DÖNEM:
22 YASAMA
YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 75
59 uncu Birleşim
16 Şubat 2005 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'in,
halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması
2.- Balıkesir Milletvekili Turhan
Çömez'in, beyaz et sektöründe karşılaşılan sorunlara ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami
Güçlü'nün cevabı
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, organize sanayi bölgelerinin işsizlikle mücadelede önemine ilişkin
gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik ve 44 milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran
Ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalilik sorunlarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi
Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık
tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon
Raporu (3/600) (S. Sayısı: 757)
2.- Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/601) (S.
Sayısı: 758)
3.- Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren
ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyonu Raporları (3/602) (S. Sayısı: 759)
4.- Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen'in
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/604) (S.
Sayısı: 760)
5.- Niğde Milletvekili Mahmut Uğur
Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/605) (S. Sayısı: 761)
6.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S.
Sayısı: 305)
7.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl
Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)
V.-
ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Atilla Kart'ın,
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
karayollarındaki paralı geçiş noktalarına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4548)
2.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un,
5187 sayılı Kanunun bölgesel süreli yayınlara getirdiği malî külfete ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4589)
3.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya, Rize ve Siirt İllerinde kullanılacak yatırım ödeneklerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in
cevabı (7/4590)
4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Iğdır merkezli bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4598)
5.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin,
okul web sitelerindeki bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4619)
6.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
bir gazetede yayımlanan iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/4621)
7.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Alanya İlçesindeki Kargacık İlköğretim Okulu binasındaki hasara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4622)
8.- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ'in,
Bağ-Kurluların özürlü çocuklarının gelişim ve eğitim yardımından
yararlandırılmamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4658)
9.- Kırşehir Milletvekili Mikail
ARSLAN'ın, frekans ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın
cevabı (7/4689)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
Ankara-Elmadağ'da bulunan Çay-Kur Paketleme Fabrikasının Rize İline
taşınmasının yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü cevap verdi.
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, 5187
sayılı Kanunun uygulamaya girişiyle birlikte, yerel yayın yapan basın
organlarının içine düştüğü sorunlara ve alınması gereken önlemlere,
Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt,
Bursa'nın tekstil sanayi kenti oluşuna ve içinde bulunduğu sorunlara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Ali
Dinçer, Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai
Oral'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına
başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 43
milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut
hizmetlerinin (10/248),
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 43
milletvekilinin, şarapçılık sektörünün (10/249),
Araştırılarak sorunlarının tespiti ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanvekilliğine Konya Milletvekili Orhan Erdem'in
seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cımoszwicz'in Polonya'ya
resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine,
Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep
ve sürelerle izinli sayılmalarına,
Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a ödenek ve
yolluğunun verilmesine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri;
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün, Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi;
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir
İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263),
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun,
3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında
Kanun ile 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına
İlişkin Yasa (Siyasî Ahlak Yasası) Teklifinin (2/22),
Doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra;
Genel Kurulun 16.2.2005 Çarşamba günü
14.00-23.00, 17.2.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi;
Kabul edildi.
Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve
26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin,
kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun
araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/12, 28) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 699
sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşme tamamlandı.
Gündemin "Sözlü Sorular"
kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/677) esas
numaralı soruya, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin;
2 nci sırasında bulunan (6/682),
3 üncü " " (6/683),
4 üncü " " (6/684),
5 inci " " (6/685),
6 ncı " " (6/688),
9 uncu " " (6/694),
11 inci " " (6/696),
12 nci " " (6/705),
Esas numaralı sorulara, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik;
Cevap verdi.
16 Şubat 2005 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.15'te son verildi.
Ali Dinçer
Başkanvekili
Ahmet Küçük Mehmet Daniş
Çanakkale Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 79
II.- GELEN
KÂĞITLAR
16 Şubat
2005 Çarşamba
Raporlar
1.- Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in;
Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici
Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (2/269) (S. Sayısı: 792) (Dağıtma tarihi: 16.2.2005)
(GÜNDEME)
2.- İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri
Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 793) (Dağıtma tarihi: 16.2.2005) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
MELİK ve 44 Milletvekilinin, GAP kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran
ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalik sorunlarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/250) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.2.2005)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 14.00
16 Şubat
2005 Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Bu arada, bir açıklama yapmak istiyorum.
Dikkat ettiyseniz, dün, üç Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız konuştu; çünkü,
Adalet ve Kalkınma Partisinden başvuran arkadaşımız yoktu.
Geçen hafta cuma günü, bizim, Bursa
Milletvekili arkadaşımız Mehmet Emin Beye ve bir grup başka Adalet ve Kalkınma
Partili milletvekili arkadaşa başvurmalarını söyledim eğer gündemdışı konuşmak
istiyorsanız diye; onlardan da gelmedi. Sadece bir arkadaşımız, İbrahim Özdoğan
müracaat etmişti; son anda Turhan Çömez Bey de müracaat edince, iki oldu ve
listeyi yapmıştık; ama, Turhan Beyi, arkadaşlardan birine söyleyerek,
yerleştirdik.
Bu konuda özellikle dikkatli olduğumuzu
vurgulamak için bu açıklamayı yapmak istedim. Dünkü fotoğrafı görüp, belki,
yanlış değerlendiren, yanlı davrandığımızı düşünen arkadaş olabilir diye bu
açıklamayı yapma ihtiyacı hissettim.
Divan olarak, biz, milletvekillerimizin,
yasama çalışmalarına en etkin, en verimli bir şekilde katılmasından yanayız.
Örneğin, Lokman Bey bir konuda, aniden, görüşme yapmak istedi, bilgi aktarmak
istedi özürlü yurttaşlarımızla ilgili; ona, hiç beklemeden, yerinden, uygun bir
süre içerisinde, söz verme durumunda olduk; çünkü, buna benzer çalışmalar,
Parlamentonun, ülke sorunlarıyla ilgili, yasama çalışmalarıyla ilgili
etkinliğini artırıyor, verimliliğini artırıyor. Buna katkıda bulunmak, yardımcı
olmak, katılımı artırmak, hem de homojen bir şekilde her taraftan katılımı
artırmak, Divan olarak bizim görevimiz. O konuda yeterli titizliği her zaman
göstermeye çalışacağız; olursa eksiğimiz, bizi uyarın lütfen.
Şimdi, gündemdışı ilk söz, halkevlerinin
açılış yıldönümüyle ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek'e
aittir.
Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından
alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek'in, halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümüne
ilişkin gündemdışı konuşması
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekilleri ve değerli
izleyenler; halkevlerinin 73 üncü kuruluş yıldönümü nedeniyle söz aldım;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Halkevleri, ulusal kültürümüzün
gelişmesinin en önemli köşe taşlarından biridir; 19 Şubat 1932'de
kurulmuşlardır ve tüm güzel sanatlar dallarında, tiyatro, spor, sosyal yardım,
halk dershaneleri, kütüphane ve yayın, tarih ve müzecilik çalışmalarında,
ülkemizde kültürün yayılmasında öncülük etmişlerdir.
Halkevleri, 1952'de kapanıncaya kadar 478
yerde açılmışlardı ve 4 300 dolayında halkodasıyla, aynı işlevi gören
halkodasıyla destekleniyorlardı.
Unutulmaması gereken bir nokta daha,
halkevlerinin merkez yayın organı Ülkü Dergisiydi ve ayrıca, 40 dolayında yayın
organları vardı.
Değerli arkadaşlar, demokrasi ortamı,
yalnız ve ancak eşitlik, özgürlük, hoşgörü, toplumsal dayanışmayla güçlenir.
Bunu güçlendirecek olan da sanatsal çalışmalardır, bireyin üretkenliğinin
toplumsallaşmasıdır ve bunun, bu kültürün evrensele taşınmasıdır. Çelişkiye
bakın; halkevleri, adı demokrat olan parti tarafından kapatıldı.
Halkevleri sonradan da açıldı, 27 Mayıs
sonrasında; ancak, eski konumunu tutturamadı. Değerli arkadaşlar, kurumlar bir
kez yıkıldığı zaman, yerine yenilerinin konulması hiç de kolay olmuyor.
Halkevleri, ulusal bağımsızlıkçı ve demokratik tutumu nedeniyle, niteliğini
bildiğiniz 12 Eylül askerî rejimi tarafından kapatıldı, yöneticileri yargılandı
-bu arada Sayın Ahmet Yıldız'ı saygıyla anıyorum- hepsi beraat ettiler ve 10
Mayıs 1988'de halkevleri yeniden açıldı. Daha sonraki dönemde, 67 şubesi, 3
000'e yakın kayıtlı üyesiyle, halkevleri, mahallelerde ulusal bağımsızlık,
sağlık ve bir dizi konuda, uyuşturucuya karşı mücadelede önemli işlevler
görüyor, büyük çalışmalar yapıyor; ancak, halkevlerinin kültürel yönden de
giderek güçlenmesi kimi yerel yöneticiler tarafından, anlaşılan, iyi
karşılanmıyor olacak ki, bu hükümet döneminde de, üzülerek belirteyim,
halkevleri büyük bir baskı altındadır. Geçen eylül ayında, kimi yayın organlarında,
halkevlerinin örgüt yuvası olduğu yayınlandı. Bu konu yargıya intikal etti.
Aynı günlerde, İçişleri Bakanlığından durumun ne olduğunu ben sordum. İçişleri
Bakanlığı yanıtında "halkevlerinin durumuyla ilgili bir rapor hazırlanıp
basına verilmemiştir" deniyor; hazırlanmamıştır denmiyor. Bu raporun Bilgi
Edinme Hakkı Yasası çerçevesinde halkevlerine veya tarafıma bildirilmesi
yönündeki istekler de karşılanmamış bulunuyor. Bunun üzerine, Bakanlık başka
bir şey yapıyor; Bilgi Edinme Yasasının 4 üncü bölümü gereğince bu raporun
açıklanamayacağını, kimseye verilemeyeceğini bildiriyor soru önergeme verdiği
yanıtta.
Değerli arkadaşlar, burada çok sayıda
yanlış yapılıyor. Yanlışın biri şudur: Hükümet, halkevleri gibi bir kültür ve
sanat derneğine, yuvasına baskı uygulamaktadır.
2- Yasal işlem için talepte bulunan
dernek, bir valilik tarafından ihbar edilmektedir. Derneğin hangi nedenlerle
suçlandığı belli değildir. Bu, Bilgi Edinme Hakkı Yasası çerçevesinde devlet
sırrı, istihbarat, idarî ve adlî soruşturma gibi noktalarla derneğin
suçlanmasına olanak yoktur. Kaldı ki, eğer, öyle bir şey varsa, bu, yargıya
aktarılmıştır ve yargıda görülmelidir. Halkevleri konusunda İçişleri
Bakanlığının bürokratları, eğer, kamuoyuna, basına elaltından bilgi
vermişlerse, bunun da açıklık kazanması gerekir. Saydam, halka hesap veren
yönetim anlayışı geçerli olmalıdır; bu hükümet onun için buradadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, asıl sorun bunun
ötesindedir; toplumlar, kültürel kimlikleriyle yaşarlar, var olurlar ve dünyaya
kültürel kimlikleriyle kendilerini taşırlar. Kültürel üretim güçlenmedikçe,
yetersizlik, ekonomik ve toplumsal gelişmeyi de engeller, uygarlık denilen
çağdaş üretim yöntemleri kavranamaz, çağdaş yaşam biçimleri olamaz.
Günümüzde Dünya Ticaret Örgütü
çerçevesinde en çok tartışılan konu nedir biliyor musunuz; kültür ürünlerinin
serbest dolaşımı. Kimi ülkeler, kültür ürünlerinin -güçlü ülkeler; Amerika Birleşik
Devletleri gibi- sinema, müzik gibi ürünlerinin dünyanın her tarafında
serbestçe satılmasını istiyorlar.
Buna karşı, başta Fransa ve Kanada olmak
üzere, kendi ulusal kültürlerini çeşitlendirip güçlendirmek isteyenler, her
türlü destek yoluyla, parasal destek yoluyla, sübvansiyon yoluyla, vergi
bağışıklığı yoluyla, kültürel birikimlerini ve üretimlerini güçlendirmeye
uğraşıyorlar. Ülkeler bu kavgayı verirken, Türkiye'nin, kendi kültürünün
güçlenmesini, gelişip evrenselleşmesini sağlayacak kurumları artırmasında,
güçlendirmesinde büyük yarar var.
Değerli arkadaşlar, bir soru sorabilir
miyim; Türkiye yöneticilerinin, Washington'a gittikleri vakit, Beyaz Sarayda
karşılaştıkları en büyük sorulardan biri nedir bilir misiniz; Amerikan yapımı
sinema filmlerinin ve müzik ürünlerinin Türkiye'de hiçbir engel tanımadan
satışının serbest bırakılması. Bu noktanın altını özenle çizmek istiyorum.
Günümüzde emperyalizmin değişik biçimleri
var; bunlardan bir tanesi de kültür emperyalizmidir ve Türkiye, kendi, binlerce
yıla dayanan kültür birikimini Anadolu'nun birikimiyle yoğurarak evrensel
düzeye taşımada, halkevleri gibi kurumlara şiddetle gereksinim duymalıdır,
ihtiyaç duymalıdır; bunu vazgeçilmez sayıyorum. Türkiye eğer bunu yapsaydı
başından beri, yıllardır yaşamakta olduğumuz kültürel yozlaşma, sığlık ve
gerilik yaşanmazdı; toplum içinde dayanışma, birlik ve kültürel üretim çok daha
üst düzeylere taşınırdı.
Şimdi sormak gerekiyor; halkevlerini
1950'li yıllardan başlayarak baskı altında tutmanın, yok etmenin, ezmenin,
biçmenin kimlerin işine yaradığını düşünebiliyor musunuz; bu, yabancıların
işine yarıyor; bu, yabancı kültür üretimlerinin işine yarıyor.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
YAKUP KEPENEK (Devamla) -Toparlıyorum
efendim.
Bunun düzeltilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, unutmayalım, Mustafa
Kemal'in belirttiği gibi, Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür, bu konuda
duyarlı olmalıyız diyorum.
Halkevleri üzerindeki baskıların
hafifletilmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz,
ülkemizdeki beyaz et sektörünün sorunları hakkında söz isteyen, Balıkesir
Milletvekili Turhan Çömez'e aittir.
Buyurun Sayın Çömez. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
2.-
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, beyaz et sektöründe karşılaşılan
sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; beyaz et sektörümüzde son günlerde yaşanan
sorunlara ilişkin gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda beyaz
et sektörümüzün karşılaştığı sorunlar, önemli riskleri de beraberinde
getirmiştir. Bir süre önce sektöre dair bilgisi yeterli olmayan kimi çevrelerin
yaptığı açıklamalar kamuoyunda tereddüt oluşturmuş ve bu tereddüt de sektöre
çok ciddî darbe vurmuştur. Arz-talep dengesi bozulan sektörde fiyatlar düşmüş
ve göreceli maliyet artışı da pek çok sorunu tetiklemiştir.
Bugün, Türkiye'de, beyaz et sektöründe 100
000 kişi çalışmaktadır. Bu, direkt etkilenen kesimdir. Oysa, endirekt olarak,
bu sektör, 2 000 000 kişiyi kapsamaktadır. Eğer, sektörün önündeki sorunlar
aşılmaz ve destek olunmazsa, bu kadar insanımız zorda kalacaktır.
Değerli arkadaşlarım, sektörün en önemli
sorunu maliyettir. Maliyetin ise, en büyük kalemini, yani yüzde 70'ini yem
oluşturmaktadır. Bugün, mısır, dünya piyasalarında, tonu yaklaşık 100 dolardan
işlem görmektedir. ABD'den ithal ettiğimizde ise, CIF maliyeti olarak, ton
başına 160 dolar ödemekteyiz. Gümrük vergisiyle, mısırın maliyeti, ton başına
325 dolar olmaktadır.
Bugün, Toprak Mahsulleri Ofisi
stoklarında, 470 000 ton mısır olduğu ifade edilmektedir. Bu mısırın firmalara
maliyeti de, ton başına 320 dolar civarındadır. Ekonomiye katkı sağlayacak,
istihdam sağlayacak mısır için yüzde 100'ler civarında fon uygulanırken,
işlenmiş ve işlenmemiş pırlanta için, maalesef, gümrük vergisi alınmamaktadır.
Yine, AB ülkelerinden ithal ettiğimiz kozmetik ürünleri için gümrük vergisi
alınmamaktadır. Dolayısıyla, tüm bunlara dair, yeni politikalar üretmek ve
düzenlemeler yapmak şarttır.
Diğer rakiplerine oranla yüksek maliyetle
yem tedarik eden Türk beyaz et ve yumurta sektörü, doğal olarak ihracatta ciddî
sorunlar yaşamaktadır. Brezilya, bugün, Avrupa Birliği ülkelerine ve
Ortadoğu'ya önemli miktarda beyaz et ihraç etmektedir. Yılda 1 100 000 ton
beyaz et ithal eden Rusya'ya en fazla ihracatı Amerika Birleşik Devletleri
yapmaktadır. Bu ülkeler, binlerce mil öteden gelerek ihracat yaparken, Türkiye,
ne yazık ki, yanı başındaki pazara girememektedir.
Peki, ne yapmalıyız? Binlerce çalışanıyla,
son derece modern tesisleriyle, atılımcı müteşebbisleriyle Türk beyaz et
sektörüne nasıl katkı sağlamalıyız? Öncelikle mısır maliyetleri için çok acil
tedbir alınmalıdır. Milyonlarca doları yabancılara vermek yerine, önce yerli
üreticilerimize yeterince destek verilmeli ve Türkiye'nin kazanımları,
Türkiye'ye bırakılmalıdır. Toprak Mahsulleri Ofisi acilen yeni bir politika
belirleyerek, elindeki ürünlere vade uygulamalı ve fiyat indirimine gitmelidir.
Sektörün gelişmesi için, istihdam
sağlanabilmesi için, şüphesiz ki, en önemli çalışma ihracat teşviki
uygulamasıdır. Bugün, ihracat yapan pek çok ülkede maliyetler ton başına 1 500
dolar civarında iken, ihracat rakamları ton başına 1 000 dolarlar
seviyesindedir. Bunun da nedeni, ton başına sağlanan 500 ilâ 750 dolarlık
ihracat teşvikidir. Türkiye, bu teşviki mutlaka kademeli olarak sağlamalıdır.
Bunu yaptığı takdirde, sektör, önünü görecek, dışa açılacak, pazar payı elde
edecek ve istihdam sağlayacaktır. Bu teşvik ton başına 500 dolardan başlayarak
kademeli olarak azalır ve beş yıl sürerse, Ortadoğu, Avrupa Birliği ve Rusya
pazarına rahatlıkla girilecektir. Amerika Birleşik Devletleri Rusya'ya tonu 900
dolardan beyaz et satmaktadır. Türkiye'de üretim maliyeti ton başına 1 600
dolarken, bu piyasalarda teşvik olmadan yer edinmeyi beklemek hayalperestlik
olur.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde piliç eti
üretimi, gıda kalitesi açısından dünya standartlarını yakalamıştır. Avrupa
Birliği Veteriner Ofisine ait denetmenler ülkemizdeki 5 adet firmayı denetlemiş
ve ihracat ön izin belgesi vermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN- Lütfen toparlayınız.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla)- Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Yine, önümüzdeki günlerde Rusya'dan
inceleme yapmak üzere gelecek resmî veteriner hekimler beklenmektedir; ancak,
tüm bu sertifikasyonlar, verilen kalite belgeleri, eğer teşvik sağlanmazsa,
ihracat için yeterli olmayacaktır.
Türkiye, 2004 yılı itibariyle, ağırlıklı
olarak Ortaasya ve Balkanlar olmak üzere 10 000 ton beyaz et ihracatı
gerçekleştirmiştir. Eğer teşvik sağlanırsa bu rakam kısa sürede yılda 30 000
tonu bulacak ve yeni yatırım ve istihdam olanakları ortaya çıkacaktır.
Dünyanın en büyük kanatlı et
ihracatçılarından biri olan Tayland, 2003 yılında 400 000 ton piliç eti ihraç
etmiştir; ancak, kuş gribi, yani, avian influenza hastalığı nedeniyle sektör
çok ciddî darbe görmüş ve ihracatları düşmüştür.
Türkiye'de beyaz et sektörünün önemli
merkezlerinden bir tanesi Balıkesir'dir. Dünyadaki pek çok kuş türünün uğrak
yeri de, Balıkesir Manyas Kuş Cennetidir. Hollanda, İtalya, Hong Kong gibi pek
çok ülkede milyarlarca dolarlık kayba neden olan bu virüsten korunmak ülkemiz
için çok önemlidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın bu konuda eylem planı
oluşturması ve uygulaması şarttır.
Değerli arkadaşlarım "krizden olumsuz
etkilenen entegre beyaz et sektörünün kriz öncesi duruma gelmesi için gerekli
önlemler alınacaktır" ifadesi, AK Parti İktidarımızın seçim öncesi
bildirgesinde verdiği taahhüttür. Dolayısıyla, bu alanda sağlanacak teşvikler
ve yapılacak çalışmalar, şüphesiz, ülke için çok anlamlı ve yararlı olacaktır.
Hükümetimizin bu konuda ivedi tedbirler
alacağını umuyor, bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tarım Bakanı; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Balıkesir Milletvekilimiz
Sayın Turhan Çömez'in, beyaz et sektörünün sorunları hakkında gündemdışı
konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu
vesileyle, Sayın Turhan Çömez'e, beyaz et sektörünü Mecliste gündeme getirmesi
ve bizim de düşüncelerimizi bu vesileyle ifade etme imkânı bulmamız dolayısıyla
teşekkür ediyorum.
Ülkemizde tavukçuluk sektörü, günümüzde 2
000 000 kişiye istihdam sağlayan, yılda yaklaşık 950 000 ton beyaz et
üretimiyle tarımın en önemli alt sektörlerinden biridir. Sektörde 10 000 adet
broyler işletmesi mevcut olup, ülkemiz, dünya beyaz et üretiminde 18 inci
sırada yer almaktadır.
Bu sektörü, ayrıca, ülkemizde kişi başına
yılda 14 kilogram beyaz et tüketimiyle, yaklaşık 1,4 milyar dolar cirosuyla,
çok öncü bir sektör olarak ifade etmek mümkündür.
Beyaz et sektörü, Türkiye'de tarım
alanında arzu ettiğimiz modern teknolojiyi uygulayarak başarı gösteren en
önemli gıda sektörüdür. Gelişmesi, modern teknolojiyi uygulamasından dolayı çok
hızlı ve oldukça başarılı olmuştur. Otuz yıl gibi bir sürede, neredeyse, sıfır
noktasından başlayarak bugün ülke ihtiyacının tamamını karşıladığı gibi,
ihracat için de büyük bir potansiyele sahip olmuştur. Bugün ülkemizde, hijyenik
ve teknolojik bakımdan Avrupa Birliği standartlarının bile üzerinde büyük
entegrasyonlara sahip işletmelerimiz bulunmaktadır. Ülkemizde kanatlı eti
üretiminin yüzde 80'lik bir kısmı, bu nitelikteki işletmelerimiz tarafından
üretilmektedir.
2004 yılında beyaz et üretiminde bir
önceki yıla göre 100 000 tonluk bir artış olmuştur. Yıllık yaklaşık 25 000 ton
tavuk eti ihracatı söz konusudur. 2003 yılında 16 500 000 dolar olan beyaz et
ihracatımız, 2004 yılının ilk 10 ayında 15 200 000 dolar olarak
gerçekleşmiştir.
Üretim maliyetlerinin dışpazar
fiyatlarından yüksek olması ve tüketimdeki dönemsel dalgalanmalar, sektörün en
önemli sorunlarını teşkil etmektedir. Yaklaşık iki üç aydır beyaz et sektöründe
fiyatların, maliyetlere göre düşük olması, üreticilerimizi zor durumda
bırakmıştır. Bugün itibariyle, kilogram başına beyaz et üretim maliyeti
yaklaşık 2 200 000 TL veya Yeni TL itibariyle, 2 Yeni Türk Lirası olurken,
toptan satış fiyatı 1 500 000 Türk Lirası civarındadır. Bu durumun temel
sebepleri arasında maliyetin yaklaşık yüzde 70'ini teşkil eden yem girdi
fiyatlarının yüksekliği ile kamuoyunda beyaz et tüketimi konusunda yapılan
spekülasyonlardır.
Maliyetlerin yüksekliği ve fiyatların
düşüklüğüyle ilgili olarak 16 Aralık 2004 tarihinde, yani, 2004 yılının
sonlarında özel sektör temsilcilerinin de katıldığı bir toplantı yapılmıştır.
Toplantıda sektörün özellikle maliyet-fiyat ilişkisi yönünden yaşadığı sorunlar
ile bu sorunların çözümü konusunda bilgi alışverişinde bulunulmuş, toplantı
sonucunda, yaşanan sorunun çözümünün öncelikli olarak ihracat yolunu açmak
olduğu görüşü ortaya çıkmıştır.
Beyaz et ihraç eden ülkeler arasındaki
aşırı fiyat farklılığı nedeniyle, ihracat desteklerinin, dünya beyaz et
ihracatındaki pazar payımızı
koruyabilecek ve diğer ülkelerle rekabet edebilecek düzeyde belirlenebilmesi
için Bakanlığımızca Dış Ticaret Müsteşarlığına müracaatlar olmuş, en son,
içinde bulunduğumuz ay içerisinde tekrar başvuru yenilenmiştir.
Yeni pazarlar bulunmasına yönelik
çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. En fazla tavuk eti ihracatı yaptığımız ülkeler
Azerbaycan, Çin Halk Cumhuriyeti, Hong Kong, Makedonya ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetidir. Bulgaristan, gelecek vaat eden bir pazar konumunda olmakla
birlikte, Rusya, Suudî Arabistan ve diğer komşu ülkelerle ikili anlaşmalar
çerçevesinde pazar imkânları da araştırılmaktadır. Zaman zaman tavuk
yetiştiriciliğinde hormon kullanıldığı iddiaları tavuk eti tüketimini olumsuz
yönde etkilemektedir. Bu konuda kamuoyunun aydınlatılması bakımından Bakanlık
olarak görüşümüzü birkaç kez ifade etme imkânı bulduk; şimdi de tekrar etmek
istiyorum.
Ülkemizde tavuk yetiştiriciliğinde hormon
kullanılmamaktadır. Özellikle et tavukçuluğunda kasaplık piliçler 39 ilâ 42
günde kesim seviyesine ulaşabilmektedir. Piliçlerin erken denilebilecek bir
sürede büyümesinin nedeni, hormon kullanımı değil, ileri ülkelerde yıllar süren
ıslah çalışmaları sonucu melez ırk ile en üst verime ulaşan ve hızlı büyüyen
damızlık tavukların elde edilmesidir. Söz konusu gelişmeyi sağlayan faktör,
hormon kullanımından dolayı değil, tavukların genetik yapılarının bir özelliği
ve melezleme yönteminin verim gücünü artırma başarısıdır.
Türkiye'nin en denetlenebilen, en
gelişmiş, en çok izlenebilir sektörü kanatlı sektörüdür. Bu sektörde kuluçkadan
kesimhaneye kadar her aşamalar denetim ve kontrol altında olup, tam
izlenebilirlik büyük işletmelerimizde sağlanabilmektedir. Sağlıklı besin
açısından da en önemli sistem budur ve işlemektedir. Bu sektörde hormon
kullanımı hem teknik olarak hem de ekonomik olarak mümkün değildir.
Diğer taraftan, piliçlerin beslenmesinde
kullanılan yem maddelerinde de hormon kullanılmamaktadır. Bakanlığımızca
yapılan denetimlerde, 2001 yılından bugüne kadar yapılan denetimlerde herhangi
bir hormon kalıntısına da rastlanmamıştır; bu, resmî bilgidir.
Kanatlı sektörümüz, sahip olduğu kapasite
ve ihracat potansiyelini değerlendirebilmek için Avrupa Birliğine ihracat
yapacak ülkeler, firmalar listesine girmek üzeredir. Bunun için Avrupa
Birliğinin teknik ve sağlık şartları bakımından aradığı standartlar yerine
getirilmiş ve bu standartların uygulamalarını denetleyecek mekanizmalar, gerek
resmî makamlar tarafından gerekse sektör tarafından tamamlanarak uygulamaya
konulmuştur. 2003 yılı sonlarında Avrupa Birliğinden gelen denetim heyeti,
sektörü denetlemiş ve raporlarında dikkate değer herhangi bir olumsuzluk
belirtmemişlerdir. Heyet, ülkemiz hakkında hazırladığı raporunu Avrupa Birliği
Komisyonuna iletmiştir. İhracat için Avrupa Birliği Komisyonundan kararın
olumlu çıkmasını bekliyoruz ve neticenin de önümüzdeki günlerde Türkiye'ye
ulaştırılmasını arzu ediyoruz.
Dünyada 6 000 000 ton civarındaki beyaz et
dışticaretinin yüzde 35'i Türkiye'nin coğrafik olarak yakınında
gerçekleşmektedir. Örneğin, Rusya yaklaşık 1 200 000 ton, Suudî Arabistan 450 000
ton beyaz et ithalatı yapmaktadır. Dolayısıyla, ülkemiz, bu pazarlara diğer
rakip ülkelerden nispeten daha yakın olması avantajını kullanmak durumundadır.
Ülkemizin, kanatlı sektörünün içinde
bulunduğu sıkıntıdan kurtulup gelişebilmesi için kısa vadede ihracatını
artırarak sürdürülebilir bir yapıya kavuşturması gereklidir. Bu konuda gerekli
adımlar atılmış olup konu yakından takip edilmektedir.
Bu sektörün denetim açısından en çok
izlenebilir nitelikte olduğunu az önce de ifade ettim. Sektördeki toplam
potansiyelin yüzde 85'ini temsil eden işletmelerde tam mesaili resmî veteriner
hekimler istihdam edilmektedir, bunlar sürekli işletmeleri denetlemektedirler.
Dolayısıyla, bu alanda halkımızın sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek
hiçbir uygulama da söz konusu değildir.
Sözlerime son verirken, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, işsizlikle
mücadelede organize sanayi bölgelerinin önemi hakkında söz isteyen Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, organize sanayi bölgelerinin işsizlikle
mücadelede önemine ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
Coşkun'un cevabı
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işsizlikle mücadelede organize sanayi bölgelerinin önemi hakkında gündemdışı
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinizi en iyi dileklerimle,
sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye'de işsizlik sorununun hızla
büyüdüğüne ve rekor düzeye tırmandığına tanık oluyoruz. Gerçek işsizlik, bizim
tahminlerimize ve hesaplamalarımıza göre, bugün, 5 000 000 kişiyi aşmaktadır.
Bugün, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan insanlarımızın sayısı 20 000 000'u
aşmışsa, bugün, hırsızlık ve kapkaç olaylarında bir patlama yaşanıyorsa, bu
olumsuz gelişmeler, Türkiye'de işsizliğin acı sonuçlarından başka bir şey
değildir. Hükümeti, bu kürsüden uyarmayı görev sayıyorum. Açlık ve yoksulluk
sınırında yaşayan yurttaşlarımızın durumunu, parasız kömür dağıtarak, bedava
ekmek, yağ, şeker, bulgur, pirinç vererek düzeltemezsiniz. Hırsızlık ve kapkaç
olaylarındaki artışa, polisiye tedbirlerle engel olamazsınız. İşsiz bir
insanın, eşi ve çocukları karşısında boynu bükük, gözleri yerde ezikliğini,
siz, hiç düşünebiliyor musunuz?.. Bu açıdan bakıldığında, kurşun yarasından
daha ağırdır işsizlik Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. İşsizliği ve
yoksulluğu önlemenin çaresi, istihdama ve üretime öncelik vermektir, tarım ve
hayvancılığı desteklemektir, KOBİ'leri ve organize sanayi bölgelerini ayağa
kaldırmaktır, Türkiye'yi, söz konusu alanlarda bir üretim ve ihracat
seferberliğine götürmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işsizlikle mücadele açısından elimizin altında duran önemli bir olanağa
dikkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemizde, Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa
göre tüzelkişilik kazanmış 223 adet organize sanayi bölgesi vardır. Bunlardan
77'sinin bittiğini ve geri kalanların ise bitirilmeye çalışıldığını, Sanayi
Bakanımızın açıklamalarından öğreniyoruz. Organize sanayi bölgelerinden 4
tanesi benim seçim bölgem olan Tekirdağ'da bulunmaktadır; Çerkesköy, Çorlu
Deri, Hayrabolu ve Malkara Organize Sanayi Bölgeleri. Bunlardan, yalnızca,
Çerkesköy Organize Sanayi Bölgesi tamamlanmıştır ve tam kapasiteyle
çalışmaktadır; Çorlu Deri'de yığınla sorun yaşanmaktadır; Hayrabolu'nun
altyapısı bitmiştir; ancak, yatırımcı gelmemektedir; Malkara ise, 2005 yılı
bitirme programında bulunmaktadır.
Türkiye'de ilk organize sanayi bölgesine
1962'de başlanmıştır ve kırküç yılda, sadece ve sadece, 77 organize sanayi
bölgesi tamamlanabilmiştir. Bu hızla gidilirse, demek ki, kalan organize sanayi
bölgelerinin bitirilmesi için yetmiş yetmişbeş yıl daha beklememiz gerekiyor.
Organize sanayi bölgelerinin
bitirilmesinden ne anlaşılmalıdır derseniz, bundan, altyapı ve sosyal
tesislerin tamamlanarak, arsaların yatırımcıya teslim edilecek duruma
getirilmesi anlaşılmalıdır; hatta, girişimcinin yatırım sürecinin de buna
eklenmesi düşünülebilir.
Yapılan çalışmalar şunu göstermiştir: Bir
organize sanayi bölgesi, ancak, ortalama on yıllık süreçten sonra yatırımcının
hizmetine sunulabiliyor. Böylesine yavaş işleyen bir süreçte, organize sanayi
bölgelerinin işsizliğin çözümüne katkı yapması beklenebilir mi?! Bir yandan
işsizlikte çığ gibi artış, diğer yandan organize sanayi bölgelerinde yürekler
acısı manzaralar...
Peki, ne yapılması gerekiyor;
karşılaştığımız acı gerçekler, organize sanayi bölgeleri için yeni bir
sahiplenmenin, yeni bir politikanın kaçınılmaz olduğunu ortaya koyuyor. Bu
nedenle, öncelikle altyapısı bitmiş veya bitmek üzere olan organize sanayi
bölgelerine yatırımcıyı çekecek tedbirler süratle alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yani, bu millet, 1962 yılından bu yana,
dişinden tırnağından keserek, organize sanayi bölgelerinin kurulmasını finanse
ediyor; ama, bir bakıyorsunuz, organize sanayi bölgelerinin cazibesini artırmak
bir yana, cazibesini azaltıcı politikalar peş peşe uygulanıyor. Geçmişte de
böyle oldu, şimdi, AKP İktidarı döneminde de böyle oluyor. Bu durumun akılla,
bu durumun mantıkla, izanla, hatta, insafla bağdaşan bir yanı var mıdır?!
Örneğin, işletme aşamasında bulunan organize sanayi bölgelerinde en büyük
sorun, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu mevzuatı ile kararlarının, organize
sanayi bölgelerini neredeyse yok saymasıdır. Böylece, organize sanayi
bölgeleri, sanki tasfiyeye götürülüyor gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Böyle
bir şeyi düşünmek mümkün değil; ama, görüntü bu. Bu konuda, Sayın Enerji
Bakanının, Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Sedat Pekel'in sorusuna verdiği
yanıtlar var. Burada, Sayın Bakan, söz konusu sorunu çözmek yerine "kanun
gereğidir, bizim hükümetimizle bir alakası yoktur" diyerek, konuyu
geçiştirmiştir. Bu durumun son derece üzücü olduğuna dikkatlerinizi çekiyorum.
Düşünebiliyor musunuz, organize sanayi bölgelerini enerji dağıtımı açısından
yok sayan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu uygulamaları kanun gereğiymiş,
bunların AKP Hükümetiyle alakası yokmuş! Böylesine yaşamsal bir sorun bu şekilde
geçiştirilebilir mi?.. Bu ifadeler ne anlama geliyor Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz?..
Ben, şurada, şu şekilde bir çağrıyı yapma
hakkını kendimde görüyorum.
BAŞKAN - Enis Bey, konu önemli; ama,
toparlamak da önemli.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Ey AKP İktidarı,
bu konuda kanun tasarısı getirdiniz de biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
desteklemedik mi?! Getiriniz bir kanun tasarısı, destek verelim ve sorunu hemen
çözelim.
Toparlıyorum Sayın Başkan, müsamahanıza
teşekkür ediyorum.
AKP İktidarı, işsizlikle mücadelede
samimiyse, mevcut organize sanayi bölgelerini en kısa sürede tam randımanlı
hale getirmelidir, Devlet Planlama Teşkilatının yıllar önce parmak bastığı ilçe
bazında teşvik sistemini ciddî biçimde düşünmelidir, ilçe bazında önceliği,
altyapı yatırımı bitmiş veya bitmek üzere olan organize sanayi bölgelerine
kaydırmalıdır.
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yine bu çerçevede, yatırımcıya düşük
bedelle veya bedelsiz arsa tahsisinin yapılması için, organize sanayi
bölgelerinin kredi borçları yeniden yapılandırılmalıdır, inşaatı devam eden
organize sanayi bölgelerine ayrılan kaynaklar aktarılmalıdır, altyapı yatırım
programları etaplama şeklinde bölünerek uygulanmalıdır. Ayrıca, bir ildeki
organize sanayi bölgesi dolmadan, politik düşüncelerle, aynı yerde ikinci bir
organize sanayi bölgesi kesinlikle programa alınmamalıdır. Devlet Planlama
Teşkilatı, Sanayi Bakanlığını, geçmiş yıllardan sarkan proje bataklığından
kurtarmıştı. Şimdi, proje portföyüne bir yığın projeyi eklemektesiniz.
Şimdi, bu işlerden anlayan bir
milletvekili olarak, hükümetin dikkatini çekmek istiyorum: Bu kötü filmi
Türkiye daha önce de gördü. Her projeye küçük küçük ödenekler vermektense,
bitecek projelerin ödeneklerini artırınız ve lütfen, başladığınız yatırımları
zamanında bitiriniz -az önce ayrıntısında değindiğim gibi- organize sanayi
bölgelerini yeniden sahipleniniz, teşvik sistemi değişikliğini de içerecek yeni
politikaları devreye sokunuz. Burada söylediklerimizi dikkate almazsanız,
işsizlik ve yoksullukla mücadelede bir arpa boyu yol almanız mümkün değildir;
bizden söylemesi, bizden uyarması.
Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkan,
size teşekkür ediyorum, hepinize, en iyi dileklerimi, sevgilerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın
Ali Çoşkun; buyurun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(İstanbul) - Değerli Başkan, çok değerli arkadaşlar; Tekirdağ Milletvekili
Sayın Enis Tütüncü arkadaşımızın organize sanayi bölgeleri konusunda yapmış
olduğu gündemdışı sual ve açıklamaları aydınlığa kavuşturmak için söz almış
bulunuyorum; bana bu fırsatı sağladığı için kendisine teşekkür ediyorum.
Arzu ederdim ki, Bakanlığımı ziyaret
etsin, bir çayımı içsinler ve orada, kendisine, bu konuda, geniş bir -yeni
tabirle- brifing verelim; çok daha tatmin olur ve buraya bazı sualleri
getirmemiş olurdu; ama, gelecek sefere, inşallah, bekliyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Önemli olan
halkın duyması Sayın Bakan.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN
(Devamla) - Organize sanayi bölgelerinin istihdama sağladığı katkılarla ilgili
olarak huzurunuzda bulunmaktayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde, sanayiin gelişmesine büyük katkı sağlayan organize sanayi bölgeleri
uygulamalarına, planlı kalkınma dönemine girildikten sonra, 1962 yılında
başlanmıştır. Bilindiği gibi, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu
çerçevesinde kuruluşu gerçekleştirilen, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca sicil
numarası verilerek tüzelkişilik kazandırılan ve Bakanlığın kredi desteğini
kullanan veya kullanmayan 225 adet organize sanayi bölgesi bulunmaktadır.
1962 yılından 2004 yılı sonuna kadar 18
287 hektar büyüklüğünde 77 adet organize sanayi bölgesi hizmete sunulmuştur ve
kalan organize sanayi bölgelerinin bir an önce tamamlanması için her türlü
kolaylık sağlanmaktadır. Kaldı ki, biz iktidar olduğumuzda, çoğunun, ödenmemiş
borçları ve temerrüde düşmüş yüksek faizlerle baskı altında sıkıntıları vardı.
Borçlarını yeniden yapılandırdık; gelişmiş bölgelerde yüzde 20 olan altyapı
kredilerinin faizini yüzde 20'den 12'ye, normal bölgelerde yüzde 15'ten 7'ye,
kalkınmada öncelikli yörelerde ise yüzde 7'den yüzde 2'ye düşürdük; evet, yüzde
2. Bugün, organize sanayi bölgeleri, özellikle gelişmekte olan bölgelerde yüzde
2'yle desteklenmektedir, iki yılı ödemesiz, yedi yıl ödemeli bir kredi
düzeniyle.
Buna göre, küçük sanayi sitelerinden
oluşan organize sanayi bölgeleri de dahil olmak üzere, tamamlanan bu organize
sanayi bölgelerinde 29 469 adet tesis faal olarak çalışmaktadır. Faal olarak
çalışan bu tesislerde ise yaklaşık 680 000 kişi istihdam edilmektedir.
Diğer taraftan, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının kredi desteğiyle yapımı devam eden organize sanayi bölgelerinde 1
002 adet tesis üretime geçmiş ve 57 500 kişilik istihdam sağlanmıştır. Biten ve
devam eden bölgelerde tam kapasiteyle faaliyete geçildiğinde, yaklaşık 1 500
000 kişi daha istihdam edilecektir.
Biten ve devam eden OSB'lerde boş bulunan
parsellerin harekete geçirilmesi, yatırımcıyı bu bölgelere yönlendirerek
altyapısı bitmiş veya belli bir aşamaya gelmiş OSB'lerin faaliyete geçirilmesi,
hiç şüphesiz, istihdamı artıracaktır. Bu nedenle, bazı illerde vergi ve sigorta
primi teşvikleri uygulamak, enerji desteği sağlamak ve yatırımlara bedelsiz
arsa ve arazi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkânlarını
artırmak amacıyla, bildiğiniz gibi, 5084 sayılı Yasa çıkarılmış ve yürürlüğe
konulmuştur. Uygulamalar fevkalade memnuniyet verecidir. Zira, 3 287 adet
başvurunun 950 adedine arsa tahsisi yapılmış; bu tesislerden 244 adedinde
inşaata başlanmış, 45 adedinde ise üretime geçilmiştir. Yeni teklifle, Plan ve
Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmeler neticelenip Genel Kurula indiğinde, bu
illere 13 il daha katılacaktır. Bir işletmede ortalama 50 kişi çalıştığına
göre, yaklaşık 7 500 kişi daha bu
işletmelerde istihdam edilecektir.
Bu rakamlar açıkça göstermektedir ki,
yatırım ortamını iyileştirmede önemli faktörler arasında yer alan OSB'ler,
işsizliğin önlenmesinde vazgeçilmez bir araç olarak görülmektedir. Kaldı ki,
değerli arkadaşımızın talep ettiği bazı hususlar yerine getirildiği gibi,
yerine getirilemeyen hususlar mevcut yasadan kaynaklanmaktadır. Ümit ediyorum
ki, mart ayının başında Organize Sanayi Bölgeleri Yasası değişikliği Yüce
Meclise sunulacaktır.
Değerli arkadaşımızın konuşmasında Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını da ilgilendiren hususlarda, Sayın Bakan adına
açıklamalarda bulunmak istiyorum.
İşsizlik ve istihdam, gelişmiş, az
gelişmiş tüm ülkelerin en önemli sorunudur. Tüm ülkelerde ekonomilerin istihdam
yaratma kapasiteleri tartışılmakta, giderek daralan istihdama ve buna bağlı
olarak artan işsizliğe çareler aranmaktadır. Artan nüfusumuza yeterli iş
yaratamayan ülkemizde son on yılda önemli krizler yaşanmıştır. Resmî makamlara
göre, bugün 2 390 000 işsizimiz mevcuttur. İşsizlik oranı ise yüzde 9,5 gibi
yüksek bir seviyededir. Aslında, gerçek rakamların bunun da üzerinde olduğunun
bilincindeyiz. Temelde yapısal bir nitelik arz eden işsizliğimiz, beraberinde,
büyük çoğunluğu 25 yaş altı gençlerden oluşan bir işsizler ordusunu
doğurmuştur. Yine, resmî olarak, genç işsizlik oranı yüzde 18'ler civarında yer
almaktadır. Tarım ağırlıklı ve eğitim düzeyi düşük bir istihdam yapısıyla karşı
karşıya olduğumuzu da eklersek, işgücümüzün meslekî eğitiminin ve
kalifikasyonun önemini kavramamız kolaylaşacaktır ve şu anda da, üretimde
kapasite kullanımının yüzde 84'lere ulaştığı, kapasite kullanım oranlarının
doyma noktasına gelmesiyle yatırıma dönen işletmelerde en büyük sorunun
kalifiye eleman olduğunu da hatırlatmak istiyorum.
Bu, kesintisiz zorunlu eğitimden sonra
meslek okullarındaki gerileme, üzülerek belirteyim ki, bugün, iş hayatımızda en
büyük sorun haline gelmiştir.
Hükümetimiz, 2002 yılından bu yana,
öncelikle makroekonomik istikrarın sağlandığı bir ortamı sağlamaya çalışmış,
2004 yılını, yatırımlar ve israfı önleme ve verimlilik yılı olarak ilan etmiş,
bunun da olumlu sonuçlarını elde etmeye başlamıştır.
Değerli arkadaşlar, önümüzdeki günlerde iş
dünyasını ilgilendiren bazı yasalar ile sosyal güvenlik sistemine ilişkin
düzenlemeleri Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmeyi planlıyoruz. Böylece,
çalışma yaşamına ilişkin tüm yasal altyapıyı çağdaş normlara göre yeniden
düzenleyeceğiz.
Nitekim, özellikle KOBİ'lerin eleman
ihtiyaçlarını gidermek için, Bakanlığımıza bağlı KOSGEB kanalıyla ve Millî
Prodüktivite Merkezi kanalıyla çeşitli eğitimler düzenlenmektedir, iş
geliştirme merkezleri oluşturulmaktadır ve kısa zamanda, beceri kazandırma
kurslarıyla nitelikli eleman yetiştirilerek işyerlerine
yerleştirilebilmektedir.
Firmaların rekabet gücünü azaltan işgücü
maliyetlerini düşürmek için, işsizlik sigortası prim oranlarının 1'er puan
indirilmesi uygulaması kalıcı hale getirilmiştir.
2004 Ocak ayında net yüzde 34 yapılan
asgarî ücret artışının işverenlerin istihdam yükünü artırmaması için, asgarî
ücret üzerindeki sigorta prim maliyetlerinin sadece yüzde 20'si işverenlerimize
yansıtılmıştır. Ekonomimizdeki gelişmelere paralel olarak, adım adım yeni
tedbirler de alınmaktadır.
Bilindiği gibi, enflasyonun tekli
rakamlara indirilmesi, faiz yükünün azaltılması, sürdürülebilir büyümenin
devamı, işsizliğin önlenmesi yönünde üretim ve yatırımların artmasıyla büyük
önem kazanmaktadır; ancak, inşaat sektöründeki gelişme, 2005 yılında, daha
büyük ölçüde işsizliğin çözümüne yansıyacaktır. Bildiğiniz gibi, inşaat sektörü
emek/ yoğun bir sektör olup, aynı zamanda, imalat sektöründe yüzlerce kalem
malı teşvik etmektedir. Bu bakımdan, işsizliği, bir yılda, iki yılda, takdir
edersiniz ki, önlemek mümkün değildir; ancak, gelinen noktada elde edilen
bilgiler, bu konuda çok ciddî tedbirlerin, hükümet tarafından yürütüldüğünü
ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu kapsamda, organize
sanayi bölgelerine fevkalade önem vermekteyiz. Bununla beraber, küçük sanayi
sitelerine önem vermekteyiz.
İktidarımızdan önce, maalesef, çok çarpık
yapılaşmalarla da karşı karşıya kaldık; bunlarla da mücadele etmekteyiz ve
sanayileşmenin, organize edilen bölgelerde, altyapısı hazır bölgelerde
gelişmesi yönünde her türlü tedbiri almaktayız.
Bununla beraber, işsizliği önleyecek
önemli unsurlardan birisinin de, biraz önce değindiğim gibi, özellikle meslekî
eğitim başta olmak üzere eğitim konusu olduğunu takdirlerinize sunuyorum.
Bununla ilgili de, Millî Eğitim Bakanlığımız, hızlı bir çalışma arifesine
girmiş bulunmaktadır.
Amacımız, ülkenin en önemli sorunu olan
işsizliği azaltmak, verimliliği ve kayıtlı istihdamı artırmaktır. Zira, şu anda
ekonominin önündeki bir önemli sorun da, kayıtdışı ekonomidir ve kayıtdışı
ekonomiyi de kayıtdışı istihdam beslemektedir. Onun için, işsizlikteki istatistiklerin
de çok doğru olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu konularda da ciddî
çalışmalara devam ediyoruz.
Değerli arkadaşımıza, bu bilgileri vermeye
fırsat verdiği için tekrar teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce, bugün uzun bir çalışma süremiz olacak; o nedenle, Divan Kâtibi
arkadaşlar bayağı yorulacaklar. Onların daha az yorulması için, oturarak
okumalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları
vardır.
Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları
hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/600) (S. Sayısı: 757) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görevi kötüye kullanmak suçunu işlediği
iddia olunan Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek hakkında düzenlenen
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi
Mahçiçek, Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak, Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek
hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar
ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya Araslı Halil Ünlütepe Mehmet Küçükaşık
Ankara Afyonkarahisar Bursa
Feridun Baloğlu Muharrem
Kılıç Uğur Aksöz
Antalya Malatya Adana
Atilla Kart Ziya Yergök Sezai Önder
Konya Adana Samsun
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2.-
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/601) (S. Sayısı: 758) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği
iddia olunan Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan
Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Gümüşhane Milletvekili Sabri Varan hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya Araslı Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Ankara Bursa Afyonkarahisar
Feridun Baloğlu Muharrem
Kılıç Uğur Aksöz
Antalya Malatya Adana
Atilla Kart M. Ziya Yergök Sezai Önder
Konya Adana Samsun
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
3.- Tokat
Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporları (3/602) (S.
Sayısı: 759) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat
Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren
Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfileşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya Araslı Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Ankara Bursa Afyonkarahisar
Feridun Baloğlu Muharrem
Kılıç Uğur Aksöz
Antalya Malatya Adana
Atilla Kart Ziya Yergök Sezai Önder
Konya Adana Samsun
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Tokat
Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya Araslı Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Ankara Bursa Afyonkarahisar
Feridun Baloğlu Muharrem
Kılıç Uğur Aksöz
Antalya Malatya Adana
Atilla Kart Ziya Yergök Sezai Önder
Konya Adana Samsun
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
4.- Niğde
Milletvekili Erdoğan Özegen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/604) (S. Sayısı: 760) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Niğde
Milletvekili Erdoğan Özegen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen
Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya Araslı Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Ankara Bursa Afyonkarahisar
Feridun Baloğlu Muharrem
Kılıç Uğur Aksöz
Antalya Malatya Adana
Atilla Kart Ziya Yergök Sezai Önder
Konya Adana Samsun
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5.- Niğde
Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu Karma Komisyon Raporu (3/605) (S. Sayısı: 761) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Niğde
Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık
komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında
görüşülmüştür.
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin Komisyonda
sözlü olarak savunmasını yapmıştır.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin
niteliğini dikkate alarak Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz
edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama
dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık
düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o
oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar
alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu
tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması
söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini
serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce
veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı
olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve
yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona
erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya
çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî
iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı
korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında
kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum
tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda
yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve
dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı
oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca
etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki
bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca
bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın
milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi,
toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının
kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma
hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin
siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını
engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici
dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî
partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa
değişikliği gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline
dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Oya Araslı Mehmet Küçükaşık Halil Ünlütepe
Ankara Bursa Afyonkarahisar
Feridun Baloğlu Muharrem
Kılıç Uğur Aksöz
Antalya Malatya Adana
Atilla Kart Ziya Yergök Sezai Önder
Konya Adana Samsun
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 44 milletvekilinin, GAP
kapsamındaki Şanlıurfa Akçakale ve Harran Ovalarındaki tuzlanmanın ve alkalilik
sorunlarının nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/250)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
GAP'ta Şanlıurfa, Akçakale ve Harran
Ovalarında yaşanan tabansuyu seviyesi yükselmesi ve drenaj kanallarının
olmaması nedeniyle oluşan tuzlanma ve alkalik sorunların nedenlerini araştırmak
ve alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla, ekte sunulan gerekçeler
ışığında Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.
1.- Mehmet Vedat Melik (Şanlıurfa)
2.- Necati Uzdil (Osmaniye)
3.- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
4.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
5.- Ufuk Özkan (Manisa)
6.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
7.- Nuri Çilingir (Manisa)
8.- Erol Tınastepe (Erzincan)
9.- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
10.- Ahmet Küçük (Çanakkale)
11.- Vezir Akdemir (İzmir)
12.- Naci Aslan (Ağrı)
13.- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
14.- Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
15.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
16.- Muharrem Kılıç (Malatya)
17.- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
18.- Bülent Baratalı (İzmir)
19.-Uğur Aksöz (Adana)
20.- Erdal Karademir (İzmir)
21.- Orhan Eraslan (Niğde)
22.- Kemal Sağ (Adana)
23.- İsmail Değerli (Ankara)
24.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
25.- Kâzım Türkmen (Ordu)
26.- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
27.- Mehmet Boztaş (Aydın)
28.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
29.- Atilla Kart (Konya)
30.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
31.- İzzet Çetin (Kocaeli)
32.- İlyas Sezai Önder (Samsun)
33.- Mehmet Işık (Giresun)
34.- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
35.- Zekeriya Akıncı (Ankara)
36.- Sedat Pekel (Balıkesir)
37.- Abdurrezzak Erten (İzmir)
38.- Oya Araslı (Ankara)
39.- Birgen Keleş (İstanbul)
40.- Mustafa Özyurt (Bursa)
41.- Osman Özcan (Antalya)
42.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
43.- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
44.- Tuncay Ercenk (Antalya)
45.- Atila Emek (Antalya)
Gerekçe:
GAP projesi, toprak, su ve insan
kaynaklarının geliştirilmesine yönelik, entegre, sosyoekonomik ve
sürdürülebilirlik ilkesine dayalı bir bölge kalkınma projesi olduğu gibi,
uluslararası ölçekte değerlendirildiğinde bir ülke kalkınma planı olarak da
nitelenebilir. Hiç kuşkusuz, cumhuriyet tarihinin en önemli bölgesel kalkınma
planı olan GAP, yöre insanına umut kaynağı olmuştur.
GAP Mastır Planının 1990-2005 dönemi sonu
itibariyle belirlediği hedef büyüklüklere ulaşabilmek için yapılması öngörülen
kamu yatırımlarının finansman ihtiyacı, 2004 fiyatlarıyla toplam 31 katrilyon
902 trilyon 54 milyar Türk Lirası. GAP kapsamında 2003 sonuna kadar, tahmini
olarak, 16 katrilyon 612 trilyon 374 milyar Türk Lirası harcama yapılmıştır.
Projenin nakdî gerçekleşme düzeyi yüzde 52,1 seviyesine ulaşmıştır. Böylesine
büyük ölçekli bir proje hayata geçirilirken hedeflerde sapma olmaması projenin
verimliliği açısından son derece önemlidir.
Projenin temel amaçlarından biri de
sulanabilir tarım arazisi miktarını artırmaktır. Bu amaçla, 1995 yılında
sulamaya açılan proje kapsamındaki Harran Ovası sulamaları için bugüne kadar
225 258 465 ABD Doları harcanmıştır. Urfa ve Mardin ovalarına su taşıyan ve
taşıyacak olan Urfa tünelleri için de 2004 birim fiyatlarıyla 386 152 433 ABD
Doları harcama yapılmıştır. Harran Ovasındaki sulama tesislerinin
tamamlanmasıyla yaklaşık 150 000 hektar alan sulu tarıma geçecektir. Sulamaya
açılan alanlarda verim artışını temin etmek, katma değeri yüksek bitkilere
geçişi sağlamak ve tuzlanmanın nedenlerinden biri olan yanlış sulamayı önlemek
amacıyla çiftçi eğitiminin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Harran Ovasında
sulama 1950'lerin tekniğiyle yapılmaktadır. Oluşumlarını ve verimlilik
potansiyellerini binlerce yıl içerisinde tamamlayan topraklar, doğru
kullanılmaması durumunda çok kısa bir süre içerisinde özelliklerini
yitirmektedir. Tuzluluk, drenaj ve erozyon gibi oluşumlar toprak özelliklerini
bozmakta ve bitkisel üretimde ciddî verim kayıplarına neden olmaktadır.
GAP'la bölgede sosyal ve ekonomik dengelerin yeniden
kurulması, yöre insanının refah ve gelir düzeyinin yükseltilmesi
hedeflenmiştir. Son dönemlerde hükümetlerin projeye karşı ilgisizliği ve boşa
gerçekleştirilen bir yatırım olarak algılamalarından ötürü gerekli ödenekler ya
çıkarılmamış ya da yeterli oranlarda pay ayrılmamıştır. Uzun yıllar enflasyona
sebep olan bir proje gibi algılanmakla beraber, ekonomiyi olumlu yönde
destekleyen, son derece büyük katma değer sağlayan, bölgede sanayileşmeyi
tetikleyen bir yapısı vardır. 1990 ve 2000 yılları arasında devletin yatırıma
ayırmış olduğu kaynaktan maksimum yüzde 8,5; minimum yüzde 5 civarında bir pay
ayrılmıştır. Buna rağmen, mevcut gerçekleşme bile ekonomik göstergelerde ciddî
bir iyileşmenin gerçekleştiğini göstermektedir. Harran Ovası, 1994 yılı baz
alındığında 151 700 hektar alanın yaratmış olduğu toplam tarımsal katma değer
18 000 000 dolar iken, sulama sonrası 2000 yılında 111 600 hektar alanın
yarattığı tarımsal katma değer 172 000 000 dolara çıkmıştır. Başlı başına bu
veri bile, ulusal ekonomimiz anlamında GAP projesinin ne kadar doğru bir
yatırım olduğunu göstermektedir. Gayri safî yurtiçi hâsıla, 1987-2001 yılları
değerlendirildiğinde, Türkiye genelindeki yıllık ortalama artış hızı yüzde 2,8
iken, GAP'ta yüzde 3,2 olarak gerçekleşmiştir.
Harran Ovası değerlendirildiğinde, son on yıl içinde yüzde
40 olan topraksız çiftçi oranı yüzde 25'e düşmüştür. Sulamadan önce, kişi
başına katma değer, Harran Ovasında, 596 dolar, 600 doların altında iken,
sulamayla birlikte bu rakam, 1995'te 1 600-1 700 dolar civarına çıkmıştır.
GAP projesi, salt bir sulama amaçlı olmayıp, toplam 22 baraj
planlanmıştır; bunun 19'u HES'tir. 13 baraj tamamlanmıştır. Sadece, enerji ve
tarımsal katma değerin yıllık 4 milyar dolar civarında bir katkı yapması
hedeflenmiştir. 2000 yılı verilerine göre, kişi başına gelirde yüzde 209'luk
bir artış gerçekleşmiştir. GAP'ın tamamlanmasıyla yaklaşık 3 800 000
yurttaşımıza istihdam olanağı doğacaktır.
Bütün bu gelişmelere rağmen, sulu tarımla birlikte Harran
Ovasında, ciddî boyutlarda taban suyu problemi ortaya çıkmıştır. Bugün yaklaşık
50 000 hektar tarım arazisi yüksek taban sularının etkisi altındadır. Tuzlu ve
alkali toprakların oluşumunda iklimin rolü olduğu kadar, toprak özellikleri,
topografik yapı ve bitki çeşitleri dikkate alınmadan yapılacak bilinçsiz sulama
da, drenaj kanalları açılmadığından, taban suyu seviyesi yükselmesinde ve
toprakların çoraklaşmasında etkilidir. Bu nedenle, ivedilikle, bölgede taban
suyu seviyesini düşürücü çalışmalar başlatılmalıdır. Yükselen sular çok sayıda
köy ve yerleşim biriminde zemin çökmelerine neden olmuş, pek çok ev yıkılmış ya
da yıkılma tehlikesi altındadır. Kısas Beldesinde ilköğretim okulu sular
altında kalmıştır. Önlem alınmaz ise, ovada meydana gelen tuzluluk ve alkalilik
problemleri artarak sürecek ve toprak verimliliğinin giderek azalmasına hatta
toprakların tarımsal amaçlarla kullanılmasını olanaksız hale getirecektir.
Şanlıurfa'da tarım iş kolunda çalışanların toplam istihdama oranı DPT 2000
verilerine göre yüzde 72,80; sanayide oran yüzde 3,47 olarak gerçekleşmiştir.
Gerekli tedbirleri almaz isek, ülkemizin kıt kaynaklarını
kullanarak hayata geçirmeye çalıştığımız GAP projesi, bölgeye hayat vermesi
gerekirken açlığı ve sefaleti kaçınılmaz kılacaktır.
Bütün bu sorunların sağlıklı olarak tespit ve çözümü bir
Meclis araştırması açılmasıyla mümkün olabileceğinden, gereğini saygılarımızla
arz ederiz.
BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 16.2.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan
toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Haluk Koç
CHP Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"e
dair kısmının 38 inci sırasında yer alan, 489'a 1 inci ek sıra sayısının bu
kısmın 2 nci sırasına, 139 uncu sırasında yer alan 587'ye 1 inci ek sıra
sayısının da 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Lehte, Sayın Haluk Koç...
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, belki de ilk defa
Cumhuriyet Halk Partisinin bir Grup önerisiyle gündemi belirlemek üzere
karşınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Oldukça önemli bir konu olduğuna inancımı
belirterek başlamak istiyorum; çünkü, bugün, gündemin 2 nci ve 3 üncü sırasına
alınarak görüşülmesini talep ettiğimiz konu, Konya Milletvekilimiz Sayın Atilla
Kart'ın elinizdeki gündem kitapçığında 38 ve 139 uncu sıralarda bulunan
dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin tezkerenin görüşülmesiyle ilgili
teklif. Bunu niye önemsiyoruz, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, basın
toplantısında da belirttim, zaman zaman, siyasetin kavşak noktalara geldiği
anlar yaşıyoruz. Bugün Türkiye'deki gelişmeler, siyasette yine önemli bir
kavşak noktasına geldiğini gösteriyor Türkiye'nin. Bu bağlamda baktığımızda,
Türkiye'yi 1980'li yıllardan sonra saran ekonomik kalkınma modelinin Türkiye'de
yarattığı yolsuzluk bataklığının, bugün, geçen dönemlerde siyasî cezasını,
siyasî ceremesini milletin kestiği, hükmü milletin verdiği örneklerini de
hatırlayacak olursak, siyasetin, mutlaka, yolsuzluk olayının üzerinde koruma
olmaktan çıkarılması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, uzun bir cümle oldu;
ama, kısaca özetlemek istiyorum. Bakın, siyasetçi, işadamı, müteahhit -hepsini
kastetmiyorum tabiî, bu yola başvuranları söylüyorum- ve bir ucunda mafya, bir
ucunda kötü niyetli bürokratlar, bir üçgen, bir dörtgen oluyor. Biz, bu üçgenin
ya da dörtgenin siyaset ayağını, siyaset kenarını hep beraber kırmak
zorundayız. Bunun dokunulmazlıklarla ne ilgisi var diyeceksiniz; son derece
yakın ilişkisi var. 22 nci Dönem ikibuçuk yıldır, görevde olduğu andan
itibaren, yaşadığımız gündem, bugün, artık, bu kenarın kırılması noktasında
mutlaka bir adım atmayı gerektiriyor.
Değerli arkadaşlarım, unutkan bir
toplumuz; unutkan bir Meclis olmayalım. Unutkanlığımızı, ben, kısaca hatırlamak
istiyorum. Bunlar, kâğıtlarda değil; ama, tutanaklarda kaldılar. Bakın, tarih
25 Ekim 2002, 3 Kasım seçimlerinden bir hafta önce, Uğur Dündar'ın
"Siyaset Arenası" programında, şimdi Sayın Başbakan, o zaman Sayın
Genel Başkanınız ve bizim Sayın Genel Başkanımız tartışırlarken,
dokunulmazlığın kaldırılması konusunda hemfikir olduklarını ifade ettiler; 25
Ekim 2002, kayıtlarda var bu değerli arkadaşlarım. Hatta, Sayın Erdoğan, biraz
daha ileri giderek -ben, kayıtlardan alıntı alarak söylüyorum- "neden
kürsüdeki konuşmaya dokunulmazlık olsun; gönül ister ki, o da kalksın, el ele
verip onu da kaldıralım" deyiminde bulunuyor. Seçimler yapılıyor,
Parlamento şekilleniyor. 16 Kasım 2002 tarihine geliyoruz, iki hafta sonraya,
Sayın Başbakan, o zaman Genel Başkan sıfatıyla, acil eylem planını açıklıyor.
Acil eylem planında, üç hafta önce söylediklerinden hiçbir şey yok. Sayın
Abdullah Gül Hükümeti, 58 inci Hükümet Programını okuyor, Programını okurken...
Daha sonrasında, bir toplantıda bir arkadaş soruyor "gündemimizde bir yıl
dokunulmazlık dosyalarının görüşülmesi yok" diyor, "bir yıl yok"
diyor değerli arkadaşlarım. Bir yıl çabuk geçiyor, siyaset de akıyor, gündem de
akıyor. Bir yıl sonrasında, konu tekrar gündeme getirildiğinde, bu sefer, bir
araştırma önergesinin arkasına sığınılmaya çalışılıyor. İyi niyetle verilmiş,
konunun dünya demokrasilerinde nasıl ele alındığını araştırmak amacıyla
verilmiş bir komisyonun çalışmalarının tamamlanmasının bekleneceği ifade ediliyor.
Komisyon, çalışmalarını tamamlıyor, raporunu yayınlıyor, görüşülüyor, yine bir
adım yok. Aradan bir yıl geçti, dosyalar geliyor. Anayasa Adalet Ortak
Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin müteaddit
taleplerine rağmen, dosyaların görüşülmesi için ortak komisyonu toplantıya bir
türlü çağırmıyor. Bu konuda da, 9 Ekim 2003 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partili
üyelerin, Komisyonun toplanmamasına ilişkin Sayın Kuzu'ya müracaatları var.
Daha sonra -olayları yerli yerine oturtmak açısından, tarih veriyorum, zaman
veriyorum- 17 Haziran 2003 tarihinde araştırma komisyonu kabul ediliyor,
kuruluyor, çalışmalarını 8 Haziran 2004'te tamamlıyor. Ondan sonra, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına başvuruyor ve Sayın
Burhan Kuzu'yu şikâyet ediyor "Anayasa ve İçtüzük ihlali yapıldığını"
söylüyor. Sonunda ortak komisyon toplanıyor ve orada dosyalar altkomisyona
havale ediliyor; orada insanlar savunma için çağrılıyor ve ondan sonra dönem sonuna
erteleme kararı alınıyor 2'ye 1, rutin, fabrikasyon kararlar. İnsanın en doğal,
insanlık hakkı olan savunma hakkı elinden alınıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, aranızda bu
durumda, bu konumda olan sayın milletvekilleri var. Benim böyle bir dosyam yok;
ama, olsaydı, herhalde -olanlar adına düşünüyorum- yargılanmak ister, kendini
savunmak ister, haklılığını kanıtlamak ister, bu yükten kurtulmak ister. Bu, en
doğal insanlık hakkı, savunma hakkı, en temel hukuk kuralı; yani, şimdi, biz,
dönem sonuna erteleyerek arkadaşlarımızdan bu hakkı almış oluyoruz, esirgemiş
oluyoruz. Neyle; parmak hesabıyla.
Değerli arkadaşlarım, siyaset yozlaşıyor,
siyaset bu üçgenin ya da dörtgenin kenarında. Eğer, yapılan yolsuzluklarda
-örnekleri var, bugün yaşadığımız Enerji Bakanlığındaki olay gibi örnekleri
var- siyaseti buradan çekmezsek, siyasetin şemsiyesini, kalkanını burada koruma
olarak kullanmaya devam edersek, hepimiz vebal altında kalmaya devam edeceğiz.
Ben, bu vebalin altında kalmak istemiyorum değerli arkadaşlarım. Bu, artık, bir
siyasî partinin grup disiplini içerisinde karar verilmesi gereken bir olay
olmaktan çıktı, kişisel, vicdanî sorun olmaya başladı.
Onun için, değerli arkadaşlarım, lütfen,
siyaseti de, Türkiye Büyük Millet Meclisini de bu yükten kurtarmak zorundayız;
savunma hakkı isteyen arkadaşlarımızın, burada, bu taleplerini onaylamak
zorundayız.
Anayasa madde 83 ve 100 açık; ben, onları
tekrar etmeyeceğim; çok konuşuldu. Anayasa madde 83 ve 100'de bir
milletvekilinin yasama görevini yapmasına, alıkonulmasına engel bir şey yok;
bir bakanın veya bir sayın başbakanın bakanlık ya da başbakanlık görevini
yapmasına engel bir durum yok; ama, biz diyoruz ki, eğer, bir suç unsuru varsa,
bir fezleke varsa, bir iddia varsa, görevini yapsın, yapmasına engel yok; ama,
soruşturulabilsin; ama, gerekirse yargılanabilsin. Suç tespit edilir, hüküm
olarak karşımıza çıkarsa, siyaset de, temel hukuk kuralları da zaten gereği
gösteriyor, gereği emrediyor.
Şimdi, bundan kaçarak, bundan sakınarak,
bundan uzak durarak hiçbir yere varamayacağımız anlaşılıyor. Bakın, son
olayları lütfen irdeleyin. Değerli arkadaşlarım, ben, sizin bireysel
vicdanınıza sesleniyorum, bireysel hüküm vermek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, Konya Milletvekili
arkadaşım savunma hakkı istiyor, en temel hakkını istiyor; bunu nasıl
esirgeyebiliriz, buna hakkımız var mı?! Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak,
bunu gündeme getiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz sözlerin
arkasında duramazsak -bu Parlamento yaşlanmaya başladı, 2,5 yaşını dolduruyor
bu dönem- bu sıkıntılar artacak, bu vebalin altında hep beraber kalacağız. Ben,
şahsen kalmak istemiyorum ve -arkadaşlarım adına, Grup Başkanvekili olarak söylüyorum-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da kalmak istemiyor. Umarım sizin aranızda da
kalmak istemeyenler olacaktır ve bu konudaki talebimizin gündeme alınmasını,
sizin kişisel vicdanınıza bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul
Yalçınbayır; buyurun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun istemi
üzerinde söz istiyorsunuz. Lehinde, aleyhinde?..
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Üzerinde
söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Aleyhinde oluyor.
Aleyhinde veya lehinde?..
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - 61 inci
madde "lehinde, aleyhinde ve üzerinde" olmak üzere 3 kategoriye
ayırmış. Ben üzerinde konuşacağım Sayın Başkan. 61 inci maddeye bir
bakarsanız...
BAŞKAN - Peki, anlaşıldı.
Buyurun.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi, saygı, barış ve mutluluk
dileklerimi sunuyorum.
Siyasetimizin en önemli sorunlarından biri
de milletvekillerinin yasama dokunulmazlığıdır. Yasama sorumsuzluğu ve
dokunulmazlığı, Anayasanın 83 üncü maddesiyle güvence altına alınmıştır. 1876
Anayasasında, 24, 61 ve 82 Anayasalarında da var olan bir müessesedir.
83 üncü maddede, bir taraftan yasama
sorumsuzluğu -yani, cezasızlık- süreklidir ve milletvekillerinin Meclis
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden
dolayı, Ceza Hukuku bakımından sorumlu tutulamayacaklarını amirdir; bir de
yasama dokunulmazlığı söz konusudur. Bu, nispî ve geçicidir, bir ertelemeyi
öngörmektedir; dönem sonuna bırakma gibi.
Tarihî geçmişine bakıldığında, genelde,
yasama dokunulmazlığı, idarenin, iktidarın muhalefet üzerindeki baskılarına
karşı muhalefeti korumaya yöneliktir. Muhalefetteki milletvekillerini korumaya
yöneliktir, iktidardaki milletvekillerini değil ve bugün, yasama
dokunulmazlığı, yine, gündemin en önemli maddeleri haline geliyor. Bir
taraftan, geçen hafta Meclis Başkanımızın son derece kapsamlı bir cevabı ve
bunun tahlili ki -İzmir Milletvekili Erdal Karademir'in soru önergesine verilen
bir cevap- bu oldukça irdelenecektir, öbür taraftan, yine, geçen hafta Sayın
Atilla Kart'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvurusu,
irdelenecektir ve içhukukumuzda, muhtemelen, etkileri de olacaktır.
Dokunulmazlık, bundan önce, kamu düzeni
itibariyle ele alınan bir hadiseydi. Şimdi insan haklarının vardığı seviye ve
bizim 2001 yılında Anayasada yaptığımız değişiklikler, bireyi etkin hak öznesi
haline getirmiştir. Yine, o değişiklikler içerisinde, biz, adil yargılanma
hakkını düzenledik. Kişilerin, mahkemeler önünde, makul süre içerisinde
yargılanma ve savunmalarını yapma hakları vardır. Sayın Kart bunu kullanmıştır.
Bunu kullanmak isteyen başka milletvekillerimiz de vardır. Gönül ister ki, bu
bir genel düzenlemeyle olsun; ama, eğer, bir milletvekili "ben yargılanmak
istiyorum, üzerime atılı olan suçtan arınmak istiyorum" veya
"suçluysam hüküm giymek istiyorum..." Hüküm verilse ne olacaktır?
Yine, onun cezaevine girmesi, milletvekilliğinin sona ermesi, bu Meclisin
kararına bağlı olan bir husustur.
Değerli milletvekilleri, Sayın Arınç'ın
cevabını incelediğimizde -üzerinde kısa bir istatistikî çalışma yaptım- 115
milletvekili ki, 78'i AK Partili, 2'si bağımsız, 34'ü Cumhuriyet Halk Partili
ve 1'i de DYP'li milletvekiliyle ilgili dokunulmazlık dosyası var. Dosyaların
toplamı 228 ve bu dosyaların tahliline bakıldığında, kamuoyunun sandığı gibi,
Mecliste özel olarak korunma ve Meclisin bir suç kaynağı haline gelmesi gibi
bir durum yok.
Nitelikli olarak bazı dosyalar var. O
dosyalardan sanık olan arkadaşlarımızın yargılanma hakları ve aklanma hakları
ki, bunları kullanmak suretiyle durumlarının açığa kavuşması. Onlar da bunları
isteyecektir.
Dosyaların istatistiklerine bakıldığında,
resmî veya özel evrakta 10 adet sahtecilik suçu, 34 adet görevi kötüye kullanma
suçu, 5 adet görevi ihmal, 50 adet 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri
Hakkındaki Kanuna muhalefet gibi suçlar vardır ve kamuoyunun vicdanını
yaralayan suç isnadı, sayısı fevkalade sınırlıdır.
Eğer, biz, bir irade ortaya koyarsak, hem
Türkiye'de temiz siyasetin önünü açacağız hem de Meclislerin öteden beri
üzerinde var olan bir şaibeyi de ortadan kaldıracağız. Burası, kişilerin zırha
büründüğü yer veya büründürüldüğü yer değildir. Eğer, bu anlayışı biz sürekli
hale getirirsek, yarın öbür gün parti genel merkezlerinin zengin kişileri bu
zırha büründürmek için buralara göndermeyeceğini kim garanti eder?! (CHP
sıralarından alkışlar) Gelin arkadaşlar, hep birlikte dokunulmazlıkları
sınırlandıralım. Bu süreci düzenleyen İçtüzükte değişiklikler yapalım; makul
süre içinde karma komisyonda görüşülsün, Genel Kurulda görüşülüp karara
bağlansın, komisyon raflarında beklemesin, Genel Kurul gündemlerinin son
sıralarını işgal etmesin. Gelin, temiz siyaset adına, toplumun beklentisine hep
birlikte cevap verelim.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin siyasî
parti gruplarında bu konu konuşulamaz. Anayasanın 83 üncü maddesinin son
fıkrası bunu amirdir. Ben, demokratik hakkımı kullanarak buraya geliyorum.
Hiçbir şekilde grup başkanvekillerinin, grupların bu konuda söz hakkı yoktur.
Milletvekillerinin vicdanına hitap ediyorum. Bire bir hepinizin vicdanına hitap
ediyorum. Gelin, bununla ilgili bir taraftan anayasa değişikliğini yapalım,
diğer taraftan, bu işin önünü açmak için Sayın Kart'ın savunma hakkına saygı
gösterelim.
Değerli milletvekilleri, burada birçok
sorun var dokunulmazlıklarla ilgili; ama, ben, sadece Atilla Kart'la sınırlı ve
üzerinde konuştum. Yarın öbür gün yine bunları konuşacağız; Türkiye'nin gündeminden bu kalkmayacaktır.
Siyasî partiler seçim döneminde bunları söylemişlerdir, programlarında
yazılıdır. Bu söylemler halk nazarında da kabul görmüştür. Halk, bu nedenle
izin de vermiştir. Bunu dikkate almaksızın siyaset yapmak, halkın arzu ve
beklentilerini de dikkate almamaktır.
Değerli milletvekilleri, umuyorum ki,
bizden başlayacak bir tasarruf, Türkiye'deki temiz siyaseti, Türkiye'deki
yolsuzluğu ve diğer olumsuzlukları da olumlu yöne çevirecektir, etkileyecektir.
Ben, bu duygular içinde, hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Bir saniye, bir açıklama yapayım.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdiği bu öneri, öne
almayla ilgili. Bunun görüşülmesi de 63 üncü maddeye göre oluyor. 63 üncü
maddede de, böylesi öneriler görüşülürken "Bu yolda bir istemde
bulunulursa, 10'ar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok
ikişer üyeye söz verilir" deniliyor. O nedenle, üzerinde konuştuğunu
söyledi Sayın Yalçınbayır; fakat, lehte ve aleyhte unsurlar içeren konuşmasını
aleyhte konuştu diye düşünüyoruz ve lehte ikinci sözü Sayın Atilla Kart'a
vereceğiz.
Yalnız, bir dakikanızı rica ediyorum,
Sayın Ülkü Güney'in bir...
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Ben lehte
söz istemiştim.
BAŞKAN - Aleyhte boşluk var. Lehte sizden
önce Atilla Kart Bey söz istedi. İnşallah, Atilla Bey sizin de düşüncelerinize
tercüman olacaktır.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Danışma Kuruluna sunulan grup önerisi hakkında düşüncelerimi
beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Meclis Genel Kurul
gündemine şahsımla ilgili olarak 2 adet dosya intikal etmiş durumda. Bu
dosyalar, Genel Kurul gündeminde, birkaç aydan bu yana, son sıralarda bekliyor.
Bu dosyalarda ileri sürülen suçlamalar,
avukatlık mesleğinin icraı esnasında karşı taraf vekillerine savunma sınırını
aşarak hakaret ettiğim iddialarını içeriyor.
Değerli arkadaşlarım, haklarında
dokunulmazlık dosyası olan milletvekilleriyle ilgili olarak, basında zaman
zaman listeler yer alıyor. İsnat edilen suçların özellikleri bu listelerde
belirtiliyor. Çoğu zaman da, isnat edilen suçun niteliği ya yazılmıyor ya da
hatalı yazılıyor. Benim hakkımda da, bu dosyalardan birisinin, Çek Yasasına
muhalefet olduğu yolunda haberler yayımlandı. Başka milletvekilleri hakkında da
hatalı veya yanlış suçlamaların yapıldığını biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, işte, hem yanlış
anlama ve izlenimleri önlemek ve hem de gerçeğin tespiti adına, yargılanma
hakkımı istiyorum. Bunun için de, sizlerin iradesine başvuruyorum. Yargılama
hakkının kullanımının engellenmesi, hem de kişisel ve siyasî kaygılarla
engellenilmek istenilmesi, hiçbir çağdaş hukuk sisteminde rastlanmayacak bir
durumdur değerli arkadaşlarım. Böyle bir uygulama ancak demokrasiyi araç olarak
gören keyfî ve otoriter bir yönetim anlayışına sahip olan siyasî kadrolar için
söz konusu olabilir.
Hak arama ve yargılanma hakkı, uygarlığın
gelişmesine paralel olarak gelişen bir kavramdır, insanlık tarihinden bu yana
mevcut olan bir anlayış ve kavramdır. Bu hakkın kullanımı konusunda Magna
Carta'dan bu yana önemli kazanımlar söz konusudur. Hak arama ve yargılanma
hakkı, bireyin vazgeçilmez, devredilmez, dokunulamaz temel hak ve
özgürlüklerinin başında gelir. Bu hakkın günümüzdeki ifadesi ise adil
yargılanma hakkıdır. Bu kavram, artık, Avrupa Birliği süreci içinde, yukarıda
ifade ettiğimiz gibi, dokunulamaz ve kısıtlanamaz hakların başında gelmektedir.
Bu hak, Anayasamızda ve Meclis İçtüzüğünde de yer almıştır; ancak ve maalesef,
bu hakkın kullanımı -üzülerek ifade ediyoruz- mevcut Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından, daha doğrusu, siyasî iktidar tarafından engellenmek
istenilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, siyasî iktidar ne
yapıyor, ne yapmak istiyor, bunu biraz
sorgulamak, bunu irdelemek gerekiyor. Hukuku yok sayarak, tamamen siyasî
konjonktür ve sayısal çoğunlukla, toptan yargılama yaparcasına bir uygulama
yapılıyor değerli arkadaşlarım. Dosyalar ve olaylar arasında hiçbir
değerlendirme yapılmadan, birilerinin, kimilerinin işlediği suçun gizli
kalması, yargılanmalarının önlenmesi amacıyla, ben ve benim durumumda olan
milletvekillerinin yargılanmalarını engelliyoruz. Benim adıma hiç kimsenin buna
karar vermeye hakkı olamaz değerli arkadaşlarım; buna isyan ediyorum, buna
huzurunuzda isyan ediyorum! Benim adıma kimse bu kararı veremez.
Siyasî iktidar olarak bütün bunları ne
adına yapıyoruz, nasıl gerekçeler yaratıyoruz, bir de bunu irdeleyelim. Bütün
bu yanlışlıkları ve haksızlıkları yaparken de, konuyu saptırmaktan ve kamuoyunu
yanıltmaktan kaçınmıyoruz. Kendilerinin yargılanmasını engellemek isteyenler,
bir taraftan da devletin tüm bürokrat kadrolarını ve yöneticilerini zan altında
bırakmaktan kaçınmıyorlar; sistemi bu yönüyle de tahrip ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım, diğer kamu
görevlilerinin yargılanmalarını engelleyen bir düzenleme yok. Kamuoyu bu
noktada hep yanıltılıyor; bilinçli bir şekilde, organize bir şekilde, birileri
tarafından yönlendiriliyor ve yanıltılıyor.
Bakın, diğer kamu görevlileri hakkında
-nedir- idarî soruşturma yapıldığını biliyoruz, disiplin müeyyideleri
uygulandığını biliyoruz, tazmin sorumlulukları yönünden gerekli müeyyidelerin
uygulandığını biliyoruz. Uyarma, kınama, meslekten ihraç için hiç kimseden izin
almaya gerek kalmadan, bu uygulamaların emniyet mensupları için, askerler için,
yargıçlar için uygulandığını biliyoruz. Sadece, adlî soruşturma için soruşturma
izni prosedürü söz konusu. Orada da, izin verilmediği takdirde, biliyoruz ki,
bölge idare mahkemesi ve Danıştay nezdinde yargısal denetimi yapmak mümkün.
Dolayısıyla, bu noktada, Anayasada bu
anlamda bir engelleme yok değerli arkadaşlarım. Bu konu yasalarımızda
düzenlenmiş. Kaldı ki, yasal anlamda, yani, soruşturma izni prosedürünün daha
etkin işlemesi anlamında bir yasal değişiklik yapmak istiyorsanız, siyasî
iktidar olarak, buyurun, getirin yasayı, değerlendirelim; ama, bakıyoruz, o
noktada da hiçbir hareket göremiyoruz siyasî iktidarda.
Değerli arkadaşlarım, bakın, son derece
ciddî bir olayı anlatıyorum, inanarak anlatıyorum. Siyasî iktidar, bu
düzenlemeyi yapmak yolunda neden girişimde bulunmuyor, neden girişimde
bulunmuyor?! İşte, sorunun esası ve özü burada düğümleniyor değerli
arkadaşlarım.
Bakın, bir olay anlatacağım. Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 2 895 ton hurdanın ihalesini yapar, usule uygun
bir şekilde yapar. 2 895 tonun 800 tonu ilgili müteahhite teslim edilir, parası
alınır. 2 000 ton ortada yok! 2 000 tonun değeri 418 milyar değerli
arkadaşlarım; 2002 yılı itibariyle söylüyorum. Büyükşehir Belediye Başkanlığı,
ilgili birimlerle yazışma yapar, "nedir bu olay" der, "bu
hurdanın akıbeti nedir" der, sorar; ama, orada kalır evrak,
sonuçlandırılmaz. Evrak bana intikal eder, Sayın İçişleri Bakanına sorarım,
"Sayın Bakan, bu olay doğru mudur; gerçekten böyle bir olay var mı, idarî
soruşturma açtınız mı" derim. Sayın Bakanın cevabı: "Efendim, olay
doğrudur -olay doğru değildir denemiyor; çünkü, benim elimde belgelerin olduğu
biliniyor, tarih sayıdan söz ederek soruyorum- idarî soruşturma açılmaya gerek
görülmemiştir." Sayın İçişleri Bakanının verdiği cevap budur değerli
arkadaşlarım. Bu cevaptan sonra ne yapıyoruz; bu cevaptan sonra, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına, Büyükşehir Belediye Başkanı ve diğer yetkililer
hakkında nitelikli dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanmaktan suç duyurumuzu
yapıyoruz, Sayın Bakana da tekrar soruyoruz; çünkü, Sayın Bakanın verdiği gayri
ciddî cevap karşısında bunu tekrar sormam gerekiyordu. Ne diyoruz Sayın Bakana;
"Sayın Bakan, bakın, takdire bağlı bir olaydan söz etmiyorum, soyut bir
olaydan söz etmiyorum, somut belgelerden söz ediyorum, bir maddî vakıadan söz
ediyorum. 2 000 ton ortada yok; bunun akıbetini sormayacak mısınız, bunu
araştırmayacak mısınız" Bu olayda soruşturma izni vermeyeceksiniz de hangi
olayda soruşturma izni vereceksiniz?!" Sayın Bakanın cevabı: Efendim, o
hurda malzeme, tahminî olarak tespit edilmiş, göz kararıyla tespit edilmiş;
onun için, böyle bir yanılma olabilirmiş. Bu sebeple de, soruşturma izni
verilmeye gerek görülmemiş.
Değerli arkadaşlarım, insafınıza
sığınıyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum. Yüzde 10'dan söz etmiyorum, yüzde
15'ten söz etmiyorum; yani, hadi 2 895 ton tahmin edersin de 2 600 çıkar, 2 700
çıkar, 2 500 çıkar; ama, arkadaşlar, 2 000 ton ortada yok; yani, yüzde 70'e
yakını ortada yok!
Şimdi "soruşturma izni"
kavramını bu kadar insafsızca, bu kadar partizanca kullanan bir siyasî
iktidarın, yolsuzluklarla mücadele konusunda samimî olduğuna inanabilir misiniz
değerli arkadaşlarım?! Bunu, artık, sorgulamamız gerekiyor; bunların adını
doğru koymamız gerekiyor; değerli arkadaşlarım. Burada, bunun anlamı şudur:
Hakkında yolsuzluk iddiası yapılan bürokrat, belediye başkanı, bunun hakkında
ne kadar güçlü deliller olursa olsun ben soruşturma izni vermem demek değil
midir değerli arkadaşlarım? Böyle bir anlayışla yolsuzluklarla nasıl mücadele
edebilirsiniz?! Bunun bir açıklaması olabilir mi değerli arkadaşlarım?! Bakın,
soruşturma izni prosedürüne neden dokunmuyoruz; işte, cevabı burada yatıyor
değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Atilla Bey, toparlayalım lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) - Bizim
bürokratlarımızla, bizim belediye başkanlarımızla, bize yakın olan insanlarla
ilgili bir soruşturma dosyası geldiği zaman, ben, orada soruşturma izni
vermeyeceğim; ama, bizimle fazla teması olmayan birileriyle ilgili soruşturma
dosyası geldiği zaman, ben, soruşturma izni vereceğim. Bu anlayışla hiçbir yere
varamayız değerli arkadaşlarım. Bu anlayışla, yolsuzluklarla mücadele etmemiz
söz beyaz enerjinin ucu nereye dokunuyor, Susurluk ve benzeri olaylar nereye
kadar uzanıyor, faili meçhul olayların bağlantıları nedir; bu ve benzeri
olayların bütün boyutlarıyla tartışılmasını ve araştırılmasını gerçekten
istiyorsak, bürokratların hangi siyasîlerden güç ve destek aldıklarını tespit
etmek istiyorsak, gelin, bu konuda kararınızı yeni baştan gözden geçirin.
Gelin, bir taraftan Bilgi Edinme Yasası ve benzeri düzenlemeleri yapıp, diğer
taraftan da yolsuzluk ve benzeri konularda kamuoyunun bilgi ve değerlendirme
sahibi olmasını engellemekten vazgeçelim değerli arkadaşlarım. Bu dramatik
çelişkilerden artık kurtulalım.
Bu duygu ve düşüncelerle, olayın en
sağlıklı değerlendirmesinin bireysel vicdanlarınızda yapılacağına olan
kanaatimi bir defa daha ifade ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisini tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
"Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"e
dair kısmının 38 inci sırasında yer alan, 489'a 1 inci ek sıra sayısının bu
kısmın 2 nci sırasına, 139 uncu sırasında yer alan 587'ye 1 inci ek sıra
sayısının da 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir."
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar [!])
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yolsuzlukla
mücadeleciler, mücahitler!.. Bravo!..
BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun,
İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım.
2.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 16.2.2005 Çarşamba günü
(bugün) yapılan toplantısında, siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
İrfan Gündüz
İstanbul
AK Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
16.2.2005 Çarşamba günkü (bugün)
birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının;
179 uncu sırasında yer alan 791 sıra
sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına,
2 nci sırasında yer alan 728 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına,
5 inci sırasında yer alan 731 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına,
13 üncü sırasında yer alan 723 sıra sayılı
kanun tasarılarının bu kısmın 6 ncı sırasına,
8 inci sırasında yer alan 718 sıra sayılı
kanun tasarılarının bu kısmın 7 nci sırasına,
6 ncı sırasında yer alan 734 sıra sayılı
kanun tasarılarının, bu kısmın 8 inci sırasına,
15.02.2005 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının,
48 saat geçmeden gündemin 5 inci sırasına alınmaları önerilmiştir.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin
söz istiyor.
Buyurun Sayın Ergin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Meclisin çalışma programıyla ilgili
Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanamaması üzerine, AK Parti Grubunun teklifini,
grup önerisi olarak huzurlarınıza getirmiş durumdayız.
Buna göre, görüşülmesini istediğimiz
tasarılar, 791 sıra sayılı İl Özel İdaresi Yasasının, biliyorsunuz,
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 14 maddesi vardı, bunun görüşülmesi,
ardından, Kadastro Kanununda değişiklik öngören 728 sıra sayılı tasarı, 731
sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda değişiklik öngören
tasarımız; ardından, 694, 723, 718 ve 734 sıra sayılı tasarıları gündeme almak
üzere Danışma Kurulunda uzlaşamadığımız için, grup önerisi olarak huzurlarınıza
getirmiş durumdayız. Sizlerin desteğiyle grup önerimizin kabul edileceğine
inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Atilla Kart'ın, Sayın Kart'ın
dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili hususun öne alınmasıyla ilgili CHP
Grubunun önerisi oylandı ve reddedildi. Bu sırada yapılan konuşmalarda birtakım
tespitler yapıldı.
Ancak, hemen şunların altını çizmemiz
gerekiyor: Biliyorsunuz, bir süre önce, bu Meclis çatısı altında,
milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik olarak, bu
husustaki talepleri karşılamak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kuruldu.
Bu komisyonda, hem İktidar Partisinden hem muhalefet partisinden
milletvekillerimiz, titiz bir çalışma yaptılar. Bu çalışma neticesinde, bu
rapor hepinize dağıtıldı ve Genel Kurulda bu rapor görüşüldü.
BAŞKAN - Sayın Ergin, bir dakikanızı rica
ediyorum.
CHP Grubu önerisiyle ilgili aleyhte söz
alıp görüşlerinizi açıklama imkânınız vardı. Şimdi, kendi grubunuzun önerisiyle
ilgili konuşurken, CHP Grubu önerisiyle ilgili görüşürseniz, sataşma söz konusu
olabilir ve görüşmeler uzayabilir. Sizi uyarmak istedim.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkanım,
bu titizliğinize teşekkür ediyorum; ancak, bu hassasiyetin tüm konularda
gösterilmesi talebimizi de iletiyorum.
Biraz önce lehte ve aleyhte konuşmalarda,
lehte özellikle konuşmalarda, aleyhte konuşmalarda söz hakkı dolduğu için, bu
konuda sadece birkaç cümle edip, sataşmaya da mahal vermeden sözlerimi
sonlandıracağım müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Lütfen açıklık getirelim; aleyhte
söz hakkı vardı, yani dolmamıştı. Demek ki, farkına varmadınız.
Peki, devam edin.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sayın Başkan,
bu komisyon çalışmalarının raporunu birkaç cümleyle özetlemek istiyorum.
Komisyon, çalışmaları neticesinde, milletvekili dokunulmazlığının vasfını
incelemiş; bu uygulamanın demokratik ülkelerde nasıl gerçekleştiğini, hangi
ülkelerde nasıl tatbik edildiğini araştırmış ve nihayetinde birkaç cümleyle şu
tespitleri yapmış; bu komisyonun raporundan birkaç cümle aktarmak istiyorum:
"Dokunulmazlık kurumunun amacı, kural olarak, yasama görevini yürüten
milletvekillerini cezaî kovuşturmalara, çeşitli çevrelerden gelebilecek baskı
ve yıldırmalara karşı koruyarak, görevlerini gereği gibi yerine getirmelerine
imkân sağlamaktır. Burada asıl korunan yasama fonksiyonu olup,
milletvekillerinin korunması, bu fonksiyonun öznesi olmalarından
kaynaklanmaktadır." Bu bir tespit.
İki: Bu koruma mutlak olmayıp, yine,
Anayasamızın 76 ncı maddesinde yer alan hükme göre, herhangi bir yolsuzluğa
bulaştığı kesin hükümle sabit olan kimselerin, zaten milletvekili seçilme
yeterliliği olmadığından, bu Parlamentoya gelme şansları bulunmamaktadır. Artı,
Anayasamıza göre yine, ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde, dokunulmazlık
zaten işlememektedir."
Yine bir başka tespit: "Seçimlerden
önce soruşturulmasına başlanması kaydıyla, Anayasanın 14 üncü maddesindeki
durumlar, yasama dokunulmazlığının kapsamı dışında tutulmuştur.
Yine, "Türkiye Büyük Millet Meclisi,
milletvekilleriyle ilgili isnadı ciddî bulduğu takdirde, dokunulmazlığı her an
kaldırma yetkisine sahiptir." Bu imkân da mevzuatımızda mevcut.
Değerli arkadaşlar, milletvekilliğinin
istifayla otomatik olarak sona ermemesi gibi, onun arkasındaki sebep nedir;
milletvekili kurumunun hizmetinin, bir kamu düzenine ilişkin hizmet olduğu
tespitidir. Milletvekili istifa ederse, otomatik olarak vekilliği sona ermez;
bunun sona ermesi için, Genel Kurulun onayına ihtiyaç vardır. Aynı şekilde,
dokunulmazlığın kaldırılmasının istenilmesi, otomatik olarak netice vermez.
İçtüzüğümüzün 134 üncü maddesinin son fıkrası, zaten bunu açıkça ortaya
koymuştur; bu komisyon raporunda da bunu dile getirmiştir.
Şu tespitle sözlerimi sonlandırmak
istiyorum: Bu komisyon çalışması sırasında, Türkiye'de dokunulmazlığı bulunan
ya da doğrudan yargıya intikal edemeyecek kamu personelini sıralamış. Başta
Cumhurbaşkanımızdan başlayan bir liste var burada; bu komisyon raporunun
ekinden alınmıştır. Cumhurbaşkanı, Yargıtay üyeleri, hâkimler ve savcılar,
vali, müsteşar, belediye başkanları, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı, milletvekilleri ve avukatlar. Bunların
yargılanabilmeleri için belli birtakım prosedürün işlemesi gerekiyor.
Milletvekillerimiz için de belli prosedür öngörülmüş Anayasamızda; dolayısıyla,
komisyon raporunun nihayetinde tespitlerle sözlerimi toparlıyorum.
Şu tabloda, Avrupa'da, Amerika'da, 25
ülkede yasama dokunulmazlığının ne şekilde uygulandığına dair tespitler de var;
detayına girmiyorum. Yani, bu kurum, sadece Türkiye'de ya da Türk
Parlamentosunda olan bir husus değil, bütün çağdaş demokrasilerde, parlamenter
rejimlerin tamamında mevcut olan bir düzenleme; ancak, biz, AK Parti olarak, bu
düzenlemenin üzerinde çalışılabileceğini ifade etmiştik daha önce; ancak,
gelin, kamu reformuyla ilgili çalışmalarla beraber, şurada saydığım kamu
personelinin de içinde olacağı genel bir düzenleme yapalım.
Burada çok ilginç bir tespit var; o da
şudur: Milletvekili dokunulmazlığı sadece cezaî kovuşturmalara yönelik bir
dokunulmazlıktır. Her biriniz için hukuk mahkemelerinde şu an dava açılabilir;
ama, Türkiye'de, hakkında hukuk mahkemelerinde dahi dava açılamayacak yüksek
yargı mensupları da vardır. Bugün, Yargıtay Başkanı ve Başkanlık Divanı üyeleri
hakkında, Yüce Divanda mahkûm olduklarından sonra ancak dava açılabilmektedir;
hukuk davası açısından söylüyorum. Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı
vardır. Şayet, yargı mensuplarıyla ilgili ya da Yargıtayın yüksek hâkimleriyle
ilgili bu durumu da yargıdan kaçma olarak değerlendireceksek,
milletvekillerinin de bu konumunu aynı şekilde değerlendirme hakkınız vardır.
Değerli arkadaşlar, hâkimler hakkındaki bu
uygulamadan dolayı hâkimlerin yargı kurumuna güvenmedikleri sonucuna
varabiliyor muyuz?! Bu, tamamen, o müessesenin işleyişine yönelik bir
düzenlemedir. Dolayısıyla, bunlar, parlamenter rejimlerde, yasama, yürütme ve
yargı organlarının çok hassas dengeler üzerine kurulduğu bir sistemdir. Bu
sistemin içerisinden sadece yasama organının üyeleri üzerindeki dokunulmazlık
müessesesini kaldırmaya çalışmak, bu Parlamentonun çalışma gücünü, bu
Parlamentonun etkinliğini sarsacak, bu Parlamentonun korumasız bırakılması
neticesini getirecek bir sonuç doğuracaktır. Bu açıdan, eğer böyle bir düzenlemeye ihtiyaç varsa, şu
listede saydığım yasama ve yürütme organlarını da içerisine alan geniş ve genel
bir düzenleme yapılabilir. Ak Parti olarak, hiçbir zaman bu düzenlemenin
aleyhinde olmadığımızı ifade ettik; ama, sadece bunu getirip milletvekili
dokunulmazlığı gibi ortaya koymanın, zaten Türkiye'de henüz yeşertmeye ve
yerleştirmeye çalıştığımız demokrasi kurumuna fayda getirmeyeceği kanaatindeyiz
ve bu Parlamentonun daha da güçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) - Demokrasiyi böyle
koruyacaksınız!..
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu duygularla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, lehinde
konuşmak istiyorum.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, ben de
İçtüzük 69'a göre talepte bulunuyorum; lütfen değerlendirin.
BAŞKAN - Aleyhte var mı?..
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Var efendim,
var.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Var efendim.
BAŞKAN - Aleyhte Ülkü Bey, Ümmet Bey.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben lehinde.
BAŞKAN - Siz lehinde.
İki lehte, iki aleyhte söz hakkı söz
konusu. O nedenle, ikinci lehte söz hakkını Sayın Haluk Koç'a veriyorum.
Aleyhte söz haklarını da, Sayın Ülkü Güney ile Ümmet Kandoğan'a vereceğiz.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan,
sataşma sebebiyle...
BAŞKAN - Başka söz hakkı söz konusu değil.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan,
ismimden söz edilerek konuşma yapıldı. Onun için, İçtüzük 69'a göre talepte
bulunuyorum.
BAŞKAN - Çünkü, bu görüşmeleri İçtüzük
63'e göre yapıyoruz. 63'te iki lehte, iki aleyhte 10'ar dakika söz hakkı vermek
mümkün.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, 69'a
göre, ismimden söz edilerek ve ileri sürdüğüm görüşlere başka anlamlar
yükletilerek benim hakkımda yorum yapıldı.
BAŞKAN - Yani, sataşmayla ilgili söz
istiyorsunuz.
ATİLLA KART (Konya) - Sataşmayla ilgili.
BAŞKAN - Anlaşıldı; tutanaklara bakıp onu
değerlendireceğiz.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir yanılsatma içinde değilim; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup önerisinin bugünkü gündemi belirleme noktasındaki
taleplerinin lehinde konuşuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bugün
getirdiğiniz gündeme "evet" diyeceğiz; yani, bulunduğum noktada
herhangi bir hak suiistimali yaparak bulunmadığımı ifade ederek başlamak
istiyorum; ama, kısaca, lehte olduğumuzu söyledikten sonra, olumlu oy
vereceğimizi söyledikten sonra, Sayın Ergin'e de ufak bazı yanıtlar verme hakkı
doğdu; onun için, bunu da kullanmak istiyorum.
Şimdi, Sayın Ergin, bir siyasetçi için en
zor şey, vicdanen inanmadığı bir olayı bir siyasî görev olarak bir toplum
önünde savunma noktasıdır, vicdanen inanmadığı bir olayı bir siyasî görev
olarak savunma noktasında kalmaktır. Zorluğunuzu anlıyorum, çok zor bir görevle
karşı karşıyaydınız. Bilemiyorum, geçmiş olsun diyorum o göreviniz için.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu konu
-dokunulmazlık ayrı bir olay- burada bizim söylediğimiz, bir savunma hakkı
talebi. Savunma hakkı talebi, bir insanlık hakkı, temel bir hukuk kuralı; bunu
ifade ediyorum, Atilla Kart da bunu söyledi. Şimdi, bunu, topyekûn bir
yargılamayla "efendim, biz, herkesin bu tip taleplerini dönem sonuna kadar
erteledik" deme hakkınız yok. Bu, çok açık bir kural.
Değerli arkadaşlarım, milletvekili istifa
ettiğinde de, bu istifasının Genel Kurulda görüşülüp oylandıktan sonra kesinlik
kazanacağını söyledi. Bununla arasında bir benzerlik yok Sayın Ergin, hiçbir
benzerlik yok. Burada, biz, bir insanlık suçu işliyoruz, bir insanlık suçu
işliyoruz -bir daha söylüyorum- temel bir insan hakkını, burada, bütün
söylemler bu dönemde, bu yönde geliştirilirken, Türkiye bu yönde ilerlemeye
gayret gösterirken, biz, Parlamentoda -bunu da çok açık söylüyorum- birilerini
korumak adına, birilerini kollamak adına, kendi vicdanî sorumluluğumuzu arka
plana atıyoruz. Birçok milletvekili arkadaşım yoktu; oylama öncesinde grup
başkanvekilinin uyarısıyla salona girdiler. O konuşmaları keşke
dinleyebilseydiniz sayın milletvekilleri. Sayın Burhan Kuzu burada -Anayasa ve
Adalet Ortak Komisyonu Başkanı- gerçi şu anda meşguller, konuşma içersindeler;
ama, birçok arkadaşımız, keşke, burada, bu talebin dile getirilişini benden,
Sayın Yalçınbayır'dan, Sayın Kart'tan dinleseydiniz; dinleseydiniz de, kişisel
vicdanınızı tartıp, dengeleyip, ona göre oy kullansaydınız.
Değerli arkadaşlarım, muhasebe, zor bir
sanat, zor zanaat; ama, vicdan muhasebesi, en zor sanat. Sizi kendi
vicdanınızla -bundan sonraki tutumunuzda- baş başa bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte birinci söz hakkı,
Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Güney'in.
Buyurun Sayın Güney.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partimizin getirmiş
olduğu grup önerisinin aleyhinde konuşacağım.
Bundan önce, müteaddit defalar, bu
kürsüden, Meclis gündemiyle sıkça oynanmamasını ifade etmiştim; uzun yıllar
boyunca bu Parlamentoda üyelik yapan bir arkadaşınız olarak bunun sakıncalarını
anlatmaya çalışmıştım. Bugün, yine, önümüze, bir programda değişiklik
getirildi. Bu programda işte filan kanun, işte 6, 7'ye geldi, 9, 3'e indi, işte 48 saat beklemeden
hemen görüşelim...
Şimdi, arkadaşlarım, bizim, o zaman,
buradaki bulunuş nedenimiz ne?! Hiçbir hazırlığımız yok. Neyin yapılacağını,
neyin konuşulacağını bilmiyoruz. Ee canım, nasıl olsa bununla ilgili görüşmeler
komisyonlarda yapıldı bitti, getirildi; buradaki arkadaşlarımız da işte el
kaldırırlar indirirler, konuyu bilen birkaç arkadaş da burada konuşur, iş
biter... Bu olmaz arkadaşlar. Bu alışkanlığımızı bırakalım. Gün geçmiyor ki, bu
Meclisin gündemiyle oynanmasın. Ben de, zamanında, tek başına iktidar olan bir
partide milletvekilliği yaptım. Orada biz bunu gördük; yaptık, ama pek
faydasını görmedik.
Biraz evvel, Cumhuriyet Halk Partisinin
bir önerisi vardı. Ben o önerinin reddedileceğini biliyordum. Niye; çoğunluk
burada, reddedilecek. Bu Parlamentoda da, zannediyorum, yanılmıyorsam, ikibuçuk
yıla yakın süre içinde ilk defa bir öneri getirdiler; ne olurdu kabul etsek?!
Yani, kabul etsek madem öyle... Yani, oradan geldi diye niye kabul etmeyelim?!
Kaldı ki, getirmiş oldukları önerinin içeriğine baktığımız zaman, ben
inanıyorum, çok değerli AK Parti Grubundaki arkadaşlarımın çoğu da benim gibi
düşünüyor. Biz, niye zan altında kalalım; niye vebal altında kalalım? Yani,
Sayın Koç burada bizim gözümüzün içine bakarak "siz vebal altındasınız,
siz bu işe el kaldırmıyorsunuz" niye desin; siz niye kalın?..
Herhangi bir arkadaşımız suç işlemiş; bu,
ben de olabilirim. Tamam, benim hakkımda da bir soruşturma açılması isteniyor;
evet, Anayasamızın 83 üncü maddesinde deniliyor ki: Meclisin kararı olmadıkça
sorgulanamaz. İkinci fıkra bu. Ama, burada bir arkadaşımız çıktı diyor ki:
"Allahaşkına beni sorgulayın, kurtarın beni. Ben ne zaman memleketime
gitsem, bana şüpheli bakıyorlar."
Şimdi, arkadaşlar, Allah göstermesin, bu
hepimizin başına gelir. Yarın benim başıma gelir, öbür gün çok değerli bir
başka arkadaşımızın başına gelir. Tümüyle dokunulmazlıklar için de
-değiştirilmesi, kaldırılmasında- benim de çekincelerim var, benim de yanlış
gördüğüm yerler var. Sizin gibi düşündüğüm çok yerler var; ama, şu anda
hakkında soruşturma yapılması istenilen milletvekillerimizi niye biz bu
soruşturmadan veyahut da onların adalet önüne gitmesinden çekiniyoruz; gitsin
arkadaşlar. Onlar da yarın seçim bölgelerine gittiği zaman, memleketlerine
gittiği zaman "işte çıktım; sizin zannettiğiniz gibi de değilmiş, o kadar
da önemli bir şey değilmiş; işte aklandım" desin. Bu, onun en tabiî hakkıdır.
Bu hakkı bu Meclis vermelidir.
Çok Değerli Adalet Bakanımız, Değerli
Anayasa Komisyonu Başkanımız, Adalet Komisyonu Başkanımız, bu konuda, bana
göre, daha hassas davranmalıdır. Milletvekillerinin sorguya gitmelerinin, yani,
buraya gelen dosyalarının ertelenmesi konusunda son derece hassas davranmalıdır;
davranmalıyız.
Arkadaşlar, bu -çok ciddî söylüyorum- bir
de, bir vebaldir. Gelin, bu vebal altına girmeyelim. Niye; bir insanı niye
itham altında bırakalım? Dünyada insanın itham altında bırakılmasından daha büyük
işkence, daha büyük eziyet olur mu? Niye o insanı biz bunun altında bırakalım?
Gitsin, ceza da çıkarsa çıksın, çıkmazsa çıkmasın, o bizim görevimiz değil. Biz
burada niye bir baraj oluşturuyoruz?
Kanun koyucu 1983'te bu Anayasaya bunu
koyduğu zaman, o günkü şartlar farklıydı. Bugün artık, Meclisin itibarını,
milletvekilleriyle ilgili konuşmaları hepimiz her yerde duyuyoruz, birlikte
yaşıyoruz. Artık, bugün gelinen noktada bizim bu barajda ısrar etmemiz, yani,
Meclise geldiği zaman dönem sonuna kadar ertelenmesinde ısrar etmemiz, bana
göre, insanlık adına, yani, bir insanın hakkı, hukuku adına da yanlıştır.
Buradan, hepinizin, buradaki bütün
arkadaşlarım adına, komisyonlara, başkanlara sesleniyorum: Gelin, bu
arkadaşlarımızın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili dosyalarına evet
diyebilecek mekanizmayı işletelim, yolu bulalım. Onlar da rahat etsin, biz de
rahat edelim. Genel anlamda milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda da
fikirlerimizi, yeri geldiğinde ifade edelim diyorum.
Ben, inanıyorum ki, açıkyüreklilikle bunu
söylüyorum; herhangi bir parti, herhangi bir duygu ve düşünce altında
söylemiyorum; ama, içtenlikle inanıyorum ki, AK Parti Grubundaki bütün
milletvekillerimiz, yöneticileri dahil, bu konuda benim gibi düşünüyorlardır.
Biz onlarla her gün beraberiz, her gün konuşuyoruz. Yeri geldiği zaman, burada,
niye... Yani, böyle bir şey yaparsak, biz ne kaybederiz, bir de bunu düşünelim;
yani, milletvekili olarak ne kaybederiz veyahut da soruşturmaya giden, hele
hele adam "beni allahaşkına yollayın" diyor; yani, işe tersinden
bakarsak, o arkadaşımız milletvekili oldu diye, sorgulanma ve aklanma hakkı,
bir nevi, elinden alınmış oluyor; bunu anlamak mümkün değil. Sizden istirham
ediyorum, ilgililerden istirham ediyorum, bu konuyu mutlaka halledelim; bir.
İki; yönetici arkadaşlarımdan, grup
başkanvekili arkadaşlarımdan, bu Meclisin gündemiyle ilgili fazla
oynamamalarını... Çünkü, bizler katkıda bulunmak istiyoruz; bizler hazırlık
yapıp, bu Mecliste, gelen kanunlara katkıda bulunmak istiyoruz, yardım etmek
istiyoruz; onu bizim elimizden almayın. Benim, bugün görüşülecek kanunlardan,
İl Özel İdaresi Kanunu hariç, diğerleri hakkında ciddî bir bilgim yok.
Bilmiyordum, yeni gelenleri okumadım; belki onlara da birkaç cümle ifade
edebilecek, birkaç cümle söyleyebilecek faydam dokunabilirdi; ama, o hakkım da
elimden alındı. Şimdi, ne gelirse, sırayla gelsin, gitsin...
Bu duygularla beni dinlediniz. Umarım ve
altını çizerek son defa söylüyorum; bu dokunulmazlık konusunu, özellikle
milletvekili arkadaşlarımızın en büyük sıkıntısı olan, haklarında suç isnat
edilen arkadaşlarımızı bu ayıptan kurtarmak, sizlerin, bizlerin, bu Meclisin
görevi olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan; buyurun.
Aleyhte söz hakkınız var; lütfen, konu
içinde ve söz aldığınız doğrultuda konuşun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınarak, benden önce
konuşan değerli milletvekillerine gösterdiğiniz müsamahaya dayanarak, ben de,
bu dokunulmazlıkla ilgili birkaç cümle sarf ettikten sonra, asıl konumla ilgili
konuşmamı yapacağım.
Değerli milletvekilleri, bu dokunulmazlık
meselesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne zaman gündeme gelse, İktidar
Partisinin temsilcileri, milletvekilleri veya grup başkanvekilleri geliyorlar,
bu kürsüden "efendim, Türkiye'de 2 000 000'a yakın devlet memuru var;
onların yargılanmaları da farklı usullere tabi, onların yargılanmalarında zor
usuller var; öncelikle bunları halledelim, daha sonra milletvekilliği
dokunulmazlığıyla ilgili konuyu gündeme getirelim" diyorlar. Yaklaşık
yirmiyedi aydan beri, ne zaman dokunulmazlıklarla ilgili konu gündeme gelmişse,
hep aynı sözleri dinledik. Biraz önce, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın
Sadullah Ergin de aynı şeyleri söyledi; "2 000 000'a yakın kamu
görevlisinin ayrı bir yargılanma usulü var, ayrı bir yargılamaya tabi; öyleyse,
gelin, önce bunları bir düzeltelim, ondan sonra milletvekili dokunulmazlığına
geçelim."
Değerli milletvekilleri, bu tür
konuşmalar, Meclisi yanıltmaya matuf olan konuşmalar, vatandaşlarımızı
yanıltmaya matuf olan konuşmalar; çünkü, Türkiye'de, kamu görevlisi olup da
yargılanamayan tek bir kişi yok, mutlaka yargılanıyorlar; ancak, onların
yargılanma usulü, değişik bir şekilde, kanun koyucu tarafından kanunlaştırılmış,
ona tabi olarak yargılanmaları söz konusu; yoksa, yargılanmamaları diye bir şey
kesinlikle söz konusu değil. Örneğin, 4483 sayılı Kanuna göre memurlar şöyle
yargılanıyorlar: Hakkında suç isnadı bulunan herhangi bir memurla ilgili bir
soruşturma yapılıyor, onun üzerine ilgili mülkî idare amiri soruşturma izni
veriyor veya vermiyor. Soruşturma izni veriyorsa, problem yok; soruşturma izni
vermiyorsa, cumhuriyet savcısı -altını çiziyorum- ilgili merciin vermiş olduğu
bu karar aleyhine idare mahkemesine gidebiliyor veya hakkı haleldar olan kişi
de aynı şekilde idare mahkemesine gidebiliyor ve idare mahkemesinin vereceği
karar neticesinde de ilgili kişi yargı önüne çıkarılıyor; yani, yargılanmaması
diye bir şey kesinlikle söz konusu değil. Bundan da rahatsızsanız, bu usulün de
zaman aldığını... En fazla da aldığı süre 45 gündür, onun da altını çiziyorum.
Bu süre de çoktur diyorsanız, bunlarda hiç ilgili merciin izni olmadan direkt
soruşturma yapılması gerekir diyorsanız, 366 milletvekiliniz var, buyurun
getirin o kanun teklifini, tasarısını, bizler de Doğru Yol Partisi olarak bunu
destekleriz, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerimiz de bunu mutlaka
desteklerler; gelin, bunu çıkaralım ve yirmiyedi aydan beri burada söylenilen
bir hususu ortadan kaldıralım.
Ben, Sayın Milletvekilimiz Atilla Kart
Beyi gönülden kutluyorum ve bir şeye de çok üzüldüm; o önerge burada
reddedildikten sonra AK Parti sıralarından bir hayli milletvekili arkadaşımız
alkışladılar. Bu alkışların manası nedir sayın milletvekilleri? Benim dilim
varmıyor; ama, bu alkışlardan bazı manalar, bazı düşünceler çıkarıyorum. İşte,
onun, Sayın Milletvekili Atilla Kart'ın meselesi gündemden kalkınca
"bizimkiler de gündemden kalktı" şeklinde bir düşüncenin neticesinde
miydi o alkışlar? (AK Parti sıralarından "Alkışlamadık" sesleri)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Biz
alkışlamadık...
ATİLA EMEK (Antalya) - Milletin
gündeminden kalkmayacak ama!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır,
alkışladınız.
Sayın Şahin, özellikle size dikkat ettim,
siz alkışladınız. Sayın milletvekili diyor ki: "Beni yargılayın."
Önergeyi reddediyorsunuz; reddedilen önergeden sonra da alkışlıyorsun; o
alkışlar neyin alkışlaması allahaşkına! Lütfen, rica ederim. Bizi izleyen bütün
vatandaşlarımız bu alkışların manasını farklı şekillerde yorumlayabilirler;
onun için çok dikkatli olmamız lazım.
Ben, bu kısa özeti yaptıktan sonra,
bugünkü gündemle ilgili olarak, AK Parti Grubunun vermiş olduğu önerinin
aleyhinde bazı sözler söylemek istiyorum.
Öneri bugün verilmiş. Ben, biraz önce, Meclisteki
görevli arkadaşlarımızdan rica ettim; dedim ki "şu kanun tasarılarıyla
ilgili kitapçıkları bana bir getirir misiniz." Çok uzun uğraşılardan sonra
bunları bana getirdiler ve ben, şimdi, AK Parti Grup Başkanvekili hariç, bütün
milletvekillerimize sormak istiyorum buradan: 718 sıra sayılı kanun tasarısı
neden bahsediyor arkadaşlar?
HASAN KARA (Kilis)- Hâlâ orada mısın?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Hayır,
soruyorum, bir tek milletvekilimiz çıksın desin ki -grup başkanvekili hariç-
718 sıra sayılı kanun tasarısı şundan bahsediyor. Buyurun, bekliyorum...
Bekliyorum; buyurun.
HASAN KARA (Kilis) - Ders mi
anlatıyorsun?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)- Sormaya hakkın var
mı?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Ders değil bu!..
Arkadaşlar, işte, bunun için...
BAŞKAN- Ümmet Bey, siz, Genel Kurula hitap
edin, kimseye soru sormayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bunun için,
Mecliste görüştüğümüz kanunlar, işte Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, burada
alelacele görüşüldüğü için, üzerinde ciddî manada tartışma yapılmadığı için, milletvekillerimiz
bu konuyla ilgili hiçbir hazırlık yapmadığı için, Cumhurbaşkanlığı Köşkünden
geri geliyor. Biraz sonra görüşeceğiz; özel idareyle ilgili kanun tasarısının
14 maddesi Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderildi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)- Olabilir!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Bakınız,
cumhuriyet tarihinde bunun örneği yok. Avrupa'daki parlamentolara bakın,
sistemi, usulü bize benzeyen ülkeleri araştırın. Bir kanun tasarısı Sayın
Cumhurbaşkanına gidiyor, 14 maddesi geri geliyor. Hangi parlamentoda var sayın
milletvekilleri, soruyorum; hiçbir parlamentoda yok.
Onun için, 723 sıra sayılı, 718 sıra
sayılı, 734 sıra sayılı, 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarılarının neden
bahsettiği, Türkiye'de hangi meseleleri açıklığa kavuşturacağı konusunda hiçbir
milletvekilinin bilgisi olmadan, bunu, alelacele niçin Meclis gündemine
getiriyorsunuz? Pazartesi günü verseydiniz bu öneriyi. Pazartesi günü
verseydiniz, en azından pazartesi günü görüşülürdü veya salı günü görüşülürdü
ve bununla ilgili milletvekillerimiz hazırlık yapar gelirdi. Benim önüme gelen,
AK Parti Grubunun hazırlamış olduğu bugünkü Meclis gündemiyle ilgili 3 kanun
tasarısı var. Ben, onlarla ilgili hazırlık yaptım geldim; ama, onun
dışındakilerle ilgili hiçbir bilgim yok, hiçbir çalışmam yok ve bakıyorum şimdi
onların neyle ilgili olduğuna, Deniz Çevresinin Petrol ve Diğer Zararlı
Maddelerle Kirlenmesine Acil Durumlarda... Çok önemli bir kanun tasarısı. Çok
önemli, yani, Türkiye'nin en önemli konularının başında gelen bir meselenin
çözümü, halledilmesiyle ilgili hazırlanmış bir kanun tasarısı; ama, bununla
ilgili benim hiçbir bilgim yok, hiçbir hazırlığım yok, hiçbir çalışmam yok.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Konuşmak zorunda
değilsin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu vatandaşlar
bizi Parlamentoya gönderirken, Meclis çalışmalarına azamî ölçüde katkı yapmamız
maksadıyla bizi Parlamentoya gönderdi. Aslî vazifemiz de bu.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Parti değiştir
diye de göndermedi!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Milletvekili, onun, hemen cevabını vereceğim.
Burada, daha önce, geçen dönem,
Parlamentoda bir başka partiden seçilip gelen, ancak, Parlamentonun görev
süresi dolmadan partisini değiştiren ve sizin şu anda aranızda oturan 55 tane
sayın milletvekili var.
AHMET IŞIK (Konya) - Kapandı, o zaman
parti kapandı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kapanmadı,
hayır, kapanmadı. Mecliste, o parti fiilen görev yaparken, Parlamentoda görev
yaparken, o partide görev alan 55 tane milletvekili...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Boş
konuşma!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...bugün, bu
sıralarda oturuyor...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Oku da
gel!..
BAŞKAN - Müdahale etmeyin arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ve o
milletvekillerinden birçoğu da şu anda bakan olarak görev yapıyor.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - 1 tane
bile yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 21 inci Dönem
Parlamentosu devam ederken istifa ederek ayrıldılar onlar.
AHMET IŞIK (Konya) - Bilmiyorsun; öğren,
öğren...
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...
AHMET IŞIK (Konya) - Bilmeden konuşma!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, sayın
milletvekilleri...
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, lütfen,
dinleyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve bu
Parlamentoda benden önce istifa edip ayrılan 6 tane milletvekili size geçti.
Niçin onlar için bu sözleri söylemiyordunuz?!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen kendine
bak!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Size gelirken
iyi de, sizden ayrılan olunca kötü mü? (CHP ve Bağımsızlar sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...ve ben, çok
istiyorsanız, benim ayrılma sebebimi de bu kürsüden ilan ederim, açıklarım. Çok
istiyorsanız, açıklayayım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Açıkla...
BAŞKAN - Lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Açıklayayım mı?
İstiyor musunuz?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Açıkla...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuyla ilgili
konuşun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - İstiyorsanız,
açıklayayım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Açıkla...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki;
açıklayayım o zaman.
Ben, Adalet ve Kalkınma Partisinde gerçek
bir demokrasi olacağı inancıyla... (AK Parti sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu mu yani?!.
AHMET IŞIK (Konya) - Geç onu, geç!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
...milletvekillerine gerektiği takdirde itibar edileceği düşüncesiyle, bu parti
içerisinde yer aldım.
ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) - Bizim
itibarımız var, sen kendine bak!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ancak, daha
dün, bir bakan, Sayın Başbakanla görüşemediği için bakanlık görevinden ve
partinizden istifa etti sayın milletvekilleri, daha dün ayrıldı. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Beraberlerdi, neyi
görüşemedi?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Başbakanla
görüşemiyorum diye, daha dün ayrıldı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Beraberlerdi, niye
görüşememişler?!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Devam et!..
Devam et!..
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, hem süreniz doldu
hem de konuyla ilgili toparlama yapın ve konuşmanızı bitirin lütfen.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Yakında başka
partiye de geçersin!
AHMET YENİ (Samsun) - Hangi partiye
hazırlanıyorsun?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim ismim
Ümmet Kandoğan. Ben, yirmiüç yıl memleketime, milletime hizmet ederek gelen
birisiyim ve bundan sonra da aynı şevk ve heyecanla hizmetime devam eden
birisiyim. Sizler, beni çok yakından tanıyan, bilen insanlarsınız. Benim nasıl
karakterli bir yapım olduğunu, nasıl bir anlayış içerisinde olduğumu hepiniz
çok yakından biliyorsunuz; ama... (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Başka partiye
geçersin!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, son sözüm şudur: Bu konularla ilgili, elbette, önergeler
verilebilir; ancak, bunun zamanlamasının çok iyi yapılması ve
milletvekillerinin hangi kanun tasarılarının görüşüleceği konusunda önceden
bilgilendirilmesi gerektiği inancıyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Doğru Yol
Partisine genel başkan olman lazım; böyle olmuyor, üye olarak olmaz, genel
başkan olacaksın! Orada görmek istiyoruz zatıâlinizi!
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Tekrar hatırlamanız için öneriyi
okutacağım ve oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
"Öneri:
16.2.2005 Çarşamba günkü (bugün)
birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi,
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının;
179 uncu sırasında yer alan 791 sıra
sayılı kanun tasarısının bu kısmın 2 nci sırasına,
2 nci sırasında yer alan 728 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına,
5 inci sırasında yer alan 731 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına,
13 üncü sırasında yer alan 723 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına,
8 inci sırasında yer alan 718 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına,
6 ncı sırasında yer alan 734 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına,
15.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve dağıtılmış bulunan 694'e 1 inci ek sıra sayılı kanun tasarısının,
48 saat geçmeden, gündemin 5 inci sırasına alınmaları önerilmiştir. "
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Kart'ın, Sayın
Ergin'in konuşmasıyla ilgili sataşma iddiası var.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Ne sataşması?..
BAŞKAN - Tutanakları aldık, okuduk;
neresinde sataşma var diye belirli bazı paragraflara dikkat ettik, altını
çizdik; ama, size de sormak istiyorum.
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Benim açıkladığım
görüşlere farklı anlamlar yükletilerek, konuşmamın bütünü hakkında, Genel
Kurula yanlış bir sunuş yapıldı; ben, bu konuya açıklama getirmek istiyorum.
İçtüzüğün 69 uncu maddesinin birinci bendine göre bu konuda söz vermeniz
gerekir Sayın Başkan.
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Ergin, sizin,
dokunulmazlıklarla ilgili konuşmanızı, milletvekili, yasama organıyla ilgili
sınırlı görüp, diğer alanlardaki dokunulmazlıklarla ilgili bigâneliğinizi, o
konulara değinmemenizi, eğer, bir eksiklik olarak görüyorsanız...
ATİLLA KART (Konya) - Benim başka
konulardaki değerlendirmelerime de başka anlamlar getirildi; onu ifade
ediyorum.
BAŞKAN - Mesela, örnek verin.
ATİLLA KART (Konya) - Dokunulmazlıklarla
ilgili değerlendirmeler, diğer kamu görevlilerinin kısıtlamaları, benzeri
konularda çok farklı sunuşlar yapıldı. Araştırma Komisyonu raporu da farklı
olarak sunuldu, orada da hatalı değerlendirme yapıldı.
BAŞKAN - Peki.
Şimdi, şöyle bir durum söz konusu: Siz,
konu gereği milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili görüştünüz, kendi konunuzu
dile getirdiniz; ama, bu demek değildir ki, Sayın Ergin'in belirttiği gibi,
dokunulmazlıkla ilgili diğer alanları gözardı ediyorsunuz. Böyle bir yanlış
anlayışın ortaya çıkmaması düşüncesiyle açıklama yapmak istiyorsunuz.
ATİLLA KART (Konya) - Elbette...
BAŞKAN - Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Lütfen sataşmaya mahal vermeyin yalnız.
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart'ın, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, söz
verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu bir
defa daha saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bir üzüntümü ifade etmek
istiyorum: Biraz evvel -Sayın Denizli Milletvekilimiz de ifade ettiler-
alkışları ve Grup Başkanvekilinin konuşmalarını dinledikten sonra,
dokunulmazlıklar konusunda karamsarlığa kapıldığımı ifade etmek istiyorum.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) -
Dokunulmazlıkla ne alakası var?!
ATİLLA KART (Devamla) - Ne adına
karamsarlığa kapılıyorum değerli arkadaşlarım; yolsuzlukla mücadele konusunda
temel bir zafiyeti yaratma konusunda kararlı olduğunuzu görüyoruz. Yolsuzlukla
mücadele konusunda samimî olmadığınız ve bu konuda bu kararlı tavrınızı
sürdüreceğiniz anlaşılıyor; ama, bunu tekrar ifade ediyorum; bu anlayış içinde
yolsuzlukla mücadele etmek mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bu görüşümü ifade
ettikten sonra, şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Grup Başkanvekili, Meclis
Araştırması Komisyonu raporundan söz ederken burada bir çoğunluğun; yani,
burada Meclis Genel Kurulundaki sayısal çoğunluğun bir başka tezahüründen söz
ettiler. Zaten, sorunun esası burada düğümleniyor. Bu sayısal çoğunluğu,
Meclisin iradesi veya hukukun üstünlüğü, demokrasinin iradesi olarak öne
sürdüğünüz zaman bir yere varmanız mümkün değil. Demokrasi anlayışı sayısal
çoğunluktan, aritmetik çoğunluktan ibaret olamaz. Olayı bununla sınırladığınız
zaman olaya ne kadar yüzeysel baktığınızı, ne kadar yanlış baktığınızı bir
anlamda ifade etmiş oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, biz, bakın,
konuşmalarımızda, dokunulmazlıklar konusunda Anayasa değişikliği yapılması
gereğinden söz etmiyoruz; bu, ikinci aşama. Neden söz ediyoruz; mevcut Anayasa
hükmünün ve İçtüzüğün amaca uygun olarak kullanılması, uygulanması gereğinden
söz ediyoruz. Mevcut Anayasamız ve İçtüzüğümüz neyi düzenliyor; dosyanın
özelliğine göre, olayın özelliğine göre, dönem sonuna kadar erteleme veya
dokunulmazlığın kaldırılması yönünde iki ayrı alternatifi getiriyor. Biz ne
yapıyoruz; hiçbir istisna getirmeden, otomatik bir refleksle ve yönlendirmeyle
-sadece refleksle değil, yönlendirmeyle- dönem sonuna erteleme kararları
veriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, burada, siz, o
zaman, İçtüzüğe aykırı uygulama yapmış oluyorsunuz.
Ben konuşmamda özellikle bunu vurgulamak
istedim; ama, bu noktada da, yine hatalı yorum getirilerek, konuşmamın amacı
dışında yorumlandığını üzülerek görüyorum.
Ben, Sayın Başkanımızın hoşgörüsünü
istirham etmeyeceğim; ama, bir tespitimi aktarmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bakanlar
hakkında, başbakanlar hakkında soruşturma komisyonları kurduk. Değerli
arkadaşlarım, o soruşturma komisyonu raporlarında hep şu ortak ifade
kullanıldı; orada denildi ki ilgili bakanlara yönelik olarak: "Öylesine
üst düzeyde; yani, müsteşar düzeyinde, genel müdür düzeyinde, genel müdür
vekili düzeyinde yapılmış olan yolsuzluklar var ki, bu yolsuzluklardan ilgili
bakanların haberlerinin olmaması mümkün değildir."
Değerli arkadaşlarım, bunu, lütfen,
günümüze de uyarlayın; günümüze de uyarlayın ki, o raporlarda, o soruşturma
raporlarında, o Emniyet kayıtlarında, o telefon kayıtlarında isimleri geçen
bakanların ve ilgili milletvekillerinin zan altında kalmamalarını temin etmek
amacıyla ve gerçeğe ulaşmak amacıyla, bu noktada, dokunulmazlık konusunda, yeni
bir değerlendirme yapalım. Bu değerlendirmeyi yapmadığınız takdirde,
yolsuzluklarla mücadele konusunda samimî olmadığınızın bir defa daha tescil
edilmiş olacağının kamuoyu tarafından değerlendirileceğini bilmenizi istiyorum.
Bu düşüncelerle, Genel Kurula tekrar
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, akaryakıt
kaçakçılığının, ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu daha önceki toplantıda
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştı.
Bu komisyona seçilmiş bulunan sayın
üyelerin, 16.2.2005 Çarşamba günü (bugün) saat 17.00'de, Ana Bina, Zemin Kat,
PTT karşısında, Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak,
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca
plazma ekranlarda ilan edilecektir.
Bu duyurunun arkasından, birleşime 10
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.42
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 16.55
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER :Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
6.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan, Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili Komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sıraya alınan, 24.6.2004 tarihli ve 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)
(x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 791 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 24.6.2004 tarihli
ve 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 3, 6, 7, 10, 11, 13, 15, 18, 25, 35,
45, 47, 52 ve geçici 1 inci maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak, bir
daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza
geri gönderilmiştir. Anayasanın 89 uncu maddesinin ikinci fıkrasında
"Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir."
İçtüzüğün 81 inci maddesinin son
fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve
bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen
kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun
görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu
durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun
tümünün oylaması her halde yapılır" hükümleri yer alıyor.
Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun
tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi,
Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz konusu kanunun sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 3, 6, 7, 10, 11, 13, 15, 18, 25, 35, 45, 47,
52 ve geçici 1 inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
İL ÖZEL
İDARESİ KANUNU
Tanımlar
MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasında;
a) İl özel idaresi: İl halkının mahallî
müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu
tüzel kişisini,
b) İl özel idaresinin organları: İl genel
meclisini, il encümenini ve valiyi,
İfade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler:
Grupları adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Baratalı, İzmir
Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muzaffer Baştopçu, Kocaeli
Milletvekili; şahısları adına; Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili; Bülent
Baratalı, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Baratalı. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi
Kanununun 3 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepimizin bildiği gibi bu kanun 10.7.2004 tarihinde Meclisten geçti ve Sayın
Cumhurbaşkanı da bu kanunu, kendince, ilgili, özel endişeler ve rejim hakkında
düşündüğü tehlikeler nedeniyle, bugüne kadar görülmemiş bir şekilde, 73
maddelik kanunun 14 maddesini Anayasaya aykırı buldu ve bu konudaki
düşüncelerini ifade eden, bence, bir hukukçu olarak bir başucu belgesi gibi
görmemiz gereken 9 sayfalık bir yazıyla tekrar taliki veto yetkisini kullanarak
Meclise iade etti. Şimdi bu kanunun 14 maddesini tekrar görüşeceğiz.
Bu kanunun 14 maddesindeki Anayasaya aykırılıkları
Sayın Cumhurbaşkanı açısından irdelediğimizde, bu 14 madde eğer tekrar aynı
şekilde kabul edilirse, bir defa, Türkiye'nin tekil devlet yapısı
sorgulanmaktadır; diğeri, ulus devlet yapısı, ulus devlet düşüncesi, düşünseli
bu yasayla sorgulanmaktadır. Öyle ki, bu yasa bu şekilde kabul edilirse
ülkenin, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğine halel gelecektir ve ülkemiz ağır
ve ciddî tehlikeler içinde olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanının çok ilginç bir
diğer eleştirisini size arz etmek istiyorum: "Yürürlüğe girmemiş bir
düzenlemeye dayanılarak il genel meclisine görev ve yetki verilmesi yasa yapma
tekniğine uygun düşmemekte, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır."
Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasamızın
başlangıç ilkeleriyle, genel esaslarıyla, temel ilkeleriyle, özellikle, yine,
Anayasanın yönetimi düzenleyen, merkezî yönetimi ve yerinden yönetimleri, yerel
yönetimleri düzenleyen 126 ncı ve 127 nci maddesine bu düzenlemenin aykırı
olduğunu ifade etmektedir.
Hatta, büyük endişelere kapılmaktadır;
çünkü, böyle kabul edilirse bu yasa, bir yerel yönetim organı olan, bir
yerinden yönetim ilkesine dayanılarak düzenlenen bu organ, bir genel yetkili
organ haline gelmektedir.
Anayasanın tekil devlet modeline, idarenin
bütünlüğüne, yetki genişliğine, idarî vesayete, bütünlüğe, idarî vesayette
yerinden denetime ve hukukî denetime aykırı düşmektedir. Ayrıca, bu yasanın
kabul edilmesinde kamu yararı yoktur.
Yine, bu ifadelerle, eğer, bu yasa kabul
edilirse, yerel yetkili organ olan il özel idaresi genel yetkili organ haline
gelecektir ve tekil devlet modelinden -burası çok önemli- yerel ağırlıklı
devlet modeline geçilecektir. Yerel ağırlıklı devlet modelini, bir başka
deyimle, eyaletlerden, ademi merkeziyet sonucu eyaletlere bölünmüş bir
devletten, bir federal devletten, federe devletten oluştuğunu ifade edebiliriz.
Diğeri, Anayasamızın bu 2 nci maddesiyle
uygun bulunmayan bir şekilde, güçlü merkezî yönetimden, güçlü yerel yönetimlere
geçilecektir.
Yine, bütün bu haliyle, bu düzenlemede,
tekil devlet modeli, idarenin bütünlüğü, yetki genişliği, idarî vesayet
ilkelerine bir aykırılık vardır ve bu düzenleme kamu yararına uygun değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki
seneye yakın bir zamandan beri, başlangıçtan, bir modeli tartışıyoruz; bu
model, daha bundan önceki hükümet zamanından beri uygulanagelen bir model. Bu
modeli, Dünya Bankası da verdiği destekle, akçalı desteklerle destekliyor.
Aslında, Türk modeline uygun olarak uzun süredir çalışmalar yapılmış, bir
MEHTAP Projesi var, bir KAYA Projesi var. Bütün bunlar, 1923'lerde kurulmuş
olan sistemimize uygun projelerdi; ama, şimdi tartıştığımız projeler ve
özellikle Sayın Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi, Kamu Yönetiminin Temel
İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Kanunu, Türkiye'nin içmetinlerine, başta
1982 Anayasasının felsefesine ve ilkelerine tamamen aykırıdır.
Şimdi, ben, bu düzenlemelerin, Bakanlığın
çok büyük katkıları konularak yapıldığına pek inanmak istemiyorum; çünkü, Sayın
Bakan ve ekibini çok uzun süreden beri tanıyorum. Bu, Başbakanlıktan... Daha
önce bir üniversite öğretim üyesi olan Başbakanlık Müsteşarının, Başbakanlık
Müsteşarı olduktan sonra yaptığı, bence, ilk gençlik yıllarının karalamalarına,
gençlik yılı fantezilerine ve hayallerine dayanan bir düzenlemedir; ama, bizim
işimiz böyle hayallerle, fantezilerle, bir, ilk gençlik yıllarının
karalamalarıyla ilgili değildir. Biz, ciddî bir iş yapıyoruz; devletin yeniden
yapılandırılması konusunda, mevcut Anayasamıza ve diğer konvansiyonlarla kabul
ettiğimiz anlaşmalara uygun olarak düzenlemeler yapıyoruz. O nedenle, biz,
Sayın Cumhurbaşkanının burada söylediği bütün itirazlara, bütün görüşlere,
endişelere, hatta merkezî devletin yapısının bozulması, idarenin bütünlüğünün
bozulması ve il özel idaresinin genel yetkili organ haline gelerek, yalnız
mahallî müşterek ihtiyaçları, yani, yalnız belirli bir coğrafyanın
ihtiyaçlarını değil, bütün Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılar hale getirilmesi
konusundaki bu endişelere tamamen katılıyoruz.
Baştan beri söyledik; düşünceler
önemlidir, görüşler önemlidir. İnsanların arkasında, Türkiye'nin bu tekil
devlet yapısını bir federal sisteme döndürme düşünceleri olabilir; bunu,
saygıyla da karşılarız; ama, bu, burada, açıklıkla ve doğrulukla söylenmelidir;
bazı şeylerin arkasına giderek, Anayasayı dolanarak, burada söylenmemelidir.
Burada, dürüstçe, biz, federal devletten yanayız, eyalet sistemini getirmek
istiyoruz, valinin bu konumu bile yetmiyor, valiyi seçimle getirmek istiyoruz
ve buna dayalı bir yeniden yapılandırmayı Türkiye'ye getirmek istiyoruz denebilir.
Nasıl, başkanlık sistemi, uzun süre, gerek doktrinde gerekse bazı siyasetçiler
tarafından tartışılıyor ise, bu da getirilebilir.
Bizim düşüncemiz, değerli milletvekilleri,
burada, Sayın Cumhurbaşkanının taşıdığı bütün endişeler yerindedir; çünkü,
idarenin bütünlüğü, bu kabul edeceğimiz yasayla bozulacaktır. Gerçi, çok
hakkını yememek gerekiyor; çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bir
"il" kelimesi ortadan kaldırılmıştır; yani, bir genel yönetimle
görevlendirme yetkisi ve görevi ortadan kaldırılmıştır; ama, kanunun diğer
maddelerine bakarsak, az önce getirdiğimiz, özellikle görev ve yetkilerden,
özellikle meclisin düzenlenmesinde ve yürütülmesinde, denetimlerde, merkezî
yönetimi devredışı bırakan, merkezî yönetim ile yerel yönetimin, yerinden
yönetimlerin bir bütünlük içinde çalışmalarını ve görevlerini düzenleyen bu maddeler,
bu lazimelere uyulmamıştır. Bu görüşlerimiz, endişelerimiz, Sayın
Cumhurbaşkanının görüşleriyle, endişesiyle ve korkularıyla aynen
bağdaşmaktadır.
Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülürken, burada, Genel Kurulda bu kanun görüşülürken, eleştirilerimizi ve
görüşlerimizi serdettik. Ne yazık ki, aradan geçen iki yıl zaman içinde, ne
Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Kanunu ne İl Özel İdaresi Kanunu
yürürlüğe giremedi. Ayrıca, burada "nitelikli çoğunluğu yok, bu böyle
oylanmaz" dediğimiz halde, Belediyeler Kanunu da, bugün tartışmalı bir
vaziyette; idare bu kanunun yürürlüğe girdiğini söylüyor; ama, bazı görüşler de,
kanunun yürürlüğe girmediğini ve 1580 sayılı Kanunun yürürlükte olduğunu ifade
ediyor.
Bütün bu karmaşaları ortadan kaldırmak
için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, gerek Genel Kurulda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla) - 5 dakikam daha
var, değil mi?
BAŞKAN - Sizden sonra, başka grup adına
söz talebi olduğu için...
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Peki,
toparlıyorum efendim.
Biz, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme
endişelerini...
BAŞKAN - Birleştiremiyorsunuz, toparlayın
lütfen. Biliyorsunuz değil mi bunu?
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Toparlıyorum
efendim. Biliyorum Sayın Başkan, ikazınıza çok teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN - Sonra söz hakkınız var şahsınız
adına, orada tamamlarsınız.
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Peki efendim.
Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
endişelerimizi dile getirdik; ama, 3 üncü ve 5 inci maddelerde bizim
görüşlerimize, katkılarımıza yer verilmediği ve değer verilmediği için, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki görevimizden ayrıldık. Şimdi, yine bu endişeleri Genel
Kurulda ileri sürüyoruz. Yasa bu haliyle kabul edilirse, Sayın Cumhurbaşkanının
geri gönderme tezkeresinde ifade ettiği gibi, devletin Anayasayla kurulmuş olan
düzeninde başlangıç ilkelerine, genel esaslarına, idarenin bütünlüğüne, ulus
devlet yapısına, idarenin, tekrar, merkezî denetiminin güçlendirilmesi
konusundaki zafiyete, idarî vesayetin fiilen kullanılamayacağı konusundaki
görüşlerine katılıyor, bu düzenlemeye olumlu oy vermeyeceğimizi ifade ediyor,
saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu; buyurun.(AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasanın 89 ve 104 üncü
maddeleri gereğince, bazı maddelerinin bir daha görüşülmesi için Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 791 sıra sayılı, 24 Haziran 2004
Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 3 üncü maddesi hakkında AK
Parti Grubumuz adına görüşümüzü belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eğer
birileri çıkıp da neden siyaset yapıyorsunuz diye soracak olsalar, genel olarak
vereceğimiz yalın yanıt "siyaseti, ülkede iktidar olmak ve de devleti
yönetmek için yapıyoruz" olacaktır. Peki, devleti yönetmek ne anlama
geliyor; devleti yönetmek ise, o devleti, vatandaşlarının değişik istek, arzu
ve ihtiyaçlarına, onların huzur ve mutluluğunun sağlanması için neler yapılması
gerektiğine göre araştırmalar yapmak, bulmak ve uygulamaya koymak olarak
belirleyebiliriz. İşte bundandır ki, parlamentoların temel görevi, bütün
bunları sağlayacak olan yasa çalışmalarını yapmaktır. İktidarıyla muhalefetiyle
bizim bu çatı altında olmamızın gerçek nedeni de budur. İki yılı aşkın bir
zamandır, gururla ifade etmeliyiz ki, bu Parlamento, iktidarı ve muhalefetiyle
birlikte geceli gündüzlü çalışarak birçok yasa çıkarıp halkımıza layık olmaya
çalışmış ve çalışmaya da devam etmektedir. İşte, bu konudan olarak, İl Özel
İdaresi Kanunu, bu dönemin en önemli kanunlarından biri olarak önümüzdedir. Bu
kanun tasarı halindeyken, üzerinde İçişleri, Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve
Bütçe Komisyonları çok ayrıntılı ve titiz çalışmalar yapmışlardır ve yerel
yönetimde halkımıza en iyi şekilde nasıl hizmet edileceğinin çabası içerisinde
olmuşlardır. Başta Değerli İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu olmak
üzere, bütün komisyon başkanlarımızı, komisyon üyesi milletvekili arkadaşlarımızı,
bürokratlarımızı ve hepinizi bir kez daha kutluyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yıllardan beri hep büyük bir coğrafyada, güzel insanımızın bu güzel ülkesinde
artık her şey Ankara'dan yönetilmesin, merkezden yönetilmesin; bu merkeziyetçi
yönetim anlayışı demokratik, uygar ülkelerde çoktan rafa kaldırıldı, artık,
bizde de kalksın deniliyordu. İşte, bu kanunla, bu döneme giriliyor.
Hızla değişen dünyamızda halkın her gün
yenilenen ve çeşitlenen ihtiyaç, arzu ve isteklerinin en kaliteli şekilde
sağlanabilmesi için çağdaş kamu yönetimi, dinamik bir yapıda etkin ve verimli
olmalıdır. Bu da, ancak yerel yönetimleri daha çok yetki, sorumluluk ve
kaynakla destekleyerek sağlanabilir. İşte, bu kanun bunu yapmakta, çağı
yakalamakta, ülkeyi ve insanlarını geleceğe taşımaktadır.
Bildiğiniz gibi, bu kanunun
"tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesi, il özel idaresi ile il özel
idaresi organlarını tanımlamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı, bu kanunun 3 üncü
maddesinin (a) bendinde, il halkı yanında, ilin de ayrıca belirtildiğini
vurgulayarak, Anayasamızın 126 ve 127 nci maddelerine aykırılığı dile
getirmiştir. Anayasamızın 127 nci maddesi birinci fıkrasında "mahallî
idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere" denilerek, ilin mahallî müşterek ihtiyaçları ayrıca
belirtilmemiştir. Bu yüzden, madde metninden "ilin" ibaresinin
çıkarılmasıyla kapsamda bir eksiklik olmayacağı; ama, yanlış anlama ve
yorumlara engel olup, Anayasamızın 127 nci maddesiyle anlam birlikteliğini
sağlayacağından, madde komisyonumuzda değiştirilmiştir.
Ayrıca, bu maddedeki il özel idaresinin,
idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzelkişiliği kavramı, idarî ve malî
özerkliğin sınırsızlığı anlamına gelmemektedir. İdarî ve malî özerklik,
Anayasamızın 123 üncü maddesinde düzenlenen "idare, kuruluş ve
görevleriyle bir bütündür" ilkesiyle çelişmez. Burada idarî ve malî
özerklik, mahallî idarelerin mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak
anlamında, mevcut kanunlara uygun bir biçimde, yetkili organlarının kararıyla
teşkilatlanma, personel işe alma, mal alma, borçlanma ve benzeri alanlardaki
yetkilerini belirtmektedir.
Ayrıca, Anayasamızın 127 nci maddesinde de
belirtildiği gibi, il özel idaresi karar organları, mevcut kanunlara uygun bir
biçimde karar alarak, işlemler yapabilecek -harcama, borçlanma gibi- kamu
tüzelkişisi olup, burada da bir çelişki kesinlikle söz konusu değildir.
Burada, hemen bir fıkra aklıma geldi, onu
sizlere aktarmak istiyorum. Temele sormuşlar: "Temel, çayı neden şekersiz
içiyorsun?" O da cevap vermiş, demiş ki: "Ben, dilimin tatlılığıyla
içiyorum çayı."
Evet, dilimiz tatlı olduğu andan itibaren,
öyle tahmin ediyorum ki, anlaşılmaz bir durum olan tekil devletin ortadan
kalkması, eyaletlere geçilmesi ve sistemin bütünlüğü konusunda hiçbirimizin en
küçük endişesi olmayacaktır. AK Partinin bu konuda hiçbir zaman endişesi
olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.
İşte, Değerli Başkan ve sayın
milletvekilleri; yukarıda açıkladığımız gibi, AK Parti Grubumuz olarak,
değiştirilmiş haliyle 3 üncü maddeye olumlu oy vereceğimizi bildirir; hepinize
en içten sevgi ve saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Süresini çok iyi kullanan Sayın
Muzaffer Baştopçu'ya teşekkür ediyoruz.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan; buyurun.
Konuşma süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İl Özel İdaresi Kanunu, bundan yaklaşık
sekiz ay önce Meclis gündemine gelmiş ve sekiz ay önce burada yapılan
görüşmelerden sonra kanunlaşarak Cumhurbaşkanlığına gönderilmişti; ancak, sekiz
ay öncesine geri dönüp baktığımızda, bir kanunun, hakikaten, Türkiye için son
derece önemli olan bir kanunun, tam sekiz ay süreyle hâlâ yürürlüğe
girememesini nasıl ve neyle izah edeceğiz?!
Bu kanun tasarısı burada görüşülürken,
maddeleri üzerinde ben de konuşmuştum, çok değerli Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri de konuştu. Orada, birçok maddenin Anayasaya aykırı olduğunu,
bu haliyle yasalaşmasının, yürürlüğe girmesinin zor olduğunu, hem ben zikrettim
hem de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri, burada, defaatle zikrettiler.
Ne gariptir ki, bütün bu konuşmalarımıza rağmen, büyük bir ısrarla ve inatla
tasarı buradan geçirilmiş; fakat, Cumhurbaşkanımız tarafından, tam 14 maddesi,
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmiştir.
Biraz önceki konuşmamda da söyledim,
dünyanın hiçbir parlamentosunda, sistemi bizimkine benzeyen hiçbir
parlamentosunda, parlamentodan geçen bir kanunun 14 maddesinin Anayasaya aykırı
olduğu şeklinde bir geri gönderme gerekçesiyle parlamentoya iade edildiğinin
ikinci bir örneği yok ve bizim cumhuriyet tarihindeki parlamentolarımızda da
yok. Var; Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Temel İlkeleri Kanununda
da var. Orada da aynı şeyleri söylemiştik. Belediye Kanununda söyledik. Bugün
gelinen noktaya bakın Belediye Kanununda; geri gönderme gerekçesiyle ilgili 14
üncü madde üzerinde ben burada konuştum, komisyon o haliyle getirdi; bu,
Anayasaya olduğu gerekçesiyle, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ya Parlamentoya
geri gönderilir ya da Anayasa Mahkemesine götürülür şeklinde bir ifadede
bulundum; tutanaklarda var. O zaman, buradan, milletvekili arkadaşlarım
"nereden biliyorsun" dediler. Yani, bunu bilmeye gerek yok, azıcık
bir hukuk nosyonu olan herkes bunu rahatlıkla söyleyebilir.
Bakınız, Belediye Kanununun ne olduğu
meçhul. Anayasa Mahkemesi, daha esasa girmeden, şekil yönünden meseleyi
halletti, geri gönderiyor ve onunla ilgili de, hem CHP'li milletvekilleri hem
de ben, burada defaatle söyledik; yanlış yapıyorsunuz, bu oylama şekli
yanlıştır diye ifadede bulunduk; ancak, ne yazık ki dinletemedik ve
dinletemediğimiz gibi, 330'la geçmesi için de 6 tane mükerrer oy kullanıldı,
330'u sağlamak için; ama, bugün ne oldu; işte, Belediye Kanununun durumu
ortada; kamu yönetiminin temel ilkeleri ve yeniden yapılanmayla ilgili kanun
ortada; özel idareyle ilgili kanun ortada... Ne acıdır ki, gene, komisyonumuz 3
maddesini değiştirmiş, 1 maddesinin bir fıkrası değişmiş, diğer maddeler aynen,
tekrar Meclis gündemine geldi. Şimdi, ben buradan tekrar söylüyorum: Bu
haliyle, bu kanun yeniden Cumhurbaşkanına gönderilecek olursa, akıbeti meçhul,
ne olacağı belli olmayan, ne zaman yürürlüğe gireceği belli olmayan bir kanunu,
tekrar Cumhurbaşkanına gönderiyoruz...
Bu kanunun, maddeleri düzeltildikten
sonra, birçok maddesi düzeltildikten sonra yürürlüğe girmesini ben de canı
gönülden istiyorum. Ben de hep söylüyorum; yirmiüç yıl, bu kanunun
uygulanmasında çeşitli görevlerde, makamlarda bulundum; il genel meclisine
başkanlık yaptım, il daimî encümenine başkanlık yaptım, bu kanunu bilfiil
uygulayan birisiyim. Canı gönülden arzu ediyorduk ki, özel idareyle ilgili
kanun yeniden hazırlansın, düzenlensin. Türkiye'nin buna ihtiyacı var; gelişen
ve değişen yeni şartlar nedeniyle, bu kanunun mutlaka Parlamentodan geçirilip
yasalaşması gerektiğini, ben, müteaddit kereler söyledim, gene söylüyorum;
ancak, bu şekilde ısrar edilirse, bu şekilde inat edilirse, bu kanunun da,
Belediye Kanunu gibi, Kamu Yönetimi Temel Kanununda olduğu gibi, akıbeti meçhul.
İşte, Sayın Cumhurbaşkanı, gerekçeleriyle
beraber göndermiş; ama, bir noktadaki itirazı beni çok yaraladı; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, Parlamentoda görev yapan bir milletvekili olarak son derece
büyük bir üzüntü içerisindeyim; utandım, o gerekçeyi okuyunca, görünce son
derece huzursuz oldum, rahatsız oldum ve biz de burada onu söylemiştik.
Geliniz, önce, kamu yönetiminin temel ilkeleriyle ilgili kanunu buradan
geçirelim; çünkü, anakanun odur; Belediye Kanunu, Özel İdare Kanunu, Büyükşehir
Belediye Kanunu buna dayanak yapılarak hazırlanmış kanun tasarılarıdır
demiştim.
Bakınız, şimdi, şu gerekçede bir cümle
var; onu okumak istiyorum sizlere...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Süreniz doldu; lütfen,
toparlayalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum Sayın Başkan.
"Yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye
dayanılarak -altını çiziyorum- il genel meclisine görev ve yetki
verilmesi..." Bu, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkında Kanunda halk denetçiliğiyle ilgili. Bakınız, o kanun
tasarısı daha kanunlaşmadan biz bu özel idareyi Meclis gündemine getirdik; bunu
kanunlaştırıp önce Cumhurbaşkanlığına gönderdik. Oradan gelen yazıda diyor ki:
"Yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye dayanılarak il genel meclisine görev ve
yetki verilmesi, yasa yapma tekniğine uygun düşmemekte, hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmamaktadır."
Değerli milletvekilleri, burada 550
milletvekiliyiz. 550 milletvekili olarak, şu hususu dile getiren bir
milletvekili olarak, Sayın Cumhurbaşkanından, böyle bir gerekçe ileri sürülerek
bu kanunun tekrar Meclise gönderilmesinden çok büyük üzüntü duyuyorum. Daha,
meri mevzuatta geçerli olmayan, yeri olmayan bir halk denetçiliğini getirip bu
kanunun içerisine yerleştiriyoruz. Ne uğruna; büyük bir acele uğruna. Ne
uğruna; inat uğruna, inatta ısrar etme uğruna bunları yapıyoruz ve sonra da...
Sayın Tayyar Altıkulaç'ın çok güzel bir
çalışması vardı; Meclisin 1 dakikalık çalışmasının maliyeti 11 milyar lira.
Sayın Tayyar Altıkulaç bunu açıkladı. Biz, şimdi, dönüyoruz, sekiz ay sonra
tekrar bu kanunu alıyoruz, Mecliste saatlerce tartışacağız; ne olacağı meçhul,
ne olacağı bilinmiyor, tekrar Sayın Cumhurbaşkanına göndereceğiz. Yeri
geldiğinde, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkından bahsedeceğiz.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ... onların
hakkının savunuculuğunu yapacağız; ancak, bir inat uğruna, bir kuru inat uğruna
maalesef bu tür yanlışlıklara devam edersek, hem bundan Meclis yara alacak hem
de bu fakir milletin, fakir fukaranın, garip gurebanın hakkı olan ve onlara
gitmesi gereken harcamalar da buradaki bu lüzumsuz çalışmalardan dolayı boşa
harcanmış olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına, ikinci söz hakkı,
İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı'nın.
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Konuşmayacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Vaz mı geçtiniz?
BÜLENT BARATALI (İzmir) - 25 inci maddede
konuşacağım.
BAŞKAN - Peki.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur;
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.30
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 17.43
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7.-
24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde
Yasanın 3 üncü maddesinin oylamasında
karar yetersayısı bulunamamıştı.
Maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yetersayısı arayacağım.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
İl özel idaresinin görev ve sorumlulukları
MADDE 6. - İl özel idaresi mahallî
müşterek nitelikte olmak şartıyla;
a) Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin
çevre düzeni plânı, bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun
önlenmesi, sosyal hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk
yuvaları ve yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini,
binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının karşılanmasına
ilişkin hizmetleri il sınırları içinde,
b) İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık,
çevre, acil yardım ve kurtarma, kültür, turizm, gençlik ve spor; orman
köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin
hizmetleri belediye sınırları dışında,
Yapmakla görevli ve yetkilidir.
İl çevre düzeni plânı; valinin
koordinasyonunda, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il
belediyesi ve il özel idaresi ile birlikte yapılır. İl çevre düzeni plânı
belediye meclisi ile il genel meclisi tarafından onaylanır.
Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik
sırası, il özel idaresinin malî durumu, hizmetin ivediliği ve verildiği yerin
gelişmişlik düzeyi dikkate alınarak belirlenir.
İl özel idaresi hizmetleri, vatandaşlara
en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü,
yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.
Hizmetlerin diğer mahallî idareler ve kamu
kuruluşları arasında bütünlük ve uyum içinde yürütülmesine yönelik koordinasyon
o ilin valisi tarafından sağlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler:
Gruplar adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili
Muzaffer Baştopçu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Ali Kemal Kumkumoğlu; kişisel söz talepleri, İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Baştopçu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 89 uncu ve 104
üncü maddeleri gereğince bazı maddelerinin bir daha görüşülmesi için Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 791 sıra sayılı 24 Haziran 2004
tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6 ncı maddesi hakkında AK
Parti Grubumuzun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir
ülkede demokratik genel ve yerel seçimlerin yapılması, halkın seçtiği kişilere
"artık, sizlere yetkiyi verdik; gelin, bizi yönetin, bizim istek ve
arzularımızı yerine getirin; mutluluk ve esenliğimiz için ne gerekiyorsa yapın" anlamındadır. Bu yüzden,
seçilmişler her zaman başımızın tacıdırlar. Eğer onlara güvenmiyorsak, halka da
güvenmiyor ve inanmıyoruz demektir. Bu ülkenin barış ortamı, huzuru, refahı ve
aydınlık yarınları için elbirliği, gönül birliği içinde olacağız, ortak akıl
kullanıp, seçilmişlere de, atanmışlara da güveneceğiz ve ülkemizdeki her alanda
güven ortamının giderek artmasını ve bunun da, hep birlikte güçlenmemizi
sağlamasını koşut olarak kullanacağız.
Siyaset, halkımıza hizmet için yaptığımız,
çok onurlu, kıvançlı ve erdemli bir faaliyet olup, hepimiz bu bilinçle hareket
etmekteyiz. Hepimizin çok iyi bildiği uygar, demokratik ülkelerde
parlamentolar, yasa çalışmalarını "boş durmayalım, bir şeyler
yapalım" diye yapmazlar. Yasa çalışmalarının temel amacı, halka en iyi
hizmeti, en hızlı, en kaliteli şekilde taşımaktır.
Bizim gibi her geçen gün koşulları iyiye
gidip, gelişmekte olan, hızla büyüyüp, kalkınan ülkelerde yasa çalışmaları,
eski, kaybedilmiş yılların telafisi için yapılmaktadır. AK Parti Hükümetimiz
de, işte, bu kayıp yılların telafisi için çaba göstermektedir.
Hepimiz şunu çok net bir şekilde de
biliyoruz ki, çok dinamik ve güçlü olan Parlamentomuz, ülkemizdeki bütün malî,
idarî, sosyal, kültürel açıkları kapatıp, olumsuz süreçleri olumluya
dönüştürüp, her alanda çağdaş yeniden yapılanmaları sağlama eğilimindedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK
Parti Hükümetimiz ve bu Parlamento -yine altını çizerek söylüyorum- iktidarı ve
muhalefetiyle iki yılı aşkın bir zamandır halkımızın, vatandaşlarımızın
yıllarca özlemle ve umutla beklediklerini gerçekleştirmiş, güvenini kazanmış ve
onların güvenini devam ettirmeye ve istemlerini de yerine getirmeye devam
edecektir.
Hükümetlerin birincil görevi, ülke
yönetiminde mevcut yasal ve kurumsal yapı içinde vatandaşın sorunlarını çözmeye
çalışırken, aynı zamanda, hiç vakit kaybetmeksizin, hızlı bir şekilde, her
alanda yeniden yapılanma, çağdaş yapıları yakalama ve bu süreci başlatıp ona
gerekli ivmeyi kazandırıp, hızla yeni yasaları parlamentolarından çıkarıp
halkımızın hizmetine sunmaktır.
İşte, görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi
Kanunu da bunlardan biridir. Halkın ihtiyaçlarına uygunluğunun, katılımcılık,
saydamlık, çoğulculuk ile halk odaklılığının vurgulandığı bu kanun,
Anayasamızın 127 nci maddesi ile Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında
belirtilen ilkeler doğrultusunda özenle hazırlanmıştır. Aşırı merkezî olan kamu
yönetimimizin yerine yerelleşmenin sağlanarak, ne kadar çok yerelleşme olursa o
denli demokratikleşme olur ilkesinden hareketle, halkın yönetime aktif
katılımını sağlayıp taleplerini yerine getirirsek, toplumdaki geleceğe güven
duygusu da o denli güçlü olacaktır yaklaşımını yapmaktadır.
Bildiğimiz gibi, bu kanunun 6 ncı maddesi,
il özel idarelerinin görev ve sorumluluklarını belirtmekte olup, il özel idarelerinin,
bütün il düzeyi ile belediye sınırları dışındaki alanlarda yürüteceği görevleri
saymaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanı, bu kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki "il özel
idaresi; kanunlarla başka kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek
nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır, uygular
ve denetler" ifadesinin "mahallî müşterek" denilmesine rağmen
soyut olduğunu, il özel idarelerini genel görevli konumundan çıkarmaya
yetmediğini, dolayısıyla, Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddeleriyle
çeliştiğini belirtmiştir. Birinci fıkradaki bu ifade, yanlış anlamalara ve
yorumlara neden olup Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddeleriyle çelişir bir
görüntü vermemesi için, komisyonumuzda madde metninden çıkarılmıştır.
Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı, 6 ncı
maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde, il özel idarelerinin, il sınırları
içinde yapmakla görevli ve yetkili oldukları konular arasında, eğitim
hizmetini, il özel idarelerine, millî eğitim hizmetlerini yürütme görev ve
yetkisini verir şekilde yorumlamış ve Anayasamızın 174 üncü maddesiyle
çeliştiğini belirtmiştir. Aslında, 222 sayılı İlköğretim Temel Kanunuyla il
özel idarelerine verilen eğitim altyapısını tamamlama görevi, mahallî müşterek
nitelikteki görevler arasındadır. Yine, bu düzenleme, 13 Mart 1329 tarihli İl
Özel İdaresi Kanununda 1987 yılında 3360 sayılı Kanunla yapılan değişikle
getirilen düzenlemenin de aynısıdır. Bu duruma rağmen, yanlış yorum ve anlamalara
neden olmamak için "eğitim" sözcüğü metinden çıkarılarak madde
yeniden düzenlenmiştir.
Gayet tabiî ki, biz, burada, değerli
muhalefet sözcülerini de dinliyoruz ve dinlemeye de devam edeceğiz. Yine,
burada, Temel'le ilgili bir fıkra aklıma geldi; onu sizinle paylaşayım:
Şehirlerarası otobüste cep telefonuyla konuşan Temel'e "cep telefonuyla
konuşmak yasak" demişler. Temel, telefondakine cevap vermiş, "Cemal,
uşağum, benim telefonla konuşmam yasakmış, sen konuş, ben dinliyirum."
Evet, gayet tabiî ki, arkadaşlarımız konuşacaklar, bizler sabırla dinleyeceğiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yukarıda açıklandığı gibi, AK Parti Grubumuz olarak, değiştirilmiş haliyle 6
ncı maddeye olumlu oy vereceğimizi bildirir, hepinize en içten saygılarımı
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tekrar, süresine uyduğu için,
Sayın Baştopçu'ya teşekkür ediyoruz.
Şimdi, sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nda.
Arkasından, birinci sırada, şahsı adına
konuşması var Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu'nun; ikisini birleştirecek, 15 dakika
Genel Kurula hitap edecek.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızca tekrar
görüşülmek üzere geri gönderilen Özel İdare Yasasının 6 ncı maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Doğrusu, her geçen gün, İktidar
Partisinin, AKP'nin demokrasi anlayışı, demokrasi kültürü, hem Parlamentodaki
milletvekili arkadaşlarımız tarafından hem de bizi televizyonları aracılığıyla
dinleyen yurttaşlarımız tarafından daha yakından anlaşılabilir bir hale
geliyor.
Sayın Baştopçu'nun Temel fıkrası,
herhalde, AKP'nin tamamını tarif etmiyordur diye temenni ediyorum; yani, eğer,
muhalefeti "siz konuşun bu telefondan, biz dinleriz" gibi bir
alışkanlıkla, anlayışla algılayıp, demokrasiyi de Parlamento içerisindeki
iktidar-muhalefet ilişkisini de eğer bütün AKP milletvekilleri böyle
algılıyorsa, vay geldi Türkiye'nin başına, vay geldi Türkiye demokrasisinin
başına! Ama, kazın ayağı öyle değil değerli arkadaşlarım.
Bakın, bu 6 ncı madde, Özel İdare
Yasasıyla ilgili olarak, hatta, ta baştan Kamu Yönetimi Temel Yasasıyla ilgili
olarak yapılan düzenlemelerden başlamak üzere en çok tartışılan konulardan bir
tanesidir. Bu maddenin ilk düzenleniş halindeki "il özel idaresi,
kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek
nitelikteki her türlü görev ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır, uygular ve
denetler" ifadesi, Sayın Cumhurbaşkanının çok uzun tuttuğu geri gönderme
gerekçeleri içerisinde en fazla yer verdiği, hem komisyonlarda hem
altkomisyonlarda hem de Genel Kurul salonumuzda bütün bu yasaların görüşüldüğü
süreç içerisinde, başta Kamu Yönetimi Temel Yasası olmak üzere, İl Özel
İdaresi, Belediyeler Yasası, Büyükşehir Belediye Yasası, bütün bu yasaların
görüşülmesi süresince en fazla tartışılan, Cumhuriyet Halk Partili sözcülerin
kesinlikle Anayasaya aykırı bulduğu, cumhuriyetin başlangıçta ortaya koymuş
olduğu ilkelere ve onun yapılanma biçimine, tarzına, devletimizin yapılanma
biçimine aykırı olduğunu ifade ettiği, o yapılanma biçimini tersyüz ettiğini
ısrarla tekrarladığı ve Anayasamızın 126 ncı ve 127 nci maddelerine aykırı
olduğunu defalarca, bütün bu platformlarda vurguladığı bir düzenlemedir. Ama,
bütün bu ısrarlar, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün bu haklı söylemleri, başta,
düzenlemeyi hükümet adına savunan Sayın Bakan olmak üzere, ısrarla, Anayasaya
aykırı bulunmamıştır, Anayasaya aykırılık iddiaları ısrarla reddedilmiştir.
Gerekçe olarak da -bakın, bir önceki tasarı görüşülürken 6 ncı maddeyle ilgili
yine ben konuşmuştum- Sayın Bakan komisyonda şöyle söylüyordu: "
Kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahalli müşterek
nitelikteki her türlü görevi ve hizmeti yapar, gerekli kararları alır, uygular
ve denetler... Ne münasebetle, bu, Anayasanın 126 ncı ve 127 nci maddesine
rağmen bu düzenlemelerin başına konuluyor" denildiğinde, Sayın Bakan
"Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartıdır; dolayısıyla, biz, bu düzenlemeyi,
bu tasarıların, bu kanun maddelerinin, bu tanımlamaların başlangıcına koymak
zorundayız" biçiminde bir gerekçeyle, hem bunu muhalefet partisinin
itirazlarına dönük bir cevap hem de İktidar Partisine mensup, ola ki, bu konuda
kafasında birtakım tereddütler taşıyan milletvekili arkadaşlarımızı ikna
edebilmek için bir gerekçe olarak seslendiriyor.
Değerli arkadaşlarım, ikinci defa, bu
tasarıyı bu Genel Kurul salonunda görüşüyoruz. Şimdi, İktidar Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımız, şu ana kadar, en azından, Cumhurbaşkanının geri
gönderdiği her madde üzerinde konuşmaya çalışıyorlar, AK Partinin, İktidar
Partisinin kanaatlerini, düşüncelerini ifade etmeye çalışıyorlar. Acaba, bu
kadar önemli bir düzenlemeyi, İktidar Partisi, kendi anlayışıyla, bizim bu
kadar yoğun biçimde sürdürdüğümüz itirazlara rağmen yapmayıp, sonuçta, kendi
anlayışıyla veya Cumhurbaşkanının bu itiraz gerekçelerini dikkate alarak
buradan çıkardığına göre, daha önce, 6 ncı madde üzerinde İktidar Partisine
mensup konuşan milletvekili arkadaşlarımız ne söylemişlerdi, şu tutanaklardan
bir bakıp, ona göre birtakım şeyler değerlendirelim diye bir araştırma
yaptığımda, İktidar Partisine mensup milletvekillerinin, özel idarenin
yetkileriyle ilgili bu kadar geniş bir inisiyatif alanı tanıyan bu madde
üzerinde konuşmadığını, hiçbir sözcünün, ne İktidar Partisi adına ne şahsı
adına, bu madde üzerinde konuşmadığını gördüm.
Benim "kanunlarla başka bir kamu
kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki her türlü görev ve
hizmeti yapar, gerekli kararları alır ve denetler" konusuna yaptığım
itiraza -tutanaklardan- mesela, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün arkadaşımız
"ne var bunda" diye cevap vermiş. Tutanaklarda, sadece, bununla
ilgili, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımın kullandığı tek
ifade bundan ibaret; "ne var bunda..."
Sayın Nihat Ergün -arkadaşımı
tanıyamıyorum, buradaysa, değilse bir şekilde herhalde kendisine ulaşır- madem,
ne vardı bunda, şimdi, çıkıp Sayın Bakana "Sayın Bakanım bunda hiçbir şey
yoktu, biz, size güvenerek bunu böyle savunduk, arkadaşlarımız buna itiraz
ederken, biz, oradan, laf atma pahasına da olsa 'ne var bunda' diye sorduk, ne
vardı ki bunda, şimdi, siz, bunu, bu yasa metninden çıkarma gereği ve ihtiyacı
duydunuz" diye soracak mı acaba? Eğer, bunu bile sormayacaksak, o zaman
bizim milletvekilliğimizin, o zaman bizim buradaki varlığımızın, o zaman bu
Parlamentonun ne anlamı var değerli arkadaşlar?!
Yasa yapmanın bir tekniği var. Sayın
Bakan, yıllarca devlete hizmet etmiş, milletvekili olmadan önce valilik gibi
çok önemli bir devlet görevinde bulunmuş, maşallah, Anavatan Partisinde, Saadet
Partisinde, AKP'de milletvekili ve bakan olarak uzun yıllar hizmet yapma şansı,
fırsatı bulmuş, yani, devleti tanıyan bir arkadaş. Bütün bu itirazlarımıza
rağmen "hayır, olmaz, biz bunu değiştiremeyiz" diyor; ama, şimdi
bizim önümüze getirdiği düzenlemede bunu değiştiriyor. Sayın Bakan, siz, kanun
yapma tekniği içerisinde, öncelikle, bir madde, bir düzenleme, eğer, Anayasaya
aykırılık taşıyorsa ve siz, onu mutlaka yapmak ve mutlaka geçirmek
istiyorsanız, öncelikle yapmanız gereken şey, Anayasayı değiştirmek değil
midir? Bırakın Anayasayı değiştirmeyi -Sayın Kandoğan ifade ettiler- bütün bu
yasaların bağlı olduğunu düşündüğünüz ve başlangıçta bütün bu yasaların
çerçevesini çizen komisyonlara hükümet önerisi olarak temel kanun adıyla gelen,
bu Parlamentoya da komisyonlardan temel kanun olarak inen, ama, ilk yaptığınız
iş olarak, ismini değiştirdiğiniz, temel kanun olursa, bu, Anayasa
Mahkemesinden veya Cumhurbaşkanından geri döner yaklaşımıyla öncelikle ismini
değiştirerek başladığınız o yasaya, yani, o çerçeve yasaya, o temel yasaya
bağlamaya çalıştığınız bütün bu düzenlemeleri, hâlâ, ısrarla yapmaya ve bu
Parlamentodan geçirmeye çalışıyorsunuz.
Peki, bütün bunların bağlı olduğu Kamu
Yönetimi Temel Yasası ne oldu? Nerede Kamu Yönetimi Temel Yasası? Sayın Bakan,
Kamu Yönetimi Temel Yasasını bu Parlamentoya yeniden getirecek misiniz? Kamu
Yönetimi Temel Yasasını bu Parlamentoya yeniden getirmeden, Özel İdare
Yasasını, Belediyeler Yasasını ve o kamu yönetimine bağlı olduğunu düşündüğünüz
köy hizmetlerinin yeniden yapılanmasını, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına
devredilmesini ve devletin, merkezî idarenin yapacağı birçok görevi yerel
yönetimlere devretmeye dönük birtakım yaklaşımları taşıyan, içeren bu yasal
düzenlemeleri hangi sebeple bu Parlamentonun gündemine getiriyorsunuz?
Varsayalım ki, Anayasayı değiştirdiniz.
Bütün bunları Anayasaya uygun hale dönüştürdünüz. Değerli arkadaşlarım, bir
yasanın doğru bir yasa olup olmadığına ilişkin kanaatler, sadece o yasanın
Anayasaya uygun olup olmadığıyla ilgili bir değerlendirmeye bağlı olarak
değerlendirilip, eğer Anayasaya uygunsa, o zaman bu yasayı çıkarmanın hiçbir
mahzuru yoktur diyebilir miyiz? Yani, biz, şimdi, şuradan şöyle bir karar
çıkarsak: "Herkesin gelirlerine, meccanen, bir defaya mahsus olmak üzere,
yüzde 200 zam yaptık." Bunun Anayasaya aykırı bir tarafı var mıdır? Peki,
uygulama?.. Pratik?.. Yaşamla örtüşme?..
Şimdi, biz, sadece, bu düzenlemelerin,
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gönderilen, Anayasaya ve devletin temel
yapılanmalarına dönük aykırılıklarıyla ilgili tartışmalar içerisindeyiz. Peki,
bu yasal düzenlemelerin yaşamla örtüşüp örtüşmediği, böyle bir düzenlemenin
yarın hangi problemlerle bizi, yurttaşlarımızı karşı karşıya bırakacağına dönük
eleştirilerimiz, tartışmalarımız; bunlar ne olacak?
Şimdi, burada, düzenlemelerde sağlık
hizmetlerini özel idarelere devrediyoruz. Şimdi, burada İçişleri Bakanı var,
keşke burada Sağlık Bakanı da olsaydı; ama, milletvekilleri buradalar. Değerli
arkadaşlarım, biz, SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrederken, burada,
sayın hükümet hangi gerekçelerle bu devri bizden talep etmişti; sağlık
hizmetlerini tek elde toplayacağız, bunun dağınık halde kalması, sağlık
hizmetlerinin doğru biçimde yürütülmesine, sağlık kurumlarının dengeli bir
biçimde kullanılmasına, rantabl biçimde kullanılmasına engel oluyor, o sebeple,
biz, sağlık hizmetlerini ve sağlık kurumlarını tek elde toplayacağız... Peki,
bu yasayla ne yapıyoruz?
Sayın Bakan, biz, hanginize inanacağız?
Sizin söylediklerinize mi inanacağız, şimdi, burada söylediğiniz şeyin
doğruluğuna mı inanacağız; yani, sağlık hizmetlerini 81 ilin özel idarelerine
ayrı ayrı devretmenin doğru olduğuna mı inanacağız, yoksa "sağlık
hizmetlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi iki
temel kurumda olması bile doğru değildir, bu, kuruluşların rantabl biçimde,
doğru bir biçimde kullanılmasının önünde engeldir, bunları tek çatı altında
toparlamamız gerekir" diyen Sağlık Bakanına mı inanacağız?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hepsi yalan!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Şimdi,
çevre... Çevreyle ilgili düzenlemeleri özel idarelere bırakıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, herhangi bir havzayı
düşünün. Mesela, burada, biz, Ergene havzasıyla ilgili, Ergene Nehrinin
temizlenmesi, onun yarattığı çevre kirliliğine dönük önlemlerin alınmasıyla
ilgili olarak neler yapabiliriz diye komisyonlar oluşturduk.
Peki, burada, her özel idare, kendi
yaklaşımına, kendi anlayışına göre, kimi il "ya, bize yatırım gelsin de
nasıl yatırım gelirse gelsin, çevreyi kirletsin kirletmesin önemli değil, yeter
ki ben çalışanlarıma veya iş arayanlarıma iş bulayım, yeter ki benim ilimin
kişi başına düşen geliri, refah düzeyi yükselsin, çevre önemli değil" der
ve ona göre bir anlayışla çevre politikası geliştirirse, hemen onun devamında;
ama, Ergene Nehrinin içinden geçtiği bir başka ilin çevre konusunda olağanüstü
duyarlılıklar sergilemesi, göstermesi, bu düzenlemeye göre, ne anlam ifade
eder?!
Kültür... Değerli arkadaşlarım, kültüre
bakın, paramparça bir kültür.
Ben inanıyorum ki, şimdi, şurada,
kendisini AKP sıralarında gören milletvekili arkadaşlarımızın, bu ülkede,
ulusal değerler konusunda, bu ülkenin farklı etnik yapılardan, kültürlerden,
inançlardan, inanç gruplarından gelen insanların, yurttaşlık bağıyla yetmiş
milyonu birbirine kardeş edinen ortak değerler noktasındaki en temel
yaklaşımlarından birinin, bütün bu farklılıklarımıza rağmen, birbirini anlayan,
birbirini tanıyan, birbirine sıcak bakan, hatta bütün bunların üzerine ortak
bir kültür zenginliği, kültürel zenginlik yaratabilmiş olmamızı, bu ülkenin
birliğinin, beraberliğinin, bütünlüğünün en önemli teminatlarından biri olarak
görün.
Burada, şimdi, ben, bakıyorum, bu
konularda çok iddia sahibi olduğunu düşündüğüm -hiç tartışmasız- benim
tanıdığım üç beş arkadaş görüyorum; birinin de gözlerinin içine bakıyorum.
Peki, bu düzenlemeyle, her belediye, belde
belediyesi beldenin, ilçe belediyesi ilçenin, il belediyesi ilin, her köyde de
özel idarenin kendi inisiyatifiyle, ayrı ayrı bir kültür politikası
yürütülecek.
Değerli arkadaşlarım, bu kültür
politikasının nasıl bir politika olacağını, bu Parlamento grubuna, bir
yetkilinin, bir şekilde anlatması lazım.
Ben bir milletvekiliyim ve bunun nasıl bir
kültür politikası olacağını, böyle bir kültür politikasının, bu ülkenin
mayasını oluşturan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
...bu ülke insanını bir arada tutma
noktasındaki en önemli unsurlardan birisi olan bu ortak değerlerimizin
yarattığı bu havayı burada tarif edilen kültür politikası ve kültür anlayışıyla
nasıl yaşatabileceğimizi, kültürün, ortak kültürümüzün bizi bir arada tutma
noktasında bugüne kadar sürdürdüğü bu katkıyı, bu anlayışla sürdürülmeye
çalışılacak kültür yaklaşımının, kültür anlayışının, kültür politikasının nasıl
yapabileceğini, burada, başta Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan
milletvekilleri olmak üzere, sanıyorum, yetmiş milyona, bir yetkilinin, bu
konuyu anladığını ifade edebilecek bir sorumlunun anlatması lazım diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenleme, sadece
Anayasaya aykırılıkları değil, aynı zamanda, yaşamla hiçbir şekilde örtüşmeyen
birçok eksikliği de hâlâ içerisinde barındırmaktadır. Henüz yol yakınken, ben,
İktidar Partisine mensup milletvekillerinin ve bu vesileyle hükümetin, bu
düzenlemeleri, yeniden, Türkiye'nin ihtiyaçlarını dikkate alan bir anlayışla
gözden geçirmek üzere geri çekmelerinin en doğru yaklaşım olacağına inanıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Temel
fıkrasını anlat, Temel fıkrasını... Anlayana...
BAŞKAN - Kişisel söz talebi, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'ın.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
6 ncı maddeyle ilgili görüşlerimi sunmadan
önce, bu kanun tasarısı hazırlanırken ortaya konulan genel gerekçenin beni
rahatsız ettiğini ifade etmek istiyorum. Birçok kanunda aynı şey uygulanıyor.
Köy Hizmetlerinin kapatılmasıyla ilgili kanunda, SSK hastanelerinin Sağlık
Bakanlığına devriyle ilgili kanunda ve yine bu kanunda, geçmiş yönetimleri, bu
alanda çalışan insanları hakir gören, tahkir eden ve onları suçlayan ifadelerin
olmasını yadırgıyorum. Hele hele -şu anda kendileri burada değiller- Sayın
İçişleri Bakanımız, yıllarca, il özel idaresinin başı olarak, il genel
meclisinin başı olarak görev yapan, vali olarak görev yapan bir bakanımız...
Şuradaki ifadeler, şu anda İçişleri Bakanı olarak görev yapan Sayın Abdülkadir
Aksu'yu rahatsız etmiyor mu? Köy Hizmetlerini kapatabilirsiniz. Kapandı. Ancak,
oradaki insanlarla ilgili, en büyük yolsuzlukların oralarda cereyan ettiği
ifadesi, onları kapatılmadan daha derinden yaralayan ifadeler. Onun için,
sizlerden rica ediyorum; bundan sonra bu tür kanunlar Meclis gündemine
gelirken, allahaşkına, geçmişte bu konuda çalışan, görev yapan insanları tahkir
edecek ifadelerden ne olur kaçınalım. Mesela -burada var- güvenilir ve
öngörülebilir olacakmış bundan sonra. Sanki geçmiş dönemlerde özel idare
teşkilatları, il genel meclisleri, il daimî encümenleri güvenilir değildi, bu
kanun yürürlüğe girdikten sonra bunlar güvenilir hale gelecekmiş. Bu son derece
yanlış.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)- Bu, çok basit!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Sayın
Milletvekilim, bunu o şekilde yorumlarsanız, ben de, bu teşkilatın içerisinde
yer alan birisi olarak bundan büyük rahatsızlık duyduğumu ifade etmek
istiyorum. Biraz sonra geleceğim, ne hükümler var bunun içerisinde. Getirilen
düzenlemeyle, mülkî idareye duyulan güvensizliğin ifadeleri olarak çok değişik
hükümler var bunun içerisinde. Ne olur bunu yapmayalım. Geçmişte belki
yanlışlıklar, eksikler, hatalar olabilir; ama, ben inanıyorum ki, il özel
idareleri, o mevcut imkânlarıyla Türkiye'ye çok büyük hizmetlere imza
atmışlardır. Siz bunu bu şekilde söylerseniz, hem valileri hem il genel
meclisinde seçilerek gelip görev yapan insanları tahkir etmiş olursunuz, onları
hakir görürsünüz, onları olmayacak suçlamalarla suçlamış olursunuz.
O bakımdan, ben bu girizgâhı yaptıktan
sonra bu kanunla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Halk denetçisiyle ilgili söyledim, o
çıkarılmış ve bu kanunun, özellikle mülkî idareye yönelik çok ciddî
yanlışlıkları var. Hele hele bir maddesi var ki, "eğer valinin faaliyet
raporu dörtte 3 çoğunlukla yeterli görülmezse, meclis başkanı -bu kanunla seçilenlerden
birisi oluyor- bu durumu İçişleri Bakanlığına bildirir" deniliyor.
Peki, ne olacak; İçişleri Bakanı ne
yapacak? Sayın Bakanımız burada yok. Böyle bir kanun hükmü, bir kanunun
içerisine yerleştirilebilir mi?! Belediyelerde aynı hüküm var; ama,
belediyelerdeki hükümden sonra, eğer, belediye başkanının çalışması yetersiz
görülüyorsa, bunu takip edecek, çözüme kavuşturacak idarî yargı merciini koymuş
kanun koyucular, bizler. Ama, şimdi, 81 tane valinin başında, Demokles'in
kılıcı gibi bu madde duruyor.
Ne yapacak bu valiler? İçişleri Bakanı, bu
rapor eline gelince ne yapacak sayın milletvekilleri? Bunun müeyyidesi nedir?
Bunun müeyyidesini koymadan, bu hükmü buraya yerleştirir, koyarsanız, 81 tane
valiyi il genel meclisinin önüne atmış olursunuz.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Mevcut kanunda
da var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, mevcut
kanunda da böyle bir hüküm yok.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Var, var...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır efendim,
hayır... Yani, İçişleri Bakanlığına bildirir... Ne olur, İçişleri Bakanı ne
yapar? Ne yapar İçişleri Bakanı? Soruyorum milletvekillerimiz, sizlere
söylüyorum.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Burada ne
yapacaksa, orada da onu yapar.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Kandoğan, siz, Genel Kurula hitap
edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, bununla
ilgili bu hükümler... Burada, valilik yapmış değerli büyüklerimiz var, değerli
milletvekillerimiz var. Şimdi, onlara da sormak istiyorum ben: Bu kanun burada
görüşülürken, niçin bir sayın vali, geçmişte valilik yapmış bir milletvekilimiz
bu kürsüye gelip de bu konuları gündeme getirmiyor?!
Bakınız, bir maddede, il özel idareye bir
genel sekreter getiriyorsunuz; genel sekreter... Genel sekreter, vali
olmadığında encümene başkanlık yapacak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Böyle bir hüküm
olabilir mi?!.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Niye olmasın?!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Olmaz efendim.
Vali olmayınca, valinin görevini yapan, yerine getiren bir vali vekili vardır.
Siz, ilin yönetimiyle ilgili bütün yetkiyi vali vekiline vereceksiniz, ilin
bütün sorumluluğunu onun üzerine bırakacaksınız, sonra il daimî encümenine
başkanlık yapmak söz konusu olunca "vali vekili, siz başkanlık
yapamazsınız, il genel sekreteri var, il özel idaresi sekreteri var, encümen
başkanlığını o yapacak." Böyle bir anlayış olabilir mi?! Böyle bir
yaklaşım olabilir mi sayın milletvekilleri?! Bu, mülkî idareye karşı duyulan
bir güvensizliğin neticesidir; ama, buradan iddia ediyor ve diyorum ki, çok
yakın bir gelecekte bugün tahkir etmeye çalıştığımız, küçük görmeye
çalıştığımız mülkî idareye hepinizin ihtiyacı olacak. Çünkü, mülkî idare, bu
memleketin birlik ve beraberliğinin teminatında çimento görevi yapan, bir
omurga görevi yapan ve yıllardan beri, Türkiye'de hiçbir vali hakkında hemen
hemen, bir iki istisna hariç, olumsuz bir şeyin söylenmediği, dedikodusunun
bile yapılmadığı ve çok büyük hizmetlere imza atan insanlara karşı bir
yanlışlıktır.
Ve yine bu kanunla vali yardımcılığı
müessesi diye bir şey kalmıyor. Vali yardımcılığını ortadan kaldırıyorsunuz...
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Kaldır...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Kaldırıyorsunuz, evet, Sayın Milletvekili, okuyun kanunu. Valinin yerine,
valinin yanında yardımcı olarak görev yapan insanı devredışı bırakıyorsunuz.
Kaymakamlara bu kanunla bazı maddî imkânlar sağlıyorsunuz; ama, zaten zor
durumda olan ve kaymakamlardan daha az maaş alan ve mülkî idarede çok önemli
görevler üstlenen vali yardımcılarına bu imkânı sağlamıyorsunuz. Vali vekili
olan birisine encümen başkanlığı yaptırmıyorsunuz ve daha sonra da, Türkiye'de
bundan sonra vali yardımcısı yapacak mülkî idare amiri arayacaksınız. Bakınız,
bunu söylüyorum şimdiden. Birinci sınıf mülkî idarede de aynı şey söz konusu.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, burada meclis başkanlığının, yine, il genel meclisinden
birisinin uhdesinde olması, biraz önce söylediğim faaliyet raporu, hele hele,
bir madde daha, il encümen üyeleri... Bu kanunun gerekçesinde yerelleşmeden,
yerel idarelerin güçlendirilmesinden, merkezî idarenin vesayetinden
kurtarıyoruz diyorsunuz, encümende, geçen kanunda olmamasına rağmen 5 seçilmiş
üyenin yanına 5 tane de atanmış üye getiriyorsunuz, başında da vali, il daimî
encümeninde 6 tane atanmış, 5 tane seçilmiş var!.. Hani demokratikleşmeden
bahsediyordunuz!.. Hani Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartından
bahsediyorsunuz!.. Demek ki, söylediğiniz gerekçeler ile uygulama farklı. Şimdiki
Özel İdare Kanununda, il daimî encümeni başkanı vali, yanında da 5 tane
seçilmiş vardı. Şimdi, il daimî encümeninde atanmışların sayısı seçilmişlerden
daha fazla. Demek ki bu kanunu getirirken ortaya koymuş olduğunuz gerekçelerde
de samimî değilsiniz.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Encümen icra
organı oluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman,
yerelleşiyorsa, demokratikleşme söz konusuysa, atanmışların ne işi var onun
içerisinde, niye atanmışları yerleştiriyorsunuz Sayın Ceylan?
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Encümen icra
organı da onun için.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır. Ne
olursa olsun efendim.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Açın, encümenin
görevlerini, yetkilerini okuyalım.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin ve
lütfen toparlayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Encümenin görev
ve yetkilerini birlikte okuyalım...
MEHMET CEYLAN (Karabük)- Encümen karar
organı değil.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, niye o
zaman atanmışları getirip bunun içerisine yerleştiriyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlayın...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri...
RECEP KORAL (İstanbul) - Bürokrata
güvenmiyor musunuz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri...
BAŞKAN - Sözünüzü kesmek zorunda
bırakmayın... Lütfen, toparlayın...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) -
"Toparlayın" deyince devam ediyor, sözünü bitirmiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi
söylüyorum: Bu konuyla ilgili önümüzdeki maddelerde bazı görüşlerimi ifade etmeye
devam edeceğim.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Hükümet adına Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul
edilen; ama, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir kez daha görüşmek üzere geri
gönderdiği İl Özel İdaresi Kanununu görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aslında şu anda
görüşmekte olduğumuz İl Özel İdaresi Kanunu hâlâ yürürlükte bulunan İl Özel
İdaresi Kanunundan çok da farklı değil. Aslında çok da farklı değil. Aslında
çok daha farklı hale getirmek, yasama organı olarak ve tabiî ki, özellikle
yürütme organı olarak görevimiz olduğunu düşünüyorum; ama, bu şartlar altında
İl Özel İdare Yasasında ancak bu kadar değişiklik yapılabildi. İnanıyorum ki
ileriki aşamalarda çok daha ileri noktalarda değişiklikler yapılacak.
Değerli arkadaşlarım, yaptığımız ne; şu
anda yürürlükte bulunan İl Özel İdare Yasası 1913 tarihlidir, dili bugünkü
nesillerimizin anlayamayacağı kadar ağırdır. İlk yapılan, burada dilin
sadeleştirilmesidir. Diğer taraftan, bugün birçok bakanlık ödenek aktarmak
suretiyle özel idareye bazı hizmetleri yaptırmaktadır. Bu kanun ne yapıyor; bu
hususta özel idareyi daha da yetkili hale getiriyor. Yapılan budur. Bugün özel
idare merkezî idarenin parçası gibi görülüyor; bu kanunla, aslında Anayasanın
127 nci maddesinde belirtilen yerinden yönetim ilkesine uygun olsun diye
valinin genel mecliste bulunmasının Anayasa hükmüne uygun hale getirilmesi
sağlanıyor.
Başka, kısaca özetle bu kanunun neler
getirdiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Özel idarelerin teşkilat yapısı
biraz zayıftır; bu kanunla özel idarelerin teşkilat yapısı güçlendiriliyor.
Çünkü, biz inanıyoruz ki Hükümet olarak ve İktidar Partisi olarak, geleceğin
yerel yönetimleri, görev, yetki ve teşkilat bakımından güçlü olmak zorundadır
ve özel idarelerin işleyişinde de daha demokratik bir yapı öngörülüyor.
Şimdi söz alan, muhalefet partilerimize
mensup değerli arkadaşlarımız, burada, bu kanunun Anayasaya aykırı olduğunu,
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Anayasaya aykırılık nedeniyle 14 maddesini geri
gönderdiğini, bu bakımdan, geçmişte Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmış ve
gerçekten Anayasa hukuku alanında uzman olan Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu
"Anayasaya aykırılık" savının hükümetçe ve İktidar Partisince niye
değerlendirilmediğini arkadaşlarımız çıkıp soruyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, hangi
maddesiyle Anayasaya aykırılık oluşturmaktadır? Sayın Cumhurbaşkanımızın geri
gönderme gerekçesi bütünüyle değerlendirildiğinde, bu 14 maddenin tamamının,
Anayasada ifade edilen devletin tekliği ilkesine aykırı olduğu
vurgulanmaktadır; yani, bu kanunun, ülkenin bölünmez bütünlüğünü zedeleyeceğini
ve üniter yapıyı bozacağını Sayın Cumhurbaşkanımız iddia etmektedirler.
Muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız da çıkıp "evet, bu tez doğrudur;
gerçekten, bu İl Özel İdaresi Yasası, devletin tekliği ilkesini zedelemektedir;
hatta, ortadan kaldıracak yakın bir tehlike oluşturmaktadır; o bakımdan, bu
kanun buradan geçmemelidir" demişlerdir.
Şimdi, acaba, gerçekten, merkezdeki bazı
yetkilerin, az da olsa, yerel yönetimlere aktarılması, bir anayasal sorun
meydana getirir mi? Devletin tekliği ilkesini, üniter yapısını bozar mı?
Değerli arkadaşlarım, size, şimdi, bir
Anayasa Mahkemesi kararından kısa alıntılar yapmak istiyorum. Dikkatinizi
çekiyorum; özellikle, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın dikkatini
çekmek istiyorum.
1997 yılında, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı, Anayasa Mahkemesinde, bir siyasî partinin kapatılması için dava
açtı.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hangi parti?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Söyleyeyim, tabiî; Demokratik Kitle Partisi
aleyhine dava açtı ve bu partinin, devletin tekliği ilkesini zedeleyecek
hükümleri programında bulundurduğu için kapatılmasını istedi.
Peki, bu parti programında neler
öngörüyordu? Şunları öngörüyordu bu parti, programında: "İl ve ilçe
meclisleri yerel parlamentolar statüsüne kavuşturulacaktır. Valiler, emniyet
müdürleri ve kaymakamlar, belediye başkanları gibi, seçimle işbaşına
geleceklerdir. Eğitim, sağlık, içgüvenlik ve aynı zamanda vergi toplama, yerel
yönetimlerin yetki alanına bırakılacaktır."
Evet, bu parti programında bunları
öngördüğü için, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu hükümlerin devletin
tekliği ilkesine aykırı olduğunu, dolayısıyla, bu partinin kapatılmasını
istedi.
Peki, Anayasa Mahkemesi ne karar verdi;
izin verirseniz son kısmını okuyorum...
"Merkezî idare küçülürken, yerel
yönetimler kendi alanlarında daha çok söz sahibi olacak, il ve ilçe meclisleri
yerel parlamentolar statüsüne kavuşturulacaktır. Bu anlayışa uygun olarak,
valiler, emniyet müdürleri ve kaymakamların da belediye başkanları gibi seçimle
işbaşına gelmeleri sağlanacak, eğitim, sağlık, içgüvenlik ve aynı zamanda vergi
toplama yerel yönetimlerin yetki alanına bırakılacaktır."
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin görüşünü
okuyorum bunlar programdan alınmış cümleler:"Programında yer alan bu
görüşler -ilgili partinin programında yer alan bu görüşler- yerel yönetimleri
daha etkili duruma getirme amacına yönelik olup, Siyasî Partiler Kanununun 80
inci maddesinde öngörülen devletin tekliği ilkesine aykırılık
oluşturmamaktadır."Kim söylüyor bunu; Anayasa Mahkemesi söylüyor. Peki,
altında kimlerin imzası var; izin verirseniz okuyayım: Başkan Ahmet Necdet Sezer,
Başkanvekili Güven Dinçer, Üye Haşim Kılıç, Üye Yalçın Acargün, Üye Mustafa
Bumin, Üye Sacit Adalı, Üye Ali Hüner, Üye Lütfi Tuncel, Üye Fulya
Kantarcıoğlu, Üye Mahir Can Ilıcak, Üye Rüştü Sönmez.
Anayasa Mahkemesi, yerel parlamentolar
oluşturulmasını, emniyet müdürlerinin, kaymakamların, valilerin seçimle
işbaşına gelmesini ve üstelik vergi koymalarını devletin tekliği ilkesine
aykırı saymıyor. Allahaşkına söyler misiniz, şu İl Özel İdaresi Yasasının hangi
maddesinde böyle bir düşünce var; hangisinde var?! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BÜLENT BARATALI (İzmir) - 25 inci
maddesinde var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Biz, hukukçu Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet
Necdet Sezer'in, Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerine, "Anayasa Mahkemesi
Başkanı" sıfatıyla görüşlerine itibar ediyoruz. Anayasa Mahkemesi
kararları herkesi bağlar; bizi de bağladığı için, biz, oradaki hükümlerin çok
uzağında, bir nebze il özel idarelerini güçlendiriyoruz; ne yerel parlamentolar
kuruyoruz, ne seçimle getiriyoruz yerel yöneticileri belediye başkanlarının
dışında, ne vergi toplatıyoruz. Tek devlet, tek hükümet, tek Meclis demektir,
tek bayrak demektir, tek resmî dil demektir; bunlarla ilgili hiçbir sorunu
yoktur bu yasanın. O bakımdan, bu söylenenleri ciddîye almamız mümkün değildir.
O bakımdan, biz, Hükümet olarak ne yaptığımızı biliyoruz, Anayasa Mahkemesinin
bu konudaki görüşlerini de biliyoruz; hatta, onun çok uzağında bir yasayla
önünüze geldik. Bu yasa, Anayasanın hiçbir hükmüne aykırı değildir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi,
soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Soru sormak isteyen Sayın Haluk Koç,
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Aracılığınızla, ilgiyle izlediğim Sayın
Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Bakan, bir Anayasa Mahkemesi üyesi
sıfatıyla da bir konuşma yaptı gibi geldi bana, sanki o birikimle de bir
konuşma yaptı gibi geldi bana. Şimdi, ben, şunu hatırlatmak istiyorum Sayın
Bakanım...
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Öyle
özellikleri vardır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Olur, memnun oluruz,
görürüz; ileride, Bakanlıktan sonra, o göreve de gelir inşallah.
Şimdi şunu söylemek istiyorum: Siyaset...
BAŞKAN - Bekleyelim, soru sorulsun. Başka
soru sormak isteyen varsa, onlar da sorabilir. O yüzden, soru soranı serbest
bırakalım, o sorusunu sorsun; siz de soracaksanız, siz de girin, siz de sorun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, siyaset, birçok
sosyal bilimin temelini ortak kullanan, günümüzün gerçeklerinde de, sebep ve
sonuçlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, artık, soyut bir bilim olmaktan
çıkmış, somut bir uğraşı haline geldi. Bakın, birçok sosyal bilim dalının
temelini ortak kullanıyor siyaset. Bunun içinde, sosyoloji var, hukuk var,
iletişim var; her konuyu katabilirsiniz sosyal bilimlerden.
Şimdi, bunları neden söylüyorum; nedeni
şu: Bazı konularda, hırs, inat geçerli bir nedendir, önemlidir. Bir müsabakada,
bir sınava hazırlanmada olduğu gibi, siz, inatla, hırsa katarsanız bunu başarılı
olursunuz; ama, siyasette olamazsınız Sayın Bakan; siyasette, inat ederek bir
yere varmak mümkün değildir. Lütfen, bakın; ikibuçuk yıllık iktidar
uygulamalarının Anayasa Mahkemesine götürülme sonuçlarına, lütfen, bakın.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan,
müdahale edin; soru sorsun lütfen.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) - Soru mu
soracaklar, yorum mu yapacaklar?!
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Geliyor
soruya, acele etmeyin; acele etmeyin, geliyor.
HALUK KOÇ (Samsun) - Geliyor, acele
etmeyin.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım...
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet, Sayın Bakan...
BAŞKAN -
...10 dakikalık soru-yanıt bölümünde, Haluk Beyden başka soru sorma
isteğinde olan yok. Yine de, Haluk Beyin, bu süre içinde, mümkün olduğu kadar
soru sormaya da yönlenmesi gerekir; ama, süre var. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz de girin...
BAŞKAN - Buyurun Haluk Bey.
HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, Sayın Bakan,
bugün 16 Şubat 2005. Şimdi, şunu söylüyorum: Siz, burada, bunu, iddiayla beyan
ettiniz. Bu tasarı, bu şekilde yasalaşırsa, Anayasanın 126, 127, 174, bağlı
olarak 2 ve 2'nin giriş kısmı ve 24 üncü maddelerine çok net aykırılık
içermektedir. Sonuçlarını, daha önceki yasalarda olduğu gibi göreceğiz Sayın
Bakan. Ben, 16 Şubatı unutmayacağım; sizi de bekliyorum tekrar bu kürsüye.
Saygılar sunuyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Soru nerede?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Soru bu.
BAŞKAN - Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruyu iletmek istiyorum: Sayın Bakanımız,
Cumhurbaşkanımızın 1980'li yıllarda altına imza attığı bir Anayasa Mahkemesi
kararından bahsettiler.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 1998...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Üzerinden,
yaklaşık onbeş onaltı yıl geçmiş. Onaltı yıl içerisinde, Sayın
Cumhurbaşkanının, bu konularla ilgili olarak düşüncelerinde değişiklik olması
son derece tabiîdir. Zira, Sayın Bakanımız da geçenlerde kendileri itiraf
ettiler; geçmişte, bugün kabul edemeyeceği, bugün altına imza atamayacağı
birçok konuşmasının, düşüncesinin olduğunu ifade ettiler. Kendilerinin, böyle,
düşünceleri değişiyorsa, Sayın Cumhurbaşkanının da, bu tür, olaya bakış
açısının değişmesini tabiî görmüyorlar mı?!
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Onu
Cumhurbaşkanına soracaksın.
BAŞKAN - Sayın Osman Kaptan, buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana 3 tane sorum var.
Sayın Bakan, mevcut, uygulamada olan İl
Özel İdaresi Kanunu ile şu anda görüşmekte olduğumuz kanun arasında pek fazla
bir fark olmadığını belirttiler. Peki, Sayın Bakan, valiler, mevcut durumda il
genel meclisinin başkanlığını yaparken, bu yeni yasada valilerin il genel
meclisi başkanlığına son verilmesi, iki kanun arasında en önemli bir fark değil
midir?
İkincisi: Meclis kararlarının kesinleşmesi
için valinin onayına sunulma zorunluluğunun kaldırılması yine önemli bir fark
değil midir?
Üçüncü sorum: İl genel meclisinde,
özellikle koordinasyon açısından, yönetim süreç ve eylemleri açısından, valinin
devredışı bırakılmasından beklenen yarar nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Süre bitti. Şimdi, yanıt için
Sayın Bakana söz vereceğim.
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Üç arkadaşımız, yorumlar katmak suretiyle
soru da yönelttiler. Sayın Koç, hırsın ve inadın özellikle spor müsabakalarında
gerekli olduğunu; ama, siyasette hırsın ve inadın yeri olmaması gerektiğini
ifade ettiler.
Sayın Koç, değişim kolay değildir.
Sitatükoya karşı inatla direnmek gerekir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Neye karşı efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sitatükoya karşı.
Tutuculuğa karşı inatla mücadele, hırsla
mücadele etmek gerekir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, Türkiye, başka
türlü çağı yakalayamaz. Mevcutla yetinerek, mevcudu muhafaza ederek, Türkiye
bir yere varamaz. Mutlaka, bu hantal yapıyı değiştireceğiz, çağdaş ülkelerde
kamu yönetimi hangi noktadaysa oraya getireceğiz. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bunun için hırs gerekir, bunun için inat
gerekir; bu hırs da bu inat da bizde, hamdolsun, var.
Sayın Kandoğan "bu kararın üzerinden
onbeş yıl geçti" dedi; sanıyorum, yanlış anladılar. Sayın Kandoğan, karar
1999 tarihlidir; yani, altı yıl olmuş. Tabiî, bu, Sayın Cumhurbaşkanımızın bir
kararı değildir. Bu, Anayasa Mahkemesinin, Yüksek Mahkemenin kararıdır ve
Anayasanın ilgili maddelerinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi
bağlayacağı, gerçek kişileri, tüzelkişileri, yasama ve yürütme organını
bağlayacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla, biz de Anayasa Mahkememizin bu açmış
olduğu ışık istikametinde kamu yönetiminde yeniden yapılanma çalışmalarına
devam edeceğiz.
"Vali il genel meclisinin
başkanıyken, şimdi il genel meclisi içerisinden bir başkan seçilecek; bu önemli
bir değişiklik değil mi" dendi. Bana göre, önemli bir değişiklik değil. Şu
ana kadar bunun böyle olması, bana göre, Anayasanın 127 nci maddesine
aykırıydı. Peki, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; Başkanımızı biz seçmiyor
muyuz arkadaşlar; Meclis Başkanını kendi içimizden seçmiyor muyuz? Peki, il
genel meclisi de başkanını kendi içinden seçse, bunda ne beis var? Kaldı ki,
yerellik ilkesi gereği, Anayasanın 127 nci maddesinde, bunun böyle olması
gerekirdi. Aslında, bizim yaptığımız, Anayasaya aykırı olan bir hükmü Anayasaya
uygun hale getirmekten ibarettir.
Böylece, sorulara kısaca cevap verme
imkânı buldum.
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Madde üzerinde 1 önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderilmiş bulunan İl Özel İdaresi Kanununun 6 ncı maddesinin sonuna
aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"4562 sayılı Organize Sanayi
Bölgeleri Kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ve organize sanayi
bölgelerine tanınan yetki ve sorumluluklar bu kanun kapsamı dışındadır."
İrfan Gündüz Hikmet Özdemir Ahmet Yeni
İstanbul Çankırı Samsun
Mehmet Daniş Tevfik Akbak Zülfü Demirbağ
Çanakkale Çankırı Elazığ
Mustafa Duru
Kayseri
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Efendim, olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşmak mı
istersiniz, gerekçeyi mi okutalım?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa göre
kurularak, ülkemizin her köşesinde sanayiin gelişmesi, üretim ve istihdamın
artırılması, dolayısıyla yatırım ortamının iyileştirilmesinde önemli rolü
bulunan OSB'ler, kuruluş kanunu gereğince birtakım yetkilerle donatılmış olarak
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izni ve denetiminde faaliyet gösteren özel hukuk
tüzelkişilikleridir.
Genellikle şehir dışında kurulan OSB'lerin
büyük bir kısmı belediye mücavir alanları dışında, bazıları da belediye mücavir
alanı içinde bulunmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, OSB'ler
ile belediyeler arasında herhangi bir yetki kargaşasına sebep olmaması
amacıyla, 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 7
nci maddesine ve 7.12.2004 tarihli ve 5272 sayılı Belediye Kanununun 14 üncü
maddesine teklif edilen hüküm benzeri bir hükümler eklenerek kabul edilmiştir.
Bu defa, daha önce Belediye ve Büyükşehir
Belediyesi Kanunlarına eklenen hükmün İl Özel İdaresi Kanununa da eklenerek,
uygulamada OSB'ler ile il özel idareleri arasında yetki kargaşasının önlenmesi
ve İl Özel İdaresi Kanunu ile Belediye ve Büyükşehir Belediyesi Kanunları
arasında paralellik sağlanmaktadır.
4562 sayılı Kanunla, organize sanayi
bölgelerine ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığına tanınmış görev, yetki ve
sorumluluklar konusunda İl Özel İdaresi Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı
öngörülerek, sınırları belli OSB alanlarının bu kanun kapsamı dışında olduğuna
açıklık getirilmektedir.
BAŞKAN - Komisyonun olumlu görüşle takdire
bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi...
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının
aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - ... karar yetersayısı arayarak
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı
vardır; kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 6 ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime, saat 20.00'ye kadar ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.44
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 20.00
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, özellikle
şu sırada Genel Kurulda bulunan çok değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyoruz; kıymetimizi bildiniz bu sözlerinizle; bilen
birisi çıktı.
BAŞKAN - 791 sıra sayılı rapor üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7.-
24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
7 nci maddeyi okutuyorum:
İl özel idaresinin yetkileri ve
imtiyazları
MADDE 7. - İl özel idaresinin yetkileri ve
imtiyazları şunlardır:
a) Kanunlarla verilen görev ve hizmetleri
yerine getirebilmek için her türlü faaliyette bulunmak, gerçek ve tüzel
kişilerin faaliyetleri için kanunlarda belirtilen izin ve ruhsatları vermek ve
denetlemek.
b) Kanunların il özel idaresine verdiği
yetki çerçevesinde yönetmelik çıkarmak, emir vermek, yasak koymak ve uygulamak,
kanunlarda belirtilen cezaları vermek.
c) Hizmetlerin yürütülmesi amacıyla,
taşınır ve taşınmaz malları almak, satmak, kiralamak veya kiraya vermek, takas
etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek.
d) Borç almak ve bağış kabul etmek.
e) Vergi, resim ve harçlar dışında kalan
ve miktarı yirmibeşmilyar Türk Lirasına kadar olan dava konusu uyuşmazlıkların
anlaşmayla tasfiyesine karar vermek.
f) Özel kanunları gereğince il özel
idaresine ait vergi, resim ve harçların tarh, tahakkuk ve tahsilini yapmak.
g) Belediye sınırları dışındaki gayri
sıhhî müesseseler ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerine ruhsat vermek
ve denetlemek.
İl özel idaresi, hizmetleri ile ilgili
olarak, halkın görüş ve düşüncelerini belirlemek amacıyla kamuoyu yoklaması ve
araştırması yapabilir.
İl özel idaresinin mallarına karşı suç
işleyenler Devlet malına karşı suç işlemiş sayılır.
İl özel idaresinin proje karşılığı
borçlanma yoluyla elde edilen gelirleri, vergi, resim ve harçları, şartlı
bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları haczedilemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu?..
Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Aydın
Milletvekili Sayın Mehmet Mesut Özakcan; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Mehmet Mesut Özakcan, aynı zamanda
şahsı adına da söz almış.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
maddeleri gereğince Sayın Cumhurbaşkanımızca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilen, Türkiye Büyük Millet Meclisince 24.6.2004 tarihinde kabul edilen
5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, eski sanayi
tesislerinde "avara kasnak" diye bir tabir vardır. Bir ana motorun
miline bağlı olarak bulunan çok sayıda değişik çaptaki kasnaklar o mille
birlikte döner; ama, iş gören bir ya da iki kasnak vardır; esas, diğer, üst
katlardaki millere hareketi kayışla o kasnaklar taşır; ama, diğer boş olan
kasnaklar döner, mile bağlı olarak; ama iş görmez.
ŞEMSETTİN MURAT (Elazığ) - 1940'larda
kaldı.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Evet,
evet, 1940'larda kaldı; ama, maalesef -bu tabirimi bağışlayın- Türkiye Büyük
Millet Meclisini de o hale getirdik. Çok çalışıyor gibi gözüken, ama iş
yapmayan, iş görmeyen bir konuma düşürdük.
Değerli arkadaşlarım, bu kaçıncı kanun
tasarısıdır Cumhurbaşkanımızdan dönen, Anayasa Mahkemesinden dönen?! Kaldı ki,
bütün bu tasarılarda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gereken uyarılarımızı
yapmışız.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yapmaya devam
ediyorsunuz!
MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım, bu kanunla, Türkiye'de, 81 adet, idarî ve malî özerkliğe sahip
birim oluşturuluyor. Tabiî ki, bunun, devletin tekliği, ülkemizin üniter yapısı
açısından yaratacağı ciddî endişeler, tehlikeler, tehditler var. Sayın
Bakanımız, az önce, aradan önce, hararetle "inatla, ısrarla, statükoya
karşı mücadele etmeye devam edeceğiz" dediler
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Doğru
söylediler...
MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, doğru söylediler, bunu hep birlikte yapalım; ama siz, ama AKP
Hükümeti, inatla, ısrarla, statükoya karşı mücadele değil, yanlış yapmaya devam
ediyor.
Cumhurbaşkanlığı, AKP Hükümetinin önünde
bir engel gibi görülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın uyarıları dikkate
alınmayarak yanlış yapılmaya ısrarla devam ediliyor. Geçtiğimiz hafta, Türkiye,
Enerji Bakanlığındaki yolsuzluklarla sarsıldı. Enerji Bakanlığında EÜAŞ Genel
Müdürü atama talebi, iki kez Cumhurbaşkanlığı tarafından kabul edilmeyerek geri
gönderilmiş. AKP Hükümeti, yanlışta ısrar ederek, hilei şeriye yoluyla, vekil
olarak, uygun olmayan bu kişiyi yine görevlendirmiş. İnat ve ısrarın sonucu
şimdi bu kişi nerede; Ulucanlar Cezaevinde. Sayın Cumhurbaşkanı hata mı yapmış,
yoksa, AKP Hükümetini doğru istikamete yönlendirmeye mi çalışmış?!
Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz kanunun
9 uncu maddesinde il genel meclisi tanımlanıyor "il genel meclisi, il özel
idaresinin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve usullere göre
ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşur" deniliyor; ama,
bakınız, değerli arkadaşlarım, AKP'nin elinde il genel meclisleri ne hale
geliyor. Geçtiğimiz aylarda il genel meclisi üyesi bir arkadaşımızdan aldığım
fakstan kısa bir bölümü sizlere aktarmak istiyorum: "İlimiz sosyal
yardımlaşma ve dayanışma vakfı mütevelli heyetinde görev almak üzere, il genel
meclisi tarafından, hayırsever vatandaşlar arasından, il merkezi ve ilçeler
için 2'şer üye seçilmesi gerekçesiyle, 29.12.2004 günü saat 14.00'te yapılan il
genel meclisi olağanüstü toplantısında, meclisin çoğunluğuna sahip Adalet ve
Kalkınma Partisinin, tüm uyarılara rağmen, yasa maddesinin amacından uzak,
partizanca tutumu nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi, Doğru Yol Partisi ve
Milliyetçi Hareket Partisine mensup il genel meclisi üyeleri topluca meclis
salonunu terk etmek zorunda kaldık; şöyle ki: AKP tarafından önerilen adaylar
hakkında bilgi istediğimizde, adayların hayırseverlikten çok, tek
niteliklerinin AKP'li olmak olduğu, hatta yerel seçimlerde başarılı olamamış
kişilerden seçildiği, tüm ilçelere ait adayların, AKP il başkanlığı tarafından,
AKP il merkezinde belirlendiği anlaşıldı."
Şimdi, il genel...
RECEP KORAL (İstanbul) - Nereden
anlaşılıyor?!
MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Bunu
açıkça AKP'li meclis üyeleri de ikrar ediyor, ifade ediyor.
Bir taraftan "il genel meclisinin
karar organı, yasaların gerektirdiği, kanunda gösterilen esas ve usullere göre
ildeki seçmenler tarafından seçilmiş üyelerden oluşur" derken, diğer yanda
"çoğunluğumuz vardır, her yaptığımız doğrudur" anlayışı içerisinde,
bu olayları, bu sonuçları, üzülerek, maalesef, yerelde de yaşamaktayız.
Değerli arkadaşlarım, demokrasi, kuşkusuz,
çoğunluğun azınlığa tahakkümü değil; özellikle azınlığın da dilek ve
taleplerinin, görüşlerinin dikkate alındığı bir rejim.
Değerli arkadaşlarım, önümüze gelen yerel
yönetimler reformu adı altındaki yasalar, düzenlemeler, ülkemizin, ulusumuzun,
elli yılık, yüz yıllık geleceğini
şekillendirecek, kaderini belirleyecek önemli yasalardır.
Geçtiğimiz yıl nisan ayı başlarında ortaya
çıkan bu tasarılar; Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, Belediye Kanunu
Tasarısı, Büyükşehir Belediye Kanunu Tasarısı, İl Özel İdareleri Kanunu Tasarısı ve ne olduğu henüz belli olmayan
Belediye ve İl Özel İdaresi Gelirleri Kanunu Tasarısı. Yerel yönetim reformu
çerçevesinde, demokratik kitle örgütleriyle, üniversitelerle, siyasî
partilerle, toplumla hiçbir öngörüşme ve ortak çalışma yapılmadan hazırlanan bu
tasarılar, özellikle ülkemizin önemli tehditlerle karşı karşıya bulunduğu
içinde bulunduğumuz bu günlerde, Türkiye Cumhuriyetinin üniter devlet yapısı,
ulusal bütünlüğümüz, sosyal devletin korunması ve çalışanlar, işçiler,
memurlar, sendikalar açısından ciddî tehdit, tehlike ve endişeler taşımaktadır.
Bugün ülkemizde tartışılan kamu yönetimi
reformu, bir süredir Meksika'nın da gündeminde bulunmakta. 3 ile 7 Kasım
2003 tarihleri arasında Meksika
Hükümeti, Birleşmiş Milletlerle birlikte, Meksika'nın başkenti Mexico City'de,
kamu yönetimi reformları konusundaki uluslararası tecrübenin paylaşıldığı,
dünya çapında bir organizasyon düzenlemiş. Organizasyona evsahipliği yapan
Meksika Hükümeti, 10 000 civarında kamu çalışanını bu toplantılara katılmak
üzere Mexico City'ye davet etmiş ve kamu görevlilerine dört gün boyunca,
dünyanın birçok ülkesinden gelen ve sayıları 300'ü bulan uzmanlarla birlikte,
kamu yönetimi reformundan neyin kastedildiği, ülke tecrübelerinin neler olduğu,
reformlarının önündeki engeller ve çözüm yolları konularında düzenlenen
çalıştaylar ve paneller sayesinde görüş alışverişinde bulunma fırsatı
yaratılmış.
Toplantıların yapıldığı salonda 10 000'e
yakın Meksikalı kamu görevlisinin her birine, yabancı dilde yapılan konuşma ve
tartışmaları izleyebilmeleri için simültane tercüme kulaklığı verilmiş olması,
kamuoyunun reformu benimsemesi için gerekli olan katılımcılık açısından dikkat
çekici, ilginç bir örnek olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin geleceği açısından son derece önemli olan görüşmekte olduğumuz il
özel idareleriyle ilgili yasa da, tabandan gelen talep ve ihtiyaçlardan ziyade,
katılımcılıktan uzak, yukarıdan, tepeden dayatılan düşüncelerin sonucu oluşuyor.
Bu, ülkemiz, ulusumuz yararına doğru bir yaklaşım değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı daha önce
görüşülürken de, bu maddede söz almıştım; bu açıklamamı, şu anda da tekrarlamak
istiyorum. 5 ile 9 Mayıs tarihleri arasında İzmir'de düzenlenen 2004 Türkiye
İktisat Kongresine birçok milletvekili arkadaşımızla birlikte katıldım.
Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in oturum başkanı olarak bulunduğu
"Kamuda İyi Yönetişim" konulu panele Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi
Sayın Andrew Vorkink konuşmacı olarak katıldı. Konuşması içinde, Türkiye'de
yerel yönetim reformundan sonra yerel hükümetlerin görev ve sorumluluklarının
çok artacağını söylediler ve bu "yerel hükümet" ifadesini birçok kez
kullandılar. Panelin sonunda, panelin soru-yanıt bölümünde sayın temsilciye
"yerel hükümet" ifadesinden neyi kastettiklerini sorduğumda, Fransa,
İspanya örneklerinden bahsettiler. Tabiî ki "yerel hükümet-merkezî
hükümet" ifadelerini yan yana getirdiğiniz zaman, hepinizin rahatsız
olacağı bir yapı ve tablonun ortaya çıkacağı düşünülebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz, Cumhurbaşkanlığımızca tekrar görüşülmek üzere geri
gönderilen İl Özel İdaresi Kanunu, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı esas
alınarak hazırlanmış; oysa, bu tasarı, pek çok hükmüyle Anayasaya aykırılıklar
içermekte. Aynı zamanda, aynı mantıkla ele alınan İl Özel İdaresi Kanununda da,
doğal olarak Anayasaya aykırı düzenlemelere yer verilmiş. İl Özel İdaresi
Kanununda, Belediye Kanununda ve Büyükşehir Belediyeleri Kanununda, çok sayıda
yetki ve görev tekrarı bulunmakta. Böyle bir düzenleme, tasarılar
yasalaştığında pek çok bürokratik işlemin doğmasına, yetki ve görev karmaşasına
da neden olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, 73 maddelik İl Özel
İdaresi Kanununun yasalaşması halinde, 1913 tarihli İl Özel İdaresi Kanunu,
daha sonra yapılmış bütün ekleri ve değişiklikleriyle birlikte ortadan kalkmış
olacaktır. İl özel idareleri, varlığı Anayasayla kabul edilmiş yerel yönetim
birimleridir. 1982 Anayasasının 127 nci maddesi, yerel yönetim birimlerini, il
özel idareleri, belediye ve köy şeklinde üçlü bir ayırıma tabi tutmuştur. Yine
Anayasaya göre, il özel idareleri, il halkının yerel ortak ihtiyaçlarını
karşılamak üzere karar organları halk tarafından seçilen kamu kuruluşları
olarak tanımlanmaktadır.
Yeni düzenlemeyle, il özel idarelerinde
içdenetim, vali veya görevlendireceği içdenetçiler, dışdenetim ise, Sayıştay
tarafından yapılacaktır. Ayrıca, il özel idaresinin malî işlemler dışında kalan
diğer idarî işlemleri, idarenin bütünlüğüne ve kalkınma planı stratejilerine
uygunluğu açısından İçişleri Bakanlığı tarafından da gerçekleştirilecektir.
Anayasanın 127 nci maddesinin beşinci fıkrasının öngördüğü idarî vesayet,
merkezden yönetimin yerel yönetimler üzerinde yapabileceği ve yasayla
düzenlenmesi gereken bir denetim yetkisidir. Bu denetim yetkisi, kanunda olduğu
üzere, merkezden yönetimin elinde, salt ve biçimsel bir denetim ve otorite
aracı olarak düşünülemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Özakcan.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Bu yetki,
mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu
görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî
ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amaçlarına yöneliktir. Bu amaçların salt
idarî işlemlerle sınırlı, malî işlemleri denetim dışı bırakan bir vesayet
yetkisiyle gerçekleştirilmesi ise olanaksızdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
İktidarının hükümet etme anlayışının sonucu, birçok yasada olduğu gibi, yerel
yönetimlerle ilgili görüştüğümüz reform tasarılarının da Anayasaya aykırılıklar
içermesi nedeniyle, gerek komisyonlarda gerekse Yüce Meclisimizde zamanımızı
verimli ve doğru kullanmadığımızı düşünerek, hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum, kısa
sürede toparladınız.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasamızın 89 ve 104 üncü
maddeleri gereğince, bazı maddelerinin bir daha görüşülmesi için Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 791 sıra sayılı, 24 Haziran 2004
tarihli ve 5197 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesi hakkında AK
Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir
düşünürün dediği gibi, yaşam bisiklete binmek gibidir; pedalı çevirmeye devam
ettiğiniz sürece hem düşmez hem de yol alırsınız. Bizlerin de Parlamento yaşamı
-böyle, gece gündüz çalışıyoruz- buna benzer; ne kadar çok çalışırsak, o kadar
çok yol alıp halkımıza hizmet sunmuş oluruz.
Büyük Atatürk'ün dediği gibi, hâkimiyetin
kayıtsız şartsız milletin olduğu bu aziz vatanda, Türkiye Büyük Millet
Meclisimiz, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla, ülkemizi çağdaş, aydınlık
yarınlara hızla taşımakta olup, bu dinamik süreç, bütün alanlarda elde ettiği
olumlu sonuçlarla daha da güçlenerek devam edecektir. Çağdaş, gelişmiş, uygar
ülkelerin, iyi yönetimleriyle bu düzeylere gelmiş olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yeni modern yönetim anlayışı ve yeni
modern sistemi benimsemiş ülkeler hızla;
1- Birey ve toplum merkezli yapıya,
2- İdare etme yerine, toplumun bütün
kesimleriyle çokortaklı -ki, bu kesimler, hükümet, parlamento, yerel
yönetimler, üniversiteler, sendikalar, vakıflar, meslek kuruluşları, sivil
toplum örgütleri; yani, bu çokortaklı- ve katılımcılığa, diğer bir deyişle,
yeni adı yönetişime,
3- Bütün alanlarda açıklık ve saydamlığa,
4- Hiyerarşik, kuralcı denetimden,
kamuoyuna açık performans denetimine,
5- Sonuç, verimlilik ve halk odaklı
yeniden yapılanmalara,
Geçmektedirler.
Bütün bunlar yapılırken, yerelleşme
sağlanıp yerel yönetimler güçlendirilirken, yerelde sorunlar çözülürken,
demokratikleşme de hızla gelişip güçlenmektedir. İşte, AK Parti yönetiminin
ülkede yapmak istediği en önemli reformlardan birisi de budur.
Bizim, AK Parti olarak hiçbir kurumla
çatışmamız söz konusu olmaz, olamaz. Çatışma ve kavga kültürü bize çok
yabancıdır. Bizler, hep karşılıklı sevgi, saygı ve uzlaşma ortamında sorunların
çözümünden yanayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ama,
şurası da bir gerçektir ki, AK Partimiz, bu ülkenin insanları için, yürüyüşüne
başladığı uzun ince yolda, önüne engeller konulmasına aldırmayarak, onları
birer birer aşıp, azimle ve kararlılıkla yoluna devam edecektir. Tabuların
yıkıldığı, topluma ve bireye güvenerek onun önünün açıldığı, bütün potansiyel
enerjilerin kinetik enerjiye dönüştüğü bu yeni süreç, yapay olarak üretilen
yersiz korkular, önyargılar, tutucu varsayımlar, niyet okuyup, fal bakmalarla
asla kesintiye uğramayacaktır. Bu yeni İl Özel İdaresi Kanunu, devletin
milletiyle bütünleştiği, seçilmişlerle atanmışların birlikte, el ele, kol kola
yönetimde olduğu örnek bir kanun olarak, halkımıza ve gelecek nesillere bu
Parlamentonun en güzel armağanlarından biri olacaktır.
Kanun ayrıntılara inilerek incelendiğinde,
il özel idarelerinde gerçekten çok önemli bir reformun yapıldığı görülecektir.
Hiç kimse, sadece kendisine özgü ve sadece kendisinin kabul gördüğü yorumlarla
bu kanunu karalayamaz. Soyut yaklaşımlar, ancak hayallerle örtüşür. Hepimiz,
sanal dünyalardaki bulutlar yerine, ayağımızı sağlam toprağa basmalıyız.
Ülkede hızla sağlanan siyasal ve ekonomik
istikrar, çağdaş kanunlarla birlikte, gelişmiş, uygar ülkelerle aynı
kulvarlarda koşmamızı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; o
zaman, bir tane Temel fıkrası anlatayım; herkes konuşmaya başladı çünkü!..
Evet, Temel fıkrası anlatıyorum: Derste
küçük Temel'e öğretmen insan iskeletini göstererek, bunun ne olduğunu sorar.
Küçük Temel, afacanca cevap verir: "İnsan kılçığudur öğretmenim" der.
Yerel yönetimler ve yerel demokrasi
güçlenirken, sağlanan genel güven ve sağduyu ağırlıklı ortam, ulus devletlerde,
üniter, yani, tekil devlet yapısını da güçlendirmektedir aslında; endişelere
kesinlikle yer yoktur. Bilgi çağındaki dünyamızda, artık, katı, statik,
merkeziyetçi bir anlayış ve yönetim biçimi kabul görmediğinden, çağdaş
ülkelerde, yerel yönetimlerin yeni anlayış biçimleriyle yeniden yapılanması
evresine geçilmiştir. "Yakın kolay, uzak zor yönetilir" ilkesi
benimsenerek, yerel yönetimler güçlendirilmiş, dolayısıyla, hantal, dağınık,
verimsiz, performansı olmayan çok büyük devlet yerine, küçük görünümlü,
denetleyen, etkin, güçlü, saygın devlet modeli oluşturulmuştur. Görüştüğümüz İl
Özel İdaresi Kanununun temel nitelikleri de budur. İşte, 7 nci madde, il özel
idaresinin yetkilerini ve imtiyazlarını saymaktadır. Başta Anayasamız olmak
üzere, mevcut kanunlara bağlı kalarak, il özel idaresinin kullanacağı yetki ve
imtiyazların, bize göre, Anayasamızla çelişen hiçbir durumu söz konusu
değildir. Bu yüzden, çok özenli bir şekilde, büyük emeklerle hazırlanmış bu
kanunun 7 nci maddesine AK Parti Grubumuz olarak olumlu oy vereceğimizi
belirtir, hepinize en içten sevgi ve saygılarımı sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Muzaffer Beye, süreye uymada
birinci yeri vermek gerekiyor; teşekkür ediyoruz.
Şahsı adına söz isteyen, Bayburt
Milletvekili Ülkü Güney; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin bu vaktinde sabırlarınızı
taşırmamaya gayret edeceğim. Amacım, tenkit, eleştiri değil; amacım, bu kanuna
katkıda bulunabilmek ve bu kanunda yanlış gördüğüm, eksik gördüğüm birkaç
noktayı burada kısaca ifade etmektir.
Görüştüğümüz bu kanunla, il özel
yönetiminde, valiliğin organlar içindeki yeri son sıraya düşürülüp, valilerin
il genel meclisi başkanlığı görevine son verilmektedir. İl genel meclisi, tek
karar organı olarak düzenlenip, başkanını kendi üyeleri arasından seçmesi,
meclis gündemini başkanının belirlemesi, yılda iki kez yerine her ay toplanması
öngörülmekte; meclis kararlarının kesinleşmesi için valinin onayına sunulma
zorunluluğu kaldırılmakta; valinin hazırladığı yıllık etkinlik raporunun
yetersiz görülmesi durumunda da, yetersizlik kararının gereği yapılmak üzere
İçişleri Bakanlığına gönderileceği belirtilerek, özerklikten öte, bağımsız
niteliğe kolayca dönüşebilecek yerel bir meclis oluşturulmaktadır. Bu nokta
hepimizi ilgilendirmektedir; bu nokta hepimizi çok yakından ilgilendirmektedir
ve işin özü de budur, en hassas noktası da budur.
Değerli arkadaşlarım, bu, bir yanlıştır.
Bu yanlıştan vazgeçmemiz lazım. Bu, işte, inat, illa, ben yazdım, ben getirdim,
ben yaptım, ettim şeklinde düşünülmemelidir. Ben, umardım ki, insan kaynağı
açısından en üst düzey, seviyede olan İçişleri Bakanlığımızın, bu düzenlemeyi
yaparken, valileri il genel meclisi başkanlığı görevinden ayırmamasıydı.
Efendim, vali olmazsa ne olur; işte, biz, zaten, statükoyu da değiştirerek,
demokratik, yeni bir kanun getiriyoruz; doğru, olur, niye olmasın, ona hiç
kimsenin itirazı yok; ama, valilerin tecrübesini bir kenara bırakamayız.
İkincisi, bu meclislerin altyapısını
hepimiz biliyoruz. Bugün, bu meclislerin altyapısı, tek başına bu işi
yürütebilecek kapasitede değildir. En azından, bizim yapmamız gereken -bu
kanuna ilave edilebilirdi-muayyen bir süre -bir yıl, iki yıl, üç yıl- valiler,
bu toplantılara başkanlık ederlerdi, birikimlerini bu toplantılarda, o
arkadaşlarımıza, oradaki insanlarımıza aktarırlardı; daha sağlıklı karar
çıkardı. Biz öyle yapmadık; hayır, gerek yok, vali bunun başkanı olmasın...
Olmasın; olmazsa, bundan sonra çıkacak olan kararların ne kadar tartışılabilir
olacağını düşünmenizi sizden rica ediyorum ve bu haliyle, bu, Anayasamızın 126
ncı ve 127 nci maddesine; yani, mahallî idarelere ve merkezî idareye verilen
yetkiler konusunda, kanımca Anayasaya aykırıdır; bu, Anayasa Mahkemesinden
döner. Gecenin bu vaktinde hep birlikte çalışıyoruz. Gelin, eksiği
tamamlayalım, düzeltelim. Niye dönsün? Niye ısrar ediyoruz? İnanın, böyle
çıkarsa, ölü doğar bu kanun. Bunun çaresi, ya bu dediğim kademeyi getirmemiz
lazım veyahut da yine valiyi oraya vermemiz lazım; bundan hiçbir kaybımız
olmaz. Zaten, orada, oylanacak, tartışılacak; ama, bu kadar deneyimli olan ve
mahallin en büyük mülkî amiri olan ve devletin güvendiği, gönderdiği bir valiyi
orada niye başkan tutmayalım, bundan doğal ne olabilir? Her şeyi
değiştirebiliriz, her şeyi yenileştirebiliriz, canım, yapalım da, iş arkadan
gelsin dediğimiz zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Bir de, muhterem arkadaşlarım, ülkemizin
kendine has özellikleri var. Benim, sizin, hepimizin hassasiyetleri var. Bizim
bu hassasiyetlerimizi, ülkemizin hassasiyetlerini dikkate aldığımız zaman,
merkezî idarenin yetkilerini ve onun temsilcisi olan valiyi kolay kolay
dışlayamayız, dışlamamanız lazım. Bunun için, hiç olmazsa, muayyen bir süre
içerisinde, demin dediğim gibi, kademeli olarak, bizim, bu düzenlemeyi yapmamız
lazım; aksi halde, bu, Anayasa Mahkemesinden döner.
Şimdi, hepiniz rahatsız değil misiniz;
ben, rahatsızım. Bu Kanunu ben hazırlamadım; ama, Sayın Reisicumhur 15-16
maddesini iade etti. Daha önce daha dikkatli hazırlasaydık hiç de böyle bir şey
olmazdı, başımıza gelmezdi; ama, şimdi aynı hatada ısrar edersek, aynı inatla
gidersek... Bunda bir inat da yok; bu, hepimizi ilgilendiren bir konu. Bu
bakımdan, bizim bunu düzeltmemiz lazım.
Bu, temel bir yasadır. Gönül ister ki,
böyle bir temel yasayı iktidarımız, muhalefetimiz, hükümetimiz, Reisicumhurumuz
hep birlikte çıkaralım. Bir yerinden şöyle olsun, bu yanından böyle olsun...
Tabiî ki, bizim bu konuşmalarımız
zabıtlara geçiyor, bunlar Anayasa Mahkemesine gittiği zaman değerlendirilir
veya değerlendirilmez. Ben, bir milletvekili olarak, kendi deneyimlerimle,
bildiklerimi bu kısa süre içerisinde anlatmaya çalıştım; umarım dikkate
alırsınız.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, karar
yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - 7 nci maddeyi, karar yetersayısı
arayarak, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yetersayısı -sonradan girenleri de saysak yetmiyor- yoktur.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.37
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 20.50
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
791 sıra sayılı rapor üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7.-
24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791)
(Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
7 nci maddenin oylamasında karar
yetersayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylayacağım ve
karar yetersayısını arayacağım.
Milletvekili arkadaşlarımız yerlerine
otururlarsa, Divan Kâtibi arkadaşlarımız daha rahat sayabilecekler; lütfen
hızla yerlerimize oturalım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
İl genel meclisinin görev ve yetkileri
MADDE 10. - İl genel meclisinin görev ve
yetkileri şunlardır:
a) Stratejik plân ile yatırım ve çalışma
programlarını, il özel idaresi faaliyetlerini ve personelinin performans
ölçütlerini görüşmek ve karara bağlamak.
b) Bütçe ve kesinhesabı kabul etmek,
bütçede kurumsal kodlama yapılan birimler ile fonksiyonel sınıflandırmanın
birinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.
c) İl çevre düzeni plânı ile belediye
sınırları dışındaki alanların imar plânlarını görüşmek ve karara bağlamak.
d) Borçlanmaya karar vermek.
e) Bütçe içi işletmeler ile Türk Ticaret
Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye
artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek.
f) Taşınmaz mal alımına, satımına, trampa
edilmesine, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir
taşınmazın akar haline getirilmesine izin; üç yıldan fazla kiralanmasına ve
süresi yirmibeş yılı geçmemek kaydıyla bunlar üzerinde sınırlı aynî hak
tesisine karar vermek.
g) Şartlı bağışları kabul etmek.
h) Vergi, resim ve harç dışında kalan
miktarı beş milyardan yirmibeş milyar Türk Lirasına kadar ihtilaf konusu olan
özel idare alacaklarının anlaşma ile tasfiyesine karar vermek.
i) İl özel idaresi adına imtiyaz
verilmesine ve il özel idaresi yatırımlarının yap-işlet veya yap-işlet-devret
modeli ile yapılmasına, il özel idaresine ait şirket, işletme ve iştiraklerin
özelleştirilmesine karar vermek.
j) Encümen üyeleri ile ihtisas
komisyonları üyelerini seçmek.
k) İl özel idaresi tarafından çıkarılacak
yönetmelikleri kabul etmek.
l) Norm kadro çerçevesinde il özel
idaresinin ve bağlı kuruluşlarının kadrolarının ihdas, iptal ve
değiştirilmesine karar vermek.
m) Yurt içindeki ve yurt dışındaki mahallî
idareler ve mahallî idare birlikleriyle karşılıklı işbirliği yapılmasına karar
vermek.
n) Diğer mahallî idarelerle birlik
kurulmasına, kurulmuş birliklere katılmaya veya ayrılmaya karar vermek.
o) İl özel idaresine kanunlarla verilen
görev ve hizmetler dışında kalan ve ilgililerin isteğine bağlı hizmetler için
uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, madde
üzerinde grupları adına söz isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan.
Kişisel söz talebinde bulunanlar: Antalya
Milletvekili Tuncay Ercenk, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Şimdi, grupları adına milletvekili
arkadaşlarımızı görevlendiren grup başkanvekillerine şunu sormak istiyorum:
Eğer grup başkanvekillerimiz uygun görürlerse, CHP Grubu adına konuşacak
Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
konuşacak olan Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan sıra değiştirirlerse, Tuncay
Ercenk, kişisel konuşmasıyla birlikte 15 dakika konuşabilir; süre kazanırız.
Grup başkanvekillerimizin itirazı yoksa bu
uygulamayı yapabilir miyiz?
Uygun mudur Haluk Bey?
HALUK KOÇ (Samsun) - Uygundur Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Uygun mudur İrfan Bey?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Takdir
Başkanlığın Sayın Başkan, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Tamam.
O zaman, ilk söz, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'ın.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN
(Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 10 uncu maddesiyle ilgili
Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Bilindiği gibi, İl Özel İdaresi Kanunu
Meclisimizde kabul edilerek, onaylanmak üzere Cumhurbaşkanına gönderilmişti.
Sayın Cumhurbaşkanımız da, kanun tasarısının 14 maddesiyle ilgili olarak
çeşitli görüşlerini dile getirerek, kanunun bir kez daha görüşülmesini
Meclisimizden istemiş bulunmaktadır. Bu çerçevede, 10 uncu maddenin de, yeniden
görüşülmesini arzu etmişlerdir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Anayasaya aykırı
olduğundan...
MEHMET CEYLAN (Devamla) - 10 uncu madde,
il genel meclisinin görev ve yetkilerini tadat eden bir madde hükmündedir.
Tabiî, bu maddeyle ilgili, Sayın Cumhurbaşkanımız, görüşlerinde, özellikle, 10
uncu maddenin (k) bendindeki halk denetçisini seçmek konusunda, bu maddenin
yeniden görüşülmesini istemişlerdir. Kanunun 10 uncu maddesinin (k) bendinde,
halk denetçisini seçmenin il genel meclisinin görev ve yetkileri arasında
sayıldığı, yürürlükteki kurallarda halk denetçiliği kurumu bulunmadığı, bu
kuruma Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Kanun
Tasarısında yer verildiği, yürürlüğe girmemiş bir düzenlemeye dayanılarak il
genel meclisine görev ve yetki verilmesinin yasa yapma tekniğine uygun
düşmediği ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı; ayrıca, halk denetçiliği
kurumunun Anayasada düzenlenmemiş olduğu gerekçeleriyle maddeyi geri
göndermiştir. Tabiî ki, doğrudur; halk denetçiliği kurumu, şu anda
mevzuatımızda yer almamış bulunmaktadır. İl Özel İdaresi Kanununda yer
almasının esas nedeni de, bilindiği gibi, Kamu Yönetimi Temel Kanununda bu
maddeye geniş biçimde yer verilmiş bulunmaktadır. Hatırlanacağı üzere, Kamu
Yönetimi Temel Kanunuyla birlikte, diğer yerel yönetim kanunları, Özel İdare
Kanunu, Belediyeler Kanununun eşanlı olarak yürürlüğe girmesi planlanmıştı ve
bu çerçevede de, Kamu Yönetimi Temel Kanunu, öncelikli olarak Meclisimizde
görüşülmüş ve onaylanmak üzere Cumhurbaşkanlığına gönderilmişti. Dolayısıyla,
Kamu Yönetimi Temel Kanununda halk denetçiliği müessesesi yer aldığı için, bu
kanunda da yer almış bulunmaktadır. Doğru bir iş yapılmıştır; ama, Kamu
Yönetimi Temel Kanununun da, bu kanun gibi, Cumhurbaşkanımız tarafından geri
gönderilmiş olması nedeniyle, halk denetçiliği bendi de bu maddede yer almış
bulunmaktadır. Tasarıyı ve maddeyi yeniden görüşen Plan ve Bütçe Komisyonumuz,
bu bendi çıkararak bu durumu düzeltmiştir. Tabiî, halk denetçiliğiyle ilgili
olarak, yeni düzenleme, önümüzdeki günler içinde, elbette ki, Yüce Meclisimiz
tarafından da kabul edilecektir. Doğru bir müessesedir; gelişmiş toplumlarda,
gelişmiş demokrasilerde bu müessese, yerellik açısından, yerelleşme açısından son
derece önemli görevleri üstlenen bir müessesedir. Bunun da Türk toplumuna, Türk kamu mevzuatına kazandırılması önem
arz etmektedir; ama, ifade ettiğim gibi, bu kanun tasarısından şu an için
çıkarılmış bulunmaktadır ve dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımızın itiraz
gerekçeleri de ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, bu
maddeyle getirilen il genel meclisinin görev ve yetkilerini hızlı bir şekilde
sizlerle yeniden paylaşmak istiyorum.
İl genel meclisinin en baş görevlerinden
biri, stratejik plan ile yatırım ve çalışma programlarını görüşmek ve kabul
etmektir. Tasarının temel amaçlarından biri, il özel idarelerinde etkili ve
verimli bir yönetim kurmaktır. Özel idareler, bu tasarıyla, artık, temel
hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirecekleri faaliyetleri
kapsayacak şekilde beş yıllık stratejik plan hazırlayacaklar ve çalışmalarını
bu plan çerçevesinde yürüteceklerdir. Mahallî idareler seçimlerinden itibaren
altı ay içinde vali tarafından hazırlanacak stratejik plan, il encümeninde
görüşüldükten sonra il genel meclisinde karara bağlanacaktır. İl özel idareleri, artık, yıllık çalışma programları
ile bütçelerini ve performans ölçütlerini bu plana göre oluşturacaklardır.
Böylece, geleceğe dönük politikaları oluşturarak sorunlara uzun vadeli çözümler
getirecek ve sonuç odaklı bir çalışma ve hizmet anlayışına sahip olacaklardır.
Yine, il özel idaresinin faaliyetlerini ve
personelinin performans ölçütlerini görüşerek karara bağlamak da il genel
meclisinin görev ve yetkileri arasında bulunmaktadır. Tasarıda, özel idarelerde
çalışan personelin performans değerlendirmesine ve stratejik çalışma planına
uygun bir istihdam politikası öngörülmesi ve esnek teşkilatlanmaya imkân
verilmesi, etkin bir yönetimin kurulmasını sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bununla birlikte
yaklaşık 15-16 bent halinde, il genel meclisinin görev ve yetkileri bu madde
kapsamında tadat edilmiştir. Tabiî, bu maddelerle birlikte il genel meclisinin
görev ve yetkileri, il özel idaresinin görev ve yetkilerine paralel şekilde
genişletilmektedir, günümüz şartlarına uygun hale getirilmektedir; yerelleşmeye
ve demokratikleşmeye önem veren bir yapı arz edecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, söz
almışken, benden önce konuşan diğer arkadaşlarımın bazı görüşlerine de
müsaadenizle değinmek istiyorum. Sondan başlayacak olursam, Değerli Bakanımız
Ülkü Güney Bey -benden biraz önce söz aldılar- özellikle, bir yanlışın üzerinde
ısrar edilmemesini hepimizden rica ettiler. O da, diğer arkadaşlarımız gibi,
valilerin, il genel meclislerine, yine, başkanlıklarının devam etmesini ısrarlı
bir şekilde dile getirdiler.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, Sayın
Bakanımız Ülkü Güney Beyin görüşlerine saygı duyuyoruz, diğer arkadaşlarımızın
görüşlerine de saygı duyuyoruz. Bu hususların Anayasanın 126 ncı ve 127 nci
maddelerine uymadığı yönünde kanaatlerinin olduğunu; valilerin merkezî idarenin
temsilcisi ve yetkilisi olduklarını ifade ederek, yine eskiden olduğu gibi, il
genel meclislerine valilerin başkanlık etmesinin yerinde olacağını; en azından,
bunun, belli bir geçiş süresi içinde, geçiş dönemi uygulanmasının yerinde
olacağını ifade ettiler.
Doğrusu, böylesi bir önerinin, gelişen
toplumlarda, gelişen demokrasilerde ve yerelleşmenin öne çıktığı bir dönemde
uygulanmasının zor olacağı inancındayım. Onun ötesinde, ifade ettikleri gibi,
127 nci madde, aslında, şu andaki uygulamaya da ters bir madde diye
düşünmekteyim. Anayasamızın 127 nci maddesinde -mahallî idareleri tanımlarken-
bakın ne diyor: "İl, belediye veya köy halkının mahallî müşterek
ihtiyaçlarını karışlamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar
organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan
kamu tüzelkişileridir." Şimdi, mevcut uygulamaya bakacak olursak, mevcut
uygulamanın, yani, valilerin şu anda il
genel meclislerine başkanlık etmeleri, mevcut Anayasamızın yürürlükteki 127 nci
maddesine de ters düştüğü kanaatini taşımaktayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Ceylan...
Değerli milletvekilleri, çok uğultu var;
arkadaşımızın konuşmaları zor duyuluyor, tutanak kâtiplerinin işleri de
zorlaşıyor. Lütfen, biraz daha sessiz olalım.
Sayın Ceylan, sizin de süreniz doldu;
toparlayın lütfen.
MEHMET CEYLAN (Devamla) - Cümlemi
bitireyim müsaade ederseniz.
Özetle söylemek istediğim şudur: Şu andaki
uygulama, yani, valilerin il genel meclislerine başkanlık etmesi, aslında,
Anayasamıza ters bir durum arz etmektedir, 127 nci maddesiyle ters bir özellik
arz etmektedir. Burada, mahallî idareleri tanımlarken "karar organları,
gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu
tüzelkişileridir" denilmektedir; yani, valiler, il genel meclislerine
başkanlık ediyor; ama, atanmış kişilerdir. Halbuki, Anayasamızın 127 nci
maddesi, il genel meclislerinin halkın direkt olarak seçtiği temsilcilerden oluşmasını
öngörmektedir. Bu açıdan, bu düzenleme, yeni düzenleme Anayasamızla uygunluk
arz etmektedir; bir noksanlığı, bir aksaklığı düzeltecek yönde bir düzenlemedir
diye düşmekteyim.
Bu duygu ve düşünce içinde, kanun
tasarısının ve maddenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Kanun o, kanun tasarısı değil.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sürelerinizi birleştirdik; 15 dakika
konuşma süreniz.
CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 791
sıra sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri
gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüden şimdiye kadar yaptığım
konuşmalarda bu cümleyle konuşmama başladığımı pek hatırlamıyorum; belki vardır
da, çok ender; ama, bu cümlede "Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere
geri gönderme tezkeresi" cümlesi, gerçekten, Yüce Meclisimizin
çalışmalarında bir alışkanlık haline geldi. İki yılı aşkın bir süredir bu tür
tasarıların Cumhurbaşkanınca veto edilmemesi, Anayasa Mahkemesinden geri
dönmemesi, iptal edilmemesi gibi gerekçelerle büyük oranda, hemen hemen her
tasarı konusunda uyarılarda bulunduk; ama, görüyorum ki, bu uyarılarımız çok
ciddîye alınmış değil. Zaman kaybı olmaması açısından, devletin sürekliliği,
Meclisin daha verimli çalışması açısından iyi niyetle yaptığımız bu uyarıların
bundan sonra ciddiyetle ele alınması ve değerlendirilmesini hükümetten
özellikle rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, buna gerekçe olarak
da, Sayın Başbakanın 28 Aralık günü Yüce Meclisimizde yaptığı konuşmayı
anımsatmak istiyorum. Birtakım konuları aktardıktan sonra... Şunları
yapıyoruz... Katılımcı, şeffaflık anlayışlarını belirttikten sonra "bunun
için, ben yaptım oldu demiyoruz, her işimizde kılı kırk yarıyoruz; bunun için,
siyaset ya da yönetim millete yaslanmalı, milletin rızasını almalı, milletin
rızasının hilafına adım atılmamalı" diye, Sayın Başbakanın Yüce Genel
Kurulda bir konuşması oldu; ama, öyle sanıyorum ki, şimdiye kadar gelen
tasarılarda ve özellikle bu tasarıda kılın kırk yarılmadığı anlaşılıyor. Şayet,
gerçekten, Sayın Başbakanın söylediği gibi kıl kırk kez yarılmış olsaydı, öyle
sanıyorum ki, bu tasarı bir daha görüşülmek üzere Yüce Meclisin önünde olmazdı
ve ben de bu konuşmamı yaparken böyle bir konuya değinmezdim. Yani, tasarıda,
Sayın Başbakanın anlayışının tam tersi bir uygulamayla karşı karşıyayız.
Şimdi, yapılan değişiklik, kamu yönetimi
sistemine ne kazandıracaktır; kamu yararı, kamu hizmeti kavramları nasıl
işleyecektir; bu tasarı üniter devlet yapısını nasıl etkileyecektir; merkezî
yönetimin denetimi olmayınca hangi sorunlar yaşanacak; hazineye malî açıdan
nasıl bir yük getirecektir? Kamuoyunda bu hususların ilgili kesimlerce
yeterince tartışıldığını söylemek gerçekten çok güçtür. Nasıl bir planlama
yapılmıştır; nasıl bir strateji tespit edilmiştir; uzmanların görüşlerinden,
kamuoyunun hassasiyetlerinden yararlanılmış mıdır? Öyle görülüyor ki, bunun
tersi yapılmıştır ki, bugün bu tasarıyı tekrar görüşme durumunda kalıyoruz ve
bence, Sayın Başbakanın o konuşmasının tersine "biz yaptık oldu"
anlayışıyla karşı karşıyayız.
Anayasada belirtilmiş olan tekil devlet
modelinden, yerel ağırlıklı devlet modeline geçiş Anayasaya uygun mudur? Bunun,
anayasa uzmanlarınca ve toplumun diğer kesimlerince yeterince tartışıldığı
konusunda kuşkumuz vardır. Güçlü merkezî yönetim yerine güçlü yerel yönetim,
toplumu nasıl etkileyecektir; toplumun içindeki kesimlerin görüş alışverişini
ve onların yetki kavramını nasıl ortaya koyacaktır?
Anayasamızın 126 ve 127 nci maddelerinde
idarenin bütünlüğü, yetki genişliği, idarî vesayet kavramlarına ve ilkelerine
yeteri kadar uygun mudur bu tasarı; bunu tartışmak istiyoruz.
Yerinden yönetimin en önemli
sakıncalarından birisi, devletin birliğini ve kamu hizmetlerinin sürekliliğini
sıkıntıya sokmasıdır. Bu sakıncayı ve sıkıntıyı ortadan kaldırmak ve devletin
ve kamu hizmetinin istikrarını, sürekliliğini sağlamak için merkezî yönetime
yerel yönetimi denetleme yetkisi verilmiştir. Ancak, bu tasarıyla, bu denetim
yetkisinin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Bu anlamda, idarî vesayetin kamu
düzenini ve ülke bütünlüğünü sağlaması düşüncesinin gözardı edildiğini
düşünüyoruz.
Kamu yararı amacıyla yerel yönetimler
üzerinde merkezî yönetimin denetiminin sağlanması zorunludur. Bu tasarıda, bu
gereğin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Tasarı, denetimi kaldırınca,
yerel yönetimlerde keyfî bir anlayışın egemen olacağı kuşkusuzdur. Bu durum
giderek üniter devlet yapısına da darbe vuracaktır diye düşünüyoruz.
Görüştüğümüz tasarıda, yerel yönetimlere
idarî ve malî özerklik tanınmaktadır; gerçek ve tüzelkişilere izin ve ruhsat
verme yetkisi tanınmaktadır; yasa koymak ve uygulamak yetkisi tanınmaktadır;
taşınır, taşınmaz malları alıp satmak, kiralamak, trampa edilmesine, tahsisine,
tahsis şeklinin değiştirilmesine veya tahsisli bir taşınmazın akar haline
getirilmesine izin verilmektedir; iç ve dış borçlanma söz konusu olmaktadır.
Sermaye şirketleri kurma yetkisi yerel yönetimlere devredilmektedir;
özelleştirme yapma yetkisi de devredilmektedir. İl özel idaresi yatırımlarının
yap-işlet veya yap-işlet-devret modeliyle yapılmasına karar verme yetkisi de
yerel yönetimlere devredilmektedir.
Şimdi, yerel yönetimler görevlerini yerine
getirirken şirket kurabilirler bu tasarıya göre; ancak, şirketlerde, hepimizin
bildiği gibi, ticarî bir esas, kâr esası vardır. Ancak, kamu yararı ve kamu
hizmetinde kâr amacı güdülmez. Bu tasarıyı, yolsuzluk kavramlarının giderek
yerel yönetimlere daha da bulaşmasına yol açacak bir tasarı olarak
değerlendiriyoruz. Neden yok, neden bu şekilde değerlendiriyoruz; çünkü,
merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerinden denetimini kaldırmış bulunuyor bu
tasarı. Özelleştirme, hepinizin bildiği gibi, ciddî olarak, genel anlamda bir
talana dönüşmüş. Bu talan, şimdi, yerel yönetimler kararıyla belki daha kolay
uygulanacaktır. Borçlanma, yine yerel yönetime tanınan bir yetki olarak
karşımıza çıkıyor. Yerel yönetimler ne kadar borçlanacak? Tahvil satışıyla
borçlanma imkânı ve hazinenin borçları üstlenmesi önemli bir sakıncadır. Borç
altında ezilen ülkemizde, bir de yerel yönetim borçlarının eklenmesi, ekonomik
açıdan son derece sakıncalıdır.
Değerli arkadaşlarım, taşınmaz mal alım
satımı, tahsisi, kiralanması, tahsis şeklinin değiştirilmesi yetkisi de yerel
yönetimlere devredilmektedir. Oysa, günümüzde en çok sorun yaşadığımız
konulardan biri de, maalesef, çok kıymetli arazilerimizin, hazine arazilerinin,
iktidar tarafından, yakınlarına veya yandaşlarına peşkeş çekildiği gerçeği de
ortada durmaktadır. Yatırımların, yap-işlet, yap-işlet-devret modeliyle kime
verileceği, nasıl verileceği ve bunun biçiminin, yönteminin ne olacağı,
gerçekten, bu tasarıyla açıklığa kavuşmuş değildir. Şimdi, Ankara merkezinde
kurulan müteahhit bürolarının taşrada kurulması ihtimali de bu tasarıyla açık
olarak gündeme getirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, toplumumuzun önünde,
ülkemizin önünde, çok daha acil sorunlar olduğunu düşünüyoruz. Bakın, aylardır,
bu tasarı gidiyor, geliyor. Belediyeler Tasarısı var, Kamu Yönetimi Reformu
Tasarısı var; onların hepsi bir paket halinde zaten gündeme getirildiği için,
öbürünü askıya aldık -öyle değil mi- şimdi de bu tasarıyı görüşüyoruz; ancak,
günümüzde, acilen tedbir almamız gereken, bunların dışında çok önemli konular
olduğunu düşünüyorum. Bunların başında, yolsuzluk... Özellikle, son günlerde
Enerji Bakanlığında yaşanan yolsuzluğu takdirlerinize sunuyorum. Özellikle 1980
yılından sonra, her ne hikmetse, görev yapan Enerji Bakanları -hepsi değil
tabiî- Yüce Divana konuk oluyorlar. Bugün de, bir başbakan Yüce Divanda konuk
oldu. Bunların tümünün, umarım, bundan sonra bu konuk olma durumu biter ve
iktidar bunların tümüne -hani, o, damardan girdik meselesi var ya- ciddî bir
tedbir alır ve gerçekten, kamuoyunda siyasetin ve siyasetçinin güvenilirliğini
tekrar sağlama yolunu seçer. Bu, damara girme işi iyi de, bir de hükümetin
kendi damarına girmesini talep ediyoruz.
Dokunulmazlık dosyalarıyla ilgili görüşme
yapıldı saat 14.00'te başlayan oturumda ve Sayın Kart'ın feryat figan biçiminde
"kaldırın dokunulmazlığımı" dediği anlayışı, tavrı gördük. Ben,
Başbakan dahil, diğer bakanların da aynı feryat içinde olmasını talep ediyorum
ve öyle sanıyorum ki, bu yapıldığı takdirde, temiz siyaset anlayışı, temiz
toplum anlayışı, dürüst siyaset anlayışı egemen olacaktır toplumumuzda.
Değerli arkadaşlarım, bunların dışında,
Avrupa Birliği sürecinin hangi aşamaya geldiğini merak ediyorum. Başmüzakereci
kim olacak? 17 Aralıktan sonra gelişecek süreç nedir? Neleri masaya koyacağız,
neleri koymayacağız? Bunlar hiç konuşulmuyor şimdi. Kıbrıs sorunu kahve içerek
çözülmez. Nasıl çözeceksiniz? Nasıl yapacaksınız? Bunların tümünün, bu Mecliste
görüşülmesi, tartışılması gerekiyor; ama, bunları biz bir kenara bırakmışız,
Yerel Yönetimler Tasarısını gündeme getirmişiz ve bunlar üzerinde de gece
11'lere kadar, belki sabahlara kadar bu konuları tartışıp çözüm bulmaya
çalışacağız. İnanıyorum ki, Yüce Meclis, bundan sonra hükümet tarafından
getirilecek tasarılarda çok daha ciddî konuları, ülkenin çok daha ivedî
sorunlarını gündeme getirerek tasarılar hazırlar ve bunları bir daha Sayın
Cumhurbaşkanından dönmeyecek şekilde hazırlar, Anayasa Mahkemesinden dönmeyecek
şekilde hazırlar ve biz de kamuoyunca saygın bir Meclis konumuna, dürüst iş
yapan Meclis konumuna, kılı kırk yaran bir Meclis konumuna geliriz diye
düşünüyorum. Bu düşünceler sadece benim düşüncelerim değil, seçim bölgelerine
gittiğimiz zaman hep bu taleplerle karşılaşıyoruz "yolsuzluklar ne olacak,
dokunulmazlıklar ne olacak..." Bunları çözmenin bir yolu olmalı.
Fikret Ağabey, öyle değil mi; bunları
çözmenin bir yolu olmalı. Bunları çözme yeri de burası, Yüce Meclis. Yüce
Mecliste çözeceğiz bunları; ama, bunları kenara bırakarak, yerel yönetim veya
buna benzer tasarıları gündeme getirdiğimiz zaman toplum bize güvenmiyor,
siyasetçiye güvenmiyor, siyasete güveni azalıyor. Toplumun siyasete ve
siyasetçiye güvenini sağlamanın tek yolu dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır.
Biz, bunu talep ediyoruz; Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar da takip
edeceğiz, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. İstiyorum ki, Başbakanlık veya
Bakanlar Kurulu koltuklarında haklarında dava olanlar bir daha oturmasın. Bunu
bir milletvekili olarak istiyorum, bir vatandaş olarak istiyorum ve bu, aynı
zamanda kamuoyunun da içten, yürekten talepleridir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Uyarıya meydan kalmadan tam
süresinde konuşmanızı tamamladınız, teşekkür ediyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN - Şahsı adına söz isteyen Trabzon
Milletvekili Akif Hamzaçebi; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz İl Özel İdaresi Kanununun 10 uncu
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçen yıl, hükümetimiz, toplumun ve Meclisin gündemine "yerel yönetimler
reformu" veya "kamu yönetimi reformu" adı altında bir dizi kanun
tasarısını taşıdı ve o günden bu yana bu tasarıları görüşüyoruz, tartışıyoruz,
Sayın Cumhurbaşkanına gidiyor, geliyor; bir kısmı düzeltiliyor, tekrar gidiyor,
bir kısmı yayımlanıyor, bir kısmı Anayasa Mahkemesine götürülüyor ve hâlâ bunların
sonunu getirebilmiş değiliz.
Bütün bu tasarıları, bütün bu
düzenlemeleri bir bütün içerisinde ele alıp, değerlendirmek gerekir. Çerçeve
yasa, Kamu Yönetimi Temel Yasasıydı; ancak, henüz bu yasa yürürlüğe girmiş
değil ve orada çizilen çerçeve içerisinde bu yasalar şekillendiği için, bu
yasaların kimi düzenlemelerinin o yasanın neresine oturduğu, neresine aykırı
düştüğü veya neresinde hangi öneme sahip olduğunu görebilme olanağına sahip
değiliz. Örneğin, bu 10 uncu maddede "halk denetçisini seçmek" adı
altında bir düzenleme vardı. Sayın Cumhurbaşkanı, yürürlükteki yasalarda böyle
bir düzenleme olmadığı için, bunun çıkarılması gerektiği yönündeki düşüncesini
ifade etti; Plan ve Bütçe Komisyonunda bu düşünce kabul gördü ve sanıyorum, Genel
Kurulda da kabul görecektir.
Peki, bu düzenleme esas olarak nerede yer
almaktadır; Kamu Yönetimi Temel Yasasında yer almaktadır. O yasa nerede; o yasa
henüz yürürlüğe girmiş değil. Yani, oradaki düzenlemeleri bilmeden, buradaki
düzenlemeleri başlıbaşına tartışmak, değerlendirmek çok doğru değil.
Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçelerini
de bu çerçevede değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı,
Kamu Yönetimi Temel Yasasından başlayarak, bu yasaların hepsini bir bütün
olarak görmüş ve bu çerçevede düşüncelerini ifade etmiştir ve şunu ifade edeyim
ki, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104 üncü maddesine göre, kanunları bir kez
daha Türkiye Büyük Millet Meclisine, görüşülmek üzere gönderme yetkisine
sahiptir. Mutlaka Anayasaya aykırılık gerekçesiyle göndermesi şart değil.
Anayasa böyle bir düzenleme öngörmüyor. Sakıncalı gördüğü veya bir kez daha
görüşülmesinde yarar gördüğü yasalar Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kez
daha gönderilebilir. Bu iade gerekçelerini bu çerçevede dikkate almak gerekir.
Kamu Yönetimi Temel Yasasından başlayarak,
Anayasanın temel bazı düzenlemelerine bu yasadaki bazı düzenlemeler aykırı
görülmüştür. Bunların birçoğu, esas itibariyle, Cumhuriyet Halk Partisinin de
görüşleridir.
Hatırlayacaksınız, Kamu Yönetimi Temel
Yasasında, bizim, Anayasaya aykırı gördüğümüz temel düzenleme şuydu: Anayasa
idareyi, merkezî idare ve yerel idareler olarak iki gruptan oluşturmaktadır ve
yine, Anayasaya göre yerel idarelerin, yerel yönetimlerin görevleri
belirlenmiştir; mahallî müşterek ihtiyaçlar yerel yönetimlerin görevidir.
Merkezî yönetimin görevi nedir; bu, Anayasada sayılmamıştır. Yerel yönetimlere
verilen görev tanımından hareketle, mahallî müşterek ihtiyaçların dışındaki
bütün görevler, bütün ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin, toplumun ihtiyaçlarının
karşılanmasına ilişkin bütün görevler merkezî yönetimindir. Kamu Yönetimi Temel
Yasası, Anayasanın bu temel kuralını bir yana atarak merkezî yönetimin
görevlerini tek tek saymaya çalışmış ve İl Özel İdaresi ve Belediye Yasasında
da, daha ters bir anlayışla, Anayasanın benimsediğinden daha farklı bir
anlayışla, âdeta, bu kurumları genel görevli kurum haline getirecek şekilde birtakım
düzenlemeler yapmıştır ve bu çerçevede "bu düzenlemeler, Anayasanın
öngördüğü tekil devlet, üniter devlet modeline aykırı olabilir, onu
zedeleyebilir" şeklinde bir düşünce oluşmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı da bu
endişesini ifade etmiştir ve amaçlanmasa da, böyle bir yönetime geçilebilmesi
endişesini ifade ederek, bir kez daha görüşülmek üzere, bu yasayı göndermiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Ben, konuya ilişkin olarak, Başbakan
Yardımcımız Sayın Mehmet Ali Şahin'in açıklamalarını dinledim. Kendileri, Anayasa
Mahkemesinin 1999 yılında vermiş olduğu bir karardaki gerekçeleri esas alarak,
daha doğrusu, o karara imza atan o zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın
Ahmet Necdet Sezer'in o karardaki gerekçeleri ile İl Özel İdaresi Yasasındaki
iade gerekçeleri arasındaki çelişkiyi vurgulamak açısından, kararın bazı
bölümlerini burada okudu. Söz konusu kararı ben de sağladım ve kararı okudum.
1999 yılında, Demokratik Kitle Partisinin
kapatılmasına yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan
dava sonucunda, Anayasa Mahkemesi, adı geçen partinin kapatılması kararını
vermiş. Birçok gerekçeden dolayı kapatılma talep edilmiş; ancak, gerekçelerden
bir kısmı Anayasa Mahkemesi tarafından kabul görmüş, bir kısmı kabul görmemiş.
Kabul görmeyen gerekçelerden bir tanesi, 2820 sayılı Siyasî Partiler Yasasının
80 inci maddesine, adı geçen partinin programının aykırı olduğuydu. Bu parti,
programında, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik bazı ifadelere yer
vermiş; yerel yönetimlerin meclislerini vatandaş seçecek; bunlar, âdeta, o
yörenin kendi parlamentosu olacak, hatta, bu yerel meclisler vergi dahi koyma
yetkisine sahip olabilecektir. Anayasa Mahkemesi, değerlendirmesinde, bunları,
Anayasanın öngördüğü, idarenin kuruluş biçimine aykırı bulmamış. Bunlar, yerel
yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik, idarî ademi merkeziyetçilik dediğimiz
kavrama oturan iddialardır, hedeflerdir; kaldı ki, bir siyasî partinin
programıdır. Bunlar Anayasanın tekil devlet ilkesine aykırı değildir demiş.
Bunun, konumuzla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır; bir siyasî parti
programını değerlendiren bir değerlendirme söz konusudur.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, toparlayalım
lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Hemen
toparlıyorum Sayın Başkan.
Ama, il özel idarelerine ilişkin bu
yasanın birçok maddesi, Anayasanın birçok maddesine aykırıdır. Örneğin, o
siyasî partinin programında, yerel yönetimlerin meclisleri vergi koyabilir
diyor; ama, bu vergiyi koyabilmesi için, Anayasanın ilgili maddelerinde
değişiklik yapmak gerekir. Yine, valiyi, siz, eğer, gerçekten il genel
meclisinin başından almak istiyorsanız, merkezî yönetimin idarî vesayet
yetkisini eğer zayıflatmak ve bu denetimi bir başka şekilde oluşturmak istiyorsanız,
yine, Anayasanın ilgili maddelerinde birtakım değişiklikleri yapmanız gerekir;
ama, bu değişiklikler, hiçbir zaman, Anayasanın tekil devlet, üniter devlet
ilkesine aykırı olmayacaktır. Şu an, yerel yönetimler, meclisleri kanalıyla
vergi koyabilir mi; hayır. Neden; Anayasanın bir başka maddesi buna engel.
Vergi koymalı mı; koyabilir; yerel yönetim meclisleri, belki, belli projelerin
finansmanı için vergi koyma yetkisine de sahip olabilir, düşünülebilir büyükşehir
belediyeleri için; ama, bunun için, Anayasanın bir başka maddesinde değişiklik
yapmak gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanının iadesi, tekil
devlet modeli yanında, Anayasanın birçok başka maddesine aykırılık gördüğünden
dolayıdır. Bu yasanın önemli ölçüde o şekilde değerlendirilmesi gerekir.
Ben, bu çerçevede, konuya biraz daha
açıklık kazandırmak, Sayın Başbakan Yardımcımızın Anayasa Mahkemesi kararının
sadece bir bölümünü açıklamış olması nedeniyle, tümüne ilişkin bilgi vermek
amacıyla söz aldım. Sözlerimi burada bitiriyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabiî, bu yasa burada ikinci
kez tartışılıyor ve en çok konuşulan konulardan biri olduğu için, sadece o
konuyla ilgili bilgi sunmak istedim sizlere; o da, idarî vesayet konusu. Burada
konuşan arkadaşlarımız bu konuya da temas ettiler. Ben, idarî vesayetin
durumunu ve valilerin bu sistem içerisinde yetkilerinin azaltılmayıp, daha çok
güçlendirildiğine dair birkaç örnek vermek istiyorum:
Değerli arkadaşlar, idarî vesayet, merkezî
idare ile mahallî idareler arasında kamu hizmetlerinde birlik ve bütünlüğü
sağlamak için başvurulan bir araçtır. İdarî vesayet, bir yerinden yönetim
kuruluşunun işlemleri ve personeli üzerinde merkezî idareye verilmiş olan
yetkiyi ifade eder. Hiyerarşik denetimden farklı olarak, bu denetimin
kanunlarla açıkça düzenlenmesi gerekir; yani, idarî vesayet, genelde ulusal
birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması
amacıyla başvurulan bir denetimdir.
Anayasamızın 127 nci maddesinde, mahallî
hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu
görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî
ihtiyaçların gereği gibi karşılanması konularında, merkezî idarenin mahallî
idareler üstünde denetim yetkisine sahip olduğu belirtilmektedir.
Merkezî ve mahallî idarelerin birlikte
olduğu üniter bir devlet yapısında, kamu hizmetlerinde birlik ve bütünlüğü
sağlamak için, Anayasamızın 123 üncü maddesinde, idarenin kuruluş ve
görevleriyle bir bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.
Ayrıca, yine 127 nci maddede, mahallî
idarelerin görev alanı, il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek
ihtiyaçlarının karşılanması olarak belirlenmiş ve kamu hizmetlerinde birliği
sağlamak amacıyla, merkezî idarenin mahallî idareler üzerinde vesayet yetkisine
sahip olduğu açıklanmıştır.
Yukarıda kısaca amaçları ve Anayasadaki
düzenlenmiş şekline değinilen idarî vesayetin ülkemizde mevcut durumu, mahallî
idarelerde şikâyet edilen konuların başında gelmekteydi. Gelişen ve değişen
şartlarda, mevcut vesayet uygulamalarının çoğu etkisiz hale gelmiş veya
demokratik sistem içinde, artık savunulması güçleşmişti.
İdarî vesayet, işte, bu yukarıda
belirttiğim amaçların gerçekleştirilmesini sağlayacak; ancak, mahallî
idarelerin -bu çok önemlidir- özerkliklerini koruyacak bir dengeyi tutturacak
şekilde düzenlenmelidir. İşte, biz, bu yasayla, hem idarî vesayeti hem de
mahallî idarelerin özerkliklerini sağlamış oluyoruz. Bu dengeyi tutturmaya özen
gösterdik.
Yine, çağdaş ülkelerde, mahallî
idarelerdeki vesayetin artık yargı yoluyla yapılmaya başlandığı da
görülmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartını kabul eden ve Avrupa
Birliği üyelik sürecinde bulunan ülkemizin, bu demokratik gelişmelere aykırı
düzenlemeler yapması da düşünülemez.
İdarî vesayetin düzenlenmesinde, sadece
geri çevrilen 5197 sayılı Kanundaki hükümlere bakarak değerlendirme yapmak
yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Dolayısıyla, idarî vesayetin, başta Anayasa
olmak üzere, hukuk sistemindeki bütün boyutlarıyla ele alınmasına, doğru bir
değerlendirme için gerek bulunmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirme
gerekçeleri arasında belirttiği Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısındaki
hükümlerle birlikte konuya bir bütün olarak bakıldığında, Anayasamızın 123 üncü
maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğünü sağlamak için, yine Anayasanın 127
nci maddesinde öngörülen alanlarda yeterli bir idarî vesayet düzenlemesinin
bulunduğu görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu yasayla getirilen
diğer vesayet örneklerinden bazılarını da saymak istiyorum. Valilerle ilgili
-çünkü, burada hep konuşulan, valilerin yetkileri azaltıldı- birkaç tane örnek
saymak istiyorum.
Bakın, vali, il özel idaresinin başı ve
tüzelkişiliğin temsilcisi oluyor bu kanunda, o devam ediyor ve özel idare
personeli de vali tarafından atanmaktadır. İl genel meclisinin başından
alınıyor; ama, özel idarenin başı ve tüzelkişiliğinin temsilcisidir. İl
encümeni başkanlığı vali tarafından yürütülecek, encümenin gündemi vali
tarafından tespit edilecektir. Valinin önerdiği hususlar il genel meclisinde
gündeme alınacaktır. Valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe
girmeyecek, vali, hukuka aykırı gördüğü meclis kararlarının bir daha
görüşülmesini isteyebilecek, kesinleşen kararlara karşı da idarî yargıya
gidebilecektir.
Yine, il genel meclislerinin çalışma usul
ve esaslarına ilişkin hususlar ile bütçeye ilişkin hususlar, İçişleri
Bakanlığınca, yönetmeliklerle düzenlenecektir, bizim tarafımızdan
düzenlenecektir. İl genel meclislerinin siyasî konularda karar almaları
halinde, fesihleri gündeme gelebilecektir. Yine, hizmetlerin il düzeyinde
koordinasyonundan vali sorumlu olarak, il özel idare hizmetlerinin aksaması
halinde, bunların yürütümü, merkezî idare adına vali tarafından üstlenilecektir.
Hukukumuza yeni getirilen bu müessese, bu idarelerin özerkliği bakımından da
ciddî sonuçlar taşımaktadır.
İl özel idarelerinin borçlanmasına önemli
sınırlar getirilmektedir. Borç miktarı, en son, kesinleşmiş bütçe gelirlerinin
yeniden değerlendirilme oranıyla artırılan miktarını aşmayacak ve bu miktarın
yüzde 10'unu geçen borçlanma kısmı için, İçişleri Bakanlığının onayı şart
olacaktır.
Yurtdışı ilişkiler kurmada, İçişleri Bakanlığından
önceden izin alma zorunluluğu getirilmektedir. İçişleri Bakanlığının, özel
idare organları hakkında soruşturma açma ve bu organları görevden uzaklaştırma
gibi de, iki temel vesayet yetkisi devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, görüldüğü gibi, hem
idarî vesayet idarenin bütünlüğünü korumak bakımından himaye edilmiş,
güçlendirilmiş hem de yerel yönetim birimi olan özel idarenin özerkliği
korunmuştur.
Değerli arkadaşlarım, 10 uncu maddede halk
denetçiliği seçimi vardı. Elbette ki -biz, bu değişiklikleri- Sayın
Cumhurbaşkanımızın iade gerekçeleri değerlendirilmiştir, Plan ve Bütçe
Komisyonumuz da bunu değerlendirmiştir ve bu yasanın çıkış mantığını ve temel
öğeleri etkilemeyecek olan gerekçeler esas alınarak, Plan ve Bütçe
Komisyonumuzda bazı değişiklikler yapılmıştır. Bunlardan biri de, teknik olarak
yapılması gereken bir değişiklik de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- ... halk denetçisinin seçimiyle ilgiliydi. Kamu Yönetimi Temel Yasasında yer
alan bu müessese, o yasa geçmediği için, burada, bu seçimi, biz de, Plan ve
Bütçe Komisyonumuz uygun gördüler, özel idarenin görevleri arasından
çıkardılar. Öyle zannediyorum ki, Yüce Meclisimiz de bunu bu şekilde kabul
edecektir.
Ben, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Osman Coşkunoğlu, ilk soru sizin;
buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Aracılığınızla,
Sayın Bakana, bu maddede söz konusu olan, stratejik plan ve performans
ölçütleri üzerine sorular sormak istiyorum.
Stratejik plan hazırlanması, il genel
meclisinin görevleri içerisinde sayılması, hükümetin plana önem verdiğine bir
işaret olsa gerek diye düşünüyorum. Bu doğru mudur? Eskiden, plana bu kadar
önem verilmiyordu gibi geldi bana, Devlet Planlama Teşkilatına da... Şimdi,
planlamaya daha önem vermek anlamına mı geliyor?
İkinci sorum; stratejik plan yapıldıktan
sonra... Seçilir seçilmez, yerel seçimlerden sonra stratejik plan yapılacak. Bu
yasa taslağının herhangi bir yerinde, bu stratejik planın revize edilmesi söz
konusu değil. Bunu kim yapacak, nasıl yapacak; bu, söz konusu değil. Yani,
baştan bir stratejik plan yapıp, beş sene aynı planı hiçbir revizyondan
geçirmeden uygulamak, genellikle pek mümkün olmaz; onu sormak istedim.
Üçüncü sorum, performans ölçütleriyle
ilgili. Şimdi, kamu yararı söz konusu olunca, performans ölçütlerini belirlemek
çok zordur ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalarda kesin bir tatminkâr bir
performans ölçütü ortaya çıkarmamıştır; bir norm, bir standart ortada yoktur.
Şimdi, o zaman, her il özel idaresi kendine göre bir performans ölçütü
belirleyecek oluyor. Tabiî, ilin koşulları değiştirebilir; onu anlıyorum;
fakat, bunun ötesinde, yani, ilin coğrafî ve diğer koşulları nedeniyle farklı
performans ölçütleri olabilir; fakat, belli bir standardın, yani, benzer işler
için performans ölçütü standardının sağlanması nasıl başarılabilecek? Bu
performans ölçütü, kamu yararı söz konusu olduğu zaman son derece zor bir
konudur ve bir standart da yoktur. Bununla ilişkin olarak, şimdi "sizin,
yurttaş müşteri gibi görürüz" lafı zaman zaman edildi hükümet tarafından;
yani, yurttaş, müşteri gibi görülüyor. Müşteri velinimetimizdir diye iyi
niyetle söylendi; ama, aslında müşterinin çok ötesinde hakları vardır
yurttaşın. Biz, buna itiraz ettik; ama, anlaşılan, hükümetimiz yurttaşı müşteri
görme anlayışında. O zaman, il özel idaresi de bir nevi şirket gibi mi
görülecek? Yani, böyle bir soru akla geliyor. Bir de bunu sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Bakanım, il özel idarelerine genel bütçeden yapılan katkı payları... Şu anda
tek ölçek var, nüfus ölçeği; yani, illere göre bunun verilmesi... O ilin
nüfusuna göre veriliyor.
Tüm altyapı ve üstyapı sorununu çözmüş
illere, nüfusa göre verildiği için, bazı özel idareler parayla dolu; ama,
500-800 köyü olan, hiçbir sorununu çözmemiş illerde ise bir kuruş para yok.
Acaba, genel bütçeden özel idarelere verilen bu katkı paylarında başka bir
kriter veya bir sosyal denge yapmayı, daha doğrusu, özel idare katkı paylarının
dağıtımında daha adil, daha yöresel ihtiyaçlara yönelik değişik bir model
getirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Osman Kaptan, buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakana dört sorum var.
Sayın Bakan "valilerin yetkileri
azaltılmıyor, artırılıyor" dediniz. Sayın Bakan, valilerin il genel
meclisi başkanlığına son verilmesi, valilerin yetkilerinin azaltılması anlamına
gelmiyor mu?
İkinci sorum: İl genel meclisindeki
yönetim süreç ve eylemleri açısından, özellikle de planlama ve koordinasyon
açısından valilerin devre dışı bırakılmasında beklenen yarar nedir? Bu,
valilerin yetkilerinin azaltılması anlamına gelmemekte midir?
Üçüncü sorum: Meclis kararlarının
kesinleşmesi için valinin onayına sunma zorunluluğunu kaldırıyorsunuz. Bu,
idarenin bütünlüğü ilkesine ters bir uygulama değil midir? Bu, valilerin
yetkilerinin azaltılması anlamına gelmemekte midir?
Sayın Bakan, bazı illerde bazı il genel
meclisi üyelerinin muhtarlara "hangi yüzle bizden yol, su, hizmet
istiyorsunuz; hem bize oy vermiyorsunuz hem de hizmet bekliyorsunuz"
dedikleri; "oy ver, hizmet al" yönünde muhtarlara baskı yapıldığı
yönünde bizlere şikâyetler gelmektedir. Siz, bu yeni düzenlemeyle kamu
hizmetini tamamen siyasallaştırmıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - 5 dakikalık süre doldu; bayağı da
aştık.
Şimdi, yanıt vermek üzere, Sayın Bakana
söz veriyorum.
Buyun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce, Sayın Osman Coşkunoğlu'nun
sorularından başlıyorum.
"Stratejik plana önem
veriyorsunuz..." Evet, biz, planlamaya ve plana önem veriyoruz. Onun için
de, bu yasayla -özellikle hem kamu yönetimine koymuştuk hemde il özel
idaresine- stratejik plan yapma görevi verdik.
Şimdi, revizyonla ilgili ikinci bir
sorunuz var. Bu revizyonla ilgili konularda, Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından, şu anda, stratejik plan rehberi hazırlanmaktadır. Bu rehberde,
revizyonun ne zaman, nasıl olacağı, bütün bunlarla ilgili bilgiler... O rehber
çıktığında, uygulama da ona göre yapılacaktır.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - İl genel meclisi
için mi hazırlanıyor Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Evet, evet, il genel meclisleri...
Performans ölçütlerine gelince: Biz, buna
önem veriyoruz. Bu, Kamu Yönetimi Temel Yasasıyla ilk defa bizim kamu
yönetimine girecek bir müessese. Hem Kamu Yönetimi Temel Yasası hem Belediye
hem Özel İdarede var. Onun için, biz, aylarca önce, İçişleri Bakanlığı, bizim
bakanlık, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünde belediyelere yönelik bir belediye
performans ölçümü, kısa adı BEPER olan bir proje üzerinde çalıştık ve
geçtiğimiz aylarda da 129 belediyemiz bu sisteme dahil edildi. Bu sayı bütün
belediyelere teşmil edilmek üzere çalışıyoruz. Burada birtakım kriterler tespit
edildi, belediyelere bu konularda sorular yöneltiliyor, bunların cevapları
alınıyor ve internet vasıtasıyla da kullanıma açtık. Siz, internet vasıtasıyla,
bu, bizim BEPER Projesine girebilir ve oradan, arzu ettiğiniz bu performans
ölçütleriyle ilgili bilgileri de almanız mümkündür.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - İçişleri
Bakanlığının mı?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Evet, onun adresini verebilirim.
Biz, tabiî, özel idareyi bir şirket
olarak, vatandaşı da müşteri değil; ama, amacımız, kamu hizmetlilerinin amacı,
vatandaşa hizmet etmektir. Bütün kamu görevlileri ve bizler, hepimiz,
milletimize, vatandaşımıza hizmet etmek için varız. Bu hizmeti de en iyi
şekilde yerine getirmek hepimizin görevi.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu, şimdi, İller
Bankası payıyla ilgili; bu, sadece nüfus kriter, ölçü olarak alınırsa, işte,
bazı illerin özel idarelerine az, bazıları çok para alıyor...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Şu anda
öyle efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Şu anda öyle, evet.
Şimdi, biz, yeni hazırlamakta olduğumuz ve
kısa bir süre sonra, inşallah, huzurlarınıza getireceğimiz yerel yönetimler
gelir yasası, yani, belediyeler ve il özel idareleri gelir yasasında, devlet
bütçesinden ayrılacak bu paylarda sadece nüfus kriterine göre değil, başka
kriterleri de esas alacağız ve böylece, o sizin saymış olduğunuz mahzurları da,
inşallah, gidermiş olacağız.
Şimdi, Sayın Osman Kaptan'ın... Ben biraz
önce de konuşurken söyledim; vali, il özel idaresinin başı, tüzelkişiliğin
temsilcisidir. Valilerimizin il genel meclisi başkanlığından alınmasının
nedeni... Bakın, Anayasamızın 127 nci maddesi çok açık ve nettir. 127 nci madde
diyor ki: "Mahallî idarelerin karar organları, halk tarafından seçilmiş
kişilerden oluşur." Bu hükme dayanılarak geçmiş yıllarda bir uygulama
yapılmıştı. İl daimî encümenlerine kamu yöneticilerinden, yani, ildeki idarî
şube müdürlerinden 3 kişi alınmıştı, Anayasa Mahkemesine gidildi -zannedersem
Cumhuriyet Halk Partisi gitmişti o zaman- ve Anayasa Mahkemesi de bu kamu
görevlilerinin, yani, seçilmiş olmayan kişilerin burada bulunmasının Anayasaya
aykırı olduğunu kabul etmişti.
Şimdi, biz, bu yeni düzenlemeyle, il genel
meclisi, il özel idaresinin karar organı il encümeni -ki, daha evvel il daimî
encümeni diyorduk, bu yasayla il encümeni oldu- bu iki organı birbirinden
ayırdık; il encümeni de il özel idaresinin yürütme organı oldu. Karar organında
vali, Anayasanın bu hükmüne göre bulunamayacağı için, yürütme organının başına
getirildi; yani, il encümeninin başına getirilmiş oldu.
Yine, biraz önce de saydım, il genel
meclisinin gündemi yapılırken valinin görüşü alınıyor, valinin istediği konular
tartışılıyor. Böylece, valilerimizin il genel meclisi başkanlığından alınmış
olmasının, yönetim süreci, planlama aşamalarında da menfi bir etkisi olmaz.
Meclis kararlarından onay kaldırılıyor;
ama, Meclis kararları valiye sunulmadan yürürlüğe girmiyor. Vali bir kere daha
görüşülmesini isteyebiliyor; il genel meclisinde salt çoğunlukla tekrar kabul
edilirse, bu defa idarî yargıya gidiyor.
Bakın, ben biraz önce bir konuya
dikkatlerinizi çektim. Bugün, artık, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının
önemli ilkelerinden biri, idarî vesayetin giderek yargıya dayandırılması.
Burada da az çok ona benzer bir usul...
Valiye sunulmayan yürürlüğe girmiyor; valiye sunulunca vali itiraz edebiliyor,
bir kez daha görüşülüyor. Salt çoğunlukla kabul edilirse, bu defa vali, hukuka
aykırılık görüyorsa, bunu yargıya götürebiliyor.
Bu, oy ver hizmet al... Bu, belki çok
istisnadır; öyle, hiç zannetmiyorum ki, genel meclis üyelerimiz...
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Bakan,
arkadaşlarımıza sorun...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- İyi, ama, bunlar doğru bir şey değil; tasvip etmiyoruz. Biz hep şunu
söylüyoruz: Seçilen kişiler, o seçildikleri bölgedeki bütün insanlara hizmet
etmek zorundadırlar, herkese hizmet etmek zorundadırlar.
Teşekkürler efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Yalnız,
Sayın Bakanım, çok güzel de, atanmışa fesih yetkisi veriyorsunuz; yani, valiye
fesih yetkisi veriyorsunuz...
BAŞKAN - Anladınız mı Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Yargıya sorarak veriliyor...
Hangi fesih?..
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Siz biraz
önce söylemiştiniz...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Ama soruyoruz Danıştayın görüşünü.
AHMET IŞIK (Konya) - Yazılı cevap verin
Sayın Bakan.
BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar...
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan önemli
konuları tüm Genel Kurula hitaben
söylüyor; uğultu nedeniyle çok az arkadaş
dinleyebiliyor. Halbuki, mümkün olan en yüksek katılımı sağlamak lazım
bu görüşmelerde. Sükûneti sağlarsak çok iyi olur.
Buyurun Sayın Bakan, tamamlayın lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Danıştaya gidiyor.Biz teklif ediyoruz, Danıştay feshediyor, yargı feshediyor.
Yani, diyelim il genel meclisinde...
Sayın Başkan, affınıza sığınarak...
BAŞKAN - Devam edin lütfen, anlatın.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Çünkü, önemli bir konu.
BAŞKAN - Estağfurullah; buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Orada hüküm var, il genel meclisinde siyaset, kendisiyle ilgili olmayan
konular, yani, siyasî konular görüşülürse, bu valiye intikal ederse veya
görevini yapmazsa, vali Bakanlığa intikal ettirir. Biz, ancak yargıya teklif
ediyoruz, Danıştaya "bu, görevini yapmamıştır" veya "bu, şu
toplantıda siyasî konuları görüşmüştür, feshi gereklidir" diyoruz, kararı
yargı veriyor.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri
görüşmeler tamamlanmıştır.
10 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
Meclis başkanlık divanı
MADDE 11. - İl genel meclisi, seçim sonuçlarının
ilânını izleyen beşinci gün kendiliğinden toplanır. Bu toplantıda meclise en
yaşlı üye başkanlık eder. Meclis, bu toplantıda, üyeleri arasından ve gizli
oyla meclis başkanını, meclis birinci ve ikinci başkan vekillerini, ikisi yedek
olmak üzere dört kâtip üyeyi ilk iki yıl için görev yapmak üzere seçer. İlk iki
yıldan sonra seçilecek başkanlık divanı, yapılacak ilk mahallî idareler
seçimlerine kadar görev yapar.
Meclis başkanlık divanı seçimi üç gün
içinde tamamlanır.
Meclis başkanlığı ve başkanlık divanında
boşalma olması durumunda, kalan süreyi tamamlamak üzere, yenisi seçilir.
İl genel meclisine meclis başkanı,
bulunmaması durumunda meclis birinci başkan vekili, onun da bulunmaması
durumunda ikinci başkan vekili başkanlık eder.
Meclis başkanı, meclis çalışmalarında
düzeni sağlamakla yükümlüdür.
İl genel meclisinin çalışmalarına ilişkin
esas ve usuller İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyenler:
Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili
Mehmet Kesimoğlu, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen yok.
Sayın Kesimoğlu kişisel söz talebinde de
bulunmuş; ikisinin süresini birleştiriyoruz; konuşma süresi 15 dakika.
Buyurun Sayın Kesimoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan İl Özel
İdaresi Yasa Tasarısının 11 inci maddesi üzerindeki görüşlerimi sizlerle
paylaşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, görüşlerimi
paylaşmaya geçmeden önce, bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Kırşehir
Milletvekilimiz Sevgili Hüseyin Bayındır'ın 16 yaşındaki oğlu Sevgili Deniz,
saat 15.00'ten beri, beyin tümörüyle ilgili çok ciddî bir ameliyatta. Biraz
önce de ameliyattan çıktı. Ben, hepimizin adına, bu kürsüden, kendisine acil
şifalar ve sağlık dilemek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, yaklaşık sekiz ay
önce, aynı madde üzerinde, yine grubum adına görüşlerimizi açıklarken, il genel
meclisi toplantılarına vali yerine bir meclis üyesinin başkanlık etmesini
öngören bu düzenlemenin, Anayasamıza, idarî sistemimize ve geleneklerimize
uygun olmadığını söylemiştim. Bu uygun olmamanın gerekçelerini de ortaya koymuş
ve hükümetten, valilerin il genel meclisi toplantılarına başkanlık etmeleri
uygulamasını değiştirmemesini talep etmiştim. Benim ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundaki diğer milletvekili arkadaşlarımın, yasa tasarısıyla ilgili, mantıklı,
haklı tüm uyarıları ve önerileri, ne yazık ki, dikkate alınmadı. Bunun
sonucunda da, bugün, 73 maddelik İl Özel İdaresi Kanununun Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilen 14 maddesini bir kez daha
görüşüyoruz.
Hiç şüphesiz, bugün, burada, muhalefet
partisi olmanın getirdiği ağır sorumlulukla, ortaya çıkması muhtemel sıkıntı ve
sorunları bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum; ancak, görüş ve uyarılarımızın
dikkate alınacağı konusunda iki nedenden dolayı iyimser olmadığımı ifade etmek
istiyorum.
İlk olarak, görüyorum ki, şu ana kadar,
Sayın Cumhurbaşkanımızca Meclisimize tekrar görüşülmek üzere gönderilen
yasalar, ne yazık ki, geri gönderme gerekçeleri, önemsenmeden demek
istemiyorum; ama, yeterince dikkate alınmadan, küçük birkaç değişiklik
yapılarak Sayın Cumhurbaşkanımızın onayına sunuluyor. Bunun birkaç örneği var;
bildiğiniz gibi, bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Belediye
Kanunundaki bazı maddeler de, yeniden görüşülmek üzere Meclisimize geri gönderilmişti;
ancak, yapılan değişiklikler, Yasanın idarî yapımıza, mevzuatımıza ve
Anayasamıza olan aykırılıkları gidermekten çok uzaktı. Bu durumu, Partimizin
milletvekilleri gerek komisyon çalışmalarında ve gerekse Genel Kurulda sizlerin
dikkatine sundular. Sayın Cumhurbaşkanımız Belediye Yasasının 3 maddesini
yeniden görüşülmek üzere Meclise geri göndermesine rağmen, maddelerde ciddî
değişiklik yapılmadan, yasa bir kez daha Cumhurbaşkanımızın onayına sunuldu; ancak,
bu sefer, yanlış hesap Anayasa Mahkemesinden geriye döndü. Partimizin Anayasa
Mahkemesine yaptığı başvuru sonunda, Anayasa Mahkemesi, yaklaşık bir ay önce,
şekil yönünden iptaline karar verdi ve yasal boşluğun doldurulması için altı
aylık süre verdi. Şimdi, merakla bekliyoruz; acaba, hükümetin yeni Belediye
Yasasının içeriği değişecek mi, yoksa eski yasada ısrar mı edilecek?
Değerli arkadaşlarım, iyimser olmamı
engelleyen ikinci neden ise, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet
Ali Şahin'in Cumhurbaşkanımızın İl Özel İdaresi Yasasıyla ilgili geri gönderme
gerekçelerinin önemli bir kısmına katılmadığına ilişkin demecidir. Sayın Şahin
"hem o yasa okunmamış hem temel yasa okunmamış" diyor, bu sözleriyle
de, Sayın Cumhurbaşkanımızın yasayı okumadan reddettiğini ima ediyor ve
cumhurbaşkanlarının da hata yapabileceğini söylüyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ortada bir okumama sorunu var, kim bilir belki de Sayın Şahin'in ifade ettiği
gibi. Doğaldır ki, insanlar hata yapabilir, hangi makamda olursa olsun hata
yapabilirler, o başka bir şey; ancak, ben de bir soru sormak istiyorum. Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından... Ve üstelik az önce Sayın Şahin, muhalefet
sıralarına bakarak bu düşüncelerini, benzeri düşüncelerini ifade etmişti, ben
de bu düşüncelerimi İktidar Partisinin sıralarına bakarak dile getirmek
istiyorum değerli arkadaşlarım.
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Meclise
yeniden görüşülmek üzere gönderilen yasaların birçoğunun Anayasa Mahkemesi
tarafından yürürlüğünün durdurulması ya da iptaline karar verilmesi, geri
gönderme gerekçelerinin, aslında, hükümet tarafından yeterince okunmadığını
göstermiyor mu? "Benim yaptığım her iş doğrudur" diye, Meclise
gönderilen yasa tasarılarını, hiçbir değişiklik yapmadan Cumhurbaşkanlığı
makamına tekrar gönderen hükümetin hata yaptığı ortaya çıkmıyor mu? Sayın
Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri, artık özeleştiri yapmanın zamanı
gelmedi mi?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
valilerin yerine il genel meclisi içerisinden bir üyenin il genel meclisi
toplantılarına başkanlık etmesinin Anayasaya aykırılıklar taşıdığını, Sayın
Cumhurbaşkanımızın gerekçelerini referans vererek de dile getirmeye
çalışacağım; ancak, öncelikli olarak belirtmeliyim ki, hükümetin getirdiği İl
Özel İdaresi Yasa Tasarısının 11 inci maddesinin gerekçesinde Anayasanın 127
nci maddesine atıfta bulunulmakta ve mahallî idarelerin karar organlarının
seçmenler tarafından seçilmesinde zorunluluk olduğu belirtilerek, il genel
meclislerine valilerin başkanlık etmesine devam edilmesinin Anayasaya aykırı
olduğu iddia edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, doksanbir yıldır
yürürlükte olan ve mevcut Anayasa çerçevesinde yirmiiki yıldır uygulanmakta
olan bir düzenleme, nasıl olur da Anayasaya aykırı olur? Bunu, şu ana kadar
hiçbir Anayasa hukukçusu, yargı mensubu fark etmedi de siz mi fark ettiniz?!
Anayasaya esas aykırı olan sizin getirmek istediğiniz düzenleme değil mi?!
Sayın milletvekilleri, böyle bir gerekçeye
sığınarak gerçek amacı saptırmaya bence hiç gerek yok. Böyle, valinin devredışı
bırakılarak, Meclis Başkanlığı için il genel meclisi üyeleri arasından seçim
yapılması uygulamasına geçilmesinin asıl amacı, il genel meclisini atamayla
gelen vali karşısında güçlendirmektir; bu, çok açık görülüyor.
İl özel idaresinin başı ve
tüzelkişiliğinin temsilcisi şu andaki durumda olduğu ve mevcut tasarının 29
uncu maddesinde de korunduğu üzere, validir. İl özel idaresinin başı olarak
vali, il halkının temsilcisi sıfatıyla çalışsa da, varlığını o bölgede
yaşayanlardan değil, merkezî yönetimden almaktadır. Bu madde eğer kabul edilirse,
vali, il meclisinin başkanı olmayacak; ancak, il özel idaresinin başı ve
tüzelkişiliğinin temsilcisi olmaya devam edecektir.
Yasanın 13 üncü maddesine göre, valiler,
artık, Meclis gündemini belirleyemeyecektir. Bu yetki, il genel meclisi üyeleri
arasından seçilecek olan Meclis Başkanına bırakılmıştır. Vali, gündemin
içeriğiyle ilgili görüş bildirecektir. Valinin gündemle ilgili görüşünün hiçbir
bağlayıcı yanı yoktur.
Madde gerekçesinde belirtildiği gibi,
amaçlanan, il düzeyinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile hükümeti temsil eden
başbakan arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki kurmaktır; yani, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, bizler, nasıl Meclis Başkanımızı seçiyorsak, il genel
meclisi de kendi arasından başkanını seçmelidir. Ancak, vali, başbakan gibi
halk tarafından seçilmemektedir ve başbakan gibi Meclise karşı sorumlu
değildir. İl genel meclisine hesap vermez. Mevcut durum itibariyle ve tasarıda
korunduğu şekliyle, vali, hem merkezî idarenin; yani, devletin hem de ayrı ayrı
bakanların temsilcisidir. 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 9 uncu maddesine
göre, valiler, ilin genel idaresinden her bakana karşı ayrı ayrı sorumludurlar.
Bakanlar, bakanlıklarına ait işleri için valilere resen talimat verebilirler.
Bu kararların kimilerini uygulamak için vali il genel meclisinden yetki istemek
durumunda değildir. İlin her yönden yönetimini düzenlemek ve denetlemekten
sorumlu valinin, bunun gereği olan meclis gündemini belirleyememesini, ancak,
meclisin aldığı kararları uygulamakla yükümlü tutulmasını açıklamak mümkün
değildir değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey olamaz, bu durum büyük sıkıntılar
yaratır, büyük idarî ve siyasî sorunlara yol açar. Unutmamak gerekir ki, bu
tasarıyla, il özel idareleri, son derece önemli hizmetleri yürütmekle yükümlü
kılınmaktadırlar. İl özel idarelerinde meclis başkanı ile vali arasındaki
anlaşmazlık ve gerginlik durumunda hizmetlerin yürütülmesinde büyük sıkıntılar
ortaya çıkabilecek, vatandaşlar mağdur olabileceklerdir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
sıkıntılar, gerginlikler, anlaşmazlıklar o kadar artacaktır ki, iktidarınız
tarafından sıklıkla dile getirilen atanmış-seçilmiş ikilemi tekrar gündeme
getirilecektir. Bunun sonraki adımı, il özel idaresinin yürütme organının başı
olan valiyi, seçilmiş olan meclise karşı sorumlu hale getirmektir. Bunun da
yolu, valinin seçimle göreve gelmesidir. Bu konu şimdiden gündeme
getirilmektedir değerli arkadaşlarım.
İçişleri Komisyonunda bazı AKP'li üyeler,
valinin seçimle gelmesini talep etmişlerdir. İçişleri Komisyonunun tasarıyla
ilgili verdiği raporda da belirtildiği gibi, AKP'li komisyon üyesi
arkadaşlarımız, seçilmişlerin başında, atanmışların değil, yine seçilmişlerin
bulunması gerektiğini savunmuşlardır. Herkes gibi, İçişleri Komisyonundaki
AKP'li milletvekili arkadaşlarımız da maddenin bu şekildeki uygulamasının
yaratacağı sorunların farkındadırlar. Bu nedenle, bunu çözmek için de, valinin
seçilmesini önermektedirler. Nitekim, bakanlık yetkilileri de, valinin meclis
toplantılarına katılmamasının -aynen komisyon raporundan okumak istiyorum- bir
ara çözüm olduğunu, ortaya çıkan sorunlara bakılarak yeni adımlar
atılabileceğini ifade etmişlerdir. Bu araçözümden sonraki adımın ne olduğu
açıkça bellidir değerli milletvekili arkadaşlarım; valilerin seçimle işbaşına
gelmeleri. Böyle bir durum, Türkiye'nin üniter yapısını tehdit altına sokacak,
federalizmin önünü açacaktır. Son günlerde, hükümet ve AKP'li
milletvekillerince gündeme getirilen başkanlık tartışmaları da gözönüne
alındığında, Türkiye'nin idarî sisteminin federalizm çerçevesinde yeniden
yapılandırılma özlemlerinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Valinin seçimle göreve
gelmesi yönündeki talepler daha şimdiden seslendirilmektedir. Yakında, Amerika
Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, savcı ya da emniyet müdürlerinin de seçimle
işbaşına gelmelerinin talebi gelirse, bence, şaşmamak gerekir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, konuşmamın başında bahsettiğim demecinde,
Partimizin "Yerel Yönetim 2000" adlı raporuna göndermede bulunarak,
il genel meclisleri başkanının vali olmasına öncelikli olarak Cumhuriyet Halk
Partililerin karşı çıkması gerektiğini belirtiyor ve sözlerini şöyle
sürdürüyor: "Benim bildiğim, bir partiyi, kendi programı, halka vaat
ettiği projeleri bağlar. Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçelerinin
bir partiyi bağlamaması lazım."
Değerli arkadaşlarım, öncelikli olarak,
İktidar Partisinin, şu ana kadar örneklerini birçok kez gördüğümüz gibi,
Cumhuriyet Halk Partisinin, yerel yönetimler, sağlık, eğitim konusundaki
program ve projelerini takip etmesi, elbette ki, memnuniyet verici. Gerçekten
de, Cumhuriyet Halk Partisi, yerel yönetimler üzerindeki idarî vesayetin
gevşetilmesini istiyor; ancak, belirtmeliyim ki, Cumhuriyet Halk Partisinin
programında, üniter devlet modelini zayıflatan, yerel yönetimleri merkezî
denetim ve gözetiminden muaf tutan, idarî bütünlüğümüzü zedeleyen, valiyi evrak
memuru gibi bir statüye düşüren bir anlayış yok...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
...tıpkı, küresel güç odaklarının
talepleri doğrultusunda sosyal devletin kazanımlarını tasfiye etmek, vatandaşı
müşteri olarak kabul etmek, kamu hizmetlerinden yalnızca parası olanları
yararlandırmak anlayışında olduğu gibi değerli arkadaşlarım.
Sayın Şahin, AKP ile CHP'nin yerel yönetim
anlayışları arasındaki farkı ya görmezden geliyor ya da anlamak istemiyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerini, benzer gerekçeleri, biz, bu
kürsüden, sekiz ay önce dile getirdik. Ben, sözlerimi, sekiz ay önce
tekrarladığım düşüncelerimle bitirmek istiyorum. Devlete ve hükümete karşı olan
görevlerinden dolayı valiyi meclise karşı sorumlu hale getirmek, yönetim
gelenek ve sistemimize tamamen aykırıdır. Gelin, bu anlayıştan vazgeçelim. İl
genel meclisi toplantılarına, şimdi olduğu gibi, valinin başkanlık yapması iyi
bir çözümdür.
Uzun yıllardır başarıyla uygulanmış,
sıkıntılara ve yakınmalara yol açmamış bu maddeyi, yeniden düzenleyerek,
sonradan giderilmesi çok zor sıkıntılara ve sorunlara meydan vermeyelim
diyorum.
Sayın Başkanın gösterdiği hoşgörüden
dolayı kendisine ve sizlere teşekkür ediyorum.
Yüce Heyetinizi, bir kez daha saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Toparlayın deyince, uzatma süresi
içinde tamamladınız; biz de size teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, madde üzerinde 1
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 791 sıra sayılı Yasanın 11 nci maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ramazan
Kerim Özkan İzzet Çetin
Malatya Burdur Kocaeli
Yakup Kepenek Osman
Özcan
Ankara Antalya
Madde 11.- İl genel meclisi, seçim sonuçlarının ilanını
izleyen beşinci gün il valisinin başkanlığında toplanır. Bu toplantıda üyeleri
arasından ve gizli oyla Meclis birinci ve ikinci başkan vekillerini, ikisi
yedek olmak üzere 4 kâtip üyeyi ilk iki yıl için görev yapmak üzere seçer. İlk
iki yıldan sonra seçilecek başkanlık divanı, yapılacak ilk mahallî idareler
seçimlerine kadar görev yapar.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU ADINA SABAHATTİN YILDIZ (Muş) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Önergeniz hakkında konuşacak mısınız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet.
BAŞKAN - Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu;
buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli
üyeler; deminden beri konuşuluyor bu madde. Verdiğimiz önerge... Sadece
Anayasanın 127 nci maddesine aykırı denildi. Bir paragraf okunuyor, arkasından
devamı şu: "Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin
idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde
birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği
gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî
vesayet yetkisine sahiptir."
Şimdi, il genel meclisinin görev ve yetkilerini il genel
meclisi yapacak, valinin hiçbir dahli yok, il genel meclisinin kendisi yapıyor.
Görev ve yetkilerini saymışız. Bunda sorumluluk, vali olmaksızın... Eğer o ilin
valisi, görev, yetki ve sorumluluğu haiz değilse, bu meclis üzerinde herhangi
bir sorumluluğu var mıdır?
İki: 13 üncü maddede -gelecek biraz sonra- diyor ki:
"Gündem, meclis başkanı tarafından belirlenir ve üyelere bildirilir.
Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır." Yani, vali gündemi belirlemiyor, gündeme eğer bir şey ilave edilmek isteniyorsa
vali bildirir diyor.
Eğer bir valinin görev ve sorumluluğunda... Sorumlu değilse,
bu validen hesap sorabilir misin; orada bir yönetim birliği sağlanabilir mi,
orada iş planlaması, orada, mahallî idarede; yani, kamu ile il genel meclisi
arasında bir işbirliği olur mu?
Bir başka maddede, yine biraz sonra gelecek olan 17 nci
maddede... Siz hiçbir kurum gördünüz mü, hem kendisi yapacak hem kendisi
denetleyecek; hiçbir kurum var mı?! 17 nci maddede de - gelecek- denetim
komisyonu kuracaksın, sadece il genel meclisini, yine bu işleri yapan üç kişiye
denetleteceksin.
Bir başka konu -özellikle tutanaklara geçmesi için
söylüyorum- ülkemizdeki bazı bölgeler hassas bölgeler -burada çok detaya girmek
istemiyorum- il genel meclisi ile kamu kurum ve kuruluşları karşı karşıya
gelir; eğer devlet erki orada hâkim değilse. Yarın, kardeşi kardeşe
kırdırırsınız. Hassas bir konu; yani, vali bir defa refüze ediyor, ikinci defa
Meclisin üçte 2 çoğunluğu onay verirse uygulamak zorunda vali. "Ancak,
mahkemeye gidersin" diyor; ama, mahkemeye gitmesi, kararın uygulanmasını
geciktirmiyor. Kararı uyguluyor ve mahkemeye başvuruyor. O açıdan...
ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - İl genel
meclisi üyeleri halkın oyuyla seçilmiş kişilerdir.
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım
arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) -
Beyefendi, 20 kişilik, 25 kişilik, 30 kişilik mecliste devlet erkini temsil
edecek bir tek kişi olursa, bunda ne mahzur görüyorsunuz?! Yani, bunda,
valinin, atanmış bir insanın -bir
kişi- işbölümü, işin yürümesi, işin planlanması... Yani, sorumluluğu olmayan
bir insan elini taşın altına koymaz. Valiye de sorumluluk verin ki, elini taşın
altına koysun.
Onun için, tutanaklara geçmesi açısından
bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
Gündem
MADDE 13. - Gündem, meclis başkanı
tarafından belirlenir ve üyelere en az üç gün önceden bildirilir. Valinin
önerdiği hususlar gündeme alınır. Gündem, çeşitli yollarla da halka duyurulur.
İl genel meclisi üyeleri de il özel
idaresine ait işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilir. Öneri,
toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kabul edildiği takdirde gündeme
alınır.
BAŞKAN - Madde üzerinde grupları adına söz
isteyenler: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman
Kaptan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karabük Milletvekili Mehmet
Ceylan.
Osman Kaptan'ın kişisel söz istemi de var.
Şimdi, grup başkanvekillerine soruyorum:
Gruplar adına söz istemede sıra değişikliği yapılmasında mahzur var mı?
EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır Sayın Başkan;
takdir sizin.
BAŞKAN - O zaman, Osman Bey, siz Mehmet
Beyden sonra konuşursanız, sürelerinizi birleştirip, 15 dakika konuşmanızı
temin edeceğiz.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Peki, Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN
(Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 üncü maddeyle ilgili
Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bir kez daha, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
13 üncü madde, il genel meclislerinin
toplantılarının gündemini düzenleyen bir madde hükmündedir.
Maddede, şu ifade yer almaktadır:
"Gündem, meclis başkanı tarafından belirlenir ve üyelere en az üç gün
önceden bildirilir. Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır. Gündem, çeşitli
yollarla da halka duyurulur.
İl genel meclisi üyeleri de il özel
idaresine ait işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilir. Öneri,
toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kabul edildiği takdirde gündeme
alınır."
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; daha
önceki maddede, 11 inci maddede, meclis başkanlık divanını belirleyen maddede
de yer alıyor; il genel meclisine, bu kanunla birlikte, artık, valiler değil, halkın
bizatihi, direkt olarak seçtiği temsilcileri olan il genel meclisi üyelerinden
seçilen birinin başkanlık etmesi esas olmaktadır. Dolayısıyla, il genel meclisi
toplantılarına, il genel meclisi üyelerinden biri başkanlık edeceğine göre,
tabiî ki, meclis toplantılarının gündemini de, meclis başkanı belirlemektedir.
Daha önceki uygulamada, mevcut uygulamada, bilindiği gibi, il genel meclisi
toplantılarına valiler başkanlık ettiği için, gündemi de valiler belirliyordu;
ama, artık, il genel meclislerine seçilmiş üyeler başkanlık edeceği için,
meclis başkanı gündemi belirlemiş oluyor.
Tabiî ki, valinin önerdiği hususlar
da gündeme alınacaktır, madde bunu da
kapsamaktadır. Ayrıca, il genel meclisi üyelerinden, il özel idaresine ait
işlerle ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilmektedirler. Öneri, il
genel meclisi üyeleri de öneri sunduğu takdirde, toplantıya katılanların salt
çoğunluğuyla kabul ettiği takdirde gündeme alınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, söz almışken, bundan
önce konuşan arkadaşlarımın çeşitli görüşleriyle ilgili şahsî görüşlerimi de,
müsaadenizle, ifade etmek istiyorum.
Şimdi, birçok arkadaşımız, burada, bu yeni
düzenlemeyle, yeni kanunla birlikte, özel idarelerinde vesayet yetkisinin
azaldığı, denetimin azaldığı noktasında eleştiriler yöneltmişlerdir. Tabiî,
Sayın Bakanım da ifade ettiler; burada, aslında, denetim mekanizması azalmıyor;
bilakis, çeşitli denetim mekanizmaları burada geliştirilmiş durumdadır. Kanunun
ilgili maddelerine bakılacak olursa, dördüncü bölümde, denetimle ilgili
hususlar yer almaktadır. Burada, dördüncü kısımda, il özel idarelerinin
denetimiyle ilgili hususlar yer almaktadır. Burada, tabiî ki, özel
idarelerinde, hem içdenetime hem de dışdenetime imkân veren düzenlemeler
bulunmaktadır. İç ve dışdenetim, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu hükümlerine göre yapılacağı hususları yer almaktadır. Tabiî, bunun
dışında, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümleri çerçevesinde denetimin
dışında, yine, İçişleri Bakanlığı da, idarî yönden denetim yapabilecektir,
yapacaktır ve yine, Sayıştay da malî yönden denetim yapma yetkisine sahiptir.
Dolayısıyla, hem 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine
göre iç ve dış denetim yapılacak hem de İçişleri Bakanlığı idarî yönden,
Sayıştay da malî yönden özel idareleri denetleyecektir.
Ayrıca, yine, özel idare bünyesinde il
genel meclisi üyelerinden seçilecek bir denetim komisyonu da özel idarelerde
görev yapacak ve özel idarenin bir yıllık faaliyetlerini denetleyecektir.
Dolayısıyla, denetim mekanizmalarının azaltıldığına yönelik iddialar geçerli
değildir; bilakis, daha fazla bir denetim mekanizması, yeni yönetimde,
gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım, vesayet konusu da
çok konuşuldu. Bu konuda Sayın Bakanım da, geniş tarzda, vesayetle ilgili
açıklamalarda bulundular. Ben de, müsaadenizle, fazla vaktinizi almadan özel
idarede bu kanunla getirilen valilerin ve diğer bakanlıkların vesayetiyle ilgili
hususlara çok kısa bir şekilde değinmek istiyorum.
Her şeyden önce, Sayın Bakanımız da ifade
ettiler, Kanunun 15 inci maddesinde valilerin vesayetiyle ilgili hususlar yer
almaktadır. Burada, il genel meclisi tarafından alınan kararlar, öncelikle,
yürürlüğe girebilmesi için valiye gönderilmekte; vali, şayet kamu yararına
uygun olmayan, kanunlara uygun olmayan hükümleri görürse, bunu bir kez daha
görüşmek üzere il genel meclisine gönderebilmektedir. Eğer, il genel meclisi
yeniden ısrar ederse bu kararında, idarî mahkemeye başvurma yetkisine sahiptir.
Diğer taraftan, kanunun 34 üncü maddesinde
"görevden uzaklaştırma" başlığı altında, görevleriyle ilgili bir suç
nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan özel idare organları
üyeleri, İçişleri Bakanı tarafından geçici olarak görevden
uzaklaştırılabilmektedir. Dolayısıyla, İçişleri Bakanlığının da özel idareler
üzerinde vesayeti devam etmektedir. Yine, kanunun 37 nci ve 41 inci
maddelerinde, İçişleri Bakanlığının, Sayıştayın mahallî idareler üzerinde
-ifade ettiğim gibi- denetim yetkisi bulunmaktadır.
Vesayetle ilgili diğer bir örnek de
"Hizmetlerde aksama" başlıklı 40 ıncı maddede, özel idarenin
hizmetlerinin ciddî biçimde aksatıldığının ve bu durumun halkın huzur ve
esenliğini hayatî derecede olumsuz etkilediğinin sulh hukuk hâkimi tarafından
belirlenmesi durumunda, İçişleri Bakanlığına olaya müdahale etme yetkisi
tanınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, tüm bunlar
göstermektedir ki, özel idareler üzerinde, gerek valilerin gerekse İçişleri
Bakanlığının ve diğer bakanlıkların vesayet yetkisi devam etmektedir. Elbette
ki, bu vesayet yetkisi üzerinde azalmalar olmuştur. Bu da normaldir. Gelişen
demokrasilerde, yerelleşmenin önem kazandığı çağımızda, bu şekilde bir vesayet
yetkisinin, merkezî idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetinin azalması
da normal karşılanmalıdır.
Ben daha fazla vaktinizi almayayım; süreyi
tamamladım. Tekraren, yasanın ve maddenin hayırlı olmasını diliyor; hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sürenize uyduğunuz için teşekkür
ediyoruz.
Sayın Osman Kaptan, buyurun.
Süreniz 15 dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunun
13 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım, İl Özel İdaresi
Kanunu, Genel Kurulumuzda 24 Haziran 2004'te kabul edilmiştir; ancak, bu
kanunun 14 maddesi, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, tekrar görüşülmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmiştir.
Sayın arkadaşlarım, bu yasanın 1 maddesi
değil, 2 maddesi değil, 3 maddesi değil, 13 maddesi ve bir de geçici maddesiyle
beraber tam 14 maddesi Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bunun sizce bir
anlamı yok mu; elbette var. Bu yasayla, il özel yönetimleri farklı boyuta
taşınmak isteniyor; idarenin bütünlüğü ilkesi ortadan kaldırılıyor; merkezî
yönetimin denetimi, gözetimi, hiyerarşisi yok ediliyor; valilerin il özel
idarelerindeki yetkileri, etkileri zayıflatılıyor, yok ediliyor; valilerin il
genel meclisi başkanlığı görevine son veriliyor; valiler, illerdeki devletin ve
hükümetin temsilcisi olma yetkisini yitiriyor; valiler, iktidar partisinin
güdümüne sokulan bir vali durumuna getiriliyor; devlet modelimiz, tekil devlet
modelinden yerel ağırlıklı devlet modeline geçişine olanak sağlayan bir modele
dönüşüyor, ki, bu da Anayasamıza aykırıdır.
Sayın arkadaşlarım, bu kanunun 13 üncü
maddesi de Sayın Cumhurbaşkanımızca geri gönderilen bir maddedir; ancak, Plan
ve Bütçe Komisyonunda bu madde de hiçbir değişiklik yapılmadan, Genel
Kurulumuza, aynen, eskisi gibi getirilen bir maddedir. Bu madde, il genel
meclisinin gündem maddesidir. Bu madde "Gündem, meclis başkanı tarafından
belirlenir. Valinin önerdiği hususlar gündeme alınır. Gündem, çeşitli yollarla
da halka duyurulur. İl genel meclisi üyeleri de il özel idaresine ait işlerle
ilgili konuların gündeme alınmasını önerebilir. Öneri, toplantıya katılanların
salt çoğunluğuyla kabul edildiği takdirde gündeme alınır" diyor; yani,
iktidar partisinin dediği olur diyor.
Sayın arkadaşlarım, il genel meclisi
başkanı, yalnızca meclis çalışmalarını düzenlemekle ve gündemi saptamakla
görevlendirilmiştir. Yalnızca bu amaç için bir meclis başkanı seçmeye ne gerek
vardır?! Vali bu düzeni sağlayamamakta mıdır?! Daha önce yönetim tecrübesi
olmadan başkan seçilen bir il genel meclisi üyesinin, bir vali kadar ehil,
liyakatli ve yeterli olabileceğini nasıl düşünebiliriz?! Bu özelliklere sahip
olmayan bir meclis başkanı adil olmayacak, yeterli verimliliği gösteremeyecek
ve muhtemelen, partizanca hareket edecektir. Bunun neticesinde başkanlar,
meclisteki üyelerin ve il halkının saygınlığını kazanmayacak ve böylece,
yönetimden kaynaklanan birçok etik sorun ortaya çıkacaktır.
Bu madde, illerde iki başlılığı
getirmektedir. Bir yanda seçimle gelen, çoğunlukla iktidar partisinin
temsilcisi olan il genel meclisi başkanı, diğer yanda vali. İki başlı bir
yönetim. Devletin, hükümetin temsilcisiyim diyen vali; seçimle geldim, halkın
temsilcisiyim diyen il genel meclisi başkanı. Bu iki başlılık arasında uyum
değil, çatışma olacaktır. Bu çatışmanın sonucunda vali ya emekliye ayrılacak ya
istifa edecek ya da iktidar partisinin dümen suyuna girecektir ya da il genel
meclisi başkanı valiyi ya sürdürecek ya da merkeze aldıracaktır. Böyle bir
yönetimin olmasını istiyor musunuz? İl genel meclisiyle kavgalı bir vali, o ile
ne hizmet verebilir?
Sayın arkadaşlarım, yapılan bir
araştırmaya göre, zaten, valilerimiz, mesleklerinde nesnel kurallara göre
yükselmenin mümkün olmadığını belirtmekte, siyasî müdahalelerden ve
belirsizliklerden yakınmaktadırlar. Siyasî partilerin il ve ilçe örgütleri,
mülkî idare amirlerinin atanmalarından,
çalışma ve yatırım programlarına kadar yönetsel tüm sorunlara müdahale
etmektedirler. Zaten valiler, hükümetin, bakanların, parti örgütlerinin kıskacı
altındayken, bu yetmezmiş gibi şimdi bir de meclis başkanı ve il genel
meclisinin baskısı altına sokulacaklardır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yoksa
sizin nihai amacınız, valinin seçimle işbaşına gelmesi midir? Eğer öyleyse,
böyle bir durum Türkiye'nin üniter devlet yapısını tehdit altına sokar,
federalizme geçişin önünü açar. Devlete ve hükümete karşı sorumlu olan valiyi,
il genel meclisine karşı sorumlu hale getirmek, yönetim gelenek ve sistemimize
tamamen aykırıdır. İl özel idarelerine, şimdi olduğu gibi, valinin başkanlık
yapması gerekir.
Bu yasa, hizmetin, halka daha hızlı, daha
ekonomik, daha etkin gitmesini değil, ağır aksak, daha pahalı ve daha siyasal
tercihlere göre gitmesine neden olacaktır; devlet geleneğimiz altüst olacaktır,
hiyerarşi ortadan kalkacaktır, üniter devlet zaafa uğrayacaktır; valiler
tamamen siyasallaşacak, milletvekilleri vali tayinleriyle uğraşacaktır; illerde
huzur, güven, uyum, istikrar kalmayacaktır; hizmet üretilmeyecek, eskisinden
daha kötü olacaktır. Küreselleşme, yerelleşme, özelleştirme diyenlerin bu
hoşuna gidebilir; küreselleşme reçetesi yazan yabancıların, bu düzenleme, yararına
olabilir. Onların yararına olan, halkımızın zararınadır; bunun böyle bilinmesi
gerekir.
Hizmetleri yerelleştiriyoruz derken
aslında özelleştiriyorsunuz. Özelleştirirken de parası olana hizmet var, parası
olmayana hizmet yok diyorsunuz. Böylelikle, kamu hizmetini, kamu yararını,
sosyal devleti ortadan kaldırıyorsunuz. Merkezî yönetimden hizmeti alıp yerel
yönetimlere veriyorsunuz, yerel yönetimler de malî gücüne göre iş yapar
diyorsunuz. Bunun anlamı, ben hükümet olarak yapamıyorum, yerel yönetimler sen
yap, sen de paran kadar yap diyerek topu taca atıyorsunuz.
Sayın Bakan, sayın milletvekili
arkadaşlarım; Ankara'ya günde 20 000-30 000 insanımız geliyor, bunun 10 000-15
000'i ise Meclisimize geliyor. Bize gelen bu vatandaşlar bizden ne istiyor; iş
istiyor sayın arkadaşlarım, iş istiyor. Bu yeni düzenlemeyle, bu vatandaşlar
artık Ankara'ya gelmeyecek mi; il özel idareleri işsiz insanlarımıza iş mi
verecek; hayır. O zaman, insanlarımızın Ankara'ya gelmesini, merkezî hükümete
gelmesini nasıl önleyeceksiniz?
Sayın Başkan, sayın arkadaşlar; bu
hükümetin sonunu ben hiç iyi görmüyorum. Kamu Yönetimi Yasası, Belediyeler
Yasası, İl Özel İdareleri Yasası, Köy Hizmetlerinin kapatılması gibi yasal
düzenlemelerin uygulamaları ve halen devam eden yolsuzluklar ve çığ gibi artan
yoksulluk ve de dokunulmazlık bu hükümetin sonunu getirecektir.
Biraz önce, hükümet adına konuşan Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin "hırsla, inatla bu
yasaları çıkaracağız" dediler.
Sayın arkadaşlarım, "inatla yenen aş,
ya karın ağrıtır ya baş." Yine, halkımızın bir özdeyişi vardır;
"zengin babayı batıran hayırsız evlat, hükümetleri bitiren de kuru
inattır. "
Hükümetin kuru inadı bırakmasını diler,
hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru-yanıt bölümüne geçiyoruz.
Sayın Osman Coşkunoğlu, buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla, Sayın Bakana, hem bir
önceki maddede söz konusu olan hem Sayın Bakanın konuşmasında değindiği noktayı
hem de bu maddeyi ilgilendiren iki soru sormak istiyorum.
Birincisi, daha önce de sorduğumuz,
konuştuğumuz, tartıştığımız, stratejik planın hazırlanması, ne zaman ve kim
tarafından yapılacağı, yasa tasarısının 31 inci maddesinde belirtiliyor; fakat,
performans ölçütlerinin nasıl belirleneceğiyle ilgili de herhangi bir madde
yok. Bakanlık tarafından sağlanacak bazı rehberler söz konusu edildi cevapta;
fakat, yasa tasarısında böyle bir şey yok. Fakat, 31 inci maddede
"performans planı" denilen bir kavram var; benim aşina olmadığım bir
kavram. Bu performans ölçütleri, gerçekten, bir hayli belirsiz kalmış bu yasa
tasarısında gibi geliyor. Buna açıklama getirebilir misiniz lütfen.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu stratejik plan, 5018 sayılı Kamu Malî
Yönetimi ve Kontrol Kanununda da yer almıştır; onunla, o esas alınarak bu
planlar hazırlanacaktır.
Performansla ilgili -biraz önce de
bahsettik- bir hazırlık içerisindeyiz ve bu bir standart haline getirilerek,
bütün belediyeler, özel idareler... Şimdi bizim yapmış olduğumuz BEPER,
belediyeler performans ölçümü projesi; ama, bilahara, il özel idareleri, belki,
daha sonra, bütün kamu yönetimi için kamudaki performans ölçümü de bizim bu
çalışmaları esas alabilecektir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Değerli milletvekilleri, 13 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, süremiz dolmak
üzere olduğu için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17
Şubat 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.49