DÖNEM:
22 CİLT: 76 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
65 inci Birleşim
2 Mart 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan’ın, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerce Erzurum ve çevresinde
Türklere uygulanan soykırıma ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
Yücesan'ın, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin
giderilmesine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı
konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
3.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur
Çetin'in, kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunlara ve bu konuda alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine
icabetle Polonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/766)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un Lüksemburg'a resmî
davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/767)
3.- Akdeniz Parlamenter Asamblesine
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye olmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/768)
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur
Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/630) (S. Sayısı: 772)
2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/631) (S.
Sayısı: 773)
3.- Karabük Milletvekili Ali Öğüten'in
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/632) (S.
Sayısı: 774)
4.- Karabük Milletvekili Hasan Bilir'in
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/633) (S.
Sayısı: 775)
5.- Çorum Milletvekili Ali Yüksel
Kavuştu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/634) (S. Sayısı: 776)
6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
7.- Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG)
Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/839) (S.Sayısı: 723)
8.- İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/522) (S.
Sayısı: 802)
9.- Noterlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/961) (S. Sayısı:
805)
10.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/536) (S. Sayısı: 803)
11.- Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/935)
(S. Sayısı: 734)
12.- İcra ve İflas Kanunu ile Ceza
Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve
Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1//541) (S. Sayısı: 804)
13.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer
Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini
Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı:
718)
14.- Antalya Milletvekilleri Fikret
Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın,
Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman
Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail
Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60,
2/69) (S. Sayısı: 634)
VI.-
ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ Grubu Önerİlerİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in, konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması
VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, Isparta-Şarkikaraağaç İlçesine bağlı bazı köylerdeki arazilere el
konulduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
ERGEZEN'in cevabı (7/4740)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa
GAZALCI'nın, Tekele ve Tütün Üst Kuruluna ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4743)
3.- Tokat Milletvekili Resul TOSUN'un,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca verilen ilanlara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4783)
4.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
bisküvi ve gofret satışında uygulanan KDV oranına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4789)
5.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in,
Kocaeli Elektrik Dağıtım AŞ'nin Sakarya Elektrik Dağıtım AŞ'ye bağlanacağı
iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4820)
6.- Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın,
Karaelmas Elektrik Dağıtım AŞ'nin kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4821)
7.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, özürlü sporcuların ödüllendirme mağduriyetine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4867)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay'ın,
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak çalışan sözleşmeli öğretmenlerin sağlık
sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına,
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;
Van Milletvekili Hacı Biner'in, Yeşilay
Haftasına,
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle sağlık hizmetlerinin tek çatı
altında toplanmasına ve bu nedenle yaşanan sıkıntılar ile alınması gereken
tedbirlere,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Sağlık
Bakanı Recep Akdağ;
Cevap verdi.
Yozgat Milletvekili Mehmet Erdemir'in
(3/624) (S. Sayısı: 767),
Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu'nun
(3/625) (S. Sayısı: 768),
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün'ün
(3/626) (S. Sayısı: 769),
Afyonkarahisar Milletvekilleri Ahmet Koca
ve Sait Açba'nın (3/627) (S. Sayısı: 770),
Sivas Milletvekili Orhan Taş'ın (3/629)
(S. Sayısı: 771),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın
(6/1442) ve (6/1446) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi
okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Avrupa Birliği Parlamento Başkanlarının
Macaristan'ın Başkenti Budapeşte'de yapılacak Konferansına Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanını temsilen TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in katılmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir
İlçe Kurulması (2/266),
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın,
1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması (2/322),
Hakkında Kanun Tekliflerinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 36 ncı sırasında yer alan
634 sıra sayılı Antalya İli Kale İlçesinin Adının Demre Olarak Değiştirilmesine
Dair Kanun Teklifinin bu kısmın 9 uncu sırasına, 172 nci sırasından 199 uncu
sırasına (199 dahil) kadar olan uluslararası anlaşmalarla sözleşmelerin de 10
uncu sıradan başlamak üzere 10-34 üncü sıralara alınmasına; Genel Kurulun
1.3.2005 Salı günü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ile
ilgili gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 4 üncü sırasındaki ve
kendisiyle ilgili diğer sözlü soru önergelerini cevaplandırıncaya kadar,
2.3.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00; 3.3.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine; 1.3.2005 Salı günkü Birleşimde sadece
sözlü soruların görüşülmesine; 2.3.2005 Çarşamba günkü Birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1
inci sırasında bulunan (6/691),
2 nci " " (6/692),
25 inci " " (6/762),
27 nci " " (6/765),
51 inci " " (6/795),
131 inci " " (6/890),
201 inci " " (6/982),
223 üncü " " (6/1007),
228 inci " " (6/1012),
249 uncu " " (6/1041),
251 inci " " (6/1044),
293 üncü " " (6/1097),
338 inci " " (6/1163),
356 ncı " " (6/1186),
363 üncü " " (6/1196),
432 nci " " (6/1278),
445 inci " " (6/1292),
449 uncu " " (6/1297),
458 inci " " (6/1311),
459 uncu " " (6/1312),
492 nci " " (6/1348),
495 inci " " (6/1352),
511 inci " " (6/1369),
566 ncı " " (6/1432),
Esas numaralı sorulara,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu
3 üncü sırasında bulunan (6/695),
63 üncü " " (6/812),
124 üncü " " (6/881),
126 ncı " " (6/885),
127 nci " " (6/886),
128 inci " " (6/887),
129 uncu " " (6/888),
130 uncu " " (6/889),
132 nci " " (6/891),
140 ıncı " " (6/907),
159 uncu " " (6/929),
165 inci " " (6/936),
213 üncü " " (6/995),
271 inci " " (6/1067),
321 inci " " (6/1140),
325 inci " " (6/1148),
337 nci " " (6/1162),
350 nci " " (6/1178),
484 üncü " " (6/1339),
501 inci " " (6/1358),
520 nci " " (6/1379),
538 inci " " (6/1403),
582 nci " " (6/1448),
Esas numaralı sorulara,
Adalet Bakanı Cemil Çiçek,
4 üncü sırasında bulunan (6/711),
6 ncı " " (6/718),
39 uncu " " (6/781),
78 inci " " (6/830),
193 üncü " " (6/970),
209 uncu " " (6/991),
286 ncı " " (6/1086),
302 nci " " (6/1112),
353 üncü " " (6/1181),
538 inci " " (6/1403),
581 inci " " (6/1447),
593 üncü " " (6/1459),
Esas numaralı sorulara, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin,
Cevap verdi; (6/691), (6/692), (6/1278),
(6/1311), (6/1312), (6/1163), (6/1348), (6/1352), (6/762), (6/765), (6/890),
(6/1044), (6/812), (6/929), (6/1178), (6/1358), (6/1379), (6/936), (6/711) esas
numaralı soru sahipleri cevaba karşı görüşlerini açıkladılar.
2 Mart 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.42'de son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkanvekili
Harun
Tüfekci |
Türkân
Miçooğulları |
|
|
Konya |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 89
II.- GELEN KÂĞITLAR
2 Mart 2005 Çarşamba
Raporlar
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek
Yıllara Sari Taahhütlere Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/563) (S. Sayısı: 816) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
2.- Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/572) (S. Sayısı: 817) (Dağıtma
tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
3.- Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/630) (S. Sayısı: 818)
(Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
4.- Mahalli İdare Birlikleri Kanunu Tasarısı
ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı: 819) (Dağıtma tarihi:
2.3.2005) (GÜNDEME)
5.- Gümrük Rejimlerinin Basitleştirilmesi ve
Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme Hakkında Değişiklik
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/894) (S. Sayısı: 820) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Moğolistan Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/900) (S.
Sayısı: 821) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
7.- T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ile Moğolistan Maliye ve Ekonomi Bakanlığı
Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/912) (S. Sayısı: 822) (Dağıtma
tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Serbest
Ticaret Birliği (EFTA) Devletleri Arasında Anlaşma Çerçevesinde Oluşturulan
Türkiye- EFTA Ortak Komitesinin 1/2004 ve 2/2004 Sayılı Kararlarının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/928) (S. Sayısı: 823) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
9.- Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı
ile Suriye Arap Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Arasında Yapılan Lokomotif,
Vagon ve Diğer Ray Hizmetlerini de Kapsayan Demiryolu Araç ve Gereçlerinin
Yapımı, Geliştirilmesi, Yenilenmesi, Bakımı ve Onarımı ile İlgili Karşılıklı
Anlaşma Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/936) (S. Sayısı: 824) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/945)
(S. Sayısı: 825) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
11.- Malatya Milletvekilleri Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Ali Osman Başkurt, Süleyman Sarıbaş, Muharrem Kılıç, Fuat
Ölmeztoprak ve Miraç Akdoğan ile 8 Milletvekilinin; 78 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/100) (S. Sayısı: 826) (Dağıtma tarihi: 2.3.2005) (GÜNDEME)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
2 Mart 2005 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 5 dakika
süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla 5 dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Milletvekillerinin
görüşme süresi 5 dakika. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin
konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz,
Erzurum ve Ermeni meselesi hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'a aittir.
Sayın Özdoğan, buyurun.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan’ın, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerce
Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan soykırıma ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
"Biz kimsenin
düşmanı değiliz; yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız" diyen,
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'de ve dış
dünyada, hep, insanlık idealini savunmuştur.
1839 Gülhane Hattı
Hümayunundan sonra, Osmanlı Devleti içindeki azınlıkların koruyuculuğunu
üstlenen Batılı devletler, Ermeniler üzerinde de etkili olmaya başlamışlardır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası, Rusların Anadolu'ya inmesiyle, Ermeni
sorunu yeni bir boyut kazanmıştır. Rusya'nın teşvikiyle, Rus Ordusunda bulunan
Ermeni asıllı askerler Anadolu'daki Ermenilerle temasa geçmiş ve onları isyana
teşvik ederek, isyanların Rus Ordusu tarafından destekleneceği vaadinde
bulunmuşlardır. Ayrıca, Osmanlı Devletini yıkmayı amaçlayan Batılı devletler,
Balkanlarda Slavların ve diğer Hıristiyan grupların isyanına destek verdikleri
gibi, Doğu Anadoluda da Ermenilere destek sağlıyorlardı. Ermenilerin asıl
isteği, durumlarının iyileştirilmesinden çok, önce özerklik, sonra bağımsızlık
elde etmekti. Ermeniler bu amaçla teşkilatlandırılmışlar, gerek Osmanlı Devleti
sınırları içinde gerekse dışarıda, komita ve dernekler kurma yoluna
gitmişlerdir. 1885'te Van'da kurulan Armenakan, 1890'da Tiflis'te kurulan
Taşnak, 1897'de İsviçre'deki Hınçak Komitaları, Ermeni isyanlarının
hazırlanması ve çıkışında rol oynadılar. 1890'da Erzurum'da başlayıp, 1909'da
Adana'da devam eden yaklaşık 31 isyanın ve devamındaki Muş, Diyarbakır, Elazığ,
Erzurum, Sivas, Trabzon, Ankara, Adana, Urfa, İzmit, Bursa, Musadağı
olaylarının amacı, Osmanlı Devletini parçalayarak bağımsız Ermenistan
devletinin kurulmasını sağlamaktı. Bu isyanlar, özellikle Birinci Dünya Savaşı
yıllarında birçok cephede savaşan Osmanlı Devletinin doğu cephesine
intikallerin ve ikmalin yapılmasını engelleyecek Trabzon'dan Adana'ya uzanan
bir hat üzerinde çıkarılmıştır. Birçok masum insanı katleden, köy ve kasabaları
yakıp yıkan, düşmanla işbirliği içinde hareket eden Ermeni komita ve çetelerinin
çıkardığı bu isyanlar, Osmanlı Devleti için, artık, bir içgüvenlik ve devletin
varlığını koruma meselesi haline gelmişti.
İşte, bu şartlar altında,
vatanımızın aziz coğrafyası Erzurum, Birinci Dünya Savaşında istilacı Çarlık
Rus Ordusunun ilk hedefi üzerindeydi. Osmanlı Ordularının hezimeti üzerine,
önlerinde ciddî bir engel göremeyen Rus Ordusu Erzurum'a doğru ilerledi.
Erzurum, 16 Şubat 1916'da Ruslar tarafından işgal edildi. 1917 yılında Rusya'da
Çarlık rejimi yıkılmış, Bolşevikler ülkede duruma el koymuşlardı. Rusya'da bu
yönetim değişikliği üzerine, Ruslar, işgal ettikleri Doğu Anadolu Bölgesini
boşaltarak ülkelerine dönmeye başlamışlardır; ancak, Doğu Anadoluda Ermenistan
hayaliyle yaşayan Ermeniler süratle silahlanarak Erzurum ve çevresinde
soykırıma giriştiler.
Erzurum ve çevresinde
Türklere uygulanan soykırımı Taşnak Generali Antranik yönetmiştir. Erzurum ve
çevresindeki Türk soykırımında Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, divanı harp
üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev
almışlardı.
1918 yılının şubat ve
mart aylarında, bu tarihî şehir, insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla
ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında,
çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu
halde götürülen insanlar, Erzurum'un Kars Kapı semti ve Yanıkdere bölgelerinde
senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir.
Sonra, Erzurum garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak
yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum'a
giren Türk Birlikleri şehir içinde 2 127 şehit defnetmişler, ayrıca, Kars
Kapı'da da 250 ceset bulmuşlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özdoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- "Milleti Sadıka" diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül,
Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy; Erzurum merkezde, Yanıkdere, Kars Kapı, Ezirmikli
Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konakları, Yakutiye Kışla Hamamı, Yeşilyayla,
Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan'da yaptıkları insanlıkdışı katliamlar
sonunda Türk Milletinin hafızasında "yerli gavur" olarak
unutulmayacak bir iz bırakmışlardır.
Kâzım Karabekir Paşa 12
Mart sabahını şöyle dile getiriyordu: "Erzurum'da halk gözyaşları içinde,
kimi babasını, kimi karısını yakılmış ya da süngülenmiş buluyor, saçlarını
yoluyordu. Sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın
ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu."
Ermenilerin yalnız son
gece (11-12 Mart 1918) 3 000 Müslüman Türk'ü öldürdüklerini, Erzurum'daki Rus
Yarbayı Twerdo-Khelebof anılarında şöyle ifade etmiştir: "Demiryolu
istasyonunda sanki bir mezarlık, ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler
arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa, Tahtacılar
Semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konaklarına doldurulup
yakılan ve katledilen Erzurumlular insanın içini titretiyordu."
Erzurum'da resmî
belgelere göre 9 563 yerli Türk ahali, Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit
edilmiştir.
Mütareke yıllarında
Ermeni meselesini aydınlatmak üzere Erzurum Şehrine Amerikan heyeti gelir.
Tercüman aracılığıyla Erzurum Şehrinde sayısız mülakat yapan heyet, Erzurum
Şehrinin Belediye Başkanı Zakir Beyle de bir mülakat yapmak ister. Zakir Bey,
konuyu kısa ve net olarak tercüman aracılığıyla şöyle cevaplar: "Tercüman
bey, bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar. Ben kısa bir misalle,
Erzurum'da çoğunluğun kimlerde olduğunu generale anlatayım" diyerek,
heyeti, oturdukları evin penceresine götürmüş "bakın, şurada bütün şehri
saran bir taşlık var; onun da ortasında, yirmide 1'i kadar, duvarla çevrilmiş
bir yer var. O büyük taşlık Müslüman mezarlığı, o küçücük olanı da Ermeni
mezarlığıdır. Bunlar kendi ölülerini yemediler ya!" demiştir ve Amerikan
heyeti, böylece, Osmanlı döneminde çoğunluğun kimlerde olduğunu açık ve seçik
olarak görmüşlerdir. Amerikan heyeti, Ermeni katliamından önce 60 000 nüfusu
olan Erzurum merkez nüfusunun 8 000'e düşüşünün sırrını bizzat yerinde
görmüşler ve ülkelerine, Ermeni meselesinin olmadığını ve aksine, Ermeni
zulmünün olduğunu anlayarak dönmüşlerdir.
Türkiye Cumhuriyetinin,
vatandaşlık bilinciyle kendine bağlı olan Ermeni asıllı vatandaşlarıyla hiçbir
sorunu yoktur. Tüm bu gerçeklere rağmen, Ermeniler, sürekli olarak tarihi
saptırma gayreti içine girmişler ve dünya çapında giriştikleri yersiz ve haksız
propagandalarını tarihte kader birliği olan yandaş ülkelerde daha rahat
yapmışlardır. Aksi halde, objektif kaynaklara dayanmayan kanaatler ile
sübjektif yaklaşımlar, uluslararasında küllenmiş düşmanlıkları yeniden
canlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Tarihin yanlış
yorumlanmasına ve siyasal amaçla kullanılmasına karşı objektif belgelerin
sunulmasına yardımcı olmak, bu aziz milletin vekilleri olan bizlerin en önemli
görevleri olmalıdır.
Bu meyanda, şu önemli
hususa parmak basmak istiyorum: Ermeni zulmünü en şiddetli şekilde yaşamış
seçim bölgem Erzurum'da, yıllarca, maalesef, yakın tarih diye, yeni nesillere,
Aziziye'ye canhıraş bir biçimde koşan Erzurum ahalisi ile Ermeni baltasından
son anda kurtulan Erzurumlunun birkaç karelik fotoğrafından başka ne
öğretebildik?! Felaketlerimizin tefekkürünü değil, sembollerini baş tacı
etmişiz. Kurtuluş anı, belki son konuşulacak bir süreçtir. Asıl üzerinde durulacak
olan, harp hazırlıkları, savaş yılları, milletimizin seferberlik kabiliyetleri,
muhacirlik acılarıdır. Bunları kederlenip kahrolmak için değil, gelecekte böyle
bir felaketle karşılaşacak olursak felaketten asgarî zararla ayrılabilmek için
tefekkür etmemiz...
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
sözünüzü kesmek istemiyorum; ama, sürenizin iki katına ulaştınız; lütfen...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Ermeni mezalimini tekrar
tekrar hatırladığımız şu günlerde, Erzurum ve Erzurumlu, özde Türk Milleti
değerlerine, tarihine, taşıdığı mukaddes ve dirilişçi yiğit kimliğine
yabancılaşmasın.
Hepinizi, tekrar, 6 saygı
ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan, sağ olun.
Gündemdışı ikinci söz,
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında 5084 sayılı Kanun sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin
giderilmesi konusunda söz isteyen Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'a
aittir.
Sayın Yücesan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan'ın, Yatırımların ve İstihdamın
Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanun
sebebiyle iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesine ve bu konuda
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yatırımların ve İstihdamın
Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 5084 sayılı Kanunla
iller arasında oluşan haksız rekabetin giderilmesine ilişkin gündemdışı söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teşvik uygulamaları, üretim ile yatırımın önünü açmak ve
işsizliği azaltmak için benimsenen çok önemli uygulamalardır; ancak, teşvik
yanlış uygulanır, yanlış kriterlere dayandırılırsa, beklentilerin aksine, hiç
de arzu edilmeyen sonuçlara neden olabilir, iller arasında haksızlığa yol açar,
kaynak israfına neden olur, girişimciler arasında devlet eliyle haksız bir
rekabet ortamı oluşur ve siz, işsizliği azaltacağım derken, teşvik kapsamı
dışında kalan illerdeki birçok işletmenin kapanmasına, dolayısıyla, işsizliğin
artmasına neden olursunuz.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, yakın zamanda yasalaşan 5084 sayılı Kanun, ifade ettiğim olumsuz
uygulamalardan birine emsal teşkil etmiştir. Kanunla, teşvik kapsamına giren
illere, enerji indirimlerinden vergi muafiyetlerine kadar, yatırımı ve
kalkınmayı hedefleyen çeşitli kolaylıklar sağlanması öngörülmüştür. Üzülerek
belirtmek istiyorum ki, bütün uyarılara rağmen, teşvikin il bazında
uygulanması, iller ve sektörler arasında rekabet ortamını derinden sarsmıştır.
Bu hususta, ilgili, çarpıcı bir örneği dikkatinize sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
teşvik kapsamı dışında bırakılan Eskişehir İlindeki bir tekstil işletmesi ile
teşvik kapsamındaki komşu illerin herhangi birinde kurulan bir tekstil
işletmesini ele alalım. Komşu iller teşvik kapsamında yer aldığı için, bu
illerde kurulacak olan veya kurulu olan tekstil işletmesi, Eskişehir'de kurulu
tekstil işletmesinden daha ucuza enerji alacak, işsizlik maliyeti daha ucuz
olacak ve daha az vergi ödeyecektir. Bu kolaylıklarla toplam maliyeti yüzde
50'lere varan oranda düşüş kaydedilmektedir ve kaydedilecektir. Bu şartlar
altında, Eskişehir'de veya teşvik kapsamında olmayan başka bir kentte kurulu
işletmenin, teşvik kapsamında yer alan komşu ildeki işletmeyle rekabet etmesi
mümkün müdür değerli arkadaşlarım?!
Değerli milletvekilleri,
maliyet kalemlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Teşvik kapsamında yer almayan
herhangi bir ilimizdeki işletme, hangi projeyi ortaya koyarsa koysun, hangi
üretkenliği sağlarsa sağlasın, maliyetlerini ancak yüzde 2 veya yüzde 3
düşürebilir. Maliyetlerini yüzde 40, yüzde 50 oranında düşürebilmesi mümkün
değildir. Bu şartlar altında siz bu iki işletmeye, hadi bakalım rekabet edin
diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
rekabet ortamını tesis etmek, piyasa mekanizmasını korumak devletin aslî
görevlerindendir. Bu çerçevede, devlet eliyle, komşu iller arasında haksız
rekabet yaratmanın bir anlamı, bir izahı var mıdır?! 5084 sayılı Yasayla teşvik
kapsamına alınmayan illerde sektör ayırımına gidilmeden tüm yatırımlar teşvik
edilmektedir; bunun anlamı, haksız rekabetin tüm sektörlere yayılmasıdır. Bu
olumsuz gelişmelerin sonucunda, doğal olarak, teşvik kapsamında olmayan bir
ilimize yapılması düşünülen yatırım, kapsam dahilindeki diğer illere
kayacaktır. Diğer taraftan, mevcut teşvik sistemiyle, yeni istihdam alanları
yaratacak işletmeler kollanırken, milletimize yıllardır istihdam olanakları
sunmuş işletmelerimiz ise, kaderleriyle baş başa bırakılacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
Eskişehir'in, Denizli'nin, Kırıkkale'nin, Samsun'un, Gaziantep'in ve birçok
ilin, teşvik kapsamına alınmayan diğer illerin feryatları bu olumsuzluklardan
kaynaklanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yücesan.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Bu illerin etrafları teşvik edilen illerle kuşatılmıştır.
Buralardaki yatırımlar duraklamıştır. İşletmeler haksız rekabetle karşı karşıya
kalmıştır. Daha geçen hafta, Adanalı bir sanayici "teşvik uygulaması nedeniyle
müşterilerimi kaybettim, iflas ediyorum" diye haykırıyordu. Konuyla ilgili
haberi gazetelerden hepimiz okuduk. Sanayi odaları da, yasanın yürürlüğünün
iptali için hukuk süreci başlatmaya hazırlanıyorlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; huzurlarınızda yenilemek istiyorum: Teşvik uygulamalarının
temelinde, kaynakların, ülke ekonomisi açısından daha yararlı olacak alanlara
yönlendirilmesi yatmaktadır. Bu amaca ulaşmak için, yeni, üretken, ülkeye
faydası olan bir teşvik yasasının ortaya konması zarurîdir. Mevcut yasa ülke
ekonomimize yarardan çok zarar getirir durumdadır. Yasanın altkomisyonun
gündemine alınması önemli bir adımdır; ancak, bize göre yeterli değildir.
İhtiyacımız olan, illerin
ve ilçelerin özellikleri gözönüne alınmak suretiyle, sektörel ve bölgesel bazda
teşvik uygulayacak ve iller arasında oluşacak haksız rekabetin önüne geçecek
bir yasadır. Bu amaç doğrultusunda kolektif bir aklı ortaya koymalı,
yaratacağımız sinerjiyle sadece bazı illerimizi değil, tüm yurdumuzu
kucaklamalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
sanayi ve ticaret camialarını yakından tanıyan bir arkadaşınız olarak tespit ve
görüşlerimin dikkate alınmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yücesan.
Gündemdışı üçüncü
konuşma, kredi kartlarında yaşanan sorunlar ve bu konuda yapılması gereken,
tedbirler hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'e aittir.
Sayın milletvekilleri,
gündemdışı ikinci ve üçüncü konuşmalara, birlikte, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener, Sayın Çetin'in konuşmasından sonra cevap
vereceklerdir.
Buyurun Sayın Çetin.
3.- Niğde
Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in, kredi kartı kullanımından kaynaklanan
sorunlara ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; kredi kartlarında yaşanan
sorunlar ve bu konuda yapılması gerekenler konusunda gündemdışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teknolojide sağlanan
gelişmeler ve küreselleşmenin hız kazanması, banka kartları ve kredi
kartlarının dünyadaki gelişimine paralel olarak, ülkemizde de kullanımını
yaygınlaştırmıştır. Bu kartları kullananların sayısı ve yapılan harcamalardaki
artış, bankalar arasında rekabete yol açmıştır.
Ülkemizde 1968 yılında
kredilendirme niteliği olmayan ilk kredi kartı çıkarılmış ve 1988 yılında büyük
bankalar kredi kartı çıkarmaya başlamışlardır. Kredi kartı sayısı 2000 yılında
13 408 477 iken, 2004 yılında bu rakam 26 681 128 adede ulaşmıştır. Öte yandan,
2000 yılında POS makinesi adedi 299 636 iken, 2004 yılında 912 118 adede
ulaşmıştır. Ülkemizde, 2004 yılında, kredi kartlarıyla, toplam 65 700 000 000
YTL tutarında, 1 136 300 000 adet işlem gerçekleştirilmiştir.
Ülkemizde, kredi
kartlarının kullanımıyla ilgili tarafların hak ve yükümlülüklerinin tespitinde
hukukî altyapının oluşturulmamış olması ve kredi kartlarının kullanımından
doğan sorunların giderilmesinde yetkili mercilerin açıklığa kavuşturulmamış
olması, bu sistemin etkin ve rekabetçi bir şekilde işleyişini engellemektedir.
Yasal altyapıdaki bu eksiklik, bankaların kredi kartı müşterilerine adil
olmayan uygulamalar yapmalarına neden olmuştur. Banka ve kredi kartlarına
ilişkin olarak ülkemizde kabul edilmiş bir yasa mevcut olmadığından, kart
çıkaran kuruluş, üye, işyeri ve kart hamili arasındaki ilişkiler, genellikle,
Borçlar Kanununa, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna, Türkiye Bankalar
Birliğinin 3.8.1990 tarih ve 924 sayılı Kredi Kartı Uygulamalarına İlişkin
Meslekî Tanzim Kararı Tebliği ile 25 Eylül 1996 tarih ve 998 sayılı Bankaların
Tüketici Kredisi Uygulamasında Yükümlü Oldukları İlkeler ve Koşullar Tebliği
hükümlerine göre yürütülmektedir.
Aslında, kayıtdışılığın
önlenmesi için, kredi kartı kullanımının artması gerekmektedir. Kredi kartları
açısından, Türkiye henüz doymamış bir pazardır; ancak, büyük bir hızla da bu
pazardaki pay artmaktadır. Sektörün sağlıklı gelişimi için, ana kavramların
tanımlandığı, tarafların hak, yükümlülük ve sorumluluklarının belirlendiği,
kartların kullanımına ilişkin genel işlem şartlarının hüküm altına alındığı,
sistemde yer alan kuruluşların denetiminin genel çerçevesinin çizildiği, kanun
kapsamındaki kuruluşların ve ilgili kamu kuruluşlarının kendi aralarındaki
bilgi alışverişinin esaslarının belirlendiği, tüketici haklarının güvence
altına alındığı, ispat yükünün açıklığa kavuşturulduğu, ilgili suçların ve
cezaların belirlendiği, banka kartları ve kredi kartları kanununun yasalaşma
sürecinin başlatılması zarureti hâsıl olmuştur. Bu itibarla, ivedilik arz eden
bu yasanın bir an önce Yüce Meclisimiz tarafından çıkarılması gerekmektedir.
Çıkarılacak kanunla, yoğun olarak kullanılmakta olan banka kartları ve kredi
kartlarının çıkarılmasına, kullanımına ve ilgili diğer işlemlere ilişkin
çerçeve oluşturularak, kredi sisteminin etkin çalışması amaçlanmalıdır. Kart
çıkaran kuruluşların, kişilerin talebi olmaksızın kredi kartı
düzenleyemeyecekleri öngörülmelidir. Tüketicinin sahip olmak istediği tüm kredi
kartları limiti toplamının, kişinin toplam gelirinin belirli bir katıyla
sınırlandırılması gerekmektedir. Kart hamilinin korunması ve taraflar arasında
herhangi bir anlaşmazlığa mahal vermemek amacıyla, hesap özetinde bulunması
gerekli asgarî hususlar net olarak belirlenmelidir. Yapılan işlemlerin kart
hamillerinin rızası hilafına gerçekleşmesi söz konusu olduğunda ise, kişilerin
haklarını arayabilmelerini teminen, yasal süreler belirlenmeli ve şikâyet ve itiraz
durumunda takip edilecek usul ve kurallar öngörülmelidir. Kart sahibinin kayıp
ve çalınma durumunda kart çıkaran kuruluşa yapacağı bildirim tarihine kadar
olan sorumluluğu sınırlandırılmalı ve kayıp ve bilgi dışında kullanımında
ücretsiz bir sigorta sistemi zorunlu hale getirilmelidir. Üye işyerleri, banka
kartı veya kredi kartıyla ödemelerde gerekli özenin gösterilmesi amacıyla,
gerekli kontrolleri yapmakla yükümlü tutulmalıdır. Üye işyeri anlaşması yapan
kuruluşlar, kartın kabulü hususunda kart çıkaran kuruluştan onay alınmasını
sağlayacak altyapıyı oluşturmakla yükümlü tutulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Kart hamili ile kart çıkaran kuruluş arasında imzalanacak
sözleşmede yer alacak olan hususlar hüküm altına alınmalı, faizin
hesaplanmasına yönelik olarak da, faiz başlangıcı, faiz oranı ve gecikme
faizine ilişkin hükümler getirilmelidir. Sözleşme hükümlerine, kefilin
sorumluluğunu artırıcı nitelikteki değişikliklerde, kefilin sorumluluğunun
devam ettirilebilmesi için, kefilin yazılı onayının alınması şartı
öngörülmelidir. Tüketicinin ödeme gücü üzerinde kredinin verilmesini önlemek
için, kişinin ödeme kabiliyetini ölçecek ve buna göre kredilendirme yapılmasını
sağlayacak sistem kurulmalıdır. Kişisel kredi derecelendirme sistemine göre,
tüketicinin kredi kartı, tüketici kredisi, konut kredisi, devlete olan vergi
borçlarını içeren risklerle birlikte, tüm gelir ve mal varlıklarının bir
havuzda toplanarak derecelendirilmesi ve puanlamaya tabi tutulması
gerekmektedir. Kart hamillerinin risk durumlarının izlenmesi ve
değerlendirilmesi ve kontrolü, müşterilerin kredi değerliliği, bilgilerinin
toplanması ve müşteri hizmetlerinin yerine getirilmesi amacıyla yapılacak bilgi
ve belge alışverişi ile takas ve mahsup işlemlerinin, kurulacak şirketler
tarafından yapılması sağlanmalıdır. Bankalar bu sisteme girerek, kredi ya da
kredi kartı talebinde bulunan tüketicinin risk durumunu ve kredi puanını
öğrenebileceği, tüketicinin kredi puanına göre kredi kartı ya da kredi talebini
değerlendirebileceği, kredi puanı ya da derecesi yetmeyen tüketiciye kart
verilmeyecek, kredi açılmayacak bir sistemin acilen oluşturulması
gerekmektedir.
Kredi kartı borç
faizlerinin çok yüksek olmasının ve keyfî faiz oranı uygulamalarının mağdur bir
kesim yarattığı aşikârdır. Devletin vatandaşa uyguladığı faiz aylık yüzde 4,
yıllık yüzde 48; hazinenin borçlanma faizleri ise, bankaların müşterilerine
verdiği mevduat faiz oranlarının yüzde 25 olmasına karşılık; kredi kartı
faizleri, aylık ortalama yüzde 6,85; yıllık yüzde 120 düzeyinde seyretmektedir.
Şu anda, kredi kartı faizleri, tüketici kredisi faizlerine oranla yüzde 250
oranında daha pahalı durumdadır. Bir banka, kredi kartına aylık 9,95; yıllık
yüzde 212 faiz uygularken, bir başka banka, tüketici kredisine aylık yüzde 2,5
yıllık 34,4 ve aynı banka kredi kartına yüzde 6,25, yıllık yüzde 106,9 faiz
uyguluyor. Tüketici kredilerinin aylık yüzde 3'ün altında seyrettiği bir
ülkede, kredi kartı faizlerinin, normalde, aylık yüzde 4'ten fazla olmaması
gerekir; ancak, bankalar istedikleri faizi belirleyebiliyorlar. Faiz oranlarının
yüksekliği kayıtdışılığı körüklüyor.
En acı bilanço ise,
yüksek kredi kartı faizleriyle, dar gelirli kesimden yüksek gelirli kesime
sermaye transferinde ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak gelir dağılımı
bozulmakta, fakirlik daha da artmaktadır. Bu nedenle, kredi kartı faiz
oranlarının tüketici kredi faiz oranına çekilmesi mümkün olmasa da aradaki
farkın minimize edilmesi gerekir; yani, faiz disipline edilmelidir.
BAŞKAN - Sayın Çetin...
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Peki.
MAHMUT UĞUR ÇETİN
(Devamla) - Öte yandan, birikmiş yüksek faizler nedeniyle kredi kartı borcunu
ödeyemeyen tüketicilerin, bankalarından talep etmeleri halinde, bir defaya
mahsus olmak üzere, borçlarının tüketici kredisine dönüştürülmesi ve faiz
oranlarının tüketici kredisi faiz oranına yaklaştırılarak taksitle ödeme imkânı
sağlanması, toplum içinde oluşması muhtemel rahatsızlıkları bertaraf edecektir.
Bir diğer önemli husus
da, tüketim mallarının taksitlendirilmesi durumudur. Kredi kartıyla yapılan
taksitli satışların tüketimi bilinçsizce körüklediği bilinen bir gerçektir.
Bunun sonucu ödenemez boyutlara ulaşan hesap ekstrelerinin toplum içinde
bilinen sosyal sıkıntıları da beraberinde getireceği gözönüne alınırsa, bu tür
taksitlendirmelere de bir sınırlandırmanın getirilmesinin ya da disipline
edilmesinin yararlı olacağını düşünmekteyim.
Sayın Başkanım, Yüce
Meclisimizin değerli üyeleri; gelişen ve büyüyen toplumumuza paralel olarak
günlük yaşantımızın bir parçası haline gelen kredi kartlarının da, büyük bir
hızla arttığı realitesi gözönüne alındığında, sağlıklı bir yapıya kavuşturulması
kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu itibarla, yasal bir düzenlemenin ivedilikle
Yüce Meclisimizin gündemine getirilerek çıkarılmasının gerekli olduğu görüşümü
belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Gündemdışı konuşmalara
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener cevap
vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün üç değerli
milletvekilimiz önemli konularda gündemdışı konuşma yapmışlardır; ancak, ben,
son iki gündemdışı konuşma hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum. İkinci
gündemdışı konuşma, Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan tarafından yapılmıştır
ve daha önce Meclisten geçen, şu anda da Meclise tekrar gönderilen bir başka
teşvik yasası çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
Gerçekten, teşvik
sistemi, sadece Türkiye açısından değil, her ülke açısından önemli
görülmektedir. Bir ülkede yatırımları ve istihdamı artırabilmek için,
hükümetler, ekonomi politikalarını yönlendirenler, bazı kararlar almaktadırlar,
bazı yasal düzenlemeler parlamentoda yapılmaktadır ve yatırım iklimini
iyileştirmek, yatırım potansiyelini artırmak için bir motivasyon
sağlamaktadırlar.
Daha önce Meclisimizden
geçen, 2004 yılında geçen ve 5084 sayılı Kanun olarak bilinen yasal
düzenlemeyle, 36 il, 1 500 dolardan aşağı kişi başına millî gelir sahibi olması
sebebiyle teşvik gören iller olarak düzenlenmiştir. Bu çerçevede, bu 36 ile
yatırım yapacak olan yatırımcılar, bazı özendirici önlemlerle teşvike
yönlendirilmişlerdir, yatırıma yönlendirilmişlerdir.
Birincisi; eğer bu
illerde yatırım yapılırsa, çalıştırdıkları işçilerin ücretleri üzerinden
ödedikleri Gelir Vergisini, yani, stopaj yoluyla alınan vergiyi ödemeyecekleri
düzenlenmiştir.
İkincisi; SSK primleri.
Yine, aynı şekilde, çalıştırdıkları işçiler üzerinden ödenen SSK primlerinin
işveren payları ödenmeyecektir.
Üçüncüsü; enerji
indiriminden yararlanacaklardır.
Dördüncüsü ise; bedava
arsa veya arazî kendilerine tahsis edilecektir.
Daha sonra, şu anda
Türkiye Büyük Millet Meclisi ilgili komisyonunda altkomisyona sevk edilen kanun
tasarısında da, genel teşvik düzeni itibariyle aynı esaslar benimsenmiş; ancak,
burada kriter, o illerdeki kişi başına millî gelir düzeyinin 1 500 doların
altında kalışına göre değil, bir başka göstergeye göre belirlenmiştir; o
gösterge de, o illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyidir. Sosyoekonomik
gelişmişlik düzeyi eksi olan iller bu kapsamda teşvikten yararlanmış
olacaklardır. Bu düzenleme, Türkiye Büyük Millet Meclisi ilgili
komisyonundadır. Yasalaşma sürecinde değerli milletvekillerimiz görüşlerini
beyan edeceklerdir, yaklaşım tarzlarını ifade edeceklerdir ve ona göre yasalaşma
süreci tamamlanacaktır; ama, bu konuda asıl önemli olan nokta, bir teşvik
sistemi gündeme geldiğinde, bu teşvik sisteminin değişik boyutları itibariyle
tartışma konusu olmasıdır. Bu, sadece Türkiye'de böyle değil, dünyanın her
tarafında böyledir. Teşvikler, farklı mekanizmalara göre oluşturulabilir. Genel
teşvikler oluşturulabilir, bölgesel teşvikler oluşturulabilir, teşvik unsurları
farklı şekilde düzenlenebilir; ama, hangi teşvik sistemini benimserseniz benimseyin,
dünyanın her tarafında, bu sisteme yönelik olarak, lehte birtakım argümanlarla
savunulduğunu da görürsünüz, ancak, her bir teşvik sisteminin modelinin
sakıncalı yönleriyle ilgili -hem literatürde hem de pratik tartışmalarda-
değişik konuların gündeme geldiğini görürsünüz.
Bu çerçevede, Türkiye'de
yatırımların teşvikine ihtiyaç var mıdır; evet denilmiştir. Türkiye'de
istihdamın teşvikine ihtiyaç var mıdır diye sorulduğunda, buna da kayıtsız bir
şekilde evet cevabını veriyoruz. O halde, bir tercihte bulunma zorunluluğu
ortaya çıkmıştır ve bu tercih zorunluluğu nedeniyle de böyle bir düzenleme 2004
yılında Meclisten geçmiştir, yeni bir düzenleme de Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edilmiştir.
İkinci konu ise, Niğde
Milletvekilimiz Mahmut Uğur Çetin'in kredi kartlarına ilişkin konuşmasıdır.
Bildiğiniz gibi, kredi kartlarıyla ilgili konu son zamanlarda basının
-yakından- gündemindedir, bazı sivil toplum kuruluşlarının gündemindedir; yoğun
bir şekilde tartışılmaktadır. Bu kamuoyu tartışmaları, bugün, gündemdışı
konuşmayla, Sayın Çetin tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
da taşınmıştır. Sayın milletvekilimizin değerlendirmelerinde, elbette, önemli
tespitler var. Özü itibariyle, bu, artık, bir çerçeve kanuna kavuşmalıdır, bir
yasal düzenleme yapılmalıdır ve kamuoyunda, kredi kartları etrafında yapılan
spekülasyonlar ortadan kalkmalıdır şeklindedir.
Bu, gerçekten, bir
ihtiyaç halini almıştır. Bu nedenle, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
banka kartları ve kredi kartları kanunu taslağı olarak bir kanun taslağı
hazırlamıştır, bu taslağı kitap olarak da bastırmıştır, web sitesine de
yerleştirmiştir; ancak, Bakanlığıma resmen intikal etmiş bir metin değildir. 15
Mart tarihi itibariyle, bu taslak metni, ilgili kuruluş, yani BDDK,
Bakanlığımıza gönderecektir. Bu taslak üzerinde, belki, bazı düzenlemeler Bakanlığımız
bünyesinde de yapılacaktır ve Bakanlar Kuruluna sevk edilecek; daha sonra,
yasalaşma süreci tamamlanacaktır.
Böyle bir yasal
düzenlemeye ihtiyaç var mı? Kamuoyunda tartışılan temel konu budur. Bize göre,
böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Sayın Çetin'in ifade ettiği gibi,
biz de aynı görüşü paylaşıyoruz. Zaten, bu, yeni bir talep olarak ortaya çıkmış
değildir. 1993 yılından bugüne kadar, yani, oniki yıldır, banka kartlarıyla
ilgili, kredi kartlarıyla ilgili bir çerçeve kanuna ihtiyaç olduğu ifade
edilmiştir. Zaman zaman yasalaşma süreci başlatılmıştır; ancak, her seferinde,
değişik gerekçelerle, değişik nedenlerle bu yasalaşma süreci tamamlanmamıştır
ve yarıda kalmıştır. Şimdi, Hükümetimiz, bu konuda kararlıdır. Bir kanun
çıkarılacaktır; ama, böyle bir kanunu çıkarmanın da, bence, önemli nedenleri var.
Bir kere, 1993 yılındaki veya bundan üç beş yıl önceki dönemdeki koşulları
yaşamıyoruz. Bugün, kredi kartı kullanımı, geçmişteki hiçbir dönemde
rastlanmadığı kadar artmış ve yaygınlaşmıştır. Kredi kartı kullanımının böyle
yaygınlaştığı bir dönemde, bir yasal çerçevenin bulunmamasını doğru
bulmamaktayız. Nitekim, 2004 yılı itibariyle, 2004 yılının başından bugüne
kadarki dönem itibariyle baktığımızda da, kredi kartlarındaki kullanım
oranının, kart sayısının sürekli artmakta olduğunu görüyoruz ve bu artış da
devam etmektedir. Devam eden bu artış çerçevesinde, bir yasaya ihtiyaç vardır.
Şubat 2004'te 20 653 789
kredi kartı sayısı varken, Aralık 2004 tarihi itibariyle, bu sayı, 26 681 128'e
çıkmıştır; yani, bir yıl içerisinde, onbir ay içinde hatta, 6 000 000 kredi
kartı kullanımı artmıştır. Buna bağlı olarak, gecikmeli hesap sayısında da
artış vardır. Şubat 2004'te 517 000 gecikmeli hesap sayısı varken, Aralık 2004'te
741 000 gecikmeli hesap sayısı vardır. Toplam borç tutarı itibariyle de, yine,
rakamlar artmaktadır. Şubat 2004'te toplam borç tutarı 6 trilyon lira
civarındayken, bu, yine, aynı şekilde, artarak devam etmektedir. Gecikmeli
hesap tutarı da artarak devam etmektedir. Gecikmeli hesap tutarındaki artışın
Ocak 2005 itibariyle yüzde 8 civarında olduğunu görmekteyiz.
Diğer bir nokta, böyle
bir yasal düzenlemeyi yapma gerekçesi olarak, müşteri şikâyetleri artmıştır;
yani, kredi kartı kullanımıyla ilgili olarak, müşterilerin, değişik makamlara
yönelttiği, yönlendirdiği şikâyetler artmıştır. Gerek Bakanlık olarak bize,
gerek kendi bağlı, ilgili oldukları sivil kuruluşlara gerek BDDK'ya yönelik
şikâyetlerde artış vardır. Milletvekillerimize yönelik de talepler vardır.
İşte, bu taleplerin ve şikâyetlerin bir uzantısı olarak da, burada, bugün,
Meclis gündemine girmiş bir konudur.
Diğer bir gerekçe yasal
düzenleme yapılmasıyla ilgili: Her ne kadar bankalar VISA ve Mastercard'ın
koyduğu kurallara uyuyorlarsa da, yurt içinde, herhangi bir düzenleme olmaması
nedeniyle, bankalar arasında çok farklı uygulama biçimleri oluşmuştur. Buna
bağlı olarak da, müşteriler, yani, kredi kartı kullananlar, bu çok farklı
uygulamalardan dolayı yapıyı kavramakta güçlük çekmektedirler; buna bağlı
olarak da şikâyetleri artmaktadır.
Diğer taraftan,
müşterilerin yeterli bilgiye sahip olduğunu da görmediğimize göre, bir yasal
çerçeve oluşmalıdır diyoruz.
Burada en önemli konu,
Sayın Milletvekilimizin ifade etmiş olduğu gibi, uygulamada bankaların yapmış
oldukları farklılıklardır. Bir kere, her şeyden önce, bankalar çok farklı faiz
oranları uygulamaktadır. Örneğin, bankanın biri yüzde 8,95'lik aylık faiz
uygulamaktadır. Bu, yıllık basit faize çevrildiği zaman, yıllık basit faiz
oranı yüzde 107,4 yapmaktadır; hatta, bileşik faize girdiği zaman yüzde 185'e
çıkabilmektedir. Bir başka banka ise aylık yüzde 3,88'lik bir faiz uygulamakta;
yıllık faiz oranı ise, bu bankada, yüzde 46,55 olmaktadır; bileşik faiz
uygulandığı takdirde bu da farklı olmaktadır.
Ben, en yüksek ve en
düşük iki bankayı örnek verdim. Diğer bankalarda da bu arada birtakım farklı
faiz oranları belirlenmiştir.
Burada, elbette, faiz
oranları piyasada belirlenir. Müşteriler de, kendilerine en uygun koşullarda
hangi bankayı görüyorlarsa, o bankaya giderler ve kredi kartlarını da oradan
alırlar. Faiz oranları da piyasada belirlenir. Bu faiz oranlarına müdahale gibi
bir anlayışın piyasa mekanizmasına pek uygun düşmeyeceğini söyleyebiliriz; ama,
işin içinde başka anlaşılmaz noktalar vardır. Bu anlaşılmaz noktalar da; kalan
bakiye borca uygulanan faizle ilgili uygulama pratiğinde bankalar arasında
farklılıklar var ve bu farklılıkları müşteriler de bilmiyorlar ve
kavrayamıyorlar. Örneğin, her bankanın faiz oranının farklı oluşu dışında,
faizin başlatıldığı tarih farklıdır; yani, bankanın birinde faizin işlemeye
başladığı tarih alışveriş tarihi olabiliyor, bir başkasında hesabın kesim
tarihi olabiliyor. Başlangıç tarihleri farklı olduğunda da, ortaya çıkan toplam
faizin hangi anlama geldiğini müşteri kavramakta güçlük çekiyor.
Bir başka farklı
uygulama: Faizin uygulandığı tutar bankalar tarafından farklı olarak ele
alınmaktadır. Bankanın biri, gelen hesap ekstresinin tamamına uygulamaktadır
faizi, bunun yüzde 90'ı ödenmiş olsa bile. Bir başka bankada ise, sadece bakiye
borç üzerinden faiz işletilmektedir. Bu da, anlaşılma güçlüklerini ortaya
çıkarmaktadır.
Eğer bakiyeyle ilgili
ödeme planına uyulmamışsa, bu sefer iş daha çok karışıyor. İşin içine temerrüt
faizi, bileşik faiz gibi birtakım düzenlemeler giriyor ve de konu tamamen
anlaşılmaz bir hal alıyor. Bu nedenle diyoruz ki biz, bir yasal çerçeveye
ihtiyaç vardır, bir kanun çıkarmaya ihtiyaç vardır, bunu yapmalıyız diyoruz;
ama, burada da, ikincil mevzuatla BDDK bunu düzenleyemez mi, bir yasal
düzenlemeye neden gerek var deniliyor. İkincil mevzuatla düzenlemede konunun
tam kavranamayacağı görüşündeyiz biz; çünkü, Anayasada sözleşme özgürlüğü var.
Borçlar Kanununa baktığınızda, yine, sözleşme serbestisi var. Böyle bir
durumda, herhangi bir yeni alanı düzenleyen kanun çıkarılmadığı takdirde,
Anayasadaki ve Borçlar Kanunundaki bu sözleşme serbestisine göre iş
düzenlendiğinde, sisteme bir düzen getirebilmek mümkün değildir; çünkü, banka
ve müşteri arasında sözleşmenin şartlarını serbestçe müzakere edebilme koşulu
yoktur, zemini yoktur. Bir iltihakî, katılımlı sözleşme mekanizması vardır. Bir
taraf, yani bankalar, sözleme şartlarını belirlemektedirler. Buna, tek taraflı
olarak, müşteriler, kart sahipleri imza atmaktadırlar. Belirlenen bu sözleşme
şartları sayfalarca tutmaktadır, müşteri düzeyi bunu kavrayabilecek konumda
değildir ve oluşan metni de tartışma imkânına sahip olmadığından, imzayı atıp,
bütün yükümlülük altına girmektedir.
Burada şöyle bir ters
mekanizma da var: Bankalar, Türkiye'nin en meşhur hukukçularını,
bilimadamlarını, kendi haklarını koruyabilmek için tutabilmektedirler, sözleşme
metinlerini onlara hazırlatabilmektedirler; halbuki, müşterilerin, normalde,
bir avukat tutup, bir hukukçuyu bulup, haklarının ne olduğunu öğrenebilme imkânları
da yoktur. O halde, buna sağlıklı bir çerçeve oluşturulmalıdır diyoruz; bu
görüşteyiz.
Ben, vakit dolmakta
olduğu için, bu taslak metnin içeriğinde hangi düzenlemeler var, buna girmek
istemiyorum; ama, birincisi, kart çıkarma yükümlülükleri var, yani, kartı
çıkaran bankalarla ilgili yükümlülükler var; ikincisi, kartın kullanım
yükümlülükleri var; üçüncüsü, üye işyerlerinin yükümlülükleri var ve sağlıklı
bir çerçeve oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu düzenlemeyle -henüz, bu, tartışma
safhasındadır; belki bazı kısımlar değiştirilecek, belki bazı kısımlar
çıkarılacak, yeni maddeler ilave edilecektir; ama- yasalaştığı takdirde, şu
anda piyasada, kamuoyunda tartışılan hiçbir konunun müphem olarak varlığını
sürdürmeyeceğini söyleyebilirim.
Hepinize saygılarımı
sunarım; sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanımıza
açıklamaları için teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 1 adet tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz
Cimoszewicz'in davetine icabetle Polonya'ya yapacağı resmî ziyarete katılacak
heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/766)
1
Mart 2005
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya
Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine icabetle, beraberinde bir
Parlamento heyetiyle, Polonya'ya resmî ziyarette bulunması Genel Kurulun 15
Şubat 2005 tarihindeki 58 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.
Anılan kanunun 2 nci
maddesi uyarınca, Heyetimizi oluşturmak üzere Siyasî Parti Gruplarınca
bildirilen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Adı Soyadı: Seçim İli
Ali Ayağ Edirne
Türkân Miçooğulları İzmir
İlyas Sezai Önder Samsun
Şükrü Önder Yalova
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup,
bilgilerinize sunacağım.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Niğde
Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/630) (S. Sayısı: 772) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Hakaret suçunu işlediği
iddia olunan Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Niğde Milletvekili Mahmut
Uğur Çetin Komisyonda sözlü olarak savunmasını yapmıştır.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin
hakkındaki kavuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin
kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
(x) 772 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararı ile kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun,
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi
yolundaki kararına katılmıyoruz.
Oya Araslı Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Ankara Bursa Afyonkarahisar
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN- Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2.- Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/631) (S. Sayısı: 773) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı
Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın
keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
(x) 773 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Üçüncü raporu okutuyorum:
3.- Karabük
Milletvekili Ali Öğüten'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/632) (S. Sayısı: 774) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Karabük Milletvekili Ali Öğüten hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karabük Milletvekili Ali
Öğüten Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Ali Öğüten
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
(x) 774 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Dördüncü raporu
okutuyorum:
4.- Karabük
Milletvekili Hasan Bilir'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/633) (S. Sayısı: 775) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Karabük Milletvekili Hasan Bilir hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Karabük Milletvekili Hasan Bilir
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
(x) 775 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Beşinci raporu
okutuyorum:
5.- Çorum
Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/634) (S. Sayısı: 776) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yetkili mercilerin
emirlerine uymamak suçunu işlediği iddia olunan Çorum Milletvekili Ali Yüksel
Kavuştu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Çorum Milletvekili Ali
Yüksel Kavuştu Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması
talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan
Kuzu
İstanbul
Komisyon
Başkanı ve arkadaşları
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılama veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesini ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
(x) 776 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesini, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere
neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından
yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında
dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi
yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının 2 adet tezkeresi daha vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
İlk tezkereyi okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Lüksemburg Meclis Başkanı Jean
Spautz'un Lüksemburg'a resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte
icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/767)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Lüksemburg Meclis Başkanı Jean Spautz'un
davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Lüksemburg'a
resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci tezkereyi
okutuyorum:
3.- Akdeniz
Parlamenter Asamblesine Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye olmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/768)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Parlamentolararası
Birlik'in (PAB) öncü rolü ve girişimleriyle Akdeniz'e kıyısı olan ülke
parlamentoları arasında siyasî diyalog ve anlayışı artırarak, üyeleri arasında
işbirliğini geliştirmek, bölgesel güvenlik ve istikrarı sağlamak ve barışı
güçlendirmek amacıyla Parlamentolararası Birlik içerisinde yer alan
"Akdeniz'de Güvenlik ve İşbirliği Konferansının" "Akdeniz
Parlamenter Asamblesi"ne dönüştürülmesine 7 Şubat 2005 tarihinde yapılan
toplantıda karar verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesi uyarınca "Akdeniz Parlamenter Asamblesi"ne TBMM'nin üye
olması hususu Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
2.3.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 2.3.2005
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Haluk
Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
2.3.2005 tarihli Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşlere dair kısmının 155 inci sırasında yer alan 564-1 ek sıra
sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 183 üncü sırasında yer alan 596-1 ek sıra
sayısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 142 nci sırasında yer alan 550-1 ek sıra
sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehte, Sayın
Koç, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Lehte söz istiyorum.
BAŞKAN - Lehte Atilla
Kart.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Hak Partisi Grubunun, bugünkü çalışma gündeminin belirlenmesine
dönük Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
belki, arkası yarın programına döndü bu; ama, bu konudaki Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun kararlılığını, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki
ısrarını, Parlamentonun saygınlığı açısından, milletvekili dokunulmazlığının
kaldırılmasının ne kadar önemli olduğu açısından, bunu, değişik zaman
dilimlerinde önünüze getiriyoruz. Belki, sizi sıkıyorum, biliyorum; belki,
bunun sonucunda, bir miktar da vicdanınızla sizi karşı karşıya bırakma durumu
ortaya çıkıyor, bunu da görüyorum; ama, bunu, sizlerle paylaşmaya, bu iş
gerçekleşene kadar devam edeceğiz. Bu kararlılığımızı bir kere daha ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, Sayın İdris Naim Şahin'in dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili 3
adet dosyası, Cumhuriyet Halk Partisinin, bugün görüşülmesi amacıyla Genel
Kurulda ele alınması talebiyle karşınıza gelmiş bulunuyoruz.
Biraz sonra,
lehte-aleyhte konuşmalardan sonra oylama yapılacak. Benim gözüm Sayın Şahin'in
üzerinde olacak. Hiç olmazsa, sizler, belki bunu reddetmeye çalışacaksınız;
doğaldır, bir siyasî parti disiplini içerisinde davranmak isteyen çoğunluğunuz
olacaktır; ama, Sayın Şahin, kendisi hakkında, biz, kendisine sunmak
istediğimiz savunma hakkını kullanmak isteyecektir diye düşünüyorum. Sayın
Şahin, gözüm sizin üzerinizde olacak. "Savunma hakkı istiyorum" diyen
bir İdris Naim Şahin görmek istiyorum ben. O yüzden, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Önerisinin, sanıyorum, lehinde oy kullanacaktır. Önemli bir sınav olacak
kendi için de.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu konu gündeme geldiğinde, geçen seferler, bunun, 22 nci dönemden bir
kronolojik incelemesini sunmuştum; bunları yinelemeyeceğim. Temel
çelişkilerinizi defaaten gündeme getirdik, verdiğiniz sözleri gündeme getirdik,
seçim bildirgenizdeki durumu gündeme getirdik; fakat, bunların hepsinin
unutulduğunu, zaten, unutkan olan bir toplumun, unutkan parlamentosu, unutkan
yasama göreviyle yükümlü milletvekilleri olduğumuzu âdeta kanıtlamak ister gibisiniz.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Adalet Bakanı burada, bu da benim için çok büyük bir şans; çünkü, bu
konuyla ilgili çeşitli gündem oluştuğunda, Sayın Cemil Çiçek de, dokunulmazlık
konusunda, kamuoyuna, resmî parti görüşünü açıklamakla karşı karşıya kalıyor.
Ben, Sayın Bakanın da burada, bu konudaki bazı çelişkilerini ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dokunulmazlık kavramı anayasal bir kavramdır ve sadece milletvekilleri için söz
konusudur. Yani, bu kavram, sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yer almaktadır. Milletvekilleri, bu koruma
kalkanı, zırhı nedeniyle, dokunulmazlıkları nedeniyle sorgulanamamakta ve
yargılanamamaktadır.
Şimdi, Sayın Bakanın sık
dile getirdiği ve sizlerin de sık olarak bu gerekçeyi kullandığınızı biliyorum:
Dokunulmazlık diye bir kavram söz konusu değildir, diğer kamu görevlilerinin
dokunulmazlığı vardır; onların da giderilmesi gerekir. Şimdi, ben, bu konudaki,
Sayın Bakanın -ben hukukçu değilim, özür diliyorum, ama- bu çelişkisini ifade
etmek istiyorum. Şimdi, diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlıkları var mı yok
mu? Diğer kamu görevlilerinin yargılanmaları esnasında, mensup oldukları kurum
amirliğinin soruşturma izni prosedürü, süreci devreye girmektedir biliyorsunuz;
daha önce kamuda değişik noktalarda yönetici olan arkadaşlarım bunu bilirler.
Soruşturma izni verildiği takdirde, adlî anlamda, cezaî süreç başlamaktadır.
Şimdi, soruşturma izni verilmediği takdirde ise, ilgili kişi veya savcılık
makamı tarafından, bu karara karşı, bölge idare mahkemesi veya Danıştay
nezdinde itiraz yapılabilmektedir; yani, bu anlamda da bir yargısal denetim
süreci söz konusu olup, cezaî süreç işlemektedir.
Değerli arkadaşlarım, öte
yandan, adlî anlamdaki bu cezaî sürecin dışında, kamu görevlileri hakkında, yer
değiştirme, uyarma, kınamadan başlayan ve meslekten ihraca kadar uzanan, bir
dizi disiplin ve idarî müeyyide uygulaması, bizzat, mevcut mevzuat
içerisindedir ve hiçbir izne tabi olmadan da, sıkça uygulanmaktadır. Nitekim,
kamu görevlileri için bir sicil affı söz konusu; demek ki, uygulanabilmekte ki,
buradan doğan cezaların giderilmesi için bir sicil affını gündeme
getirebilmektesiniz.
Sayın milletvekilleri, bu
sebeplerle, hükümetin, soruşturma izni prosedürünü kastederek -bakın,
soruşturma izni prosedürünü, sürecini kastederek- ve bir taraftan da saptırma
yaparak dile getirdiği kamu görevlilerinin dokunulmazlığı kavramının, yasal
gerçeklerle ve fiilî durumla bağdaşır bir yönü yoktur. Kaldı ki, hükümet,
soruşturma izni prosedürünü de ortadan kaldırmak istememektedir. Belediyeler ve
bakanlık bürokrasisine yönelik soruşturma izni taleplerini, talep yapılan
kişinin siyasî konumuna ve yakınlığına göre değerlendirerek, işine geldiği
zaman bu izni vermekte, işine gelmediği zaman izin vermemektedir.
Demokrasilerde keyfî bir izin süreci yaşanmaktadır bu konuda da. Hükümet,
elindeki bu olağanüstü kozu, siyasî kozu ve gücü kaybetmek istememektedir.
Sayın milletvekilleri,
bir diğer önemli husus: Hükümet, soruşturma izni prosedürünün daha etkin ve
işler hale gelmesini istiyorsa, bu konuda da anayasal bir düzenlemeye gerek
kalmadan, yasal bir düzenlemeyle bunu gerçekleştirmek mümkündür. Ben buradan
Sayın Adalet Bakanına da açık bir davette bulunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına: Elinizi kolunuzu tutan yok Sayın Bakan. Eğer böyle bir yasal
düzenleme yapacak olursanız, getirirsiniz, burada bunun gereklerini, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak size yardımcı olarak yerine getiririz. Bunun sözünü
de açıkça veriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, iktidar
mensubu arkadaşlarım, sözcüleri tarafından sık dile getirilen bir başka
çelişki: Efendim, Anayasanın 83 üncü, 100 üncü maddelerini değiştirmek
istiyorsunuz... Bakın, bir uzlaşma komisyonu kuralım, gelin buraya üye verin,
bu uzlaşma komisyonunu çalıştıralım, bunun sonucunda çıkacak metin üzerinde
anayasa değişikliğini yapalım...
Değerli arkadaşlarım,
samimî değilsiniz, samimî değilsiniz. Bakın, geçmiş zamana değil, geçmiş
dönemlerde, 5, 6, 7 siyasî partiden oluşan parlamentolar mevcuttu. Bugün 2 siyasî
partinin grubu var ve şu 22 nci Döneme bakalım: Avrupa Birliğiyle ilgili uyum
yasaları çerçevesinde, anayasa değişiklikleri için, uzlaşma komisyonunu
toplantıya çağırdınız mı?! Değerli arkadaşlarım, bunları söylerken, lütfen
yakın geçmişte yaptıklarınızı da bir değerlendirin. 169 ve 170 inci maddeler,
ormanla ilgili anayasa değişikliği teklifinizde Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
seslendiniz mi; allahaşkına gelin, bir uzlaşma komisyonu kuralım da burada bir
mutabakat arayıp bu anayasa değişikliğini buraya böyle getirelim diye.
Sonuç şu: Yani, benim
-Sayın Genel Başkan geçen gün Grupta söyledi, ondan alıntı yaparak söyleyeyim-
yerim dar, yenim dar diyorsunuz. Yani, yeni gelinin oynamama arzusunu yerine
getiriyorsunuz. Yani, istediğiniz zaman, çok rahatlıkla Türkiye Büyük Millet
Meclisine, tek taraflı olarak, tek irade olarak bir anayasa değişikliğini
getirip dayatabiliyorsunuz -bu sözüm için özür dilerim, yaşadığımız süreç bunu
gösterdi- ama, 83 ve 100 üncü maddeler, milletvekili dokunulmazlığı, bakan ve başbakanlar
hakkında soruşturma açılabilmesi için gerekli olan anayasa değişikliğini yapmak
için, "hayır biz buna gelemeyiz, uzlaşma komisyonu kurmak lazım..."
Değerli arkadaşlarım,
uzlaşma komisyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde yer alan, kurulması
gerekli olan komisyonlardan bir tanesi değildir; bir istişaredir; o istişare
iki partinin yetkilileri arasında yapılabilir ve bu istişarenin de en geniş anlamda yapılacağı yer Anayasa
Komisyonudur. Anayasa Komisyonunda 8 Cumhuriyet Halk Partili, 16 AKP'li üye
arkadaşımız vardır. İşte size uzlaşma komisyonu, Anayasa Komisyonu. Sayın Kuzu
buralarda yok. Anayasa Komisyonu Başkanı olarak... Getirmek istediğiniz, bizim
teklif ettiğimiz anayasa değişikliklerini, en geniş uzlaşma komisyonu Anayasa
Komisyonunda ele alabiliriz.
Değerli arkadaşlarım, bu
Meclisi yüceltmemiz lazım. Bu Meclisi, bu dönemin yüceltmesi lazım. Bu Meclisi,
bu dönemin yüceltmesi lazım. Üç defa söyledim. Bu yüceltme de, çok dar bir
siyasî kadronun -parti ayırımı yapmıyorum, kişi ayırımı yapmıyorum- üzerindeki
birtakım yüklerin buradaki namuslu milletvekilleri tarafından ne zaman ki
taşınamaz hale getirilmesi mümkün kılınacaktır, işte, o zaman, bu Millet
Meclisi saygın bir konuma yükselecektir. Ben, hiçbir kişinin sorumlu olduğu bir
suçun milletvekili sıfatımla benim sırtımdan korunmasına taraftar değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu düşünceyi paylaşan çok
sayıda milletvekili olduğunu biliyorum.
Bakın, bu zinciri kırmak
zorundayız. Vicdanî sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız. Kaldı ki, ben,
bu arkadaşlarımızın da buna ihtiyacı olmadığına inanıyorum. Eğer, Sayın
Dışişleri Bakanının bugün Sayın Emin Çölaşan'a verdiği yanıttaki gibi, benzer
suçtan beraat edenler olmuştur tezini eğer hayatta da gerçekleştirmek
istiyorsa, öncelikle, Sayın Dışişleri Bakanının ve İçişleri Bakanının, kendi
dokunulmazlıklarının kaldırılması için buraya başvurmaları gerekir. Bunu, niye,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, bir grup önerisi olarak bu Meclise taşımasını
bekliyorsunuz?
Ben, Sayın İdris Naim
Şahin'e, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından bir savunma hakkı verilmesini
talep ediyorum. Sayın İdris Naim Şahin, bu savunma hakkını, bir temel insanlık
hakkı olarak, bir temel hukuk kuralı olarak kullansın istiyoruz. Sizler,
herhalde arkadaşınıza yardımcı olacaksınız.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Ergin, siz aleyhte
konuşacaksınız.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Efendim, bir lehte konuşma daha vardı.
BAŞKAN - Sırasıyla
vereceğim; bir lehte bir aleyhte.
Buyurun Sayın Ergin.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Meclis gündemini belirlemeye
yönelik grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
birkaç haftadır bu konu özellikle gündeme getirilmeye başlandı; ama, bu Meclis
çalışmaya başladığı andan itibaren -22 nci Dönem Parlamentoyu kastediyorum-
Cumhuriyet Halk Partisi, sürekli olarak, milletvekili dokunulmazlığı, yasama
dokunulmazlığıyla ilgili bu taleplerini yineleyip gelmektedir.
Bildiğiniz gibi, bununla
ilgili olarak, AK Parti Grubumuzun, Partimizin görüşlerini, gerek Genel
Başkanımız gerekse grup sözcülerimiz, değişik vesilelerle ifade ettiler. Bir
kez daha tekrarlamakta fayda mülahaza ediyorum; o da şu:
Değerli arkadaşlar, bu
yasama dokunulmazlığı denilen hadise, sanki 22 nci Dönem Parlamentonun ortaya
koyduğu bir müessese gibi, sürekli olarak, bu Parlamentoda bizlerin önüne
getirilmekte. Yasama dokunulmazlığı kurumunun, Türk hukuk sistemine ne zaman
girdiğine şöyle bir bakacak olursak, bu müessesenin tarihini de gözden geçirme
imkânımız olacak ve siyasetçilerin, siyasî partilerin, bu konuya dair geçmiş
dönemlerdeki tutumlarını da değerlendirme imkânı bulacağız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 1982
Anayasamızda, yasama dokunulmazlığı düzenlenmiş. Bir geriye gidiyoruz,
özgürlükçü boyutuyla hep ön plana çıkarılan 1961 Anayasamızda 79 uncu madde
olarak, yine, yasama dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu, ikisi beraber düzenlenmiş.
Ondan biraz daha geriye gidiyorum; Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu Meclisi
tarafından, Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Mustafa Kemal Atatürk'ün başında
olduğu o Meclis tarafından yapılmış olan 1924 Anayasasına gidiyorum. Değerli
arkadaşlar, 1924 Anayasasının 17 nci maddesini sizlerle paylaşmak istiyorum;
bugünkü Türkçe'yle, çevrilmiş şekliyle okuyorum: "Bir milletvekili, ne
Meclis içindeki oy, düşünce ve demeçlerinden ne de Meclisteki oy, düşünce ve
demeçlerini Meclis dışında söylemek ve açığa vurmaktan sorumlu değildir.
Seçiminden gerek önce ve
gerek sonra üstüne suç atılan bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça sanık
olarak sorgulanamaz, tutulamaz ve yargılanamaz. Cinayetten suçüstü yakalanma
hali bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde, yetkili makam bunu hemen Meclise
bildirmek ödevindedir.
Seçiminden önce veya
sonra bir milletvekili hakkında verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi,
milletvekilliği süresinin sonuna bırakılır.
Milletvekilliği süresi
içinde zamanaşımı yürümez."
Şimdi, ben, başta, bu
metnin 1924 Anayasasına ait bir metin olduğunu söylemesem, herhalde
arkadaşlarımız, bunu, şimdiki Anayasamızın 83 üncü maddesiyle
karıştırabilirlerdi. Aynen, 1924 Anayasasındaki tüm unsurları, 1982
Anayasamızın 83 üncü maddesinde bulabilirsiniz ve 1983 Anayasası ilaveten daha
da daraltılmış olarak metne işlenmiştir.
Değerli arkadaşlar, hal
böyleyken, 1924'ten beri, yaklaşık seksenbir yıldır, bu Parlamento, aynı
korumalarla çalışıp gelmiştir. Bu husus sanki son ikibuçuk yıldır Türk siyaset
hayatının gündemine gelmiş gibi, sürekli bu şekilde getirilmesini anlamakta
gerçekten zorluk yaşıyorum.
Hemen şunu ifade etmek
istiyorum: Sayın Koç, konuşmasında "bu Meclisi yüceltmemiz lazım"
ifadesini kullandı. Ben, bu ifadeyi kabul etmiyorum. Bu Meclis, halkın
iradesinin tecelli ettiği, şu anda zaten yüce bir Meclistir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şayet, dokunulmazlıkların
mevcut olması, meclislerin yücelmesine engelse, hemen şunu ifade etmek
istiyorum: 1924'ten 1949'a kadar tek başına iktidar olan Cumhuriyet Halk
Partisi İktidarı döneminde, tek parti iktidarı döneminde bu Meclis niye
yüceltilmemiştir acaba?! Bunu da sormak, bizim en tabiî hakkımız.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yolsuzluk bu boyuta hiçbir zaman ulaşmadı. Yolsuzlukların hesabını sormak üzere
geldik!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bu Meclis, kurulduğu günden bugüne kadar halkın iradesini
temsil etmiş ve milleti adına, yasama görevini, denetim görevini en iyi şekilde
ifa etmiştir. Dolayısıyla...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Kimin yolsuzluğu varsa, hesabını verecek, bu Meclis öyle yücelecek! Hiç
saptırmayın!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Lütfen, tahammül edin...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Tahammül değil...
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Biz, sizin Grup Başkanvekilinizi saygıyla dinledik.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Herkes yolsuzlukların hesabını verecek!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Eğer bu Mecliste konuşup, konuşulanlara cevap alınmadığı bir düzen
istiyorsanız, o dönemler çok eskide kaldı. Bu millet buna izin vermez, bu
Meclis buna izin vermez. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bir eleştiri
getiriliyorsa, tabiî olarak, bu eleştirinin de cevabını almak durumundasınız.
Eğer, yanlış bir şey söylüyorsak, haksız bir şey konuşuyorsak, bu kürsü size de
açık değerli dostlar.
Kıymetli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; bu Meclisin mensupları üzerinde yasama
dokunulmazlığını ve sorumsuzluğunu tartışmak bir sistem sorunudur aslında.
Parlamenter demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında çok ince
bir çizgi vardır ve hassas dengeler üzerine kurulmuştur bunlar. Dolayısıyla,
bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken bu dengelerin içerisinden sadece
milletvekilliği kurumunu çekip alarak onun dokunulmazlık konusunu tartışmak ve
bu konuda fikir beyan etmek hakça bir yaklaşım olarak değerlendirilemez diye
düşünüyorum; çünkü, siz, bir sistemin tamamını etkileyen bu dengelerden sadece
bir tanesini zayıfa düşüreceksiniz. Burada, sakın ola, yargıdan mı kaçılıyor
şeklinde bir değerlendirmeye girmeyelim. Çünkü, geçen konuşmamda da ifade
ettim; bizzat yargı mensupları, kendileri için, yargılanma noktasında bir
dokunulmazlık, bir öninceleme koymuşlar, engelleme yapmışlar. Dolayısıyla, bu
mantıkla, şayet, yasama dokunulmazlıklarının mevcut olması, yargıdan kaçıyor
şeklinde değerlendirilecekse -ki, bu mantık yanlıştır bana göre- o zaman, yargı
mensuplarının da kendi yaptıkları yargı işlevinden kaçtıkları sonucuna mı
varacağız?!
Daha önce ifade ettim;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu iki tane içtihat var, arkadaşlar.
Bu iki içtihatta, Yargıtay Başkanı ve üyelerin, Yüce Divanda, ceza davasından
mahkûm olmadıkları sürece, haklarında hukuk davası dahi açılamıyor. Şu anda
milletvekillerimizin tamamıyla ilgili hukuk davası açılabilir. Bizim böyle bir
talebimiz yok, böyle bir dokunulmazlık talebimiz yok; ama, bakınız, yasama,
yürütme ve yargı erklerinin hiçbiri bir diğerine feda edilebilecek konumda
değil. Her birinin kendi açısından çok önemli özellikleri var.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
550 milletvekilinin hepsi mi suçlu?! Hepimiz suçlu muyuz?!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Yasama görevi, yargı görevinden daha aşağıda bir görev değil; yargı görevi de
bizimkinden daha alt bir görev değil, yürütme de aynı şekilde. Dolayısıyla,
bunların içerisinden bir tek yasamaya yönelik yapılan bu eleştirileri, ben, bu
Meclisin kendi kendine yapmış olduğu bir haksızlık olarak değerlendiriyorum.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Senin bize yaptığın haksızlık!..
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakınız, geçenlerde yüksek yargı organlarında, basın
organlarında çok geniş haberler çıktı. Bu haberlerden sonra bizzat Yargıtay
Başkanının bir değerlendirmesi oldu; o değerlendirme de şudur: Hâkim
teminatının hâkimlere tanınan bir imtiyaz değil, sadece yargılanan kişiler için
güvence olduğu görüşünü dile getirdi Sayın Başkan. Ben, bu görüşe katılıyorum;
ama, bu, hâkimler için bir imtiyaz değil. Peki, hâkimler bu görevlerini ifa
ederken yargılananların güvencesi açısından böyle bir ayrıcalığı haklı gösteren
gerekçeleri koyuyorlar ki, biz de doğru buluyoruz; yasama görevi gören
milletvekillerinin bu hizmeti bekleyen seçmenlerine, milletine, halkına yönelik
olarak, şahsına değil ama, bu kuruma yönelik düzenlenmiş ve seksenbir yıldır bu
Mecliste uygulanan hükümler üzerine bu kadar acımasız gelinmesini, doğrusu,
ben, izleyenlerin değerlendirmesine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, gene
Sayın Yargıtay Başkanının sözleriyle sona erdiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
"Anayasamıza göre
yargı yetkisi, Türk Milleti adına, bağımsız mahkemeler eliyle yürütülür.
Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî mercie
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme yeridir. Hâkim teminatı, hâkimlere
tanınan bir imtiyaz değildir. Bu teminat sadece yargılanan kişiler için
güvencedir. Zira, siyasal gücün etkisine maruz kalmış bir yargı,
objektifliğini, saygınlığını, temel hak ve özgürlükleri etkin bir şekilde
koruyabilme yeteneğini yitirir."
Ben Sayın Başkanın bu
görüşlerini ifade ediyorum ve ilave de ediyorum; bunun tersi de doğrudur; yani,
yasama görevini yapan milletvekillerinin de, gerek yürütme gerek yargı olsun,
başka tesirler altında kalmadan özgür iradeleriyle bu görevlerini yapabilmeleri
gerekir. Bu, bizi seçen milletimize, halkımıza ve şu Meclisin saygınlığına olan
yaklaşımımızı, tavrımızı gösterir. Bu açıdan, bundan sonraki yapılacak
değerlendirmelerde seksenbir yıllık geçmişi de gözönünde bulundurmayı, bu süre
içerisinde birçok siyasî partinin tek başına iktidarda bulunduğunu, o dönemler
içerisinde çok araştırdım; Cumhuriyet Halk Partisinin, dokunulmazlığın
kaldırılması ya da sınırlandırılması yönünde, özellikle 1924 ile 1949 arasında,
bir çalışması olup olmadığını araştırdım. Ben ulaşamadım.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
O zaman yolsuzluk, sahtekârlık yok ki!
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Şayet CHP'li dostlarımız ulaşırlarsa, lütfen, onları da bize ulaştırırlarsa
sevinirim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Ülkenin çektiği, yoksulluktan, yolsuzluktan.
SADULLAH ERGİN (Devamla)
- Bu Meclisin mehabetine, bu Meclisin saygınlığına ve milletvekillerimize
haksızlık yapmayalım diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Dosyaları işleme koyalım. Bu genel kapsamını açıkladınız, özelde ne diyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Lehte, Konya Milletvekili
Sayın Atilla Kart; buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun gündem
önerisi hakkında görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dönem sonuna kadar erteleme kararı verilen dokunulmazlık dosyalarının içeriği
hakkında, hem Genel Kurulu bilgilendirmek hem de kamuoyunu aydınlatmak
amacıyla, bu dosyaları Genel Kurul huzuruna getirmeye devam edeceğiz. Bugün,
Genel Kurul huzuruna getirdiğimiz dosya, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Sekreteri ve İstanbul Milletvekili olan Sayın İdris Naim Şahin'le ilgili olan
dosyalar.
Değerli arkadaşlarım, bu
dosyalarda, mülkiye müfettişlerinin Haziran 2002 tarihli bir raporu var; 92
sayfalık bir rapor. Bu rapora göre, 1994-2001 yılları arasında, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin hüküm ve tasarrufu altında bulunan anaarter, bulvar ve
benzeri yerlere konulan reklam panolarının kiralanması sürecinde, kasıtlı
olarak ve yandaş ilişkiler içinde ihale yapılmak suretiyle, 2002 yılı
itibariyle 146 trilyon bir zarara uğratma durumunun varlığı tespit ediliyor.
Tekrar ifade ediyorum; 146 trilyonluk bir kamu zararından söz ediliyor. Bu
raporlarda, İhale Yasasının 9 uncu maddesinin açık bir şekilde ihlal edildiği
ifade ediliyor. Bu zarardan sorumlu olanlar arasında Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, Sayın Ali Müfit Gürtuna ve bunların yanında da o dönemin encümen
başkanı ve genel sekreteri olan Sayın İdris Naim Şahin'in sorumlu oldukları
ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
mülkiye müfettişlerinin bu raporunda, bu reklam panolarının ihalesi aşamasında
fiyat tespiti yapılırken, ticaret odası, sanayi odası, borsa gibi kuruluşlardan
heyetin oluşturulması gerekirken bu heyetin oluşturulmadığı ifade ediliyor.
Bunun da ötesinde, Büyükşehir Belediyesi Meclisinin tespit ettiği tarifelerin
de, yani, asgarî tarifelerin de uygulanmadığı ifade ediliyor. Bu tarifelere
uyulması halinde, sadece bu tarifelere uyulması halinde, belediyenin 51 trilyon
gelir elde edeceği ifade ediliyor. Doğaldır ki, İstanbul Ticaret Odası
aracılığıyla komisyon oluşturulup reel piyasa fiyatları esas alınsaydı, daha
büyük bir gelir elde edilmesi söz konusu olacaktı.
Ne yapılmıştır da
belediye bu kadar büyük zarara uğratılmıştır? Neden bu yola başvurulmuştur?
Bunun en önemli sebebinin ihaleyi alan firmaların niteliği olduğunu, mülkiye
müfettişleri, somut bir şekilde, gerekçeli bir şekilde açıklıyor değerli
arkadaşlarım. Bakıyoruz, bilboard ihalelerini, 1994 yılında Büyükşehrin
iştiraki olan Kültür AŞ'nin, 1998 yılında Birlik Medya Grubunun, 2001 yılında
da yine Kültür AŞ'nin aldığını görüyoruz. Kültür AŞ'nin TRT'ye kadar uzanan bağlantıları,
kamuoyu tarafından gayet iyi biliniyor.
Bütün bu şirketler ile
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin üst yönetimi arasındaki yakın ve özel
ilişkilerin varlığını, mülkiye müfettişleri, gerekçeli bir şekilde, somut bir
şekilde açıklıyor değerli arkadaşlarım. Rapora göre, bu durum, ihale
bedellerinin yasaya aykırı olarak tespit edilmesinde belirleyici olmuştur;
yani, özel ve yakın ilişkiler, bu bedellerin tespitinde belirleyici ve
öncelikli olmuştur.
Yine, rapora göre, 146
trilyona ulaşan bu zararın, aralarında İdris Naim Şahin'in de bulundu tüm
ilgililerden, müşterek ve müteselsil sorumluluk esaslarına göre, tazmini
gerekmektedir.
İddianameye göre, Sayın
Şahin hakkında ihaleye fesat karıştırma suçlamasının olduğunu da yeri gelmişken
ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
daha evvel de ifade ettim, bu konularda kesin hüküm aşamasına ulaşan bir dava
dosyası söz konusu olmadığından, doğal olarak, Sayın Şahin'in suçlu olduğunu
ifade etmiyorum; ancak, ortada olan bir maddî vakıa var. Salt bu dosyadaki
eylemlerden dolayı belediye 146 trilyon zarara uğratılmıştır değerli
arkadaşlarım. Bu zararın, ihmal yoluyla değil, hukukdışı organize ilişkiler
sonucu ortaya çıktığı açıktır. Bu zarar kimlerden tahsil edilecektir? Bu zararın
tahsili yolunda herhangi bir yasal girişimde bulunulmuş mudur? İşin cezaî
sorumluluğu bir tarafa, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, dönemin ilgilileri
hakkında neden tazminat davaları açmamaktadır?
Sayın İçişleri Bakanına
ve hükümete huzurunuzda soruyorum: Bu yasal görevin gereğini ne zaman
yapacaksınız? Ancak, bir gerçek var ki, çok iyi biliyoruz ki, hükümet ve Sayın
Bakan, bunun gereğini yapmayacaktır, yapamayacaktır değerli arkadaşlarım. Bu
usulsüzlük ve yolsuzluk da, geçiştirilmeye ve unutturulmaya çalışılacaktır.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında mevcut belgelere rağmen soruşturma
izni vermeyen Sayın İçişleri Bakanının, böylesine önemli ve bağlantıları,
siyasî iktidarın genel merkezine kadar dayandığına ilişkin belge ve bilgiler
bulunan bir olayda yasal süreci başlatacağına hiç ihtimal vermiyoruz.
Bu anlayış ve davranış
içinde olan ve yoğun suç iddialarının muhatabı olan sınırlı ve dar bir siyasî
kadronun -değerli arkadaşlarım, Grup Başkanvekilim de ifade etti, ben de bu
hususu özellikle vurguluyorum; sınırlı ve dar bir siyasî kadrodan söz ediyorum-
bu kadronun, yolsuzluk batağını kurutması mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
O siyasî kadronun bir bölümünün bu hukukdışı ilişkilerin içinde olduğu yolunda
ciddî iddialar ve bulgular söz konusudur. Bütün yargılama süreçleri bunu
göstermektedir.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesindeki görev dönemi için, bu kadar ağır ve belgeli suçlamalara muhatap
olan Sayın Şahin hakkında, enerji yolsuzluğu dosyasında da ciddî iddiaların
ileri sürüldüğünü hepimiz biliyoruz değerli arkadaşlarım. İddialardan söz
ediyorum, ciddî iddialardan söz ediyorum. Adres verilerek, zaman ve isim verilerek
bu olaylar anlatılıyor değerli arkadaşlarım. Bu iddialara göre, siyasî iktidara
mensup milletvekilleri ve bakanlar, bu ilişkilerin doğrudan veya dolaylı olarak
içindedir. Bu ilişkiler üzerine gitmenin yolu ve yöntemi son derece açıktır.
"Ucu nereye kadar giderse gitsin gereğini yapacağız" diyenlerin, bu
sözlerinin arkasında durmayacaklarını şu onbeş günlük süreç bize bir defa daha
gösterdi değerli arkadaşlarım. Bu yolsuzlukların üzerine gidebilmek için,
oradaki sacayağını tamamlayan dördüncü sacayağının üzerine gitmeniz gerekiyor
değerli arkadaşlarım. Okeydeki dördüncü taşı bulmanız gerekiyor. Bu taşı tespit
etmek noktasında cesaret gösterebiliyor musunuz; bunu, gösteremiyorsunuz.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, yolsuzlukların üzerine gidebilmek için samimî ve tutarlı olmak
gerekiyor. Kamu kaynaklarından beslenen hortumları kesmek gerekiyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bu hortumlardan da beslenmemiş olmak gerekiyor değerli
arkadaşım.
Değerli arkadaşlarım, bu
işler; yani, yolsuzlukla mücadele, demokrasi anlayışı, kültürü ve disiplini
gerektirir. Bakın, bir tarafta -son bir hafta içindeki gelişmeden söz ediyorum-
oturduğu lojmana ait bilgileri kamuoyundan gizlediği için istifa etmek zorunda
kalan Fransa Maliye Bakanı, diğer tarafta ise sahte fatura ve hayalî ihracat
yoluyla 150 000 000 dolarlık alışveriş yaptığı yolunda yasal raporlar bulunan
bir Maliye Bakanı, hakkında düzenlenmiş olan dava dosyaları mahkeme
arşivlerinde kaybolan, sumenaltı edilen bir Maliye Bakanı. Bu dosyaların
akıbeti sorulduğu zaman "merak etmeyin bir yerden çıkan" diyen bir
gayri ciddî ve sorumsuz bir Maliye Bakanı. Yine, bir tarafta belediyenin 146
trilyonluk zararı konusunda suskun kalan ve mekanizmayı hiçbir şekilde
çalıştırmayacağı anlaşılan İçişleri Bakanı. En nihayet, soruşturma izni ve
dokunulmazlık kavramları konusunda kamuoyunu ısrarlı bir şekilde yanıltmaya
devam eden Sayın Adalet Bakanı. Sayın Adalet Bakanının bu kavram karışıklığını,
kavram kargaşasını ne şekilde açıkladığını, ne şekilde maharetle yaptığını Grup
Başkanvekilimiz biraz evvel somut olarak anlattı değerli arkadaşlarım.
Bütün bu
değerlendirmeleri yaptıktan sonra, Sayın Sadullah Ergin'in değerlendirmelerine
de kısaca değinmek istiyorum. Sayın Ergin'in seksenbir yıla yönelik olarak
yaptığı değerlendirme ve seksenbir yıla sahip çıkma duygusunu memnuniyetle
karşıladığımı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
...ve takdir ettiğimi
ifade etmek istiyorum; ama, Sayın Sadullah Ergin'e şunu hatırlatmak istiyorum.
1924'lerde ve devamında, yani cumhuriyetin kuruluşunda ve devamında, hiçbir
başbakan, hiçbir içişleri bakanı, hiçbir dışişleri bakanı ve devamında hiçbir
maliye bakanı hakkında sahtecilik ve kamu bütçesini zarara uğratma yolunda
hiçbir zaman bir iddia söz konusu olmadı değerli arkadaşlarım. Münferit olarak
olan hadiselerde de, Suat Hayri Ürgüplü olayında olduğu gibi değerli
arkadaşlarım, dokunulmazlık zırhına bürünmeye tenezzül etmeyerek, yargının
huzuruna gitti o insanlar. Biz, sizden de bunu bekliyoruz değerli arkadaşlarım.
Sizlerin, yani, bu siyasî
kadronun suçlu olduğunu ifade etmiyorum; ama, son derece ağır ve ciddî
suçlamaların olduğunu, bunları belgeleriyle, bunları dayanaklarıyla
anlatıyoruz. Bu yükün, bu kamburun, bu siyasî kadronun üzerindeki bu kamburun
kaldırılması gerekiyor. Bunda da en büyük sorumluluk size düşüyor değerli
arkadaşlarım.
Bir diğer önemli konu;
bakın, Anayasa değişikliğinden söz etmiyoruz değerli arkadaşlarım; mevcut
İçtüzüğün uygulanmasından söz ediyoruz. Mevcut İçtüzük, dokunulmazlık
dosyalarının tamamı hakkında erteleme kararı verilir demiyor değerli
arkadaşlarım. O dosyada ciddî suçlamalar varsa, güncel olaylar varsa, yolsuzluk
suçlaması varsa, dokunulmazlığı kaldırın, o kişi yargılansın, zan altında
kalmasın diyor mevcut İçtüzük; bütün bu değerlendirmeler yapılarak, adalet ve
hakkaniyet içerisinde uygulama yapın diyor.
Bu uygulama ve bu İçtüzük
ortadayken, bütün dosyalar hakkında dönem sonuna erteleme kararı verilmesinin,
hiç hukukla bağdaşır bir yönü olabilir mi değerli arkadaşlarım; bunun, adalet
ve hakkaniyet kavramıyla bağdaşır bir yönü olabilir mi?! Böyle bir anlayış
içerisinde olunduğu takdirde, yolsuzluklarla mücadele konusunda samimî
olunmadığını, tutarlı olunmadığını, bir anlamda itiraf etmiş oluyorsunuz
değerli arkadaşlarım. Bunlar, artık, kamuoyu tarafından değerlendiriliyor,
görülüyor. Bunları kaçırmak, kamuoyunun gündeminden ve gözünden kaçırmak,
mümkün olamaz bir hale gelmiştir.
BAŞKAN - Sayın Kart, son
cümlelerinizi alabilir miyim.
ATİLLA KART (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerle, konunun, bir defa daha, sağduyu ve
sorumluluk duygusu içerisinde Meclis Genel Kurulu tarafından
değerlendirileceğine olan inancımı ifade ediyor, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Sayın Şahin, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, şahsımın isminin
geçtiği, aslında 3 adet olan dokunulmazlık dosyasının görüşülmesi sadedinde söz
almış bulunmaktayım.
Aleyhte söz alan...
Düzeltiyorum, önergenin lehinde söz alan Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımızı dinledim. Arkadaşlarımız, her alanda olduğu gibi, çoğu zaman
olduğu gibi, olayların gerisinde gitmenin, gerisinde kalmanın, hadiselerin
kenarından hüküm verme alışkanlığını devam ettirmenin örneğini bugün de
sürdürdüler; bu kürsüyü, bugün de, yine içi boş, anlamsız konularla meşgul etme
tercihinde bulundular; tercih kendilerinin.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Allah allah!..
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Ben, sözün siyasî değerlendirme kısmını daha sonra yapmak üzere,
bugün, ismimin de geçtiği İstanbul Büyükşehir Belediyesinde kamu görevi
yaparken hakkımda isnat edilen -pek çok kamu görevlisi arkadaşlarımla birlikte
isnat edilen- suçların devam eden yargılama sürecinde 3 Kasım 2002 tarihli
seçimlerde milletvekili seçilmem dolayısıyla, yargılamanın, benim ve birkısım
milletvekili olan diğer partili arkadaşlarım açısından ertelenmesi kararı
karşısında, bizim dışımızdaki arkadaşlarımız, yani sanık arkadaşlarımız
itibariyle sonuçlanan kararlarını, öncelikle -inşallah, bugün anlarlar, bugün
fark ederler- Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın ve Sayın Genel Kurulun
ve Yüce Milletimizin bilgisine arz etmek isterim.
İddia edilen
suçlamalardan birisi, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması devam
eden, biten ve bitişi de 22 Ocak 2003
tarihinde beraatla neticelenen,
Yargıtay 4. Ceza Dairesi
tarafından, 6 Ekim 2004 tarihinde beraat kararı onaylanan bir dosyadır. Doğal
olarak, bu dosyada ve bundan sonraki diğer dosyalarda, milletvekili olmam
dolayısıyla, benim ve benim gibi milletvekili olan arkadaşlarımızın
duruşmaları, soruşturmaları ertelenmiştir; ancak, şunu açıklıkla belirtmek
isterim ki, 3 Kasım 2002 tarihine kadar devam eden ve nihaî kararı 22 Ocak 2003
tarihinde, yani hemen seçimlerden bir sonraki duruşmada nihaî kararı verilen bu
dosyada, benim ve benim durumumda olan milletvekili tüm arkadaşlarımın
savunmaları açık seçik verilmiştir, dosyadadır. Bu dosyalar, benim ve
arkadaşlarımın savunmasını yapmadığı, savunmasını vermediği dosyalar değildir;
verilmiştir, açıklanmıştır ve kararları da buradadır. İsteyenler, ayrıca bu
kararları alabilirler, gönderebiliriz.
İkinci dosya, Üsküdar 2.
Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden dosya. Bu dosyanın, yine, ifadeleri,
savunmaları, milletvekili olmadan önce ben ve arkadaşlarım tarafından yapılmış
ve bu dosya da, 1 Aralık 2003, yani milletvekili seçimlerinin üzerinden bir ay
dahi geçmeden nihaî kararı verilmiş ve halen de, temyiz üzerine, Yargıtayda
derdest olan bir dosyadır.
AHMET IŞIK (Konya) -
Beraat kararı verilmiş, değil mi?
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Evet; beraat, karar beraattır. Arkadaşım hatırlatıyor; karar
beraattır. Bütün arkadaşlarımız, bizim dışımızdaki bütün arkadaşlarımız beraat
etmişlerdir.
Bir üçüncü dosya, yine,
27 Şubat 2003 tarihinde beraat kararı verilen, İstanbul 13. Asliye Ceza
Mahkemesinde. Biraz önce, gazete haberlerinden, kupürlerinden istifade ederek,
140 küsur trilyon zarar ettirildiğini veya kârdan mahrum bırakıldığını,
arkadaşlarımızın, hesap kitap yapmadan "kaç bilboard'dan kaç para elde
edilir, bugün itibariyle o bilboard'lar kaç para getiriyor" diye zahmet
edip hiçbir araştırma yapmadan, afakî bir şekilde, gelip, burada -kullandığı
bilgilere dayanarak- yapmak istedikleri suçlamadan da, yine 27 Şubat 2003
tarihinde arkadaşlar beraat etmişler, benimle ilgili kısmı da ertelenerek
yasama dokunulmazlığı kapsamında Meclise gönderilmiştir.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Siz de gidin beraat edin.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Siz de beraat edin.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Şimdi, ben de gidip beraat edeyim Sayın Topuz, doğru söylüyorsunuz.
Ben de gideceğim beraat edeceğim; merak etmeyin.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Biz de onu bekliyoruz.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Ancak, sizler gazete haberlerinden çok yararlanmayı tercih eden
"şıracının şahidi bozacı" anlayışını, ne yazık ki, farkında olmadan
uygulayan bir parti görünümünden kurtulabilirseniz, inanırım, sizin için de iyi
olur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
O medyayı siz yarattınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Çünkü, bu memlekette dokunulmazlık konusu, İdris Naim Şahin olarak
benim şahsî bir konum, şahsî bir imtiyazım değil, Adalet ve Kalkınma Partisinin
düzenlediği, getirdiği bir müessese değil, belki Cumhuriyet Halk Partisinin
sahip çıkması gereken, Cumhuriyet Halk Partisinin üzerinde hassasiyet
göstermesi gereken bir müessese; ama, biz de cumhuriyetin, demokrasinin, hukuk
düzeninin değerlerine, temel kodlarına, temel unsurlarına en az sizin kadar
sahibiz, galiba bugün sizden biraz daha fazla sahibiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Şu anlamda biraz daha fazla sahibiz...
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; bu Mecliste 3 Kasım 2002 tarihinden önce var olan 550
milletvekilinin yüzde 80'i yeni isimlerle geldi; ama, bu Meclis baki, bu
müessese baki, bu devlet baki, bu millet de ilelebet baki kalacak. Bu milletin
değerleri, bu devletin müesseseleri, bu anayasal kurumlar, anayasal kavramlar,
anayasal değerler kolay kazanılmış değerler değildir. Ne şahıs olarak sizin, ne
şahıs olarak bizim, üzerinde ceffelkalem fikir beyan edeceğimiz
"kalksın" diyeceğimiz "kalsın" diyeceğimiz
"olmasın" diyeceğimiz müesseseler değildir. Cumhuriyet ne kadar
önemliyse, demokrasi ne kadar önemliyse, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü,
milletin iradesi ne kadar önemliyse, o iradenin sağlayıcısı metotlar ve
unsurlar da en az onun kadar önemlidir. Bazen usuller, yöntemler, esaslardan
daha öne geçer. İşte, dokunulmazlık, bir yöntemdir, bir sistemdir, bir usuldür;
ama, bu, demokrasinin özünü koruyan, kollayan ve milletin iradesinin
tecellisine imkân sağlayan, milletin vekillerinin özgürlüğünü, özgür
çalışmasını, bir anlamda, millete, milletin sesine daha doğru, daha rahat
tercüman olmasını sağlayan bir müessesedir. Bu müessese, 1920'lerden daha önceki
yıllardan itibaren bu ülkede var olan bir müessesedir. Seksen küsur yıllık
Cumhuriyet Halk Partisinin, bu anlamda bizden daha çok sahip çıkması
gerekirken, bugün harcamak istediği bu müessese, aslında, hepimizin ortak
müessesesidir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya)- İnsaflı olun!.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla)- Ve bunu, biz, harcayamayız, siz de harcayamazsınız.
Ben yargılanacağım; sürem
bittikten sonra gideceğim, beraat etmiş dosyalardan yargılanacağım; ama, sizin,
beraat edilmiş dosyalar üzerinde özellikle, başka arkadaşlarımın da ismi
varken, benim ismime iltifat ederek, sadece, benim dosyam gibi gösterme gayreti
içerisinde olarak yaptığınız girişimi, ben, sadece tebessümle ve teşekkürle
karşılıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun Sayın
Şahin, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ TOPUZ (İstanbul)-
Sıraya koyduk; hepsi gelecek!..
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla)- Hiç önemli değil... Hiç önemli değil; çünkü, şahsen ben varım, diğer
arkadaşlarım da en az benim kadar bu konuyu sizlerle paylaşacak ve anlatacak
yeteneğe ve bilgiye sahipler, onlar da anlatacaklar; ancak, dokunulmazlık
müessesesi, sadece Türkiye'de olan bir müessese değil, 25 Avrupa ülkesinde var
olan ve bazılarında Türkiye'den daha ileri konumda olan bir müessese. Siz, her
alanda olduğu gibi, galiba, bu konuda da dünyaya ve ileri ülkelere gözünüzü
kapamayı, kulağınızı kapamayı tercih ediyorsunuz 2005 yılında da, 21 inci
yüzyıla gelmiş bir konumda da olsak.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millet istiyor dokunulmazlıkların kalkmasını, bizi öyle gönderdi.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Bu müessese, Türkiye'de, sadece parlamenterlere mahsus, milletvekillerine
mahsus bir müessese değil; Cumhurbaşkanlığı makamından, savunma hizmeti veren
avukatlara kadar değişik meslek gruplarında var olan bir müessese. Bunlar, bir
gece rüya görülüp, sabahleyin yazılan müesseseler değil değerli arkadaşlar. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bunlar, 1870'lerden, 1860'lardan, Türkiye'de
demokratik rejime, milletin iradesinin tecelli edeceği sistemlere, ettiği
sistemlere geçiş sürecinde, deneme-yanılma metoduyla, çekilen sıkıntılar
metoduyla geliştirilmiş müesseselerdir ve bu müesseseleri, siz, 2001-2002
yılından sonra, kalkıp, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -olsa olsa şöyle
düşünüyorum sizin hakkınızda- biz, artık, milletten güç alamayacağız,
anlaşıldı... (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millet sizi izliyor, sizi...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - ...bir yerlerden güç almamız gerekir veya karşımızdaki, milletin
temsilcilerini bir şekilde alt etmemiz gerekir, onları bir oyuna getirelim,
onları bir tuzağa getirelim, onlarla birlikte başka türlü baş edemeyeceğiz
anlayışıyla, olsa olsa diyorum, demek zorundayım; çünkü, siz, hep "olsa
olsa" metoduyla ve birtakım, duyduğunuz rasgele yazılarla hüküm veren,
iddia geliştiren bir parti konumundasınız. Bu ülkenin çok daha ciddî meseleleri
var.
ATİLA EMEK (Antalya) - En
önemli mesele yolsuzluk.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Beraat etmiş yargı dosyalarının tekrar sayfalarını açıp...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Şimdi yargıya gidin, şimdi...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - ...şu olmuş, bu olmuş diyerek bir yere gidemezsiniz.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Daha ciddî, daha tutarlı meselelerle uğraşmak gerekir diye
düşünüyorum, hepimiz adına, Parlamento adına.
BAŞKAN - Sayın Şahin...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer, ben, duyduklarımla burada gelip
konuşursam, konuşmak durumunda kalırsam...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Konuş, konuş...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - ...Sayın Cumhuriyet Halk Partisinin değerli yetkilileri için,
gazete haberleri dahil, çok şey söylerim. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Şahin...
ATİLA EMEK (Antalya) - Ne
varsa söyle; enerji dosyasını söyle. Ne varsa söyle.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Ama, ben, Cumhuriyet Halk Partililer gibi, küçük işlerle uğraşmayı
pek sevmem, Adalet ve Kalkınma Partisi de sevmez. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yolsuzluk olmayan bir meclis, yolsuzluk olmayan bir Türkiye!..
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Biz, küçük olaylarla değil, kişilerle değil; sistemlerle,
müesseselerle, hizmetle, akılla, mantıkla ve varsa yapacağınız bir şey, onların
tartışmasıyla vakit geçirmeyi tercih ederiz. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yargılanma hakkını iste.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
lütfen, tamamlar mısınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Siz, beraat kararıyla neticelenmiş, bilmiyorum... (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Şahin,
lütfen...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Sormak istiyorum: Üç tane beraat kararı karşısında abesle iştigal
ettiğinizin farkında mısınız?! (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) -
Enerji... Enerji... Enerji...
BAŞKAN - Sayın Şahin...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Aklan da gel, aklan!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Yargılanma hakkını iste.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
süreniz doldu; lütfen, tamamlar mısınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Değerli dostlar, burada söz alan arkadaşlarımız, bu Parlamentonun
yüceliğinden dem vurdular. Bu Parlamento, ilk günden bugüne kadar hep yücedir
ve yüce kalacaktır, yüce kalmıştır.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Parlamento, elbette, öyle kalacaktır.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Bunun yüceliği üzerinde söz söylemeye, ne Cumhuriyet Halk
Partilinin ne de bir başka milletvekilinin hakkı, hukuku yoktur. Bunu
reddediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir başka husus...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kimsenin günahını çekmek zorunda değil bu Parlamento.
BAŞKAN - Sayın Şahin, son
cümlelerinizi alayım lütfen.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada konuşan değerli hatiplerin ağzından
çıkanı kulağının iyi duyması gerekir diye düşünüyorum. Buradaki namuslu
milletvekilleri tabirini Sayın Koç'un tavzih etmesini istiyorum. Burada, her
zaman, her dönemde, her milletvekili namusludur.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
İnşallah...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Cumhuriyet Halk Partililer de, bize göre, namusludur, namuslu kabul
ediyoruz. Bu ayırımı reddediyorum ve Sayın Koç'un da bunu düzeltmesini
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
lütfen tamamlayınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, son söz olarak, ben, diyorum ki, dokunulmazlık
müessesesi, benim şahsî müessesem değildir. Ben de gelip geçiciyim, siz de
gelip geçicisiniz; ancak, biz, bizden önceki parlamentoların, bizden önceki
parlamenterlerin, bizden önceki neslin, demokratik parlamenter rejimin
mensuplarının bugüne miras bıraktığı ve bu parlamenter demokrasinin olmazsa
olmazı olan dokunulmazlığın, siz istiyorsunuz, sizin ihtiyacınız var diye,
kaldırılmasının karşısındayım; bu, benim kişisel fikrim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millet istiyor, millet...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Ancak, herkes yargılanacaktır, yargılanma hakkını kullanır. Ben
kullandım.
BAŞKAN - Sayın Şahin...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Ben, 3 Kasım seçimlerinden sonra, 7 Kasım tarihinde, buradaki
beraat dosyasına gidip, ifade verdim. İmkân olsa yine vereceğim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Evet, işte imkân yaratıyoruz.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Ama, bu benim şahsî meselem değil, tekrar altını çiziyorum; bu,
yarın, sizin de meseleniz... Biz, devraldığımız mirası rasgele harcayamayız.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Bizden sonra da bu Parlamento devam edecek, bizden sonra da bu
Parlamentoda görev yapacak bu milletin gelecek nesilleri olacaktır.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Biz Erbakan'ın mirasçısı değiliz.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Bu sürekliliği sağlamak... Bu müessesenin temel unsurlarını, temel
kazanımlarını, demokrasinin temel kazanımını, biz, rasgele harcayamayız. Sizin
keyfiniz istiyor diye dokunulmazlık kalkmaz, kalkmamalıdır. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şahin,
teşekkür ediyorum.
Sayın Şahin, kürsüyü...
ATİLA EMEK (Antalya) -
Millet istiyor, millet; millet, dokunulmazlığın sınırlandırılmasını istiyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bir dakika.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Sayın Başkan, niye 6 dakika fazla konuşturuyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Seyhan,
bir dakika efendim, lütfen.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Anlattığının konuyla ilgisi ne, çıksın mahkemede savunsun
kendisini.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Şahin, bir
dakikanızı rica edeceğim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, bakınız, burada, arkadaşlarımız çıkıyor, konuşuyor. Ben,
tutanakların bir kısmını da getirttim. Çok ağır, ifade edilen, şahıslara
yöneltilen suçlamalar da var; hiçbir şey olmamış; ama, suçlama yapılan bir
milletvekili arkadaşımız, kendi hukukuyla ilgili olarak bir söz söylediği
zaman, bütün arkadaşlar, hep birden itiraz ediyor. Böyle bir şeyi kabul etmek
mümkün değil; yani, suçlama var; ama, savunma olmayacak; böyle bir şey olmaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Savunma yapmıyor ki Sayın Başkan...
BAŞKAN - Bir dakika
efendim. Müsaade edin.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Kendini savunmuyor, yine saldırıyor.
BAŞKAN - Yine aynı
şeyleri söylüyorsunuz. Müsaade edin.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Dokunulmazlığın kaldırılmasını millet istiyor, millet.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
ben, konuşmanız sırasında...
ATİLA EMEK (Antalya) - Gidelim
millete.
BAŞKAN - Müsaade eder
misiniz arkadaşlar.
Burada, konuşma yapan
milletvekili arkadaşlarımız, belki, kastı aşan bazı cümleler kullanıyorlar veya
sürçülisan oluyor. Biraz önce de bazı milletvekili arkadaşlarımız söyledi,
Sayın Koç'un konuştuğu bazı şeylere siz de işaret ettiniz Sayın Şahin. Yalnız,
konuşmanız sırasında, ben, bizzat dikkatle takip ettim, belki bir temsil olarak
söylemek istediniz "şıracı, bozacı" ifadesi çıktı. Onu, bir, tashih
ederseniz sevinirim; çünkü, Parlamentoda hep birbirimizle konuşuyoruz, yasama
yapıyoruz.
ATİLLA KART (Konya) -
Onlara cevap vereceğiz...
BAŞKAN - Sayın Kart,
lütfen, yerinize oturur musunuz efendim. Lütfen... İstirham ederim... Buyurun
efendim, yerinize oturun.
Sayın Şahin, lütfen, bu
hususta bir açıklama yapınız.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan; açıklayayım veya o sözden rahatsız
olunmuşsa, o sözü geri de alıyorum. O sözün ne anlama geldiğini, neyi anlatmak
istediğimi açıklayayım...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Kem söz sahibine aittir!
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Gazetede herhangi bir yazı, desteksiz, dayanaksız, dedikodu olarak
yazılıyor...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Mahkemeye verin.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Mahkemeye verip vermemek, tabiî ki, benim takdirimde ve verip
vermediğimi de bilmiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Şahin,
teşekkür ediyorum.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Şimdi, bunları dayanak alarak, dün, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın
Genel Başkanının...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şahin, bir
onbeş saniyenizi rica edeyim.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - ...hakkımdaki iddiaları...
BAŞKAN - Sayın Şahin, bir
dakika, mikrofon kapalı. Konuşma neticeye ulaşmıştır, süreniz de dolmuştur...
ATİLA EMEK (Antalya) - 8
dakika fazla konuştunuz.
BAŞKAN - ...lütfen, son
cümlenizi alayım ve tamamlayayım.
Buyurun, lütfen...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Dün, Cumhuriyet Halk
Partisi Sayın Genel Başkanının, Partimle ilgili iddiaları ispatlayamayan için
kullandığı, burada kullanmaktan hicap duyduğum ifadeyi, ben de, dedikodu
sayfalarından okuyarak buraya getiren Sayın Cumhuriyet Halk Partililere aynı
üslubu kullanmam mı gerekir; bunu mu kullanayım?!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Kullan da cevabını al!
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Mahkemeye ver Sayın Genel Sekreter, hesaplaş orada.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Yani "şıracı, bozacı" derken, biraz daha anlaşılır
ifadeyle bunu anlatmak istedim.
BAŞKAN - Sayın Şahin, çok
teşekkür ediyorum. Lütfen...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Buradan bir yere varamayız, buradan bir yere gidemeyiz, onu
anlatmak istedim.
Değerli
milletvekilleri...
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şahin
İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, hakkımdaki iddiayla
ilgili olarak beraatla neticelenmiş dosyalar ve kararlar itibariyle aydınlatma
imkânı buldum; hepinizi, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Kart,
efendim...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, konuşmacı, içi boş...
BAŞKAN - Sayın Kart,
yerinize oturur musunuz lütfen; ben, bir, konuya bakayım.
Bakınız, ben, Sayın
Şahin'in konuşmasını dinledim, bir hususu ifade ettim ve tashih ettiler.
Yalnız, zatıâlinizin konuşması sırasında, bir bakan hakkındaki ifadenizi okumak
istemem; ama... (AK Parti sıralarından "oku, oku" sesleri)
Bakınız, bunu eleştiri
kabul etmiyorum; ama "gayri ciddî ve sorumsuz filan filan bakan"
diyorsunuz; böyle bir ifade olmaz.
ATİLLA KART (Konya) - O
konuda da bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN - "İçi
boş" sözüne itiraz ediyorsunuz; ama, böyle bir ifadeyi Türkiye
Cumhuriyetinin bir hükümetinin bir bakanı hakkında kullanıyorsunuz. Bunu kabul
edemem. O konuda size söz vermeyeceğim.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan... Sayın Başkan...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - ... Kabul
edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan... Sayın Başkan...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Efendim, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - ... Kabul
etmeyenler...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, 69'a göre...
BAŞKAN - ... Öneri kabul
edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
ATİLLA KART (Konya) -
69'a göre...
BAŞKAN - Birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.26
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunmuştuk. O arada, Sayın Koç'un bir
talebi olmuştu. Şimdi, kendisine, kısa bir açıklama için söz vereceğim, sonra
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sayın Koç, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin'in,
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Oturumu biraz acil
kapattınız. Başkanlık takdir yetkinize bağlıyorum. Söz verdiğiniz için teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin lehinde ve aleyhinde konuşmalar oldu; ondan sonraki oylamada
da, İktidar Partisinin oylarıyla, bu kabul edilmedi.
Şimdi, tabiî, Sayın Şahin
burada çok telaşlı konuştu; 18 dakika -10 dakikalık hakkımızı 2 dakika
uzatıyordu Sayın Başkan bizim konuşmalarımızda- kendini savunma ihtiyacı
hissetti. Ben isterdim ki... Türkiye
Büyük Millet Meclisi salonunu, İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi salonu gibi
düşündü veya Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonu gibi düşündü veya burada
kendini savunmaya kalktı. İşte, biz, ona, o kolaylığı getirmek istedik.
Değerli arkadaşlarım,
yani, Sayın Şahin, burada, bir mahkeme salonunda yapabileceği savunma
konuşmasını yaptı. Biz, ona, o kolaylığı gösteriyoruz. Biliyorsunuz, davaların
şahsîliği vardır. Yani, yargıda, bir genel hüküm çerçevesinde, kendisinin de
beraat ettiğini ifade etti.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın -burada çok net ve açık söylüyorum- bir defa, Sayın Kart'ın
dile getirdiği olaylar gazete haberleri değil. Bunu özellikle dinlemenizi
öneriyorum. 92 sayfalık, mülkiye müfettişleri raporu var. 1998 yılında 51
trilyon, o 146 trilyonun geri kalan kısmı da daha sonra... Burada, Mustafa
Albayrak ve arkadaşları, benzer davalardan hüküm giymiş durumdalar, ceza almış
durumdalar. Yani "ben beraat ederdim zaten" savunması yetersiz
kalıyor; bunu söylemek istiyorum.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Ben savunma yapmadım.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Şahin, bireysel olarak, siz, savunma hakkınızı mahkeme salonunda
kullanın. Orada bahsettiğiniz beraat kararını alın ve oraya öyle gelin. Şimdi,
el işaretleriyle, böyle, memnuniyetsizliğinizi ifade ediyorsunuz; ama, bir
telaş içindesiniz.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Siz kendinizi hâkim yerine mi koydunuz?!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Şahin, bir telaş içindesiniz.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Yok...
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen hiçbir sataşmaya sebebiyet vermeyelim; kısaca...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu telaşı açıklamak için,
daha önceki siyasî dönemlerde, önemli siyasî önderlerin, o telaşın önüne
koyduğu bazı sıfatlar var, ben onları tekrar etmek istemiyorum. Bu telaşı
sergilemeyin...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Ne varsa söyleyin.
HALUK KOÇ (Devamla) - Bu
telaşı sergilemeyin, halinizden o anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bozacı - şıracı benzetmesi...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Ben öyle bir şey söylemedim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Ne
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı bozacıdır ne Türk medyası bozacıdır ne de
Cumhuriyet Halk Partisi adına burada konuşanlar şıracıdır. Bu yakışmıyor Sayın
Şahin ve burada, o telaşı sergilemeye, seçtiğiniz cümlelerle de devam
ettiğinizi görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir
söz daha söyledi. Telaşla konuşulduğu zaman, tabiî, Türkçede seçilen sıfatlar
da yer değiştiriyor. "Cumhuriyet Halk Partisi olarak dokunulmazlıkların
kaldırılması ihtiyacı içerisinde olabilirsiniz" dedi. Ben, size, onu, geri
çevirip söylüyorum. Dokunulmazlıkların kaldırılmaması ihtiyacını neden
hissettiğinizi çok iyi anlıyorum.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Ben açıkladım; ama...
HALUK KOÇ (Devamla) - Çok
iyi anlıyorum. Sadece siz değil... "Diğer arkadaşlarım da var; yani, niye
ille beni çıkartıyorsunuz" dediniz...
BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen
efendim...
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben
de cevap veriyorum.
Bakın, 142 sıra
numarasında İdris Naim Şahin tek başına. 155 sıra numarasında -Sayın Şahin
istedi açıklamamızı- Sayın Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin, Adem
Baştürk, Zülfü Demirbağ, Selami Uzun ve Mustafa Ilıcalı var. Ötekinde, herhalde
Sayın Başbakanın adını söylememizi istedi Sayın Şahin "ben genel sekreter
olarak bu işte tek değilim" dedi. Evet, Siirt Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan, Mehmet Mustafa Açıkalın, İdris Naim Şahin ve Mikail Aslan'ın isimleri
var.
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen tamamlar mısınız...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Şahin istediği için bunu söylüyorum, bunu ifade ediyorum ve...
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Terbiyesizlik etme!
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben
terbiyesizlik etmiyorum!.. Ben terbiyesizlik etmiyorum! Bakın
"terbiyesiz" lafı geliyor; bunu, aynen iade ediyorum. Sayın Şahin
telaş içindesiniz, bu telaşınızı anlıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, çok
kısa bir açıklama yapmak üzere ve lütfen sakin bir şekilde; buyurun.
2.- Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu)- Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili Sayın Haluk Koç'un, kendisini yargıç yerine koyarak...
HALUK KOÇ (Samsun)-
Estağfurullah!
EYÜP FATSA (Devamla)-
...yapmış olduğu konuşma üzerine söz almış bulunuyorum. Eğer biri diğerini
yargılayacaksa ve mahkûmiyet kararı verecekse, bunun hukukta yeri bellidir.
ATİLA EMEK (Antalya)- Biz
de yargıya gitsin istiyoruz Sayın Başkan.
CANAN ARITMAN (İzmir)-
Yargıya gitsin.
EYÜP FATSA (Devamla)-
Yargı kararlarını kimin verdiğini, kimin kimleri yargıladığını, Sayın Koç, siz
de biliyorsunuz; ama, siyasîler için yargı, millettir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya)-
Millet istiyor, millet.
EYÜP FATSA (Devamla)-
Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Şahin burada ifade etti; beraat kararlarını,
üç dosyayla ilgili de beraat kararının olduğunu size söyledi. Haa, siz anlamak
istemiyorsanız, doğruları duymak istemiyorsanız, o sizin meselenizdir.
ATİLLA KART (Konya)-
Yanlış bilgi veriyorsunuz.
EYÜP FATSA (Devamla)-
Bilgi yanlış filan değil. Arkadaşlar, mahkeme kararları ortadadır.
BAŞKAN- Sayın Fatsa,
lütfen...
ATİLLA KART (Konya)-
Mahkûmiyet kararı var Sayın Fatsa, mahkûmiyet kararı var.
EYÜP FATSA (Devamla)-
Bizim arkadaşlarımız millet vicdanında da, yargıda da beraat ederek buraya
gelmiştir. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLLA KART (Konya)-
Mustafa Albayrak ve arkadaşlarının mahkûmiyet kararı var.
BAŞKAN- Sayın
arkadaşlarım, lütfen...
EYÜP FATSA (Devamla)-
Ama, millet vicdanında beraat etmeyen, elli seneden beri mahkûm olanlar
kendilerini yeniden gözden geçirsinler.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya)-
Allah allah!.. Neden bahsediyorsunuz Sayın Başkan!
BAŞKAN-Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporları henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
Sıvılaştırılmış Petrol
Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
7.-
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/839)
(S.Sayısı: 723) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
(x) 723 S. Sayılı Basmayazı 24.3.2005 tarihli 63 üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
Yürütme
Madde 24.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın
Tacidar Seyhan; buyurun.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, kanun tasarısı
üzerinde bir konuşma yapacağım; ama, öncelikle, çok yakın bir geçmişte Sayın
Bakan açıklama yaptığı için, teşvikle ilgili iki üç kelime söylememe izin
verirseniz, daha sonra, tasarıyla bir ilişki kuracağım; onun için, bunu şimdi
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hepimiz burada istikrarın peşindeyiz. Türkiye'de istikrarın temel kuralı,
dengeyi korumaktır; bunun başka bir yolu yok ve dünya literatürlerine
bakarsanız, ekonomideki gelişmeyi hepsi bir şekilde tanımlar. Bu literatürden
taradım, Türkiye için en önemli, en yerinde formül, sanayileşme, büyüme ve
gelişmedir, yani, SBG formülü; bu formülü yok saymayacaksınız.
Bunu daha açık
tekrarlamamız gerekirse, eğer, siz, teşvik veya bir başka nedenle
rehabilitasyon sağlamak istiyorsanız, S'de, sanayileşme ve yatırım dengesini
korumak zorundasınız; buna, kimsenin itirazı olamaz. B'de, büyüme ve uygun
rekabet koşulları söz konusudur, onu sağlamak zorundasınız. G'de de,
gelişmişlik ve gönenci sağlamak zorundasınız. Bunun üçünü yapmadığınız veya
birini eksik yaptığınız sürece, ülkenizde, hem istikrarı bozarsınız hem de
sektörel bir mutsuzluğu gündeme taşırsınız.
Peki, bu teşvik ne
yapıyor; arkadaşlar, teşvik, devlet eliyle haksız rekabet sağlıyor.
Sayın Bakan
"dünyanın her yerinde değişik teşvik koşulları vardır" dedi. Doğru,
var; ama, değerli arkadaşlarım, yatırım maliyetine teşvik var; fakat, dünyanın
hiçbir yerinde, üretim maliyetine yansıyacak bir teşvik yok. Eğer, üretim
maliyetlerinde bir dengesizlik yaratırsanız, birkısım sanayicinin, diğer
sanayici karşısında pazar koşullarını kaybetmesini sağlarsanız, bunun adına
teşvik diyemezsiniz. Şimdi, aynı şekilde, daha önce bir teşvik yasası çıkmıştı,
"bunda eksikler var" denildi. Bir yasayı bir başka eksikle
kapatamazsınız. Yeni çıkan yasa da eksik; göreceksiniz, ileriki günlerde o
yasanın da dengesizliğini ortadan kaldırabilmek için yeni bir yasa arayışına
gireceğiz.
Şimdi, kanuna geliyorum.
Az önce, değerli arkadaşlarım dedi ki, "ya, bazen makul şeyler söyleniyor.
Gerçekten bize makul şeyler söyleyin, biz de size yardımcı olalım." Olur;
lütfen, ben, şimdi bu kanunda yapılanı bir ortaya koyayım, makul olmayan şeyi
bana söyleyin, ben, söylediğim adına özür dileyeyim; ama, eğer benim önerilerim
makulse, lütfen, bana katılın ve gereğini yapın.
Bakın, önümüze bir yasa
getirdiniz. Bu yasa, LPG yasası. Ne kadar güzel; konuştuk, birtakım değişiklikler
yaptık; ama, sonra, komisyona danışmadan, bu yasayla alakası olmayan 2 maddeyi
-6 ncı ve 7 nci geçici maddeleri- aradan hemen Meclis gündemine taşıyıp
Meclisten geçirdiniz. O geçtiği süre içerisinde ne buradaki muhalefet partisi
milletvekili arkadaşlarım ne yapılmak istendiğini kısa sürede algılayabildi, ne
de iktidar milletvekili arkadaşlarım, kendi yerlerinden neyi onayladığını, neyi
kabul ettiğini anlayabildi. İkisi de olmadı. Böyle bir yasa olmaz. Siz, Millet
Meclisini, bir kişi istiyor diye, kanun yapar hale taşıyamazsınız. Bu, yanlış
olmuştur. Bu, şunun gibi bir şey: Yasa güzel, piyasa düzenleniyor, siz güzel
bir yüze kezzap döküyorsunuz. Bir kenardan bozuyorsunuz. O çıkmaz, böyle bir
şey olmaz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, birincisi şu: Seramikçilere sübvansiyon verilecek. Biz, bunu daha önce
de verdik; lütfen, dikkatle dinleyin; çünkü, Sayın Komisyon Başkanım orada, biz
milletvekili olarak, madde üzerinde bir tekriri müzakere isteyemiyoruz; ya
komisyon isteyecek ya hükümet. Ben haklıysam lütfen isteyin, buradaki eksikliği
düzeltelim.
Seramikçilere sübvansiyon
verilecek... Daha önce de verdik. LPG ile doğalgaz arasındaki farkın yüzde
70'ini verdik. Komisyon üyesi arkadaşlarım bu sıralardalar. Ama, şimdi gelen
kanun tasarısında LPG ile doğalgaz arasındaki farkın yüzde l00'ü veriliyor.
Birinci dengesizlik bu.
Bir de bunun üzerine yeni
şeyler eklenmiş. Bu teşvik verilmekle kalmıyor, bu önergenin son paragrafında,
değerli arkadaşlarım, döneme tekabül eden SSK primlerinin vergi borçlarına ait
gecikme borçlarının silinmesi öneriliyor. Yani, hem sübvanse ediyorsunuz hem de
ödeyemediği için o borçların faizlerini silelim, rahatlatalım diyorsunuz. Peki,
ben size bir şey soruyorum: Bu elimdeki belge Seramik Federasyonu; teşvik
verdiğimiz kurumların federasyonu. Sayın Komisyon Başkanına da bunu yolladı.
Burada "bu teşvik yanlış oldu" diyor. Bir, yüzde 70'i yüzde 100
yaptınız; iki, SSK, elektrik ve vergi borçlarını sübvanse etmek böyle olmaz.
"Siz orada birkaç şirkete ayrıcalık sağladınız, namuslu, dürüst yatırımcının
hakkını elinden aldınız" diyor. Bence doğru.
Değerli arkadaşlar, bir
de şu listeye bakar mısınız; lütfen, dikkatinizi çekmek istiyorum: Şimdi, 11
şirket yararlanıyor görülüyor. O şirketler içerisinden sadece 2 tanesi
doğalgaza geçmemiş. Değişik dönemlerde hepsi doğalgaza geçmiş. Doğalgaza
geçmişler; 2003'te üç aylık yararlanıyor; 2003'ün sonuna kadar beş aylık
yararlananlar var; fakat, bugüne kadar doğalgaza geçmeyen 2 şirket var. Şimdi
ne yapıyoruz biz biliyor musunuz; doğalgaza geçmek için kapısının önüne 30 kilometre
doğalgaz borusu çekmiş namuslu vatandaşı cezalandırıyoruz, kapısının önünde
doğalgaz var; fakat, şirketine almamış insanı da mükâfatlandırıyoruz, üstüne
bir de ödemediği paranın faizlerini affediyoruz!
Arkadaşlar, hiç almamış
insanı anladım; bugünden geriye dönük iki yıl sübvanse ediyorsunuz. Peki, 2003
yılının ikinci ayında, üçüncü ayında doğalgaz almış insanlara geriye dönük iki
üç aylık sübvansiyonu niye veriyoruz, o dönemlerdeki borcu niye affediyoruz?
Böyle bir yasa olmaz!
Şimdi, siz, onayladığınız
bir önceki yasanın arkasında mı duracaksınız doğru diye -siz onayladınız yine
bizimle birlikte- o sübvansiyon mu doğruydu bu mu doğru; birine karar
vereceksiniz.
Arkadaşlar, hem getiriliş
biçimi yanlış hem de kanunun bu yöntemi yanlış. Değerli arkadaşlar, bu konuda
duyarlılık rica ediyorum.
Şimdi, biz ne
yapacağız?.. Bir madde daha var; enerji ihracatıyla ilgili bir madde. Bu
maddeyi de anlatacağım; ama, öyle bir yerde kaldık ki biz. LPG Kanunu makul; bu
piyasa düzenlenmeli. İki eksik üç fazla, biz bu kanunun onaylanmasından
yanayız; ama, iki madde ilave ettiniz, biz vicdanen rahatsız olduk. Şimdi,
kanunu reddetsek, son derece çağdaş bir yasayı reddetmiş olacağız; kabul etsek,
dengeyi bozan iki maddeden dolayı vicdanımız rahatsız olacak.
Ben küçükken bazen babama
öneride bulunurdum; çok mantıksız geldiği zamanlarda bana derdi ki:
"Oğlum, ya camiyi yık ya Peygamberi öldür diyorsun. Ne yaparsam yapayım
kâfir olacağım." Şimdi, ben bu yasayı reddedersem olmaz; çağdaş bir yasa.
Kabul edersem, öbür iki maddenin benim vicdanımda yarattığı rahatsızlığı
kamuoyuna nasıl açıklayacağım; ama, yine burada şunu yapacağız: Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak buna kabul oyu vereceğiz; fakat, eğer tekriri müzakere
yapar bizi vicdanen rahatlatırsanız, biz gönül rahatlığıyla gezeceğiz;
yapmazsanız öbür iki maddeden kaynaklanan bütün siyasî, sosyal sorumluluğu siz
yükleniyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisinin, rekabet dengesini bozmakla,
Türkiye'de haksız rekabet yaratmakla -devlet eliyle- hiçbir alakası olamaz.
Geliyorum ikinci maddeye.
Bakın, ikinci maddede diyor ki... Devletin enerji ihracatını sağlıyor bu.
Burada "TEÜAŞ, isterse, şirketlere, ikili anlaşma yoluyla, döviz karşılığı
elektrik enerjisi satabilir; Türkiye'deki şirketlere; ihraç edilmek
koşuluyla" diyor.
Şimdi, bu Millet
Meclisinin çatısı altında, Türkiye'nin enerjisinin bir kısmını denize
boşaltması varken, o enerjiyi değerlendirip, gelire dönüştürmeyi reddedecek bir
tek milletvekili yoktur. Ben de isterim satılmasını, siz de istersiniz. Fazla
enerji varsa, bu enerjiyi satalım.
Şimdi, şirket
yöneticileri benim odama geldi. Bana dediler ki: "Karşı çıkıyorsunuz
-aniden geldi, orada haklısınız- fakat, yasada da biz haklıyız; çünkü, bu
EPDK'yla, bu Bakan, bu Müsteşar, zamanında, bizim açılışımızı yaptı; 75
megavattan 200 megavata çıkardı bizim tesisimizi Silopi'de ve biz de, Irak
Geçici Hükümetiyle anlaşma yaptık; bu enerjiyi Irak Geçici Hükümetine sattık,
Amerikalıların garantörlüğünde paramızı aldık" diyorlar. Amenna, bir şey
yok. "Sonra, aynı yetkililer bize bir öneride bulundu -ben onların
söylediklerini anlatıyorum- bizim elimizde fazla enerji var, bu enerjiyi de
satın lütfen. Türkiye'nin paçal ortalama maliyeti 4 senttir; biz 4,8 sentten
size verebiliriz dediler" diyor. Bu konuda, biz, yetkililerden, devletten
bir şey istedik, bir genelge istedik yayınlansın diye; ama, bu arada aldık ve
verdik bir kısmını" diyorlar. "Sonra, bu hükümet, böyle bir mutabakat
olmasına rağmen, önce, bize, elektriği 13 sentten fatura etti, ilgili yasal
düzenleme yok diye. Daha sonra da, biz, geçmişe dönük sorun çıkıyor diye, 11
sentten bir fatura edilme daha yaşadık; fakat, bize söylenen 4,8
sentti"diyorlar. Değerli arkadaşlar, bunlardan dolayı, bu şirket,
mahkemedeyiz diyor. Bunu söyleyin dedikleri için söylüyorum.
Biz, burada, bir yetki
çıkarıyoruz. Devletin böyle bir yetkisi yoksa, siz, bu enerjiyi niye
verdiniz?.. Önce yasayı çıkarın, sonra bunlara yol verin. Burada, EÜAŞ'a,
enerji maliyeti konusunda herhangi bir fiyat belirleme yetkisi de veriliyor,
EPDK'nın iznine bağlı verilen yetki de var. Şimdi, siz, kanunen, fiyat
belirleme yetkisini EÜAŞ'a vermemişsiniz, kanununuzu çıkarmamışsınız, döviz
karşılığı ikili anlaşmalarla şirketlere mal verilir dememişsiniz, iki yıl
boyunca bunu seyretmişsiniz; bir kanun görüşülürken, 3'e 5 kala gelip
diyorsunuz ki, arkadaşlar, şu kanunu da şöyle geçiriverelim... Ne oldu; bunun
aciliyeti var. Neymiş aciliyeti arkadaşlar?.. Yani, geriye dönük yaptığımız
eksiği mi biz burada kapatacağız?.. Kurumların yaptığı eksik işlemi burada
aklamak benim görevim mi?! Kurumlar niye görevini yapmıyor?! Böyle bir yetkisi
zaten vardır... Varsa, niye kanun çıkarıyorsunuz?! Ne gerek var bu kanuna;
eğer, yetkiniz varsa...
Sayın Bakana o gün
söyledik -Sayın Bakan burada yok- "geçmişe dönük bu kanunun
işlemeyeceğini, ben, kürsüde söyleyeceğim" dedi. Arkadaşlar, kürsüde beyan
ne zamandır kanun yerine geçiyor, kanun hükmüne geçiyor?! Mahkemelerde bu
dosyalar...
Şimdi, hem burada bir
vazife ve salahiyet vererek geçmişe dönük yapılan şeyleri aklayacağım, üstüne
de geçmişe dönük hak vereceğim; böyle bir şey olur mu!
Değerli arkadaşlar
"geçmişe dönük bu yasa işlemez" diye buraya bir ibare konulması
lazım; bu bir.
Enerji satışında fiyat
belirlenecekse belirlensin, ihracat teşviki verilecekse verilsin. Teşvik de
var. Deniliyor ki "bu şirketlerin enerji üretiminde sağlayacakları
akaryakıtları direkt ithal etme yetkisi vardır." Bu konuda sadece bilgi
vermek zorunda bırakılıyor.
Güzel, teşvik
ediyorsunuz, edin; enerji üretilsin ve satılsın; ama, bizi eksiklerinize ortak
etmeyin. Geçmişte yapılan hataların veya görevde yapılan ihmallerin sorumlusu
olmak istemiyorum. Bir şirket yararlanacaksa... Ben, burada şirketleri değil
toplumu temsil etmek istiyorum. Toplum menfaatına bir yararsa, arkasındayım;
ama, siz, saat başı, niyete göre kanun çıkarma hakkına sahip değilsiniz!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlar mısınız Sayın Seyhan.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Lütfen, bir
sübvansiyonda, bir de burada, ilgili ibareleri koyabilmek için, komisyon veya
hükümet, 5 dakika ara verin; arkaya geçelim, bu kanun tasarısını beraberce
düzenleyelim, gönül rahatlığıyla oy verelim. Bir şeyi tercih edin; ya makul ve
vicdanî olan bu önerileri birlikte tamamlayalım ya da siyasî bir inat uğruna,
siz, buradaki teşviki getirdiğiniz gibi geçirin ve sorumluluğunu alın.
Diğerinin hesabı, yapabildiğim için benimdir; ama, burada yapamadıklarımızın
hesabını da iktidar vermek zorundadır. Duyarlılığınıza, bundan sonra
göstereceğiniz duyarlılığa ve yasa tasarısına gönülden emek veren bütün
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Ben, buradaki kararı, hem sizin hem
kamuoyunun hem de hükümetin ortak aklına ve vicdanına bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum
değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Seyhan.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Düzce Milletvekili Sayın Fahri Çakır; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sıvılaştırılmış Petrol
Gazları Piyasası Kanunu Tasarısının ilgili maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, LPG,
yani sıvılaştırılmış petrol gazı ve petrol gazının kullanım biçimleri epeyce
tartışıldı, gündeme taşındı. Tabiî ki, bu maddeyle insanlarımızın yakinen
ilgilenmiş olması, insanımızla bu gazın özdeşleşmiş olması, hiç şüphesiz
önemini bir kat daha artırdı.
Yakın zamanda, hatta
evvelki gün de epeyce sözü edildiği gibi, LPG'nin kullanım alanlarından,
bilhassa otogaz bölümünde epeyce tehlike arz ettiği, düzeltilmesi gereken
birçok kesimin olduğu, bu enerji türünün, mutlaka, hem tüpgazda olduğu hem de
dökme gazda olduğu gibi, hiç şüphesiz, otogaz kullanımında da bir şekilde
disiplin altına alınması, kanunî düzenlemeye muhtaç olduğundan, bu tasarı, özellikle can ve mal güvenliğini tehdit
etmesi bakımından, fevkalade önemi haiz oldu ve gündeme geldi. Ancak, bu
otogazın bilhassa ruhsatlandırılması ve özellikle otogazın araçlarda kullanım
biçimi fevkalade renkli, çeşitli, bunun piyasası oldukça zikzaklı olduğundan,
fevkalade yaygın olduğundan, fevkalade değişik kesitlerde, ehliyetli ya da
ehliyetsiz kişilerce takılıyor ve kullanılıyor olmasından kaynaklanan
sıkıntılar, âdeta LPG'yi neredeyse tehlikeli bir konuma, bu gaz, insan hayatı,
mal ve can güvenliği bakımından son derece tehlikeli bir gazmış gibi takdim
edildi. Oysa, bu doğru değil; ancak, kullanış biçimi, alet ve edavatın üretim
biçimi, tüplerin değişik şekilde -bu kürsüden söylendi- imalat biçimleri ve
ruhsatsızlık, maalesef, bu sektörde epeyce tehlike çanlarını, şimdiye kadar
olduğu gibi, bugün de çaldırıyor. Dolayısıyla bu sektör, bu kanuna, bugün, her
zamankinden daha fazla muhtaçtır. Bu nedenle hazırlanmış yasa tasarısı, elbette
ki bu sektörü ciddî bir anlamda dizayn edecek, düzene sokacaktır.
Gayet tabiîdir ki, LPG de
bir enerji türüdür; ilave edilen maddeler de enerjiyle alakalı olduğu için,
belki enine boyuna tartışılmamış olması kısmen tenkit edilebilir, burası bir
şekilde tartışabilir; ancak, bahse konu olan ilave edilen maddeler de bir
enerji meselesi olduğu için, bir enerji türüyle ilgili ve alakalı olduğu için,
bu kanunun içerisine, muhtaç olunan bu kanuna bu maddelerin de konulmasının,
tahmin ediyorum ve takdir ediyorum ki, hiçbir kimseye zararı yok. Bu da bir
enerji türüdür. Eğer insanlarımız buna muhtaçsa, bunun da bir an evvel hayata
geçmesinde, istifade edecek vatandaşlar bakımından eğer fayda varsa, elbette
ki, bu kanun tasarısının içerisinde yer almasında hiçbir sakınca yoktur diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, potansiyel olarak ciddî bir potansiyel arz eden, 4,5-5 milyar dolar
mesabesinde cirosunun varlığında LPG, özellikle ruhsatlandırma konusunda epeyce
sıkıntısı olan bir sektördü. Bu, konuşmamın ilk bölümünde bahsettiğim gibi,
bilhassa otogaz istasyonlarında fevkalade sıkıntılıydı; ancak, ilgili kanunun
maddelerinde bu ruhsatlandırma meselesi fevkalade güzel hesaplanarak, ne
şekilde ruhsatlandırılacağı bir şekilde şekle bağlanmış, zapturapt altına
alınmış, özellikle disiplin altına alınmış ve bundan sonraki ruhsatlandırmalar
bundan öncekiler gibi olmayacağı gibi, aynı zamanda, bundan önceki ruhsat
alanlar da belli bir şekilde disiplin altına alınacak, yeni kanuna uyarlanacak,
dolayısıyla, bu sektör, makul süre içerisinde kendisine çekidüzen vermiş
olacaktır.
O nedenle, ben, bu kanun
tasarısının bu sektöre ciddî anlamda faydalar getireceğini, enerji sektöründe,
diğer enerji birimleri gibi bu enerjinin de kendine özgü şartlarda kullanma
biçimini bu kanun sayesinde bulacağını ve insanlarımızca çok daha faydalı bir
şekilde tüketilebileceği kanaatini özellikle taşımaktayım.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, LPG, diğer enerji kollarında, akaryakıtta ve doğalgazda olduğu
gibi, halkımızın sürekli kullanageldiği bir enerji türü olduğundan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
FAHRİ ÇAKIR (Devamla) -
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
...hiç şüphesiz, bu
enerjinin fiyat politikası ve vergilendirilmesiyle alakalı kısımda da
sıkıntıları vardır; onu da ifade ettik. Ancak, inanıyorum ki, bu sıkıntılar da,
bu Yüce Meclisin çatısı altında, kısa gelecekte -vergi politikasıyla da bir
şekil verilerek- gerekli arızalar giderilmiş olacak ve kanun, inşallah, daha
faydalı hale gelmiş olacaktır diye düşünüyorum.
Tekraren, çıkaracağımız
bu kanunun, milletimize ve memleketimize, sektörümüze hayırlı olmasını temenni
ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
24 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen geçici 7 nci madde nedeniyle tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın, elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, oylama için 5 dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum:
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 723 sıra sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası
Kanunu Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 299
Kabul : 295
Ret : 4 (x)
Böylece, kanun tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- İş
Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/522) (S. Sayısı: 802) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 802 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; AK
Parti Grubu adına Tokat Milletvekili Zeyid Aslan konuşacaklardır.
Sayın Baloğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
(x) Açıkoylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 802 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İş Mahkemeleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa tasarısıyla bir
zorunlu değişiklik yerine getirilmek istenmektedir. Adlî yargı ilk derece
mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş ve görevlerinin yeniden
düzenlenmesi nedeniyle, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Yasası da buna koşut biçimde
değiştirilecektir. Bu yasayla, bu işi, bu değişikliği yerine getiriyoruz. Hangi
kararlara karşı istinaf yoluna gidilebileceği, bölge adliye mahkemelerinin
kararlarına karşı temyize başvurmadaki kuralları düzenlemenin yanında
kararların bölge idare mahkemesi ve Yargıtaydaki inceleme süreleri de hükme
bağlanmaktadır. Aslında, yürürlükteki yasa, bu Yargıtaya başvurma süresini ve
Yargıtayın karar süresini düzenlemektedir. Bu değişiklikle, istinaf yolu
aşaması da düzenlenmiş olmaktadır. 5521 sayılı yürürlükteki İş Mahkemeleri
Kanununun 8 inci maddesi, temyiz süresini tefhimden itibaren sekiz gün olarak
belirlemektedir. Kararların Yargıtayca incelenme ve karara bağlanma süresini de
iki ay olarak sınırlamıştır. Yargıtay kararlarına karşı tashihi karar
istenemeyeceği de hükme bağlanmaktadır.
Yeni düzenlemeyle, bölge
mahkemelerine başvurma halinde de süre, Yargıtaydaki başvurmaya koşut olarak,
sekiz gün olarak belirlenmekte; incelenme süresi de iki ay olarak
düzenlenmektedir; ancak, bu noktaya bir tereddüt aşamasından sonra gelinmiştir.
Hükümetin teklif ettiği metinde, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtaydaki
inceleme ve karara bağlanma süresi üç aya çıkarılmıştı. Öyle sanıyorum ki,
hükümet, yargımızdaki işleyişin yeterli bir hıza kavuşmadığını düşünerek, iki
aylık süreyi üç aya çıkarmayı düşünmüştür. Her ne kadar Adalet Komisyonu süreyi
yeniden iki aya indirmişse de, yine de bu süreyi bir ay daha uzatmak düşüncesi
üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Aslında, yapılması gereken,
mahkemelere daha çok süre vermek değil, daha çok olanak vermek olmalıdır. Ancak
bu tür bir davranışla mahkemeleri daha işler hale getirmek mümkündür.
Mahkemeler yavaş işliyor, onlara biraz daha süre verelim demek yerine,
yargılamayı hızlandırmayı sağlamak daha doğru olacaktır.
Bugün, mahkemelere işi
düşen ve hak arayan insanların en büyük yakınması, adaletin gerçekleşmesinin
çok yavaş olmasıdır. Bu gecikmenin tek sorumlusu olarak yargıçlarımızı ve
adliye çalışanlarını görmek doğru değildir; ancak, hak arayanlar,
karşılarındaki yargıç ve adliye çalışanlarını işleyişin tek sorumlusu gibi
görerek tepki göstermektedirler. Yapılması gereken, yasal değişikliklerle
yargıyı hızlandırmak yanında, sistemin içindeki insanı da dikkate almak gerekmektedir.
Son zamanlarda,
bakanlığın iyileştirme işlemleriyle, adliyelerimizin fizikî şartları yönünden
yeterli bir noktaya gelmeye çalışıldığını biliyoruz; ancak, bunun yeterli
olmadığını da biliyoruz. Yargıçlarımızın en yakın çalışma arkadaşları olan yazı
işleri müdürleri, yazmanlar, mübaşirlerin de yeterli bir ücrete kavuşmadıkları
bilinmektedir. Bu şartlar içinde adliyenin sağlıklı bir işleyişe kavuşmasının
mümkün olmadığını düşünüyorum.
Türkiye'nin bugün içinde
bulunduğu şartlarda, 2005 bütçemizde Adalet Bakanlığına istenilen düzeyde bir
artış sağlanamadığı için sıkıntıların süreceği anlaşılmaktadır. Doğal ki,
sorun, sadece adliye çalışanlarının, hâkimlerin ve yargıçların sorunu değildir.
Aslında, tüm çalışanlar, Türkiye'de emekleriyle yaşayan herkes, işçiler,
memurlar farklı bir durumda değildir. İşsiz kalma, yerinden olma korkusuyla
susturulmuş, baskı altına alınmış memurların sesi çıkmıyorsa, bu görüntüyü
iktidarın memurlarla ilgili ücret uygulamasının doğru olduğu biçiminde
yorumlamayınız. Susturulmuş kitleler, örgütsüz kitlelerin suskunluğu üzerinde
iktidar olmak, sürekli olmaz. Halka hakkını vermeyen bir iktidarın da
sürekliliği söz konusu olmaz.
Sayın milletvekilleri, bu
koşullar içinde görev yapmaya çalışan yargıçlarımızı, savcılarımızı ve adliye
çalışanlarımızı kutluyorum. Bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Adliye
çalışanlarına sabırlar ve başarılar diliyorum. Genel Kurula saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
AK Parti Grubu adına,
Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İş
Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK
Parti Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Demokratik hukuk
devletinde bağımsız ve hızlı bir yargı, devletin ve vatandaşların güvencesidir.
Küreselleşme çağında yargının yeri, rolü ve önemi, dünya tarihinin hiçbir
döneminde görülmedik bir biçimde artmıştır.
Bilindiği üzere, son
dönemde Meclisimiz, yargılama görevini yerine getiren mahkemelerimizin, çağdaş
demokrasilerde olduğu gibi, adil, süratli ve etkin bir şekilde karar
verebilmeleri için, mevzuat alanında reform niteliğinde değişiklikler ve
yeniliklere imza atmaktadır. Farkında olalım ya da olmayalım, Sayın Adalet
Bakanımız Cemil Çiçek'in de söylediği gibi, son zamanlarda, ülkemizde, âdeta,
sessiz bir hukuk devrimi yaşanmaktadır.
İç hukukumuzda yapılan bu
yeni, kapsamlı düzenlemeler, mevzuatımızın, sosyal ve ekonomik hayatımızın her
alanını etkilemektedir. Dış dünyada da büyük yankı ve ilgi uyandıran bu reform
sürecinde, gerek Meclisimizin gerekse hükümetimizin gösterdiği gayret ve
performans, kamuoyunda takdirle izlenmektedir.
İşte, bugün, Genel
Kurulumuzun önüne gelen bu kısa yasa tasarısı, söz konusu kapsamlı reformların
bir uzantısı olarak anlam ve önem kazanmaktadır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu
yargılamayı uygulayan özel bir mahkemenin kuruluşundaki temel gerekçe, iş
hukukunun niteliğinden kaynaklanmaktadır. İş hukukunun en önemli özelliği,
işçiyi koruma ilkesini esas almasıdır. Özel yargı organı aracılığıyla, genel
mahkemelerden daha çabuk, daha ucuz ve daha kolay bir şekilde işçinin, işveren
karşısında mevzuat ve sözleşmeden kaynaklanan haklarının korunması
düşünülmüştür.
İş mahkemelerinin
oluşturulmasında, işçi işveren ilişkilerinin özel niteliğinden kaynaklanan
uzman bir mahkemenin olmasının uygun olacağı düşüncesi de bulunmaktadır.
Dolayısıyla, iş mahkemelerinin kuruluş amacı doğrultusunda, buralarda görev
alacak hâkimleri iş hukuku alanında birer uzman olarak yetiştirecek önlemlerin
alınması, işçi işveren ilişkilerinin karmaşıklaştığı ve sosyal hakların önem
kazandığı günümüzde daha da gerekli bir hal almıştır. Bu bağlamda, sürekli
meslekiçi eğitimin, iş hâkimlerimizin, seminer, konferans, kolokyum ve benzeri
toplantılarda bir araya gelmelerinin sağlanmasının ve belki de en önemlisi, bir
hâkimin iş mahkemesi hâkimi olarak başladıktan sonra, mesleğinin sonuna kadar
iş davalarıyla ilgilenmesinin önemine dikkat çekmek isterim.
İşçi işveren
uyuşmazlıklarının özel mahkemelerde çözümlenmesi, dünyada neredeyse ikiyüz
yıllık geçmişi olan bir uygulamadır. 1806 yılında Fransa'da Napolyon tarafında
başlatılan bu uygulama, daha sonra başka ülkelere de sirayet etmiştir.
İş mahkemeleri, ülkemizde
ilk olarak 1950 tarihinde kabul edilen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunuyla
kurulmuştur. Anılan kanun uyarınca, iş mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde iş
davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk mahkemesi hâkimi görevlendirilmektedir.
Özellikle ülkemizin, 5521 sayılı Kanunun düzenleniş tarihindeki gelişmişlik
durumundan uzaklaşarak endüstrileşmesiyle birlikte çalışma ilişkilerinin
gelişmesi, iş uyuşmazlıklarının artması zaman içinde iş mevzuatımızda yasal
değişiklikleri de beraberinde getirmiştir.
Kanaatimizce, iş
yargısıyla ilgili düzenleme yapılırken, ülke ekonomisi, sosyokültürel yapısı
dikkate alınmalı, gelişmelere uyum sağlayabilecek esneklikte olmalıdır.
Halen, ülkemizde, 709 il
ve ilçe merkezinde kurulmuş 4 194 mahkemenin 81'i müstakil iş mahkemesi olarak
görev yapmaktadır. Yargıtayda iş hukuku ihtilaflarına bakan 3 daire
bulunmaktadır. 2004 yılında bu dairelerin iş yükü 60 000 dosyaya yaklaşmıştır.
Mevcut yasaya göre Yargıtayın temyiz incelemesini iki ay içinde sonuçlandırması
gerekmekteyken, bu ağır iş yükü nedeniyle bu süre ortalama altı yedi ayı
bulmaktadır. Söz konusu ağır iş yükünün diğer bir sonucu da, Yargıtayın içtihat
mahkemesi fonksiyonundan uzaklaşmasıdır.
Bu yasa tasarısıyla
amaçlanan değişiklik ihtiyacı tüm çağdaş hukuk devletleri yargı sisteminde yer
alan istinaf kanun yolunun mevzuatımıza da taşınan Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun gereği olarak doğmuştur.
Tasarıyla, ilk derece
mahkemelerinden olan iş mahkemesinin nihaî kararlarının kesinlik kapsamı 1 000
lira olarak belirlenmekte ve bu sınırlar dışında kalan kararlar aleyhine
istinaf yoluna başvurabilme olanağı tanınmaktadır.
Ayrıca, bölge adliye
mahkemelerinden verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulmasına ilişkin
esas ve usuller düzenlenerek, iş mahkemelerinde görülen davaların acele
işlerden sayılması nedeniyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda değişiklik
yapılmasına ilişkin kanun tasarısından farklı olarak, kanun yoluna başvuru
süresinin sekiz gün olduğu öngörülmektedir.
Ayrıca, kanun yoluna
başvurulan iş mahkemesi kararlarının bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki
ay içinde incelenip sonuçlandırılması esası getirilmektedir.
Tasarının 1 inci maddesi,
iş mahkemelerince verilen parayla değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki
kararlar hariç, miktar ve değeri 1 000 lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî
kararlara karşı istinaf yoluna, bölge adliye mahkemelerince verilen değeri 5
000 lirayı geçen kararlar hakkında da temyize başvurulabilmesini; 2 nci
maddesinde ise, bölge adliye mahkemelerinin 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi gereğince kurularak,
Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlara
ilişkin dava dosyalarının temyiz başvurularının kesinleşinceye kadar Yargıtay
tarafından sonuçlandırılmasını ve bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri
Kanununun, bu kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümlerinin
uygulanmasını öngörmektedir.
Bu kanunun bölge adliye
mahkemeleri sistemiyle birlikte uygulamaya geçmesiyle Yargıtayımızın ilgili
dairelerinin iş yükünün de önemli ölçüde azalacağına, bunun da yasada öngörülen
iki aylık süre içerisinde temyiz incelemelerinin yapılabilmesini sağlayacağına
ve bu şekilde yargılamanın hızlanmasına hizmet edeceğine inanıyorum.
Türk Ceza Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun, Bölge Adliye
Mahkemeleri Hakkında Kanun ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun gibi, bu kanunun da, 1 Nisan 2005
tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla, 1 Nisan 2005 tarihi,
ülkemiz açısından, âdeta, adlî milat olacaktır. Adalet Bakanlığımızın, hâkim ve
savcılara yönelik yoğun bir eğitim programıyla, yargı mensuplarını bu tarihten
sonrasına, yeni döneme hazırladığını memnuniyet ve takdirle izliyoruz.
Bu yeni döneme, yargı
teşkilatımızın yanı sıra, toplum ve bireyler olarak da hazırlanmamız gerektiği
düşüncesini taşıyarak, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Aslan,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
İŞ MAHKEMELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 30.1.1950
tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 8. - İş
mahkemelerince verilen nihaî kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Şu
kadar ki, para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç,
miktar veya değeri bin lirayı geçmeyen davalar hakkındaki nihaî kararlar
kesindir.
İstinaf yoluna başvurma
süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi,
yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür.
Bölge adliye mahkemesinin
para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya
değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ
tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
Kanun yoluna başvurulan
kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca iki ay içinde karara bağlanır.
Yargıtayın kararlarına
karşı karar düzeltme yoluna başvurulamaz."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - İş Mahkemeleri
Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 1. -
Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek
göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında yapılan temyiz
başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından sonuçlandırılır. Bu
kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten
önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun 1
Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Noterlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/961) (S. Sayısı: 805) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 805 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç; AK
Parti Grubu adına, Samsun Milletvekili Mehmet Kurt konuşacaklardır.
Sayın Kılıç, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Noterlik
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağım; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
getirilen tasarı bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaç da, daha önce kabul
edilen bir kanunla, birkısım ilçedeki adliyeler kapatılmıştı; adliyeler
kapatılınca da, o ilçelerdeki noterliklerin de kapatılması söz konusu oldu.
Tasarıda da gördüğümüz kadarıyla, 136 ilçedeki adliyeler kapatıldı; yine, 76
ilçede de daha önce adliye teşkilatı yoktu. Bu nedenle, bu tasarıyla, bu
ilçelere noterlik kurulma imkânı getirilmiş olmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
getirilen bu düzenlemeyle, adliyesi kapatılan veya daha önce adliyesi olmayan
ilçelerde kurulacak dördüncü sınıf noterliklerde, o ilçelerde icra teşkilatı
varsa, icra müdürleri veya icra müdür yardımcıları da noterlik işlemlerini
yapabileceklerdir. Yani, bu tasarı, uygulamaya kolaylık getirmeyi düşünen bir
tasarı.
Yine, dördüncü sınıf
noterliklerin olduğu yerlerde, noterlerin bütçeleri ayrı bir noterlik bürosu
tutmaya imkân vermediği için, kaymakamlara, noterlikler için yer gösterme
yükümlülüğü getirilmiştir. Yani, kaymakamlar, noterliklerin çalışma mekânlarını
kendileri sağlayacaklardır.
Yine, Büyükşehir Belediye
Kanunu kabul edildiği sırada, büyükşehir sınırları dahilindeki noterliklerin
noterlik gelirlerinin paylaşımındaki esasları, her nevi ortak hesap ve paylaşım
esaslarını, noter odalarının önerisiyle Noterler Birliğinin belirlemesi
gerektiği şeklinde bir düzenlemedir. Bunun da daha ziyade talebi, noter
odalarından ve Noterler Birliğinden gelmiştir. Biz, sivil toplum örgütlerinin,
meslek örgütlerinin ülkemizde ne kadar önemli olduğunun bilinci içindeyiz. Bu
nedenle, sivil toplum örgütlerinden gelen bu öneriyi de olumlu karşılıyoruz;
yani, geneli itibariyle getirilen bu tasarı olumludur ve Cumhuriyet Halk
Partisi olarak da bu tasarıyı destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
noterlik, bir kamu kuruluşudur, kamu kurumu mahiyetindedir. Noterleri sadece
bir ticarethane olarak görmek mümkün değildir. Noterlik görevini, ülkemizde,
hukukçular icra ederler -avukatlar, savcılar, hâkimler- bu nedenle önemli bir
görevdir ve noterler, bulundukları bölgelerde çok saygın bir konumdadırlar;
hiçbir ayırım yapmadan bütün vatandaşların her türlü işlemlerini
belgelendirmeye çalışırlar. Toplumda pek çok meslek kuruluşunun saygınlığı
konusunda kuşkular yaratılırken, noterlik mesleği toplumda son derece önemli
bir konumdadır.
Değerli arkadaşlar,
noterlik mesleği yargının da en büyük yardımcılarından bir tanesidir. Yine,
ülkemizin hukuk devleti olmasında ve hukukun üstünlüğünün yerleşmesinde
noterlik mesleğinin çok önemli bir görevi vardır. Noterdeki işlemler, noterdeki
belgeler olmazsa yargı tıkanır. Nitekim, ülkemizde yargının uğraştığı en büyük
sorunlardan bir tanesi de işlemlerin notere gitmemesinden kaynaklanıyor.
İnsanlar, kendi aralarındaki hukukî işlemleri, ticarî işlemleri notere gitmeden
yapıyorlar ve bu, değişik sorunlara sebep oluyor. Daha sonra da, yaptıkları
işlemlere, işlemlerdeki düzenlemelere karşı taraf itiraz edebiliyor. O
belgedeki tarihe itiraz edebiliyor, şahitlerin imzasına itiraz edebiliyor,
şahısların imzasına itiraz edebiliyor; yani, çeşitli sorunlara neden
olabiliyor. Oysa, bu işlemler noterde yapılsa, bu sorunların çoğu çözümlenmiş
olacak.
(x) 805 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Peki, değerli arkadaşlar,
bizim insanımız noterliğin bilincinde değil mi? Pekâlâ bilincinde; ancak,
noterdeki işlemlerin maliyeti bizim insanlarımızı notere gitmekten caydırıyor.
Noterde alınan harçlar, Damga Vergisi, KDV, noter ücreti, değerli kâğıt ücreti;
bunları topladığımızda büyük meblağlar teşkil ediyor. Bu nedenle de,
vatandaşlar, eğer, zorunlu kalmadıkça, kanunca zorunlu kabul edilmemişse,
mutlaka, işlemlerini, kendi aralarında oturuyorlar, bir beyaz kâğıda, akılları
erdiğince, anladıkları, bildikleri hukukî çerçeve içinde bir belge
düzenliyorlar veya bunu daha sağlama almak için de bazen, iki şahit yazıp,
imzalattırıyorlar veya muhtarın yanına gidiyorlar ve bir de muhtara mühür
bastırıyorlar daha sağlam olsun diye; oysa, bu şekilde düzenlenen belgelerin
hukuk karşısında, hâkimin, savcının yanında, hukukun yanında kesin bir belge
değeri yoktur. Bu, ancak, ikincil derecede bir delil mahiyetindedir.
Bu nedenle, noterlik
işlemlerini devlet olarak önemsemeliyiz. Eğer, Avrupa süreci içinde, Avrupa
sürecinin önünde demokratik, çağdaş, hukuk normlarına uygun bir devlet olmak
istiyorsak, bu belgeli düzene geçme noktasında vatandaşlarımızı teşvik
etmeliyiz, onları resmî belge sistemine geçmeye özendirmeliyiz. Özendirmek
yetmez; bunun için de, bu şekildeki harçların, vergilerin mutlaka düşürülmesi
gerekiyor.
Burada, şöyle bir düşünce
olabilir: Acaba, biz, bu harçları, vergileri düşürdüğümüzde Maliyenin zararı
çok mu olur? Çok da olmaz Maliyenin zararı; çünkü, insanların büyük çoğunluğu
bir kira sözleşmesi yapacağı zaman, mutlaka, gidip noterde yapacak olursa, bu,
daha çok işlem olacağı için, az az da alınsa ücret, mutlaka, belli bir yekûn
teşkil edecektir.
Değerli arkadaşlar,
sonra, kayıtdışılıktan söz ediyoruz. Noter işlemlerinin çoğalması, ülkemizdeki
kayıtdışılığı da önleyecektir. Kayıtdışılığı önlemenin en önemli yolu, noter
işlemlerinin artırılmasıdır. Bu nedenle, buna, mutlaka, bir çözüm bulunması
gerekiyor.
Şimdi, getirilen bu
düzenlemeyi olumlu karşıladık, gerçekten olumlu; ancak, yeterli değil değerli
arkadaşlar. Şu anki Noterlik Kanunu günün şartlarına uygun değil; otuz yılı
aşkın süredir uygulanan, 1972 yılında çıkarılmış, otuzüç yıldır uygulanan bir
Kanun. Otuzüç yıldan bu yana ülkemizde çok büyük gelişmeler oldu; demokratik
gelişmeler oldu, ekonomik gelişmeler oldu, hukukî gelişmeler oldu; yeni bir
dünya düzenine doğru gidiyoruz. Bunlara adapte olmak için, mutlaka, bir an
önce, Noterlik Kanununun yeniden ele alınarak, çağa uygun, kayıtlı sisteme
geçişi özendiren ve noterlere daha geniş yetki ve sorumluluk veren yeni bir
noterlik kanununu hazırlamak durumundayız.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce
Heyeti saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
AK Parti Grubu adına,
Samsun Milletvekili Mehmet Kurt; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 805 sıra sayılı
Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği üzere, Türk hukuk sisteminde, noterlik, bir kamu hizmeti olarak kabul
edilmiş; noterlerin görevlerinin neler olduğu, pozitif düzenleme olarak, ortaya
konulmuştur. Bu bağlamda, noterlik, yapılan işlemleri belgelendirerek, hukukî
güvenliğin sağlanmasında ve anlaşmazlıkların ortadan kaldırılmasında önemli rol
oynamaktadır; bunun yanında, kanunlarla verilen başka görevleri de yerine
getirebilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Osmanlıda, ilk kez, Tanzimat döneminde, 1913 yılında, Kâtibi Adil Kanunuyla,
noterlik, devlet himayesine girmiş bir kurumdur. Daha sonraları, cumhuriyet
döneminde, 29 Nisan 1926 tarihinde, noterlik, modern hukuk sistemi içerisinde
yerini almıştır. Bu süreç içerisinde, 18 Ocak 1972 tarihinde kabul edilen 1512
sayılı Noterlik Kanunuyla, noterlik mesleği, gerçek hüviyetini kazanmıştır. Bu
kanunun kabulünden sonra, noterlik mesleğine giriş ve meslek içerisindeki
tayin, terfi ve kademe ilerlemeleri, objektif kurallar içerisinde, yasal düzende ve yargı yolu açık olarak, şeffaf
bir şekilde tayinler ve terfiler yapılıyor. Bu da, noter meslek mensuplarını
rahatlatıyor. Otuzüç yıl süreyle, herhangi bir sıkıntı olmadan, herhangi bir
duruma meydan vermeden, bu, noterlik mesleği içerisinde devam etmiş ve
gitmiştir.
Değerli milletvekilleri,
şu anda mevcut olan 1512 sayılı Noterlik Kanununa göre, herhangi bir yerde
noter kurulabilmesi için, o yerde, asliye hukuk mahkemesinin mevcut olması
şarttır. Geçtiğimiz yasama döneminde, 9 Haziran 2004 yılında, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun 278 sayılı Kararıyla, bazı yerlerdeki, ufak
ilçelerdeki adliye teşkilatlarının kaldırılmasına karar verilmiş. Tabiî ki, bu
yasanın çıktığı günlerde bunun gerekçeleri anlatıldı. Bilhassa, buradaki adlî
işlemlerin az olması, buradaki hâkim ve savcıların terfi etmeleri noktasında
Yargıtaydan belli bir dosyanın geçirilmesi gerekiyordu. Bu gibi sebepler ve bir
de, bundan daha ötesi, tasarruf niteliği taşıyan çeşitli sebeplerle, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun bu kararı uygulamaya konulmuş ve bu bağlamda, 85
ilçedeki adliye teşkilatları kaldırılmıştır; fakat, burada, adliye teşkilatının
yardımcı hizmetlerinden olan icra müdürlükleri ve noterlikler gibi mesleklerin
burada devamından yana bir tavır sergilemiş hükümetimiz ve neticede, buradaki
icra müdürlükleri devam etmektedir; ama, bunun yanında, noterlik işlemlerinin
devam etmesi için, noterliklerin de burada devam etmesi gerekiyordu. İşte,
şimdi, getirmiş olduğumuz bu yasa, bu yerlerde, ufak ilçelerde, adliye
teşkilatı kaldırılan bu ilçelerde de noterlik dairelerinin devamına karar
verilecektir.
Bu şekliyle noterlik
hizmetleri -vekâlet gibi, satış gibi- bundan sonraki yasama dönemlerinde -veya
bu dönemde de gelebilir- daha kapsamlı bir Noterlik Kanunu değişikliğinde,
"nizasız kaza" dediğimiz nizasız işlemler, tespit işlemleri gibi,
veraset ilamları -yine, noterlere verilmesi- gibi adliyenin yükünü azaltma
babında bazı işlemlerin noterlere verilmesi düşünülmektedir. İşte, noterlere bu
işlemler verildiği zaman, halkımızın, kendi köyüne ve ilçesine hemen yakın bir
ilçede bu işleri daha rahat şekilde görebilmesi için böyle bir yasa
düzenlemesine ihtiyaç duyulmuştur.
Bu sebeple, buralarda
adliye teşkilatı olmamasına rağmen, noterlik işlemlerini yürütebilecek bir
Adalet Bakanlığı memuru -bu, bir başkâtip olabilir veya bir kâtip veya icra
müdürü veya icra müdür yardımcısı olabilir- bu icra işlerini yürütürken, aynı
zamanda noterlik işlemlerini de yürütebilecek veya doğrudan doğruya bir adliye
kâtibi de buraya tayin edilmek suretiyle noterlik işlemleri bu ilçelerimizde
devam edecektir. İşte, bu yasanın 1 inci ve 2 nci maddesindeki esas özü budur.
Bu ilçelerde noterlik
daireleri kurulurken, bilhassa bu ufak ilçelerde noterlik işlemlerinin
yürütülebileceği yer bulma sıkıntısı da gündeme gelebilir. Burada, o ilçenin
mülkî amirine, hükümet konağında, hükümet binasında böyle bir yerin, fizikî
mekânın tahsisi de, yine, bu yasa tasarısında gündeme gelecektir ki, bu da,
oradaki işlemlerin daha sağlıklı bir şekilde, daha fizikî, güzel bir mekân
içerisinde yürütülmesini sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bu noterlikle ilgili düzenlemenin esas özünü, şimdi anlatacak olduğum konu
teşkil etmektedir. Bu, biraz daha aciliyet arz ediyordu. Sebebiyse, Büyükşehir
Yasası yürürlüğe girdiği günden itibaren, bilhassa büyükşehir sınırları
içerisindeki noterlerle ilgili bu 1512 sayılı Noterlik Kanununun 109 uncu
maddesinde ifadesini bulan "ortak cari hesap" dediğimiz ortak hesap
dağılımında bir sıkıntı ortaya çıkmıştı. Bu da şudur: Herhangi bir il sınırları
içerisinde veya büyükşehir sınırları içerisinde birden fazla noter bulunuyorsa,
bu noterler arasındaki -tesanütü, dayanışmayı- rekabeti kaldırmak için 1512
sayılı Noterlik Kanununun 109 uncu maddesine göre bir ortak cari hesap vardır.
Bu ortak cari hesaba göre, her noter, bazı işlemlerin -ki, biz, buna, noterlik
mesleğinde "milyonluk işlemler" diyoruz- o noterde yapılması anında o
işlemden elde edilen, notere kalan hissenin yüzde 90 gibi bir kısmı ortak cari
hesaba yatırılır ve her noter kendisine düşen hisseyi buraya yatırır. Bir hafta
içerisinde, 5 işgünü içerisinde gerçekleşir bu yatırma işlemi; fakat, bölüşüm
ise üç ay içerisinde olur. Üç ayın sonunda oraya yatırılmış olan, cari hesap,
ortak hesaba yatırılmış olan bu gelen paralar, bütün o ortak hesap içerisinde
bulunan noterler arasında eşit bir şekilde paylaştırılır. Fakat, burada şu
vardır: O ortak hesaba tabi olan noterler, genelde, kıdem itibariyle, gelir
itibariyle birbirlerine çok yakın, hepsi de birinci sınıf noterler olduğu için,
yatırdıkları meblağ birbirlerine çok yakındır; biri 5 milyar yatırıyorsa,
diğeri 6 milyar, diğeri de 7 milyar; yani, çok yakın rakamlar yatırırlar ve
bölüşürken de eşit bir şekilde bölüşürler. Fakat, Büyükşehir Yasası yürürlüğe
girdiğinden itibaren, bazı illerde -büyükşehirle sınırlı olarak olmuştur bu-
bazı rahatsızlıklar doğmuştur; çünkü, büyükşehrin sınırları genişleyince, kıdem
itibariyle "üçüncü sınıf" dediğimiz mesleğe yeni başlamış bir noter
de ortak cari hesaba girmiştir.
Burada şu konuya dikkat
çekmek istiyorum: Noterlik mesleğinde üç sınıf vardır. Dördüncü sınıf, zaten,
Adalet Bakanlığı memurudur ki, dördüncü sınıf noterlerde bulunan memurlar...
Bağımsız bir noterlik kurulan yerde üç sınıf noter vardır. Bunlardan birincisi
üçüncü sınıf noterlerdir ki, mesleğe yeni girmiş bu noter arkadaşlarımızın
ikinci sınıfa terfi edebilmesi için, belli bir zaman süreci içerisinde en az
iki kere teftiş görmesi ve olumlu sicil alması gerekir. Bu süre en az 4 yıldır,
bazen 5-6 yıla doğru da uzayabilir. İkinci sınıf bir noterin birinci sınıfa
terfi edebilmesi için de, aynı sistem içerisinde, en az iki defa sicil alıp,
olumlu sicille birinci sınıfa geçmesi gerekiyor ki, bu, süre itibariyle, en az
8 yıldır ve bazen 10-12 yıla doğru uzayabilir.
İşte, Büyükşehir
Yasasının yürürlüğe girmesinden itibaren, noterler arasındaki bu terfi, kıdem
tamamen altüst olmuş, tamamen haksız bir durum ortaya çıkmıştır. Hakkaniyet
ortadan kalkmış oluyordu; çünkü, mesleğinde otuz yılı bulmuş, tecrübe, birikim
sahibi, yapmış olduğu işler itibariyle risk taşıyan ve belki 8-10 tane kâtip
çalıştırarak da, onların sıkıntısını, yapılan işlemlerin yoğunluğu itibariyle
bu işlemlerde belli riskleri taşıyan noter arkadaşımız, mesleğe yeni girmiş,
belki bir veya iki yıllık bir noterle, aynı paylaşım içerisinde, ortak
hesaptan, aynı değerde bir ücret alma durumuna girmiştir ki, bu da, noterlik
mesleğinin hakkaniyet ölçülerine, objektif ölçülerine uymayan bir konumda idi.
Büyükşehir Yasası genel bir yasa olduğu için, tabiî, noterliklerle ilgili bir
düzenleme getirmemiştir; ama, ister istemez, yasanın uygulanmasında böyle bir
rahatsızlık ortaya çıktığı için, acilen, bu yasa tasarısıyla bu adaletsiz durum
ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır ve çalışılacaktır.
Değerli kardeşlerim,
burada, bir de şu vardır ki, yine, bu Büyükşehir Yasasıyla, noterler arasında,
büyükşehir sınırları içerisindeki noterler ve diğer il sınırları içerisindeki
noterler arasındada bir farklılık ortaya çıkmış oluyordu; çünkü, diğer
illerdeki ortak cari hesaba tabi olan noterler aynı şekilde devam ediyor; ama,
büyükşehir sınırları içerisindeki ortak cari hesaba girmiş olan noterlerin,
biraz önce ifade ettiğim gibi, arasında çok farklılıklar var. Birisi imtiyazlı
noter, diğeri ise, imtiyazsız noter gibi bir konum ortaya çıkmıştı.
İşte, bu adaletsizliği,
bu hakkaniyet ölçülerine uymayan, objektif kurallara uymayan bu durumu
kaldırmak için acilen böyle bir yasanın getirilmesi zarureti hâsıl olmuştur.
İnşallah, iktidar ve muhalefet olarak, birlikte bu yasayı geçireceğimize inanıyorum.
Bu yasanın, öncelikle,
noterlik camiasına ve memleketimize hayırlı olması dileğiyle, hepinize en içten
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kurt.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
NOTERLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 18.1.1972
tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanununun 2 nci maddesine aşağıdaki fıkra
ikinci fıkra olarak eklenmiş, diğer fıkralar teselsül ettirilmiştir.
"Ancak asliye
mahkemesinin yargı çevresinin birden çok ilçeyi kapsaması durumunda,
gerektiğinde diğer ilçelerde de noterlik kurulabilir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 1512 sayılı
Kanunun 32 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Dördüncü sınıf
noterlikler, o yerin bağlı bulunduğu adalet komisyonunun inhası üzerine, Adalet
Bakanlığınca görevlendirilecek icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya kâtip
sınıfından bir adalet memuru tarafından geçici olarak yönetilir."
"Asliye mahkemesinin
bulunmadığı ilçelerde açılacak olan dördüncü sınıf noterlikler için öncelikle
hükümet konaklarında imkânlar ölçüsünde yeterli nitelikte yer ayırmakla mülkî
amirler görevlidir."
BAŞKAN- 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- 1512 sayılı
Kanunun 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Noterlikte bu işi
görecek kâtip bulunmadığı takdirde, Cumhuriyet savcılığının bildirmesi üzerine,
adalet komisyonu tarafından atanacak icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya
yeterli bir adalet memuruna bu iş gördürülür."
BAŞKAN- Madde üzerinde
söz talebi ve önerge yoktur.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- 1512 sayılı
Kanunun 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bunlardan birisinin
bulunmadığı hallerde, noterin Cumhuriyet Savcılığına başvurması üzerine bu
görev, adalet komisyonunca icra müdürü, icra müdür yardımcısı veya yeterli
bulunan bir adalet memuruna, 33 üncü maddenin üçüncü fıkrası uyarınca takdir
edilecek ücret karşılığında gördürülür."
BAŞKAN- 4 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- 1512 sayılı
Kanunun 166 ncı maddesine aşağıdaki bent (15) numaralı bent olarak eklenmiş ve
mevcut (15) numaralı bent (16) numaralı bent olarak teselsül ettirilmiştir.
"15. Bir ilin
büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde birden fazla ilçe bulunduğu
takdirde, noterliklerin her nevi ortak hesap paylaşım esaslarını noterlerin ve
noterliklerin kıdem ve sınıflarını gözeterek dört yılda bir o yerdeki noter
odasının da görüşünü almak sureti ile belirlemek,"
BAŞKAN - 5 inci madde
üzerinde söz talebi? Yok.
1 adet önerge vardır;
okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 805
sıra sayılı Noterlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5
inci maddesinin sonundaki "belirlemek" kelimesi kaldırılarak,
"belirleyerek, Adalet Bakanlığının onayına sunmak" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sadullah Ergin |
Ramazan Toprak |
Asım Aykan |
|
|
Hatay |
Aksaray |
Trabzon |
|
|
Mustafa Nuri Akbulut |
|
Ahmet Yeni |
|
|
Erzurum |
|
Samsun |
|
BAŞKAN - Komisyon,
önergeye katılıyor mu?..
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Büyükşehir belediyesi
hudutları içerisindeki noterler arasındaki ortak paylaşım esaslarının, ücret
düzenlemeleri hususunda olduğu şekilde, Adalet Bakanlığınca onaylanarak,
yürürlüğe girmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Komisyonun
takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
istikametinde 5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- 1512 sayılı
Kanunun 197 nci maddesinin ikinci ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Noterlere vekalet
eden icra müdürü, icra müdür yardımcısı ve adalet memurları ile geçici yetkili
noter yardımcıları hakkında noterlik görevlerinden dolayı verilen meslekten
çıkarma cezası, bunların esas görevlerinden de çıkarılmalarını
gerektirir."
"Bu Kanunun
noterlerin atanması, Türkiye Noterler Birliği, topluluk sigortası, hastalık ve
izne ilişkin hükümleri icra müdürü, icra müdür yardımcısı ve adalet
memurlarından tayin edilen noter vekilleri ile geçici yetkili noter yardımcıları
hakkında uygulanmaz."
BAŞKAN - 6 ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - 7 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - 8 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/536) (S. Sayısı:
803)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
11.- Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı:
734) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 734 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Kastamonu Milletvekili Mehmet
Yıldırım, AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Mustafa Tuna söz
istemişlerdir.
Sayın Tuna?.. Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım?.. Yok.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yoktur.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞININ KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1. - 10.8.1993
tarihli ve 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (l) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"l) Gemilerin ve
gemiadamlarının sicillerini tutmak, gemiadamlarının eğitim, sınav ve
belgelendirilmelerine ilişkin esasları belirlemek ve gemiadamlarının
belgelendirilmesi işlemlerini yapmak."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - 491 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
"Gemiadamlarının
eğitimi
EK MADDE 9. -
Gemiadamlarının eğitimi;
a) Üniversitelere bağlı
fakülte ve yüksekokullar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim
okulları ve yaygın eğitim kurumları ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı
öğretim kurumları,
(x) 734 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
b) Kuruluş amaçları
gemiadamlarına eğitim vermek olan ve Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü
üzerine Millî Eğitim Bakanlığının izni ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından
açılan özel öğretim kurumları,
Tarafından verilir.
Eğitim ilkeleri ve
öğretim programlarına ilişkin esaslar ve belgelendirme
BAŞKAN - Ek madde 9
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Ek madde 9'u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ek madde 10'u okutuyorum:
EK MADDE 10. -
Gemiadamlarının eğitimi, sınavları ve belgelendirilmelerine ilişkin usûl ve
esaslar, Millî Eğitim Bakanlığının görüşü alınarak Denizcilik Müsteşarlığı
tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Gemiadamları sınavları,
Gemiadamları Sınavları Merkezi tarafından yapılır. Sınava gireceklerden
alınacak ücret, Denizcilik Müsteşarlığı
ve Maliye Bakanlığınca belirlenir. Her yıl belirlenecek bu ücret bütçeye
gelir yazılmak üzere Denizcilik Müsteşarlığının saymanlık hizmetini yapan
saymanlık hesabına yatırılır.
Gemiadamları Sınavları
Merkezi tarafından yapılacak harcamalar bu amaçla bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.
Gemiadamları Sınavları
Merkezinin oluşturulması, görevleri ve merkezle ilgili her türlü faaliyet,
sınavda görev alacak kişiler ile alınacak ücretler ve diğer malî konulara
ilişkin usûl ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Denizcilik
Müsteşarlığı tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
Eğitim ve öğretim
programları ile staj süreleri, Denizcilik Müsteşarlığının belirlediği asgarî
programlar ve staj sürelerini karşılamak ve belgelendirmek kaydıyla;
a) Üniversitelere bağlı
fakülte ve yüksek okullar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim
okulları ve yaygın eğitim kurumları ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı
öğretim kurumlarında kendi mevzuatlarına,
b) Özel öğretim kurumları
tarafından her seviyedeki yeterlik belgesine yönelik verilen eğitimler,
Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca
onaylanan öğretim programına,
Göre gerçekleştirilir.
BAŞKAN - Ek madde 10
üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 734
sıra sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ek 10 uncu
maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Parlakyiğit |
Osman Özcan |
Mehmet Yıldırım |
|
Kahramanmaraş |
Antalya |
Kastamonu |
|
Ufuk Özkan |
|
Ali Arslan |
|
Manisa |
|
Muğla |
"b) Lisans düzeyinde
denizcilik eğitimi kurumları tarafından verilen yeterlilikler hariç, özel
öğretim kurumları tarafından diğer seviyelerde verilen yeterlilik eğitimleri
Denizcilik Müsteşarlığının uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca
onaylanan öğretim programlarına,
Göre
gerçekleştirilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ASIM AYKAN (Trabzon) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ek madde 10'un dördüncü
fıkrasının (b) bendinde önerilen değişiklik "özel öğretim kurumları
tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere "lisans düzeyinde verilen
denizcilik eğitimi hariç" ibaresinin eklenmesinden ibarettir.
Bu değişiklik
önergesiyle, lisans düzeyinde denizcilik eğitiminin ancak üniversiteler eliyle
verilebileceğine açıklık getirilmektedir.
Bilindiği gibi, halen
lisans düzeyinde denizcilik eğitimi veren dört fakülte vardır. Bunlar, İstanbul
Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi
Denizcilik Fakültesi, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi ve
İstanbul Üniversitesi Denizcilik Fakültesidir.
Bu fakültelerde verilen
eğitimlere denk düşecek eğitimlerin özel eğitim kurumlarının düzenleyeceği
kurslarda verilmesi mümkün olmadığından, söz konusu değişiklik önergesi
hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Ek 10 uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ek 11 inci maddeyi
okutuyorum:
Denizcilik Eğitimi
Denetleme Kurulu
EK MADDE 11.- Gemiadamlarına ilişkin eğitim, öğretim,
sınav ve belgelendirme yapan kamu veya özel kurum ve kuruluşları denetlemek;
denetleme faaliyetlerinin plânlanması, yürütülmesi ve değerlendirilmesi
işlemlerini gerçekleştirmek üzere Denizcilik Müsteşarlığında Denizcilik Eğitimi
Denetleme Kurulu oluşturulmuştur.
Kurul; bir başkan ve altı
üyeden oluşur. Kurul başkan ve üyeleri; Millî Eğitim Bakanlığı, Denizcilik
Müsteşarlığı ve deniz ticaret odaları ile denizcilik eğitimi veren kamu ve özel
öğretim kurumlarının hukuk veya denizcilik alanlarında tecrübeli, en az lisans
düzeyinde eğitim almış mensuplarından Denizcilik Müsteşarı tarafından önerilen
adaylar arasından Denizcilik Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan tarafından
seçilir.
Kurul tarafından
denetlenecek özel kuruluşlar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca, denetim için
denetimin niteliğine göre belirlenecek ücret bütçeye gelir yazılmak üzere
Denizcilik Müsteşarlığının saymanlık hizmetini yapan saymanlık hesabına
yatırılır. Kurul tarafından yapılacak harcamalar ile kurul üyeleri ve
denetçilerin ücretleri bu amaçla bütçeye konulan ödenekten karşılanır.
Başkan ve kurul
üyelerine, ayda dörtten fazla olmamak üzere her toplantı günü için (3000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar üzerinden toplantı ücreti ödenir.
Kurul başkan ve
üyelerinin seçimi, görev süreleri ve görevlerinin sona ermesi, denetleme
görevini yerine getireceklerin seçimi, görev ve yetkileri, denetlemenin esas ve
usûlleri, denetleme ücretleri ve diğer giderler, malî hususlarda Maliye
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanarak
yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.
Üniversitelere bağlı
fakülte ve yüksek okullar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı orta öğretim
okulları ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı öğretim kurumlarının tâbi
oldukları mevzuata göre denetimi ile özel öğretim kurumlarının, Millî Eğitim
Bakanlığı ve Denizcilik Müsteşarlığınca ilgili oldukları mevzuat hükümlerine
göre denetimine ilişkin hükümler saklıdır."
BAŞKAN - Ek madde 11
üzerinde, şahsı adına, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan; buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun bütünü üzerinde
konuşacak arkadaşlarımız, aradan bir kanunun çekilmesi sonucu burada
olamadılar, gerekli bilgiyi veremediler; ama, acil birkaç anekdotu sizinle
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
birincisi, Denizcilik Müsteşarlığı yönetmelikler çıkarmış idi. Bu yönetmelikler
de, kanunda karşılığı olmadığı için iptal edildi. Dolayısıyla, Denizcilik
Müsteşarlığının görevlerinin bir kısmı şimdi boşlukta kaldı. Bunun bir
karşılığı yok. Dolayısıyla, kanunla belirlenmesi lazım ki yönetmelik çıksın. Şu
anda, Denizcilik Müsteşarlığımız, limanların sınırları belirlenmek istense,
sınırları dahi belirleyemiyor. Böyle bir Müsteşarlığın görev yapabilmesi söz
konusu mudur; hayır.
İkincisi, değerli
arkadaşlarım, Denizcilik Müsteşarlığı çok önemli bir yapı. Bu kanunla,
eğitilmiş personel alımı, kadrolaşması nasıl yapılacak bilemiyorum; ama,
elindeki yapıyı doğru kullanmasını sağlamamız lazım. Nasıl doğru kullanacak bu
yapıyı; özellikle liyakat sahibi insanlarla çalışacak. Dikkat ederseniz,
burada, bu kanunda, denizcilik alanında faaliyet gösteren personellerin eğitilmesi
de yer alıyor, onların çalışma koşulları da yer alıyor. Şimdi, burada, üniversitelerimizin
bir itirazı vardı; bunu görmezden gelemeyiz; liyakat kazanmış lisans sahibi
arkadaşlarımızla, eğitilmiş insanla, lise mezunuyken kurslara gitmiş insanları
aynı türde gemiadamı olarak adlandırmayalım ve onurlandırmayalım diyorlar;
onlar da çalışsın. Müsteşarlığımızın bunun karşısındaki görüşü şuydu; deniliyor
ki, dünyada en küçük ülkede dahi bizim denizadamlarımızdan daha fazla deniz
adamı yetişiyor, bırakın da denizadamı yetişsin; tabiî yetişsin. Türkiye üç
tarafı denizlerle çevrili, nüfusunun onda 1'i kadar olan ülkelerde daha fazla
denizadamı yetişiyor; ama, bunu yaparken, siz, lisans sahibini, liyakat
sahibini de düzey olarak onunla aynı kefeye koyarsanız, eğitilmiş insan ile eğitilmemiş
insan arasındaki farkı kaldırırsanız veya bu eğitimi, on aylık bir kurs
eğitimi, onbeş aylık bir kurs eğitimiyle yapabilirsiniz derseniz, buradaki
eğitimde adalet anlayışını ortadan kaldırmış olursunuz. Kimse uzun süre okumaya,
kimse lisans sahibi olmaya veya bu üniversitelerin varlıklarını korumaya
yönelik tüm çabalarını ellerinden almış olursunuz. Peki, nasıl yapılmalı;
değerli arkadaşlarım, bence, denizadamı yetişsin; ama, üniversiteden mezun olan
liyakat sahibine bir belge verin, sınava girsin; kurstan mezun olan liyakat
sahibine bir başka belge verin. İhtiyaca göre istihdam etmek isteyen, o
koşullarda istihdamını yapsın; ama, bizim, devlet olarak da, görevimiz şu
olsun: Her gemide ne kadar lisans sahibi çalıştırılacağını, ne kadar liyakati
olacağını belirleyelim yönetmeliklerimizde ve Türkiye'de, denizadamının çalışma
biçimi açısından bir bütünlük sağlamasını ortaya koyabilelim. Lisans sahibi de
görev alabilsin, lisans sahibi olmayan da görev alabilsin, kurstan mezun olan
da görev alabilsin. Biz, kursta yanlış eğitim verilir demiyoruz. Ben de kurs
işletmecisi olarak görev yaptım onbeş yıl. Kursta da eğitim verilir; ama,
kursta ortaya konulan sertifik programla üniversitede ortaya konulan lisans
programı arasında dağlar kadar fark vardır; bunun aksini kimse iddia edemez.
Çok kısa bir süre kaldı;
bir de, görevlere gelmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, denizlerin temizliği
açısından, biliyorsunuz, Çevre Bakanlığı görevli. Basel'e göre, denizde bir
nükleer atık, kirlilik vesaire varsa -kimyasal kirlilik- bunu, Çevre Bakanlığı
temizler; ama, Çevre Bakanlığı, daha Türkiye'nin her yerinde, madenlerinden
akıtılan zehirli maddeleri temizleyemedi; üç tarafı denizlerle çevrili bir
kıyıyı temizleyebilmesi mümkün değil. Elinde ekipman varken, bu iş, Denizcilik
Müsteşarlığının işidir arkadaşlar; oraya verilmeli, Çevre Bakanlığı denetçi
olarak buna katılmalı, Çevre Bakanlığı talepte bulunmalıdır. Bir işi, gerçekten
yapması gereken insan yerine, elinde ekibi, teçhizatı bulunmayan bir başka
kuruma verirseniz, Türkiye'de, bu iş, içinden çıkılmaz hale gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
şunu anlatmak istiyorum: Türkiye'de bir tıkanma var. Kurumlar görevini
yaparken, yasal düzenlemeler açısından sıkıntı çekiyorlar. Kurumlar görevini
yaparken, yetki kargaşası taşıyorlar. Bunun çelişkisi, Türkiye'ye, zarar olarak
geri dönüyor. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmamız lazım, görev ve sorumlulukları
ayrıştırmamız lazım; ama, liyakati olan insan neredeyse, teçhizatı olan insan
neredeyse, bölgesel olarak kadrolaşmayı hangi kurum sağlamışsa, bu işin
organizasyonunu ona vermek lazım. Eğer bunu sağlayamazsak, önümüzdeki günlerde,
bunun bize getirdiği sıkıntıları daha fazla konuşmak zorunda kalacağız.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Ek 11 inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
kabul edilen ek maddelerle birlikte çerçeve 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.22
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
734 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
11.- Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/935) (S. Sayısı:
734) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- 3.6.1946
tarihli ve 4915 sayılı Yüksek Denizcilik Okulu ve Denizcilik Meslek Okul ve
Kursları Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Parlakyiğit söz istemiştir.
Sayın Parlakyiğit,
buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, ülkemiz, üç yanı denizlerle çevrili, 8 333 kilometrelik kıyı
şeridine sahip bir deniz ülkesidir. 156 liman, 14 yat limanı, 128 balıkçı
barınağı, lisans düzeyinde eğitim veren 3 üniversite ve geniş bir deniz
filosuyla varlığını sürdürmektedir.
Ülkemiz, Türk deniz
ticaretiyle ilgili her konuda denizlerin tek sahibi, yetkili otoritesi
Denizcilik Müsteşarlığıdır. Dolayısıyla, denizlerde gerçekleştirilecek her tür
faaliyet mutlaka Denizcilik Müsteşarlığıyla bağlantılı bulunmaktadır.
Bugün, dünya dışticaretinin yüzde 90'ı deniz yoluyla yapılmaktadır ve
ülkemizde yaklaşık 100 000 kişi bu alanda çalışmakta ve yaşamını
sürdürmektedir.
Denizyolu taşımacılığının
tercih edilmesinin nedeni, her şeyden önce, hem daha ucuz hem daha güvenli
olmasıdır. Deniz taşımacılığı, maliyet bakımından karayolu taşımacılığının
sekizde 1'idir. Buna rağmen, kara, hava ve demiryolu ulaşımıyla kıyaslandığında,
ülkemizde deniz taşımacılığının ulaşımdan aldığı payın oldukça düşük olduğu
görülmektedir. Bu pay, yolcu taşımacılığında binde 3, yük taşımacılığında yüzde
2'dir. Bu rakamlar, uluslararası değerlerle mukayese edildiğinde, sektörün
içerisinde bulunduğu yetersizliği göstermesi bakımından, dikkatle
incelenmelidir.
Bizim de üyesi olduğumuz
Uluslararası Denizcilik Örgütüne göre, taşıdıkları bayrak ne olursa olsun,
ülkelerin gemilerini standartlara uygun hale getirmeleri, kurallara ve
düzenlemelere uyum sağlamaları ve bu ulaşım sektöründe eğitim ve bilimin en üst
düzeyde dikkate alınacağı özenle vurgulanmaktadır.
Denizcilik sektörü,
uluslararası niteliği olan bir sektör olduğu için uzmanlık gerektiren bir
faaliyet alanıdır. Bununla birlikte, dünyayla entegre olmayı gerektiren ve
diğer ülkelerin ve uluslararası uygulamaların takip edilmesini gerektiren bir
yapısı vardır. Dolayısıyla, denizcilik konusunda atılacak adımlarda gerek
teknik anlamda gerekse insan kaynakları konusunda sektörün bu uluslararası
yönünün mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Şayet, denizciliğimizi gelişmiş
ülkeler seviyesine getirme iddiası taşıyorsak, o zaman, denizcilik eğitiminde
kaliteyi artırmak ve sertifikalandırma sistemine önem vermek zorundayız. Bu
nedenle de, üniversitelerin denizcilik eğitimine önem vermesi desteklenmeli ve
denizcilik eğitiminin üniversitedeki yeri özenle korunmalıdır.
Uluslararası düzeyde
deniz kazalarında insan hatasının payının, yapılan araştırmalara göre yüzde 82
olduğu ve yine, kaza yapan gemilerin ise yüzde 85'inde kılavuz kaptanın
bulunmadığı bir ortamda, insan hatasını azaltmada eğitim ve bilimin önemi bir
kez daha öne çıkmaktadır.
Pek çok meslek dalında
gerekli eğitim düzeyinin artırıldığı ve hatta, güvenlik görevlileri için olduğu
gibi bazı mesleklerde de yükseköğrenim zorunluluğunun aranmaya başlandığı
günümüzde, değeri parayla ölçülemeyecek olan insan hayatını ve özellikle de,
güvenlik, seyir, çevre emniyeti, dünya ticaretinin büyük çoğunluğunu oluşturan
malları ve binlerce yolcuyu emanet ettiğimiz uzakyol ehliyetli zabit, kaptan,
mühendis ve başmühendisleri de kapsayan gemiadamları için düzenlenen
yönetmelikte, uzakyol unvanının ortaöğretim düzeyindeki özel kurslar yoluyla
verilmesine yönelik düzenlemeler doğru değildir.
Görüşülen tasarıda,
uzakyol ehliyetli zabit, kaptan ve başmühendislerin görevlendirilmesinde
aranacak şartlar içerisinde üniversite mezunu olma koşulunun bulunmaması,
ülkemiz millî eğitimi ve denizciliği açısından asla kabul edilemeyecek bir
teknik eksiklik olarak görülmektedir.
Tasarının 1 inci maddesi,
Denizcilik Müsteşarlığına, gemilerin ve gemiadamlarının sicillerini tutma,
gemiadamlarının eğitimi, sınavı ve belgelendirilmesine ilişkin esasları
belirleme gibi görevler vermiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarı, esasen, eğitimin niteliğine ilişkin bir
düzenlemedir ve tasarı, gemiadamlarının eğitim seviyesini sınırlandırma amacını
taşımaktadır. Tasarıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyanlar, taşınmasına
yardımcı olanlar, anlatmaya çalıştığım denizcilik sektörünün, ülkemizde ve
uluslararası alanda yaşadığı olumsuz deneyimleri duymazdan, görmezden gelerek,
salt ucuz işgücü sağlanması uğruna denizcilik sektörüne darbe indirmektedirler;
bunun için de, özel kursların önünü açarak, denizcilik sektörünün önünü
tıkamaktadırlar.
Buna yönelik
düzenlemelere, daha önce, 2001 yılında başlanılmış ve Denizcilik Müsteşarlığınca hazırlanan Gemiadamları Yönetmeliği
24 Temmuz 2001 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur. Söz konusu yönetmelikle, örgün
eğitimde yer alan kurumlar ile özel kurs yoluyla elde edilen yeterlilikler eşit
düzeye getirilmiştir; ancak, Danıştay 10. Dairesi, kursların üniversitelerle
aynı yeterlilik düzeyine ulaşamayacaklarına hükmederek yürütmeyi durdurma
kararı vermiştir. Aynı içerikte yeni bir düzenlemenin 28.2.2002 tarihinde
yürürlüğe girmesini takiben, Danıştay 10. Dairesi 2003/1226 sayılı Kararıyla,
bir kez daha, örgün eğitimde yer alan fakülte ile yüksekokul düzeyinde verilen
bir eğitimin, kurs düzeyindeki bir eğitime dönüştürülerek verilmesini, 4915
sayılı Yüksek Denizcilik Okulu ve Denizcilik Meslek Okulu ve Kursları Hakkında
Kanun, Anayasa ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununa aykırı bularak yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.
Belirli örf, âdet ve
mesleki etiğe sahip denizcilik mesleği, uluslararası bir meslektir. Üstlenilen
sorumluluk, ulusal olmanın ötesinde, insanlığa hizmet, tüm dünya uluslarına
hizmet, denize hizmettir. Denizcilik mesleği, aynı zamanda, bağlı bulunulan
ülkenin bayrağını onurla taşıma şansı verir ve bu temsil yetkisinin
sorumluluğu, üst düzey yeterlikte, ehliyet sahibi olan gemi kaptanınındır.
Bu tasarının 1 inci
maddesiyle, Denizcilik Müsteşarlığına, gemiadamlarının eğitim, sınav ve
belgelendirilmesine ilişkin işlemleri yapma görevleri verilirken, tasarının
diğer maddeleri, denizcilikteki nitelikli insan unsurunu ve kalitesini gözardı
etmektedir. 31.7.2002 tarih ve 24832 nolu Resmî Gazetede yayımlanan
Gemiadamları Yönetmeliğine göre, gemiadamı, geminin kaptanını, zabitlerini,
yardımcı zabitlerini, stajyerlerini, tayfalarını ve yardımcı hizmet personelini
ifade etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, söz konusu tasarıyla, gemiadamı tanımı içerisindeki tüm
yeterliliklerin ve unvanların hem fakülte ve yüksekokullardan alınabileceği hem
de 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamındaki özel kurslardan da
alınacak bir eğitimle verilebileceği hükmü getirilmek istenmektedir. Oysa,
Millî Eğitim Bakanlığı, 8 Haziran 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanununa bağlı olarak, okulöncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim
kurumları ve bu düzeyde haberleşmeyle öğretim yapan kuruluşlardan sorumlu
olarak yetkilendirilmişlerdir. Kaldı ki, ortaöğretim seviyesindeki özel
kurslardaki öğrenciler ile üniversitelerde lisans eğitimini tamamlayan öğrencilerin
aynı seviyede bir unvana layık görülmesi, yürürlükteki kanunlara aykırılığının
yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla güvence altına alınan, eğitimde
fırsat eşitliği ilkesine de aykırıdır ve şu anda, Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinin
çatısı altında uluslararası ve ulusal standartlara uygun, uzakyol kaptanlığı,
başmühendisliği eğitimi alan 1 000'e yakın öğrenci bulunmaktadır. Ortaöğretim
düzeyindeki özel kurslara yetki verildiği takdirde, bu öğrencilerin ve bu
üniversitelerin ilgili birimlerinden mezun tüm uzakyol zabitlerinin hak kaybına
uğrayacağı ve bu uygulamanın tarafları olarak yasal hak arama noktasına
gelecekleri bilinmelidir. Oysa, gelişmiş, çağdaş denizcilik ülkeleri, insan
hatasını azaltmanın, deniz güvenliğinin en üst düzeyde sağlanması ve
denizlerimizin her türlü kirlilikten korunmasının en iyi yönteminin eğitimde
kaliteyi artırmak olduğu anlayışıyla, maliyet tasarrufu amacıyla personel kalitesinden
ödün veren politikaları çoktan terk etmişlerdir.
Sonuç olarak, ülkemizde
izlenmesi gereken temel politika, denizciliğin geliştirilmesi ve deniz
güvenliğinin en üst düzeyde sağlanarak denizlerimizin kirlilikten korunması;
Türk Boğazlarını tehdit eden tehlikelerden korunma çareleri, kazaların
nedenleri, kazaların nasıl önlenebileceğine yönelik çalışmaların sürdürülmesi
olmalıdır.
Denizcilik sektörü,
dünyayla entegre olmayı gerektiren, bunun için diğer ülkelerin ve uluslararası
uygulamaların yakından izlenmesini gerekli kılan bir sektördür. Bu anlamda,
ülkemizin denizcilik politikası yeniden gözden geçirilmeli, üniversite ve kurs
konusunda ilkeler konulmalı, yetki sınırları çok net olarak belirlenmelidir.
Edinilen bilgilerden ve uluslararası denizcilik örgütünün yaptığı
açıklamalardan, gelişmiş ülkelerin ileriki yıllarda kaliteli yabancı
gemiadamlarına gereksinim duyacakları anlaşılmaktadır. Bu anlamda, denizcilik
sektörü, kaliteli denizciler yetiştirmeye ağırlık vermeli, teknolojiyi ve
bilimi daha fazla kullanmalı ve kendini, değişen dünya koşullarına hazırlamalıdır.
Üniversiteler, kurslarla değil, kendi aralarında rekabet edebilmeli ve
üniversitenin yeri zedelenmemelidir.
4915 sayılı Yasayla
hükümlere bağlanan denizcilik eğitimi, Gemiadamları Yönetmeliğiyle ayrıntılı
bir şekilde düzenlenmiştir. Yönetmelikte yer aldığı şekliyle, dünyada ve
ülkemizde en yüksek yeterlilikteki gemiadamı ehliyetleri, tonilatosu, makine
gücü ve sefer bölgesi sınırlaması olmaksızın her türlü geminin sevk ve idaresi,
çalıştırılması ve bakım-onarımının sorumluluğunu kapsayan uzakyol sınıfı
ehliyetlerdir. Uzakyol sınıfı ehliyetlere sahip gemiadamlarıyla ilgili
yeterlilikler için üniversite mezunu olma şartı devam etmelidir. Eğitim
sistemlerinin en üst standardı olan yükseköğretimden denizcilik eğitimini
mahrum ederek eğitim seviyesini aşağıya çekmek çalışmalarına bir yerde son
verilmelidir; çünkü, denizcilik, en üst standarttaki eğitimi hak etmektedir.
Uzakyol eğitiminin yükseköğrenim bünyesindeki yapısının korunması, Türkiye'nin
bu alandaki millî menfaatlarının en önemli teminatlarından biridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimi burada bitiriyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Parlakyiğit.
3 üncü madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1'i
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce eğitime başlayan kurumların, bu Kanun
çerçevesinde eğitim verdiklerini belgelendirmeleri halinde öğrenci ya da
kursiyerleri Denizcilik Müsteşarlığınca belgelendirilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet
Yıldırım; buyurun efendim. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 491 sayılı
Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ek 1 inci madde
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına başlangıçta sözüm vardı; özür diliyorum, geciktim, bir çalışma
yapıyordum; ama, görüşlerimi bu maddede anlatmak istiyorum.
Bu tasarıyla,
gemiadamlarının eğitimi ve belgelendirilmesi ile bu faaliyetlerin
denetlenmesine ilişkin hususların düzenlenmesi ve söz konusu görevlerin
Denizcilik Müsteşarlığı tarafından yürütülmesi öngörülmektedir; yani, kaptanın
belgelenmesini, her türlü vizesini, ehliyetini Denizcilik Müsteşarlığı
yürütecek. Buna diyeceğimiz hiçbir şey yok. Cumhuriyet Halk Partisi de, bu
konuda antant kalıyoruz, destek veriyoruz; ancak, bir itirazımız var.
İtirazımız şudur: Şu anda gemi kaptanını yetiştiren üniversiteler var. İstanbul
Teknik Üniversitesi var, 1949 yılında derneğini kurmuş; Kılavuz Kaptanlar
Derneği var, Ege Üniversitesinde var, Denizcilik Yüksekokulunda var, Karadeniz
Teknik Üniversitesinde var. Biz, az önce uyguladığımız ek 10 uncu maddede,
eğitimi, üniversite seviyesindeki eğitimi, kaptan yetiştirmeyi, özel kurs
seviyesine indirgemeye çalışıyoruz. İtirazımız da burada başlıyor; yani,
gemiadamının yetiştirilmesinin, geminin kaptanının yetiştirilmesinin veyahut da
gemide çalışan diğer adamların belgelendirilmesinin, 491 sayılı Yasa gereği,
Denizcilik Müsteşarlığına verilmesine bir itirazımız yok. İtirazımız, gemi
kaptanını da özel kurslarda yetiştirmesine. Orada itirazımız var. Bu anlayış,
gemi kaptanını ve üniversitelerde yetişen gemi kaptanını, birinci kaptanı,
ikinci kaptanı, gemi mühendisini, YÖK Yasasına rağmen ve daha önce çıkarılmış
olan, taa Osmanlıdan beri devam eden kaptanı deryayı yetiştirme kurumlarının,
üniversitelerin yerine "gemi benim, kaptanı da ben yetiştiririm." Kim
söylüyor bunu; maalesef, Deniz Ticaret Odası söylüyor. Bu yasanın peşine
düşmüş, diyor ki: "Gemi benim kardeşim; kaptanını da ben
yetiştiririm."
Arkadaşlar, bunu,
kaptanını yetiştirme hakkını, üniversiteleri by-pass yapma anlayışını
-komisyonda da söyledik- doğru bulmadığımızı ifade ettik ve şerh koyduk.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, ben, Isparta Milletvekili ve o
gün komisyonda olan arkadaşlarım, komisyonda şerh koyduk, gerekçelerini
anlattık.
Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı, kaptan yetiştirecek, kaptanını sivil hayata hazırlayacak,
armatörlerimizin hizmetinde, uluslararası sularda, ayyıldızlı bayrağımızın
mendireği altında, ona layık bir şekilde ifade edecek üniversitelerde yetişmiş
elemanlarımız tarafından dalgalanmasını, yüzmesini, deniz ticaretimizin
gelişmesi için mücadele etmesini sağlamanın ötesine, diyecek ki, Deniz
Kuvvetleri Komutanlığının kaptanı şurada dursun, İstanbul Teknik
Üniversitesinin kaptanı şurada dursun; Ege Üniversitesinin yetiştirmiş olduğu
kaptan şurada dursun, ben, İstanbul Ticaret Odası olarak, bu yasada elde
ettiğim hakla ve 3 üncü maddede de kaldırdığımız, kuruluş kanununun gerekçesini
ortadan kaldırdığımız hakla, diyeceğim ki, kaptanı ben yetiştireceğim, kursta
yetiştireceğim... Nasıl kursta yetiştireceksin?!. Sanki, hepimizin şoför
ehliyet kursları var ya, (A) sınıfı, (B) sınıfı, (E) sınıfı, uluslararası
şoför, sürücü kurslarındaki ehliyet gibi, o kurslarda yetiştireceğiz ve
Denizcilik Müsteşarlığı da bunu belgelendirecek.
Arkadaşlar, itirazımız bu
noktadadır. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, itirazımız bu noktadadır, bu noktada itiraz ediyoruz. Bu konunun
düzeltilmesini talep ettik; ama, olmadı, olmuyor. Ama, Anayasa Mahkemesine
gideceğiz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Nasıl oluyor; yok öyle bir şey?!
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) -
Bak "yok öyle bir şey" diyor.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Çünkü, üç gün öncesi... Eğer düzeltmediğiniz takdirde, ifade ediyorum ki,
Anayasa Mahkemesine gidilecektir. İfade ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi bu
konuda kesin kararlıdır. Genel Başkan Deniz Baykal'a da... Bu konuda, bütün
dernekler, bütün üniversite dernekleri bunu konuştuk. Eğer ek maddede, bir
madde, her seviyede eğitimle belgelendirmenin önüne lisans olayını
getirirseniz, reddettiğiniz önergeyi tekrar görüşmeye alır da onu tekrar düzeltirsek
mesele kalmamıştır.
Değerli arkadaşlar,
bakın, tarihi hatırlatmak istiyoruz. Kıbrıs'ın fethinde, Sokullu Mehmet Paşanın
döneminde, o dönemde, çok küçük bir zaferde, çok küçük bir deniz savaşında, biz
savaşı kaybettik. Oturmuşlar, konuşmuşlar, ne için kaybettik; kaybettiğimiz
olay, gerçek şudur: Alaylı yetişen kaptanı deryaların pusulayı doğru dürüst
okuyamaması, kaçacakları yönü tespit edememesi, savunma hattını doğru dürüst
kuramamasından ortaya çıktığı ifade edilmektedir.
Ben bir denizci değilim;
ama, bir inşaat mühendisiyim; ama, inceledik konuyu. Konunun altında, değerli
arkadaşlar, Sayın Binali Yıldırım bu yasayı tam hakkıyla savunmuyor, burada da
kendisi yok. Sayın Müsteşar, şimdi savunduğumuz İstanbul Teknik Üniversitesi
Mezunları Derneğinin daha önceki genel sekreteri; o da bunu savunmuyor; ama,
bir baskı var. Baskı nerede; baskı, denizcilik odasından geliyor, diyor ki;
kaptanımı ben yetiştireceğim, bu üniversiteli kaptanlardan bıktım, 4 000 dolar,
5 000 dolar maaş istiyorlar; Moldavyalıyı getirdim olmadı, Ukraynalıyı getirdim
olmadı, dışarıdan getirdim olmadı. Bunlar örgütlendiler, dernek haline de
geldiler, gemi benimse dümen de bende olsun diyor. Dümen de benim olsun diyor.
Dümen hakkını, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak vermememiz gerektiğini
düşünüyorum. Bu kanunda üniversiteleri by-pass yapma anlayışı vardır. Bu,
komisyonda da aynı şekilde geçmiştir. Komisyonda ittifakla olmamıştır, oybirliğiyle
olmamıştır. Burada da, Cumhuriyet Halk Partisi katılmakla beraber, lisansüstü
eğitimin, o ilgili maddede özel kurslara yetki veren yasa tasarısından ilave
bir paragraf ilave edildiği zaman bu tasarının sorunu kalmamaktadır.
Bakın, bu yasa defalarca
Meclise gelmiştir. Defalarca, Danıştayda yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır
ve yasa yürürlüğe konulamamıştır; bundan sonra da öyle olacaktır. Bu yasa bu
şekliyle çıktığı zaman, o demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri
olan İstanbul Teknik Üniversitesi Mezunları Derneği, Kılavuz Kaptanlar Derneği
ve Başbakana çağrı yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi Mezunları Derneği,
Yüksek Denizcilik Okulu mezunları olmak üzere bütün kurumlar dava açacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Sayın Ali Topuz, yerinden, ben, Anayasa Mahkemesine gideceğiz dediğim zaman
-önceden kendisiyle bir görüşme yapmadık- hemen "nasıl oldu" dedi.
Evet, eğer demokratik kitle örgütleri, üniversiteliler, eğer üniversite
mezunları, toplumun bütün katmanları... Sadece ticaret ve sanayi odasının,
ileri de giderek, sadece, Anavatan Partisinde daha önce siyaset yapmış, şimdi
AK Partide siyaset yapan Sayın Kaptanoğlu'nun baskısıyla bu yasa çıkıyorsa,
demokratik kitle örgütleriyle beraber Cumhuriyet Halk Partisi de Anayasa
Mahkemesine gidecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldırım.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Tuna; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA TUNA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefet
partisine mensup arkadaşımızın eleştirilerine cevap vermeden önce, bu tasarının
getirdikleri üzerinde biraz konuşmak istiyorum.
Denizcilikle ilgili
uluslararası kurallar, Birleşmiş Milletlerin uzmanlaşmış kuruluşu olan
Uluslararası Denizcilik Örgütü tarafından düzenlenmektedir. Uluslararası
niteliği olan bu düzenlemelerden biri de, Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirilme
ve Vardiya Standartları Hakkında Uluslararası Sözleşmedir. Bu uluslararası
sözleşme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 Nisan 1989 tarihinde kabul ettiği
3539 sayılı Kanunla uygun bulunmuştur.
Türkiye, bu sözleşmeye
katılma kararını 22 Temmuz 1992 tarihinde Uluslararası Denizcilik Örgütüne
bildirmiş, sözleşmenin 13 ve 14 üncü maddeleri uyarınca 22 Ekim 1992 tarihi
itibariyle sözleşmeyle uyumlu düzenleme yapma yükümlülüğü altına girmiştir.
Bu sözleşme, denizcilik
eğitimi için gerekli asgarî şartları belirlemektedir. Bu sözleşmede eğitim
programları yönünden süre ve konuları, eğitime katılacak adaylarda aranan
nitelikleri, eğitimi verecek eğitmenlerde bulunması gerekli nitelikleri,
eğitimde kullanılacak tesis, araç ve gereçleri ayrıntılı olarak standartlara
bağlamıştır. Bütün bunlar, eğitim, imtihan ve belgelendirmeyi içeren ve bu
sözleşmeyi imzalayan ülkeler tarafından aynen muhafazası gereken bir sistematik
bütünlük teşkil etmektedir.
Bu sözleşmenin bir diğer
özelliği de, denizcilik eğitimini müfredat bazında düzenlemiş olmasıdır.
Maalesef, Türkiye olarak bugüne kadar bu sözleşmeye uyumun sağlanması konusunda
mevzuatın hazırlanarak yürürlüğe konulmasında belli bir gecikme yaşanmıştır.
Bugün burada gündeme gelen bu kanun tasarısıyla, bu gecikmenin önemli bir
bölümünü telafi etmeye çalışmaktayız. Denizcilik sektörüyle ilgili olanların
çok iyi hatırlayacakları gibi, 1980'lerde, gelişme yolunda çok iyi bir rüzgâr
yakalayan deniz ticaret filomuzda çalışacak nitelikli gemiadamı bulunamamıştır.
Dolayısıyla, birçok gemimiz ya sefere çıkamamış ya da gecikmeli olarak sefere
çıkmıştır. Bu nedenle, müteakip yıllarda çıkarılan Türk Uluslararası Gemi Sicil
Yasasıyla, Türk Bayraklı gemilerde yabancı gemiadamı çalıştırılabilme imkânı
tanınmıştır.
Gelişen deniz ticaret
filomuzun gemiadamı ihtiyacı artmaktadır. Dünyada da bu ihtiyaç artmakta ve
gelişmekte olan uluslar, sadece kendi gemileri için değil, yabancı bayraklı
gemiler için de gemiadamı yetiştirmek için çalışmalar yapmaktadır. Türkiye'nin,
öncelikle kendi deniz ticaret filosuna, daha sonra da dünya deniz ticaret
filosuna nitelikli, yetişmiş gemiadamı yetiştirme imkânı vardır. Gerek Türk
bayraklı gemilerde gerekse yabancı bayraklı gemilerde çalışabilmek için,
Uluslararası Denizcilik Örgütünün belirlediği ölçülerde bir denizcilik
eğitiminin gemiadamlarına verilmesi gerekmektedir. Uluslararası standartlara
uyumlu bir denizcilik eğitimi verildiğinde, bu eğitime dair ülke raporu, o ülkenin
denizcilik idaresi tarafından Uluslararası Denizcilik Örgütüne verilir. Gerek
evrak üzerinde gerekse yerinde yapılan inceleme sonucu, Uluslararası Denizcilik
Örgütü, o ülkenin, denizcilik eğitimi bakımından uluslararası standartlarda
olduğunu tespit ettiğini, o ülkenin denizcilik eğitimi açısından beyaz listede
olduğunu açıklar. Bu açıklama üzerine, beyaz listeye dahil ülkelerin
gemiadamları istihdam edilebilir.
Memnuniyetle belirtmek
gerekir ki, ülkemizin de, Uluslararası Denizcilik Örgütünün Mayıs 2004
tarihinde yaptığı açıklamayla, Türkiye'nin uluslararası standartları yakaladığı
tespit edildiğinden, beyaz listeye alındığı açıklanmıştır. Bunlar da
göstermektedir ki, yetiştireceğimiz gemiadamları, sadece Türk gemilerinde
değil, yabancı bayraklı gemilerde de çalışabilecektir. İşte, bu imkânı
değerlendirmenin yolu, denizcilik eğitimini yaygınlaştırmaktır. Bu da bu yasayla
gerçekleştirilecektir.
Bu yasada, denizcilik
eğitimi, belgelendirilmesi ve denetimi hususları düzenlenmektedir. Bugün,
birçok Batı ülkesinde, Uluslararası Denizcilik Örgütünün belirlediği
standartlara uygun, nitelikli gemiadamlarının bir bölümü, meslek eğitim
kurumları, kolejler ve kurslarda yetişmektedir. İngiltere, buna bariz bir örnek
olarak verilebilir. 2003 yılında, İngiliz ticaret filosuna katılan 600 zabitten
18 adedi üç yıllık üniversite eğitimi almış, diğerleri ise tamamen kurs ve
kolejlerden yetişmiştir. Uluslararası Denizcilik Örgütü, tüm üye ülkelerin
uluslararası standartları yakalaması için, model kurslar belirlemiş ve bu kurs
mevzuatları çerçevesinde, model kurs kitapları hazırlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısıyla, Denizcilik Müsteşarlığının denizcilik
eğitimine yönelik olarak üç temel görev ve yetkisi düzenlenmektedir. Birincisi,
gemiadamlarının eğitimi; ikincisi, gemiadamlarının belgelendirilmesi ve
sınavları; üçüncüsü, denizcilik eğitim- öğretim kurumlarının denetimine ilişkin
usul ve esasların belirlenmesidir.
Dünyada, denizyoluyla
yapılan ticaretin artmasına paralel olarak gemi sayısında da artış meydana
gelmektedir. Denizcilik her ne kadar kazançlı bir iş olsa da, meslekî
koşulların zorluğu, denizcilerin denizden ayrılmasına, sanayileşmiş ülkelerin
vatandaşlarının ise bu mesleği tercih etmemesine sebep olmaktadır. Türkiye, hem
kendi filosunun hem de yabancı filoların deniz işgücü gereksinimini
karşılayabilecek insangücü potansiyeline sahip bir ülkedir.
Bu yasa tasarısıyla, Türkiye'deki
denizcilik eğitimi, uluslararası sözleşmelerin belirlediği şartlara uygun
olarak yaygınlaşmış olacaktır.
Tasarının 1 inci
maddesiyle, Denizcilik Müsteşarlığı, eğitim, imtihan ve belgelendirmeyle ilgili
esasları belirlemek üzere yetkilendirilmektedir.
Tasarının 2 nci
maddesinde, eğitim ve eğitim programları ile staj süreleri taraf olunan
sözleşmelerin hükümlerine bağlı kalınmak üzere, eğitim verme yetkisine sahip
resmî kurumların kendi mevzuatlarına; özel kurumların ise, Denizcilik Müsteşarlığının
uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca onaylanan öğretim programına
tabi oldukları düzenlenmiştir. Özel öğretim kurumlarına verilen bu yetkiyle,
her seviyedeki yeterlilik belgesine yönelik eğitim verebilme özelliğiyle,
sektörün ihtiyacı olan gemiadamı ihtiyacını karşılamanın yolu da açılmış
olacaktır.
Denizcilik eğitimi almış
olan gemi zabitleri ile üst yeterliliklere terfi edecek olanların
yeterliliklerini sınav yoluyla kanıtlamaları, uluslararası sözleşmeye göre bir
zorunluluktur. Bu zorunluluğun bir gereği olarak, bu tasarıyla, gemiadamlarının
yeterliliklerini tarafsız olarak belirlemek üzere bir sınav merkezi kurulması
ve sınavlarla ilgili malî işlerin kanun seviyesinde düzenlenmesi sağlanacaktır.
Tasarının 3 üncü
maddesiyle, denizcilik eğitimi denetleme kurulu teşkil edilmektedir. Bu kurul,
denizcilik eğitim kurumlarındaki faaliyetleri ve idarenin belgelendirmeyle
ilgili işlemlerini, önceden belirlenmiş kalite standartları doğrultusunda
denetleyecektir. Uluslararası sözleşme uyarınca, bağımsız kurul tarafından
yapılan denetlemeler, bir rapor halinde Uluslararası Denizcilik Örgütüne
bildirilmek zorundadır.
Ek madde 11, kurul
üyelerinin kimlerden oluşacağını ve malî işleyişiyle ilgili gerekli
düzenlemeleri tanzim etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun tasarısı, Avrupa Birliğine en hazır sektörlerden biri
olan denizciliğimizi bir adım daha ileri götürecektir. Gemiadamlarının
eğitimleri yanında, içhukukumuz açısından zorunlu ve bağlayıcı kurallar
kapsamında, bugüne kadar kanunî bir dayanaktan yoksun olarak yürütülmeye
çalışılan ve idarenin sorumluluğunda bulunan denizcilik eğitim kurumlarının
denetlenmesi ve gemiadamlarının belgelendirilmesine yönelik sınavların uygulanması
da bu tasarının kanunlaşmasıyla hukukî dayanağa kavuşturulmuş olacaktır.
Özetleyecek olursak, 1989
yılından bu yana, uluslararası sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerimizin
önemli bir bölümünün çözümü, bu tasarının yasalaşmasıyla sağlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım, muhalefet partisine mensup arkadaşımızın muhalefet şerhiyle
ilgili, komisyonda da belirttiği hususları ve hepimizin elinde bulunan metinden
bu muhalefet şerhini aynen okuyorum:
Şimdi, burada birçok
tenakuz var ve yanlış bilgilendirme var. Muhalefet şerhinde deniyor ki:
"Uluslararası sözleşme hükümlerinden..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - En kısa zamanda
tamamlayacağınızı ümit ediyorum.
MUSTAFA TUNA (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bakın, buraya iyi dikkat etmenizi rica ediyorum: "Uluslararası
sözleşme hükümlerinden doğan yükümlülüklerimize ilişkin yasal yapılanma ve
uygulamalar konusunda hiçbir yenilik getirmemektedir" deniyor; aynı muhalefet
şerhinde "bu tasarıda yeni olan tek madde Yükseköğretim kurumlarında
verilenler de dahil olmak üzere" vesaire diyerek, yeniliği tarif ediyor.
Hem "hiçbir yenilik getirmedi" deniyor, aynı zamanda da, yenilik,
muhalefet şerhinde beyan ediliyor. Aynı şekilde, biraz önceki cümlenin
devamında "hiçbir yenilik getirmemektedir, üstelik böyle bir yenilik
ihtiyacı da yoktur."
Yine, aynı muhalefet
şerhinde "denizcilik eğitimi ve öğretimi, her geçen gün artan bilimsel ve
teknolojik gelişmeler, nitelikli işgücüne olan artan ihtiyaçlar gözönüne
alındığında titizlikle üzerinde durulması gereken bir alandır." deniyor.
Hem "yeniliğe ihtiyaç yoktur" deniyor hem de bu, denizcilik
sektörüyle ilgili gelişmelerin iyi takip edilmesinden söz ediliyor. Bu,
muhalefet şerhinin kendi içerisinde de tutarsız olduğunun bir beyanıdır.
Şimdi, bir başka husus da
şu: İstanbul Teknik Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül
Üniversitesi mezunlarının yeterli olduğundan söz ediliyor, 800'ün üzerinde
uzakyol güverte ve makine zabitinin mezun olduğu söyleniyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada üniversitelerin resmî yazıları var. Bu resmî yazılarda
İstanbul Teknik Üniversitesinin 2004 yılı mezun sayısının 101 olduğunu,
Karadeniz Teknik Üniversitesinin 13, Dokuz Eylül Üniversitesinin de 40 olduğunu
görüyoruz; yani, toplamayı bilen herkesin de toplayabileceği gibi, yıllık 154
mezun veriyor. Bu muhalefet şerhinin tutarsızlığını göstermek istiyorum.
Dolayısıyla, gençlerin önünü açacak, gençlerin iş bulma imkânlarını sağlayacak,
uluslararası deniz ticaret filosunda iş yapabilecek gençlerimizin önünün
açılmasına imkân sağlayacak bu tasarıya neden karşı çıkıldığını, neden
muhalefet edildiğini ben anlayamıyorum. Bunu Yüce Meclisin takdirlerine
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tuna.
Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi
okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2.- Bu
Kanunda belirtilen yönetmeliklerin yürürlüğe gireceği tarihe kadar Denizcilik
Müsteşarlığınca çıkarılan ve halen yürürlükte bulunan yönetmeliklerin bu Kanuna
aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - Geçici madde 2
üzerinde şahsı adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım; buyurun.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanımız burada oturuyor, Ceza
Muhakemeleri Usulü Yasası önceydi, sonra -burada kalmadı- bu yasa öne çıktı.
Biz, bir gol yedik; yani, bir geciktik, Grup adına konuşamadık, eteğimizdeki taşı
dökemedik; yani, üniversitelerin hakkını, hukukunu biraz geç savunduk.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu tasarıda olabildiğince mutabakat sağlanmamıştır. Hükümet, ne diyor,
AK Parti Grubu, toplumsal mutabakat sağlanacak diyor, değil mi? Şimdi, hepimiz
diyoruz ki, bir an önce gidelim. Nereye gideceğiz; eve mi gideceğiz? Bizi
millet buraya gönderdi arkadaşlar, bizim işimiz burada. Bu insanların hakkını,
hukukunu korumak, onlar için yasal düzenleme yapmak, onların memnuniyetini dile
getirmek, bir tarafını korumak -bir tarafını âbâd ederken- yoksulluk içine
itmek bize düşer mi?
Bakın, eski hükümetlere;
bizden önceki seçimlerde ne oldu onlara, allahaşkına, ne oldu?! 2002 yılından
önceki siyasî partiler, burada uzlaşma kültürünü ortaya koymayanlar, toplumsal
uzlaşmayı ortaya koymayanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ulusal bütünlük
için mutabakat sağlamayanlar nerede allahaşkına şimdi?!. Nerede onlar,
nerede?!. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, şimdi, burada
mutabakat sağlayacağız, toplumla mutabakat sağlayacağız, üniversiteyle
mutabakat sağlayacağız, derneklerle mutabakat sağlayacağız. Söylemiyor muydu
Tayyip Erdoğan "toplumsal mutabakat sağlanmadan yasal düzenlemeler
yapılmayacak" diye. Bunun neresinde toplumsal mutabakat?!. Ulaştırma
Bakanı Binalı Yıldırım nerede; gemici, yok. Niye yok; çünkü, o da istemiyor,
onun da gönlü razı olmuyor. Böyle bir mutabakatın olmadığını o da biliyor.
Çünkü, Müsteşar da... Eskiden, üniversitelerin genel sekreteriydi; ona da
sorsan "seni müsteşarlıktan aldım, şu tarafa otur, gemi kaptanlığı
yapacaksın, üniversitelerin hak ve hukukunu koruyacaksın" diyecek... Önce,
bu yasaya o "hayır" diyecek. Önce, bu yasaya karşı Sayın Müsteşar
mücadele edecek.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, İstanbul Teknik Üniversitesinin Rektörüyle, Denizcilik Yüksekokulunun
Müdürüyle, Ege Üniversitesindeki sorumlularla konuşmalar yaptık, görüşmeler
yaptık. Ben, kaptan değilim, Kastamonu'nun, elbette ki, 170 kilometre civarında
denizi var. Deniz sahilindeki her insan denizcidir, kaptandır, denizde çalışan
insandır; ama, biz, içerdeyiz, karadayız, denizde yüzmesini pek bilmeyiz;
sadece Deniz Baykal'ı desteklemeyi biliriz. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiye'de 1949 yılında yüksekokula bağlı derneği kurmuşlar, taa 1949
yılında. Benim doğduğum gün, doğduğum yılda üniversiteler örgütlenmiş. İstanbul
Teknik Üniversitesi mezunları, kaptanlar, bu yasaya karşı mücadele edin
diyorlar. Arkadaşlar, Sayın Müsteşar, sen de oradan mezunsun. Sen, nasıl, bu,
teknik üniversite mezunları seviyesinde... 10/b maddesinde, her seviyede özel
kurumlar kaptanını yetiştirir diyorsun. Arkadaşlar, doğru değil; kaptanı
yetiştiren kurumlar var, üniversiteler var, onların işine el uzatmaya gerek
yok. Elbette ki, gemiadamını yetiştirmek, miçoyu yetiştirmek veya diğer
seviyedeki insanları yetiştirmek, kültür seviyesini geliştirmek, onları -uluslararası
sularda Türkiye'yi temsil eden denizcilerimizi- kurs seviyesinde veya teknik
seviyede yetiştirmek temel görevimiz olmalı, buna karşı çıktığımız yok; ama,
sen, üniversite seviyesinde kaptan yetiştirmeye kalktığın zaman itirazımız var.
O zaman, görüştüğümüz arkadaşlara, bu yasaya ne dersin diyoruz; yahu, böyle bir
şey olur mu diyorlar. Peki, kim istiyor bu yasayı; ben, açıkça söylüyorum: Bu
yasayı iki kişi istiyor. Kim; odalarımıza, komisyonlarımıza gönderdiği
belgelerden, Sayın Kaptanoğlu'nun bu yasayı istediğini biliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EKREM ERDEM (İstanbul) -
Ama, Kaptanoğlu burada yok.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız. Gerçi mikrofona ihtiyaç yok; ama...
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Bitiriyorum.
Ayrıca, bayraklarında
Türk Bayrağını bile dalgalandırmaktan daha çok, para kazanmayı onur sayan
sevgili armatörlerimiz de istiyor. Siz, önce, Türkiye'de kazandığınız, Türk
Milletinden kazandığınız, hükümetin size destek verdiği, ÖTV'yi bile almadığı;
ama, kara taşıtlarından sakındığı... ÖTV, denizcilerimizden, biliyorsunuz,
alınmamaktadır. Kanunla verilmiştir. Onlar ucuz mazot yakmaktadırlar
gemilerinde, öyle bir imkânı da vermiştir. Buna karşı çıkmıyoruz; ama, daha az
vergi vermek için mendireklerinde Türk Bayrağı değil, yabancı bayrakları
dalgalandıranlar istiyor.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım,
konuşmanızı tamamlar mısınız...
MEHMET YILDIRIM (Devamla)
- Gelin, Türkiye'ye sahip çıkalım, üniversitelerimizden mezun olan kaptanlarımıza
sahip çıkalım diyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Geçici madde 2'yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 4'ü okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 5'i okutuyorum:
MADDE 5. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde 5'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünün oylamasından önce, Hükümetin, görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İçtüzüğün 89 uncu
maddesine göre bir talebi vardır; Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun,
Hükümetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin yeniden
görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Genel Kurulun bugünkü
birleşiminde görüşülen 734 sıra sayılı kanun tasarısının kabul edilmiş olan 1
inci maddesinin, hukukî bir düzenlemeye gerek duyulduğundan yeniden
görüşülmesine dair Hükümetin talebi, İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca toplanan
Danışma Kurulunca uygun bulunmuştur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sadullah Ergin Ali
Topuz
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma
Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi, Hükümetin istemini
okutup, oylarınıza sunacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1 inci maddesinin, hukukî bir düzenlemeye gerek duyulduğundan,
İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederiz.
Abdüllatif
Şener
Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
BAŞKAN - Hükümetin
talebini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bu durumda, tasarının 1
inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.
Madde üzerinde söz
talebi?.. Yok.
Madde üzerinde verilmiş 1
adet önerge vardır; okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/935)
esas numaralı tasarının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
M. Vedat Yücesan |
Salih Gün |
Kerim Özkan |
|
Eskişehir |
Kocaeli |
Burdur |
|
Cevdet Erdöl |
|
Tacidar Seyhan |
|
Trabzon |
|
Adana |
"Madde 1.- 10/8/1993
tarihli 491 sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin (c), (d), (f), (g) ve (l) bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki (m) bendi ilave
edilmiştir.
c) "Bayrak
Devleti", "Liman Devleti" ve "Kıyı Devleti"
yetkilerini haiz olarak denizlerde seyir, can, mal ve çevre güvenliğini
sağlamak ve deniz kirliliğini önlemek amacıyla gerekli tedbirleri almak, bayrak
devleti denetim ve uygulama hizmetleri ile liman devleti kontrol hizmetlerini
yapmak, yaptırmak, kılavuzluk, römorkörcülük ve benzeri hizmetleri
belirleyeceği esaslar çerçevesinde yaptırmak, arama kurtarma faaliyetlerini
düzenlemek ve en üst düzeyde koordinasyonu sağlamak ve bu maddedeki görevlere
ilişkin denetimleri yapmak,
d) Gemi ve deniz
araçlarının teknik nitelikleri, yeterlikleri ve donatılmaları ile ilgili
standart ve esasları belirlemek, bunlara uygunluğunu takip etmek, denetlemek,
belgelendirmek, gerektiğinde denetleme ve belgelendirme faaliyetlerini yerine
getirmek üzere kamu veya özel kuruluşları yetkilendirmek; amatör denizcilerin
yeterlik şartlarıyla, eğitim, sınav ve belgelendirilmelerine ilişkin esasları
belirlemek, bunların belgelendirilmelerine ilişkin işlemleri yapmak,
f) Devletin millî
denizcilik politikasını ilgili kurum ve kuruluşlarla koordine etmek suretiyle
belirlemek, uygulamak, talep ve ihtiyaçları tespit etmek ve belirlenen millî
politika doğrultusunda planlamak, deniz ve denizcilikle ilgili konularda hizmet
gören kurum ve kuruluşları, belirlenmiş millî denizcilik politikası ve
stratejisi doğrultusunda yönlendirmek ve koordine etmek,
g) Denizcilikle ilgili
tanınmış güvenlik kuruluşları ile acentelik, brokerlik ve komisyonculuk
işlerini yapan veya yapacak olan gerçek ve tüzel kişilerin yeterlik şartları
ile hizmet esaslarını belirlemek, tarifesine göre alınacak bedel karşılığında
izin belgelerini vermek, bunları denetlemek,
l) Gemilerin ve
gemiadamlarının sicillerini tutmak, gemiadamlarının eğitim, sınav ve
belgelendirilmelerine ilişkin esasları belirlemek ve gemiadamlarının
belgelendirilmesi işlemlerini yapmak,
m) Deniz ve iç sularda
liman sınırlarını ve buna ilişkin koordinatları belirlemek, bu sınırlar
içerisinde faaliyette bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile özel kişilerin
yerine getireceği denizcilik ve limancılık hizmetlerine ilişkin tüm faaliyet
izinlerini vermek, koordine etmek, denetlemek ve izinsiz faaliyetleri
durdurmak,"
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında 491 sayılı KHK, 3911 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlar ile Teşkilat
Kanunlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanununa dayanılarak çıkartılmıştır.
3911 sayılı Kanun (yetki kanunu) Anayasa Mahkemesinin 16.09.1993 tarihli ve
E:1993/26-K:1993/28 sayılı kararıyla iptal edilmiştir.
Bu yüksek yargı
kararından sonra Denizcilik Müsteşarlığınca yürürlüğe konulan bazı
yönetmeliklerin iptali için açılan davalarda, yetki kanununun iptali nedeniyle
491 sayılı KHK'nın da dayanıksız kaldığı ve bu nedenle Denizcilik Müsteşarlığının
düzenleyici işlem yapma yetkisinin kalmadığı ileri sürülerek 491 sayılı KHK'nın
göreve ilişkin 2 nci maddesinin ilgili bentlerinin Anayasaya aykırılığı
iddiasıyla söz konusu bentlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurulması
talep edilmiş, iddia ve talepleri yerinde gören Danıştay 10. Dairesi ise itiraz
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
İlk olarak 491 sayılı
KHK'nın 2 nci maddesinin (f) ve (g) bentlerinin iptali için yapılan başvuruda
Anayasa Mahkemesinin 13.11.2001 tarihli ve E:2001/413-K:2001/351 sayılı kararı
ile, "491 sayılı KHK'nın 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (f) ve (g)
bentlerinin iptaline, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir
yıl sonra yürürlüğe girmesi" kararlaştırılmıştır.
Aynı şekilde, 491 sayılı
KHK'nın 2 nci maddesinin (c) ve (d) bentlerinin iptali için yapılan başvuruda
Anayasa Mahkemesinin 15.07.2002 tarihli ve E:2002/116-K:2002/67 sayılı kararı
ile, "491 sayılı KHK'nın 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) ve (d)
bentlerinin iptaline, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak bir
yıl sonra yürürlüğe girmesi" kararlaştırılmıştır.
İlk karar Resmî Gazetenin
27.12.2001 tarihli ve 24623 sayılı nüshasında, ikinci karar ise Resmî Gazetenin
9.11.2002 tarihli ve 24901 sayılı nüshasında yayımlanmış ve sırasıyla
27.12.2002, 9.11.2003 tarihlerinde yürürlüğe girmişlerdir.
Böylelikle Denizcilik
Müsteşarlığının görevlerine ilişkin söz konusu bentler yönünden yasal bir
boşluk ortaya çıkmıştır. Özellikle, (c) bendinde yer alan "Denizlerde can
ve mal güvenliğini sağlayacak tedbirleri almak" görevi, Denizcilik
Müsteşarlığının görevleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bu nitelikteki
bir göreve ilişkin hükmün iptal suretiyle yürürlükten kalkmış olması Denizcilik
Müsteşarlığı ve dolayısıyla ülkemiz denizcilik hizmetlerinde büyük aksamalara
sebep olmaktadır.
Söz konusu kararlar
karşısında; Denizcilik Müsteşarlığınca yürürlüğe konulmuş ve davası devam eden
düzenleyici işlemler Danıştay tarafından iptal edilmekte, bu bentler dayanak
yapılmak suretiyle yürürlüğe konulması gereken acil düzenleyici işlemler de
yürürlüğe konulamamaktadır. Düzenleyici işlemler bir yana, bu bentlerdeki
görevlerin yerine getirilmesi için yapılan normal idarî işlemlerin bile hukuka
uygunluğu tartışmalı hale gelmektedir. Bu durumda da doğal olarak idarî iş ve
hizmetlerde aksamalar meydana gelmektedir.
Gelinen bu nokta itibariyle,
uluslararası platformda ülkemizin denizcilik otoritesi olarak kabul edilen
Denizcilik Müsteşarlığının içine düştüğü sınırlı yetki durumu, özellikle
Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından kaygıyla karşılanmaktadır.
Ayrıca, ülkemizin içine girmiş olduğu AB süreci içerisinde ülkemizce sunulan
Ulusal Raporda denizcilikle ilgili birçok taahhüdümüz bulunmakta olup, bunların
bir kısmı denizcilik mevzuatını kapsamaktadır. Ancak, bu halde, Denizcilik
Müsteşarlığının ana görevleri kısıtlanmış olduğundan, söz konusu mevzuatın
taahhüt edilen sürelerde gerçekleşmesi mümkün görülmemektedir.
Diğer yandan, 1980'li
yıllardan sonra, özel limancılığa izin verilmesi, kamu kuruluşlarınca işletilen
limanların yanı başında, aynı liman idarî sınırları içinde özel limanların da
çalışmaya başlaması, kamu limanlarının bir kısmının özelleştirme programına
alınması, bazılarının özelleştirilmesi, kamu kuruluşlarınca işletilen
limanlarda başta kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri olmak üzere tekel
şeklinde verilen liman hizmetlerinin kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi,
bu hizmetleri veren özel ve kamu kuruluşları arasında koordinasyonun sağlanması
zorunluluğu doğmuştur.
Özellikle kılavuz ve
römorkörcülük hizmetlerinin düzenlenmesinde, hizmet veren kuruluşlar arasında
koordinasyon sağlanmasına yönelik olarak, Denizcilik Müsteşarlığınca mevcut
mevzuat hükümleri doğrultusunda, şartlara ve limanların özelliğine göre
hakkaniyetli uygulamalar yapılması imkânının sağlanması amacıyla 2 nci maddeye
buna ilişkin hükümlerin düzenlendiği (m) bendi ilave edilmesi gerekli
görülmüştür.
Denizcilik
Müsteşarlığının göreve ilişkin 2 nci maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal
edilen (c), (d), (f) ve (g) bendi hükümlerinin, ortaya çıkan hukukî boşluğun
giderilmesi ve Denizcilik Müsteşarlığının görevleriyle ilgili uygulamalarının
aksamaması için yeniden ihdas edilmeleri, ayrıca, limancılık faaliyetlerine
yönelik verilmesi gerekli izinlerin, uygulama birliği sağlanması için
Denizcilik Müsteşarlığı tarafından verilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
İcra ve İflas Kanunu ile
Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve
Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
12.- İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme
Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek
Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541)
(S. Sayısı: 804) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 804 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe,
AK Parti Grubu adına Kilis Milletvekili Hasan Kara söz istemişlerdir.
Sayın Ünlütepe, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; İcra
ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak
Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 804 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubumuz ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, yasalar,
toplumsal ihtiyaçları karşılamak, toplumsal sorunları çözmek amacıyla
düzenlenirler. Alacaklı-borçlu ilişkilerini, yargı mercilerince verilen bazı
kararların infazını, icra dairelerinin kuruluşunu ve çalışmalarını, buradan
çıkan sorunların çözümünü düzenleyen ve 1932 yılında yürürlüğe giren İcra ve
İflas Kanunu, toplumun ihtiyaçlarını yeterince karşılayamadığından, zaman zaman
geniş çaplı değişikliklere uğramıştır. Örneğin, İcra İflas Yasası üzerinde,
1965'te, 1985 yılında ve 1997 yılında yapılan değişiklikler yeterli olmamış ve
22 nci Dönem Parlamentosunda da, bu hükümet döneminde de, 2003 yılında, 4949
sayılı Yasayla İcra ve İflas Yasasının 107 maddesinde, yine, 2004 yılında, 5092
sayılı Yasayla da İcra ve İflas Yasasının bazı maddelerinde değişiklikler
yapılmış ve yeni kurumlar ihdas edilmiştir.
Şimdi, önümüze gelen bu
kanun tasarısıyla da, İcra İflas Kanununun 28 maddesinde daha değişiklik öneren
ve ek geçici bir madde ilave eden kanun tasarısını Yüce Mecliste tekrar
görüşüyoruz.
Sayın hükümet göreve
geldiği günden beri, 2004 sayılı İcra İflas Yasası üzerinde üçüncü sefer
değişiklikle karşımıza gelmiş durumdadır. Kısım kısım, parça parça, kanunda
değişiklik yapılması, hem bu kanun tekliflerinin Mecliste görüşülmesiyle
zamanını almakta Meclisin hem de kanun tekniğine ve bütünlüğüne uygun düşmemektedir.
(x) 804 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi görüştüğümüz bu
yasa çok daha önce Meclise sevk edilmiş; fakat, daha sonra, hükümet, 2003
yılında ayrı bir İcra İflas Yasası tasarısıyla gelmiş, 2004'te tekrar gelmiş.
Halbuki, bu yasa, 2003 yılında gelen taslakla veya 2004 yılında gelen taslakla
birleştirilerek görüşülebilirdi. Bakanlık, düşündüğü bu tür değişikliklerin
tümünü 2003 yılında yaptığı veya 2004 yılında yaptığı değişikliklerle
getirebilir ve görüşülebilirdi. Şimdi, 2003 yılında bir değişiklik, 2004
yılında bir değişiklik, 2005 yılında bir değişiklik... Sanki, her yıl bu yasada
bir değişiklik yapma yükümlülüğü altında gibi kendimizi hissediyoruz. Hatta,
belki şöyle diyebileceğim: Sanki, Avrupa Birliği uyum yasalarında yaptığımız
paket uygulamaların bir benzerini bu İcra İflas Yasasında da görüyoruz. Her yıl
yapılan bu tür değişiklikler, yasa uygulayıcılarını ve uygulananları da
sıkıntıya sokmakta, uyum sağlamakta zorlamaktadır.
Yapılan bu
değişikliklerin ihtiyacı tamamen karşılayabildiğini söyleyebilecek miyiz;
hayır. Yasa, yamalı bir bohça haline dönüşmüştür. Bu nedenle, yeni bir İcra
İflas Kanununa ihtiyaç vardır. Bu konuda da Bakanlıkça ciddî bir çalışmanın
yapıldığını biliyoruz ve dileriz ki, önümüzdeki günlerde köklü bir değişiklik
sorunu kökten çözer.
Türkiye genelinde 1 122
icra dairesi bulunmaktadır. İcra müdürlükleri ile icra hâkimliklerinin iş
yoğunluğu her yıl artmaktadır. İş yoğunluğu ve kadro eksikliği nedeniyle, pek
çok icra müdürlüklerinde, muamele yapabilmek için, avukatlar, günler öncesinden
randevu almaktadır.
İşyükünün yoğunluğu
ekonominin kötü gidişiyle doğru orantılıdır. 1980 sonrası ekonomideki
kırılmalar, yolsuzluklar, köşe dönmecilik, işbitiricilik gibi toplumca iyi
karşılanmayan; ama, bir dönem ülkeyi yönetenlerce takdir edilen davranışlar,
icra mahkeme ve dairelerinde işyükünün artmasına neden olmuştur. Ekonomideki
sözde iyileşme, yurttaşlarımızın yüzde 80'ini, düne göre daha da kötü duruma
getirmiştir. Emeğiyle geçinenlerin yaşam koşullarında, gün günü aratmaktadır.
Esnaf, çiftçi, Bağ-Kur, SSK primini yatıramamaktadır. Çiftçi ziraî üretimde
kullandığı elektrik borcunu ilgili kuruma ödeyememektedir.
Basit bir örnek vermek
istiyorum; icra müdürlükleri, haciz esnasında, gittikleri mahallede veya köyde
öncelikle muhtarı bulurlar, muhtarla birlikte haciz işlemi yürütülür. Bugün,
muhtarlarımız, muhtarlık görevi nedeniyle ödenen ödeneğin gülünç bir rakam
olmasından dolayı Bağ-Kur primini ödeyememektedir. İlimizden bir örnek vermek
istiyorum; ilimizde, Muhtarlar Derneği Başkanı, kendilerine yeşilkart verilmesi
dileğiyle Afyon Valiliğine müracaat etmiştir.
Böyle bir ortamda,
görüştüğümüz tasarının önemi daha da artıyor. Bankalardan kredi kartı alarak
kullananların sayısı, bugün 27 000 000'u bulmuş; batık duruma gelen kredi kartı
alacakları 665 trilyon lirayı bulmuş; kredi kartından dolayı aleyhine takibe
geçilen borçlu sayısı 38 000 civarındadır. Böyle bir ortamda, icra
müdürlüklerine çok iş düşeceği de aşikârdır.
İcra İflas Kanununun uygulamasında
başarıya ulaşabilmenin ön koşullarından birisi, yetişmiş yargıç, icra memur ve
kâtipleri ile icra hâkimliği ve icra memurluklarının donanımıdır. Hâkim
kadrolarındaki eksiklikler nedeniyle, icra hâkimlikleri, başka mahkeme
hâkimliklerince doldurulmaktadır. Dolayısıyla, kanundan beklenen seri çalışma
yakalanamamaktadır.
Görüşmekte olduğumuz bu
kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği 2002'den sonra
uzun bir süre kanunlaşamamış olması nedeniyle, bu tarihten sonra, İcra İflas
Kanununda yapılan değişikliklerle, bu tasarıdaki bazı hükümler İcra ve İflas
Kanununa girmiş, tasarıdaki hükümlerden bazılarının hiçbir anlamı kalmamış ve
tasarıdaki hükümlerden bazılarının ise İcra ve İflas Kanununun bütünlüğü
içerisinde yeniden değerlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Örneğin, her ne
kadar, 2548 sayılı Ceza Evleri ile Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak
Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda
tasarıyla değişiklik yapılması istenmişse de, 2004 tarihli, 5217 sayılı Özel
Gelir ve Özel Ödeneklerin Düzenlenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla bu konuda bir düzenleme
yapıldığından, tasarıdan çıkarılmıştır. Böylece, tasarının 48 inci maddesi
çıkarılmış, tasarının adı da "İcra ve İflas Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" şeklinde değiştirilmiştir.
Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda Değişiklik Yapılması ve Ceza Muhakemesi Kanunu 1 Nisan 2005 tarihinde
yürürlüğe gireceğinden, tasarıdaki istinafa ilişkin hükümlerinin bu tarihe
kadar kanunlaşması zarureti de bulunmaktadır. Bu nedenle, tasarıda yer alan
istinaf yolu dışındaki hükümlerin, ileride İcra ve İflas Kanununun tamamı
değiştirilebileceğinden dolayı, daha kapsamlı bir çalışma sırasında ele
alınmasının daha uygun olacağı, komisyonumuzca da uygun görülmüş ve
düşünülmüştür.
Bilindiği gibi, istinaf
mahkemeleri, bizim toplumumuzun yabancı olduğu bir konu değildir. Tanzimatla
beraber hukuk sistemimizde yer almış, cumhuriyetin ilk yıllarıyla birlikte,
1924 yılında hukuk sistemimizden çıkmıştır. Üzerinde tartışılan bir konuyu,
yeniden hukuk sistemimize getirmiş bulunuyoruz. Bu aşamada, tasarıyla, sadece
istinaf yoluna ilişkin hükümlerin düzenlenmesi uygun görülmüştür.
Kısaca, yapılan
değişiklikleri de belirterek sözlerimi sona erdirmek istiyorum.
Bugün, bu tasarıyla,
ihtiyatî haciz talebinin reddi halinde, alacaklıya, istinaf yoluna başvurabilme
hakkı verilmektedir. İstinaf yoluna başvurulabilecek kararlar İcra ve İflas
Kanununun 363 üncü maddesinde yapılan değişiklikle tek tek sayılarak
gösterilmiş ve bu kararlara karşı, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya
miktarının 1 000 lirayı geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabileceği ve
istinaf yoluna başvuru süresi tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren de on gün
olduğu hüküm altına alınmıştır.
İcra mahkemesi kararları
aleyhine işlemleri uzatmak gibi, kötü niyetle istinaf yoluna başvurulduğu
anlaşılırsa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 422 nci maddesi hükmünün
uygulanacağı hüküm altına alınmaktadır. Keza, yapılan bir değişiklikle,
getirilen bir öneriyle, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve
miktar veya değeri 10 000 lirayı geçen nihaî kararlara karşı temyiz yoluna
başvurulabilecektir.
İstinaf ve temyiz
incelemeleri Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre yapılacak ve mevcut İcra ve
İflas Kanununun 366 ncı maddesinde olduğu gibi onbeş gün içinde karara
bağlanacaktır.
İstinaf yoluna başvurma,
yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna başvurulmasına olanak
bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya şikâyetin reddine
yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun ilgili hükümleri gereğince, istem, icra mahkemesince reddedilecektir.
Karar düzeltme yolu tasarıda kabul edilmemiştir.
Geçici maddeyle yapılan
bir düzeltmeyle de Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca, göreve başlama tarihinden önce temyiz veya karar düzeltme
yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve
İflas Kanununun bu kanunla yapılan
değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri
uygulanacaktır.
Yürürlük tarihî de, diğer
-biraz önce belirttiğim- kanunlardaki gibi, 1 Nisan 2005 olarak
düzenlenmektedir.
Yeni tasarıya, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, biz de destek veriyoruz ve yeni yasanın ülkemiz için
hayırlı olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlütepe.
AK Parti Grubu adına,
Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HASAN KARA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 804 sıra sayılı
İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK
Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Anayasamızın 2 nci
maddesinde ifade edilen devletin temel nitelikleri arasında en önemli özellik
hukuk devleti ilkesidir. Bu, toplumun olmazsa olmaz kuralıdır. Bir devlet,
kuralları ne kadar hukuk devleti ilkesine dayandırabilirse, o kadar çağdaş,
müreffeh ve yaşanılır bir toplum haline gelir. Bunun için, gerek hükümetimiz
gerekse 22 nci Dönem Parlamentosu çok ciddî çalışmalar yapmış, hukuk alanında
çok köklü reformlar yapılmış, bir yönden ülkemiz hızla çağdaş hukuk mevzuatına
kavuşturulurken, diğer yandan da bu mevzuat günümüz ve ülkemiz koşullarına
uyumlu hale getirilmiş, bir yandan da ilk defa yerli ve kendimizin yaptığı
diyebileceğimiz köklü hukuk reformlarına imza atılmıştır. Gerek Türk Ceza Kanunu
gerek Ceza İnfaz Kanunu gerek CMUK gerekse İstinaf Mahkemelerinin Kurulması
Hakkında Kanun ve benzerini sayamayacağım birçok hukuk reformu sayılabilecek
kanunların yasalaşması, hükümetimizin ve 22 nci Dönem Parlamentodaki
milletvekillerimizin yoğun ve uzun çalışmaları sonucunda yasalaşmıştır.
Burada, Anamuhalefet
Partisine de teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Bu yasaların gerek yapılması gerek
yasalaşması aşamasında çok olumlu katkıları olmuş, destekleri olmuştur. Ayrıca,
Adalet Komisyonu Başkan ve üyeleri de çok yoğun bir şekilde çalışmış ve en
uyumlu komisyon olarak belki de Meclisimizin tarihine geçmiştir.
Her ne kadar bazı
çevreler "bu yasalar Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde
çıkarılıyor" dese de, bu, ülkemizin menfaatları açısından, insanımızın
ihtiyaçları için, ülke gerçekleri gözönüne alınarak, tamamen yerli mahsul
ürünler olarak çıkarılmıştır.
Şu anda görüşeceğimiz bu
düzenleme de, hukuk reformunun bir uzantısı olarak Yüce Parlamentonun huzuruna
getirilmiş bulunmaktadır. Gönül isterdi ki, İcra ve İflas Kanunu toptan ele
alınsın, aynen Türk Ceza Kanununda olduğu gibi toptan bir düzenlemeye tabi
tutalım; ama, zaman bakımından sıkıntı olduğu için bu şekilde kısmî düzenleme
yoluna gidilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun
bazı maddelerinde önceki tarihlerde değişiklik yapılmış ise de, günümüzün
değişen sosyal ve ekonomik koşulları nedeniyle, adaletin hızlandırılmasına
yönelik adlî reform çalışmaları çerçevesinde, alacaklı ile borçlunun
menfaatlarının bağdaştırılması ve kanunun aksayan yönlerinin düzeltilmesi,
kanunda boşlukların doldurulması, bazı kötü niyetli kişilerin bu boşluklardan
yararlanma teşebbüslerinin önlenmesi, uygulamada tereddütlerin giderilmesi ve
bazı konulara açıklık getirilmesi amacıyla bu tasarı hazırlanmıştır; ancak,
tasarıda, İcra ve İflas Kanununun bütün hükümleri ele alınmamış, öncelik arz
eden değişiklikler yapılmıştır.
Öte yandan, Adlî Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısıyla ilk derece mahkemelerince verilen
kararların olaylara, maddî hukuka ve usul hükümlerine uygunluğunu denetlemek
üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuş ve bu mahkemelerce verilmiş olup da
temyiz olunan kararların yalnızca hukuka uygunluğunu denetleme ve içtihat
mahkemesi olma görevi Yargıtaya verilmiş olduğundan, icra tetkik mercii
kararlarına karşı istinaf yoluna başvurma olanağı getirilmesine yönelik
düzenlemeler yapılması zarurî hale gelmiş ve bu tasarıyla ağırlıklı olarak bu
yapılmıştır.
Teknik hususlara çok
fazla girmek istemiyorum. Burada, icra kâtiplerinin Bakanlıkça atanması, icra
kâtiplerinin icra müdür ve yardımcılarının aynı statüye getirilmesi, icra ve
iflas dairelerinin yaptıkları işlemlerin kamu düzenine aykırı olması halinde
süresiz şikâyet nedeni olarak şikâyet edilebilmesi, yine istinaf yoluna
başvurma süresinin on gün olması ve benzeri hususlar kanunun ilerleyen maddelerinde
önümüze gelecek.
Ben, çok fazla vaktinizi
almak istemiyorum. Şu temenniyle sözlerimi bitirmek istiyorum: Allah, kimseyi
icralık etmesin, kimseyi iflas ettirmesin dilek ve temennisiyle, bu tasarıya
olumlu oy vereceğimizi bildirir, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kara.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
İCRA VE İFLÂS KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1.- 9.6.1932
tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 10/a maddesi başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcra mahkemesi
hâkiminin reddi
Madde 10/a.- İcra
mahkemesi hâkimi reddedildiği takdirde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundaki
hükümler uygulanır. Ret talebinde bulunan, dilekçesinde ret sebeplerini
delilleri ile birlikte bildirmek zorundadır.
Ret talebinin reddi
hakkındaki karara karşı istinaf yoluna başvurulması, hâkimin işe bakıp karar
vermesine engel değildir. Ret talebinin reddi hakkındaki kararın kaldırılması
hâlinde reddedilen hâkimin verdiği karar yerine getirilmez. Bu durumda dosya,
bölge adliye mahkemesince icra mahkemesinin başka bir dairesine, o yerde icra
mahkemesinin başka bir dairesi yoksa en yakın icra mahkemesine gönderilir. 40
ıncı madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır."
BAŞKAN - 1 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- İcra ve İflâs
Kanununun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "icra
mahkemesinden" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya istinaf"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - 2 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- İcra ve İflâs
Kanununun 32 nci maddesinin ikinci cümlesinde yer alan "temyiz yahut"
ibaresi "istinaf veya temyiz yahut" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.- İcra ve İflâs
Kanununun 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "temyiz
süresi" ibareleri "istinaf veya temyiz yoluna başvuru süresi",
"temyiz yoluna gidebilir." ibaresi "istinaf veya temyiz yoluna
başvurabilir." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5.- İcra ve İflâs
Kanununun 36 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcranın geri
bırakılması için verilecek süre
Madde 36.- İlâma karşı
istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî
bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya
kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham
veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya
borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri
bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere
icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak
zorunluluk hâlinde uzatılabilir.
Borçlu, Devlet veya adlî
yardımdan yararlanan bir kimse ise teminat gösterme zorunluluğu yoktur.
Ücreti ilgililer
tarafından verilirse bölge adliye mahkemesi veya Yargıtayca icranın geri
bırakılması hakkındaki karar icra dairesine en uygun vasıtalarla bildirilir.
Nafaka hükümlerinde böyle
bir süre verilemez.
Bölge adliye mahkemesince
başvurunun haklı görülmesi hâlinde teminatın geri verilip verilmeyeceğine karar
verilir. Yargıtayca hükmün bozulması hâlinde borçlunun başvurusu üzerine,
bozmanın mahiyetine göre teminatın geri verilip verilmeyeceğine mahkemece kesin
olarak karar verilir.
Bölge adliye mahkemesince
başvurunun esastan reddine karar verilmesi veya Yargıtayca hükmün onanması
hâlinde alacaklının istemi üzerine başkaca işleme gerek kalmaksızın teminata
konu olan para alacaklıya ödenir. Mal ve haklar ise, malın türüne göre icra
dairesince paraya çevrilir. İlâm alacaklısının teminat üzerinde rüçhan hakkı
vardır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- İcra ve İflâs
Kanununun 38 inci maddesinde yer alan "noter senetleri ve" ibaresi
"noter senetleri, istinaf ve" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7.- İcra ve İflâs
Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bir ilâmın bölge
adliye mahkemesince kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini
olduğu yerde durdurur.
Bir ilâm hükmü icra
edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas
hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi
yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilâmla
tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski
hâline iade olunur."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 8.- İcra ve İflâs
Kanununun 69 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "kararı temyiz
eden" ibaresi "karara karşı istinaf yoluna başvuran" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 9.- İcra ve İflâs
Kanununun 97 nci maddesinin beşinci ve ondördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Takibin devamına
dair verilen icra mahkemesi kararı kesindir."
"Davanın reddi
hakkındaki karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran istihkak davacısı
icra dairesinden 36 ncı maddeye göre mühlet isteyebilir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 10.- İcra ve İflâs
Kanununun 149/a maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İcra mahkemesinin
geri bırakılma isteminin reddine ilişkin kararına karşı istinaf yoluna başvuran
borçlu veya üçüncü şahıs, takip konusu alacağın yüzde onbeşi nispetinde teminat
yatırmadığı takdirde satış durmaz. Bölge adliye mahkemesince talebin reddi
hâlinde bu teminat, ayrıca hükme hacet kalmaksızın alacaklıya tazminat olarak
ödenir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 11.- İcra ve İflâs
Kanununun 150/a maddesinin (2) numaralı bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"2. İtirazın
kaldırılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulması hâlinde 149/a
maddesinin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12.- İcra ve İflâs
Kanununun 164 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Kanun yollarına
başvurma
Madde 164.- Ticaret
mahkemesince verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre
alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara tebliğ
olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ
tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye
mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz
yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu hükümlerine göre yapılır.
İflâs kararına karşı
kanun yoluna başvurulması, iflâsın ilânına ve masanın teşkiline mâni değildir.
Yalnız ikinci alacaklılar toplantısı, iflâs kararı kesinleşmedikçe yapılamaz.
Bölge adliye mahkemesince
iflâs kararı kaldırılırsa, borçlunun malları üzerindeki tedbirler devam eder.
Şu kadar ki, ticaret mahkemesi davanın seyrine göre bu tedbirleri değiştirmeye
veya kaldırmaya yetkilidir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 13.- İcra ve İflâs
Kanununun 169/a maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İtirazın reddi kararına
karşı istinaf yoluna başvurulması, hiçbir icra muamelesini durdurmaz. Şu kadar
ki, borçlu 33 üncü maddenin üçüncü fıkrasına göre teminat gösterirse icra
durur."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 14.- İcra ve İflâs
Kanununun 182 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İflâsın
kaldırılmasına, alacak hakkındaki taleplerin kaydı için muayyen müddetin
bitmesinden iflâsın kapanmasına kadar karar verilir. İflâsın kaldırılması
hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf
yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz
incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 15.- İcra ve İflâs
Kanununun 254 üncü maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"İflâsın kapanması
hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf
yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz
incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16.- İcra ve İflâs
Kanununun 258 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İhtiyatî haciz
talebinin reddi halinde alacaklı istinaf yoluna başvurabilir. Bölge adliye
mahkemesi bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 17.- İcra ve İflâs
Kanununun 265 inci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İtiraz üzerine
verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi bu
başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. İstinaf yoluna başvuru,
ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 18.- İcra ve İflâs
Kanununun 299 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Kanun yollarına
başvurma
Madde 299. - Konkordato
hakkında verilen hükme karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde borçlu ve
itiraz eden her alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye
mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna
başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
hükümlerine göre yapılır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 19.- İcra ve İflâs
Kanununun 307 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Fesih talebi
üzerine verilecek hükmün tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna
başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 20.- İcra ve İflâs
Kanununun 320 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İstinaf yoluna
başvurma
Madde 320.- Karar
hakkında tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde borçlu ile alacaklılardan her
biri istinaf yoluna başvurabilir.
İcra mahkemesi tarafından
verilmiş olan fevkalâde mühletin hükmü, bölge adliye mahkemesinin kesin
kararına kadar geçerlidir."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 21.- İcra ve İflâs
Kanununun 327 nci maddesinin beşinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen
"temyize müracaat olunabilir." ibaresi, "istinaf yoluna
başvurulabilir."; altıncı fıkrasında geçen "Temyiz" ibaresi
"Bölge adliye mahkemesi" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 22.- İcra ve İflâs
Kanununun 328 inci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde geçen
"temyiz de" ibaresi "bölge adliye mahkemesi de" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 23.- İcra ve İflâs
Kanununun 353 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İstinaf yoluna
başvurma
Madde 353 .- İcra
mahkemesinin duruşma yaparak verdiği kararlara karşı tefhim veya tebliğ
tarihinden itibaren yedi gün içinde sanık veya şikâyetçi veya Cumhuriyet
savcısı tarafından istinaf yoluna başvurulabilir.
Başvuru, dilekçeyle veya
tutanağa geçirilecek sözlü beyanla icra mahkemesine yapılır. Dilekçe veya beyan
üzerine dosya hemen bölge adliye mahkemesine gönderilir.
Bölge adliye mahkemesi
ceza dairesinin bu kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamaz."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
24 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 24.- İcra ve İflâs
Kanununun 362 nci maddesinden sonra gelen bölüm başlığı "KANUN YOLLARINA
BAŞVURMA VE SON MADDELER" olarak, 363 üncü maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İstinaf yoluna
başvurma ve incelenmesi
Madde 363.- İcra
mahkemesince 85 inci maddenin uygulanma biçimi, icra dairesi tarafından
hesaplanan vekâlet ücreti, 103 üncü maddenin uygulanma biçimi ve bu maddede
düzenlenen davetiyenin içeriği, yediemin ücreti, yediemin değiştirilmesi,
hacizli taşınır malların muhafaza şekli, kıymet takdirine ilişkin şikâyet,
ihaleye katılabilmek için teminat yatırılması ve teminatın miktarı, satışın
durdurulması, satış ilânının iptali, süresinde satış istenmemesi nedeniyle
satışın düşürülmesi, 263 üncü maddenin uygulanma biçimi, iflâs idaresinin
oluşturulması, icra mahkemesinin iflâs idaresinin işlemleri hakkında şikâyet
üzerine verdiği kararlara karşı, iflâs idare memurunun ücret ve masrafları
hakkındaki hesap pusulası ve 36 ncı maddeye göre icranın geri bırakılmasına
ilişkin kararları dışındaki kararlarına karşı, ait olduğu alacak, hak veya
malın değer veya miktarının bin lirayı geçmesi şartıyla istinaf yoluna
başvurulabilir. İstinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğ tarihinden
itibaren on gündür.
İcra mahkemesi kararları
aleyhine işlemleri uzatmak gibi kötü niyetle istinaf yoluna başvurulduğu
anlaşılırsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 422 nci maddesi hükmü uygulanır.
Kesin bir karara karşı
kötü niyetle istinaf yoluna başvuranlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü
uygulanır.
İstinaf yoluna başvuru
satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. İcranın devamı için gereken evrak
alıkonularak bunların birer örneği bölge adliye mahkemesine gönderilecek
dosyaya konulur."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 25.- İcra ve İflâs
Kanununun 364 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Temyiz yoluna
başvurma ve incelenmesi
Madde 364.- Bölge adliye
mahkemesi hukuk dairelerince verilen ve miktar veya değeri onbin lirayı geçen
nihaî kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
Yukarıda belirtilen
kararlara karşı temyiz yoluna başvurma ve incelemesi Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu hükümlerine göre yapılır. Bu durumda da 363 üncü maddenin ikinci ve
üçüncü fıkra hükümleri uygulanır.
Temyiz yoluna başvurma,
satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi
okutuyorum:
MADDE 26.- İcra ve İflâs
Kanununun 365 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"İstinaf
dilekçesinin reddi
Madde 365.- İstinaf
yoluna başvurma, yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna
başvurulmasına olanak bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya
şikâyetin reddine yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri gereğince istem icra mahkemesince
reddedilir.
İstinaf yoluna başvuran
kişi ret kararını kabul etmezse, istinaf dilekçesi diğer tarafa tebliğ
edildikten sonra, karar sureti ve verilirse cevap dilekçesiyle birlikte yetkili
bölge adliye mahkemesine gönderilir. Şu kadar ki bu hâlde satış dahil hiçbir
icra işlemi durmaz.
Bölge adliye mahkemesi,
birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş başvuruyu geri
çevirmeyip doğrudan kesin karara bağlar."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 27.- İcra ve İflâs
Kanununun 366 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bölge adliye
mahkemesi ve Yargıtay kararları
Madde 366.- İstinaf ve
temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre yapılır ve onbeş
gün içinde karara bağlanır.
İlgili ister ve ücretini
verir veya gönderirse karar özeti en seri vasıtalarla mahalline bildirilir.
Yargıtayın icra ve iflâs
işlerine bakan hukuk dairesinin kararlarına karşı genel hükümlere göre direnme
kararı verilebilir. Direnme kararları, Hukuk Genel Kurulunda acele işlerden
sayılır.
Yargıtayın bozma kararı
veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma, düzelterek veya yeniden esas hakkında
vereceği kararları üzerine icra ve iflâs işlerinde 40 ıncı madde hükmü kıyas
yoluyla uygulanır."
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
28 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 28.- İcra ve İflâs
Kanununun 227 nci maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
29 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 29.- İcra ve İflâs
Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 7.-
Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce
verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu
Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin
hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - 29 uncu maddeyle
eklenen geçici madde 7'yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
30 uncu maddeyi
okutuyorum:
MADDE 30.- Bu Kanun 1
Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
31 inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 31.-Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi?.. Yok.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı istiyorum.
BAŞKAN - Maddeyi oylayıp
karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.08
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
804 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
12.- İcra ve İflas Kanunu ile Ceza Evleriyle Mahkeme
Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek
Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541)
(S. Sayısı: 804) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
804 sıra sayılı kanun
tasarısının 31 inci maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Acil
Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair Kanun Tasarısı ve
Çevre Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
13.- Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle
Kirlenmesinde Acil Durumlarda Müdahale ve Zararların Tazmini Esaslarına Dair
Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu Raporu (1/876) (S. Sayısı: 718)
BAŞKAN- Komisyon?. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Antalya Milletvekilleri
Fikret Badazlı, Mehmet Dülger, Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan
Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi Adının "Demre" Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan,
Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk, Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu
ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
14.- Antalya Milletvekilleri Fikret Badazlı, Mehmet Dülger,
Mevlüt Çavuşoğlu, Osman Akman ile Burhan Kılıç'ın, Antalya İli Kale İlçesi
Adının "Demre" Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile
Antalya Milletvekilleri Osman Kaptan, Atila Emek, Osman Özcan, Tuncay Ercenk,
Feridun F. Baloğlu, Hüseyin Ekmekcioğlu ve Nail Kamacı'nın Aynı Mahiyetteki
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/60, 2/69) (S. Sayısı: 634)
BAŞKAN- Komisyon?. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Tasarının görüşülmesi
ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
bundan sonra da, komisyonun ve hükümetin olmayacağı kanaati Başkanlık Divanında
hâsıl olmuştur.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Mart 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.10