BIM 2 6 2005-03-08T13:03:00Z 2005-03-08T13:03:00Z 66 46604 265644 TBMM 2213 531 326229 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 75                                                        YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

62 nci Birleşim

23 Şubat 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, Kars'ta tarım ve hayvancılık sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla'nın, kamu alacaklarının tahsiline ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz'in, tarımsal desteklemeye ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami           Güçlü'nün cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1421) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/256)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut ve 23 milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde ağır kış şartlarının sebep olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)

2.- Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik ve 20 milletvekilinin, meslek yüksekokullarının ve mezunlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) SAYIŞTAY ÜYELİKLERİNE SEÇİM

1.- Sayıştayda açık bulunan üyeliklere seçim

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2.- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/683, 1/577) (S. Sayısı: 731)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili   Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun     Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici 50 nci maddesinin af niteliği taşıyıp taşımadığı; nitelikli çoğunluk aranarak oylanıp oylanmayacağı hakkında

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hatay-İskenderun Limanında batan MV-Ulla Gemisinin verdiği zararın mağdurlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4614)

2.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR'un, kamu personelinin AB'ye uyumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4661)

3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut GÖKSU'nun, ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir           AKSU'nun cevabı (7/4683)

4.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Millî Eğitim müdürlüklerinin yöneticilerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4703)

5.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Şeker Kurumu ve hizmet birimlerinin görev süresinin sona erdirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4717)

6.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Mamak Kaymakamlığı Vakıf Müdürlüğünün yaptığı yardımlarla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4844)

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan, Türkiye-Suriye sınır arazisinin mayınlardan temizlenerek organik tarıma açılmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan'ın düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümünde, ilin ,

Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, üniversitelerarası dil sınavı ile üniversitelerde görev yapan yardımcı doçentlerin,

Sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi.

Açık bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığına Aydın Milletvekili Atilla Koç'un atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in (6/1385), (6/1386), (6/1389), (6/1390) ve (6/1402),

Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın (6/1298),

Esas numaralı sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu ve 35 milletvekilinin, Şeker Kurumunun kapatılmasının neden olduğu düzenleme, denetleme ve uygulama sorunlarının araştırılarak (10/253),

Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 30 milletvekilinin, Kocaeli Dilovası Beldesindeki kansere bağlı ölümlerle sanayi atık bağlantısının araştırılarak sorumluların tespiti ve (10/254),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un Bahreyn'e,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Endonezya, Malezya, Tayland, Sri Lanka ve Maldivlere,

Yaptıkları resmî ziyaretlere katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;

22.2.2005 Salı günkü birleşimde yapılması kararlaştırılan, Sayıştayda boş bulunan üyeliklere 832 sayılı Sayıştay Kanununun 6 ve ek 8 inci maddeleri hükümlerine göre yapılacak seçimlerin 23.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasında yer alan 694 ve 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 22.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 802, 805, 803, 804 sıra sayılı kanun tasarılarının, 48 saat geçmeden 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına alınmasına; Genel Kurulun 22.2.2005 Salı günü 15.00-21.00, 23.2.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00, 24.2.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 22.2.2005 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 23.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun (1/856) (S. Sayısı: 791) görüşmeleri tamamlanarak,

3 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasındaki Malî İşbirliği Çerçevesinde Temin Edilecek Malî Yardımların Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/861) (S. Sayısı: 694'e 1 inci Ek) görüşmelerini müteakiben,

Elektronik cihazla yapılan açıkoylamalardan sonra;

4 üncü sırasına alınan, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/858) (S. Sayısı: 728) görüşmelerini müteakiben;

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

23 Şubat 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.

 

Sadık Yakut

Başkanvekili

            Bayram Özçelik          Ahmet Gökhan Sarıçam

             Burdur                  Kırklareli

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

 

 

No: 84

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

 23 Şubat 2005 Çarşamba

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri AKBULUT ve 23 Milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde ağır kış şartlarının sebep olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.2.2005)

2.- Sakarya Milletvekili Hasan Ali ÇELİK ve 20 Milletvekilinin, meslek yüksek okullarının ve mezunlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.2.2005)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

23 Şubat 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen, Kars Milletvekili Selahattin Beyribey'e aittir.

Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, Kars'ta tarım ve hayvancılık sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; sözlerime başlamadan evvel, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, söz hakkı verdiği için de Sayın Başkanıma teşekkürlerimi arz ediyorum.

Bilindiği gibi, insanların var olabilmeleri beslenmeleriyle ilişkilidir. Beslenmenin temel unsuru, dengeli ve kaliteli beslenmektir, dengeli ve yeterli beslenmedir. Bu da, tarım sektörünün iyi olmasıyla, tarım ürünlerinin ucuz olmasıyla, üretimin artmasıyla ilişkili. Son günlerde, son zamanlarda, özellikle geçmişe doğru bir değerlendirme yapılınca, hayvancılıkta ve tarımda, maalesef -sanayideki gibi olmayan- girdilerin yüksek olduğunu, daha doğrusu, et fiyatlarının, süt fiyatlarının ve tarımsal gıdaların fiyatlarının gittikçe aşağıya doğru indiğini görüyoruz. Bölgemizle ilgili bir örnek verirsek veya genel bir anlamda örnek verirsek, et fiyatları, üç yıl öncesinin fiyatlarıyla aşağı yukarı aynıdır. Hatta ve hatta, benim ilimde, et, üç yıl öncesinin de daha altında bir fiyatla satılmaktadır. Kağızman'da, şu anda, 1 kilogram koyun eti 5 500 000 liradır; Digor'da 5 500 000 liradır; Kars'ta, kemiksiz etin kilogramı 7 000 000 lira civarındadır. Tabiî, diğer illerde daha yüksek; altyapı hizmetleri, sunuş, satış, pazar imkânlarının bulunmasıyla, bu fiyatlar daha da değişmektedir.

Buradan nereye gelmek istediğimi ifade edeyim. Geçtiğimiz yıl, benim bölgemde, Kars'ta çok büyük bir afet oldu; önce sel afeti, peşinden dolu afeti oldu. Sel afetiyle, aşağı yukarı 12 trilyon lira civarında hasar oldu; dolu afetiyle de, geçen yılki rakamlarla 7 trilyon lira -şu anda 7 000 000 YTL yapıyor galiba- civarında bir hasar oldu. 7 trilyon liralık hasarın karşılığında, tabiî, çiftçiler, yasal güvencesi de olmadığı için, sıkıntı içerisinde kaldılar. Bunlar yetmiyormuş gibi, ayrıca, şekerpancarı üreticileri, 95 000 ton kota olmasına rağmen, ancak 70 000-75 000 tonluk alan ekebildiler ve bu 75 000 tonluk ekilen alandan da, maalesef, 55 000 ton şekerpancarı elde edildi; kotayı tutturamadık, 20 000 ton da, o doğrultuda, şekerpancarıyla ilgili, çiftçinin zararı var. Bunlar oluşunca da önümüze gelen, dayanan -ki, AK Parti Hükümetimiz döneminde seçim meydanlarında ifade ettiğimiz- çiftçilerin Ziraat Bankası borçlarını ve diğer borçlarını, 2003 yılında TEFE'ye, TÜFE'ye göre ayarladık; ama, bu çiftçilerimiz, maalesef, bunu, hem taksitlendirenler hem taksitlendiremeyenler, ödeyemez duruma da geldiler, burada çıkmazdalar. Bu çiftçilerimiz, borçlarımızı ödemeyelim de demiyorlar ödeyelim; ama, bize kolaylık gösterilsin, taksitler biraz daha yaygınlaştırılsın, ödeyebilecek gücümüz olsun diye bir arayış içerisindedirler. Şu anda da, -30 civarında muhtarım, temsilen gelmiş; bunlar da çeşitli yerlere uğruyorlar, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar- bundan çıkış arıyoruz.

Türkiye'de beyaz et ve kırmızı et fiyatları, komşu ülkelere göre -mukayese edersek- çok yüksektir. Sebebi; özellikle yem bitkileri ve yem fiyatları çok yüksektir. Ayrıca, gelişmiş ülkelerde, tabiî, tarımla ilgili alan sabit bir alan olduğu için, bu alanda ileri geri, daha doğrusu, çalışma mesafesi veya daha doğrusu, bu alanda fazla bir tahammül yok; yani, fiyatlar sabittir. Bundan dolayı, fiyatlar yükselmeyince, çiftçiler zor durumda kalıyorlar; girdiler yüksek olunca da et fiyatları yükseğe geliyor. Mesela, bugün, kanatlı hayvanlarla ilgili, özellikle beyaz etle ilgili, Türkiye'de son günlerde çok büyük sıkıntı yaşanıyor. Kanatlı hayvanlarda etin maliyeti 2 200 000 lira civarındadır. Oysaki, bir kilo kanatlı etin satış fiyatı, şu anda 1 600 000 lira civarındadır. Kanatlı hayvanlarla uğraşanlar büyük bir zararın içerisindedirler. Hükümetimizin, bununla ilgili mutlaka bir çıkış yolu bulması lazım; aksi takdirde -2 000 000 kişi kanatlı hayvanlarla ilgili uğraşıyor-  2 000 000 kişi mağdur olacak ve işsiz kalacak -ki, bunlar çok modern tesislerdir- bu tesisler kapanmış olacaktır.

Hayvancılıkla ilgili güzel şeyler yapılıyor aslında Türkiye'de. Bu güzel şeylerle ilgili, Tarım Bakanlığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beyribey, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Ben, önemsediğim için, altını çizerek söylüyorum. Kültür ırkının artırılması lazım; yani, katmadeğeri artıracak hareketler yapılması lazım. Kültür ırkıyla ilgili, sunî tohumlama doğrultusunda teşvikler var. Kabayem bitkilerindeki teşviklerin artması lazım. Bunlarla ilgili, mutlaka, birliklerin kurulması lazım. Bu doğrultuda arayışlar var, bunları en kısa zamanda yapmak lazım.

Ayrıca, Tarım Bakanlığı, özellikle borcu olmayan çiftçilere para vereceğini, Ziraat Bankası kanalıyla teşvik vereceğini söylüyor; ama, çiftçilerimizin, maalesef, sicilleri bozuktur. Mutlaka ve mutlaka, çiftçilerle ilgili -memurlarda olduğu gibi- bir sicil affı çıkarmamız gerektiği kanaatini taşıyorum. Çiftçilerle ilgili sicil affı çıkaramazsak, ben, Tarım Bakanlığının veya Ziraat Bankasının veya bankaların, çiftçilere, daha doğrusu, kredi verebilecekleri çiftçi bulacakları, Türkiye'de, kanaatini taşımıyor gibiyim; çünkü, herkesin bir şekilde bankalara borçları var ve borçlarını ödeyemediği veya taksitlendirdiği için, bunlara veremiyoruz.

Ben, ayrıca, üniversitelerimize düşen bir görevin de olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Bizim zamanımızda, özellikle tıp fakültelerinde, öğrenciler, yazları -dördüncü sınıfta- giderler, bir ay, iki ay sahada çalışırlardı. Mutlaka ve mutlaka, ziraat fakültelerinin veya veteriner fakültelerinin son sınıflarında öğrencilerin sahada çalışmaları gerektiği kanaatini taşıyorum. Üniversiteler bu konuda duyarlı olmalıdırlar. Artık masa başında oturarak ziraat mühendisliği yapmanın dönemi kalktı, artık masa başında oturarak veterinerlik yapmanın dönemleri kalktı; mutlaka sahaya inilmelidir. Sahaya inilmeyince de, maalesef, bu sıkıntılarımız ortaya çıkmaktadır.

Ben, Başkanıma, tabiî, sabrından dolayı teşekkür ediyorum; ama, şunun altını çizerek tekrar söylemek istiyorum: Özellikle doğrudan gelir desteğinde sıkıntılarımız var. Müteselsil kefiller kanalıyla borçlarının kesilmemesi lazım. Borçlu olanların kendi borçları kesilsin; ama, kefiller kanalıyla -ki, bunlar, 30'la 10, 15, 20 kişi arasındadır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Hemen bitiriyorum, son sözlerimi söyleyerek bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Beyribey.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Hemen bitiriyorum.

Bunlar 10 ile 30 kişi arasındadır. Bunların kapısına haciz giderse, toplumsal bir sıkıntıları olacağı kanaatini taşıyorum. Bununla ilgili, hükümetimizin, Meclisimizin bir çıkış yolu bulması gerektiği kanaatini taşıyorum. Zaman zaman, öyle oluyor ki, kefen parası gönderiliyor, oğlunun gönderdiği kefen parasına, Ziraat Bankasına borcu var diye elkoyuluyor. Bunlarla ilgili, gerçi, genel müdürümüzle görüştük, hassasiyetini ifade etti; ama, mutlaka yasal boyutlarda da bir düzenleme getirilmesi kanaatini taşıyorum.

Sabırlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. İlgililere teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.

Gündemdışı ikinci söz, kamu kurumlarının alacakları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bülent Tanla'ya aittir.

Buyurun Sayın Tanla.

2.- İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla'nın, kamu alacaklarının tahsiline ilişkin gündemdışı konuşması

BÜLENT H. TANLA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni gelişmelerin hızla gündeme geldiği bölgemizde bizleri önemli görev ve sorumlulukların beklediği günlere süratle yaklaşmaktayız. Zaman zaman Türk kamuoyunun heyecan ve endişeyle izlediği, birçok kritik kararın alındığı bu yüce çatı altında, Türk ekonomisinin yumuşak karnı olan iç ve dış borçlarımızın geldiği bu noktada, bağımsızlık ve egemenliğimizi de ilgilendiren önemli kararların sizleri de etkilemekte ve yönlendirmekte olduğunu üzülerek görmekteyim. Bu nedenle, bütçede yer almayan, gözükmeyen kamu alacaklarımızın durumunu sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türk ekonomisi iç ve dış borçlar altında ezilmektedir. Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden iç ve dış borçlar için ödenecek faiz miktarı 56 katrilyon liradır. Türkiye, borç faizi için yılda 43 milyar dolarlık bir ödeme yaparken, Çin Halk Cumhuriyeti, geçen yıl 62 milyar dolarlık yabancı sermaye yatırımlarını ülkesine çekerek, hızla, dünya üretiminin merkez üssü haline gelmektedir. Ne yazık ki, ne kamuda ne Maliye Bakanlığında ne Hazinede ne de bütçede kamu alacaklarına ait toplu bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun için 61 kamu kuruluşuyla iki aylık bir süre içinde yazışarak, kamu alacaklarının miktarlarını oluşturmaya çalıştım. TMSF, Bağ-Kur, TEDAŞ, Gelirler Genel Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu, Türk Eximbank, BOTAŞ, Türk Telekom, İller Bankası, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi gibi kamu kurum ve kuruluşlarının neredeyse tamamı, konuyu ciddîye alarak, ayrıntılı bilgiler verdiler. Bütün bu kuruluşlara ve yöneticilerine buradan teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, kamu kuruluşlarının alacak miktarı 117 katrilyon liradır. Yanlış duymadınız, 117 katrilyon liradır. Bu alacaklar, bildiğiniz gibi, bütçe kanununa göre, bütçede de yer almamaktadır ve devletin herhangi bir kuruluşunda da kayıtlı değildir. Bu kurumlarla yazışarak, ben, bu kurumların tümünden çok ayrıntılı ve gerçekçi bilgiler alarak, bu rakamlara ulaştım ve sizinle bu rakamları şimdi paylaşmak istiyorum.

Kamunun bu alacağı, 2005 bütçesinde öngörülen 119 katrilyonluk vergi alacağımızın toplamına eşittir. Yani, bir yıl Türkiye, çalışacak çabalayacak, halk, işçisiyle, esnafıyla, işvereniyle, emeklisiyle vergilerini ödeyecek ve biz de bu vergileri toplayacağız; ama, bu vergilere eşit miktarda kamunun alacağı var ve bu alacak hiçbir yerde kayıtlı değildir. Üstüne üstlük, bu kamunun alacağı, bizim toplayacağımız vergilere eşit olmasının yanı sıra, ödenecek olan faizlerin 2 katından da fazladır. Dikkatinizi özellikle çekmek istiyorum; Türkiye'nin, 29 katrilyon lira bütçe açığı olduğu, 15,5 milyar dolar da uluslararası ilişkilerinden dolayı carî açığının bulunduğu bu dönemde, Türkiye, bu açıklarını dışarıdan veya içeriden borçlanarak, faiz ödeyerek almaktadır.

Şimdi, sizlerle bir konuyu paylaşmak istiyorum. Bağ-Kur, 18 katrilyon lira olan alacağını tahsil etmek yerine, bütçeden, rahatlıkla, bizim kararlarımızla, 6 katrilyon lira para alabilmektedir. Aynı şekilde, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü de 4,5 katrilyon lira olan alacağı yerine, 6 katrilyon lira bütçeden para alabilmektedir; dolayısıyla, devletimiz, dışarıdan, nefes nefese kalıp, borçlanıyor, faiz ödeyerek bu paraları toplamaya çalışıyor ve bunların faizlerini ödüyor; ama, Sosyal Sigortalar, Bağ-Kur ve diğer kurumların hiçbirisi, üstlerinde bulunan 117 katrilyonluk alacağı için çaba sarf etmiyorlar; bunu, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, vatandaş, esnaf, şoför, işçi, emekli, memur, iş dünyası, her gün vergi vermekten artık tıknefes olmuş durumdalar; ama, bu vergiler bütçe giderlerimizi maalesef karşılamıyor, yetmiyor, üstüne, hazine bu paraları ödeyebilmek için faizle borçlanıyor. Hazinenin çıkardığı bu tahviller de satılınca, hem gazetelerde bunların ne kadar başarılı olduğunu hem de bunların takdir edildiğini üzülerek görmekteyiz; ama, devletin borcu devamlı artıyor, devlet faizle borç alıyor. Peki, bu nasıl bir tüccar mantığıdır, bu nasıl açıklanabilir; sizlerle, bunu, birlikte paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanla.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; buradan, AKP Hükümetini, gezmeyi, dolaşmayı, boş laflar ederek günlerini geçirmek yerine, tek parti hükümeti olmanın gereğini, Parlamentodaki arkadaşlarımla, üçte 2 çoğunluğu mevcut grubunuzu, elinizin altındaki kamu kuruluşlarının 117 katrilyonluk alacağını süratle tahsil etmeye davet ediyorum. Biraz sonra, kürsüden, bu alacakların birçoğu kamunun kamuya borcudur gibi genel bir ifadeyle, lütfen, gerçekleri de gözden kaçırmaya çalışmayın. Ben hesapladım, bu kuruluşların, kamunun kamudan alacağı, bu toplam içinde yüzde 15 civarındadır. Bunları da sizlerle paylaşmak için hazır olduğumu söyleyip, sizlere de bunları takdim edebilirim.

117 katrilyon kamu alacağını lütfen tahsil edin, Türk ekonomisini, Türk halkını rahatlatın. Bağımsızlığımızı zorlayan ve her gün milletin onurunu ve gururunu kıran dış müdahaleleri, lütfen, birlikte azaltalım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerimin sonunda, kamu alacaklarının tahsili, halkımızın üzerindeki ağır vergi yükünü hafifletmekle kalmayıp, bağımsızlık ve egemenliğimizi ipotek altına alan anlaşmaların da artık önümüze gelmesini engelleyecektir. Kamu alacaklarının, dağınık biçimde, belirsiz dönemlerde tahsili yerine, kurallı, tek elden ve kısa vadede çözüme kavuşturulması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi de gerekeni yapmaya hazırdır.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi selamlıyor ve huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanla.

Gündemdışı üçüncü söz, tarım sektörünün desteklenmesiyle ilgili söz isteyen Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz'e aittir.

Buyurun Sayın Filiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz'in, tarımsal desteklemeye ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; tarımsal desteklemeyle ilgili görüşlerimi sunmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunarım.

Tarım, kendine özgü yapısı, üretim özellikleri ve piyasa şartları nedeniyle, üretimin sürdürülmesinin zorunluluğu bakımından, korunmaya ve desteğe ihtiyaç duyan bir sektördür.

Ülkemiz, sahip olduğu tarım potansiyelini tam olarak harekete geçirebilmiş değildir. Bu durum, genel olarak, ülkenin insangücü ve maddî kaynaklarının verimli kullanılamamasıyla ilgili olmakla birlikte, sektöre özgü yapısal sorunlar ile bilgi ve teknolojiden yeterli düzeyde yararlanılamamasıyla yakından ilgilidir.

58 inci ve 59 uncu hükümetlerin, diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal kalkınma alanında da bir gelişme içinde olduğunu biliyoruz. Bu gelişme içinde, ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerinin yanı sıra, sağlıklı, kaliteli ve makul fiyatlarla gıda arzı önemli bir yer tutmaktadır.

AB'ye tam üyelik hedefleri doğrultusunda alınması gereken idarî, hukukî, kurumsal ve teknik tedbirlerin uygulanmaya, konulması, belli bir finansman ihtiyacını da gündeme getirmektedir. Bu çerçevede, tarıma ayrılan kaynak miktarının artırılması ve kaynakların etkin ve verimli kullanılması gerekir.

2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle ülke genelinde millî gelir azalmış, tarım sektörü de bu olumsuz gelişmelerden önemli ölçüde etkilenmiştir.

Ekonomide sağlanan istikrar ve güven ortamına bağlı olarak, tarımda özel sektör yatırımları artmaya başlamıştır. 2002 yılında özel sektör yatırımlarında tarımın payı yüzde 1,9 iken, bu rakam 2003 yılında 2,7'ye, 2004 yılında ise 3,4'e yükselmiştir.

Tarımsal gayri safî millî hâsıla ise, cari fiyatlarla, 2002 yılında 32,9 katrilyon lirayken, 2003 yılında 42,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. 2004 yılında da tarım sektörünün 3,1 oranında büyümesi beklenmektedir.

Tarım sektörünün süregelen başlıca sorunları olarak, bu alanda istihdam edilen nüfusun yüksek olması, ortalama gelir seviyesinin düşüklüğü ve optimum ölçekli işletmelerin azlığı, tarım teknolojilerinin yeterince kullanılamaması, sermaye yetersizliği, verim düşüklüğü sayılabilir.

Son yıllarda, tarımın istihdamdaki payının azalma eğilimi göstermiş olması sevindiricidir. Bu oran, 1980 yılında yüzde 60 iken, 1990 yılında yüzde 54'e, 2004 yılında ise yüzde 34'e inmiştir.

Bitkisel üretimde kaydedilen artışın yanı sıra, hayvancılığın desteklenmesine ilişkin kararların da etkisiyle, hayvansal ürünlerin üretiminde olumlu gelişmeler gözlenmektedir.

Biz iktidara geldiğimizde, nasıl bir ekonomik tablo devraldığımızı hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bu ekonomik tabloda en fazla mağdur olan da üreticilerimiz ve köylümüz olmuştur.

Hükümetimiz, köylünün, çiftçinin mağduriyetini ortadan kaldırmak için, çiftçi borçlarının yapılandırılması, mazot desteği, doğrudan gelir desteğinin dekar başına artırılması, prim ödemeleri, alternatif ürün projeleri, hayvancılık destekleri gibi desteklerde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu desteklere ek olarak da, yine, yeni destekler ortaya konulmuştur. Bunlar ise, sunî tohumlamadan doğan buzağıların desteklenmesi, arıcılığın desteklenmesi, hastalıklardan ari işletmelerin desteklenmesi, su ürünleri yetiştiriciliğinin desteklenmesi, et teşvik primidir.

Üretim maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının işbirliğiyle yapılan çalışmalar sonucunda, sertifikalı tohum ve fidan ile sunî tohumlama için dondurulmuş hayvan spermlerinde ve bazı tarımsal ürünlerde uygulanan KDV oranı yüzde 18'den yüzde 1'e düşürülmüştür. Ayrıca, daha önceden yüzde 18 olan karma yem bitkilerindeki KDV oranı yüzde 8'e düşürülmüştür.

Prim sistemi, devlet bütçesine daha az yük getirmesinden dolayı, gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkede kullanılmaktadır.

Prim sisteminin en önemli özellikleri; ekonominin kayıt altına alınması, vergi gelirlerinin artırılması,  tarımsal kayıt ve envanterin tutulması, üreticinin ve sanayicinin birlikte korunmasıdır; bütün bu çalışmalarla, sanayicinin dünya fiyatlarından hammadde temin etmesi amaçlanmaktadır.

Pamuk primini önemli bir ölçüde artırdık. Plan ve Bütçe Komisyonundaki çalışmalar neticesinde, yağlı tohumlara ayrılan miktar 391 000 000 YTL iken, yağlı tohumlar desteğine   200 000 000 YTL ek destek,  ek kaynak bulunarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Filiz, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OSMAN NURİ FİLİZ (Devamla) - ...bugün 600 000 000 YTL olarak  bütçe bağlanmıştır ve sertifikalı pamuk üreticilerine 99 000 lira olan 2004 yılındaki rakam  228 000 liraya çıkarılmıştır.

Biz AK Parti olarak; tarım sektöründe verimliliğin artırılması,  kaliteli üretime yönlendirme, tarım sektöründe ekonomik anlamda  işletmeciliğe geçilmesi, tarımda yeni teknolojinin kullanımının özendirilmesi, tarımsal ürünlerin yoğun olduğu bölgelerde tarım borsalarının oluşturulması, tarım ürünlerinin dünya pazarlarında değerlendirilecek  ihracat şirketlerinin desteklenmesi, tarımda sigorta sisteminin  değiştirilmesi, ekolojik tarım,  kaliteli tohum üretiminin desteklenmesi, hayvancılığın desteklenmesi; bunları bu doğrultuda... Yaptığımız yeni düzenlemelerle ise; gıda üretimi, tüketimi ve  denetlenmesi, Mera Kanunu, Ziraat Odaları Birliği Kanunu, Üretici Birlikleri Kanunu ve Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Meclisimizden  geçmiştir. Bunun dışında, sertifikalı tohum ve  tarımda sigorta gibi,  tarımda yapısal değişikliklere yol açacak çalışmalar devam etmektedir. Ancak, son yıllarda, özellikle 2004 yıllarının sonlarında gübrede meydana gelen artış ve mazottaki artışlar, maalesef, tarımdaki girdi fiyatlarını önemli ölçüde artırmaktadır ve öyle tahmin ediyorum ki, hükümetimiz, tarımda mutlaka gübredeki KDV ve mazotta desteği sağlayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunarım.

Başkana da, söz verdiği için çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Filiz.

Gündemdışı konuşmalara Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sayın Sami Güçlü  cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kars Milletvekilimiz Sayın Selahattin Beyribey'in tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar hakkında ve Denizli Milletvekilimiz Sayın Osman Nuri Filiz'in tarımsal desteklemeler hakkında yapmış oldukları değerlendirmelere, ben de, bir yönüyle düşünce katkısında bulunmak istiyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde önemini çok yönlü olarak bildiğimiz, ifade ettiğimiz tarım sektörü, bütün ülkelerde olduğu gibi, bünyesinde, gelişmeyi ve bazı sorunları hep barındırmaktadır; genel trendle ilgili düşüncelerimizin, gelişme planlarımızın yanında, zaman zaman sorunlar yaşadığımızı, bunun, konjonktüre bağlı, dış etkilere bağlı, zaman zaman mevsim değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıktığını biliyoruz.

2004 yılında, şöyle bir baktığımızda, çok genel bir bakışla baktığımızda, sektörde, buğday, mısır, pirinç, pamuk, nohut ayçiçeği gibi temel tarımsal ürünlerin bazılarında önemli, bazılarında nispî olarak daha az olmak üzere üretim artışlarının olduğunu; özellikle hububatta sertifikalı tohumluk kullanımında çok önemli bir gelişmeyi ortaya koyduğumuzu; ziraî mücadelede, yine hububatta, 2004 yılında çok önemli bir çalışmanın gerçekleştirildiğini; yatırımlarda nispî bir iyileşmenin olduğunu; hayvancılık sektörü açısından çok önem arz eden meralarla ilgili olarak köylülere ilk ıslah edilmiş meraların teslim edilmeye başlandığını; kooperatif desteklerinde çok kıymet ifade eder artışların sağlandığını; hayvan ıslah projeleriyle ilgili iki projemizin Adana ve Konya'da hayata geçirilmeye başladığını; sebze hibrit tohumculuğu konusundaki projenin yürürlükte olduğunu; tarımsal girdilerde KDV indiriminin belli ölçülerde sağlandığını; ilk önce 2003 - 2004 yılında, aradan üç sene geçtikten sonra, indirimli faizli kredilerin çiftçilere verilmeye başlandığını ve bu yıl hacim ve çeşit itibariyle farklılaştırıldığını olumlu gelişmeler olarak sayabiliriz; ama, bunun dışında, sektörümüzde, yine geçtiğimiz yıl yaşadığımız kayda değer olumsuzluklar da karşımıza çıkmıştır; en başta tabiî afetler olmak üzere. Birkısım temel ürünlerde, pamuk, turunçgiller, kuruüzüm gibi bazı ürünlerde de önemli fiyat düşmeleri meydana gelmiştir ve tarımsal girdiler içerisinde -yine arkadaşlarımızın da belirttiği gibi- gübre ve mazotta yüzde 40'lara yakın fiyat artışları yaşanmıştır.

Bunlara ilave olarak, beyaz et sektöründe, özellikle son iki üç aydır, yoğun bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sektördeki üretim kapasitesinin talebe nispetle daha yüksek olması yanında, özellikle ürünlerinin bünyesinde birkısım sağlığa zararlı maddeler olduğu konusundaki iddialar ve bunun ne kadar bilgidışı, bilimsel veriler dışında bir düşünce olmasına rağmen sektörümüzü etkilediğini biliyoruz ve nitekim, bunun sonucu olarak, üretim maliyetinin altında bir fiyatın piyasada oluştuğunu ve sektörün bu sebeple zor durumda kaldığını biliyoruz. Ancak, nispî bir iyileşmenin de başladığını yine birlikte gözlüyoruz, takip ediyoruz. Özellikle üretim kapasitesindeki bu yüksekliğin giderilebilmesi konusunda ihracata yönelik arayışlarımız sürüyor.

Rusya'yla bağlantılar konusunda önemli gelişmeler var. Bakanlığımızın ihracatı sağlamaya yönelik olarak teşvik mekanizmasını çalıştırma konusundaki müracaatları ve takibinin bir netice vereceğini ve bu sektörümüzün ihracatla birlikte tekrar canlanmaya başlayacağını, tekrar büyüme dönemine gireceğini ümit ediyoruz

Ayrıca, 2005 yılı içerisinde, Avrupa Birliğine ihracat konusunda da beklediğimiz iznin, yani, Avrupa Birliği bünyesindeki ülkelerin, ithal edilebilir ülkeler arasına Türkiye'yi almasını bekliyoruz. Bu konuyla ilgili teknik çalışmaların tamamlanmış olduğunu ifade ediyorum. Dolayısıyla, sektörümüzdeki gelişmelerin önümüzdeki günlerde olumlu bir şekle dönüşmesinin beklentisi içerisindeyiz.

Özellikle hayvancılık bakımından, Sayın Beyribey'in ifade ettiği maliyetlerle ilgili konuda, birkaç cümle söylemek istiyorum. Türkiye'de hayvancılık sektörünün en temel sorunlarından biri yüksek maliyettir ve bu, yemden kaynaklanan bir husustur; çünkü, üretim maliyetinin yüzde 70'ini yem teşkil etmektedir. Dolayısıyla, bununla ilgili olarak -hayvancılık sektörümüzde maliyeti düşürmeye yönelik olarak- çok kapsamlı bir değişiklik söz konusudur; o da, bu hayvanların beslenmesinde, sanayi yemi yerine kabayemle bu ihtiyacın karşılanması ve ekim alanlarının hızla geliştirilmesidir. Nitekim, 2000 yılından beri sürdürülen çalışmaların sonucu olarak, toplam ekim alanları içerisinde yüzde 2 olan yem bitkisi ekim alanları bugün yüzde 6,5'e yükselmiştir ve bu sonuç, sektörümüz bakımından en kıymet ifade eder bir gelişmedir.

2005 yılı tarımsal desteklemeler içerisinde, yem bitkisinin destekleme oranında bir artış olmuştur. Geçen yıllarda, çokyıllık yem bitkilerinin yüzde 30'u, tekyıllık yem bitkilerinin yüzde 25'i desteklenirken, bu yıl -yani 2005 yılından itibaren- bu oranlar, yüzde 40 ve 30 olarak artırılmıştır; bu oranlara çıkarılmıştır. Dolayısıyla, başka ürünlere nispetle, kârlılık oranı, yem bitkilerinde çok daha yüksek hale gelmiştir.

Bu konudaki gelişme, yani, alanların gelişmesi, Türkiye'de, hayvancılık sektöründe maliyetlerin düşürülmesi bakımından en etkili tedbirdir. Türkiye'nin özellikle Trakya ve Ege Bölgesinde, çok hızlı bir artış vardır ekim alanlarında. Bu, hayvancılık sektörümüz bakımından hepimizi çok sevindirecek bir gelişmedir.

Bunun dışında, özellikle tarımsal sorunlarımız -2004 yılında karşılaştığımız ve 2005 yılına devreden sorunların- ve dolayısıyla, bununla ilgili olarak hükümetimizin bu sorunları gidermeye yönelik aldığı tedbirler konusunda, hepinizin bildiği gibi, 18 Ocakta, Sayın Başbakanımızın da katıldığı bir toplantıda bazı açıklamalar oldu. Bu açıklamalar, sektörün temel sorunlarını nasıl algıladığımızı ve nasıl, çözümler üretmek için bir arayış içerisinde olduğumuzun da ifadesi olarak kamuoyuna yansıdı. Nitekim, 2004 yılı doğrudan gelir ödemelerinin şubat, mart ve nisan aylarında gerçekleşeceğini açıkladık ve bu ay içerisinde, ilk parti, grup içerisine giren ilçelerimizde doğrudan gelir ödemelerine başlayacağız.

Bilindiği gibi, doğrudan gelir ödemelerinin, 2005 yılında, toplam tarımsal destekler içerisindeki payını yüzde 55'e düşürdük. Yüzde 55'e düşmesi demek, dekar başına ödenecek miktarın da azalması anlamına geliyor fiilî olarak ve bu azalmayla ilgili de herhangi bir açıklama eksikliği içerisinde değiliz, baştan beri de söylüyoruz; dolayısıyla, bir yanıltma da söz konusu değil. Dolayısıyla, bununla ilgili konularda, bir defada ödenmek üzere, dekar başına 10 000 000 liralık bu ödemeyi gerçekleştireceğiz; şubat ayında başlayacağız, nisan ayında tamamlayacağız.

En önemli gelişme, hatırlarsanız, pamukta meydana gelen çok önemli fiyat düşmelerini telafi etmek amacıyla primlerdeki artışlardır. Özellikle bu ürünümüz için, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki üretim alanlarında daralmayı önlemeye yönelik olarak yapmış olduğumuz prim artışları, üreticimiz açısından çok memnuniyet vericidir; ama, dünya piyasalarında pamuk fiyatlarındaki düşme devam etmektedir. Yani, dolayısıyla, hadise, uluslararası bir fiyat hareketinin Türkiye'ye yansımalarıdır; bunu da buradan ifade ediyorum. Yüzde 120'nin üzerindeki prim artışları, üreticilerimizi genel olarak memnun etmekle birlikte, pamuk üretimiyle ilgili sorunlarımızın, önümüzdeki zaman içerisinde de devam edeceğini ve bununla ilgili politikalarımızı, belki değiştirmek zorunda kalacağımızı söylüyorum.

Sulama elektriği borçlarının yeniden yapılandırılması konusunun, Plan ve Bütçe Komisyonunda son şeklini aldığını milletvekili arkadaşlarım biliyorlar. Buna ilaveten, patates üreticilerinin alternatif ürünlere geçmesi konusunda bir destek mekanizması yürürlükte.

Tarım gönüllülerinin sayısındaki bir artışı ifade ettik.

Onun dışında, 2005 yılında 2,5 katrilyonluk bir tarımsal kredinin kullanılması söz konusu olacak, daha geniş bir üretim faaliyeti için verilecek ve hepinizin bildiği gibi, faiz oranlarında da yüzde 10,5 ile yüzde 19 arasında bir oranda faiz uygulanarak gerçekleştirilecek. Dolayısıyla, tarım sektörüne bu yıl içerisinde yapmak konusunda gerçekleştirdiğimiz politikalar içerisinde en etkili olacaklardan birisi olarak ifade ediyorum.

Bu arada, Sayın Beyribey'in, borçlarını ödeyemeyen ve dolayısıyla, yeniden yapılandırma konusundaki sorunlarla karşılaşan ve belli bir sayı da vererek bunların durumlarının nasıl iyileştirilebileceği konusundaki düşüncesi ve sorusuna da kısaca cevap vermek istiyorum. Ben, bugün bu konuşma çerçevesi içerisinde Ziraat Bankasından aldığım bilgiyi aynen aktarıyorum. Bu, özellikle, milletvekillerimiz ve bu konuda sektörümüzü takip eden basın mensupları açısından da kıymet ifade edecek. 2003 yılı haziran ayı içerisinde çıkardığımız Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların yeniden yapılandırılmasını sağlayan 4876 sayılı Kanuna göre, bu kanun kapsamında yapılandırılması mümkün olan borcu bulunmakla birlikte, hiç müracaat etmeyen üreticilerimizin bu borçlarının, bu kanuna göre yeniden yapılandırılması konusunda Ziraat Bankası bir karar almıştır. Bu, bugüne kadar müracaat etmeyenler için geçerli. Ayrıca, 2000-2004 taksit tutarını, ödeme süresinin son günü olan Ocak 2005 tarihine kadar ödemeyen üreticiler için de            2 Mayısa kadar bir süre uzatımı kararı alınmıştır. Dolayısıyla, bu günlerde borçlarını yatıramayan ve yeniden yapılandırma kapsamına girmeyen üreticilerimiz için bir kolaylık, böylece, bu kurumlarımız tarafından sağlanmıştır. Bu bilgiyi de, başta Beyribey olmak üzere, diğer arkadaşlarımın bilgilerine sunuyorum.

Bu arada, Bakanlığımızın çalışmalarıyla ilgili genel bir çerçeve vermek üzere, 2006-2010 döneminde uygulanmak üzere bir tarım stratejisi belgesi hazırlanmış ve bu, Yüksek Planlama Kurulu kararı olarak da yayımlanmıştır. Bu belgeyle, değişen ve gelişen beklentiler ışığında önümüzdeki dönemde yürütülecek tarım politikalarının temel doğrultuları belirlenmekte, uygulanacak destekleme araçları tanımlanmakta ve bunların bütçedeki payları tespit edilmektedir ve dolayısıyla, belirsizlik büyük ölçüde giderilmeye çalışılmaktadır. Belgede, Avrupa Birliğine uyum süreci ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarındaki gelişmeler bağlamında öncelikli destekleme alanları belirlenmiştir. Nitekim, bu belgelerde yer alan temel stratejiler ışığında, 2005 yılında uygulanacak tarımsal desteklemeler de şekillenmiştir. İşte bunlar, hepinizin bildiği gibi, doğrudan gelir desteği 1,9 katrilyondur. Ödemeler şubat, mart, nisan aylarında gerçekleştirilecektir. Prim ödemeleri 2005 yılında 600 trilyondur ve bunların nisan sonunda başlayacağını buradan sizlere duyuruyorum. Primler nisan sonunda başlayarak geçmişteki uygulamalara nispetle çok daha öne çekilmiş olmaktadır. Dolayısıyla, hem ilanı hem de ödenme zamanının başlaması bakımından bir iyileştirmenin de hayata geçtiğini söylemek istiyorum.

Tarım sektörü içerisinde çok kritik ve çok önemli olan sektörümüz hayvancılık sektörüdür ve bu sektörün geliştirilmesi konusunda hepimize çok önemli bir görev düşmektedir. Nitekim, Hükümetimiz, bu konuda kararlılığını göstermek üzere, 2005-2013 yıllarını kapsayan bir hayvancılık geliştirme projesini kabul etmiş ve hayata geçirmeye başlamıştır. Bunun ilk tezahürü, 2005 yılında, daha önceki yıl 213 trilyon olan hayvancılık desteklerini 622 trilyona çıkarmıştır ve toplam destekler içerisinde hayvancılık sektörüne ayrılan nispî payı yüzde 6'dan 18'e yükseltmiştir. Dolayısıyla, bunun sektörümüzü geliştirme konusunda çok önemli bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla, başta doğu bölgemiz olmak üzere, Türkiye'de hayvancılık sektörünü ıslah ederek, yem bitkili ekim alanlarını geliştirerek, ölçeği büyüterek, eğitimi artırarak, kredi mekanizmasını işleterek, bu sektörü, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olduğu gün, sürdürülebilir bir hale getirme konusunda bir niyet ve kararlılığımızın ifadesidir. Hepimize düşen görev, bu sektörün nispî payını hem büyütmek hem de sürdürülebilir hale getirmektir.

Yine, hayvancılık sektörümüzü çok yakından ilgilendiren ve daha çok da düşük gelirli insanlarımızın bir ümit kapısı olan kooperatifçilik faaliyetiyle desteklediğimiz alanda ise, hepinizin bildiği gibi, nispî olarak çok önemli gelişmeler olmuştur. 2002 yılında desteklenen kooperatif sayısı 25'ken, bugün 2005 yılında bu rakam 304'e yükselmiştir. Hedef olarak 2005'te 304 kooperatife ulaşmayı hedefliyoruz. Bu, 300 trilyonluk bir kaynağın bu sebeple tarım sektörüne gitmesi demektir ve biraz önce söylediğim 622 trilyonun dışındadır; yani, toplam 1 katrilyona ulaşan bir destekten bahsediyoruz. Dolayısıyla, kooperatifçilikle ilgili konuları hem sayı olarak artırıyoruz hem de verimliliğini çok yükseltecek bir hale getiriyoruz. Bir örnek vermek gerekirse; sosyal yardımlaşmayla beraber yürüttüğümüz projede aile başına verilen hayvan sayısında bir artış yapmadık; ama, normal bütçe imkânlarıyla yapmış olduğumuz desteklerde, çok uygun yerlerde, damızlık düve ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak aile başına 6 hayvana kadar çıkacağız. Niyetimiz daha çok zengin olanları desteklemek değil; ama, piyasada, yükselen vasıflı düve talebini karşılayabilmek için kooperatifçiliğimizi de bu işin içerisine sokmamız gerektiğini düşünüyoruz. Nispî payı az; ama, bir model arayışı içerisindeyiz.

Bu ara Tarım Bakanlığının bünyesinde gerçekleştirilen en önemli konulardan bir tanesi de kanun çalışmalarıdır; önemli olanlarından kısaca bahsetmek istiyorum.

Arkadaşlarım, şu anda sektörümüzün en önemli kanunlarından birisi olan Tohumculuk Kanunu Tasarısı Genel Kurulun gündemindedir. Tarım Sigortaları Kanun Tasarısı, sizin de bizim de bir an önce gündeme gelmesini ve kanunlaşmasını beklediğimiz bir tasarıdır; bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemine erken alınması konusunda Hükümetimizden de bir öneri gelmiştir; ben de bizzat, dün, Komisyonun Sayın Başkanvekiline bu düşüncelerimizi ilettim. İnşallah önümüzdeki hafta, Tarım Ürünleri Sigorta Kanunu Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonumuzda görüşülmeye başlanacaktır.

Arazi Kullanımı ve Toprak Koruma Kanunu Tasarısı Çevre Komisyonunda görüşülecektir bu hafta. Dolayısıyla, Türkiye'de tarım topraklarının korunması, yaşatılması, sürdürülebilmesi bakımından çok kıymet ifade eden bir kanundur; hem İktidar Partisi hem de muhalefet partimize mensup milletvekillerimizden bu kanunlar konusunda hem katkı hem de destek bekliyoruz ve en önemlisi ise tarım kanunudur. Tarım kanunu 21 Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur ve Türkiye artık tarımla ilgili temel politikalar konusunda, destekleme politikaları, öncelikleri, sektörler bakımından hedefleri ihtiva eden ve yürürlükte olduğu sürece hükümetler açısından da bir bakıma bağlayıcılığı olan ve ilgili taraflara -yani, üreticilere, ticaretiyle uğraşanlara, sanayicilere- tarımla ilgili gelişmelerin nasıl bir çerçevede yürüyeceğini ortaya koyan bu tasarı da huzurlarınıza gelecek ve Meclisimizin gündemine intikal edecek; dolayısıyla, Türkiye, ilk defa, önümüzdeki zaman dilimini tarım bakımından nasıl bir şekil içinde yürüteceğini ortaya koymak üzere, bir     Meclis iradesine kavuşmuş olacaktır. Bunu da, hepimiz açısından, sektörümüz açısından önemli kabul ediyorum.

Halen üzerinde çalıştığımız birkaç önemli kanundan da bahsedeyim: Bakanlığımızın yeniden yapılandırılması, ulusal biyogüvenlik kanun tasarısı ve yine sektörle ilgili önemli bir kanun yem kanunu tasarısıdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 17 Aralıktan sonra, Bakanlığımızın, âdeta, zihnî faaliyetlerinin, düşünce üretme faaliyetlerinin yarısını işgal eden alan, Avrupa Birliği çalışmalarıdır. Ocak ayı içerisinde başlayarak yaptığımız çalışmalar, 29 Ocak, 5 Şubat ve 12 Şubatta 3 önemli toplantıyla, Avrupa Birliği müzakerelerinin başladığı andan itibaren bizi çok büyük ölçüde meşgul edecek, aynı zamanda, ülke nüfusumuzun üçte 1'ini ilgilendirecek olan çok önemli kararların alınmasıyla, toplumsal hayatımızı da etkileyecek olan bu gelişme içerisinde "ne yapacağız, nasıl yapacağız ve kiminle yapacağız" sorularımıza cevap aramak üzere, ilkönce, 29 Ocakta, üniversiteden tarım ekonomisi konusunda çalışan insanlar, sivil toplum kuruluşlarından Avrupa Birliğiyle ilgili olanlar, meslek kuruluşlarından oluşan özel sektör temsilcilerinin davet edildiği, konuyla ilgili gazetecilerin, yani, tarımla ilgili ve Avrupa Birliğiyle ilgili gazetecilerin katıldığı 29 Ocaktaki toplantı, genel olarak, hadiseye nasıl bakmamız lazım geldiği sorusunun bir cevabı olmuştur. 5 Şubatta, meslek kuruluşlarını, yani, Tarım-İş Sendikasından başlayarak kooperatiflerimize kadar ne kadar sivil toplum kuruluşu varsa hepsini davet ettik ve bu meslek kuruluşlarıyla "Avrupa Birliği müzakere sürecinde sektör nasıl hareket etmelidir" sorusuna cevap aradık. 12 Şubatta, Türkiye'de tüm üniversitelere, Yüksek Öğretim Kuruluna başvurarak, Avrupa Birliği konusunda enstitüleri olan, lisansüstü çalışması yapan bütün üniversitelerimizden ilgili, yetkili hocalarımızı davet ettik ve bunların katılımıyla, üniversitelerimizde, Avrupa Birliği konusunda, özellikle tarım sektörüyle ilgili konularda ne yapıldı, ne öneriliyor ve kimler var ve hangi konuda çalışmalar var; bunları tespit etmeye çalıştık. Bu tespitlerimizin bir değerlendirmesi olarak, sizlere, kısaca şunları arz etmek istiyorum:

Türk tarımı ile Avrupa Birliği tarımı arasında büyük fark hep vurgulandı.

Tarımsal bilgi sisteminin bir an önce sağlıklı olarak ortaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Çok kısa bir süreye ihtiyacım var; teşekkür ediyorum

Tarımsal bilgi sistemi ve tarımla ilgili bilgilerin tekrar gözden geçirilmesi; yani, üretim miktarlarından başlayarak, tarımla ilgili bütün unsurların, değerlerin, rakamların, toplumda kabul edilebilir ortak bir noktaya getirilmesi konusu. Çok farklı rakamlar telaffuz ediyoruz. En önemli üretimimiz olan buğdayla ilgili rakamlarımız bile çok farklı. Dolayısıyla, bunları teke indirmek, bununla ilgili kurumlar arasında bir işbirliği yapmak.

Uyum çalışmalarında, Bakanlık, sivil toplum kuruluşları, çiftçi örgütleri, meslek kuruluşları; tarım sektörünün sorunlarının çözümü konusunda birlikte hareket etme gereği.

Sektörde verimliliğin artırılabilmesi ve sürdürülebilir rekabet gücüne kavuşturulması yönünden, bu dönem içerisinde, müzakere süreci içerisinde çok etkin kararların alınması.

Her bir tarım ürünü için etki analizlerinin yapılması ve bir ortak tarım politikası uygulanmaya başlandığı anda, hangi ürünümüz hangi oranda etkilenecek ve nasıl bir tedbir alırsak bu etkiyi en aza indirebiliriz çalışmalarının şimdiden başlatılması ve kamuoyunu bilgilendirme.

Bunun Bakanlığımıza yansıyan bir yönü var -bunlar yapılması gerekenler- Bakanlığımız ise buna göre neler yapıyor; bununla ilgili birkaç gelişmeyi sunmak istiyorum.

Evvela, Avrupa Birliği uyum alt çalışma gruplarının tekrar gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi. Bakanlığımız bünyesinde -biraz önce sorduğum o en temel sorular; ne yapacağız, müzakerelere nasıl hazırlanacağız- müzakere sürecinde karşımıza çıkacak sorunlar ve bu işi hangi organizasyon ve kişilerle yapacağız sorusuna cevap aramak üzere, uyum çalışmalarıyla ilgili bir yürütme kurulu oluşturduk. Bu yürütme kurulunun 5 üyesi Tarım Bakanlığından, 2 üyesi üniversitelerden, 1 üyesi meslek kuruluşlarından, 1 üyesi de sanayicilerden olacak; dolayısıyla, yürütme konusunda çok yetkili kılacağımız kuruluşu, sektörün mensupları arasından seçiyoruz ve üniversitelerden düşünce katkısını alacağız. Dolayısıyla, sadece Bakanlık bürokratlarıyla yürütemeyeceğimiz kadar geniş bir yelpaze içerisinde hadiseyi değerlendiriyoruz. Buna ilaveten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Son olarak 1-2 dakika müsaade edebilir misiniz?

BAŞKAN - Son 1 dakika Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Buna ilaveten bir danışma kurulu oluşturuyoruz. Onun dışında, etki analizlerini yapacak çalışma gruplarını oluşturmaya başladık şu anda; yani, buğdayla ilgili konunun gelişmelerini ortaya koyacağız.

Hem Sayın Başkanımızdan hem de grup yöneticisi arkadaşlarımdan aldığım ikaz üzerine, konuşmamı artık sonlandırıyorum.

Efendim, son cümle şu: Tarım Bakanlığı, Türkiye'de, bugün günlük sorunlar içerisinde tarımla ilgili konularda elbette çalışacak; ama, bakışımız ve faaliyetlerimizin çok önemli bir kısmı, müzakere sürecinde tarım sektörünün ortaya çıkaracağı sorunlar ve burada karşımıza çıkacak konularla ilgili hazırlıklara yönelmiş durumdadır. Dolayısıyla, hazırlıklarımız hakkında sizlere bilgi de sunmaya çalıştım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Kâtip üyenin sunuşları oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri istenildiğine dair 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1421) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/256)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 562 nci sırasında yer alan (6/1421) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Feridun Fikret Baloğlu

                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut ve 23 milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde ağır kış şartlarının sebep olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu Anadolu Bölgesinde yağan kar ve aşırı soğuklar halkın yaşamını olumsuz olarak etkilemekte, esasen güç şartlarda yaşayan bölge insanının yaşam koşulları daha da ağırlaşmakta, bu durum, bölgeden batıya doğru olan göç hareketini hızlandırmaktadır.

Ülkenin kalkınmasında bölgelerarası kalkınmışlık farkının azaltılmasının önemi her türlü şüpheden uzaktır.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci maddesi ile TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri çerçevesinde, Doğu Anadolu Bölgesinde yağan kar ve aşırı soğukların halkın yaşamına olan olumsuz etkilerinin araştırılması ve yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin tespiti için Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.

Gereğini arz ederiz.

1-     Mustafa Nuri Akbulut                 (Erzurum)

2-     Mustafa Ilıcalı                 (Erzurum)

3-     Mücahit Daloğlu                 (Erzurum)

4-     İbrahim Özdoğan                 (Erzurum)

5-     Muzaffer Gülyurt                 (Erzurum)

6-     Ömer Özyılmaz                 (Erzurum)

7-     Ömer Kulaksız (Sivas)

8-     Yekta Haydaroğlu                 (Van)

9-     Kenan Altun                 (Ardahan)

10-   Şemsettin Murat      (Elazığ)

11-   Fetani Battal      (Bayburt)

12-   Süleyman Sarıbaş                 (Malatya)

13-   Miraç Akdoğan                 (Malatya)

14-   Ahmet Çağlayan                 (Uşak)

15-   Cavit Torun                 (Diyarbakır)

16-   Mustafa Duru        (Kayseri)

17-   Ali İhsan Merdanoğlu                 (Diyarbakır)

18-   Murat Yılmazer                 (Kırıkkale)

19-   Ali Osman Başkurt                 (Malatya)

20-   Tevhit Karakaya                 (Erzincan)

21-   Gülseren Topuz     (İstanbul)

22-   Sinan Özkan                 (Kastamonu)

23-   Fahri Keskin                 (Eskişehir)

24-   Ramazan Toprak                 (Aksaray)

Gerekçe:

Kış mevsiminde Doğu Anadolu Bölgesinde yağan kar, bazen günlerce sürmekte, zaman zaman 2 metreye kadar ulaşan kar kalınlığı günlük yaşamı felç etmekte, yerleşim birimlerinin il ve ilçe merkezleriyle olan karayolu bağlantıları uzun süre kapalı kalmaktadır.

Aşırı kar ve çığ nedeniyle demiryolları da zaman zaman ulaşıma kapanmakta, olumsuz hava koşulları nedeniyle havayolu ulaşımında da aksamalar olmakta, tarifeli seferler iptal edilmektedir.

Yılın yarısından fazla kalan kar ve aşırı soğuklar;

Halkın sağlığını ciddî olarak etkilemekte, can ve mal kaybına neden olmakta,

Sosyal ve ekonomik hayatı derinden etkilemekte,

Diğer bölgelere göre halkı, kat kat fazla yakıt harcaması yapmak zorunda bırakmakta,

Ekonomik ve ticarî hayatı durdurmakta, sanayileşmeyi olumsuz olarak etkilemekte,

Kaynakların tükenmesine neden olmakta, tarım yapılmasını güçleştirmekte, arazi ekimi gecikmekte, bazen mahsul kar altında kalmakta,

Don, çığ ve sel felaketleriyle hayat çekilmez hale gelmektedir.

Ulaşımın sağlanması ve halkın yaşamının kolaylaştırılması amacıyla Karayolları, Köy Hizmetleri ve belediyeler tarafından, yaklaşık yedi ay süreyle karla mücadele çalışması yapılmakta, gerek kar yağışı sırasında uygulanan buzlanmayı önleyici tedbirlerin olumsuz etkilerinden dolayı gerek kar temizleme çalışmaları sırasında ve gerekse karların erimesiyle yolların fizikî yapıları bozulmakta, önceden yapılan yollar dahi, birkaç yıl içinde kullanılamaz hale gelmekte, şehir içinde asfalt bozulmalarının yanında karo, bordür ve yeşil alanlar da zarar görmektedir.

Karayolları, Köy Hizmetleri ve belediyeler gibi resmî kurumlara tahsis edilen kaynakların çok büyük bir bölümü, karla mücadele çalışmalarında kullanıldığı için halka hizmet olarak sunulamamakta, planlanan yatırım ve iyileştirme çalışmaları gereği gibi yapılamamakta, şartların iyileştirilmesi ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının azaltılması bir yana, mevcut durumun korunması dahi mümkün olamamaktadır.

Yıllardan beri devam eden bu durum, esasen diğer bölgelere göre geri kalmış durumda olan Doğu Anadolu Bölgesinin daha da geri kalmasına neden olmakta, bölgeden kaçışı ve göç hareketlerini hızlandırmaktadır.

Ülkenin tümünün kalkınması ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının azaltılmasının önemi her türlü şüpheden uzaktır.

Bu nedenle, Doğu Anadolu Bölgesine yağan kar ve aşırı soğukların halkın yaşamına olan olumsuz etkilerinin araştırılması, yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin tespiti hakkında Meclis araştırması önergesi verilmesi yararlı görülmüştür.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik ve 20 milletvekilinin, meslek yüksekokullarının ve mezunlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Meslek Yüksekokullarının ve mezunlarının sorunlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1- Hasan Ali Çelik                                (Sakarya) 

  2- Hikmet Özdemir                                (Çankırı)

  3- Ahmet Rıza Acar                                (Aydın)

  4- Fatih Arıkan                                (Kahramanmaraş)

  5- Osman Akman                                (Antalya)

  6- Recep Yıldırım                                (Sakarya)

  7- Hamit Taşçı                                (Ordu)

  8- Hasan Bilir                                (Karabük)

  9- Mehmet S.Tekelioğlu                                (İzmir)

10- Eyüp Ayar                                (Kocaeli)

11- Nevzat Doğan                                (Kocaeli)

12- İnci Özdemir                                (İstanbul)

13- İsmail Ericekli                                (Çankırı)

14- Fahri Çakır                                (Düzce)

15- Veli Kaya                                (Kilis)

16- Kemalettin Göktaş                                (Trabzon)

17- Hacı Biner                                (Van)

18- Mehmet Atilla Maraş                                (Şanlıurfa)

19- Zekeriya Akçam                                (İzmir)

20- Eyyüp Sanay                                (Ankara)

21- Mehmet Fehmi Uyanık                                (Diyarbakır)

Gerekçe:

Meslekî ve teknikeğitimin ülkemiz eğitim-öğretim faaliyetleri içindeki önemi bilinen bir gerçektir.

İlköğretimden sonra etkin, örgün veya yaygın olarak sağlanan tekniköğretim ve eğitim, modern hayatın gereksinimlerini karşılamada olmazsa olmazdır.

Medeniyetler, pratik hayatın uygulamaları, meslekî ve teknikeğitim-öğretimin eserleridir.

Endüstri meslek ve teknik liseleri ile başlayan bu öğretim, yükseköğrenim düzeyinde meslek yüksekokulları ile fakültelerde ileri seviyede sağlanmaktadır.

Yükseköğretimin bir kademesi olan 2 yıllık MYO'dan 2002-2003 yılında 82 621 öğrenci mezun olmuştur. 2003-2004 yılında ise 344 984 öğrenci halen eğitim-öğretime devam etmektedir. (Bu rakamlar YÖK İstatistik Biriminden alınmıştır.)

Bu öğrencilerimizin veriminin artırılması, ülke ihtiyaçlarında daha etkin kılınması, mezuniyet sonrasına daha güvenle bakabilmeleri hepimiz için önemlidir.

Öğrenim esnasındaki konsantrasyon da buna bağlıdır.

Sosyal ve teknik nitelikli yükseköğretim veren MYO'larında şartlar ve imkânların yeterli olmadığı aşikârdır.

Halen bu okulların alet, araç-gereç, teçhizat, öğretim elemanı yönüyle eksikleri ihmal edilemeyecek seviyededir.

Öğrenci başarısındaki seviye dengesizliği sınıf içinde hatta program ve bölüm içinde sorun olmakta, öğretim elemanına da öğrencilere de sıkıntılar yaşatmaktadır.

Sınıfın ortalama seviyesinin altında ve üstünde kalan öğrenci kitlesi âdeta konuya yabancılaşmaktadır.

Bir grup öğrenci konuyu hiç kavrayamamakta, diğer bir grup da bildiği bir konuyu sürekli tekrar etmektedir.

Mezun olan öğrenciler bir açıköğretim fakültesi mezununun sahip olduğu sosyal hakları elde edemediklerinden dolayı ayrı bir sorun yaşamaktadırlar.

Özel ve kamu sektörü istihdamında da MYO mezunları sorunlar yaşamaktadır. Hatta, zaman zaman kurumların yönetmelikleri gereği MYO mezunu olmanın zararını bile görebilmektedirler.

Örneğin, EML mezunu bir kişi, MYO'nun bir bölümünü bitirmiştir. Bir kurum, EML elektrik bölümü mezunu bir personele ihtiyaç duymaktadır. Kişinin MYO diplomasının arkasına EML mezunu olduğunun yazılmasına rağmen, sınava dahi alınmamaktadır.

Alınan bir üst öğretim, alt öğretimi yok sayar hale getirmektedir. Aldığı bütün öğretim kademeleri, kişinin kendi talebi doğrultusunda işlem görebilmeli ve MYO mezunlarının bu konuda zararı da ortadan kaldırılmalıdır.

Meslekî ve tekniköğretimin, öğretim içindeki oranı halen düşüktür. Bunun daha yüksek oranlara çıkarılması ülkemiz için ihtiyaçtır. Ancak, bunu cazip hale getirmenin bir yolu da, bu yükseköğretim kurumlarını piyasa ihtiyaçlarının pratiğine cevap verebilir hale getirmektir.

MYO eğitim-öğretim kalitesinin iyileştirilmesi, ülkemiz ara eleman ihtiyacını en iyi şekilde gidermesi ve sorunlarının incelenip araştırılması amacıyla;

1-       Öğretim araç-gereç, teçhizat ve donanımın durumunun,

2- Öğretim elemanlarının durumlarının,

3- Öğrencilerin-mezunların sosyal statülerinin,

4- Mezuniyet sonrası durumlarının,

5- Diğer sorunların,

Araştırılarak, bu öğretim kurumlarına ve mezunlarına olan ilgi ile kamu ve özel sektör taleplerinin artırılması, girişimci, kendine güvenen, müteşebbis kişiler haline getirilmesi gerekmektedir.

Bu amaçla, TBMM'de bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

23.02.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 23. 2.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                       Ali Topuz

                                           İstanbul

                          Grup Başkanvekili

Öneri:

23. 2.2005 Çarşamba günlü, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 123 üncü sırasında yer alan 586-1 ek sıra sayısının bu kısmın 2 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin lehinde, şahsı adına söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, grup önerisi hakkında kişisel görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 7 kişiden oluşan Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu, 30 Temmuz 2002 tarihinde, yani 3 Kasım seçimlerinden üç ay kadar evvel, 51 sayfalık bir rapor hazırlıyor. Bu rapor ve bağlantılı olan bilgi ve gelişmeleri Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu raporla, Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu Anonim Şirketinin 1998 yılındaki kayıtları inceleniyor. Yapılan incelemeler sonucunda, sanıkların, Ocak - Aralık 1998 döneminde ihraç etmiş oldukları mallara ilişkin alış ve satış faturalarının sahte olduğu; Al Baraka isimli şirketin, Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer ismindeki kişilerin kurduğu ASCOR adlı şirket aracılığıyla, 91 adet paravan ve gerçekdışı şirketlerin bir bölümüyle ilişki içine girdiği; sanıkların, gerçek mal alışlarıyla ilgili olmaksızın fatura aldıkları ve düzenledikleri, yurt dışına sahte satış faturaları düzenledikleri, bu suretle vergi kaçakçılığı suçunu işledikleri; bu suçlar sebebiyle, 1998 yılında, 1 trilyon 773 milyar Türk Lirası tutarında vergi kaybına yol açtıkları; ASCOR Şirketi ve diğer paravan şirketler ve anlaşma yaptığı ihracatçı şirketler adına düzenlediği sahte faturalar ve yaptığı fiktif ihracat işlemleri karşılığında, haksız ve kanunsuz yere Katma Değer Vergisi iadelerinin alındığı ve komisyon elde edildiği ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Al Baraka isimli şirketin, ASCOR isimli şirketle, dört yıl içinde toplam 150 000 000 Amerikan Doları tutarında alışveriş yaptıkları tespit olunmuş. Raporda, Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer'in kurmuş olduğu paravan şirketlerin, 1995-1998 yılları arasında 1 729 000 000 ABD Doları tutarında ihracat yaptıkları da tespit olunuyor değerli arkadaşlarım. Yani, 2 milyar dolara yakın bir hayalî ihracat söz konusu.

Yeri gelmişken ifade ediyorum, değerli arkadaşlarım, Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer'in kurmuş olduğu ve sayıları 91'e ulaşan bu şirketler, hayalî ihracat ve sahte belge konusunda, ülkemizde görülen en büyük şebekeyi gerçekleştirmişlerdir. Bu paravan ve sahte şirketlerin dört yıl içinde yaptıkları hayalî ihracatın yaklaşık onda 1'ini Al Baraka isimli şirketle birlikte yaptıkları, resmî raporlarla anlaşılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, 2003 yılı başında, Vergi Barış Yasası adı altında bir yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenleme gereğince, bu dosyada, sözünü ettiğim dosyada, mükellef durumunda bulunan ilgili şirket, toplam 3 trilyon 958 milyar, yani, 4 trilyona yakın vergi aslı ve cezasını ödeyerek, olayın hukukî boyutunu çözüme bağladı. Bu olayın, takdir edersiniz ki, bir de cezaî boyutu var değerli arkadaşlarım. Cezaî boyutu konusunda Yargıtay nasıl bir değerlendirme yaptı; Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi, Al Baraka Türkün ortak ve yöneticilerine karşı açılan ceza davasını Vergi Barış Yasası sebebiyle ortadan kaldıran İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin kararını esastan bozdu. Bu bozma kararına göre, ilgili şirket yöneticileri, dosya kapsamına göre, hem sahte belge düzenlemişler ve hem de bu belgeleri bilerek kullanmış olduklarından dolayı, bu, barış yasası kapsamına, vergi barışı kapsamına girmelerinin mümkün olamayacağını Yargıtay tespit ediyor.

Bu safahatını açıkladığım dosya kapsamı içinde yargılanan sanıklardan birisi de, değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, değerli arkadaşlarım. Sayın Maliye Bakanının bu şirketlerdeki konumu nedir; Sayın Bakan bu şirketin hem ortağı hem de yönetim kurulu üyesidir değerli arkadaşlarım.

Tüm dosya kapsamına ve Yargıtay bozma gerekçesine göre, bu belgeler sahte olduğu bilinerek kullanılmış olup, düzenleme aşamasında da şirket ortak ve yöneticilerinin bilgisi vardır. 150 000 000 doları bulan ve dört yıla yayılan bu belgelerin sahte olduğunun bilinmemesi söz konusu olamaz. Tekrar ifade ediyorum; Al Baraka isimli firmayla ASCOR ve diğer paravan şirketlerin yaptıkları alışverişin tutarı dört yıl içinde 150 000 000 doları aşmıştır, değerli arkadaşlarım. ASCOR'un yaptığı hayalî ihracat tutarı ise   2 milyar dolara yakındır.

Bütün bu bulgulara rağmen, bütün bu bilgilere rağmen ortada henüz kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığından, elbette, Sayın Maliye Bakanı suçludur diyemiyoruz. Hukuka olan inancımız sebebiyle bunu söyleyemiyoruz; ancak, değerli arkadaşlarım, insafla sorgulayalım, sağduyuyla sorgulayalım. Herhalde, böyle bir dosya kapsamı ve süreci karşısında birtakım soruları, burada, Genel Kurulun huzurunda cevaplandırmak, açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.

Hakkında bu kadar ağır suçlamaların yapıldığı ve delillerin bulunduğu açıklık kazanan bir Maliye Bakanının bu görevi sürdürmesini ve yargılanmasının engellenmesini hangi haklı yasal ve makul gerekçeyle açıklayabiliriz?! Ortada, kamu bütçesini, sahtecilik yapmak suretiyle zarara uğrattığı açıklık kazanan bir Maliye Bakanı var; bunu gösteren resmî belgeler ve raporlar var. Bu Bakana Türkiye'nin bütçesini nasıl emanet edebilirsiniz, değerli arkadaşlarım?! Sıradan bir iddiadan söz etmiyorum, ihmal veya taksir yoluyla işlenen bir suçtan söz etmiyorum; organize sahtecilik ve bağlı olarak kamu hazinesinin zarara uğratıldığı suçlamasından söz ediyorum değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, gelin, Sayın Maliye Bakanının sırtındaki bu yükü, bu kamburu hep birlikte kaldıralım. Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanının bu kadar ağır zan altında kalmasına ve görevini sürdürmesine izin vermeyelim. Sayın Bakanı bu yükten ve bu suçlamadan kurtaralım.

Değerli arkadaşlarım, bunun yolu ve yöntemi gayet açık. Sayın Bakanın yargılanmasının önünü açalım. Bunun için de dokunulmazlığını kaldıralım. Bir Maliye Bakanının, hakkında bu kadar ağır ve somut suçlamalar varken, etkin ve inandırıcı bir şekilde görevini sürdürebileceğine kim inanabilir değerli arkadaşlarım?! Türkiye Cumhuriyetini böylesine ağır bir yükle, böylesine ağır bir kamburla karşı karşıya bırakmayalım değerli arkadaşlarım. Bu anlayış ve uygulama içinde olan bir siyasî kadronun yolsuzlukla mücadele konusunda samimî olduğuna kim inanabilir?! Sınırlı bir siyasî kadronun yanlışlarına ve amaçlarına ortak olmayalım değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanı hakkında bu kadar ağır suçlamalar bulunan bir kişi olamaz. Bunu kabul edemiyorum. Bunu içimize sindirmemiz mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Buna hiç kimsenin de hakkı olamaz. Bu şekilde, hakkında böylesine ağır suçlama bulunan bir kişinin Maliye Bakanı olarak, bu yükle birlikte, bu kamburla birlikte görevini sürdürmesine hiç kimsenin izin vermemesi gerekir.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu değerlendirmelerle, tüm arkadaşlarımın sorumluluklarının gereğini yapacağına olan inancımı bir defa daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen, AK Parti Grubu Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine istinaden vermiş oldukları önerinin aleyhinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, sözü şahsınız adına aldınız.

Buyurun.

EYÜP FATSA (Devamla) - Ben Grup Başkanvekili olarak...

BAŞKAN - Hayır; Grup Başkanvekilisiniz; ama, şahsınız adına aldınız. Onu bir düzenleyelim.

EYÜP FATSA (Devamla) - Peki; şahsım adına.

Değerli arkadaşlar, sadece bu dönemde değil, geçtiğimiz yasama yıllarında da, dönemlerinde de Türkiye'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine sıkça gelmiş, Türkiye'nin gündeminden hiç düşmemiş; ama, bir türlü de sonuca kavuşturulamamış, sonuç alınamamış bir konuyu, yasama dokunulmazlığının sınırlandırılmasını konuşuyoruz. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşünceleri ve AK Parti Grubunun düşünceleri ortadadır. Biz, her seferinde, ısrarla bir şeyin altını çizerek söyledik; dedik ki: Biz, yasama dokunulmazlığının sınırlandırılması konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir adım ileride ve daha samimîyiz.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Yok ya!

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin... Değerli arkadaşlar, dinleyin; sonra kararı Genel Kurul ve bu aziz millet verir.

20 nci Dönemde ve 21 inci Dönemde, özellikle Meclis Başkanlığının öncülüğünde kurulan çalışma komisyonları, özellikle anayasa değişikliğini ele alan çalışma komisyonları oluşturuldu.    21 inci Dönemde de, yine bu komisyonun bütün siyasî partilerin mutabakatıyla hazırlamış olduğu 37 maddelik bir Anayasa değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. O Anayasa değişikliği paketinin içerisinde Anayasanın 83 üncü maddesi de vardı, bu da vardı; ama, o gün, bütün siyasî partiler bunu istemiş olmalarına rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu değişikliğin yapılması mümkün olmadı. 37 maddenin 34 tanesi üzerinde değişiklik yapıldı, bu konuda değişiklik yapılmadı.

Şimdi, bize diyor ki Cumhuriyet Halk Partisine mensup sözcü arkadaşlar "AK Parti dokunulmazlık konusunda vermiş olduğu sözü tutmuyor, kamuoyuna söz verdi ve dolayısıyla vermiş olduğu sözü tutmuyor" diye bir iddiayla ortaya çıkıyorlar. Biz, bunun böyle olmadığını, bizim kamuoyuna bu konuda vermiş olduğumuz sözün sadece milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasıyla alakalı olmadığını, milletvekili dokunulmazlığını da içine alabilecek şekilde, kim dokunulmazlıkla korunuyorsa hepsinin dokunulmazlığının sınırlandırılması vardır.

Parti programımız buradadır. Parti programımız buradadır ve parti programımızdan bu aziz millete hangi sözü deklare etmişiz, onu ifade etmek istiyorum. "Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak. Dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engel ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirecektir" diyor.

Yine, 58 inci hükümetin programında da konu aynı şekilde ifade edilmiştir; buradan tekrar etmek istemiyorum. Yine, 59 uncu hükümetin programında da aynı ifadelerle programa alınmıştır. Bizim bu konuda kamuoyuna vermiş olduğumuz söz budur ve sözümüzün de arkasındayız.

Şimdi, ben, buradan, samimiyetle...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Görev süresi bitiyor...

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin... Değerli arkadaşlar... Değerli arkadaşlar, dinleyin bakalım... Dinleyin bakalım...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kamu görevlilerini bir açıklasınlar.

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin... Müsaade edin...

Peki, değerli arkadaşlar, öğrenci affıyla ilgili konu gündeme geldiği zaman niye üniversitenin görüşleri alınmıyor, konunun bütün muhatapları bu affın içine alınmıyor diye affa karşı çıkıyorsunuz da, dokunulmazlık söz konusu olunca, niye dokunulmazlık kapsamı içinde olanların hepsinin bunun içine alınmasını istemiyorsunuz?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - O ayrı, o ayrı...

EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen... Lütfen...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Elma ile armudu karıştırmayalım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın, biz, bu konuda samimîyiz; vermiş olduğumuz sözün de arkasındayız. Ben, buradan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sesleniyorum. Eğer...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Türkiye'yi öğrenciler yönetmiyor, siyasîler yönetiyor.

EYÜP FATSA (Devamla) - Eğer, bu konuda samimîyseniz...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Farklı farklı şeyler.

EYÜP FATSA (Devamla) - Bu konuda samimîyseniz, Meclis Başkanının öncülüğünde kurulan komisyona, uyum komisyonuna, lütfen, üyelerinizi verin, komisyon oluşsun ve bu komisyonun ilk gündem maddesi de Anayasanın 83 üncü maddesi olsun.

Buyurun, samimîyseniz, komisyona üyeyi verin; biz de, hep beraber, bunun üzerinde, ilgili taraflar olarak, Meclis Başkanının organizasyonunda, öncülüğünde çalışalım; bu meseleyi, gelin, hep beraber vuzuha, sonuca kavuşturalım; yoksa, böyle, her gün bir milletvekili arkadaşın dokunulmazlıkla ilgili tezkeresini buraya getirmek suretiyle bu meseleyi halledemezsiniz. Bu mesele, sizin bu konudaki samimiyetinizi de göstermez. Eğer samimîyseniz, gerçekten bu konuda samimîyseniz, ben buradan hodri meydan diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Anayasanın 83 üncü maddesi de dahil olmak üzere, değiştirilmek suretiyle, yasama dokunulmazlığının bütün korunanlarla ilgili sınırlandırılmak üzere çalışmaya açığız. Anayasa değişikliğine de hazırız.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Başlığını değil, içeriğini...

EYÜP FATSA (Devamla) - Bu düşüncelerle, biz, bu önergeye olumlu oy vermeyeceğimizi ifade ediyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Önerinin lehinde söz isteyen, Sayın Ali Topuz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce Sayın Başkanlık Divanı tarafından okunan önerimiz dolayısıyla şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlarken, biraz evvel bu kürsüde konuşan değerli arkadaşım Sayın Eyüp Fatsa'nın, konunun özünü bir tarafa bırakarak, asıl konuyu bir tarafa bırakarak başka bir noktada bir tartışmayı buraya getirmiş olmasını doğrusu çok yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dokunulmazlık meselesi iki türlü, iki sorun biçiminde karşımıza gelmektedir; birinci biçimi, dokunulmazlıkları düzenleyen Anayasa hükmünün değiştirilmesine dönük sorunumuz; o, temel bir sorunumuz. Bu konuyla ilgili, Sayın Eyüp Fatsa birtakım değerlendirmeler yaptı burada. O değerlendirmelere her defasında verdiğimiz cevapları bir kez daha tekraren söylemek istiyorum; milletvekilliği dokunulmazlığı başka bir şeydir, kamu yöneticilerinin soruşturulmasına dönük işlerin aksamasını sağlayan birtakım, aksamasını gerektiren birtakım konular varsa onların kaldırılması başka bir şeydir. Siz, memurların durumu ile milletvekillerinin durumunu birbirinin benzeri olarak değerlendiriyorsanız; önce, bu yanılgınızı gidermeniz lazım.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Memurlara hiç gerek yok.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Efendim, şimdi, bakınız, oturduğunuz yerden konuşuyorsunuz; ama, sorumsuzca konuşuyorsunuz.

Milletvekillerinin dokunulmazlığının çerçevesi başka bir sorundur, memurlarla ilgili sizin ileri sürdüğünüz konular başka bir konudur; bunlar birbiriyle ilişkili olan konular değildir ve memurlarla ilgili konuyu çözmek için Anayasa değişikliğine gerek yoktur. Bunları, hükümetsiniz, niye getirmiyorsunuz buraya; getirin. Bu yasaları getirin. Kovuşturmayı engelleyen hükümler varsa, memurların yargılanmasını geciktiren şeyler varsa, önleyen konular varsa, getirin, açalım.

Enerji Bakanlığında bir yolsuzluk başladı; engelleyen bir durum yok, devam ediyor. Memurlarla ilgili bir sıkıntı varsa, buyurun getirin, daha hızlı çalışmasını sağlamak için onları geçirelim; ama, bunu sebep göstererek, bunlarla beraber yapalım diye, milletvekilliği dokunulmazlıkları meselesinde ipe un sermeyin. Milletvekilliği dokunulmazlığı Anayasada düzenlenmiştir; ipe un sermeyin; o başka bir şeydir, bu başka bir şeydir.

EYÜP FATSA (Ordu) - Ne fark eder?!

ALİ TOPUZ (Devamla) - Şimdi, bir kere, biz, milletvekilliği dokunulmazlıklarının sınırlandırılmasını konuşalım diye gündem maddesi önermedik. Bizim önerdiğimiz gündem maddesi, Meclisimize intikal etmiş bulunan, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili dosyalar üzerinde bu Mecliste müzakere edelim önergesidir. Biz diyoruz ki, ilgili komisyon tarafından dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek duyulmayarak, konunun devre sonuna bırakılmasına karar verilmiş olması karşısında, İçtüzüğün bize verdiği yetkiye dayanarak, devre sonuna bunu hemen müzakeresiz olarak aktarmayın; bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşalım, müzakere edelim; çünkü, müzakere ettiğimiz zaman, ben inanıyorum ki, Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu milletvekili arkadaşlarım, o dosyaların içeriğini bütün açıklığıyla gördükten sonra, o arkadaşlarımızın dokunulmazlığını kaldırarak onları mahkemede hesap vermeye gönderme konusunda samimî davranacaklardır; onu ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, düşünebiliyor musunuz, bir ülkenin Maliye Bakanıyla ilgili olarak buraya bir dosya geliyor; suçlanıyor; yargıya gidip ifade vermesi lazım; mahkeme, kendisinin bilgisine başvurmak istiyor; milletvekili olduğu için başvuramıyor. Sanık sıfatıyla yargılanıyor, suçluysa hakkında ceza uygulaması gerekiyor; bunu yapamıyor. Diyorsunuz ki, hele bir dursun, bu suçluluk durumu devre sonuna kadar kalsın. Devre sonunda, nasıl olsa, yeniden seçilebilecek yerden aday gösterilir, bir daha seçilir, bir beş sene daha yine bu suçun cezası verilmez veya bu konuda adalet ortaya çıkarılmasın. Bunu nasıl diyebilirsiniz; siz, adında "adalet" kelimesi olan bir partisiniz, Adalet ve Kalkınma Partisisiniz. Adaleti sağlamayı engellemek sizin vazifeniz mi allahaşkına?! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sizin, adaletin yerine gelmesini sağlamak için bütün yolları açmanız gerekirken, siz onları kapatmaya çalışıyorsunuz. Biz diyoruz ki: Sayın Maliye Bakanı belki de aklanacaktır, temenni ederiz ki, aklansın. Başka bakanlar da var, Sayın Başbakanla ilgili de var; aklansınlar. Kamu adına görev yapan arkadaşlarımızın üzerinde bir gölge varsa, bir şaibe varsa, bir kaygı, bir kuşku taşıyan, taşıma durumu söz konusu ise, kendisine güvenen insanlar bu konuda adalet önüne gitmekten niye kaçarlar allahaşkına?! Adalete mi güvenmiyorsunuz, yoksa kendinize mi güvenmiyorsunuz? Maliye Bakanının, hâkim önüne çıkıp, bildiklerini anlatarak beraat etme şansı yok mu ki, Sayın Maliye Bakanı "aman, benim dokunulmazlığımı kaldırmayın" diyor ve siz de ona uyuyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha söyleyeceğim. Biz, bu şekilde, bu Meclise intikal etmiş ne kadar dosya varsa, her birini, bu biçimde, bu gündeme getireceğiz. Bunların arasında bizim arkadaşlarımızın dosyaları da var ve bizim arkadaşlarımızın dosyaları geldiğinde, kendinizinkini kaldırmıyorsanız bile, bizim arkadaşlarımızın dokunulmazlıklarını kaldırmanızı sizden rica ediyorum. İnsanların aklanma hakkını, yargı önüne çıkıp temize çıkma hakkını nasıl kesebilirsiniz, nasıl önleyebilirsiniz?! Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi?! Böyle bir anlayış ülkeyi yönetebilir mi?! Bu anlayışla yönetilen ülkede, kim kime güvenecek, kimin güvencesi olacak; bana anlatabilir misiniz bunu?! Onun için, bırakalım mugalatayı bir tarafa, ipe un sermeyi de bir tarafa bırakalım, evvela konuları birbirinden ayıralım. Bizim buraya getirdiğimiz konu, dokunulmazlıkların sınırlandırılması konusu değildir. Getirdiğimiz konu, buraya intikal eden dosyaların, burada tartışılmasını sağlamaktır. O tartışmanın sonunda, siz, ellerinizi kaldırırsınız, yine devre sonuna kalsın diyebilirsiniz, o sizin bileceğiniz bir iş; ama, dosyalar herkes tarafından bir öğrenilsin. Bizim ricamız budur.

Sayın Fatsa'nın söylediği "var mısınız; biz sizden daha ilerideyiz, biz samimîyiz" sözüne cevap vermek istiyorum. Eğer, siz, samimî iseniz Sayın Fatsa, dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla ilgili...

EYÜP FATSA (Ordu) - Evet, samimîyiz. Buyurun, komisyonu kuralım, hemen çalışmaya başlayalım, yarından itibaren...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bizim, imzaya açtığımız bir Anayasa değişikliği var; yeterli sayıyı bulamadığımız için, Meclis Başkanlığına veremiyoruz. Bir Anayasa değişikliği önerimiz var. Onu, ben, size göndereyim...

EYÜP FATSA (Ordu) - 83 üncü madde...

ALİ TOPUZ (Devamla) - Bir dakika efendim.

83 üncü maddeyle ilgili değişikliği size göndereyim, siz, onu inceleyin, ortak bir çalışma grubu oluşturalım, o konu üzerinde bir mutabakat sağlayalım, sınırlandıralım; ama, şunu demeyin; biz bu sınırlandırma işini yaparken memuru da getirelim, onu da getirelim, bunu da getirelim, hepsini bir arada yapalım demeyin. Memurları da getirin, onları da ayrı ayrı getirin, hatta, istiyorsanız, o konuda çalışma grubuna biz de arkadaş veririz; ama, bunlar birbiriyle ilgili konular değildir. İpe un sermek de zaten budur; yani, siz, bundan kaçmak istiyorsunuz, kaçmak için bahane arıyorsunuz, bula bula bahaneyi de böyle buluyorsunuz, memurların sırtından siyaset yapıyorsunuz, tıpkı öğrencilerin sırtından siyaset yaptığınız gibi.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri reddedilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar [!])

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 23.2.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                     Eyüp Fatsa

                                                Ordu

                        AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

23.2.2005 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 186 ncı sırasında yer alan 799 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 9 uncu sırasında yer alan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, gündeme alınması amacıyla yaptığı önerinin aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şunu belirtmek isterim değerli arkadaşlarım: Adına "öğrenci affı" denilen düzenleme, gerçekten, eğitim sistemimizin çok önemli bir sorununu gündeme getirmektedir. Eğitim sistemimizin iyileştirilmeye muhtaç çok yanları vardır. Yükseköğrenimle ilgili olarak da çok önemli değişiklik gereksinimleri vardır.

Öğrencilerimizin üniversiteye hazırlığıyla ilgili sorunlarımız vardır. Üniversitelerde daha bilimsel ve daha verimli, daha etkin bir eğitim ortaya koyabilmek için sorunlarımız vardır. Öğrencilerimizin çok temel sorunları vardır. Özellikle, üniversite öğrencilerimizin, ekonomik sorunları vardır, öğrenimlerinin gerektirdiği harcamaları yapmakta çektikleri sorunlar vardır. Kendilerini daha iyi yetiştirebilmek için pek çok desteğe ihtiyaçları vardır. Üniversitelerimizin yönetim sorunları vardır. Bütün bunlar, hepimizin önünde, hepimizin birlikte çözüm aramaya mecbur olduğumuz sorunlardır.

Şimdi, bu sorunlar yumağı biçiminde tarif edilebilecek kümenin içinden sorunun bir boyutunu, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerimiz, Meclisin gündemine bir kanun teklifiyle getirmiş bulunuyorlar. Adına "öğrenci affı" denilen bu teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisine bugüne kadar, 1980 sonrası, intikal etmiş olan 10 uncu konudur, 10 uncu yasa önerisidir.

BAŞKAN - Sayın Topuz, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

Buyurun Sayın Topuz.

ALİ TOPUZ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, özellikle Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma buradan samimiyetle seslenmek istiyorum. Pek çoğunuzun ayrıntısını ve ince taraflarını incelemeden, ortaya koymadan, üstünkörü değerlendirmelerle yandaş olduğunuzu bildiğim bu teklifin taşıdığı sakıncaları, sorunu çözme yerine sorunu daha karmaşık hale getiren yanlarını size bütün içtenliğimle, bütün samimiyetimle anlatmak istiyorum. Umuyorum ki, belki, beni dinlediğiniz zaman sizin de bakış açınızda bir değişiklik olur; çünkü, amacımız sorun üretmek değil, sorun çözmek. Sorunu bu yasayla çözeceğinizi zannederken, sorunu ne kadar karmaşık hale getireceğinize ilişkin değerlendirmelerimi size sunmak istiyorum.

Bakınız, 1980 sonrası, 1984 yılından başlayarak 2000 yılına kadar 9 tane kanun teklifi geçti bu Meclisten. En son 2000 yılında geçen "öğrenci affı" diye adlandırılan kanun teklifi, 1980 ile 2000 yılları arasındaki yirmi yıl boyunca üniversitelerden çeşitli nedenlerle ayrılanları kapsıyor; yani, 1980'de 20 yaşında olan ve 20-22 yaşında üniversiteden ayrılmak durumunda kalan bir kişi              42 yaşına geldiği zaman, ona "sen, üniversitede, istersen yeniden sınav hakkına sahipsin, tahsiline devam et" demişti bu Meclis 2000 yılında. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Şimdi de, 2000 yılı ile günümüze kadar olan dönemi kapsayan bir af tasarısı getiriliyor; ama, bu af tasarısı, 2000 yılında üniversiteye kaydolma hakkını kazanıp, kaydını yaptırdıktan sonra kendiliğinden ayrılanlar dahil, onları da kapsadığı için, aslında, bu yeni getirilen kanun teklifinin kapsamı 1980 yılına kadar da gidiyor diye düşünülebilir. Çünkü, 1980'de üniversiteden ayrılan bir kişi, 2000 yılında kendisine tanınan hakkı kullanmak üzere kaydını yaptırmış; fakat, sonra, tekrar üniversiteden ayrılmışsa, o kişi de, yine, bugün başvurma hakkına sahip oluyor.

Değerli arkadaşlarım, istatistikler bize şunu gösteriyor ki, 2000 yılındaki aftan yararlananların yüzde 24'ü kayıtlarını yenilememişlerdir, yüzde 20'si başarısız olmuştur ve o nedenle ayrılmıştır, yüzde 11'i devamsızlık yüzünden ayrılmıştır, yüzde 40'ı -bakın, altını çiziyorum, yüzde 40'ı- kendi isteğiyle ayrılmıştır, yüzde 5'i de diğer nedenlerle ayrılmıştır. Yani, burada, yüzde 20 başarısız ve yüzde 11 devamsızı toplarsak, yüzde 31, diğerlerini de kabul edersek, yüzde 5; yani, yüzde 36'sının dışında kalan yüzde 64'ü, zaten, kendi rızasıyla ya vazgeçmiş ya kaydını yenilememiş ya ayrılmış gitmiş. Demek ki, böyle bir af getirmek, sizin her vesileyle söylediğiniz gibi, 200 küsur bin kişinin sorunu olarak yorumlanamaz.

İkincisi; bu, üniversiteye girenlerden, bir şekilde aftan yararlanıp üniversiteye giren öğrenci çocuklarımızdan yüzde 38'i birinci sınıftan ayrılıyor, yüzde 34'ü ikinci sınıftan itibaren ayrılıyor, yüzde 13'ü üçüncü sınıftan, yüzde 12'si de son sınıftan ayrılıyor; yani, bu aftan yararlananların üniversiteyi bitirme oranı yüzde 5'lerin altında. Bazı fakültelerde, hatta bazı üniversitelerde aftan yararlanıp, üniversiteye kaydını yaptıranlardan mezun olan sayısı sıfır; sıfır olan fakülteler var, sıfır olan üniversiteler var; rakamsal olarak da bu.

Peki, değerli arkadaşlarım, şimdi, biz, birkısım öğrenciye afla yeniden öğrenimlerine devam etme hakkını verdik. Diyelim ki, onlar da bu haktan yararlandı -çoğu bitiremiyor üniversiteyi, onu da bir kenara bırakalım- peki, bunların dışında, öğrenimini yarıda bırakmış olan, yani, iki sene, üç sene üniversite öğrenimi görmüş, bazen dört sene üniversite öğrenimi görmüş, belli bir bilgi edinmiş o gençlerimiz ne oluyor; onlar, sokağa, işsizler ordusuna bırakılıyor, oraya kadar aldığı eğitimin neticesini alamıyor.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bu biçimiyle sorunu çözmek mümkün değil. Nitekim, bu teklifi hazırlamış olan arkadaşlarımızın gerekçesinden de anlaşılıyor ki, çözümün bu olmadığı konusunda kendileri de bir kanaate sahip. Çözüm bu değildir; ama, ne yapalım, bir toplumsal baskı var, bu baskı nedeniyle biz bunu çıkaralım; ama, bir daha bunu gündeme getirmeyelim mantığı var o genel gerekçenin içinde.

Değerli arkadaşlarım, biz, baştan beri şunu söylüyoruz: Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Oraya kadar devlet ve aileleri bu çocuklar için büyük yatırımlar yapmışlar, o noktaya kadar eğitimlerini getirmişler, o noktada çaresiz kalmamaları gerekir; ama, getireceğimiz şeyin, sonuç alıcı bir çözüm olması gerekir. Örneğin, bu öğrencilerin bir kısmının, gerçekten, sınav hakkı kullanarak seçtikleri branşta akademik düzeyleri itibariyle bir meslek sahibi olma imkânları varsa, onların, o şekilde sınav hakkına sahip olması lazım. Eğer, seçtiği branşta sonuçlandıramayacaksa bu eğitimini, belki bir ara eleman niteliğinde bir başka eğitim kulvarına sokularak, orada yetiştirilmesini sağlamak mümkün olabilir; bunun yapılması gerekir. Belki bunların alan değiştirmeleri gerekir, belki bunların üniversite değiştirmeleri gerekir, fakülte değiştirmeleri gerekir, mesleğe yönelmeleri sağlanabilir. Bütün bunların hepsi bir eğitim sorunudur ve eğitimcilerin işidir. Milletvekillerinin, bunun çözümünü, burada, bir yasada, üç dört maddelik bir yasada bulmaları mümkün müdür? Onun için, biz diyoruz ki, bu konu hükümetin sorunudur, üniversitelerin sorunudur. O zaman ne yapılması lazım; üniversiteler ile hükümetin bir araya gelmesi lazımdır, YÖK'ün denetiminde üniversiteler ve hükümetin bir araya gelmesi lazımdır; bu meseleyi bir siyasî mesele olarak değil, bu meseleyi bir eğitim meselesi olarak yorumlayıp, ona göre, söylediğim çerçevede bir hazırlık yapmaları gerekir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Topuz, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALİ TOPUZ (Devamla) - ...ve belki, bir defaya mahsus olmak üzere Yüce Meclis bir kanun çıkararak, bu konunun, hükümet ile üniversitelerin ve YÖK'ün mutabık kaldığı çerçevede, söylediğim boyutlarıyla ve benim söylemediğim daha başka boyutlarıyla değerlendirilip, bir yasaya gerek görülmeden, her zaman üniversitelerin senatoları tarafından düzenlenecek, alınacak kararlarla yönlendirilmesi mümkün olabilir ve bu çocuklarımızın sadece birkaç bin kişisi değil, belki, üniversiteye girmiş gençlerimizin çoğunluğuna yakını, tamamına yakını, çok az eksikliğiyle pek büyük bir çoğunluğu, eğer akademik öğrenim söz konusu olamıyorsa, mesleğe yönlendirilerek, başka alanlara -örneğin, mühendis olamıyorsa tekniker olsun; doktor olamıyorsa tıp alanında bir teknik adam olsun, laboratuvar sorumlusu olsun; avukat olamıyorsa zabıt kâtibi olsun, noter olsun          -noteri çıkarıyorum, başka, icra memuru olsun- çeşitli alanlara yönlendirilsin üniversitelerimizde, yüksekokullarımızda.

O nedenle, diyorum ki, bu teklifin, aslında, buraya tasarı olarak gelmesi gerekir; çünkü, hükümeti de ilgilendiren, üniversitelerimizi de ilgilendiren çok önemli yanları var bunun. Bunun, burada, birkaç milletvekilinin bir araya gelerek düzenleyebileceği, bütün verileri elde ederek düzenleyebileceği bir teklif olmanın ötesinde, bir tasarıya dönüştürülmesi ve öyle buraya getirilmesi lazım.

Şimdiye kadar 10 uncu öğrenci affı yasası buraya geliyor, hiçbirisinde üniversitelere "ne düşünüyorsun" diye sorulmamıştır. Sayın Komisyon Başkanımızın iyi niyetinden hiç kuşku duymuyorum. Sayın Komisyon Başkanımız bazı bilgiler toplamaya çalıştı; ama, üniversitelerin görüşü, tanıdığımız bir profesörden alacağımız bir görüş veya milletvekili olan bir eski üniversite hocasından alacağımız görüşlerle alınamaz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ TOPUZ (Devamla) - ...üniversitelerin görüşü, üniversitelerin yetkili organlarının görüşüyle ancak alınabilir.

O nedenle, gündeme alınmaması gerekir bu teklifin. Hükümet bunu düşünmelidir, arkadaşlarımız düşünmelidir. Bunun için çok fazla çalışmaya da, belki, gerek olmayabilir; bir iki ay içerisinde bu sorun çözülebilir. Biz de size katkı vermeye, bu çerçevede, hazırız. O nedenle, bunu gündeme alırsanız, çocukları avutmuş olursunuz, çocukların ailelerini avutmuş olursunuz; ekonomik sorunları hâlâ devam eder. Bir sene sonra, iki sene sonra, üniversiteden, bu arkadaşlarımız, bu çocuklarımız, yeniden dökülmeye devam ederler. Sorun, yine, önümüze -gelecek sene olmasa bile, öbür sene- bir af tasarısı halinde yine gelebilir.

Ben, gerçekleri görmenizi sağlamak için nefesimi burada tüketmeye çalıştım. Beni anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum ve bu yanlış yoldan dönmenizi beklediğimi saygıyla ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, lehinde konuşacağım.

BAŞKAN - Önerinin lehinde mi söz istiyorsunuz?

EYÜP FATSA (Ordu) - Evet.

BAŞKAN - Lehinde söz isteyen Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grup önerimizin lehinde söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü çalışmalarını ve gündemini yeniden düzenlemek üzere Danışma Kurulu talebimiz oldu. Bu talep, Danışma Kurulunda bir mutabakatla sonuçlanmadığı için önerimizi Genel Kurula getirdik.

Kısaca, bu çalışma sıralamasının, Genel Kurul çalışmalarının düzenlenmesiyle ilgili talebimizin içeriği, kamuoyunda öğrenci affı olarak bilinen Yükseköğretim Kanununa geçici ek maddeler ilave edilmesini öngören 799 sıra sayılı kanun teklifidir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifiyle, üniversitelerden bir şekilde ilişiği kesilmiş, okuyamamış, değişik vesilelerle eğitimine devam edememiş öğrencilere yeni haklar verilmesi amaçlanmaktadır.

Ancak, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Topuz'un da ifade ettiği gibi, 1980'den 2000 yılına kadar, bu çerçevede, 9 adet af çıkarılmıştır veya Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılmıştır. Tabiî, çok sayıda öğrenciyi kapsamış olmasına rağmen, bu afların sonuçlarına baktığımızda, sınırlı sayıda öğrenci bundan istifade etmiştir.

Diyeceksiniz ki, sınırlı sayıda öğrenci bundan istifade ediyor ise, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine niye böyle bir af teklifiyle veya Yükseköğretim Kanununa geçici maddeler ilave edilmesi teklifiyle geldiniz?

Değerli arkadaşlar, en son, 28 Haziran 2000'de 9 uncu af yürürlüğe girmiş. Şimdi, biz, getirmiş olduğumuz bu teklifle, hemen, arada bir boşluk olmasın, bir mağduriyet de olmasın diye,                  29 Haziran 2000'i esas alacak şekilde bir düzenlemeyle huzurlarınıza geldik. Yaklaşık,  675 000 öğrenci bundan faydalanmaktadır. Bunun, yaklaşık 450 000'i açıköğretim fakültelerinde okuyan öğrenciler; 225 000'i de üniversitelere devam eden; ama, bir şekilde devam etme imkânını kaybetmiş öğrencilerle alakalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup arkadaşlarımız da, AK Parti Grubuna mensup olan arkadaşlarımız da, son bir yıl içerisinde üniversiteden ilişiği bir şekilde kesilmiş öğrencilerin bu talebiyle yoğun şekilde karşılaştı.

Biz, sadece, okuma imkânını kaybetmiş öğrenciler ısrarla bunu talep ediyor diye de bunu getirmiş değiliz. Özellikle, 1999, 2000'den itibaren, Türkiye'nin yaşamış olduğu üst üste ekonomik krizler, sosyal krizler birçok öğrencinin öğrenci harçlarını yatırmasına bile imkân vermemiştir.

Yine, çok sayıda, sayıları onbinlerle ifade edilen öğrencinin, öğrenim harçlarını yatırmış olsalar bile, üniversiteye devam edebilecek maddî imkânları olmamıştır; dolayısıyla, bunlar, kriz döneminin ürünüdür, kriz döneminin getirdiği sonuçlardır.

Biz, kriz döneminde bu imkânları kullanamamış öğrencilere bir imkân vermek adına, milletvekili arkadaşlarımızla beraber, bir kanun teklifiyle huzurlarınıza geldik.

Elbette ki, burada sayısı verilen yaklaşık 675 000 öğrencinin tamamı bundan faydalanamayacaktır veya faydalanmayacaktır; birçoğu hayatın değişik kademelerinde işe başladılar. Artık, onların, belki, gündemlerinde yeniden yükseköğrenime devam etme gibi bir düşünce olmayabilir; ama, gerçekten, biraz önce söylemiş olduğum sebeplerden dolayı okula devam etmek, yüksekokula, üniversiteye, fakülteye devam etmek isteyen öğrencilerin sayısı da, hepinizin bildiği gibi, onbinlerle ifade edilmekte ve sadece bu gerekçeyle okuldan ayrılan öğrencilerin sayısı             90 000'in üzerindedir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin genel gerekçesinde de görüldüğü gibi, elbette ki, bu, üniversitelerdeki eğitim-öğretimle alakalı, diğer hususlarla alakalı, devamla alakalı, bundan sonra silinecek kayıtlarla veya öğrenim hakkını elde edemeyecek, kaybedecek öğrencilerle, gençlerle alakalı beklenen nihaî faydayı vermeyebilir. Önceki aflara da baktığımız zaman, yararlanan öğrencilerin tamamının bundan faydalanmadığını görüyoruz.

Elbette ki, şuna katılmamak mümkün değildir: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da ifade ettiği gibi, daha kapsamlı bir çalışma yapılabilir mi; elbette ki yapılabilir; ama, geçmişte bunu denedik. Bakın, bazı sıkıntılar oldu; YÖK Yasasıyla ilgili bu Mecliste yaşanan sıkıntıları, kamuoyunda yaşanan sıkıntıları hep beraber gördük. Biz, bu affın kapsamanı genişletelim dediğimiz zaman, çerçevesini genişletelim, alanını genişletelim dediğimiz zaman, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu başkanvekili bir arkadaşımız, hemen ertesi gün basın toplantısı düzenleyerek, hiçbir gerekçesi olmadığı halde, hiçbir böyle bir düşüncemiz olmadığı halde, bu yasanın farklı düşüncelere ve beklentilere hizmet edeceğini, gerçekte öğrenci affını ihtiva etmediğini söylemek suretiyle, bu affı marjinalleştirmeye çalışmışlardır. Yani, hepimiz samimiyet testinden geçiyoruz. Herkes, bu konuda geçmişte konuştuklarını da gözözüne alarak, dikkate alarak, gelsinler, burada konuşsunlar.

Yine de, ben, buradan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup arkadaşlarıma ifade etmek istiyorum, söylemek istiyorum; Yükseköğretim Kanunu dahil olmak üzere, öğrencilerin devamıyla ve yükseköğretimdeki bütün sıkıntılar, eğitim-öğretimle ilgili sıkıntılar da dahil olmak üzere, akademisyenleri de kapsayacak şekilde, geniş çaplı bir yasal düzenleme yapma imkânı elbette ki elimizde vardır. Biz, sınırlı sayıda bir uygulama yapıyoruz diye, daha geniş kapsamlı, bu meseleyi temelden halledecek genel uygulamalara zemin hazırlayacak bir çalışmaya karşı falan da değiliz. Bu yasa çıkar, ertesi gün de otururuz, daha geniş kapsamlı, üniversitenin bütün meselelerini kapsayacak yasalar üzerinde birlikte çalışırız. Bunun örnekleri de var; birçok önemli yasayı da, birlikte, uzlaşarak, anlaşarak çıkardığımız kamuoyunun bilgisi dahilindedir.

Ben, bu düşünceyle, özellikle kriz dönemlerinde, ekonomik ve sosyal krizlerin yoğun olarak yaşandığı yıllarda eğitim ve öğretimine devam edemeyen öğrencilere bir hak verilmesinin ötesinde farklı bir amacı olmayan bu yasanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi ve gündeme alınması için Danışma Kurulu Önerimize de Genel Kurulun "evet" oyu vermesi temennisiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

Başka söz talebi?.. Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.57

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.12

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) SAYIŞTAY ÜYELİKLERİNE SEÇİM

1.- Sayıştayda açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN - Şimdi, bu kısımda yer alan, Sayıştayda boş bulunan 8 üyelik için yapılacak seçimlere başlıyoruz.

Bu seçim, İçtüzüğün 150 nci maddesine göre yapılacaktır.

Plan ve Bütçe Komisyonunca oluşturulan Sayıştay Üyeleri Önseçim Geçici Komisyonu tarafından Sayıştay üyelikleri için boş üyelik  sayısının 2 katı olarak kontenjan grupları dahilinde belirlenen adayları havi birleşik oy pusulası Başkanlıkça bastırılmıştır.

Toplantı ve karar yetersayısı mevcut olmak şartıyla, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubu listesinden en çok oy alan 5 aday, Maliye Bakanlığı meslek mensupları ile diğer meslek mensupları kontenjan grupları listesinden, en az 2'si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından olmak üzere, en çok oy alan 3 aday Sayıştay üyeliğine seçilmiş olacaklardır.

Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:

Görevli arkadaşlar, mühürlü birleşik oy pusulaları ile zarfları, her sayın milletvekiline 1'er tane olmak üzere dağıtacaklardır. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubu listesinden 5 adayın, Maliye Bakanlığı meslek mensupları ile diğer meslek mensupları kontenjan grupları listesinden ise, en az 2'si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından olmak üzere, toplam 3 adayın karşısındaki kareyi çarpı (X) işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy pusulasını zarfa koyarak adının okunmasını bekleyecektir.

Herhangi bir tereddüte mahal vermemek için, komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İzmir'e kadar; hükümet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekilinin adını defterden işaretleyecektir. Daha sonra, oy pusulasını havi zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır.

Aynı zarftan birden çok oy pusulası çıkması halinde oy pusulalarının tamamı, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubu listesinden 5'ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları, Maliye Bakanlığı meslek mensupları ve diğer meslek mensupları kontenjan grupları listesinden en az 2'si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından olmak üzere toplam 3'ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır.

Bu hususlar birleşik oy pusulalarında da dipnot olarak açıkça belirtilmiştir. Sayıştay üyelikleri seçimine ait birleşik oy pusulaları ile zarflar sayın milletvekillerine dağıtılsın.

Her sayın üyeye 1 zarf ve 1 birleşik oy pusulası verilecektir.

Oylamanın sayım ve dökümü için, adçekme suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim.

Sayın Aziz Akgül?.. Yok.

Sayın Hasan Fehmi Güneş?.. Burada.

HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul)- Mazeretim var Sayın Başkan...

BAŞKAN- Sayın Yaşar Nuri Öztürk?.. Yok.

Sayın Muharrem Toprak?.. Yok.

Sayın İzzet Çetin?.. Yok.

Sayın Erdoğan Kaplan?.. Burada.

Sayın Ekrem Erdem?.. Yok.

Sayın Hasan Bilir?.. Yok.

Sayın İbrahim Özdoğan?.. Yok.

Sayın Osman Akman?.. Yok.

Sayın Abdurrezzak Erten?.. Yok.

Sayın Ali Rıza Alaboyun?.. Yok.

Sayın Mehmet Tatar?.. Yok.

Sayın Şemsettin Murat?.. Burada.

Sayın Fuat Çay?.. Burada.

Sayın Mehmet Sarı?.. Burada.

Sayın Taner Yıldız?.. Yok.

Sayın Nadir Saraç?.. Yok.

Sayın Onur Öymen?.. Yok.

Sayın Şefik Zengin?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, Tasnif Komisyonuna, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan, Elazığ Milletvekili Şemsettin Murat, Hatay Milletvekili Fuat Çay, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı, Mersin Milletvekili Şefik Zengin seçilmişlerdir.

Tasnif Komisyonuna seçilen arkadaşlarımız seçim sonunda komisyon sıralarında yerlerini alsınlar lütfen.

Oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanılmasına başlandı)

BAŞKAN - Kâtip üyeler de oylarını kullansınlar lütfen.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yerine, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü; İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun yerine, Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül oy kullanmışlardır.

(Oyların toplanılmasına devam olundu)

BAŞKAN- Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır; oy kutuları kaldırılsın.

Tasnif komisyonu üyelerini yerlerini almaları için davet ediyorum: Elazığ Milletvekili Şemsettin Murat, Hatay Milletvekili Fuat Çay, Mersin Milletvekili Şefik Zengin, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayıştay üyeleri seçimi için Tasnif Komisyonu çalışmalarını sürdürürken, gündeme devam ediyoruz.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Savunma Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Ta-sarıları ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/683, 1/577) (S. Sayısı: 731) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 731 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bilindiği gibi, Anayasamızın 72 nci maddesine göre, vatan hizmeti, her yurttaşımızın aslî görevidir. Bu aslî görev, 21 Haziran 1927 tarihinde, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 1 inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, 20 yaşına gelmiş her erkek, askerlik yapmayı vatan borcu olarak saymıştır. Ayrıca, askerî okulları kazanan asker öğrenciler, okula kaydedilmeden önce sağlık kontrolünden geçmekte ve bu muayene esnasında tam sağlam olmaları halinde, askerî öğrenci statüsü kazanabilmektedir.

Devlete güvenerek çocuklarını tam, sağlam, zorunlu ve öğrenci olarak askere gönderen anne ve babalara müjdeler veriyoruz. Bundan böyle, askerlik görevini yaptığı sırada -yedeksubay, er ve erbaşlar- yakalandıkları hastalıkların tedavisi sırasındaki masrafları, terhis olduktan sonra da, belli bir süre, devlet tarafından karşılanacaktır. Yine, sürekli hastalıkları nedeniyle okullarıyla ilişkileri kesilen harp okulları öğrencileri, GATA Tıp Fakültesi öğrencileri, askerî liseler, astsubay hazırlama sınıf okulları öğrencilerinin, sağlık sorunları giderilinceye kadar, tedavileri devlet tarafından karşılanacaktır. Ayrıca, bazı askerî lise öğrencileri, öğrenim sırasında yakalandıkları verem ve buna benzer diğer hastalıklardan dolayı okuldan ayrılmak zorunda kalsalar bile, hastalıkları iyileşinceye kadar devlet tarafından tedavi ettirilecektir.

Bu kanun tasarısı, Millî Savunma Komisyonunda, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin oybirliğiyle alınmış bir karardır, biraz sonra da oybirliğiyle Yüce Meclisten çıkacaktır. Ancak, burada, ben, birkaç önemli noktayı, örnek vererek aydınlatmak istiyorum. Bunları, benim bu tasarı için gerekli gördüğüm ve eksik kalan noktalar olarak anlatmak istiyorum.

Bu kanun tasarısı nasıl ki oybirliğiyle komisyonda kabul edildiyse, önereceğim konularla ilgili de bir düzenlemenin yapılmasını bir milletvekili olarak talep ediyorum; Millî Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına, hükümete, vatandaşın vekili olarak dilekçe veriyorum. Askerin görevi sevk pusulasıyla başlar ve terhis belgesiyle sona erer. Bu süre içerisinde, her ne sebeple olursa olsun, vatan evlatlarının şehit düşmesi ya da gazi olması durumunda, sonuna kadar, kendilerine ve ailelerine sahip çıkılması, devletin aslî bir görevidir.

Bu durumu, bir örnek vererek izah etmek istiyorum. Şehitlik ve Gazilik Kanunu statüsünde bir değişiklik yapılmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Eğer, askerimiz, düşman kurşunuyla şehit veya gazi olmuşsa, aileleri, şehitlik maaşından ve emeklilik hakkından, hukukundan yararlanabilmekte; ama, eğer, görev şehidi ise, örneğin, dün akşam televizyonda izledik -Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı diliyorum- pilotlarımız düştü ve şehit oldular. Bu görev şehidi arkadaşlarımız, bu yasadan yararlanamıyor ve bundan sonra, önce "şehittir" diyoruz; ama, şehitlik tabutunu Türk Bayrağına sarıyoruz, ondan sonra da "şehit olmadın" diye karar çıkararak, ailelerine bir maaş sağlamıyoruz.

Bunun düzeltilmesi lazım. Elbette ki, cephede savaşırken şehit olanlarla, cephede savaşırken gazi olan arkadaşlarla, evlatlarımızla, görev şehit ve gazilerinin farkı olması lazım; ama, bu düzenlemeye kesin ihtiyaç vardır. Eğer, bu böyle değilse, böyle olmazsa, önce bayrağa sarılı şehitlerin, törenlerle defnettiğimiz bu vatan evlatlarının, daha sonra aileleri, Türk Silahlı Kuvvetleriyle mahkemelik olabilmektedir ve hak arayışına gidebilmektedir. Trafik kazasında ölenlerin, eğitim sırasında ölenlerin, sevk pusulasıyla  başlayan askerliğin terhis belgesiyle sona ermesine kadar geçen süreç içerisinde bütün vatan evlatlarının başına gelecek her türlü olaydan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sorumlu olduğunu düşünüyorum ve onlardan sonra ailelerine bir sigorta gibi bakmasını diliyorum.

İkinci olarak; 25 yaşını doldurmuş üniversite mezunları veya olmayanlardan henüz askerlik hizmetini yerine getirmemiş olanların bu hizmetin bedelini ödemeleri hususunda düzenleme getirilmelidir. Bu sayede, hem yetişmiş işgücü ülke ekonomisine ve üretimine kesintisiz fayda sağlayacak hem de önemli bir gelir kaynağı yaratılacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu konu, bütün Türkiye'de milletvekillerimize bilgi aracılığıyla, telefonlarımıza mesajlarla iletilmektedir. Üniversiteli gençlerimizin veya 25 yaşını doldurmuş gençlerimizin, 480 000 civarında olduğu söylenen üniversiteli ve diğer gençlerimizin askerlik konusunu, diğer bir deyişle, bedelli askerlik konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümet, Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı olarak -bu bir sorundur- çözmek zorundayız. Yani, bu sorunu görmezlikten gelmeye, ertelemeye hakkımızın olmadığını düşünüyoruz.

FİKRET BADAZLI (Antalya)- Aynen biz de Mehmet Bey.

MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Diğer bir sorun da, subay, astsubay, uzman, er ve erbaşların özlük haklarının yeniden ele alınması şarttır. Zorlu koşullarda görev yaparken, nöbet tutarken, teröre karşı mücadele ederken eş ve çocuklarının hayatlarını idame ettirebilme endişesine düşmemeleri gerekmektedir. Çocuklarının eğitimleri konusunda somut adımlar atılmalı ve burslar verilmelidir ve gerekli kolaylıklar sağlanarak,insanca yaşayacakları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin astsubay ve subaylarına gerekli maaş artışı sağlanmalıdır. Elbette ki, diğer sivil memurlara da gereği yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bütçeyi yaptık burada. Bütçede en büyük payı tefeciye veriyoruz; 40 milyar dolar!.. Savunmaya ayırdığımız pay, yaklaşık 18 katrilyon lira. Bütün kamu harcamalarına harcadığımız pay, 28 katrilyon civarında. Elbette, diyeceksiniz ki bu Mecliste "bu borçları, biz kucağımızda bulduk" bu hükümet de "bunu kucağımızda bulduk" diyecek.

Bu tefeciye ayırdığımız 40 milyar dolar rakamını aşağı çekerek, bizi sınırlarda koruyan, toprak için, bayrak için can veren askerlerimize, nöbet tutan askerlerimize, bürokratlarımıza gerekli kaynağı aktarmamız gerektiğini düşünüyorum.

Eğer, askerlerimize gerekli katkıyı vermezsek, bürokratlarımıza gerekli katkıyı vermezsek, o zaman, yolsuzluk denilen, bizi karabasan gibi basan o olayla mücadelemizin zorlaşacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer bir konu da, GATA, Mevki Hastanesi gibi askerî hastanelerle gerekli protokoller yapılarak, aslî görevlerine bağlı kalmak koşuluyla, sivillere veya diğer kurumlara hizmet verilmesi sağlanmalıdır. Bu hastanelerde, aynı Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olduğu gibi, dönersermaye sistemiyle, burada çalışan sağlık personeline ve doktorlara ek gelir sağlanmalıdır. Bu yapılmıyorsa, bu doktorların ve sağlık personelinin ücretleri, en az 2 katı artırılmalıdır diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, Millî Savunma Bakanlığına, Genelkurmay Başkanlığına, hükümete, İktidar Partisinin milletvekillerine ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine, ortak bir kararla bu yasayı geçirdiğimiz için ve bu dediğim üç konuda da gerekli adımları atmak için çağrımı yeniliyorum.

Bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun, gazilerimize geçmiş olsun diyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 3 Kasım 2002 öncesi dönemde birçok alanda Türkiye ile modern dünya arasındaki mesafe giderek açılmıştı. Dış dünya ile ülkemiz arasındaki bu kopukluğun, devlet-vatandaş ilişkisine de yansıdığını hepimiz görmüştük. Böyle bir ortamda iktidara gelen hükümetimiz, iktidara geldiği günden bu yana, gelişen dünyaya adapte olma konusunda sağlıkta, eğitimde, adalette, kısacası birçok alanda reform sayılabilecek düzenlemeler yaptı. Bu cesur adımlar sayesinde çağdaş dünyayla aramızdaki mesafenin kapandığını, devlet-vatandaş arasındaki ilişkilerde farklı bir atmosfer oluştuğunu, devletin içte ve dışta daha itibarlı bir konuma geldiğini sevinçle hepimiz görüyoruz. İşte, bir yandan gelişen dünyaya uyum sağlamaya yönelik düzenlemeler yapılırken, diğer yandan da değişik halk kesimlerinin çeşitli alanlardaki sorunlarına çözüm bulma çalışmaları birlikte yürütülmektedir. Birazdan ayrıntılarına gireceğimiz bu tasarı, yasal boşluk nedeniyle yaşanan mağduriyetleri gidermeye yönelik hazırlanmış bir tasarıdır. Bugüne kadarki uygulamada, askerlik hizmetini yapmakta iken hayatî önemi haiz bir hastalığı bulunduğu tespit edilen yedeksubay, erbaş ve erlerimizin tedavilerine devam etmekte iken terhis edilenler hakkında, maalesef, yasal bir düzenleme de olmadığından dolayı, mevcut tedavilerinin devamı mümkün olamıyordu ve bu hastalıklarının tedavilerinin giderleri de sağlanamıyordu.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı dışında kalan yedeksubay, erbaş ve erlerimizi kapsamaktadır. Böylece, bu düzenlemeyle, tedavilerine devam etmekte iken terhis edilenlerin, askerî hastane sağlık kurullarının kararı üzerine, yarım kalan tedavilerine terhis edildikten sonra da devam edilebilecektir.

Ayrıca, ilgili hastaların askerî hastanelerimize gidiş gelişlerinde, hem kendilerine hem de refakatçilerine yolluk ücretleri ve gündelikleri de ödenebilecektir. Tüm bu tedavi giderleri, Millî Savunma Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımız bütçelerinden karşılanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer husus da, ülkesine, milletine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etme onuruna erişmek amacıyla askerî okula giren öğrencilerimizin sağlık sorunları nedeniyle okuldan çıkarılmalarının ardından yaşanan sorunlardır. Şöyle ki: Sağlık sorunları nedeniyle okullarıyla ilişkileri kesilen öğrencilerin büyük çoğunluğu maalesef maddî imkânsızlıklar nedeniyle tedavilerine devam edememekte ve tedavilerini yarım bırakmaktadırlar ve askerî öğrencilik haklarını kaybettikleri için de iş bulabilme şansları giderek azalmaktadır. Diğer taraftan, devlete ve Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenerek çocuklarını sağlam olarak askerî okula gönderen aileler maddî ve manevî büyük bir yükün altına girmektedirler ve gerçekten güç duruma düşmektedirler.

Tasarıdaki yeni düzenlemeyle, uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle okullarından ilişkileri kesilmiş askerî öğrencilerin tedavilerine okuldan ilişkileri kesildikten sonra da devam edebilmesine olanak (imkân) tanımaktadır. Yine, bu tedavi giderleri de, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından karşılanacaktır.

Burada şunu da belirtmek gerekir ki, hem yedek subay, erbaş ve erlerimizin hem de askerî öğrencilerimizin yıllardır, maalesef, yasal boşluk nedeniyle yaşadıkları bu mağduriyetlerin, farklı alanlardaki, farklı konulardaki farklı halk kesimlerinde de yaşandığını belirtmekte fayda var. Bunlar da yıllardır yaşanmaktadır, yaşanmaktaydı. Örneğin, yeşilkartlı hastalarımız, yıllardır, ayakta tedavilerinde, ilaç, diş, protez, gözlük gibi malzemelerini alamıyorlardı. Yine, yıllardır, SSK'lılarımıza serbest eczanelerden ilaç alma hakkı tanınmıyordu ve hastanelerdeki ilaç kuyrukları hastalarımız ve yakınlarımız için çile kuyrukları haline geliyordu. Bilindiği üzere, 1 Ocak 2005'ten beri, yeşilkartlı hastalarımızın bu mağduriyetleri giderilmiştir. Yine kısa bir süre önce de, SSK'lılarımızın gerçekten ilaçtaki bu çilesini ortadan kaldıracak önemli bir adım atılmıştır.

Burada şunu vurgulamak gerekir ki, ülkemizde yıllardır, belki otuz, kırk, elli yıldır sağlıkta önemli sorunlar yaşanmaktadır. Sağlık hizmetleri, hem sunan hem de hizmetlerden faydalananlar tarafından alınırken çok büyük mağduriyetler yaşanmaktadır ve bugün özellikle ilaçta ve hastanelerin ortak kullanımı anlamında atılan bu adımlar, yılların problemini ve yılların çözülmeyen sağlık sistemindeki sistemsel problemlerini çözmek için atılmıştır. Tabiî ki, uygulamanın ilk günlerinde bazı sıkıntıların yaşanması da çok doğaldır. Bunun farklı farklı nedenleri olduğunu görüyoruz ve bakanlıklarımız da bu konuyla yakından ilgileniyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yarın bu sorunlar azalacaktır, öbür gün daha da azalacaktır, daha öbürkü gün çok daha iyi olacaktır ve halkımızın hak ettiği etkin, kaliteli sağlık hizmetleri, halkımız tarafından alınacaktır ve SSK'lımızın az önce bahsettiğimiz ilaç çilesi ortadan kalkacaktır.

Değerli milletvekilleri, iktidarımız, bugün görüşmekte olduğumuz bu tasarıdaki düzenlemeleri, az önce örnek verdiğim yeşilkartlılar ve SSK'lılarımızı ilgilendiren adımları ve halkımızın farklı kesimlerinde farklı farklı sorunları ortadan kaldırırken, halkımızda uyandırdığı memnuniyetleri sağlayan bu düzenlemeleri, öncelikle hak ve adalet ilkelerinin gereği olduğu için ve sosyal devlet olmanın sorumluluğu olduğu için yapmaktadır.

Sayın Başbakanımızın ve bakanlarımızın geceli gündüzlü çalışmaları sayesinde, birçok alanda olduğu gibi, özellikle sosyal güvenlik alanında ve halkımızı mağdur eden, devletimizin prestijini etkileyen sosyal güvenlik alanıyla birlikte sağlık alanında da bu eksikliklerin hızla giderilmekte olduğunu memnuniyetle gözlüyoruz. Yakında Parlamentomuza geleceğini umduğumuz sosyal güvenlik reform yasasıyla herkesin sosyal güvenceye kavuşması, yine, gelecek genel sağlık sigortası yasasıyla herkesin sağlık güvencesine kavuşması, halkımızın, devletinin sosyal desteğini her yönde hissetmesini sağlayacaktır. Böylece, AK Parti İktidarıyla, vatandaş-devlet ilişkilerinde daha da farklı bir düzey yakalanacağına gönülden inanıyoruz.

Sözlerime son verirken, askerlik gibi şerefli bir mesleğin mensuplarını ve bu şerefli mesleği seçen öğrencileri, kurumlarından ayrıldıktan sonra da sağlık güvencesine alan bu tasarının ülkemize ve askerî camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.

Bu konuda büyük hassasiyet gösterdiğini bildiğimiz Sayın Millî Savunma Bakanımıza ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun         60 ıncı maddesine ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere üçüncü fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut üçüncü fıkra dördüncü fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.

"5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı dışında kalan ve askerlik hizmetini yapmakta iken hayatî önemi haiz bir hastalığının bulunduğu resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilen erbaş ve erlerden, tedavileri devam etmekte iken terhis edilen ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağ-Kur'un sağlık hizmetlerinden faydalanma imkânı bulunmayanların yarım kalan tedavilerine, askerî hastahane sağlık kurullarınca verilecek karar üzerine azamî altı ay süre ile devam edilir. Bunların askerî hastahanelere sevkleri, yerleşim yerlerindeki veya yerleşim yerlerine en yakın askerlik şubeleri tarafından sağlanır. Sevk edilen hasta ile sevk edildiği yere bir kimse refakatinde gitmesinin resmî tabip raporuyla belgelenmesi durumunda refakatçisine; gidiş ve dönüş yol ücreti ile gidiş ve dönüş süresi için gündelik, sevk eden askerlik şubesi tarafından peşin veya avans olarak ödenir. Yol ücretinin ödenmesinde şehirlerarası karayolu toplu taşım vasıtası ücretleri; gündelikte ise en düşük dereceli Devlet memuru gündeliği esas alınır. Tedavi giderleri ile ödenen yol ücretleri ve gündelikler, Millî Savunma ve İçişleri bakanlıklarının bütçelerinden karşılanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyle ilgili 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 211 sayılı Kanunun        60 ıncı maddesine eklenen üçüncü fıkrada geçen "altı ay" ibaresinin "bir yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Eyüp Fatsa

Cevdet Erdöl

Ramazan Toprak

 

Ordu

Trabzon

Aksaray

 

Akif Gülle

M. Ergün Dağcıoğlu

 

 

Amasya

Tokat

 

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye aykırı olan önergeyi okutup, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 211 sayılı Kanunun        60 ıncı maddesine eklenen üçüncü fıkrada geçen "Millî Savunma ve İçişleri bakanlıkları" ibaresinin "Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Eyüp Fatsa

Cevdet Erdöl

Ramazan Toprak

Ordu

Trabzon

Aksaray

M.Ergün Dağcıoğlu

Akif Gülle

 

Tokat

Amasya

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Gerekli çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde ile öngörülen hayatî önemi haiz bir hastalığı bulunan hallerde terhisleri nedeniyle tedavileri yarım kalan erbaş ve erler ile yedeksubaylara tanınan azamî bir yıllık tedavi süresinde tedavi giderlerinin hangi bütçeden ödeneceği konusu, mevcut metinde "Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı" bütçelerinden ödenmesi şeklinde hükme bağlanmış ise de, bu ibarenin Sahil Güvenlik Komutanlığının, Jandarma Genel Komutanlığı gibi müstakil bir yapıya kavuşturulması nedeniyle "Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı" olarak değiştirilmesi ve tasarının 3 üncü maddesiyle uyumlu hale getirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi ile 211 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesine eklenen üçüncü fıkrada geçen "altı ay" ibaresinin "bir yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Eyüp Fatsa (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe, Sayın Başkan...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeyle öngörülen terhis sonrası azamî altı aylık tedavi süresi pek çok hastalıkta yeterli bir tedavi süresi değildir. Kaldı ki hayatî önemi haiz bir hastalığı bulunan hallerde, terhisleri nedeniyle tedavileri yarım kalan erbaş ve erler için bu hak tanınmaktadır. Bu durumda olan hastalarda söz konusu altı aylık süre azdır. Sürenin uzatılması hakkaniyete daha uygun olacaktır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 211 sayılı Kanunun 66 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"e) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı dışında kalan ve askerlik hizmetini yapmakta iken hayatî önemi haiz bir hastalığının bulunduğu resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilen yedek subaylardan, tedavileri devam etmekte iken terhis edilen ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu veya Bağ-Kur'un sağlık hizmetlerinden faydalanma imkânı bulunmayanların yarım kalan tedavileri ile ilgili olarak, 60 ıncı maddenin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 211 sayılı Kanunun 70 inci maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle okulları ile ilişikleri kesilen askeri öğrencilerin tedavileri, okuldan ilişiklerinin kesilmesine neden olan sağlık sorunu giderilinceye kadar, askeri sağlık kurum ve kuruluşlarının yanında diğer resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında sürdürülür. Bunların tedavi giderleri Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesinden ödenir."

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle okulları ile ilişikleri kesilen askeri öğrencilerin tedavileri hakkında da 70 inci maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

3 üncü sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporu 799 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı; AK Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu.

Şahısları adına söz isteyenler: Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Ordu Milletvekili Hamit Taşçı, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ve Sivas Milletvekili Nurettin Sözen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kamuoyunda "öğrenci affı" diye bilinen, üniversiteden ilişiği kesilmiş 2000 yılından sonraki öğrencilere yeniden öğrenci hakkını veren teklifle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Peşinen söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, bu konuda engelleyici bir tutum sergilemeyecek; ancak, kaygılarını, düşüncelerini ve uyarılarını yapacak. Tuttuğumuz yolun bir yol olmadığını, konunun bir eğitim konusu olduğunu, teknik bir konu olduğunu sizlere sergilemeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, birleşimin başında da söylendi, 10 uncu kez aynı doğrultuda bir af geliyor buraya; ama sorun çözülmüyor. Böyle giderse, 11 incisini, 12 ncisini, daha birçoğunu önümüzdeki yıllarda göreceğiz. 1983'ten bu yana, bu konu, her ikibuçuk yılda bir buraya gelmiş, her ne sebeple olursa olsun, hemen hemen aynı cümlelerle, toptancı bir anlayışla, Meclis, kendisini üniversitenin yerine koyarak, öğrenciyle ilgili, eğitimle ilgili bir konuda karar vermiş.

Değerli arkadaşlar, gerekçeyi okuyorsunuz, hepimiz okuduk. Gerçekten, rahat bir gerekçe değil; hatta, sonuna doğru denilmiş ki: "Bu son olsun." Bunu yazanlar da biliyor ki, bu, son olmayacak; yani, bu biçimdeki bir çözüş, iki maddeyle eklenme bir son değildir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz diyoruz ki, gelin, bu işi üniversitelere bırakalım, onlar çözsün. Bu, bir teknik konudur, pedagojik bir konudur, eğitimle ilgilidir, üniversite, öğrencisini bizden iyi tanır; biz, bunların kim olduklarını, niçin ilişiklerini kestiklerini hiçbirimiz bilemeyiz; bu kadar insanı bilmek mümkün de değildir; o yüzden, bu iş üniversitenin konusudur diyoruz. Anayasada da zaten böyle deniyor; biz böyle bir dilekte bulunduğumuz için değil. Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerinde, bu tür konuların üniversite tarafından verileceği, yapılacağı bize emrediliyor. O yüzden, Parlamentonun, kesinlikle, kendisini üniversite yerine koyarak, ikide bir, her ne sebeple olursa olsun, ilişiği kesilen bütün öğrencileri kapsayan toptancı bir anlayışla çözdüm sanması yanlıştır diyoruz.

Değerli arkadaşlar, yoksa, her şey elbette ki, öğrenci içindir, eğitimin niteliği içindir, çocuklarımız içindir, gençler içindir; ama, eğitim konusundaki sorunları çözme yeri burası değildir.

Bakın, ortaöğretimde de zaman zaman çocuklara bir hak daha verilir; ama, hiçbir zaman buradan yasa çıkmaz. Millî Eğitim Bakanı, görüşler toplar ve bir karar verir. Ortaöğretimle ilgili verilecek bir kararı biz vermiyoruz da, niçin üniversiteyle ilgili olan bir konuda karar veriyoruz?!

Bakın, üniversiteler bu konuya nasıl yaklaşıyorlar, isterseniz buna bir göz atalım.

Değerli arkadaşlar, elimde, Üniversitelerarası Kurulun 16.2'de yaptığı bir açıklama var, kısaca ondan söz etmek istiyorum size. "Yükseköğrenim kurumlarımızın, son yirmibeş yılda, Türk gençliğine yararlı olmak amacıyla, tüm kuralları yerine getirerek ve anayasal eşitliği gözeterek titizlikle uyguladıkları eğitim-öğretim çabaları, bu yasa tasarısıyla yok sayılmaktadır. Bugüne kadar kamuoyunda öğrenci affı diye bilinen bu nitelikteki kanunların, gençlerimize yarar getirmediği, üniversitelerde yürütülmekte olan eğitime büyük bir yük getirdiği ve vicdanlarda eşitlik ilkesinin ciddî olarak zedelendiği görülmüştür. Türk yükseköğretim sistemi, bugünkü durumuyla, geçmiş yirmibeş yılda yükseköğretim kurumlarıyla ilişkisi kesilmiş milyonlarca öğrenciyi yeniden üniversitelere alma imkânına kesin olarak sahip değildir. Böyle bir girişimi, bir taraftan büyük güçlüklerle sürdürülen eğitimi işlemez hale getireceği bir taraftan da başarılı öğrenciyi cezalandırma sonucu doğurabilecek bu kanunun, konusu açısından da, hukuka ve kamu yararına aykırı bir sebebiyle geçerli şekilde savunulması mümkün değildir" diyor Üniversitelerarası Kurul. YÖK'de buna benzer birkaç kez açıklama yaptı.

Bugün, üniversite öğretim üyelerinden birisi bir makale yazmış; Sayın Prof. Dr. İlhan Tomanbay. Şöyle bir baktım ne yazıyor diye: "Bu affın, bu biçimiyle gençlerimize de bir yararı yok, ülkeye de bir yararı yok; böyle bir af çıkmasın" diyor.

20 000 öğrenciyi okutan, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Akbıyık da şunları söylüyor: "Beş yılda yalnızca 4 öğrenci disiplin suçuyla okulumuzdan ayrıldı. Yüzde 20 gibi bir başarısızlık oranı var. Bu öğrencilere -seçmene selam kabilinden- her gelen hükümet bir af yasası çıkarıyor. Bu, âdeta köklü bir gelenek haline gelmiş. Biz, bu noktada, başarıyı artırmak yerine başarısız öğrencilere ödül vermiş oluyoruz."

Değerli arkadaşlar, bakın, Üniversitelerarası kurullar, YÖK, üniversiteler ve bu işin uzmanları, bu biçimdeki bir çözümün çözüm olmadığını söylüyorlar.

Üniversitelerin birçok sorunu var; fizikî sorunu var, kaynak sorunu var, öğretim üyelerinin ücreti konusu var, öğrencilerimizin birsürü sorunu var; yurt sorunu, beslenme sorunu, kitap sorunu, boş zamanlarını değerlendirme sorunu, üniversitelerin önünde her yıl yığılan 2 000 000'a yakın öğrenci sorunu, üniversiteye girdikten sonra kredi sorunu, burs sorunu... Bunların hiç birisine, bu, bir çözüm getirmiyor. En kolay yol, ikibuçuk yılda bir, iki satırlık bir yasa teklifi getirmek ve çözdüm sanmak! Hayır; biz bu yasayı yürürlüğe koyduğumuz an yeni mağdurlar birikecek bu biçimde ve onlar bizim kapımızı çalmaya başlayacaklar.

Değerli arkadaşlar, asıl sorunun kaynağı başka bir yerde; sistemde. Bakın, ortaöğretim -yani liseler- bugün 79 çeşit lise var, onların niteliğini yükseltmeyi düşünmüyoruz; oysa, üniversitenin tabanı ortaöğretimdir. Millî Eğitim Bakanlığının, şûra kararlarını gözönüne alarak, önce ortaöğretime bakması gerekir.

Bir dershane konusu var. Bakın, Ankara Ticaret Odasının geçen yılki verilerine göre 3 katrilyon lirayı aşıyor dershanelere giden paralar. Siz de biliyorsunuz ki, dershaneye gidemeyen, özel kurs alamayan çocukların üniversiteye girmeleri çok zordur.

Deniliyor ki, işte ekonomik bunalımlar oldu, çocuklarımızın kimileri bu işten mağdur oldu. Doğru. gerçekten, ekonomik nedenlerle harcını yatıramayanlar varsa, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, köklü olarak öneriyoruz, onların kaydı hiç silinmesin, en azından dondurulsun; ama, bu onu getirmiyor ki... Yani, 9 tanesinde ekonomik bunalım yoktu; 2001 yılında, 2002 yılında olan bunalım yoktu; o, gerekçe gösterilemez. Yani, bu bir çözüm değil; çözüm... Öğrenci de başarısız değil aslında büyük bir kısmı; sistemde de bir başarısızlık var; bunun sorgulanması gerekiyor; ama, nedense, hükümet, bu köklü sorunları inceleyip yapacağı yerde, işin kolayına kaçıyor, ucuz bir biçimde... Geçen yıllar, katsayıyı bu Meclise belirtmeye çalıştı. Önce bir üniversiteler yasa tasarısı getireceğiz dedi; sonra, ondan vazgeçti; bir imam-hatip konusunu ve katsayı konusunu getirdi; üç beş madde; sonra ondan da vazgeçti. Şimdi, yine, dağ fare doğuruyor; güya, üniversite sorunları ele alınıyormuş gibi yapılıyor ve iki maddelik bir geçici maddeyle, öğrencilerin sorunlarını çözdük sanıyoruz. Çözmeyecektir; bu çocuklar için de bu çözüm değildir; rakamlar onu gösteriyor, gerçekler onu gösteriyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de üniversiteler... Cumhuriyet kurulduğunda, bir tek Dârülfünun vardı. Bir yıl sonra, 1924'te tüzelkişilik verildi Dârülfünuna ve İstanbul Dârülfünunu oldu adı. Yıllar içerisinde, 1933'te, yeniden, İstanbul Üniversitesi olarak kuruldu orası. Batı'daki üniversitelerin özerkliği 13 üncü Yüzyıldan başlıyor; bizde ise, eski medreseler evrim geçirerek üniversite olmadılar. Üniversitenin bütün dünyada anlamı, bilim üreten bir yerdir ve toplumun geleceğini orada biçimlendiririz. Bütün dünyada, üniversite, böyle, parlamentonun müdahalesi, hele hele niteliğini düşürecek, başarısızlığı ödüllendirecek bir müdahale, bir karışma olmaz.

Ben, Hasan Ali Yücel'in, birkaç gün sonra, 26 Şubatta, ölümünün 44 üncü yıldönümünde anacağımız büyük eğitimcinin, 1946 yılında 4936 sayılı Yasayla ilk kez üniversitelere özerklik getirmesi var. Tam dört yıl, yerli ve yabancı uzmanlar ve üniversitelerle o yasanın hazırlığı yapılmış arkadaşlar; dört yıl... Dört yıl sonra Meclise gelmiş, günlerce tartışılmış, konuşulmuş ve üniversite gerçekten özerk olmuş. Kişilerden, rektörlerden alınarak kurullara kararlar bırakılmış. 12 Eylüldeki müdahale sonucunda getirilen YÖK düzenini kastetmiyorum. Ondan sonra, hep, üniversiteler, cumhuriyet döneminde gelişmiştir.

Birkaç tane daha örnek vermek istiyorum size. Bakın, 1931 yılında Cenevre'den bir profesör geliyor; adı da Prof. Albert Malche. İstanbul Dârülfünununda, İstanbul Üniversitesinde üniversitelerin yeniden yapılanması için bir rapor hazırlanması isteniyor bu profesörden, Cenevre Üniversitesinden gelenden ve raporu hazırlıyor. Raporu Atatürk okuyor. Atatürk, kendi el yazılarıyla, değerli arkadaşlar, raporun kıyısına, üniversite öğretiminin gerçekten akademik özgürlüğe kavuşmasını söylüyor; öğrencinin en az bir yabancı dili okuyup yazarak bilmesi gerektiğini söylüyor, kütüphaneleri önemli kılıyor; ama, bir şey daha ekliyor Atatürk "başarısız öğrencilerin birinci yıldan sonra cesareti kırılmalıdır" diyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu konuda Cumhurbaşkanının söyledikleri bu.

Şimdi, isterseniz, o zamanki Başbakandan da bir örnek vermek istiyorum size. 8 Temmuz 1924'te Ankara Hukuk Mektebinin diploma töreninde Başbakan İsmet İnönü "bir toplumda her türlü suiistimal meydana gelebilir ve her biri ayrı ayrı zararlıdır; çekinilmeye değer, fakat, suiistimallerin en fenası, hayata yeni atılan öğrenciye haksız olarak not vermektir; nedeni ne olursa olsun, haksız ve fena numara veren adama, bir toplumda en büyük fenalığı yapmaya elatmış bir insan gözüyle bakmak gerekir. Fena öğrenci yetiştirmek, o öğrenciye hak etmediği halde numara vermektir. Hayata yeni başlayan bir genç, zorluklarla karşılaştıkça, kendi yeteneğinin ve eğiliminin dayanacağı yolu sonunda bulur. Bunu ona gösterecek olan, ona numarayı verenlerin istikamet ve dürüstlüğüdür. Efendiler, elinde yanlış bir diplomayla topluma çıkan insanın ülkeye zararı sizin tasavvur edebileceğinizden çok fazladır. Bir toplumda en zararlı insan, ehliyetsiz olduğu halde salâhiyet sahibi olandır. Ehliyetsiz ve salahiyet sahibi -yani yetki sahibi insan- öğrenciliği sırasında ıslah olmazsa, yaşamın gidişi içinde güç ıslah olur. Bu insan, bütün yaşamında bilimin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı olacaktır" diyor. Yani, şu bir öz söz gibi olmuştur: Ehliyetsiz ve yetkisiz bir insanın ne kadar zararlı olacağını...

Yine aynı mektebin açılmasında, İsmet İnönü, o zamanki Başbakan diyor ki: "Arkadaşlar, ilimde eksik adamların toplanması tamam adamlar veremez. Bin yarım ve bin cahil, bir yarımdan daha faydalı olamaz; fakat, daha zararlı olur. Bin yarım adam, bir tam adam değildir. İlim müesseselerinden çıkanlar daima iyi yetişmelidir."

Şimdiki Başbakanımız ne diyor; bakın, Gaziantep'te, bundan üç gün önce, kadın il kongresinde bir açıklamasını duydum Sayın Başbakanın, Tayyip Recep Erdoğan'ın ve şaştım kaldım; diyor ki: "Bu öğrenci affına farklı yaklaşanlar, farklı yerlere çekenler kötü niyetlidir, art niyetlidir, çirkin niyetlidir."

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir şeye değişik bakmak, farklı bakmak, niye art niyetlilik olsun, niye kötü niyetlilik olsun?! Aylarca, siz, bizi hep niyet okumakla suçladınız; ama, bakın, niyet okuyan asıl kendinizsiniz. Bakın, üniversite öğrencileriyle kavga etmek, üniversite öğretim üyeleriyle kavga etmek, toplumun anayasal kuruluşlarıyla kavga etmek hiçbir yarar getirmez.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yeniden söylüyorum; üniversite konularının... Bu Mecliste eğer onlara yapılacak bir iyilik varsa, onların araştırma, inceleme için kaynaklarını artıralım. Yıllar içinde üniversitelere verilen pay artmamıştır, azalmıştır. Dünya üniversiteleri içerisinde son yıllarda bilimsel yayın yapmakta 26 ncı sıraya geldi üniversitelerimiz. Bu, alkışlanacak bir durum ve cumhuriyetin ilk yıllarında çok az öğrencimiz vardı.

Bakın, ilk yıllarda yalnız bir üniversitemiz var Dârülfünun -demin söylediğim gibi- 2 939 öğrenci var, 328 öğretim üyesi bulunuyor ve 2004  yılına göre söylüyorum; bugün, vakıf üniversiteleriyle beraber -53'ü devlet üniversitesi bendeki bilgilere göre- 78 tane üniversitemiz var,  77 065 öğretim elemanı var.

Değerli arkadaşlar, siz, kendi öğrencisini, yani, bu 77 000'den fazla öğretim elemanından, bizim onlardan daha fazla mı öğrencileri düşündüğümüzü sanıyorsunuz, daha iyi tanıdığımızı mı söylüyorsunuz?! Bırakın, bu işi üniversite çözsün ve ikide bir kapımıza gelip, bu sorun böyle çözülmesin. Üniversiteye bir katkı yapacaksak, bizim araştırma önergelerimiz var; o konuda komisyonlar kuralım, güzelce incelemeler yapalım, üniversiteye nasıl yararlı olabiliriz diye bakalım.

Geçenlerde bir gazetemizde, bir kaçak villayı satın almış bir zengin adam konuşuyordu; siz de anımsarsınız. "Neden bu parayı verdiniz bu kaçak villaya" diyorlar adama; adam diyor ki: "Nasıl olsa af çıkacak."

Şimdi, değerli arkadaşlar, toplumda böyle bir düşünce egemen olmuşsa, daha öğrenci başlarken "nasıl olsa ben affolurum" diyorsa, bunda gerçekten büyük bir şey var. O zaman, başarılı olanı biz cezalandırıyoruz. Bu, yanlış bir izlenim. Eh, bugüne kadar yapıldı, ses çıkmadı... Hayır, 9 kere yapıldığında da uyarılmış. Şimdi siz çoğunluksunuz.

Bakın, biz, bu yasada size bırakıyoruz her şeyi. Böyle bir seçmene selam kabilinden iş yapılmayacaksa, bu çocuklarımızı da koruyan köklü bir şeyi üniversiteyle beraber yapalım diyoruz. Ucuz yapılan, kolay yapılan işlerin ileride zararı büyük olur. Bunlar ülkemizi yönetecekler. Başka bir okul yoktur üniversiteden başka. Bu tasarıda, mastır öğrencileri, doktora öğrencileri de affediliyor.

Değerli arkadaşlar, böyle bir toptancılık olmaz, böyle bir anlayış olmaz. Lütfen, inceleyelim, karar verelim diyoruz ve bunun bir yanlış olduğunu, yeniden yeniden söylüyorum.

Bakın, üniversitede var olan öğrenciler hangi haklarla okuyorlar; iki yıllık önlisans dört yıl, dört yıllık lisans için yedi yıl, beş yıllık program için sekiz yıl, altı yıllık program için dokuz yıllık bir hakkı var üniversite öğrencilerinin. Bunlar yetmiyor; bunlardan sonra, başka sınav hakları var. Üç derse indirmişse son sınıf öğrencisi, sonsuz sınav hakkı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın Başkanım, diyebilirsiniz ki, ne olursa olsun, çocuklar bir beklenti içine girdi ve bunların içerisinde gerçekten ekonomik nedenlerle, şu nedenle, bu nedenle, gerçekten kazanılması gereken bir iş vardır. Biz, bu yaklaşıma tümden hayır dememekle birlikte, yine de diyoruz ki, bu, üniversiteyle birlikte olsun; bu, Parlamentonun işi olmasın.

Gelin, arkadaşlar, bu, yasama gücünü devretmek değildir; biz üniversiteye yetki verelim, üniversiteye daha çok özerk olması için bir şeyler yapalım. Bunlar, ne bu affetmeye çalıştığımız -ki, onlar suç işlemedi, affetmek de kötü bir sözcük; öğrenci affı dememek gerekir- onlara da bir yarar getirmeyecek, ülkeye de bir yarar getirmeyecek ve sonra, yine kapımızda yığılmaya başlayacaklar diyorum ve o yüzden de, belki, hükümet, bu işi tasarı olarak getirmedi, Millî Eğitim Bakanı üzerinde fazla durmadı, öğretim üyesi olarak ben bu işin sakıncasını biliyorum dedi. 6 milletvekili arkadaşımızın önerisi var, 2 bağımsız arkadaşımızın önerisi var; saygıyla  karşılıyorum; ama, bir çözüm olmadığını söylüyoruz. Yoksa, bizim amacımız, özerk üniversitede, özerk üniversiteden nitelikli eğitimle geleceğimizi belirleyecek iyi öğrencilerin çıkmasını istemektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 799 sıra sayılı kanun teklifi hakkında AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, aslında, zor bir iş yapıyoruz; çünkü, ele aldığımız konu, gerçekten, toplumun önemli bir kesimini ilgilendiriyor; diğer taraftan, tabiî ki, üniversitelerimizi de ilgilendiriyor. Ben üniversitelerde uzun yıllar çalışmış bir arkadaşınızım; dolayısıyla, böyle bir işin üniversitelere getireceği yükü biliyorum; onları da anlayışla karşılıyoruz. Ancak, unutmayalım ki, toplumda mağdur olan çok geniş bir kesim var ve bu kesim için çok önemli bir beklenti ortaya çıkarıldı; dolayısıyla, biz siyasetçiler olarak bu beklentiyi karşılamak, bu beklentiyi değerlendirmek durumundaydık. Yaptığımız iş bundan ibarettir. Bu Meclis çok çareler üretti, bu konuda da önemli bir adım attığına inanıyoruz.

Şimdi, niçin böyle bir kanun teklifi gündeme geldi, kısaca onun üzerinde durmamız lazım. Türkiye 1980 sonrasında Anavatan Partisi İktidarıyla bir tek parti iktidarı yaşamış oldu ve çok düzgün işler yapıldı. Daha sonra gelen koalisyonlar dönemi, maalesef, ülkemizde derin bunalımlara yol açtı ve bu bunalımların etkisiyle, bunların neticesinde 2000 ve 2001 ekonomik krizleri ortaya çıktı. Ayrıca, 1999 depremi de bunların üzerine binmiş oldu. Dolayısıyla, toplumda hem ekonomik yaralar hem sosyal yaralar açılmış oldu. Bunların etkisiyle üniversitelerimizde -ben içinden geldiğim için yakında biliyorum- kendi isteğiyle üniversitelerden ayrılanlar oldu, devam edemediler vesaire; derken, böyle çok önemli bir sosyal yara ortaya çıktı ve bunun neticesinde de çok garip sayılarla bugün karşımıza çıkan birtakım mağduriyetler oluştu.

Hepimiz biliyoruz ki, neredeyse -açıköğretimi katmayacak olursak eğer- 224 000'e yakın bir öğrenci kitlesi var ki, bunlar, çok önemli bir rakam oluşturuyor. Burada üzerinde önemle durulacak bir nokta var, o da şu: Kayıt yenilememe ve kendi isteğiyle ayrılanların sayısı 150 000'i buluyor. Bu çok açık bir şekilde gösteriyor ki, kayıt yenilememe, ekonomik ve sosyal yaralardan, gene kendi isteğiyle üniversitelerden ayrılma da gene ekonomik ve sosyal yaralardan meydana geliyor. Dolayısıyla, 150 000'i bulan bir sayıyla karşı karşıyayız. Bunun dışında başarısızlık var ki, bunların sayısı, başarısızlık, disiplin cezası gibi ve diğer kalemleri altında toplananların sayısı az. Hatta, devamsızlığı bile bu ekonomik yaralara verebiliriz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, acaba, ele aldığımız iş gerçekten bir af mı, nedir; biz, hiçbir zaman, bunu af olarak nitelendirmek istemiyoruz. Aslında, yaptığımız iş, üniversitelerde, üniversitelerle ilişkisi kesilmiş öğrencilere yeni bir şans vermek, yeni bir imkân vermek ve bunları yeniden üniversitelerle ilişki kurar hale getirmekten ibarettir.

Biz, kimseyi mezun edip de, eline doktor diploması vermiyoruz, eline mühendis diploması vermiyoruz; sadece bir imkân tanıyoruz ve bu imkânı eğer iyi kullanırsanız, işte, size doktor olma, mühendis olma imkânı diyoruz. Dolayısıyla da, bunun bir ceza affıyla benzer bir tarafı da yoktur. Eğer, öyle olsaydı, o zaman, bu kanunun geçmesi için, çıkması için nitelikli çoğunluk, yani 330 gerekirdi. Oysa, böyle de bir durum yok. Aynı şekilde, mastır ve doktora öğrencileri için bu özellikle çok gündeme getiriliyor -onun için söylüyorum- bilimadamı nasıl olacak bunlar diye. Biz, kimseye doktora unvanı vermiyoruz, kimseye yüksek lisans diploması vermiyoruz. Biz, sadece, bu konuda mağdur olmuş olan, bu konuda imkânını kaybetmiş olanlara yeni bir imkân veriyoruz ve bu imkânı kullanıp kullanmamak onların elinde, başarılı olmak yine onların elinde diyoruz.

Biraz önce söylediğim gibi, üniversitelere bu kanunun neticesinde birtakım yükler gelecek, bunu ben biliyorum. Uzun yıllar, bu aflar dolayısıyla gelen öğrencilerin intibak komisyonlarında da çalıştım, dolayısıyla nasıl bir yük olduğunu biliyorum; ancak, bu kanunu geçmişteki aflarla karşılaştırmak ve onlar gibi mütalaa etmek de yanlıştır diyorum; çünkü, bu ekonomik krizler ve sosyal yaralar, farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

Şimdi, bu teklifin altında benim de imzam var; dolayısıyla, bunun nasıl ortaya çıktığı üzerinde de biraz konuşmamız gerekiyor. Biliyorsunuz, bu mağdur öğrenciler AK Parti Grubuna da, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da müracaat ettiler; biz, her zaman, durumu değerlendirebileceğimizi söyledik AK Parti Grubu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi de, hiçbir zaman, böyle bir şeye karşıyız demedi; ama, bugün, buradaki konuşmalardan anlıyorum ki, bu kanuna müspet oy vermeyecekler, o tabiî ki, kendi bilecekleri bir iş.

Arkadaşlarımızın, Yükseköğretim Kuruluyla bu konuda temasları oldu, Sayın Komisyon Başkanımızın temasları oldu. Dolayısıyla da, bu işin üniversiteler ve YÖK'le birlikte götürülmesi için çok önemli gayretlerimiz oldu; ancak, bunlarda tam bir netice elde edemedik. Ben, en azından şunu biliyorum: Bu teklifin komisyonda görüşüleceği günlerde Üniversitelerarası Kurulun da bir toplantısı vardı. Sayın Başkanın, o Üniversitelerarası Kurul toplantısından önce, bu teklifi Yükseköğretim Kurulu Başkanına ilettiğini ve Yükseköğretim Kurulu Başkanının da, bunu üniversite rektörleriyle görüşebileceğini söylediğini ben biliyorum. Dolayısıyla, üniversiteler ve YÖK bütünüyle burada devredışı bırakılmıştır diye bir şey yoktur. Biz, bu konuda onların görüşlerini her zaman almak istedik. Özellikle de, bu nasıl olsa çıkacak... Buna karşı olabilirler, onu da saygıyla karşılarız; bu, onların fikirleridir; ancak, bu çıkacağı zaman, birtakım teknik aksaklıklar olmaması için, bu konuda yardımcı olabilirlerdi, bu konuda görüş beyan edebilirlerdi; böyle bir şey olmadı. Böyle bir şey olmamasının ötesinde, üstelik de Sayın Komisyon Başkanımız, Yükseköğretim Kurulunu ve üniversiteleri komisyon toplantısına davet ettiği halde, gelip, orada da görüş beyan etmediler. Dolayısıyla, biz de oradan şunu anladık: Demek ki, hazırladığımız teklif uygundur, üniversitelere herhangi bir ekstra yük getirmeyecektir sonucuna vardık. Bundan, biz kendi adımıza, memnuniyet duyarız; ancak, her zaman için bu katılıma da açık olduğumuzu belirtmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, burada, elbette ki, böyle bir kanunu bekleyen herkesin beklentisini karşılamak mümkün değil; ancak, biz, hiçbir zaman kişiye özel bir kanun çıkarmakla, kişiye özel bir düzenleme yapmakla mükellef değiliz; çoğunluk neyle mağdursa, daha çok onun üzerinde durduk ve onu karşılayacak bir düzenleme yaptığımızı düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu kanun teklifine karşı çıkanlara, bu kanun teklifinin uygun olmadığını, bunun üniversitelerin işi olduğunu söyleyenlere benim birkaç sözüm var.

Önce şunu söylememiz lazım: Eğer, bu, üniversitelerin işiyse, bu üniversite reformu gerekiyorsa, o zaman, bizim AK Parti olarak gösterdiğimiz kararlılığa katkı vermeliler ve üniversite kanununun yeniden düzenlenmesi konusunda bir çalışma yapmalılar. Şimdiye kadar, ne Yükseköğretim Kurulundan ne de bu kanunu tenkit edenlerden bu yolda herhangi bir teklif almış, herhangi bir gayret görmüş değiliz. Dolayısıyla, YÖK'e düşen, öncelikle, üniversite kanununun yeniden düzenlenmesi gerektiğini kabul etmektir. Eğer bu kararlılık yoksa, o zaman da, hiçbir zaman, yeni bir üniversite kanunu yapmak onların eliyle olmayacak demektir; ama, bu kararlılık bizde olduğu müddetçe, bu konuda gerekeni yapmaya çalışacağız ve yerine getireceğiz.

Şimdi, çok önemli bir noktaya gelmek istiyorum. Üniversite reformunun gerekliliği konusunda birkaç söz etmem gerekiyor.

Günümüz dünyasında, teknoloji, küreselleşme ve rekabet dinamiklerinin etkisiyle yepyeni bir dönüşüm yaşanmaktadır. Üniversiteler, daha önce hiç olmadığı kadar, dikkatlerini dış dünyaya çevirmektedirler. Yirmi otuz yıl öncesine kadar, akademik dünyadaki gelenekte, eğitim ve araştırmanın niteliği; yani, kalitesi, bizzat eğitim veren üniversitelerin ve eğiticilerin sorumluluğu altındaydı. Bu durum uzun yıllar fena da işlemedi, iyi işledi; ancak, araştırma sonuçları farklı durumlar ortaya çıkarıyor. Malî kaynak da hükümet tarafından garanti edilmiş olduğu için, üniversitenin tanınmışlığı, esas itibariyle, kendi araştırma ve eğitim sonuçlarının kalitesine dayanıyordu. Fakat, şimdi farklı bir durum ortaya çıkıyor. Son yıllarda, yükseköğretimde, birçok ülkede, öğrenci sayısı çok büyük ölçüde artmış, bununla birlikte, yükseköğretim kurumları aşırı ölçüde esneklik kazanmış, buna karşın da, hükümetlerin ayırdıkları bütçe o ölçüde artmamıştır. Öğrenci sayısı artıyor; ancak, bütçe, elbette ki, sınırlı ve artmıyor. Bu eğilimlerin bir sonucu olarak yükseköğretim giderek kitleselleşmekte, yükseköğretim alanı, öğrenciler için ve kaynak sağlanması bakımından çetin bir yarışma alanına dönüşmektedir. Bu durumda düşük nitelikli eğitim ve araştırmanın riski açıktır. Bu olguyla akademik dünya bir sürprizle karşılaşmış gibi görünüyor.

Türkiye'de yükseköğretimdeki toplam okullaşma oranı -örgün öğretim ve yaygın öğretim birlikte olmak üzere- yüzde 30 civarında, örgün öğretimdeki okullaşma oranı ise yüzde 20 civarındadır. Buna göre, Türk yükseköğretimi kitleselleşme aşamasında bulunmaktadır. Yükseköğretimde riski azaltmanın yolu, eğitimde minimum nitelik; yani, kalite ölçütleri için standartlar tanımlamaktır. İşte, bu, YÖK'ün görevi olmalıdır; ancak, YÖK'te, Yükseköğretim Kurulunda ve Türkiye'deki üniversiter anlayışta böyle bir eğilim göremiyoruz.

Küreselleşme dolayısıyla öğrencilerin ve öğretim üyelerinin uluslararası mobilitesi; yani, serbest dolaşıma olan talebi giderek artmaktadır. Bu yüzden, mobilite ve nitelik güvencesi için günümüzde, dünya ölçeğinde, Avrupa ölçeğinde ve ülkemiz ölçeğinde minimum nitelik ölçütlerinin tanımı en önemli bir değer olmuştur. Yine, YÖK'ün bu konularla hiçbir ilgisi yoktur, böyle bir gayreti de yoktur. Üniversite öğretim üyeleri, üniversite mensubu olmakla kendilerini üniversite teorisi alanında uzman olarak algılamaktadırlar. Bu yanlış algılama dolayısıyla bir düzenleme veya üniversite modeli geliştirmek için gerekli olan entelektüel ve akademik bilgi ve yetkinlik söz konusu olamamaktadır. Bu, bir yetmezliktir. Bu yetmezlik dolayısıyla siyasal kaygıların öne çıktığı, birbirini tekrarlayan, derinliksiz ve içeriksiz bir tartışma süregelmektedir. Üniversite yasasının değiştirilmesi taleplerine rağmen, Türkiye üniversitelerinin tüm potansiyeline, tasarruf yetkisine sahip olan YÖK, kurulduğu günden beri eleştiriye uğrayan yasal statü için toplumun önüne ciddî bir öneri koyamamıştır. Bugün de böyle bir gayreti yoktur, böyle bir kararlılığı yoktur. Üniversitenin dönüşümünün önündeki birinci engel bu yetmezliktir.

Türkiye üniversiteleri, sadece yasal statü itibariyle değil, etrafı yüksek beton duvarlarla çevrelenmiş, kapısından ancak kimlik kontrolüyle girilebilen, toplumdan fiziksel olarak da tecrit edilmiş bir yasaklar ve otorite alanı olarak durmaktadır; bu, bizim çok büyük bir problemimizdir.

Üniversitede yeni bir yapılanmanın yasal bir statüye kavuşturulması için sağlanması en zor koşul, siyasî iradenin mevcut olmasıdır. Türkiye üniversitelerinin yapısını belirleyen 2547 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1981 yılından bu yana, üniversite içinden ve dışından, bu yasanın değiştirilmesi gerektiğine dair sürekli eleştiriler dile getirilmesine rağmen, yakın geçmişte yaşadığımız tutum, alışkanlıkları içgüdü düzeyine çıkarılmış bir kapalı toplum davranışının benzersiz bir örneği gibidir.

Türkiye'de, günümüzde siyasî irade potansiyelinin mevcut olmasına rağmen -çünkü, AK Parti, bu siyasî iradeyi gösteriyor ve bununla ilgili kaç tane teşebbüsü var- Türkiye üniversiteleri, mevcut statükoyu savunan bir tutum sergilemişlerdir. Buna kimi çevreler de dahildir tabiî ki, sadece üniversitelerden ibaret değildir. Üniversite içinden, daha çok da yönetici kesimden gelen akıl almaz bir direniş dolayısıyla yeni bir yapılanma gerçekleştirilememiştir. Bu durum, kapalı toplumların, dış müdahalelere karşı duruşu, düşmana karşı gösterilen topluca bir direniş refleksi olarak açıklanabilir. Dış müdahalenin gücü iç direnişi aşamazsa değişim mümkün olmaz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunları niçin söyledim; işte, eğer, gerçek bir üniversite reformuna ihtiyacımız varsa, bu hususları mutlaka gözönüne almalıyız. Yoksa, bu, kanun işi; bu, üniversitelerde öğrencilerle ilgili iş; üniversitelerle ilgili iş, üniversitelerin işidir af işi, gibi birbirinden çok farklı iki şeyi burada konuşmanın bir anlamı olamaz. Bizim yaptığımız iş farklıdır, üniversiteleri düzenlemek farklı bir iştir. Dolayısıyla da, sapla samanı birbirine karıştırmamamız lazım. Evet, biz, üniversitelerle ilgili gerekli çalışmaları yapalım, onun düzenlenmesi için gerekli adımları atalım, bu reformları yapalım; bu konuda, yeter ki, bizim kararlılığımızı, muhalefet partisi de, başka kesimler de göstersin, öncelikle YÖK, bunun bir ihtiyaç olduğunu görsün. Eğer, bunu bir ihtiyaç olarak görmezse, o zaman, tabiî ki, yapılacak farklı şeyler vardır, onların da sırası gelecektir; ancak, ele aldığımız konu, bütünüyle farklı bir şeydir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun muhtevası üzerinde birkaç kelime söyleyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Şimdi, burada getirdiğimiz düzenlemeyle, bir defa, her ne sebeple olursa olsun, kendi isteğiyle -bu dahil olmak üzere- ayrılanlara üç sınav hakkı veriyoruz. Böylece, çok önemli bir kesimin ihtiyacı karşılanmış oluyor. Tekrar söylüyorum; sınav hakkı vermek, hiç kimseyi üniversiteden mezun etmek demek değildir. Bunlar, yine, devam şartlarını yerine getirecekler, gene sınavlara girecekler; dolayısıyla da, eğer başarılı olurlarsa o hakları elde etmiş olacaklar.

Sınıf geçme sistemi uygulayan bölümlerle ilgili düzenlemeler var, azamî öğrenim süresiyle ilgili düzenlemeler var; bunun dışında, bu tür öğrencilerin askerlikten tecilli olmalarını düzenleyen maddeler, hükümler var; dolayısıyla da, ele aldığımız kanun teklifi, bütünüyle bu ihtiyaçları karşılayacak düzeydedir.

Burada, bir de, yüksek lisans ve doktorayla ilgili düzenleme getirmiş oluyoruz. Bu düzenleme neticesinde de, biraz önce dediğim gibi, hiç kimseye doktora diploması yahut da yüksek lisans diploması veriyor değiliz. Bunlara sadece birer hak sağlıyoruz ve bu hak çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine getirenlerin başarılı olmalarını diliyoruz tabiî ki.

Değerli arkadaşlarım, burada bizim de bir önergemiz olacak, o önerge de denklikle ilgilidir. Denklikle ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu tarafından bir seviye tespit sınavı yapılmaktadır. Bu seviye tespit sınavları, maalesef, biraz da sübjektif bir anlayışla icra edilmektedir; dolayısıyla, orada da mağdur olan bir kesim vardır. Bunların da mağduriyetlerini gidermek amacıyla bir önergemiz vardır. Bu önergenin de destekleneceğini umuyoruz.

Ben, bu duygular içerisinde, hepinize saygılar sunuyorum.

Kanunun, öğrencilerimize ve üniversite hayatımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tekelioğlu.

VI.- SEÇİMLER (Devam)

A) SAYIŞTAY ÜYELİKLERİNE SEÇİM (Devam)

1.- Sayıştayda açık bulunan üyeliklere seçim (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayıştayda boş bulunan 8 üyelik için yapılan seçime ait Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

733 sıra sayılı raporda belirlenen adaylardan Sayıştayda boş bulunan 8 üyelik için yapılan seçime 410 üye katılmış, kullanılan oyların 6'sı geçersiz sayılmış, geçerli oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Tasnif Komisyonu

 

Üye

Üye

Üye

 

Şemsettin Murat

Fuat Çay

Şefik Zengin

 

Elazığ

Hatay

Mersin

 

Üye

Üye

 

 

Mehmet Sarı

Erdoğan Kaplan

 

 

Osmaniye

Tekirdağ

 

 

 

Abdullah Özsan                                 377 oy

Cevdet Kayhan                                 376 oy

F. Gülriz Metin                                 347 oy

Ahmet Özdemir                                 289 oy

Alper Alpay                                 245 oy

M. Kubilay Yıldırım                                 118 oy

İbrahim Uzunoğlu                                 102 oy

Zekeriya Yalçınkaya                78 oy

Ülker Akyüz     37 oy

M. Hulusi Çay                                   19 oy

Hüseyin Arıcı                                 294 oy

Kemal Turan                                 287 oy

Mustafa Özdil                                 115 oy

M. Yener Mercimekçi                                 107 oy

A. Hikmet Tuncer                                 276 oy

İbrahim Gündüz                                 121 oy

BAŞKAN - Buna göre, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubundan;

Abdullah Özsan

Cevdet Kayhan

Fatma Gülriz Metin

Ahmet Özdemir

Alper Alpay

Maliye Bakanlığı meslek mensupları kontenjan grubundan;

Hüseyin Arıcı

Kemal Turan

Diğer meslek mensupları kontenjan grubundan;

Ali Hikmet Tuncer

Sayıştay üyeliklerine seçilmişlerdir; hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime 19.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.47

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.35

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

799 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi,  bundan yaklaşık dört ay önce, önce İstanbul Milletvekilimiz Emin Şirin ve hemen akabinde de benim tarafımdan gündeme getirilen bir kanun teklifi; yaklaşık dört ay önce vermiş olduğum bir kanun teklifi.

Tabiî, bu konunun Türkiye'de gündeme gelişi yaklaşık bir yıllık süreyi içine alıyor. Geçen sene, Meclisin yaz tatiline girmesinden önce, Meclisimize gelen ve mağdur olduklarını ifade eden üniversite öğrencilerimizle görüştük. Bu öğrencilerimiz, AK Parti Grubuyla da, gittiler, görüştüler; CHP Grubuyla da, gittiler, görüştüler ve o günlerde, kendilerine, AK Parti Grubu tarafından "biz, bu konuyu, tasarı şeklinde veya kanun teklifi şeklinde Meclis gündemine getireceğiz; siz, gidin, derslerinizi çalışın" şeklinde, AK Parti Grubundan geri gönderildiler.

Fakat, aradan uzunca bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından, bu konu, bir kanun tasarısı veya kanun teklifi halinde, Meclis gündemine, maalesef, getirilmedi.

EYÜP FATSA (Ordu) - Neyi görüşüyoruz yahu!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  Bu arada, bu konunun Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından gündeme getirilmeyeceği, gündemlerinde böyle bir konunun olmadığı daha sonra bu öğrencilere ifade edildi ve hatta, daha enteresandır, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından ve bazı AK Partili milletvekilleri tarafından, bu öğrenciler bana yönlendirildi. "Bu kanun teklifini, Meclis gündemine taşırsa, Doğru Yol Partisi Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan taşır; siz, gidin, kendisiyle görüşün" şeklinde...

AHMET IŞIK (Konya) - Allah allah!..

EYÜP FATSA (Ordu) - Kimmiş o?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  Biraz sonra isimler verirsem şaşıracaksınız Sayın Milletvekili. Evet, çok örnekleri vardır bunun. İsim isim de verebilirim; hangi gruptan hangi milletvekillerimizin, bu konuyla ilgili, bana bu öğrencileri yönlendirdiklerini, isim isim, bu Mecliste zikredebilirim.

Bu arada, Sayın Millî Eğitim Bakanı da "bu kanun teklifi -Cumhuriyet Halk Partisi tarafından demedi; ama- muhalefet tarafından verilsin" dedi. Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Öyle bir şey demedim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben kanun teklifini verince, basın mensupları sordular Sayın Millî Eğitim Bakanına "işte muhalefet diyordunuz, bir muhalefet partisi milletvekili bu kanun teklifini verdi. Haydi bakalım, AK Parti olarak, Millî Eğitim Bakanı olarak buyurun." O zaman dedi ki Sayın Millî Eğitim Bakanı "benim muhalefetten kastım, Cumhuriyet Halk Partisidir." Bakınız, bunun altını çiziyorum; basında ve televizyonda bu ifadeler aynen yer almıştır.

Sayın Millî Eğitim Bakanı, bir süre Doğru Yol Partisi milletvekilliği de yaptı. Bugün, Mecliste 5 tane milletvekili var, sayısal bir azlık var; ama, Doğru Yol Partisinin siyasî gücünün Türkiye'de ne kadar ağır olduğunu en iyi bilenlerden birisi de Sayın Millî Eğitim Bakanıdır.

EYÜP FATSA (Ordu) - 3 Kasımda gördük.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 3 Kasımdan sonra, 4 Haziranda, Türkiye'nin 16 beldesinde, 50 000 kişinin katıldığı belediye başkanlığı seçimleri oldu; Doğru Yol Partisi 9 beldede seçime girdi, aldığı oy oranı yüzde 28, sizin aldığınız oy oranı yüzde 26.

EYÜP FATSA (Ordu) - 3 Kasım, 28 Mart?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, o 3 Kasımdan sonra, 28 Marttan sonra, 4 Haziranda bir seçim daha yapıldı. Şimdi, 2 000 kişilik uydurma anketlere itibar ediyorsunuz da, 50 000 kişinin oy kullandığı belediye seçimlerinin sonuçlarına niye itibar etmiyorsunuz Sayın Fatsa?...

EYÜP FATSA (Ordu) - 28 Martta 70 000 000'luk anket yaptık.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Millî Eğitim Bakanının bu sözlerinden sonra, biz, bu konuyu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Sadullah Ergin'le beraber NTV'de, canlı yayında konuştuk. Sayın Sadullah Ergin, o gün "Sayın Ümmet Kandoğan'ın ve Sayın Emin Şirin'in vermiş olduğu teklifler, genelse, objektifse, hakkaniyet kurallarına uygunsa, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bunu destekleyeceğiz" dedi; canlı yayında, NTV'de, beraber çıktığımız programda bunu ifade etti. Fakat, her ne hikmetse, iki gün sonra, aynı Grup Başkanvekilinin gazetelerde çarşaf çarşaf ifadeleri var: "Bizim gündemimizde öğrencilerle ilgili bu düzenleme yoktur." Aynen ifade böyle, Sayın Fatsa.

Bunun üzerine, vermiş olduğumuz kanun teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisince doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili bir talebimiz oldu. O talebimiz, burada görüşüldü ve o günkü görüşmede, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç -kendileri de burada- aynen şu ifadelerde bulundu: "Biz, CHP'lilerle de görüşüyoruz. Her ne kadar iki tane kanun teklifi var; ama, biz, bunun arkasında bir siyasî destek var mı yok mu, bir siyasî güç var mı yok mu, onu arıyoruz; CHP ile de bir konsensüs sağlamak düşüncesindeyiz." Ben, buradan soruyorum: Bugüne kadar, bu Meclise, Cumhuriyet Halk Partisinin şiddetle muhalefet ettiği birçok kanun tasarısını sizler getirdiniz. O kanun tasarıları gelirken CHP ile konsensüs sağlamayı düşünmüyorsunuz, öğrencilerle ilgili bu düzenleme geldiğinde, CHP  ile  bir  konsensüs sağlama  düşüncesindesiniz; niye?.. Bu, sadece -şimdiki rakamlara bakarsak- 600 000 kişiyi ilgilendiren bir husus. Milyonlarca insanı ilgilendiren kanun tasarılarında görüşme talebiniz yok CHP ile veya bizlerle; ama, 600 000 kişiyle ilgili bir kanun teklifinde, CHP ile konsensüs sağlayacaksınız! Niye; bunun sebebi çok açık, bütün kamuoyu biliyor; bunun içerisinde, bundan istifade edecek bir miktar başörtülü öğrenciler var. Başörtülü öğrenciler olması nedeniyle, kamuoyunda bu konuda eleştirileceğinizi düşünerek, o endişeden yola çıkarak, CHP'nin desteğini alarak, bunu, bu şekilde getirmeye çalışıyorsunuz.

Peki, sizin, başörtüsüyle ilgili çok söylenmiş...

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Başörtüsü değil, türban... Başörtüsü ayrı şey, türban ayrı şey.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...türbanla ilgili sözleriniz var, çok sözleriniz var. Sadece endişeniz, korkunuz, CHP ile konsensüs aramanın altında yatan gerçek, bu konuyla ilgili, kamuoyunda eleştirilecek düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

Peki, bu türbanlı öğrenciler bizim öğrencilerimiz değil mi?! Onlar bizim evladımız değil mi?! Niçin, onlar da bu tasarının veya teklifin içerisinde yer alacaktır düşüncesiyle, böyle bir şeyde konsensüs arıyorsunuz?!

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Kandoğan, bu teklifin içerisinde bu yoktur. Lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Altıkulaç o gün şunu söyledi: "Biz bunun arkasında siyasî destek arıyoruz."

Sayın Başkanım, bu yetkiyi size kim verdi allahaşkına?! Bu yetkiyi siz nereden alıyorsunuz?! İçtüzüğün 74 üncü maddesi çok açık; milletvekillerinin kanun tekliflerini vermesiyle ilgili hükmü düzenliyor 74 üncü madde: "Kanun teklifleri, Başkanlıkça komisyonlara doğrudan doğruya havale edilir." Sizin yetkiniz, size havale edilen bu kanun teklifini alıp komisyonda görüşmenizdir. Eğer, arkasında bir siyasî güç, destek arıyorsanız, hiçbir milletvekilinin bu Mecliste bir kanun teklifi verememesi gerekir. Aynı şeyi bundan bir ay önce Maliye Bakanı da söyledi burada. Maliye Bakanı geldi - memurlara bir derece verilmesiyle bir kanun teklifi vermiştim, o gün çıktım, konuştum- dedi ki: "Sayın Milletvekili, bunu, siz, verdim falan diyorsunuz; ama, bunu hükümet istemeseydi, işte, burada bekleyen bir sürü kanun teklifi var, buraya gelmezdi." Bu nasıl bir parlamenter demokrasi anlayışı sevgili Komisyon Başkanım, sevgili Maliye Bakanım?! Yani, biz, zaten bundan şikâyet ediyoruz; hükümetin, komisyonların Parlamentoyu bir kuşatma altına aldığını iddia ediyoruz, bizim iddiamız zaten bu. Sizin bu sözleriniz, bu davranışlarınızla bizim ne kadar iddialı, bu sözlerin arkasında ne kadar iddialı durduğumuzun da açık bir göstergesi.

Şimdi, Sayın Komisyon Başkanı bizim kanun tekliflerini almış, YÖK'e yazmış, Millî Eğitim Bakanlığına da yazmış. Millî Eğitim Bakanlığı cevap veriyor: "Bizim, hükümetin bu konuyla ilgili bir çalışması yok." Millî Eğitim Bakanının Komisyona verdiği cevap bu. YÖK'ün verdiği cevap: "Gerekli altyapı hazırlıkları yapılmaksızın hazırlanmış -Sayın Altıkulaç'ın ifadesi, YÖK böyle diyor- problemin boyutu, çerçevesi hakkında dokümanlara ve bilgilere erişilmeden hazırlanmış." Peki, bizim vermiş olduğumuz kanun teklifini, ben o gün burada geldim, söyledim; eksiği varsa, yanlışı varsa, gelin, burada düzeltelim. Şimdi, sizin bugün Meclis gündemine getirdiğiniz kanun teklifi ile bizimkinin arasında altyapısının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu kadar süre içerisinde altyapısını nasıl hazırladınız Sayın Komisyon Başkanım?! Bu kadar kısa süre içerisinde nasıl hazırladınız, nasıl ulaştınız?!

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu çocukların, bu gençlerin çektiği bir başka sıkıntı var. Bunlar Meclisin kapısına her geldiklerinde beni aradılar; her seferinde onları içeri ben aldırdım; ama, ne yazıktır ki, bakın -burada söylemeyecektim; ama, söylemek istiyorum- bunların gelişlerinde -kim tarafından talimat verildi, bilmiyorum, ama- her gelişlerinde yanlarında bir polis memuru benim kapıma kadar bunları getiriyor, kapımın önünde bekliyor, benimle görüşmelerinden sonra tekrar bunları alıyor, Meclisin dışarısına çıkarıyor. Bu nasıl Meclistir sayın milletvekilleri?! Biz, burada halkın temsilcileriyiz, halkın dertlerine deva bulmak için buradayız. Siz, Meclise gelen bu öğrencilerin bir milletvekiliyle görüşmesini nasıl polis marifetiyle sağlıyorsunuz?!

AHMET IŞIK (Konya) - Nereden çıkarıyorsunuz Ümmet Bey?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bugün Koruma Müdürünü aradım.

AHMET IŞIK (Konya) - Kendiniz soruyorsunuz, kendiniz cevap veriyorsunuz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bak, söylüyorum. Örnekleri... Koruma Müdürünü aradım bugün.

AHMET IŞIK (Konya) - Böyle bir şey olur mu?!

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, Mecliste polis memurları "biz utanıyoruz Sayın Milletvekilim senin yanında; ama, bize böyle talimat verildi" dediler.

AHMET IŞIK (Konya) - Böyle bir usul yok ki.

BAŞKAN - Lütfen Sayın Işık...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yani, bu çocuklarımız, bu gençlerimiz millete, memlekete hizmet etmek için, tahsil hayatlarına devam etmek için ve bir üniversite bitirebilmek maksadıyla buradalar. Biz, bu Mecliste kimleri affettik... Kaldı ki, bu, bir af da değildir.

Şimdi, bu teklifin gerekçesini de okuduk, dinledik. Efendim, 2000'de, 2001'de bir kriz varmış da, bir kriz olmuş da, o krizden dolayı bu affın -af da değil ya, öğrencilere yeni bir hak daha tanınması- bunun çıkması lazımmış.

Değerli milletvekillerim, eğer siz bu mantıkla hareket ederseniz, bakın, bugünlerde bir veriler açıklandı. Türkiye'deki en alt gelir grubundaki yüzde 20'nin 2000 yılındaki millî gelirden aldığı pay yüzde 6,5'ken, yüzde 6,3'e düşmüştür...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerim... Son cümlelerim...

En üst gelir diliminin de, yüzde 20 gelir grubunun da 2000'deki yüzde 45,4 olan payı yüzde 47,6 olmuş

Bakınız, elimde, Denizli'den gönderilmiş, Sanayi Odası Başkanı Süleyman İlgeri, Denizli Ticaret Odası Başkanı Nail Kalemci, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İlter Panayır, DETKİB Yönetim Kurulu Başkanı Raşit Güntaş'ın, Başbakana gönderdikleri bir rapor var; ocak ayı içerisinde Denizli Organize Sanayi Bölgesinden 1 800 işçinin işine son verilmiş. Sadece ocak ayı içerisinde... Denizli, tekstilin, ihracatın en önemli merkezlerinden birisidir. Denizli'de ocak ayında 1 800 kişinin işine son verilmiştir.

Eğer, siz, sadece kriz dolayısıyla öğrencilere böyle bir hak tanınmasını gerekçenize yazarsanız; önümüzdeki yıl, sonraki yıllarda yeni öğrencilerle ilgili böyle kanun tekliflerini, tasarılarını, Meclise getirmeye hazır olun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifiyle ilgili olarak, Hükümet adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu temsilen konuşan değerli milletvekilimiz, İzmir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Tekelioğlu, aslında, çok veciz bir şekilde belirtti. İki şeyi birbirine karıştırmamamız lazım. Ceza Kanununun hükümlerine tabi olarak mahkemeler tarafından mahkûm edilip de cezaevine atılan mahkûmların affedilmesiyle; yani, mahkemenin, bağımsız yargının mahkûm ettiği insanları affetmesi ile adı aftır diye öğrenci affını birbirine karıştırmamamız gerekiyor.

Muhalefetin değerli sözcüleri dediler ki, efendim, bu işi üniversiteye bırakmamız lazım, bu bir akademik meseledir, bunun kararını da üniversite vermelidir; biz niçin siyasî irade olarak bu işe müdahil oluyoruz. Siyasî irade, eğer, düşük not almış olan bir öğrencinin notunu yükseltse, bir dersten kalmış bir öğrenciyi geçmiş kabul etse veyahut da yüksek lisansını bitirememiş olan bir öğrenciye mastır payesi verse, doktorasını tamamlamamış olan bir doktora öğrencisine doktora unvanı verse, değerli arkadaşlarımın itirazları yerden göğe kadar haklı olur. Bu, akademik hayata müdahale olur, bilimsel olan bir meselede siyasî iradenin üzerine vazife olmayan bir işe karışması anlamına gelir; buna katılırım; ancak, biz burada, bu anlamda bir af çıkarmıyoruz. İster ekonomik sebeplerden ister başka sebeplerden dolayı üniversitelerle şu veya bu şekilde ilişiği kesilmiş olan öğrencilerimize yeni bir imkân veriyoruz, yeni bir fırsat veriyoruz. Onların geçip geçmeyeceğine, mastır öğrencisinin mastır programına dönüp dönmeyeceğine, daha doğrusu oradan başarılı olup olmayacağına karar verecek olan yine üniversitelerimizdir, yine oradaki akademisyenlerimizdir. Öncelikle, bunu çok net bir şekilde tespit etmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bu konu gündeme geldiği  zaman biz şunu söyledik... Eğer, hükümet programımızı değerli arkadaşlarım okuduysa, orada, başarısız olan öğrenciler affedilecektir diye bir şey bulmayacaklardır. Hükümetin gündeminde de böyle bir mesele yoktu ve öğrenciler, özellikle mağdur olduğunu ifade eden öğrenciler, milletvekillerimize geliyorlardı, basın kuruluşlarına gidiyorlardı, sivil toplum örgütlerini devreye sokuyorlardı. Mesela, bana, sadece, Ankara Ticaret Odası Başkanı 25 000 imzadan oluşan iki büyük klasör takdim etti medyanın huzurunda, "bu, öğrencilerimizin talepleridir; Sayın Bakan, bunu sizden istirham ediyoruz" dediler. Ben şunu söyledim, her seferinde şunu söyledim, dedim ki: Öncelikle, bu affa konu olan öğrencilerimizin sayısı kaçtır; hangi sebeplerden dolayı bunlar başarısız duruma düşmüşlerdir veya üniversitelerle ilişikleri kesilmiştir; ekonomik sebeplerden dolayı mıdır, devamsızlık dolayısıyla mıdır, disiplinsizlik dolayısıyla mıdır veyahut da üniversitelerin yapmış oldukları uygulamaların mağdurları mıdırlar; bunu, net bir şekilde tespit etmemiz gerekiyor. Bir veriye dayanmadan, hani, altyapısını... Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız "altyapısını oluşturuyoruz" derken, değerli bir milletvekilimiz diyor ki "peki nasıl oluşturdunuz altyapısını?" Bu teklifler gündeme geldiği zaman, komisyon tarafından bu teklifler bize görüş bildirmek üzere gönderildiği zaman, bizim yapacağımız şey şuydu: Yükseköğretim Kuruluna biz bunu resmen yazdık ve Yükseköğretim Kuruluna şunu sorduk, dedik ki: 2000 yılından, yani son öğrenci affından bu yana üniversitelerden ne kadar öğrencinin ilişiği kesilmiştir ve ilişik kesilme sebepleri nelerdir, lütfen bunu bize bildirin.

AHMET IŞIK (Konya) - Ümmet Bey telefonla konuşuyor!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bunlar... Yükseköğretim Kurulu bu istediğimiz şeye cevap vermek yerine, affa katılmadıklarını, affın doğru olmayacağını bildiren bir yazı yazdılar. Biz teyiden bir yazı daha yazdık, dedik ki, biz sizden sayısal veriler istiyoruz ve neticede, değerli arkadaşlarım, bu sayısal veriler geldi. Sonuç şu: 677 000 öğrencinin üniversitelerden şu veya bu sebepten dolayı ilişiği kesilmiştir. Bunun 450 000 küsuru açıköğretim öğrencisidir, 224 000'e yakını da örgün öğrenimden, önlisans, lisans ve lisansüstü programlardan bir şekilde kaydı silinen öğrencilerdir.

Şimdi, biz bu manzarayı gördükten sonra, işin ebadını bu şekilde tespit ettikten sonra, biz, bir tasarı olarak yine bir şey getirmedik; çünkü, zaten, daha bu veriler elimize geçmeden önce bazı arkadaşlarımızın vermiş oldukları kanun teklifleri vardı.

Sayın Kandoğan diyor ki: "Önce kahramanlığı biz yaptık ve önce teklifi biz verdik." Sayın Kandoğan'ın ve İstanbul Milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Emin Şirin Beyin vermiş oldukları kanun teklifleri   -değerli arkadaşlar, buraya lütfen dikkat çekelim, çok büyük emek harcanarak bir şey yaptıklarını belki iddia ediyorlar- 2000 yılında çıkan affın, tarih hariç, kelimesi kelimesine aynısıdır.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kopyacı bunlar, kopyacı!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bir de, bana gazeteciler sordular "AK Parti yöneticilerine her sorduğumuzda 'muhalefetten de böyle bir yaklaşım gelirse, muhalefet de bu işe katılırsa, biz bu işe sıcak bakarız' diyorlar, ne diyorsunuz; bakın, Doğru Yol Partisinin değerli bir mensubu böyle bir kanun teklifi vermiş" dediler. Ben de o zaman dedim ki, bizim muhalefetten kastımız -evet, doğru söylüyor- Cumhuriyet Halk Partisidir. Elbette, bir partinin Meclisteki sayısı, o partinin etkinliği, o partinin önemi veya önemsizliği anlamına gelmez; ben, bütün partileri bundan tenzih ederim; ancak, Mecliste bir Anamuhalefet Partisi vardır ve muhalefet olarak Meclisin işleyişinde de bu parti etkindir; bunu kastettim.

Bir de, niçin muhalefet ne düşünüyor meselesini soruyorsunuz; onu da cevaplandırayım.

Değerli arkadaşlarım, öğrenci afları ne zaman gündeme getirilmişse, bu, popülist bir yaklaşımdır şeklinde bir itirazla karşılaşılmış. Biz, Hükümet olarak, bugüne kadar, popülizm anlamına gelebilecek her şeyden kaçındık; bundan sonra da, böyle, basit, sığ popülist hesaplar yapmayacağız. Geniş halk kitlelerini ilgilendiren ve birçok değerli Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımın da... Ben, bunu komisyonda da söyledim; hatta, orada bazı arkadaşlarımız "işte, evet, benim" dediler; bu, bir yanlış olduğu için değil; onlar da, bana, defalarca "Sayın Bakan, birçok mağdur öğrenci var, ekonomik sebeplerden veya başka sebeplerden dolayı; lütfen, bir an önce bu meseleyi ele alalım ve bu affı çıkaralım" dediler. Dolayısıyla, biz, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinden konsensüs halinde böyle bir şey çıkarsa, bunun daha şık olacağını söyledik. Fakat, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız tavırlarını belirledikten sonra, affa taraftar olmadıklarını ifade ettikten sonra, biz dedik ki, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu olan bir partiyiz, bir hükümetiz; biz, kimsenin arkasına da sığınmayız; bu anlamda destek verirlerse müteşekkir oluruz, vermezlerse onlardan da imdat falan istemeyiz, biz bunu çıkarırız dedik. Aslında, bunun gizli saklı veyahut da topu taca atan bir tarafı yok; fakat, Sayın Kandoğan'ın söylediği bir şey var; AK Parti Grubundan, bu öğrencilere "siz, Sayın Ümmet Kandoğan'a gidin, çıkarsa çıkarsa, bu teklifi verse verse, o verir" demişler.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğru...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Kandoğan, siz, tek başınıza bir arkadaşımızsınız, bu Parlamentonun saygıdeğer bir üyesisiniz, elbette nezdimizde sizin değeriniz büyüktür; ancak, unutmayın ki, siz, tek başınıza -He-man falan değilsiniz- böyle bir yasa teklifini de çıkaramazsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ama, hiç kıymetini bilemediniz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu Parlamento çoğunluğu, buradaki siyasal irade, buna "evet" demedikten sonra, bunu kabul etmedikten sonra, siz, istediğiniz kadar teklif verin, istediğiniz kadar başka şeyler yapın, bu yine çıkmaz. Onun için, çok da "ben" demekten hoşlanmayın, bu da çok hoş bir şey değil değerli arkadaşlar.

Bütün bu mağdur öğrenciler geldiği zaman, hepsi, doğrudan zatıâlinize gelmiş, bu da çok garip. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 550 milletvekili var. Birçoğu size gelmiş olabilir. Size gelmiş olmaları, başkalarına gitmedikleri anlamına gelmez. Dolayısıyla, lütfen, meseleyi bu şekilde ele almayalım.

Değerli arkadaşlar, kaldı ki, burada, size hemen şunu ifade edeyim: Bu af, 2000 yılında çıkan affın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir süreyi kapsıyor; hangi sebeple olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun veya kendi arzusuyla üniversitelerden ilişiği kesilmiş olan bütün öğrencileri kapsamaktadır, buna göre hazırlanmıştır. Burada, başörtüsü polemiği yapmak, başörtüsü üzerinden... Genellikle, bizim Grubumuz, bizim Partimiz, bu tür değerler üzerinden siyaset yapmakla bazıları tarafından suçlanır; ama, lütfen, bunlar üzerinden birileri siyaset yapmasın ve bunu da ayıplıyorum. Ben, bir kez, bakın burada bir Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımın bir konuşması üzerine söyledim. Başta Sayın Başbakan olmak üzere Partimizin bütün yöneticileri, genel başkan yardımcıları, grup başkanvekilleri, bütün yetkilileri, seçim meydanlarında, kutsal değerler üzerinden, başörtüsü üzerinden siyaset yapan, vaatte bulunan bir söylemle kesinlikle halka muhatap olmamışlardır.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Yine başörtüsü siyaseti yapıyorsun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Her zaman şunu söyledik: Başörtüsü meselesi, toplumda konsensüsle halledilebilecek olan, bireysel hak ve özgürlükler, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında ele alınabilecek olan bir meseledir. Bunu hep böyle söyledik, bundan sonra da böyle söylemeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Ordu Milletvekili Hamit Taşcı.

Buyurun Sayın Taşcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAMİT TAŞCI (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1980'den sonra, çocuklarımız için 10 uncu kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuyu görüşüyoruz; çocuklarımıza yeni bir imkân, yeni bir fırsat tanımak. Buradan, ben, biraz farklı bir açıdan konuya yaklaşmak istiyorum. Bir genç kız ile bir delikanlı evleniyorlar, yaşamı anlamlı kılmak için ve soylarını devam ettirmek için. Bu evlilikten dünyaya nurtopu gibi çocuklar geliyor. O yavru dünyaya geldiği andan itibaren sağlıklı ise, o evde neşe, o evde huzur, o evde mutluluğun sınırına söz söylemek mümkün değil ve hayat devam ediyor. Peşinden, o yavru, ilk sözcükleri söylüyor; "anne" diyor, "baba" diyor. Onun ilk anne deyişi, onun ilk baba deyişi başka bir anlam, başka bir güzellik taşıyor. Daha sonra ilk adımı atıyor. Düşe kalka yürümeye ve emeklemeye başlıyor ve gündeme kreş geliyor ve eğitim böylece başlıyor. Kreşten sonra ilköğretim, ortaöğretim, dershane derken, yükseköğretimin kapısına dayanıyor bu yavru. Anne-babanın yavrusu için yapamayacağı hiçbir fedakârlık yok, yavrusu için veremeyeceği hiçbir bedel yok. Canından daha çok sevdiği, geleceğinin teminatı olan, soyunun devamı olan yavrusu için her şeyi göze alıyor, her meşakkate, her masrafa katlanıyor ve bugünkü şartlar altında yükseköğretime gidiyor. Okurken, bir gün haber alıyor, o gözünün nuru, kalbinin meyvesi, geleceğinin ümidi okulundan atılmış, fakültesinden atılmış; dünya başına yıkılıyor.

Evet, hepimiz anne-babayız, hepimizin çocukları var ve bu ülkede bizi bugün dinleyen yetmiş milyon vatandaşımızın bu sevgisi, bu coşkusu, bu ümidi ve 2000'den sonra okullarından atılmış   677 000 küsur evladımız var. Bu çocukların, annelerinin, babalarının yıkılan hayalleri var, ümitleri var, geleceğe bakışlarının yok oluşu var. Evet, konuya bu açıdan girelim.

Pedagojide bir altın kural var, eğitimci arkadaşların hepsi bunu bilir. Nedir bu altın kural, her eğitimci pedagoji dersinde bunu görür; öğretilemeyen çocuk yoktur, eğitilemeyen insan yoktur. Her fert, her birey, her çocuk, zekâsında bir sakatlık yoksa, eğitilebilir. Yalnız insanlar mı eğitiliyor, bugün, hayvanlar da eğitilebiliyor. Öyleyse, 677 000 çocuğumuz, son dört yılda, neden üniversitelerden atıldı, neden fakültelerden ilişkisi kesildi, neden ümitleri, hayalleri, gelecekleri yıkıldı bunların?! Pedagojide bir kural daha var, bu da bir altın kuraldır, eğitimci arkadaşlar bunu bilir; eğitilemeyen çocuk yoktur, eğitemeyen eğitimciler vardır, öğretemeyen öğretmenler vardır, öğretemeyen akademisyenler vardır, öğretemeyen, sevemeyen, çocukla iletişim kuramayan, bilgisini, bilimini ona aktaramayan eğitim üyeleri vardır; evet, bu da pedagojide bir kuraldır. Öyleyse, bu bir af değil, çocuklarımıza yeni bir imkân, yeni bir fırsat; ama, bu bir aftır; kimi af; çocuklarımızı sevemeyenleri aftır, çocuklarımızla iletişim kuramayanlara aftır, çocuklarımıza bilgilerini aktaramayanları aftır, bu çocuklarımıza bilimsel ve akademik eğitim ve öğretimi yaptıramayanları aftır.

Evet, çok değerli meslektaşlarım, eğitimci kardeşlerim, sizlere sesleniyorum: Sizlere yeni bir fırsat daha veriyoruz, sizleri affediyoruz, bağışlıyoruz; başarısız oldunuz, başaramadınız, çocuklarımızı yetiştiremediniz, eğitemediniz; size bir fırsat daha veriyoruz, gelin çocuklarımızı sevin, gelin çocuklarımızı anlayın, gelin çocuklarımızla iletişim kurmayı becerin, gelin çocuklarımıza bilginizi ve biliminizi aktarın, gelin onlara öğretin, gelin onları eğitin, gelin onları geleceğe hazırlayın.

Hepiniz annesiniz, hepiniz babasınız; düşünün, okullardan, fakültelerden atılan, eğitim hakkı elinden alınan bu çocukların dünyaları nasıl yıkılıyor, anne-babalarının dünyaları nasıl yıkılıyor; kendinizi o anne ve babaların yerine koyun, kendi çocuklarınızı bu çocukların yerine koyun.

Evet, bu bir aftır; ama, öğrencilerimizi değil; bu, bir aftır; ama, çocuklarımızı değil; çocuklarımızı sevemeyen, çocuklarımızla iletişim kuramayan, onlara bilgilerini aktaramayan, onlara akademik eğitimi yaptıramayanları aftır.

Eğitimci arkadaşımız Gazalcı dedi ki: "Bu, bir sistem sıkıntısıdır." Evet, bu, bir sistem sıkıntısıdır, sistemden kaynaklanan sıkıntılar vardır; 25 yılda 10 uncu defa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu meseleyi ele alıyorsa, sistemden kaynaklanan bir sıkıntı vardır.

Bu çalışmamızın arkasından Muhalefet Partisi, İktidar Partisi grupları bir araya gelmeli, yükseköğretim kurumundaki yöneticiler ve öğretim elemanları bir araya gelmeli, sistemdeki bu sıkıntı nerededir, nedir bunu bulmalı ve bunu gidermeli; bu, 11 inci kez bu Meclisin gündemine bir daha gelmemeli.

Dediler ki: "Bu, akademisyen arkadaşların işi; bunu, üniversitelere bırakalım."

Arkadaşlar, görüyoruz ki, 10 uncuyu burada görüşüyorsak, üniversiteler bunu beceremediler, başaramadılar, kendi eksikliklerini, aksaklıklarını bulamadılar, göremediler. Bu, bir zihniyet problemidir; bu, kireçlenmiş zihinlerin problemidir; bu, kilitlenmiş zihinlerin problemidir; bu bakımdan konuya bakalım ve çözümü hep birlikte bulalım. Konuya bu açıdan bakmaz, bu yönüyle düşünmezsek, burada 11 inciyi de yaparız, 12 nciyi de yaparız, 13 üncüyü de yaparız; yetiştirdiğimiz çocuklar da bu ülkenin ufkunu açacak kaliteyi, niteliği yakalayamazlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Taşçı.

Tümü üzerinde 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 10 dakikadır.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımdan aşağıdaki hususların cevaplandırılmasını talep ediyorum.

Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz tasarının üniversitelere malî yönden de, kadro yönünden de bir yük getireceği açık. Ancak, bu aşamada, Türkiyemizde 70'in üzerindeki üniversitelerimizin rektörlerini, fakülte dekanlarını, ana bilim dalı hocalarını, hangisiyle görüşürsek görüşelim, kadro yetersizliği sıkıntısı had safhada. Neredeyse üniversitelerimizin geleceği bu bakımdan büyük bir tehdit ve tehlike altında. Araştırma görevlisinden tutunuz, diğer kadrolarda, ciddî olarak, iki yılı aşkın bir süredir sıkıntı çekilmekte. Hükümet olarak ve Bakanlık olarak bu konuya nasıl bakıyorsunuz ve bu sorunun çözümü için acil çözüm düşünceniz var mıdır?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu tevcih etmek istiyorum: 10 uncusunu Genel Kurulda görüşmeye başladığımız öğrenci affının, her ne kadar, öğrencilerin eğitim-öğretim disiplinleri üzerinde olumsuz etki yaptığı, eğitim-öğretim disiplinini ve verimini zedelediği yönündeki değerlendirmeler mevcut olsa da, sayıları 650 000'i bulan öğrencilerin beklentisine ilaveten kamuoyu beklentisi de fiilî bir durum oluşturmaktadır. Ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu halde harcını yatıramayıp üniversiteden ilişiği kesilenler ile öğrencilik statüsünü hak ettiği halde üniversite çevresinde hayatını idame ettiremediği için kurumdan kendi istekleriyle ayrılanların sayısı 10 000'lerle ifade edilmektedir. İstisnasız, tüm öğrencilerin sıkıntılarını, bir parlamenter olarak paylaşmaktayım.

Sayın Bakanım, gerek beklenti içerisindeki gerekse de devamında gelen genç kuşaklara tavsiye ve telkinleriniz ne olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Aslanoğlu?.. Yok.

Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son bir ay içerisinde, öğrenci affının gündeme gelmesiyle birlikte, özellikle vakıf üniversitelerinin yönetmeliklerini değiştirdikleri, bu yasa çıktığı halde bile, çocukların, öğrencilerin, bundan yararlanamayacakları ve ücret konusunda da zorlanacakları... Bu konudaki gelişmelerden, değişikliklerden Bakanlığınız haberdar mı, bu konuda önlem almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Öncelikle, Sayın Atila Emek'in, üniversitelerimizin ihtiyaç duydukları kadrolarla ilgili sorusuna cevap veriyorum.

Sayın Emek haklıdır; üniversitelerimiz, özellikle akademik kadrolara atanmak üzere, yeni kadro ihdasları istemektedirler. Biz, iktidara geldiğimizden beri, 53 devlet üniversitesinde kullanılmak üzere, üniversitelerimize 14 800 kadro ihdas etmişiz; yani, üniversitelerimize 14 800 kadro vermişiz. Bundan sonra da üniversitelerimizin ihtiyaçlarını gözönünde bulunduracağız ve öğretim üyesi yetiştirilmesi, üniversitelerimizin, gerek yeni kurulacak üniversitelerimizin gerekse mevcut üniversitelerimizin ihtiyaç duyduğu öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar sonuçlandığı zaman, Değerli Parlamentomuzla ve kamuoyumuzla paylaşılacaktır.

Ayrıca, bildiğiniz gibi, Hükümetimiz, üniversitelerimizin sadece eğitim kurumları değil, aynı zamanda araştırma kurumları olduğunun farkındadır, bilincindedir. Bu yıl, büyük çoğunluğu üniversitelerimiz tarafından kullanılacak olan 300 000 000 dolarlık bir kaynağı; yani, aşağı yukarı 450 trilyonluk bir kaynağı TÜBİTAK'a aktarmış bulunuyoruz.

Ayrıca, yine Hükümetimiz döneminde, Türkiye, Avrupa Birliği 6 ncı Çerçeve Programına ortak edilmiştir. Bunun için, 2003 yılında 48 000 000 euro, 2004 yılında 59 000 000 euro bir katılım payı ödenmiştir. Bütün  bunlar, Hükümetimizin, özellikle araştırmaya, akademik hayata ve üniversitelerimize verdiği önemi ifade etmektedir.

Sayın Ahmet Işık'ın sorusuna cevap veriyorum. Üniversitelerimizden ayrılan öğrencilerin büyük bir kısmının, özellikle ekonomik sebeplerden dolayı ayrıldığını, harç paralarını ödeyemediklerini ifade ettiler ve öğrencilere neler tavsiye ettiğimizi sordular.

Ben, sevgili öğrencilerimize şunu söylemek isterim: 2003 yılından itibaren, Millî Eğitim Bakanlığı Kredi ve Yurtlar Kurumuna müracaat eden bütün öğrencilerimize, istisnasız olarak bütün öğrencilerimize harç kredisi veriyoruz. Öğrencilerimiz, eğer, harçlarını, kendi imkânlarıyla, ailelerinin imkânları ve katkılarıyla yatıramıyorlarsa, lütfen, zamanında ve usulüne uygun bir şekilde harç kredisi için müracaat etsinler.

Ayrıca, bildiğiniz gibi, biz iktidara geldiğimizde öğrenci kredileri ve bursları 45 000 000 Türk Lirasıydı, bu ocak ayından itibaren, eskiden üç ayda bir ödenirken, şimdi aylık olarak ödenmektedir ve 110 000 000 Türk Lirası olarak ödenmektedir; yani, 110 Yeni Türk Lirası olarak, öğrencilerimize, kredi ve burs ödemekteyiz.

Dediğim gibi, eğer, öğrencilerimiz harçlarını yatıramıyorlarsa, harç kredisine müracaat etmeleri gerekiyor.

Sayın Muharrem İnce Bey'in, vakıf üniversitelerinin, kendi yönetmeliklerini değiştirerek, affın çıkması halinde, bunu uygulamamak gibi bir hileye -tırnak içerisinde söylüyorum- başvurduklarını ifade etti. Bundan haberdar mıyız; ben, şahsen, böyle bir duyum almış değilim. Böyle bir şey varsa... Biz, şunu biliyoruz ki, hiçbir yönetmelik kanunun üzerinde değildir. Biliyorsunuz, kanun gücü, Anayasa, yasalar, daha sonra yönetmelikler şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarmış olduğu bir kanun herkesi bağlar, vakıf üniversitelerini de bağlar. Dolayısıyla, vakıf üniversiteleri eğer bunun hilafına bir hareket içerisine girerlerse, onunla ilgili olarak da, gereken neyse bunlar yapılır.

Son olarak da şunu ifade etmek istiyorum; ben, daha önceleri hep şunu söyledim, bunu, şimdi, yine söylüyorum: Bir akademisyen olarak, sık sık af çıkarmanın, üniversiteleri, üniversitedeki akademik hayatı dejenere ettiğine şahsen inanıyorum, bunun canlı şahitlerindenim; ancak, eğer dört yıl gibi bir süre içerisinde 677 000 kişi üniversitelerden ayrılmışsa, bizim de, şapkamızı önümüze alıp, bu meseleyi enine boyuna düşünmemiz, tartışmamız gerekiyor. YÖK tarafından, işin ebadı bu şekilde bildirildiği için, arkadaşlarımızın verdikleri tekliflere sıcak baktık, gerekçemiz buydu; yoksa, akademisyen Hüseyin Çelik buna "hayır" diyor, Bakan Hüseyin Çelik buna "evet" diyor şeklinde bir yorum yapılırsa, bu yanlıştır.

Biz, sık sık aftan yana değiliz, Hükümet olarak değiliz, Grup olarak değiliz; ama, bugünkü, şu anda görüşülmekte olan af, âdeta bir zaruret olmuştur. Bunu sizlerle paylaşmak isterim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 50.- Yükseköğretim kurumlarının hazırlık ve diğer bütün sınıflarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim yapan öğrencilerden, 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar -kendi isteği ile ilişiği kesilenler dahil- her ne sebeple olursa olsun ilişikleri kesilmiş öğrencilere ilişiklerinin kesilmesine neden olan bütün dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir. Öğrenciler, daha önce başarısız oldukları dersler programdan çıkarılmış ise bu derslerin yerine kurumlarınca belirlenecek başka derslerden sınava girerler ve bu sınavlarda başarılı olmaları halinde öğrenciliğe intibakları yapılır.

Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak kaydıyla, uygulamalı eğitim-öğretim yapan okullardan ayrılan öğrencilere, devam edemedikleri dersler ve uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumunca devam imkânı sağlanır. Bu öğrenciler için Kanunun öngördüğü sınav süreciyle ilgili yönetmeliklerdeki devam şartını tamamladıktan sonra başlar.

Sınıf geçme sistemi uygulayan yükseköğretim kurumlarında en çok üç dersten başarısız olup bir üst sınıfa geçemeyen öğrencilere; üst sınıfa devam etme ve alt sınıfta başarısız oldukları dersler için üç sınav hakkı verilir. Not ortalaması sebebiyle sınıf geçemeyen veya mezun olamayan öğrencilere, istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır.

2547 sayılı Kanunda öngörülen azamî öğrenim sürelerini doldurdukları için, kurumları ile ilişikleri kesilen öğrencilere; alamadıkları dersler için, bir defaya mahsus olmak üzere  bir yıl devam etme ve sınav hakkı tanınır. 

Müracaat süreleri içerisinde askerlik zamanı gelmiş olanlar, bu Kanun hükümlerine göre verilmiş hakları kullandıkları takdirde tecilli sayılırlar. Halen askerlik görevini yapmakta olanların terhislerinden sonraki iki ay içinde müracaat hakları saklıdır. Gözlem altında veya tutuklu bulunanlar, bu hallerinin sona ermesini takip eden iki ay içinde müracaat ettikleri takdirde, bu Kanun hükümleri çerçevesinde haklarını kullanabilirler.

Yukarıdaki haklardan yararlanmak isteyenlerin bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay içinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları şarttır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çerçeve 1 inci maddeyle iki geçici madde düzenlenmiştir.

Şimdi, geçici madde 50 ile ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 799 sıra sayılı kanun teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun 1 inci maddesi üzerinde, Grubum adına sizlerle görüşlerimi paylaşacağım. Konuşmama başlamadan önce Yüce Meclisin siz seçkin üyelerini saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin üniversite özerkliğine karşı bir durum yarattığına ve üniversite özerkliğini ihlal ettiğine inanıyorum. Dolayısıyla, bu konuşmamda, bu değerlendirmemde bu bakış açısından konuya yaklaşacağım. Ancak, karşımda şöyle bir tablo var: Bakan, eski bir öğretim üyesi, Komisyon Başkanı eski bir öğretim üyesi, iktidar grubunun sözcüsü eski bir öğretim üyesi. İster istemez, orman ve balta hikâyesi akla geliyor. Orman dermiş ki: "Yanarım yanarım da, beni mahvedenin sapı benden olmasaydı." Üç üniversite öğretim üyesi, bu yaklaşımla üniversite özerkliğini ortadan kaldırmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifi, 53'ü devlet üniversitesi olmak üzere 74 üniversiteyi ilgilendirmektedir. Yaklaşık 670 000 genci birinci derecede etkilemekte ve 1 900 000 öğrenciyi ise dolaylı ilgilendirmektedir. 74 üniversiteyi, yani, 74 rektörü, doğal olarak, Üniversitelerarası Kurulu direkt etkilemektedir. 621 fakülte, 235 yüksekokul, 477 meslek yüksekokulu, 289 enstitüyü ilgilendirmektedir. Bu durumda akla iki soru gelmektedir; birincisi, bu denli önemli ve de çok sayıda yurttaşımızı ve kurumumuzu ilgilendiren bu konuda tartıştığımız kanun teklifi, niçin hükümet tasarısı olarak Meclise gelmemiştir de, İktidar Partisinin grup başkanlarının imzaları ve bazı milletvekili arkadaşların önerisi üzerine Meclise gelmiştir?! Bizim siyasî sistemimizde ve de Parlamento pratiğinde bu konunun hükümet tasarısı olarak ele alınması beklenir. Bunun, sıradan, siyasî bir taktik olduğu açıktır. Bu denli derinliği olan konuda siyasî taktiğin adı ise siyasette popülizmdir. Popülizm de, çoğu kez, hem halkımıza hem de yapana hep zarar vermiştir.

İkinci önemli soru şudur: Bu konuyla ilgili kurumların, yani, enstitü müdürlerinin, yani, yüksekokul başkanlarının, fakülte dekanlarının ve üniversite rektörlerinin görüşleri alınmış mıdır? Yasal tanımıyla bilimsel özerkliği olan üniversiteler yasa önerisinin neresindedir? Daha da önemlisi ve vahimi, yaklaşık yirmibeş yıldan beri ülkemizin eğitim ve öğretim çabalarını yürüten Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınmış mıdır?

2547 sayılı Yasanın 6 ncı maddesi Yükseköğretim Kurulunu şöyle tanımlıyor: "Tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip, bir kuruluştur." Peki, tüm yükseköğretimden sorumlu Yükseköğretim Kurulu bu yasa taslağının neresindedir? Görüş alınmamış, onay alınmamış, uzlaşma çabası gösterilmemiştir. Kuşkusuz, her milletvekilinin yasa önerisi yapma yetkisi vardır; ancak, kökeni asırlar öncesine uzanan üniversite muhtariyeti veya üniversite özerkliği denilen çok yüce bir değer ve saygın bir kavram da vardır.

Öğrencilik ve öğretim üyeliğim süresince, basın özgürlüğü, yargıç teminatı, adaletin bağımsızlığı yanında, üniversite özerkliği için demokratik etkinliklerde bulunan bir arkadaşınız olarak, üniversite özerkliğinin, üniversitelerimiz için, ülkemiz ve devletimiz için son derece önemli ve değerli olduğunu söylemeliyim. Bunu yaşayarak biz gördük; bundan sonra da görülecektir. Yani, üniversite özerkliğini popülizme feda etmek yanlıştır, popülizme feda etmemeliyiz. Özerkliği geliştirmek, hepimiz için ulusal bir görev olmalıdır. Eğer hükümet, ilgili komisyon ve teklif sahipleri bu konuda üzerlerine düşeni yapmamışlarsa, Parlamento bu hatayı düzeltmelidir. Üniversitelerarası Kurul ve Yükseköğretim Kuruluyla görüşerek, tartışarak, uzlaşarak bu konuyu çözüme kavuşturmalıdır.

Şimdi, size tarihten, yükseköğretimdeki özerkliği anlatan, simgeleyen, birkaç yaşanmış öyküyü sunmak istiyorum. 1400 yıllarında, Semerkant Medresesinde Şeyh ül Ulema olan, yani rektör olan ünlü astronomi müderrisi Uluğ Beye haber vermeden, yardımcısını, zamanın hakanı ve padişahı görevden alır. Bunun üzerine büyük bir tepki doğar ve hakan, ünlü rektörden, Uluğ Beyden özür dilemek durumunda kalır ve yardımcısını tekrar göreve iade eder.

Tarihten ikinci örnek; yine asırlar önce, 1587'de Buhara Medresesinde gizli oyla Şeyh ül Ulema, yani rektör seçimi yapıldığı, tarihte yazılıdır. O seçimde İranlı Şinasi, Buharalı Sadrettin karşısında seçimi kaybetmiştir.

Yakın tarihimize bakalım. 1946'da çokpartili hayata geçince, İnönü'nün Cumhurbaşkanı, Reşat Şemsettin Sirer'in Millî Eğitim Bakanı olduğu dönemde, üniversiteye muhtariyet verilmiştir, yani, özerklik verilmiştir. 4936 sayılı Yasayla verilen bu özerklik sonucunda, rektör ve dekanlar seçimle göreve gelmişlerdir. O zaman 3 üniversitemiz vardı; İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Teknik Üniversite. Bunların rektörlerinden oluşan üniversitelerarası kurul toplantısı vardı. O zamanın bakanının başkanlığında yapılan toplantı devam ederken, Reşat Şemsettin Sirer Köşkten çağrılır. Bakan, gitmek zorunda kalır ve giderken der ki: "Ben gidiyorum, siz müsteşarımla toplantıya devam edin." O sırada, İstanbul Üniversitesinin rektörü olan Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar ayağa kalkarak "Sayın Bakan, artık biz muhtarız, bize muhtariyet verdiniz, müsteşarın başkanlığında toplanamayız; ancak, hükümetin temsilcisi olan bakanın başkanlığında toplanırız. Bizim zamanımız var, biz otelimize döneriz, siz işiniz bittiği zaman bize haber verin, geliriz ve toplantıya devam ederiz" der.

Şimdi, bunları artırmak mümkün. En son olarak, 1980'de, Adalet Partisi döneminde Yükseköğretim Kurulu tasarısı hazırlanmıştır. O tasarıda, Yükseköğretim Kurulunda, atananlar çoğunluktaydı, hocalar azınlıktaydı. Anayasa Mahkemesi bu tasarıyı reddetti, iptal etti. Onun üzerine, Cumhuriyet Halk Partili Necdet Uğur -dönem değişti iktidar değişti- bunu ters çeviren bir başka tasarı hazırlamak durumunda kaldı ve o tasarı da daha sonra kadük oldu, gerçekleşemedi.

Bütün bunlar, cumhuriyet tarihimizde ve geçmiş tarihimizde yükseköğretimdeki özerkliğin etkilerini, değerini, gelişimini ortaya koymaktadır. Böyle bir gelenekten gelmektedir üniversite özerkliği. Ona saygı duymak, bugün herkesin görevidir, hele Parlamentonun mutlaka görevi olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, şu andaki Yükseköğretim Kurulunun çoğunluğu yine profesörlerden oluşmaktadır, yürütme kurulunun çoğunluğu yine hocalardan oluşmaktadır. Kanun yapıcı, bunları yaparken, üniversite özerkliğini önplanda tutmuştur; özerkliği korumak için bu kurullarda öğretim üyelerinin sayılarını çoğunlukta tutmuş, bürokratlar ve atananlar azınlıkta kalmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bırakınız üniversitelere saygıyı, bırakınız üniversitelerin muhtariyeti ve özerkliğine karşı olan tavrı; çağdaş yönetim anlayışı, hizmetin etkinliği, verimliliği ve kaliteyi yükseltme ilkeleri de bu tasarıyla gözardı edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sözen, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

NURETTİN SÖZEN (Devamla) - AKP Hükümetlerince zaman zaman hazırlanan YÖK tasarılarında, akademik özgürlük, kurumsal özerklik, demokratik katılım kavramları yer almaktaydı. Şimdi, bu yaklaşımda, akademik özgürlük, kurumsal özerklik ve demokratik katılımlardan söz edilebilir mi?! İktidarınız süresince birçok çağdaş değer ve kavramlar ortadan kaldırılmıştır. Şimdi, bu yaklaşımınızla, üniversite özerkliği kavramını da yok sayarak, yaptıklarınıza bir yenisini daha ekliyorsunuz.

Özgürlük, bağımsızlık, adaletten ve özerklikten yana olanlar, bu yaptıklarınızı unutmayacaklar ve bu değerlere sahip çıkmaya devam edecekler.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen Giresun Milletvekili Hasan Aydın; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN AYDIN (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici 50 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla  selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bundan önceki öğrenci affı yasaları çok sık aralıklarla çıkarıldığı için, özellikle, öğrenciler tarafından bir zaruret gibi algılanmıştır. Öğrenci affının sıklıkla çıkmasının üniversitede okuyan öğrencilerin eğitim ve öğretim disiplinleri üzerinde olumsuz etkiler bıraktığı ve üniversitelerdeki eğitim ve öğretimi zedelediği yönündeki değerlendirmelerin de yapıldığı bir gerçektir. Aslında, burada olayı çok taraflı olarak düşünmek meselenin ehemmiyetini ve zaruretini ortaya çıkaracağından, ortada var olan yanlış anlamaların ve anlaşılmaların önü kesilecektir.

Benden önce konuşan değerli konuşmacılar bu konunun önemini, ehemmiyetini ve nedenlerini anlattılar. Tabiî, belki biraz tekrar gibi olacak; ama, yine de ben değinmeden geçemeyeceğim.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, geride bıraktığımız dönemde, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar, bütün kesimleri önemli ölçüde etkilemiştir. Özellikle, ekonomik problemler yüzünden bir yükseköğretim programına kayıtlı olduğu halde ilişiği kesilen birçok öğrencimiz bulunmaktadır. 2000 yılında çıkarılan 4584 sayılı Kanundan sonra, 224 000 öğrenci devlet ve vakıf üniversitelerinden, 453 000 öğrenci ise açıköğretim fakültelerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır.

Bu rakamlar düşündürücüdür değerli kardeşlerim. 224 000 öğrenci, geçen sene üniversitelerimize yerleşen öğrenci sayısından daha fazladır. Bu kadar kısa süre içerisinde bu kadar fazla öğrencinin mağdur olma sebebinin araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu tabloda en dikkat çekici kısım da, kendi isteğiyle üniversitelerden ayrılan öğrenci sayısının 91 814 olmasıdır. Acaba, bir öğrenci çok zarurî bir sebep olmadıkça üniversiteden neden ayrılsın? Ülkemizde üniversiteyi kazanmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Vermiş olduğum bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, son çıkan öğrenci affından sonra, ülkemizin 2000-2001 yıllarında içerisinde bulunduğu ekonomik durum, birçok üniversite öğrencimizi ve ailelerini olumsuz olarak etkilemiş ve çoğunun, istemediği halde üniversiteyle ilişiğinin kesilmesine sebep olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bir ülke, yetişmiş uzman kadrosuyla, dünya devletleriyle çıktığı yarışı kazanabilir. Gençlerimize, kaldıkları yerden çalışmaya, branşlarında uzman olmaya fırsat verdiğimiz takdirde, çok sayıda yetişmiş eleman topluma kazandırılacaktır. Vasıfsız kişilerin iş bulma ve iş kurma imkânlarına göre, vasıflı elemanların, aldıkları tahsil ve yeni ufuklarla, özgüven içerisinde, ülke ekonomisine katkı yapmaları daha kolay olacaktır. Gençlerimize güvenmek ve fırsat vermek zorundayız.

Değerli arkadaşlar, meselenin diğer bir boyutu ise, çocuklarını binbir güçlükle özel dershanelere göndererek emek ve kazançlarını çocuklarının geleceği için harcayan ailelerin durumudur. Öyle ki, birçok üniversite öğrencisinin ailesi, maddî imkânsızlıklar içerisinde, çocuklarını, daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için üniversiteye göndermektedir. Her ne sebeple olursa olsun, bir üniversite öğrencisinin üniversiteyle ilişiği kesildiği zaman, hem aileler hem de öğrenciler açısından sosyal ve ekonomik olarak büyük bir kayıp yaşanmaktadır; bunu hiçbir zaman gözardı etmemiz de mümkün değildir. Olayı bir de devlet açısından ele alırsak, meselenin ehemmiyeti daha da önplana çıkacaktır.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın 42 nci maddesi hepinizin malumudur. Madde 42'de "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor ve devamında "Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve incelemeyle ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Sayın Bakanımız bir soruya cevabında da söyledi. Ben, rakamsal olarak, bazı rakamlar vermek istiyorum. Özellikle, 2000 ve 2001 yıllarındaki ekonomik kriz ortamından sonra, AK Parti Hükümeti olarak, yirmiyedi aylık dönemde, her alanda olduğu gibi, üniversite öğrencilerimiz için de birçok imkân sağlanmıştır. Örneğin, AK Parti İktidarından önce 45 000 000 olan yükseköğretim öğrenci bursları, şu anda 110 000 000'dur. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından, 2004 yılında 54 728 öğrenciye burs verilirken, 2005 yılında, bu sayıya 60 000 ilave yapılarak toplam 114 634 öğrenciye 153 trilyon civarında ödeme yapılacaktır. Ayrıca, 2004 yılında, toplam 345 000 öğrenciye katkı kredisi verilirken, bu rakam 2005 yılında 140 000 artırılarak, 485 000 öğrenciye toplam 130 trilyon ödeme yapılacaktır. Buna ilave olarak, 2004 yılında 377 610 öğrenci öğrenim kredisi almakta iken, bu rakama 180 150 ilave yapılarak, 2005 yılında toplam 557 000 öğrenciye 697 trilyon öğrenim kredisi ödemesi yapılacaktır.

Üniversite öğrencilerimizin barınma imkânlarını karşılamak için, ülke genelinde birçok yurt binasının açılması ve yatırım programına alınması sağlanmıştır. Dolayısıyla, üniversite öğrencilerimize hükümetimiz tarafından sağlanan kolaylıklar, onların eğitimlerini daha rahat tamamlama imkânı sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, sözlerime son verirken, gençlerimize bir tavsiyemi belirtmek istiyorum. Değerli gençlerimiz, size şunu söylemek istiyorum: Bu önünüze çıkan fırsat büyük bir fırsattır. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeniz gerekecektir ve değerlendirmeniz gerekir; çünkü, sizlerin de gördüğü gibi, bu affı çıkarmak için bir hayli çaba sarf ediyoruz, muhalefetimizin büyük eleştirisini alıyoruz. Bu fırsatı ganimet bilin ve 224 000, artı, 453 677  gencimiz bu fırsatı ganimet bilip okullarını bitirsinler.

Bir başka tavsiyem de şu: Bundan sonra da kesinlikle bir af çıkacağı beklentisi içerisinde olmayın. O beklenti içerisinde olmayın; çünkü, sayın muhalefet sözcülerimizin de belirttiği gibi, hem öğrencilerimiz hem de üniversitelerimizin çok daha iyi konuma getirilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri bu Meclis çıkaracaktır. Ben, buna yürekten inanıyorum ve gençlerimize de güveniyorum.

Sözlerimin sonunda, bu kanun, öğrencilerimize, ailelerine ve milletimize hayırlı uğurlu olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya.

Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici 50 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, söz alan hemen her arkadaşımın telaffuz ettiği bir şey var, artık bu bir alışkanlık haline geldi: "Yirmibeş yıl içerisinde 10 adet af." Bu, hem Türk Ceza Kanunu açısından da Parlamento olarak zaman zaman müracaat ettiğimiz bir yöntem hem de öğrencilerimiz açısından, maalesef, var olan bir uygulama. Tabiî, bu, hep sistem sorunu diyoruz; çünkü, Türkiye'de ikibuçuk yılda bir yenilenen bir öğrenci affı yasası veya normal aflar manzumesinde değil, sistemin istikrarsızlığının bir başka boyutunu da burada görmek mümkün; sekseniki yıllık cumhuriyet Türkiyesinde 59 hükümet kurulmuş, yani, onyedi ayda bir -birbuçuk yıl bile değil- hükümet değişmiş, ikibuçuk yılda bir de af gelmiş. Dolayısıyla, bu, hükümetler açısından da Türkiye'nin bir istikrarsızlık göstergesi, eğitim açısından da sistemin -bir anlamda- DNA'sının bozulmuşluğunun ifadesidir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 12 Eylül Anayasasıyla, yani, 82 Anayasasıyla Yükseköğretim Kanunu ve özellikle Anayasadaki dayanağına müsnet olarak vaki olan uygulamalar sonucu, çocuklarımız, âdeta, suç teşkil etmeyen konularda suçlu ilan edilmiş, ekonomik, ailevî, sosyal ve diğer nedenlerle de öğrenim haklarını kaybeder olmuşlardır. Bakanlığın verilerine göre, elimizde mevcut, aldığım kayıtlarda, kayıt yenilememeden kaynaklanan öğrenci kaydının silinmesi olayı 386 357, başarısızlık 52 779 -özel ve devlet üniversitelerinin tamamını söylüyorum- devamsızlık 25 365, disiplin cezası 286, kendi isteğiyle okuldan ilişkisi kesilen 3 275, diğer diye ifade edilen, yani, mahiyeti belirtilmeyen veya belirtilemeyen 9 596, toplam 677 658.

Değerli arkadaşlar, 1995-2004 öğretim yılları arası açıköğrenim, önlisans, lisans ve lisansüstü eğitimdeki öğrencilerimizin toplam sayısı da   1 946 442 olarak gözükmekte. Şu halde, bizim öğrencilerimizin 28.6.2000 tarihi itibariyle, affa uğrayanlar, bu haklarını lehlerinde kullananlar veya kullanamayanlar nazarı itibara alındığında, ortalama, senede 150 000-200 000 civarında öğrencimiz okullara kayıt olduğu halde -önlisans dahil diyorum veya açıköğretim dahil- maalesef, kaydını yeniden sildirmek zorunda.

Demin çok değerli bir arkadaşımız ifade etti; bir anne-babanın en büyük arzusu, elbette, çocuğunu, yükseköğrenim görmüş, memleketine, milletine, kültürlü bir fert olarak armağan edebilmesidir. Bunun için, dişinden tırnağından artırarak, zaman zaman özel dershanelere göndermek suretiyle, büyük sıkıntılara katlanmak suretiyle, üniversiteye gönderdiği çocuklarımızın, eğer, önlerinde, ekonomik gidişin kötülüğünden kaynaklanan nedenlerle, yani, malî nedenlerle ayrılma sorunu varsa, bu, hükümetlerin ve ülkeyi yönetenlerin sorunudur, bunu bir an önce kendileri çözmek gerekir. Hayır, aynı zamanda, eğitim müesseselerinde öğretsin diye kendilerine teslim ettiğimiz öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz ve özellikle idarecilerimizin kendilerinden kaynaklanan sorun, pedagojik iletişim açısından var olan bir sorun ise, o takdirde, bu sorunu da eğitim düzleminde çözmemiz gerekecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Ama, bir şey ortaya çıkıyor; ben, 2000 yılında -ki, o zaman Millî Eğitim Komisyonu üyesiydim- komisyonda da, çok değerli arkadaşlarımdan o gün bulunanlar hatırlayacaktır "temenni ederim ki, bir daha böyle bir af yasası önümüze gelmesin" dedim. Kadere bakınız ki, 2005 yılında, yani -ama, epey bir zaman olmuş, söylediğime göre 2 katı oldu; ikibuçuk yılda bir çıkıyordu- beş yıl sonra, böyle bir yasayla Yüce Parlamentonun huzuruna gelindi. İster teklif şeklinde ister hükümet tasarısı şeklinde; ama, bu gidiş öyle gösteriyor ki, açık olarak söylüyorum, Anayasanın 130 ve 131 inci maddeleri, Türkiye'deki yükseköğrenimin temel yapısındaki yanlış anlayış ve yaklaşımlar değiştirilmediği müddetçe ve -Türk ekonomisinin özellikle hükümetimizle büyük bir istikrara kavuştuğunu da, burada detayına girmeye gerek yok, ifade edeyim- bu ekonomik gidişin düzelmesi sağlanamadığı müddetçe, açık olarak söylemek gerekir ki, bir beş sene sürmez, önümüze böyle bir şey gelir. Umuyorum ve inşallah, bu Yüce Parlamento, Anayasadaki dayanağı başta olmak üzere, yükseköğrenimdeki bu sıkıntılı yapıyı düzeltecek, öğretmeni ile öğrencisi ve idarecisi arasındaki çoğu diyalogsuzluktan kaynaklanan bu sıkıntının giderilmesine önümüzdeki dönemde çare bulacaktır.

Ben, hükümetimizden, değerli Millî Eğitim Komisyonu üyelerinden en kısa zamanda bu konuda ciddî bir çalışmayla Yüce Parlamentonun önüne gelmesinin, trafik mevzuatının geçici birkısım kural değişimiyle değil, köklü değişimlerle, yayaların ve karayolunda seyrüsefer yapanların rahat ve güvene kavuşacağı bir yapıya büründürülmesinin gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen...

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Vazgeçtim.

BAŞKAN - Madde üzerinde 4 adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'de yer alan 29.6.2000 tarihinin 12.9.1980 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'nin birinci fıkrasında yer alan "29.6.2000 tarihinden bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar" ibaresinin yerine gelmek üzere "12 Eylül 1980 tarihinden 2004-2005 öğretim yılı sonunda ilişiği kesilme durumuna gelecek olanlar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı kanun teklifinde 1 inci maddedeki geçici madde 50'ye dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"YÖK tarafından yürütülen denklik işlemlerine esas olmak üzere yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan öğrencilere ek bir sınav hakkı verilir."

 

Eyüp Fatsa

Mehmet Tekelioğlu

Recep Koral

 

Ordu

İzmir

İstanbul

 

Mehmet Çiçek

Muzaffer Baştopçu

Ahmet Işık

 

Yozgat

Kocaeli

Konya

 

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin, "sınıf geçme sistemi uygulayan yükseköğretim kurumlarında en çok üç dersten başarısız olup bir üst sınıfa geçemeyen öğrencilere üst sınıfa devam etme ve alt sınıfta başarısız oldukları dersler için üç sınav hakkı verilir. Not ortalaması sebebiyle sınıf geçemeyen öğrencilere de bir üst sınıfa devam etme ve istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır. Mezun olamayan öğrencilere ise istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı tanınır."

 

Ömer Özyılmaz

Hikmet Özdemir

Mustafa Ilıcalı

 

Erzurum

Çankırı

Erzurum

 

Faruk Anbarcıoğlu

Azmi Ateş

Ahmet Işık

 

Bursa

İstanbul

Konya

 

 

Mücahit Daloğlu

 

 

 

Erzurum

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR      ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Ilıcalı?..

MUSTAFA ILICALI (İstanbul) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sınıf geçme sistemi uygulayan yükseköğretim kurumları ile not ortalaması uygulayan yükseköğretim kurumları arasında eşitliği ve paralelliği sağlamak için teklif verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı kanun teklifinde 1 inci maddedeki geçici madde 50'ye dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"YÖK tarafından yürütülen denklik işlemlerine esas olmak üzere yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan öğrencilere ek bir sınav hakkı verilir."

   Mehmet Tekelioğlu (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR      ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılıyoruz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yurt dışında lisan eğitimlerini tamamlayanların denklik belgesi alabilmesi için yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan öğrencilerin mağduriyetlerini gidermek amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'nin birinci fıkrasında yer alan "29.6.2000 tarihinden bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar" ibaresinin yerine gelmek üzere "12 Eylül 1980 tarihinden 2004-2005 öğretim yılı sonunda ilişiği kesilme durumuna gelecek olanlar" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Benim konuşmamın üzerine, Sayın Millî Eğitim Bakanının konuşmasını hep beraber dinledik. Ben, konuşmasına cevap vereceğimi; lütfen, Meclis salonundan ayrılmamasını kendisine de iletmiş olmama rağmen, Sayın Millî Eğitim Bakanımız, benim konuşmamı dinlemeden ayrıldılar. Ancak, Sayın Millî Eğitim  Bakanının söylemiş olduğu bazı sözler var.

AHMET IŞIK (Konya) - Dinliyor...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen, dinler misiniz Sayın Milletvekili.

Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanı dedi ki: "Ümmet Kandoğan'ın vermiş olduğu teklif, 2000 yılında verilmiş olan teklifin aynısı." Doğru. Niçin aynısını verdik: Biz, oturduk, arkadaşlarımızla görüştük, tartıştık. 2 maddelik bir kanun teklifi hazırlama bilgi birikimi bende mevcut, bunu rahatlıkla yapabilirim ve Doğru Yol Partisinde de yüzlerce uzmanın böyle bir kanun teklifini hazırlayabileceğini en iyi şekilde bilenlerden birisi de, eski Doğru Yol Partisi milletvekili ve şu anda Millî Eğitim Bakanı olan Sayın Hüseyin Çelik'tir.

Ancak, biz bunu niye böyle yaptık; biz, sizleri bir sıkıntıdan kurtarmak için yaptık. Sizin elinizde bir dayanak olsun... Çünkü, aylarca, bu meseleyle ilgili "hükümet gündemimizde yoktur" dediniz, "Grubumuzda böyle bir düşünce yoktur" dediniz. Biz bir kanun teklifi verince, geçmişin aynısı da olduğu için, AK Parti Grubunu rahatlatırız, AK Parti Grubu da, çıkar, burada, aynı kanun tasarısı veya teklifi geçmişte de verilmişti, 2000 yılında da bu kabul edilmişti, bu farklı bir şey değildir diye savunursunuz düşüncesinden yola çıkarak, biz, bunun aynısını verdik. Yalnız...

AHMET IŞIK (Konya) - Çok teşekkür ediyoruz!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, teşekkür ederim Sayın Işık; ama, bir şey daha söyleyeceğim; lütfen, daha, acele etmeyin, alkış için çok erken.

Şimdi, bakın arkadaşlar, benim verdiğim kanun teklifi de burada, şimdi görüşülen kanun teklifi de burada. Açın, paragrafa baştan başlayalım: "Yükseköğretim kurumlarında" diye başlıyor; aynısı, burada "Yükseköğretim kurumlarında" diye başlıyor; aynısı. İkinci paragrafa geçiyoruz: "Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak şartıyla", "Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak şartıyla..." Üçüncü fıkraya geçiyorum: "2547 sayılı Kanunda öngörülen", "2547 sayılı Kanunda öngörülen..." Dördüncü paragraf: "Belirtilen müracaat süreleri içerisinde", "belirtilen müracaat süreleri içerisinde..."

Arkadaşlar, bir tek farklılık var; biz demişiz ki "iki sınav hakkı verilir" bu yeni kanun teklifinde deniliyor ki "üç sınav hakkı verilir."

AHMET IŞIK (Konya) - Sadede gel, sadede...

BAŞKAN - Sayın Işık, hatibe niye laf atıyorsunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 2000 yılında  bu kanun teklifini hazırlayan arkadaşım biraz önce beni telefonla aradı "Ümmet Bey, ne olursun bunu gündeme getir; verilen kanun teklifi de, bundan hiçbir farkı olmayan, sadece "iki", "üç" yapılarak hazırlanmış olan bir kanun teklifidir" dedi. O bakımdan, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın burada söylemiş olduğu sözlerin ne kadar hilafı hakikat olduğu ortaya çıkıyor.

"Kendisini He-Man olarak mı görüyor" falan diye bazı sözler de söyledi. Bizim kendimizi öyle gördüğümüz yok, biz mütevazı birisiyiz; ancak, bu kanun teklifi, eğer, Emin Şirin ve tarafımdan Türkiye'nin gündemine, Büyük Millet Meclisinin gündemine taşınmamış olsaydı -çok beyanlarınız var "hükümet gündemimizde böyle bir şey yok, grubumuzda böyle bir şey yok" şeklinde, çok açık ifadeleriniz var- gelmeyecekti.

Biraz önce telefonlarıma mesajlar geldi, bu işin önderliğini yapan öğrenci grupları, AK Parti Grubundan hangi grup başkanvekilinin bu konuyla ilgili öğrencileri Doğru Yol Partisine yönlendirdiğinin mesajını da geçti. İsterseniz telefon numarasını da vereyim o öğrenci liderinin, rahatlıkla görüşebilirler.

AHMET IŞIK (Konya) - Bu sözlerden bir şey çıkmaz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ayrıca, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza diyorum ki, ne olur, bugün Dikmen kapısından geçerken, oradaki güvenlik görevlilerine sorsun; bunları, her gün, Dikmen kapısından hangi milletvekili içeri aldırıyor, hangi milletvekili bunlarla basın toplantısı yaptı. Onu da sormalarını rica ediyorum.

Ben, 1980 yılından itibaren bu kanun teklifinin geçerli olması yolunda bir önerge verdim. Bunu niye verdim; çıkacak bu kanun, eğer önümüze gelen kanun teklifinde belirtildiği gibi, o tarihten itibaren yürürlüğe girecek olursa, yaklaşık 100 000 öğrencimiz bu kanundan istifade edemeyecek arkadaşlar. Eğer, burada bir yeni düzenleme yapıyorsak, gelin, bunu, 1980 yılından itibaren alalım, bu 100 000 öğrencimize de bir hak daha verelim, bir imkân daha tanıyalım. Belki bunların içerisinden 100 tanesi, 1 000 tanesi, 3 000 - 5 000 tanesi tekrar okuluna devam eder, eğitimine devam eder, yarın üniversite tahsilini bitirir, inşallah millete, memlekete faydalı hizmetler de yapar.

Sizler, bu teklifin gerekçesinde dediniz ki: "2000 yılından sonra, çok ciddî ekonomik krizlerden dolayı okuluna devam edemeyen öğrenciler var." 2000 yılından önce de bundan istifade edemeyenler ve maddî sıkıntı içerisinde olanlar da vardır. Geliniz, buna bir fırsat daha verelim;    550 000 öğrencinin yanına bir 100 000 öğrenciyi de dahil edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İnanın, bugün, o 100 000 öğrenci, büyük bir heyecanla, büyük bir merakla, bizlerin bu konuşmalarını dinliyor.

Hatta, birçok arkadaşımız dedi ki "1999 yılında, Türkiye'de çok büyük bir deprem oldu, bundan dolayı okuluna devam edemeyen öğrenciler var." 1999 yılında olan bir depremdir; bunun tarihini, eğer, 2000'den öncesine alırsak, binlerce, depremden dolayı okuluna devam edemeyen, mağdur olan öğrencilerimizin de bundan istifade etme imkânı vardır.

Ben, önergemi bu duygu ve düşüncelerle verdim; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'de yer alan "29.6.2000" tarihinin "12.9.1980" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Gerekçe...

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Öğrencilerimizin mümkün olduğu kadar başarısızlıklarını en aza indirmek ve onları başarılı bir konuma taşımak amacıyla, öğrenci affının kapsamının genişletilmesinin daha doğru bir yaklaşım olacağı düşünülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Ali Topuz ve arkadaşları tarafından, Başkanlığımıza bir önerge verilmiştir:

"Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 50, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen öğrencilere yeni sınav hakları vermekte ve böylece, disiplin cezası almaları nedeniyle Yüksek Öğretim Kurumuyla ilişkisi kesilenlerin tekrar öğrenimlerine devam etmelerini sağlamak, onların affını sağlamaktadır. Anayasanın 87 nci maddesi, idarî cezalar bakımından bir ayırım yapmaksızın, af ilanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının 3/5 çoğunluğunun kararına bağlamıştır. Bu nedenle, söz konusu geçici 50 nci maddenin oylanmasında 3/5 çoğunluk aranılmasına ilişkin talebimizi saygıyla arz ederiz" demektedirler.

Anayasanın 87 nci maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir" denilmektedir. Şimdi, burada bahsedilen, Anayasanın 87 nci maddesinde kastedilen özel af ilanı, ceza hukuku açısındandır. Biz, bunu af ilanı olarak değerlendirmediğimiz için işleme almıyoruz.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, Cumhurbaşkanının yorumu ve iade şeyi vardır bir kanun hakkında, açıklayan; dilerseniz okurum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Müsaade ederseniz, Sayın Oya Araslı konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre usul görüşmesi açıyorum.

Buyurun Sayın Araslı.

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici         50 nci maddesinin af niteliği taşıyıp taşımadığı; nitelikli çoğunluk aranarak oylanıp oylanmayacağı hakkında

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisine genel ve özel nitelikte af ilanı yetkisi vermiştir; ama, bu yetkiyi verirken, idarî af, yargısal af, hürriyeti bağlayıcı cezaların affı veya para cezalarının affı gibi herhangi bir ayırım yapmamıştır; yani, yargı işlemi sonucunda ceza alanlar ile idarî işlem sonucunda ceza alanları aynı statüde mütalaa etmiştir. Bizim, burada, "disiplin cezaları idarî aftır, 87 nci maddenin kapsamı dışında" diyebilme imkânımız yoktur. Kaldı ki, bundan önce, Cumhurbaşkanı da, benim biraz önce yaptığım yorum doğrultusunda bir yorum yaparak, At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 17.12.2003 tarihli ve 5022 sayılı Kanunu, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunlukla af yetkisini kullanmadığı gerekçesiyle, ikinci kere görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Dilerlerse, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarından Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu geri gönderme tezkeresini okuyabilirler ve burada Sayın Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu çok yerinde ikaza uyarak buradaki oylamada beşte 3 çoğunluğu ararlar.

Herhangi bir hata yapmayalım;  çünkü, bu tür şekil bozuklukları nedeniyle de yasaların Anayasa Mahkemesinden dönmesi nedeniyle bu topluma ne kadar vakit kaybettirildiğini biliyoruz ve bu konudaki haklı uyarılarımıza kulak verilmediği takdirde, Anayasa Mahkemesinin vereceği karar zoruyla, bu uyarılara uymak zorunda kalındığını da görmüş bulunuyoruz.

Ben, bu hususta dikkatlerinizi çekmeyi bir görev biliyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altıkulaç.

TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, 2000 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilen ve kabul edilen kanunda, gerçekten, disiplin, yani, bu öğrencilerin disiplin cezalarının da affedilmesi ve sicillerinden silinmesine dair bir hüküm var; Sayın Kandoğan'ın, Sayın Emin Şirin'in kanun tekliflerinde de bu var. Aynen şöyle: "Geçici madde 48.- 1989-1990 eğitim-öğretim yılı başından bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar yükseköğretim kurumlarının hazırlık sınıfı, önlisans ve lisans eğitim öğretim programları ile yüksekokulların herhangi bir sınıfında kayıtlı öğrencilerin 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve bu kanuna atıf yapan Yükseköğretim Kurulları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği hükümlerine göre aldıkları disiplin cezaları bütün sonuçlarıyla kaldırılmıştır. Bunların sicil dosyalarındaki cezaî kayıtlar, ilgililerin müracaatı aranmaksızın  dosyasından çıkarılır" denmiştir. Bu madde, bu Meclisten geçmiş ve Anayasaya aykırılıktan ya da herhangi bir şeyden söz edilmedi.

Kaldı ki, bizim bu teklifimizde böyle bir şey yok. Biz, herhangi bir öğrencinin üniversite tarafından kendisine verilen disiplin suçunun affedilmesi ya da bunların sicillerinden silinmesi gibi bir öneri getirmiyoruz.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Disiplin cezalarını affediyorsunuz yani!..

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Sadece, onların öğrencilik ilişkilerinin kurulmasını sağlamayı amaçlıyoruz ve disiplin cezaları dosyalarında kalacaksa kalır; zaten kalacaktır; şu cezayı almış, bu cezayı almış. Bu teklif, disiplin cezalarının affedilmesini ya da dosyalarından, kayıtlarından silinmesini öngören bir teklif değildir. Öğrenciler disiplin cezası almışlarsa, bu cezaları dosyalarında kalmaya devam edecektir; onların affı söz konusu değildir.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - "Her ne sebeple olursa olsun" diyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Sözen, lütfen... Niye hatibin sözünü kesiyorsunuz Sayın Sözen!..

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Efendim, tabiî, her ne sebep...

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - "Her ne sebeple olursa olsun..."

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Bakın, tabiî efendim, onu gayet iyi anlıyorum... Sayın Sözen, söylediğinizi gayet iyi anlıyorum. Her ne sebeple olursa olsun, biz, bu öğrencilerin üniversitelerle ilişki kurmasını amaçlıyoruz.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Onu söylemiyorum canım... İstirham ederim.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Disiplin cezalarının affını ve dosyalarından bu cezaların silinmesini amaçlamıyoruz.

OYA ARASLI (Ankara) - O zaman tashih edin "disiplin cezaları hariç" diye.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - İpe un sermek bu.

TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, benim tutumumda herhangi bir değişiklik olmadı. Anayasa Mahkemesinin 2001/4 esas, 2001/332 karar ve 18.7.2001 tarihli kararında "af, suç teşkil eden fiiller için ceza vermek hakkını ortadan kaldıran, verilmiş olan cezaların kısmen veya tamamen infazını önleyen, yetkili mercilerce yapılmış hukukî tasarruflardır. Af yetkisinin kullanılması, netice itibariyle devletin cezalandırmak hakkından geçici olarak feragat etmesi anlamına gelmektedir" denilmiştir.

OYA ARASLI (Ankara) - Rica ederim... O, başka bir hususta Anayasa Mahkemesinin verdiği karar.

BAŞKAN - Tutumumda herhangi bir değişiklik olmamıştır. 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (Devam)

BAŞKAN - Geçici 50 nci maddeyi kabul edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 51 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 51.- 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, lisansüstü öğrenim görürken, her ne sebeple olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilen öğrencilere başarısız oldukları dersler ve yeterlik için  iki sınav hakkı; yüksek lisans öğrencileri için bir yıl, doktora öğrencileri için iki yıl tez hazırlama süresi verilir. Doktora yeterlik sınavına girebilmek için yabancı dil sınavında başarısız olanlara iki sınav hakkı tanınır.

29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar; sanatta yeterlilik veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız olanlara, başarısız oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı derslere devam ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartı ile iki sınav hakkı tanınır.

Yukarıdaki haklardan yararlanmak isteyenlerin bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde kurumlarına müracaatları şarttır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; 799 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, izninizle, konuya geçmeden, hükümetten bir ricada bulunmak ve bir uyarı yapmak istiyorum: Hükümetimizin sayın yöneticilerinin, SSK'lıların çektiği ilaç ve tedavi eziyetine bir an önce son vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu millet, bu rezaleti hak etmiyor.

Değerli arkadaşlar, eğer seçimler zamanında yapılır ise, yani, 2007'nin kasım ayında Parlamento seçimleri yapılırsa, göreceksiniz ki, seçimlere üç-dört ay kala bu koridorlarda bugün gezen ve durumlarına çok üzüldüğümüz değerli öğrenci kardeşlerimiz, yine, bu Parlamentodan af talebinde bulunacaklardır.

Biraz önce, Anayasa Profesörü Sayın Araslı'nın yaptığı uyarıyı da dikkate almadınız; ama, burada AKP Grubu adına söz alan bütün hatipler de "af çıkarıyoruz" diye topluma mesaj verdiler. Bu konuda -bu, deneyimle sabittir- biz uyardık, bizi dinlemediniz, ya Çankayadan ya da Anayasa Mahkemesinden defeatle geri döndünüz; sanıyorum, yine böyle bir olayla karşılaşacaksınız. 

Cumhuriyet Halk Partisi, üniversitelerin bilimsel ve akademik tam özerkliğine inanan ve savunan bir partidir. Bu sebeple, bu konuda, bu getirdiğiniz kanun teklifinde sizinle aynı düşünmüyoruz.

Değerli arkadaşlar, çağdaş demokrasilerde, parlamentonun, yasama organı sıfatıyla, özerk kurumlara müdahalesi düşünülemez. Anayasanın 130 uncu maddesi, yükseköğretim kurumunu nitelemiş ve tanımlamıştır. Burada "devlet" kelime olarak dört defa geçmekte; üçünde de yükseköğretim kurumuna yönelik olarak "devletin gözetim ve denetimi" ibaresi yer almaktadır; bir keresinde de "kaynak sağlama" ibaresi yer almaktadır. Bunu, şunun için size hatırlatıyorum; devletin işlerini yürüten yürütme organının, bu konuda, Anayasanın 130 uncu maddesine de bir parça sadık kalması gerekir.

Değerli arkadaşlar, konu aynı, dert aynı, sakıncalar, yanlışlar, eksikler aynı olduğu için, Cumhuriyet Halk Partili hatiplerle, benden önce konuşan hatiplerle, hiç istişare yapmamış olmamıza rağmen -onları da dinledim, ben kendi aldığım, hazırladığım notlara da baktım- aşağı yukarı aynı şeyleri not almışız. Demek ki, her birimiz de ayrı ayrı, aynı tespitleri yapmışız. Demişiz ki, konu akademiktir, konu tekniktir. Konunun üç sacayak bacağı olmalıdır; bu, YÖK, Üniversitelerarası Kurul ve Millî Eğitim Bakanlığıdır; bu üçgen içerisinde bu konunun çözümü gerekir; çocuklarımızın durumu, elbette ki bizi de üzmektedir demişiz. Arkadaşlarım da dedi, ben de diyorum, ekranlarını yeni açan izleyiciler de olabilir düşüncesiyle.

Arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde, ama hiçbir yerinde, diktatörlükler hariç, siyasetin bilime nasıl davranacağını tebliğ ettiği görülmemiştir. Siyaset de bir bilimdir, daha doğrusu, siyaset, bilimin bir alt parametresidir. Bu, sadece ve sadece diktatörlüklerde olur. Başka hiçbir şekilde bunun açıklanması mümkün değildir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sistemin çarpıklığının kurbanı olmuş gençlerimize, onların durumlarına, elbette, en az sizin kadar, belki sizden daha fazla üzülüyoruz. Özellikle onların ailelerinin durumu, bizleri fevkalade üzmektedir; ama, bu sorunu köklü, kalıcı ve sağlam temelli olarak çözmek de bu Parlamentonun görevidir. Yani, bizden önce 9 defa çıkmış, bir kere de biz çıkaralım; böyle bir mantık olabilir mi?! Bir gelenek var, yanlış bir gelenek var, biz sürdürelim... Kan davası bir gelenektir, bir şeydir; ama, yanlıştır, sürdürülür; bunun gibi bir şey. Bunu doğru bulmak mümkün değildir.

Yani, bu koridorlarda hepiniz üniversite affı isteyen öğrencilerle karşılaştınız. Ben de karşılaştım, vicdanım sızladı, duygulandım, üzüldüm; ama, çare bu değildir. Bu şekilde bunun çözülmesi mümkün değildir. Şunu düşünüyoruz -üzüntüyle ifade etmek zorundayım- AKP Grubu, gençlerimizin geleceğe yönelik umutları üzerinden, günübirlik, popülist siyaset yaklaşımıyla bir prim yapma arzusu içerisindedir. Bu yaklaşım çözüm değildir. Niye, hükümet bunu tasarı olarak getirmedi, merak ederim.

Kaldı ki, bir tartışma açmak için de söylemiyorum; ama, bakın, size bir cümle okuyayım: "Üniversiteler, her çeşit düşüncenin demokratik bir ortamda hoşgörü içerisinde öğretilip tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür forumlara dönüştürülecektir." 18 Mart 2003, 59 uncu hükümet programınız.

Şimdi, burada, sizin, yasaklardan ve sınırlamalardan ne anladığınızı ben tam anlamadım; ama, benim tahmin ettiğim şeyse, bu teklif de bunun bir başlangıcıysa, bu konu Türkiye'yi epeyce meşgul edecek demektir; bunu da bu şekilde hatırlatmayı yararlı sayıyorum.

Arkadaşlar, eskiden, ben daha 7-8 yaşlarındayken, bizim ilçemizde, insanların dişi ağrıyınca, sallansın ya da sallanmasın, o zamanlar, öyle diplomalı dişçiler, hekimler, böyle güzel koltuklar falan yok...

AHMET IŞIK (Konya) - Berber, berber!..

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bizde nalbant derlerdi. Nalbanda gidilir ve diş çekilir, alınırdı. Tabiî, o bir kısa faydaydı, o da bir faydadır; ama, çok uzun vadede çok ciddî bir zarardır; ama, bugün, siz, dişçiye gidiyorsunuz da, çek bu dişi diyorsunuz; adam çekmiyor, bu hallolur diyor; kanal tedavisi diye bir şey var diyor, dolgu diye bir şey var diyor, köprü diye bir şey var diyor, bu hallolur diyor. Sizin bugün bu yaklaşımınız, yani, bu kanun teklifiniz, aynen buna benziyor; yani, nalbandın paslı penseyle diş çekmesine benziyor; ben, böyle benzetiyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Yanlış bir benzetme!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şahsım adına da söz talebim var; bu süre bitince, kalan çözüm önerilerimi de -ilginiz olabilir- o bölümde dinlersiniz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bütün siyasal tarihimiz boyunca, sorunlara, hiçbir zaman günübirlik bakmadık, tumturaklı yaklaşmadık; bunun için bedel de ödedik, ödemeye de devam ederiz. Bu söylediğim şeyi bilerek söylüyorum. Karşılaştığımız tüm sorunlar için, sağlıklı, kalıcı, köklü çözümler öngören ve bu çerçevede politika üretmiş ve tatbik etmiş bir parti olduk. Aldığımız her kararda, her tatbikatta hiç bugüne bakmadık, hep yarına baktık, yarını düşündük, öyle karar aldık. Kurulduğumuz tarihten bugüne kadar, bizim için, Cumhuriyet Halk Partisi için aslolan, milletimizin, dolayısıyla bugün tartıştığımız gençlerin sağlam temelli geleceğidir. Cumhuriyet Halk Partisi, kurulduğu günden bugüne, hiçbir zaman, yürürken önündeki tepeye bakmamıştır, tepenin ardını görmüş ve bütün siyasî duruşlarını buna göre belirlemiştir. Bazen, bunun bedelini de ödedik. Cumhuriyet Halk Partisinin Parlamento dışı kaldığı 1999-2002 dönemini herkese hatırlatmak isterim. Biz, orada, tepenin arkasını gördüğümüz için bir bedel ödedik; ama, bu dönem, Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye'nin teminatı olduğunun da apaçık bir yansıması olmuştur ve bugün, 2005 yılında, yetmiş milyon tarafından bu böyle tescillenmiş ve kabullenilmiştir.

Değerli arkadaşlar, konu -hep söyledi arkadaşlar- bir sistem sorunudur. Siyasî irade, sistemdeki sorunu çözmek yerine, teknik ayrıntılarla meşguldür. Siyasî iradenin görevi, günü kurtarmak değildir, olmamalıdır, olamaz. Seçim beyannamelerinizde var, 59 uncu hükümet programınızda var, burada güzel şeyler de var. Buradaki ile bizim seçim beyannamemiz arasında denk düşen, paralellik taşıyan şeyler de var; yapsanıza bunları, ikibuçuk yılınız bitti. Birsürü şey söylediniz ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun, tamamlayın.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu, seçim beyannamesi değil, hükümet programı. Milletten yetkiyi almışsın "bunları yapacağım" demişsin, sürenin yarısını aşmışsın.

AHMET IŞIK (Konya) - Daha yarısına gelmedik!..

ENGİN ALTAY (Devamla) - Türkiye'de, beş yılda seçimi hiç görmedik Bakarsınız, yine göremeyiz. Bakarsınız, altı ay sonra seçime gideriz. Bunların birazını yapın. Birazını yapmak yerine "yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür bir foruma dönüştüreceğiz" anlayışını tatbike başladıysanız -başladınız demiyorum- Türkiye'yi çok meşgul edersiniz.

Şahsım adına hemen biraz sonra çözüm önerilerimizi de sıralamak üzere tekrar huzurunuzda olacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu.

Buyurun Sayın Aydınlıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uzun süreden beri büyük bir beklenti içine girmiş ve üniversitelerden çeşitli sebeplerle uzaklaşmak zorunda kalmış öğrencilere yeni haklar verilmesiyle ilgili olarak hazırlanan Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici 51 inci maddesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın "bu kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine ben taşıdım" sözlerine cevap vermek istiyorum. Şimdi, benim verdiğim kanun teklifi -AK Parti Grubuna- 14.10.2004 tarihindedir; Sayın Emin Şirin'in vermiş olduğu kanun teklifi 21.10.2004 tarihindedir, Sayın Ümmet Kandoğan'ın vermiş olduğu kanun teklifi de 25.10.2004 tarihindedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) O tarihten önce öğrenciler çeşitli defalar bizlere geldi; biz, hiçbir öğrenciyi "git, Ümmet Kandoğan senin problemini çözsün" diye gerçekten göndermedik.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanun teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur, parti gruplarına sunulmaz.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Kaldı ki, bu öğrenciler bizlere geldiği süreler içerisinde, Sayın Muharrem İnce ve Sayın Engin Altay bizimle birlikte bazı çalışmalara katıldılar.

BAŞKAN - Sayın Aydınlıoğlu, maddeyle ilgili konuşur musunuz.

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Ben, bu çalışmaların hiçbir kademesinde, maalesef, sizi, ne komisyonda ne YÖK'ü ziyaret ettiğimizde yanımızda görmedim. Bunları buradan Sayın Meclise beyan etmek istiyorum.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teklifiniz niye bunun içinde yok Sayın Milletvekilim?

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Parti grubuna verilmez ki kanun teklifi!..

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan...

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - ...öncelikle, hazırlanan bu yasa değişikliğinin bir af olmadığını söylemek istiyorum. Biz, bu kanunla öğrencilere karşılıksız bir şey vermiyoruz. Üniversite öğrencilerinin tekrar okullarına dönebilmeleri ve mezun olabilmeleri için üç sınav ve başarırlarsa okullarına devam etme hakkı veriyoruz. Bunu, hakikaten, toplumsal bir yaranın tedavisine katkı yapacağına inandığımız gecikmiş bir düzenleme ve toplumsal bir talep olarak görüyoruz.

Kanunun hazırlanma aşamalarında, bugüne kadar, çeşitli defalar uzlaşma ve mutabakat aranmıştır. Bu konuda, YÖK ziyaret edilerek, görüşleri ve destekleri istenmiştir. Muhalefet partisinin görüşleri ve destekleri istenmiştir. YÖK, fiilî olarak bu düzenlemeye katılmamış olsa bile, bu öğrencilerin mağduriyetlerini tescil etmiş, bunların hiçbir zaman sokağa bırakılamayacağını söylemiştir. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna davet edildikleri halde, maalesef, YÖK'ten hiç kimse bu görüşmelere katılmamıştır. Dolayısıyla, bu toplumsal talebi ve sıkıntıyı çözme işi de kanun yapma yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine kalmıştır; çünkü, parlamentolar toplumsal sıkıntıları çözmek için mevcutturlar.

Değerli arkadaşlarım, başta, YÖK ve Üniversitelerarası Kurul olmak üzere, bu kanuna karşı çıkanların, uzlaşmadan yoksun diyenlerin hiçbir haklı tarafları yoktur. Çıkarılacak olan bu kanunla ilgili, AK Parti Grubu olarak, aylarca mutabakat arayışımızı sürdürdük. Bize, sadece "sizin çoğunluğunuz var, siz bunu çıkarın" denilmiştir. Bu nedenle, büyük bir beklenti içine giren öğrencilere bu hakkın verilmesi, onların sokaktan kurtarılma projesidir, çeşitli sebeplerle okuyamamış gençlerimizi hayata döndürme projesidir.

Ayrıca, bu yasa değişikliğine, başta sivil toplum örgütleri olmak üzere, Eğitim-Sen, Türk Eğitim-Sen, Eğitim Bir-Sen Sendikaları ve Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) baştan beri destek vermişlerdir.

Türkiye'nin çeşitli vilayetlerinde açılan imza kampanyaları sonucunda toplanan 80 000 imza 12 Ekim 2004 Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanvekillerine sunulmuştur.

Ayrıca, ulusal basında ve medyada bu af konusu sürekli olarak işlenmiş, birçok köşeyazarı, Meclisin, öğrencilere bu hakkı vermesi gerektiği görüşünü savunmuştur. Basından örnekler verecek olursak, 15 Ekim 2004 tarihli Milliyet Gazetesi: "Af için uzlaşsınlar." 6 Temmuz 2004 tarihli Sabah Gazetesinde bir yazar: "Öğrenciler af istiyor. Feryatlarına üzülmemek mümkün değil; hele, öğrencilik yıllarımızı hatırlayınca, neler çektiklerini, sıkıntılarını daha rahat anlıyor insan. Hangimiz öğrenim hayatında duraklama devirleri, geri gidişlerimiz olmadı ki." 18 Temmuz 2004 tarihli Sabah Gazetesi: "Öğrencilere af çıkarılmalı." 1 Ekim 2004 tarihli Milliyet Gazetesinde, yine, bir yazar "onbinlerce öğrenci af bekliyor. Bu konuda defalarca yazı yazdım; ama, hükümet, nedense, konu ne zaman gündeme gelse, topu taca atıyor. Kaldı ki, bu, bir af değil, yeni bir sınav hakkı. Başaran yoluna devam eder, başaramayan sınıfta kalır. Yani, kimsenin, kimsenin hakkını yediği bir durum söz konusu değildir. Hele hele, başarısızlığa prim verme gibi bir durum kesinlikle değildir" demektedir.

Değerli arkadaşlarım, kısa dönemli sorunların bütün bir eğitim hayatına, hatta, insanların geleceğine yayılmasını engellemek ve sonuçlarını hafifletmek, gerçekten önemlidir. Genç insanların hata yapabileceğini, problemler yaşayabileceğini düşünerek, onlara ikinci bir şans vermek, yapılan bu düzenlemeyle, sınav hakkı, ikinci şans, adı ne olursa olsun, talihsizlik yaşayanlara, başarısızlığa uğrayanlara, ara verenlere, eğitimlerini sağlıklı bir şekilde devam ettirecek ya da bıraktıracak doğru yöntem ve doğru hakların tanınması gerektiğini düşünüyoruz.

Böylesi haklar gelişmiş ülkelerde de var. Mesela, Amerikan sisteminde, öğrenci, herhangi bir sebeple başarısızlığa uğramışsa, atılmaya doğru gidiyorsa ya da eğitimine ara vermişse, akademik af veya ikinci şans denilen yola başvuruluyor. Başarısızlığın her türlü kabul edilebilir gerekçelerini bir dilekçeyle idareye bildiriyor. Başarısız olduğu süreçteki derslerin ya da dönemlerin bazılarını seçiyor ve değerlendirilmeden çıkarılmasını sağlıyor. Böylelikle, herkes, kendi sorununa bireysel çözüm üretebiliyor, inisiyatif kullanılabiliyor. "Forgive and forget" diyorlar bunun adına; yani "affet ve unut." Seçilen dersler ortalamaya katılmıyor; fakat, deniliyor ki: "Tamam, olabilir, insanlar sorun yaşayabilir, hata yapabilir, biz, bunu kabul edebiliriz; ama, sen de, geçici problemler yaşadığını, aslında, okulda başarılı olabileceğini bizlere ispatlamalısın. Biz, senin ciddiyetini ve isteğini görmeliyiz. Önümüzdeki dönem en az şu kriterleri tutturmalısın. Takip edeceğiz." Dolayısıyla, kişi, bulunduğu noktadan itibaren ileriye dönük yeni bir başlangıç yapıyor. Takip dönemi bir nevi stajyer öğrencilik statüsünde, asil öğrenci statüsüne geçirilmeye çalışılıyor. Öğrenci, affa başvururken, daha sonra başarılı olma veya üstün başarı gösterme, aksi takdirde, eğitimini bırakma taahhüdünü de vermiş oluyor; ya tamam ya da devam. Eğer yapamazsa, deniliyor ki: "Senin işin buraya kadar. Sen bu sisteme, bu mesleğe veya bu disipline uygun değilsin. Geçici değil, tekrar eden bir başarısızlık söz konusu, eleneceksin." Okuldan okula uygulamada ufak tefek farklılıklar olsa da, dünyadaki af örneklerinin esası bu şekilde ve çerçeve yasayla verilen bir hak. Üniversitelerde, başarısızlığa karşı objektif, yapıcı bir anlayış ve yaklaşım söz konusu. Bizde ise, üniversitelerde herhangi bir sorun yaşanması halinde, başarısız olmak, hatta, atılmak konumuna gelmek çok çok kolay. Öğrencilerin bir defalık yaşadığı sorunlar sonucu başarısızlığı, sonraki başarılarını gölgeliyor ya da sürekli başarısız gözüküyor ya da atılıyor. Başarısızlık kriterleri son derece sübjektif.

Değerli milletvekilleri, biz, bu yasayla, gençleri hemen okullarına döndürüp, diplomalarını ellerine vermiyoruz. Gençlerin önündeki engeller bu yasanın çıkmasıyla bitmeyecek. Yapılacak sınavlarda, eğer, bunlar başarılı olurlarsa, ardından okullarına devam ederek diplomalarını almaya hak kazanmaları, ardından, bulabilirlerse iş bulmaları gibi daha önlerinde pek çok engel bulunmaktadır. Yasa, öğrencilerimizin önlerindeki diğer engelleri kaldırmamaktadır. Burada yapılan yasal düzenleme, sadece, eğitimlerini yarıda bırakanlara yeni bir sınav hakkı tanıyarak, genç ve aktif bir kitlenin, hayatlarının en önemli meselesinin halledilmesi, genç insan için önemli olan zaman faktörü de gözönüne alınarak, sorunun bir an önce çözümlenmesidir. Yasa koyucunun görevi, gençlerin önündeki engelleri artırmak değil, kaldırmak olmalıdır. Bu nedenle, 20'li yaşlarında henüz yaşamlarının başındaki bu gençlere ikinci bir şans verilerek, onların kendi geçmişleriyle ve hayatla barışmaları sağlanmalıdır.

Kapsamı 1980 yılından 2000 yılına kadar olan 2000 affına başvuran öğrenci sayısı, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün verilerine göre, toplam 90 000 kişiyken, mağdurların sayısı son beş yılda 677 000 kişiye ulaşmıştır. Daha önce, defalarca benzeri haklar bu durumdaki öğrencilere verilmiştir. Bu yasanın da, akademik açıdan daha öncekilerden pek farkı yoktur. Oranı ne olursa olsun, böylesi yasalardan yararlanıp okullarını bitiren gençler, şimdi, işlerinin başında, memleketine, bu topraklara hizmet etmektedirler. İleride bu ülkeye kimin, nasıl, anlamlı bir katkıda bulunabileceğini kim nereden bilebilir ki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydınlıoğlu.

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Çıkaracağımız yasadan yararlanacak binlerce genç de, kendilerinden önceki kuşaklar gibi mühendis, doktor, avukat olacak, ileride, belki de, ülkemizin kalkınmasında katkıda bulunacaklardır.

Ülkemizin siyasal ortamının şartları nedeniyle bu tür akademik ve toplumsal konular çok çabuk polemik konusu haline gelebilmektedir. Üniversitelerimiz, yasa koyucunun çıkardığı bu türden yasaları üniversite özerkliğine ve akademik işleyişe müdahale olarak addediyorlar. O halde, ortada bir sorun varsa -ki, bizce olduğu kesin- kendi içlerinde çözme gayreti içerisinde olmaları gerekmez mi? Her iki üç yılda sistemde yığılmalara ve tıkanmalara sebep olan yapısal sorunları tespit edip, çözüm üretmek bilimselliğin gereği değil midir? Pek çok geçici sorundan ötürü, örneğin, gençlik hataları, üniversitelerde yaşanan talihsizlikler, isabetsiz meslek seçimleri, ekonomik krizler gibi binbir türlü sıkıntıdan dolayı eğitimlerini bırakmak zorunda kalmalarının bedeli gençlerin tüm geleceğini karartmak mı olmalıdır?

Oysa, bildiğiniz üzere, eğitim affı ya da akademik amnesty eğitimle ilgili insanî ve maddî kaynakların boşa harcanmaması için yapılan ve zaman zaman yurt dışında da gözlemlenen bir uygulama; eğitimde kalite ve akademik işleyişin devamlılığı adına üniversitelerimizce karşı çıkılmasına rağmen, ortada kalite düşürücü bir durum bizce kesinlikle bulunmamaktadır. Çıkacak yasa, yararlananlara, koşulsuz, kuralsız okullarına dönme hakkı tanımamaktadır. Az önce de söylediğimiz gibi, bu gençler, ancak sınavlarda başarılı olurlarsa eğitimlerine devam edecek ve yine, süregelen akademik kurallar çerçevesinde başarılı olurlarsa diplomalarını alacaklardır. Her halükârda, üniversitenin kurallarına ve ölçme-değerlendirme sistemlerine tabi olacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin koşulları malum. Yakın geçmişte yaşadığımız depremler, ekonomik krizler toplumun her kesimini olduğu gibi gençlerimizi de etkiledi. Onları ülkenin genel konjonktüründen ayrı düşünemeyiz. Pek çok genç harcını ödeyemediği için atıldı. Pek çoğu ya okulunu bırakıp çalışmak ya da çalışarak okumak zorunda kaldı ve başarısızlığa uğradı. Bunların içerisinde, sadece sınavlara girerek veya birkaç ay okula devam ederek mezun olabilecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aydınlıoğlu, lütfen tamamlar mısınız.

Buyurun.

ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Tamam; bitiriyorum efendim.

Okumak isteyen insanların önünün kesilmesini kesinlikle istemiyoruz; tersine, bunlara her türlü imkân verilerek, bunların önünün açılması gerekmektedir. Zaten, okumak istemeyene ne yapsanız sonuç alamazsınız. Af yasası, gerçekten okumak isteyen, eğitimini haklı gerekçelerle yarıda bırakmış kardeşlerimize bu imkânı sağlayacaktır. Genç ve nitelikli kişilerin, kendilerinden kaynaklanmayan sorunlardan dolayı eğitim hakkından mahrum bırakılması, hayata ve ülkesine olan inancının kaybolması hakkaniyet dahilinde değildir. Bu kişilere eğitim haklarının geri verilmesi yalnızca ikinci bir şans değil, adaletin de yerine getirilmesi olacaktır.

Bu yasadan yararlanacak olan kardeşlerimize, herhangi bir suçluluk psikolojisine girmemelerini, bundan sonraki yaşamlarında daha gayretli, daha başarılı bir şekilde eğitimlerini tamamlamalarını tavsiye ederek, televizyonları başında umutla ve heyecanla bu yasanın çıkmasını bekleyen yüzbinlerce gencimize ve ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydınlıoğlu.

Madde üzerinde Hükümet adına söz isteyen Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerini ifade eden Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay Bey, bu yasa teklifinin uygun olmadığını, Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna karşı olduklarını, özellikle, altını çize çize beyan etti; bunun üniversitelere müdahale olduğunu ve ancak diktatörlüklerde böyle bir şey olabileceğini ifade etti.

Ben, özellikle Parlamento ve milletvekilliği tutarlılığı adına, bazı düzeltmelerde bulunmak istiyorum.

Bakın, Sayın Altay "bu af bekleyen öğrencilerle ilgili, bir an önce af çıkarılması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır, biz de bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız Sayın Bakan" diyerek, bana, bir değil, birden fazla müracaatta bulunmuştur.

AHMET IŞIK (Konya) - Allah allah?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - 2. Kendisine gelen öğrencileri Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız Sayın Tayyar Altıkulaç Beye götürerek, bizatihi götürerek "bu çocukların derdine derman olmalıyız" diyen bir arkadaşımız.

Bunu, bir milletvekilliği sorumluluğu olarak değerlendiriyorum, yanlış bir şey yaptı falan demiyorum.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bunları Sayın Altay mı yaptı Sayın Bakan?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Evet, bunları Sayın Engin Altay yaptı.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Burada konuşan Engin Altay mı yaptı?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Evet, biraz önce konuşan değerli arkadaşımız.

Sonra, Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız, bir grup milletvekiliyle birlikte, YÖK'e, YÖK Başkanı Sayın Erdoğan Teziç'e gittiklerinde, kendisiyle birlikte Sayın Engin Altay Bey de vardı ve YÖK'ün bu işe sıcak bakması gerektiği konusunda teşebbüste bulunan arkadaşlarımızdan birisidir. Dolayısıyla, bu teklifin buraya kadar gelmesinde, hazırlanmasında, pişirilmesinde kendi emeği de vardır; bunu hatırlatmak isterim.

Sözlerine başlarken "özellikle SSK ve devlet hastanelerinin birleştirilmesi sonucunda, şu anda, Türk Halkı, ülkemiz, hak etmediği bir görüntüyü, bir durumu yaşıyor"dedi. (CHP sıralarından "doğru" sesleri)

Bakın, buna kesinlikle katılıyorum. Kendi ifade ettiği görüntüden, durumdan, hiçbir AK Partili arkadaşımın çok memnun olduğunu söylemeyeceğim; yalnız, değerli arkadaşlar, her doğumun, her reformun bir sancısı vardır, sancılı bir dönemi vardır.

Bakın, ben, size, bir başka örnek vereyim. Millî Eğitim Bakanlığı olarak, bu LGS diye bilinen sınavları biz yapıyoruz; lise giriş sınavları; bu sene "ortaöğretim kurumları sınavı" oldu bunun adı. Bugüne kadar, öğrenciler, form dolduruyorlardı, para yatırıyorlardı ve ilkel yöntemlerle müracaatta bulunuyorlardı. İlk defa, elektronik ortamda, e-devlet uygulamasının bir gereği olarak, formu ve sair kenara ittik ve öğrencilerimiz, internet ortamında müracaat yaptılar.

Bakın, 1 000 000'a yakın başvuru yapılmıştır. İlk zamanlar, öğrenciler, birden, bir anda yüklendikleri için, server'larda bir kilitlenme oldu. Bu, bir iki gün bir olumsuz durum ortaya çıkardı; derhal müdahale ettik ve bu başvurular büyük bir başarıyla sürmektedir, 28 Şubatta da bu bitecektir. Türkiye'de bir ilk uygulamadır.

Şimdi, bu güzel uygulamayı alkışlamak varken "sağ olsun, kim bunu ortaya attıysa, bu projeyi kim hazırladıysa, bunu kim yürütüyorsa, kimin katkısı, emeği varsa onlara müteşekkir olmalıyız" demek varken, oradaki ufak tefek aksaklıkları, âdeta, mercek altına alarak, bunu aleyhte bir unsur olarak kullanmak hakperestlik değildir.

SSK hastaneleri, yıllardan beri, âdeta, büyük bir çile yeridir ve vatandaşlarımız oralarda sürünmektedir; kuyruklarda, eczanelerin önünde.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, maddeyle ilgili konuşur musunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli konuşmacı bu konuya temas ettiği için, ben de, ona cevap olmak üzere bunu söylüyorum; Hükümet adına konuşuyorum.

Biz şunu söylüyoruz: Değerli arkadaşlar, bakın, belki beş gün, belki 10 gün böyle bir sıkıntı yaşanacaktır; ama, bu bir reformdur. Türkiye'de bugüne kadar hep söylenen, hep yapılmak istenen, fakat, yapılamayan bir şey yapılmıştır; ancak, ilk günlerde, vatandaşların uygulamalarla ilgili yeterli bilgi sahibi olamamaları, eczanelerin özellikle ilaç paralarını alamamak gibi bir endişe duymalarından dolayı bir sıkıntı yaşanmıştır; ama, Hükümetimiz bu konuda garanti vermiştir, Sağlık Bakanlığımız gerekli tedbirleri almıştır; 150 küsur hastanenin 10'unda bu problem yaşanmıştır. Bunu sizlerle paylaşmak isterim; ama, Sayın Altay'a katılıyorum; eğer, vatandaşımız, bu birleşmeden dolayı mağdursa, sıkıntısı varsa...

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Var tabiî.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Duymadınız mı Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - ... bunları gidermeliyiz. Buna katılmak mümkün değil; ama, tekrar söylüyorum, biz, bu reformu alkışlamalıyız, eksiklikleri gidermeliyiz. Burada problem yaşanmış olması, bu yapılan güzel işe gölge düşürmemeli. Eksiklikler giderilmelidir; bunu kabul ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, Sayın Bakan benimle ilgili bir şeyler söyledi...

BAŞKAN - Bir saniye Sayın Milletvekilim.

Madde üzerinde, Komisyon Adına, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Altıkulaç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR  ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.

Tabiî, bir önceki maddede Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşlarımızın yaptığı itiraz bu madde için de geçerlidir; yani, aynı itirazı yapmış anlamına kabul ediyorum. Yalnız, kendilerine, bu konuda söz alacak, bir şeyler söyleyeceklerse, öncelikle şu bilgiyi sunmak istiyorum: Verdikleri bir örnek var, at yarışlarıyla ilgili yasa. Sayın Cumhurbaşkanının, nitelikli çoğunluk bulunmadığı gerekçesiyle iade ettiği yasayı örnek almak suretiyle, burada da bir disiplin affı söz konusudur diye ifade buyurdular. Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderdiği maddeye bakıyoruz, diyor ki geçici madde "bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş fiiller sebebiyle verilmiş disiplin cezaları, bir defaya mahsus olmak üzere, bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılmıştır; ancak, bu durum, ilgililere daha önce verilmiş ve uygulanmış olan cezalardan dolayı atın, ikramiye, ve sair mükâfatları ile herhangi bir parasal talep için hak doğurmaz." Demek ki, burada, parasal yönü de olan bir af söz konusudur ve böyle bir af maddesinin, elbette, nitelikli çoğunlukla bu Meclisten geçmesi gerektiği içindir ki, Sayın Cumhurbaşkanı itiraz etmiş ve tekrar, nitelikli çoğunluk sağlanmak suretiyle bu yasa yürürlüğe konulmuştur. Bizim teklifimizde böyle bir şey yok.

Şöyle bir söz de atıldı; ona cevap verme fırsatını bulamadım, kürsüden ayrılmıştım. Hangi sebeple olursa olsun... Daha önce -Sayın Sözen, galiba zatıâliniz bu itirazda bulundunuz- bu Meclisten geçen bütün yasalarda, en son, 28 Haziran 2000 tarihinde bu Meclisin kabul ettiği yasada da aynı ifade mevcuttur.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Kötü emsal, emsal olmaz.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR  ALTIKULAÇ (Devamla) - Her ne sebeple olursa olsun, -bakınız, her ne sebeple olursa olsun- ilişkileri kesilen öğrencilerden söz edilmiştir.

Binaenaleyh, biz burada... Netice itibariyle, disiplin cezası alarak üniversitelerden ilişiğini kesen öğrencilerin sayısı, 677 000 içinde sadece 271'dir. Bunları nasıl ayırırsınız ve bunların disiplin cezalarının affı diye, altını çizerek tekrar ediyorum, bunların disiplin cezalarının affı ve dosyalarından silinmesi gibi bir hedef, bu teklifin hazırlanmasında gözönünde bulundurulmamış, teklife böyle bir cümle konulmamıştır. At yarışlarıyla ilgili yasada...

BAŞKAN - Sayın Altıkulaç, bahsedilen konunun bu maddeyle ilgisi nedir? Maddeyle ilgili konuşur musunuz.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR  ALTIKULAÇ (Devamla) - Sayın Başkan, maddeyle ilgisi şöyle: Biraz önce, değerli Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımız, 50 nci madde müzakere edilirken, bunun bir af yasası niteliği taşıdığını ifade ettiler. Aynı durum, 51 inci madde için de geçerlidir. 51 inci madde için de geçerli olduğundan ya da böyle bir itirazın ileri sürüleceğini düşünerek, ben, peşinen, at yarışlarıyla ilgili yasadaki açık hükmün Meclisimiz tarafından, değerli arkadaşlarımız tarafından bilinmesini arzu ettim ve bu arada bir benzerliğin, hiçbir şekilde bir benzerliğin bulunmadığını ifade etmeye çalışıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altıkulaç.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; geçici 51 inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum şahsım adına; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, 51 inci madde, lisansüstü araştırma görevlileri ve doktora öğrencisi olan, üniversitede gelecekte akademik kadro alacak arkadaşlarımızın söz konusu olan ve olabilecek mağduriyetlerinin giderilmesine matuf bir düzenleme. 1 inci maddedeki hüküm aynen bunun için de geçerli.

Tabiî, hep eleştirilen bir husus var. Değerli arkadaşlar, bir kere, Yükseköğrenim Kanunu dikkatle incelendiğinde görülecektir ki, 33 üncü maddede, araştırma görevlileri, yükseköğretim kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili organlarca verilen ilgili diğer görevleri yapan öğretim yardımcılarıdır. Bunlar, ilgili ana bilim veya anasanat dalı başkanlarının önerisi, bölüm başkanı, dekan; enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürlerinin olumlu görüşü üzerine, rektörün onayıyla araştırma görevlisi kadrolarına en çok üç yıl süreyle atanırlar. Atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer. Bunlar, akademik kadrolar için geçerli olan bir değerlendirme.

Lisansüstü çalışma ile doktora çalışmasını yapmakta olan arkadaşlarımızın, çok kere, üniversitelerde, özellikle, zaman zaman kadrolarının yetersiz olduğunu ifade ettiğimiz, vasıflı eğitim elemanına sahip olamadığı için öğretimlerinin de arzu edilen düzeyde bulunmadığını ifade ve iddia ettiğimiz üniversitelerimizi yetiştirilecek kadrolarla alakalı bir değerlendirme; fakat, son zamanlarda görülen o ki, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu tip doktora ve lisansüstü çalışmasını yapan arkadaşlarımız, maalesef, birkısım üniversitelerimizin keyfî uygulamaları sonucu, ya bu çalışmalarından menedilmiş veyahut da süreleri keyfî olarak kısaltılarak, hatta dolar dolmaz kapının önüne konmak suretiyle ciddî mağduriyetler yaşanmaya başlamıştır. Son günlerde... Tabiî, bu yasa, bizim bu düzenlememiz halen üniversitede bu tür görev yapan arkadaşlarımıza bir rahatlık getirmiyor, onu biliyorum; ama, burada yeri geldiği için bir hususu, hem iktidar hem de muhalefetin değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmanın gereğini düşündüm.

Değerli arkadaşlar, maalesef, birçok üniversitemizde bu vasıfta yetişmiş, ciddî çalışmalar yapan, hatta derslere giren, yıllardır derslere giren yardımcı öğretim görevlisi olan arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu kapının önüne konmak durumundadır. Onlarca doktora yapmış, yardımcı doçentlik kadrosu beklediği halde, sadece rektörlerimizin keyfî uygulaması... Neden keyfî uygulama diyorum; çünkü, geliş biçimine göre de bir keyfî uygulama söz konusu olmuştur.

Şimdi, burada, deminden beri arkadaşlarımız söylüyor; işte, devletin atadığı, devletin rektörü, devletin üniversitesi... Evet, doğrudur. Meclis buna müdahale ederse, bu antidemokratik bir yaklaşımdır.

Arkadaşlar, allahaşkına, ben sormak istiyorum: Rektörlerin bu görevlere geliş biçiminde demokratik bir yapıyı objektif olarak izleyebiliyor musunuz?! Hangi üniversite kadrolarında arkadaşlarımız hakikaten demokratik bir usulle gelmiş, rektör olmuş veya yardımcısı olmuşlardır?! Birçok üniversitemizde... Bakınız, bir önceki dönemde seçildiği veya aldığı oy ile bir sonraki dönemde aldığı oyları üst üste koyun; çok enteresan bir tablo önünüze çıkıyor. Nedir biliyor musunuz; misal olarak söylüyorum: Bir önceki dönemde 100 oy alarak rektör seçilen bir arkadaşımız, farz edin ki, bir sonraki dönemde yine rektör adayı; 300 oy alıyor. Bakıyorsunuz ki -allah  allah- bu 200 oyu nereden artırmış?! Akademik kadro olarak atadığı 200 oyun tamamını, yani o dört yıl içerisinde atadıklarının tamamını belirleyerek, yani adrese teslim bir şekilde atamış; rakiplerine değil, kendisine oy veren bir yaklaşımla, daha açığı, ideolojik bir davranışla üniversitede akademik kadrolaşmaya gidilmiştir. Şimdi, böyle bir yapıda, siz, akademik özgürlükten, bilimsel özgürlükten nasıl bahsedersiniz?!.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bugün yapması gereken, Yüce Parlamentonun yapması gereken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Yüce Parlamentomuzun yapması gereken şey, kanaatimce şudur: Muhakkak ve acilen, Anayasa 130 ve 131 ile ilgili gerçek, demokratik, özgür, özerk bir üniversite mantığının egemen kılınacak bir düzenlemenin yapılmasıdır. Olağanüstü şartların hâlâ uygulanan biçimiyle aynı şartlarda, statükoyu değiştirmeyen, Türkiye'deki hemen hemen -en çok statükonun uzağında olması gereken kurumlar akademik kurumlarımız iken- statükoyu en çok koruyan, statik yapısını bir türlü değiştirmeyen yegâne kuruluşlarımız maalesef üniversitelerimizdir. Elbette, tenzih edilebilecek akademik kadro ve yönetici kadrolar vardır; ama, tablo budur. Dolayısıyla yani, böyle bir affı Meclis hangi yetkiyle kullanıyor diye soruyor olmak... Hatta, çok değerli bir arkadaşımız, demin... Merak ettim, dedim ki, Sayın Topuz bundan bahsetse çok iyi olabilir; yani, Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesini en iyi bilen odur; çünkü, zannediyorum, ömrünün yarısı Cumhuriyet Halk Partisinin içinde fiilen geçti; ama, arkadaşım, baktım ki -allah allah- öğretmenlikten gelmiş. Sanki Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesini düzenlemiş arkadaşımız. Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde kesinlikle böyle bir yanlış yoktur. İşte, biz, 2003'teki hükümet programında böyle demişiz... Farklı referanslar veriyor ve bunlarda bir yerlere aklınca işaret ediyor arkadaşım. İşte, bu, çok tartışılabilir.

Arkadaşlar, Yüce Parlamentonun çoğunluğuyla, ister anayasal nitelikli çoğunluk isteyin ister normal çoğunluk isteyin; ama, bunun anayasal çoğunluk isteyen bir boyutu olmadığını, önerge sahibi olan değerli arkadaşlarım da çok iyi bilirler. Her ne kadar kapsam olarak af gözüküyorsa da, bunun, yani, memur disiplin affı ve benzeri afların idarî ve yargı aflarıyla benzerliğini -öğrenci affının- hangi nitelendirmeyle bağlayabiliyorsunuz?!

OYA ARASLI (Ankara) - Böyle düşünmek bile ayıp!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Dolayısıyla, bu yaklaşımı, anayasa hukukçusu olan Hocamın fikirlerine saygı duyarım; ama, sadece bir obstrüksiyon anlamında değil, bir kanaat olarak, böyle bir kanaati izhar etmiş olmasına saygı duyarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ancak, bu yasada böyle bir yaklaşımın yeri olmadığını düşünüyorum ve mutlaka, bu, 2 nci, yani, 51 inci geçici maddenin de bu düzenleme içerisinde, esas, Anayasanın 130 ve 131 inci maddelerindeki düzenlemelerin yapılması suretiyle üniversitelerin gerçek özerkliğe kavuşması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, özellikle affı bekleyen değerli öğrenci arkadaşlarıma bir hatırlatmada bulunuyorum. Bir önceki afta yeteri kadar affa müracaat yapılmamıştır. Yasalar yapılınca, lütfen, hakkınızı ve şansınızı iyi kullanın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum; bir cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN - Lütfen Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Keşke, bu yasa, sadece bir önceki yasanın tarihiyle değil... Geçen gün bir öğrenci geldi; hukuk fakültesinin 3 dersini verirse bitirecek. 15 dersten, daha önce, sınava girmiş, 12'sini vermiş; ama, 3'ünden kalmış. Keşke bu tip arkadaşlarımıza bu hakkı verseydik, hiç olmazsa, 3 dersi, 2 dersi kalan arkadaşlarımız da geçmiş tarihte mezun olma gibi bir şansı yakalamış olsalardı; ama, keşkeyle değil, mevcut düzenlemeyle hiç olmazsa bu hakkını kullanması gereken 600 000'den fazla arkadaşımın hakkını en iyi şekilde kullanıp sonuçlandırmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Sinop Milletvekili Engin Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, iki ayrı sataşma var.

BAŞKAN - Sayın Altay, madde üzerinde konuşacaksınız, aynı zamanda sataşma gerekçesiyle...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşmalara cevap vereceğim...

BAŞKAN - Buyurun, cevap verin Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Biraz süre talebinde bulunuyorum yani.

BAŞKAN - Hayır, sataşmaya cevap vermenize engel olan mı var Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşmaya cevap vermem 3 dakika sürer. Benim, 5 dakika, madde üzerinde şahsım adına...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.

Süreniz 5 dakika.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşma için söz vermeyecek misiniz?

BAŞKAN - Hayır, onu değerlendirmedim.

Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşma için söz vermiyor musunuz?

BAŞKAN - Hayır... Sayın Altay, madde üzerinde söz hakkınız var, cevap verebilirsiniz.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşma için söz verecek misiniz?

BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun; konuşur musunuz.(Gürültüler)

Lütfen sayın milletvekilleri...

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Uzunkaya, bu Parlamento tarihinde belki hiç yapılmamış bir gafı yaptınız.

MUHARREM CANDAN (Konya) - Meclisi bir selamla önce.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir başka partinin milletvekilinin, yaşı kaç olursa olsun, partisinin tarihini A'dan Z'ye bilmek zaten görevidir; yani, bunu, böyle, Ali Topuz bilir; ama, Engin Altay bilmez... Abesle iştigal bir durumdur. Teessüf ediyorum size!

Evet, Sayın Bakana da...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bir selam ver bize.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hepinizi sevgiyle, muhabbetle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Sayın Bakana da, doğrusunu isterseniz, bir akademisyen olarak biraz önce söylediklerini, yakıştıramadım demeyeyim de, sempatik bulmadığımı söyleyeyim.

AHMET IŞIK (Konya) - Gittiniz mi, gitmediniz mi; bir söyleyin Sayın Vekilim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Söyleyeceğim değerli kardeşim.

Sayın Bakanla...

BAŞKAN - Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, bana müdahale edeceğinize, madem, sükûneti sağlayın.

BAŞKAN - Sayın Altay, ben, size sataşan arkadaşlarıma da müdahale ederim, size de müdahale ederim.

Maddeyle ilgili Genel Kurula hitap eder misiniz.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Maddeyi konuşuyoruz, affı konuşuyoruz. Sataşma için ayrıca söz verecekseniz mesele yok. Onu bir söyleyin, ben rahatlayayım; yoksa, buna cevap vermek zorundayım.

BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - O zaman tutumunuz hakkında, lütfen, Grup Başkanvekilimiz bir çare bulsun.

Evet, ben, Millî Eğitim Bakanına iki kere gitmedim, yanlış bilgilendiriyor sizi, bir kere bu konuyu görüştük. Benim, öğretmen kökenli bir milletvekili olarak, Parlamento koridorlarını arşınlayan çocukların sorunlarına bir çare bulunması için kime gitmem gerekirdi?! Yani, herhalde Millî Eğitim Komisyonu Başkanına gidecektik.

AHMET IŞIK (Konya) - Doğru... Doğru...

ENGİN ALTAY (Devamla) - Çocukları kime getirecektik; Millî Eğitim Komisyonu Başkanına getirecektik. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])

Edoğan Teziç'e de gittik. Meseleyi, bir de, aslî sahibinden dinleyelim diye gittik. Yani, Erdoğan Teziç'e gitmeyecektik de, Türkiye Taşkömür İdaresine mi gidecektik bu iş için?! Böyle şey olur mu?! Yanlış...

Yani, Tayyar Altıkulaç'a öğrencileri getirmem normaldir; getirdim, getirmedim demiyorum. Millî Eğitim Bakanıyla bu konuyu bir kere görüştüm. Ben, devletin bakanından, eğitim sisteminin çarpıklığına köklü bir çözüm bulmasını rica ettim; bunu yapmayacaktım da başka bir şey mi yapacaktım?

AHMET IŞIK (Konya)  - Doğru yapmışsın.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Erdoğan Teziç'e gittiğimizde, YÖK Başkanı sıfatıyla, sacayağının üç ayağından biri olması sıfatıyla adamcağız kendince bir done koydu, bir şeyler koydu. "İlk defa, Parlamentodan birileri af çıkarmadan önce, bir emrivaki yapmadan önce bize gelmiştir; bu da, bizi mutlu etmiştir" dedi. Bu, bir uzlaşının da işaretidir; ama, Sayın Bakan "Engin Altay da öğrencilerin önüne düştü" diyeceğine, Millî Eğitim Bakanı olarak, madem, konuyu da temelli çözecekse, Üniversitelerarası Kurulla, YÖK'le, Anamuhalefetle niye bir konsensüs aramadı? Evet, yaptığım hiçbir şeyden hayatım boyunca ben pişman olmadım.

Millî Eğitim Bakanına, bu çocukların durumuna çare bul dedim; demese miydim? YÖK Başkanına gidip, bu işin aslı nedir dedim; demese miydim? Millî Eğitim Komisyonu Başkanına, Sayın Başkan, tecrübelerinizle, bu konuda ne yapabilirizi beraber bir konuşalım dedim; demese miydim?

AHMET IŞIK (Konya) - Doğru söylüyorsun, doğru.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Şimdi de affa karşı çıkma.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Biz bunları söyledik. Sizin getirdiğiniz, günübirlik, palyatif bir kanun teklifidir; bu meseleyi çözmeyecek dedim. Konuşmamı, Sayın Bakan galiba dinlememiş. Seçimler zamanında yapılırsa, dört ay sonra bu koridorlarda yine bu çocukları görmeyelim istiyorum. Ben oniki yıl kendini eğitime vermiş bir adamım. Eğitimin ne demek olduğunu biliyorum. Bu hükümeti suçlamıyorum beyler. Türkiye'de eğitim bitmiştir, eğitim felçtir. Gerek ilköğretim gerek ortaöğretim gerekse yükseköğretim felç olmuştur, tıkanmıştır. Eğitimde verim düşmüştür, kalite düşmüştür; bunu niye görmüyoruz?!

Burada yarı gırgır, esprili, birbirimize sataşırız, ederiz; ama, bir realite var; ortaöğretimden yükseköğretime geçiş başlıbaşına bir trajedidir. Ben bir dönem demiştim ki burada, Türkiye'de gelmiş geçmiş bütün bakanlar -orada bir yanlış var, birçok bakan demeliydim; doğrudur, birçok bakan- iz bırakacağım derken, Millî Eğitim Bakanlığı için söylüyorum, eğitim sisteminde...

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Başkanım, fazla bağırıyor...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen... Sayın hatibe niye...

ENGİN ALTAY (Devamla) -   Eğitim sistemimizde yara bırakarak gitmişlerdir dedim. Sayın Toptan da haklı olarak alınganlık gösterdi o zaman, bütün bakanlar ifadesini kullandığım için. Millî eğitim sistemi sıkıntıdadır, SOS veriyor, komadadır. Orta öğretimden yükseköğretime geçişteki çarpıklığı çözmeden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Arkadaşlar, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte dünyanın en çarpık ülkelerinden biriyiz. Gelişmiş bütün ülkelerde ortaöğretimden yükseköğretime geçiş şudur: Üçte 2 meslekî ve teknik yükseköğretim, üçte 1 genel akademik öğretimdir. Türkiye'de ise, üçte       2 genel akademik öğretime, üçte 1 meslekî teknik öğretime gidiyor. Bu üçte 2'yi üçte 1'e, üçte 1'i de üçte 2'ye çeviremezse Sayın Bakan, Türkiye'de eğitim konusunda bir adım yol alınamayacaktır. Bunu söylüyoruz, hükümetin dikkatini çekiyoruz, bu konuda hükümetin ciddî tedbirler almasını istiyoruz.

Üniversitelerde bütçeler belli olmuş. Öğrenci sayılarına göre bütçe yaptınız. Bütçe geçti, bitti. Şimdi yeni girecek öğrenciler düşünüldü mü; bu konuda teklifte bir şey ben göremedim. Üniversitelerde öğretim üyesi sayıları da öğrenci sayısına göre belirlenmiş. Yani, bu afla birlikte girecek öğrenciler için öğretim üyesi sayısı yeniden ayarlandı mı; bunu da bilmiyorum.

Son cümlemi söylüyorum. Bu kanun teklifinin aslî sahiplerinin bu teklifin içinde katkısı yoktur, görüşü yoktur, yorumu yoktur. Bu çocukların durumunun düzelmesini, iyileşmesini biz sizden çok istiyoruz; ama, sizin getirdiğiniz bu formatta değil.

Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz de bir teklif verseydiniz; niye vermediniz?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 51'in birinci ve ikinci fıkralarında yer alan 29.6.2000 tarihinin 12.9.1980 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

            Ümmet Kandoğan

             Denizli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ         HİKMET ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşacak mısınız?

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, bu önergemi geçici 50 nci maddede vermiştim. Geçici 50 nci maddede vermiş olduğum önergemin Yüce Heyetçe uygun görülmemesi nedeniyle, geçici 51 inci maddede vermiş olduğumuz bu önergenin bir kıymeti harbiyesi kalmamıştır. O bakımdan, bu maddede böyle bir önergenin hükmü yoktur.

Ancak, ben, biraz önce burada konuşan Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ali Aydınlıoğlu'nun konuşmasına birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum. Sayın Aydınlıoğlu, burada, geldi, bu kanun teklifini, ilkönce kendisinin, bizim vermiş olduğumuz tekliften on gün önce verdiğini ifade edince, AK Parti sıralarından bir hayli de alkış aldı; ancak, vermiş olduğu kanun teklifini AK Parti Grup Başkanlığına verdiğini söyleyince de, alkışların yerini kahkahalar aldı. Şimdi, buradaki milletvekillerimiz bunu çok iyi bilir; ama, ekran başında izleyenler bunu bilmezler; bu kanun teklifini önce AK Parti milletvekilinin verdiğini zannederler; ancak, biz de zaten bunu söylüyorduk. Sayın Aydınlıoğlu'nun vermiş olduğu kanun teklifi, AK Parti Grubuna verilmiş.

İçtüzüğün 74 üncü maddesi çok açık: "Kanun teklifleri de, gerekçesiyle birlikte Başkanlığa verilir" deniliyor; biz de bunu söylüyoruz. Sayın Aydınlıoğlu, sizin vermiş olduğunuz o kanun teklifi, Grup Başkanlığına vermiş olduğunuz kanun teklifi, Grupta buharlaştı, uçtu, yok oldu gitti.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Önceden vermiştim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz de onu söylüyoruz; zaten, AK Parti Grubu, sizin kanun teklifinize sahip çıkmış olsaydı, bizim kanun teklifinden önce, bu ya bir kanun teklifi veya bir kanun tasarısı olarak Meclise zaten gelirdi. Daha sonraki açıklamalar da hep şuydu, Grup Başkanvekillerinin açıklaması: "Bizim gündemimizde böyle bir kanun teklifi yok." Daha sonra "hükümetin gündeminde de böyle bir kanun teklifi, tasarısı yok." Hep, açıklamalar bu şekilde. Biz, zaten bunu söylüyorduk. Siz bu açıklamanızla, bizim sözlerimizi teyit etmiş oldunuz. Kanun teklifinin AK Parti Grubuna verileceğine veya gruplara verileceğine dair İçtüzükte bir hüküm yok. Bunların Meclis Başkanlığına verilmesi gerekiyor.

Ben, bu bilgiyi, yüce milletimizin de bilmesi düşüncesiyle, açıklama zaruretini kendimde hissettim. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AHMET IŞIK (Konya) - Doğru Yol Partisi olarak, kaç oyunuz var Ümmet Bey?!

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Ali Topuz ve arkadaşları Başkanlığımıza bir dilekçe vermişlerdir; okuyorum:

"Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı kanunun çerçeve 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 51, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen öğrencilere yeni sınav hakları vermekte ve disiplin cezası almış olmaları nedeniyle ilişkisi kesilenlerin bu vesileyle affını sağlamaktadır.

Anayasanın 87 nci maddesi, genel ve özel af ilanını, idarî cezalar bakımından ayırım yapmaksızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının 3/5 çoğunluğunun kararına bağlamıştır. Bu nedenle, geçici madde 51'in oylanmasında 3/5 çoğunluk aranmasına ilişkin talebimizi saygıyla arz ederiz."

Sayın Topuz, bu konuyla ilgili biraz önce de aynı tartışmalar yapılmıştı. Usul tartışması yapıldı, tutumumuzda herhangi bir değişiklik olmadı.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, tartışma yapılırken ve arada söz alan üyeler, bu tartışmada konu edilmeyen birtakım hususlara değindiler. Konunun açıklık kazanması nedeniyle, kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Araslı, İçtüzüğün 60 ıncı maddesi gereğince, yerinizden, kısa bir açıklama yapmak üzere söz vereceğim.

Buyurun Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz, söz konusu edilen maddede, af sözcüğü, disiplin cezalarının affı gibi bir ibareye yer verilmemiştir; ancak, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, hukuksal metinlerin niteliklerinin saptanabilmesi için o metinlerin adına ya da sözcüklerine değil, amacına, içeriğine ve etkisine bakılması ve buna göre işlem yapılması gerekmektedir. Söz konusu görüşmekte olduğumuz maddeyi incelediğimiz zaman da "her ne sebeple olursa olsun" dediğimiz zaman, disiplin cezası nedeniyle yükseköğretim kurumuyla ilişkisi kesilen öğrencilerin, artık bu disiplin cezası nedeniyle bu yükseköğretim kurumuna devam etmelerine imkân bulunmamasına rağmen, bu kanundaki düzenleme nedeniyle yükseköğretim kurumuna devam durumları, sınava girme durumları söz konusu olabilmektedir, kendilerine bu imkân tanınmaktadır. Bu da, kuşkusuz, disiplin cezasının bir sonucunun ortadan kaldırılması demektir. Bunun da hukuk dilindeki teknik anlamı aftır. Af kelimesi geçmese bile, böyle bir açıklama olmasa bile, burada pek açık bir af söz konusudur. O nedenle, beşte 3 çoğunluğun uygulanması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum; konu anlaşılmıştır.

Bu konuda usul tartışması yapıldı, tutumumuzda herhangi bir değişiklik yok; tutanaklara geçmiştir.

Şimdi, geçici 51 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 51 inci madde kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok önemli bir yasayı görüşüyoruz ve tartışmalar da hararetli bir şekilde yürüyor. Aslında, şu aşağıda biraz sonra söyleyeceğim gerekçeler olmasaydı, böyle bir teklifle Yüce Meclisin huzuruna gelinmezdi; ama, bizim ülkemizde, maalesef, sık sık bu tür tekliflerin Meclise gelmesi ve yasalaşması bir mecburiyetten doğmaktadır. Düşünün bir kere, ülkemizde, lisede öğrencisi olan, çocuğu olan anne-babaları ve lisede okuyan öğrencileri bir düşünün, üniversiteye girmek için gece gündüz nasıl çalıştıklarını hepimiz biliriz. Anne-babaların da, onlarla birlikte, yavrularının üniversiteye girmesi için nasıl gayret ettiklerini yine hepimiz biliriz. Onlarla beraber, gerek okullarındaki öğretmenlerin gerekse dershanelerdeki öğretmenlerin, nasıl gece gündüz bu yönde hep birlikte koştuklarını hep birlikte biliriz. Dolayısıyla, üniversiteye girebilmiş bir insanın çeşitli sebeplerden dolayı -ki, az sonra söyleyeceğim şekilde, onları da öğrenciler oluşturmamaktadır- üniversiteleriyle, fakülteleriyle ya da okullarıyla ilişiği kesilmiş olan öğrencilerin bu ilişiklerini yeniden oluşturmak için, elbette, ülkemiz şartları bunu gerekli kılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, geçtiğimiz yıllarda çok önemli bir deprem olmuştur; 17 Ağustos depremi. Allah memleketimizi her türlü afattan korusun. Bu depremde, elbette, pek çok öğrenci hayatını yitirmiş, pek çok öğrenci de çeşitli sebeplerden dolayı okuluna gidememiştir; bir.

İkincisi; ülkemizde, geçtiğimiz yıllarda, 2000 ve 2001 yıllarında kriz yaşanmış, bu krizlerde binlerce öğrenci okulundan ayrılmak mecburiyetinde kalmış, binlerce işyeri kapanmış, yüzbinlerce insan işsiz kalmış ve bunun sonunda, sosyal bir felaket yaşanmış ve bundan dolayı da, öğrenciler okullarından ayrılmak mecburiyetinde kalmış.

Ayrıca, bu dönemde, yine, ülkemizde, gerek demokratik hayatımızda gerekse yönetimsel hayatımızda çok ciddî sıkıntılar yaşanmıştır.

İşte, bütün bu yaşananlar, asla, o gençlerimizin oluşturduğu konular değildir; yani, gençler bunu oluşturmamışlardır, bu sosyal felaketleri; ama, bu sosyal felaketlerden toplumun değişik kesimleri olumsuz olarak etkilendiği gibi, bilhassa, masum diyebileceğimiz gençlerimiz bu olumsuzluklardan çok daha kötü bir şekilde etkilenmişlerdir. Dolayısıyla, okullarından ilişiği kesilen, özellikle 250 000 civarındaki öğrencimizin büyük bir çoğunluğu kendilerinin dışında oluşturulan sebeplerden dolayı bu sonuca düşmüşlerdir. Bunu toplum oluşturduğu için, toplum buna sebep olduğu için, Yüce Parlamentomuzun da, toplum adına, bu öğrencilerimize, elbette, bir defa daha, okullarına gitme ve okuma imkânı tanıması son derece doğal bir şeydir.

Halbuki, muhalefetteki arkadaşlarımız çeşitli sebeplerden dolayı buna karşı çıkmaktadırlar ve kendilerine göre birtakım gerekçeleri de vardır. Esasen, normal bir zamanda otursak konuşsak, o gerekçelere biz de katılırız. Üniversitelerin sorunlarının çözülmesi, eğitim sistemimizin sorunlarının çözülmesi; bunlara kimse karşı çıkmıyor; ama, onlar ayrı konudur, onları ayrı bir konu olarak ele alıp üzerinde çalışmak lazım. Şu anda öğrenciler bunu beklemektedirler. Bu öğrencilerin bu sıkıntılarını elbette bir an önce ortadan kaldırmak ve yavrularımızın bu dönem okullarına gitmelerine imkân hazırlamak lazımdır. Nitekim, biz, geçtiğimiz bir iki yıl içerisinde üniversiteyle ilgili nasıl ciddî bir çalışma yaptığımızı -işte, Değerli Bakanımız burada, ben kendilerine de teşekkür ediyorum- herkes bilir; ama, maalesef, değişik birtakım ideolojik argümanlar katarak o çalışmamızı şimdilik durdurdular, akamete uğrattılar; ama, üniversiteyle ilgili, üniversitenin sorunlarıyla ilgili çalışmalarımız durmamıştır, elbette devam ediyor. İnşallah, uygun bir zamanda onlar da tekrar Yüce Meclisin huzuruna gelecektir.

Ortaöğretim sistemimize yönelik çalışmalarımız da yine fevkalade bir şekilde devam ediyor. Bu hususta da -ben, Sayın Millî Eğitim Bakanımıza teşekkür ediyorum- gerek öğretmenlerin durumuyla ilgili gerek programların geliştirilmesiyle ilgili gerekse eğitim sistemimize yapılacak yardımlarla ilgili, daha pek çok konuda yapılmış çalışmalar vardır. Biz, ilk defa bu çalışmayla başlamıyoruz. Eğitim sistemimizin geliştirilmesi ve daha mükemmel hale getirilmesi için çok ciddî çalışmalar var; bu, onların içerisinde. Acilen, yavrularımızın bu sorununu çözmek ve okullarına yeniden dönmelerini sağlamaktır.

Ayrıca, şunu ifade edeyim değerli arkadaşlar: Ülkemizde, üniversiteye girmenin ne kadar zor olduğunu söyledim. Bir memlekette gelişmişliğin önemli bir ölçütü de -bunu hepimiz biliriz- o memleketteki insanların eğitim seviyesidir; bu da, fevkalade önemli. Avrupa Birliğine girmeye çalışan ülkemizde, üniversiteye girmiş, o başarıyı göstermiş, birinci, ikinci, üçüncü,  dördüncü, beşinci sınıflara gelmiş; ama, az önce söylediğim sebeplerden dolayı okulunu bitirememiş olan insanların eğitimlerinin böyle yarım kalmasına gönlümüz nasıl razı olur?! Elbette, onların okullarını bitirmesi ve üniversite mezunu olarak toplumumuza hizmet etmeye başlaması, her yönden güzeldir.

Üstelik, şunu söyleyeyim: Hükümetimiz, AK Parti Hükümeti, sadece eğitimle ilgili çalışmalarla kalmamıştır. Bakınız, mezun olan ya da olmayan öğrencilerimize, gençlerimize, yeni nesle yeni iş imkânları açılmasıdır aslolan.

NAİL KAMACI (Antalya) - Nerede?!.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - 1990'lı yıllarda, 2000'li yıllarda, özellikle 3 Kasıma kadar, bu memlekette, kuruş yatırım yapılmıyordu; niçin; çünkü, yatırıma müsait bir iklim yoktu. Şu anda, hükümetimiz, yatırım iklimini oluşturmaya çalışıyor. Bunu, hepiniz bilirsiniz -ben, sosyal bilimciyim, iktisatçı değilim; ama- bir memlekette yatırım olursa, o memlekette iş hayatı açılır, insanlar iş bulurlar, o memlekette üretim olur, insanlar zengin olurlar. Halbuki, bizim memleketimizde, iki yıl öncesine kadar, yatırım diye bir şey yoktu; tam aksine, hepimizin bildiği gibi, binlerce işyeri satıldı, parası götürülüp faize yatırıldı ve onunla geçinilmeye başlanıldı. Hükümetimiz, şimdi, bunu tam tersine çevirdi ve iki senedir, yatırım iklimini oluşturmak için, gece gündüz çalışıyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Ömer Bey, yatırım olduğu için mi hırsızlık arttı?!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bakınız, faiz düşürüldü, daha da düşecek. Enflasyon düşürüldü, daha da düşecek.

NAİL KAMACI (Antalya) - Borçlar?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Ayrıca, döviz, olduğu yerde tutulmaya çalışılıyor; bunlar, fevkalade önemli, yatırım için bunlar çok önemli enstrümanlardır, bunu hepimiz biliriz.

Ayrıca, değerli dostlarım, ülkemizde, son günlerde, maalesef, aslında, tartışma konusu yapılmamasına rağmen bazıları tartışıyorlar; teşvik yasalarıyla daha önce geri bırakılmış, asla yatırım yapılmamış olan ülkemizin pek çok yöresine yatırımların gitmesi için ve oralardaki gençlerin kendi memleketlerinde iş bulmaları için, oralara yatırımları teşvik eden yasalar çıkarıldı. Bir yandan enerjiyi devlet üzerine alıyor, bir yandan SSK primlerini üzerine alıyor ve güven oluşturuldu, yatırım, ülkemizde, artık, çok ciddî anlamda konuşulmaya başlandı. Geçen yıl, 2004 yılında 26 katrilyon liralık yatırım yapıldı bu memlekette; özel sektör eliyle, devlet eliyle. 2005 yılında, Allah'ın izniyle daha çok yatırım yapılacak ve inşallah, önümüzdeki bir iki yıl içerisinde, bu işsizliğe de; yani, okuyan ya da okuma imkânı bulamayan yavrularımıza da, bir yandan iş sahası açmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla, değerli kardeşlerim, biz, gece gündüz, ülkemizin sorunlarını çözmek, gençlerimizin geleceğini daha mükemmel bir şekilde kurmalarının zeminini hazırlamak için, yoğun bir çaba içerisindeyiz, yoğun bir çalışma içerisindeyiz.

Bu af teklifi, ne bir başlangıçtır ne de sondur; bu, yürüyen kervan içerisinde bir renktir, bir desendir; bu, güzelleştirecektir bu kervanı, bu ülkeyi ve sıkıntıda olan gençlerimizi sıkıntıdan kurtaracaktır inşallah.

Ben, buradan, bu vesileyle, biraz önce, değerli kardeşim Musa Bey de söyledi, ben de eski bir öğretim üyesi olarak şunu söylüyorum: Sevgili gençler, şu anda bizi dinleyen kardeşlerim, artık, ümitsizliği bir tarafa bırakın; gece gündüz çalışın, okulunuzu bitirin; bilin ki, arkanızdan, sizin çalışacağınız iş sahalarının açılması için de, yoğun bir çaba ve gayret içerisindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyılmaz.

NAİL KAMACI (Antalya) - Bir dakika dur.

ATİLA EMEK (Antalya) - Bakanlığı kaptın, hayırlı olsun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Tabiî, siz bunu anlayamazsınız, ben biliyorum; ama, ülkemizdeki, şu ülkenin inşaat haline gelişini görüyorsunuz siz de, bunu anlamanız lazım.

NAİL KAMACI (Antalya) - Bunları daha önce kaç kere konuştun!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bu çerçevede, ülkemizde, inşallah, AK Parti Hükümetiyle çok güzel günlere gidiyoruz; buna karşı çıkanlar da bir iki sene içerisinde, karşı çıktıklarına pişman olacaklar; ama, biz, onlara da bağrımızı açacağız.

Herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bu af kanununun yavrularımıza hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NAİL KAMACI (Antalya) - Bunları söyleyenler yok olup gittiler, siz de öyle olacaksınız. Siz de devamlı değişiyorsunuz; bir Doğru Yol, bir ANAP...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Sayın Topuz, Sayın Araslı'nın hem Grubunuz adına hem de şahsı adına söz talebi bulunduğu için, birleştirmek maksadıyla, müsaadeniz olursa, önce AK Parti Grubu adına Mehmet Kurt'a sözü vermek istiyorum.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Peki.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kurt. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KURT (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin yürürlük maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 28 Haziran 2000 tarihli değişiklik yapılan geçici 46 ncı maddesi, aradan geçen zaman, değişen şartlar ve öğrencilerin mağduriyetleri gibi sebepler dolayısıyla ihtiyaca cevap verememiştir. Türkiye genelinde çeşitli sebeplerle üniversitelerden ilişiği kesilmiş 224 000 civarındaki öğrencinin bu mağduriyetlerinin giderilmesi, bu gençlerin eğitim haklarını yeniden kazanmaları açısından zaruret hâsıl olmuştur. Daha önce çıkarılan öğrenci aflarıyla binlerce genç okullarına dönmüş ve mezun olmuşlardır. Değişen şartlar, beklenmeyen haller dolayısıyla gençlerin eğitim hayatlarında yapmış oldukları hataları telafi etmek, başta kanun koyucunun değerlendirmesini gerektirmektedir. Bu konu toplumsal bir talep haline gelmiş; iktidarımız bu talebe ilgisiz kalamazdı.

Değerli milletvekilleri, 28.6.2000 tarihli kanunda düzenlenmiş öğrenci affının, aradan geçen yaklaşık beş sene zarfında bu bakımdan yeniden değerlendirmeye tabi tutulması, bu gençlerin ülkenin istihdamına, eğitimli nüfus oranına ve Avrupa Birliği sürecinde olduğumuz şu günlerde bilim dünyasına bir katmadeğer olarak görülecek, eğitimli genç nüfusun yeniden ülke ekonomisine kazandırılması sağlanacaktır. Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliği müktesebatı ile kendi içhukukumuzu uyumlaştırdığımız bu dönemde, anayasal, yasal ve idarî düzenlemelerde standart bir ölçü yakalanmış, devletin hantal yapısı büyük ölçüde değiştirilmiş, yapılan düzenlemelerin pratik hukukta da yansımaları görülmeye başlanmıştır.

Bu yansımaların en önemli unsurlarından biri olan öğrenci affı gibi yasalar, Türkiye örneğindeki, genç nüfusu Avrupa ülkelerine kıyasla fazla olan ülkelerde, gerek sosyoekonomik gerek fikir gerekse uluslararası siyaset konjonktüründe toplumsal tesanüdü sağlayacak bir birleşimin öncüsü olacaktır.

Kanun teklifinin bir başka amacıysa, gençlik heyecanı, acemiliği, tecrübesizliği gibi sebeplerle yapılan hatalar sonucunda, gençleri hayata kazandırmak, onları toplum içerisinde sorumlu birer birey olarak değerlendirmek, bu noktada hak ve salahiyetlerinin şuurunda olan, kanunlara saygılı, kendisine, ailesine, milletine faydalı birer birey olarak hazırlamak olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, lisansüstü öğrenciler de af kapsamı içerisinde bulunmaktadır. Ülkemizde lisansüstü eğitimin önemi konusunda duyarlılık oluşturmak ve bilim politikalarına yön vermek, bizlere düşen en önemli konulardan bir tanesidir.

Lisansüstü eğitimle, kaliteli, sorgulayıcı, araştırıcı, eleştirici, bilimsel etiğe saygılı, uluslararası standartlara uygun, çağdaş bilimadamları yetiştirmek mümkün olacaktır. Mesleğinde yetkin bu bireyler, bilgi ve becerilerini farklı alanlarda uygulayabileceklerdir; ülke geleneğine ışık tutacaklardır. Bu amaç doğrultusunda, 29 Haziran 2000 tarihinden, kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar, herhangi bir sebeple okullarıyla ilişiği kesilen lisansüstü öğrenim gören öğrenciler af kapsamına dahil edilmiştir. Bu öğrencilere başarısız oldukları dersler ve yeterlilik için iki sınav hakkı, yüksek lisans öğrencileri için bir yıl, doktora öğrencileri için iki yıl tez hazırlama süresi verilecektir. Doktora yeterlilik sınavına girebilmek için, yabancı dil sınavında başarısız olanlara bir sınav hakkı tanınacaktır. Sanatta yeterlilik veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız olanlara, başarısız oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı derslere devam etme ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartıyla, iki sınav hakkı tanınacaktır.

Değerli milletvekilleri, şu anda heyecanlı bir şekilde, umutla televizyonları başında bizleri izleyen öğrencilerimize verecek olduğumuz bu imkânla, inşallah, memleketimize ve milletimize hayırlı ve geleceğimize, bizlere faydalı öğrenciler yetiştirilecektir.

Bu öğrencilerimizin ve bu aftan yararlanacak olan bütün öğrencilerimizin, şimdiden, memleketimize, milletimize hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.

Madde üzerinde şahsı  adına ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 799 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ve kendi kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980-2000 yılları arasında 9 öğrenci affı çıkarılmıştır; yani, 9 kez, yükseköğretim kurumlarıyla herhangi bir nedenle ilişkisi kesilen öğrencilerin yükseköğrenimlerine kaldığı yerden devamı imkânını tanıyan kanun çıkarılmıştır. Şöyle bir bakarsanız, iki yılda bir, "öğrenci affı" olarak adlandırdığımız, bu türden bir kanun çıkmıştır.

Bu durum, hemen her yasama döneminde bir öğrenci affını beklenir hale getirmiş, bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi etki altına alınmaya çalışılmış, bu beklentileri karşılamak için çıkarılan aflar birbirini izlerken, af çıkarmak ve af beklemek alışkanlık haline gelmiştir; öyle ki, öğrenciler bunu bir hak olarak görmeye başlamışlardır. Sizleri bilmiyorum; ama, beni ziyaret eden öğrencilerimizin "bu dönem, Meclis, af hakkımızı gerçekleştirmekte çok gecikti, ne zaman çıkacak bu" diye, ilk soruları bu olmuştur; bunu sormak için beni görmeye gelmişlerdir. Bu kanun teklifi de, bu beklenti ve alışkanlık zincirinin bir halkası olarak önümüze gelmiştir.

Böyle bir kanun teklifi ne getirmektedir ne götürmektedir; bunu irdelemek lazım. Öğrenciler bakımından ne getirmiştir?..

Değerli arkadaşlarım, bu teklif kanunlaştığı zaman, her ne sebeple olursa olsun, disiplin cezası almış olmaları nedeniyle, çalışmadıkları ve başarılı olmadıkları için, maddî imkanları veya sosyal koşulları eğitimlerine devama imkân vermediği için okulla ilişkisi kesilen bütün öğrenciler, tekrar, kaldıkları yerden öğrenime devam etmek imkânını bulacaklardır. İlk bakışta çok güzel. Elbette ki, küçücük yavrularımızdan, üniversite çağına, üniversite eğitimine başladıkları bir döneme girmiş oldukları çağda böyle bir imkânı esirgemek, hiçbirimizin vicdanının kaldıracağı bir olay değildir; ama, acaba, iş, sadece vicdanla, sadece çocuklarımıza acıma duygusuyla çözülebilecek bir olay mıdır; bu acıma duygumuz, beraberinde, birtakım çok büyük sakıncaları da davet etmekte midir? Ben, buna "hayır" yanıtını gönül rahatlığıyla veremiyorum. Bu, şuna benzer: Bir çocuğunuz vardır, başarısızdır; her seferinde azarlarız "sana her türlü imkânı sağladım, hiçbir şeyin eksik değil, niye başarısızsın; bak, bir daha kırık not getirirsen seni cezalandıracağım" deriz ve kırık not bir daha gelir, çocuğumuzu, tatile ödüllendirerek göndeririz; kırık not bir daha gelir, çocuğumuzu Avrupa seyahatine göndeririz. Bu, onun gibi bir şey. Çocuklar başarısız oluyorlar, başarılı olmak için en ufak bir gayret sarf etmiyorlar; çünkü, kendilerini kurtaracak olan affın yolda olduğunu biliyorlar. Bu iki yıl içerisinde gelmezse, öbür iki yıl içerisinde mutlaka gelecek.

Ben, biraz önce, arkadaşlarımın bir yarışını anlamakta zorluk çektim; kanun teklifini biz mi önce verdik siz mi; Dikmen kapısından öğrencileri kim karşıladı, ben mi sen mi?.. Kavga etmeyin arkadaşlar, nasıl olsa iki yıl sonra bir af daha çıkacaktır; önceliği, bu sefer alamayan alır. İş, bu noktaya gelmiştir.

Böyle koşullarda öğrenciyi disipline etmek mümkün müdür; sorarım size?! Hepiniz, anasınız, babasınız, eğitimin çeşitli kademelerinde okuyan çocuğunuz var. Böyle, yaptığı hata, yaptığı tembellik ödüllendirilecek, onların önüne yeni imkânlar açılacak duygusuyla, çocuk başarıya yönlendirilebilir mi?! Kuşkusuz ki hayır.

Haa, diyebilirsiniz ki, maddî imkânsızlık nedeniyle üniversiteyle ilişkisi kesilen çocuklarımız var, onlara bir imkân tanıyalım. Güzel, peki; sınav hakkı tanıdınız, üniversiteye yeniden kaydolma imkânı tanıdınız; beraberinde, değerli arkadaşlar, hangi maddî imkânı sağladınız bu çocuklara?! Yani, af hakkı vermekle...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Kredi veriyoruz.

OYA ARASLI (Devamla) - Dün de kredi vardı, dün de kredi imkânı vardı; ama, çocuklar, o nedenle, gene maddî imkânsızlık sebebiyle kayıtlarını sildirmek zorunda kaldılar. Kredileriniz yetersiz, ailelerin çocuklara gönderdiği para yetersiz; kredilerin bir kısmını bedava vermiyorsunuz, öğrenciler borçlanıyorlar, ailelerinin borç ödeme imkânı yok. Siz, çocuklara maddî imkân sağlamadığınız gibi, artırmadığınız gibi, ailelerinin imkânlarını da kısıyorsunuz.

ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Artırdık, artırdık.

OYA ARASLI (Devamla) - Her gün, gazetelerde, kapatılan, işçileri sokağa bırakılan bir kurumun, bir müessesenin ilanını, haberini okuyoruz. Ne sağladınız da bu çocuklara, sınav hakkı vermekle bir şeyler kazandırabileceğinizi düşünüyorsunuz! Böyle bir olay yok.

Disiplin cezası almış çocuğu affedeceksiniz. Bu, acaba, öğretim üyesinin ve öğrencinin disiplini bakımından uygun bir çözüm müdür?! Öğretmenine, üniversite öğretim üyesine her türlü hakareti yapabilmiş bir çocuğu tekrar o hocanın karşısına diktiğiniz zaman, o sınıfta, o öğretim üyesinin otorite temin etme imkânı kalır mı veya o çocuğun ceza alıp bir daha düzgün hareket etme gereksinimi duymasına imkân var mıdır?! Nasıl olsa affedileceğim der, bir kere daha aynı hatayı yapar, bir kere daha aynı hatayı yapar. Ne olacak; iki yıl kaybedecek, tekrar aynı sıraya, aynı öğretmenin karşısına oturacak.

Siz, bunları getiriyorsunuz. Bunların, öğretim hayatımız bakımından hiçbir yararı yok, öğrencilerimiz açısından hiçbir yararı yok. Af ne zaman mümkün olabilir; siz, öğretim sisteminde köklü bir değişiklik yapmış olursunuz, ona uyumu sağlamak amacıyla birtakım geçiş imkânları sağlarsınız, o zaman af söz konusu olur; ama, 1980'den bu yana 9 kez af çıkarmışsınız. Bir kere affa uğrayan bir kere daha affa uğramış, ikinci kere affa uğrayan üçüncü kere affa uğramış ve hâlâ başarısız bu öğrenciler. "Ne olur bir imkân daha tanıyalım" diyorsunuz. Güzel; bir imkân tanıyalım; ama, kimin cebinden tanıyoruz bu imkânı; başarılı öğrencinin cebinden tanıyoruz. Bu af çıkarılırken, bu af teklifi hazırlanırken, acaba, YÖK ile görüşülmüş mü?

Her üniversitenin bir kapasitesi var, öğrenci okutabilme kapasitesi var, öğrenciye imkân sunabilme, laboratuvar, araştırma, çalışma odası gibi imkân sunabilme kapasitesi var. Eğer, bu kapasite 500 öğrencilikse, siz, 100 öğrenciyi de afla o üniversiteye, o fakülteye gönderiyorsanız, bu, ne anlama gelir; eğer, 400 kişiyse sınıf, siz, o sınıfı 500 kişi yapıyorsanız 100 kişi ayakta kalacak demektir. Başarılı öğrencinin sınıfta oturacağı sıraya bile başarısız öğrenciyi ortak edeceksiniz. Laboratuvar imkânlarında, çalışmış, kazanmış, sınıfında ilerleyen çocuğun imkânlarına, başarılı olmamakta direnen bir çocuğu ortak edeceksiniz. Bunda hakkaniyet var mı?! Bunun eşitlik neresinde?! Bundan ne gibi bir yarar umuyoruz?.. Başarılı çocuklarımızın sırtından, onların imkânlarını azaltarak, başarısız çocuklara imkân hazırlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ben de bir üniversite öğretim üyesi kökenli milletvekiliyim. Önümde oturan çocuklara hiçbir zaman garazım olmadı; onların imkânlarını azaltmak gibi bir niyetim yok; ama, üç beş tane çocuğu koruyacağım diye kimlerin zarar göreceğini de hesaplamak mecburiyetindeyim; bu, benim, öğretim üyeliği yıllarından edindiğim bir alışkanlık. Ne kadar güzel; 300 000 kişi bizi alkışlayacak! Kimin zararına bu alkış kopacak? 300 000 kişinin ailesi bu teklifi verenlerin partisine veya bu teklifi veren arkadaşlara oy verecek. Ne pahasına; çalışkan çocukların sırtından bir şeyleri alıp çalışmayan çocuklara verme pahasına. Bunu yapmayalım arkadaşlar. Bu çocuklara başarısızlığı getiren koşulları ortadan kaldıracak düzenlemeler yapalım. Üniversitede okuyan öğrencilerimiz maddî imkânsızlık nedeniyle kaydını sildirmesin. Burslarını artıralım, yurtlarını artıralım,  daha fazla kredi imkânları sağlayalım, bu imkânları sağlayalım. Parasızlık nedeniyle kimse eğitim hakkından, eğitime devam etmek imkânından yoksun kalmasın. Başarısız öğrenciyi başarısızlığa iten sebepleri ortadan kaldıralım. Kalabalık sınıf mıdır bunun nedeni; olabilir. 20 kişiyle bir öğretim üyesinin ilgilenme kapasitesi farklıdır, 200 kişiyle ilgilenme kapasitesi farklıdır. Bu kanun teklifiyle siz onu yapıyorsunuz. Öğretim üyelerini de aşırı bir yük altına sokuyorsunuz. Başarılı öğrenciye ayırabileceği zamanı yarıya indiriyorsunuz, üçte 1'e indiriyorsunuz ve başarısız çocuklara ikram ediyorsunuz o zamanı. Bunların hiçbirisi doğru değil; ama, bir çözüm bulalım. Çocuk neden başarısız oluyor, onu araştıralım, ona çözüm getirelim ki, bu kanunlar art arda çıkmasın.

Bakın, öyle bir durum yarattık ki,  başarısız çocukların üniversite hayatına devam imkânı Türkiye Büyük Millet Meclisinin merhametine bağlı hale geldi. Af çıkartırsanız, devam ediyorlar, çıkartmazsanız, etmiyorlar. Bunu bir kere düzenleyelim. Bu, bir merhamet, bir bağış meselesi olmaktan çıksın. Çocuklarımız bir merhamete konu edilmeyecek kadar değerli. Onları da bu duruma düşürmeyelim. Bir düzenleme yapalım. Bunun çaresi sınırsız sınav hakkıysa, bir kere düzenleyelim; ama, çocukları, böyle, tembelliğe "nasıl olsa Meclis af çıkarır, nasıl olsa af çıkarır"a teslim etmeyelim. Kural nedir, bilsin, ona göre hayatını tanzim etsin, ona göre çalışma programını yapsın, ona göre başarı durumunu tayin etsin. Sınıfları küçültelim mi; ona göre bir düzenleme getirelim. Kapasiteyi artıralım mı azaltalım mı; ona göre bir düzenleme getirelim; ama, böyle, aklımıza estiği zaman af çıkarmak!.. Bu, marifet değil. Çocuklarımızın üniversite tahsili yapmasını, bu teklifi destekleyen arkadaşlarımız kadar en az bizler de istiyoruz; ama, bunun böyle bir merhamet görünümünde değil, düzenli, kalıcı bir yasa çerçevesinde ortaya konulmasını istiyoruz. Yükseköğretim Kurumuyla konuşunuz, üniversitelerin kapasitesini, neler yapılabileceğini tartışınız, o şekilde bir yasa getiriniz. Yoksa, bu şekilde getirilen bir yasanın, ne öğrenciye ne öğretim üyesine ne üniversite yaşamına zerre kadar katkısı yoktur. Ben biliyorum; burada bu kanunlaştığı zaman, iki yıl sonra yine aynı baskı söz konusu olacak üzerimizde. Yine, aynı arkadaşlar yazıktır çocuklara diye bu kürsüye çıkacaklar. Kanunun gerekçesine de yazmışlar bunu. Ne kadar ilginç; böyle bir kanun gerekçesi olur mu?.. Niye bu soruyu soruyorum; çünkü, devlet erklerinin her birisi kamu yararı amacına yöneliktir, kamu yararını gerçekleştirmek için çıkarılır. Bir grubun çıkarını -adı ne olursa olsun, öğrenci, işçi, öğretim üyesi- onu tatmin etmek için çıkarılmaz, onun beklentilerini karşılamak için değil; eğer o beklenti kamu yararıyla çakışıyor ise, kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla çıkarılır. Burada ne deniliyor: "Yaklaşık bir yıldan bu yana, biraz da eski alışkanlıklardan kaynaklanan nedenlerle ciddî bir beklenti içine sokulan bu öğrencilere bir fırsat tanınmasının zorunlu hale geldiği de gözardı edilmemelidir." Ancak, bütün bu konular tartışılırken, gerek beklenti içinde olan bu öğrencilere gerekse onların arkasından gelen genç kuşaklara, bundan böyle bu tür çözümlere ümit bağlamamaları gerektiği hususunda samimî uyarı mesajlarının verilmesi gerektiği ifade ediliyor. Bu dahi, bu kanunun yöneldiği amacın kamu yararı olmadığını ortaya koyuyor. Ne eşitliğe hizmet ediyor, ne eşitlik anlayışına uygun, ne kamu yararı anlayışına, ne hukuk devleti anlayışına.

Değerli arkadaşlarım, burada bir idarî af çıkıyor. Burada, üniversitelerin iç yaşamına müdahale eden bir düzenleme söz konusu. Eğer, siz, yasama yetkisini kullanarak yürütmenin özerk bir kurumunu oluşturan üniversiteye müdahale edecek olursanız, bunun hukuk tekniğindeki adı yetki saptırmasıdır, fonksiyon gasbıdır. Bu yasa teklifi, böyle bir sakatlıkla da maluldür; bunu size ifade edeyim. Böyle popülist yaklaşımlarla, bir damlacık çocuklarımızın sorunlarını çözüyormuş izlenimi onlarda uyandırmaya kalkışmayın. Onların sorunlarını çözebilmek için böyle alelacele hazırlanmış yasa tekliflerine değil, uzun araştırmalar sonunda, konunun bütün taraflarını işin içerisine dahil ederek ve özellikle yükseköğretim kurumlarının görüşlerini alarak bir çözüm getirmek lazım. Bunu yapmazsanız, bunun adı, sadece ve sadece, üzülerek söyleyeyim ki, ucuz popülizm olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ucuz popülizm için harcayacak zamanı olmadığına inanıyorum. Değerli arkadaşlarımın bu ikazları dikkate alacağına güvenmek istiyorum.

Saygılar sunarım.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, son oylamadan önce, İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince, tasarının tümü üzerinde oyunun rengini belli etmek üzere, Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu lehte söz istemişlerdir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Ben, ülkemin değişik yerlerinde yirmibeş yıl büyük bir mutlulukla, büyük bir gururla öğretmenlik yaptım. Duvarlarımıza zaman zaman yazılar yazarız, resimler asarız. Onlardan bir tanesi de şöyledir; çocuklarımızı motive edecek bu yazılardan ve hep andığım güzel bir yazı; bunu sizinle paylaşmak için sırf bu sözü aldım: "Eğitimde feda edilecek bir tek fert yoktur."

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Anbarcıoğlu.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, gerek iktidar gerekse muhalefetin değerli mensuplarına, bu kanun teklifinin yasalaşması sürecinde gösterdikleri sabırdan, yaptıkları katkılardan dolayı kutluyorum, teşekkür ediyorum ve ümit ediyorum ki, bu çıkardığımız af yasası, son af yasası olur.

Netice itibariyle, şunu ifade etmek istiyorum; arkadaşlarımız da ifade ettiler: Kısa vadede tedbir var, uzun vadede tedbir var. Bu, kısa vadede alınmış olan bir tedbirdir. Çocuklarımıza bir şans tanınmıştır.

Hepinize teşekkür ediyorum öğrencilerimiz adına ve bu affı bekleyen, bu yeniden imkânı bekleyenler adına.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Şubat 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.54