DÖNEM:
22 CİLT: 74 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
58 inci Birleşim
15 Şubat 2005 Salı
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'in,
Ankara-Elmadağ'da bulunan Çay-Kur Paketleme Fabrikasının Rize İline
taşınmasının yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün,
5187 sayılı Kanunun uygulamaya girişiyle birlikte, yerel yayın yapan basın
organlarının içine düştüğü sorunlara ve alınması gereken önlemlere ilişkin
gündemdışı konuşması
3.- Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un,
Bursa'nın tekstil sanayi kenti oluşuna ve içinde bulunduğu sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması
B) Oturum Başkanlarinin Konuşmalari
1.- TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in,
Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın
vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı
dileyen konuşması
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve
43 milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut
hizmetlerinin araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı
ve 43 milletvekilinin, şarapçılık sektörünün araştırılarak sorunlarının tespiti
ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/249)
D) Tezkereler ve Önergeler
1.- (10/111, 160, 180) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Başkanvekilliğine Konya Milletvekili Orhan
Erdem'in seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı tezkeresi (3/755)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cımoszwicz'in Polonya'ya
resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/756)
3.- Bazı milletvekillerinin belirtilen
sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/757)
4.- Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a
ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/758)
5.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'ün, Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete
katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/759)
6.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in,
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/263) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/251)
7.- İstanbul Milletvekili Algan
Hacaloğlu'nun, 3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan
İşler Hakkında Kanun ile 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve TBMM Etik
Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasî Ahlak Yasası) Teklifinin (2/22)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/252)
IV.-
ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Denizli Milletvekili Mehmet U. Neşşar
ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin,
kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun
araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699)
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve CevaplarI
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
hükümet programında yer alan genç nüfusa yönelik çalışmalara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü
soru önergesi (6/677) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in
cevabı
2.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
hükümet programında yer alan eğitim ve öğrenimle ilgili bazı ifadelere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/682) ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik'in cevabı
3.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
hükümet programında yer alan eğitimde yeniden yapılanmaya dönük çalışmalara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/683) ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/684) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
cevabı
5.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Fen-Edebiyat Fakültesi binasının
ödenek ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/685) ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
6.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat
Melik'in, üniversitelerin öğretim kadrolarına atama yapılıp yapılmadığına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/688) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı
7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, Antalya İl Millî Eğitim Müdürlüğü yönetim kadrolarında yapılan
değişikliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/694) ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
8.- Adana Milletvekili Kemal Sağ'ın,
öğretim programından iki yabancı dilin çıkarıldığı iddialarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/696) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik'in cevabı
9.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun, iki ilköğretim müfettişiyle ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/705) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in
cevabı
B) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın,
Antalya-Lara-Kundu Turizm Projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4212)
2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5020 sayılı Bankalar Kanunu arasındaki uyuma ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4474)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
TMSF tarafından el konulan bazı kuruluşlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4510)
4.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in,
tarımsal sulamada kullanılan ve ödenemeyen elektrikte fiyat ve KDV indirimi
yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/4513)
5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Adana Devlet Hastanesi personelinin döner sermayeden pay alamamalarına ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4518)
6.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in,
SSK hastanelerinde uygulanan ilaç alım prosedürüyle ilgili protokole ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı
(7/4526)
7.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
ASLANOĞLU'nun, Cumhurbaşkanınca affedilen hükümlülere ve Adlî Tıp Kurumuna
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4531)
8.- Bursa Milletvekili Mehmet
KÜÇÜKAŞIK'ın, Kamu İhale Kurulunca iptal edilen Sayıştay eski binalarının
onarım ihalesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun
cevabı (7/4566)
9.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, adlî
tıp uzmanlığı süresinin kısaltılacağına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/4577)
10.- İzmir Milletvekili K. Kemal
ANADOL'un, 2005 Universiade Yaz Oyunlarının hazırlık çalışmalarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in
cevabı (7/4582)
11.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un,
Samsun'daki okulların depreme dayanıklılığının incelenip incelenmediğine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in
cevabı (7/4584)
12.- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ'in,
Mersin-Silifke İlçesindeki Gazi Çiftliğinin restorasyonuna ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4609)
13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
Iğdır İli ve Ağrı Dağının turizm açısından değerlendirilmesine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Erkan MUMCU'nun cevabı (7/4612)
14.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Dünya Bankası ile ortak yürütülen projelere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/4632)
15.- Mersin Milletvekili Vahit ÇEKMEZ'in,
Tarsus İli Bağ-Kur irtibat bürosunun şube müdürlüğüne dönüştürülüp
dönüştürülmeyeceğine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/4633)
16.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai
ÖNDER'in, Samsun-Vezirköprü İlçesindeki Kunduz Dağı yaylalarının turizm
potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE'nin cevabı (7/4646)
17.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın,
Giresun İlinin afet için öncelik kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4656)
18.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
Gemiadamları Yönetmeliğinin çıkarılamama nedenine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4686)
19.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
AB müktesebatına uyum çalışmalarına,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğünün "Kıbrıs Rum
Yönetimi" ibaresini Kıbrıs olarak değiştirdiği iddiasına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/4698, 4699)
20.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
AB müktesebatına uyum çalışmalarına,
- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in,
hayvan kimlikleme sistemine,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4708, 4709)
21.- Isparta Milletvekili Mevlüt
COŞKUNER'in, pazar yerlerinde açıkta satılan ürünlerin kontrolüne,
- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün,
tarım üreticilerinin destekleme primlerine,
AB ile müzakere sürecinde tarım sektöründe
alınacak tedbirlere,
AB ile müzakere sürecinde hayvancılık
sektöründe alınacak tedbirlere,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sami GÜÇLÜ'nün cevabı (7/4730, 4731, 4732, 4733)
22.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün,
LPG'li araçların tescil işlemlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali COŞKUN'un cevabı (7/4738)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
iki oturum yaptı.
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt,
Doğu Anadolu Bölgesi ile Erzurum'da kış mevsiminde karşılaşılan güçlüklere ve
alınması gereken tedbirlere,
Samsun Milletvekili Mustafa Çakır, Osmanlı
padişahlarından II. Abdulhamid'in ölüm yıldönümü münasebetiyle, kişiliğine ve
ülke için yaptığı hizmetlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali
Özpolat'ın, İstanbul'da son günlerde artan asayiş sorununa ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Güldal Akşit cevap
verdi.
Genel Kurulu ziyaret eden Yunanistan Adalet
Bakanı Anastasis Papaliguras ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Nevzat
Pakdil, Kahramanmaraş'ın kahramanlık unvanını almaya hak kazandığı ve
bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdığı kurtuluş günü münasebetiyle
Kahramanmaraşlıları kutlayan bir konuşma yaptı.
Afyonkarahisar Milletvekili Mahmut
Koçak'ın (3/595) (S. Sayısı: 752),
Niğde Milletvekili Mahmut Uğur Çetin'in
(3/596) (S. Sayısı: 753),
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu'nun
(3/597) (S. Sayısı: 754),
Mersin Milletvekili Vahit Çekmez'in
(3/598) (S. Sayısı: 755),
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in
(3/599) (S. Sayısı: 756),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde
raporların kesinleşeceği açıklandı.
Mikro Finans Kuruluşları Hakkında Kanun
Tasarısının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan tasarının geri verildiği;
Çevre Komisyonu Başkanlığının, (1/949)
esas numaralı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısının, kapsam
itibariyle ihtisas alanına girmesi nedeniyle Komisyonlarına havale edilmesine
ilişkin tezkeresi okundu; bu istem, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunca da
uygun bulunduğundan, söz konusu tasarının Çevre Komisyonuna havale edildiği;
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 29
milletvekilinin, sigara sanayiinin durumu ile sigara kaçakçılığının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı
Açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:
İsviçre'ye,
Rusya Federasyonuna,
Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;
9.2.2005 tarihinde dağıtılan ve aynı
tarihli gelen kâğıtlarda yer alan kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu
dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak bu oluşumlardan kaynaklanan
sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan (10/12, 28) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 699 sıra
sayılı raporunun, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında
yer almasına ve görüşmelerinin 15.2.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına;
9.2.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 787 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti ile Filistin Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki
Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının, 48 saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 3 üncü sırasına alınmasına; Sayıştayda boş bulunan üyeliklere 832
sayılı Sayıştay Kanununun 6 ve ek 8 inci maddeleri hükümlerine göre yapılacak
seçimlerin 22.2.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden, ertelendi.
2 nci
sırasında bulunan Tarım
Ürünleri Lisanslı Depoculuk
Kanunu Tasarısının (1/821) (S. Sayısı : 701) bu birleşimde
tamamlanan görüşmelerinden sonra,
3 üncü sırasına alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Filistin Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki
Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının (1/890) (S. Sayısı: 787) elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan
sonra,
Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
15 Şubat 2005 Salı günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 19.07'de son verildi.
Nevzat
Pakdil |
|
|
Başkanvekili |
|
|
|
Harun
Tüfekci |
Türkân
Miçooğulları |
|
Konya |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 77
II. - GELEN
KÂĞITLAR
11 Şubat
2005 Cuma
Tasarılar
1.- Avrupa Sosyal Şartına Değişiklik
Getiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/967)
(Avrupa Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2005)
2.- (Gözden Geçirilmiş) Avrupa Sosyal
Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/968) (Avrupa
Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2005)
Teklif
1.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun;
Sigarayla Mücadele Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/377) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2005)
Rapor
1.- 24.6.2004 Tarihli ve 5197 Sayılı İl
Özel İdaresi Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/856) (S. Sayısı: 791) (Dağıtma tarihi: 11.2.2005)
(GÜNDEME)
No.: 78
15 Şubat
2005 Salı
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği
Arasındaki Malî İşbirliği Çerçevesinde Temin Edilecek Mali Yardımların
Uygulanmasına İlişkin Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/861) (S. Sayısı: 694'e 1 inci
Ek) (Dağıtma tarihi: 15.2.2005) (GÜNDEME)
Geri Alınan
Yazılı Soru Önergesi
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN,
Etibank nedeniyle hakkında dava açılanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesini 14.2.2005 tarihinde
geri almıştır. (7/4751)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL ve
43 Milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut
hizmetlerinin araştırılarak sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
2.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI
ve 43 Milletvekilinin, şarapçılık sektörünün araştırılarak sorunların tespiti
ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/249) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2005)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
15 Şubat
2005 Salı
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
58 inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Çay-Kur Paketleme
Fabrikasının Rize İline taşınmasıyla ilgili söz isteyen Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş'e aittir.
Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Gündemdişi Konuşmalar
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş'in, Ankara-Elmadağ'da bulunan Çay-Kur Paketleme
Fabrikasının Rize İline taşınmasının yaratacağı sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü'nün cevabı
YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanın da
belirttiği gibi, Ankara'nın Elmadağ İlçesinde, 1978 yılında, depo olarak
kurulan; ancak, tüketiciye daha yakın olmak, pazardan daha büyük bir pay almak
amacıyla 1978 yılında da Çay-Kura bağlı bir paketleme fabrikası, Ankaramızın
Elmadağ İlçesinde kurulmuştur. Bu fabrika, yıllardan beri, 22'si memur olmak
üzere 146 çalışanıyla, Çay-Kura, özellikle çay üreticisi olan bölgeye ve İç
Anadolu Bölgesine büyük bir hizmet vermektedir. Çay-Kurun toplam olarak
satışının yüzde 25'i Ankara Pazarlama Bölge Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır.
Bu tesisin Ankara'nın bu ilçesine ekonomik
olarak katkısı da aylık 250 milyar dolayındadır. Bu, ilçemizin önemli bir gelir
kaynağı, önemli bir kalkınma kaynağıdır aynı zamanda. Özel sektörü de
incelediğimiz zaman, özellikle tüketiciye ulaşmak isteyen büyük firmaların da
-örneğin Arçelik, örneğin Ülker, örneğin Pınar- pazara yakın olmak, tüketiciye
yakın olmak için, özellikle İstanbul, İzmit, Bolu, Ankara, Ordu, Karaman
ekseninde örgütlendiklerini de görüyoruz; ancak, her ne hikmetse, 1998 yılında,
bu fabrikanın Rize'ye taşınması gündeme geldi. O dönemde, bütün ilçe halkı,
iktidarda olan siyasî partilerin ilçe örgütleri de dahil olmak üzere, mitingler
düzenlediler ve dönemin iktidarı -sanırım, sayın başbakanın belki haberi yoktu-
bürokratların sayın başbakana olan bir kıyağı sonucu taşınmak istenmişti; ama,
daha sonra sağduyu hâkim oldu, bu fabrikanın Ankara'dan Rize'ye taşınması
önlendi.
Sayın milletvekilleri, her ne hikmetse,
şimdi, bu fabrikanın yeniden Rize'ye taşınması gündeme geldi. Çayın Rize'de
paketlenip gelmesi demek; bir, pazar payına daha uzakta olması demek; iki
-Türkiye'nin trafik sorununu hepimiz biliyoruz zaten- fazladan 300 kamyonun
daha yollarda dolaşması demek; 450-500 milyar liranın sadece taşıma işine
fazladan ödenmesi demek. Bu makinelerin buradan sökülüp götürülmesi sonucu
doğan üretim kaybının ülke ekonomisine getirdiği kayıp 6-7 trilyon dolayında ve
bir de, bu, artık, bir işletmenin modernlik, verimlilik ilkesine de
uymamaktadır.
Geçtiğimiz perşembe günü, yine, bütün
siyasî partilerin ilçe örgütleri bir miting düzenlediler; ben de gittim o
mitinge. Bütün Elmadağ halkı şunu söylüyor: "Biz bu ülkenin vatandaşıyız.
Elbette ki, Rizelilere de büyük bir muhabbet duyuyoruz, başımızın tacıdırlar.
Rize'de fabrika var; büyütülecekse, üç makine de oraya alınıp koyulabilir.
Neden, bu verimli tesis -öyle umuyorum ki birkaç bürokratın gayretkeşliği
sonucudur- neden buradan sökülüp Rize'ye götürülmektedir." Bunun buradan
sökülüp Rize'ye götürülmesi, aslında, Rize ve halkının da çıkarına değil;
çünkü, Rize'nin çayı pazara ulaşacak, pazarda para edecek ki, Rizelilerin de
yüzü gülsün.
Diliyorum, sayın milletvekilleri, bu
bürokratların kaprisine hükümet izin vermeyecektir, bu fabrikanın buradan
taşınıp Rize'ye götürülmesi önlenecektir; sanırım, buna, Elmadağlıların da
Ankaralıların da hakkı var. Eğer bir fabrika kurulacaksa, hay hay, fabrika
kurulsun; ama, buradaki bir fabrika buradan sökülüp oraya götürülmesin.
Bütün siyasî partilerin bu konudaki
duyarlılığına hükümetin de kulak asacağını umuyor, hepinizi, tekrar, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tam, süreyi kullandınız; teşekkür
ederiz.
Buyurun Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ankara Milletvekilimiz
Sayın Yılmaz Ateş'in, çay paketleme fabrikasının Elmadağ İlçemizden
taşınmasıyla ilgili gündemdışı konuşmasına kısa bir cevap vermek için söz
aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tesisimiz, 1985 tarihinde faaliyete
geçmiştir. Kuruluş amacı, büyük tüketim bölgelerine yakın olan, paketleme ve
pazarlama masraflarını azaltmayı hedefleyen bir yaklaşımla kurulmuş. 70 ton/gün
çay paketleme kapasitesine sahiptir. İki vardiyayla çalışmaktadır. Halen -bana
intikal eden bilgiye göre- 18 adet memur, 113 adet işçi, toplamda 131 kişi
çalışmaktadır.
Çay-Kurun 1985 yıllarında piyasadaki
payının -çayla ilgili olarak- çok yüksek olduğunu biliyoruz. Bugün, bu oran
yüzde 65 civarına düşmüş, özel sektör bu alana önemli ölçüde girerek payını
artırmıştır. Ambalajlama ve pazarlama konusunda, bu alanda paketlemenin etkili
bir unsur olduğunu biliyoruz ve efektif kullanılması konusunda bir anlayış da
var.
Bu paketleme fabrikasının pazarlara yakın
olması konusundaki anlayış, genel olarak doğru; ancak, Sayın Yılmaz Ateş'in
ifade ettiği husus, yani, bunun üretim bölgesinde yapılmasıyla pazarlama
merkezlerinde yapılması arasında çok büyük bir fark oluşturacak bir yönü yok;
ama, başlangıçtaki düşünce böyle olmuş ve kurulmuş.
Halen Çay-Kur işletmemiz, bir işçi
azaltması konusunda yürütülen bir programa tabi; yeni işçi alma imkânı söz
konusu değil, emekliliği gelenleri de, bu konuda, bu sistem içerisinde emekli
ediyor ve dolayısıyla, bir küçülme döneminde bulunuyor.
Ankara'daki tesislerimiz iki vardiya
çalışıyor ve burası iki vardiya çalışırken, o hattın toplam üretim kapasitesi
16 ton/gün. Halbuki, bu konuda Rize bölgesinde ek ihtiyaçlar var. Sayın
milletvekilimiz "oraya ek bir hat alınarak bu kapasite artırılabilir"
dedi; ama, toplam ihtiyaçlar açısından baktığımızda da böyle bir dengelenme söz
konusu. Dolayısıyla, burada mevcut 70 ton/gün çay paketleme kapasitesi, evvela,
bir hattın boşaltılmasıyla 60 ton/güne düşüyor. Dolayısıyla, şu anda yapılan
işlem, bu fabrikanın -tesisin- tüm teçhizatının sökülerek Rize'ye taşınması
değil, paketleme tesisinin bir ünitesinin taşınması söz konusu. Bu konuda
kesinleşmiş, verilmiş bir siyasî irade yok, bürokratik bir karar, işleyecek bir
mekanizma yok; sadece, bir paketleme hattının taşınması söz konusu. Bununla
ilgili olarak da...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Zaten, başka
bir şey yok ki Sayın Bakanım. Zaten, orası paketleme... Başka bir şey yok.
Fabrika oraya götürülünce ne olacak?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ben, söylediğim şu sözü tekrar ediyorum: Günde 70 ton/gün kapasite,
bu makinenin nakliyle 60 ton/güne düşüyor. Buradan şu sonuç mu çıkıyor; başka
bir şey kalmamış mı oluyor, kapatılmış mı oluyor; öyle mi oluyor?
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kapatılacak mı
kapatılmayacak mı; onu söyleyin bize.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Dedim ya size, bu fabrikanın kapatılması...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kapatılacak...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Kim dedi?
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Siz
diyorsunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Ne zaman dedi?
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Peki,
göreceğiz o zaman...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Göreceğiz o zaman.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Göreceğiz...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Yani, lütfen, azıcık sabret...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - İnşallah...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Yani, bir bilgi veriyoruz.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Göreceğiz
inşallah...
Herkes sözünde duracak Bakanım. Bakın,
oradaki arkadaşlar bir ümit bekliyorlar sizden... Sizden ümit bekliyorlar.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Beyim, bu şekilde konuşmaların ne anlamı var? Ben bir açıklama
yapıyorum...
BAŞKAN - Karşılıklı görüşmeyelim; müsaade
edin Sayın Bakan sözünü tamamlasın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Sabır diye bir iş de bize ait değil mi? Azıcık sabret!
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz Genel Kurula
hitap edin. Lütfen, sözünüzü tamamlayın.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - Hayır, sorunun geldiği yöne bakmıştım.
Sonuç cümlesi şu: Burada meydana gelen
olay, arkadaşlar, bir tesisin kapatılması değil, daha verimli kullanma
konusunda bir hattın Ankara'dan Rize'ye taşınması. Buranın günlük kapasitesi 70
ton/gün; bu hattın nakledilmesiyle 60 ton/güne düşüyor. Dolayısıyla, bu,
tesisin kapatılması anlamına gelmiyor. Buradaki işçilerimizin sayısında bir
azalma, bir mağduriyet de söz konusu olmayacak. Dolayısıyla, burada kaygı,
kapatılma endişesi; yani, bu bir başlangıçtır, devamı gelebilir diye... Ben de
buradan söylüyorum; böyle bir siyasî irade yok, böyle bir karar yok.
Dolayısıyla, başta Saygıdeğer Milletvekilimiz olmak üzere, Elmadağlı
vatandaşlarımızın bu hususta tedirgin olmasına gerek yok. Dolayısıyla, ben, bu
düşüncemi ifade ediyorum, Kırıkkale Milletvekilimize de, bu son cümleyi
söyleyecek kadar bir zamanı bana verdiği için teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, yerel
basının sorunlarıyla ilgili söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'e
aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, 5187 sayılı Kanunun uygulamaya girişiyle birlikte,
yerel yayın yapan basın organlarının içine düştüğü sorunlara ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 9.6.2004 tarih ve 5187 sayılı çıkarmış
olduğumuz Basın Kanununun 1 inci maddesiyle mağdur duruma gelen yerel yayın
yapan basın sahiplerinin sorunlarını dile getirmek üzere gündemdışı söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan
önce, beş dönem Denizli milletvekilliğimizi yapan, ilk Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığımızı yapan ve kuran, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
başkanvekilliğini yapan çok değerli siyasetçi Hüdai Oral'ı kaybetmiş
bulunuyoruz; kendisine Allah'tan rahmet diliyorum, yeğeni olan şu anki Denizli
Milletvekilimiz Sayın Haşim Oral'a ve tüm Denizlilere ve ulusumuza başsağlığı
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bizim burada bulunma
amacımız, vatandaşlarımızın sorunlarını dile getirmek, onların sorunlarına
çözüm olacak kanunları çıkararak, vatandaşımızın da işini kolaylaştırmaktır.
Oysa, yapmış olduğumuz çalışmalarda, çıkarmış olduğumuz kanunlarda yeterince
hassas davranmadığımızı, komisyonlarda yeterince görüşülmeden, günün
ihtiyaçlarını ve gelecekteki ihtiyaçları karşılayıp karşılamayacağı
tartışılmadan Genel Kurula getirildiğini, Genel Kurulda da, özellikle, AKP'li
milletvekillerinin oylarıyla geçmiş olan kanunları görüyoruz. Geçen bu kanunlar
uygulamaya dönüştüğünde, eksiklikleri veya yanlışlıklarını görüyor, orasını
burasını değiştirelim derken, kanunun özünden uzaklaşıyoruz.
İşte, bunlardan bir tanesi de, 9.6.2004
tarihinde yayımlanarak işleme konulan 5187 sayılı Basın Kanunudur.
Bu kanunun geçici 1 inci maddesi,
halkımızın gözü, kulağı ve sesi olan, yerel yayın yapan basın sahipleri ve
bunların mensuplarını, maalesef, mağdur duruma getirmiştir. Yurdumuzun en ücra
köşelerinde, ekonomik sıkıntılar içerisinde, gece gündüz, bayram seyran
demeden, tamamen özveriyle çalışan yerel basına ekonomik bir sıkıntı daha
getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, çıkarmış olduğumuz
kanunu sizlere hatırlatmak istiyorum.
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce yayımlanmakta olan süreli yayınların sahibi, sorumlu müdürü,
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yayınlarının türünü
yönetim yerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmek zorundadır.
Bu süre içerisinde bildirim yükümlülüğüne uyulmaması halinde yayın sahibi,
sorumlu müdür, beşyüzmilyon liradan yirmimilyar liraya kadar ağır para
cezasıyla cezalandırılır. Bu ceza bölgesel süreli yayınlarda ikimilyar liradan,
yaygın süreli yayınlarda beşmilyar liradan az olamaz" denilmektedir.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biz, onu soru
önergesi olarak verdik, sorumuza cevap bile vermediler
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şimdi sizlere sormak istiyorum: Bu kanun yürürlüğe girmeden önce
yayın yapan yerel basın, çıkarmış olduğu gazete, dergi ve benzeri yayınları,
bugüne kadar, izinsiz, hiçbir yere haber vermeden, kafalarına göre mi
çıkarıyorlardı? Bunların, hiçbir yerde kaydı yok muydu; elbette, tabiî ki
vardı; tüm bu yayın organlarının emniyet müdürlüklerinde kayıtları mevcuttur.
Bu kayıtlar, emniyet müdürlükleri tarafından cumhuriyet savcılıklarına
devredilebilseydi, böylece herhangi bir cezaî müeyyideye, uygulamaya da gerek
kalmazdı. Yeni açılacak olanlar veya değişiklikler halinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tüzün, toparlayın
lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükümetinin,
vatandaşın işini kolaylaştıracağına, bütçe açığını kapatmak için, vatandaşa,
nereden, nasıl ceza kesebilirimin hesabını yaptığını düşünüyorum. Diyelim ki,
nüfus müdürlüklerinin işlerini bundan böyle başka bir kurum, örneğin,
cumhuriyet savcılıkları yürütecektir diye bir kanun çıkaracak olursak, herkes,
gidip, cumhuriyet başsavcılıklarına nüfus kayıtlarını mı yaptıracak?! Böyle bir
şey olur mu değerli arkadaşlar?! Bu, nasıl sizlere saçma geliyorsa, basın için
konulan bu mecburiyet de, bana göre, aynı derecede saçmalıktadır. Emniyet
müdürlüklerindeki kayıtlar cumhuriyet başsavcılıklarına devredilebilirdi;
böylece, bildiride bulunmayı unutan veya mazeretleri sebebiyle bildiride
bulunamayan basın sahipleri zor durumda kalmazlardı.
Değerli arkadaşlar, demokrasimiz ve
çoğulculuğa önemli boyutlar ekleyen ve ulusal meselelerde çoğu kez yaygın
basından daha duyarlı davranan yerel basın, bu kanunla yeterli ölçüde
desteklenmemiştir; tam tersi, kısmî mağdur edilmiştir. Bu noktada, çıkarmış
olduğumuz bu kanun önemli eksiklikler içermektedir; yerel basını hem güç
odaklarının hem de kamu otoritesinin ezmesine engel olacak hükümlere yer
verilmemiştir. Bu geçici maddeyle birçok mahallî gazete ve dergiler mağdur
edilmiştir. Zor şartlar altında hizmet vermeye çalışan bu basın sahiplerinin
durumlarının bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, örneğin, Dernekler
Kanununa göre, dernek genel kurulları yerel yayın yapan gazeteler kanalıyla
üyelere duyuruluyordu; yeni yapılan düzenlemeyle bu değiştirildi "dernek
yönetim kurulu genel kurul tarihini yazılı olarak bildirir" denildi ve
böylece, yerel basına, bir kez daha darbe vurulmuş oldu. Önceleri, en az dört
defa yayınlanma zorunluluğu olan resmî ilanlar için önce iki, bu dönem de bir
defa yayınlanma zorunluluğu getirilerek bir darbe daha yerel basına vurulmuş
oldu. Her yıl yeniden düzenlenen resmî ilan ücretleri halen düzenlenmedi. Bu,
geçmiş yıllara göre devam etmektedir. Yayın ücretlerini yatıran herkes gazete
çıkarmaya başladı. Fotokopi makinelerinde baskı yapıp piyasaya sürmeye
başladılar. Bu da, yerel yayının kalitesini düşürdüğü gibi, gerçek gazete
sahiplerini zor durumda bıraktı. Bütün bunlar, yerel yayın yapan basın
sahiplerinin sorunlarının bir kısmını oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlar, hepimizin seçilerek bu
Meclise geldiği seçim bölgelerimizde, illerimizde yerel gazeteler var. Seçim
zamanı hepimiz gidip, seçim çalışmalarında bu gazetelerden yardım istiyoruz;
burada yapmış olduğumuz çalışmaları, yerel basın aracılığıyla, seçmenimize
duyuruyoruz. İlanlarımızda yerel basını kullanıyoruz. Bütün bunlara rağmen,
yerel basın sahiplerini zor durumda bırakan böyle bir kanuna, gerçekten,
ellerinizi kaldırıp "evet" oyunu nasıl kullanıyorsunuz?!
Değerli arkadaşlar, böyle bir kanunun
geçmesinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bizim, muhalefetimiz var; ama,
AKP'li milletvekili arkadaşların, seçim bölgelerine gittiklerinde, yerel basına
neler söyleyeceğini merak ediyorum ve buradan da, bu kanuna oy veren AKP'li
milletvekillerini yerel basına şikâyet ediyorum. Onların da, seçim zamanında,
bu kanuna oy veren AKP'li milletvekillerine ne yapacağını merak ediyorum.
BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, 5187 sayılı Basın Kanununun geçici maddesinin iptal edilerek
yürürlükten kaldırılması, bildiride bulunma süresinin otuz gün olarak değil de,
bir yıl olarak değiştirilmesi gerektiğini, halen savcılıklarda devam eden
dosyaların düşmesi, sonuçlanan dosyalar neticesinde kesilen cezaların iptal
edilmesi, ödenen cezaların iade edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda,
ilgililerimizin, ilgili bakanlığımızın gerekli çalışmayı yapacağına inanmak
istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, sizi de
rahatsız eden, dışarıdan gelen sesin kaynağını ilgililer araştırıyorlar. Belki
de, dışarıdaki rüzgârdan kaynaklanıyor, onun buzları eritmesinden
kaynaklanıyor; inceliyor arkadaşlar.
Şimdi, gündemdışı üçüncü söz, Bursa İlinin
tekstil sanayi kenti oluşunun 67 nci yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa
Milletvekili Mustafa Özyurt'a aittir.
Buyurun Sayın Özyurt. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Bursa
Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Bursa'nın tekstil sanayi kenti oluşuna ve
içinde bulunduğu sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepimizin sanayi kenti olarak bildiği
Bursa'nın, sanayi kenti olma öyküsünden size söz etmek istiyorum. Doğal
güzellikleri, tarihî zenginlikleri ve tekstil ürünlerinin başkenti olarak kabul
edilen Bursamızın da sorunları var. Bunları sizlerle paylaşmak için söz almış
bulunuyorum. Bu bağlamda, hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şubat, Bursalılar
için önemli bir aydır. Aslında, 2 Şubat 1938 tarihi, Bursa Şehrinin tarihinde
önemli bir tarihtir; ekonomisinin gelişmesinde çok önemli günlerin
başlangıcıdır; çünkü, 2 Şubat günü, Ulu Önder Atatürk, hepimizin ismini
hafızalarımıza neredeyse çiviyle çakılmış gibi bildiğimiz Merinos Fabrikasının
açılışını yapmıştır. Merinos Fabrikasının Bursa'da açılmasıyla, Bursa Şehrinin
tekstil kenti olması başlamıştır arkadaşlar. Merinos, aslında, Bursa'da,
tekstilin bir okulu, bir fakültesidir. Normalde Uludağ Üniversitesinde bir
tekstil fakültesi yoktur; ama, Bursa'nın içindeki Merinos Fabrikası bir fakülte
görevi görmüştür, bir okul görevi görmüştür ve Bursa'nın tekstil kenti
olmasında ana işlevi üstlenmiştir.
İşte, onun için, bugün, 67 nci yılını
kutladığımız bu Bursa'nın sanayi kenti olmasının ana sebebi, dayanak noktası
olan Merinos, iki veya üç yıldan beri kapalıdır arkadaşlar. Şehrin içinde çok
büyük bir araziye sahip olan Merinos Fabrikamız iki yıldan beri kapalıdır.
Neden kapalıdır diye soracak olursanız, hükümetin her zaman önümüze sürdüğü bir
tekerleme var; eskimiş olan teknoloji kâr getirmiyor, onun için bu Fabrikayı kapatmak
zorundayız demişizdir, denilmiştir ve bu güzel fabrikamız halen kapalıdır. Ne
olacağı da belli değildir. Gerçi, bakanlardan kimse yok; hiç birinin bu konuda
bir bilgisi var mı yok mu, onu da bilmiyorum.
Şuna da -çelişkiye- dikkatinizi çekmek
istiyorum: 1996 ve 1998 yıllarında uluslararası kalite ödül belgesi verilmiştir
Merinosa, çok iyi üretim yaptığı için. Ayrıca, 1990'lı yıllarda da, Merinos
Fabrikasının makinelerinin büyük bir kısmı yenilenmiştir. Şimdi, bu yenilenmiş
olan makineler, haraç mezat usulü, bildiğiniz şekilde, dost ahbap usulü
satılacaktır. Bunu da, sayın İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımın
bilgisine sunmak istiyorum.
Tekstil ürünlerinin kalbi sayılan Bursa, 1
Ocaktan itibaren SOS vermektedir arkadaşlar, hepimizin bildiği
"batıyorum" anlamına gelen SOS vermektedir; çünkü, bildiğiniz gibi, 1
Ocak tarihinden itibaren tekstil ürünlerine, Çin'e verilmiş, konulmuş olan kota
kaldırılmıştır ve bundan dolayı da, artık, Çin, istediği kadar, Batı ülkelerine
istediği şekilde tekstil satabilecektir. Bunun için hükümet hiç ciddî bir önlem
almamıştır, herhangi bir girişimde de bulunmamıştır. Bunu da, tekrar,
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Buna bağlı olarak, arkadaşlar, son üç ay
içinde, sendikalı ve sigortalı tekstil işçi sayısından 5 000 civarında işçi
işten çıkarılmıştır. Sigortasızlarla birlikte bu sayı 7 000 civarındadır;
tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu, bir
iktidar-muhalefet meselesi değildir. Bu konuda elbirliği yapmak zorundayız.
Madem bizim tekstil kentimiz Bursa böyle bir SOS veriyor, hem iktidara mensup
milletvekilleri hem muhalefete mensup milletvekilleri, hepimiz, elbirliğiyle,
buna nasıl çare bulabiliriz, bunu düşünmek zorundayız.
Ayrıca, Çin ve Hindistan, bu pastadan,
tabiî, büyük pay almak niyetinde ve bu arada, Avrupa Birliğine yeni giren
Slovenya ve Malta da bu pastadan pay almak peşindedir.
Değerli arkadaşlarım "ekonomide her
şey çok iyi gidiyor" diye söyleniyor; buraya çıkan bakanlarımızın hepsi,
çok iyi gittiğini, havanın çok iyi olduğunu söylüyorlar; ancak, bu yanıltıcı.
Dolar kuru üç yıldan beri aynı düzeyde durmaktadır; enerji ve hammadde olmak
üzere girdi kalemlerinde sistematik olarak yükselme vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Tabiî efendim.
Bu maliyet tablosuyla rekabet nasıl
sürdürülecektir, bunu oturup düşünmemiz lazım.
Tekstilde yaşanan çok önemli bir sorunu
sizlerin önüne sergilemek istedim.
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize
çok teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
B) Oturum Başkanlarinin Konuşmalari
1.- TBMM
Başkanvekili Ali Dinçer'in, Denizli eski Milletvekili, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan
rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı dileyen konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme
geçmeden evvel, bugün cenazesi kaldırılan Denizli eski Milletvekili, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar eski Bakanı Hüdai Oral'ın anısı önünde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı olarak da saygıyla eğiliyoruz.
Hüdai Oral, değerli bir politikacı, seçkin
bir devlet adamıydı; genç yaşlarında, önemli bir bakanlık olan Enerji Ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının kurucu bakanlığını üstlenmiş, başta Keban Barajı olmak
üzere, Güneydoğu Anadolu Projesinin gerçekleşmesi için çok başarılı adımlar
atmış bir politikacıydı. Uzun yıllar Türkiye'ye politikacı olarak hizmet etti;
1961'den 1980'e kadar Cumhuriyet Halk Partisi, 1987-1991 arasında da SHP
Denizli Milletvekilliği yaptı.
Kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve
yakınlarına başsağlığı dileriz.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI
Önergelerİ
1.-
Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel ve 43 milletvekilinin, Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunun mevcut hizmetlerinin araştırılarak sorunlarının
tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/248)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
(SHÇEK)'in yasa gereği haklarında korunma kararı alınarak, SHÇEK'e ait çocuk
yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk ve gençlik merkezleri, özürlü bakım ve
rehabilitasyon merkezlerine yerleştirilen çocuklara yönelik çalışmaların mevcut
durumunun denetlenmesi, karşılaşılan sorunların belirlenmesi ve bunların
giderilmesine yönelik çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla; Anayasanın 98
inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1. Sedat Pekel (Balıkesir)
2. Erol Tınastepe (Erzincan)
3. Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
4. Özlem Çerçioğlu (Aydın)
5. Osman Coşkunoğlu (Uşak)
6. Vezir Akdemir (İzmir)
7. M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
8. Naci Aslan (Ağrı)
9. Mehmet Ziya Yergök (Adana)
10. Muharrem Kılıç (Malatya)
11. Atilla Kart (Konya)
12. İzzet Çetin (Kocaeli)
13. Atila Emek (Antalya)
14. Türkân Miçooğulları (İzmir)
15. Yavuz Altınorak (Kırklaleri)
16. Bülent Baratalı (İzmir)
17. Uğur Aksöz (Adana)
18. Erdal Karademir (İzmir)
19. Orhan Eraslan (Niğde)
20. Kemal Sağ (Adana)
21. İsmail Değerli (Ankara)
22. Mustafa Gazalcı (Denizli)
23. Kâzım Türkmen (Ordu)
24. Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
25. Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
26. Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
27. Mehmet U. Neşşar (Denizli)
28. Ufuk Özkan (Manisa)
29. Nuri Çilingir (Manisa)
30. Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
31. Feridun Fikret
Baloğlu (Antalya)
32. Mehmet Boztaş (Aydın)
33. Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
34.İlyas Sezai Önder (Samsun)
35. Mehmet Işık (Giresun)
36. Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
37. Zekeriya Akıncı (Ankara)
38. Abdurrezzak Erten (İzmir)
39. Oya Araslı (Ankara)
40. Birgen Keleş (İstanbul)
41. Mustafa Özyurt (Bursa)
42. Osman Özcan (Antalya)
43. Tuncay Ercenk (Antalya)
44. Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununa göre SHÇEK; korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç aile,
çocuk, yaşlı ve diğer kişilere sosyal hizmet ve yardım götürmekle yükümlü bir
kurumumuzdur. Korunmaya muhtaç çocukların belirlenmesi, koruma altına alınması,
bakımı, eğitimi ve topluma yararlı kişiler olarak yetiştirilmeleri ile ilgili
hizmetleri düzenleyen, yürüten ve denetleyen SHÇEK, evlat edinmeyle ilgili
çalışmalar yapmakta, çocuk yuvalarının ülke düzeyinde dengeli ve gereksinimlere
dayalı olarak kurulmasına ait planlamaları gerçekleştirmekte ve gerekli
çalışmaları yürütmektedir. Kurum, bununla birlikte, koruma altına aldığı
çocukların yeteneklerine uygun beceriler kazanmasını ve bu becerilerin
geliştirilmesini sağlayıcı önlemler almakta, okula giden çocukların iyi
yetişmeleri konusunda gerekli programları düzenlemekte ve uygulamaktadır.
Korunma kararları kalkan çocukların da toplum içinde yaşamlarını
sürdürebilmeleri için desteklemekte olan SHÇEK, bedensel, zihinsel ve ruhsal
özürlü kişilerin bakımı, rehabilitasyonu ve toplum içinde bağımsız olarak
yaşamalarını sağlayıcı hizmet ve faaliyetleri de düzenlemekte, özürlü yurttaşlarımızdan
tedavisi ve rehabilitasyonu olanaklı bulunmayan özürlü kişilerin sürekli bakım
altına alınmasını sağlamaktadır.
Ülkemiz geleceği açısından son derece
önemli bir konuda hizmet veren SHÇEK'de sorunlar yaşanmaktadır. Bunların
başında, korunmaya muhtaç çocuk sayısındaki ciddî artış, çocuk yuvalarının
kapasitesinin yetersiz kalması, personel yetersizliği gibi sorunlar, buzdağının
görünen kısmıdır. Ayrıca, zaman zaman, Kuruma bağlı yuva ve yetiştirme
yurtlarında kalan korunmaya muhtaç çocuklarımız cinsel taciz ve tecavüz
olaylarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Erzurum'da Merkez Çocuk Yuvası,
İstanbul'da Şeyh Zayed Çocuk Yuvası, Samandıra Yetiştirme Yurdu ve son olarak,
kimsesiz çocuklar için "modern proje" olarak kabul edilen Urla
Barbaros Çocuk Köyünde taciz ve tecavüz olayları yaşanmış, bu münferit olaylar
adalete intikal ettirilmiştir.
Kurumun, çocuk yuvaları, yetiştirme
yurtları, çocuk ve gençlik merkezleri, özürlü bakım ve rehabilitasyon
merkezleri ile sosyal hizmet müdürlükleri, merkezdeki birimlerinin
çalışmalarının mevcut durumunun denetlenmesi, karşılaşılan sorunların
belirlenmesi ve bunların giderilmesine yönelik çözümlerin TBMM tarafından da
araştırılması gerekli görüldüğü için bu araştırma önergesi hazırlanmıştır.
BAŞKAN- Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2.- Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 43 milletvekilinin, şarapçılık sektörünün
araştırılarak sorunlarının tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Anadolu'da şarabın yapımı ve ticareti
milattan önceki yıllara dayanır. Günümüzde de dünyanın birçok yerinde
şarapçılık ekonomiye büyük katkı yapan bir sektördür. Yönetimler bu sektörün
gelişmesi için ellerinden geleni yaparlar.
Türkiye, dünyada en çok bağa sahip 5 inci
ülkedir. Buna karşın, izlenen yanlış politikalar ve çeşitli nedenler yüzünden
şarap sanayiini yeterince geliştirememiştir. Ülkemizde yetiştirilen üzümlerin
ancak yüzde 3'ü şarap yapımında kullanılmaktadır.
Uluslararası ödül kazanmış birçok şarap
markamız olmasına karşın, dışsatımdaki payımız oldukça düşüktür.
Son yıllarda tütüne konan kota, bu alanda
uğraşan aileleri şaraplık üzüme yönlendirmiştir. Sofralık üzümün de son
yıllarda gerçek değeriyle satılmaması yüzünden, binlerce aile milyonlarca
şaraplık bağ çubuğu dikmiştir.
Tekelin içki bölümünün özelleşmesinden
sonra şaraplık üzüm yetiştiren bağcıların tek umudu şarap üreten özel firmalar
olmuştur.
Ülkemizde yıllardan beri nitelikli şarap
üreten, bu alanında markalaşmış, köklü firmalar vardır. Son birkaç yıldır
birçok yeni şarap fabrikaları kurulmuştur.
Sektörün önünün açılması sayesinde
ülkemiz, hem iç hem de dışpazarda büyük pay sahibi olabilir. Milyonlarca
yurttaşımız şarap üzümleri yetiştirerek bu yolla geçimini sağlayabilir. İç ve
dışsatımla da ekonomiye daha büyük katkı yapılabilir.
Ne yazık ki, yanlış politikalar ve
vergilendirme yüzünden şarapçılığımız büyük darbe yemektedir. En son Bakanlar
Kurulu kararıyla 1 Şubat 2005'te yürürlüğe giren şaraba yüzde 118,8'e varan
Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı bu sektörde çalışanların tepkilerine yol
açmıştır. Ayrıca, bu tüketim vergisine KDV de eklenmekte, maliyet tüketici
aleyhine temelli artmaktadır.
Bu aşırı vergilendirme nitelikli üretimi
engellediği gibi, kaçak üretimi ve dışalımı artıracaktır. Devlet bu yüzden daha
çok vergi ve döviz kaybına uğrayacaktır.
Aslında, şarap üreticisine çok büyük
vergiler koymak milyonlarca üzüm üreticisini, yerli şarap tüketicilerini ve
ülke ekonomisini cezalandırmaktır. Bu yüksek vergiler önü açılacak şarap
sektörünü, dışsatımı, ulusal çıkarları baltalamaktadır.
Şarapçılık sektörünün ve sorunlarının
incelenmesi için Anayasanın 98 inci maddesine, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddesine göre Meclis araştırması açılmasını dileriz.
Saygılarımızla.
1.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
2.- Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
3.- Erol Tınastepe (Erzincan)
4.- Türkân Miçooğulları (İzmir)
5.- Mehmet Boztaş (Aydın)
6.- Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
7.- Ahmet Küçük (Çanakkale)
8.- Vezir Akdemir (İzmir)
9.- Bülent Baratalı (İzmir)
10.- Uğur Aksöz (Adana)
11.- Erdal Karademir (İzmir)
12.- Orhan Eraslan (Niğde)
13.- Kemal Sağ (Adana)
14.- İsmail Değerli (Ankara)
15.- Kâzım Türkmen (Ordu)
16.- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
17.- Necati Uzdil (Osmaniye)
18.- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
19.- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
20.- Mehmet Uğur Neşşar (Denizli)
21.- Ufuk Özkan (Manisa)
22.- Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)
23.- Nuri Çilingir (Manisa)
24.- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
25.- Muharrem Kılıç (Malatya)
26.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
27.- Atilla Kart (Konya)
28.- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
29.- İzzet Çetin (Kocaeli)
30.- Mehmet Işık (Giresun)
31.- Osman Coşkunoğlu (Uşak)
32.- Ali Rıza Gülçiçek (İstanbul)
33.- Zekeriya Akıncı (İstanbul)
34.- Naci Aslan (Ağrı)
35.- Sedat Pekel (Balıkesir)
36.- Abdurrezzak Erten (İzmir)
37.- Oya Araslı (Ankara)
38.- Birgen Keleş (İstanbul)
39.- Mustafa Özyurt (Bursa)
40.- Osman Özcan (Antalya)
41.- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
42.- Özlem Çerçioğlu (Aydın)
43.- Tuncay Ercenk (Antalya)
44.- Atila Emek (Antalya)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
(10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun, başkanvekili seçimine dair bir tezkeresi vardır;
okutuyorum:
D) Tezkereler ve Önergeler
1.-
(10/111, 160, 180) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanvekilliğine
Konya Milletvekili Orhan Erdem'in seçildiğine ilişkin Komisyon Başkanlığı
tezkeresi (3/755)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz, Başkanvekili seçmek üzere
8.2.2005 günü saat 14.00'te Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı
Salonunda 7 üye ile toplanmış ve aşağıda ismi yazılı sayın üye belirtilen
göreve seçilmiştir.
Öner
Ergenç
Komisyon Başkanı
Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı Oy
Başkanvekili : Orhan Erdem Konya 7
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı
Wlodzimierz Cimoszewicz'in Polonya'ya resmî davetine bir parlamento heyetiyle
birlikte icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/756)
10 Şubat 2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bülent Arınç'ın, Polonya Meclis Başkanı Wlodzimierz Cimoszewicz'in davetine
icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Polonya'ya resmî
ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel
Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır;
ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.
3.- Bazı
milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/757)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları
Başkanlık Divanının 13 Ocak 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Sadık
Yakut
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı V.
"Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev
Kutlu, mazereti nedeniyle 11.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 26
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
"Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim
Hakkı Aşkar, mazereti nedeniyle 10.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Aydın Milletvekili Semiha Öyüş,
mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 21 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu,
mazereti nedeniyle 28.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 16 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun,
mazereti nedeniyle 28.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 29 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Diyarbakır Milletvekili M. Fehmi
Uyanık, hastalığı nedeniyle 9,12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 35
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Erzincan Milletvekili Tevhit
Karakaya, hastalığı nedeniyle 24.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 12
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan,
mazereti nedeniyle 11.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"İstanbul Milletvekili Gürsoy Erol,
mazereti nedeniyle 11.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 25 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Kars Milletvekili Zeki Karabayır,
hastalığı nedeniyle 03.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 3 ay."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu,
mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 24 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Manisa Milletvekili İsmail Bilen,
hastalığı nedeniyle 19.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen,
mazereti nedeniyle 23.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 12 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Sakarya Milletvekili Erol Aslan
Cebeci, hastalığı nedeniyle 23.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 16
gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Sivas Milletvekili Selami Uzun,
mazereti nedeniyle 15.1.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 20 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
"Yalova Milletvekili Şükrü Önder,
hastalığı nedeniyle 15.12.2004 tarihinden geçerli olmak üzere 18 gün."
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rahatsız olan arkadaşlarımıza, Genel Kurul
adına, sizler adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak âcil
şifalar diliyoruz.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bir milletvekiline ödenek ve yolluğunun verilebilmesi için
gönderdiği bir tezkere var; onu okutup, oylarınıza sunacağım.
4.- Kars
Milletvekili Zeki Karabayır'a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/758)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında
aralıksız iki aydan fazla izin alan Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi
Başkanlık Divanının 13 Ocak 2005 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine
göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
5.-
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün, Çin Halk Cumhuriyetine
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/759)
9.2.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül'ün, vaki daveti icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
1-6 Şubat 2005 tarihlerinde Çin Halk Cumhuriyetine yaptığı resmî ziyarete ekli
listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Osman Kaptan Antalya
Hamit Taşçı Ordu
Mehmet Faruk Bayrak Şanlıurfa
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Önce, isterseniz, Divan Kâtibinin sorununu
çözelim; Divan Kâtibinin, yorulmadan, oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş 2
adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
6.- Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir'in, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/263) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/251)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
28 Şubat 2004 tarihinde TBMM Başkanlığına
sunmuş olduğum "Ankara İlinde Ümitköy adıyla bir ilçe kurulmasına dair
2/263 esas numaralı kanun teklifim" havale edildiği komisyonlarda bugüne
kadar görüşülemediğinden, teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla. 29.6.2004
Dursun
Akdemir
Iğdır
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz istemi var
mı?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahibi ve teklif sahibi
olarak, buyurun Sayın Akdemir.
Süreniz 5 dakika.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 28.2.2004
tarihinde bir önerge verdim. Bu önergem, komisyona havale edilmesine rağmen,
bugüne kadar görüşülmedi.
(2/263) sayılı Ankara İlinde Ümitköy
adıyla bir ilçe kurulması hakkındaki kanun teklifimin, İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili olarak vermiş olduğum
önergem üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclise ve siz
milletvekili arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, Ankara
milletvekili arkadaşlarıma, ben, ön aldığım için kendilerinin desteğini
bekliyorum. Nedenleri vardı; çünkü, Doğru Yol Partisinde Ankara milletvekili
olmadığından, ben vermiş oldum. Bu açıklamayı yapma ihtiyacını hissettim.
Değerli arkadaşlarım, Ümitköy, Orta Doğu
Teknik Üniversitesinin sınırlarının bittiği yerde başlayıp, Bilkent, Beytepe,
Ümitköy, Çayyolu yerleşim yerleri ve Yenimahalle'ye bağlı köyleri içine alan
geniş bir alanı kapsamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, malumunuz olduğu
üzere, Ümitköy, başkent Ankara'nın yeni ve hızla gelişen modern bir yerleşim
merkezidir. Ümitköy, konut, kültür ve alışveriş merkezi olarak her geçen gün
değişmekte ve gelişmektedir. Ankara'nın gelişme alanı olan Eskişehir Yolu
üzerinde olması nedeniyle, bu alan, önümüzdeki birkaç yılda, tahminlerin de
ötesinde bir gelişme göstererek, yeni, eşsiz bir kültür ve ticaret merkezi
olmaya adaydır. Bugün, nüfusu 300 000 civarında olan Ümitköy, nüfus yoğunluğu
bakımından da hızla gelişen bir bölge olup, bu nüfus yoğunluğuna rağmen, bir
polis karakolu bile yoktur; hâlâ, jandarmanın koruması altındadır. Bu, karakol
örneğini açıklamak istiyorum: Benim oğlum trafik kazası geçirdi üç yıl önce; 48
saat, jandarma gelip, olay yeri tespit etmekte zorluk çekti. O nedenle, bu
konunun önemini vurgulamak istedim.
Diğer yandan, bölgede imar kargaşası alıp
gitmekte; bir taraftan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, diğer taraftan
Yenimahalle Belediyesi, Çankaya Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi söz sahibidir
ve bölge, coğrafî olarak bir bütün olduğu halde, Yenimahalle Belediyesi ile
Çankaya arasında bölünmüş durumdadır. Bu sebeple, bölgede, hizmetlerin yoğun
şekilde yerine getirilmesi ve artan nüfusun hizmetlerinin karşılanması
amacıyla, bir ilçe kurulma zorunluluğu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Ümitköy'ün,
coğrafî konumu itibariyle hiçbir bağlantı bulunmamasına rağmen Yenimahalle
İlçesine bağlı olması, burada yaşayan yüzbinlerce vatandaşımızın günlük
sorunlarının çözümünü de zorlaştırmaktadır. Her bireyin, başta kaymakamlık ve
belediye olmak üzere, kamu kurumlarıyla ilişkisi, sürekli olarak bulunmaktadır.
Ümitköy'de ikamet etmekte olan bir vatandaşın belediyeyle olan herhangi bir
evrak işleminin tamamlanması, neredeyse tam gününü almaktadır. Ümitköy'ün ilçe
yapılması, bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızı büyük ölçüde rahatlatacak, kent
merkezinin de, önemli ölçüde sorunlarını azaltacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu
kanun teklifimin bir an önce yasalaşmasını, Ümitköy halkı, heyecanla ve istekle
beklemektedir. Genelde bu tür teklifler, propaganda amacıyla, seçim gündeme
geldiği zamanlarda yapılır; oysa, bugün, böyle bir durum da söz konusu
değildir. Bu kanun teklifi bir ihtiyaçtan dolayı verilmiştir. Bu kanun teklifi,
her türlü popülist düşünceden uzak, samimî duygularla verilmiştir. Bu kanun
teklifi, bugün görüşülüp, aslında, yasalaşacak da değildir; sadece, gündeme
alınması oylanacaktır. Bu itibarla, Ümitköy adıyla bir ilçe kurulması
hakkındaki kanun teklifimin doğrudan gündeme alınması yönündeki önergeme
milletvekili arkadaşlarımın oy vereceklerine inanıyor, bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Başka söz istemi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
7.-
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun, 3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun ile 3628 Sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılması ve TBMM Etik Komisyonunun Kurulmasına İlişkin Yasa (Siyasî Ahlak
Yasası) Teklifinin (2/22) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/252)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş bulunduğum (2/22) esas numaralı kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınması hususunu saygılarımla arz ederim.
15.10.2004
Algan
Hacaloğlu
İstanbul
BAŞKAN - Söz isteyen, önerge sahibi,
teklif sahibi Sayın Algan Hacaloğlu.
Buyurun Sayın Hacaloğlu.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok değerli arkadaşlarım; bir süredir -iki yıldır- komisyonda beklemekte olan
siyasî etik (ahlak) yasa teklifinin, 37 nci madde çerçevesi içinde gündeme
alınması için, yapmış olduğumuz teklif çerçevesi içinde söz almış
bulunmaktayım.
Yaklaşık 150'ye yakın Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilinin imzasıyla vermiş olduğumuz bu teklif, özünde, yıllardır
bu çatı altında birçok partiden birçok milletvekili arkadaşımızın büyük bir
duyarlılıkla takip ettikleri, ancak, bugüne değin, ne yazık ki, yeterli
düzenlemenin yapılamadığı bir alanı kapsamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde siyaset
giderek güven kaybetmekte, etkinlik kaybına uğramaktadır. Bunun temel nedeni,
ülkemizde etik (ahlak) kurallarının siyasette yeterince yaşama geçirilememiş
olmasıdır.
Yolsuzlukların yaygınlaştığı,
kuralsızlığın kurala dönüştüğü, hukuksuzluğun geleneğe dönüştüğü bir ortamda,
temiz siyaset, dürüst yönetim, açık toplum olgusunun, giderek, toplumumuzun
ortak özlemi haline geldiğini görmekteyiz. Bu konuda milletvekilleri olarak
göstermekte olduğumuz bireysel özveri ve duyarlılık, ne yazık ki yeterli
olamamaktadır. Milletvekilleri olarak bizler de, halkımızın bu özlemine daha
fazla kulak vermeliyiz. Bizler de, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, Türkiye
siyaseti de, artık bu alanda gerekli iradesini ortaya koymalı, kendimizi bu
alanda yenilemeliyiz. Bizler de, artık, çağdaş demokrasilerde siyasî etik,
ahlak kurallarını uygulama cesareti ve iradesini yüreklilikle ortaya
koymalıyız. Bizler de, artık, saygın parlamento ve şeffaf siyaset için, Batılı
demokrasilerde yaygın olarak uygulanmakta olan kuralları bu çatı altında
kendimize rehber yapmalıyız. Bizler de, artık, Amerika, Almanya, Fransa,
Yunanistan, İsrail, Hindistan, tüm Avrupa Birliği ülkeleri parlamentolarında
yürürlükte olan saydamlığı, şeffaflığı, açık olmayı temel alan siyasî etik ve
ahlak kurallarını halkımızdan esirgememeliyiz. Seksenbeş yıllık Parlamentomuz,
demokrasiye baş koymuş olan halkımız, bunu hak etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, siyaset, bir hizmet
ve fazilet yarışıdır. Etik ve ahlak kurallarının siyasette, kamu idaresinde, iş
dünyasında ve medyada geçerli olabilmesi, inanıyorum ki hepimizin, hatta tüm
siyasî partilerin öncelikli amacıdır. Milletvekilleriyle ilgili siyasî etik,
ahlak kuralları, Batı demokrasileri standartlarında uygulamaya konulmadığı
sürece, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve siyasetin çıkar kuşatmasına alınması
sona erdirilemez ve siyasetin saygınlığı korunamaz. Milletvekilleri, her alanda
topluma önderlik yapmak, topluma örnek olacak davranışları sergilemekle yükümlüdürler.
Şimdi, bu kutsal görevimizin gereğini yerine getirmenin tam zamanıdır.
Değerli arkadaşlarım, her siyasî eğilimden
yurttaşlarımızın 22 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden
öncelikli beklentilerinden biri kuşkusuz budur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 22 nci
Dönem milletvekilleri olarak ortaya koyacağımız kararlılık ve ortak çabayla
ülkemizde, siyasette arınma, ahlak, çağdaş etik kuralları konularında bir
uyanma ve duyarlılığı yaşama geçirebilirsek, bundan, demokrasimiz, parlamenter
sistemimiz, siyaset dünyamız kazanır, Türkiye insanının geleceği kazanır.
Siyaset, bir kamusal görev alanıdır.
Siyaset, bir toplumsal özveri alanıdır. Cumhuriyetimizi kuran bu Yüce Mecliste,
milletvekilleri olarak bu anlayışla görev yapmak durumundayız, yarışındayız;
ancak, bu yarışın çağdaş Batılı demokrasilerde kabul edilmiş kurallarını bu
Yüce Mecliste de uygulamaya koyma zamanı gelmiştir; hatta, geçmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisini, ortak iradenizle, ülkenin yasama
organı olmaktan öteye bir ayrıcalıklı kişiler kulübü olmaktan kurtarma zamanı
gelmiştir; hatta, geçmektedir.
12 Eylülün gölgesinde hazırlanmış olan
1982 Anayasasının demokrasimize, hak ve özgürlüklere getirmiş olduğu engelleri
bir bir aşmaktayız. Bu atılımlarla Avrupa Birliği kapısını da aralamaktayız.
Ortak irademizi ortaya koyarak, bu konuda da gerekli hedefe ulaşmalıyız. Çağdaş
demokrasilerde meclis görevi dışında görev kabul etme ve meclisdışı çalışma
koşullarında sınırlamalar, sağlanan kazançların yıllık olarak beyan edilmesi,
açıklanması, verilen mal bildirimlerine şeffaflık kazandırılması,
milletvekillerinin kabul edebilecekleri hediyelere kısıtlama konulması, kamu
kesimiyle çıkar çatışması yaratacak iş ilişkilerine girilmemesi ve
Parlamentoda, bu konuları izleyecek siyasî etik kurulunun kurulması konuları,
kurallara ve yaptırımlara bağlanmıştır.
Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde,
kongre üyelerinin, mesleklerini icra etmeleri veya kuruluşlarda, yönetici
olarak, para karşılığında görev yapmaları yasaklanmıştır. Kongredışı
faaliyetler sonucu elde edebilecekleri aylık toplam gelirleri, kamuda, ikinci
baremde çalışan bir görevlinin maaşının yüzde 15'iyle kısıtlanmıştır. Keza,
kongre üyelerinin bir yılda alabilecekleri toplam hediye miktarının değeri de
250 dolarla kısıtlanmıştır ve keza, Amerika Birleşik Devletleri kongre üyeleri,
her yıl mal bildirimi vermekle mükelleftirler ve bunu kamuoyuna açıklamakla
yükümlüdürler.
Yine, örneğin, İngiltere ve Almanya'da,
parlamentodışı tüm faaliyet ve gelirlere saydam bildirim zorunluluğu
getirilmiştir. Bu örnekler, Hindistan, İsveç, İsrail, Yunanistan ve diğer AB
ülkeleri için de çoğaltılabilir.
Bu yasa teklifimiz, genelinde ABD ile Kıta
Avrupası uygulamalarından oluşan, ülkemiz koşullarına uygun olduğunu
düşündüğümüz bir ortak model esas alınarak hazırlanmıştır.
Bu yasa teklifimizle, 3069 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanunda yeni
düzenleme yapılmakta, 3628 sayılı Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda, mal
bildirimine ilişkin şeffaflık düzenlemesi getirilmekte ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde siyasî etik kurulu oluşturulması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası ve bu
konuyla ilgili 1984 yılında çıkarılmış olan yasa, milletvekillerinin, kamu
kesiminde, sivil toplum örgütlerinde görev yapamamalarını öngörmektedir,
çalışamamalarını öngörmektedir. Bunun dışındaki tüm alanları ise -bir iki
istisnası dışında- çalışabilme ve iş ilişkisi kurulabilmesi açısından serbest
alan olarak tanımlamıştır; yani, Batı ülkelerinde denetim altına alınmış, iş
ilişkisi kurulması yasaklanmış olan alanlar, bizim ülkemizde siyasî etik
kuralları konusunda en büyük çarpıklık olarak tanımlayacağımız bir anlayışla
yasaklanmıştır. ABD'de serbest olan alanlar bizde yasaklanmış, ABD'de
kısıtlanmış olan alanlar ise serbest bırakılmıştır. Bu yasa teklifimizle, bu
temel çelişkiyi, 12 Eylülün çarpık mantığını yansıtan bu düzenlemeyi de
değiştirmeyi hedef almaktayız.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifimizle,
biraz evvel ifade ettiğim gibi, mal bildiriminde saydamlığın getirilmesi
amaçlanmakta, hediye kabul etmede -şu anda tanımlanmamış olan alanda, yani özel
kişi ve kuruluşlardan hediye alma konusunda- bir yeni sınırlama getirilmekte ve
yine, bu teklifimizle, Meclis Başkanının Başkanlığında, grupların göstereceği
adaylardan oluşmak üzere, bu konularda karar verme yetkisine sahip siyasî etik
kurulu kurulması öngörülmektedir.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliği
için, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak topluma önderlik etmekteyiz. Kopenhag
Kriterlerinin ülkemizde eksiksiz yaşama geçirilmesi için siyasî irademizi
ortaya koymaktayız; ancak, bizce, 1 nolu Kopenhag Kriteri niteliğinde olan
demokratik parlamenter sistemin çağdaş, olmazsa olmaz ilkesini oluşturan siyasî
etik anakuralları konusunda, ne yazık ki, aynı duyarlılığı, şu ana kadar ortaya
koyabilmiş değiliz. Artık, buna, daha fazla göz yumamayız. Yıllardır bu konuda
mücadele ettik, uğraş verdik. Bu mücadelede, farklı partilerden çok sayıda
milletvekili yer aldı; ancak, başaramadı. Yüce Meclisin o günkü iradesi, bu
değişime geçit verme cesaretini ortaya koyamadı.
Siyasî etik ahlak kurallarının
çağdaşlaşması, şeffaflaşması, halkın temsilcilerinin halka tüm davranışlarıyla
hesap verebilmesi, bizim bir özlemimiz, bizim bir tutkumuz, bizim davamızdır.
"Bir ülkede namuslular da, namussuzlar kadar cesaret sahibi
olmalıdır" diyebilen büyük siyaset adamı İsmet İnönü'nün genel
başkanlığını yapmış olduğu bir partinin milletvekili olarak bu konu bizim büyük
iddiamız, büyük rüyamızdır. Ülkemizin daha demokratikleşmesi için, daha açık bir
topluma dönüşebilmesi için, Avrupa Birliğiyle eşit koşullarda onurlu bir üyelik
sürecinde ortak mücadele verdiğimiz Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi
milletvekili arkadaşlarımızın da bu büyük iddiamızı, büyük rüyamızı
paylaştıklarından hiç kuşku duymuyorum.
Sizlerden, teklifimizin gündeme alınması
için destek vermenizi, temiz siyaset, dürüst yönetim, açık topluma omuz
vermenizi içtenlikle talep ediyorum.
Bu duygularla, hepinizi en içten
duygularımla sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına, Bursa Milletvekili
Sayın Ertuğrul Yalçınbayır; buyurun efendim. (Alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
20 nci Dönemde Parlamentoya girdim.
Parlamentoda "diyalog grubu" adı altında bir çalışmamız oldu; çeşitli
partilerden milletvekilleriyle birlikte çalıştık. Diyalog grubunun yaptığı
çalışmalardan birisi de, siyasî ahlak kurallarının geliştirilmesiydi. Sayın
Hacaloğlu'nun, o günlerdeki heyecanını hâlâ taşımasını kutluyorum ve Sayın
Hacaloğlu'yla birlikte o dönem bunun üzerinde duranlar daha sonra da bunu devam
ettirdiler. 19 uncu Dönemde Sayın Hüsamettin Cindoruk'un çok etkili çalışmaları
oldu. Gruplar, birlikte bu çalışmalara destek verdi; ancak, her nedense çalışmalar
kanunlaşamadı. 20 nci Dönemde de olmadı. 21 inci Dönemde Anayasa Komisyonu
Başkanı olduğum sırada, bu teklifi, milletvekillerinin teklifi olarak gündeme
getirdim; ancak, ne yazıktır ki, iktidar milletvekillerinin oylarıyla
reddedildi. Şimdi, bunu gerçekleştirme zamanı. Geçende de, ben, bu konuyla
ilgili bir teklif vermiş ve 37 nci madde uyarınca doğrudan gündeme alınmasını
istemiştim.
Değerli milletvekilleri, bütün siyasî
partiler seçim öncesi bunları söyler: Temiz siyaset, dürüst siyaset, açıklık.
Bunları gerçekleştirme zamanı. Bu teklifin içinde yer alan 3069 sayılı
Milletvekilliğiyle Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun, Anayasanın 82 nci maddesi
doğrultusunda düzenlenmiş; aradan geçen yirmibir seneye rağmen, bugüne kadar
bir tek uygulaması olmamıştır. Bu kanunu yürütmekle yükümlü olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanları
açıklasınlar; acaba, bu kanun kapsamında hiçbir milletvekilinin faaliyeti
olmadı mı.
Yine, bu kanun teklifinin içinde yer alan,
rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması,
Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu kapsamında bugüne kadar 41 işlem
yapılmıştır. Mahkemelerde 41 dava açılmış; sadece 4 üst düzey bürokrat mahkûm
olmuştur ve biz, bu kanunların uygulanmasını takip eden, denetleyen
milletvekilleri olarak, zamanın Maliye Bakanına sorduk. Cevap: "Türkiye'de
rüşvet hatta kurumsallaşmıştır." Sene 1999. Rüşvet kurumsallaşmıştır
Türkiye'de. Biz ne kadarını bu kurumun dışına atabildik. Yakında, birkaç gün
önce gündeme bir "beyaz enerji" operasyonu daha düştü ve oradaki
bürokratların mal varlığını, alın bakın; elde ettikleri maaşlarla, gelirlerle o
yaşamı sürdürebilmeleri mümkün mü?! Onların otoparklarına bakın; hayatlarına,
yaşama tarzlarına bakın ve Türkiye'de rüşvet kurumsallaşmıştır.
Bu kurumsallaşmayı aşabilecek, mücadele
edebilecek ilk organ Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bunları sadece gündeme alması yetmez. Bunları mutlak surette
kanunlaştırması ve de uygulaması gerekir. Uygulamadaki zafiyeti ortadan
kaldırmamız lazım. Eğer Türkiye'de hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, kapkaç
arttıysa, düşünelim ve önce, gelin, dokunulmazlıklar dahil, milletvekillerinden
ve siyasetçilerden başlayalım. (Alkışlar)
Algan Hacaloğlu'nu kutluyorum; teşekkür
ediyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Başka söz talebi?.. Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER
A) DanIşma Kurulu Önerİlerİ
1.- Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No.:130 Tarihi: 15.2.2005
Genel Kurulun 16.2.2005 Çarşamba günü
14.00-23.00, 17.2.2005 Perşembe günü de 14.00-21.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca
uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İrfan
Gündüz Haluk Koç
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Söz istemi?.. Yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz.
Genel Kurulun 10.2.2005 tarihli 57 nci
Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, Denizli Milletvekili
Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve
100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve
yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların
çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/12,28)
esas numaralı Meclis araştırması komisyonunun 699 sıra sayılı raporu üzerindeki
genel görüşmeye başlıyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi
Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek
ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların
çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması
komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine
aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları
adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca,
istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek; bu suretle, Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır
madde 104 ve 103'e göre.
Konuşma süreleri, komisyon, hükümet ve
siyasî parti grupları için 20'şer dakika; önerge sahibi ve şahıslar için 10'ar
dakikadır.
Komisyon raporu 699 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Erzincan Milletvekili
Tevhit Karakaya; gruplar adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar; Komisyon Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın
İrfan Gündüz; şahısları adına söz isteyenler, Sakarya Milletvekili Hasan Ali
Çelik, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik.
İlk söz, önerge sahibi Sayın Tevhit
Karakaya'ya ait.
Buyurun Sayın Karakaya.
Sayın Karakaya?..
Nerede arkadaş, geliyor mu?
AHMET IŞIK (Konya) - Geliyor...
BAŞKAN - Nasıl geliyor; nereden gelecek;
uzak mı geleceği yer?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sonraki konuşmacıyı çağırın.
SONER AKSOY (Kütahya) - Yer değişikliği
yapın.
BAŞKAN - O zaman, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Alaettin Güven;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALAETTİN GÜVEN
(Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
699 sıra sayılı Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili ile
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin kamu vakıfları ile kamu
bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu
oluşumlardan kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve
(x) 699 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
(10/12, 28) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
raporu üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bizim öz kültürümüz ve kültürümüzün özünde temel öğe insandır.
İnsan ve insan sevgisi, tüm sistemlerin, kurum ve kuruluşların temel hedefidir;
kültürümüzde, örf ve âdetlerimizde de öyledir; muhafazası temel ilkemiz olan,
bizi biz yapan öz değerlerimizde de öyle. İnsan, bizde ve bilgelik anaforu
taşıyan tüm kültürlerde ve inanç kaynaklarında, eşrefi mahluk, yani,
yaratılanların en üstünü, en şereflisidir. O, en güzel surette yaratılmıştır.
Öyledir, doğrudur; çünkü, Yaratan öyle söylemiştir.
Yürümek kadar muhteşem bir eylem var mı
diye hiç düşündük mü acaba?! Ya konuşmak; hangi teknik gelişme, konuşma ve
dilimizin maharetine sahiptir?! Ya işitmek?!. Hele hele görmek; göz gibi bir
rasathane ve gözlemevleri kurmak mümkün mü acaba?! Bu kadar mükemmel ve güzel
olan varlığı sevmek, en güzel ibadet olsa gerektir diye düşünüyorum. Onun için,
Yunusça, yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü. İnsanı sevmek, ona hizmet
etmekle olur. Sevginin ifadesi hizmettir; ona faydalı olmak, yararlı olmaktır.
Biz, hep biliriz ki, bizim en iyilerimiz, insanlara faydalı ve yararlı
olanlardır. Bu noktada, temel hedefimiz, insanı ve devleti yaşatmaktır; insanı
ve devleti yüceltmektir. Hal böyle olunca, insan ve insan için var olan her
şeyi, havayı, suyu, toprağı, sıcağı, soğuğu, dağı, taşı, denizi, ırmağı, kurdu,
kuşu, böceği, çiçeği, acıyı, tatlıyı, siyahı, beyazı, her şeyi, ama her şeyi,
iyi ve faydalı olan her şeyi koruyup kollamak zorundayız; kendimiz için,
çocuklarımız için, geleceğimiz için. Temelinde özveri ve yardım etme duygusu
olan vakıfların da doğuşunun ve gelişmesinin anailkesi insana hizmet, insana
faydalı olmaktır.
Değerli arkadaşlarım, vakıf, iz
bırakmaktır. Vakıf, kalıcı olmaktır. Vakıf, anmaktır, anılmaktır. Vakıf,
unutmamak ve unutulmamaktır. Sürekliliktir vakıf; iyilikleri, güzellikleri
çağlar ötesine ve hatta ötenin de ötesi, maveraya taşımaktır. Bu anlamda, Fatih
Sultan Mehmet Hanın Vakıfnamesini, vakfı en güzel o anlatır düşüncesiyle,
huzurlarınızda arz etmeden geçemeyeceğim.
O şöyle diyor: "Ben ki, aciz kul
Fatih Sultan Mehmet; bizzat alınterimle kazanmış olduğum akçelerimle satın
aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde bulunan 136 dükkânımı aşağıdaki şartlar
çerçevesinde vakfı sahih eylerim.
Şöyle ki: Bu gayrimenkulatımdan elde
olunacak nemalarla, İstanbul'un her sokağına 2'şer kişi tayin eyledim. Bunlar
ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde, günün
belli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükürükleri
üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20'şer akçe alsınlar. Ayrıca, 10 cerrah, 10
tabip ve 3 de yara sarıcı atadım; ayırım yapmaksızın her kapıyı vuralar ve o
evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası, hemen orada tedavi edeler;
değilse, kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin hastaneye kaldırılarak
orada tedavileri yapıla. Ayrıca, külliyemde yaptırdığım imarethanede İstanbul
Şehrinin fukarası yemek yiyeler." 1468 tarihli bu vakfiye, ilginç, anlamlı
ve çağdaş dünyaya açılım getirecek özellikler taşıması yönünden de önemlidir
diye düşünüyorum Grubum adına.
Yoksullar ve garipler için aşevleri;
yolcular için kervansaraylar; göçmen kuşları için bakımevleri, kuş evleri;
eğitim için medreseler, okullar; misafirler için hanlar, hamamlar, konukevleri;
evlenecek kızların çeyizini hazırlamaya yardım vakıfları olmak üzere, birçok
örnek göstermek mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; özünde özveri, feragat, yardım etme duygusu yatan vakıflarla,
demokratik hayatın vazgeçilmez unsurlarından olan dernekler, dünyada olduğu
gibi, ülkemizde de sivil toplum örgütlerinin başında gelmektedir. Günümüz
toplumlarında, kamu ve özel sektörün yanında "üçüncü sektör" olarak
adlandırılan vakıf ve dernek gibi sivil toplum örgütlerinin özel bir önemi
vardır.
Vakıflar, özellikle Selçuklular ve
Osmanlılar döneminde büyük atılımlar yapmış, farklı dinlere ve etnik yapılara
sahip insanların bir arada, eşit sosyoekonomik şartlarda yaşamasında, eğitimden
sağlığa tüm toplumsal hizmetlerin sunumunda büyük görevler üstlenmiştir.
Tarihte çok önemli görevler üstlenen, hayırlı iş ve hizmetlere vesile olan
vakıflarımız, bu yönleriyle hem Doğu hem de Batı'da birçok topluma örnek teşkil
etmişlerdir. Sosyal hayatın dinamiklerinden olan vakıflarımızla, sivil toplumun
vazgeçilmezlerinden olan derneklerimizin bir kısmı, son yıllarda kamu kurum ve
kuruluşları bünyesinde faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu tür kuruluşların,
vatandaşlarımızdan "bağış" adı altında zorunlu para toplaması
şeklindeki uygulamaları, doğal olarak, şikâyetlere neden olmuştur. Bu nedenle,
kamu kurum ve kuruluşlarındaki bu uygulamaların yaygınlığı, toplanan paranın
ulaştığı rakamlarla sağlanan bu kaynakların, kimler ve hangi amaçlar için
harcandığının belirlenebilmesi ve sorunların çözümlenebilmesi, yüksek ciroları,
giderek şişen personel sayıları, her alana yayılan faaliyetleri, yönetim ve
denetimlerindeki şaibeleriyle oluşturdukları sorunlar ve farklı hukukî
durumları nedeniyle kamu bünyesinde bu tür malî yapılanmalardan doğan
olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve genel itibariyle sosyal hukuk devleti
ilkesi gereği vatandaşın bağış yapmaya zorlanmasını önlemek gayesiyle, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 2.12.2003 tarihli birleşiminde, kamu
vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma sandıkları konusunun
araştırılarak, sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla, bu konuda inceleme yapmak üzere, Meclis araştırması komisyonu
kurulması 787 sayılı kararla kabul edilmiştir.
Yüce Meclis tarafından komisyona tevdi
edilen görevin amacı, sosyo-ekonomik hayatımızda önemli bir yer tutan vakıf ve
derneklerin ayrıntılı bir tahlilini yaparak, bu tür kuruluşların kamuyla
bağının gerekli olup olmadığına, vakıf ve derneklerce yürütülen kamu hizmetlerinin
bütçe disiplini içerisinde yürütülüp yürütülemeyeceğine dair sağlıklı bir
değerlendirme yapılması ve ileride yapılacak yasal düzenlemelere yol
göstermesidir. 7 Nisan 2004 tarihinde faaliyete geçen komisyon, vakıflar ve
derneklerle ilgili iki ayrı altkomisyon oluşturarak çalışmalarına başlamıştır.
Komisyon çalışmalarında, Türkiye genelinde
kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde kurulu 608 adet kamu vakfı ile 931 adet
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı olduğu tespit edilmiştir. Bu 608 vakfın
219 adedinin, sadece, kamu kurumunu destekleyen kamu kurumlarını destekleme
vakıfları, 110 adedinin, sadece, kamu kurumundaki personeli destekleyen
personel yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, 199 adedinin ise, hem kamu
kurumunu hem de o kurumdaki personeli desteklemek amacıyla kurulan karma amaçlı
vakıflar olduğu anlaşılmıştır.
Kuruluş amacı doğrultusunda ilgili kamu
kurum ve kuruluşları ile vakıf ve derneklerden belgeler istenmiş, brifingler
alınmış; ayrıca, Ankara, İstanbul, İzmir, Manisa, Erzurum ve Trabzon İllerinde
vakıf, dernek ile resmî kurum ve kuruluş yetkililerinin katıldığı toplantılar
düzenlenerek, sorun ve çözüm yolları üzerinde görüşmeler yapılmış, 33 vakıf ve
36 derneğin mahallinde incelemeler gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bu çalışmalar sonunda, kurum, kamu kurum ve kuruluşlarına verilen
ödeneklerin yetersiz olması nedeniyle, bu tür vakıf ve derneklerin zaruretten
doğduğu ve kamu kurum ve kuruluşuna önemli destek sağladığı; 5072 sayılı Yasa
bağış alınmasını engellediği için vakıf ve derneklerin önemli ölçüde gelir
kaynaklarının kesintiye uğradığı, bu nedenle, kamu kurum ve kuruluşlarında
hizmet sunumunda sorunlar yaşandığı; yine, 5072 sayılı Yasayla getirilen yasak
ve cezaların ağır olması nedeniyle vakıf ve derneklerin kapanma noktasına
geldiği, vakıf ve derneklerin kamu binalarının dışına çıkarılmasıyla işlerinin
zorlaştığı ve maddî külfetin arttığı, kamu kurumlarında bağış toplama yerine
dönersermaye işletmesinin kurularak paraların buralara aktarılması gerektiği;
okul koruma derneklerine, uzun tedavi gerektiren hastalara ve özürlülere hizmet
için kurulan; ayrıca, kamu yararına çalışan dernek ve vakıfların 5072 sayılı
Yasa kapsamı dışında tutulması; bağış adı altında toplanan, alınan para
miktarlarının Maliye Bakanlığınca belirlenip denetlenmesi gerektiği gibi öneri
ve görüşler dile getirilmiştir. Kamu vakıfları içerisinde hem kurumu hem de
personeli desteklemek amacıyla kurulan vakıflarda, kurum ihtiyaçlarını
karşılamak adına, kamu gücü ve imkânlarıyla elde edilen kaynakların önemli bir
kısmı personel için kullanılmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde
kurulan vakıf sayıları, gelişmelere paralel olarak, biri diğerini taklit etmek
suretiyle hızla artmış; idarî görevlerse, genellikle, kurumun en üst
yöneticilerine bırakılmıştır. Böylece, kurum ile vakıf arasında uyum sağlanırken,
vakfın kamu gücünü kullanmasının yolu açılmıştır. Böylelikle, vakıflar, daha da
ileri giderek, bünyesinde kurulu oldukları kurumun verdiği hizmetin bedelini,
hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, zorunlu bağış olarak vatandaştan almaya
başlamışlardır.
Bu vakıfların kurucu ve yöneticileri, kamu
kurum ve kuruluşundaki en üst idarî yöneticiler oldukları için, haklarında,
kamu düzenini ihlal ettikleri iddiaları ileri sürülememiştir, kolluk önlemleri
alınamamıştır; ancak, söz konusu zorunlu bağışlara karşı kamuoyunda ciddî
rahatsızlıklar hep dillendirilmiştir. Öyle ki, hiçbir yasal temeli olmayan bu
zorunlu bağışların kamu personeline aktarılması, rüşveti sanki meşru hale
getirmiştir.
Ayrıca, vakıf yöneticileri,
tasarruflarında bulundukları kaynakların denetiminden kaçınmak için, vakıf
kaynaklarını kullanarak, vakıf bünyesinden ayrı hukukî kişiliği bulunan
şirketler kurma yoluna gitmişlerdir. Böylece, topluma hizmet amacı ile vakıf
ruhuyla ortaya çıkan bu kurumlar, kâr ve gelir elde etme amacını ön plana
çıkaran şirketler olmaya başlamışlardır. Bundan dolayı, kamu kurum ve kuruluşu
bünyesinde kurulu vakıflar, zamanla gelişerek, büyük kaynakları kontrol edip
harcamaya başlamış, bunların çoğuysa, demokratik, şeffaf, katılımcı bir
yönetimle, bağımsız, etkin bir içdenetim organının kurulmamasından dolayı,
sahip olunan kaynaklar, çoğu zaman amacı dışında kullanmalara ve suiistimallere
açık hale gelmiştir.
Yine, vakıflar ile işletme ve şirketlerin,
devlete ait bina, araç ve gereçleri ücretsiz veya sembolik ücretlerle
kullanmaları, ticarî hayatta haksız rekabete yol açmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; komisyonun yapmış olduğu inceleme ve araştırma sonucunda, kamu
hizmetlerini daha iyi bir şekilde topluma sunabilmek, ihale mevzuatının katı
hükümlerinin dışına çıkarak daha kolay harcama yapabilmek ve denetimlerden
kaçabilmek amacıyla birçok kamu kurum ve kuruluşu bünyesinde kurulan vakıf ve
derneklerin gelirlerinin büyük bir kısmını, kamuoyunda tepkilere neden olan,
kamu kurum ve kuruluşlarınca ehliyet, ruhsat, pasaport, silah ruhsatı, vize,
sağlık kurulu raporu, karne, okul kaydı ve bunun gibi konularda sunulan kamu
hizmetinin bedeli olarak hiçbir yasal dayanağı olmayan zorunlu bağışlar ile
dernek ve vakıflar tarafından kurulan ticarî işletmeler eliyle kamu kurumu
içerisinde yürütülen kantin, kafeterya, otopark, fotokopi gibi ticarî
faaliyetlerinden elde ettikleri belirlenmiştir.
Bu vakıf ve derneklerin giderlerini ise,
taşıt alımı, kurum binalarının ve taşıtlarının bakım ve onarımı, kurumun tefriş
edilmesi, demirbaşlar ve sarf malzemesi ihtiyaçlarının temini, kurum
hizmetlerine personel desteği sağlanması, kurumun elektrik, su, haberleşme,
yakıt gibi giderlerinin ödenmesi, kurum yöneticilerinin temsil ve ağırlama
giderlerinin karşılanması ve kurum personeline aynî ve nakdî yardım gibi
harcamalardan oluştuğu tespit edilmiştir.
Bu itibarla, kamu kurum ve kuruluşları
hizmetlerinin yerine getirilmesinde önemli ölçüde maddî destek sağladıkları;
ancak, dernek ve vakıfların ihale mevzuatı hükümlerine tabi olmaması nedeniyle
yapılan bu tür harcamalarının, yeterli ödenek olsa dahi, resmî izin verilmeyen
lüks tefrişat alımlarına, temsil ve ağırlama harcamalarına, ihtiyaçtan fazla
personel, taşıt veya demirbaş malzeme alımlarına ve bazen de, özel harcamalara
veya ihtiyaç olmadığı halde savurganca yapılan alım veya harcamalara gidildiği
anlaşılmıştır; bu da, ülkemiz kaynaklarının israf edilmesinden başka bir anlam
ifade etmemektedir.
Komisyonun yapmış olduğu incelemelerde,
genel olarak, vakıf ve derneklerin, genellikle, bünyesinde kurulu olduğu kamu
kurum ve kuruluşlarının ismini taşıdıkları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Vakıf ve derneklerin yönetim organlarında,
ilgili kamu kurum ve kuruluşunun üst yöneticisinin bulunduğu, genel olarak, bu
vakıfların kuruluş ve mal varlıkları ile amaçları arasında uyum bulunmadığı,
vakıf ve derneklerin esas gelir kaynağının vatandaşlardan zora dayalı alınan
bağışlar olduğu, vakıf ve derneklerin çoğunun amacının, bünyesinde kurulu
olduğu kamu kurum ve kuruluşunun hizmet, araç-gereç, bina vesaire gibi
yönlerden desteklenmesi olduğu, ayrıca, bu tür vakıf ve derneklerin, bünyesinde
bulunduğu kamu kurum ve kuruluşunun kaynaklarından yararlandığı
gözlemlenmiştir.
Kamuoyunda haklı olarak tepkilere neden
olan zorunlu bağış uygulaması, bu vakıf ve derneklerin önemli gelir
kaynaklarındandır. Oysa, bağışlar, mahiyeti gereği gönüllü olması gerektiği
halde, uygulamada böyle olmadığı, bağış adı altındaki ödemeyi yapmayanın işinin
yapılmadığı ya da gecikmeli olarak yapıldığı bilinmektedir. Bu durum, ahlakî ve
hukukî olmadığı gibi, kamu otoritesine, genel anlamda ise, devlete güveni
sarsmaktadır.
Bu tür sorunların çözümü amacıyla,
komisyon henüz çalışmalarına başlamadan önce, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların
Kamu Kurum ve Kuruluşlarıyla İlişkilerine Dair Kanun kabul edilerek 29.1.2004
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla yapılan düzenlemelerle, dernek ve
vakıfların kamu ve kuruluşlarıyla ilişkileri yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu
kanunla getirilen düzenlemeler bu tür vakıf ve dernekler için önemli hükümler
içermektedir.
Genel olarak, 5072 sayılı Yasa, dernek ve
vakıflar, kamu kurum ve kuruluşun ismini alamaz; bu kurum ve kuruluşların
hizmet binaları müştemilatı içinde faaliyet gösteremez; bu kurum ve kuruluşlara
ait araç ve gereci kullanamaz; dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşunun
sundukları hizmetlerle ilgili olarak ücret, bağış, katkı payı vesaire gibi
adlar altında herhangi bir karşılık alamaz; kamu görevlileri, görev unvanlarını
kullanarak dernek ve vakıf organlarında görev alamaz; kamu kurum ve
kuruluşlarının bütçelerinden bu tür dernek ve vakıflara yardım veya herhangi
bir kaynak aktarılamaz; kamu kurum ve kuruluşları, personel maaş ücretlerinden
kesinti yaparak bu tür vakıf ve derneklere aktarma yapamaz gibi önemli hükümler
içermektedir.
Yine, 5072 sayılı Yasaya aykırı hareket
eden kamu görevlileri ile dernek ve vakıf yöneticilerine hapis cezaları
öngörülmekte, dernek ve vakıf yöneticileri hakkında görevden alma işleminin
uygulanacağı belirtilmektedir.
Dolayısıyla, 5072 sayılı Yasayla, kamu
kurum ve kuruluşları ile bünyelerindeki dernek ve vakıflar arasında önemli
ilişkiler düzenlenmiş ve bu alanda büyük bir boşluk doldurulmuştur. Böylece,
kamu hizmetinden yararlanmak isteyen vatandaşlardan, kamu yetkisini kullanarak,
haksız ve yasal dayanağı olmayan zorunlu bağış adı altında bir çeşit haraç
alınmasının önüne geçilmesi gibi önlemler alınmıştır.
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen Sayın Güven.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, ben, her şeyden
önce, genel olarak çerçevesini çizdiğim bu Meclis araştırmamızın bir iki
ayağından bahsetmek istiyorum ve ayrıca teşekkürlerimi arz ediyorum. Önce,
hemen 3 Kasım seçimlerinden sonra, Azmi Ateş ve 100 milletvekili arkadaşı ile
Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili arkadaşımız, yetmiş milyon insanı
ilgilendiren önemli bir konu üzerinde önergeler hazırlamışlar,
hassasiyetlerinden dolayı onlara; bu hassasiyeti gündeme taşıdıktan sonra,
Meclisimiz bir hassasiyet göstererek konuya evet demiş, araştırma komisyonu
kurulmuş; araştırma komisyonu çalışarak bu raporu hazırlamış; hepsine teşekkür
ediyorum.
Ancak, araştırma komisyonundan daha önce,
59 uncu hükümet, özellikle acil eylem planı içinde geçen bu vakıflar ve
derneklerle ilgili düzenlemeleri daha biz araştırmadan, araştırma komisyonu
kurulmadan önce, bir kanunla -5072 sayılı Kanunla- düzenlemeler getirmiş. Bu
noktada, başta Başbakanımız ve hükümet üyelerine, bu hassasiyetlerinden dolayı
teşekkür ediyorum. Komisyon kurulduktan sonra da, Komisyon Başkanı, Grup
Başkanvekilimiz İrfan Gündüz Beyefendi ve diğer üye arkadaşlarımız hem yerinde
hem teorik hem de pratik olarak incelemişler ve hatta, bu incelemelerimizde,
5072 sayılı Kanun çıktıktan sonra "bu kurum ve kuruluşlar ne yapıyor"
diye geldiğimizi zanneden yetkililere, biz, kendimiz, önce, bir araştırma
komisyonu olduğumuzu "bir problem varsa açık ve net ifade edin, buna bir
çare bulalım" diye geldiğimizi söyleme ihtiyacını hissetmişiz, onlar da
evet demiş ve objektif, güzel bir araştırma yapılarak rapor meydana çıkmıştır.
Bu konuda da, ben, bize katkıda bulunan herkese, tüm görevlilere teşekkür
ediyorum.
Ayrıca, sizlere, tekrar tekrar teşekkür
ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (AKP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Uğur Neşşar; buyurun.
Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 699 sıra
sayılı kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek ve yardımlaşma
konusunun araştırıldığı komisyon raporunun görüşmeleri üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, bu
komisyon görevi ve sözcülük görevi nedeniyle cenazesine katılamadığım,
Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekili, hemşerim Sayın Hüdai Oral'a
huzurlarınızda bir kez daha rahmet diliyorum, ailesine de başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, bu Araştırma
Komisyonu çok önemli bir işlev yapmış ve çok değerli bazı gerçekleri günışığına
çıkarmıştır. Kamu vakıflarının araştırılması ihtiyacının iktidar ve muhalefet
partilerinin ortak tespiti olması, araştırma komisyonunun da her iki partinin
ortak Parlamento desteğiyle oluşturulmuş olması, çalışmaların, kısır
çekişmelerden uzak ve Meclis çatısı altında ender görülebilecek bir uyum
içerisinde sürdürülmesine olanak sağlamıştır. Bu avantajı çok iyi algılayarak
değerlendiren komisyon üyeleri, siyasî kaygılardan uzak, sağlıklı ve akademik
bir yaklaşım içerisinde çalışmışlar, konuyu derinlemesine irdeleyen, objektif
bir rapor ortaya koymuşlardır.
Komisyonumuz, inceleme ve araştırma
çalışmalarına, çok sayıda değerli uzmanı kadrosuna dahil ederek başlamıştır.
Çalışmalar esnasında, daha önce yapılmış çok sayıda kamu denetim raporu
incelenmiş; çok detaylı anket formları hazırlanarak, kamu vakıflarının tümüne,
dernek ve sandıkların ise büyük bir kısmına ulaşılmış ve daha sonra, geri gelen
anket formları titizlikle değerlendirilmiştir.
Komisyon, çok sayıda vakfı, bizzat,
yerinde, giderek ziyaret etmiş, 5072 sayılı Yasanın uygulamaya konulmasından
sonra, komisyona ulaşan çok sayıda şikâyeti, kimi zaman müştekilerle mülakatlar
yaparak değerlendirmiş ve elde edilen bilgilerin derlenmesiyle oluşturulan bir
seri önermeyle Meclisimizin huzuruna çıkmıştır.
Konuşmama, kimisi, yaz tatillerinden
vazgeçerek ve gece gündüz demeden, büyük özveriyle Komisyonda görev yapan
uzmanlarımıza, bu katkılarından dolayı teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, kamuda kurulan
vakıf ve derneklerin, yurttaşlardan âdeta vergi toplar gibi para aldıkları,
bunun dışında kamu kaynaklarının da kurulan vakıf ve derneklere aktarılmasıyla,
büyük maddî varlıklar oluşturulduğu ve bu yolla bazı kişilere büyük miktarlarda
haksız kazanç sağlandığı, toplumumuzun her kesiminde, artık, bilinmektedir.
Bunlar daha önce birçok kez kamuoyuna sunulmuş ve örnekleriyle ortaya
konulmuştur. Biraz önce konuşan değerli arkadaşım Alaettin Güven'in de konuyu
çarpıcı örnekleriyle size aktardığına şahit olduk. Ben ise, bu konuşmamda,
ağırlıklı olarak, konunun şimdiye kadar fazla vurgulanmayan farklı bir boyutu
üzerinde durmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, hükümet, 5072
sayılı Yasayı, yasa teklifi Meclise gelmeden bir yıl önce, her iki siyasî parti
milletvekilleri tarafından ayrı ayrı verilmiş olan Meclis araştırması
önergelerini dikkate almadan ve komisyon kurularak araştırma yapılmasını
beklemeden alelacele çıkarmıştır.
Yasanın bu biçimde çıkarılması hatalı
olmuştur. Yasanın yürürlüğe girdikten sonraki uygulamaları sırasında birçok
aksaklıklar ve haklı tepkiler ortaya çıkmıştır. Bazı kamu kurumlarını işleyemez
duruma getiren bu aksaklıklar, geçtiğimiz yirmi yıllık süreçte, anılan vakıf ve
derneklerin devleti nasıl kuşattığını, kamunun yapması gereken hizmetlerin bu
vakıf ve derneklere nasıl devredildiğini, kamu hizmetlerinin bu vakıf ve
dernekler olmazsa yürütülemeyecek noktaya nasıl getirildiğini, yani,devletin
nasıl acz içerisine düşürülmüş olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu bağlamda,
vakıf ve derneklerin parasal katkıları olmadan okullara tebeşir dahi
alınamadığı, okulların ısıtılamadığı, kırılan camların yerine yenisinin
takılamadığı, eğitim araçlarının temin edilemediği, okul ve hastanelerin
temizlenemediği, hastanelerdeki tıbbî cihazların tamir ettirilemediği, hemşire
ve personel ihtiyaçlarının karşılanamadığı ortaya çıkmıştır.
Gene bu bağlamda, kamudaki vakıf ve
dernekler olmadan devletin asayiş ve güvenliği sağlayamadığı; örneğin, polis
araçlarının bakımlarının yapılamadığı, kimi zaman adaletin geciktiği, faks
çekilemediği için pasaport ve nüfus işlemlerinin yapılamaz duruma geldiği
anlaşılmıştır.
Devletin geçtiğimiz yirmi yılda nasıl
çökertildiğini gösteren bu hazin tablo, bizim araştırma önergesi verirken,
ortaya çıkarılmasını istediğimiz tablonun işte taa kendisidir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde kamu
vakıfları ve derneklerinin peş peşe açılmaya başlamaları, yirmi yıl önce
tesadüfen ortaya çıkmış bir gelişme değildir. Bu vakıfların 1980 sonrasında
ülkemizde uygulanmaya başlanan neoliberal ekonomi politikalarıyla eşzamanlı
olarak çıktıkları ya da çıkarıldıkları en dikkatsiz gözle bile açıkça
görülebilmektedir. Bu vakıf ve derneklerin, özellikle, sağlık, eğitim, güvenlik
ve adalet gibi, kamunun vazgeçemeyeceği alanlarda yoğunlaşıyor olması da
rastlantı değildir. Daha açık bir anlatımla, söz konusu ekonomi politikaları,
ülkede ortaya çıkan yoksulluk, ahlakî çöküntü ve yozlaşma, patlayan yolsuzluk,
soygun ve hortumlama düzeni ile kamu vakıfları aracılığıyla halkın soyulması ya
da kamu kaynaklarının kişilere peşkeş çekilmesi, esasen, bir bütünün birbirine
tıpatıp benzeyen değişik parçalarından başka bir şey değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uzun
erimde, güçlü, kalkınmış ve dünyayla rekabet yeteneğine sahip bir ülke
olabilmenin önkoşulu, sağlıklı ve iyi eğitilmiş insangücüne sahip olmaktır. Bu
hedefe ulaşmak için, toplumun tüm insan potansiyelinin, zengin-fakir ayırımı
yapılmaksızın değerlendirilmesi gerekir.
Anayasamızda tanımlanan sosyal devlet
anlayışımız, eğitim, sağlık, güvenlik ve adaletin sağlanması gibi görevleri, bu
nedenle özel sektör ve piyasa koşullarına terk etmemiş, kamuya emanet etmiştir.
Bunu yaparken de, kamu kaynaklarının, toplumun tüm kesimlerine adil ve
hakkaniyetle ulaşmasını sağlamayı amaçlamıştır.
Sayın milletvekilleri, sosyal devlet
anlayışı, ne devletin küçültülmesine ne devletin yurttaşın emrine ve hizmetine
verilmesine ne devletin daha etkin işletilmesine ve ne de özel sektörün bu
alanlarda hizmet vermesine engel teşkil etmez; ancak, anılan bu hizmetlerin
topluma ulaştırılmasında devletin zaafa uğratılmasının kabul edilebilmesi de
mümkün değildir.
Hal böyle iken, geçtiğimiz yirmi yılda,
ülkemizde, devletin küçültülmesi ve özelleştirme gerekçe gösterilerek,
devletin, hiç vazgeçmemesi gereken alanların bile dışına itildiği
görülmektedir.
Bu dönemde, bilinçli olarak uygulanan
politikalar çerçevesinde, kamu kurumları ve üretim tesisleri, en asgarî
gereksinmeleri bile karşılanmayarak, kaderlerine terk edilmişlerdir. Yani,
bugün kâr edemediği iddiasıyla kapatılan birçok fabrika, eğitim kalitesinin
düşük olduğu söylenilen devlet okulları, performansının düşük olduğu ileri
sürülen kamu sağlık tesisleri, başhekim yardımcılarının tuvaletleri koktuğu
gerekçesiyle satılması öngörülen eğitim hastaneleri, bilerek ve planlanarak
bugünkü durumuna getirilmiştir.
O günlerde, ülkeyi yöneten hükümetlerin,
gerekli kadro ve ödeneklerini bilerek kestikleri kamu kurumlarının asgarî
gereksinmelerinin karşılanmaları amacıyla da kamu vakıf ve dernekleri kurulması
fikri ortaya atılmıştır.
Bu tespitlerimi, yakın tarihimizin bir
ayıbı olarak ve aynı tarihlerde banka, vakıf ya da dernek ayırımı yapmadan
yurttaşın cebinden ya da devletin kasasından hortumlanan paralarla yan yana
koyarak, takdirlerinize ve vicdanlarınıza sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün tartıştığımız
kamu vakıf ve derneklerinin, kamunun kaynak temin edemediği için
gerçekleştiremediği bazı işlevleri yerine getirmek üzere kuruldukları savı,
tümüyle yalan ve geçersizdir. Çünkü, bu vakıf ve dernekler, gelirlerini ya kamu
kaynaklarının kendilerine aktarılmasıyla ya da yurttaşlardan direkt olarak para
tahsil etmek suretiyle sağlamaktadırlar.
Bunlardan ilki zaten kamunun kendi kaynağı, diğeri ise kamunun kaynak
temin etmek üzere vatandaşa yüklediği verginin taa kendisidir. Ayrıca, kurulan
vakıf ve derneklerin elde ettikleri maddî kaynakların önemli bir kısmının o
kurumdan hizmet alan yurttaşların yararına değil, kurum ve yöneticilerinin lüks
harcamalarına sarf edildiği bir gerçektir.
Vakıf ve derneklerin gelirleri, ya lüks
araba, cep telefonu, seyahat, temsil giderleri ve dinlenme tesislerinin
giderlerini karşılamak için sarf edilmiş ya da sadece o kurum çalışanlarının
yararlandığı özel fonlarda değerlendirilerek, bu kurum çalışanlarına, ileride
benzer kurum çalışanlarının alamayacakları çok yüksek, haksız ek gelir sağlamak
amacıyla kullanılmıştır.
Özetle, kaynak yaratıp kamuya ve yurttaşa
destek olmak için oluşturulduğu iddia edilen vakıf ve dernekler, tam tersine,
yurttaştan ve kamudan alıp belirli kişilerin ceplerine akıtan mekanizmalar
yaratmışlardır.
Sayın milletvekilleri, 5072 sayılı Yasa
daha çıkar çıkmaz delinmek istenmeye başlanmıştır. Bu yasayı çıkaran, daha
sonra da delmeye çalışan hükümet kadrolarının, 1980'lerde vakıf uygulamalarını
başlatanlarla aynı kadrolar olduklarını da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu
trajikomik durumun değişti-değişmedi tartışması, boyutu, konuşmanın gündemi
dışındadır. Ancak, yasa çıkarılırken, değişmemiş bazı eski alışkanlıkların
sürdürüldüğü ve bu doğrultuda belediyelere ait spor kulüpleri derneklerinin
kapsamdışı bırakıldığı düşünüldüğünde, bu tartışma ister istemez kendiliğinden
insanın aklına takılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, belediye spor
kulüplerine ait derneklere kesilen paraların ne amaçlarla kullanıldığı çok iyi
bilinmektedir.
Araştırma komisyonumuz çalışmalarını
sürdürürken, AŞTİ'de yolcu taşıyan taksi esnafından, Ankara Büyükşehir
Belediyesince, Keçiörengücü için zorla para toplanması, bazı büfelerin
işletmelerinin Ankara Büyükşehir Belediyesince Keçiörengücüne verilmesi ve
Denizli Belediyesi İmar Müdürlüğünde imar işlemleri sırasında, zar zor yaptığı
iki göz evine oturma ruhsatı almak için gelen yurttaşlardan Denizli
Belediyespor için zorla bağış toplanmasına dair haberlerin basınımıza yansımış
olduğunu, milletvekili arkadaşlarımızın anımsayacaklarını sanıyorum. Buralarda
uygulanan yöntemin, Meclis araştırmasına neden olan ve raporda dile getirilen
mekanizmalardan hiçbir farkı olmadığı açıktır. Bu nedenle, araştırma komisyonu
raporunda, 5072 sayılı Yasada yapılacak değişiklikle belediye spor kulüplerine
ait derneklerin de kapsam içine alınmasının önerilmesi yer almıştır. Hükümetin
ve İktidar Partisinin bu öneriyi dikkate alacağını umuyorum.
Sayın milletvekilleri, AKP Hükümetinin
aynı mahiyette diğer bir yanlış uygulaması da okul aile birliklerinin para
toplamalarına ve kantin işletmelerine izin veren yasal düzenlemedir. Kamu
eğitim kurumlarının içerisinde bulunduğu açmazın 5072 sayılı Yasanın uygulamaya
konulmasıyla ortaya çıkmasına ve boyutlarının araştırma komisyonu
çalışmalarıyla matematiksel olarak da ortaya konmuş olmasına karşın, Millî
Eğitim Bakanının, yukarıda anlatılan aynı, vakıf, dernek anlayışını sürdürmeye
devam ettiği üzülerek görülmektedir. Bu doğrultuda hükümet, okulların en temel
ihtiyaçlarını karşılayacak önlemleri almak şöyle dursun, daha önce derneklerin
yaptığı uygulamaları okul aile birliklerine devrederek, yani, öğrenci
velilerine "ben okullara para vermiyorum, çocuğunuza daha iyi bir eğitim
sağlamak istiyorsanız, nereden ve nasıl para bulursanız bulun" diyerek,
yani, aynı yemeği başka bir tencerede ve başka bir isimle sunarak -belki de steak
diyebiliriz bunun ismine- kendisini sıyırmaya çalışmaktadır. Bu, cumhuriyetin
bir Millî Eğitim Bakanının düşebileceği en talihsiz durumdur.
Sayın milletvekilleri, sosyal devletin
temel işlevlerinden birisi eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasıdır. Kaderine
terk edilmiş kamu eğitim kurumlarıyla bu eşitliğin sağlanması olanaklı
değildir. Devlet okullarının ihtiyaçlarının, çağın gereklerine göre kamu
tarafından karşılanması yerine, okul aile birliklerinin sağlayabilecekleri
kadar maddî kaynağa muhtaç bırakılması, bu nedenle doğru değildir. Bu
yaklaşımların hizmet kalitesini düşürerek, öğrencilerin, özel kurum ve vakıf
okullarına özendirilmesi, eğitim üzerindeki devlet denetiminin azaltılması ve
sonuçta, eğitim birliği ilkesini dahi etkileyebilecek boyutta sonuçlar
doğurabilmesi mümkündür.
Son yıllarda, ülkemizde, fakir ve muhtaç
öğrencileri kapmak için yarışan tarikat okullarının faaliyetleri
incelendiğinde, dile getirdiklerimizin hiç de uzak ihtimaller olmadığı
kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, hükümetin, bu yanlış uygulamadan
bir an önce vazgeçmesi ve devlet okullarını namerde muhtaç etmeyip, toplumun
tüm kesimlerine kaliteli bir eğitimi parasız verecek anayasal statüsüne geri
getirmesi hayatî bir önem arz etmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu Meclis
araştırması sırasında, kamunun vakıf ve derneklere aktardığı maddî kaynağın bir
kısmının da kamu arazilerinin tahsisi biçiminde olduğu gözlenmiştir. Kamu
arazilerinin tahsisleri sırasında öngörülen amaçlar ile daha sonra bu araziler
üzerinde kurulan tesislerin örtüşmediği de araştırmalar sırasında ortaya
çıkmıştır. Komisyon, bu nedenle, önerilerinin içerisine, kamu arazilerinin
tahsis amaçlarına uygun kullanılıp kullanılmadığının ortaya çıkarılması için
bir Meclis araştırması yapılması teklifini de dahil etmiştir. Yüce Meclisin, bu
önermeyi de gerekli biçimde değerlendireceğine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu,
geleneğimizin güzide bir kurumu olan ve temelinde karşılıksız yardım anlayışı
yatan vakıf müessesine büyük zarar verildiğini ortaya koymaktadır.
Vakıflarımızın aslî özellikleri ve güzelliklerine geri dönmelerinin sağlanması
gerekmektedir. Bunu sağlamanın çıkış noktası olan 5072 sayılı Yasa, bu nedenle,
eksikliklerine karşın büyük önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclis araştırma komisyonunun en önemli önermelerinin başında, 5072 sayılı
Yasanın özüne sadık kalınması ve yasadan geri adım atılmaması gelmektedir.
Yasanın uygulanmasıyla ortaya çıkan aksaklıklar ve mağduriyetler, tabiî ki
telafi edilmelidir, yasanın amacını aşan bazı açılımları, tabiî ki
düzeltilmelidir; ama, bunlar yapılırken, yasanın ruhunun delinmemesine itina
gösterilmesi büyük önem arz etmektedir.
Sayın milletvekilleri, 5072 sayılı Yasa
uygulamalarıyla, komisyonumuzun çalışmaları esnasında ve halen de tarafımıza
birçok şikâyet ulaşmaktadır. Bu yakınmaları düzeltecek çözüm önerileri komisyon
raporunda yer almıştır. Hükümetin yasayı yeniden ele alıp düzeltmesini bekleyen
çok sayıda kurum ve yurttaş vardır. Ancak, yukarıda belirttiğim üzere,
yapılacak değişikliğin, 5072'nin ruhundan geri adım atmadan ve siyasî baskılara
teslim olmadan yapılması gereklidir. Bunun yolu da, komisyon raporuna dayanan
ve hatta, yasal değişikliğin hazırlanmasında, komisyonun teknik ve siyasî
kadrolarından yararlanan bir anlayıştan geçmektedir. Hükümetin, bu hassas
konuda, siyasetüstü bir yaklaşım sergileyebilmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, son olarak da çok
önemsediğim bir konuya değineceğim. Son yıllarda, dünya üzerinde yaşanan
olaylar, tek kutuplu, tek yanlı neoliberal dünya düzeninin, global ölçekte
eşitsizlikler yaratarak sosyal dengeleri bozduğunu, halkları yoksullaştırarak
mutsuz ettiğini, kitlesel göç, terör ve savaşlara yol açtığını, gezegenimizi
tehdit edecek boyutta bir çevre tahribatına neden olduğunu açıkça ortaya
koymuştur. Bu konjonktürde, önümüze tek çözüm yoluymuş gibi konulan
"dahiyane" reçeteleri körü körüne uygulayarak bugünlere gelmiş ya da
getirilmiş olduğumuz da bir gerçektir. İçerisinde bulunduğumuz tabloyu
bütünüyle görebilmek için, sadece, etrafımıza, son günlerin olaylarına ve dayatmalarına
bakmak yeterlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Bu konuşmamda, kamu vakıf ve derneklerinin
de bu hastalıklı düzenin bir parçası olduğu konusundaki görüşlerimi sizlere
aktarmaya çalıştım. Ben, güçlü ve sosyal bir devlet yapısının, çağdaş ekonomi
politikalarının önünde bir engel oluşturmadığını biliyorum; tıpkı, onurlu bir
ulus devletin, evrensel dünya düzenine entegre olmasına engel oluşturmadığı
gibi. Bu bakımdan, 5072'nin yeniden düzenlenmesi sırasında ve önümüzdeki
dönemde sosyal devletin restore edilmesi ve temel işlevlerini daha iyi biçimde
yerine getirmesini sağlayacak yapıya yeniden kavuşturulması gerekliliğini Yüce
Heyetinizin takdirlerine sunarak sözlerimi bitiriyorum.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Neredeyse süresi içerisinde
konuşmayı tamamladığınız için, biz de teşekkür ediyoruz.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.05
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 17.17
BAŞKAN :
Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale),
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
699 sıra sayılı Meclis Araştırması
Komisyonu raporu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet U. Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi
Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu dernek
ve yardımlaşma konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan kaynaklanan sorunların
çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, söz sırası, Komisyon Başkanı
İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz'de.
Buyurun Sayın Gündüz. (Alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
(10/12, 28) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi, en derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Meclis Genel Kurulunun 2.12.2003 tarihli
22 nci Birleşiminde, iktidar ve muhalefet partilerinin önergeleri birlikte
görüşülmüş ve 787 sayılı kararla, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulu
vakıf, dernek ve yardımlaşma sandıklarının sorunlarının tespiti ve çözüm
önerilerinin neler olacağı konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırma
komisyonu kurulması kabul edilmiştir.
Bu komisyona, AK Partiden; Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz, Bitlis Milletvekili Abdurrahim Aksoy, Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya, İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz, Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Sakarya
Milletvekili Hasan Ali Çelik, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya; Cumhuriyet
Halk Partisinden; Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar, İstanbul
Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci, Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu,
Şanlıurfa Milletvekili Vedat Melik olmak üzere toplam 12 üye seçilmiştir.
Komisyonumuz, 7 Nisan 2004 tarihinde
yaptığı ilk toplantıda, Başkanlığa İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ü, Başkanvekilliğine Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz'ı, Sözcülüğe Denizli Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar'ı
ve Kâtip Üyeliğe Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'i seçerek çalışmalarına
başlamıştır.
Sayıştay Başkanlığı, Adalet, İçişleri ve
Maliye Bakanlıkları, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Türkiye Kızılay Derneği Genel
Başkanlığının birkısım denetim elemanları,
Meclis İçtüzüğünün 105 inci maddesine istinaden komisyon çalışmalarında
görevlendirilmiştir.
Komisyonun araştırma yaptığı alanın
genişliği ve özelliği dikkate alınarak, vakıflar ve derneklerle ilgili olmak
üzere, iki ayrı altkomisyon oluşturulmak suretiyle çalışmalar sürdürülmüştür.
Kuruluş amacı doğrultusunda 16 kez
toplantı yapan komisyonumuzca, İçtüzüğün 105 inci maddesinin verdiği yetki ve
toplantı kararları çerçevesinde, ülkemizde faaliyet gösteren kamu vakıf ve
derneklerinin faaliyetlerine ilişkin geniş bir çalışma başlatılmıştır. Kamu
kurum ve kuruluşları bünyesinde kurulu vakıf ve derneklerin, kamu kurum ve
kuruluşlarına verdikleri desteğin boyutu ile kullandıkları kamu kaynağının
miktarının tespiti için hazırlanan 6 sayfalık formlar, kamu kurumu bünyesinde
kurulu bulunan 608 vakıf ve 600 dernekle ilgili olarak bakanlıklara, 81 il
valiliğine ve üniversite rektörlüklerine gönderilmiştir.
Komisyonumuzca örnekleme yöntemiyle
seçilen Ankara, İstanbul, İzmir, Manisa, Trabzon ve Erzurum İllerine bizzat
gidilmiş, kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilileri, dernek ve vakıf
temsilcileriyle geniş katılımlı toplantılar düzenlenerek görüş alışverişinde
bulunulmuş ve birkısım dernek ve vakıflarda mahallinde incelemeler ve
araştırmalar yapılmıştır.
Ayrıca, kamu kurum ve kuruluşlarınca
komisyonumuza gönderilen vakıf ve derneklere ait inceleme ve denetim raporları
ile komisyon çalışmaları sırasında elde edilen her türlü bilgi ve belgeler
değerlendirmeye alınmıştır.
Kapsamlı ve karmaşık bir yapıya sahip olan
sorunlar ve bu alanda yapılması gerekli çalışmalar, mümkün olduğunca özet
şekilde rapor muhtevasına kaydedilmiştir.
Tüm bu çalışmaların amacı, sosyal ve
ekonomik hayatımızda önemli bir yer tutan vakıf ve derneklerin ayrıntılı bir
tahlilinin yapılarak, bu tür kuruluşların kamuyla bağının gerekli olup
olmadığını, kullanılan kamu kaynaklarının boyutuna, vakıf ve derneklerce
yürütülen ve mutlaka yapılmasının gerekli olduğu düşünülen kamu hizmetlerinin
bütçe disiplini içerisinde yürütülüp yürütülemeyeceğine dair sağlıklı bir
değerlendirme yapılması, ileride yapılacak yasal düzenlemelere yol
göstermesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çağdaş toplumlara baktığımızda, dört sektör toplumsal hayatımızda öne
çıkmaktadır; kamu sektörü, özel sektör, vakıf, dernek ve odalardan oluşan
üçüncü sektör, hane halkı ya da ailelerin oluşturduğu bir dördüncü sektör.
Bunlardan vakıflar, özellikle Selçuklu ve Osmanlılar döneminde büyük atılımlar
yapmış, farklı dinlere sahip kişilerin beraberce eşit sosyoekonomik şartlarda
yaşamasını sağlamış ve eğitimden sağlığa tüm toplumsal hizmetleri insanlara
sunmuştur. Böylece, cumhuriyet öncesi dönemde devletin dışgüvenlik, içişleri ve
adalet hizmetleri dışındaki tüm kamu hizmetleri kurulan vakıflar eliyle
yürütülmüş, altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre,
ekonomiden ticarete tüm hizmetler vakıflara konu olmuştur.
Cumhuriyetin ilanından sonra ise, Türk
Medenî Kanunu hükümleri çerçevesinde "tesis" adı altında kurulmuş,
1967 yılına kadar 73 adet tesis vücuda getirilmiştir. Beklenen yararların
sağlanamaması üzerine, 1967 yılında Türk Medenî Kanununda değişiklik yapılarak
vakıf kurulması teşvik edilmiş, özellikle kamu hizmeti yükünün vakıflar eliyle
hafifletilmesi amacıyla vakıflara vergi muafiyeti ve bazı kolaylıklar
tanınmıştır. Gerek bu yasal düzenlemeler gerekse derneklerle ilgili
yaptırımların ağırlaştırılması, ülke genelinde vakıf sayısının hızla artmasına
sebep olmuştur.
Derneklere gelince; demokratik hayatımızın
vazgeçilmez unsurlarından olan bu sivil toplum kuruluşları, devletin yapamadığı
ya da yetişemediği alanlarda çok önemli bir açığı kapatmaya çalışan gönüllü
kuruluşlar olmuşlardır.
Kuzey İtalya'da gelişmiş ve gelişmemiş
bölgeler arasında yapılan bir araştırmada, bazı bölgeler arasında inanç, kültür
ve benzeri tüm şartların eşit olmasına rağmen, fert ile devlet arasındaki
örgütlerin, derneklerin çok olduğu bölgelerin ileri, diğerlerinin ise daha geri
durumda kaldığı tespit edilmiştir. Gelişmiş ya da az gelişmiş ülkeler
ayırımında da durum bundan pek farklı değildir.
Sivil toplum örgütlerinde en büyük kitleyi
dernekler oluşturmakta olup, kurulması en kolay olan sivil toplum
kuruluşlarının başında gelmektedir. Vakfın, mal varlığına dayalı ve mal
topluluğundan ibaret bir tüzelkişilik olmasına karşılık, dernek, bir kişi
topluluğudur. Bu sebeple, en kısa tanımıyla vakıf "bir malın, kazanç elde
etme dışında belli bir gayeye tahsisi" şeklinde ifade edilirken; dernek
"birden fazla kişinin, kazanç elde etme dışında bir gaye için bir araya
gelmeleri" şeklinde tanımlanabilmektedir. Her iki tüzelkişilik türü de,
hem bir temel hak hem de kişisel hayır duygularının, toplumun ve hatta
insanlığın yararına seferber edilmesinin bir hukukî aracı durumundadırlar.
Vakıf kavram ve kurumunun tarih içinde
ortaya çıkışını ilk insanla başlatırsak, yanlış bir değerlendirme yapmış
olmayız. Bu konuyla ilgili, Mevlana, Mesnevi'sinde, insanların üretimde değil
ama tüketimde eşit yaratıldığını beyanla şöyle diyor: "İnsan, ister kral
olsun isterse hamal, her insanın bedeninin günlük kalori ihtiyacı
aynıdır." Dolayısıyla, insanların sosyal statüsüne bakılmaksızın, aslında
her birisi tüketimde eşittir ve günlük 2 500 kaloriye muhtaçtırlar. Ama, eğer
bir insan, ben zenginim diyerek, daha fazla kaloriyle besleneceğim diye, böyle
bir iddiayla yola çıkarsa, 35'inden sonra, çavdar ekmeği ile patates
haşlamasına talim etmektedir. O yüzden, yine Mevlana, konuyla ilgili "Bir
su bardağını ya da bir kâseyi okyanusa daldırırsanız ne kadar alır; kapasitesi
kadar alır. Yani, bütün dünya bir insanın mülkiyetinde de olsa, bu dünyadan
kullanacağı ne kadardır..." O yüzden, bir başka büyük düşünür de şöyle bir
tespitte bulunuyor: Allah, insanlara, organları, belli bir ölçü, oran dahilinde
vermiştir. Ne kadar görmeniz gerekiyorsa dünyayı, o kadar göz, ne kadar
duymanız gerekiyorsa, o kadar kulak vermiştir; ama, gözünüzden daha fazla
görmek niyetiyle, eğer, mikroskopla dünyaya bakarsanız, elinizi bile
bedeninizden ayırıp, koparıp atmanız gerekebilir; çünkü, üzerinde oynayan
mikropları görürsünüz. Demek ki, gözden fazla görmek de yanlış, eksik görmek de
yanlış.
Kulaklarınız kadar duymanız gerekir. Casus
kulağıyla dünyayı dinleyecek olursanız, duvarın arkasında size küfreden bir
insanın küfrünü duya duya, huzurlu bir şekilde yaşama imkânınız kalmaz; ama,
bunu söylerken, esas, ifade ettiği bir realite var; o da şudur: Allah, insana
koskocaman bir vücut; ama, ufacık bir ağız vermiştir. Bunun iki anlamı var;
bir, insanlar vücudu kadar düşünmeli, ağzı kadar konuşmalı; bu oranın esas
anlamı budur. İkinci bir anlamı da, esas, bu vakıf kavramının ortaya çıkması
açısından çok önemli; o da şudur: İnsana kocaman bir vücut vermiş Allah; ama,
ufacık bir tüketici organ vermiş, o da ağız. Eğer ses sanatkârı değilseniz,
mevlithan değilseniz, gırtlağınızla üretim yapamıyorsanız, bu ağız, tüketime
yarayan bir ağız. O yüzden, insanlar, vücudu kadar üretmeli; ama, ağzı kadar
tüketen bir yapıyı mutlaka korumalıdır kişisel olarak. O yüzden, vakıf
kavramının ortaya çıkmasının, esas, arkasındaki gerçek, insanın bu yaradılışındaki
özellikten kaynaklanıyor. Her insanın, geliri giderinden fazla olunca, her
insanın, üretimi tüketimden az olunca, insanlar, aynı özelliklerle yaratılan
oğlunu ya da torununu düşünme konumuna düşmeden, artan gelirini ya da
tüketiminden artan üretimini, toplumsal bir yarayı sarmak üzere, Allah'ın
mülküne adayarak, kamuya mal etmektedir; vakıf, esasında budur. O yüzden, belki
de bugün, toplumsal sancılarımızın arkasında, bir tüketim çılgınlığına doğru hızla
itilen toplumumuzda, esas, sosyal sarsıntıların sebebinin, bu doyumsuz ve
sınırsız bir tüketime doğru toplumumuzun teşvik edilmesi yatıyor diye
değerlendiriyorum ben.
Dolayısıyla, Osmanlı ve Selçuklular
döneminde, gerçekten, artan gelirini, insanlar, toplumsal bir yaranın
sarılmasına tahsiste kullanmış; bugün, parti kurmak isteyen insanlar, hemen,
toplumda, siyasî yelpazede nasıl yer arıyorlarsa; yani, bu partiyi biz merkezde
mi kuralım, merkeze mi dayayalım, yoksa ortanın sağında mı olsun, solunda mı
olsun ya da marjinal uçlarda mı bir parti kuralım diye toplumsal tabanda,
toplumsal yelpazede yer ararken; ama, Osmanlı ve Selçuklularda, gerçekten,
üretimi tüketiminden fazla olan insanlar toplumsal yaraların sarılmasına
yönelik sosyal sahalarda yer aramışlar; hayvanların ihtiyacından tutun,
insanların tüm ihtiyaçlarına varıncaya kadar. Toplumun, hemen hemen, bütün dul,
öksüz, güçsüz, yetim, yaşlı ve kimsesizleri, vakıflar eliyle, esas vakıfların
sosyal kanadı altında barındırılmış ve bir şefkat yorganı gibi, vakıflar,
toplumun her kesimini kendi bünyesinde barındırarak onlara aile sıcaklığı
sunmuş birer müessesedir.
Gerçek vakıf sisteminde vakıflar, tabiî,
vakfiyelerine göre belirleniyor ve Osmanlı ve Selçuklularda gaye maddesinde
belirtilen gayelerin tahakkuku için, gerçekleşebilmesi için yeterli menkul ya
da malvarlığı tahsis edemeyen vakıflar tüzelkişilik kazanamıyorlar; ama,
günümüzde tabiî, vakıflar, bakıyorsunuz, sembolik bir sermayeyle kuruluyor;
sonra, onların senetlerinde ya da tüzüklerinde sıraladıkları gayelere
baktığınız zaman, o tahsis edilen sermaye ile bu gayelerin bir maddesinin
dörtte 1'ini bile hayata geçirmek mümkün değil. O yüzden, bu anlamda,
gerçekten, vakıfların kuruluşunun, aynen tarihte olduğu gibi, gayesini tahakkuk
ettirebilecek bir menkul ve gayrimenkul malvarlığı tahsis ediliyorsa eğer, o
vakıf tüzelkişilik kazanmalı; aksine, sembolik rakamlarla kurulan vakıflar,
işte günümüzde olduğu gibi, sonra toplumun sırtına yük haline gelmektedir.
5072 sayılı Kanun, gerçekten hükümetin
çıkardığı yüzakı kanunlardan birisi. Anayasamızda, kanunlar, harçlar ve
resimler kanunla konulur denilmesine rağmen, bu vakıf ve dernekler öylesine
keyfî kullanılmaya başlanmış ki, bunların başında bulunan kamu kurum ve
kuruluşunun yöneticileri istedikleri kadar, istedikleri şekilde, güya
sundukları hizmetin bedeli diye, milletten zoraki bağış adı altında, adı
konulmadık bir haraca yönelmiştir. O yüzden bunların önüne geçmenin yolu,
esasında, vakfın gayesi ortaya konulurken bu gayenin gerçekleşmesi için tahsis
edilen menkul ya da gayrimenkul malvarlığının gayeyi gerçekleştirebilecek bir
miktarda olması önemli bir tedbirdir diye düşünüyorum.
Kamu hizmetlerini yeterli, yaygın ve
kaliteli olarak topluma sunabilmek, ödenek yetersizliği nedeniyle ihtiyaç
duyulan kaynak sorununu aşabilmek, ihale mevzuatında yer alan katı hükümlerin
dışına çıkarak daha kolay harcama yapabilmek gibi amaçlarla, hemen hemen her
kamu kurum ve kuruluşunun bünyesinde veya bunlarla bir şekilde ilişkili olarak,
genellikle ilgili kurum ve kuruluşların yöneticileri tarafından ya da
talimatları doğrultusunda, vakıf veya dernek ya da her ikisi birden
kurulmuştur.
Kamu kurum ve kuruluşlarını, kamu
hizmetlerini veya personelini desteklemek üzere kurulan vakıf ve derneklerin
sayıları zaman içerisinde hızla artmış ve bu alanda yaklaşık 20 000'den fazla
dernek ve 600'den fazla kamuya hizmet niyetiyle kurulmuş vakıflar ortaya
çıkmıştır.
Her temel hak ve özgürlük gibi, dernek ve
vakıf kurma temel haklarının da anayasal ve yasal sınırlar çerçevesinde amacına
uygun olarak kullanılmaları gerekmektedir; ancak, bu vakıf ve dernekler
başlangıçta anılan amaçlara uygun olarak hareket ederlerken, zamanla, kamu
kurum ve kuruluşlarınca sunulan hizmetlerle ilişkili olarak, hizmetten
yararlanan vatandaşlardan, hiçbir yasal dayanağı olmaksızın, kamu gücü ve
baskısı kullanılarak bağış adı altında kurum veya kuruluş bünyesindeki dernek
veya vakfa para alındığı; diğer taraftan, bu dernek ve vakıflarca kurulan
ticarî işletmeler eliyle, kurum içerisinde veya müştemilatında ya da tahsisli
kamu taşınmazlarında devlete ait bina, araç ve gereçler ücretsiz veya sembolik
ücretlerle kullanılarak yürütülen ticarî faaliyetlerden gelir elde edildiği; bu
şekilde elde edilen dernek ve vakıf gelirleri, genel itibariyle ilgili kurum
veya kuruluşların hizmetlerine destek amacıyla kullanılmakla birlikte, dernek
ve vakıfların kamu ihale mevzuatı hükümlerine tabi olmamaları nedeniyle, kamu
kurum ve kuruluşlarının yöneticilerince, dernek veya vakıf parasından yapılan
veya yaptırılan lüks mefruşat alımları, temsil ve ağırlama giderleri,
ihtiyaçtan fazla keyfî personel istihdamı, taşıt veya demirbaş malzeme
alımları, kurum personeline yapılan aynî ve nakdî yardım ödemeleri ve bazen de
özel harcamalarda kullanılmakta olduğu, özellikle bazı vakıfların üyelerine
hatırı sayılır miktarlarda emekli aylığı verme noktasına geldiği
gözlemlenmiştir.
Kamu vakıf ve derneklerinde sahip olunan
kaynaklar bütçe dışında kaldığı gibi, bu vakıf ve derneklerin bazılarında
şeffaf ve katılımcı bir yönetim ile yönetimden bağımsız içdenetim organlarının
bulunmaması nedeniyle, bu kuruluşların sahip oldukları kaynaklar, zamanla
amaçdışı kullanımlara ve suiistimallere açık hale gelmiştir. Vakıf ve
dernekleri denetleyen kurumlarca, çeşitli sebeplerle, bunların etkin
denetlenemediği de bilinen bir husustur.
Tüm bu olumsuzluklar ve uygulamalarla
ilgili olarak, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, kamu görevlilerinin
kurmuş oldukları vakıfların kamu hizmetlerinin sunumunda devreye girmesinin
önüne geçilmesi amacıyla, kamu kaynağı aktarılan vakıf ve derneklerin tasfiyesi
öngörülmüştür.
59 uncu hükümetin acil eylem planında da
kamu dernek ve vakıflarının tamamen kaldırılacağı, buradan sağlanan gelirler
arasında devamında yarar görülenlerin muhafaza edileceği ve bu gelirlerin
ilgili kurum için özel gelir ve ödenek kaydedileceği öngörülmektedir.
Yüksek ciroları, giderek şişen personel
sayısı, her alana yayılan faaliyetleri, yönetim ve denetimlerindeki
şaibeleriyle oluşturdukları sorunlar ve farklı hukukî durumları nedeniyle kamu
bünyesindeki bu tip malî yapılanmalardan doğan olumsuzlukları ortadan kaldırmak
ve özellikle sosyal hukuk devleti ilkesi gereği, vatandaşın bağış yapmaya
zorlanmasını önlemek gayesiyle, komisyonumuz henüz çalışmalarına başlamadan
önce, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile
İlişkilerine Dair Kanun Yüce Meclisimizce kabul edilerek 29.1.2004 tarihinde
yürürlüğe konulmuştur.
Komisyonumuzca yapılan inceleme ve
araştırmalar sonucunda kamu vakıf ve derneklerinin 2003 yılı rakamlarıyla kamu
kurum ve kuruluşlarına verdiği desteğin yaklaşık 5 katrilyon olduğu, kanunun
yürürlük tarihinden sonra dernek ve vakıfların ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarına verdiği bu desteğin kaldırılmasından doğan boşluğun
doldurulamadığı, ödenek yetersizliğinin telafisi için kamu kurum ve
kuruluşlarının yöneticileri tarafından vatandaşlardan çeşitli isimler altında
ve gayriresmî olarak para alınmaya devam edildiği, bu kanunun yürürlüğünden
önceki dönemde dernek ve vakıflarca kamu gücü kullanılarak elde edilen
birikimlerin kurum dışına çıkarıldığı ve kamuya dönüşünün sağlanamadığı, birçok
dernek ve vakıfta 5072 sayılı Kanuna henüz uyum sağlanamamış olduğu, bu kanunun
çıkarılmasına esas teşkil eden problemlerin yer yer devam ettiği ve dolayısıyla
bu noktada maksadın hâsıl olmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, komisyonumuzca, kamu kurum ve
kuruluşları bünyesinde kurulu vakıf, dernek ve yardımlaşma sandıklarının ve
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının sorunları ve çözüm önerilerinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım Sayın Gündüz;
süreniz doldu.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - ... neler olacağı
konusu bu bilgiler ışığında değerlendirilmiş ve aşağıda belirtilen alternatifli
önerilerde bulunulmuştur.
Kamu vakıf ve dernekleriyle ilgili temel
öneriler:
- Kamu vakfı ve derneğinin kanunla
tanımının mutlaka yapılması.
- Bazı kamu hizmetlerinin sivil toplum
kuruluşlarınca görülebilmesini sağlamak ve sunulan hizmetlerde etkinliği ve
verimliliği artırmak için sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini
kolaylaştırıcı ve destekleyici önlemlerin alınması.
- Dernek ve vakıfların kamu kurum ve
kuruluşlarına yaptıkları katkılar tutarında bir meblağın ilgili kurum ve
kuruluşun bütçesine ödenek olarak konulması ve personel ihtiyaçlarının
giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması.
- Özel ödenek hesabının uygulamaya
konulması, kamunun verdiği hizmet bedelleri Maliye Bakanlığınca belirlenerek
kurumca bütçe disiplini dahilinde tahsil edilmesi ve kamu kurumunun
ihtiyaçlarına harcanması, özel gelirlerden yıl sonunda harcanamayan tutarların
ise ertesi yıla devren gelir ve özel ödenek olarak kaydedilmesi.
Kamu vakıf ve derneklerinin tasfiyesine
gelince:
- Kanunla kurulu vakıf ve dernekler
dışındaki tüm kamu vakıf ve derneklerinin tasfiye edilmesi için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması.
-Bunun yanında, kamu hizmeti açısından
bulunmasına gerek duyulan vakıf ve derneklerin özel kanunla kurulması.
-5072 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği gün
itibariyle kamu kurumlarının bünyesinde kurulu bulunan vakıf ve derneklerin
envanterinde bulunan büro malzemesi ve mefruşat hariç tüm cihaz ve nakdî
kıymetlerin, bünyesinde bulundukları kamu kuruluşuna devredilmesi.
-İlgili dernek ve vakıf tarafından 5072
sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten geriye doğru üç yıl fasılasız olarak
istihdam edilen kişilerin, ilgili kamu kuruluşunun talebi halinde bu
kuruluşlarda istihdamına imkân tanınması.
-Personel vakıfları kurulmasının mutlaka
engellenmesi ve halen kurulu olan vakıflarda mal varlığının ilgili kuruma veya
Vakıflar Genel Müdürlüğüne intikalinin sağlanarak bu vakıfların tasfiyelerinin
sağlanması.
Sayın Başkanım, izninizle, bu araştırma
komisyonumuzun çalışma süresi içerisinde esas karşılaştığımız, Yüce Meclisin
dikkatlerine sunmak istediğim bazı önemli meseleleri arz edip, sözlerimi hemen
tamamlayacağım.
Tabiî, bir, Medenî Kanunun verilerine
göre, 903 sayılı Kanunla kurulan vakıflar var; bir de, Türk Ticaret Kanununun
468 inci maddesine göre, çalıştırılanlara ve istihdam edilenlere yardım
vakıfları kurulmasına yönelik kanun maddesine göre kurulan vakıflar var.
Ayrıca, Sosyal Sigortalar Kanununun 20 nci maddesine göre kurulan sigorta
vakıflarının, kurumu destekleme yanında, personel ve yardımlaşma vakıflarının
kurulması da bu kanunlara müsteniden kurulmuş. İster Başbakanlık Teftiş
Kurulunun ister Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun, Maliye
Bakanlığının ve Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin yaptıkları
denetimlerde, en fazla suiistimalin, bu personel dayanışmasına yönelik
vakıflarda olduğu özellikle tespit edilmiştir. Türk Ticaret Kanunun 468 inci
maddesi gereği kamudan kaynak aktarılan bu vakıflara -kendileri de güya
sembolik aidatlar ödeyerek- büyük imkânlar oluşturulmuş ve bu imkânlarla,
gerçekten trilyonlara varan emekli ikramiyeleri, milyarlara varan emekli
maaşları üyelerine tahsis edilmiştir. Bu yüzden, yine bu denetim kuruluşlarının
yaptıkları değerlendirmelerde, özellikle bu vakıf ve dernekler tarafından kendilerine
tahsis edilen kamu taşınmazlarının kullanılmasında çok büyük suiistimallerin
olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yüzden, komisyonumuzun, ben özellikle, her birisine
ayrı ayrı... Komisyonumuzda çalışan gerek iktidar gerek muhalefet partisine
mensup arkadaşlarımız, muhalefet şerhi olmadan, siyasî önyargılarını bir tarafa
bırakarak, olması gereken neyse o konuyla ilgili bu raporu düzenlemiştir.
Burada, bu kamu taşınmazlarının tahsisiyle
ilgili bu Meclisimizde bir araştırma komisyonunun kurulması ve bu tahsislerin
yerinde kullanılıp kullanılmadığı, eğer amacına aykırı kullanılıyorsa mutlaka
ilgililerin buna müdahalesine zemin hazırlanması; Türk Ticaret Kanununun 468
inci maddesine dayanılarak kurulan vakıfların personele yönelik yardımlaşma
konusunun mutlaka engellenmesi.
Yine, bir diğer önemli konu da şudur:
Vakıflar tarafından kurulan iktisadî işletmelerin hiçbirisi, bugün, maalesef,
denetlenememektedir. Konuyla ilgili ortada hiçbir yetkili kurum ya da kuruluş
yoktur. Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişleri sadece vakıf mevzuatı açısından,
Maliye müfettişleri sadece vergi mevzuatı açısından bu şirketlere yaklaşmakta;
halbuki, en büyük usulsüzlük, en büyük yolsuzluk vakıflar tarafından kurulan bu
iktisadî işletmelerde yaşanmaktadır. Bunların da denetimiyle ilgili -yine,
komisyon olarak raporumuzda da arz ettik sizlere- biz de böyle bir kanun
teklifi hazırladık; yasalaştığı takdirde, bu boşluk da böylece ortadan
kaldırılmış olur.
Değerli arkadaşlarım, aslında, daha
söyleyeceğim şeyler var; ama, ben, sözlerimi burada noktalıyorum. Dolayısıyla,
hem iktidardan hem muhalefet partisinden konuyla ilgili önerge veren, başta
Uğur Neşşar ve Azmi Ateş beyler olmak üzere, bütün imza sahibi
milletvekillerine, bu çalışmamız boyunca bize her türlü desteği veren Meclis
Başkanımıza, Başbakanımıza ve muhalefet partimizin Değerli Genel Başkanına,
yine komisyonumuzda görev alarak fedakârane çalışan, gerçekten muhalefet
şerhsiz böyle bir raporun ortaya çıkmasına sebep olan üye arkadaşlarıma
huzurlarınızda tek tek teşekkür ediyor, hepinize en kalbî selam ve saygılarımı
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Kişisel söz isteminde bulunan
Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (Alkışlar)
Konuşma süreniz 10 dakika.
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisince kurulmuş bulunan kamu
vakıf ve derneklerinin durumlarının araştırılmasına yönelik bir araştırma
komisyonunda ben de görev aldım ve bu konuda şahsım adına konuşmak istiyorum.
Bu çalışmamızda birkaç ile gittik. Bu illerde
kamu vakıf ve derneklerinde yönetici olarak çalışanlara, çevrede bunlardan
istifade eden halkımıza, kamu kuruluşlarının yöneticilerine bazı sorular
sorduk, onların durumlarını inceledik ve gördük ki, bu kamu kurum ve
kuruluşlarında bulunan vakıf ve derneklerde, belki hissedemediğimiz bazı
sorunlar var. Her ne kadar 5072 sayılı Yasa bir düzenleme getiriyor olsa da,
netice itibariyle baktığımızda, olumlu yahut olumsuz, iyi ve kötü örneklerini
ben şahsen yaşadım ve bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Önce şundan başlamak istiyorum: Dernek ve
vakfın doğru tanımlanması gerekir. Dernek, ilmî bir faaliyette, meslekî bir
faaliyette, faydaya yönelik, fikir birlikteliği, amaç birlikteliği oluşturulmuş
teşkilatlar, oluşumlar; ancak, vakfa baktığımızda, vakfın belli bir sermayesi
olup, yine sivil vatandaşlarca kurulan; ama, bir sermaye olarak kurulan,
örneğin sokakta yatıp kalkanlar için, evi olmayanlar için, belki sokak
çocukları için, bir varlıklı ailenin, ben, şu evimi, şu binamı, sokakta yatıp
kalkan insanların barınması için, diğer dükkânımı da, bunun içerisindeki
insanların ihtiyaçlarının karşılanması için vakfediyorum; bundan daha başka
maksatla kullanılamaz demesi, bir sermaye ortaya koyması, bu sermaye akışının
ve devamlılığının ortaya konmasıyla sağlanmış oluyor zaten. Dolayısıyla,
Ahmet'ten Mehmet'ten ayrı bir para toplamayla -ister gönüllü ister gönülsüz-
bir faaliyet önerilmiyor. Kişi, kendisi, oluşturmakta olduğu bu faaliyette
görevli, bir gönüllü hizmete soyunmuş oluyor. Şimdi, buna biz vakıf diyoruz;
ancak, burada sözü edilen vakıfları, bugün konuştuğumuz dernek ve vakıfları,
bunları değil, kamu bünyesinde kurulmuş, örneğin Polis Teşkilatını Güçlendirme
Vakfı, örneğin filan hastaneyi geliştirme vakfı, filan okulu iyileştirme vakfı
gibi veya derneği gibi isimlerle anıyoruz.
Şimdi, burada, bu anayasal hakkın kamunun
kendi kendini idare edememesi durumunda devreye giriyor olmasını düşünürsek,
böyle bir şeyi düşünmemiz doğru olmaz. Kamu kuruluşu kendi kendine ayakta
durmalıdır, kamu kuruluşuna yapılacak olan destek bütçeden ayrılmalıdır; ama,
eğer acil ödenek diyebileceğimiz, bir okulun -ki, buna ait, okullar için bir
düzenleme yapıldı, okul aile birlikleriyle bir düzenleme getirdik- bir
hastanenin, bir kamu kuruluşunun aniden ihtiyaç duyduğu... Cam kırığı olabilir,
bir alet, cihaz veya kırtasiye gideri olabilir, bir anda ihtiyaç duyulmuştur;
bunların karşılanabilmesi için, kamu yöneticisinin elinde, bir inisiyatif
kullanabilir miktar bulundurmamız gerekir diye düşünüyorum. Eğer bu yoksa,
vakıf da lazım, dernek de lazım gelmektedir; çünkü, oradaki o hizmetin
görülmesi şarttır. Eğer bu görülmeyecek ise, o zaman, zaten işler aksıyor ki,
gördüğüm kadarıyla, benim, ziyaretlerimde izlediğimi söyleyeyim: Bir hastanede otopark
var, bu otoparktan girişte 1 000 000 veya 2 000 000, neyse bir para tahsil
ediyoruz diyoruz; ama, benim gördüğüm yerlerde otopark kullanılmıyor bu sefer,
istediği gibi arabasını park ediyor, çapraz da park ediyor, düzgün de park
ediyor; otlak olmuş, kimisinde belki top oynanıyor. Yani, orası düzenli de
kullanılamıyor, burada da bir sorun var. Dolayısıyla, illâ, kamu vakıfları
olmayacak şeklindeki bir yaklaşımdan ziyade, amaç önemli. Niçin kurduk?.. Yani,
para vermeye gücü olmayan bir adamın, muayene olmaya gücü olmayan bir adamın
zorla, bağış diye ifade ettiğimiz bir parayı verip de içeri girmesi, muayene
olması, arabasını park etmesi gibi, gereksiz ve yasal olmayan işleri yapmasına,
şahsen karşıyım ve bunların olmamasını istiyorum; ancak, buraların düzensiz bir
şekilde kalmasına da, şahsen, gönlüm razı değil. Kötü örnekler, iyi örnekler
demiştim; bir tane örnek vermek istiyorum ben. Örneğin, bir kütüphane düşünün.
Bu kütüphanede bir şey okumaya gitti bir öğrenci, birisi. Eğer, burada bir
fotokopi makinesi çalışmıyorsa; eğer, biz, evladımıza, orada "git, bu
fotokopiyi... Kitabı veremeyiz dışarı" diyorsak -çocuk ödev yapacak- bu
çocuk buradan nasıl istifade edecek? Fotokopi çekilmesi lazım. O zaman, kurum
içerisinde ya bu hizmetin doğrudan görülebilir hale getirilmesi yahut da bu
hizmetin görülebilmesi için, bunun yerine, işte, bu tür vakıf ve derneklerin
ikame edilmesi gerekiyor. "Baştan başa bunlar kötü, baştan başa bunlar da
iyi" diye ifade edeceğimiz durum elbette yok. Onun için, çok dikkatli,
tekrardan, belki, yasal düzenlemelerin ele alınmasının zorunluluğunu ben şahsen
görüyorum; ama, kötü örneklere de baktığımız zaman, işte bir kamu kuruluşundan,
bir yerden bir yere bir belge gidecek, fakslanacak; bir belge için, belki bir
faksın bedelinin 10 katı bir değer talep etmemiz bu insanı da canından
bezdiriyor. Dolayısıyla, bunlar artarak geliştiğinde, toplum içerisinde bu kötü
örnekler, kamu vakıf ve dernekleri aleyhinde de bir tutum oluşmasını elbette
sağladı ve buradaki yaptığımız da zaten bunların niçin olduğu ve nasıl
düzenlenmesi gerektiğidir.
Yine, buraya baktığımızda, bizim, 5072
sayılı Yasayla getirdiğimiz birtakım düzenlemeler var; ama, bu düzenlemelerde
ben şahsen şunları görüyorum: 5072 sayılı Yasa diyor ki: "İsmini
kullanamaz -bunları konuştuk biz, gittiğimiz yerlerde de gördük- kamu vakıf ve
binalarını kullanamaz." Doğru bunlar. Peki, şimdi ne yapılmış; şimdi, şunu
görüyoruz: Kamu vakıf ve binalarından yerini çekmiş büyük kısmı. Biraz, bir
süre uzatıldı, 2005 Aralığına kadar uzatıldı süre; ama, çekmiş derneği,
derneğin yerini de başka yere taşımış veya vakfın yerini başka yere taşımış;
ancak, efendim, beş yıldır, on yıldır, yirmi yıldır, elli yıldır, neyse, bugüne
kadarki bütün birikimleri bir kişinin veya kişilerin inisiyatifine kalmış,
adını da kendileri belirlemişler, faaliyetini de kendileri belirler hale
gelmişler. Dolayısıyla, kamu vakıf ve derneklerinde yeniden bir başlangıç
yapılması, bunların disiplin altında yürütülmesi, devletin, kamu kuruluşlarının
ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ödeneği vermesi, acil harcama kapsamında bir
ayrı ödenek tahsisi mümkündür diye düşünüyorum veya bunlara düzenleme
getirilmesi, eğer bunlar mümkün olursa da kamu vakıf ve derneklerine gerek
kalmayacaktır diye düşünüyorum. Eğer, illâ böyle bir şeye gerek duyulursa, o
zaman, yasanın öngördüğü şekilde dışarıda herhangi birisi dernek veya vakıf
kurar, bedelini de öder, kirasını da öder, masrafını da yapar, hizmete katkım
olsun diye bu isimleri kullanabilir.
Bir de, yetki kargaşası doğuruyor.
Özellikle, ben, buna üniversitelerden örnek vermek istiyorum, çok güzel
örneklerini şahsen gördük gittiğimiz yerlerde. Çok nitelikli hizmet alınan
kurumlar da var; ama, zaman zaman şu oluyor: Kamu vakıf ve dernekleri, zaman
zaman kamu kuruluşlarını yönetir duruma geliyorlar; yani, etki ediyorlar
onlara, onların üzerinde, para ve gelir olduğu için, tasarruf yetkisi
kullanıyorlar. Dolayısıyla, bu da, kamu erkini de biraz zedeler duruma geliyor.
Bundan dolayı, olması gereken konu, birbirlerinden tamamen ayrıştırma,
gelirlerini, giderlerini, şartlarını yeniden düzenleme ve kamu vakıf ve
dernekleriyle ilgili toplumun alması gereken hizmetlerin aksamadan
yürütülmesini de temin etmektir. Üçüncü sektör dediğimiz vakıf ve derneklerin
de, ülkemizde, hiç sekteye uğramadan, artarak, daha da fazla artarak; ama,
kamuda değil, özelde, özel sektörde, kişiler bazında, topluluklar bazında
artırılmasını sağlamak ve hizmetlerin verimli şekilde yürütülmesini temin
etmektir. Burada halkımızın mutluluğu esastır, burada insanların sıkıntılarının
giderilmesi esastır. Bu anlayış içerisinde yapacağımız her türlü katkı
milletimize bir hizmet olacaktır. Ben, bu anlamda, bu komisyonda yaptığım
görevden dolayı mutluyum. Benimle beraber görev yapmış arkadaşlara da teşekkür
ediyorum. Bize görev veren Meclisimize de saygılar sunuyorum.
Teşekkürlerimle. (Alkışlar)
BAŞKAN - Hükümet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, söz talebim vardı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Benden sonra konuşabilir.
BAŞKAN - Size, Sayın Bakandan sonra söz
vereceğim Vedat Bey.
Hükümetin, istediği an, istediği sırada
söz isteme hakkı var; tam bu sırada söz istediler sizden önce.
Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde
faaliyette bulunan dernek ve vakıfların faaliyetleri, bu faaliyetlerin yol
açtığı sorunların tespiti ve bu sorunların çözümüyle ilgili önerileri ortaya
koymak üzere kurulan araştırma komisyonunun raporu üzerinde genel görüşme
yapıyoruz.
Önce, 302 sayfadan oluşan bu araştırma
komisyonu raporu sebebiyle, Komisyonun Değerli Başkanına ve 11 üyesine
Bakanlığım adına ve Hükümetim adına cidden teşekkür ediyorum ve tabiî, böyle
bir komisyonun kurulmasına zemin hazırlayan önergelerin sahibi arkadaşlarımıza,
başta Sayın Neşşar'a ve Sayın Ateş'e ve imza sahibi arkadaşlarıma da
teşekkürlerimi ve takdirlerimi sunuyorum.
Son derece kapsamlı, mümkün olduğu kadar
objektif bir rapor hazırlandığını gördüm. Raporu okudum, vakıflardan sorumlu da
olmam dolayısıyla, son derece istifade ettiğimi söyleyebilirim.
Rapor, önce, 5072 sayılı Kanun gerekçesinde
de ifade edildiği gibi, vakıfların ve derneklerin toplumumuz için ne kadar
önemli olduğunu ısrarla vurgulamakta, devletin yapması gereken birtakım
hizmetlerin, vatandaşlarımızın kurmuş olduğu vakıflar ve dernekler eliyle
yapılmasının topluma ve insanımıza ne gibi faydalar sağladığını açıkça ortaya
koymaktadır; bu konuda söz alan arkadaşlarımız da bu gerçeği birkaç kez altını
çizerek vurgulama ihtiyacını hissettiler.
Değerli arkadaşlarım, 80 000'e yakın,
ülkemizde dernek var; bunlardan -biraz önce de ifade edildi- 20 000 kadarı kamu
kurum ve kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunuyorlar.
Ayrıca, Medenî Kanuna göre kurulmuş 4 518
vakıf var. Bu vakıflardan 608 tanesi de, kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde
çalışıyorlar.
Bu raporda da ifade edildiği gibi, vakıf
sayısında ortaya çıkan hızlı artışla birlikte, zamanla, vakıf kurumunda da
sapmalar ortaya çıktığı açıkça vurgulanıyor. Rapor, ayrıca, kamu vakıfları
dediğimiz bu vakıf ve derneklerle ilgili üçlü bir ayırımı da içerisinde yapmış
-ki, daha önceki çalışmalarda böyle bir ayırımı ben kişisel olarak görmemiştim,
o bakımdan, komisyon üyesi arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum-
geleneksel vakıf anlayışında önemli bir sapma, kamu kurumlarını destekleme
vakıflarıdır diyerek, kamu kurumlarını destekleme vakıfları diye, bir, vakfı
ayırıyor, ayrıca, kurumu destekleme vakıfları yanında, her kurum içerisinde
personel yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının da kurulmuş olmasını ifade etmek
suretiyle, ikinci bir vakıf ayırımı da yaparak, personel yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarına dikkati çekiyor ve ayrıca, karma amaçlı vakıflardan da
bahsediyor -ki, bu da, kamu vakıfları içerisinde en sorunlusu olarak dile
getirilmiş- hem kurumu hem de personeli desteklemek amacıyla kurulan
vakıflardan bahsediyor.
Değerli arkadaşlarım, kamu kurum ve
kuruluşları bünyesinde faaliyette bulunan dernek ve vakıfların yol açtığı
sorunlar, bizim Hükümetimiz döneminde veya 22 nci Parlamento Döneminde gündeme
gelmiş şeyler değil. Bu, bundan aşağı yukarı belki on yıl önceden beri, hep,
hükümetlerin, hatta, Parlamentonun gündeminde olmuş. Bu raporda da var. İlk kez
1997 yılında, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir tebliği var. Bu vakıfların ve
derneklerin, kamu hizmeti alırken vatandaştan zorla bağış almalarının önünü
kesmek için bir tebliğ yayımlanmış; ama, bu tebliğ, uygulamada beklenen sonucu
doğurmamış. Bir sene sonra, 1998 yılında, bir genelge görüyoruz. Bu genelge de,
bu tebliğin ortaya koyduğu hususları tekrar etmiş ve kamu kurum ve kuruluşları
bünyesindeki vakıfların kamu hizmeti karşılığı vatandaşlardan zorla bağış
almaması ve kamu kurum ve kuruluşlardan bu vakıflara kaynak aktarımı
yapılmamasını istemiş olmasına rağmen uygulamada bunun da fazla etkisi olmamış.
Hatta, 2002 yılında Türk Medenî Kanununda bir değişiklik yapılıyor ve burada
"vakıflarda üye olmaz" denmek suretiyle -gerekçeye baktığımızda onu
da görüyoruz- bu vakıfların, bir noktada, kuruluşunun önüne geçilmek istenmiş;
ama, bu furya böyle devam etmiş. İşte, biz, Hükümet olarak işbaşına
geldiğimizde, hükümet programımıza da almıştık; bu alanda mutlaka bir düzenleme
yapacaktık. Ayrıca, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da , özellikle, kamu
vakıflarıyla ilgili bir düzenleme yapılması ayrıca vurgulanmış. İşte, bunun
sonucu olarak, Hükümet olarak bir kanun tasarısını, biliyorsunuz, önünüze
getirdik; iktidar-muhalefet işbirliğiyle, 5072 sayılı Yasayı çıkardık.
Bu rapor, tabiî, bu kanunu da, uygulaması
bakımından incelemiş, önemli tespitlerde bulunuyor. Bu çıkan ve hâlâ yürürlükte
bulunan 5072 sayılı Kanunun getirdiği ilkeleri şu şekilde ifade ediyor:
"Dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşlarının ismini alamaz; bu kurum
ve kuruluşların hizmet binaları ve müştemilatı içinde faaliyet gösteremez ve bu
kuruluşlara ait araç ve gereci kullanamaz." Evet, bu yasa bunları
öngörüyordu. "Dernek ve vakıflar kumu kurum ve kuruluşlarının sundukları
hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzelkişilerden ücret, bağış, katkı payı ve
benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamaz". Evet, yasa bunları
öngörüyordu. "Kamu hizmetlerinde kullanılan araç, gereç, evrak, form ve
benzeri malzemenin, bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflardan temin edilmesi
istenemez. Kamu görevlileri görev unvanlarını kullanarak dernek ve vakıf
organlarında görev alamaz. Dernek ve vakıf organlarında görev alan kamu görevlileri,
bu görevleri nedeniyle ücret, huzur hakkı veya başka bir ad altında herhangi
bir karşılık alamaz. Dernek ve vakıfların yardım toplama ve bağış kabul
hizmetlerinde kamu görevlileri çalıştırılamaz. Kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden
bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara ödenek, yardım veya herhangi bir
kaynak aktarılamaz. Kamu kurum ve kuruluşları, personel maaş ve ücretlerinden,
kaynağında kesinti yaparak bu Kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara aktarma
yapamaz." Yine, ihaleyle ilgili başka düzenlemeler de vardı.
Şimdi, kurulan Komisyon, 5072 sayılı bu
Kanun, acaba, uygulamada beklenen sonuçları vermiş mi vermemiş mi diye de bir
inceleme yapma ihtiyacını hissetmiş; ben de bunu büyük bir dikkatle okuma
ihtiyacını hissettim. Şöyle diyor: "İncelenen dernek ve vakıfların genel
olarak kamu kurum ve kuruluşlarına ait araç ve gereçleri kullanmadıkları
tespitleri yapılmıştır." Demek ki, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra, o
şikâyetçi olduğumuz sorunların önemli bir bölümünün ortadan kaldırıldığını
Komisyon da tespit etmiş; "araç ve gereçlerini kullanmadıklarını tespit
ettik" diyor. Başka?.. "5072 sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra
ise zorunlu bağış toplanmasına ekseriyetle son verdikleri, ancak birçok vakıf
ve derneğin, iktisadî işletmelerinin -Sayın Gündüz, biraz önce bunun üzerinde
özenle durdu- kamu kurum veya kuruluşunun müştemilatı içerisinde bulunan
kantin, otopark, fotokopi çekimi, galoş satışı gibi ticarî faaliyetleri
nedeniyle, bu faaliyetlerden gelir elde etmeyi sürdürdükleri görülmüştür."
Bu, kuşkusuz, uygulayıcılar bakımından önemli bir uyarıdır; bunun altını özenle
çizmek durumundayız.
Ayrıca, yine, komisyon, raporunda
"incelenen dernek ve vakıflarda, kamu hizmetlerinden yararlanan
vatandaşların bu hizmetlerden yararlandıkları sırada ihtiyaç duyulan araç,
gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin bu dernek ve vakıflardan temin
ettirildiğine ilişkin bir tespitte bulunulmamıştır" diyor. Bunu da
fevkalade önemsiyorum.
Ayrıca "kamu görevlilerinin, 5072
sayılı Kanun öncesinde genellikle vakıf organlarında görev unvanları ile yer
almakta iken, anılan kanunun yayımından sonra kamu görevlilerinin vakıf
organlarında görev unvanlarını kullanmaksızın yer almaları hususunda senet
değişikliklerini yapmaya başladıkları anlaşılmıştır" diyor.
Ancak, burada kısa bir açıklama yapma
ihtiyacını hissediyorum, en azından, sizleri ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek
ve bir hatırlatma yapmak için. 5072 sayılı Yasa çıktıktan sonra, esasa müessir
olmayan üç değişiklik yapma ihtiyacını hissettik. Nitekim, burada, çeşitli
kanunlarda değişiklik öngören yasalar görüşülürken bu kanunda da bazı
değişiklikler yapmıştık. Bunlardan bir tanesi, vakıflar, senetlerini altı aylık
süre içerisinde yeni duruma uyarlayacaklardı. Bu altı aylık süre, bu
değişiklikler yargıda yapıldığı için kâfi gelmemişti, birtakım sorunlar
olmuştu. Biz, bu süreyi, bu yılın, yani, 2005 yılının sonuna kadar uzatmıştık,
böyle bir değişiklik yaptık.
Ayrıca, unvan kullanma, yani, bir kamu
kurum ve kuruluşunda bulunan kamu görevlisinin bir vakıfta ücret almaksızın
görev yapmasını, zaten bu yasa yasaklamıyor. O kişinin unvanını kullanıp
kullanmamasının, bizim üstünde durduğumuz hususlarla pek doğrudan ilgisi
olmadığını tespit ettik; yani, unvanını kullansa da kullanmasa da o kişinin ne
olduğu zaten biliniyor, unvanını kullanmasa da o kişi falan kurumda görev yapan
bir kişidir. O bakımdan da, unvan kullanması önündeki engeli kaldıran bir
değişiklik yaptık.
Bir de, vakıfların kamu kurum ve
kuruluşlarının ismini çağrıştıran veya, doğrudan doğruya bu isimde kurulmuş
olduğunu biliyorduk. Bu isimlerin değiştirilmesini 5072 sayılı Yasa öngörmüştü;
ancak, bu yasanın getirmiş olduğu kriterlere ve prensiplere vakıflar uydukları
takdirde, isimlerinin şu veya bu olmuş olmasının fazla önemi olmadığı kanaatine
vardık.
Bu konuda çokça talepler geldi -bu isme
alıştılar, bu ismi değiştirmek bizim için bir sıkıntıya yol açıyor- çokça
müracaat geldi; doğrusu, bunu değerlendirdik Bakanlar Kurulunda ve bu
doğrultuda da bir değişikliği, daha sonra yaptığımız bir yasa değişikliği
sırasında gerçekleştirmiştik. Bunu ayrıca belirtme ihtiyacını hissettim; çünkü,
5072 sayılı Yasa, bu üç bakımdan daha sonra bir değişikliğe uğramıştı.
Şuna devam edeyim izin verirseniz: Bu
yasa, uygulamada, acaba beklenen sonuçları vermiş mi diye incelememize devam
ediyorduk. İncelenen dernek ve vakıflarda, kamu hizmetlerinden yararlanan
vatandaşların, bu hizmetlerden yararlandıkları sırada ihtiyaç duyulan araç,
gereç, evrak, form ve benzeri malzemenin, bu dernek ve vakıflardan temin
ettirildiğine ilişkin bir tespitte bulunulmamıştır. Bunu biraz önce
söylemiştim.
"Kamu görevlilerinin 5072 sayılı
Kanun öncesinde, genellikle vakıf organlarının görev unvanlarıyla yer
almaktayken..." Unvanlarıyla ilgili konuda da ciddî bir titizlik olduğunu
biraz önce belirtmiştim.
Değerli arkadaşlar "incelenen dernek
ve vakıflarda, dernek ve vakıfların organlarında görev alan kamu görevlilerinin
bu görevleri nedeniyle, ücret, huzur hakkı veya başka bir ad altında herhangi
bir karşılık almadıkları da yine komisyonun yapmış olduğu çalışmalar esnasında
görülmüştür" deniyor bu raporda.
Ayrıca "5072 sayılı Yasanın yürürlüğe
girmesinden sonra, ücretle personel istihdam eden derneklerde, bu görevlerin
personele devredilmiş olduğu, personeli bulunmayan derneklerde ise, bu görevi
yürütecek kimse olmadığından, bu konuda Yasaya uyum sağlayamamış oldukları
görülmüştür" deniyor.
"Ayrıca, vakıflardaysa, genellikle,
öteden beri bu hizmetlerin kendi ücretli personeliyle yürütüldüğü de
gözlenmiştir" tespiti var. "İncelenen dernek ve vakıflara, bazı
istisnalar hariç, kamu kurum ve kuruluşlarının bütçelerinden ödenek, yardım
veya herhangi bir kaynak aktarımı tespit edilememiştir" deniyor. İncelenen
dernek ve vakıflarda, kamu kurum ve kuruluşları personel maaş ve ücretlerinden,
kaynağında kesinti yapılarak bu kanun kapsamındaki dernek ve vakıflara aktarma
yapıldığı yönünde de bir tespit yapılmadığı ayrıca komisyon raporunda
zikrediliyor. Son olarak da, incelenen dernek ve vakıflarda kamu kurumunca
düzenlenmiş ihaleye katılım da tespit edilememiştir.
Değerli arkadaşlarım, demek ki, 5072
sayılı Yasayı Meclis olarak yaptık, yürürlüğe girdi. Şikâyetlerin önemli bir
bölümünün ortadan kaldırılmış olduğunu, kurmuş olduğumuz komisyon, raporunda
ortaya koyuyor. Bunu önemsiyorum ve özenle altını çiziyorum. Kuşkusuz, yeni bir
yasadır, uygulamada bazı sorunlar ortaya çıkacaktır; nitekim, çıkmaktadır. Bu
sorunlar bize kadar da geliyor.
Ayrıca, komisyon, eğer bu yasa yürürlükte
kalacaksa, hangi alanlarda, nasıl değişiklikler yapılması gerektiği konusunda
da çok kıymetli tavsiye ve önerilerde bulunuyor. Bunları, biraz önce, Komisyon
Başkanı İrfan Gündüz Bey, burada, teferruatlı şekilde ortaya koydu. Kuşkusuz
ki, Bakanlık olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak ve Hükümet olarak, bu tespitleri,
bu önerileri, bu tavsiyeleri dikkate alarak yeni bir değerlendirme yapmak
durumundayız.
En sonunda, komisyon, üç noktada kanaatini
ortaya koymuş. Bir özettir bu; 302 sayfalık komisyon raporunun bir özetidir.
Biraz önce, Sayın İrfan Gündüz arkadaşımız bunu söyledi; ama, ben, bir kez daha
bu üç hususu ifade etmek istiyorum; çünkü, bunlar, bizim, Hükümet olarak,
uygulayıcılar olarak ne yapmamız gerektiğini ifade eden cümlelerdir.
"Komisyonun genel kanaati; kanunla
kurulu vakıf ve dernekler dışındaki tüm kamu vakıf ve derneklerinin tasfiye
edilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması." Komisyon, oybirliği
halinde -12 kişilik bir komisyon- bütün bunları anlatmış. 5072 sayılı Yasanın
uygulamasının önemli kolaylıklar getirdiğini, şikayetleri önemli ölçüde
azalttığını tespit etmiş olmasına rağmen "bunları tasfiye edin"
diyor.
Sonra, ayrıca "bunun yanında, kamu
hizmeti açısından faaliyette bulunmasına gerek duyulan vakıf ve derneklerin
ise, kurulmasını özel kanunla sağlayın" diyor. Eğer, birtakım vakıf ve
dernekler yararlı hizmetler yapacaksa, bunlardan vazgeçmek mümkün değilse,
hükümet veya bakanlık böyle bir kanaate varırsa, bunu özel bir kanunla Meclisin
önüne getirin ve dolayısıyla, bu vakıflar ve dernekler -tabiî daha çok
vakıfları kastediyor- özel kanunla kurulsun tavsiyesinde bulunuyor.
Komisyonun, üçüncü bir kanaati de, kamu
hizmetlerine gönüllü katılımı sağlamak için vakıf ve derneklerin faaliyetlerini
destekleyici yasal düzenlemelerin yapılması ve sivil toplum kuruluşlarının
güçlendirilmesi gerektiğini ayrıca vurguluyor. Demek istiyor ki, ülkemizde
çokça sivil toplum örgütü var, vakıf var, dernek var; kamu hizmetlerinin
görülmesinde bunlardan da yararlanılabilir; çünkü, bunlar da, nihayet, hizmet
amacıyla kurulmuş olan sivil toplum örgütleridir. Bunlardan da, uygulayıcılar,
kamu yöneticileri yararlansınlar diye öneri ve tavsiyede bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, özetle, komisyonun,
çok yararlı ve faydalı bir çalışma yaptığını tekrar vurgulamak istiyorum.
Önerileri, tahlilleri, tavsiyeleri objektiftir ve yansızdır. Hiçbir siyasî
gaile taşımaksızın, sadece gördüklerini ve tespit ettiklerini ortaya koymuşlar
ve kendilerine göre düşüncelerini ifade etmişler ve bize de, Hükümete de, yani,
icra organına da, bakanlığa da ve tabiî ki, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve
dernekler bakımından da İçişleri Bakanlığına yeni birtakım sorumluluklar
yüklemişler. Tabiî, bu raporun bize yüklemiş olduğu bu görev ve sorumlulukları,
hem genel müdürlükler nezdinde hem de bakanlıklar nezdinde hem de Hükümet,
yani, Bakanlar Kurulu nezdinde değerlendireceğimizi, uygun görülenleri ilgili
yasa ve genelge metinlerine taşımak suretiyle önünüze bilvesile tekrar
getirebileceğimizi sanıyorum, bu düşüncede olduğumu ifade etmek istiyorum.
Yeniden, önerge sahibi arkadaşlarıma,
komisyonda görev alan Başkan ve üye arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu
kıymetli çalışmaları, kuşkusuz, bu alanda hep başvurulacak bir rapor olacaktır.
Bu vesileyle, yeniden Genel Kurulu ve siz
değerli arkadaşlarımı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Kişisel söz istemi; Şanlıurfa
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Vedat Melik.
Buyurun Sayın Melik. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu
dernek ve yardımlaşma sandıklarının çalışmalarının araştırılarak, bu
oluşumlardan kaynaklanan sorunların tespiti ve çözümü için açılmış olan Meclis
araştırması ve komisyon çalışmaları hakkında kişisel görüşlerimi belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, ne Türk Medenî
Kanununda ne de bu konuyla ilgili kanunlarda "kamu vakfı" veya
"kamu derneği" tanımı yer almamaktadır. Ancak, son yıllarda kamu
kurum ve kuruluşlarının adını taşıyan ve bir şekilde bu kurum ve kuruluşlarla
ilişkisini sürdüren vakıf ve dernekler, kamu vakfı veya kamu derneği olarak
adlandırılmışlardır.
Başlangıçta, devletin aslî görevi olmasına
rağmen, çeşitli nedenlerden dolayı yerine getiremediği veya zamanında yerine
getiremediği kamu hizmetlerini yeterli, yaygın ve kaliteli olarak topluma
sunabilmek, bu nedenle ihtiyaç duyulan kaynak sorununu aşabilmek ve kolay
harcama yapabilme imkânına kavuşabilmek gibi nedenlerle kurulmuş olan bu dernek
ve vakıflar, kurumların kendi bütçe imkânlarıyla yapamadıkları kamu
hizmetlerini daha iyi bir biçimde topluma sunmayı hedeflemişlerdir; ama, zaman
içinde, verilen hizmet karşılığı alınan bedeller, bir süre sonra, vergi ve harç
gibi, zorunlu hale dönüştüğünden, toplumda önemli rahatsızlıklara sebebiyet
vermeye başlamıştır.
Herhangi bir resmî kuruma müracaat eden
vatandaşa verilecek hizmet, söz konusu kamu kurum ve kuruluşunun dernek veya
vakfına ödeme yapılmadıkça yerine getirilmemiş; vatandaş, çoğunlukla durumu
şikâyet edecek merci de bulamamış, şikâyet ettiği bir üst merci de bağışı
yapmadıkça işinin görülemeyeceğini bildirmiştir. Vatandaş da, sırf işini
bitirmek ve bir an önce o sıkıntıdan kurtulmak için, bu parayı, yani, bana
göre, bu haracı ödemek zorunda kalmıştır.
Aslında, sözünü ettiğimiz vakıflar ve
dernekler, zaman içinde zorla para toplayan örgütler haline dönüşmüşlerdir.
Topladıkları paraları merkezdeki yönetimleriyle de paylaştıkları, yani,
topladıkları parayı genel müdürlükleri veya müsteşarlıklarının da hizmetine
sundukları için, müsteşarlıklar veya genel müdürlükleri de bu işten çok memnun
olmuşlardır; çünkü, iş, artık, o kadar güzel organize olmuştur ki, son
zamanlarda taşra teşkilatlarının topladıkları bu paraların miktarları, en üst
mercilere bildirilmekte veya oralarda toplanmakta ve artık, o üst merci,
paranın nasıl harcanacağı yönünde talimatlar vermektedir. Yani, devletin
bütçesi içinde ayrı bir bütçe oluşturulmaktadır. Yani, devlet kurumları, devlet
otoritesini baskı unsuru kullanarak veya devletin vermesi gereken hizmeti
vatandaşa vermemekle tehdit ederek topladıkları parayı, kendilerine göre önemli
olan konulara harcamaktadırlar. Örneğin, kendi kurumlarının adını taşıyan ve
sadece kendi kurum mensuplarının yararlanabildiği, kendilerinin "eğitim
tesisi" dedikleri lüks dinlenme tesisi yaptırmaktadırlar. Resmî daire
müdürlerinin odaları tefriş edilmekte, lüks ve pahalı araçlar satın alınmakta
veya vatandaştan toplanan paralarla o resmî dairede çalışanların çocuklarına
eğitim bursu verilmektedir.
Başka bir çarpıcı örnek vermek gerekirse,
bu da Millî Eğitim Vakfıdır. Birçok hayırsever vatandaşımızın bağışta bulunmak
için yarıştığı ve gerçekte çok önemli hizmetler yapan bu vakfın da gelir
kaynaklarının gözden geçirilmesi gerekir.
Türkiye'nin ücra bir köşesindeki bir
ilçenin ilköğretim okuluna çocuğunu kaydettirmek isteyen bir veli ile okul
müdürü arasında yaşanan şiddetli tartışmalardan sonra veliden zorla alınan
paralar, önce ilçe, sonra il millî eğitim müdürlüklerinde toplanmakta, bundan
sonra da Ankara'daki Millî Eğitim Vakfının hesabına aktarılmaktadır. Peki,
orada çalışan görevlinin veya daire müdürünün söz konusu bağışı yapmayan
vatandaşın işini reddetme gibi bir hakkı var mıdır; yoktur elbette. Bunu, orada
çalışanın kendisi de bilmektedir; ama, o anda, devletin kendisine verdiği
yetkiyi aşmakta, vatandaştan haksız yere ve zorla para tahsil etmektedir. Bunun
nedenini de açıklarken, devletin kendilerine yeterli kaynak aktaramadığını;
dolayısıyla, bu işleri aslında vatandaşın iyiliği için yaptıklarını
söylemektedirler. Böylelikle, vakıf ve dernekler, daha da ileri giderek,
bünyesinde kurulu oldukları kurumun verdiği hizmetlerin bedelini, hiçbir yasal
dayanağı olmaksızın, zorunlu bağış olarak almaya başlamışlardır. Özellikle o
kurumun memurlarınca kurulan ve hiçbir yasal dayanağı bulunmayan personel
yardımlaşma vakıfları, kamu hizmetinin sunumu sırasında kamu yetkisini elde
ettikleri araçları personele aktararak, âdeta rüşvet kurumunu meşru hale
getirmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, bu ülkenin bütün
insanları, dolaylı ve dolaysız olarak vergi ödemektedirler. Devlet kademesinde
görev yapan insanlar da, bulundukları mevki ne olursa olsun, bu vergilerden
maaş almaktadırlar; yani, geçimlerini bu paralarla yapmaktadırlar. Bulundukları
görevin tanımı da kendilerine yapılmış ve bu görevlerin yerine getirilebilmesi
için de devletin olanakları dahilinde kendilerine belli bir kaynak da
ayrılmıştır; bu kaynağın nasıl harcanacağının usul ve yöntemi de açıkça
belirtilmiştir; ama, bu kaynak resmî hizmetlerin yürütülmesi için yeterli
değilse veya kaynak aktarımının gecikmesinden dolayı bazı hizmetler zamanında
verilemiyorsa... Ancak, tüm bu koşullar dahi, oradaki görevliye, her ne adla
olursa olsun para toplama hakkı vermez.
Değerli milletvekilleri, devletin aslî
görevini yerine getirememesinden dolayı, özellikle son yirmi yıldır kendisini
vatandaşın üzerinde gören bazı devlet görevlilerinin oluşturduğu ve
bazılarının, dev sermayeli holdinglerin malvarlığına sahip sermaye şirketlerine
dönüşmesine kadar giden bu sistem, lösemili çocuklara yardım vakfı gibi
gerçekten yardım edilmesi gereken vakıf ve derneklerin de önünü tıkamaktadır.
Değerli arkadaşlar, devleti devlet yapan
vergidir. Bir devletin tek bir bütçesi olur. Yeni veya ek vergi koymak, sadece Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yetkisindedir. Bu vergiyi toplamak ve toplanan vergiyi
gerekli yerlere harcama yetkisi de, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinden
aldığı yetkiyle, hükümetlere aittir. Herhangi bir kurum, kuruluş veya kişinin,
her ne sebeple ve hangi kimlik altında olursa olsun, para toplaması suçtur.
Bunu engellemek de, elbette ki, hükümetlerin görevleridir.
Bakın, şimdi, bu komisyon çalışmalarımız
sırasında, bir üniversiteye yaptığımız ziyarette... Size oradan basit bir örnek
vermeye çalışayım. Üniversitenin öğrencilerden topladığı çok mütevazı paralar
var, aslında kişi başına hesapladığınız zaman önemli olmayan paralar var; ama,
bu paralarla ne yapıyorlar; üniversite mensuplarının çocuklarına burs
veriyorlar. Üniversitede okuyan, maddî açıdan sıkıntıda olan çocuklara burs
verdikleri zaman, belki bir problem doğmayacak, belki kafamızda bir soru
işareti olmayacak; ama, üniversitede çalışanların çocuklarına bu burs
verilmektedir. Yine, toplanan paralarla üniversite kampusu içerisinde bir
ilköğretim okulu yaptırılmıştır. Aslında, bu da, düşündüğünüz zaman, okul
yaptırılmıştır, işte eğitime katkı veriliyor diye bakabilirsiniz; ama, o
ilköğretim okulunda, sadece üniversite mensuplarının çocukları okumaktadır.
Yine, tabiî, bütün kamuoyunun ve sizlerin
de çok yakından bildiği Merkez Bankası Vakfı olayı vardır. Merkez Bankası,
Türkiye'de, para hareketlerini çok iyi bilen ve tek yönetici kurumdur. Bu
kurumun kurduğu vakfın da -zaten ben tekrar anlatmıyorum- gelirinin ne kadar
olduğu ve orada çalışanların, ayrıca bu vakıftan ne kadar maaş aldıkları da
ortadadır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, şimdiye
kadar yaşanan bu yasadışı olaya büyük ölçüde dur diyen 5072 sayılı Yasanın
hiçbir nedenle deldirilmemesi gerekir. Türkiye'de, milyonlarca insan açlık
sınırı altında yaşarken, onbinlerce insan geçici işçilik için yıl boyu il il
gezerken ve çocuklarına ilköğretim imkânı dahi veremezken, birilerinin devlet
adını kullanarak haksız kazanç elde etmesine olanak tanınmamalıdır. Hizmeti
veren devlettir. Hizmette aksama varsa,
bunun sorumlusu da, çare bulacak olan da devlettir. Resmî dairelere işi
düşen vatandaşlarımızı çileden çıkaran böylesi bir konuda yapılan bu çalışmanın
hükümet tarafından hassasiyetle dikkate alınarak, kamu vakıf ve dernekleriyle,
yine, resmî kurumlarda oluşturulan yardımlaşma sandıklarına bakış açısını bu
rapor doğrultusunda değiştireceğini umarak, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Denizli
Milletvekili Mehmet Uğur Neşşar ve 26 milletvekili ile İstanbul Milletvekili
Azmi Ateş ve 100 milletvekilinin, kamu vakıfları ile kamu bünyesinde kurulu
dernek ve yardımlaşma sandıkları konusunun araştırılarak, bu oluşumlardan
kaynaklanan sorunların çözümü için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/12,28) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, gündemin "Sözlü Sorular"
kısmına geçeceğiz. Normalde 1 saat ayırmamız gerekiyordu; ama, 19.00'a yarım
saat var. Saat 19.00'da çalışma süremiz bitiyor; o zamana kadar soruları
görüşeceğiz.
Burada bulunan bakanlarımızdan, değerli
milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının 2, 3, 4, 5, 6, 9, 11 ve 12 nci sırasında yer alan soru
önergelerini birlikte cevaplandırmak istemiştir. Bu istem, sırası geldiğinde
yerine getirilecektir.
Şimdi "Sözlü Sorular" kısmına
geçiyoruz.
VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR
A) Sözlü Sorular ve CevaplarI
1.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan genç nüfusa
yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/677) ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
BAŞKAN -Soruyu cevaplandıracak Sayın
Bakan?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu
saygılarımla arz ederim.
Atilla
Başoğlu
Adana
Hükümet Programının 40 ıncı sayfasında yer
alan "gençlik, ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizminin
ve değişim potansiyelinin de kaynağıdır. Dolayısıyla, genç nüfusa sahip olmak
Türkiye için büyük bir imkândır. Hükümetimiz, toplumun gençlere, gençlerin de
Türkiye'ye güvenini sağlamayı temel hedefleri arasında görmektedir"
ifadelerinin gereği olarak;
a. Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?
b. Hangi çalışmaları tamamladınız?
c. Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma
takvimi hazırladınız?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Başoğlu'nun sözlü soru önergesine cevap vermek için huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi,
gençlerimize ve gençliğimize hizmet götüren birçok bakanlığımız, birçok kamu
kurum ve kuruluşu var; bunlardan bir tanesi de, bakanlığıma bağlı Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyette bulunan Gençlik Hizmetleri Daire
Başkanlığıdır. Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığımızın gençliğe hizmet
ulaştırmasında en önemli ve etkin olarak görev, gençlik merkezlerimizce
sağlanmaktadır. Gençlik merkezleri, boş zamanını değerlendirme aracılığıyla
gençleri eğlendirir ve dinlendirirken, onların toplumsallaşmalarını
tamamlamalarını, kişisel gelişimlerini zenginleştirmelerini sağlayan eğitim
nitelikli kamu kurumudur. Gençlik ve spor il müdürlüğüne bağlı, 81 ilimizde,
ayrıca 30 ilçemizde, gençlik merkezleri faaliyetleri devam etmekte olup, toplam gençlik merkezleri sayımız 111
adettir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Gençlik
Hizmetleri Daire Başkanlığı, ülkemiz gençliğinin, yurt içinde gençlikle ilgili
olarak düzenlenen etkinliklere katılımlarını desteklemenin ve teşvik etmenin
yanı sıra, üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi başta olmak üzere, Avrupa Gençlik
Üyesi, Avrupa Gençlik Merkezi, Avrupa Gençlik Fonu ve Forumu, Federal Almanya
Sporcu Gençlik Teşkilatı gibi, uluslararası gençlik teşkilatlarıyla gerekli
koordinasyon ve işbirliğini sağlayan bir dairemizdir. Ülkemizdeki gençlikle
ilgili uluslararası etkinliklerde bulunan kuruluşlarla işbirliği yapmaktadır.
Hizmet ve etkinliklerimiz içerisine giren konularla ilgili yayınlanan yayınları
takip etmektedir. Ayrıca, Genel Müdürlüğümüzce düzenlenecek uluslararası
organizasyonlara, gençlerin ve gençlik kulüplerinin katılımlarını
sağlamaktadır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Gençlik Hizmetleri Daire
Başkanlığı, ülkemizi, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında temsil edecek
gençlerin seçimi ve yetiştirilmeleri konusunda çalışmalar yaparak, gençlik
değişim programları aracılığıyla, gençlerimizin diğer ülke gençleriyle kültür
ve bilgi alışverişinde bulunmalarını sağlayarak, hem ülkelerini hem de farklı
kültürleri tanımaları için fırsat sağlamayı hedeflemiştir. Değerli arkadaşlar,
gençlerimizin diğer ülkelerde düzenlenen uluslararası gençlik etkinliklerine
katılmaları, bu ülke gençleri ile gençlik teşkilatları yetkililerinin de
ülkemizde düzenlenen etkinliklere davet edilmeleri, ülkemizin ve gençlerimizin
tanıtımı açısından daha yararlı olmaktadır. Bu amaçla, birçok ülke gençlik
dernekleriyle, hem temaslarımız devam etmekte, bu meyanda, ön görüşmeler de
bitme aşamasındadır.
Değerli arkadaşlar, kültürümüzü özümsemek,
yaşatmak ve gelecek nesillere yaymak, gençlerimizi zararlı alışkanlıklardan
korumak, birbirleriyle tanışıp kaynaşmalarına imkân sağlamak ve gençlerimizin
serbest zamanlarını sosyal ve kültürel faaliyetlerle değerlendirmelerini temin
etmek amacıyla, merkezlerarası, üniversitelerarası Türk halk müziği
etkinlikleri düzenlenmektedir. Her yıl 15-21 Mayıs tarihleri arasında kutlanan
Gençlik Haftasına 81 ilden ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden gençler davet
edilerek, Başkent kutlamaları görkemli bir şekilde gerçekleştirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki 22 il ve ilçelerini kapsayan, 7-18 yaş
gruplarında yer alan ortaöğretim öğrencileri, engelli öğrenciler ve aynı yaş
grubunda yer alan çalışan ve öğrenim gören gençlerin sportif yeteneklerinin
tespiti ve aktif spora yönlendirmek amacıyla Sporla Tanış Projesi 29 Haziran
2004 tarihinde hayata geçirilmiştir. Projeye, bu dönemde yaklaşık olarak 35 000
gencimiz iştirak etmiştir.
"Bundan sonrası için nasıl bir
çalışma takvimi hazırladınız" diye soruyor Sayın Başoğlu; kısaca bu soruya
da cevap verip, huzurunuzdan ayrılacağım.
Değerli arkadaşlarım, mevcut gençlik
kulüplerinin faaliyet alanlarının genişletilmesi, gençlik kulüplerinin
sayılarının artırılması için teşvik edilmeleri, uluslararası gençlik
platformlarına gençlerimizin katılımının desteklenmesi, uluslararası gençlik
programlarının artırılarak gençlerimizin bilgi ve deneyim sahibi olmaları,
gençlik kampları merkezlerinin artırılması, gençlik merkezlerinin ilçelere
yaygınlaştırılması, gençlik merkezlerinin çağdaş normlara ulaştırılması ve üye
sayılarının artırılması.
Madde bağımlılığıyla mücadelede en etkin
yollardan birisi de, sektörlerarası işbirliği yapılarak toplum eğitimi
çalışmasıdır. Madde Bağımlılığı Bilimsel Danışma Kurulu, eğitimcilerin eğitim
programını hazırlamış ve bu programla, ilk olarak Millî Eğitim Bakanlığınca
uygulamaya konulmuş bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Genel Müdürlüğümüzden beş
temsilci söz konusu programa katılarak, daha sonraki yıllara ait madde
bağımlılığı eğitim planını hazırlamışlardır. Bu plan gereği eğitim programı,
ilk olarak teşkilatımıza bağlı hizmet olarak, hedef kitlemiz 12-24 yaş grubu
gençlere direkt ulaşabilen, gençlik ve spor il müdürlüklerine bağlı gençlik
merkezleri müdürlükleri olmuştur. Bu eğitim programlarıyla, madde bağımlılığı
konusundaki çalışmaların daha bilimsel bir tabana oturtulması, daha organize
bir şekilde projeli olarak yürütülmesi hedeflenmektedir.
Böylece, Sayın Başoğlu'nun sorusuna kısaca
cevap verme imkânı buldum. Yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Soru önergesi yanıtlanmıştır ve
gündemden kalkmıştır.
Millî Eğitim Bakanımız, 2 nci soru dahil,
bundan sonraki 7 soru, yani, 3, 4, 5, 6, 9, 11 ve 12 nci sıralardaki sorulara
birlikte yanıt vermek istediği için, bu soruları sırasıyla okutuyorum, daha
sonra Sayın Bakan sırasıyla yanıt verecek.
2.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan eğitim ve
öğrenimle ilgili bazı ifadelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/682) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
3.- Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, hükümet programında yer alan eğitimde yeniden
yapılanmaya dönük çalışmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/683) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
4.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim
Fakültesi inşaatına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/684) ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
5.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, Gazi Üniversitesi Kastamonu
Fen-Edebiyat Fakültesi binasının ödenek ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/685) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
6.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, üniversitelerin öğretim
kadrolarına atama yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/688) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
7.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya İl Millî Eğitim Müdürlüğü
yönetim kadrolarında yapılan değişikliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/694) ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
8.- Adana
Milletvekili Kemal Sağ'ın, öğretim programından iki yabancı dilin çıkarıldığı
iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/696) ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
9.- Antalya
Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, iki ilköğretim müfettişiyle ilgili
iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/705) ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in cevabı
BAŞKAN - Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla
arz ederim.
Atilla
Başoğlu
Adana
Hükümet programının 37 nci sayfasında yer
alan "Eğitim ve öğrenim hakkının kullanılmasının önündeki engeller
kaldırılacak; eğitim, hayat boyu sürecek bir süreç olarak kabul ve teşvik
edilerek, kademeler arasında yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanacaktır"
ifadelerinin gereği olarak;
a-Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?
b-Hangi çalışmaları tamamladınız?
c-Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma
takvimi hazırladınız?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu
saygılarımla arz ederim.
Atilla
Başoğlu
Adana
Hükümet programının 37 nci sayfasında yer
alan "Hükümetimiz, eğitim alanında köklü bir reform hareketine
girişecektir. Her alanda olduğu gibi, Türk millî eğitim sisteminde de insan
merkezli nitelikli bir eğitim modeline geçmek üzere, toplumun ihtiyaçlarına ve
çağdaş uygarlık gereklerine göre yeniden yapılanma sağlanacaktır"
ifadelerinin gereği olarak;
a- Hangi çalışmaları yürütmektesiniz?
b- Hangi çalışmaları tamamladınız?
c- Bugünden sonrası için nasıl bir çalışma
takvimi hazırladınız?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı sorularımın Sayın
Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.
Mehmet
Yıldırım
Kastamonu
Gazi Üniversitesine bağlı
Kastamonu Eğitim Fakültesinin Kadıdağı'nda yıllardır devam etmekte olan
inşaatının, Gazi Üniversitesi Rektörü Rıza Ayhan'ın basında yaptığı
açıklamalara göre 3 trilyonluk bir ödenekle bitirilebileceği açıklanmıştır.
1- Gazi Üniversitesi
Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatının bitirilebilmesi için 3 trilyon TL ödeneği
tahsis etmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki yazılı
sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
tensiplerinize arz ederim.
Mehmet
Yıldırım
Kastamonu
Kastamonu'da kurulması
düşünülen Gazi Üniversitesine bağlı Fen-Edebiyat Fakültesi için Defterdarlık
Binası mekân olarak tahsis edilmiştir. Ancak mevcut binanın restore edilmesi
için yaklaşık 500 milyarlık bir ödenek ihtiyacı doğmuştur.
1- Fakültenin
kurulabilmesi ve 2003-2004 öğretim yılında öğrenci alımına başlayabilmesi için
gereken ödeneği acil olarak sağlamayı düşünüyor musunuz?
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Anayasanın 98 inci maddesi ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı ve devamı maddeleri
uyarınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü yanıtlanmasını saygıyla
dilerim. 17.7.2003
M.
Vedat Melik
Şanlıurfa
Sorular:
1- Üniversitelerimizce
ihtiyaç duyulan okutman, öğretim görevlisi, uzman, araştırma görevlisi,
çevirici ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrolarına 58 inci ve 59 uncu
hükümetlerin işbaşında bulundukları dönemde açıktan veya naklen atama yapılmış mıdır?
2- Yapılmadıysa engel
nedir; yapıldıysa kimler, hangi kadrolara hangi tarihlerde atanmışlardır?
3- Araştırma görevlisi
sınavını kazandıkları halde Maliye Bakanlığının kadroları kullanılabilir
kılmaması sonucu YÖK'ten uygun yanıt alamayan hak sahiplerinin mağduriyetlerini
gidermeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Aşağıda sunulan
sorularımın, Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı vd. maddelerine göre
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
23.7.2003
Feridun
F. Baloğlu
Antalya
1- Antalya, son yıllarda
öğrenci seçme sınavında (ÖSS) en başarılı iller listesinde yer almaktadır.
Nitekim, 2003 ÖSS'de de Antalya yüzde 85,7'lik kazanma oranı ile birinci
olmuştur. ÖSS'de böyle bir başarıya imza atan Antalyalı öğrencilerin eğitim
gördüğü kurum yöneticileri ve Antalya Millî Eğitim kadrosunu hangi gerekçeyle
değiştirdiniz?
2- Öğrencilerimizin
başarısında katkısı olduğu anlaşılan başta Millî Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz
olmak üzere, diğer eğitim yöneticilerini görevden alarak, başarıyı
cezalandırmış olmuyor musunuz?
3- Millî Eğitimdeki
atamalarda, başarı bugün ölçü olarak kabul edilmiyorsa, sizin atamalarda esas
aldığınız ölçü nedir?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Kemal
Sağ
Adana
1- Avrupa Birliğine
girmeye hazırlandığımız bir dönemde, iki önemli dilin (Almanca ve Fransızca)
öğretim programından çıkarıldığı doğru mudur?
2- Doğru ise, neden bu
dallarda öğretmen yetiştiriyoruz? Almanca ve Fransızca öğretimine ihtiyaç yoksa,
bu dallarda öğretmen yetiştirmek israf değil mi?
3- Çeşitli
üniversitelerin eğitim fakültelerinin Almanca, Fransızca bölümlerinden mezun
olan gençlerin atamaları yapılmayarak ortada bırakılmaları, eğitim sistemine ve
devlete güveni sarsmaz mı?
4- Gençleri hayal
kırıklığına uğratmak hangi devlet politikasıyla uyuşmaktadır? Gençlerin maddî
ve manevî kaybını nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda sunulan
sorularımın, Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 96 ncı ve devamı
maddelerine göre Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 29.7.2003
Feridun
F.Baloğlu
Antalya
1- Eskişehir Millî Eğitim
Müdürlüğünde yaklaşık iki yıl önce tamamlanan soruşturmalarda görev alan Nihat
Karan ve Mehmet Acar isimli müfettişlerin raporlarının yargı kararlarıyla
doğrulanmasına rağmen, bu iktidar döneminde haklarında soruşturma açıldığı
doğru mudur?
2- İlköğretim
müfettişlerinin, soruşturmalarını yasalara ve vicdanlarına uygun biçimde
yapmalarını engelleyecek baskıların yapılmasını uygun buluyor musunuz?
3- Söz konusu
müfettişlerden Nihat Karan'ın Muş'a öğretmen olarak atandığı haberleri doğru
mudur? Bu tür uygulamalarla kimler tatmin edilmektedir, hangi çevreler himaye
edilmektedir?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana
Milletvekilimiz Sayın Atilla Başoğlu tarafından sorulan iki soruya ve sırasıyla
Kâtip Üyemiz tarafından okunan sorulara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım;
hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başoğlu'nun, 682
esas numaralı "hükümet programının 37 nci sayfasında yer alan 'eğitim ve
öğrenim hakkının kullanılmasının önündeki engeller kaldırılacak; eğitim, hayat
boyu sürecek bir süreç olarak kabul ve teşvik edilerek, kademeler arasında
yatay ve dikey geçiş imkânları sağlanacaktır' ifadelerinin gereği olarak;
a- Hangi çalışmaları
yürütmektesiniz?
b- Hangi çalışmaları
tamamladınız?
c- Bugünden sonrası için
nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız?" diye bir sorusu var.
Yine, 683 esas numaralı
sorusunda da "hükümet programının 37 nci sayfasında yer alan 'hükümetimiz,
eğitim alanında köklü bir reform hareketine girişecektir. Her alanda olduğu
gibi, Türk millî eğitim sisteminde de, insan merkezli, nitelikli bir eğitim
modeline geçmek üzere, toplumun ihtiyaçlarına ve çağdaş uygarlık gereklerine
göre yeniden yapılanma sağlanacaktır' ifadelerinin gereği olarak;
Hangi çalışmaları
yürütmektesiniz?
Hangi çalışmaları
tamamladınız?
Bugünden sonrası için
nasıl bir çalışma takvimi hazırladınız" şeklinde soruları var. Bu iki soru
grubu birbiriyle ilişkili, ilintili olduğu için, ikisine -müsaadenizle-
birlikte cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hükümet programımızda da ifade edildiği gibi, biz, Türk millî
eğitim meselesini, ülkemizin en önemli ve öncelikli meselesi olarak kabul
ediyoruz ve bunu böyle kabul ettiğimiz için de, son iki yıldır, 2004 yılında ve
2005 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe hazırlanırken, en büyük
paylar Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır ve biz, Türk millî eğitiminin
meselelerini altı başlıkta topladık:
Birincisi; okullaşma
oranlarımız itibariyle, kalkınmış, ileri ülkelerin gerisideyiz, onların varmış
olduğu, ulaşmış olduğu düzeyin gerisindeyiz.
İkincisi; fizikî
mekânlarda, yani, okul çevresi dediğimiz meselede büyük sıkıntılarımız var; çok
daha fazla dersliğe ihtiyacımız var, yeni okullar inşa etmek durumundayız.
Üçüncüsü; okullarımızın
teknolojik altyapısı, çağdaş bir eğitim için müsait değildi; bununla ilgili
ciddî problemlerimiz var. Sonra, eğitimin özü, eğitimin ruhu, müfredattır,
içeriktir; bununla ilgili problemler var. Öğretmen kalitesinin artırılması
gerekiyor ve ayrıca, Türkiye'de, bugüne kadar kurulmuş olan rehberlik
sisteminde, okullardaki rehberlik sisteminde, çok ciddî eksiklikler olduğunu
tespit etmiş bulunuyoruz.
Bunlarla ilgili olarak,
öncelikle okullaşma oranlarının artırılması ve okullaşma oranlarımızın, bir
parçası olmaya çalıştığımız, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği
standartlarına ulaştırılması yönünde gayretlerimiz olmuştur, gayretlerimiz
olmaktadır ve bundan sonra da olacaktır. Özellikle, Türkiye'de, dezavantajlı
grupların okullu hale getirilmesi için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Bunun en
tipik örneklerinden birisi, şu anda, 53 vilayette uygulanmakta olan "Haydi
Kızlar Okula" kampanyasıdır. Şu veya bu sebepten dolayı, okul çağında olup
da okula gitmeyen, gönderilmeyen, gidemeyen kız çocuklarımızın okullu hale
getirilmesi için yoğun bir çaba harcanmaktadır. UNICEF'le yaptığımız bir
protokolle müştereken yürütülen bu çalışmalar sonucu 17 Haziran 2003 tarihinden
itibaren 120 000'e yakın kız çocuğumuz, evladımız, okuldan kopmuşken, okula
gitmemişken, okullu hale getirilmiştir.
Öte yandan, özellikle
özürlülerin okullu hale getirilmesi, özürlülerin eğitimiyle ilgili birçok
adımlar atılmıştır ve ilköğretimin, özellikle yurt sathında ilköğretimdeki
okullaşma oranının yüzde 100'e çıkarılması için birçok özendirici tedbir
getirilmiştir. Başta, ücretsiz ders kitabı olmak üzere, özellikle çocuklarını,
kız çocuklarını okula gönderen annelerin hesabına her ay para yatırmak
suretiyle, kızlar lehine âdeta bir ayırımcılık yaparak, pozitif bir ayırımcılık
yaparak, onların, özellikle kız çocuklarını gönderen annelere daha fazla para
ödeyerek, erkek çocukları için de harçlıklar ödeyerek, özellikle Sosyal Riski
Azaltma Projesi çerçevesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu
tarafından bu teşvikler yapılmaktadır.
Özellikle, okulöncesi
eğitimi, Türkiye'de, maalesef, çokça ihmal edilmiş olan bir alandır. Hepinizin
bildiği gibi, çocukların 3 yaş ile 6 yaş arasında zekâ gelişim -özellikle-
hızları maksimum düzeydedir. Bu çağda, bu yaşta çocukların mutlaka en iyi
şekilde eğitilmesi gerekiyor; ama, biz göreve başladığımız zaman okulöncesinde
okullaşma oranı yüzde 11 düzeyindeydi; yani, bütün cumhuriyet tarihi boyunca
ulaştığımız yüzde 11 idi. Bugün yüzde 17'ye doğru bir tırmanış var ve iki yıl
gibi bir süre içerisinde yüzde 11'den yüzde 17'ye çıkarılmıştır ve bu çabamız
devam etmektedir.
Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında, 2005 yılının sonunda, okulöncesi eğitimin asgarî yüzde 25'e
ulaştırılması, yüzde 25 oranında okulöncesi eğitiminde okullaşma oranına
ulaşılması hedeflenmiştir; ama, maalesef, bizden önce bu konuda çok ciddî bir
adımın atıldığını söylemek pek de mümkün değildir. Biz, 2005'in sonuna kadar,
sadece müstakil anaokullarında, okulöncesi eğitimini yaptırmıyoruz; bütün
ilköğretim okulları bünyesinde müsait olan sınıflarda anasınıflarının
açılmasını sağladık; bundan sonra açılmayan yerlerde de bunu sağlayacağız.
Artı, ortaöğretim kurumlarında, yine müsait olanlar, pedagojik açıdan müsait
olanlar, yine anaokullarına, anasınıfı eğitimine tahsis ediliyor, edilmektedir
ve onların da atıl kapasiteleri bu şekilde değerlendirilmektedir; yani, 2005
yılının sonuna kadar yüzde 20'lik bir hedefi inşallah yakalayacağız.
Fizikî mekân konusunda
problemlerimiz var dedik. Okullarımızın öncelikle mimarî projelerinden başlamak
üzere, bu konuda da ciddî sıkıntılar vardır. Tip proje dediğimiz projeler,
albenisi olmayan, çocuklara cazip gelmeyen, gerçekten fonksiyonel olmayan okul
projeleriydi. Bunlar, Bakanlığımızda, tip proje yerine, âdeta "tipsiz
proje" olarak nitelendirilmekteydi. Biz, 41 yeni proje hazırladık ve bu
projelerimizi de kısa bir süre önce Bakanlığımızda sergiledik. Atatürk Kültür
Merkezinde sergilenecek; ayrıca, İzmirimizde de sergilenecektir. Biz, bizden,
millî mimarîmizden çizgiler taşıyan, artı, modern mimarînin bütün unsurlarını
da içeren bir okul mimarîsiyle kamuoyunun önüne çıkmak istiyoruz, çıkıyoruz. Malumunuz,
cumhuriyetin başında, özellikle "ulus mimarîsi" olarak
nitelendirdiğimiz, gerçekten kimlikli ve çok güzel binalar yapılmıştır; ama,
daha sonraki yıllarda ihtiyaç önplana alınarak, kişiliksiz, kimliksiz, ruhsuz
binalar inşa edilmiştir; beton yığınları halinde binalar inşa edilmiştir. Bu,
sadece okullarımız için geçerli değil, hükümet konakları, hastaneler ve diğer
bütün kamu binaları için de maalesef geçerlidir; ama, biz, bugüne kadar olan bu
eksikliği, bu yanlışlığı gidermek ve bu yanlışlığı tersine çevirerek, doğru bir
hale, doğru bir çizgiye sokmak istiyoruz. Bundan sonra, o tip proje dediğimiz
projelerimizi uygulamayacağız, yeni projelerimiz yurdun dört bir yanında,
mahallî özellikler ve iklim şartları da gözönünde bulundurularak hayata
geçirilecektir.
Telekomla yaptığımız yine
bir anlaşmayla, 2005 yılının sonuna kadar bütün okullarımıza geniş bant
internet bağlantısı yapmayı hedefledik, bu yıl aşağı yukarı 19 000'e ulaştık;
yani, 2004 yılının sonuna kadar 19 000 rakamına ulaştık. 2005 yılının sonuna
kadar, inşallah, bütün okullarımızda, tek derslikli birleştirilmiş sınıf
uygulaması yapan mezra okulları hariç olmak üzere diğer bütün okullarımızda,
geniş bant internet uygulaması yapılacaktır. Bununla yetinmiyoruz; ayrıca bütün
okullarımıza bilgisayar laboratuvarları veya bilgi teknolojisi sınıfları
kurulması için yoğun bir gayret içerisindeyiz.
Öğretmenlerimizin bilişim
teknolojisine kendilerini uydurmaları ve bilgisayar destekli eğitimde
bilgisayarları en iyi şekilde, en rantabl şekilde kullanmaları için
kendilerinin eğitilmesi gerektiği ortadaydı. Bununla ilgili olarak da, birçok
firmayla, birçok devlet kuruluşuyla veya kendi imkânlarımızla projeler
başlattık; bu da devam etmektedir.
Öte yandan, yine
Vakıfbankla işbirliği yaparak, bütün öğretmenlerimizin, isteyen bütün
öğretmenlerimizin piyasa şartlarının çok altında, neredeyse yarı fiyatına
dizüstü bilgisayarlara sahip olmaları için bir ihale yaptık. Bu ihale sonuçlandı
ve şubat bitmeden, ümit ediyorum ki, öğretmenlerimiz, isteyen öğretmenlerimiz,
yarı fiyatına dizüstü bilgisayar sahibi olacaklardır.
Bilgiye erişim portalı,
Millî Eğitim Bakanlığı için hazırlanmaktadır; yani, biz, dünyanın en büyük
sanal kütüphanesini internet aracılığıyla okullara götürdüğümüz gibi, Millî
Eğitim Bakanlığının hazırlatmış olduğu eğitim portalıyla da, büyük çapta,
öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin ve eğitim yöneticilerimizin bilgiye ulaşma
imkânlarını çok çok daha genişletmiş olacağız, bunu kolaylaştırmış olacağız.
Değerli arkadaşlarım,
biz, okulların binalarını ve okulların içindeki sırayı, masayı, donanımı, petek
ve kovan olarak değerlendirebiliriz. Petek ve kovanın olması yetmez, orada bal
yapan arılar olması lazım ve her şeyden önemlisi de, o arıların balözü
toplayabilecekleri çiçekler olması lazım; yani, petek ve kovanın varlığı, balın
yapılması içindir. Bal, işin öz tarafı, müfredattır, içeriktir. Bizim
ilköğretim müfredatımız 1967'de, malumunuz, hazırlanmış olan bir müfredattı,
ihtiyaca cevap vermiyordu, ezberciliğe dayanan, öğretmen merkezli, kesinlikle
öğrenciyi edilgen konumda bırakan, pasif konumda bırakan bir müfredattı;
öğrenciyi düşünmeye, muhakeme etmeye, sorgulamaya, analiz ve sentez yapmaya sevk
eden, teşvik eden bir sistem, maalesef, değildi. Biz bunu değiştirdik.
İlköğretim müfredatı şu anda 9 ilimizde, 120 okulda pilot uygulama olarak
uygulanmaktadır; gelecek yıl 81 vilayetimizde, bütün okullarımızda
uygulanacaktır.
Ayrıca, yeni müfredat
paralelinde, yarışmayla hazırlanmakta olan ders kitapları da, ümit ediyorum ki,
gelecek yıl, yine, çocuklarımıza hazırlanarak ücretsiz olarak dağıtılacaktır.
Bu, son derece önemli olan bir gelişmedir.
Ayrıca, mevcut rehber
öğretmenlerimiz yetmediği için, belli okullarda toplandığı için, rehberlik
sistemimizde çok ciddî bir eksiklik vardı. Rehberlik araştırma merkezlerinin
sayısını artırarak ve bu rehber öğretmenleri belli noktalarda toplayarak, bütün
öğrencilerimize rehberlik hizmetinin verilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu
vesileyle, öğrencilerimizin gerçek kabiliyetini, gerçek zekâ türünü tespit
ederek, onları, buna göre bir yönlendirmeye tabi tutmamız gerektiği ortadadır.
Onbir yıl boyunca
ilköğretim, ortaöğretimin sonuna gelmiş olan öğrencilerimiz, onbirinci yılın
sonunda "ne olmak istiyorsun, hangi üniversiteye gitmek, hangi fakülteye
girmek istiyorsun" sorusu kendilerine sorulduğu zaman, "vallahi,
bakalım, nereyi tutturursam" şeklinde size bir cevap veriyorlar. Bu
"nereyi tutturursam" cevabı, piyangocu bir mantığın eseridir;
çocuklarımızın kendilerini tanımadığı, kendi kabiliyetlerini bilmediği, ne
yapmak istediklerini, ne yapmak istemediklerini bilmediği anlamına gelir. Bu
rehberlik sistemlerinin hayata geçirilmesiyle biz, bu meseleyi inşallah büyük
çapta aşmış olacağız.
Yine, Sayın Başoğlu'nun
sorduğu, hayat boyu eğitim meselesi nasıl olacak; bildiğiniz gibi, Çıraklık ve
Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ismiyle bir genel müdürlüğümüz vardır ve bu genel
müdürlüğümüz, gerek halk eğitim merkezleri yoluyla ve gerekse açtığı diğer
kurslar yoluyla, bu ömür boyu eğitim, yetişkin eğitimini sürdürmektedir;
sanayiyle işbirliği yaparak, sektörle işbirliği yaparak bunu yürütmektedir.
Ayrıca, Erkek Teknik, Kız
Tekniköğretim Genel Müdürlüğümüz, Ticaret ve Turizm Genel Müdürlüğümüz, yine
sektörle işbirliği yaparak, belediyelerle işbirliği yaparak, meslek edindirme
kursları düzenlemektedirler.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süremiz de doluyor...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge
sahiplerinin de açıklama hakları söz konusu olacak; o nedenle, toparlarsanız
iyi olur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Belediyelerle ve diğer
kuruluşlarla, sektörle, meslek edindirme kursları devam etmektedir.
Ayrıca, bugünkü dünyada,
modern dünyada bir insanın meslek sahibi olması yetmiyor, yeni değişen teknolojilere ve değişen şartlara göre
kendilerini uyarlamaları gerekiyor. Bu yeni şartlara, yeni teknolojiye insanların,
meslek sahiplerinin kendilerini uyarlaması için de ayrıca çalışmalar
yapılmaktadır.
Eğitimin özellikle
kademeler arasında yatay ve dikey geçişlere imkân sağlayacak hale
getirilmesiyle ilgili olarak, şu anda Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
yürütülmekte olan, Avrupa Birliği finansmanıyla, Avrupa Birliğinden alınan hibeyle
yürütülmekte olan "MEGEP projesi" adı altında bir projemiz vardır.
Gelecek yılda itibaren liselerimiz kademeli olarak dört yıla çıkarılmaktadır. 9
uncu sınıf ortak bir sınıf haline getiriliyor ve öğrenciler isterlerse, genel
liselerden meslek liselerine, meslek liselerinden genel liselere 9 uncu yılın
sonunda gidebilmektedirler; bu geçişleri yapabilmektedirler.
Bununla ilgili olarak da
şu anda 140 okulumuzda bir pilot uygulama yürütülmektedir; yani, hükümet
programımızda ifade edilen gerek eğitimde reform yapılması gerek eğitimde
fırsat eşitliğinin sağlanması gerekse de yine kademeler arasında yatay ve dikey
geçiş imkânlarının temin edilmesiyle ilgili vaatlerimiz, topluma vermiş
olduğumuz taahhütler, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde okunan ve yapılacağı
ifade edilen ne varsa, bunlar yapılmıştır, yapılmaktadır ve yapılacaktır
diyorum.
Sürem dolduğu için, diğer
soruları cevaplandıramıyorum; daha doğrusu, çalışma süremiz 19.00'da sona
erdiği için; geri kalan sorulara daha sonraki bir oturumda cevap vermek üzere,
Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, şimdi, Sayın Bakanımız, arka arkaya cevap vermek durumunda
olduğu soruları tamamlayamadı; halbuki, sorular okundu. O soruların bugün
tamamlanmasında, yanıtlanmasında yarar görüyoruz. O nedenle de, bu soruların
yanıtlanmasıyla ilgili süreye ihtiyacımız var. Ayrıca, burada olan soru sahibi
arkadaşlar yerlerinden ek açıklama yapmak isteyebilirler. Bütün bu işlemlerin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kastamonu Milletvekilimiz
Sayın Mehmet Yıldırım tarafından sorulan soruya cevap veriyorum.
Sayın Yıldırım'ın
sorusunu hatırlatıyorum: "Gazi Üniversitesine bağlı Kastamonu Eğitim
Fakültesinin Kadıdağı'nda yıllardır devam etmekte olan inşaatının, Gazi
Üniversitesi Rektörü Rıza Ayhan'ın basında yaptığı açıklamalara göre 3 trilyonluk
bir ödenekle bitirileceği açıklanmıştır."
Tabiî, şu anda, Sayın
Ayhan rektör değil, rektör değişti; Sayın Kadri Yamaç şu anda rektör.
"Soru 1- Gazi
Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi inşaatının bitirilebilmesi için 3
trilyon Türk Lirası ödeneği tahsis etmeyi düşünüyor musunuz" diye bir soru
soruyor. Ben, bununla ilgili olarak hemen şunu söyleyeyim: Eğitim fakültesi için,
2004 yılında -Sayın Ayhan'ın ifade ettiği gibi- 3 trilyon 17 milyar Türk Lirası
harcanmıştır; 2005 yılı için de, yine 3 trilyon 834 milyar lira para tahsis
edilmiştir. Dolayısıyla, bu miktar, eğitim fakültesinin tamamlanmasına, ümit ediyorum
ki, yetecektir.
Yine, Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'ın, fen-edebiyat fakültesinin inşaatıyla
ilgili olarak sorduğu bir soru var: "Kastamonu'da kurulması düşünülen Gazi
Üniversitesine bağlı fen-edebiyat fakültesi için Defterdarlık Binası mekân
olarak tahsis edilmiştir; ancak, mevcut binanın restore edilmesi için yaklaşık
500 milyarlık bir ödenek ihtiyacı doğmuştur" demektedir. Soru şu:
"Fakültenin kurulabilmesi için, 2003-2004 öğretim yılında öğrenci alımına
başlayabilmesi için gereken ödeneği acil olarak sağlamayı düşünüyor
musunuz?" Tabiî, bu soru, çok önceden sorulan bir soru. Bununla ilgili
olarak da şunu söyleyeyim: 2004 yılında, fen edebiyat fakültesinin inşaatı için
97 milyar tahsis edilmiş ve harcanmış; 2005 yılı için de 1 trilyon 295 milyar
Türk Lirası tahsis edilmiş ve bu para harcanacaktır.
Şanlıurfa Milletvekili
Sayın M. Vedat Melik tarafından sorulan soru şu: "Üniversitelerimizce
ihtiyaç duyulan okutman, öğretim görevlisi, uzman, araştırma görevlisi,
çevirici ve eğitim-öğretim planlamacısı kadrolarına 58 inci ve 59 uncu
hükümetlerin işbaşında bulundukları dönemde açıktan veya naklen atama yapılmış
mıdır? Yapılmadıysa, engel nedir? Yapıldıysa, kimler, hangi kadrolara, hangi
tarihlerde atanmışlardır? Araştırma görevlisi sınavını kazandıkları halde,
Maliye Bakanlığının kadroları kullanılabilir kılmaması sonucu YÖK'ten uygun
yanıt alamayan hak sahiplerinin mağduriyetlerini gidermeyi düşünüyor musunuz?
"
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, 2003 yılında, bütün kamu için tahsis edilen kadro miktarı 35
000 idi; Hükümetimiz, bunun 23 200'ünü eğitime ayırdı, 20 000'ine öğretmen
ataması yapıldı, 3 200'ü üniversitelerimize tahsis edildi, üniversiteler
arasında paylaşıldı, bölüşüldü. 2004 yılında, toplam 40 000 kadro tahsis
edildi; bunun 24 600'ü üniversitelerimize yine verildi, 24 600'ü eğitime tahsis
edildi. Bunun da 6 600'ü üniversitelerimize yine verildi, üniversiteler
arasında paylaşıldı, 18 000'ine de öğretmen ataması yapıldı. Bu yıl toplam 48 000 kadro tahsis edildi. Bunun 24 000'i eğitime ayrıldı. Bu 24
000'in, yine 20 000'ine öğretmen ataması yapılacak, 10 000'ine dün atama
yapıldı, 10 000 öğretmen de ağustos ayında atanacaktır; geri kalan 4 000 kadro
da, yine üniversitelerimiz arasında bölüşülerek, bu gerekli tahsis yapılmıştır.
Personelden sorumlu Devlet Bakanımız, Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Bey
tarafından bunlar yapılmış, yine bu yıl bu 4 000 kadro üniversitelerimize
gönderilecektir.
Bu kadroların akademik
kadrolar için mi kullanılacağı, idarî personel için mi kullanılacağı sorusu
sorulabilir. Burada takdir tamamen üniversitelere aittir. Üniversiteler, acil
ihtiyaçlarına göre bunları kullanabileceklerdir veya kullanmışlardır.
Yine, Antalya
Milletvekili Sayın Feridun Fikret Baloğlu tarafından sorulan "Antalya, son
yıllarda öğrenci seçme sınavında en başarılı iller listesinde yer almaktadır.
Nitekim, 2003 ÖSS'de Antalya, yüzde 85,7'lik kazanma oranıyla birinci olmuştur.
ÖSS'de böyle bir başarıya imza atan Antalyalı öğrencilerin eğitim gördüğü kurum
yöneticileri ve Antalya Millî Eğitim kadrosunu hangi gerekçeyle değiştirdiniz?
Soru 2: Öğrencilerimizin
başarısında katkısı olduğu anlaşılan başta Millî Eğitim Müdürü Süleyman Akyüz
olmak üzere, diğer eğitim yöneticilerini görevden alarak başarıyı cezalandırmış
olmuyor musunuz?
Soru 3: Millî Eğitimdeki
atamalarda başarı, bugün ölçü olarak kabul edilmiyorsa, sizin atamalarda esas
aldığınız ölçü nedir?" şeklinde sorular var.
Değerli arkadaşlarım, bir
ildeki öğrencilerimizin ÖSS'de veya LGS'de gösterdiği başarı, şüphesiz ki,
farklı faktörlere bağlıdır, oradaki eğitimin kalitesine bağlıdır, okullarımızın
durumuna bağlıdır, öğretmenlerimizin sayısına bağlıdır, donanım ve
dokümantasyonun yerinde olup olmadığına bağlıdır; ayrıca, sosyoekonomik ve
sosyokültürel duruma bağlıdır. Bunu tek başına bir müdürle izah etmek mümkün değildir. Şu anda, Sayın
Süleyman Akyüz, Antalya Millî Eğitim Müdürü değildir; ancak, aynı başarı devam
etmektedir. Demek ki, bu, Sayın Süleyman Akyüz'le ilgili olan, doğrudan onunla
bağlantılı olan bir olay değildi. Şüphesiz, yöneticinin önemi vardır; ama, ben,
Sayın Akyüz'le ilgili süreci sizlerle paylaşmak isterim.
Bakanlığımız
başmüfettişlerince, Antalya Millî Eğitim Müdürlüğü yetkilileri hakkında, 2001,
2002 ve 2003 yıllarına ilişkin düzenlenen soruşturma raporlarında, haklarında
getirilen teklifler uyarınca, İl Millî Eğitim Müdürü M. Süleyman Gündüz ile İl
Millî Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü Alibaz Özel görevlerinden alınmışlardır. Adı
geçen kişilerin bu işleme karşı idare mahkemesinde açtıkları davada da ret
kararı verilmiştir.
Duyuru ve atama yetkisi
Bakanlığımızda bulunan Antalya İlindeki eğitim kurumlarında,
3.11.2002-7.10.2004 tarihleri arasında, 1 yönetici soruşturma sonucu görevinden
alınmıştır.
Bakanlığımız
personelinden görev ve sorumluluklarıyla bağdaşmayan fiilleri bulunan veya
bulunduğuna dair duyumlar alınanlar hakkında yapılan inceleme, soruşturma
sonucunda getirilen adlî, idarî, malî ve disiplin teklifleri doğrultusunda
yasaların gereği yerine getirilmektedir. Söz konusu kişilerle ilgili olarak
tesis edilen işlem, kamu yararı ve hizmet gerekleri de dikkate alınarak, bu
kapsamda gerçekleştirilmiştir. Açılan davada idare mahkemesinin ret kararı vermesi
de bu durumu teyit etmektedir.
Bakanlığımızın taşra
teşkilatı, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri yöneticilerinin atamaları Millî
Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği; okul, kurum
yöneticilerinin atamaları ise, Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları
Yöneticilerini Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile diğer mevzuat hükümleri
çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
Okul, kurum
yöneticilerini atama esaslarını belirleyen anılan yönetmeliğe göre, anadolu
lisesi statüsündeki her türlü liselerin, fen liselerinin, yatılı ilköğretim
bölge okullarının ve doğrudan Bakanlığa bağlı eğitim kurumlarının müdürlerinin
atamaları, Bakanlığın diğer okulların müdürlerinin atamaları ise valiliğin
yetkisinde bulunmaktadır ve bunlar, belli kriterlere göre, bu yönetmeliğin
getirdiği esaslara göre yapılmaktadır. Burada keyfîlikten söz etmek mümkün
değildir.
Adana Milletvekilimiz
Sayın Kemal Sağ tarafından sorulan dört soru var. Soruları hatırlatmak
istiyorum; soruların -daha doğrusu- özü şu: Bir taraftan, Avrupa Birliğine
girme sürecindeyiz, bir taraftan da, okullarda ikinci yabancı dil olan
Fransızca ve Almanca'nın müfredattan çıkarıldığı, programdan çıkarıldığı
şeklindeki söylentilerin doğru olup olmadığı Sayın Vekilimiz tarafından
soruluyor. Hayır -çok uzun bir cevap var burada, ben sizin çok fazla değerli
vakitlerinizi almak istemiyorum- bu doğru değildir; aksine, bu uygulama,
özellikle hazırlık sınıfı olan bütün okullarda bir mecburî uygulama olarak
Hükümetimiz, Bakanlığımız tarafından getirilmiştir, tesis edilmiştir. Sadece
Fransızca ve Almanca değil, özellikle Türkiye'ye çok sayıda gelen, Almanlardan
sonra ikinci sırada bulunan Rus turistler de gözönünde bulundurularak, turizm
ve otelcilik liselerimizde ayrıca Rusça dersi konmuştur. Bunu da sizlerle
paylaşmak isterim.
Yine, Antalya
Milletvekilimiz Feridun Fikret Baloğlu tarafından sorulan üç ayrı soru var;
onlara da cevap vermek isterim.
Birinci soru:
"Eskişehir Millî Eğitim Müdürlüğünde yaklaşık iki yıl önce tamamlanan
soruşturmalarda görev alan Nihat Karan ve Mehmet Acar isimli müfettişlerin
raporlarının yargı kararlarıyla doğrulanmasına rağmen bu iktidar döneminde
haklarında soruşturma açıldığı doğru mudur?
İkinci soru: İlköğretim
müfettişlerinin soruşturmalarını yasalara ve vicdanlarına uygun bir biçimde
yapmalarını engelleyecek baskıların yapılmasını uygun buluyor musunuz?
Üçüncü soru: Söz konusu
müfettişlerin, Nihat Karan'ın, Muş'a öğretmen olarak atandığı haberleri doğru
mudur? Bu tür uygulamalarla kimler tatmin edilmektedir; hangi çevreler himaye
edilmektedir" şeklinde Sayın Baloğlu soru sormaktadır.
Birinci soru için şunu
söylerim: Soru önergesinde adı geçen Eskişehir İl Millî Eğitim Müdürlüğü
ilköğretim müfettişlerinden Nihat Karan ve Mehmet Acar hakkında Bakanlığımız
müfettişleri tarafından yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen 20.5.2003 gün
ve 8619-3735 sayılı soruşturma raporunda, Eskişehir Zübeyde Hanım İlköğretim
Okulu din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Haydar Aslan hakkında yaptıkları
soruşturmada bazı öğretmenlerin ifadelerini almadıkları, öğretmen Haydar
Arslan'ın, Pilot Binbaşı Ali Tekin İlköğretim Okulu Müdürü Ahmet Börcek
hakkındaki iddialarını sübut buldurmamaya çalıştıkları, ayrıca, Nihat Karan'ın,
Eskişehir Porsuk İlköğretim Okulu Müdürü Muzaffer Atalay ile Müdür Yardımcıları
Celal İrtekin ve Bahattin Özçakmak hakkında yaptığı soruşturmayı yeterli bilgi
ve belgeye dayandırmadan rapor düzenleyerek ilgililer hakkında teklif getirdiği
ve müdür yardımcılarının görevlerinden alınmalarına sebep olduğu sonuç ve
kanaatine ulaşıldığından;
a) Nihat Karan'ın;
disiplin yönünden, tevhiden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 2670 sayılı
Kanunla değişik 125/C-ı maddesine göre 1/30 oranında aylıktan kesme cezasıyla
tecziyesi,
İdarî yönden; bölgede
çalışmaları ile yönetici ve öğretmenlerin güvenini kaybettiği, yaptığı
soruşturmalarda müfettişlik imajına gölge düşürdüğü, çevrede güven duygusunu ve
tarafsızlığı zedeleyecek davranışlarda bulunduğu, emsallerine kötü örnek teşkil
ettiği; böylece, İlköğretim Müfettişleri Yönetmeliğinin 73 üncü maddesinde
belirlenen usul ve esaslara uymadığı anlaşıldığından, aynı yönetmeliğin 64 üncü
maddesine göre müfettişlik görevinden alınarak, il dışına öğretmen olarak
atanması,
b) Mehmet Acar'ın;
disiplin yönünden tevhiden 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 2670 sayılı
Kanunla değişik 125/B-a ve 1 inci maddesine göre kınama cezasıyla tecziyesi
teklif edilmiş ve bu teklifler uygulanmıştır.
Bu kapsamda, Nihat Karan
hakkında getirilen idarî teklifin uygulanması sonucu, Eskişehir İli İlköğretim
Müfettişliği görevinden alınarak, Muş Millî Eğitim Müdürlüğü emrine sınıf
öğretmeni olarak atanmıştır. Bu atama işleminin iptali talebiyle açtığı davada,
Eskişehir İdare Mahkemesince -29.8.2003 gün ve Esas No: 2003/808 sayılı
kararında- dava konusu işlemin teminat aranmaksızın yürütülmesinin
durdurulmasına karar verilmesi üzerine de, 30.10.2003 gün ve 53018 sayılı kararnameyle
Eskişehir Millî Eğitim Müdürlüğü İlköğretim Müfettişliği görevine tekrar
atanmıştır; yani, yargının verdiği karar yerine getirilmiştir.
Sayın Niğde
Milletvekilimiz Orhan Eraslan tarafından sorulan iki soruya son olarak cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
sorulan sorular arasında o soru yok; okumadık onu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Öyle mi efendim...
BAŞKAN - Bitirdiniz siz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bitirdiysem mesele yok.
BAŞKAN - İşinizi
bitirdiniz; tamam.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, 2, 3, 4, 5, 6, 9, 11 ve 12 nci sıralardaki sorular
cevaplandırıldı.
Sözlü soru önergeleri ile
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 16 Şubat 2005 Çarşamba
günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.15