DÖNEM:
22 CİLT: 75 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
60 ıncı Birleşim
17 Şubat 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un,
Medenî Kanunun kabul edilişinin yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
2.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan'ın, Millî Eğitim Vakfı Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal
Deveciler'in, Edremit ve Akçay Belediyeleri arasındaki sınır ve mücavir alan
belirlemesinde yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1.- İtalya Senato Başkanı Marcello Pera ve
beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin Başkanlık Divanınca uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/760)
2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın
(6/1029) (6/1031) ve (6/1064) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi (4/253)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve
Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir
ve 40 milletvekilinin, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu
kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/251)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 27 milletvekilinin, LPG'li araç sektörünün sorunlarının araştırılarak
sektörün etkin denetiminin sağlanması ve eğitimli uzman ihtiyacının giderilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/252)
D) Çeşıtlı İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Avrupa
Serbest Ticaret Birliği Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanı Vidar Byörnsitad ve
beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur
Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/606) (S. Sayısı: 762)
2.- Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/607) (S.
Sayısı: 763)
3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren
ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/608) (S. Sayısı: 764)
4.- Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/609) (S.
Sayısı: 765)
5.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/610) (S.
Sayısı: 766)
6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl
Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)
VI.-
ÖNERİLER
A) Danişma Kurulu Önerılerı
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye
sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Yazili Sorular ve Cevaplari
1.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Adana Devlet Hastanesinde açılan bir ihaleye ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4519)
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak
beş oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Yakup Kepenek,
halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in,
beyaz et sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün,
organize sanayi bölgelerinin işsizlikle mücadelede önemine ilişkin gündemdışı
konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun,
Cevap verdi.
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi
Mahçiçek'in (3/600) (S. Sayısı: 757),
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın
(3/601) (S. Sayısı: 758),
Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve
Feramus Şahin'in, (3/602) (S. Sayısı: 759),
Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in
(3/604) (S. Sayısı: 760),
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in
(3/605) (S. Sayısı: 761),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik
ve 44 milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran
Ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalilik sorunlarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve
öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 38 inci sırasında yer alan,
489'a 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 2 nci sırasına, 139
uncu sırasında yer alan 587'ye 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun da 3
üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edilmediği;
16.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 179 uncu sırasında yer alan 791
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 2 nci sırasında yer
alan 728 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 5 inci sırasında yer
alan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 13 üncü sırasında yer
alan 723 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 8 inci sırasında yer
alan 718 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan
734 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 15.2.2005 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun
tasarısının 48 saat geçmeden 5 inci sırasına alınmasına ilişkin AK Parti Grubu
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Açıklandı.
Konya Milletvekili Atilla Kart, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl
Özel İdaresi Kanununun (1/856) (S. Sayısı: 791) görüşmelerine başlanılarak 15
inci maddesine kadar kabul edildi.
17 Şubat 2005 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.49'da son verildi.
|
|
Ali
Dinçer |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Ahmet
Gökhan Sarıçam |
|
Ahmet
Küçük |
|
Kırklareli |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Mehmet
Daniş |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 80
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Şubat 2005 Perşembe
Tasarı
1.- Esnaf ve Sanatkarlar
Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı (1/969) (Plan ve Bütçe; Adalet; İçişleri;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.2.2005)
Teklifler
1.- Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan'ın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/378) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8.2.2005)
2.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin; 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun Teklifi (2/379) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
3.- İzmir Milletvekili
Enver Öktem ve 14 Milletvekilinin; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununa Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/380) (Millî Savunma
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
4.- İstanbul Milletvekili
Ali Rıza Gülçiçek ve 56 Milletvekilinin; 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda ve 3194 Sayılı İmar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/381) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
5.- Balıkesir
Milletvekili Sedat Pekel ve 36 Milletvekilinin; 4207 Sayılı Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/382) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
6.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 41 Milletvekilinin; Or-Köy Genel Müdürlüğü Tarafından Orman
Köylülerine, Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerine ve Birliklerine Kullandırılan
ve Sorunlu Hale Gelen Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/383) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/951) (S. Sayısı: 794) (Dağıtma tarihi: 17.2.2005) (GÜNDEME)
2.- Avrupa Orman
Enstitüsüne İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/838) (S. Sayısı: 795) (Dağıtma tarihi: 17.2.2005) (GÜNDEME)
3.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz ve İki Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in;
Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (Dağıtma tarihi:
17.2.2005) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Samsun Milletvekili
Musa UZUNKAYA'nın, Diyanet Araştırma Merkezi kurulduğu iddialarına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) sözlü soru önergesi (6/1460) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.2.2005)
2.- Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in, sahte kimlik ve üniformayla yapılan gasp ve
hırsızlık olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1461)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, 1983'ten sonra kamu bankaları yöneticilerinin malvarlığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4834) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.2.2005)
2.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Hakkâri ve çevresinde meydana gelen depreme ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4835) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
3.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'daki hastanelerle ilgili bazı
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4836) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.2.2005)
4.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, bir firma hakkındaki gümrük kaçakçılığı iddialarına ve bu
çerçevede yaşanan bazı olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4837) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
5.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumundaki bir zimmet
olayına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4838)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
6.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT'ün, eski Başbakan Bülent Ecevit'e İstanbul Atatürk Havalimanı VIP
salonunun kullandırılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
7.- Hatay Milletvekili
Abdulaziz YAZAR'ın, Erol Aksoy'un, KKTC'deki off-shore bankasıyla İktisat
Bankasının birleştirilmesi sürecindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4840) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
8.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy köy meydanına parke taşı kaplanmasına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4841)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
9.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy ve Küçükyenice köylerinin su deposu
ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4842) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
10.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy'ün sulama kanallarındaki sorunlara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4843)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
11.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ'in, Mamak Kaymakamlığı Vakıf Müdürlüğünün yaptığı yardımlarla
ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/4844) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)
12.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Esence Köyündeki TRT verici istasyonuna ilişkin
Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4845) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.2.2005)
13.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Antalya-Gündoğmuş Belediye Başkanının ailesine yönelik
saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4846)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
14.- Konya Milletvekili
Nezir BÜYÜKCENGİZ'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görevden alınan bazı
yöneticilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4847)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
15.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarında tahsil edilemeyen vergi miktarına ve
işini terk eden mükellef sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4848) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)
16.- Denizli Milletvekili
Mustafa GAZALCI'nın, okul duvarlarına reklam izni verilip verilmediğine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4850) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.2.2005)
17.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, okullardaki dış cephelere reklam alınacağı
iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4851)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
18.- Osmaniye
Milletvekili Necati UZDİL'in, Çin'den yer fıstığı ithal edildiği iddialarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4852) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.2.2005)
19.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, 4876 sayılı Kanunun uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4853) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
20.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, Tarım Gönüllüsü Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4854) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
21.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, son 10 yılda yapılan süne mücadelesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4855) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.2.2005)
22.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, son 10 yıldaki traktör satışına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4856) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
23.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, gezici toprak analiz laboratuvarlarının faaliyetlerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4857) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.2.2005)
24.- Samsun Milletvekili
Haluk KOÇ'un, Samsun Tarım İl Müdürlüğü personelinden görev yeri ve unvanları
değiştirilenlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4858) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
25.- Muğla Milletvekili
Ali ARSLAN'ın, Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünün kaldırılma gerekçesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4859) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.2.2005)
26.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, arızalı veya kapalı olan şehirlerarası demiryolları hatlarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4860) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.2.2005)
27.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Esence Köyüne rıhtım ve balıkçı barınağı
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4861) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
28.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, kamu bankaları ile özel bankaların borçlularına
uygulanan şartlar arasındaki farklılığa ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4862) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.2.2005)
29.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Iğdır il, ilçe ve köylerindeki özürlü sayısına ilişkin
Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/4863) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.2.2005)
30.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarındaki ihracat, ithalat, dış ticaret ve
cari işlem rakamlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru
önergesi (7/4864) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)
31.- Muğla Milletvekili Ali
ARSLAN'ın, Dalaman'da MOPAK A.Ş.’nin çevre kirliliğini önlemek için yaptığı
yatırımlara ve işçi sigortalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4865) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
32.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, 1995 yılından itibaren tahsil edilemeyen tarımsal sulama
borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4866) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
33.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, özürlü sporcuların ödüllendirme mağduriyetine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi
(7/4867) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
34.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, toplantılara azınlık temsilcilerinin davet edilmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/4868)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Samsun Milletvekili
Cemal Yılmaz DEMİR ve 40 Milletvekilinin, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî
yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2005)
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet SEVİGEN ve 27 Milletvekilinin, LPG'li araç sektörünün sorunlarının
araştırılarak sektörün etkin denetiminin sağlanması ve eğitimli uzman
ihtiyacının giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.2.2005)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- Adıyaman Milletvekili
Mahmut GÖKSU, ülkemizdeki sigara üreticisi firmalara ve denetimine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesini 17.2.2005 tarihinde geri almıştır
(7/4849)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
17 Şubat 2005 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, 17
Şubat Medenî Kanunun kabulünün yıldönümü nedeniyle söz isteyen Adana
Milletvekili Sayın Gaye Erbatur'a aittir.
Buyurun Sayın Erbatur.
(Alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Medenî Kanunun kabul edilişinin yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
N. GAYE ERBATUR (Adana)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Medenî Kanunun kabulü nedeniyle
görüşlerimi ifade etmek fırsatını verdiğiniz için teşekkür eder, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım.
İlk Medenî Kanun 17 Şubat
1926 yılında kabul edilmişti. Türkiye Cumhuriyetinin ilk Adalet Bakanlarından
olan Sayın Mahmut Esat Bozkurt, 1926 yılında, İsviçre Medenî Kanunundan örnek
alınarak hazırlanan Türkiye'nin ilk Medenî Kanununa yazdığı önsözde, o anki
durumu özetle şöyle anlatmaktadır: "Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin
derlenmiş Medenî Kanunu yoktur. Yalnız, sözleşmelerin küçük bir kısmına
değinebilen Mecelle vardır. Mecellenin kuralı ve ana çizgileri dindir. Yaşam
yürür, ihtiyaçlar hızla değişir. Din kanunları, kesinlikle, ilerleyen yaşamın
önünde biçimden ve ölü sözcüklerden fazla bir değer, bir anlam ifade edemezler.
Değişmemek, dinler için bir zorunluluktur. Bu bakımdan, dinlerin sadece bir
vicdan işi olarak kalması, günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlıkla
yeni uygarlığın en önemli ayırt edici özelliklerinden birisidir. Esaslarını
dinden alan kanunlar, uygulanmakta oldukları toplumları indikleri ilkel
dönemlere bağlarlar ve ilerlemeye engel bellibaşlı etken ve nedenler arasında
bulunurlar. Unutmamak gerekir ki, Türk Ulusunun kararı, çağdaş uygarlığı
kayıtsız ve koşulsuz bütün ilkeleriyle kabul etmektir. Bunun en açık ve canlı
kanıtı, devrimimizin kendisidir. Çağdaş uygarlığın Türk toplumuyla bağdaşmayan
noktaları görülüyorsa, bu, Türk Ulusunun beceri ve yeteneğindeki eksiklikten
değil, onu gereksiz biçimde sarıp sarmalamış Ortaçağ örgütü ve dinsel bazı
düzenlemeler ve kurumlardır."
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyetin kurulmasından itibaren, özellikle ilk on yılda,
Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen hukuk devriminin simgesi, 17 Şubat
1926 tarihli Medenî Kanundur. 17 Şubat 1926 tarihinde Medenî Kanunun kabulüyle,
kadın-erkek eşitliği medenî hukuk alanına yerleştirilmiştir; kadın-erkek
eşitliği ve demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından Türkiye'de büyük önem
taşımaktadır.
2001'de Anayasanın 41
inci maddesinde yapılan değişikliğe uyum sağlayan eşlerin eşit haklara sahip
olması, 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Medenî Kanunda benimsenmiştir.
2002 tarihli Medenî
Kanun, evlilik birliğinin geçimi, yönetimi, temsili, aile konutunun seçimi,
velayet hakkı ve evlilik sona erdiğinde malvarlığının paylaşımı konularında
aile içinde kadın ile erkek eşitliğine uygun düzenlenmiştir. Eşlerin evlilik
süresince edinilen malları eşit paylaşması esasına dayanan yeni yasal mal
rejimi kuralları, mal ayrılığı rejimi nedeniyle yıllardır mağdur olan
kadınların ve bu değişikliği umutla bekleyenlerin sorunlarına çözüm
getirememiş, tasarıda evlenme tarihinden itibaren bütün evlilikleri
kapsayacağına yer verilmiş olduğu halde, yürürlük kanunu 10 uncu maddesi
Türkiye Büyük Millet Meclisinde önergeyle değiştirilmiş ve bu haksızlık tamamen
gözardı edilmiştir.
Bilindiği gibi, Medenî
Kanun, eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik süresince edindikleri
malların nasıl yönetileceği, kullanılacağı ve evlilik, boşanma, evliliğin iptali
veya eşlerden birinin ölümüyle sona erdiğinde malvarlığının nasıl
paylaşılacağını düzenleyen kuralları "eşler arasındaki mal rejimi"
başlığı altında düzenlemiştir.
Medenî Kanunumuzda iki
tür mal rejimi vardır: Yasal mal rejimi, ki, edinilmiş mallara katılma rejimi;
seçimlik mal rejimleri ise, mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı, mal
ortaklığı rejimidir. Evlenmeden önce veya evlendikten sonra, bu seçimlik mal
rejimlerinden birini noterde mal rejimi sözleşmesi yaparak seçmemiş olan eşler,
kanunda yasal mal rejimi olarak düzenlenmiş edinilmiş mallara katılma rejimine
tabi olurlar.
Yeni Medenî Kanun
yürürlüğe girdiğinde, yürürlük kanununun 10 uncu maddesinde, evliliklerinin
başından itibaren edinilmiş mallara katılma kurallarına tabi olmak isteyen eşlere
"bir yıl içerisinde notere giderek, mal rejimi sözleşmesi
yapabilirsiniz" denilmiştir. Bu da, yıllardır bir yastığa baş koyan
insanları, akşamdan sabaha "hadi gel, sözleşme yapalım, 2002'den önceki
malları da eşit paylaşalım" demek zorunda bırakmıştır. Eşler arasında
sözleşme yapma alışkanlığı olmayan yurttaşlarımız için, getirilen bu kural,
tabiî ki, uygulanamayacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
N. GAYE ERBATUR (Devamla)
- 1926 tarihli Medenî Kanunda da seçimlik mal rejimlerine yer verilmişti; ama,
acaba, kaç kişi sözleşme yapmıştı; bu sayı, bir elin parmaklarını geçememiştir.
Bu nedenle, yeni Medenî Kanunda, mevcut evliliklerle ilgili getirilen yürürlük
maddesi, yaşam gerçeğiyle hiç de bağdaşmamaktadır; yirmi otuz yıl önce evlenmiş
kadınların mağduriyeti de devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanunun çıkarıldığı dönemde muhalefette olan parti şimdi
iktidardadır ve o dönemde, evlenme tarihinden başlanmasını savunanların sözleri
zabıtlarda mevcuttur. Sayın Mehmet Ali Şahin "yürürlük kanununun 10 uncu
maddesi, kadınların emeğine yapılmış en büyük haksızlıktır" demişti.
Şimdi, başta İktidar Partisi milletvekilleri olarak, bize düşen görev, bu
haksızlığı ortadan kaldırmaktır. Eşlerin, yeni Medenî Kanunun kabul edildiği 1
Ocak 2002'ye kadar geçen süre için eski rejime -mal ayrılığına- 2002'den sonra
edindikleri mallar için yeni yasal mal rejimine tabi olacaklarını öngören aynı
evlilikteki bu ikili durumun kaldırılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisine
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Birgen Keleş tarafından daha önce
sunulmuş olan yürürlük kanunu 10 uncu madde değişiklik teklifini gündeme alalım
ve bu haksızlığı ortadan kaldıralım.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
N. GAYE ERBATUR (Devamla)
- Toparlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toplumumuzun yüzde 50'sini oluşturan kadınların, gerçek
hayatta, kadın-erkek eşitliği hakkı yoktur. Kadının ekonomik özgürlüğe de sahip
olmaması, onu, erkek karşısında daha da güçsüz duruma sokmaktadır.
Türk Medenî Kanunu
yürürlük kanununun 10 uncu maddesi, evli kadına yapılmış bir haksızlıktır ve
Avrupa Birliği mevzuatını uyumlaştırmayı hızlandırdığımız şu günlerde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak yapmamız gereken en çağdaş düzenleme, 1 Ocak
2002'den önceki tarihli evlilikler için de, yeni Medenî Kanunun öngördüğü rejim
olan edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanmasıdır.
Mecliste, kadın erkek
eşitliğini izleme komisyonu, bir an evvel kurulmalıdır. Bu komisyon, işte, bu
tür hataların yapılmasını, yani, ayırımcılığın ortadan kaldırılmasını
sağlayacaktır.
Ayrıca, Meclise sunmuş
olduğumuz, töre, namus cinayetlerinin önlenmesi için açılması istenen Meclis
araştırma komisyonunun da, bir an önce çalışmaya başlaması gerekir.
Bana söz verme nezaketini
gösteren Sayın Başkana ve beni dinleme nezaketini gösteren siz değerli
milletvekillerine teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, ben
de katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN - Hükümet adına,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin; buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Medenî Kanunun kabul
edilişi vesilesiyle gündemdışı söz alan Adana Milletvekili arkadaşımız Gaye
Erbatur Hanımefendiye katkıda bulunmak için huzurunuzdayım.
Bugün 17 Şubat, bundan
yetmişdokuz yıl önce, Türk Kanunu Medenîsi dediğimiz Medenî Kanun kabul edilmişti,
743 sayılı Kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisince.
Değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, Türkiye, cumhuriyeti ilan ettikten sonra, aslında 19 uncu
Yüzyılda başlamış olan gelişmeyi sürdürerek, büyük bir hukuk devrimini
gerçekleştirmiştir. Döneminin en ileri kanunu kabul edilen İsviçre Medenî
Kanunu esas alınarak hazırlanan Türk Kanunu Medenîsi, bu hukuk devriminin en
önemli temel kanunlarından biriydi.
Türk hukuk hayatında
fevkalade önemli bir yeri olan ve işlevi bulunan Türk Kanunu Medenîsi,
yürürlükte bulunduğu yetmişbeş yıl içinde, ilki 1938 yılında olmak üzere,
değişik zamanlarda pek çok kez değişikliğe uğramıştır.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
canlı varlıkların, organizmaların zamanla yaşlanması ve beklenen performansı
göstermekten yavaş yavaş uzaklaşması gibi, sosyal varlıklar olan kanunlar da
zamanla yaşlanmakta ve günün ihtiyaçlarına gereği gibi cevap vermekte
zorlanmaktadır. Bu sebepledir ki, kanunların, özellikle Medenî Kanun, Ceza
Kanunu, Ticaret Kanunu ve usul kanunları gibi temel kanunların belli bir süre
geçtikten sonra baştan aşağıya yeniden gözden geçirilmesi ve yaşanan çağın ve
gelişen teknolojinin ihtiyaçlarına cevap verebilir hale getirilmesi
kaçınılmazdır.
Nitekim, son yıllarda
Almanya ve İsviçre'de de bu yola gidilmiş, Alman ve İsviçre medenî kanunlarında
yapılan köklü değişikliklerle, bazı kurumlar geliştirilerek, en yeni sosyal
görüşlere ve ihtiyaçlara cevap verebilir duruma getirilmiştir.
Ülkemizin de bu
gelişmelerden uzak kalması düşünülemeyeceğinden, Adalet Bakanlığında
oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanan kanun tasarısı, 22.11.2001
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu
olarak kanunlaşmış ve 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yine bu kanunla
bağlantılı olarak, 3 Aralık 2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun da kabul edilerek aynı tarihte
yürürlüğe konulmuştur.
Bu değişiklik yapılırken,
17.2.1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin günümüz dünyasında Türkiye'nin
ihtiyaçlarına ve çağdaş görüşlere uygun olan tecrübesinin yanında, Anayasamız
ve ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşmeler de dikkate alınmıştır.
Yeni Türk Medenî
Kanununun 1 inci maddesinin birinci cümlesinde, önceki kanundaki "kanun
lafzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün meselelerde meridir" hükmüyle aynı
anlama gelecek şekilde "kanun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda
uygulanır" ifadesine yer verilmiştir. Bu ifadeyle, Türk Medenî Kanunu,
sadece maddelerde kullanılan kelimelerin anlamlarıyla değil, bunları da aşacak
bir şekilde, toplumun sosyal hayatında temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir
düzenleme olarak düşünülmüştür.
Tabiî ki, bu kanunda
aksayan, yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyulan hükümler, bugün olabileceği gibi,
gelecekte de ortaya çıkabilecektir; zira, ihtiyaçlar değişiyor, gelişiyor, yeni
anlayışlar ve değerler ortaya çıkabiliyor ve zaman her şeyi eskitebiliyor.
Türk Medenî Kanunu,
İsviçre Medenî Kanunu gibi, hâkimlere en geniş yetkileri tanıyan bir kanundur.
Olayları kazuistik bir yöntemle değil, genel kurallarla düzenlemiştir; ama,
uygulamada karşılaşılan ve kanunda çözümü olmadığı düşünülen konularda,
öncelikle, o konuda bir örf ve âdet olup olmadığını araştırmak, varsa bulunan
hükmü, yoksa kanun koyucu olunsaydı nasıl bir hüküm konulacak idiyse, ona göre
karar verilmesi imkânı, Kanunun 1 inci maddesinde öngörülmüştür. Kanun koyucu,
bu hükümle, uygulayıcılardan en önemli konumda olan hâkimlere duyduğu güveni
ortaya koymuştur.
Aslında, medenî kanunlar,
toplumda herkesi ilgilendiren en önemli kanunlardır. Yeni Türk Medenî Kanununun
28 inci maddesinde de, kişiliğin, sağ doğmak kaydıyla, doğumla başladığı ve
ölümle sona erdiği ifade edilmektedir. Hatta, aynı maddede, çocuğun, sağ doğmak
kaydıyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyeti kazandığı da
vurgulanmaktadır.
Bu hükümler de gösteriyor
ki, medenî kanunlar, doğum öncesinden başlayarak, ölümden sonra da insanla
ilgili bütün ilişkileri düzenleyen temel kanunlardır.
Öte yandan, Medenî
Kanunun ayrı bir bölümü olabilecek olan Borçlar Kanunu, bizde ayrı bir kanun
olarak çıkarılmış bulunmaktadır. Türk Medenî Kanunundan sonra, Borçlar Kanunu
da, günün ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmiş ve tasarı kurumların
görüşlerine sunulmuştur.
Bunun yanında, yine, özel
hukuk alanında temel kanun niteliğinde olan Türk Ticaret Kanunu da, oluşturulan
bir komisyon tarafından yeniden hazırlanarak çalışmalar tamamlanmış, bu ay
içerisinde kurum ve kuruluşların görüşüne ve kamuoyunun bilgisine sunulacaktır.
Keza, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun da, Bakanlığımızca bir komisyon
oluşturulmak suretiyle, günün ihtiyaçlarını karşılayacak ve alternatif
uyuşmazlık çözüm yollarına da imkân verecek şekilde yeniden düzenlenmesi ve
buna ilişkin çalışmaların kısa bir süre içinde tamamlanması planlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu
temel kanunların gelişen ve değişen toplum ihtiyaçlarına göre yeniden
düzenlenmesi çalışmalarının yanı sıra, bu kanunlarla istenilen amaca
ulaşılabilmesi ve özellikle Türk Medenî Kanununun başarısı için, yargıda
gerekli yeniden yapılanma en kısa zamanda gerçekleştirilecektir.
Bu amaçla,
Bakanlığımızca, yani, Adalet Bakanlığınca hazırlanan, istinaf kanun yolunun
ülkemiz yargı sistemine dahil edilmesini amaçlayan 26.9.2004 tarihli ve 5235
sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Söz konusu
kanunla, şu anda yargılama faaliyeti iki dereceli olarak yürütülmekteyken, buna
bir derece daha eklenerek, adaletin tam bir şekilde gerçekleşmesi sağlanmış
olacaktır.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
en iyi kanunları da yapsanız, sonuçta iyi bir yargı sistemine, kaliteli ve
mesleğini seven hukukçulara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bağlamda da, Türkiye
Adalet Akademisi kurulmuş ve faaliyete başlamıştır.
Bütün bu çalışmaların
arasında, Türk Medenî Kanununun özel bir yeri bulunmaktadır; toplumun
medenîleşme seviyesini gösteren en önemli kanun olan bu kanun, insan hayatını
bütün yönleriyle etkileyen hükümler içermektedir. 4721 sayılı Türk Meden
Kanunu, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen, gelişen ve değişen
toplum ihtiyaçları karşısında, değişik zamanlarda, değişiklik talepleri
gelmekte olup, bu talepler, yapılacak kanun yapım çalışmalarında
değerlendirilecektir.
Bizim görevimiz, toplumun
her alanda daha ileri ve iyi bir seviyeye ulaştırılmasıdır. Bu bakımdan,
üzerimize düşen görevi yerine getirmek üzere bütün gayretimizle çalışmaya devam
etmekte olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sayın Erbatur, yeni
Medenî Kanunumuzun mal rejimiyle ilgili "edinilmiş mallara katılım
rejimi" konusunda, geçtiğimiz yasama yılında, benim, bu rejimle ilgili
yürürlük tarihinin, kanunun yürürlük tarihinden değil, evlilik birliğinin
kurulduğu tarihten başlamasıyla ilgili bir görüşüm olduğunu ifade etti. Doğrudur.
O dönemde Adalet Komisyonu üyesiydim ve 2001 yılında çıkarılan Türk Medenî
Kanununun yasalaşması sürecinde, o komisyonda görev yaptım. O komisyondaki
görev esnasında, yürürlük tarihi konusunda farklı bir düşünceyle, muhalefet
şerhimde, nitekim, hem komisyonda tutulan tutanaklarda vardır hem bunu
kamuoyuna da açıklamışımdır. Hâlâ aynı düşüncedeyim. Eğer böyle bir öneri
gelirse, Mehmet Ali Şahin olarak bu öneriyi desteklerim.
Bunun ne önemi var
diyeceksiniz. O zaman da muhalefet şerhinde de ifade etmiştim: Edinilmiş
mallara katılım rejiminin Türkiye için yeni bir rejim olduğunu, eski rejimden
daha iyi şartları taşıdığını; ama, yürürlük tarihi konusunda bir haksızlığa yol
açtığını o zaman da söylemiştim, hâlâ aynı düşüncedeyim.
Biraz önce de ifade
ettim; bu Medenî Kanun ve diğer kanunlar zaman içerisinde mutlaka değişiklik
yapmayı gerektiriyor. Kuşkusuz, Adalet Bakanlığımızca bu konuda da mutlaka bir
değişiklik gündeme gelecektir. Verilmiş olan teklifler var, onlar Genel
Kurulumuzun gündemine gelecektir. Geldiğinde, kuşkusuz, bu konudaki
düşüncelerimi yeniden ifade etme ve o doğrultuda hareket etme gibi bir
mecburiyetimin olduğunu biliyorum; çünkü, geçmişte öyle bir tavır takındım;
çünkü, siyasîler ilkeli olmak ve tutarlı bulunmak durumundadırlar. Dün ak dediğine
ertesi gün kara demek, siyaset kurumunu halk nezdinde zayıflatır. Bunun bilinci
içerisinde olduğum için, Sayın Erbatur'a, bana böyle bir açıklama yapma imkânı
verdiği için ayrıca teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Gündemdışı ikinci
söz, Millî Eğitim Vakfı Haftası münasebetiyle, millî eğitimimize bakış ve çözüm
önerileri hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
2. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan’ın, Millî Eğitim
Vakfı Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14-19 Şubat Millî Eğitim
Vakfı Haftası münasebetiyle, millî eğitimimize bakış ve çözüm önerileri konulu
bir konuşma yapmak istiyorum. Bu münasebetle, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eğitim ve öğretimin ilk
vazifesi, çocuğun duygu ve düşünce dünyasına serpilen iyi tohumların korunmaya
alınıp geliştirilmesi, fena tohumların da ayıklanıp temizlenmesi olmalıdır.
İnsanlığın, hayatını eğitim yoluyla geliştirdiği, kabul edilen evrensel bir
gerçekliktir.
Eğitim, insanın ferdî,
çevresel ve sosyal yönlerden başarıya ulaşmasında, barış, özgürlük, sosyal
adalet ve evrensel bütünlük ideallerine erişmesinde temel araçtır. Ayrıca,
eğitim, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın da itici bir gücü olarak tüm
sektörleri etkilemektedir. Bu sebeple, eğitimde bireysel, ulusal ve küresel
boyutlarda sürekli bir gelişim ve değişim sağlamak gereklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim bölgemde yaptığım incelemelerde şu neticeler ortaya
çıkmıştır. Öğretmenler, öğretmenlerin karşılaştıkları zorlukların ve sorunların
üstesinden gelebilmek için eğitim sisteminde bir reforma ihtiyaç bulunduğunu
belirtmektedirler. Ayrıca, yeni ders programlarının hazırlanması, öğretmenlerin
ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, eğitimle ilgili yasa ve
yönetmeliklerde gerekli değişikliklerin yapılması ve yeni bir atama, yer
değiştirme politikasının düzenlenmesi, yapılan diğer öneriler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bana önerilenler
arasında, öğretmenlere meslekî yayınların sağlanması, öğretmen okullarının
yeniden hayata geçirilmesi veya yeni öğretmen yetiştiren kurumların kurulması,
denetim sisteminde köklü değişikliklerin yapılması, okullarda daha fazla ve
sıklıkta meslekî toplantıların yapılması ve öğretmenler arasında bir iletişim
sisteminin kurulmasının sağlanması olmaktadır.
Meslekî gelişimin
önündeki en büyük engel olarak hizmetiçi eğitim etkinliklerinin azlığını gören
eğitimciler, bu etkinliklerin yaygınlaştırılması ve ayrıca, etkinliklerin
amaçlarına uygun bir şekilde uygulamaya konulması gerektiğini de
belirtmektedirler.
Deneyimli öğretmenlerin
yeni öğretmenlere nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda yapılan öneriler ise,
yeni öğretmenlere ihtiyaç duydukları moral desteğinin verilmesi, yeni
öğretmenlerin korkusuzca sorunlarını ve korkularını paylaşabilecekleri bir dost
ortamının oluşturulması, onlara, ders planlarının yapılması konusunda yardımcı
olunması, sınıfiçi gözlemlerin yapılması, rehberlik yapılması, kendilerinin
daha önce başarılı bir şekilde kullandıkları çeşitli yöntem ve tekniklerin
tanıtılması. Ancak, yeni öğretmenler sorunlarını belirtmedikçe, deneyimli
öğretmenlerin çözüm önerileri sunamayacaklarını belirten eğitimciler, yeni
öğretmenlerin özgürce sorunlarını paylaşabilecekleri bir ortamın
oluşturulmasında deneyimli öğretmenlere önemli bir görev düştüğünü
belirtmektedirler.
20 nci Yüzyılda meslek ve
istihdam alanları, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişe göre
şekillenmiştir. İşgücü dağılımı, tarım kesiminde yüzde 80'den yüzde 20'lere,
hatta, yüzde 10'lara düşerken, sanayi istihdamı yüzde 20'den yüzde 50-60'lara,
hizmet alanı ise ancak yüzde 10-30 civarında gelişim göstermiştir. Halbuki, 21
inci Yüzyıla girerken, gelişmiş toplumlarda tarım ve sanayi istihdamı hızla
düşmüş, hizmet kesimi çeşitlenerek, yüzde 50, yüzde 70 civarına ulaşmıştır.
İstihdam alanındaki
değişim ve gelişime paralel olarak, meslekî ve teknik eğitimin yapısı ve çeşitliliği
de artırılmalıdır. Meslekî ve teknik eğitimin öğretmenleri de, bu çeşitlenen
programa ve meslek hayatları süresince muhtemel değişimlere cevap verecek
şekilde yetiştirilmelidir. Örnek olarak, yirmi elli yıl önce istihdamın yüzde
50-60 civarı sanayi kesiminde gerçekleşirken, madencilik, metal sanayii ve
özellikle otomobil sektöründe, büyük ölçüde, tesviyeci, tornacı, kaynakçı,
modelci, boyacı, duvarcı gibi elemanlara ihtiyaç vardı. Buna göre planlanan
teknik lise ve endüstri liselerine öğretmen yetiştirecek şekilde yapılandırılan
eski erkek teknik yükseköğretmen okulları ve bugünkü teknik eğitimfakülteleri
de, bu yapılarını değiştirmek zorundadır. Teknolojik gelişmelere göre...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- ...şekillenecek iş alanı ve istihdam profiline göre öğretmen
yetiştirilmelidir. Meslekî ve teknikeğitimin öğretmenleri, iş hayatıyla iç içe
ve değişik meslek alanlarında eğitim yapacak şekilde eğitilmelidir. Hizmet
sektöründeki hızlı gelişme basından turizme, büro yönetiminden süslemeciliğe,
taşımacılıktan bilgisayar kullanımına kadar yüzlerce mesleği ortaya
çıkarmıştır. Bu kadar değişik ve çok sayıda mesleğin her birini öğretecek
öğretmenleri yetiştirecek kurumlar, klasik eğitim fakülteleriyle
sınırlandırılmayacak kadar geniş olmak zorundadır. Bu sebeple işyerlerinde
çalışarak deneyim kazanmış iş sahipleri ve uzmanlardan meslekî ve teknikeğitim
kurumlarında veya işyerlerinde pratik uygulamalarında öğretici olarak
faydalanılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğitimin geliştirilmesinde öğretmenin rolü günümüzde herkes
tarafından bilinmektedir. Bir toplumun kalkınması için öncelikle yetişmiş
insangücüne ihtiyaç vardır. Yetişmiş insangücü ise, iyi okullarda mümkündür.
Bir okulun iyi olabilmesi de, yani öğrencilerinin iyi yetiştirilmesi de,
öğretmenler tarafından verilen eğitimin kalitesine bağlıdır. Öğretmenin verdiği
eğitimin kaliteli olabilmesi için de öğretmenin bizzat kendisinin iyi
yetiştirilmiş olması gerekir. Öğretmenin iyi olması ise onun hem hizmet
öncesinde iyi yetiştirilmesi hem de hizmet içinde kendisini geliştirecek
imkânlardan yararlanmasını sağlamakla mümkündür. Bu çerçeveyle idealize etmeye
çalıştığımız eğitim ve öğretim kurumlarının gayesi, müdavimlerine üstün
vasıflar kazandırarak onları ruh ve madde planında bütün milletlerin üstüne
çıkarmak ve bir zamanlar olduğu gibi, onlara, medeniyetlerüstü medeniyet inşa
etme yollarını göstermektir. Bu gayeye ulaşmak için de teker teker bütün
müdavimleriyle uğraşmak, onlara mukaddesat ve millî değerleri bizzat temsil
ederek gösterip aşılamak, her yanı türlü türlü yabancı düşünce ve asimilerle
rengarenk hale gelmiş ülkemizde gerçek millî ahlakın, faziletli insan
şahsiyetinin doğup gelişmesini hazırlayıp ortaya koymak olmalıdır.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Tamam Sayın Başkanım.
Yoksa, birkısım namüsait
muhitlerde dejenarasyona maruz kalmış nesiller zayi olup gidecekleri gibi,
yuvanın bir ölçüde donatıp ihya ettiği gençleri muhafaza etmemiz de mümkün
olmayacaktır.
Şanlı tarihinde büyük
medeniyetlere imza atmış büyük Türk Milleti, tekrar azametli gücüne kaliteli ve
etkin bir eğitimle ulaşacaktır. Her şeyden önce, saygıdeğer öğretmenimizi,
maddî sorunlarıyla sınıfa sokmamamız gerekir. Aksi durum, öğrencimize ve
eğitimimize yapacağımız en büyük haksızlık ve darbedir.
Burada milletin bir
temsilcisi olarak, hayırsever işadamlarımızdan ve hayırsever zenginlerimizden
en büyük hayır ve hasenat olarak okul yapmalarını öneriyor, okul yapmaya
çağırıyorum.
Bu vesileyle, Mustafa
Kemal Atatürk'ün öğretmenlerimizi taltif eden şu sözünü de hatırlatmadan
geçemeyeceğim. "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır."
Bu duygu ve düşüncelerle,
Yüce Heyetinizi ve değerli öğretmenlerimizi en derin saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı
üçüncü söz, Akçay Belediyesinin sınırları hakkında söz isteyen, Balıkesir
Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler'e aittir.
Buyurun Sayın Deveciler.
Süreniz 5 dakika.
3. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler’in, Edremit
ve Akçay Belediyeleri arasındaki sınır ve mücavir alan belirlemesinde yaşanan
sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun
cevabı
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Edremit İlçesi Akçay
Belediyesinin sınırları ve mücavir alanı hakkında gündemdışı söz almış
bulunmaktayım; hepinizi sevgilerimle selamlıyorum.
Balıkesir'in Edremit
Körfezinde şirin bir sahil beldesi var, adı Akçay. Kış nüfusu 15 000'i yaz
nüfusu 150 000'i bulur ve yeraltından fışkıran buz gibi, içilebilen artezyen
sularıyla Akçay, Türkiye'de, hatta diyebilirim ki, dünyada ender rastlanan bir
doğal güzelliğe sahip. Bu eşsiz doğal güzelliğiyle tüm Türkiye'nin tanıdığı ve
bildiği Akçay'ı, sanırım, birçoğunuz da bir şekilde ve bir vesileyle tanıyor ve
beliyorsunuz. İşte, bu tanınan, bilinen, hatta, birçok kişinin, Balıkesir'e
bağlı bir ilçe merkezi sandığı bu şirin tatil yöresi Akçay, yakın zamana kadar
değil ilçe, sadece Edremit İlçesine bağlı büyük bir mahalleydi. Türkiye'nin her
köşesinden yaz tatilini geçirmek üzere gittikleri Akçay'ı görerek bu doğa
güzelliğini keşfeden ve huzur arayan bu insanların bir yerleşim yeri olarak
seçtikleri Akçay'da bugünlerde garip olaylar yaşanmaktadır. Orada yaşayan
insanların 1988 yılında başlattıkları ayrı belde olma girişim ve çabaları
onaltı yıl sonra sonuçlanmıştır. Geçtiğimiz 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde
mahalle statüsünden kurtularak belde statüsüne kavuşan Akçay Beledi-yesinde,
şimdi yeni belediye var; artık, kendi belediyesi işbaşında. "Bunda ne
var" diyeceksiniz; buraya kadar her şey normal, her şey güzel;
gariplikler, esas bundan sonra başlıyor. 28 Mart 2004 günü akşam açılan seçim
sandıklarında yüzde 50'ye yakın bir oy alarak, seçime katılan diğer 7 partinin
toplam oylarından fazla oy alarak, CHP'li bir aday, Cahit İnceoğlu belediye
başkanı seçiliyor. Siz misiniz CHP adayını ve meclis listesini seçen! Belediye
Başkanı ve Belediye Meclisi, ilk iş olarak, sınırlarını ve mücavir alanını
belirleyerek ilgili mercilere başvuruyor. Aradan günler geçiyor, aylar geçiyor;
ama, her nedense, Akçay'ın sınır ve mücavir alan onanması gelmiyor. Bu arada,
hiçbir malvarlığı, araç ve gereci olmadığı için, bağlı bulunduğu ve ayrıldığı
Edremit İlçe Belediyesi tarafından, Akçay'a, sözüm ona, hizmet verilmesi
sürdürülüyor. Ne zamana kadar; yeni kurulan CHP'li Akçay Belediyesinin, AKP'li
Edremit Belediyesinden, Akçay'daki Akçay'a ait olması gereken çay bahçesi,
otel, plaj, gazino, garaj, pazaryeri, büfe, park, otopark, zabıta ve itfaiye
yeri gibi kamuya ait toplam 93'ü bulan mülklerini talep edinceye kadar. Sen
misin bunları talep eden!.. Önce, ayrıldığı Edremit Belediyesi, Akçay'da, anons
cihazlarından havuz fıskiyelerine kadar, direklerdeki asılı bayraklardan
aydınlatma sistemlerine kadar, otobüs duraklarından park kanepelerine kadar ne
varsa söküp götürüyor. Akçay Belediyesi bulup buluşturup bu eksikleri gidermeye
çalışıyor. Edremit Belediyesi bununla da yetinmiyor; tam tatil sezonunun
açıldığı, onbinlerce yazlıkçı ve tatilcinin akın ettiği ve nüfus yoğunluğunun
yüzbinleri bulduğu bir yaz gecesi, habersiz ve ansızın, Edremit Belediyesi,
Akçay'da çöp toplamayı durduruyor. Akçay Belediye Başkanı, tüm personelini gece
yatağından kaldırıyor, Başkan ve tüm personel, sabaha kadar traktörlerle çöpü
topluyor ve kenti temizliyor; ilgililerden ve yetkililerden gık dahi çıkmıyor.
Seçimden iki ay gibi kısa bir zamanda, bütün bu engellemelere rağmen, Akçay Belediye Başkanı, iki ay içerisinde
yeni bir otogar ve bir kademe inşa ediyor, temizlik işini özelleştiriyor, kendi
olanaklarıyla araç ve makine parkını kuruyor. Akçaylılar farkı farketmeye
başlıyor. Birileri bakıyor ki, Akçay Belediyesi, kendi ayakları üzerinde
durmayı, hatta koşmayı öğreniyor. Bu noktadan itibaren "biz bu işi nasıl durdururuz"
sorusu kafalara takılıyor. Başlıyor çarklar işlemeye; önce, seçim sonrası
Akçay'a devredilmiş ve dokuz aydır Akçay Belediyesine ait olan ve Akçay
merkeziyle sadece bir karayolunun ayırdığı, Akçay'a bitişik mücavir alan,
AKP'li idareci ve milletvekillerinin, bölge milletvekillerinin, bölge
milletvekillerinin baskısı ve partizanca tutumu sayesinde Akçay Belediyesinden
kopartılıp, mülkiyet sınırı olarak 5 kilometre uzaklıktaki Kızılkeçili Köyüne,
mücavir alan olarak da Zeytinli ve Kadıköy gibi iki belde ve belediye sınırı ve
mücavir alan sınırları atlanarak, 10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesine
bağlanıyor. Böylelikle, Akçay, bir karpuz gibi ikiye bölünerek köşeye
sıkıştırılıyor. Amaç, CHP'li Akçay Belediyesini sindirmek, CHP'ye oy veren
Akçaylılardan intikam almak. Tüm bu işlemler yapılırken, kimse orada yaşayan
insanlara fikrini sormuyor.
Arkadaşlar, bakınız,
burada da görüldüğü gibi, Edremit Belediyesi burada, Kadıköy Belediyesi,
Zeytinli Belediyesi geçiliyor; Akçay Belediyesinin şuradaki mücavir alan sınırı
Edremit Belediyesine veriliyor; hak mı bu?! Birinde 10 kilometre var, birinde
30 metrelik bir karayolu. Mücavir alan... Akçay'ın belediye sınırı burası,
mücavir alan sınırı, Zeytinli Belediyesi, Kadıköy Belediyesi, Edremit
Belediyesi 10 kilometre.
Ben bir yöre milletvekili
olarak gittim, burasını gördüm ve yerinde incelemelerde bulundum, vatandaşlarla
bizzat konuştum. Orada yaşayan ve kendilerini Akçaylı olarak niteleyen
"ben, Akçay'a gelip yerleştim, benim evim Akçay'da" diyen insanların
yaşadığı bir bölgenin bir oldubittiye getirilerek, geceyarısı, mülkiyet sınırı
olarak 5 kilometre uzaklıktaki bir köy muhtarlığına, mücavir alan sınırı olarak
da 10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesine bağlanması abesle iştigalden
başka bir şey değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Devamla) - Şimdi, soruyorum, önce seçim sonrası Akçay'a devredilmiş ve dokuz
aydır Akçay Belediyesine ait olan, Akçay Belediye merkeziyle sadece bir
karayolunun ayırdığı bu mücavir alanla ilgili bütün haritaları, imar
durumlarını ve buranın haritalarının hepsini, Edremit Belediyesi, Akçay
Belediyesi seçildiği tarihte, 28 Marttan sonra teslim ediyor ve on ay, tüm
burasının bütün muameleleri, oturma ruhsatları, inşaat ruhsatları, hepsi Akçay
Belediyesi tarafından yapılıyor.
Şimdi, on ay sonra,
burası, köy muhtarlığının ve ihtiyar heyetinin bir kararıyla, Edremit Belediye
Başkanı ve ikili bir anlaşmayla, burası Edremit Belediyesine mücavir alan
olarak bağlanmak isteniyor, sınırları da Kızılkeçili Köyüne dahil ediliyor.
Burası bir oldubittiye getiriliyor. Nitekim, bu bölgede yaşayan insanlar 1
000'e yakın imza toplayarak Balıkesir Valiliğine başvurmuşlar -imzalar burada;
bir suretini ben aldım- 5272 sayılı yeni Belediye Yasasının 8 inci maddesi
uyarınca, Akçay sınırlarına dahil edilme taleplerini iletmişlerdir. Şu anda, bu
yörede bir kargaşa yaşanmaktadır. Bir yandan on aydır oraya hizmet götürmekte
olan Akçay Belediyesi hizmet götürmekte, diğer yandan Kızılkeçili Köy
Muhtarlığı burası benim sınırlarımda diyerek müdahale etmekte, diğer taraftan
benim mücavir alanıma girdi diyerek Edremit Belediyesi ayrı bir hizmet
götürmektedir. Burada, oyun içinde oyun oynanmaktadır.
Buradan, Sayın
Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sesleniyorum: Akçay'a bu durumu tespite giden
teknik heyetiniz, bu mücavir alanın Akçay Belediyesine ait olması gerektiği
konusunda bir rapor hazırladı mı hazırlamadı mı; hazırladı.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Devamla) - Tamam Başkanım.
Buna rağmen, bazı AKP'li
bölge milletvekillerimizin baskısıyla bu rapor değiştirildi mi değiştirilmedi
mi?! Balıkesir Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün, 2002 yılında, burasını Akçay
sınırları içerisinde gösteren bir haritası ve bir tespiti var mıdır; evet, var.
Şimdi "burası, daha önceden Edremit Belediyesi mücavir alanıdır; o
nedenle, Akçay Belediyesine verilemez" deniliyor; eğer öyleyse,
seçimlerden hemen sonra o bölgeye ait plan ve paftalar Edremit Belediyesi
tarafından neden Akçay Belediyesine teslim edildi?! Bugüne kadar, on ay süreyle
o bölgede Akçay Belediyesi tarafından imar işlemleri yapılmasına neden göz
yumuldu? İmar tadilatları, inşaat ruhsatı, iskân ruhsatları Akçay Belediyesi
tarafından neden verildi oradaki vatandaşlara?!
Buradan, Sayın İçişleri
Bakanımıza sormak istiyorum: 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde Akçay'da oy
kullanan bu yöredeki insanların, her türlü muhtarlık işlemleri yakın zamana
kadar Akçay Muhtarlığınca görülmekteyken, Edremit Kaymakamlığının yazılı
talimatıyla, muhtarlık işlemleri neden Kızılkeçili Köy Muhtarlığına aktarıldı?!
Bu yörede yaşayan ve
kendisini Akçaylı kabul eden bu insanlar, bundan sonra, evlerinden minaresi
gözüken Akçay Camii yerine, 5 kilometre uzaklıktaki Kızılkeçili Köy Camiinde mi
ibadet edecekler?!
Yine, köye bağlanmak zorunda
bırakıldıkları için, çocuklarını, yine evlerinden sadece 200 metre mesafedeki
Akçay İlköğretim Okulu yerine, 5 kilometre uzaklıktaki Kızılkeçili Köy Okuluna
mı gönderecekler?!
Bu insanlar, belediye
hizmetlerini bitişiklerindeki Akçay Belediyesi yerine, 10 kilometre uzaklıktaki
Edremit Belediyesinden mi görmek isterler?! Kaldı ki, bu insanlar, 2004 yerel
seçimlerinde Akçay Belediyesi için ve Akçay Muhtarlığı için oy kullanmışlardır.
Bu yörede yaşayan insanlar, iki arada bir derede bırakılmışlardır. Akçay
Belediyesine bağlanmak istediklerine dair yeterince imza toplayıp valilik
makamına başvurduklarına göre, 5272 sayılı Belediye Yasasının 8 inci maddesi
uyarınca, orada bir oylama yapılması gerekmez mi?
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; AKP İktidarının bölge milletvekilleri olarak, bırakınız
partizanlık yapmayı, bırakınız seçim kaybından doğan ihtirasınızı, bu mücavir
alanda oturan 800'e yakın insanımızın sesine kulak veriniz. Şayet demokrasiye
inanıyorsanız, şayet demokrasiyi içinize sindirebiliyorsanız, şayet bu yörede
oturmakta olan insanlarımızın haklarına saygılıysak, bu söz konusu ihtilaflı
olan mücavir alanı, bir karayolu asfaltıyla, 30 metre mesafeyle ayıran Akçay
Belediyesine mi, yoksa, arada iki belediye ve mücavir alan sınırları atlanarak,
10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesine mi bağlanması kararını, bırakın,
burada yaşayan, burada oturan insanlarımız karar versin.
Sayın Bakan, bu bölgede,
aynı durum, daha evvel, 2003 yılında, Zeytinli Belediyesine ait Dalyan
Mahallesinin Edremit Belediyesine bağlanması sorununda da vardı. Balıkesir
Valililiği, referandum yaparak, kararını, o yörede yaşayan vatandaşlara bıraktı
ve referandum neticesi, Dalyan Mahallesinde yaşayan insanlarımız, kendi
geleceğini, kendi kaderlerini çizerek, referandumla karar verdiler. O zaman da,
Edremit Belediyesine değil, Zeytinli Belediyesine bağlanma kararlarını, orada
yaşayan insanlarımız kendileri verdiler. Bu yörede de aynı işlemin
uygulanacağını, demokratik olarak kendi kararlarını kendilerinin vereceği,
referandum yapılmasını oradaki vatandaşlarımız istiyorlar.
Sayın İçişleri
Bakanımızın bu konuyu açıklığa kavuşturabileceğine inanıyor ve güveniyoruz. Bu
sorularımızın bir an önce cevap bulmasını ve yapılan bu hatalı işlemlerden bir
an önce vazgeçilerek, gereğinin yapılmasını ve referanduma gidilerek, burada
oturan vatandaşımın, kendi kaderini kendi çizmesini bekliyor vatandaşlar.
Hepinize saygılar ve
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İçişleri
Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu, Sayın Ali Kemal Devecilerin konuşması üzerine,
Hükümet adına söz istediler.
Buyurun Sayın Aksu.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler'in, Akçay Belediyesinin
sınırlarıyla ilgili gündemdışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Milletvekilinin
konuşmasına esas olan Edremit İlçesine bağlı Kızılkeçili Köyünün eski ve yeni
Çanakkale yolları arasında kalan kısmı ile bu kısma komşu olan Akçay Mahallesi,
Edremit Belediyesinin mücavir alanıyken, 20 Haziran 1999 gün ve 23731 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanan 99000/50692 sayılı müşterek kararnameyle, Edremit
Belediyesinden ayrılarak Akçay Belediyesi adıyla yeni bir belediye olarak
teşkilatlandırılmıştır. Kızılkeçili Köyü sınırları içindeki bölüm ise yine
Edremit Belediyesinin mücavir alanı olarak kalmıştır. 20 Haziran 1999 tarihinde
kurulan Akçay Belediyesi, kuruluşunu izleyen ilk mahallî idare seçimleri
sonunda 28.3.2004 tarihinde belediye organlarını oluşturarak çalışmalarına
başlamıştır.
Balıkesir Milletvekili
Sayın Ali Kemal Deveciler'in konuşmasına esas olan konuları 3 anabaşlıkta
toplamamız mümkündür:
1- Halen, Kızılkeçili
Köyünün mülkî sınırları, Edremit Belediyesinin de mücavir alan sınırları
içerisinde kalan, yani, eski ve yeni Çanakkale yolu arasındaki kısımda yerleşik
vatandaşlar, Akçay Belediyesine katılma talebinde bulunmuşlardır. Bu talep,
5272 sayılı Belediye Kanununun 8 inci maddesine göre, Balıkesir Valiliğince
doğrudan yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğundan, adı geçenlerin Akçay
Belediyesine bağlanma talepleri işleme konulmuş olup, seçmen listelerinin düzenlenmesi,
müracaat listeleriyle karşılaştırılması ve referandum sürecini de içeren yasal
prosedür devam etmekte ve bu konuda, Sayın Milletvekilinin ifade ettiği
şekilde, işlemlerin geciktirilmesi veya yapılmaması gibi bir sorun
bulunmamaktadır. Bu referandum yapılacaktır.
2- Akçay Belediye
Başkanlığı, 19.7.2004 tarihinde Kızılkeçili Köyünün tamamının Akçay
Belediyesinin mücavir alanı olarak belirlenmesi amacıyla Balıkesir Valiliğine
talepte bulunmuştur. Balıkesir Valiliği İl İdare Kurulunca bu talep uygun
mütalaa edilmekle birlikte, Kızılkeçili Köyü İhtiyar Heyetinin uygun görme
kararı alınmadığından, bu konuda henüz valilik görüşü oluşturulup Bayındırlık
ve İskân Bakanlığına intikal ettirilememiştir.
3- Diğer taraftan, Akçay
Belediyesinin bu talebine karşılık, Kızılkeçili Köyü Muhtarlığı, köy ihtiyar
kurulu kararı alarak ve köy halkının da imzalarını havi dilekçeyle Akçay
Belediyesinin mücavir alanına girmek istemediklerini beyan etmişlerdir; ayrıca,
Edremit Belediyesinin mücavir alanına dahil edilmeleri talebinde
bulunmuşlardır.
4- Edremit Belediyesi de
zaten bir kısmı kendi mücavir alanı içerisinde bulunan Kızılkeçili Köyünün bu
kez tamamını mücavir alanı içerisine almak üzere başvuruda bulunmuştur.
Kızılkeçili Köyünün Akçay
ve Edremit Belediyeleri mücavir alanına dahil edilmesi konusundaki talepler
yasal prosedür izlenerek işleme tabi tutulacaktır.
Fazlaca zamanınızı
almamak için sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: 5272 sayılı Belediye
Kanununa göre yapılması gereken yasal işlemler Balıkesir Valiliğince yerine
getirilmektedir. Şu anda yasal prosedürün işletilmesi konusunda herhangi bir
gecikme ve sorun bulunmamaktadır.
Bu vesileyle, Yüce
Meclisin siz saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Referandum olacak mı Sayın Bakanım?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Olacak dedik, yapılacak.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Vatandaş karar versin.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, kısa bir süre önce kaybettiğimiz Enerji ve Tabiî Kaynaklar
kurucu Bakanı, Denizli eski Milletvekili Hüdai Oral'ın yeğeni olan, yine
Denizli Milletvekilimiz Sayın Haşim Oral, yerinden, duygularını aktarmak
istiyor.
İçtüzüğün 61 inci
maddesine göre, kendisine yerinden söz veriyorum.
Buyurun Sayın Oral.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) -
Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; ilk Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı, 18 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi grup başkanvekili, sizlerin
oturduğu bu kürsüler veya bu koltuklar yenilenmeden önce, yine, burada, İsmet
Paşasıyla siyaset yapan çok sevgili, değerli büyüğüm Hüdai Oral, 13 Şubat Pazar
günü Hakkın rahmetine kavuştu. Kendisini 15 Şubatta Denizli'de defnettik.
Kendisi, Enerji
Bakanlığını kurmasının yanı sıra, Türkiye'nin bugün çok önemli odak noktaları
olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Petrol Ofisi gibi önemli kurumların
da ilk harcını koyan kişidir. Anayasa Mahkemesinin kurucularındandır.
Açıkça söylemek
gerekirse, Türkiye'nin betonunu, cumhuriyetin zeminini güçlendiren, dürüst ve
siyasî kimliğinden asla taviz vermeyen bir kişi olarak Türkiye Cumhuriyeti
tarihine geçmiştir.
Kendisinin önünde
saygıyla eğilirken, bu acı günümüzde, bizimle bu acımızı paylaşan, Sayın Genel
Başkanıma, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerine, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanına, yine, siz, Sayın Başkanvekilim başta olmak üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisinin diğer başkanvekillerine, sayın bakanlarımıza ve
tüm milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum acımızı paylaştıkları
için.
Özellikle Enerji
Bakanlığının ve Türkiye'nin skandallarla örselendiği bu süreçte, bu bakanlığı
kuran bir bakanın, dürüst ve namuslu bir başlangıç yapması nedeniyle bugüne
kadar tarihe hep güzelliklerle geçmiş olmasını da, bir örnek insan olması
nedeniyle hatırlarınıza tekrar sunmak istiyorum.
Anısı önünde saygıyla
eğiliyorum.
Bu fırsatı veren Sayın
Başkanıma ve acımızı paylaşan bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı
sunuyorum, aile adına da saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Yine, bugün de uzun bir
çalışma süremiz olacak. O nedenle, Divan Kâtiplerinin görevlerini oturdukları
yerden yapmalarını Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
Tezkereyi okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- İtalya Senato Başkanı Marcello Pera ve beraberindeki
heyetin ülkemizi ziyaretinin Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/760)
16 Şubat 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının
8 Aralık 2004 tarih ve 57 sayılı kararıyla, İtalya Senato Başkanı Marcello Pera
ve beraberindeki heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent
Arınç'ın konuğu olarak 20 - 22 Şubat 2005 tarihleri arasında ülkemize resmî
ziyarette bulunması uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun
bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Anayasa ve Adalet komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama
dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır. Sırasıyla okutup,
bilgilerinize sunacağım.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. Niğde Milletvekili
Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/606) (S. Sayısı: 762) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Niğde Milletvekili Mahmut
Uğur Çetin, Komisyonda sözlü olarak savunmasını yapmıştır.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir. Türkiye ise bu
gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Halil Ünlütepe |
Mehmet Küçükaşık |
|
|
Ankara |
Afyonkarahisar |
Bursa |
|
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
|
Çorum |
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2.- Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız'ın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/607) (S.
Sayısı: 763) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Ağrı Milletvekili Kerim
Yıldız Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın
keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus
Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/608) (S. Sayısı: 764) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 Sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna Muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili Orhan
Ziya Diren Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun F. Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
İ. Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 Sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki
hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili
Feramus Şahin Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması
talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin
sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet Küçükaşık |
Halil Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun F. Baloğlu |
Muharrem Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla Kart |
Ziya Yergök |
İ. Sezai Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
4.- Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/609) (S.
Sayısı: 765) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 Sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Osmaniye Milletvekili
Mehmet Sarı Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi
vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı
olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği
yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının
olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin
önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya
Araslı |
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun
Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur
Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla
Kart |
Ziya
Yergök |
Sezai
Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/610) (S.
Sayısı: 766) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 Sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği
iddia olunan Tokat Milletvekili Resul Tosun hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili Resul
Tosun Komisyonumuza sözlü olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini
iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat
olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Resul Tosun
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü
maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki
tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin
Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri
düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka
bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve
kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin
düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise,
seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin
Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini,
tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün
üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM
kararıyla kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın
amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede
geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin
dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici
dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol
açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen
taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle
kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan
dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin
yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve
değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük
boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin
değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir.
Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında
topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle
bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili
dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir
husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden
olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle,
komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
Oya
Araslı |
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun
Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur
Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla
Kart |
Ziya
Yergök |
Sezai
Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
2 adet Meclis araştırması
önergesi vardır; okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve
Meclıs Araştirmasi Önergelerı
1.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 40 milletvekilinin, Ondokuz Mayıs
Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve
kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Yükseköğretim sisteminin
ürettiği haksız uygulamalar ülke gündeminden düşmemektedir. Sistem zaten bir
haksızlık kaynağı iken, bu haksızlıklar keyfî uygulamalarla daha da
ağırlaştırılmaktadır. Birer devlet kurumu olmaları nedeniyle, özellikle idarî
ve malî tasarruflarda belirli kriterlere bağlı olması gereken üniversiteler,
keyfîliğin hâkim olduğu denetimdışı alanlara dönüşmüştür.
Üniversite yönetimleri,
demokratik devlet ilkeleriyle bağdaşmayacak baskı ortamı yaratmışlardır.
Devletin eğitim ve araştırma için kullanmak üzere tahsis ettiği kaynaklar
eğlencelerde tüketilmektedir.
Yükseköğretim alanında
sorunsuz üniversitemiz maalesef bulunmamaktadır. Üniversitelerin birçoğunda
yönetim tercihleri sorunları daha da ağırlaştırmaktadır. Ancak, özellikle bazı
üniversitelerde iş çığırından çıkmış, yönetim ilkeleri ve adalet ölçüleri
tamamen rafa kaldırılmış, keyfîlik hâkim olmuştur.
Özellikle de merkezi
Samsun'da bulunan Ondokuz Mayıs Üniversitesindeki yönetim uygulamaları kamu vicdanını
sızlatacak bir şekle bürünmüştür.
Ondokuz Mayıs
Üniversitesinde yaratılan keyfîlik ve kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımını
denetleyecek organlar görevlerini yerine getirmemektedir.
Bu nedenle, kamu
vicdanını sızlatacak aşamaya gelen, yerel ve ulusal basının gündeminden
düşmeyen iddiaları araştırmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
104 üncü maddesine göre bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz. 1.2.2005
1-Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
2-Mehmet Çerçi (Manisa)
3-Mustafa Demir (Samsun)
4-Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
5-Musa Uzunkaya (Samsun)
6-Ahmet Yeni (Samsun)
7-Suat Kılıç (Samsun)
8-Mustafa Elitaş (Kayseri)
9-Murat Yıldırım (Çorum)
10-Ekrem Erdem (İstanbul)
11-Erdoğan Özegen (Niğde)
12-Hacı Turan (Kırşehir)
13-Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)
14-Zeyid Aslan (Tokat)
15-Mehmet Kurt (Samsun)
16-Mehmet Yüksektepe (Denizli)
17-Mehmet Emin Tutan (Bursa)
18-Mustafa Tuna (Ankara)
19-Burhan Kılıç (Antalya)
20-Abdullah Torun (Adana)
21-Halide İncekara (İstanbul)
22-Ali Ayağ (Edirne)
23-Fatma Şahin (Gaziantep)
24-Mehmet Ceylan (Karabük)
25-Fetani Battal (Bayburt)
26-Niyazi Pakyürek (Bursa)
27-Recep Garip (Adana)
28-İbrahim Köşdere (Çanakkale)
29-Hakan Taşcı (Manisa)
30-Tevfik Akbak (Çankırı)
31-Turhan Çömez (Balıkesir)
32-İsmail Bilen (Manisa)
33-Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
34-Abdulkadir Kart (Rize)
35-Hasan Anğı (Konya)
36-Enver Yılmaz (Ordu)
37-Nihat Ergün (Kocaeli)
38-Hasan Ali Çelik (Sakarya)
39-Asım Aykan (Trabzon)
40-Sedat Kızılcıklı (Bursa)
41-Polat Türkmen (Zonguldak)
Gerekçe:
Ondokuz Mayıs
Üniversitesi, Orta Karadeniz'in tamamına yayılmış büyük bir üniversitedir;
ancak, son beş yıl içinde yaşananlar, sadece anabaşlıklar halinde
sıralandığında bile içler acısı görüntüler sergilemektedir.
Yönetim uygulamaları
sıralandığında, üniversite için teksesli bir kadro oluşturmak için çok ağır
hukukdışı yöntemlerin uygulandığı, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanıldığı ve
keyfîliğin bir yerleşik usul haline geldiği açık olarak görülmektedir.
1- Üniversite yönetiminde
bulunanların eş, dost, akraba ve yakınları üniversite kadrolarına atanmış,
böylece kadrolar belirli bir kesime tahsis edilmiş rant aracına
dönüştürülmüştür.
2- Beş yıldan bu yana,
profesör olarak atanma kriterlerini sağladığı halde atanmayan öğretim üyeleri
bulunmaktadır. Bazı öğretim elemanları -bunların arasında dekan, dekan
yardımcıları, rektör yardımcıları, hastane başhekimi gibi yöneticiler
bulunmakta- yapmadıkları derslerin karşılığında, hatta raporlu ve izinli olduğu
dönemlere ilişkin ücret alırken, bazıları da hukuka aykırı olarak, en uzak
yerlere, ders vermek üzere görevlendirilmiştir. Ekders ücreti bir rant aracına
dönüştürülmüştür.
3- Üniversite ihale
komisyonlarına yolsuzluk sanıkları doldurulmuştur. Üniversite genel
sekreterinin, ihale komisyonu başkanı olduğu sırada bir müteahhitten para
aldığı ve geriye ödemediği yargıyla kesinleşmiş olup, bu genel sekreter, tüm
ihale komisyonlarının başkanvekilliklerine getirilmiştir.
4- Açıköğretim yapan üniversiteler
dışındaki üniversitelerin yurt içinde irtibat bürosu açmasının yasalara aykırı
olduğu bilinmesine rağmen, rektör Ankara'da irtibat bürosu açmış, burada bir
araç, şoför ve sekreter görevlendirmiştir. Rektörün kızı Ankara'da eğitim
görmekte olup, bu aracı kullanıp kullanmadığı araştırılmalıdır.
5- Mülkiyeti Ondokuz
Mayıs Üniversitesine ait ve bir vakfa kiraya verilmiş olan OMTEL Otelden alınan
kira bedelinden onlarca katı devlet bütçesinden bu kuruma yatırım
yapılmaktadır. Kiraya verilen bir işletmenin masraflarının kamu kaynaklarıyla
yapılması yasalara aykırıdır.
6- Haksız işlemler yargı
kararıyla iptal edilmesine rağmen, hiç uygulanmamakta, örneğin İİBF Öğretim
Üyesi Nedim Dikmen'le ilgili mahkeme kararı ya geciktirilerek uygulanmakta
-örneğin Prof. Dr. Ferhat Odabaş'la ilgili mahkeme kararı- ya da mahkeme kararı
görünüşte uygulanmakta; ancak, bir başka işlemle etkisi ortadan
kaldırılmaktadır. Örneğin, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Uzun Ordu'ya görevlendirilmiş,
mahkeme kararıyla iptal edilmiş, bunun üzerine ders göreviyle yeniden
görevlendirilmiştir.
7 - En önemli ve en büyük
yükseköğretim kurumlarından olan 19 Mayıs Üniversitesi, kişi başına düşen yayın
sayısı bakımından her yıl geriye gitmektedir.
8 - Akademik hiyerarşi
yok edilmiş, profesörler jürilerden uzaklaştırılarak yardımcı doçentler
jürilere atanmıştır. Bazı jürilerde ilgili bilim alanından hiç kimse
bulunmamaktadır.
Bu örneklerden de
görüldüğü üzere 19 Mayıs Üniversitesinde, eğitim ve hukuka aykırılıklar
yaşanmakta olup, bu ihlallerin Meclis tarafından değerlendirilmesinde yarar
bulunmaktadır.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İkinci Meclis araştırması
önergesini okutuyorum:
2. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27
milletvekilinin LPG’li araç sektörünün sorunlarının araştırılarak sektörün
etkin denetiminin sağlanması ve eğitimli uzman ihtiyacının giderilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/252)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Çevresel kaygılarla
kullanılmaya başlanılan, fakat can kaybına yol açan, önemli kazalara neden olan
LPG'li taşıtların üretimi, kullanımıyla ilgili denetim kuralları, denetleme
uygulamaları ile eğitim ve uzmanlaşmış eleman eksiklikleri olduğu yönünde
yaygın bir kanaate yol açtığından; LPG'li araçlar, LPG dönüşümü, LPG
kullanımıyla ilgili güvenliği artırıcı, etkin denetim sağlayıcı kural ve
yöntemlerin belirlenmesi; kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yetkilerinin
yeniden belirlenmesi, bu alanla ilgili eğitim, uzmanlaşma ve uzman kullanımı
şartlarının tespiti amacıyla Anayasanın 94 üncü, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1.- Mehmet Sevigen (İstanbul)
2.- Birgen Keleş (İstanbul)
3.- Ufuk Özkan (Manisa)
4.- Orhan Eraslan (Niğde)
5.- Sedat Pekel (Balıkesir)
6.- İzzet Çetin (Kocaeli)
7.- Nurettin Sözen (Sivas)
8.- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
9.- Salih Gün (Kocaeli)
10.- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
11.- Orhan Ziya Diren (Tokat)
12.- Ali Arslan (Muğla)
13.- Uğur Aksöz (Adana)
14.- Ali Oksal (Mersin)
15.- Yılmaz Ateş (Ankara)
16.- Bayram Ali Meral (Ankara)
17.- Gökhan Durgun (Hatay)
18.- Tuncay Ercenk (Antalya)
19.- Nuri Çilingir (Manisa)
20.- Mehmet Semerci (Aydın)
21.- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
22.- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
24.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
25.- Yaşar Tüzün (Bilecik)
26.- Orhan Sür (Balıkesir)
27.- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
28.- Hasan Aydın (İstanbul)
Gerekçe:
Ekonomik ve çevresel
kaygılarla hükümetler, benzin yerine alternatif yakıt arayışlarını artırmışlar,
LPG, otomotiv sektöründe en önemli alternatif yakıt haline gelmiştir.
Dünya çapında 30'dan
fazla ülkede kullanılmakta, bu kullanım için LPG dolum istasyonları kurulmakta
ve araçların LPG'li hale getirilmesi için dönüşüm atölyeleri açılmaktadır.
Çevre kirliliğini
azaltmak ve tasarruf amacıyla LPG kullanımı teşvik edilirken, LPG istasyonları
ve LPG'li araçların yaptığı kazalar da, kent ve insan yaşamı için ciddî
sorunlar ortaya çıkacağını göstermektedir.
LPG araç dönüşümü için ve
LPG'li araç kullanımı için yeterince eğitim verilmediği, uzmanlaşmayan
kişilerce LPG araç dönüşüm setlerinin monte edildiği yetkililerce ifade
edilmektedir. Hatta LPG tankı yerine mutfak tüpü takılmış araçlarla trafiğe
çıkılmaktadır.
LPG'li araçların güvenli
olduğunu gösteren "gaz sızdırmazlık raporu" verilmeyen araçlar
trafikte kullanılmamaktadır.
Yaşanan olaylar LPG
kullanımında en önemli unsurun güvenlik olduğunu ve bu konuda tedbirlerin
artırılması gerektiğini göstermektedir.
Yerel yönetimlerin
yeterli kontrolleri yapacak donanıma sahip olmaması, trafiği denetleyen
birimlerin LPG'li araçların kullanımıyla ilgili kurallara uyulmasını sıkı
denetlememesi, yetkili bakanlıktan alınmış yetki belgesi olmayan atölyelerde
dönüşüm ve LPG tüplerinin kullanılması, LPG'nin insan yaşamını tehdit eden bir
patlayıcıya dönüşmesine neden olmaktadır.
LPG'li araçlar, kapalı
otopark ve tünel gibi hava akımı zayıf olan alanlarda daha da tehlikeli hale
gelmektedir.
Karayolları Trafik Kanunu
çerçevesinde yapılan taşıt muayenelerinde LPG'li araçlar için denetimi artırıcı
hususlar eklenmesi ihtiyacı ortadadır.
LPG tankı konulan
taşıtların, taşıt ağırlığı değiştiğinden, araç üretimindeki ağırlık dikkate
alınarak yapılan güvenlik işlemleri riskli hale gelmektedir.
Otel, lokanta, kahvehane,
gazino, pastane ve benzeri işyerlerine ruhsat verilirken, LPG depo ve satış
yerlerinin bitişiğinde bulunmaması kuralı titizlikle uygulanmaktadır.
Eğitimin, uzmanlaşmanın,
depolama, satış, dönüşüm ve tank üretimi alanlarında mutlaka uzman
görevlendirilmesinin sağlanması için ilgili oda ve sivil toplum örgütlerinin
yetkilendirilmesi ve bunlarla ortak projeler yapılması ihtiyacı vardır.
Yukarıda yapılan
açıklamalar çerçevesinde, LPG'li araçlar, LPG dönüşümü, LPG kullanımıyla ilgili
güvenliği artırıcı, etkin denetim sağlayıcı kuralların belirlenmesi; kamu kurum
ve kuruluşlarının görev, yetkilerinin yeniden belirlenmesi, bu alanla ilgili
eğitim, uzmanlaşma ve uzman kullanımı şartlarının tespiti amacıyla Anayasanın
94 üncü, İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergelerinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın (6/1029), (6/1031)
ve (6/1064) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/253)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 241, 242 ve 271 inci sıralarında yer alan (6/1029, 1031
ve 1064) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Necdet Budak
Edirne
BAŞKAN - Sözlü soru
önergeleri geri verilmiştir.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. - Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısının
artırılmasına ve dağılımına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 131 17.2.2005
Genel Kurulun 12.12.2004 tarihli 4 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince 18 üyeden kurulması kabul edilen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısının 21'e çıkarılması ve üye dağılımının Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna 14 üye, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da 7 üye şeklinde olmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Faruk Çelik |
|
Haluk Koç |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
|
CHP Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN - Danışma Kurulu
önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. - Genel Kurulu ziyaret eden Avrupa Serbest Ticaret
Birliği Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanı Vidar Byörnsitad ve beraberindeki
parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şu anda Genel Kurul salonumuzu teşrif eden misafirlerimiz var.
Avrupa Serbest Ticaret
Birliği Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanı Sayın Vidar Byörnsitad ve
beraberindeki parlamento heyetiyle Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Genel
Kurulumuz adına kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam
ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
24.6.2004 Tarihli ve 5197
Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri
gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde
15 inci maddeyi
okutuyorum:
Meclis kararlarının
kesinleşmesi
MADDE 15. - İl genel
meclisi tarafından alınan kararların tam metni, en geç beş gün içinde valiye
gönderilir. Vali, hukuka aykırı gördüğü kararları, yedi gün içinde gerekçesini
de belirterek yeniden görüşülmek üzere il genel meclisine iade edebilir. Valiye
gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmez.
Yeniden görüşülmesi
istenilmeyen kararlar ile yeniden görüşülmesi istenip de il genel meclisi üye
tam sayısının salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşir.
Vali, meclisin ısrarı ile
kesinleşen kararlar aleyhine on gün içinde idarî yargıya başvurabilir.
Kesinleşen il genel
meclisi karar özetleri toplantıyı izleyen en geç yedi gün içinde çeşitli
yollarla halka duyurulur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan; kişisel söz istemleri; Ankara Milletvekili Yakup
Kepenek, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva.
Grup Başkanvekillerine
soruyorum: Yakup Beyin, kişisel söz istemiyle birlikte 15 dakika konuşabilmesi
için, Mehmet Ceylan'la yer değiştirmesinde mahzur var mı?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Yok.
BAŞKAN - Önce, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ceylan'ı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlarken, öncelikle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özel İdare Yasasının
görüşmelerine kaldığımız yerden, bugün, devam ediyoruz.
15 inci maddeyle ilgili
söz almış bulunmaktayım. Bu madde, bildiğiniz gibi, meclis kararlarının
kesinleşmesine ve nasıl yürürlüğe gireceğine dair düzenlemeleri içermektedir.
Bilindiği gibi, halen
yürürlükte olan İl Özel İdaresi Kanununa göre, il genel meclisinin bütün
kararları valinin onayıyla yürürlüğe girmekte, valinin onaylamadığı kararlar
yürürlüğe girmemektedir. Bu yetkinin oldukça ağır olduğu, Anayasada belirtilen
"yerinden yönetim" ilkesine ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartında belirtilen "yerel yönetim özerkliği" ilkesine aykırı
olduğunu kabul etmek gerekir. Hem bu ilkelere uygunluk açısından hem de yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi açısından, vesayet yetkisinin, yine, Anayasada belirtilen
çerçeve içerisinde daraltılmasında fayda olduğu kanaatini taşımaktayız.
Görüşmekte olduğumuz İl
Özel İdaresi Kanununun 15 inci maddesine göre, vali, hukuka aykırı gördüğü il
genel meclisi kararlarını, bir kez daha görüşmek üzere, il genel meclisine
gönderebilecektir. Eğer, il genel meclisi, yine, kararın hukuka uygun olduğuna
dair salt çoğunlukla karar vermesi durumunda da, yine, valinin yetkisi
bulunmakta, vali, bu kez, kararlara karşı on gün içinde idarî yargıya
başvurabilme yetkisine sahip bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
dünden beri, bu kanunun birçok maddesi üzerinde, özellikle, muhalefet
partisindeki arkadaşlarımız konuşma yaptılar; hemen hemen bu kanunun tamamına
yönelik, maddelerine yönelik eleştiriler getirdiler, kendilerine yönelik
olarak; özellikle, kanunun, tekil devlet yapısının bozulduğu, âdeta, federal
devlete doğru gidildiği, merkezî idarenin ve valinin özel idareler üzerindeki
vesayetinin azaldığı, idarenin bütünlüğünün bozulduğu, özel idareler üzerinde
denetimin azaldığı, özel idarelere özelleştirme hakkı, şirket kurma, borçlanma
gibi yeni yetkiler verilerek özerk yapının genişletildiği, bu düzenlemelerin de
kamu düzenimizde çeşitli sakıncalar doğuracağına dair çeşitli eleştiriler
yönelttiler.
Tabiî ki, bu iddiaları
kabul etmek mümkün değildir. Bunların bir kısmına, dün, sayın bakanlarımız ve
biz, konuşmacılar olarak cevap vermeye çalıştık.
Bu maddede de, bakın,
yine, valinin vesayet yetkisi devam ediyor. Daha önce, mevcut kanunda il genel
meclisinin kararlarının tamamı ancak valinin onayıyla yürürlüğe girebiliyordu.
Bu, gerçekten, demokratik olmayan, son derece ağır bir karardır. Bu şekilde bir
düzenlemeyle, şimdi, vesayet yetkisi azaltılmakla birlikte, yine, valinin
vesayet yetkisi devam etmektedir. Vali, hukuka aykırı gördüğü kararları,
öncelikle, bir kez görüşülmek üzere il genel meclisine gönderebilmekte, bu
yetkiye sahip; ikinci kez, yine, il genel meclisi kararda ısrar ederse, bu kez
de idarî yargıya başvurma hakkına sahip bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bütün dünyada toplumsal yapıyı ve ilişkileri derinden etkileyen hızlı bir
değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Dünyada yaşanan bu değişim ve dönüşüme
paralel olarak kamu yönetim anlayışı da değişmekte, yönetimde etkinlik ve
verimlilik esasları esas alınmaktadır.
Ülkemizde de, dünyada
yaşanan gelişmelere paralel olarak kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına
ve mahallî idareler reformuna yönelik olarak geçmiş yıllarda çeşitli projeler ortaya
konmuş; ancak, bir türlü bu projeler hayata geçirilememiştir. Maalesef, özel
idareler dahil, mahallî idarelerde, bu değişim ve gelişme çabası, bu zamana
kadar gerçekleştirilememiştir.
Hepimizin bildiği gibi,
özel idareler, maalesef, bugün halkın ihtiyaç duyduğu mahallî kamu hizmetlerini
verimli ve etkili bir şekilde yerine getirmekten uzak bir yapı arz
etmektedirler; kurumsallaşamamışlardır, yönetim kapasiteleri son derece
zayıftır. Özel idarelerin yönetim kapasitelerinin gelişmediği ve hizmetlerin
gerektirdiği yatırımları yapamadıkları, hatta temel hizmetler için bile yeterli
kaynak ayıramadıkları görülmektedir.
Özel idareler, bugün,
maalesef, teşkilatını geliştirme kadar, nitelikli ve yetişmiş personel istihdam
etmekte de önemli sıkıntılar yaşamaktadır. Böylesi bir yapı, özel idarelerin
etkin, verimli ve kaliteli hizmet sunmasını maalesef önlemektedir,
engellemektedir.
Diğer taraftan, mahallî
idare özerkliğinin gerektirdiği bağımsız karar alma, açıklık ve katılımı
sağlama mekanizmalarına sahip olmadıklarından dolayı, özel idareler, maalesef,
bugün, demokratik nitelikleri zayıf olan kurumlar olarak kalmışlardır.
Mevcut Özel İdare
Kanununun dili bile, her şeyden önce, oldukça eski ve günümüz neslinin anlaması
mümkün olmayan bir tarzdadır. Bilindiği gibi, mevcut Özel İdare Yasamız 1913
yılında, esas itibariyle, kanunlaşmış bir yasa hükmündedir.
Tabiî, huzurlarınıza
getirdiğimiz Özel İdare Kanun Tasarısı kanunlaştığı takdirde, devletin üniter
yapısına, Anayasamızda yer alan idarenin bütünlüğü ile idarenin merkezden ve
yerinden yönetim esaslarına dayalı olarak çıkmış olacaktır.
Ayrıca, Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartı ile ülkemizin üyelik sürecinde bulunduğu Avrupa
Birliğinin mahallî idarelere ilişkin genel yaklaşımı da esas alınarak hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bilindiği gibi, gelişmiş demokratik ülkelerde mahallî idarelerin
toplam kamu harcamaları içindeki payı yüzde 50'leri aşarken, ülkemizde, bu
oran, maalesef, yüzde 20'nin bile altında bulunmaktadır. Halen, gayri safî
millî hâsılanın ancak yüzde 4 ve 5'i mahallî idareler tarafından
kullanılabilmekte, bu oranın da ancak yaklaşık binde -yüzde demiyorum- 4'ü, 5'i
özel idareler tarafından kullanılabilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Özel İdareler Kanunu, değerli oylarınızla kabul edildiği takdirde, günümüz
şartları içerisinde, Anayasanın öngördüğü şekilde, halkın ihtiyaç duyduğu
mahallî ve müşterek ihtiyaçları daha etkin, daha verimli, kolay anlaşılabilir,
kolay ulaşılabilir bir şekilde yerine getirebilecek bir yapıya kavuşmuş
olacaktır. Bu şekildeki bir özel idare yapısı, inanıyoruz ki, daha demokratik,
şeffaf, katılımcı ve hesap verebilir bir yapıya kavuşmuş olacaktır. Bunu da,
iktidar milletvekilleri, muhalefet milletvekilleri olarak hepimizin, bütün ülke
halkının beklediği, arzu edilen bir gelişme olarak değerlendirmekteyim.
Değerli arkadaşlarım, bu
duygu ve düşünce içerisinde -zamanımı da aşmadan- kanunun kabulü hususunda
desteklerinizi bekliyoruz ve Özel İdare Kanunumuz, bu şekilde yasalaşmasından
sonra, inanıyorum ki, ülkemize, milletimize ve halkımıza en iyi hizmetleri, en
layık bir şekilde yerine getirebilecek bir yapıya kavuşmuş olacaktır.
Bu duygu ve düşünce
içerisinde, kanunun hayırlı olmasını diliyorum; milletimize, memleketimize
hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek.
Buyurun Sayın Kepenek.
(CHP sıralarından alkışlar)
Birleştirilmiş konuşma
süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, varsa izleyenlerimiz;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Anayasanın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer tarafından bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 15 inci
maddesi üzerinde Grubumun ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.
Üzülerek belirteyim ki,
Sayın Cumhurbaşkanınca yeniden görüşülmesi ve düzeltilmesi için gönderilen bu
maddede Komisyonumuzun yaptığı tek değişiklik şudur: Birinci fıkranın sonunda
"valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe giremez"
cümlesindeki "giremez" sözcüğü çıkarılmış, onun yerine
"girmez" sözcüğü yazılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
işimizi ciddî yapmak zorundayız. Bir fiilin kullanımındaki bu kadar bir
değişiklik; yani, "giremez"i "girmez" yapmak,
Cumhurbaşkanının talepleriyle, düzeltme önerileriyle ne derece uyumludur; bu,
ayrıca tartışılmalıdır. Sözcüklerle, fiil kullanımıyla oyun oynamak durumunda
değiliz. Böyle yaparsak, bu Yüce Meclisin saygınlığını artıramayız, kendi
konumumuzu güçlendiremeyiz, yasa yapma işinde de, bu ülkeyi güçlü noktalara
taşıyamayız.
Değerli arkadaşlar,
geçenlerde, The Economist Dergisi, geçen yüzyılın Alman eski Başbakanı Von
Bismarck'a gönderme yapıyor ve şu sözlerini yansıtıyordu. Bismarck, tırnak
içerisinde şöyle diyor: "Yasalarla sosisler birbirine çok benzer. En
iyisi, nasıl yapıldıklarını görmemektir, bilmemektir." Bismarck bu sözleri
1870'lerde söylemiş. O günlerden bugüne, kuşkusuz, yasa yapmak da sosis yapmak
da epey bir gelişti, temizlendi, düzeldi; ancak, başka bir şey daha oldu; bu
yasa yapmanın, bu demokratik katılımcı yaklaşımların sergilenmesi,
hazırlıkların tartışılması, ancak gelişmiş ülkelere has bir görüntü sergiliyor.
Bizim bu doğrultuda yapmamız gereken çok iş var, almamız gereken çok yol var.
Yasaların hazırlanmasında
ilgili tüm çevrelerin görüş ve önerileri alınmalıdır. Var olan yasal düzenleme
eksileri ve artılarıyla tartışılmalı, bir uzlaşma noktası bulunmalıdır. Sonra,
ülke içi diğer gelişmelere, dünyada olup bitenlere bakılmalıdır. Daha da önemli
olarak, yasa yapma işi bir süreçtir. Batı dillerinde kodifikasyon denilen ve
hukuk fakültelerinde temel ders olarak okutulan bu sürecin, kanımca, doğru ve
iyi kavranması gerekir. Bu süreçte, var olan, yaşanan geçerli uygulamaların,
işleyişlerin, eksiklerin giderilmesi ve düzeltilmesi, yani, yapının kendi
içinde evrim geçirmesi, iç dinamiklerinin çalışması, çalıştırılması ve bunun
sonucu olarak, bunun ürünü olarak yeni yasal düzenlemelere gidilmesi işin
esasıdır. Ama, böyle olmuyor. Böyle olmuyor, tam tersine, gerekli hazırlıkları
yapmadan, iç dinamiklere bakılmadan, ben yaptım oldu keskinliğiyle yasalar
çıkarılıyor ve biz bunlarla uğraşıyoruz.
Dünkü görüşmeler
sırasında, Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin, kararlı bir biçimde
"bu hantal yapıyı değiştireceğiz" diyor. Çok doğrudur, çok güzeldir.
Yalnız, bu değişmenin, bu değiştirmenin, iç dinamiklere dayalı olarak ve
mutlaka, ileriye doğru olmasında yarar var. Bu tür devrimci yaklaşımların
geçerli olabilmesi için, ileriye doğru olmasında ve dökmeden, kırmadan
yapılmasında kesin bir zorunluluk var.
Üzülerek şunu söyleyeyim
ki, biz, bu noktada, genel olarak yönetimin yerelleşmesi, özel olarak da il
idaresi çerçevesinde bu işi sağlam ve doğru yapmadık. Ülkemizde, yerel
yönetimlerin uygulamalarını, gelişmelerini, bunun bütün yönleriyle
değerlendirmesini yapmadık.
Yerel yönetimlerin, var
olan toplumsal ve ekonomik yapılarda, yani, üretimin, geleneklerin, ilişkilerin
örgütlenmesinde varlıklarını nasıl sürdürdüklerini, konumlarının neler olduğunu
ve daha da önemlisi, bir yönetimde olmazsa olmaz koşul olan "değişik çıkar
gruplarına eşit uzaklıkta olma" ilkesini, şimdiye kadar ne ölçüde
uyguladık, bu toplumun yerel yönetimleri bu ilkelere ne ölçüde bağlı kaldı;
bunlar, ayrıntılı şekilde araştırılmadı, incelenmedi, sergilenmedi ve biz yasa
yapıyoruz.
Bunlar yapılmazsa,
değişim ileriye doğru olmuyor, geriye doğru oluyor. Kamu yönetimimizde var olan
genel hastalıklar, mikroplar, yani, rüşvet, yolsuzluk başta olmak üzere,
bozukluklar, yasadışılıklar, hukuksuzluklar yerleşebiliyor, kalıcılaşabiliyor.
Özel çıkarlar "kamu yararı" kavramının yerini alabiliyor, onu yiyip
bitiriyor. Yönetimler, bu hastalıklı yapıları nedeniyle, sağlıklı, etkin ve
verimli hizmet üretemiyorlar. Bizim, CHP olarak, temel kaygılarımız bunlardır.
Yerelleşmeye evet; ama, var olan sistemin tam incelenmesi, değerlendirilmesi ve
eksiklerinin giderilmesi koşuluyla. Kamu yönetiminin yeniden yapılanmasında
önceden düzeltilmesi gereken bir dizi eğrilik vardı; hâlâ, var. Bunları
yapmadan, olup bitti biçiminde yasa çıkarıyoruz. Şikâyetimiz budur.
Yasa yapıcı olarak,
yasama meclisi olarak, bizim, görünen, bilinen üç mecburumuz var, üç
dayatmacımız var; izin verirseniz, bunlar hükümet, IMF ve Avrupa Birliğidir.
Bunlar bazen iç içe geçiyor. Hükümetimiz kendi isteğini IMF isteğiymiş gibi ya
da Avrupa Birliği isteğiymiş gibi getirebiliyor; ama, sonuç değişmiyor. Biz,
üçlü sıkıştırma altında çalışıyoruz ve bunu yaparken de, ön hazırlık yapmaya,
uygulanabilirlik noktalarını incelemeye ve bunlar konusunda sağlam tartışmalara
gitmeye zaman bulamadan, aceleyle, çalakalem, şimdilerde kalem de kalmadı
biliyorsunuz, bilgisayarlarda kesip yapıştırarak ve yabancı dillerden yaptığımız
yanlış çevirilerle yasa yapıyoruz. Böyle olunca da, yaptığımız yasalar ya
Cumhurbaşkanlığının hukuku doğru bir tutumla ince eleyip sık dokuyan duvarına
çarpıyor, geri geliyor ya Anayasa Mahkemesine gidiyor, oraya çarpıyor, geri
geliyor ya da uygulamada yarattıkları sorunlar nedeniyle kısa zamanda yeniden
Meclis gündemine geliyor.
Değerli arkadaşlar, bu
üçlü çarpıp kırılma, bu üçlü dönme, bu üçlü geri düşüş, bizim, Meclis olarak,
yasama organı olarak konumumuzu sarsıyor, bizi konumumuzdan uzaklaştırıyor, işlevimizden
uzaklaştırıyor. Şimdi, şu ciddî soruyu hep birlikte soralım: 22 nci Dönem
milletvekilleri olarak çıkardığımız yasaların kaç tanesi yeniden düzeltilmek
üzere bu Meclise geri gönderildi? Bunun incelenmesi, aydınlatılması ve
netleştirilmesi gerekiyor.
Yasa yapma sistemimiz bir
başka sorunla karşı karşıyadır, o da şudur: 1980 sonrasında akıl almaz
aşırılıklarını yaşadığımız bir durum var. Birbiriyle ilgisi olmayan, para
işleriyle ilgili, Merkez Bankasıyla ilgili bir konunun ya da özelleştirmeyle ilgili
bir konunun, enerjiyle veya Medenî Yasanın herhangi bir maddesiyle veya başka
bir konuyla bir araya getirilerek "torba yasa" dediğimiz bir
uygulamayı bu dönemde de sürdürüyoruz. Sonuçta ne oluyor; sonuçta toplumumuz
tam anlamıyla bir hukuk kargaşası yaşıyor. Meclis olarak yapmamız gereken, bu
bozuk yasalaşma sürecinin düzeltilmesine yardımcı olmaktır, buna katkı
yapmaktır. Bunu biz yapmak zorundayız. Eğer, Meclis, İl Özel İdaresi Kanununun
Cumhurbaşkanınca yeniden ele alınması ve düzeltilmesi istenen toplam 14
maddesinin yalnızca 3'ünü değil de tamamını doğru dürüst incelese ve gerekli
düzeltmeleri yapsaydı, çok daha doğru olurdu. Bizim, CHP olarak talebimiz
budur, yapılması gereken de bu idi. Meclisin görevini yapmış olması için,
görevimizi yapmış olmamız için bu doğrultuda çaba harcamamız gerekirdi. Bu
yapılmadı.
Cumhurbaşkanının
istekleri yerine getirilmeliydi, bu yasa çerçevesinde; bu, yapılmadı ve
Cumhurbaşkanı, bir anlamda, bir tarafa bırakılmış oldu. 14 maddenin yalnızca
3'ünü ele aldık, sözüm ona, düzelttik.
Cumhurbaşkanının
önerilerini gözardı etmenin nelere mal olabileceğini, bu toplum, son günlerin
enerji yolsuzluğu tartışmalarıyla somut bir biçimde yaşıyor. Kararnamesi
üstelik iki kez Çankaya'dan dönen bir kişi, bu kez yasalar bir tarafa bırakılarak
(233 sayılı Yasa) vekâleten bir genel müdür atanıyor. Bu atamanın, siz,
ekonomik, siyasal ve kurumsal, o kuruma yönelik olarak kaça mal olabileceğini
düşünebiliyor musunuz?.. Bunun getireceği sonuçları görebiliyor musunuz?
Değerli arkadaşlar, o
zaman, toplum, ister istemez ve kaçınılmaz olarak "iyi ki Cumhurbaşkanı
var" diyor. Oysa, demokrasi demek, yürütmenin, yargının ve yasamanın kendi
işlevlerini tam olarak yapması demektir. Denetim ve denge demektir demokrasi.
Cumhurbaşkanının varlığı bunu sağlayan bir güvence noktası haline gelmiştir.
Bu, bizim açımızdan savunulabilir bir durum değildir; çünkü, Meclisin işlevini
yerine getirmesini zedelemektedir. Daha doğrusu, Meclis, daha etkin, daha
verimli, daha düzgün yasa yapmalı ya da çalışmalıdır.
Son bir nokta daha var;
eğer Türkiye'de, İktidar Partisi sözcülerinin ikide bir büyük bir özenle ve
özlemle gündeme getirdiği başkanlık sistemi geçerli olsaydı, Allah korusun
neler olurdu! Neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz?.. Gerçek bir
demokraside bulunması gereken dengeli yapı yok olurdu; Anayasaya aykırı yasalar
birbiri ardına çıkardı; adı rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa karışanlar,
yetersizler ve yeteneksizler devlet yönetiminin en tepe noktalarına yerleşir,
hukuksuzlukla hırsızlık çok aşırı biçimde kol kola girerdi. Başkanlık sistemi
özlemcilerinin bunları düşünmesi ve özellikle de Latin Amerika ülkelerini,
kendi paralarıyla iyi incelemesi gerekiyor. Eğer, bunlar yapılırsa, umarım, hem
parlamenter sistemimiz hem de demokrasimiz, daha güzel günlere, ileriye doğru
değişime kucak açar, yelken açar ve gider.
Daha güzel yasalar
yapmamız dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına söz
talebinde bulunan, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva?.. Yok.
Madde üzerinde soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Haluk Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın
Bakana, şu soruyu yöneltmek istiyorum: Gerçekten, Sayın Aksu, İçişleri Bakanı
olarak, Türkiye'de, çok hassas bir dönemde, çok önemli bir bakanlığın
başındadır ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kez görüşülmek üzere
gönderilen -bazı maddeleri bakımından söylüyorum- İl Özel İdaresi Yasasını
görüşüyoruz. Ben, şunu merak ediyorum Sayın Bakan: Sayın Cumhurbaşkanının iade
gerekçesinde ayrıntılı olarak belirttiği hukuksal gerekçelere, sorumlu noktada
olan bir bakan olarak katılıyor musunuz katılmıyor musunuz?
Bir de, dün, sizin
sıranızda oturan Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Sayın
Cumhurbaşkanının iade gerekçesinin, daha sonra, bu yasa bu şekliyle çıkarsa,
Anamuhalefet Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmesinde gerekçe
teşkil edecek şekilde ele alındığında, bence çok şanssız bir benzetme yaptı;
çünkü, Anayasa Mahkemesinin Siyasî Partiler Yasasına göre değerlendirdiği bir
eski kapatma davasının tutanağını, sanki, bu yasanın özünde aynı gerekçeyle ele
alınacakmış gibi sundu. Bu, çok büyük bir talihsizliktir, bir Başbakan
Yardımcısı için çok büyük bir talihsizliktir. O görüşlere katılıyor musunuz?
Bunu öğrenmek istedim;
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkanım, Sayın Bakana ben de şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Kamu Yönetimi Temel
Yasasında, bakanlık ile taşra örgütü ilişkisi kesilen bakanlıklar arasından
Millî Eğitim Bakanlığı son anda çıkarıldı; taslakta vardı, Millî Eğitim
Bakanlığından vazgeçildi. Sonra, bu İl Özel İdare Yasasında da, il özel
idarelere, eğitim işlerini, böyle bir sınır koymadan yapabilir izlenimi doğan
bir düzenleme yapıldı. Cumhurbaşkanımız da geri gönderdi, sakıncalarını
belirtti.
Şimdi, yeni düzenlemede,
işte, okul yapımı, eski özel idarenin yaptığı işlerle sınırlı bir eğitim görevi
mi? Hâlâ, Kamu Yönetimi Temel Yasasında ve bunun ilkini çıkardığınız biçimde mi
bir anlayışınız var? Yani, eğitimde sınır nedir? Merkezî bakanlık ile il özel
idarenin yapacağı işler tam olarak nedir? Çünkü, bu konuda biraz kafalar
karışık. Yani, eğitim yerelleştirilecek mi? Ne kadar yerelleştirilecek?
Başlangıçta, Kamu Yönetimi Temel Yasasında bir yaklaşım sergilediniz; olmadı,
il özel idarede sergilediniz.
Şimdi, yalnız
Cumhurbaşkanına takılmasın diye mi bu düzenlemeyi yaptınız? Yani, bunu, çok
açık, hükümet olarak belirtin, tutanaklara geçsin diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce Sayın
Koç'un sorusunu cevaplandırmak istiyorum.
Biz, Sayın
Cumhurbaşkanımızın, tabiî ki, iade gerekçelerini ciddiyetle okuduk ve dün de
burada yapmış olduğum bir konuşmada aynen şöyle ifade etmiştim. Biz, bu
yasaların, reform yasalarının çıkış mantığını ve temel öğeleri etkilemeyecek
olan konularda da Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan değişikliklere katıldık ve
bazı maddelerde bazı noktaların bu gerekçe istikametinde değişikliğine
"evet" dedik. Yine, görüşümüz aynı; yani, tabiî ki, değerlendirildi
ve kanunumuzun çıkış, temel mantığına ve temel öğelerine aykırı olmayacak olan
değişikliklere "evet" dedik.
Sayın Mehmet Ali Şahin'le
ilgili değerlendirmeyi, onun kendisi... Yani, arkadaşımız, burada, dün -ben bir
müddet kalkmıştı herhalde- bir Anayasa Mahkemesi kararını herhalde...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır, siz Anayasaya aykırılık bakımından katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Nasıl?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Anayasaya aykırı olup olmadığı konusunda sizin düşünceniz?..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Biz, bu kanunda Anayasaya aykırılık görmüyoruz,
görmediğimiz için aynısını getirdik.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bunu
öğrenmek istedim, teşekkür ederim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Gazalcı'nın sorusuna gelince. Bakın Sayın
Gazalcı, dediğiniz doğru. Millî eğitimle ilgili, son şu anda görüştüğümüz
metin... Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesine uygun olarak, millî eğitimle
ilgili o fıkra açılmıştır, net bir şekilde yazılmıştır, neyi amaçladığımız
yazılmıştır. O da, millî eğitimle ilgili, ilköğretim okulları -eskiden tabiî
ilkokul, ortaokul ayrıydı; şimdi ilköğretim okulları- ve liselerin binalarının
yapımı, bakımı, onarımı, bu gibi inşaat, hizmet işleri verildiği net bir
şekilde yazılmıştır; ama, bir şeyi ifade edeyim; bakın, bu yasa, özel idarenin
temel yasası olan 1913 tarihli İdare-i Hususiye-i Vilayat Kanununun ilgili
maddesi "eğitim kurumlarını yapar ve yönetir" diyordu; ama, biz,
şimdi, sadece "binaları yapar, inşaatı yapar, bakım, onarımını yapar, o
türlü ihtiyaçlarını giderir" şeklinde çok açık, net yazdık.
Teşekkürler efendim.
BAŞKAN - 15 inci
maddeyi...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısı...
BAŞKAN - 15 inci maddeyi
oylarınıza sunarken karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.23
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
791 sıra sayılı rapor
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
15 inci maddenin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi
okutuyorum:
Meclisin bilgi edinme ve
denetim yolları
MADDE 18. - İl genel
meclisi soru, genel görüşme ve faaliyet raporunu değerlendirme yollarıyla bilgi
edinme ve denetim yetkisini kullanır.
Meclis üyeleri, meclis
başkanlığına önerge vererek il özel idaresi işleriyle ilgili konularda sözlü
veya yazılı soru sorabilir. Soru, vali veya görevlendireceği kişi tarafından
sözlü veya yazılı olarak cevaplandırılır.
İl genel meclisi
üyelerinin en az üçte biri, meclis başkanlığına istekte bulunarak il özel
idaresinin işleriyle ilgili bir konuda mecliste genel görüşme açılmasını
isteyebilir. Bu istek, meclis tarafından kabul edildiği takdirde gündeme
alınır.
Vali, mart ayı
toplantısında bir önceki yıla ait faaliyet raporunu meclise sunar.
Faaliyet raporundaki
açıklamalar, meclis üye tam sayısının dörtte üç çoğunluğuyla yeterli
görülmezse, yetersizlik kararıyla görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis başkanı
tarafından gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Ziyaeddin Akbulut.
Kişisel söz isteminde
bulunanlar: Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan.
Şimdi, grup başkanvekili
arkadaşlarımıza soruyorum: CHP Grubu adına konuşacak olan Osman Coşkunoğlu ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak olan Ziyaeddin Akbulut'un
yerlerini değiştirirsek, Osman Bey söz haklarını birleştirerek konuşmasını daha
kısa süre içinde yapabilir.
Grup başkanvekili
arkadaşlarımızın onayı var mı?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Var efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Var,
Sayın Başkan.
BAŞKAN - O zaman, ilk
söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin
Akbulut'un.
Buyurun Sayın Akbulut.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Grubum adına İl Özel İdareleri Yasası konusunda söz almış bulunuyorum; hepinizi
sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz
tasarının 18 inci maddesi, Meclisin bilgi edinme ve denetim yollarını içeriyor.
Aslında, bu yasada önemli bir değişiklik sadece oranlarda var. Şu anda
uygulanmakta olan İl Özel İdaresi Yasasındaki kapsam muhteviyat itibariyle bu
maddede de korunmuş oluyor. Ancak, maddede, valinin sunacağı faaliyet raporunun
kabulü konusundaki 2/3 oranı, meclisin 3/4'ü oranında, vali lehinde bir
iyileştirmeyle bir değişiklik söz konusu oluyor. Daha önce mart ayında okunacak
faaliyet raporunun 2/3 oranında kabul edilmesi söz konusuyken, şimdi 3/4 oranı
getirilerek vali lehinde bir iyileştirme yapılmış oluyor. Bu, valinin
güçlendirilmesi konusunda önemli bir gelişmedir.
Ayrıca, yasanın genelinde
üniter yapıyı bozduğu, bozacağı konusunda çok yaygın eleştiriler yapılıyor.
Ben, müsaadelerinizle, kısaca bu konuya biraz değinmek istiyorum.
İdarenin bütünlüğü
ilkesinin, fazladan bir yorum ve yaklaşımla, güçlendirilmiş bir yerinden
yönetim ilkesinin uygulanmasının devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliği ve
yönetimin tümlüğü ilkeleriyle çelişeceğini ileri sürmek, biraz ülkesine ve
halkına güvenmemek anlamına geliyor. Bu yaklaşım tarzına göre, böyle olursa,
biz AB'ye de giremeyiz demektir.
Yerinden yönetimin en
önemli sakıncası olarak devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin tutarlılığını
bozabileceğinin gerekçe gösterilmesinin dayanağı zayıftır; çünkü, yerel
yönetimlerde kanunla verilmiş görev ve yetkilerin aşılması durumunda, her
zaman, merkezî yönetimin müdahale etme ve denetleme yetkisi olduğu
unutulmamalıdır.
Anayasadaki üniter, tekil
devlet anlayışıyla, yalnızca merkezî yönetim anlayışı gözetilmemekte, aynı
zamanda, merkeziyetçi yapıya ve ancak onun denetim ve gözetiminde merkezdışı
örgütlenmeye de imkân verilmektedir.
İl Özel İdaresi
Kanunuyla, biz, merkezin denetim ve gözetimini ihmal etmiyoruz; sadece, bugüne
kadar ihmal edilen ve zayıflatılan yerinden yönetim modelini, çağdaş dünyanın
ve günün şartlarına göre daha da modern hale getirmiş bulunuyoruz.
Nitekim, Anayasamızın 126
ncı maddesindeki "kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak
amacıyla, birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilatı kurulabilir"
hükmüyle, merkeziyetçilik fikri biraz daha gevşetilmek istenilmektedir.
Anayasanın öngördüğü,
merkezî yönetimin yanındaki yerinden yönetim modelinin güçlendirilmesiyle idarî
vesayetin yok edileceği düşüncesinin fazladan bir yoruma ve vehme dayandığını
söylemek, bana göre yanlış olmaz.
Yerel yönetimlerin
güçlendirilmesiyle idarenin bütünlüğünün bozulacağı ve dolayısıyla, Türkiye
Cumhuriyetinin yapılanmasında ulus devlet düşüncesi ve üniter, tekil devlet
modelinin zaafa uğrayacağını iddia etmek, çağdaş dünya görüşüyle bağdaşmıyor.
İdarenin bütünlüğünün
sağlanmasını sadece merkeziyetçilik fikrine dayandırmak, halkına inanmama ve
güvenmeme ve dolayısıyla, onların yönetime katılmasını gözden çıkarmak ve
katılımcı bir yönetim anlayışını iptal etmek anlamına gelmektedir.
Biz, halkımıza inanıyoruz
ve halkımıza güveniyoruz. İktidar olma gücümüzü, hep beraber, onlardan
alıyoruz. İdarenin bütünlüğünün ve halkıyla kaynaşmasının, yerel yönetimlerin
güçlendirilmesiyle daha çok sağlanacağına inanıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
kanunun birçok yerinde Sayın Bakan da söz aldı, konuyla ilgili hükümet
görüşlerini ifade ettiler. Gerçekten de, çok önemli bir kanunu görüşüyoruz. Bu
kanunla, il özel idarelerinin önü açılıyor, şimdiye kadar uygulamadaki birçok
tıkanıklıkların önü açılıyor; daha şeffaf, daha süratli, daha çabuk iş
görebilme imkânı getiriliyor; Ankara'nın vesayet denetimi azaltılıyor.
Vatandaşın temel ihtiyaçlarından olan, su gibi, yol gibi, okul gibi birçok
hizmetin yapılabilmesi açısından, şimdiye kadar olduğu gibi, yapılan
müracaatların ilgili daireye havale edilmesi, ilgili dairenin bunu il genel
meclisinin gündemine alınması için valiye göndermesi, valinin, ilgili il genel
meclisi toplantısında gündeme alarak bunun programa alınması ve bir ilin (A)
köyünün, (A) ilçesinin basit bir su talebi veya yol talebinin Ankara'nın
onayından sonra, tekrar aynı yolla... Ki, çoğu zaman da Ankara, bu talepleri
çıkarıyor, uygun görmüyor, bir başka yol veya su talebini programa dahil ediyor
ve il genel meclisinin, bir bakıma arzu ettiği, istediği yol yerine, bir başka
köyün yolu programa alınabiliyordu. Bütün bunlar, Ankara'nın, merkezî idarenin
il genel meclisleri üzerinde ağır bir denetimini getiren, dolayısıyla
hizmetlerin götürülmesini, vatandaşımızın temel ihtiyaçlarının giderilmesini
geciktiren uygulamalardı. Bu uygulamalar, bu tasarıyla kalkıyor. İl özel
idareleri üzerinde yapılan tartışmalar asgarîye indiriliyor; il özel idareleri,
daha güçlü ve mahallî, yerinden yönetim ilkesine daha uygun bir hale
getiriliyor. Dolayısıyla, her halükârda, bu tasarıyla, halkımızın arzu ettiği,
halkımızın istediği hizmetlerin görülmesinde çok önemli, zaman bakımından,
tasarruf bakımından ve kırtasiyecilik açısından, mesafe alınmış oluyor.
Bu tasarının, gerçekten,
bir an önce yasalaşmasını diliyorum; çünkü, ülkemizin, bu tür, kırtasiyeciliğin
önlenmesi konusunda, halkımızın daha fazla beklentisi kalmadı. Bir an önce, bu
ve diğer mahallî idareler reform tasarılarındaki uygulamanın başlamasıyla,
inanıyorum ki, vatandaşımızın, halkımızın ihtiyaçları süratle giderilecek;
yüzlerce, binlerce insan Ankara kapılarında beklemeyecek ve her şeyi Ankara'dan
görme alışkanlığı terk edilerek, mahallînde taleplerin, isteklerin yerine getirilmesi
konusunda önemli bir merhaleyi, aşamayı daha aşmış olacağız.
Bu düşüncelerle, bu
tasarının bir an önce yasalaşmasını diliyor; bu vesileyle, hepinize, sevgiler
ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun.
Sayın Coşkunoğlu kişisel
söz isteminde de bulunmuş; birleştirilmiş süresi 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN
COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanının, titiz bir incelemesinden sonra, Türkiye Büyük Millet
Meclisine, ayrıntılı ve dikkatli yazılmış, sağlam argümanlara dayanan
itirazlarıyla göndermiş olduğu İl Özel İdareler Yasa Taslağının 18 inci maddesi
üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım.
18 inci madde, Sayın
Cumhurbaşkanının itirazlarının hiçbiri gözönüne alınmadan, aynen, tekrar
sunulmaktadır. Bu maddenin birkaç sakıncası var. Bu somut sakıncaları,
hükümetimizin bazı temel kavramlardaki yanlış veya eksik anlayışında bulmak
mümkün. Örneğin, demokrasi; örneğin, halkımıza güvenmek... Sık sık söylenen bu
sözler, âdeta, bu yasayı desteklemek için bir slogan olarak öne sürülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
demokrasi veya halka güvenmek, seçimden seçime, dört beş yılda yapılan seçimden
seçime oy vermek demek değildir. Demokrasinin iki önemli, hatta, olmazsa olmaz
içeriği daha vardır. Bunlardan bir tanesi katılımcılıktır. Öbürü de -yine
seçime gelelim- yerel seçimler, yerel seçilmişler yanında, halka en yakın
seçilmiş kimselerden tutun, yani, muhtarlardan tutun, devlet kurumlarına kadar,
sivil toplum kuruluşlarına kadar, farklı grupların bir uzlaşma yönetimidir;
katılımcılıktır, farklı kurumların bir uzlaşma yönetimidir. Demokrasiyi dört
beş yılda bir yapılan seçimlere indirgemek, son derece basitleştirmek oluyor.
Şimdi, bu iki içeriği de
düşünürsek... Katılımcılığı düşünelim. Ne bu yasa taslağı hazırlanırken ne de
bu yasa taslağının içindeki maddeler, bu yasanın uygulanacağı ortamda bir
katılımcılığı öngörmüyor, o katılımcılığın temelini ve olanaklarını açmıyor.
Sözünü ettiğim, halka en yakın seçilmiş kişiler olan muhtarların katkıları son
derece sınırlıdır. Muhtarların il özel idare veya il genel meclisi kararlarına
etkileri son derece sınırlıdır bu yasa taslağında da. Mademki halka yakın bir hizmetten
söz ediliyor, o zaman muhtarlara daha fazla söz hakkı veya etkileme hakkı yasa
taslağında verilmiş olması gerekirdi.
Katılımcılığın yanında
ikinci içerikten söz ettim; o da, bir uzlaşma. Şimdi, sayın vali, her ilde
devletin temsilcisidir. Valiyi âdeta halkın karşısında bir kişi gibi görüp,
işte, halkı ona karşı savunurcasına bir yasa çıkarmak, demokrasi anlayışına
ters. Üstelik, bu da, demokrasi adına savunuluyor; çünkü, demokraside, bir ilde
vali veya Türkiye'de Cumhurbaşkanından tutun diğer birçok kurumlara kadar,
bütün bu kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının belli bir uzlaşması aranmak
zorundadır. Hükümetten sık sık duyduğumuz "biz seçildik; öbür seçimde
beğenilirsek, yine seçiliriz; beğenilmezsek, seçilmeyiz..." Demokrasi bu
değildir. Seçimden seçime halka gidip "biz şunu yapacağız, biz şunu
yaptık" demek değildir. Demokraside bir sürekli katılımcılık vardır.
Bakın, 1980'li yılların
sonlarına doğru önemli bir gelişme oldu. Sadece Berlin Duvarı yıkılmakla
kalmadı, Sovyetler Birliği dağılmakla kalmadı; Batı demokrasilerinde sivil
toplum kuruluşu üye sayısı, siyasî parti üye sayısının üstüne çıktı. Bu ne
demektir; sivil toplum kuruluşları iki seçim arasındaki kararlara daha etkili
bir şekilde ağırlığını koyma olanağını kazanmıştır; dolayısıyla, sivil toplum
kuruluşlarına rağbet de artmıştır.
Burada konuşan iktidar
milletvekili arkadaşlarım, sık sık çağdaşlıktan bahsediyor. Çağdaşlık budur
işte; sürekli bir katılıma açmaktır, sivil toplum kuruluşlarının katılımına
açmaktır kararları. Seçimden seçime halkın önüne gitmek, demokrasinin çağdaş
tanımı değildir; tam tersine, çağdaş olmayan tanımıdır ve bu tanıma dayalı bir
anlayış egemendir.
Benden önce konuşan
hükümet sözcüsü, valilerin lehine bir değişiklik olduğunu söyledi; çünkü, daha
önceki yasada üçte 2 eğer faaliyet raporuna itiraz ederse, bu bir anlam
taşıyordu. Şimdi, bu, dörtte 3'ü itiraz ederse... "Bu, valilerin lehinde
bir gelişme" dedi; ama, burada bir cümle daha var, o ihmal edildi:
"...dörtte üç çoğunluğuyla yeterli görülmezse, yetersizlik kararıyla
görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis başkanı -il genel meclisi başkanı-
tarafından gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir." Ne olur
ondan sonra? Ee, gönderilir!.. Ondan sonra hükümet bilir bu işi. Neden; çünkü,
hükümet seçimle gelmiş. Demokrasi de bu böyle; hükümet geldi mi istediğini
yapar. Bu, demokrasinin çağdaş tanımı değildir.
Değerli arkadaşlar, bir
vali devleti temsilen görev yapar, merkezî idareyi temsilen görev yapar -bunu
hepimiz biliyoruz zaten- ama, bir icracı gibi görülmemelidir. Bir icracı gibi
bu şekilde bir denetleme altında tutulması, hem yakışık almıyor hem de birtakım
uluslararası anlaşmalara da aykırı gibi geliyor bana. Ona da değineceğim.
Şimdi, bunun yerine, bir
icracı gibi görüp her yıl valiye bir karne vermek yerine, amaç devletle uzlaşma
ise, bu üç ayda bir tartışmayla, bir beraber çalışabilirlik içerisinde üç ayda,
bir faaliyet raporu vermek ve bunun bir yetersizlik olması durumunda
düzeltilmesi gibi bir yaklaşımla yapmak da mümkündü; ama, onun yerine, yıl
sonunda bir karne veriliyor ve o karne, gereği yapılmak üzere İçişleri
Bakanlığına gönderiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunun uluslararası bağlamda da yanlış olduğunu, şuna dayanarak söyledim: Daha
önce de sık sık sözü edilmiş olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 8
inci maddesinin birinci fıkrasında aynen şöyle deniliyor: "Yerel
makamların her türlü idarî denetimi, ancak kanunla veya anayasayla belirlenmiş
durumlarla ve yöntemlerle gerçekleştirilebilir."
Burada, bir vali hakkında
tutanak tutulup, bunun İçişleri Bakanlığına gönderilmesi, İçişleri Bakanına
sunulması, bir kanunla veya anayasayla belirlenmiş bir yöntem değildir.
Dolayısıyla, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 8 inci maddesine de
aykırıdır.
Ayrıca, uygulamalara
bakarsak... Bir de uygulamalara bakalım. Şimdi, 31 inci madde, bir stratejik
planlamanın nasıl yapılacağını belirtiyor. Bir stratejik planlama, yerel
yönetimlerden sonra, hemen, beş yıllık hazırlanıyor. Bu stratejik planlama,
yerel ihtiyaçlar çerçevesinde yapılan bir planlamadır. Ona bağlı olarak da
performans ölçütleri geliştirileceği yasa tasarısında öngörülüyor.
Şimdi, bu stratejik
planlama hazırlandıktan sonra, bu sene uygulamada tanık olduğumuz bir durumla
karşılaştığımızı düşünelim herhangi bir ilde. Ben, kendi seçim bölgemde bunu
gördüm. O da şu: Hükümet, ısrar ediyor ve bastırıyor; ben duble yol yapmak için
il özel idare araçlarını, gereçlerini ve elemanlarını kullanacağım diyor,
kullanmalısın diye bir talimat veriyor. Şimdi, bu, yerel yönetimlerin yerel ihtiyaçları
içerisinde köy yolları dururken, köylerin o kadar ihtiyacı dururken, Köy
Hizmetlerinin araçlarına, duble yol yapmak için yukarıdan gelen bir baskı...
İşte, vali, bu iki baskı arasında; yani, yerel ihtiyaçların, örneğin benim
seçim bölgemde yüzde 60'ın üstünde olan köylünün ihtiyaçlarının bakısı ile
hükümetin baskısı arasında bir kıskaç içerisinde kalıyor. Bu durumda, böyle bir
durumda valinin alacağı bazı kararlar, bu stratejik plan çerçevesinde mi
olacak, yoksa, hükümetin baskısı altında mı olacak veya dörtte 3 bundan memnun
olmazsa, İçişleri Bakanına gönderirse bir tutanakla, âdeta valiyi şikâyet
edercesine; bunun sonucu ne olacak?! Bunlar kaygı verici konulardır.
Özellikle şunu tekrar
belirteyim: Bazı arkadaşlar, belki iyi niyetle, mümkün olduğu kadar halk
tarafından seçilmiş kişilere yetkileri devredelim diyor, halka inanmaktan söz
ediyor; doğrudur, hepsi doğrudur. Bu, halka inanmak, inanmamak değil; farklı
kurumların birbirini denetlemesidir değerli arkadaşlarım.
Bakın, şöyle bir düşünün:
Türkiye yolsuzluk, rüşvet, çürümüşlük içerisinde kıvranıyor; hâlâ, her gün
gazetelerde, hepimiz okuyoruz, ortaya çıkıyor. Yıllardır bu böyle. Siz kaç tane
mülkî amir biliyorsunuz bunlara karışmış; kaç tane vali veya kaymakam
biliyorsunuz bunlara karışmış?! Aklınıza gelmeyecektir.
Bu kurumu, valilik
kurumunu, sadece devletin kurumlarını, bir temsilcisi olduğu için, bu şekilde
birtakım haklarından ve yetkilerinden mahrum kılmak son derece yanlıştır; ne
demokrasi anlayışına sığar... Daha önce de söylediğim gibi, demokrasi sadece
beş yıldan beş yıla seçim değildir, bir uzlaşma rejimidir; bununla da aykırı
düşer. Ayrıca, tahmin edemeyeceğimiz veya tahmin edebileceğimiz birtakım
rahatsızlıklara da neden olacaktır.
Dolayısıyla, biz, bu
yasanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilmesindeki dikkatli izahların,
açıklamaların gözönüne alınmadığından üzgünüz ve bu maddeye de, Grubum adına,
olumsuz oy vereceğimizi açıklarım.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 18 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce, bu maddeyle ilgili, eski bir valimizi dinledim ve daha önceki
maddeyle ilgili de AK Parti Grubu adına konuşan Değerli Milletvekili Sayın
Ceylan'ı dinledim. Sayın Ceylan, gerekçede yazılanları okumakla iktifa etti.
Ben yeni bir şey söyler mi, bir katkıda bulunur mu diye merak ettim; ama,
olmadı. Sayın Akbulut da, bu maddeyle valilerin durumunun daha da
güçlendirildiğini ifade etti. Dün de, Sayın Bakan, burada, geldi, sizlere
birçok örnek vereceğim, valilerin yetkileri tırpanlanmıyor, artırılıyor diye
bazı şeyler söyledi. Ancak, ben, farklı bir kanun tasarısı mı var elimde, merak
ettim.
Sayın Bakanım, burada
getirilen değişikliklerin hangisiyle -sizden rica ediyorum; gelin, burada
tekrar edin- şu maddeyle valilerin yetkileri güçlendirilmiştir deyin; madde
ismi verin, şu maddede eskiden şöyle bir hüküm vardı, şimdi, bu yeni hükümle
valilerin durumunu güçlendirdik deyin. İl genel meclisi başkanlığından
alıyorsunuz. Bunun neresi valinin güçlendirilmesi?! Tam tersine, valiliğin, il
genel meclisinin mercii ve başı olan valiliğin pozisyonunu son derece geriye
iten yeni bir pozisyona sokuyorsunuz.
Bakınız, elimde
İdareciler Derneğinin raporu var. İdareciler Derneği, yıllardan beri mülkî
idarede görev alan ve halen fiilen de görev yapanların oluşturduğu bir dernek.
Bu dernekte... Açıkça bu konuyla ilgili, Türkiye genelindeki mülkî idare
amirlerinin görüşü var burada ve onlar da bu değişikliklerden rahatsız
olduklarını ifade ediyorlar. Dün Sayın Bakanın konuşmasından sonra, onlarca
meslek mensubu, meslektaşım beni aradı "lütfen çıkın, Sayın İçişleri
Bakanının bu valilerin yetkileri artırılıyor ifadelerinin hangilerinin doğru
olduğunu bir kez daha siz sorun" diye, bunu benden rica ettiler.
Biraz önce de, Sayın
Akbulut, valilerin durumunun güçlendirildiğini ifade etti. 18 inci maddesi
var... 18 inci maddenin son fıkrasını okumuyor Sayın Akbulut. Orada diyor ki:
"Meclis başkanı tarafından gereği yapılmak üzere..." Sayın
Cumhurbaşkanı da geri gönderme gerekçesinde "gereği yapılmak üzere"
ibaresini tırnak içine almış. Sayın Cumhurbaşkanı özellikle onu ihsas
ettiriyor, onu vurguluyor; tırnak içerisine almasındaki sebep o.
Şimdi, ben buradan Sayın
Bakanıma soruyorum; lütfen, benim konuşmamdan sonra geliniz, bu kürsüden bunu
ifade ediniz. İçişleri Bakanlığı tarafından gereği yapılmak... Gereği
yapılmanın hangi anlama geldiğini, lütfen, gelin, bu kürsüden ifade edin. Bu
kadar muğlak bir ifadenin bir kanun metninde yer almasının açıklamasını ve
izahını yapmak mümkün değil sayın milletvekilleri. Gereğini yapmaktan, kim, ne
anlıyor; bundan kastedilen nedir?! Tekrar ediyorum; Sayın Bakanım, siz İçişleri
Bakanısınız, bunun gereğini nasıl yapacağınızı, lütfen, geliniz, bu Meclis
kürsüsünden bütün Türkiye'ye ilan ediniz.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Tarih ve saatleri isteyin!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, yıllardır bu mesleğin içerisinde kanunla iştigal eden birisiyim. Bu
kadar ucu açık olan bir kanun lafzını bugüne kadar görmedim ve bu lafızla, bu
ibareyle, bu ifadeyle -dün de söylemiştim, bugün de söylüyorum, bundan sonra da
söylemeye devam edeceğim- siz, valileri, psikolojik bir baskı altına
alacaksınız, siyasî bir baskı altına alacaksınız. Bakınız, ey vali
diyeceksiniz, 18 inci maddenin son fıkrasını biliyor musun... Zaten il genel
meclislerinin yapısını sizler biliyorsunuz; orası tamamen siyasî bir organ.
Yetkilerini artırdınız; saygımız var, artabilir; ancak, bu yetkileri
artırırken, mülkî idareyi -tekrar ediyorum, mülkî idareyi- sıkıntıya sokacak,
onların üzerinde siyasî bir baskıya sebebiyet verecek böyle bir kanun maddesini
bu şekilde geçirmenin yanlış olduğu inancını bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Geçmiş kanunda da bu var, doğru; ancak, o kanunda "gereği yapılmak"
ibaresi yok sayın milletvekilleri. Bu, buraya, kasıtlı olarak, bilinçli olarak
yerleştirilmiş ve Sayın Cumhurbaşkanının da tırnak içerisine alacak kadar
hassasiyet gösterdiği bir husustur ve Sayın Cumhurbaşkanı onun sonuna şunu
ilave ediyor; bütün bu değişiklikler için "özerklikten öte bağımsız
niteliğe kolayca dönüşebilecek yerel bir meclis oluşturulmakta" ibaresini
kullanıyor.
Sayın milletvekilleri,
öyleyse, geliniz, yol yakınken, bu maddedeki "gereği yapılmak"
ibaresini açıklığa kavuşturacak şekilde bir değişiklik yapalım.
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Topluyorum...
Yoksa, bu şekliyle
giderse, tekrar ediyorum, ya Sayın Cumhurbaşkanından ya da Anayasa
Mahkemesinden -bu madde ve diğer maddelerde de aynı şeyleri söyledim- bunun...
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Beraber mi çalışıyorsunuz?!
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Kavuştu, ben, geçen sefer de bunları söyledim.
BAŞKAN - Siz de Genel
Kurula hitap edin Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Konuşma metnim var; elinize de verebilirim. Orada, hangi maddelere itiraz
etmişsem, Anayasaya aykırıdır demişsem, Sayın Cumhurbaşkanından hepsi aynen
geri geldi. Onun için, lütfen, okuyun, Anayasaya bakın, 126 ncı maddeye bakın,
127 nci maddeye bakın, Anayasanın yorumlarına bakın, Cumhurbaşkanının geri
gönderme gerekçesini okuyun, lütfen. Ben iddia ediyorum ki, şu gerekçeyi,
birçok milletvekili arkadaşım okumadı, Plan ve Bütçe Komisyonunda da okunmadan
geçti.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) - Nereden biliyorsun?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Biliyorum... Ben biliyorum, görüşüyorum, milletvekillerimle konuşuyorum;
bana, dışarıda farklı şeyler söylüyorlar. Teke tek görüştüğümüzde, hem
bürokratlarımız hem de...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlayın ve siz, Genel Kurula hitap edin, tek tek milletvekillerini
muhatap alıp konuşmayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tek tek görüştüğümüzde, hem milletvekillerimiz hem de İçişleri
bürokratlarımız, bana, bu maddenin son derece yanlış olduğunu, hatalı olduğunu,
böyle bir maddenin kanun metninde yer almaması gerektiğini söylüyorlar.
AHMET IŞIK (Konya) - Kim
söylüyor?
BAŞKAN - Müdahale etmeyin
arkadaşlar, müdahale etmeyin...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- İsim de vereyim... Milletvekillerimiz söylüyor, bürokratlarımız söylüyor...
AHMET IŞIK (Konya) - İsim
ver... İsim ver...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben veririm isimlerini...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ve benim bu konuşmalarımdan sonra, gelip, beni tebrik eden "bizim
söyleyemediklerimizi sen söyledin" diyen birçok AK Partili milletvekili
olduğunu da ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
İsim... İsim...
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen statükodan yanasın, statükoyu korumak istiyorsun.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 18 inci madde üzerinde soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, soru-cevap bölümüne geçmeden söz
istiyorum.
BAŞKAN - Soru-yanıt
bölümünden önce, Sayın Bakan söz istiyor.
Kürsüden mi
konuşacaksınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Kürsüden...
BAŞKAN - Hükümet adına,
İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu; buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
dün, ben, yine bu kürsüden, idarî vesayet konusunda daha önce konuşan
arkadaşların bu konuda valilerimizin yetkisinin azaltıldığından bahsetmeleri
üzerine söz almış ve"idarî vesayet konusunda valilerimizin yetkisi azaltılmamış,
daha birçok konuda, bu idarî vesayet konusunda güçlendirilmiştir dedim ve örnek
birtakım maddeler saydım.
Şimdi, tabiî, arkadaşımız
"bu saydığınız maddeler kanunun hangi maddesinde var" diye bir şeyler
ifade etti; hemen birkaç tanesinin maddelerini sayayım. Mesela, ben dedim ki:
Vali, il özel idaresinin başı ve tüzelkişiliğinin temsilcisi olacak ve özel
idare personeli vali tarafından atanacak; madde 29...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Eskisi de öyle Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -İl encümeni başkanlığı vali tarafından yürütülecek,
encümenin gündemini vali tespit edecektir; madde 25...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Eskisi de öyle Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Yahu, dinle bakalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- İki şey söylediniz, ikisi de aynı.
AHMET IŞIK (Konya) -
Dinle bakalım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
müdahale etmeyin, Sayın Bakanı dinleyin.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Valinin önerdiği hususlar il genel meclisinde
gündeme alınacaktır; valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe
girmeyecek; vali, hukuka aykırı gördüğü meclis kararlarının bir daha
görüşülmesini isteyebilecek, kesinleşen kararlara karşı da idarî yargıya
gidebilecek; madde 13. Bu, herhalde eski değil.
Yine, il genel meclisinin
çalışma usul ve esaslarına ilişkin hususlar ile bütçeye ilişkin hususlar
İçişleri Bakanlığınca yönetmelikle düzenlenecek. İl genel meclislerinin siyasî
konularda karar almaları halinde fesihleri gündeme gelebilecektir.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Eskisinde de var.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Var da, işte, azaltıldı. Buraya çıkan arkadaşlarca
"valilerin yetkisi alınıyor, valilerin yetkisi azaltılıyor" denildi.
Ben de, alınmadığını, birçoğunun durduğunu ve yeni birtakım imkânlar, vesayet
yetkileri verildiğini izah etmeye çalışmıştım. Arkadaşım da madde soruyor, ben
de birkaç madde söyleyeyim.
Sonra, bir konuya daha
temas ettiler; İçişleri Bakanlığına gönderilir ve Bakanlıkça değerlendirilir...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Gereği yapılır.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Gereği yapılır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Nedir efendim "gereği yapılır" ifadesi?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, valiler, ilde
devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların
idarî ve siyasî yürütme vasıtasıdır.
Ee, bu değerlendirmeyi,
tabiî ki, bakan yapacak. Benim
temsilcim olan valinin hakkında verilen bir rapor var o mecliste. O rapor
incelenecek, gereği neyse, hükümet, o kararı verecek ve o da yapılacak.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Türkiye bir hukuk devleti, Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Hukuka uygun olacak, hukuka...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Hayır efendim... İdare mahkemesi vardır, Danıştay vardır.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, durum budur.
Ben, bilgilerinize arz
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)-
Oldu mu cevap!..
BAŞKAN- Değerli
milletvekilleri, şimdi, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Ahmet Işık,
buyurun.
AHMET IŞIK (Konya)- Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanıma
aracılığınızla bir soru tevcih etmek istiyorum; şöyle ki: Sayın Bakanım, 18
inci madde, il özel idaresinin temel karar organı olan il genel meclisinin
denetime ilişkin bazı yetkilerini düzenlerken, aynı zamanda, il genel meclisi
ile vali arasındaki ilişkileri de tespit etmektedir.
Bunlardan biri, valiye
meclis üyelerinin soru sorması, bir diğeri de, faaliyet raporunun sunulmasıdır.
Meclis, valinin sunmuş olduğu faaliyet raporunu yeterli görmeyebilecektir;
burada nitelikli çoğunluk olan üye tamsayısının dörtte 3'ünün çoğunluğuyla...
Bu durumda, bazı
milletvekillerimizin isnatta bulunduğu şekliyle, "yetersizlik kararıyla
görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis başkanı tarafından, gereği yapılmak üzere
İçişleri Bakanlığına gönderilir" ibaresinden, valiye bir güvensizlik veya
valinin düşürülmesi anlamı çıkar mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Enis
Tütüncü...
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de, aracılığınızla,
Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.
Bu yasayla, valinin il
özel yönetimindeki yetkileri kesinlikle zayıflatılıyor. Kesinlikle
zayıflatılıyor; çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme yazısında da bu
altı çizilerek birkaç kez ortaya konuyor. Vali, devletin ve hükümetin ildeki
temsilcisi olmasına karşın, bu yasayla gücünü ve yetkisini yitiriyor.
Ayrıca, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yasa Tasarısında,
bildiğimiz gibi, merkezî yönetimin il örgütlerinin çoğunun kaldırılması,
kimilerinin de yerel yönetimlere devredilmesi öngörülerek, valinin il genel
yönetimindeki yetkileri de azaltılmaktadır.
Bu yetki sınırlamalarını,
Anayasanın merkezî idareyi düzenleyen 126 ncı maddesi ile mahallî idareleri
düzenleyen 127 nci maddesinin özüne, ruhuna, amaçlarına uygun buluyor musunuz,
görüyor musunuz Sayın Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
18 inci madde, bilgi
edinme ve denetim yollarını düzenleyen bir madde. Ben, merak ediyorum
-demokratik bir yasa çıkardığımızı, katılımcı bir yasa çıkardığımızı ileri
sürüyor hükümet- yurttaşlar, demokratik kitle örgütleri, il genel meclisinden
bilgi edinmek istediklerinde, nasıl bilgi edinecekler? Kendilerini ilgilendiren
bir konuda, kaynağında nasıl karar verildiğine ilişkin bilgi edinmek
istedikleri zaman ne yapacaklar yurttaşlar; orada, yalnız, izleyecekler mi,
konuşabilecekler mi, soru sorabilecekler mi? Yani, o üyelerin dışındaki yurttaş
katılımının yansıması nasıl olacak? Birinci soru bu.
İkincisi şu: Sayın Bakanı
demin dinlerken, bu gereğini yapma konusunda, ben, gerçekten kaygılandım. Yani,
hani, XVI. Lui'nin "devlet benim" der gibi, bakan olarak, ben
vereceğim, benim temsilcim, ben devletim; gerçekten, hukuk devletinde olmaması
gereken bir anlayış.
Değerli arkadaşlar,
yıllarca, 76 ncı madde, görülen lüzum üzerine, yani, lüzum, gerek diye, birçok
kamu görevlisi... Görülen lüzum üzerine, hiçbir soru sorulamadı, hâlâ da
kullanılıyor o 657'nin 76 ncı maddesi. İllerde de, 5442'nin 8/c maddesi başıma
geldiği için hiç unutmam; gereği, bir sarı zarfla...
Sayın Bakanım, zaman
zaman, böyle, işte, demokratik, ileri, hukuk devleti falan konuşuyoruz. Biz, bu
gereğinin ortadan kalkması için, mahkemelerin yargı olması için, insanlar
hakkında karar vermesi için uğraşıyoruz. Bu yasaların da bunun için yapıldığını
ileri sürüyorsunuz, savlıyorsunuz. Gerçekten, bu gereği sözcüğü, siz
söyledikten sonra... Sayın Ümmet Kandoğan'ın söylediklerine daha çok hak
vermeye başladım. Bir hukuk devletini zedeleyen bir anlayış olduğunu
düşünüyorum. Bu gereği sözcüğünü düzeltin, ona bir açıklık getirin; hiç
olmazsa, tutanaklara geçsin diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Ahmet
Işık arkadaşımız...
Sorunuzu bir daha
alabilir miyim, sorunuzun son kısmını?
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Bakan...
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Tamam, şimdi hatırladım.
"Bu fıkranın son
maddesinde, valiler hakkında, faaliyet raporunu sunmasından sonra, dörtte 3
çoğunlukla, yeterli görülmezse, gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına
gönderilir" dediniz. Burada, valinin görevden alınması konusunu da
kapsıyor.
AHMET IŞIK (Konya) -
Hükümet tarafından valiye bir güvensizlik olarak algılanabilir mi?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Şimdi, tabiî, bakın, aynı sorular, demin sorulan
soruların devamı. Şimdi, değerli arkadaşlarım, vali tayini, nasıl ki, hükümet
takdir ediyor, değerlendiriyor, vali olarak tayin ediyor. O il valisi hakkında,
o ilin genel meclisi... Bakın, burada da, yine, eski kanuna göre valinin durumu
biraz daha güçlendirilmiş. Eski kanunda, üçte 2 çoğunlukla vali hakkında karar
alınırken, şimdi, dörtte 3 çoğunlukla karar alınır; biraz daha fazla sayıya
ihtiyaç duyulmuş. Şimdi, bu böyle bir karar alınmışsa, bu, elbette, bakanlık
tarafından, o olay, bu alınmış olan karar incelenecek, irdelenecek,
değerlendirilecek, eğer gerek varsa, bu alınan karar doğrultusunda... Valinin
görevden alınması demek, valinin o ilden merkeze veya başka bir ile alınması
söz konusu olabilir; illa merkez değil, o ilden başka bir ile de alınabilir;
bundan anlaşılması gereken bu olması lazım.
Sayın Enis Tütüncü, bu
kanunla valilerimizin yetkilerinin ve durumlarının zayıflatıldığından
bahsediyor. Ben dün özellikle bu konuyla ilgili kalkıp konuşmuştum, biraz önce
de sıralamıştım, vesayet yetkilerini ifade etmiştim. Valilerimizin durumu daha
da güçlenmektedir. Neden; çünkü, o kamu yönetimi tasarısı -ki, geri geldi,
tekrar inşallah görüşülecektir- o da çıkarsa, o zaman, birçok, merkezî idareye
ait yetkiler, görevler de, yerel yönetimlere bırakılacak; bunlardan bir kısmı
özel idarelere, bir kısmı belediyelere bırakılacak. Vali, özel idarenin
başıdır, biraz evvel de söyledik, temsilcisidir. Özel idare personelini de vali
atıyor. Onun için, bu genel idareye ait birimler özel idareye geçince, bunlar,
valinin emrindeki kuruluşlar olacak, tamamıyla valiye bağlı kuruluşlar haline
gelecek. Onun için, bunun, Anayasanın o saydığınız maddelerine bir aykırılık
veya bir çelişki durumu yoktur.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Gazalcı
"vatandaşın bilgi edinmesi nasıl olacak?.."
Vatandaş, toplantıları
izleyebilecek, hem meclis hem komisyon; ama, konuşma durumu, komisyonlar için;
sivil toplum örgütleri katılıyor, komisyonlar uygun görürse başkalarını da
çağırabilir ve orada konuşturabilir, dinleyebilir, o imkân getirildi bu
yasayla.
Bilgi edinmek için,
ayrıca, dilekçeyle de vatandaş valiliğe müracaat edip, istediği konuda bilgi
sahibi olabilir; o, genel...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Oturum sırasında, oturumda falan...
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır, orada direkt, oturumda; ama, komisyonlar
uygun gördüklerini çağırdıkları için, tabiî ki, konuşma imkânı verilen, soru da
sorabilecektir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - 20 kişiyi
sayalım arkadaşlar.
Sayın Haluk Koç, Sayın
Bülent Baratalı, Sayın Erdal Karademir, Sayın Mehmet Kartal, Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Muhsin Koçyiğit, Sayın Oya Araslı,
Sayın Halil Tiryaki, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Rasim Çakır, Sayın Türkân
Miçooğulları, Sayın İzzet Çetin, Sayın İsmail Özay, Sayın Mehmet Kesimoğlu,
Sayın Mehmet Parlakyiğit, Sayın Vedat Yücesan, Sayın Dursun Akdemir, Sayın Nejat
Gencan, Sayın Osman Özcan, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, 20 kişi oldu.
BAŞKAN - Sayın Erdoğan
Yetenç, Sayın Yaşar Tüzün...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Efendim, 20 kişi oldu.
BAŞKAN - Sayın Atila
Emek...
Elektronik cihazla
yoklama yapılacak.
Yoklama işlemi için 3
dakikalık süre veriyoruz.
Pusula gönderenler
ayrılmasınlar, daha sonra pusulalar değerlendirilecek.
Yoklamayı başlatıyoruz.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)
BAŞKAN - 18 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.20
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.35
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
791 sıra sayılı yasa
tasarısı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)
BAŞKAN- Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 25 inci
maddesini okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
İl Encümeni
İl encümeni
MADDE 25. - İl encümeni
valinin başkanlığında, il genel meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir
yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile biri malî hizmetler birim amiri olmak
üzere valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşur.
Valinin katılamadığı
encümen toplantısına genel sekreter başkanlık eder.
Encümen toplantılarına
gündemdeki konularla ilgili olarak, ilgili birim amirleri vali tarafından oy
hakkı olmaksızın görüşleri alınmak üzere çağrılabilir.
BAŞKAN - Madde üzerindeki
söz istemleri: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Ziyaeddin Akbulut. Kişisel söz istemleri; İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Söz vermeden önce, grup
başkanvekillerine soruyorum; CHP Grubu adına konuşacak olan Bülent Baratalı ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak olan Ziyaeddin Akbulut'un
yerlerini değiştirirsek süre kazanacağız; Bülent Bey, iki konuşmayı bir arada
yapacak.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Uygundur.
BAŞKAN - İtiraz yok.
O zaman, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Yasasının 25 inci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasadaki mahallî idare tanımına dikkatinizi çekeceğim. Aslında,
bilimadamları tarafından il özel idareleri çok tartışılıyor. Anayasamızın
"Mahallî idareler" başlıklı 127 nci maddesinde "Mahallî
idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere, kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene
kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişilikleridir" diyor. Bu noktadan hareketle, başarıyla hizmet veren
il özel idarelerinin şu andaki yapıları konusunda bilimadamları arasında çok
yoğun tartışmalar var. Bu bilimadamları diyorlar ki -bu özel idarelerle ilgili
görüş beyan eden değerli bilimadamları- "il özel idareleri, deyim
yerindeyse, ne deve ne kuş." Yani, belediye gibi tamamen seçimle işbaşına
gelen, başkanı da seçilmiş bir organ değil, keza köy gibi değil. Dolayısıyla,
Anayasa da il özel idarelerini çok açık saymamakla birlikte... Bu özel idare
konusu, anlaşılıyor ki, daha ülkemizde çok tartışılacak.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu 25 inci madde konusuna geliyorum. 25 inci maddede ne değişti; 25
inci madde il encümenini kapsıyor. "İl encümeni valinin başkanlığında, il
genel meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla
seçeceği beş üye ile..." Şimdi, buraya kadar aynen yıllardan beri
uygulanıyor; il genel meclisi bu beş üyeyi seçiyor. Şimdi, bakın ilave neler
getiriliyor: Biri malî hizmetler birim amiri olmak üzere, gerçekten, encümende
hesap kitaptan anlayan, malî işlerden anlayan bir kişiye ihtiyaç var. Şimdiye
kadar bu kişi, özel idare müdürü, yani, saymanıydı ve bu kişi, encümen üyesi
değildi; bu kişi, sadece orada, toplantının dışında, oy hakkı olmaksızın
bulunuyordu; ama, çok fazla "ödenek var mı müdür bey, ödenek var mı müdür
bey, bu harcamayı yapabilir miyiz" tarzında, hep, devamlı, soruya muhatap
olan bir kişiydi. Şimdi, biz, bu kişiyi ne yapmışız, hükümet ne yapmış; bunu
yetkili kılmış. Yani, encümenin bir üyesi olarak, harcamalardan sorumlu kişiyi
encümene almış. Her halükârda, gayet tabiî, bütün harcamalar, yatırımlar
parayla olacak. Eğer para varsa, ödenek varsa bütçede, bu yatırım yapılacak, bu
hizmet görülecek.
Bunun dışında ne olmuş;
bakın, daha objektif, daha tarafsız, daha etkili bir hizmet verilmesi açısından
eskiye dönmüşüz: "Valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş
üyeden oluşur." Artı, şimdiye kadar olan seçilmiş üyenin yanında, valinin
seçeceği -köy hizmetleri müdürü olur, millî eğitim müdürü olur, sağlık müdürü
olur, yani kimi seçecekse olur- beş kişiyi de encümene dahil ediyor, bunların
da oy hakkı var; aynen seçilmiş encümen üyeleri gibi encümende söz sahibi
oluyorlar. Şimdi size soruyorum: Bu encümen, eskisine göre daha objektif
çalışan, daha aktif çalışan, daha kararlı çalışan bir encümen oluyor mu olmuyor
mu; oluyor.
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Anayasaya aykırı.
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, il genel meclisinin başındaki vali
konusuna geleceğim.
Bu kardeşiniz sekiz yıl
fiilen valilik yaptı ve il genel meclisinin başı olarak hasbelkader görev
yaptığımız illerde çok hayırlı hizmetler, çok güzel hizmetler yaptık; ama,
samimî söylüyorum, bazen kendimi il genel meclisinin başında misafir gibi
hissettiğim zamanlar olmuştur. Yani, çeşitli partilere mensup olan bir heyet
var, bir grup var, siz, bunların içerisinde bazen oy vermekle yükümlü
oluyorsunuz. Oysa, valinin tarafsız olması, herhangi bir siyasî görüşünün
yansımaması, gayet tabiî, devlet yönetimi açısından çok önemli. Bir oy eksik
kaldı, acaba, vali, bizim partinin gösterdiği adaylar için oy verdi mi vermedi
mi; acaba, valinin görüşü hangi siyasî partiye daha yakın veya -gerçekten öyle
kritik durumlar oluyor- bir üyeyle encümen seçilemiyor, eksik kalıyor, bir oya
ihtiyaç oluyor. Genellikle valilerimiz il genel meclisinde yapılan seçimlerde
oy vermiyorlar. Neden vermiyorlar; tarafsız olduklarını, bütün grupların
üzerinde olduklarını, bütün siyasî partilerin üzerinde olduklarını kanıtlamak
açısından oy vermek istemiyorlar, vermiyorlar! Birçok valimiz bunu prensip
olarak uyguluyor, çok azı da, isteyen, gayet tabiî, verebilir, yasal bir engel
yok; ama, uygulamada bir gelenek var. Dolayısıyla, valinin -samimi söylüyorum-
bu oy meselesinde, il genel meclisinde yapılacak oylamalarda şöyle veya böyle
oy vermesi ayrı bir sorun oluyor, oy vermemesi başka bir sorun oluyor.
Vermiyorsa "neden vermedin sayın valim, sen bu hükümetin valisi değil
misin, biz seni tayin ettik" diye birsürü eleştiri alıyor; verirse
"ben sana sorarım, sen bizim partinin lehinde değilsin; sen, demek ki,
filanca partinin lehinde oy verdin, senin rengin belli oldu sayın vali, sen
tarafsız bir vali değilsin" deniyor. Dolayısıyla, arkadaşlarım, yani,
seçilmiş bir il genel meclisinin başında sayın vali bu şekilde sıkıntıya
düşecekse, böyle bir, devlet açısından yıpranma olacaksa, olmaması,
bulunmaması, bana göre, valinin daha tarafsız hareket etmesi açısından, daha
ağırlığını koruması bakımından, bütün partiler üzerinde daha ağırlıklı olarak
hizmet verebilme şevkinin artırılması bakımından daha doğru oluyor. Kaldı ki,
encümen harcamayı yapıyor, encümen icra organı, encümenle asıl görevler,
yatırımlar hayat buluyor. Dolayısıyla, şimdi, vali, encümende, seçilmiş
üyelerle birlikte, daire müdürleriyle birlikte. 11 kişilik bir encümen
içerisinde yürütmeden sorumlu başkan olarak güçlendirilmiş olmuyor mu, paraya
hükmedecek kişi olmuyor mu. Özel idarenin bütün icraatlarını, bütün
yatırımlarını yapacak kişi olarak encümen kararlarının alınmasında etkili bir
isim olarak bulunması daha iyi, daha güzel veya etkili bir konuma gelmiş
olmuyor mu. Çoğu zaman da bu il daimi encümenlerine vali muavinlerinin
başkanlık ettiği oluyor. Şimdi, bu düzenlemede genel sekreter, yani uzman bir
genel sekreter öngörülüyor. Eğer, vali, encümen toplantılarına başkanlık
edemeyecekse il genel sekreteri öngörülüyor. Bu da, yasanın getirdiği güzel bir
yenilik; çünkü, uzman bir kişi, bu işlerden anlayan bir kişi, gereğinde bu
encümene başkanlık etmekle, encümen hizmetlerinin daha etkili olacağı
düşüncesindeyim.
Bu kanunla, sürekli, merkezî
yönetimin, aşırılaştırılmış merkezî vesayet gücünün azaltılması ve Avrupa
Birliğine bu giriş süreci içerisinde, ağırlıklı merkez yönetiminden çok
yerinden yönetim ilkelerine bir yönelme söz konusu ve hükümetimiz, paylaşıcı
yönetim ilkesini amaçlıyor bu tasarıyla. Merkezî yönetim, paylaşımsız ve tekçi
bir görüş açısıyla, kendini, sürekli, Türkiye'de büyüttü; yetki ve gücüyle,
yerel yönetimi, merkezî yönetime, her bakımdan muhtaç ve mahkûm hale getirdi ve
dolayısıyla, kendini yenileyemedi. Dünyadaki çağdaş gelişmelere, merkezî
yönetim, kendini uyduramadı.
Geçtiğimiz süreç
değerlendirildiğinde, bu konuda çıkan darboğazdan dolayı halkın sorunları
sürekli arttı ve sorunların çözüm yeri olarak merkezî yönetim gösterildi ve
merkezî yönetim tıkandı, kilitlendi, çalışmaz hale geldi.
Kamu yönetiminde idarî
esasları düzenleyen Anayasanın 123 üncü maddesi, idarenin kuruluş ve görevleri,
merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Devamla) - Başkanım bitiriyorum.
Anayasanın 123 üncü
maddesinde, idarenin bütünlüğünün merkezden ve yerinden yönetim esaslarıyla
sağlanacağına dair hüküm bulunduğuna göre, buna bir bakıma dayanarak, merkezî
yönetim tarafından sürekli daraltılan yerinden yönetimin, yani mahallî
idarelerin yetkilerinin artırılması ve halkın ihtiyaçlarına daha kısa zamanda
cevap verilmesi açısından, bu tasarıda bu değişiklikler halkın yararına
yapılmıştır.
Bu tasarıyla, inanıyorum
ki, illerdeki özel idare hizmetleri daha etkili, daha verimli bir hale
getirilmiş olacaktır diyorum.
Tekrar, hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun.
Sayın Baratalı,
birleştirilmiş konuşma süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sizden 5 dakika alacağım var Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İl Özel İdaresi Kanununun 25 inci maddesinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun düşüncelerini ve görüşlerini aktarmak için söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun sözcüsü Değerli
Milletvekili ve Valimizi izledim. Okuduğu 25 inci maddede, il encümeninin
teşkili hükümleri var. İl encümeninin teşkili bu şekilde kalırsa, hem
Anayasanın 127 nci maddesine aykırı olur hem de 1988 yılında Anayasa Mahkemesi
tarafından verilmiş, esas sayısı 1987/18, karar sayısı 1988/23, karar günü
22.6.1988 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olur.
Ayrıca, yine, bir dış
konvansiyon olarak imzaladığımız ve iç metin haline gelen, hatta, Anayasanın da
üstünde bir metin haline gelen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 3 üncü
maddesine aykırı olur.
Yani, bu kadar belli olan
bir düzenlemeyi, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda ortadan kaldırmaya çalıştık;
nedeni de, Anayasamızın 127 nci maddesindeki amir hükümdür; çünkü, Anayasamızın
127 nci maddesi, yerel yönetimlerin organlarının seçimle oluşacağını ifade etmektedir.
Şimdi, biz, il encümenin nasıl bir organ olduğunu burada tartışalım. İl
encümeni bir karar organı mıdır, il encümeni bir icra organı mıdır, yoksa, hem
karar organı hem icra organı mıdır? Bu haliyle kalırsa... Ki, bundan sonra
konuşacağımız madde bu encümenin görevleridir; burada, encümenin görev ve
yetkileri içinde, ben (b) fıkrasını sizlere okumak istiyorum: "Yıllık
çalışma programına alınan işlerle ilgili kamulaştırma kararlarını almak ve
uygulamak." Yani, adı üzerinde, bu il encümeni, yani il genel meclisinin
içinden bir yıl görev yapmak için seçilmiş olan beş üye ve Anayasaya aykırı
olarak seçilen beş tabiî üyeden oluşan bu il encümeni ne yapacak; yine
kendisine verilen yetkilerden kamulaştırma kararlarını alacak ve uygulayacak.
Onun için, bu organ, bir karar organıdır -bırakın, belki karar organlığı
tartışılabilir- bir karma organdır. Az önce okuduğum bu Anayasa Mahkemesi
kararı... Bundan önce düzenlenen bir yasa -ki, size bunun tarihini ve
numarasını vermek istiyorum- 3360 sayılı Yasa, bundan onyedi yıl kadar önce,
yalnız seçilmiş üyelerin bulunduğu bu encümene tabiî üyeleri de koymuş, yani
daire başamirlerini koymuş; ancak, Anayasa Mahkemesine gidildiğinde bu madde
iptal edilmiştir. Yani, şu anda, onyedi senedir, bu il encümenlerinin, eski adıyla
il daimî encümenlerinin teşkilinde, kuruluşunda tabiî üyeler yoktur; tabiî
üyelerin olması, Anayasanın 127 nci maddesine, az önce söylediğim Avrupa Yerel
Özerklik Şartının 3 üncü maddesine ve bu konuda Anayasa Mahkemesine sadır olan
az önce esas ve karar sayısını ve gününü okuduğum bu karar aykırıdır.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bütün bunlar ortada dururken, biz, burada, önce Anayasayla zıtlaşıyoruz,
Cumhurbaşkanıyla zıtlaşıyoruz ve kızıyoruz; sonra, diyoruz ki: Burası, millî
iradenin tecelli ettiği yerdir. Peki, 1982 Anayasası millî iradeyle yapılmadı
mı? Bunları ben size sormak istiyorum ve Anayasanın bu amir hükmü burada
durduğu sürece, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan, bu, tekrar, Anayasa
Mahkemesinden geri dönecektir; yalnız bu madde gereğince geri dönecektir;
çünkü, bu bir karar organıdır, karar organında tabiî üyeler olamaz; Anayasa, bu
kadar amir bir hükmü ifade etmiştir.
Diğeri, siz, il genel
meclisi üyesi olmak için bir partiye gireceksiniz -bağımsız seçilmek çok kolay
değil -Türkiye'nin önemli bir yerinde, bu partide il genel meclisi üyesi olmak
için aday gösterileceksiniz; para yatıracaksınız; sonra, meydanlara
çıkacaksınız; meydanlarda, sizin bütün ailenizi -gelmişiniz, geçmişiniz-
siyaseten yargılayacaklar, değerlendirecekler, kazanacaksınız; sonra, il genel
meclisinde aday olacaksınız il encümenine, seçileceksiniz; ama, beş tane tabiî
üye, orada, mesleğe girer girmez çakılı kadro haline gelecek ve bu meslekten
emekli oluncaya kadar, hiçbir şey yapmadan, yani, sizin çabalarınızın hiçbirini
göstermeden, yaşamboyu senatör dediğimiz beş tane tabiî üye olacaktır. Bunu,
siyasî etik açısından da doğru bulmuyoruz ve Anayasaya aykırı olduğunu ifade
ediyoruz.
Bu nedenlerle, madde eğer
böyle geçerse, Anayasanın 127 nci maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olur.
Zaten, 13 Mart 1913 tarihli, bu alanı düzenleyen İdarei Umumiyei Vilayet Kanunu
Muvakkatinde de tabiî üye yok; yani, 1913 tarihinde, kanun koyucu, o zamanki
irade, bunu getirirken tabiî üyeleri getirmemiş; bugüne kadar da, onyedi senedir
uygulanan süreç içinde tabiî üye yok. Yani, o zaman, neyi
demokratikleştiriyoruz biz; yani, merkezden, yerinden yönetime neleri
veriyoruz? Şimdi, hem merkezin en güvendiği ajan olan valinin başkanlığında bir
il encümeni oluşturuyoruz, yanında beş tane üye veriyoruz, 6'ya 5 şekilde,
zaten, vali her konudaki kararları geçiriyor, gündemi kendisi yapıyor,
kararları kendisi icra ediyor; yani, il genel meclisi üyelerinde hangi
demokratik açılımı yaptığımızı, burada, tartışabiliriz.
Diğeri, değerli
arkadaşlar, az önce konuşuldu, şimdi, bundan önceki maddede deniliyor ki; yani,
dörtte 3 çoğunlukla bir vali hakkında bir güvensizlik belirirse gereği yapılmak
üzere merkezî idareye gönderilir.
Değerli arkadaşlar, 1580
sayılı Yasadaki istizah dediğimiz bir kurum var. Bu kurumda eğer hakikaten
böyle bir çoğunlukla bir belediye başkanı düşürülürse, Danıştayın uygun
görüşüyle belediye başkanı görevden alınır; yani, vali, her halükârda, dörtte 3
çoğunlukla bir yetersizlik önergesi verilirse, konu hukuka gidecektir, merkezî
idarenin keyfîliğine ve takdir yetkisine bırakılmayacaktır; vali, Danıştay
kararıyla görevinden alınacaktır. Bunu da böyle bilmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bizim, yerel yönetimlerin, daha doğrusu, bizim deyimimizle yerinden
yönetimlerin yetkilerinin çoğaltılmasında, malî olanaklarına kavuşturulmasında
hiçbir çekincemiz, engelimiz yok; yani, gerektiği kadar yetki verelim,
gerektiği kadar da kadro verelim, akçalı olanaklarını hakikaten yükseltelim;
çünkü, bugün, yerel yönetimlerin, ikibuçuk yıl içinde, hiçbir şekilde akçalı
olanakları yükseltilmemiştir; hatta, Meclisimizin ilk yılında, bunların 1 puan
geriye alınmıştır akçalı olanakları.
Bugün 1580 sayılı eski
Kanuna tabi belediyelerimiz de, bütçe gelirlerinin yüzde 4,5'ini kullanırlar ve
hizmetin de bu kadarını yaparlar. Bunları, Kara Avrupa ülkelerinde görüldüğü
gibi, daha yüksek oranda malî olanaklara kavuşturalım, bunların yüzdelerini
yüzde 15'lere, 30'lara çıkaralım, bunları yapalım; ama, şunun arkasına
saklanmayalım değerli arkadaşlarım: Efendim, artık, Ankara'nın merkezi tıkandı,
taşradan harıl harıl insanlar geliyor, bunların dertlerine çare bulamıyoruz...
Bu, iyi bir söylem değil. Bugün bu insanlarımızın, yani taşranın derdine çare
bulabilmek için anayasal kurumlar var. Bunlardan bir tanesi yetki genişliğidir,
bir tanesi de yetki devridir. Siz, insanlarımızın taşradan Ankara'ya gelerek
dertlerine çare bulmalarını istemiyorsanız; yani, onların rahatsız olmasını
istemiyorsanız -burada, Sayın Bakana
ifade ediyorum- yetkilerinizi taşraya devredin, taşranın yetkilerini
genişletin, insanlarımız, günde 15 000 kişi olarak buraya gelmesinler.
Sayın Başkan, Sayın
Bakan, değerli milletvekilleri; öyle görülüyor ki, biz bu kanunları
çıkaramayacağız. İkibuçuk senedir, başta Kamu Yönetimi Temel Kanunu olmak
üzere, bu kanunları çıkarmaya çalışıyoruz. Kamu Yönetimi Temel Kanununu -kısaca
söylüyorum- çıkaramadık, Meclise de ne zaman geleceği belli değil; çünkü,
tümüyle bugünkü müesses düzenimize, anayasa sistemine aykırı. O, transnasyonal
bir sistem, 18 000 mil öteden gelen bir sistemi içeriyor, onun için Türk
hukukuyla pek bağdaşmıyor. Onu kabul edebilmeniz için Anayasayı değiştirmeniz
gerekiyor. Öyleyse, biz Anayasa içinde işler yapacağız. Belediye Kanunu şeklen
bozuldu, geri gönderildi, fiilen uygulama imkânı var mı yok mu, bu tartışılıyor
-ben de konuşuyorum- hem doktrinde hem de mahallî idarelerde. Yalnız büyükşehir
belediyeleriyle ilgili kanun kabul edildi. Büyükşehir Belediyeleri Kanunu tek
başına bir kanun değildir, Belediyeler Kanununun türevidir. Yani, Belediyeler
Kanunu buradan geçmedikçe, Büyükşehir Belediyeleri Kanununun tek başına hüküm
ifade etmesi olanaklı değildir veya uygulama olanakları yoktur. Önce
Belediyeler Kanunu geçecek, ondan sonra türevi olan büyükşehir belediyeleriyle
ilgili kanunlar geçecek. O da, büyük bir muammalar çözümünü, büyük bir sorunlar
yumağını getirmiştir. Eğer bugün büyükşehirlerin genişleyen bölümlerine
bakarsanız, sorunlar çözülemez hale gelmiştir.
Taşrada en güvenilir
insan, valiniz; valiye atamaları verin, terfileri verin, yükseltmeleri verin,
onlara her türlü imkânları verin; bunları niye yapmıyorsunuz değerli
arkadaşlar?! Bunları yapın, sayın valiyi güçlendirin; çünkü, Anayasaya göre,
Türkiye, il esasına göre yönetilir, yetki genişliğine göre yönetilir ve yetki
devrine göre yönetilir. Bunları yapın, biz de bunları kabul ediyoruz; çünkü,
bunlar Anayasaya uygun. Ama, bunun dışında, yani, böyle, ikibuçuk seneye varan
ve sonuca varılamayan bu kanun yapma tekniğine pek vâkıf değilsiniz; çünkü,
önce Sayın Cumhurbaşkanından, sonra da Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Bu bir
vakıa, ben de bunu dile getirmeye çalışıyorum.
Değerli arkadaşlar, son
olarak söylemek istediğim bir şey var: Dün burada eski bir belediye başkanımız,
Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekilimiz, bir Temel fıkrası anlattı;
Temel fıkrası beni çok üzdü. Biz hep şu söylemlerle buraya geldik: Parlamenter
demokrasi, demokrasi, katılım, şeffaflık, açıklık; 21 inci Yüzyılın, milenyumun
en yükselen değerleri, katılım... Peki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu
kanun yapma sürecine sorumlu muhalefet anlayışı gereği katılmaya çalışıyoruz;
ama, arkadaşımız dedi ki: "Temele konuşma yasağı vermişler; bu, telefonda istediğini söylemiş."
Yok böyle bir şey arkadaşlar.
Bu Parlamento, ben yaptım
olur, ben Meclis üstünlüğüne dayanarak sonuna kadar giderim diyemez değerli
arkadaşlar. Size 1950'den sonra bu Parlamentoda olanları, çok üzülerek,
anımsatmak isterim. Öyle, artık, Meclis üstünlüğüyle her şeyi yapamıyoruz,
yapmamamız gerekiyor. Çağ, katılım çağı.
Bakın, 1950'ye kadar
meclis üstünlüğü sistemi uygulanan bütün dünyada şimdi anayasal üstünlükler
sistemi uygulanıyor; yani, her şey anayasaya uygun olmak zorundadır. Ben yaptım
oldu demek, önce Cumhurbaşkanından, sonra devletin başka kurumlarından geri döner,
yine bizim önümüze gelir. Bunu, hep beraber ortadan kaldıralım ve azınlık
haklarını da içeren meclis üstünlüğü sistemini hep beraber yapalım. Bunlara
katkı koyma sürecinde bizim de görüşlerimize değer ve yer vermenizi istiyoruz;
çünkü, bu çoğunluklar böyle devam etmez değerli arkadaşlar. Anadolu'da bir laf
var: Keser döner sap döner, bir gün hesap döner. Ama, o hesap döndüğü zaman da
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, biz, demokrasinin yanında, çoğulculuğun
yanında, plüralizmin yanında, şeffaflığın yanında, açıklığın yanında ve
katılımın yanında yerimizi alacağız ve bu Parlamentoda azınlığın da katkısına
izin vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi, tekrar, saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Bülent Bey,
sürenizi doldurmaya daha bir dakika vardı; sürede tasarruflu davrandığınız için
teşekkür ediyoruz.
Şahsı adına söz isteyen
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İl encümeninin görev
tariflerini yapıyoruz. Tabiî, bu kanunda, hizmeti yerine götürmeye çalışıyoruz
diye ifade ediliyor; ama, hizmet alanları, burada, ekseriya muhtarlardır; yani,
il encümeninin birinci derece hizmet alanları muhtarlardır.
Tabiî, bu yasa
yapılırken, hiçbir zaman, muhtarlarla ilişkide, muhtarlarla diyalogda, il
encümenine bir görev verilmiyor. Bu, haksızlık; muhtarlarımızı kapı kulu
yapmayalım. İl encümenine ne diyoruz; plan yapmak, program yapmak, bütçe
yapmak... Bunlar yapılmadan önce, il encümeni, muhtarlarımızla, yılda en az bir
defa, oturup, görev olarak, onların düşüncelerini, onların fikirlerini, onların
-muhtarların- özellikle, her türlü -istediği- düşüncelerini alarak, planı,
programı ve bütçeyi buna göre yapmak -encümenin- temel görevi olmalıdır.
Bu açıdan, burada, en çok
hizmeti alan kesim ve özellikle, Anadolu'daki muhtarlarımız adına şahsen
üzüldüm. Onun için bir önerge verdik. İl encümeninin bir görevi de, yılda en az
bir defa, bütçe yapılmadan, planlama ve diğer konularda, mutlaka, il ve
ilçelerdeki tüm mahalle ve köy muhtarlarının görüşünü alarak bu planlamayı
yapmalı ve bu, encümenin temel görevi olmalıdır. Onun için bir önergemiz var,
bunu vereceğiz.
Tabiî, sırası gelmişken,
Sayın İçişleri Bakanım yok; ama, kendisi iki yıl önce bir söz vermişti;
muhtarların özlük hakları... Şahsen, Yüce Meclisin bir bakanı, çıkıp, burada
söz verdiyse, sözünü yerine getirmesini, bir milletvekili olarak beklerim ve
yine, çok değerli katkılarınızla, 37 nci madde uyarınca, hepinizin
katkısıyla... Ben, katkı veren tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Doğrudan
Meclis gündemine alınması konusu görüşüldü ve karara bağladınız; ama, tekrar
-İçişleri Bakanım yok burada- kendisinden istirham ediyorum; bu insanlar
perişan, bu insanların özlük hakları, gerek sosyal güvenlik hakları gerekse
muhtarlarımızın diğer özlük hakları hakikaten yürekler acısı. Ben, artık, bir
köye gittiğim zaman, şahsen utanıyorum. Onun için, bir kez daha, Sayın İçişleri
Bakanlığı yetkililerinden... Yüce Meclisin, hepinizin katkısıyla doğrudan
Meclis gündemine alınmasını istediği konunun, öncelikle, acilen Genel Kurula
getirilmesini arz ediyorum.
Hepinize teşekkür
ederken, muhtarlarımız adına, özellikle biraz sonra okunacak önergemizin
-encümenin görevi olması adına- kabul edilmesini arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Maddeyle ilgili
soru - yanıt işlemini başlatıyorum.
Sayın Enis Tütüncü;
buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İl encümeninin yetkileri
içinde önde geleni, stratejik plan ve yıllık çalışma programını, bütçeyi ve
kesinhesabı inceleyip, bu konularda il meclisine görüş bildirmektir. İl
encümeninin, bu stratejik planla ilgili bu sorumluluğunda söz konusu olan
stratejik planlama kavramı, bütçeleme süreçleriyle ilgili bir kavramdır.
Şimdi, ben, bu çerçevede,
şöyle bir soru sormak istiyorum: İl encümeni, bütçeyle ilgili, bütçeleme
süreciyle ilgili stratejik planını, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
hazırlanmak durumunda olan makro ölçekte stratejik planla nasıl ve hangi
süreçte ilişkilendirecek?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ahmet
Işık; buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İl daimî encümeni, mevcut
kanuna göre, valinin başkanlığında, il genel meclisi üyeleri arasından seçilen
5 kişiden oluşmaktadır. Yeni düzenlemeyle bu yapı değiştirilmekte ve
seçilmişler ile bürokratlar eşit sayıda olmakta ve başkanın yine vali olması
öngörülmektedir. Vali olmadığı zaman, encümene genel sekreter başkanlık
edecektir, maddede getirilen yenilikle. Oysaki, 1988 yılında Anayasa Mahkemesi
bir kararında, encümende, seçilmemişlerin görev alamayacağını belirtmektedir.
Bu durumda, yeni düzenlemeyle öngörülen encümen yapısının durumunu
değerlendirir misiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Başka soru yok.
Yanıt vermek üzere,
buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Enis Beyin sorusu, tabiî, öteden
beri idareyi işgal eden bir konudur; çünkü, gerçekten, mahallî idarelerin
çalışmalarının merkezî idareyle paralel gitmesi gerekir. Planlama işlemlerinde
de, bunun böyle olması icap eder. Vaktiyle, İLMİP çalışmaları da bunun için
yapılmıştır, il planlama mahallî idare çalışmaları da bunun için yapılmıştır.
Ancak, şurası muhakkak ki, gittikçe, özel idareler ve belediyeler, daha büyük
bir fonksiyon sahibi olmakta ve merkezî planlamada, gittikçe, fonksiyonunu
azaltmaktadır. Bunun sonucu olarak, zannediyorum, bundan sonraki planlama
işlevi, merkezî idarenin, mahallî idareye yardım yaparken belli işleri
öngörmesiyle, belli hizmetleri öngörmesiyle daha çok ortaya çıkacaktır; Batı
örnekleri de bunu vermektedir. Binaenaleyh, sonuç olarak, mahallî idareler
kendi kaynaklarıyla yapacakları işlerde merkezî çalışmalara paralel; ama, daha
çok, mahallî inisiyatifi kullanacaklardır; ama, merkezden gelen yardımlarda ise
büyük ölçüde merkezin etkisi altında kalmak zorunda olacaklardır.
İkinci soru, Ahmet Beyin
sorusu. Gerçekten, daha önce de Özel İdare Kanununda yapılan bir değişiklikle
şube müdürlerinin özel idare encümeninde yer alması öngörülmüştü. Kanun,
sonradan, Anayasa Mahkemesi tarafından bu yüzden iptal edildi; ancak, aradaki
fark, orada bir çeşit daimî üyelik şeklindeydi, burada belli şeyler sayılıyordu;
falanca şube müdürü, filanca şube müdürü diye sayılıyordu. Burada ise valiye
bir inisiyatif verilerek Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine bir paralellik
sağlanmış ve böylece, daimî -Sayın Baratalı'nın da biraz evvel ifade ettiği
gibi- tabiî senatörlük gibi olması önlenmiştir.
Arz ederim.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 791
sıra sayılı yasanın 25 inci maddesinin sonuna gelmek üzere, aşağıdaki ifadenin
(k) bendi olarak eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet
Kartal |
Mustafa
Gazalcı |
|
Malatya |
Van |
Denizli |
|
Rasim
Çakır |
Dursun
Akdemir |
|
|
Edirne |
Iğdır |
|
k) Yıllık plan ve çalışma
programları ile bütçenin hazırlanmasından önce il ve ilçelerindeki tüm köy ve
mahalle muhtarlarıyla toplantı yaparak muhtarların görüş ve önerilerini almak.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, katılmıyoruz; çünkü, bu (k) bendi
işlevsel bir hususu öngörüyor. Şu anda müzakere ettiğimiz 25 inci madde yapısal
bir husustur ve ayrıca (k) öncesi bentler 26 ncı maddede yer almaktadır; bu
yüzden katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, (k) bendi yok bu maddede. Sizin önerinizde bir düzeltme
yapıyoruz, yeni bir fıkra olarak önerildiğini varsayıyoruz.
Hükümete ve Komisyona
sorduk, katılmıyorlar.
Siz, konuşmak mı
istersiniz, gerekçeyi mi okutalım?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hizmetlerin
planlanmasının daha etkin yapılması için.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısı arayacağız: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Karar yetersayısı "kabul edenler"i sorduğumuz zaman
yoktu, şu anda da "kabul etmeyenler" dedikten sonraki sayı da pek
yeterli gözükmüyor.
Onun için, 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.30
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
791 sıra sayılı tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet
yerinde.
25 inci maddeyle ilgili
önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yetersayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.
Şimdi, 25 inci maddeyi
oylarınıza sunacağım...
Değerli arkadaşlarımız,
bir açıklık getirelim. Karar yetersayısını ararken hem kabul edenlerde hem
kabul etmeyenlerde arıyoruz, ayrı ayrı. İkisinden birinde 139 çıkması
gerekiyor; yani, kabul edenlerde 139 çıkarsa karar yetersayısı bulunmuş oluyor,
kabul etmeyenlerde de 139 sayısı çıkarsa karar yetersayısı bulunmuş oluyor;
ama, ayrı ayrı.
Şimdi, bu açıklamadan
sonra, 25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
saat 19.30'a kadar yemek arası veriyoruz; 19.30'da tekrar birleşimi açacağız.
Kapanma Saati: 18.33
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
791 sıra sayılı yasa
tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
35 inci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
İl Özel İdaresi Teşkilâtı
İl özel idaresi teşkilâtı
MADDE 35. - İl özel
idaresi teşkilatı; genel sekreterlik, malî işler, sağlık, tarım, imar, insan
kaynakları, hukuk işleri
birimlerinden oluşur. İlin
nüfusu, fiziki ve coğrafi yapısı, ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri
ile gelişme potansiyeli dikkate alınarak norm kadro sistemine ve ihtiyaca göre
oluşturulacak diğer birimlerin kurulması, kaldırılması veya birleştirilmesi il
genel meclisinin kararıyla olur. Bu birimler büyükşehir belediyesi olan illerde
daire başkanlığı ve müdürlük, diğer illerde müdürlük şeklinde kurulur.
Genel sekreter, il özel
idaresi hizmetlerini vali adına ve onun emirleri yönünde, mevzuat hükümlerine,
il genel meclisi ve il encümeni kararlarına, il özel idaresinin amaç ve
politikalarına, stratejik plan ve yıllık çalışma programına göre düzenler ve
yürütür. Bu amaçla il özel idaresi kuruluşlarına gereken emirleri verir ve
bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar.
Genel sekreter yukarıda
belirtilen hizmetlerin yürütülmesinden valiye karşı sorumludur.
Toplam nüfusu 3.000.000'a
kadar olan illerde, ihtiyaca göre en fazla iki, nüfusu bunun üzerinde olan
illerde en fazla dört genel sekreter yardımcılığı kadrosu ihdas edilebilir.
İlçelerde, özel idare
işlerini yürütmek amacıyla kaymakama bağlı ilçe özel idare teşkilâtı
oluşturulabilir.
BAŞKAN- Madde üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan
Gündüz.
Buyurun Sayın Gündüz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan İl Özel İdareleri Kanununun niçin değişmesi gerektiği konusunda
kamuoyumuzu bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyor; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kanunun adını
okuyorum size: "17 Rebiülahır 1331 tarih 1414 sayılı Takvimi Vakayide
yayımlanan Düsturun ikinci tertip beşinci cilt 186 ncı sayfasında yer alan
İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunu Muvakkatının İdarei Hususiyei Vilâyat"
başlık adı.
Bunun 16.5.1987 tarih ve
3360 sayılı Kanunla ismi değiştirilmiş; ama, yürürlükte olan bazı maddeleri
var; onlardan da bir iki cümle arz etmek istiyorum size:
"Vilayet, emvali
menkule ve gayrimenkuleye mutasarrıf ve işbu kanun ile muayyen ve mahdut
vezaifi hususiye ile mükellef bir şahsı manevîdir. Emvali hususiyei vilayet
mahfuziyet ve masuniyet itibariyle emvali umumiyei devletten maduttur."
Bir başka madde daha
okuyacağım: "Vilâyete ait hidematı mahalliye berveçhiâtidir.
Memaliki Osmaniyede
devairi Devletçe görülecek lüzum üzerine küşat ve tesviyesi ve tamiri Nafia
Nezaretine ait olan turuku umumiyeden maada vilâyet dahiline münhasır olarak
liva ve kaza ve nahiyeleri yekdiğerine rapteden turuk ve meabirin küşat ve
inşasiyle tamiratı mütemadiyesi" diye devam ediyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya)- Sayın Başkan, hiçbir şey
anlamıyoruz,
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)-
Şimdi, burada, esas, böyle bir İl Özel İdaresi Kanununun çıkarılmasının
gerekçelerinden birisi -ki, ben, bu dili çok severim, çok da iyi anlarım, çok
da iyi kullanırım- bu dilin, bugünkü vatandaşlarımız tarafından anlaşılamaz
hale gelmesinden kaynaklanan bir zaruretle karşı karşıyayız. Dil konusundaki
sadeliği ve hassasiyeti herkesçe bilinen Sayın Cumhurbaşkanının da, bu gerçeğin
farkında olduğu kanaatini taşımaktayız.
Öbür taraftan,
demokrasiyi tanımlarlarken, demokrasi, atanmışlarca değil seçilmişlerce yönetilen
bir sistem diye tanımlanır ve gittikçe de şeffaf, katılımcı bir demokrasi,
çağdaş dünyada, trendi yükselerek seyretmektedir. Dolayısıyla, dünyanın gittiği
bu istikamete doğru, hele, Avrupa Birliğine giden bir trendde, Türkiye'nin de
bu gelişmeye mutlaka ayak uydurması gerekir. Yine, Osmanlıca bir tabir var
"temadi" diye; değişerek gelişim ve gelişerek değişim anlamına gelir.
O yüzden, şu anda, bizim, huzurlarınıza getirdiğimiz kanun, esasında, böyle bir
gelişim ve değişimin en güzel göstergelerinden biridir.
Öbür taraftan, özellikle,
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın -ki, onların kurmayları tarafından-
hazırlanan Yerel Çözüm 2000 raporundan bazı alıntılar aktaracağım:
"Merkezî yönetim ile yerel yönetim arasında yetki-görev bölüşümünü yeniden
düzenleyeceğiz. Yerel nitelikli hizmetleri yetki, kaynak ve araçlarıyla yerel
yönetimlere devredeceğiz. Yerel yönetimlere kendi alanları içinde yerel
nitelikli tüm hizmetleri özgürce yürütme yetkisi ve sorumluluğu vereceğiz.
İl meclisi, valinin
vesayetinden çıkacak, tümüyle özerk çalışacak, yerel yönetimlere tanınacak yeni
hizmet ve yetki alanlarında karar alacaktır.
Merkezî yönetimin, yerel
yönetimlere devredilen işlevlerinin yürütülmesinde valiye bağlı olarak görev
yapan kamu görevlileri, il meclisine bağlı olarak çalışacaklardır.
Halen merkezî yönetimde
olan yetkilerden, içişleri, dışpolitika, millî savunma, adalet, maliye, sosyal
güvenlik, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve benzeri hizmetlerin, kısmen sağlık
ve eğitim ile ülke ölçeğinde genel planlama, eşgüdüm ve denetim dışında kalan
tüm yetkiler, beş yıl içinde yerel yönetimlere aktarılacaktır."
Aslında, bunları yermek
için söylemiyoruz; ama, bugün huzurlarınızda bulunan İl Özel İdaresi Kanunu,
aslında, bu arzuları, bu hedefleri yerine getirmeye yönelik olarak hazırlanmış
bir kanun.
Burada, biz beklerdik ki,
esasında, akıl için yol bir. AK Parti de, Halk Partisi de, Türkiye'nin
problemleri üzerine kafa yormuş ve aynı şekilde, aynı yönde reçeteler
hazırlamış; ama, burada, muhalefet adına konuşan arkadaşlarımızın, yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi anlamına gelen böyle bir İl Özel İdaresi Kanunuyla
ilgili, gelip, yani, statükoyu savunmak adına, kendi programlarına ters konuşma
yapmalarını yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Bir başka şey:
"Yerel yönetimleri, merkezî yönetimin vesayetinden, malî açıdan yoğun
bağımlılıktan kurtaracağız. Yerel yönetimleri özerk, güçlü, demokratik
kurumlara dönüştüreceğiz. Yerel meclislere, Anayasa ve üst meclis kararlarına
uygun olmak koşuluyla, kendi yöreleriyle ilgili her türlü kararı alma ve
uygulama imkânı tanıyacağız." Biz, AK Parti olarak, bunların altına
imzamızı da atıyoruz.
"Anayasanın 127 nci
maddesini bu amaçla yeniden düzenleyeceğiz. Yine, bir kamu hizmeti, o hizmeti
en etkili ve verimli biçimde yürütebilecek en alt basamak yerel yönetim
birimine verilmelidir. Her yerel yönetim birimi kendi sınırları içindeki yerel
kamu hizmetlerinin tek yetkili ve sorumlu birimi olmalıdır." Burada, il
genel meclisleri, bir anlamda, mahallenin, köylünün ve esas, o yerel bölgede
yaşayan insanların bizzat kendilerinin seçtiği bir meclis. Burada köylü temsil
edilecek, burada mahalle temsil edilecek ve problemler, yerinde başlayıp,
yerinde çözümlenecektir.
Avrupa Birliği
standardına baktığımız zaman, kamu hizmetlerinin yüzde 60-65'i belediyeler
tarafından icra edilir. Almanya'ya baktığınız zaman, kamu hizmetlerinin yüzde
70'ini belediyeler yapar; ama, Türkiye'ye baktığımız zaman, kamu hizmetlerinin
yüzde 12'si yerel yönetimlerce icra edilir. Bu yerel yönetimler dediğimiz
zaman, belediyeler buna dahildir, vilayet ve il özel idareleri de buna
dahildir. Eğer, il özel idarelerinin payını düşerseniz onlar yüzde 4,
belediyeler yüzde 8.
Şimdi, burada, halkın,
her meselesi için Ankara'ya koşup gelerek milletvekillerinin önünde el pençe
divan durması, genel müdürlerin kapısını aşındırması ya da bakanlıkta kuyruğa
girmeleri hiç kimsenin hoşuna gitmiyor. O yüzden, biz diyoruz ki, bu kanun
tasarısı, aslında, kamu hizmetlerini bizzat halkın ayağına götürerek, onların
kendilerini yönetmeye, bizzat halkın kendisinin icazet verdiği yöneticilerle,
artık, icra edilme dönemi gelmiştir. O yüzden, bu, bir anlamda da -bizim, bir
tek, sade bu kanun değil; ama- kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması
anlamında, atılmış önemli bir adımdır. Bu adımın, milletimiz ve memleketimize
hayırlı olmasını diliyor, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Çetin, konuşma
süreniz, birleştirilmiş süre 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5197 sayılı İl Özel
İdaresi Kanununun Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderilmesi üzerine, 35 inci madde hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisin değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî ki, Sayın Gündüz, az önce, 1913 yılında Osmanlı döneminde çıkarılmış
kanun hükmünde kararnameyle varlık kazanmış ve 13 Mart 1913 tarihinden bu yana
defalarca değişikliğe uğramış olmakla birlikte, o adla, halen o dille yazılmış
yasanın değişmesi gerektiğini bir değişim olarak sunmaya çalıştı. Gerçekten,
Osmanlı Devletinin sömürgeleşme sürecinden itibaren, hemen hemen aynı yasa
yürürlükte.
Tabiî, bu yasayı, bugün,
bir kez daha geri gönderme gerekçelerimizi, herhalde, arkadaşlarımız, AKP
Grubundaki arkadaşlarımız ve iki sayın bakanımız iyi okumamış olacaklar ki,
Sayın Cumhurbaşkanımızın niçin geri gönderdiğini bir türlü kavrayamamışlar.
Dün de, AKP sözcüsü,
yasanın bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderilmesini, müstehzi bir tavırla "Sayın Cumhurbaşkanımız bir daha
görüşülmesini arzu etmişlerdir" diyerek, sanki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bir kurumun isteği üzerine, arzusu üzerine bu yasayı görüşüyormuş gibi
bir yaklaşımın içine girdi. Bunlar, doğru yaklaşımlar değil değerli arkadaşlar.
Sayın Cumhurbaşkanımız, elbette Cumhurbaşkanımız; ama, aynı zamanda Türkiye'nin
en seçkin ve saygın anayasa hukukçusu olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, İl
Özel İdaresi Yasasını tek başına ele aldığımız zaman bir değişimden söz etmek
belki mümkün; ama, bunu, bütünün bir parçası olarak algıladığımız zaman; yani,
Türkiye'de özellikle 1990'lı yılların başından itibaren tartışılmaya açılan ve
günümüze kadar defalarca kamuoyunda tartışılan diğer yasalardan ve Türkiye
Cumhuriyetinin üniter devlet yapısından bağımsız olarak düşünmemek gerekir.
Başta kamu yönetimi
ilkeleri temel yasası olmak üzere il özel idareleri, belediyeler, büyükşehir
belediyeleri, bölge ajansları, bağımsız idarî otoriteler, kamu sermayeli
şirketler, önümüzdeki günlerde gelecek kamu personel rejimi gibi 10 adet kanun
ve tasarıyla "kamu reformu" adı verilen bir büyük dalga, ne yazık ki,
ülkemizi de sardı.
Şimdi, başka kamu
yönetimi ilkeleri de... 20'ye yakınını çıkardık, tamamı 35'e yakın taslak,
tasarı ya da kanunla, artçı nitelikteki kanunlarla da bu "dönüşüm"
dediğiniz, "değişim" dediğiniz kamu reformunun Türkiye'yi nereye
doğru sürüklediğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Kamu reformlarının ilk
çekirdeğini oluşturan bu kamu yönetimi temel kanunu, biraz evvel de söyledim,
arkasındaki düzenlemelerle, gerçekten, ülkemizde, ciddî bir biçimde, siyaset
adamlarının, ülkemizi yönetenlerin düşünmesi gereken bir durum.
Yerellik ilkesiyle
merkezî idarenin görevleri yerel yönetimlere devrediliyor bu yasayla; ama,
özelleştirme ilkesiyle beraber yerel yönetimlere devredilen tüm yetkiler gerçek
sahibine, özele; yani, özel sektöre aktarılıyor.
Şunu unutmamak lazım
Sayın Gündüz: Buradaki yerelleştirme, bizim aklımızdaki, sosyal devleti
savunanların düşüncesindeki yerelleştirme değildir. Bizim aklımızdaki
yerelleştirme, merkezî idaredeki görevin kamu hizmeti olarak -bir kez daha
söylüyorum- merkezî idaredeki görevin kamu hizmeti olarak görülmek üzere yerel
yönetimlere aktarılmasıdır; yetki devridir.
Oysa, bu kanun, merkezî
idaredeki görevleri özel sektöre aktarmak üzere yerel yönetimlere aktarıyor;
yani, burada yerel yönetimler özelleştirmenin ara istasyonu oluyor Sayın
Gündüz. Bu kanundaki yerelleşme, yerel yönetimleri güçlendirmek bir yana,
doğrudan doğruya tüm sosyal devlet görevlerini özelleştirme amacına uygun bir
biçimde gerçekleştirmek üzere kurgulanıyor. Dünya Bankasının ve AKP'nin
yerelleştirme mantığı ile bizim yerelleştirme mantığımız, yerel yönetimleri
güçlendirme mantığımız elbette farklı. Biz...
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
İşte o farklılığı yerine getirin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Evet, biz o farkı...
Anlamadıysanız bir kez
daha söylüyorum, merkezî idaredeki görevin kamu hizmeti olarak yerel
yönetimlere devrinden söz ediyoruz; yani, bir kamu görevi. Siz ve Dünya
Bankası, bu yasanın arkasındaki esas güçler, bizim ülkemizde ve bizim gibi
ülkelerde yerelleşmeyi özelleştirmenin ara istasyonu, kamu hizmetlerini
özelleştirmenin ara istasyonu olarak algılıyor.
Değerli arkadaşlarım, İl
Özel İdaresi Yasasının, Anayasa ve kamu yararı açısından bakıldığında, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından niçin geri gönderildiğini bir kez daha size
hatırlatmak istiyorum. Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanımız, gerekçesinde;
"tekil devlet modelinden yerel ağırlıklı devlet modeline geçişe olanak
sağlamaktadır. Güçlü merkezî yönetim yerine, güçlü yerel yönetimlere yer
verilmektedir. İl özel yönetimleri, il genel yönetimini de kapsayacak şekilde,
genel yetkili duruma getirilmektedir."
Sayın Cumhurbaşkanı, bu
tespitleri yaptıktan sonra, bu durumun, Anayasanın tekil devlet modeline,
idarenin bütünlüğü, yetki genişliği ve idarî vesayet ilkelerine ve kamu
yararına aykırı olduğunu söylüyor. Biz de, hem bu yasanın ikinci kez
görüşülmesiyle birlikte başlayan süreçte hem Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri
Kanununda ve İl Özel İdareleri Kanununun haziran ayındaki görüşmeleri sırasında
bunlardan söz ettik.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, şimdi, burada "il özel idaresi teşkilatı; genel sekreterlik, malî
işler, sağlık, tarım, imar, insan kaynakları ve hukuk işleri birimlerinden
oluşur..." Bir genel çerçeve çizilmiş; ama, nüfusun büyüklüğüne, fizikî ve
coğrafî yapıya, ekonomik ve sosyal gelişmelere göre 81 ilde ve ilçelerde -özel
idare kurulan ilçelerde- il genel meclisleri, ihtiyaca göre yeni organlar
oluşturabilecek, birleştirebilecek ya da kaldırabilecek. Bunun herhangi bir
yerle bağlantısı yok; yani, İçişleri Bakanlığından, merkezî hükümetten bir
izin, onay vesaire yok; ayrı ayrı 81 ilde, ayrı ayrı kurumlar, ayrı ayrı
meclislerin aldığı ayrı ayrı kararlarla bir karmaşa ortamına girilecek. Türkiye
büyük bir coğrafya ve ülkemizin pek çok sorunu var ve o sorunlarla bir bütün
olarak değerlendirildiğinde, konunun nerelere kadar uzanacağını dün Sayın
Kumkumoğlu arkadaşım, burada, sizlere anlattı.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, yasanın ilgili maddelerine baktığımız zaman, il özel idaresinin
personel sistemiyle, teşkilatıyla ve norm kadrolarla ilgili 35 ve 36 ncı
maddeleri düzenlenmiş. Örgütlenme, il genel meclisi kararına bırakılmış. Yasal
kurallar çok sınırlı bırakılmış. Örgütlenme yapısına ilişkin kararlarda
merkezin onayı öngörülmemiş. Örgütün en üst yöneticisi, vali adına çalışan
genel sekreter olacak. Genel sekreter valiye karşı sorumlu; ama, sorumluluğunun
hangi konularla ilgili olduğu ya da yükümlülüklerinin nerelere kadar vardığı
açıklığa kavuşturulmamış.
Genel sekreterlik, demin
söylediğim kurumları, il özel yönetimi olarak güçlendirilmiş bir biçimde
yönetecek. Burada, Sayın Cumhurbaşkanımız da gerekçesinde çok açıkça ortaya
koymuş. Diyor ki: "İl özel yönetimi örgütlenmesinde genel sekreterlik
oluşturulup, il özel yönetimi hizmetlerinin genel sekreterce yürütüleceği,
genel sekreterin valiye karşı sorumlu olacağı, il encümenine, valinin
bulunmaması durumunda, genel sekreterin başkanlık yapacağı vurgulanarak, vali
yardımcılarının yerel organlardaki yetkisi kaldırılmakta; dolayısıyla, vali ve
kaymakamlara bu organlardaki görevleri nedeniyle yapılan ödemeler sürdürülüp,
vali yardımcılarının ödemeleri kesilmekte, böylece meslekî mali statü yönünden
hiyerarşik yapı da bozulmaktadır."
Değerli arkadaşlarım,
sadece, bununla da sınırlı değil. Yasanın bütününe bakıldığı zaman, nasıl
alelacele hazırlandığı, Cumhurbaşkanının geri göndermesinden sonra bile gerekli
düzenlemelerden kaçınıldığı çok açık gözüküyor. Mesela, göndermeyle ilgili
değil; ama, malî konularda YTL yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, hatta, YTL'de
elbette bir düzenlemeyle o burada düzeltilebilir diyebilirsiniz; ama, 10 uncu
maddede 25 milyar, 55 inci maddede 300 000 000, 56 ncı maddede 100 000 000'dan
söz ediliyor; onlar bile düzeltilmemiş. Diğer taraftan, il genel meclisi ve il
encümeninin özlük haklarına bakıyorsunuz, ücret, yolluk vesaire düzenlenmiş,
bunlar bir sosyal güvenlik kurumuyla ilişkilendirilmemiş. dört yıl, beş yıl
görev yapacak kişilerin oradaki sorumlulukları bile öylesine, el yordamıyla
getirilmiş.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu yasa, sadece üniter devlet yapısını zedelemekle kalmayacak,
Türkiye'deki 81 ilin ayrı ayrı il genel meclislerinin almış olduğu kararlarla
ülkemizde yeni bir kaosun, yeni bir kargaşanın, yeni bir karmaşanın da yolunu
açacak.
Değerli arkadaşlarım,
biraz evvel, gerçekten, Sayın AKP sözcüsü "halkına inanmama, güvenmeme
var" dedi. Değerli arkadaşlar, sorun, halka inanmama, güvenmeme sorunu
değildir. Demin de söyledim; sorun, kamu hizmetlerinin nasıl görüleceği, kimler
marifetiyle yürütüleceği sorunudur. Yani, devletin aslî ve sürekli işlerini
bile kamu hizmeti olmaktan çıkarıp özele teslim ederseniz, giderek rant
kapılarını açarsınız.
Bakınız -o güvenip
güvenmemeden söz ettiniz- sizin güvendiğiniz kesimlerin kimler olduğu açığa
çıktı, kimlere güvendiğiniz onbeş günden bu yana kamuoyunda tartışılıyor.
Bürokratlarınıza güvendiniz, halka değil. O bürokratlarınız, o yoksul halkın
oluşturduğu vergiden oluşan bütçeyi, devlet bütçesini nasıl kullanmışlar, orta
yerde. Görüyorsunuz Enerji Bakanlığındaki bürokratlarınızın neleri yaptığını.
Sizin güvendiğiniz, halk değil, çıkar çevreleri ve egemen güçler. Onların
buraya getirdiği bu düzenlemeyi, satırını değiştirmeden, üstelik de,
Cumhurbaşkanını bile, yani, arzu etmişler de görüşüyormuşcasına hakir görmeye
kalkışmanızı anlayabilmenin olanağı yok.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu il özel idaresi ile belediyelerin birlikte kamu görevlerini
yürütmeleri sırasında nelerle karşılaşacağımızı Kamu Yönetimi Temel Kanununda
da anlattık. İşte, Anayasanın 127 nci maddesi ve diğer maddeleri
değiştirilmeden yapılacak bir düzenlemenin Anayasaya aykırı olacağını hep
söyleyegeldik; ama, sayın bakanlarımız, kendilerine göre, kendi düşüncelerine
göre, Anayasaya aykırılık yoktur diyor. Herhalde, Cumhurbaşkanımızdan daha iyi
hukuk bilgilerine sahipler.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, ülkemizde var olan sistemimizde 3 tür yerel yönetim var; il özel
idaresi, belediye ve köy. Bunlar, genel yasal sistem içerisinde kuruluş ve
yetki çerçevelerini düzenleyen yasalara sahipler ve bugün, gerçekten, yerel
yönetimlerin kamu hizmetlerini görme anlayışı açısından güçlendirilmesi,
kaynaklarının geliştirilmesi bir zorunluluk; bunu, biz de kabul ediyoruz; ama,
siz, bu yasal düzenlemeleri yaparken, eğer, katılımcılıktan, şeffaflıktan söz
ediyorsanız, önce, 81 ilimizin valisiyle, arkasından, bu konudaki
bilimadamlarıyla, eğer gerçekten bu sorun ülkemizin sorunuysa, IMF'yle, Dünya
Bankasıyla görüşme yerine, birazcık da Anamuhalefet Partisiyle ve Mecliste
temsil edilen diğer partilerle görüş alışverişi yaparak bu yasaları yapmış
olsanız, 47 yasanız, Anayasa Mahkemesine, iptal davası açılması için şu ana
kadar götürülmezdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yani, şu ana kadar Anayasa Mahkemesine, Anayasaya aykırılıktan, kanun yapma
tekniğine aykırılıktan, hukuka aykırılıktan, kamu yararına aykırılıktan açılan
iptal davası 47'yi buldu. Cumhurbaşkanımız tarafından geri çevrilen, bir daha
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen yasa sayısı 15'i
buldu. Geriye doğru bakınız, çokpartili sisteme geçtiğimizden bu yana hiçbir
zaman bu kadar yasa geriye gönderilmedi, hiçbir dönemde bu kadar sayıda yasa,
Anayasa Mahkemesine iptal davası açılarak gitmedi. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Toparlayalım
lütfen.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum.
Grup sözcünüz, "siz,
statükoyu savunmak adına, kendi programınıza aykırı hareket ediyorsunuz"
diyeceğine, yetkililerinize kanunun nasıl yapılacağını, nasıl yapılması
gerektiğini de hatırlatması gerekir. Bir kez daha söylüyorum; biz statükoyu
savunmuyoruz, biz, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden yanayız; ama, sizin
güçlendirme diye, değişim diye, yerel yönetimlere kaynak aktarma diye söylediğiniz,
yerel yönetimleri güçlendirme değil, özeli güçlendirme, kamu hizmetlerini
parası olanlar için yararlanılabilir bir hizmet konumuna getirme uğraşısıdır.
Bunu da, bir kez daha Cumhurbaşkanından, olmazsa Anayasa Mahkemesinden geri
geldiğinde anlayacağınızı umarak, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ümmet
Kandoğan?.. Yok.
Değerli milletvekilleri,
maddeyi oylarınıza sunuyorum...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yetersayısı talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar
yetersayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.00
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.10
BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
791 sıra sayılı yasa
tasarısı üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
35 inci maddenin
oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza
sunup karar yetersayısını arayacağım.
35 inci maddeyi kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı
vardır.
45 inci maddeyi
okutuyorum:
Bütçenin hazırlanması ve
kabulü
MADDE 45. - Vali
tarafından hazırlanan bütçe tasarısı eylül ayı başında il encümenine sunulur.
Encümen, bütçeyi inceleyerek görüşüyle birlikte kasım ayının birinci gününden
önce il genel meclisine sunar.
İl genel meclisi bütçe
tasarısını yıl başından önce aynen veya değiştirerek kabul eder. Ancak, meclis
bütçe denkliğini bozacak biçimde gider artırıcı ve gelir azaltıcı değişiklikler
yapamaz
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyenler: Grupları adına; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ali
Osman Sali, Balıkesir Milletvekili...
Buyurun Sayın Sali.
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İl Özel İdaresi
Kanununun 45 inci maddesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanımız geri gönderme tezkeresinde "bütçenin ve kesinhesabın
kabulünde ve kesinleşmesinde il genel meclisi kararı yeterli
görülmektedir" diyor.
Değerli arkadaşlar, bu
maddeyi değerlendirebilmek için öncelikle halen yürürlükteki İl Özel İdaresi
Kanununun ilgili düzenlemelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Madde 88.- Vali her
sene meclisi umumi vilayetin in'ikadından evvel vilayet bütçesini tanzim
ettirip licelittetkik evvela encümeni vilayete badehu vilayet meclisi umumisine
tevdi eder." Yani, sayın vali hazırlıyor encümen inceliyor ve il genel
meclisine sunuluyor.
129 uncu maddede de
düzenleme şu şekilde: "Meclisi umumii vilayet, hususi bütçe lâyihasını
madde bemadde ve bütçeye merbut cetvelleri fasıl fasıl tetkik ve lüzum gördüğü
cihetlerini bittadil tasdik eder." Burada da meclisi umumi onaylıyor, yani
il genel meclisi inceleyip onaylamakla mükellef, bütçeyi.
Mevcut düzenlememiz, yani
halen görüştüğümüz yasada düzenleme, vali tarafından hazırlanan bütçe tasarısı
eylül ayı başında il encümenine sunulur, encümen bütçeyi inceleyerek görüşüyle
birlikte kasım ayının birinci gününden önce il genel meclisine sunar, il genel
meclisi bütçe tasarısını yılbaşından önce aynen veya değiştirerek kabul eder;
ancak, meclis, bütçe denkliğini bozacak biçimde gider artırıcı ve gelir
azaltıcı değişiklikler yapamaz. Aşağı yukarı aynı düzenlemeler var; fakat,
önemli fark nedir; önemli fark şudur: Yürürlükteki İl Özel İdaresi Kanununun 86
ncı maddesinde yer alan "bütçe İçişleri Bakanlığınca otuz gün içinde
onaylanır. Bu süre içerisinde onaylanmayan bütçe kendiliğinden onaylanmış
sayılır" hükmünün yeni yasada yer almamasıdır, yani İçişleri Bakanlığının
onay yetkisi kaldırılmıştır; ancak, hepinizin bildiği gibi, mahallî idareler
üzerindeki tek idarî vesayet yetkilisi İçişleri Bakanlığı değildir; valilik de,
anayasal idarî vesayet yetkilisidir. Kaldı ki, bütçeyi, vali hazırlıyor,
uyguluyor ve denetliyor; Meclis ise, sadece kabul ediyor. Değiştirme hakkı var
mıdır; elbette vardır. Ancak, bütçe ve muhasebe işlemleri yönetmeliğini de
bakanlık çıkarıyor. Bu değişikliği yaparken, il genel meclisi, tamamen serbest
değildir; madde 48 inci maddedir. İl özel idaresi bütçesi ile muhasebe
işlemlerine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığının görüşü alınarak,
İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Kaldı ki,
analitik bütçe sistemine geçilmiştir; değiştirme çok serbest değildir.
Rakamlara, gelir azaltıcı ya da gider artırıcı değişiklik yapma yetkisi yoktur.
Vali, il özel idaresi bütçesinin amiri durumundadır, denetleyicisi
durumundadır. Bu bakımdan, konunun anayasal bir sorun teşkil etmediği
kanaatiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.
Buyurun Sayın Tütüncü.
Birleştirilmiş süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan yasa tasarısının 45 inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
45 inci madde, bütçenin
hazırlanması ve kabulünü düzenliyor. Bu yasa tasarısının bütçenin hazırlanma
süreciyle ilgili hükümleri incelendiğinde, daha önceki yasada merkezî yönetime
verilen bütçenin onaylanması biçimindeki idarî vesayet yetkisinin, bu tasarıyla
kaldırıldığı görülmektedir. Önceki yasada bütçenin merkezî yönetim tarafından
nasıl onaylanacağı ayrıntılı bir biçimde düzenlenmişti ve bu düzenlemeye göre,
merkezî yönetim, bütçe sürecinde il özel idaresi üzerindeki vesayet yetkisini
şöyle kullanmaktaydı: İl genel meclisince görüşülüp kabul edilen bütçe, o yıla
ait program da eklenerek vali tarafından İçişleri Bakanlığına gönderiliyordu.
Bütçe, İçişleri Bakanlığınca, otuz gün içinde onaylanıyordu. İçişleri
Bakanlığına verilen vesayet yetkisi, bütçedeki mevzuata aykırı madde ve
deyimleri düzeltmek, il özel idaresinin, tahsile yetkili olduğu halde, bütçeye
konmamış gelirlerini koymak ve noksan konulanları kanunî hadde çıkarmak, kanunî
yetki ve tarife üstündeki gelir tahminlerini kanunî hadde indirmek, yapılması
il özel idaresi görevlerinden olmayan hizmetler için konulmuş olan ödenekleri
bütçeden çıkarmak, kesinleşmiş ilam, istikraz, tahvil, kredi, anlaşma ve
sözleşme hükümlerine göre anapara ve faiz ödemelerini karşılamaya yetecek kadar
ödenek koymaktan ibaretti. İçişleri Bakanlığının, bu sebepler dışında bütçede
değişiklik yapma yetkisi de yoktu.
Şimdi görüşmekte
olduğumuz yeni tasarıda ise İçişleri Bakanlığının bütçeyi onaylama biçiminde
bir vesayet yetkisini kullanması ortadan kaldırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın 127 nci maddesinde düzenlenen, yerel yerinden yönetim kuruluşları,
merkezî idarenin dışında yer alan kamu tüzelkişileridir. Bu kuruluşlar kamu
tüzelkişileri olduklarından, kendilerine ait iradeye sahiptirler, devletten
ayrı mal varlıkları ve bütçeleri mevcuttur ve merkezî idare karşısında
özerkliğe sahiptirler.
Yine, Anayasanın 127 nci
maddesine göre, merkezî idare, mahallî idareler üzerinde idarî vesayet
yetkisine sahiptir. Anayasa Mahkemesi, esas 1990/38 sayılı kararında, idarî
vesayeti öngören Anayasanın 127 nci maddesini şöyle yorumlamıştır:
"Anayasa koyucu, yerel yönetimlere özerklik tanırken, merkezî yönetime de
onlar üzerinde bir denetim yetkisi vermiştir." Anayasa Mahkemesinin yorumu
şöyle devam ediyor: "Anayasa uyarınca, merkezî yönetim ile yerel
yönetimler arasında bir denetim ilişkisi kurulacaksa, bunun ancak idarî vesayet
yetkisinin kullanılması biçiminde olacağı söylenebilir." Bu yorumu,
Anayasa Mahkemesi yapıyor.
Değerli milletvekilleri,
idarî vesayet, merkezî yönetimin yerel yönetimlerin icraî kararlarını onama,
geri çevirme ve kimi ayrık durumlarda da değiştirerek onama yetkisidir. Bu
yetki, yerel yönetimlerin yetkisini ortadan kaldıracak veya etkisiz kılacak
biçimde kullanılamaz. Anayasa, idarî vesayetin hangi amaçlarla kullanılacağını
kurala bağlamakla yetinmemiş, ilke ve yöntemlerinin de yasayla belli edilmesi
koşulunu aramıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dikkatinizi çekmek istiyorum, Anayasa Mahkemesinin yorumuna
göre, Anayasa, merkezî yönetimin idarî vesayet yetkisini zorunlu görmektedir ve
bu yetkinin yerel yönetimlerde özerkliği zedelemeden kullanılmasını
istemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eski yasada merkezî yönetime bütçeyle ilgili olarak verilen
idarî vesayet yetkisinin, il özel idarelerinin özerkliğini zedelemeyen, onların
bütçeyle ilgili bağımsız karar alabilmelerine engel olmayan bir düzenleme
olduğu söylenebilir. Eğer bu yetkiler içinde il özel idarelerinin özerkliğine
zarar getiren düzenlemeler varsa, bunlar yeniden düzenlenebilirdi.
Anayasa Mahkemesinin
yorumları böylesine net, böylesine açıkken, bu yasa tasarısı, bütçe süreci
içinde, merkezî yönetime hiçbir idarî vesayet yetkisini vermiyor. Peki, size
sormak istiyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Anayasanın öngördüğü
yönetim biçimine uygun olmayan bir düzenlemede neden bu kadar ısrar
ediyorsunuz?
Bütçe bir araçtır, hem de
idarede bütünlüğü ve kamu görevlerinde birliği sağlamanın, toplum yararının
korunmasının ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanmasının en önemli
araçlarından biridir bütçe. Bu açıdan bakıldığında bütçe, aynı zamanda,
Anayasanın zorunlu gördüğü idarî vesayet yetkisinin yerine getirilmesinin de en
uygun araçlarından biridir. Nitekim bu anlayış, yerel yönetim reformu
tasarılarından biri olarak sunulan ve AKP İktidarı tarafından yasalaştırılan
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununa da egemen olmuştur. Bu Yasanın 25
inci maddesinde, yönetimde bütünlük sağlamak amacıyla, büyükşehir belediyesine,
ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçeleri üzerinde vesayet denetimi yapma
yetkisi verilmiştir. Büyükşehir belediyesinin ilçe ve ilk kademe
belediyelerinin bütçelerini kabul ederken yapacağı vesayet denetimi, somut,
sınırları belli, makul, haklı nedenlere dayandırılmıştır. 25 inci maddenin
üçüncü fıkrasının (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan yetkiler,
kesinleşmiş belediye borçları için bütçeye konulması gerekip de konulmamış
ödeneği ekleme, belediyenin tahsile yetkili olmadığı gelirleri çıkarma, kanunî
sınırlar üzerinde veya kanunî sınırların altında belirlenmiş olan vergi ve
harçların oran ve miktarlarını kanunda öngörülen sınırlara çekme, bütçe
metnindeki kanun, tüzük ve yönetmeliklere aykırı madde ve ibareleri çıkarma
veya değiştirme gibi yetkilerdir. Büyükşehir Belediyesi Kanununun ilgili
maddesinin fıkralarını size saydım. Adalet ve Kalkınma Partisi bu yasayı
çıkardı.
Şimdi, burada bir
acayiplik ortaya çıkmıyor mu, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AKP,
Büyükşehir Belediyesi Kanununda, idarede bütünlüğü sağlamak amacıyla, büyükşehir
belediyesine, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçeleri üzerinde vesayet
denetimi yapma yetkisi veriyor; ancak, iktidar, idarede bütünlüğün sağlanması
açısından zorunlu olan benzer yetkiyi, yani, il özel idarelerinin bütçeleri
üzerinde vesayet denetim yetkisini merkezî yönetime vermiyor. Bunu anlamak ve
kabul etmek mümkün değil; az önce söyledim, 1990 tarihindeki Anayasa
Mahkemesinin yorumu ışığında, kabul etmek ve anlamak mümkün değil.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mahallî müşterek ihtiyaç olarak nitelendirilerek, merkezî
idareden alınıp il özel idarelerine verilen görev ve hizmetler, çok büyük bir
olasılıkla, merkezî idarenin yerel yönetimlere transfer edeceği kaynaklarla,
paralarla yerine getirilecektir, öyle değil mi. Gökten zembille inmeyecek bu
paralar! Ama, merkezî idarenin, il özel idarelerinin bütçeleri üzerinde vesayet
yetkisi olmayacaktır. Ayrıca, merkezî idarenin, il özel idarelerinin stratejik
planları üzerinde de hiçbir idarî vesayet yetkisi bulunmayacaktır.
Söz konusu düzenlemeler,
hükümetin, saydamlığı artırma ve hesap verme sorumluluğunu oluşturma
iddialarının da havada kaldığını göstermektedir; çünkü, tasarı, kalkınma
planları, yıllık programlar, orta vadeli harcama programları, stratejik planlar
ve yıllık performans planları arasında bir uyum olması gerektiğini de görmezden
gelmektedir, böylesine önemli bir gerçeği atlamaktadır.
Bütçe ve stratejik plan
dokümanları, hesap verme sorumluluğu ve saydamlık kavramlarının yaşama
geçirilmesi için gerekli olan en önemli belgelerdir. Merkezî yönetimin, bu
süreçlerde, il özel idareleri üzerinde vesayet denetimi yetkisinin olmaması, il
özel idarelerine transfer edilen fonların kullanılmasında, hesap verme
sorumluluğunun gözetilmesinde ve saydamlığın sağlanmasında sorunlar yaratacaktır;
dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Tasarıda, hesap
verme-sorumluluk ilişkilerinin nasıl kurulacağına ve bu ilişkinin hangi
temeller üzerinde geliştirileceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur. Bu
eksiklik, esasen, başlı başına bir sorun iken, bütçe ve stratejik planlar
üzerinde merkezî yönetime hiçbir vesayet yetkisi de verilmemektedir. Söz konusu
eksiklikler, hem Anayasanın öngördüğü yönetim biçimine uygun değildir hem de
saydamlık ve hesap verme sorumluluğu kavramlarına tamamen ters düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasanın öngördüğü yönetim biçimine uygun düşmeyen,
saydamlığa ve hesap verme sorumluluğuna gereken önemi vermeyen bu tasarının,
Anayasa Mahkemesinden döneceğini şimdiden söylemek kehanet olmasa gerektir diye
düşünüyorum; dikkatlerinizi çekiyorum.
Bu düşüncelerle, hepinize
en iyi dileklerimi, sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-yanıt kısmına
geçiyoruz.
Ahmet Işık Beyin sorusu
var.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Önem atfettiğim için
sormak istiyorum. İl özel idare bütçesi, hukuken bir meclis kararıdır ve il
genel meclisinin diğer kararlarından farkı yoktur; ancak, esasta, bütçe, özel
idarenin bir yıllık temel faaliyetlerini ve harcamalarını düzenlemektedir ve bu
yönüyle diğer kararlardan farklıdır. Kanunda ise, bütçenin kesinleşmesi, diğer
kararların tabi olduğu usule bağlı tutulmuştur. Bu durumda, bütçenin aynı usule
tabi tutulması uygulamada bir aksamaya yol açmayacak mıdır?
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, burada
şöyle bir nüans var. Tabiî ki, bütçe de bir meclis kararıdır ve kesinleşmesi,
meclis kararının tabi olduğu usule, prosedüre tabidir; ancak, buradaki nüans
şudur: Bütçeyi vali hazırlar, encümen de görüşür ve genel meclise sunar. Biraz
evvel de okuduk, o madde geçti; genel meclis, gider artırıcı, gelir azaltıcı
herhangi bir işlemde bulunamaz.
O bakımdan, bütçe, yine
bir meclis kararı gibi valiye gelir, vali bunu geri gönderebilir, meclis ısrar
ederse, valinin 10 gün içerisinde yargıya gitme hakkı vardır. Yani, durumda bir
aksama olmaz.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 45 inci madde kabul edilmiştir.
47 nci maddeyi
okutuyorum:
Kesin hesap
MADDE 47. - Her yıl
bütçesinin kesin hesabı, vali tarafından hesap döneminin bitiminden sonra gelen
mart ayı içinde encümene sunulur. Kesin hesap il genel meclisinin mayıs ayı
toplantısında görüşülerek karara bağlanır.
Kesin hesabın görüşülmesi
ve kesinleşmesinde, bütçeye ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali.
Buyurun Sayın Sali. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İl Özel İdaresi
Kanununun 47 nci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanımız geri gönderme tezkeresinde diyor ki: "Bütçenin ve
kesinhesabın kabulünde ve kesinleşmesinde il genel meclisi kararı yeterli
görülmektedir." Yine, halen yürürlükte olan İl Özel İdaresi Kanununun
ilgili maddelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. "Madde 91- Vali, her sene
senei sabıkanın hesabı kat'isini tanzim ile encümeni vilayette tetkik
ettirdikten sonra berayı tasdik meclisi umumiye tevdi eder."
133 üncü maddesi de
şöyle: "Meclisi umumiler gelecek sene bütçesiyle birlikte meclise verilen
geçen sene hesabı kati'sini ve bu bapta encümeni vilayetlerce tanzim olunacak
mazbatayı tetkik ederek karar ittihaz eyler." Bundan sonrası önemli.
"Bu hesabı kati'ler vali tarafından Dahiliye Vekâletine irsal ve tasdik
olunmak üzere Divanı Muhasebata tevdi olunur." Yani, Sayıştaya gönderilir
tasdik olunmak üzere.
Biraz önce de okundu 47
nci madde. Neyi kaldırıyor; Sayıştay tasdikini kaldırıyor.
Değerli milletvekilleri,
Sayıştayın anayasal olarak mahallî idareler üzerinde herhangi bir denetim
görevi ve yetkisi bulunmamaktadır; ancak, Anayasamızın 160 ıncı maddesi -ilgili
bölümünü okuyorum- diyor ki: "Kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve
hükme bağlama işlerini yapmakla Sayıştay görevlidir." Yani, yasalar
öngörmedikçe, Sayıştay, mahallî idareler üzerinde herhangi bir yetkiye haiz
değildir. Burada görüşmekte olduğumuz yasanın 41 inci maddesi, Sayıştay
denetimini ve kesin hükme bağlama yetkisini kabul ediyor; yani, yasayla görev
verildiği için Sayıştay, mahallî idarelerin, il özel idaresinin hesaplarını
inceleyecek ve kesin hükme bağlama işlemlerini yapacaktır.
Bu düzenlemelere göre,
kesinhesabın Sayıştay tasdikine sunulmaması anayasal bir aykırılık teşkil
etmemektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsı adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.
Buyurun Sayın Çakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakika.
MUHARREM İNCE (Yalova)-
Sayın Çakır, Fenerbahçeye başarılar dile.
BAŞKAN- Meclise
çalışmalarında başarılar dilerken, bu arada, Fenerbahçeye de başarılar
dileyelim.
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz İl Özel İdareleri Kanununun 47 nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, şu an İspanya takımı Real Zaragoza karşısında mücadele eden Fenerbahçe takımımıza
başarılar diliyorum; diliyorum başarılı olur. (Alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısını ikinci kez Mecliste görüşüyoruz. Birçok konu ikinci kez
kürsüden dile getirildi. Ben, sürem yettiği ölçüde bu tasarıyı bir başka
boyutta ele alıp, sizlerin gözü önüne koymaya çalışacağım.
Öncelikle, bu yasa
tasarını, sadece bireysel olarak değerlendirmek, kanımca, doğru bir
değerlendirme tarzı olmaz. Bu tasarıyı, bugüne kadar, Parlamentodan geçmiş veya
geçirilmek istenmiş diğer yasa tasarılarıyla beraber ve hükümetin bugüne kadar
olan uygulamalarıyla beraber değerlendirebilirsek, zannediyorum, bunun ülkede
yaratacağı sonuçları algılama da biraz daha kolay hale gelir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
İktidar Partisi sözcüleri, bu yasayı, hizmeti kolaylaştırma, merkezî
inisiyatifi yerele dağıtma ve insanların bu anlamda günlük problemlerinin daha
kolay çözülebilir hale gelebilmesi şeklinde savunmaya çalıştılar. Şimdi, bu
yasa ve buna yardımcı olan yasalar, acaba, gerçekten, sizlerin ifade ettiği
biçimde, bu ülkede yaşayan insanların daha mutlu olabilmelerine, günlük
sorunlarını daha kolay çözebilmelerine yardımcı mı oluyor; dilerseniz, bu
perspektifte bir açılım yapmak istiyorum.
Bugüne kadar
çıkardığımız, Köy Hizmetlerinin kapatılmasıyla ilgili yasa -pratikte devletin
köye hizmet götürmesi niyetinin azaldığı, zayıfladığı bir uygulama biçimine
dönmeye başladı- Yerel Yönetim Yasası, Kamu Yönetimi Reform Tasarısı, YÖK
Yasası, İş Yasası, SSK hastanelerinin devriyle ilgili yasa; bütün bunlar, hep aynı
fikre, hep aynı düşünceye hizmet eden yasalar şeklinde getiriliyor.
İş Yasasıyla, Türkiye'de,
işçilerin ekonomik ve demokratik haklarını savunamayacağı bir mal, emtia gibi
görüldüğü bir iş hayatı ortaya çıkarıldı ve ciddî memnuniyetsizlikler var
işçiler içerisinde.
Bir bakıyorsunuz,
pancarla ilgili -geçen hafta sorular sorduğumu ifade ettim, Sayın Bakan cevap
vermedi- Şeker Kurumu kapatılıyor; pancar üreticisinde ciddî bir sıkıntı var,
bir hareket var.
Diğer taraftan,
taşıyıcılarla ilgili bir yönetmelik değişikliği yapılıyor; Türkiye'de, kamyon
şoförleri ve kooperatifleri, ciddî sıkıntılar içerisinde ve yükselen bir
biçimde, tepkilerini dile getiriyorlar.
Bir başka yönden, Hava
Kirliliği Yönetmeliği değiştiriliyor. Türkiye'de üretilen kömürün büyük bir
bölümünün, maalesef, Türkiye'de tüketilmesi yasaklanıyor ve madencilerin hepsi
ayaklanmış; ama iktidar kapısında, ama muhalefet kapısında sorunlarına,
dertlerine çözüm bulmaya çalışıyorlar.
Bir bakıyorsunuz, bir
Bakanlar Kurulu tebliği... Ayçiçeği üreticisine prim ödemek yasal bir
zorunluluk, devletin, hükümetin almış olduğu bir karar; ama, tebliğde, ayçiçeği
üreticisinin önemli bir bölümü primden yararlanamaz bir biçim ortaya konuluyor.
Diğer taraftan, SEKA
kapatılıyor, SEKA işçileri ayaklanmış, çoluk çocuk, meydan meydan, dertlerine,
sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyorlar.
Bütün bunlar olurken,
toplumun çeşitli kesimlerinde ciddî memnuniyetsizlikler varken, memurlar,
işçiler, emekli dul ve yetimler, esnaflar, köylüler, her geçen gün reel
gelirlerinde kayıplara uğrarlarken, yoksullaşma hızla devam ederken; diğer
taraftan, bakıyorsunuz, toplumun örgütlü muhalefet gücünü kısmaya yönelik
yasalar ve yönetmelikler gündeme geliyor. Köylü, yoksullukla susturuluyor;
işçi, İş Yasasıyla; memur, Kamu Yönetimi Reform Tasarısıyla.
Değerli arkadaşlarım,
öbür taraftan, ulusal medyanın büyük bir bölümü...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ulusal değil, yaygın...
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Düzeltiyorum; yaygın medya.
...işini gücünü bırakmış,
muhalefeti eleştiriyor, muhalefete ekranlarını ve sayfalarını kapatıyor ve
dünyanın hiçbir demokrasisinde olmayan bir biçimde, muhalefeti eleştiriyor.
Diğer taraftan,
Türkiye'nin iç durumu böyleyken, uluslararası siyasette de, maalesef,
iddialarımızı zayıflatan, haklılıklarımızı zayıflatan bir uluslararası siyasî anlayış ortaya konuluyor.
Şimdi, bunlar, benim,
ciddî bir araştırmayla kaleme aldığım şeyler değil; bunlar, benim, bugüne kadar
hep beraber yaşadığımız ve hafızamı biraz zorlayarak, kısa kısa notlar alarak
sizlere genel bir çerçevede sunmaya çalıştığım şeyler.
Türkiye, sizin
istediğiniz gibi yaşamak istemiyor, sizin götürmek istediğiniz yere gitmek
istemiyor; bunu, size hatırlatmak istiyorum. Kabul ediyorum ki, bir kabuk
değişikliği var; ama, ben, siyaset adamıyım, benim için önemli olan, bu kabuk
değişikliğinde halkın menfaatlarıdır. Eğer, bu kabuk değişikliği, bu ülkede
yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun menfaatına, refahına, refahını
yükseltmeye göre değilse, bu kabuk değişikliği, sizin ifade etmeye çalıştığınız
bir reform değildir, bir yenilik değildir, bir ilericilik değildir. Siyasetin
ölçüsü, toplumu mutlu edebilmek, memnun edebilmek, daha iyi bir yaşam
standardına götürebilmektir.
Bütün bunların hepsi,
demokratik ortamı zayıflatmak, toplumsal muhalefetin gücünü kırmak, üniter
yapıyı zayıflatmak, merkezî otoritenin etkisini, merkezî otoritenin gücünü
etkisiz kılmayı amaçlayan çalışmalardır.
Bütün bunların üzerine
de, 10 000 üniversite mezunu gencimizi polis yapma kararı alıyoruz. Bununla da
övünüyoruz; diyoruz ki: Avrupa Birliğinde kişi başına düşen polis sayısı bu
kadardır. Biz, 10 000 üniversite mezunu genci polis yaparak, Avrupa Birliği
standartlarını tutturacağız(!)
Değerli arkadaşlarım,
bizim tutturmak zorunda olduğumuz, bu ülke adına, bu ülkede yaşayan insanlar
adına çok daha faydalı, çok daha yararlı Avrupa Birliği standartları var; önce
onları tutturalım, önce bu ülkede yaşayan insanların mutluluğunu ve refahını
sağlayacak standartları tutturalım, ondan sonra, eğer, gücümüz yetiyorsa, bir
polis devleti olma yolunda ilerleyelim.
Ben, bir genel çerçeve
çizdim. Dikkate alırsınız veya almazsınız; ama, benim bu uyarılarım, inanın ki,
bu ülkede yaşayan insanların önemli birçoğunun yapmış olduğu uyarılardır. Bu
uyarılar, artık, yavaş yavaş uç vermeye, filiz vermeye de başladı. Dikkate alır
veya almazsınız; ama, bizim, muhalefet partisi olarak, bu uyarıları yapmak, bu
düşünceleri Türkiye'yle paylaşmak gibi bir sorumluluğumuz var.
Yasanın hayırlı olmasını
diliyorum, Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
Süreniz 5 dakikadır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler nedeniyle, İl Özel İdareleri Yasasıyla
ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmelere
yeteri kadar katılamadık; ama, dün, bir ara toplantıya katıldığımda, Sayın
Bakanın, Sayın Mehmet Ali Şahin'in, bu yasayla ilgili olarak, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesini bir anlamda gereksiz görerek, böyle
bir vurgulama yaptığını gördüm.
Değerli arkadaşlar, eğer
bir yetki bir makama verilmişse, bu yetkinin kullanılmasından ötürü bir insanı
suçlamak kadar gereksiz bir şey yoktur. Yetki eğer gerekçeleriyle beraber
Parlamentoya intikal etmişse, ayrıntılı gerekçeler varsa, bu gerekçelere bakmak
gerekir. Nitekim, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa görüşülürken, Sayın
Cumhurbaşkanının iki uyarısının da dikkate alındığını belirtmek gerekiyor.
Demek ki, gönderilen yasanın, geri gönderilen yasanın bazı maddelerinin en
azından değiştirilmesine iktidar grubunun da katıldığı görülmüş oluyor. O
zaman, Sayın Cumhurbaşkanını gereksiz yere suçlamanın hiçbir mantığının
olmadığı kanısındayım.
Bir başka şey...
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Açıklama vardı.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Açıklama yetersizdi. Açıklama yeterli olsa, zaten girişi böyle
yapmayacaktım; açıklama yetersizdi.
Bir başka şey
"statüko" sözcüğünü, her nedense, çok fazla kullanıyoruz. Hele hele,
hiç suçlanmaması gereken bir deyimle, Cumhuriyet Halk Partisi
"statükocu" olarak suçlandı.
Değerli arkadaşlar, kaç
kez bu kürsüye geldik ve kaç kez söyledik. Nitekim, burada, daha önce görüşülen
bir madde dolayısıyla, iktidar kanadından bir saygıdeğer milletvekili,
Cumhuriyet Halk Partisinin programından bir bölümü de okuyarak, yerel
yönetimlerle ilgili olarak "bunun altına imza atarız" dedi. Onun
altına biz de imza atıyoruz zaten; ama, anlaşamadığımız nokta şu: Biz yapılacak
olan tüm değişikliklerin ve dönüşümlerin Anayasaya uygun olarak yapılmasını
istiyoruz ve nitekim, kendi programımızda, gerekirse bu amaçla Anayasanın 127
nci maddesini değiştireceğiz diyoruz; ama, siz "efendim Anayasayı bir
tarafa bırakalım, biz bu değişiklikleri yapalım..." Bizim anlaşamadığımız,
uzlaşamadığımız temel nokta bu.
Yine, bir başka nokta;
şimdi, diyorsunuz ki: "Bu yasa, çok ileri bir yasadır." Hatta, ilk üç
yasa Parlamentoya sunulduğunda, Sayın Bakan, yaptığı konuşmada, bu yasaların
bir devrim niteliğinde olduğunu söylemişti.
Şimdi, elinizi
vicdanınıza koyunuz. Daha dün akşam, Sayın Mehmet Ali Şahin, gelip, burada, bu
yasanın çok ciddî değişiklikler içermediğini, önemli ölçüde dilinin sadeleştirildiğini söylemedi mi? Peki, dün
söylediğiniz neydi, bugün söylediğiniz ne?! Eğer, sadece dilden ibaret bir
yasaysa bu, nasıl oluyor da, bu kadar madde, tekrar görüşülmek üzere
Parlamentoya gönderiliyor. Demek ki,
sadece dilin sadeleştirilmesiyle, o bağlamda olan bir yasa değil.
Bir başka şey; bu tür
ciddî yasalar, parlamentolarda, gruplarda, kamuoyunda oluşturulur, yeteri kadar
tartışılır; sivil toplum örgütleriyle görüşülür, ondan sonra parlamentoya
taşınır bunlar; ama, ben bildiğimi yaparım, bu şekliyle getiririm, bunları
yasalaştırırım derseniz, bunun da doğru olmadığını ifade etmek isterim.
Bizim bu yasayla ilgili
olarak sizlerle ayrıldığımız temel nokta şu değerli arkadaşlar; ben, o noktanın
da önemini vurgulamak istiyorum: Hiçbir parlamento, demokrasilerde hiçbir
parlamento, merkezî hükümetin yetkilerine sınırlama getirmez ve merkezî
hükümetin yetkilerine sınırlama getirerek yerel yönetimlere olabildiğince kapı
aralamaz; çünkü, bütün yasaları parlamento yapar, bütün yasalar parlamentodan
geçer, yerel yönetimlere aktarılacak yetki de parlamentonun yetkisindedir.
Nasıl oluyor da, bir hükümet, merkezî hükümetin yetkilerini sınırlıyor?! İşte,
bizim ayrıldığımız temel noktalardan birisi de bu.
Değerli arkadaşlarım, bir
başka nokta; bu tasarının gerek sunuşunda gerek genel gerekçesinde gerek madde
gerekçelerinde, çoğu zaman, katılımcılıktan, demokrasiden, saydamlıktan söz
eder. Gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken gerek Genel Kurulda daha
önce bu maddelerle ilgili görüşürken hep şu soruyu sordum: Bu tasarının hangi
maddesinde katılımcılık var, hangi maddesinde katılımcılık var? Katılımcılık
yok arkadaşlar. Sadece sözde, katılımcılık var; ama, eylemde katılımcılık yok,
katılımcılık söz konusu değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Saydamlığa gelince; 52
nci maddeyle ilgili söz istedim. Orada, bu tasarının, saydamlıktan ne kadar
uzak olduğunu da göreceğiz.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu Parlamentonun, bu yasama döneminde kabul ettiği en önemli yasa, Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunudur; çünkü, bu yasanın temel amacı,
Parlamentonun gerçek anlamda bilgilendirilmesi, milletvekillerinin yasa
görüşülürken değişik birimlerin, değişik organların görüşlerinin de bu
Parlamentoya gelmiş olması, belli hesapların, belli gelir ve giderlerin,
yasaların bütçeye getirdiği yüklerin görülmesi açısından bu yasa çok önemli
idi; ama, AKP İktidarının yaptığı ilk iş, IMF'nin dayatmasıyla çıkardığı Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununu, sözleşme imzaladıktan sonra, 2005 yılı
bütçesiyle, bir yıl askıya alması oldu. Peki, niye askıya aldınız? Niye bu
kadar acele ettik? Demek ki, AKP açısından, saydamlık da pek o kadar ciddîye
alınacak bir şey değil.
Değerli arkadaşlar, bir
başka noktaya geliyorum. Yerel yönetimlerde önemli olan şudur: Yetki
transferiyle beraber kaynakların kullanımını da saydam kılmaktır. Yetkiyi
verirsiniz, kaynağı da verirsiniz. Eğer, yetki ve kaynakla beraber, denetimi ve
bununla beraber saydamlığı getiremezseniz, sistemde çöküntüye yol açarsınız,
sistemde yolsuzluklara kapı aralarsınız.
Bakın, genel hükümette,
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var,
teftiş kurulları var, genel müdürlüklerin teftiş kurulları var; bütün bunlara
rağmen, Türkiye'nin bir yolsuzluk batağında olduğunu biliyor muyuz; biliyoruz.
Peki, siz, bu yasayla, yerel yönetimlere yetki devrederken, acaba hangi denetim
organını getiriyorsunuz, hangi denetimi getiriyorsunuz, nasıl
denetleyeceksiniz, saydamlığı nasıl sağlayacaksınız? Değerli arkadaşlar,
bunların hiçbirisi yok.
Değerli arkadaşlar, işte,
Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin ayrıldığı, ayrıştığı
temel noktalar bunlar. Özet olarak bilgilerinize sundum.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru - yanıt işlemine
geçiyoruz.
Sayın Enis Tütüncü,
buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)-
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru yöneltmek
istiyorum.
47 nci madde
-görüştüğümüz gibi- kesinhesapla ilgili. Kesinhesabın görüşülmesi ve kesinleşmesinde,
bu maddeye göre, bütçeye ilişkin hükümler uygulanıyor. Öte yandan, bu tasarının
26 ncı maddesinde encümenin görev ve yetkileri düzenleniyor ve bu görev ve
yetkiler arasında, stratejik plan ile kesinhesabın da incelenip il genel
meclisine görüş bildirilmesi yer alıyor.
Ben, bundan önce de buna
benzer bir soru sormuştum; ancak, Sayın Bakandan gerekli yanıtı alamadım; ama,
şimdi, kesinhesapla birleştirerek bu soruyu sormak istiyorum.
Bu yasa tasarısındaki ve
26 ncı maddede yer alan stratejik planlama, bütçe süreçleriyle ilgili bir
kavramdır. Yineliyorum, bütçe süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Şimdi, bu
bütçe süreçleriyle ilgili kavram, kesinhesapla nasıl ilişkilendiriliyor ve
stratejik planlama, kesinhesap ve Devlet Planlama Teşkilatının yeni bir
anlayışla hazırladığı stratejik makro planla nasıl ilişkilendiriliyor?
Sayın Bakan bana yanıt
verirken, planlamanın öneminden söz etti ve planlama eskisi gibi olmayacak
filan dedi. Gayet tabiî olmayacak. Artık mevcut planlama modeli, mevcut
planlama anlayışı miadını doldurmuştur. Yıllardan beri bunu söylüyoruz; yeni
bir planlama anlayışına Türkiye'nin ihtiyacı var. Bakalım, Adalet ve Kalkınma
Partisi, bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde Devlet Planlama Teşkilatını
nasıl örgütleyecek ve bu yeni planlama anlayışını nasıl yaşama geçirecek. İşte,
bu çerçevede benim sorum anlam kazanıyor. Bu yeni planlama anlayışı
çerçevesinde, buradaki bütçeleme süreçleriyle ilgili stratejik planlama
kavramını ve kesinhesap uygulamasını nasıl ilişkilendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Erdal
Karademir...
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.
Ülkemiz, tekil devlet
modelinde tek bir egemenliği amaçlayan bir yapıdadır. Bu yapılanmada, devlet
tek yetkili organdır. Bu yasayla, devletin kullanması gereken birçok yetki
yerel idarelere devredilmektedir. Bu durum, devletin örgütsel yapısını parçalı
bir duruma sokmuyor mu? Yine, aynı durum Anayasaya aykırılık içermiyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, yazılı cevap vereceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar [!])
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 47 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Çalışma süremiz
tamamlanmıştır.
Sayıştayda boş bulunan 8
üyelik için seçim yapmak ve sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 22 Şubat 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.00