BIM 2 5 2005-03-09T14:37:00Z 2005-03-09T14:37:00Z 57 36446 207744 TBMM 1731 415 255124 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 75       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

60 ıncı Birleşim

17 Şubat 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Medenî Kanunun kabul edilişinin yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Millî Eğitim Vakfı Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Edremit ve Akçay Belediyeleri arasındaki sınır ve mücavir alan belirlemesinde yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'nun cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- İtalya Senato Başkanı Marcello Pera ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/760)

2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak'ın (6/1029) (6/1031) ve (6/1064) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/253)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 40 milletvekilinin, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27 milletvekilinin, LPG'li araç sektörünün sorunlarının araştırılarak sektörün etkin denetiminin sağlanması ve eğitimli uzman ihtiyacının giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)

D) Çeşıtlı İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Avrupa Serbest Ticaret Birliği Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanı Vidar Byörnsitad ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denilmesi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/606) (S. Sayısı: 762)

2.- Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/607) (S. Sayısı: 763)

3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/608) (S. Sayısı: 764)

4.- Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/609) (S. Sayısı: 765)

5.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/610) (S. Sayısı: 766)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)

VI.- ÖNERİLER

A) Danişma Kurulu Önerılerı

1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazili Sorular ve Cevaplari

1.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana Devlet Hastanesinde açılan bir ihaleye ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4519)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.

Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, beyaz et sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, organize sanayi bölgelerinin işsizlikle mücadelede önemine ilişkin gündemdışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun,

Cevap verdi.

Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in (3/600) (S. Sayısı: 757),

Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın (3/601) (S. Sayısı: 758),

Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in, (3/602) (S. Sayısı: 759),

Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in (3/604) (S. Sayısı: 760),

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in (3/605) (S. Sayısı: 761),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 44 milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran Ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalilik sorunlarının nedenlerinin  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 38 inci sırasında yer alan, 489'a 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun bu kısmın 2 nci sırasına, 139 uncu sırasında yer alan 587'ye 1 inci ek sıra sayılı komisyon raporunun da 3 üncü sırasına alınmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

16.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 179 uncu sırasında yer alan 791 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına, 2 nci sırasında yer alan 728 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına, 5 inci sırasında yer alan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 723 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 8 inci sırasında yer alan 718 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 6 ncı sırasında yer alan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 15.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 5 inci sırasına alınmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

Konya Milletvekili Atilla Kart, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun (1/856) (S. Sayısı: 791) görüşmelerine başlanılarak 15 inci maddesine kadar kabul edildi.

17 Şubat 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.49'da son verildi.

 

 

 

Ali Dinçer

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Ahmet Küçük

 

Kırklareli

 

Çanakkale

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Mehmet Daniş

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kâtip Üye

 


                 No.:                             80

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Şubat 2005 Perşembe

 

Tasarı

1.- Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu Tasarısı (1/969) (Plan ve Bütçe; Adalet; İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.2.2005)

 

Teklifler

1.- Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/378) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.2.2005)

2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 42 Milletvekilinin; 1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/379) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

3.- İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 14 Milletvekilinin; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bazı Maddelerin Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/380) (Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

4.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek ve 56 Milletvekilinin; 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda ve 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/381) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

5.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 36 Milletvekilinin; 4207 Sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/382) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 41 Milletvekilinin; Or-Köy Genel Müdürlüğü Tarafından Orman Köylülerine, Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerine ve Birliklerine Kullandırılan ve Sorunlu Hale Gelen Kredilerin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/383) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

 

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/951) (S. Sayısı: 794) (Dağıtma tarihi: 17.2.2005) (GÜNDEME)

2.- Avrupa Orman Enstitüsüne İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/838) (S. Sayısı: 795) (Dağıtma tarihi: 17.2.2005) (GÜNDEME)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ile İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve İki Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın; Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/376, 2/323, 2/325) (S. Sayısı: 799) (Dağıtma tarihi: 17.2.2005) (GÜNDEME)

 

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, Diyanet Araştırma Merkezi kurulduğu iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) sözlü soru önergesi (6/1460) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

2.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, sahte kimlik ve üniformayla yapılan gasp ve hırsızlık olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1461) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 1983'ten sonra kamu bankaları yöneticilerinin malvarlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4834) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Hakkâri ve çevresinde meydana gelen depreme ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4835) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Şanlıurfa'daki hastanelerle ilgili bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4836) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bir firma hakkındaki gümrük kaçakçılığı iddialarına ve bu çerçevede yaşanan bazı olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4837) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

5.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumundaki bir zimmet olayına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4838) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, eski Başbakan Bülent Ecevit'e İstanbul Atatürk Havalimanı VIP salonunun kullandırılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4839) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

7.- Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZAR'ın, Erol Aksoy'un, KKTC'deki off-shore bankasıyla İktisat Bankasının birleştirilmesi sürecindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4840) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy köy meydanına parke taşı kaplanmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4841) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy ve Küçükyenice köylerinin su deposu ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4842) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Dedeköy'ün sulama kanallarındaki sorunlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4843) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

11.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Mamak Kaymakamlığı Vakıf Müdürlüğünün yaptığı yardımlarla ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4844) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Esence Köyündeki TRT verici istasyonuna ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4845) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

13.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Antalya-Gündoğmuş Belediye Başkanının ailesine yönelik saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4846) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

14.- Konya Milletvekili Nezir BÜYÜKCENGİZ'in, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde görevden alınan bazı yöneticilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4847) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

15.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarında tahsil edilemeyen vergi miktarına ve işini terk eden mükellef sayısına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4848) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

16.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, okul duvarlarına reklam izni verilip verilmediğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4850) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, okullardaki dış cephelere reklam alınacağı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4851) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

18.- Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, Çin'den yer fıstığı ithal edildiği iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4852) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

19.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, 4876 sayılı Kanunun uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4853) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

20.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tarım Gönüllüsü Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4854) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

21.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, son 10 yılda yapılan süne mücadelesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4855) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

22.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, son 10 yıldaki traktör satışına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4856) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

23.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, gezici toprak analiz laboratuvarlarının faaliyetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4857) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

24.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun Tarım İl Müdürlüğü personelinden görev yeri ve unvanları değiştirilenlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4858) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

25.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünün kaldırılma gerekçesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4859) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

26.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, arızalı veya kapalı olan şehirlerarası demiryolları hatlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4860) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Esence Köyüne rıhtım ve balıkçı barınağı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4861) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

28.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, kamu bankaları ile özel bankaların borçlularına uygulanan şartlar arasındaki farklılığa ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4862) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

29.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır il, ilçe ve köylerindeki özürlü sayısına ilişkin Devlet Bakanından (Güldal AKŞİT) yazılı soru önergesi (7/4863) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

30.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, 2003 ve 2004 yıllarındaki ihracat, ithalat, dış ticaret ve cari işlem rakamlarına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/4864) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2005)

31.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Dalaman'da MOPAK A.Ş.’nin çevre kirliliğini önlemek için yaptığı yatırımlara ve işçi sigortalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4865) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

32.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, 1995 yılından itibaren tahsil edilemeyen tarımsal sulama borçlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4866) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

33.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özürlü sporcuların ödüllendirme mağduriyetine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4867) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

34.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, toplantılara azınlık temsilcilerinin davet edilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/4868) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz DEMİR ve 40 Milletvekilinin, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2005)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN ve 27 Milletvekilinin, LPG'li araç sektörünün sorunlarının araştırılarak sektörün etkin denetiminin sağlanması ve eğitimli uzman ihtiyacının giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2005)

 

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- Adıyaman Milletvekili Mahmut GÖKSU, ülkemizdeki sigara üreticisi firmalara ve denetimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesini 17.2.2005 tarihinde geri almıştır (7/4849)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

17 Şubat 2005 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 17 Şubat Medenî Kanunun kabulünün yıldönümü nedeniyle söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Gaye Erbatur'a aittir.

Buyurun Sayın Erbatur. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Medenî Kanunun kabul edilişinin yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

N. GAYE ERBATUR (Adana)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Medenî Kanunun kabulü nedeniyle görüşlerimi ifade etmek fırsatını verdiğiniz için teşekkür eder, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

İlk Medenî Kanun 17 Şubat 1926 yılında kabul edilmişti. Türkiye Cumhuriyetinin ilk Adalet Bakanlarından olan Sayın Mahmut Esat Bozkurt, 1926 yılında, İsviçre Medenî Kanunundan örnek alınarak hazırlanan Türkiye'nin ilk Medenî Kanununa yazdığı önsözde, o anki durumu özetle şöyle anlatmaktadır: "Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin derlenmiş Medenî Kanunu yoktur. Yalnız, sözleşmelerin küçük bir kısmına değinebilen Mecelle vardır. Mecellenin kuralı ve ana çizgileri dindir. Yaşam yürür, ihtiyaçlar hızla değişir. Din kanunları, kesinlikle, ilerleyen yaşamın önünde biçimden ve ölü sözcüklerden fazla bir değer, bir anlam ifade edemezler. Değişmemek, dinler için bir zorunluluktur. Bu bakımdan, dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli ayırt edici özelliklerinden birisidir. Esaslarını dinden alan kanunlar, uygulanmakta oldukları toplumları indikleri ilkel dönemlere bağlarlar ve ilerlemeye engel bellibaşlı etken ve nedenler arasında bulunurlar. Unutmamak gerekir ki, Türk Ulusunun kararı, çağdaş uygarlığı kayıtsız ve koşulsuz bütün ilkeleriyle kabul etmektir. Bunun en açık ve canlı kanıtı, devrimimizin kendisidir. Çağdaş uygarlığın Türk toplumuyla bağdaşmayan noktaları görülüyorsa, bu, Türk Ulusunun beceri ve yeteneğindeki eksiklikten değil, onu gereksiz biçimde sarıp sarmalamış Ortaçağ örgütü ve dinsel bazı düzenlemeler ve kurumlardır."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetin kurulmasından itibaren, özellikle ilk on yılda, Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen hukuk devriminin simgesi, 17 Şubat 1926 tarihli Medenî Kanundur. 17 Şubat 1926 tarihinde Medenî Kanunun kabulüyle, kadın-erkek eşitliği medenî hukuk alanına yerleştirilmiştir; kadın-erkek eşitliği ve demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından Türkiye'de büyük önem taşımaktadır.

2001'de Anayasanın 41 inci maddesinde yapılan değişikliğe uyum sağlayan eşlerin eşit haklara sahip olması, 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Medenî Kanunda benimsenmiştir.

2002 tarihli Medenî Kanun, evlilik birliğinin geçimi, yönetimi, temsili, aile konutunun seçimi, velayet hakkı ve evlilik sona erdiğinde malvarlığının paylaşımı konularında aile içinde kadın ile erkek eşitliğine uygun düzenlenmiştir. Eşlerin evlilik süresince edinilen malları eşit paylaşması esasına dayanan yeni yasal mal rejimi kuralları, mal ayrılığı rejimi nedeniyle yıllardır mağdur olan kadınların ve bu değişikliği umutla bekleyenlerin sorunlarına çözüm getirememiş, tasarıda evlenme tarihinden itibaren bütün evlilikleri kapsayacağına yer verilmiş olduğu halde, yürürlük kanunu 10 uncu maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde önergeyle değiştirilmiş ve bu haksızlık tamamen gözardı edilmiştir.

Bilindiği gibi, Medenî Kanun, eşlerin evlenmeden önce sahip oldukları ve evlilik süresince edindikleri malların nasıl yönetileceği, kullanılacağı ve evlilik, boşanma, evliliğin iptali veya eşlerden birinin ölümüyle sona erdiğinde malvarlığının nasıl paylaşılacağını düzenleyen kuralları "eşler arasındaki mal rejimi" başlığı altında düzenlemiştir.

Medenî Kanunumuzda iki tür mal rejimi vardır: Yasal mal rejimi, ki, edinilmiş mallara katılma rejimi; seçimlik mal rejimleri ise, mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı, mal ortaklığı rejimidir. Evlenmeden önce veya evlendikten sonra, bu seçimlik mal rejimlerinden birini noterde mal rejimi sözleşmesi yaparak seçmemiş olan eşler, kanunda yasal mal rejimi olarak düzenlenmiş edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar.

Yeni Medenî Kanun yürürlüğe girdiğinde, yürürlük kanununun 10 uncu maddesinde, evliliklerinin başından itibaren edinilmiş mallara katılma kurallarına tabi olmak isteyen eşlere "bir yıl içerisinde notere giderek, mal rejimi sözleşmesi yapabilirsiniz" denilmiştir. Bu da, yıllardır bir yastığa baş koyan insanları, akşamdan sabaha "hadi gel, sözleşme yapalım, 2002'den önceki malları da eşit paylaşalım" demek zorunda bırakmıştır. Eşler arasında sözleşme yapma alışkanlığı olmayan yurttaşlarımız için, getirilen bu kural, tabiî ki, uygulanamayacaktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

N. GAYE ERBATUR (Devamla) - 1926 tarihli Medenî Kanunda da seçimlik mal rejimlerine yer verilmişti; ama, acaba, kaç kişi sözleşme yapmıştı; bu sayı, bir elin parmaklarını geçememiştir. Bu nedenle, yeni Medenî Kanunda, mevcut evliliklerle ilgili getirilen yürürlük maddesi, yaşam gerçeğiyle hiç de bağdaşmamaktadır; yirmi otuz yıl önce evlenmiş kadınların mağduriyeti de devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun çıkarıldığı dönemde muhalefette olan parti şimdi iktidardadır ve o dönemde, evlenme tarihinden başlanmasını savunanların sözleri zabıtlarda mevcuttur. Sayın Mehmet Ali Şahin "yürürlük kanununun 10 uncu maddesi, kadınların emeğine yapılmış en büyük haksızlıktır" demişti. Şimdi, başta İktidar Partisi milletvekilleri olarak, bize düşen görev, bu haksızlığı ortadan kaldırmaktır. Eşlerin, yeni Medenî Kanunun kabul edildiği 1 Ocak 2002'ye kadar geçen süre için eski rejime -mal ayrılığına- 2002'den sonra edindikleri mallar için yeni yasal mal rejimine tabi olacaklarını öngören aynı evlilikteki bu ikili durumun kaldırılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisine Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Birgen Keleş tarafından daha önce sunulmuş olan yürürlük kanunu 10 uncu madde değişiklik teklifini gündeme alalım ve bu haksızlığı ortadan kaldıralım.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

N. GAYE ERBATUR (Devamla) - Toparlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzun yüzde 50'sini oluşturan kadınların, gerçek hayatta, kadın-erkek eşitliği hakkı yoktur. Kadının ekonomik özgürlüğe de sahip olmaması, onu, erkek karşısında daha da güçsüz duruma sokmaktadır.

Türk Medenî Kanunu yürürlük kanununun 10 uncu maddesi, evli kadına yapılmış bir haksızlıktır ve Avrupa Birliği mevzuatını uyumlaştırmayı hızlandırdığımız şu günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapmamız gereken en çağdaş düzenleme, 1 Ocak 2002'den önceki tarihli evlilikler için de, yeni Medenî Kanunun öngördüğü rejim olan edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanmasıdır.

Mecliste, kadın erkek eşitliğini izleme komisyonu, bir an evvel kurulmalıdır. Bu komisyon, işte, bu tür hataların yapılmasını, yani, ayırımcılığın ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, Meclise sunmuş olduğumuz, töre, namus cinayetlerinin önlenmesi için açılması istenen Meclis araştırma komisyonunun da, bir an önce çalışmaya başlaması gerekir.

Bana söz verme nezaketini gösteren Sayın Başkana ve beni dinleme nezaketini gösteren siz değerli milletvekillerine teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, ben de katkıda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN - Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin; buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Medenî Kanunun kabul edilişi vesilesiyle gündemdışı söz alan Adana Milletvekili arkadaşımız Gaye Erbatur Hanımefendiye katkıda bulunmak için huzurunuzdayım.

Bugün 17 Şubat, bundan yetmişdokuz yıl önce, Türk Kanunu Medenîsi dediğimiz Medenî Kanun kabul edilmişti, 743 sayılı Kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisince.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Türkiye, cumhuriyeti ilan ettikten sonra, aslında 19 uncu Yüzyılda başlamış olan gelişmeyi sürdürerek, büyük bir hukuk devrimini gerçekleştirmiştir. Döneminin en ileri kanunu kabul edilen İsviçre Medenî Kanunu esas alınarak hazırlanan Türk Kanunu Medenîsi, bu hukuk devriminin en önemli temel kanunlarından biriydi.

Türk hukuk hayatında fevkalade önemli bir yeri olan ve işlevi bulunan Türk Kanunu Medenîsi, yürürlükte bulunduğu yetmişbeş yıl içinde, ilki 1938 yılında olmak üzere, değişik zamanlarda pek çok kez değişikliğe uğramıştır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, canlı varlıkların, organizmaların zamanla yaşlanması ve beklenen performansı göstermekten yavaş yavaş uzaklaşması gibi, sosyal varlıklar olan kanunlar da zamanla yaşlanmakta ve günün ihtiyaçlarına gereği gibi cevap vermekte zorlanmaktadır. Bu sebepledir ki, kanunların, özellikle Medenî Kanun, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu ve usul kanunları gibi temel kanunların belli bir süre geçtikten sonra baştan aşağıya yeniden gözden geçirilmesi ve yaşanan çağın ve gelişen teknolojinin ihtiyaçlarına cevap verebilir hale getirilmesi kaçınılmazdır.

Nitekim, son yıllarda Almanya ve İsviçre'de de bu yola gidilmiş, Alman ve İsviçre medenî kanunlarında yapılan köklü değişikliklerle, bazı kurumlar geliştirilerek, en yeni sosyal görüşlere ve ihtiyaçlara cevap verebilir duruma getirilmiştir.

Ülkemizin de bu gelişmelerden uzak kalması düşünülemeyeceğinden, Adalet Bakanlığında oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanan kanun tasarısı, 22.11.2001 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu olarak kanunlaşmış ve 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Yine bu kanunla bağlantılı olarak, 3 Aralık 2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun da kabul edilerek aynı tarihte yürürlüğe konulmuştur.

Bu değişiklik yapılırken, 17.2.1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin günümüz dünyasında Türkiye'nin ihtiyaçlarına ve çağdaş görüşlere uygun olan tecrübesinin yanında, Anayasamız ve ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşmeler de dikkate alınmıştır.

Yeni Türk Medenî Kanununun 1 inci maddesinin birinci cümlesinde, önceki kanundaki "kanun lafzıyla ve ruhuyla temas ettiği bütün meselelerde meridir" hükmüyle aynı anlama gelecek şekilde "kanun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır" ifadesine yer verilmiştir. Bu ifadeyle, Türk Medenî Kanunu, sadece maddelerde kullanılan kelimelerin anlamlarıyla değil, bunları da aşacak bir şekilde, toplumun sosyal hayatında temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzenleme olarak düşünülmüştür.

Tabiî ki, bu kanunda aksayan, yeniden düzenlemeye ihtiyaç duyulan hükümler, bugün olabileceği gibi, gelecekte de ortaya çıkabilecektir; zira, ihtiyaçlar değişiyor, gelişiyor, yeni anlayışlar ve değerler ortaya çıkabiliyor ve zaman her şeyi eskitebiliyor.

Türk Medenî Kanunu, İsviçre Medenî Kanunu gibi, hâkimlere en geniş yetkileri tanıyan bir kanundur. Olayları kazuistik bir yöntemle değil, genel kurallarla düzenlemiştir; ama, uygulamada karşılaşılan ve kanunda çözümü olmadığı düşünülen konularda, öncelikle, o konuda bir örf ve âdet olup olmadığını araştırmak, varsa bulunan hükmü, yoksa kanun koyucu olunsaydı nasıl bir hüküm konulacak idiyse, ona göre karar verilmesi imkânı, Kanunun 1 inci maddesinde öngörülmüştür. Kanun koyucu, bu hükümle, uygulayıcılardan en önemli konumda olan hâkimlere duyduğu güveni ortaya koymuştur.

Aslında, medenî kanunlar, toplumda herkesi ilgilendiren en önemli kanunlardır. Yeni Türk Medenî Kanununun 28 inci maddesinde de, kişiliğin, sağ doğmak kaydıyla, doğumla başladığı ve ölümle sona erdiği ifade edilmektedir. Hatta, aynı maddede, çocuğun, sağ doğmak kaydıyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyeti kazandığı da vurgulanmaktadır.

Bu hükümler de gösteriyor ki, medenî kanunlar, doğum öncesinden başlayarak, ölümden sonra da insanla ilgili bütün ilişkileri düzenleyen temel kanunlardır.

Öte yandan, Medenî Kanunun ayrı bir bölümü olabilecek olan Borçlar Kanunu, bizde ayrı bir kanun olarak çıkarılmış bulunmaktadır. Türk Medenî Kanunundan sonra, Borçlar Kanunu da, günün ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmiş ve tasarı kurumların görüşlerine sunulmuştur.

Bunun yanında, yine, özel hukuk alanında temel kanun niteliğinde olan Türk Ticaret Kanunu da, oluşturulan bir komisyon tarafından yeniden hazırlanarak çalışmalar tamamlanmış, bu ay içerisinde kurum ve kuruluşların görüşüne ve kamuoyunun bilgisine sunulacaktır. Keza, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun da, Bakanlığımızca bir komisyon oluşturulmak suretiyle, günün ihtiyaçlarını karşılayacak ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına da imkân verecek şekilde yeniden düzenlenmesi ve buna ilişkin çalışmaların kısa bir süre içinde tamamlanması planlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu temel kanunların gelişen ve değişen toplum ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi çalışmalarının yanı sıra, bu kanunlarla istenilen amaca ulaşılabilmesi ve özellikle Türk Medenî Kanununun başarısı için, yargıda gerekli yeniden yapılanma en kısa zamanda gerçekleştirilecektir.

Bu amaçla, Bakanlığımızca, yani, Adalet Bakanlığınca hazırlanan, istinaf kanun yolunun ülkemiz yargı sistemine dahil edilmesini amaçlayan 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Söz konusu kanunla, şu anda yargılama faaliyeti iki dereceli olarak yürütülmekteyken, buna bir derece daha eklenerek, adaletin tam bir şekilde gerçekleşmesi sağlanmış olacaktır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, en iyi kanunları da yapsanız, sonuçta iyi bir yargı sistemine, kaliteli ve mesleğini seven hukukçulara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bağlamda da, Türkiye Adalet Akademisi kurulmuş ve faaliyete başlamıştır.

Bütün bu çalışmaların arasında, Türk Medenî Kanununun özel bir yeri bulunmaktadır; toplumun medenîleşme seviyesini gösteren en önemli kanun olan bu kanun, insan hayatını bütün yönleriyle etkileyen hükümler içermektedir. 4721 sayılı Türk Meden Kanunu, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesine rağmen, gelişen ve değişen toplum ihtiyaçları karşısında, değişik zamanlarda, değişiklik talepleri gelmekte olup, bu talepler, yapılacak kanun yapım çalışmalarında değerlendirilecektir.

Bizim görevimiz, toplumun her alanda daha ileri ve iyi bir seviyeye ulaştırılmasıdır. Bu bakımdan, üzerimize düşen görevi yerine getirmek üzere bütün gayretimizle çalışmaya devam etmekte olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sayın Erbatur, yeni Medenî Kanunumuzun mal rejimiyle ilgili "edinilmiş mallara katılım rejimi" konusunda, geçtiğimiz yasama yılında, benim, bu rejimle ilgili yürürlük tarihinin, kanunun yürürlük tarihinden değil, evlilik birliğinin kurulduğu tarihten başlamasıyla ilgili bir görüşüm olduğunu ifade etti. Doğrudur. O dönemde Adalet Komisyonu üyesiydim ve 2001 yılında çıkarılan Türk Medenî Kanununun yasalaşması sürecinde, o komisyonda görev yaptım. O komisyondaki görev esnasında, yürürlük tarihi konusunda farklı bir düşünceyle, muhalefet şerhimde, nitekim, hem komisyonda tutulan tutanaklarda vardır hem bunu kamuoyuna da açıklamışımdır. Hâlâ aynı düşüncedeyim. Eğer böyle bir öneri gelirse, Mehmet Ali Şahin olarak bu öneriyi desteklerim.

Bunun ne önemi var diyeceksiniz. O zaman da muhalefet şerhinde de ifade etmiştim: Edinilmiş mallara katılım rejiminin Türkiye için yeni bir rejim olduğunu, eski rejimden daha iyi şartları taşıdığını; ama, yürürlük tarihi konusunda bir haksızlığa yol açtığını o zaman da söylemiştim, hâlâ aynı düşüncedeyim.

Biraz önce de ifade ettim; bu Medenî Kanun ve diğer kanunlar zaman içerisinde mutlaka değişiklik yapmayı gerektiriyor. Kuşkusuz, Adalet Bakanlığımızca bu konuda da mutlaka bir değişiklik gündeme gelecektir. Verilmiş olan teklifler var, onlar Genel Kurulumuzun gündemine gelecektir. Geldiğinde, kuşkusuz, bu konudaki düşüncelerimi yeniden ifade etme ve o doğrultuda hareket etme gibi bir mecburiyetimin olduğunu biliyorum; çünkü, geçmişte öyle bir tavır takındım; çünkü, siyasîler ilkeli olmak ve tutarlı bulunmak durumundadırlar. Dün ak dediğine ertesi gün kara demek, siyaset kurumunu halk nezdinde zayıflatır. Bunun bilinci içerisinde olduğum için, Sayın Erbatur'a, bana böyle bir açıklama yapma imkânı verdiği için ayrıca teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN- Gündemdışı ikinci söz, Millî Eğitim Vakfı Haftası münasebetiyle, millî eğitimimize bakış ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'a aittir.

Buyurun Sayın Özdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

2. - Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan’ın, Millî Eğitim Vakfı Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14-19 Şubat Millî Eğitim Vakfı Haftası münasebetiyle, millî eğitimimize bakış ve çözüm önerileri konulu bir konuşma yapmak istiyorum. Bu münasebetle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Eğitim ve öğretimin ilk vazifesi, çocuğun duygu ve düşünce dünyasına serpilen iyi tohumların korunmaya alınıp geliştirilmesi, fena tohumların da ayıklanıp temizlenmesi olmalıdır. İnsanlığın, hayatını eğitim yoluyla geliştirdiği, kabul edilen evrensel bir gerçekliktir.

Eğitim, insanın ferdî, çevresel ve sosyal yönlerden başarıya ulaşmasında, barış, özgürlük, sosyal adalet ve evrensel bütünlük ideallerine erişmesinde temel araçtır. Ayrıca, eğitim, toplumsal ve ekonomik kalkınmanın da itici bir gücü olarak tüm sektörleri etkilemektedir. Bu sebeple, eğitimde bireysel, ulusal ve küresel boyutlarda sürekli bir gelişim ve değişim sağlamak gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgemde yaptığım incelemelerde şu neticeler ortaya çıkmıştır. Öğretmenler, öğretmenlerin karşılaştıkları zorlukların ve sorunların üstesinden gelebilmek için eğitim sisteminde bir reforma ihtiyaç bulunduğunu belirtmektedirler. Ayrıca, yeni ders programlarının hazırlanması, öğretmenlerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, eğitimle ilgili yasa ve yönetmeliklerde gerekli değişikliklerin yapılması ve yeni bir atama, yer değiştirme politikasının düzenlenmesi, yapılan diğer öneriler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bana önerilenler arasında, öğretmenlere meslekî yayınların sağlanması, öğretmen okullarının yeniden hayata geçirilmesi veya yeni öğretmen yetiştiren kurumların kurulması, denetim sisteminde köklü değişikliklerin yapılması, okullarda daha fazla ve sıklıkta meslekî toplantıların yapılması ve öğretmenler arasında bir iletişim sisteminin kurulmasının sağlanması olmaktadır.

Meslekî gelişimin önündeki en büyük engel olarak hizmetiçi eğitim etkinliklerinin azlığını gören eğitimciler, bu etkinliklerin yaygınlaştırılması ve ayrıca, etkinliklerin amaçlarına uygun bir şekilde uygulamaya konulması gerektiğini de belirtmektedirler.

Deneyimli öğretmenlerin yeni öğretmenlere nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda yapılan öneriler ise, yeni öğretmenlere ihtiyaç duydukları moral desteğinin verilmesi, yeni öğretmenlerin korkusuzca sorunlarını ve korkularını paylaşabilecekleri bir dost ortamının oluşturulması, onlara, ders planlarının yapılması konusunda yardımcı olunması, sınıfiçi gözlemlerin yapılması, rehberlik yapılması, kendilerinin daha önce başarılı bir şekilde kullandıkları çeşitli yöntem ve tekniklerin tanıtılması. Ancak, yeni öğretmenler sorunlarını belirtmedikçe, deneyimli öğretmenlerin çözüm önerileri sunamayacaklarını belirten eğitimciler, yeni öğretmenlerin özgürce sorunlarını paylaşabilecekleri bir ortamın oluşturulmasında deneyimli öğretmenlere önemli bir görev düştüğünü belirtmektedirler.

20 nci Yüzyılda meslek ve istihdam alanları, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişe göre şekillenmiştir. İşgücü dağılımı, tarım kesiminde yüzde 80'den yüzde 20'lere, hatta, yüzde 10'lara düşerken, sanayi istihdamı yüzde 20'den yüzde 50-60'lara, hizmet alanı ise ancak yüzde 10-30 civarında gelişim göstermiştir. Halbuki, 21 inci Yüzyıla girerken, gelişmiş toplumlarda tarım ve sanayi istihdamı hızla düşmüş, hizmet kesimi çeşitlenerek, yüzde 50, yüzde 70 civarına ulaşmıştır.

İstihdam alanındaki değişim ve gelişime paralel olarak, meslekî ve teknik eğitimin yapısı ve çeşitliliği de artırılmalıdır. Meslekî ve teknik eğitimin öğretmenleri de, bu çeşitlenen programa ve meslek hayatları süresince muhtemel değişimlere cevap verecek şekilde yetiştirilmelidir. Örnek olarak, yirmi elli yıl önce istihdamın yüzde 50-60 civarı sanayi kesiminde gerçekleşirken, madencilik, metal sanayii ve özellikle otomobil sektöründe, büyük ölçüde, tesviyeci, tornacı, kaynakçı, modelci, boyacı, duvarcı gibi elemanlara ihtiyaç vardı. Buna göre planlanan teknik lise ve endüstri liselerine öğretmen yetiştirecek şekilde yapılandırılan eski erkek teknik yükseköğretmen okulları ve bugünkü teknik eğitimfakülteleri de, bu yapılarını değiştirmek zorundadır. Teknolojik gelişmelere göre...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - ...şekillenecek iş alanı ve istihdam profiline göre öğretmen yetiştirilmelidir. Meslekî ve teknikeğitimin öğretmenleri, iş hayatıyla iç içe ve değişik meslek alanlarında eğitim yapacak şekilde eğitilmelidir. Hizmet sektöründeki hızlı gelişme basından turizme, büro yönetiminden süslemeciliğe, taşımacılıktan bilgisayar kullanımına kadar yüzlerce mesleği ortaya çıkarmıştır. Bu kadar değişik ve çok sayıda mesleğin her birini öğretecek öğretmenleri yetiştirecek kurumlar, klasik eğitim fakülteleriyle sınırlandırılmayacak kadar geniş olmak zorundadır. Bu sebeple işyerlerinde çalışarak deneyim kazanmış iş sahipleri ve uzmanlardan meslekî ve teknikeğitim kurumlarında veya işyerlerinde pratik uygulamalarında öğretici olarak faydalanılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimin geliştirilmesinde öğretmenin rolü günümüzde herkes tarafından bilinmektedir. Bir toplumun kalkınması için öncelikle yetişmiş insangücüne ihtiyaç vardır. Yetişmiş insangücü ise, iyi okullarda mümkündür. Bir okulun iyi olabilmesi de, yani öğrencilerinin iyi yetiştirilmesi de, öğretmenler tarafından verilen eğitimin kalitesine bağlıdır. Öğretmenin verdiği eğitimin kaliteli olabilmesi için de öğretmenin bizzat kendisinin iyi yetiştirilmiş olması gerekir. Öğretmenin iyi olması ise onun hem hizmet öncesinde iyi yetiştirilmesi hem de hizmet içinde kendisini geliştirecek imkânlardan yararlanmasını sağlamakla mümkündür. Bu çerçeveyle idealize etmeye çalıştığımız eğitim ve öğretim kurumlarının gayesi, müdavimlerine üstün vasıflar kazandırarak onları ruh ve madde planında bütün milletlerin üstüne çıkarmak ve bir zamanlar olduğu gibi, onlara, medeniyetlerüstü medeniyet inşa etme yollarını göstermektir. Bu gayeye ulaşmak için de teker teker bütün müdavimleriyle uğraşmak, onlara mukaddesat ve millî değerleri bizzat temsil ederek gösterip aşılamak, her yanı türlü türlü yabancı düşünce ve asimilerle rengarenk hale gelmiş ülkemizde gerçek millî ahlakın, faziletli insan şahsiyetinin doğup gelişmesini hazırlayıp ortaya koymak olmalıdır.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Yoksa, birkısım namüsait muhitlerde dejenarasyona maruz kalmış nesiller zayi olup gidecekleri gibi, yuvanın bir ölçüde donatıp ihya ettiği gençleri muhafaza etmemiz de mümkün olmayacaktır.

Şanlı tarihinde büyük medeniyetlere imza atmış büyük Türk Milleti, tekrar azametli gücüne kaliteli ve etkin bir eğitimle ulaşacaktır. Her şeyden önce, saygıdeğer öğretmenimizi, maddî sorunlarıyla sınıfa sokmamamız gerekir. Aksi durum, öğrencimize ve eğitimimize yapacağımız en büyük haksızlık ve darbedir.

Burada milletin bir temsilcisi olarak, hayırsever işadamlarımızdan ve hayırsever zenginlerimizden en büyük hayır ve hasenat olarak okul yapmalarını öneriyor, okul yapmaya çağırıyorum.

Bu vesileyle, Mustafa Kemal Atatürk'ün öğretmenlerimizi taltif eden şu sözünü de hatırlatmadan geçemeyeceğim. "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır."

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi ve değerli öğretmenlerimizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, Akçay Belediyesinin sınırları hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler'e aittir.

Buyurun Sayın Deveciler.

Süreniz 5 dakika.

3. - Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler’in, Edremit ve Akçay Belediyeleri arasındaki sınır ve mücavir alan belirlemesinde yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevabı

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Edremit İlçesi Akçay Belediyesinin sınırları ve mücavir alanı hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; hepinizi sevgilerimle selamlıyorum.

Balıkesir'in Edremit Körfezinde şirin bir sahil beldesi var, adı Akçay. Kış nüfusu 15 000'i yaz nüfusu 150 000'i bulur ve yeraltından fışkıran buz gibi, içilebilen artezyen sularıyla Akçay, Türkiye'de, hatta diyebilirim ki, dünyada ender rastlanan bir doğal güzelliğe sahip. Bu eşsiz doğal güzelliğiyle tüm Türkiye'nin tanıdığı ve bildiği Akçay'ı, sanırım, birçoğunuz da bir şekilde ve bir vesileyle tanıyor ve beliyorsunuz. İşte, bu tanınan, bilinen, hatta, birçok kişinin, Balıkesir'e bağlı bir ilçe merkezi sandığı bu şirin tatil yöresi Akçay, yakın zamana kadar değil ilçe, sadece Edremit İlçesine bağlı büyük bir mahalleydi. Türkiye'nin her köşesinden yaz tatilini geçirmek üzere gittikleri Akçay'ı görerek bu doğa güzelliğini keşfeden ve huzur arayan bu insanların bir yerleşim yeri olarak seçtikleri Akçay'da bugünlerde garip olaylar yaşanmaktadır. Orada yaşayan insanların 1988 yılında başlattıkları ayrı belde olma girişim ve çabaları onaltı yıl sonra sonuçlanmıştır. Geçtiğimiz 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde mahalle statüsünden kurtularak belde statüsüne kavuşan Akçay Beledi-yesinde, şimdi yeni belediye var; artık, kendi belediyesi işbaşında. "Bunda ne var" diyeceksiniz; buraya kadar her şey normal, her şey güzel; gariplikler, esas bundan sonra başlıyor. 28 Mart 2004 günü akşam açılan seçim sandıklarında yüzde 50'ye yakın bir oy alarak, seçime katılan diğer 7 partinin toplam oylarından fazla oy alarak, CHP'li bir aday, Cahit İnceoğlu belediye başkanı seçiliyor. Siz misiniz CHP adayını ve meclis listesini seçen! Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi, ilk iş olarak, sınırlarını ve mücavir alanını belirleyerek ilgili mercilere başvuruyor. Aradan günler geçiyor, aylar geçiyor; ama, her nedense, Akçay'ın sınır ve mücavir alan onanması gelmiyor. Bu arada, hiçbir malvarlığı, araç ve gereci olmadığı için, bağlı bulunduğu ve ayrıldığı Edremit İlçe Belediyesi tarafından, Akçay'a, sözüm ona, hizmet verilmesi sürdürülüyor. Ne zamana kadar; yeni kurulan CHP'li Akçay Belediyesinin, AKP'li Edremit Belediyesinden, Akçay'daki Akçay'a ait olması gereken çay bahçesi, otel, plaj, gazino, garaj, pazaryeri, büfe, park, otopark, zabıta ve itfaiye yeri gibi kamuya ait toplam 93'ü bulan mülklerini talep edinceye kadar. Sen misin bunları talep eden!.. Önce, ayrıldığı Edremit Belediyesi, Akçay'da, anons cihazlarından havuz fıskiyelerine kadar, direklerdeki asılı bayraklardan aydınlatma sistemlerine kadar, otobüs duraklarından park kanepelerine kadar ne varsa söküp götürüyor. Akçay Belediyesi bulup buluşturup bu eksikleri gidermeye çalışıyor. Edremit Belediyesi bununla da yetinmiyor; tam tatil sezonunun açıldığı, onbinlerce yazlıkçı ve tatilcinin akın ettiği ve nüfus yoğunluğunun yüzbinleri bulduğu bir yaz gecesi, habersiz ve ansızın, Edremit Belediyesi, Akçay'da çöp toplamayı durduruyor. Akçay Belediye Başkanı, tüm personelini gece yatağından kaldırıyor, Başkan ve tüm personel, sabaha kadar traktörlerle çöpü topluyor ve kenti temizliyor; ilgililerden ve yetkililerden gık dahi çıkmıyor. Seçimden iki ay gibi kısa bir zamanda, bütün bu engellemelere rağmen,  Akçay Belediye Başkanı, iki ay içerisinde yeni bir otogar ve bir kademe inşa ediyor, temizlik işini özelleştiriyor, kendi olanaklarıyla araç ve makine parkını kuruyor. Akçaylılar farkı farketmeye başlıyor. Birileri bakıyor ki, Akçay Belediyesi, kendi ayakları üzerinde durmayı, hatta koşmayı öğreniyor. Bu noktadan itibaren "biz bu işi nasıl durdururuz" sorusu kafalara takılıyor. Başlıyor çarklar işlemeye; önce, seçim sonrası Akçay'a devredilmiş ve dokuz aydır Akçay Belediyesine ait olan ve Akçay merkeziyle sadece bir karayolunun ayırdığı, Akçay'a bitişik mücavir alan, AKP'li idareci ve milletvekillerinin, bölge milletvekillerinin, bölge milletvekillerinin baskısı ve partizanca tutumu sayesinde Akçay Belediyesinden kopartılıp, mülkiyet sınırı olarak 5 kilometre uzaklıktaki Kızılkeçili Köyüne, mücavir alan olarak da Zeytinli ve Kadıköy gibi iki belde ve belediye sınırı ve mücavir alan sınırları atlanarak, 10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesine bağlanıyor. Böylelikle, Akçay, bir karpuz gibi ikiye bölünerek köşeye sıkıştırılıyor. Amaç, CHP'li Akçay Belediyesini sindirmek, CHP'ye oy veren Akçaylılardan intikam almak. Tüm bu işlemler yapılırken, kimse orada yaşayan insanlara fikrini sormuyor.

Arkadaşlar, bakınız, burada da görüldüğü gibi, Edremit Belediyesi burada, Kadıköy Belediyesi, Zeytinli Belediyesi geçiliyor; Akçay Belediyesinin şuradaki mücavir alan sınırı Edremit Belediyesine veriliyor; hak mı bu?! Birinde 10 kilometre var, birinde 30 metrelik bir karayolu. Mücavir alan... Akçay'ın belediye sınırı burası, mücavir alan sınırı, Zeytinli Belediyesi, Kadıköy Belediyesi, Edremit Belediyesi 10 kilometre.

Ben bir yöre milletvekili olarak gittim, burasını gördüm ve yerinde incelemelerde bulundum, vatandaşlarla bizzat konuştum. Orada yaşayan ve kendilerini Akçaylı olarak niteleyen "ben, Akçay'a gelip yerleştim, benim evim Akçay'da" diyen insanların yaşadığı bir bölgenin bir oldubittiye getirilerek, geceyarısı, mülkiyet sınırı olarak 5 kilometre uzaklıktaki bir köy muhtarlığına, mücavir alan sınırı olarak da 10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesine bağlanması abesle iştigalden başka bir şey değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Şimdi, soruyorum, önce seçim sonrası Akçay'a devredilmiş ve dokuz aydır Akçay Belediyesine ait olan, Akçay Belediye merkeziyle sadece bir karayolunun ayırdığı bu mücavir alanla ilgili bütün haritaları, imar durumlarını ve buranın haritalarının hepsini, Edremit Belediyesi, Akçay Belediyesi seçildiği tarihte, 28 Marttan sonra teslim ediyor ve on ay, tüm burasının bütün muameleleri, oturma ruhsatları, inşaat ruhsatları, hepsi Akçay Belediyesi tarafından yapılıyor.

Şimdi, on ay sonra, burası, köy muhtarlığının ve ihtiyar heyetinin bir kararıyla, Edremit Belediye Başkanı ve ikili bir anlaşmayla, burası Edremit Belediyesine mücavir alan olarak bağlanmak isteniyor, sınırları da Kızılkeçili Köyüne dahil ediliyor. Burası bir oldubittiye getiriliyor. Nitekim, bu bölgede yaşayan insanlar 1 000'e yakın imza toplayarak Balıkesir Valiliğine başvurmuşlar -imzalar burada; bir suretini ben aldım- 5272 sayılı yeni Belediye Yasasının 8 inci maddesi uyarınca, Akçay sınırlarına dahil edilme taleplerini iletmişlerdir. Şu anda, bu yörede bir kargaşa yaşanmaktadır. Bir yandan on aydır oraya hizmet götürmekte olan Akçay Belediyesi hizmet götürmekte, diğer yandan Kızılkeçili Köy Muhtarlığı burası benim sınırlarımda diyerek müdahale etmekte, diğer taraftan benim mücavir alanıma girdi diyerek Edremit Belediyesi ayrı bir hizmet götürmektedir. Burada, oyun içinde oyun oynanmaktadır.

Buradan, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sesleniyorum: Akçay'a bu durumu tespite giden teknik heyetiniz, bu mücavir alanın Akçay Belediyesine ait olması gerektiği konusunda bir rapor hazırladı mı hazırlamadı mı; hazırladı.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Tamam Başkanım.

Buna rağmen, bazı AKP'li bölge milletvekillerimizin baskısıyla bu rapor değiştirildi mi değiştirilmedi mi?! Balıkesir Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünün, 2002 yılında, burasını Akçay sınırları içerisinde gösteren bir haritası ve bir tespiti var mıdır; evet, var. Şimdi "burası, daha önceden Edremit Belediyesi mücavir alanıdır; o nedenle, Akçay Belediyesine verilemez" deniliyor; eğer öyleyse, seçimlerden hemen sonra o bölgeye ait plan ve paftalar Edremit Belediyesi tarafından neden Akçay Belediyesine teslim edildi?! Bugüne kadar, on ay süreyle o bölgede Akçay Belediyesi tarafından imar işlemleri yapılmasına neden göz yumuldu? İmar tadilatları, inşaat ruhsatı, iskân ruhsatları Akçay Belediyesi tarafından neden verildi oradaki vatandaşlara?!

Buradan, Sayın İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum: 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde Akçay'da oy kullanan bu yöredeki insanların, her türlü muhtarlık işlemleri yakın zamana kadar Akçay Muhtarlığınca görülmekteyken, Edremit Kaymakamlığının yazılı talimatıyla, muhtarlık işlemleri neden Kızılkeçili Köy Muhtarlığına aktarıldı?!

Bu yörede yaşayan ve kendisini Akçaylı kabul eden bu insanlar, bundan sonra, evlerinden minaresi gözüken Akçay Camii yerine, 5 kilometre uzaklıktaki Kızılkeçili Köy Camiinde mi ibadet edecekler?!

Yine, köye bağlanmak zorunda bırakıldıkları için, çocuklarını, yine evlerinden sadece 200 metre mesafedeki Akçay İlköğretim Okulu yerine, 5 kilometre uzaklıktaki Kızılkeçili Köy Okuluna mı gönderecekler?!

Bu insanlar, belediye hizmetlerini bitişiklerindeki Akçay Belediyesi yerine, 10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesinden mi görmek isterler?! Kaldı ki, bu insanlar, 2004 yerel seçimlerinde Akçay Belediyesi için ve Akçay Muhtarlığı için oy kullanmışlardır. Bu yörede yaşayan insanlar, iki arada bir derede bırakılmışlardır. Akçay Belediyesine bağlanmak istediklerine dair yeterince imza toplayıp valilik makamına başvurduklarına göre, 5272 sayılı Belediye Yasasının 8 inci maddesi uyarınca, orada bir oylama yapılması gerekmez mi?

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP İktidarının bölge milletvekilleri olarak, bırakınız partizanlık yapmayı, bırakınız seçim kaybından doğan ihtirasınızı, bu mücavir alanda oturan 800'e yakın insanımızın sesine kulak veriniz. Şayet demokrasiye inanıyorsanız, şayet demokrasiyi içinize sindirebiliyorsanız, şayet bu yörede oturmakta olan insanlarımızın haklarına saygılıysak, bu söz konusu ihtilaflı olan mücavir alanı, bir karayolu asfaltıyla, 30 metre mesafeyle ayıran Akçay Belediyesine mi, yoksa, arada iki belediye ve mücavir alan sınırları atlanarak, 10 kilometre uzaklıktaki Edremit Belediyesine mi bağlanması kararını, bırakın, burada yaşayan, burada oturan insanlarımız karar versin.

Sayın Bakan, bu bölgede, aynı durum, daha evvel, 2003 yılında, Zeytinli Belediyesine ait Dalyan Mahallesinin Edremit Belediyesine bağlanması sorununda da vardı. Balıkesir Valililiği, referandum yaparak, kararını, o yörede yaşayan vatandaşlara bıraktı ve referandum neticesi, Dalyan Mahallesinde yaşayan insanlarımız, kendi geleceğini, kendi kaderlerini çizerek, referandumla karar verdiler. O zaman da, Edremit Belediyesine değil, Zeytinli Belediyesine bağlanma kararlarını, orada yaşayan insanlarımız kendileri verdiler. Bu yörede de aynı işlemin uygulanacağını, demokratik olarak kendi kararlarını kendilerinin vereceği, referandum yapılmasını oradaki vatandaşlarımız istiyorlar.

Sayın İçişleri Bakanımızın bu konuyu açıklığa kavuşturabileceğine inanıyor ve güveniyoruz. Bu sorularımızın bir an önce cevap bulmasını ve yapılan bu hatalı işlemlerden bir an önce vazgeçilerek, gereğinin yapılmasını ve referanduma gidilerek, burada oturan vatandaşımın, kendi kaderini kendi çizmesini bekliyor vatandaşlar.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu, Sayın Ali Kemal Devecilerin konuşması üzerine, Hükümet adına söz istediler.

Buyurun Sayın Aksu.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler'in, Akçay Belediyesinin sınırlarıyla ilgili gündemdışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Milletvekilinin konuşmasına esas olan Edremit İlçesine bağlı Kızılkeçili Köyünün eski ve yeni Çanakkale yolları arasında kalan kısmı ile bu kısma komşu olan Akçay Mahallesi, Edremit Belediyesinin mücavir alanıyken, 20 Haziran 1999 gün ve 23731 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 99000/50692 sayılı müşterek kararnameyle, Edremit Belediyesinden ayrılarak Akçay Belediyesi adıyla yeni bir belediye olarak teşkilatlandırılmıştır. Kızılkeçili Köyü sınırları içindeki bölüm ise yine Edremit Belediyesinin mücavir alanı olarak kalmıştır. 20 Haziran 1999 tarihinde kurulan Akçay Belediyesi, kuruluşunu izleyen ilk mahallî idare seçimleri sonunda 28.3.2004 tarihinde belediye organlarını oluşturarak çalışmalarına başlamıştır.

Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler'in konuşmasına esas olan konuları 3 anabaşlıkta toplamamız mümkündür:

1- Halen, Kızılkeçili Köyünün mülkî sınırları, Edremit Belediyesinin de mücavir alan sınırları içerisinde kalan, yani, eski ve yeni Çanakkale yolu arasındaki kısımda yerleşik vatandaşlar, Akçay Belediyesine katılma talebinde bulunmuşlardır. Bu talep, 5272 sayılı Belediye Kanununun 8 inci maddesine göre, Balıkesir Valiliğince doğrudan yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğundan, adı geçenlerin Akçay Belediyesine bağlanma talepleri işleme konulmuş olup, seçmen listelerinin düzenlenmesi, müracaat listeleriyle karşılaştırılması ve referandum sürecini de içeren yasal prosedür devam etmekte ve bu konuda, Sayın Milletvekilinin ifade ettiği şekilde, işlemlerin geciktirilmesi veya yapılmaması gibi bir sorun bulunmamaktadır. Bu referandum yapılacaktır.

2- Akçay Belediye Başkanlığı, 19.7.2004 tarihinde Kızılkeçili Köyünün tamamının Akçay Belediyesinin mücavir alanı olarak belirlenmesi amacıyla Balıkesir Valiliğine talepte bulunmuştur. Balıkesir Valiliği İl İdare Kurulunca bu talep uygun mütalaa edilmekle birlikte, Kızılkeçili Köyü İhtiyar Heyetinin uygun görme kararı alınmadığından, bu konuda henüz valilik görüşü oluşturulup Bayındırlık ve İskân Bakanlığına intikal ettirilememiştir.

3- Diğer taraftan, Akçay Belediyesinin bu talebine karşılık, Kızılkeçili Köyü Muhtarlığı, köy ihtiyar kurulu kararı alarak ve köy halkının da imzalarını havi dilekçeyle Akçay Belediyesinin mücavir alanına girmek istemediklerini beyan etmişlerdir; ayrıca, Edremit Belediyesinin mücavir alanına dahil edilmeleri talebinde bulunmuşlardır.

4- Edremit Belediyesi de zaten bir kısmı kendi mücavir alanı içerisinde bulunan Kızılkeçili Köyünün bu kez tamamını mücavir alanı içerisine almak üzere başvuruda bulunmuştur.

Kızılkeçili Köyünün Akçay ve Edremit Belediyeleri mücavir alanına dahil edilmesi konusundaki talepler yasal prosedür izlenerek işleme tabi tutulacaktır.

Fazlaca zamanınızı almamak için sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: 5272 sayılı Belediye Kanununa göre yapılması gereken yasal işlemler Balıkesir Valiliğince yerine getirilmektedir. Şu anda yasal prosedürün işletilmesi konusunda herhangi bir gecikme ve sorun bulunmamaktadır.

Bu vesileyle, Yüce Meclisin siz saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Referandum olacak mı Sayın Bakanım?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Olacak dedik, yapılacak.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Vatandaş karar versin.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, kısa bir süre önce kaybettiğimiz Enerji ve Tabiî Kaynaklar kurucu Bakanı, Denizli eski Milletvekili Hüdai Oral'ın yeğeni olan, yine Denizli Milletvekilimiz Sayın Haşim Oral, yerinden, duygularını aktarmak istiyor.

İçtüzüğün 61 inci maddesine göre, kendisine yerinden söz veriyorum.

Buyurun Sayın Oral.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; ilk Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, 18 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi grup başkanvekili, sizlerin oturduğu bu kürsüler veya bu koltuklar yenilenmeden önce, yine, burada, İsmet Paşasıyla siyaset yapan çok sevgili, değerli büyüğüm Hüdai Oral, 13 Şubat Pazar günü Hakkın rahmetine kavuştu. Kendisini 15 Şubatta Denizli'de defnettik.

Kendisi, Enerji Bakanlığını kurmasının yanı sıra, Türkiye'nin bugün çok önemli odak noktaları olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Petrol Ofisi gibi önemli kurumların da ilk harcını koyan kişidir. Anayasa Mahkemesinin kurucularındandır.

Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye'nin betonunu, cumhuriyetin zeminini güçlendiren, dürüst ve siyasî kimliğinden asla taviz vermeyen bir kişi olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçmiştir.

Kendisinin önünde saygıyla eğilirken, bu acı günümüzde, bizimle bu acımızı paylaşan, Sayın Genel Başkanıma, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanına, yine, siz, Sayın Başkanvekilim başta olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin diğer başkanvekillerine, sayın bakanlarımıza ve tüm milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum acımızı paylaştıkları için.

Özellikle Enerji Bakanlığının ve Türkiye'nin skandallarla örselendiği bu süreçte, bu bakanlığı kuran bir bakanın, dürüst ve namuslu bir başlangıç yapması nedeniyle bugüne kadar tarihe hep güzelliklerle geçmiş olmasını da, bir örnek insan olması nedeniyle hatırlarınıza tekrar sunmak istiyorum. 

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Bu fırsatı veren Sayın Başkanıma ve acımızı paylaşan bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum, aile adına da saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Yine, bugün de uzun bir çalışma süremiz olacak. O nedenle, Divan Kâtiplerinin görevlerini oturdukları yerden yapmalarını Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- İtalya Senato Başkanı Marcello Pera ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/760)                   

                                                                 16 Şubat 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanının 8 Aralık 2004 tarih ve 57 sayılı kararıyla, İtalya Senato Başkanı Marcello Pera ve beraberindeki heyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın konuğu olarak 20 - 22 Şubat 2005 tarihleri arasında ülkemize resmî ziyarette bulunması uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                                                   Bülent Arınç

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                           Başkanı

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır. Sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

 1. Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/606) (S. Sayısı: 762) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin, Komisyonda sözlü olarak savunmasını yapmıştır.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir. Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Halil Ünlütepe

Mehmet Küçükaşık

 

 

Ankara

Afyonkarahisar

Bursa

 

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

 

Antalya

Malatya

Adana

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

 

Çorum

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2.- Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/607) (S. Sayısı: 763) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

 

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/608) (S. Sayısı: 764) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna Muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Feramus Şahin Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

4.- Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/609) (S. Sayısı: 765) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5.- Tokat Milletvekili Resul Tosun'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/610) (S. Sayısı: 766) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Resul Tosun hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Resul Tosun Komisyonumuza sözlü olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Resul Tosun hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                                                  Burhan Kuzu

                                                                           İstanbul

                                                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclıs Soruşturmasi ve Meclıs Araştirmasi Önergelerı

1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 40 milletvekilinin, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde keyfî yönetim, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımı ve kadrolaşma iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yükseköğretim sisteminin ürettiği haksız uygulamalar ülke gündeminden düşmemektedir. Sistem zaten bir haksızlık kaynağı iken, bu haksızlıklar keyfî uygulamalarla daha da ağırlaştırılmaktadır. Birer devlet kurumu olmaları nedeniyle, özellikle idarî ve malî tasarruflarda belirli kriterlere bağlı olması gereken üniversiteler, keyfîliğin hâkim olduğu denetimdışı alanlara dönüşmüştür.

Üniversite yönetimleri, demokratik devlet ilkeleriyle bağdaşmayacak baskı ortamı yaratmışlardır. Devletin eğitim ve araştırma için kullanmak üzere tahsis ettiği kaynaklar eğlencelerde tüketilmektedir.

Yükseköğretim alanında sorunsuz üniversitemiz maalesef bulunmamaktadır. Üniversitelerin birçoğunda yönetim tercihleri sorunları daha da ağırlaştırmaktadır. Ancak, özellikle bazı üniversitelerde iş çığırından çıkmış, yönetim ilkeleri ve adalet ölçüleri tamamen rafa kaldırılmış, keyfîlik hâkim olmuştur.

Özellikle de merkezi Samsun'da bulunan Ondokuz Mayıs Üniversitesindeki yönetim uygulamaları kamu vicdanını sızlatacak bir şekle bürünmüştür.

Ondokuz Mayıs Üniversitesinde yaratılan keyfîlik ve kamu kaynaklarının amaçdışı kullanımını denetleyecek organlar görevlerini yerine getirmemektedir.

Bu nedenle, kamu vicdanını sızlatacak aşamaya gelen, yerel ve ulusal basının gündeminden düşmeyen iddiaları araştırmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddesine göre bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1.2.2005

1-Cemal Yılmaz Demir                 (Samsun)

2-Mehmet Çerçi                                        (Manisa)

3-Mustafa Demir       (Samsun)

4-Durdu Mehmet Kastal             (Osmaniye)

5-Musa Uzunkaya (Samsun)

6-Ahmet Yeni                  (Samsun)

7-Suat Kılıç                      (Samsun)

8-Mustafa Elitaş                                        (Kayseri)

9-Murat Yıldırım     (Çorum)

10-Ekrem Erdem      (İstanbul)

11-Erdoğan Özegen        (Niğde)

12-Hacı Turan                 (Kırşehir)

13-Rıtvan Köybaşı (Nevşehir)

14-Zeyid Aslan                                          (Tokat)

15-Mehmet Kurt                                         (Samsun)

16-Mehmet Yüksektepe                  (Denizli)

17-Mehmet Emin Tutan (Bursa)

18-Mustafa Tuna         (Ankara)

19-Burhan Kılıç                                        (Antalya)

20-Abdullah Torun         (Adana)

21-Halide İncekara   (İstanbul)

22-Ali Ayağ                       (Edirne)

23-Fatma Şahin                                    (Gaziantep)

24-Mehmet Ceylan    (Karabük)

25-Fetani Battal                                      (Bayburt)

26-Niyazi Pakyürek     (Bursa)

27-Recep Garip                                         (Adana)

28-İbrahim Köşdere             (Çanakkale)

29-Hakan Taşcı                                        (Manisa)

30-Tevfik Akbak       (Çankırı)

31-Turhan Çömez    (Balıkesir)

32-İsmail Bilen                                                  (Manisa)

33-Mehmet S. Tekelioğlu    (İzmir)

34-Abdulkadir Kart               (Rize)

35-Hasan Anğı                                                  (Konya)

36-Enver Yılmaz          (Ordu)

37-Nihat Ergün                                       (Kocaeli)

38-Hasan Ali Çelik        (Sakarya)

39-Asım Aykan                                     (Trabzon)

40-Sedat Kızılcıklı     (Bursa)

41-Polat Türkmen            (Zonguldak)

 

Gerekçe:

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Orta Karadeniz'in tamamına yayılmış büyük bir üniversitedir; ancak, son beş yıl içinde yaşananlar, sadece anabaşlıklar halinde sıralandığında bile içler acısı görüntüler sergilemektedir.

Yönetim uygulamaları sıralandığında, üniversite için teksesli bir kadro oluşturmak için çok ağır hukukdışı yöntemlerin uygulandığı, kamu kaynaklarının amaçdışı kullanıldığı ve keyfîliğin bir yerleşik usul haline geldiği açık olarak görülmektedir.

1- Üniversite yönetiminde bulunanların eş, dost, akraba ve yakınları üniversite kadrolarına atanmış, böylece kadrolar belirli bir kesime tahsis edilmiş rant aracına dönüştürülmüştür.

2- Beş yıldan bu yana, profesör olarak atanma kriterlerini sağladığı halde atanmayan öğretim üyeleri bulunmaktadır. Bazı öğretim elemanları -bunların arasında dekan, dekan yardımcıları, rektör yardımcıları, hastane başhekimi gibi yöneticiler bulunmakta- yapmadıkları derslerin karşılığında, hatta raporlu ve izinli olduğu dönemlere ilişkin ücret alırken, bazıları da hukuka aykırı olarak, en uzak yerlere, ders vermek üzere görevlendirilmiştir. Ekders ücreti bir rant aracına dönüştürülmüştür.

3- Üniversite ihale komisyonlarına yolsuzluk sanıkları doldurulmuştur. Üniversite genel sekreterinin, ihale komisyonu başkanı olduğu sırada bir müteahhitten para aldığı ve geriye ödemediği yargıyla kesinleşmiş olup, bu genel sekreter, tüm ihale komisyonlarının başkanvekilliklerine getirilmiştir.

4- Açıköğretim yapan üniversiteler dışındaki üniversitelerin yurt içinde irtibat bürosu açmasının yasalara aykırı olduğu bilinmesine rağmen, rektör Ankara'da irtibat bürosu açmış, burada bir araç, şoför ve sekreter görevlendirmiştir. Rektörün kızı Ankara'da eğitim görmekte olup, bu aracı kullanıp kullanmadığı araştırılmalıdır.

5- Mülkiyeti Ondokuz Mayıs Üniversitesine ait ve bir vakfa kiraya verilmiş olan OMTEL Otelden alınan kira bedelinden onlarca katı devlet bütçesinden bu kuruma yatırım yapılmaktadır. Kiraya verilen bir işletmenin masraflarının kamu kaynaklarıyla yapılması yasalara aykırıdır.

6- Haksız işlemler yargı kararıyla iptal edilmesine rağmen, hiç uygulanmamakta, örneğin İİBF Öğretim Üyesi Nedim Dikmen'le ilgili mahkeme kararı ya geciktirilerek uygulanmakta -örneğin Prof. Dr. Ferhat Odabaş'la ilgili mahkeme kararı- ya da mahkeme kararı görünüşte uygulanmakta; ancak, bir başka işlemle etkisi ortadan kaldırılmaktadır. Örneğin, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Uzun Ordu'ya görevlendirilmiş, mahkeme kararıyla iptal edilmiş, bunun üzerine ders göreviyle yeniden görevlendirilmiştir.

7 - En önemli ve en büyük yükseköğretim kurumlarından olan 19 Mayıs Üniversitesi, kişi başına düşen yayın sayısı bakımından her yıl geriye gitmektedir.

8 - Akademik hiyerarşi yok edilmiş, profesörler jürilerden uzaklaştırılarak yardımcı doçentler jürilere atanmıştır. Bazı jürilerde ilgili bilim alanından hiç kimse bulunmamaktadır.

Bu örneklerden de görüldüğü üzere 19 Mayıs Üniversitesinde, eğitim ve hukuka aykırılıklar yaşanmakta olup, bu ihlallerin Meclis tarafından değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

2. - İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27 milletvekilinin LPG’li araç sektörünün sorunlarının araştırılarak sektörün etkin denetiminin sağlanması ve eğitimli uzman ihtiyacının giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çevresel kaygılarla kullanılmaya başlanılan, fakat can kaybına yol açan, önemli kazalara neden olan LPG'li taşıtların üretimi, kullanımıyla ilgili denetim kuralları, denetleme uygulamaları ile eğitim ve uzmanlaşmış eleman eksiklikleri olduğu yönünde yaygın bir kanaate yol açtığından; LPG'li araçlar, LPG dönüşümü, LPG kullanımıyla ilgili güvenliği artırıcı, etkin denetim sağlayıcı kural ve yöntemlerin belirlenmesi; kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yetkilerinin yeniden belirlenmesi, bu alanla ilgili eğitim, uzmanlaşma ve uzman kullanımı şartlarının tespiti amacıyla Anayasanın 94 üncü, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1.- Mehmet Sevigen    (İstanbul)

2.- Birgen Keleş                                       (İstanbul)

3.- Ufuk Özkan                                      (Manisa)

4.- Orhan Eraslan        (Niğde)

5.- Sedat Pekel                (Balıkesir)

6.- İzzet Çetin                  (Kocaeli)

7.- Nurettin Sözen           (Sivas)

8.- Mehmet Uğur Neşşar                  (Denizli)

9.- Salih Gün                    (Kocaeli)

10.- Mehmet Vedat Yücesan               (Eskişehir)

11.- Orhan Ziya Diren  (Tokat)

12.- Ali Arslan                                                   (Muğla)

13.- Uğur Aksöz                                        (Adana)

14.- Ali Oksal                   (Mersin)

15.- Yılmaz Ateş          (Ankara)

16.- Bayram Ali Meral  (Ankara)

17.- Gökhan Durgun       (Hatay)

18.- Tuncay Ercenk     (Antalya)

19.- Nuri Çilingir      (Manisa)

20.- Mehmet Semerci       (Aydın)

21.- Halil Tiryaki   (Kırıkkale)

22.- Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

23.- Yavuz Altınorak              (Kırklareli)

24.- Ahmet Yılmazkaya             (Gaziantep)

25.- Yaşar Tüzün        (Bilecik)

26.- Orhan Sür                (Balıkesir)

27.- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

28.- Hasan Aydın      (İstanbul)

 

Gerekçe:

Ekonomik ve çevresel kaygılarla hükümetler, benzin yerine alternatif yakıt arayışlarını artırmışlar, LPG, otomotiv sektöründe en önemli alternatif yakıt haline gelmiştir.

Dünya çapında 30'dan fazla ülkede kullanılmakta, bu kullanım için LPG dolum istasyonları kurulmakta ve araçların LPG'li hale getirilmesi için dönüşüm atölyeleri açılmaktadır.

Çevre kirliliğini azaltmak ve tasarruf amacıyla LPG kullanımı teşvik edilirken, LPG istasyonları ve LPG'li araçların yaptığı kazalar da, kent ve insan yaşamı için ciddî sorunlar ortaya çıkacağını göstermektedir.

LPG araç dönüşümü için ve LPG'li araç kullanımı için yeterince eğitim verilmediği, uzmanlaşmayan kişilerce LPG araç dönüşüm setlerinin monte edildiği yetkililerce ifade edilmektedir. Hatta LPG tankı yerine mutfak tüpü takılmış araçlarla trafiğe çıkılmaktadır.

LPG'li araçların güvenli olduğunu gösteren "gaz sızdırmazlık raporu" verilmeyen araçlar trafikte kullanılmamaktadır.

Yaşanan olaylar LPG kullanımında en önemli unsurun güvenlik olduğunu ve bu konuda tedbirlerin artırılması gerektiğini göstermektedir.

Yerel yönetimlerin yeterli kontrolleri yapacak donanıma sahip olmaması, trafiği denetleyen birimlerin LPG'li araçların kullanımıyla ilgili kurallara uyulmasını sıkı denetlememesi, yetkili bakanlıktan alınmış yetki belgesi olmayan atölyelerde dönüşüm ve LPG tüplerinin kullanılması, LPG'nin insan yaşamını tehdit eden bir patlayıcıya dönüşmesine neden olmaktadır.

LPG'li araçlar, kapalı otopark ve tünel gibi hava akımı zayıf olan alanlarda daha da tehlikeli hale gelmektedir.

Karayolları Trafik Kanunu çerçevesinde yapılan taşıt muayenelerinde LPG'li araçlar için denetimi artırıcı hususlar eklenmesi ihtiyacı ortadadır.

LPG tankı konulan taşıtların, taşıt ağırlığı değiştiğinden, araç üretimindeki ağırlık dikkate alınarak yapılan güvenlik işlemleri riskli hale gelmektedir.

Otel, lokanta, kahvehane, gazino, pastane ve benzeri işyerlerine ruhsat verilirken, LPG depo ve satış yerlerinin bitişiğinde bulunmaması kuralı titizlikle uygulanmaktadır.

Eğitimin, uzmanlaşmanın, depolama, satış, dönüşüm ve tank üretimi alanlarında mutlaka uzman görevlendirilmesinin sağlanması için ilgili oda ve sivil toplum örgütlerinin yetkilendirilmesi ve bunlarla ortak projeler yapılması ihtiyacı vardır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, LPG'li araçlar, LPG dönüşümü, LPG kullanımıyla ilgili güvenliği artırıcı, etkin denetim sağlayıcı kuralların belirlenmesi; kamu kurum ve kuruluşlarının görev, yetkilerinin yeniden belirlenmesi, bu alanla ilgili eğitim, uzmanlaşma ve uzman kullanımı şartlarının tespiti amacıyla Anayasanın 94 üncü, İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2.- Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın (6/1029), (6/1031) ve (6/1064) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/253)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 241, 242 ve 271 inci sıralarında yer alan (6/1029, 1031 ve 1064) esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                 Necdet Budak

                                                                              Edirne

BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. - Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısının artırılmasına ve dağılımına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 131                                                                           17.2.2005

Genel Kurulun 12.12.2004 tarihli 4 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince 18 üyeden kurulması kabul edilen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun üye sayısının 21'e çıkarılması ve üye dağılımının Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna 14 üye, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da 7 üye şeklinde olmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Bülent Arınç

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Faruk Çelik

 

Haluk Koç

 

AK Parti Grubu Başkanvekili

 

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. - Genel Kurulu ziyaret eden Avrupa Serbest Ticaret Birliği Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanı Vidar Byörnsitad ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denilmesi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şu anda Genel Kurul salonumuzu teşrif eden misafirlerimiz var.

Avrupa Serbest Ticaret Birliği Parlamento Üyeleri Komitesi Başkanı Sayın Vidar Byörnsitad ve beraberindeki parlamento heyetiyle Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Genel Kurulumuz adına kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde

15 inci maddeyi okutuyorum:

Meclis kararlarının kesinleşmesi

MADDE 15. - İl genel meclisi tarafından alınan kararların tam metni, en geç beş gün içinde valiye gönderilir. Vali, hukuka aykırı gördüğü kararları, yedi gün içinde gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere il genel meclisine iade edebilir. Valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmez.

Yeniden görüşülmesi istenilmeyen kararlar ile yeniden görüşülmesi istenip de il genel meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşir.

Vali, meclisin ısrarı ile kesinleşen kararlar aleyhine on gün içinde idarî yargıya başvurabilir.

Kesinleşen il genel meclisi karar özetleri toplantıyı izleyen en geç yedi gün içinde çeşitli yollarla halka duyurulur.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan; kişisel söz istemleri; Ankara Milletvekili Yakup Kepenek, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva.

Grup Başkanvekillerine soruyorum: Yakup Beyin, kişisel söz istemiyle birlikte 15 dakika konuşabilmesi için, Mehmet Ceylan'la yer değiştirmesinde mahzur var mı?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Yok.

BAŞKAN - Önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ceylan'ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlarken, öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özel İdare Yasasının görüşmelerine kaldığımız yerden, bugün, devam ediyoruz.

15 inci maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu madde, bildiğiniz gibi, meclis kararlarının kesinleşmesine ve nasıl yürürlüğe gireceğine dair düzenlemeleri içermektedir.

Bilindiği gibi, halen yürürlükte olan İl Özel İdaresi Kanununa göre, il genel meclisinin bütün kararları valinin onayıyla yürürlüğe girmekte, valinin onaylamadığı kararlar yürürlüğe girmemektedir. Bu yetkinin oldukça ağır olduğu, Anayasada belirtilen "yerinden yönetim" ilkesine ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında belirtilen "yerel yönetim özerkliği" ilkesine aykırı olduğunu kabul etmek gerekir. Hem bu ilkelere uygunluk açısından hem de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi açısından, vesayet yetkisinin, yine, Anayasada belirtilen çerçeve içerisinde daraltılmasında fayda olduğu kanaatini taşımaktayız.

Görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Kanununun 15 inci maddesine göre, vali, hukuka aykırı gördüğü il genel meclisi kararlarını, bir kez daha görüşmek üzere, il genel meclisine gönderebilecektir. Eğer, il genel meclisi, yine, kararın hukuka uygun olduğuna dair salt çoğunlukla karar vermesi durumunda da, yine, valinin yetkisi bulunmakta, vali, bu kez, kararlara karşı on gün içinde idarî yargıya başvurabilme yetkisine sahip bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, dünden beri, bu kanunun birçok maddesi üzerinde, özellikle, muhalefet partisindeki arkadaşlarımız konuşma yaptılar; hemen hemen bu kanunun tamamına yönelik, maddelerine yönelik eleştiriler getirdiler, kendilerine yönelik olarak; özellikle, kanunun, tekil devlet yapısının bozulduğu, âdeta, federal devlete doğru gidildiği, merkezî idarenin ve valinin özel idareler üzerindeki vesayetinin azaldığı, idarenin bütünlüğünün bozulduğu, özel idareler üzerinde denetimin azaldığı, özel idarelere özelleştirme hakkı, şirket kurma, borçlanma gibi yeni yetkiler verilerek özerk yapının genişletildiği, bu düzenlemelerin de kamu düzenimizde çeşitli sakıncalar doğuracağına dair çeşitli eleştiriler yönelttiler.

Tabiî ki, bu iddiaları kabul etmek mümkün değildir. Bunların bir kısmına, dün, sayın bakanlarımız ve biz, konuşmacılar olarak cevap vermeye çalıştık.

Bu maddede de, bakın, yine, valinin vesayet yetkisi devam ediyor. Daha önce, mevcut kanunda il genel meclisinin kararlarının tamamı ancak valinin onayıyla yürürlüğe girebiliyordu. Bu, gerçekten, demokratik olmayan, son derece ağır bir karardır. Bu şekilde bir düzenlemeyle, şimdi, vesayet yetkisi azaltılmakla birlikte, yine, valinin vesayet yetkisi devam etmektedir. Vali, hukuka aykırı gördüğü kararları, öncelikle, bir kez görüşülmek üzere il genel meclisine gönderebilmekte, bu yetkiye sahip; ikinci kez, yine, il genel meclisi kararda ısrar ederse, bu kez de idarî yargıya başvurma hakkına sahip bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün dünyada toplumsal yapıyı ve ilişkileri derinden etkileyen hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Dünyada yaşanan bu değişim ve dönüşüme paralel olarak kamu yönetim anlayışı da değişmekte, yönetimde etkinlik ve verimlilik esasları esas alınmaktadır.

Ülkemizde de, dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasına ve mahallî idareler reformuna yönelik olarak geçmiş yıllarda çeşitli projeler ortaya konmuş; ancak, bir türlü bu projeler hayata geçirilememiştir. Maalesef, özel idareler dahil, mahallî idarelerde, bu değişim ve gelişme çabası, bu zamana kadar gerçekleştirilememiştir.

Hepimizin bildiği gibi, özel idareler, maalesef, bugün halkın ihtiyaç duyduğu mahallî kamu hizmetlerini verimli ve etkili bir şekilde yerine getirmekten uzak bir yapı arz etmektedirler; kurumsallaşamamışlardır, yönetim kapasiteleri son derece zayıftır. Özel idarelerin yönetim kapasitelerinin gelişmediği ve hizmetlerin gerektirdiği yatırımları yapamadıkları, hatta temel hizmetler için bile yeterli kaynak ayıramadıkları görülmektedir.

Özel idareler, bugün, maalesef, teşkilatını geliştirme kadar, nitelikli ve yetişmiş personel istihdam etmekte de önemli sıkıntılar yaşamaktadır. Böylesi bir yapı, özel idarelerin etkin, verimli ve kaliteli hizmet sunmasını maalesef önlemektedir, engellemektedir.

Diğer taraftan, mahallî idare özerkliğinin gerektirdiği bağımsız karar alma, açıklık ve katılımı sağlama mekanizmalarına sahip olmadıklarından dolayı, özel idareler, maalesef, bugün, demokratik nitelikleri zayıf olan kurumlar olarak kalmışlardır.

Mevcut Özel İdare Kanununun dili bile, her şeyden önce, oldukça eski ve günümüz neslinin anlaması mümkün olmayan bir tarzdadır. Bilindiği gibi, mevcut Özel İdare Yasamız 1913 yılında, esas itibariyle, kanunlaşmış bir yasa hükmündedir.

Tabiî, huzurlarınıza getirdiğimiz Özel İdare Kanun Tasarısı kanunlaştığı takdirde, devletin üniter yapısına, Anayasamızda yer alan idarenin bütünlüğü ile idarenin merkezden ve yerinden yönetim esaslarına dayalı olarak çıkmış olacaktır.

Ayrıca, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile ülkemizin üyelik sürecinde bulunduğu Avrupa Birliğinin mahallî idarelere ilişkin genel yaklaşımı da esas alınarak hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bilindiği gibi, gelişmiş demokratik ülkelerde mahallî idarelerin toplam kamu harcamaları içindeki payı yüzde 50'leri aşarken, ülkemizde, bu oran, maalesef, yüzde 20'nin bile altında bulunmaktadır. Halen, gayri safî millî hâsılanın ancak yüzde 4 ve 5'i mahallî idareler tarafından kullanılabilmekte, bu oranın da ancak yaklaşık binde -yüzde demiyorum- 4'ü, 5'i özel idareler tarafından kullanılabilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Özel İdareler Kanunu, değerli oylarınızla kabul edildiği takdirde, günümüz şartları içerisinde, Anayasanın öngördüğü şekilde, halkın ihtiyaç duyduğu mahallî ve müşterek ihtiyaçları daha etkin, daha verimli, kolay anlaşılabilir, kolay ulaşılabilir bir şekilde yerine getirebilecek bir yapıya kavuşmuş olacaktır. Bu şekildeki bir özel idare yapısı, inanıyoruz ki, daha demokratik, şeffaf, katılımcı ve hesap verebilir bir yapıya kavuşmuş olacaktır. Bunu da, iktidar milletvekilleri, muhalefet milletvekilleri olarak hepimizin, bütün ülke halkının beklediği, arzu edilen bir gelişme olarak değerlendirmekteyim.

Değerli arkadaşlarım, bu duygu ve düşünce içerisinde -zamanımı da aşmadan- kanunun kabulü hususunda desteklerinizi bekliyoruz ve Özel İdare Kanunumuz, bu şekilde yasalaşmasından sonra, inanıyorum ki, ülkemize, milletimize ve halkımıza en iyi hizmetleri, en layık bir şekilde yerine getirebilecek bir yapıya kavuşmuş olacaktır.

Bu duygu ve düşünce içerisinde, kanunun hayırlı olmasını diliyorum; milletimize, memleketimize hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek.

Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)

Birleştirilmiş konuşma süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, varsa izleyenlerimiz; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer tarafından bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 15 inci maddesi üzerinde Grubumun ve şahsımın görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Üzülerek belirteyim ki, Sayın Cumhurbaşkanınca yeniden görüşülmesi ve düzeltilmesi için gönderilen bu maddede Komisyonumuzun yaptığı tek değişiklik şudur: Birinci fıkranın sonunda "valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe giremez" cümlesindeki "giremez" sözcüğü çıkarılmış, onun yerine "girmez" sözcüğü yazılmıştır.

Değerli arkadaşlar, işimizi ciddî yapmak zorundayız. Bir fiilin kullanımındaki bu kadar bir değişiklik; yani, "giremez"i "girmez" yapmak, Cumhurbaşkanının talepleriyle, düzeltme önerileriyle ne derece uyumludur; bu, ayrıca tartışılmalıdır. Sözcüklerle, fiil kullanımıyla oyun oynamak durumunda değiliz. Böyle yaparsak, bu Yüce Meclisin saygınlığını artıramayız, kendi konumumuzu güçlendiremeyiz, yasa yapma işinde de, bu ülkeyi güçlü noktalara taşıyamayız.

Değerli arkadaşlar, geçenlerde, The Economist Dergisi, geçen yüzyılın Alman eski Başbakanı Von Bismarck'a gönderme yapıyor ve şu sözlerini yansıtıyordu. Bismarck, tırnak içerisinde şöyle diyor: "Yasalarla sosisler birbirine çok benzer. En iyisi, nasıl yapıldıklarını görmemektir, bilmemektir." Bismarck bu sözleri 1870'lerde söylemiş. O günlerden bugüne, kuşkusuz, yasa yapmak da sosis yapmak da epey bir gelişti, temizlendi, düzeldi; ancak, başka bir şey daha oldu; bu yasa yapmanın, bu demokratik katılımcı yaklaşımların sergilenmesi, hazırlıkların tartışılması, ancak gelişmiş ülkelere has bir görüntü sergiliyor. Bizim bu doğrultuda yapmamız gereken çok iş var, almamız gereken çok yol var.

Yasaların hazırlanmasında ilgili tüm çevrelerin görüş ve önerileri alınmalıdır. Var olan yasal düzenleme eksileri ve artılarıyla tartışılmalı, bir uzlaşma noktası bulunmalıdır. Sonra, ülke içi diğer gelişmelere, dünyada olup bitenlere bakılmalıdır. Daha da önemli olarak, yasa yapma işi bir süreçtir. Batı dillerinde kodifikasyon denilen ve hukuk fakültelerinde temel ders olarak okutulan bu sürecin, kanımca, doğru ve iyi kavranması gerekir. Bu süreçte, var olan, yaşanan geçerli uygulamaların, işleyişlerin, eksiklerin giderilmesi ve düzeltilmesi, yani, yapının kendi içinde evrim geçirmesi, iç dinamiklerinin çalışması, çalıştırılması ve bunun sonucu olarak, bunun ürünü olarak yeni yasal düzenlemelere gidilmesi işin esasıdır. Ama, böyle olmuyor. Böyle olmuyor, tam tersine, gerekli hazırlıkları yapmadan, iç dinamiklere bakılmadan, ben yaptım oldu keskinliğiyle yasalar çıkarılıyor ve biz bunlarla uğraşıyoruz.

Dünkü görüşmeler sırasında, Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin, kararlı bir biçimde "bu hantal yapıyı değiştireceğiz" diyor. Çok doğrudur, çok güzeldir. Yalnız, bu değişmenin, bu değiştirmenin, iç dinamiklere dayalı olarak ve mutlaka, ileriye doğru olmasında yarar var. Bu tür devrimci yaklaşımların geçerli olabilmesi için, ileriye doğru olmasında ve dökmeden, kırmadan yapılmasında kesin bir zorunluluk var.

Üzülerek şunu söyleyeyim ki, biz, bu noktada, genel olarak yönetimin yerelleşmesi, özel olarak da il idaresi çerçevesinde bu işi sağlam ve doğru yapmadık. Ülkemizde, yerel yönetimlerin uygulamalarını, gelişmelerini, bunun bütün yönleriyle değerlendirmesini yapmadık.

Yerel yönetimlerin, var olan toplumsal ve ekonomik yapılarda, yani, üretimin, geleneklerin, ilişkilerin örgütlenmesinde varlıklarını nasıl sürdürdüklerini, konumlarının neler olduğunu ve daha da önemlisi, bir yönetimde olmazsa olmaz koşul olan "değişik çıkar gruplarına eşit uzaklıkta olma" ilkesini, şimdiye kadar ne ölçüde uyguladık, bu toplumun yerel yönetimleri bu ilkelere ne ölçüde bağlı kaldı; bunlar, ayrıntılı şekilde araştırılmadı, incelenmedi, sergilenmedi ve biz yasa yapıyoruz.

Bunlar yapılmazsa, değişim ileriye doğru olmuyor, geriye doğru oluyor. Kamu yönetimimizde var olan genel hastalıklar, mikroplar, yani, rüşvet, yolsuzluk başta olmak üzere, bozukluklar, yasadışılıklar, hukuksuzluklar yerleşebiliyor, kalıcılaşabiliyor. Özel çıkarlar "kamu yararı" kavramının yerini alabiliyor, onu yiyip bitiriyor. Yönetimler, bu hastalıklı yapıları nedeniyle, sağlıklı, etkin ve verimli hizmet üretemiyorlar. Bizim, CHP olarak, temel kaygılarımız bunlardır. Yerelleşmeye evet; ama, var olan sistemin tam incelenmesi, değerlendirilmesi ve eksiklerinin giderilmesi koşuluyla. Kamu yönetiminin yeniden yapılanmasında önceden düzeltilmesi gereken bir dizi eğrilik vardı; hâlâ, var. Bunları yapmadan, olup bitti biçiminde yasa çıkarıyoruz. Şikâyetimiz budur.

Yasa yapıcı olarak, yasama meclisi olarak, bizim, görünen, bilinen üç mecburumuz var, üç dayatmacımız var; izin verirseniz, bunlar hükümet, IMF ve Avrupa Birliğidir. Bunlar bazen iç içe geçiyor. Hükümetimiz kendi isteğini IMF isteğiymiş gibi ya da Avrupa Birliği isteğiymiş gibi getirebiliyor; ama, sonuç değişmiyor. Biz, üçlü sıkıştırma altında çalışıyoruz ve bunu yaparken de, ön hazırlık yapmaya, uygulanabilirlik noktalarını incelemeye ve bunlar konusunda sağlam tartışmalara gitmeye zaman bulamadan, aceleyle, çalakalem, şimdilerde kalem de kalmadı biliyorsunuz, bilgisayarlarda kesip yapıştırarak ve yabancı dillerden yaptığımız yanlış çevirilerle yasa yapıyoruz. Böyle olunca da, yaptığımız yasalar ya Cumhurbaşkanlığının hukuku doğru bir tutumla ince eleyip sık dokuyan duvarına çarpıyor, geri geliyor ya Anayasa Mahkemesine gidiyor, oraya çarpıyor, geri geliyor ya da uygulamada yarattıkları sorunlar nedeniyle kısa zamanda yeniden Meclis gündemine geliyor.

Değerli arkadaşlar, bu üçlü çarpıp kırılma, bu üçlü dönme, bu üçlü geri düşüş, bizim, Meclis olarak, yasama organı olarak konumumuzu sarsıyor, bizi konumumuzdan uzaklaştırıyor, işlevimizden uzaklaştırıyor. Şimdi, şu ciddî soruyu hep birlikte soralım: 22 nci Dönem milletvekilleri olarak çıkardığımız yasaların kaç tanesi yeniden düzeltilmek üzere bu Meclise geri gönderildi? Bunun incelenmesi, aydınlatılması ve netleştirilmesi gerekiyor.

Yasa yapma sistemimiz bir başka sorunla karşı karşıyadır, o da şudur: 1980 sonrasında akıl almaz aşırılıklarını yaşadığımız bir durum var. Birbiriyle ilgisi olmayan, para işleriyle ilgili, Merkez Bankasıyla ilgili bir konunun ya da özelleştirmeyle ilgili bir konunun, enerjiyle veya Medenî Yasanın herhangi bir maddesiyle veya başka bir konuyla bir araya getirilerek "torba yasa" dediğimiz bir uygulamayı bu dönemde de sürdürüyoruz. Sonuçta ne oluyor; sonuçta toplumumuz tam anlamıyla bir hukuk kargaşası yaşıyor. Meclis olarak yapmamız gereken, bu bozuk yasalaşma sürecinin düzeltilmesine yardımcı olmaktır, buna katkı yapmaktır. Bunu biz yapmak zorundayız. Eğer, Meclis, İl Özel İdaresi Kanununun Cumhurbaşkanınca yeniden ele alınması ve düzeltilmesi istenen toplam 14 maddesinin yalnızca 3'ünü değil de tamamını doğru dürüst incelese ve gerekli düzeltmeleri yapsaydı, çok daha doğru olurdu. Bizim, CHP olarak talebimiz budur, yapılması gereken de bu idi. Meclisin görevini yapmış olması için, görevimizi yapmış olmamız için bu doğrultuda çaba harcamamız gerekirdi. Bu yapılmadı.

Cumhurbaşkanının istekleri yerine getirilmeliydi, bu yasa çerçevesinde; bu, yapılmadı ve Cumhurbaşkanı, bir anlamda, bir tarafa bırakılmış oldu. 14 maddenin yalnızca 3'ünü ele aldık, sözüm ona, düzelttik.

Cumhurbaşkanının önerilerini gözardı etmenin nelere mal olabileceğini, bu toplum, son günlerin enerji yolsuzluğu tartışmalarıyla somut bir biçimde yaşıyor. Kararnamesi üstelik iki kez Çankaya'dan dönen bir kişi, bu kez yasalar bir tarafa bırakılarak (233 sayılı Yasa) vekâleten bir genel müdür atanıyor. Bu atamanın, siz, ekonomik, siyasal ve kurumsal, o kuruma yönelik olarak kaça mal olabileceğini düşünebiliyor musunuz?.. Bunun getireceği sonuçları görebiliyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, o zaman, toplum, ister istemez ve kaçınılmaz olarak "iyi ki Cumhurbaşkanı var" diyor. Oysa, demokrasi demek, yürütmenin, yargının ve yasamanın kendi işlevlerini tam olarak yapması demektir. Denetim ve denge demektir demokrasi. Cumhurbaşkanının varlığı bunu sağlayan bir güvence noktası haline gelmiştir. Bu, bizim açımızdan savunulabilir bir durum değildir; çünkü, Meclisin işlevini yerine getirmesini zedelemektedir. Daha doğrusu, Meclis, daha etkin, daha verimli, daha düzgün yasa yapmalı ya da çalışmalıdır.

Son bir nokta daha var; eğer Türkiye'de, İktidar Partisi sözcülerinin ikide bir büyük bir özenle ve özlemle gündeme getirdiği başkanlık sistemi geçerli olsaydı, Allah korusun neler olurdu! Neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz?.. Gerçek bir demokraside bulunması gereken dengeli yapı yok olurdu; Anayasaya aykırı yasalar birbiri ardına çıkardı; adı rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa karışanlar, yetersizler ve yeteneksizler devlet yönetiminin en tepe noktalarına yerleşir, hukuksuzlukla hırsızlık çok aşırı biçimde kol kola girerdi. Başkanlık sistemi özlemcilerinin bunları düşünmesi ve özellikle de Latin Amerika ülkelerini, kendi paralarıyla iyi incelemesi gerekiyor. Eğer, bunlar yapılırsa, umarım, hem parlamenter sistemimiz hem de demokrasimiz, daha güzel günlere, ileriye doğru değişime kucak açar, yelken açar ve gider.

Daha güzel yasalar yapmamız dileğiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına söz talebinde bulunan, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva?.. Yok.

Madde üzerinde soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Haluk Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana, şu soruyu yöneltmek istiyorum: Gerçekten, Sayın Aksu, İçişleri Bakanı olarak, Türkiye'de, çok hassas bir dönemde, çok önemli bir bakanlığın başındadır ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kez görüşülmek üzere gönderilen -bazı maddeleri bakımından söylüyorum- İl Özel İdaresi Yasasını görüşüyoruz. Ben, şunu merak ediyorum Sayın Bakan: Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde ayrıntılı olarak belirttiği hukuksal gerekçelere, sorumlu noktada olan bir bakan olarak katılıyor musunuz katılmıyor musunuz?

Bir de, dün, sizin sıranızda oturan Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesinin, daha sonra, bu yasa bu şekliyle çıkarsa, Anamuhalefet Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmesinde gerekçe teşkil edecek şekilde ele alındığında, bence çok şanssız bir benzetme yaptı; çünkü, Anayasa Mahkemesinin Siyasî Partiler Yasasına göre değerlendirdiği bir eski kapatma davasının tutanağını, sanki, bu yasanın özünde aynı gerekçeyle ele alınacakmış gibi sundu. Bu, çok büyük bir talihsizliktir, bir Başbakan Yardımcısı için çok büyük bir talihsizliktir. O görüşlere katılıyor musunuz?

Bunu öğrenmek istedim; teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkanım, Sayın Bakana ben de şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Kamu Yönetimi Temel Yasasında, bakanlık ile taşra örgütü ilişkisi kesilen bakanlıklar arasından Millî Eğitim Bakanlığı son anda çıkarıldı; taslakta vardı, Millî Eğitim Bakanlığından vazgeçildi. Sonra, bu İl Özel İdare Yasasında da, il özel idarelere, eğitim işlerini, böyle bir sınır koymadan yapabilir izlenimi doğan bir düzenleme yapıldı. Cumhurbaşkanımız da geri gönderdi, sakıncalarını belirtti.

Şimdi, yeni düzenlemede, işte, okul yapımı, eski özel idarenin yaptığı işlerle sınırlı bir eğitim görevi mi? Hâlâ, Kamu Yönetimi Temel Yasasında ve bunun ilkini çıkardığınız biçimde mi bir anlayışınız var? Yani, eğitimde sınır nedir? Merkezî bakanlık ile il özel idarenin yapacağı işler tam olarak nedir? Çünkü, bu konuda biraz kafalar karışık. Yani, eğitim yerelleştirilecek mi? Ne kadar yerelleştirilecek? Başlangıçta, Kamu Yönetimi Temel Yasasında bir yaklaşım sergilediniz; olmadı, il özel idarede sergilediniz.

Şimdi, yalnız Cumhurbaşkanına takılmasın diye mi bu düzenlemeyi yaptınız? Yani, bunu, çok açık, hükümet olarak belirtin, tutanaklara geçsin diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce Sayın Koç'un sorusunu cevaplandırmak istiyorum.

Biz, Sayın Cumhurbaşkanımızın, tabiî ki, iade gerekçelerini ciddiyetle okuduk ve dün de burada yapmış olduğum bir konuşmada aynen şöyle ifade etmiştim. Biz, bu yasaların, reform yasalarının çıkış mantığını ve temel öğeleri etkilemeyecek olan konularda da Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan değişikliklere katıldık ve bazı maddelerde bazı noktaların bu gerekçe istikametinde değişikliğine "evet" dedik. Yine, görüşümüz aynı; yani, tabiî ki, değerlendirildi ve kanunumuzun çıkış, temel mantığına ve temel öğelerine aykırı olmayacak olan değişikliklere "evet" dedik.

Sayın Mehmet Ali Şahin'le ilgili değerlendirmeyi, onun kendisi... Yani, arkadaşımız, burada, dün -ben bir müddet kalkmıştı herhalde- bir Anayasa Mahkemesi kararını herhalde...

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır, siz Anayasaya aykırılık bakımından katılıyor musunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Nasıl?

HALUK KOÇ (Samsun) - Anayasaya aykırı olup olmadığı konusunda sizin düşünceniz?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Biz, bu kanunda Anayasaya aykırılık görmüyoruz, görmediğimiz için aynısını getirdik.

HALUK KOÇ (Samsun) - Bunu öğrenmek istedim, teşekkür ederim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Gazalcı'nın sorusuna gelince. Bakın Sayın Gazalcı, dediğiniz doğru. Millî eğitimle ilgili, son şu anda görüştüğümüz metin... Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçesine uygun olarak, millî eğitimle ilgili o fıkra açılmıştır, net bir şekilde yazılmıştır, neyi amaçladığımız yazılmıştır. O da, millî eğitimle ilgili, ilköğretim okulları -eskiden tabiî ilkokul, ortaokul ayrıydı; şimdi ilköğretim okulları- ve liselerin binalarının yapımı, bakımı, onarımı, bu gibi inşaat, hizmet işleri verildiği net bir şekilde yazılmıştır; ama, bir şeyi ifade edeyim; bakın, bu yasa, özel idarenin temel yasası olan 1913 tarihli İdare-i Hususiye-i Vilayat Kanununun ilgili maddesi "eğitim kurumlarını yapar ve yönetir" diyordu; ama, biz, şimdi, sadece "binaları yapar, inşaatı yapar, bakım, onarımını yapar, o türlü ihtiyaçlarını giderir" şeklinde çok açık, net yazdık.

Teşekkürler efendim.

BAŞKAN - 15 inci maddeyi...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısı...

BAŞKAN - 15 inci maddeyi oylarınıza sunarken karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.03

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.23

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

791 sıra sayılı rapor üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

15 inci maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Meclisin bilgi edinme ve denetim yolları

MADDE 18. - İl genel meclisi soru, genel görüşme ve faaliyet raporunu değerlendirme yollarıyla bilgi edinme ve denetim yetkisini kullanır.

Meclis üyeleri, meclis başkanlığına önerge vererek il özel idaresi işleriyle ilgili konularda sözlü veya yazılı soru sorabilir. Soru, vali veya görevlendireceği kişi tarafından sözlü veya yazılı olarak cevaplandırılır.

İl genel meclisi üyelerinin en az üçte biri, meclis başkanlığına istekte bulunarak il özel idaresinin işleriyle ilgili bir konuda mecliste genel görüşme açılmasını isteyebilir. Bu istek, meclis tarafından kabul edildiği takdirde gündeme alınır.

Vali, mart ayı toplantısında bir önceki yıla ait faaliyet raporunu meclise sunar.

Faaliyet raporundaki açıklamalar, meclis üye tam sayısının dörtte üç çoğunluğuyla yeterli görülmezse, yetersizlik kararıyla görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis başkanı tarafından gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut.

Kişisel söz isteminde bulunanlar: Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Şimdi, grup başkanvekili arkadaşlarımıza soruyorum: CHP Grubu adına konuşacak olan Osman Coşkunoğlu ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak olan Ziyaeddin Akbulut'un yerlerini değiştirirsek, Osman Bey söz haklarını birleştirerek konuşmasını daha kısa süre içinde yapabilir.

Grup başkanvekili arkadaşlarımızın onayı var mı?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Var efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Var, Sayın Başkan.

BAŞKAN - O zaman, ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut'un.

Buyurun Sayın Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adına İl Özel İdareleri Yasası konusunda söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 18 inci maddesi, Meclisin bilgi edinme ve denetim yollarını içeriyor. Aslında, bu yasada önemli bir değişiklik sadece oranlarda var. Şu anda uygulanmakta olan İl Özel İdaresi Yasasındaki kapsam muhteviyat itibariyle bu maddede de korunmuş oluyor. Ancak, maddede, valinin sunacağı faaliyet raporunun kabulü konusundaki 2/3 oranı, meclisin 3/4'ü oranında, vali lehinde bir iyileştirmeyle bir değişiklik söz konusu oluyor. Daha önce mart ayında okunacak faaliyet raporunun 2/3 oranında kabul edilmesi söz konusuyken, şimdi 3/4 oranı getirilerek vali lehinde bir iyileştirme yapılmış oluyor. Bu, valinin güçlendirilmesi konusunda önemli bir gelişmedir.

Ayrıca, yasanın genelinde üniter yapıyı bozduğu, bozacağı konusunda çok yaygın eleştiriler yapılıyor. Ben, müsaadelerinizle, kısaca bu konuya biraz değinmek istiyorum.

İdarenin bütünlüğü ilkesinin, fazladan bir yorum ve yaklaşımla, güçlendirilmiş bir yerinden yönetim ilkesinin uygulanmasının devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliği ve yönetimin tümlüğü ilkeleriyle çelişeceğini ileri sürmek, biraz ülkesine ve halkına güvenmemek anlamına geliyor. Bu yaklaşım tarzına göre, böyle olursa, biz AB'ye de giremeyiz demektir.

Yerinden yönetimin en önemli sakıncası olarak devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin tutarlılığını bozabileceğinin gerekçe gösterilmesinin dayanağı zayıftır; çünkü, yerel yönetimlerde kanunla verilmiş görev ve yetkilerin aşılması durumunda, her zaman, merkezî yönetimin müdahale etme ve denetleme yetkisi olduğu unutulmamalıdır.

Anayasadaki üniter, tekil devlet anlayışıyla, yalnızca merkezî yönetim anlayışı gözetilmemekte, aynı zamanda, merkeziyetçi yapıya ve ancak onun denetim ve gözetiminde merkezdışı örgütlenmeye de imkân verilmektedir.

İl Özel İdaresi Kanunuyla, biz, merkezin denetim ve gözetimini ihmal etmiyoruz; sadece, bugüne kadar ihmal edilen ve zayıflatılan yerinden yönetim modelini, çağdaş dünyanın ve günün şartlarına göre daha da modern hale getirmiş bulunuyoruz.

Nitekim, Anayasamızın 126 ncı maddesindeki "kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilatı kurulabilir" hükmüyle, merkeziyetçilik fikri biraz daha gevşetilmek istenilmektedir.

Anayasanın öngördüğü, merkezî yönetimin yanındaki yerinden yönetim modelinin güçlendirilmesiyle idarî vesayetin yok edileceği düşüncesinin fazladan bir yoruma ve vehme dayandığını söylemek, bana göre yanlış olmaz.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle idarenin bütünlüğünün bozulacağı ve dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyetinin yapılanmasında ulus devlet düşüncesi ve üniter, tekil devlet modelinin zaafa uğrayacağını iddia etmek, çağdaş dünya görüşüyle bağdaşmıyor.

İdarenin bütünlüğünün sağlanmasını sadece merkeziyetçilik fikrine dayandırmak, halkına inanmama ve güvenmeme ve dolayısıyla, onların yönetime katılmasını gözden çıkarmak ve katılımcı bir yönetim anlayışını iptal etmek anlamına gelmektedir.

Biz, halkımıza inanıyoruz ve halkımıza güveniyoruz. İktidar olma gücümüzü, hep beraber, onlardan alıyoruz. İdarenin bütünlüğünün ve halkıyla kaynaşmasının, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle daha çok sağlanacağına inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, kanunun birçok yerinde Sayın Bakan da söz aldı, konuyla ilgili hükümet görüşlerini ifade ettiler. Gerçekten de, çok önemli bir kanunu görüşüyoruz. Bu kanunla, il özel idarelerinin önü açılıyor, şimdiye kadar uygulamadaki birçok tıkanıklıkların önü açılıyor; daha şeffaf, daha süratli, daha çabuk iş görebilme imkânı getiriliyor; Ankara'nın vesayet denetimi azaltılıyor. Vatandaşın temel ihtiyaçlarından olan, su gibi, yol gibi, okul gibi birçok hizmetin yapılabilmesi açısından, şimdiye kadar olduğu gibi, yapılan müracaatların ilgili daireye havale edilmesi, ilgili dairenin bunu il genel meclisinin gündemine alınması için valiye göndermesi, valinin, ilgili il genel meclisi toplantısında gündeme alarak bunun programa alınması ve bir ilin (A) köyünün, (A) ilçesinin basit bir su talebi veya yol talebinin Ankara'nın onayından sonra, tekrar aynı yolla... Ki, çoğu zaman da Ankara, bu talepleri çıkarıyor, uygun görmüyor, bir başka yol veya su talebini programa dahil ediyor ve il genel meclisinin, bir bakıma arzu ettiği, istediği yol yerine, bir başka köyün yolu programa alınabiliyordu. Bütün bunlar, Ankara'nın, merkezî idarenin il genel meclisleri üzerinde ağır bir denetimini getiren, dolayısıyla hizmetlerin götürülmesini, vatandaşımızın temel ihtiyaçlarının giderilmesini geciktiren uygulamalardı. Bu uygulamalar, bu tasarıyla kalkıyor. İl özel idareleri üzerinde yapılan tartışmalar asgarîye indiriliyor; il özel idareleri, daha güçlü ve mahallî, yerinden yönetim ilkesine daha uygun bir hale getiriliyor. Dolayısıyla, her halükârda, bu tasarıyla, halkımızın arzu ettiği, halkımızın istediği hizmetlerin görülmesinde çok önemli, zaman bakımından, tasarruf bakımından ve kırtasiyecilik açısından, mesafe alınmış oluyor.

Bu tasarının, gerçekten, bir an önce yasalaşmasını diliyorum; çünkü, ülkemizin, bu tür, kırtasiyeciliğin önlenmesi konusunda, halkımızın daha fazla beklentisi kalmadı. Bir an önce, bu ve diğer mahallî idareler reform tasarılarındaki uygulamanın başlamasıyla, inanıyorum ki, vatandaşımızın, halkımızın ihtiyaçları süratle giderilecek; yüzlerce, binlerce insan Ankara kapılarında beklemeyecek ve her şeyi Ankara'dan görme alışkanlığı terk edilerek, mahallînde taleplerin, isteklerin yerine getirilmesi konusunda önemli bir merhaleyi, aşamayı daha aşmış olacağız.

Bu düşüncelerle, bu tasarının bir an önce yasalaşmasını diliyor; bu vesileyle, hepinize, sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu; buyurun.

Sayın Coşkunoğlu kişisel söz isteminde de bulunmuş; birleştirilmiş süresi 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanının, titiz bir incelemesinden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisine, ayrıntılı ve dikkatli yazılmış, sağlam argümanlara dayanan itirazlarıyla göndermiş olduğu İl Özel İdareler Yasa Taslağının 18 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz aldım.

18 inci madde, Sayın Cumhurbaşkanının itirazlarının hiçbiri gözönüne alınmadan, aynen, tekrar sunulmaktadır. Bu maddenin birkaç sakıncası var. Bu somut sakıncaları, hükümetimizin bazı temel kavramlardaki yanlış veya eksik anlayışında bulmak mümkün. Örneğin, demokrasi; örneğin, halkımıza güvenmek... Sık sık söylenen bu sözler, âdeta, bu yasayı desteklemek için bir slogan olarak öne sürülüyor.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi veya halka güvenmek, seçimden seçime, dört beş yılda yapılan seçimden seçime oy vermek demek değildir. Demokrasinin iki önemli, hatta, olmazsa olmaz içeriği daha vardır. Bunlardan bir tanesi katılımcılıktır. Öbürü de -yine seçime gelelim- yerel seçimler, yerel seçilmişler yanında, halka en yakın seçilmiş kimselerden tutun, yani, muhtarlardan tutun, devlet kurumlarına kadar, sivil toplum kuruluşlarına kadar, farklı grupların bir uzlaşma yönetimidir; katılımcılıktır, farklı kurumların bir uzlaşma yönetimidir. Demokrasiyi dört beş yılda bir yapılan seçimlere indirgemek, son derece basitleştirmek oluyor.

Şimdi, bu iki içeriği de düşünürsek... Katılımcılığı düşünelim. Ne bu yasa taslağı hazırlanırken ne de bu yasa taslağının içindeki maddeler, bu yasanın uygulanacağı ortamda bir katılımcılığı öngörmüyor, o katılımcılığın temelini ve olanaklarını açmıyor. Sözünü ettiğim, halka en yakın seçilmiş kişiler olan muhtarların katkıları son derece sınırlıdır. Muhtarların il özel idare veya il genel meclisi kararlarına etkileri son derece sınırlıdır bu yasa taslağında da. Mademki halka yakın bir hizmetten söz ediliyor, o zaman muhtarlara daha fazla söz hakkı veya etkileme hakkı yasa taslağında verilmiş olması gerekirdi.

Katılımcılığın yanında ikinci içerikten söz ettim; o da, bir uzlaşma. Şimdi, sayın vali, her ilde devletin temsilcisidir. Valiyi âdeta halkın karşısında bir kişi gibi görüp, işte, halkı ona karşı savunurcasına bir yasa çıkarmak, demokrasi anlayışına ters. Üstelik, bu da, demokrasi adına savunuluyor; çünkü, demokraside, bir ilde vali veya Türkiye'de Cumhurbaşkanından tutun diğer birçok kurumlara kadar, bütün bu kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının belli bir uzlaşması aranmak zorundadır. Hükümetten sık sık duyduğumuz "biz seçildik; öbür seçimde beğenilirsek, yine seçiliriz; beğenilmezsek, seçilmeyiz..." Demokrasi bu değildir. Seçimden seçime halka gidip "biz şunu yapacağız, biz şunu yaptık" demek değildir. Demokraside bir sürekli katılımcılık vardır.

Bakın, 1980'li yılların sonlarına doğru önemli bir gelişme oldu. Sadece Berlin Duvarı yıkılmakla kalmadı, Sovyetler Birliği dağılmakla kalmadı; Batı demokrasilerinde sivil toplum kuruluşu üye sayısı, siyasî parti üye sayısının üstüne çıktı. Bu ne demektir; sivil toplum kuruluşları iki seçim arasındaki kararlara daha etkili bir şekilde ağırlığını koyma olanağını kazanmıştır; dolayısıyla, sivil toplum kuruluşlarına rağbet de artmıştır.

Burada konuşan iktidar milletvekili arkadaşlarım, sık sık çağdaşlıktan bahsediyor. Çağdaşlık budur işte; sürekli bir katılıma açmaktır, sivil toplum kuruluşlarının katılımına açmaktır kararları. Seçimden seçime halkın önüne gitmek, demokrasinin çağdaş tanımı değildir; tam tersine, çağdaş olmayan tanımıdır ve bu tanıma dayalı bir anlayış egemendir.

Benden önce konuşan hükümet sözcüsü, valilerin lehine bir değişiklik olduğunu söyledi; çünkü, daha önceki yasada üçte 2 eğer faaliyet raporuna itiraz ederse, bu bir anlam taşıyordu. Şimdi, bu, dörtte 3'ü itiraz ederse... "Bu, valilerin lehinde bir gelişme" dedi; ama, burada bir cümle daha var, o ihmal edildi: "...dörtte üç çoğunluğuyla yeterli görülmezse, yetersizlik kararıyla görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis başkanı -il genel meclisi başkanı- tarafından gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir." Ne olur ondan sonra? Ee, gönderilir!.. Ondan sonra hükümet bilir bu işi. Neden; çünkü, hükümet seçimle gelmiş. Demokrasi de bu böyle; hükümet geldi mi istediğini yapar. Bu, demokrasinin çağdaş tanımı değildir.

Değerli arkadaşlar, bir vali devleti temsilen görev yapar, merkezî idareyi temsilen görev yapar -bunu hepimiz biliyoruz zaten- ama, bir icracı gibi görülmemelidir. Bir icracı gibi bu şekilde bir denetleme altında tutulması, hem yakışık almıyor hem de birtakım uluslararası anlaşmalara da aykırı gibi geliyor bana. Ona da değineceğim.

Şimdi, bunun yerine, bir icracı gibi görüp her yıl valiye bir karne vermek yerine, amaç devletle uzlaşma ise, bu üç ayda bir tartışmayla, bir beraber çalışabilirlik içerisinde üç ayda, bir faaliyet raporu vermek ve bunun bir yetersizlik olması durumunda düzeltilmesi gibi bir yaklaşımla yapmak da mümkündü; ama, onun yerine, yıl sonunda bir karne veriliyor ve o karne, gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderiliyor.

Değerli arkadaşlarım, bunun uluslararası bağlamda da yanlış olduğunu, şuna dayanarak söyledim: Daha önce de sık sık sözü edilmiş olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 8 inci maddesinin birinci fıkrasında aynen şöyle deniliyor: "Yerel makamların her türlü idarî denetimi, ancak kanunla veya anayasayla belirlenmiş durumlarla ve yöntemlerle gerçekleştirilebilir."

Burada, bir vali hakkında tutanak tutulup, bunun İçişleri Bakanlığına gönderilmesi, İçişleri Bakanına sunulması, bir kanunla veya anayasayla belirlenmiş bir yöntem değildir. Dolayısıyla, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 8 inci maddesine de aykırıdır.

Ayrıca, uygulamalara bakarsak... Bir de uygulamalara bakalım. Şimdi, 31 inci madde, bir stratejik planlamanın nasıl yapılacağını belirtiyor. Bir stratejik planlama, yerel yönetimlerden sonra, hemen, beş yıllık hazırlanıyor. Bu stratejik planlama, yerel ihtiyaçlar çerçevesinde yapılan bir planlamadır. Ona bağlı olarak da performans ölçütleri geliştirileceği yasa tasarısında öngörülüyor.

Şimdi, bu stratejik planlama hazırlandıktan sonra, bu sene uygulamada tanık olduğumuz bir durumla karşılaştığımızı düşünelim herhangi bir ilde. Ben, kendi seçim bölgemde bunu gördüm. O da şu: Hükümet, ısrar ediyor ve bastırıyor; ben duble yol yapmak için il özel idare araçlarını, gereçlerini ve elemanlarını kullanacağım diyor, kullanmalısın diye bir talimat veriyor. Şimdi, bu, yerel yönetimlerin yerel ihtiyaçları içerisinde köy yolları dururken, köylerin o kadar ihtiyacı dururken, Köy Hizmetlerinin araçlarına, duble yol yapmak için yukarıdan gelen bir baskı... İşte, vali, bu iki baskı arasında; yani, yerel ihtiyaçların, örneğin benim seçim bölgemde yüzde 60'ın üstünde olan köylünün ihtiyaçlarının bakısı ile hükümetin baskısı arasında bir kıskaç içerisinde kalıyor. Bu durumda, böyle bir durumda valinin alacağı bazı kararlar, bu stratejik plan çerçevesinde mi olacak, yoksa, hükümetin baskısı altında mı olacak veya dörtte 3 bundan memnun olmazsa, İçişleri Bakanına gönderirse bir tutanakla, âdeta valiyi şikâyet edercesine; bunun sonucu ne olacak?! Bunlar kaygı verici konulardır.

Özellikle şunu tekrar belirteyim: Bazı arkadaşlar, belki iyi niyetle, mümkün olduğu kadar halk tarafından seçilmiş kişilere yetkileri devredelim diyor, halka inanmaktan söz ediyor; doğrudur, hepsi doğrudur. Bu, halka inanmak, inanmamak değil; farklı kurumların birbirini denetlemesidir değerli arkadaşlarım.

Bakın, şöyle bir düşünün: Türkiye yolsuzluk, rüşvet, çürümüşlük içerisinde kıvranıyor; hâlâ, her gün gazetelerde, hepimiz okuyoruz, ortaya çıkıyor. Yıllardır bu böyle. Siz kaç tane mülkî amir biliyorsunuz bunlara karışmış; kaç tane vali veya kaymakam biliyorsunuz bunlara karışmış?! Aklınıza gelmeyecektir.

Bu kurumu, valilik kurumunu, sadece devletin kurumlarını, bir temsilcisi olduğu için, bu şekilde birtakım haklarından ve yetkilerinden mahrum kılmak son derece yanlıştır; ne demokrasi anlayışına sığar... Daha önce de söylediğim gibi, demokrasi sadece beş yıldan beş yıla seçim değildir, bir uzlaşma rejimidir; bununla da aykırı düşer. Ayrıca, tahmin edemeyeceğimiz veya tahmin edebileceğimiz birtakım rahatsızlıklara da neden olacaktır.

Dolayısıyla, biz, bu yasanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri çevrilmesindeki dikkatli izahların, açıklamaların gözönüne alınmadığından üzgünüz ve bu maddeye de, Grubum adına, olumsuz oy vereceğimizi açıklarım.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun tasarısının 18 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, bu maddeyle ilgili, eski bir valimizi dinledim ve daha önceki maddeyle ilgili de AK Parti Grubu adına konuşan Değerli Milletvekili Sayın Ceylan'ı dinledim. Sayın Ceylan, gerekçede yazılanları okumakla iktifa etti. Ben yeni bir şey söyler mi, bir katkıda bulunur mu diye merak ettim; ama, olmadı. Sayın Akbulut da, bu maddeyle valilerin durumunun daha da güçlendirildiğini ifade etti. Dün de, Sayın Bakan, burada, geldi, sizlere birçok örnek vereceğim, valilerin yetkileri tırpanlanmıyor, artırılıyor diye bazı şeyler söyledi. Ancak, ben, farklı bir kanun tasarısı mı var elimde, merak ettim.

Sayın Bakanım, burada getirilen değişikliklerin hangisiyle -sizden rica ediyorum; gelin, burada tekrar edin- şu maddeyle valilerin yetkileri güçlendirilmiştir deyin; madde ismi verin, şu maddede eskiden şöyle bir hüküm vardı, şimdi, bu yeni hükümle valilerin durumunu güçlendirdik deyin. İl genel meclisi başkanlığından alıyorsunuz. Bunun neresi valinin güçlendirilmesi?! Tam tersine, valiliğin, il genel meclisinin mercii ve başı olan valiliğin pozisyonunu son derece geriye iten yeni bir pozisyona sokuyorsunuz.

Bakınız, elimde İdareciler Derneğinin raporu var. İdareciler Derneği, yıllardan beri mülkî idarede görev alan ve halen fiilen de görev yapanların oluşturduğu bir dernek. Bu dernekte... Açıkça bu konuyla ilgili, Türkiye genelindeki mülkî idare amirlerinin görüşü var burada ve onlar da bu değişikliklerden rahatsız olduklarını ifade ediyorlar. Dün Sayın Bakanın konuşmasından sonra, onlarca meslek mensubu, meslektaşım beni aradı "lütfen çıkın, Sayın İçişleri Bakanının bu valilerin yetkileri artırılıyor ifadelerinin hangilerinin doğru olduğunu bir kez daha siz sorun" diye, bunu benden rica ettiler.

Biraz önce de, Sayın Akbulut, valilerin durumunun güçlendirildiğini ifade etti. 18 inci maddesi var... 18 inci maddenin son fıkrasını okumuyor Sayın Akbulut. Orada diyor ki: "Meclis başkanı tarafından gereği yapılmak üzere..." Sayın Cumhurbaşkanı da geri gönderme gerekçesinde "gereği yapılmak üzere" ibaresini tırnak içine almış. Sayın Cumhurbaşkanı özellikle onu ihsas ettiriyor, onu vurguluyor; tırnak içerisine almasındaki sebep o.

Şimdi, ben buradan Sayın Bakanıma soruyorum; lütfen, benim konuşmamdan sonra geliniz, bu kürsüden bunu ifade ediniz. İçişleri Bakanlığı tarafından gereği yapılmak... Gereği yapılmanın hangi anlama geldiğini, lütfen, gelin, bu kürsüden ifade edin. Bu kadar muğlak bir ifadenin bir kanun metninde yer almasının açıklamasını ve izahını yapmak mümkün değil sayın milletvekilleri. Gereğini yapmaktan, kim, ne anlıyor; bundan kastedilen nedir?! Tekrar ediyorum; Sayın Bakanım, siz İçişleri Bakanısınız, bunun gereğini nasıl yapacağınızı, lütfen, geliniz, bu Meclis kürsüsünden bütün Türkiye'ye ilan ediniz.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Tarih ve saatleri isteyin!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, yıllardır bu mesleğin içerisinde kanunla iştigal eden birisiyim. Bu kadar ucu açık olan bir kanun lafzını bugüne kadar görmedim ve bu lafızla, bu ibareyle, bu ifadeyle -dün de söylemiştim, bugün de söylüyorum, bundan sonra da söylemeye devam edeceğim- siz, valileri, psikolojik bir baskı altına alacaksınız, siyasî bir baskı altına alacaksınız. Bakınız, ey vali diyeceksiniz, 18 inci maddenin son fıkrasını biliyor musun... Zaten il genel meclislerinin yapısını sizler biliyorsunuz; orası tamamen siyasî bir organ. Yetkilerini artırdınız; saygımız var, artabilir; ancak, bu yetkileri artırırken, mülkî idareyi -tekrar ediyorum, mülkî idareyi- sıkıntıya sokacak, onların üzerinde siyasî bir baskıya sebebiyet verecek böyle bir kanun maddesini bu şekilde geçirmenin yanlış olduğu inancını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geçmiş kanunda da bu var, doğru; ancak, o kanunda "gereği yapılmak" ibaresi yok sayın milletvekilleri. Bu, buraya, kasıtlı olarak, bilinçli olarak yerleştirilmiş ve Sayın Cumhurbaşkanının da tırnak içerisine alacak kadar hassasiyet gösterdiği bir husustur ve Sayın Cumhurbaşkanı onun sonuna şunu ilave ediyor; bütün bu değişiklikler için "özerklikten öte bağımsız niteliğe kolayca dönüşebilecek yerel bir meclis oluşturulmakta" ibaresini kullanıyor.

Sayın milletvekilleri, öyleyse, geliniz, yol yakınken, bu maddedeki "gereği yapılmak" ibaresini açıklığa kavuşturacak şekilde bir değişiklik yapalım.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Topluyorum...

Yoksa, bu şekliyle giderse, tekrar ediyorum, ya Sayın Cumhurbaşkanından ya da Anayasa Mahkemesinden -bu madde ve diğer maddelerde de aynı şeyleri söyledim- bunun...

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Beraber mi çalışıyorsunuz?!

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Kavuştu, ben, geçen sefer de bunları söyledim.

BAŞKAN - Siz de Genel Kurula hitap edin Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Konuşma metnim var; elinize de verebilirim. Orada, hangi maddelere itiraz etmişsem, Anayasaya aykırıdır demişsem, Sayın Cumhurbaşkanından hepsi aynen geri geldi. Onun için, lütfen, okuyun, Anayasaya bakın, 126 ncı maddeye bakın, 127 nci maddeye bakın, Anayasanın yorumlarına bakın, Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesini okuyun, lütfen. Ben iddia ediyorum ki, şu gerekçeyi, birçok milletvekili arkadaşım okumadı, Plan ve Bütçe Komisyonunda da okunmadan geçti.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Nereden biliyorsun?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biliyorum... Ben biliyorum, görüşüyorum, milletvekillerimle konuşuyorum; bana, dışarıda farklı şeyler söylüyorlar. Teke tek görüştüğümüzde, hem bürokratlarımız hem de...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, toparlayın ve siz, Genel Kurula hitap edin, tek tek milletvekillerini muhatap alıp konuşmayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tek tek görüştüğümüzde, hem milletvekillerimiz hem de İçişleri bürokratlarımız, bana, bu maddenin son derece yanlış olduğunu, hatalı olduğunu, böyle bir maddenin kanun metninde yer almaması gerektiğini söylüyorlar.

AHMET IŞIK (Konya) - Kim söylüyor?

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar, müdahale etmeyin...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İsim de vereyim... Milletvekillerimiz söylüyor, bürokratlarımız söylüyor...

AHMET IŞIK (Konya) - İsim ver... İsim ver...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben veririm isimlerini...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen, toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve benim bu konuşmalarımdan sonra, gelip, beni tebrik eden "bizim söyleyemediklerimizi sen söyledin" diyen birçok AK Partili milletvekili olduğunu da ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET IŞIK (Konya) - İsim... İsim...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sen statükodan yanasın, statükoyu korumak istiyorsun.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 18 inci madde üzerinde soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, soru-cevap bölümüne geçmeden söz istiyorum.

BAŞKAN - Soru-yanıt bölümünden önce, Sayın Bakan söz istiyor.

Kürsüden mi konuşacaksınız?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Kürsüden...

BAŞKAN - Hükümet adına, İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu; buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün, ben, yine bu kürsüden, idarî vesayet konusunda daha önce konuşan arkadaşların bu konuda valilerimizin yetkisinin azaltıldığından bahsetmeleri üzerine söz almış ve"idarî vesayet konusunda valilerimizin yetkisi azaltılmamış, daha birçok konuda, bu idarî vesayet konusunda güçlendirilmiştir dedim ve örnek birtakım maddeler saydım.

Şimdi, tabiî, arkadaşımız "bu saydığınız maddeler kanunun hangi maddesinde var" diye bir şeyler ifade etti; hemen birkaç tanesinin maddelerini sayayım. Mesela, ben dedim ki: Vali, il özel idaresinin başı ve tüzelkişiliğinin temsilcisi olacak ve özel idare personeli vali tarafından atanacak; madde 29...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Eskisi de öyle Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -İl encümeni başkanlığı vali tarafından yürütülecek, encümenin gündemini vali tespit edecektir; madde 25...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Eskisi de öyle Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Yahu, dinle bakalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - İki şey söylediniz, ikisi de aynı.

AHMET IŞIK (Konya) - Dinle bakalım.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, müdahale etmeyin, Sayın Bakanı dinleyin.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Valinin önerdiği hususlar il genel meclisinde gündeme alınacaktır; valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmeyecek; vali, hukuka aykırı gördüğü meclis kararlarının bir daha görüşülmesini isteyebilecek, kesinleşen kararlara karşı da idarî yargıya gidebilecek; madde 13. Bu, herhalde eski değil.

Yine, il genel meclisinin çalışma usul ve esaslarına ilişkin hususlar ile bütçeye ilişkin hususlar İçişleri Bakanlığınca yönetmelikle düzenlenecek. İl genel meclislerinin siyasî konularda karar almaları halinde fesihleri gündeme gelebilecektir.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Eskisinde de var.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Var da, işte, azaltıldı. Buraya çıkan arkadaşlarca "valilerin yetkisi alınıyor, valilerin yetkisi azaltılıyor" denildi. Ben de, alınmadığını, birçoğunun durduğunu ve yeni birtakım imkânlar, vesayet yetkileri verildiğini izah etmeye çalışmıştım. Arkadaşım da madde soruyor, ben de birkaç madde söyleyeyim.

Sonra, bir konuya daha temas ettiler; İçişleri Bakanlığına gönderilir ve Bakanlıkça değerlendirilir...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Gereği yapılır.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Gereği yapılır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Nedir efendim "gereği yapılır" ifadesi?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, valiler, ilde devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların idarî ve siyasî yürütme vasıtasıdır.

Ee, bu değerlendirmeyi, tabiî ki,  bakan yapacak. Benim temsilcim olan valinin hakkında verilen bir rapor var o mecliste. O rapor incelenecek, gereği neyse, hükümet, o kararı verecek ve o da yapılacak.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Türkiye bir hukuk devleti, Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Hukuka uygun olacak, hukuka...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Hayır efendim... İdare mahkemesi vardır, Danıştay vardır.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, durum budur.

Ben, bilgilerinize arz ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)- Oldu mu cevap!..

BAŞKAN- Değerli milletvekilleri, şimdi, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Ahmet Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanıma aracılığınızla bir soru tevcih etmek istiyorum; şöyle ki: Sayın Bakanım, 18 inci madde, il özel idaresinin temel karar organı olan il genel meclisinin denetime ilişkin bazı yetkilerini düzenlerken, aynı zamanda, il genel meclisi ile vali arasındaki ilişkileri de tespit etmektedir.

Bunlardan biri, valiye meclis üyelerinin soru sorması, bir diğeri de, faaliyet raporunun sunulmasıdır. Meclis, valinin sunmuş olduğu faaliyet raporunu yeterli görmeyebilecektir; burada nitelikli çoğunluk olan üye tamsayısının dörtte 3'ünün çoğunluğuyla...

Bu durumda, bazı milletvekillerimizin isnatta bulunduğu şekliyle, "yetersizlik kararıyla görüşmeleri kapsayan tutanak, meclis başkanı tarafından, gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir" ibaresinden, valiye bir güvensizlik veya valinin düşürülmesi anlamı çıkar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Enis Tütüncü...

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de, aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.

Bu yasayla, valinin il özel yönetimindeki yetkileri kesinlikle zayıflatılıyor. Kesinlikle zayıflatılıyor; çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme yazısında da bu altı çizilerek birkaç kez ortaya konuyor. Vali, devletin ve hükümetin ildeki temsilcisi olmasına karşın, bu yasayla gücünü ve yetkisini yitiriyor.

Ayrıca, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Yasa Tasarısında, bildiğimiz gibi, merkezî yönetimin il örgütlerinin çoğunun kaldırılması, kimilerinin de yerel yönetimlere devredilmesi öngörülerek, valinin il genel yönetimindeki yetkileri de azaltılmaktadır.

Bu yetki sınırlamalarını, Anayasanın merkezî idareyi düzenleyen 126 ncı maddesi ile mahallî idareleri düzenleyen 127 nci maddesinin özüne, ruhuna, amaçlarına uygun buluyor musunuz, görüyor musunuz Sayın Bakan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

18 inci madde, bilgi edinme ve denetim yollarını düzenleyen bir madde. Ben, merak ediyorum -demokratik bir yasa çıkardığımızı, katılımcı bir yasa çıkardığımızı ileri sürüyor hükümet- yurttaşlar, demokratik kitle örgütleri, il genel meclisinden bilgi edinmek istediklerinde, nasıl bilgi edinecekler? Kendilerini ilgilendiren bir konuda, kaynağında nasıl karar verildiğine ilişkin bilgi edinmek istedikleri zaman ne yapacaklar yurttaşlar; orada, yalnız, izleyecekler mi, konuşabilecekler mi, soru sorabilecekler mi? Yani, o üyelerin dışındaki yurttaş katılımının yansıması nasıl olacak? Birinci soru bu.

İkincisi şu: Sayın Bakanı demin dinlerken, bu gereğini yapma konusunda, ben, gerçekten kaygılandım. Yani, hani, XVI. Lui'nin "devlet benim" der gibi, bakan olarak, ben vereceğim, benim temsilcim, ben devletim; gerçekten, hukuk devletinde olmaması gereken bir anlayış.

Değerli arkadaşlar, yıllarca, 76 ncı madde, görülen lüzum üzerine, yani, lüzum, gerek diye, birçok kamu görevlisi... Görülen lüzum üzerine, hiçbir soru sorulamadı, hâlâ da kullanılıyor o 657'nin 76 ncı maddesi. İllerde de, 5442'nin 8/c maddesi başıma geldiği için hiç unutmam; gereği, bir sarı zarfla...

Sayın Bakanım, zaman zaman, böyle, işte, demokratik, ileri, hukuk devleti falan konuşuyoruz. Biz, bu gereğinin ortadan kalkması için, mahkemelerin yargı olması için, insanlar hakkında karar vermesi için uğraşıyoruz. Bu yasaların da bunun için yapıldığını ileri sürüyorsunuz, savlıyorsunuz. Gerçekten, bu gereği sözcüğü, siz söyledikten sonra... Sayın Ümmet Kandoğan'ın söylediklerine daha çok hak vermeye başladım. Bir hukuk devletini zedeleyen bir anlayış olduğunu düşünüyorum. Bu gereği sözcüğünü düzeltin, ona bir açıklık getirin; hiç olmazsa, tutanaklara geçsin diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Ahmet Işık arkadaşımız...

Sorunuzu bir daha alabilir miyim, sorunuzun son kısmını?

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakan...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Tamam, şimdi hatırladım.

"Bu fıkranın son maddesinde, valiler hakkında, faaliyet raporunu sunmasından sonra, dörtte 3 çoğunlukla, yeterli görülmezse, gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderilir" dediniz. Burada, valinin görevden alınması konusunu da kapsıyor.

AHMET IŞIK (Konya) - Hükümet tarafından valiye bir güvensizlik olarak algılanabilir mi?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Şimdi, tabiî, bakın, aynı sorular, demin sorulan soruların devamı. Şimdi, değerli arkadaşlarım, vali tayini, nasıl ki, hükümet takdir ediyor, değerlendiriyor, vali olarak tayin ediyor. O il valisi hakkında, o ilin genel meclisi... Bakın, burada da, yine, eski kanuna göre valinin durumu biraz daha güçlendirilmiş. Eski kanunda, üçte 2 çoğunlukla vali hakkında karar alınırken, şimdi, dörtte 3 çoğunlukla karar alınır; biraz daha fazla sayıya ihtiyaç duyulmuş. Şimdi, bu böyle bir karar alınmışsa, bu, elbette, bakanlık tarafından, o olay, bu alınmış olan karar incelenecek, irdelenecek, değerlendirilecek, eğer gerek varsa, bu alınan karar doğrultusunda... Valinin görevden alınması demek, valinin o ilden merkeze veya başka bir ile alınması söz konusu olabilir; illa merkez değil, o ilden başka bir ile de alınabilir; bundan anlaşılması gereken bu olması lazım.

Sayın Enis Tütüncü, bu kanunla valilerimizin yetkilerinin ve durumlarının zayıflatıldığından bahsediyor. Ben dün özellikle bu konuyla ilgili kalkıp konuşmuştum, biraz önce de sıralamıştım, vesayet yetkilerini ifade etmiştim. Valilerimizin durumu daha da güçlenmektedir. Neden; çünkü, o kamu yönetimi tasarısı -ki, geri geldi, tekrar inşallah görüşülecektir- o da çıkarsa, o zaman, birçok, merkezî idareye ait yetkiler, görevler de, yerel yönetimlere bırakılacak; bunlardan bir kısmı özel idarelere, bir kısmı belediyelere bırakılacak. Vali, özel idarenin başıdır, biraz evvel de söyledik, temsilcisidir. Özel idare personelini de vali atıyor. Onun için, bu genel idareye ait birimler özel idareye geçince, bunlar, valinin emrindeki kuruluşlar olacak, tamamıyla valiye bağlı kuruluşlar haline gelecek. Onun için, bunun, Anayasanın o saydığınız maddelerine bir aykırılık veya bir çelişki durumu yoktur.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Gazalcı "vatandaşın bilgi edinmesi nasıl olacak?.."

Vatandaş, toplantıları izleyebilecek, hem meclis hem komisyon; ama, konuşma durumu, komisyonlar için; sivil toplum örgütleri katılıyor, komisyonlar uygun görürse başkalarını da çağırabilir ve orada konuşturabilir, dinleyebilir, o imkân getirildi bu yasayla.

Bilgi edinmek için, ayrıca, dilekçeyle de vatandaş valiliğe müracaat edip, istediği konuda bilgi sahibi olabilir; o, genel...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Oturum sırasında, oturumda falan...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Hayır, orada direkt, oturumda; ama, komisyonlar uygun gördüklerini çağırdıkları için, tabiî ki, konuşma imkânı verilen, soru da sorabilecektir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - 20 kişiyi sayalım arkadaşlar.

Sayın Haluk Koç, Sayın Bülent Baratalı, Sayın Erdal Karademir, Sayın Mehmet Kartal, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Sayın Mustafa Gazalcı, Sayın Muhsin Koçyiğit, Sayın Oya Araslı, Sayın Halil Tiryaki, Sayın Enis Tütüncü, Sayın Rasim Çakır, Sayın Türkân Miçooğulları, Sayın İzzet Çetin, Sayın İsmail Özay, Sayın Mehmet Kesimoğlu, Sayın Mehmet Parlakyiğit, Sayın Vedat Yücesan, Sayın Dursun Akdemir, Sayın Nejat Gencan, Sayın Osman Özcan, Sayın Yüksel Çorbacıoğlu...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, 20 kişi oldu.

BAŞKAN - Sayın Erdoğan Yetenç, Sayın Yaşar Tüzün...

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, 20 kişi oldu.

BAŞKAN - Sayın Atila Emek...

Elektronik cihazla yoklama yapılacak.

Yoklama işlemi için 3 dakikalık süre veriyoruz.

Pusula gönderenler ayrılmasınlar, daha sonra pusulalar değerlendirilecek.

Yoklamayı başlatıyoruz.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)  (Devam)

BAŞKAN - 18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.20


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.35

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

791 sıra sayılı yasa tasarısı üzerindeki görüşmelerimize devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN- Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 25 inci maddesini okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

İl Encümeni

İl encümeni

MADDE 25. - İl encümeni valinin başkanlığında, il genel meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile biri malî hizmetler birim amiri olmak üzere valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşur.

Valinin katılamadığı encümen toplantısına genel sekreter başkanlık eder.

Encümen toplantılarına gündemdeki konularla ilgili olarak, ilgili birim amirleri vali tarafından oy hakkı olmaksızın görüşleri alınmak üzere çağrılabilir.

BAŞKAN - Madde üzerindeki söz istemleri: Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Ziyaeddin Akbulut. Kişisel söz istemleri; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Söz vermeden önce, grup başkanvekillerine soruyorum; CHP Grubu adına konuşacak olan Bülent Baratalı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak olan Ziyaeddin Akbulut'un yerlerini değiştirirsek süre kazanacağız; Bülent Bey, iki konuşmayı bir arada yapacak.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Uygundur.

BAŞKAN - İtiraz yok.

O zaman, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Ziyaeddin Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Yasasının 25 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasadaki mahallî idare tanımına dikkatinizi çekeceğim. Aslında, bilimadamları tarafından il özel idareleri çok tartışılıyor. Anayasamızın "Mahallî idareler" başlıklı 127 nci maddesinde "Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişilikleridir" diyor. Bu noktadan hareketle, başarıyla hizmet veren il özel idarelerinin şu andaki yapıları konusunda bilimadamları arasında çok yoğun tartışmalar var. Bu bilimadamları diyorlar ki -bu özel idarelerle ilgili görüş beyan eden değerli bilimadamları- "il özel idareleri, deyim yerindeyse, ne deve ne kuş." Yani, belediye gibi tamamen seçimle işbaşına gelen, başkanı da seçilmiş bir organ değil, keza köy gibi değil. Dolayısıyla, Anayasa da il özel idarelerini çok açık saymamakla birlikte... Bu özel idare konusu, anlaşılıyor ki, daha ülkemizde çok tartışılacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu 25 inci madde konusuna geliyorum. 25 inci maddede ne değişti; 25 inci madde il encümenini kapsıyor. "İl encümeni valinin başkanlığında, il genel meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile..." Şimdi, buraya kadar aynen yıllardan beri uygulanıyor; il genel meclisi bu beş üyeyi seçiyor. Şimdi, bakın ilave neler getiriliyor: Biri malî hizmetler birim amiri olmak üzere, gerçekten, encümende hesap kitaptan anlayan, malî işlerden anlayan bir kişiye ihtiyaç var. Şimdiye kadar bu kişi, özel idare müdürü, yani, saymanıydı ve bu kişi, encümen üyesi değildi; bu kişi, sadece orada, toplantının dışında, oy hakkı olmaksızın bulunuyordu; ama, çok fazla "ödenek var mı müdür bey, ödenek var mı müdür bey, bu harcamayı yapabilir miyiz" tarzında, hep, devamlı, soruya muhatap olan bir kişiydi. Şimdi, biz, bu kişiyi ne yapmışız, hükümet ne yapmış; bunu yetkili kılmış. Yani, encümenin bir üyesi olarak, harcamalardan sorumlu kişiyi encümene almış. Her halükârda, gayet tabiî, bütün harcamalar, yatırımlar parayla olacak. Eğer para varsa, ödenek varsa bütçede, bu yatırım yapılacak, bu hizmet görülecek.

Bunun dışında ne olmuş; bakın, daha objektif, daha tarafsız, daha etkili bir hizmet verilmesi açısından eskiye dönmüşüz: "Valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşur." Artı, şimdiye kadar olan seçilmiş üyenin yanında, valinin seçeceği -köy hizmetleri müdürü olur, millî eğitim müdürü olur, sağlık müdürü olur, yani kimi seçecekse olur- beş kişiyi de encümene dahil ediyor, bunların da oy hakkı var; aynen seçilmiş encümen üyeleri gibi encümende söz sahibi oluyorlar. Şimdi size soruyorum: Bu encümen, eskisine göre daha objektif çalışan, daha aktif çalışan, daha kararlı çalışan bir encümen oluyor mu olmuyor mu; oluyor.

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Anayasaya aykırı.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, il genel meclisinin başındaki vali konusuna geleceğim.

Bu kardeşiniz sekiz yıl fiilen valilik yaptı ve il genel meclisinin başı olarak hasbelkader görev yaptığımız illerde çok hayırlı hizmetler, çok güzel hizmetler yaptık; ama, samimî söylüyorum, bazen kendimi il genel meclisinin başında misafir gibi hissettiğim zamanlar olmuştur. Yani, çeşitli partilere mensup olan bir heyet var, bir grup var, siz, bunların içerisinde bazen oy vermekle yükümlü oluyorsunuz. Oysa, valinin tarafsız olması, herhangi bir siyasî görüşünün yansımaması, gayet tabiî, devlet yönetimi açısından çok önemli. Bir oy eksik kaldı, acaba, vali, bizim partinin gösterdiği adaylar için oy verdi mi vermedi mi; acaba, valinin görüşü hangi siyasî partiye daha yakın veya -gerçekten öyle kritik durumlar oluyor- bir üyeyle encümen seçilemiyor, eksik kalıyor, bir oya ihtiyaç oluyor. Genellikle valilerimiz il genel meclisinde yapılan seçimlerde oy vermiyorlar. Neden vermiyorlar; tarafsız olduklarını, bütün grupların üzerinde olduklarını, bütün siyasî partilerin üzerinde olduklarını kanıtlamak açısından oy vermek istemiyorlar, vermiyorlar! Birçok valimiz bunu prensip olarak uyguluyor, çok azı da, isteyen, gayet tabiî, verebilir, yasal bir engel yok; ama, uygulamada bir gelenek var. Dolayısıyla, valinin -samimi söylüyorum- bu oy meselesinde, il genel meclisinde yapılacak oylamalarda şöyle veya böyle oy vermesi ayrı bir sorun oluyor, oy vermemesi başka bir sorun oluyor. Vermiyorsa "neden vermedin sayın valim, sen bu hükümetin valisi değil misin, biz seni tayin ettik" diye birsürü eleştiri alıyor; verirse "ben sana sorarım, sen bizim partinin lehinde değilsin; sen, demek ki, filanca partinin lehinde oy verdin, senin rengin belli oldu sayın vali, sen tarafsız bir vali değilsin" deniyor. Dolayısıyla, arkadaşlarım, yani, seçilmiş bir il genel meclisinin başında sayın vali bu şekilde sıkıntıya düşecekse, böyle bir, devlet açısından yıpranma olacaksa, olmaması, bulunmaması, bana göre, valinin daha tarafsız hareket etmesi açısından, daha ağırlığını koruması bakımından, bütün partiler üzerinde daha ağırlıklı olarak hizmet verebilme şevkinin artırılması bakımından daha doğru oluyor. Kaldı ki, encümen harcamayı yapıyor, encümen icra organı, encümenle asıl görevler, yatırımlar hayat buluyor. Dolayısıyla, şimdi, vali, encümende, seçilmiş üyelerle birlikte, daire müdürleriyle birlikte. 11 kişilik bir encümen içerisinde yürütmeden sorumlu başkan olarak güçlendirilmiş olmuyor mu, paraya hükmedecek kişi olmuyor mu. Özel idarenin bütün icraatlarını, bütün yatırımlarını yapacak kişi olarak encümen kararlarının alınmasında etkili bir isim olarak bulunması daha iyi, daha güzel veya etkili bir konuma gelmiş olmuyor mu. Çoğu zaman da bu il daimi encümenlerine vali muavinlerinin başkanlık ettiği oluyor. Şimdi, bu düzenlemede genel sekreter, yani uzman bir genel sekreter öngörülüyor. Eğer, vali, encümen toplantılarına başkanlık edemeyecekse il genel sekreteri öngörülüyor. Bu da, yasanın getirdiği güzel bir yenilik; çünkü, uzman bir kişi, bu işlerden anlayan bir kişi, gereğinde bu encümene başkanlık etmekle, encümen hizmetlerinin daha etkili olacağı düşüncesindeyim.

Bu kanunla, sürekli, merkezî yönetimin, aşırılaştırılmış merkezî vesayet gücünün azaltılması ve Avrupa Birliğine bu giriş süreci içerisinde, ağırlıklı merkez yönetiminden çok yerinden yönetim ilkelerine bir yönelme söz konusu ve hükümetimiz, paylaşıcı yönetim ilkesini amaçlıyor bu tasarıyla. Merkezî yönetim, paylaşımsız ve tekçi bir görüş açısıyla, kendini, sürekli, Türkiye'de büyüttü; yetki ve gücüyle, yerel yönetimi, merkezî yönetime, her bakımdan muhtaç ve mahkûm hale getirdi ve dolayısıyla, kendini yenileyemedi. Dünyadaki çağdaş gelişmelere, merkezî yönetim, kendini uyduramadı.

Geçtiğimiz süreç değerlendirildiğinde, bu konuda çıkan darboğazdan dolayı halkın sorunları sürekli arttı ve sorunların çözüm yeri olarak merkezî yönetim gösterildi ve merkezî yönetim tıkandı, kilitlendi, çalışmaz hale geldi.

Kamu yönetiminde idarî esasları düzenleyen Anayasanın 123 üncü maddesi, idarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Başkanım bitiriyorum.

Anayasanın 123 üncü maddesinde, idarenin bütünlüğünün merkezden ve yerinden yönetim esaslarıyla sağlanacağına dair hüküm bulunduğuna göre, buna bir bakıma dayanarak, merkezî yönetim tarafından sürekli daraltılan yerinden yönetimin, yani mahallî idarelerin yetkilerinin artırılması ve halkın ihtiyaçlarına daha kısa zamanda cevap verilmesi açısından, bu tasarıda bu değişiklikler halkın yararına yapılmıştır.

Bu tasarıyla, inanıyorum ki, illerdeki özel idare hizmetleri daha etkili, daha verimli bir hale getirilmiş olacaktır diyorum.

Tekrar, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı; buyurun.

Sayın Baratalı, birleştirilmiş konuşma süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sizden 5 dakika alacağım var Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İl Özel İdaresi Kanununun 25 inci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini ve görüşlerini aktarmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun sözcüsü Değerli Milletvekili ve Valimizi izledim. Okuduğu 25 inci maddede, il encümeninin teşkili hükümleri var. İl encümeninin teşkili bu şekilde kalırsa, hem Anayasanın 127 nci maddesine aykırı olur hem de 1988 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş, esas sayısı 1987/18, karar sayısı 1988/23, karar günü 22.6.1988 tarihli Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olur.

Ayrıca, yine, bir dış konvansiyon olarak imzaladığımız ve iç metin haline gelen, hatta, Anayasanın da üstünde bir metin haline gelen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının 3 üncü maddesine aykırı olur.

Yani, bu kadar belli olan bir düzenlemeyi, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda ortadan kaldırmaya çalıştık; nedeni de, Anayasamızın 127 nci maddesindeki amir hükümdür; çünkü, Anayasamızın 127 nci maddesi, yerel yönetimlerin organlarının seçimle oluşacağını ifade etmektedir. Şimdi, biz, il encümenin nasıl bir organ olduğunu burada tartışalım. İl encümeni bir karar organı mıdır, il encümeni bir icra organı mıdır, yoksa, hem karar organı hem icra organı mıdır? Bu haliyle kalırsa... Ki, bundan sonra konuşacağımız madde bu encümenin görevleridir; burada, encümenin görev ve yetkileri içinde, ben (b) fıkrasını sizlere okumak istiyorum: "Yıllık çalışma programına alınan işlerle ilgili kamulaştırma kararlarını almak ve uygulamak." Yani, adı üzerinde, bu il encümeni, yani il genel meclisinin içinden bir yıl görev yapmak için seçilmiş olan beş üye ve Anayasaya aykırı olarak seçilen beş tabiî üyeden oluşan bu il encümeni ne yapacak; yine kendisine verilen yetkilerden kamulaştırma kararlarını alacak ve uygulayacak. Onun için, bu organ, bir karar organıdır -bırakın, belki karar organlığı tartışılabilir- bir karma organdır. Az önce okuduğum bu Anayasa Mahkemesi kararı... Bundan önce düzenlenen bir yasa -ki, size bunun tarihini ve numarasını vermek istiyorum- 3360 sayılı Yasa, bundan onyedi yıl kadar önce, yalnız seçilmiş üyelerin bulunduğu bu encümene tabiî üyeleri de koymuş, yani daire başamirlerini koymuş; ancak, Anayasa Mahkemesine gidildiğinde bu madde iptal edilmiştir. Yani, şu anda, onyedi senedir, bu il encümenlerinin, eski adıyla il daimî encümenlerinin teşkilinde, kuruluşunda tabiî üyeler yoktur; tabiî üyelerin olması, Anayasanın 127 nci maddesine, az önce söylediğim Avrupa Yerel Özerklik Şartının 3 üncü maddesine ve bu konuda Anayasa Mahkemesine sadır olan az önce esas ve karar sayısını ve gününü okuduğum bu karar aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bütün bunlar ortada dururken, biz, burada, önce Anayasayla zıtlaşıyoruz, Cumhurbaşkanıyla zıtlaşıyoruz ve kızıyoruz; sonra, diyoruz ki: Burası, millî iradenin tecelli ettiği yerdir. Peki, 1982 Anayasası millî iradeyle yapılmadı mı? Bunları ben size sormak istiyorum ve Anayasanın bu amir hükmü burada durduğu sürece, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan, bu, tekrar, Anayasa Mahkemesinden geri dönecektir; yalnız bu madde gereğince geri dönecektir; çünkü, bu bir karar organıdır, karar organında tabiî üyeler olamaz; Anayasa, bu kadar amir bir hükmü ifade etmiştir.

Diğeri, siz, il genel meclisi üyesi olmak için bir partiye gireceksiniz -bağımsız seçilmek çok kolay değil -Türkiye'nin önemli bir yerinde, bu partide il genel meclisi üyesi olmak için aday gösterileceksiniz; para yatıracaksınız; sonra, meydanlara çıkacaksınız; meydanlarda, sizin bütün ailenizi -gelmişiniz, geçmişiniz- siyaseten yargılayacaklar, değerlendirecekler, kazanacaksınız; sonra, il genel meclisinde aday olacaksınız il encümenine, seçileceksiniz; ama, beş tane tabiî üye, orada, mesleğe girer girmez çakılı kadro haline gelecek ve bu meslekten emekli oluncaya kadar, hiçbir şey yapmadan, yani, sizin çabalarınızın hiçbirini göstermeden, yaşamboyu senatör dediğimiz beş tane tabiî üye olacaktır. Bunu, siyasî etik açısından da doğru bulmuyoruz ve Anayasaya aykırı olduğunu ifade ediyoruz.

Bu nedenlerle, madde eğer böyle geçerse, Anayasanın 127 nci maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olur. Zaten, 13 Mart 1913 tarihli, bu alanı düzenleyen İdarei Umumiyei Vilayet Kanunu Muvakkatinde de tabiî üye yok; yani, 1913 tarihinde, kanun koyucu, o zamanki irade, bunu getirirken tabiî üyeleri getirmemiş; bugüne kadar da, onyedi senedir uygulanan süreç içinde tabiî üye yok. Yani, o zaman, neyi demokratikleştiriyoruz biz; yani, merkezden, yerinden yönetime neleri veriyoruz? Şimdi, hem merkezin en güvendiği ajan olan valinin başkanlığında bir il encümeni oluşturuyoruz, yanında beş tane üye veriyoruz, 6'ya 5 şekilde, zaten, vali her konudaki kararları geçiriyor, gündemi kendisi yapıyor, kararları kendisi icra ediyor; yani, il genel meclisi üyelerinde hangi demokratik açılımı yaptığımızı, burada, tartışabiliriz.

Diğeri, değerli arkadaşlar, az önce konuşuldu, şimdi, bundan önceki maddede deniliyor ki; yani, dörtte 3 çoğunlukla bir vali hakkında bir güvensizlik belirirse gereği yapılmak üzere merkezî idareye gönderilir.

Değerli arkadaşlar, 1580 sayılı Yasadaki istizah dediğimiz bir kurum var. Bu kurumda eğer hakikaten böyle bir çoğunlukla bir belediye başkanı düşürülürse, Danıştayın uygun görüşüyle belediye başkanı görevden alınır; yani, vali, her halükârda, dörtte 3 çoğunlukla bir yetersizlik önergesi verilirse, konu hukuka gidecektir, merkezî idarenin keyfîliğine ve takdir yetkisine bırakılmayacaktır; vali, Danıştay kararıyla görevinden alınacaktır. Bunu da böyle bilmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bizim, yerel yönetimlerin, daha doğrusu, bizim deyimimizle yerinden yönetimlerin yetkilerinin çoğaltılmasında, malî olanaklarına kavuşturulmasında hiçbir çekincemiz, engelimiz yok; yani, gerektiği kadar yetki verelim, gerektiği kadar da kadro verelim, akçalı olanaklarını hakikaten yükseltelim; çünkü, bugün, yerel yönetimlerin, ikibuçuk yıl içinde, hiçbir şekilde akçalı olanakları yükseltilmemiştir; hatta, Meclisimizin ilk yılında, bunların 1 puan geriye alınmıştır akçalı olanakları.

Bugün 1580 sayılı eski Kanuna tabi belediyelerimiz de, bütçe gelirlerinin yüzde 4,5'ini kullanırlar ve hizmetin de bu kadarını yaparlar. Bunları, Kara Avrupa ülkelerinde görüldüğü gibi, daha yüksek oranda malî olanaklara kavuşturalım, bunların yüzdelerini yüzde 15'lere, 30'lara çıkaralım, bunları yapalım; ama, şunun arkasına saklanmayalım değerli arkadaşlarım: Efendim, artık, Ankara'nın merkezi tıkandı, taşradan harıl harıl insanlar geliyor, bunların dertlerine çare bulamıyoruz... Bu, iyi bir söylem değil. Bugün bu insanlarımızın, yani taşranın derdine çare bulabilmek için anayasal kurumlar var. Bunlardan bir tanesi yetki genişliğidir, bir tanesi de yetki devridir. Siz, insanlarımızın taşradan Ankara'ya gelerek dertlerine çare bulmalarını istemiyorsanız; yani, onların rahatsız olmasını istemiyorsanız  -burada, Sayın Bakana ifade ediyorum- yetkilerinizi taşraya devredin, taşranın yetkilerini genişletin, insanlarımız, günde 15 000 kişi olarak buraya gelmesinler.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; öyle görülüyor ki, biz bu kanunları çıkaramayacağız. İkibuçuk senedir, başta Kamu Yönetimi Temel Kanunu olmak üzere, bu kanunları çıkarmaya çalışıyoruz. Kamu Yönetimi Temel Kanununu -kısaca söylüyorum- çıkaramadık, Meclise de ne zaman geleceği belli değil; çünkü, tümüyle bugünkü müesses düzenimize, anayasa sistemine aykırı. O, transnasyonal bir sistem, 18 000 mil öteden gelen bir sistemi içeriyor, onun için Türk hukukuyla pek bağdaşmıyor. Onu kabul edebilmeniz için Anayasayı değiştirmeniz gerekiyor. Öyleyse, biz Anayasa içinde işler yapacağız. Belediye Kanunu şeklen bozuldu, geri gönderildi, fiilen uygulama imkânı var mı yok mu, bu tartışılıyor -ben de konuşuyorum- hem doktrinde hem de mahallî idarelerde. Yalnız büyükşehir belediyeleriyle ilgili kanun kabul edildi. Büyükşehir Belediyeleri Kanunu tek başına bir kanun değildir, Belediyeler Kanununun türevidir. Yani, Belediyeler Kanunu buradan geçmedikçe, Büyükşehir Belediyeleri Kanununun tek başına hüküm ifade etmesi olanaklı değildir veya uygulama olanakları yoktur. Önce Belediyeler Kanunu geçecek, ondan sonra türevi olan büyükşehir belediyeleriyle ilgili kanunlar geçecek. O da, büyük bir muammalar çözümünü, büyük bir sorunlar yumağını getirmiştir. Eğer bugün büyükşehirlerin genişleyen bölümlerine bakarsanız, sorunlar çözülemez hale gelmiştir.

Taşrada en güvenilir insan, valiniz; valiye atamaları verin, terfileri verin, yükseltmeleri verin, onlara her türlü imkânları verin; bunları niye yapmıyorsunuz değerli arkadaşlar?! Bunları yapın, sayın valiyi güçlendirin; çünkü, Anayasaya göre, Türkiye, il esasına göre yönetilir, yetki genişliğine göre yönetilir ve yetki devrine göre yönetilir. Bunları yapın, biz de bunları kabul ediyoruz; çünkü, bunlar Anayasaya uygun. Ama, bunun dışında, yani, böyle, ikibuçuk seneye varan ve sonuca varılamayan bu kanun yapma tekniğine pek vâkıf değilsiniz; çünkü, önce Sayın Cumhurbaşkanından, sonra da Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Bu bir vakıa, ben de bunu dile getirmeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlar, son olarak söylemek istediğim bir şey var: Dün burada eski bir belediye başkanımız, Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekilimiz, bir Temel fıkrası anlattı; Temel fıkrası beni çok üzdü. Biz hep şu söylemlerle buraya geldik: Parlamenter demokrasi, demokrasi, katılım, şeffaflık, açıklık; 21 inci Yüzyılın, milenyumun en yükselen değerleri, katılım... Peki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu kanun yapma sürecine sorumlu muhalefet anlayışı gereği katılmaya çalışıyoruz; ama, arkadaşımız dedi ki: "Temele konuşma yasağı vermişler;    bu, telefonda istediğini söylemiş." Yok böyle bir şey arkadaşlar.

Bu Parlamento, ben yaptım olur, ben Meclis üstünlüğüne dayanarak sonuna kadar giderim diyemez değerli arkadaşlar. Size 1950'den sonra bu Parlamentoda olanları, çok üzülerek, anımsatmak isterim. Öyle, artık, Meclis üstünlüğüyle her şeyi yapamıyoruz, yapmamamız gerekiyor. Çağ, katılım çağı.

Bakın, 1950'ye kadar meclis üstünlüğü sistemi uygulanan bütün dünyada şimdi anayasal üstünlükler sistemi uygulanıyor; yani, her şey anayasaya uygun olmak zorundadır. Ben yaptım oldu demek, önce Cumhurbaşkanından, sonra devletin başka kurumlarından geri döner, yine bizim önümüze gelir. Bunu, hep beraber ortadan kaldıralım ve azınlık haklarını da içeren meclis üstünlüğü sistemini hep beraber yapalım. Bunlara katkı koyma sürecinde bizim de görüşlerimize değer ve yer vermenizi istiyoruz; çünkü, bu çoğunluklar böyle devam etmez değerli arkadaşlar. Anadolu'da bir laf var: Keser döner sap döner, bir gün hesap döner. Ama, o hesap döndüğü zaman da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, biz, demokrasinin yanında, çoğulculuğun yanında, plüralizmin yanında, şeffaflığın yanında, açıklığın yanında ve katılımın yanında yerimizi alacağız ve bu Parlamentoda azınlığın da katkısına izin vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi, tekrar, saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Bülent Bey, sürenizi doldurmaya daha bir dakika vardı; sürede tasarruflu davrandığınız için teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İl encümeninin görev tariflerini yapıyoruz. Tabiî, bu kanunda, hizmeti yerine götürmeye çalışıyoruz diye ifade ediliyor; ama, hizmet alanları, burada, ekseriya muhtarlardır; yani, il encümeninin birinci derece hizmet alanları muhtarlardır.

Tabiî, bu yasa yapılırken, hiçbir zaman, muhtarlarla ilişkide, muhtarlarla diyalogda, il encümenine bir görev verilmiyor. Bu, haksızlık; muhtarlarımızı kapı kulu yapmayalım. İl encümenine ne diyoruz; plan yapmak, program yapmak, bütçe yapmak... Bunlar yapılmadan önce, il encümeni, muhtarlarımızla, yılda en az bir defa, oturup, görev olarak, onların düşüncelerini, onların fikirlerini, onların -muhtarların- özellikle, her türlü -istediği- düşüncelerini alarak, planı, programı ve bütçeyi buna göre yapmak -encümenin- temel görevi olmalıdır.

Bu açıdan, burada, en çok hizmeti alan kesim ve özellikle, Anadolu'daki muhtarlarımız adına şahsen üzüldüm. Onun için bir önerge verdik. İl encümeninin bir görevi de, yılda en az bir defa, bütçe yapılmadan, planlama ve diğer konularda, mutlaka, il ve ilçelerdeki tüm mahalle ve köy muhtarlarının görüşünü alarak bu planlamayı yapmalı ve bu, encümenin temel görevi olmalıdır. Onun için bir önergemiz var, bunu vereceğiz.

Tabiî, sırası gelmişken, Sayın İçişleri Bakanım yok; ama, kendisi iki yıl önce bir söz vermişti; muhtarların özlük hakları... Şahsen, Yüce Meclisin bir bakanı, çıkıp, burada söz verdiyse, sözünü yerine getirmesini, bir milletvekili olarak beklerim ve yine, çok değerli katkılarınızla, 37 nci madde uyarınca, hepinizin katkısıyla... Ben, katkı veren tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Doğrudan Meclis gündemine alınması konusu görüşüldü ve karara bağladınız; ama, tekrar -İçişleri Bakanım yok burada- kendisinden istirham ediyorum; bu insanlar perişan, bu insanların özlük hakları, gerek sosyal güvenlik hakları gerekse muhtarlarımızın diğer özlük hakları hakikaten yürekler acısı. Ben, artık, bir köye gittiğim zaman, şahsen utanıyorum. Onun için, bir kez daha, Sayın İçişleri Bakanlığı yetkililerinden... Yüce Meclisin, hepinizin katkısıyla doğrudan Meclis gündemine alınmasını istediği konunun, öncelikle, acilen Genel Kurula getirilmesini arz ediyorum.

Hepinize teşekkür ederken, muhtarlarımız adına, özellikle biraz sonra okunacak önergemizin -encümenin görevi olması adına- kabul edilmesini arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Maddeyle ilgili soru - yanıt işlemini başlatıyorum.

Sayın Enis Tütüncü; buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İl encümeninin yetkileri içinde önde geleni, stratejik plan ve yıllık çalışma programını, bütçeyi ve kesinhesabı inceleyip, bu konularda il meclisine görüş bildirmektir. İl encümeninin, bu stratejik planla ilgili bu sorumluluğunda söz konusu olan stratejik planlama kavramı, bütçeleme süreçleriyle ilgili bir kavramdır.

Şimdi, ben, bu çerçevede, şöyle bir soru sormak istiyorum: İl encümeni, bütçeyle ilgili, bütçeleme süreciyle ilgili stratejik planını, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanmak durumunda olan makro ölçekte stratejik planla nasıl ve hangi süreçte ilişkilendirecek?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Ahmet Işık; buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İl daimî encümeni, mevcut kanuna göre, valinin başkanlığında, il genel meclisi üyeleri arasından seçilen 5 kişiden oluşmaktadır. Yeni düzenlemeyle bu yapı değiştirilmekte ve seçilmişler ile bürokratlar eşit sayıda olmakta ve başkanın yine vali olması öngörülmektedir. Vali olmadığı zaman, encümene genel sekreter başkanlık edecektir, maddede getirilen yenilikle. Oysaki, 1988 yılında Anayasa Mahkemesi bir kararında, encümende, seçilmemişlerin görev alamayacağını belirtmektedir. Bu durumda, yeni düzenlemeyle öngörülen encümen yapısının durumunu değerlendirir misiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka soru yok.

Yanıt vermek üzere, buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Enis Beyin sorusu, tabiî, öteden beri idareyi işgal eden bir konudur; çünkü, gerçekten, mahallî idarelerin çalışmalarının merkezî idareyle paralel gitmesi gerekir. Planlama işlemlerinde de, bunun böyle olması icap eder. Vaktiyle, İLMİP çalışmaları da bunun için yapılmıştır, il planlama mahallî idare çalışmaları da bunun için yapılmıştır. Ancak, şurası muhakkak ki, gittikçe, özel idareler ve belediyeler, daha büyük bir fonksiyon sahibi olmakta ve merkezî planlamada, gittikçe, fonksiyonunu azaltmaktadır. Bunun sonucu olarak, zannediyorum, bundan sonraki planlama işlevi, merkezî idarenin, mahallî idareye yardım yaparken belli işleri öngörmesiyle, belli hizmetleri öngörmesiyle daha çok ortaya çıkacaktır; Batı örnekleri de bunu vermektedir. Binaenaleyh, sonuç olarak, mahallî idareler kendi kaynaklarıyla yapacakları işlerde merkezî çalışmalara paralel; ama, daha çok, mahallî inisiyatifi kullanacaklardır; ama, merkezden gelen yardımlarda ise büyük ölçüde merkezin etkisi altında kalmak zorunda olacaklardır.

İkinci soru, Ahmet Beyin sorusu. Gerçekten, daha önce de Özel İdare Kanununda yapılan bir değişiklikle şube müdürlerinin özel idare encümeninde yer alması öngörülmüştü. Kanun, sonradan, Anayasa Mahkemesi tarafından bu yüzden iptal edildi; ancak, aradaki fark, orada bir çeşit daimî üyelik şeklindeydi, burada belli şeyler sayılıyordu; falanca şube müdürü, filanca şube müdürü diye sayılıyordu. Burada ise valiye bir inisiyatif verilerek Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine bir paralellik sağlanmış ve böylece, daimî -Sayın Baratalı'nın da biraz evvel ifade ettiği gibi- tabiî senatörlük gibi olması önlenmiştir.

Arz ederim.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 791 sıra sayılı yasanın 25 inci maddesinin sonuna gelmek üzere, aşağıdaki ifadenin (k) bendi olarak eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mehmet Kartal

Mustafa Gazalcı

 

Malatya

Van

Denizli

 

Rasim Çakır

Dursun Akdemir

 

 

Edirne

Iğdır

 

k) Yıllık plan ve çalışma programları ile bütçenin hazırlanmasından önce il ve ilçelerindeki tüm köy ve mahalle muhtarlarıyla toplantı yaparak muhtarların görüş ve önerilerini almak.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet?..

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, katılmıyoruz; çünkü, bu (k) bendi işlevsel bir hususu öngörüyor. Şu anda müzakere ettiğimiz 25 inci madde yapısal bir husustur ve ayrıca (k) öncesi bentler 26 ncı maddede yer almaktadır; bu yüzden katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, (k) bendi yok bu maddede. Sizin önerinizde bir düzeltme yapıyoruz, yeni bir fıkra olarak önerildiğini varsayıyoruz.

Hükümete ve Komisyona sorduk, katılmıyorlar.

Siz, konuşmak mı istersiniz, gerekçeyi mi okutalım?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamam.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hizmetlerin planlanmasının daha etkin yapılması için.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısı arayacağız: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı "kabul edenler"i sorduğumuz zaman yoktu, şu anda da "kabul etmeyenler" dedikten sonraki sayı da pek yeterli gözükmüyor.

Onun için, 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.17

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.30

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

791 sıra sayılı tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

25 inci maddeyle ilgili önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Şimdi, 25 inci maddeyi oylarınıza sunacağım...

Değerli arkadaşlarımız, bir açıklık getirelim. Karar yetersayısını ararken hem kabul edenlerde hem kabul etmeyenlerde arıyoruz, ayrı ayrı. İkisinden birinde 139 çıkması gerekiyor; yani, kabul edenlerde 139 çıkarsa karar yetersayısı bulunmuş oluyor, kabul etmeyenlerde de 139 sayısı çıkarsa karar yetersayısı bulunmuş oluyor; ama, ayrı ayrı.

Şimdi, bu açıklamadan sonra, 25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, saat 19.30'a kadar yemek arası veriyoruz; 19.30'da tekrar birleşimi açacağız.

Kapanma Saati: 18.33


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale),  Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

791 sıra sayılı yasa tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

35 inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

İl Özel İdaresi Teşkilâtı

İl özel idaresi teşkilâtı

MADDE 35. - İl özel idaresi teşkilatı; genel sekreterlik, malî işler, sağlık, tarım, imar, insan kaynakları,  hukuk  işleri  birimlerinden  oluşur.  İlin  nüfusu, fiziki ve coğrafi yapısı, ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri ile gelişme potansiyeli dikkate alınarak norm kadro sistemine ve ihtiyaca göre oluşturulacak diğer birimlerin kurulması, kaldırılması veya birleştirilmesi il genel meclisinin kararıyla olur. Bu birimler büyükşehir belediyesi olan illerde daire başkanlığı ve müdürlük, diğer illerde müdürlük şeklinde kurulur.

Genel sekreter, il özel idaresi hizmetlerini vali adına ve onun emirleri yönünde, mevzuat hükümlerine, il genel meclisi ve il encümeni kararlarına, il özel idaresinin amaç ve politikalarına, stratejik plan ve yıllık çalışma programına göre düzenler ve yürütür. Bu amaçla il özel idaresi kuruluşlarına gereken emirleri verir ve bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar.

Genel sekreter yukarıda belirtilen hizmetlerin yürütülmesinden valiye karşı sorumludur.

Toplam nüfusu 3.000.000'a kadar olan illerde, ihtiyaca göre en fazla iki, nüfusu bunun üzerinde olan illerde en fazla dört genel sekreter yardımcılığı kadrosu ihdas edilebilir.

İlçelerde, özel idare işlerini yürütmek amacıyla kaymakama bağlı ilçe özel idare teşkilâtı oluşturulabilir.

BAŞKAN- Madde üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz.

Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İl Özel İdareleri Kanununun niçin değişmesi gerektiği konusunda kamuoyumuzu bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyor; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kanunun adını okuyorum size: "17 Rebiülahır 1331 tarih 1414 sayılı Takvimi Vakayide yayımlanan Düsturun ikinci tertip beşinci cilt 186 ncı sayfasında yer alan İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunu Muvakkatının İdarei Hususiyei Vilâyat" başlık adı.

Bunun 16.5.1987 tarih ve 3360 sayılı Kanunla ismi değiştirilmiş; ama, yürürlükte olan bazı maddeleri var; onlardan da bir iki cümle arz etmek istiyorum size:

"Vilayet, emvali menkule ve gayrimenkuleye mutasarrıf ve işbu kanun ile muayyen ve mahdut vezaifi hususiye ile mükellef bir şahsı manevîdir. Emvali hususiyei vilayet mahfuziyet ve masuniyet itibariyle emvali umumiyei devletten maduttur."

Bir başka madde daha okuyacağım: "Vilâyete ait hidematı mahalliye berveçhiâtidir.

Memaliki Osmaniyede devairi Devletçe görülecek lüzum üzerine küşat ve tesviyesi ve tamiri Nafia Nezaretine ait olan turuku umumiyeden maada vilâyet dahiline münhasır olarak liva ve kaza ve nahiyeleri yekdiğerine rapteden turuk ve meabirin küşat ve inşasiyle tamiratı mütemadiyesi" diye devam ediyor.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Sayın Başkan, hiçbir şey anlamıyoruz,

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)- Şimdi, burada, esas, böyle bir İl Özel İdaresi Kanununun çıkarılmasının gerekçelerinden birisi -ki, ben, bu dili çok severim, çok da iyi anlarım, çok da iyi kullanırım- bu dilin, bugünkü vatandaşlarımız tarafından anlaşılamaz hale gelmesinden kaynaklanan bir zaruretle karşı karşıyayız. Dil konusundaki sadeliği ve hassasiyeti herkesçe bilinen Sayın Cumhurbaşkanının da, bu gerçeğin farkında olduğu kanaatini taşımaktayız.

Öbür taraftan, demokrasiyi tanımlarlarken, demokrasi, atanmışlarca değil seçilmişlerce yönetilen bir sistem diye tanımlanır ve gittikçe de şeffaf, katılımcı bir demokrasi, çağdaş dünyada, trendi yükselerek seyretmektedir. Dolayısıyla, dünyanın gittiği bu istikamete doğru, hele, Avrupa Birliğine giden bir trendde, Türkiye'nin de bu gelişmeye mutlaka ayak uydurması gerekir. Yine, Osmanlıca bir tabir var "temadi" diye; değişerek gelişim ve gelişerek değişim anlamına gelir. O yüzden, şu anda, bizim, huzurlarınıza getirdiğimiz kanun, esasında, böyle bir gelişim ve değişimin en güzel göstergelerinden biridir.

Öbür taraftan, özellikle, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın -ki, onların kurmayları tarafından- hazırlanan Yerel Çözüm 2000 raporundan bazı alıntılar aktaracağım: "Merkezî yönetim ile yerel yönetim arasında yetki-görev bölüşümünü yeniden düzenleyeceğiz. Yerel nitelikli hizmetleri yetki, kaynak ve araçlarıyla yerel yönetimlere devredeceğiz. Yerel yönetimlere kendi alanları içinde yerel nitelikli tüm hizmetleri özgürce yürütme yetkisi ve sorumluluğu vereceğiz.

İl meclisi, valinin vesayetinden çıkacak, tümüyle özerk çalışacak, yerel yönetimlere tanınacak yeni hizmet ve yetki alanlarında karar alacaktır.

Merkezî yönetimin, yerel yönetimlere devredilen işlevlerinin yürütülmesinde valiye bağlı olarak görev yapan kamu görevlileri, il meclisine bağlı olarak çalışacaklardır.

Halen merkezî yönetimde olan yetkilerden, içişleri, dışpolitika, millî savunma, adalet, maliye, sosyal güvenlik, bayındırlık, ulaştırma, enerji ve benzeri hizmetlerin, kısmen sağlık ve eğitim ile ülke ölçeğinde genel planlama, eşgüdüm ve denetim dışında kalan tüm yetkiler, beş yıl içinde yerel yönetimlere aktarılacaktır."

Aslında, bunları yermek için söylemiyoruz; ama, bugün huzurlarınızda bulunan İl Özel İdaresi Kanunu, aslında, bu arzuları, bu hedefleri yerine getirmeye yönelik olarak hazırlanmış bir kanun.

Burada, biz beklerdik ki, esasında, akıl için yol bir. AK Parti de, Halk Partisi de, Türkiye'nin problemleri üzerine kafa yormuş ve aynı şekilde, aynı yönde reçeteler hazırlamış; ama, burada, muhalefet adına konuşan arkadaşlarımızın, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi anlamına gelen böyle bir İl Özel İdaresi Kanunuyla ilgili, gelip, yani, statükoyu savunmak adına, kendi programlarına ters konuşma yapmalarını yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

Bir başka şey: "Yerel yönetimleri, merkezî yönetimin vesayetinden, malî açıdan yoğun bağımlılıktan kurtaracağız. Yerel yönetimleri özerk, güçlü, demokratik kurumlara dönüştüreceğiz. Yerel meclislere, Anayasa ve üst meclis kararlarına uygun olmak koşuluyla, kendi yöreleriyle ilgili her türlü kararı alma ve uygulama imkânı tanıyacağız." Biz, AK Parti olarak, bunların altına imzamızı da atıyoruz.

"Anayasanın 127 nci maddesini bu amaçla yeniden düzenleyeceğiz. Yine, bir kamu hizmeti, o hizmeti en etkili ve verimli biçimde yürütebilecek en alt basamak yerel yönetim birimine verilmelidir. Her yerel yönetim birimi kendi sınırları içindeki yerel kamu hizmetlerinin tek yetkili ve sorumlu birimi olmalıdır." Burada, il genel meclisleri, bir anlamda, mahallenin, köylünün ve esas, o yerel bölgede yaşayan insanların bizzat kendilerinin seçtiği bir meclis. Burada köylü temsil edilecek, burada mahalle temsil edilecek ve problemler, yerinde başlayıp, yerinde çözümlenecektir.

Avrupa Birliği standardına baktığımız zaman, kamu hizmetlerinin yüzde 60-65'i belediyeler tarafından icra edilir. Almanya'ya baktığınız zaman, kamu hizmetlerinin yüzde 70'ini belediyeler yapar; ama, Türkiye'ye baktığımız zaman, kamu hizmetlerinin yüzde 12'si yerel yönetimlerce icra edilir. Bu yerel yönetimler dediğimiz zaman, belediyeler buna dahildir, vilayet ve il özel idareleri de buna dahildir. Eğer, il özel idarelerinin payını düşerseniz onlar yüzde 4, belediyeler yüzde 8.

Şimdi, burada, halkın, her meselesi için Ankara'ya koşup gelerek milletvekillerinin önünde el pençe divan durması, genel müdürlerin kapısını aşındırması ya da bakanlıkta kuyruğa girmeleri hiç kimsenin hoşuna gitmiyor. O yüzden, biz diyoruz ki, bu kanun tasarısı, aslında, kamu hizmetlerini bizzat halkın ayağına götürerek, onların kendilerini yönetmeye, bizzat halkın kendisinin icazet verdiği yöneticilerle, artık, icra edilme dönemi gelmiştir. O yüzden, bu, bir anlamda da -bizim, bir tek, sade bu kanun değil; ama- kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması anlamında, atılmış önemli bir adımdır. Bu adımın, milletimiz ve memleketimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çetin, konuşma süreniz, birleştirilmiş süre 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilmesi üzerine, 35 inci madde hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, Sayın Gündüz, az önce, 1913 yılında Osmanlı döneminde çıkarılmış kanun hükmünde kararnameyle varlık kazanmış ve 13 Mart 1913 tarihinden bu yana defalarca değişikliğe uğramış olmakla birlikte, o adla, halen o dille yazılmış yasanın değişmesi gerektiğini bir değişim olarak sunmaya çalıştı. Gerçekten, Osmanlı Devletinin sömürgeleşme sürecinden itibaren, hemen hemen aynı yasa yürürlükte.

Tabiî, bu yasayı, bugün, bir kez daha geri gönderme gerekçelerimizi, herhalde, arkadaşlarımız, AKP Grubundaki arkadaşlarımız ve iki sayın bakanımız iyi okumamış olacaklar ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın niçin geri gönderdiğini bir türlü kavrayamamışlar.

Dün de, AKP sözcüsü, yasanın bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesini, müstehzi bir tavırla "Sayın Cumhurbaşkanımız bir daha görüşülmesini arzu etmişlerdir" diyerek, sanki, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir kurumun isteği üzerine, arzusu üzerine bu yasayı görüşüyormuş gibi bir yaklaşımın içine girdi. Bunlar, doğru yaklaşımlar değil değerli arkadaşlar. Sayın Cumhurbaşkanımız, elbette Cumhurbaşkanımız; ama, aynı zamanda Türkiye'nin en seçkin ve saygın anayasa hukukçusu olduğunu hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, İl Özel İdaresi Yasasını tek başına ele aldığımız zaman bir değişimden söz etmek belki mümkün; ama, bunu, bütünün bir parçası olarak algıladığımız zaman; yani, Türkiye'de özellikle 1990'lı yılların başından itibaren tartışılmaya açılan ve günümüze kadar defalarca kamuoyunda tartışılan diğer yasalardan ve Türkiye Cumhuriyetinin üniter devlet yapısından bağımsız olarak düşünmemek gerekir.

Başta kamu yönetimi ilkeleri temel yasası olmak üzere il özel idareleri, belediyeler, büyükşehir belediyeleri, bölge ajansları, bağımsız idarî otoriteler, kamu sermayeli şirketler, önümüzdeki günlerde gelecek kamu personel rejimi gibi 10 adet kanun ve tasarıyla "kamu reformu" adı verilen bir büyük dalga, ne yazık ki, ülkemizi de sardı.

Şimdi, başka kamu yönetimi ilkeleri de... 20'ye yakınını çıkardık, tamamı 35'e yakın taslak, tasarı ya da kanunla, artçı nitelikteki kanunlarla da bu "dönüşüm" dediğiniz, "değişim" dediğiniz kamu reformunun Türkiye'yi nereye doğru sürüklediğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Kamu reformlarının ilk çekirdeğini oluşturan bu kamu yönetimi temel kanunu, biraz evvel de söyledim, arkasındaki düzenlemelerle, gerçekten, ülkemizde, ciddî bir biçimde, siyaset adamlarının, ülkemizi yönetenlerin düşünmesi gereken bir durum.

Yerellik ilkesiyle merkezî idarenin görevleri yerel yönetimlere devrediliyor bu yasayla; ama, özelleştirme ilkesiyle beraber yerel yönetimlere devredilen tüm yetkiler gerçek sahibine, özele; yani, özel sektöre aktarılıyor.

Şunu unutmamak lazım Sayın Gündüz: Buradaki yerelleştirme, bizim aklımızdaki, sosyal devleti savunanların düşüncesindeki yerelleştirme değildir. Bizim aklımızdaki yerelleştirme, merkezî idaredeki görevin kamu hizmeti olarak -bir kez daha söylüyorum- merkezî idaredeki görevin kamu hizmeti olarak görülmek üzere yerel yönetimlere aktarılmasıdır; yetki devridir.

Oysa, bu kanun, merkezî idaredeki görevleri özel sektöre aktarmak üzere yerel yönetimlere aktarıyor; yani, burada yerel yönetimler özelleştirmenin ara istasyonu oluyor Sayın Gündüz. Bu kanundaki yerelleşme, yerel yönetimleri güçlendirmek bir yana, doğrudan doğruya tüm sosyal devlet görevlerini özelleştirme amacına uygun bir biçimde gerçekleştirmek üzere kurgulanıyor. Dünya Bankasının ve AKP'nin yerelleştirme mantığı ile bizim yerelleştirme mantığımız, yerel yönetimleri güçlendirme mantığımız elbette farklı. Biz...

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - İşte o farklılığı yerine getirin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, biz o farkı...

Anlamadıysanız bir kez daha söylüyorum, merkezî idaredeki görevin kamu hizmeti olarak yerel yönetimlere devrinden söz ediyoruz; yani, bir kamu görevi. Siz ve Dünya Bankası, bu yasanın arkasındaki esas güçler, bizim ülkemizde ve bizim gibi ülkelerde yerelleşmeyi özelleştirmenin ara istasyonu, kamu hizmetlerini özelleştirmenin ara istasyonu olarak algılıyor.

Değerli arkadaşlarım, İl Özel İdaresi Yasasının, Anayasa ve kamu yararı açısından bakıldığında, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından niçin geri gönderildiğini bir kez daha size hatırlatmak istiyorum. Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanımız, gerekçesinde; "tekil devlet modelinden yerel ağırlıklı devlet modeline geçişe olanak sağlamaktadır. Güçlü merkezî yönetim yerine, güçlü yerel yönetimlere yer verilmektedir. İl özel yönetimleri, il genel yönetimini de kapsayacak şekilde, genel yetkili duruma getirilmektedir."

Sayın Cumhurbaşkanı, bu tespitleri yaptıktan sonra, bu durumun, Anayasanın tekil devlet modeline, idarenin bütünlüğü, yetki genişliği ve idarî vesayet ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğunu söylüyor. Biz de, hem bu yasanın ikinci kez görüşülmesiyle birlikte başlayan süreçte hem Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Kanununda ve İl Özel İdareleri Kanununun haziran ayındaki görüşmeleri sırasında bunlardan söz ettik.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi, burada "il özel idaresi teşkilatı; genel sekreterlik, malî işler, sağlık, tarım, imar, insan kaynakları ve hukuk işleri birimlerinden oluşur..." Bir genel çerçeve çizilmiş; ama, nüfusun büyüklüğüne, fizikî ve coğrafî yapıya, ekonomik ve sosyal gelişmelere göre 81 ilde ve ilçelerde -özel idare kurulan ilçelerde- il genel meclisleri, ihtiyaca göre yeni organlar oluşturabilecek, birleştirebilecek ya da kaldırabilecek. Bunun herhangi bir yerle bağlantısı yok; yani, İçişleri Bakanlığından, merkezî hükümetten bir izin, onay vesaire yok; ayrı ayrı 81 ilde, ayrı ayrı kurumlar, ayrı ayrı meclislerin aldığı ayrı ayrı kararlarla bir karmaşa ortamına girilecek. Türkiye büyük bir coğrafya ve ülkemizin pek çok sorunu var ve o sorunlarla bir bütün olarak değerlendirildiğinde, konunun nerelere kadar uzanacağını dün Sayın Kumkumoğlu arkadaşım, burada, sizlere anlattı.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, yasanın ilgili maddelerine baktığımız zaman, il özel idaresinin personel sistemiyle, teşkilatıyla ve norm kadrolarla ilgili 35 ve 36 ncı maddeleri düzenlenmiş. Örgütlenme, il genel meclisi kararına bırakılmış. Yasal kurallar çok sınırlı bırakılmış. Örgütlenme yapısına ilişkin kararlarda merkezin onayı öngörülmemiş. Örgütün en üst yöneticisi, vali adına çalışan genel sekreter olacak. Genel sekreter valiye karşı sorumlu; ama, sorumluluğunun hangi konularla ilgili olduğu ya da yükümlülüklerinin nerelere kadar vardığı açıklığa kavuşturulmamış.

Genel sekreterlik, demin söylediğim kurumları, il özel yönetimi olarak güçlendirilmiş bir biçimde yönetecek. Burada, Sayın Cumhurbaşkanımız da gerekçesinde çok açıkça ortaya koymuş. Diyor ki: "İl özel yönetimi örgütlenmesinde genel sekreterlik oluşturulup, il özel yönetimi hizmetlerinin genel sekreterce yürütüleceği, genel sekreterin valiye karşı sorumlu olacağı, il encümenine, valinin bulunmaması durumunda, genel sekreterin başkanlık yapacağı vurgulanarak, vali yardımcılarının yerel organlardaki yetkisi kaldırılmakta; dolayısıyla, vali ve kaymakamlara bu organlardaki görevleri nedeniyle yapılan ödemeler sürdürülüp, vali yardımcılarının ödemeleri kesilmekte, böylece meslekî mali statü yönünden hiyerarşik yapı da bozulmaktadır."

Değerli arkadaşlarım, sadece, bununla da sınırlı değil. Yasanın bütününe bakıldığı zaman, nasıl alelacele hazırlandığı, Cumhurbaşkanının geri göndermesinden sonra bile gerekli düzenlemelerden kaçınıldığı çok açık gözüküyor. Mesela, göndermeyle ilgili değil; ama, malî konularda YTL yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, hatta, YTL'de elbette bir düzenlemeyle o burada düzeltilebilir diyebilirsiniz; ama, 10 uncu maddede 25 milyar, 55 inci maddede 300 000 000, 56 ncı maddede 100 000 000'dan söz ediliyor; onlar bile düzeltilmemiş. Diğer taraftan, il genel meclisi ve il encümeninin özlük haklarına bakıyorsunuz, ücret, yolluk vesaire düzenlenmiş, bunlar bir sosyal güvenlik kurumuyla ilişkilendirilmemiş. dört yıl, beş yıl görev yapacak kişilerin oradaki sorumlulukları bile öylesine, el yordamıyla getirilmiş.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu yasa, sadece üniter devlet yapısını zedelemekle kalmayacak, Türkiye'deki 81 ilin ayrı ayrı il genel meclislerinin almış olduğu kararlarla ülkemizde yeni bir kaosun, yeni bir kargaşanın, yeni bir karmaşanın da yolunu açacak.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel, gerçekten, Sayın AKP sözcüsü "halkına inanmama, güvenmeme var" dedi. Değerli arkadaşlar, sorun, halka inanmama, güvenmeme sorunu değildir. Demin de söyledim; sorun, kamu hizmetlerinin nasıl görüleceği, kimler marifetiyle yürütüleceği sorunudur. Yani, devletin aslî ve sürekli işlerini bile kamu hizmeti olmaktan çıkarıp özele teslim ederseniz, giderek rant kapılarını açarsınız.

Bakınız -o güvenip güvenmemeden söz ettiniz- sizin güvendiğiniz kesimlerin kimler olduğu açığa çıktı, kimlere güvendiğiniz onbeş günden bu yana kamuoyunda tartışılıyor. Bürokratlarınıza güvendiniz, halka değil. O bürokratlarınız, o yoksul halkın oluşturduğu vergiden oluşan bütçeyi, devlet bütçesini nasıl kullanmışlar, orta yerde. Görüyorsunuz Enerji Bakanlığındaki bürokratlarınızın neleri yaptığını. Sizin güvendiğiniz, halk değil, çıkar çevreleri ve egemen güçler. Onların buraya getirdiği bu düzenlemeyi, satırını değiştirmeden, üstelik de, Cumhurbaşkanını bile, yani, arzu etmişler de görüşüyormuşcasına hakir görmeye kalkışmanızı anlayabilmenin olanağı yok.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu il özel idaresi ile belediyelerin birlikte kamu görevlerini yürütmeleri sırasında nelerle karşılaşacağımızı Kamu Yönetimi Temel Kanununda da anlattık. İşte, Anayasanın 127 nci maddesi ve diğer maddeleri değiştirilmeden yapılacak bir düzenlemenin Anayasaya aykırı olacağını hep söyleyegeldik; ama, sayın bakanlarımız, kendilerine göre, kendi düşüncelerine göre, Anayasaya aykırılık yoktur diyor. Herhalde, Cumhurbaşkanımızdan daha iyi hukuk bilgilerine sahipler.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, ülkemizde var olan sistemimizde 3 tür yerel yönetim var; il özel idaresi, belediye ve köy. Bunlar, genel yasal sistem içerisinde kuruluş ve yetki çerçevelerini düzenleyen yasalara sahipler ve bugün, gerçekten, yerel yönetimlerin kamu hizmetlerini görme anlayışı açısından güçlendirilmesi, kaynaklarının geliştirilmesi bir zorunluluk; bunu, biz de kabul ediyoruz; ama, siz, bu yasal düzenlemeleri yaparken, eğer, katılımcılıktan, şeffaflıktan söz ediyorsanız, önce, 81 ilimizin valisiyle, arkasından, bu konudaki bilimadamlarıyla, eğer gerçekten bu sorun ülkemizin sorunuysa, IMF'yle, Dünya Bankasıyla görüşme yerine, birazcık da Anamuhalefet Partisiyle ve Mecliste temsil edilen diğer partilerle görüş alışverişi yaparak bu yasaları yapmış olsanız, 47 yasanız, Anayasa Mahkemesine, iptal davası açılması için şu ana kadar götürülmezdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Yani, şu ana kadar Anayasa Mahkemesine, Anayasaya aykırılıktan, kanun yapma tekniğine aykırılıktan, hukuka aykırılıktan, kamu yararına aykırılıktan açılan iptal davası 47'yi buldu. Cumhurbaşkanımız tarafından geri çevrilen, bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen yasa sayısı 15'i buldu. Geriye doğru bakınız, çokpartili sisteme geçtiğimizden bu yana hiçbir zaman bu kadar yasa geriye gönderilmedi, hiçbir dönemde bu kadar sayıda yasa, Anayasa Mahkemesine iptal davası açılarak gitmedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Toparlıyorum.

Grup sözcünüz, "siz, statükoyu savunmak adına, kendi programınıza aykırı hareket ediyorsunuz" diyeceğine, yetkililerinize kanunun nasıl yapılacağını, nasıl yapılması gerektiğini de hatırlatması gerekir. Bir kez daha söylüyorum; biz statükoyu savunmuyoruz, biz, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden yanayız; ama, sizin güçlendirme diye, değişim diye, yerel yönetimlere kaynak aktarma diye söylediğiniz, yerel yönetimleri güçlendirme değil, özeli güçlendirme, kamu hizmetlerini parası olanlar için yararlanılabilir bir hizmet konumuna getirme uğraşısıdır. Bunu da, bir kez daha Cumhurbaşkanından, olmazsa Anayasa Mahkemesinden geri geldiğinde anlayacağınızı umarak, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Değerli milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur; birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.00


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.10

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60 ıncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

791 sıra sayılı yasa tasarısı üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

35 inci maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunup karar yetersayısını arayacağım.

35 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

45 inci maddeyi okutuyorum:

Bütçenin hazırlanması ve kabulü

MADDE 45. - Vali tarafından hazırlanan bütçe tasarısı eylül ayı başında il encümenine sunulur. Encümen, bütçeyi inceleyerek görüşüyle birlikte kasım ayının birinci gününden önce il genel meclisine sunar.

İl genel meclisi bütçe tasarısını yıl başından önce aynen veya değiştirerek kabul eder. Ancak, meclis bütçe denkliğini bozacak biçimde gider artırıcı ve gelir azaltıcı değişiklikler yapamaz

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Grupları adına; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ali Osman Sali, Balıkesir Milletvekili...

Buyurun Sayın Sali.

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İl Özel İdaresi Kanununun 45 inci maddesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız geri gönderme tezkeresinde "bütçenin ve kesinhesabın kabulünde ve kesinleşmesinde il genel meclisi kararı yeterli görülmektedir" diyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyi değerlendirebilmek için öncelikle halen yürürlükteki İl Özel İdaresi Kanununun ilgili düzenlemelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

"Madde 88.- Vali her sene meclisi umumi vilayetin in'ikadından evvel vilayet bütçesini tanzim ettirip licelittetkik evvela encümeni vilayete badehu vilayet meclisi umumisine tevdi eder." Yani, sayın vali hazırlıyor encümen inceliyor ve il genel meclisine sunuluyor.

129 uncu maddede de düzenleme şu şekilde: "Meclisi umumii vilayet, hususi bütçe lâyihasını madde bemadde ve bütçeye merbut cetvelleri fasıl fasıl tetkik ve lüzum gördüğü cihetlerini bittadil tasdik eder." Burada da meclisi umumi onaylıyor, yani il genel meclisi inceleyip onaylamakla mükellef, bütçeyi.

Mevcut düzenlememiz, yani halen görüştüğümüz yasada düzenleme, vali tarafından hazırlanan bütçe tasarısı eylül ayı başında il encümenine sunulur, encümen bütçeyi inceleyerek görüşüyle birlikte kasım ayının birinci gününden önce il genel meclisine sunar, il genel meclisi bütçe tasarısını yılbaşından önce aynen veya değiştirerek kabul eder; ancak, meclis, bütçe denkliğini bozacak biçimde gider artırıcı ve gelir azaltıcı değişiklikler yapamaz. Aşağı yukarı aynı düzenlemeler var; fakat, önemli fark nedir; önemli fark şudur: Yürürlükteki İl Özel İdaresi Kanununun 86 ncı maddesinde yer alan "bütçe İçişleri Bakanlığınca otuz gün içinde onaylanır. Bu süre içerisinde onaylanmayan bütçe kendiliğinden onaylanmış sayılır" hükmünün yeni yasada yer almamasıdır, yani İçişleri Bakanlığının onay yetkisi kaldırılmıştır; ancak, hepinizin bildiği gibi, mahallî idareler üzerindeki tek idarî vesayet yetkilisi İçişleri Bakanlığı değildir; valilik de, anayasal idarî vesayet yetkilisidir. Kaldı ki, bütçeyi, vali hazırlıyor, uyguluyor ve denetliyor; Meclis ise, sadece kabul ediyor. Değiştirme hakkı var mıdır; elbette vardır. Ancak, bütçe ve muhasebe işlemleri yönetmeliğini de bakanlık çıkarıyor. Bu değişikliği yaparken, il genel meclisi, tamamen serbest değildir; madde 48 inci maddedir. İl özel idaresi bütçesi ile muhasebe işlemlerine ilişkin esas ve usuller, Maliye Bakanlığının görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Kaldı ki, analitik bütçe sistemine geçilmiştir; değiştirme çok serbest değildir. Rakamlara, gelir azaltıcı ya da gider artırıcı değişiklik yapma yetkisi yoktur. Vali, il özel idaresi bütçesinin amiri durumundadır, denetleyicisi durumundadır. Bu bakımdan, konunun anayasal bir sorun teşkil etmediği kanaatiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü.

Birleştirilmiş süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının 45 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

45 inci madde, bütçenin hazırlanması ve kabulünü düzenliyor. Bu yasa tasarısının bütçenin hazırlanma süreciyle ilgili hükümleri incelendiğinde, daha önceki yasada merkezî yönetime verilen bütçenin onaylanması biçimindeki idarî vesayet yetkisinin, bu tasarıyla kaldırıldığı görülmektedir. Önceki yasada bütçenin merkezî yönetim tarafından nasıl onaylanacağı ayrıntılı bir biçimde düzenlenmişti ve bu düzenlemeye göre, merkezî yönetim, bütçe sürecinde il özel idaresi üzerindeki vesayet yetkisini şöyle kullanmaktaydı: İl genel meclisince görüşülüp kabul edilen bütçe, o yıla ait program da eklenerek vali tarafından İçişleri Bakanlığına gönderiliyordu. Bütçe, İçişleri Bakanlığınca, otuz gün içinde onaylanıyordu. İçişleri Bakanlığına verilen vesayet yetkisi, bütçedeki mevzuata aykırı madde ve deyimleri düzeltmek, il özel idaresinin, tahsile yetkili olduğu halde, bütçeye konmamış gelirlerini koymak ve noksan konulanları kanunî hadde çıkarmak, kanunî yetki ve tarife üstündeki gelir tahminlerini kanunî hadde indirmek, yapılması il özel idaresi görevlerinden olmayan hizmetler için konulmuş olan ödenekleri bütçeden çıkarmak, kesinleşmiş ilam, istikraz, tahvil, kredi, anlaşma ve sözleşme hükümlerine göre anapara ve faiz ödemelerini karşılamaya yetecek kadar ödenek koymaktan ibaretti. İçişleri Bakanlığının, bu sebepler dışında bütçede değişiklik yapma yetkisi de yoktu.

Şimdi görüşmekte olduğumuz yeni tasarıda ise İçişleri Bakanlığının bütçeyi onaylama biçiminde bir vesayet yetkisini kullanması ortadan kaldırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 127 nci maddesinde düzenlenen, yerel yerinden yönetim kuruluşları, merkezî idarenin dışında yer alan kamu tüzelkişileridir. Bu kuruluşlar kamu tüzelkişileri olduklarından, kendilerine ait iradeye sahiptirler, devletten ayrı mal varlıkları ve bütçeleri mevcuttur ve merkezî idare karşısında özerkliğe sahiptirler.

Yine, Anayasanın 127 nci maddesine göre, merkezî idare, mahallî idareler üzerinde idarî vesayet yetkisine sahiptir. Anayasa Mahkemesi, esas 1990/38 sayılı kararında, idarî vesayeti öngören Anayasanın 127 nci maddesini şöyle yorumlamıştır: "Anayasa koyucu, yerel yönetimlere özerklik tanırken, merkezî yönetime de onlar üzerinde bir denetim yetkisi vermiştir." Anayasa Mahkemesinin yorumu şöyle devam ediyor: "Anayasa uyarınca, merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasında bir denetim ilişkisi kurulacaksa, bunun ancak idarî vesayet yetkisinin kullanılması biçiminde olacağı söylenebilir." Bu yorumu, Anayasa Mahkemesi yapıyor.

Değerli milletvekilleri, idarî vesayet, merkezî yönetimin yerel yönetimlerin icraî kararlarını onama, geri çevirme ve kimi ayrık durumlarda da değiştirerek onama yetkisidir. Bu yetki, yerel yönetimlerin yetkisini ortadan kaldıracak veya etkisiz kılacak biçimde kullanılamaz. Anayasa, idarî vesayetin hangi amaçlarla kullanılacağını kurala bağlamakla yetinmemiş, ilke ve yöntemlerinin de yasayla belli edilmesi koşulunu aramıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkatinizi çekmek istiyorum, Anayasa Mahkemesinin yorumuna göre, Anayasa, merkezî yönetimin idarî vesayet yetkisini zorunlu görmektedir ve bu yetkinin yerel yönetimlerde özerkliği zedelemeden kullanılmasını istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski yasada merkezî yönetime bütçeyle ilgili olarak verilen idarî vesayet yetkisinin, il özel idarelerinin özerkliğini zedelemeyen, onların bütçeyle ilgili bağımsız karar alabilmelerine engel olmayan bir düzenleme olduğu söylenebilir. Eğer bu yetkiler içinde il özel idarelerinin özerkliğine zarar getiren düzenlemeler varsa, bunlar yeniden düzenlenebilirdi.

Anayasa Mahkemesinin yorumları böylesine net, böylesine açıkken, bu yasa tasarısı, bütçe süreci içinde, merkezî yönetime hiçbir idarî vesayet yetkisini vermiyor. Peki, size sormak istiyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Anayasanın öngördüğü yönetim biçimine uygun olmayan bir düzenlemede neden bu kadar ısrar ediyorsunuz?

Bütçe bir araçtır, hem de idarede bütünlüğü ve kamu görevlerinde birliği sağlamanın, toplum yararının korunmasının ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanmasının en önemli araçlarından biridir bütçe. Bu açıdan bakıldığında bütçe, aynı zamanda, Anayasanın zorunlu gördüğü idarî vesayet yetkisinin yerine getirilmesinin de en uygun araçlarından biridir. Nitekim bu anlayış, yerel yönetim reformu tasarılarından biri olarak sunulan ve AKP İktidarı tarafından yasalaştırılan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununa da egemen olmuştur. Bu Yasanın 25 inci maddesinde, yönetimde bütünlük sağlamak amacıyla, büyükşehir belediyesine, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçeleri üzerinde vesayet denetimi yapma yetkisi verilmiştir. Büyükşehir belediyesinin ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçelerini kabul ederken yapacağı vesayet denetimi, somut, sınırları belli, makul, haklı nedenlere dayandırılmıştır. 25 inci maddenin üçüncü fıkrasının (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan yetkiler, kesinleşmiş belediye borçları için bütçeye konulması gerekip de konulmamış ödeneği ekleme, belediyenin tahsile yetkili olmadığı gelirleri çıkarma, kanunî sınırlar üzerinde veya kanunî sınırların altında belirlenmiş olan vergi ve harçların oran ve miktarlarını kanunda öngörülen sınırlara çekme, bütçe metnindeki kanun, tüzük ve yönetmeliklere aykırı madde ve ibareleri çıkarma veya değiştirme gibi yetkilerdir. Büyükşehir Belediyesi Kanununun ilgili maddesinin fıkralarını size saydım. Adalet ve Kalkınma Partisi bu yasayı çıkardı.

Şimdi, burada bir acayiplik ortaya çıkmıyor mu, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AKP, Büyükşehir Belediyesi Kanununda, idarede bütünlüğü sağlamak amacıyla, büyükşehir belediyesine, ilçe ve ilk kademe belediyelerinin bütçeleri üzerinde vesayet denetimi yapma yetkisi veriyor; ancak, iktidar, idarede bütünlüğün sağlanması açısından zorunlu olan benzer yetkiyi, yani, il özel idarelerinin bütçeleri üzerinde vesayet denetim yetkisini merkezî yönetime vermiyor. Bunu anlamak ve kabul etmek mümkün değil; az önce söyledim, 1990 tarihindeki Anayasa Mahkemesinin yorumu ışığında, kabul etmek ve anlamak mümkün değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahallî müşterek ihtiyaç olarak nitelendirilerek, merkezî idareden alınıp il özel idarelerine verilen görev ve hizmetler, çok büyük bir olasılıkla, merkezî idarenin yerel yönetimlere transfer edeceği kaynaklarla, paralarla yerine getirilecektir, öyle değil mi. Gökten zembille inmeyecek bu paralar! Ama, merkezî idarenin, il özel idarelerinin bütçeleri üzerinde vesayet yetkisi olmayacaktır. Ayrıca, merkezî idarenin, il özel idarelerinin stratejik planları üzerinde de hiçbir idarî vesayet yetkisi bulunmayacaktır.

Söz konusu düzenlemeler, hükümetin, saydamlığı artırma ve hesap verme sorumluluğunu oluşturma iddialarının da havada kaldığını göstermektedir; çünkü, tasarı, kalkınma planları, yıllık programlar, orta vadeli harcama programları, stratejik planlar ve yıllık performans planları arasında bir uyum olması gerektiğini de görmezden gelmektedir, böylesine önemli bir gerçeği atlamaktadır.

Bütçe ve stratejik plan dokümanları, hesap verme sorumluluğu ve saydamlık kavramlarının yaşama geçirilmesi için gerekli olan en önemli belgelerdir. Merkezî yönetimin, bu süreçlerde, il özel idareleri üzerinde vesayet denetimi yetkisinin olmaması, il özel idarelerine transfer edilen fonların kullanılmasında, hesap verme sorumluluğunun gözetilmesinde ve saydamlığın sağlanmasında sorunlar yaratacaktır; dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Tasarıda, hesap verme-sorumluluk ilişkilerinin nasıl kurulacağına ve bu ilişkinin hangi temeller üzerinde geliştirileceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur. Bu eksiklik, esasen, başlı başına bir sorun iken, bütçe ve stratejik planlar üzerinde merkezî yönetime hiçbir vesayet yetkisi de verilmemektedir. Söz konusu eksiklikler, hem Anayasanın öngördüğü yönetim biçimine uygun değildir hem de saydamlık ve hesap verme sorumluluğu kavramlarına tamamen ters düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın öngördüğü yönetim biçimine uygun düşmeyen, saydamlığa ve hesap verme sorumluluğuna gereken önemi vermeyen bu tasarının, Anayasa Mahkemesinden döneceğini şimdiden söylemek kehanet olmasa gerektir diye düşünüyorum; dikkatlerinizi çekiyorum.

Bu düşüncelerle, hepinize en iyi dileklerimi, sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-yanıt kısmına geçiyoruz.

Ahmet Işık Beyin sorusu var.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Önem atfettiğim için sormak istiyorum. İl özel idare bütçesi, hukuken bir meclis kararıdır ve il genel meclisinin diğer kararlarından farkı yoktur; ancak, esasta, bütçe, özel idarenin bir yıllık temel faaliyetlerini ve harcamalarını düzenlemektedir ve bu yönüyle diğer kararlardan farklıdır. Kanunda ise, bütçenin kesinleşmesi, diğer kararların tabi olduğu usule bağlı tutulmuştur. Bu durumda, bütçenin aynı usule tabi tutulması uygulamada bir aksamaya yol açmayacak mıdır?

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, burada şöyle bir nüans var. Tabiî ki, bütçe de bir meclis kararıdır ve kesinleşmesi, meclis kararının tabi olduğu usule, prosedüre tabidir; ancak, buradaki nüans şudur: Bütçeyi vali hazırlar, encümen de görüşür ve genel meclise sunar. Biraz evvel de okuduk, o madde geçti; genel meclis, gider artırıcı, gelir azaltıcı herhangi bir işlemde bulunamaz.

O bakımdan, bütçe, yine bir meclis kararı gibi valiye gelir, vali bunu geri gönderebilir, meclis ısrar ederse, valinin 10 gün içerisinde yargıya gitme hakkı vardır. Yani, durumda bir aksama olmaz.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 45 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 45 inci madde kabul edilmiştir.

47 nci maddeyi okutuyorum:

Kesin hesap

MADDE 47. - Her yıl bütçesinin kesin hesabı, vali tarafından hesap döneminin bitiminden sonra gelen mart ayı içinde encümene sunulur. Kesin hesap il genel meclisinin mayıs ayı toplantısında görüşülerek karara bağlanır.

Kesin hesabın görüşülmesi ve kesinleşmesinde, bütçeye ilişkin hükümler uygulanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali.

Buyurun Sayın Sali. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İl Özel İdaresi Kanununun 47 nci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız geri gönderme tezkeresinde diyor ki: "Bütçenin ve kesinhesabın kabulünde ve kesinleşmesinde il genel meclisi kararı yeterli görülmektedir." Yine, halen yürürlükte olan İl Özel İdaresi Kanununun ilgili maddelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. "Madde 91- Vali, her sene senei sabıkanın hesabı kat'isini tanzim ile encümeni vilayette tetkik ettirdikten sonra berayı tasdik meclisi umumiye tevdi eder."

133 üncü maddesi de şöyle: "Meclisi umumiler gelecek sene bütçesiyle birlikte meclise verilen geçen sene hesabı kati'sini ve bu bapta encümeni vilayetlerce tanzim olunacak mazbatayı tetkik ederek karar ittihaz eyler." Bundan sonrası önemli. "Bu hesabı kati'ler vali tarafından Dahiliye Vekâletine irsal ve tasdik olunmak üzere Divanı Muhasebata tevdi olunur." Yani, Sayıştaya gönderilir tasdik olunmak üzere.

Biraz önce de okundu 47 nci madde. Neyi kaldırıyor; Sayıştay tasdikini kaldırıyor.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın anayasal olarak mahallî idareler üzerinde herhangi bir denetim görevi ve yetkisi bulunmamaktadır; ancak, Anayasamızın 160 ıncı maddesi -ilgili bölümünü okuyorum- diyor ki: "Kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla Sayıştay görevlidir." Yani, yasalar öngörmedikçe, Sayıştay, mahallî idareler üzerinde herhangi bir yetkiye haiz değildir. Burada görüşmekte olduğumuz yasanın 41 inci maddesi, Sayıştay denetimini ve kesin hükme bağlama yetkisini kabul ediyor; yani, yasayla görev verildiği için Sayıştay, mahallî idarelerin, il özel idaresinin hesaplarını inceleyecek ve kesin hükme bağlama işlemlerini yapacaktır.

Bu düzenlemelere göre, kesinhesabın Sayıştay tasdikine sunulmaması anayasal bir aykırılık teşkil etmemektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakika.

MUHARREM İNCE (Yalova)- Sayın Çakır, Fenerbahçeye başarılar dile.

BAŞKAN- Meclise çalışmalarında başarılar dilerken, bu arada, Fenerbahçeye de başarılar dileyelim.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz İl Özel İdareleri Kanununun 47 nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, şu an İspanya takımı Real Zaragoza karşısında mücadele eden Fenerbahçe takımımıza başarılar diliyorum; diliyorum başarılı olur. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısını ikinci kez Mecliste görüşüyoruz. Birçok konu ikinci kez kürsüden dile getirildi. Ben, sürem yettiği ölçüde bu tasarıyı bir başka boyutta ele alıp, sizlerin gözü önüne koymaya çalışacağım.

Öncelikle, bu yasa tasarını, sadece bireysel olarak değerlendirmek, kanımca, doğru bir değerlendirme tarzı olmaz. Bu tasarıyı, bugüne kadar, Parlamentodan geçmiş veya geçirilmek istenmiş diğer yasa tasarılarıyla beraber ve hükümetin bugüne kadar olan uygulamalarıyla beraber değerlendirebilirsek, zannediyorum, bunun ülkede yaratacağı sonuçları algılama da biraz daha kolay hale gelir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, İktidar Partisi sözcüleri, bu yasayı, hizmeti kolaylaştırma, merkezî inisiyatifi yerele dağıtma ve insanların bu anlamda günlük problemlerinin daha kolay çözülebilir hale gelebilmesi şeklinde savunmaya çalıştılar. Şimdi, bu yasa ve buna yardımcı olan yasalar, acaba, gerçekten, sizlerin ifade ettiği biçimde, bu ülkede yaşayan insanların daha mutlu olabilmelerine, günlük sorunlarını daha kolay çözebilmelerine yardımcı mı oluyor; dilerseniz, bu perspektifte bir açılım yapmak istiyorum.

Bugüne kadar çıkardığımız, Köy Hizmetlerinin kapatılmasıyla ilgili yasa -pratikte devletin köye hizmet götürmesi niyetinin azaldığı, zayıfladığı bir uygulama biçimine dönmeye başladı- Yerel Yönetim Yasası, Kamu Yönetimi Reform Tasarısı, YÖK Yasası, İş Yasası, SSK hastanelerinin devriyle ilgili yasa; bütün bunlar, hep aynı fikre, hep aynı düşünceye hizmet eden yasalar şeklinde getiriliyor.

İş Yasasıyla, Türkiye'de, işçilerin ekonomik ve demokratik haklarını savunamayacağı bir mal, emtia gibi görüldüğü bir iş hayatı ortaya çıkarıldı ve ciddî memnuniyetsizlikler var işçiler içerisinde.

Bir bakıyorsunuz, pancarla ilgili -geçen hafta sorular sorduğumu ifade ettim, Sayın Bakan cevap vermedi- Şeker Kurumu kapatılıyor; pancar üreticisinde ciddî bir sıkıntı var, bir hareket var.

Diğer taraftan, taşıyıcılarla ilgili bir yönetmelik değişikliği yapılıyor; Türkiye'de, kamyon şoförleri ve kooperatifleri, ciddî sıkıntılar içerisinde ve yükselen bir biçimde, tepkilerini dile getiriyorlar.

Bir başka yönden, Hava Kirliliği Yönetmeliği değiştiriliyor. Türkiye'de üretilen kömürün büyük bir bölümünün, maalesef, Türkiye'de tüketilmesi yasaklanıyor ve madencilerin hepsi ayaklanmış; ama iktidar kapısında, ama muhalefet kapısında sorunlarına, dertlerine çözüm bulmaya çalışıyorlar.

Bir bakıyorsunuz, bir Bakanlar Kurulu tebliği... Ayçiçeği üreticisine prim ödemek yasal bir zorunluluk, devletin, hükümetin almış olduğu bir karar; ama, tebliğde, ayçiçeği üreticisinin önemli bir bölümü primden yararlanamaz bir biçim ortaya konuluyor.

Diğer taraftan, SEKA kapatılıyor, SEKA işçileri ayaklanmış, çoluk çocuk, meydan meydan, dertlerine, sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyorlar.

Bütün bunlar olurken, toplumun çeşitli kesimlerinde ciddî memnuniyetsizlikler varken, memurlar, işçiler, emekli dul ve yetimler, esnaflar, köylüler, her geçen gün reel gelirlerinde kayıplara uğrarlarken, yoksullaşma hızla devam ederken; diğer taraftan, bakıyorsunuz, toplumun örgütlü muhalefet gücünü kısmaya yönelik yasalar ve yönetmelikler gündeme geliyor. Köylü, yoksullukla susturuluyor; işçi, İş Yasasıyla; memur, Kamu Yönetimi Reform Tasarısıyla.

Değerli arkadaşlarım, öbür taraftan, ulusal medyanın büyük bir bölümü...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ulusal değil, yaygın...

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Düzeltiyorum; yaygın medya.

...işini gücünü bırakmış, muhalefeti eleştiriyor, muhalefete ekranlarını ve sayfalarını kapatıyor ve dünyanın hiçbir demokrasisinde olmayan bir biçimde, muhalefeti eleştiriyor.

Diğer taraftan, Türkiye'nin iç durumu böyleyken, uluslararası siyasette de, maalesef, iddialarımızı zayıflatan, haklılıklarımızı zayıflatan bir uluslararası  siyasî anlayış ortaya konuluyor.

Şimdi, bunlar, benim, ciddî bir araştırmayla kaleme aldığım şeyler değil; bunlar, benim, bugüne kadar hep beraber yaşadığımız ve hafızamı biraz zorlayarak, kısa kısa notlar alarak sizlere genel bir çerçevede sunmaya çalıştığım şeyler.

Türkiye, sizin istediğiniz gibi yaşamak istemiyor, sizin götürmek istediğiniz yere gitmek istemiyor; bunu, size hatırlatmak istiyorum. Kabul ediyorum ki, bir kabuk değişikliği var; ama, ben, siyaset adamıyım, benim için önemli olan, bu kabuk değişikliğinde halkın menfaatlarıdır. Eğer, bu kabuk değişikliği, bu ülkede yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun menfaatına, refahına, refahını yükseltmeye göre değilse, bu kabuk değişikliği, sizin ifade etmeye çalıştığınız bir reform değildir, bir yenilik değildir, bir ilericilik değildir. Siyasetin ölçüsü, toplumu mutlu edebilmek, memnun edebilmek, daha iyi bir yaşam standardına götürebilmektir.

Bütün bunların hepsi, demokratik ortamı zayıflatmak, toplumsal muhalefetin gücünü kırmak, üniter yapıyı zayıflatmak, merkezî otoritenin etkisini, merkezî otoritenin gücünü etkisiz kılmayı amaçlayan çalışmalardır.

Bütün bunların üzerine de, 10 000 üniversite mezunu gencimizi polis yapma kararı alıyoruz. Bununla da övünüyoruz; diyoruz ki: Avrupa Birliğinde kişi başına düşen polis sayısı bu kadardır. Biz, 10 000 üniversite mezunu genci polis yaparak, Avrupa Birliği standartlarını tutturacağız(!)

Değerli arkadaşlarım, bizim tutturmak zorunda olduğumuz, bu ülke adına, bu ülkede yaşayan insanlar adına çok daha faydalı, çok daha yararlı Avrupa Birliği standartları var; önce onları tutturalım, önce bu ülkede yaşayan insanların mutluluğunu ve refahını sağlayacak standartları tutturalım, ondan sonra, eğer, gücümüz yetiyorsa, bir polis devleti olma yolunda ilerleyelim.

Ben, bir genel çerçeve çizdim. Dikkate alırsınız veya almazsınız; ama, benim bu uyarılarım, inanın ki, bu ülkede yaşayan insanların önemli birçoğunun yapmış olduğu uyarılardır. Bu uyarılar, artık, yavaş yavaş uç vermeye, filiz vermeye de başladı. Dikkate alır veya almazsınız; ama, bizim, muhalefet partisi olarak, bu uyarıları yapmak, bu düşünceleri Türkiye'yle paylaşmak gibi bir sorumluluğumuz var.

Yasanın hayırlı olmasını diliyorum, Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Süreniz 5 dakikadır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler nedeniyle, İl Özel İdareleri Yasasıyla ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki görüşmelere yeteri kadar katılamadık; ama, dün, bir ara toplantıya katıldığımda, Sayın Bakanın, Sayın Mehmet Ali Şahin'in, bu yasayla ilgili olarak, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesini bir anlamda gereksiz görerek, böyle bir vurgulama yaptığını gördüm.

Değerli arkadaşlar, eğer bir yetki bir makama verilmişse, bu yetkinin kullanılmasından ötürü bir insanı suçlamak kadar gereksiz bir şey yoktur. Yetki eğer gerekçeleriyle beraber Parlamentoya intikal etmişse, ayrıntılı gerekçeler varsa, bu gerekçelere bakmak gerekir. Nitekim, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yasa görüşülürken, Sayın Cumhurbaşkanının iki uyarısının da dikkate alındığını belirtmek gerekiyor. Demek ki, gönderilen yasanın, geri gönderilen yasanın bazı maddelerinin en azından değiştirilmesine iktidar grubunun da katıldığı görülmüş oluyor. O zaman, Sayın Cumhurbaşkanını gereksiz yere suçlamanın hiçbir mantığının olmadığı kanısındayım.

Bir başka şey...

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Açıklama vardı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Açıklama yetersizdi. Açıklama yeterli olsa, zaten girişi böyle yapmayacaktım; açıklama yetersizdi.

Bir başka şey "statüko" sözcüğünü, her nedense, çok fazla kullanıyoruz. Hele hele, hiç suçlanmaması gereken bir deyimle, Cumhuriyet Halk Partisi "statükocu" olarak suçlandı.

Değerli arkadaşlar, kaç kez bu kürsüye geldik ve kaç kez söyledik. Nitekim, burada, daha önce görüşülen bir madde dolayısıyla, iktidar kanadından bir saygıdeğer milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisinin programından bir bölümü de okuyarak, yerel yönetimlerle ilgili olarak "bunun altına imza atarız" dedi. Onun altına biz de imza atıyoruz zaten; ama, anlaşamadığımız nokta şu: Biz yapılacak olan tüm değişikliklerin ve dönüşümlerin Anayasaya uygun olarak yapılmasını istiyoruz ve nitekim, kendi programımızda, gerekirse bu amaçla Anayasanın 127 nci maddesini değiştireceğiz diyoruz; ama, siz "efendim Anayasayı bir tarafa bırakalım, biz bu değişiklikleri yapalım..." Bizim anlaşamadığımız, uzlaşamadığımız temel nokta bu.

Yine, bir başka nokta; şimdi, diyorsunuz ki: "Bu yasa, çok ileri bir yasadır." Hatta, ilk üç yasa Parlamentoya sunulduğunda, Sayın Bakan, yaptığı konuşmada, bu yasaların bir devrim niteliğinde olduğunu söylemişti.

Şimdi, elinizi vicdanınıza koyunuz. Daha dün akşam, Sayın Mehmet Ali Şahin, gelip, burada, bu yasanın çok ciddî değişiklikler içermediğini, önemli ölçüde dilinin  sadeleştirildiğini söylemedi mi? Peki, dün söylediğiniz neydi, bugün söylediğiniz ne?! Eğer, sadece dilden ibaret bir yasaysa bu, nasıl oluyor da, bu kadar madde, tekrar görüşülmek üzere Parlamentoya  gönderiliyor. Demek ki, sadece dilin sadeleştirilmesiyle, o bağlamda olan bir yasa değil.

Bir başka şey; bu tür ciddî yasalar, parlamentolarda, gruplarda, kamuoyunda oluşturulur, yeteri kadar tartışılır; sivil toplum örgütleriyle görüşülür, ondan sonra parlamentoya taşınır bunlar; ama, ben bildiğimi yaparım, bu şekliyle getiririm, bunları yasalaştırırım derseniz, bunun da doğru olmadığını ifade etmek isterim.

Bizim bu yasayla ilgili olarak sizlerle ayrıldığımız temel nokta şu değerli arkadaşlar; ben, o noktanın da önemini vurgulamak istiyorum: Hiçbir parlamento, demokrasilerde hiçbir parlamento, merkezî hükümetin yetkilerine sınırlama getirmez ve merkezî hükümetin yetkilerine sınırlama getirerek yerel yönetimlere olabildiğince kapı aralamaz; çünkü, bütün yasaları parlamento yapar, bütün yasalar parlamentodan geçer, yerel yönetimlere aktarılacak yetki de parlamentonun yetkisindedir. Nasıl oluyor da, bir hükümet, merkezî hükümetin yetkilerini sınırlıyor?! İşte, bizim ayrıldığımız temel noktalardan birisi de bu.

Değerli arkadaşlarım, bir başka nokta; bu tasarının gerek sunuşunda gerek genel gerekçesinde gerek madde gerekçelerinde, çoğu zaman, katılımcılıktan, demokrasiden, saydamlıktan söz eder. Gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken gerek Genel Kurulda daha önce bu maddelerle ilgili görüşürken hep şu soruyu sordum: Bu tasarının hangi maddesinde katılımcılık var, hangi maddesinde katılımcılık var? Katılımcılık yok arkadaşlar. Sadece sözde, katılımcılık var; ama, eylemde katılımcılık yok, katılımcılık söz konusu değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Saydamlığa gelince; 52 nci maddeyle ilgili söz istedim. Orada, bu tasarının, saydamlıktan ne kadar uzak olduğunu da göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu Parlamentonun, bu yasama döneminde kabul ettiği en önemli yasa, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunudur; çünkü, bu yasanın temel amacı, Parlamentonun gerçek anlamda bilgilendirilmesi, milletvekillerinin yasa görüşülürken değişik birimlerin, değişik organların görüşlerinin de bu Parlamentoya gelmiş olması, belli hesapların, belli gelir ve giderlerin, yasaların bütçeye getirdiği yüklerin görülmesi açısından bu yasa çok önemli idi; ama, AKP İktidarının yaptığı ilk iş, IMF'nin dayatmasıyla çıkardığı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununu, sözleşme imzaladıktan sonra, 2005 yılı bütçesiyle, bir yıl askıya alması oldu. Peki, niye askıya aldınız? Niye bu kadar acele ettik? Demek ki, AKP açısından, saydamlık da pek o kadar ciddîye alınacak bir şey değil.

Değerli arkadaşlar, bir başka noktaya geliyorum. Yerel yönetimlerde önemli olan şudur: Yetki transferiyle beraber kaynakların kullanımını da saydam kılmaktır. Yetkiyi verirsiniz, kaynağı da verirsiniz. Eğer, yetki ve kaynakla beraber, denetimi ve bununla beraber saydamlığı getiremezseniz, sistemde çöküntüye yol açarsınız, sistemde yolsuzluklara kapı aralarsınız.

Bakın, genel hükümette, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu var, Başbakanlık Teftiş Kurulu var, teftiş kurulları var, genel müdürlüklerin teftiş kurulları var; bütün bunlara rağmen, Türkiye'nin bir yolsuzluk batağında olduğunu biliyor muyuz; biliyoruz. Peki, siz, bu yasayla, yerel yönetimlere yetki devrederken, acaba hangi denetim organını getiriyorsunuz, hangi denetimi getiriyorsunuz, nasıl denetleyeceksiniz, saydamlığı nasıl sağlayacaksınız? Değerli arkadaşlar, bunların hiçbirisi yok.

Değerli arkadaşlar, işte, Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin ayrıldığı, ayrıştığı temel noktalar bunlar. Özet olarak bilgilerinize sundum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru - yanıt işlemine geçiyoruz.

Sayın Enis Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)- Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.

47 nci madde -görüştüğümüz gibi- kesinhesapla ilgili. Kesinhesabın görüşülmesi ve kesinleşmesinde, bu maddeye göre, bütçeye ilişkin hükümler uygulanıyor. Öte yandan, bu tasarının 26 ncı maddesinde encümenin görev ve yetkileri düzenleniyor ve bu görev ve yetkiler arasında, stratejik plan ile kesinhesabın da incelenip il genel meclisine görüş bildirilmesi yer alıyor.

Ben, bundan önce de buna benzer bir soru sormuştum; ancak, Sayın Bakandan gerekli yanıtı alamadım; ama, şimdi, kesinhesapla birleştirerek bu soruyu sormak istiyorum.

Bu yasa tasarısındaki ve 26 ncı maddede yer alan stratejik planlama, bütçe süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Yineliyorum, bütçe süreçleriyle ilgili bir kavramdır. Şimdi, bu bütçe süreçleriyle ilgili kavram, kesinhesapla nasıl ilişkilendiriliyor ve stratejik planlama, kesinhesap ve Devlet Planlama Teşkilatının yeni bir anlayışla hazırladığı stratejik makro planla nasıl ilişkilendiriliyor?

Sayın Bakan bana yanıt verirken, planlamanın öneminden söz etti ve planlama eskisi gibi olmayacak filan dedi. Gayet tabiî olmayacak. Artık mevcut planlama modeli, mevcut planlama anlayışı miadını doldurmuştur. Yıllardan beri bunu söylüyoruz; yeni bir planlama anlayışına Türkiye'nin ihtiyacı var. Bakalım, Adalet ve Kalkınma Partisi, bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde Devlet Planlama Teşkilatını nasıl örgütleyecek ve bu yeni planlama anlayışını nasıl yaşama geçirecek. İşte, bu çerçevede benim sorum anlam kazanıyor. Bu yeni planlama anlayışı çerçevesinde, buradaki bütçeleme süreçleriyle ilgili stratejik planlama kavramını ve kesinhesap uygulamasını nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Erdal Karademir...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Ülkemiz, tekil devlet modelinde tek bir egemenliği amaçlayan bir yapıdadır. Bu yapılanmada, devlet tek yetkili organdır. Bu yasayla, devletin kullanması gereken birçok yetki yerel idarelere devredilmektedir. Bu durum, devletin örgütsel yapısını parçalı bir duruma sokmuyor mu? Yine, aynı durum Anayasaya aykırılık içermiyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkanım, yazılı cevap vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 47 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Sayıştayda boş bulunan 8 üyelik için seçim yapmak ve sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 22 Şubat 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.00