BIM 2 2 2005-03-02T13:55:00Z 2005-03-02T13:55:00Z 44 30588 174353 TBMM 1452 348 214117 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 74       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

58 inci Birleşim

15 Şubat 2005 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Elmadağ'da bulunan Çay-Kur Paketleme Fabrikasının Rize İline taşınmasının yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, 5187 sayılı Kanunun uygulamaya girişiyle birlikte, yerel yayın yapan basın organlarının içine düştüğü sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Bursa'nın tekstil sanayi kenti oluşuna ve içinde bulunduğu sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

B) Oturum Başkanlarinin Konuşmalari

1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen konuşması

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 43 milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut hizmetlerinin araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 43 milletvekilinin, şarapçılık sektörünün araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

D) Tezkereler ve Önergeler

1.- (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanvekilliğine Konya Milletvekili Orhan Erdem'in seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/755)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cımoszwicz'in Polonya'ya resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/756)

3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/757)

4.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/758)

5.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/759)

6.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/251)

7.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, 3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasî Ahlak Yasası) Teklifinin (2/22) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/252)

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan genç nüfusa yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından  sözlü soru önergesi (6/677) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan eğitim ve öğrenimle ilgili bazı ifadelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/682) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan eğitimde yeniden yapılanmaya dönük çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/683) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/684) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

5.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Fen-Edebiyat Fakültesi binasının ödenek ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/685) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

6.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, üniversitelerin öğretim kadrolarına atama yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/688) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya İl Millî Eğitim Müdürlüğü yönetim kadrolarında yapılan değişikliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/694) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

8.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, öğretim programından iki yabancı dilin çıkarıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/696) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

9.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, iki ilköğretim müfettişiyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/705) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

B) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Lara-Kundu Turizm Projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4212)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5020 sayılı Bankalar Kanunu arasındaki uyuma ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4474)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF tarafından el konulan bazı kuruluşlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4510)

4.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, tarımsal sulamada kullanılan ve ödenemeyen elektrikte fiyat ve KDV indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4513)

5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana Devlet Hastanesi personelinin döner sermayeden pay alamamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4518)

6.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, SSK hastanelerinde uygulanan ilaç alım prosedürüyle ilgili protokole ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4526)

7.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, Cumhurbaşkanınca affedilen hükümlülere ve Adlî Tıp Kurumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4531)

8.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Kamu İhale Kurulunca iptal edilen Sayıştay eski binalarının onarım ihalesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4566)

9.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, adlî tıp uzmanlığı süresinin kısaltılacağına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4577)

10.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, 2005 Universiade Yaz Oyunlarının hazırlık çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/4582)

11.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun'daki okulların depreme dayanıklılığının incelenip incelenmediğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4584)

12.- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ'in, Mersin-Silifke İlçesindeki Gazi Çiftliğinin restorasyonuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4609)

13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır İli ve Ağrı Dağının turizm açısından değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4612)

14.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Dünya Bankası ile ortak yürütülen projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/4632)

15.- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ'in, Tarsus İli Bağ-Kur irtibat bürosunun şube müdürlüğüne dönüştürülüp dönüştürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4633)

16.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Samsun-Vezirköprü İlçesindeki Kunduz Dağı yaylalarının turizm potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/4646)

17.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Giresun İlinin afet için öncelik kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4656)

18.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Gemiadamları Yönetmeliğinin çıkarılamama nedenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4686)

19.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB müktesebatına uyum çalışmalarına,

- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğünün "Kıbrıs Rum Yönetimi" ibaresini Kıbrıs olarak değiştirdiği iddiasına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4698, 4699)

20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB müktesebatına uyum çalışmalarına,

- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, hayvan kimlikleme sistemine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4708, 4709)

21.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, pazar yerlerinde açıkta satılan ürünlerin kontrolüne,

- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, tarım üreticilerinin destekleme primlerine,

AB ile müzakere sürecinde tarım sektöründe alınacak tedbirlere,

AB ile müzakere sürecinde hayvancılık sektöründe alınacak tedbirlere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4730, 4731, 4732, 4733)

22.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, LPG'li araçların tescil işlemlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4738)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt, Doğu Anadolu Bölgesi ile Erzurum'da kış mevsiminde karşılaşılan güçlüklere ve alınması gereken tedbirlere,

Samsun Milletvekili Mustafa Çakır, Osmanlı padişahlarından II. Abdulhamid'in ölüm yıldönümü münasebetiyle, kişiliğine ve ülke için yaptığı hizmetlere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat'ın, İstanbul'da son günlerde artan asayiş sorununa ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Güldal Akşit cevap verdi.

Genel Kurulu ziyaret eden Yunanistan Adalet Bakanı Anastasis Papaliguras ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, Kahramanmaraş'ın kahramanlık unvanını almaya hak kazandığı ve bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdığı kurtuluş günü münasebetiyle Kahramanmaraşlıları kutlayan bir konuşma yaptı.

Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut Koçak'ın (3/595) (S. Sayısı: 752),

Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in (3/596) (S. Sayısı: 753),

Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun (3/597) (S. Sayısı: 754),

Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in (3/598) (S. Sayısı: 755),

Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in (3/599) (S. Sayısı: 756),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Mikro Finans Kuruluşları Hakkında Kanun Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarının geri verildiği;

Çevre Komisyonu Başkanlığının, (1/949) esas numaralı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısının, kapsam itibariyle ihtisas alanına girmesi nedeniyle Komisyonlarına havale edilmesine ilişkin tezkeresi okundu; bu istem, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunca da uygun bulunduğundan, söz konusu tasarının Çevre Komisyonuna havale edildiği;

Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 29 milletvekilinin, sigara sanayiinin durumu ile sigara kaçakçılığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı

Açıklandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:

İsviçre'ye,

Rusya Federasyonuna,

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;

9.2.2005 tarihinde dağıtılan ve aynı tarihli gelen kâğıtlarda yer alan kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/12, 28) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 699 sıra sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 15.2.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına; 9.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 787 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının, 48 saat geçmeden,  gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına alınmasına; Sayıştayda boş bulunan üyeliklere 832 sayılı Sayıştay Kanununun 6 ve ek 8 inci maddeleri hükümlerine göre yapılacak seçimlerin 22.2.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden, ertelendi.

2 nci  sırasında  bulunan  Tarım  Ürünleri  Lisanslı  Depoculuk  Kanunu  Tasarısının  (1/821) (S. Sayısı : 701) bu birleşimde tamamlanan görüşmelerinden sonra,

3 üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/890) (S. Sayısı: 787) elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra,

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

15 Şubat 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.07'de son verildi.

 

Nevzat Pakdil

 

 

Başkanvekili

 

 

 

Harun Tüfekci

Türkân Miçooğulları

 

Konya

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye


          No.: 77

II. - GELEN KÂĞITLAR

11 Şubat 2005 Cuma

Tasarılar

1.- Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/967) (Avrupa Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2005)

2.- (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/968) (Avrupa Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2005)

Teklif

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; Sigarayla Mücadele Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/377) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)

Rapor

1.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Dağıtma tarihi: 11.2.2005) (GÜNDEME)

No.: 78

15 Şubat 2005 Salı

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasındaki Malî İşbirliği Çerçevesinde Temin Edilecek Mali Yardımların Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/861) (S. Sayısı: 694'e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 15.2.2005) (GÜNDEME)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN, Etibank nedeniyle hakkında dava açılanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesini 14.2.2005 tarihinde geri almıştır. (7/4751)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL ve 43 Milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut hizmetlerinin araştırılarak sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI ve 43 Milletvekilinin, şarapçılık sektörünün araştırılarak sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

15 Şubat 2005 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Çay-Kur Paketleme Fabrikasının Rize İline taşınmasıyla ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'e aittir.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Elmadağ'da bulunan Çay-Kur Paketleme Fabrikasının Rize İline taşınmasının yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanın da belirttiği gibi, Ankara'nın Elmadağ İlçesinde, 1978 yılında, depo olarak kurulan; ancak, tüketiciye daha yakın olmak, pazardan daha büyük bir pay almak amacıyla 1978 yılında da Çay-Kura bağlı bir paketleme fabrikası, Ankaramızın Elmadağ İlçesinde kurulmuştur. Bu fabrika, yıllardan beri, 22'si memur olmak üzere 146 çalışanıyla, Çay-Kura, özellikle çay üreticisi olan bölgeye ve İç Anadolu Bölgesine büyük bir hizmet vermektedir. Çay-Kurun toplam olarak satışının yüzde 25'i Ankara Pazarlama Bölge Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır.

Bu tesisin Ankara'nın bu ilçesine ekonomik olarak katkısı da aylık 250 milyar dolayındadır. Bu, ilçemizin önemli bir gelir kaynağı, önemli bir kalkınma kaynağıdır aynı zamanda. Özel sektörü de incelediğimiz zaman, özellikle tüketiciye ulaşmak isteyen büyük firmaların da -örneğin Arçelik, örneğin Ülker, örneğin Pınar- pazara yakın olmak, tüketiciye yakın olmak için, özellikle İstanbul, İzmit, Bolu, Ankara, Ordu, Karaman ekseninde örgütlendiklerini de görüyoruz; ancak, her ne hikmetse, 1998 yılında, bu fabrikanın Rize'ye taşınması gündeme geldi. O dönemde, bütün ilçe halkı, iktidarda olan siyasî partilerin ilçe örgütleri de dahil olmak üzere, mitingler düzenlediler ve dönemin iktidarı -sanırım, sayın başbakanın belki haberi yoktu- bürokratların sayın başbakana olan bir kıyağı sonucu taşınmak istenmişti; ama, daha sonra sağduyu hâkim oldu, bu fabrikanın Ankara'dan Rize'ye taşınması önlendi.

Sayın milletvekilleri, her ne hikmetse, şimdi, bu fabrikanın yeniden Rize'ye taşınması gündeme geldi. Çayın Rize'de paketlenip gelmesi demek; bir, pazar payına daha uzakta olması demek; iki -Türkiye'nin trafik sorununu hepimiz biliyoruz zaten- fazladan 300 kamyonun daha yollarda dolaşması demek; 450-500 milyar liranın sadece taşıma işine fazladan ödenmesi demek. Bu makinelerin buradan sökülüp götürülmesi sonucu doğan üretim kaybının ülke ekonomisine getirdiği kayıp 6-7 trilyon dolayında ve bir de, bu, artık, bir işletmenin modernlik, verimlilik ilkesine de uymamaktadır.

Geçtiğimiz perşembe günü, yine, bütün siyasî partilerin ilçe örgütleri bir miting düzenlediler; ben de gittim o mitinge. Bütün Elmadağ halkı şunu söylüyor: "Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Elbette ki, Rizelilere de büyük bir muhabbet duyuyoruz, başımızın tacıdırlar. Rize'de fabrika var; büyütülecekse, üç makine de oraya alınıp koyulabilir. Neden, bu verimli tesis -öyle umuyorum ki birkaç bürokratın gayretkeşliği sonucudur- neden buradan sökülüp Rize'ye götürülmektedir." Bunun buradan sökülüp Rize'ye götürülmesi, aslında, Rize ve halkının da çıkarına değil; çünkü, Rize'nin çayı pazara ulaşacak, pazarda para edecek ki, Rizelilerin de yüzü gülsün.

Diliyorum, sayın milletvekilleri, bu bürokratların kaprisine hükümet izin vermeyecektir, bu fabrikanın buradan taşınıp Rize'ye götürülmesi önlenecektir; sanırım, buna, Elmadağlıların da Ankaralıların da hakkı var. Eğer bir fabrika kurulacaksa, hay hay, fabrika kurulsun; ama, buradaki bir fabrika buradan sökülüp oraya götürülmesin.

Bütün siyasî partilerin bu konudaki duyarlılığına hükümetin de kulak asacağını umuyor, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tam, süreyi kullandınız; teşekkür ederiz.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ankara Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Ateş'in, çay paketleme fabrikasının Elmadağ İlçemizden taşınmasıyla ilgili gündemdışı konuşmasına kısa bir cevap vermek için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tesisimiz, 1985 tarihinde faaliyete geçmiştir. Kuruluş amacı, büyük tüketim bölgelerine yakın olan, paketleme ve pazarlama masraflarını azaltmayı hedefleyen bir yaklaşımla kurulmuş. 70 ton/gün çay paketleme kapasitesine sahiptir. İki vardiyayla çalışmaktadır. Halen -bana intikal eden bilgiye göre- 18 adet memur, 113 adet işçi, toplamda 131 kişi çalışmaktadır.

Çay-Kurun 1985 yıllarında piyasadaki payının -çayla ilgili olarak- çok yüksek olduğunu biliyoruz. Bugün, bu oran yüzde 65 civarına düşmüş, özel sektör bu alana önemli ölçüde girerek payını artırmıştır. Ambalajlama ve pazarlama konusunda, bu alanda paketlemenin etkili bir unsur olduğunu biliyoruz ve efektif kullanılması konusunda bir anlayış da var.

Bu paketleme fabrikasının pazarlara yakın olması konusundaki anlayış, genel olarak doğru; ancak, Sayın Yılmaz Ateş'in ifade ettiği husus, yani, bunun üretim bölgesinde yapılmasıyla pazarlama merkezlerinde yapılması arasında çok büyük bir fark oluşturacak bir yönü yok; ama, başlangıçtaki düşünce böyle olmuş ve kurulmuş.

Halen Çay-Kur işletmemiz, bir işçi azaltması konusunda yürütülen bir programa tabi; yeni işçi alma imkânı söz konusu değil, emekliliği gelenleri de, bu konuda, bu sistem içerisinde emekli ediyor ve dolayısıyla, bir küçülme döneminde bulunuyor.

Ankara'daki tesislerimiz iki vardiya çalışıyor ve burası iki vardiya çalışırken, o hattın toplam üretim kapasitesi 16 ton/gün. Halbuki, bu konuda Rize bölgesinde ek ihtiyaçlar var. Sayın milletvekilimiz "oraya ek bir hat alınarak bu kapasite artırılabilir" dedi; ama, toplam ihtiyaçlar açısından baktığımızda da böyle bir dengelenme söz konusu. Dolayısıyla, burada mevcut 70 ton/gün çay paketleme kapasitesi, evvela, bir hattın boşaltılmasıyla 60 ton/güne düşüyor. Dolayısıyla, şu anda yapılan işlem, bu fabrikanın -tesisin- tüm teçhizatının sökülerek Rize'ye taşınması değil, paketleme tesisinin bir ünitesinin taşınması söz konusu. Bu konuda kesinleşmiş, verilmiş bir siyasî irade yok, bürokratik bir karar, işleyecek bir mekanizma yok; sadece, bir paketleme hattının taşınması söz konusu. Bununla ilgili olarak da...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Zaten, başka bir şey yok ki Sayın Bakanım. Zaten, orası paketleme... Başka bir şey yok. Fabrika oraya götürülünce ne olacak?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ben, söylediğim şu sözü tekrar ediyorum: Günde 70 ton/gün kapasite, bu makinenin nakliyle 60 ton/güne düşüyor. Buradan şu sonuç mu çıkıyor; başka bir şey kalmamış mı oluyor, kapatılmış mı oluyor; öyle mi oluyor?

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kapatılacak mı kapatılmayacak mı; onu söyleyin bize.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Dedim ya size, bu fabrikanın kapatılması...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kapatılacak...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Kim dedi?

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Siz diyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Ne zaman dedi?

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Peki, göreceğiz o zaman...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Göreceğiz o zaman.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Göreceğiz...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yani, lütfen, azıcık sabret...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - İnşallah...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Yani, bir bilgi veriyoruz.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Göreceğiz inşallah...

Herkes sözünde duracak Bakanım. Bakın, oradaki arkadaşlar bir ümit bekliyorlar sizden... Sizden ümit bekliyorlar.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Beyim, bu şekilde konuşmaların ne anlamı var? Ben bir açıklama yapıyorum...

BAŞKAN - Karşılıklı görüşmeyelim; müsaade edin Sayın Bakan sözünü tamamlasın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Sabır diye bir iş de bize ait değil mi? Azıcık sabret!

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin. Lütfen, sözünüzü tamamlayın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) - Hayır, sorunun geldiği yöne bakmıştım.

Sonuç cümlesi şu: Burada meydana gelen olay, arkadaşlar, bir tesisin kapatılması değil, daha verimli kullanma konusunda bir hattın Ankara'dan Rize'ye taşınması. Buranın günlük kapasitesi 70 ton/gün; bu hattın nakledilmesiyle 60 ton/güne düşüyor. Dolayısıyla, bu, tesisin kapatılması anlamına gelmiyor. Buradaki işçilerimizin sayısında bir azalma, bir mağduriyet de söz konusu olmayacak. Dolayısıyla, burada kaygı, kapatılma endişesi; yani, bu bir başlangıçtır, devamı gelebilir diye... Ben de buradan söylüyorum; böyle bir siyasî irade yok, böyle bir karar yok. Dolayısıyla, başta Saygıdeğer Milletvekilimiz olmak üzere, Elmadağlı vatandaşlarımızın bu hususta tedirgin olmasına gerek yok. Dolayısıyla, ben, bu düşüncemi ifade ediyorum, Kırıkkale Milletvekilimize de, bu son cümleyi söyleyecek kadar bir zamanı bana verdiği için teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, yerel basının sorunlarıyla ilgili söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'e aittir.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, 5187 sayılı Kanunun uygulamaya girişiyle birlikte, yerel yayın yapan basın organlarının içine düştüğü sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 9.6.2004 tarih ve 5187 sayılı çıkarmış olduğumuz Basın Kanununun 1 inci maddesiyle mağdur duruma gelen yerel yayın yapan basın sahiplerinin sorunlarını dile getirmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce, beş dönem Denizli milletvekilliğimizi yapan, ilk Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızı yapan ve kuran, Türkiye Büyük Millet Meclisinin başkanvekilliğini yapan çok değerli siyasetçi Hüdai Oral'ı kaybetmiş bulunuyoruz; kendisine Allah'tan rahmet diliyorum, yeğeni olan şu anki Denizli Milletvekilimiz Sayın Haşim Oral'a ve tüm Denizlilere ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, bizim burada bulunma amacımız, vatandaşlarımızın sorunlarını dile getirmek, onların sorunlarına çözüm olacak kanunları çıkararak, vatandaşımızın da işini kolaylaştırmaktır. Oysa, yapmış olduğumuz çalışmalarda, çıkarmış olduğumuz kanunlarda yeterince hassas davranmadığımızı, komisyonlarda yeterince görüşülmeden, günün ihtiyaçlarını ve gelecekteki ihtiyaçları karşılayıp karşılamayacağı tartışılmadan Genel Kurula getirildiğini, Genel Kurulda da, özellikle, AKP'li milletvekillerinin oylarıyla geçmiş olan kanunları görüyoruz. Geçen bu kanunlar uygulamaya dönüştüğünde, eksiklikleri veya yanlışlıklarını görüyor, orasını burasını değiştirelim derken, kanunun özünden uzaklaşıyoruz.

İşte, bunlardan bir tanesi de, 9.6.2004 tarihinde yayımlanarak işleme konulan 5187 sayılı Basın Kanunudur.

Bu kanunun geçici 1 inci maddesi, halkımızın gözü, kulağı ve sesi olan, yerel yayın yapan basın sahipleri ve bunların mensuplarını, maalesef, mağdur duruma getirmiştir. Yurdumuzun en ücra köşelerinde, ekonomik sıkıntılar içerisinde, gece gündüz, bayram seyran demeden, tamamen özveriyle çalışan yerel basına ekonomik bir sıkıntı daha getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, çıkarmış olduğumuz kanunu sizlere hatırlatmak istiyorum.

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yayımlanmakta olan süreli yayınların sahibi, sorumlu müdürü, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yayınlarının türünü yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmek zorundadır. Bu süre içerisinde bildirim yükümlülüğüne uyulmaması halinde yayın sahibi, sorumlu müdür, beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz" denilmektedir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biz, onu soru önergesi olarak verdik, sorumuza cevap bile vermediler

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi sizlere sormak istiyorum: Bu kanun yürürlüğe girmeden önce yayın yapan yerel basın, çıkarmış olduğu gazete, dergi ve benzeri yayınları, bugüne kadar, izinsiz, hiçbir yere haber vermeden, kafalarına göre mi çıkarıyorlardı? Bunların, hiçbir yerde kaydı yok muydu; elbette, tabiî ki vardı; tüm bu yayın organlarının emniyet müdürlüklerinde kayıtları mevcuttur. Bu kayıtlar, emniyet müdürlükleri tarafından cumhuriyet savcılıklarına devredilebilseydi, böylece herhangi bir cezaî müeyyideye, uygulamaya da gerek kalmazdı. Yeni açılacak olanlar veya değişiklikler halinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün, toparlayın lütfen.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükümetinin, vatandaşın işini kolaylaştıracağına, bütçe açığını kapatmak için, vatandaşa, nereden, nasıl ceza kesebilirimin hesabını yaptığını düşünüyorum. Diyelim ki, nüfus müdürlüklerinin işlerini bundan böyle başka bir kurum, örneğin, cumhuriyet savcılıkları yürütecektir diye bir kanun çıkaracak olursak, herkes, gidip, cumhuriyet başsavcılıklarına nüfus kayıtlarını mı yaptıracak?! Böyle bir şey olur mu değerli arkadaşlar?! Bu, nasıl sizlere saçma geliyorsa, basın için konulan bu mecburiyet de, bana göre, aynı derecede saçmalıktadır. Emniyet müdürlüklerindeki kayıtlar cumhuriyet başsavcılıklarına devredilebilirdi; böylece, bildiride bulunmayı unutan veya mazeretleri sebebiyle bildiride bulunamayan basın sahipleri zor durumda kalmazlardı.

Değerli arkadaşlar, demokrasimiz ve çoğulculuğa önemli boyutlar ekleyen ve ulusal meselelerde çoğu kez yaygın basından daha duyarlı davranan yerel basın, bu kanunla yeterli ölçüde desteklenmemiştir; tam tersi, kısmî mağdur edilmiştir. Bu noktada, çıkarmış olduğumuz bu kanun önemli eksiklikler içermektedir; yerel basını hem güç odaklarının hem de kamu otoritesinin ezmesine engel olacak hükümlere yer verilmemiştir. Bu geçici maddeyle birçok mahallî gazete ve dergiler mağdur edilmiştir. Zor şartlar altında hizmet vermeye çalışan bu basın sahiplerinin durumlarının bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, örneğin, Dernekler Kanununa göre, dernek genel kurulları yerel yayın yapan gazeteler kanalıyla üyelere duyuruluyordu; yeni yapılan düzenlemeyle bu değiştirildi "dernek yönetim kurulu genel kurul tarihini yazılı olarak bildirir" denildi ve böylece, yerel basına, bir kez daha darbe vurulmuş oldu. Önceleri, en az dört defa yayınlanma zorunluluğu olan resmî ilanlar için önce iki, bu dönem de bir defa yayınlanma zorunluluğu getirilerek bir darbe daha yerel basına vurulmuş oldu. Her yıl yeniden düzenlenen resmî ilan ücretleri halen düzenlenmedi. Bu, geçmiş yıllara göre devam etmektedir. Yayın ücretlerini yatıran herkes gazete çıkarmaya başladı. Fotokopi makinelerinde baskı yapıp piyasaya sürmeye başladılar. Bu da, yerel yayının kalitesini düşürdüğü gibi, gerçek gazete sahiplerini zor durumda bıraktı. Bütün bunlar, yerel yayın yapan basın sahiplerinin sorunlarının bir kısmını oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, hepimizin seçilerek bu Meclise geldiği seçim bölgelerimizde, illerimizde yerel gazeteler var. Seçim zamanı hepimiz gidip, seçim çalışmalarında bu gazetelerden yardım istiyoruz; burada yapmış olduğumuz çalışmaları, yerel basın aracılığıyla, seçmenimize duyuruyoruz. İlanlarımızda yerel basını kullanıyoruz. Bütün bunlara rağmen, yerel basın sahiplerini zor durumda bırakan böyle bir kanuna, gerçekten, ellerinizi kaldırıp "evet" oyunu nasıl kullanıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlar, böyle bir kanunun geçmesinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, muhalefetimiz var; ama, AKP'li milletvekili arkadaşların, seçim bölgelerine gittiklerinde, yerel basına neler söyleyeceğini merak ediyorum ve buradan da, bu kanuna oy veren AKP'li milletvekillerini yerel basına şikâyet ediyorum. Onların da, seçim zamanında, bu kanuna oy veren AKP'li milletvekillerine ne yapacağını merak ediyorum.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 5187 sayılı Basın Kanununun geçici maddesinin iptal edilerek yürürlükten kaldırılması, bildiride bulunma süresinin otuz gün olarak değil de, bir yıl olarak değiştirilmesi gerektiğini, halen savcılıklarda devam eden dosyaların düşmesi, sonuçlanan dosyalar neticesinde kesilen cezaların iptal edilmesi, ödenen cezaların iade edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda, ilgililerimizin, ilgili bakanlığımızın gerekli çalışmayı yapacağına inanmak istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sizi de rahatsız eden, dışarıdan gelen sesin kaynağını ilgililer araştırıyorlar. Belki de, dışarıdaki rüzgârdan kaynaklanıyor, onun buzları eritmesinden kaynaklanıyor; inceliyor arkadaşlar.

Şimdi, gündemdışı üçüncü söz, Bursa İlinin tekstil sanayi kenti oluşunun 67 nci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'a aittir.

Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Bursa'nın tekstil sanayi kenti oluşuna ve içinde bulunduğu sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepimizin sanayi kenti olarak bildiği Bursa'nın, sanayi kenti olma öyküsünden size söz etmek istiyorum. Doğal güzellikleri, tarihî zenginlikleri ve tekstil ürünlerinin başkenti olarak kabul edilen Bursamızın da sorunları var. Bunları sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Bu bağlamda, hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şubat, Bursalılar için önemli bir aydır. Aslında, 2 Şubat 1938 tarihi, Bursa Şehrinin tarihinde önemli bir tarihtir; ekonomisinin gelişmesinde çok önemli günlerin başlangıcıdır; çünkü, 2 Şubat günü, Ulu Önder Atatürk, hepimizin ismini hafızalarımıza neredeyse çiviyle çakılmış gibi bildiğimiz Merinos Fabrikasının açılışını yapmıştır. Merinos Fabrikasının Bursa'da açılmasıyla, Bursa Şehrinin tekstil kenti olması başlamıştır arkadaşlar. Merinos, aslında, Bursa'da, tekstilin bir okulu, bir fakültesidir. Normalde Uludağ Üniversitesinde bir tekstil fakültesi yoktur; ama, Bursa'nın içindeki Merinos Fabrikası bir fakülte görevi görmüştür, bir okul görevi görmüştür ve Bursa'nın tekstil kenti olmasında ana işlevi üstlenmiştir.

İşte, onun için, bugün, 67 nci yılını kutladığımız bu Bursa'nın sanayi kenti olmasının ana sebebi, dayanak noktası olan Merinos, iki veya üç yıldan beri kapalıdır arkadaşlar. Şehrin içinde çok büyük bir araziye sahip olan Merinos Fabrikamız iki yıldan beri kapalıdır. Neden kapalıdır diye soracak olursanız, hükümetin her zaman önümüze sürdüğü bir tekerleme var; eskimiş olan teknoloji kâr getirmiyor, onun için bu Fabrikayı kapatmak zorundayız demişizdir, denilmiştir ve bu güzel fabrikamız halen kapalıdır. Ne olacağı da belli değildir. Gerçi, bakanlardan kimse yok; hiç birinin bu konuda bir bilgisi var mı yok mu, onu da bilmiyorum.

Şuna da -çelişkiye- dikkatinizi çekmek istiyorum: 1996 ve 1998 yıllarında uluslararası kalite ödül belgesi verilmiştir Merinosa, çok iyi üretim yaptığı için. Ayrıca, 1990'lı yıllarda da, Merinos Fabrikasının makinelerinin büyük bir kısmı yenilenmiştir. Şimdi, bu yenilenmiş olan makineler, haraç mezat usulü, bildiğiniz şekilde, dost ahbap usulü satılacaktır. Bunu da, sayın İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımın bilgisine sunmak istiyorum.

Tekstil ürünlerinin kalbi sayılan Bursa, 1 Ocaktan itibaren SOS vermektedir arkadaşlar, hepimizin bildiği "batıyorum" anlamına gelen SOS vermektedir; çünkü, bildiğiniz gibi, 1 Ocak tarihinden itibaren tekstil ürünlerine, Çin'e verilmiş, konulmuş olan kota kaldırılmıştır ve bundan dolayı da, artık, Çin, istediği kadar, Batı ülkelerine istediği şekilde tekstil satabilecektir. Bunun için hükümet hiç ciddî bir önlem almamıştır, herhangi bir girişimde de bulunmamıştır. Bunu da, tekrar, bilgilerinize sunmak istiyorum.

Buna bağlı olarak, arkadaşlar, son üç ay içinde, sendikalı ve sigortalı tekstil işçi sayısından 5 000 civarında işçi işten çıkarılmıştır. Sigortasızlarla birlikte bu sayı 7 000 civarındadır; tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu, bir iktidar-muhalefet meselesi değildir. Bu konuda elbirliği yapmak zorundayız. Madem bizim tekstil kentimiz Bursa böyle bir SOS veriyor, hem iktidara mensup milletvekilleri hem muhalefete mensup milletvekilleri, hepimiz, elbirliğiyle, buna nasıl çare bulabiliriz, bunu düşünmek zorundayız.

Ayrıca, Çin ve Hindistan, bu pastadan, tabiî, büyük pay almak niyetinde ve bu arada, Avrupa Birliğine yeni giren Slovenya ve Malta da bu pastadan pay almak peşindedir.

Değerli arkadaşlarım "ekonomide her şey çok iyi gidiyor" diye söyleniyor; buraya çıkan bakanlarımızın hepsi, çok iyi gittiğini, havanın çok iyi olduğunu söylüyorlar; ancak, bu yanıltıcı. Dolar kuru üç yıldan beri aynı düzeyde durmaktadır; enerji ve hammadde olmak üzere girdi kalemlerinde sistematik olarak yükselme vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tabiî efendim.

Bu maliyet tablosuyla rekabet nasıl sürdürülecektir, bunu oturup düşünmemiz lazım.

Tekstilde yaşanan çok önemli bir sorunu sizlerin önüne sergilemek istedim.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

B) Oturum Başkanlarinin Konuşmalari

1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden evvel, bugün cenazesi kaldırılan Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın anısı önünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak da saygıyla eğiliyoruz.

Hüdai Oral, değerli bir politikacı, seçkin bir devlet adamıydı; genç yaşlarında, önemli bir bakanlık olan Enerji Ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının kurucu bakanlığını üstlenmiş, başta Keban Barajı olmak üzere, Güneydoğu Anadolu Projesinin gerçekleşmesi için çok başarılı adımlar atmış bir politikacıydı. Uzun yıllar Türkiye'ye politikacı olarak hizmet etti; 1961'den 1980'e kadar Cumhuriyet Halk Partisi, 1987-1991 arasında da SHP Denizli Milletvekilliği yaptı.

Kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.

Şimdi, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 43 milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut hizmetlerinin araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK)'in yasa gereği haklarında korunma kararı alınarak, SHÇEK'e ait çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk ve gençlik merkezleri, özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezlerine yerleştirilen çocuklara yönelik çalışmaların mevcut durumunun denetlenmesi, karşılaşılan sorunların belirlenmesi ve bunların giderilmesine yönelik çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla; Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1. Sedat Pekel                                                                (Balıkesir)

  2. Erol Tınastepe                                                (Erzincan)

  3. Hüseyin Ekmekcioğlu                                (Antalya)

  4. Özlem Çerçioğlu                                (Aydın)

  5. Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

  6. Vezir Akdemir                                                  (İzmir)

  7. M. Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

  8. Naci Aslan                                 (Ağrı)

  9. Mehmet Ziya Yergök                                (Adana)

10. Muharrem Kılıç                                (Malatya)

11. Atilla Kart                                 (Konya)

12. İzzet Çetin                                                                (Kocaeli)

13. Atila Emek                                                                (Antalya)

14. Türkân Miçooğulları                                (İzmir)

15. Yavuz Altınorak                                (Kırklaleri)

16. Bülent Baratalı                                                   (İzmir)

17. Uğur Aksöz                                                     (Adana)

18. Erdal Karademir                                (İzmir)

19. Orhan Eraslan                                                    (Niğde)

20. Kemal Sağ                                 (Adana)

21. İsmail Değerli                                                    (Ankara)

22. Mustafa Gazalcı                                (Denizli)

23. Kâzım Türkmen                                (Ordu)

24. Ali Kemal Kumkumoğlu                                (İstanbul)

25. Mehmet Parlakyiğit                                (Kahramanmaraş)

26. Ahmet Yılmazkaya                                (Gaziantep)

27. Mehmet U. Neşşar                                (Denizli)

28. Ufuk Özkan                                                     (Manisa)

29. Nuri Çilingir                                                    (Manisa)

30. Halil Ünlütepe                                                 (Afyonkarahisar)

31. Feridun Fikret Baloğlu                                (Antalya)

32. Mehmet Boztaş                                (Aydın)

33. Feridun Ayvazoğlu                                (Çorum)

34.İlyas Sezai Önder                                (Samsun)

35. Mehmet Işık                                                          (Giresun)

36. Ali Rıza Gülçiçek                                (İstanbul)

37. Zekeriya Akıncı                                (Ankara)

38. Abdurrezzak Erten                                (İzmir)

39. Oya Araslı                                 (Ankara)

40. Birgen Keleş                                                       (İstanbul)

41. Mustafa Özyurt                                (Bursa)

42. Osman Özcan                                                     (Antalya)

43. Tuncay Ercenk                                                     (Antalya)

44. Ahmet Küçük                                                     (Çanakkale)

Gerekçe:

2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununa göre SHÇEK; korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç aile, çocuk, yaşlı ve diğer kişilere sosyal hizmet ve yardım götürmekle yükümlü bir kurumumuzdur. Korunmaya muhtaç çocukların belirlenmesi, koruma altına alınması, bakımı, eğitimi ve topluma yararlı kişiler olarak yetiştirilmeleri ile ilgili hizmetleri düzenleyen, yürüten ve denetleyen SHÇEK, evlat edinmeyle ilgili çalışmalar yapmakta, çocuk yuvalarının ülke düzeyinde dengeli ve gereksinimlere dayalı olarak kurulmasına ait planlamaları gerçekleştirmekte ve gerekli çalışmaları yürütmektedir. Kurum, bununla birlikte, koruma altına aldığı çocukların yeteneklerine uygun beceriler kazanmasını ve bu becerilerin geliştirilmesini sağlayıcı önlemler almakta, okula giden çocukların iyi yetişmeleri konusunda gerekli programları düzenlemekte ve uygulamaktadır. Korunma kararları kalkan çocukların da toplum içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri için desteklemekte olan SHÇEK, bedensel, zihinsel ve ruhsal özürlü kişilerin bakımı, rehabilitasyonu ve toplum içinde bağımsız olarak yaşamalarını sağlayıcı hizmet ve faaliyetleri de düzenlemekte, özürlü yurttaşlarımızdan tedavisi ve rehabilitasyonu olanaklı bulunmayan özürlü kişilerin sürekli bakım altına alınmasını sağlamaktadır.

Ülkemiz geleceği açısından son derece önemli bir konuda hizmet veren SHÇEK'de sorunlar yaşanmaktadır. Bunların başında, korunmaya muhtaç çocuk sayısındaki ciddî artış, çocuk yuvalarının kapasitesinin yetersiz kalması, personel yetersizliği gibi sorunlar, buzdağının görünen kısmıdır. Ayrıca, zaman zaman, Kuruma bağlı yuva ve yetiştirme yurtlarında kalan korunmaya muhtaç çocuklarımız cinsel taciz ve tecavüz olaylarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Erzurum'da Merkez Çocuk Yuvası, İstanbul'da Şeyh Zayed Çocuk Yuvası, Samandıra Yetiştirme Yurdu ve son olarak, kimsesiz çocuklar için "modern proje" olarak kabul edilen Urla Barbaros Çocuk Köyünde taciz ve tecavüz olayları yaşanmış, bu münferit olaylar adalete intikal ettirilmiştir.

Kurumun, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk ve gençlik merkezleri, özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezleri ile sosyal hizmet müdürlükleri, merkezdeki birimlerinin çalışmalarının mevcut durumunun denetlenmesi, karşılaşılan sorunların belirlenmesi ve bunların giderilmesine yönelik çözümlerin TBMM tarafından da araştırılması gerekli görüldüğü için bu araştırma önergesi hazırlanmıştır.

BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 43 milletvekilinin, şarapçılık sektörünün araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anadolu'da şarabın yapımı ve ticareti milattan önceki yıllara dayanır. Günümüzde de dünyanın birçok yerinde şarapçılık ekonomiye büyük katkı yapan bir sektördür. Yönetimler bu sektörün gelişmesi için ellerinden geleni yaparlar.

Türkiye, dünyada en çok bağa sahip 5 inci ülkedir. Buna karşın, izlenen yanlış politikalar ve çeşitli nedenler yüzünden şarap sanayiini yeterince geliştirememiştir. Ülkemizde yetiştirilen üzümlerin ancak yüzde 3'ü şarap yapımında kullanılmaktadır.

Uluslararası ödül kazanmış birçok şarap markamız olmasına karşın, dışsatımdaki payımız oldukça düşüktür.

Son yıllarda tütüne konan kota, bu alanda uğraşan aileleri şaraplık üzüme yönlendirmiştir. Sofralık üzümün de son yıllarda gerçek değeriyle satılmaması yüzünden, binlerce aile milyonlarca şaraplık bağ çubuğu dikmiştir.

Tekelin içki bölümünün özelleşmesinden sonra şaraplık üzüm yetiştiren bağcıların tek umudu şarap üreten özel firmalar olmuştur.

Ülkemizde yıllardan beri nitelikli şarap üreten, bu alanında markalaşmış, köklü firmalar vardır. Son birkaç yıldır birçok yeni şarap fabrikaları kurulmuştur.

Sektörün önünün açılması sayesinde ülkemiz, hem iç hem de dışpazarda büyük pay sahibi olabilir. Milyonlarca yurttaşımız şarap üzümleri yetiştirerek bu yolla geçimini sağlayabilir. İç ve dışsatımla da ekonomiye daha büyük katkı yapılabilir.

Ne yazık ki, yanlış politikalar ve vergilendirme yüzünden şarapçılığımız büyük darbe yemektedir. En son Bakanlar Kurulu kararıyla 1 Şubat 2005'te yürürlüğe giren şaraba yüzde 118,8'e varan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı bu sektörde çalışanların tepkilerine yol açmıştır. Ayrıca, bu tüketim vergisine KDV de eklenmekte, maliyet tüketici aleyhine temelli artmaktadır.

Bu aşırı vergilendirme nitelikli üretimi engellediği gibi, kaçak üretimi ve dışalımı artıracaktır. Devlet bu yüzden daha çok vergi ve döviz kaybına uğrayacaktır.

Aslında, şarap üreticisine çok büyük vergiler koymak milyonlarca üzüm üreticisini, yerli şarap tüketicilerini ve ülke ekonomisini cezalandırmaktır. Bu yüksek vergiler önü açılacak şarap sektörünü, dışsatımı, ulusal çıkarları baltalamaktadır.

Şarapçılık sektörünün ve sorunlarının incelenmesi için Anayasanın 98 inci maddesine, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddesine göre Meclis araştırması açılmasını dileriz.

Saygılarımızla.

  1.- Mustafa Gazalcı (Denizli)

  2.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)

  3.- Erol Tınastepe (Erzincan)

  4.- Türkân Miçooğulları (İzmir)

  5.- Mehmet Boztaş (Aydın)

  6.- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)

  7.- Ahmet Küçük (Çanakkale)

  8.- Vezir Akdemir (İzmir)

  9.- Bülent Baratalı (İzmir)

10.- Uğur Aksöz (Adana)

11.- Erdal Karademir (İzmir)

12.- Orhan Eraslan (Niğde)

13.- Kemal Sağ (Adana)

14.- İsmail Değerli (Ankara)

15.- Kâzım Türkmen (Ordu)

16.- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)

17.- Necati Uzdil (Osmaniye)

18.- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)

19.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)

20.- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)

21.- Ufuk Özkan (Manisa)

22.- Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)

23.- Nuri Çilingir (Manisa)

24.- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)

25.- Muharrem Kılıç (Malatya)

26.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)

27.- Atilla Kart (Konya)

28.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)

29.- İzzet Çetin (Kocaeli)

30.- Mehmet Işık (Giresun)

31.- Osman Coşkunoğlu (Uşak)

32.- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)

33.- Zekeriya Akıncı (İstanbul)

34.- Naci Aslan (Ağrı)

35.- Sedat Pekel (Balıkesir)

36.- Abdurrezzak Erten (İzmir)

37.- Oya Araslı (Ankara)

38.- Birgen Keleş (İstanbul)

39.- Mustafa Özyurt (Bursa)

40.- Osman Özcan (Antalya)

41.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)

42.- Özlem Çerçioğlu (Aydın)

43.- Tuncay Ercenk (Antalya)

44.- Atila Emek (Antalya)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

(10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun, başkanvekili seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

D) Tezkereler ve Önergeler

1.- (10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanvekilliğine Konya Milletvekili Orhan Erdem'in seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/755)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkanvekili seçmek üzere 8.2.2005 günü saat 14.00'te Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 7 üye ile toplanmış ve aşağıda ismi yazılı sayın üye belirtilen göreve seçilmiştir.

     Öner Ergenç

               Komisyon Başkanı

 

    Adı ve Soyadı   Seçim Bölgesi    Aldığı Oy

Başkanvekili     : Orhan Erdem            Konya    7

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

 

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in Polonya'ya resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/756)

10 Şubat 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Polonya'ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

         Bülent Arınç

           Türkiye Büyük Millet Meclisi

             Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/757)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 13 Ocak 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

     Sadık Yakut

    Türkiye Büyük Millet Meclisi

      Başkanı V.

"Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu, mazereti nedeniyle 11.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 26 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Hakkı Aşkar, mazereti nedeniyle 10.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Aydın Milletvekili Semiha Öyüş, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu, mazereti nedeniyle 28.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun, mazereti nedeniyle 28.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 29 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Diyarbakır Milletvekili M. Fehmi Uyanık, hastalığı nedeniyle 9,12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 35 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya, hastalığı nedeniyle 24.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, mazereti nedeniyle 11.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol, mazereti nedeniyle 11.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kars Milletvekili Zeki Karabayır, hastalığı nedeniyle 03.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 3 ay."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Manisa Milletvekili İsmail Bilen, hastalığı nedeniyle 19.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen, mazereti nedeniyle 23.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci, hastalığı nedeniyle 23.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Sivas Milletvekili Selami Uzun, mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

"Yalova Milletvekili Şükrü Önder, hastalığı nedeniyle 15.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Rahatsız olan arkadaşlarımıza, Genel Kurul adına, sizler adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak âcil şifalar diliyoruz.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir milletvekiline ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için gönderdiği bir tezkere var; onu okutup, oylarınıza sunacağım.

4.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/758)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi Başkanlık Divanının 13 Ocak 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

     Bülent Arınç

    Türkiye Büyük Millet Meclisi

         Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

5.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/759)

9.2.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, vaki daveti icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle 1-6 Şubat 2005 tarihlerinde Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

       Recep Tayyip Erdoğan

                Başbakan

Liste       

Osman Kaptan Antalya

Hamit Taşçı Ordu

Mehmet Faruk Bayrak Şanlıurfa

BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önce, isterseniz, Divan Kâtibinin sorununu çözelim; Divan Kâtibinin, yorulmadan, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2 adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

6.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/251)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

28 Şubat 2004 tarihinde TBMM Başkanlığına sunmuş olduğum "Ankara İlinde Ümitköy adıyla bir ilçe kurulmasına dair 2/263 esas numaralı kanun teklifim" havale edildiği komisyonlarda bugüne kadar görüşülemediğinden, teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 29.6.2004

     Dursun Akdemir

             Iğdır

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz istemi var mı?

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge sahibi ve teklif sahibi olarak, buyurun Sayın Akdemir.

Süreniz 5 dakika.

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 28.2.2004 tarihinde bir önerge verdim. Bu önergem, komisyona havale edilmesine rağmen, bugüne kadar görüşülmedi.

(2/263) sayılı Ankara İlinde Ümitköy adıyla bir ilçe kurulması hakkındaki kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak vermiş olduğum önergem üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclise ve siz milletvekili arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Ankara milletvekili arkadaşlarıma, ben, ön aldığım için kendilerinin desteğini bekliyorum. Nedenleri vardı; çünkü, Doğru Yol Partisinde Ankara milletvekili olmadığından, ben vermiş oldum. Bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim.

Değerli arkadaşlarım, Ümitköy, Orta Doğu Teknik Üniversitesinin sınırlarının bittiği yerde başlayıp, Bilkent, Beytepe, Ümitköy, Çayyolu yerleşim yerleri ve Yenimahalle'ye bağlı köyleri içine alan geniş bir alanı kapsamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, malumunuz olduğu üzere, Ümitköy, başkent Ankara'nın yeni ve hızla gelişen modern bir yerleşim merkezidir. Ümitköy, konut, kültür ve alışveriş merkezi olarak her geçen gün değişmekte ve gelişmektedir. Ankara'nın gelişme alanı olan Eskişehir Yolu üzerinde olması nedeniyle, bu alan, önümüzdeki birkaç yılda, tahminlerin de ötesinde bir gelişme göstererek, yeni, eşsiz bir kültür ve ticaret merkezi olmaya adaydır. Bugün, nüfusu 300 000 civarında olan Ümitköy, nüfus yoğunluğu bakımından da hızla gelişen bir bölge olup, bu nüfus yoğunluğuna rağmen, bir polis karakolu bile yoktur; hâlâ, jandarmanın koruması altındadır. Bu, karakol örneğini açıklamak istiyorum: Benim oğlum trafik kazası geçirdi üç yıl önce; 48 saat, jandarma gelip, olay yeri tespit etmekte zorluk çekti. O nedenle, bu konunun önemini vurgulamak istedim.

Diğer yandan, bölgede imar kargaşası alıp gitmekte; bir taraftan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, diğer taraftan Yenimahalle Belediyesi, Çankaya Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi söz sahibidir ve bölge, coğrafî olarak bir bütün olduğu halde, Yenimahalle Belediyesi ile Çankaya arasında bölünmüş durumdadır. Bu sebeple, bölgede, hizmetlerin yoğun şekilde yerine getirilmesi ve artan nüfusun hizmetlerinin karşılanması amacıyla, bir ilçe kurulma zorunluluğu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Ümitköy'ün, coğrafî konumu itibariyle hiçbir bağlantı bulunmamasına rağmen Yenimahalle İlçesine bağlı olması, burada yaşayan yüzbinlerce vatandaşımızın günlük sorunlarının çözümünü de zorlaştırmaktadır. Her bireyin, başta kaymakamlık ve belediye olmak üzere, kamu kurumlarıyla ilişkisi, sürekli olarak bulunmaktadır. Ümitköy'de ikamet etmekte olan bir vatandaşın belediyeyle olan herhangi bir evrak işleminin tamamlanması, neredeyse tam gününü almaktadır. Ümitköy'ün ilçe yapılması, bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızı büyük ölçüde rahatlatacak, kent merkezinin de, önemli ölçüde sorunlarını azaltacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanun teklifimin bir an önce yasalaşmasını, Ümitköy halkı, heyecanla ve istekle beklemektedir. Genelde bu tür teklifler, propaganda amacıyla, seçim gündeme geldiği zamanlarda yapılır; oysa, bugün, böyle bir durum da söz konusu değildir. Bu kanun teklifi bir ihtiyaçtan dolayı verilmiştir. Bu kanun teklifi, her türlü popülist düşünceden uzak, samimî duygularla verilmiştir. Bu kanun teklifi, bugün görüşülüp, aslında, yasalaşacak da değildir; sadece, gündeme alınması oylanacaktır. Bu itibarla, Ümitköy adıyla bir ilçe kurulması hakkındaki kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması yönündeki önergeme milletvekili arkadaşlarımın oy vereceklerine inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Başka söz istemi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

7.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, 3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasî Ahlak Yasası) Teklifinin (2/22) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/252)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş bulunduğum (2/22) esas numaralı kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması hususunu saygılarımla arz ederim. 15.10.2004

     Algan Hacaloğlu

            İstanbul

BAŞKAN - Söz isteyen, önerge sahibi, teklif sahibi Sayın Algan Hacaloğlu.

Buyurun Sayın Hacaloğlu.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; bir süredir -iki yıldır- komisyonda beklemekte olan siyasî etik (ahlak) yasa teklifinin, 37 nci madde çerçevesi içinde gündeme alınması için, yapmış olduğumuz teklif çerçevesi içinde söz almış bulunmaktayım.

Yaklaşık 150'ye yakın Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin imzasıyla vermiş olduğumuz bu teklif, özünde, yıllardır bu çatı altında birçok partiden birçok milletvekili arkadaşımızın büyük bir duyarlılıkla takip ettikleri, ancak, bugüne değin, ne yazık ki, yeterli düzenlemenin yapılamadığı bir alanı kapsamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde siyaset giderek güven kaybetmekte, etkinlik kaybına uğramaktadır. Bunun temel nedeni, ülkemizde etik (ahlak) kurallarının siyasette yeterince yaşama geçirilememiş olmasıdır.

Yolsuzlukların yaygınlaştığı, kuralsızlığın kurala dönüştüğü, hukuksuzluğun geleneğe dönüştüğü bir ortamda, temiz siyaset, dürüst yönetim, açık toplum olgusunun, giderek, toplumumuzun ortak özlemi haline geldiğini görmekteyiz. Bu konuda milletvekilleri olarak göstermekte olduğumuz bireysel özveri ve duyarlılık, ne yazık ki yeterli olamamaktadır. Milletvekilleri olarak bizler de, halkımızın bu özlemine daha fazla kulak vermeliyiz. Bizler de, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, Türkiye siyaseti de, artık bu alanda gerekli iradesini ortaya koymalı, kendimizi bu alanda yenilemeliyiz. Bizler de, artık, çağdaş demokrasilerde siyasî etik, ahlak kurallarını uygulama cesareti ve iradesini yüreklilikle ortaya koymalıyız. Bizler de, artık, saygın parlamento ve şeffaf siyaset için, Batılı demokrasilerde yaygın olarak uygulanmakta olan kuralları bu çatı altında kendimize rehber yapmalıyız. Bizler de, artık, Amerika, Almanya, Fransa, Yunanistan, İsrail, Hindistan, tüm Avrupa Birliği ülkeleri parlamentolarında yürürlükte olan saydamlığı, şeffaflığı, açık olmayı temel alan siyasî etik ve ahlak kurallarını halkımızdan esirgememeliyiz. Seksenbeş yıllık Parlamentomuz, demokrasiye baş koymuş olan halkımız, bunu hak etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, siyaset, bir hizmet ve fazilet yarışıdır. Etik ve ahlak kurallarının siyasette, kamu idaresinde, iş dünyasında ve medyada geçerli olabilmesi, inanıyorum ki hepimizin, hatta tüm siyasî partilerin öncelikli amacıdır. Milletvekilleriyle ilgili siyasî etik, ahlak kuralları, Batı demokrasileri standartlarında uygulamaya konulmadığı sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve siyasetin çıkar kuşatmasına alınması sona erdirilemez ve siyasetin saygınlığı korunamaz. Milletvekilleri, her alanda topluma önderlik yapmak, topluma örnek olacak davranışları sergilemekle yükümlüdürler. Şimdi, bu kutsal görevimizin gereğini yerine getirmenin tam zamanıdır.

Değerli arkadaşlarım, her siyasî eğilimden yurttaşlarımızın 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden öncelikli beklentilerinden biri kuşkusuz budur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 22 nci Dönem milletvekilleri olarak ortaya koyacağımız kararlılık ve ortak çabayla ülkemizde, siyasette arınma, ahlak, çağdaş etik kuralları konularında bir uyanma ve duyarlılığı yaşama geçirebilirsek, bundan, demokrasimiz, parlamenter sistemimiz, siyaset dünyamız kazanır, Türkiye insanının geleceği kazanır.

Siyaset, bir kamusal görev alanıdır. Siyaset, bir toplumsal özveri alanıdır. Cumhuriyetimizi kuran bu Yüce Mecliste, milletvekilleri olarak bu anlayışla görev yapmak durumundayız, yarışındayız; ancak, bu yarışın çağdaş Batılı demokrasilerde kabul edilmiş kurallarını bu Yüce Mecliste de uygulamaya koyma zamanı gelmiştir; hatta, geçmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisini, ortak iradenizle, ülkenin yasama organı olmaktan öteye bir ayrıcalıklı kişiler kulübü olmaktan kurtarma zamanı gelmiştir; hatta, geçmektedir.

12 Eylülün gölgesinde hazırlanmış olan 1982 Anayasasının demokrasimize, hak ve özgürlüklere getirmiş olduğu engelleri bir bir aşmaktayız. Bu atılımlarla Avrupa Birliği kapısını da aralamaktayız. Ortak irademizi ortaya koyarak, bu konuda da gerekli hedefe ulaşmalıyız. Çağdaş demokrasilerde meclis görevi dışında görev kabul etme ve meclisdışı çalışma koşullarında sınırlamalar, sağlanan kazançların yıllık olarak beyan edilmesi, açıklanması, verilen mal bildirimlerine şeffaflık kazandırılması, milletvekillerinin kabul edebilecekleri hediyelere kısıtlama konulması, kamu kesimiyle çıkar çatışması yaratacak iş ilişkilerine girilmemesi ve Parlamentoda, bu konuları izleyecek siyasî etik kurulunun kurulması konuları, kurallara ve yaptırımlara bağlanmıştır.

Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde, kongre üyelerinin, mesleklerini icra etmeleri veya kuruluşlarda, yönetici olarak, para karşılığında görev yapmaları yasaklanmıştır. Kongredışı faaliyetler sonucu elde edebilecekleri aylık toplam gelirleri, kamuda, ikinci baremde çalışan bir görevlinin maaşının yüzde 15'iyle kısıtlanmıştır. Keza, kongre üyelerinin bir yılda alabilecekleri toplam hediye miktarının değeri de 250 dolarla kısıtlanmıştır ve keza, Amerika Birleşik Devletleri kongre üyeleri, her yıl mal bildirimi vermekle mükelleftirler ve bunu kamuoyuna açıklamakla yükümlüdürler.

Yine, örneğin, İngiltere ve Almanya'da, parlamentodışı tüm faaliyet ve gelirlere saydam bildirim zorunluluğu getirilmiştir. Bu örnekler, Hindistan, İsveç, İsrail, Yunanistan ve diğer AB ülkeleri için de çoğaltılabilir.

Bu yasa teklifimiz, genelinde ABD ile Kıta Avrupası uygulamalarından oluşan, ülkemiz koşullarına uygun olduğunu düşündüğümüz bir ortak model esas alınarak hazırlanmıştır.

Bu yasa teklifimizle, 3069 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanunda yeni düzenleme yapılmakta, 3628 sayılı Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda, mal bildirimine ilişkin şeffaflık düzenlemesi getirilmekte ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasî etik kurulu oluşturulması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası ve bu konuyla ilgili 1984 yılında çıkarılmış olan yasa, milletvekillerinin, kamu kesiminde, sivil toplum örgütlerinde görev yapamamalarını öngörmektedir, çalışamamalarını öngörmektedir. Bunun dışındaki tüm alanları ise -bir iki istisnası dışında- çalışabilme ve iş ilişkisi kurulabilmesi açısından serbest alan olarak tanımlamıştır; yani, Batı ülkelerinde denetim altına alınmış, iş ilişkisi kurulması yasaklanmış olan alanlar, bizim ülkemizde siyasî etik kuralları konusunda en büyük çarpıklık olarak tanımlayacağımız bir anlayışla yasaklanmıştır. ABD'de serbest olan alanlar bizde yasaklanmış, ABD'de kısıtlanmış olan alanlar ise serbest bırakılmıştır. Bu yasa teklifimizle, bu temel çelişkiyi, 12 Eylülün çarpık mantığını yansıtan bu düzenlemeyi de değiştirmeyi hedef almaktayız.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifimizle, biraz evvel ifade ettiğim gibi, mal bildiriminde saydamlığın getirilmesi amaçlanmakta, hediye kabul etmede -şu anda tanımlanmamış olan alanda, yani özel kişi ve kuruluşlardan hediye alma konusunda- bir yeni sınırlama getirilmekte ve yine, bu teklifimizle, Meclis Başkanının Başkanlığında, grupların göstereceği adaylardan oluşmak üzere, bu konularda karar verme yetkisine sahip siyasî etik kurulu kurulması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği için, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak topluma önderlik etmekteyiz. Kopenhag Kriterlerinin ülkemizde eksiksiz yaşama geçirilmesi için siyasî irademizi ortaya koymaktayız; ancak, bizce, 1 nolu Kopenhag Kriteri niteliğinde olan demokratik parlamenter sistemin çağdaş, olmazsa olmaz ilkesini oluşturan siyasî etik anakuralları konusunda, ne yazık ki, aynı duyarlılığı, şu ana kadar ortaya koyabilmiş değiliz. Artık, buna, daha fazla göz yumamayız. Yıllardır bu konuda mücadele ettik, uğraş verdik. Bu mücadelede, farklı partilerden çok sayıda milletvekili yer aldı; ancak, başaramadı. Yüce Meclisin o günkü iradesi, bu değişime geçit verme cesaretini ortaya koyamadı.

Siyasî etik ahlak kurallarının çağdaşlaşması, şeffaflaşması, halkın temsilcilerinin halka tüm davranışlarıyla hesap verebilmesi, bizim bir özlemimiz, bizim bir tutkumuz, bizim davamızdır. "Bir ülkede namuslular da, namussuzlar kadar cesaret sahibi olmalıdır" diyebilen büyük siyaset adamı İsmet İnönü'nün genel başkanlığını yapmış olduğu bir partinin milletvekili olarak bu konu bizim büyük iddiamız, büyük rüyamızdır. Ülkemizin daha demokratikleşmesi için, daha açık bir topluma dönüşebilmesi için, Avrupa Birliğiyle eşit koşullarda onurlu bir üyelik sürecinde ortak mücadele verdiğimiz Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi milletvekili arkadaşlarımızın da bu büyük iddiamızı, büyük rüyamızı paylaştıklarından hiç kuşku duymuyorum.

Sizlerden, teklifimizin gündeme alınması için destek vermenizi, temiz siyaset, dürüst yönetim, açık topluma omuz vermenizi içtenlikle talep ediyorum.

Bu duygularla, hepinizi en içten duygularımla sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun efendim. (Alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

20 nci Dönemde Parlamentoya girdim. Parlamentoda "diyalog grubu" adı altında bir çalışmamız oldu; çeşitli partilerden milletvekilleriyle birlikte çalıştık. Diyalog grubunun yaptığı çalışmalardan birisi de, siyasî ahlak kurallarının geliştirilmesiydi. Sayın Hacaloğlu'nun, o günlerdeki heyecanını hâlâ taşımasını kutluyorum ve Sayın Hacaloğlu'yla birlikte o dönem bunun üzerinde duranlar daha sonra da bunu devam ettirdiler. 19 uncu Dönemde Sayın Hüsamettin Cindoruk'un çok etkili çalışmaları oldu. Gruplar, birlikte bu çalışmalara destek verdi; ancak, her nedense çalışmalar kanunlaşamadı. 20 nci Dönemde de olmadı. 21 inci Dönemde Anayasa Komisyonu Başkanı olduğum sırada, bu teklifi, milletvekillerinin teklifi olarak gündeme getirdim; ancak, ne yazıktır ki, iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Şimdi, bunu gerçekleştirme zamanı. Geçende de, ben, bu konuyla ilgili bir teklif vermiş ve 37 nci madde uyarınca doğrudan gündeme alınmasını istemiştim.

Değerli milletvekilleri, bütün siyasî partiler seçim öncesi bunları söyler: Temiz siyaset, dürüst siyaset, açıklık. Bunları gerçekleştirme zamanı. Bu teklifin içinde yer alan 3069 sayılı Milletvekilliğiyle Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun, Anayasanın 82 nci maddesi doğrultusunda düzenlenmiş; aradan geçen yirmibir seneye rağmen, bugüne kadar bir tek uygulaması olmamıştır. Bu kanunu yürütmekle yükümlü olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanları açıklasınlar; acaba, bu kanun kapsamında hiçbir milletvekilinin faaliyeti olmadı mı.

Yine, bu kanun teklifinin içinde yer alan, rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu kapsamında bugüne kadar 41 işlem yapılmıştır. Mahkemelerde 41 dava açılmış; sadece 4 üst düzey bürokrat mahkûm olmuştur ve biz, bu kanunların uygulanmasını takip eden, denetleyen milletvekilleri olarak, zamanın Maliye Bakanına sorduk. Cevap: "Türkiye'de rüşvet hatta kurumsallaşmıştır." Sene 1999. Rüşvet kurumsallaşmıştır Türkiye'de. Biz ne kadarını bu kurumun dışına atabildik. Yakında, birkaç gün önce gündeme bir "beyaz enerji" operasyonu daha düştü ve oradaki bürokratların mal varlığını, alın bakın; elde ettikleri maaşlarla, gelirlerle o yaşamı sürdürebilmeleri mümkün mü?! Onların otoparklarına bakın; hayatlarına, yaşama tarzlarına bakın ve Türkiye'de rüşvet kurumsallaşmıştır.

Bu kurumsallaşmayı aşabilecek, mücadele edebilecek ilk organ Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bunları sadece gündeme alması yetmez. Bunları mutlak surette kanunlaştırması ve de uygulaması gerekir. Uygulamadaki zafiyeti ortadan kaldırmamız lazım. Eğer Türkiye'de hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, kapkaç arttıysa, düşünelim ve önce, gelin, dokunulmazlıklar dahil, milletvekillerinden ve siyasetçilerden başlayalım. (Alkışlar)

Algan Hacaloğlu'nu kutluyorum; teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

IV.- ÖNERİLER

A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.:130                 Tarihi: 15.2.2005

Genel Kurulun 16.2.2005 Çarşamba günü 14.00-23.00, 17.2.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

     Bülent Arınç

      Türkiye Büyük Millet Meclisi

        Başkanı

İrfan Gündüz    Haluk Koç

  AK Parti Grubu Başkanvekili   CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN - Söz istemi?.. Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Genel Kurulun 10.2.2005 tarihli 57 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/12,28) esas numaralı Meclis araştırması komisyonunun 699 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır madde 104 ve 103'e göre.

Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika; önerge sahibi ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu 699 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya; gruplar adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar; Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz; şahısları adına söz isteyenler, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik.

İlk söz, önerge sahibi Sayın Tevhit Karakaya'ya ait.

Buyurun Sayın Karakaya.

Sayın Karakaya?..

Nerede arkadaş, geliyor mu?

AHMET IŞIK (Konya) - Geliyor...

BAŞKAN - Nasıl geliyor; nereden gelecek; uzak mı geleceği yer?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sonraki konuşmacıyı çağırın.

SONER AKSOY (Kütahya) - Yer değişikliği yapın.

BAŞKAN - O zaman, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Alaettin Güven; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 699 sıra sayılı Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve

                                

(x) 699 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(10/12, 28) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bizim öz kültürümüz ve kültürümüzün özünde temel öğe insandır. İnsan ve insan sevgisi, tüm sistemlerin, kurum ve kuruluşların temel hedefidir; kültürümüzde, örf ve âdetlerimizde de öyledir; muhafazası temel ilkemiz olan, bizi biz yapan öz değerlerimizde de öyle. İnsan, bizde ve bilgelik anaforu taşıyan tüm kültürlerde ve inanç kaynaklarında, eşrefi mahluk, yani, yaratılanların en üstünü, en şereflisidir. O, en güzel surette yaratılmıştır. Öyledir, doğrudur; çünkü, Yaratan öyle söylemiştir.

Yürümek kadar muhteşem bir eylem var mı diye hiç düşündük mü acaba?! Ya konuşmak; hangi teknik gelişme, konuşma ve dilimizin maharetine sahiptir?! Ya işitmek?!. Hele hele görmek; göz gibi bir rasathane ve gözlemevleri kurmak mümkün mü acaba?! Bu kadar mükemmel ve güzel olan varlığı sevmek, en güzel ibadet olsa gerektir diye düşünüyorum. Onun için, Yunusça, yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü. İnsanı sevmek, ona hizmet etmekle olur. Sevginin ifadesi hizmettir; ona faydalı olmak, yararlı olmaktır. Biz, hep biliriz ki, bizim en iyilerimiz, insanlara faydalı ve yararlı olanlardır. Bu noktada, temel hedefimiz, insanı ve devleti yaşatmaktır; insanı ve devleti yüceltmektir. Hal böyle olunca, insan ve insan için var olan her şeyi, havayı, suyu, toprağı, sıcağı, soğuğu, dağı, taşı, denizi, ırmağı, kurdu, kuşu, böceği, çiçeği, acıyı, tatlıyı, siyahı, beyazı, her şeyi, ama her şeyi, iyi ve faydalı olan her şeyi koruyup kollamak zorundayız; kendimiz için, çocuklarımız için, geleceğimiz için. Temelinde özveri ve yardım etme duygusu olan vakıfların da doğuşunun ve gelişmesinin anailkesi insana hizmet, insana faydalı olmaktır.

Değerli arkadaşlarım, vakıf, iz bırakmaktır. Vakıf, kalıcı olmaktır. Vakıf, anmaktır, anılmaktır. Vakıf, unutmamak ve unutulmamaktır. Sürekliliktir vakıf; iyilikleri, güzellikleri çağlar ötesine ve hatta ötenin de ötesi, maveraya taşımaktır. Bu anlamda, Fatih Sultan Mehmet Hanın Vakıfnamesini, vakfı en güzel o anlatır düşüncesiyle, huzurlarınızda arz etmeden geçemeyeceğim.

O şöyle diyor: "Ben ki, aciz kul Fatih Sultan Mehmet; bizzat alınterimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde bulunan 136 dükkânımı aşağıdaki şartlar çerçevesinde vakfı sahih eylerim.

Şöyle ki: Bu gayrimenkulatımdan elde olunacak nemalarla, İstanbul'un her sokağına 2'şer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde, günün belli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20'şer akçe alsınlar. Ayrıca, 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı atadım; ayırım yapmaksızın her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası, hemen orada tedavi edeler; değilse, kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin hastaneye kaldırılarak orada tedavileri yapıla. Ayrıca, külliyemde yaptırdığım imarethanede İstanbul Şehrinin fukarası yemek yiyeler." 1468 tarihli bu vakfiye, ilginç, anlamlı ve çağdaş dünyaya açılım getirecek özellikler taşıması yönünden de önemlidir diye düşünüyorum Grubum adına.

Yoksullar ve garipler için aşevleri; yolcular için kervansaraylar; göçmen kuşları için bakımevleri, kuş evleri; eğitim için medreseler, okullar; misafirler için hanlar, hamamlar, konukevleri; evlenecek kızların çeyizini hazırlamaya yardım vakıfları olmak üzere, birçok örnek göstermek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özünde özveri, feragat, yardım etme duygusu yatan vakıflarla, demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarından olan dernekler, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de sivil toplum örgütlerinin başında gelmektedir. Günümüz toplumlarında, kamu ve özel sektörün yanında "üçüncü sektör" olarak adlandırılan vakıf ve dernek gibi sivil toplum örgütlerinin özel bir önemi vardır.

Vakıflar, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar döneminde büyük atılımlar yapmış, farklı dinlere ve etnik yapılara sahip insanların bir arada, eşit sosyoekonomik şartlarda yaşamasında, eğitimden sağlığa tüm toplumsal hizmetlerin sunumunda büyük görevler üstlenmiştir. Tarihte çok önemli görevler üstlenen, hayırlı iş ve hizmetlere vesile olan vakıflarımız, bu yönleriyle hem Doğu hem de Batı'da birçok topluma örnek teşkil etmişlerdir. Sosyal hayatın dinamiklerinden olan vakıflarımızla, sivil toplumun vazgeçilmezlerinden olan derneklerimizin bir kısmı, son yıllarda kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu tür kuruluşların, vatandaşlarımızdan "bağış" adı altında zorunlu para toplaması şeklindeki uygulamaları, doğal olarak, şikâyetlere neden olmuştur. Bu nedenle, kamu kurum ve kuruluşlarındaki bu uygulamaların yaygınlığı, toplanan paranın ulaştığı rakamlarla sağlanan bu kaynakların, kimler ve hangi amaçlar için harcandığının belirlenebilmesi ve sorunların çözümlenebilmesi, yüksek ciroları, giderek şişen personel sayıları, her alana yayılan faaliyetleri, yönetim ve denetimlerindeki şaibeleriyle oluşturdukları sorunlar ve farklı hukukî durumları nedeniyle kamu bünyesinde bu tür malî yapılanmalardan doğan olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve genel itibariyle sosyal hukuk devleti ilkesi gereği vatandaşın bağış yapmaya zorlanmasını önlemek gayesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 2.12.2003 tarihli birleşiminde, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma sandıkları konusunun araştırılarak, sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, bu konuda inceleme yapmak üzere, Meclis araştırması komisyonu kurulması 787 sayılı kararla kabul edilmiştir.

Yüce Meclis tarafından komisyona tevdi edilen görevin amacı, sosyo-ekonomik hayatımızda önemli bir yer tutan vakıf ve derneklerin ayrıntılı bir tahlilini yaparak, bu tür kuruluşların kamuyla bağının gerekli olup olmadığına, vakıf ve derneklerce yürütülen kamu hizmetlerinin bütçe disiplini içerisinde yürütülüp yürütülemeyeceğine dair sağlıklı bir değerlendirme yapılması ve ileride yapılacak yasal düzenlemelere yol göstermesidir. 7 Nisan 2004 tarihinde faaliyete geçen komisyon, vakıflar ve derneklerle ilgili iki ayrı altkomisyon oluşturarak çalışmalarına başlamıştır.

Komisyon çalışmalarında, Türkiye genelinde kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde kurulu 608 adet kamu vakfı ile 931 adet sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı olduğu tespit edilmiştir. Bu 608 vakfın 219 adedinin, sadece, kamu kurumunu destekleyen kamu kurumlarını destekleme vakıfları, 110 adedinin, sadece, kamu kurumundaki personeli destekleyen personel yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, 199 adedinin ise, hem kamu kurumunu hem de o kurumdaki personeli desteklemek amacıyla kurulan karma amaçlı vakıflar olduğu anlaşılmıştır.

Kuruluş amacı doğrultusunda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile vakıf ve derneklerden belgeler istenmiş, brifingler alınmış; ayrıca, Ankara, İstanbul, İzmir, Manisa, Erzurum ve Trabzon İllerinde vakıf, dernek ile resmî kurum ve kuruluş yetkililerinin katıldığı toplantılar düzenlenerek, sorun ve çözüm yolları üzerinde görüşmeler yapılmış, 33 vakıf ve 36 derneğin mahallinde incelemeler gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu çalışmalar sonunda, kurum, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen ödeneklerin yetersiz olması nedeniyle, bu tür vakıf ve derneklerin zaruretten doğduğu ve kamu kurum ve kuruluşuna önemli destek sağladığı; 5072 sayılı Yasa bağış alınmasını engellediği için vakıf ve derneklerin önemli ölçüde gelir kaynaklarının kesintiye uğradığı, bu nedenle, kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet sunumunda sorunlar yaşandığı; yine, 5072 sayılı Yasayla getirilen yasak ve cezaların ağır olması nedeniyle vakıf ve derneklerin kapanma noktasına geldiği, vakıf ve derneklerin kamu binalarının dışına çıkarılmasıyla işlerinin zorlaştığı ve maddî külfetin arttığı, kamu kurumlarında bağış toplama yerine dönersermaye işletmesinin kurularak paraların buralara aktarılması gerektiği; okul koruma derneklerine, uzun tedavi gerektiren hastalara ve özürlülere hizmet için kurulan; ayrıca, kamu yararına çalışan dernek ve vakıfların 5072 sayılı Yasa kapsamı dışında tutulması; bağış adı altında toplanan, alınan para miktarlarının Maliye Bakanlığınca belirlenip denetlenmesi gerektiği gibi öneri ve görüşler dile getirilmiştir. Kamu vakıfları içerisinde hem kurumu hem de personeli desteklemek amacıyla kurulan vakıflarda, kurum ihtiyaçlarını karşılamak adına, kamu gücü ve imkânlarıyla elde edilen kaynakların önemli bir kısmı personel için kullanılmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde kurulan vakıf sayıları, gelişmelere paralel olarak, biri diğerini taklit etmek suretiyle hızla artmış; idarî görevlerse, genellikle, kurumun en üst yöneticilerine bırakılmıştır. Böylece, kurum ile vakıf arasında uyum sağlanırken, vakfın kamu gücünü kullanmasının yolu açılmıştır. Böylelikle, vakıflar, daha da ileri giderek, bünyesinde kurulu oldukları kurumun verdiği hizmetin bedelini, hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, zorunlu bağış olarak vatandaştan almaya başlamışlardır.

Bu vakıfların kurucu ve yöneticileri, kamu kurum ve kuruluşundaki en üst idarî yöneticiler oldukları için, haklarında, kamu düzenini ihlal ettikleri iddiaları ileri sürülememiştir, kolluk önlemleri alınamamıştır; ancak, söz konusu zorunlu bağışlara karşı kamuoyunda ciddî rahatsızlıklar hep dillendirilmiştir. Öyle ki, hiçbir yasal temeli olmayan bu zorunlu bağışların kamu personeline aktarılması, rüşveti sanki meşru hale getirmiştir.

Ayrıca, vakıf yöneticileri, tasarruflarında bulundukları kaynakların denetiminden kaçınmak için, vakıf kaynaklarını kullanarak, vakıf bünyesinden ayrı hukukî kişiliği bulunan şirketler kurma yoluna gitmişlerdir. Böylece, topluma hizmet amacı ile vakıf ruhuyla ortaya çıkan bu kurumlar, kâr ve gelir elde etme amacını ön plana çıkaran şirketler olmaya başlamışlardır. Bundan dolayı, kamu kurum ve kuruluşu bünyesinde kurulu vakıflar, zamanla gelişerek, büyük kaynakları kontrol edip harcamaya başlamış, bunların çoğuysa, demokratik, şeffaf, katılımcı bir yönetimle, bağımsız, etkin bir içdenetim organının kurulmamasından dolayı, sahip olunan kaynaklar, çoğu zaman amacı dışında kullanmalara ve suiistimallere açık hale gelmiştir.

Yine, vakıflar ile işletme ve şirketlerin, devlete ait bina, araç ve gereçleri ücretsiz veya sembolik ücretlerle kullanmaları, ticarî hayatta haksız rekabete yol açmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; komisyonun yapmış olduğu inceleme ve araştırma sonucunda, kamu hizmetlerini daha iyi bir şekilde topluma sunabilmek, ihale mevzuatının katı hükümlerinin dışına çıkarak daha kolay harcama yapabilmek ve denetimlerden kaçabilmek amacıyla birçok kamu kurum ve kuruluşu bünyesinde kurulan vakıf ve derneklerin gelirlerinin büyük bir kısmını, kamuoyunda tepkilere neden olan, kamu kurum ve kuruluşlarınca ehliyet, ruhsat, pasaport, silah ruhsatı, vize, sağlık kurulu raporu, karne, okul kaydı ve bunun gibi konularda sunulan kamu hizmetinin bedeli olarak hiçbir yasal dayanağı olmayan zorunlu bağışlar ile dernek ve vakıflar tarafından kurulan ticarî işletmeler eliyle kamu kurumu içerisinde yürütülen kantin, kafeterya, otopark, fotokopi gibi ticarî faaliyetlerinden elde ettikleri belirlenmiştir.

Bu vakıf ve derneklerin giderlerini ise, taşıt alımı, kurum binalarının ve taşıtlarının bakım ve onarımı, kurumun tefriş edilmesi, demirbaşlar ve sarf malzemesi ihtiyaçlarının temini, kurum hizmetlerine personel desteği sağlanması, kurumun elektrik, su, haberleşme, yakıt gibi giderlerinin ödenmesi, kurum yöneticilerinin temsil ve ağırlama giderlerinin karşılanması ve kurum personeline aynî ve nakdî yardım gibi harcamalardan oluştuğu tespit edilmiştir.

Bu itibarla, kamu kurum ve kuruluşları hizmetlerinin yerine getirilmesinde önemli ölçüde maddî destek sağladıkları; ancak, dernek ve vakıfların ihale mevzuatı hükümlerine tabi olmaması nedeniyle yapılan bu tür harcamalarının, yeterli ödenek olsa dahi, resmî izin verilmeyen lüks tefrişat alımlarına, temsil ve ağırlama harcamalarına, ihtiyaçtan fazla personel, taşıt veya demirbaş malzeme alımlarına ve bazen de, özel harcamalara veya ihtiyaç olmadığı halde savurganca yapılan alım veya harcamalara gidildiği anlaşılmıştır; bu da, ülkemiz kaynaklarının israf edilmesinden başka bir anlam ifade etmemektedir.

Komisyonun yapmış olduğu incelemelerde, genel olarak, vakıf ve derneklerin, genellikle, bünyesinde kurulu olduğu kamu kurum ve kuruluşlarının ismini taşıdıkları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Vakıf ve derneklerin yönetim organlarında, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun üst yöneticisinin bulunduğu, genel olarak, bu vakıfların kuruluş ve mal varlıkları ile amaçları arasında uyum bulunmadığı, vakıf ve derneklerin esas gelir kaynağının vatandaşlardan zora dayalı alınan bağışlar olduğu, vakıf ve derneklerin çoğunun amacının, bünyesinde kurulu olduğu kamu kurum ve kuruluşunun hizmet, araç-gereç, bina vesaire gibi yönlerden desteklenmesi olduğu, ayrıca, bu tür vakıf ve derneklerin, bünyesinde bulunduğu kamu kurum ve kuruluşunun kaynaklarından yararlandığı gözlemlenmiştir.

Kamuoyunda haklı olarak tepkilere neden olan zorunlu bağış uygulaması, bu vakıf ve derneklerin önemli gelir kaynaklarındandır. Oysa, bağışlar, mahiyeti gereği gönüllü olması gerektiği halde, uygulamada böyle olmadığı, bağış adı altındaki ödemeyi yapmayanın işinin yapılmadığı ya da gecikmeli olarak yapıldığı bilinmektedir. Bu durum, ahlakî ve hukukî olmadığı gibi, kamu otoritesine, genel anlamda ise, devlete güveni sarsmaktadır.

Bu tür sorunların çözümü amacıyla, komisyon henüz çalışmalarına başlamadan önce, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla İlişkilerine Dair Kanun kabul edilerek 29.1.2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla yapılan düzenlemelerle, dernek ve vakıfların kamu ve kuruluşlarıyla ilişkileri yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu kanunla getirilen düzenlemeler bu tür vakıf ve dernekler için önemli hükümler içermektedir.

Genel olarak, 5072 sayılı Yasa, dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşun ismini alamaz; bu kurum ve kuruluşların hizmet binaları müştemilatı içinde faaliyet gösteremez; bu kurum ve kuruluşlara ait araç ve gereci kullanamaz; dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşunun sundukları hizmetlerle ilgili olarak ücret, bağış, katkı payı vesaire gibi adlar altında herhangi bir karşılık alamaz; kamu görevlileri, görev unvanlarını kullanarak dernek ve vakıf organlarında görev alamaz; kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden bu tür dernek ve vakıflara yardım veya herhangi bir kaynak aktarılamaz; kamu kurum ve kuruluşları, personel maaş ücretlerinden kesinti yaparak bu tür vakıf ve derneklere aktarma yapamaz gibi önemli hükümler içermektedir.

Yine, 5072 sayılı Yasaya aykırı hareket eden kamu görevlileri ile dernek ve vakıf yöneticilerine hapis cezaları öngörülmekte, dernek ve vakıf yöneticileri hakkında görevden alma işleminin uygulanacağı belirtilmektedir.

Dolayısıyla, 5072 sayılı Yasayla, kamu kurum ve kuruluşları ile bünyelerindeki dernek ve vakıflar arasında önemli ilişkiler düzenlenmiş ve bu alanda büyük bir boşluk doldurulmuştur. Böylece, kamu hizmetinden yararlanmak isteyen vatandaşlardan, kamu yetkisini kullanarak, haksız ve yasal dayanağı olmayan zorunlu bağış adı altında bir çeşit haraç alınmasının önüne geçilmesi gibi önlemler alınmıştır.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Güven.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, ben, her şeyden önce, genel olarak çerçevesini çizdiğim bu Meclis araştırmamızın bir iki ayağından bahsetmek istiyorum ve ayrıca teşekkürlerimi arz ediyorum. Önce, hemen 3 Kasım seçimlerinden sonra, Azmi Ateş ve 100 milletvekili arkadaşı ile Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili arkadaşımız, yetmiş milyon insanı ilgilendiren önemli bir konu üzerinde önergeler hazırlamışlar, hassasiyetlerinden dolayı onlara; bu hassasiyeti gündeme taşıdıktan sonra, Meclisimiz bir hassasiyet göstererek konuya evet demiş, araştırma komisyonu kurulmuş; araştırma komisyonu çalışarak bu raporu hazırlamış; hepsine teşekkür ediyorum.

Ancak, araştırma komisyonundan daha önce, 59 uncu hükümet, özellikle acil eylem planı içinde geçen bu vakıflar ve derneklerle ilgili düzenlemeleri daha biz araştırmadan, araştırma komisyonu kurulmadan önce, bir kanunla -5072 sayılı Kanunla- düzenlemeler getirmiş. Bu noktada, başta Başbakanımız ve hükümet üyelerine, bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Komisyon kurulduktan sonra da, Komisyon Başkanı, Grup Başkanvekilimiz İrfan Gündüz Beyefendi ve diğer üye arkadaşlarımız hem yerinde hem teorik hem de pratik olarak incelemişler ve hatta, bu incelemelerimizde, 5072 sayılı Kanun çıktıktan sonra "bu kurum ve kuruluşlar ne yapıyor" diye geldiğimizi zanneden yetkililere, biz, kendimiz, önce, bir araştırma komisyonu olduğumuzu "bir problem varsa açık ve net ifade edin, buna bir çare bulalım" diye geldiğimizi söyleme ihtiyacını hissetmişiz, onlar da evet demiş ve objektif, güzel bir araştırma yapılarak rapor meydana çıkmıştır. Bu konuda da, ben, bize katkıda bulunan herkese, tüm görevlilere teşekkür ediyorum.

Ayrıca, sizlere, tekrar tekrar teşekkür ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 699 sıra sayılı kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırıldığı komisyon raporunun görüşmeleri üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, bu komisyon görevi ve sözcülük görevi nedeniyle cenazesine katılamadığım, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekili, hemşerim Sayın Hüdai Oral'a huzurlarınızda bir kez daha rahmet diliyorum, ailesine de başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bu Araştırma Komisyonu çok önemli bir işlev yapmış ve çok değerli bazı gerçekleri günışığına çıkarmıştır. Kamu vakıflarının araştırılması ihtiyacının iktidar ve muhalefet partilerinin ortak tespiti olması, araştırma komisyonunun da her iki partinin ortak Parlamento desteğiyle oluşturulmuş olması, çalışmaların, kısır çekişmelerden uzak ve Meclis çatısı altında ender görülebilecek bir uyum içerisinde sürdürülmesine olanak sağlamıştır. Bu avantajı çok iyi algılayarak değerlendiren komisyon üyeleri, siyasî kaygılardan uzak, sağlıklı ve akademik bir yaklaşım içerisinde çalışmışlar, konuyu derinlemesine irdeleyen, objektif bir rapor ortaya koymuşlardır.

Komisyonumuz, inceleme ve araştırma çalışmalarına, çok sayıda değerli uzmanı kadrosuna dahil ederek başlamıştır. Çalışmalar esnasında, daha önce yapılmış çok sayıda kamu denetim raporu incelenmiş; çok detaylı anket formları hazırlanarak, kamu vakıflarının tümüne, dernek ve sandıkların ise büyük bir kısmına ulaşılmış ve daha sonra, geri gelen anket formları titizlikle değerlendirilmiştir.

Komisyon, çok sayıda vakfı, bizzat, yerinde, giderek ziyaret etmiş, 5072 sayılı Yasanın uygulamaya konulmasından sonra, komisyona ulaşan çok sayıda şikâyeti, kimi zaman müştekilerle mülakatlar yaparak değerlendirmiş ve elde edilen bilgilerin derlenmesiyle oluşturulan bir seri önermeyle Meclisimizin huzuruna çıkmıştır.

Konuşmama, kimisi, yaz tatillerinden vazgeçerek ve gece gündüz demeden, büyük özveriyle Komisyonda görev yapan uzmanlarımıza, bu katkılarından dolayı teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, kamuda kurulan vakıf ve derneklerin, yurttaşlardan âdeta vergi toplar gibi para aldıkları, bunun dışında kamu kaynaklarının da kurulan vakıf ve derneklere aktarılmasıyla, büyük maddî varlıklar oluşturulduğu ve bu yolla bazı kişilere büyük miktarlarda haksız kazanç sağlandığı, toplumumuzun her kesiminde, artık, bilinmektedir. Bunlar daha önce birçok kez kamuoyuna sunulmuş ve örnekleriyle ortaya konulmuştur. Biraz önce konuşan değerli arkadaşım Alaettin Güven'in de konuyu çarpıcı örnekleriyle size aktardığına şahit olduk. Ben ise, bu konuşmamda, ağırlıklı olarak, konunun şimdiye kadar fazla vurgulanmayan farklı bir boyutu üzerinde durmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, hükümet, 5072 sayılı Yasayı, yasa teklifi Meclise gelmeden bir yıl önce, her iki siyasî parti milletvekilleri tarafından ayrı ayrı verilmiş olan Meclis araştırması önergelerini dikkate almadan ve komisyon kurularak araştırma yapılmasını beklemeden alelacele çıkarmıştır.

Yasanın bu biçimde çıkarılması hatalı olmuştur. Yasanın yürürlüğe girdikten sonraki uygulamaları sırasında birçok aksaklıklar ve haklı tepkiler ortaya çıkmıştır. Bazı kamu kurumlarını işleyemez duruma getiren bu aksaklıklar, geçtiğimiz yirmi yıllık süreçte, anılan vakıf ve derneklerin devleti nasıl kuşattığını, kamunun yapması gereken hizmetlerin bu vakıf ve derneklere nasıl devredildiğini, kamu hizmetlerinin bu vakıf ve dernekler olmazsa yürütülemeyecek noktaya nasıl getirildiğini, yani,devletin nasıl acz içerisine düşürülmüş olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu bağlamda, vakıf ve derneklerin parasal katkıları olmadan okullara tebeşir dahi alınamadığı, okulların ısıtılamadığı, kırılan camların yerine yenisinin takılamadığı, eğitim araçlarının temin edilemediği, okul ve hastanelerin temizlenemediği, hastanelerdeki tıbbî cihazların tamir ettirilemediği, hemşire ve personel ihtiyaçlarının karşılanamadığı ortaya çıkmıştır.

Gene bu bağlamda, kamudaki vakıf ve dernekler olmadan devletin asayiş ve güvenliği sağlayamadığı; örneğin, polis araçlarının bakımlarının yapılamadığı, kimi zaman adaletin geciktiği, faks çekilemediği için pasaport ve nüfus işlemlerinin yapılamaz duruma geldiği anlaşılmıştır.

Devletin geçtiğimiz yirmi yılda nasıl çökertildiğini gösteren bu hazin tablo, bizim araştırma önergesi verirken, ortaya çıkarılmasını istediğimiz tablonun işte taa kendisidir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde kamu vakıfları ve derneklerinin peş peşe açılmaya başlamaları, yirmi yıl önce tesadüfen ortaya çıkmış bir gelişme değildir. Bu vakıfların 1980 sonrasında ülkemizde uygulanmaya başlanan neoliberal ekonomi politikalarıyla eşzamanlı olarak çıktıkları ya da çıkarıldıkları en dikkatsiz gözle bile açıkça görülebilmektedir. Bu vakıf ve derneklerin, özellikle, sağlık, eğitim, güvenlik ve adalet gibi, kamunun vazgeçemeyeceği alanlarda yoğunlaşıyor olması da rastlantı değildir. Daha açık bir anlatımla, söz konusu ekonomi politikaları, ülkede ortaya çıkan yoksulluk, ahlakî çöküntü ve yozlaşma, patlayan yolsuzluk, soygun ve hortumlama düzeni ile kamu vakıfları aracılığıyla halkın soyulması ya da kamu kaynaklarının kişilere peşkeş çekilmesi, esasen, bir bütünün birbirine tıpatıp benzeyen değişik parçalarından başka bir şey değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uzun erimde, güçlü, kalkınmış ve dünyayla rekabet yeteneğine sahip bir ülke olabilmenin önkoşulu, sağlıklı ve iyi eğitilmiş insangücüne sahip olmaktır. Bu hedefe ulaşmak için, toplumun tüm insan potansiyelinin, zengin-fakir ayırımı yapılmaksızın değerlendirilmesi gerekir.

Anayasamızda tanımlanan sosyal devlet anlayışımız, eğitim, sağlık, güvenlik ve adaletin sağlanması gibi görevleri, bu nedenle özel sektör ve piyasa koşullarına terk etmemiş, kamuya emanet etmiştir. Bunu yaparken de, kamu kaynaklarının, toplumun tüm kesimlerine adil ve hakkaniyetle ulaşmasını sağlamayı amaçlamıştır.

Sayın milletvekilleri, sosyal devlet anlayışı, ne devletin küçültülmesine ne devletin yurttaşın emrine ve hizmetine verilmesine ne devletin daha etkin işletilmesine ve ne de özel sektörün bu alanlarda hizmet vermesine engel teşkil etmez; ancak, anılan bu hizmetlerin topluma ulaştırılmasında devletin zaafa uğratılmasının kabul edilebilmesi de mümkün değildir.

Hal böyle iken, geçtiğimiz yirmi yılda, ülkemizde, devletin küçültülmesi ve özelleştirme gerekçe gösterilerek, devletin, hiç vazgeçmemesi gereken alanların bile dışına itildiği görülmektedir.

Bu dönemde, bilinçli olarak uygulanan politikalar çerçevesinde, kamu kurumları ve üretim tesisleri, en asgarî gereksinmeleri bile karşılanmayarak, kaderlerine terk edilmişlerdir. Yani, bugün kâr edemediği iddiasıyla kapatılan birçok fabrika, eğitim kalitesinin düşük olduğu söylenilen devlet okulları, performansının düşük olduğu ileri sürülen kamu sağlık tesisleri, başhekim yardımcılarının tuvaletleri koktuğu gerekçesiyle satılması öngörülen eğitim hastaneleri, bilerek ve planlanarak bugünkü durumuna getirilmiştir.

O günlerde, ülkeyi yöneten hükümetlerin, gerekli kadro ve ödeneklerini bilerek kestikleri kamu kurumlarının asgarî gereksinmelerinin karşılanmaları amacıyla da kamu vakıf ve dernekleri kurulması fikri ortaya atılmıştır.

Bu tespitlerimi, yakın tarihimizin bir ayıbı olarak ve aynı tarihlerde banka, vakıf ya da dernek ayırımı yapmadan yurttaşın cebinden ya da devletin kasasından hortumlanan paralarla yan yana koyarak, takdirlerinize ve vicdanlarınıza sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün tartıştığımız kamu vakıf ve derneklerinin, kamunun kaynak temin edemediği için gerçekleştiremediği bazı işlevleri yerine getirmek üzere kuruldukları savı, tümüyle yalan ve geçersizdir. Çünkü, bu vakıf ve dernekler, gelirlerini ya kamu kaynaklarının kendilerine aktarılmasıyla ya da yurttaşlardan direkt olarak para tahsil etmek suretiyle sağlamaktadırlar.  Bunlardan ilki zaten kamunun kendi kaynağı, diğeri ise kamunun kaynak temin etmek üzere vatandaşa yüklediği verginin taa kendisidir. Ayrıca, kurulan vakıf ve derneklerin elde ettikleri maddî kaynakların önemli bir kısmının o kurumdan hizmet alan yurttaşların yararına değil, kurum ve yöneticilerinin lüks harcamalarına sarf edildiği bir gerçektir.

Vakıf ve derneklerin gelirleri, ya lüks araba, cep telefonu, seyahat, temsil giderleri ve dinlenme tesislerinin giderlerini karşılamak için sarf edilmiş ya da sadece o kurum çalışanlarının yararlandığı özel fonlarda değerlendirilerek, bu kurum çalışanlarına, ileride benzer kurum çalışanlarının alamayacakları çok yüksek, haksız ek gelir sağlamak amacıyla kullanılmıştır.

Özetle, kaynak yaratıp kamuya ve yurttaşa destek olmak için oluşturulduğu iddia edilen vakıf ve dernekler, tam tersine, yurttaştan ve kamudan alıp belirli kişilerin ceplerine akıtan mekanizmalar yaratmışlardır.

Sayın milletvekilleri, 5072 sayılı Yasa daha çıkar çıkmaz delinmek istenmeye başlanmıştır. Bu yasayı çıkaran, daha sonra da delmeye çalışan hükümet kadrolarının, 1980'lerde vakıf uygulamalarını başlatanlarla aynı kadrolar olduklarını da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu trajikomik durumun değişti-değişmedi tartışması, boyutu, konuşmanın gündemi dışındadır. Ancak, yasa çıkarılırken, değişmemiş bazı eski alışkanlıkların sürdürüldüğü ve bu doğrultuda belediyelere ait spor kulüpleri derneklerinin kapsamdışı bırakıldığı düşünüldüğünde, bu tartışma ister istemez kendiliğinden insanın aklına takılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, belediye spor kulüplerine ait derneklere kesilen paraların ne amaçlarla kullanıldığı çok iyi bilinmektedir.

Araştırma komisyonumuz çalışmalarını sürdürürken, AŞTİ'de yolcu taşıyan taksi esnafından, Ankara Büyükşehir Belediyesince, Keçiörengücü için zorla para toplanması, bazı büfelerin işletmelerinin Ankara Büyükşehir Belediyesince Keçiörengücüne verilmesi ve Denizli Belediyesi İmar Müdürlüğünde imar işlemleri sırasında, zar zor yaptığı iki göz evine oturma ruhsatı almak için gelen yurttaşlardan Denizli Belediyespor için zorla bağış toplanmasına dair haberlerin basınımıza yansımış olduğunu, milletvekili arkadaşlarımızın anımsayacaklarını sanıyorum. Buralarda uygulanan yöntemin, Meclis araştırmasına neden olan ve raporda dile getirilen mekanizmalardan hiçbir farkı olmadığı açıktır. Bu nedenle, araştırma komisyonu raporunda, 5072 sayılı Yasada yapılacak değişiklikle belediye spor kulüplerine ait derneklerin de kapsam içine alınmasının önerilmesi yer almıştır. Hükümetin ve İktidar Partisinin bu öneriyi dikkate alacağını umuyorum.

Sayın milletvekilleri, AKP Hükümetinin aynı mahiyette diğer bir yanlış uygulaması da okul aile birliklerinin para toplamalarına ve kantin işletmelerine izin veren yasal düzenlemedir. Kamu eğitim kurumlarının içerisinde bulunduğu açmazın 5072 sayılı Yasanın uygulamaya konulmasıyla ortaya çıkmasına ve boyutlarının araştırma komisyonu çalışmalarıyla matematiksel olarak da ortaya konmuş olmasına karşın, Millî Eğitim Bakanının, yukarıda anlatılan aynı, vakıf, dernek anlayışını sürdürmeye devam ettiği üzülerek görülmektedir. Bu doğrultuda hükümet, okulların en temel ihtiyaçlarını karşılayacak önlemleri almak şöyle dursun, daha önce derneklerin yaptığı uygulamaları okul aile birliklerine devrederek, yani, öğrenci velilerine "ben okullara para vermiyorum, çocuğunuza daha iyi bir eğitim sağlamak istiyorsanız, nereden ve nasıl para bulursanız bulun" diyerek, yani, aynı yemeği başka bir tencerede ve başka bir isimle sunarak -belki de steak diyebiliriz bunun ismine- kendisini sıyırmaya çalışmaktadır. Bu, cumhuriyetin bir Millî Eğitim Bakanının düşebileceği en talihsiz durumdur.

Sayın milletvekilleri, sosyal devletin temel işlevlerinden birisi eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasıdır. Kaderine terk edilmiş kamu eğitim kurumlarıyla bu eşitliğin sağlanması olanaklı değildir. Devlet okullarının ihtiyaçlarının, çağın gereklerine göre kamu tarafından karşılanması yerine, okul aile birliklerinin sağlayabilecekleri kadar maddî kaynağa muhtaç bırakılması, bu nedenle doğru değildir. Bu yaklaşımların hizmet kalitesini düşürerek, öğrencilerin, özel kurum ve vakıf okullarına özendirilmesi, eğitim üzerindeki devlet denetiminin azaltılması ve sonuçta, eğitim birliği ilkesini dahi etkileyebilecek boyutta sonuçlar doğurabilmesi mümkündür.

Son yıllarda, ülkemizde, fakir ve muhtaç öğrencileri kapmak için yarışan tarikat okullarının faaliyetleri incelendiğinde, dile getirdiklerimizin hiç de uzak ihtimaller olmadığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, hükümetin, bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçmesi ve devlet okullarını namerde muhtaç etmeyip, toplumun tüm kesimlerine kaliteli bir eğitimi parasız verecek anayasal statüsüne geri getirmesi hayatî bir önem arz etmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu Meclis araştırması sırasında, kamunun vakıf ve derneklere aktardığı maddî kaynağın bir kısmının da kamu arazilerinin tahsisi biçiminde olduğu gözlenmiştir. Kamu arazilerinin tahsisleri sırasında öngörülen amaçlar ile daha sonra bu araziler üzerinde kurulan tesislerin örtüşmediği de araştırmalar sırasında ortaya çıkmıştır. Komisyon, bu nedenle, önerilerinin içerisine, kamu arazilerinin tahsis amaçlarına uygun kullanılıp kullanılmadığının ortaya çıkarılması için bir Meclis araştırması yapılması teklifini de dahil etmiştir. Yüce Meclisin, bu önermeyi de gerekli biçimde değerlendireceğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu, geleneğimizin güzide bir kurumu olan ve temelinde karşılıksız yardım anlayışı yatan vakıf müessesine büyük zarar verildiğini ortaya koymaktadır. Vakıflarımızın aslî özellikleri ve güzelliklerine geri dönmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bunu sağlamanın çıkış noktası olan 5072 sayılı Yasa, bu nedenle, eksikliklerine karşın büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis araştırma komisyonunun en önemli önermelerinin başında, 5072 sayılı Yasanın özüne sadık kalınması ve yasadan geri adım atılmaması gelmektedir. Yasanın uygulanmasıyla ortaya çıkan aksaklıklar ve mağduriyetler, tabiî ki telafi edilmelidir, yasanın amacını aşan bazı açılımları, tabiî ki düzeltilmelidir; ama, bunlar yapılırken, yasanın ruhunun delinmemesine itina gösterilmesi büyük önem arz etmektedir.

Sayın milletvekilleri, 5072 sayılı Yasa uygulamalarıyla, komisyonumuzun çalışmaları esnasında ve halen de tarafımıza birçok şikâyet ulaşmaktadır. Bu yakınmaları düzeltecek çözüm önerileri komisyon raporunda yer almıştır. Hükümetin yasayı yeniden ele alıp düzeltmesini bekleyen çok sayıda kurum ve yurttaş vardır. Ancak, yukarıda belirttiğim üzere, yapılacak değişikliğin, 5072'nin ruhundan geri adım atmadan ve siyasî baskılara teslim olmadan yapılması gereklidir. Bunun yolu da, komisyon raporuna dayanan ve hatta, yasal değişikliğin hazırlanmasında, komisyonun teknik ve siyasî kadrolarından yararlanan bir anlayıştan geçmektedir. Hükümetin, bu hassas konuda, siyasetüstü bir yaklaşım sergileyebilmesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, son olarak da çok önemsediğim bir konuya değineceğim. Son yıllarda, dünya üzerinde yaşanan olaylar, tek kutuplu, tek yanlı neoliberal dünya düzeninin, global ölçekte eşitsizlikler yaratarak sosyal dengeleri bozduğunu, halkları yoksullaştırarak mutsuz ettiğini, kitlesel göç, terör ve savaşlara yol açtığını, gezegenimizi tehdit edecek boyutta bir çevre tahribatına neden olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu konjonktürde, önümüze tek çözüm yoluymuş gibi konulan "dahiyane" reçeteleri körü körüne uygulayarak bugünlere gelmiş ya da getirilmiş olduğumuz da bir gerçektir. İçerisinde bulunduğumuz tabloyu bütünüyle görebilmek için, sadece, etrafımıza, son günlerin olaylarına ve dayatmalarına bakmak yeterlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu konuşmamda, kamu vakıf ve derneklerinin de bu hastalıklı düzenin bir parçası olduğu konusundaki görüşlerimi sizlere aktarmaya çalıştım. Ben, güçlü ve sosyal bir devlet yapısının, çağdaş ekonomi politikalarının önünde bir engel oluşturmadığını biliyorum; tıpkı, onurlu bir ulus devletin, evrensel dünya düzenine entegre olmasına engel oluşturmadığı gibi. Bu bakımdan, 5072'nin yeniden düzenlenmesi sırasında ve önümüzdeki dönemde sosyal devletin restore edilmesi ve temel işlevlerini daha iyi biçimde yerine getirmesini sağlayacak yapıya yeniden kavuşturulması gerekliliğini Yüce Heyetinizin takdirlerine sunarak sözlerimi bitiriyorum.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Neredeyse süresi içerisinde konuşmayı tamamladığınız için, biz de teşekkür ediyoruz.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.05


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.17

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

699 sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz'de.

Buyurun Sayın Gündüz. (Alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

(10/12, 28) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, en derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Meclis Genel Kurulunun 2.12.2003 tarihli 22 nci Birleşiminde, iktidar ve muhalefet partilerinin önergeleri birlikte görüşülmüş ve 787 sayılı kararla, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulu vakıf, dernek ve yardımlaşma sandıklarının sorunlarının tespiti ve çözüm önerilerinin neler olacağı konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulması kabul edilmiştir.

Bu komisyona, AK Partiden; Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, Bitlis Milletvekili Abdurrahim Aksoy, Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; Cumhuriyet Halk Partisinden; Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar, İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, Şanlıurfa Milletvekili Vedat Melik olmak üzere toplam 12 üye seçilmiştir.

Komisyonumuz, 7 Nisan 2004 tarihinde yaptığı ilk toplantıda, Başkanlığa İstanbul Milletvekili  İrfan Gündüz'ü, Başkanvekilliğine Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz'ı, Sözcülüğe Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ı ve Kâtip Üyeliğe Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'i seçerek çalışmalarına başlamıştır.

Sayıştay Başkanlığı, Adalet, İçişleri ve Maliye Bakanlıkları, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanlığının birkısım denetim elemanları,  Meclis İçtüzüğünün 105 inci maddesine istinaden komisyon çalışmalarında görevlendirilmiştir.

Komisyonun araştırma yaptığı alanın genişliği ve özelliği dikkate alınarak, vakıflar ve derneklerle ilgili olmak üzere, iki ayrı altkomisyon oluşturulmak suretiyle çalışmalar sürdürülmüştür.

Kuruluş amacı doğrultusunda 16 kez toplantı yapan komisyonumuzca, İçtüzüğün 105 inci maddesinin verdiği yetki ve toplantı kararları çerçevesinde, ülkemizde faaliyet gösteren kamu vakıf ve derneklerinin faaliyetlerine ilişkin geniş bir çalışma başlatılmıştır. Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulu vakıf ve derneklerin, kamu kurum ve kuruluşlarına verdikleri desteğin boyutu ile kullandıkları kamu kaynağının miktarının tespiti için hazırlanan 6 sayfalık formlar, kamu kurumu bünyesinde kurulu bulunan 608 vakıf ve 600 dernekle ilgili olarak bakanlıklara, 81 il valiliğine ve üniversite rektörlüklerine gönderilmiştir.

Komisyonumuzca örnekleme yöntemiyle seçilen Ankara, İstanbul, İzmir, Manisa, Trabzon ve Erzurum İllerine bizzat gidilmiş, kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri, dernek ve vakıf temsilcileriyle geniş katılımlı toplantılar düzenlenerek görüş alışverişinde bulunulmuş ve birkısım dernek ve vakıflarda mahallinde incelemeler ve araştırmalar yapılmıştır.

Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarınca komisyonumuza gönderilen vakıf ve derneklere ait inceleme ve denetim raporları ile komisyon çalışmaları sırasında elde edilen her türlü bilgi ve belgeler değerlendirmeye alınmıştır.

Kapsamlı ve karmaşık bir yapıya sahip olan sorunlar ve bu alanda yapılması gerekli çalışmalar, mümkün olduğunca özet şekilde rapor muhtevasına kaydedilmiştir.

Tüm bu çalışmaların amacı, sosyal ve ekonomik hayatımızda önemli bir yer tutan vakıf ve derneklerin ayrıntılı bir tahlilinin yapılarak, bu tür kuruluşların kamuyla bağının gerekli olup olmadığını, kullanılan kamu kaynaklarının boyutuna, vakıf ve derneklerce yürütülen ve mutlaka yapılmasının gerekli olduğu düşünülen kamu hizmetlerinin bütçe disiplini içerisinde yürütülüp yürütülemeyeceğine dair sağlıklı bir değerlendirme yapılması, ileride yapılacak yasal düzenlemelere yol göstermesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş toplumlara baktığımızda, dört sektör toplumsal hayatımızda öne çıkmaktadır; kamu sektörü, özel sektör, vakıf, dernek ve odalardan oluşan üçüncü sektör, hane halkı ya da ailelerin oluşturduğu bir dördüncü sektör. Bunlardan vakıflar, özellikle Selçuklu ve Osmanlılar döneminde büyük atılımlar yapmış, farklı dinlere sahip kişilerin beraberce eşit sosyoekonomik şartlarda yaşamasını sağlamış ve eğitimden sağlığa tüm toplumsal hizmetleri insanlara sunmuştur. Böylece, cumhuriyet öncesi dönemde devletin dışgüvenlik, içişleri ve adalet hizmetleri dışındaki tüm kamu hizmetleri kurulan vakıflar eliyle yürütülmüş, altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete tüm hizmetler vakıflara konu olmuştur.

Cumhuriyetin ilanından sonra ise, Türk Medenî Kanunu hükümleri çerçevesinde "tesis" adı altında kurulmuş, 1967 yılına kadar 73 adet tesis vücuda getirilmiştir. Beklenen yararların sağlanamaması üzerine, 1967 yılında Türk Medenî Kanununda değişiklik yapılarak vakıf kurulması teşvik edilmiş, özellikle kamu hizmeti yükünün vakıflar eliyle hafifletilmesi amacıyla vakıflara vergi muafiyeti ve bazı kolaylıklar tanınmıştır. Gerek bu yasal düzenlemeler gerekse derneklerle ilgili yaptırımların ağırlaştırılması, ülke genelinde vakıf sayısının hızla artmasına sebep olmuştur.

Derneklere gelince; demokratik hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından olan bu sivil toplum kuruluşları, devletin yapamadığı ya da yetişemediği alanlarda çok önemli bir açığı kapatmaya çalışan gönüllü kuruluşlar olmuşlardır.

Kuzey İtalya'da gelişmiş ve gelişmemiş bölgeler arasında yapılan bir araştırmada, bazı bölgeler arasında inanç, kültür ve benzeri tüm şartların eşit olmasına rağmen, fert ile devlet arasındaki örgütlerin, derneklerin çok olduğu bölgelerin ileri, diğerlerinin ise daha geri durumda kaldığı tespit edilmiştir. Gelişmiş ya da az gelişmiş ülkeler ayırımında da durum bundan pek farklı değildir.

Sivil toplum örgütlerinde en büyük kitleyi dernekler oluşturmakta olup, kurulması en kolay olan sivil toplum kuruluşlarının başında gelmektedir. Vakfın, mal varlığına dayalı ve mal topluluğundan ibaret bir tüzelkişilik olmasına karşılık, dernek, bir kişi topluluğudur. Bu sebeple, en kısa tanımıyla vakıf "bir malın, kazanç elde etme dışında belli bir gayeye tahsisi" şeklinde ifade edilirken; dernek "birden fazla kişinin, kazanç elde etme dışında bir gaye için bir araya gelmeleri" şeklinde tanımlanabilmektedir. Her iki tüzelkişilik türü de, hem bir temel hak hem de kişisel hayır duygularının, toplumun ve hatta insanlığın yararına seferber edilmesinin bir hukukî aracı durumundadırlar.

Vakıf kavram ve kurumunun tarih içinde ortaya çıkışını ilk insanla başlatırsak, yanlış bir değerlendirme yapmış olmayız. Bu konuyla ilgili, Mevlana, Mesnevi'sinde, insanların üretimde değil ama tüketimde eşit yaratıldığını beyanla şöyle diyor: "İnsan, ister kral olsun isterse hamal, her insanın bedeninin günlük kalori ihtiyacı aynıdır." Dolayısıyla, insanların sosyal statüsüne bakılmaksızın, aslında her birisi tüketimde eşittir ve günlük 2 500 kaloriye muhtaçtırlar. Ama, eğer bir insan, ben zenginim diyerek, daha fazla kaloriyle besleneceğim diye, böyle bir iddiayla yola çıkarsa, 35'inden sonra, çavdar ekmeği ile patates haşlamasına talim etmektedir. O yüzden, yine Mevlana, konuyla ilgili "Bir su bardağını ya da bir kâseyi okyanusa daldırırsanız ne kadar alır; kapasitesi kadar alır. Yani, bütün dünya bir insanın mülkiyetinde de olsa, bu dünyadan kullanacağı ne kadardır..." O yüzden, bir başka büyük düşünür de şöyle bir tespitte bulunuyor: Allah, insanlara, organları, belli bir ölçü, oran dahilinde vermiştir. Ne kadar görmeniz gerekiyorsa dünyayı, o kadar göz, ne kadar duymanız gerekiyorsa, o kadar kulak vermiştir; ama, gözünüzden daha fazla görmek niyetiyle, eğer, mikroskopla dünyaya bakarsanız, elinizi bile bedeninizden ayırıp, koparıp atmanız gerekebilir; çünkü, üzerinde oynayan mikropları görürsünüz. Demek ki, gözden fazla görmek de yanlış, eksik görmek de yanlış.

Kulaklarınız kadar duymanız gerekir. Casus kulağıyla dünyayı dinleyecek olursanız, duvarın arkasında size küfreden bir insanın küfrünü duya duya, huzurlu bir şekilde yaşama imkânınız kalmaz; ama, bunu söylerken, esas, ifade ettiği bir realite var; o da şudur: Allah, insana koskocaman bir vücut; ama, ufacık bir ağız vermiştir. Bunun iki anlamı var; bir, insanlar vücudu kadar düşünmeli, ağzı kadar konuşmalı; bu oranın esas anlamı budur. İkinci bir anlamı da, esas, bu vakıf kavramının ortaya çıkması açısından çok önemli; o da şudur: İnsana kocaman bir vücut vermiş Allah; ama, ufacık bir tüketici organ vermiş, o da ağız. Eğer ses sanatkârı değilseniz, mevlithan değilseniz, gırtlağınızla üretim yapamıyorsanız, bu ağız, tüketime yarayan bir ağız. O yüzden, insanlar, vücudu kadar üretmeli; ama, ağzı kadar tüketen bir yapıyı mutlaka korumalıdır kişisel olarak. O yüzden, vakıf kavramının ortaya çıkmasının, esas, arkasındaki gerçek, insanın bu yaradılışındaki özellikten kaynaklanıyor. Her insanın, geliri giderinden fazla olunca, her insanın, üretimi tüketimden az olunca, insanlar, aynı özelliklerle yaratılan oğlunu ya da torununu düşünme konumuna düşmeden, artan gelirini ya da tüketiminden artan üretimini, toplumsal bir yarayı sarmak üzere, Allah'ın mülküne adayarak, kamuya mal etmektedir; vakıf, esasında budur. O yüzden, belki de bugün, toplumsal sancılarımızın arkasında, bir tüketim çılgınlığına doğru hızla itilen toplumumuzda, esas, sosyal sarsıntıların sebebinin, bu doyumsuz ve sınırsız bir tüketime doğru toplumumuzun teşvik edilmesi yatıyor diye değerlendiriyorum ben.

Dolayısıyla, Osmanlı ve Selçuklular döneminde, gerçekten, artan gelirini, insanlar, toplumsal bir yaranın sarılmasına tahsiste kullanmış; bugün, parti kurmak isteyen insanlar, hemen, toplumda, siyasî yelpazede nasıl yer arıyorlarsa; yani, bu partiyi biz merkezde mi kuralım, merkeze mi dayayalım, yoksa ortanın sağında mı olsun, solunda mı olsun ya da marjinal uçlarda mı bir parti kuralım diye toplumsal tabanda, toplumsal yelpazede yer ararken; ama, Osmanlı ve Selçuklularda, gerçekten, üretimi tüketiminden fazla olan insanlar toplumsal yaraların sarılmasına yönelik sosyal sahalarda yer aramışlar; hayvanların ihtiyacından tutun, insanların tüm ihtiyaçlarına varıncaya kadar. Toplumun, hemen hemen, bütün dul, öksüz, güçsüz, yetim, yaşlı ve kimsesizleri, vakıflar eliyle, esas vakıfların sosyal kanadı altında barındırılmış ve bir şefkat yorganı gibi, vakıflar, toplumun her kesimini kendi bünyesinde barındırarak onlara aile sıcaklığı sunmuş birer müessesedir.

Gerçek vakıf sisteminde vakıflar, tabiî, vakfiyelerine göre belirleniyor ve Osmanlı ve Selçuklularda gaye maddesinde belirtilen gayelerin tahakkuku için, gerçekleşebilmesi için yeterli menkul ya da malvarlığı tahsis edemeyen vakıflar tüzelkişilik kazanamıyorlar; ama, günümüzde tabiî, vakıflar, bakıyorsunuz, sembolik bir sermayeyle kuruluyor; sonra, onların senetlerinde ya da tüzüklerinde sıraladıkları gayelere baktığınız zaman, o tahsis edilen sermaye ile bu gayelerin bir maddesinin dörtte 1'ini bile hayata geçirmek mümkün değil. O yüzden, bu anlamda, gerçekten, vakıfların kuruluşunun, aynen tarihte olduğu gibi, gayesini tahakkuk ettirebilecek bir menkul ve gayrimenkul malvarlığı tahsis ediliyorsa eğer, o vakıf tüzelkişilik kazanmalı; aksine, sembolik rakamlarla kurulan vakıflar, işte günümüzde olduğu gibi, sonra toplumun sırtına yük haline gelmektedir.

5072 sayılı Kanun, gerçekten hükümetin çıkardığı yüzakı kanunlardan birisi. Anayasamızda, kanunlar, harçlar ve resimler kanunla konulur denilmesine rağmen, bu vakıf ve dernekler öylesine keyfî kullanılmaya başlanmış ki, bunların başında bulunan kamu kurum ve kuruluşunun yöneticileri istedikleri kadar, istedikleri şekilde, güya sundukları hizmetin bedeli diye, milletten zoraki bağış adı altında, adı konulmadık bir haraca yönelmiştir. O yüzden bunların önüne geçmenin yolu, esasında, vakfın gayesi ortaya konulurken bu gayenin gerçekleşmesi için tahsis edilen menkul ya da gayrimenkul malvarlığının gayeyi gerçekleştirebilecek bir miktarda olması önemli bir tedbirdir diye düşünüyorum.

Kamu hizmetlerini yeterli, yaygın ve kaliteli olarak topluma sunabilmek, ödenek yetersizliği nedeniyle ihtiyaç duyulan kaynak sorununu aşabilmek, ihale mevzuatında yer alan katı hükümlerin dışına çıkarak daha kolay harcama yapabilmek gibi amaçlarla, hemen hemen her kamu kurum ve kuruluşunun bünyesinde veya bunlarla bir şekilde ilişkili olarak, genellikle ilgili kurum ve kuruluşların yöneticileri tarafından ya da talimatları doğrultusunda, vakıf veya dernek ya da her ikisi birden kurulmuştur.

Kamu kurum ve kuruluşlarını, kamu hizmetlerini veya personelini desteklemek üzere kurulan vakıf ve derneklerin sayıları zaman içerisinde hızla artmış ve bu alanda yaklaşık 20 000'den fazla dernek ve 600'den fazla kamuya hizmet niyetiyle kurulmuş vakıflar ortaya çıkmıştır.

Her temel hak ve özgürlük gibi, dernek ve vakıf kurma temel haklarının da anayasal ve yasal sınırlar çerçevesinde amacına uygun olarak kullanılmaları gerekmektedir; ancak, bu vakıf ve dernekler başlangıçta anılan amaçlara uygun olarak hareket ederlerken, zamanla, kamu kurum ve kuruluşlarınca sunulan hizmetlerle ilişkili olarak, hizmetten yararlanan vatandaşlardan, hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, kamu gücü ve baskısı kullanılarak bağış adı altında kurum veya kuruluş bünyesindeki dernek veya vakfa para alındığı; diğer taraftan, bu dernek ve vakıflarca kurulan ticarî işletmeler eliyle, kurum içerisinde veya müştemilatında ya da tahsisli kamu taşınmazlarında devlete ait bina, araç ve gereçler ücretsiz veya sembolik ücretlerle kullanılarak yürütülen ticarî faaliyetlerden gelir elde edildiği; bu şekilde elde edilen dernek ve vakıf gelirleri, genel itibariyle ilgili kurum veya kuruluşların hizmetlerine destek amacıyla kullanılmakla birlikte, dernek ve vakıfların kamu ihale mevzuatı hükümlerine tabi olmamaları nedeniyle, kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerince, dernek veya vakıf parasından yapılan veya yaptırılan lüks mefruşat alımları, temsil ve ağırlama giderleri, ihtiyaçtan fazla keyfî personel istihdamı, taşıt veya demirbaş malzeme alımları, kurum personeline yapılan aynî ve nakdî yardım ödemeleri ve bazen de özel harcamalarda kullanılmakta olduğu, özellikle bazı vakıfların üyelerine hatırı sayılır miktarlarda emekli aylığı verme noktasına geldiği gözlemlenmiştir.

Kamu vakıf ve derneklerinde sahip olunan kaynaklar bütçe dışında kaldığı gibi, bu vakıf ve derneklerin bazılarında şeffaf ve katılımcı bir yönetim ile yönetimden bağımsız içdenetim organlarının bulunmaması nedeniyle, bu kuruluşların sahip oldukları kaynaklar, zamanla amaçdışı kullanımlara ve suiistimallere açık hale gelmiştir. Vakıf ve dernekleri denetleyen kurumlarca, çeşitli sebeplerle, bunların etkin denetlenemediği de bilinen bir husustur.

Tüm bu olumsuzluklar ve uygulamalarla ilgili olarak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, kamu görevlilerinin kurmuş oldukları vakıfların kamu hizmetlerinin sunumunda devreye girmesinin önüne geçilmesi amacıyla, kamu kaynağı aktarılan vakıf ve derneklerin tasfiyesi öngörülmüştür.

59 uncu hükümetin acil eylem planında da kamu dernek ve vakıflarının tamamen kaldırılacağı, buradan sağlanan gelirler arasında devamında yarar görülenlerin muhafaza edileceği ve bu gelirlerin ilgili kurum için özel gelir ve ödenek kaydedileceği öngörülmektedir.

Yüksek ciroları, giderek şişen personel sayısı, her alana yayılan faaliyetleri, yönetim ve denetimlerindeki şaibeleriyle oluşturdukları sorunlar ve farklı hukukî durumları nedeniyle kamu bünyesindeki bu tip malî yapılanmalardan doğan olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve özellikle sosyal hukuk devleti ilkesi gereği, vatandaşın bağış yapmaya zorlanmasını önlemek gayesiyle, komisyonumuz henüz çalışmalarına başlamadan önce, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun Yüce Meclisimizce kabul edilerek 29.1.2004 tarihinde yürürlüğe konulmuştur.

Komisyonumuzca yapılan inceleme ve araştırmalar sonucunda kamu vakıf ve derneklerinin 2003 yılı rakamlarıyla kamu kurum ve kuruluşlarına verdiği desteğin yaklaşık 5 katrilyon olduğu, kanunun yürürlük tarihinden sonra dernek ve vakıfların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına verdiği bu desteğin kaldırılmasından doğan boşluğun doldurulamadığı, ödenek yetersizliğinin telafisi için kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri tarafından vatandaşlardan çeşitli isimler altında ve gayriresmî olarak para alınmaya devam edildiği, bu kanunun yürürlüğünden önceki dönemde dernek ve vakıflarca kamu gücü kullanılarak elde edilen birikimlerin kurum dışına çıkarıldığı ve kamuya dönüşünün sağlanamadığı, birçok dernek ve vakıfta 5072 sayılı Kanuna henüz uyum sağlanamamış olduğu, bu kanunun çıkarılmasına esas teşkil eden problemlerin yer yer devam ettiği ve dolayısıyla bu noktada maksadın hâsıl olmadığı anlaşılmıştır. 

Bu nedenle, komisyonumuzca, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulu vakıf, dernek ve yardımlaşma sandıklarının ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının sorunları ve çözüm önerilerinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Gündüz; süreniz doldu.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - ... neler olacağı konusu bu bilgiler ışığında değerlendirilmiş ve aşağıda belirtilen alternatifli önerilerde bulunulmuştur.

Kamu vakıf ve dernekleriyle ilgili temel öneriler:

- Kamu vakfı ve derneğinin kanunla tanımının mutlaka yapılması.

- Bazı kamu hizmetlerinin sivil toplum kuruluşlarınca görülebilmesini sağlamak ve sunulan hizmetlerde etkinliği ve verimliliği artırmak için sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini kolaylaştırıcı ve destekleyici önlemlerin alınması.

- Dernek ve vakıfların kamu kurum ve kuruluşlarına yaptıkları katkılar tutarında bir meblağın ilgili kurum ve kuruluşun bütçesine ödenek olarak konulması ve personel ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması.

- Özel ödenek hesabının uygulamaya konulması, kamunun verdiği hizmet bedelleri Maliye Bakanlığınca belirlenerek kurumca bütçe disiplini dahilinde tahsil edilmesi ve kamu kurumunun ihtiyaçlarına harcanması, özel gelirlerden yıl sonunda harcanamayan tutarların ise ertesi yıla devren gelir ve özel ödenek olarak kaydedilmesi.

Kamu vakıf ve derneklerinin tasfiyesine gelince:

- Kanunla kurulu vakıf ve dernekler dışındaki tüm kamu vakıf ve derneklerinin tasfiye edilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması.

-Bunun yanında, kamu hizmeti açısından bulunmasına gerek duyulan vakıf ve derneklerin özel kanunla kurulması.

-5072 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği gün itibariyle kamu kurumlarının bünyesinde kurulu bulunan vakıf ve derneklerin envanterinde bulunan büro malzemesi ve mefruşat hariç tüm cihaz ve nakdî kıymetlerin, bünyesinde bulundukları kamu kuruluşuna devredilmesi.

-İlgili dernek ve vakıf tarafından 5072 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten geriye doğru üç yıl fasılasız olarak istihdam edilen kişilerin, ilgili kamu kuruluşunun talebi halinde bu kuruluşlarda istihdamına imkân tanınması.

-Personel vakıfları kurulmasının mutlaka engellenmesi ve halen kurulu olan vakıflarda mal varlığının ilgili kuruma veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikalinin sağlanarak bu vakıfların tasfiyelerinin sağlanması.

Sayın Başkanım, izninizle, bu araştırma komisyonumuzun çalışma süresi içerisinde esas karşılaştığımız, Yüce Meclisin dikkatlerine sunmak istediğim bazı önemli meseleleri arz edip, sözlerimi hemen tamamlayacağım.

Tabiî, bir, Medenî Kanunun verilerine göre, 903 sayılı Kanunla kurulan vakıflar var; bir de, Türk Ticaret Kanununun 468 inci maddesine göre, çalıştırılanlara ve istihdam edilenlere yardım vakıfları kurulmasına yönelik kanun maddesine göre kurulan vakıflar var. Ayrıca, Sosyal Sigortalar Kanununun 20 nci maddesine göre kurulan sigorta vakıflarının, kurumu destekleme yanında, personel ve yardımlaşma vakıflarının kurulması da bu kanunlara müsteniden kurulmuş. İster Başbakanlık Teftiş Kurulunun ister Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun, Maliye Bakanlığının ve Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin yaptıkları denetimlerde, en fazla suiistimalin, bu personel dayanışmasına yönelik vakıflarda olduğu özellikle tespit edilmiştir. Türk Ticaret Kanunun 468 inci maddesi gereği kamudan kaynak aktarılan bu vakıflara -kendileri de güya sembolik aidatlar ödeyerek- büyük imkânlar oluşturulmuş ve bu imkânlarla, gerçekten trilyonlara varan emekli ikramiyeleri, milyarlara varan emekli maaşları üyelerine tahsis edilmiştir. Bu yüzden, yine bu denetim kuruluşlarının yaptıkları değerlendirmelerde, özellikle bu vakıf ve dernekler tarafından kendilerine tahsis edilen kamu taşınmazlarının kullanılmasında çok büyük suiistimallerin olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yüzden, komisyonumuzun, ben özellikle, her birisine ayrı ayrı... Komisyonumuzda çalışan gerek iktidar gerek muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız, muhalefet şerhi olmadan, siyasî önyargılarını bir tarafa bırakarak, olması gereken neyse o konuyla ilgili bu raporu düzenlemiştir.

Burada, bu kamu taşınmazlarının tahsisiyle ilgili bu Meclisimizde bir araştırma komisyonunun kurulması ve bu tahsislerin yerinde kullanılıp kullanılmadığı, eğer amacına aykırı kullanılıyorsa mutlaka ilgililerin buna müdahalesine zemin hazırlanması; Türk Ticaret Kanununun 468 inci maddesine dayanılarak kurulan vakıfların personele yönelik yardımlaşma konusunun mutlaka engellenmesi.

Yine, bir diğer önemli konu da şudur: Vakıflar tarafından kurulan iktisadî işletmelerin hiçbirisi, bugün, maalesef, denetlenememektedir. Konuyla ilgili ortada hiçbir yetkili kurum ya da kuruluş yoktur. Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişleri sadece vakıf mevzuatı açısından, Maliye müfettişleri sadece vergi mevzuatı açısından bu şirketlere yaklaşmakta; halbuki, en büyük usulsüzlük, en büyük yolsuzluk vakıflar tarafından kurulan bu iktisadî işletmelerde yaşanmaktadır. Bunların da denetimiyle ilgili -yine, komisyon olarak raporumuzda da arz ettik sizlere- biz de böyle bir kanun teklifi hazırladık; yasalaştığı takdirde, bu boşluk da böylece ortadan kaldırılmış olur.

Değerli arkadaşlarım, aslında, daha söyleyeceğim şeyler var; ama, ben, sözlerimi burada noktalıyorum. Dolayısıyla, hem iktidardan hem muhalefet partisinden konuyla ilgili önerge veren, başta Uğur Neşşar ve Azmi Ateş beyler olmak üzere, bütün imza sahibi milletvekillerine, bu çalışmamız boyunca bize her türlü desteği veren Meclis Başkanımıza, Başbakanımıza ve muhalefet partimizin Değerli Genel Başkanına, yine komisyonumuzda görev alarak fedakârane çalışan, gerçekten muhalefet şerhsiz böyle bir raporun ortaya çıkmasına sebep olan üye arkadaşlarıma huzurlarınızda tek tek teşekkür ediyor, hepinize en kalbî selam ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (Alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisince kurulmuş bulunan kamu vakıf ve derneklerinin durumlarının araştırılmasına yönelik bir araştırma komisyonunda ben de görev aldım ve bu konuda şahsım adına konuşmak istiyorum.

Bu çalışmamızda birkaç ile gittik. Bu illerde kamu vakıf ve derneklerinde yönetici olarak çalışanlara, çevrede bunlardan istifade eden halkımıza, kamu kuruluşlarının yöneticilerine bazı sorular sorduk, onların durumlarını inceledik ve gördük ki, bu kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan vakıf ve derneklerde, belki hissedemediğimiz bazı sorunlar var. Her ne kadar 5072 sayılı Yasa bir düzenleme getiriyor olsa da, netice itibariyle baktığımızda, olumlu yahut olumsuz, iyi ve kötü örneklerini ben şahsen yaşadım ve bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Önce şundan başlamak istiyorum: Dernek ve vakfın doğru tanımlanması gerekir. Dernek, ilmî bir faaliyette, meslekî bir faaliyette, faydaya yönelik, fikir birlikteliği, amaç birlikteliği oluşturulmuş teşkilatlar, oluşumlar; ancak, vakfa baktığımızda, vakfın belli bir sermayesi olup, yine sivil vatandaşlarca kurulan; ama, bir sermaye olarak kurulan, örneğin sokakta yatıp kalkanlar için, evi olmayanlar için, belki sokak çocukları için, bir varlıklı ailenin, ben, şu evimi, şu binamı, sokakta yatıp kalkan insanların barınması için, diğer dükkânımı da, bunun içerisindeki insanların ihtiyaçlarının karşılanması için vakfediyorum; bundan daha başka maksatla kullanılamaz demesi, bir sermaye ortaya koyması, bu sermaye akışının ve devamlılığının ortaya konmasıyla sağlanmış oluyor zaten. Dolayısıyla, Ahmet'ten Mehmet'ten ayrı bir para toplamayla -ister gönüllü ister gönülsüz- bir faaliyet önerilmiyor. Kişi, kendisi, oluşturmakta olduğu bu faaliyette görevli, bir gönüllü hizmete soyunmuş oluyor. Şimdi, buna biz vakıf diyoruz; ancak, burada sözü edilen vakıfları, bugün konuştuğumuz dernek ve vakıfları, bunları değil, kamu bünyesinde kurulmuş, örneğin Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, örneğin filan hastaneyi geliştirme vakfı, filan okulu iyileştirme vakfı gibi veya derneği gibi isimlerle anıyoruz.

Şimdi, burada, bu anayasal hakkın kamunun kendi kendini idare edememesi durumunda devreye giriyor olmasını düşünürsek, böyle bir şeyi düşünmemiz doğru olmaz. Kamu kuruluşu kendi kendine ayakta durmalıdır, kamu kuruluşuna yapılacak olan destek bütçeden ayrılmalıdır; ama, eğer acil ödenek diyebileceğimiz, bir okulun -ki, buna ait, okullar için bir düzenleme yapıldı, okul aile birlikleriyle bir düzenleme getirdik- bir hastanenin, bir kamu kuruluşunun aniden ihtiyaç duyduğu... Cam kırığı olabilir, bir alet, cihaz veya kırtasiye gideri olabilir, bir anda ihtiyaç duyulmuştur; bunların karşılanabilmesi için, kamu yöneticisinin elinde, bir inisiyatif kullanabilir miktar bulundurmamız gerekir diye düşünüyorum. Eğer bu yoksa, vakıf da lazım, dernek de lazım gelmektedir; çünkü, oradaki o hizmetin görülmesi şarttır. Eğer bu görülmeyecek ise, o zaman, zaten işler aksıyor ki, gördüğüm kadarıyla, benim, ziyaretlerimde izlediğimi söyleyeyim: Bir hastanede otopark var, bu otoparktan girişte 1 000 000 veya 2 000 000, neyse bir para tahsil ediyoruz diyoruz; ama, benim gördüğüm yerlerde otopark kullanılmıyor bu sefer, istediği gibi arabasını park ediyor, çapraz da park ediyor, düzgün de park ediyor; otlak olmuş, kimisinde belki top oynanıyor. Yani, orası düzenli de kullanılamıyor, burada da bir sorun var. Dolayısıyla, illâ, kamu vakıfları olmayacak şeklindeki bir yaklaşımdan ziyade, amaç önemli. Niçin kurduk?.. Yani, para vermeye gücü olmayan bir adamın, muayene olmaya gücü olmayan bir adamın zorla, bağış diye ifade ettiğimiz bir parayı verip de içeri girmesi, muayene olması, arabasını park etmesi gibi, gereksiz ve yasal olmayan işleri yapmasına, şahsen karşıyım ve bunların olmamasını istiyorum; ancak, buraların düzensiz bir şekilde kalmasına da, şahsen, gönlüm razı değil. Kötü örnekler, iyi örnekler demiştim; bir tane örnek vermek istiyorum ben. Örneğin, bir kütüphane düşünün. Bu kütüphanede bir şey okumaya gitti bir öğrenci, birisi. Eğer, burada bir fotokopi makinesi çalışmıyorsa; eğer, biz, evladımıza, orada "git, bu fotokopiyi... Kitabı veremeyiz dışarı" diyorsak -çocuk ödev yapacak- bu çocuk buradan nasıl istifade edecek? Fotokopi çekilmesi lazım. O zaman, kurum içerisinde ya bu hizmetin doğrudan görülebilir hale getirilmesi yahut da bu hizmetin görülebilmesi için, bunun yerine, işte, bu tür vakıf ve derneklerin ikame edilmesi gerekiyor. "Baştan başa bunlar kötü, baştan başa bunlar da iyi" diye ifade edeceğimiz durum elbette yok. Onun için, çok dikkatli, tekrardan, belki, yasal düzenlemelerin ele alınmasının zorunluluğunu ben şahsen görüyorum; ama, kötü örneklere de baktığımız zaman, işte bir kamu kuruluşundan, bir yerden bir yere bir belge gidecek, fakslanacak; bir belge için, belki bir faksın bedelinin 10 katı bir değer talep etmemiz bu insanı da canından bezdiriyor. Dolayısıyla, bunlar artarak geliştiğinde, toplum içerisinde bu kötü örnekler, kamu vakıf ve dernekleri aleyhinde de bir tutum oluşmasını elbette sağladı ve buradaki yaptığımız da zaten bunların niçin olduğu ve nasıl düzenlenmesi gerektiğidir.

Yine, buraya baktığımızda, bizim, 5072 sayılı Yasayla getirdiğimiz birtakım düzenlemeler var; ama, bu düzenlemelerde ben şahsen şunları görüyorum: 5072 sayılı Yasa diyor ki: "İsmini kullanamaz -bunları konuştuk biz, gittiğimiz yerlerde de gördük- kamu vakıf ve binalarını kullanamaz." Doğru bunlar. Peki, şimdi ne yapılmış; şimdi, şunu görüyoruz: Kamu vakıf ve binalarından yerini çekmiş büyük kısmı. Biraz, bir süre uzatıldı, 2005 Aralığına kadar uzatıldı süre; ama, çekmiş derneği, derneğin yerini de başka yere taşımış veya vakfın yerini başka yere taşımış; ancak, efendim, beş yıldır, on yıldır, yirmi yıldır, elli yıldır, neyse, bugüne kadarki bütün birikimleri bir kişinin veya kişilerin inisiyatifine kalmış, adını da kendileri belirlemişler, faaliyetini de kendileri belirler hale gelmişler. Dolayısıyla, kamu vakıf ve derneklerinde yeniden bir başlangıç yapılması, bunların disiplin altında yürütülmesi, devletin, kamu kuruluşlarının ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ödeneği vermesi, acil harcama kapsamında bir ayrı ödenek tahsisi mümkündür diye düşünüyorum veya bunlara düzenleme getirilmesi, eğer bunlar mümkün olursa da kamu vakıf ve derneklerine gerek kalmayacaktır diye düşünüyorum. Eğer, illâ böyle bir şeye gerek duyulursa, o zaman, yasanın öngördüğü şekilde dışarıda herhangi birisi dernek veya vakıf kurar, bedelini de öder, kirasını da öder, masrafını da yapar, hizmete katkım olsun diye bu isimleri kullanabilir.

Bir de, yetki kargaşası doğuruyor. Özellikle, ben, buna üniversitelerden örnek vermek istiyorum, çok güzel örneklerini şahsen gördük gittiğimiz yerlerde. Çok nitelikli hizmet alınan kurumlar da var; ama, zaman zaman şu oluyor: Kamu vakıf ve dernekleri, zaman zaman kamu kuruluşlarını yönetir duruma geliyorlar; yani, etki ediyorlar onlara, onların üzerinde, para ve gelir olduğu için, tasarruf yetkisi kullanıyorlar. Dolayısıyla, bu da, kamu erkini de biraz zedeler duruma geliyor. Bundan dolayı, olması gereken konu, birbirlerinden tamamen ayrıştırma, gelirlerini, giderlerini, şartlarını yeniden düzenleme ve kamu vakıf ve dernekleriyle ilgili toplumun alması gereken hizmetlerin aksamadan yürütülmesini de temin etmektir. Üçüncü sektör dediğimiz vakıf ve derneklerin de, ülkemizde, hiç sekteye uğramadan, artarak, daha da fazla artarak; ama, kamuda değil, özelde, özel sektörde, kişiler bazında, topluluklar bazında artırılmasını sağlamak ve hizmetlerin verimli şekilde yürütülmesini temin etmektir. Burada halkımızın mutluluğu esastır, burada insanların sıkıntılarının giderilmesi esastır. Bu anlayış içerisinde yapacağımız her türlü katkı milletimize bir hizmet olacaktır. Ben, bu anlamda, bu komisyonda yaptığım görevden dolayı mutluyum. Benimle beraber görev yapmış arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Bize görev veren Meclisimize de saygılar sunuyorum.

Teşekkürlerimle. (Alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin.

Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, söz talebim vardı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Benden sonra konuşabilir.

BAŞKAN - Size, Sayın Bakandan sonra söz vereceğim Vedat Bey.

Hükümetin, istediği an, istediği sırada söz isteme hakkı var; tam bu sırada söz istediler sizden önce.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan dernek ve vakıfların faaliyetleri, bu faaliyetlerin yol açtığı sorunların tespiti ve bu sorunların çözümüyle ilgili önerileri ortaya koymak üzere kurulan araştırma komisyonunun raporu üzerinde genel görüşme yapıyoruz.

Önce, 302 sayfadan oluşan bu araştırma komisyonu raporu sebebiyle, Komisyonun Değerli Başkanına ve 11 üyesine Bakanlığım adına ve Hükümetim adına cidden teşekkür ediyorum ve tabiî, böyle bir komisyonun kurulmasına zemin hazırlayan önergelerin sahibi arkadaşlarımıza, başta Sayın Neşşar'a ve Sayın Ateş'e ve imza sahibi arkadaşlarıma da teşekkürlerimi ve takdirlerimi sunuyorum.

Son derece kapsamlı, mümkün olduğu kadar objektif bir rapor hazırlandığını gördüm. Raporu okudum, vakıflardan sorumlu da olmam dolayısıyla, son derece istifade ettiğimi söyleyebilirim.

Rapor, önce, 5072 sayılı Kanun gerekçesinde de ifade edildiği gibi, vakıfların ve derneklerin toplumumuz için ne kadar önemli olduğunu ısrarla vurgulamakta, devletin yapması gereken birtakım hizmetlerin, vatandaşlarımızın kurmuş olduğu vakıflar ve dernekler eliyle yapılmasının topluma ve insanımıza ne gibi faydalar sağladığını açıkça ortaya koymaktadır; bu konuda söz alan arkadaşlarımız da bu gerçeği birkaç kez altını çizerek vurgulama ihtiyacını hissettiler.

Değerli arkadaşlarım, 80 000'e yakın, ülkemizde dernek var; bunlardan -biraz önce de ifade edildi- 20 000 kadarı kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunuyorlar.

Ayrıca, Medenî Kanuna göre kurulmuş 4 518 vakıf var. Bu vakıflardan 608 tanesi de, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde çalışıyorlar.

Bu raporda da ifade edildiği gibi, vakıf sayısında ortaya çıkan hızlı artışla birlikte, zamanla, vakıf kurumunda da sapmalar ortaya çıktığı açıkça vurgulanıyor. Rapor, ayrıca, kamu vakıfları dediğimiz bu vakıf ve derneklerle ilgili üçlü bir ayırımı da içerisinde yapmış -ki, daha önceki çalışmalarda böyle bir ayırımı ben kişisel olarak görmemiştim, o bakımdan, komisyon üyesi arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum- geleneksel vakıf anlayışında önemli bir sapma, kamu kurumlarını destekleme vakıflarıdır diyerek, kamu kurumlarını destekleme vakıfları diye, bir, vakfı ayırıyor, ayrıca, kurumu destekleme vakıfları yanında, her kurum içerisinde personel yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının da kurulmuş olmasını ifade etmek suretiyle, ikinci bir vakıf ayırımı da yaparak, personel yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına dikkati çekiyor ve ayrıca, karma amaçlı vakıflardan da bahsediyor -ki, bu da, kamu vakıfları içerisinde en sorunlusu olarak dile getirilmiş- hem kurumu hem de personeli desteklemek amacıyla kurulan vakıflardan bahsediyor.

Değerli arkadaşlarım, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan dernek ve vakıfların yol açtığı sorunlar, bizim Hükümetimiz döneminde veya 22 nci Parlamento Döneminde gündeme gelmiş şeyler değil. Bu, bundan aşağı yukarı belki on yıl önceden beri, hep, hükümetlerin, hatta, Parlamentonun gündeminde olmuş. Bu raporda da var. İlk kez 1997 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir tebliği var. Bu vakıfların ve derneklerin, kamu hizmeti alırken vatandaştan zorla bağış almalarının önünü kesmek için bir tebliğ yayımlanmış; ama, bu tebliğ, uygulamada beklenen sonucu doğurmamış. Bir sene sonra, 1998 yılında, bir genelge görüyoruz. Bu genelge de, bu tebliğin ortaya koyduğu hususları tekrar etmiş ve kamu kurum ve kuruluşları bünyesindeki vakıfların kamu hizmeti karşılığı vatandaşlardan zorla bağış almaması ve kamu kurum ve kuruluşlardan bu vakıflara kaynak aktarımı yapılmamasını istemiş olmasına rağmen uygulamada bunun da fazla etkisi olmamış. Hatta, 2002 yılında Türk Medenî Kanununda bir değişiklik yapılıyor ve burada "vakıflarda üye olmaz" denmek suretiyle -gerekçeye baktığımızda onu da görüyoruz- bu vakıfların, bir noktada, kuruluşunun önüne geçilmek istenmiş; ama, bu furya böyle devam etmiş. İşte, biz, Hükümet olarak işbaşına geldiğimizde, hükümet programımıza da almıştık; bu alanda mutlaka bir düzenleme yapacaktık. Ayrıca, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da , özellikle, kamu vakıflarıyla ilgili bir düzenleme yapılması ayrıca vurgulanmış. İşte, bunun sonucu olarak, Hükümet olarak bir kanun tasarısını, biliyorsunuz, önünüze getirdik; iktidar-muhalefet işbirliğiyle, 5072 sayılı Yasayı çıkardık.

Bu rapor, tabiî, bu kanunu da, uygulaması bakımından incelemiş, önemli tespitlerde bulunuyor. Bu çıkan ve hâlâ yürürlükte bulunan 5072 sayılı Kanunun getirdiği ilkeleri şu şekilde ifade ediyor: "Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamaz; bu kurum ve kuruluşların hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet gösteremez ve bu kuruluşlara ait araç ve gereci kullanamaz." Evet, bu yasa bunları öngörüyordu. "Dernek ve vakıflar kumu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerden ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamaz". Evet, yasa bunları öngörüyordu. "Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin, bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesi istenemez. Kamu görevlileri görev unvanlarını kullanarak dernek ve vakıf organlarında görev alamaz. Dernek ve vakıf organlarında görev alan kamu görevlileri, bu görevleri nedeniyle ücret, huzur hakkı veya başka bir ad altında herhangi bir karşılık alamaz. Dernek ve vakıfların yardım toplama ve bağış kabul hizmetlerinde kamu görevlileri çalıştırılamaz. Kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara ödenek, yardım veya herhangi bir kaynak aktarılamaz. Kamu kurum ve kuruluşları, personel maaş ve ücretlerinden, kaynağında kesinti yaparak bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara aktarma yapamaz." Yine, ihaleyle ilgili başka düzenlemeler de vardı.

Şimdi, kurulan Komisyon, 5072 sayılı bu Kanun, acaba, uygulamada beklenen sonuçları vermiş mi vermemiş mi diye de bir inceleme yapma ihtiyacını hissetmiş; ben de bunu büyük bir dikkatle okuma ihtiyacını hissettim. Şöyle diyor: "İncelenen dernek ve vakıfların genel olarak kamu kurum ve kuruluşlarına ait araç ve gereçleri kullanmadıkları tespitleri yapılmıştır." Demek ki, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra, o şikâyetçi olduğumuz sorunların önemli bir bölümünün ortadan kaldırıldığını Komisyon da tespit etmiş; "araç ve gereçlerini kullanmadıklarını tespit ettik" diyor. Başka?.. "5072 sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra ise zorunlu bağış toplanmasına ekseriyetle son verdikleri, ancak birçok vakıf ve derneğin, iktisadî işletmelerinin -Sayın Gündüz, biraz önce bunun üzerinde özenle durdu- kamu kurum veya kuruluşunun müştemilatı içerisinde bulunan kantin, otopark, fotokopi çekimi, galoş satışı gibi ticarî faaliyetleri nedeniyle, bu faaliyetlerden gelir elde etmeyi sürdürdükleri görülmüştür." Bu, kuşkusuz, uygulayıcılar bakımından önemli bir uyarıdır; bunun altını özenle çizmek durumundayız.

Ayrıca, yine, komisyon, raporunda "incelenen dernek ve vakıflarda, kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşların bu hizmetlerden yararlandıkları sırada ihtiyaç duyulan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin bu dernek ve vakıflardan temin ettirildiğine ilişkin bir tespitte bulunulmamıştır" diyor. Bunu da fevkalade önemsiyorum.

Ayrıca "kamu görevlilerinin, 5072 sayılı Kanun öncesinde genellikle vakıf organlarında görev unvanları ile yer almakta iken, anılan kanunun yayımından sonra kamu görevlilerinin vakıf organlarında görev unvanlarını kullanmaksızın yer almaları hususunda senet değişikliklerini yapmaya başladıkları anlaşılmıştır" diyor.

Ancak, burada kısa bir açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum, en azından, sizleri ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve bir hatırlatma yapmak için. 5072 sayılı Yasa çıktıktan sonra, esasa müessir olmayan üç değişiklik yapma ihtiyacını hissettik. Nitekim, burada, çeşitli kanunlarda değişiklik öngören yasalar görüşülürken bu kanunda da bazı değişiklikler yapmıştık. Bunlardan bir tanesi, vakıflar, senetlerini altı aylık süre içerisinde yeni duruma uyarlayacaklardı. Bu altı aylık süre, bu değişiklikler yargıda yapıldığı için kâfi gelmemişti, birtakım sorunlar olmuştu. Biz, bu süreyi, bu yılın, yani, 2005 yılının sonuna kadar uzatmıştık, böyle bir değişiklik yaptık.

Ayrıca, unvan kullanma, yani, bir kamu kurum ve kuruluşunda bulunan kamu görevlisinin bir vakıfta ücret almaksızın görev yapmasını, zaten bu yasa yasaklamıyor. O kişinin unvanını kullanıp kullanmamasının, bizim üstünde durduğumuz hususlarla pek doğrudan ilgisi olmadığını tespit ettik; yani, unvanını kullansa da kullanmasa da o kişinin ne olduğu zaten biliniyor, unvanını kullanmasa da o kişi falan kurumda görev yapan bir kişidir. O bakımdan da, unvan kullanması önündeki engeli kaldıran bir değişiklik yaptık.

Bir de, vakıfların kamu kurum ve kuruluşlarının ismini çağrıştıran veya, doğrudan doğruya bu isimde kurulmuş olduğunu biliyorduk. Bu isimlerin değiştirilmesini 5072 sayılı Yasa öngörmüştü; ancak, bu yasanın getirmiş olduğu kriterlere ve prensiplere vakıflar uydukları takdirde, isimlerinin şu veya bu olmuş olmasının fazla önemi olmadığı kanaatine vardık.

Bu konuda çokça talepler geldi -bu isme alıştılar, bu ismi değiştirmek bizim için bir sıkıntıya yol açıyor- çokça müracaat geldi; doğrusu, bunu değerlendirdik Bakanlar Kurulunda ve bu doğrultuda da bir değişikliği, daha sonra yaptığımız bir yasa değişikliği sırasında gerçekleştirmiştik. Bunu ayrıca belirtme ihtiyacını hissettim; çünkü, 5072 sayılı Yasa, bu üç bakımdan daha sonra bir değişikliğe uğramıştı.

Şuna devam edeyim izin verirseniz: Bu yasa, uygulamada, acaba beklenen sonuçları vermiş mi diye incelememize devam ediyorduk. İncelenen dernek ve vakıflarda, kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşların, bu hizmetlerden yararlandıkları sırada ihtiyaç duyulan araç, gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin, bu dernek ve vakıflardan temin ettirildiğine ilişkin bir tespitte bulunulmamıştır. Bunu biraz önce söylemiştim.

"Kamu görevlilerinin 5072 sayılı Kanun öncesinde, genellikle vakıf organlarının görev unvanlarıyla yer almaktayken..." Unvanlarıyla ilgili konuda da ciddî bir titizlik olduğunu biraz önce belirtmiştim.

Değerli arkadaşlar "incelenen dernek ve vakıflarda, dernek ve vakıfların organlarında görev alan kamu görevlilerinin bu görevleri nedeniyle, ücret, huzur hakkı veya başka bir ad altında herhangi bir karşılık almadıkları da yine komisyonun yapmış olduğu çalışmalar esnasında görülmüştür" deniyor bu raporda.

Ayrıca "5072 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, ücretle personel istihdam eden derneklerde, bu görevlerin personele devredilmiş olduğu, personeli bulunmayan derneklerde ise, bu görevi yürütecek kimse olmadığından, bu konuda Yasaya uyum sağlayamamış oldukları görülmüştür" deniyor.

"Ayrıca, vakıflardaysa, genellikle, öteden beri bu hizmetlerin kendi ücretli personeliyle yürütüldüğü de gözlenmiştir" tespiti var. "İncelenen dernek ve vakıflara, bazı istisnalar hariç, kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden ödenek, yardım veya herhangi bir kaynak aktarımı tespit edilememiştir" deniyor. İncelenen dernek ve vakıflarda, kamu kurum ve kuruluşları personel maaş ve ücretlerinden, kaynağında kesinti yapılarak bu kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara aktarma yapıldığı yönünde de bir tespit yapılmadığı ayrıca komisyon raporunda zikrediliyor. Son olarak da, incelenen dernek ve vakıflarda kamu kurumunca düzenlenmiş ihaleye katılım da tespit edilememiştir.

Değerli arkadaşlarım, demek ki, 5072 sayılı Yasayı Meclis olarak yaptık, yürürlüğe girdi. Şikâyetlerin önemli bir bölümünün ortadan kaldırılmış olduğunu, kurmuş olduğumuz komisyon, raporunda ortaya koyuyor. Bunu önemsiyorum ve özenle altını çiziyorum. Kuşkusuz, yeni bir yasadır, uygulamada bazı sorunlar ortaya çıkacaktır; nitekim, çıkmaktadır. Bu sorunlar bize kadar da geliyor.

Ayrıca, komisyon, eğer bu yasa yürürlükte kalacaksa, hangi alanlarda, nasıl değişiklikler yapılması gerektiği konusunda da çok kıymetli tavsiye ve önerilerde bulunuyor. Bunları, biraz önce, Komisyon Başkanı İrfan Gündüz Bey, burada, teferruatlı şekilde ortaya koydu. Kuşkusuz ki, Bakanlık olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak ve Hükümet olarak, bu tespitleri, bu önerileri, bu tavsiyeleri dikkate alarak yeni bir değerlendirme yapmak durumundayız.

En sonunda, komisyon, üç noktada kanaatini ortaya koymuş. Bir özettir bu; 302 sayfalık komisyon raporunun bir özetidir. Biraz önce, Sayın İrfan Gündüz arkadaşımız bunu söyledi; ama, ben, bir kez daha bu üç hususu ifade etmek istiyorum; çünkü, bunlar, bizim, Hükümet olarak, uygulayıcılar olarak ne yapmamız gerektiğini ifade eden cümlelerdir.

"Komisyonun genel kanaati; kanunla kurulu vakıf ve dernekler dışındaki tüm kamu vakıf ve derneklerinin tasfiye edilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması." Komisyon, oybirliği halinde -12 kişilik bir komisyon- bütün bunları anlatmış. 5072 sayılı Yasanın uygulamasının önemli kolaylıklar getirdiğini, şikayetleri önemli ölçüde azalttığını tespit etmiş olmasına rağmen "bunları tasfiye edin" diyor.

Sonra, ayrıca "bunun yanında, kamu hizmeti açısından faaliyette bulunmasına gerek duyulan vakıf ve derneklerin ise, kurulmasını özel kanunla sağlayın" diyor. Eğer, birtakım vakıf ve dernekler yararlı hizmetler yapacaksa, bunlardan vazgeçmek mümkün değilse, hükümet veya bakanlık böyle bir kanaate varırsa, bunu özel bir kanunla Meclisin önüne getirin ve dolayısıyla, bu vakıflar ve dernekler -tabiî daha çok vakıfları kastediyor- özel kanunla kurulsun tavsiyesinde bulunuyor.

Komisyonun, üçüncü bir kanaati de, kamu hizmetlerine gönüllü katılımı sağlamak için vakıf ve derneklerin faaliyetlerini destekleyici yasal düzenlemelerin yapılması ve sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi gerektiğini ayrıca vurguluyor. Demek istiyor ki, ülkemizde çokça sivil toplum örgütü var, vakıf var, dernek var; kamu hizmetlerinin görülmesinde bunlardan da yararlanılabilir; çünkü, bunlar da, nihayet, hizmet amacıyla kurulmuş olan sivil toplum örgütleridir. Bunlardan da, uygulayıcılar, kamu yöneticileri yararlansınlar diye öneri ve tavsiyede bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, özetle, komisyonun, çok yararlı ve faydalı bir çalışma yaptığını tekrar vurgulamak istiyorum. Önerileri, tahlilleri, tavsiyeleri objektiftir ve yansızdır. Hiçbir siyasî gaile taşımaksızın, sadece gördüklerini ve tespit ettiklerini ortaya koymuşlar ve kendilerine göre düşüncelerini ifade etmişler ve bize de, Hükümete de, yani, icra organına da, bakanlığa da ve tabiî ki, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve dernekler bakımından da İçişleri Bakanlığına yeni birtakım sorumluluklar yüklemişler. Tabiî, bu raporun bize yüklemiş olduğu bu görev ve sorumlulukları, hem genel müdürlükler nezdinde hem de bakanlıklar nezdinde hem de Hükümet, yani, Bakanlar Kurulu nezdinde değerlendireceğimizi, uygun görülenleri ilgili yasa ve genelge metinlerine taşımak suretiyle önünüze bilvesile tekrar getirebileceğimizi sanıyorum, bu düşüncede olduğumu ifade etmek istiyorum.

Yeniden, önerge sahibi arkadaşlarıma, komisyonda görev alan Başkan ve üye arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu kıymetli çalışmaları, kuşkusuz, bu alanda hep başvurulacak bir rapor olacaktır.

Bu vesileyle, yeniden Genel Kurulu ve siz değerli arkadaşlarımı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Kişisel söz istemi; Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Mehmet Vedat Melik.

Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma sandıklarının çalışmalarının araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların tespiti ve çözümü için açılmış olan Meclis araştırması ve komisyon çalışmaları hakkında kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, ne Türk Medenî Kanununda ne de bu konuyla ilgili kanunlarda "kamu vakfı" veya "kamu derneği" tanımı yer almamaktadır. Ancak, son yıllarda kamu kurum ve kuruluşlarının adını taşıyan ve bir şekilde bu kurum ve kuruluşlarla ilişkisini sürdüren vakıf ve dernekler, kamu vakfı veya kamu derneği olarak adlandırılmışlardır.

Başlangıçta, devletin aslî görevi olmasına rağmen, çeşitli nedenlerden dolayı yerine getiremediği veya zamanında yerine getiremediği kamu hizmetlerini yeterli, yaygın ve kaliteli olarak topluma sunabilmek, bu nedenle ihtiyaç duyulan kaynak sorununu aşabilmek ve kolay harcama yapabilme imkânına kavuşabilmek gibi nedenlerle kurulmuş olan bu dernek ve vakıflar, kurumların kendi bütçe imkânlarıyla yapamadıkları kamu hizmetlerini daha iyi bir biçimde topluma sunmayı hedeflemişlerdir; ama, zaman içinde, verilen hizmet karşılığı alınan bedeller, bir süre sonra, vergi ve harç gibi, zorunlu hale dönüştüğünden, toplumda önemli rahatsızlıklara sebebiyet vermeye başlamıştır.

Herhangi bir resmî kuruma müracaat eden vatandaşa verilecek hizmet, söz konusu kamu kurum ve kuruluşunun dernek veya vakfına ödeme yapılmadıkça yerine getirilmemiş; vatandaş, çoğunlukla durumu şikâyet edecek merci de bulamamış, şikâyet ettiği bir üst merci de bağışı yapmadıkça işinin görülemeyeceğini bildirmiştir. Vatandaş da, sırf işini bitirmek ve bir an önce o sıkıntıdan kurtulmak için, bu parayı, yani, bana göre, bu haracı ödemek zorunda kalmıştır.

Aslında, sözünü ettiğimiz vakıflar ve dernekler, zaman içinde zorla para toplayan örgütler haline dönüşmüşlerdir. Topladıkları paraları merkezdeki yönetimleriyle de paylaştıkları, yani, topladıkları parayı genel müdürlükleri veya müsteşarlıklarının da hizmetine sundukları için, müsteşarlıklar veya genel müdürlükleri de bu işten çok memnun olmuşlardır; çünkü, iş, artık, o kadar güzel organize olmuştur ki, son zamanlarda taşra teşkilatlarının topladıkları bu paraların miktarları, en üst mercilere bildirilmekte veya oralarda toplanmakta ve artık, o üst merci, paranın nasıl harcanacağı yönünde talimatlar vermektedir. Yani, devletin bütçesi içinde ayrı bir bütçe oluşturulmaktadır. Yani, devlet kurumları, devlet otoritesini baskı unsuru kullanarak veya devletin vermesi gereken hizmeti vatandaşa vermemekle tehdit ederek topladıkları parayı, kendilerine göre önemli olan konulara harcamaktadırlar. Örneğin, kendi kurumlarının adını taşıyan ve sadece kendi kurum mensuplarının yararlanabildiği, kendilerinin "eğitim tesisi" dedikleri lüks dinlenme tesisi yaptırmaktadırlar. Resmî daire müdürlerinin odaları tefriş edilmekte, lüks ve pahalı araçlar satın alınmakta veya vatandaştan toplanan paralarla o resmî dairede çalışanların çocuklarına eğitim bursu verilmektedir.

Başka bir çarpıcı örnek vermek gerekirse, bu da Millî Eğitim Vakfıdır. Birçok hayırsever vatandaşımızın bağışta bulunmak için yarıştığı ve gerçekte çok önemli hizmetler yapan bu vakfın da gelir kaynaklarının gözden geçirilmesi gerekir.

Türkiye'nin ücra bir köşesindeki bir ilçenin ilköğretim okuluna çocuğunu kaydettirmek isteyen bir veli ile okul müdürü arasında yaşanan şiddetli tartışmalardan sonra veliden zorla alınan paralar, önce ilçe, sonra il millî eğitim müdürlüklerinde toplanmakta, bundan sonra da Ankara'daki Millî Eğitim Vakfının hesabına aktarılmaktadır. Peki, orada çalışan görevlinin veya daire müdürünün söz konusu bağışı yapmayan vatandaşın işini reddetme gibi bir hakkı var mıdır; yoktur elbette. Bunu, orada çalışanın kendisi de bilmektedir; ama, o anda, devletin kendisine verdiği yetkiyi aşmakta, vatandaştan haksız yere ve zorla para tahsil etmektedir. Bunun nedenini de açıklarken, devletin kendilerine yeterli kaynak aktaramadığını; dolayısıyla, bu işleri aslında vatandaşın iyiliği için yaptıklarını söylemektedirler. Böylelikle, vakıf ve dernekler, daha da ileri giderek, bünyesinde kurulu oldukları kurumun verdiği hizmetlerin bedelini, hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, zorunlu bağış olarak almaya başlamışlardır. Özellikle o kurumun memurlarınca kurulan ve hiçbir yasal dayanağı bulunmayan personel yardımlaşma vakıfları, kamu hizmetinin sunumu sırasında kamu yetkisini elde ettikleri araçları personele aktararak, âdeta rüşvet kurumunu meşru hale getirmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, bu ülkenin bütün insanları, dolaylı ve dolaysız olarak vergi ödemektedirler. Devlet kademesinde görev yapan insanlar da, bulundukları mevki ne olursa olsun, bu vergilerden maaş almaktadırlar; yani, geçimlerini bu paralarla yapmaktadırlar. Bulundukları görevin tanımı da kendilerine yapılmış ve bu görevlerin yerine getirilebilmesi için de devletin olanakları dahilinde kendilerine belli bir kaynak da ayrılmıştır; bu kaynağın nasıl harcanacağının usul ve yöntemi de açıkça belirtilmiştir; ama, bu kaynak resmî hizmetlerin yürütülmesi için yeterli değilse veya kaynak aktarımının gecikmesinden dolayı bazı hizmetler zamanında verilemiyorsa... Ancak, tüm bu koşullar dahi, oradaki görevliye, her ne adla olursa olsun para toplama hakkı vermez.

Değerli milletvekilleri, devletin aslî görevini yerine getirememesinden dolayı, özellikle son yirmi yıldır kendisini vatandaşın üzerinde gören bazı devlet görevlilerinin oluşturduğu ve bazılarının, dev sermayeli holdinglerin malvarlığına sahip sermaye şirketlerine dönüşmesine kadar giden bu sistem, lösemili çocuklara yardım vakfı gibi gerçekten yardım edilmesi gereken vakıf ve derneklerin de önünü tıkamaktadır.

Değerli arkadaşlar, devleti devlet yapan vergidir. Bir devletin tek bir bütçesi olur. Yeni veya ek vergi koymak, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. Bu vergiyi toplamak ve toplanan vergiyi gerekli yerlere harcama yetkisi de, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı yetkiyle, hükümetlere aittir. Herhangi bir kurum, kuruluş veya kişinin, her ne sebeple ve hangi kimlik altında olursa olsun, para toplaması suçtur. Bunu engellemek de, elbette ki, hükümetlerin görevleridir.

Bakın, şimdi, bu komisyon çalışmalarımız sırasında, bir üniversiteye yaptığımız ziyarette... Size oradan basit bir örnek vermeye çalışayım. Üniversitenin öğrencilerden topladığı çok mütevazı paralar var, aslında kişi başına hesapladığınız zaman önemli olmayan paralar var; ama, bu paralarla ne yapıyorlar; üniversite mensuplarının çocuklarına burs veriyorlar. Üniversitede okuyan, maddî açıdan sıkıntıda olan çocuklara burs verdikleri zaman, belki bir problem doğmayacak, belki kafamızda bir soru işareti olmayacak; ama, üniversitede çalışanların çocuklarına bu burs verilmektedir. Yine, toplanan paralarla üniversite kampusu içerisinde bir ilköğretim okulu yaptırılmıştır. Aslında, bu da, düşündüğünüz zaman, okul yaptırılmıştır, işte eğitime katkı veriliyor diye bakabilirsiniz; ama, o ilköğretim okulunda, sadece üniversite mensuplarının çocukları okumaktadır.

Yine, tabiî, bütün kamuoyunun ve sizlerin de çok yakından bildiği Merkez Bankası Vakfı olayı vardır. Merkez Bankası, Türkiye'de, para hareketlerini çok iyi bilen ve tek yönetici kurumdur. Bu kurumun kurduğu vakfın da -zaten ben tekrar anlatmıyorum- gelirinin ne kadar olduğu ve orada çalışanların, ayrıca bu vakıftan ne kadar maaş aldıkları da ortadadır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, şimdiye kadar yaşanan bu yasadışı olaya büyük ölçüde dur diyen 5072 sayılı Yasanın hiçbir nedenle deldirilmemesi gerekir. Türkiye'de, milyonlarca insan açlık sınırı altında yaşarken, onbinlerce insan geçici işçilik için yıl boyu il il gezerken ve çocuklarına ilköğretim imkânı dahi veremezken, birilerinin devlet adını kullanarak haksız kazanç elde etmesine olanak tanınmamalıdır. Hizmeti veren devlettir. Hizmette aksama varsa,  bunun sorumlusu da, çare bulacak olan da devlettir. Resmî dairelere işi düşen vatandaşlarımızı çileden çıkaran böylesi bir konuda yapılan bu çalışmanın hükümet tarafından hassasiyetle dikkate alınarak, kamu vakıf ve dernekleriyle, yine, resmî kurumlarda oluşturulan yardımlaşma sandıklarına bakış açısını bu rapor doğrultusunda değiştireceğini umarak, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma sandıkları konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken  önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Anayasanın  98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/12,28) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Şimdi, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçeceğiz. Normalde 1 saat ayırmamız gerekiyordu; ama, 19.00'a yarım saat var. Saat 19.00'da çalışma süremiz bitiyor; o zamana kadar soruları görüşeceğiz.

Burada bulunan bakanlarımızdan, değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 2, 3, 4, 5, 6, 9, 11 ve 12 nci sırasında yer alan soru önergelerini birlikte cevaplandırmak istemiştir. Bu istem, sırası geldiğinde yerine getirilecektir.

Şimdi "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve CevaplarI

1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan genç nüfusa yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından  sözlü soru önergesi (6/677) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı

BAŞKAN -Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

     Atilla Başoğlu

           Adana

Hükümet Programının 40 ıncı sayfasında yer alan "gençlik, ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizminin ve değişim potansiyelinin de kaynağıdır. Dolayısıyla, genç nüfusa sahip olmak Türkiye için büyük bir imkândır. Hükümetimiz, toplumun gençlere, gençlerin de Türkiye'ye güvenini sağlamayı temel hedefleri arasında görmektedir" ifadelerinin gereği olarak;

a. Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?

b. Hangi çalışmaları tamamladınız?

c. Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başoğlu'nun sözlü soru önergesine cevap vermek için huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, gençlerimize ve gençliğimize hizmet götüren birçok bakanlığımız, birçok kamu kurum ve kuruluşu var; bunlardan bir tanesi de, bakanlığıma bağlı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyette bulunan Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığıdır. Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığımızın gençliğe hizmet ulaştırmasında en önemli ve etkin olarak görev, gençlik merkezlerimizce sağlanmaktadır. Gençlik merkezleri, boş zamanını değerlendirme aracılığıyla gençleri eğlendirir ve dinlendirirken, onların toplumsallaşmalarını tamamlamalarını, kişisel gelişimlerini zenginleştirmelerini sağlayan eğitim nitelikli kamu kurumudur. Gençlik ve spor il müdürlüğüne bağlı, 81 ilimizde, ayrıca 30 ilçemizde, gençlik merkezleri faaliyetleri  devam etmekte olup, toplam gençlik merkezleri sayımız 111 adettir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı, ülkemiz gençliğinin, yurt içinde gençlikle ilgili olarak düzenlenen etkinliklere katılımlarını desteklemenin ve teşvik etmenin yanı sıra, üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi başta olmak üzere, Avrupa Gençlik Üyesi, Avrupa Gençlik Merkezi, Avrupa Gençlik Fonu ve Forumu, Federal Almanya Sporcu Gençlik Teşkilatı gibi, uluslararası gençlik teşkilatlarıyla gerekli koordinasyon ve işbirliğini sağlayan bir dairemizdir. Ülkemizdeki gençlikle ilgili uluslararası etkinliklerde bulunan kuruluşlarla işbirliği yapmaktadır. Hizmet ve etkinliklerimiz içerisine giren konularla ilgili yayınlanan yayınları takip etmektedir. Ayrıca, Genel Müdürlüğümüzce düzenlenecek uluslararası organizasyonlara, gençlerin ve gençlik kulüplerinin katılımlarını sağlamaktadır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı, ülkemizi, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında temsil edecek gençlerin seçimi ve yetiştirilmeleri konusunda çalışmalar yaparak, gençlik değişim programları aracılığıyla, gençlerimizin diğer ülke gençleriyle kültür ve bilgi alışverişinde bulunmalarını sağlayarak, hem ülkelerini hem de farklı kültürleri tanımaları için fırsat sağlamayı hedeflemiştir. Değerli arkadaşlar, gençlerimizin diğer ülkelerde düzenlenen uluslararası gençlik etkinliklerine katılmaları, bu ülke gençleri ile gençlik teşkilatları yetkililerinin de ülkemizde düzenlenen etkinliklere davet edilmeleri, ülkemizin ve gençlerimizin tanıtımı açısından daha yararlı olmaktadır. Bu amaçla, birçok ülke gençlik dernekleriyle, hem temaslarımız devam etmekte, bu meyanda, ön görüşmeler de bitme aşamasındadır.

Değerli arkadaşlar, kültürümüzü özümsemek, yaşatmak ve gelecek nesillere yaymak, gençlerimizi zararlı alışkanlıklardan korumak, birbirleriyle tanışıp kaynaşmalarına imkân sağlamak ve gençlerimizin serbest zamanlarını sosyal ve kültürel faaliyetlerle değerlendirmelerini temin etmek amacıyla, merkezlerarası, üniversitelerarası Türk halk müziği etkinlikleri düzenlenmektedir. Her yıl 15-21 Mayıs tarihleri arasında kutlanan Gençlik Haftasına 81 ilden ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden gençler davet edilerek, Başkent kutlamaları görkemli bir şekilde gerçekleştirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki 22 il ve ilçelerini kapsayan, 7-18 yaş gruplarında yer alan ortaöğretim öğrencileri, engelli öğrenciler ve aynı yaş grubunda yer alan çalışan ve öğrenim gören gençlerin sportif yeteneklerinin tespiti ve aktif spora yönlendirmek amacıyla Sporla Tanış Projesi 29 Haziran 2004 tarihinde hayata geçirilmiştir. Projeye, bu dönemde yaklaşık olarak 35 000 gencimiz iştirak etmiştir.

"Bundan sonrası için nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız" diye soruyor Sayın Başoğlu; kısaca bu soruya da cevap verip, huzurunuzdan ayrılacağım.

Değerli arkadaşlarım, mevcut gençlik kulüplerinin faaliyet alanlarının genişletilmesi, gençlik kulüplerinin sayılarının artırılması için teşvik edilmeleri, uluslararası gençlik platformlarına gençlerimizin katılımının desteklenmesi, uluslararası gençlik programlarının artırılarak gençlerimizin bilgi ve deneyim sahibi olmaları, gençlik kampları merkezlerinin artırılması, gençlik merkezlerinin ilçelere yaygınlaştırılması, gençlik merkezlerinin çağdaş normlara ulaştırılması ve üye sayılarının artırılması.

Madde bağımlılığıyla mücadelede en etkin yollardan birisi de, sektörlerarası işbirliği yapılarak toplum eğitimi çalışmasıdır. Madde Bağımlılığı Bilimsel Danışma Kurulu, eğitimcilerin eğitim programını hazırlamış ve bu programla, ilk olarak Millî Eğitim Bakanlığınca uygulamaya konulmuş bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Genel Müdürlüğümüzden beş temsilci söz konusu programa katılarak, daha sonraki yıllara ait madde bağımlılığı eğitim planını hazırlamışlardır. Bu plan gereği eğitim programı, ilk olarak teşkilatımıza bağlı hizmet olarak, hedef kitlemiz 12-24 yaş grubu gençlere direkt ulaşabilen, gençlik ve spor il müdürlüklerine bağlı gençlik merkezleri müdürlükleri olmuştur. Bu eğitim programlarıyla, madde bağımlılığı konusundaki çalışmaların daha bilimsel bir tabana oturtulması, daha organize bir şekilde projeli olarak yürütülmesi hedeflenmektedir.

Böylece, Sayın Başoğlu'nun sorusuna kısaca cevap verme imkânı buldum. Yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Soru önergesi yanıtlanmıştır ve gündemden kalkmıştır.

Millî Eğitim Bakanımız, 2 nci soru dahil, bundan sonraki 7 soru, yani, 3, 4, 5, 6, 9, 11 ve 12 nci sıralardaki sorulara birlikte yanıt vermek istediği için, bu soruları sırasıyla okutuyorum, daha sonra Sayın Bakan sırasıyla yanıt verecek.

2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan eğitim ve öğrenimle ilgili bazı ifadelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/682) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan eğitimde yeniden yapılanmaya dönük çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/683) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/684) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

5.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Fen-Edebiyat Fakültesi binasının ödenek ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/685) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

6.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, üniversitelerin öğretim kadrolarına atama yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/688) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya İl Millî Eğitim Müdürlüğü yönetim kadrolarında yapılan değişikliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/694) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

8.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın, öğretim programından iki yabancı dilin çıkarıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/696) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

9.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, iki ilköğretim müfettişiyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/705) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı

BAŞKAN - Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

     Atilla Başoğlu

            Adana

Hükümet programının 37 nci sayfasında yer alan "Eğitim ve öğrenim hakkının kullanılmasının önündeki engeller kaldırılacak; eğitim, hayat boyu sürecek bir süreç olarak kabul ve teşvik edilerek, kademeler arasında yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanacaktır" ifadelerinin gereği olarak;

a-Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?

b-Hangi çalışmaları tamamladınız?

c-Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

     Atilla Başoğlu

            Adana

Hükümet programının 37 nci sayfasında yer alan "Hükümetimiz, eğitim alanında köklü bir reform hareketine girişecektir. Her alanda olduğu gibi, Türk millî eğitim sisteminde de insan merkezli nitelikli bir eğitim modeline geçmek üzere, toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine göre yeniden yapılanma sağlanacaktır" ifadelerinin gereği olarak;

a- Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?

b- Hangi çalışmaları tamamladınız?

c- Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

                            Mehmet Yıldırım

                                      Kastamonu

Gazi Üniversitesine bağlı Kastamonu Eğitim Fakültesinin Kadıdağı'nda yıllardır devam etmekte olan inşaatının, Gazi Üniversitesi Rektörü Rıza Ayhan'ın basında yaptığı açıklamalara göre 3 trilyonluk bir ödenekle bitirilebileceği açıklanmıştır.

1- Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatının bitirilebilmesi için 3 trilyon TL ödeneği tahsis etmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

                            Mehmet Yıldırım

                                      Kastamonu

Kastamonu'da kurulması düşünülen Gazi Üniversitesine bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi için Defterdarlık Binası mekân olarak tahsis edilmiştir. Ancak mevcut binanın restore edilmesi için yaklaşık 500 milyarlık bir ödenek ihtiyacı doğmuştur.

1- Fakültenin kurulabilmesi ve 2003-2004 öğretim yılında öğrenci alımına başlayabilmesi için gereken ödeneği acil olarak sağlamayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Anayasanın 98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı ve devamı maddeleri uyarınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü yanıtlanmasını saygıyla dilerim.                     17.7.2003

                              M. Vedat Melik

                                          Şanlıurfa

Sorular:

1- Üniversitelerimizce ihtiyaç duyulan okutman, öğretim görevlisi, uzman, araştırma görevlisi, çevirici ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrolarına 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin işbaşında bulundukları dönemde açıktan veya  naklen atama yapılmış mıdır?

2- Yapılmadıysa engel nedir; yapıldıysa kimler, hangi kadrolara hangi tarihlerde atanmışlardır?

3- Araştırma görevlisi sınavını kazandıkları halde Maliye Bakanlığının kadroları kullanılabilir kılmaması sonucu YÖK'ten uygun yanıt alamayan hak sahiplerinin mağduriyetlerini gidermeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Aşağıda sunulan sorularımın, Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı vd. maddelerine göre Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                        23.7.2003

                          Feridun F. Baloğlu

                                           Antalya

1- Antalya, son yıllarda öğrenci seçme sınavında (ÖSS) en başarılı iller listesinde yer almaktadır. Nitekim, 2003 ÖSS'de de Antalya yüzde 85,7'lik kazanma oranı ile birinci olmuştur. ÖSS'de böyle bir başarıya imza atan Antalyalı öğrencilerin eğitim gördüğü kurum yöneticileri ve Antalya Millî Eğitim kadrosunu hangi gerekçeyle değiştirdiniz?

2- Öğrencilerimizin başarısında katkısı olduğu anlaşılan başta Millî Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz olmak üzere, diğer eğitim yöneticilerini görevden alarak, başarıyı cezalandırmış olmuyor musunuz?

3- Millî Eğitimdeki atamalarda, başarı bugün ölçü olarak kabul edilmiyorsa, sizin atamalarda esas aldığınız ölçü nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                       Kemal Sağ

                                              Adana

1- Avrupa Birliğine girmeye hazırlandığımız bir dönemde, iki önemli dilin (Almanca ve Fransızca) öğretim programından çıkarıldığı doğru mudur?

2- Doğru ise, neden bu dallarda öğretmen yetiştiriyoruz? Almanca ve Fransızca öğretimine ihtiyaç yoksa, bu dallarda öğretmen yetiştirmek israf değil mi?

3- Çeşitli üniversitelerin eğitim fakültelerinin Almanca, Fransızca bölümlerinden mezun olan gençlerin atamaları yapılmayarak ortada bırakılmaları, eğitim sistemine ve devlete güveni sarsmaz mı?

4- Gençleri hayal kırıklığına uğratmak hangi devlet politikasıyla uyuşmaktadır? Gençlerin maddî ve manevî kaybını nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda sunulan sorularımın, Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı ve devamı maddelerine göre Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.                    29.7.2003

                           Feridun F.Baloğlu

                                           Antalya

1- Eskişehir Millî Eğitim Müdürlüğünde yaklaşık iki yıl önce tamamlanan soruşturmalarda görev alan Nihat Karan ve Mehmet Acar isimli müfettişlerin raporlarının yargı kararlarıyla doğrulanmasına rağmen, bu iktidar döneminde haklarında soruşturma açıldığı doğru mudur?

2- İlköğretim müfettişlerinin, soruşturmalarını yasalara ve vicdanlarına uygun biçimde yapmalarını engelleyecek baskıların yapılmasını uygun buluyor musunuz?

3- Söz konusu müfettişlerden Nihat Karan'ın Muş'a öğretmen olarak atandığı haberleri doğru mudur? Bu tür uygulamalarla kimler tatmin edilmektedir, hangi çevreler himaye edilmektedir?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu tarafından sorulan iki soruya ve sırasıyla Kâtip Üyemiz tarafından okunan sorulara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başoğlu'nun, 682 esas numaralı "hükümet programının 37 nci sayfasında yer alan 'eğitim ve öğrenim hakkının kullanılmasının önündeki engeller kaldırılacak; eğitim, hayat boyu sürecek bir süreç olarak kabul ve teşvik edilerek, kademeler arasında yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanacaktır' ifadelerinin gereği olarak;

a- Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?

b- Hangi çalışmaları tamamladınız?

c- Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız?" diye bir sorusu var.  

Yine, 683 esas numaralı sorusunda da "hükümet programının 37 nci sayfasında yer alan 'hükümetimiz, eğitim alanında köklü bir reform hareketine girişecektir. Her alanda olduğu gibi, Türk millî eğitim sisteminde de, insan merkezli, nitelikli bir eğitim modeline geçmek üzere, toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine göre yeniden yapılanma sağlanacaktır' ifadelerinin gereği olarak;

Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?

Hangi çalışmaları tamamladınız?

Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız" şeklinde soruları var. Bu iki soru grubu birbiriyle ilişkili, ilintili olduğu için, ikisine -müsaadenizle- birlikte cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hükümet programımızda da ifade edildiği gibi, biz, Türk millî eğitim meselesini, ülkemizin en önemli ve öncelikli meselesi olarak kabul ediyoruz ve bunu böyle kabul ettiğimiz için de, son iki yıldır, 2004 yılında ve 2005 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe hazırlanırken, en büyük paylar Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır ve biz, Türk millî eğitiminin meselelerini altı başlıkta topladık:

Birincisi; okullaşma oranlarımız itibariyle, kalkınmış, ileri ülkelerin gerisideyiz, onların varmış olduğu, ulaşmış olduğu düzeyin gerisindeyiz.

İkincisi; fizikî mekânlarda, yani, okul çevresi dediğimiz meselede büyük sıkıntılarımız var; çok daha fazla dersliğe ihtiyacımız var, yeni okullar inşa etmek durumundayız.

Üçüncüsü; okullarımızın teknolojik altyapısı, çağdaş bir eğitim için müsait değildi; bununla ilgili ciddî problemlerimiz var. Sonra, eğitimin özü, eğitimin ruhu, müfredattır, içeriktir; bununla ilgili problemler var. Öğretmen kalitesinin artırılması gerekiyor ve ayrıca, Türkiye'de, bugüne kadar kurulmuş olan rehberlik sisteminde, okullardaki rehberlik sisteminde, çok ciddî eksiklikler olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz.

Bunlarla ilgili olarak, öncelikle okullaşma oranlarının artırılması ve okullaşma oranlarımızın, bir parçası olmaya çalıştığımız, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği standartlarına ulaştırılması yönünde gayretlerimiz olmuştur, gayretlerimiz olmaktadır ve bundan sonra da olacaktır. Özellikle, Türkiye'de, dezavantajlı grupların okullu hale getirilmesi için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bunun en tipik örneklerinden birisi, şu anda, 53 vilayette uygulanmakta olan "Haydi Kızlar Okula" kampanyasıdır. Şu veya bu sebepten dolayı, okul çağında olup da okula gitmeyen, gönderilmeyen, gidemeyen kız çocuklarımızın okullu hale getirilmesi için yoğun bir çaba harcanmaktadır. UNICEF'le yaptığımız bir protokolle müştereken yürütülen bu çalışmalar sonucu 17 Haziran 2003 tarihinden itibaren 120 000'e yakın kız çocuğumuz, evladımız, okuldan kopmuşken, okula gitmemişken, okullu hale getirilmiştir.

Öte yandan, özellikle özürlülerin okullu hale getirilmesi, özürlülerin eğitimiyle ilgili birçok adımlar atılmıştır ve ilköğretimin, özellikle yurt sathında ilköğretimdeki okullaşma oranının yüzde 100'e çıkarılması için birçok özendirici tedbir getirilmiştir. Başta, ücretsiz ders kitabı olmak üzere, özellikle çocuklarını, kız çocuklarını okula gönderen annelerin hesabına her ay para yatırmak suretiyle, kızlar lehine âdeta bir ayırımcılık yaparak, pozitif bir ayırımcılık yaparak, onların, özellikle kız çocuklarını gönderen annelere daha fazla para ödeyerek, erkek çocukları için de harçlıklar ödeyerek, özellikle Sosyal Riski Azaltma Projesi çerçevesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu tarafından bu teşvikler yapılmaktadır.

Özellikle, okulöncesi eğitimi, Türkiye'de, maalesef, çokça ihmal edilmiş olan bir alandır. Hepinizin bildiği gibi, çocukların 3 yaş ile 6 yaş arasında zekâ gelişim -özellikle- hızları maksimum düzeydedir. Bu çağda, bu yaşta çocukların mutlaka en iyi şekilde eğitilmesi gerekiyor; ama, biz göreve başladığımız zaman okulöncesinde okullaşma oranı yüzde 11 düzeyindeydi; yani, bütün cumhuriyet tarihi boyunca ulaştığımız yüzde 11 idi. Bugün yüzde 17'ye doğru bir tırmanış var ve iki yıl gibi bir süre içerisinde yüzde 11'den yüzde 17'ye çıkarılmıştır ve bu çabamız devam etmektedir.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 2005 yılının sonunda, okulöncesi eğitimin asgarî yüzde 25'e ulaştırılması, yüzde 25 oranında okulöncesi eğitiminde okullaşma oranına ulaşılması hedeflenmiştir; ama, maalesef, bizden önce bu konuda çok ciddî bir adımın atıldığını söylemek pek de mümkün değildir. Biz, 2005'in sonuna kadar, sadece müstakil anaokullarında, okulöncesi eğitimini yaptırmıyoruz; bütün ilköğretim okulları bünyesinde müsait olan sınıflarda anasınıflarının açılmasını sağladık; bundan sonra açılmayan yerlerde de bunu sağlayacağız. Artı, ortaöğretim kurumlarında, yine müsait olanlar, pedagojik açıdan müsait olanlar, yine anaokullarına, anasınıfı eğitimine tahsis ediliyor, edilmektedir ve onların da atıl kapasiteleri bu şekilde değerlendirilmektedir; yani, 2005 yılının sonuna kadar yüzde 20'lik bir hedefi inşallah yakalayacağız.

Fizikî mekân konusunda problemlerimiz var dedik. Okullarımızın öncelikle mimarî projelerinden başlamak üzere, bu konuda da ciddî sıkıntılar vardır. Tip proje dediğimiz projeler, albenisi olmayan, çocuklara cazip gelmeyen, gerçekten fonksiyonel olmayan okul projeleriydi. Bunlar, Bakanlığımızda, tip proje yerine, âdeta "tipsiz proje" olarak nitelendirilmekteydi. Biz, 41 yeni proje hazırladık ve bu projelerimizi de kısa bir süre önce Bakanlığımızda sergiledik. Atatürk Kültür Merkezinde sergilenecek; ayrıca, İzmirimizde de sergilenecektir. Biz, bizden, millî mimarîmizden çizgiler taşıyan, artı, modern mimarînin bütün unsurlarını da içeren bir okul mimarîsiyle kamuoyunun önüne çıkmak istiyoruz, çıkıyoruz. Malumunuz, cumhuriyetin başında, özellikle "ulus mimarîsi" olarak nitelendirdiğimiz, gerçekten kimlikli ve çok güzel binalar yapılmıştır; ama, daha sonraki yıllarda ihtiyaç önplana alınarak, kişiliksiz, kimliksiz, ruhsuz binalar inşa edilmiştir; beton yığınları halinde binalar inşa edilmiştir. Bu, sadece okullarımız için geçerli değil, hükümet konakları, hastaneler ve diğer bütün kamu binaları için de maalesef geçerlidir; ama, biz, bugüne kadar olan bu eksikliği, bu yanlışlığı gidermek ve bu yanlışlığı tersine çevirerek, doğru bir hale, doğru bir çizgiye sokmak istiyoruz. Bundan sonra, o tip proje dediğimiz projelerimizi uygulamayacağız, yeni projelerimiz yurdun dört bir yanında, mahallî özellikler ve iklim şartları da gözönünde bulundurularak hayata geçirilecektir.

Telekomla yaptığımız yine bir anlaşmayla, 2005 yılının sonuna kadar bütün okullarımıza geniş bant internet bağlantısı yapmayı hedefledik, bu yıl aşağı yukarı 19 000'e ulaştık; yani, 2004 yılının sonuna kadar 19 000 rakamına ulaştık. 2005 yılının sonuna kadar, inşallah, bütün okullarımızda, tek derslikli birleştirilmiş sınıf uygulaması yapan mezra okulları hariç olmak üzere diğer bütün okullarımızda, geniş bant internet uygulaması yapılacaktır. Bununla yetinmiyoruz; ayrıca bütün okullarımıza bilgisayar laboratuvarları veya bilgi teknolojisi sınıfları kurulması için yoğun bir gayret içerisindeyiz.

Öğretmenlerimizin bilişim teknolojisine kendilerini uydurmaları ve bilgisayar destekli eğitimde bilgisayarları en iyi şekilde, en rantabl şekilde kullanmaları için kendilerinin eğitilmesi gerektiği ortadaydı. Bununla ilgili olarak da, birçok firmayla, birçok devlet kuruluşuyla veya kendi imkânlarımızla projeler başlattık; bu da devam etmektedir.

Öte yandan, yine Vakıfbankla işbirliği yaparak, bütün öğretmenlerimizin, isteyen bütün öğretmenlerimizin piyasa şartlarının çok altında, neredeyse yarı fiyatına dizüstü bilgisayarlara sahip olmaları için bir ihale yaptık. Bu ihale sonuçlandı ve şubat bitmeden, ümit ediyorum ki, öğretmenlerimiz, isteyen öğretmenlerimiz, yarı fiyatına dizüstü bilgisayar sahibi olacaklardır.

Bilgiye erişim portalı, Millî Eğitim Bakanlığı için hazırlanmaktadır; yani, biz, dünyanın en büyük sanal kütüphanesini internet aracılığıyla okullara götürdüğümüz gibi, Millî Eğitim Bakanlığının hazırlatmış olduğu eğitim portalıyla da, büyük çapta, öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin ve eğitim yöneticilerimizin bilgiye ulaşma imkânlarını çok çok daha genişletmiş olacağız, bunu kolaylaştırmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, biz, okulların binalarını ve okulların içindeki sırayı, masayı, donanımı, petek ve kovan olarak değerlendirebiliriz. Petek ve kovanın olması yetmez, orada bal yapan arılar olması lazım ve her şeyden önemlisi de, o arıların balözü toplayabilecekleri çiçekler olması lazım; yani, petek ve kovanın varlığı, balın yapılması içindir. Bal, işin öz tarafı, müfredattır, içeriktir. Bizim ilköğretim müfredatımız 1967'de, malumunuz, hazırlanmış olan bir müfredattı, ihtiyaca cevap vermiyordu, ezberciliğe dayanan, öğretmen merkezli, kesinlikle öğrenciyi edilgen konumda bırakan, pasif konumda bırakan bir müfredattı; öğrenciyi düşünmeye, muhakeme etmeye, sorgulamaya, analiz ve sentez yapmaya sevk eden, teşvik eden bir sistem, maalesef, değildi. Biz bunu değiştirdik. İlköğretim müfredatı şu anda 9 ilimizde, 120 okulda pilot uygulama olarak uygulanmaktadır; gelecek yıl 81 vilayetimizde, bütün okullarımızda uygulanacaktır.

Ayrıca, yeni müfredat paralelinde, yarışmayla hazırlanmakta olan ders kitapları da, ümit ediyorum ki, gelecek yıl, yine, çocuklarımıza hazırlanarak ücretsiz olarak dağıtılacaktır. Bu, son derece önemli olan bir gelişmedir.

Ayrıca, mevcut rehber öğretmenlerimiz yetmediği için, belli okullarda toplandığı için, rehberlik sistemimizde çok ciddî bir eksiklik vardı. Rehberlik araştırma merkezlerinin sayısını artırarak ve bu rehber öğretmenleri belli noktalarda toplayarak, bütün öğrencilerimize rehberlik hizmetinin verilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu vesileyle, öğrencilerimizin gerçek kabiliyetini, gerçek zekâ türünü tespit ederek, onları, buna göre bir yönlendirmeye tabi tutmamız gerektiği ortadadır.

Onbir yıl boyunca ilköğretim, ortaöğretimin sonuna gelmiş olan öğrencilerimiz, onbirinci yılın sonunda "ne olmak istiyorsun, hangi üniversiteye gitmek, hangi fakülteye girmek istiyorsun" sorusu kendilerine sorulduğu zaman, "vallahi, bakalım, nereyi tutturursam" şeklinde size bir cevap veriyorlar. Bu "nereyi tutturursam" cevabı, piyangocu bir mantığın eseridir; çocuklarımızın kendilerini tanımadığı, kendi kabiliyetlerini bilmediği, ne yapmak istediklerini, ne yapmak istemediklerini bilmediği anlamına gelir. Bu rehberlik sistemlerinin hayata geçirilmesiyle biz, bu meseleyi inşallah büyük çapta aşmış olacağız.

Yine, Sayın Başoğlu'nun sorduğu, hayat boyu eğitim meselesi nasıl olacak; bildiğiniz gibi, Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ismiyle bir genel müdürlüğümüz vardır ve bu genel müdürlüğümüz, gerek halk eğitim merkezleri yoluyla ve gerekse açtığı diğer kurslar yoluyla, bu ömür boyu eğitim, yetişkin eğitimini sürdürmektedir; sanayiyle işbirliği yaparak, sektörle işbirliği yaparak bunu yürütmektedir.

Ayrıca, Erkek Teknik, Kız Tekniköğretim Genel Müdürlüğümüz, Ticaret ve Turizm Genel Müdürlüğümüz, yine sektörle işbirliği yaparak, belediyelerle işbirliği yaparak, meslek edindirme kursları düzenlemektedirler.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süremiz de doluyor...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge sahiplerinin de açıklama hakları söz konusu olacak; o nedenle, toparlarsanız iyi olur.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Belediyelerle ve diğer kuruluşlarla, sektörle, meslek edindirme kursları devam etmektedir.

Ayrıca, bugünkü dünyada, modern dünyada bir insanın meslek sahibi olması  yetmiyor, yeni değişen teknolojilere ve değişen şartlara göre kendilerini uyarlamaları gerekiyor. Bu yeni şartlara, yeni teknolojiye insanların, meslek sahiplerinin kendilerini uyarlaması için de ayrıca çalışmalar yapılmaktadır.

Eğitimin özellikle kademeler arasında yatay ve dikey geçişlere imkân sağlayacak hale getirilmesiyle ilgili olarak, şu anda Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan, Avrupa Birliği finansmanıyla, Avrupa Birliğinden alınan hibeyle yürütülmekte olan "MEGEP projesi" adı altında bir projemiz vardır. Gelecek yılda itibaren liselerimiz kademeli olarak dört yıla çıkarılmaktadır. 9 uncu sınıf ortak bir sınıf haline getiriliyor ve öğrenciler isterlerse, genel liselerden meslek liselerine, meslek liselerinden genel liselere 9 uncu yılın sonunda gidebilmektedirler; bu geçişleri yapabilmektedirler.

Bununla ilgili olarak da şu anda 140 okulumuzda bir pilot uygulama yürütülmektedir; yani, hükümet programımızda ifade edilen gerek eğitimde reform yapılması gerek eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gerekse de yine kademeler arasında yatay ve dikey geçiş imkânlarının temin edilmesiyle ilgili vaatlerimiz, topluma vermiş olduğumuz taahhütler, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde okunan ve yapılacağı ifade edilen ne varsa, bunlar yapılmıştır, yapılmaktadır ve yapılacaktır diyorum.

Sürem dolduğu için, diğer soruları cevaplandıramıyorum; daha doğrusu, çalışma süremiz 19.00'da sona erdiği için; geri kalan sorulara daha sonraki bir oturumda cevap vermek üzere, Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Bakanımız, arka arkaya cevap vermek durumunda olduğu soruları tamamlayamadı; halbuki, sorular okundu. O soruların bugün tamamlanmasında, yanıtlanmasında yarar görüyoruz. O nedenle de, bu soruların yanıtlanmasıyla ilgili süreye ihtiyacımız var. Ayrıca, burada olan soru sahibi arkadaşlar yerlerinden ek açıklama yapmak isteyebilirler. Bütün bu işlemlerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırım tarafından sorulan soruya cevap veriyorum.

Sayın Yıldırım'ın sorusunu hatırlatıyorum: "Gazi Üniversitesine bağlı Kastamonu Eğitim Fakültesinin Kadıdağı'nda yıllardır devam etmekte olan inşaatının, Gazi Üniversitesi Rektörü Rıza Ayhan'ın basında yaptığı açıklamalara göre 3 trilyonluk bir ödenekle bitirileceği açıklanmıştır."

Tabiî, şu anda, Sayın Ayhan rektör değil, rektör değişti; Sayın Kadri Yamaç şu anda rektör.

"Soru 1- Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatının bitirilebilmesi için 3 trilyon Türk Lirası ödeneği tahsis etmeyi düşünüyor musunuz" diye bir soru soruyor. Ben, bununla ilgili olarak hemen şunu söyleyeyim: Eğitim fakültesi için, 2004 yılında -Sayın Ayhan'ın ifade ettiği gibi- 3 trilyon 17 milyar Türk Lirası harcanmıştır; 2005 yılı için de, yine 3 trilyon 834 milyar lira para tahsis edilmiştir. Dolayısıyla, bu miktar, eğitim fakültesinin tamamlanmasına, ümit ediyorum ki, yetecektir.

Yine, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'ın, fen-edebiyat fakültesinin inşaatıyla ilgili olarak sorduğu bir soru var: "Kastamonu'da kurulması düşünülen Gazi Üniversitesine bağlı fen-edebiyat fakültesi için Defterdarlık Binası mekân olarak tahsis edilmiştir; ancak, mevcut binanın restore edilmesi için yaklaşık 500 milyarlık bir ödenek ihtiyacı doğmuştur" demektedir. Soru şu: "Fakültenin kurulabilmesi için, 2003-2004 öğretim yılında öğrenci alımına başlayabilmesi için gereken ödeneği acil olarak sağlamayı düşünüyor musunuz?" Tabiî, bu soru, çok önceden sorulan bir soru. Bununla ilgili olarak da şunu söyleyeyim: 2004 yılında, fen edebiyat fakültesinin inşaatı için 97 milyar tahsis edilmiş ve harcanmış; 2005 yılı için de 1 trilyon 295 milyar Türk Lirası tahsis edilmiş ve bu para harcanacaktır.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın M. Vedat Melik tarafından sorulan soru şu: "Üniversitelerimizce ihtiyaç duyulan okutman, öğretim görevlisi, uzman, araştırma görevlisi, çevirici ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrolarına 58 inci ve 59 uncu hükümetlerin işbaşında bulundukları dönemde açıktan veya naklen atama yapılmış mıdır? Yapılmadıysa, engel nedir? Yapıldıysa, kimler, hangi kadrolara, hangi tarihlerde atanmışlardır? Araştırma görevlisi sınavını kazandıkları halde, Maliye Bakanlığının kadroları kullanılabilir kılmaması sonucu YÖK'ten uygun yanıt alamayan hak sahiplerinin mağduriyetlerini gidermeyi düşünüyor musunuz? "

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 2003 yılında, bütün kamu için tahsis edilen kadro miktarı 35 000 idi; Hükümetimiz, bunun 23 200'ünü eğitime ayırdı, 20 000'ine öğretmen ataması yapıldı, 3 200'ü üniversitelerimize tahsis edildi, üniversiteler arasında paylaşıldı, bölüşüldü. 2004 yılında, toplam 40 000 kadro tahsis edildi; bunun 24 600'ü üniversitelerimize yine verildi, 24 600'ü eğitime tahsis edildi. Bunun da 6 600'ü üniversitelerimize yine verildi, üniversiteler arasında paylaşıldı, 18 000'ine de öğretmen ataması yapıldı.  Bu yıl toplam  48 000 kadro tahsis edildi. Bunun 24 000'i eğitime ayrıldı. Bu 24 000'in, yine 20 000'ine öğretmen ataması yapılacak, 10 000'ine dün atama yapıldı, 10 000 öğretmen de ağustos ayında atanacaktır; geri kalan 4 000 kadro da, yine üniversitelerimiz arasında bölüşülerek, bu gerekli tahsis yapılmıştır. Personelden sorumlu Devlet Bakanımız, Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Bey tarafından bunlar yapılmış, yine bu yıl bu 4 000 kadro üniversitelerimize gönderilecektir.

Bu kadroların akademik kadrolar için mi kullanılacağı, idarî personel için mi kullanılacağı sorusu sorulabilir. Burada takdir tamamen üniversitelere aittir. Üniversiteler, acil ihtiyaçlarına göre bunları kullanabileceklerdir veya kullanmışlardır.

Yine, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Fikret Baloğlu tarafından sorulan "Antalya, son yıllarda öğrenci seçme sınavında en başarılı iller listesinde yer almaktadır. Nitekim, 2003 ÖSS'de Antalya, yüzde 85,7'lik kazanma oranıyla birinci olmuştur. ÖSS'de böyle bir başarıya imza atan Antalyalı öğrencilerin eğitim gördüğü kurum yöneticileri ve Antalya Millî Eğitim kadrosunu hangi gerekçeyle değiştirdiniz?

Soru 2: Öğrencilerimizin başarısında katkısı olduğu anlaşılan başta Millî Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz olmak üzere, diğer eğitim yöneticilerini görevden alarak başarıyı cezalandırmış olmuyor musunuz?

Soru 3: Millî Eğitimdeki atamalarda başarı, bugün ölçü olarak kabul edilmiyorsa, sizin atamalarda esas aldığınız ölçü nedir?" şeklinde sorular var.

Değerli arkadaşlarım, bir ildeki öğrencilerimizin ÖSS'de veya LGS'de gösterdiği başarı, şüphesiz ki, farklı faktörlere bağlıdır, oradaki eğitimin kalitesine bağlıdır, okullarımızın durumuna bağlıdır, öğretmenlerimizin sayısına bağlıdır, donanım ve dokümantasyonun yerinde olup olmadığına bağlıdır; ayrıca, sosyoekonomik ve sosyokültürel duruma bağlıdır. Bunu tek başına bir müdürle  izah etmek mümkün değildir. Şu anda, Sayın Süleyman Akyüz, Antalya Millî Eğitim Müdürü değildir; ancak, aynı başarı devam etmektedir. Demek ki, bu, Sayın Süleyman Akyüz'le ilgili olan, doğrudan onunla bağlantılı olan bir olay değildi. Şüphesiz, yöneticinin önemi vardır; ama, ben, Sayın Akyüz'le ilgili süreci sizlerle paylaşmak isterim.

Bakanlığımız başmüfettişlerince, Antalya Millî Eğitim Müdürlüğü yetkilileri hakkında, 2001, 2002 ve 2003 yıllarına ilişkin düzenlenen soruşturma raporlarında, haklarında getirilen teklifler uyarınca, İl Millî Eğitim Müdürü M. Süleyman Gündüz ile İl Millî Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü Alibaz Özel görevlerinden alınmışlardır. Adı geçen kişilerin bu işleme karşı idare mahkemesinde açtıkları davada da ret kararı verilmiştir.

Duyuru ve atama yetkisi Bakanlığımızda bulunan Antalya İlindeki eğitim kurumlarında, 3.11.2002-7.10.2004 tarihleri arasında, 1 yönetici soruşturma sonucu görevinden alınmıştır.

Bakanlığımız personelinden görev ve sorumluluklarıyla bağdaşmayan fiilleri bulunan veya bulunduğuna dair duyumlar alınanlar hakkında yapılan inceleme, soruşturma sonucunda getirilen adlî, idarî, malî ve disiplin teklifleri doğrultusunda yasaların gereği yerine getirilmektedir. Söz konusu kişilerle ilgili olarak tesis edilen işlem, kamu yararı ve hizmet gerekleri de dikkate alınarak, bu kapsamda gerçekleştirilmiştir. Açılan davada idare mahkemesinin ret kararı vermesi de bu durumu teyit etmektedir.

Bakanlığımızın taşra teşkilatı, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri yöneticilerinin atamaları Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği; okul, kurum yöneticilerinin atamaları ise, Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerini Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.

Okul, kurum yöneticilerini atama esaslarını belirleyen anılan yönetmeliğe göre, anadolu lisesi statüsündeki her türlü liselerin, fen liselerinin, yatılı ilköğretim bölge okullarının ve doğrudan Bakanlığa bağlı eğitim kurumlarının müdürlerinin atamaları, Bakanlığın diğer okulların müdürlerinin atamaları ise valiliğin yetkisinde bulunmaktadır ve bunlar, belli kriterlere göre, bu yönetmeliğin getirdiği esaslara göre yapılmaktadır. Burada keyfîlikten söz etmek mümkün değildir.

Adana Milletvekilimiz Sayın Kemal Sağ tarafından sorulan dört soru var. Soruları hatırlatmak istiyorum; soruların -daha doğrusu- özü şu: Bir taraftan, Avrupa Birliğine girme sürecindeyiz, bir taraftan da, okullarda ikinci yabancı dil olan Fransızca ve Almanca'nın müfredattan çıkarıldığı, programdan çıkarıldığı şeklindeki söylentilerin doğru olup olmadığı Sayın Vekilimiz tarafından soruluyor. Hayır -çok uzun bir cevap var burada, ben sizin çok fazla değerli vakitlerinizi almak istemiyorum- bu doğru değildir; aksine, bu uygulama, özellikle hazırlık sınıfı olan bütün okullarda bir mecburî uygulama olarak Hükümetimiz, Bakanlığımız tarafından getirilmiştir, tesis edilmiştir. Sadece Fransızca ve Almanca değil, özellikle Türkiye'ye çok sayıda gelen, Almanlardan sonra ikinci sırada bulunan Rus turistler de gözönünde bulundurularak, turizm ve otelcilik liselerimizde ayrıca Rusça dersi konmuştur. Bunu da sizlerle paylaşmak isterim.

Yine, Antalya Milletvekilimiz Feridun Fikret Baloğlu tarafından sorulan üç ayrı soru var; onlara da cevap vermek isterim.

Birinci soru: "Eskişehir Millî Eğitim Müdürlüğünde yaklaşık iki yıl önce tamamlanan soruşturmalarda görev alan Nihat Karan ve Mehmet Acar isimli müfettişlerin raporlarının yargı kararlarıyla doğrulanmasına rağmen bu iktidar döneminde haklarında soruşturma açıldığı doğru mudur?

İkinci soru: İlköğretim müfettişlerinin soruşturmalarını yasalara ve vicdanlarına uygun bir biçimde yapmalarını engelleyecek baskıların yapılmasını uygun buluyor musunuz?

Üçüncü soru: Söz konusu müfettişlerin, Nihat Karan'ın, Muş'a öğretmen olarak atandığı haberleri doğru mudur? Bu tür uygulamalarla kimler tatmin edilmektedir; hangi çevreler himaye edilmektedir" şeklinde Sayın Baloğlu soru sormaktadır.

Birinci soru için şunu söylerim: Soru önergesinde adı geçen Eskişehir İl Millî Eğitim Müdürlüğü ilköğretim müfettişlerinden Nihat Karan ve Mehmet Acar hakkında Bakanlığımız müfettişleri tarafından yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen 20.5.2003 gün ve 8619-3735 sayılı soruşturma raporunda, Eskişehir Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Haydar Aslan hakkında yaptıkları soruşturmada bazı öğretmenlerin ifadelerini almadıkları, öğretmen Haydar Arslan'ın, Pilot Binbaşı Ali Tekin İlköğretim Okulu Müdürü Ahmet Börcek hakkındaki iddialarını sübut buldurmamaya çalıştıkları, ayrıca, Nihat Karan'ın, Eskişehir Porsuk İlköğretim Okulu Müdürü Muzaffer Atalay ile Müdür Yardımcıları Celal İrtekin ve Bahattin Özçakmak hakkında yaptığı soruşturmayı yeterli bilgi ve belgeye dayandırmadan rapor düzenleyerek ilgililer hakkında teklif getirdiği ve müdür yardımcılarının görevlerinden alınmalarına sebep olduğu sonuç ve kanaatine ulaşıldığından;

a) Nihat Karan'ın; disiplin yönünden, tevhiden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 2670 sayılı Kanunla değişik 125/C-ı maddesine göre 1/30 oranında aylıktan kesme cezasıyla tecziyesi,

İdarî yönden; bölgede çalışmaları ile yönetici ve öğretmenlerin güvenini kaybettiği, yaptığı soruşturmalarda müfettişlik imajına gölge düşürdüğü, çevrede güven duygusunu ve tarafsızlığı zedeleyecek davranışlarda bulunduğu, emsallerine kötü örnek teşkil ettiği; böylece, İlköğretim Müfettişleri Yönetmeliğinin 73 üncü maddesinde belirlenen usul ve esaslara uymadığı anlaşıldığından, aynı yönetmeliğin 64 üncü maddesine göre müfettişlik görevinden alınarak, il dışına öğretmen olarak atanması,

b) Mehmet Acar'ın; disiplin yönünden tevhiden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 2670 sayılı Kanunla değişik 125/B-a ve 1 inci maddesine göre kınama cezasıyla tecziyesi teklif edilmiş ve bu teklifler uygulanmıştır.

Bu kapsamda, Nihat Karan hakkında getirilen idarî teklifin uygulanması sonucu, Eskişehir İli İlköğretim Müfettişliği görevinden alınarak, Muş Millî Eğitim Müdürlüğü emrine sınıf öğretmeni olarak atanmıştır. Bu atama işleminin iptali talebiyle açtığı davada, Eskişehir İdare Mahkemesince -29.8.2003 gün ve Esas No: 2003/808 sayılı kararında- dava konusu işlemin teminat aranmaksızın yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine de, 30.10.2003 gün ve 53018 sayılı kararnameyle Eskişehir Millî Eğitim Müdürlüğü İlköğretim Müfettişliği görevine tekrar atanmıştır; yani, yargının verdiği karar yerine getirilmiştir.

Sayın Niğde Milletvekilimiz Orhan Eraslan tarafından sorulan iki soruya son olarak cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sorulan sorular arasında o soru yok; okumadık onu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öyle mi efendim...

BAŞKAN - Bitirdiniz siz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitirdiysem mesele yok.

BAŞKAN - İşinizi bitirdiniz; tamam.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 2, 3, 4, 5, 6, 9, 11 ve 12 nci sıralardaki sorular cevaplandırıldı.

Sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Şubat 2005 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.15