DÖNEM:
22 CİLT: 75 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
62 nci Birleşim
23 Şubat 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin
Beyribey'in, Kars'ta tarım ve hayvancılık sektöründe karşılaşılan sorunlara ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Bülent H.
Tanla'nın, kamu alacaklarının tahsiline ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Denizli Milletvekili Osman Nuri
Filiz'in, tarımsal desteklemeye ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1421) esas numaralı sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/256)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri
Akbulut ve 23 milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde ağır kış şartlarının
sebep olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255)
2.- Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik
ve 20 milletvekilinin, meslek yüksekokullarının ve mezunlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.-
SEÇİMLER
A) SAYIŞTAY
ÜYELİKLERİNE SEÇİM
1.- Sayıştayda açık bulunan üyeliklere
seçim
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
2.- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu (1/683, 1/577) (S. Sayısı: 731)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa,
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim
Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799)
VIII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici 50 nci maddesinin af niteliği taşıyıp
taşımadığı; nitelikli çoğunluk aranarak oylanıp oylanmayacağı hakkında
IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
Hatay-İskenderun Limanında batan MV-Ulla Gemisinin verdiği zararın mağdurlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4614)
2.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR'un,
kamu personelinin AB'ye uyumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4661)
3.- Adıyaman Milletvekili Mahmut
GÖKSU'nun, ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/4683)
4.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur
YAKA'nın, Millî Eğitim müdürlüklerinin yöneticilerine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4703)
5.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, Şeker Kurumu ve hizmet birimlerinin görev süresinin sona
erdirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
COŞKUN'un cevabı (7/4717)
6.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
Mamak Kaymakamlığı Vakıf Müdürlüğünün yaptığı yardımlarla ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4844)
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan,
Türkiye-Suriye sınır arazisinin mayınlardan temizlenerek organik tarıma
açılmasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün,
Ardahan'ın düşman işgalinden kurtarılışının 84 üncü yıldönümünde, ilin ,
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un,
üniversitelerarası dil sınavı ile üniversitelerde görev yapan yardımcı
doçentlerin,
Sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşmalarına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap
verdi.
Açık bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığına
Aydın Milletvekili Atilla Koç'un atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in
(6/1385), (6/1386), (6/1389), (6/1390) ve (6/1402),
Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık'ın
(6/1298),
Esas numaralı sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu
ve 35 milletvekilinin, Şeker Kurumunun kapatılmasının neden olduğu düzenleme,
denetleme ve uygulama sorunlarının araştırılarak (10/253),
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 30
milletvekilinin, Kocaeli Dilovası Beldesindeki kansere bağlı ölümlerle sanayi
atık bağlantısının araştırılarak sorumluların tespiti ve (10/254),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un
Bahreyn'e,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Endonezya, Malezya, Tayland, Sri Lanka ve Maldivlere,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılmaları
uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;
22.2.2005 Salı günkü birleşimde yapılması
kararlaştırılan, Sayıştayda boş bulunan üyeliklere 832 sayılı Sayıştay
Kanununun 6 ve ek 8 inci maddeleri hükümlerine göre yapılacak seçimlerin
23.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 5 inci sırasında
yer alan 694 ve 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü
sırasına, 22.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 802, 805, 803, 804 sıra
sayılı kanun tasarılarının, 48 saat geçmeden 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına
alınmasına; Genel Kurulun 22.2.2005 Salı günü 15.00-21.00, 23.2.2005 Çarşamba
günü 14.00-23.00, 24.2.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine; 22.2.2005 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 23.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasında bulunan ve
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 24.6.2004 Tarihli ve
5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun (1/856) (S. Sayısı: 791) görüşmeleri
tamamlanarak,
3 üncü sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasındaki Malî İşbirliği Çerçevesinde Temin
Edilecek Malî Yardımların Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/861) (S. Sayısı:
694'e 1 inci Ek) görüşmelerini müteakiben,
Elektronik cihazla yapılan
açıkoylamalardan sonra;
4 üncü sırasına alınan, Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/858) (S. Sayısı: 728)
görüşmelerini müteakiben;
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
23 Şubat 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
Bayram
Özçelik Ahmet Gökhan Sarıçam
Burdur Kırklareli
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
23 Şubat 2005
Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Erzurum Milletvekili
Mustafa Nuri AKBULUT ve 23
Milletvekilinin, Doğu Anadolu Bölgesinde ağır kış şartlarının sebep olduğu
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/255) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.2.2005)
2.- Sakarya Milletvekili
Hasan Ali ÇELİK ve 20 Milletvekilinin, meslek yüksek okullarının ve
mezunlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.2.2005)
Açılma Saati: 14.00
23 Şubat 2005 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 62 nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 3 dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
teknik personel aracılığıyla 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı
yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, tarım
ve hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen, Kars
Milletvekili Selahattin Beyribey'e aittir.
Buyurun Sayın Beyribey.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Kars
Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, Kars'ta tarım ve hayvancılık
sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; sözlerime başlamadan evvel,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, söz hakkı verdiği için de Sayın
Başkanıma teşekkürlerimi arz ediyorum.
Bilindiği gibi,
insanların var olabilmeleri beslenmeleriyle ilişkilidir. Beslenmenin temel
unsuru, dengeli ve kaliteli beslenmektir, dengeli ve yeterli beslenmedir. Bu
da, tarım sektörünün iyi olmasıyla, tarım ürünlerinin ucuz olmasıyla, üretimin
artmasıyla ilişkili. Son günlerde, son zamanlarda, özellikle geçmişe doğru bir
değerlendirme yapılınca, hayvancılıkta ve tarımda, maalesef -sanayideki gibi
olmayan- girdilerin yüksek olduğunu, daha doğrusu, et fiyatlarının, süt
fiyatlarının ve tarımsal gıdaların fiyatlarının gittikçe aşağıya doğru indiğini
görüyoruz. Bölgemizle ilgili bir örnek verirsek veya genel bir anlamda örnek
verirsek, et fiyatları, üç yıl öncesinin fiyatlarıyla aşağı yukarı aynıdır.
Hatta ve hatta, benim ilimde, et, üç yıl öncesinin de daha altında bir fiyatla
satılmaktadır. Kağızman'da, şu anda, 1 kilogram koyun eti 5 500 000 liradır;
Digor'da 5 500 000 liradır; Kars'ta, kemiksiz etin kilogramı 7 000 000 lira
civarındadır. Tabiî, diğer illerde daha yüksek; altyapı hizmetleri, sunuş,
satış, pazar imkânlarının bulunmasıyla, bu fiyatlar daha da değişmektedir.
Buradan nereye gelmek istediğimi
ifade edeyim. Geçtiğimiz yıl, benim bölgemde, Kars'ta çok büyük bir afet oldu;
önce sel afeti, peşinden dolu afeti oldu. Sel afetiyle, aşağı yukarı 12 trilyon
lira civarında hasar oldu; dolu afetiyle de, geçen yılki rakamlarla 7 trilyon
lira -şu anda 7 000 000 YTL yapıyor galiba- civarında bir hasar oldu. 7 trilyon
liralık hasarın karşılığında, tabiî, çiftçiler, yasal güvencesi de olmadığı
için, sıkıntı içerisinde kaldılar. Bunlar yetmiyormuş gibi, ayrıca,
şekerpancarı üreticileri, 95 000 ton kota olmasına rağmen, ancak 70 000-75 000
tonluk alan ekebildiler ve bu 75 000 tonluk ekilen alandan da, maalesef, 55 000
ton şekerpancarı elde edildi; kotayı tutturamadık, 20 000 ton da, o doğrultuda,
şekerpancarıyla ilgili, çiftçinin zararı var. Bunlar oluşunca da önümüze gelen,
dayanan -ki, AK Parti Hükümetimiz döneminde seçim meydanlarında ifade
ettiğimiz- çiftçilerin Ziraat Bankası borçlarını ve diğer borçlarını, 2003
yılında TEFE'ye, TÜFE'ye göre ayarladık; ama, bu çiftçilerimiz, maalesef, bunu,
hem taksitlendirenler hem taksitlendiremeyenler, ödeyemez duruma da geldiler,
burada çıkmazdalar. Bu çiftçilerimiz, borçlarımızı ödemeyelim de demiyorlar
ödeyelim; ama, bize kolaylık gösterilsin, taksitler biraz daha
yaygınlaştırılsın, ödeyebilecek gücümüz olsun diye bir arayış içerisindedirler.
Şu anda da, -30 civarında muhtarım, temsilen gelmiş; bunlar da çeşitli yerlere
uğruyorlar, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar- bundan çıkış arıyoruz.
Türkiye'de beyaz et ve
kırmızı et fiyatları, komşu ülkelere göre -mukayese edersek- çok yüksektir.
Sebebi; özellikle yem bitkileri ve yem fiyatları çok yüksektir. Ayrıca,
gelişmiş ülkelerde, tabiî, tarımla ilgili alan sabit bir alan olduğu için, bu
alanda ileri geri, daha doğrusu, çalışma mesafesi veya daha doğrusu, bu alanda fazla
bir tahammül yok; yani, fiyatlar sabittir. Bundan dolayı, fiyatlar
yükselmeyince, çiftçiler zor durumda kalıyorlar; girdiler yüksek olunca da et
fiyatları yükseğe geliyor. Mesela, bugün, kanatlı hayvanlarla ilgili, özellikle
beyaz etle ilgili, Türkiye'de son günlerde çok büyük sıkıntı yaşanıyor. Kanatlı
hayvanlarda etin maliyeti 2 200 000 lira civarındadır. Oysaki, bir kilo kanatlı
etin satış fiyatı, şu anda 1 600 000 lira civarındadır. Kanatlı hayvanlarla
uğraşanlar büyük bir zararın içerisindedirler. Hükümetimizin, bununla ilgili
mutlaka bir çıkış yolu bulması lazım; aksi takdirde -2 000 000 kişi kanatlı
hayvanlarla ilgili uğraşıyor- 2 000 000
kişi mağdur olacak ve işsiz kalacak -ki, bunlar çok modern tesislerdir- bu
tesisler kapanmış olacaktır.
Hayvancılıkla ilgili
güzel şeyler yapılıyor aslında Türkiye'de. Bu güzel şeylerle ilgili, Tarım
Bakanlığı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Beyribey,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ben, önemsediğim için, altını çizerek söylüyorum. Kültür ırkının
artırılması lazım; yani, katmadeğeri artıracak hareketler yapılması lazım.
Kültür ırkıyla ilgili, sunî tohumlama doğrultusunda teşvikler var. Kabayem
bitkilerindeki teşviklerin artması lazım. Bunlarla ilgili, mutlaka, birliklerin
kurulması lazım. Bu doğrultuda arayışlar var, bunları en kısa zamanda yapmak
lazım.
Ayrıca, Tarım Bakanlığı,
özellikle borcu olmayan çiftçilere para vereceğini, Ziraat Bankası kanalıyla
teşvik vereceğini söylüyor; ama, çiftçilerimizin, maalesef, sicilleri bozuktur.
Mutlaka ve mutlaka, çiftçilerle ilgili -memurlarda olduğu gibi- bir sicil affı
çıkarmamız gerektiği kanaatini taşıyorum. Çiftçilerle ilgili sicil affı
çıkaramazsak, ben, Tarım Bakanlığının veya Ziraat Bankasının veya bankaların,
çiftçilere, daha doğrusu, kredi verebilecekleri çiftçi bulacakları, Türkiye'de,
kanaatini taşımıyor gibiyim; çünkü, herkesin bir şekilde bankalara borçları var
ve borçlarını ödeyemediği veya taksitlendirdiği için, bunlara veremiyoruz.
Ben, ayrıca,
üniversitelerimize düşen bir görevin de olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Bizim zamanımızda, özellikle tıp fakültelerinde, öğrenciler, yazları -dördüncü
sınıfta- giderler, bir ay, iki ay sahada çalışırlardı. Mutlaka ve mutlaka,
ziraat fakültelerinin veya veteriner fakültelerinin son sınıflarında
öğrencilerin sahada çalışmaları gerektiği kanaatini taşıyorum. Üniversiteler bu
konuda duyarlı olmalıdırlar. Artık masa başında oturarak ziraat mühendisliği
yapmanın dönemi kalktı, artık masa başında oturarak veterinerlik yapmanın
dönemleri kalktı; mutlaka sahaya inilmelidir. Sahaya inilmeyince de, maalesef,
bu sıkıntılarımız ortaya çıkmaktadır.
Ben, Başkanıma, tabiî,
sabrından dolayı teşekkür ediyorum; ama, şunun altını çizerek tekrar söylemek
istiyorum: Özellikle doğrudan gelir desteğinde sıkıntılarımız var. Müteselsil
kefiller kanalıyla borçlarının kesilmemesi lazım. Borçlu olanların kendi
borçları kesilsin; ama, kefiller kanalıyla -ki, bunlar, 30'la 10, 15, 20 kişi
arasındadır...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Hemen bitiriyorum, son sözlerimi söyleyerek bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Beyribey.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Bunlar 10 ile 30 kişi
arasındadır. Bunların kapısına haciz giderse, toplumsal bir sıkıntıları olacağı
kanaatini taşıyorum. Bununla ilgili, hükümetimizin, Meclisimizin bir çıkış yolu
bulması gerektiği kanaatini taşıyorum. Zaman zaman, öyle oluyor ki, kefen
parası gönderiliyor, oğlunun gönderdiği kefen parasına, Ziraat Bankasına borcu
var diye elkoyuluyor. Bunlarla ilgili, gerçi, genel müdürümüzle görüştük,
hassasiyetini ifade etti; ama, mutlaka yasal boyutlarda da bir düzenleme
getirilmesi kanaatini taşıyorum.
Sabırlarınızdan dolayı teşekkür
ediyorum. İlgililere teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Beyribey.
Gündemdışı ikinci söz,
kamu kurumlarının alacakları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bülent
Tanla'ya aittir.
Buyurun Sayın Tanla.
2.-
İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla'nın, kamu alacaklarının tahsiline ilişkin
gündemdışı konuşması
BÜLENT H. TANLA
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni gelişmelerin hızla
gündeme geldiği bölgemizde bizleri önemli görev ve sorumlulukların beklediği
günlere süratle yaklaşmaktayız. Zaman zaman Türk kamuoyunun heyecan ve
endişeyle izlediği, birçok kritik kararın alındığı bu yüce çatı altında, Türk
ekonomisinin yumuşak karnı olan iç ve dış borçlarımızın geldiği bu noktada, bağımsızlık
ve egemenliğimizi de ilgilendiren önemli kararların sizleri de etkilemekte ve
yönlendirmekte olduğunu üzülerek görmekteyim. Bu nedenle, bütçede yer almayan,
gözükmeyen kamu alacaklarımızın durumunu sizlerle paylaşmak üzere gündemdışı
söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk
ekonomisi iç ve dış borçlar altında ezilmektedir. Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti
bütçesinden iç ve dış borçlar için ödenecek faiz miktarı 56 katrilyon liradır.
Türkiye, borç faizi için yılda 43 milyar dolarlık bir ödeme yaparken, Çin Halk
Cumhuriyeti, geçen yıl 62 milyar dolarlık yabancı sermaye yatırımlarını
ülkesine çekerek, hızla, dünya üretiminin merkez üssü haline gelmektedir. Ne
yazık ki, ne kamuda ne Maliye Bakanlığında ne Hazinede ne de bütçede kamu
alacaklarına ait toplu bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun için 61 kamu
kuruluşuyla iki aylık bir süre içinde yazışarak, kamu alacaklarının
miktarlarını oluşturmaya çalıştım. TMSF, Bağ-Kur, TEDAŞ, Gelirler Genel
Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu, Türk Eximbank, BOTAŞ, Türk Telekom, İller
Bankası, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi gibi
kamu kurum ve kuruluşlarının neredeyse tamamı, konuyu ciddîye alarak, ayrıntılı
bilgiler verdiler. Bütün bu kuruluşlara ve yöneticilerine buradan teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, kamu kuruluşlarının alacak miktarı 117 katrilyon
liradır. Yanlış duymadınız, 117 katrilyon liradır. Bu alacaklar, bildiğiniz
gibi, bütçe kanununa göre, bütçede de yer almamaktadır ve devletin herhangi bir
kuruluşunda da kayıtlı değildir. Bu kurumlarla yazışarak, ben, bu kurumların
tümünden çok ayrıntılı ve gerçekçi bilgiler alarak, bu rakamlara ulaştım ve
sizinle bu rakamları şimdi paylaşmak istiyorum.
Kamunun bu alacağı, 2005
bütçesinde öngörülen 119 katrilyonluk vergi alacağımızın toplamına eşittir.
Yani, bir yıl Türkiye, çalışacak çabalayacak, halk, işçisiyle, esnafıyla,
işvereniyle, emeklisiyle vergilerini ödeyecek ve biz de bu vergileri
toplayacağız; ama, bu vergilere eşit miktarda kamunun alacağı var ve bu alacak
hiçbir yerde kayıtlı değildir. Üstüne üstlük, bu kamunun alacağı, bizim
toplayacağımız vergilere eşit olmasının yanı sıra, ödenecek olan faizlerin 2
katından da fazladır. Dikkatinizi özellikle çekmek istiyorum; Türkiye'nin, 29
katrilyon lira bütçe açığı olduğu, 15,5 milyar dolar da uluslararası
ilişkilerinden dolayı carî açığının bulunduğu bu dönemde, Türkiye, bu
açıklarını dışarıdan veya içeriden borçlanarak, faiz ödeyerek almaktadır.
Şimdi, sizlerle bir
konuyu paylaşmak istiyorum. Bağ-Kur, 18 katrilyon lira olan alacağını tahsil
etmek yerine, bütçeden, rahatlıkla, bizim kararlarımızla, 6 katrilyon lira para
alabilmektedir. Aynı şekilde, Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü de 4,5
katrilyon lira olan alacağı yerine, 6 katrilyon lira bütçeden para
alabilmektedir; dolayısıyla, devletimiz, dışarıdan, nefes nefese kalıp,
borçlanıyor, faiz ödeyerek bu paraları toplamaya çalışıyor ve bunların
faizlerini ödüyor; ama, Sosyal Sigortalar, Bağ-Kur ve diğer kurumların hiçbirisi,
üstlerinde bulunan 117 katrilyonluk alacağı için çaba sarf etmiyorlar; bunu,
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
vatandaş, esnaf, şoför, işçi, emekli, memur, iş dünyası, her gün vergi
vermekten artık tıknefes olmuş durumdalar; ama, bu vergiler bütçe giderlerimizi
maalesef karşılamıyor, yetmiyor, üstüne, hazine bu paraları ödeyebilmek için
faizle borçlanıyor. Hazinenin çıkardığı bu tahviller de satılınca, hem
gazetelerde bunların ne kadar başarılı olduğunu hem de bunların takdir edildiğini
üzülerek görmekteyiz; ama, devletin borcu devamlı artıyor, devlet faizle borç
alıyor. Peki, bu nasıl bir tüccar mantığıdır, bu nasıl açıklanabilir; sizlerle,
bunu, birlikte paylaşmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT H. TANLA (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tanla.
BÜLENT H. TANLA (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; buradan, AKP Hükümetini, gezmeyi, dolaşmayı, boş laflar ederek
günlerini geçirmek yerine, tek parti hükümeti olmanın gereğini, Parlamentodaki
arkadaşlarımla, üçte 2 çoğunluğu mevcut grubunuzu, elinizin altındaki kamu
kuruluşlarının 117 katrilyonluk alacağını süratle tahsil etmeye davet ediyorum.
Biraz sonra, kürsüden, bu alacakların birçoğu kamunun kamuya borcudur gibi
genel bir ifadeyle, lütfen, gerçekleri de gözden kaçırmaya çalışmayın. Ben
hesapladım, bu kuruluşların, kamunun kamudan alacağı, bu toplam içinde yüzde 15
civarındadır. Bunları da sizlerle paylaşmak için hazır olduğumu söyleyip, sizlere
de bunları takdim edebilirim.
117 katrilyon kamu
alacağını lütfen tahsil edin, Türk ekonomisini, Türk halkını rahatlatın.
Bağımsızlığımızı zorlayan ve her gün milletin onurunu ve gururunu kıran dış
müdahaleleri, lütfen, birlikte azaltalım.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sözlerimin sonunda, kamu alacaklarının tahsili, halkımızın
üzerindeki ağır vergi yükünü hafifletmekle kalmayıp, bağımsızlık ve
egemenliğimizi ipotek altına alan anlaşmaların da artık önümüze gelmesini
engelleyecektir. Kamu alacaklarının, dağınık biçimde, belirsiz dönemlerde
tahsili yerine, kurallı, tek elden ve kısa vadede çözüme kavuşturulması için,
Türkiye Büyük Millet Meclisi de gerekeni yapmaya hazırdır.
Bu vesileyle, Yüce
Meclisi selamlıyor ve huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tanla.
Gündemdışı üçüncü söz,
tarım sektörünün desteklenmesiyle ilgili söz isteyen Denizli Milletvekili Osman
Nuri Filiz'e aittir.
Buyurun Sayın Filiz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3.- Denizli
Milletvekili Osman Nuri Filiz'in, tarımsal desteklemeye ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
OSMAN NURİ FİLİZ
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; tarımsal desteklemeyle ilgili
görüşlerimi sunmak üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
hepinize saygılar sunarım.
Tarım, kendine özgü
yapısı, üretim özellikleri ve piyasa şartları nedeniyle, üretimin
sürdürülmesinin zorunluluğu bakımından, korunmaya ve desteğe ihtiyaç duyan bir
sektördür.
Ülkemiz, sahip olduğu
tarım potansiyelini tam olarak harekete geçirebilmiş değildir. Bu durum, genel
olarak, ülkenin insangücü ve maddî kaynaklarının verimli kullanılamamasıyla
ilgili olmakla birlikte, sektöre özgü yapısal sorunlar ile bilgi ve teknolojiden
yeterli düzeyde yararlanılamamasıyla yakından ilgilidir.
58 inci ve 59 uncu
hükümetlerin, diğer alanlarda olduğu gibi tarımsal kalkınma alanında da bir
gelişme içinde olduğunu biliyoruz. Bu gelişme içinde, ekonomik ve sosyal
kalkınma hedeflerinin yanı sıra, sağlıklı, kaliteli ve makul fiyatlarla gıda
arzı önemli bir yer tutmaktadır.
AB'ye tam üyelik
hedefleri doğrultusunda alınması gereken idarî, hukukî, kurumsal ve teknik
tedbirlerin uygulanmaya, konulması, belli bir finansman ihtiyacını da gündeme
getirmektedir. Bu çerçevede, tarıma ayrılan kaynak miktarının artırılması ve
kaynakların etkin ve verimli kullanılması gerekir.
2000 ve 2001 yıllarında
yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle ülke genelinde millî gelir azalmış, tarım
sektörü de bu olumsuz gelişmelerden önemli ölçüde etkilenmiştir.
Ekonomide sağlanan
istikrar ve güven ortamına bağlı olarak, tarımda özel sektör yatırımları
artmaya başlamıştır. 2002 yılında özel sektör yatırımlarında tarımın payı yüzde
1,9 iken, bu rakam 2003 yılında 2,7'ye, 2004 yılında ise 3,4'e yükselmiştir.
Tarımsal gayri safî millî
hâsıla ise, cari fiyatlarla, 2002 yılında 32,9 katrilyon lirayken, 2003 yılında
42,1 katrilyon liraya ulaşmıştır. 2004 yılında da tarım sektörünün 3,1 oranında
büyümesi beklenmektedir.
Tarım sektörünün
süregelen başlıca sorunları olarak, bu alanda istihdam edilen nüfusun yüksek
olması, ortalama gelir seviyesinin düşüklüğü ve optimum ölçekli işletmelerin
azlığı, tarım teknolojilerinin yeterince kullanılamaması, sermaye yetersizliği,
verim düşüklüğü sayılabilir.
Son yıllarda, tarımın
istihdamdaki payının azalma eğilimi göstermiş olması sevindiricidir. Bu oran,
1980 yılında yüzde 60 iken, 1990 yılında yüzde 54'e, 2004 yılında ise yüzde
34'e inmiştir.
Bitkisel üretimde
kaydedilen artışın yanı sıra, hayvancılığın desteklenmesine ilişkin kararların
da etkisiyle, hayvansal ürünlerin üretiminde olumlu gelişmeler gözlenmektedir.
Biz iktidara
geldiğimizde, nasıl bir ekonomik tablo devraldığımızı hepimiz çok iyi
bilmekteyiz. Bu ekonomik tabloda en fazla mağdur olan da üreticilerimiz ve
köylümüz olmuştur.
Hükümetimiz, köylünün,
çiftçinin mağduriyetini ortadan kaldırmak için, çiftçi borçlarının
yapılandırılması, mazot desteği, doğrudan gelir desteğinin dekar başına
artırılması, prim ödemeleri, alternatif ürün projeleri, hayvancılık destekleri
gibi desteklerde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu desteklere ek olarak da,
yine, yeni destekler ortaya konulmuştur. Bunlar ise, sunî tohumlamadan doğan
buzağıların desteklenmesi, arıcılığın desteklenmesi, hastalıklardan ari
işletmelerin desteklenmesi, su ürünleri yetiştiriciliğinin desteklenmesi, et
teşvik primidir.
Üretim maliyetlerinin
düşürülmesi amacıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının
işbirliğiyle yapılan çalışmalar sonucunda, sertifikalı tohum ve fidan ile sunî
tohumlama için dondurulmuş hayvan spermlerinde ve bazı tarımsal ürünlerde
uygulanan KDV oranı yüzde 18'den yüzde 1'e düşürülmüştür. Ayrıca, daha önceden
yüzde 18 olan karma yem bitkilerindeki KDV oranı yüzde 8'e düşürülmüştür.
Prim sistemi, devlet
bütçesine daha az yük getirmesinden dolayı, gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok
ülkede kullanılmaktadır.
Prim sisteminin en önemli
özellikleri; ekonominin kayıt altına alınması, vergi gelirlerinin
artırılması, tarımsal kayıt ve
envanterin tutulması, üreticinin ve sanayicinin birlikte korunmasıdır; bütün bu
çalışmalarla, sanayicinin dünya fiyatlarından hammadde temin etmesi
amaçlanmaktadır.
Pamuk primini önemli bir
ölçüde artırdık. Plan ve Bütçe Komisyonundaki çalışmalar neticesinde, yağlı
tohumlara ayrılan miktar 391 000 000 YTL iken, yağlı tohumlar desteğine 200 000 000 YTL ek destek, ek kaynak bulunarak...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Filiz,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
OSMAN NURİ FİLİZ
(Devamla) - ...bugün 600 000 000 YTL olarak
bütçe bağlanmıştır ve sertifikalı pamuk üreticilerine 99 000 lira olan
2004 yılındaki rakam 228 000 liraya
çıkarılmıştır.
Biz AK Parti olarak;
tarım sektöründe verimliliğin artırılması,
kaliteli üretime yönlendirme, tarım sektöründe ekonomik anlamda işletmeciliğe geçilmesi, tarımda yeni
teknolojinin kullanımının özendirilmesi, tarımsal ürünlerin yoğun olduğu
bölgelerde tarım borsalarının oluşturulması, tarım ürünlerinin dünya
pazarlarında değerlendirilecek ihracat
şirketlerinin desteklenmesi, tarımda sigorta sisteminin değiştirilmesi, ekolojik tarım, kaliteli tohum üretiminin desteklenmesi,
hayvancılığın desteklenmesi; bunları bu doğrultuda... Yaptığımız yeni
düzenlemelerle ise; gıda üretimi, tüketimi ve
denetlenmesi, Mera Kanunu, Ziraat Odaları Birliği Kanunu, Üretici
Birlikleri Kanunu ve Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
Meclisimizden geçmiştir. Bunun dışında,
sertifikalı tohum ve tarımda sigorta
gibi, tarımda yapısal değişikliklere
yol açacak çalışmalar devam etmektedir. Ancak, son yıllarda, özellikle 2004
yıllarının sonlarında gübrede meydana gelen artış ve mazottaki artışlar,
maalesef, tarımdaki girdi fiyatlarını önemli ölçüde artırmaktadır ve öyle
tahmin ediyorum ki, hükümetimiz, tarımda mutlaka gübredeki KDV ve mazotta
desteği sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize saygılar sunarım.
Başkana da, söz verdiği
için çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Filiz.
Gündemdışı konuşmalara
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sayın Sami Güçlü
cevap verecekler.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kars
Milletvekilimiz Sayın Selahattin Beyribey'in tarım ve hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunlar hakkında ve Denizli Milletvekilimiz Sayın Osman Nuri Filiz'in
tarımsal desteklemeler hakkında yapmış oldukları değerlendirmelere, ben de, bir
yönüyle düşünce katkısında bulunmak istiyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde önemini çok
yönlü olarak bildiğimiz, ifade ettiğimiz tarım sektörü, bütün ülkelerde olduğu
gibi, bünyesinde, gelişmeyi ve bazı sorunları hep barındırmaktadır; genel
trendle ilgili düşüncelerimizin, gelişme planlarımızın yanında, zaman zaman
sorunlar yaşadığımızı, bunun, konjonktüre bağlı, dış etkilere bağlı, zaman
zaman mevsim değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıktığını biliyoruz.
2004 yılında, şöyle bir
baktığımızda, çok genel bir bakışla baktığımızda, sektörde, buğday, mısır,
pirinç, pamuk, nohut ayçiçeği gibi temel tarımsal ürünlerin bazılarında önemli,
bazılarında nispî olarak daha az olmak üzere üretim artışlarının olduğunu;
özellikle hububatta sertifikalı tohumluk kullanımında çok önemli bir gelişmeyi
ortaya koyduğumuzu; ziraî mücadelede, yine hububatta, 2004 yılında çok önemli
bir çalışmanın gerçekleştirildiğini; yatırımlarda nispî bir iyileşmenin
olduğunu; hayvancılık sektörü açısından çok önem arz eden meralarla ilgili
olarak köylülere ilk ıslah edilmiş meraların teslim edilmeye başlandığını;
kooperatif desteklerinde çok kıymet ifade eder artışların sağlandığını; hayvan
ıslah projeleriyle ilgili iki projemizin Adana ve Konya'da hayata geçirilmeye
başladığını; sebze hibrit tohumculuğu konusundaki projenin yürürlükte olduğunu;
tarımsal girdilerde KDV indiriminin belli ölçülerde sağlandığını; ilk önce 2003
- 2004 yılında, aradan üç sene geçtikten sonra, indirimli faizli kredilerin
çiftçilere verilmeye başlandığını ve bu yıl hacim ve çeşit itibariyle
farklılaştırıldığını olumlu gelişmeler olarak sayabiliriz; ama, bunun dışında,
sektörümüzde, yine geçtiğimiz yıl yaşadığımız kayda değer olumsuzluklar da
karşımıza çıkmıştır; en başta tabiî afetler olmak üzere. Birkısım temel
ürünlerde, pamuk, turunçgiller, kuruüzüm gibi bazı ürünlerde de önemli fiyat
düşmeleri meydana gelmiştir ve tarımsal girdiler içerisinde -yine
arkadaşlarımızın da belirttiği gibi- gübre ve mazotta yüzde 40'lara yakın fiyat
artışları yaşanmıştır.
Bunlara ilave olarak,
beyaz et sektöründe, özellikle son iki üç aydır, yoğun bir sorunla karşı
karşıyayız. Bu sektördeki üretim kapasitesinin talebe nispetle daha yüksek
olması yanında, özellikle ürünlerinin bünyesinde birkısım sağlığa zararlı
maddeler olduğu konusundaki iddialar ve bunun ne kadar bilgidışı, bilimsel veriler
dışında bir düşünce olmasına rağmen sektörümüzü etkilediğini biliyoruz ve
nitekim, bunun sonucu olarak, üretim maliyetinin altında bir fiyatın piyasada
oluştuğunu ve sektörün bu sebeple zor durumda kaldığını biliyoruz. Ancak, nispî
bir iyileşmenin de başladığını yine birlikte gözlüyoruz, takip ediyoruz.
Özellikle üretim kapasitesindeki bu yüksekliğin giderilebilmesi konusunda
ihracata yönelik arayışlarımız sürüyor.
Rusya'yla bağlantılar
konusunda önemli gelişmeler var. Bakanlığımızın ihracatı sağlamaya yönelik
olarak teşvik mekanizmasını çalıştırma konusundaki müracaatları ve takibinin
bir netice vereceğini ve bu sektörümüzün ihracatla birlikte tekrar canlanmaya
başlayacağını, tekrar büyüme dönemine gireceğini ümit ediyoruz
Ayrıca, 2005 yılı içerisinde,
Avrupa Birliğine ihracat konusunda da beklediğimiz iznin, yani, Avrupa Birliği
bünyesindeki ülkelerin, ithal edilebilir ülkeler arasına Türkiye'yi almasını
bekliyoruz. Bu konuyla ilgili teknik çalışmaların tamamlanmış olduğunu ifade
ediyorum. Dolayısıyla, sektörümüzdeki gelişmelerin önümüzdeki günlerde olumlu
bir şekle dönüşmesinin beklentisi içerisindeyiz.
Özellikle hayvancılık
bakımından, Sayın Beyribey'in ifade ettiği maliyetlerle ilgili konuda, birkaç
cümle söylemek istiyorum. Türkiye'de hayvancılık sektörünün en temel
sorunlarından biri yüksek maliyettir ve bu, yemden kaynaklanan bir husustur;
çünkü, üretim maliyetinin yüzde 70'ini yem teşkil etmektedir. Dolayısıyla,
bununla ilgili olarak -hayvancılık sektörümüzde maliyeti düşürmeye yönelik olarak-
çok kapsamlı bir değişiklik söz konusudur; o da, bu hayvanların beslenmesinde,
sanayi yemi yerine kabayemle bu ihtiyacın karşılanması ve ekim alanlarının
hızla geliştirilmesidir. Nitekim, 2000 yılından beri sürdürülen çalışmaların
sonucu olarak, toplam ekim alanları içerisinde yüzde 2 olan yem bitkisi ekim
alanları bugün yüzde 6,5'e yükselmiştir ve bu sonuç, sektörümüz bakımından en
kıymet ifade eder bir gelişmedir.
2005 yılı tarımsal
desteklemeler içerisinde, yem bitkisinin destekleme oranında bir artış
olmuştur. Geçen yıllarda, çokyıllık yem bitkilerinin yüzde 30'u, tekyıllık yem
bitkilerinin yüzde 25'i desteklenirken, bu yıl -yani 2005 yılından itibaren- bu
oranlar, yüzde 40 ve 30 olarak artırılmıştır; bu oranlara çıkarılmıştır.
Dolayısıyla, başka ürünlere nispetle, kârlılık oranı, yem bitkilerinde çok daha
yüksek hale gelmiştir.
Bu konudaki gelişme,
yani, alanların gelişmesi, Türkiye'de, hayvancılık sektöründe maliyetlerin
düşürülmesi bakımından en etkili tedbirdir. Türkiye'nin özellikle Trakya ve Ege
Bölgesinde, çok hızlı bir artış vardır ekim alanlarında. Bu, hayvancılık
sektörümüz bakımından hepimizi çok sevindirecek bir gelişmedir.
Bunun dışında, özellikle
tarımsal sorunlarımız -2004 yılında karşılaştığımız ve 2005 yılına devreden
sorunların- ve dolayısıyla, bununla ilgili olarak hükümetimizin bu sorunları
gidermeye yönelik aldığı tedbirler konusunda, hepinizin bildiği gibi, 18
Ocakta, Sayın Başbakanımızın da katıldığı bir toplantıda bazı açıklamalar oldu.
Bu açıklamalar, sektörün temel sorunlarını nasıl algıladığımızı ve nasıl,
çözümler üretmek için bir arayış içerisinde olduğumuzun da ifadesi olarak
kamuoyuna yansıdı. Nitekim, 2004 yılı doğrudan gelir ödemelerinin şubat, mart
ve nisan aylarında gerçekleşeceğini açıkladık ve bu ay içerisinde, ilk parti,
grup içerisine giren ilçelerimizde doğrudan gelir ödemelerine başlayacağız.
Bilindiği gibi, doğrudan
gelir ödemelerinin, 2005 yılında, toplam tarımsal destekler içerisindeki payını
yüzde 55'e düşürdük. Yüzde 55'e düşmesi demek, dekar başına ödenecek miktarın
da azalması anlamına geliyor fiilî olarak ve bu azalmayla ilgili de herhangi
bir açıklama eksikliği içerisinde değiliz, baştan beri de söylüyoruz;
dolayısıyla, bir yanıltma da söz konusu değil. Dolayısıyla, bununla ilgili
konularda, bir defada ödenmek üzere, dekar başına 10 000 000 liralık bu ödemeyi
gerçekleştireceğiz; şubat ayında başlayacağız, nisan ayında tamamlayacağız.
En önemli gelişme,
hatırlarsanız, pamukta meydana gelen çok önemli fiyat düşmelerini telafi etmek
amacıyla primlerdeki artışlardır. Özellikle bu ürünümüz için, Ege, Akdeniz ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki üretim alanlarında daralmayı önlemeye yönelik
olarak yapmış olduğumuz prim artışları, üreticimiz açısından çok memnuniyet
vericidir; ama, dünya piyasalarında pamuk fiyatlarındaki düşme devam
etmektedir. Yani, dolayısıyla, hadise, uluslararası bir fiyat hareketinin
Türkiye'ye yansımalarıdır; bunu da buradan ifade ediyorum. Yüzde 120'nin
üzerindeki prim artışları, üreticilerimizi genel olarak memnun etmekle
birlikte, pamuk üretimiyle ilgili sorunlarımızın, önümüzdeki zaman içerisinde
de devam edeceğini ve bununla ilgili politikalarımızı, belki değiştirmek
zorunda kalacağımızı söylüyorum.
Sulama elektriği
borçlarının yeniden yapılandırılması konusunun, Plan ve Bütçe Komisyonunda son
şeklini aldığını milletvekili arkadaşlarım biliyorlar. Buna ilaveten, patates
üreticilerinin alternatif ürünlere geçmesi konusunda bir destek mekanizması
yürürlükte.
Tarım gönüllülerinin
sayısındaki bir artışı ifade ettik.
Onun dışında, 2005 yılında
2,5 katrilyonluk bir tarımsal kredinin kullanılması söz konusu olacak, daha
geniş bir üretim faaliyeti için verilecek ve hepinizin bildiği gibi, faiz
oranlarında da yüzde 10,5 ile yüzde 19 arasında bir oranda faiz uygulanarak
gerçekleştirilecek. Dolayısıyla, tarım sektörüne bu yıl içerisinde yapmak
konusunda gerçekleştirdiğimiz politikalar içerisinde en etkili olacaklardan
birisi olarak ifade ediyorum.
Bu arada, Sayın
Beyribey'in, borçlarını ödeyemeyen ve dolayısıyla, yeniden yapılandırma
konusundaki sorunlarla karşılaşan ve belli bir sayı da vererek bunların
durumlarının nasıl iyileştirilebileceği konusundaki düşüncesi ve sorusuna da
kısaca cevap vermek istiyorum. Ben, bugün bu konuşma çerçevesi içerisinde
Ziraat Bankasından aldığım bilgiyi aynen aktarıyorum. Bu, özellikle,
milletvekillerimiz ve bu konuda sektörümüzü takip eden basın mensupları
açısından da kıymet ifade edecek. 2003 yılı haziran ayı içerisinde çıkardığımız
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların yeniden yapılandırılmasını
sağlayan 4876 sayılı Kanuna göre, bu kanun kapsamında yapılandırılması mümkün
olan borcu bulunmakla birlikte, hiç müracaat etmeyen üreticilerimizin bu
borçlarının, bu kanuna göre yeniden yapılandırılması konusunda Ziraat Bankası
bir karar almıştır. Bu, bugüne kadar müracaat etmeyenler için geçerli. Ayrıca,
2000-2004 taksit tutarını, ödeme süresinin son günü olan Ocak 2005 tarihine
kadar ödemeyen üreticiler için de
2 Mayısa kadar bir süre uzatımı kararı alınmıştır. Dolayısıyla, bu günlerde
borçlarını yatıramayan ve yeniden yapılandırma kapsamına girmeyen
üreticilerimiz için bir kolaylık, böylece, bu kurumlarımız tarafından
sağlanmıştır. Bu bilgiyi de, başta Beyribey olmak üzere, diğer arkadaşlarımın
bilgilerine sunuyorum.
Bu arada, Bakanlığımızın
çalışmalarıyla ilgili genel bir çerçeve vermek üzere, 2006-2010 döneminde
uygulanmak üzere bir tarım stratejisi belgesi hazırlanmış ve bu, Yüksek
Planlama Kurulu kararı olarak da yayımlanmıştır. Bu belgeyle, değişen ve
gelişen beklentiler ışığında önümüzdeki dönemde yürütülecek tarım
politikalarının temel doğrultuları belirlenmekte, uygulanacak destekleme
araçları tanımlanmakta ve bunların bütçedeki payları tespit edilmektedir ve
dolayısıyla, belirsizlik büyük ölçüde giderilmeye çalışılmaktadır. Belgede,
Avrupa Birliğine uyum süreci ve Dünya Ticaret Örgütü kurallarındaki gelişmeler
bağlamında öncelikli destekleme alanları belirlenmiştir. Nitekim, bu belgelerde
yer alan temel stratejiler ışığında, 2005 yılında uygulanacak tarımsal
desteklemeler de şekillenmiştir. İşte bunlar, hepinizin bildiği gibi, doğrudan
gelir desteği 1,9 katrilyondur. Ödemeler şubat, mart, nisan aylarında
gerçekleştirilecektir. Prim ödemeleri 2005 yılında 600 trilyondur ve bunların
nisan sonunda başlayacağını buradan sizlere duyuruyorum. Primler nisan sonunda
başlayarak geçmişteki uygulamalara nispetle çok daha öne çekilmiş olmaktadır.
Dolayısıyla, hem ilanı hem de ödenme zamanının başlaması bakımından bir
iyileştirmenin de hayata geçtiğini söylemek istiyorum.
Tarım sektörü içerisinde
çok kritik ve çok önemli olan sektörümüz hayvancılık sektörüdür ve bu sektörün
geliştirilmesi konusunda hepimize çok önemli bir görev düşmektedir. Nitekim,
Hükümetimiz, bu konuda kararlılığını göstermek üzere, 2005-2013 yıllarını
kapsayan bir hayvancılık geliştirme projesini kabul etmiş ve hayata geçirmeye
başlamıştır. Bunun ilk tezahürü, 2005 yılında, daha önceki yıl 213 trilyon olan
hayvancılık desteklerini 622 trilyona çıkarmıştır ve toplam destekler
içerisinde hayvancılık sektörüne ayrılan nispî payı yüzde 6'dan 18'e
yükseltmiştir. Dolayısıyla, bunun sektörümüzü geliştirme konusunda çok önemli
bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla, başta doğu bölgemiz olmak
üzere, Türkiye'de hayvancılık sektörünü ıslah ederek, yem bitkili ekim alanlarını
geliştirerek, ölçeği büyüterek, eğitimi artırarak, kredi mekanizmasını
işleterek, bu sektörü, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olduğu gün,
sürdürülebilir bir hale getirme konusunda bir niyet ve kararlılığımızın
ifadesidir. Hepimize düşen görev, bu sektörün nispî payını hem büyütmek hem de
sürdürülebilir hale getirmektir.
Yine, hayvancılık
sektörümüzü çok yakından ilgilendiren ve daha çok da düşük gelirli
insanlarımızın bir ümit kapısı olan kooperatifçilik faaliyetiyle
desteklediğimiz alanda ise, hepinizin bildiği gibi, nispî olarak çok önemli
gelişmeler olmuştur. 2002 yılında desteklenen kooperatif sayısı 25'ken, bugün
2005 yılında bu rakam 304'e yükselmiştir. Hedef olarak 2005'te 304 kooperatife
ulaşmayı hedefliyoruz. Bu, 300 trilyonluk bir kaynağın bu sebeple tarım
sektörüne gitmesi demektir ve biraz önce söylediğim 622 trilyonun dışındadır;
yani, toplam 1 katrilyona ulaşan bir destekten bahsediyoruz. Dolayısıyla,
kooperatifçilikle ilgili konuları hem sayı olarak artırıyoruz hem de
verimliliğini çok yükseltecek bir hale getiriyoruz. Bir örnek vermek gerekirse;
sosyal yardımlaşmayla beraber yürüttüğümüz projede aile başına verilen hayvan
sayısında bir artış yapmadık; ama, normal bütçe imkânlarıyla yapmış olduğumuz
desteklerde, çok uygun yerlerde, damızlık düve ihtiyacını karşılamaya yönelik
olarak aile başına 6 hayvana kadar çıkacağız. Niyetimiz daha çok zengin
olanları desteklemek değil; ama, piyasada, yükselen vasıflı düve talebini
karşılayabilmek için kooperatifçiliğimizi de bu işin içerisine sokmamız
gerektiğini düşünüyoruz. Nispî payı az; ama, bir model arayışı içerisindeyiz.
Bu ara Tarım Bakanlığının
bünyesinde gerçekleştirilen en önemli konulardan bir tanesi de kanun
çalışmalarıdır; önemli olanlarından kısaca bahsetmek istiyorum.
Arkadaşlarım, şu anda
sektörümüzün en önemli kanunlarından birisi olan Tohumculuk Kanunu Tasarısı
Genel Kurulun gündemindedir. Tarım Sigortaları Kanun Tasarısı, sizin de bizim
de bir an önce gündeme gelmesini ve kanunlaşmasını beklediğimiz bir tasarıdır;
bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemine erken alınması konusunda
Hükümetimizden de bir öneri gelmiştir; ben de bizzat, dün, Komisyonun Sayın
Başkanvekiline bu düşüncelerimizi ilettim. İnşallah önümüzdeki hafta, Tarım
Ürünleri Sigorta Kanunu Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonumuzda görüşülmeye
başlanacaktır.
Arazi Kullanımı ve Toprak
Koruma Kanunu Tasarısı Çevre Komisyonunda görüşülecektir bu hafta. Dolayısıyla,
Türkiye'de tarım topraklarının korunması, yaşatılması, sürdürülebilmesi
bakımından çok kıymet ifade eden bir kanundur; hem İktidar Partisi hem de
muhalefet partimize mensup milletvekillerimizden bu kanunlar konusunda hem
katkı hem de destek bekliyoruz ve en önemlisi ise tarım kanunudur. Tarım kanunu
21 Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur ve Türkiye artık tarımla
ilgili temel politikalar konusunda, destekleme politikaları, öncelikleri,
sektörler bakımından hedefleri ihtiva eden ve yürürlükte olduğu sürece
hükümetler açısından da bir bakıma bağlayıcılığı olan ve ilgili taraflara
-yani, üreticilere, ticaretiyle uğraşanlara, sanayicilere- tarımla ilgili
gelişmelerin nasıl bir çerçevede yürüyeceğini ortaya koyan bu tasarı da
huzurlarınıza gelecek ve Meclisimizin gündemine intikal edecek; dolayısıyla,
Türkiye, ilk defa, önümüzdeki zaman dilimini tarım bakımından nasıl bir şekil
içinde yürüteceğini ortaya koymak üzere, bir Meclis iradesine kavuşmuş olacaktır. Bunu da, hepimiz
açısından, sektörümüz açısından önemli kabul ediyorum.
Halen üzerinde
çalıştığımız birkaç önemli kanundan da bahsedeyim: Bakanlığımızın yeniden
yapılandırılması, ulusal biyogüvenlik kanun tasarısı ve yine sektörle ilgili
önemli bir kanun yem kanunu tasarısıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 17 Aralıktan sonra, Bakanlığımızın, âdeta, zihnî
faaliyetlerinin, düşünce üretme faaliyetlerinin yarısını işgal eden alan,
Avrupa Birliği çalışmalarıdır. Ocak ayı içerisinde başlayarak yaptığımız
çalışmalar, 29 Ocak, 5 Şubat ve 12 Şubatta 3 önemli toplantıyla, Avrupa Birliği
müzakerelerinin başladığı andan itibaren bizi çok büyük ölçüde meşgul edecek,
aynı zamanda, ülke nüfusumuzun üçte 1'ini ilgilendirecek olan çok önemli
kararların alınmasıyla, toplumsal hayatımızı da etkileyecek olan bu gelişme
içerisinde "ne yapacağız, nasıl yapacağız ve kiminle yapacağız"
sorularımıza cevap aramak üzere, ilkönce, 29 Ocakta, üniversiteden tarım
ekonomisi konusunda çalışan insanlar, sivil toplum kuruluşlarından Avrupa
Birliğiyle ilgili olanlar, meslek kuruluşlarından oluşan özel sektör
temsilcilerinin davet edildiği, konuyla ilgili gazetecilerin, yani, tarımla
ilgili ve Avrupa Birliğiyle ilgili gazetecilerin katıldığı 29 Ocaktaki
toplantı, genel olarak, hadiseye nasıl bakmamız lazım geldiği sorusunun bir
cevabı olmuştur. 5 Şubatta, meslek kuruluşlarını, yani, Tarım-İş Sendikasından
başlayarak kooperatiflerimize kadar ne kadar sivil toplum kuruluşu varsa
hepsini davet ettik ve bu meslek kuruluşlarıyla "Avrupa Birliği müzakere
sürecinde sektör nasıl hareket etmelidir" sorusuna cevap aradık. 12
Şubatta, Türkiye'de tüm üniversitelere, Yüksek Öğretim Kuruluna başvurarak,
Avrupa Birliği konusunda enstitüleri olan, lisansüstü çalışması yapan bütün
üniversitelerimizden ilgili, yetkili hocalarımızı davet ettik ve bunların
katılımıyla, üniversitelerimizde, Avrupa Birliği konusunda, özellikle tarım
sektörüyle ilgili konularda ne yapıldı, ne öneriliyor ve kimler var ve hangi
konuda çalışmalar var; bunları tespit etmeye çalıştık. Bu tespitlerimizin bir
değerlendirmesi olarak, sizlere, kısaca şunları arz etmek istiyorum:
Türk tarımı ile Avrupa
Birliği tarımı arasında büyük fark hep vurgulandı.
Tarımsal bilgi sisteminin
bir an önce sağlıklı olarak ortaya...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Çok kısa bir süreye ihtiyacım var; teşekkür ediyorum
Tarımsal bilgi sistemi ve
tarımla ilgili bilgilerin tekrar gözden geçirilmesi; yani, üretim
miktarlarından başlayarak, tarımla ilgili bütün unsurların, değerlerin,
rakamların, toplumda kabul edilebilir ortak bir noktaya getirilmesi konusu. Çok
farklı rakamlar telaffuz ediyoruz. En önemli üretimimiz olan buğdayla ilgili
rakamlarımız bile çok farklı. Dolayısıyla, bunları teke indirmek, bununla
ilgili kurumlar arasında bir işbirliği yapmak.
Uyum çalışmalarında,
Bakanlık, sivil toplum kuruluşları, çiftçi örgütleri, meslek kuruluşları; tarım
sektörünün sorunlarının çözümü konusunda birlikte hareket etme gereği.
Sektörde verimliliğin
artırılabilmesi ve sürdürülebilir rekabet gücüne kavuşturulması yönünden, bu
dönem içerisinde, müzakere süreci içerisinde çok etkin kararların alınması.
Her bir tarım ürünü için
etki analizlerinin yapılması ve bir ortak tarım politikası uygulanmaya
başlandığı anda, hangi ürünümüz hangi oranda etkilenecek ve nasıl bir tedbir
alırsak bu etkiyi en aza indirebiliriz çalışmalarının şimdiden başlatılması ve
kamuoyunu bilgilendirme.
Bunun Bakanlığımıza
yansıyan bir yönü var -bunlar yapılması gerekenler- Bakanlığımız ise buna göre
neler yapıyor; bununla ilgili birkaç gelişmeyi sunmak istiyorum.
Evvela, Avrupa Birliği
uyum alt çalışma gruplarının tekrar gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi.
Bakanlığımız bünyesinde -biraz önce sorduğum o en temel sorular; ne yapacağız,
müzakerelere nasıl hazırlanacağız- müzakere sürecinde karşımıza çıkacak
sorunlar ve bu işi hangi organizasyon ve kişilerle yapacağız sorusuna cevap
aramak üzere, uyum çalışmalarıyla ilgili bir yürütme kurulu oluşturduk. Bu
yürütme kurulunun 5 üyesi Tarım Bakanlığından, 2 üyesi üniversitelerden, 1
üyesi meslek kuruluşlarından, 1 üyesi de sanayicilerden olacak; dolayısıyla,
yürütme konusunda çok yetkili kılacağımız kuruluşu, sektörün mensupları
arasından seçiyoruz ve üniversitelerden düşünce katkısını alacağız.
Dolayısıyla, sadece Bakanlık bürokratlarıyla yürütemeyeceğimiz kadar geniş bir yelpaze
içerisinde hadiseyi değerlendiriyoruz. Buna ilaveten...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Son olarak 1-2 dakika müsaade edebilir misiniz?
BAŞKAN - Son 1 dakika Sayın
Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Buna ilaveten bir danışma kurulu oluşturuyoruz. Onun
dışında, etki analizlerini yapacak çalışma gruplarını oluşturmaya başladık şu
anda; yani, buğdayla ilgili konunun gelişmelerini ortaya koyacağız.
Hem Sayın Başkanımızdan
hem de grup yöneticisi arkadaşlarımdan aldığım ikaz üzerine, konuşmamı artık
sonlandırıyorum.
Efendim, son cümle şu:
Tarım Bakanlığı, Türkiye'de, bugün günlük sorunlar içerisinde tarımla ilgili
konularda elbette çalışacak; ama, bakışımız ve faaliyetlerimizin çok önemli bir
kısmı, müzakere sürecinde tarım sektörünün ortaya çıkaracağı sorunlar ve burada
karşımıza çıkacak konularla ilgili hazırlıklara yönelmiş durumdadır.
Dolayısıyla, hazırlıklarımız hakkında sizlere bilgi de sunmaya çalıştım; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Kâtip üyenin sunuşları
oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sözlü soru önergesinin
geri istenildiğine dair 1 adet önerge vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1421) esas numaralı sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/256)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 562 nci sırasında yer alan (6/1421) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Feridun
Fikret Baloğlu
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Erzurum
Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut ve 23 milletvekilinin, Doğu Anadolu
Bölgesinde ağır kış şartlarının sebep olduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/255)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Doğu Anadolu Bölgesinde
yağan kar ve aşırı soğuklar halkın yaşamını olumsuz olarak etkilemekte, esasen
güç şartlarda yaşayan bölge insanının yaşam koşulları daha da ağırlaşmakta, bu
durum, bölgeden batıya doğru olan göç hareketini hızlandırmaktadır.
Ülkenin kalkınmasında
bölgelerarası kalkınmışlık farkının azaltılmasının önemi her türlü şüpheden
uzaktır.
Bu nedenle, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci maddesi ile TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri çerçevesinde, Doğu Anadolu Bölgesinde yağan kar ve aşırı soğukların
halkın yaşamına olan olumsuz etkilerinin araştırılması ve yaşanan
olumsuzlukların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin tespiti için
Meclis araştırması açılmasını istiyoruz.
Gereğini arz ederiz.
1- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
2- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
3- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
4- İbrahim Özdoğan (Erzurum)
5- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
6- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
7- Ömer Kulaksız (Sivas)
8- Yekta Haydaroğlu (Van)
9- Kenan Altun (Ardahan)
10- Şemsettin Murat (Elazığ)
11- Fetani Battal (Bayburt)
12- Süleyman Sarıbaş (Malatya)
13- Miraç Akdoğan (Malatya)
14- Ahmet Çağlayan (Uşak)
15- Cavit Torun (Diyarbakır)
16- Mustafa Duru (Kayseri)
17- Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
18- Murat Yılmazer (Kırıkkale)
19- Ali Osman Başkurt (Malatya)
20- Tevhit Karakaya (Erzincan)
21- Gülseren Topuz (İstanbul)
22- Sinan Özkan (Kastamonu)
23- Fahri Keskin (Eskişehir)
24- Ramazan Toprak (Aksaray)
Gerekçe:
Kış mevsiminde Doğu
Anadolu Bölgesinde yağan kar, bazen günlerce sürmekte, zaman zaman 2 metreye
kadar ulaşan kar kalınlığı günlük yaşamı felç etmekte, yerleşim birimlerinin il
ve ilçe merkezleriyle olan karayolu bağlantıları uzun süre kapalı kalmaktadır.
Aşırı kar ve çığ
nedeniyle demiryolları da zaman zaman ulaşıma kapanmakta, olumsuz hava
koşulları nedeniyle havayolu ulaşımında da aksamalar olmakta, tarifeli seferler
iptal edilmektedir.
Yılın yarısından fazla
kalan kar ve aşırı soğuklar;
Halkın sağlığını ciddî
olarak etkilemekte, can ve mal kaybına neden olmakta,
Sosyal ve ekonomik hayatı
derinden etkilemekte,
Diğer bölgelere göre
halkı, kat kat fazla yakıt harcaması yapmak zorunda bırakmakta,
Ekonomik ve ticarî hayatı
durdurmakta, sanayileşmeyi olumsuz olarak etkilemekte,
Kaynakların tükenmesine
neden olmakta, tarım yapılmasını güçleştirmekte, arazi ekimi gecikmekte, bazen
mahsul kar altında kalmakta,
Don, çığ ve sel
felaketleriyle hayat çekilmez hale gelmektedir.
Ulaşımın sağlanması ve
halkın yaşamının kolaylaştırılması amacıyla Karayolları, Köy Hizmetleri ve
belediyeler tarafından, yaklaşık yedi ay süreyle karla mücadele çalışması
yapılmakta, gerek kar yağışı sırasında uygulanan buzlanmayı önleyici
tedbirlerin olumsuz etkilerinden dolayı gerek kar temizleme çalışmaları sırasında
ve gerekse karların erimesiyle yolların fizikî yapıları bozulmakta, önceden
yapılan yollar dahi, birkaç yıl içinde kullanılamaz hale gelmekte, şehir içinde
asfalt bozulmalarının yanında karo, bordür ve yeşil alanlar da zarar
görmektedir.
Karayolları, Köy
Hizmetleri ve belediyeler gibi resmî kurumlara tahsis edilen kaynakların çok
büyük bir bölümü, karla mücadele çalışmalarında kullanıldığı için halka hizmet
olarak sunulamamakta, planlanan yatırım ve iyileştirme çalışmaları gereği gibi
yapılamamakta, şartların iyileştirilmesi ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının
azaltılması bir yana, mevcut durumun korunması dahi mümkün olamamaktadır.
Yıllardan beri devam eden
bu durum, esasen diğer bölgelere göre geri kalmış durumda olan Doğu Anadolu
Bölgesinin daha da geri kalmasına neden olmakta, bölgeden kaçışı ve göç
hareketlerini hızlandırmaktadır.
Ülkenin tümünün
kalkınması ve bölgelerarası kalkınmışlık farkının azaltılmasının önemi her
türlü şüpheden uzaktır.
Bu nedenle, Doğu Anadolu
Bölgesine yağan kar ve aşırı soğukların halkın yaşamına olan olumsuz
etkilerinin araştırılması, yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için alınması
gereken önlemlerin tespiti hakkında Meclis araştırması önergesi verilmesi
yararlı görülmüştür.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
2.- Sakarya
Milletvekili Hasan Ali Çelik ve 20 milletvekilinin, meslek yüksekokullarının ve
mezunlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/256)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Meslek Yüksekokullarının
ve mezunlarının sorunlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
2- Hikmet Özdemir (Çankırı)
3- Ahmet Rıza Acar (Aydın)
4- Fatih Arıkan (Kahramanmaraş)
5- Osman Akman (Antalya)
6- Recep Yıldırım (Sakarya)
7- Hamit Taşçı (Ordu)
8- Hasan Bilir (Karabük)
9- Mehmet S.Tekelioğlu (İzmir)
10- Eyüp Ayar (Kocaeli)
11- Nevzat Doğan (Kocaeli)
12- İnci Özdemir (İstanbul)
13- İsmail Ericekli (Çankırı)
14- Fahri Çakır (Düzce)
15- Veli Kaya (Kilis)
16- Kemalettin Göktaş (Trabzon)
17- Hacı Biner (Van)
18- Mehmet Atilla Maraş (Şanlıurfa)
19- Zekeriya Akçam (İzmir)
20- Eyyüp Sanay (Ankara)
21- Mehmet Fehmi Uyanık (Diyarbakır)
Gerekçe:
Meslekî ve teknikeğitimin
ülkemiz eğitim-öğretim faaliyetleri içindeki önemi bilinen bir gerçektir.
İlköğretimden sonra
etkin, örgün veya yaygın olarak sağlanan tekniköğretim ve eğitim, modern
hayatın gereksinimlerini karşılamada olmazsa olmazdır.
Medeniyetler, pratik
hayatın uygulamaları, meslekî ve teknikeğitim-öğretimin eserleridir.
Endüstri meslek ve teknik
liseleri ile başlayan bu öğretim, yükseköğrenim düzeyinde meslek yüksekokulları
ile fakültelerde ileri seviyede sağlanmaktadır.
Yükseköğretimin bir
kademesi olan 2 yıllık MYO'dan 2002-2003 yılında 82 621 öğrenci mezun olmuştur.
2003-2004 yılında ise 344 984 öğrenci halen eğitim-öğretime devam etmektedir.
(Bu rakamlar YÖK İstatistik Biriminden alınmıştır.)
Bu öğrencilerimizin
veriminin artırılması, ülke ihtiyaçlarında daha etkin kılınması, mezuniyet
sonrasına daha güvenle bakabilmeleri hepimiz için önemlidir.
Öğrenim esnasındaki
konsantrasyon da buna bağlıdır.
Sosyal ve teknik
nitelikli yükseköğretim veren MYO'larında şartlar ve imkânların yeterli
olmadığı aşikârdır.
Halen bu okulların alet,
araç-gereç, teçhizat, öğretim elemanı yönüyle eksikleri ihmal edilemeyecek
seviyededir.
Öğrenci başarısındaki
seviye dengesizliği sınıf içinde hatta program ve bölüm içinde sorun olmakta,
öğretim elemanına da öğrencilere de sıkıntılar yaşatmaktadır.
Sınıfın ortalama
seviyesinin altında ve üstünde kalan öğrenci kitlesi âdeta konuya
yabancılaşmaktadır.
Bir grup öğrenci konuyu
hiç kavrayamamakta, diğer bir grup da bildiği bir konuyu sürekli tekrar
etmektedir.
Mezun olan öğrenciler bir
açıköğretim fakültesi mezununun sahip olduğu sosyal hakları elde
edemediklerinden dolayı ayrı bir sorun yaşamaktadırlar.
Özel ve kamu sektörü
istihdamında da MYO mezunları sorunlar yaşamaktadır. Hatta, zaman zaman
kurumların yönetmelikleri gereği MYO mezunu olmanın zararını bile
görebilmektedirler.
Örneğin, EML mezunu bir
kişi, MYO'nun bir bölümünü bitirmiştir. Bir kurum, EML elektrik bölümü mezunu
bir personele ihtiyaç duymaktadır. Kişinin MYO diplomasının arkasına EML mezunu
olduğunun yazılmasına rağmen, sınava dahi alınmamaktadır.
Alınan bir üst öğretim,
alt öğretimi yok sayar hale getirmektedir. Aldığı bütün öğretim kademeleri,
kişinin kendi talebi doğrultusunda işlem görebilmeli ve MYO mezunlarının bu
konuda zararı da ortadan kaldırılmalıdır.
Meslekî ve
tekniköğretimin, öğretim içindeki oranı halen düşüktür. Bunun daha yüksek
oranlara çıkarılması ülkemiz için ihtiyaçtır. Ancak, bunu cazip hale getirmenin
bir yolu da, bu yükseköğretim kurumlarını piyasa ihtiyaçlarının pratiğine cevap
verebilir hale getirmektir.
MYO eğitim-öğretim
kalitesinin iyileştirilmesi, ülkemiz ara eleman ihtiyacını en iyi şekilde
gidermesi ve sorunlarının incelenip araştırılması amacıyla;
1- Öğretim araç-gereç, teçhizat ve donanımın durumunun,
2- Öğretim elemanlarının
durumlarının,
3-
Öğrencilerin-mezunların sosyal statülerinin,
4- Mezuniyet sonrası
durumlarının,
5- Diğer sorunların,
Araştırılarak, bu öğretim
kurumlarına ve mezunlarına olan ilgi ile kamu ve özel sektör taleplerinin
artırılması, girişimci, kendine güvenen, müteşebbis kişiler haline getirilmesi
gerekmektedir.
Bu amaçla, TBMM'de bir
araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
23.02.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 23.
2.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Ali
Topuz
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
23. 2.2005 Çarşamba
günlü, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 123 üncü sırasında yer alan 586-1 ek
sıra sayısının bu kısmın 2 nci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin
lehinde, şahsı adına söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, grup önerisi hakkında kişisel görüşlerimi
beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 7
kişiden oluşan Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu, 30 Temmuz 2002
tarihinde, yani 3 Kasım seçimlerinden üç ay kadar evvel, 51 sayfalık bir rapor
hazırlıyor. Bu rapor ve bağlantılı olan bilgi ve gelişmeleri Genel Kurulla
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
raporla, Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu Anonim Şirketinin 1998 yılındaki
kayıtları inceleniyor. Yapılan incelemeler sonucunda, sanıkların, Ocak - Aralık
1998 döneminde ihraç etmiş oldukları mallara ilişkin alış ve satış
faturalarının sahte olduğu; Al Baraka isimli şirketin, Orhan Aslıtürk ve
Muhammed Ciğer ismindeki kişilerin kurduğu ASCOR adlı şirket aracılığıyla, 91
adet paravan ve gerçekdışı şirketlerin bir bölümüyle ilişki içine girdiği;
sanıkların, gerçek mal alışlarıyla ilgili olmaksızın fatura aldıkları ve
düzenledikleri, yurt dışına sahte satış faturaları düzenledikleri, bu suretle
vergi kaçakçılığı suçunu işledikleri; bu suçlar sebebiyle, 1998 yılında, 1
trilyon 773 milyar Türk Lirası tutarında vergi kaybına yol açtıkları; ASCOR
Şirketi ve diğer paravan şirketler ve anlaşma yaptığı ihracatçı şirketler adına
düzenlediği sahte faturalar ve yaptığı fiktif ihracat işlemleri karşılığında,
haksız ve kanunsuz yere Katma Değer Vergisi iadelerinin alındığı ve komisyon elde
edildiği ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Al
Baraka isimli şirketin, ASCOR isimli şirketle, dört yıl içinde toplam 150 000
000 Amerikan Doları tutarında alışveriş yaptıkları tespit olunmuş. Raporda,
Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer'in kurmuş olduğu paravan şirketlerin,
1995-1998 yılları arasında 1 729 000 000 ABD Doları tutarında ihracat
yaptıkları da tespit olunuyor değerli arkadaşlarım. Yani, 2 milyar dolara yakın
bir hayalî ihracat söz konusu.
Yeri gelmişken ifade
ediyorum, değerli arkadaşlarım, Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer'in kurmuş
olduğu ve sayıları 91'e ulaşan bu şirketler, hayalî ihracat ve sahte belge
konusunda, ülkemizde görülen en büyük şebekeyi gerçekleştirmişlerdir. Bu
paravan ve sahte şirketlerin dört yıl içinde yaptıkları hayalî ihracatın
yaklaşık onda 1'ini Al Baraka isimli şirketle birlikte yaptıkları, resmî
raporlarla anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
bilindiği gibi, 2003 yılı başında, Vergi Barış Yasası adı altında bir yasal
düzenleme yaptık. Bu yasal düzenleme gereğince, bu dosyada, sözünü ettiğim
dosyada, mükellef durumunda bulunan ilgili şirket, toplam 3 trilyon 958 milyar,
yani, 4 trilyona yakın vergi aslı ve cezasını ödeyerek, olayın hukukî boyutunu
çözüme bağladı. Bu olayın, takdir edersiniz ki, bir de cezaî boyutu var değerli
arkadaşlarım. Cezaî boyutu konusunda Yargıtay nasıl bir değerlendirme yaptı;
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi, Al Baraka Türkün ortak ve yöneticilerine karşı
açılan ceza davasını Vergi Barış Yasası sebebiyle ortadan kaldıran İstanbul
İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin kararını esastan bozdu. Bu bozma kararına göre,
ilgili şirket yöneticileri, dosya kapsamına göre, hem sahte belge düzenlemişler
ve hem de bu belgeleri bilerek kullanmış olduklarından dolayı, bu, barış yasası
kapsamına, vergi barışı kapsamına girmelerinin mümkün olamayacağını Yargıtay
tespit ediyor.
Bu safahatını açıkladığım
dosya kapsamı içinde yargılanan sanıklardan birisi de, değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, değerli arkadaşlarım.
Sayın Maliye Bakanının bu şirketlerdeki konumu nedir; Sayın Bakan bu şirketin
hem ortağı hem de yönetim kurulu üyesidir değerli arkadaşlarım.
Tüm dosya kapsamına ve
Yargıtay bozma gerekçesine göre, bu belgeler sahte olduğu bilinerek kullanılmış
olup, düzenleme aşamasında da şirket ortak ve yöneticilerinin bilgisi vardır.
150 000 000 doları bulan ve dört yıla yayılan bu belgelerin sahte olduğunun
bilinmemesi söz konusu olamaz. Tekrar ifade ediyorum; Al Baraka isimli firmayla
ASCOR ve diğer paravan şirketlerin yaptıkları alışverişin tutarı dört yıl
içinde 150 000 000 doları aşmıştır, değerli arkadaşlarım. ASCOR'un yaptığı
hayalî ihracat tutarı ise 2 milyar
dolara yakındır.
Bütün bu bulgulara
rağmen, bütün bu bilgilere rağmen ortada henüz kesinleşmiş bir yargı kararı
olmadığından, elbette, Sayın Maliye Bakanı suçludur diyemiyoruz. Hukuka olan
inancımız sebebiyle bunu söyleyemiyoruz; ancak, değerli arkadaşlarım, insafla
sorgulayalım, sağduyuyla sorgulayalım. Herhalde, böyle bir dosya kapsamı ve
süreci karşısında birtakım soruları, burada, Genel Kurulun huzurunda
cevaplandırmak, açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
Hakkında bu kadar ağır
suçlamaların yapıldığı ve delillerin bulunduğu açıklık kazanan bir Maliye
Bakanının bu görevi sürdürmesini ve yargılanmasının engellenmesini hangi haklı
yasal ve makul gerekçeyle açıklayabiliriz?! Ortada, kamu bütçesini, sahtecilik
yapmak suretiyle zarara uğrattığı açıklık kazanan bir Maliye Bakanı var; bunu
gösteren resmî belgeler ve raporlar var. Bu Bakana Türkiye'nin bütçesini nasıl
emanet edebilirsiniz, değerli arkadaşlarım?! Sıradan bir iddiadan söz
etmiyorum, ihmal veya taksir yoluyla işlenen bir suçtan söz etmiyorum; organize
sahtecilik ve bağlı olarak kamu hazinesinin zarara uğratıldığı suçlamasından
söz ediyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
gelin, Sayın Maliye Bakanının sırtındaki bu yükü, bu kamburu hep birlikte
kaldıralım. Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanının bu kadar ağır zan altında
kalmasına ve görevini sürdürmesine izin vermeyelim. Sayın Bakanı bu yükten ve
bu suçlamadan kurtaralım.
Değerli arkadaşlarım,
bunun yolu ve yöntemi gayet açık. Sayın Bakanın yargılanmasının önünü açalım.
Bunun için de dokunulmazlığını kaldıralım. Bir Maliye Bakanının, hakkında bu
kadar ağır ve somut suçlamalar varken, etkin ve inandırıcı bir şekilde görevini
sürdürebileceğine kim inanabilir değerli arkadaşlarım?! Türkiye Cumhuriyetini
böylesine ağır bir yükle, böylesine ağır bir kamburla karşı karşıya
bırakmayalım değerli arkadaşlarım. Bu anlayış ve uygulama içinde olan bir siyasî
kadronun yolsuzlukla mücadele konusunda samimî olduğuna kim inanabilir?!
Sınırlı bir siyasî kadronun yanlışlarına ve amaçlarına ortak olmayalım değerli
arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyetinin Maliye Bakanı hakkında bu kadar ağır suçlamalar bulunan
bir kişi olamaz. Bunu kabul edemiyorum. Bunu içimize sindirmemiz mümkün
değildir değerli arkadaşlarım. Buna hiç kimsenin de hakkı olamaz. Bu şekilde,
hakkında böylesine ağır suçlama bulunan bir kişinin Maliye Bakanı olarak, bu
yükle birlikte, bu kamburla birlikte görevini sürdürmesine hiç kimsenin izin
vermemesi gerekir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu değerlendirmelerle, tüm arkadaşlarımın sorumluluklarının gereğini yapacağına
olan inancımı bir defa daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, aleyhinde söz istiyorum.
BAŞKAN - Önerinin
aleyhinde söz isteyen, AK Parti Grubu Başkanvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine istinaden vermiş oldukları önerinin aleyhinde,
Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
sözü şahsınız adına aldınız.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Ben Grup Başkanvekili olarak...
BAŞKAN - Hayır; Grup
Başkanvekilisiniz; ama, şahsınız adına aldınız. Onu bir düzenleyelim.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Peki; şahsım adına.
Değerli arkadaşlar,
sadece bu dönemde değil, geçtiğimiz yasama yıllarında da, dönemlerinde de
Türkiye'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine sıkça gelmiş,
Türkiye'nin gündeminden hiç düşmemiş; ama, bir türlü de sonuca kavuşturulamamış,
sonuç alınamamış bir konuyu, yasama dokunulmazlığının sınırlandırılmasını
konuşuyoruz. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşünceleri ve AK
Parti Grubunun düşünceleri ortadadır. Biz, her seferinde, ısrarla bir şeyin
altını çizerek söyledik; dedik ki: Biz, yasama dokunulmazlığının
sınırlandırılması konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir adım ileride
ve daha samimîyiz.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Yok ya!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Müsaade edin... Değerli arkadaşlar, dinleyin; sonra kararı Genel Kurul ve bu
aziz millet verir.
20 nci Dönemde ve 21 inci
Dönemde, özellikle Meclis Başkanlığının öncülüğünde kurulan çalışma
komisyonları, özellikle anayasa değişikliğini ele alan çalışma komisyonları
oluşturuldu. 21 inci Dönemde de, yine
bu komisyonun bütün siyasî partilerin mutabakatıyla hazırlamış olduğu 37
maddelik bir Anayasa değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
geldi. O Anayasa değişikliği paketinin içerisinde Anayasanın 83 üncü maddesi de
vardı, bu da vardı; ama, o gün, bütün siyasî partiler bunu istemiş olmalarına
rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu değişikliğin yapılması mümkün
olmadı. 37 maddenin 34 tanesi üzerinde değişiklik yapıldı, bu konuda değişiklik
yapılmadı.
Şimdi, bize diyor ki
Cumhuriyet Halk Partisine mensup sözcü arkadaşlar "AK Parti dokunulmazlık
konusunda vermiş olduğu sözü tutmuyor, kamuoyuna söz verdi ve dolayısıyla
vermiş olduğu sözü tutmuyor" diye bir iddiayla ortaya çıkıyorlar. Biz,
bunun böyle olmadığını, bizim kamuoyuna bu konuda vermiş olduğumuz sözün sadece
milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılmasıyla alakalı olmadığını,
milletvekili dokunulmazlığını da içine alabilecek şekilde, kim dokunulmazlıkla
korunuyorsa hepsinin dokunulmazlığının sınırlandırılması vardır.
Parti programımız
buradadır. Parti programımız buradadır ve parti programımızdan bu aziz millete
hangi sözü deklare etmişiz, onu ifade etmek istiyorum. "Milletvekili ve
bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak.
Dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engel ve
ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirecektir" diyor.
Yine, 58 inci hükümetin
programında da konu aynı şekilde ifade edilmiştir; buradan tekrar etmek
istemiyorum. Yine, 59 uncu hükümetin programında da aynı ifadelerle programa
alınmıştır. Bizim bu konuda kamuoyuna vermiş olduğumuz söz budur ve sözümüzün
de arkasındayız.
Şimdi, ben, buradan,
samimiyetle...
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Görev süresi bitiyor...
EYÜP FATSA (Devamla) -
Müsaade edin... Değerli arkadaşlar... Değerli arkadaşlar, dinleyin bakalım...
Dinleyin bakalım...
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Kamu görevlilerini bir açıklasınlar.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Müsaade edin... Müsaade edin...
Peki, değerli arkadaşlar,
öğrenci affıyla ilgili konu gündeme geldiği zaman niye üniversitenin görüşleri
alınmıyor, konunun bütün muhatapları bu affın içine alınmıyor diye affa karşı
çıkıyorsunuz da, dokunulmazlık söz konusu olunca, niye dokunulmazlık kapsamı
içinde olanların hepsinin bunun içine alınmasını istemiyorsunuz?! (AK Parti
sıralarından alkışlar)
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
O ayrı, o ayrı...
EYÜP FATSA (Devamla) -
Lütfen... Lütfen...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Elma ile armudu karıştırmayalım.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
EYÜP FATSA (Devamla) -
Bakın, biz, bu konuda samimîyiz; vermiş olduğumuz sözün de arkasındayız. Ben,
buradan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sesleniyorum. Eğer...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Türkiye'yi öğrenciler yönetmiyor, siyasîler yönetiyor.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Eğer, bu konuda samimîyseniz...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Farklı farklı şeyler.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bu
konuda samimîyseniz, Meclis Başkanının öncülüğünde kurulan komisyona, uyum
komisyonuna, lütfen, üyelerinizi verin, komisyon oluşsun ve bu komisyonun ilk
gündem maddesi de Anayasanın 83 üncü maddesi olsun.
Buyurun, samimîyseniz,
komisyona üyeyi verin; biz de, hep beraber, bunun üzerinde, ilgili taraflar
olarak, Meclis Başkanının organizasyonunda, öncülüğünde çalışalım; bu meseleyi,
gelin, hep beraber vuzuha, sonuca kavuşturalım; yoksa, böyle, her gün bir
milletvekili arkadaşın dokunulmazlıkla ilgili tezkeresini buraya getirmek
suretiyle bu meseleyi halledemezsiniz. Bu mesele, sizin bu konudaki samimiyetinizi
de göstermez. Eğer samimîyseniz, gerçekten bu konuda samimîyseniz, ben buradan
hodri meydan diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Anayasanın 83 üncü
maddesi de dahil olmak üzere, değiştirilmek suretiyle, yasama dokunulmazlığının
bütün korunanlarla ilgili sınırlandırılmak üzere çalışmaya açığız. Anayasa
değişikliğine de hazırız.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Başlığını değil, içeriğini...
EYÜP FATSA (Devamla) - Bu
düşüncelerle, biz, bu önergeye olumlu oy vermeyeceğimizi ifade ediyor; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Fatsa.
Önerinin lehinde söz
isteyen, Sayın Ali Topuz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz önce Sayın Başkanlık Divanı
tarafından okunan önerimiz dolayısıyla şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken,
biraz evvel bu kürsüde konuşan değerli arkadaşım Sayın Eyüp Fatsa'nın, konunun
özünü bir tarafa bırakarak, asıl konuyu bir tarafa bırakarak başka bir noktada
bir tartışmayı buraya getirmiş olmasını doğrusu çok yadırgadığımı ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dokunulmazlık meselesi iki türlü, iki sorun biçiminde karşımıza gelmektedir;
birinci biçimi, dokunulmazlıkları düzenleyen Anayasa hükmünün değiştirilmesine
dönük sorunumuz; o, temel bir sorunumuz. Bu konuyla ilgili, Sayın Eyüp Fatsa
birtakım değerlendirmeler yaptı burada. O değerlendirmelere her defasında
verdiğimiz cevapları bir kez daha tekraren söylemek istiyorum; milletvekilliği
dokunulmazlığı başka bir şeydir, kamu yöneticilerinin soruşturulmasına dönük
işlerin aksamasını sağlayan birtakım, aksamasını gerektiren birtakım konular
varsa onların kaldırılması başka bir şeydir. Siz, memurların durumu ile
milletvekillerinin durumunu birbirinin benzeri olarak değerlendiriyorsanız;
önce, bu yanılgınızı gidermeniz lazım.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Memurlara hiç gerek yok.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Efendim, şimdi, bakınız, oturduğunuz yerden konuşuyorsunuz; ama, sorumsuzca
konuşuyorsunuz.
Milletvekillerinin
dokunulmazlığının çerçevesi başka bir sorundur, memurlarla ilgili sizin ileri
sürdüğünüz konular başka bir konudur; bunlar birbiriyle ilişkili olan konular
değildir ve memurlarla ilgili konuyu çözmek için Anayasa değişikliğine gerek
yoktur. Bunları, hükümetsiniz, niye getirmiyorsunuz buraya; getirin. Bu
yasaları getirin. Kovuşturmayı engelleyen hükümler varsa, memurların
yargılanmasını geciktiren şeyler varsa, önleyen konular varsa, getirin, açalım.
Enerji Bakanlığında bir yolsuzluk
başladı; engelleyen bir durum yok, devam ediyor. Memurlarla ilgili bir sıkıntı
varsa, buyurun getirin, daha hızlı çalışmasını sağlamak için onları geçirelim;
ama, bunu sebep göstererek, bunlarla beraber yapalım diye, milletvekilliği
dokunulmazlıkları meselesinde ipe un sermeyin. Milletvekilliği dokunulmazlığı
Anayasada düzenlenmiştir; ipe un sermeyin; o başka bir şeydir, bu başka bir
şeydir.
EYÜP FATSA (Ordu) - Ne
fark eder?!
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Şimdi, bir kere, biz, milletvekilliği dokunulmazlıklarının sınırlandırılmasını
konuşalım diye gündem maddesi önermedik. Bizim önerdiğimiz gündem maddesi,
Meclisimize intikal etmiş bulunan, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili
dosyalar üzerinde bu Mecliste müzakere edelim önergesidir. Biz diyoruz ki,
ilgili komisyon tarafından dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek
duyulmayarak, konunun devre sonuna bırakılmasına karar verilmiş olması
karşısında, İçtüzüğün bize verdiği yetkiye dayanarak, devre sonuna bunu hemen
müzakeresiz olarak aktarmayın; bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşalım,
müzakere edelim; çünkü, müzakere ettiğimiz zaman, ben inanıyorum ki, Adalet ve
Kalkınma Partisi mensubu milletvekili arkadaşlarım, o dosyaların içeriğini
bütün açıklığıyla gördükten sonra, o arkadaşlarımızın dokunulmazlığını
kaldırarak onları mahkemede hesap vermeye gönderme konusunda samimî
davranacaklardır; onu ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
düşünebiliyor musunuz, bir ülkenin Maliye Bakanıyla ilgili olarak buraya bir
dosya geliyor; suçlanıyor; yargıya gidip ifade vermesi lazım; mahkeme,
kendisinin bilgisine başvurmak istiyor; milletvekili olduğu için başvuramıyor.
Sanık sıfatıyla yargılanıyor, suçluysa hakkında ceza uygulaması gerekiyor; bunu
yapamıyor. Diyorsunuz ki, hele bir dursun, bu suçluluk durumu devre sonuna
kadar kalsın. Devre sonunda, nasıl olsa, yeniden seçilebilecek yerden aday
gösterilir, bir daha seçilir, bir beş sene daha yine bu suçun cezası verilmez
veya bu konuda adalet ortaya çıkarılmasın. Bunu nasıl diyebilirsiniz; siz,
adında "adalet" kelimesi olan bir partisiniz, Adalet ve Kalkınma
Partisisiniz. Adaleti sağlamayı engellemek sizin vazifeniz mi allahaşkına?!
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sizin, adaletin yerine
gelmesini sağlamak için bütün yolları açmanız gerekirken, siz onları kapatmaya
çalışıyorsunuz. Biz diyoruz ki: Sayın Maliye Bakanı belki de aklanacaktır,
temenni ederiz ki, aklansın. Başka bakanlar da var, Sayın Başbakanla ilgili de
var; aklansınlar. Kamu adına görev yapan arkadaşlarımızın üzerinde bir gölge
varsa, bir şaibe varsa, bir kaygı, bir kuşku taşıyan, taşıma durumu söz konusu
ise, kendisine güvenen insanlar bu konuda adalet önüne gitmekten niye kaçarlar
allahaşkına?! Adalete mi güvenmiyorsunuz, yoksa kendinize mi güvenmiyorsunuz?
Maliye Bakanının, hâkim önüne çıkıp, bildiklerini anlatarak beraat etme şansı
yok mu ki, Sayın Maliye Bakanı "aman, benim dokunulmazlığımı
kaldırmayın" diyor ve siz de ona uyuyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım,
başka bir şey daha söyleyeceğim. Biz, bu şekilde, bu Meclise intikal etmiş ne
kadar dosya varsa, her birini, bu biçimde, bu gündeme getireceğiz. Bunların
arasında bizim arkadaşlarımızın dosyaları da var ve bizim arkadaşlarımızın
dosyaları geldiğinde, kendinizinkini kaldırmıyorsanız bile, bizim
arkadaşlarımızın dokunulmazlıklarını kaldırmanızı sizden rica ediyorum.
İnsanların aklanma hakkını, yargı önüne çıkıp temize çıkma hakkını nasıl
kesebilirsiniz, nasıl önleyebilirsiniz?! Böyle bir hukuk anlayışı olabilir mi?!
Böyle bir anlayış ülkeyi yönetebilir mi?! Bu anlayışla yönetilen ülkede, kim
kime güvenecek, kimin güvencesi olacak; bana anlatabilir misiniz bunu?! Onun
için, bırakalım mugalatayı bir tarafa, ipe un sermeyi de bir tarafa bırakalım,
evvela konuları birbirinden ayıralım. Bizim buraya getirdiğimiz konu,
dokunulmazlıkların sınırlandırılması konusu değildir. Getirdiğimiz konu, buraya
intikal eden dosyaların, burada tartışılmasını sağlamaktır. O tartışmanın
sonunda, siz, ellerinizi kaldırırsınız, yine devre sonuna kalsın
diyebilirsiniz, o sizin bileceğiniz bir iş; ama, dosyalar herkes tarafından bir
öğrenilsin. Bizim ricamız budur.
Sayın Fatsa'nın söylediği
"var mısınız; biz sizden daha ilerideyiz, biz samimîyiz" sözüne cevap
vermek istiyorum. Eğer, siz, samimî iseniz Sayın Fatsa, dokunulmazlıkların
sınırlandırılmasıyla ilgili...
EYÜP FATSA (Ordu) - Evet,
samimîyiz. Buyurun, komisyonu kuralım, hemen çalışmaya başlayalım, yarından
itibaren...
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Bizim, imzaya açtığımız bir Anayasa değişikliği var; yeterli sayıyı
bulamadığımız için, Meclis Başkanlığına veremiyoruz. Bir Anayasa değişikliği
önerimiz var. Onu, ben, size göndereyim...
EYÜP FATSA (Ordu) - 83
üncü madde...
ALİ TOPUZ (Devamla) - Bir
dakika efendim.
83 üncü maddeyle ilgili
değişikliği size göndereyim, siz, onu inceleyin, ortak bir çalışma grubu oluşturalım,
o konu üzerinde bir mutabakat sağlayalım, sınırlandıralım; ama, şunu demeyin;
biz bu sınırlandırma işini yaparken memuru da getirelim, onu da getirelim, bunu
da getirelim, hepsini bir arada yapalım demeyin. Memurları da getirin, onları
da ayrı ayrı getirin, hatta, istiyorsanız, o konuda çalışma grubuna biz de
arkadaş veririz; ama, bunlar birbiriyle ilgili konular değildir. İpe un sermek
de zaten budur; yani, siz, bundan kaçmak istiyorsunuz, kaçmak için bahane
arıyorsunuz, bula bula bahaneyi de böyle buluyorsunuz, memurların sırtından
siyaset yapıyorsunuz, tıpkı öğrencilerin sırtından siyaset yaptığınız gibi.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri reddedilmiştir. (CHP
sıralarından alkışlar [!])
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
2.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 23.2.2005
Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Eyüp
Fatsa
Ordu
AK
Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
23.2.2005 Çarşamba günkü
(bugün) birleşimde; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 186 ncı sırasında yer alan 799
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 9 uncu sırasında yer
alan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin
aleyhinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ali Topuz; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun,
gündeme alınması amacıyla yaptığı önerinin aleyhinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Öncelikle şunu belirtmek
isterim değerli arkadaşlarım: Adına "öğrenci affı" denilen düzenleme,
gerçekten, eğitim sistemimizin çok önemli bir sorununu gündeme getirmektedir.
Eğitim sistemimizin iyileştirilmeye muhtaç çok yanları vardır. Yükseköğrenimle
ilgili olarak da çok önemli değişiklik gereksinimleri vardır.
Öğrencilerimizin
üniversiteye hazırlığıyla ilgili sorunlarımız vardır. Üniversitelerde daha
bilimsel ve daha verimli, daha etkin bir eğitim ortaya koyabilmek için
sorunlarımız vardır. Öğrencilerimizin çok temel sorunları vardır. Özellikle,
üniversite öğrencilerimizin, ekonomik sorunları vardır, öğrenimlerinin
gerektirdiği harcamaları yapmakta çektikleri sorunlar vardır. Kendilerini daha
iyi yetiştirebilmek için pek çok desteğe ihtiyaçları vardır. Üniversitelerimizin
yönetim sorunları vardır. Bütün bunlar, hepimizin önünde, hepimizin birlikte
çözüm aramaya mecbur olduğumuz sorunlardır.
Şimdi, bu sorunlar yumağı
biçiminde tarif edilebilecek kümenin içinden sorunun bir boyutunu, Sayın Adalet
ve Kalkınma Partisi yöneticilerimiz, Meclisin gündemine bir kanun teklifiyle
getirmiş bulunuyorlar. Adına "öğrenci affı" denilen bu teklif,
Türkiye Büyük Millet Meclisine bugüne kadar, 1980 sonrası, intikal etmiş olan
10 uncu konudur, 10 uncu yasa önerisidir.
BAŞKAN - Sayın Topuz, bir
saniye...
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var, sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.
Buyurun Sayın Topuz.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
özellikle Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma buradan
samimiyetle seslenmek istiyorum. Pek çoğunuzun ayrıntısını ve ince taraflarını
incelemeden, ortaya koymadan, üstünkörü değerlendirmelerle yandaş olduğunuzu
bildiğim bu teklifin taşıdığı sakıncaları, sorunu çözme yerine sorunu daha
karmaşık hale getiren yanlarını size bütün içtenliğimle, bütün samimiyetimle
anlatmak istiyorum. Umuyorum ki, belki, beni dinlediğiniz zaman sizin de bakış
açınızda bir değişiklik olur; çünkü, amacımız sorun üretmek değil, sorun çözmek.
Sorunu bu yasayla çözeceğinizi zannederken, sorunu ne kadar karmaşık hale
getireceğinize ilişkin değerlendirmelerimi size sunmak istiyorum.
Bakınız, 1980 sonrası,
1984 yılından başlayarak 2000 yılına kadar 9 tane kanun teklifi geçti bu
Meclisten. En son 2000 yılında geçen "öğrenci affı" diye adlandırılan
kanun teklifi, 1980 ile 2000 yılları arasındaki yirmi yıl boyunca
üniversitelerden çeşitli nedenlerle ayrılanları kapsıyor; yani, 1980'de 20
yaşında olan ve 20-22 yaşında üniversiteden ayrılmak durumunda kalan bir
kişi 42 yaşına geldiği
zaman, ona "sen, üniversitede, istersen yeniden sınav hakkına sahipsin,
tahsiline devam et" demişti bu Meclis 2000 yılında. Böyle bir şey olabilir
mi arkadaşlar? Şimdi de, 2000 yılı ile günümüze kadar olan dönemi kapsayan bir
af tasarısı getiriliyor; ama, bu af tasarısı, 2000 yılında üniversiteye
kaydolma hakkını kazanıp, kaydını yaptırdıktan sonra kendiliğinden ayrılanlar
dahil, onları da kapsadığı için, aslında, bu yeni getirilen kanun teklifinin
kapsamı 1980 yılına kadar da gidiyor diye düşünülebilir. Çünkü, 1980'de
üniversiteden ayrılan bir kişi, 2000 yılında kendisine tanınan hakkı kullanmak
üzere kaydını yaptırmış; fakat, sonra, tekrar üniversiteden ayrılmışsa, o kişi
de, yine, bugün başvurma hakkına sahip oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
istatistikler bize şunu gösteriyor ki, 2000 yılındaki aftan yararlananların
yüzde 24'ü kayıtlarını yenilememişlerdir, yüzde 20'si başarısız olmuştur ve o
nedenle ayrılmıştır, yüzde 11'i devamsızlık yüzünden ayrılmıştır, yüzde 40'ı
-bakın, altını çiziyorum, yüzde 40'ı- kendi isteğiyle ayrılmıştır, yüzde 5'i de
diğer nedenlerle ayrılmıştır. Yani, burada, yüzde 20 başarısız ve yüzde 11
devamsızı toplarsak, yüzde 31, diğerlerini de kabul edersek, yüzde 5; yani,
yüzde 36'sının dışında kalan yüzde 64'ü, zaten, kendi rızasıyla ya vazgeçmiş ya
kaydını yenilememiş ya ayrılmış gitmiş. Demek ki, böyle bir af getirmek, sizin
her vesileyle söylediğiniz gibi, 200 küsur bin kişinin sorunu olarak
yorumlanamaz.
İkincisi; bu,
üniversiteye girenlerden, bir şekilde aftan yararlanıp üniversiteye giren
öğrenci çocuklarımızdan yüzde 38'i birinci sınıftan ayrılıyor, yüzde 34'ü
ikinci sınıftan itibaren ayrılıyor, yüzde 13'ü üçüncü sınıftan, yüzde 12'si de
son sınıftan ayrılıyor; yani, bu aftan yararlananların üniversiteyi bitirme
oranı yüzde 5'lerin altında. Bazı fakültelerde, hatta bazı üniversitelerde
aftan yararlanıp, üniversiteye kaydını yaptıranlardan mezun olan sayısı sıfır;
sıfır olan fakülteler var, sıfır olan üniversiteler var; rakamsal olarak da bu.
Peki, değerli
arkadaşlarım, şimdi, biz, birkısım öğrenciye afla yeniden öğrenimlerine devam
etme hakkını verdik. Diyelim ki, onlar da bu haktan yararlandı -çoğu
bitiremiyor üniversiteyi, onu da bir kenara bırakalım- peki, bunların dışında,
öğrenimini yarıda bırakmış olan, yani, iki sene, üç sene üniversite öğrenimi
görmüş, bazen dört sene üniversite öğrenimi görmüş, belli bir bilgi edinmiş o
gençlerimiz ne oluyor; onlar, sokağa, işsizler ordusuna bırakılıyor, oraya
kadar aldığı eğitimin neticesini alamıyor.
Değerli arkadaşlarım,
dolayısıyla, bu biçimiyle sorunu çözmek mümkün değil. Nitekim, bu teklifi
hazırlamış olan arkadaşlarımızın gerekçesinden de anlaşılıyor ki, çözümün bu
olmadığı konusunda kendileri de bir kanaate sahip. Çözüm bu değildir; ama, ne
yapalım, bir toplumsal baskı var, bu baskı nedeniyle biz bunu çıkaralım; ama,
bir daha bunu gündeme getirmeyelim mantığı var o genel gerekçenin içinde.
Değerli arkadaşlarım,
biz, baştan beri şunu söylüyoruz: Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Oraya kadar
devlet ve aileleri bu çocuklar için büyük yatırımlar yapmışlar, o noktaya kadar
eğitimlerini getirmişler, o noktada çaresiz kalmamaları gerekir; ama,
getireceğimiz şeyin, sonuç alıcı bir çözüm olması gerekir. Örneğin, bu
öğrencilerin bir kısmının, gerçekten, sınav hakkı kullanarak seçtikleri branşta
akademik düzeyleri itibariyle bir meslek sahibi olma imkânları varsa, onların,
o şekilde sınav hakkına sahip olması lazım. Eğer, seçtiği branşta
sonuçlandıramayacaksa bu eğitimini, belki bir ara eleman niteliğinde bir başka
eğitim kulvarına sokularak, orada yetiştirilmesini sağlamak mümkün olabilir;
bunun yapılması gerekir. Belki bunların alan değiştirmeleri gerekir, belki
bunların üniversite değiştirmeleri gerekir, fakülte değiştirmeleri gerekir,
mesleğe yönelmeleri sağlanabilir. Bütün bunların hepsi bir eğitim sorunudur ve
eğitimcilerin işidir. Milletvekillerinin, bunun çözümünü, burada, bir yasada,
üç dört maddelik bir yasada bulmaları mümkün müdür? Onun için, biz diyoruz ki,
bu konu hükümetin sorunudur, üniversitelerin sorunudur. O zaman ne yapılması
lazım; üniversiteler ile hükümetin bir araya gelmesi lazımdır, YÖK'ün
denetiminde üniversiteler ve hükümetin bir araya gelmesi lazımdır; bu meseleyi
bir siyasî mesele olarak değil, bu meseleyi bir eğitim meselesi olarak
yorumlayıp, ona göre, söylediğim çerçevede bir hazırlık yapmaları gerekir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topuz,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
...ve belki, bir defaya mahsus olmak üzere Yüce Meclis bir kanun çıkararak, bu
konunun, hükümet ile üniversitelerin ve YÖK'ün mutabık kaldığı çerçevede,
söylediğim boyutlarıyla ve benim söylemediğim daha başka boyutlarıyla
değerlendirilip, bir yasaya gerek görülmeden, her zaman üniversitelerin senatoları
tarafından düzenlenecek, alınacak kararlarla yönlendirilmesi mümkün olabilir ve
bu çocuklarımızın sadece birkaç bin kişisi değil, belki, üniversiteye girmiş
gençlerimizin çoğunluğuna yakını, tamamına yakını, çok az eksikliğiyle pek
büyük bir çoğunluğu, eğer akademik öğrenim söz konusu olamıyorsa, mesleğe
yönlendirilerek, başka alanlara -örneğin, mühendis olamıyorsa tekniker olsun;
doktor olamıyorsa tıp alanında bir teknik adam olsun, laboratuvar sorumlusu
olsun; avukat olamıyorsa zabıt kâtibi olsun, noter olsun -noteri çıkarıyorum, başka, icra
memuru olsun- çeşitli alanlara yönlendirilsin üniversitelerimizde,
yüksekokullarımızda.
O nedenle, diyorum ki, bu
teklifin, aslında, buraya tasarı olarak gelmesi gerekir; çünkü, hükümeti de
ilgilendiren, üniversitelerimizi de ilgilendiren çok önemli yanları var bunun.
Bunun, burada, birkaç milletvekilinin bir araya gelerek düzenleyebileceği,
bütün verileri elde ederek düzenleyebileceği bir teklif olmanın ötesinde, bir
tasarıya dönüştürülmesi ve öyle buraya getirilmesi lazım.
Şimdiye kadar 10 uncu
öğrenci affı yasası buraya geliyor, hiçbirisinde üniversitelere "ne
düşünüyorsun" diye sorulmamıştır. Sayın Komisyon Başkanımızın iyi
niyetinden hiç kuşku duymuyorum. Sayın Komisyon Başkanımız bazı bilgiler
toplamaya çalıştı; ama, üniversitelerin görüşü, tanıdığımız bir profesörden
alacağımız bir görüş veya milletvekili olan bir eski üniversite hocasından
alacağımız görüşlerle alınamaz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ TOPUZ (Devamla) -
...üniversitelerin görüşü, üniversitelerin yetkili organlarının görüşüyle ancak
alınabilir.
O nedenle, gündeme
alınmaması gerekir bu teklifin. Hükümet bunu düşünmelidir, arkadaşlarımız
düşünmelidir. Bunun için çok fazla çalışmaya da, belki, gerek olmayabilir; bir
iki ay içerisinde bu sorun çözülebilir. Biz de size katkı vermeye, bu
çerçevede, hazırız. O nedenle, bunu gündeme alırsanız, çocukları avutmuş
olursunuz, çocukların ailelerini avutmuş olursunuz; ekonomik sorunları hâlâ devam
eder. Bir sene sonra, iki sene sonra, üniversiteden, bu arkadaşlarımız, bu
çocuklarımız, yeniden dökülmeye devam ederler. Sorun, yine, önümüze -gelecek
sene olmasa bile, öbür sene- bir af tasarısı halinde yine gelebilir.
Ben, gerçekleri görmenizi
sağlamak için nefesimi burada tüketmeye çalıştım. Beni anlayışla
karşılayacağınıza inanıyorum ve bu yanlış yoldan dönmenizi beklediğimi saygıyla
ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, lehinde konuşacağım.
BAŞKAN - Önerinin lehinde
mi söz istiyorsunuz?
EYÜP FATSA (Ordu) - Evet.
BAŞKAN - Lehinde söz
isteyen Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grup önerimizin lehinde söz aldım;
bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü çalışmalarını ve gündemini yeniden
düzenlemek üzere Danışma Kurulu talebimiz oldu. Bu talep, Danışma Kurulunda bir
mutabakatla sonuçlanmadığı için önerimizi Genel Kurula getirdik.
Kısaca, bu çalışma
sıralamasının, Genel Kurul çalışmalarının düzenlenmesiyle ilgili talebimizin
içeriği, kamuoyunda öğrenci affı olarak bilinen Yükseköğretim Kanununa geçici
ek maddeler ilave edilmesini öngören 799 sıra sayılı kanun teklifidir.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun teklifiyle, üniversitelerden bir şekilde ilişiği kesilmiş, okuyamamış,
değişik vesilelerle eğitimine devam edememiş öğrencilere yeni haklar verilmesi
amaçlanmaktadır.
Ancak, biraz önce
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Topuz'un da ifade ettiği
gibi, 1980'den 2000 yılına kadar, bu çerçevede, 9 adet af çıkarılmıştır veya
Yükseköğretim Kanununda değişiklik yapılmıştır. Tabiî, çok sayıda öğrenciyi
kapsamış olmasına rağmen, bu afların sonuçlarına baktığımızda, sınırlı sayıda
öğrenci bundan istifade etmiştir.
Diyeceksiniz ki, sınırlı
sayıda öğrenci bundan istifade ediyor ise, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
niye böyle bir af teklifiyle veya Yükseköğretim Kanununa geçici maddeler ilave
edilmesi teklifiyle geldiniz?
Değerli arkadaşlar, en
son, 28 Haziran 2000'de 9 uncu af yürürlüğe girmiş. Şimdi, biz, getirmiş
olduğumuz bu teklifle, hemen, arada bir boşluk olmasın, bir mağduriyet de
olmasın diye, 29
Haziran 2000'i esas alacak şekilde bir düzenlemeyle huzurlarınıza geldik.
Yaklaşık, 675 000 öğrenci bundan faydalanmaktadır.
Bunun, yaklaşık 450 000'i açıköğretim fakültelerinde okuyan öğrenciler; 225
000'i de üniversitelere devam eden; ama, bir şekilde devam etme imkânını
kaybetmiş öğrencilerle alakalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna mensup arkadaşlarımız da, AK Parti Grubuna mensup olan arkadaşlarımız
da, son bir yıl içerisinde üniversiteden ilişiği bir şekilde kesilmiş
öğrencilerin bu talebiyle yoğun şekilde karşılaştı.
Biz, sadece, okuma
imkânını kaybetmiş öğrenciler ısrarla bunu talep ediyor diye de bunu getirmiş
değiliz. Özellikle, 1999, 2000'den itibaren, Türkiye'nin yaşamış olduğu üst
üste ekonomik krizler, sosyal krizler birçok öğrencinin öğrenci harçlarını
yatırmasına bile imkân vermemiştir.
Yine, çok sayıda,
sayıları onbinlerle ifade edilen öğrencinin, öğrenim harçlarını yatırmış
olsalar bile, üniversiteye devam edebilecek maddî imkânları olmamıştır;
dolayısıyla, bunlar, kriz döneminin ürünüdür, kriz döneminin getirdiği
sonuçlardır.
Biz, kriz döneminde bu
imkânları kullanamamış öğrencilere bir imkân vermek adına, milletvekili
arkadaşlarımızla beraber, bir kanun teklifiyle huzurlarınıza geldik.
Elbette ki, burada sayısı
verilen yaklaşık 675 000 öğrencinin tamamı bundan faydalanamayacaktır veya
faydalanmayacaktır; birçoğu hayatın değişik kademelerinde işe başladılar.
Artık, onların, belki, gündemlerinde yeniden yükseköğrenime devam etme gibi bir
düşünce olmayabilir; ama, gerçekten, biraz önce söylemiş olduğum sebeplerden
dolayı okula devam etmek, yüksekokula, üniversiteye, fakülteye devam etmek
isteyen öğrencilerin sayısı da, hepinizin bildiği gibi, onbinlerle ifade edilmekte
ve sadece bu gerekçeyle okuldan ayrılan öğrencilerin sayısı 90 000'in üzerindedir.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun teklifinin genel gerekçesinde de görüldüğü gibi, elbette ki, bu,
üniversitelerdeki eğitim-öğretimle alakalı, diğer hususlarla alakalı, devamla
alakalı, bundan sonra silinecek kayıtlarla veya öğrenim hakkını elde
edemeyecek, kaybedecek öğrencilerle, gençlerle alakalı beklenen nihaî faydayı
vermeyebilir. Önceki aflara da baktığımız zaman, yararlanan öğrencilerin
tamamının bundan faydalanmadığını görüyoruz.
Elbette ki, şuna
katılmamak mümkün değildir: Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da ifade ettiği
gibi, daha kapsamlı bir çalışma yapılabilir mi; elbette ki yapılabilir; ama,
geçmişte bunu denedik. Bakın, bazı sıkıntılar oldu; YÖK Yasasıyla ilgili bu
Mecliste yaşanan sıkıntıları, kamuoyunda yaşanan sıkıntıları hep beraber
gördük. Biz, bu affın kapsamanı genişletelim dediğimiz zaman, çerçevesini
genişletelim, alanını genişletelim dediğimiz zaman, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu başkanvekili bir arkadaşımız, hemen ertesi gün basın toplantısı
düzenleyerek, hiçbir gerekçesi olmadığı halde, hiçbir böyle bir düşüncemiz
olmadığı halde, bu yasanın farklı düşüncelere ve beklentilere hizmet edeceğini,
gerçekte öğrenci affını ihtiva etmediğini söylemek suretiyle, bu affı
marjinalleştirmeye çalışmışlardır. Yani, hepimiz samimiyet testinden geçiyoruz.
Herkes, bu konuda geçmişte konuştuklarını da gözözüne alarak, dikkate alarak,
gelsinler, burada konuşsunlar.
Yine de, ben, buradan,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup arkadaşlarıma ifade etmek istiyorum,
söylemek istiyorum; Yükseköğretim Kanunu dahil olmak üzere, öğrencilerin
devamıyla ve yükseköğretimdeki bütün sıkıntılar, eğitim-öğretimle ilgili
sıkıntılar da dahil olmak üzere, akademisyenleri de kapsayacak şekilde, geniş
çaplı bir yasal düzenleme yapma imkânı elbette ki elimizde vardır. Biz, sınırlı
sayıda bir uygulama yapıyoruz diye, daha geniş kapsamlı, bu meseleyi temelden
halledecek genel uygulamalara zemin hazırlayacak bir çalışmaya karşı falan da
değiliz. Bu yasa çıkar, ertesi gün de otururuz, daha geniş kapsamlı,
üniversitenin bütün meselelerini kapsayacak yasalar üzerinde birlikte
çalışırız. Bunun örnekleri de var; birçok önemli yasayı da, birlikte,
uzlaşarak, anlaşarak çıkardığımız kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
Ben, bu düşünceyle,
özellikle kriz dönemlerinde, ekonomik ve sosyal krizlerin yoğun olarak
yaşandığı yıllarda eğitim ve öğretimine devam edemeyen öğrencilere bir hak
verilmesinin ötesinde farklı bir amacı olmayan bu yasanın Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşülmesi ve gündeme alınması için Danışma Kurulu Önerimize de
Genel Kurulun "evet" oyu vermesi temennisiyle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Fatsa.
Başka söz talebi?.. Yok.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.12
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI.-
SEÇİMLER
A) SAYIŞTAY
ÜYELİKLERİNE SEÇİM
1.-
Sayıştayda açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN - Şimdi, bu kısımda yer alan,
Sayıştayda boş bulunan 8 üyelik için yapılacak seçimlere başlıyoruz.
Bu seçim, İçtüzüğün 150 nci maddesine göre
yapılacaktır.
Plan ve Bütçe Komisyonunca oluşturulan
Sayıştay Üyeleri Önseçim Geçici Komisyonu tarafından Sayıştay üyelikleri için
boş üyelik sayısının 2 katı olarak
kontenjan grupları dahilinde belirlenen adayları havi birleşik oy pusulası
Başkanlıkça bastırılmıştır.
Toplantı ve karar yetersayısı mevcut olmak
şartıyla, Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubu listesinden en çok oy alan
5 aday, Maliye Bakanlığı meslek mensupları ile diğer meslek mensupları
kontenjan grupları listesinden, en az 2'si Maliye Bakanlığı meslek
mensuplarından olmak üzere, en çok oy alan 3 aday Sayıştay üyeliğine seçilmiş
olacaklardır.
Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz
ediyorum:
Görevli arkadaşlar, mühürlü birleşik oy
pusulaları ile zarfları, her sayın milletvekiline 1'er tane olmak üzere
dağıtacaklardır. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye, Sayıştay meslek
mensupları kontenjan grubu listesinden 5 adayın, Maliye Bakanlığı meslek
mensupları ile diğer meslek mensupları kontenjan grupları listesinden ise, en
az 2'si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından olmak üzere, toplam 3 adayın
karşısındaki kareyi çarpı (X) işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy
pusulasını zarfa koyarak adının okunmasını bekleyecektir.
Herhangi bir tereddüte mahal vermemek
için, komisyon ve hükümet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon
sırasındaki Kâtip Üye, Adana'dan başlayarak İzmir'e kadar; hükümet sırasındaki
Kâtip Üye ise, İzmir ilâ Zonguldak dahil, adı okunan milletvekilinin adını
defterden işaretleyecektir. Daha sonra, oy pusulasını havi zarfı Başkanlık
Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır.
Aynı zarftan birden çok oy pusulası
çıkması halinde oy pusulalarının tamamı, Sayıştay meslek mensupları kontenjan
grubu listesinden 5'ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları, Maliye
Bakanlığı meslek mensupları ve diğer meslek mensupları kontenjan grupları
listesinden en az 2'si Maliye Bakanlığı meslek mensuplarından olmak üzere
toplam 3'ten fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır.
Bu hususlar birleşik oy pusulalarında da
dipnot olarak açıkça belirtilmiştir. Sayıştay üyelikleri seçimine ait birleşik
oy pusulaları ile zarflar sayın milletvekillerine dağıtılsın.
Her sayın üyeye 1 zarf ve 1 birleşik oy
pusulası verilecektir.
Oylamanın sayım ve dökümü için, adçekme
suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim.
Sayın Aziz Akgül?.. Yok.
Sayın Hasan Fehmi Güneş?.. Burada.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul)- Mazeretim
var Sayın Başkan...
BAŞKAN- Sayın Yaşar Nuri Öztürk?.. Yok.
Sayın Muharrem Toprak?.. Yok.
Sayın İzzet Çetin?.. Yok.
Sayın Erdoğan Kaplan?.. Burada.
Sayın Ekrem Erdem?.. Yok.
Sayın Hasan Bilir?.. Yok.
Sayın İbrahim Özdoğan?.. Yok.
Sayın Osman Akman?.. Yok.
Sayın Abdurrezzak Erten?.. Yok.
Sayın Ali Rıza Alaboyun?.. Yok.
Sayın Mehmet Tatar?.. Yok.
Sayın Şemsettin Murat?.. Burada.
Sayın Fuat Çay?.. Burada.
Sayın Mehmet Sarı?.. Burada.
Sayın Taner Yıldız?.. Yok.
Sayın Nadir Saraç?.. Yok.
Sayın Onur Öymen?.. Yok.
Sayın Şefik Zengin?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, Tasnif Komisyonuna,
Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan, Elazığ Milletvekili Şemsettin Murat,
Hatay Milletvekili Fuat Çay, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı, Mersin
Milletvekili Şefik Zengin seçilmişlerdir.
Tasnif Komisyonuna seçilen arkadaşlarımız
seçim sonunda komisyon sıralarında yerlerini alsınlar lütfen.
Oylamaya Adana İlinden başlıyoruz.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
BAŞKAN - Kâtip üyeler de oylarını
kullansınlar lütfen.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener'in yerine, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü; İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun yerine, Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül oy
kullanmışlardır.
(Oyların toplanılmasına devam olundu)
BAŞKAN- Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı? Yok.
Oy verme işlemi tamamlanmıştır; oy
kutuları kaldırılsın.
Tasnif komisyonu üyelerini yerlerini
almaları için davet ediyorum: Elazığ Milletvekili Şemsettin Murat, Hatay
Milletvekili Fuat Çay, Mersin Milletvekili Şefik Zengin, Osmaniye Milletvekili
Mehmet Sarı, Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan.
(Oyların ayırımına başlanıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayıştay
üyeleri seçimi için Tasnif Komisyonu çalışmalarını sürdürürken, gündeme devam
ediyoruz.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ve Millî Savunma
Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Ta-sarıları ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/683, 1/577) (S. Sayısı: 731) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 731 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında,
Cumhuriyet Halk Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
Bilindiği gibi, Anayasamızın 72 nci
maddesine göre, vatan hizmeti, her yurttaşımızın aslî görevidir. Bu aslî görev,
21 Haziran 1927 tarihinde, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 1 inci maddesinde,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, 20 yaşına gelmiş her erkek, askerlik
yapmayı vatan borcu olarak saymıştır. Ayrıca, askerî okulları kazanan asker
öğrenciler, okula kaydedilmeden önce sağlık kontrolünden geçmekte ve bu muayene
esnasında tam sağlam olmaları halinde, askerî öğrenci statüsü kazanabilmektedir.
Devlete güvenerek çocuklarını tam, sağlam,
zorunlu ve öğrenci olarak askere gönderen anne ve babalara müjdeler veriyoruz.
Bundan böyle, askerlik görevini yaptığı sırada -yedeksubay, er ve erbaşlar-
yakalandıkları hastalıkların tedavisi sırasındaki masrafları, terhis olduktan
sonra da, belli bir süre, devlet tarafından karşılanacaktır. Yine, sürekli
hastalıkları nedeniyle okullarıyla ilişkileri kesilen harp okulları
öğrencileri, GATA Tıp Fakültesi öğrencileri, askerî liseler, astsubay hazırlama
sınıf okulları öğrencilerinin, sağlık sorunları giderilinceye kadar, tedavileri
devlet tarafından karşılanacaktır. Ayrıca, bazı askerî lise öğrencileri,
öğrenim sırasında yakalandıkları verem ve buna benzer diğer hastalıklardan
dolayı okuldan ayrılmak zorunda kalsalar bile, hastalıkları iyileşinceye kadar
devlet tarafından tedavi ettirilecektir.
Bu kanun tasarısı, Millî Savunma
Komisyonunda, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin oybirliğiyle alınmış bir karardır, biraz sonra da
oybirliğiyle Yüce Meclisten çıkacaktır. Ancak, burada, ben, birkaç önemli
noktayı, örnek vererek aydınlatmak istiyorum. Bunları, benim bu tasarı için
gerekli gördüğüm ve eksik kalan noktalar olarak anlatmak istiyorum.
Bu kanun tasarısı nasıl ki oybirliğiyle
komisyonda kabul edildiyse, önereceğim konularla ilgili de bir düzenlemenin
yapılmasını bir milletvekili olarak talep ediyorum; Millî Savunma Bakanlığına,
Genelkurmay Başkanlığına, hükümete, vatandaşın vekili olarak dilekçe veriyorum.
Askerin görevi sevk pusulasıyla başlar ve terhis belgesiyle sona erer. Bu süre
içerisinde, her ne sebeple olursa olsun, vatan evlatlarının şehit düşmesi ya da
gazi olması durumunda, sonuna kadar, kendilerine ve ailelerine sahip çıkılması,
devletin aslî bir görevidir.
Bu durumu, bir örnek vererek izah etmek
istiyorum. Şehitlik ve Gazilik Kanunu statüsünde bir değişiklik yapılmasının
kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Eğer, askerimiz, düşman kurşunuyla şehit veya
gazi olmuşsa, aileleri, şehitlik maaşından ve emeklilik hakkından, hukukundan
yararlanabilmekte; ama, eğer, görev şehidi ise, örneğin, dün akşam televizyonda
izledik -Türk Silahlı Kuvvetlerimize başsağlığı diliyorum- pilotlarımız düştü
ve şehit oldular. Bu görev şehidi arkadaşlarımız, bu yasadan yararlanamıyor ve
bundan sonra, önce "şehittir" diyoruz; ama, şehitlik tabutunu Türk
Bayrağına sarıyoruz, ondan sonra da "şehit olmadın" diye karar
çıkararak, ailelerine bir maaş sağlamıyoruz.
Bunun düzeltilmesi lazım. Elbette ki,
cephede savaşırken şehit olanlarla, cephede savaşırken gazi olan arkadaşlarla,
evlatlarımızla, görev şehit ve gazilerinin farkı olması lazım; ama, bu
düzenlemeye kesin ihtiyaç vardır. Eğer, bu böyle değilse, böyle olmazsa, önce
bayrağa sarılı şehitlerin, törenlerle defnettiğimiz bu vatan evlatlarının, daha
sonra aileleri, Türk Silahlı Kuvvetleriyle mahkemelik olabilmektedir ve hak
arayışına gidebilmektedir. Trafik kazasında ölenlerin, eğitim sırasında
ölenlerin, sevk pusulasıyla başlayan
askerliğin terhis belgesiyle sona ermesine kadar geçen süreç içerisinde bütün
vatan evlatlarının başına gelecek her türlü olaydan Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin sorumlu olduğunu düşünüyorum ve onlardan sonra ailelerine bir
sigorta gibi bakmasını diliyorum.
İkinci olarak; 25 yaşını doldurmuş
üniversite mezunları veya olmayanlardan henüz askerlik hizmetini yerine
getirmemiş olanların bu hizmetin bedelini ödemeleri hususunda düzenleme
getirilmelidir. Bu sayede, hem yetişmiş işgücü ülke ekonomisine ve üretimine
kesintisiz fayda sağlayacak hem de önemli bir gelir kaynağı yaratılacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu konu, bütün
Türkiye'de milletvekillerimize bilgi aracılığıyla, telefonlarımıza mesajlarla
iletilmektedir. Üniversiteli gençlerimizin veya 25 yaşını doldurmuş
gençlerimizin, 480 000 civarında olduğu söylenen üniversiteli ve diğer
gençlerimizin askerlik konusunu, diğer bir deyişle, bedelli askerlik konusunu
Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümet, Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay
Başkanlığı olarak -bu bir sorundur- çözmek zorundayız. Yani, bu sorunu görmezlikten
gelmeye, ertelemeye hakkımızın olmadığını düşünüyoruz.
FİKRET BADAZLI (Antalya)- Aynen biz de
Mehmet Bey.
MEHMET YILDIRIM (Devamla)- Diğer bir sorun
da, subay, astsubay, uzman, er ve erbaşların özlük haklarının yeniden ele
alınması şarttır. Zorlu koşullarda görev yaparken, nöbet tutarken, teröre karşı
mücadele ederken eş ve çocuklarının hayatlarını idame ettirebilme endişesine
düşmemeleri gerekmektedir. Çocuklarının eğitimleri konusunda somut adımlar
atılmalı ve burslar verilmelidir ve gerekli kolaylıklar sağlanarak,insanca
yaşayacakları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin astsubay ve subaylarına gerekli maaş
artışı sağlanmalıdır. Elbette ki, diğer sivil memurlara da gereği yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bütçeyi yaptık burada.
Bütçede en büyük payı tefeciye veriyoruz; 40 milyar dolar!.. Savunmaya
ayırdığımız pay, yaklaşık 18 katrilyon lira. Bütün kamu harcamalarına
harcadığımız pay, 28 katrilyon civarında. Elbette, diyeceksiniz ki bu Mecliste
"bu borçları, biz kucağımızda bulduk" bu hükümet de "bunu kucağımızda
bulduk" diyecek.
Bu tefeciye ayırdığımız 40 milyar dolar
rakamını aşağı çekerek, bizi sınırlarda koruyan, toprak için, bayrak için can
veren askerlerimize, nöbet tutan askerlerimize, bürokratlarımıza gerekli
kaynağı aktarmamız gerektiğini düşünüyorum.
Eğer, askerlerimize gerekli katkıyı
vermezsek, bürokratlarımıza gerekli katkıyı vermezsek, o zaman, yolsuzluk
denilen, bizi karabasan gibi basan o olayla mücadelemizin zorlaşacağını
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, diğer bir konu da,
GATA, Mevki Hastanesi gibi askerî hastanelerle gerekli protokoller yapılarak,
aslî görevlerine bağlı kalmak koşuluyla, sivillere veya diğer kurumlara hizmet
verilmesi sağlanmalıdır. Bu hastanelerde, aynı Sağlık Bakanlığı hastanelerinde
olduğu gibi, dönersermaye sistemiyle, burada çalışan sağlık personeline ve
doktorlara ek gelir sağlanmalıdır. Bu yapılmıyorsa, bu doktorların ve sağlık
personelinin ücretleri, en az 2 katı artırılmalıdır diye düşünüyorum.
Bu vesileyle, Millî Savunma Bakanlığına,
Genelkurmay Başkanlığına, hükümete, İktidar Partisinin milletvekillerine ve
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine, ortak bir kararla bu yasayı
geçirdiğimiz için ve bu dediğim üç konuda da gerekli adımları atmak için
çağrımı yeniliyorum.
Bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun, gazilerimize
geçmiş olsun diyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına, Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan.
Buyurun Sayın Doğan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 3
Kasım 2002 öncesi dönemde birçok alanda Türkiye ile modern dünya arasındaki
mesafe giderek açılmıştı. Dış dünya ile ülkemiz arasındaki bu kopukluğun,
devlet-vatandaş ilişkisine de yansıdığını hepimiz görmüştük. Böyle bir ortamda
iktidara gelen hükümetimiz, iktidara geldiği günden bu yana, gelişen dünyaya
adapte olma konusunda sağlıkta, eğitimde, adalette, kısacası birçok alanda
reform sayılabilecek düzenlemeler yaptı. Bu cesur adımlar sayesinde çağdaş
dünyayla aramızdaki mesafenin kapandığını, devlet-vatandaş arasındaki
ilişkilerde farklı bir atmosfer oluştuğunu, devletin içte ve dışta daha
itibarlı bir konuma geldiğini sevinçle hepimiz görüyoruz. İşte, bir yandan
gelişen dünyaya uyum sağlamaya yönelik düzenlemeler yapılırken, diğer yandan da
değişik halk kesimlerinin çeşitli alanlardaki sorunlarına çözüm bulma
çalışmaları birlikte yürütülmektedir. Birazdan ayrıntılarına gireceğimiz bu
tasarı, yasal boşluk nedeniyle yaşanan mağduriyetleri gidermeye yönelik
hazırlanmış bir tasarıdır. Bugüne kadarki uygulamada, askerlik hizmetini
yapmakta iken hayatî önemi haiz bir hastalığı bulunduğu tespit edilen
yedeksubay, erbaş ve erlerimizin tedavilerine devam etmekte iken terhis
edilenler hakkında, maalesef, yasal bir düzenleme de olmadığından dolayı,
mevcut tedavilerinin devamı mümkün olamıyordu ve bu hastalıklarının
tedavilerinin giderleri de sağlanamıyordu.
Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı
dışında kalan yedeksubay, erbaş ve erlerimizi kapsamaktadır. Böylece, bu
düzenlemeyle, tedavilerine devam etmekte iken terhis edilenlerin, askerî
hastane sağlık kurullarının kararı üzerine, yarım kalan tedavilerine terhis
edildikten sonra da devam edilebilecektir.
Ayrıca, ilgili hastaların askerî
hastanelerimize gidiş gelişlerinde, hem kendilerine hem de refakatçilerine
yolluk ücretleri ve gündelikleri de ödenebilecektir. Tüm bu tedavi giderleri,
Millî Savunma Bakanlığımız ve İçişleri Bakanlığımız bütçelerinden
karşılanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
diğer husus da, ülkesine, milletine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etme
onuruna erişmek amacıyla askerî okula giren öğrencilerimizin sağlık sorunları
nedeniyle okuldan çıkarılmalarının ardından yaşanan sorunlardır. Şöyle ki:
Sağlık sorunları nedeniyle okullarıyla ilişkileri kesilen öğrencilerin büyük
çoğunluğu maalesef maddî imkânsızlıklar nedeniyle tedavilerine devam edememekte
ve tedavilerini yarım bırakmaktadırlar ve askerî öğrencilik haklarını
kaybettikleri için de iş bulabilme şansları giderek azalmaktadır. Diğer
taraftan, devlete ve Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenerek çocuklarını sağlam
olarak askerî okula gönderen aileler maddî ve manevî büyük bir yükün altına
girmektedirler ve gerçekten güç duruma düşmektedirler.
Tasarıdaki yeni düzenlemeyle, uzun süreli
tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle okullarından ilişkileri kesilmiş askerî
öğrencilerin tedavilerine okuldan ilişkileri kesildikten sonra da devam
edebilmesine olanak (imkân) tanımaktadır. Yine, bu tedavi giderleri de, Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından karşılanacaktır.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki, hem
yedek subay, erbaş ve erlerimizin hem de askerî öğrencilerimizin yıllardır,
maalesef, yasal boşluk nedeniyle yaşadıkları bu mağduriyetlerin, farklı
alanlardaki, farklı konulardaki farklı halk kesimlerinde de yaşandığını
belirtmekte fayda var. Bunlar da yıllardır yaşanmaktadır, yaşanmaktaydı.
Örneğin, yeşilkartlı hastalarımız, yıllardır, ayakta tedavilerinde, ilaç, diş,
protez, gözlük gibi malzemelerini alamıyorlardı. Yine, yıllardır,
SSK'lılarımıza serbest eczanelerden ilaç alma hakkı tanınmıyordu ve
hastanelerdeki ilaç kuyrukları hastalarımız ve yakınlarımız için çile
kuyrukları haline geliyordu. Bilindiği üzere, 1 Ocak 2005'ten beri, yeşilkartlı
hastalarımızın bu mağduriyetleri giderilmiştir. Yine kısa bir süre önce de,
SSK'lılarımızın gerçekten ilaçtaki bu çilesini ortadan kaldıracak önemli bir
adım atılmıştır.
Burada şunu vurgulamak gerekir ki,
ülkemizde yıllardır, belki otuz, kırk, elli yıldır sağlıkta önemli sorunlar
yaşanmaktadır. Sağlık hizmetleri, hem sunan hem de hizmetlerden faydalananlar
tarafından alınırken çok büyük mağduriyetler yaşanmaktadır ve bugün özellikle
ilaçta ve hastanelerin ortak kullanımı anlamında atılan bu adımlar, yılların
problemini ve yılların çözülmeyen sağlık sistemindeki sistemsel problemlerini
çözmek için atılmıştır. Tabiî ki, uygulamanın ilk günlerinde bazı sıkıntıların
yaşanması da çok doğaldır. Bunun farklı farklı nedenleri olduğunu görüyoruz ve
bakanlıklarımız da bu konuyla yakından ilgileniyorlar. Şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz ki, yarın bu sorunlar azalacaktır, öbür gün daha da azalacaktır,
daha öbürkü gün çok daha iyi olacaktır ve halkımızın hak ettiği etkin, kaliteli
sağlık hizmetleri, halkımız tarafından alınacaktır ve SSK'lımızın az önce
bahsettiğimiz ilaç çilesi ortadan kalkacaktır.
Değerli milletvekilleri, iktidarımız,
bugün görüşmekte olduğumuz bu tasarıdaki düzenlemeleri, az önce örnek verdiğim
yeşilkartlılar ve SSK'lılarımızı ilgilendiren adımları ve halkımızın farklı
kesimlerinde farklı farklı sorunları ortadan kaldırırken, halkımızda
uyandırdığı memnuniyetleri sağlayan bu düzenlemeleri, öncelikle hak ve adalet
ilkelerinin gereği olduğu için ve sosyal devlet olmanın sorumluluğu olduğu için
yapmaktadır.
Sayın Başbakanımızın ve bakanlarımızın
geceli gündüzlü çalışmaları sayesinde, birçok alanda olduğu gibi, özellikle
sosyal güvenlik alanında ve halkımızı mağdur eden, devletimizin prestijini
etkileyen sosyal güvenlik alanıyla birlikte sağlık alanında da bu eksikliklerin
hızla giderilmekte olduğunu memnuniyetle gözlüyoruz. Yakında Parlamentomuza
geleceğini umduğumuz sosyal güvenlik reform yasasıyla herkesin sosyal güvenceye
kavuşması, yine, gelecek genel sağlık sigortası yasasıyla herkesin sağlık
güvencesine kavuşması, halkımızın, devletinin sosyal desteğini her yönde hissetmesini
sağlayacaktır. Böylece, AK Parti İktidarıyla, vatandaş-devlet ilişkilerinde
daha da farklı bir düzey yakalanacağına gönülden inanıyoruz.
Sözlerime son verirken, askerlik gibi
şerefli bir mesleğin mensuplarını ve bu şerefli mesleği seçen öğrencileri,
kurumlarından ayrıldıktan sonra da sağlık güvencesine alan bu tasarının
ülkemize ve askerî camiamıza hayırlı olmasını diliyorum.
Bu konuda büyük hassasiyet gösterdiğini
bildiğimiz Sayın Millî Savunma Bakanımıza ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK
SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı
Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 60 ıncı maddesine ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere
üçüncü fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut üçüncü fıkra dördüncü
fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.
"5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı dışında kalan ve askerlik
hizmetini yapmakta iken hayatî önemi haiz bir hastalığının bulunduğu resmî
sağlık kurulu raporuyla tespit edilen erbaş ve erlerden, tedavileri devam
etmekte iken terhis edilen ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal
Sigortalar Kurumu veya Bağ-Kur'un sağlık hizmetlerinden faydalanma imkânı
bulunmayanların yarım kalan tedavilerine, askerî hastahane sağlık kurullarınca
verilecek karar üzerine azamî altı ay süre ile devam edilir. Bunların askerî hastahanelere
sevkleri, yerleşim yerlerindeki veya yerleşim yerlerine en yakın askerlik
şubeleri tarafından sağlanır. Sevk edilen hasta ile sevk edildiği yere bir
kimse refakatinde gitmesinin resmî tabip raporuyla belgelenmesi durumunda
refakatçisine; gidiş ve dönüş yol ücreti ile gidiş ve dönüş süresi için
gündelik, sevk eden askerlik şubesi tarafından peşin veya avans olarak ödenir.
Yol ücretinin ödenmesinde şehirlerarası karayolu toplu taşım vasıtası
ücretleri; gündelikte ise en düşük dereceli Devlet memuru gündeliği esas
alınır. Tedavi giderleri ile ödenen yol ücretleri ve gündelikler, Millî Savunma
ve İçişleri bakanlıklarının bütçelerinden karşılanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyle ilgili 2 adet önerge vardır;
önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 731 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesi ile 211 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesine eklenen üçüncü fıkrada geçen "altı
ay" ibaresinin "bir yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Cevdet Erdöl |
Ramazan Toprak |
|
Ordu |
Trabzon |
Aksaray |
|
Akif Gülle |
M. Ergün Dağcıoğlu |
|
|
Amasya |
Tokat |
|
BAŞKAN - Şimdi, maddeye aykırı olan
önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 731 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesi ile 211 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesine eklenen üçüncü fıkrada geçen "Millî
Savunma ve İçişleri bakanlıkları" ibaresinin "Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp Fatsa |
Cevdet Erdöl |
Ramazan Toprak |
Ordu |
Trabzon |
Aksaray |
M.Ergün Dağcıoğlu |
Akif Gülle |
|
Tokat |
Amasya |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ KAPTANOĞLU (İstanbul) - Gerekli çoğunluğumuz olmadığı için takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL
(Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde ile öngörülen hayatî önemi haiz bir
hastalığı bulunan hallerde terhisleri nedeniyle tedavileri yarım kalan erbaş ve
erler ile yedeksubaylara tanınan azamî bir yıllık tedavi süresinde tedavi
giderlerinin hangi bütçeden ödeneceği konusu, mevcut metinde "Millî
Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı" bütçelerinden ödenmesi şeklinde
hükme bağlanmış ise de, bu ibarenin Sahil Güvenlik Komutanlığının, Jandarma Genel
Komutanlığı gibi müstakil bir yapıya kavuşturulması nedeniyle "Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı" olarak değiştirilmesi ve tasarının 3 üncü maddesiyle uyumlu
hale getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 731 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci maddesi ile 211 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesine eklenen
üçüncü fıkrada geçen "altı ay" ibaresinin "bir yıl" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI CENGİZ
KAPTANOĞLU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL
(Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe, Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeyle öngörülen terhis sonrası azamî
altı aylık tedavi süresi pek çok hastalıkta yeterli bir tedavi süresi değildir.
Kaldı ki hayatî önemi haiz bir hastalığı bulunan hallerde, terhisleri nedeniyle
tedavileri yarım kalan erbaş ve erler için bu hak tanınmaktadır. Bu durumda olan
hastalarda söz konusu altı aylık süre azdır. Sürenin uzatılması hakkaniyete
daha uygun olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 211 sayılı Kanunun 66 ncı
maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"e) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamı dışında kalan ve askerlik
hizmetini yapmakta iken hayatî önemi haiz bir hastalığının bulunduğu resmî
sağlık kurulu raporuyla tespit edilen yedek subaylardan, tedavileri devam etmekte
iken terhis edilen ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar
Kurumu veya Bağ-Kur'un sağlık hizmetlerinden faydalanma imkânı bulunmayanların
yarım kalan tedavileri ile ilgili olarak, 60 ıncı maddenin üçüncü fıkrası
hükümleri uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 211 sayılı Kanunun 70 inci
maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Uzun süreli tedavi gerektiren
hastalıklar nedeniyle okulları ile ilişikleri kesilen askeri öğrencilerin
tedavileri, okuldan ilişiklerinin kesilmesine neden olan sağlık sorunu
giderilinceye kadar, askeri sağlık kurum ve kuruluşlarının yanında diğer resmi
sağlık kurum ve kuruluşlarında sürdürülür. Bunların tedavi giderleri Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesinden ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe
girmesinden önce uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar nedeniyle okulları
ile ilişikleri kesilen askeri öğrencilerin tedavileri hakkında da 70 inci
maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
3 üncü sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz ve İki Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
3.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici
Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Komisyon raporu 799 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı; AK Parti Grubu adına
İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu.
Şahısları adına söz isteyenler: Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, Ordu Milletvekili Hamit Taşçı, Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ve Sivas Milletvekili
Nurettin Sözen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; kamuoyunda "öğrenci affı" diye bilinen, üniversiteden
ilişiği kesilmiş 2000 yılından sonraki öğrencilere yeniden öğrenci hakkını
veren teklifle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; tümünüzü
saygıyla selamlıyorum.
Peşinen söylüyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi, bu konuda engelleyici bir tutum sergilemeyecek; ancak, kaygılarını,
düşüncelerini ve uyarılarını yapacak. Tuttuğumuz yolun bir yol olmadığını,
konunun bir eğitim konusu olduğunu, teknik bir konu olduğunu sizlere
sergilemeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, birleşimin başında
da söylendi, 10 uncu kez aynı doğrultuda bir af geliyor buraya; ama sorun
çözülmüyor. Böyle giderse, 11 incisini, 12 ncisini, daha birçoğunu önümüzdeki
yıllarda göreceğiz. 1983'ten bu yana, bu konu, her ikibuçuk yılda bir buraya
gelmiş, her ne sebeple olursa olsun, hemen hemen aynı cümlelerle, toptancı bir
anlayışla, Meclis, kendisini üniversitenin yerine koyarak, öğrenciyle ilgili,
eğitimle ilgili bir konuda karar vermiş.
Değerli arkadaşlar, gerekçeyi okuyorsunuz,
hepimiz okuduk. Gerçekten, rahat bir gerekçe değil; hatta, sonuna doğru
denilmiş ki: "Bu son olsun." Bunu yazanlar da biliyor ki, bu, son
olmayacak; yani, bu biçimdeki bir çözüş, iki maddeyle eklenme bir son değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz diyoruz
ki, gelin, bu işi üniversitelere bırakalım, onlar çözsün. Bu, bir teknik
konudur, pedagojik bir konudur, eğitimle ilgilidir, üniversite, öğrencisini
bizden iyi tanır; biz, bunların kim olduklarını, niçin ilişiklerini
kestiklerini hiçbirimiz bilemeyiz; bu kadar insanı bilmek mümkün de değildir; o
yüzden, bu iş üniversitenin konusudur diyoruz. Anayasada da zaten böyle
deniyor; biz böyle bir dilekte bulunduğumuz için değil. Anayasanın 130 ve 131
inci maddelerinde, bu tür konuların üniversite tarafından verileceği,
yapılacağı bize emrediliyor. O yüzden, Parlamentonun, kesinlikle, kendisini
üniversite yerine koyarak, ikide bir, her ne sebeple olursa olsun, ilişiği
kesilen bütün öğrencileri kapsayan toptancı bir anlayışla çözdüm sanması
yanlıştır diyoruz.
Değerli arkadaşlar, yoksa, her şey elbette
ki, öğrenci içindir, eğitimin niteliği içindir, çocuklarımız içindir, gençler
içindir; ama, eğitim konusundaki sorunları çözme yeri burası değildir.
Bakın, ortaöğretimde de zaman zaman
çocuklara bir hak daha verilir; ama, hiçbir zaman buradan yasa çıkmaz. Millî
Eğitim Bakanı, görüşler toplar ve bir karar verir. Ortaöğretimle ilgili
verilecek bir kararı biz vermiyoruz da, niçin üniversiteyle ilgili olan bir
konuda karar veriyoruz?!
Bakın, üniversiteler bu konuya nasıl
yaklaşıyorlar, isterseniz buna bir göz atalım.
Değerli arkadaşlar, elimde,
Üniversitelerarası Kurulun 16.2'de yaptığı bir açıklama var, kısaca ondan söz
etmek istiyorum size. "Yükseköğrenim kurumlarımızın, son yirmibeş yılda,
Türk gençliğine yararlı olmak amacıyla, tüm kuralları yerine getirerek ve
anayasal eşitliği gözeterek titizlikle uyguladıkları eğitim-öğretim çabaları,
bu yasa tasarısıyla yok sayılmaktadır. Bugüne kadar kamuoyunda öğrenci affı
diye bilinen bu nitelikteki kanunların, gençlerimize yarar getirmediği,
üniversitelerde yürütülmekte olan eğitime büyük bir yük getirdiği ve
vicdanlarda eşitlik ilkesinin ciddî olarak zedelendiği görülmüştür. Türk
yükseköğretim sistemi, bugünkü durumuyla, geçmiş yirmibeş yılda yükseköğretim
kurumlarıyla ilişkisi kesilmiş milyonlarca öğrenciyi yeniden üniversitelere
alma imkânına kesin olarak sahip değildir. Böyle bir girişimi, bir taraftan
büyük güçlüklerle sürdürülen eğitimi işlemez hale getireceği bir taraftan da
başarılı öğrenciyi cezalandırma sonucu doğurabilecek bu kanunun, konusu
açısından da, hukuka ve kamu yararına aykırı bir sebebiyle geçerli şekilde
savunulması mümkün değildir" diyor Üniversitelerarası Kurul. YÖK'de buna
benzer birkaç kez açıklama yaptı.
Bugün, üniversite öğretim üyelerinden
birisi bir makale yazmış; Sayın Prof. Dr. İlhan Tomanbay. Şöyle bir baktım ne
yazıyor diye: "Bu affın, bu biçimiyle gençlerimize de bir yararı yok,
ülkeye de bir yararı yok; böyle bir af çıkmasın" diyor.
20 000 öğrenciyi okutan, Abant İzzet
Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Akbıyık da şunları söylüyor:
"Beş yılda yalnızca 4 öğrenci disiplin suçuyla okulumuzdan ayrıldı. Yüzde
20 gibi bir başarısızlık oranı var. Bu öğrencilere -seçmene selam kabilinden-
her gelen hükümet bir af yasası çıkarıyor. Bu, âdeta köklü bir gelenek haline
gelmiş. Biz, bu noktada, başarıyı artırmak yerine başarısız öğrencilere ödül
vermiş oluyoruz."
Değerli arkadaşlar, bakın,
Üniversitelerarası kurullar, YÖK, üniversiteler ve bu işin uzmanları, bu
biçimdeki bir çözümün çözüm olmadığını söylüyorlar.
Üniversitelerin birçok sorunu var; fizikî
sorunu var, kaynak sorunu var, öğretim üyelerinin ücreti konusu var,
öğrencilerimizin birsürü sorunu var; yurt sorunu, beslenme sorunu, kitap
sorunu, boş zamanlarını değerlendirme sorunu, üniversitelerin önünde her yıl
yığılan 2 000 000'a yakın öğrenci sorunu, üniversiteye girdikten sonra kredi
sorunu, burs sorunu... Bunların hiç birisine, bu, bir çözüm getirmiyor. En
kolay yol, ikibuçuk yılda bir, iki satırlık bir yasa teklifi getirmek ve çözdüm
sanmak! Hayır; biz bu yasayı yürürlüğe koyduğumuz an yeni mağdurlar birikecek
bu biçimde ve onlar bizim kapımızı çalmaya başlayacaklar.
Değerli arkadaşlar, asıl sorunun kaynağı
başka bir yerde; sistemde. Bakın, ortaöğretim -yani liseler- bugün 79 çeşit
lise var, onların niteliğini yükseltmeyi düşünmüyoruz; oysa, üniversitenin
tabanı ortaöğretimdir. Millî Eğitim Bakanlığının, şûra kararlarını gözönüne
alarak, önce ortaöğretime bakması gerekir.
Bir dershane konusu var. Bakın, Ankara
Ticaret Odasının geçen yılki verilerine göre 3 katrilyon lirayı aşıyor
dershanelere giden paralar. Siz de biliyorsunuz ki, dershaneye gidemeyen, özel
kurs alamayan çocukların üniversiteye girmeleri çok zordur.
Deniliyor ki, işte ekonomik bunalımlar
oldu, çocuklarımızın kimileri bu işten mağdur oldu. Doğru. gerçekten, ekonomik
nedenlerle harcını yatıramayanlar varsa, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
köklü olarak öneriyoruz, onların kaydı hiç silinmesin, en azından dondurulsun;
ama, bu onu getirmiyor ki... Yani, 9 tanesinde ekonomik bunalım yoktu; 2001
yılında, 2002 yılında olan bunalım yoktu; o, gerekçe gösterilemez. Yani, bu bir
çözüm değil; çözüm... Öğrenci de başarısız değil aslında büyük bir kısmı;
sistemde de bir başarısızlık var; bunun sorgulanması gerekiyor; ama, nedense,
hükümet, bu köklü sorunları inceleyip yapacağı yerde, işin kolayına kaçıyor,
ucuz bir biçimde... Geçen yıllar, katsayıyı bu Meclise belirtmeye çalıştı. Önce
bir üniversiteler yasa tasarısı getireceğiz dedi; sonra, ondan vazgeçti; bir
imam-hatip konusunu ve katsayı konusunu getirdi; üç beş madde; sonra ondan da
vazgeçti. Şimdi, yine, dağ fare doğuruyor; güya, üniversite sorunları ele
alınıyormuş gibi yapılıyor ve iki maddelik bir geçici maddeyle, öğrencilerin
sorunlarını çözdük sanıyoruz. Çözmeyecektir; bu çocuklar için de bu çözüm
değildir; rakamlar onu gösteriyor, gerçekler onu gösteriyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de
üniversiteler... Cumhuriyet kurulduğunda, bir tek Dârülfünun vardı. Bir yıl
sonra, 1924'te tüzelkişilik verildi Dârülfünuna ve İstanbul Dârülfünunu oldu
adı. Yıllar içerisinde, 1933'te, yeniden, İstanbul Üniversitesi olarak kuruldu
orası. Batı'daki üniversitelerin özerkliği 13 üncü Yüzyıldan başlıyor; bizde
ise, eski medreseler evrim geçirerek üniversite olmadılar. Üniversitenin bütün
dünyada anlamı, bilim üreten bir yerdir ve toplumun geleceğini orada
biçimlendiririz. Bütün dünyada, üniversite, böyle, parlamentonun müdahalesi,
hele hele niteliğini düşürecek, başarısızlığı ödüllendirecek bir müdahale, bir
karışma olmaz.
Ben, Hasan Ali Yücel'in, birkaç gün sonra,
26 Şubatta, ölümünün 44 üncü yıldönümünde anacağımız büyük eğitimcinin, 1946
yılında 4936 sayılı Yasayla ilk kez üniversitelere özerklik getirmesi var. Tam
dört yıl, yerli ve yabancı uzmanlar ve üniversitelerle o yasanın hazırlığı
yapılmış arkadaşlar; dört yıl... Dört yıl sonra Meclise gelmiş, günlerce
tartışılmış, konuşulmuş ve üniversite gerçekten özerk olmuş. Kişilerden,
rektörlerden alınarak kurullara kararlar bırakılmış. 12 Eylüldeki müdahale
sonucunda getirilen YÖK düzenini kastetmiyorum. Ondan sonra, hep,
üniversiteler, cumhuriyet döneminde gelişmiştir.
Birkaç tane daha örnek vermek istiyorum
size. Bakın, 1931 yılında Cenevre'den bir profesör geliyor; adı da Prof. Albert
Malche. İstanbul Dârülfünununda, İstanbul Üniversitesinde üniversitelerin
yeniden yapılanması için bir rapor hazırlanması isteniyor bu profesörden,
Cenevre Üniversitesinden gelenden ve raporu hazırlıyor. Raporu Atatürk okuyor.
Atatürk, kendi el yazılarıyla, değerli arkadaşlar, raporun kıyısına, üniversite
öğretiminin gerçekten akademik özgürlüğe kavuşmasını söylüyor; öğrencinin en az
bir yabancı dili okuyup yazarak bilmesi gerektiğini söylüyor, kütüphaneleri
önemli kılıyor; ama, bir şey daha ekliyor Atatürk "başarısız öğrencilerin
birinci yıldan sonra cesareti kırılmalıdır" diyor. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu konuda Cumhurbaşkanının söyledikleri bu.
Şimdi, isterseniz, o zamanki Başbakandan
da bir örnek vermek istiyorum size. 8 Temmuz 1924'te Ankara Hukuk Mektebinin
diploma töreninde Başbakan İsmet İnönü "bir toplumda her türlü suiistimal
meydana gelebilir ve her biri ayrı ayrı zararlıdır; çekinilmeye değer, fakat,
suiistimallerin en fenası, hayata yeni atılan öğrenciye haksız olarak not vermektir;
nedeni ne olursa olsun, haksız ve fena numara veren adama, bir toplumda en
büyük fenalığı yapmaya elatmış bir insan gözüyle bakmak gerekir. Fena öğrenci
yetiştirmek, o öğrenciye hak etmediği halde numara vermektir. Hayata yeni
başlayan bir genç, zorluklarla karşılaştıkça, kendi yeteneğinin ve eğiliminin
dayanacağı yolu sonunda bulur. Bunu ona gösterecek olan, ona numarayı
verenlerin istikamet ve dürüstlüğüdür. Efendiler, elinde yanlış bir diplomayla
topluma çıkan insanın ülkeye zararı sizin tasavvur edebileceğinizden çok
fazladır. Bir toplumda en zararlı insan, ehliyetsiz olduğu halde salâhiyet
sahibi olandır. Ehliyetsiz ve salahiyet sahibi -yani yetki sahibi insan-
öğrenciliği sırasında ıslah olmazsa, yaşamın gidişi içinde güç ıslah olur. Bu
insan, bütün yaşamında bilimin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı
olacaktır" diyor. Yani, şu bir öz söz gibi olmuştur: Ehliyetsiz ve
yetkisiz bir insanın ne kadar zararlı olacağını...
Yine aynı mektebin açılmasında, İsmet
İnönü, o zamanki Başbakan diyor ki: "Arkadaşlar, ilimde eksik adamların
toplanması tamam adamlar veremez. Bin yarım ve bin cahil, bir yarımdan daha
faydalı olamaz; fakat, daha zararlı olur. Bin yarım adam, bir tam adam
değildir. İlim müesseselerinden çıkanlar daima iyi yetişmelidir."
Şimdiki Başbakanımız ne diyor; bakın,
Gaziantep'te, bundan üç gün önce, kadın il kongresinde bir açıklamasını duydum
Sayın Başbakanın, Tayyip Recep Erdoğan'ın ve şaştım kaldım; diyor ki: "Bu
öğrenci affına farklı yaklaşanlar, farklı yerlere çekenler kötü niyetlidir, art
niyetlidir, çirkin niyetlidir."
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir şeye
değişik bakmak, farklı bakmak, niye art niyetlilik olsun, niye kötü niyetlilik
olsun?! Aylarca, siz, bizi hep niyet okumakla suçladınız; ama, bakın, niyet
okuyan asıl kendinizsiniz. Bakın, üniversite öğrencileriyle kavga etmek,
üniversite öğretim üyeleriyle kavga etmek, toplumun anayasal kuruluşlarıyla
kavga etmek hiçbir yarar getirmez.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
yeniden söylüyorum; üniversite konularının... Bu Mecliste eğer onlara yapılacak
bir iyilik varsa, onların araştırma, inceleme için kaynaklarını artıralım.
Yıllar içinde üniversitelere verilen pay artmamıştır, azalmıştır. Dünya
üniversiteleri içerisinde son yıllarda bilimsel yayın yapmakta 26 ncı sıraya
geldi üniversitelerimiz. Bu, alkışlanacak bir durum ve cumhuriyetin ilk
yıllarında çok az öğrencimiz vardı.
Bakın, ilk yıllarda yalnız bir
üniversitemiz var Dârülfünun -demin söylediğim gibi- 2 939 öğrenci var, 328
öğretim üyesi bulunuyor ve 2004 yılına
göre söylüyorum; bugün, vakıf üniversiteleriyle beraber -53'ü devlet
üniversitesi bendeki bilgilere göre- 78 tane üniversitemiz var, 77 065 öğretim elemanı var.
Değerli arkadaşlar, siz, kendi
öğrencisini, yani, bu 77 000'den fazla öğretim elemanından, bizim onlardan daha
fazla mı öğrencileri düşündüğümüzü sanıyorsunuz, daha iyi tanıdığımızı mı
söylüyorsunuz?! Bırakın, bu işi üniversite çözsün ve ikide bir kapımıza gelip,
bu sorun böyle çözülmesin. Üniversiteye bir katkı yapacaksak, bizim araştırma
önergelerimiz var; o konuda komisyonlar kuralım, güzelce incelemeler yapalım,
üniversiteye nasıl yararlı olabiliriz diye bakalım.
Geçenlerde bir gazetemizde, bir kaçak
villayı satın almış bir zengin adam konuşuyordu; siz de anımsarsınız.
"Neden bu parayı verdiniz bu kaçak villaya" diyorlar adama; adam
diyor ki: "Nasıl olsa af çıkacak."
Şimdi, değerli arkadaşlar, toplumda böyle
bir düşünce egemen olmuşsa, daha öğrenci başlarken "nasıl olsa ben
affolurum" diyorsa, bunda gerçekten büyük bir şey var. O zaman, başarılı
olanı biz cezalandırıyoruz. Bu, yanlış bir izlenim. Eh, bugüne kadar yapıldı,
ses çıkmadı... Hayır, 9 kere yapıldığında da uyarılmış. Şimdi siz
çoğunluksunuz.
Bakın, biz, bu yasada size bırakıyoruz her
şeyi. Böyle bir seçmene selam kabilinden iş yapılmayacaksa, bu çocuklarımızı da
koruyan köklü bir şeyi üniversiteyle beraber yapalım diyoruz. Ucuz yapılan,
kolay yapılan işlerin ileride zararı büyük olur. Bunlar ülkemizi yönetecekler.
Başka bir okul yoktur üniversiteden başka. Bu tasarıda, mastır öğrencileri, doktora
öğrencileri de affediliyor.
Değerli arkadaşlar, böyle bir toptancılık
olmaz, böyle bir anlayış olmaz. Lütfen, inceleyelim, karar verelim diyoruz ve
bunun bir yanlış olduğunu, yeniden yeniden söylüyorum.
Bakın, üniversitede var olan öğrenciler
hangi haklarla okuyorlar; iki yıllık önlisans dört yıl, dört yıllık lisans için
yedi yıl, beş yıllık program için sekiz yıl, altı yıllık program için dokuz
yıllık bir hakkı var üniversite öğrencilerinin. Bunlar yetmiyor; bunlardan
sonra, başka sınav hakları var. Üç derse indirmişse son sınıf öğrencisi, sonsuz
sınav hakkı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın
Başkanım, diyebilirsiniz ki, ne olursa olsun, çocuklar bir beklenti içine girdi
ve bunların içerisinde gerçekten ekonomik nedenlerle, şu nedenle, bu nedenle,
gerçekten kazanılması gereken bir iş vardır. Biz, bu yaklaşıma tümden hayır
dememekle birlikte, yine de diyoruz ki, bu, üniversiteyle birlikte olsun; bu,
Parlamentonun işi olmasın.
Gelin, arkadaşlar, bu, yasama gücünü
devretmek değildir; biz üniversiteye yetki verelim, üniversiteye daha çok özerk
olması için bir şeyler yapalım. Bunlar, ne bu affetmeye çalıştığımız -ki, onlar
suç işlemedi, affetmek de kötü bir sözcük; öğrenci affı dememek gerekir- onlara
da bir yarar getirmeyecek, ülkeye de bir yarar getirmeyecek ve sonra, yine
kapımızda yığılmaya başlayacaklar diyorum ve o yüzden de, belki, hükümet, bu
işi tasarı olarak getirmedi, Millî Eğitim Bakanı üzerinde fazla durmadı,
öğretim üyesi olarak ben bu işin sakıncasını biliyorum dedi. 6 milletvekili
arkadaşımızın önerisi var, 2 bağımsız arkadaşımızın önerisi var; saygıyla karşılıyorum; ama, bir çözüm olmadığını
söylüyoruz. Yoksa, bizim amacımız, özerk üniversitede, özerk üniversiteden
nitelikli eğitimle geleceğimizi belirleyecek iyi öğrencilerin çıkmasını
istemektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 799 sıra sayılı
kanun teklifi hakkında AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, aslında, zor
bir iş yapıyoruz; çünkü, ele aldığımız konu, gerçekten, toplumun önemli bir
kesimini ilgilendiriyor; diğer taraftan, tabiî ki, üniversitelerimizi de
ilgilendiriyor. Ben üniversitelerde uzun yıllar çalışmış bir arkadaşınızım;
dolayısıyla, böyle bir işin üniversitelere getireceği yükü biliyorum; onları da
anlayışla karşılıyoruz. Ancak, unutmayalım ki, toplumda mağdur olan çok geniş
bir kesim var ve bu kesim için çok önemli bir beklenti ortaya çıkarıldı;
dolayısıyla, biz siyasetçiler olarak bu beklentiyi karşılamak, bu beklentiyi
değerlendirmek durumundaydık. Yaptığımız iş bundan ibarettir. Bu Meclis çok
çareler üretti, bu konuda da önemli bir adım attığına inanıyoruz.
Şimdi, niçin böyle bir kanun teklifi
gündeme geldi, kısaca onun üzerinde durmamız lazım. Türkiye 1980 sonrasında
Anavatan Partisi İktidarıyla bir tek parti iktidarı yaşamış oldu ve çok düzgün
işler yapıldı. Daha sonra gelen koalisyonlar dönemi, maalesef, ülkemizde derin
bunalımlara yol açtı ve bu bunalımların etkisiyle, bunların neticesinde 2000 ve
2001 ekonomik krizleri ortaya çıktı. Ayrıca, 1999 depremi de bunların üzerine
binmiş oldu. Dolayısıyla, toplumda hem ekonomik yaralar hem sosyal yaralar
açılmış oldu. Bunların etkisiyle üniversitelerimizde -ben içinden geldiğim için
yakında biliyorum- kendi isteğiyle üniversitelerden ayrılanlar oldu, devam
edemediler vesaire; derken, böyle çok önemli bir sosyal yara ortaya çıktı ve
bunun neticesinde de çok garip sayılarla bugün karşımıza çıkan birtakım
mağduriyetler oluştu.
Hepimiz biliyoruz ki, neredeyse
-açıköğretimi katmayacak olursak eğer- 224 000'e yakın bir öğrenci kitlesi var
ki, bunlar, çok önemli bir rakam oluşturuyor. Burada üzerinde önemle durulacak
bir nokta var, o da şu: Kayıt yenilememe ve kendi isteğiyle ayrılanların sayısı
150 000'i buluyor. Bu çok açık bir şekilde gösteriyor ki, kayıt yenilememe,
ekonomik ve sosyal yaralardan, gene kendi isteğiyle üniversitelerden ayrılma da
gene ekonomik ve sosyal yaralardan meydana geliyor. Dolayısıyla, 150 000'i
bulan bir sayıyla karşı karşıyayız. Bunun dışında başarısızlık var ki, bunların
sayısı, başarısızlık, disiplin cezası gibi ve diğer kalemleri altında toplananların
sayısı az. Hatta, devamsızlığı bile bu ekonomik yaralara verebiliriz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, acaba, ele
aldığımız iş gerçekten bir af mı, nedir; biz, hiçbir zaman, bunu af olarak
nitelendirmek istemiyoruz. Aslında, yaptığımız iş, üniversitelerde,
üniversitelerle ilişkisi kesilmiş öğrencilere yeni bir şans vermek, yeni bir
imkân vermek ve bunları yeniden üniversitelerle ilişki kurar hale getirmekten
ibarettir.
Biz, kimseyi mezun edip de, eline doktor
diploması vermiyoruz, eline mühendis diploması vermiyoruz; sadece bir imkân
tanıyoruz ve bu imkânı eğer iyi kullanırsanız, işte, size doktor olma, mühendis
olma imkânı diyoruz. Dolayısıyla da, bunun bir ceza affıyla benzer bir tarafı
da yoktur. Eğer, öyle olsaydı, o zaman, bu kanunun geçmesi için, çıkması için
nitelikli çoğunluk, yani 330 gerekirdi. Oysa, böyle de bir durum yok. Aynı
şekilde, mastır ve doktora öğrencileri için bu özellikle çok gündeme
getiriliyor -onun için söylüyorum- bilimadamı nasıl olacak bunlar diye. Biz,
kimseye doktora unvanı vermiyoruz, kimseye yüksek lisans diploması vermiyoruz.
Biz, sadece, bu konuda mağdur olmuş olan, bu konuda imkânını kaybetmiş olanlara
yeni bir imkân veriyoruz ve bu imkânı kullanıp kullanmamak onların elinde,
başarılı olmak yine onların elinde diyoruz.
Biraz önce söylediğim gibi, üniversitelere
bu kanunun neticesinde birtakım yükler gelecek, bunu ben biliyorum. Uzun
yıllar, bu aflar dolayısıyla gelen öğrencilerin intibak komisyonlarında da
çalıştım, dolayısıyla nasıl bir yük olduğunu biliyorum; ancak, bu kanunu
geçmişteki aflarla karşılaştırmak ve onlar gibi mütalaa etmek de yanlıştır
diyorum; çünkü, bu ekonomik krizler ve sosyal yaralar, farklı bir durumla karşı
karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Şimdi, bu teklifin altında benim de imzam
var; dolayısıyla, bunun nasıl ortaya çıktığı üzerinde de biraz konuşmamız
gerekiyor. Biliyorsunuz, bu mağdur öğrenciler AK Parti Grubuna da, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna da müracaat ettiler; biz, her zaman, durumu
değerlendirebileceğimizi söyledik AK Parti Grubu olarak, Cumhuriyet Halk
Partisi de, hiçbir zaman, böyle bir şeye karşıyız demedi; ama, bugün, buradaki
konuşmalardan anlıyorum ki, bu kanuna müspet oy vermeyecekler, o tabiî ki,
kendi bilecekleri bir iş.
Arkadaşlarımızın, Yükseköğretim Kuruluyla
bu konuda temasları oldu, Sayın Komisyon Başkanımızın temasları oldu.
Dolayısıyla da, bu işin üniversiteler ve YÖK'le birlikte götürülmesi için çok
önemli gayretlerimiz oldu; ancak, bunlarda tam bir netice elde edemedik. Ben,
en azından şunu biliyorum: Bu teklifin komisyonda görüşüleceği günlerde
Üniversitelerarası Kurulun da bir toplantısı vardı. Sayın Başkanın, o
Üniversitelerarası Kurul toplantısından önce, bu teklifi Yükseköğretim Kurulu
Başkanına ilettiğini ve Yükseköğretim Kurulu Başkanının da, bunu üniversite
rektörleriyle görüşebileceğini söylediğini ben biliyorum. Dolayısıyla,
üniversiteler ve YÖK bütünüyle burada devredışı bırakılmıştır diye bir şey
yoktur. Biz, bu konuda onların görüşlerini her zaman almak istedik. Özellikle
de, bu nasıl olsa çıkacak... Buna karşı olabilirler, onu da saygıyla
karşılarız; bu, onların fikirleridir; ancak, bu çıkacağı zaman, birtakım teknik
aksaklıklar olmaması için, bu konuda yardımcı olabilirlerdi, bu konuda görüş
beyan edebilirlerdi; böyle bir şey olmadı. Böyle bir şey olmamasının ötesinde,
üstelik de Sayın Komisyon Başkanımız, Yükseköğretim Kurulunu ve üniversiteleri
komisyon toplantısına davet ettiği halde, gelip, orada da görüş beyan
etmediler. Dolayısıyla, biz de oradan şunu anladık: Demek ki, hazırladığımız
teklif uygundur, üniversitelere herhangi bir ekstra yük getirmeyecektir
sonucuna vardık. Bundan, biz kendi adımıza, memnuniyet duyarız; ancak, her
zaman için bu katılıma da açık olduğumuzu belirtmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, burada, elbette ki,
böyle bir kanunu bekleyen herkesin beklentisini karşılamak mümkün değil; ancak,
biz, hiçbir zaman kişiye özel bir kanun çıkarmakla, kişiye özel bir düzenleme
yapmakla mükellef değiliz; çoğunluk neyle mağdursa, daha çok onun üzerinde
durduk ve onu karşılayacak bir düzenleme yaptığımızı düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu kanun
teklifine karşı çıkanlara, bu kanun teklifinin uygun olmadığını, bunun
üniversitelerin işi olduğunu söyleyenlere benim birkaç sözüm var.
Önce şunu söylememiz lazım: Eğer, bu,
üniversitelerin işiyse, bu üniversite reformu gerekiyorsa, o zaman, bizim AK
Parti olarak gösterdiğimiz kararlılığa katkı vermeliler ve üniversite kanununun
yeniden düzenlenmesi konusunda bir çalışma yapmalılar. Şimdiye kadar, ne
Yükseköğretim Kurulundan ne de bu kanunu tenkit edenlerden bu yolda herhangi
bir teklif almış, herhangi bir gayret görmüş değiliz. Dolayısıyla, YÖK'e düşen,
öncelikle, üniversite kanununun yeniden düzenlenmesi gerektiğini kabul
etmektir. Eğer bu kararlılık yoksa, o zaman da, hiçbir zaman, yeni bir
üniversite kanunu yapmak onların eliyle olmayacak demektir; ama, bu kararlılık
bizde olduğu müddetçe, bu konuda gerekeni yapmaya çalışacağız ve yerine
getireceğiz.
Şimdi, çok önemli bir noktaya gelmek
istiyorum. Üniversite reformunun gerekliliği konusunda birkaç söz etmem
gerekiyor.
Günümüz dünyasında, teknoloji,
küreselleşme ve rekabet dinamiklerinin etkisiyle yepyeni bir dönüşüm
yaşanmaktadır. Üniversiteler, daha önce hiç olmadığı kadar, dikkatlerini dış
dünyaya çevirmektedirler. Yirmi otuz yıl öncesine kadar, akademik dünyadaki
gelenekte, eğitim ve araştırmanın niteliği; yani, kalitesi, bizzat eğitim veren
üniversitelerin ve eğiticilerin sorumluluğu altındaydı. Bu durum uzun yıllar
fena da işlemedi, iyi işledi; ancak, araştırma sonuçları farklı durumlar ortaya
çıkarıyor. Malî kaynak da hükümet tarafından garanti edilmiş olduğu için,
üniversitenin tanınmışlığı, esas itibariyle, kendi araştırma ve eğitim
sonuçlarının kalitesine dayanıyordu. Fakat, şimdi farklı bir durum ortaya
çıkıyor. Son yıllarda, yükseköğretimde, birçok ülkede, öğrenci sayısı çok büyük
ölçüde artmış, bununla birlikte, yükseköğretim kurumları aşırı ölçüde esneklik
kazanmış, buna karşın da, hükümetlerin ayırdıkları bütçe o ölçüde artmamıştır.
Öğrenci sayısı artıyor; ancak, bütçe, elbette ki, sınırlı ve artmıyor. Bu
eğilimlerin bir sonucu olarak yükseköğretim giderek kitleselleşmekte,
yükseköğretim alanı, öğrenciler için ve kaynak sağlanması bakımından çetin bir
yarışma alanına dönüşmektedir. Bu durumda düşük nitelikli eğitim ve araştırmanın
riski açıktır. Bu olguyla akademik dünya bir sürprizle karşılaşmış gibi
görünüyor.
Türkiye'de yükseköğretimdeki toplam
okullaşma oranı -örgün öğretim ve yaygın öğretim birlikte olmak üzere- yüzde 30
civarında, örgün öğretimdeki okullaşma oranı ise yüzde 20 civarındadır. Buna
göre, Türk yükseköğretimi kitleselleşme aşamasında bulunmaktadır.
Yükseköğretimde riski azaltmanın yolu, eğitimde minimum nitelik; yani, kalite
ölçütleri için standartlar tanımlamaktır. İşte, bu, YÖK'ün görevi olmalıdır;
ancak, YÖK'te, Yükseköğretim Kurulunda ve Türkiye'deki üniversiter anlayışta
böyle bir eğilim göremiyoruz.
Küreselleşme dolayısıyla öğrencilerin ve
öğretim üyelerinin uluslararası mobilitesi; yani, serbest dolaşıma olan talebi
giderek artmaktadır. Bu yüzden, mobilite ve nitelik güvencesi için günümüzde,
dünya ölçeğinde, Avrupa ölçeğinde ve ülkemiz ölçeğinde minimum nitelik
ölçütlerinin tanımı en önemli bir değer olmuştur. Yine, YÖK'ün bu konularla
hiçbir ilgisi yoktur, böyle bir gayreti de yoktur. Üniversite öğretim üyeleri,
üniversite mensubu olmakla kendilerini üniversite teorisi alanında uzman olarak
algılamaktadırlar. Bu yanlış algılama dolayısıyla bir düzenleme veya üniversite
modeli geliştirmek için gerekli olan entelektüel ve akademik bilgi ve yetkinlik
söz konusu olamamaktadır. Bu, bir yetmezliktir. Bu yetmezlik dolayısıyla
siyasal kaygıların öne çıktığı, birbirini tekrarlayan, derinliksiz ve içeriksiz
bir tartışma süregelmektedir. Üniversite yasasının değiştirilmesi taleplerine
rağmen, Türkiye üniversitelerinin tüm potansiyeline, tasarruf yetkisine sahip
olan YÖK, kurulduğu günden beri eleştiriye uğrayan yasal statü için toplumun
önüne ciddî bir öneri koyamamıştır. Bugün de böyle bir gayreti yoktur, böyle
bir kararlılığı yoktur. Üniversitenin dönüşümünün önündeki birinci engel bu
yetmezliktir.
Türkiye üniversiteleri, sadece yasal statü
itibariyle değil, etrafı yüksek beton duvarlarla çevrelenmiş, kapısından ancak
kimlik kontrolüyle girilebilen, toplumdan fiziksel olarak da tecrit edilmiş bir
yasaklar ve otorite alanı olarak durmaktadır; bu, bizim çok büyük bir
problemimizdir.
Üniversitede yeni bir yapılanmanın yasal
bir statüye kavuşturulması için sağlanması en zor koşul, siyasî iradenin mevcut
olmasıdır. Türkiye üniversitelerinin yapısını belirleyen 2547 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği 1981 yılından bu yana, üniversite içinden ve dışından, bu
yasanın değiştirilmesi gerektiğine dair sürekli eleştiriler dile getirilmesine
rağmen, yakın geçmişte yaşadığımız tutum, alışkanlıkları içgüdü düzeyine
çıkarılmış bir kapalı toplum davranışının benzersiz bir örneği gibidir.
Türkiye'de, günümüzde siyasî irade
potansiyelinin mevcut olmasına rağmen -çünkü, AK Parti, bu siyasî iradeyi
gösteriyor ve bununla ilgili kaç tane teşebbüsü var- Türkiye üniversiteleri,
mevcut statükoyu savunan bir tutum sergilemişlerdir. Buna kimi çevreler de
dahildir tabiî ki, sadece üniversitelerden ibaret değildir. Üniversite içinden,
daha çok da yönetici kesimden gelen akıl almaz bir direniş dolayısıyla yeni bir
yapılanma gerçekleştirilememiştir. Bu durum, kapalı toplumların, dış
müdahalelere karşı duruşu, düşmana karşı gösterilen topluca bir direniş
refleksi olarak açıklanabilir. Dış müdahalenin gücü iç direnişi aşamazsa
değişim mümkün olmaz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunları niçin
söyledim; işte, eğer, gerçek bir üniversite reformuna ihtiyacımız varsa, bu
hususları mutlaka gözönüne almalıyız. Yoksa, bu, kanun işi; bu, üniversitelerde
öğrencilerle ilgili iş; üniversitelerle ilgili iş, üniversitelerin işidir af
işi, gibi birbirinden çok farklı iki şeyi burada konuşmanın bir anlamı olamaz.
Bizim yaptığımız iş farklıdır, üniversiteleri düzenlemek farklı bir iştir.
Dolayısıyla da, sapla samanı birbirine karıştırmamamız lazım. Evet, biz,
üniversitelerle ilgili gerekli çalışmaları yapalım, onun düzenlenmesi için
gerekli adımları atalım, bu reformları yapalım; bu konuda, yeter ki, bizim
kararlılığımızı, muhalefet partisi de, başka kesimler de göstersin, öncelikle
YÖK, bunun bir ihtiyaç olduğunu görsün. Eğer, bunu bir ihtiyaç olarak görmezse,
o zaman, tabiî ki, yapılacak farklı şeyler vardır, onların da sırası
gelecektir; ancak, ele aldığımız konu, bütünüyle farklı bir şeydir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunun muhtevası
üzerinde birkaç kelime söyleyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Şimdi,
burada getirdiğimiz düzenlemeyle, bir defa, her ne sebeple olursa olsun, kendi
isteğiyle -bu dahil olmak üzere- ayrılanlara üç sınav hakkı veriyoruz. Böylece,
çok önemli bir kesimin ihtiyacı karşılanmış oluyor. Tekrar söylüyorum; sınav
hakkı vermek, hiç kimseyi üniversiteden mezun etmek demek değildir. Bunlar,
yine, devam şartlarını yerine getirecekler, gene sınavlara girecekler;
dolayısıyla da, eğer başarılı olurlarsa o hakları elde etmiş olacaklar.
Sınıf geçme sistemi uygulayan bölümlerle
ilgili düzenlemeler var, azamî öğrenim süresiyle ilgili düzenlemeler var; bunun
dışında, bu tür öğrencilerin askerlikten tecilli olmalarını düzenleyen
maddeler, hükümler var; dolayısıyla da, ele aldığımız kanun teklifi, bütünüyle
bu ihtiyaçları karşılayacak düzeydedir.
Burada, bir de, yüksek lisans ve
doktorayla ilgili düzenleme getirmiş oluyoruz. Bu düzenleme neticesinde de,
biraz önce dediğim gibi, hiç kimseye doktora diploması yahut da yüksek lisans
diploması veriyor değiliz. Bunlara sadece birer hak sağlıyoruz ve bu hak
çerçevesinde gerekli yükümlülüklerini yerine getirenlerin başarılı olmalarını
diliyoruz tabiî ki.
Değerli arkadaşlarım, burada bizim de bir
önergemiz olacak, o önerge de denklikle ilgilidir. Denklikle ilgili olarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından bir seviye tespit sınavı yapılmaktadır. Bu
seviye tespit sınavları, maalesef, biraz da sübjektif bir anlayışla icra
edilmektedir; dolayısıyla, orada da mağdur olan bir kesim vardır. Bunların da
mağduriyetlerini gidermek amacıyla bir önergemiz vardır. Bu önergenin de
destekleneceğini umuyoruz.
Ben, bu duygular içerisinde, hepinize
saygılar sunuyorum.
Kanunun, öğrencilerimize ve üniversite
hayatımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Tekelioğlu.
VI.-
SEÇİMLER (Devam)
A) SAYIŞTAY
ÜYELİKLERİNE SEÇİM (Devam)
1.-
Sayıştayda açık bulunan üyeliklere seçim (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayıştayda
boş bulunan 8 üyelik için yapılan seçime ait Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
733 sıra sayılı raporda belirlenen
adaylardan Sayıştayda boş bulunan 8 üyelik için yapılan seçime 410 üye
katılmış, kullanılan oyların 6'sı geçersiz sayılmış, geçerli oyların dağılımı
aşağıda gösterilmiştir.
Tasnif
Komisyonu
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Şemsettin Murat |
Fuat Çay |
Şefik Zengin |
|
Elazığ |
Hatay |
Mersin |
|
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet Sarı |
Erdoğan Kaplan |
|
|
Osmaniye |
Tekirdağ |
|
Abdullah Özsan 377 oy
Cevdet Kayhan 376 oy
F. Gülriz Metin 347 oy
Ahmet Özdemir 289 oy
Alper Alpay 245 oy
M. Kubilay Yıldırım 118 oy
İbrahim Uzunoğlu 102 oy
Zekeriya Yalçınkaya 78 oy
Ülker Akyüz 37 oy
M. Hulusi Çay 19 oy
Hüseyin Arıcı 294 oy
Kemal Turan 287 oy
Mustafa Özdil 115 oy
M. Yener Mercimekçi 107 oy
A. Hikmet Tuncer 276 oy
İbrahim Gündüz 121 oy
BAŞKAN - Buna göre, Sayıştay meslek
mensupları kontenjan grubundan;
Abdullah Özsan
Cevdet Kayhan
Fatma Gülriz Metin
Ahmet Özdemir
Alper Alpay
Maliye Bakanlığı meslek mensupları
kontenjan grubundan;
Hüseyin Arıcı
Kemal Turan
Diğer meslek mensupları kontenjan
grubundan;
Ali Hikmet Tuncer
Sayıştay üyeliklerine seçilmişlerdir;
hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime 19.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.47
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati:
19.35
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 62 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
799 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici
Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz
isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum; görüşülmekte
olan kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
teklifi, bundan yaklaşık dört ay önce,
önce İstanbul Milletvekilimiz Emin Şirin ve hemen akabinde de benim tarafımdan
gündeme getirilen bir kanun teklifi; yaklaşık dört ay önce vermiş olduğum bir
kanun teklifi.
Tabiî, bu konunun Türkiye'de gündeme
gelişi yaklaşık bir yıllık süreyi içine alıyor. Geçen sene, Meclisin yaz
tatiline girmesinden önce, Meclisimize gelen ve mağdur olduklarını ifade eden
üniversite öğrencilerimizle görüştük. Bu öğrencilerimiz, AK Parti Grubuyla da,
gittiler, görüştüler; CHP Grubuyla da, gittiler, görüştüler ve o günlerde,
kendilerine, AK Parti Grubu tarafından "biz, bu konuyu, tasarı şeklinde
veya kanun teklifi şeklinde Meclis gündemine getireceğiz; siz, gidin,
derslerinizi çalışın" şeklinde, AK Parti Grubundan geri gönderildiler.
Fakat, aradan uzunca bir zaman geçmiş
olmasına rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından, bu konu, bir
kanun tasarısı veya kanun teklifi halinde, Meclis gündemine, maalesef,
getirilmedi.
EYÜP FATSA (Ordu) - Neyi görüşüyoruz yahu!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu arada, bu konunun Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından gündeme getirilmeyeceği, gündemlerinde böyle bir konunun
olmadığı daha sonra bu öğrencilere ifade edildi ve hatta, daha enteresandır,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından ve bazı AK Partili milletvekilleri
tarafından, bu öğrenciler bana yönlendirildi. "Bu kanun teklifini, Meclis
gündemine taşırsa, Doğru Yol Partisi Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan taşır;
siz, gidin, kendisiyle görüşün" şeklinde...
AHMET IŞIK (Konya) - Allah allah!..
EYÜP FATSA (Ordu) - Kimmiş o?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biraz sonra isimler verirsem şaşıracaksınız
Sayın Milletvekili. Evet, çok örnekleri vardır bunun. İsim isim de verebilirim;
hangi gruptan hangi milletvekillerimizin, bu konuyla ilgili, bana bu
öğrencileri yönlendirdiklerini, isim isim, bu Mecliste zikredebilirim.
Bu arada, Sayın Millî Eğitim Bakanı da
"bu kanun teklifi -Cumhuriyet Halk Partisi tarafından demedi; ama-
muhalefet tarafından verilsin" dedi. Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Öyle bir şey demedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben kanun
teklifini verince, basın mensupları sordular Sayın Millî Eğitim Bakanına
"işte muhalefet diyordunuz, bir muhalefet partisi milletvekili bu kanun
teklifini verdi. Haydi bakalım, AK Parti olarak, Millî Eğitim Bakanı olarak
buyurun." O zaman dedi ki Sayın Millî Eğitim Bakanı "benim muhalefetten
kastım, Cumhuriyet Halk Partisidir." Bakınız, bunun altını çiziyorum;
basında ve televizyonda bu ifadeler aynen yer almıştır.
Sayın Millî Eğitim Bakanı, bir süre Doğru
Yol Partisi milletvekilliği de yaptı. Bugün, Mecliste 5 tane milletvekili var,
sayısal bir azlık var; ama, Doğru Yol Partisinin siyasî gücünün Türkiye'de ne
kadar ağır olduğunu en iyi bilenlerden birisi de Sayın Millî Eğitim Bakanıdır.
EYÜP FATSA (Ordu) - 3 Kasımda gördük.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 3 Kasımdan
sonra, 4 Haziranda, Türkiye'nin 16 beldesinde, 50 000 kişinin katıldığı
belediye başkanlığı seçimleri oldu; Doğru Yol Partisi 9 beldede seçime girdi,
aldığı oy oranı yüzde 28, sizin aldığınız oy oranı yüzde 26.
EYÜP FATSA (Ordu) - 3 Kasım, 28 Mart?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, o 3
Kasımdan sonra, 28 Marttan sonra, 4 Haziranda bir seçim daha yapıldı. Şimdi, 2
000 kişilik uydurma anketlere itibar ediyorsunuz da, 50 000 kişinin oy
kullandığı belediye seçimlerinin sonuçlarına niye itibar etmiyorsunuz Sayın
Fatsa?...
EYÜP FATSA (Ordu) - 28 Martta 70 000
000'luk anket yaptık.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Sayın Millî Eğitim Bakanının bu sözlerinden sonra, biz, bu
konuyu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Sadullah Ergin'le beraber
NTV'de, canlı yayında konuştuk. Sayın Sadullah Ergin, o gün "Sayın Ümmet
Kandoğan'ın ve Sayın Emin Şirin'in vermiş olduğu teklifler, genelse,
objektifse, hakkaniyet kurallarına uygunsa, biz, Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak bunu destekleyeceğiz" dedi; canlı yayında, NTV'de, beraber çıktığımız
programda bunu ifade etti. Fakat, her ne hikmetse, iki gün sonra, aynı Grup
Başkanvekilinin gazetelerde çarşaf çarşaf ifadeleri var: "Bizim
gündemimizde öğrencilerle ilgili bu düzenleme yoktur." Aynen ifade böyle,
Sayın Fatsa.
Bunun üzerine, vermiş olduğumuz kanun
teklifinin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisince
doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili bir talebimiz oldu. O talebimiz, burada
görüşüldü ve o günkü görüşmede, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar
Altıkulaç -kendileri de burada- aynen şu ifadelerde bulundu: "Biz,
CHP'lilerle de görüşüyoruz. Her ne kadar iki tane kanun teklifi var; ama, biz,
bunun arkasında bir siyasî destek var mı yok mu, bir siyasî güç var mı yok mu,
onu arıyoruz; CHP ile de bir konsensüs sağlamak düşüncesindeyiz." Ben,
buradan soruyorum: Bugüne kadar, bu Meclise, Cumhuriyet Halk Partisinin
şiddetle muhalefet ettiği birçok kanun tasarısını sizler getirdiniz. O kanun
tasarıları gelirken CHP ile konsensüs sağlamayı düşünmüyorsunuz, öğrencilerle
ilgili bu düzenleme geldiğinde, CHP
ile bir konsensüs sağlama düşüncesindesiniz; niye?.. Bu, sadece -şimdiki rakamlara
bakarsak- 600 000 kişiyi ilgilendiren bir husus. Milyonlarca insanı
ilgilendiren kanun tasarılarında görüşme talebiniz yok CHP ile veya bizlerle;
ama, 600 000 kişiyle ilgili bir kanun teklifinde, CHP ile konsensüs
sağlayacaksınız! Niye; bunun sebebi çok açık, bütün kamuoyu biliyor; bunun
içerisinde, bundan istifade edecek bir miktar başörtülü öğrenciler var.
Başörtülü öğrenciler olması nedeniyle, kamuoyunda bu konuda eleştirileceğinizi
düşünerek, o endişeden yola çıkarak, CHP'nin desteğini alarak, bunu, bu şekilde
getirmeye çalışıyorsunuz.
Peki, sizin, başörtüsüyle ilgili çok
söylenmiş...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Başörtüsü değil,
türban... Başörtüsü ayrı şey, türban ayrı şey.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...türbanla
ilgili sözleriniz var, çok sözleriniz var. Sadece endişeniz, korkunuz, CHP ile
konsensüs aramanın altında yatan gerçek, bu konuyla ilgili, kamuoyunda
eleştirilecek düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
Peki, bu türbanlı öğrenciler bizim
öğrencilerimiz değil mi?! Onlar bizim evladımız değil mi?! Niçin, onlar da bu
tasarının veya teklifin içerisinde yer alacaktır düşüncesiyle, böyle bir şeyde
konsensüs arıyorsunuz?!
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Kandoğan, bu
teklifin içerisinde bu yoktur. Lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Altıkulaç
o gün şunu söyledi: "Biz bunun arkasında siyasî destek arıyoruz."
Sayın Başkanım, bu yetkiyi size kim verdi
allahaşkına?! Bu yetkiyi siz nereden alıyorsunuz?! İçtüzüğün 74 üncü maddesi
çok açık; milletvekillerinin kanun tekliflerini vermesiyle ilgili hükmü
düzenliyor 74 üncü madde: "Kanun teklifleri, Başkanlıkça komisyonlara
doğrudan doğruya havale edilir." Sizin yetkiniz, size havale edilen bu kanun
teklifini alıp komisyonda görüşmenizdir. Eğer, arkasında bir siyasî güç, destek
arıyorsanız, hiçbir milletvekilinin bu Mecliste bir kanun teklifi verememesi
gerekir. Aynı şeyi bundan bir ay önce Maliye Bakanı da söyledi burada. Maliye
Bakanı geldi - memurlara bir derece verilmesiyle bir kanun teklifi vermiştim, o
gün çıktım, konuştum- dedi ki: "Sayın Milletvekili, bunu, siz, verdim
falan diyorsunuz; ama, bunu hükümet istemeseydi, işte, burada bekleyen bir sürü
kanun teklifi var, buraya gelmezdi." Bu nasıl bir parlamenter demokrasi
anlayışı sevgili Komisyon Başkanım, sevgili Maliye Bakanım?! Yani, biz, zaten
bundan şikâyet ediyoruz; hükümetin, komisyonların Parlamentoyu bir kuşatma
altına aldığını iddia ediyoruz, bizim iddiamız zaten bu. Sizin bu sözleriniz,
bu davranışlarınızla bizim ne kadar iddialı, bu sözlerin arkasında ne kadar
iddialı durduğumuzun da açık bir göstergesi.
Şimdi, Sayın Komisyon Başkanı bizim kanun
tekliflerini almış, YÖK'e yazmış, Millî Eğitim Bakanlığına da yazmış. Millî
Eğitim Bakanlığı cevap veriyor: "Bizim, hükümetin bu konuyla ilgili bir
çalışması yok." Millî Eğitim Bakanının Komisyona verdiği cevap bu. YÖK'ün
verdiği cevap: "Gerekli altyapı hazırlıkları yapılmaksızın hazırlanmış
-Sayın Altıkulaç'ın ifadesi, YÖK böyle diyor- problemin boyutu, çerçevesi
hakkında dokümanlara ve bilgilere erişilmeden hazırlanmış." Peki, bizim
vermiş olduğumuz kanun teklifini, ben o gün burada geldim, söyledim; eksiği
varsa, yanlışı varsa, gelin, burada düzeltelim. Şimdi, sizin bugün Meclis gündemine
getirdiğiniz kanun teklifi ile bizimkinin arasında altyapısının...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu kadar süre
içerisinde altyapısını nasıl hazırladınız Sayın Komisyon Başkanım?! Bu kadar
kısa süre içerisinde nasıl hazırladınız, nasıl ulaştınız?!
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu
çocukların, bu gençlerin çektiği bir başka sıkıntı var. Bunlar Meclisin
kapısına her geldiklerinde beni aradılar; her seferinde onları içeri ben
aldırdım; ama, ne yazıktır ki, bakın -burada söylemeyecektim; ama, söylemek
istiyorum- bunların gelişlerinde -kim tarafından talimat verildi, bilmiyorum,
ama- her gelişlerinde yanlarında bir polis memuru benim kapıma kadar bunları getiriyor,
kapımın önünde bekliyor, benimle görüşmelerinden sonra tekrar bunları alıyor,
Meclisin dışarısına çıkarıyor. Bu nasıl Meclistir sayın milletvekilleri?! Biz,
burada halkın temsilcileriyiz, halkın dertlerine deva bulmak için buradayız.
Siz, Meclise gelen bu öğrencilerin bir milletvekiliyle görüşmesini nasıl polis
marifetiyle sağlıyorsunuz?!
AHMET IŞIK (Konya) - Nereden
çıkarıyorsunuz Ümmet Bey?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bugün Koruma
Müdürünü aradım.
AHMET IŞIK (Konya) - Kendiniz
soruyorsunuz, kendiniz cevap veriyorsunuz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, bak,
söylüyorum. Örnekleri... Koruma Müdürünü aradım bugün.
AHMET IŞIK (Konya) - Böyle bir şey olur
mu?!
BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, Mecliste
polis memurları "biz utanıyoruz Sayın Milletvekilim senin yanında; ama,
bize böyle talimat verildi" dediler.
AHMET IŞIK (Konya) - Böyle bir usul yok
ki.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Işık...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, yani, bu çocuklarımız, bu gençlerimiz millete, memlekete
hizmet etmek için, tahsil hayatlarına devam etmek için ve bir üniversite
bitirebilmek maksadıyla buradalar. Biz, bu Mecliste kimleri affettik... Kaldı
ki, bu, bir af da değildir.
Şimdi, bu teklifin gerekçesini de okuduk,
dinledik. Efendim, 2000'de, 2001'de bir kriz varmış da, bir kriz olmuş da, o
krizden dolayı bu affın -af da değil ya, öğrencilere yeni bir hak daha
tanınması- bunun çıkması lazımmış.
Değerli milletvekillerim, eğer siz bu
mantıkla hareket ederseniz, bakın, bugünlerde bir veriler açıklandı.
Türkiye'deki en alt gelir grubundaki yüzde 20'nin 2000 yılındaki millî gelirden
aldığı pay yüzde 6,5'ken, yüzde 6,3'e düşmüştür...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son
cümlelerim... Son cümlelerim...
En üst gelir diliminin de, yüzde 20 gelir
grubunun da 2000'deki yüzde 45,4 olan payı yüzde 47,6 olmuş
Bakınız, elimde, Denizli'den gönderilmiş,
Sanayi Odası Başkanı Süleyman İlgeri, Denizli Ticaret Odası Başkanı Nail
Kalemci, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İlter Panayır, DETKİB Yönetim Kurulu
Başkanı Raşit Güntaş'ın, Başbakana gönderdikleri bir rapor var; ocak ayı
içerisinde Denizli Organize Sanayi Bölgesinden 1 800 işçinin işine son
verilmiş. Sadece ocak ayı içerisinde... Denizli, tekstilin, ihracatın en önemli
merkezlerinden birisidir. Denizli'de ocak ayında 1 800 kişinin işine son
verilmiştir.
Eğer, siz, sadece kriz dolayısıyla
öğrencilere böyle bir hak tanınmasını gerekçenize yazarsanız; önümüzdeki yıl, sonraki
yıllarda yeni öğrencilerle ilgili böyle kanun tekliflerini, tasarılarını,
Meclise getirmeye hazır olun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Hükümet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın
Hüseyin Çelik.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifiyle ilgili
olarak, Hükümet adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu
temsilen konuşan değerli milletvekilimiz, İzmir Milletvekilimiz Sayın Mehmet
Tekelioğlu, aslında, çok veciz bir şekilde belirtti. İki şeyi birbirine
karıştırmamamız lazım. Ceza Kanununun hükümlerine tabi olarak mahkemeler
tarafından mahkûm edilip de cezaevine atılan mahkûmların affedilmesiyle; yani,
mahkemenin, bağımsız yargının mahkûm ettiği insanları affetmesi ile adı aftır
diye öğrenci affını birbirine karıştırmamamız gerekiyor.
Muhalefetin değerli sözcüleri dediler ki,
efendim, bu işi üniversiteye bırakmamız lazım, bu bir akademik meseledir, bunun
kararını da üniversite vermelidir; biz niçin siyasî irade olarak bu işe müdahil
oluyoruz. Siyasî irade, eğer, düşük not almış olan bir öğrencinin notunu
yükseltse, bir dersten kalmış bir öğrenciyi geçmiş kabul etse veyahut da yüksek
lisansını bitirememiş olan bir öğrenciye mastır payesi verse, doktorasını
tamamlamamış olan bir doktora öğrencisine doktora unvanı verse, değerli arkadaşlarımın
itirazları yerden göğe kadar haklı olur. Bu, akademik hayata müdahale olur,
bilimsel olan bir meselede siyasî iradenin üzerine vazife olmayan bir işe
karışması anlamına gelir; buna katılırım; ancak, biz burada, bu anlamda bir af
çıkarmıyoruz. İster ekonomik sebeplerden ister başka sebeplerden dolayı
üniversitelerle şu veya bu şekilde ilişiği kesilmiş olan öğrencilerimize yeni
bir imkân veriyoruz, yeni bir fırsat veriyoruz. Onların geçip geçmeyeceğine,
mastır öğrencisinin mastır programına dönüp dönmeyeceğine, daha doğrusu oradan
başarılı olup olmayacağına karar verecek olan yine üniversitelerimizdir, yine
oradaki akademisyenlerimizdir. Öncelikle, bunu çok net bir şekilde tespit
etmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, bu konu gündeme
geldiği zaman biz şunu söyledik...
Eğer, hükümet programımızı değerli arkadaşlarım okuduysa, orada, başarısız olan
öğrenciler affedilecektir diye bir şey bulmayacaklardır. Hükümetin gündeminde
de böyle bir mesele yoktu ve öğrenciler, özellikle mağdur olduğunu ifade eden
öğrenciler, milletvekillerimize geliyorlardı, basın kuruluşlarına gidiyorlardı,
sivil toplum örgütlerini devreye sokuyorlardı. Mesela, bana, sadece, Ankara
Ticaret Odası Başkanı 25 000 imzadan oluşan iki büyük klasör takdim etti
medyanın huzurunda, "bu, öğrencilerimizin talepleridir; Sayın Bakan, bunu
sizden istirham ediyoruz" dediler. Ben şunu söyledim, her seferinde şunu
söyledim, dedim ki: Öncelikle, bu affa konu olan öğrencilerimizin sayısı
kaçtır; hangi sebeplerden dolayı bunlar başarısız duruma düşmüşlerdir veya
üniversitelerle ilişikleri kesilmiştir; ekonomik sebeplerden dolayı mıdır,
devamsızlık dolayısıyla mıdır, disiplinsizlik dolayısıyla mıdır veyahut da
üniversitelerin yapmış oldukları uygulamaların mağdurları mıdırlar; bunu, net
bir şekilde tespit etmemiz gerekiyor. Bir veriye dayanmadan, hani,
altyapısını... Sayın Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız "altyapısını
oluşturuyoruz" derken, değerli bir milletvekilimiz diyor ki "peki
nasıl oluşturdunuz altyapısını?" Bu teklifler gündeme geldiği zaman,
komisyon tarafından bu teklifler bize görüş bildirmek üzere gönderildiği zaman,
bizim yapacağımız şey şuydu: Yükseköğretim Kuruluna biz bunu resmen yazdık ve
Yükseköğretim Kuruluna şunu sorduk, dedik ki: 2000 yılından, yani son öğrenci
affından bu yana üniversitelerden ne kadar öğrencinin ilişiği kesilmiştir ve
ilişik kesilme sebepleri nelerdir, lütfen bunu bize bildirin.
AHMET IŞIK (Konya) - Ümmet Bey telefonla
konuşuyor!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, bunlar... Yükseköğretim Kurulu bu istediğimiz şeye cevap
vermek yerine, affa katılmadıklarını, affın doğru olmayacağını bildiren bir
yazı yazdılar. Biz teyiden bir yazı daha yazdık, dedik ki, biz sizden sayısal
veriler istiyoruz ve neticede, değerli arkadaşlarım, bu sayısal veriler geldi.
Sonuç şu: 677 000 öğrencinin üniversitelerden şu veya bu sebepten dolayı
ilişiği kesilmiştir. Bunun 450 000 küsuru açıköğretim öğrencisidir, 224 000'e
yakını da örgün öğrenimden, önlisans, lisans ve lisansüstü programlardan bir
şekilde kaydı silinen öğrencilerdir.
Şimdi, biz bu manzarayı gördükten sonra,
işin ebadını bu şekilde tespit ettikten sonra, biz, bir tasarı olarak yine bir
şey getirmedik; çünkü, zaten, daha bu veriler elimize geçmeden önce bazı
arkadaşlarımızın vermiş oldukları kanun teklifleri vardı.
Sayın Kandoğan diyor ki: "Önce
kahramanlığı biz yaptık ve önce teklifi biz verdik." Sayın Kandoğan'ın ve
İstanbul Milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Emin Şirin Beyin vermiş
oldukları kanun teklifleri -değerli
arkadaşlar, buraya lütfen dikkat çekelim, çok büyük emek harcanarak bir şey
yaptıklarını belki iddia ediyorlar- 2000 yılında çıkan affın, tarih hariç,
kelimesi kelimesine aynısıdır.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kopyacı bunlar,
kopyacı!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, bir de, bana gazeteciler sordular "AK Parti
yöneticilerine her sorduğumuzda 'muhalefetten de böyle bir yaklaşım gelirse,
muhalefet de bu işe katılırsa, biz bu işe sıcak bakarız' diyorlar, ne
diyorsunuz; bakın, Doğru Yol Partisinin değerli bir mensubu böyle bir kanun
teklifi vermiş" dediler. Ben de o zaman dedim ki, bizim muhalefetten
kastımız -evet, doğru söylüyor- Cumhuriyet Halk Partisidir. Elbette, bir
partinin Meclisteki sayısı, o partinin etkinliği, o partinin önemi veya
önemsizliği anlamına gelmez; ben, bütün partileri bundan tenzih ederim; ancak,
Mecliste bir Anamuhalefet Partisi vardır ve muhalefet olarak Meclisin
işleyişinde de bu parti etkindir; bunu kastettim.
Bir de, niçin muhalefet ne düşünüyor
meselesini soruyorsunuz; onu da cevaplandırayım.
Değerli arkadaşlarım, öğrenci afları ne
zaman gündeme getirilmişse, bu, popülist bir yaklaşımdır şeklinde bir itirazla
karşılaşılmış. Biz, Hükümet olarak, bugüne kadar, popülizm anlamına gelebilecek
her şeyden kaçındık; bundan sonra da, böyle, basit, sığ popülist hesaplar
yapmayacağız. Geniş halk kitlelerini ilgilendiren ve birçok değerli Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşımın da... Ben, bunu komisyonda da söyledim;
hatta, orada bazı arkadaşlarımız "işte, evet, benim" dediler; bu, bir
yanlış olduğu için değil; onlar da, bana, defalarca "Sayın Bakan, birçok
mağdur öğrenci var, ekonomik sebeplerden veya başka sebeplerden dolayı; lütfen,
bir an önce bu meseleyi ele alalım ve bu affı çıkaralım" dediler.
Dolayısıyla, biz, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinden konsensüs halinde böyle
bir şey çıkarsa, bunun daha şık olacağını söyledik. Fakat, Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarımız tavırlarını belirledikten sonra, affa taraftar
olmadıklarını ifade ettikten sonra, biz dedik ki, biz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde çoğunluğu olan bir partiyiz, bir hükümetiz; biz, kimsenin arkasına
da sığınmayız; bu anlamda destek verirlerse müteşekkir oluruz, vermezlerse
onlardan da imdat falan istemeyiz, biz bunu çıkarırız dedik. Aslında, bunun
gizli saklı veyahut da topu taca atan bir tarafı yok; fakat, Sayın Kandoğan'ın
söylediği bir şey var; AK Parti Grubundan, bu öğrencilere "siz, Sayın
Ümmet Kandoğan'a gidin, çıkarsa çıkarsa, bu teklifi verse verse, o verir"
demişler.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Doğru...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Sayın Kandoğan, siz, tek başınıza bir arkadaşımızsınız, bu
Parlamentonun saygıdeğer bir üyesisiniz, elbette nezdimizde sizin değeriniz
büyüktür; ancak, unutmayın ki, siz, tek başınıza -He-man falan değilsiniz-
böyle bir yasa teklifini de çıkaramazsınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ama, hiç
kıymetini bilemediniz!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Şimdi, bu Parlamento çoğunluğu, buradaki siyasal irade, buna
"evet" demedikten sonra, bunu kabul etmedikten sonra, siz,
istediğiniz kadar teklif verin, istediğiniz kadar başka şeyler yapın, bu yine
çıkmaz. Onun için, çok da "ben" demekten hoşlanmayın, bu da çok hoş
bir şey değil değerli arkadaşlar.
Bütün bu mağdur öğrenciler geldiği zaman,
hepsi, doğrudan zatıâlinize gelmiş, bu da çok garip. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde 550 milletvekili var. Birçoğu size gelmiş olabilir. Size gelmiş
olmaları, başkalarına gitmedikleri anlamına gelmez. Dolayısıyla, lütfen,
meseleyi bu şekilde ele almayalım.
Değerli arkadaşlar, kaldı ki, burada, size
hemen şunu ifade edeyim: Bu af, 2000 yılında çıkan affın yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren bir süreyi kapsıyor; hangi sebeple olursa olsun, hangi
gerekçeyle olursa olsun veya kendi arzusuyla üniversitelerden ilişiği kesilmiş
olan bütün öğrencileri kapsamaktadır, buna göre hazırlanmıştır. Burada,
başörtüsü polemiği yapmak, başörtüsü üzerinden... Genellikle, bizim Grubumuz,
bizim Partimiz, bu tür değerler üzerinden siyaset yapmakla bazıları tarafından suçlanır;
ama, lütfen, bunlar üzerinden birileri siyaset yapmasın ve bunu da ayıplıyorum.
Ben, bir kez, bakın burada bir Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımın bir
konuşması üzerine söyledim. Başta Sayın Başbakan olmak üzere Partimizin bütün
yöneticileri, genel başkan yardımcıları, grup başkanvekilleri, bütün
yetkilileri, seçim meydanlarında, kutsal değerler üzerinden, başörtüsü
üzerinden siyaset yapan, vaatte bulunan bir söylemle kesinlikle halka muhatap
olmamışlardır.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yine başörtüsü siyaseti
yapıyorsun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Her zaman şunu söyledik: Başörtüsü meselesi, toplumda konsensüsle
halledilebilecek olan, bireysel hak ve özgürlükler, din ve vicdan özgürlüğü
kapsamında ele alınabilecek olan bir meseledir. Bunu hep böyle söyledik, bundan
sonra da böyle söylemeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla
tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz
isteyen, Ordu Milletvekili Hamit Taşcı.
Buyurun Sayın Taşcı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HAMİT TAŞCI (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1980'den sonra, çocuklarımız için 10 uncu
kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuyu görüşüyoruz; çocuklarımıza yeni
bir imkân, yeni bir fırsat tanımak. Buradan, ben, biraz farklı bir açıdan
konuya yaklaşmak istiyorum. Bir genç kız ile bir delikanlı evleniyorlar, yaşamı
anlamlı kılmak için ve soylarını devam ettirmek için. Bu evlilikten dünyaya
nurtopu gibi çocuklar geliyor. O yavru dünyaya geldiği andan itibaren sağlıklı
ise, o evde neşe, o evde huzur, o evde mutluluğun sınırına söz söylemek mümkün
değil ve hayat devam ediyor. Peşinden, o yavru, ilk sözcükleri söylüyor;
"anne" diyor, "baba" diyor. Onun ilk anne deyişi, onun ilk
baba deyişi başka bir anlam, başka bir güzellik taşıyor. Daha sonra ilk adımı
atıyor. Düşe kalka yürümeye ve emeklemeye başlıyor ve gündeme kreş geliyor ve eğitim
böylece başlıyor. Kreşten sonra ilköğretim, ortaöğretim, dershane derken,
yükseköğretimin kapısına dayanıyor bu yavru. Anne-babanın yavrusu için
yapamayacağı hiçbir fedakârlık yok, yavrusu için veremeyeceği hiçbir bedel yok.
Canından daha çok sevdiği, geleceğinin teminatı olan, soyunun devamı olan
yavrusu için her şeyi göze alıyor, her meşakkate, her masrafa katlanıyor ve
bugünkü şartlar altında yükseköğretime gidiyor. Okurken, bir gün haber alıyor,
o gözünün nuru, kalbinin meyvesi, geleceğinin ümidi okulundan atılmış, fakültesinden
atılmış; dünya başına yıkılıyor.
Evet, hepimiz anne-babayız, hepimizin
çocukları var ve bu ülkede bizi bugün dinleyen yetmiş milyon vatandaşımızın bu
sevgisi, bu coşkusu, bu ümidi ve 2000'den sonra okullarından atılmış 677 000 küsur evladımız var. Bu çocukların,
annelerinin, babalarının yıkılan hayalleri var, ümitleri var, geleceğe
bakışlarının yok oluşu var. Evet, konuya bu açıdan girelim.
Pedagojide bir altın kural var, eğitimci
arkadaşların hepsi bunu bilir. Nedir bu altın kural, her eğitimci pedagoji
dersinde bunu görür; öğretilemeyen çocuk yoktur, eğitilemeyen insan yoktur. Her
fert, her birey, her çocuk, zekâsında bir sakatlık yoksa, eğitilebilir. Yalnız
insanlar mı eğitiliyor, bugün, hayvanlar da eğitilebiliyor. Öyleyse, 677 000
çocuğumuz, son dört yılda, neden üniversitelerden atıldı, neden fakültelerden
ilişkisi kesildi, neden ümitleri, hayalleri, gelecekleri yıkıldı bunların?!
Pedagojide bir kural daha var, bu da bir altın kuraldır, eğitimci arkadaşlar
bunu bilir; eğitilemeyen çocuk yoktur, eğitemeyen eğitimciler vardır,
öğretemeyen öğretmenler vardır, öğretemeyen akademisyenler vardır, öğretemeyen,
sevemeyen, çocukla iletişim kuramayan, bilgisini, bilimini ona aktaramayan
eğitim üyeleri vardır; evet, bu da pedagojide bir kuraldır. Öyleyse, bu bir af
değil, çocuklarımıza yeni bir imkân, yeni bir fırsat; ama, bu bir aftır; kimi
af; çocuklarımızı sevemeyenleri aftır, çocuklarımızla iletişim kuramayanlara
aftır, çocuklarımıza bilgilerini aktaramayanları aftır, bu çocuklarımıza
bilimsel ve akademik eğitim ve öğretimi yaptıramayanları aftır.
Evet, çok değerli meslektaşlarım, eğitimci
kardeşlerim, sizlere sesleniyorum: Sizlere yeni bir fırsat daha veriyoruz,
sizleri affediyoruz, bağışlıyoruz; başarısız oldunuz, başaramadınız,
çocuklarımızı yetiştiremediniz, eğitemediniz; size bir fırsat daha veriyoruz,
gelin çocuklarımızı sevin, gelin çocuklarımızı anlayın, gelin çocuklarımızla
iletişim kurmayı becerin, gelin çocuklarımıza bilginizi ve biliminizi aktarın,
gelin onlara öğretin, gelin onları eğitin, gelin onları geleceğe hazırlayın.
Hepiniz annesiniz, hepiniz babasınız;
düşünün, okullardan, fakültelerden atılan, eğitim hakkı elinden alınan bu
çocukların dünyaları nasıl yıkılıyor, anne-babalarının dünyaları nasıl
yıkılıyor; kendinizi o anne ve babaların yerine koyun, kendi çocuklarınızı bu
çocukların yerine koyun.
Evet, bu bir aftır; ama, öğrencilerimizi
değil; bu, bir aftır; ama, çocuklarımızı değil; çocuklarımızı sevemeyen,
çocuklarımızla iletişim kuramayan, onlara bilgilerini aktaramayan, onlara
akademik eğitimi yaptıramayanları aftır.
Eğitimci arkadaşımız Gazalcı dedi ki:
"Bu, bir sistem sıkıntısıdır." Evet, bu, bir sistem sıkıntısıdır,
sistemden kaynaklanan sıkıntılar vardır; 25 yılda 10 uncu defa, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, bu meseleyi ele alıyorsa, sistemden kaynaklanan bir sıkıntı
vardır.
Bu çalışmamızın arkasından Muhalefet
Partisi, İktidar Partisi grupları bir araya gelmeli, yükseköğretim kurumundaki
yöneticiler ve öğretim elemanları bir araya gelmeli, sistemdeki bu sıkıntı nerededir,
nedir bunu bulmalı ve bunu gidermeli; bu, 11 inci kez bu Meclisin gündemine bir
daha gelmemeli.
Dediler ki: "Bu, akademisyen
arkadaşların işi; bunu, üniversitelere bırakalım."
Arkadaşlar, görüyoruz ki, 10 uncuyu burada
görüşüyorsak, üniversiteler bunu beceremediler, başaramadılar, kendi
eksikliklerini, aksaklıklarını bulamadılar, göremediler. Bu, bir zihniyet
problemidir; bu, kireçlenmiş zihinlerin problemidir; bu, kilitlenmiş zihinlerin
problemidir; bu bakımdan konuya bakalım ve çözümü hep birlikte bulalım. Konuya
bu açıdan bakmaz, bu yönüyle düşünmezsek, burada 11 inciyi de yaparız, 12 nciyi
de yaparız, 13 üncüyü de yaparız; yetiştirdiğimiz çocuklar da bu ülkenin ufkunu
açacak kaliteyi, niteliği yakalayamazlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Taşçı.
Tümü üzerinde 20 dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi 10 dakikadır.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanımdan aşağıdaki hususların cevaplandırılmasını talep
ediyorum.
Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz
tasarının üniversitelere malî yönden de, kadro yönünden de bir yük getireceği
açık. Ancak, bu aşamada, Türkiyemizde 70'in üzerindeki üniversitelerimizin
rektörlerini, fakülte dekanlarını, ana bilim dalı hocalarını, hangisiyle
görüşürsek görüşelim, kadro yetersizliği sıkıntısı had safhada. Neredeyse
üniversitelerimizin geleceği bu bakımdan büyük bir tehdit ve tehlike altında.
Araştırma görevlisinden tutunuz, diğer kadrolarda, ciddî olarak, iki yılı aşkın
bir süredir sıkıntı çekilmekte. Hükümet olarak ve Bakanlık olarak bu konuya
nasıl bakıyorsunuz ve bu sorunun çözümü için acil çözüm düşünceniz var mıdır?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla, Sayın Bakana şu soruyu
tevcih etmek istiyorum: 10 uncusunu Genel Kurulda görüşmeye başladığımız
öğrenci affının, her ne kadar, öğrencilerin eğitim-öğretim disiplinleri
üzerinde olumsuz etki yaptığı, eğitim-öğretim disiplinini ve verimini
zedelediği yönündeki değerlendirmeler mevcut olsa da, sayıları 650 000'i bulan
öğrencilerin beklentisine ilaveten kamuoyu beklentisi de fiilî bir durum
oluşturmaktadır. Ekonomik sıkıntı içerisinde olduğu halde harcını yatıramayıp
üniversiteden ilişiği kesilenler ile öğrencilik statüsünü hak ettiği halde
üniversite çevresinde hayatını idame ettiremediği için kurumdan kendi
istekleriyle ayrılanların sayısı 10 000'lerle ifade edilmektedir. İstisnasız,
tüm öğrencilerin sıkıntılarını, bir parlamenter olarak paylaşmaktayım.
Sayın Bakanım, gerek beklenti içerisindeki
gerekse de devamında gelen genç kuşaklara tavsiye ve telkinleriniz ne
olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Aslanoğlu?.. Yok.
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Son bir ay içerisinde, öğrenci affının
gündeme gelmesiyle birlikte, özellikle vakıf üniversitelerinin yönetmeliklerini
değiştirdikleri, bu yasa çıktığı halde bile, çocukların, öğrencilerin, bundan
yararlanamayacakları ve ücret konusunda da zorlanacakları... Bu konudaki
gelişmelerden, değişikliklerden Bakanlığınız haberdar mı, bu konuda önlem
almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Öncelikle, Sayın Atila Emek'in,
üniversitelerimizin ihtiyaç duydukları kadrolarla ilgili sorusuna cevap
veriyorum.
Sayın Emek haklıdır; üniversitelerimiz,
özellikle akademik kadrolara atanmak üzere, yeni kadro ihdasları
istemektedirler. Biz, iktidara geldiğimizden beri, 53 devlet üniversitesinde
kullanılmak üzere, üniversitelerimize 14 800 kadro ihdas etmişiz; yani,
üniversitelerimize 14 800 kadro vermişiz. Bundan sonra da üniversitelerimizin
ihtiyaçlarını gözönünde bulunduracağız ve öğretim üyesi yetiştirilmesi,
üniversitelerimizin, gerek yeni kurulacak üniversitelerimizin gerekse mevcut
üniversitelerimizin ihtiyaç duyduğu öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için
çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar sonuçlandığı zaman, Değerli Parlamentomuzla ve
kamuoyumuzla paylaşılacaktır.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, Hükümetimiz,
üniversitelerimizin sadece eğitim kurumları değil, aynı zamanda araştırma
kurumları olduğunun farkındadır, bilincindedir. Bu yıl, büyük çoğunluğu
üniversitelerimiz tarafından kullanılacak olan 300 000 000 dolarlık bir
kaynağı; yani, aşağı yukarı 450 trilyonluk bir kaynağı TÜBİTAK'a aktarmış bulunuyoruz.
Ayrıca, yine Hükümetimiz döneminde,
Türkiye, Avrupa Birliği 6 ncı Çerçeve Programına ortak edilmiştir. Bunun için,
2003 yılında 48 000 000 euro, 2004 yılında 59 000 000 euro bir katılım payı
ödenmiştir. Bütün bunlar,
Hükümetimizin, özellikle araştırmaya, akademik hayata ve üniversitelerimize
verdiği önemi ifade etmektedir.
Sayın Ahmet Işık'ın sorusuna cevap
veriyorum. Üniversitelerimizden ayrılan öğrencilerin büyük bir kısmının,
özellikle ekonomik sebeplerden dolayı ayrıldığını, harç paralarını ödeyemediklerini
ifade ettiler ve öğrencilere neler tavsiye ettiğimizi sordular.
Ben, sevgili öğrencilerimize şunu söylemek
isterim: 2003 yılından itibaren, Millî Eğitim Bakanlığı Kredi ve Yurtlar
Kurumuna müracaat eden bütün öğrencilerimize, istisnasız olarak bütün
öğrencilerimize harç kredisi veriyoruz. Öğrencilerimiz, eğer, harçlarını, kendi
imkânlarıyla, ailelerinin imkânları ve katkılarıyla yatıramıyorlarsa, lütfen,
zamanında ve usulüne uygun bir şekilde harç kredisi için müracaat etsinler.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, biz iktidara
geldiğimizde öğrenci kredileri ve bursları 45 000 000 Türk Lirasıydı, bu ocak
ayından itibaren, eskiden üç ayda bir ödenirken, şimdi aylık olarak
ödenmektedir ve 110 000 000 Türk Lirası olarak ödenmektedir; yani, 110 Yeni
Türk Lirası olarak, öğrencilerimize, kredi ve burs ödemekteyiz.
Dediğim gibi, eğer, öğrencilerimiz
harçlarını yatıramıyorlarsa, harç kredisine müracaat etmeleri gerekiyor.
Sayın Muharrem İnce Bey'in, vakıf
üniversitelerinin, kendi yönetmeliklerini değiştirerek, affın çıkması halinde,
bunu uygulamamak gibi bir hileye -tırnak içerisinde söylüyorum- başvurduklarını
ifade etti. Bundan haberdar mıyız; ben, şahsen, böyle bir duyum almış değilim.
Böyle bir şey varsa... Biz, şunu biliyoruz ki, hiçbir yönetmelik kanunun
üzerinde değildir. Biliyorsunuz, kanun gücü, Anayasa, yasalar, daha sonra
yönetmelikler şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çıkarmış olduğu bir kanun herkesi bağlar, vakıf üniversitelerini de bağlar.
Dolayısıyla, vakıf üniversiteleri eğer bunun hilafına bir hareket içerisine
girerlerse, onunla ilgili olarak da, gereken neyse bunlar yapılır.
Son olarak da şunu ifade etmek istiyorum;
ben, daha önceleri hep şunu söyledim, bunu, şimdi, yine söylüyorum: Bir
akademisyen olarak, sık sık af çıkarmanın, üniversiteleri, üniversitedeki
akademik hayatı dejenere ettiğine şahsen inanıyorum, bunun canlı
şahitlerindenim; ancak, eğer dört yıl gibi bir süre içerisinde 677 000 kişi
üniversitelerden ayrılmışsa, bizim de, şapkamızı önümüze alıp, bu meseleyi
enine boyuna düşünmemiz, tartışmamız gerekiyor. YÖK tarafından, işin ebadı bu
şekilde bildirildiği için, arkadaşlarımızın verdikleri tekliflere sıcak baktık,
gerekçemiz buydu; yoksa, akademisyen Hüseyin Çelik buna "hayır"
diyor, Bakan Hüseyin Çelik buna "evet" diyor şeklinde bir yorum
yapılırsa, bu yanlıştır.
Biz, sık sık aftan yana değiliz, Hükümet
olarak değiliz, Grup olarak değiliz; ama, bugünkü, şu anda görüşülmekte olan
af, âdeta bir zaruret olmuştur. Bunu sizlerle paylaşmak isterim.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM
KANUNUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR
KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1.- 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 50.- Yükseköğretim
kurumlarının hazırlık ve diğer bütün sınıflarında ön lisans ve lisans düzeyinde
öğrenim yapan öğrencilerden, 29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar -kendi isteği ile ilişiği kesilenler dahil- her ne sebeple olursa
olsun ilişikleri kesilmiş öğrencilere ilişiklerinin kesilmesine neden olan
bütün dersler için bir öğretim yılı devam ve üç sınav hakkı verilir.
Öğrenciler, daha önce başarısız oldukları dersler programdan çıkarılmış ise bu
derslerin yerine kurumlarınca belirlenecek başka derslerden sınava girerler ve
bu sınavlarda başarılı olmaları halinde öğrenciliğe intibakları yapılır.
Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak
kaydıyla, uygulamalı eğitim-öğretim yapan okullardan ayrılan öğrencilere, devam
edemedikleri dersler ve uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumunca devam
imkânı sağlanır. Bu öğrenciler için Kanunun öngördüğü sınav süreciyle ilgili
yönetmeliklerdeki devam şartını tamamladıktan sonra başlar.
Sınıf geçme sistemi uygulayan
yükseköğretim kurumlarında en çok üç dersten başarısız olup bir üst sınıfa
geçemeyen öğrencilere; üst sınıfa devam etme ve alt sınıfta başarısız oldukları
dersler için üç sınav hakkı verilir. Not ortalaması sebebiyle sınıf geçemeyen
veya mezun olamayan öğrencilere, istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir
sınav hakkı tanınır.
2547 sayılı Kanunda öngörülen azamî
öğrenim sürelerini doldurdukları için, kurumları ile ilişikleri kesilen
öğrencilere; alamadıkları dersler için, bir defaya mahsus olmak üzere bir yıl devam etme ve sınav hakkı tanınır.
Müracaat süreleri içerisinde askerlik
zamanı gelmiş olanlar, bu Kanun hükümlerine göre verilmiş hakları kullandıkları
takdirde tecilli sayılırlar. Halen askerlik görevini yapmakta olanların
terhislerinden sonraki iki ay içinde müracaat hakları saklıdır. Gözlem altında
veya tutuklu bulunanlar, bu hallerinin sona ermesini takip eden iki ay içinde
müracaat ettikleri takdirde, bu Kanun hükümleri çerçevesinde haklarını
kullanabilirler.
Yukarıdaki haklardan yararlanmak
isteyenlerin bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay içinde ilgili
yükseköğretim kurumuna başvurmaları şarttır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, çerçeve 1
inci maddeyle iki geçici madde düzenlenmiştir.
Şimdi, geçici madde 50 ile ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sivas Milletvekili Sayın
Nurettin Sözen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 799 sıra sayılı kanun teklifi ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun 1 inci maddesi üzerinde,
Grubum adına sizlerle görüşlerimi paylaşacağım. Konuşmama başlamadan önce Yüce
Meclisin siz seçkin üyelerini saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben, görüşmekte
olduğumuz yasa teklifinin üniversite özerkliğine karşı bir durum yarattığına ve
üniversite özerkliğini ihlal ettiğine inanıyorum. Dolayısıyla, bu konuşmamda,
bu değerlendirmemde bu bakış açısından konuya yaklaşacağım. Ancak, karşımda
şöyle bir tablo var: Bakan, eski bir öğretim üyesi, Komisyon Başkanı eski bir
öğretim üyesi, iktidar grubunun sözcüsü eski bir öğretim üyesi. İster istemez, orman
ve balta hikâyesi akla geliyor. Orman dermiş ki: "Yanarım yanarım da, beni
mahvedenin sapı benden olmasaydı." Üç üniversite öğretim üyesi, bu
yaklaşımla üniversite özerkliğini ortadan kaldırmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifi, 53'ü
devlet üniversitesi olmak üzere 74 üniversiteyi ilgilendirmektedir. Yaklaşık
670 000 genci birinci derecede etkilemekte ve 1 900 000 öğrenciyi ise dolaylı
ilgilendirmektedir. 74 üniversiteyi, yani, 74 rektörü, doğal olarak,
Üniversitelerarası Kurulu direkt etkilemektedir. 621 fakülte, 235 yüksekokul,
477 meslek yüksekokulu, 289 enstitüyü ilgilendirmektedir. Bu durumda akla iki
soru gelmektedir; birincisi, bu denli önemli ve de çok sayıda yurttaşımızı ve
kurumumuzu ilgilendiren bu konuda tartıştığımız kanun teklifi, niçin hükümet
tasarısı olarak Meclise gelmemiştir de, İktidar Partisinin grup başkanlarının
imzaları ve bazı milletvekili arkadaşların önerisi üzerine Meclise gelmiştir?!
Bizim siyasî sistemimizde ve de Parlamento pratiğinde bu konunun hükümet tasarısı
olarak ele alınması beklenir. Bunun, sıradan, siyasî bir taktik olduğu açıktır.
Bu denli derinliği olan konuda siyasî taktiğin adı ise siyasette popülizmdir.
Popülizm de, çoğu kez, hem halkımıza hem de yapana hep zarar vermiştir.
İkinci önemli soru şudur: Bu konuyla
ilgili kurumların, yani, enstitü müdürlerinin, yani, yüksekokul başkanlarının,
fakülte dekanlarının ve üniversite rektörlerinin görüşleri alınmış mıdır? Yasal
tanımıyla bilimsel özerkliği olan üniversiteler yasa önerisinin neresindedir?
Daha da önemlisi ve vahimi, yaklaşık yirmibeş yıldan beri ülkemizin eğitim ve
öğretim çabalarını yürüten Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınmış mıdır?
2547 sayılı Yasanın 6 ncı maddesi
Yükseköğretim Kurulunu şöyle tanımlıyor: "Tüm yükseköğretimi düzenleyen ve
yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisine
verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip,
bir kuruluştur." Peki, tüm yükseköğretimden sorumlu Yükseköğretim Kurulu
bu yasa taslağının neresindedir? Görüş alınmamış, onay alınmamış, uzlaşma
çabası gösterilmemiştir. Kuşkusuz, her milletvekilinin yasa önerisi yapma
yetkisi vardır; ancak, kökeni asırlar öncesine uzanan üniversite muhtariyeti
veya üniversite özerkliği denilen çok yüce bir değer ve saygın bir kavram da
vardır.
Öğrencilik ve öğretim üyeliğim süresince,
basın özgürlüğü, yargıç teminatı, adaletin bağımsızlığı yanında, üniversite
özerkliği için demokratik etkinliklerde bulunan bir arkadaşınız olarak,
üniversite özerkliğinin, üniversitelerimiz için, ülkemiz ve devletimiz için son
derece önemli ve değerli olduğunu söylemeliyim. Bunu yaşayarak biz gördük;
bundan sonra da görülecektir. Yani, üniversite özerkliğini popülizme feda etmek
yanlıştır, popülizme feda etmemeliyiz. Özerkliği geliştirmek, hepimiz için
ulusal bir görev olmalıdır. Eğer hükümet, ilgili komisyon ve teklif sahipleri
bu konuda üzerlerine düşeni yapmamışlarsa, Parlamento bu hatayı düzeltmelidir.
Üniversitelerarası Kurul ve Yükseköğretim Kuruluyla görüşerek, tartışarak,
uzlaşarak bu konuyu çözüme kavuşturmalıdır.
Şimdi, size tarihten, yükseköğretimdeki
özerkliği anlatan, simgeleyen, birkaç yaşanmış öyküyü sunmak istiyorum. 1400
yıllarında, Semerkant Medresesinde Şeyh ül Ulema olan, yani rektör olan ünlü
astronomi müderrisi Uluğ Beye haber vermeden, yardımcısını, zamanın hakanı ve
padişahı görevden alır. Bunun üzerine büyük bir tepki doğar ve hakan, ünlü
rektörden, Uluğ Beyden özür dilemek durumunda kalır ve yardımcısını tekrar
göreve iade eder.
Tarihten ikinci örnek; yine asırlar önce,
1587'de Buhara Medresesinde gizli oyla Şeyh ül Ulema, yani rektör seçimi
yapıldığı, tarihte yazılıdır. O seçimde İranlı Şinasi, Buharalı Sadrettin
karşısında seçimi kaybetmiştir.
Yakın tarihimize bakalım. 1946'da
çokpartili hayata geçince, İnönü'nün Cumhurbaşkanı, Reşat Şemsettin Sirer'in
Millî Eğitim Bakanı olduğu dönemde, üniversiteye muhtariyet verilmiştir, yani,
özerklik verilmiştir. 4936 sayılı Yasayla verilen bu özerklik sonucunda, rektör
ve dekanlar seçimle göreve gelmişlerdir. O zaman 3 üniversitemiz vardı;
İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Teknik Üniversite. Bunların
rektörlerinden oluşan üniversitelerarası kurul toplantısı vardı. O zamanın
bakanının başkanlığında yapılan toplantı devam ederken, Reşat Şemsettin Sirer
Köşkten çağrılır. Bakan, gitmek zorunda kalır ve giderken der ki: "Ben
gidiyorum, siz müsteşarımla toplantıya devam edin." O sırada, İstanbul
Üniversitesinin rektörü olan Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar ayağa kalkarak
"Sayın Bakan, artık biz muhtarız, bize muhtariyet verdiniz, müsteşarın
başkanlığında toplanamayız; ancak, hükümetin temsilcisi olan bakanın
başkanlığında toplanırız. Bizim zamanımız var, biz otelimize döneriz, siz
işiniz bittiği zaman bize haber verin, geliriz ve toplantıya devam ederiz"
der.
Şimdi, bunları artırmak mümkün. En son
olarak, 1980'de, Adalet Partisi döneminde Yükseköğretim Kurulu tasarısı
hazırlanmıştır. O tasarıda, Yükseköğretim Kurulunda, atananlar çoğunluktaydı,
hocalar azınlıktaydı. Anayasa Mahkemesi bu tasarıyı reddetti, iptal etti. Onun
üzerine, Cumhuriyet Halk Partili Necdet Uğur -dönem değişti iktidar değişti-
bunu ters çeviren bir başka tasarı hazırlamak durumunda kaldı ve o tasarı da
daha sonra kadük oldu, gerçekleşemedi.
Bütün bunlar, cumhuriyet tarihimizde ve
geçmiş tarihimizde yükseköğretimdeki özerkliğin etkilerini, değerini,
gelişimini ortaya koymaktadır. Böyle bir gelenekten gelmektedir üniversite
özerkliği. Ona saygı duymak, bugün herkesin görevidir, hele Parlamentonun
mutlaka görevi olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, şu andaki
Yükseköğretim Kurulunun çoğunluğu yine profesörlerden oluşmaktadır, yürütme
kurulunun çoğunluğu yine hocalardan oluşmaktadır. Kanun yapıcı, bunları
yaparken, üniversite özerkliğini önplanda tutmuştur; özerkliği korumak için bu
kurullarda öğretim üyelerinin sayılarını çoğunlukta tutmuş, bürokratlar ve
atananlar azınlıkta kalmışlardır.
Değerli arkadaşlarım, bırakınız
üniversitelere saygıyı, bırakınız üniversitelerin muhtariyeti ve özerkliğine
karşı olan tavrı; çağdaş yönetim anlayışı, hizmetin etkinliği, verimliliği ve
kaliteyi yükseltme ilkeleri de bu tasarıyla gözardı edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sözen, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - AKP
Hükümetlerince zaman zaman hazırlanan YÖK tasarılarında, akademik özgürlük,
kurumsal özerklik, demokratik katılım kavramları yer almaktaydı. Şimdi, bu
yaklaşımda, akademik özgürlük, kurumsal özerklik ve demokratik katılımlardan
söz edilebilir mi?! İktidarınız süresince birçok çağdaş değer ve kavramlar
ortadan kaldırılmıştır. Şimdi, bu yaklaşımınızla, üniversite özerkliği
kavramını da yok sayarak, yaptıklarınıza bir yenisini daha ekliyorsunuz.
Özgürlük, bağımsızlık, adaletten ve
özerklikten yana olanlar, bu yaptıklarınızı unutmayacaklar ve bu değerlere
sahip çıkmaya devam edecekler.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sözen.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
isteyen Giresun Milletvekili Hasan Aydın; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN AYDIN (Giresun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 799 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici
50 nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle,
şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bundan önceki öğrenci
affı yasaları çok sık aralıklarla çıkarıldığı için, özellikle, öğrenciler
tarafından bir zaruret gibi algılanmıştır. Öğrenci affının sıklıkla çıkmasının
üniversitede okuyan öğrencilerin eğitim ve öğretim disiplinleri üzerinde
olumsuz etkiler bıraktığı ve üniversitelerdeki eğitim ve öğretimi zedelediği
yönündeki değerlendirmelerin de yapıldığı bir gerçektir. Aslında, burada olayı
çok taraflı olarak düşünmek meselenin ehemmiyetini ve zaruretini ortaya
çıkaracağından, ortada var olan yanlış anlamaların ve anlaşılmaların önü
kesilecektir.
Benden önce konuşan değerli konuşmacılar
bu konunun önemini, ehemmiyetini ve nedenlerini anlattılar. Tabiî, belki biraz
tekrar gibi olacak; ama, yine de ben değinmeden geçemeyeceğim.
Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere,
geride bıraktığımız dönemde, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar, bütün
kesimleri önemli ölçüde etkilemiştir. Özellikle, ekonomik problemler yüzünden
bir yükseköğretim programına kayıtlı olduğu halde ilişiği kesilen birçok
öğrencimiz bulunmaktadır. 2000 yılında çıkarılan 4584 sayılı Kanundan sonra,
224 000 öğrenci devlet ve vakıf üniversitelerinden, 453 000 öğrenci ise
açıköğretim fakültelerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır.
Bu rakamlar düşündürücüdür değerli
kardeşlerim. 224 000 öğrenci, geçen sene üniversitelerimize yerleşen öğrenci
sayısından daha fazladır. Bu kadar kısa süre içerisinde bu kadar fazla
öğrencinin mağdur olma sebebinin araştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Bu tabloda en dikkat çekici kısım da,
kendi isteğiyle üniversitelerden ayrılan öğrenci sayısının 91 814 olmasıdır.
Acaba, bir öğrenci çok zarurî bir sebep olmadıkça üniversiteden neden ayrılsın?
Ülkemizde üniversiteyi kazanmanın ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz.
Vermiş olduğum bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, son çıkan öğrenci affından
sonra, ülkemizin 2000-2001 yıllarında içerisinde bulunduğu ekonomik durum,
birçok üniversite öğrencimizi ve ailelerini olumsuz olarak etkilemiş ve
çoğunun, istemediği halde üniversiteyle ilişiğinin kesilmesine sebep olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bir ülke, yetişmiş
uzman kadrosuyla, dünya devletleriyle çıktığı yarışı kazanabilir. Gençlerimize,
kaldıkları yerden çalışmaya, branşlarında uzman olmaya fırsat verdiğimiz
takdirde, çok sayıda yetişmiş eleman topluma kazandırılacaktır. Vasıfsız
kişilerin iş bulma ve iş kurma imkânlarına göre, vasıflı elemanların, aldıkları
tahsil ve yeni ufuklarla, özgüven içerisinde, ülke ekonomisine katkı yapmaları
daha kolay olacaktır. Gençlerimize güvenmek ve fırsat vermek zorundayız.
Değerli arkadaşlar, meselenin diğer bir
boyutu ise, çocuklarını binbir güçlükle özel dershanelere göndererek emek ve
kazançlarını çocuklarının geleceği için harcayan ailelerin durumudur. Öyle ki,
birçok üniversite öğrencisinin ailesi, maddî imkânsızlıklar içerisinde,
çocuklarını, daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için üniversiteye
göndermektedir. Her ne sebeple olursa olsun, bir üniversite öğrencisinin üniversiteyle
ilişiği kesildiği zaman, hem aileler hem de öğrenciler açısından sosyal ve
ekonomik olarak büyük bir kayıp yaşanmaktadır; bunu hiçbir zaman gözardı
etmemiz de mümkün değildir. Olayı bir de devlet açısından ele alırsak,
meselenin ehemmiyeti daha da önplana çıkacaktır.
Değerli arkadaşlar, Anayasanın 42 nci
maddesi hepinizin malumudur. Madde 42'de "Kimse, eğitim ve öğrenim
hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor ve devamında "Devlet, maddî
imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri
amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Eğitim ve öğretim
kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve incelemeyle ilgili
faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun
engellenemez" deniliyor.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, Sayın
Bakanımız bir soruya cevabında da söyledi. Ben, rakamsal olarak, bazı rakamlar
vermek istiyorum. Özellikle, 2000 ve 2001 yıllarındaki ekonomik kriz ortamından
sonra, AK Parti Hükümeti olarak, yirmiyedi aylık dönemde, her alanda olduğu
gibi, üniversite öğrencilerimiz için de birçok imkân sağlanmıştır. Örneğin, AK
Parti İktidarından önce 45 000 000 olan yükseköğretim öğrenci bursları, şu anda
110 000 000'dur. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından, 2004
yılında 54 728 öğrenciye burs verilirken, 2005 yılında, bu sayıya 60 000 ilave
yapılarak toplam 114 634 öğrenciye 153 trilyon civarında ödeme yapılacaktır.
Ayrıca, 2004 yılında, toplam 345 000 öğrenciye katkı kredisi verilirken, bu
rakam 2005 yılında 140 000 artırılarak, 485 000 öğrenciye toplam 130 trilyon
ödeme yapılacaktır. Buna ilave olarak, 2004 yılında 377 610 öğrenci öğrenim
kredisi almakta iken, bu rakama 180 150 ilave yapılarak, 2005 yılında toplam
557 000 öğrenciye 697 trilyon öğrenim kredisi ödemesi yapılacaktır.
Üniversite öğrencilerimizin barınma
imkânlarını karşılamak için, ülke genelinde birçok yurt binasının açılması ve
yatırım programına alınması sağlanmıştır. Dolayısıyla, üniversite
öğrencilerimize hükümetimiz tarafından sağlanan kolaylıklar, onların
eğitimlerini daha rahat tamamlama imkânı sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, sözlerime son
verirken, gençlerimize bir tavsiyemi belirtmek istiyorum. Değerli gençlerimiz,
size şunu söylemek istiyorum: Bu önünüze çıkan fırsat büyük bir fırsattır. Bu
fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeniz gerekecektir ve değerlendirmeniz
gerekir; çünkü, sizlerin de gördüğü gibi, bu affı çıkarmak için bir hayli çaba
sarf ediyoruz, muhalefetimizin büyük eleştirisini alıyoruz. Bu fırsatı ganimet
bilin ve 224 000, artı, 453 677
gencimiz bu fırsatı ganimet bilip okullarını bitirsinler.
Bir başka tavsiyem de şu: Bundan sonra da
kesinlikle bir af çıkacağı beklentisi içerisinde olmayın. O beklenti içerisinde
olmayın; çünkü, sayın muhalefet sözcülerimizin de belirttiği gibi, hem
öğrencilerimiz hem de üniversitelerimizin çok daha iyi konuma getirilmesi için
gerekli yasal düzenlemeleri bu Meclis çıkaracaktır. Ben, buna yürekten
inanıyorum ve gençlerimize de güveniyorum.
Sözlerimin sonunda, bu kanun,
öğrencilerimize, ailelerine ve milletimize hayırlı uğurlu olsun diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya.
Buyurun Sayın Uzunkaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geçici 50 nci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabiî, söz alan hemen
her arkadaşımın telaffuz ettiği bir şey var, artık bu bir alışkanlık haline
geldi: "Yirmibeş yıl içerisinde 10 adet af." Bu, hem Türk Ceza Kanunu
açısından da Parlamento olarak zaman zaman müracaat ettiğimiz bir yöntem hem de
öğrencilerimiz açısından, maalesef, var olan bir uygulama. Tabiî, bu, hep
sistem sorunu diyoruz; çünkü, Türkiye'de ikibuçuk yılda bir yenilenen bir
öğrenci affı yasası veya normal aflar manzumesinde değil, sistemin
istikrarsızlığının bir başka boyutunu da burada görmek mümkün; sekseniki yıllık
cumhuriyet Türkiyesinde 59 hükümet kurulmuş, yani, onyedi ayda bir -birbuçuk
yıl bile değil- hükümet değişmiş, ikibuçuk yılda bir de af gelmiş. Dolayısıyla,
bu, hükümetler açısından da Türkiye'nin bir istikrarsızlık göstergesi, eğitim
açısından da sistemin -bir anlamda- DNA'sının bozulmuşluğunun ifadesidir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 12 Eylül
Anayasasıyla, yani, 82 Anayasasıyla Yükseköğretim Kanunu ve özellikle
Anayasadaki dayanağına müsnet olarak vaki olan uygulamalar sonucu,
çocuklarımız, âdeta, suç teşkil etmeyen konularda suçlu ilan edilmiş, ekonomik,
ailevî, sosyal ve diğer nedenlerle de öğrenim haklarını kaybeder olmuşlardır.
Bakanlığın verilerine göre, elimizde mevcut, aldığım kayıtlarda, kayıt
yenilememeden kaynaklanan öğrenci kaydının silinmesi olayı 386 357,
başarısızlık 52 779 -özel ve devlet üniversitelerinin tamamını söylüyorum-
devamsızlık 25 365, disiplin cezası 286, kendi isteğiyle okuldan ilişkisi
kesilen 3 275, diğer diye ifade edilen, yani, mahiyeti belirtilmeyen veya
belirtilemeyen 9 596, toplam 677 658.
Değerli arkadaşlar, 1995-2004 öğretim
yılları arası açıköğrenim, önlisans, lisans ve lisansüstü eğitimdeki
öğrencilerimizin toplam sayısı da 1
946 442 olarak gözükmekte. Şu halde, bizim öğrencilerimizin 28.6.2000 tarihi
itibariyle, affa uğrayanlar, bu haklarını lehlerinde kullananlar veya
kullanamayanlar nazarı itibara alındığında, ortalama, senede 150 000-200 000
civarında öğrencimiz okullara kayıt olduğu halde -önlisans dahil diyorum veya
açıköğretim dahil- maalesef, kaydını yeniden sildirmek zorunda.
Demin çok değerli bir arkadaşımız ifade
etti; bir anne-babanın en büyük arzusu, elbette, çocuğunu, yükseköğrenim
görmüş, memleketine, milletine, kültürlü bir fert olarak armağan edebilmesidir.
Bunun için, dişinden tırnağından artırarak, zaman zaman özel dershanelere
göndermek suretiyle, büyük sıkıntılara katlanmak suretiyle, üniversiteye
gönderdiği çocuklarımızın, eğer, önlerinde, ekonomik gidişin kötülüğünden
kaynaklanan nedenlerle, yani, malî nedenlerle ayrılma sorunu varsa, bu,
hükümetlerin ve ülkeyi yönetenlerin sorunudur, bunu bir an önce kendileri
çözmek gerekir. Hayır, aynı zamanda, eğitim müesseselerinde öğretsin diye kendilerine
teslim ettiğimiz öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz ve özellikle
idarecilerimizin kendilerinden kaynaklanan sorun, pedagojik iletişim açısından
var olan bir sorun ise, o takdirde, bu sorunu da eğitim düzleminde çözmemiz
gerekecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunkaya.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Ama, bir şey ortaya çıkıyor; ben, 2000
yılında -ki, o zaman Millî Eğitim Komisyonu üyesiydim- komisyonda da, çok
değerli arkadaşlarımdan o gün bulunanlar hatırlayacaktır "temenni ederim
ki, bir daha böyle bir af yasası önümüze gelmesin" dedim. Kadere bakınız
ki, 2005 yılında, yani -ama, epey bir zaman olmuş, söylediğime göre 2 katı
oldu; ikibuçuk yılda bir çıkıyordu- beş yıl sonra, böyle bir yasayla Yüce
Parlamentonun huzuruna gelindi. İster teklif şeklinde ister hükümet tasarısı
şeklinde; ama, bu gidiş öyle gösteriyor ki, açık olarak söylüyorum, Anayasanın
130 ve 131 inci maddeleri, Türkiye'deki yükseköğrenimin temel yapısındaki yanlış
anlayış ve yaklaşımlar değiştirilmediği müddetçe ve -Türk ekonomisinin
özellikle hükümetimizle büyük bir istikrara kavuştuğunu da, burada detayına
girmeye gerek yok, ifade edeyim- bu ekonomik gidişin düzelmesi sağlanamadığı
müddetçe, açık olarak söylemek gerekir ki, bir beş sene sürmez, önümüze böyle
bir şey gelir. Umuyorum ve inşallah, bu Yüce Parlamento, Anayasadaki dayanağı
başta olmak üzere, yükseköğrenimdeki bu sıkıntılı yapıyı düzeltecek, öğretmeni
ile öğrencisi ve idarecisi arasındaki çoğu diyalogsuzluktan kaynaklanan bu
sıkıntının giderilmesine önümüzdeki dönemde çare bulacaktır.
Ben, hükümetimizden, değerli Millî Eğitim
Komisyonu üyelerinden en kısa zamanda bu konuda ciddî bir çalışmayla Yüce
Parlamentonun önüne gelmesinin, trafik mevzuatının geçici birkısım kural
değişimiyle değil, köklü değişimlerle, yayaların ve karayolunda seyrüsefer
yapanların rahat ve güvene kavuşacağı bir yapıya büründürülmesinin gerektiğini
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen...
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Madde üzerinde 4 adet önerge
vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'de yer alan 29.6.2000
tarihinin 12.9.1980 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'nin birinci fıkrasında yer
alan "29.6.2000 tarihinden bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar"
ibaresinin yerine gelmek üzere "12 Eylül 1980 tarihinden 2004-2005 öğretim
yılı sonunda ilişiği kesilme durumuna gelecek olanlar" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı kanun
teklifinde 1 inci maddedeki geçici madde 50'ye dördüncü fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"YÖK tarafından yürütülen denklik
işlemlerine esas olmak üzere yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan
öğrencilere ek bir sınav hakkı verilir."
|
Eyüp Fatsa |
Mehmet Tekelioğlu |
Recep Koral |
|
Ordu |
İzmir |
İstanbul |
|
Mehmet Çiçek |
Muzaffer Baştopçu |
Ahmet Işık |
|
Yozgat |
Kocaeli |
Konya |
BAŞKAN - Şimdi, maddeye
en aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799
sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun
Teklifinin, "sınıf geçme sistemi uygulayan yükseköğretim kurumlarında en
çok üç dersten başarısız olup bir üst sınıfa geçemeyen öğrencilere üst sınıfa
devam etme ve alt sınıfta başarısız oldukları dersler için üç sınav hakkı
verilir. Not ortalaması sebebiyle sınıf geçemeyen öğrencilere de bir üst sınıfa
devam etme ve istedikleri üç dersten not yükseltmek için bir sınav hakkı
tanınır. Mezun olamayan öğrencilere ise istedikleri üç dersten not yükseltmek
için bir sınav hakkı tanınır."
|
Ömer Özyılmaz |
Hikmet Özdemir |
Mustafa Ilıcalı |
|
Erzurum |
Çankırı |
Erzurum |
|
Faruk Anbarcıoğlu |
Azmi Ateş |
Ahmet Işık |
|
Bursa |
İstanbul |
Konya |
|
|
Mücahit Daloğlu |
|
|
|
Erzurum |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Ilıcalı?..
MUSTAFA ILICALI (İstanbul) - Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sınıf geçme sistemi uygulayan
yükseköğretim kurumları ile not ortalaması uygulayan yükseköğretim kurumları
arasında eşitliği ve paralelliği sağlamak için teklif verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı kanun
teklifinde 1 inci maddedeki geçici madde 50'ye dördüncü fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"YÖK tarafından yürütülen denklik
işlemlerine esas olmak üzere yapılan seviye tespit sınavlarında başarısız olan
öğrencilere ek bir sınav hakkı verilir."
Mehmet
Tekelioğlu (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU
BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul)
- Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(İstanbul) - Katılıyoruz.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yurt dışında lisan eğitimlerini
tamamlayanların denklik belgesi alabilmesi için yapılan seviye tespit
sınavlarında başarısız olan öğrencilerin mağduriyetlerini gidermek amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'nin birinci fıkrasında yer
alan "29.6.2000 tarihinden bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar"
ibaresinin yerine gelmek üzere "12 Eylül 1980 tarihinden 2004-2005 öğretim
yılı sonunda ilişiği kesilme durumuna gelecek olanlar" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benim konuşmamın üzerine, Sayın Millî
Eğitim Bakanının konuşmasını hep beraber dinledik. Ben, konuşmasına cevap
vereceğimi; lütfen, Meclis salonundan ayrılmamasını kendisine de iletmiş olmama
rağmen, Sayın Millî Eğitim Bakanımız, benim konuşmamı dinlemeden ayrıldılar.
Ancak, Sayın Millî Eğitim Bakanının
söylemiş olduğu bazı sözler var.
AHMET IŞIK (Konya) - Dinliyor...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Lütfen, dinler
misiniz Sayın Milletvekili.
Şimdi, Sayın Millî Eğitim Bakanı dedi ki:
"Ümmet Kandoğan'ın vermiş olduğu teklif, 2000 yılında verilmiş olan
teklifin aynısı." Doğru. Niçin aynısını verdik: Biz, oturduk,
arkadaşlarımızla görüştük, tartıştık. 2 maddelik bir kanun teklifi hazırlama
bilgi birikimi bende mevcut, bunu rahatlıkla yapabilirim ve Doğru Yol
Partisinde de yüzlerce uzmanın böyle bir kanun teklifini hazırlayabileceğini en
iyi şekilde bilenlerden birisi de, eski Doğru Yol Partisi milletvekili ve şu
anda Millî Eğitim Bakanı olan Sayın Hüseyin Çelik'tir.
Ancak, biz bunu niye böyle yaptık; biz,
sizleri bir sıkıntıdan kurtarmak için yaptık. Sizin elinizde bir dayanak
olsun... Çünkü, aylarca, bu meseleyle ilgili "hükümet gündemimizde
yoktur" dediniz, "Grubumuzda böyle bir düşünce yoktur" dediniz.
Biz bir kanun teklifi verince, geçmişin aynısı da olduğu için, AK Parti Grubunu
rahatlatırız, AK Parti Grubu da, çıkar, burada, aynı kanun tasarısı veya
teklifi geçmişte de verilmişti, 2000 yılında da bu kabul edilmişti, bu farklı
bir şey değildir diye savunursunuz düşüncesinden yola çıkarak, biz, bunun
aynısını verdik. Yalnız...
AHMET IŞIK (Konya) - Çok teşekkür
ediyoruz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, teşekkür
ederim Sayın Işık; ama, bir şey daha söyleyeceğim; lütfen, daha, acele etmeyin,
alkış için çok erken.
Şimdi, bakın arkadaşlar, benim verdiğim
kanun teklifi de burada, şimdi görüşülen kanun teklifi de burada. Açın,
paragrafa baştan başlayalım: "Yükseköğretim kurumlarında" diye
başlıyor; aynısı, burada "Yükseköğretim kurumlarında" diye başlıyor;
aynısı. İkinci paragrafa geçiyoruz: "Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak
şartıyla", "Birinci fıkradaki haklar saklı kalmak şartıyla..."
Üçüncü fıkraya geçiyorum: "2547 sayılı Kanunda öngörülen", "2547
sayılı Kanunda öngörülen..." Dördüncü paragraf: "Belirtilen müracaat
süreleri içerisinde", "belirtilen müracaat süreleri
içerisinde..."
Arkadaşlar, bir tek farklılık var; biz
demişiz ki "iki sınav hakkı verilir" bu yeni kanun teklifinde
deniliyor ki "üç sınav hakkı verilir."
AHMET IŞIK (Konya) - Sadede gel, sadede...
BAŞKAN - Sayın Işık, hatibe niye laf
atıyorsunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 2000
yılında bu kanun teklifini hazırlayan
arkadaşım biraz önce beni telefonla aradı "Ümmet Bey, ne olursun bunu
gündeme getir; verilen kanun teklifi de, bundan hiçbir farkı olmayan, sadece
"iki", "üç" yapılarak hazırlanmış olan bir kanun
teklifidir" dedi. O bakımdan, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın burada
söylemiş olduğu sözlerin ne kadar hilafı hakikat olduğu ortaya çıkıyor.
"Kendisini He-Man olarak mı
görüyor" falan diye bazı sözler de söyledi. Bizim kendimizi öyle
gördüğümüz yok, biz mütevazı birisiyiz; ancak, bu kanun teklifi, eğer, Emin
Şirin ve tarafımdan Türkiye'nin gündemine, Büyük Millet Meclisinin gündemine
taşınmamış olsaydı -çok beyanlarınız var "hükümet gündemimizde böyle bir
şey yok, grubumuzda böyle bir şey yok" şeklinde, çok açık ifadeleriniz
var- gelmeyecekti.
Biraz önce telefonlarıma mesajlar geldi,
bu işin önderliğini yapan öğrenci grupları, AK Parti Grubundan hangi grup
başkanvekilinin bu konuyla ilgili öğrencileri Doğru Yol Partisine
yönlendirdiğinin mesajını da geçti. İsterseniz telefon numarasını da vereyim o
öğrenci liderinin, rahatlıkla görüşebilirler.
AHMET IŞIK (Konya) - Bu sözlerden bir şey
çıkmaz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ayrıca, Sayın
Millî Eğitim Bakanımıza diyorum ki, ne olur, bugün Dikmen kapısından geçerken,
oradaki güvenlik görevlilerine sorsun; bunları, her gün, Dikmen kapısından
hangi milletvekili içeri aldırıyor, hangi milletvekili bunlarla basın
toplantısı yaptı. Onu da sormalarını rica ediyorum.
Ben, 1980 yılından itibaren bu kanun
teklifinin geçerli olması yolunda bir önerge verdim. Bunu niye verdim; çıkacak
bu kanun, eğer önümüze gelen kanun teklifinde belirtildiği gibi, o tarihten
itibaren yürürlüğe girecek olursa, yaklaşık 100 000 öğrencimiz bu kanundan
istifade edemeyecek arkadaşlar. Eğer, burada bir yeni düzenleme yapıyorsak,
gelin, bunu, 1980 yılından itibaren alalım, bu 100 000 öğrencimize de bir hak
daha verelim, bir imkân daha tanıyalım. Belki bunların içerisinden 100 tanesi,
1 000 tanesi, 3 000 - 5 000 tanesi tekrar okuluna devam eder, eğitimine devam eder,
yarın üniversite tahsilini bitirir, inşallah millete, memlekete faydalı
hizmetler de yapar.
Sizler, bu teklifin gerekçesinde dediniz
ki: "2000 yılından sonra, çok ciddî ekonomik krizlerden dolayı okuluna
devam edemeyen öğrenciler var." 2000 yılından önce de bundan istifade
edemeyenler ve maddî sıkıntı içerisinde olanlar da vardır. Geliniz, buna bir
fırsat daha verelim; 550 000
öğrencinin yanına bir 100 000 öğrenciyi de dahil edelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İnanın, bugün,
o 100 000 öğrenci, büyük bir heyecanla, büyük bir merakla, bizlerin bu
konuşmalarını dinliyor.
Hatta, birçok arkadaşımız dedi ki
"1999 yılında, Türkiye'de çok büyük bir deprem oldu, bundan dolayı okuluna
devam edemeyen öğrenciler var." 1999 yılında olan bir depremdir; bunun
tarihini, eğer, 2000'den öncesine alırsak, binlerce, depremden dolayı okuluna
devam edemeyen, mağdur olan öğrencilerimizin de bundan istifade etme imkânı
vardır.
Ben, önergemi bu duygu ve düşüncelerle
verdim; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 50'de yer alan
"29.6.2000" tarihinin "12.9.1980" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Öğrencilerimizin mümkün olduğu kadar
başarısızlıklarını en aza indirmek ve onları başarılı bir konuma taşımak
amacıyla, öğrenci affının kapsamının genişletilmesinin daha doğru bir yaklaşım
olacağı düşünülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Ali Topuz ve
arkadaşları tarafından, Başkanlığımıza bir önerge verilmiştir:
"Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici
madde 50, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen öğrencilere yeni sınav
hakları vermekte ve böylece, disiplin cezası almaları nedeniyle Yüksek Öğretim
Kurumuyla ilişkisi kesilenlerin tekrar öğrenimlerine devam etmelerini sağlamak,
onların affını sağlamaktadır. Anayasanın 87 nci maddesi, idarî cezalar
bakımından bir ayırım yapmaksızın, af ilanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının 3/5 çoğunluğunun kararına bağlamıştır. Bu nedenle, söz konusu
geçici 50 nci maddenin oylanmasında 3/5 çoğunluk aranılmasına ilişkin
talebimizi saygıyla arz ederiz" demektedirler.
Anayasanın 87 nci maddesinde "Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve
özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak ve görevleri yerine getirmektir" denilmektedir. Şimdi, burada
bahsedilen, Anayasanın 87 nci maddesinde kastedilen özel af ilanı, ceza hukuku
açısındandır. Biz, bunu af ilanı olarak değerlendirmediğimiz için işleme
almıyoruz.
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
Cumhurbaşkanının yorumu ve iade şeyi vardır bir kanun hakkında, açıklayan;
dilerseniz okurum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Müsaade ederseniz,
Sayın Oya Araslı konuşacaklar efendim.
BAŞKAN - İçtüzüğün 63 üncü maddesine göre
usul görüşmesi açıyorum.
Buyurun Sayın Araslı.
VIII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
geçici 50 nci maddesinin af
niteliği taşıyıp taşımadığı; nitelikli çoğunluk aranarak oylanıp oylanmayacağı
hakkında
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasamızın 87 nci maddesi, Türkiye Büyük Millet
Meclisine genel ve özel nitelikte af ilanı yetkisi vermiştir; ama, bu yetkiyi
verirken, idarî af, yargısal af, hürriyeti bağlayıcı cezaların affı veya para
cezalarının affı gibi herhangi bir ayırım yapmamıştır; yani, yargı işlemi
sonucunda ceza alanlar ile idarî işlem sonucunda ceza alanları aynı statüde
mütalaa etmiştir. Bizim, burada, "disiplin cezaları idarî aftır, 87 nci
maddenin kapsamı dışında" diyebilme imkânımız yoktur. Kaldı ki, bundan
önce, Cumhurbaşkanı da, benim biraz önce yaptığım yorum doğrultusunda bir yorum
yaparak, At Yarışları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 17.12.2003
tarihli ve 5022 sayılı Kanunu, Anayasanın öngördüğü beşte 3 çoğunlukla af
yetkisini kullanmadığı gerekçesiyle, ikinci kere görüşülmek üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisine iade etmiştir. Dilerlerse, Türkiye Büyük Millet Meclisi
zabıtlarından Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu geri gönderme
tezkeresini okuyabilirler ve burada Sayın Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu çok
yerinde ikaza uyarak buradaki oylamada beşte 3 çoğunluğu ararlar.
Herhangi bir hata yapmayalım; çünkü, bu tür şekil bozuklukları nedeniyle
de yasaların Anayasa Mahkemesinden dönmesi nedeniyle bu topluma ne kadar vakit
kaybettirildiğini biliyoruz ve bu konudaki haklı uyarılarımıza kulak
verilmediği takdirde, Anayasa Mahkemesinin vereceği karar zoruyla, bu uyarılara
uymak zorunda kalındığını da görmüş bulunuyoruz.
Ben, bu hususta dikkatlerinizi çekmeyi bir
görev biliyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın
Başkan, lehte söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altıkulaç.
TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, 2000 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçirilen ve kabul edilen kanunda, gerçekten, disiplin, yani, bu
öğrencilerin disiplin cezalarının da affedilmesi ve sicillerinden silinmesine
dair bir hüküm var; Sayın Kandoğan'ın, Sayın Emin Şirin'in kanun tekliflerinde
de bu var. Aynen şöyle: "Geçici madde 48.- 1989-1990 eğitim-öğretim yılı
başından bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar yükseköğretim kurumlarının
hazırlık sınıfı, önlisans ve lisans eğitim öğretim programları ile
yüksekokulların herhangi bir sınıfında kayıtlı öğrencilerin 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu ve bu kanuna atıf yapan Yükseköğretim Kurulları Öğrenci
Disiplin Yönetmeliği hükümlerine göre aldıkları disiplin cezaları bütün sonuçlarıyla
kaldırılmıştır. Bunların sicil dosyalarındaki cezaî kayıtlar, ilgililerin
müracaatı aranmaksızın dosyasından
çıkarılır" denmiştir. Bu madde, bu Meclisten geçmiş ve Anayasaya
aykırılıktan ya da herhangi bir şeyden söz edilmedi.
Kaldı ki, bizim bu teklifimizde böyle bir
şey yok. Biz, herhangi bir öğrencinin üniversite tarafından kendisine verilen
disiplin suçunun affedilmesi ya da bunların sicillerinden silinmesi gibi bir
öneri getirmiyoruz.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Disiplin
cezalarını affediyorsunuz yani!..
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Sadece,
onların öğrencilik ilişkilerinin kurulmasını sağlamayı amaçlıyoruz ve disiplin
cezaları dosyalarında kalacaksa kalır; zaten kalacaktır; şu cezayı almış, bu
cezayı almış. Bu teklif, disiplin cezalarının affedilmesini ya da
dosyalarından, kayıtlarından silinmesini öngören bir teklif değildir.
Öğrenciler disiplin cezası almışlarsa, bu cezaları dosyalarında kalmaya devam
edecektir; onların affı söz konusu değildir.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - "Her ne
sebeple olursa olsun" diyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Sözen, lütfen... Niye
hatibin sözünü kesiyorsunuz Sayın Sözen!..
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Efendim,
tabiî, her ne sebep...
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - "Her ne
sebeple olursa olsun..."
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Bakın, tabiî
efendim, onu gayet iyi anlıyorum... Sayın Sözen, söylediğinizi gayet iyi
anlıyorum. Her ne sebeple olursa olsun, biz, bu öğrencilerin üniversitelerle
ilişki kurmasını amaçlıyoruz.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Onu söylemiyorum
canım... İstirham ederim.
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Disiplin
cezalarının affını ve dosyalarından bu cezaların silinmesini amaçlamıyoruz.
OYA ARASLI (Ankara) - O zaman tashih edin
"disiplin cezaları hariç" diye.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - İpe un sermek bu.
TAYYAR ALTIKULAÇ (Devamla) - Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, benim
tutumumda herhangi bir değişiklik olmadı. Anayasa Mahkemesinin 2001/4 esas,
2001/332 karar ve 18.7.2001 tarihli kararında "af, suç teşkil eden fiiller
için ceza vermek hakkını ortadan kaldıran, verilmiş olan cezaların kısmen veya
tamamen infazını önleyen, yetkili mercilerce yapılmış hukukî tasarruflardır. Af
yetkisinin kullanılması, netice itibariyle devletin cezalandırmak hakkından geçici
olarak feragat etmesi anlamına gelmektedir" denilmiştir.
OYA ARASLI (Ankara) - Rica ederim... O,
başka bir hususta Anayasa Mahkemesinin verdiği karar.
BAŞKAN - Tutumumda herhangi bir değişiklik
olmamıştır.
VII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
3.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin, Yükseköğretim Kanununa Geçici
Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in,
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (Devam)
BAŞKAN - Geçici 50 nci maddeyi kabul
edilen önergeler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Geçici 51 inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 51.- 29.6.2000 tarihinden bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, lisansüstü öğrenim görürken, her ne
sebeple olursa olsun kurumları ile ilişiği kesilen öğrencilere başarısız
oldukları dersler ve yeterlik için iki
sınav hakkı; yüksek lisans öğrencileri için bir yıl, doktora öğrencileri için
iki yıl tez hazırlama süresi verilir. Doktora yeterlik sınavına girebilmek için
yabancı dil sınavında başarısız olanlara iki sınav hakkı tanınır.
29.6.2000 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihe kadar; sanatta yeterlilik veya tıpta uzmanlık alanlarında
başarısız olanlara, başarısız oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı
derslere devam ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartı ile iki sınav hakkı
tanınır.
Yukarıdaki haklardan yararlanmak
isteyenlerin bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içinde kurumlarına
müracaatları şarttır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) -
Sayın Başkan, değerli mesai arkadaşlarım; 799 sıra sayılı kanun teklifi
üzerinde söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, izninizle, konuya geçmeden,
hükümetten bir ricada bulunmak ve bir uyarı yapmak istiyorum: Hükümetimizin
sayın yöneticilerinin, SSK'lıların çektiği ilaç ve tedavi eziyetine bir an önce
son vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu millet, bu rezaleti hak etmiyor.
Değerli arkadaşlar, eğer seçimler
zamanında yapılır ise, yani, 2007'nin kasım ayında Parlamento seçimleri
yapılırsa, göreceksiniz ki, seçimlere üç-dört ay kala bu koridorlarda bugün
gezen ve durumlarına çok üzüldüğümüz değerli öğrenci kardeşlerimiz, yine, bu
Parlamentodan af talebinde bulunacaklardır.
Biraz önce, Anayasa Profesörü Sayın
Araslı'nın yaptığı uyarıyı da dikkate almadınız; ama, burada AKP Grubu adına
söz alan bütün hatipler de "af çıkarıyoruz" diye topluma mesaj
verdiler. Bu konuda -bu, deneyimle sabittir- biz uyardık, bizi dinlemediniz, ya
Çankayadan ya da Anayasa Mahkemesinden defeatle geri döndünüz; sanıyorum, yine
böyle bir olayla karşılaşacaksınız.
Cumhuriyet Halk Partisi, üniversitelerin
bilimsel ve akademik tam özerkliğine inanan ve savunan bir partidir. Bu
sebeple, bu konuda, bu getirdiğiniz kanun teklifinde sizinle aynı düşünmüyoruz.
Değerli arkadaşlar, çağdaş demokrasilerde,
parlamentonun, yasama organı sıfatıyla, özerk kurumlara müdahalesi düşünülemez.
Anayasanın 130 uncu maddesi, yükseköğretim kurumunu nitelemiş ve tanımlamıştır.
Burada "devlet" kelime olarak dört defa geçmekte; üçünde de
yükseköğretim kurumuna yönelik olarak "devletin gözetim ve denetimi"
ibaresi yer almaktadır; bir keresinde de "kaynak sağlama" ibaresi yer
almaktadır. Bunu, şunun için size hatırlatıyorum; devletin işlerini yürüten
yürütme organının, bu konuda, Anayasanın 130 uncu maddesine de bir parça sadık
kalması gerekir.
Değerli arkadaşlar, konu aynı, dert aynı,
sakıncalar, yanlışlar, eksikler aynı olduğu için, Cumhuriyet Halk Partili
hatiplerle, benden önce konuşan hatiplerle, hiç istişare yapmamış olmamıza
rağmen -onları da dinledim, ben kendi aldığım, hazırladığım notlara da baktım-
aşağı yukarı aynı şeyleri not almışız. Demek ki, her birimiz de ayrı ayrı, aynı
tespitleri yapmışız. Demişiz ki, konu akademiktir, konu tekniktir. Konunun üç
sacayak bacağı olmalıdır; bu, YÖK, Üniversitelerarası Kurul ve Millî Eğitim
Bakanlığıdır; bu üçgen içerisinde bu konunun çözümü gerekir; çocuklarımızın
durumu, elbette ki bizi de üzmektedir demişiz. Arkadaşlarım da dedi, ben de
diyorum, ekranlarını yeni açan izleyiciler de olabilir düşüncesiyle.
Arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde, ama
hiçbir yerinde, diktatörlükler hariç, siyasetin bilime nasıl davranacağını
tebliğ ettiği görülmemiştir. Siyaset de bir bilimdir, daha doğrusu, siyaset,
bilimin bir alt parametresidir. Bu, sadece ve sadece diktatörlüklerde olur.
Başka hiçbir şekilde bunun açıklanması mümkün değildir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
sistemin çarpıklığının kurbanı olmuş gençlerimize, onların durumlarına,
elbette, en az sizin kadar, belki sizden daha fazla üzülüyoruz. Özellikle
onların ailelerinin durumu, bizleri fevkalade üzmektedir; ama, bu sorunu köklü,
kalıcı ve sağlam temelli olarak çözmek de bu Parlamentonun görevidir. Yani,
bizden önce 9 defa çıkmış, bir kere de biz çıkaralım; böyle bir mantık olabilir
mi?! Bir gelenek var, yanlış bir gelenek var, biz sürdürelim... Kan davası bir
gelenektir, bir şeydir; ama, yanlıştır, sürdürülür; bunun gibi bir şey. Bunu
doğru bulmak mümkün değildir.
Yani, bu koridorlarda hepiniz üniversite
affı isteyen öğrencilerle karşılaştınız. Ben de karşılaştım, vicdanım sızladı,
duygulandım, üzüldüm; ama, çare bu değildir. Bu şekilde bunun çözülmesi mümkün
değildir. Şunu düşünüyoruz -üzüntüyle ifade etmek zorundayım- AKP Grubu,
gençlerimizin geleceğe yönelik umutları üzerinden, günübirlik, popülist siyaset
yaklaşımıyla bir prim yapma arzusu içerisindedir. Bu yaklaşım çözüm değildir.
Niye, hükümet bunu tasarı olarak getirmedi, merak ederim.
Kaldı ki, bir tartışma açmak için de
söylemiyorum; ama, bakın, size bir cümle okuyayım: "Üniversiteler, her
çeşit düşüncenin demokratik bir ortamda hoşgörü içerisinde öğretilip
tartışıldığı, yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür forumlara dönüştürülecektir."
18 Mart 2003, 59 uncu hükümet programınız.
Şimdi, burada, sizin, yasaklardan ve
sınırlamalardan ne anladığınızı ben tam anlamadım; ama, benim tahmin ettiğim
şeyse, bu teklif de bunun bir başlangıcıysa, bu konu Türkiye'yi epeyce meşgul
edecek demektir; bunu da bu şekilde hatırlatmayı yararlı sayıyorum.
Arkadaşlar, eskiden, ben daha 7-8
yaşlarındayken, bizim ilçemizde, insanların dişi ağrıyınca, sallansın ya da
sallanmasın, o zamanlar, öyle diplomalı dişçiler, hekimler, böyle güzel
koltuklar falan yok...
AHMET IŞIK (Konya) - Berber, berber!..
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bizde nalbant
derlerdi. Nalbanda gidilir ve diş çekilir, alınırdı. Tabiî, o bir kısa
faydaydı, o da bir faydadır; ama, çok uzun vadede çok ciddî bir zarardır; ama,
bugün, siz, dişçiye gidiyorsunuz da, çek bu dişi diyorsunuz; adam çekmiyor, bu
hallolur diyor; kanal tedavisi diye bir şey var diyor, dolgu diye bir şey var
diyor, köprü diye bir şey var diyor, bu hallolur diyor. Sizin bugün bu
yaklaşımınız, yani, bu kanun teklifiniz, aynen buna benziyor; yani, nalbandın
paslı penseyle diş çekmesine benziyor; ben, böyle benzetiyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Yanlış
bir benzetme!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şahsım adına da söz talebim var; bu süre bitince, kalan çözüm
önerilerimi de -ilginiz olabilir- o bölümde dinlersiniz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bütün
siyasal tarihimiz boyunca, sorunlara, hiçbir zaman günübirlik bakmadık,
tumturaklı yaklaşmadık; bunun için bedel de ödedik, ödemeye de devam ederiz. Bu
söylediğim şeyi bilerek söylüyorum. Karşılaştığımız tüm sorunlar için,
sağlıklı, kalıcı, köklü çözümler öngören ve bu çerçevede politika üretmiş ve
tatbik etmiş bir parti olduk. Aldığımız her kararda, her tatbikatta hiç bugüne
bakmadık, hep yarına baktık, yarını düşündük, öyle karar aldık. Kurulduğumuz
tarihten bugüne kadar, bizim için, Cumhuriyet Halk Partisi için aslolan,
milletimizin, dolayısıyla bugün tartıştığımız gençlerin sağlam temelli
geleceğidir. Cumhuriyet Halk Partisi, kurulduğu günden bugüne, hiçbir zaman,
yürürken önündeki tepeye bakmamıştır, tepenin ardını görmüş ve bütün siyasî
duruşlarını buna göre belirlemiştir. Bazen, bunun bedelini de ödedik.
Cumhuriyet Halk Partisinin Parlamento dışı kaldığı 1999-2002 dönemini herkese
hatırlatmak isterim. Biz, orada, tepenin arkasını gördüğümüz için bir bedel
ödedik; ama, bu dönem, Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye'nin teminatı
olduğunun da apaçık bir yansıması olmuştur ve bugün, 2005 yılında, yetmiş
milyon tarafından bu böyle tescillenmiş ve kabullenilmiştir.
Değerli arkadaşlar, konu -hep söyledi
arkadaşlar- bir sistem sorunudur. Siyasî irade, sistemdeki sorunu çözmek
yerine, teknik ayrıntılarla meşguldür. Siyasî iradenin görevi, günü kurtarmak
değildir, olmamalıdır, olamaz. Seçim beyannamelerinizde var, 59 uncu hükümet
programınızda var, burada güzel şeyler de var. Buradaki ile bizim seçim
beyannamemiz arasında denk düşen, paralellik taşıyan şeyler de var; yapsanıza
bunları, ikibuçuk yılınız bitti. Birsürü şey söylediniz ...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun, tamamlayın.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu, seçim
beyannamesi değil, hükümet programı. Milletten yetkiyi almışsın "bunları
yapacağım" demişsin, sürenin yarısını aşmışsın.
AHMET IŞIK (Konya) - Daha yarısına
gelmedik!..
ENGİN ALTAY (Devamla) - Türkiye'de, beş
yılda seçimi hiç görmedik Bakarsınız, yine göremeyiz. Bakarsınız, altı ay sonra
seçime gideriz. Bunların birazını yapın. Birazını yapmak yerine
"yasakların ve sınırlamaların olmadığı özgür bir foruma dönüştüreceğiz"
anlayışını tatbike başladıysanız -başladınız demiyorum- Türkiye'yi çok meşgul
edersiniz.
Şahsım adına hemen biraz sonra çözüm
önerilerimizi de sıralamak üzere tekrar huzurunuzda olacağım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına,
Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu.
Buyurun Sayın Aydınlıoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AYDINLIOĞLU
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uzun süreden
beri büyük bir beklenti içine girmiş ve üniversitelerden çeşitli sebeplerle
uzaklaşmak zorunda kalmış öğrencilere yeni haklar verilmesiyle ilgili olarak
hazırlanan Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun
Teklifinin geçici 51 inci maddesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın "bu kanun teklifini Türkiye Büyük Millet
Meclisine ben taşıdım" sözlerine cevap vermek istiyorum. Şimdi, benim
verdiğim kanun teklifi -AK Parti Grubuna- 14.10.2004 tarihindedir; Sayın Emin
Şirin'in vermiş olduğu kanun teklifi 21.10.2004 tarihindedir, Sayın Ümmet
Kandoğan'ın vermiş olduğu kanun teklifi de 25.10.2004 tarihindedir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) O tarihten önce öğrenciler çeşitli defalar bizlere
geldi; biz, hiçbir öğrenciyi "git, Ümmet Kandoğan senin problemini
çözsün" diye gerçekten göndermedik.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kanun
teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur, parti gruplarına sunulmaz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Kaldı ki, bu
öğrenciler bizlere geldiği süreler içerisinde, Sayın Muharrem İnce ve Sayın
Engin Altay bizimle birlikte bazı çalışmalara katıldılar.
BAŞKAN - Sayın Aydınlıoğlu, maddeyle
ilgili konuşur musunuz.
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Ben, bu
çalışmaların hiçbir kademesinde, maalesef, sizi, ne komisyonda ne YÖK'ü ziyaret
ettiğimizde yanımızda görmedim. Bunları buradan Sayın Meclise beyan etmek
istiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teklifiniz niye
bunun içinde yok Sayın Milletvekilim?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan...
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Parti grubuna
verilmez ki kanun teklifi!..
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Kandoğan...
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - ...öncelikle,
hazırlanan bu yasa değişikliğinin bir af olmadığını söylemek istiyorum. Biz, bu
kanunla öğrencilere karşılıksız bir şey vermiyoruz. Üniversite öğrencilerinin
tekrar okullarına dönebilmeleri ve mezun olabilmeleri için üç sınav ve
başarırlarsa okullarına devam etme hakkı veriyoruz. Bunu, hakikaten, toplumsal
bir yaranın tedavisine katkı yapacağına inandığımız gecikmiş bir düzenleme ve
toplumsal bir talep olarak görüyoruz.
Kanunun hazırlanma aşamalarında, bugüne
kadar, çeşitli defalar uzlaşma ve mutabakat aranmıştır. Bu konuda, YÖK ziyaret
edilerek, görüşleri ve destekleri istenmiştir. Muhalefet partisinin görüşleri
ve destekleri istenmiştir. YÖK, fiilî olarak bu düzenlemeye katılmamış olsa
bile, bu öğrencilerin mağduriyetlerini tescil etmiş, bunların hiçbir zaman
sokağa bırakılamayacağını söylemiştir. Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonuna davet edildikleri halde, maalesef, YÖK'ten hiç kimse bu görüşmelere
katılmamıştır. Dolayısıyla, bu toplumsal talebi ve sıkıntıyı çözme işi de kanun
yapma yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine kalmıştır; çünkü,
parlamentolar toplumsal sıkıntıları çözmek için mevcutturlar.
Değerli arkadaşlarım, başta, YÖK ve
Üniversitelerarası Kurul olmak üzere, bu kanuna karşı çıkanların, uzlaşmadan
yoksun diyenlerin hiçbir haklı tarafları yoktur. Çıkarılacak olan bu kanunla
ilgili, AK Parti Grubu olarak, aylarca mutabakat arayışımızı sürdürdük. Bize,
sadece "sizin çoğunluğunuz var, siz bunu çıkarın" denilmiştir. Bu
nedenle, büyük bir beklenti içine giren öğrencilere bu hakkın verilmesi,
onların sokaktan kurtarılma projesidir, çeşitli sebeplerle okuyamamış
gençlerimizi hayata döndürme projesidir.
Ayrıca, bu yasa değişikliğine, başta sivil
toplum örgütleri olmak üzere, Eğitim-Sen, Türk Eğitim-Sen, Eğitim Bir-Sen
Sendikaları ve Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) baştan beri destek
vermişlerdir.
Türkiye'nin çeşitli vilayetlerinde açılan
imza kampanyaları sonucunda toplanan 80 000 imza 12 Ekim 2004 Salı günü Türkiye
Büyük Millet Meclisi başkanvekillerine sunulmuştur.
Ayrıca, ulusal basında ve medyada bu af
konusu sürekli olarak işlenmiş, birçok köşeyazarı, Meclisin, öğrencilere bu
hakkı vermesi gerektiği görüşünü savunmuştur. Basından örnekler verecek
olursak, 15 Ekim 2004 tarihli Milliyet Gazetesi: "Af için
uzlaşsınlar." 6 Temmuz 2004 tarihli Sabah Gazetesinde bir yazar:
"Öğrenciler af istiyor. Feryatlarına üzülmemek mümkün değil; hele,
öğrencilik yıllarımızı hatırlayınca, neler çektiklerini, sıkıntılarını daha
rahat anlıyor insan. Hangimiz öğrenim hayatında duraklama devirleri, geri
gidişlerimiz olmadı ki." 18 Temmuz 2004 tarihli Sabah Gazetesi:
"Öğrencilere af çıkarılmalı." 1 Ekim 2004 tarihli Milliyet Gazetesinde,
yine, bir yazar "onbinlerce öğrenci af bekliyor. Bu konuda defalarca yazı
yazdım; ama, hükümet, nedense, konu ne zaman gündeme gelse, topu taca atıyor.
Kaldı ki, bu, bir af değil, yeni bir sınav hakkı. Başaran yoluna devam eder,
başaramayan sınıfta kalır. Yani, kimsenin, kimsenin hakkını yediği bir durum
söz konusu değildir. Hele hele, başarısızlığa prim verme gibi bir durum
kesinlikle değildir" demektedir.
Değerli arkadaşlarım, kısa dönemli
sorunların bütün bir eğitim hayatına, hatta, insanların geleceğine yayılmasını
engellemek ve sonuçlarını hafifletmek, gerçekten önemlidir. Genç insanların
hata yapabileceğini, problemler yaşayabileceğini düşünerek, onlara ikinci bir
şans vermek, yapılan bu düzenlemeyle, sınav hakkı, ikinci şans, adı ne olursa
olsun, talihsizlik yaşayanlara, başarısızlığa uğrayanlara, ara verenlere,
eğitimlerini sağlıklı bir şekilde devam ettirecek ya da bıraktıracak doğru
yöntem ve doğru hakların tanınması gerektiğini düşünüyoruz.
Böylesi haklar gelişmiş ülkelerde de var.
Mesela, Amerikan sisteminde, öğrenci, herhangi bir sebeple başarısızlığa
uğramışsa, atılmaya doğru gidiyorsa ya da eğitimine ara vermişse, akademik af
veya ikinci şans denilen yola başvuruluyor. Başarısızlığın her türlü kabul
edilebilir gerekçelerini bir dilekçeyle idareye bildiriyor. Başarısız olduğu
süreçteki derslerin ya da dönemlerin bazılarını seçiyor ve değerlendirilmeden
çıkarılmasını sağlıyor. Böylelikle, herkes, kendi sorununa bireysel çözüm
üretebiliyor, inisiyatif kullanılabiliyor. "Forgive and forget" diyorlar
bunun adına; yani "affet ve unut." Seçilen dersler ortalamaya
katılmıyor; fakat, deniliyor ki: "Tamam, olabilir, insanlar sorun
yaşayabilir, hata yapabilir, biz, bunu kabul edebiliriz; ama, sen de, geçici
problemler yaşadığını, aslında, okulda başarılı olabileceğini bizlere
ispatlamalısın. Biz, senin ciddiyetini ve isteğini görmeliyiz. Önümüzdeki dönem
en az şu kriterleri tutturmalısın. Takip edeceğiz." Dolayısıyla, kişi,
bulunduğu noktadan itibaren ileriye dönük yeni bir başlangıç yapıyor. Takip dönemi
bir nevi stajyer öğrencilik statüsünde, asil öğrenci statüsüne geçirilmeye
çalışılıyor. Öğrenci, affa başvururken, daha sonra başarılı olma veya üstün
başarı gösterme, aksi takdirde, eğitimini bırakma taahhüdünü de vermiş oluyor;
ya tamam ya da devam. Eğer yapamazsa, deniliyor ki: "Senin işin buraya
kadar. Sen bu sisteme, bu mesleğe veya bu disipline uygun değilsin. Geçici
değil, tekrar eden bir başarısızlık söz konusu, eleneceksin." Okuldan
okula uygulamada ufak tefek farklılıklar olsa da, dünyadaki af örneklerinin
esası bu şekilde ve çerçeve yasayla verilen bir hak. Üniversitelerde,
başarısızlığa karşı objektif, yapıcı bir anlayış ve yaklaşım söz konusu. Bizde
ise, üniversitelerde herhangi bir sorun yaşanması halinde, başarısız olmak,
hatta, atılmak konumuna gelmek çok çok kolay. Öğrencilerin bir defalık yaşadığı
sorunlar sonucu başarısızlığı, sonraki başarılarını gölgeliyor ya da sürekli
başarısız gözüküyor ya da atılıyor. Başarısızlık kriterleri son derece
sübjektif.
Değerli milletvekilleri, biz, bu yasayla,
gençleri hemen okullarına döndürüp, diplomalarını ellerine vermiyoruz.
Gençlerin önündeki engeller bu yasanın çıkmasıyla bitmeyecek. Yapılacak
sınavlarda, eğer, bunlar başarılı olurlarsa, ardından okullarına devam ederek
diplomalarını almaya hak kazanmaları, ardından, bulabilirlerse iş bulmaları
gibi daha önlerinde pek çok engel bulunmaktadır. Yasa, öğrencilerimizin
önlerindeki diğer engelleri kaldırmamaktadır. Burada yapılan yasal düzenleme,
sadece, eğitimlerini yarıda bırakanlara yeni bir sınav hakkı tanıyarak, genç ve
aktif bir kitlenin, hayatlarının en önemli meselesinin halledilmesi, genç insan
için önemli olan zaman faktörü de gözönüne alınarak, sorunun bir an önce
çözümlenmesidir. Yasa koyucunun görevi, gençlerin önündeki engelleri artırmak değil,
kaldırmak olmalıdır. Bu nedenle, 20'li yaşlarında henüz yaşamlarının başındaki
bu gençlere ikinci bir şans verilerek, onların kendi geçmişleriyle ve hayatla
barışmaları sağlanmalıdır.
Kapsamı 1980 yılından 2000 yılına kadar
olan 2000 affına başvuran öğrenci sayısı, Başbakanlık Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün verilerine göre, toplam 90 000 kişiyken,
mağdurların sayısı son beş yılda 677 000 kişiye ulaşmıştır. Daha önce,
defalarca benzeri haklar bu durumdaki öğrencilere verilmiştir. Bu yasanın da,
akademik açıdan daha öncekilerden pek farkı yoktur. Oranı ne olursa olsun,
böylesi yasalardan yararlanıp okullarını bitiren gençler, şimdi, işlerinin
başında, memleketine, bu topraklara hizmet etmektedirler. İleride bu ülkeye
kimin, nasıl, anlamlı bir katkıda bulunabileceğini kim nereden bilebilir ki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydınlıoğlu.
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Çıkaracağımız
yasadan yararlanacak binlerce genç de, kendilerinden önceki kuşaklar gibi
mühendis, doktor, avukat olacak, ileride, belki de, ülkemizin kalkınmasında
katkıda bulunacaklardır.
Ülkemizin siyasal ortamının şartları
nedeniyle bu tür akademik ve toplumsal konular çok çabuk polemik konusu haline
gelebilmektedir. Üniversitelerimiz, yasa koyucunun çıkardığı bu türden yasaları
üniversite özerkliğine ve akademik işleyişe müdahale olarak addediyorlar. O
halde, ortada bir sorun varsa -ki, bizce olduğu kesin- kendi içlerinde çözme
gayreti içerisinde olmaları gerekmez mi? Her iki üç yılda sistemde yığılmalara
ve tıkanmalara sebep olan yapısal sorunları tespit edip, çözüm üretmek
bilimselliğin gereği değil midir? Pek çok geçici sorundan ötürü, örneğin,
gençlik hataları, üniversitelerde yaşanan talihsizlikler, isabetsiz meslek
seçimleri, ekonomik krizler gibi binbir türlü sıkıntıdan dolayı eğitimlerini
bırakmak zorunda kalmalarının bedeli gençlerin tüm geleceğini karartmak mı
olmalıdır?
Oysa, bildiğiniz üzere, eğitim affı ya da
akademik amnesty eğitimle ilgili insanî ve maddî kaynakların boşa harcanmaması
için yapılan ve zaman zaman yurt dışında da gözlemlenen bir uygulama; eğitimde
kalite ve akademik işleyişin devamlılığı adına üniversitelerimizce karşı
çıkılmasına rağmen, ortada kalite düşürücü bir durum bizce kesinlikle
bulunmamaktadır. Çıkacak yasa, yararlananlara, koşulsuz, kuralsız okullarına
dönme hakkı tanımamaktadır. Az önce de söylediğimiz gibi, bu gençler, ancak
sınavlarda başarılı olurlarsa eğitimlerine devam edecek ve yine, süregelen
akademik kurallar çerçevesinde başarılı olurlarsa diplomalarını alacaklardır.
Her halükârda, üniversitenin kurallarına ve ölçme-değerlendirme sistemlerine
tabi olacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin koşulları
malum. Yakın geçmişte yaşadığımız depremler, ekonomik krizler toplumun her
kesimini olduğu gibi gençlerimizi de etkiledi. Onları ülkenin genel
konjonktüründen ayrı düşünemeyiz. Pek çok genç harcını ödeyemediği için atıldı.
Pek çoğu ya okulunu bırakıp çalışmak ya da çalışarak okumak zorunda kaldı ve
başarısızlığa uğradı. Bunların içerisinde, sadece sınavlara girerek veya birkaç
ay okula devam ederek mezun olabilecek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydınlıoğlu, lütfen
tamamlar mısınız.
Buyurun.
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla) - Tamam;
bitiriyorum efendim.
Okumak isteyen insanların önünün
kesilmesini kesinlikle istemiyoruz; tersine, bunlara her türlü imkân verilerek,
bunların önünün açılması gerekmektedir. Zaten, okumak istemeyene ne yapsanız
sonuç alamazsınız. Af yasası, gerçekten okumak isteyen, eğitimini haklı
gerekçelerle yarıda bırakmış kardeşlerimize bu imkânı sağlayacaktır. Genç ve
nitelikli kişilerin, kendilerinden kaynaklanmayan sorunlardan dolayı eğitim
hakkından mahrum bırakılması, hayata ve ülkesine olan inancının kaybolması
hakkaniyet dahilinde değildir. Bu kişilere eğitim haklarının geri verilmesi
yalnızca ikinci bir şans değil, adaletin de yerine getirilmesi olacaktır.
Bu yasadan yararlanacak olan
kardeşlerimize, herhangi bir suçluluk psikolojisine girmemelerini, bundan
sonraki yaşamlarında daha gayretli, daha başarılı bir şekilde eğitimlerini
tamamlamalarını tavsiye ederek, televizyonları başında umutla ve heyecanla bu
yasanın çıkmasını bekleyen yüzbinlerce gencimize ve ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Aydınlıoğlu.
Madde üzerinde Hükümet adına söz isteyen
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerini ifade eden Sinop Milletvekili Sayın
Engin Altay Bey, bu yasa teklifinin uygun olmadığını, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak buna karşı olduklarını, özellikle, altını çize çize beyan etti; bunun
üniversitelere müdahale olduğunu ve ancak diktatörlüklerde böyle bir şey
olabileceğini ifade etti.
Ben, özellikle Parlamento ve
milletvekilliği tutarlılığı adına, bazı düzeltmelerde bulunmak istiyorum.
Bakın, Sayın Altay "bu af bekleyen
öğrencilerle ilgili, bir an önce af çıkarılması için ne gerekiyorsa
yapılmalıdır, biz de bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız Sayın
Bakan" diyerek, bana, bir değil, birden fazla müracaatta bulunmuştur.
AHMET IŞIK (Konya) - Allah allah?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - 2. Kendisine gelen öğrencileri Millî Eğitim Komisyonu Başkanımız
Sayın Tayyar Altıkulaç Beye götürerek, bizatihi götürerek "bu çocukların
derdine derman olmalıyız" diyen bir arkadaşımız.
Bunu, bir milletvekilliği sorumluluğu
olarak değerlendiriyorum, yanlış bir şey yaptı falan demiyorum.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bunları Sayın
Altay mı yaptı Sayın Bakan?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Evet, bunları Sayın Engin Altay yaptı.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Burada konuşan
Engin Altay mı yaptı?!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Evet, biraz önce konuşan değerli arkadaşımız.
Sonra, Sayın Millî Eğitim Komisyonu
Başkanımız, bir grup milletvekiliyle birlikte, YÖK'e, YÖK Başkanı Sayın Erdoğan
Teziç'e gittiklerinde, kendisiyle birlikte Sayın Engin Altay Bey de vardı ve
YÖK'ün bu işe sıcak bakması gerektiği konusunda teşebbüste bulunan
arkadaşlarımızdan birisidir. Dolayısıyla, bu teklifin buraya kadar gelmesinde,
hazırlanmasında, pişirilmesinde kendi emeği de vardır; bunu hatırlatmak
isterim.
Sözlerine başlarken "özellikle SSK ve
devlet hastanelerinin birleştirilmesi sonucunda, şu anda, Türk Halkı, ülkemiz,
hak etmediği bir görüntüyü, bir durumu yaşıyor"dedi. (CHP sıralarından
"doğru" sesleri)
Bakın, buna kesinlikle katılıyorum. Kendi
ifade ettiği görüntüden, durumdan, hiçbir AK Partili arkadaşımın çok memnun
olduğunu söylemeyeceğim; yalnız, değerli arkadaşlar, her doğumun, her reformun
bir sancısı vardır, sancılı bir dönemi vardır.
Bakın, ben, size, bir başka örnek vereyim.
Millî Eğitim Bakanlığı olarak, bu LGS diye bilinen sınavları biz yapıyoruz;
lise giriş sınavları; bu sene "ortaöğretim kurumları sınavı" oldu
bunun adı. Bugüne kadar, öğrenciler, form dolduruyorlardı, para yatırıyorlardı
ve ilkel yöntemlerle müracaatta bulunuyorlardı. İlk defa, elektronik ortamda,
e-devlet uygulamasının bir gereği olarak, formu ve sair kenara ittik ve
öğrencilerimiz, internet ortamında müracaat yaptılar.
Bakın, 1 000 000'a yakın başvuru
yapılmıştır. İlk zamanlar, öğrenciler, birden, bir anda yüklendikleri için,
server'larda bir kilitlenme oldu. Bu, bir iki gün bir olumsuz durum ortaya
çıkardı; derhal müdahale ettik ve bu başvurular büyük bir başarıyla
sürmektedir, 28 Şubatta da bu bitecektir. Türkiye'de bir ilk uygulamadır.
Şimdi, bu güzel uygulamayı alkışlamak
varken "sağ olsun, kim bunu ortaya attıysa, bu projeyi kim hazırladıysa,
bunu kim yürütüyorsa, kimin katkısı, emeği varsa onlara müteşekkir
olmalıyız" demek varken, oradaki ufak tefek aksaklıkları, âdeta, mercek
altına alarak, bunu aleyhte bir unsur olarak kullanmak hakperestlik değildir.
SSK hastaneleri, yıllardan beri, âdeta,
büyük bir çile yeridir ve vatandaşlarımız oralarda sürünmektedir; kuyruklarda,
eczanelerin önünde.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, maddeyle ilgili
konuşur musunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK
(Devamla) - Sayın Başkanım, değerli konuşmacı bu konuya temas ettiği için, ben
de, ona cevap olmak üzere bunu söylüyorum; Hükümet adına konuşuyorum.
Biz şunu söylüyoruz: Değerli arkadaşlar,
bakın, belki beş gün, belki 10 gün böyle bir sıkıntı yaşanacaktır; ama, bu bir
reformdur. Türkiye'de bugüne kadar hep söylenen, hep yapılmak istenen, fakat,
yapılamayan bir şey yapılmıştır; ancak, ilk günlerde, vatandaşların
uygulamalarla ilgili yeterli bilgi sahibi olamamaları, eczanelerin özellikle
ilaç paralarını alamamak gibi bir endişe duymalarından dolayı bir sıkıntı
yaşanmıştır; ama, Hükümetimiz bu konuda garanti vermiştir, Sağlık Bakanlığımız
gerekli tedbirleri almıştır; 150 küsur hastanenin 10'unda bu problem
yaşanmıştır. Bunu sizlerle paylaşmak isterim; ama, Sayın Altay'a katılıyorum;
eğer, vatandaşımız, bu birleşmeden dolayı mağdursa, sıkıntısı varsa...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Var tabiî.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Duymadınız mı Sayın
Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla)
- ... bunları gidermeliyiz. Buna katılmak mümkün değil; ama, tekrar söylüyorum,
biz, bu reformu alkışlamalıyız, eksiklikleri gidermeliyiz. Burada problem
yaşanmış olması, bu yapılan güzel işe gölge düşürmemeli. Eksiklikler
giderilmelidir; bunu kabul ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, Sayın
Bakan benimle ilgili bir şeyler söyledi...
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Milletvekilim.
Madde üzerinde, Komisyon Adına, Millî
Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Tayyar Altıkulaç söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Altıkulaç. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.
Tabiî, bir önceki maddede Cumhuriyet Halk
Partili değerli arkadaşlarımızın yaptığı itiraz bu madde için de geçerlidir;
yani, aynı itirazı yapmış anlamına kabul ediyorum. Yalnız, kendilerine, bu
konuda söz alacak, bir şeyler söyleyeceklerse, öncelikle şu bilgiyi sunmak
istiyorum: Verdikleri bir örnek var, at yarışlarıyla ilgili yasa. Sayın
Cumhurbaşkanının, nitelikli çoğunluk bulunmadığı gerekçesiyle iade ettiği
yasayı örnek almak suretiyle, burada da bir disiplin affı söz konusudur diye
ifade buyurdular. Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderdiği maddeye bakıyoruz,
diyor ki geçici madde "bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş
fiiller sebebiyle verilmiş disiplin cezaları, bir defaya mahsus olmak üzere, bütün
sonuçlarıyla birlikte kaldırılmıştır; ancak, bu durum, ilgililere daha önce
verilmiş ve uygulanmış olan cezalardan dolayı atın, ikramiye, ve sair
mükâfatları ile herhangi bir parasal talep için hak doğurmaz." Demek ki,
burada, parasal yönü de olan bir af söz konusudur ve böyle bir af maddesinin,
elbette, nitelikli çoğunlukla bu Meclisten geçmesi gerektiği içindir ki, Sayın
Cumhurbaşkanı itiraz etmiş ve tekrar, nitelikli çoğunluk sağlanmak suretiyle bu
yasa yürürlüğe konulmuştur. Bizim teklifimizde böyle bir şey yok.
Şöyle bir söz de atıldı; ona cevap verme
fırsatını bulamadım, kürsüden ayrılmıştım. Hangi sebeple olursa olsun... Daha
önce -Sayın Sözen, galiba zatıâliniz bu itirazda bulundunuz- bu Meclisten geçen
bütün yasalarda, en son, 28 Haziran 2000 tarihinde bu Meclisin kabul ettiği
yasada da aynı ifade mevcuttur.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Kötü emsal, emsal
olmaz.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Her ne sebeple olursa olsun, -bakınız, her ne sebeple olursa olsun-
ilişkileri kesilen öğrencilerden söz edilmiştir.
Binaenaleyh, biz burada... Netice
itibariyle, disiplin cezası alarak üniversitelerden ilişiğini kesen
öğrencilerin sayısı, 677 000 içinde sadece 271'dir. Bunları nasıl ayırırsınız
ve bunların disiplin cezalarının affı diye, altını çizerek tekrar ediyorum,
bunların disiplin cezalarının affı ve dosyalarından silinmesi gibi bir hedef,
bu teklifin hazırlanmasında gözönünde bulundurulmamış, teklife böyle bir cümle
konulmamıştır. At yarışlarıyla ilgili yasada...
BAŞKAN - Sayın Altıkulaç, bahsedilen
konunun bu maddeyle ilgisi nedir? Maddeyle ilgili konuşur musunuz.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(Devamla) - Sayın Başkan, maddeyle ilgisi şöyle: Biraz önce, değerli Cumhuriyet
Halk Partisi sözcüsü arkadaşlarımız, 50 nci madde müzakere edilirken, bunun bir
af yasası niteliği taşıdığını ifade ettiler. Aynı durum, 51 inci madde için de
geçerlidir. 51 inci madde için de geçerli olduğundan ya da böyle bir itirazın
ileri sürüleceğini düşünerek, ben, peşinen, at yarışlarıyla ilgili yasadaki
açık hükmün Meclisimiz tarafından, değerli arkadaşlarımız tarafından
bilinmesini arzu ettim ve bu arada bir benzerliğin, hiçbir şekilde bir
benzerliğin bulunmadığını ifade etmeye çalışıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Altıkulaç.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; geçici 51 inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum
şahsım adına; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, 51 inci madde, lisansüstü araştırma
görevlileri ve doktora öğrencisi olan, üniversitede gelecekte akademik kadro
alacak arkadaşlarımızın söz konusu olan ve olabilecek mağduriyetlerinin
giderilmesine matuf bir düzenleme. 1 inci maddedeki hüküm aynen bunun için de
geçerli.
Tabiî, hep eleştirilen bir husus var.
Değerli arkadaşlar, bir kere, Yükseköğrenim Kanunu dikkatle incelendiğinde
görülecektir ki, 33 üncü maddede, araştırma görevlileri, yükseköğretim
kurumlarında yapılan araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan ve yetkili
organlarca verilen ilgili diğer görevleri yapan öğretim yardımcılarıdır. Bunlar,
ilgili ana bilim veya anasanat dalı başkanlarının önerisi, bölüm başkanı,
dekan; enstitü, yüksekokul veya konservatuvar müdürlerinin olumlu görüşü
üzerine, rektörün onayıyla araştırma görevlisi kadrolarına en çok üç yıl
süreyle atanırlar. Atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer.
Bunlar, akademik kadrolar için geçerli olan bir değerlendirme.
Lisansüstü çalışma ile doktora çalışmasını
yapmakta olan arkadaşlarımızın, çok kere, üniversitelerde, özellikle, zaman
zaman kadrolarının yetersiz olduğunu ifade ettiğimiz, vasıflı eğitim elemanına
sahip olamadığı için öğretimlerinin de arzu edilen düzeyde bulunmadığını ifade
ve iddia ettiğimiz üniversitelerimizi yetiştirilecek kadrolarla alakalı bir
değerlendirme; fakat, son zamanlarda görülen o ki, gerek yurt içinde gerekse
yurt dışında bu tip doktora ve lisansüstü çalışmasını yapan arkadaşlarımız,
maalesef, birkısım üniversitelerimizin keyfî uygulamaları sonucu, ya bu
çalışmalarından menedilmiş veyahut da süreleri keyfî olarak kısaltılarak, hatta
dolar dolmaz kapının önüne konmak suretiyle ciddî mağduriyetler yaşanmaya
başlamıştır. Son günlerde... Tabiî, bu yasa, bizim bu düzenlememiz halen
üniversitede bu tür görev yapan arkadaşlarımıza bir rahatlık getirmiyor, onu
biliyorum; ama, burada yeri geldiği için bir hususu, hem iktidar hem de
muhalefetin değerli milletvekili arkadaşlarımla paylaşmanın gereğini düşündüm.
Değerli arkadaşlar, maalesef, birçok
üniversitemizde bu vasıfta yetişmiş, ciddî çalışmalar yapan, hatta derslere
giren, yıllardır derslere giren yardımcı öğretim görevlisi olan
arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu kapının önüne konmak durumundadır. Onlarca
doktora yapmış, yardımcı doçentlik kadrosu beklediği halde, sadece
rektörlerimizin keyfî uygulaması... Neden keyfî uygulama diyorum; çünkü, geliş
biçimine göre de bir keyfî uygulama söz konusu olmuştur.
Şimdi, burada, deminden beri
arkadaşlarımız söylüyor; işte, devletin atadığı, devletin rektörü, devletin
üniversitesi... Evet, doğrudur. Meclis buna müdahale ederse, bu antidemokratik
bir yaklaşımdır.
Arkadaşlar, allahaşkına, ben sormak
istiyorum: Rektörlerin bu görevlere geliş biçiminde demokratik bir yapıyı
objektif olarak izleyebiliyor musunuz?! Hangi üniversite kadrolarında
arkadaşlarımız hakikaten demokratik bir usulle gelmiş, rektör olmuş veya
yardımcısı olmuşlardır?! Birçok üniversitemizde... Bakınız, bir önceki dönemde
seçildiği veya aldığı oy ile bir sonraki dönemde aldığı oyları üst üste koyun;
çok enteresan bir tablo önünüze çıkıyor. Nedir biliyor musunuz; misal olarak
söylüyorum: Bir önceki dönemde 100 oy alarak rektör seçilen bir arkadaşımız,
farz edin ki, bir sonraki dönemde yine rektör adayı; 300 oy alıyor.
Bakıyorsunuz ki -allah allah- bu 200
oyu nereden artırmış?! Akademik kadro olarak atadığı 200 oyun tamamını, yani o
dört yıl içerisinde atadıklarının tamamını belirleyerek, yani adrese teslim bir
şekilde atamış; rakiplerine değil, kendisine oy veren bir yaklaşımla, daha
açığı, ideolojik bir davranışla üniversitede akademik kadrolaşmaya gidilmiştir.
Şimdi, böyle bir yapıda, siz, akademik özgürlükten, bilimsel özgürlükten nasıl
bahsedersiniz?!.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bugün
yapması gereken, Yüce Parlamentonun yapması gereken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Yüce Parlamentomuzun yapması gereken şey,
kanaatimce şudur: Muhakkak ve acilen, Anayasa 130 ve 131 ile ilgili gerçek,
demokratik, özgür, özerk bir üniversite mantığının egemen kılınacak bir
düzenlemenin yapılmasıdır. Olağanüstü şartların hâlâ uygulanan biçimiyle aynı
şartlarda, statükoyu değiştirmeyen, Türkiye'deki hemen hemen -en çok statükonun
uzağında olması gereken kurumlar akademik kurumlarımız iken- statükoyu en çok
koruyan, statik yapısını bir türlü değiştirmeyen yegâne kuruluşlarımız maalesef
üniversitelerimizdir. Elbette, tenzih edilebilecek akademik kadro ve yönetici
kadrolar vardır; ama, tablo budur. Dolayısıyla yani, böyle bir affı Meclis
hangi yetkiyle kullanıyor diye soruyor olmak... Hatta, çok değerli bir
arkadaşımız, demin... Merak ettim, dedim ki, Sayın Topuz bundan bahsetse çok
iyi olabilir; yani, Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesini en iyi bilen odur;
çünkü, zannediyorum, ömrünün yarısı Cumhuriyet Halk Partisinin içinde fiilen
geçti; ama, arkadaşım, baktım ki -allah allah- öğretmenlikten gelmiş. Sanki
Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesini düzenlemiş arkadaşımız. Cumhuriyet Halk
Partisi tarihinde kesinlikle böyle bir yanlış yoktur. İşte, biz, 2003'teki
hükümet programında böyle demişiz... Farklı referanslar veriyor ve bunlarda bir
yerlere aklınca işaret ediyor arkadaşım. İşte, bu, çok tartışılabilir.
Arkadaşlar, Yüce Parlamentonun
çoğunluğuyla, ister anayasal nitelikli çoğunluk isteyin ister normal çoğunluk
isteyin; ama, bunun anayasal çoğunluk isteyen bir boyutu olmadığını, önerge
sahibi olan değerli arkadaşlarım da çok iyi bilirler. Her ne kadar kapsam
olarak af gözüküyorsa da, bunun, yani, memur disiplin affı ve benzeri afların
idarî ve yargı aflarıyla benzerliğini -öğrenci affının- hangi nitelendirmeyle
bağlayabiliyorsunuz?!
OYA ARASLI (Ankara) - Böyle düşünmek bile
ayıp!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Dolayısıyla, bu
yaklaşımı, anayasa hukukçusu olan Hocamın fikirlerine saygı duyarım; ama,
sadece bir obstrüksiyon anlamında değil, bir kanaat olarak, böyle bir kanaati
izhar etmiş olmasına saygı duyarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ancak, bu yasada
böyle bir yaklaşımın yeri olmadığını düşünüyorum ve mutlaka, bu, 2 nci, yani,
51 inci geçici maddenin de bu düzenleme içerisinde, esas, Anayasanın 130 ve 131
inci maddelerindeki düzenlemelerin yapılması suretiyle üniversitelerin gerçek
özerkliğe kavuşması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, özellikle
affı bekleyen değerli öğrenci arkadaşlarıma bir hatırlatmada bulunuyorum. Bir
önceki afta yeteri kadar affa müracaat yapılmamıştır. Yasalar yapılınca,
lütfen, hakkınızı ve şansınızı iyi kullanın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Bitiriyorum; bir
cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Uzunkaya...
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Keşke, bu yasa,
sadece bir önceki yasanın tarihiyle değil... Geçen gün bir öğrenci geldi; hukuk
fakültesinin 3 dersini verirse bitirecek. 15 dersten, daha önce, sınava girmiş,
12'sini vermiş; ama, 3'ünden kalmış. Keşke bu tip arkadaşlarımıza bu hakkı
verseydik, hiç olmazsa, 3 dersi, 2 dersi kalan arkadaşlarımız da geçmiş tarihte
mezun olma gibi bir şansı yakalamış olsalardı; ama, keşkeyle değil, mevcut
düzenlemeyle hiç olmazsa bu hakkını kullanması gereken 600 000'den fazla
arkadaşımın hakkını en iyi şekilde kullanıp sonuçlandırmasını temenni ediyor,
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Sinop Milletvekili Engin Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, iki
ayrı sataşma var.
BAŞKAN - Sayın Altay, madde üzerinde
konuşacaksınız, aynı zamanda sataşma gerekçesiyle...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşmalara cevap
vereceğim...
BAŞKAN - Buyurun, cevap verin Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Biraz süre talebinde
bulunuyorum yani.
BAŞKAN - Hayır, sataşmaya cevap vermenize
engel olan mı var Sayın Altay?
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşmaya cevap
vermem 3 dakika sürer. Benim, 5 dakika, madde üzerinde şahsım adına...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
Süreniz 5 dakika.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşma için söz
vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Hayır, onu değerlendirmedim.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşma için söz
vermiyor musunuz?
BAŞKAN - Hayır... Sayın Altay, madde
üzerinde söz hakkınız var, cevap verebilirsiniz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sataşma için söz
verecek misiniz?
BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun; konuşur
musunuz.(Gürültüler)
Lütfen sayın milletvekilleri...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Uzunkaya, bu
Parlamento tarihinde belki hiç yapılmamış bir gafı yaptınız.
MUHARREM CANDAN (Konya) - Meclisi bir
selamla önce.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir başka partinin
milletvekilinin, yaşı kaç olursa olsun, partisinin tarihini A'dan Z'ye bilmek
zaten görevidir; yani, bunu, böyle, Ali Topuz bilir; ama, Engin Altay bilmez...
Abesle iştigal bir durumdur. Teessüf ediyorum size!
Evet, Sayın Bakana da...
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Bir selam ver
bize.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hepinizi sevgiyle,
muhabbetle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar[!])
Sayın Bakana da, doğrusunu isterseniz, bir
akademisyen olarak biraz önce söylediklerini, yakıştıramadım demeyeyim de,
sempatik bulmadığımı söyleyeyim.
AHMET IŞIK (Konya) - Gittiniz mi,
gitmediniz mi; bir söyleyin Sayın Vekilim.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Söyleyeceğim
değerli kardeşim.
Sayın Bakanla...
BAŞKAN - Sayın Altay...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, bana
müdahale edeceğinize, madem, sükûneti sağlayın.
BAŞKAN - Sayın Altay, ben, size sataşan
arkadaşlarıma da müdahale ederim, size de müdahale ederim.
Maddeyle ilgili Genel Kurula hitap eder
misiniz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Maddeyi
konuşuyoruz, affı konuşuyoruz. Sataşma için ayrıca söz verecekseniz mesele yok.
Onu bir söyleyin, ben rahatlayayım; yoksa, buna cevap vermek zorundayım.
BAŞKAN - Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - O zaman tutumunuz
hakkında, lütfen, Grup Başkanvekilimiz bir çare bulsun.
Evet, ben, Millî Eğitim Bakanına iki kere
gitmedim, yanlış bilgilendiriyor sizi, bir kere bu konuyu görüştük. Benim,
öğretmen kökenli bir milletvekili olarak, Parlamento koridorlarını arşınlayan
çocukların sorunlarına bir çare bulunması için kime gitmem gerekirdi?! Yani,
herhalde Millî Eğitim Komisyonu Başkanına gidecektik.
AHMET IŞIK (Konya) - Doğru... Doğru...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Çocukları kime
getirecektik; Millî Eğitim Komisyonu Başkanına getirecektik. (AK Parti
sıralarından alkışlar[!])
Edoğan Teziç'e de gittik. Meseleyi, bir
de, aslî sahibinden dinleyelim diye gittik. Yani, Erdoğan Teziç'e gitmeyecektik
de, Türkiye Taşkömür İdaresine mi gidecektik bu iş için?! Böyle şey olur mu?!
Yanlış...
Yani, Tayyar Altıkulaç'a öğrencileri
getirmem normaldir; getirdim, getirmedim demiyorum. Millî Eğitim Bakanıyla bu
konuyu bir kere görüştüm. Ben, devletin bakanından, eğitim sisteminin
çarpıklığına köklü bir çözüm bulmasını rica ettim; bunu yapmayacaktım da başka
bir şey mi yapacaktım?
AHMET IŞIK (Konya) - Doğru yapmışsın.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Erdoğan Teziç'e
gittiğimizde, YÖK Başkanı sıfatıyla, sacayağının üç ayağından biri olması
sıfatıyla adamcağız kendince bir done koydu, bir şeyler koydu. "İlk defa,
Parlamentodan birileri af çıkarmadan önce, bir emrivaki yapmadan önce bize
gelmiştir; bu da, bizi mutlu etmiştir" dedi. Bu, bir uzlaşının da
işaretidir; ama, Sayın Bakan "Engin Altay da öğrencilerin önüne
düştü" diyeceğine, Millî Eğitim Bakanı olarak, madem, konuyu da temelli
çözecekse, Üniversitelerarası Kurulla, YÖK'le, Anamuhalefetle niye bir
konsensüs aramadı? Evet, yaptığım hiçbir şeyden hayatım boyunca ben pişman
olmadım.
Millî Eğitim Bakanına, bu çocukların
durumuna çare bul dedim; demese miydim? YÖK Başkanına gidip, bu işin aslı nedir
dedim; demese miydim? Millî Eğitim Komisyonu Başkanına, Sayın Başkan,
tecrübelerinizle, bu konuda ne yapabilirizi beraber bir konuşalım dedim; demese
miydim?
AHMET IŞIK (Konya) - Doğru söylüyorsun,
doğru.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Şimdi de affa
karşı çıkma.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Biz bunları
söyledik. Sizin getirdiğiniz, günübirlik, palyatif bir kanun teklifidir; bu
meseleyi çözmeyecek dedim. Konuşmamı, Sayın Bakan galiba dinlememiş. Seçimler
zamanında yapılırsa, dört ay sonra bu koridorlarda yine bu çocukları görmeyelim
istiyorum. Ben oniki yıl kendini eğitime vermiş bir adamım. Eğitimin ne demek
olduğunu biliyorum. Bu hükümeti suçlamıyorum beyler. Türkiye'de eğitim
bitmiştir, eğitim felçtir. Gerek ilköğretim gerek ortaöğretim gerekse
yükseköğretim felç olmuştur, tıkanmıştır. Eğitimde verim düşmüştür, kalite
düşmüştür; bunu niye görmüyoruz?!
Burada yarı gırgır, esprili, birbirimize
sataşırız, ederiz; ama, bir realite var; ortaöğretimden yükseköğretime geçiş
başlıbaşına bir trajedidir. Ben bir dönem demiştim ki burada, Türkiye'de gelmiş
geçmiş bütün bakanlar -orada bir yanlış var, birçok bakan demeliydim; doğrudur,
birçok bakan- iz bırakacağım derken, Millî Eğitim Bakanlığı için söylüyorum,
eğitim sisteminde...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Başkanım, fazla
bağırıyor...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen...
Sayın hatibe niye...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Eğitim sistemimizde yara bırakarak
gitmişlerdir dedim. Sayın Toptan da haklı olarak alınganlık gösterdi o zaman,
bütün bakanlar ifadesini kullandığım için. Millî eğitim sistemi sıkıntıdadır,
SOS veriyor, komadadır. Orta öğretimden yükseköğretime geçişteki çarpıklığı
çözmeden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Arkadaşlar,
ortaöğretimden yükseköğretime geçişte dünyanın en çarpık ülkelerinden biriyiz.
Gelişmiş bütün ülkelerde ortaöğretimden yükseköğretime geçiş şudur: Üçte 2
meslekî ve teknik yükseköğretim, üçte 1 genel akademik öğretimdir. Türkiye'de
ise, üçte 2 genel akademik
öğretime, üçte 1 meslekî teknik öğretime gidiyor. Bu üçte 2'yi üçte 1'e, üçte
1'i de üçte 2'ye çeviremezse Sayın Bakan, Türkiye'de eğitim konusunda bir adım
yol alınamayacaktır. Bunu söylüyoruz, hükümetin dikkatini çekiyoruz, bu konuda
hükümetin ciddî tedbirler almasını istiyoruz.
Üniversitelerde bütçeler belli olmuş.
Öğrenci sayılarına göre bütçe yaptınız. Bütçe geçti, bitti. Şimdi yeni girecek
öğrenciler düşünüldü mü; bu konuda teklifte bir şey ben göremedim.
Üniversitelerde öğretim üyesi sayıları da öğrenci sayısına göre belirlenmiş.
Yani, bu afla birlikte girecek öğrenciler için öğretim üyesi sayısı yeniden
ayarlandı mı; bunu da bilmiyorum.
Son cümlemi söylüyorum. Bu kanun
teklifinin aslî sahiplerinin bu teklifin içinde katkısı yoktur, görüşü yoktur,
yorumu yoktur. Bu çocukların durumunun düzelmesini, iyileşmesini biz sizden çok
istiyoruz; ama, sizin getirdiğiniz bu formatta değil.
Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Siz de bir teklif
verseydiniz; niye vermediniz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 1 inci maddesiyle düzenlenen geçici madde 51'in birinci ve ikinci
fıkralarında yer alan 29.6.2000 tarihinin 12.9.1980 olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Ümmet Kandoğan
Denizli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR
KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ HİKMET
ÖZDEMİR (Çankırı) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşacak
mısınız?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, bu önergemi geçici 50 nci maddede
vermiştim. Geçici 50 nci maddede vermiş olduğum önergemin Yüce Heyetçe uygun
görülmemesi nedeniyle, geçici 51 inci maddede vermiş olduğumuz bu önergenin bir
kıymeti harbiyesi kalmamıştır. O bakımdan, bu maddede böyle bir önergenin hükmü
yoktur.
Ancak, ben, biraz önce burada konuşan
Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Ali Aydınlıoğlu'nun konuşmasına birkaç cümleyle
cevap vermek istiyorum. Sayın Aydınlıoğlu, burada, geldi, bu kanun teklifini,
ilkönce kendisinin, bizim vermiş olduğumuz tekliften on gün önce verdiğini
ifade edince, AK Parti sıralarından bir hayli de alkış aldı; ancak, vermiş
olduğu kanun teklifini AK Parti Grup Başkanlığına verdiğini söyleyince de,
alkışların yerini kahkahalar aldı. Şimdi, buradaki milletvekillerimiz bunu çok
iyi bilir; ama, ekran başında izleyenler bunu bilmezler; bu kanun teklifini
önce AK Parti milletvekilinin verdiğini zannederler; ancak, biz de zaten bunu
söylüyorduk. Sayın Aydınlıoğlu'nun vermiş olduğu kanun teklifi, AK Parti
Grubuna verilmiş.
İçtüzüğün 74 üncü maddesi çok açık:
"Kanun teklifleri de, gerekçesiyle birlikte Başkanlığa verilir"
deniliyor; biz de bunu söylüyoruz. Sayın Aydınlıoğlu, sizin vermiş olduğunuz o
kanun teklifi, Grup Başkanlığına vermiş olduğunuz kanun teklifi, Grupta buharlaştı,
uçtu, yok oldu gitti.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Önceden
vermiştim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz de onu
söylüyoruz; zaten, AK Parti Grubu, sizin kanun teklifinize sahip çıkmış
olsaydı, bizim kanun teklifinden önce, bu ya bir kanun teklifi veya bir kanun
tasarısı olarak Meclise zaten gelirdi. Daha sonraki açıklamalar da hep şuydu,
Grup Başkanvekillerinin açıklaması: "Bizim gündemimizde böyle bir kanun
teklifi yok." Daha sonra "hükümetin gündeminde de böyle bir kanun
teklifi, tasarısı yok." Hep, açıklamalar bu şekilde. Biz, zaten bunu
söylüyorduk. Siz bu açıklamanızla, bizim sözlerimizi teyit etmiş oldunuz. Kanun
teklifinin AK Parti Grubuna verileceğine veya gruplara verileceğine dair
İçtüzükte bir hüküm yok. Bunların Meclis Başkanlığına verilmesi gerekiyor.
Ben, bu bilgiyi, yüce milletimizin de
bilmesi düşüncesiyle, açıklama zaruretini kendimde hissettim. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
AHMET IŞIK (Konya) - Doğru Yol Partisi
olarak, kaç oyunuz var Ümmet Bey?!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Ali Topuz ve
arkadaşları Başkanlığımıza bir dilekçe vermişlerdir; okuyorum:
"Görüşülmekte olan 799 sıra sayılı
kanunun çerçeve 1 inci maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 51,
her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen öğrencilere yeni sınav hakları
vermekte ve disiplin cezası almış olmaları nedeniyle ilişkisi kesilenlerin bu
vesileyle affını sağlamaktadır.
Anayasanın 87 nci maddesi, genel ve özel
af ilanını, idarî cezalar bakımından ayırım yapmaksızın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi üye tamsayısının 3/5 çoğunluğunun kararına bağlamıştır. Bu nedenle,
geçici madde 51'in oylanmasında 3/5 çoğunluk aranmasına ilişkin talebimizi
saygıyla arz ederiz."
Sayın Topuz, bu konuyla ilgili biraz önce
de aynı tartışmalar yapılmıştı. Usul tartışması yapıldı, tutumumuzda herhangi
bir değişiklik olmadı.
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
tartışma yapılırken ve arada söz alan üyeler, bu tartışmada konu edilmeyen
birtakım hususlara değindiler. Konunun açıklık kazanması nedeniyle, kısa bir
söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Araslı, İçtüzüğün 60 ıncı
maddesi gereğince, yerinizden, kısa bir açıklama yapmak üzere söz vereceğim.
Buyurun Sayın Araslı.
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kuşkusuz, söz konusu edilen maddede, af sözcüğü,
disiplin cezalarının affı gibi bir ibareye yer verilmemiştir; ancak, Anayasa
Mahkemesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, hukuksal metinlerin
niteliklerinin saptanabilmesi için o metinlerin adına ya da sözcüklerine değil,
amacına, içeriğine ve etkisine bakılması ve buna göre işlem yapılması
gerekmektedir. Söz konusu görüşmekte olduğumuz maddeyi incelediğimiz zaman da
"her ne sebeple olursa olsun" dediğimiz zaman, disiplin cezası
nedeniyle yükseköğretim kurumuyla ilişkisi kesilen öğrencilerin, artık bu
disiplin cezası nedeniyle bu yükseköğretim kurumuna devam etmelerine imkân
bulunmamasına rağmen, bu kanundaki düzenleme nedeniyle yükseköğretim kurumuna
devam durumları, sınava girme durumları söz konusu olabilmektedir, kendilerine
bu imkân tanınmaktadır. Bu da, kuşkusuz, disiplin cezasının bir sonucunun
ortadan kaldırılması demektir. Bunun da hukuk dilindeki teknik anlamı aftır. Af
kelimesi geçmese bile, böyle bir açıklama olmasa bile, burada pek açık bir af
söz konusudur. O nedenle, beşte 3 çoğunluğun uygulanması gerekmektedir.
BAŞKAN - Sayın Araslı, teşekkür ediyorum;
konu anlaşılmıştır.
Bu konuda usul tartışması yapıldı,
tutumumuzda herhangi bir değişiklik yok; tutanaklara geçmiştir.
Şimdi, geçici 51 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 51 inci madde kabul
edilmiştir.
Şimdi, çerçeve madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde AK Parti Grubu
adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; çok önemli bir yasayı görüşüyoruz ve
tartışmalar da hararetli bir şekilde yürüyor. Aslında, şu aşağıda biraz sonra
söyleyeceğim gerekçeler olmasaydı, böyle bir teklifle Yüce Meclisin huzuruna
gelinmezdi; ama, bizim ülkemizde, maalesef, sık sık bu tür tekliflerin Meclise
gelmesi ve yasalaşması bir mecburiyetten doğmaktadır. Düşünün bir kere,
ülkemizde, lisede öğrencisi olan, çocuğu olan anne-babaları ve lisede okuyan
öğrencileri bir düşünün, üniversiteye girmek için gece gündüz nasıl
çalıştıklarını hepimiz biliriz. Anne-babaların da, onlarla birlikte,
yavrularının üniversiteye girmesi için nasıl gayret ettiklerini yine hepimiz
biliriz. Onlarla beraber, gerek okullarındaki öğretmenlerin gerekse
dershanelerdeki öğretmenlerin, nasıl gece gündüz bu yönde hep birlikte
koştuklarını hep birlikte biliriz. Dolayısıyla, üniversiteye girebilmiş bir
insanın çeşitli sebeplerden dolayı -ki, az sonra söyleyeceğim şekilde, onları
da öğrenciler oluşturmamaktadır- üniversiteleriyle, fakülteleriyle ya da
okullarıyla ilişiği kesilmiş olan öğrencilerin bu ilişiklerini yeniden
oluşturmak için, elbette, ülkemiz şartları bunu gerekli kılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, geçtiğimiz
yıllarda çok önemli bir deprem olmuştur; 17 Ağustos depremi. Allah
memleketimizi her türlü afattan korusun. Bu depremde, elbette, pek çok öğrenci
hayatını yitirmiş, pek çok öğrenci de çeşitli sebeplerden dolayı okuluna
gidememiştir; bir.
İkincisi; ülkemizde, geçtiğimiz yıllarda,
2000 ve 2001 yıllarında kriz yaşanmış, bu krizlerde binlerce öğrenci okulundan
ayrılmak mecburiyetinde kalmış, binlerce işyeri kapanmış, yüzbinlerce insan
işsiz kalmış ve bunun sonunda, sosyal bir felaket yaşanmış ve bundan dolayı da,
öğrenciler okullarından ayrılmak mecburiyetinde kalmış.
Ayrıca, bu dönemde, yine, ülkemizde, gerek
demokratik hayatımızda gerekse yönetimsel hayatımızda çok ciddî sıkıntılar
yaşanmıştır.
İşte, bütün bu yaşananlar, asla, o
gençlerimizin oluşturduğu konular değildir; yani, gençler bunu oluşturmamışlardır,
bu sosyal felaketleri; ama, bu sosyal felaketlerden toplumun değişik kesimleri
olumsuz olarak etkilendiği gibi, bilhassa, masum diyebileceğimiz gençlerimiz bu
olumsuzluklardan çok daha kötü bir şekilde etkilenmişlerdir. Dolayısıyla,
okullarından ilişiği kesilen, özellikle 250 000 civarındaki öğrencimizin büyük
bir çoğunluğu kendilerinin dışında oluşturulan sebeplerden dolayı bu sonuca
düşmüşlerdir. Bunu toplum oluşturduğu için, toplum buna sebep olduğu için, Yüce
Parlamentomuzun da, toplum adına, bu öğrencilerimize, elbette, bir defa daha,
okullarına gitme ve okuma imkânı tanıması son derece doğal bir şeydir.
Halbuki, muhalefetteki arkadaşlarımız
çeşitli sebeplerden dolayı buna karşı çıkmaktadırlar ve kendilerine göre
birtakım gerekçeleri de vardır. Esasen, normal bir zamanda otursak konuşsak, o
gerekçelere biz de katılırız. Üniversitelerin sorunlarının çözülmesi, eğitim
sistemimizin sorunlarının çözülmesi; bunlara kimse karşı çıkmıyor; ama, onlar
ayrı konudur, onları ayrı bir konu olarak ele alıp üzerinde çalışmak lazım. Şu
anda öğrenciler bunu beklemektedirler. Bu öğrencilerin bu sıkıntılarını elbette
bir an önce ortadan kaldırmak ve yavrularımızın bu dönem okullarına gitmelerine
imkân hazırlamak lazımdır. Nitekim, biz, geçtiğimiz bir iki yıl içerisinde
üniversiteyle ilgili nasıl ciddî bir çalışma yaptığımızı -işte, Değerli
Bakanımız burada, ben kendilerine de teşekkür ediyorum- herkes bilir; ama,
maalesef, değişik birtakım ideolojik argümanlar katarak o çalışmamızı şimdilik
durdurdular, akamete uğrattılar; ama, üniversiteyle ilgili, üniversitenin
sorunlarıyla ilgili çalışmalarımız durmamıştır, elbette devam ediyor. İnşallah,
uygun bir zamanda onlar da tekrar Yüce Meclisin huzuruna gelecektir.
Ortaöğretim sistemimize yönelik
çalışmalarımız da yine fevkalade bir şekilde devam ediyor. Bu hususta da -ben,
Sayın Millî Eğitim Bakanımıza teşekkür ediyorum- gerek öğretmenlerin durumuyla
ilgili gerek programların geliştirilmesiyle ilgili gerekse eğitim sistemimize
yapılacak yardımlarla ilgili, daha pek çok konuda yapılmış çalışmalar vardır.
Biz, ilk defa bu çalışmayla başlamıyoruz. Eğitim sistemimizin geliştirilmesi ve
daha mükemmel hale getirilmesi için çok ciddî çalışmalar var; bu, onların
içerisinde. Acilen, yavrularımızın bu sorununu çözmek ve okullarına yeniden
dönmelerini sağlamaktır.
Ayrıca, şunu ifade edeyim değerli
arkadaşlar: Ülkemizde, üniversiteye girmenin ne kadar zor olduğunu söyledim.
Bir memlekette gelişmişliğin önemli bir ölçütü de -bunu hepimiz biliriz- o
memleketteki insanların eğitim seviyesidir; bu da, fevkalade önemli. Avrupa
Birliğine girmeye çalışan ülkemizde, üniversiteye girmiş, o başarıyı göstermiş,
birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü,
beşinci sınıflara gelmiş; ama, az önce söylediğim sebeplerden dolayı okulunu
bitirememiş olan insanların eğitimlerinin böyle yarım kalmasına gönlümüz nasıl
razı olur?! Elbette, onların okullarını bitirmesi ve üniversite mezunu olarak
toplumumuza hizmet etmeye başlaması, her yönden güzeldir.
Üstelik, şunu söyleyeyim: Hükümetimiz, AK
Parti Hükümeti, sadece eğitimle ilgili çalışmalarla kalmamıştır. Bakınız, mezun
olan ya da olmayan öğrencilerimize, gençlerimize, yeni nesle yeni iş imkânları
açılmasıdır aslolan.
NAİL KAMACI (Antalya) - Nerede?!.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - 1990'lı
yıllarda, 2000'li yıllarda, özellikle 3 Kasıma kadar, bu memlekette, kuruş
yatırım yapılmıyordu; niçin; çünkü, yatırıma müsait bir iklim yoktu. Şu anda,
hükümetimiz, yatırım iklimini oluşturmaya çalışıyor. Bunu, hepiniz bilirsiniz
-ben, sosyal bilimciyim, iktisatçı değilim; ama- bir memlekette yatırım olursa,
o memlekette iş hayatı açılır, insanlar iş bulurlar, o memlekette üretim olur,
insanlar zengin olurlar. Halbuki, bizim memleketimizde, iki yıl öncesine kadar,
yatırım diye bir şey yoktu; tam aksine, hepimizin bildiği gibi, binlerce işyeri
satıldı, parası götürülüp faize yatırıldı ve onunla geçinilmeye başlanıldı.
Hükümetimiz, şimdi, bunu tam tersine çevirdi ve iki senedir, yatırım iklimini
oluşturmak için, gece gündüz çalışıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ömer Bey, yatırım
olduğu için mi hırsızlık arttı?!
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bakınız, faiz
düşürüldü, daha da düşecek. Enflasyon düşürüldü, daha da düşecek.
NAİL KAMACI (Antalya) - Borçlar?..
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Ayrıca, döviz,
olduğu yerde tutulmaya çalışılıyor; bunlar, fevkalade önemli, yatırım için
bunlar çok önemli enstrümanlardır, bunu hepimiz biliriz.
Ayrıca, değerli dostlarım, ülkemizde, son
günlerde, maalesef, aslında, tartışma konusu yapılmamasına rağmen bazıları
tartışıyorlar; teşvik yasalarıyla daha önce geri bırakılmış, asla yatırım
yapılmamış olan ülkemizin pek çok yöresine yatırımların gitmesi için ve
oralardaki gençlerin kendi memleketlerinde iş bulmaları için, oralara
yatırımları teşvik eden yasalar çıkarıldı. Bir yandan enerjiyi devlet üzerine
alıyor, bir yandan SSK primlerini üzerine alıyor ve güven oluşturuldu, yatırım,
ülkemizde, artık, çok ciddî anlamda konuşulmaya başlandı. Geçen yıl, 2004
yılında 26 katrilyon liralık yatırım yapıldı bu memlekette; özel sektör eliyle,
devlet eliyle. 2005 yılında, Allah'ın izniyle daha çok yatırım yapılacak ve
inşallah, önümüzdeki bir iki yıl içerisinde, bu işsizliğe de; yani, okuyan ya
da okuma imkânı bulamayan yavrularımıza da, bir yandan iş sahası açmaya
çalışıyoruz. Dolayısıyla, değerli kardeşlerim, biz, gece gündüz, ülkemizin
sorunlarını çözmek, gençlerimizin geleceğini daha mükemmel bir şekilde
kurmalarının zeminini hazırlamak için, yoğun bir çaba içerisindeyiz, yoğun bir
çalışma içerisindeyiz.
Bu af teklifi, ne bir başlangıçtır ne de
sondur; bu, yürüyen kervan içerisinde bir renktir, bir desendir; bu,
güzelleştirecektir bu kervanı, bu ülkeyi ve sıkıntıda olan gençlerimizi
sıkıntıdan kurtaracaktır inşallah.
Ben, buradan, bu vesileyle, biraz önce,
değerli kardeşim Musa Bey de söyledi, ben de eski bir öğretim üyesi olarak şunu
söylüyorum: Sevgili gençler, şu anda bizi dinleyen kardeşlerim, artık,
ümitsizliği bir tarafa bırakın; gece gündüz çalışın, okulunuzu bitirin; bilin
ki, arkanızdan, sizin çalışacağınız iş sahalarının açılması için de, yoğun bir
çaba ve gayret içerisindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyılmaz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Bir dakika dur.
ATİLA EMEK (Antalya) - Bakanlığı kaptın,
hayırlı olsun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Tabiî, siz bunu
anlayamazsınız, ben biliyorum; ama, ülkemizdeki, şu ülkenin inşaat haline
gelişini görüyorsunuz siz de, bunu anlamanız lazım.
NAİL KAMACI (Antalya) - Bunları daha önce
kaç kere konuştun!
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bu çerçevede,
ülkemizde, inşallah, AK Parti Hükümetiyle çok güzel günlere gidiyoruz; buna
karşı çıkanlar da bir iki sene içerisinde, karşı çıktıklarına pişman olacaklar;
ama, biz, onlara da bağrımızı açacağız.
Herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bu af kanununun yavrularımıza hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NAİL KAMACI (Antalya) - Bunları
söyleyenler yok olup gittiler, siz de öyle olacaksınız. Siz de devamlı
değişiyorsunuz; bir Doğru Yol, bir ANAP...
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Sayın Topuz, Sayın Araslı'nın hem
Grubunuz adına hem de şahsı adına söz talebi bulunduğu için, birleştirmek
maksadıyla, müsaadeniz olursa, önce AK Parti Grubu adına Mehmet Kurt'a sözü
vermek istiyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Peki.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kurt. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KURT (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 799 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununa
Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin yürürlük maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, 4.11.1981 tarihli
ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 28 Haziran 2000 tarihli değişiklik
yapılan geçici 46 ncı maddesi, aradan geçen zaman, değişen şartlar ve
öğrencilerin mağduriyetleri gibi sebepler dolayısıyla ihtiyaca cevap
verememiştir. Türkiye genelinde çeşitli sebeplerle üniversitelerden ilişiği
kesilmiş 224 000 civarındaki öğrencinin bu mağduriyetlerinin giderilmesi, bu
gençlerin eğitim haklarını yeniden kazanmaları açısından zaruret hâsıl
olmuştur. Daha önce çıkarılan öğrenci aflarıyla binlerce genç okullarına dönmüş
ve mezun olmuşlardır. Değişen şartlar, beklenmeyen haller dolayısıyla gençlerin
eğitim hayatlarında yapmış oldukları hataları telafi etmek, başta kanun
koyucunun değerlendirmesini gerektirmektedir. Bu konu toplumsal bir talep
haline gelmiş; iktidarımız bu talebe ilgisiz kalamazdı.
Değerli milletvekilleri, 28.6.2000 tarihli
kanunda düzenlenmiş öğrenci affının, aradan geçen yaklaşık beş sene zarfında bu
bakımdan yeniden değerlendirmeye tabi tutulması, bu gençlerin ülkenin
istihdamına, eğitimli nüfus oranına ve Avrupa Birliği sürecinde olduğumuz şu
günlerde bilim dünyasına bir katmadeğer olarak görülecek, eğitimli genç nüfusun
yeniden ülke ekonomisine kazandırılması sağlanacaktır. Avrupa Birliği
sürecinde, Avrupa Birliği müktesebatı ile kendi içhukukumuzu uyumlaştırdığımız
bu dönemde, anayasal, yasal ve idarî düzenlemelerde standart bir ölçü
yakalanmış, devletin hantal yapısı büyük ölçüde değiştirilmiş, yapılan
düzenlemelerin pratik hukukta da yansımaları görülmeye başlanmıştır.
Bu yansımaların en önemli unsurlarından
biri olan öğrenci affı gibi yasalar, Türkiye örneğindeki, genç nüfusu Avrupa
ülkelerine kıyasla fazla olan ülkelerde, gerek sosyoekonomik gerek fikir
gerekse uluslararası siyaset konjonktüründe toplumsal tesanüdü sağlayacak bir
birleşimin öncüsü olacaktır.
Kanun teklifinin bir başka amacıysa,
gençlik heyecanı, acemiliği, tecrübesizliği gibi sebeplerle yapılan hatalar
sonucunda, gençleri hayata kazandırmak, onları toplum içerisinde sorumlu birer
birey olarak değerlendirmek, bu noktada hak ve salahiyetlerinin şuurunda olan,
kanunlara saygılı, kendisine, ailesine, milletine faydalı birer birey olarak
hazırlamak olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere,
lisansüstü öğrenciler de af kapsamı içerisinde bulunmaktadır. Ülkemizde lisansüstü
eğitimin önemi konusunda duyarlılık oluşturmak ve bilim politikalarına yön
vermek, bizlere düşen en önemli konulardan bir tanesidir.
Lisansüstü eğitimle, kaliteli,
sorgulayıcı, araştırıcı, eleştirici, bilimsel etiğe saygılı, uluslararası
standartlara uygun, çağdaş bilimadamları yetiştirmek mümkün olacaktır.
Mesleğinde yetkin bu bireyler, bilgi ve becerilerini farklı alanlarda
uygulayabileceklerdir; ülke geleneğine ışık tutacaklardır. Bu amaç
doğrultusunda, 29 Haziran 2000 tarihinden, kanunun yürürlüğe gireceği tarihe
kadar, herhangi bir sebeple okullarıyla ilişiği kesilen lisansüstü öğrenim
gören öğrenciler af kapsamına dahil edilmiştir. Bu öğrencilere başarısız
oldukları dersler ve yeterlilik için iki sınav hakkı, yüksek lisans öğrencileri
için bir yıl, doktora öğrencileri için iki yıl tez hazırlama süresi
verilecektir. Doktora yeterlilik sınavına girebilmek için, yabancı dil
sınavında başarısız olanlara bir sınav hakkı tanınacaktır. Sanatta yeterlilik
veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız olanlara, başarısız oldukları
derslerden laboratuvar ve uygulamalı derslere devam etme ve eksik
rotasyonlarını tamamlamaları şartıyla, iki sınav hakkı tanınacaktır.
Değerli milletvekilleri, şu anda heyecanlı
bir şekilde, umutla televizyonları başında bizleri izleyen öğrencilerimize
verecek olduğumuz bu imkânla, inşallah, memleketimize ve milletimize hayırlı ve
geleceğimize, bizlere faydalı öğrenciler yetiştirilecektir.
Bu öğrencilerimizin ve bu aftan
yararlanacak olan bütün öğrencilerimizin, şimdiden, memleketimize, milletimize
hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
Madde üzerinde şahsı adına ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz isteyen Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 799 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ve kendi kişisel görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1980-2000 yılları arasında 9 öğrenci affı çıkarılmıştır; yani, 9 kez,
yükseköğretim kurumlarıyla herhangi bir nedenle ilişkisi kesilen öğrencilerin
yükseköğrenimlerine kaldığı yerden devamı imkânını tanıyan kanun çıkarılmıştır.
Şöyle bir bakarsanız, iki yılda bir, "öğrenci affı" olarak
adlandırdığımız, bu türden bir kanun çıkmıştır.
Bu durum, hemen her yasama döneminde bir
öğrenci affını beklenir hale getirmiş, bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi
etki altına alınmaya çalışılmış, bu beklentileri karşılamak için çıkarılan
aflar birbirini izlerken, af çıkarmak ve af beklemek alışkanlık haline
gelmiştir; öyle ki, öğrenciler bunu bir hak olarak görmeye başlamışlardır.
Sizleri bilmiyorum; ama, beni ziyaret eden öğrencilerimizin "bu dönem,
Meclis, af hakkımızı gerçekleştirmekte çok gecikti, ne zaman çıkacak bu"
diye, ilk soruları bu olmuştur; bunu sormak için beni görmeye gelmişlerdir. Bu
kanun teklifi de, bu beklenti ve alışkanlık zincirinin bir halkası olarak
önümüze gelmiştir.
Böyle bir kanun teklifi ne getirmektedir
ne götürmektedir; bunu irdelemek lazım. Öğrenciler bakımından ne getirmiştir?..
Değerli arkadaşlarım, bu teklif
kanunlaştığı zaman, her ne sebeple olursa olsun, disiplin cezası almış olmaları
nedeniyle, çalışmadıkları ve başarılı olmadıkları için, maddî imkanları veya
sosyal koşulları eğitimlerine devama imkân vermediği için okulla ilişkisi
kesilen bütün öğrenciler, tekrar, kaldıkları yerden öğrenime devam etmek
imkânını bulacaklardır. İlk bakışta çok güzel. Elbette ki, küçücük
yavrularımızdan, üniversite çağına, üniversite eğitimine başladıkları bir
döneme girmiş oldukları çağda böyle bir imkânı esirgemek, hiçbirimizin
vicdanının kaldıracağı bir olay değildir; ama, acaba, iş, sadece vicdanla,
sadece çocuklarımıza acıma duygusuyla çözülebilecek bir olay mıdır; bu acıma
duygumuz, beraberinde, birtakım çok büyük sakıncaları da davet etmekte midir?
Ben, buna "hayır" yanıtını gönül rahatlığıyla veremiyorum. Bu, şuna
benzer: Bir çocuğunuz vardır, başarısızdır; her seferinde azarlarız "sana
her türlü imkânı sağladım, hiçbir şeyin eksik değil, niye başarısızsın; bak,
bir daha kırık not getirirsen seni cezalandıracağım" deriz ve kırık not
bir daha gelir, çocuğumuzu, tatile ödüllendirerek göndeririz; kırık not bir
daha gelir, çocuğumuzu Avrupa seyahatine göndeririz. Bu, onun gibi bir şey.
Çocuklar başarısız oluyorlar, başarılı olmak için en ufak bir gayret sarf
etmiyorlar; çünkü, kendilerini kurtaracak olan affın yolda olduğunu biliyorlar.
Bu iki yıl içerisinde gelmezse, öbür iki yıl içerisinde mutlaka gelecek.
Ben, biraz önce, arkadaşlarımın bir
yarışını anlamakta zorluk çektim; kanun teklifini biz mi önce verdik siz mi;
Dikmen kapısından öğrencileri kim karşıladı, ben mi sen mi?.. Kavga etmeyin
arkadaşlar, nasıl olsa iki yıl sonra bir af daha çıkacaktır; önceliği, bu sefer
alamayan alır. İş, bu noktaya gelmiştir.
Böyle koşullarda öğrenciyi disipline etmek
mümkün müdür; sorarım size?! Hepiniz, anasınız, babasınız, eğitimin çeşitli
kademelerinde okuyan çocuğunuz var. Böyle, yaptığı hata, yaptığı tembellik
ödüllendirilecek, onların önüne yeni imkânlar açılacak duygusuyla, çocuk
başarıya yönlendirilebilir mi?! Kuşkusuz ki hayır.
Haa, diyebilirsiniz ki, maddî imkânsızlık
nedeniyle üniversiteyle ilişkisi kesilen çocuklarımız var, onlara bir imkân
tanıyalım. Güzel, peki; sınav hakkı tanıdınız, üniversiteye yeniden kaydolma
imkânı tanıdınız; beraberinde, değerli arkadaşlar, hangi maddî imkânı
sağladınız bu çocuklara?! Yani, af hakkı vermekle...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Kredi
veriyoruz.
OYA ARASLI (Devamla) - Dün de kredi vardı,
dün de kredi imkânı vardı; ama, çocuklar, o nedenle, gene maddî imkânsızlık
sebebiyle kayıtlarını sildirmek zorunda kaldılar. Kredileriniz yetersiz,
ailelerin çocuklara gönderdiği para yetersiz; kredilerin bir kısmını bedava
vermiyorsunuz, öğrenciler borçlanıyorlar, ailelerinin borç ödeme imkânı yok.
Siz, çocuklara maddî imkân sağlamadığınız gibi, artırmadığınız gibi,
ailelerinin imkânlarını da kısıyorsunuz.
ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Artırdık,
artırdık.
OYA ARASLI (Devamla) - Her gün,
gazetelerde, kapatılan, işçileri sokağa bırakılan bir kurumun, bir müessesenin
ilanını, haberini okuyoruz. Ne sağladınız da bu çocuklara, sınav hakkı vermekle
bir şeyler kazandırabileceğinizi düşünüyorsunuz! Böyle bir olay yok.
Disiplin cezası almış çocuğu
affedeceksiniz. Bu, acaba, öğretim üyesinin ve öğrencinin disiplini bakımından
uygun bir çözüm müdür?! Öğretmenine, üniversite öğretim üyesine her türlü hakareti
yapabilmiş bir çocuğu tekrar o hocanın karşısına diktiğiniz zaman, o sınıfta, o
öğretim üyesinin otorite temin etme imkânı kalır mı veya o çocuğun ceza alıp
bir daha düzgün hareket etme gereksinimi duymasına imkân var mıdır?! Nasıl olsa
affedileceğim der, bir kere daha aynı hatayı yapar, bir kere daha aynı hatayı
yapar. Ne olacak; iki yıl kaybedecek, tekrar aynı sıraya, aynı öğretmenin
karşısına oturacak.
Siz, bunları getiriyorsunuz. Bunların,
öğretim hayatımız bakımından hiçbir yararı yok, öğrencilerimiz açısından hiçbir
yararı yok. Af ne zaman mümkün olabilir; siz, öğretim sisteminde köklü bir
değişiklik yapmış olursunuz, ona uyumu sağlamak amacıyla birtakım geçiş
imkânları sağlarsınız, o zaman af söz konusu olur; ama, 1980'den bu yana 9 kez
af çıkarmışsınız. Bir kere affa uğrayan bir kere daha affa uğramış, ikinci kere
affa uğrayan üçüncü kere affa uğramış ve hâlâ başarısız bu öğrenciler. "Ne
olur bir imkân daha tanıyalım" diyorsunuz. Güzel; bir imkân tanıyalım;
ama, kimin cebinden tanıyoruz bu imkânı; başarılı öğrencinin cebinden
tanıyoruz. Bu af çıkarılırken, bu af teklifi hazırlanırken, acaba, YÖK ile
görüşülmüş mü?
Her üniversitenin bir kapasitesi var,
öğrenci okutabilme kapasitesi var, öğrenciye imkân sunabilme, laboratuvar,
araştırma, çalışma odası gibi imkân sunabilme kapasitesi var. Eğer, bu kapasite
500 öğrencilikse, siz, 100 öğrenciyi de afla o üniversiteye, o fakülteye
gönderiyorsanız, bu, ne anlama gelir; eğer, 400 kişiyse sınıf, siz, o sınıfı
500 kişi yapıyorsanız 100 kişi ayakta kalacak demektir. Başarılı öğrencinin
sınıfta oturacağı sıraya bile başarısız öğrenciyi ortak edeceksiniz.
Laboratuvar imkânlarında, çalışmış, kazanmış, sınıfında ilerleyen çocuğun
imkânlarına, başarılı olmamakta direnen bir çocuğu ortak edeceksiniz. Bunda hakkaniyet
var mı?! Bunun eşitlik neresinde?! Bundan ne gibi bir yarar umuyoruz?..
Başarılı çocuklarımızın sırtından, onların imkânlarını azaltarak, başarısız
çocuklara imkân hazırlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ben de bir
üniversite öğretim üyesi kökenli milletvekiliyim. Önümde oturan çocuklara
hiçbir zaman garazım olmadı; onların imkânlarını azaltmak gibi bir niyetim yok;
ama, üç beş tane çocuğu koruyacağım diye kimlerin zarar göreceğini de
hesaplamak mecburiyetindeyim; bu, benim, öğretim üyeliği yıllarından edindiğim
bir alışkanlık. Ne kadar güzel; 300 000 kişi bizi alkışlayacak! Kimin zararına
bu alkış kopacak? 300 000 kişinin ailesi bu teklifi verenlerin partisine veya
bu teklifi veren arkadaşlara oy verecek. Ne pahasına; çalışkan çocukların
sırtından bir şeyleri alıp çalışmayan çocuklara verme pahasına. Bunu yapmayalım
arkadaşlar. Bu çocuklara başarısızlığı getiren koşulları ortadan kaldıracak
düzenlemeler yapalım. Üniversitede okuyan öğrencilerimiz maddî imkânsızlık
nedeniyle kaydını sildirmesin. Burslarını artıralım, yurtlarını artıralım, daha fazla kredi imkânları sağlayalım, bu
imkânları sağlayalım. Parasızlık nedeniyle kimse eğitim hakkından, eğitime
devam etmek imkânından yoksun kalmasın. Başarısız öğrenciyi başarısızlığa iten
sebepleri ortadan kaldıralım. Kalabalık sınıf mıdır bunun nedeni; olabilir. 20
kişiyle bir öğretim üyesinin ilgilenme kapasitesi farklıdır, 200 kişiyle
ilgilenme kapasitesi farklıdır. Bu kanun teklifiyle siz onu yapıyorsunuz.
Öğretim üyelerini de aşırı bir yük altına sokuyorsunuz. Başarılı öğrenciye
ayırabileceği zamanı yarıya indiriyorsunuz, üçte 1'e indiriyorsunuz ve
başarısız çocuklara ikram ediyorsunuz o zamanı. Bunların hiçbirisi doğru değil;
ama, bir çözüm bulalım. Çocuk neden başarısız oluyor, onu araştıralım, ona çözüm
getirelim ki, bu kanunlar art arda çıkmasın.
Bakın, öyle bir durum yarattık ki, başarısız çocukların üniversite hayatına
devam imkânı Türkiye Büyük Millet Meclisinin merhametine bağlı hale geldi. Af
çıkartırsanız, devam ediyorlar, çıkartmazsanız, etmiyorlar. Bunu bir kere
düzenleyelim. Bu, bir merhamet, bir bağış meselesi olmaktan çıksın.
Çocuklarımız bir merhamete konu edilmeyecek kadar değerli. Onları da bu duruma
düşürmeyelim. Bir düzenleme yapalım. Bunun çaresi sınırsız sınav hakkıysa, bir
kere düzenleyelim; ama, çocukları, böyle, tembelliğe "nasıl olsa Meclis af
çıkarır, nasıl olsa af çıkarır"a teslim etmeyelim. Kural nedir, bilsin,
ona göre hayatını tanzim etsin, ona göre çalışma programını yapsın, ona göre
başarı durumunu tayin etsin. Sınıfları küçültelim mi; ona göre bir düzenleme
getirelim. Kapasiteyi artıralım mı azaltalım mı; ona göre bir düzenleme
getirelim; ama, böyle, aklımıza estiği zaman af çıkarmak!.. Bu, marifet değil.
Çocuklarımızın üniversite tahsili yapmasını, bu teklifi destekleyen arkadaşlarımız
kadar en az bizler de istiyoruz; ama, bunun böyle bir merhamet görünümünde
değil, düzenli, kalıcı bir yasa çerçevesinde ortaya konulmasını istiyoruz.
Yükseköğretim Kurumuyla konuşunuz, üniversitelerin kapasitesini, neler
yapılabileceğini tartışınız, o şekilde bir yasa getiriniz. Yoksa, bu şekilde
getirilen bir yasanın, ne öğrenciye ne öğretim üyesine ne üniversite yaşamına
zerre kadar katkısı yoktur. Ben biliyorum; burada bu kanunlaştığı zaman, iki
yıl sonra yine aynı baskı söz konusu olacak üzerimizde. Yine, aynı arkadaşlar
yazıktır çocuklara diye bu kürsüye çıkacaklar. Kanunun gerekçesine de yazmışlar
bunu. Ne kadar ilginç; böyle bir kanun gerekçesi olur mu?.. Niye bu soruyu
soruyorum; çünkü, devlet erklerinin her birisi kamu yararı amacına yöneliktir,
kamu yararını gerçekleştirmek için çıkarılır. Bir grubun çıkarını -adı ne
olursa olsun, öğrenci, işçi, öğretim üyesi- onu tatmin etmek için çıkarılmaz,
onun beklentilerini karşılamak için değil; eğer o beklenti kamu yararıyla
çakışıyor ise, kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla çıkarılır. Burada ne
deniliyor: "Yaklaşık bir yıldan bu yana, biraz da eski alışkanlıklardan
kaynaklanan nedenlerle ciddî bir beklenti içine sokulan bu öğrencilere bir
fırsat tanınmasının zorunlu hale geldiği de gözardı edilmemelidir." Ancak,
bütün bu konular tartışılırken, gerek beklenti içinde olan bu öğrencilere
gerekse onların arkasından gelen genç kuşaklara, bundan böyle bu tür çözümlere
ümit bağlamamaları gerektiği hususunda samimî uyarı mesajlarının verilmesi gerektiği
ifade ediliyor. Bu dahi, bu kanunun yöneldiği amacın kamu yararı olmadığını
ortaya koyuyor. Ne eşitliğe hizmet ediyor, ne eşitlik anlayışına uygun, ne kamu
yararı anlayışına, ne hukuk devleti anlayışına.
Değerli arkadaşlarım, burada bir idarî af
çıkıyor. Burada, üniversitelerin iç yaşamına müdahale eden bir düzenleme söz
konusu. Eğer, siz, yasama yetkisini kullanarak yürütmenin özerk bir kurumunu
oluşturan üniversiteye müdahale edecek olursanız, bunun hukuk tekniğindeki adı
yetki saptırmasıdır, fonksiyon gasbıdır. Bu yasa teklifi, böyle bir sakatlıkla
da maluldür; bunu size ifade edeyim. Böyle popülist yaklaşımlarla, bir damlacık
çocuklarımızın sorunlarını çözüyormuş izlenimi onlarda uyandırmaya kalkışmayın.
Onların sorunlarını çözebilmek için böyle alelacele hazırlanmış yasa
tekliflerine değil, uzun araştırmalar sonunda, konunun bütün taraflarını işin
içerisine dahil ederek ve özellikle yükseköğretim kurumlarının görüşlerini
alarak bir çözüm getirmek lazım. Bunu yapmazsanız, bunun adı, sadece ve sadece,
üzülerek söyleyeyim ki, ucuz popülizm olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ucuz popülizm için harcayacak zamanı olmadığına inanıyorum. Değerli
arkadaşlarımın bu ikazları dikkate alacağına güvenmek istiyorum.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, son oylamadan önce,
İçtüzüğün 86 ncı maddesi gereğince, tasarının tümü üzerinde oyunun rengini
belli etmek üzere, Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu lehte söz
istemişlerdir.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla
selamlıyorum.
Ben, ülkemin değişik yerlerinde yirmibeş
yıl büyük bir mutlulukla, büyük bir gururla öğretmenlik yaptım. Duvarlarımıza
zaman zaman yazılar yazarız, resimler asarız. Onlardan bir tanesi de şöyledir;
çocuklarımızı motive edecek bu yazılardan ve hep andığım güzel bir yazı; bunu
sizinle paylaşmak için sırf bu sözü aldım: "Eğitimde feda edilecek bir tek
fert yoktur."
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Anbarcıoğlu.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik teşekkür
konuşması yapacaktır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben, gerek iktidar gerekse
muhalefetin değerli mensuplarına, bu kanun teklifinin yasalaşması sürecinde
gösterdikleri sabırdan, yaptıkları katkılardan dolayı kutluyorum, teşekkür
ediyorum ve ümit ediyorum ki, bu çıkardığımız af yasası, son af yasası olur.
Netice itibariyle, şunu ifade etmek
istiyorum; arkadaşlarımız da ifade ettiler: Kısa vadede tedbir var, uzun vadede
tedbir var. Bu, kısa vadede alınmış olan bir tedbirdir. Çocuklarımıza bir şans
tanınmıştır.
Hepinize teşekkür ediyorum öğrencilerimiz
adına ve bu affı bekleyen, bu yeniden imkânı bekleyenler adına.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Şubat 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.54