BIM 2 2 2005-03-08T09:46:00Z 2005-03-08T09:46:00Z 71 47670 271720 TBMM 2264 543 333691 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 75

 

59 uncu Birleşim

16 Şubat 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, beyaz et sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, organize sanayi bölgelerinin işsizlikle mücadelede önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 44 milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran Ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalilik sorunlarının nedenlerinin  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/600) (S. Sayısı: 757)

2.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/601) (S. Sayısı: 758)

3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonu Raporları (3/602) (S. Sayısı: 759)

4.- Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/604) (S. Sayısı: 760)

5.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/605) (S. Sayısı: 761)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, karayollarındaki paralı geçiş noktalarına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4548)

2.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, 5187 sayılı Kanunun bölgesel süreli yayınlara getirdiği malî külfete ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4589)

3.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya, Rize ve Siirt İllerinde kullanılacak yatırım ödeneklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4590)

4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır merkezli bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4598)

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, okul web sitelerindeki bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4619)

6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir gazetede yayımlanan iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4621)

7.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Alanya İlçesindeki Kargacık İlköğretim Okulu binasındaki hasara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4622)

8.- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ'in, Bağ-Kurluların özürlü çocuklarının gelişim ve eğitim yardımından yararlandırılmamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4658)

9.- Kırşehir Milletvekili Mikail ARSLAN'ın, frekans ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4689)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Elmadağ'da bulunan Çay-Kur Paketleme Fabrikasının Rize İline taşınmasının yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap verdi.

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, 5187 sayılı Kanunun uygulamaya girişiyle birlikte, yerel yayın yapan basın organlarının içine düştüğü sorunlara ve alınması gereken önlemlere,

Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt, Bursa'nın tekstil sanayi kenti oluşuna ve içinde bulunduğu sorunlara,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Ali Dinçer, Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 43 milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut hizmetlerinin (10/248),

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 43 milletvekilinin, şarapçılık sektörünün (10/249),

Araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanvekilliğine Konya Milletvekili Orhan Erdem'in seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cımoszwicz'in Polonya'ya resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine,

Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına,

Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a ödenek ve yolluğunun verilmesine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri;

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi;

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263),

İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, 3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasî Ahlak Yasası) Teklifinin (2/22),

Doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra;

Genel Kurulun 16.2.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00, 17.2.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/12, 28) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun  699 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşme tamamlandı.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/677) esas numaralı soruya, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin;

2 nci                          sırasında bulunan                         (6/682),

3 üncü                               "                               "                               (6/683),

4 üncü                               "                               "                               (6/684),

5 inci                               "                               "                               (6/685),

6 ncı                               "                               "                               (6/688),

9 uncu                               "                               "                               (6/694),

11 inci                               "                               "                               (6/696),

12 nci                               "                               "                               (6/705),

Esas numaralı sorulara, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;

Cevap verdi.

16 Şubat 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.15'te son verildi.

        Ali Dinçer

    Başkanvekili

Ahmet Küçük         Mehmet Daniş

        Çanakkale                Çanakkale

Kâtip Üye               Kâtip Üye


No.: 79

II.- GELEN KÂĞITLAR

16 Şubat 2005 Çarşamba

Raporlar

1.- Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/269) (S. Sayısı: 792) (Dağıtma tarihi: 16.2.2005) (GÜNDEME)

2.- İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 793) (Dağıtma tarihi: 16.2.2005) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK ve 44 Milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalik sorunlarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.2.2005)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

16 Şubat 2005 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Bu arada, bir açıklama yapmak istiyorum. Dikkat ettiyseniz, dün, üç Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız konuştu; çünkü, Adalet ve Kalkınma Partisinden başvuran arkadaşımız yoktu.

Geçen hafta cuma günü, bizim, Bursa Milletvekili arkadaşımız Mehmet Emin Beye ve bir grup başka Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşa başvurmalarını söyledim eğer gündemdışı konuşmak istiyorsanız diye; onlardan da gelmedi. Sadece bir arkadaşımız, İbrahim Özdoğan müracaat etmişti; son anda Turhan Çömez Bey de müracaat edince, iki oldu ve listeyi yapmıştık; ama, Turhan Beyi, arkadaşlardan birine söyleyerek, yerleştirdik.

Bu konuda özellikle dikkatli olduğumuzu vurgulamak için bu açıklamayı yapmak istedim. Dünkü fotoğrafı görüp, belki, yanlış değerlendiren, yanlı davrandığımızı düşünen arkadaş olabilir diye bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissettim.

Divan olarak, biz, milletvekillerimizin, yasama çalışmalarına en etkin, en verimli bir şekilde katılmasından yanayız. Örneğin, Lokman Bey bir konuda, aniden, görüşme yapmak istedi, bilgi aktarmak istedi özürlü yurttaşlarımızla ilgili; ona, hiç beklemeden, yerinden, uygun bir süre içerisinde, söz verme durumunda olduk; çünkü, buna benzer çalışmalar, Parlamentonun, ülke sorunlarıyla ilgili, yasama çalışmalarıyla ilgili etkinliğini artırıyor, verimliliğini artırıyor. Buna katkıda bulunmak, yardımcı olmak, katılımı artırmak, hem de homojen bir şekilde her taraftan katılımı artırmak, Divan olarak bizim görevimiz. O konuda yeterli titizliği her zaman göstermeye çalışacağız; olursa eksiğimiz, bizi uyarın lütfen.

Şimdi, gündemdışı ilk söz, halkevlerinin açılış yıldönümüyle ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e aittir.

Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in, halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri ve değerli izleyenler; halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümü nedeniyle söz aldım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Halkevleri, ulusal kültürümüzün gelişmesinin en önemli köşe taşlarından biridir; 19 Şubat 1932'de kurulmuşlardır ve tüm güzel sanatlar dallarında, tiyatro, spor, sosyal yardım, halk dershaneleri, kütüphane ve yayın, tarih ve müzecilik çalışmalarında, ülkemizde kültürün yayılmasında öncülük etmişlerdir.

Halkevleri, 1952'de kapanıncaya kadar 478 yerde açılmışlardı ve 4 300 dolayında halkodasıyla, aynı işlevi gören halkodasıyla destekleniyorlardı.

Unutulmaması gereken bir nokta daha, halkevlerinin merkez yayın organı Ülkü Dergisiydi ve ayrıca, 40 dolayında yayın organları vardı.

Değerli arkadaşlar, demokrasi ortamı, yalnız ve ancak eşitlik, özgürlük, hoşgörü, toplumsal dayanışmayla güçlenir. Bunu güçlendirecek olan da sanatsal çalışmalardır, bireyin üretkenliğinin toplumsallaşmasıdır ve bunun, bu kültürün evrensele taşınmasıdır. Çelişkiye bakın; halkevleri, adı demokrat olan parti tarafından kapatıldı.

Halkevleri sonradan da açıldı, 27 Mayıs sonrasında; ancak, eski konumunu tutturamadı. Değerli arkadaşlar, kurumlar bir kez yıkıldığı zaman, yerine yenilerinin konulması hiç de kolay olmuyor. Halkevleri, ulusal bağımsızlıkçı ve demokratik tutumu nedeniyle, niteliğini bildiğiniz 12 Eylül askerî rejimi tarafından kapatıldı, yöneticileri yargılandı -bu arada Sayın Ahmet Yıldız'ı saygıyla anıyorum- hepsi beraat ettiler ve 10 Mayıs 1988'de halkevleri yeniden açıldı. Daha sonraki dönemde, 67 şubesi, 3 000'e yakın kayıtlı üyesiyle, halkevleri, mahallelerde ulusal bağımsızlık, sağlık ve bir dizi konuda, uyuşturucuya karşı mücadelede önemli işlevler görüyor, büyük çalışmalar yapıyor; ancak, halkevlerinin kültürel yönden de giderek güçlenmesi kimi yerel yöneticiler tarafından, anlaşılan, iyi karşılanmıyor olacak ki, bu hükümet döneminde de, üzülerek belirteyim, halkevleri büyük bir baskı altındadır. Geçen eylül ayında, kimi yayın organlarında, halkevlerinin örgüt yuvası olduğu yayınlandı. Bu konu yargıya intikal etti. Aynı günlerde, İçişleri Bakanlığından durumun ne olduğunu ben sordum. İçişleri Bakanlığı yanıtında "halkevlerinin durumuyla ilgili bir rapor hazırlanıp basına verilmemiştir" deniyor; hazırlanmamıştır denmiyor. Bu raporun Bilgi Edinme Hakkı Yasası çerçevesinde halkevlerine veya tarafıma bildirilmesi yönündeki istekler de karşılanmamış bulunuyor. Bunun üzerine, Bakanlık başka bir şey yapıyor; Bilgi Edinme Yasasının 4 üncü bölümü gereğince bu raporun açıklanamayacağını, kimseye verilemeyeceğini bildiriyor soru önergeme verdiği yanıtta.

Değerli arkadaşlar, burada çok sayıda yanlış yapılıyor. Yanlışın biri şudur: Hükümet, halkevleri gibi bir kültür ve sanat derneğine, yuvasına baskı uygulamaktadır.

2- Yasal işlem için talepte bulunan dernek, bir valilik tarafından ihbar edilmektedir. Derneğin hangi nedenlerle suçlandığı belli değildir. Bu, Bilgi Edinme Hakkı Yasası çerçevesinde devlet sırrı, istihbarat, idarî ve adlî soruşturma gibi noktalarla derneğin suçlanmasına olanak yoktur. Kaldı ki, eğer, öyle bir şey varsa, bu, yargıya aktarılmıştır ve yargıda görülmelidir. Halkevleri konusunda İçişleri Bakanlığının bürokratları, eğer, kamuoyuna, basına elaltından bilgi vermişlerse, bunun da açıklık kazanması gerekir. Saydam, halka hesap veren yönetim anlayışı geçerli olmalıdır; bu hükümet onun için buradadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

YAKUP KEPENEK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, asıl sorun bunun ötesindedir; toplumlar, kültürel kimlikleriyle yaşarlar, var olurlar ve dünyaya kültürel kimlikleriyle kendilerini taşırlar. Kültürel üretim güçlenmedikçe, yetersizlik, ekonomik ve toplumsal gelişmeyi de engeller, uygarlık denilen çağdaş üretim yöntemleri kavranamaz, çağdaş yaşam biçimleri olamaz.

Günümüzde Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde en çok tartışılan konu nedir biliyor musunuz; kültür ürünlerinin serbest dolaşımı. Kimi ülkeler, kültür ürünlerinin -güçlü ülkeler; Amerika Birleşik Devletleri gibi- sinema, müzik gibi ürünlerinin dünyanın her tarafında serbestçe satılmasını istiyorlar.

Buna karşı, başta Fransa ve Kanada olmak üzere, kendi ulusal kültürlerini çeşitlendirip güçlendirmek isteyenler, her türlü destek yoluyla, parasal destek yoluyla, sübvansiyon yoluyla, vergi bağışıklığı yoluyla, kültürel birikimlerini ve üretimlerini güçlendirmeye uğraşıyorlar. Ülkeler bu kavgayı verirken, Türkiye'nin, kendi kültürünün güçlenmesini, gelişip evrenselleşmesini sağlayacak kurumları artırmasında, güçlendirmesinde büyük yarar var.

Değerli arkadaşlar, bir soru sorabilir miyim; Türkiye yöneticilerinin, Washington'a gittikleri vakit, Beyaz Sarayda karşılaştıkları en büyük sorulardan biri nedir bilir misiniz; Amerikan yapımı sinema filmlerinin ve müzik ürünlerinin Türkiye'de hiçbir engel tanımadan satışının serbest bırakılması. Bu noktanın altını özenle çizmek istiyorum.

Günümüzde emperyalizmin değişik biçimleri var; bunlardan bir tanesi de kültür emperyalizmidir ve Türkiye, kendi, binlerce yıla dayanan kültür birikimini Anadolu'nun birikimiyle yoğurarak evrensel düzeye taşımada, halkevleri gibi kurumlara şiddetle gereksinim duymalıdır, ihtiyaç duymalıdır; bunu vazgeçilmez sayıyorum. Türkiye eğer bunu yapsaydı başından beri, yıllardır yaşamakta olduğumuz kültürel yozlaşma, sığlık ve gerilik yaşanmazdı; toplum içinde dayanışma, birlik ve kültürel üretim çok daha üst düzeylere taşınırdı.

Şimdi sormak gerekiyor; halkevlerini 1950'li yıllardan başlayarak baskı altında tutmanın, yok etmenin, ezmenin, biçmenin kimlerin işine yaradığını düşünebiliyor musunuz; bu, yabancıların işine yarıyor; bu, yabancı kültür üretimlerinin işine yarıyor.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

YAKUP KEPENEK (Devamla) -Toparlıyorum efendim.

Bunun düzeltilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, unutmayalım, Mustafa Kemal'in belirttiği gibi, Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür, bu konuda duyarlı olmalıyız diyorum.

Halkevleri üzerindeki baskıların hafifletilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, ülkemizdeki beyaz et sektörünün sorunları hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'e aittir.

Buyurun Sayın Çömez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, beyaz et sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; beyaz et sektörümüzde son günlerde yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda beyaz et sektörümüzün karşılaştığı sorunlar, önemli riskleri de beraberinde getirmiştir. Bir süre önce sektöre dair bilgisi yeterli olmayan kimi çevrelerin yaptığı açıklamalar kamuoyunda tereddüt oluşturmuş ve bu tereddüt de sektöre çok ciddî darbe vurmuştur. Arz-talep dengesi bozulan sektörde fiyatlar düşmüş ve göreceli maliyet artışı da pek çok sorunu tetiklemiştir.

Bugün, Türkiye'de, beyaz et sektöründe 100 000 kişi çalışmaktadır. Bu, direkt etkilenen kesimdir. Oysa, endirekt olarak, bu sektör, 2 000 000 kişiyi kapsamaktadır. Eğer, sektörün önündeki sorunlar aşılmaz ve destek olunmazsa, bu kadar insanımız zorda kalacaktır.

Değerli arkadaşlarım, sektörün en önemli sorunu maliyettir. Maliyetin ise, en büyük kalemini, yani yüzde 70'ini yem oluşturmaktadır. Bugün, mısır, dünya piyasalarında, tonu yaklaşık 100 dolardan işlem görmektedir. ABD'den ithal ettiğimizde ise, CIF maliyeti olarak, ton başına 160 dolar ödemekteyiz. Gümrük vergisiyle, mısırın maliyeti, ton başına 325 dolar olmaktadır.

Bugün, Toprak Mahsulleri Ofisi stoklarında, 470 000 ton mısır olduğu ifade edilmektedir. Bu mısırın firmalara maliyeti de, ton başına 320 dolar civarındadır. Ekonomiye katkı sağlayacak, istihdam sağlayacak mısır için yüzde 100'ler civarında fon uygulanırken, işlenmiş ve işlenmemiş pırlanta için, maalesef, gümrük vergisi alınmamaktadır. Yine, AB ülkelerinden ithal ettiğimiz kozmetik ürünleri için gümrük vergisi alınmamaktadır. Dolayısıyla, tüm bunlara dair, yeni politikalar üretmek ve düzenlemeler yapmak şarttır.

Diğer rakiplerine oranla yüksek maliyetle yem tedarik eden Türk beyaz et ve yumurta sektörü, doğal olarak ihracatta ciddî sorunlar yaşamaktadır. Brezilya, bugün, Avrupa Birliği ülkelerine ve Ortadoğu'ya önemli miktarda beyaz et ihraç etmektedir. Yılda 1 100 000 ton beyaz et ithal eden Rusya'ya en fazla ihracatı Amerika Birleşik Devletleri yapmaktadır. Bu ülkeler, binlerce mil öteden gelerek ihracat yaparken, Türkiye, ne yazık ki, yanı başındaki pazara girememektedir.

Peki, ne yapmalıyız? Binlerce çalışanıyla, son derece modern tesisleriyle, atılımcı müteşebbisleriyle Türk beyaz et sektörüne nasıl katkı sağlamalıyız? Öncelikle mısır maliyetleri için çok acil tedbir alınmalıdır. Milyonlarca doları yabancılara vermek yerine, önce yerli üreticilerimize yeterince destek verilmeli ve Türkiye'nin kazanımları, Türkiye'ye bırakılmalıdır. Toprak Mahsulleri Ofisi acilen yeni bir politika belirleyerek, elindeki ürünlere vade uygulamalı ve fiyat indirimine gitmelidir.

Sektörün gelişmesi için, istihdam sağlanabilmesi için, şüphesiz ki, en önemli çalışma ihracat teşviki uygulamasıdır. Bugün, ihracat yapan pek çok ülkede maliyetler ton başına 1 500 dolar civarında iken, ihracat rakamları ton başına 1 000 dolarlar seviyesindedir. Bunun da nedeni, ton başına sağlanan 500 ilâ 750 dolarlık ihracat teşvikidir. Türkiye, bu teşviki mutlaka kademeli olarak sağlamalıdır. Bunu yaptığı takdirde, sektör, önünü görecek, dışa açılacak, pazar payı elde edecek ve istihdam sağlayacaktır. Bu teşvik ton başına 500 dolardan başlayarak kademeli olarak azalır ve beş yıl sürerse, Ortadoğu, Avrupa Birliği ve Rusya pazarına rahatlıkla girilecektir. Amerika Birleşik Devletleri Rusya'ya tonu 900 dolardan beyaz et satmaktadır. Türkiye'de üretim maliyeti ton başına 1 600 dolarken, bu piyasalarda teşvik olmadan yer edinmeyi beklemek hayalperestlik olur.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde piliç eti üretimi, gıda kalitesi açısından dünya standartlarını yakalamıştır. Avrupa Birliği Veteriner Ofisine ait denetmenler ülkemizdeki 5 adet firmayı denetlemiş ve ihracat ön izin belgesi vermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Lütfen toparlayınız.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla)- Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yine, önümüzdeki günlerde Rusya'dan inceleme yapmak üzere gelecek resmî veteriner hekimler beklenmektedir; ancak, tüm bu sertifikasyonlar, verilen kalite belgeleri, eğer teşvik sağlanmazsa, ihracat için yeterli olmayacaktır.

Türkiye, 2004 yılı itibariyle, ağırlıklı olarak Ortaasya ve Balkanlar olmak üzere 10 000 ton beyaz et ihracatı gerçekleştirmiştir. Eğer teşvik sağlanırsa bu rakam kısa sürede yılda 30 000 tonu bulacak ve yeni yatırım ve istihdam olanakları ortaya çıkacaktır.

Dünyanın en büyük kanatlı et ihracatçılarından biri olan Tayland, 2003 yılında 400 000 ton piliç eti ihraç etmiştir; ancak, kuş gribi, yani, avian influenza hastalığı nedeniyle sektör çok ciddî darbe görmüş ve ihracatları düşmüştür.

Türkiye'de beyaz et sektörünün önemli merkezlerinden bir tanesi Balıkesir'dir. Dünyadaki pek çok kuş türünün uğrak yeri de, Balıkesir Manyas Kuş Cennetidir. Hollanda, İtalya, Hong Kong gibi pek çok ülkede milyarlarca dolarlık kayba neden olan bu virüsten korunmak ülkemiz için çok önemlidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın bu konuda eylem planı oluşturması ve uygulaması şarttır.

Değerli arkadaşlarım "krizden olumsuz etkilenen entegre beyaz et sektörünün kriz öncesi duruma gelmesi için gerekli önlemler alınacaktır" ifadesi, AK Parti İktidarımızın seçim öncesi bildirgesinde verdiği taahhüttür. Dolayısıyla, bu alanda sağlanacak teşvikler ve yapılacak çalışmalar, şüphesiz, ülke için çok anlamlı ve yararlı olacaktır.

Hükümetimizin bu konuda ivedi tedbirler alacağını umuyor, bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tarım Bakanı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Turhan Çömez'in, beyaz et sektörünün sorunları hakkında gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, Sayın Turhan Çömez'e, beyaz et sektörünü Mecliste gündeme getirmesi ve bizim de düşüncelerimizi bu vesileyle ifade etme imkânı bulmamız dolayısıyla teşekkür ediyorum.

Ülkemizde tavukçuluk sektörü, günümüzde 2 000 000 kişiye istihdam sağlayan, yılda yaklaşık 950 000 ton beyaz et üretimiyle tarımın en önemli alt sektörlerinden biridir. Sektörde 10 000 adet broyler işletmesi mevcut olup, ülkemiz, dünya beyaz et üretiminde 18 inci sırada yer almaktadır.

Bu sektörü, ayrıca, ülkemizde kişi başına yılda 14 kilogram beyaz et tüketimiyle, yaklaşık 1,4 milyar dolar cirosuyla, çok öncü bir sektör olarak ifade etmek mümkündür.

Beyaz et sektörü, Türkiye'de tarım alanında arzu ettiğimiz modern teknolojiyi uygulayarak başarı gösteren en önemli gıda sektörüdür. Gelişmesi, modern teknolojiyi uygulamasından dolayı çok hızlı ve oldukça başarılı olmuştur. Otuz yıl gibi bir sürede, neredeyse, sıfır noktasından başlayarak bugün ülke ihtiyacının tamamını karşıladığı gibi, ihracat için de büyük bir potansiyele sahip olmuştur. Bugün ülkemizde, hijyenik ve teknolojik bakımdan Avrupa Birliği standartlarının bile üzerinde büyük entegrasyonlara sahip işletmelerimiz bulunmaktadır. Ülkemizde kanatlı eti üretiminin yüzde 80'lik bir kısmı, bu nitelikteki işletmelerimiz tarafından üretilmektedir.

2004 yılında beyaz et üretiminde bir önceki yıla göre 100 000 tonluk bir artış olmuştur. Yıllık yaklaşık 25 000 ton tavuk eti ihracatı söz konusudur. 2003 yılında 16 500 000 dolar olan beyaz et ihracatımız, 2004 yılının ilk 10 ayında 15 200 000 dolar olarak gerçekleşmiştir.

Üretim maliyetlerinin dışpazar fiyatlarından yüksek olması ve tüketimdeki dönemsel dalgalanmalar, sektörün en önemli sorunlarını teşkil etmektedir. Yaklaşık iki üç aydır beyaz et sektöründe fiyatların, maliyetlere göre düşük olması, üreticilerimizi zor durumda bırakmıştır. Bugün itibariyle, kilogram başına beyaz et üretim maliyeti yaklaşık 2 200 000 TL veya Yeni TL itibariyle, 2 Yeni Türk Lirası olurken, toptan satış fiyatı 1 500 000 Türk Lirası civarındadır. Bu durumun temel sebepleri arasında maliyetin yaklaşık yüzde 70'ini teşkil eden yem girdi fiyatlarının yüksekliği ile kamuoyunda beyaz et tüketimi konusunda yapılan spekülasyonlardır.

Maliyetlerin yüksekliği ve fiyatların düşüklüğüyle ilgili olarak 16 Aralık 2004 tarihinde, yani, 2004 yılının sonlarında özel sektör temsilcilerinin de katıldığı bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda sektörün özellikle maliyet-fiyat ilişkisi yönünden yaşadığı sorunlar ile bu sorunların çözümü konusunda bilgi alışverişinde bulunulmuş, toplantı sonucunda, yaşanan sorunun çözümünün öncelikli olarak ihracat yolunu açmak olduğu görüşü ortaya çıkmıştır.

Beyaz et ihraç eden ülkeler arasındaki aşırı fiyat farklılığı nedeniyle, ihracat desteklerinin, dünya beyaz et ihracatındaki pazar  payımızı koruyabilecek ve diğer ülkelerle rekabet edebilecek düzeyde belirlenebilmesi için Bakanlığımızca Dış Ticaret Müsteşarlığına müracaatlar olmuş, en son, içinde bulunduğumuz ay içerisinde tekrar başvuru yenilenmiştir.

Yeni pazarlar bulunmasına yönelik çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. En fazla tavuk eti ihracatı yaptığımız ülkeler Azerbaycan, Çin Halk Cumhuriyeti, Hong Kong, Makedonya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetidir. Bulgaristan, gelecek vaat eden bir pazar konumunda olmakla birlikte, Rusya, Suudî Arabistan ve diğer komşu ülkelerle ikili anlaşmalar çerçevesinde pazar imkânları da araştırılmaktadır. Zaman zaman tavuk yetiştiriciliğinde hormon kullanıldığı iddiaları tavuk eti tüketimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu konuda kamuoyunun aydınlatılması bakımından Bakanlık olarak görüşümüzü birkaç kez ifade etme imkânı bulduk; şimdi de tekrar etmek istiyorum.

Ülkemizde tavuk yetiştiriciliğinde hormon kullanılmamaktadır. Özellikle et tavukçuluğunda kasaplık piliçler 39 ilâ 42 günde kesim seviyesine ulaşabilmektedir. Piliçlerin erken denilebilecek bir sürede büyümesinin nedeni, hormon kullanımı değil, ileri ülkelerde yıllar süren ıslah çalışmaları sonucu melez ırk ile en üst verime ulaşan ve hızlı büyüyen damızlık tavukların elde edilmesidir. Söz konusu gelişmeyi sağlayan faktör, hormon kullanımından dolayı değil, tavukların genetik yapılarının bir özelliği ve melezleme yönteminin verim gücünü artırma başarısıdır.

Türkiye'nin en denetlenebilen, en gelişmiş, en çok izlenebilir sektörü kanatlı sektörüdür. Bu sektörde kuluçkadan kesimhaneye kadar her aşamalar denetim ve kontrol altında olup, tam izlenebilirlik büyük işletmelerimizde sağlanabilmektedir. Sağlıklı besin açısından da en önemli sistem budur ve işlemektedir. Bu sektörde hormon kullanımı hem teknik olarak hem de ekonomik olarak mümkün değildir.

Diğer taraftan, piliçlerin beslenmesinde kullanılan yem maddelerinde de hormon kullanılmamaktadır. Bakanlığımızca yapılan denetimlerde, 2001 yılından bugüne kadar yapılan denetimlerde herhangi bir hormon kalıntısına da rastlanmamıştır; bu, resmî bilgidir.

Kanatlı sektörümüz, sahip olduğu kapasite ve ihracat potansiyelini değerlendirebilmek için Avrupa Birliğine ihracat yapacak ülkeler, firmalar listesine girmek üzeredir. Bunun için Avrupa Birliğinin teknik ve sağlık şartları bakımından aradığı standartlar yerine getirilmiş ve bu standartların uygulamalarını denetleyecek mekanizmalar, gerek resmî makamlar tarafından gerekse sektör tarafından tamamlanarak uygulamaya konulmuştur. 2003 yılı sonlarında Avrupa Birliğinden gelen denetim heyeti, sektörü denetlemiş ve raporlarında dikkate değer herhangi bir olumsuzluk belirtmemişlerdir. Heyet, ülkemiz hakkında hazırladığı raporunu Avrupa Birliği Komisyonuna iletmiştir. İhracat için Avrupa Birliği Komisyonundan kararın olumlu çıkmasını bekliyoruz ve neticenin de önümüzdeki günlerde Türkiye'ye ulaştırılmasını arzu ediyoruz.

Dünyada 6 000 000 ton civarındaki beyaz et dışticaretinin yüzde 35'i Türkiye'nin coğrafik olarak yakınında gerçekleşmektedir. Örneğin, Rusya yaklaşık 1 200 000 ton, Suudî Arabistan 450 000 ton beyaz et ithalatı yapmaktadır. Dolayısıyla, ülkemiz, bu pazarlara diğer rakip ülkelerden nispeten daha yakın olması avantajını kullanmak durumundadır.

Ülkemizin, kanatlı sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtulup gelişebilmesi için kısa vadede ihracatını artırarak sürdürülebilir bir yapıya kavuşturması gereklidir. Bu konuda gerekli adımlar atılmış olup konu yakından takip edilmektedir.

Bu sektörün denetim açısından en çok izlenebilir nitelikte olduğunu az önce de ifade ettim. Sektördeki toplam potansiyelin yüzde 85'ini temsil eden işletmelerde tam mesaili resmî veteriner hekimler istihdam edilmektedir, bunlar sürekli işletmeleri denetlemektedirler. Dolayısıyla, bu alanda halkımızın sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek hiçbir uygulama da söz konusu değildir.

Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, işsizlikle mücadelede organize sanayi bölgelerinin önemi hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, organize sanayi bölgelerinin işsizlikle mücadelede önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlikle mücadelede organize sanayi bölgelerinin önemi hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye'de işsizlik sorununun hızla büyüdüğüne ve rekor düzeye tırmandığına tanık oluyoruz. Gerçek işsizlik, bizim tahminlerimize ve hesaplamalarımıza göre, bugün, 5 000 000 kişiyi aşmaktadır. Bugün, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımızın sayısı 20 000 000'u aşmışsa, bugün, hırsızlık ve kapkaç olaylarında bir patlama yaşanıyorsa, bu olumsuz gelişmeler, Türkiye'de işsizliğin acı sonuçlarından başka bir şey değildir. Hükümeti, bu kürsüden uyarmayı görev sayıyorum. Açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan yurttaşlarımızın durumunu, parasız kömür dağıtarak, bedava ekmek, yağ, şeker, bulgur, pirinç vererek düzeltemezsiniz. Hırsızlık ve kapkaç olaylarındaki artışa, polisiye tedbirlerle engel olamazsınız. İşsiz bir insanın, eşi ve çocukları karşısında boynu bükük, gözleri yerde ezikliğini, siz, hiç düşünebiliyor musunuz?.. Bu açıdan bakıldığında, kurşun yarasından daha ağırdır işsizlik Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. İşsizliği ve yoksulluğu önlemenin çaresi, istihdama ve üretime öncelik vermektir, tarım ve hayvancılığı desteklemektir, KOBİ'leri ve organize sanayi bölgelerini ayağa kaldırmaktır, Türkiye'yi, söz konusu alanlarda bir üretim ve ihracat seferberliğine götürmektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlikle mücadele açısından elimizin altında duran önemli bir olanağa dikkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemizde, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa göre tüzelkişilik kazanmış 223 adet organize sanayi bölgesi vardır. Bunlardan 77'sinin bittiğini ve geri kalanların ise bitirilmeye çalışıldığını, Sanayi Bakanımızın açıklamalarından öğreniyoruz. Organize sanayi bölgelerinden 4 tanesi benim seçim bölgem olan Tekirdağ'da bulunmaktadır; Çerkesköy, Çorlu Deri, Hayrabolu ve Malkara Organize Sanayi Bölgeleri. Bunlardan, yalnızca, Çerkesköy Organize Sanayi Bölgesi tamamlanmıştır ve tam kapasiteyle çalışmaktadır; Çorlu Deri'de yığınla sorun yaşanmaktadır; Hayrabolu'nun altyapısı bitmiştir; ancak, yatırımcı gelmemektedir; Malkara ise, 2005 yılı bitirme programında bulunmaktadır.

Türkiye'de ilk organize sanayi bölgesine 1962'de başlanmıştır ve kırküç yılda, sadece ve sadece, 77 organize sanayi bölgesi tamamlanabilmiştir. Bu hızla gidilirse, demek ki, kalan organize sanayi bölgelerinin bitirilmesi için yetmiş yetmişbeş yıl daha beklememiz gerekiyor.

Organize sanayi bölgelerinin bitirilmesinden ne anlaşılmalıdır derseniz, bundan, altyapı ve sosyal tesislerin tamamlanarak, arsaların yatırımcıya teslim edilecek duruma getirilmesi anlaşılmalıdır; hatta, girişimcinin yatırım sürecinin de buna eklenmesi düşünülebilir.

Yapılan çalışmalar şunu göstermiştir: Bir organize sanayi bölgesi, ancak, ortalama on yıllık süreçten sonra yatırımcının hizmetine sunulabiliyor. Böylesine yavaş işleyen bir süreçte, organize sanayi bölgelerinin işsizliğin çözümüne katkı yapması beklenebilir mi?! Bir yandan işsizlikte çığ gibi artış, diğer yandan organize sanayi bölgelerinde yürekler acısı manzaralar...

Peki, ne yapılması gerekiyor; karşılaştığımız acı gerçekler, organize sanayi bölgeleri için yeni bir sahiplenmenin, yeni bir politikanın kaçınılmaz olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle, öncelikle altyapısı bitmiş veya bitmek üzere olan organize sanayi bölgelerine yatırımcıyı çekecek tedbirler süratle alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani, bu millet, 1962 yılından bu yana, dişinden tırnağından keserek, organize sanayi bölgelerinin kurulmasını finanse ediyor; ama, bir bakıyorsunuz, organize sanayi bölgelerinin cazibesini artırmak bir yana, cazibesini azaltıcı politikalar peş peşe uygulanıyor. Geçmişte de böyle oldu, şimdi, AKP İktidarı döneminde de böyle oluyor. Bu durumun akılla, bu durumun mantıkla, izanla, hatta, insafla bağdaşan bir yanı var mıdır?! Örneğin, işletme aşamasında bulunan organize sanayi bölgelerinde en büyük sorun, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu mevzuatı ile kararlarının, organize sanayi bölgelerini neredeyse yok saymasıdır. Böylece, organize sanayi bölgeleri, sanki tasfiyeye götürülüyor gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Böyle bir şeyi düşünmek mümkün değil; ama, görüntü bu. Bu konuda, Sayın Enerji Bakanının, Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Sedat Pekel'in sorusuna verdiği yanıtlar var. Burada, Sayın Bakan, söz konusu sorunu çözmek yerine "kanun gereğidir, bizim hükümetimizle bir alakası yoktur" diyerek, konuyu geçiştirmiştir. Bu durumun son derece üzücü olduğuna dikkatlerinizi çekiyorum. Düşünebiliyor musunuz, organize sanayi bölgelerini enerji dağıtımı açısından yok sayan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu uygulamaları kanun gereğiymiş, bunların AKP Hükümetiyle alakası yokmuş! Böylesine yaşamsal bir sorun bu şekilde geçiştirilebilir mi?.. Bu ifadeler ne anlama geliyor Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz?..

Ben, şurada, şu şekilde bir çağrıyı yapma hakkını kendimde görüyorum.

BAŞKAN - Enis Bey, konu önemli; ama, toparlamak da önemli.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Ey AKP İktidarı, bu konuda kanun tasarısı getirdiniz de biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklemedik mi?! Getiriniz bir kanun tasarısı, destek verelim ve sorunu hemen çözelim.

Toparlıyorum Sayın Başkan, müsamahanıza teşekkür ediyorum.

AKP İktidarı, işsizlikle mücadelede samimiyse, mevcut organize sanayi bölgelerini en kısa sürede tam randımanlı hale getirmelidir, Devlet Planlama Teşkilatının yıllar önce parmak bastığı ilçe bazında teşvik sistemini ciddî biçimde düşünmelidir, ilçe bazında önceliği, altyapı yatırımı bitmiş veya bitmek üzere olan organize sanayi bölgelerine kaydırmalıdır.

Bitiriyorum Sayın Başkan.

Yine bu çerçevede, yatırımcıya düşük bedelle veya bedelsiz arsa tahsisinin yapılması için, organize sanayi bölgelerinin kredi borçları yeniden yapılandırılmalıdır, inşaatı devam eden organize sanayi bölgelerine ayrılan kaynaklar aktarılmalıdır, altyapı yatırım programları etaplama şeklinde bölünerek uygulanmalıdır. Ayrıca, bir ildeki organize sanayi bölgesi dolmadan, politik düşüncelerle, aynı yerde ikinci bir organize sanayi bölgesi kesinlikle programa alınmamalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı, Sanayi Bakanlığını, geçmiş yıllardan sarkan proje bataklığından kurtarmıştı. Şimdi, proje portföyüne bir yığın projeyi eklemektesiniz.

Şimdi, bu işlerden anlayan bir milletvekili olarak, hükümetin dikkatini çekmek istiyorum: Bu kötü filmi Türkiye daha önce de gördü. Her projeye küçük küçük ödenekler vermektense, bitecek projelerin ödeneklerini artırınız ve lütfen, başladığınız yatırımları zamanında bitiriniz -az önce ayrıntısında değindiğim gibi- organize sanayi bölgelerini yeniden sahipleniniz, teşvik sistemi değişikliğini de içerecek yeni politikaları devreye sokunuz. Burada söylediklerimizi dikkate almazsanız, işsizlik ve yoksullukla mücadelede bir arpa boyu yol almanız mümkün değildir; bizden söylemesi, bizden uyarması.

Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkan, size teşekkür ediyorum, hepinize, en iyi dileklerimi, sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Çoşkun; buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Değerli Başkan, çok değerli arkadaşlar; Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü arkadaşımızın organize sanayi bölgeleri konusunda yapmış olduğu gündemdışı sual ve açıklamaları aydınlığa kavuşturmak için söz almış bulunuyorum; bana bu fırsatı sağladığı için kendisine teşekkür ediyorum.

Arzu ederdim ki, Bakanlığımı ziyaret etsin, bir çayımı içsinler ve orada, kendisine, bu konuda, geniş bir -yeni tabirle- brifing verelim; çok daha tatmin olur ve buraya bazı sualleri getirmemiş olurdu; ama, gelecek sefere, inşallah, bekliyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Önemli olan halkın duyması Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Organize sanayi bölgelerinin istihdama sağladığı katkılarla ilgili olarak huzurunuzda bulunmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, sanayiin gelişmesine büyük katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri uygulamalarına, planlı kalkınma dönemine girildikten sonra, 1962 yılında başlanmıştır. Bilindiği gibi, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu çerçevesinde kuruluşu gerçekleştirilen, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca sicil numarası verilerek tüzelkişilik kazandırılan ve Bakanlığın kredi desteğini kullanan veya kullanmayan 225 adet organize sanayi bölgesi bulunmaktadır.

1962 yılından 2004 yılı sonuna kadar 18 287 hektar büyüklüğünde 77 adet organize sanayi bölgesi hizmete sunulmuştur ve kalan organize sanayi bölgelerinin bir an önce tamamlanması için her türlü kolaylık sağlanmaktadır. Kaldı ki, biz iktidar olduğumuzda, çoğunun, ödenmemiş borçları ve temerrüde düşmüş yüksek faizlerle baskı altında sıkıntıları vardı. Borçlarını yeniden yapılandırdık; gelişmiş bölgelerde yüzde 20 olan altyapı kredilerinin faizini yüzde 20'den 12'ye, normal bölgelerde yüzde 15'ten 7'ye, kalkınmada öncelikli yörelerde ise yüzde 7'den yüzde 2'ye düşürdük; evet, yüzde 2. Bugün, organize sanayi bölgeleri, özellikle gelişmekte olan bölgelerde yüzde 2'yle desteklenmektedir, iki yılı ödemesiz, yedi yıl ödemeli bir kredi düzeniyle.

Buna göre, küçük sanayi sitelerinden oluşan organize sanayi bölgeleri de dahil olmak üzere, tamamlanan bu organize sanayi bölgelerinde 29 469 adet tesis faal olarak çalışmaktadır. Faal olarak çalışan bu tesislerde ise yaklaşık 680 000 kişi istihdam edilmektedir.

Diğer taraftan, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kredi desteğiyle yapımı devam eden organize sanayi bölgelerinde 1 002 adet tesis üretime geçmiş ve 57 500 kişilik istihdam sağlanmıştır. Biten ve devam eden bölgelerde tam kapasiteyle faaliyete geçildiğinde, yaklaşık 1 500 000 kişi daha istihdam edilecektir.

Biten ve devam eden OSB'lerde boş bulunan parsellerin harekete geçirilmesi, yatırımcıyı bu bölgelere yönlendirerek altyapısı bitmiş veya belli bir aşamaya gelmiş OSB'lerin faaliyete geçirilmesi, hiç şüphesiz, istihdamı artıracaktır. Bu nedenle, bazı illerde vergi ve sigorta primi teşvikleri uygulamak, enerji desteği sağlamak ve yatırımlara bedelsiz arsa ve arazi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkânlarını artırmak amacıyla, bildiğiniz gibi, 5084 sayılı Yasa çıkarılmış ve yürürlüğe konulmuştur. Uygulamalar fevkalade memnuniyet verecidir. Zira, 3 287 adet başvurunun 950 adedine arsa tahsisi yapılmış; bu tesislerden 244 adedinde inşaata başlanmış, 45 adedinde ise üretime geçilmiştir. Yeni teklifle, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmeler neticelenip Genel Kurula indiğinde, bu illere 13 il daha katılacaktır. Bir işletmede ortalama 50 kişi çalıştığına göre, yaklaşık      7 500 kişi daha bu işletmelerde istihdam edilecektir.

Bu rakamlar açıkça göstermektedir ki, yatırım ortamını iyileştirmede önemli faktörler arasında yer alan OSB'ler, işsizliğin önlenmesinde vazgeçilmez bir araç olarak görülmektedir. Kaldı ki, değerli arkadaşımızın talep ettiği bazı hususlar yerine getirildiği gibi, yerine getirilemeyen hususlar mevcut yasadan kaynaklanmaktadır. Ümit ediyorum ki, mart ayının başında Organize Sanayi Bölgeleri Yasası değişikliği Yüce Meclise sunulacaktır.

Değerli arkadaşımızın konuşmasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını da ilgilendiren hususlarda, Sayın Bakan adına açıklamalarda bulunmak istiyorum.

İşsizlik ve istihdam, gelişmiş, az gelişmiş tüm ülkelerin en önemli sorunudur. Tüm ülkelerde ekonomilerin istihdam yaratma kapasiteleri tartışılmakta, giderek daralan istihdama ve buna bağlı olarak artan işsizliğe çareler aranmaktadır. Artan nüfusumuza yeterli iş yaratamayan ülkemizde son on yılda önemli krizler yaşanmıştır. Resmî makamlara göre, bugün 2 390 000 işsizimiz mevcuttur. İşsizlik oranı ise yüzde 9,5 gibi yüksek bir seviyededir. Aslında, gerçek rakamların bunun da üzerinde olduğunun bilincindeyiz. Temelde yapısal bir nitelik arz eden işsizliğimiz, beraberinde, büyük çoğunluğu 25 yaş altı gençlerden oluşan bir işsizler ordusunu doğurmuştur. Yine, resmî olarak, genç işsizlik oranı yüzde 18'ler civarında yer almaktadır. Tarım ağırlıklı ve eğitim düzeyi düşük bir istihdam yapısıyla karşı karşıya olduğumuzu da eklersek, işgücümüzün meslekî eğitiminin ve kalifikasyonun önemini kavramamız kolaylaşacaktır ve şu anda da, üretimde kapasite kullanımının yüzde 84'lere ulaştığı, kapasite kullanım oranlarının doyma noktasına gelmesiyle yatırıma dönen işletmelerde en büyük sorunun kalifiye eleman olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Bu, kesintisiz zorunlu eğitimden sonra meslek okullarındaki gerileme, üzülerek belirteyim ki, bugün, iş hayatımızda en büyük sorun haline gelmiştir.

Hükümetimiz, 2002 yılından bu yana, öncelikle makroekonomik istikrarın sağlandığı bir ortamı sağlamaya çalışmış, 2004 yılını, yatırımlar ve israfı önleme ve verimlilik yılı olarak ilan etmiş, bunun da olumlu sonuçlarını elde etmeye başlamıştır.

Değerli arkadaşlar, önümüzdeki günlerde iş dünyasını ilgilendiren bazı yasalar ile sosyal güvenlik sistemine ilişkin düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmeyi planlıyoruz. Böylece, çalışma yaşamına ilişkin tüm yasal altyapıyı çağdaş normlara göre yeniden düzenleyeceğiz.

Nitekim, özellikle KOBİ'lerin eleman ihtiyaçlarını gidermek için, Bakanlığımıza bağlı KOSGEB kanalıyla ve Millî Prodüktivite Merkezi kanalıyla çeşitli eğitimler düzenlenmektedir, iş geliştirme merkezleri oluşturulmaktadır ve kısa zamanda, beceri kazandırma kurslarıyla nitelikli eleman yetiştirilerek işyerlerine yerleştirilebilmektedir.

Firmaların rekabet gücünü azaltan işgücü maliyetlerini düşürmek için, işsizlik sigortası prim oranlarının 1'er puan indirilmesi uygulaması kalıcı hale getirilmiştir.

2004 Ocak ayında net yüzde 34 yapılan asgarî ücret artışının işverenlerin istihdam yükünü artırmaması için, asgarî ücret üzerindeki sigorta prim maliyetlerinin sadece yüzde 20'si işverenlerimize yansıtılmıştır. Ekonomimizdeki gelişmelere paralel olarak, adım adım yeni tedbirler de alınmaktadır.

Bilindiği gibi, enflasyonun tekli rakamlara indirilmesi, faiz yükünün azaltılması, sürdürülebilir büyümenin devamı, işsizliğin önlenmesi yönünde üretim ve yatırımların artmasıyla büyük önem kazanmaktadır; ancak, inşaat sektöründeki gelişme, 2005 yılında, daha büyük ölçüde işsizliğin çözümüne yansıyacaktır. Bildiğiniz gibi, inşaat sektörü emek/ yoğun bir sektör olup, aynı zamanda, imalat sektöründe yüzlerce kalem malı teşvik etmektedir. Bu bakımdan, işsizliği, bir yılda, iki yılda, takdir edersiniz ki, önlemek mümkün değildir; ancak, gelinen noktada elde edilen bilgiler, bu konuda çok ciddî tedbirlerin, hükümet tarafından yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu kapsamda, organize sanayi bölgelerine fevkalade önem vermekteyiz. Bununla beraber, küçük sanayi sitelerine önem vermekteyiz.

İktidarımızdan önce, maalesef, çok çarpık yapılaşmalarla da karşı karşıya kaldık; bunlarla da mücadele etmekteyiz ve sanayileşmenin, organize edilen bölgelerde, altyapısı hazır bölgelerde gelişmesi yönünde her türlü tedbiri almaktayız.

Bununla beraber, işsizliği önleyecek önemli unsurlardan birisinin de, biraz önce değindiğim gibi, özellikle meslekî eğitim başta olmak üzere eğitim konusu olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Bununla ilgili de, Millî Eğitim Bakanlığımız, hızlı bir çalışma arifesine girmiş bulunmaktadır.

Amacımız, ülkenin en önemli sorunu olan işsizliği azaltmak, verimliliği ve kayıtlı istihdamı artırmaktır. Zira, şu anda ekonominin önündeki bir önemli sorun da, kayıtdışı ekonomidir ve kayıtdışı ekonomiyi de kayıtdışı istihdam beslemektedir. Onun için, işsizlikteki istatistiklerin de çok doğru olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu konularda da ciddî çalışmalara devam ediyoruz.

Değerli arkadaşımıza, bu bilgileri vermeye fırsat verdiği için tekrar teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, bugün uzun bir çalışma süremiz olacak; o nedenle, Divan Kâtibi arkadaşlar bayağı yorulacaklar. Onların daha az yorulması için, oturarak okumalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/600) (S. Sayısı: 757) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek, Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Halil Ünlütepe Mehmet Küçükaşık                        

            Ankara       Afyonkarahisar                     Bursa

            Feridun Baloğlu   Muharrem Kılıç     Uğur Aksöz

           Antalya                  Malatya                    Adana

Atilla Kart Ziya Yergök             Sezai Önder

            Konya                    Adana                   Samsun

            Feridun Ayvazoğlu

             Çorum

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/601) (S. Sayısı: 758) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği iddia olunan Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Mehmet Küçükaşık        Halil Ünlütepe

            Ankara                    Bursa       Afyonkarahisar

           Feridun Baloğlu   Muharrem Kılıç     Uğur Aksöz

           Antalya                  Malatya                    Adana

Atilla Kart M. Ziya Yergök             Sezai Önder

            Konya                    Adana                   Samsun

            Feridun Ayvazoğlu

             Çorum

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporları (3/602) (S. Sayısı: 759) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfileşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Mehmet Küçükaşık        Halil Ünlütepe

            Ankara                     Bursa       Afyonkarahisar

            Feridun Baloğlu   Muharrem Kılıç     Uğur Aksöz

           Antalya                  Malatya                     Adana

Atilla Kart Ziya Yergök             Sezai Önder

             Konya                     Adana                    Samsun

            Feridun Ayvazoğlu

             Çorum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Mehmet Küçükaşık        Halil Ünlütepe

            Ankara                    Bursa       Afyonkarahisar

           Feridun Baloğlu   Muharrem Kılıç     Uğur Aksöz

           Antalya                  Malatya                    Adana

Atilla Kart Ziya Yergök             Sezai Önder

            Konya                    Adana                   Samsun

            Feridun Ayvazoğlu

             Çorum

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

4.- Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/604) (S. Sayısı: 760) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Mehmet Küçükaşık        Halil Ünlütepe

            Ankara                     Bursa       Afyonkarahisar

            Feridun Baloğlu   Muharrem Kılıç     Uğur Aksöz

           Antalya                  Malatya                    Adana

Atilla Kart Ziya Yergök             Sezai Önder

            Konya                    Adana                   Samsun

            Feridun Ayvazoğlu

             Çorum

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/605) (S. Sayısı: 761) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin Komisyonda sözlü olarak savunmasını yapmıştır.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

   Burhan Kuzu

           İstanbul

       Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

Oya Araslı Mehmet Küçükaşık        Halil Ünlütepe

            Ankara                     Bursa       Afyonkarahisar

            Feridun Baloğlu   Muharrem Kılıç     Uğur Aksöz

           Antalya                  Malatya                    Adana

Atilla Kart Ziya Yergök             Sezai Önder

            Konya                    Adana                   Samsun

            Feridun Ayvazoğlu

             Çorum

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 44 milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran Ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalilik sorunlarının nedenlerinin  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

GAP'ta Şanlıurfa, Akçakale ve Harran Ovalarında yaşanan tabansuyu seviyesi yükselmesi ve drenaj kanallarının olmaması nedeniyle oluşan tuzlanma ve alkalik sorunların nedenlerini araştırmak ve alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla, ekte sunulan gerekçeler ışığında Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

1.- Mehmet Vedat Melik                                (Şanlıurfa)

2.- Necati Uzdil                                (Osmaniye)

3.- Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

4.- Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

5.- Ufuk Özkan                                (Manisa)

6.- Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

7.- Nuri Çilingir                                (Manisa)

8.- Erol Tınastepe                                (Erzincan)

9.- Mehmet Uğur Neşşar                                (Denizli)

10.- Ahmet Küçük                                (Çanakkale)

11.- Vezir Akdemir                                (İzmir)

12.- Naci Aslan                                (Ağrı)

13.- Halil Ünlütepe                                (Afyonkarahisar)

14.- Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

15.- Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

16.- Muharrem Kılıç                                (Malatya)

17.- Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

18.- Bülent Baratalı                                (İzmir)

19.-Uğur Aksöz                                (Adana)

20.- Erdal Karademir                                (İzmir)

21.- Orhan Eraslan                                (Niğde)

22.- Kemal Sağ                                (Adana)

23.- İsmail Değerli                                (Ankara)

24.- Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

25.- Kâzım Türkmen                                (Ordu)

26.- Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

27.- Mehmet Boztaş                                (Aydın)

28.- Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

29.- Atilla Kart                                (Konya)

30.- Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

31.- İzzet Çetin                                (Kocaeli)

32.- İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

33.- Mehmet Işık                                (Giresun)

34.- Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

35.- Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

36.- Sedat Pekel                                (Balıkesir)

37.- Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

38.- Oya Araslı                                (Ankara)

39.- Birgen Keleş                                (İstanbul)

40.- Mustafa Özyurt                                (Bursa)

41.- Osman Özcan                                (Antalya)

42.- Yavuz Altınorak                                (Kırklareli)

43.- Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

44.- Tuncay Ercenk                                (Antalya)

45.- Atila Emek                                (Antalya)

Gerekçe:

GAP projesi, toprak, su ve insan kaynaklarının geliştirilmesine yönelik, entegre, sosyoekonomik ve sürdürülebilirlik ilkesine dayalı bir bölge kalkınma projesi olduğu gibi, uluslararası ölçekte değerlendirildiğinde bir ülke kalkınma planı olarak da nitelenebilir. Hiç kuşkusuz, cumhuriyet tarihinin en önemli bölgesel kalkınma planı olan GAP, yöre insanına umut kaynağı olmuştur.

GAP Mastır Planının 1990-2005 dönemi sonu itibariyle belirlediği hedef büyüklüklere ulaşabilmek için yapılması öngörülen kamu yatırımlarının finansman ihtiyacı, 2004 fiyatlarıyla toplam 31 katrilyon 902 trilyon 54 milyar Türk Lirası. GAP kapsamında 2003 sonuna kadar, tahmini olarak, 16 katrilyon 612 trilyon 374 milyar Türk Lirası harcama yapılmıştır. Projenin nakdî gerçekleşme düzeyi yüzde 52,1 seviyesine ulaşmıştır. Böylesine büyük ölçekli bir proje hayata geçirilirken hedeflerde sapma olmaması projenin verimliliği açısından son derece önemlidir.

Projenin temel amaçlarından biri de sulanabilir tarım arazisi miktarını artırmaktır. Bu amaçla, 1995 yılında sulamaya açılan proje kapsamındaki Harran Ovası sulamaları için bugüne kadar 225 258 465 ABD Doları harcanmıştır. Urfa ve Mardin ovalarına su taşıyan ve taşıyacak olan Urfa tünelleri için de 2004 birim fiyatlarıyla 386 152 433 ABD Doları harcama yapılmıştır. Harran Ovasındaki sulama tesislerinin tamamlanmasıyla yaklaşık 150 000 hektar alan sulu tarıma geçecektir. Sulamaya açılan alanlarda verim artışını temin etmek, katma değeri yüksek bitkilere geçişi sağlamak ve tuzlanmanın nedenlerinden biri olan yanlış sulamayı önlemek amacıyla çiftçi eğitiminin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Harran Ovasında sulama 1950'lerin tekniğiyle yapılmaktadır. Oluşumlarını ve verimlilik potansiyellerini binlerce yıl içerisinde tamamlayan topraklar, doğru kullanılmaması durumunda çok kısa bir süre içerisinde özelliklerini yitirmektedir. Tuzluluk, drenaj ve erozyon gibi oluşumlar toprak özelliklerini bozmakta ve bitkisel üretimde ciddî verim kayıplarına neden olmaktadır.

GAP'la bölgede sosyal ve ekonomik dengelerin yeniden kurulması, yöre insanının refah ve gelir düzeyinin yükseltilmesi hedeflenmiştir. Son dönemlerde hükümetlerin projeye karşı ilgisizliği ve boşa gerçekleştirilen bir yatırım olarak algılamalarından ötürü gerekli ödenekler ya çıkarılmamış ya da yeterli oranlarda pay ayrılmamıştır. Uzun yıllar enflasyona sebep olan bir proje gibi algılanmakla beraber, ekonomiyi olumlu yönde destekleyen, son derece büyük katma değer sağlayan, bölgede sanayileşmeyi tetikleyen bir yapısı vardır. 1990 ve 2000 yılları arasında devletin yatırıma ayırmış olduğu kaynaktan maksimum yüzde 8,5; minimum yüzde 5 civarında bir pay ayrılmıştır. Buna rağmen, mevcut gerçekleşme bile ekonomik göstergelerde ciddî bir iyileşmenin gerçekleştiğini göstermektedir. Harran Ovası, 1994 yılı baz alındığında 151 700 hektar alanın yaratmış olduğu toplam tarımsal katma değer 18 000 000 dolar iken, sulama sonrası 2000 yılında 111 600 hektar alanın yarattığı tarımsal katma değer 172 000 000 dolara çıkmıştır. Başlı başına bu veri bile, ulusal ekonomimiz anlamında GAP projesinin ne kadar doğru bir yatırım olduğunu göstermektedir. Gayri safî yurtiçi hâsıla, 1987-2001 yılları değerlendirildiğinde, Türkiye genelindeki yıllık ortalama artış hızı yüzde 2,8 iken, GAP'ta yüzde 3,2 olarak gerçekleşmiştir.

Harran Ovası değerlendirildiğinde, son on yıl içinde yüzde 40 olan topraksız çiftçi oranı yüzde 25'e düşmüştür. Sulamadan önce, kişi başına katma değer, Harran Ovasında, 596 dolar, 600 doların altında iken, sulamayla birlikte bu rakam, 1995'te 1 600-1 700 dolar civarına çıkmıştır.

GAP projesi, salt bir sulama amaçlı olmayıp, toplam 22 baraj planlanmıştır; bunun 19'u HES'tir. 13 baraj tamamlanmıştır. Sadece, enerji ve tarımsal katma değerin yıllık 4 milyar dolar civarında bir katkı yapması hedeflenmiştir. 2000 yılı verilerine göre, kişi başına gelirde yüzde 209'luk bir artış gerçekleşmiştir. GAP'ın tamamlanmasıyla yaklaşık 3 800 000 yurttaşımıza istihdam olanağı doğacaktır.

Bütün bu gelişmelere rağmen, sulu tarımla birlikte Harran Ovasında, ciddî boyutlarda taban suyu problemi ortaya çıkmıştır. Bugün yaklaşık 50 000 hektar tarım arazisi yüksek taban sularının etkisi altındadır. Tuzlu ve alkali toprakların oluşumunda iklimin rolü olduğu kadar, toprak özellikleri, topografik yapı ve bitki çeşitleri dikkate alınmadan yapılacak bilinçsiz sulama da, drenaj kanalları açılmadığından, taban suyu seviyesi yükselmesinde ve toprakların çoraklaşmasında etkilidir. Bu nedenle, ivedilikle, bölgede taban suyu seviyesini düşürücü çalışmalar başlatılmalıdır. Yükselen sular çok sayıda köy ve yerleşim biriminde zemin çökmelerine neden olmuş, pek çok ev yıkılmış ya da yıkılma tehlikesi altındadır. Kısas Beldesinde ilköğretim okulu sular altında kalmıştır. Önlem alınmaz ise, ovada meydana gelen tuzluluk ve alkalilik problemleri artarak sürecek ve toprak verimliliğinin giderek azalmasına hatta toprakların tarımsal amaçlarla kullanılmasını olanaksız hale getirecektir. Şanlıurfa'da tarım iş kolunda çalışanların toplam istihdama oranı DPT 2000 verilerine göre yüzde 72,80; sanayide oran yüzde 3,47 olarak gerçekleşmiştir.

Gerekli tedbirleri almaz isek, ülkemizin kıt kaynaklarını kullanarak hayata geçirmeye çalıştığımız GAP projesi, bölgeye hayat vermesi gerekirken açlığı ve sefaleti kaçınılmaz kılacaktır.

Bütün bu sorunların sağlıklı olarak tespit ve çözümü bir Meclis araştırması açılmasıyla mümkün olabileceğinden, gereğini saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 16.2.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

       Haluk Koç

CHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"e dair kısmının 38 inci sırasında yer alan, 489'a 1 inci ek sıra sayısının bu kısmın 2 nci sırasına, 139 uncu sırasında yer alan 587'ye 1 inci ek sıra sayısının da 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Lehte, Sayın Haluk Koç...

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, belki de ilk defa Cumhuriyet Halk Partisinin bir Grup önerisiyle gündemi belirlemek üzere karşınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Oldukça önemli bir konu olduğuna inancımı belirterek başlamak istiyorum; çünkü, bugün, gündemin 2 nci ve 3 üncü sırasına alınarak görüşülmesini talep ettiğimiz konu, Konya Milletvekilimiz Sayın Atilla Kart'ın elinizdeki gündem kitapçığında 38 ve 139 uncu sıralarda bulunan dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin tezkerenin görüşülmesiyle ilgili teklif. Bunu niye önemsiyoruz, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, basın toplantısında da belirttim, zaman zaman, siyasetin kavşak noktalara geldiği anlar yaşıyoruz. Bugün Türkiye'deki gelişmeler, siyasette yine önemli bir kavşak noktasına geldiğini gösteriyor Türkiye'nin. Bu bağlamda baktığımızda, Türkiye'yi 1980'li yıllardan sonra saran ekonomik kalkınma modelinin Türkiye'de yarattığı yolsuzluk bataklığının, bugün, geçen dönemlerde siyasî cezasını, siyasî ceremesini milletin kestiği, hükmü milletin verdiği örneklerini de hatırlayacak olursak, siyasetin, mutlaka, yolsuzluk olayının üzerinde koruma olmaktan çıkarılması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, uzun bir cümle oldu; ama, kısaca özetlemek istiyorum. Bakın, siyasetçi, işadamı, müteahhit -hepsini kastetmiyorum tabiî, bu yola başvuranları söylüyorum- ve bir ucunda mafya, bir ucunda kötü niyetli bürokratlar, bir üçgen, bir dörtgen oluyor. Biz, bu üçgenin ya da dörtgenin siyaset ayağını, siyaset kenarını hep beraber kırmak zorundayız. Bunun dokunulmazlıklarla ne ilgisi var diyeceksiniz; son derece yakın ilişkisi var. 22 nci Dönem ikibuçuk yıldır, görevde olduğu andan itibaren, yaşadığımız gündem, bugün, artık, bu kenarın kırılması noktasında mutlaka bir adım atmayı gerektiriyor.

Değerli arkadaşlarım, unutkan bir toplumuz; unutkan bir Meclis olmayalım. Unutkanlığımızı, ben, kısaca hatırlamak istiyorum. Bunlar, kâğıtlarda değil; ama, tutanaklarda kaldılar. Bakın, tarih 25 Ekim 2002, 3 Kasım seçimlerinden bir hafta önce, Uğur Dündar'ın "Siyaset Arenası" programında, şimdi Sayın Başbakan, o zaman Sayın Genel Başkanınız ve bizim Sayın Genel Başkanımız tartışırlarken, dokunulmazlığın kaldırılması konusunda hemfikir olduklarını ifade ettiler; 25 Ekim 2002, kayıtlarda var bu değerli arkadaşlarım. Hatta, Sayın Erdoğan, biraz daha ileri giderek -ben, kayıtlardan alıntı alarak söylüyorum- "neden kürsüdeki konuşmaya dokunulmazlık olsun; gönül ister ki, o da kalksın, el ele verip onu da kaldıralım" deyiminde bulunuyor. Seçimler yapılıyor, Parlamento şekilleniyor. 16 Kasım 2002 tarihine geliyoruz, iki hafta sonraya, Sayın Başbakan, o zaman Genel Başkan sıfatıyla, acil eylem planını açıklıyor. Acil eylem planında, üç hafta önce söylediklerinden hiçbir şey yok. Sayın Abdullah Gül Hükümeti, 58 inci Hükümet Programını okuyor, Programını okurken... Daha sonrasında, bir toplantıda bir arkadaş soruyor "gündemimizde bir yıl dokunulmazlık dosyalarının görüşülmesi yok" diyor, "bir yıl yok" diyor değerli arkadaşlarım. Bir yıl çabuk geçiyor, siyaset de akıyor, gündem de akıyor. Bir yıl sonrasında, konu tekrar gündeme getirildiğinde, bu sefer, bir araştırma önergesinin arkasına sığınılmaya çalışılıyor. İyi niyetle verilmiş, konunun dünya demokrasilerinde nasıl ele alındığını araştırmak amacıyla verilmiş bir komisyonun çalışmalarının tamamlanmasının bekleneceği ifade ediliyor. Komisyon, çalışmalarını tamamlıyor, raporunu yayınlıyor, görüşülüyor, yine bir adım yok. Aradan bir yıl geçti, dosyalar geliyor. Anayasa Adalet Ortak Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin müteaddit taleplerine rağmen, dosyaların görüşülmesi için ortak komisyonu toplantıya bir türlü çağırmıyor. Bu konuda da, 9 Ekim 2003 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin, Komisyonun toplanmamasına ilişkin Sayın Kuzu'ya müracaatları var. Daha sonra -olayları yerli yerine oturtmak açısından, tarih veriyorum, zaman veriyorum- 17 Haziran 2003 tarihinde araştırma komisyonu kabul ediliyor, kuruluyor, çalışmalarını 8 Haziran 2004'te tamamlıyor. Ondan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına başvuruyor ve Sayın Burhan Kuzu'yu şikâyet ediyor "Anayasa ve İçtüzük ihlali yapıldığını" söylüyor. Sonunda ortak komisyon toplanıyor ve orada dosyalar altkomisyona havale ediliyor; orada insanlar savunma için çağrılıyor ve ondan sonra dönem sonuna erteleme kararı alınıyor 2'ye 1, rutin, fabrikasyon kararlar. İnsanın en doğal, insanlık hakkı olan savunma hakkı elinden alınıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, aranızda bu durumda, bu konumda olan sayın milletvekilleri var. Benim böyle bir dosyam yok; ama, olsaydı, herhalde -olanlar adına düşünüyorum- yargılanmak ister, kendini savunmak ister, haklılığını kanıtlamak ister, bu yükten kurtulmak ister. Bu, en doğal insanlık hakkı, savunma hakkı, en temel hukuk kuralı; yani, şimdi, biz, dönem sonuna erteleyerek arkadaşlarımızdan bu hakkı almış oluyoruz, esirgemiş oluyoruz. Neyle; parmak hesabıyla.

Değerli arkadaşlarım, siyaset yozlaşıyor, siyaset bu üçgenin ya da dörtgenin kenarında. Eğer, yapılan yolsuzluklarda -örnekleri var, bugün yaşadığımız Enerji Bakanlığındaki olay gibi örnekleri var- siyaseti buradan çekmezsek, siyasetin şemsiyesini, kalkanını burada koruma olarak kullanmaya devam edersek, hepimiz vebal altında kalmaya devam edeceğiz. Ben, bu vebalin altında kalmak istemiyorum değerli arkadaşlarım. Bu, artık, bir siyasî partinin grup disiplini içerisinde karar verilmesi gereken bir olay olmaktan çıktı, kişisel, vicdanî sorun olmaya başladı.

Onun için, değerli arkadaşlarım, lütfen, siyaseti de, Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu yükten kurtarmak zorundayız; savunma hakkı isteyen arkadaşlarımızın, burada, bu taleplerini onaylamak zorundayız.

Anayasa madde 83 ve 100 açık; ben, onları tekrar etmeyeceğim; çok konuşuldu. Anayasa madde 83 ve 100'de bir milletvekilinin yasama görevini yapmasına, alıkonulmasına engel bir şey yok; bir bakanın veya bir sayın başbakanın bakanlık ya da başbakanlık görevini yapmasına engel bir durum yok; ama, biz diyoruz ki, eğer, bir suç unsuru varsa, bir fezleke varsa, bir iddia varsa, görevini yapsın, yapmasına engel yok; ama, soruşturulabilsin; ama, gerekirse yargılanabilsin. Suç tespit edilir, hüküm olarak karşımıza çıkarsa, siyaset de, temel hukuk kuralları da zaten gereği gösteriyor, gereği emrediyor.

Şimdi, bundan kaçarak, bundan sakınarak, bundan uzak durarak hiçbir yere varamayacağımız anlaşılıyor. Bakın, son olayları lütfen irdeleyin. Değerli arkadaşlarım, ben, sizin bireysel vicdanınıza sesleniyorum, bireysel hüküm vermek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, Konya Milletvekili arkadaşım savunma hakkı istiyor, en temel hakkını istiyor; bunu nasıl esirgeyebiliriz, buna hakkımız var mı?! Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bunu gündeme getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz sözlerin arkasında duramazsak -bu Parlamento yaşlanmaya başladı, 2,5 yaşını dolduruyor bu dönem- bu sıkıntılar artacak, bu vebalin altında hep beraber kalacağız. Ben, şahsen kalmak istemiyorum ve -arkadaşlarım adına, Grup Başkanvekili olarak söylüyorum- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da kalmak istemiyor. Umarım sizin aranızda da kalmak istemeyenler olacaktır ve bu konudaki talebimizin gündeme alınmasını, sizin kişisel vicdanınıza bırakıyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun istemi üzerinde söz istiyorsunuz. Lehinde, aleyhinde?..

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Üzerinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhinde oluyor.

Aleyhinde veya lehinde?..

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - 61 inci madde "lehinde, aleyhinde ve üzerinde" olmak üzere 3 kategoriye ayırmış. Ben üzerinde konuşacağım Sayın Başkan. 61 inci maddeye bir bakarsanız...

BAŞKAN - Peki, anlaşıldı.

Buyurun.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi, saygı, barış ve mutluluk dileklerimi sunuyorum.

Siyasetimizin en önemli sorunlarından biri de milletvekillerinin yasama dokunulmazlığıdır. Yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, Anayasanın 83 üncü maddesiyle güvence altına alınmıştır. 1876 Anayasasında, 24, 61 ve 82 Anayasalarında da var olan bir müessesedir.

83 üncü maddede, bir taraftan yasama sorumsuzluğu -yani, cezasızlık- süreklidir ve milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden dolayı, Ceza Hukuku bakımından sorumlu tutulamayacaklarını amirdir; bir de yasama dokunulmazlığı söz konusudur. Bu, nispî ve geçicidir, bir ertelemeyi öngörmektedir; dönem sonuna bırakma gibi.

Tarihî geçmişine bakıldığında, genelde, yasama dokunulmazlığı, idarenin, iktidarın muhalefet üzerindeki baskılarına karşı muhalefeti korumaya yöneliktir. Muhalefetteki milletvekillerini korumaya yöneliktir, iktidardaki milletvekillerini değil ve bugün, yasama dokunulmazlığı, yine, gündemin en önemli maddeleri haline geliyor. Bir taraftan, geçen hafta Meclis Başkanımızın son derece kapsamlı bir cevabı ve bunun tahlili ki -İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in soru önergesine verilen bir cevap- bu oldukça irdelenecektir, öbür taraftan, yine, geçen hafta Sayın Atilla Kart'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvurusu, irdelenecektir ve içhukukumuzda, muhtemelen, etkileri de olacaktır.

Dokunulmazlık, bundan önce, kamu düzeni itibariyle ele alınan bir hadiseydi. Şimdi insan haklarının vardığı seviye ve bizim 2001 yılında Anayasada yaptığımız değişiklikler, bireyi etkin hak öznesi haline getirmiştir. Yine, o değişiklikler içerisinde, biz, adil yargılanma hakkını düzenledik. Kişilerin, mahkemeler önünde, makul süre içerisinde yargılanma ve savunmalarını yapma hakları vardır. Sayın Kart bunu kullanmıştır. Bunu kullanmak isteyen başka milletvekillerimiz de vardır. Gönül ister ki, bu bir genel düzenlemeyle olsun; ama, eğer, bir milletvekili "ben yargılanmak istiyorum, üzerime atılı olan suçtan arınmak istiyorum" veya "suçluysam hüküm giymek istiyorum..." Hüküm verilse ne olacaktır? Yine, onun cezaevine girmesi, milletvekilliğinin sona ermesi, bu Meclisin kararına bağlı olan bir husustur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Arınç'ın cevabını incelediğimizde -üzerinde kısa bir istatistikî çalışma yaptım- 115 milletvekili ki, 78'i AK Partili, 2'si bağımsız, 34'ü Cumhuriyet Halk Partili ve 1'i de DYP'li milletvekiliyle ilgili dokunulmazlık dosyası var. Dosyaların toplamı 228 ve bu dosyaların tahliline bakıldığında, kamuoyunun sandığı gibi, Mecliste özel olarak korunma ve Meclisin bir suç kaynağı haline gelmesi gibi bir durum yok.

Nitelikli olarak bazı dosyalar var. O dosyalardan sanık olan arkadaşlarımızın yargılanma hakları ve aklanma hakları ki, bunları kullanmak suretiyle durumlarının açığa kavuşması. Onlar da bunları isteyecektir.

Dosyaların istatistiklerine bakıldığında, resmî veya özel evrakta 10 adet sahtecilik suçu, 34 adet görevi kötüye kullanma suçu, 5 adet görevi ihmal, 50 adet 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Kanuna muhalefet gibi suçlar vardır ve kamuoyunun vicdanını yaralayan suç isnadı, sayısı fevkalade sınırlıdır.

Eğer, biz, bir irade ortaya koyarsak, hem Türkiye'de temiz siyasetin önünü açacağız hem de Meclislerin öteden beri üzerinde var olan bir şaibeyi de ortadan kaldıracağız. Burası, kişilerin zırha büründüğü yer veya büründürüldüğü yer değildir. Eğer, bu anlayışı biz sürekli hale getirirsek, yarın öbür gün parti genel merkezlerinin zengin kişileri bu zırha büründürmek için buralara göndermeyeceğini kim garanti eder?! (CHP sıralarından alkışlar) Gelin arkadaşlar, hep birlikte dokunulmazlıkları sınırlandıralım. Bu süreci düzenleyen İçtüzükte değişiklikler yapalım; makul süre içinde karma komisyonda görüşülsün, Genel Kurulda görüşülüp karara bağlansın, komisyon raflarında beklemesin, Genel Kurul gündemlerinin son sıralarını işgal etmesin. Gelin, temiz siyaset adına, toplumun beklentisine hep birlikte cevap verelim.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasî parti gruplarında bu konu konuşulamaz. Anayasanın 83 üncü maddesinin son fıkrası bunu amirdir. Ben, demokratik hakkımı kullanarak buraya geliyorum. Hiçbir şekilde grup başkanvekillerinin, grupların bu konuda söz hakkı yoktur. Milletvekillerinin vicdanına hitap ediyorum. Bire bir hepinizin vicdanına hitap ediyorum. Gelin, bununla ilgili bir taraftan anayasa değişikliğini yapalım, diğer taraftan, bu işin önünü açmak için Sayın Kart'ın savunma hakkına saygı gösterelim.

Değerli milletvekilleri, burada birçok sorun var dokunulmazlıklarla ilgili; ama, ben, sadece Atilla Kart'la sınırlı ve üzerinde konuştum. Yarın öbür gün yine bunları konuşacağız;  Türkiye'nin gündeminden bu kalkmayacaktır. Siyasî partiler seçim döneminde bunları söylemişlerdir, programlarında yazılıdır. Bu söylemler halk nazarında da kabul görmüştür. Halk, bu nedenle izin de vermiştir. Bunu dikkate almaksızın siyaset yapmak, halkın arzu ve beklentilerini de dikkate almamaktır.

Değerli milletvekilleri, umuyorum ki, bizden başlayacak bir tasarruf, Türkiye'deki temiz siyaseti, Türkiye'deki yolsuzluğu ve diğer olumsuzlukları da olumlu yöne çevirecektir, etkileyecektir.

Ben, bu duygular içinde, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir saniye, bir açıklama yapayım.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdiği bu öneri, öne almayla ilgili. Bunun görüşülmesi de 63 üncü maddeye göre oluyor. 63 üncü maddede de, böylesi öneriler görüşülürken "Bu yolda bir istemde bulunulursa, 10'ar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer üyeye söz verilir" deniliyor. O nedenle, üzerinde konuştuğunu söyledi Sayın Yalçınbayır; fakat, lehte ve aleyhte unsurlar içeren konuşmasını aleyhte konuştu diye düşünüyoruz ve lehte ikinci sözü Sayın Atilla Kart'a vereceğiz.

Yalnız, bir dakikanızı rica ediyorum, Sayın Ülkü Güney'in bir...

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Ben lehte söz istemiştim.

BAŞKAN - Aleyhte boşluk var. Lehte sizden önce Atilla Kart Bey söz istedi. İnşallah, Atilla Bey sizin de düşüncelerinize tercüman olacaktır.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danışma Kuruluna sunulan grup önerisi hakkında düşüncelerimi beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Meclis Genel Kurul gündemine şahsımla ilgili olarak 2 adet dosya intikal etmiş durumda. Bu dosyalar, Genel Kurul gündeminde, birkaç aydan bu yana, son sıralarda bekliyor.

Bu dosyalarda ileri sürülen suçlamalar, avukatlık mesleğinin icraı esnasında karşı taraf vekillerine savunma sınırını aşarak hakaret ettiğim iddialarını içeriyor.

Değerli arkadaşlarım, haklarında dokunulmazlık dosyası olan milletvekilleriyle ilgili olarak, basında zaman zaman listeler yer alıyor. İsnat edilen suçların özellikleri bu listelerde belirtiliyor. Çoğu zaman da, isnat edilen suçun niteliği ya yazılmıyor ya da hatalı yazılıyor. Benim hakkımda da, bu dosyalardan birisinin, Çek Yasasına muhalefet olduğu yolunda haberler yayımlandı. Başka milletvekilleri hakkında da hatalı veya yanlış suçlamaların yapıldığını biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, işte, hem yanlış anlama ve izlenimleri önlemek ve hem de gerçeğin tespiti adına, yargılanma hakkımı istiyorum. Bunun için de, sizlerin iradesine başvuruyorum. Yargılama hakkının kullanımının engellenmesi, hem de kişisel ve siyasî kaygılarla engellenilmek istenilmesi, hiçbir çağdaş hukuk sisteminde rastlanmayacak bir durumdur değerli arkadaşlarım. Böyle bir uygulama ancak demokrasiyi araç olarak gören keyfî ve otoriter bir yönetim anlayışına sahip olan siyasî kadrolar için söz konusu olabilir.

Hak arama ve yargılanma hakkı, uygarlığın gelişmesine paralel olarak gelişen bir kavramdır, insanlık tarihinden bu yana mevcut olan bir anlayış ve kavramdır. Bu hakkın kullanımı konusunda Magna Carta'dan bu yana önemli kazanımlar söz konusudur. Hak arama ve yargılanma hakkı, bireyin vazgeçilmez, devredilmez, dokunulamaz temel hak ve özgürlüklerinin başında gelir. Bu hakkın günümüzdeki ifadesi ise adil yargılanma hakkıdır. Bu kavram, artık, Avrupa Birliği süreci içinde, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, dokunulamaz ve kısıtlanamaz hakların başında gelmektedir. Bu hak, Anayasamızda ve Meclis İçtüzüğünde de yer almıştır; ancak ve maalesef, bu hakkın kullanımı -üzülerek ifade ediyoruz- mevcut Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, daha doğrusu, siyasî iktidar tarafından engellenmek istenilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, siyasî iktidar ne yapıyor, ne yapmak istiyor,  bunu biraz sorgulamak, bunu irdelemek gerekiyor. Hukuku yok sayarak, tamamen siyasî konjonktür ve sayısal çoğunlukla, toptan yargılama yaparcasına bir uygulama yapılıyor değerli arkadaşlarım. Dosyalar ve olaylar arasında hiçbir değerlendirme yapılmadan, birilerinin, kimilerinin işlediği suçun gizli kalması, yargılanmalarının önlenmesi amacıyla, ben ve benim durumumda olan milletvekillerinin yargılanmalarını engelliyoruz. Benim adıma hiç kimsenin buna karar vermeye hakkı olamaz değerli arkadaşlarım; buna isyan ediyorum, buna huzurunuzda isyan ediyorum! Benim adıma kimse bu kararı veremez.

Siyasî iktidar olarak bütün bunları ne adına yapıyoruz, nasıl gerekçeler yaratıyoruz, bir de bunu irdeleyelim. Bütün bu yanlışlıkları ve haksızlıkları yaparken de, konuyu saptırmaktan ve kamuoyunu yanıltmaktan kaçınmıyoruz. Kendilerinin yargılanmasını engellemek isteyenler, bir taraftan da devletin tüm bürokrat kadrolarını ve yöneticilerini zan altında bırakmaktan kaçınmıyorlar; sistemi bu yönüyle de tahrip ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, diğer kamu görevlilerinin yargılanmalarını engelleyen bir düzenleme yok. Kamuoyu bu noktada hep yanıltılıyor; bilinçli bir şekilde, organize bir şekilde, birileri tarafından yönlendiriliyor ve yanıltılıyor.

Bakın, diğer kamu görevlileri hakkında -nedir- idarî soruşturma yapıldığını biliyoruz, disiplin müeyyideleri uygulandığını biliyoruz, tazmin sorumlulukları yönünden gerekli müeyyidelerin uygulandığını biliyoruz. Uyarma, kınama, meslekten ihraç için hiç kimseden izin almaya gerek kalmadan, bu uygulamaların emniyet mensupları için, askerler için, yargıçlar için uygulandığını biliyoruz. Sadece, adlî soruşturma için soruşturma izni prosedürü söz konusu. Orada da, izin verilmediği takdirde, biliyoruz ki, bölge idare mahkemesi ve Danıştay nezdinde yargısal denetimi yapmak mümkün.

Dolayısıyla, bu noktada, Anayasada bu anlamda bir engelleme yok değerli arkadaşlarım. Bu konu yasalarımızda düzenlenmiş. Kaldı ki, yasal anlamda, yani, soruşturma izni prosedürünün daha etkin işlemesi anlamında bir yasal değişiklik yapmak istiyorsanız, siyasî iktidar olarak, buyurun, getirin yasayı, değerlendirelim; ama, bakıyoruz, o noktada da hiçbir hareket göremiyoruz siyasî iktidarda.

Değerli arkadaşlarım, bakın, son derece ciddî bir olayı anlatıyorum, inanarak anlatıyorum. Siyasî iktidar, bu düzenlemeyi yapmak yolunda neden girişimde bulunmuyor, neden girişimde bulunmuyor?! İşte, sorunun esası ve özü burada düğümleniyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, bir olay anlatacağım. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 2 895 ton hurdanın ihalesini yapar, usule uygun bir şekilde yapar. 2 895 tonun 800 tonu ilgili müteahhite teslim edilir, parası alınır. 2 000 ton ortada yok! 2 000 tonun değeri 418 milyar değerli arkadaşlarım; 2002 yılı itibariyle söylüyorum. Büyükşehir Belediye Başkanlığı, ilgili birimlerle yazışma yapar, "nedir bu olay" der, "bu hurdanın akıbeti nedir" der, sorar; ama, orada kalır evrak, sonuçlandırılmaz. Evrak bana intikal eder, Sayın İçişleri Bakanına sorarım, "Sayın Bakan, bu olay doğru mudur; gerçekten böyle bir olay var mı, idarî soruşturma açtınız mı" derim. Sayın Bakanın cevabı: "Efendim, olay doğrudur -olay doğru değildir denemiyor; çünkü, benim elimde belgelerin olduğu biliniyor, tarih sayıdan söz ederek soruyorum- idarî soruşturma açılmaya gerek görülmemiştir." Sayın İçişleri Bakanının verdiği cevap budur değerli arkadaşlarım. Bu cevaptan sonra ne yapıyoruz; bu cevaptan sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, Büyükşehir Belediye Başkanı ve diğer yetkililer hakkında nitelikli dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanmaktan suç duyurumuzu yapıyoruz, Sayın Bakana da tekrar soruyoruz; çünkü, Sayın Bakanın verdiği gayri ciddî cevap karşısında bunu tekrar sormam gerekiyordu. Ne diyoruz Sayın Bakana; "Sayın Bakan, bakın, takdire bağlı bir olaydan söz etmiyorum, soyut bir olaydan söz etmiyorum, somut belgelerden söz ediyorum, bir maddî vakıadan söz ediyorum. 2 000 ton ortada yok; bunun akıbetini sormayacak mısınız, bunu araştırmayacak mısınız" Bu olayda soruşturma izni vermeyeceksiniz de hangi olayda soruşturma izni vereceksiniz?!" Sayın Bakanın cevabı: Efendim, o hurda malzeme, tahminî olarak tespit edilmiş, göz kararıyla tespit edilmiş; onun için, böyle bir yanılma olabilirmiş. Bu sebeple de, soruşturma izni verilmeye gerek görülmemiş.

Değerli arkadaşlarım, insafınıza sığınıyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum. Yüzde 10'dan söz etmiyorum, yüzde 15'ten söz etmiyorum; yani, hadi 2 895 ton tahmin edersin de 2 600 çıkar, 2 700 çıkar, 2 500 çıkar; ama, arkadaşlar, 2 000 ton ortada yok; yani, yüzde 70'e yakını ortada yok!

Şimdi "soruşturma izni" kavramını bu kadar insafsızca, bu kadar partizanca kullanan bir siyasî iktidarın, yolsuzluklarla mücadele konusunda samimî olduğuna inanabilir misiniz değerli arkadaşlarım?! Bunu, artık, sorgulamamız gerekiyor; bunların adını doğru koymamız gerekiyor; değerli arkadaşlarım. Burada, bunun anlamı şudur: Hakkında yolsuzluk iddiası yapılan bürokrat, belediye başkanı, bunun hakkında ne kadar güçlü deliller olursa olsun ben soruşturma izni vermem demek değil midir değerli arkadaşlarım? Böyle bir anlayışla yolsuzluklarla nasıl mücadele edebilirsiniz?! Bunun bir açıklaması olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Bakın, soruşturma izni prosedürüne neden dokunmuyoruz; işte, cevabı burada yatıyor değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Atilla Bey, toparlayalım lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) - Bizim bürokratlarımızla, bizim belediye başkanlarımızla, bize yakın olan insanlarla ilgili bir soruşturma dosyası geldiği zaman, ben, orada soruşturma izni vermeyeceğim; ama, bizimle fazla teması olmayan birileriyle ilgili soruşturma dosyası geldiği zaman, ben, soruşturma izni vereceğim. Bu anlayışla hiçbir yere varamayız değerli arkadaşlarım. Bu anlayışla, yolsuzluklarla mücadele etmemiz söz beyaz enerjinin ucu nereye dokunuyor, Susurluk ve benzeri olaylar nereye kadar uzanıyor, faili meçhul olayların bağlantıları nedir; bu ve benzeri olayların bütün boyutlarıyla tartışılmasını ve araştırılmasını gerçekten istiyorsak, bürokratların hangi siyasîlerden güç ve destek aldıklarını tespit etmek istiyorsak, gelin, bu konuda kararınızı yeni baştan gözden geçirin. Gelin, bir taraftan Bilgi Edinme Yasası ve benzeri düzenlemeleri yapıp, diğer taraftan da yolsuzluk ve benzeri konularda kamuoyunun bilgi ve değerlendirme sahibi olmasını engellemekten vazgeçelim değerli arkadaşlarım. Bu dramatik çelişkilerden artık kurtulalım.

Bu duygu ve düşüncelerle, olayın en sağlıklı değerlendirmesinin bireysel vicdanlarınızda yapılacağına olan kanaatimi bir defa daha ifade ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisini tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

"Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"e dair kısmının 38 inci sırasında yer alan, 489'a 1 inci ek sıra sayısının bu kısmın 2 nci sırasına, 139 uncu sırasında yer alan 587'ye 1 inci ek sıra sayısının da 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir."

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yolsuzlukla mücadeleciler, mücahitler!.. Bravo!..

BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 16.2.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

   İrfan Gündüz

           İstanbul

AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

16.2.2005 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının;

179 uncu sırasında yer alan 791 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına,

2 nci sırasında yer alan 728 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına,

5 inci sırasında yer alan 731 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına,

13 üncü sırasında yer alan 723 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 6 ncı sırasına,

8 inci sırasında yer alan 718 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 7 nci sırasına,

6 ncı sırasında yer alan 734 sıra sayılı kanun tasarılarının, bu kısmın 8 inci sırasına,

15.02.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündemin 5 inci sırasına alınmaları önerilmiştir.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin söz istiyor.

Buyurun Sayın Ergin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Meclisin çalışma programıyla ilgili Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamaması üzerine, AK Parti Grubunun teklifini, grup önerisi olarak huzurlarınıza getirmiş durumdayız.

Buna göre, görüşülmesini istediğimiz tasarılar, 791 sıra sayılı İl Özel İdaresi Yasasının, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 14 maddesi vardı, bunun görüşülmesi, ardından, Kadastro Kanununda değişiklik öngören 728 sıra sayılı tasarı, 731 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda değişiklik öngören tasarımız; ardından, 694, 723, 718 ve 734 sıra sayılı tasarıları gündeme almak üzere Danışma Kurulunda uzlaşamadığımız için, grup önerisi olarak huzurlarınıza getirmiş durumdayız. Sizlerin desteğiyle grup önerimizin kabul edileceğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Atilla Kart'ın, Sayın Kart'ın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili hususun öne alınmasıyla ilgili CHP Grubunun önerisi oylandı ve reddedildi. Bu sırada yapılan konuşmalarda birtakım tespitler yapıldı.

Ancak, hemen şunların altını çizmemiz gerekiyor: Biliyorsunuz, bir süre önce, bu Meclis çatısı altında, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik olarak, bu husustaki talepleri karşılamak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kuruldu. Bu komisyonda, hem İktidar Partisinden hem muhalefet partisinden milletvekillerimiz, titiz bir çalışma yaptılar. Bu çalışma neticesinde, bu rapor hepinize dağıtıldı ve Genel Kurulda bu rapor görüşüldü.

BAŞKAN - Sayın Ergin, bir dakikanızı rica ediyorum.

CHP Grubu önerisiyle ilgili aleyhte söz alıp görüşlerinizi açıklama imkânınız vardı. Şimdi, kendi grubunuzun önerisiyle ilgili konuşurken, CHP Grubu önerisiyle ilgili görüşürseniz, sataşma söz konusu olabilir ve görüşmeler uzayabilir. Sizi uyarmak istedim.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkanım, bu titizliğinize teşekkür ediyorum; ancak, bu hassasiyetin tüm konularda gösterilmesi talebimizi de iletiyorum.

Biraz önce lehte ve aleyhte konuşmalarda, lehte özellikle konuşmalarda, aleyhte konuşmalarda söz hakkı dolduğu için, bu konuda sadece birkaç cümle edip, sataşmaya da mahal vermeden sözlerimi sonlandıracağım müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Lütfen açıklık getirelim; aleyhte söz hakkı vardı, yani dolmamıştı. Demek ki, farkına varmadınız.

Peki, devam edin.

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan, bu komisyon çalışmalarının raporunu birkaç cümleyle özetlemek istiyorum. Komisyon, çalışmaları neticesinde, milletvekili dokunulmazlığının vasfını incelemiş; bu uygulamanın demokratik ülkelerde nasıl gerçekleştiğini, hangi ülkelerde nasıl tatbik edildiğini araştırmış ve nihayetinde birkaç cümleyle şu tespitleri yapmış; bu komisyonun raporundan birkaç cümle aktarmak istiyorum: "Dokunulmazlık kurumunun amacı, kural olarak, yasama görevini yürüten milletvekillerini cezaî kovuşturmalara, çeşitli çevrelerden gelebilecek baskı ve yıldırmalara karşı koruyarak, görevlerini gereği gibi yerine getirmelerine imkân sağlamaktır. Burada asıl korunan yasama fonksiyonu olup, milletvekillerinin korunması, bu fonksiyonun öznesi olmalarından kaynaklanmaktadır." Bu bir tespit.

İki: Bu koruma mutlak olmayıp, yine, Anayasamızın 76 ncı maddesinde yer alan hükme göre, herhangi bir yolsuzluğa bulaştığı kesin hükümle sabit olan kimselerin, zaten milletvekili seçilme yeterliliği olmadığından, bu Parlamentoya gelme şansları bulunmamaktadır. Artı, Anayasamıza göre yine, ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde, dokunulmazlık zaten işlememektedir."

Yine bir başka tespit: "Seçimlerden önce soruşturulmasına başlanması kaydıyla, Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar, yasama dokunulmazlığının kapsamı dışında tutulmuştur.

Yine, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletvekilleriyle ilgili isnadı ciddî bulduğu takdirde, dokunulmazlığı her an kaldırma yetkisine sahiptir." Bu imkân da mevzuatımızda mevcut.

Değerli arkadaşlar, milletvekilliğinin istifayla otomatik olarak sona ermemesi gibi, onun arkasındaki sebep nedir; milletvekili kurumunun hizmetinin, bir kamu düzenine ilişkin hizmet olduğu tespitidir. Milletvekili istifa ederse, otomatik olarak vekilliği sona ermez; bunun sona ermesi için, Genel Kurulun onayına ihtiyaç vardır. Aynı şekilde, dokunulmazlığın kaldırılmasının istenilmesi, otomatik olarak netice vermez. İçtüzüğümüzün 134 üncü maddesinin son fıkrası, zaten bunu açıkça ortaya koymuştur; bu komisyon raporunda da bunu dile getirmiştir.

Şu tespitle sözlerimi sonlandırmak istiyorum: Bu komisyon çalışması sırasında, Türkiye'de dokunulmazlığı bulunan ya da doğrudan yargıya intikal edemeyecek kamu personelini sıralamış. Başta Cumhurbaşkanımızdan başlayan bir liste var burada; bu komisyon raporunun ekinden alınmıştır. Cumhurbaşkanı, Yargıtay üyeleri, hâkimler ve savcılar, vali, müsteşar, belediye başkanları, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, milletvekilleri ve avukatlar. Bunların yargılanabilmeleri için belli birtakım prosedürün işlemesi gerekiyor. Milletvekillerimiz için de belli prosedür öngörülmüş Anayasamızda; dolayısıyla, komisyon raporunun nihayetinde tespitlerle sözlerimi toparlıyorum.

Şu tabloda, Avrupa'da, Amerika'da, 25 ülkede yasama dokunulmazlığının ne şekilde uygulandığına dair tespitler de var; detayına girmiyorum. Yani, bu kurum, sadece Türkiye'de ya da Türk Parlamentosunda olan bir husus değil, bütün çağdaş demokrasilerde, parlamenter rejimlerin tamamında mevcut olan bir düzenleme; ancak, biz, AK Parti olarak, bu düzenlemenin üzerinde çalışılabileceğini ifade etmiştik daha önce; ancak, gelin, kamu reformuyla ilgili çalışmalarla beraber, şurada saydığım kamu personelinin de içinde olacağı genel bir düzenleme yapalım.

Burada çok ilginç bir tespit var; o da şudur: Milletvekili dokunulmazlığı sadece cezaî kovuşturmalara yönelik bir dokunulmazlıktır. Her biriniz için hukuk mahkemelerinde şu an dava açılabilir; ama, Türkiye'de, hakkında hukuk mahkemelerinde dahi dava açılamayacak yüksek yargı mensupları da vardır. Bugün, Yargıtay Başkanı ve Başkanlık Divanı üyeleri hakkında, Yüce Divanda mahkûm olduklarından sonra ancak dava açılabilmektedir; hukuk davası açısından söylüyorum. Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı vardır. Şayet, yargı mensuplarıyla ilgili ya da Yargıtayın yüksek hâkimleriyle ilgili bu durumu da yargıdan kaçma olarak değerlendireceksek, milletvekillerinin de bu konumunu aynı şekilde değerlendirme hakkınız vardır.

Değerli arkadaşlar, hâkimler hakkındaki bu uygulamadan dolayı hâkimlerin yargı kurumuna güvenmedikleri sonucuna varabiliyor muyuz?! Bu, tamamen, o müessesenin işleyişine yönelik bir düzenlemedir. Dolayısıyla, bunlar, parlamenter rejimlerde, yasama, yürütme ve yargı organlarının çok hassas dengeler üzerine kurulduğu bir sistemdir. Bu sistemin içerisinden sadece yasama organının üyeleri üzerindeki dokunulmazlık müessesesini kaldırmaya çalışmak, bu Parlamentonun çalışma gücünü, bu Parlamentonun etkinliğini sarsacak, bu Parlamentonun korumasız bırakılması neticesini getirecek bir sonuç doğuracaktır. Bu açıdan, eğer  böyle bir düzenlemeye ihtiyaç varsa, şu listede saydığım yasama ve yürütme organlarını da içerisine alan geniş ve genel bir düzenleme yapılabilir. Ak Parti olarak, hiçbir zaman bu düzenlemenin aleyhinde olmadığımızı ifade ettik; ama, sadece bunu getirip milletvekili dokunulmazlığı gibi ortaya koymanın, zaten Türkiye'de henüz yeşertmeye ve yerleştirmeye çalıştığımız demokrasi kurumuna fayda getirmeyeceği kanaatindeyiz ve bu Parlamentonun daha da güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) - Demokrasiyi böyle koruyacaksınız!..

SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, lehinde konuşmak istiyorum.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, ben de İçtüzük 69'a göre talepte bulunuyorum; lütfen değerlendirin.

BAŞKAN - Aleyhte var mı?..

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Var efendim, var.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Var efendim.

BAŞKAN - Aleyhte Ülkü Bey, Ümmet Bey.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben lehinde.

BAŞKAN - Siz lehinde.

İki lehte, iki aleyhte söz hakkı söz konusu. O nedenle, ikinci lehte söz hakkını Sayın Haluk Koç'a veriyorum. Aleyhte söz haklarını da, Sayın Ülkü Güney ile Ümmet Kandoğan'a vereceğiz.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sataşma sebebiyle...

BAŞKAN - Başka söz hakkı söz konusu değil.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, ismimden söz edilerek konuşma yapıldı. Onun için, İçtüzük 69'a göre talepte bulunuyorum.

BAŞKAN - Çünkü, bu görüşmeleri İçtüzük 63'e göre yapıyoruz. 63'te iki lehte, iki aleyhte 10'ar dakika söz hakkı vermek mümkün.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, 69'a göre, ismimden söz edilerek ve ileri sürdüğüm görüşlere başka anlamlar yükletilerek benim hakkımda yorum yapıldı.

BAŞKAN - Yani, sataşmayla ilgili söz istiyorsunuz.

ATİLLA KART (Konya) - Sataşmayla ilgili.

BAŞKAN - Anlaşıldı; tutanaklara bakıp onu değerlendireceğiz.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir yanılsatma içinde değilim; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin bugünkü gündemi belirleme noktasındaki taleplerinin lehinde konuşuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bugün getirdiğiniz gündeme "evet" diyeceğiz; yani, bulunduğum noktada herhangi bir hak suiistimali yaparak bulunmadığımı ifade ederek başlamak istiyorum; ama, kısaca, lehte olduğumuzu söyledikten sonra, olumlu oy vereceğimizi söyledikten sonra, Sayın Ergin'e de ufak bazı yanıtlar verme hakkı doğdu; onun için, bunu da kullanmak istiyorum.

Şimdi, Sayın Ergin, bir siyasetçi için en zor şey, vicdanen inanmadığı bir olayı bir siyasî görev olarak bir toplum önünde savunma noktasıdır, vicdanen inanmadığı bir olayı bir siyasî görev olarak savunma noktasında kalmaktır. Zorluğunuzu anlıyorum, çok zor bir görevle karşı karşıyaydınız. Bilemiyorum, geçmiş olsun diyorum o göreviniz için.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu konu -dokunulmazlık ayrı bir olay- burada bizim söylediğimiz, bir savunma hakkı talebi. Savunma hakkı talebi, bir insanlık hakkı, temel bir hukuk kuralı; bunu ifade ediyorum, Atilla Kart da bunu söyledi. Şimdi, bunu, topyekûn bir yargılamayla "efendim, biz, herkesin bu tip taleplerini dönem sonuna kadar erteledik" deme hakkınız yok. Bu, çok açık bir kural.

Değerli arkadaşlarım, milletvekili istifa ettiğinde de, bu istifasının Genel Kurulda görüşülüp oylandıktan sonra kesinlik kazanacağını söyledi. Bununla arasında bir benzerlik yok Sayın Ergin, hiçbir benzerlik yok. Burada, biz, bir insanlık suçu işliyoruz, bir insanlık suçu işliyoruz -bir daha söylüyorum- temel bir insan hakkını, burada, bütün söylemler bu dönemde, bu yönde geliştirilirken, Türkiye bu yönde ilerlemeye gayret gösterirken, biz, Parlamentoda -bunu da çok açık söylüyorum- birilerini korumak adına, birilerini kollamak adına, kendi vicdanî sorumluluğumuzu arka plana atıyoruz. Birçok milletvekili arkadaşım yoktu; oylama öncesinde grup başkanvekilinin uyarısıyla salona girdiler. O konuşmaları keşke dinleyebilseydiniz sayın milletvekilleri. Sayın Burhan Kuzu burada -Anayasa ve Adalet Ortak Komisyonu Başkanı- gerçi şu anda meşguller, konuşma içersindeler; ama, birçok arkadaşımız, keşke, burada, bu talebin dile getirilişini benden, Sayın Yalçınbayır'dan, Sayın Kart'tan dinleseydiniz; dinleseydiniz de, kişisel vicdanınızı tartıp, dengeleyip, ona göre oy kullansaydınız.

Değerli arkadaşlarım, muhasebe, zor bir sanat, zor zanaat; ama, vicdan muhasebesi, en zor sanat. Sizi kendi vicdanınızla -bundan sonraki tutumunuzda- baş başa bırakıyorum.

Saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte birinci söz hakkı, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'in.

Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partimizin getirmiş olduğu grup önerisinin aleyhinde konuşacağım.

Bundan önce, müteaddit defalar, bu kürsüden, Meclis gündemiyle sıkça oynanmamasını ifade etmiştim; uzun yıllar boyunca bu Parlamentoda üyelik yapan bir arkadaşınız olarak bunun sakıncalarını anlatmaya çalışmıştım. Bugün, yine, önümüze, bir programda değişiklik getirildi. Bu programda işte filan kanun, işte 6, 7'ye  geldi, 9, 3'e indi, işte 48 saat beklemeden hemen görüşelim...

Şimdi, arkadaşlarım, bizim, o zaman, buradaki bulunuş nedenimiz ne?! Hiçbir hazırlığımız yok. Neyin yapılacağını, neyin konuşulacağını bilmiyoruz. Ee canım, nasıl olsa bununla ilgili görüşmeler komisyonlarda yapıldı bitti, getirildi; buradaki arkadaşlarımız da işte el kaldırırlar indirirler, konuyu bilen birkaç arkadaş da burada konuşur, iş biter... Bu olmaz arkadaşlar. Bu alışkanlığımızı bırakalım. Gün geçmiyor ki, bu Meclisin gündemiyle oynanmasın. Ben de, zamanında, tek başına iktidar olan bir partide milletvekilliği yaptım. Orada biz bunu gördük; yaptık, ama pek faydasını görmedik.

Biraz evvel, Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisi vardı. Ben o önerinin reddedileceğini biliyordum. Niye; çoğunluk burada, reddedilecek. Bu Parlamentoda da, zannediyorum, yanılmıyorsam, ikibuçuk yıla yakın süre içinde ilk defa bir öneri getirdiler; ne olurdu kabul etsek?! Yani, kabul etsek madem öyle... Yani, oradan geldi diye niye kabul etmeyelim?! Kaldı ki, getirmiş oldukları önerinin içeriğine baktığımız zaman, ben inanıyorum, çok değerli AK Parti Grubundaki arkadaşlarımın çoğu da benim gibi düşünüyor. Biz, niye zan altında kalalım; niye vebal altında kalalım? Yani, Sayın Koç burada bizim gözümüzün içine bakarak "siz vebal altındasınız, siz bu işe el kaldırmıyorsunuz" niye desin; siz niye kalın?..

Herhangi bir arkadaşımız suç işlemiş; bu, ben de olabilirim. Tamam, benim hakkımda da bir soruşturma açılması isteniyor; evet, Anayasamızın 83 üncü maddesinde deniliyor ki: Meclisin kararı olmadıkça sorgulanamaz. İkinci fıkra bu. Ama, burada bir arkadaşımız çıktı diyor ki: "Allahaşkına beni sorgulayın, kurtarın beni. Ben ne zaman memleketime gitsem, bana şüpheli bakıyorlar."

Şimdi, arkadaşlar, Allah göstermesin, bu hepimizin başına gelir. Yarın benim başıma gelir, öbür gün çok değerli bir başka arkadaşımızın başına gelir. Tümüyle dokunulmazlıklar için de -değiştirilmesi, kaldırılmasında- benim de çekincelerim var, benim de yanlış gördüğüm yerler var. Sizin gibi düşündüğüm çok yerler var; ama, şu anda hakkında soruşturma yapılması istenilen milletvekillerimizi niye biz bu soruşturmadan veyahut da onların adalet önüne gitmesinden çekiniyoruz; gitsin arkadaşlar. Onlar da yarın seçim bölgelerine gittiği zaman, memleketlerine gittiği zaman "işte çıktım; sizin zannettiğiniz gibi de değilmiş, o kadar da önemli bir şey değilmiş; işte aklandım" desin. Bu, onun en tabiî hakkıdır. Bu hakkı bu Meclis vermelidir.

Çok Değerli Adalet Bakanımız, Değerli Anayasa Komisyonu Başkanımız, Adalet Komisyonu Başkanımız, bu konuda, bana göre, daha hassas davranmalıdır. Milletvekillerinin sorguya gitmelerinin, yani, buraya gelen dosyalarının ertelenmesi konusunda son derece hassas davranmalıdır; davranmalıyız.

Arkadaşlar, bu -çok ciddî söylüyorum- bir de, bir vebaldir. Gelin, bu vebal altına girmeyelim. Niye; bir insanı niye itham altında bırakalım? Dünyada insanın itham altında bırakılmasından daha büyük işkence, daha büyük eziyet olur mu? Niye o insanı biz bunun altında bırakalım? Gitsin, ceza da çıkarsa çıksın, çıkmazsa çıkmasın, o bizim görevimiz değil. Biz burada niye bir baraj oluşturuyoruz?

Kanun koyucu 1983'te bu Anayasaya bunu koyduğu zaman, o günkü şartlar farklıydı. Bugün artık, Meclisin itibarını, milletvekilleriyle ilgili konuşmaları hepimiz her yerde duyuyoruz, birlikte yaşıyoruz. Artık, bugün gelinen noktada bizim bu barajda ısrar etmemiz, yani, Meclise geldiği zaman dönem sonuna kadar ertelenmesinde ısrar etmemiz, bana göre, insanlık adına, yani, bir insanın hakkı, hukuku adına da yanlıştır.

Buradan, hepinizin, buradaki bütün arkadaşlarım adına, komisyonlara, başkanlara sesleniyorum: Gelin, bu arkadaşlarımızın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili dosyalarına evet diyebilecek mekanizmayı işletelim, yolu bulalım. Onlar da rahat etsin, biz de rahat edelim. Genel anlamda milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda da fikirlerimizi, yeri geldiğinde ifade edelim diyorum.

Ben, inanıyorum ki, açıkyüreklilikle bunu söylüyorum; herhangi bir parti, herhangi bir duygu ve düşünce altında söylemiyorum; ama, içtenlikle inanıyorum ki, AK Parti Grubundaki bütün milletvekillerimiz, yöneticileri dahil, bu konuda benim gibi düşünüyorlardır. Biz onlarla her gün beraberiz, her gün konuşuyoruz. Yeri geldiği zaman, burada, niye... Yani, böyle bir şey yaparsak, biz ne kaybederiz, bir de bunu düşünelim; yani, milletvekili olarak ne kaybederiz veyahut da soruşturmaya giden, hele hele adam "beni allahaşkına yollayın" diyor; yani, işe tersinden bakarsak, o arkadaşımız milletvekili oldu diye, sorgulanma ve aklanma hakkı, bir nevi, elinden alınmış oluyor; bunu anlamak mümkün değil. Sizden istirham ediyorum, ilgililerden istirham ediyorum, bu konuyu mutlaka halledelim; bir.

İki; yönetici arkadaşlarımdan, grup başkanvekili arkadaşlarımdan, bu Meclisin gündemiyle ilgili fazla oynamamalarını... Çünkü, bizler katkıda bulunmak istiyoruz; bizler hazırlık yapıp, bu Mecliste, gelen kanunlara katkıda bulunmak istiyoruz, yardım etmek istiyoruz; onu bizim elimizden almayın. Benim, bugün görüşülecek kanunlardan, İl Özel İdaresi Kanunu hariç, diğerleri hakkında ciddî bir bilgim yok. Bilmiyordum, yeni gelenleri okumadım; belki onlara da birkaç cümle ifade edebilecek, birkaç cümle söyleyebilecek faydam dokunabilirdi; ama, o hakkım da elimden alındı. Şimdi, ne gelirse, sırayla gelsin, gitsin...

Bu duygularla beni dinlediniz. Umarım ve altını çizerek son defa söylüyorum; bu dokunulmazlık konusunu, özellikle milletvekili arkadaşlarımızın en büyük sıkıntısı olan, haklarında suç isnat edilen arkadaşlarımızı bu ayıptan kurtarmak, sizlerin, bizlerin, bu Meclisin görevi olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Aleyhte söz hakkınız var; lütfen, konu içinde ve söz aldığınız doğrultuda konuşun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınarak, benden önce konuşan değerli milletvekillerine gösterdiğiniz müsamahaya dayanarak, ben de, bu dokunulmazlıkla ilgili birkaç cümle sarf ettikten sonra, asıl konumla ilgili konuşmamı yapacağım.

Değerli milletvekilleri, bu dokunulmazlık meselesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne zaman gündeme gelse, İktidar Partisinin temsilcileri, milletvekilleri veya grup başkanvekilleri geliyorlar, bu kürsüden "efendim, Türkiye'de 2 000 000'a yakın devlet memuru var; onların yargılanmaları da farklı usullere tabi, onların yargılanmalarında zor usuller var; öncelikle bunları halledelim, daha sonra milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili konuyu gündeme getirelim" diyorlar. Yaklaşık yirmiyedi aydan beri, ne zaman dokunulmazlıklarla ilgili konu gündeme gelmişse, hep aynı sözleri dinledik. Biraz önce, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Sadullah Ergin de aynı şeyleri söyledi; "2 000 000'a yakın kamu görevlisinin ayrı bir yargılanma usulü var, ayrı bir yargılamaya tabi; öyleyse, gelin, önce bunları bir düzeltelim, ondan sonra milletvekili dokunulmazlığına geçelim."

Değerli milletvekilleri, bu tür konuşmalar, Meclisi yanıltmaya matuf olan konuşmalar, vatandaşlarımızı yanıltmaya matuf olan konuşmalar; çünkü, Türkiye'de, kamu görevlisi olup da yargılanamayan tek bir kişi yok, mutlaka yargılanıyorlar; ancak, onların yargılanma usulü, değişik bir şekilde, kanun koyucu tarafından kanunlaştırılmış, ona tabi olarak yargılanmaları söz konusu; yoksa, yargılanmamaları diye bir şey kesinlikle söz konusu değil. Örneğin, 4483 sayılı Kanuna göre memurlar şöyle yargılanıyorlar: Hakkında suç isnadı bulunan herhangi bir memurla ilgili bir soruşturma yapılıyor, onun üzerine ilgili mülkî idare amiri soruşturma izni veriyor veya vermiyor. Soruşturma izni veriyorsa, problem yok; soruşturma izni vermiyorsa, cumhuriyet savcısı -altını çiziyorum- ilgili merciin vermiş olduğu bu karar aleyhine idare mahkemesine gidebiliyor veya hakkı haleldar olan kişi de aynı şekilde idare mahkemesine gidebiliyor ve idare mahkemesinin vereceği karar neticesinde de ilgili kişi yargı önüne çıkarılıyor; yani, yargılanmaması diye bir şey kesinlikle söz konusu değil. Bundan da rahatsızsanız, bu usulün de zaman aldığını... En fazla da aldığı süre 45 gündür, onun da altını çiziyorum. Bu süre de çoktur diyorsanız, bunlarda hiç ilgili merciin izni olmadan direkt soruşturma yapılması gerekir diyorsanız, 366 milletvekiliniz var, buyurun getirin o kanun teklifini, tasarısını, bizler de Doğru Yol Partisi olarak bunu destekleriz, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz de bunu mutlaka desteklerler; gelin, bunu çıkaralım ve yirmiyedi aydan beri burada söylenilen bir hususu ortadan kaldıralım.

Ben, Sayın Milletvekilimiz Atilla Kart Beyi gönülden kutluyorum ve bir şeye de çok üzüldüm; o önerge burada reddedildikten sonra AK Parti sıralarından bir hayli milletvekili arkadaşımız alkışladılar. Bu alkışların manası nedir sayın milletvekilleri? Benim dilim varmıyor; ama, bu alkışlardan bazı manalar, bazı düşünceler çıkarıyorum. İşte, onun, Sayın Milletvekili Atilla Kart'ın meselesi gündemden kalkınca "bizimkiler de gündemden kalktı" şeklinde bir düşüncenin neticesinde miydi o alkışlar? (AK Parti sıralarından "Alkışlamadık" sesleri)

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Biz alkışlamadık...

ATİLA EMEK (Antalya) - Milletin gündeminden kalkmayacak ama!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, alkışladınız.

Sayın Şahin, özellikle size dikkat ettim, siz alkışladınız. Sayın milletvekili diyor ki: "Beni yargılayın." Önergeyi reddediyorsunuz; reddedilen önergeden sonra da alkışlıyorsun; o alkışlar neyin alkışlaması allahaşkına! Lütfen, rica ederim. Bizi izleyen bütün vatandaşlarımız bu alkışların manasını farklı şekillerde yorumlayabilirler; onun için çok dikkatli olmamız lazım.

Ben, bu kısa özeti yaptıktan sonra, bugünkü gündemle ilgili olarak, AK Parti Grubunun vermiş olduğu önerinin aleyhinde bazı sözler söylemek istiyorum.

Öneri bugün verilmiş. Ben, biraz önce, Meclisteki görevli arkadaşlarımızdan rica ettim; dedim ki "şu kanun tasarılarıyla ilgili kitapçıkları bana bir getirir misiniz." Çok uzun uğraşılardan sonra bunları bana getirdiler ve ben, şimdi, AK Parti Grup Başkanvekili hariç, bütün milletvekillerimize sormak istiyorum buradan: 718 sıra sayılı kanun tasarısı neden bahsediyor arkadaşlar?

HASAN KARA (Kilis)- Hâlâ orada mısın?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Hayır, soruyorum, bir tek milletvekilimiz çıksın desin ki -grup başkanvekili hariç- 718 sıra sayılı kanun tasarısı şundan bahsediyor. Buyurun, bekliyorum... Bekliyorum; buyurun.

HASAN KARA (Kilis) - Ders mi anlatıyorsun?!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Sormaya hakkın var mı?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Ders değil bu!.. Arkadaşlar, işte, bunun için...

BAŞKAN- Ümmet Bey, siz, Genel Kurula hitap edin, kimseye soru sormayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bunun için, Mecliste görüştüğümüz kanunlar, işte Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, burada alelacele görüşüldüğü için, üzerinde ciddî manada tartışma yapılmadığı için, milletvekillerimiz bu konuyla ilgili hiçbir hazırlık yapmadığı için, Cumhurbaşkanlığı Köşkünden geri geliyor. Biraz sonra görüşeceğiz; özel idareyle ilgili kanun tasarısının 14 maddesi Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderildi.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa)- Olabilir!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bakınız, cumhuriyet tarihinde bunun örneği yok. Avrupa'daki parlamentolara bakın, sistemi, usulü bize benzeyen ülkeleri araştırın. Bir kanun tasarısı Sayın Cumhurbaşkanına gidiyor, 14 maddesi geri geliyor. Hangi parlamentoda var sayın milletvekilleri, soruyorum; hiçbir parlamentoda yok.

Onun için, 723 sıra sayılı, 718 sıra sayılı, 734 sıra sayılı, 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarılarının neden bahsettiği, Türkiye'de hangi meseleleri açıklığa kavuşturacağı konusunda hiçbir milletvekilinin bilgisi olmadan, bunu, alelacele niçin Meclis gündemine getiriyorsunuz? Pazartesi günü verseydiniz bu öneriyi. Pazartesi günü verseydiniz, en azından pazartesi günü görüşülürdü veya salı günü görüşülürdü ve bununla ilgili milletvekillerimiz hazırlık yapar gelirdi. Benim önüme gelen, AK Parti Grubunun hazırlamış olduğu bugünkü Meclis gündemiyle ilgili 3 kanun tasarısı var. Ben, onlarla ilgili hazırlık yaptım geldim; ama, onun dışındakilerle ilgili hiçbir bilgim yok, hiçbir çalışmam yok ve bakıyorum şimdi onların neyle ilgili olduğuna, Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesine Acil Durumlarda... Çok önemli bir kanun tasarısı. Çok önemli, yani, Türkiye'nin en önemli konularının başında gelen bir meselenin çözümü, halledilmesiyle ilgili hazırlanmış bir kanun tasarısı; ama, bununla ilgili benim hiçbir bilgim yok, hiçbir hazırlığım yok, hiçbir çalışmam yok.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuşmak zorunda değilsin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu vatandaşlar bizi Parlamentoya gönderirken, Meclis çalışmalarına azamî ölçüde katkı yapmamız maksadıyla bizi Parlamentoya gönderdi. Aslî vazifemiz de bu.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Parti değiştir diye de göndermedi!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekili, onun, hemen cevabını vereceğim.

Burada, daha önce, geçen dönem, Parlamentoda bir başka partiden seçilip gelen, ancak, Parlamentonun görev süresi dolmadan partisini değiştiren ve sizin şu anda aranızda oturan 55 tane sayın milletvekili var.

AHMET IŞIK (Konya) - Kapandı, o zaman parti kapandı.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kapanmadı, hayır, kapanmadı. Mecliste, o parti fiilen görev yaparken, Parlamentoda görev yaparken, o partide görev alan 55 tane milletvekili...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Boş konuşma!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bugün, bu sıralarda oturuyor...

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Oku da gel!..

BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ve o milletvekillerinden birçoğu da şu anda bakan olarak görev yapıyor.

MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - 1 tane bile yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 21 inci Dönem Parlamentosu devam ederken istifa ederek ayrıldılar onlar.

AHMET IŞIK (Konya) - Bilmiyorsun; öğren, öğren...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...

AHMET IŞIK (Konya) - Bilmeden konuşma!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, sayın milletvekilleri...

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen, dinleyelim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve bu Parlamentoda benden önce istifa edip ayrılan 6 tane milletvekili size geçti. Niçin onlar için bu sözleri söylemiyordunuz?!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen kendine bak!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Size gelirken iyi de, sizden ayrılan olunca kötü mü? (CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ve ben, çok istiyorsanız, benim ayrılma sebebimi de bu kürsüden ilan ederim, açıklarım. Çok istiyorsanız, açıklayayım.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Açıkla...

BAŞKAN - Lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Açıklayayım mı? İstiyor musunuz?

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Açıkla...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuyla ilgili konuşun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İstiyorsanız, açıklayayım.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Açıkla...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki; açıklayayım o zaman.

Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinde gerçek bir demokrasi olacağı inancıyla... (AK Parti sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu mu yani?!.

AHMET IŞIK (Konya) - Geç onu, geç!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...milletvekillerine gerektiği takdirde itibar edileceği düşüncesiyle, bu parti içerisinde yer aldım.

ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) - Bizim itibarımız var, sen kendine bak!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, daha dün, bir bakan, Sayın Başbakanla görüşemediği için bakanlık görevinden ve partinizden istifa etti sayın milletvekilleri, daha dün ayrıldı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Beraberlerdi, neyi görüşemedi?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Başbakanla görüşemiyorum diye, daha dün ayrıldı. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Beraberlerdi, niye görüşememişler?!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Devam et!.. Devam et!..

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, hem süreniz doldu hem de konuyla ilgili toparlama yapın ve konuşmanızı bitirin lütfen.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Yakında başka partiye de geçersin!

AHMET YENİ (Samsun) - Hangi partiye hazırlanıyorsun?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim ismim Ümmet Kandoğan. Ben, yirmiüç yıl memleketime, milletime hizmet ederek gelen birisiyim ve bundan sonra da aynı şevk ve heyecanla hizmetime devam eden birisiyim. Sizler, beni çok yakından tanıyan, bilen insanlarsınız. Benim nasıl karakterli bir yapım olduğunu, nasıl bir anlayış içerisinde olduğumu hepiniz çok yakından biliyorsunuz; ama... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Başka partiye geçersin!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, son sözüm şudur: Bu konularla ilgili, elbette, önergeler verilebilir; ancak, bunun zamanlamasının çok iyi yapılması ve milletvekillerinin hangi kanun tasarılarının görüşüleceği konusunda önceden bilgilendirilmesi gerektiği inancıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Doğru Yol Partisine genel başkan olman lazım; böyle olmuyor, üye olarak olmaz, genel başkan olacaksın! Orada görmek istiyoruz zatıâlinizi!

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Tekrar hatırlamanız için öneriyi okutacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

"Öneri:

16.2.2005 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının;

179 uncu sırasında yer alan 791 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına,

2 nci sırasında yer alan 728 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına,

5 inci sırasında yer alan 731 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına,

13 üncü sırasında yer alan 723 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına,

8 inci sırasında yer alan 718 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına,

6 ncı sırasında yer alan 734 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına,

15.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin 5 inci sırasına alınmaları önerilmiştir. "

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Kart'ın, Sayın Ergin'in konuşmasıyla ilgili sataşma iddiası var.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Ne sataşması?..

BAŞKAN - Tutanakları aldık, okuduk; neresinde sataşma var diye belirli bazı paragraflara dikkat ettik, altını çizdik; ama, size de sormak istiyorum.

Buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Benim açıkladığım görüşlere farklı anlamlar yükletilerek, konuşmamın bütünü hakkında, Genel Kurula yanlış bir sunuş yapıldı; ben, bu konuya açıklama getirmek istiyorum. İçtüzüğün 69 uncu maddesinin birinci bendine göre bu konuda söz vermeniz gerekir Sayın Başkan.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Ergin, sizin, dokunulmazlıklarla ilgili konuşmanızı, milletvekili, yasama organıyla ilgili sınırlı görüp, diğer alanlardaki dokunulmazlıklarla ilgili bigâneliğinizi, o konulara değinmemenizi, eğer, bir eksiklik olarak görüyorsanız...

ATİLLA KART (Konya) - Benim başka konulardaki değerlendirmelerime de başka anlamlar getirildi; onu ifade ediyorum.

BAŞKAN - Mesela, örnek verin.

ATİLLA KART (Konya) - Dokunulmazlıklarla ilgili değerlendirmeler, diğer kamu görevlilerinin kısıtlamaları, benzeri konularda çok farklı sunuşlar yapıldı. Araştırma Komisyonu raporu da farklı olarak sunuldu, orada da hatalı değerlendirme yapıldı.

BAŞKAN - Peki.

Şimdi, şöyle bir durum söz konusu: Siz, konu gereği milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili görüştünüz, kendi konunuzu dile getirdiniz; ama, bu demek değildir ki, Sayın Ergin'in belirttiği gibi, dokunulmazlıkla ilgili diğer alanları gözardı ediyorsunuz. Böyle bir yanlış anlayışın ortaya çıkmaması düşüncesiyle açıklama yapmak istiyorsunuz.

ATİLLA KART (Konya) - Elbette...

BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Lütfen sataşmaya mahal vermeyin yalnız.

VI.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu bir defa daha saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bir üzüntümü ifade etmek istiyorum: Biraz evvel -Sayın Denizli Milletvekilimiz de ifade ettiler- alkışları ve Grup Başkanvekilinin konuşmalarını dinledikten sonra, dokunulmazlıklar konusunda karamsarlığa kapıldığımı ifade etmek istiyorum.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Dokunulmazlıkla ne alakası var?!

ATİLLA KART (Devamla) - Ne adına karamsarlığa kapılıyorum değerli arkadaşlarım; yolsuzlukla mücadele konusunda temel bir zafiyeti yaratma konusunda kararlı olduğunuzu görüyoruz. Yolsuzlukla mücadele konusunda samimî olmadığınız ve bu konuda bu kararlı tavrınızı sürdüreceğiniz anlaşılıyor; ama, bunu tekrar ifade ediyorum; bu anlayış içinde yolsuzlukla mücadele etmek mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bu görüşümü ifade ettikten sonra, şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Grup Başkanvekili, Meclis Araştırması Komisyonu raporundan söz ederken burada bir çoğunluğun; yani, burada Meclis Genel Kurulundaki sayısal çoğunluğun bir başka tezahüründen söz ettiler. Zaten, sorunun esası burada düğümleniyor. Bu sayısal çoğunluğu, Meclisin iradesi veya hukukun üstünlüğü, demokrasinin iradesi olarak öne sürdüğünüz zaman bir yere varmanız mümkün değil. Demokrasi anlayışı sayısal çoğunluktan, aritmetik çoğunluktan ibaret olamaz. Olayı bununla sınırladığınız zaman olaya ne kadar yüzeysel baktığınızı, ne kadar yanlış baktığınızı bir anlamda ifade etmiş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, biz, bakın, konuşmalarımızda, dokunulmazlıklar konusunda Anayasa değişikliği yapılması gereğinden söz etmiyoruz; bu, ikinci aşama. Neden söz ediyoruz; mevcut Anayasa hükmünün ve İçtüzüğün amaca uygun olarak kullanılması, uygulanması gereğinden söz ediyoruz. Mevcut Anayasamız ve İçtüzüğümüz neyi düzenliyor; dosyanın özelliğine göre, olayın özelliğine göre, dönem sonuna kadar erteleme veya dokunulmazlığın kaldırılması yönünde iki ayrı alternatifi getiriyor. Biz ne yapıyoruz; hiçbir istisna getirmeden, otomatik bir refleksle ve yönlendirmeyle -sadece refleksle değil, yönlendirmeyle- dönem sonuna erteleme kararları veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada, siz, o zaman, İçtüzüğe aykırı uygulama yapmış oluyorsunuz.

Ben konuşmamda özellikle bunu vurgulamak istedim; ama, bu noktada da, yine hatalı yorum getirilerek, konuşmamın amacı dışında yorumlandığını üzülerek görüyorum.

Ben, Sayın Başkanımızın hoşgörüsünü istirham etmeyeceğim; ama, bir tespitimi aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bakanlar hakkında, başbakanlar hakkında soruşturma komisyonları kurduk. Değerli arkadaşlarım, o soruşturma komisyonu raporlarında hep şu ortak ifade kullanıldı; orada denildi ki ilgili bakanlara yönelik olarak: "Öylesine üst düzeyde; yani, müsteşar düzeyinde, genel müdür düzeyinde, genel müdür vekili düzeyinde yapılmış olan yolsuzluklar var ki, bu yolsuzluklardan ilgili bakanların haberlerinin olmaması mümkün değildir."

Değerli arkadaşlarım, bunu, lütfen, günümüze de uyarlayın; günümüze de uyarlayın ki, o raporlarda, o soruşturma raporlarında, o Emniyet kayıtlarında, o telefon kayıtlarında isimleri geçen bakanların ve ilgili milletvekillerinin zan altında kalmamalarını temin etmek amacıyla ve gerçeğe ulaşmak amacıyla, bu noktada, dokunulmazlık konusunda, yeni bir değerlendirme yapalım. Bu değerlendirmeyi yapmadığınız takdirde, yolsuzluklarla mücadele konusunda samimî olmadığınızın bir defa daha tescil edilmiş olacağının kamuoyu tarafından değerlendirileceğini bilmenizi istiyorum.

Bu düşüncelerle, Genel Kurula tekrar saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, akaryakıt kaçakçılığının, ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu daha önceki toplantıda başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştı.

Bu komisyona seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 16.2.2005 Çarşamba günü (bugün) saat 17.00'de, Ana Bina, Zemin Kat, PTT karşısında, Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranlarda ilan edilecektir.

Bu duyurunun arkasından, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.42

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.55

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER :Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili Komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sıraya  alınan, 24.6.2004 tarihli ve 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 791 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 24.6.2004 tarihli ve 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 3, 6, 7, 10, 11, 13, 15, 18, 25, 35, 45, 47, 52 ve geçici 1 inci maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir."

İçtüzüğün 81 inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer alıyor.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi, Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 3, 6, 7, 10, 11, 13, 15, 18, 25, 35, 45, 47, 52 ve geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

İL ÖZEL İDARESİ KANUNU

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasında;

a) İl özel idaresi: İl halkının mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini,

b) İl özel idaresinin organları: İl genel meclisini, il encümenini ve valiyi,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Grupları adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Baratalı, İzmir Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muzaffer Baştopçu, Kocaeli Milletvekili; şahısları adına; Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; Bülent Baratalı, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Kanununun 3 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi bu kanun 10.7.2004 tarihinde Meclisten geçti ve Sayın Cumhurbaşkanı da bu kanunu, kendince, ilgili, özel endişeler ve rejim hakkında düşündüğü tehlikeler nedeniyle, bugüne kadar görülmemiş bir şekilde, 73 maddelik kanunun 14 maddesini Anayasaya aykırı buldu ve bu konudaki düşüncelerini ifade eden, bence, bir hukukçu olarak bir başucu belgesi gibi görmemiz gereken 9 sayfalık bir yazıyla tekrar taliki veto yetkisini kullanarak Meclise iade etti. Şimdi bu kanunun 14 maddesini tekrar görüşeceğiz.

Bu kanunun 14 maddesindeki Anayasaya aykırılıkları Sayın Cumhurbaşkanı açısından irdelediğimizde, bu 14 madde eğer tekrar aynı şekilde kabul edilirse, bir defa, Türkiye'nin tekil devlet yapısı sorgulanmaktadır; diğeri, ulus devlet yapısı, ulus devlet düşüncesi, düşünseli bu yasayla sorgulanmaktadır. Öyle ki, bu yasa bu şekilde kabul edilirse ülkenin, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğine halel gelecektir ve ülkemiz ağır ve ciddî tehlikeler içinde olacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanının çok ilginç bir diğer eleştirisini size arz etmek istiyorum: "Yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye dayanılarak il genel meclisine görev ve yetki verilmesi yasa yapma tekniğine uygun düşmemekte, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır."

Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasamızın başlangıç ilkeleriyle, genel esaslarıyla, temel ilkeleriyle, özellikle, yine, Anayasanın yönetimi düzenleyen, merkezî yönetimi ve yerinden yönetimleri, yerel yönetimleri düzenleyen 126 ncı ve 127 nci maddesine bu düzenlemenin aykırı olduğunu ifade etmektedir.

Hatta, büyük endişelere kapılmaktadır; çünkü, böyle kabul edilirse bu yasa, bir yerel yönetim organı olan, bir yerinden yönetim ilkesine dayanılarak düzenlenen bu organ, bir genel yetkili organ haline gelmektedir.

Anayasanın tekil devlet modeline, idarenin bütünlüğüne, yetki genişliğine, idarî vesayete, bütünlüğe, idarî vesayette yerinden denetime ve hukukî denetime aykırı düşmektedir. Ayrıca, bu yasanın kabul edilmesinde kamu yararı yoktur.

Yine, bu ifadelerle, eğer, bu yasa kabul edilirse, yerel yetkili organ olan il özel idaresi genel yetkili organ haline gelecektir ve tekil devlet modelinden -burası çok önemli- yerel ağırlıklı devlet modeline geçilecektir. Yerel ağırlıklı devlet modelini, bir başka deyimle, eyaletlerden, ademi merkeziyet sonucu eyaletlere bölünmüş bir devletten, bir federal devletten, federe devletten oluştuğunu ifade edebiliriz.

Diğeri, Anayasamızın bu 2 nci maddesiyle uygun bulunmayan bir şekilde, güçlü merkezî yönetimden, güçlü yerel yönetimlere geçilecektir.

Yine, bütün bu haliyle, bu düzenlemede, tekil devlet modeli, idarenin bütünlüğü, yetki genişliği, idarî vesayet ilkelerine bir aykırılık vardır ve bu düzenleme kamu yararına uygun değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki seneye yakın bir zamandan beri, başlangıçtan, bir modeli tartışıyoruz; bu model, daha bundan önceki hükümet zamanından beri uygulanagelen bir model. Bu modeli, Dünya Bankası da verdiği destekle, akçalı desteklerle destekliyor. Aslında, Türk modeline uygun olarak uzun süredir çalışmalar yapılmış, bir MEHTAP Projesi var, bir KAYA Projesi var. Bütün bunlar, 1923'lerde kurulmuş olan sistemimize uygun projelerdi; ama, şimdi tartıştığımız projeler ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Kanunu, Türkiye'nin içmetinlerine, başta 1982 Anayasasının felsefesine ve ilkelerine tamamen aykırıdır.

Şimdi, ben, bu düzenlemelerin, Bakanlığın çok büyük katkıları konularak yapıldığına pek inanmak istemiyorum; çünkü, Sayın Bakan ve ekibini çok uzun süreden beri tanıyorum. Bu, Başbakanlıktan... Daha önce bir üniversite öğretim üyesi olan Başbakanlık Müsteşarının, Başbakanlık Müsteşarı olduktan sonra yaptığı, bence, ilk gençlik yıllarının karalamalarına, gençlik yılı fantezilerine ve hayallerine dayanan bir düzenlemedir; ama, bizim işimiz böyle hayallerle, fantezilerle, bir, ilk gençlik yıllarının karalamalarıyla ilgili değildir. Biz, ciddî bir iş yapıyoruz; devletin yeniden yapılandırılması konusunda, mevcut Anayasamıza ve diğer konvansiyonlarla kabul ettiğimiz anlaşmalara uygun olarak düzenlemeler yapıyoruz. O nedenle, biz, Sayın Cumhurbaşkanının burada söylediği bütün itirazlara, bütün görüşlere, endişelere, hatta merkezî devletin yapısının bozulması, idarenin bütünlüğünün bozulması ve il özel idaresinin genel yetkili organ haline gelerek, yalnız mahallî müşterek ihtiyaçları, yani, yalnız belirli bir coğrafyanın ihtiyaçlarını değil, bütün Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılar hale getirilmesi konusundaki bu endişelere tamamen katılıyoruz.

Baştan beri söyledik; düşünceler önemlidir, görüşler önemlidir. İnsanların arkasında, Türkiye'nin bu tekil devlet yapısını bir federal sisteme döndürme düşünceleri olabilir; bunu, saygıyla da karşılarız; ama, bu, burada, açıklıkla ve doğrulukla söylenmelidir; bazı şeylerin arkasına giderek, Anayasayı dolanarak, burada söylenmemelidir. Burada, dürüstçe, biz, federal devletten yanayız, eyalet sistemini getirmek istiyoruz, valinin bu konumu bile yetmiyor, valiyi seçimle getirmek istiyoruz ve buna dayalı bir yeniden yapılandırmayı Türkiye'ye getirmek istiyoruz denebilir. Nasıl, başkanlık sistemi, uzun süre, gerek doktrinde gerekse bazı siyasetçiler tarafından tartışılıyor ise, bu da getirilebilir.

Bizim düşüncemiz, değerli milletvekilleri, burada, Sayın Cumhurbaşkanının taşıdığı bütün endişeler yerindedir; çünkü, idarenin bütünlüğü, bu kabul edeceğimiz yasayla bozulacaktır. Gerçi, çok hakkını yememek gerekiyor; çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir "il" kelimesi ortadan kaldırılmıştır; yani, bir genel yönetimle görevlendirme yetkisi ve görevi ortadan kaldırılmıştır; ama, kanunun diğer maddelerine bakarsak, az önce getirdiğimiz, özellikle görev ve yetkilerden, özellikle meclisin düzenlenmesinde ve yürütülmesinde, denetimlerde, merkezî yönetimi devredışı bırakan, merkezî yönetim ile yerel yönetimin, yerinden yönetimlerin bir bütünlük içinde çalışmalarını ve görevlerini düzenleyen bu maddeler, bu lazimelere uyulmamıştır. Bu görüşlerimiz, endişelerimiz, Sayın Cumhurbaşkanının görüşleriyle, endişesiyle ve korkularıyla aynen bağdaşmaktadır.

Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, burada, Genel Kurulda bu kanun görüşülürken, eleştirilerimizi ve görüşlerimizi serdettik. Ne yazık ki, aradan geçen iki yıl zaman içinde, ne Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Kanunu ne İl Özel İdaresi Kanunu yürürlüğe giremedi. Ayrıca, burada "nitelikli çoğunluğu yok, bu böyle oylanmaz" dediğimiz halde, Belediyeler Kanunu da, bugün tartışmalı bir vaziyette; idare bu kanunun yürürlüğe girdiğini söylüyor; ama, bazı görüşler de, kanunun yürürlüğe girmediğini ve 1580 sayılı Kanunun yürürlükte olduğunu ifade ediyor.

Bütün bu karmaşaları ortadan kaldırmak için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, gerek Genel Kurulda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT BARATALI (Devamla) - 5 dakikam daha var, değil mi?

BAŞKAN - Sizden sonra, başka grup adına söz talebi olduğu için...

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Peki, toparlıyorum efendim.

Biz, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme endişelerini...

BAŞKAN - Birleştiremiyorsunuz, toparlayın lütfen. Biliyorsunuz değil mi bunu?

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Toparlıyorum efendim. Biliyorum Sayın Başkan, ikazınıza çok teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Sonra söz hakkınız var şahsınız adına, orada tamamlarsınız.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Peki efendim.

Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu endişelerimizi dile getirdik; ama, 3 üncü ve 5 inci maddelerde bizim görüşlerimize, katkılarımıza yer verilmediği ve değer verilmediği için, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görevimizden ayrıldık. Şimdi, yine bu endişeleri Genel Kurulda ileri sürüyoruz. Yasa bu haliyle kabul edilirse, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde ifade ettiği gibi, devletin Anayasayla kurulmuş olan düzeninde başlangıç ilkelerine, genel esaslarına, idarenin bütünlüğüne, ulus devlet yapısına, idarenin, tekrar, merkezî denetiminin güçlendirilmesi konusundaki zafiyete, idarî vesayetin fiilen kullanılamayacağı konusundaki görüşlerine katılıyor, bu düzenlemeye olumlu oy vermeyeceğimizi ifade ediyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu; buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince, bazı maddelerinin bir daha görüşülmesi için Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 791 sıra sayılı, 24 Haziran 2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 3 üncü maddesi hakkında AK Parti Grubumuz adına görüşümüzü belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eğer birileri çıkıp da neden siyaset yapıyorsunuz diye soracak olsalar, genel olarak vereceğimiz yalın yanıt "siyaseti, ülkede iktidar olmak ve de devleti yönetmek için yapıyoruz" olacaktır. Peki, devleti yönetmek ne anlama geliyor; devleti yönetmek ise, o devleti, vatandaşlarının değişik istek, arzu ve ihtiyaçlarına, onların huzur ve mutluluğunun sağlanması için neler yapılması gerektiğine göre araştırmalar yapmak, bulmak ve uygulamaya koymak olarak belirleyebiliriz. İşte bundandır ki, parlamentoların temel görevi, bütün bunları sağlayacak olan yasa çalışmalarını yapmaktır. İktidarıyla muhalefetiyle bizim bu çatı altında olmamızın gerçek nedeni de budur. İki yılı aşkın bir zamandır, gururla ifade etmeliyiz ki, bu Parlamento, iktidarı ve muhalefetiyle birlikte geceli gündüzlü çalışarak birçok yasa çıkarıp halkımıza layık olmaya çalışmış ve çalışmaya da devam etmektedir. İşte, bu konudan olarak, İl Özel İdaresi Kanunu, bu dönemin en önemli kanunlarından biri olarak önümüzdedir. Bu kanun tasarı halindeyken, üzerinde İçişleri, Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe Komisyonları çok ayrıntılı ve titiz çalışmalar yapmışlardır ve yerel yönetimde halkımıza en iyi şekilde nasıl hizmet edileceğinin çabası içerisinde olmuşlardır. Başta Değerli İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu olmak üzere, bütün komisyon başkanlarımızı, komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızı, bürokratlarımızı ve hepinizi bir kez daha kutluyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yıllardan beri hep büyük bir coğrafyada, güzel insanımızın bu güzel ülkesinde artık her şey Ankara'dan yönetilmesin, merkezden yönetilmesin; bu merkeziyetçi yönetim anlayışı demokratik, uygar ülkelerde çoktan rafa kaldırıldı, artık, bizde de kalksın deniliyordu. İşte, bu kanunla, bu döneme giriliyor.

Hızla değişen dünyamızda halkın her gün yenilenen ve çeşitlenen ihtiyaç, arzu ve isteklerinin en kaliteli şekilde sağlanabilmesi için çağdaş kamu yönetimi, dinamik bir yapıda etkin ve verimli olmalıdır. Bu da, ancak yerel yönetimleri daha çok yetki, sorumluluk ve kaynakla destekleyerek sağlanabilir. İşte, bu kanun bunu yapmakta, çağı yakalamakta, ülkeyi ve insanlarını geleceğe taşımaktadır.

Bildiğiniz gibi, bu kanunun "tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesi, il özel idaresi ile il özel idaresi organlarını tanımlamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde, il halkı yanında, ilin de ayrıca belirtildiğini vurgulayarak, Anayasamızın 126 ve 127 nci maddelerine aykırılığı dile getirmiştir. Anayasamızın 127 nci maddesi birinci fıkrasında "mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere" denilerek, ilin mahallî müşterek ihtiyaçları ayrıca belirtilmemiştir. Bu yüzden, madde metninden "ilin" ibaresinin çıkarılmasıyla kapsamda bir eksiklik olmayacağı; ama, yanlış anlama ve yorumlara engel olup, Anayasamızın 127 nci maddesiyle anlam birlikteliğini sağlayacağından, madde komisyonumuzda değiştirilmiştir.

Ayrıca, bu maddedeki il özel idaresinin, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzelkişiliği kavramı, idarî ve malî özerkliğin sınırsızlığı anlamına gelmemektedir. İdarî ve malî özerklik, Anayasamızın 123 üncü maddesinde düzenlenen "idare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür" ilkesiyle çelişmez. Burada idarî ve malî özerklik, mahallî idarelerin mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak anlamında, mevcut kanunlara uygun bir biçimde, yetkili organlarının kararıyla teşkilatlanma, personel işe alma, mal alma, borçlanma ve benzeri alanlardaki yetkilerini belirtmektedir.

Ayrıca, Anayasamızın 127 nci maddesinde de belirtildiği gibi, il özel idaresi karar organları, mevcut kanunlara uygun bir biçimde karar alarak, işlemler yapabilecek -harcama, borçlanma gibi- kamu tüzelkişisi olup, burada da bir çelişki kesinlikle söz konusu değildir.

Burada, hemen bir fıkra aklıma geldi, onu sizlere aktarmak istiyorum. Temele sormuşlar: "Temel, çayı neden şekersiz içiyorsun?" O da cevap vermiş, demiş ki: "Ben, dilimin tatlılığıyla içiyorum çayı."

Evet, dilimiz tatlı olduğu andan itibaren, öyle tahmin ediyorum ki, anlaşılmaz bir durum olan tekil devletin ortadan kalkması, eyaletlere geçilmesi ve sistemin bütünlüğü konusunda hiçbirimizin en küçük endişesi olmayacaktır. AK Partinin bu konuda hiçbir zaman endişesi olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.

İşte, Değerli Başkan ve sayın milletvekilleri; yukarıda açıkladığımız gibi, AK Parti Grubumuz olarak, değiştirilmiş haliyle 3 üncü maddeye olumlu oy vereceğimizi bildirir; hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Süresini çok iyi kullanan Sayın Muzaffer Baştopçu'ya teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İl Özel İdaresi Kanunu, bundan yaklaşık sekiz ay önce Meclis gündemine gelmiş ve sekiz ay önce burada yapılan görüşmelerden sonra kanunlaşarak Cumhurbaşkanlığına gönderilmişti; ancak, sekiz ay öncesine geri dönüp baktığımızda, bir kanunun, hakikaten, Türkiye için son derece önemli olan bir kanunun, tam sekiz ay süreyle hâlâ yürürlüğe girememesini nasıl ve neyle izah edeceğiz?!

Bu kanun tasarısı burada görüşülürken, maddeleri üzerinde ben de konuşmuştum, çok değerli Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri de konuştu. Orada, birçok maddenin Anayasaya aykırı olduğunu, bu haliyle yasalaşmasının, yürürlüğe girmesinin zor olduğunu, hem ben zikrettim hem de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri, burada, defaatle zikrettiler. Ne gariptir ki, bütün bu konuşmalarımıza rağmen, büyük bir ısrarla ve inatla tasarı buradan geçirilmiş; fakat, Cumhurbaşkanımız tarafından, tam 14 maddesi, bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmiştir.

Biraz önceki konuşmamda da söyledim, dünyanın hiçbir parlamentosunda, sistemi bizimkine benzeyen hiçbir parlamentosunda, parlamentodan geçen bir kanunun 14 maddesinin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde bir geri gönderme gerekçesiyle parlamentoya iade edildiğinin ikinci bir örneği yok ve bizim cumhuriyet tarihindeki parlamentolarımızda da yok. Var; Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Temel İlkeleri Kanununda da var. Orada da aynı şeyleri söylemiştik. Belediye Kanununda söyledik. Bugün gelinen noktaya bakın Belediye Kanununda; geri gönderme gerekçesiyle ilgili 14 üncü madde üzerinde ben burada konuştum, komisyon o haliyle getirdi; bu, Anayasaya olduğu gerekçesiyle, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ya Parlamentoya geri gönderilir ya da Anayasa Mahkemesine götürülür şeklinde bir ifadede bulundum; tutanaklarda var. O zaman, buradan, milletvekili arkadaşlarım "nereden biliyorsun" dediler. Yani, bunu bilmeye gerek yok, azıcık bir hukuk nosyonu olan herkes bunu rahatlıkla söyleyebilir.

Bakınız, Belediye Kanununun ne olduğu meçhul. Anayasa Mahkemesi, daha esasa girmeden, şekil yönünden meseleyi halletti, geri gönderiyor ve onunla ilgili de, hem CHP'li milletvekilleri hem de ben, burada defaatle söyledik; yanlış yapıyorsunuz, bu oylama şekli yanlıştır diye ifadede bulunduk; ancak, ne yazık ki dinletemedik ve dinletemediğimiz gibi, 330'la geçmesi için de 6 tane mükerrer oy kullanıldı, 330'u sağlamak için; ama, bugün ne oldu; işte, Belediye Kanununun durumu ortada; kamu yönetiminin temel ilkeleri ve yeniden yapılanmayla ilgili kanun ortada; özel idareyle ilgili kanun ortada... Ne acıdır ki, gene, komisyonumuz 3 maddesini değiştirmiş, 1 maddesinin bir fıkrası değişmiş, diğer maddeler aynen, tekrar Meclis gündemine geldi. Şimdi, ben buradan tekrar söylüyorum: Bu haliyle, bu kanun yeniden Cumhurbaşkanına gönderilecek olursa, akıbeti meçhul, ne olacağı belli olmayan, ne zaman yürürlüğe gireceği belli olmayan bir kanunu, tekrar Cumhurbaşkanına gönderiyoruz...

Bu kanunun, maddeleri düzeltildikten sonra, birçok maddesi düzeltildikten sonra yürürlüğe girmesini ben de canı gönülden istiyorum. Ben de hep söylüyorum; yirmiüç yıl, bu kanunun uygulanmasında çeşitli görevlerde, makamlarda bulundum; il genel meclisine başkanlık yaptım, il daimî encümenine başkanlık yaptım, bu kanunu bilfiil uygulayan birisiyim. Canı gönülden arzu ediyorduk ki, özel idareyle ilgili kanun yeniden hazırlansın, düzenlensin. Türkiye'nin buna ihtiyacı var; gelişen ve değişen yeni şartlar nedeniyle, bu kanunun mutlaka Parlamentodan geçirilip yasalaşması gerektiğini, ben, müteaddit kereler söyledim, gene söylüyorum; ancak, bu şekilde ısrar edilirse, bu şekilde inat edilirse, bu kanunun da, Belediye Kanunu gibi, Kamu Yönetimi Temel Kanununda olduğu gibi, akıbeti meçhul.

İşte, Sayın Cumhurbaşkanı, gerekçeleriyle beraber göndermiş; ama, bir noktadaki itirazı beni çok yaraladı; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Parlamentoda görev yapan bir milletvekili olarak son derece büyük bir üzüntü içerisindeyim; utandım, o gerekçeyi okuyunca, görünce son derece huzursuz oldum, rahatsız oldum ve biz de burada onu söylemiştik. Geliniz, önce, kamu yönetiminin temel ilkeleriyle ilgili kanunu buradan geçirelim; çünkü, anakanun odur; Belediye Kanunu, Özel İdare Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu buna dayanak yapılarak hazırlanmış kanun tasarılarıdır demiştim.

Bakınız, şimdi, şu gerekçede bir cümle var; onu okumak istiyorum sizlere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Süreniz doldu; lütfen, toparlayalım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkan.

"Yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye dayanılarak -altını çiziyorum- il genel meclisine görev ve yetki verilmesi..." Bu, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunda halk denetçiliğiyle ilgili. Bakınız, o kanun tasarısı daha kanunlaşmadan biz bu özel idareyi Meclis gündemine getirdik; bunu kanunlaştırıp önce Cumhurbaşkanlığına gönderdik. Oradan gelen yazıda diyor ki: "Yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye dayanılarak il genel meclisine görev ve yetki verilmesi, yasa yapma tekniğine uygun düşmemekte, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır."

Değerli milletvekilleri, burada 550 milletvekiliyiz. 550 milletvekili olarak, şu hususu dile getiren bir milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanından, böyle bir gerekçe ileri sürülerek bu kanunun tekrar Meclise gönderilmesinden çok büyük üzüntü duyuyorum. Daha, meri mevzuatta geçerli olmayan, yeri olmayan bir halk denetçiliğini getirip bu kanunun içerisine yerleştiriyoruz. Ne uğruna; büyük bir acele uğruna. Ne uğruna; inat uğruna, inatta ısrar etme uğruna bunları yapıyoruz ve sonra da...

Sayın Tayyar Altıkulaç'ın çok güzel bir çalışması vardı; Meclisin 1 dakikalık çalışmasının maliyeti 11 milyar lira. Sayın Tayyar Altıkulaç bunu açıkladı. Biz, şimdi, dönüyoruz, sekiz ay sonra tekrar bu kanunu alıyoruz, Mecliste saatlerce tartışacağız; ne olacağı meçhul, ne olacağı bilinmiyor, tekrar Sayın Cumhurbaşkanına göndereceğiz. Yeri geldiğinde, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkından bahsedeceğiz.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... onların hakkının savunuculuğunu yapacağız; ancak, bir inat uğruna, bir kuru inat uğruna maalesef bu tür yanlışlıklara devam edersek, hem bundan Meclis yara alacak hem de bu fakir milletin, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkı olan ve onlara gitmesi gereken harcamalar da buradaki bu lüzumsuz çalışmalardan dolayı boşa harcanmış olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, ikinci söz hakkı, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı'nın.

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Vaz mı geçtiniz?

BÜLENT BARATALI (İzmir) - 25 inci maddede konuşacağım.

BAŞKAN - Peki.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.30


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 17.43

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde

Yasanın 3 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

İl özel idaresinin görev ve sorumlulukları

MADDE 6. - İl özel idaresi mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;

a) Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni plânı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini, binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde,

b) İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, kültür, turizm, gençlik ve spor; orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri belediye sınırları dışında,

Yapmakla görevli ve yetkilidir.

İl çevre düzeni plânı; valinin koordinasyonunda, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi ile birlikte yapılır. İl çevre düzeni plânı belediye meclisi ile il genel meclisi tarafından onaylanır.

Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, il özel idaresinin malî durumu, hizmetin ivediliği ve verildiği yerin gelişmişlik düzeyi dikkate alınarak belirlenir.

İl özel idaresi hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.

Hizmetlerin diğer mahallî idareler ve kamu kuruluşları arasında bütünlük ve uyum içinde yürütülmesine yönelik koordinasyon o ilin valisi tarafından sağlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Gruplar adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu; kişisel söz talepleri, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Buyurun Sayın Baştopçu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince bazı maddelerinin bir daha görüşülmesi için Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 791 sıra sayılı 24 Haziran 2004 tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6 ncı maddesi hakkında AK Parti Grubumuzun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir ülkede demokratik genel ve yerel seçimlerin yapılması, halkın seçtiği kişilere "artık, sizlere yetkiyi verdik; gelin, bizi yönetin, bizim istek ve arzularımızı yerine getirin; mutluluk ve esenliğimiz için ne gerekiyorsa  yapın" anlamındadır. Bu yüzden, seçilmişler her zaman başımızın tacıdırlar. Eğer onlara güvenmiyorsak, halka da güvenmiyor ve inanmıyoruz demektir. Bu ülkenin barış ortamı, huzuru, refahı ve aydınlık yarınları için elbirliği, gönül birliği içinde olacağız, ortak akıl kullanıp, seçilmişlere de, atanmışlara da güveneceğiz ve ülkemizdeki her alanda güven ortamının giderek artmasını ve bunun da, hep birlikte güçlenmemizi sağlamasını koşut olarak kullanacağız.

Siyaset, halkımıza hizmet için yaptığımız, çok onurlu, kıvançlı ve erdemli bir faaliyet olup, hepimiz bu bilinçle hareket etmekteyiz. Hepimizin çok iyi bildiği uygar, demokratik ülkelerde parlamentolar, yasa çalışmalarını "boş durmayalım, bir şeyler yapalım" diye yapmazlar. Yasa çalışmalarının temel amacı, halka en iyi hizmeti, en hızlı, en kaliteli şekilde taşımaktır.

Bizim gibi her geçen gün koşulları iyiye gidip, gelişmekte olan, hızla büyüyüp, kalkınan ülkelerde yasa çalışmaları, eski, kaybedilmiş yılların telafisi için yapılmaktadır. AK Parti Hükümetimiz de, işte, bu kayıp yılların telafisi için çaba göstermektedir.

Hepimiz şunu çok net bir şekilde de biliyoruz ki, çok dinamik ve güçlü olan Parlamentomuz, ülkemizdeki bütün malî, idarî, sosyal, kültürel açıkları kapatıp, olumsuz süreçleri olumluya dönüştürüp, her alanda çağdaş yeniden yapılanmaları sağlama eğilimindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti Hükümetimiz ve bu Parlamento -yine altını çizerek söylüyorum- iktidarı ve muhalefetiyle iki yılı aşkın bir zamandır halkımızın, vatandaşlarımızın yıllarca özlemle ve umutla beklediklerini gerçekleştirmiş, güvenini kazanmış ve onların güvenini devam ettirmeye ve istemlerini de yerine getirmeye devam edecektir.

Hükümetlerin birincil görevi, ülke yönetiminde mevcut yasal ve kurumsal yapı içinde vatandaşın sorunlarını çözmeye çalışırken, aynı zamanda, hiç vakit kaybetmeksizin, hızlı bir şekilde, her alanda yeniden yapılanma, çağdaş yapıları yakalama ve bu süreci başlatıp ona gerekli ivmeyi kazandırıp, hızla yeni yasaları parlamentolarından çıkarıp halkımızın hizmetine sunmaktır.

İşte, görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Kanunu da bunlardan biridir. Halkın ihtiyaçlarına uygunluğunun, katılımcılık, saydamlık, çoğulculuk ile halk odaklılığının vurgulandığı bu kanun, Anayasamızın 127 nci maddesi ile Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında belirtilen ilkeler doğrultusunda özenle hazırlanmıştır. Aşırı merkezî olan kamu yönetimimizin yerine yerelleşmenin sağlanarak, ne kadar çok yerelleşme olursa o denli demokratikleşme olur ilkesinden hareketle, halkın yönetime aktif katılımını sağlayıp taleplerini yerine getirirsek, toplumdaki geleceğe güven duygusu da o denli güçlü olacaktır yaklaşımını yapmaktadır.

Bildiğimiz gibi, bu kanunun 6 ncı maddesi, il özel idarelerinin görev ve sorumluluklarını belirtmekte olup, il özel idarelerinin, bütün il düzeyi ile belediye sınırları dışındaki alanlarda yürüteceği görevleri saymaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "il özel idaresi; kanunlarla başka kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır, uygular ve denetler" ifadesinin "mahallî müşterek" denilmesine rağmen soyut olduğunu, il özel idarelerini genel görevli konumundan çıkarmaya yetmediğini, dolayısıyla, Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddeleriyle çeliştiğini belirtmiştir. Birinci fıkradaki bu ifade, yanlış anlamalara ve yorumlara neden olup Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddeleriyle çelişir bir görüntü vermemesi için, komisyonumuzda madde metninden çıkarılmıştır.

Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı, 6 ncı maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde, il özel idarelerinin, il sınırları içinde yapmakla görevli ve yetkili oldukları konular arasında, eğitim hizmetini, il özel idarelerine, millî eğitim hizmetlerini yürütme görev ve yetkisini verir şekilde yorumlamış ve Anayasamızın 174 üncü maddesiyle çeliştiğini belirtmiştir. Aslında, 222 sayılı İlköğretim Temel Kanunuyla il özel idarelerine verilen eğitim altyapısını tamamlama görevi, mahallî müşterek nitelikteki görevler arasındadır. Yine, bu düzenleme, 13 Mart 1329 tarihli İl Özel İdaresi Kanununda 1987 yılında 3360 sayılı Kanunla yapılan değişikle getirilen düzenlemenin de aynısıdır. Bu duruma rağmen, yanlış yorum ve anlamalara neden olmamak için "eğitim" sözcüğü metinden çıkarılarak madde yeniden düzenlenmiştir.

Gayet tabiî ki, biz, burada, değerli muhalefet sözcülerini de dinliyoruz ve dinlemeye de devam edeceğiz. Yine, burada, Temel'le ilgili bir fıkra aklıma geldi; onu sizinle paylaşayım: Şehirlerarası otobüste cep telefonuyla konuşan Temel'e "cep telefonuyla konuşmak yasak" demişler. Temel, telefondakine cevap vermiş, "Cemal, uşağum, benim telefonla konuşmam yasakmış, sen konuş, ben dinliyirum." Evet, gayet tabiî ki, arkadaşlarımız konuşacaklar, bizler sabırla dinleyeceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda açıklandığı gibi, AK Parti Grubumuz olarak, değiştirilmiş haliyle 6 ncı maddeye olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize en içten saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tekrar, süresine uyduğu için, Sayın Baştopçu'ya teşekkür ediyoruz.

Şimdi, sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nda.

Arkasından, birinci sırada, şahsı adına konuşması var Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu'nun; ikisini birleştirecek, 15 dakika Genel Kurula hitap edecek.

Buyurun Sayın Kumkumoğlu.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızca tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen Özel İdare Yasasının 6 ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Doğrusu, her geçen gün, İktidar Partisinin, AKP'nin demokrasi anlayışı, demokrasi kültürü, hem Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımız tarafından hem de bizi televizyonları aracılığıyla dinleyen yurttaşlarımız tarafından daha yakından anlaşılabilir bir hale geliyor.

Sayın Baştopçu'nun Temel fıkrası, herhalde, AKP'nin tamamını tarif etmiyordur diye temenni ediyorum; yani, eğer, muhalefeti "siz konuşun bu telefondan, biz dinleriz" gibi bir alışkanlıkla, anlayışla algılayıp, demokrasiyi de Parlamento içerisindeki iktidar-muhalefet ilişkisini de eğer bütün AKP milletvekilleri böyle algılıyorsa, vay geldi Türkiye'nin başına, vay geldi Türkiye demokrasisinin başına! Ama, kazın ayağı öyle değil değerli arkadaşlarım.

Bakın, bu 6 ncı madde, Özel İdare Yasasıyla ilgili olarak, hatta, ta baştan Kamu Yönetimi Temel Yasasıyla ilgili olarak yapılan düzenlemelerden başlamak üzere en çok tartışılan konulardan bir tanesidir. Bu maddenin ilk düzenleniş halindeki "il özel idaresi, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır, uygular ve denetler" ifadesi, Sayın Cumhurbaşkanının çok uzun tuttuğu geri gönderme gerekçeleri içerisinde en fazla yer verdiği, hem komisyonlarda hem altkomisyonlarda hem de Genel Kurul salonumuzda bütün bu yasaların görüşüldüğü süreç içerisinde, başta Kamu Yönetimi Temel Yasası olmak üzere, İl Özel İdaresi, Belediyeler Yasası, Büyükşehir Belediye Yasası, bütün bu yasaların görüşülmesi süresince en fazla tartışılan, Cumhuriyet Halk Partili sözcülerin kesinlikle Anayasaya aykırı bulduğu, cumhuriyetin başlangıçta ortaya koymuş olduğu ilkelere ve onun yapılanma biçimine, tarzına, devletimizin yapılanma biçimine aykırı olduğunu ifade ettiği, o yapılanma biçimini tersyüz ettiğini ısrarla tekrarladığı ve Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddelerine aykırı olduğunu defalarca, bütün bu platformlarda vurguladığı bir düzenlemedir. Ama, bütün bu ısrarlar, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün bu haklı söylemleri, başta, düzenlemeyi hükümet adına savunan Sayın Bakan olmak üzere, ısrarla, Anayasaya aykırı bulunmamıştır, Anayasaya aykırılık iddiaları ısrarla reddedilmiştir. Gerekçe olarak da -bakın, bir önceki tasarı görüşülürken 6 ncı maddeyle ilgili yine ben konuşmuştum- Sayın Bakan komisyonda şöyle söylüyordu: " Kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahalli müşterek nitelikteki her türlü görevi ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır, uygular ve denetler... Ne münasebetle, bu, Anayasanın 126 ncı ve 127 nci maddesine rağmen bu düzenlemelerin başına konuluyor" denildiğinde, Sayın Bakan "Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartıdır; dolayısıyla, biz, bu düzenlemeyi, bu tasarıların, bu kanun maddelerinin, bu tanımlamaların başlangıcına koymak zorundayız" biçiminde bir gerekçeyle, hem bunu muhalefet partisinin itirazlarına dönük bir cevap hem de İktidar Partisine mensup, ola ki, bu konuda kafasında birtakım tereddütler taşıyan milletvekili arkadaşlarımızı ikna edebilmek için bir gerekçe olarak seslendiriyor.

Değerli arkadaşlarım, ikinci defa, bu tasarıyı bu Genel Kurul salonunda görüşüyoruz. Şimdi, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, şu ana kadar, en azından, Cumhurbaşkanının geri gönderdiği her madde üzerinde konuşmaya çalışıyorlar, AK Partinin, İktidar Partisinin kanaatlerini, düşüncelerini ifade etmeye çalışıyorlar. Acaba, bu kadar önemli bir düzenlemeyi, İktidar Partisi, kendi anlayışıyla, bizim bu kadar yoğun biçimde sürdürdüğümüz itirazlara rağmen yapmayıp, sonuçta, kendi anlayışıyla veya Cumhurbaşkanının bu itiraz gerekçelerini dikkate alarak buradan çıkardığına göre, daha önce, 6 ncı madde üzerinde İktidar Partisine mensup konuşan milletvekili arkadaşlarımız ne söylemişlerdi, şu tutanaklardan bir bakıp, ona göre birtakım şeyler değerlendirelim diye bir araştırma yaptığımda, İktidar Partisine mensup milletvekillerinin, özel idarenin yetkileriyle ilgili bu kadar geniş bir inisiyatif alanı tanıyan bu madde üzerinde konuşmadığını, hiçbir sözcünün, ne İktidar Partisi adına ne şahsı adına, bu madde üzerinde konuşmadığını gördüm.

Benim "kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır ve denetler" konusuna yaptığım itiraza -tutanaklardan- mesela, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün arkadaşımız "ne var bunda" diye cevap vermiş. Tutanaklarda, sadece, bununla ilgili, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımın kullandığı tek ifade bundan ibaret; "ne var bunda..."

Sayın Nihat Ergün -arkadaşımı tanıyamıyorum, buradaysa, değilse bir şekilde herhalde kendisine ulaşır- madem, ne vardı bunda, şimdi, çıkıp Sayın Bakana "Sayın Bakanım bunda hiçbir şey yoktu, biz, size güvenerek bunu böyle savunduk, arkadaşlarımız buna itiraz ederken, biz, oradan, laf atma pahasına da olsa 'ne var bunda' diye sorduk, ne vardı ki bunda, şimdi, siz, bunu, bu yasa metninden çıkarma gereği ve ihtiyacı duydunuz" diye soracak mı acaba? Eğer, bunu bile sormayacaksak, o zaman bizim milletvekilliğimizin, o zaman bizim buradaki varlığımızın, o zaman bu Parlamentonun ne anlamı var değerli arkadaşlar?!

Yasa yapmanın bir tekniği var. Sayın Bakan, yıllarca devlete hizmet etmiş, milletvekili olmadan önce valilik gibi çok önemli bir devlet görevinde bulunmuş, maşallah, Anavatan Partisinde, Saadet Partisinde, AKP'de milletvekili ve bakan olarak uzun yıllar hizmet yapma şansı, fırsatı bulmuş, yani, devleti tanıyan bir arkadaş. Bütün bu itirazlarımıza rağmen "hayır, olmaz, biz bunu değiştiremeyiz" diyor; ama, şimdi bizim önümüze getirdiği düzenlemede bunu değiştiriyor. Sayın Bakan, siz, kanun yapma tekniği içerisinde, öncelikle, bir madde, bir düzenleme, eğer, Anayasaya aykırılık taşıyorsa ve siz, onu mutlaka yapmak ve mutlaka geçirmek istiyorsanız, öncelikle yapmanız gereken şey, Anayasayı değiştirmek değil midir? Bırakın Anayasayı değiştirmeyi -Sayın Kandoğan ifade ettiler- bütün bu yasaların bağlı olduğunu düşündüğünüz ve başlangıçta bütün bu yasaların çerçevesini çizen komisyonlara hükümet önerisi olarak temel kanun adıyla gelen, bu Parlamentoya da komisyonlardan temel kanun olarak inen, ama, ilk yaptığınız iş olarak, ismini değiştirdiğiniz, temel kanun olursa, bu, Anayasa Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanından geri döner yaklaşımıyla öncelikle ismini değiştirerek başladığınız o yasaya, yani, o çerçeve yasaya, o temel yasaya bağlamaya çalıştığınız bütün bu düzenlemeleri, hâlâ, ısrarla yapmaya ve bu Parlamentodan geçirmeye çalışıyorsunuz.

Peki, bütün bunların bağlı olduğu Kamu Yönetimi Temel Yasası ne oldu? Nerede Kamu Yönetimi Temel Yasası? Sayın Bakan, Kamu Yönetimi Temel Yasasını bu Parlamentoya yeniden getirecek misiniz? Kamu Yönetimi Temel Yasasını bu Parlamentoya yeniden getirmeden, Özel İdare Yasasını, Belediyeler Yasasını ve o kamu yönetimine bağlı olduğunu düşündüğünüz köy hizmetlerinin yeniden yapılanmasını, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesini ve devletin, merkezî idarenin yapacağı birçok görevi yerel yönetimlere devretmeye dönük birtakım yaklaşımları taşıyan, içeren bu yasal düzenlemeleri hangi sebeple bu Parlamentonun gündemine getiriyorsunuz?

Varsayalım ki, Anayasayı değiştirdiniz. Bütün bunları Anayasaya uygun hale dönüştürdünüz. Değerli arkadaşlarım, bir yasanın doğru bir yasa olup olmadığına ilişkin kanaatler, sadece o yasanın Anayasaya uygun olup olmadığıyla ilgili bir değerlendirmeye bağlı olarak değerlendirilip, eğer Anayasaya uygunsa, o zaman bu yasayı çıkarmanın hiçbir mahzuru yoktur diyebilir miyiz? Yani, biz, şimdi, şuradan şöyle bir karar çıkarsak: "Herkesin gelirlerine, meccanen, bir defaya mahsus olmak üzere, yüzde 200 zam yaptık." Bunun Anayasaya aykırı bir tarafı var mıdır? Peki, uygulama?.. Pratik?.. Yaşamla örtüşme?..

Şimdi, biz, sadece, bu düzenlemelerin, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen, Anayasaya ve devletin temel yapılanmalarına dönük aykırılıklarıyla ilgili tartışmalar içerisindeyiz. Peki, bu yasal düzenlemelerin yaşamla örtüşüp örtüşmediği, böyle bir düzenlemenin yarın hangi problemlerle bizi, yurttaşlarımızı karşı karşıya bırakacağına dönük eleştirilerimiz, tartışmalarımız; bunlar ne olacak?

Şimdi, burada, düzenlemelerde sağlık hizmetlerini özel idarelere devrediyoruz. Şimdi, burada İçişleri Bakanı var, keşke burada Sağlık Bakanı da olsaydı; ama, milletvekilleri buradalar. Değerli arkadaşlarım, biz, SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrederken, burada, sayın hükümet hangi gerekçelerle bu devri bizden talep etmişti; sağlık hizmetlerini tek elde toplayacağız, bunun dağınık halde kalması, sağlık hizmetlerinin doğru biçimde yürütülmesine, sağlık kurumlarının dengeli bir biçimde kullanılmasına, rantabl biçimde kullanılmasına engel oluyor, o sebeple, biz, sağlık hizmetlerini ve sağlık kurumlarını tek elde toplayacağız... Peki, bu yasayla ne yapıyoruz?

Sayın Bakan, biz, hanginize inanacağız? Sizin söylediklerinize mi inanacağız, şimdi, burada söylediğiniz şeyin doğruluğuna mı inanacağız; yani, sağlık hizmetlerini 81 ilin özel idarelerine ayrı ayrı devretmenin doğru olduğuna mı inanacağız, yoksa "sağlık hizmetlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi iki temel kurumda olması bile doğru değildir, bu, kuruluşların rantabl biçimde, doğru bir biçimde kullanılmasının önünde engeldir, bunları tek çatı altında toparlamamız gerekir" diyen Sağlık Bakanına mı inanacağız?

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hepsi yalan!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi, çevre... Çevreyle ilgili düzenlemeleri özel idarelere bırakıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, herhangi bir havzayı düşünün. Mesela, burada, biz, Ergene havzasıyla ilgili, Ergene Nehrinin temizlenmesi, onun yarattığı çevre kirliliğine dönük önlemlerin alınmasıyla ilgili olarak neler yapabiliriz diye komisyonlar oluşturduk.

Peki, burada, her özel idare, kendi yaklaşımına, kendi anlayışına göre, kimi il "ya, bize yatırım gelsin de nasıl yatırım gelirse gelsin, çevreyi kirletsin kirletmesin önemli değil, yeter ki ben çalışanlarıma veya iş arayanlarıma iş bulayım, yeter ki benim ilimin kişi başına düşen geliri, refah düzeyi yükselsin, çevre önemli değil" der ve ona göre bir anlayışla çevre politikası geliştirirse, hemen onun devamında; ama, Ergene Nehrinin içinden geçtiği bir başka ilin çevre konusunda olağanüstü duyarlılıklar sergilemesi, göstermesi, bu düzenlemeye göre, ne anlam ifade eder?!

Kültür... Değerli arkadaşlarım, kültüre bakın, paramparça bir kültür.

Ben inanıyorum ki, şimdi, şurada, kendisini AKP sıralarında gören milletvekili arkadaşlarımızın, bu ülkede, ulusal değerler konusunda, bu ülkenin farklı etnik yapılardan, kültürlerden, inançlardan, inanç gruplarından gelen insanların, yurttaşlık bağıyla yetmiş milyonu birbirine kardeş edinen ortak değerler noktasındaki en temel yaklaşımlarından birinin, bütün bu farklılıklarımıza rağmen, birbirini anlayan, birbirini tanıyan, birbirine sıcak bakan, hatta bütün bunların üzerine ortak bir kültür zenginliği, kültürel zenginlik yaratabilmiş olmamızı, bu ülkenin birliğinin, beraberliğinin, bütünlüğünün en önemli teminatlarından biri olarak görün.

Burada, şimdi, ben, bakıyorum, bu konularda çok iddia sahibi olduğunu düşündüğüm -hiç tartışmasız- benim tanıdığım üç beş arkadaş görüyorum; birinin de gözlerinin içine bakıyorum.

Peki, bu düzenlemeyle, her belediye, belde belediyesi beldenin, ilçe belediyesi ilçenin, il belediyesi ilin, her köyde de özel idarenin kendi inisiyatifiyle, ayrı ayrı bir kültür politikası yürütülecek.

Değerli arkadaşlarım, bu kültür politikasının nasıl bir politika olacağını, bu Parlamento grubuna, bir yetkilinin, bir şekilde anlatması lazım.

Ben bir milletvekiliyim ve bunun nasıl bir kültür politikası olacağını, böyle bir kültür politikasının, bu ülkenin mayasını oluşturan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

...bu ülke insanını bir arada tutma noktasındaki en önemli unsurlardan birisi olan bu ortak değerlerimizin yarattığı bu havayı burada tarif edilen kültür politikası ve kültür anlayışıyla nasıl yaşatabileceğimizi, kültürün, ortak kültürümüzün bizi bir arada tutma noktasında bugüne kadar sürdürdüğü bu katkıyı, bu anlayışla sürdürülmeye çalışılacak kültür yaklaşımının, kültür anlayışının, kültür politikasının nasıl yapabileceğini, burada, başta Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan milletvekilleri olmak üzere, sanıyorum, yetmiş milyona, bir yetkilinin, bu konuyu anladığını ifade edebilecek bir sorumlunun anlatması lazım diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenleme, sadece Anayasaya aykırılıkları değil, aynı zamanda, yaşamla hiçbir şekilde örtüşmeyen birçok eksikliği de hâlâ içerisinde barındırmaktadır. Henüz yol yakınken, ben, İktidar Partisine mensup milletvekillerinin ve bu vesileyle hükümetin, bu düzenlemeleri, yeniden, Türkiye'nin ihtiyaçlarını dikkate alan bir anlayışla gözden geçirmek üzere geri çekmelerinin en doğru yaklaşım olacağına inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Temel fıkrasını anlat, Temel fıkrasını... Anlayana...

BAŞKAN - Kişisel söz talebi, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın.

Buyurun Sayın Kandoğan.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

6 ncı maddeyle ilgili görüşlerimi sunmadan önce, bu kanun tasarısı hazırlanırken ortaya konulan genel gerekçenin beni rahatsız ettiğini ifade etmek istiyorum. Birçok kanunda aynı şey uygulanıyor. Köy Hizmetlerinin kapatılmasıyla ilgili kanunda, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili kanunda ve yine bu kanunda, geçmiş yönetimleri, bu alanda çalışan insanları hakir gören, tahkir eden ve onları suçlayan ifadelerin olmasını yadırgıyorum. Hele hele -şu anda kendileri burada değiller- Sayın İçişleri Bakanımız, yıllarca, il özel idaresinin başı olarak, il genel meclisinin başı olarak görev yapan, vali olarak görev yapan bir bakanımız... Şuradaki ifadeler, şu anda İçişleri Bakanı olarak görev yapan Sayın Abdülkadir Aksu'yu rahatsız etmiyor mu? Köy Hizmetlerini kapatabilirsiniz. Kapandı. Ancak, oradaki insanlarla ilgili, en büyük yolsuzlukların oralarda cereyan ettiği ifadesi, onları kapatılmadan daha derinden yaralayan ifadeler. Onun için, sizlerden rica ediyorum; bundan sonra bu tür kanunlar Meclis gündemine gelirken, allahaşkına, geçmişte bu konuda çalışan, görev yapan insanları tahkir edecek ifadelerden ne olur kaçınalım. Mesela -burada var- güvenilir ve öngörülebilir olacakmış bundan sonra. Sanki geçmiş dönemlerde özel idare teşkilatları, il genel meclisleri, il daimî encümenleri güvenilir değildi, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra bunlar güvenilir hale gelecekmiş. Bu son derece yanlış.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)- Bu, çok basit!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Sayın Milletvekilim, bunu o şekilde yorumlarsanız, ben de, bu teşkilatın içerisinde yer alan birisi olarak bundan büyük rahatsızlık duyduğumu ifade etmek istiyorum. Biraz sonra geleceğim, ne hükümler var bunun içerisinde. Getirilen düzenlemeyle, mülkî idareye duyulan güvensizliğin ifadeleri olarak çok değişik hükümler var bunun içerisinde. Ne olur bunu yapmayalım. Geçmişte belki yanlışlıklar, eksikler, hatalar olabilir; ama, ben inanıyorum ki, il özel idareleri, o mevcut imkânlarıyla Türkiye'ye çok büyük hizmetlere imza atmışlardır. Siz bunu bu şekilde söylerseniz, hem valileri hem il genel meclisinde seçilerek gelip görev yapan insanları tahkir etmiş olursunuz, onları hakir görürsünüz, onları olmayacak suçlamalarla suçlamış olursunuz.

O bakımdan, ben bu girizgâhı yaptıktan sonra bu kanunla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Halk denetçisiyle ilgili söyledim, o çıkarılmış ve bu kanunun, özellikle mülkî idareye yönelik çok ciddî yanlışlıkları var. Hele hele bir maddesi var ki, "eğer valinin faaliyet raporu dörtte 3 çoğunlukla yeterli görülmezse, meclis başkanı -bu kanunla seçilenlerden birisi oluyor- bu durumu İçişleri Bakanlığına bildirir" deniliyor.

Peki, ne olacak; İçişleri Bakanı ne yapacak? Sayın Bakanımız burada yok. Böyle bir kanun hükmü, bir kanunun içerisine yerleştirilebilir mi?! Belediyelerde aynı hüküm var; ama, belediyelerdeki hükümden sonra, eğer, belediye başkanının çalışması yetersiz görülüyorsa, bunu takip edecek, çözüme kavuşturacak idarî yargı merciini koymuş kanun koyucular, bizler. Ama, şimdi, 81 tane valinin başında, Demokles'in kılıcı gibi bu madde duruyor.

Ne yapacak bu valiler? İçişleri Bakanı, bu rapor eline gelince ne yapacak sayın milletvekilleri? Bunun müeyyidesi nedir? Bunun müeyyidesini koymadan, bu hükmü buraya yerleştirir, koyarsanız, 81 tane valiyi il genel meclisinin önüne atmış olursunuz.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Mevcut kanunda da var.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, mevcut kanunda da böyle bir hüküm yok.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Var, var...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır efendim, hayır... Yani, İçişleri Bakanlığına bildirir... Ne olur, İçişleri Bakanı ne yapar? Ne yapar İçişleri Bakanı? Soruyorum milletvekillerimiz, sizlere söylüyorum.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Burada ne yapacaksa, orada da onu yapar.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Kandoğan, siz, Genel Kurula hitap edin.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, bununla ilgili bu hükümler... Burada, valilik yapmış değerli büyüklerimiz var, değerli milletvekillerimiz var. Şimdi, onlara da sormak istiyorum ben: Bu kanun burada görüşülürken, niçin bir sayın vali, geçmişte valilik yapmış bir milletvekilimiz bu kürsüye gelip de bu konuları gündeme getirmiyor?!

Bakınız, bir maddede, il özel idareye bir genel sekreter getiriyorsunuz; genel sekreter... Genel sekreter, vali olmadığında encümene başkanlık yapacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Böyle bir hüküm olabilir mi?!.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Niye olmasın?!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Olmaz efendim. Vali olmayınca, valinin görevini yapan, yerine getiren bir vali vekili vardır. Siz, ilin yönetimiyle ilgili bütün yetkiyi vali vekiline vereceksiniz, ilin bütün sorumluluğunu onun üzerine bırakacaksınız, sonra il daimî encümenine başkanlık yapmak söz konusu olunca "vali vekili, siz başkanlık yapamazsınız, il genel sekreteri var, il özel idaresi sekreteri var, encümen başkanlığını o yapacak." Böyle bir anlayış olabilir mi?! Böyle bir yaklaşım olabilir mi sayın milletvekilleri?! Bu, mülkî idareye karşı duyulan bir güvensizliğin neticesidir; ama, buradan iddia ediyor ve diyorum ki, çok yakın bir gelecekte bugün tahkir etmeye çalıştığımız, küçük görmeye çalıştığımız mülkî idareye hepinizin ihtiyacı olacak. Çünkü, mülkî idare, bu memleketin birlik ve beraberliğinin teminatında çimento görevi yapan, bir omurga görevi yapan ve yıllardan beri, Türkiye'de hiçbir vali hakkında hemen hemen, bir iki istisna hariç, olumsuz bir şeyin söylenmediği, dedikodusunun bile yapılmadığı ve çok büyük hizmetlere imza atan insanlara karşı bir yanlışlıktır.

Ve yine bu kanunla vali yardımcılığı müessesi diye bir şey kalmıyor. Vali yardımcılığını ortadan kaldırıyorsunuz...

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kaldır...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaldırıyorsunuz, evet, Sayın Milletvekili, okuyun kanunu. Valinin yerine, valinin yanında yardımcı olarak görev yapan insanı devredışı bırakıyorsunuz. Kaymakamlara bu kanunla bazı maddî imkânlar sağlıyorsunuz; ama, zaten zor durumda olan ve kaymakamlardan daha az maaş alan ve mülkî idarede çok önemli görevler üstlenen vali yardımcılarına bu imkânı sağlamıyorsunuz. Vali vekili olan birisine encümen başkanlığı yaptırmıyorsunuz ve daha sonra da, Türkiye'de bundan sonra vali yardımcısı yapacak mülkî idare amiri arayacaksınız. Bakınız, bunu söylüyorum şimdiden. Birinci sınıf mülkî idarede de aynı şey söz konusu.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada meclis başkanlığının, yine, il genel meclisinden birisinin uhdesinde olması, biraz önce söylediğim faaliyet raporu, hele hele, bir madde daha, il encümen üyeleri... Bu kanunun gerekçesinde yerelleşmeden, yerel idarelerin güçlendirilmesinden, merkezî idarenin vesayetinden kurtarıyoruz diyorsunuz, encümende, geçen kanunda olmamasına rağmen 5 seçilmiş üyenin yanına 5 tane de atanmış üye getiriyorsunuz, başında da vali, il daimî encümeninde 6 tane atanmış, 5 tane seçilmiş var!.. Hani demokratikleşmeden bahsediyordunuz!.. Hani Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartından bahsediyorsunuz!.. Demek ki, söylediğiniz gerekçeler ile uygulama farklı. Şimdiki Özel İdare Kanununda, il daimî encümeni başkanı vali, yanında da 5 tane seçilmiş vardı. Şimdi, il daimî encümeninde atanmışların sayısı seçilmişlerden daha fazla. Demek ki bu kanunu getirirken ortaya koymuş olduğunuz gerekçelerde de samimî değilsiniz.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Encümen icra organı oluyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman, yerelleşiyorsa, demokratikleşme söz konusuysa, atanmışların ne işi var onun içerisinde, niye atanmışları yerleştiriyorsunuz Sayın Ceylan?

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Encümen icra organı da onun için.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır. Ne olursa olsun efendim.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Açın, encümenin görevlerini, yetkilerini okuyalım.

BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin ve lütfen toparlayın.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Encümenin görev ve yetkilerini birlikte okuyalım...

MEHMET CEYLAN (Karabük)- Encümen karar organı değil.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, niye o zaman atanmışları getirip bunun içerisine yerleştiriyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlayın...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

RECEP KORAL (İstanbul) - Bürokrata güvenmiyor musunuz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Sözünüzü kesmek zorunda bırakmayın... Lütfen, toparlayın...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - "Toparlayın" deyince devam ediyor, sözünü bitirmiyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum: Bu konuyla ilgili önümüzdeki maddelerde bazı görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen; ama, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir kez daha görüşmek üzere geri gönderdiği İl Özel İdaresi Kanununu görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, aslında şu anda görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Kanunu hâlâ yürürlükte bulunan İl Özel İdaresi Kanunundan çok da farklı değil. Aslında çok da farklı değil. Aslında çok daha farklı hale getirmek, yasama organı olarak ve tabiî ki, özellikle yürütme organı olarak görevimiz olduğunu düşünüyorum; ama, bu şartlar altında İl Özel İdare Yasasında ancak bu kadar değişiklik yapılabildi. İnanıyorum ki ileriki aşamalarda çok daha ileri noktalarda değişiklikler yapılacak.

Değerli arkadaşlarım, yaptığımız ne; şu anda yürürlükte bulunan İl Özel İdare Yasası 1913 tarihlidir, dili bugünkü nesillerimizin anlayamayacağı kadar ağırdır. İlk yapılan, burada dilin sadeleştirilmesidir. Diğer taraftan, bugün birçok bakanlık ödenek aktarmak suretiyle özel idareye bazı hizmetleri yaptırmaktadır. Bu kanun ne yapıyor; bu hususta özel idareyi daha da yetkili hale getiriyor. Yapılan budur. Bugün özel idare merkezî idarenin parçası gibi görülüyor; bu kanunla, aslında Anayasanın 127 nci maddesinde belirtilen yerinden yönetim ilkesine uygun olsun diye valinin genel mecliste bulunmasının Anayasa hükmüne uygun hale getirilmesi sağlanıyor.

Başka, kısaca özetle bu kanunun neler getirdiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Özel idarelerin teşkilat yapısı biraz zayıftır; bu kanunla özel idarelerin teşkilat yapısı güçlendiriliyor. Çünkü, biz inanıyoruz ki Hükümet olarak ve İktidar Partisi olarak, geleceğin yerel yönetimleri, görev, yetki ve teşkilat bakımından güçlü olmak zorundadır ve özel idarelerin işleyişinde de daha demokratik bir yapı öngörülüyor.

Şimdi söz alan, muhalefet partilerimize mensup değerli arkadaşlarımız, burada, bu kanunun Anayasaya aykırı olduğunu, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Anayasaya aykırılık nedeniyle 14 maddesini geri gönderdiğini, bu bakımdan, geçmişte Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmış ve gerçekten Anayasa hukuku alanında uzman olan Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu "Anayasaya aykırılık" savının hükümetçe ve İktidar Partisince niye değerlendirilmediğini arkadaşlarımız çıkıp soruyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, hangi maddesiyle Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır? Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçesi bütünüyle değerlendirildiğinde, bu 14 maddenin tamamının, Anayasada ifade edilen devletin tekliği ilkesine aykırı olduğu vurgulanmaktadır; yani, bu kanunun, ülkenin bölünmez bütünlüğünü zedeleyeceğini ve üniter yapıyı bozacağını Sayın Cumhurbaşkanımız iddia etmektedirler. Muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız da çıkıp "evet, bu tez doğrudur; gerçekten, bu İl Özel İdaresi Yasası, devletin tekliği ilkesini zedelemektedir; hatta, ortadan kaldıracak yakın bir tehlike oluşturmaktadır; o bakımdan, bu kanun buradan geçmemelidir" demişlerdir.

Şimdi, acaba, gerçekten, merkezdeki bazı yetkilerin, az da olsa, yerel yönetimlere aktarılması, bir anayasal sorun meydana getirir mi? Devletin tekliği ilkesini, üniter yapısını bozar mı?

Değerli arkadaşlarım, size, şimdi, bir Anayasa Mahkemesi kararından kısa alıntılar yapmak istiyorum. Dikkatinizi çekiyorum; özellikle, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın dikkatini çekmek istiyorum.

1997 yılında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesinde, bir siyasî partinin kapatılması için dava açtı.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hangi parti?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Söyleyeyim, tabiî; Demokratik Kitle Partisi aleyhine dava açtı ve bu partinin, devletin tekliği ilkesini zedeleyecek hükümleri programında bulundurduğu için kapatılmasını istedi.

Peki, bu parti programında neler öngörüyordu? Şunları öngörüyordu bu parti, programında: "İl ve ilçe meclisleri yerel parlamentolar statüsüne kavuşturulacaktır. Valiler, emniyet müdürleri ve kaymakamlar, belediye başkanları gibi, seçimle işbaşına geleceklerdir. Eğitim, sağlık, içgüvenlik ve aynı zamanda vergi toplama, yerel yönetimlerin yetki alanına bırakılacaktır."

Evet, bu parti programında bunları öngördüğü için, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu hükümlerin devletin tekliği ilkesine aykırı olduğunu, dolayısıyla, bu partinin kapatılmasını istedi.

Peki, Anayasa Mahkemesi ne karar verdi; izin verirseniz son kısmını okuyorum...

"Merkezî idare küçülürken, yerel yönetimler kendi alanlarında daha çok söz sahibi olacak, il ve ilçe meclisleri yerel parlamentolar statüsüne kavuşturulacaktır. Bu anlayışa uygun olarak, valiler, emniyet müdürleri ve kaymakamların da belediye başkanları gibi seçimle işbaşına gelmeleri sağlanacak, eğitim, sağlık, içgüvenlik ve aynı zamanda vergi toplama yerel yönetimlerin yetki alanına bırakılacaktır."

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin görüşünü okuyorum bunlar programdan alınmış cümleler:"Programında yer alan bu görüşler -ilgili partinin programında yer alan bu görüşler- yerel yönetimleri daha etkili duruma getirme amacına yönelik olup, Siyasî Partiler Kanununun 80 inci maddesinde öngörülen devletin tekliği ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır."Kim söylüyor bunu; Anayasa Mahkemesi söylüyor. Peki, altında kimlerin imzası var; izin verirseniz okuyayım: Başkan Ahmet Necdet Sezer, Başkanvekili Güven Dinçer, Üye Haşim Kılıç, Üye Yalçın Acargün, Üye Mustafa Bumin, Üye Sacit Adalı, Üye Ali Hüner, Üye Lütfi Tuncel, Üye Fulya Kantarcıoğlu, Üye Mahir Can Ilıcak, Üye Rüştü Sönmez.

Anayasa Mahkemesi, yerel parlamentolar oluşturulmasını, emniyet müdürlerinin, kaymakamların, valilerin seçimle işbaşına gelmesini ve üstelik vergi koymalarını devletin tekliği ilkesine aykırı saymıyor. Allahaşkına söyler misiniz, şu İl Özel İdaresi Yasasının hangi maddesinde böyle bir düşünce var; hangisinde var?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

BÜLENT BARATALI (İzmir) - 25 inci maddesinde var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biz, hukukçu Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in, Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerine, "Anayasa Mahkemesi Başkanı" sıfatıyla görüşlerine itibar ediyoruz. Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar; bizi de bağladığı için, biz, oradaki hükümlerin çok uzağında, bir nebze il özel idarelerini güçlendiriyoruz; ne yerel parlamentolar kuruyoruz, ne seçimle getiriyoruz yerel yöneticileri belediye başkanlarının dışında, ne vergi toplatıyoruz. Tek devlet, tek hükümet, tek Meclis demektir, tek bayrak demektir, tek resmî dil demektir; bunlarla ilgili hiçbir sorunu yoktur bu yasanın. O bakımdan, bu söylenenleri ciddîye almamız mümkün değildir. O bakımdan, biz, Hükümet olarak ne yaptığımızı biliyoruz, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki görüşlerini de biliyoruz; hatta, onun çok uzağında bir yasayla önünüze geldik. Bu yasa, Anayasanın hiçbir hükmüne aykırı değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi, soru-cevap işlemini başlatıyorum.

Soru sormak isteyen Sayın Haluk Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, ilgiyle izlediğim Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Bakan, bir Anayasa Mahkemesi üyesi sıfatıyla da bir konuşma yaptı gibi geldi bana, sanki o birikimle de bir konuşma yaptı gibi geldi bana. Şimdi, ben, şunu hatırlatmak istiyorum Sayın Bakanım...

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Öyle özellikleri vardır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Olur, memnun oluruz, görürüz; ileride, Bakanlıktan sonra, o göreve de gelir inşallah.

Şimdi şunu söylemek istiyorum: Siyaset...

BAŞKAN - Bekleyelim, soru sorulsun. Başka soru sormak isteyen varsa, onlar da sorabilir. O yüzden, soru soranı serbest bırakalım, o sorusunu sorsun; siz de soracaksanız, siz de girin, siz de sorun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, siyaset, birçok sosyal bilimin temelini ortak kullanan, günümüzün gerçeklerinde de, sebep ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, artık, soyut bir bilim olmaktan çıkmış, somut bir uğraşı haline geldi. Bakın, birçok sosyal bilim dalının temelini ortak kullanıyor siyaset. Bunun içinde, sosyoloji var, hukuk var, iletişim var; her konuyu katabilirsiniz sosyal bilimlerden.

Şimdi, bunları neden söylüyorum; nedeni şu: Bazı konularda, hırs, inat geçerli bir nedendir, önemlidir. Bir müsabakada, bir sınava hazırlanmada olduğu gibi, siz, inatla, hırsa katarsanız bunu başarılı olursunuz; ama, siyasette olamazsınız Sayın Bakan; siyasette, inat ederek bir yere varmak mümkün değildir. Lütfen, bakın; ikibuçuk yıllık iktidar uygulamalarının Anayasa Mahkemesine götürülme sonuçlarına, lütfen, bakın.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, müdahale edin; soru sorsun lütfen.

İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Soru mu soracaklar, yorum mu yapacaklar?!

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Geliyor soruya, acele etmeyin; acele etmeyin, geliyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Geliyor, acele etmeyin.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım...

HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, Sayın Bakan...

BAŞKAN -  ...10 dakikalık soru-yanıt bölümünde, Haluk Beyden başka soru sorma isteğinde olan yok. Yine de, Haluk Beyin, bu süre içinde, mümkün olduğu kadar soru sormaya da yönlenmesi gerekir; ama, süre var. (AK Parti sıralarından gürültüler)

HALUK KOÇ (Samsun) - Siz de girin...

BAŞKAN - Buyurun Haluk Bey.

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, Sayın Bakan, bugün 16 Şubat 2005. Şimdi, şunu söylüyorum: Siz, burada, bunu, iddiayla beyan ettiniz. Bu tasarı, bu şekilde yasalaşırsa, Anayasanın 126, 127, 174, bağlı olarak 2 ve 2'nin giriş kısmı ve 24 üncü maddelerine çok net aykırılık içermektedir. Sonuçlarını, daha önceki yasalarda olduğu gibi göreceğiz Sayın Bakan. Ben, 16 Şubatı unutmayacağım; sizi de bekliyorum tekrar bu kürsüye.

Saygılar sunuyorum.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Soru nerede?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Soru bu.

BAŞKAN - Sayın Ümmet Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu iletmek istiyorum: Sayın Bakanımız, Cumhurbaşkanımızın 1980'li yıllarda altına imza attığı bir Anayasa Mahkemesi kararından bahsettiler.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 1998...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Üzerinden, yaklaşık onbeş onaltı yıl geçmiş. Onaltı yıl içerisinde, Sayın Cumhurbaşkanının, bu konularla ilgili olarak düşüncelerinde değişiklik olması son derece tabiîdir. Zira, Sayın Bakanımız da geçenlerde kendileri itiraf ettiler; geçmişte, bugün kabul edemeyeceği, bugün altına imza atamayacağı birçok konuşmasının, düşüncesinin olduğunu ifade ettiler. Kendilerinin, böyle, düşünceleri değişiyorsa, Sayın Cumhurbaşkanının da, bu tür, olaya bakış açısının değişmesini tabiî görmüyorlar mı?!

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Onu Cumhurbaşkanına soracaksın.

BAŞKAN - Sayın Osman Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana 3 tane sorum var.

Sayın Bakan, mevcut, uygulamada olan İl Özel İdaresi Kanunu ile şu anda görüşmekte olduğumuz kanun arasında pek fazla bir fark olmadığını belirttiler. Peki, Sayın Bakan, valiler, mevcut durumda il genel meclisinin başkanlığını yaparken, bu yeni yasada valilerin il genel meclisi başkanlığına son verilmesi, iki kanun arasında en önemli bir fark değil midir?

İkincisi: Meclis kararlarının kesinleşmesi için valinin onayına sunulma zorunluluğunun kaldırılması yine önemli bir fark değil midir?

Üçüncü sorum: İl genel meclisinde, özellikle koordinasyon açısından, yönetim süreç ve eylemleri açısından, valinin devredışı bırakılmasından beklenen yarar nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Süre bitti. Şimdi, yanıt için Sayın Bakana söz vereceğim.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Üç arkadaşımız, yorumlar katmak suretiyle soru da yönelttiler. Sayın Koç, hırsın ve inadın özellikle spor müsabakalarında gerekli olduğunu; ama, siyasette hırsın ve inadın yeri olmaması gerektiğini ifade ettiler.

Sayın Koç, değişim kolay değildir. Sitatükoya karşı inatla direnmek gerekir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Neye karşı efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sitatükoya karşı.

Tutuculuğa karşı inatla mücadele, hırsla mücadele etmek gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, Türkiye, başka türlü çağı yakalayamaz. Mevcutla yetinerek, mevcudu muhafaza ederek, Türkiye bir yere varamaz. Mutlaka, bu hantal yapıyı değiştireceğiz, çağdaş ülkelerde kamu yönetimi hangi noktadaysa oraya getireceğiz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bunun için hırs gerekir, bunun için inat gerekir; bu hırs da bu inat da bizde, hamdolsun, var.

Sayın Kandoğan "bu kararın üzerinden onbeş yıl geçti" dedi; sanıyorum, yanlış anladılar. Sayın Kandoğan, karar 1999 tarihlidir; yani, altı yıl olmuş. Tabiî, bu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir kararı değildir. Bu, Anayasa Mahkemesinin, Yüksek Mahkemenin kararıdır ve Anayasanın ilgili maddelerinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağı, gerçek kişileri, tüzelkişileri, yasama ve yürütme organını bağlayacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla, biz de Anayasa Mahkememizin bu açmış olduğu ışık istikametinde kamu yönetiminde yeniden yapılanma çalışmalarına devam edeceğiz.

"Vali il genel meclisinin başkanıyken, şimdi il genel meclisi içerisinden bir başkan seçilecek; bu önemli bir değişiklik değil mi" dendi. Bana göre, önemli bir değişiklik değil. Şu ana kadar bunun böyle olması, bana göre, Anayasanın 127 nci maddesine aykırıydı. Peki, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; Başkanımızı biz seçmiyor muyuz arkadaşlar; Meclis Başkanını kendi içimizden seçmiyor muyuz? Peki, il genel meclisi de başkanını kendi içinden seçse, bunda ne beis var? Kaldı ki, yerellik ilkesi gereği, Anayasanın 127 nci maddesinde, bunun böyle olması gerekirdi. Aslında, bizim yaptığımız, Anayasaya aykırı olan bir hükmü Anayasaya uygun hale getirmekten ibarettir.

Böylece, sorulara kısaca cevap verme imkânı buldum.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmiş bulunan İl Özel İdaresi Kanununun 6 ncı maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ve organize sanayi bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu kanun kapsamı dışındadır."

İrfan Gündüz Hikmet Özdemir             Ahmet Yeni

           İstanbul                    Çankırı                   Samsun

Mehmet Daniş Tevfik Akbak       Zülfü Demirbağ

        Çanakkale                    Çankırı                     Elazığ

Mustafa Duru

            Kayseri

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşmak mı istersiniz, gerekçeyi mi okutalım?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa göre kurularak, ülkemizin her köşesinde sanayiin gelişmesi, üretim ve istihdamın artırılması, dolayısıyla yatırım ortamının iyileştirilmesinde önemli rolü bulunan OSB'ler, kuruluş kanunu gereğince birtakım yetkilerle donatılmış olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni ve denetiminde faaliyet gösteren özel hukuk tüzelkişilikleridir.

Genellikle şehir dışında kurulan OSB'lerin büyük bir kısmı belediye mücavir alanları dışında, bazıları da belediye mücavir alanı içinde bulunmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, OSB'ler ile belediyeler arasında herhangi bir yetki kargaşasına sebep olmaması amacıyla, 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7 nci maddesine ve 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Belediye Kanununun 14 üncü maddesine teklif edilen hüküm benzeri bir hükümler eklenerek kabul edilmiştir.

Bu defa, daha önce Belediye ve Büyükşehir Belediyesi Kanunlarına eklenen hükmün İl Özel İdaresi Kanununa da eklenerek, uygulamada OSB'ler ile il özel idareleri arasında yetki kargaşasının önlenmesi ve İl Özel İdaresi Kanunu ile Belediye ve Büyükşehir Belediyesi Kanunları arasında paralellik sağlanmaktadır.

4562 sayılı Kanunla, organize sanayi bölgelerine ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığına tanınmış görev, yetki ve sorumluluklar konusunda İl Özel İdaresi Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı öngörülerek, sınırları belli OSB alanlarının bu kanun kapsamı dışında olduğuna açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN - Komisyonun olumlu görüşle takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - ... karar yetersayısı arayarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime, saat 20.00'ye kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.44


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, özellikle şu sırada Genel Kurulda bulunan çok değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyoruz; kıymetimizi bildiniz bu sözlerinizle; bilen birisi çıktı.

BAŞKAN - 791 sıra sayılı rapor üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

7 nci maddeyi okutuyorum:

İl özel idaresinin yetkileri ve imtiyazları

MADDE 7. - İl özel idaresinin yetkileri ve imtiyazları şunlardır:

a) Kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirebilmek için her türlü faaliyette bulunmak, gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri için kanunlarda belirtilen izin ve ruhsatları vermek ve denetlemek.

b) Kanunların il özel idaresine verdiği yetki çerçevesinde yönetmelik çıkarmak, emir vermek, yasak koymak ve uygulamak, kanunlarda belirtilen cezaları vermek.

c) Hizmetlerin yürütülmesi amacıyla, taşınır ve taşınmaz malları almak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, takas etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek.

d) Borç almak ve bağış kabul etmek.

e) Vergi, resim ve harçlar dışında kalan ve miktarı yirmibeşmilyar Türk Lirasına kadar olan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşmayla tasfiyesine karar vermek.

f) Özel kanunları gereğince il özel idaresine ait vergi, resim ve harçların tarh, tahakkuk ve tahsilini yapmak.

g) Belediye sınırları dışındaki gayri sıhhî müesseseler ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerine ruhsat vermek ve denetlemek.

İl özel idaresi, hizmetleri ile ilgili olarak, halkın görüş ve düşüncelerini belirlemek amacıyla kamuoyu yoklaması ve araştırması yapabilir.

İl özel idaresinin mallarına karşı suç işleyenler Devlet malına karşı suç işlemiş sayılır.

İl özel idaresinin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde edilen gelirleri, vergi, resim ve harçları, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları haczedilemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu?.. Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Mehmet Mesut Özakcan, aynı zamanda şahsı adına da söz almış.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Sayın Cumhurbaşkanımızca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen, Türkiye Büyük Millet Meclisince 24.6.2004 tarihinde kabul edilen 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, eski sanayi tesislerinde "avara kasnak" diye bir tabir vardır. Bir ana motorun miline bağlı olarak bulunan çok sayıda değişik çaptaki kasnaklar o mille birlikte döner; ama, iş gören bir ya da iki kasnak vardır; esas, diğer, üst katlardaki millere hareketi kayışla o kasnaklar taşır; ama, diğer boş olan kasnaklar döner, mile bağlı olarak; ama iş görmez.

ŞEMSETTİN MURAT (Elazığ) - 1940'larda kaldı.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Evet, evet, 1940'larda kaldı; ama, maalesef -bu tabirimi bağışlayın- Türkiye Büyük Millet Meclisini de o hale getirdik. Çok çalışıyor gibi gözüken, ama iş yapmayan, iş görmeyen bir konuma düşürdük.

Değerli arkadaşlarım, bu kaçıncı kanun tasarısıdır Cumhurbaşkanımızdan dönen, Anayasa Mahkemesinden dönen?! Kaldı ki, bütün bu tasarılarda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gereken uyarılarımızı yapmışız.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yapmaya devam ediyorsunuz!

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu kanunla, Türkiye'de, 81 adet, idarî ve malî özerkliğe sahip birim oluşturuluyor. Tabiî ki, bunun, devletin tekliği, ülkemizin üniter yapısı açısından yaratacağı ciddî endişeler, tehlikeler, tehditler var. Sayın Bakanımız, az önce, aradan önce, hararetle "inatla, ısrarla, statükoya karşı mücadele etmeye devam edeceğiz" dediler

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru söylediler...

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, doğru söylediler, bunu hep birlikte yapalım; ama siz, ama AKP Hükümeti, inatla, ısrarla, statükoya karşı mücadele değil, yanlış yapmaya devam ediyor.

Cumhurbaşkanlığı, AKP Hükümetinin önünde bir engel gibi görülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın uyarıları dikkate alınmayarak yanlış yapılmaya ısrarla devam ediliyor. Geçtiğimiz hafta, Türkiye, Enerji Bakanlığındaki yolsuzluklarla sarsıldı. Enerji Bakanlığında EÜAŞ Genel Müdürü atama talebi, iki kez Cumhurbaşkanlığı tarafından kabul edilmeyerek geri gönderilmiş. AKP Hükümeti, yanlışta ısrar ederek, hilei şeriye yoluyla, vekil olarak, uygun olmayan bu kişiyi yine görevlendirmiş. İnat ve ısrarın sonucu şimdi bu kişi nerede; Ulucanlar Cezaevinde. Sayın Cumhurbaşkanı hata mı yapmış, yoksa, AKP Hükümetini doğru istikamete yönlendirmeye mi çalışmış?!

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz kanunun 9 uncu maddesinde il genel meclisi tanımlanıyor "il genel meclisi, il özel idaresinin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşur" deniliyor; ama, bakınız, değerli arkadaşlarım, AKP'nin elinde il genel meclisleri ne hale geliyor. Geçtiğimiz aylarda il genel meclisi üyesi bir arkadaşımızdan aldığım fakstan kısa bir bölümü sizlere aktarmak istiyorum: "İlimiz sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı mütevelli heyetinde görev almak üzere, il genel meclisi tarafından, hayırsever vatandaşlar arasından, il merkezi ve ilçeler için 2'şer üye seçilmesi gerekçesiyle, 29.12.2004 günü saat 14.00'te yapılan il genel meclisi olağanüstü toplantısında, meclisin çoğunluğuna sahip Adalet ve Kalkınma Partisinin, tüm uyarılara rağmen, yasa maddesinin amacından uzak, partizanca tutumu nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi, Doğru Yol Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine mensup il genel meclisi üyeleri topluca meclis salonunu terk etmek zorunda kaldık; şöyle ki: AKP tarafından önerilen adaylar hakkında bilgi istediğimizde, adayların hayırseverlikten çok, tek niteliklerinin AKP'li olmak olduğu, hatta yerel seçimlerde başarılı olamamış kişilerden seçildiği, tüm ilçelere ait adayların, AKP il başkanlığı tarafından, AKP il merkezinde belirlendiği anlaşıldı."

Şimdi, il genel...

RECEP KORAL (İstanbul) - Nereden anlaşılıyor?!

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Bunu açıkça AKP'li meclis üyeleri de ikrar ediyor, ifade ediyor.

Bir taraftan "il genel meclisinin karar organı, yasaların gerektirdiği, kanunda gösterilen esas ve usullere göre ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşur" derken, diğer yanda "çoğunluğumuz vardır, her yaptığımız doğrudur" anlayışı içerisinde, bu olayları, bu sonuçları, üzülerek, maalesef, yerelde de yaşamaktayız.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, kuşkusuz, çoğunluğun azınlığa tahakkümü değil; özellikle azınlığın da dilek ve taleplerinin, görüşlerinin dikkate alındığı bir rejim.

Değerli arkadaşlarım, önümüze gelen yerel yönetimler reformu adı altındaki yasalar, düzenlemeler, ülkemizin, ulusumuzun, elli yılık, yüz yıllık  geleceğini şekillendirecek, kaderini belirleyecek önemli yasalardır.

Geçtiğimiz yıl nisan ayı başlarında ortaya çıkan bu tasarılar; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, Belediye Kanunu Tasarısı, Büyükşehir Belediye Kanunu Tasarısı, İl Özel İdareleri Kanunu  Tasarısı ve ne olduğu henüz belli olmayan Belediye ve İl Özel İdaresi Gelirleri Kanunu Tasarısı. Yerel yönetim reformu çerçevesinde, demokratik kitle örgütleriyle, üniversitelerle, siyasî partilerle, toplumla hiçbir öngörüşme ve ortak çalışma yapılmadan hazırlanan bu tasarılar, özellikle ülkemizin önemli tehditlerle karşı karşıya bulunduğu içinde bulunduğumuz bu günlerde, Türkiye Cumhuriyetinin üniter devlet yapısı, ulusal bütünlüğümüz, sosyal devletin korunması ve çalışanlar, işçiler, memurlar, sendikalar açısından ciddî tehdit, tehlike ve endişeler taşımaktadır.

Bugün ülkemizde tartışılan kamu yönetimi reformu, bir süredir Meksika'nın da gündeminde bulunmakta. 3 ile 7 Kasım 2003  tarihleri arasında Meksika Hükümeti, Birleşmiş Milletlerle birlikte, Meksika'nın başkenti Mexico City'de, kamu yönetimi reformları konusundaki uluslararası tecrübenin paylaşıldığı, dünya çapında bir organizasyon düzenlemiş. Organizasyona evsahipliği yapan Meksika Hükümeti, 10 000 civarında kamu çalışanını bu toplantılara katılmak üzere Mexico City'ye davet etmiş ve kamu görevlilerine dört gün boyunca, dünyanın birçok ülkesinden gelen ve sayıları 300'ü bulan uzmanlarla birlikte, kamu yönetimi reformundan neyin kastedildiği, ülke tecrübelerinin neler olduğu, reformlarının önündeki engeller ve çözüm yolları konularında düzenlenen çalıştaylar ve paneller sayesinde görüş alışverişinde bulunma fırsatı yaratılmış.

Toplantıların yapıldığı salonda 10 000'e yakın Meksikalı kamu görevlisinin her birine, yabancı dilde yapılan konuşma ve tartışmaları izleyebilmeleri için simültane tercüme kulaklığı verilmiş olması, kamuoyunun reformu benimsemesi için gerekli olan katılımcılık açısından dikkat çekici, ilginç bir örnek olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin geleceği açısından son derece önemli olan görüşmekte olduğumuz il özel idareleriyle ilgili yasa da, tabandan gelen talep ve ihtiyaçlardan ziyade, katılımcılıktan uzak, yukarıdan, tepeden dayatılan düşüncelerin sonucu oluşuyor. Bu, ülkemiz, ulusumuz yararına doğru bir yaklaşım değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı daha önce görüşülürken de, bu maddede söz almıştım; bu açıklamamı, şu anda da tekrarlamak istiyorum. 5 ile 9 Mayıs tarihleri arasında İzmir'de düzenlenen 2004 Türkiye İktisat Kongresine birçok milletvekili arkadaşımızla birlikte katıldım. Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in oturum başkanı olarak bulunduğu "Kamuda İyi Yönetişim" konulu panele Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Sayın Andrew Vorkink konuşmacı olarak katıldı. Konuşması içinde, Türkiye'de yerel yönetim reformundan sonra yerel hükümetlerin görev ve sorumluluklarının çok artacağını söylediler ve bu "yerel hükümet" ifadesini birçok kez kullandılar. Panelin sonunda, panelin soru-yanıt bölümünde sayın temsilciye "yerel hükümet" ifadesinden neyi kastettiklerini sorduğumda, Fransa, İspanya örneklerinden bahsettiler. Tabiî ki "yerel hükümet-merkezî hükümet" ifadelerini yan yana getirdiğiniz zaman, hepinizin rahatsız olacağı bir yapı ve tablonun ortaya çıkacağı düşünülebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz, Cumhurbaşkanlığımızca tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen İl Özel İdaresi Kanunu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı esas alınarak hazırlanmış; oysa, bu tasarı, pek çok hükmüyle Anayasaya aykırılıklar içermekte. Aynı zamanda, aynı mantıkla ele alınan İl Özel İdaresi Kanununda da, doğal olarak Anayasaya aykırı düzenlemelere yer verilmiş. İl Özel İdaresi Kanununda, Belediye Kanununda ve Büyükşehir Belediyeleri Kanununda, çok sayıda yetki ve görev tekrarı bulunmakta. Böyle bir düzenleme, tasarılar yasalaştığında pek çok bürokratik işlemin doğmasına, yetki ve görev karmaşasına da neden olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, 73 maddelik İl Özel İdaresi Kanununun yasalaşması halinde, 1913 tarihli İl Özel İdaresi Kanunu, daha sonra yapılmış bütün ekleri ve değişiklikleriyle birlikte ortadan kalkmış olacaktır. İl özel idareleri, varlığı Anayasayla kabul edilmiş yerel yönetim birimleridir. 1982 Anayasasının 127 nci maddesi, yerel yönetim birimlerini, il özel idareleri, belediye ve köy şeklinde üçlü bir ayırıma tabi tutmuştur. Yine Anayasaya göre, il özel idareleri, il halkının yerel ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere karar organları halk tarafından seçilen kamu kuruluşları olarak tanımlanmaktadır.

Yeni düzenlemeyle, il özel idarelerinde içdenetim, vali veya görevlendireceği içdenetçiler, dışdenetim ise, Sayıştay tarafından yapılacaktır. Ayrıca, il özel idaresinin malî işlemler dışında kalan diğer idarî işlemleri, idarenin bütünlüğüne ve kalkınma planı stratejilerine uygunluğu açısından İçişleri Bakanlığı tarafından da gerçekleştirilecektir. Anayasanın 127 nci maddesinin beşinci fıkrasının öngördüğü idarî vesayet, merkezden yönetimin yerel yönetimler üzerinde yapabileceği ve yasayla düzenlenmesi gereken bir denetim yetkisidir. Bu denetim yetkisi, kanunda olduğu üzere, merkezden yönetimin elinde, salt ve biçimsel bir denetim ve otorite aracı olarak düşünülemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Özakcan.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Bu yetki, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amaçlarına yöneliktir. Bu amaçların salt idarî işlemlerle sınırlı, malî işlemleri denetim dışı bırakan bir vesayet yetkisiyle gerçekleştirilmesi ise olanaksızdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının hükümet etme anlayışının sonucu, birçok yasada olduğu gibi, yerel yönetimlerle ilgili görüştüğümüz reform tasarılarının da Anayasaya aykırılıklar içermesi nedeniyle, gerek komisyonlarda gerekse Yüce Meclisimizde zamanımızı verimli ve doğru kullanmadığımızı düşünerek, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum, kısa sürede toparladınız.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince, bazı maddelerinin bir daha görüşülmesi için Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 791 sıra sayılı, 24 Haziran 2004 tarihli ve 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesi hakkında AK Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir düşünürün dediği gibi, yaşam bisiklete binmek gibidir; pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece hem düşmez hem de yol alırsınız. Bizlerin de Parlamento yaşamı -böyle, gece gündüz çalışıyoruz- buna benzer; ne kadar çok çalışırsak, o kadar çok yol alıp halkımıza hizmet sunmuş oluruz.

Büyük Atatürk'ün dediği gibi, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu bu aziz vatanda, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla, ülkemizi çağdaş, aydınlık yarınlara hızla taşımakta olup, bu dinamik süreç, bütün alanlarda elde ettiği olumlu sonuçlarla daha da güçlenerek devam edecektir. Çağdaş, gelişmiş, uygar ülkelerin, iyi yönetimleriyle bu düzeylere gelmiş olduğunu hepimiz biliyoruz.

Yeni modern yönetim anlayışı ve yeni modern sistemi benimsemiş ülkeler hızla;

1- Birey ve toplum merkezli yapıya,

2- İdare etme yerine, toplumun bütün kesimleriyle çokortaklı -ki, bu kesimler, hükümet, parlamento, yerel yönetimler, üniversiteler, sendikalar, vakıflar, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri; yani, bu çokortaklı- ve katılımcılığa, diğer bir deyişle, yeni adı yönetişime,

3- Bütün alanlarda açıklık ve saydamlığa,

4- Hiyerarşik, kuralcı denetimden, kamuoyuna açık performans denetimine,

5- Sonuç, verimlilik ve halk odaklı yeniden yapılanmalara,

Geçmektedirler.

Bütün bunlar yapılırken, yerelleşme sağlanıp yerel yönetimler güçlendirilirken, yerelde sorunlar çözülürken, demokratikleşme de hızla gelişip güçlenmektedir. İşte, AK Parti yönetiminin ülkede yapmak istediği en önemli reformlardan birisi de budur.

Bizim, AK Parti olarak hiçbir kurumla çatışmamız söz konusu olmaz, olamaz. Çatışma ve kavga kültürü bize çok yabancıdır. Bizler, hep karşılıklı sevgi, saygı ve uzlaşma ortamında sorunların çözümünden yanayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ama, şurası da bir gerçektir ki, AK Partimiz, bu ülkenin insanları için, yürüyüşüne başladığı uzun ince yolda, önüne engeller konulmasına aldırmayarak, onları birer birer aşıp, azimle ve kararlılıkla yoluna devam edecektir. Tabuların yıkıldığı, topluma ve bireye güvenerek onun önünün açıldığı, bütün potansiyel enerjilerin kinetik enerjiye dönüştüğü bu yeni süreç, yapay olarak üretilen yersiz korkular, önyargılar, tutucu varsayımlar, niyet okuyup, fal bakmalarla asla kesintiye uğramayacaktır. Bu yeni İl Özel İdaresi Kanunu, devletin milletiyle bütünleştiği, seçilmişlerle atanmışların birlikte, el ele, kol kola yönetimde olduğu örnek bir kanun olarak, halkımıza ve gelecek nesillere bu Parlamentonun en güzel armağanlarından biri olacaktır.

Kanun ayrıntılara inilerek incelendiğinde, il özel idarelerinde gerçekten çok önemli bir reformun yapıldığı görülecektir. Hiç kimse, sadece kendisine özgü ve sadece kendisinin kabul gördüğü yorumlarla bu kanunu karalayamaz. Soyut yaklaşımlar, ancak hayallerle örtüşür. Hepimiz, sanal dünyalardaki bulutlar yerine, ayağımızı sağlam toprağa basmalıyız.

Ülkede hızla sağlanan siyasal ve ekonomik istikrar, çağdaş kanunlarla birlikte, gelişmiş, uygar ülkelerle aynı kulvarlarda koşmamızı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; o zaman, bir tane Temel fıkrası anlatayım; herkes konuşmaya başladı çünkü!..

Evet, Temel fıkrası anlatıyorum: Derste küçük Temel'e öğretmen insan iskeletini göstererek, bunun ne olduğunu sorar. Küçük Temel, afacanca cevap verir: "İnsan kılçığudur öğretmenim" der.

Yerel yönetimler ve yerel demokrasi güçlenirken, sağlanan genel güven ve sağduyu ağırlıklı ortam, ulus devletlerde, üniter, yani, tekil devlet yapısını da güçlendirmektedir aslında; endişelere kesinlikle yer yoktur. Bilgi çağındaki dünyamızda, artık, katı, statik, merkeziyetçi bir anlayış ve yönetim biçimi kabul görmediğinden, çağdaş ülkelerde, yerel yönetimlerin yeni anlayış biçimleriyle yeniden yapılanması evresine geçilmiştir. "Yakın kolay, uzak zor yönetilir" ilkesi benimsenerek, yerel yönetimler güçlendirilmiş, dolayısıyla, hantal, dağınık, verimsiz, performansı olmayan çok büyük devlet yerine, küçük görünümlü, denetleyen, etkin, güçlü, saygın devlet modeli oluşturulmuştur. Görüştüğümüz İl Özel İdaresi Kanununun temel nitelikleri de budur. İşte, 7 nci madde, il özel idaresinin yetkilerini ve imtiyazlarını saymaktadır. Başta Anayasamız olmak üzere, mevcut kanunlara bağlı kalarak, il özel idaresinin kullanacağı yetki ve imtiyazların, bize göre, Anayasamızla çelişen hiçbir durumu söz konusu değildir. Bu yüzden, çok özenli bir şekilde, büyük emeklerle hazırlanmış bu kanunun 7 nci maddesine AK Parti Grubumuz olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Muzaffer Beye, süreye uymada birinci yeri vermek gerekiyor; teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına söz isteyen, Bayburt Milletvekili Ülkü Güney; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu vaktinde sabırlarınızı taşırmamaya gayret edeceğim. Amacım, tenkit, eleştiri değil; amacım, bu kanuna katkıda bulunabilmek ve bu kanunda yanlış gördüğüm, eksik gördüğüm birkaç noktayı burada kısaca ifade etmektir.

Görüştüğümüz bu kanunla, il özel yönetiminde, valiliğin organlar içindeki yeri son sıraya düşürülüp, valilerin il genel meclisi başkanlığı görevine son verilmektedir. İl genel meclisi, tek karar organı olarak düzenlenip, başkanını kendi üyeleri arasından seçmesi, meclis gündemini başkanının belirlemesi, yılda iki kez yerine her ay toplanması öngörülmekte; meclis kararlarının kesinleşmesi için valinin onayına sunulma zorunluluğu kaldırılmakta; valinin hazırladığı yıllık etkinlik raporunun yetersiz görülmesi durumunda da, yetersizlik kararının gereği yapılmak üzere İçişleri Bakanlığına gönderileceği belirtilerek, özerklikten öte, bağımsız niteliğe kolayca dönüşebilecek yerel bir meclis oluşturulmaktadır. Bu nokta hepimizi ilgilendirmektedir; bu nokta hepimizi çok yakından ilgilendirmektedir ve işin özü de budur, en hassas noktası da budur.

Değerli arkadaşlarım, bu, bir yanlıştır. Bu yanlıştan vazgeçmemiz lazım. Bu, işte, inat, illa, ben yazdım, ben getirdim, ben yaptım, ettim şeklinde düşünülmemelidir. Ben, umardım ki, insan kaynağı açısından en üst düzey, seviyede olan İçişleri Bakanlığımızın, bu düzenlemeyi yaparken, valileri il genel meclisi başkanlığı görevinden ayırmamasıydı. Efendim, vali olmazsa ne olur; işte, biz, zaten, statükoyu da değiştirerek, demokratik, yeni bir kanun getiriyoruz; doğru, olur, niye olmasın, ona hiç kimsenin itirazı yok; ama, valilerin tecrübesini bir kenara bırakamayız.

İkincisi, bu meclislerin altyapısını hepimiz biliyoruz. Bugün, bu meclislerin altyapısı, tek başına bu işi yürütebilecek kapasitede değildir. En azından, bizim yapmamız gereken -bu kanuna ilave edilebilirdi-muayyen bir süre -bir yıl, iki yıl, üç yıl- valiler, bu toplantılara başkanlık ederlerdi, birikimlerini bu toplantılarda, o arkadaşlarımıza, oradaki insanlarımıza aktarırlardı; daha sağlıklı karar çıkardı. Biz öyle yapmadık; hayır, gerek yok, vali bunun başkanı olmasın... Olmasın; olmazsa, bundan sonra çıkacak olan kararların ne kadar tartışılabilir olacağını düşünmenizi sizden rica ediyorum ve bu haliyle, bu, Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddesine; yani, mahallî idarelere ve merkezî idareye verilen yetkiler konusunda, kanımca Anayasaya aykırıdır; bu, Anayasa Mahkemesinden döner. Gecenin bu vaktinde hep birlikte çalışıyoruz. Gelin, eksiği tamamlayalım, düzeltelim. Niye dönsün? Niye ısrar ediyoruz? İnanın, böyle çıkarsa, ölü doğar bu kanun. Bunun çaresi, ya bu dediğim kademeyi getirmemiz lazım veyahut da yine valiyi oraya vermemiz lazım; bundan hiçbir kaybımız olmaz. Zaten, orada, oylanacak, tartışılacak; ama, bu kadar deneyimli olan ve mahallin en büyük mülkî amiri olan ve devletin güvendiği, gönderdiği bir valiyi orada niye başkan tutmayalım, bundan doğal ne olabilir? Her şeyi değiştirebiliriz, her şeyi yenileştirebiliriz, canım, yapalım da, iş arkadan gelsin dediğimiz zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bir de, muhterem arkadaşlarım, ülkemizin kendine has özellikleri var. Benim, sizin, hepimizin hassasiyetleri var. Bizim bu hassasiyetlerimizi, ülkemizin hassasiyetlerini dikkate aldığımız zaman, merkezî idarenin yetkilerini ve onun temsilcisi olan valiyi kolay kolay dışlayamayız, dışlamamanız lazım. Bunun için, hiç olmazsa, muayyen bir süre içerisinde, demin dediğim gibi, kademeli olarak, bizim, bu düzenlemeyi yapmamız lazım; aksi halde, bu, Anayasa Mahkemesinden döner.

Şimdi, hepiniz rahatsız değil misiniz; ben, rahatsızım. Bu Kanunu ben hazırlamadım; ama, Sayın Reisicumhur 15-16 maddesini iade etti. Daha önce daha dikkatli hazırlasaydık hiç de böyle bir şey olmazdı, başımıza gelmezdi; ama, şimdi aynı hatada ısrar edersek, aynı inatla gidersek... Bunda bir inat da yok; bu, hepimizi ilgilendiren bir konu. Bu bakımdan, bizim bunu düzeltmemiz lazım.

Bu, temel bir yasadır. Gönül ister ki, böyle bir temel yasayı iktidarımız, muhalefetimiz, hükümetimiz, Reisicumhurumuz hep birlikte çıkaralım. Bir yerinden şöyle olsun, bu yanından böyle olsun...

Tabiî ki, bizim bu konuşmalarımız zabıtlara geçiyor, bunlar Anayasa Mahkemesine gittiği zaman değerlendirilir veya değerlendirilmez. Ben, bir milletvekili olarak, kendi deneyimlerimle, bildiklerimi bu kısa süre içerisinde anlatmaya çalıştım; umarım dikkate alırsınız.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 7 nci maddeyi, karar yetersayısı arayarak, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı -sonradan girenleri de saysak yetmiyor- yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.37


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.50

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

791 sıra sayılı rapor üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

7 nci maddenin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Milletvekili arkadaşlarımız yerlerine otururlarsa, Divan Kâtibi arkadaşlarımız daha rahat sayabilecekler; lütfen hızla yerlerimize oturalım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

İl genel meclisinin görev ve yetkileri

MADDE 10. - İl genel meclisinin görev ve yetkileri şunlardır:

a) Stratejik plân ile yatırım ve çalışma programlarını, il özel idaresi faaliyetlerini ve personelinin performans ölçütlerini görüşmek ve karara bağlamak.

b) Bütçe ve kesinhesabı kabul etmek, bütçede kurumsal kodlama yapılan birimler ile fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.

c) İl çevre düzeni plânı ile belediye sınırları dışındaki alanların imar plânlarını görüşmek ve karara bağlamak.

d) Borçlanmaya karar vermek.

e) Bütçe içi işletmeler ile Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek.

f) Taşınmaz mal alımına, satımına, trampa edilmesine, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın akar haline getirilmesine izin; üç yıldan fazla kiralanmasına ve süresi yirmibeş yılı geçmemek kaydıyla bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesisine karar vermek.

g) Şartlı bağışları kabul etmek.

h) Vergi, resim ve harç dışında kalan miktarı beş milyardan yirmibeş milyar Türk Lirasına kadar ihtilaf konusu olan özel idare alacaklarının anlaşma ile tasfiyesine karar vermek.

i) İl özel idaresi adına imtiyaz verilmesine ve il özel idaresi yatırımlarının yap-işlet veya yap-işlet-devret modeli ile yapılmasına, il özel idaresine ait şirket, işletme ve iştiraklerin özelleştirilmesine karar vermek.

j) Encümen üyeleri ile ihtisas komisyonları üyelerini seçmek.

k) İl özel idaresi tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek.

l) Norm kadro çerçevesinde il özel idaresinin ve bağlı kuruluşlarının kadrolarının ihdas, iptal ve değiştirilmesine karar vermek.

m) Yurt içindeki ve yurt dışındaki mahallî idareler ve mahallî idare birlikleriyle karşılıklı işbirliği yapılmasına karar vermek.

n) Diğer mahallî idarelerle birlik kurulmasına, kurulmuş birliklere katılmaya veya ayrılmaya karar vermek.

o) İl özel idaresine kanunlarla verilen görev ve hizmetler dışında kalan ve ilgililerin isteğine bağlı hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde üzerinde grupları adına söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan.

Kişisel söz talebinde bulunanlar: Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Şimdi, grupları adına milletvekili arkadaşlarımızı görevlendiren grup başkanvekillerine şunu sormak istiyorum: Eğer grup başkanvekillerimiz uygun görürlerse, CHP Grubu adına konuşacak Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak olan Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan sıra değiştirirlerse, Tuncay Ercenk, kişisel konuşmasıyla birlikte 15 dakika konuşabilir; süre kazanırız.

Grup başkanvekillerimizin itirazı yoksa bu uygulamayı yapabilir miyiz?

Uygun mudur Haluk Bey?

HALUK KOÇ (Samsun) - Uygundur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Uygun mudur İrfan Bey?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Takdir Başkanlığın Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Tamam.

O zaman, ilk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'ın.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 10 uncu maddesiyle ilgili Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Bilindiği gibi, İl Özel İdaresi Kanunu Meclisimizde kabul edilerek, onaylanmak üzere Cumhurbaşkanına gönderilmişti. Sayın Cumhurbaşkanımız da, kanun tasarısının 14 maddesiyle ilgili olarak çeşitli görüşlerini dile getirerek, kanunun bir kez daha görüşülmesini Meclisimizden istemiş bulunmaktadır. Bu çerçevede, 10 uncu maddenin de, yeniden görüşülmesini arzu etmişlerdir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Anayasaya aykırı olduğundan...

MEHMET CEYLAN (Devamla) - 10 uncu madde, il genel meclisinin görev ve yetkilerini tadat eden bir madde hükmündedir. Tabiî, bu maddeyle ilgili, Sayın Cumhurbaşkanımız, görüşlerinde, özellikle, 10 uncu maddenin (k) bendindeki halk denetçisini seçmek konusunda, bu maddenin yeniden görüşülmesini istemişlerdir. Kanunun 10 uncu maddesinin (k) bendinde, halk denetçisini seçmenin il genel meclisinin görev ve yetkileri arasında sayıldığı, yürürlükteki kurallarda halk denetçiliği kurumu bulunmadığı, bu kuruma Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Kanun Tasarısında yer verildiği, yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye dayanılarak il genel meclisine görev ve yetki verilmesinin yasa yapma tekniğine uygun düşmediği ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı; ayrıca, halk denetçiliği kurumunun Anayasada düzenlenmemiş olduğu gerekçeleriyle maddeyi geri göndermiştir. Tabiî ki, doğrudur; halk denetçiliği kurumu, şu anda mevzuatımızda yer almamış bulunmaktadır. İl Özel İdaresi Kanununda yer almasının esas nedeni de, bilindiği gibi, Kamu Yönetimi Temel Kanununda bu maddeye geniş biçimde yer verilmiş bulunmaktadır. Hatırlanacağı üzere, Kamu Yönetimi Temel Kanunuyla birlikte, diğer yerel yönetim kanunları, Özel İdare Kanunu, Belediyeler Kanununun eşanlı olarak yürürlüğe girmesi planlanmıştı ve bu çerçevede de, Kamu Yönetimi Temel Kanunu, öncelikli olarak Meclisimizde görüşülmüş ve onaylanmak üzere Cumhurbaşkanlığına gönderilmişti. Dolayısıyla, Kamu Yönetimi Temel Kanununda halk denetçiliği müessesesi yer aldığı için, bu kanunda da yer almış bulunmaktadır. Doğru bir iş yapılmıştır; ama, Kamu Yönetimi Temel Kanununun da, bu kanun gibi, Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilmiş olması nedeniyle, halk denetçiliği bendi de bu maddede yer almış bulunmaktadır. Tasarıyı ve maddeyi yeniden görüşen Plan ve Bütçe Komisyonumuz, bu bendi çıkararak bu durumu düzeltmiştir. Tabiî, halk denetçiliğiyle ilgili olarak, yeni düzenleme, önümüzdeki günler içinde, elbette ki, Yüce Meclisimiz tarafından da kabul edilecektir. Doğru bir müessesedir; gelişmiş toplumlarda, gelişmiş demokrasilerde bu müessese, yerellik açısından, yerelleşme açısından son derece önemli görevleri üstlenen bir müessesedir.  Bunun da Türk toplumuna, Türk kamu mevzuatına kazandırılması önem arz etmektedir; ama, ifade ettiğim gibi, bu kanun tasarısından şu an için çıkarılmış bulunmaktadır ve dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın itiraz gerekçeleri de ortadan kalkmış bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, bu maddeyle getirilen il genel meclisinin görev ve yetkilerini hızlı bir şekilde sizlerle yeniden paylaşmak istiyorum.

İl genel meclisinin en baş görevlerinden biri, stratejik plan ile yatırım ve çalışma programlarını görüşmek ve kabul etmektir. Tasarının temel amaçlarından biri, il özel idarelerinde etkili ve verimli bir yönetim kurmaktır. Özel idareler, bu tasarıyla, artık, temel hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirecekleri faaliyetleri kapsayacak şekilde beş yıllık stratejik plan hazırlayacaklar ve çalışmalarını bu plan çerçevesinde yürüteceklerdir. Mahallî idareler seçimlerinden itibaren altı ay içinde vali tarafından hazırlanacak stratejik plan, il encümeninde görüşüldükten sonra il genel meclisinde karara bağlanacaktır. İl özel  idareleri, artık, yıllık çalışma programları ile bütçelerini ve performans ölçütlerini bu plana göre oluşturacaklardır. Böylece, geleceğe dönük politikaları oluşturarak sorunlara uzun vadeli çözümler getirecek ve sonuç odaklı bir çalışma ve hizmet anlayışına sahip olacaklardır.

Yine, il özel idaresinin faaliyetlerini ve personelinin performans ölçütlerini görüşerek karara bağlamak da il genel meclisinin görev ve yetkileri arasında bulunmaktadır. Tasarıda, özel idarelerde çalışan personelin performans değerlendirmesine ve stratejik çalışma planına uygun bir istihdam politikası öngörülmesi ve esnek teşkilatlanmaya imkân verilmesi, etkin bir yönetimin kurulmasını sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bununla birlikte yaklaşık 15-16 bent halinde, il genel meclisinin görev ve yetkileri bu madde kapsamında tadat edilmiştir. Tabiî, bu maddelerle birlikte il genel meclisinin görev ve yetkileri, il özel idaresinin görev ve yetkilerine paralel şekilde genişletilmektedir, günümüz şartlarına uygun hale getirilmektedir; yerelleşmeye ve demokratikleşmeye önem veren bir yapı arz edecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, söz almışken, benden önce konuşan diğer arkadaşlarımın bazı görüşlerine de müsaadenizle değinmek istiyorum. Sondan başlayacak olursam, Değerli Bakanımız Ülkü Güney Bey -benden biraz önce söz aldılar- özellikle, bir yanlışın üzerinde ısrar edilmemesini hepimizden rica ettiler. O da, diğer arkadaşlarımız gibi, valilerin, il genel meclislerine, yine, başkanlıklarının devam etmesini ısrarlı bir şekilde dile getirdiler.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, Sayın Bakanımız Ülkü Güney Beyin görüşlerine saygı duyuyoruz, diğer arkadaşlarımızın görüşlerine de saygı duyuyoruz. Bu hususların Anayasanın 126 ncı ve 127 nci maddelerine uymadığı yönünde kanaatlerinin olduğunu; valilerin merkezî idarenin temsilcisi ve yetkilisi olduklarını ifade ederek, yine eskiden olduğu gibi, il genel meclislerine valilerin başkanlık etmesinin yerinde olacağını; en azından, bunun, belli bir geçiş süresi içinde, geçiş dönemi uygulanmasının yerinde olacağını ifade ettiler.

Doğrusu, böylesi bir önerinin, gelişen toplumlarda, gelişen demokrasilerde ve yerelleşmenin öne çıktığı bir dönemde uygulanmasının zor olacağı inancındayım. Onun ötesinde, ifade ettikleri gibi, 127 nci madde, aslında, şu andaki uygulamaya da ters bir madde diye düşünmekteyim. Anayasamızın 127 nci maddesinde -mahallî idareleri tanımlarken- bakın ne diyor: "İl, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karışlamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir." Şimdi, mevcut uygulamaya bakacak olursak, mevcut uygulamanın,  yani, valilerin şu anda il genel meclislerine başkanlık etmeleri, mevcut Anayasamızın yürürlükteki 127 nci maddesine de ters düştüğü kanaatini taşımaktayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika Sayın Ceylan...

Değerli milletvekilleri, çok uğultu var; arkadaşımızın konuşmaları zor duyuluyor, tutanak kâtiplerinin işleri de zorlaşıyor. Lütfen, biraz daha sessiz olalım.

Sayın Ceylan, sizin de süreniz doldu; toparlayın lütfen.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Cümlemi bitireyim müsaade ederseniz.

Özetle söylemek istediğim şudur: Şu andaki uygulama, yani, valilerin il genel meclislerine başkanlık etmesi, aslında, Anayasamıza ters bir durum arz etmektedir, 127 nci maddesiyle ters bir özellik arz etmektedir. Burada, mahallî idareleri tanımlarken "karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir" denilmektedir; yani, valiler, il genel meclislerine başkanlık ediyor; ama, atanmış kişilerdir. Halbuki, Anayasamızın 127 nci maddesi, il genel meclislerinin halkın direkt olarak seçtiği temsilcilerden oluşmasını öngörmektedir. Bu açıdan, bu düzenleme, yeni düzenleme Anayasamızla uygunluk arz etmektedir; bir noksanlığı, bir aksaklığı düzeltecek yönde bir düzenlemedir diye düşmekteyim.

Bu duygu ve düşünce içinde, kanun tasarısının ve maddenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET  ÇETİN (Kocaeli) - Kanun o, kanun tasarısı değil.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sürelerinizi birleştirdik; 15 dakika konuşma süreniz.

CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 791 sıra sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu kürsüden şimdiye kadar yaptığım konuşmalarda bu cümleyle konuşmama başladığımı pek hatırlamıyorum; belki vardır da, çok ender; ama, bu cümlede "Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi" cümlesi, gerçekten, Yüce Meclisimizin çalışmalarında bir alışkanlık haline geldi. İki yılı aşkın bir süredir bu tür tasarıların Cumhurbaşkanınca veto edilmemesi, Anayasa Mahkemesinden geri dönmemesi, iptal edilmemesi gibi gerekçelerle büyük oranda, hemen hemen her tasarı konusunda uyarılarda bulunduk; ama, görüyorum ki, bu uyarılarımız çok ciddîye alınmış değil. Zaman kaybı olmaması açısından, devletin sürekliliği, Meclisin daha verimli çalışması açısından iyi niyetle yaptığımız bu uyarıların bundan sonra ciddiyetle ele alınması ve değerlendirilmesini hükümetten özellikle rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, buna gerekçe olarak da, Sayın Başbakanın 28 Aralık günü Yüce Meclisimizde yaptığı konuşmayı anımsatmak istiyorum. Birtakım konuları aktardıktan sonra... Şunları yapıyoruz... Katılımcı, şeffaflık anlayışlarını belirttikten sonra "bunun için, ben yaptım oldu demiyoruz, her işimizde kılı kırk yarıyoruz; bunun için, siyaset ya da yönetim millete yaslanmalı, milletin rızasını almalı, milletin rızasının hilafına adım atılmamalı" diye, Sayın Başbakanın Yüce Genel Kurulda bir konuşması oldu; ama, öyle sanıyorum ki, şimdiye kadar gelen tasarılarda ve özellikle bu tasarıda kılın kırk yarılmadığı anlaşılıyor. Şayet, gerçekten, Sayın Başbakanın söylediği gibi kıl kırk kez yarılmış olsaydı, öyle sanıyorum ki, bu tasarı bir daha görüşülmek üzere Yüce Meclisin önünde olmazdı ve ben de bu konuşmamı yaparken böyle bir konuya değinmezdim. Yani, tasarıda, Sayın Başbakanın anlayışının tam tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız.

Şimdi, yapılan değişiklik, kamu yönetimi sistemine ne kazandıracaktır; kamu yararı, kamu hizmeti kavramları nasıl işleyecektir; bu tasarı üniter devlet yapısını nasıl etkileyecektir; merkezî yönetimin denetimi olmayınca hangi sorunlar yaşanacak; hazineye malî açıdan nasıl bir yük getirecektir? Kamuoyunda bu hususların ilgili kesimlerce yeterince tartışıldığını söylemek gerçekten çok güçtür. Nasıl bir planlama yapılmıştır; nasıl bir strateji tespit edilmiştir; uzmanların görüşlerinden, kamuoyunun hassasiyetlerinden yararlanılmış mıdır? Öyle görülüyor ki, bunun tersi yapılmıştır ki, bugün bu tasarıyı tekrar görüşme durumunda kalıyoruz ve bence, Sayın Başbakanın o konuşmasının tersine "biz yaptık oldu" anlayışıyla karşı karşıyayız.

Anayasada belirtilmiş olan tekil devlet modelinden, yerel ağırlıklı devlet modeline geçiş Anayasaya uygun mudur? Bunun, anayasa uzmanlarınca ve toplumun diğer kesimlerince yeterince tartışıldığı konusunda kuşkumuz vardır. Güçlü merkezî yönetim yerine güçlü yerel yönetim, toplumu nasıl etkileyecektir; toplumun içindeki kesimlerin görüş alışverişini ve onların yetki kavramını nasıl ortaya koyacaktır?

Anayasamızın 126 ve 127 nci maddelerinde idarenin bütünlüğü, yetki genişliği, idarî vesayet kavramlarına ve ilkelerine yeteri kadar uygun mudur bu tasarı; bunu tartışmak istiyoruz.

Yerinden yönetimin en önemli sakıncalarından birisi, devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin sürekliliğini sıkıntıya sokmasıdır. Bu sakıncayı ve sıkıntıyı ortadan kaldırmak ve devletin ve kamu hizmetinin istikrarını, sürekliliğini sağlamak için merkezî yönetime yerel yönetimi denetleme yetkisi verilmiştir. Ancak, bu tasarıyla, bu denetim yetkisinin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Bu anlamda, idarî vesayetin kamu düzenini ve ülke bütünlüğünü sağlaması düşüncesinin gözardı edildiğini düşünüyoruz.

Kamu yararı amacıyla yerel yönetimler üzerinde merkezî yönetimin denetiminin sağlanması zorunludur. Bu tasarıda, bu gereğin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Tasarı, denetimi kaldırınca, yerel yönetimlerde keyfî bir anlayışın egemen olacağı kuşkusuzdur. Bu durum giderek üniter devlet yapısına da darbe vuracaktır diye düşünüyoruz.

Görüştüğümüz tasarıda, yerel yönetimlere idarî ve malî özerklik tanınmaktadır; gerçek ve tüzelkişilere izin ve ruhsat verme yetkisi tanınmaktadır; yasa koymak ve uygulamak yetkisi tanınmaktadır; taşınır, taşınmaz malları alıp satmak, kiralamak, trampa edilmesine, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın akar haline getirilmesine izin verilmektedir; iç ve dış borçlanma söz konusu olmaktadır. Sermaye şirketleri kurma yetkisi yerel yönetimlere devredilmektedir; özelleştirme yapma yetkisi de devredilmektedir. İl özel idaresi yatırımlarının yap-işlet veya yap-işlet-devret modeliyle yapılmasına karar verme yetkisi de yerel yönetimlere devredilmektedir.

Şimdi, yerel yönetimler görevlerini yerine getirirken şirket kurabilirler bu tasarıya göre; ancak, şirketlerde, hepimizin bildiği gibi, ticarî bir esas, kâr esası vardır. Ancak, kamu yararı ve kamu hizmetinde kâr amacı güdülmez. Bu tasarıyı, yolsuzluk kavramlarının giderek yerel yönetimlere daha da bulaşmasına yol açacak bir tasarı olarak değerlendiriyoruz. Neden yok, neden bu şekilde değerlendiriyoruz; çünkü, merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerinden denetimini kaldırmış bulunuyor bu tasarı. Özelleştirme, hepinizin bildiği gibi, ciddî olarak, genel anlamda bir talana dönüşmüş. Bu talan, şimdi, yerel yönetimler kararıyla belki daha kolay uygulanacaktır. Borçlanma, yine yerel yönetime tanınan bir yetki olarak karşımıza çıkıyor. Yerel yönetimler ne kadar borçlanacak? Tahvil satışıyla borçlanma imkânı ve hazinenin borçları üstlenmesi önemli bir sakıncadır. Borç altında ezilen ülkemizde, bir de yerel yönetim borçlarının eklenmesi, ekonomik açıdan son derece sakıncalıdır.

Değerli arkadaşlarım, taşınmaz mal alım satımı, tahsisi, kiralanması, tahsis şeklinin değiştirilmesi yetkisi de yerel yönetimlere devredilmektedir. Oysa, günümüzde en çok sorun yaşadığımız konulardan biri de, maalesef, çok kıymetli arazilerimizin, hazine arazilerinin, iktidar tarafından, yakınlarına veya yandaşlarına peşkeş çekildiği gerçeği de ortada durmaktadır. Yatırımların, yap-işlet, yap-işlet-devret modeliyle kime verileceği, nasıl verileceği ve bunun biçiminin, yönteminin ne olacağı, gerçekten, bu tasarıyla açıklığa kavuşmuş değildir. Şimdi, Ankara merkezinde kurulan müteahhit bürolarının taşrada kurulması ihtimali de bu tasarıyla açık olarak gündeme getirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, toplumumuzun önünde, ülkemizin önünde, çok daha acil sorunlar olduğunu düşünüyoruz. Bakın, aylardır, bu tasarı gidiyor, geliyor. Belediyeler Tasarısı var, Kamu Yönetimi Reformu Tasarısı var; onların hepsi bir paket halinde zaten gündeme getirildiği için, öbürünü askıya aldık -öyle değil mi- şimdi de bu tasarıyı görüşüyoruz; ancak, günümüzde, acilen tedbir almamız gereken, bunların dışında çok önemli konular olduğunu düşünüyorum. Bunların başında, yolsuzluk... Özellikle, son günlerde Enerji Bakanlığında yaşanan yolsuzluğu takdirlerinize sunuyorum. Özellikle 1980 yılından sonra, her ne hikmetse, görev yapan Enerji Bakanları -hepsi değil tabiî- Yüce Divana konuk oluyorlar. Bugün de, bir başbakan Yüce Divanda konuk oldu. Bunların tümünün, umarım, bundan sonra bu konuk olma durumu biter ve iktidar bunların tümüne -hani, o, damardan girdik meselesi var ya- ciddî bir tedbir alır ve gerçekten, kamuoyunda siyasetin ve siyasetçinin güvenilirliğini tekrar sağlama yolunu seçer. Bu, damara girme işi iyi de, bir de hükümetin kendi damarına girmesini talep ediyoruz.

Dokunulmazlık dosyalarıyla ilgili görüşme yapıldı saat 14.00'te başlayan oturumda ve Sayın Kart'ın feryat figan biçiminde "kaldırın dokunulmazlığımı" dediği anlayışı, tavrı gördük. Ben, Başbakan dahil, diğer bakanların da aynı feryat içinde olmasını talep ediyorum ve öyle sanıyorum ki, bu yapıldığı takdirde, temiz siyaset anlayışı, temiz toplum anlayışı, dürüst siyaset anlayışı egemen olacaktır toplumumuzda.

Değerli arkadaşlarım, bunların dışında, Avrupa Birliği sürecinin hangi aşamaya geldiğini merak ediyorum. Başmüzakereci kim olacak? 17 Aralıktan sonra gelişecek süreç nedir? Neleri masaya koyacağız, neleri koymayacağız? Bunlar hiç konuşulmuyor şimdi. Kıbrıs sorunu kahve içerek çözülmez. Nasıl çözeceksiniz? Nasıl yapacaksınız? Bunların tümünün, bu Mecliste görüşülmesi, tartışılması gerekiyor; ama, bunları biz bir kenara bırakmışız, Yerel Yönetimler Tasarısını gündeme getirmişiz ve bunlar üzerinde de gece 11'lere kadar, belki sabahlara kadar bu konuları tartışıp çözüm bulmaya çalışacağız. İnanıyorum ki, Yüce Meclis, bundan sonra hükümet tarafından getirilecek tasarılarda çok daha ciddî konuları, ülkenin çok daha ivedî sorunlarını gündeme getirerek tasarılar hazırlar ve bunları bir daha Sayın Cumhurbaşkanından dönmeyecek şekilde hazırlar, Anayasa Mahkemesinden dönmeyecek şekilde hazırlar ve biz de kamuoyunca saygın bir Meclis konumuna, dürüst iş yapan Meclis konumuna, kılı kırk yaran bir Meclis konumuna geliriz diye düşünüyorum. Bu düşünceler sadece benim düşüncelerim değil, seçim bölgelerine gittiğimiz zaman hep bu taleplerle karşılaşıyoruz "yolsuzluklar ne olacak, dokunulmazlıklar ne olacak..." Bunları çözmenin bir yolu olmalı.

Fikret Ağabey, öyle değil mi; bunları çözmenin bir yolu olmalı. Bunları çözme yeri de burası, Yüce Meclis. Yüce Mecliste çözeceğiz bunları; ama, bunları kenara bırakarak, yerel yönetim veya buna benzer tasarıları gündeme getirdiğimiz zaman toplum bize güvenmiyor, siyasetçiye güvenmiyor, siyasete güveni azalıyor. Toplumun siyasete ve siyasetçiye güvenini sağlamanın tek yolu dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Biz, bunu talep ediyoruz; Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar da takip edeceğiz, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. İstiyorum ki, Başbakanlık veya Bakanlar Kurulu koltuklarında haklarında dava olanlar bir daha oturmasın. Bunu bir milletvekili olarak istiyorum, bir vatandaş olarak istiyorum ve bu, aynı zamanda kamuoyunun da içten, yürekten talepleridir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Uyarıya meydan kalmadan tam süresinde konuşmanızı tamamladınız, teşekkür ediyoruz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz İl Özel İdaresi Kanununun 10 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl, hükümetimiz, toplumun ve Meclisin gündemine "yerel yönetimler reformu" veya "kamu yönetimi reformu" adı altında bir dizi kanun tasarısını taşıdı ve o günden bu yana bu tasarıları görüşüyoruz, tartışıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanına gidiyor, geliyor; bir kısmı düzeltiliyor, tekrar gidiyor, bir kısmı yayımlanıyor, bir kısmı Anayasa Mahkemesine götürülüyor ve hâlâ bunların sonunu getirebilmiş değiliz.

Bütün bu tasarıları, bütün bu düzenlemeleri bir bütün içerisinde ele alıp, değerlendirmek gerekir. Çerçeve yasa, Kamu Yönetimi Temel Yasasıydı; ancak, henüz bu yasa yürürlüğe girmiş değil ve orada çizilen çerçeve içerisinde bu yasalar şekillendiği için, bu yasaların kimi düzenlemelerinin o yasanın neresine oturduğu, neresine aykırı düştüğü veya neresinde hangi öneme sahip olduğunu görebilme olanağına sahip değiliz. Örneğin, bu 10 uncu maddede "halk denetçisini seçmek" adı altında bir düzenleme vardı. Sayın Cumhurbaşkanı, yürürlükteki yasalarda böyle bir düzenleme olmadığı için, bunun çıkarılması gerektiği yönündeki düşüncesini ifade etti; Plan ve Bütçe Komisyonunda bu düşünce kabul gördü ve sanıyorum, Genel Kurulda da kabul görecektir.

Peki, bu düzenleme esas olarak nerede yer almaktadır; Kamu Yönetimi Temel Yasasında yer almaktadır. O yasa nerede; o yasa henüz yürürlüğe girmiş değil. Yani, oradaki düzenlemeleri bilmeden, buradaki düzenlemeleri başlıbaşına tartışmak, değerlendirmek çok doğru değil.

Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçelerini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı, Kamu Yönetimi Temel Yasasından başlayarak, bu yasaların hepsini bir bütün olarak görmüş ve bu çerçevede düşüncelerini ifade etmiştir ve şunu ifade edeyim ki, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104 üncü maddesine göre, kanunları bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisine, görüşülmek üzere gönderme yetkisine sahiptir. Mutlaka Anayasaya aykırılık gerekçesiyle göndermesi şart değil. Anayasa böyle bir düzenleme öngörmüyor. Sakıncalı gördüğü veya bir kez daha görüşülmesinde yarar gördüğü yasalar Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kez daha gönderilebilir. Bu iade gerekçelerini bu çerçevede dikkate almak gerekir.

Kamu Yönetimi Temel Yasasından başlayarak, Anayasanın temel bazı düzenlemelerine bu yasadaki bazı düzenlemeler aykırı görülmüştür. Bunların birçoğu, esas itibariyle, Cumhuriyet Halk Partisinin de görüşleridir.

Hatırlayacaksınız, Kamu Yönetimi Temel Yasasında, bizim, Anayasaya aykırı gördüğümüz temel düzenleme şuydu: Anayasa idareyi, merkezî idare ve yerel idareler olarak iki gruptan oluşturmaktadır ve yine, Anayasaya göre yerel idarelerin, yerel yönetimlerin görevleri belirlenmiştir; mahallî müşterek ihtiyaçlar yerel yönetimlerin görevidir. Merkezî yönetimin görevi nedir; bu, Anayasada sayılmamıştır. Yerel yönetimlere verilen görev tanımından hareketle, mahallî müşterek ihtiyaçların dışındaki bütün görevler, bütün ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin, toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin bütün görevler merkezî yönetimindir. Kamu Yönetimi Temel Yasası, Anayasanın bu temel kuralını bir yana atarak merkezî yönetimin görevlerini tek tek saymaya çalışmış ve İl Özel İdaresi ve Belediye Yasasında da, daha ters bir anlayışla, Anayasanın benimsediğinden daha farklı bir anlayışla, âdeta, bu kurumları genel görevli kurum haline getirecek şekilde birtakım düzenlemeler yapmıştır ve bu çerçevede "bu düzenlemeler, Anayasanın öngördüğü tekil devlet, üniter devlet modeline aykırı olabilir, onu zedeleyebilir" şeklinde bir düşünce oluşmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı da bu endişesini ifade etmiştir ve amaçlanmasa da, böyle bir yönetime geçilebilmesi endişesini ifade ederek, bir kez daha görüşülmek üzere, bu yasayı göndermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ben, konuya ilişkin olarak, Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin'in açıklamalarını dinledim. Kendileri, Anayasa Mahkemesinin 1999 yılında vermiş olduğu bir karardaki gerekçeleri esas alarak, daha doğrusu, o karara imza atan o zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in o karardaki gerekçeleri ile İl Özel İdaresi Yasasındaki iade gerekçeleri arasındaki çelişkiyi vurgulamak açısından, kararın bazı bölümlerini burada okudu. Söz konusu kararı ben de sağladım ve kararı okudum.

1999 yılında, Demokratik Kitle Partisinin kapatılmasına yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan dava sonucunda, Anayasa Mahkemesi, adı geçen partinin kapatılması kararını vermiş. Birçok gerekçeden dolayı kapatılma talep edilmiş; ancak, gerekçelerden bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından kabul görmüş, bir kısmı kabul görmemiş. Kabul görmeyen gerekçelerden bir tanesi, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasasının 80 inci maddesine, adı geçen partinin programının aykırı olduğuydu. Bu parti, programında, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik bazı ifadelere yer vermiş; yerel yönetimlerin meclislerini vatandaş seçecek; bunlar, âdeta, o yörenin kendi parlamentosu olacak, hatta, bu yerel meclisler vergi dahi koyma yetkisine sahip olabilecektir. Anayasa Mahkemesi, değerlendirmesinde, bunları, Anayasanın öngördüğü, idarenin kuruluş biçimine aykırı bulmamış. Bunlar, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik, idarî ademi merkeziyetçilik dediğimiz kavrama oturan iddialardır, hedeflerdir; kaldı ki, bir siyasî partinin programıdır. Bunlar Anayasanın tekil devlet ilkesine aykırı değildir demiş. Bunun, konumuzla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır; bir siyasî parti programını değerlendiren bir değerlendirme söz konusudur.

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, toparlayalım lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

Ama, il özel idarelerine ilişkin bu yasanın birçok maddesi, Anayasanın birçok maddesine aykırıdır. Örneğin, o siyasî partinin programında, yerel yönetimlerin meclisleri vergi koyabilir diyor; ama, bu vergiyi koyabilmesi için, Anayasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapmak gerekir. Yine, valiyi, siz, eğer, gerçekten il genel meclisinin başından almak istiyorsanız, merkezî yönetimin idarî vesayet yetkisini eğer zayıflatmak ve bu denetimi bir başka şekilde oluşturmak istiyorsanız, yine, Anayasanın ilgili maddelerinde birtakım değişiklikleri yapmanız gerekir; ama, bu değişiklikler, hiçbir zaman, Anayasanın tekil devlet, üniter devlet ilkesine aykırı olmayacaktır. Şu an, yerel yönetimler, meclisleri kanalıyla vergi koyabilir mi; hayır. Neden; Anayasanın bir başka maddesi buna engel. Vergi koymalı mı; koyabilir; yerel yönetim meclisleri, belki, belli projelerin finansmanı için vergi koyma yetkisine de sahip olabilir, düşünülebilir büyükşehir belediyeleri için; ama, bunun için, Anayasanın bir başka maddesinde değişiklik yapmak gerekir.

Sayın Cumhurbaşkanının iadesi, tekil devlet modeli yanında, Anayasanın birçok başka maddesine aykırılık gördüğünden dolayıdır. Bu yasanın önemli ölçüde o şekilde değerlendirilmesi gerekir.

Ben, bu çerçevede, konuya biraz daha açıklık kazandırmak, Sayın Başbakan Yardımcımızın Anayasa Mahkemesi kararının sadece bir bölümünü açıklamış olması nedeniyle, tümüne ilişkin bilgi vermek amacıyla söz aldım. Sözlerimi burada bitiriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabiî, bu yasa burada ikinci kez tartışılıyor ve en çok konuşulan konulardan biri olduğu için, sadece o konuyla ilgili bilgi sunmak istedim sizlere; o da, idarî vesayet konusu. Burada konuşan arkadaşlarımız bu konuya da temas ettiler. Ben, idarî vesayetin durumunu ve valilerin bu sistem içerisinde yetkilerinin azaltılmayıp, daha çok güçlendirildiğine dair birkaç örnek vermek istiyorum:

Değerli arkadaşlar, idarî vesayet, merkezî idare ile mahallî idareler arasında kamu hizmetlerinde birlik ve bütünlüğü sağlamak için başvurulan bir araçtır. İdarî vesayet, bir yerinden yönetim kuruluşunun işlemleri ve personeli üzerinde merkezî idareye verilmiş olan yetkiyi ifade eder. Hiyerarşik denetimden farklı olarak, bu denetimin kanunlarla açıkça düzenlenmesi gerekir; yani, idarî vesayet, genelde ulusal birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması amacıyla başvurulan bir denetimdir.

Anayasamızın 127 nci maddesinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması konularında, merkezî idarenin mahallî idareler üstünde denetim yetkisine sahip olduğu belirtilmektedir.

Merkezî ve mahallî idarelerin birlikte olduğu üniter bir devlet yapısında, kamu hizmetlerinde birlik ve bütünlüğü sağlamak için, Anayasamızın 123 üncü maddesinde, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.

Ayrıca, yine 127 nci maddede, mahallî idarelerin görev alanı, il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarının karşılanması olarak belirlenmiş ve kamu hizmetlerinde birliği sağlamak amacıyla, merkezî idarenin mahallî idareler üzerinde vesayet yetkisine sahip olduğu açıklanmıştır.

Yukarıda kısaca amaçları ve Anayasadaki düzenlenmiş şekline değinilen idarî vesayetin ülkemizde mevcut durumu, mahallî idarelerde şikâyet edilen konuların başında gelmekteydi. Gelişen ve değişen şartlarda, mevcut vesayet uygulamalarının çoğu etkisiz hale gelmiş veya demokratik sistem içinde, artık savunulması güçleşmişti.

İdarî vesayet, işte, bu yukarıda belirttiğim amaçların gerçekleştirilmesini sağlayacak; ancak, mahallî idarelerin -bu çok önemlidir- özerkliklerini koruyacak bir dengeyi tutturacak şekilde düzenlenmelidir. İşte, biz, bu yasayla, hem idarî vesayeti hem de mahallî idarelerin özerkliklerini sağlamış oluyoruz. Bu dengeyi tutturmaya özen gösterdik.

Yine, çağdaş ülkelerde, mahallî idarelerdeki vesayetin artık yargı yoluyla yapılmaya başlandığı da görülmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını kabul eden ve Avrupa Birliği üyelik sürecinde bulunan ülkemizin, bu demokratik gelişmelere aykırı düzenlemeler yapması da düşünülemez.

İdarî vesayetin düzenlenmesinde, sadece geri çevrilen 5197 sayılı Kanundaki hükümlere bakarak değerlendirme yapmak yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Dolayısıyla, idarî vesayetin, başta Anayasa olmak üzere, hukuk sistemindeki bütün boyutlarıyla ele alınmasına, doğru bir değerlendirme için gerek bulunmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirme gerekçeleri arasında belirttiği Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısındaki hükümlerle birlikte konuya bir bütün olarak bakıldığında, Anayasamızın 123 üncü maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğünü sağlamak için, yine Anayasanın 127 nci maddesinde öngörülen alanlarda yeterli bir idarî vesayet düzenlemesinin bulunduğu görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasayla getirilen diğer vesayet örneklerinden bazılarını da saymak istiyorum. Valilerle ilgili -çünkü, burada hep konuşulan, valilerin yetkileri azaltıldı- birkaç tane örnek saymak istiyorum.

Bakın, vali, il özel idaresinin başı ve tüzelkişiliğin temsilcisi oluyor bu kanunda, o devam ediyor ve özel idare personeli de vali tarafından atanmaktadır. İl genel meclisinin başından alınıyor; ama, özel idarenin başı ve tüzelkişiliğinin temsilcisidir. İl encümeni başkanlığı vali tarafından yürütülecek, encümenin gündemi vali tarafından tespit edilecektir. Valinin önerdiği hususlar il genel meclisinde gündeme alınacaktır. Valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmeyecek, vali, hukuka aykırı gördüğü meclis kararlarının bir daha görüşülmesini isteyebilecek, kesinleşen kararlara karşı da idarî yargıya gidebilecektir.

Yine, il genel meclislerinin çalışma usul ve esaslarına ilişkin hususlar ile bütçeye ilişkin hususlar, İçişleri Bakanlığınca, yönetmeliklerle düzenlenecektir, bizim tarafımızdan düzenlenecektir. İl genel meclislerinin siyasî konularda karar almaları halinde, fesihleri gündeme gelebilecektir. Yine, hizmetlerin il düzeyinde koordinasyonundan vali sorumlu olarak, il özel idare hizmetlerinin aksaması halinde, bunların yürütümü, merkezî idare adına vali tarafından üstlenilecektir. Hukukumuza yeni getirilen bu müessese, bu idarelerin özerkliği bakımından da ciddî sonuçlar taşımaktadır.

İl özel idarelerinin borçlanmasına önemli sınırlar getirilmektedir. Borç miktarı, en son, kesinleşmiş bütçe gelirlerinin yeniden değerlendirilme oranıyla artırılan miktarını aşmayacak ve bu miktarın yüzde 10'unu geçen borçlanma kısmı için, İçişleri Bakanlığının onayı şart olacaktır.

Yurtdışı ilişkiler kurmada, İçişleri Bakanlığından önceden izin alma zorunluluğu getirilmektedir. İçişleri Bakanlığının, özel idare organları hakkında soruşturma açma ve bu organları görevden uzaklaştırma gibi de, iki temel vesayet yetkisi devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, görüldüğü gibi, hem idarî vesayet idarenin bütünlüğünü korumak bakımından himaye edilmiş, güçlendirilmiş hem de yerel yönetim birimi olan özel idarenin özerkliği korunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, 10 uncu maddede halk denetçiliği seçimi vardı. Elbette ki -biz, bu değişiklikleri- Sayın Cumhurbaşkanımızın iade gerekçeleri değerlendirilmiştir, Plan ve Bütçe Komisyonumuz da bunu değerlendirmiştir ve bu yasanın çıkış mantığını ve temel öğeleri etkilemeyecek olan gerekçeler esas alınarak, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda bazı değişiklikler yapılmıştır. Bunlardan biri de, teknik olarak yapılması gereken bir değişiklik de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - ... halk denetçisinin seçimiyle ilgiliydi. Kamu Yönetimi Temel Yasasında yer alan bu müessese, o yasa geçmediği için, burada, bu seçimi, biz de, Plan ve Bütçe Komisyonumuz uygun gördüler, özel idarenin görevleri arasından çıkardılar. Öyle zannediyorum ki, Yüce Meclisimiz de bunu bu şekilde kabul edecektir.

Ben, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Osman Coşkunoğlu, ilk soru sizin; buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Aracılığınızla, Sayın Bakana, bu maddede söz konusu olan, stratejik plan ve performans ölçütleri üzerine sorular sormak istiyorum.

Stratejik plan hazırlanması, il genel meclisinin görevleri içerisinde sayılması, hükümetin plana önem verdiğine bir işaret olsa gerek diye düşünüyorum. Bu doğru mudur? Eskiden, plana bu kadar önem verilmiyordu gibi geldi bana, Devlet Planlama Teşkilatına da... Şimdi, planlamaya daha önem vermek anlamına mı geliyor?

İkinci sorum; stratejik plan yapıldıktan sonra... Seçilir seçilmez, yerel seçimlerden sonra stratejik plan yapılacak. Bu yasa taslağının herhangi bir yerinde, bu stratejik planın revize edilmesi söz konusu değil. Bunu kim yapacak, nasıl yapacak; bu, söz konusu değil. Yani, baştan bir stratejik plan yapıp, beş sene aynı planı hiçbir revizyondan geçirmeden uygulamak, genellikle pek mümkün olmaz; onu sormak istedim.

Üçüncü sorum, performans ölçütleriyle ilgili. Şimdi, kamu yararı söz konusu olunca, performans ölçütlerini belirlemek çok zordur ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalarda kesin bir tatminkâr bir performans ölçütü ortaya çıkarmamıştır; bir norm, bir standart ortada yoktur. Şimdi, o zaman, her il özel idaresi kendine göre bir performans ölçütü belirleyecek oluyor. Tabiî, ilin koşulları değiştirebilir; onu anlıyorum; fakat, bunun ötesinde, yani, ilin coğrafî ve diğer koşulları nedeniyle farklı performans ölçütleri olabilir; fakat, belli bir standardın, yani, benzer işler için performans ölçütü standardının sağlanması nasıl başarılabilecek? Bu performans ölçütü, kamu yararı söz konusu olduğu zaman son derece zor bir konudur ve bir standart da yoktur. Bununla ilişkin olarak, şimdi "sizin, yurttaş müşteri gibi görürüz" lafı zaman zaman edildi hükümet tarafından; yani, yurttaş, müşteri gibi görülüyor. Müşteri velinimetimizdir diye iyi niyetle söylendi; ama, aslında müşterinin çok ötesinde hakları vardır yurttaşın. Biz, buna itiraz ettik; ama, anlaşılan, hükümetimiz yurttaşı müşteri görme anlayışında. O zaman, il özel idaresi de bir nevi şirket gibi mi görülecek? Yani, böyle bir soru akla geliyor. Bir de bunu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, il özel idarelerine genel bütçeden yapılan katkı payları... Şu anda tek ölçek var, nüfus ölçeği; yani, illere göre bunun verilmesi... O ilin nüfusuna göre veriliyor.

Tüm altyapı ve üstyapı sorununu çözmüş illere, nüfusa göre verildiği için, bazı özel idareler parayla dolu; ama, 500-800 köyü olan, hiçbir sorununu çözmemiş illerde ise bir kuruş para yok. Acaba, genel bütçeden özel idarelere verilen bu katkı paylarında başka bir kriter veya bir sosyal denge yapmayı, daha doğrusu, özel idare katkı paylarının dağıtımında daha adil, daha yöresel ihtiyaçlara yönelik değişik bir model getirmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Osman Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana dört sorum var.

Sayın Bakan "valilerin yetkileri azaltılmıyor, artırılıyor" dediniz. Sayın Bakan, valilerin il genel meclisi başkanlığına son verilmesi, valilerin yetkilerinin azaltılması anlamına gelmiyor mu?

İkinci sorum: İl genel meclisindeki yönetim süreç ve eylemleri açısından, özellikle de planlama ve koordinasyon açısından valilerin devre dışı bırakılmasında beklenen yarar nedir? Bu, valilerin yetkilerinin azaltılması anlamına gelmemekte midir?

Üçüncü sorum: Meclis kararlarının kesinleşmesi için valinin onayına sunma zorunluluğunu kaldırıyorsunuz. Bu, idarenin bütünlüğü ilkesine ters bir uygulama değil midir? Bu, valilerin yetkilerinin azaltılması anlamına gelmemekte midir?

Sayın Bakan, bazı illerde bazı il genel meclisi üyelerinin muhtarlara "hangi yüzle bizden yol, su, hizmet istiyorsunuz; hem bize oy vermiyorsunuz hem de hizmet bekliyorsunuz" dedikleri; "oy ver, hizmet al" yönünde muhtarlara baskı yapıldığı yönünde bizlere şikâyetler gelmektedir. Siz, bu yeni düzenlemeyle kamu hizmetini tamamen siyasallaştırmıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - 5 dakikalık süre doldu; bayağı da aştık.

Şimdi, yanıt vermek üzere, Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce, Sayın Osman Coşkunoğlu'nun sorularından başlıyorum.

"Stratejik plana önem veriyorsunuz..." Evet, biz, planlamaya ve plana önem veriyoruz. Onun için de, bu yasayla -özellikle hem kamu yönetimine koymuştuk hemde il özel idaresine- stratejik plan yapma görevi verdik.

Şimdi, revizyonla ilgili ikinci bir sorunuz var. Bu revizyonla ilgili konularda, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından, şu anda, stratejik plan rehberi hazırlanmaktadır. Bu rehberde, revizyonun ne zaman, nasıl olacağı, bütün bunlarla ilgili bilgiler... O rehber çıktığında, uygulama da ona göre yapılacaktır.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - İl genel meclisi için mi hazırlanıyor Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet, evet, il genel meclisleri...

Performans ölçütlerine gelince: Biz, buna önem veriyoruz. Bu, Kamu Yönetimi Temel Yasasıyla ilk defa bizim kamu yönetimine girecek bir müessese. Hem Kamu Yönetimi Temel Yasası hem Belediye hem Özel İdarede var. Onun için, biz, aylarca önce, İçişleri Bakanlığı, bizim bakanlık, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünde belediyelere yönelik bir belediye performans ölçümü, kısa adı BEPER olan bir proje üzerinde çalıştık ve geçtiğimiz aylarda da 129 belediyemiz bu sisteme dahil edildi. Bu sayı bütün belediyelere teşmil edilmek üzere çalışıyoruz. Burada birtakım kriterler tespit edildi, belediyelere bu konularda sorular yöneltiliyor, bunların cevapları alınıyor ve internet vasıtasıyla da kullanıma açtık. Siz, internet vasıtasıyla, bu, bizim BEPER Projesine girebilir ve oradan, arzu ettiğiniz bu performans ölçütleriyle ilgili bilgileri de almanız mümkündür.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - İçişleri Bakanlığının mı?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Evet, onun adresini verebilirim. 

Biz, tabiî, özel idareyi bir şirket olarak, vatandaşı da müşteri değil; ama, amacımız, kamu hizmetlilerinin amacı, vatandaşa hizmet etmektir. Bütün kamu görevlileri ve bizler, hepimiz, milletimize, vatandaşımıza hizmet etmek için varız. Bu hizmeti de en iyi şekilde yerine getirmek hepimizin görevi.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu, şimdi, İller Bankası payıyla ilgili; bu, sadece nüfus kriter, ölçü olarak alınırsa, işte, bazı illerin özel idarelerine az, bazıları çok para alıyor...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Şu anda öyle efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Şu anda öyle, evet.

Şimdi, biz, yeni hazırlamakta olduğumuz ve kısa bir süre sonra, inşallah, huzurlarınıza getireceğimiz yerel yönetimler gelir yasası, yani, belediyeler ve il özel idareleri gelir yasasında, devlet bütçesinden ayrılacak bu paylarda sadece nüfus kriterine göre değil, başka kriterleri de esas alacağız ve böylece, o sizin saymış olduğunuz mahzurları da, inşallah, gidermiş olacağız.

Şimdi, Sayın Osman Kaptan'ın... Ben biraz önce de konuşurken söyledim; vali, il özel idaresinin başı, tüzelkişiliğin temsilcisidir. Valilerimizin il genel meclisi başkanlığından alınmasının nedeni... Bakın, Anayasamızın 127 nci maddesi çok açık ve nettir. 127 nci madde diyor ki: "Mahallî idarelerin karar organları, halk tarafından seçilmiş kişilerden oluşur." Bu hükme dayanılarak geçmiş yıllarda bir uygulama yapılmıştı. İl daimî encümenlerine kamu yöneticilerinden, yani, ildeki idarî şube müdürlerinden 3 kişi alınmıştı, Anayasa Mahkemesine gidildi -zannedersem Cumhuriyet Halk Partisi gitmişti o zaman- ve Anayasa Mahkemesi de bu kamu görevlilerinin, yani, seçilmiş olmayan kişilerin burada bulunmasının Anayasaya aykırı olduğunu kabul etmişti.

Şimdi, biz, bu yeni düzenlemeyle, il genel meclisi, il özel idaresinin karar organı il encümeni -ki, daha evvel il daimî encümeni diyorduk, bu yasayla il encümeni oldu- bu iki organı birbirinden ayırdık; il encümeni de il özel idaresinin yürütme organı oldu. Karar organında vali, Anayasanın bu hükmüne göre bulunamayacağı için, yürütme organının başına getirildi; yani, il encümeninin başına getirilmiş oldu.

Yine, biraz önce de saydım, il genel meclisinin gündemi yapılırken valinin görüşü alınıyor, valinin istediği konular tartışılıyor. Böylece, valilerimizin il genel meclisi başkanlığından alınmış olmasının, yönetim süreci, planlama aşamalarında da menfi bir etkisi olmaz.

Meclis kararlarından onay kaldırılıyor; ama, Meclis kararları valiye sunulmadan yürürlüğe girmiyor. Vali bir kere daha görüşülmesini isteyebiliyor; il genel meclisinde salt çoğunlukla tekrar kabul edilirse, bu defa idarî yargıya gidiyor.

Bakın, ben biraz önce bir konuya dikkatlerinizi çektim. Bugün, artık, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının önemli ilkelerinden biri, idarî vesayetin giderek yargıya dayandırılması. Burada  da az çok ona benzer bir usul... Valiye sunulmayan yürürlüğe girmiyor; valiye sunulunca vali itiraz edebiliyor, bir kez daha görüşülüyor. Salt çoğunlukla kabul edilirse, bu defa vali, hukuka aykırılık görüyorsa, bunu yargıya götürebiliyor.

Bu, oy ver hizmet al... Bu, belki çok istisnadır; öyle, hiç zannetmiyorum ki, genel meclis üyelerimiz...

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakan, arkadaşlarımıza sorun...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - İyi, ama, bunlar doğru bir şey değil; tasvip etmiyoruz. Biz hep şunu söylüyoruz: Seçilen kişiler, o seçildikleri bölgedeki bütün insanlara hizmet etmek zorundadırlar, herkese hizmet etmek zorundadırlar.

Teşekkürler efendim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Yalnız, Sayın Bakanım, çok güzel de, atanmışa fesih yetkisi veriyorsunuz; yani, valiye fesih yetkisi veriyorsunuz...

BAŞKAN - Anladınız mı Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Yargıya sorarak veriliyor...

Hangi fesih?..

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Siz biraz önce söylemiştiniz...

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Ama soruyoruz Danıştayın görüşünü.

AHMET IŞIK (Konya) - Yazılı cevap verin Sayın Bakan.

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar...

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan önemli konuları tüm Genel  Kurula hitaben söylüyor; uğultu nedeniyle çok az arkadaş  dinleyebiliyor. Halbuki, mümkün olan en yüksek katılımı sağlamak lazım bu görüşmelerde. Sükûneti sağlarsak çok iyi olur.

Buyurun Sayın Bakan, tamamlayın lütfen.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Danıştaya gidiyor.Biz teklif ediyoruz, Danıştay feshediyor, yargı feshediyor. Yani, diyelim il genel meclisinde...

Sayın Başkan, affınıza sığınarak...

BAŞKAN - Devam edin lütfen, anlatın.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Çünkü, önemli bir konu.

BAŞKAN - Estağfurullah; buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Orada hüküm var, il genel meclisinde siyaset, kendisiyle ilgili olmayan konular, yani, siyasî konular görüşülürse, bu valiye intikal ederse veya görevini yapmazsa, vali Bakanlığa intikal ettirir. Biz, ancak yargıya teklif ediyoruz, Danıştaya "bu, görevini yapmamıştır" veya "bu, şu toplantıda siyasî konuları görüşmüştür, feshi gereklidir" diyoruz, kararı yargı veriyor.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri görüşmeler tamamlanmıştır.

10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Meclis başkanlık divanı

MADDE 11. - İl genel meclisi, seçim sonuçlarının ilânını izleyen beşinci gün kendiliğinden toplanır. Bu toplantıda meclise en yaşlı üye başkanlık eder. Meclis, bu toplantıda, üyeleri arasından ve gizli oyla meclis başkanını, meclis birinci ve ikinci başkan vekillerini, ikisi yedek olmak üzere dört kâtip üyeyi ilk iki yıl için görev yapmak üzere seçer. İlk iki yıldan sonra seçilecek başkanlık divanı, yapılacak ilk mahallî idareler seçimlerine kadar görev yapar.

Meclis başkanlık divanı seçimi üç gün içinde tamamlanır.

Meclis başkanlığı ve başkanlık divanında boşalma olması durumunda, kalan süreyi tamamlamak üzere, yenisi seçilir.

İl genel meclisine meclis başkanı, bulunmaması durumunda meclis birinci başkan vekili, onun da bulunmaması durumunda ikinci başkan vekili başkanlık eder.

Meclis başkanı, meclis çalışmalarında düzeni sağlamakla yükümlüdür.

İl genel meclisinin çalışmalarına ilişkin esas ve usuller İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler: Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen yok.

Sayın Kesimoğlu kişisel söz talebinde de bulunmuş; ikisinin süresini birleştiriyoruz; konuşma süresi 15 dakika.

Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İl Özel İdaresi Yasa Tasarısının 11 inci maddesi üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşlerimi paylaşmaya geçmeden önce, bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Kırşehir Milletvekilimiz Sevgili Hüseyin Bayındır'ın 16 yaşındaki oğlu Sevgili Deniz, saat 15.00'ten beri, beyin tümörüyle ilgili çok ciddî bir ameliyatta. Biraz önce de ameliyattan çıktı. Ben, hepimizin adına, bu kürsüden, kendisine acil şifalar ve sağlık dilemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, yaklaşık sekiz ay önce, aynı madde üzerinde, yine grubum adına görüşlerimizi açıklarken, il genel meclisi toplantılarına vali yerine bir meclis üyesinin başkanlık etmesini öngören bu düzenlemenin, Anayasamıza, idarî sistemimize ve geleneklerimize uygun olmadığını söylemiştim. Bu uygun olmamanın gerekçelerini de ortaya koymuş ve hükümetten, valilerin il genel meclisi toplantılarına başkanlık etmeleri uygulamasını değiştirmemesini talep etmiştim. Benim ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki diğer milletvekili arkadaşlarımın, yasa tasarısıyla ilgili, mantıklı, haklı tüm uyarıları ve önerileri, ne yazık ki, dikkate alınmadı. Bunun sonucunda da, bugün, 73 maddelik İl Özel İdaresi Kanununun Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilen 14 maddesini bir kez daha görüşüyoruz.

Hiç şüphesiz, bugün, burada, muhalefet partisi olmanın getirdiği ağır sorumlulukla, ortaya çıkması muhtemel sıkıntı ve sorunları bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum; ancak, görüş ve uyarılarımızın dikkate alınacağı konusunda iki nedenden dolayı iyimser olmadığımı ifade etmek istiyorum.

İlk olarak, görüyorum ki, şu ana kadar, Sayın Cumhurbaşkanımızca Meclisimize tekrar görüşülmek üzere gönderilen yasalar, ne yazık ki, geri gönderme gerekçeleri, önemsenmeden demek istemiyorum; ama, yeterince dikkate alınmadan, küçük birkaç değişiklik yapılarak Sayın Cumhurbaşkanımızın onayına sunuluyor. Bunun birkaç örneği var; bildiğiniz gibi, bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Belediye Kanunundaki bazı maddeler de, yeniden görüşülmek üzere Meclisimize geri gönderilmişti; ancak, yapılan değişiklikler, Yasanın idarî yapımıza, mevzuatımıza ve Anayasamıza olan aykırılıkları gidermekten çok uzaktı. Bu durumu, Partimizin milletvekilleri gerek komisyon çalışmalarında ve gerekse Genel Kurulda sizlerin dikkatine sundular. Sayın Cumhurbaşkanımız Belediye Yasasının 3 maddesini yeniden görüşülmek üzere Meclise geri göndermesine rağmen, maddelerde ciddî değişiklik yapılmadan, yasa bir kez daha Cumhurbaşkanımızın onayına sunuldu; ancak, bu sefer, yanlış hesap Anayasa Mahkemesinden geriye döndü. Partimizin Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru sonunda, Anayasa Mahkemesi, yaklaşık bir ay önce, şekil yönünden iptaline karar verdi ve yasal boşluğun doldurulması için altı aylık süre verdi. Şimdi, merakla bekliyoruz; acaba, hükümetin yeni Belediye Yasasının içeriği değişecek mi, yoksa eski yasada ısrar mı edilecek?

Değerli arkadaşlarım, iyimser olmamı engelleyen ikinci neden ise, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'in Cumhurbaşkanımızın İl Özel İdaresi Yasasıyla ilgili geri gönderme gerekçelerinin önemli bir kısmına katılmadığına ilişkin demecidir. Sayın Şahin "hem o yasa okunmamış hem temel yasa okunmamış" diyor, bu sözleriyle de, Sayın Cumhurbaşkanımızın yasayı okumadan reddettiğini ima ediyor ve cumhurbaşkanlarının da hata yapabileceğini söylüyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ortada bir okumama sorunu var, kim bilir belki de Sayın Şahin'in ifade ettiği gibi. Doğaldır ki, insanlar hata yapabilir, hangi makamda olursa olsun hata yapabilirler, o başka bir şey; ancak, ben de bir soru sormak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından... Ve üstelik az önce Sayın Şahin, muhalefet sıralarına bakarak bu düşüncelerini, benzeri düşüncelerini ifade etmişti, ben de bu düşüncelerimi İktidar Partisinin sıralarına bakarak dile getirmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Meclise yeniden görüşülmek üzere gönderilen yasaların birçoğunun Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğünün durdurulması ya da iptaline karar verilmesi, geri gönderme gerekçelerinin, aslında, hükümet tarafından yeterince okunmadığını göstermiyor mu? "Benim yaptığım her iş doğrudur" diye, Meclise gönderilen yasa tasarılarını, hiçbir değişiklik yapmadan Cumhurbaşkanlığı makamına tekrar gönderen hükümetin hata yaptığı ortaya çıkmıyor mu? Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri, artık özeleştiri yapmanın zamanı gelmedi mi?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; valilerin yerine il genel meclisi içerisinden bir üyenin il genel meclisi toplantılarına başkanlık etmesinin Anayasaya aykırılıklar taşıdığını, Sayın Cumhurbaşkanımızın gerekçelerini referans vererek de dile getirmeye çalışacağım; ancak, öncelikli olarak belirtmeliyim ki, hükümetin getirdiği İl Özel İdaresi Yasa Tasarısının 11 inci maddesinin gerekçesinde Anayasanın 127 nci maddesine atıfta bulunulmakta ve mahallî idarelerin karar organlarının seçmenler tarafından seçilmesinde zorunluluk olduğu belirtilerek, il genel meclislerine valilerin başkanlık etmesine devam edilmesinin Anayasaya aykırı olduğu iddia edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, doksanbir yıldır yürürlükte olan ve mevcut Anayasa çerçevesinde yirmiiki yıldır uygulanmakta olan bir düzenleme, nasıl olur da Anayasaya aykırı olur? Bunu, şu ana kadar hiçbir Anayasa hukukçusu, yargı mensubu fark etmedi de siz mi fark ettiniz?! Anayasaya esas aykırı olan sizin getirmek istediğiniz düzenleme değil mi?!

Sayın milletvekilleri, böyle bir gerekçeye sığınarak gerçek amacı saptırmaya bence hiç gerek yok. Böyle, valinin devredışı bırakılarak, Meclis Başkanlığı için il genel meclisi üyeleri arasından seçim yapılması uygulamasına geçilmesinin asıl amacı, il genel meclisini atamayla gelen vali karşısında güçlendirmektir; bu, çok açık görülüyor.

İl özel idaresinin başı ve tüzelkişiliğinin temsilcisi şu andaki durumda olduğu ve mevcut tasarının 29 uncu maddesinde de korunduğu üzere, validir. İl özel idaresinin başı olarak vali, il halkının temsilcisi sıfatıyla çalışsa da, varlığını o bölgede yaşayanlardan değil, merkezî yönetimden almaktadır. Bu madde eğer kabul edilirse, vali, il meclisinin başkanı olmayacak; ancak, il özel idaresinin başı ve tüzelkişiliğinin temsilcisi olmaya devam edecektir.

Yasanın 13 üncü maddesine göre, valiler, artık, Meclis gündemini belirleyemeyecektir. Bu yetki, il genel meclisi üyeleri arasından seçilecek olan Meclis Başkanına bırakılmıştır. Vali, gündemin içeriğiyle ilgili görüş bildirecektir. Valinin gündemle ilgili görüşünün hiçbir bağlayıcı yanı yoktur.

Madde gerekçesinde belirtildiği gibi, amaçlanan, il düzeyinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile hükümeti temsil eden başbakan arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki kurmaktır; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bizler, nasıl Meclis Başkanımızı seçiyorsak, il genel meclisi de kendi arasından başkanını seçmelidir. Ancak, vali, başbakan gibi halk tarafından seçilmemektedir ve başbakan gibi Meclise karşı sorumlu değildir. İl genel meclisine hesap vermez. Mevcut durum itibariyle ve tasarıda korunduğu şekliyle, vali, hem merkezî idarenin; yani, devletin hem de ayrı ayrı bakanların temsilcisidir. 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 9 uncu maddesine göre, valiler, ilin genel idaresinden her bakana karşı ayrı ayrı sorumludurlar. Bakanlar, bakanlıklarına ait işleri için valilere resen talimat verebilirler. Bu kararların kimilerini uygulamak için vali il genel meclisinden yetki istemek durumunda değildir. İlin her yönden yönetimini düzenlemek ve denetlemekten sorumlu valinin, bunun gereği olan meclis gündemini belirleyememesini, ancak, meclisin aldığı kararları uygulamakla yükümlü tutulmasını açıklamak mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olamaz, bu durum büyük sıkıntılar yaratır, büyük idarî ve siyasî sorunlara yol açar. Unutmamak gerekir ki, bu tasarıyla, il özel idareleri, son derece önemli hizmetleri yürütmekle yükümlü kılınmaktadırlar. İl özel idarelerinde meclis başkanı ile vali arasındaki anlaşmazlık ve gerginlik durumunda hizmetlerin yürütülmesinde büyük sıkıntılar ortaya çıkabilecek, vatandaşlar mağdur olabileceklerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu sıkıntılar, gerginlikler, anlaşmazlıklar o kadar artacaktır ki, iktidarınız tarafından sıklıkla dile getirilen atanmış-seçilmiş ikilemi tekrar gündeme getirilecektir. Bunun sonraki adımı, il özel idaresinin yürütme organının başı olan valiyi, seçilmiş olan meclise karşı sorumlu hale getirmektir. Bunun da yolu, valinin seçimle göreve gelmesidir. Bu konu şimdiden gündeme getirilmektedir değerli arkadaşlarım.

İçişleri Komisyonunda bazı AKP'li üyeler, valinin seçimle gelmesini talep etmişlerdir. İçişleri Komisyonunun tasarıyla ilgili verdiği raporda da belirtildiği gibi, AKP'li komisyon üyesi arkadaşlarımız, seçilmişlerin başında, atanmışların değil, yine seçilmişlerin bulunması gerektiğini savunmuşlardır. Herkes gibi, İçişleri Komisyonundaki AKP'li milletvekili arkadaşlarımız da maddenin bu şekildeki uygulamasının yaratacağı sorunların farkındadırlar. Bu nedenle, bunu çözmek için de, valinin seçilmesini önermektedirler. Nitekim, bakanlık yetkilileri de, valinin meclis toplantılarına katılmamasının -aynen komisyon raporundan okumak istiyorum- bir ara çözüm olduğunu, ortaya çıkan sorunlara bakılarak yeni adımlar atılabileceğini ifade etmişlerdir. Bu araçözümden sonraki adımın ne olduğu açıkça bellidir değerli milletvekili arkadaşlarım; valilerin seçimle işbaşına gelmeleri. Böyle bir durum, Türkiye'nin üniter yapısını tehdit altına sokacak, federalizmin önünü açacaktır. Son günlerde, hükümet ve AKP'li milletvekillerince gündeme getirilen başkanlık tartışmaları da gözönüne alındığında, Türkiye'nin idarî sisteminin federalizm çerçevesinde yeniden yapılandırılma özlemlerinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Valinin seçimle göreve gelmesi yönündeki talepler daha şimdiden seslendirilmektedir. Yakında, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, savcı ya da emniyet müdürlerinin de seçimle işbaşına gelmelerinin talebi gelirse, bence, şaşmamak gerekir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, konuşmamın başında bahsettiğim demecinde, Partimizin "Yerel Yönetim 2000" adlı raporuna göndermede bulunarak, il genel meclisleri başkanının vali olmasına öncelikli olarak Cumhuriyet Halk Partililerin karşı çıkması gerektiğini belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Benim bildiğim, bir partiyi, kendi programı, halka vaat ettiği projeleri bağlar. Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçelerinin bir partiyi bağlamaması lazım."

Değerli arkadaşlarım, öncelikli olarak, İktidar Partisinin, şu ana kadar örneklerini birçok kez gördüğümüz gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin, yerel yönetimler, sağlık, eğitim konusundaki program ve projelerini takip etmesi, elbette ki, memnuniyet verici. Gerçekten de, Cumhuriyet Halk Partisi, yerel yönetimler üzerindeki idarî vesayetin gevşetilmesini istiyor; ancak, belirtmeliyim ki, Cumhuriyet Halk Partisinin programında, üniter devlet modelini zayıflatan, yerel yönetimleri merkezî denetim ve gözetiminden muaf tutan, idarî bütünlüğümüzü zedeleyen, valiyi evrak memuru gibi bir statüye düşüren bir anlayış yok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Kesimoğlu.

MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

...tıpkı, küresel güç odaklarının talepleri doğrultusunda sosyal devletin kazanımlarını tasfiye etmek, vatandaşı müşteri olarak kabul etmek, kamu hizmetlerinden yalnızca parası olanları yararlandırmak anlayışında olduğu gibi değerli arkadaşlarım.

Sayın Şahin, AKP ile CHP'nin yerel yönetim anlayışları arasındaki farkı ya görmezden geliyor ya da anlamak istemiyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerini, benzer gerekçeleri, biz, bu kürsüden, sekiz ay önce dile getirdik. Ben, sözlerimi, sekiz ay önce tekrarladığım düşüncelerimle bitirmek istiyorum. Devlete ve hükümete karşı olan görevlerinden dolayı valiyi meclise karşı sorumlu hale getirmek, yönetim gelenek ve sistemimize tamamen aykırıdır. Gelin, bu anlayıştan vazgeçelim. İl genel meclisi toplantılarına, şimdi olduğu gibi, valinin başkanlık yapması iyi bir çözümdür.

Uzun yıllardır başarıyla uygulanmış, sıkıntılara ve yakınmalara yol açmamış bu maddeyi, yeniden düzenleyerek, sonradan giderilmesi çok zor sıkıntılara ve sorunlara meydan vermeyelim diyorum.

Sayın Başkanın gösterdiği hoşgörüden dolayı kendisine ve sizlere teşekkür ediyorum.

Yüce Heyetinizi, bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Toparlayın deyince, uzatma süresi içinde tamamladınız; biz de size teşekkür ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 1 önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 791 sıra sayılı Yasanın 11 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ramazan Kerim Özkan İzzet Çetin

           Malatya                    Burdur                   Kocaeli

              Yakup Kepenek      Osman Özcan

             Ankara                   Antalya

Madde 11.- İl genel meclisi, seçim sonuçlarının ilanını izleyen beşinci gün il valisinin başkanlığında toplanır. Bu toplantıda üyeleri arasından ve gizli oyla Meclis birinci ve ikinci başkan vekillerini, ikisi yedek olmak üzere 4 kâtip üyeyi ilk iki yıl için görev yapmak üzere seçer. İlk iki yıldan sonra seçilecek başkanlık divanı, yapılacak ilk mahallî idareler seçimlerine kadar görev yapar.

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet.

BAŞKAN - Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli üyeler; deminden beri konuşuluyor bu madde. Verdiğimiz önerge... Sadece Anayasanın 127 nci maddesine aykırı denildi. Bir paragraf okunuyor, arkasından devamı şu: "Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî vesayet yetkisine sahiptir."

Şimdi, il genel meclisinin görev ve yetkilerini il genel meclisi yapacak, valinin hiçbir dahli yok, il genel meclisinin kendisi yapıyor. Görev ve yetkilerini saymışız. Bunda sorumluluk, vali olmaksızın... Eğer o ilin valisi, görev, yetki ve sorumluluğu haiz değilse, bu meclis üzerinde herhangi bir sorumluluğu var mıdır?

İki: 13 üncü maddede -gelecek biraz sonra- diyor ki: "Gündem, meclis başkanı tarafından belirlenir ve üyelere bildirilir. Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır." Yani,  vali gündemi belirlemiyor, gündeme eğer bir şey ilave edilmek isteniyorsa vali bildirir diyor.

Eğer bir valinin görev ve sorumluluğunda... Sorumlu değilse, bu validen hesap sorabilir misin; orada bir yönetim birliği sağlanabilir mi, orada iş planlaması, orada, mahallî idarede; yani, kamu ile il genel meclisi arasında bir işbirliği olur mu?

Bir başka maddede, yine biraz sonra gelecek olan 17 nci maddede... Siz hiçbir kurum gördünüz mü, hem kendisi yapacak hem kendisi denetleyecek; hiçbir kurum var mı?! 17 nci maddede de - gelecek- denetim komisyonu kuracaksın, sadece il genel meclisini, yine bu işleri yapan üç kişiye denetleteceksin.

Bir başka konu -özellikle tutanaklara geçmesi için söylüyorum- ülkemizdeki bazı bölgeler hassas bölgeler -burada çok detaya girmek istemiyorum- il genel meclisi ile kamu kurum ve kuruluşları karşı karşıya gelir; eğer devlet erki orada hâkim değilse. Yarın, kardeşi kardeşe kırdırırsınız. Hassas bir konu; yani, vali bir defa refüze ediyor, ikinci defa Meclisin üçte 2 çoğunluğu onay verirse uygulamak zorunda vali. "Ancak, mahkemeye gidersin" diyor; ama, mahkemeye gitmesi, kararın uygulanmasını geciktirmiyor. Kararı uyguluyor ve mahkemeye başvuruyor. O açıdan...

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - İl genel meclisi üyeleri halkın oyuyla seçilmiş kişilerdir.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, 20 kişilik, 25 kişilik, 30 kişilik mecliste devlet erkini temsil edecek bir tek kişi olursa, bunda ne mahzur görüyorsunuz?! Yani, bunda, valinin, atanmış bir insanın   -bir kişi- işbölümü, işin yürümesi, işin planlanması... Yani, sorumluluğu olmayan bir insan elini taşın altına koymaz. Valiye de sorumluluk verin ki, elini taşın altına koysun.

Onun için, tutanaklara geçmesi açısından bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Gündem

MADDE 13. - Gündem, meclis başkanı tarafından belirlenir ve üyelere en az üç gün önceden bildirilir. Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır. Gündem, çeşitli yollarla da halka duyurulur.

İl genel meclisi üyeleri de il özel idaresine ait işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilir. Öneri, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kabul edildiği takdirde gündeme alınır.

BAŞKAN - Madde üzerinde grupları adına söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman Kaptan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan.

Osman Kaptan'ın kişisel söz istemi de var.

Şimdi, grup başkanvekillerine soruyorum: Gruplar adına söz istemede sıra değişikliği yapılmasında mahzur var mı?

EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır Sayın Başkan; takdir sizin.

BAŞKAN - O zaman, Osman Bey, siz Mehmet Beyden sonra konuşursanız, sürelerinizi birleştirip, 15 dakika konuşmanızı temin edeceğiz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Peki, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 üncü maddeyle ilgili Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bir kez daha, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

13 üncü madde, il genel meclislerinin toplantılarının gündemini düzenleyen bir madde hükmündedir.

Maddede, şu ifade yer almaktadır: "Gündem, meclis başkanı tarafından belirlenir ve üyelere en az üç gün önceden bildirilir. Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır. Gündem, çeşitli yollarla da halka duyurulur.

İl genel meclisi üyeleri de il özel idaresine ait işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilir. Öneri, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kabul edildiği takdirde gündeme alınır."

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; daha önceki maddede, 11 inci maddede, meclis başkanlık divanını belirleyen maddede de yer alıyor; il genel meclisine, bu kanunla birlikte, artık, valiler değil, halkın bizatihi, direkt olarak seçtiği temsilcileri olan il genel meclisi üyelerinden seçilen birinin başkanlık etmesi esas olmaktadır. Dolayısıyla, il genel meclisi toplantılarına, il genel meclisi üyelerinden biri başkanlık edeceğine göre, tabiî ki, meclis toplantılarının gündemini de, meclis başkanı belirlemektedir. Daha önceki uygulamada, mevcut uygulamada, bilindiği gibi, il genel meclisi toplantılarına valiler başkanlık ettiği için, gündemi de valiler belirliyordu; ama, artık, il genel meclislerine seçilmiş üyeler başkanlık edeceği için, meclis başkanı gündemi belirlemiş oluyor.

Tabiî ki, valinin önerdiği hususlar da  gündeme alınacaktır, madde bunu da kapsamaktadır. Ayrıca, il genel meclisi üyelerinden, il özel idaresine ait işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilmektedirler. Öneri, il genel meclisi üyeleri de öneri sunduğu takdirde, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kabul ettiği takdirde gündeme alınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, söz almışken, bundan önce konuşan arkadaşlarımın çeşitli görüşleriyle ilgili şahsî görüşlerimi de, müsaadenizle, ifade etmek istiyorum.

Şimdi, birçok arkadaşımız, burada, bu yeni düzenlemeyle, yeni kanunla birlikte, özel idarelerinde vesayet yetkisinin azaldığı, denetimin azaldığı noktasında eleştiriler yöneltmişlerdir. Tabiî, Sayın Bakanım da ifade ettiler; burada, aslında, denetim mekanizması azalmıyor; bilakis, çeşitli denetim mekanizmaları burada geliştirilmiş durumdadır. Kanunun ilgili maddelerine bakılacak olursa, dördüncü bölümde, denetimle ilgili hususlar yer almaktadır. Burada, dördüncü kısımda, il özel idarelerinin denetimiyle ilgili hususlar yer almaktadır. Burada, tabiî ki, özel idarelerinde, hem içdenetime hem de dışdenetime imkân veren düzenlemeler bulunmaktadır. İç ve dışdenetim, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre yapılacağı hususları yer almaktadır. Tabiî, bunun dışında, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümleri çerçevesinde denetimin dışında, yine, İçişleri Bakanlığı da, idarî yönden denetim yapabilecektir, yapacaktır ve yine, Sayıştay da malî yönden denetim yapma yetkisine sahiptir. Dolayısıyla, hem 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre iç ve dış denetim yapılacak hem de İçişleri Bakanlığı idarî yönden, Sayıştay da malî yönden özel idareleri denetleyecektir.

Ayrıca, yine, özel idare bünyesinde il genel meclisi üyelerinden seçilecek bir denetim komisyonu da özel idarelerde görev yapacak ve özel idarenin bir yıllık faaliyetlerini denetleyecektir. Dolayısıyla, denetim mekanizmalarının azaltıldığına yönelik iddialar geçerli değildir; bilakis, daha fazla bir denetim mekanizması, yeni yönetimde, gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, vesayet konusu da çok konuşuldu. Bu konuda Sayın Bakanım da, geniş tarzda, vesayetle ilgili açıklamalarda bulundular. Ben de, müsaadenizle, fazla vaktinizi almadan özel idarede bu kanunla getirilen valilerin ve diğer bakanlıkların vesayetiyle ilgili hususlara çok kısa bir şekilde değinmek istiyorum.

Her şeyden önce, Sayın Bakanımız da ifade ettiler, Kanunun 15 inci maddesinde valilerin vesayetiyle ilgili hususlar yer almaktadır. Burada, il genel meclisi tarafından alınan kararlar, öncelikle, yürürlüğe girebilmesi için valiye gönderilmekte; vali, şayet kamu yararına uygun olmayan, kanunlara uygun olmayan hükümleri görürse, bunu bir kez daha görüşmek üzere il genel meclisine gönderebilmektedir. Eğer, il genel meclisi yeniden ısrar ederse bu kararında, idarî mahkemeye başvurma yetkisine sahiptir.

Diğer taraftan, kanunun 34 üncü maddesinde "görevden uzaklaştırma" başlığı altında, görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan özel idare organları üyeleri, İçişleri Bakanı tarafından geçici olarak görevden uzaklaştırılabilmektedir. Dolayısıyla, İçişleri Bakanlığının da özel idareler üzerinde vesayeti devam etmektedir. Yine, kanunun 37 nci ve 41 inci maddelerinde, İçişleri Bakanlığının, Sayıştayın mahallî idareler üzerinde -ifade ettiğim gibi- denetim yetkisi bulunmaktadır.

Vesayetle ilgili diğer bir örnek de "Hizmetlerde aksama" başlıklı 40 ıncı maddede, özel idarenin hizmetlerinin ciddî biçimde aksatıldığının ve bu durumun halkın huzur ve esenliğini hayatî derecede olumsuz etkilediğinin sulh hukuk hâkimi tarafından belirlenmesi durumunda, İçişleri Bakanlığına olaya müdahale etme yetkisi tanınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tüm bunlar göstermektedir ki, özel idareler üzerinde, gerek valilerin gerekse İçişleri Bakanlığının ve diğer bakanlıkların vesayet yetkisi devam etmektedir. Elbette ki, bu vesayet yetkisi üzerinde azalmalar olmuştur. Bu da normaldir. Gelişen demokrasilerde, yerelleşmenin önem kazandığı çağımızda, bu şekilde bir vesayet yetkisinin, merkezî idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetinin azalması da normal karşılanmalıdır.

Ben daha fazla vaktinizi almayayım; süreyi tamamladım. Tekraren, yasanın ve maddenin hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sürenize uyduğunuz için teşekkür ediyoruz.

Sayın Osman Kaptan, buyurun.

Süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunun 13 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın arkadaşlarım, İl Özel İdaresi Kanunu, Genel Kurulumuzda 24 Haziran 2004'te kabul edilmiştir; ancak, bu kanunun 14 maddesi, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, tekrar görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmiştir.

Sayın arkadaşlarım, bu yasanın 1 maddesi değil, 2 maddesi değil, 3 maddesi değil, 13 maddesi ve bir de geçici maddesiyle beraber tam 14 maddesi Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bunun sizce bir anlamı yok mu; elbette var. Bu yasayla, il özel yönetimleri farklı boyuta taşınmak isteniyor; idarenin bütünlüğü ilkesi ortadan kaldırılıyor; merkezî yönetimin denetimi, gözetimi, hiyerarşisi yok ediliyor; valilerin il özel idarelerindeki yetkileri, etkileri zayıflatılıyor, yok ediliyor; valilerin il genel meclisi başkanlığı görevine son veriliyor; valiler, illerdeki devletin ve hükümetin temsilcisi olma yetkisini yitiriyor; valiler, iktidar partisinin güdümüne sokulan bir vali durumuna getiriliyor; devlet modelimiz, tekil devlet modelinden yerel ağırlıklı devlet modeline geçişine olanak sağlayan bir modele dönüşüyor, ki, bu da Anayasamıza aykırıdır.

Sayın arkadaşlarım, bu kanunun 13 üncü maddesi de Sayın Cumhurbaşkanımızca geri gönderilen bir maddedir; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu madde de hiçbir değişiklik yapılmadan, Genel Kurulumuza, aynen, eskisi gibi getirilen bir maddedir. Bu madde, il genel meclisinin gündem maddesidir. Bu madde "Gündem, meclis başkanı tarafından belirlenir. Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır. Gündem, çeşitli yollarla da halka duyurulur. İl genel meclisi üyeleri de il özel idaresine ait işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilir. Öneri, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kabul edildiği takdirde gündeme alınır" diyor; yani, iktidar partisinin dediği olur diyor.

Sayın arkadaşlarım, il genel meclisi başkanı, yalnızca meclis çalışmalarını düzenlemekle ve gündemi saptamakla görevlendirilmiştir. Yalnızca bu amaç için bir meclis başkanı seçmeye ne gerek vardır?! Vali bu düzeni sağlayamamakta mıdır?! Daha önce yönetim tecrübesi olmadan başkan seçilen bir il genel meclisi üyesinin, bir vali kadar ehil, liyakatli ve yeterli olabileceğini nasıl düşünebiliriz?! Bu özelliklere sahip olmayan bir meclis başkanı adil olmayacak, yeterli verimliliği gösteremeyecek ve muhtemelen, partizanca hareket edecektir. Bunun neticesinde başkanlar, meclisteki üyelerin ve il halkının saygınlığını kazanmayacak ve böylece, yönetimden kaynaklanan birçok etik sorun ortaya çıkacaktır.

Bu madde, illerde iki başlılığı getirmektedir. Bir yanda seçimle gelen, çoğunlukla iktidar partisinin temsilcisi olan il genel meclisi başkanı, diğer yanda vali. İki başlı bir yönetim. Devletin, hükümetin temsilcisiyim diyen vali; seçimle geldim, halkın temsilcisiyim diyen il genel meclisi başkanı. Bu iki başlılık arasında uyum değil, çatışma olacaktır. Bu çatışmanın sonucunda vali ya emekliye ayrılacak ya istifa edecek ya da iktidar partisinin dümen suyuna girecektir ya da il genel meclisi başkanı valiyi ya sürdürecek ya da merkeze aldıracaktır. Böyle bir yönetimin olmasını istiyor musunuz? İl genel meclisiyle kavgalı bir vali, o ile ne hizmet verebilir?

Sayın arkadaşlarım, yapılan bir araştırmaya göre, zaten, valilerimiz, mesleklerinde nesnel kurallara göre yükselmenin mümkün olmadığını belirtmekte, siyasî müdahalelerden ve belirsizliklerden yakınmaktadırlar. Siyasî partilerin il ve ilçe örgütleri, mülkî idare amirlerinin  atanmalarından, çalışma ve yatırım programlarına kadar yönetsel tüm sorunlara müdahale etmektedirler. Zaten valiler, hükümetin, bakanların, parti örgütlerinin kıskacı altındayken, bu yetmezmiş gibi şimdi bir de meclis başkanı ve il genel meclisinin baskısı altına sokulacaklardır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yoksa sizin nihai amacınız, valinin seçimle işbaşına gelmesi midir? Eğer öyleyse, böyle bir durum Türkiye'nin üniter devlet yapısını tehdit altına sokar, federalizme geçişin önünü açar. Devlete ve hükümete karşı sorumlu olan valiyi, il genel meclisine karşı sorumlu hale getirmek, yönetim gelenek ve sistemimize tamamen aykırıdır. İl özel idarelerine, şimdi olduğu gibi, valinin başkanlık yapması gerekir.

Bu yasa, hizmetin, halka daha hızlı, daha ekonomik, daha etkin gitmesini değil, ağır aksak, daha pahalı ve daha siyasal tercihlere göre gitmesine neden olacaktır; devlet geleneğimiz altüst olacaktır, hiyerarşi ortadan kalkacaktır, üniter devlet zaafa uğrayacaktır; valiler tamamen siyasallaşacak, milletvekilleri vali tayinleriyle uğraşacaktır; illerde huzur, güven, uyum, istikrar kalmayacaktır; hizmet üretilmeyecek, eskisinden daha kötü olacaktır. Küreselleşme, yerelleşme, özelleştirme diyenlerin bu hoşuna gidebilir; küreselleşme reçetesi yazan yabancıların, bu düzenleme, yararına olabilir. Onların yararına olan, halkımızın zararınadır; bunun böyle bilinmesi gerekir.

Hizmetleri yerelleştiriyoruz derken aslında özelleştiriyorsunuz. Özelleştirirken de parası olana hizmet var, parası olmayana hizmet yok diyorsunuz. Böylelikle, kamu hizmetini, kamu yararını, sosyal devleti ortadan kaldırıyorsunuz. Merkezî yönetimden hizmeti alıp yerel yönetimlere veriyorsunuz, yerel yönetimler de malî gücüne göre iş yapar diyorsunuz. Bunun anlamı, ben hükümet olarak yapamıyorum, yerel yönetimler sen yap, sen de paran kadar yap diyerek topu taca atıyorsunuz.

Sayın Bakan, sayın milletvekili arkadaşlarım; Ankara'ya günde 20 000-30 000 insanımız geliyor, bunun 10 000-15 000'i ise Meclisimize geliyor. Bize gelen bu vatandaşlar bizden ne istiyor; iş istiyor sayın arkadaşlarım, iş istiyor. Bu yeni düzenlemeyle, bu vatandaşlar artık Ankara'ya gelmeyecek mi; il özel idareleri işsiz insanlarımıza iş mi verecek; hayır. O zaman, insanlarımızın Ankara'ya gelmesini, merkezî hükümete gelmesini nasıl önleyeceksiniz?

Sayın Başkan, sayın arkadaşlar; bu hükümetin sonunu ben hiç iyi görmüyorum. Kamu Yönetimi Yasası, Belediyeler Yasası, İl Özel İdareleri Yasası, Köy Hizmetlerinin kapatılması gibi yasal düzenlemelerin uygulamaları ve halen devam eden yolsuzluklar ve çığ gibi artan yoksulluk ve de dokunulmazlık bu hükümetin sonunu getirecektir.

Biraz önce, hükümet adına konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin "hırsla, inatla bu yasaları çıkaracağız" dediler.

Sayın arkadaşlarım, "inatla yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş." Yine, halkımızın bir özdeyişi vardır; "zengin babayı batıran hayırsız evlat, hükümetleri bitiren de kuru inattır. "

Hükümetin kuru inadı bırakmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.

Sayın Osman Coşkunoğlu, buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana, hem bir önceki maddede söz konusu olan hem Sayın Bakanın konuşmasında değindiği noktayı hem de bu maddeyi ilgilendiren iki soru sormak istiyorum.

Birincisi, daha önce de sorduğumuz, konuştuğumuz, tartıştığımız, stratejik planın hazırlanması, ne zaman ve kim tarafından yapılacağı, yasa tasarısının 31 inci maddesinde belirtiliyor; fakat, performans ölçütlerinin nasıl belirleneceğiyle ilgili de herhangi bir madde yok. Bakanlık tarafından sağlanacak bazı rehberler söz konusu edildi cevapta; fakat, yasa tasarısında böyle bir şey yok. Fakat, 31 inci maddede "performans planı" denilen bir kavram var; benim aşina olmadığım bir kavram. Bu performans ölçütleri, gerçekten, bir hayli belirsiz kalmış bu yasa tasarısında gibi geliyor. Buna açıklama getirebilir misiniz lütfen.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu stratejik plan, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda da yer almıştır; onunla, o esas alınarak bu planlar hazırlanacaktır.

Performansla ilgili -biraz önce de bahsettik- bir hazırlık içerisindeyiz ve bu bir standart haline getirilerek, bütün belediyeler, özel idareler... Şimdi bizim yapmış olduğumuz BEPER, belediyeler performans ölçümü projesi; ama, bilahara, il özel idareleri, belki, daha sonra, bütün kamu yönetimi için kamudaki performans ölçümü de bizim bu çalışmaları esas alabilecektir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, 13 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, süremiz dolmak üzere olduğu için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Şubat 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.49