın Yargıtay Başkanının sözleriyle sona erdiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ergin, konuşmanızı tamamlar mısınız.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

"Anayasamıza göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına, bağımsız mahkemeler eliyle yürütülür. Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî mercie bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme yeridir. Hâkim teminatı, hâkimlere tanınan bir imtiyaz değildir. Bu teminat sadece yargılanan kişiler için güvencedir. Zira, siyasal gücün etkisine maruz kalmış bir yargı, objektifliğini, saygınlığını, temel hak ve özgürlükleri etkin bir şekilde koruyabilme yeteneğini yitirir."

Ben Sayın Başkanın bu görüşlerini ifade ediyorum ve ilave de ediyorum; bunun tersi de doğrudur; yani, yasama görevini yapan milletvekillerinin de, gerek yürütme gerek yargı olsun, başka tesirler altında kalmadan özgür iradeleriyle bu görevlerini yapabilmeleri gerekir. Bu, bizi seçen milletimize, halkımıza ve şu Meclisin saygınlığına olan yaklaşımımızı, tavrımızı gösterir. Bu açıdan, bundan sonraki yapılacak değerlendirmelerde seksenbir yıllık geçmişi de gözönünde bulundurmayı, bu süre içerisinde birçok siyasî partinin tek başına iktidarda bulunduğunu, o dönemler içerisinde çok araştırdım; Cumhuriyet Halk Partisinin, dokunulmazlığın kaldırılması ya da sınırlandırılması yönünde, özellikle 1924 ile 1949 arasında, bir çalışması olup olmadığını araştırdım. Ben ulaşamadım.

İSMET ATALAY (İstanbul) - O zaman yolsuzluk, sahtekârlık yok ki!

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şayet CHP'li dostlarımız ulaşırlarsa, lütfen, onları da bize ulaştırırlarsa sevinirim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Ülkenin çektiği, yoksulluktan, yolsuzluktan.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu Meclisin mehabetine, bu Meclisin saygınlığına ve milletvekillerimize haksızlık yapmayalım diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) - Dosyaları işleme koyalım. Bu genel kapsamını açıkladınız, özelde ne diyorsunuz?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Lehte, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun gündem önerisi hakkında görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dönem sonuna kadar erteleme kararı verilen dokunulmazlık dosyalarının içeriği hakkında, hem Genel Kurulu bilgilendirmek hem de kamuoyunu aydınlatmak amacıyla, bu dosyaları Genel Kurul huzuruna getirmeye devam edeceğiz. Bugün, Genel Kurul huzuruna getirdiğimiz dosya, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili olan Sayın İdris Naim Şahin'le ilgili olan dosyalar.

Değerli arkadaşlarım, bu dosyalarda, mülkiye müfettişlerinin Haziran 2002 tarihli bir raporu var; 92 sayfalık bir rapor. Bu rapora göre, 1994-2001 yılları arasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin hüküm ve tasarrufu altında bulunan anaarter, bulvar ve benzeri yerlere konulan reklam panolarının kiralanması sürecinde, kasıtlı olarak ve yandaş ilişkiler içinde ihale yapılmak suretiyle, 2002 yılı itibariyle 146 trilyon bir zarara uğratma durumunun varlığı tespit ediliyor. Tekrar ifade ediyorum; 146 trilyonluk bir kamu zararından söz ediliyor. Bu raporlarda, İhale Yasasının 9 uncu maddesinin açık bir şekilde ihlal edildiği ifade ediliyor. Bu zarardan sorumlu olanlar arasında Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Ali Müfit Gürtuna ve bunların yanında da o dönemin encümen başkanı ve genel sekreteri olan Sayın İdris Naim Şahin'in sorumlu oldukları ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, mülkiye müfettişlerinin bu raporunda, bu reklam panolarının ihalesi aşamasında fiyat tespiti yapılırken, ticaret odası, sanayi odası, borsa gibi kuruluşlardan heyetin oluşturulması gerekirken bu heyetin oluşturulmadığı ifade ediliyor. Bunun da ötesinde, Büyükşehir Belediyesi Meclisinin tespit ettiği tarifelerin de, yani, asgarî tarifelerin de uygulanmadığı ifade ediliyor. Bu tarifelere uyulması halinde, sadece bu tarifelere uyulması halinde, belediyenin 51 trilyon gelir elde edeceği ifade ediliyor. Doğaldır ki, İstanbul Ticaret Odası aracılığıyla komisyon oluşturulup reel piyasa fiyatları esas alınsaydı, daha büyük bir gelir elde edilmesi söz konusu olacaktı.

Ne yapılmıştır da belediye bu kadar büyük zarara uğratılmıştır? Neden bu yola başvurulmuştur? Bunun en önemli sebebinin ihaleyi alan firmaların niteliği olduğunu, mülkiye müfettişleri, somut bir şekilde, gerekçeli bir şekilde açıklıyor değerli arkadaşlarım. Bakıyoruz, bilboard ihalelerini, 1994 yılında Büyükşehrin iştiraki olan Kültür AŞ'nin, 1998 yılında Birlik Medya Grubunun, 2001 yılında da yine Kültür AŞ'nin aldığını görüyoruz. Kültür AŞ'nin TRT'ye kadar uzanan bağlantıları, kamuoyu tarafından gayet iyi biliniyor.

Bütün bu şirketler ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin üst yönetimi arasındaki yakın ve özel ilişkilerin varlığını, mülkiye müfettişleri, gerekçeli bir şekilde, somut bir şekilde açıklıyor değerli arkadaşlarım. Rapora göre, bu durum, ihale bedellerinin yasaya aykırı olarak tespit edilmesinde belirleyici olmuştur; yani, özel ve yakın ilişkiler, bu bedellerin tespitinde belirleyici ve öncelikli olmuştur.

Yine, rapora göre, 146 trilyona ulaşan bu zararın, aralarında İdris Naim Şahin'in de bulundu tüm ilgililerden, müşterek ve müteselsil sorumluluk esaslarına göre, tazmini gerekmektedir.

İddianameye göre, Sayın Şahin hakkında ihaleye fesat karıştırma suçlamasının olduğunu da yeri gelmişken ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, daha evvel de ifade ettim, bu konularda kesin hüküm aşamasına ulaşan bir dava dosyası söz konusu olmadığından, doğal olarak, Sayın Şahin'in suçlu olduğunu ifade etmiyorum; ancak, ortada olan bir maddî vakıa var. Salt bu dosyadaki eylemlerden dolayı belediye 146 trilyon zarara uğratılmıştır değerli arkadaşlarım. Bu zararın, ihmal yoluyla değil, hukukdışı organize ilişkiler sonucu ortaya çıktığı açıktır. Bu zarar kimlerden tahsil edilecektir? Bu zararın tahsili yolunda herhangi bir yasal girişimde bulunulmuş mudur? İşin cezaî sorumluluğu bir tarafa, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, dönemin ilgilileri hakkında neden tazminat davaları açmamaktadır?

Sayın İçişleri Bakanına ve hükümete huzurunuzda soruyorum: Bu yasal görevin gereğini ne zaman yapacaksınız? Ancak, bir gerçek var ki, çok iyi biliyoruz ki, hükümet ve Sayın Bakan, bunun gereğini yapmayacaktır, yapamayacaktır değerli arkadaşlarım. Bu usulsüzlük ve yolsuzluk da, geçiştirilmeye ve unutturulmaya çalışılacaktır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında mevcut belgelere rağmen soruşturma izni vermeyen Sayın İçişleri Bakanının, böylesine önemli ve bağlantıları, siyasî iktidarın genel merkezine kadar dayandığına ilişkin belge ve bilgiler bulunan bir olayda yasal süreci başlatacağına hiç ihtimal vermiyoruz.

Bu anlayış ve davranış içinde olan ve yoğun suç iddialarının muhatabı olan sınırlı ve dar bir siyasî kadronun -değerli arkadaşlarım, Grup Başkanvekilim de ifade etti, ben de bu hususu özellikle vurguluyorum; sınırlı ve dar bir siyasî kadrodan söz ediyorum- bu kadronun, yolsuzluk batağını kurutması mümkün değildir değerli arkadaşlarım. O siyasî kadronun bir bölümünün bu hukukdışı ilişkilerin içinde olduğu yolunda ciddî iddialar ve bulgular söz konusudur. Bütün yargılama süreçleri bunu göstermektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki görev dönemi için, bu kadar ağır ve belgeli suçlamalara muhatap olan Sayın Şahin hakkında, enerji yolsuzluğu dosyasında da ciddî iddiaların ileri sürüldüğünü hepimiz biliyoruz değerli arkadaşlarım. İddialardan söz ediyorum, ciddî iddialardan söz ediyorum. Adres verilerek, zaman ve isim verilerek bu olaylar anlatılıyor değerli arkadaşlarım. Bu iddialara göre, siyasî iktidara mensup milletvekilleri ve bakanlar, bu ilişkilerin doğrudan veya dolaylı olarak içindedir. Bu ilişkiler üzerine gitmenin yolu ve yöntemi son derece açıktır. "Ucu nereye kadar giderse gitsin gereğini yapacağız" diyenlerin, bu sözlerinin arkasında durmayacaklarını şu onbeş günlük süreç bize bir defa daha gösterdi değerli arkadaşlarım. Bu yolsuzlukların üzerine gidebilmek için, oradaki sacayağını tamamlayan dördüncü sacayağının üzerine gitmeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım. Okeydeki dördüncü taşı bulmanız gerekiyor. Bu taşı tespit etmek noktasında cesaret gösterebiliyor musunuz; bunu, gösteremiyorsunuz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, yolsuzlukların üzerine gidebilmek için samimî ve tutarlı olmak gerekiyor. Kamu kaynaklarından beslenen hortumları kesmek gerekiyor. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bu hortumlardan da beslenmemiş olmak gerekiyor değerli arkadaşım.

Değerli arkadaşlarım, bu işler; yani, yolsuzlukla mücadele, demokrasi anlayışı, kültürü ve disiplini gerektirir. Bakın, bir tarafta -son bir hafta içindeki gelişmeden söz ediyorum- oturduğu lojmana ait bilgileri kamuoyundan gizlediği için istifa etmek zorunda kalan Fransa Maliye Bakanı, diğer tarafta ise sahte fatura ve hayalî ihracat yoluyla 150 000 000 dolarlık alışveriş yaptığı yolunda yasal raporlar bulunan bir Maliye Bakanı, hakkında düzenlenmiş olan dava dosyaları mahkeme arşivlerinde kaybolan, sumenaltı edilen bir Maliye Bakanı. Bu dosyaların akıbeti sorulduğu zaman "merak etmeyin bir yerden çıkan" diyen bir gayri ciddî ve sorumsuz bir Maliye Bakanı. Yine, bir tarafta belediyenin 146 trilyonluk zararı konusunda suskun kalan ve mekanizmayı hiçbir şekilde çalıştırmayacağı anlaşılan İçişleri Bakanı. En nihayet, soruşturma izni ve dokunulmazlık kavramları konusunda kamuoyunu ısrarlı bir şekilde yanıltmaya devam eden Sayın Adalet Bakanı. Sayın Adalet Bakanının bu kavram karışıklığını, kavram kargaşasını ne şekilde açıkladığını, ne şekilde maharetle yaptığını Grup Başkanvekilimiz biraz evvel somut olarak anlattı değerli arkadaşlarım.

Bütün bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra, Sayın Sadullah Ergin'in değerlendirmelerine de kısaca değinmek istiyorum. Sayın Ergin'in seksenbir yıla yönelik olarak yaptığı değerlendirme ve seksenbir yıla sahip çıkma duygusunu memnuniyetle karşıladığımı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

...ve takdir ettiğimi ifade etmek istiyorum; ama, Sayın Sadullah Ergin'e şunu hatırlatmak istiyorum. 1924'lerde ve devamında, yani cumhuriyetin kuruluşunda ve devamında, hiçbir başbakan, hiçbir içişleri bakanı, hiçbir dışişleri bakanı ve devamında hiçbir maliye bakanı hakkında sahtecilik ve kamu bütçesini zarara uğratma yolunda hiçbir zaman bir iddia söz konusu olmadı değerli arkadaşlarım. Münferit olarak olan hadiselerde de, Suat Hayri Ürgüplü olayında olduğu gibi değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık zırhına bürünmeye tenezzül etmeyerek, yargının huzuruna gitti o insanlar. Biz, sizden de bunu bekliyoruz değerli arkadaşlarım.

Sizlerin, yani, bu siyasî kadronun suçlu olduğunu ifade etmiyorum; ama, son derece ağır ve ciddî suçlamaların olduğunu, bunları belgeleriyle, bunları dayanaklarıyla anlatıyoruz. Bu yükün, bu kamburun, bu siyasî kadronun üzerindeki bu kamburun kaldırılması gerekiyor. Bunda da en büyük sorumluluk size düşüyor değerli arkadaşlarım.

Bir diğer önemli konu; bakın, Anayasa değişikliğinden söz etmiyoruz değerli arkadaşlarım; mevcut İçtüzüğün uygulanmasından söz ediyoruz. Mevcut İçtüzük, dokunulmazlık dosyalarının tamamı hakkında erteleme kararı verilir demiyor değerli arkadaşlarım. O dosyada ciddî suçlamalar varsa, güncel olaylar varsa, yolsuzluk suçlaması varsa, dokunulmazlığı kaldırın, o kişi yargılansın, zan altında kalmasın diyor mevcut İçtüzük; bütün bu değerlendirmeler yapılarak, adalet ve hakkaniyet içerisinde uygulama yapın diyor.

Bu uygulama ve bu İçtüzük ortadayken, bütün dosyalar hakkında dönem sonuna erteleme kararı verilmesinin, hiç hukukla bağdaşır bir yönü olabilir mi değerli arkadaşlarım; bunun, adalet ve hakkaniyet kavramıyla bağdaşır bir yönü olabilir mi?! Böyle bir anlayış içerisinde olunduğu takdirde, yolsuzluklarla mücadele konusunda samimî olunmadığını, tutarlı olunmadığını, bir anlamda itiraf etmiş oluyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bunlar, artık, kamuoyu tarafından değerlendiriliyor, görülüyor. Bunları kaçırmak, kamuoyunun gündeminden ve gözünden kaçırmak, mümkün olamaz bir hale gelmiştir.

BAŞKAN - Sayın Kart, son cümlelerinizi alabilir miyim.

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerle, konunun, bir defa daha, sağduyu ve sorumluluk duygusu içerisinde Meclis Genel Kurulu tarafından değerlendirileceğine olan inancımı ifade ediyor, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.

Sayın Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, şahsımın isminin geçtiği, aslında 3 adet olan dokunulmazlık dosyasının görüşülmesi sadedinde söz almış bulunmaktayım.

Aleyhte söz alan... Düzeltiyorum, önergenin lehinde söz alan Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızı dinledim. Arkadaşlarımız, her alanda olduğu gibi, çoğu zaman olduğu gibi, olayların gerisinde gitmenin, gerisinde kalmanın, hadiselerin kenarından hüküm verme alışkanlığını devam ettirmenin örneğini bugün de sürdürdüler; bu kürsüyü, bugün de, yine içi boş, anlamsız konularla meşgul etme tercihinde bulundular; tercih kendilerinin.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Allah allah!..

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ben, sözün siyasî değerlendirme kısmını daha sonra yapmak üzere, bugün, ismimin de geçtiği İstanbul Büyükşehir Belediyesinde kamu görevi yaparken hakkımda isnat edilen -pek çok kamu görevlisi arkadaşlarımla birlikte isnat edilen- suçların devam eden yargılama sürecinde 3 Kasım 2002 tarihli seçimlerde milletvekili seçilmem dolayısıyla, yargılamanın, benim ve birkısım milletvekili olan diğer partili arkadaşlarım açısından ertelenmesi kararı karşısında, bizim dışımızdaki arkadaşlarımız, yani sanık arkadaşlarımız itibariyle sonuçlanan kararlarını, öncelikle -inşallah, bugün anlarlar, bugün fark ederler- Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın ve Sayın Genel Kurulun ve Yüce Milletimizin bilgisine arz etmek isterim.

İddia edilen suçlamalardan birisi, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması devam eden, biten ve bitişi de  22 Ocak 2003 tarihinde beraatla neticelenen,  Yargıtay  4. Ceza Dairesi tarafından, 6 Ekim 2004 tarihinde beraat kararı onaylanan bir dosyadır. Doğal olarak, bu dosyada ve bundan sonraki diğer dosyalarda, milletvekili olmam dolayısıyla, benim ve benim gibi milletvekili olan arkadaşlarımızın duruşmaları, soruşturmaları ertelenmiştir; ancak, şunu açıklıkla belirtmek isterim ki, 3 Kasım 2002 tarihine kadar devam eden ve nihaî kararı 22 Ocak 2003 tarihinde, yani hemen seçimlerden bir sonraki duruşmada nihaî kararı verilen bu dosyada, benim ve benim durumumda olan milletvekili tüm arkadaşlarımın savunmaları açık seçik verilmiştir, dosyadadır. Bu dosyalar, benim ve arkadaşlarımın savunmasını yapmadığı, savunmasını vermediği dosyalar değildir; verilmiştir, açıklanmıştır ve kararları da buradadır. İsteyenler, ayrıca bu kararları alabilirler, gönderebiliriz.

İkinci dosya, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden dosya. Bu dosyanın, yine, ifadeleri, savunmaları, milletvekili olmadan önce ben ve arkadaşlarım tarafından yapılmış ve bu dosya da, 1 Aralık 2003, yani milletvekili seçimlerinin üzerinden bir ay dahi geçmeden nihaî kararı verilmiş ve halen de, temyiz üzerine, Yargıtayda derdest olan bir dosyadır.

AHMET IŞIK (Konya) - Beraat kararı verilmiş, değil mi?

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Evet; beraat, karar beraattır. Arkadaşım hatırlatıyor; karar beraattır. Bütün arkadaşlarımız, bizim dışımızdaki bütün arkadaşlarımız beraat etmişlerdir.

Bir üçüncü dosya, yine, 27 Şubat 2003 tarihinde beraat kararı verilen, İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinde. Biraz önce, gazete haberlerinden, kupürlerinden istifade ederek, 140 küsur trilyon zarar ettirildiğini veya kârdan mahrum bırakıldığını, arkadaşlarımızın, hesap kitap yapmadan "kaç bilboard'dan kaç para elde edilir, bugün itibariyle o bilboard'lar kaç para getiriyor" diye zahmet edip hiçbir araştırma yapmadan, afakî bir şekilde, gelip, burada -kullandığı bilgilere dayanarak- yapmak istedikleri suçlamadan da, yine 27 Şubat 2003 tarihinde arkadaşlar beraat etmişler, benimle ilgili kısmı da ertelenerek yasama dokunulmazlığı kapsamında Meclise gönderilmiştir.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz de gidin beraat edin.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Siz de beraat edin.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, ben de gidip beraat edeyim Sayın Topuz, doğru söylüyorsunuz. Ben de gideceğim beraat edeceğim; merak etmeyin.

ATİLA EMEK (Antalya) - Biz de onu bekliyoruz.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ancak, sizler gazete haberlerinden çok yararlanmayı tercih eden "şıracının şahidi bozacı" anlayışını, ne yazık ki, farkında olmadan uygulayan bir parti görünümünden kurtulabilirseniz, inanırım, sizin için de iyi olur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - O medyayı siz yarattınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Çünkü, bu memlekette dokunulmazlık konusu, İdris Naim Şahin olarak benim şahsî bir konum, şahsî bir imtiyazım değil, Adalet ve Kalkınma Partisinin düzenlediği, getirdiği bir müessese değil, belki Cumhuriyet Halk Partisinin sahip çıkması gereken, Cumhuriyet Halk Partisinin üzerinde hassasiyet göstermesi gereken bir müessese; ama, biz de cumhuriyetin, demokrasinin, hukuk düzeninin değerlerine, temel kodlarına, temel unsurlarına en az sizin kadar sahibiz, galiba bugün sizden biraz daha fazla sahibiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şu anlamda biraz daha fazla sahibiz...

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu Mecliste 3 Kasım 2002 tarihinden önce var olan 550 milletvekilinin yüzde 80'i yeni isimlerle geldi; ama, bu Meclis baki, bu müessese baki, bu devlet baki, bu millet de ilelebet baki kalacak. Bu milletin değerleri, bu devletin müesseseleri, bu anayasal kurumlar, anayasal kavramlar, anayasal değerler kolay kazanılmış değerler değildir. Ne şahıs olarak sizin, ne şahıs olarak bizim, üzerinde ceffelkalem fikir beyan edeceğimiz "kalksın" diyeceğimiz "kalsın" diyeceğimiz "olmasın" diyeceğimiz müesseseler değildir. Cumhuriyet ne kadar önemliyse, demokrasi ne kadar önemliyse, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, milletin iradesi ne kadar önemliyse, o iradenin sağlayıcısı metotlar ve unsurlar da en az onun kadar önemlidir. Bazen usuller, yöntemler, esaslardan daha öne geçer. İşte, dokunulmazlık, bir yöntemdir, bir sistemdir, bir usuldür; ama, bu, demokrasinin özünü koruyan, kollayan ve milletin iradesinin tecellisine imkân sağlayan, milletin vekillerinin özgürlüğünü, özgür çalışmasını, bir anlamda, millete, milletin sesine daha doğru, daha rahat tercüman olmasını sağlayan bir müessesedir. Bu müessese, 1920'lerden daha önceki yıllardan itibaren bu ülkede var olan bir müessesedir. Seksen küsur yıllık Cumhuriyet Halk Partisinin, bu anlamda bizden daha çok sahip çıkması gerekirken, bugün harcamak istediği bu müessese, aslında, hepimizin ortak müessesesidir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- İnsaflı olun!.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)- Ve bunu, biz, harcayamayız, siz de harcayamazsınız.

Ben yargılanacağım; sürem bittikten sonra gideceğim, beraat etmiş dosyalardan yargılanacağım; ama, sizin, beraat edilmiş dosyalar üzerinde özellikle, başka arkadaşlarımın da ismi varken, benim ismime iltifat ederek, sadece, benim dosyam gibi gösterme gayreti içerisinde olarak yaptığınız girişimi, ben, sadece tebessümle ve teşekkürle karşılıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Buyurun Sayın Şahin, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ TOPUZ (İstanbul)- Sıraya koyduk; hepsi gelecek!..

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla)- Hiç önemli değil... Hiç önemli değil; çünkü, şahsen ben varım, diğer arkadaşlarım da en az benim kadar bu konuyu sizlerle paylaşacak ve anlatacak yeteneğe ve bilgiye sahipler, onlar da anlatacaklar; ancak, dokunulmazlık müessesesi, sadece Türkiye'de olan bir müessese değil, 25 Avrupa ülkesinde var olan ve bazılarında Türkiye'den daha ileri konumda olan bir müessese. Siz, her alanda olduğu gibi, galiba, bu konuda da dünyaya ve ileri ülkelere gözünüzü kapamayı, kulağınızı kapamayı tercih ediyorsunuz 2005 yılında da, 21 inci yüzyıla gelmiş bir konumda da olsak.

ATİLA EMEK (Antalya) - Millet istiyor dokunulmazlıkların kalkmasını, bizi öyle gönderdi.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bu müessese, Türkiye'de, sadece parlamenterlere mahsus, milletvekillerine mahsus bir müessese değil; Cumhurbaşkanlığı makamından, savunma hizmeti veren avukatlara kadar değişik meslek gruplarında var olan bir müessese. Bunlar, bir gece rüya görülüp, sabahleyin yazılan müesseseler değil değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunlar, 1870'lerden, 1860'lardan, Türkiye'de demokratik rejime, milletin iradesinin tecelli edeceği sistemlere, ettiği sistemlere geçiş sürecinde, deneme-yanılma metoduyla, çekilen sıkıntılar metoduyla geliştirilmiş müesseselerdir ve bu müesseseleri, siz, 2001-2002 yılından sonra, kalkıp, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -olsa olsa şöyle düşünüyorum sizin hakkınızda- biz, artık, milletten güç alamayacağız, anlaşıldı... (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Millet sizi izliyor, sizi...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...bir yerlerden güç almamız gerekir veya karşımızdaki, milletin temsilcilerini bir şekilde alt etmemiz gerekir, onları bir oyuna getirelim, onları bir tuzağa getirelim, onlarla birlikte başka türlü baş edemeyeceğiz anlayışıyla, olsa olsa diyorum, demek zorundayım; çünkü, siz, hep "olsa olsa" metoduyla ve birtakım, duyduğunuz rasgele yazılarla hüküm veren, iddia geliştiren bir parti konumundasınız. Bu ülkenin çok daha ciddî meseleleri var.

ATİLA EMEK (Antalya) - En önemli mesele yolsuzluk.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Beraat etmiş yargı dosyalarının tekrar sayfalarını açıp...

ATİLA EMEK (Antalya) - Şimdi yargıya gidin, şimdi...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...şu olmuş, bu olmuş diyerek bir yere gidemezsiniz.

BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Daha ciddî, daha tutarlı meselelerle uğraşmak gerekir diye düşünüyorum, hepimiz adına, Parlamento adına.

BAŞKAN - Sayın Şahin...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer, ben, duyduklarımla burada gelip konuşursam, konuşmak durumunda kalırsam...

ATİLA EMEK (Antalya) - Konuş, konuş...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin değerli yetkilileri için, gazete haberleri dahil, çok şey söylerim. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Şahin...

ATİLA EMEK (Antalya) - Ne varsa söyle; enerji dosyasını söyle. Ne varsa söyle.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ama, ben, Cumhuriyet Halk Partililer gibi, küçük işlerle uğraşmayı pek sevmem, Adalet ve Kalkınma Partisi de sevmez. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Yolsuzluk olmayan bir meclis, yolsuzluk olmayan bir Türkiye!..

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Biz, küçük olaylarla değil, kişilerle değil; sistemlerle, müesseselerle, hizmetle, akılla, mantıkla ve varsa yapacağınız bir şey, onların tartışmasıyla vakit geçirmeyi tercih ederiz. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Yargılanma hakkını iste.

BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen, tamamlar mısınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Siz, beraat kararıyla neticelenmiş, bilmiyorum... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Sormak istiyorum: Üç tane beraat kararı karşısında abesle iştigal ettiğinizin farkında mısınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) - Enerji... Enerji... Enerji...

BAŞKAN - Sayın Şahin...

ATİLA EMEK (Antalya) - Aklan da gel, aklan!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

ATİLA EMEK (Antalya) - Yargılanma hakkını iste.

BAŞKAN - Sayın Şahin, süreniz doldu; lütfen, tamamlar mısınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli dostlar, burada söz alan arkadaşlarımız, bu Parlamentonun yüceliğinden dem vurdular. Bu Parlamento, ilk günden bugüne kadar hep yücedir ve yüce kalacaktır, yüce kalmıştır.

ATİLA EMEK (Antalya) - Parlamento, elbette, öyle kalacaktır.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bunun yüceliği üzerinde söz söylemeye, ne Cumhuriyet Halk Partilinin ne de bir başka milletvekilinin hakkı, hukuku yoktur. Bunu reddediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir başka husus...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kimsenin günahını çekmek zorunda değil bu Parlamento.

BAŞKAN - Sayın Şahin, son cümlelerinizi alayım lütfen.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada konuşan değerli hatiplerin ağzından çıkanı kulağının iyi duyması gerekir diye düşünüyorum. Buradaki namuslu milletvekilleri tabirini Sayın Koç'un tavzih etmesini istiyorum. Burada, her zaman, her dönemde, her milletvekili namusludur.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - İnşallah...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partililer de, bize göre, namusludur, namuslu kabul ediyoruz. Bu ayırımı reddediyorum ve Sayın Koç'un da bunu düzeltmesini istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen tamamlayınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, son söz olarak, ben, diyorum ki, dokunulmazlık müessesesi, benim şahsî müessesem değildir. Ben de gelip geçiciyim, siz de gelip geçicisiniz; ancak, biz, bizden önceki parlamentoların, bizden önceki parlamenterlerin, bizden önceki neslin, demokratik parlamenter rejimin mensuplarının bugüne miras bıraktığı ve bu parlamenter demokrasinin olmazsa olmazı olan dokunulmazlığın, siz istiyorsunuz, sizin ihtiyacınız var diye, kaldırılmasının karşısındayım; bu, benim kişisel fikrim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Millet istiyor, millet...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ancak, herkes yargılanacaktır, yargılanma hakkını kullanır. Ben kullandım.

BAŞKAN - Sayın Şahin...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ben, 3 Kasım seçimlerinden sonra, 7 Kasım tarihinde, buradaki beraat dosyasına gidip, ifade verdim. İmkân olsa yine vereceğim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Evet, işte imkân yaratıyoruz.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Ama, bu benim şahsî meselem değil, tekrar altını çiziyorum; bu, yarın, sizin de meseleniz... Biz, devraldığımız mirası rasgele harcayamayız.

BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bizden sonra da bu Parlamento devam edecek, bizden sonra da bu Parlamentoda görev yapacak bu milletin gelecek nesilleri olacaktır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Biz Erbakan'ın mirasçısı değiliz.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Bu sürekliliği sağlamak... Bu müessesenin temel unsurlarını, temel kazanımlarını, demokrasinin temel kazanımını, biz, rasgele harcayamayız. Sizin keyfiniz istiyor diye dokunulmazlık kalkmaz, kalkmamalıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.

Sayın Şahin, kürsüyü...

ATİLA EMEK (Antalya) - Millet istiyor, millet; millet, dokunulmazlığın sınırlandırılmasını istiyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir dakika.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, niye 6 dakika fazla konuşturuyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Seyhan, bir dakika efendim, lütfen.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Anlattığının konuyla ilgisi ne, çıksın mahkemede savunsun kendisini.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Şahin, bir dakikanızı rica edeceğim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, burada, arkadaşlarımız çıkıyor, konuşuyor. Ben, tutanakların bir kısmını da getirttim. Çok ağır, ifade edilen, şahıslara yöneltilen suçlamalar da var; hiçbir şey olmamış; ama, suçlama yapılan bir milletvekili arkadaşımız, kendi hukukuyla ilgili olarak bir söz söylediği zaman, bütün arkadaşlar, hep birden itiraz ediyor. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil; yani, suçlama var; ama, savunma olmayacak; böyle bir şey olmaz.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Savunma yapmıyor ki Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim. Müsaade edin. 

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kendini savunmuyor, yine saldırıyor.

BAŞKAN - Yine aynı şeyleri söylüyorsunuz. Müsaade edin.

ATİLA EMEK (Antalya) - Dokunulmazlığın kaldırılmasını millet istiyor, millet.

BAŞKAN - Sayın Şahin, ben, konuşmanız sırasında...

ATİLA EMEK (Antalya) - Gidelim millete.

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz arkadaşlar.

Burada, konuşma yapan milletvekili arkadaşlarımız, belki, kastı aşan bazı cümleler kullanıyorlar veya sürçülisan oluyor. Biraz önce de bazı milletvekili arkadaşlarımız söyledi, Sayın Koç'un konuştuğu bazı şeylere siz de işaret ettiniz Sayın Şahin. Yalnız, konuşmanız sırasında, ben, bizzat dikkatle takip ettim, belki bir temsil olarak söylemek istediniz "şıracı, bozacı" ifadesi çıktı. Onu, bir, tashih ederseniz sevinirim; çünkü, Parlamentoda hep birbirimizle konuşuyoruz, yasama yapıyoruz.

ATİLLA KART (Konya) - Onlara cevap vereceğiz...

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, yerinize oturur musunuz efendim. Lütfen... İstirham ederim... Buyurun efendim, yerinize oturun.

Sayın Şahin, lütfen, bu hususta bir açıklama yapınız.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; açıklayayım veya o sözden rahatsız olunmuşsa, o sözü geri de alıyorum. O sözün ne anlama geldiğini, neyi anlatmak istediğimi açıklayayım...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Kem söz sahibine aittir!

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Gazetede herhangi bir yazı, desteksiz, dayanaksız, dedikodu olarak yazılıyor...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Mahkemeye verin.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Mahkemeye verip vermemek, tabiî ki, benim takdirimde ve verip vermediğimi de bilmiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Şimdi, bunları dayanak alarak, dün, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, bir onbeş saniyenizi rica edeyim.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - ...hakkımdaki iddiaları...

BAŞKAN - Sayın Şahin, bir dakika, mikrofon kapalı. Konuşma neticeye ulaşmıştır, süreniz de dolmuştur...

ATİLA EMEK (Antalya) - 8 dakika fazla konuştunuz.

BAŞKAN - ...lütfen, son cümlenizi alayım ve tamamlayayım.

Buyurun, lütfen...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Dün, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanının, Partimle ilgili iddiaları ispatlayamayan için kullandığı, burada kullanmaktan hicap duyduğum ifadeyi, ben de, dedikodu sayfalarından okuyarak buraya getiren Sayın Cumhuriyet Halk Partililere aynı üslubu kullanmam mı gerekir; bunu mu kullanayım?!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Kullan da cevabını al!

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Mahkemeye ver Sayın Genel Sekreter, hesaplaş orada.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Yani "şıracı, bozacı" derken, biraz daha anlaşılır ifadeyle bunu anlatmak istedim.

BAŞKAN - Sayın Şahin, çok teşekkür ediyorum. Lütfen...

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Buradan bir yere varamayız, buradan bir yere gidemeyiz, onu anlatmak istedim.

Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, hakkımdaki iddiayla ilgili olarak beraatla neticelenmiş dosyalar ve kararlar itibariyle aydınlatma imkânı buldum; hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Kart, efendim...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, konuşmacı, içi boş...

BAŞKAN - Sayın Kart, yerinize oturur musunuz lütfen; ben, bir, konuya bakayım.

Bakınız, ben, Sayın Şahin'in konuşmasını dinledim, bir hususu ifade ettim ve tashih ettiler. Yalnız, zatıâlinizin konuşması sırasında, bir bakan hakkındaki ifadenizi okumak istemem; ama... (AK Parti sıralarından "oku, oku" sesleri)

Bakınız, bunu eleştiri kabul etmiyorum; ama "gayri ciddî ve sorumsuz filan filan bakan" diyorsunuz; böyle bir ifade olmaz.

ATİLLA KART (Konya) - O konuda da bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN - "İçi boş" sözüne itiraz ediyorsunuz; ama, böyle bir ifadeyi Türkiye Cumhuriyetinin bir hükümetinin bir bakanı hakkında kullanıyorsunuz. Bunu kabul edemem. O konuda size söz vermeyeceğim.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - ... Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - ... Kabul etmeyenler...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, 69'a göre...

BAŞKAN - ... Öneri kabul edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

ATİLLA KART (Konya) - 69'a göre...

BAŞKAN - Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.10

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.26

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunmuştuk. O arada, Sayın Koç'un bir talebi olmuştu. Şimdi, kendisine, kısa bir açıklama için söz vereceğim, sonra görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Koç, buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Oturumu biraz acil kapattınız. Başkanlık takdir yetkinize bağlıyorum. Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ve aleyhinde konuşmalar oldu; ondan sonraki oylamada da, İktidar Partisinin oylarıyla, bu kabul edilmedi.

Şimdi, tabiî, Sayın Şahin burada çok telaşlı konuştu; 18 dakika -10 dakikalık hakkımızı 2 dakika uzatıyordu Sayın Başkan bizim konuşmalarımızda- kendini savunma ihtiyacı hissetti. Ben isterdim ki...  Türkiye Büyük Millet Meclisi salonunu, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi salonu gibi düşündü veya Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonu gibi düşündü veya burada kendini savunmaya kalktı. İşte, biz, ona, o kolaylığı getirmek istedik.

Değerli arkadaşlarım, yani, Sayın Şahin, burada, bir mahkeme salonunda yapabileceği savunma konuşmasını yaptı. Biz, ona, o kolaylığı gösteriyoruz. Biliyorsunuz, davaların şahsîliği vardır. Yani, yargıda, bir genel hüküm çerçevesinde, kendisinin de beraat ettiğini ifade etti.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın -burada çok net ve açık söylüyorum- bir defa, Sayın Kart'ın dile getirdiği olaylar gazete haberleri değil. Bunu özellikle dinlemenizi öneriyorum. 92 sayfalık, mülkiye müfettişleri raporu var. 1998 yılında 51 trilyon, o 146 trilyonun geri kalan kısmı da daha sonra... Burada, Mustafa Albayrak ve arkadaşları, benzer davalardan hüküm giymiş durumdalar, ceza almış durumdalar. Yani "ben beraat ederdim zaten" savunması yetersiz kalıyor; bunu söylemek istiyorum.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Ben savunma yapmadım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Şahin, bireysel olarak, siz, savunma hakkınızı mahkeme salonunda kullanın. Orada bahsettiğiniz beraat kararını alın ve oraya öyle gelin. Şimdi, el işaretleriyle, böyle, memnuniyetsizliğinizi ifade ediyorsunuz; ama, bir telaş içindesiniz.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Siz kendinizi hâkim yerine mi koydunuz?!

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Şahin, bir telaş içindesiniz.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Yok...

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen hiçbir sataşmaya sebebiyet vermeyelim; kısaca...

HALUK KOÇ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu telaşı açıklamak için, daha önceki siyasî dönemlerde, önemli siyasî önderlerin, o telaşın önüne koyduğu bazı sıfatlar var, ben onları tekrar etmek istemiyorum. Bu telaşı sergilemeyin...

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Ne varsa söyleyin.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bu telaşı sergilemeyin, halinizden o anlaşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bozacı - şıracı benzetmesi...

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Ben öyle bir şey söylemedim.

HALUK KOÇ (Devamla) - Ne Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bozacıdır ne Türk medyası bozacıdır ne de Cumhuriyet Halk Partisi adına burada konuşanlar şıracıdır. Bu yakışmıyor Sayın Şahin ve burada, o telaşı sergilemeye, seçtiğiniz cümlelerle de devam ettiğinizi görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir söz daha söyledi. Telaşla konuşulduğu zaman, tabiî, Türkçede seçilen sıfatlar da yer değiştiriyor. "Cumhuriyet Halk Partisi olarak dokunulmazlıkların kaldırılması ihtiyacı içerisinde olabilirsiniz" dedi. Ben, size, onu, geri çevirip söylüyorum. Dokunulmazlıkların kaldırılmaması ihtiyacını neden hissettiğinizi çok iyi anlıyorum.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Ben açıkladım; ama...

HALUK KOÇ (Devamla) - Çok iyi anlıyorum. Sadece siz değil... "Diğer arkadaşlarım da var; yani, niye ille beni çıkartıyorsunuz" dediniz...

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen efendim...

HALUK KOÇ (Devamla) - Ben de cevap veriyorum.

Bakın, 142 sıra numarasında İdris Naim Şahin tek başına. 155 sıra numarasında -Sayın Şahin istedi açıklamamızı- Sayın Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Adem Baştürk, Zülfü Demirbağ, Selami Uzun ve Mustafa Ilıcalı var. Ötekinde, herhalde Sayın Başbakanın adını söylememizi istedi Sayın Şahin "ben genel sekreter olarak bu işte tek değilim" dedi. Evet, Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin ve Mikail Aslan'ın isimleri var.

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen tamamlar mısınız...

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Şahin istediği için bunu söylüyorum, bunu ifade ediyorum ve...

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Terbiyesizlik etme!

HALUK KOÇ (Devamla) - Ben terbiyesizlik etmiyorum!.. Ben terbiyesizlik etmiyorum! Bakın "terbiyesiz" lafı geliyor; bunu, aynen iade ediyorum. Sayın Şahin telaş içindesiniz, bu telaşınızı anlıyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, çok kısa bir açıklama yapmak üzere ve lütfen sakin bir şekilde; buyurun.

2.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sayın Haluk Koç'un, kendisini yargıç yerine koyarak...

HALUK KOÇ (Samsun)- Estağfurullah!

EYÜP FATSA (Devamla)- ...yapmış olduğu konuşma üzerine söz almış bulunuyorum. Eğer biri diğerini yargılayacaksa ve mahkûmiyet kararı verecekse, bunun hukukta yeri bellidir.

ATİLA EMEK (Antalya)- Biz de yargıya gitsin istiyoruz Sayın Başkan.

CANAN ARITMAN (İzmir)- Yargıya gitsin.

EYÜP FATSA (Devamla)- Yargı kararlarını kimin verdiğini, kimin kimleri yargıladığını, Sayın Koç, siz de biliyorsunuz; ama, siyasîler için yargı, millettir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya)- Millet istiyor, millet.

EYÜP FATSA (Devamla)- Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Şahin burada ifade etti; beraat kararlarını, üç dosyayla ilgili de beraat kararının olduğunu size söyledi. Haa, siz anlamak istemiyorsanız, doğruları duymak istemiyorsanız, o sizin meselenizdir.

ATİLLA KART (Konya)- Yanlış bilgi veriyorsunuz.

EYÜP FATSA (Devamla)- Bilgi yanlış filan değil. Arkadaşlar, mahkeme kararları ortadadır.

BAŞKAN- Sayın Fatsa, lütfen...

ATİLLA KART (Konya)- Mahkûmiyet kararı var Sayın Fatsa, mahkûmiyet kararı var.

EYÜP FATSA (Devamla)- Bizim arkadaşlarımız millet vicdanında da, yargıda da beraat ederek buraya gelmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLLA KART (Konya)- Mustafa Albayrak ve arkadaşlarının mahkûmiyet kararı var.

BAŞKAN- Sayın arkadaşlarım, lütfen...

EYÜP FATSA (Devamla)- Ama, millet vicdanında beraat etmeyen, elli seneden beri mahkûm olanlar kendilerini yeniden gözden geçirsinler.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya)- Allah allah!.. Neden bahsediyorsunuz Sayın Başkan!

BAŞKAN-Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

7.- Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/839) (S.Sayısı: 723) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

                            

(x) 723 S. Sayılı Basmayazı 24.3.2005 tarihli 63 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Yürütme

Madde 24.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, kanun tasarısı üzerinde bir konuşma yapacağım; ama, öncelikle, çok yakın bir geçmişte Sayın Bakan açıklama yaptığı için, teşvikle ilgili iki üç kelime söylememe izin verirseniz, daha sonra, tasarıyla bir ilişki kuracağım; onun için, bunu şimdi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz burada istikrarın peşindeyiz. Türkiye'de istikrarın temel kuralı, dengeyi korumaktır; bunun başka bir yolu yok ve dünya literatürlerine bakarsanız, ekonomideki gelişmeyi hepsi bir şekilde tanımlar. Bu literatürden taradım, Türkiye için en önemli, en yerinde formül, sanayileşme, büyüme ve gelişmedir, yani, SBG formülü; bu formülü yok saymayacaksınız.

Bunu daha açık tekrarlamamız gerekirse, eğer, siz, teşvik veya bir başka nedenle rehabilitasyon sağlamak istiyorsanız, S'de, sanayileşme ve yatırım dengesini korumak zorundasınız; buna, kimsenin itirazı olamaz. B'de, büyüme ve uygun rekabet koşulları söz konusudur, onu sağlamak zorundasınız. G'de de, gelişmişlik ve gönenci sağlamak zorundasınız. Bunun üçünü yapmadığınız veya birini eksik yaptığınız sürece, ülkenizde, hem istikrarı bozarsınız hem de sektörel bir mutsuzluğu gündeme taşırsınız.

Peki, bu teşvik ne yapıyor; arkadaşlar, teşvik, devlet eliyle haksız rekabet sağlıyor.

Sayın Bakan "dünyanın her yerinde değişik teşvik koşulları vardır" dedi. Doğru, var; ama, değerli arkadaşlarım, yatırım maliyetine teşvik var; fakat, dünyanın hiçbir yerinde, üretim maliyetine yansıyacak bir teşvik yok. Eğer, üretim maliyetlerinde bir dengesizlik yaratırsanız, birkısım sanayicinin, diğer sanayici karşısında pazar koşullarını kaybetmesini sağlarsanız, bunun adına teşvik diyemezsiniz. Şimdi, aynı şekilde, daha önce bir teşvik yasası çıkmıştı, "bunda eksikler var" denildi. Bir yasayı bir başka eksikle kapatamazsınız. Yeni çıkan yasa da eksik; göreceksiniz, ileriki günlerde o yasanın da dengesizliğini ortadan kaldırabilmek için yeni bir yasa arayışına gireceğiz.

Şimdi, kanuna geliyorum. Az önce, değerli arkadaşlarım dedi ki, "ya, bazen makul şeyler söyleniyor. Gerçekten bize makul şeyler söyleyin, biz de size yardımcı olalım." Olur; lütfen, ben, şimdi bu kanunda yapılanı bir ortaya koyayım, makul olmayan şeyi bana söyleyin, ben, söylediğim adına özür dileyeyim; ama, eğer benim önerilerim makulse, lütfen, bana katılın ve gereğini yapın.

Bakın, önümüze bir yasa getirdiniz. Bu yasa, LPG yasası. Ne kadar güzel; konuştuk, birtakım değişiklikler yaptık; ama, sonra, komisyona danışmadan, bu yasayla alakası olmayan 2 maddeyi -6 ncı ve 7 nci geçici maddeleri- aradan hemen Meclis gündemine taşıyıp Meclisten geçirdiniz. O geçtiği süre içerisinde ne buradaki muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarım ne yapılmak istendiğini kısa sürede algılayabildi, ne de iktidar milletvekili arkadaşlarım, kendi yerlerinden neyi onayladığını, neyi kabul ettiğini anlayabildi. İkisi de olmadı. Böyle bir yasa olmaz. Siz, Millet Meclisini, bir kişi istiyor diye, kanun yapar hale taşıyamazsınız. Bu, yanlış olmuştur. Bu, şunun gibi bir şey: Yasa güzel, piyasa düzenleniyor, siz güzel bir yüze kezzap döküyorsunuz. Bir kenardan bozuyorsunuz. O çıkmaz, böyle bir şey olmaz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, birincisi şu: Seramikçilere sübvansiyon verilecek. Biz, bunu daha önce de verdik; lütfen, dikkatle dinleyin; çünkü, Sayın Komisyon Başkanım orada, biz milletvekili olarak, madde üzerinde bir tekriri müzakere isteyemiyoruz; ya komisyon isteyecek ya hükümet. Ben haklıysam lütfen isteyin, buradaki eksikliği düzeltelim.

Seramikçilere sübvansiyon verilecek... Daha önce de verdik. LPG ile doğalgaz arasındaki farkın yüzde 70'ini verdik. Komisyon üyesi arkadaşlarım bu sıralardalar. Ama, şimdi gelen kanun tasarısında LPG ile doğalgaz arasındaki farkın yüzde l00'ü veriliyor. Birinci dengesizlik bu.

Bir de bunun üzerine yeni şeyler eklenmiş. Bu teşvik verilmekle kalmıyor, bu önergenin son paragrafında, değerli arkadaşlarım, döneme tekabül eden SSK primlerinin vergi borçlarına ait gecikme borçlarının silinmesi öneriliyor. Yani, hem sübvanse ediyorsunuz hem de ödeyemediği için o borçların faizlerini silelim, rahatlatalım diyorsunuz. Peki, ben size bir şey soruyorum: Bu elimdeki belge Seramik Federasyonu; teşvik verdiğimiz kurumların federasyonu. Sayın Komisyon Başkanına da bunu yolladı. Burada "bu teşvik yanlış oldu" diyor. Bir, yüzde 70'i yüzde 100 yaptınız; iki, SSK, elektrik ve vergi borçlarını sübvanse etmek böyle olmaz. "Siz orada birkaç şirkete ayrıcalık sağladınız, namuslu, dürüst yatırımcının hakkını elinden aldınız" diyor. Bence doğru.

Değerli arkadaşlar, bir de şu listeye bakar mısınız; lütfen, dikkatinizi çekmek istiyorum: Şimdi, 11 şirket yararlanıyor görülüyor. O şirketler içerisinden sadece 2 tanesi doğalgaza geçmemiş. Değişik dönemlerde hepsi doğalgaza geçmiş. Doğalgaza geçmişler; 2003'te üç aylık yararlanıyor; 2003'ün sonuna kadar beş aylık yararlananlar var; fakat, bugüne kadar doğalgaza geçmeyen 2 şirket var. Şimdi ne yapıyoruz biz biliyor musunuz; doğalgaza geçmek için kapısının önüne 30 kilometre doğalgaz borusu çekmiş namuslu vatandaşı cezalandırıyoruz, kapısının önünde doğalgaz var; fakat, şirketine almamış insanı da mükâfatlandırıyoruz, üstüne bir de ödemediği paranın faizlerini affediyoruz!

Arkadaşlar, hiç almamış insanı anladım; bugünden geriye dönük iki yıl sübvanse ediyorsunuz. Peki, 2003 yılının ikinci ayında, üçüncü ayında doğalgaz almış insanlara geriye dönük iki üç aylık sübvansiyonu niye veriyoruz, o dönemlerdeki borcu niye affediyoruz? Böyle bir yasa olmaz!

Şimdi, siz, onayladığınız bir önceki yasanın arkasında mı duracaksınız doğru diye -siz onayladınız yine bizimle birlikte- o sübvansiyon mu doğruydu bu mu doğru; birine karar vereceksiniz.

Arkadaşlar, hem getiriliş biçimi yanlış hem de kanunun bu yöntemi yanlış. Değerli arkadaşlar, bu konuda duyarlılık rica ediyorum.

Şimdi, biz ne yapacağız?.. Bir madde daha var; enerji ihracatıyla ilgili bir madde. Bu maddeyi de anlatacağım; ama, öyle bir yerde kaldık ki biz. LPG Kanunu makul; bu piyasa düzenlenmeli. İki eksik üç fazla, biz bu kanunun onaylanmasından yanayız; ama, iki madde ilave ettiniz, biz vicdanen rahatsız olduk. Şimdi, kanunu reddetsek, son derece çağdaş bir yasayı reddetmiş olacağız; kabul etsek, dengeyi bozan iki maddeden dolayı vicdanımız rahatsız olacak.

Ben küçükken bazen babama öneride bulunurdum; çok mantıksız geldiği zamanlarda bana derdi ki: "Oğlum, ya camiyi yık ya Peygamberi öldür diyorsun. Ne yaparsam yapayım kâfir olacağım." Şimdi, ben bu yasayı reddedersem olmaz; çağdaş bir yasa. Kabul edersem, öbür iki maddenin benim vicdanımda yarattığı rahatsızlığı kamuoyuna nasıl açıklayacağım; ama, yine burada şunu yapacağız: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna kabul oyu vereceğiz; fakat, eğer tekriri müzakere yapar bizi vicdanen rahatlatırsanız, biz gönül rahatlığıyla gezeceğiz; yapmazsanız öbür iki maddeden kaynaklanan bütün siyasî, sosyal sorumluluğu siz yükleniyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisinin, rekabet dengesini bozmakla, Türkiye'de haksız rekabet yaratmakla -devlet eliyle- hiçbir alakası olamaz.

Geliyorum ikinci maddeye. Bakın, ikinci maddede diyor ki... Devletin enerji ihracatını sağlıyor bu. Burada "TEÜAŞ, isterse, şirketlere, ikili anlaşma yoluyla, döviz karşılığı elektrik enerjisi satabilir; Türkiye'deki şirketlere; ihraç edilmek koşuluyla" diyor.

Şimdi, bu Millet Meclisinin çatısı altında, Türkiye'nin enerjisinin bir kısmını denize boşaltması varken, o enerjiyi değerlendirip, gelire dönüştürmeyi reddedecek bir tek milletvekili yoktur. Ben de isterim satılmasını, siz de istersiniz. Fazla enerji varsa, bu enerjiyi satalım.

Şimdi, şirket yöneticileri benim odama geldi. Bana dediler ki: "Karşı çıkıyorsunuz -aniden geldi, orada haklısınız- fakat, yasada da biz haklıyız; çünkü, bu EPDK'yla, bu Bakan, bu Müsteşar, zamanında, bizim açılışımızı yaptı; 75 megavattan 200 megavata çıkardı bizim tesisimizi Silopi'de ve biz de, Irak Geçici Hükümetiyle anlaşma yaptık; bu enerjiyi Irak Geçici Hükümetine sattık, Amerikalıların garantörlüğünde paramızı aldık" diyorlar. Amenna, bir şey yok. "Sonra, aynı yetkililer bize bir öneride bulundu -ben onların söylediklerini anlatıyorum- bizim elimizde fazla enerji var, bu enerjiyi de satın lütfen. Türkiye'nin paçal ortalama maliyeti 4 senttir; biz 4,8 sentten size verebiliriz dediler" diyor. Bu konuda, biz, yetkililerden, devletten bir şey istedik, bir genelge istedik yayınlansın diye; ama, bu arada aldık ve verdik bir kısmını" diyorlar. "Sonra, bu hükümet, böyle bir mutabakat olmasına rağmen, önce, bize, elektriği 13 sentten fatura etti, ilgili yasal düzenleme yok diye. Daha sonra da, biz, geçmişe dönük sorun çıkıyor diye, 11 sentten bir fatura edilme daha yaşadık; fakat, bize söylenen 4,8 sentti"diyorlar. Değerli arkadaşlar, bunlardan dolayı, bu şirket, mahkemedeyiz diyor. Bunu söyleyin dedikleri için söylüyorum.

Biz, burada, bir yetki çıkarıyoruz. Devletin böyle bir yetkisi yoksa, siz, bu enerjiyi niye verdiniz?.. Önce yasayı çıkarın, sonra bunlara yol verin. Burada, EÜAŞ'a, enerji maliyeti konusunda herhangi bir fiyat belirleme yetkisi de veriliyor, EPDK'nın iznine bağlı verilen yetki de var. Şimdi, siz, kanunen, fiyat belirleme yetkisini EÜAŞ'a vermemişsiniz, kanununuzu çıkarmamışsınız, döviz karşılığı ikili anlaşmalarla şirketlere mal verilir dememişsiniz, iki yıl boyunca bunu seyretmişsiniz; bir kanun görüşülürken, 3'e 5 kala gelip diyorsunuz ki, arkadaşlar, şu kanunu da şöyle geçiriverelim... Ne oldu; bunun aciliyeti var. Neymiş aciliyeti arkadaşlar?.. Yani, geriye dönük yaptığımız eksiği mi biz burada kapatacağız?.. Kurumların yaptığı eksik işlemi burada aklamak benim görevim mi?! Kurumlar niye görevini yapmıyor?! Böyle bir yetkisi zaten vardır... Varsa, niye kanun çıkarıyorsunuz?! Ne gerek var bu kanuna; eğer, yetkiniz varsa...

Sayın Bakana o gün söyledik -Sayın Bakan burada yok- "geçmişe dönük bu kanunun işlemeyeceğini, ben, kürsüde söyleyeceğim" dedi. Arkadaşlar, kürsüde beyan ne zamandır kanun yerine geçiyor, kanun hükmüne geçiyor?! Mahkemelerde bu dosyalar...

Şimdi, hem burada bir vazife ve salahiyet vererek geçmişe dönük yapılan şeyleri aklayacağım, üstüne de geçmişe dönük hak vereceğim; böyle bir şey olur mu!

Değerli arkadaşlar "geçmişe dönük bu yasa işlemez" diye buraya bir ibare konulması lazım; bu bir.

Enerji satışında fiyat belirlenecekse belirlensin, ihracat teşviki verilecekse verilsin. Teşvik de var. Deniliyor ki "bu şirketlerin enerji üretiminde sağlayacakları akaryakıtları direkt ithal etme yetkisi vardır." Bu konuda sadece bilgi vermek zorunda bırakılıyor.

Güzel, teşvik ediyorsunuz, edin; enerji üretilsin ve satılsın; ama, bizi eksiklerinize ortak etmeyin. Geçmişte yapılan hataların veya görevde yapılan ihmallerin sorumlusu olmak istemiyorum. Bir şirket yararlanacaksa... Ben, burada şirketleri değil toplumu temsil etmek istiyorum. Toplum menfaatına bir yararsa, arkasındayım; ama, siz, saat başı, niyete göre kanun çıkarma hakkına sahip değilsiniz!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Seyhan.

Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Lütfen, bir sübvansiyonda, bir de burada, ilgili ibareleri koyabilmek için, komisyon veya hükümet, 5 dakika ara verin; arkaya geçelim, bu kanun tasarısını beraberce düzenleyelim, gönül rahatlığıyla oy verelim. Bir şeyi tercih edin; ya makul ve vicdanî olan bu önerileri birlikte tamamlayalım ya da siyasî bir inat uğruna, siz, buradaki teşviki getirdiğiniz gibi geçirin ve sorumluluğunu alın. Diğerinin hesabı, yapabildiğim için benimdir; ama, burada yapamadıklarımızın hesabını da iktidar vermek zorundadır. Duyarlılığınıza, bundan sonra göstereceğiniz duyarlılığa ve yasa tasarısına gönülden emek veren bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Ben, buradaki kararı, hem sizin hem kamuoyunun hem de hükümetin ortak aklına ve vicdanına bırakıyorum.

Saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Düzce Milletvekili Sayın Fahri Çakır; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Kanunu Tasarısının ilgili maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, LPG, yani sıvılaştırılmış petrol gazı ve petrol gazının kullanım biçimleri epeyce tartışıldı, gündeme taşındı. Tabiî ki, bu maddeyle insanlarımızın yakinen ilgilenmiş olması, insanımızla bu gazın özdeşleşmiş olması, hiç şüphesiz önemini bir kat daha artırdı.

Yakın zamanda, hatta evvelki gün de epeyce sözü edildiği gibi, LPG'nin kullanım alanlarından, bilhassa otogaz bölümünde epeyce tehlike arz ettiği, düzeltilmesi gereken birçok kesimin olduğu, bu enerji türünün, mutlaka, hem tüpgazda olduğu hem de dökme gazda olduğu gibi, hiç şüphesiz, otogaz kullanımında da bir şekilde disiplin altına alınması, kanunî düzenlemeye muhtaç  olduğundan, bu tasarı, özellikle can ve mal güvenliğini tehdit etmesi bakımından, fevkalade önemi haiz oldu ve gündeme geldi. Ancak, bu otogazın bilhassa ruhsatlandırılması ve özellikle otogazın araçlarda kullanım biçimi fevkalade renkli, çeşitli, bunun piyasası oldukça zikzaklı olduğundan, fevkalade yaygın olduğundan, fevkalade değişik kesitlerde, ehliyetli ya da ehliyetsiz kişilerce takılıyor ve kullanılıyor olmasından kaynaklanan sıkıntılar, âdeta LPG'yi neredeyse tehlikeli bir konuma, bu gaz, insan hayatı, mal ve can güvenliği bakımından son derece tehlikeli bir gazmış gibi takdim edildi. Oysa, bu doğru değil; ancak, kullanış biçimi, alet ve edavatın üretim biçimi, tüplerin değişik şekilde -bu kürsüden söylendi- imalat biçimleri ve ruhsatsızlık, maalesef, bu sektörde epeyce tehlike çanlarını, şimdiye kadar olduğu gibi, bugün de çaldırıyor. Dolayısıyla bu sektör, bu kanuna, bugün, her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Bu nedenle hazırlanmış yasa tasarısı, elbette ki bu sektörü ciddî bir anlamda dizayn edecek, düzene sokacaktır.

Gayet tabiîdir ki, LPG de bir enerji türüdür; ilave edilen maddeler de enerjiyle alakalı olduğu için, belki enine boyuna tartışılmamış olması kısmen tenkit edilebilir, burası bir şekilde tartışabilir; ancak, bahse konu olan ilave edilen maddeler de bir enerji meselesi olduğu için, bir enerji türüyle ilgili ve alakalı olduğu için, bu kanunun içerisine, muhtaç olunan bu kanuna bu maddelerin de konulmasının, tahmin ediyorum ve takdir ediyorum ki, hiçbir kimseye zararı yok. Bu da bir enerji türüdür. Eğer insanlarımız buna muhtaçsa, bunun da bir an evvel hayata geçmesinde, istifade edecek vatandaşlar bakımından eğer fayda varsa, elbette ki, bu kanun tasarısının içerisinde yer almasında hiçbir sakınca yoktur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, potansiyel olarak ciddî bir potansiyel arz eden, 4,5-5 milyar dolar mesabesinde cirosunun varlığında LPG, özellikle ruhsatlandırma konusunda epeyce sıkıntısı olan bir sektördü. Bu, konuşmamın ilk bölümünde bahsettiğim gibi, bilhassa otogaz istasyonlarında fevkalade sıkıntılıydı; ancak, ilgili kanunun maddelerinde bu ruhsatlandırma meselesi fevkalade güzel hesaplanarak, ne şekilde ruhsatlandırılacağı bir şekilde şekle bağlanmış, zapturapt altına alınmış, özellikle disiplin altına alınmış ve bundan sonraki ruhsatlandırmalar bundan öncekiler gibi olmayacağı gibi, aynı zamanda, bundan önceki ruhsat alanlar da belli bir şekilde disiplin altına alınacak, yeni kanuna uyarlanacak, dolayısıyla, bu sektör, makul süre içerisinde kendisine çekidüzen vermiş olacaktır.

O nedenle, ben, bu kanun tasarısının bu sektöre ciddî anlamda faydalar getireceğini, enerji sektöründe, diğer enerji birimleri gibi bu enerjinin de kendine özgü şartlarda kullanma biçimini bu kanun sayesinde bulacağını ve insanlarımızca çok daha faydalı bir şekilde tüketilebileceği kanaatini özellikle taşımaktayım.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, LPG, diğer enerji kollarında, akaryakıtta ve doğalgazda olduğu gibi, halkımızın sürekli kullanageldiği bir enerji türü olduğundan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlar mısınız.

FAHRİ ÇAKIR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

...hiç şüphesiz, bu enerjinin fiyat politikası ve vergilendirilmesiyle alakalı kısımda da sıkıntıları vardır; onu da ifade ettik. Ancak, inanıyorum ki, bu sıkıntılar da, bu Yüce Meclisin çatısı altında, kısa gelecekte -vergi politikasıyla da bir şekil verilerek- gerekli arızalar giderilmiş olacak ve kanun, inşallah, daha faydalı hale gelmiş olacaktır diye düşünüyorum.

Tekraren, çıkaracağımız bu kanunun, milletimize ve memleketimize, sektörümüze hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

24 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen geçici 7 nci madde nedeniyle tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için 5 dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 723 sıra sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 299

Kabul                    : 295

Ret                        :     4 (x)

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

8.- İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/522) (S. Sayısı: 802) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 802 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; AK Parti Grubu adına Tokat Milletvekili Zeyid Aslan konuşacaklardır.

Sayın Baloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

                            

  (x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 802 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa tasarısıyla bir zorunlu değişiklik yerine getirilmek istenmektedir. Adlî yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş ve görevlerinin yeniden düzenlenmesi nedeniyle, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Yasası da buna koşut biçimde değiştirilecektir. Bu yasayla, bu işi, bu değişikliği yerine getiriyoruz. Hangi kararlara karşı istinaf yoluna gidilebileceği, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı temyize başvurmadaki kuralları düzenlemenin yanında kararların bölge idare mahkemesi ve Yargıtaydaki inceleme süreleri de hükme bağlanmaktadır. Aslında, yürürlükteki yasa, bu Yargıtaya başvurma süresini ve Yargıtayın karar süresini düzenlemektedir. Bu değişiklikle, istinaf yolu aşaması da düzenlenmiş olmaktadır. 5521 sayılı yürürlükteki İş Mahkemeleri Kanununun 8 inci maddesi, temyiz süresini tefhimden itibaren sekiz gün olarak belirlemektedir. Kararların Yargıtayca incelenme ve karara bağlanma süresini de iki ay olarak sınırlamıştır. Yargıtay kararlarına karşı tashihi karar istenemeyeceği de hükme bağlanmaktadır.

Yeni düzenlemeyle, bölge mahkemelerine başvurma halinde de süre, Yargıtaydaki başvurmaya koşut olarak, sekiz gün olarak belirlenmekte; incelenme süresi de iki ay olarak düzenlenmektedir; ancak, bu noktaya bir tereddüt aşamasından sonra gelinmiştir. Hükümetin teklif ettiği metinde, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtaydaki inceleme ve karara bağlanma süresi üç aya çıkarılmıştı. Öyle sanıyorum ki, hükümet, yargımızdaki işleyişin yeterli bir hıza kavuşmadığını düşünerek, iki aylık süreyi üç aya çıkarmayı düşünmüştür. Her ne kadar Adalet Komisyonu süreyi yeniden iki aya indirmişse de, yine de bu süreyi bir ay daha uzatmak düşüncesi üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Aslında, yapılması gereken, mahkemelere daha çok süre vermek değil, daha çok olanak vermek olmalıdır. Ancak bu tür bir davranışla mahkemeleri daha işler hale getirmek mümkündür. Mahkemeler yavaş işliyor, onlara biraz daha süre verelim demek yerine, yargılamayı hızlandırmayı sağlamak daha doğru olacaktır.

Bugün, mahkemelere işi düşen ve hak arayan insanların en büyük yakınması, adaletin gerçekleşmesinin çok yavaş olmasıdır. Bu gecikmenin tek sorumlusu olarak yargıçlarımızı ve adliye çalışanlarını görmek doğru değildir; ancak, hak arayanlar, karşılarındaki yargıç ve adliye çalışanlarını işleyişin tek sorumlusu gibi görerek tepki göstermektedirler. Yapılması gereken, yasal değişikliklerle yargıyı hızlandırmak yanında, sistemin içindeki insanı da dikkate almak gerekmektedir.

Son zamanlarda, bakanlığın iyileştirme işlemleriyle, adliyelerimizin fizikî şartları yönünden yeterli bir noktaya gelmeye çalışıldığını biliyoruz; ancak, bunun yeterli olmadığını da biliyoruz. Yargıçlarımızın en yakın çalışma arkadaşları olan yazı işleri müdürleri, yazmanlar, mübaşirlerin de yeterli bir ücrete kavuşmadıkları bilinmektedir. Bu şartlar içinde adliyenin sağlıklı bir işleyişe kavuşmasının mümkün olmadığını düşünüyorum.

Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu şartlarda, 2005 bütçemizde Adalet Bakanlığına istenilen düzeyde bir artış sağlanamadığı için sıkıntıların süreceği anlaşılmaktadır. Doğal ki, sorun, sadece adliye çalışanlarının, hâkimlerin ve yargıçların sorunu değildir. Aslında, tüm çalışanlar, Türkiye'de emekleriyle yaşayan herkes, işçiler, memurlar farklı bir durumda değildir. İşsiz kalma, yerinden olma korkusuyla susturulmuş, baskı altına alınmış memurların sesi çıkmıyorsa, bu görüntüyü iktidarın memurlarla ilgili ücret uygulamasının doğru olduğu biçiminde yorumlamayınız. Susturulmuş kitleler, örgütsüz kitlelerin suskunluğu üzerinde iktidar olmak, sürekli olmaz. Halka hakkını vermeyen bir iktidarın da sürekliliği söz konusu olmaz.

Sayın milletvekilleri, bu koşullar içinde görev yapmaya çalışan yargıçlarımızı, savcılarımızı ve adliye çalışanlarımızı kutluyorum. Bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Adliye çalışanlarına sabırlar ve başarılar diliyorum. Genel Kurula saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

AK Parti Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Demokratik hukuk devletinde bağımsız ve hızlı bir yargı, devletin ve vatandaşların güvencesidir. Küreselleşme çağında yargının yeri, rolü ve önemi, dünya tarihinin hiçbir döneminde görülmedik bir biçimde artmıştır.

Bilindiği üzere, son dönemde Meclisimiz, yargılama görevini yerine getiren mahkemelerimizin, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi, adil, süratli ve etkin bir şekilde karar verebilmeleri için, mevzuat alanında reform niteliğinde değişiklikler ve yeniliklere imza atmaktadır. Farkında olalım ya da olmayalım, Sayın Adalet Bakanımız Cemil Çiçek'in de söylediği gibi, son zamanlarda, ülkemizde, âdeta, sessiz bir hukuk devrimi yaşanmaktadır.

İç hukukumuzda yapılan bu yeni, kapsamlı düzenlemeler, mevzuatımızın, sosyal ve ekonomik hayatımızın her alanını etkilemektedir. Dış dünyada da büyük yankı ve ilgi uyandıran bu reform sürecinde, gerek Meclisimizin gerekse hükümetimizin gösterdiği gayret ve performans, kamuoyunda takdirle izlenmektedir.

İşte, bugün, Genel Kurulumuzun önüne gelen bu kısa yasa tasarısı, söz konusu kapsamlı reformların bir uzantısı olarak anlam ve önem kazanmaktadır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel bir mahkemenin kuruluşundaki temel gerekçe, iş hukukunun niteliğinden kaynaklanmaktadır. İş hukukunun en önemli özelliği, işçiyi koruma ilkesini esas almasıdır. Özel yargı organı aracılığıyla, genel mahkemelerden daha çabuk, daha ucuz ve daha kolay bir şekilde işçinin, işveren karşısında mevzuat ve sözleşmeden kaynaklanan haklarının korunması düşünülmüştür.

İş mahkemelerinin oluşturulmasında, işçi işveren ilişkilerinin özel niteliğinden kaynaklanan uzman bir mahkemenin olmasının uygun olacağı düşüncesi de bulunmaktadır. Dolayısıyla, iş mahkemelerinin kuruluş amacı doğrultusunda, buralarda görev alacak hâkimleri iş hukuku alanında birer uzman olarak yetiştirecek önlemlerin alınması, işçi işveren ilişkilerinin karmaşıklaştığı ve sosyal hakların önem kazandığı günümüzde daha da gerekli bir hal almıştır. Bu bağlamda, sürekli meslekiçi eğitimin, iş hâkimlerimizin, seminer, konferans, kolokyum ve benzeri toplantılarda bir araya gelmelerinin sağlanmasının ve belki de en önemlisi, bir hâkimin iş mahkemesi hâkimi olarak başladıktan sonra, mesleğinin sonuna kadar iş davalarıyla ilgilenmesinin önemine dikkat çekmek isterim.

İşçi işveren uyuşmazlıklarının özel mahkemelerde çözümlenmesi, dünyada neredeyse ikiyüz yıllık geçmişi olan bir uygulamadır. 1806 yılında Fransa'da Napolyon tarafında başlatılan bu uygulama, daha sonra başka ülkelere de sirayet etmiştir.

İş mahkemeleri, ülkemizde ilk olarak 1950 tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunuyla kurulmuştur. Anılan kanun uyarınca, iş mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi hâkimi görevlendirilmektedir. Özellikle ülkemizin, 5521 sayılı Kanunun düzenleniş tarihindeki gelişmişlik durumundan uzaklaşarak endüstrileşmesiyle birlikte çalışma ilişkilerinin gelişmesi, iş uyuşmazlıklarının artması zaman içinde iş mevzuatımızda yasal değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.

Kanaatimizce, iş yargısıyla ilgili düzenleme yapılırken, ülke ekonomisi, sosyokültürel yapısı dikkate alınmalı, gelişmelere uyum sağlayabilecek esneklikte olmalıdır.

Halen, ülkemizde, 709 il ve ilçe merkezinde kurulmuş 4 194 mahkemenin 81'i müstakil iş mahkemesi olarak görev yapmaktadır. Yargıtayda iş hukuku ihtilaflarına bakan 3 daire bulunmaktadır. 2004 yılında bu dairelerin iş yükü 60 000 dosyaya yaklaşmıştır. Mevcut yasaya göre Yargıtayın temyiz incelemesini iki ay içinde sonuçlandırması gerekmekteyken, bu ağır iş yükü nedeniyle bu süre ortalama altı yedi ayı bulmaktadır. Söz konusu ağır iş yükünün diğer bir sonucu da, Yargıtayın içtihat mahkemesi fonksiyonundan uzaklaşmasıdır.

Bu yasa tasarısıyla amaçlanan değişiklik ihtiyacı tüm çağdaş hukuk devletleri yargı sisteminde yer alan istinaf kanun yolunun mevzuatımıza da taşınan Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun gereği olarak doğmuştur.

Tasarıyla, ilk derece mahkemelerinden olan iş mahkemesinin nihaî kararlarının kesinlik kapsamı 1 000 lira olarak belirlenmekte ve bu sınırlar dışında kalan kararlar aleyhine istinaf yoluna başvurabilme olanağı tanınmaktadır.

Ayrıca, bölge adliye mahkemelerinden verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulmasına ilişkin esas ve usuller düzenlenerek, iş mahkemelerinde görülen davaların acele işlerden sayılması nedeniyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısından farklı olarak, kanun yoluna başvuru süresinin sekiz gün olduğu öngörülmektedir.

Ayrıca, kanun yoluna başvurulan iş mahkemesi kararlarının bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde incelenip sonuçlandırılması esası getirilmektedir.

Tasarının 1 inci maddesi, iş mahkemelerince verilen parayla değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç, miktar ve değeri 1 000 lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı istinaf yoluna, bölge adliye mahkemelerince verilen değeri 5 000 lirayı geçen kararlar hakkında da temyize başvurulabilmesini; 2 nci maddesinde ise, bölge adliye mahkemelerinin 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi gereğince kurularak, Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlara ilişkin dava dosyalarının temyiz başvurularının kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından sonuçlandırılmasını ve bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun, bu kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasını öngörmektedir.

Bu kanunun bölge adliye mahkemeleri sistemiyle birlikte uygulamaya geçmesiyle Yargıtayımızın ilgili dairelerinin iş yükünün de önemli ölçüde azalacağına, bunun da yasada öngörülen iki aylık süre içerisinde temyiz incelemelerinin yapılabilmesini sağlayacağına ve bu şekilde yargılamanın hızlanmasına hizmet edeceğine inanıyorum.

Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun, Bölge Adliye Mahkemeleri Hakkında Kanun ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun gibi, bu kanunun da, 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla, 1 Nisan 2005 tarihi, ülkemiz açısından, âdeta, adlî milat olacaktır. Adalet Bakanlığımızın, hâkim ve savcılara yönelik yoğun bir eğitim programıyla, yargı mensuplarını bu tarihten sonrasına, yeni döneme hazırladığını memnuniyet ve takdirle izliyoruz.

Bu yeni döneme, yargı teşkilatımızın yanı sıra, toplum ve bireyler olarak da hazırlanmamız gerektiği düşüncesini taşıyarak, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İŞ MAHKEMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN

KANUN TASARISI

 

MADDE 1. - 30.1.1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Madde 8. - İş mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Şu kadar ki, para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç, miktar veya değeri bin lirayı geçmeyen davalar hakkındaki nihaî kararlar kesindir.

İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.

Bölge adliye mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır.

Yargıtayın kararlarına karşı karar düzeltme yoluna başvurulamaz."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - İş Mahkemeleri Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 1. - Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9.- Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı: 805) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 805 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç; AK Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt konuşacaklardır.

Sayın Kılıç, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, getirilen tasarı bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaç da, daha önce kabul edilen bir kanunla, birkısım ilçedeki adliyeler kapatılmıştı; adliyeler kapatılınca da, o ilçelerdeki noterliklerin de kapatılması söz konusu oldu. Tasarıda da gördüğümüz kadarıyla, 136 ilçedeki adliyeler kapatıldı; yine, 76 ilçede de daha önce adliye teşkilatı yoktu. Bu nedenle, bu tasarıyla, bu ilçelere noterlik kurulma imkânı getirilmiş olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, getirilen bu düzenlemeyle, adliyesi kapatılan veya daha önce adliyesi olmayan ilçelerde kurulacak dördüncü sınıf noterliklerde, o ilçelerde icra teşkilatı varsa, icra müdürleri veya icra müdür yardımcıları da noterlik işlemlerini yapabileceklerdir. Yani, bu tasarı, uygulamaya kolaylık getirmeyi düşünen bir tasarı.

Yine, dördüncü sınıf noterliklerin olduğu yerlerde, noterlerin bütçeleri ayrı bir noterlik bürosu tutmaya imkân vermediği için, kaymakamlara, noterlikler için yer gösterme yükümlülüğü getirilmiştir. Yani, kaymakamlar, noterliklerin çalışma mekânlarını kendileri sağlayacaklardır.

Yine, Büyükşehir Belediye Kanunu kabul edildiği sırada, büyükşehir sınırları dahilindeki noterliklerin noterlik gelirlerinin paylaşımındaki esasları, her nevi ortak hesap ve paylaşım esaslarını, noter odalarının önerisiyle Noterler Birliğinin belirlemesi gerektiği şeklinde bir düzenlemedir. Bunun da daha ziyade talebi, noter odalarından ve Noterler Birliğinden gelmiştir. Biz, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin ülkemizde ne kadar önemli olduğunun bilinci içindeyiz. Bu nedenle, sivil toplum örgütlerinden gelen bu öneriyi de olumlu karşılıyoruz; yani, geneli itibariyle getirilen bu tasarı olumludur ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bu tasarıyı destekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, noterlik, bir kamu kuruluşudur, kamu kurumu mahiyetindedir. Noterleri sadece bir ticarethane olarak görmek mümkün değildir. Noterlik görevini, ülkemizde, hukukçular icra ederler -avukatlar, savcılar, hâkimler- bu nedenle önemli bir görevdir ve noterler, bulundukları bölgelerde çok saygın bir konumdadırlar; hiçbir ayırım yapmadan bütün vatandaşların her türlü işlemlerini belgelendirmeye çalışırlar. Toplumda pek çok meslek kuruluşunun saygınlığı konusunda kuşkular yaratılırken, noterlik mesleği toplumda son derece önemli bir konumdadır.

Değerli arkadaşlar, noterlik mesleği yargının da en büyük yardımcılarından bir tanesidir. Yine, ülkemizin hukuk devleti olmasında ve hukukun üstünlüğünün yerleşmesinde noterlik mesleğinin çok önemli bir görevi vardır. Noterdeki işlemler, noterdeki belgeler olmazsa yargı tıkanır. Nitekim, ülkemizde yargının uğraştığı en büyük sorunlardan bir tanesi de işlemlerin notere gitmemesinden kaynaklanıyor. İnsanlar, kendi aralarındaki hukukî işlemleri, ticarî işlemleri notere gitmeden yapıyorlar ve bu, değişik sorunlara sebep oluyor. Daha sonra da, yaptıkları işlemlere, işlemlerdeki düzenlemelere karşı taraf itiraz edebiliyor. O belgedeki tarihe itiraz edebiliyor, şahitlerin imzasına itiraz edebiliyor, şahısların imzasına itiraz edebiliyor; yani, çeşitli sorunlara neden olabiliyor. Oysa, bu işlemler noterde yapılsa, bu sorunların çoğu çözümlenmiş olacak.

                            

(x) 805 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Peki, değerli arkadaşlar, bizim insanımız noterliğin bilincinde değil mi? Pekâlâ bilincinde; ancak, noterdeki işlemlerin maliyeti bizim insanlarımızı notere gitmekten caydırıyor. Noterde alınan harçlar, Damga Vergisi, KDV, noter ücreti, değerli kâğıt ücreti; bunları topladığımızda büyük meblağlar teşkil ediyor. Bu nedenle de, vatandaşlar, eğer, zorunlu kalmadıkça, kanunca zorunlu kabul edilmemişse, mutlaka, işlemlerini, kendi aralarında oturuyorlar, bir beyaz kâğıda, akılları erdiğince, anladıkları, bildikleri hukukî çerçeve içinde bir belge düzenliyorlar veya bunu daha sağlama almak için de bazen, iki şahit yazıp, imzalattırıyorlar veya muhtarın yanına gidiyorlar ve bir de muhtara mühür bastırıyorlar daha sağlam olsun diye; oysa, bu şekilde düzenlenen belgelerin hukuk karşısında, hâkimin, savcının yanında, hukukun yanında kesin bir belge değeri yoktur. Bu, ancak, ikincil derecede bir delil mahiyetindedir.

Bu nedenle, noterlik işlemlerini devlet olarak önemsemeliyiz. Eğer, Avrupa süreci içinde, Avrupa sürecinin önünde demokratik, çağdaş, hukuk normlarına uygun bir devlet olmak istiyorsak, bu belgeli düzene geçme noktasında vatandaşlarımızı teşvik etmeliyiz, onları resmî belge sistemine geçmeye özendirmeliyiz. Özendirmek yetmez; bunun için de, bu şekildeki harçların, vergilerin mutlaka düşürülmesi gerekiyor.

Burada, şöyle bir düşünce olabilir: Acaba, biz, bu harçları, vergileri düşürdüğümüzde Maliyenin zararı çok mu olur? Çok da olmaz Maliyenin zararı; çünkü, insanların büyük çoğunluğu bir kira sözleşmesi yapacağı zaman, mutlaka, gidip noterde yapacak olursa, bu, daha çok işlem olacağı için, az az da alınsa ücret, mutlaka, belli bir yekûn teşkil edecektir.

Değerli arkadaşlar, sonra, kayıtdışılıktan söz ediyoruz. Noter işlemlerinin çoğalması, ülkemizdeki kayıtdışılığı da önleyecektir. Kayıtdışılığı önlemenin en önemli yolu, noter işlemlerinin artırılmasıdır. Bu nedenle, buna, mutlaka, bir çözüm bulunması gerekiyor.

Şimdi, getirilen bu düzenlemeyi olumlu karşıladık, gerçekten olumlu; ancak, yeterli değil değerli arkadaşlar. Şu anki Noterlik Kanunu günün şartlarına uygun değil; otuz yılı aşkın süredir uygulanan, 1972 yılında çıkarılmış, otuzüç yıldır uygulanan bir Kanun. Otuzüç yıldan bu yana ülkemizde çok büyük gelişmeler oldu; demokratik gelişmeler oldu, ekonomik gelişmeler oldu, hukukî gelişmeler oldu; yeni bir dünya düzenine doğru gidiyoruz. Bunlara adapte olmak için, mutlaka, bir an önce, Noterlik Kanununun yeniden ele alınarak, çağa uygun, kayıtlı sisteme geçişi özendiren ve noterlere daha geniş yetki ve sorumluluk veren yeni bir noterlik kanununu hazırlamak durumundayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Heyeti saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

AK Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 805 sıra sayılı Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, Türk hukuk sisteminde, noterlik, bir kamu hizmeti olarak kabul edilmiş; noterlerin görevlerinin neler olduğu, pozitif düzenleme olarak, ortaya konulmuştur. Bu bağlamda, noterlik, yapılan işlemleri belgelendirerek, hukukî güvenliğin sağlanmasında ve anlaşmazlıkların ortadan kaldırılmasında önemli rol oynamaktadır; bunun yanında, kanunlarla verilen başka görevleri de yerine getirebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Osmanlıda, ilk kez, Tanzimat döneminde, 1913 yılında, Kâtibi Adil Kanunuyla, noterlik, devlet himayesine girmiş bir kurumdur. Daha sonraları, cumhuriyet döneminde, 29 Nisan 1926 tarihinde, noterlik, modern hukuk sistemi içerisinde yerini almıştır. Bu süreç içerisinde, 18 Ocak 1972 tarihinde kabul edilen 1512 sayılı Noterlik Kanunuyla, noterlik mesleği, gerçek hüviyetini kazanmıştır. Bu kanunun kabulünden sonra, noterlik mesleğine giriş ve meslek içerisindeki tayin, terfi ve kademe ilerlemeleri, objektif kurallar içerisinde, yasal  düzende ve yargı yolu açık olarak, şeffaf bir şekilde tayinler ve terfiler yapılıyor. Bu da, noter meslek mensuplarını rahatlatıyor. Otuzüç yıl süreyle, herhangi bir sıkıntı olmadan, herhangi bir duruma meydan vermeden, bu, noterlik mesleği içerisinde devam etmiş ve gitmiştir.

Değerli milletvekilleri, şu anda mevcut olan 1512 sayılı Noterlik Kanununa göre, herhangi bir yerde noter kurulabilmesi için, o yerde, asliye hukuk mahkemesinin mevcut olması şarttır. Geçtiğimiz yasama döneminde, 9 Haziran 2004 yılında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 278 sayılı Kararıyla, bazı yerlerdeki, ufak ilçelerdeki adliye teşkilatlarının kaldırılmasına karar verilmiş. Tabiî ki, bu yasanın çıktığı günlerde bunun gerekçeleri anlatıldı. Bilhassa, buradaki adlî işlemlerin az olması, buradaki hâkim ve savcıların terfi etmeleri noktasında Yargıtaydan belli bir dosyanın geçirilmesi gerekiyordu. Bu gibi sebepler ve bir de, bundan daha ötesi, tasarruf niteliği taşıyan çeşitli sebeplerle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bu kararı uygulamaya konulmuş ve bu bağlamda, 85 ilçedeki adliye teşkilatları kaldırılmıştır; fakat, burada, adliye teşkilatının yardımcı hizmetlerinden olan icra müdürlükleri ve noterlikler gibi mesleklerin burada devamından yana bir tavır sergilemiş hükümetimiz ve neticede, buradaki icra müdürlükleri devam etmektedir; ama, bunun yanında, noterlik işlemlerinin devam etmesi için, noterliklerin de burada devam etmesi gerekiyordu. İşte, şimdi, getirmiş olduğumuz bu yasa, bu yerlerde, ufak ilçelerde, adliye teşkilatı kaldırılan bu ilçelerde de noterlik dairelerinin devamına karar verilecektir.

Bu şekliyle noterlik hizmetleri -vekâlet gibi, satış gibi- bundan sonraki yasama dönemlerinde -veya bu dönemde de gelebilir- daha kapsamlı bir Noterlik Kanunu değişikliğinde, "nizasız kaza" dediğimiz nizasız işlemler, tespit işlemleri gibi, veraset ilamları -yine, noterlere verilmesi- gibi adliyenin yükünü azaltma babında bazı işlemlerin noterlere verilmesi düşünülmektedir. İşte, noterlere bu işlemler verildiği zaman, halkımızın, kendi köyüne ve ilçesine hemen yakın bir ilçede bu işleri daha rahat şekilde görebilmesi için böyle bir yasa düzenlemesine ihtiyaç duyulmuştur.

Bu sebeple, buralarda adliye teşkilatı olmamasına rağmen, noterlik işlemlerini yürütebilecek bir Adalet Bakanlığı memuru -bu, bir başkâtip olabilir veya bir kâtip veya icra müdürü veya icra müdür yardımcısı olabilir- bu icra işlerini yürütürken, aynı zamanda noterlik işlemlerini de yürütebilecek veya doğrudan doğruya bir adliye kâtibi de buraya tayin edilmek suretiyle noterlik işlemleri bu ilçelerimizde devam edecektir. İşte, bu yasanın 1 inci ve 2 nci maddesindeki esas özü budur.

Bu ilçelerde noterlik daireleri kurulurken, bilhassa bu ufak ilçelerde noterlik işlemlerinin yürütülebileceği yer bulma sıkıntısı da gündeme gelebilir. Burada, o ilçenin mülkî amirine, hükümet konağında, hükümet binasında böyle bir yerin, fizikî mekânın tahsisi de, yine, bu yasa tasarısında gündeme gelecektir ki, bu da, oradaki işlemlerin daha sağlıklı bir şekilde, daha fizikî, güzel bir mekân içerisinde yürütülmesini sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu noterlikle ilgili düzenlemenin esas özünü, şimdi anlatacak olduğum konu teşkil etmektedir. Bu, biraz daha aciliyet arz ediyordu. Sebebiyse, Büyükşehir Yasası yürürlüğe girdiği günden itibaren, bilhassa büyükşehir sınırları içerisindeki noterlerle ilgili bu 1512 sayılı Noterlik Kanununun 109 uncu maddesinde ifadesini bulan "ortak cari hesap" dediğimiz ortak hesap dağılımında bir sıkıntı ortaya çıkmıştı. Bu da şudur: Herhangi bir il sınırları içerisinde veya büyükşehir sınırları içerisinde birden fazla noter bulunuyorsa, bu noterler arasındaki -tesanütü, dayanışmayı- rekabeti kaldırmak için 1512 sayılı Noterlik Kanununun 109 uncu maddesine göre bir ortak cari hesap vardır. Bu ortak cari hesaba göre, her noter, bazı işlemlerin -ki, biz, buna, noterlik mesleğinde "milyonluk işlemler" diyoruz- o noterde yapılması anında o işlemden elde edilen, notere kalan hissenin yüzde 90 gibi bir kısmı ortak cari hesaba yatırılır ve her noter kendisine düşen hisseyi buraya yatırır. Bir hafta içerisinde, 5 işgünü içerisinde gerçekleşir bu yatırma işlemi; fakat, bölüşüm ise üç ay içerisinde olur. Üç ayın sonunda oraya yatırılmış olan, cari hesap, ortak hesaba yatırılmış olan bu gelen paralar, bütün o ortak hesap içerisinde bulunan noterler arasında eşit bir şekilde paylaştırılır. Fakat, burada şu vardır: O ortak hesaba tabi olan noterler, genelde, kıdem itibariyle, gelir itibariyle birbirlerine çok yakın, hepsi de birinci sınıf noterler olduğu için, yatırdıkları meblağ birbirlerine çok yakındır; biri 5 milyar yatırıyorsa, diğeri 6 milyar, diğeri de 7 milyar; yani, çok yakın rakamlar yatırırlar ve bölüşürken de eşit bir şekilde bölüşürler. Fakat, Büyükşehir Yasası yürürlüğe girdiğinden itibaren, bazı illerde -büyükşehirle sınırlı olarak olmuştur bu- bazı rahatsızlıklar doğmuştur; çünkü, büyükşehrin sınırları genişleyince, kıdem itibariyle "üçüncü sınıf" dediğimiz mesleğe yeni başlamış bir noter de ortak cari hesaba girmiştir.

Burada şu konuya dikkat çekmek istiyorum: Noterlik mesleğinde üç sınıf vardır. Dördüncü sınıf, zaten, Adalet Bakanlığı memurudur ki, dördüncü sınıf noterlerde bulunan memurlar... Bağımsız bir noterlik kurulan yerde üç sınıf noter vardır. Bunlardan birincisi üçüncü sınıf noterlerdir ki, mesleğe yeni girmiş bu noter arkadaşlarımızın ikinci sınıfa terfi edebilmesi için, belli bir zaman süreci içerisinde en az iki kere teftiş görmesi ve olumlu sicil alması gerekir. Bu süre en az 4 yıldır, bazen 5-6 yıla doğru da uzayabilir. İkinci sınıf bir noterin birinci sınıfa terfi edebilmesi için de, aynı sistem içerisinde, en az iki defa sicil alıp, olumlu sicille birinci sınıfa geçmesi gerekiyor ki, bu, süre itibariyle, en az 8 yıldır ve bazen 10-12 yıla doğru uzayabilir.

İşte, Büyükşehir Yasasının yürürlüğe girmesinden itibaren, noterler arasındaki bu terfi, kıdem tamamen altüst olmuş, tamamen haksız bir durum ortaya çıkmıştır. Hakkaniyet ortadan kalkmış oluyordu; çünkü, mesleğinde otuz yılı bulmuş, tecrübe, birikim sahibi, yapmış olduğu işler itibariyle risk taşıyan ve belki 8-10 tane kâtip çalıştırarak da, onların sıkıntısını, yapılan işlemlerin yoğunluğu itibariyle bu işlemlerde belli riskleri taşıyan noter arkadaşımız, mesleğe yeni girmiş, belki bir veya iki yıllık bir noterle, aynı paylaşım içerisinde, ortak hesaptan, aynı değerde bir ücret alma durumuna girmiştir ki, bu da, noterlik mesleğinin hakkaniyet ölçülerine, objektif ölçülerine uymayan bir konumda idi. Büyükşehir Yasası genel bir yasa olduğu için, tabiî, noterliklerle ilgili bir düzenleme getirmemiştir; ama, ister istemez, yasanın uygulanmasında böyle bir rahatsızlık ortaya çıktığı için, acilen, bu yasa tasarısıyla bu adaletsiz durum ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır ve çalışılacaktır.

Değerli kardeşlerim, burada, bir de şu vardır ki, yine, bu Büyükşehir Yasasıyla, noterler arasında, büyükşehir sınırları içerisindeki noterler ve diğer il sınırları içerisindeki noterler arasındada bir farklılık ortaya çıkmış oluyordu; çünkü, diğer illerdeki ortak cari hesaba tabi olan noterler aynı şekilde devam ediyor; ama, büyükşehir sınırları içerisindeki ortak cari hesaba girmiş olan noterlerin, biraz önce ifade ettiğim gibi, arasında çok farklılıklar var. Birisi imtiyazlı noter, diğeri ise, imtiyazsız noter gibi bir konum ortaya çıkmıştı.

İşte, bu adaletsizliği, bu hakkaniyet ölçülerine uymayan, objektif kurallara uymayan bu durumu kaldırmak için acilen böyle bir yasanın getirilmesi zarureti hâsıl olmuştur. İnşallah, iktidar ve muhalefet olarak, birlikte bu yasayı geçireceğimize inanıyorum.

Bu yasanın, öncelikle, noterlik camiasına ve memleketimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize en içten saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

NOTERLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 18.1.1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 2 nci maddesine aşağıdaki fıkra ikinci fıkra olarak eklenmiş, diğer fıkralar teselsül ettirilmiştir.

"Ancak asliye mahkemesinin yargı çevresinin birden çok ilçeyi kapsaması durumunda, gerektiğinde diğer ilçelerde de noterlik kurulabilir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 1512 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Dördüncü sınıf noterlikler, o yerin bağlı bulunduğu adalet komisyonunun inhası üzerine, Adalet Bakanlığınca görevlendirilecek icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya kâtip sınıfından bir adalet memuru tarafından geçici olarak yönetilir."

"Asliye mahkemesinin bulunmadığı ilçelerde açılacak olan dördüncü sınıf noterlikler için öncelikle hükümet konaklarında imkânlar ölçüsünde yeterli nitelikte yer ayırmakla mülkî amirler görevlidir."

BAŞKAN- 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 1512 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Noterlikte bu işi görecek kâtip bulunmadığı takdirde, Cumhuriyet savcılığının bildirmesi üzerine, adalet komisyonu tarafından atanacak icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya yeterli bir adalet memuruna bu iş gördürülür."

BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi ve önerge yoktur.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 1512 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bunlardan birisinin bulunmadığı hallerde, noterin Cumhuriyet Savcılığına başvurması üzerine bu görev, adalet komisyonunca icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya yeterli bulunan bir adalet memuruna, 33 üncü maddenin üçüncü fıkrası uyarınca takdir edilecek ücret karşılığında gördürülür."

BAŞKAN- 4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- 1512 sayılı Kanunun 166 ncı maddesine aşağıdaki bent (15) numaralı bent olarak eklenmiş ve mevcut (15) numaralı bent (16) numaralı bent olarak teselsül ettirilmiştir.

"15. Bir ilin büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde birden fazla ilçe bulunduğu takdirde, noterliklerin her nevi ortak hesap paylaşım esaslarını noterlerin ve noterliklerin kıdem ve sınıflarını gözeterek dört yılda bir o yerdeki noter odasının da görüşünü almak sureti ile belirlemek,"

BAŞKAN - 5 inci madde üzerinde söz talebi? Yok.

1 adet önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 805 sıra sayılı Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin sonundaki "belirlemek" kelimesi kaldırılarak, "belirleyerek, Adalet Bakanlığının onayına sunmak" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sadullah Ergin

Ramazan Toprak

Asım Aykan

 

 

Hatay

Aksaray

Trabzon

 

 

Mustafa Nuri Akbulut

 

Ahmet Yeni

 

 

Erzurum

 

Samsun

 

BAŞKAN - Komisyon, önergeye katılıyor mu?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Büyükşehir belediyesi hudutları içerisindeki noterler arasındaki ortak paylaşım esaslarının, ücret düzenlemeleri hususunda olduğu şekilde, Adalet Bakanlığınca onaylanarak, yürürlüğe girmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- 1512 sayılı Kanunun 197 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Noterlere vekalet eden icra müdürü, icra müdür yardımcısı ve adalet memurları ile geçici yetkili noter yardımcıları hakkında noterlik görevlerinden dolayı verilen meslekten çıkarma cezası, bunların esas görevlerinden de çıkarılmalarını gerektirir."

"Bu Kanunun noterlerin atanması, Türkiye Noterler Birliği, topluluk sigortası, hastalık ve izne ilişkin hükümleri icra müdürü, icra müdür yardımcısı ve adalet memurlarından tayin edilen noter vekilleri ile geçici yetkili noter yardımcıları hakkında uygulanmaz."

BAŞKAN - 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 8 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı: 803)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

11.- Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı: 734) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 734 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Mustafa Tuna söz istemişlerdir.

Sayın Tuna?.. Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yoktur.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞININ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA

KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. - 10.8.1993 tarihli ve 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (l) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"l) Gemilerin ve gemiadamlarının sicillerini tutmak, gemiadamlarının eğitim, sınav ve belgelendirilmelerine ilişkin esasları belirlemek ve gemiadamlarının belgelendirilmesi işlemlerini yapmak."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - 491 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"Gemiadamlarının eğitimi

EK MADDE 9. - Gemiadamlarının eğitimi;

a) Üniversitelere bağlı fakülte ve yüksekokullar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim okulları ve yaygın eğitim kurumları ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı öğretim kurumları,

                            

(x) 734 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

b) Kuruluş amaçları gemiadamlarına eğitim vermek olan ve Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü üzerine Millî Eğitim Bakanlığının izni ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılan özel öğretim kurumları,

Tarafından verilir.

Eğitim ilkeleri ve öğretim programlarına ilişkin esaslar ve belgelendirme

BAŞKAN - Ek madde 9 üzerinde söz talebi?.. Yok.

Ek madde 9'u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 10'u okutuyorum:

EK MADDE 10. - Gemiadamlarının eğitimi, sınavları ve belgelendirilmelerine ilişkin usûl ve esaslar, Millî Eğitim Bakanlığının görüşü alınarak Denizcilik Müsteşarlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Gemiadamları sınavları, Gemiadamları Sınavları Merkezi tarafından yapılır. Sınava gireceklerden alınacak ücret, Denizcilik Müsteşarlığı  ve Maliye Bakanlığınca belirlenir. Her yıl belirlenecek bu ücret bütçeye gelir yazılmak üzere Denizcilik Müsteşarlığının saymanlık hizmetini yapan saymanlık hesabına yatırılır.                  

Gemiadamları Sınavları Merkezi tarafından yapılacak harcamalar bu amaçla bütçeye konulan ödenekten karşılanır.

Gemiadamları Sınavları Merkezinin oluşturulması, görevleri ve merkezle ilgili her türlü faaliyet, sınavda görev alacak kişiler ile alınacak ücretler ve diğer malî konulara ilişkin usûl ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Denizcilik Müsteşarlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.

Eğitim ve öğretim programları ile staj süreleri, Denizcilik Müsteşarlığının belirlediği asgarî programlar ve staj sürelerini karşılamak ve belgelendirmek kaydıyla;

a) Üniversitelere bağlı fakülte ve yüksek okullar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim okulları ve yaygın eğitim kurumları ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı öğretim kurumlarında kendi mevzuatlarına,

b) Özel öğretim kurumları tarafından her seviyedeki yeterlik belgesine yönelik verilen eğitimler, Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca onaylanan öğretim programına,

Göre gerçekleştirilir.

BAŞKAN - Ek madde 10 üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 734 sıra sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ek 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Parlakyiğit

Osman Özcan

Mehmet Yıldırım

 

Kahramanmaraş

Antalya

Kastamonu

 

Ufuk Özkan

 

Ali Arslan

 

Manisa

 

Muğla

"b) Lisans düzeyinde denizcilik eğitimi kurumları tarafından verilen yeterlilikler hariç, özel öğretim kurumları tarafından diğer seviyelerde verilen yeterlilik eğitimleri Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca onaylanan öğretim programlarına,

Göre gerçekleştirilir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ASIM AYKAN (Trabzon) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ek madde 10'un dördüncü fıkrasının (b) bendinde önerilen değişiklik "özel öğretim kurumları tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere "lisans düzeyinde verilen denizcilik eğitimi hariç" ibaresinin eklenmesinden ibarettir.

Bu değişiklik önergesiyle, lisans düzeyinde denizcilik eğitiminin ancak üniversiteler eliyle verilebileceğine açıklık getirilmektedir.

Bilindiği gibi, halen lisans düzeyinde denizcilik eğitimi veren dört fakülte vardır. Bunlar, İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Denizcilik Fakültesidir.

Bu fakültelerde verilen eğitimlere denk düşecek eğitimlerin özel eğitim kurumlarının düzenleyeceği kurslarda verilmesi mümkün olmadığından, söz konusu değişiklik önergesi hazırlanmıştır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Ek 10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek 11 inci maddeyi okutuyorum:

Denizcilik Eğitimi Denetleme Kurulu

EK MADDE 11.-  Gemiadamlarına ilişkin eğitim, öğretim, sınav ve belgelendirme yapan kamu veya özel kurum ve kuruluşları denetlemek; denetleme faaliyetlerinin plânlanması, yürütülmesi ve değerlendirilmesi işlemlerini gerçekleştirmek üzere Denizcilik Müsteşarlığında Denizcilik Eğitimi Denetleme Kurulu oluşturulmuştur.

Kurul; bir başkan ve altı üyeden oluşur. Kurul başkan ve üyeleri; Millî Eğitim Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı ve deniz ticaret odaları ile denizcilik eğitimi veren kamu ve özel öğretim kurumlarının hukuk veya denizcilik alanlarında tecrübeli, en az lisans düzeyinde eğitim almış mensuplarından Denizcilik Müsteşarı tarafından önerilen adaylar arasından Denizcilik Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan tarafından seçilir.

Kurul tarafından denetlenecek özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca, denetim için denetimin niteliğine göre belirlenecek ücret bütçeye gelir yazılmak üzere Denizcilik Müsteşarlığının saymanlık hizmetini yapan saymanlık hesabına yatırılır. Kurul tarafından yapılacak harcamalar ile kurul üyeleri ve denetçilerin ücretleri bu amaçla bütçeye konulan ödenekten karşılanır.

Başkan ve kurul üyelerine, ayda dörtten fazla olmamak üzere her toplantı günü için  (3000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı ücreti ödenir.

Kurul başkan ve üyelerinin seçimi, görev süreleri ve görevlerinin sona ermesi, denetleme görevini yerine getireceklerin seçimi, görev ve yetkileri, denetlemenin esas ve usûlleri, denetleme ücretleri ve diğer giderler, malî hususlarda Maliye Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanarak yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.

Üniversitelere bağlı fakülte ve yüksek okullar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim okulları ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı öğretim kurumlarının tâbi oldukları mevzuata göre denetimi ile özel öğretim kurumlarının, Millî Eğitim Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığınca ilgili oldukları mevzuat hükümlerine göre denetimine ilişkin hükümler saklıdır."

BAŞKAN - Ek madde 11 üzerinde, şahsı adına, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan; buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun bütünü üzerinde konuşacak arkadaşlarımız, aradan bir kanunun çekilmesi sonucu burada olamadılar, gerekli bilgiyi veremediler; ama, acil birkaç anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, birincisi, Denizcilik Müsteşarlığı yönetmelikler çıkarmış idi. Bu yönetmelikler de, kanunda karşılığı olmadığı için iptal edildi. Dolayısıyla, Denizcilik Müsteşarlığının görevlerinin bir kısmı şimdi boşlukta kaldı. Bunun bir karşılığı yok. Dolayısıyla, kanunla belirlenmesi lazım ki yönetmelik çıksın. Şu anda, Denizcilik Müsteşarlığımız, limanların sınırları belirlenmek istense, sınırları dahi belirleyemiyor. Böyle bir Müsteşarlığın görev yapabilmesi söz konusu mudur; hayır.

İkincisi, değerli arkadaşlarım, Denizcilik Müsteşarlığı çok önemli bir yapı. Bu kanunla, eğitilmiş personel alımı, kadrolaşması nasıl yapılacak bilemiyorum; ama, elindeki yapıyı doğru kullanmasını sağlamamız lazım. Nasıl doğru kullanacak bu yapıyı; özellikle liyakat sahibi insanlarla çalışacak. Dikkat ederseniz, burada, bu kanunda, denizcilik alanında faaliyet gösteren personellerin eğitilmesi de yer alıyor, onların çalışma koşulları da yer alıyor. Şimdi, burada, üniversitelerimizin bir itirazı vardı; bunu görmezden gelemeyiz; liyakat kazanmış lisans sahibi arkadaşlarımızla, eğitilmiş insanla, lise mezunuyken kurslara gitmiş insanları aynı türde gemiadamı olarak adlandırmayalım ve onurlandırmayalım diyorlar; onlar da çalışsın. Müsteşarlığımızın bunun karşısındaki görüşü şuydu; deniliyor ki, dünyada en küçük ülkede dahi bizim denizadamlarımızdan daha fazla deniz adamı yetişiyor, bırakın da denizadamı yetişsin; tabiî yetişsin. Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili, nüfusunun onda 1'i kadar olan ülkelerde daha fazla denizadamı yetişiyor; ama, bunu yaparken, siz, lisans sahibini, liyakat sahibini de düzey olarak onunla aynı kefeye koyarsanız, eğitilmiş insan ile eğitilmemiş insan arasındaki farkı kaldırırsanız veya bu eğitimi, on aylık bir kurs eğitimi, onbeş aylık bir kurs eğitimiyle yapabilirsiniz derseniz, buradaki eğitimde adalet anlayışını ortadan kaldırmış olursunuz. Kimse uzun süre okumaya, kimse lisans sahibi olmaya veya bu üniversitelerin varlıklarını korumaya yönelik tüm çabalarını ellerinden almış olursunuz. Peki, nasıl yapılmalı; değerli arkadaşlarım, bence, denizadamı yetişsin; ama, üniversiteden mezun olan liyakat sahibine bir belge verin, sınava girsin; kurstan mezun olan liyakat sahibine bir başka belge verin. İhtiyaca göre istihdam etmek isteyen, o koşullarda istihdamını yapsın; ama, bizim, devlet olarak da, görevimiz şu olsun: Her gemide ne kadar lisans sahibi çalıştırılacağını, ne kadar liyakati olacağını belirleyelim yönetmeliklerimizde ve Türkiye'de, denizadamının çalışma biçimi açısından bir bütünlük sağlamasını ortaya koyabilelim. Lisans sahibi de görev alabilsin, lisans sahibi olmayan da görev alabilsin, kurstan mezun olan da görev alabilsin. Biz, kursta yanlış eğitim verilir demiyoruz. Ben de kurs işletmecisi olarak görev yaptım onbeş yıl. Kursta da eğitim verilir; ama, kursta ortaya konulan sertifik programla üniversitede ortaya konulan lisans programı arasında dağlar kadar fark vardır; bunun aksini kimse iddia edemez.

Çok kısa bir süre kaldı; bir de, görevlere gelmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, denizlerin temizliği açısından, biliyorsunuz, Çevre Bakanlığı görevli. Basel'e göre, denizde bir nükleer atık, kirlilik vesaire varsa -kimyasal kirlilik- bunu, Çevre Bakanlığı temizler; ama, Çevre Bakanlığı, daha Türkiye'nin her yerinde, madenlerinden akıtılan zehirli maddeleri temizleyemedi; üç tarafı denizlerle çevrili bir kıyıyı temizleyebilmesi mümkün değil. Elinde ekipman varken, bu iş, Denizcilik Müsteşarlığının işidir arkadaşlar; oraya verilmeli, Çevre Bakanlığı denetçi olarak buna katılmalı, Çevre Bakanlığı talepte bulunmalıdır. Bir işi, gerçekten yapması gereken insan yerine, elinde ekibi, teçhizatı bulunmayan bir başka kuruma verirseniz, Türkiye'de, bu iş, içinden çıkılmaz hale gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, şunu anlatmak istiyorum: Türkiye'de bir tıkanma var. Kurumlar görevini yaparken, yasal düzenlemeler açısından sıkıntı çekiyorlar. Kurumlar görevini yaparken, yetki kargaşası taşıyorlar. Bunun çelişkisi, Türkiye'ye, zarar olarak geri dönüyor. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmamız lazım, görev ve sorumlulukları ayrıştırmamız lazım; ama, liyakati olan insan neredeyse, teçhizatı olan insan neredeyse, bölgesel olarak kadrolaşmayı hangi kurum sağlamışsa, bu işin organizasyonunu ona vermek lazım. Eğer bunu sağlayamazsak, önümüzdeki günlerde, bunun bize getirdiği sıkıntıları daha fazla konuşmak zorunda kalacağız.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Ek 11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen ek maddelerle birlikte çerçeve 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.08


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.22

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

734 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

11.- Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı: 734) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 3.6.1946 tarihli ve 4915 sayılı Yüksek Denizcilik Okulu ve Denizcilik Meslek Okul ve Kursları Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit söz istemiştir.

Sayın Parlakyiğit, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, ülkemiz, üç yanı denizlerle çevrili, 8 333 kilometrelik kıyı şeridine sahip bir deniz ülkesidir. 156 liman, 14 yat limanı, 128 balıkçı barınağı, lisans düzeyinde eğitim veren 3 üniversite ve geniş bir deniz filosuyla varlığını sürdürmektedir.

Ülkemiz, Türk deniz ticaretiyle ilgili her konuda denizlerin tek sahibi, yetkili otoritesi Denizcilik Müsteşarlığıdır. Dolayısıyla, denizlerde gerçekleştirilecek her tür faaliyet mutlaka Denizcilik Müsteşarlığıyla bağlantılı bulunmaktadır.

Bugün,  dünya dışticaretinin yüzde  90'ı deniz yoluyla yapılmaktadır ve ülkemizde yaklaşık 100 000 kişi bu alanda çalışmakta ve yaşamını sürdürmektedir.

Denizyolu taşımacılığının tercih edilmesinin nedeni, her şeyden önce, hem daha ucuz hem daha güvenli olmasıdır. Deniz taşımacılığı, maliyet bakımından karayolu taşımacılığının sekizde 1'idir. Buna rağmen, kara, hava ve demiryolu ulaşımıyla kıyaslandığında, ülkemizde deniz taşımacılığının ulaşımdan aldığı payın oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bu pay, yolcu taşımacılığında binde 3, yük taşımacılığında yüzde 2'dir. Bu rakamlar, uluslararası değerlerle mukayese edildiğinde, sektörün içerisinde bulunduğu yetersizliği göstermesi bakımından, dikkatle incelenmelidir.

Bizim de üyesi olduğumuz Uluslararası Denizcilik Örgütüne göre, taşıdıkları bayrak ne olursa olsun, ülkelerin gemilerini standartlara uygun hale getirmeleri, kurallara ve düzenlemelere uyum sağlamaları ve bu ulaşım sektöründe eğitim ve bilimin en üst düzeyde dikkate alınacağı özenle vurgulanmaktadır.

Denizcilik sektörü, uluslararası niteliği olan bir sektör olduğu için uzmanlık gerektiren bir faaliyet alanıdır. Bununla birlikte, dünyayla entegre olmayı gerektiren ve diğer ülkelerin ve uluslararası uygulamaların takip edilmesini gerektiren bir yapısı vardır. Dolayısıyla, denizcilik konusunda atılacak adımlarda gerek teknik anlamda gerekse insan kaynakları konusunda sektörün bu uluslararası yönünün mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Şayet, denizciliğimizi gelişmiş ülkeler seviyesine getirme iddiası taşıyorsak, o zaman, denizcilik eğitiminde kaliteyi artırmak ve sertifikalandırma sistemine önem vermek zorundayız. Bu nedenle de, üniversitelerin denizcilik eğitimine önem vermesi desteklenmeli ve denizcilik eğitiminin üniversitedeki yeri özenle korunmalıdır.

Uluslararası düzeyde deniz kazalarında insan hatasının payının, yapılan araştırmalara göre yüzde 82 olduğu ve yine, kaza yapan gemilerin ise yüzde 85'inde kılavuz kaptanın bulunmadığı bir ortamda, insan hatasını azaltmada eğitim ve bilimin önemi bir kez daha öne çıkmaktadır.

Pek çok meslek dalında gerekli eğitim düzeyinin artırıldığı ve hatta, güvenlik görevlileri için olduğu gibi bazı mesleklerde de yükseköğrenim zorunluluğunun aranmaya başlandığı günümüzde, değeri parayla ölçülemeyecek olan insan hayatını ve özellikle de, güvenlik, seyir, çevre emniyeti, dünya ticaretinin büyük çoğunluğunu oluşturan malları ve binlerce yolcuyu emanet ettiğimiz uzakyol ehliyetli zabit, kaptan, mühendis ve başmühendisleri de kapsayan gemiadamları için düzenlenen yönetmelikte, uzakyol unvanının ortaöğretim düzeyindeki özel kurslar yoluyla verilmesine yönelik düzenlemeler doğru değildir.

Görüşülen tasarıda, uzakyol ehliyetli zabit, kaptan ve başmühendislerin görevlendirilmesinde aranacak şartlar içerisinde üniversite mezunu olma koşulunun bulunmaması, ülkemiz millî eğitimi ve denizciliği açısından asla kabul edilemeyecek bir teknik eksiklik olarak görülmektedir.

Tasarının 1 inci maddesi, Denizcilik Müsteşarlığına, gemilerin ve gemiadamlarının sicillerini tutma, gemiadamlarının eğitimi, sınavı ve belgelendirilmesine ilişkin esasları belirleme gibi görevler vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı, esasen, eğitimin niteliğine ilişkin bir düzenlemedir ve tasarı, gemiadamlarının eğitim seviyesini sınırlandırma amacını taşımaktadır. Tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyanlar, taşınmasına yardımcı olanlar, anlatmaya çalıştığım denizcilik sektörünün, ülkemizde ve uluslararası alanda yaşadığı olumsuz deneyimleri duymazdan, görmezden gelerek, salt ucuz işgücü sağlanması uğruna denizcilik sektörüne darbe indirmektedirler; bunun için de, özel kursların önünü açarak, denizcilik sektörünün önünü tıkamaktadırlar.

Buna yönelik düzenlemelere, daha önce, 2001 yılında başlanılmış  ve Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanan Gemiadamları Yönetmeliği 24 Temmuz 2001 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur. Söz konusu yönetmelikle, örgün eğitimde yer alan kurumlar ile özel kurs yoluyla elde edilen yeterlilikler eşit düzeye getirilmiştir; ancak, Danıştay 10. Dairesi, kursların üniversitelerle aynı yeterlilik düzeyine ulaşamayacaklarına hükmederek yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Aynı içerikte yeni bir düzenlemenin 28.2.2002 tarihinde yürürlüğe girmesini takiben, Danıştay 10. Dairesi 2003/1226 sayılı Kararıyla, bir kez daha, örgün eğitimde yer alan fakülte ile yüksekokul düzeyinde verilen bir eğitimin, kurs düzeyindeki bir eğitime dönüştürülerek verilmesini, 4915 sayılı Yüksek Denizcilik Okulu ve Denizcilik Meslek Okulu ve Kursları Hakkında Kanun, Anayasa ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa aykırı bularak yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.

Belirli örf, âdet ve mesleki etiğe sahip denizcilik mesleği, uluslararası bir meslektir. Üstlenilen sorumluluk, ulusal olmanın ötesinde, insanlığa hizmet, tüm dünya uluslarına hizmet, denize hizmettir. Denizcilik mesleği, aynı zamanda, bağlı bulunulan ülkenin bayrağını onurla taşıma şansı verir ve bu temsil yetkisinin sorumluluğu, üst düzey yeterlikte, ehliyet sahibi olan gemi kaptanınındır.

Bu tasarının 1 inci maddesiyle, Denizcilik Müsteşarlığına, gemiadamlarının eğitim, sınav ve belgelendirilmesine ilişkin işlemleri yapma görevleri verilirken, tasarının diğer maddeleri, denizcilikteki nitelikli insan unsurunu ve kalitesini gözardı etmektedir. 31.7.2002 tarih ve 24832 nolu Resmî Gazetede yayımlanan Gemiadamları Yönetmeliğine göre, gemiadamı, geminin kaptanını, zabitlerini, yardımcı zabitlerini, stajyerlerini, tayfalarını ve yardımcı hizmet personelini ifade etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, söz konusu tasarıyla, gemiadamı tanımı içerisindeki tüm yeterliliklerin ve unvanların hem fakülte ve yüksekokullardan alınabileceği hem de 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamındaki özel kurslardan da alınacak bir eğitimle verilebileceği hükmü getirilmek istenmektedir. Oysa, Millî Eğitim Bakanlığı, 8 Haziran 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununa bağlı olarak, okulöncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim kurumları ve bu düzeyde haberleşmeyle öğretim yapan kuruluşlardan sorumlu olarak yetkilendirilmişlerdir. Kaldı ki, ortaöğretim seviyesindeki özel kurslardaki öğrenciler ile üniversitelerde lisans eğitimini tamamlayan öğrencilerin aynı seviyede bir unvana layık görülmesi, yürürlükteki kanunlara aykırılığının yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla güvence altına alınan, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine de aykırıdır ve şu anda, Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinin çatısı altında uluslararası ve ulusal standartlara uygun, uzakyol kaptanlığı, başmühendisliği eğitimi alan 1 000'e yakın öğrenci bulunmaktadır. Ortaöğretim düzeyindeki özel kurslara yetki verildiği takdirde, bu öğrencilerin ve bu üniversitelerin ilgili birimlerinden mezun tüm uzakyol zabitlerinin hak kaybına uğrayacağı ve bu uygulamanın tarafları olarak yasal hak arama noktasına gelecekleri bilinmelidir. Oysa, gelişmiş, çağdaş denizcilik ülkeleri, insan hatasını azaltmanın, deniz güvenliğinin en üst düzeyde sağlanması ve denizlerimizin her türlü kirlilikten korunmasının en iyi yönteminin eğitimde kaliteyi artırmak olduğu anlayışıyla, maliyet tasarrufu amacıyla personel kalitesinden ödün veren politikaları çoktan terk etmişlerdir.

Sonuç olarak, ülkemizde izlenmesi gereken temel politika, denizciliğin geliştirilmesi ve deniz güvenliğinin en üst düzeyde sağlanarak denizlerimizin kirlilikten korunması; Türk Boğazlarını tehdit eden tehlikelerden korunma çareleri, kazaların nedenleri, kazaların nasıl önlenebileceğine yönelik çalışmaların sürdürülmesi olmalıdır.

Denizcilik sektörü, dünyayla entegre olmayı gerektiren, bunun için diğer ülkelerin ve uluslararası uygulamaların yakından izlenmesini gerekli kılan bir sektördür. Bu anlamda, ülkemizin denizcilik politikası yeniden gözden geçirilmeli, üniversite ve kurs konusunda ilkeler konulmalı, yetki sınırları çok net olarak belirlenmelidir. Edinilen bilgilerden ve uluslararası denizcilik örgütünün yaptığı açıklamalardan, gelişmiş ülkelerin ileriki yıllarda kaliteli yabancı gemiadamlarına gereksinim duyacakları anlaşılmaktadır. Bu anlamda, denizcilik sektörü, kaliteli denizciler yetiştirmeye ağırlık vermeli, teknolojiyi ve bilimi daha fazla kullanmalı ve kendini, değişen dünya koşullarına hazırlamalıdır. Üniversiteler, kurslarla değil, kendi aralarında rekabet edebilmeli ve üniversitenin yeri zedelenmemelidir.

4915 sayılı Yasayla hükümlere bağlanan denizcilik eğitimi, Gemiadamları Yönetmeliğiyle ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Yönetmelikte yer aldığı şekliyle, dünyada ve ülkemizde en yüksek yeterlilikteki gemiadamı ehliyetleri, tonilatosu, makine gücü ve sefer bölgesi sınırlaması olmaksızın her türlü geminin sevk ve idaresi, çalıştırılması ve bakım-onarımının sorumluluğunu kapsayan uzakyol sınıfı ehliyetlerdir. Uzakyol sınıfı ehliyetlere sahip gemiadamlarıyla ilgili yeterlilikler için üniversite mezunu olma şartı devam etmelidir. Eğitim sistemlerinin en üst standardı olan yükseköğretimden denizcilik eğitimini mahrum ederek eğitim seviyesini aşağıya çekmek çalışmalarına bir yerde son verilmelidir; çünkü, denizcilik, en üst standarttaki eğitimi hak etmektedir. Uzakyol eğitiminin yükseköğrenim bünyesindeki yapısının korunması, Türkiye'nin bu alandaki millî menfaatlarının en önemli teminatlarından biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi burada bitiriyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Parlakyiğit.

3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici Madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce eğitime başlayan kurumların, bu Kanun çerçevesinde eğitim verdiklerini belgelendirmeleri halinde öğrenci ya da kursiyerleri Denizcilik Müsteşarlığınca belgelendirilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun efendim. (Alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun  Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ek 1 inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına başlangıçta sözüm vardı; özür diliyorum, geciktim, bir çalışma yapıyordum; ama, görüşlerimi bu maddede anlatmak istiyorum.

Bu tasarıyla, gemiadamlarının eğitimi ve belgelendirilmesi ile bu faaliyetlerin denetlenmesine ilişkin hususların düzenlenmesi ve söz konusu görevlerin Denizcilik Müsteşarlığı tarafından yürütülmesi öngörülmektedir; yani, kaptanın belgelenmesini, her türlü vizesini, ehliyetini Denizcilik Müsteşarlığı yürütecek. Buna diyeceğimiz hiçbir şey yok. Cumhuriyet Halk Partisi de, bu konuda antant kalıyoruz, destek veriyoruz; ancak, bir itirazımız var. İtirazımız şudur: Şu anda gemi kaptanını yetiştiren üniversiteler var. İstanbul Teknik Üniversitesi var, 1949 yılında derneğini kurmuş; Kılavuz Kaptanlar Derneği var, Ege Üniversitesinde var, Denizcilik Yüksekokulunda var, Karadeniz Teknik Üniversitesinde var. Biz, az önce uyguladığımız ek 10 uncu maddede, eğitimi, üniversite seviyesindeki eğitimi, kaptan yetiştirmeyi, özel kurs seviyesine indirgemeye çalışıyoruz. İtirazımız da burada başlıyor; yani, gemiadamının yetiştirilmesinin, geminin kaptanının yetiştirilmesinin veyahut da gemide çalışan diğer adamların belgelendirilmesinin, 491 sayılı Yasa gereği, Denizcilik Müsteşarlığına verilmesine bir itirazımız yok. İtirazımız, gemi kaptanını da özel kurslarda yetiştirmesine. Orada itirazımız var. Bu anlayış, gemi kaptanını ve üniversitelerde yetişen gemi kaptanını, birinci kaptanı, ikinci kaptanı, gemi mühendisini, YÖK Yasasına rağmen ve daha önce çıkarılmış olan, taa Osmanlıdan beri devam eden kaptanı deryayı yetiştirme kurumlarının, üniversitelerin yerine "gemi benim, kaptanı da ben yetiştiririm." Kim söylüyor bunu; maalesef, Deniz Ticaret Odası söylüyor. Bu yasanın peşine düşmüş, diyor ki: "Gemi benim kardeşim; kaptanını da ben yetiştiririm."

Arkadaşlar, bunu, kaptanını yetiştirme hakkını, üniversiteleri by-pass yapma anlayışını -komisyonda da söyledik- doğru bulmadığımızı ifade ettik ve şerh koyduk. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, ben, Isparta Milletvekili ve o gün komisyonda olan arkadaşlarım, komisyonda şerh koyduk, gerekçelerini anlattık.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, kaptan yetiştirecek, kaptanını sivil hayata hazırlayacak, armatörlerimizin hizmetinde, uluslararası sularda, ayyıldızlı bayrağımızın mendireği altında, ona layık bir şekilde ifade edecek üniversitelerde yetişmiş elemanlarımız tarafından dalgalanmasını, yüzmesini, deniz ticaretimizin gelişmesi için mücadele etmesini sağlamanın ötesine, diyecek ki, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının kaptanı şurada dursun, İstanbul Teknik Üniversitesinin kaptanı şurada dursun; Ege Üniversitesinin yetiştirmiş olduğu kaptan şurada dursun, ben, İstanbul Ticaret Odası olarak, bu yasada elde ettiğim hakla ve 3 üncü maddede de kaldırdığımız, kuruluş kanununun gerekçesini ortadan kaldırdığımız hakla, diyeceğim ki, kaptanı ben yetiştireceğim, kursta yetiştireceğim... Nasıl kursta yetiştireceksin?!. Sanki, hepimizin şoför ehliyet kursları var ya, (A) sınıfı, (B) sınıfı, (E) sınıfı, uluslararası şoför, sürücü kurslarındaki ehliyet gibi, o kurslarda yetiştireceğiz ve Denizcilik Müsteşarlığı da bunu belgelendirecek.

Arkadaşlar, itirazımız bu noktadadır. Cumhuriyet Halk  Partisi olarak, itirazımız bu noktadadır, bu noktada itiraz ediyoruz. Bu konunun düzeltilmesini talep ettik; ama, olmadı, olmuyor. Ama, Anayasa Mahkemesine gideceğiz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Nasıl oluyor; yok öyle bir şey?!

ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Bak "yok öyle bir şey" diyor.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Çünkü, üç gün öncesi... Eğer düzeltmediğiniz takdirde, ifade ediyorum ki, Anayasa Mahkemesine gidilecektir. İfade ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda kesin kararlıdır. Genel Başkan Deniz Baykal'a da... Bu konuda, bütün dernekler, bütün üniversite dernekleri bunu konuştuk. Eğer ek maddede, bir madde, her seviyede eğitimle belgelendirmenin önüne lisans olayını getirirseniz, reddettiğiniz önergeyi tekrar görüşmeye alır da onu tekrar düzeltirsek mesele kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, bakın, tarihi hatırlatmak istiyoruz. Kıbrıs'ın fethinde, Sokullu Mehmet Paşanın döneminde, o dönemde, çok küçük bir zaferde, çok küçük bir deniz savaşında, biz savaşı kaybettik. Oturmuşlar, konuşmuşlar, ne için kaybettik; kaybettiğimiz olay, gerçek şudur: Alaylı yetişen kaptanı deryaların pusulayı doğru dürüst okuyamaması, kaçacakları yönü tespit edememesi, savunma hattını doğru dürüst kuramamasından ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

Ben bir denizci değilim; ama, bir inşaat mühendisiyim; ama, inceledik konuyu. Konunun altında, değerli arkadaşlar, Sayın Binali Yıldırım bu yasayı tam hakkıyla savunmuyor, burada da kendisi yok. Sayın Müsteşar, şimdi savunduğumuz İstanbul Teknik Üniversitesi Mezunları Derneğinin daha önceki genel sekreteri; o da bunu savunmuyor; ama, bir baskı var. Baskı nerede; baskı, denizcilik odasından geliyor, diyor ki; kaptanımı ben yetiştireceğim, bu üniversiteli kaptanlardan bıktım, 4 000 dolar, 5 000 dolar maaş istiyorlar; Moldavyalıyı getirdim olmadı, Ukraynalıyı getirdim olmadı, dışarıdan getirdim olmadı. Bunlar örgütlendiler, dernek haline de geldiler, gemi benimse dümen de bende olsun diyor. Dümen de benim olsun diyor. Dümen hakkını, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak vermememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu kanunda üniversiteleri by-pass yapma anlayışı vardır. Bu, komisyonda da aynı şekilde geçmiştir. Komisyonda ittifakla olmamıştır, oybirliğiyle olmamıştır. Burada da, Cumhuriyet Halk Partisi katılmakla beraber, lisansüstü eğitimin, o ilgili maddede özel kurslara yetki veren yasa tasarısından ilave bir paragraf ilave edildiği zaman bu tasarının sorunu kalmamaktadır.

Bakın, bu yasa defalarca Meclise gelmiştir. Defalarca, Danıştayda yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır ve yasa yürürlüğe konulamamıştır; bundan sonra da öyle olacaktır. Bu yasa bu şekliyle çıktığı zaman, o demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri olan İstanbul Teknik Üniversitesi Mezunları Derneği, Kılavuz Kaptanlar Derneği ve Başbakana çağrı yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi Mezunları Derneği, Yüksek Denizcilik Okulu mezunları olmak üzere bütün kurumlar dava açacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen konuşmanızı  tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Ali Topuz, yerinden, ben, Anayasa Mahkemesine gideceğiz dediğim zaman -önceden kendisiyle bir görüşme yapmadık- hemen "nasıl oldu" dedi. Evet, eğer demokratik kitle örgütleri, üniversiteliler, eğer üniversite mezunları, toplumun bütün katmanları... Sadece ticaret ve sanayi odasının, ileri de giderek, sadece, Anavatan Partisinde daha önce siyaset yapmış, şimdi AK Partide siyaset yapan Sayın Kaptanoğlu'nun baskısıyla bu yasa çıkıyorsa, demokratik kitle örgütleriyle beraber Cumhuriyet Halk Partisi de Anayasa Mahkemesine gidecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Tuna; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA TUNA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefet partisine mensup arkadaşımızın eleştirilerine cevap vermeden önce, bu tasarının getirdikleri üzerinde biraz konuşmak istiyorum.

Denizcilikle ilgili uluslararası kurallar, Birleşmiş Milletlerin uzmanlaşmış kuruluşu olan Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından düzenlenmektedir. Uluslararası niteliği olan bu düzenlemelerden biri de, Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirilme ve Vardiya Standartları Hakkında Uluslararası Sözleşmedir. Bu uluslararası sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 Nisan 1989 tarihinde kabul ettiği 3539 sayılı Kanunla uygun bulunmuştur.

Türkiye, bu sözleşmeye katılma kararını 22 Temmuz 1992 tarihinde Uluslararası Denizcilik Örgütüne bildirmiş, sözleşmenin 13 ve 14 üncü maddeleri uyarınca 22 Ekim 1992 tarihi itibariyle sözleşmeyle uyumlu düzenleme yapma yükümlülüğü altına girmiştir.

Bu sözleşme, denizcilik eğitimi için gerekli asgarî şartları belirlemektedir. Bu sözleşmede eğitim programları yönünden süre ve konuları, eğitime katılacak adaylarda aranan nitelikleri, eğitimi verecek eğitmenlerde bulunması gerekli nitelikleri, eğitimde kullanılacak tesis, araç ve gereçleri ayrıntılı olarak standartlara bağlamıştır. Bütün bunlar, eğitim, imtihan ve belgelendirmeyi içeren ve bu sözleşmeyi imzalayan ülkeler tarafından aynen muhafazası gereken bir sistematik bütünlük teşkil etmektedir.

Bu sözleşmenin bir diğer özelliği de, denizcilik eğitimini müfredat bazında düzenlemiş olmasıdır. Maalesef, Türkiye olarak bugüne kadar bu sözleşmeye uyumun sağlanması konusunda mevzuatın hazırlanarak yürürlüğe konulmasında belli bir gecikme yaşanmıştır. Bugün burada gündeme gelen bu kanun tasarısıyla, bu gecikmenin önemli bir bölümünü telafi etmeye çalışmaktayız. Denizcilik sektörüyle ilgili olanların çok iyi hatırlayacakları gibi, 1980'lerde, gelişme yolunda çok iyi bir rüzgâr yakalayan deniz ticaret filomuzda çalışacak nitelikli gemiadamı bulunamamıştır. Dolayısıyla, birçok gemimiz ya sefere çıkamamış ya da gecikmeli olarak sefere çıkmıştır. Bu nedenle, müteakip yıllarda çıkarılan Türk Uluslararası Gemi Sicil Yasasıyla, Türk Bayraklı gemilerde yabancı gemiadamı çalıştırılabilme imkânı tanınmıştır.

Gelişen deniz ticaret filomuzun gemiadamı ihtiyacı artmaktadır. Dünyada da bu ihtiyaç artmakta ve gelişmekte olan uluslar, sadece kendi gemileri için değil, yabancı bayraklı gemiler için de gemiadamı yetiştirmek için çalışmalar yapmaktadır. Türkiye'nin, öncelikle kendi deniz ticaret filosuna, daha sonra da dünya deniz ticaret filosuna nitelikli, yetişmiş gemiadamı yetiştirme imkânı vardır. Gerek Türk bayraklı gemilerde gerekse yabancı bayraklı gemilerde çalışabilmek için, Uluslararası Denizcilik Örgütünün belirlediği ölçülerde bir denizcilik eğitiminin gemiadamlarına verilmesi gerekmektedir. Uluslararası standartlara uyumlu bir denizcilik eğitimi verildiğinde, bu eğitime dair ülke raporu, o ülkenin denizcilik idaresi tarafından Uluslararası Denizcilik Örgütüne verilir. Gerek evrak üzerinde gerekse yerinde yapılan inceleme sonucu, Uluslararası Denizcilik Örgütü, o ülkenin, denizcilik eğitimi bakımından uluslararası standartlarda olduğunu tespit ettiğini, o ülkenin denizcilik eğitimi açısından beyaz listede olduğunu açıklar. Bu açıklama üzerine, beyaz listeye dahil ülkelerin gemiadamları istihdam edilebilir.

Memnuniyetle belirtmek gerekir ki, ülkemizin de, Uluslararası Denizcilik Örgütünün Mayıs 2004 tarihinde yaptığı açıklamayla, Türkiye'nin uluslararası standartları yakaladığı tespit edildiğinden, beyaz listeye alındığı açıklanmıştır. Bunlar da göstermektedir ki, yetiştireceğimiz gemiadamları, sadece Türk gemilerinde değil, yabancı bayraklı gemilerde de çalışabilecektir. İşte, bu imkânı değerlendirmenin yolu, denizcilik eğitimini yaygınlaştırmaktır. Bu da bu yasayla gerçekleştirilecektir.

Bu yasada, denizcilik eğitimi, belgelendirilmesi ve denetimi hususları düzenlenmektedir. Bugün, birçok Batı ülkesinde, Uluslararası Denizcilik Örgütünün belirlediği standartlara uygun, nitelikli gemiadamlarının bir bölümü, meslek eğitim kurumları, kolejler ve kurslarda yetişmektedir. İngiltere, buna bariz bir örnek olarak verilebilir. 2003 yılında, İngiliz ticaret filosuna katılan 600 zabitten 18 adedi üç yıllık üniversite eğitimi almış, diğerleri ise tamamen kurs ve kolejlerden yetişmiştir. Uluslararası Denizcilik Örgütü, tüm üye ülkelerin uluslararası standartları yakalaması için, model kurslar belirlemiş ve bu kurs mevzuatları çerçevesinde, model kurs kitapları hazırlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısıyla, Denizcilik Müsteşarlığının denizcilik eğitimine yönelik olarak üç temel görev ve yetkisi düzenlenmektedir. Birincisi, gemiadamlarının eğitimi; ikincisi, gemiadamlarının belgelendirilmesi ve sınavları; üçüncüsü, denizcilik eğitim- öğretim kurumlarının denetimine ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.

Dünyada, denizyoluyla yapılan ticaretin artmasına paralel olarak gemi sayısında da artış meydana gelmektedir. Denizcilik her ne kadar kazançlı bir iş olsa da, meslekî koşulların zorluğu, denizcilerin denizden ayrılmasına, sanayileşmiş ülkelerin vatandaşlarının ise bu mesleği tercih etmemesine sebep olmaktadır. Türkiye, hem kendi filosunun hem de yabancı filoların deniz işgücü gereksinimini karşılayabilecek insangücü potansiyeline sahip bir ülkedir.

Bu yasa tasarısıyla, Türkiye'deki denizcilik eğitimi, uluslararası sözleşmelerin belirlediği şartlara uygun olarak yaygınlaşmış olacaktır.

Tasarının 1 inci maddesiyle, Denizcilik Müsteşarlığı, eğitim, imtihan ve belgelendirmeyle ilgili esasları belirlemek üzere yetkilendirilmektedir.

Tasarının 2 nci maddesinde, eğitim ve eğitim programları ile staj süreleri taraf olunan sözleşmelerin hükümlerine bağlı kalınmak üzere, eğitim verme yetkisine sahip resmî kurumların kendi mevzuatlarına; özel kurumların ise, Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca onaylanan öğretim programına tabi oldukları düzenlenmiştir. Özel öğretim kurumlarına verilen bu yetkiyle, her seviyedeki yeterlilik belgesine yönelik eğitim verebilme özelliğiyle, sektörün ihtiyacı olan gemiadamı ihtiyacını karşılamanın yolu da açılmış olacaktır.

Denizcilik eğitimi almış olan gemi zabitleri ile üst yeterliliklere terfi edecek olanların yeterliliklerini sınav yoluyla kanıtlamaları, uluslararası sözleşmeye göre bir zorunluluktur. Bu zorunluluğun bir gereği olarak, bu tasarıyla, gemiadamlarının yeterliliklerini tarafsız olarak belirlemek üzere bir sınav merkezi kurulması ve sınavlarla ilgili malî işlerin kanun seviyesinde düzenlenmesi sağlanacaktır.

Tasarının 3 üncü maddesiyle, denizcilik eğitimi denetleme kurulu teşkil edilmektedir. Bu kurul, denizcilik eğitim kurumlarındaki faaliyetleri ve idarenin belgelendirmeyle ilgili işlemlerini, önceden belirlenmiş kalite standartları doğrultusunda denetleyecektir. Uluslararası sözleşme uyarınca, bağımsız kurul tarafından yapılan denetlemeler, bir rapor halinde Uluslararası Denizcilik Örgütüne bildirilmek zorundadır.

Ek madde 11, kurul üyelerinin kimlerden oluşacağını ve malî işleyişiyle ilgili gerekli düzenlemeleri tanzim etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, Avrupa Birliğine en hazır sektörlerden biri olan denizciliğimizi bir adım daha ileri götürecektir. Gemiadamlarının eğitimleri yanında, içhukukumuz açısından zorunlu ve bağlayıcı kurallar kapsamında, bugüne kadar kanunî bir dayanaktan yoksun olarak yürütülmeye çalışılan ve idarenin sorumluluğunda bulunan denizcilik eğitim kurumlarının denetlenmesi ve gemiadamlarının belgelendirilmesine yönelik sınavların uygulanması da bu tasarının kanunlaşmasıyla hukukî dayanağa kavuşturulmuş olacaktır.

Özetleyecek olursak, 1989 yılından bu yana, uluslararası sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerimizin önemli bir bölümünün çözümü, bu tasarının yasalaşmasıyla sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, muhalefet partisine mensup arkadaşımızın muhalefet şerhiyle ilgili, komisyonda da belirttiği hususları ve hepimizin elinde bulunan metinden bu muhalefet şerhini aynen okuyorum:

Şimdi, burada birçok tenakuz var ve yanlış bilgilendirme var. Muhalefet şerhinde deniyor ki: "Uluslararası sözleşme hükümlerinden..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - En kısa zamanda tamamlayacağınızı ümit ediyorum.

MUSTAFA TUNA (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, buraya iyi dikkat etmenizi rica ediyorum: "Uluslararası sözleşme hükümlerinden doğan yükümlülüklerimize ilişkin yasal yapılanma ve uygulamalar konusunda hiçbir yenilik getirmemektedir" deniyor; aynı muhalefet şerhinde "bu tasarıda yeni olan tek madde Yükseköğretim kurumlarında verilenler de dahil olmak üzere" vesaire diyerek, yeniliği tarif ediyor. Hem "hiçbir yenilik getirmedi" deniyor, aynı zamanda da, yenilik, muhalefet şerhinde beyan ediliyor. Aynı şekilde, biraz önceki cümlenin devamında "hiçbir yenilik getirmemektedir, üstelik böyle bir yenilik ihtiyacı da yoktur."

Yine, aynı muhalefet şerhinde "denizcilik eğitimi ve öğretimi, her geçen gün artan bilimsel ve teknolojik gelişmeler, nitelikli işgücüne olan artan ihtiyaçlar gözönüne alındığında titizlikle üzerinde durulması gereken bir alandır." deniyor. Hem "yeniliğe ihtiyaç yoktur" deniyor hem de bu, denizcilik sektörüyle ilgili gelişmelerin iyi takip edilmesinden söz ediliyor. Bu, muhalefet şerhinin kendi içerisinde de tutarsız olduğunun bir beyanıdır.

Şimdi, bir başka husus da şu: İstanbul Teknik Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi mezunlarının yeterli olduğundan söz ediliyor, 800'ün üzerinde uzakyol güverte ve makine zabitinin mezun olduğu söyleniyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada üniversitelerin resmî yazıları var. Bu resmî yazılarda İstanbul Teknik Üniversitesinin 2004 yılı mezun sayısının 101 olduğunu, Karadeniz Teknik Üniversitesinin 13, Dokuz Eylül Üniversitesinin de 40 olduğunu görüyoruz; yani, toplamayı bilen herkesin de toplayabileceği gibi, yıllık 154 mezun veriyor. Bu muhalefet şerhinin tutarsızlığını göstermek istiyorum. Dolayısıyla, gençlerin önünü açacak, gençlerin iş bulma imkânlarını sağlayacak, uluslararası deniz ticaret filosunda iş yapabilecek gençlerimizin önünün açılmasına imkân sağlayacak bu tasarıya neden karşı çıkıldığını, neden muhalefet edildiğini ben anlayamıyorum. Bunu Yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tuna.

Geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2.- Bu Kanunda belirtilen yönetmeliklerin yürürlüğe gireceği tarihe kadar Denizcilik Müsteşarlığınca çıkarılan ve halen yürürlükte bulunan yönetmeliklerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

BAŞKAN - Geçici madde 2 üzerinde şahsı adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım; buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanımız burada oturuyor, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası önceydi, sonra -burada kalmadı- bu yasa öne çıktı. Biz, bir gol yedik; yani, bir geciktik, Grup adına konuşamadık, eteğimizdeki taşı dökemedik; yani, üniversitelerin hakkını, hukukunu biraz geç savunduk.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu tasarıda olabildiğince mutabakat sağlanmamıştır. Hükümet, ne diyor, AK Parti Grubu, toplumsal mutabakat sağlanacak diyor, değil mi? Şimdi, hepimiz diyoruz ki, bir an önce gidelim. Nereye gideceğiz; eve mi gideceğiz? Bizi millet buraya gönderdi arkadaşlar, bizim işimiz burada. Bu insanların hakkını, hukukunu korumak, onlar için yasal düzenleme yapmak, onların memnuniyetini dile getirmek, bir tarafını korumak -bir tarafını âbâd ederken- yoksulluk içine itmek bize düşer mi?

Bakın, eski hükümetlere; bizden önceki seçimlerde ne oldu onlara, allahaşkına, ne oldu?! 2002 yılından önceki siyasî partiler, burada uzlaşma kültürünü ortaya koymayanlar, toplumsal uzlaşmayı ortaya koymayanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ulusal bütünlük için mutabakat sağlamayanlar nerede allahaşkına şimdi?!. Nerede onlar, nerede?!. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yani, şimdi, burada mutabakat sağlayacağız, toplumla mutabakat sağlayacağız, üniversiteyle mutabakat sağlayacağız, derneklerle mutabakat sağlayacağız. Söylemiyor muydu Tayyip Erdoğan "toplumsal mutabakat sağlanmadan yasal düzenlemeler yapılmayacak" diye. Bunun neresinde toplumsal mutabakat?!. Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım nerede; gemici, yok. Niye yok; çünkü, o da istemiyor, onun da gönlü razı olmuyor. Böyle bir mutabakatın olmadığını o da biliyor. Çünkü, Müsteşar da... Eskiden, üniversitelerin genel sekreteriydi; ona da sorsan "seni müsteşarlıktan aldım, şu tarafa otur, gemi kaptanlığı yapacaksın, üniversitelerin hak ve hukukunu koruyacaksın" diyecek... Önce, bu yasaya o "hayır" diyecek. Önce, bu yasaya karşı Sayın Müsteşar mücadele edecek.

Değerli arkadaşlarım, bakın, İstanbul Teknik Üniversitesinin Rektörüyle, Denizcilik Yüksekokulunun Müdürüyle, Ege Üniversitesindeki sorumlularla konuşmalar yaptık, görüşmeler yaptık. Ben, kaptan değilim, Kastamonu'nun, elbette ki, 170 kilometre civarında denizi var. Deniz sahilindeki her insan denizcidir, kaptandır, denizde çalışan insandır; ama, biz, içerdeyiz, karadayız, denizde yüzmesini pek bilmeyiz; sadece Deniz Baykal'ı desteklemeyi biliriz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de 1949 yılında yüksekokula bağlı derneği kurmuşlar, taa 1949 yılında. Benim doğduğum gün, doğduğum yılda üniversiteler örgütlenmiş. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunları, kaptanlar, bu yasaya karşı mücadele edin diyorlar. Arkadaşlar, Sayın Müsteşar, sen de oradan mezunsun. Sen, nasıl, bu, teknik üniversite mezunları seviyesinde... 10/b maddesinde, her seviyede özel kurumlar kaptanını yetiştirir diyorsun. Arkadaşlar, doğru değil; kaptanı yetiştiren kurumlar var, üniversiteler var, onların işine el uzatmaya gerek yok. Elbette ki, gemiadamını yetiştirmek, miçoyu yetiştirmek veya diğer seviyedeki insanları yetiştirmek, kültür seviyesini geliştirmek, onları -uluslararası sularda Türkiye'yi temsil eden denizcilerimizi- kurs seviyesinde veya teknik seviyede yetiştirmek temel görevimiz olmalı, buna karşı çıktığımız yok; ama, sen, üniversite seviyesinde kaptan yetiştirmeye kalktığın zaman itirazımız var. O zaman, görüştüğümüz arkadaşlara, bu yasaya ne dersin diyoruz; yahu, böyle bir şey olur mu diyorlar. Peki, kim istiyor bu yasayı; ben, açıkça söylüyorum: Bu yasayı iki kişi istiyor. Kim; odalarımıza, komisyonlarımıza gönderdiği belgelerden, Sayın Kaptanoğlu'nun bu yasayı istediğini biliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKREM ERDEM (İstanbul) - Ama, Kaptanoğlu burada yok.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız. Gerçi mikrofona ihtiyaç yok; ama...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum.

Ayrıca, bayraklarında Türk Bayrağını bile dalgalandırmaktan daha çok, para kazanmayı onur sayan sevgili armatörlerimiz de istiyor. Siz, önce, Türkiye'de kazandığınız, Türk Milletinden kazandığınız, hükümetin size destek verdiği, ÖTV'yi bile almadığı; ama, kara taşıtlarından sakındığı... ÖTV, denizcilerimizden, biliyorsunuz, alınmamaktadır. Kanunla verilmiştir. Onlar ucuz mazot yakmaktadırlar gemilerinde, öyle bir imkânı da vermiştir. Buna karşı çıkmıyoruz; ama, daha az vergi vermek için mendireklerinde Türk Bayrağı değil, yabancı bayrakları dalgalandıranlar istiyor.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlar mısınız...

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Gelin, Türkiye'ye sahip çıkalım, üniversitelerimizden mezun olan kaptanlarımıza sahip çıkalım diyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Geçici madde 2'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 4'ü okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 5'i okutuyorum:

MADDE 5. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde 5'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünün oylamasından önce, Hükümetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre bir talebi vardır; Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.

Danışma Kurulunun, Hükümetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Genel Kurulun bugünkü birleşiminde görüşülen 734 sıra sayılı kanun tasarısının kabul edilmiş olan 1 inci maddesinin, hukukî bir düzenlemeye gerek duyulduğundan yeniden görüşülmesine dair Hükümetin talebi, İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca toplanan Danışma Kurulunca uygun bulunmuştur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Sadullah Ergin               Ali Topuz

AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, Hükümetin istemini okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin, hukukî bir düzenlemeye gerek duyulduğundan, İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederiz.

                              Abdüllatif Şener

                        Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

BAŞKAN - Hükümetin talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, tasarının 1 inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/935) esas numaralı tasarının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Vedat Yücesan

Salih Gün

Kerim Özkan

 

Eskişehir

Kocaeli

Burdur

 

Cevdet Erdöl

 

Tacidar Seyhan

 

Trabzon

 

Adana

"Madde 1.- 10/8/1993 tarihli 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (c), (d), (f), (g) ve (l) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki (m) bendi ilave edilmiştir.

c) "Bayrak Devleti", "Liman Devleti" ve "Kıyı Devleti" yetkilerini haiz olarak denizlerde seyir, can, mal ve çevre güvenliğini sağlamak ve deniz kirliliğini önlemek amacıyla gerekli tedbirleri almak, bayrak devleti denetim ve uygulama hizmetleri ile liman devleti kontrol hizmetlerini yapmak, yaptırmak, kılavuzluk, römorkörcülük ve benzeri hizmetleri belirleyeceği esaslar çerçevesinde yaptırmak, arama kurtarma faaliyetlerini düzenlemek ve en üst düzeyde koordinasyonu sağlamak ve bu maddedeki görevlere ilişkin denetimleri yapmak,

d) Gemi ve deniz araçlarının teknik nitelikleri, yeterlikleri ve donatılmaları ile ilgili standart ve esasları belirlemek, bunlara uygunluğunu takip etmek, denetlemek, belgelendirmek, gerektiğinde denetleme ve belgelendirme faaliyetlerini yerine getirmek üzere kamu veya özel kuruluşları yetkilendirmek; amatör denizcilerin yeterlik şartlarıyla, eğitim, sınav ve belgelendirilmelerine ilişkin esasları belirlemek, bunların belgelendirilmelerine ilişkin işlemleri yapmak,

f) Devletin millî denizcilik politikasını ilgili kurum ve kuruluşlarla koordine etmek suretiyle belirlemek, uygulamak, talep ve ihtiyaçları tespit etmek ve belirlenen millî politika doğrultusunda planlamak, deniz ve denizcilikle ilgili konularda hizmet gören kurum ve kuruluşları, belirlenmiş millî denizcilik politikası ve stratejisi doğrultusunda yönlendirmek ve koordine etmek,

g) Denizcilikle ilgili tanınmış güvenlik kuruluşları ile acentelik, brokerlik ve komisyonculuk işlerini yapan veya yapacak olan gerçek ve tüzel kişilerin yeterlik şartları ile hizmet esaslarını belirlemek, tarifesine göre alınacak bedel karşılığında izin belgelerini vermek, bunları denetlemek,

l) Gemilerin ve gemiadamlarının sicillerini tutmak, gemiadamlarının eğitim, sınav ve belgelendirilmelerine ilişkin esasları belirlemek ve gemiadamlarının belgelendirilmesi işlemlerini yapmak,

m) Deniz ve iç sularda liman sınırlarını ve buna ilişkin koordinatları belirlemek, bu sınırlar içerisinde faaliyette bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile özel kişilerin yerine getireceği denizcilik ve limancılık hizmetlerine ilişkin tüm faaliyet izinlerini vermek, koordine etmek, denetlemek ve izinsiz faaliyetleri durdurmak,"

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet?..

ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 491 sayılı KHK, 3911 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlar ile Teşkilat Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununa dayanılarak çıkartılmıştır. 3911 sayılı Kanun (yetki kanunu) Anayasa Mahkemesinin 16.09.1993 tarihli ve E:1993/26-K:1993/28 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.

Bu yüksek yargı kararından sonra Denizcilik Müsteşarlığınca yürürlüğe konulan bazı yönetmeliklerin iptali için açılan davalarda, yetki kanununun iptali nedeniyle 491 sayılı KHK'nın da dayanıksız kaldığı ve bu nedenle Denizcilik Müsteşarlığının düzenleyici işlem yapma yetkisinin kalmadığı ileri sürülerek 491 sayılı KHK'nın göreve ilişkin 2 nci maddesinin ilgili bentlerinin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla söz konusu bentlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiş, iddia ve talepleri yerinde gören Danıştay 10. Dairesi ise itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.

İlk olarak 491 sayılı KHK'nın 2 nci maddesinin (f) ve (g) bentlerinin iptali için yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesinin 13.11.2001 tarihli ve E:2001/413-K:2001/351 sayılı kararı ile, "491 sayılı KHK'nın 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) ve (g) bentlerinin iptaline, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi" kararlaştırılmıştır.

Aynı şekilde, 491 sayılı KHK'nın 2 nci maddesinin (c) ve (d) bentlerinin iptali için yapılan başvuruda Anayasa Mahkemesinin 15.07.2002 tarihli ve E:2002/116-K:2002/67 sayılı kararı ile, "491 sayılı KHK'nın 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinin iptaline, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi" kararlaştırılmıştır.

İlk karar Resmî Gazetenin 27.12.2001 tarihli ve 24623 sayılı nüshasında, ikinci karar ise Resmî Gazetenin 9.11.2002 tarihli ve 24901 sayılı nüshasında yayımlanmış ve sırasıyla 27.12.2002, 9.11.2003 tarihlerinde yürürlüğe girmişlerdir.

Böylelikle Denizcilik Müsteşarlığının görevlerine ilişkin söz konusu bentler yönünden yasal bir boşluk ortaya çıkmıştır. Özellikle, (c) bendinde yer alan "Denizlerde can ve mal güvenliğini sağlayacak tedbirleri almak" görevi, Denizcilik Müsteşarlığının görevleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu nitelikteki bir göreve ilişkin hükmün iptal suretiyle yürürlükten kalkmış olması Denizcilik Müsteşarlığı ve dolayısıyla ülkemiz denizcilik hizmetlerinde büyük aksamalara sebep olmaktadır.

Söz konusu kararlar karşısında; Denizcilik Müsteşarlığınca yürürlüğe konulmuş ve davası devam eden düzenleyici işlemler Danıştay tarafından iptal edilmekte, bu bentler dayanak yapılmak suretiyle yürürlüğe konulması gereken acil düzenleyici işlemler de yürürlüğe konulamamaktadır. Düzenleyici işlemler bir yana, bu bentlerdeki görevlerin yerine getirilmesi için yapılan normal idarî işlemlerin bile hukuka uygunluğu tartışmalı hale gelmektedir. Bu durumda da doğal olarak idarî iş ve hizmetlerde aksamalar meydana gelmektedir.

Gelinen bu nokta itibariyle, uluslararası platformda ülkemizin denizcilik otoritesi olarak kabul edilen Denizcilik Müsteşarlığının içine düştüğü sınırlı yetki durumu, özellikle Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından kaygıyla karşılanmaktadır. Ayrıca, ülkemizin içine girmiş olduğu AB süreci içerisinde ülkemizce sunulan Ulusal Raporda denizcilikle ilgili birçok taahhüdümüz bulunmakta olup, bunların bir kısmı denizcilik mevzuatını kapsamaktadır. Ancak, bu halde, Denizcilik Müsteşarlığının ana görevleri kısıtlanmış olduğundan, söz konusu mevzuatın taahhüt edilen sürelerde gerçekleşmesi mümkün görülmemektedir.

Diğer yandan, 1980'li yıllardan sonra, özel limancılığa izin verilmesi, kamu kuruluşlarınca işletilen limanların yanı başında, aynı liman idarî sınırları içinde özel limanların da çalışmaya başlaması, kamu limanlarının bir kısmının özelleştirme programına alınması, bazılarının özelleştirilmesi, kamu kuruluşlarınca işletilen limanlarda başta kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri olmak üzere tekel şeklinde verilen liman hizmetlerinin kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi, bu hizmetleri veren özel ve kamu kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanması zorunluluğu doğmuştur.

Özellikle kılavuz ve römorkörcülük hizmetlerinin düzenlenmesinde, hizmet veren kuruluşlar arasında koordinasyon sağlanmasına yönelik olarak, Denizcilik Müsteşarlığınca mevcut mevzuat hükümleri doğrultusunda, şartlara ve limanların özelliğine göre hakkaniyetli uygulamalar yapılması imkânının sağlanması amacıyla 2 nci maddeye buna ilişkin hükümlerin düzenlendiği (m) bendi ilave edilmesi gerekli görülmüştür.

Denizcilik Müsteşarlığının göreve ilişkin 2 nci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen (c), (d), (f) ve (g) bendi hükümlerinin, ortaya çıkan hukukî boşluğun giderilmesi ve Denizcilik Müsteşarlığının görevleriyle ilgili uygulamalarının aksamaması için yeniden ihdas edilmeleri, ayrıca, limancılık faaliyetlerine yönelik verilmesi gerekli izinlerin, uygulama birliği sağlanması için Denizcilik Müsteşarlığı tarafından verilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

12.- İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik  Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 804) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 804 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, AK Parti Grubu adına Kilis Milletvekili Hasan Kara söz istemişlerdir.

Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 804 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubumuz ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, yasalar, toplumsal ihtiyaçları karşılamak, toplumsal sorunları çözmek amacıyla düzenlenirler. Alacaklı-borçlu ilişkilerini, yargı mercilerince verilen bazı kararların infazını, icra dairelerinin kuruluşunu ve çalışmalarını, buradan çıkan sorunların çözümünü düzenleyen ve 1932 yılında yürürlüğe giren İcra ve İflas Kanunu, toplumun ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığından, zaman zaman geniş çaplı değişikliklere uğramıştır. Örneğin, İcra İflas Yasası üzerinde, 1965'te, 1985 yılında ve 1997 yılında yapılan değişiklikler yeterli olmamış ve 22 nci Dönem Parlamentosunda da, bu hükümet döneminde de, 2003 yılında, 4949 sayılı Yasayla İcra ve İflas Yasasının 107 maddesinde, yine, 2004 yılında, 5092 sayılı Yasayla da İcra ve İflas Yasasının bazı maddelerinde değişiklikler yapılmış ve yeni kurumlar ihdas edilmiştir.

Şimdi, önümüze gelen bu kanun tasarısıyla da, İcra İflas Kanununun 28 maddesinde daha değişiklik öneren ve ek geçici bir madde ilave eden kanun tasarısını Yüce Mecliste tekrar görüşüyoruz.

Sayın hükümet göreve geldiği günden beri, 2004 sayılı İcra İflas Yasası üzerinde üçüncü sefer değişiklikle karşımıza gelmiş durumdadır. Kısım kısım, parça parça, kanunda değişiklik yapılması, hem bu kanun tekliflerinin Mecliste görüşülmesiyle zamanını almakta Meclisin hem de kanun tekniğine ve bütünlüğüne uygun düşmemektedir.

                          

(x) 804 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şimdi görüştüğümüz bu yasa çok daha önce Meclise sevk edilmiş; fakat, daha sonra, hükümet, 2003 yılında ayrı bir İcra İflas Yasası tasarısıyla gelmiş, 2004'te tekrar gelmiş. Halbuki, bu yasa, 2003 yılında gelen taslakla veya 2004 yılında gelen taslakla birleştirilerek görüşülebilirdi. Bakanlık, düşündüğü bu tür değişikliklerin tümünü 2003 yılında yaptığı veya 2004 yılında yaptığı değişikliklerle getirebilir ve görüşülebilirdi. Şimdi, 2003 yılında bir değişiklik, 2004 yılında bir değişiklik, 2005 yılında bir değişiklik... Sanki, her yıl bu yasada bir değişiklik yapma yükümlülüğü altında gibi kendimizi hissediyoruz. Hatta, belki şöyle diyebileceğim: Sanki, Avrupa Birliği uyum yasalarında yaptığımız paket uygulamaların bir benzerini bu İcra İflas Yasasında da görüyoruz. Her yıl yapılan bu tür değişiklikler, yasa uygulayıcılarını ve uygulananları da sıkıntıya sokmakta, uyum sağlamakta zorlamaktadır.

Yapılan bu değişikliklerin ihtiyacı tamamen karşılayabildiğini söyleyebilecek miyiz; hayır. Yasa, yamalı bir bohça haline dönüşmüştür. Bu nedenle, yeni bir İcra İflas Kanununa ihtiyaç vardır. Bu konuda da Bakanlıkça ciddî bir çalışmanın yapıldığını biliyoruz ve dileriz ki, önümüzdeki günlerde köklü bir değişiklik sorunu kökten çözer.

Türkiye genelinde 1 122 icra dairesi bulunmaktadır. İcra müdürlükleri ile icra hâkimliklerinin iş yoğunluğu her yıl artmaktadır. İş yoğunluğu ve kadro eksikliği nedeniyle, pek çok icra müdürlüklerinde, muamele yapabilmek için, avukatlar, günler öncesinden randevu almaktadır.

İşyükünün yoğunluğu ekonominin kötü gidişiyle doğru orantılıdır. 1980 sonrası ekonomideki kırılmalar, yolsuzluklar, köşe dönmecilik, işbitiricilik gibi toplumca iyi karşılanmayan; ama, bir dönem ülkeyi yönetenlerce takdir edilen davranışlar, icra mahkeme ve dairelerinde işyükünün artmasına neden olmuştur. Ekonomideki sözde iyileşme, yurttaşlarımızın yüzde 80'ini, düne göre daha da kötü duruma getirmiştir. Emeğiyle geçinenlerin yaşam koşullarında, gün günü aratmaktadır. Esnaf, çiftçi, Bağ-Kur, SSK primini yatıramamaktadır. Çiftçi ziraî üretimde kullandığı elektrik borcunu ilgili kuruma ödeyememektedir.

Basit bir örnek vermek istiyorum; icra müdürlükleri, haciz esnasında, gittikleri mahallede veya köyde öncelikle muhtarı bulurlar, muhtarla birlikte haciz işlemi yürütülür. Bugün, muhtarlarımız, muhtarlık görevi nedeniyle ödenen ödeneğin gülünç bir rakam olmasından dolayı Bağ-Kur primini ödeyememektedir. İlimizden bir örnek vermek istiyorum; ilimizde, Muhtarlar Derneği Başkanı, kendilerine yeşilkart verilmesi dileğiyle Afyon Valiliğine müracaat etmiştir.

Böyle bir ortamda, görüştüğümüz tasarının önemi daha da artıyor. Bankalardan kredi kartı alarak kullananların sayısı, bugün 27 000 000'u bulmuş; batık duruma gelen kredi kartı alacakları 665 trilyon lirayı bulmuş; kredi kartından dolayı aleyhine takibe geçilen borçlu sayısı 38 000 civarındadır. Böyle bir ortamda, icra müdürlüklerine çok iş düşeceği de aşikârdır.

İcra İflas Kanununun uygulamasında başarıya ulaşabilmenin ön koşullarından birisi, yetişmiş yargıç, icra memur ve kâtipleri ile icra hâkimliği ve icra memurluklarının donanımıdır. Hâkim kadrolarındaki eksiklikler nedeniyle, icra hâkimlikleri, başka mahkeme hâkimliklerince doldurulmaktadır. Dolayısıyla, kanundan beklenen seri çalışma yakalanamamaktadır.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği 2002'den sonra uzun bir süre kanunlaşamamış olması nedeniyle, bu tarihten sonra, İcra İflas Kanununda yapılan değişikliklerle, bu tasarıdaki bazı hükümler İcra ve İflas Kanununa girmiş, tasarıdaki hükümlerden bazılarının hiçbir anlamı kalmamış ve tasarıdaki hükümlerden bazılarının ise İcra ve İflas Kanununun bütünlüğü içerisinde yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Örneğin, her ne kadar, 2548 sayılı Ceza Evleri ile Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda tasarıyla değişiklik yapılması istenmişse de, 2004 tarihli, 5217 sayılı Özel Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla bu konuda bir düzenleme yapıldığından, tasarıdan çıkarılmıştır. Böylece, tasarının 48 inci maddesi çıkarılmış, tasarının adı da "İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" şeklinde değiştirilmiştir.

Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması ve Ceza Muhakemesi Kanunu 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe gireceğinden, tasarıdaki istinafa ilişkin hükümlerinin bu tarihe kadar kanunlaşması zarureti de bulunmaktadır. Bu nedenle, tasarıda yer alan istinaf yolu dışındaki hükümlerin, ileride İcra ve İflas Kanununun tamamı değiştirilebileceğinden dolayı, daha kapsamlı bir çalışma sırasında ele alınmasının daha uygun olacağı, komisyonumuzca da uygun görülmüş ve düşünülmüştür.

Bilindiği gibi, istinaf mahkemeleri, bizim toplumumuzun yabancı olduğu bir konu değildir. Tanzimatla beraber hukuk sistemimizde yer almış, cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte, 1924 yılında hukuk sistemimizden çıkmıştır. Üzerinde tartışılan bir konuyu, yeniden hukuk sistemimize getirmiş bulunuyoruz. Bu aşamada, tasarıyla, sadece istinaf yoluna ilişkin hükümlerin düzenlenmesi uygun görülmüştür.

Kısaca, yapılan değişiklikleri de belirterek sözlerimi sona erdirmek istiyorum.

Bugün, bu tasarıyla, ihtiyatî haciz talebinin reddi halinde, alacaklıya, istinaf yoluna başvurabilme hakkı verilmektedir. İstinaf yoluna başvurulabilecek kararlar İcra ve İflas Kanununun 363 üncü maddesinde yapılan değişiklikle tek tek sayılarak gösterilmiş ve bu kararlara karşı, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarının 1 000 lirayı geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabileceği ve istinaf yoluna başvuru süresi tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren de on gün olduğu hüküm altına alınmıştır.

İcra mahkemesi kararları aleyhine işlemleri uzatmak gibi, kötü niyetle istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılırsa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 422 nci maddesi hükmünün uygulanacağı hüküm altına alınmaktadır. Keza, yapılan bir değişiklikle, getirilen bir öneriyle, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve miktar veya değeri 10 000 lirayı geçen nihaî kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilecektir.

İstinaf ve temyiz incelemeleri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre yapılacak ve mevcut İcra ve İflas Kanununun 366 ncı maddesinde olduğu gibi onbeş gün içinde karara bağlanacaktır.

İstinaf yoluna başvurma, yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna başvurulmasına olanak bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya şikâyetin reddine yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri gereğince, istem, icra mahkemesince reddedilecektir. Karar düzeltme yolu tasarıda kabul edilmemiştir.

Geçici maddeyle yapılan bir düzeltmeyle de Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca, göreve başlama tarihinden önce temyiz veya karar düzeltme yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflas  Kanununun bu kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanacaktır.

Yürürlük tarihî de, diğer -biraz önce belirttiğim- kanunlardaki gibi, 1 Nisan 2005 olarak düzenlenmektedir.

Yeni tasarıya, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz de destek veriyoruz ve yeni yasanın ülkemiz için hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

AK Parti Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 804 sıra sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Anayasamızın 2 nci maddesinde ifade edilen devletin temel nitelikleri arasında en önemli özellik hukuk devleti ilkesidir. Bu, toplumun olmazsa olmaz kuralıdır. Bir devlet, kuralları ne kadar hukuk devleti ilkesine dayandırabilirse, o kadar çağdaş, müreffeh ve yaşanılır bir toplum haline gelir. Bunun için, gerek hükümetimiz gerekse 22 nci Dönem Parlamentosu çok ciddî çalışmalar yapmış, hukuk alanında çok köklü reformlar yapılmış, bir yönden ülkemiz hızla çağdaş hukuk mevzuatına kavuşturulurken, diğer yandan da bu mevzuat günümüz ve ülkemiz koşullarına uyumlu hale getirilmiş, bir yandan da ilk defa yerli ve kendimizin yaptığı diyebileceğimiz köklü hukuk reformlarına imza atılmıştır. Gerek Türk Ceza Kanunu gerek Ceza İnfaz Kanunu gerek CMUK gerekse İstinaf Mahkemelerinin Kurulması Hakkında Kanun ve benzerini sayamayacağım birçok hukuk reformu sayılabilecek kanunların yasalaşması, hükümetimizin ve 22 nci Dönem Parlamentodaki milletvekillerimizin yoğun ve uzun çalışmaları sonucunda yasalaşmıştır.

Burada, Anamuhalefet Partisine de teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Bu yasaların gerek yapılması gerek yasalaşması aşamasında çok olumlu katkıları olmuş, destekleri olmuştur. Ayrıca, Adalet Komisyonu Başkan ve üyeleri de çok yoğun bir şekilde çalışmış ve en uyumlu komisyon olarak belki de Meclisimizin tarihine geçmiştir.

Her ne kadar bazı çevreler "bu yasalar Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde çıkarılıyor" dese de, bu, ülkemizin menfaatları açısından, insanımızın ihtiyaçları için, ülke gerçekleri gözönüne alınarak, tamamen yerli mahsul ürünler olarak çıkarılmıştır.

Şu anda görüşeceğimiz bu düzenleme de, hukuk reformunun bir uzantısı olarak Yüce Parlamentonun huzuruna getirilmiş bulunmaktadır. Gönül isterdi ki, İcra ve İflas Kanunu toptan ele alınsın, aynen Türk Ceza Kanununda olduğu gibi toptan bir düzenlemeye tabi tutalım; ama, zaman bakımından sıkıntı olduğu için bu şekilde kısmî düzenleme yoluna gidilmiştir.

İcra ve İflas Kanununun bazı maddelerinde önceki tarihlerde değişiklik yapılmış ise de, günümüzün değişen sosyal ve ekonomik koşulları nedeniyle, adaletin hızlandırılmasına yönelik adlî reform çalışmaları çerçevesinde, alacaklı ile borçlunun menfaatlarının bağdaştırılması ve kanunun aksayan yönlerinin düzeltilmesi, kanunda boşlukların doldurulması, bazı kötü niyetli kişilerin bu boşluklardan yararlanma teşebbüslerinin önlenmesi, uygulamada tereddütlerin giderilmesi ve bazı konulara açıklık getirilmesi amacıyla bu tasarı hazırlanmıştır; ancak, tasarıda, İcra ve İflas Kanununun bütün hükümleri ele alınmamış, öncelik arz eden değişiklikler yapılmıştır.

Öte yandan, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısıyla ilk derece mahkemelerince verilen kararların olaylara, maddî hukuka ve usul hükümlerine uygunluğunu denetlemek üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuş ve bu mahkemelerce verilmiş olup da temyiz olunan kararların yalnızca hukuka uygunluğunu denetleme ve içtihat mahkemesi olma görevi Yargıtaya verilmiş olduğundan, icra tetkik mercii kararlarına karşı istinaf yoluna başvurma olanağı getirilmesine yönelik düzenlemeler yapılması zarurî hale gelmiş ve bu tasarıyla ağırlıklı olarak bu yapılmıştır.

Teknik hususlara çok fazla girmek istemiyorum. Burada, icra kâtiplerinin Bakanlıkça atanması, icra kâtiplerinin icra müdür ve yardımcılarının aynı statüye getirilmesi, icra ve iflas dairelerinin yaptıkları işlemlerin kamu düzenine aykırı olması halinde süresiz şikâyet nedeni olarak şikâyet edilebilmesi, yine istinaf yoluna başvurma süresinin on gün olması ve benzeri hususlar kanunun ilerleyen maddelerinde önümüze gelecek.

Ben, çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. Şu temenniyle sözlerimi bitirmek istiyorum: Allah, kimseyi icralık etmesin, kimseyi iflas ettirmesin dilek ve temennisiyle, bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kara.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

İCRA VE İFLÂS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.- 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 10/a maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İcra mahkemesi hâkiminin reddi

Madde 10/a.- İcra mahkemesi hâkimi reddedildiği takdirde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki hükümler uygulanır. Ret talebinde bulunan, dilekçesinde ret sebeplerini delilleri ile birlikte bildirmek zorundadır.

Ret talebinin reddi hakkındaki karara karşı istinaf yoluna başvurulması, hâkimin işe bakıp karar vermesine engel değildir. Ret talebinin reddi hakkındaki kararın kaldırılması hâlinde reddedilen hâkimin verdiği karar yerine getirilmez. Bu durumda dosya, bölge adliye mahkemesince icra mahkemesinin başka bir dairesine, o yerde icra mahkemesinin başka bir dairesi yoksa en yakın icra mahkemesine gönderilir. 40 ıncı madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- İcra ve İflâs Kanununun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "icra mahkemesinden" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya istinaf" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- İcra ve İflâs Kanununun 32 nci maddesinin ikinci cümlesinde yer alan "temyiz yahut" ibaresi "istinaf veya temyiz yahut" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- İcra ve İflâs Kanununun 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "temyiz süresi" ibareleri "istinaf veya temyiz yoluna başvuru süresi", "temyiz yoluna gidebilir." ibaresi "istinaf veya temyiz yoluna başvurabilir." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- İcra ve İflâs Kanununun 36 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İcranın geri bırakılması için verilecek süre

Madde 36.- İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.

Borçlu, Devlet veya adlî yardımdan yararlanan bir kimse ise teminat gösterme zorunluluğu yoktur.

Ücreti ilgililer tarafından verilirse bölge adliye mahkemesi veya Yargıtayca icranın geri bırakılması hakkındaki karar icra dairesine en uygun vasıtalarla bildirilir.

Nafaka hükümlerinde böyle bir süre verilemez.

Bölge adliye mahkemesince başvurunun haklı görülmesi hâlinde teminatın geri verilip verilmeyeceğine karar verilir. Yargıtayca hükmün bozulması hâlinde borçlunun başvurusu üzerine, bozmanın mahiyetine göre teminatın geri verilip verilmeyeceğine mahkemece kesin olarak karar verilir.

Bölge adliye mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmesi veya Yargıtayca hükmün onanması hâlinde alacaklının istemi üzerine başkaca işleme gerek kalmaksızın teminata konu olan para alacaklıya ödenir. Mal ve haklar ise, malın türüne göre icra dairesince paraya çevrilir. İlâm alacaklısının teminat üzerinde rüçhan hakkı vardır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- İcra ve İflâs Kanununun 38 inci maddesinde yer alan "noter senetleri ve" ibaresi "noter senetleri, istinaf ve" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- İcra ve İflâs Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bir ilâmın bölge adliye mahkemesince kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini olduğu yerde durdurur.

Bir ilâm hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilâmla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski hâline iade olunur."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.- İcra ve İflâs Kanununun 69 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "kararı temyiz eden" ibaresi "karara karşı istinaf yoluna başvuran" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9.- İcra ve İflâs Kanununun 97 nci maddesinin beşinci ve ondördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Takibin devamına dair verilen icra mahkemesi kararı kesindir."

"Davanın reddi hakkındaki karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran istihkak davacısı icra dairesinden 36 ncı maddeye göre mühlet isteyebilir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10.- İcra ve İflâs Kanununun 149/a maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İcra mahkemesinin geri bırakılma isteminin reddine ilişkin kararına karşı istinaf yoluna başvuran borçlu veya üçüncü şahıs, takip konusu alacağın yüzde onbeşi nispetinde teminat yatırmadığı takdirde satış durmaz. Bölge adliye mahkemesince talebin reddi hâlinde bu teminat, ayrıca hükme hacet kalmaksızın alacaklıya tazminat olarak ödenir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11.- İcra ve İflâs Kanununun 150/a maddesinin (2) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"2. İtirazın kaldırılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde 149/a maddesinin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12.- İcra ve İflâs Kanununun 164 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kanun yollarına başvurma

Madde 164.- Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara tebliğ olunur.

Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.

İflâs kararına karşı kanun yoluna başvurulması, iflâsın ilânına ve masanın teşkiline mâni değildir. Yalnız ikinci alacaklılar toplantısı, iflâs kararı kesinleşmedikçe yapılamaz.

Bölge adliye mahkemesince iflâs kararı kaldırılırsa, borçlunun malları üzerindeki tedbirler devam eder. Şu kadar ki, ticaret mahkemesi davanın seyrine göre bu tedbirleri değiştirmeye veya kaldırmaya yetkilidir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13.- İcra ve İflâs Kanununun 169/a maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İtirazın reddi kararına karşı istinaf yoluna başvurulması, hiçbir icra muamelesini durdurmaz. Şu kadar ki, borçlu 33 üncü maddenin üçüncü fıkrasına göre teminat gösterirse icra durur."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14.- İcra ve İflâs Kanununun 182 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İflâsın kaldırılmasına, alacak hakkındaki taleplerin kaydı için muayyen müddetin bitmesinden iflâsın kapanmasına kadar karar verilir. İflâsın kaldırılması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15.- İcra ve İflâs Kanununun 254 üncü maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İflâsın kapanması hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16.- İcra ve İflâs Kanununun 258 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İhtiyatî haciz talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17.- İcra ve İflâs Kanununun 265 inci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İtiraz üzerine verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18.- İcra ve İflâs Kanununun 299 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kanun yollarına başvurma

Madde 299. - Konkordato hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde borçlu ve itiraz eden her alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19.- İcra ve İflâs Kanununun 307 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Fesih talebi üzerine verilecek hükmün tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20.- İcra ve İflâs Kanununun 320 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İstinaf yoluna başvurma

Madde 320.- Karar hakkında tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde borçlu ile alacaklılardan her biri istinaf yoluna başvurabilir.

İcra mahkemesi tarafından verilmiş olan fevkalâde mühletin hükmü, bölge adliye mahkemesinin kesin kararına kadar geçerlidir."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 21.- İcra ve İflâs Kanununun 327 nci maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen "temyize müracaat olunabilir." ibaresi, "istinaf yoluna başvurulabilir."; altıncı fıkrasında geçen "Temyiz" ibaresi "Bölge adliye mahkemesi" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 22.- İcra ve İflâs Kanununun 328 inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde geçen "temyiz de" ibaresi "bölge adliye mahkemesi de" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 23.- İcra ve İflâs Kanununun 353 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İstinaf yoluna başvurma

Madde 353 .- İcra mahkemesinin duruşma yaparak verdiği kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde sanık veya şikâyetçi veya Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf yoluna başvurulabilir.

Başvuru, dilekçeyle veya tutanağa geçirilecek sözlü beyanla icra mahkemesine yapılır. Dilekçe veya beyan üzerine dosya hemen bölge adliye mahkemesine gönderilir.

Bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin bu kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamaz."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 24.- İcra ve İflâs Kanununun 362 nci maddesinden sonra gelen bölüm başlığı "KANUN YOLLARINA BAŞVURMA VE SON MADDELER" olarak, 363 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İstinaf yoluna başvurma ve incelenmesi

Madde 363.- İcra mahkemesince 85 inci maddenin uygulanma biçimi, icra dairesi tarafından hesaplanan vekâlet ücreti, 103 üncü maddenin uygulanma biçimi ve bu maddede düzenlenen davetiyenin içeriği, yediemin ücreti, yediemin değiştirilmesi, hacizli taşınır malların muhafaza şekli, kıymet takdirine ilişkin şikâyet, ihaleye katılabilmek için teminat yatırılması ve teminatın miktarı, satışın durdurulması, satış ilânının iptali, süresinde satış istenmemesi nedeniyle satışın düşürülmesi, 263 üncü maddenin uygulanma biçimi, iflâs idaresinin oluşturulması, icra mahkemesinin iflâs idaresinin işlemleri hakkında şikâyet üzerine verdiği kararlara karşı, iflâs idare memurunun ücret ve masrafları hakkındaki hesap pusulası ve 36 ncı maddeye göre icranın geri bırakılmasına ilişkin kararları dışındaki kararlarına karşı, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarının bin lirayı geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gündür.

İcra mahkemesi kararları aleyhine işlemleri uzatmak gibi kötü niyetle istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılırsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 422 nci maddesi hükmü uygulanır.

Kesin bir karara karşı kötü niyetle istinaf yoluna başvuranlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.

İstinaf yoluna başvuru satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. İcranın devamı için gereken evrak alıkonularak bunların birer örneği bölge adliye mahkemesine gönderilecek dosyaya konulur."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 25.- İcra ve İflâs Kanununun 364 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Temyiz yoluna başvurma ve incelenmesi

Madde 364.- Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve miktar veya değeri onbin lirayı geçen nihaî kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

Yukarıda belirtilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurma ve incelemesi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu durumda da 363 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri uygulanır.

Temyiz yoluna başvurma, satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 26.- İcra ve İflâs Kanununun 365 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İstinaf dilekçesinin reddi

Madde 365.- İstinaf yoluna başvurma, yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna başvurulmasına olanak bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya şikâyetin reddine yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri gereğince istem icra mahkemesince reddedilir.

İstinaf yoluna başvuran kişi ret kararını kabul etmezse, istinaf dilekçesi diğer tarafa tebliğ edildikten sonra, karar sureti ve verilirse cevap dilekçesiyle birlikte yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Şu kadar ki bu hâlde satış dahil hiçbir icra işlemi durmaz.

Bölge adliye mahkemesi, birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş başvuruyu geri çevirmeyip doğrudan kesin karara bağlar."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 27.- İcra ve İflâs Kanununun 366 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay kararları

Madde 366.- İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre yapılır ve onbeş gün içinde karara bağlanır.

İlgili ister ve ücretini verir veya gönderirse karar özeti en seri vasıtalarla mahalline bildirilir.

Yargıtayın icra ve iflâs işlerine bakan hukuk dairesinin kararlarına karşı genel hükümlere göre direnme kararı verilebilir. Direnme kararları, Hukuk Genel Kurulunda acele işlerden sayılır.

Yargıtayın bozma kararı veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma, düzelterek veya yeniden esas hakkında vereceği kararları üzerine icra ve iflâs işlerinde 40 ıncı madde hükmü kıyas yoluyla uygulanır."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

28 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 28.- İcra ve İflâs Kanununun 227 nci maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

29 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 29.- İcra ve İflâs Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 7.- Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - 29 uncu maddeyle eklenen geçici madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

30 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 30.- Bu Kanun 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

31 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 31.-Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Maddeyi oylayıp karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.57

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.08

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

804 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

12.- İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik  Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 804) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

804 sıra sayılı kanun tasarısının 31 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

13.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718)

BAŞKAN- Komisyon?. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

14.- Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)

BAŞKAN- Komisyon?. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonra da, komisyonun ve hükümetin olmayacağı kanaati Başkanlık Divanında hâsıl olmuştur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.10