DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 3
T. B. M. M.
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 74
56 ncı
Birleşim
9 Şubat 2005 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Van Milletvekili Hacı Biner'in, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü
ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve sigarayla mücadele yollarına ilişkin
gündemdışı konuşması
2. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma
Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve sigarayla mücadele yollarına
ilişkin gündemdışı konuşması
3. - Hakkâri Milletvekili Esat Canan'ın, Hakkâri İlinde meydana gelen
deprem felaketi ve sonrasında yaşanan sıkıntılar ile bu konuda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali
Coşkun'un cevabı
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in (6/722) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/249)
2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1376) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/250)
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/557) (S. Sayısı: 747)
2. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/560) (S. Sayısı: 748)
3. - Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/574) (S.
Sayısı: 749)
4. - Konya Milletvekilleri Hasan Anğı, Remzi Çetin, Kerim Özkul, Mehmet
Kılıç ve Muharrem Candan'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/584) (S. Sayısı: 750)
5. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/594) (S.
Sayısı: 751)
6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
7. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)
V. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI
Sorular ve CevaplarI
1. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Denizli'de kaybolan bir
şahsa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4514)
2. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, polis ve jandarmanın tuttuğu suç
fişlerinin iptaline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/4515)
3. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, internette oynanan şans
oyunlarının denetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/4516)
4. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Star Gazetesinde
işten çıkarılan gazetecilere ve yargı kararlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4540)
5. - Kırıkkale Milletvekili Halil TİRYAKİ'nin, Star Medya Grubu Başkanı
ve Yönetim Kurulu Üyelerinin görevden alınmasına ve yeni üyelerin aylık
ücretlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER'in cevabı (7/4549)
6. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Star yayın grubu yönetimindeki
değişikliklere,
Uzan grubunun sakladıkları iddia edilen doküman , bilgi ve belgelere ve
borçlarının TMSF tarafından takibine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER'in cevabı (7/4551, 4552)
7. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, gasp ve kapkaç suçlarındaki
artışa ve nedenlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/4558)
8. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Emniyet Müdürlüğünün
motorlu taşıt sayısına ve kapkaç olaylarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4606)
9. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, polis amirlerinin askerlik
hizmetinin rütbe kıdemlerinde değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4648)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, ülkemizde spor eğitiminin önemi
ile sporun yaygınlaşması için yapılması gerekenlere,
Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan, Kuzey Irak'taki son gelişmelere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın, Urla Barbaros Çocuk Köyünde
yaşandığı iddia edilen olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı
Güldal Akşit cevap verdi.
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, (3/524) (S. Sayısı: 742),
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in (3/525; 3/528) (S. Sayıları:
743, 745),
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in (3/527) (S. Sayısı: 744),
İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu'nun (3/549) (S. Sayısı: 746) ,
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları
okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği
açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Azerbaycan Millî
Meclis Başkanı Murtuz Aleskerov'un davetine icabetle Azerbaycan'a yapacağı
resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı
İlinin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarının araştırılarak kamu ve özel
sektör yatırımlarının artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Hollanda'ya yaptığı resmî
ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi,
Genel Kurulun 8.2.2005 Salı günkü birleşiminde, gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 145
inci sırasında yer alan (10/185) esas numaralı Meclis lojmanlarında Mustafa
Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması konusundaki Meclis araştırması
önergesinin görüşülmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 166 ncı sırasında yer alan 728
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 167 nci sırasında yer
alan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 169 uncu sırasında yer
alan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 118 inci sırasında yer
alan 722 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 102 nci sırasında yer
alan 718 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 69 uncu sırasında yer
alan 682 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 28 inci sırasında yer
alan 643 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 103 üncü sırasında yer
alan 723 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına alınmasına; 9.2.2005
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ve Genel Kurulun
9.2.2005 Çarşamba günü saat 21.00'e kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair
2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/269)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra,
kabul edildiği;
İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici
Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/323) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Açıklandı.
Akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği
zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel
Kurulun 4.1.2005 tarihli 46 ncı Birleşiminde kurulan (10/238) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen
adaylar seçildiler.
Başkanlıkça, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1 inci sırasında bulunan (6/663),
25 inci sırasında bulunan (6/729),
34 üncü sırasında bulunan (6/740),
36 ncı sırasında bulunan (6/742),
42 nci sırasında bulunan (6/750),
43 üncü sırasında bulunan (6/753),
44 üncü sırasında bulunan (6/754),
53 üncü sırasında bulunan (6/770),
72 nci sırasında bulunan (6/793),
Esas numaralı sorulara, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,
17 nci sırasında bulunan (6/714),
18 inci sırasında bulunan (6/715),
19 uncu sırasında bulunan (6/716),
Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı Güldal Akşit,
Cevap verdi.
(6/754), (6/793), (6/753) esas numaralı soru sahipleri de cevaba karşı
görüşlerini açıkladı.
2 nci sırasında bulunan (6/664),
3 üncü sırasında bulunan (6/677),
4 üncü sırasında bulunan (6/682),
5 inci sırasında bulunan (6/683),
6 ncı sırasında bulunan (6/684),
7 nci sırasında bulunan (6/685),
8 inci sırasında bulunan (6/688),
9 uncu sırasında bulunan (6/691),
10 uncu sırasında bulunan (6/692),
11 inci sırasında bulunan (6/694),
12 nci sırasında bulunan (6/695),
13 üncü sırasında bulunan (6/696),
14 üncü sırasında bulunan (6/705),
15 inci sırasında bulunan (6/711),
16 ncı sırasında bulunan (6/712),
20 nci sırasında bulunan (6/718),
21 inci sırasında bulunan (6/721),
22 nci sırasında bulunan (6/722),
23 üncü sırasında bulunan (6/723),
24 üncü sırasında bulunan (6/728),
26 ncı sırasında bulunan(6/730),
27 nci sırasında bulunan (6/731),
28 inci sırasında bulunan (6/732),
29 uncu sırasında bulunan (6/734),
30 uncu sırasında bulunan (6/735),
31 inci sırasında bulunan (6/736),
32 nci sırasında bulunan (6/738),
33 üncü sırasında bulunan(6/739),
35 inci sırasında bulunan (6/741),
37 nci sırasında bulunan (6/743),
38 inci sırasında bulunan (6/744),
39 uncu sırasında bulunan (6/745),
40 ıncı sırasında bulunan (6/746),
41 inci sırasında bulunan (6/749),
45 inci sırasında bulunan (6/756),
46 ncı sırasında bulunan (6/762),
47 nci sırasında bulunan (6/763),
48 inci sırasında bulunan (6/765),
49 uncu sırasında bulunan (6/766),
50 nci sırasında bulunan (6/767),
51 inci sırasında bulunan (6/768),
52 nci sırasında bulunan (6/769),
54 üncü sırasında bulunan (6/771),
55 inci sırasında bulunan (6/774),
56 ncı sırasında bulunan (6/776),
57 nci sırasında bulunan (6/777),
58 inci sırasında bulunan (6/778),
59 uncu sırasında bulunan (6/779),
60 ıncı sırasında bulunan (6/780),
61 inci sırasında bulunan (6/781),
62 nci sırasında bulunan (6/782),
63 üncü sırasında bulunan (6/784),
64 üncü sırasında bulunan (6/785),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi.
CHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,
İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
milletvekili lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve
sorumluların belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesinin (10/185), öngörüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun :
12 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden itibaren üç ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
9 Şubat 2005 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
18.50'de son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkanvekili
|
Harun Tüfekci |
Türkân Miçooğulları |
|
Konya |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
II. - GELEN KÂĞITLAR No.: 75
9 Şubat 2005
Çarşamba
Raporlar
1. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR ve 26
Milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi ATEŞ ve 100 Milletvekilinin Kamu
Vakıfları ile Kamu Bünyesinde Kurulu Dernek ve Yardımlaşma Konusunun
Araştırılarak, Bu Oluşumlardan Kaynaklanan Sorunların Çözümü İçin Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci Maddeleri Uyarınca Birer Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699)
(Dağıtma tarihi: 9.2.2005) (GÜNDEME)
2. - Sayıştayda Boş Bulunan Üyeliklere 832 Sayılı
Sayıştay Kanununun 6 ve Ek 8 inci Maddeleri Hükümlerine Göre Yapılacak Seçime
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ve Sayıştay Üyeleri Ön Seçim Geçici
Komisyonu Raporu (3/458) (S. Sayısı: 733) (Dağıtma tarihi: 09.02.2005)
(GÜNDEME)
3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Yönetimi Adına
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/890) (S. Sayısı: 787) (Dağıtma tarihi: 9.2.2005) (GÜNDEME)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati
: 15.05
9 Şubat 2005
Çarşamba
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur),Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56 ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet konuşmalara
cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, Dünya Sigarayı Bırakma Günü
münasebetiyle söz isteyen, Van Milletvekili Hacı Biner'e aittir.
Sayın Biner, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Van Milletvekili Hacı Biner'in, 9
Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve
sigarayla mücadele yollarına ilişkin gündemdışı konuşması
HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Dünya Sigarayı Bırakma Günü dolayısıyla söz almış bulunuyorum; bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sigara içme alışkanlığı veya tiryakiliği, dünyanın ve
ülkemizin en önemli halk sağlığı sorunlarından birisi haline geldiği,
bilimadamlarının ve bilhassa tıp otoritelerinin ortak görüşüdür; yani, sigara
halk sağlığını tehdit ediyor.
Bilimadamlarına göre, sigara ve dumanında, insan
sağlığını tehdit eden 4 000'den fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Bunlardan
teker teker bahsetmeyeceğim, yalnız, insanımıza ve özellikle gençlerimize
sosyal açıdan verdiği zararların boyutlarını ifade etmeye çalışacağım. Tıp
otoritelerinin beyanlarına göre, her bir nefes sigaranın beyinde 50 000 hücreyi
yok ederek, ömürden 15 dakikayı çaldığı ifade ediliyor.
Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık Örgütü WHO'nun
verilerine göre, ülkemizde 25 000 000'un üzerinde kişi sigara içmektedir.
Erkeklerin yüzde 57'sinin, kadınların yüzde 27'sinin ve tüm insanlarımızın yaklaşık
yüzde 45'inin sigara içtiği ifade olunmaktadır. Bunlara "aktif
içiciler" denilmektedir; bu kadar da pasif içiciler, yani, dumanaltı
olanlar bulunduğu ifade edilmektedir.
Türkiye genelinde üniversite öğrencileri arasında
sigara içme oranı yüzde 58 iken, lise öğrencilerinin yüzde 55'i, 7 ilâ 13 yaş
grubundaki ilkokul öğrencilerinin de yüzde 20'si sigara içmekte, ilkokul
öğrencilerinin yüzde 95'i de sigara markalarını tanımaktadır. Gelişmiş
ülkelerdeki sigara kullanım oranıyla kıyasladığımızda, ülkemizdeki bu oran çok
büyük bir rakamdır.
Sayın milletvekilleri, gelişmiş Avrupa ülkelerinde
tütün tüketimi hızla düşmektedir. Bizim ülkemizde ise, son yirmi yılda yüzde 80
oranında artmıştır. Dünyada, her yıl, sigaraya bağlı hastalıklardan 5 000 000
kişi hayatını kaybetmektedir. Bir başka ifadeyle, 6 saniyede bir kişi; yani,
dakikada 10 kişi ölmektedir. Ülkemizde ise, her 5 dakikada 1 vatandaşımızı
sigaraya kurban vermekteyiz; yani, yılda 100 000'in üzerinde kişi, hayatını,
sigaraya bağlı hastalıklardan kaybetmektedir. Bu demektir ki, her gün 1 uçak
düşüyor ve 300 kişi ölüyor; her yıl 100 000 nüfuslu bir şehrimize 1 atom
bombası atılıyor; her gün içi dolu 6 otobüs uçuruma yuvarlanıyor ve kimse sağ
kalmıyor; farklı bir ifadeyle, bu sayı, ülkemizde bir yılda ölen anne, bebek ve
çocuk sayısının yaklaşık 2 katı; 1900 yılından bu yana meydana gelen doğal
afetlerde ölen kişi sayısından daha fazladır. Uzmanların görüşüne göre, eğer
sigara kullanımı hususunda önlemler alınmazsa, önümüzdeki yirmi yılda sigaradan
ölümler, yılda 250 000 kişiyi aşan rakamlara ulaşacaktır. İşin ekonomik
boyutuna baktığımızda ise, sigaranın sadece insan sağlığını tehdit etmediğini,
beraberinde ülke ekonomisinde her yıl 2 700 000 000 doların üzerinde kayıp
oluşturduğu ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, sigara ve sigara kullanımı,
görüldüğü gibi, ülkemizde en büyük toplumsal sorun haline gelmiştir. Ülkemizde
en çok ölüme sebebiyet veren diğer toplumsal sorunlarla karşılaştıracak
olursak, sigaranın açtığı toplumsal yarayı daha iyi analiz edebiliriz. Trafik
teröründe yılda 6 000-7 000 insanımızı kaybediyoruz, sigara teröründe yılda 100
000'in üzerinde insanımız hayatını kaybediyor; yani, sigaranın yol açtığı
ölümler, trafik terörü, iş kazaları ve buna benzer tüm ölümlerin toplamından 5
kat daha fazladır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Biner.
HACI BİNER (Devamla) - Gün geçtikçe de bu oran hızla
artmaktadır. Her yıl 600 000'in üzerinde 11 ile 19 yaş arasında gencimiz,
maalesef, sigaraya başlamaktadır. Sigara içme yaşı 11'lere kadar inmiştir.
Sigara firmalarının reklamları; yani, özellikle, üniversite çevresinde yapılan
reklamlar, maalesef, sigarayı cazip hale getiriyor ve onları, âdeta, bir sigara
tiryakisi yapmaya çalışıyor.
4207 sayılı Yasayla, sigara kullanım oranını azaltarak,
insanların sigarasız bir yaşam sürmeleri hedeflenmiştir; ama, üzülerek
belirteyim ki, bu yasaya her mekânda ve her zeminde, her zaman uyulmamaktadır.
Kapalı yerde sigara içmek, yasa kapsamında olmasına rağmen, maalesef, çoğu
mekânda sigara içiliyor. 18 yaşından küçüklere sigara satışı yapılmaması
gerekirken, satılıyor; özellikle, okul çevrelerinde.
Ayrıca, yasa, radyo ve televizyon kurumlarına ayda en
az 90 dakika tütün ve tütün mamullerinin zararları konusunda uyarıcı ve eğitici
mahiyette yayınlar yapma zorunluluğu getirmiş iken, maalesef, TV kanallarının
bir kısmı, ya bu yasaya uymuyor ya da off-time dediğimiz saatlerde yayın
yapıyor.
Yine, son zamanlarda bazı TV kanallarında gösterilen
dizi ve diğer filmlerde, özellikle, gençlerin sigaraya özendirildiği bir
gerçektir; yani, dizi bağımlılığının sigara bağımlılığını da beraberinde
getirdiği ifade edilse, yanlış olmayacağı kanaatindeyim.
Sigarayla savaşmada en büyük rol anne ve babalara
düşmektedir. Bunları, basın-yayın organları, başta hekimler olmak üzere,
öğretmenler, din görevlileri gibi kamu görevlileri takip etmelidir. Sigara içen
bir anne-baba veya bir hekimin, eğer, baba, anne sigara içiyorsa, çocuğuna
örnek olması mümkün değildir. Özellikle, bunun altını çiziyorum, bu rakamları
veren hekimlerdir; hekimler, eğer sigara içiyorsa ve hastasına "sen
akciğer kanserisin; sigara içme" derse, bunun bir şey ifade etmeyeceği
açıktır.
Burada, şüphesiz, en büyük vazife de, devletimize
düşmektedir. Anayasamızın 58 inci maddesi "devlet, gençleri alkol
düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" hükmü
gereğince, halkımızın sağlığı için her türlü yasal tedbiri almak ve bunları
etkin bir şekilde uygulamakla sorumludur. Maalesef, geçmiş hükümetler buna pek
riayet etmemişlerdir; ama, AK Parti Hükümeti, şu anda Yüce Meclisimiz, sizler,
özellikle sokak çocukları için bir komisyon kurmuştur. Bu komisyon, sigara ve
benzeri kötü alışkanlıklara müptela olan çocukların sorunlarını ve çözüm
yollarını önümüzdeki günlerde Meclise getirecek. İlk defa, cumhuriyet hükümeti,
5 bakandan oluşan bir heyet kurmuştur. Bu heyetimizin de, inşallah, Anayasada
manasını bulan ifadelerle, gençlerimize ve insanlarımıza sağlıklı bir hayat
getireceğine inanıyorum.
Herkese, sigarasız, dumansız, tertemiz bir çevre
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Biner.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz,
yine, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü münasebetiyle söz isteyen, Tokat
Milletvekili Resul Tosun'a aittir.
Sayın Tosun, konuşmanız sırasında, Sayın Biner'in
değinmediği hususlara değinirseniz, memnun olurum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hep sigara üzerine
mi konuşulacak Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Sigara, zararlı bir alışkanlıktır; önemine
binaen iki arkadaşımıza birden aynı gün söz verdim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Aksini söyleyenler
de konuşabilecek mi Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, 9
Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve
sigarayla mücadele yollarına ilişkin gündemdışı konuşması
RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, Dünya Sigarayı Bırakma Günü; ama, biz, bu konuşmaları
yapıyoruz diye ve bugün Dünya Sigarayı Bırakma Günü diye, kimsenin sigarayı
bırakacağını pek tahmin etmiyorum; ancak, sigarayla mücadelenin gerekli olduğu
kanaatinden yola çıkarak, bugün bir konuşma talep ettim. Konuşmama izin veren
Sayın Başkana bu münasebetle teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, geçmişte Yeşilay
Başkanlığı da yapmış değerli bir milletvekilimiz istatistikî bilgileri verdi;
onlara fazla girmeden, farklı bir konuşma yapmaya gayret edeceğim.
Değerli arkadaşlar, bir otobüs kazası olduğunda, içinde
15-20 kişi kaybettiğimizde, ulusça hüzne kapılıyoruz; oysa, biraz önce de
belirtildiği gibi, her gün 6 otobüsün uçuruma yuvarlandığını ve içinden hiç
kimsenin sağ çıkmadığını düşünelim, sigaranın yılda insanımıza verdiği
Türkiye'deki zarara denk. Yine, 100 000 nüfuslu bir şehrimize atom bombası
atıldığını düşünelim ve hiç kimsenin kurtulmadığını varsayalım, Allah korusun,
yine, bu da, sigaranın bir yılda verdiği zararlardan. Aynı şekilde, her gün bir
uçak düşer de içinde 300 kişiyi kaybedersek, sigaradan kaybettiğimiz insanlara
denk oluyor. Geçmişte, onbeş yıl süren terörde 30 000'e yakın insanımız
hayatını kaybetti; ortalama senede 2 000 kişiyi teröre kurban verdik; trafik
kazalarında 6 000 - 7 000 kişiyi; iş kazalarını vesaireyi hepsini bir araya
getirdiğimizde, sadece sigaradan bütün bunların 5 katından fazla insanın erken
ölüme sebep olduğunu görüyoruz.
Sigaranın içinde 44 çeşit zehir olduğu -1 000 çeşit
zararlı maddenin olduğu söylendi- söyleniyor bilimadamları tarafından. Biz
desek ki birisine, sen biraz radyasyon alsan olur mu; kabul etmez. Oysa,
sigaranın içindeki zehirli maddelerden birisi radondur, anlamı radyasyon.
Birine füze yakıtı iç desek, içebilir mi; içmez; ama, sigaranın içindeki
zehirli maddelerden birisi de füze yakıtı anlamında metanoldür. Birine, şu
sokak çocukları gibi sen de tiner al desek, tineri kimse içmez; ama, sigaranın
içindeki zararlı maddelerden birisi de toluen isimli tinerdir. Hadi bırakalım,
şu arabalardaki akü var ya, akünün metalinden birkaç parça ısır da ye desek,
kimse yaklaşmaz; ama, kadmiyum denilen madde sigaranın içindeki zararlı
maddelerden birisi; akü metaline denk. Hadi bırakalım, biraz tüpgaz kokla
desek, tüpgazı da kimse koklamaya yaklaşmaz; oysa, sigaradaki bütanın anlamı
tüpgaz demektir. Canım, biraz böcek öldürücü ilaç versek, içer misiniz desek,
hiç kimse yaklaşmaz, sigara içenler de yaklaşmaz; ama, sigaranın içinde DDT
denilen böcek öldürücü zehir de var. Desek ki, biraz daha hafif bir şey, güve
kovucu bir ilaç versek sana, kimse yanaşmaz; oysa, sigaranın içerisinde, güve kovucu
olan naftalin de vardır.
Bunların ötesinde, acaba, kim fare zehiri içmek ister;
hiç kimse istemez; oysa, sigaranın içerisindeki 44 zehirli maddeden biri de
arseniktir; yani, fare zehiridir.
Hadi, şu tuvalet temizleyici maddelerden bir nefes
çekiver desek, kimse kabul etmez; ama, sigaranın içerisindeki zehirli
maddelerden biri olan amonyağın da, tuvalet temizleyicisi maddelerden farkı
yoktur.
Bütün bunların ve saymadığımız maddelerin anlamı,
insanımızın ciğerlerinde katran birikmesi, zift birikmesi demektir; yani,
sokakta üzerine bastığımız asfalt demektir.
Elbette ki, böylesine önemli bir sağlık sorununa Dünya
Sağlık Örgütü de ehemmiyet atfedecek ve dünyanın en büyük sorununun sigara
sorunu olduğunu ilan edecektir, etmiştir. Dünyada, her yıl, 5 000 000 civarında
insanın sigaraya dayalı hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiğini, biraz önce
Değerli Milletvekili anlattı.
Değerli arkadaşlar, dünyanın en büyük tütün ihracatçısı
-sigarada, puroda meşhur- biliyorsunuz, Küba'dır. Küba'nın purodan yıllık
ihracat geliri sadece 200 000 000 dolar kadardır; ama, bugünkü gazeteleri
okuduysanız, Küba, bugün itibariyle, kamuya açık alanlarda sigara içilmesini
yasaklamış ve 16 yaşın altındaki çocuklara sigara satılmasını engelleyen bir
uygulamaya geçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RESUL TOSUN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun.
RESUL TOSUN (Devamla) - Fidel Castro, sigarayı yıllar
önce bıraktı ve ilginçtir, ne diyordu: "En iyisi, sigarayı düşmanlarımıza
içirmek."
Değerli arkadaşlar, biz, Küba'yı, bu yanlış yoldan
döndüğü için kutluyoruz; ama, ondan önce kutlamamız gereken bir başka kurum
var; o da, bu Yüce Meclistir.
Yüce Meclis, 7.11.1996 yılında, 10 maddelik, 4207
sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Yasayı çıkardı. Bu yasa
çıktıktan sonra, sevinerek gördük ki, özellikle, şehirlerarası otobüslerde,
hastanelerde ve çok az sayıda kamu kurum ve kuruluşlarında sigara yasağının
uygulandığına şahit olduk; ancak, üzülerek belirtmeliyiz ki, kanun gereği, her
yere, sigara yasağına dair levhalar konulmuş; ama, o sigara yasağının önünde, o
kanunu uygulaması gereken amirler dahil, tamamı sigara tüttürür hale gelmiştir.
Hadi diyelim ki, kanunda açıklıklar vardı, şu vardı, bu
vardı... Değerli arkadaşlar, daha vahim olanı var. Bu kanunu bu Meclis
çıkarmıştır ve bu Meclisin kulislerinde, bu Meclisin halkla ilişkiler
bürolarının tamamında "sigara içilmez" levhalarının önünde boru gibi
sigara dumanlarının yükseldiğini görmekten, ben, geldiğim zaman, bu Meclisin
bir ferdi olarak, utandım. (Alkışlar) Hemen bir imza kampanyası açtım. 154 tane
AK Partili ve Cumhuriyet Halk Partili duyarlı arkadaşımızın imzasını ihtiva
eden bu dilekçeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Değerli Başkanına arz
ettim. O da, sevinerek "hemen uygulamaya başlayalım" dedi. Ertesi
günü, iki kulisimizde de, biliyorsunuz "sigara içilmez" diye bölümler
ayrıldı; ama, ne yazık ki, değerli arkadaşlar, herhalde, milletvekillerinin
dokunulmazlığı, sigara içme dokunulmazlığına kadar uğruyor ki, maalesef ve
maalesef, kulislerimiz dahi... Bugün, ben, teşbih etmekten utanıyorum; ama, ben,
şahsen, o kulislerde nefes alamadığım için fazla oturamıyorum, kulislere
gidemiyorum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gelin kaldıralım şu
dokunulmazlıkları, sigaraya da dokunulsun.
RESUL TOSUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yasayı,
bu Meclis çıkarmıştır. Öncelikli olarak, bu yasanın en uygun şekilde ve en
güzel şekilde Meclisimizde uygulanması gerekir.
Kaldı ki, bu dönemin çok özellikleri var. En önemli
özelliklerinden birisi de, 22 nci Dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grubu bulunan her iki siyasî partinin genel başkanları da sigara içmeyen,
alkolden uzak duran ve çevresindekileri de sigaraya karşı uyaran, çok önemli
iki büyüğümüz var.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Birisi spor yapıyor.
RESUL TOSUN (Devamla) - Kendisine önem veren insanlar
sigara içmiyor, kendi kıymetini bilenler sigara içmiyor. Ben, tabiî ki, bu
konuşmalarla kimsenin sigarayı bırakacağına inanmadığımı konuşmamın başında
söylemiştim; ama, ben, burada, özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok
Değerli Başkanı ve yönetiminden özellikle istirham ediyorum ve özellikle sigara
içen milletvekili arkadaşlarımızdan istirham ediyorum, lütfen "sigara
içilmez" levhalarının önünde hiç değilse, bu cinayeti işlemesinler.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tosun.
Biz de milletvekili arkadaşlarımızın temennilerine
katılıyoruz; inşallah, dünyamızda en kısa zamanda...
AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sadece katılmayın;
Başkanvekili olarak bu anlamda görevinizi ve desteğinizi bekliyoruz.
BAŞKAN - Evet, bütün insanlığa sigarasız bir dünya
temenni ediyoruz efendim.
Gündemdışı üçüncü söz, Hakkâri İlinde meydana gelen
deprem felaketiyle ilgili olarak söz isteyen Hakkâri Milletvekili Sayın Esat
Canan'a aittir.
Sayın Canan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
3. - Hakkâri Milletvekili Esat Canan'ın,
Hakkâri İlinde meydana gelen deprem felaketi ve sonrasında yaşanan sıkıntılar
ile bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı
ESAT CANAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Hakkâri'de yaşanan deprem ve sonrasında ortaya çıkan
sorunlarla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, merkez üssü
Hakkâri ve Yüksekova İlçesi olmak üzere, 25 Ocak salı günü akşamı, önce 4,8;
sonra 5,5 ağırlığında iki deprem meydana gelmiştir; daha sonra da, bu
sarsıntılar, bir hafta boyunca, aralıklarla devam etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, başta hükümet olmak üzere, birçok
yetkilinin, 5,5 ağırlındaki Hakkâri depremini ciddîye almadığı, basit bir
deprem gibi geçiştirmeye çalıştığı, maalesef, görülmüştür. Hakkâri'de meydana
gelen depremin, sadece ağırlık derecesine bakılarak yapılan bir
değerlendirmeyle, basite, hafife alınması doğru bir yaklaşım olmamıştır. Her depremi,
ortaya çıktığı yer, zaman ve bunun sonucunda insanların karşı karşıya
kaldıkları zorluklar itibariyle değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım
olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, Hakkâri depremi, en ağır kış koşullarının
yaşandığı bir zamanda, dayanıksız ve sağlıksız yapıların bulunduğu bir ortamda
meydana gelmiştir. Bu nedenle de, sonuçlar çok ağır olmuştur. Resmî tespitlere
göre 2 000 konut hasar görmüş, bunun 800'üne girilemez raporu verilmiştir. Bu
konutların 500'ü Hakkâri il merkezinde bulunmaktadır. Hakkâri Devlet
Hastanesinin ek binası da bu hasarlı binalar arasındadır. Geriye kalan 1 200
konutun içine girilebilir raporu verilmesine rağmen, aralıklarla depremlerin
devam etmesi nedeniyle, insanlar bu konutlara da girememişlerdir.
Ortaya çıkan hasarın, aslında, daha büyük olduğu,
yollarının kapalı olmasından dolayı pek çok köye ulaşılamadığı için gerçek
hasar tespitinin yetkililerce yapılamadığı halk tarafından belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu vahim tabloya rağmen, depremin
ilk iki gününde Hakkâri'ye hiçbir çadır gönderilmemiştir; sadece, valilikte
bulunan 56 yazlık çadırla yetinilmiştir. Depremden kaçarak, - 20 dereceye varan
soğukta, geceler boyu, karı döşek, naylonu yorgan yaparak sabahlamak zorunda
bırakılan bu insanlar kendi kaderlerine terk edilmiş, bu da halk arasında
paniğe neden olmuştur. Resmî yetkililerin, bu paniğin karşısında
"yapılacak bir şey yok" yolundaki talihsiz açıklamaları ise,
beklediği yardım ve ilgiyi göremeyen halkı daha da umutsuzluğa ve çaresizliğe
sürüklemiştir. Umutsuzluğa kapılan insanlar, hükümet konağına yürüyerek
"hükümet nerede, devlet nerede" diyerek bu duyarsızlığa tepkilerini
dile getirmiş ve yardım talebinde bulunmuşlardır; ama, ne yazık ki, polis
tarafından bibergazı ve zor kullanılarak halk dağıtılmış, birçok vatandaşımız
gazdan etkilenmiş, bu arada, halkı yatıştırmaya çalışan Hakkâri Belediye
Başkanımız da gazdan etkilenerek tedavi altına alınmıştır. Halkın çaresizlikten
kaynaklanan bu tepkileri karşısında acz içinde kalan resmî yetkililer ve
İktidar Partisinin bazı mensupları, ne yazıktır ki, kendi eksiklerini örtbas
etmek adına, Hakkâri halkını terörle ilişkilendirmeye çalışmış ve
suçlayabilmişlerdir. Bu iddia ve suçlamaları, Hakkâri halkı adına,
huzurlarınızda reddediyorum. Halkın bu tepkisinin arkasında terör yoktur;
sadece, hükümetin ve yetkililerin ilgisizliği ve duyarsızlığı vardır.
Değerli arkadaşlarım, Güney Asya'ya milyonlarca dolar
yardım toplamak için işadamlarıyla gösterişli toplantılar yapan hükümet,
Hakkârililerden bir "geçmiş olsun" mesajını dahi esirgemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Canan.
ESAT CANAN (Devamla) - Bu arada, Hakkâri'ye giderek
Hakkârililerin acılarını paylaşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Deniz Baykal'ı, huzurlarınızda, Hakkâri halkı adına bir kez daha kutluyor ve
saygılarımı sunuyorum.
2 000 konutun hasar gördüğü ilimize hükümetin
gönderdiği yardım, sadece 100 milyar Türk Lirası, 500 Kızılay çadırı, 200
battaniye, 400 katalitik sobadan ibaret olmuştur. Yapılan bu yardım,
Hakkârililerin yaralarının sarılması için yeterli olmamıştır. Güney Asya'ya az
yardımla gitmeyi ayıp sayan Sayın Başbakan, Hakkâri depremzedelerine yapılan bu
yardımı yeterli görebilmiştir.
Depremin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, yaşanan
sıkıntılar halen devam etmektedir. Televizyon kanallarında bilimadamları
tarafından yapılan açıklamalarda, Hakkâri ve Yüksekova İlçesinin birinci
derecede deprem kuşağında bulunduğu, dolayısıyla, daha büyük ağırlıklı bir
depremin yaşanabileceği uyarısı sık sık yapılmaktadır. Bu nedenle, hükümetin,
acil olarak, Hakkâri ve ilçelerinin afet kapsamına alınması için çalışma
başlatması gerekmektedir. Başta, yatılı bölge okulları ve hastaneler olmak
üzere, tüm konutlar, depreme dayanıklılık testinden geçirilerek, depreme karşı
dayanıklı hale getirilmelidir.
Olası yeni bir depreme karşı, başta belediyeler olmak
üzere, resmî kurumların maddî olanakları artırılarak, hazırlıklı konuma
getirilmelidir.
Bir süre önce, Hakkâri Belediyesinin tüm gelirlerine,
SSK borcundan dolayı el konulmuş ve bu nedenle, belediyemiz, hizmet veremez
hale gelmiştir. Ağır kış koşullarının devam ettiği Hakkâri'de, belediyenin
hizmet verebilmesi ve karla mücadele edebilmesi için, gelirlerine konulan
haczin kaldırılarak, hizmet verilmesine imkân sağlanmalıdır.
Hükümet yetkililerinin, tüm bu hususları dikkate
alarak, sorumluluklarını yerine getireceği dileğiyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Canan.
Sayın Canan'ın gündemdışı konuşmasına, Hükümet adına,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, Hakkâri'de meydana gelen
deprem dolayısıyla, Hükümet adına üzüntülerimizi tekrar arz ediyorum.
Değerli arkadaşımızın gündemdışı konuşmasına açıklık
getirerek, yanlış anlamaları önlemek istiyoruz.
Hakkâri İli ve köylerinde, 25 Ocak 2005 tarihinde, saat
17.24'te ve 18.44'te; 4,8 ve 5,5 büyüklüğünde depremler meydana gelmiştir.
Depremin olduğu andan itibaren, Vali başkanlığında, il kriz merkezi,
Karayolları hizmet binasında toplanmıştır.
Öncelikle, depremin ilk sonuçlarına göre, il merkezi ve
ilçelerinde ciddî boyutta hasar meydana gelmediği anlaşılmış; ancak, Merkeze
bağlı Kaymaklı Köyü-Sütlüce Mezraında evlerin yıkıldığı ve yıkılan evlerde 2
vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 5 vatandaşımızın yaralandığı bilgisi saat
21.30'da merkezimize ve Ankara'ya ulaşmıştır.
Yoğun kar yağışı yüzünden yolu kapalı olan bu mezramıza
ulaşmak için yol açma çalışmalarına başlanmış, bu arada da, Dağ ve Komando
Tugay Komutanlığından temin edilen 2 adet helikopterle köye intikal edilmiştir.
Yaralılar Hakkâri İl Merkezine getirilmiş, geriye kalan vatandaşlarımız için
ise, askerlerimizce kışlık çadırlar kurulmuştur.
Aynı zamanda, depremin etkilerini görmek ve gerekli
tespitleri yapmak, önlemleri almak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı teknik
elemanları, sağlık ekipleri de aynı helikopterle olay mahalline ulaştırılarak,
görev yapmaları sağlanmıştır. Valilikçe oluşturulan kriz merkezi yetkililerince
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığıyla
anında temas kurulmuş, alınan ve deprem sonrası alınacak tedbirler kendilerine
bildirilmiştir.
Sayın Başbakanımız, olayın haber alınmasından itibaren
doğrudan Vali Beyle görüşmüş, ayrıca, Başbakanlık Kriz Merkezini harekete
geçirmiş, ilgili bakanlara gerekli talimatları vermiştir.
Merkezî idarelerle yapılan görüşmeler neticesinde,
bölgeye acilen 350 000 Yeni Türk Lirası sevk edilmiş, 50 000 Yeni Türk Lirası
da Valilik, özel idare imkânlarından karşılanmıştır. Valilikçe talep edilen
malzeme yardımlarından, Kızılay Genel Merkezince 857 adet kışlık çadır, 3 500
adet battaniye, 1 000 adet katalitik soba, 1 adet seyyar mutfak, Zonguldak
Valiliğince 230 adet kışlık çadır, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğince 35 çadır ve Oyakbanktan 10 çadır olmak üzere toplam 1 132 çadır
bölgeye anında ulaştırılmıştır. Valilik imkânlarıyla, aynı akşam, Kızılay
tarafından gönderilen seyyar mutfak vasıtasıyla da, diğer günler 3 öğün yemek
verilmeye başlanmıştır.
Kardan kapalı olan köy yollarının açılmasına anında
başlanmış, kapalı olan 120 tane köy yolunun, 100 tanesinin yolları açılmıştır.
Ayrıca, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve Karayolları bölge müdürlüklerinden,
gerekli olan iş makineleri bölgeye sevk edilerek, yapılan çalışmalara destek
verilmiştir.
İhtiyaç tespit edilen köylere ulaştırılan çadırlar
sivil savunma ekiplerince kurulmuştur.
Diğer taraftan, depremden etkilenen bölgedeki yapıların
hasar durumlarını tespit etmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri
Genel Müdürlüğü ve Yapı İşleri Genel Müdürlüğü elemanlarından oluşan 40 kişilik
teknik ekip hasar tespit çalışmalarına aynı gün başlamıştır.
ESAT CANAN (Hakkâri) - Yollar halen kapalı.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Yapılan
çalışmalar neticesinde, depremden etkilenen 36 köy ve mezra ile şehir
merkezinde, 7 Şubat 2005 tarihi itibariyle 3 578 adet konut ve işyeri
taranmıştır. Bugün itibariyle, 4 köy hariç, köylerde kesin hasar tespit
çalışmaları sonuçlandırılmıştır. Buna göre, köylerimizde 83 ağır hasarlı konut,
2 işyeri, 39 ağır hasarlı ahır tespit edilmiştir.
Şehir merkezinde ise kesin hasar tespit çalışmalarına
halen devam edilmekte olup, özel şahıslara ait 1 935 adet konutta ön hasar
tespit çalışması yapılmıştır. Kamuya ait binaların ise tamamı taranmıştır.
Yapılan bu çalışmalar esnasında, depremden kaynaklanan nedenlerden dolayı
meydana gelen ciddî boyutta bir hasara, 1968 yılında yapılan devlet
hastanesinin bir bölümü hariç rastlanmamıştır.
Yapılan ön hasar tespit çalışmaları sonrasında,
Valilikçe, depremden etkilenen köylere 307 adet çadır, 863 adet battaniye, 295
adet katalitik soba ve tüp, 1 066 adet gıda paketi gönderilmiştir. İhtiyaç
dahilinde düzenli olarak bu yardımlar gönderilmeye devam edilmektedir.
İl merkezinde ise 5 ayrı yerde çadırkentler
oluşturulmuş, toplam 496 çadır kurulmuştur. Bu çadırlarda, deprem endişesi
yaşayan 4 000'e yakın vatandaşımızın barındırılması sağlanmıştır.
Diğer taraftan, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
Müsteşarı Başkanlığında afet işlerinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı, Yapı
İşleri Genel Müdürü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğünden bir daire başkanından
oluşan bir heyetle, yapılan çalışmaları izlemek ve gerekli önlemlere katkıda
bulunmak üzere deprem bölgesinde bulunmaktadırlar.
Bu bilgilere ek olarak, Hükümetimizce, Başbakanımızın
emriyle, acil yardım ödeneğinden yeterli miktarda para, valilik emrine tahsis
edilmiş bulunmaktadır.
ESAT CANAN (Hakkâri) - İlk etapta 100 milyar...
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli
arkadaşımız bu üzüntülü olayı gündeme taşırken, zannediyorum, sehven bir şey
söyledi; Sayın Başbakanın ilgilenmediği, telgraf bile çekmediği...
Bir yanılgı var; Sayın Başbakanımız o anda müdahale
etmiş ve bölge milletvekillerine bile gerekli talimatı vermiş, geçmiş olsun
demiştir. Başbakanımızın en hassas olduğu bir konu olduğunu, bu yardımlar
konusunun, bilgilerinize sunuyor, saygılarımı arz ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Başbakan, inşallah, gelince
gider Hakkâri'ye.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Biz de, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılara acil şifalar temenni ediyoruz.
Hükümetimiz, inşallah, en kısa zamanda bu yaraları saracaktır.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma
Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5
adet raporu vardır; sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın
yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/557) (S.
Sayısı: 747) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa
muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Antalya Milletvekili Deniz Baykal
hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık
tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
(x) 747 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Antalya Milletvekili Deniz Baykal Komisyona sözlü
olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak, Antalya Milletvekili Deniz Baykal hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis
dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır.
Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu
dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade
etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği
ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını,
sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında
verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır.
Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.
|
|
|
13.1.2005 |
|
|
|
|
|
|
Oya Araslı |
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
|
|
|
|
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
|
Feridun F.
Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
|
|
|
|
|
Atilla
Kart |
Ziya
Yergök |
Sezai
Önder |
|
|
|
|
|
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
|
|
|
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
|
|
|
|
|
Çorum |
|
|
|
|
|
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
2. - Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/560) (S. Sayısı: 748) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkındaki Kanuna aykırı davranmak suçunu işlediği iddia olunan
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen Komisyonumuza
yazılı olarak savunmasını göndermiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve Üyeler
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis
(x) 748 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri
sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine
Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve
açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı
verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı,
milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını;
hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya
başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
|
|
13.1.2005 |
|
Oya Araslı |
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun
F.Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla
Kart |
Ziya
Yergök |
Sezai
Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
3. - Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya
Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/574) (S. Sayısı: 749) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırı davranmak suçunu işlediği
iddia olunan Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren Komisyonumuza
yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırı davranmak suçunu işlediği
iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Tokat Milletvekili Feramus Şahin Komisyonumuza yazılı
olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
(x) 749 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Karşı Oy Yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis
dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır.
Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu
dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade
etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını;
hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya
başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
|
|
13.1.2005 |
|
Oya Araslı |
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun
Fikret Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla
Kart |
Ziya
Yergök |
Sezai
Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
4. - Konya Milletvekilleri Hasan Anğı,
Remzi Çetin, Kerim Özkul, Mehmet Kılıç ve Muharrem Candan'ın yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/584) (S.
Sayısı: 750) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia
olunan Konya Milletvekili Hasan Anğı hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Konya Milletvekili Hasan Anğı hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia
olunan Konya Milletvekili Remzi Çetin hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak, Konya Milletvekili Remzi Çetin hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
(x) 750 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia
olunan Konya Milletvekili Kerim Özkul hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak, Konya Milletvekili Kerim Özkul hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia
olunan Konya Milletvekili Mehmet Kılıç hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Konya Milletvekili Mehmet Kılıç Komisyonumuza sözlü
olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Konya Milletvekili Mehmet Kılıç hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia
olunan Konya Milletvekili Muharrem Candan hakkında düzenlenen yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya
hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Konya Milletvekili Muharrem Candan Komisyonumuzda sözlü
olarak dokunulmazlığının kaldırılmasını istemiştir.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak, Konya Milletvekili Muharrem Candan hakkındaki kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı oy yazısı:
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis
dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır.
Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu
dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade
etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını;
hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfileşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya
başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda, CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak, şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı |
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun
Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atilla
Kart |
Ziya
Yergök |
Sezai
Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer raporu okutuyorum:
5. - Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/594) (S. Sayısı: 751) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Mehmet Ergün
Dağcıoğlu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma
Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini
dikkate alarak Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu hakkındaki
kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere
Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.
Burhan Kuzu
İstanbul
Komisyon Başkanı ve üyeler
Karşı oy yazısı
Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı
başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir.
Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve
sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık
Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis
dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır.
Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu
dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade
etmelerine imkân tanımaktır.
Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç
işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça
tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını;
hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine
getirilmemesini sağlamaktadır.
Geçici dokunulmazlık TBMM kararı ile
kaldırılabilmektedir.
Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama
çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma
gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç
isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.
(x) 751 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltıldığı görülmektedir.
Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.
Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından
giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.
Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk
olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık
nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya
başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve
dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak
görülmesine neden olmaktadır.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman
alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da
zedelemektedir.
Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında
suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân
bırakmamaktadır.
Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal
yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek
için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın
kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin
pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.
Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği
gerçekleştirilmemiştir.
Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk
devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi,
TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve
milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını
engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının
kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karar verilmesidir.
Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın
milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
|
Oya Araslı
|
Mehmet
Küçükaşık |
Halil
Ünlütepe |
|
Ankara |
Bursa |
Afyonkarahisar |
|
Feridun F.
Baloğlu |
Muharrem
Kılıç |
Uğur Aksöz |
|
Antalya |
Malatya |
Adana |
|
Atila Kart
|
Ziya
Yergök |
İ. Sezai
Önder |
|
Konya |
Adana |
Samsun |
|
|
Feridun
Ayvazoğlu |
|
|
|
Çorum |
|
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair 2 adet
önerge vardır; okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Tezkereler ve
Önergeler
1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza
Gülçiçek'in (6/722) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/249)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 17 nci
sırasında yer alan (6/722) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Ali Rıza Gülçiçek
İstanbul
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret
Baloğlu'nun (6/1376) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/250)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 532 nci
sırasında yer alan (6/1376) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Feridun Fikret Baloğlu
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6. - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporu henüz gelmediğinden teklifin müzakeresini erteliyoruz.
Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
7. - Tarım
Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/821) (S. Sayısı: 701) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
13 üncü maddede kalmıştık, 13 üncü maddeyi okutuyorum:
Lisansın geçerlilik süresi ve uzatılması
MADDE 13.- Bu Kanun uyarınca verilen lisanslar iki
yıllık süre için geçerlidir. Süre bitiminde ilgili mevzuatta ve lisansta
belirtilen kurallara uygun olarak aynı süre ile Bakanlıkça lisansların
geçerlilik süresi uzatılır.
(x) 701 S.
Sayılı Basmayazı 9.12.2004 tarihli 30 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce...
Sayın İnce?.. Yok.
Şahsı adına Aydın Milletvekili Ahmet Rıza Acar...
Sayın Acar?.. Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
Lisans bedelleri ve diğer ücretler
MADDE 14.- Bu Kanun kapsamında verilen, süresi
uzatılan, değiştirilen veya yeniden verilen her türlü lisansa ilişkin bedeller,
Bakanlıkça genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere peşin olarak tahsil edilir.
Lisans bedelleri her yıl 1 ocak tarihinden geçerli
olmak üzere Bakanlıkça belirlenir. Lisans bedelleri belirlenirken depolama kapasitesi
dikkate alınır.
Bakanlık, bu Kanun kapsamında yapacağı veya yaptıracağı
denetimler ile verilen hizmetlere ilişkin ücret ve masrafların tamamının veya
bir kısmının ilgililerce karşılanmasını talep edebilir. Bu durumda ilgililer
ücret ve masrafları en geç on iş günü içinde öder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler söz istemiştir.
Sayın Deveciler, buyurun.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum.
Türkiye'de sayıları 100'ün üzerinde olmasına karşın,
teknik bilgi ve donanım eksiklikleri, hukukî altyapı yetersizlikleri,
standardizasyon tekniğinin kurulmamış olması gibi sorunlar genel ekonomik
yapının getirdiği sorunlarla birleşerek Türkiye'deki ürün borsalarının çoğunu
tescil ofisi olarak çalışır durumda tutmakta, geriye kalanlar ise çalışma
düzeyini spot piyasa işlemleriyle sınırlamaktadır. Ülkemizde salon satışı
yapılan borsa sayısının 10'un altında olması bu gerçeğin altını çizmektedir.
Çağdaş anlamda kurgulanmış bir borsa yapısı, vadeli
işlemlerle taraflara kâğıt üzerinden işlem yapma olanağı sağlayarak fizikî
imkânlarla sınırlı spot işlemlerin hacminin son derecede yüksek düzeylere
ulaşmasını sağlamaktadır.
Türkiye'de Amerikan sistemi model olarak alınarak
kurulmaya çalışılan lisanslı depoculuk sistemi, gerek Türkiye'ye özgü koşullar
gerekse Amerika Birleşik Devletleri sisteminde lisanslı depoculuğun tarım
politikası uygulama aracı olma işlevinin görmezden gelinerek bir aktarma işinin
yapılmaya çalışılması nedeniyle sorunlu bir yapı doğurmaya adaydır.
Tasarıda lisanslı depoculuk, genel tarım
politikalarının uygulanmasında yararlanılacak bir araç olarak görülmemektedir.
Oysa, Amerika Birleşik Devletlerinde ise, lisanslı depoculuk, yerel çiftlik
program amaçlarına ulaşmak ve böylelikle piyasaları regüle etmek olarak
belirlenmiştir.
Belirtilen programlar çerçevesinde, Amerika Birleşik
Devletlerinde tarım piyasalarına müdahale edilerek alım yapılmakta ve
oluşturulan kamu stoku lisanslı depolarda depolanmaktadır. Buna karşılık,
Türkiye'de kamunun tarım piyasalarından tümüyle çekilmesine yönelik bir program
uygulanmaktadır. Tasarının lisanslı depoculuğun uygulanacağı ürünler olarak
saydığı hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar,
rafine şeker, neredeyse tümüyle kamusal müdahale alımları dışına çıkarılmış ya
da çıkarılmak istenmektedir. Örneğin, hububat ve bakliyat ürünlerinde müdahale
ve piyasa regülasyonu işlevini yerine getiren Toprak Mahsulleri Ofisi, önce
bakliyat görevinden çıkmış, ardından da her geçen yıl azalan alım miktarlarıyla
hububat görevinden çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Bu sürecin sonunda, Türkiye, çok değil on yıl önce
dünya lideri olduğu bakliyat ürünlerinde dışa bağımlı, hububatta her geçen yıl
artan miktarlarda dışalım yapar hale getirilmiştir.
1993 yılından bu yana fiilen umumî mağazacılık
hizmetleri yapan Toprak Mahsulleri Ofisi, bu alanda öncü görevler yüklenip,
aynı zamanda müdahale alımı ve piyasa regülasyonu görevlerini yerine getirmesi
gereken kuruluş iken, küçültülüp, piyasadan neredeyse tümüyle çekilmiş, âdeta
bir dışticaret aygıtı niteliğine dönüştürülmüştür.
Bu doğrultuda tasarının arka planında hâkim olan
düşünce, Toprak Mahsulleri Ofisinin 4 500 000 ton kapasitesinin piyasaya
aktarılmasıdır.
Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmaları gereği,
müdahale kuruluşu olarak yapılandırılması gereken Toprak Mahsulleri Ofisinin,
önce küçültülüp, sonra özelleştirilmesine yönelik planlar, Türkiye hububat
sektörü ve üretici açısından son derece sakıncalı sonuçlar doğuracaktır.
Kamusal destekleme politikaları olmaksızın hububat üretiminin sürdürülebilmesi
ve makbuz senetler sisteminin işletilebilmesi olanaklı değildir.
Tasarıda, lisanslı depoculuk, borsa sisteminin bir
tamamlayıcı unsuru olarak kurgulanmaya çalışılmaktadır. Lisanslı depocular,
borsayla sözleşme yaparak ürün senetlerini kote ettireceklerdir.
Avrupa Birliğinde lisanslı depoculuk ile borsa sistemi
arasında, böyle, doğrudan bir bağ yoktur. Buna karşılık, Türkiye'de, borsalar,
tarım ürünleri ticaretinden, sisteme bir şey katmadıkları halde büyük
finansmanlar elde etmektedirler. Bu kez ürün senetleri üzerinden aynı finansman
transferine kapı açılmaktadır. Böyle bir yaklaşım, sektörün rekabet gücünü
artıran değil, azaltan sonuçlar doğuracaktır. Üreticinin alınteri üzerinden
haksız kazanç elde eden sistemin daha da derinleştirilmesinin herhangi bir
yararı bulunmamaktadır.
Dünyada tarım borsacılığı, ürün bazında, çok ürünlü
borsa tipinden ürün veya ürün grubunda uzmanlaşmış ihtisas borsacılığına geçiş
şeklinde gelişme göstermiştir. Borsaların belirli ürünlerde uzmanlaşması, bir
taraftan ülke içi ve uluslararası piyasalar için referans fiyat oluşumuna katkı
sağlarken, bir taraftan da ürünün pazarlama kanallarında oluşan farklı
uygulamaların ortadan kalkmasına yardımcı olmaktadır.
Lisanslı depoculukta sistemin sağlıklı işleyebilmesi
için aktörlerden her birisi (üretici, lisanslı depocu, borsa, sanayici, banka,
sigorta şirketi ve ilgili bakanlıklar) sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine
getirmek durumundadır. Söz konusu sorumlulukları kısaca şöyle sıralamak
istiyorum:
Lisanslı depo: Teslim edilen ürünlerin sağlam ve
sağlıklı şekilde muhafazasını yapacak depolama sistemini oluşturmalı, ürünlerin
kalite sınıflarına göre tasnifini gerçekleştirmeli; ürün, borsaya uğramadan
lisanslı depoya gelmişse, analiz için uygun yöntemleri kullanarak numune alıp
tartım makbuzuyla birlikte borsaya göndermeli; depo ve ürünler için gerekli
olan tüm sigortaları yaptırmalı; ürün sahibi, şayet, ürün senedi istemiyorsa,
ürünün mudiye ait olduğunu gösteren geleneksel formda senet vermeli; ürün ve
üreticiyle ilgili belgeleri (tartım makbuzu, ürün senedi, satış makbuzu) ve
kayıtları düzenli olarak oluşturmalı; kadrosunda konuyla ilgili uzmanları
istihdam etmeli ve ürünün senet ibraz edilerek talep edilmesi halinde, zaman
geciktirmeden ürünü teslim etmelidir.
Borsa: Lisanslı depolara kabul edilen ürünlerin kalite
sınıflarını belirlemek için gerekli işlemleri yerine getirmek, kendisiyle
çalışan lisanslı depolara uygun şartları ve yeterliliğini kontrol etmek, ürün
senetlerinin alınıp satılmasını sağlayacak bilgi işlem altyapısını kurmak, çok
sayıda alıcı ve satıcının bir araya gelmesini sağlayacak çalışmaları yapmak,
işlemlerle ilgili kayıtların muhafazasını yapmak ve sistemdeki aktörlerle
işbirliği içerisinde bulunmak zorundadır.
Üretici: Lisanslı depoya depolanabilir nitelikteki
ürünü vermek, lisanslı depoya gerekli ücretleri yatırmak, ürün senedinin bir
nüshasını muhafaza etmek zorundadır.
Sigorta şirketi: Depoyu ve ürünü, zarar görmesi
durumunda zararın tümünü kapsayacak ödemeyi yapabilecek şartlarda
sigortalamalı, ürün senedi sahibini sigortalanmış ürünün sahibi olarak kabul
etmeli ve herhangi bir nedenle sigortayı iptal etmek ya da kapsamını
değiştirmek istediğinde taraflara önceden haber vermelidir.
Banka: Mudiye verilen ürünün senedini rehin koyarak
kredi vermelidir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının sorumlulukları ise;
sistemin işleyişini bütün olarak takip, sistemin sağlıklı işlemesi ve
tasarlanan hedeflere ulaşılabilmesi için, piyasa aktörlerinin yukarıda sayılan
sorumluluklarını yerine getirmesi zorunludur. Aksi takdirde, herhangi bir
aşamada ortaya çıkacak aksaklıklar, sistemin bütün olarak zarar görmesine neden
olabilecektir.
Tasarıdaki lisanslı depoculuk sistemi, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının kontrol ve denetimine bırakılmıştır. Bu durum, sözü edilen
Bakanlığın teknik bilgi isteyen ve birbirinden çok farklı özellikler gerektiren
ürün depolamalarında uzman olmaması nedeniyle, sorunları ileride ortaya
çıkaracaktır. Nitekim, Amerika Birleşik Devletlerinde, aynı yapı, Tarım
Bakanlığının denetimindedir.
Sonuç olarak, Türkiye tarımsal üretim ve ticaret
yapılarının rekabetini artırmaya yönelik tarım politikalarının bir aracı olacak
şekilde, üretici yararına kurgulanmış, üreticiye kısa süreli kredi sağlayan,
işleyicinin uygun ve zamanında hammadde sağlama riskini ortadan kaldıran,
kamunun müdahale ve depolama için gerekli finansman giderini azaltan ve zamana
yayan, Tarım Bakanlığının kontrolünde bir lisanslı depoculuk, yararlı ve de
gereklidir. Buna karşılık, lisanslı depoculuğun çalışabilmesi için gerekli olan
ve yukarıda sayılan altyapı eksikliklerinin verili olduğu bir ortamda tasarıya
hâkim olan ve kamuyu tümüyle tarımsal piyasalardan uzak tutmaya yönelik
lisanslı depoculuk anlayışı, sektörde emeğiyle yaşayanlara ve ülkeye yarar
değil, zarar getirecektir.
Sayın milletvekilleri, sizlere, Balıkesir İli Edremit
Körfezinde... Biliyorsunuz, zeytincilikle uğraşmaktadır; 9 000 000 civarında
zeytin vardır. Körfez bölgesindeki, Ayvalık, Edremit, Gömeç, Burhaniye, Havran
İlçelerinde yaşayan 300 000'e yakın insanımız, halkımız, yüzde 70'inin geçim
kaynağı zeytinciliktedir. AKP İktidarı olarak, seçimlerden evvel verdiğiniz
sözlerde -zeytinyağına, daha evvelki hükümetler döneminde 28 sent, 40 sent prim
verilmekteydi- bu primlerin az olduğunu ve iktidara geldiğinizde 60 sent prim
vereceğinizi söylemiştiniz; ama, ne yazıktır, iktidara geleli üçüncü dönem
olmanıza rağmen, üç sefer prim açıklamanıza rağmen, 10 senti geçemediniz. Bu
yıl, inşallah, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tüm üyelerin destekleriyle,
hükümetten gelen teklifin üzerine, Tarım Bakanlığı bütçesinde 100 trilyon,
Maliye Bakanlığı bütçesinde 100 trilyon ilave edilerek, 581 trilyon lira, yağlı
tohumlara destekleme primi verileceği kabul edildi. 200 trilyon lira bir artış
yapıldı. Bu artış neticesinde zeytinyağının primi, verilecek destekleme primi
25 yeni kuruş (250 000 lira) yani, 17,5 sente yükselmiştir. Nerede söz verilen
60 sent destekleme primi, nerede bu yıl verilecek olan 17,5 sent?! Arada tam 4
kat var. Bu da, AKP İktidarının, seçim öncesi vermiş olduğu sözlerin, demek ki,
dörtte 1'ini tuttuğunu göstermektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde zeytinyağına 1,3 euro -o da
2 340 000 lira- destekleme primi verilmekte. Türkiyemizde verilen, ülkemizde
verilen primin onda 1'ine isabet etmektedir. Yine, Avrupa Birliği ülkelerinde 4
euroya zeytinyağı satılırken, 7 000 000 liraya satılırken, ülkemizde geçen
yılın fiyatlarında 3 350 000 liraya satılmaktadır. Şimdi, bunu neden
söylüyorum; 2003-2004 yılı sezonuna ait zeytinyağı primleri, Körfez bölgesinde,
özellikle Ayvalık ve Altınova, Edremit ve Altınoluk ve Gömeç İlçelerinde halen
ödenmemiştir. İktidarın vereceği meblağ, geçen yıla ait, 200 000 lira. Buradaki
çiftçimiz, üreticimiz bu 200 000 liranın 50 000 lirasını, zaten, peşin olarak,
çiftçi malları koruma bedeli olarak, zeytin tarlaları ilaçlama bedeli olarak ve
ziraat odası aidatı olarak ödedi ve bugüne kadar bu para nakit olarak cebinden
çıktı.
Yine, ayrıca, geçtiğimiz kampanya döneminde yaprak
solgunluğu hastalığı vardı. Burada 50 000'e yakın ağaç kurudu. Yine, don
olayından dolayı yüzde 30'a yakın zeytin perişan oldu, yüzde 30 eksik ürün
alındı. Şu anda, çiftçimiz -2003 yılı destekleme primlerini almadığı halde,
2004 yılı da geldi- mağdur durumda. Şu anda, zeytin üreticisi, bu primleri
almamasına rağmen, zeytinliklerini budamaya, gübrelemeye, toprağını sürmeye,
birinci ilaçlamasını yapmaya başlamış bulunmaktadır. Bu işlemleri şubat ve mart
aylarında yapmadığı takdirde, bu yıl içerisinde zeytin mahsulü verimi tamamen
düşük olacaktır. Onun içindir ki, tüm Körfez bölgesindeki bu zeytin
üreticilerinin 2003 yılından kalan zeytinyağı primlerinin acilen ödenmesi
gerekmektedir ve bunu dört gözle beklemektedirler.
İktidar Partisinin, mağdur durumda bulunan Körfez
bölgesindeki, özellikle Ayvalık, Altınova, Gömeç, Edremit ve Altınoluk'taki
zeytin üreticilerinin 2003 yılı destekleme primlerinin, bir an evvel, acilen
ödenmesi gerekmektedir. Yoksa, şu anda -az evvel söylediğim gibi- budama,
ilaçlama ve sürme işlemlerini borç para alarak yapmaktadır birkısım çiftçimiz,
bir kısmı da yapamamaktadır. Şayet, bu primler... Hakkı olan bu primlerin bir
an evvel verilmesi gerekmektedir.
Yine, geçen yılın doğrudan gelir destekleri daha
Türkiye'nin hiçbir yerinde ödenmemiştir; ama, AKP iktidara geldiğinden beri, bu
doğrudan gelir desteklerini, âdet haline getirmiştir, hep bir yıl sonra
ödemektedir. Yenisinin ödemesi geldi. Peki, çiftçinin bu hali ne olacak?..
Başbakanımız, bakanlarımız, milletvekillerimiz, bazı panellerde, gazetelerde,
basın açıklamalarında, medyada "çiftçiye 2005 yılından itibaren
desteklemelerini artırıyoruz, çiftçiye sahip çıkıyoruz" diye
söylemektesiniz. Bırakın yeni desteklemeleri vaat etmeyi de, sizler, bir an
evvel, çiftçinin hakkı olup da alamadıklarını, doğrudan gelir desteklerini ve
zeytinyağı destekleme primlerini, geçen yılın primlerini ödeyiverin de bir
görelim. Hadi bir ödeyiverin.
Sevgili arkadaşlarım, hepinize sevgiler ve saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.
14 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ürün Senetleri
Ürün senedinin düzenlenmesi
MADDE 15.- Bir ürünün lisanslı depo işletmesine teslim
ve kabul edilmesi halinde, söz konusu ürün için ürün senedi düzenlenir.
Teslimat sırasında ürün senedi dışında düzenlenen tartım makbuzu ve delil
niteliğini haiz benzer belgeler de ürünün mülkiyetinin ispatında
kullanılabilir. Ürün senedi veya delil niteliğini haiz diğer belgeler; ürünün
aynı miktar, cins, sınıf ve kalitede mudiye geri verilmesini garanti eder ve bu
teslim satış değil vedia anlamındadır.
Bu Kanun hükümlerine tâbi olarak düzenlenen ürün senedi
ve benzer belgeler, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca düzenlenen
vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri gibi değerlendirilmez.
Ürün senedinin içeriği, şekli ve muhafazasına ilişkin
hususlar yönetmelikte düzenlenir.
Basılı ürün senetleri hükmünde olmak üzere elektronik
ortamda da ürün senetleri oluşturulabilir. Elektronik ürün senetlerinin
düzenlenmesine, muhafazasına, güvenliğine, bu hizmetleri yürütecek kuruluşların
lisans almalarına, faaliyetlerine, denetimlerine ve diğer hususlara ilişkin
usûl ve esaslar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülen ve içinde "tarım" lafı geçen her türlü yasa teklifi, soru
önergesi veya araştırma önergeleri, hem biz hem de ülke nüfusunun büyük bir
kısmını oluşturan çiftçilerde umut ve heyecan yaratmaktadır. Yalnız, kimse
yanılmasın; çiftçilerde uyanan bu umudun nedeni, yaşam düzeyimizi nasıl
yükseltiriz diye değil, çoluk çocuğumuzun günlük yaşamını acaba sürdürebilir
miyiz, tefecinin elinden nasıl kurtuluruz, acaba bu değişiklikler sonucunda
çağdaş dünyanın olanaklarından asgarî ölçüde yararlanma imkânı doğacak mıdır
diye umutlanmaktadırlar; ama, bunların hepsi, maalesef, boş umutlardır; çünkü,
son yirmi yıldır tarım sektöründe çok ciddî bir gerileme yaşandığı, tarımın
çağdaş dünya düzeyine çıkarılması için ciddî kararlar alınamadığı veya bu
kararlarla ilgili olarak ciddî bir kaynak aktarımı yapılamadığı, herkesin
bildiği ve kabullendiği bir gerçektir; ama, bunun yanında, iki yıldır iktidarda
olan ve büyük ölçüde kırsal kesimde yaşayan, geçimini tarımdan sağlayan
insanların büyük desteğiyle seçilen bu hükümet tarafından da hiçbir şey
yapılmadığını hayal kırıklığıyla görmüşlerdir.
Ülke ekonomisine yıllardır en büyük kaynak aktarımını
sağlayan tarım sektörü ve dolayısıyla çiftçiler, maalesef, bu fedakârlıklarının
karşılığını hak ettikleri oranda alamamışlardır. Bugün de artarak devam eden bu
durumun, elbette ki, en büyük sorumlusu karar verme durumunda olan yöneticiler,
yani, hükümetlerdir; çünkü, ülkemizde tarım, genelde köylülükle
özdeşleştirilmiştir. Tarım denilince, akla, hiçbir altyapısı olmayan veya eksik
olan kırsal alandaki yaşam şartları gelmektedir. Dolayısıyla, olaya tarımsal
üretimden ziyade bir köylülük meselesi olarak bakılmış ve sanki, toplumun
üretken kesiminin ürettiklerini emen, çalışmayan, bazı basın mensuplarının
dediği gibi, yılda sadece yetmiş gün çalışıp, diğer günlerde sırtüstü yatan
insanların oluşturduğu bir sektör olarak bakılmıştır. Bu konu, özellikle de
destekleme primleri gündeme geldiğinde daha çok dile getirilmiştir.
Dolayısıyla, bizim, öncelikle, bu önyargıyı kırmamız gerekmektedir.
Aslında, bu yaklaşım, belki de kendi mantığı
çerçevesinde doğrudur; çünkü, dediğim gibi, Türkiye'de tarımla ilgili birçok
resmî kurum, fakülte, sektörle ilgili sivil toplum örgütlenmesi olmasına
rağmen, henüz gerçek anlamda çiftçilik diye bir meslek yoktur; çünkü, topluma,
tarımsal faaliyetlerin ülke için önemi tam anlatılamamış; dolayısıyla, tarım
sektörünün rehabilitasyonu konusunda ciddî bir konsensüs sağlanamamış; bu
nedenle de, tarım sektörünün sorunlarının çözümü için ciddî anlamda ne karar
alınabilmiş ne de kaynak aktarılabilmiştir; ama, tarımı bilen-bilmeyen herkesin
bildiği bir şey vardır; tarımla uğraşan nüfus derhal yüzde 20'lere, yüzde
10'lara ve yüzde 5'lere çekilmelidir; ama, bunun nasıl olacağı, bu insanların
nerede, nasıl istihdam edilecekleri hiç önemli değildir. Nüfusun çok küçük bir
bölümünün tarım sektöründe çalıştığı gelişmiş ülkelerde, tarıma dayalı
sanayilerde ne kadar insanın çalıştığını sorma ve inceleme lüzumunu bile
hissetmemektedirler. Kimyanın, genetik biliminin ve birçok sanayi ürününün
tarımsal araştırmalar nedeniyle geliştiğinin de farkında değildirler. Zaten,
dikkat ederseniz, yıllardan beri, medyada, özellikle televizyonlarda tarımla
ilgili ciddî bir yayın da yoktur. Sadece devletin resmî kanalında, sabahları,
şehirde yaşayan insanlara göre biraz erken saatlerde, kısa bir tarım programı
vardır.
Tarımı kalkındırmak için, toplum olarak, öncelikle, bu
işe inanmamız gerekir; ama, tarım hakkında bu küçümseyici düşüncede olanların,
bugün, ülkemizde sahip olduğumuz, başta otomotiv ve dayanıklı tüketim malları
sanayii ile ihracatımızın en büyük rakamını oluşturan ve birçok insanımızın
çalıştığı tekstil sektörü ile güzelim kıyılarımıza yaptığımız turistik
tesislerimizin de finans kaynağının elli yıldır tarım sektörü olduğunu
unutmamaları gerekir; yani, kısacası, tarım sektörü ve bu sektörde çalışan
çiftçiler, aslında diğer sektörlere de katkı sunmaktadırlar. Şu anda
görüştüğümüz yasa tasarısı bile, bu görüşün en basit bir örneğidir. Tasarı,
doğrudan tarım ürünlerinin depolanmasıyla ilgilidir; ancak, başta tarıma dayalı
sanayileri, ticareti ve bankacılığı ilgilendirdiği için, Tarım Komisyonu
tarafından değil, en son, Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Komisyonu
tarafından Genel Kurula getirilmiştir.
Şimdi, yasa taslağının gerekçesine baktığımız zaman, 22
nci Yasama Döneminde, bu çatı altında görüşülen ve kabul edilen tüm önemli yasa
tasarılarında olduğu gibi, hemen, ABD veya Avrupa Birliği ülkelerindeki
uygulamalardan bahisle, ülkemizde sözde uygulanmakta olan tarım reformunun
başarılmasında önemli katkıları olacak bir yasa tasarısı denilmektedir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, biz, gerçekten tarımda
reform yaptığımızı mı sanıyoruz, yoksa tarımı yok etme operasyonu mu yapıyoruz?
Bana göre bu, çok önemli bir sorudur; çünkü, eğer karar verici organ aldığı her
yanlış kararın doğru olduğuna inanıyorsa, o zaman olay daha da vahimdir. Ben,
bu Meclis çatısı altında bulunan, tarımla ilgisi olan ve olmayan bütün
arkadaşlarımızın, tarımın sorunlarını, çiftçinin özellikle son iki yıldır
getirildiği durumu çok iyi takip ettiklerini biliyorum ve onların da şimdiye
kadar yapılan yasa değişikliklerinin reformla ilgisi olmadığına inandıklarından
eminim. Elbette ki, hiçbirimiz, Türkiye gibi büyük ve nüfusu yoğun bir ülkenin
tarımla kalkınacağını iddia edemeyiz; ama, 70 000 000'luk bir ülkenin öncelikle
kendi karnını doyurması gerektiğine de hiçbirimiz itiraz edemeyiz. Ayrıca,
Türkiye, başta istihdam olmak üzere birçok sorununu çözmek için tarıma dayalı
sanayilerini kurmak, kurulmuş olanları geliştirmek zorundadır; ancak bu şekilde
insanları kırsal yaşamın zor şartlarından kurtarabilir, iyi bir eğitim
almalarını sağlayabilir.
Değerli arkadaşlar, kısacası, bütün bu saydıklarımdan
daha önemlisi de, Avrupa Birliğine tam üyelik sağlansa bile, ülkemiz için
tarım, daha, uzun yıllar sosyal bir sorun, kırsal kalkınma sorunu olarak devam
edecektir.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da
söylediğim gibi, Türk tarımına yapılacak her türlü yeniliğe açığız. Bu yenileme
arzusu ve çabası kimden gelirse gelsin canı gönülden desteklemek zorundayız;
bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır; ama, bizim bazı şartlarımız vardır.
Aslında bu şartlar, Cumhuriyet Halk Partisinin değil, muhalefet olarak temsil
etmeye ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde onların sesi olmaya çalıştığımız Türk
çiftçisinin şartlarıdır.
Eğer tarımı çağdaş bir düzeye taşımak adına
çabalıyorsak, ülke ekonomisini doğrudan etkileyecek kararlar alacaksak, ivedilikle
kendi ihtiyaçlarımızı ve önceliklerimizi tespit edelim, ona göre değişime
gidelim. Elbette Avrupa Birliği normlarına uymaya çalışalım. Ülkemizin bütün
sektörleri gibi tarımımızı da dünyanın gelişmiş ülkelerindeki seviyeye
çıkarmalıyız; ancak, bunu yalnız lisanslı depoculuk meselesinde değil,
çiftçinin kullandığı temel girdilerde Avrupa Birliği ülkelerinin sağladığı
destekleri biz de sağlayarak yapalım. Gelin, tarımda kullanılan mazottan hiç
vergi almayalım. Zaten, seçim dönemi sırasında, hükümetin mazot fiyatlarını
ucuzlatacağı yönünde çiftçiye sözü olduğunu, sanırım hepiniz hatırlıyorsunuz.
Şimdi, bakın, havacılık sektörü için, deniz taşımacılığı için ucuz akaryakıt
sağlayabiliyorsunuz da, tarım sektörü için niye sağlayamıyorsunuz?! Tarım
sektörünün ülke ekonomisine katkısı diğer sektörlerden daha mı azdır?!
Değerli arkadaşlar, depoculuğu geliştirelim, çağdaş bir
düzeye getirelim diyorsunuz. Peki, neyi, hangi ürünü depolayacaksınız?.. Hangi
çiftçinin elinde pamuk kaldı?.. Hangi çiftçide buğday var?.. Türkiye'nin birçok
bölgesinde hububata üst gübre atma zamanı geldi. Acaba, Türkiye'de çiftçilerden
kaçının depolarda malı var da, o depodaki ürünü teminat göstererek gübre
alabilecektir?.. Bütün bunları bildiğinizi ben de biliyorum; ama, sorunun
çözümü için herhangi bir çare üretmiyoruz. Birbuçuk ay sonra Türkiye'nin birçok
bölgesinde pamuk ekimi başlayacak. Hangi çiftçi bu şartlarda, bu fiyatlara
pamuk ekebilecektir?.. Eğer amacımız ithal pamuğu depolamaksa, onun zaten
kalitesi ve tonajı bellidir ve gemilerden indirildikten sonra hemen tekstil
fabrikalarının depolarındaki yerlerini almaktadır.
Hükümetin değerli bakanları her konuşmalarında, Meclis
gündemine getirdikleri her yasa tasarısının gerekçelerini sayarken Avrupa
Birliği normlarından söz etmektedirler. Ülkemizin kısa ve orta vadede yaşamını
nasıl sürdüreceğini hiç hesaplamamaktadırlar. Peki, şu anda görüşmekte
olduğumuz tasarı kanunlaştıktan sonra, lisanslı depoculuk sistemi tamamen
yerleşinceye kadar çiftçinin durumu ne olacaktır? Hükümetin aldığı kararlar
doğrultusunda, 302 olan Toprak Mahsulleri Ofisi alım merkezi sayısını 210'a
indirdiğimiz zaman, çiftçi malını nerede saklayabilecektir? Geçen yıl, Bozova
ve Ceylanpınar ofislerini kapattınız; bu bölgede çiftçilerin mallarını nereye
verdiklerinden kimsenin haberi var mı acaba?
Değerli arkadaşlar, aslında mesele şudur: Türkiye gibi
kullanılabilir su ve toprak kaynakları fazla olmayan bir ülke, en azından kendi
karnını doyurabilmelidir; başka ülkelerden tarımsal ürün alma zorunluluğunda
kalmamalıdır. Gelişmiş ülkelerin tarım sektörüne verdikleri önemin ana sebebi
de budur. Bu nedenledir ki, gelişmiş ülkelerde tarımla uğraşan nüfus yüzde
5'lerin altına düşmesine rağmen, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine çok
önem vermektedirler. Bunun en basit örneğini de tütün ve mısırda görüyoruz.
Avrupalıların sigaraya karşı verdikleri mücadele ortadayken, yine de tüm Avrupa
Birliğindeki 150 000 dekarlık tütün ekim alanını korumaya devam etmektedirler.
Mısırda ise, örneğin Fransa, bir mısır yetiştiricisi ülke sayılabilecekken,
şeker üretiminde mısırdan elde edilen tatlandırıcı oranını yüzde 5'lerde
tutmakta ve şekerpancarı ekim alanlarının her şeye rağmen korunmasını
istemektedir.
Sayın milletvekilleri, bir de kısaca pamuğa değinmek
istiyorum. Pamuk, ülkemizin en önemli ürünüdür; çünkü, pamuk demek, tekstil
sanayii demek, ihracat ve döviz demektir. Şanlıurfa İli, Türkiye'nin ihtiyaç
duyduğu pamuğun yarısından fazlasının üretildiği bir ildir. Şanlıurfa'da, başta
Harran Ovası olmak üzere, pamuk, hem bölge halkının ana geçim kaynağıdır hem de
bölgede yeni gelişmeye başlayan pamuklu sanayiin hammaddesidir. Ancak, pamuğun
fiyatı, hâlâ, 580 000 liradır; yağmur yemiş pamuğun fiyatı da 300 000 lirayı
geçmemektedir. Hiçbir çiftçi borcunu ödeyememektedir. Binlerce çiftçi ya
icralık olup cezaevinin yolunu tutacaktır veya yeniden tefecinin eline düşerek
bir sonraki yıl arazisini de kaybedecektir. Pamuk para etmediği için, tarım
işçileri de Türkiye'nin değişik yerlerinde çalışmak üzere evlerinden
barklarından ayrılmakta, ilköğrenim çağındaki çocukları da okulu bir yana
bırakmaktadırlar. Bunun yanında, başlarına her türlü felaket de gelmektedir.
İşte, bunlardan en basiti, Urfa Merkez Keçikıran Köyünde ikamet eden ana, baba
ve 5 çocuktan oluşan bir aile, geçtiğimiz ay bir trafik kazasında tamamen yok
olmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, tarımda reform yapalım
diyorsunuz. Tarımda çağdaş ülkeler gibi olalım diyorsunuz. O halde, gelin,
tekrar söylüyorum, tarımda kullanılan mazottan vergi almayalım. Gelin, sulamada
kullanılan elektrik enerjisi fiyatını, cazibeli sulamada dekar başına alınan
fiyata düşürelim; çok yüksek fiyatlarla satıldığı için biriken elektrik
borçlarının faizlerini tamamen affedelim ve bu konuda hemen yasa değişikliği
yapalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
tarımsal problemlerimizi çözmedikçe, tarımda da gelişmiş ülkeleri örnek alarak
onların tarımı desteklemek için kullandıkları araçları kullanmadıkça,
istediğiniz kadar yasa değişikliği yapın, tarımın, milyonlarca çiftçinin ve
Türkiye'nin sorunlarını çözemezsiniz. Dolayısıyla, Türk tarımının çok önemli
güncel sorunları dururken, depoculukla ilgili değişiklikleri getiren bu yasanın
öncelikle gündeme alınması çiftçinin temel sorunlarını çözemez. Bu nedenle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin, bundan böyle, tarımın ve tarımla
uğraşan çiftçilerimizin gerçek sorunlarıyla meşgul edileceği düşüncesiyle, bu
yasaya şahsım adına ret oyu vereceğimi bildirir, Yüce Meclisi saygılarımla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Melik.
Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın
Ümmet Kandoğan; buyurun.
Süreniz 5 dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
21.5.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilen, ancak üzerinden yaklaşık on ay geçmiş olmasına rağmen, yaklaşık iki
aydan beri de Meclis gündeminde olmasına rağmen ve Türkiye için hayatî önemi
haiz olduğu ısrarla söylenmesine rağmen hâlâ kanunlaştıramadığımız bir kanun
tasarısını görüşüyoruz.
Tarımın, bu kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edildiği tarihteki -21.5.2004 tarihinde- o günkü durumu ile 2005
yılındaki durumunu kıyaslarsak, nereden nereye geldiğimizi, tarımda vicdanları
sızlatacak olan sefaletin nasıl diz boyu olduğunu biraz sonra rakamlarla ortaya
koymaya çalışacağım. Elbette, böyle kanunların çıkarılması son derece güzel;
ancak, Türkiye'de tarımın bittiği, yok olduğu, gözden çıkarıldığı bir dönemde
böyle bir kanun tasarısının kanunlaştırılmasının Türk çiftçisine ne kadar katkı
sağlayacağı da tartışmalıdır, şüphelidir.
Burada, tarımla ilgili çok ciddî eleştirilerimiz
üzerine, Sayın Başbakan, bayram öncesi yanına Tarım Bakanını da alarak, 1 000
tane tarım gönüllüsünü de Ankara'ya çağırarak, devlet memurlarını da o salona
doldurarak, güya, çiftçilere, tarım kesimine müjdeler verdiler. Acaba, o
verilenler müjde mi, değil mi; biraz sonra rakamlarla karşılaştırmasını
yapacağım ve gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacak.
Tarımda sulamada kullanılan elektrik borçlarının
TEFE'ye bağlanarak ödenmesiyle ilgili bir çalışmanın ne zaman gündeme geleceği,
ne zaman yapılacağı, Mecliste bunun ne zaman görüşüleceği, konuşulacağı
konusunda, hiç, bir milletvekilimizin bilgisi var mı?!
HASAN ANĞI (Konya) - Var, var...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bayram öncesinde, sadece
bölgelerine gidecek olan milletvekillerine bir kolaylık olsun diye, Sayın
Başbakanın, alelacele hazırlanmış olan bir toplantıda yapmış olduğu
konuşmaların ne derece doğru olduğunu biraz sonra göreceğiz.
Mazot ve gübre desteği sağlanacağını söylüyor Sayın
Genel Başkan, Başbakan. Peki, bu konuyla ilgili, mazot ve gübre desteği
yapılacağıyla ilgili 2005 bütçesinde bir tek kuruş ödeneğiniz var mı? Daha
sonra Tarım Bakanı da açıklama yaptı, "bu konuyla ilgili kaynak
arıyoruz" diyor. Siz, bulamadığınız kaynağın müjdesini, tarım kesimine,
çiftçilere, bayram öncesi, nasıl sunuyorsunuz?!
Denizcilere mazot desteği sağlanıyor, verilsin. Peki,
Türkiye'de, çiftçilerin, bu ülke ekonomisine denizciler kadar katkısı yok mu
arkadaşlar?! Denizcilere sağlanan mazot desteği, niçin çiftçilerimizden
esirgeniyor?! Bunun müjde olarak verilmesine rağmen, bu konuyla ilgili bir tek
kuruşun bütçede yer almadığını da açıklıkla ifade ediyorum.
Yine, bizler,
pamuktaki primle ilgili burada, günlerce dile getirdik. O müjde de söylenilen
de, sadece 15 sent arkadaşlar.
HASAN ANĞI (Konya) - Şimdiye kadar kaç sent verilmiş?
BAŞKAN - Sayın Anğı...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Rakamları geçen konuşmamda
verdim, 1995'teki, 1996'daki rakamlara bir bakın. Bakın karşılaştırın, Sayın
Anğı. Ben karşılaştırdım, o rakamları size verdim.
Yunanistan'da pamuğa 50 sent destek veriyorlar,
Türkiye'de 15 sent... Ben, pamuk bölgesinden gelen bir milletvekiliyim, bu sene
750 000 liraya pamuk satıldı; buna, 198 000 lira primi de ekleyin, 900 000-950
000 lira. Bunun maliyeti 1 100 000 lira. Üç sene önce Türkiye'de 1 100 000
liraya pamuk satıldı arkadaşlar. 2003 yılından pamuk primi hâlâ alamayan
çiftçilerimiz var Türkiye'de. Ceylanpınar'la sabahleyin görüştüm, hâlâ 2003
pamuk destekleme primini alamayanlar var. Bu açıklanan 15 sent prim de 2004
yılı içindir, bunun da ne zaman ödeneceği belli değil. Verebiliyor musunuz bir
tarih? Gelin, burada, deyin ki, 2004 yılı pamuk primini biz şu tarihte veya şu
tarihe kadar ödeyeceğiz. Buyurun, mikrofon sizin. Gelin, burada, bir açıklama
yapın. Deyin ki, biz, şu tarihe kadar pamuk primini ödeyeceğiz.
Ödeyemeyeceksiniz; kaynağınız yok. Daha 2003 yılında...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, size 1 dakika eksüre
veriyorum, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, Hacı Biner
arkadaşımız, burada, gündemdışı konuşma yaptı, tam 4 dakika fazladan konuştu;
hem de gündemdışı olmasına rağmen.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Gündemdışı değil mi bu?! Bu,
gündemdışı değil mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hacı Biner'e 4 dakika
verirken, bana 1 dakika vermenizi kabul etmiyorum Sayın Başkan, böyle çifte
standart olmaz.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın milletvekili, gündemle
ilgili konuşun, gündemle ilgili.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, tarım, gündemle
ilgili. Lisanslı Depoculuk Kanun Tasarısı tarıma dayanıyor, tarım konuşuyorum
ben de.
FARUK ÇELİK (Bursa) - Neresi Tarım Bakanlığı, Sanayi
Bakanlığı yasası bu.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bakınız, gündemdışı konuşmalar
farklı bir mecradadır. Başkanlığın yetkisini siz kullanamazsınız. Lütfen, ben
size 1 dakikalık süre veriyorum, 1 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
Buyurunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, doğrudan gelir
desteklerinin ödenmesiyle ilgili, Sayın Başbakan "2004 yılında doğrudan
gelir desteği ödemesini iki taksitle şubat ayında ve nisan ayında olmak üzere,
nisan ayının sonuna kadar 2004 doğrudan gelir desteğinin tamamını
ödeyeceğiz" dedi. Sayın Başbakanın o günkü açıklaması böyle; ancak, Tarım
Bakanı açıklama yaptı "kaynağımız yok, kaynak arıyoruz, 10 000 000 lirasını
bu sene geri kalanını da 2006 yılında ödeyeceğiz" diyor. Sayın Başbakan
"nisan ayının sonuna kadar tamamını ödeyeceğiz, çiftçilere müjde
veriyorum" diyor. Arkasından, Tarım Bakanı bir hafta sonra basın
toplantısı yapıyor " bunun 10 000 000 lirasını şimdi ödeyeceğiz, geri
kalanını da 2006 yılında" diyor ve 2005'te ödenecek olan 2004 doğrudan
gelir desteği de, ben inanıyorum ki, nisan ayı sonuna kadar 10 000 000, o da
ödenmeyecek. Onun için, çiftçilerin önüne çıkıp, "müjde veriyorum, bayram
müjdesidir" şeklindeki ifadelerin ne kadar yanlış olduğu çok açık.
"Hayvancılık desteklerini 110 trilyon ödedik"
dedi Sayın Başbakan. Ben biraz önce Tarım Bakanlığından aldım, daha ödenmeyen
110 trilyon var arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Seni kandırmışlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz Tarım Komisyonu
Başkanlığı yaptınız Sayın Milletvekili; benim, Başbakanlıktan aldığım rakam
budur, yanlışsa, gelin burada, yanlış olduğunu siz de söyleyin.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum.
Diğer maddeler üzerinde görüşlerinizi beyan
edersiniz...
FARUK ÇELİK (Bursa) - Heyecanlanmayın!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çiftçilerin durumu
karşısında heyecanlanmamak mümkün mü; kan ağlıyorlar, kan! (Bağımsız
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
15 inci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
Ürün senetlerini imzalamaya yetkili kişi
MADDE 16.- Lisanslı depo işleticileri, ürün senetlerini
imzalamaya yetkili kişi ya da kişilerin isimleri ile orijinal imzalarını
ticaret sicilinde tescil ve ilân ettirir. İmzaya yetkili kişilerde herhangi bir
değişiklik olduğu takdirde de aynı usûl izlenir. Ürün senedinin mevzuata uygun
olarak düzenlenmesinden lisanslı depo işleticisi sorumludur.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına Manisa Milletvekili Ufuk Özkan.
Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına Yüce
Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iki aylık bir süre önce konuşmaya
başladığımız kanun tasarısını tekrar bugün gündeme aldık, tekrar konuşmaya
başlıyoruz. Tasarının 16 ncı maddesi üzerinde konuşma yapacağım; ama, biraz da
geçmiş maddeleri ve önümüzdeki maddeleri sizlere hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının genel
gerekçesini okuduğumuzda 13 maddelik amaçlanan bazı bölümler var. Bu 13 maddeyi
okuyorum, gerçekten hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden faydalı
gerekçeler, faydalı maddeler; ama, bir de inanabilsek.
Bazı maddeleri şöyle hatırlatmak istiyorum size:
"Arz yığılması nedeniyle oluşan fiyat düşüşlerinin önlenmesini amaçlayan
bir kanun tasarısı." Buna nasıl inanacağız; geçmişteki uygulamalarımıza
bakıyoruz, çıkardığımız kanun tasarılarına bakıyoruz, kamunun destekleme
alımlarından vazgeçmesine bakıyoruz ve fiyat düşüşlerinin önlenmesi için böyle
bir kanun tasarısının faydalı olacağına inanıyoruz.
Yine, finansman sıkıntısı çeken küçük çiftçiler ile
ürün sahiplerine, ürün senediyle bankalardan kredi ve finansman desteği
sağlanacağı söyleniyor. Ah bir gerçekleşse de bunu görebilsek... Bu ürün
senetlerini bankaya götüreceğiz, bankadan finansman desteği alacağız.
Değerli arkadaşlarım, buralardan kredi alacak çiftçimiz
neredeyse kalmadı.
Yatırımcılar için ise, bir madde koymuşlar.
Yatırımcılar için, döviz artışına, hisse senedine, faize alternatif bir yatırım
aracı. Biz, tarım ürünlerini, dövize, hisse senedine, faize alternatif bir
yatırım aracı olarak görürsek, o zaman, tarım ürünlerimizi de, spekülatif
alımlara maruz bırakırız, burada da ciddî problemleri ve sıkıntıları hep
birlikte yaşarız.
Türkiye genelinde kaç tane lisanslı depoya ihtiyacımız
var, bu depoların kapasiteleri ne olacak, mevsimine ve ürününe göre nerelerde,
ne cins lisanslı depolara ihtiyacımız olacak; bunların araştırmasının yapılarak
bu kanun tasarısının gelmesini daha doğru bulur idim; ama, maalesef, böyle bir
araştırmamız da yok.
Problemlerde, bakanlık, geçici yönetim kurulu atayacak
ya da kayyım ataması için mahkemeye başvuracak.
Değerli arkadaşlarım, çeşitli bakanlıkların ve çeşitli
kuruluşların yetki içinde olduğu bir kanunda, bir yasa tasarısında, bu tür
problemleri, kimler, nasıl çözecek; inanın, maddeleri okuyorum, çıkamadım işin
içinden.
Sisteme olan güvenin zedelenmemesi için, yatırımcıların
mutlaka korunması gerekiyor. Bunun için de, 2 trilyon liralık bir fon
ayrılıyor. Bu fon, neye yeterli olacak, ne kadar yeterli olacak önümüzdeki
günlerde göreceğiz.
Yine, depo ücret tarifesiyle ilgili, yasa tasarısı
içinde, maddelerde çok ciddî bir açılım göremedim. Bu ücret tarifeleri neye
göre tespit edilecek? Bölgelerarası farklılıklar olacak mı? İklimden
kaynaklanan masraflardan dolayı fiyatlandırmaları depocuların kendisine mi
bırakacağız? Bunların hepsi yönetmeliklerle belirlenecek, yönetmeliklerle
tespit edilecek maddeler olabilir; ama, yönetmeliklerle, doğacak olan
aksaklıkları tez elden tamamlamamız ve bitirmemiz lazım.
Bunlarla ilgili -Amerika Birleşik Devletlerinden örnek
alınarak, maddenin gerekçelerinde de var; ama- asıl yapmamız gereken şey, gidip
yerinde incelememiz ve izlememiz. Bu konuda canı yanacak insanların ya da bu
konuda katkı verecek insanların Polonya'ya, Bulgaristan'a, Romanya'ya gitmesi,
buralardaki lisanslı depoculuk sisteminin mutlaka araştırılması, aksayan
yönlerinin, biz başlamadan düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.
Lisanslı depoculuk sisteminin güven ve istikrar içinde
çalışacağı ve bu sektörde yer alanların daha fazla para kazanmasına olanak
yaratacağı varsayılarak, böyle bir varsayımla yola çıkılarak, bu konuyla ilgili
bazı çalışmaların, bütçemiz kısıtlı olduğu için, ayrılan fondan yapılmasını
bize öngörüyor.
Değerli arkadaşlarım, toplam 41 maddelik, 2 tane de
geçici maddesi olan bir yasa tasarısını görüşüyoruz. 41 maddenin, 1 inci
maddesi kanunun amacı, 2 nci maddesi kanunun kapsamı, 3 üncü maddesi tanımlar,
40 ıncı maddesi yürürlük, 41 inci maddesi de yürütme maddesi. Geriye, 36
maddenin 24 maddesinde, bu yasa tasarısında oluşabilecek olumsuzluklar,
aksaklıklar, cezalar, kusurlar, mağduriyetler, zararın tazmini gibi açılımlar
var. Düşünün, sanki, bir ceza yasası konuşuyormuş gibiyiz. Birden çok
bakanlığın ve kuruluşun yetki alanında olan bu koordinasyon -bir sorun
yaşandığını düşünün, gelin, bu problemin, bu sorunun içinden hep birlikte
çıkalım- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı,
çeşitli bakanlıklar ve çeşitli kuruluşların yetki alanında. Bu kanun
tasarısıyla, mutlaka yetkinin tek elde toplanmasının ve bu yetkinin Tarım Bakanlığında
olmasının doğru olacağını düşünüyorum.
16 ncı maddede "ürün senetlerini imzalamaya
yetkili olan" diye bir madde konuşuyoruz biliyorsunuz; bu maddenin son
cümlesini okuyorum: "Ürün senedinin mevzuata uygun olarak düzenlenmesinden
lisanslı depo işleticisi sorumludur."
Değerli arkadaşlarım, imza yetkisini veriyoruz, imza
yetkisini vermiş olduğumuz insanı sorumlu tutmuyoruz; bu maddedeki bir eksiklik
olarak ben bunu algılıyorum. Az sonra bir önerge vereceğiz, bunun da
düzeltilmesinin sizler tarafından da uygun görüleceğine inanıyorum. Gerçekten,
burada, depo işletmecisine kadar sorumluysa, bu ürün senedine imza koyan
insanın da aynı sorumluluğun altına girmesi gerektiğine inanıyorum.
"Ürün rayiç bedelinin yüzde 15'inden az olmamak
üzere Bakanlıkça belirlenen tutarda depocu teminat vermek zorundadır" diye
bir ibare var.
Değerli arkadaşlarım, yüzde 15'lik teminat tutarı
yeterli bir teminat tutarı değildir. Yüzde 15 teminat tutarının daha üst
seviyelere çekilmesinin ve teminat konusunda gayrimenkul ipoteğinin çeşitli
suiistimallere yol açacağına inanıyorum. Ürün borsalarının, tarım satış
kooperatifleri, ürün kooperatifleri ve birliklerinin gelişmesi ve sağlıklı
yapıya kavuşmasını mutlaka sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu sistemin çalışması
için kooperatiflerimizin ve birliklerimizin kuvvetli olması, örgütlü üretici
birliklerinin desteklenmesi sistemin çalışmasına kolaylık sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, lisanslı depoları yapacağız,
lisanslı depolara ürünlerimizi koyacağız; ama, bir de tarım sektörünün içinde
bulunduğu duruma bir bakalım. Tarım sektörü 2003 yılında yüzde 2,5 oranında
küçülmüştür, 2004 yılında da yüzde 1,2 oranında küçülme hesaplanmıştır ve sizin
yapmış olduğunuz, yani, AKP Hükümetinin yapmış olduğu bütçeye göre yıllık
programınızda, 2005 yılında da 1,7 oranında gerileme olacağı tahmin
edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, şayet bu da gerçekleşir ise,
altmış yıldan bu yana tarımda ilk defa üç yıl üst üste küçülmeyi sizin
yönetiminiz, sizin hükümetiniz zamanında yaşamış olacağız.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın bazı ifadeleri
var... Tarım Bakanımız, tabiî, burada yok, o bakımdan fazla da renkli geçmiyor
Genel Kurulumuz. 2005 yılında yavaş yavaş uygulamaya geçeceğini söylediğiniz
tarımsal teşvikleri bir anlatsanız da çiftçimiz, köylümüz ne ekeceğine bir
karar verse. Daha, çiftçimiz, köylümüz ne ekeceğinin kararını veremedi,
tarlalar boş duruyor. Yılların çiftçileri tarlalarında ne ekeceğinin hesabını
kitabını şu anda bilemiyor, yapamıyor.
Değerli arkadaşlarım, sayısal verilerimizi ve
planımızı, programımızı yapamaz isek, ihtiyaçlarımızı bilemez isek, pazarın
ihtiyaçlarını bilemez isek ve bu konuda bir çalışma yapamaz isek,
çiftçilerimizi de doğru yönlendirmemiz, tarım politikalarını da doğru
yönlendirmemiz, maalesef, mümkün değil.
Tarıma olan desteğin sürekli kısıtlanmasına da, sürekli
küçülmesine de bir anlam vermek mümkün değil. Sanayimize destek veriyoruz,
ihracatımıza, turizme destek veriyoruz, çeşitli yatırım kuruluşlarına destek
veriyoruz; ama, gelin, görün ki, tarıma desteği her geçen gün küçültüyor ve
kısıyoruz. OECD ülkeleri içerisinde, tarıma en az desteği veren ülke, ne yazık
ki, ülkemiz. Çiftçilerimiz, köylülerimiz perişan. Geçenlerde, yine, bu kanun
tasarısını görüşürken, elektrikle ilgili tenkitlerimiz ve tespitlerimiz vardı.
Bunu düzelttiniz. Gerçekten, şu anda, elektrik borcu olan köylülerimiz bundan
memnun; ama, bu elektrik borçlarının ödenip ödenemeyeceğini, bunun sonunda
göreceğiz.
Bu arada, 18 Ekim 2002 tarihinde, Şanlıurfa'da, kaçak
elektrik kullanımıyla mücadele ederken öldürülen TEDAŞ İl Müdür Yardımcımız
Hasan Balıkçı'yı anmadan geçemeyeceğim.
Tarım Bağ-Kurlularının yüzde 74'ünün borcu var.
Tohumlarını alamamış çiftçilerimiz var. Mazot borcunu ödeyememiş, esnaf
borçlarını ödeyememiş, çocuğunu evlendirememiş dünya kadar çiftçimiz var
değerli arkadaşlarım. Gittiğimiz bölgelerde bunları görüyoruz. Bakın,
Manisa'da, en son ziyaret ettiğimde, çiftçilerimiz, bana, Başbakanlığa
gönderilen bir dilekçeyi verdi. Alaşehir Yeşilyurt Kasabasında, çiftçilerimiz,
kooperatife olan borçlarını ödeyemiyor; traktörlerini, tarlalarını satmalarına
rağmen, borçlarını ödeyemiyor. Bunun bir tek sebebi var; o da, kooperatif borç
faizinin yüzde 120 olması.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de faizlerin düştüğü
ifade edilirken, yüzde 120 faizli kooperatif borcunun ödenebilme şansının hiç
olmadığını biliyoruz. Bu insanlarımız, dürüst insanlar, namuslu insanlar.
Köylülerimiz, çiftçilerimiz, borcuna sadık insanlar; ama, bu insanları,
borçlarını ödeyemez duruma getirdik.
Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü, yine,
bir konuşmasında, kırsal kesimde, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet
Halk Partisinden daha çok oy aldığını ifade etti. Elbette, doğru söylüyor,
doğru ifade ediyor; ama, verilen oyların niye verildiğinin, bu oyların neden
verildiğinin bir hesabını, kitabını yapması lazım. Önünde, dört yıllık bir
iktidar dönemini yaşayacak olan ülkemiz insanları, yerel seçimlerde, mutlaka,
iktidar partisinin temsilcilerine oy verecek, iktidardan daha çok
faydalansınlar diye; ama, gelin, görün ki, bizim belediye başkanlarımız,
muhalefet partisinin belediye başkanları, dünya kadar işleri kendi bütçeleriyle
yapmaya çalışırken, sizin seçmiş olduğunuz, göndermiş olduğunuz belediye
başkanlarınız, o belediye başkanlarımızdan daha farklı bir şeyi ortaya koyamıyorlar.
Oy veren vatandaşlarımız, oylarının hesabını soruyor. Biz, Adalet ve Kalkınma
Partisinin belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, il genel meclis
üyelerine oy verirken, merkezî yönetimden daha çok destek alalım, şehrimize,
kasabamıza daha çok yatırım gelsin diye verdik diyorlar. Bunun gereğini,
maalesef, yerine getiremiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, 31 Temmuz 2004’de Dünya Ticaret
Örgütü tarım çerçeve metnini açıkladı. Yine, 6 Ekim 2004'te Avrupa Komisyonu
ilerleme raporunu ifade etti. 17 Aralık 2004 tarihinde de, hepinizin bildiği
gibi, Avrupa Birliği Konseyi kararları açıklandı. Buralarda, tarımla ilgili son
derece ciddî problemleri yaşadığımızı ve önümüzdeki süreçte de ciddî problemler
yaşayacağımızı hepimiz görüyoruz; ama, gelin görün ki, Sayın Bakanımız
"ulusal tarım stratejisini hayata geçirdiğini ve ne Dünya Bankasıyla ne de
IMF'yle tartışmadığını ve bilgi vermediğini" ifade ediyor. Elbette
tartışmadı, elbette bilgi vermedi; onlar ne söylüyorsa, onlar ne istedilerse
onu yaptı. O bakımdan, Sayın Bakanın, onlarla tartışmaya ya da bilgi vermeye
hiç gereği yok.
Sevgili arkadaşlarım, 2010 yılına kadar programlanmış
olan Dünya Ticaret Örgütü kararlarını AKP Hükümeti dikkate alacak mı, almayacak
mı? Bu sorunun cevabını net bir şekilde Tarım Bakanlığı yetkilileri ve
hükümetimiz vermeli. Tekrar soruyorum: Dünya Ticaret Örgütünün tarımla ilgili
kararları dikkate alınacak mı, alınmayacak mı? Yine, hepimizin çok konuştuğu,
gübrede yüzde 30-35 civarında zam geldi mi, gelmedi mi? Mazota yüzde 32
civarında zam, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde geldi mi, gelmedi mi?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, size
söylüyor; dinleyin de, cevap verirsiniz.
UFUK ÖZKAN (Devamla) - Bunların cevabını hepimiz, son
derece açık bir şekilde vermeliyiz.
Sevgili arkadaşlarım, ülkemizde tarımsal destek 2,5
milyar dolar civarındadır; bu, son derece düşüktür. 2005 bütçesine
koyduramadığınız 3,5 milyar dolar destek bile düşüktür. Şimdi, bazı yazılı
beyanatlarınızda, kendi yayın organlarınızda söylediğiniz gibi, 2006 bütçesinde
bunun konulmasının gerektiğini söylüyorsunuz.
Kısaca bir hatırlatma yapmak istiyorum. Sevgili
arkadaşlarım, geçen sene mazot desteği olarak 640 trilyon liralık bir destek
verdiniz; yani, 2003 yılının mazot desteğini 2004 yılında 640 trilyon olarak
dağıttınız. Silindiğini ifade ettiğiniz çiftçilere ait faiz borcu 1 katrilyon
lira; 2004 yılında tarımsal desteğe vermiş olduğunuz para 3,26 trilyon lira;
kooperatif destekleri 180 trilyon lira; hayvancılığa 2004 yılında vermiş
olduğunuz destek 540 trilyon lira; yani, toplam 5,406 trilyon lira; yani, 3,8
milyar dolar.
Sevgili arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletlerinde 70
milyar dolar, Avrupa Birliğinde 45 milyar dolar tarıma destek verilirken, sizin
vermiş olduğunuz 3,8 milyar dolar ve allı pullu basınınızda bunları
yayınladığınız ve yaydığınız, insanlara anlattığınız 3,8 milyar dolar destek.
İnanın, tarımcımız son derece pişman ve mağdur durumda. Tarıma destek
vermezseniz bu ülkeyi kalkındırmanız mümkün değildir. Avrupa Birliği...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UFUK ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan tamamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Özkan, 1 dakikalık süre içinde
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
UFUK ÖZKAN (Devamla) - Tarım kesimi, topraklı
topraksız, işçisiyle, ortakçısıyla, göçeriyle çok büyük bir nüfus. Ülkemizin
30-35 000 000'u tarım ve tarıma dayalı sanayiyle geçiniyor. O bakımdan, bunu
sosyal yönleriyle ele almamız, Avrupa Birliğiyle yapacağımız müzakere süreci
içinde, her ne olursa olsun, dik duruşumuzu göstermemiz, size oy veren, bu
ülkenin temel taşı olan çiftçimize ve köylümüze gerekli desteği vermemiz
gerektiğine inanıyorum.
Bu kanun tasarısının da yönetmeliklerle düzeltilmesini
ve bir an önce halkımızın hizmetine sunulmasını arz ediyorum, talep ediyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup
işleme alıyorum.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 701 sıra sayılı yasa tasarısının 16
ncı maddesinin son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
"Ürün senedinin mevzuata uygun olarak
düzenlenmesinden lisanslı depo işletmecisi ve ürün makbuzunu imzalayan imzaya
yetkili kişiler sorumludur."
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Ufuk Özkan |
Orhan Ziya
Diren |
|
Malatya |
Manisa |
Tokat |
|
Mustafa
Gazalcı |
|
Gökhan
Durgun |
|
Denizli |
|
Hatay |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet?..
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Mevlüt
Beye teşekkür ediyoruz birinci imza olarak.
Önce olumlu baktık; fakat, mükerrer olduğu için
katılmıyoruz; çünkü, maddede açık olarak "lisanslı depo işleticisi
sorumludur" ifadesi var.
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ürün senetlerinin güvenirliğinin sağlanması açısından.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
Ürün senetlerinin kaybolması, zarar görmesi ve haczi
MADDE 17.- Bu Kanun kapsamında düzenlenmiş ve iptal
edilmemiş ürün senedinin temsil ettiği tarım ürününün tümü veya bir bölümü için
başka bir ürün senedi düzenlenemez.
Ürün senedinin kaybolması veya zarar görmesi halinde
ürün senedi sahibi, mülkiyetin tespiti için Türk Ticaret Kanununun makbuz
senedinin kaybolmasına ilişkin hükümleri çerçevesinde bir karar almak üzere
mahkemeye başvurur. Mahkeme kararına istinaden lisanslı depo işleticisi yeni
bir ürün senedi düzenler.
Bu Kanun çerçevesinde ürün senedine bağlanmış tarım
ürünlerinin haczi, ancak ürün senedinin haczi suretiyle yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün.
Sayın Üstün, buyurun.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarım ürünleri lisanslı depoculuk kanununun 17 nci
maddesi üzerine şahsım adına söz aldım ve Grubum adına; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, meyve-sebze
üreticileri, tarımsal desteklerin verilmesinde daima ikinci planda
kalmışlardır. Halbuki, ülkemizin tarımsal üretim yapısı, meyve-sebze üretiminin
öncelikli olarak desteklenmesini gerektirmektedir; çünkü, bu ürünler, yüksek
katmadeğerli ve emek/yoğun ürünlerdir. Ülkemizde emek bol, sermaye kıt ve
işletme ölçeği de küçük olduğu bilindiğine göre, bu yapıya uygun bir ürün
deseninin oluşturulması gerekir. Bu yapıya en uygun ürün grubu da meyve-sebze
ürünleridir. Ancak, köylü, daima ucuz oy deposu olarak görüldüğünden, üretim
yapımızla bağdaşmayan çarpık bir ürün deseni günümüze kadar gelebilmiştir.
Bunun değiştirilmesinin yolu, meyve-sebze üretiminin desteklenmesinden
geçmektedir.
Meyve-sebze üreticilerinin uğradığı haksızlığın en
çarpıcı örneklerinden biri de doğrudan gelir desteği uygulamasında
yaşanmaktadır. 10 dönüm kıraç arazi ile 10 dönüm narenciye veya sebze bahçesine
aynı miktarda destek vermek gibi bir garipliğe Afrika'nın en ilkel
kabilelerinde bile rastlanmazken, ülkemizde bu yanlışta ısrar edilmesini izah
etmek mümkün değildir.
Meyve ve sebze gibi yüksek katmadeğerli ürünlerin
desteklenmesi halinde, hem çiftçimizin reel geliri artacak hem daha yüksek
istihdam sağlanacak hem daha fazla döviz girdisi elde edilecektir. Ülkemizde
bunu yapabilecek emek, toprak, su, hava ve iklim koşulları fazlasıyla
mevcuttur. Önemli olan, bu imkânları değerlendirebilmektir.
Ülkemizde kayıtdışılığın en yoğun olduğu sektörlerden
biri tarım sektörüdür. Tarım sektöründe de kayıtdışılığın en yoğun olduğu grup,
meyve-sebze grubudur. Bilindiği gibi, meyve ve sebzenin kayıt içine alınması,
genel olarak haller ve ticaret borsaları vasıtasıyla olmaktadır. Ancak, alınan
vergi, harç, fon ve rüsum gibi kesintiler nedeniyle maliyetler çok
yükselmektedir. Çiftçilere verilen desteklerde, çiftçinin önceki yıllarda
yetiştirdiği ürünleri nasıl pazarladığını gösteren müstahsil makbuzu ibrazı
esas alınmalıdır. Bu önlemler uygulanmaya başlandığında, başlangıçta bir miktar
vergi kaybı olsa bile, kayıtdışılığın zamanla azalmasından dolayı diğer vergi
gelirlerinde -KDV, Gelir ve Kurumlar Vergilerinde- meydana gelecek hâsılat
artışı, bu gelir artışlarını fazlasıyla telafi edecektir. Meyve ve sebze
üretiminde, nakliye, pazarlama, üretici birliklerinin olmaması gibi önemli
sorunlar vardır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, 18.1.2005
tarihinde, Ankara'da, Tarım Gönüllüleri Birinci Yıl Değerlendirme Toplantısında
tarım destekleri konusunda açıklamalar yaptı; Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın
Sami Güçlü de, 25.1.2005 tarihinde, bu açıklamalara açıklık getirmek üzere
basın toplantısı düzenledi. Sayın Başbakanın açıklamaları, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 81 ilden getirttiği tarım danışmanları, çiftçiler ve Bakanlığın
Ankara'daki hemen tüm bürokratlarının katılımıyla, tam bir şov havasında
sunuldu. Yapılan açıklamalarda, çiftçilerin elektrik borçlarının yeniden
yapılandırılması ve taksitlendirilmesi konusunda yanıltıcı bilgiler verilmesi,
geleceğe dönük birkısım vaatler ve günümüze ilişkin birkısım yanlış veriler
dışında, ciddîye alınacak hiçbir şey yoktu. Hele, toplantının yapılmasının ana
gerekçesi olan tarım danışmanları, danışmanların içerisinde bulundukları durum,
tarıma katkıları olup olmadığı, koskoca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işlevsiz
bırakılırken ve çiftçiye ve köye en büyük hizmeti götüren Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü kapatılırken, bu tarım danışmanları ya da diğer ifadesiyle, tarım
gönüllüleri konusuna neden ihtiyaç duyulduğu gibi hususlar hiç açıklanmadı,
açıklanamadı.
Kim ne derse desin, Türk tarımının temel sorunu, hak
ettiği ölçüde desteklenememesidir. Avrupa Birliğinde, tarım, gayri safî ulusal
gelire yüzde 2 oranında katılıyor ve gayri safî ulusal gelirden yüzde 1,5
destek alıyor; yani, tarımın gayri safî ulusal gelire katkısı ile ulusal
gelirden aldığı pay hemen hemen aynı oranda. Bizde ise, tarım, gayri safî
ulusal gelire yüzde 11,6 kadar katkı sağlarken Avrupa'dakinin 6 katı; buna
karşılık, gayri ulusal gelirden ancak binde 72, yani, Avrupa'dakinin yarısı
kadar pay alıyor.
Bu oran, bugüne kadar tarıma ayrılan en düşük orandır.
Başka bir deyişle, 2005 yılı bütçesi, Türk çiftçisine ulusal gelirden en düşük
payın ayrıldığı, Türk çiftçisini Avrupalı çiftçinin onikide 1'i kadar
destekleyen bütçedir. Rakamsal olarak ifade edersek, 2004 yılında başlangıç
ödeneği olarak 3 katrilyon 215 trilyon olan tarım desteği, çok az bir artışla,
3 katrilyon 461 trilyon Türk Lirasına çıkmıştır. Artış oranı yüzde 7,6'dır.
Toplam kamu yatırımlarında tarım kesiminin payına
baktığımızda da, hükümetin tarımı gözden çıkardığının bir başka kanıtına
rastlıyoruz. Toplam kamu yatırımlarında tarım kesiminin payı 2004 yılında yüzde
9,1 iken, bu oran 2005 yılında yüzde 8,1'e inmekte, aynı şekilde, sulama
yatırımlarının da payı yüzde 6,9'dan yüzde 6,1'e gerilemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan,
tarım gönüllülerinin bir yıllık çalışmalarının değerlendirilmesi amacıyla
düzenlediği ve kendinden önce sahne alan halk müziği sanatçısı Zara'yla
katılanları coşturmaya çalıştığı toplantıda "1 000 Köye 1 000 Tarımcı
Projesi"ni aklın bilgi ve tecrübeyle buluşması olarak niteleyip, bu
projenin devlet - millet kaynaşmasını sağlayan çalışmalardan biri olduğunu
belirtti.
Sayın Başbakana sormamız gerekiyor. Siz, proje adını
verdiğiniz bu çalışmayla ve fakülteden yeni mezun olmuş deneyimsiz gençlerle,
1924 yılında kurulan Tarım Bakanlığının 100 000'i aşkın personeli, 10 000'i
aşkın ziraat mühendisi, binlerce gıda mühendisi, binlerce veteriner hekim,
tarım teknisyeni, ev ekonomisti ve hayvan sağlık teknisyeniyle, köylüye hizmet
götürmedeki başarısızlığınızı gidereceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bu
yaptıklarınızla, her ilde, her ilçede örgütlü Tarım ve Köyişleri Bakanlığını
yetersiz ve başarısız olarak göstermiş olmuyor musunuz? Türkiye Cumhuriyetinin
en köklü bakanlığının hem de tümünü değiştirip, yandaşlarınızı getirdiğiniz
kadrolarla ortaya koyduğunuz başarısızlığı, amacı ve hedefi belirsiz malî
kaynağı, başta Odalar Birliği olmak üzere, sivil toplum örgütlerinin himmetine
kalmış, iş deneyimi hiç olmayan, neyi kiminle yapacağını bilemeyen gençlerle
örtbas edeceğinizi mi sanıyorsunuz?
Sizin 1 000 Köye 1 000 Tarımcı Projesi ile yapmaya
çalıştığınız faaliyet yalnızca şu anlama geliyor: Ey sivil toplum örgütleri,
biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak tarıma bir yarar sağlayamıyoruz,
allahaşkına, gelin, şu tarımın sorunlarını siz çözün mü demek istiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, Hasat Dergisi, Ekim 2004 tarihli
20 nci sayısında bu konuyu kapak yaptı. Kapaktaki başlık şöyle: "1 000
Köydeki 1 000 Tarım Danışmanı Sefilleri Oynuyor." Kapakta şu yazılar da
yer alıyor: "Ziraat mühendisliği ve veteriner hekimliği hiçbir zaman bu
kadar ayak altına alınmadı. Konya'daki tarım danışmanları 180 000 000 TL maaşla
çalışıyorlar. Birçok ilde iki üç aydır maaş alamayan danışmanlar var. Hiç
kimsenin onlar kadar amiri yok. Çocukları okuyanlar bile köylerde oturmaya
mecbur ediliyor."
Proje adı verilen bu çalışma, o denli anlamsız ve
başarısız ki, projenin birinci yılının değerlendirilmesiyle ilgili toplantıda,
Başbakan, yalnızca bu yıl projeye 1 000 kişinin daha ekleneceğini söylemiş;
ama, bir yıl içerisinde ne yapıldı, ne oldu, bu konulara hiç girmemiş, konu
dışında ise birçok vaatlerde bulunmuştur.
Sayın Başbakan, çiftçilerin tarımsal sulamada
kullanılan elektrikten ötürü biriken ve 660 trilyon TL'ye ulaşan borçlarının
faizini sildiklerini söylemiş, çiftçinin borcunun, ek bir faiz uygulaması
yapılmadan, tarımsal TEFE uygulanarak 36 ayda tahsil edileceğini belirtmiştir.
Başbakan, faizlerin silindiğini söylerken gerçeği ifade etmemiştir; çünkü,
silinen faizin yerine, tarımsal TEFE oranında faiz getirilmektedir. Türk
çiftçisi, tarımsal TEFE uygulamasını, Ziraat Bankası ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının taksitlendirilmesi olayında yaşadı.
"Çiftçinin borçlarının faizi silindi" denildikten sonra, bu borca,
ilgili yılın tarımsal TEFE oranında faiz tahakkuk ettirildi. Bununla da yetinilmedi,
vadesinde ödenmeyen borç taksitine, vade tarihinden önceki ayın tarımsal TEFE
miktarına 5 puan eklenerek ceza uygulaması getirildi. Sayın Başbakan
çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına düzenleme getirirken
birkısım gerçekleri ortaya koymuyor.
Sayın Başbakan, bütçede yaptığı konuşmada, iktidara
geldiklerinden bu yana elektrik fiyatlarına zam yapılmadığını söyledi. Az sonra
onunla ilgili faturaları sizlere okuyacağım.
Değerli arkadaşlarım, daha önce tahakkuk eden doğrudan
gelir desteği bir sonraki yıl içinde iki taksit halinde ödenirken, şimdi bu iki
taksitten biri 2005 yılında, diğeri 2006 yılında ödenecek. Yani, çiftçi, dönüm
başına 16 000 000 TL olarak belirlenen ve bir önceki yıla göre hiç artırılmayan
2004 yılına ait doğrudan gelir desteğinin dekar başına 10 000 000 TL'lik
kısmını 2005'te, 6 000 000 TL'lik kısmını ise ancak 2006'da alabilecek. Sayın
Başbakan gerçeği tamamen saptırarak, doğrudan gelir desteğinin 2005'te tek ödemede
verileceğini söylüyor. Evet, 2005'te tek ödeme yapılacak; ama, o tek ödeme
yapılmasının nedeni, çiftçiye, hak ettiği doğrudan gelir desteğinin tamamının
bir kerede verilmesi değil, ikinci ödemenin bir yıl sonra yapılacak olmasıdır.
Sayın Başbakan, özellikle Nevşehir, Niğde ve Ordu
yörelerinde görülen ve kanserli patates olarak anılan hastalıklı patates
olayına da değinerek, toprakta otuz ilâ yetmiş yıl arasında yaşayan bu
hastalığa karşı ivedilikle önlem aldıklarını,patates üretimine sınırlama getirildiğini,
zarara uğrayan üreticiler için 15 trilyon TL'lik destek ayrıldığını belirtiyor.
Evet, Sayın Başbakanın belirttiği gibi bir mantar
hastalığından ötürü pek çok tarlada en az otuz yıl patates ekimi yapılamayacak.
Çiftçinin zararı karşılanmalı; ama, şu da bilinmeli ki, mantar bulaşığı olan
patates tohumları, yurdumuza dışarıdan ithal edildi. Hastalıklı patatesin tüm
vebali, Tarım Bakanlığındadır; çünkü, tohumların incelenmesi için yurtdışına
gönderilen elemanlar, bakteri konusunda uzman ziraat mühendisleriydi ve asıl
olması gereken, mantar ve virüs konusunda uzman ziraat mühendislerinin olması
gerekirdi.
Sayın Başbakan, Et ve Balık Kurumunun henüz
özelleştirilmemiş olan birtakım kombinalarının Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bünyesine alınacağını belirtti. Bu, doğru bir karar; ancak, Kayseri'deki
kombinanın, niçin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınmayıp
özelleştirileceğini de açıklaması gerekir. Kayseri kombinasının
özelleştirilmesindeki neden, aynen Ankara'daki kombina gibi, çok değerli arsaya
sahip olması mıdır? Bu konu açıklığa kavuşmadı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Başbakanın, 2005 malî yılı bütçe konuşmasının kitapçığı burada. Diyor ki:
"Elektrik fiyatlarına, göreve geldiğimiz günden bugüne kadar zam
yapılmamıştır." Özellikle arkadaşlar elektriğe zam yapılmadığını, elektrik
fiyatlarının 117 000 lira olduğunu söylediler. Muğla'ya yaptığım ziyaretlerde,
özellikle üreticilerden elektrik faturalarını getirmelerini istedim; bunlardan,
size birkaç tane örnek vereceğim.
Milas Kıyıkışlacık'tan Kemal Talay; 2002 yılının
onikinci ayında 255 kilovat/saat elektrik kullanmış, 42 000 000 liralık fatura
gelmiş. Bunu böldüğümüzde, 167 000 lira... 2002 yılında... Geçen yılın onuncu
ayında -2004 yılı- 412 990 000 liralık fatura gelmiş, 2 080 kilovat/saat
elektrik kullanmış. Böldüğümüzde, 198 552 lira...
Yine, Milas Kafaca Köyünden Hakkı Salafur; 334
kilovat/saat elektrik kullanmış, 65 860 000 liralık fatura gelmiş, böldüğümüzde
198 000 lira. Yani, 2002'de 167 000 lira olan sulamada kullanılan elektriğin
fiyatı, daha sonra 198 000 liraya çıkarılmış. Prim arttı, kaynak yok. Evet,
Sayın Bakan açıkladı, primler var; ama, bunlara kaynak yok. Bunların ne zaman
ödeneceğiyle ilgili de herhangi bir şey yok.
Rakamlarla oynamayı çok seviyorsunuz değerli
arkadaşlarım; bazen de bu rakamlar söylendiği zaman, alkıştan ortalık
yıkılıyor. 100 liralık bir malın fiyatı ne kadar indirilebilir? Yüzde 50
indirdiğinizde 50 lira olur, yüzde 100 indirdiğinizde bedava verirsiniz. Sayın
Başbakan, bütçe konuşmasında "telefon ücretlerinde indirim yapıldı ve bu
indirim, mesafelere göre yüzde 30 ile yüzde 200 arasında değişiyor ve bütün
bunlarla birlikte, tabiî, geliyorum tarıma" diyor ve siz de
alkışlıyorsunuz. 100 liralık bir malın yüzde 200 indirimi nasıl oluyor değerli
arkadaşlar; üstüne para mı veriyorsunuz?!
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yanlış bilgidir o Fahrettin
Bey...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Tutanak... Sayın Başbakanın
konuşması.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başbakan, özür
diler, olur biter canım. Alıştı zaten Başbakan özür dilemelere, içeride
dışarıda...
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Sayın Bakan da -bu kanun
tasarısı iki aydan beri görüşülüyor- şunu diyor. Cumhuriyet Halk Partisi Sayın
Grup Başkanvekili, dün, Ziraat Odalarını kabulünde bir şey söylemiş; demiş ki:
"Sayın Tarım Bakanı iyi niyetli; ama, IMF politikalarını uygulama
konusunda bir memur rolünde. Hiçbir zaman bu rolü kabul etmeyeceğiz."
Arkasını da getiriyor Sayın Bakan "biz, bu ülkenin öz çocuklarıyız ve bu
ülkede kendi millî politikalarımızı her zaman hâkim kılmaya çalışacağız"
ve alkışlanıyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yalan mı?!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Yiğitliğinizi IMF ile
yapacağınız 20 nci görüşmede göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, ülkede tarım nasıl kalkınmaz
derseniz, yabancılara tarım arazilerini satarak, 150'ye yakın toprak mahsulleri
ofisini kapatarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Üstün, 1 dakikalık süre içinde
konuşmanızı tamamlıyorsunuz; buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bitiriyorum.
...meraları yapılaşmaya açarak, arıcılık üretme
istasyonlarını kapatarak, Tekel işletmelerini kapatarak, meyvecilik araştırma
enstitülerini kapatarak, tavukçuluk araştırma enstitüsünü kapatarak, et teşvik
primi vermemek için gerekli düzenleme yaparak, elma üreticisini, muz
üreticisini mağdur ederek, Hindistan'dan Türkiye'ye kaçak hayvan girişini
seyrederek, İran'dan bal, ceviz, nar, karpuz girişini seyrederek, doğal afetten
kaynaklanan çiftçi alacaklarını ödemeyerek, Türkiye kültür balıkçılığının
merkezi Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünü kapatarak ülke tarımı ve
hayvancılığını hiçbir yere götüremezsiniz.
Bir de şunu söyleyeceğim: Türkiye'de kriz dönemlerinde
bile çiftçi, enflasyonun 2 katı, 3 katı oranında tarımsal kredi kullanmadı
değerli arkadaşlar. "Şu an enflasyon yüzde 10" diyorsunuz; ama, yüzde
24'le yüzde 30 arasında çiftçimiz bugün ziraî kredi kullanıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Vekilim, ben ona da
inanmıyorum, o da hikâye.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum;
bu yasanın da hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Lisanslı Depo
İşleticisinin Hak ve Yükümlülükleri, Ürünün Teslimi,
Borsa ile Sözleşme
Yükümlülüğü, Kayıt ve Defterler ile Ücret Tarifesi
Lisanslı depo işleticisinin hak ve yükümlülükleri
MADDE 18.- Lisanslı depo işleticisinin hakları
şunlardır:
a) Depolama hizmetleri karşılığında Bakanlıkça onaylı
ücret tarifesi çerçevesinde ücret talep etmek.
b) Ücreti ödenmemişse depolanmış ürün üzerinde hapis
hakkını kullanmak.
c) Kanunda belirtilen durumlarda ürünlerin depolamasını
reddetmek.
d) Bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde öngörülen diğer
hakları kullanmak.
Lisanslı depo işleticisinin yükümlülükleri şunlardır.
a) Lisans şartlarının korunması ve sürdürülmesi için
gerekli tedbirleri almak ve bu şartların kaybolması hâlinde durumu derhal
Bakanlığa bildirmek.
b) Lisanslı depoya ürünlerin kabulünde, diğer ürünlerle
karıştırılarak veya ayrı depolanmasında, şartlara uygun hale getirilmesinde,
nakliyesinde, tesliminde ve diğer hizmetlerinde itinalı davranmak, aynı
koşullarda kişiler arasında ayrım yapmamak ve ürünün korunmasında gerekli her
türlü tedbiri almak.
c) İlgili mevzuatta aksine bir hüküm olmadıkça teslim
alınan ürün karşılığında ürün senedini ve diğer belgeleri düzenlemek.
d) Mudinin talebi üzerine ürünü teslim ve ürün senedini
iptal etmek.
e) Borsaya ürün senetleriyle ilgili bilgi akışını
düzenli olarak sağlamak, borsanın talebi halinde inceleme ve kontrolüne izin
vermek, gerektiğinde kendi kayıtlarını borsa kayıtlarıyla teyit etmek.
f) Ücret tarifesine uygun davranmak ve mud^İler
arasında ayrım yapmamak.
g) Kanunlarda ve yönetmeliklerde öngörülen kayıt ve
defterleri tutmak.
h) Doğrudan Bakanlıkça veya denetim sırasında istenecek
bilgi, belge ve raporları vermek. Bakanlıkça bu Kanun çerçevesinde verilen
diğer görevleri ve talimatları yerine getirmek.
ı) Bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde öngörülen diğer
hükümlere uymak.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu Tasarısının 18 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun ve kişisel görüşlerimi açıklamak üzere buradayım.
18 inci madde, lisanslı depo işleticisinin ne gibi
hakları olduğunu ve ne gibi yükümlülükleri olduğunu ayrıntılı olarak ifade
ediyor. Bu ifade edilen hak ve yükümlülükler... Bir lisanslı depo işleticisi
var, onun iş yaptığı çiftçimiz var. Burada, lisanslı depo işleticisinin
haklarını -üretici karşısında- ve de üreticiye olan yükümlülüklerini açıklıyor.
Bunlar, madde madde, gayet güzel açıklanmış; fakat, bu açıklamalarda, bu
kurallarda, sık sık unutulduğuna tanık olduğumuz, birçok yasada unutulduğuna
tanık olduğumuz bir konu var.
İyi niyetle hazırlanıyor yasalar. Haklarını,
yükümlülüklerini koyalım depo işletmecisinin deniyor, depo işletmecisinin ve
lisanslı depoculuğun ne kadar iyi bir sistem olduğu ifade ediliyor; fakat,
bunlar ifade edilirken ve bu hak ve yükümlülükleri belirledikten sonra, bu
sistemin iyi çalışacağını beklemek için birtakım varsayımlar yapılıyor. İşte,
bu varsayımlarda hükümetimizin üst üste bazı hatalar yaptığı kanaatindeyim;
bunu açıklamak istiyorum.
Bakınız, hatalardan birincisi şudur: Bu yasa
tasarısının genel gerekçesinin ikinci paragrafı şöyle başlıyor ve bunu sık sık
duyuyoruz: "Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok gelişmiş
ülkede uzun süreçlerden sonra lisanslı depoculuk sistemi sağlam şekilde
oluşturulabilmiştir." Ancak sistemin başarılmasından sonra o ülkenin
tarımsal üretim ve ticaretinde, istihdamında rekabet edilebilirlik
sağlanmıştır, olumlu gelişmeler olmuştur; bu süreçten sonra olmuştur.
Şimdi, bu, madalyonun çok eksik olan bir yüzüdür; çünkü,
sadece lisanslı depoculukta bu olmaz. Bu, çok güçlü devlet desteğiyle, tarımın
katmadeğeri daha yüksek ürünlere geçmesi ve daha verimli bir işletme haline
getirildikten sonra veya daha doğrusu, onunla beraber uygulanan bir süreçtir.
Sık sık yapıldığını gördüğüm bir hata hükümette; bir
uygulama Amerika Birleşik Devletlerinde veya Avrupa Birliğinde gayet güzel
uygulanmıştır -bakıyoruz, Avrupa Birliğinde, Amerika Birleşik Devletlerinde
tarım, Türkiye'ye göre oldukça iyi durumda- o zaman, biz de bu uygulamayı
kendimize alalım... O uygulamayı alırken, onun yanındakiler ihmal ediliyor.
Şimdi, bu destekleri -Avrupa Birliğinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde
çiftçiye çok daha fazla destekler verildiğini hepimiz biliyoruz- vermeden bu
uygulamayı almak, beklenen ve arzu edilen sonucu vermeyecektir. Dolayısıyla,
eğer -taklit her zaman kötü şeydir ama- kendimize uyarlayarak Batı'dan bir şey
alacaksak, onu eksik ve tek bir yönüyle almamamız gerekir orada başarılı bir
sonuç ortaya çıkardığı için. Bu, yapılan birinci hata ve bu yasada da bu
görülüyor.
İkincisi, neden-sonuç ilişkileri karıştırılıyor.
Nasıl?.. İşte, Batı'da belli bir uygulama var. Ee, Batı'da tarım gelişmiş... O
zaman biz de bu uygulamayı alalım. Acaba, Batı, o uygulamayla mı bu gelişmişlik
düzeyine erişti, yoksa belli bir gelişmişlik düzeyine eriştikten sonra mı o
uygulama başarılı oluyor... Bu konuda da sık sık yanlışlıklar yapıldığını
görüyorum. Birçok diğer vesileyle tartıştığımız Köy Hizmetleri gibi konularda,
örneğin, bölgesel eşitsizlikler ortadan kalktıktan sonra ancak o gibi bir
uygulama başarı şansını yakalayabilir, bu görülüyor; fakat, gelişmiş ülkelerde
bu uygulanıyor, dolayısıyla biz de bunu uygulayalım anlayışı... Bu anlayışta
çok temel bir yanlışlık var ve birçok yasanın altında da bu görülüyor. İkincisi
buydu.
Üçüncüsü: Şimdi, burada -tekrar- bir işletmeci var, bir
de çiftçimiz var. Bu maddede işletmecinin hak ve sorumluluklarını -bazı
kısımlarında soru işaretlerim var, ona değineceğim- gayet güzel yazmış. Şimdi,
bu böyle olunca, işletmecinin hak ve sorumlulukları belli, tamam; bu koşul
içerisinde işletmeci çiftçiyle karşı karşıya gelince, aralarında bir anlaşma
gayet güzel yürür. Bunu varsaymak... Bu kadar gerçekdışı bir varsayım yapmanın
hatalarını hükümetimizin görememesine, ben, çok şaşırıyorum.
Somut olarak, tütün konusuna değinelim. Şu anlarda
tütün tespitleri yapılıyor. Nedir konu; tütüncüyü, tütün üreticimizi,
sözleşmeli tütünle, tüccarımızla baş başa bıraktık. Tüccarımız bir yerde, tütün
üreticimiz bir yerde; ikisi arasında anlaşsın, bu iş gül gibi yürür
varsayımıyla baş başa bıraktık. Sonuç: Dünyaca ünlü olan, dünyada bir marka
olan Türk tütününü kaybediyoruz. Küçücük Küba, beğenmediğimiz bir yönetimle,
beğenilmeyen bir yönetimle yönetilen küçücük Küba, bir Havana purosunu dünya
markası yapmış ve bunun arkasından, büyük kazançlar ve kendi ülkesi için belli
bir prestij sağlarken, bu kadar uluslararası üne kavuşmuş, kendi başına bir
marka haline gelmiş olan tütünümüzü biz terk ediyoruz; ama, söyleme göre, işte
orada sözleşme, tüccar var, karşısında üretici var, aralarında anlaşsın; işte,
hak ve yetkileri belli. Ee, çalışıyor mu bu sistem?! Çalışmaz. Neden çalışmaz?
Çünkü, hak ve yükümlülükleri ne kadar siz yasayla belirlerseniz belirleyin,
karşılıklı pazarlık ve görüşme içerisinde olan iki grup eşit güçte olmadıkça,
aralarında, doğru, hakça ve piyasanın öngördüğü bir anlaşmanın gerçekleşmesi
mümkün değildir. Çiftçimizin gücü belli, onun karşısında tüccarımızın gücü
belli; dolayısıyla, hatta hatta, dünyada tekelleşmiş, tekel piyasasının gücü
belli. Şimdi, böyle bir gücün karşısına, biz, çiftçimizi koyup da, aranızda biz
kuralları yazdık, anlaşın dememiz ne kadar anlamsızsa, işte, burada da, biz,
hak ve sorumlulukları, yükümlülüklerini belirtiyoruz, lisanslı depo işletmecisi
ile onun karşısındaki çiftçi otururlar, anlaşırlar, gül gibi devam eder diye
varsaymak son derece yanlıştır.
Ne yapılması gerekir? Yapılması gereken, çiftçimizin
de, eşit güçte pazarlık yapabilmek, çatır çatır pazarlık yapabilmek...
Tüccarın, almıyorum o zaman ürününü dediği zaman, örneğin tütünde, ne yapacak
bizim üreticimiz, ne yapacak? İşte bu güvenceyi, bu gücü, bu tartışma, pazarlık
gücünü çiftçimize kazandırmadan, onu, lisanslı depo işletmecisiyle, tüccarla,
şununla bununla baş başa koyarak, biz, çiftçimizin giderek daha mağdur duruma
düşmesi sonucuna neden oluruz.
Şimdi, 18 inci maddenin (a) fıkrasını okuyayım:
"Depolama hizmetleri karşılığında Bakanlıkça onaylı ücret tarifesi
çerçevesinde ücret talep etmek." Haa, şimdi bir ücret söz konusu; yani,
biz bu fıkrayla, depocunun çiftçimizden talep edeceği ücreti bakanların karar
verdiği ölçüler içerisinde tutarak, sözümona, depocunun haksız birtakım
taleplerini önleyeceğiz. Şimdi bunu, hükümetin üstünde... Bu lisanslı
depocular, tüccarlar, bu gibi kitlelerimizin, onların da elbette hakları var;
fakat, onların gücü ile çiftçimizin gücü aynı mıdır; çiftçimiz örgütsüzdür,
örgütsüz olduğu sürece -bu, dünyaca bilinen bir gerçektir- çiftçimiz daima
güçsüz kalacaktır; gerek hükümetin bu fiyat politikalarında gerekse pazarlık
konusunda çiftçimiz güçsüz kalacaktır.
Somut örnek vereyim: Tatlandırıcı konusu vardır;
Cargill, Amerikan Şirketinin Bursa'da kurmuş olduğu fabrikada ürettiği nişasta
bazlı tatlandırıcı. Nedir tatlandırıcı kotası; yüzde 10. Şimdi, bunun
karşısında şekerpancarı üreticisi diyor ki; ben şekerpancarı üretmek istiyorum.
Bakanlar Kurulunun tatlandırıcı kotasını -yüzde 10'du daha doğrusu o - yüzde 50
azaltıp artırabilme hakkı var, yetkisi var. Tatlandırıcı kotasını azaltırsa,
şekerpancarı üreticimizin yüzü güler; çoğaltırsa, şekerpancarı üreticimizin
kotası düşer. Yani, tatlandırıcı kotasının artırılması, şekerpancarı
üreticimizin aleyhinedir ve bunu belirleyecek olan Bakanlar Kuruludur. Bakanlar
Kurulu bunu artırdı mı azalttı mı; artırdı; yüzde 50 artırdı, kota yüzde 10'dan
15'e çıktı; bu, bizim şekerpancarı üreticilerimizin aleyhine bir karardır
Bakanlar Kurulunda. Neden; kim daha güçlüyse o daha etkisini sürdürebildiği
için.
Dolayısıyla bu maddede sayılan hak ve yükümlülükler
üzerine bir şey söylemek mümkün değildir; fakat, bunları kâğıt üzerinde
belirleyip, çiftçimizle -karşı karşıya değil de- anlaşma yapmasını beklediğimiz
lisanslı depocuların hak ve yükümlülüklerini kâğıt üzerinde belirledikten sonra
piyasanın işlediği gibi hakça bir düzenin işleyeceğini beklemek yanlıştır.
Çiftçimizi, mutlaka ve mutlaka örgütlü ve diğer bazı
mekanizmalarla, gerek tüccara karşı gerek bu tasarının kabulü durumunda lisanlı
depoculara karşı haklarını daha iyi savunur bir duruma getirmeden, bunları
yasayla belirlemekle bir sonuç alınamaz. Bunu ifade ediyorum. Hükümetin buna
kulak vermesini ve çiftçimizin kendilerini sürekli mağdur duruma düşürecek
güçsüzlükten çıkaran önlemleri de almasını talep ediyorum.
Bu talebimle sözümü tamamlar, hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, uzun bir açıklama da
yapabilirsiniz; ister kürsüden isterseniz yerinizden yapabilirsiniz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; değerli konuşmacıya teşekkür ediyorum; ama,
zannediyorum Değerli Hocamız bir şeyi unuttular. Bakanlar Kuruluna nişasta
bazlı tatlandırıcıdaki kota hakkı yasa olarak Meclisten verilirken şu
düşünüldü: O sırada pancar fazla ekiliyordu ve her taraf şeker stokuyla
doluydu. İhraç etme imkânınız yok; çünkü, şekerkamışından elde edilen şekerle
pancardan elde edilen şeker arasında bire 4 maliyet farkı var. Dolayısıyla,
Hazine korkunç bir yük altına giriyordu. Pancarcıyı düşünürken, mısır ekicisini
de düşünmemiz lazım; çünkü, o sıra, bu memleket, döviz ödeyerek 1 800 000 ton
mısır ithal ediyordu. Kurduğumuz dengeyle ithal mısır önlenmiştir, pancar
yerine mısır ektirilerek doğrudan destek primleriyle denge kurulmuştur; yani,
illa pancar ekip de şeker stoklarıyla Hazineyi yük altına sokmanın bir anlamı
olmadığını Hocamızın takdirlerine sunuyorum.
Dolayısıyla, bu maddede de müstahsilin, üreticinin
hakkı, lisanslı depo işletmecisinin yükümlülükleri şunlardır diye altta
belirlenmiştir; yani, depocunun yükümlülüğü, ekicinin menfaatı durumundadır.
Saygıyla arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
Lisanslı depo ücret tarifesi
MADDE 19.- Lisanslı depo işleticisi, lisanslı depoya
kabul edilen ürünlerin depolanması hizmetlerine ilişkin olarak önceden
belirlenmiş ve bilinen lisanslı depo ücret tarifesi çerçevesinde ücret talep
edebilir. Ücret tarifesinde depolama hizmetinin kapsamında hangi hizmetlerin
yer aldığı ve bunların ücretleri açıkça belirtilir.
Ücret tarifesi ve tarifedeki değişiklikler, lisans
şartı olarak Bakanlıkça onaylandıktan sonra ve Türkiye Ticaret Sicili
Gazetesinde yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, depoculuk kanunu tasarısı
çerçevesi hakkındaki görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan
milletvekili arkadaşlarım, çok haklı ve doğru olarak, Türkiye'de, tarım
üretiminin, tarım üretimiyle uğraşan insanların, tarım üretiminin makro ve
mikro sorunlarını, sıkıntılarını, çiftçimizin önemli dertlerini, tarımın
sektörel sorunlarını dile getiriyorlar, doğru yapıyorlar.
Tabiî, tarım, Türkiye'de sorunları en çok olan sektör
ve tarımın sorunlarını çözmezseniz, Türkiye'nin sorunlarını çözmeye
başlayamazsanız. Tarım sektörü, gerek içinde barındırdığı nüfusla gerek
coğrafyayı kucaklamasıyla en sorunlu alandır; tarım üretimiyle uğraşan
insanlar, bu ülkenin en sorunlu ve birçoğu açlık sınırında yaşayan insanlarıdır
ve tarım sektöründe hâlâ nüfus fazlası vardır; işler, maalesef, hâlâ iyiye
gitmemektedir.
Avrupa Birliği sürecinde, bizim Avrupa Birliği sürecine
entegrasyonumuzda en sıkıntılı sektör tarım sektörüdür ve büyük ihtimalle
işletmelerin büyük çoğunluğu tasfiye olacaktır ve dolayısıyla, bunun
altyapısını hazırlamamız gerekmektedir ve bu tarım nüfusunun azalmasıyla, başka
alanlarda yeni sorunlar yaratmadan önemli istihdam alanları yaratmak, tarımsal
üretimimizi düşürmeden yükselterek, verimliliği artırarak optimum işletme
büyüklükleri yakalamak gibi önemli sorunlarımız vardır ve dolayısıyla, bu
sorunların burada konuşulması gereklidir ve esasında, bu sorunları, burada, bu
kanun çerçevesinde konuşmadan önce, bu sorunları Mecliste yasal anlamda
çözmekle ilgili görevlerimizi yaparken, bunun ciddî bir planlama ve ciddî bir
çalışmayla buraya getirilmesi gerekir.
Değerli arkadaşlarım, biz, bunu görerek, bütün bu
sürecin öneminin farkında olan insanlar ve milletvekilleri olarak, bu dönemin
hemen başında, tarım sektörünün, işçisiyle, toprağıyla, çiftçisiyle,
ekonomisiyle, mekanizasyonuyla, tüm sorunlarıyla değerlendirilmesi ve bu konuda
gerekli araştırmanın yapılmasıyla ilgili bir araştırma önergesi verdik. Bu
konu, burada, o zaman da -çok ilgi görmese de- tartışıldı; ama, maalesef,
araştırma önergemiz, AKP Grubu milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
Değerli arkadaşlarım, niyetimiz şuydu: İşte, bu önemli
süreci görerek, tarım sektörünün sorunlarını, Mecliste, yasal anlamda hiç
olmazsa çözmekle ilgili olarak, iki parti grubunun ortak görüşleri çerçevesinde
ciddî bir strateji oluşturmak ve bu strateji çerçevesinde, sırayla, yasal
düzenlemeleri yapıp, gerekli sosyoekonomik tedbirleri alıp, önce tarımda
sürdürülebilir bir üretimin devamını sağlamak, sonra tarımımızı gelişebilir
kılmak, ondan sonra da avantajlarımızı ortaya koyarak, yarışabilir işletmeler
meydana getirmenin altyapısını hazırlamaktır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, depoculukla ilgili
kanun tasarısını konuşuyoruz. Bu, tabiî ki önemli bir sorundur. Depoculuk,
çözülmesi gereken bir sorundur; ama, önce depoya koyacağımız ürünleri, hangi
şartlarda, ne şekilde, hangi avantajlı şekilde üreteceğimizle ilgili altyapı
düzenlemelerini yapmak lazım; toprakta yapmak lazım, insan ölçeğinde yapmak
lazım, işletme bazında yapmak lazım. Bunları yapmadan, siz, her şey olmuş
bitmiş gibi, bunları nasıl depolayacağımızla ilgili bir düzenlemeyi, aradan
elinize tutuşturulmuş bir tasarıyı getirip burada görüştürürseniz, anlamlı olmuyor,
sorunları çözmek konusundaki iyi niyetiniz ortaya çıkmıyor değerli
arkadaşlarım. İşe sonundan başlamaktır bu. İşe başından başlamak lazım.
Tarım sektörü, gerçekten çok önemli sorunları olan bir
sektör ve onun için de, ben de, önce, Türkiye'nin tarım açısından bir
fotoğrafını çekerek işe başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 77,8 milyon hektarlık bir
coğrafyada yaşıyoruz; önemli büyüklükte bir coğrafyadayız. Tarım açısından da,
öyle, zannedildiği gibi, çok önemli avantajları olan, yükseklik açısından,
verimlilik açısından çok iyi bir coğrafya değil bu. Ortalama 800 metre
yüksekliği var coğrafyamızın. Avrupa'nın ortalama yüksekliğinin 400 metre
olduğunu düşünürseniz, bu coğrafya, fizikî olarak da tarıma çok elverişli bir
coğrafya değil. Elbette, ekolojimizin getirdiği birtakım avantajlarımız var;
ama, toprak anlamında, toprakların eğimi anlamında, çok verimli bir coğrafyaya
sahip olduğumuzu söyleyemeyiz ve bu coğrafyada, arkadaşlar, biz, 23,4 milyon
hektarlık arazide tarım yapıyoruz. Tarım yapılabilir, tarım yapılmaya açılmış
arazi miktarı 23,4 milyon hektardır ve inanın, bunların birçoğu tarım yapılamaz
arazilerdir. Gerek eğimi gerek bulunduğu durum nedeniyle, 23,4 milyon hektar
araziyi biz tarıma açmışız. Şimdi, bu araziyi, mutlaka çok iyi kullanmamız
lazım. Biz, mesela, çayır ve meralarımızı, onlarca yıldır küçültüyoruz, hep
kıyısından köşesinden yiyoruz ve 21,7 milyon hektara düşürdük. Çevresel açıdan
önemli sıkıntıları da beraberinde getirdi bu. Yüksekliğinin çok olması
coğrafyamızın... Erozyona çok açık bir coğrafyada bulunuyoruz. Sırf, bunu
önlemek ve gerekli altyapı düzenlemelerini yapmakla ilgili, hepimizin bildiği
gibi, Mera Kanununu çıkardık; ama, Mera Kanununun uygulamasıyla ilgili, hangi
sıkıntıları giderdik?! Hâlâ, bu anlamda, Türkiye'nin kadastrosunu bitirememiş,
kadastral düzenlemesini yapamamış bir ülkenin insanlarıyız.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunların hepsi, gerçekten,
sıkıntı ve üzüntü vericidir. Eğer siz, bu coğrafyada binlerce yıldır
yaşıyorsanız -ve seksenbeş yıllık modern cumhuriyetin insanları olarak yaşıyor
ve bu ülkenin kadastral düzenlemesini bitirememişsiniz- o zaman, depoculuğu,
depoculuk kanununu burada görüşmenin ne kadar anlamı var?!
Değerli arkadaşlarım, bu arazide yüzde 87,9 arazi de,
tarla arazisi olarak değerlendiriliyor; yani, burası, birtakım kültür
ürünlerinden ziyade tarla arazisi olarak düzenlenmiş ve yüzde 7,9'unda
meyvecilik yapıyoruz, katmadeğeri daha yüksek olan; yüzde 2,1'inde gittikçe
küçülen bağlarımız var, yüzde 2,1'i de zeytinlik bu arazinin.
Değerli arkadaşlarım, tarla arazilerimizin yüzde
78'inde hâlâ kuru tarım yapıyoruz ve biz 8,5 milyon hektarlık ekonomik olarak
sulanabilir toprağa sahipken, hâlâ, bunun 4,6 milyon hektarını suluyoruz; ama,
bakıyoruz ödeneklere, ihalesi yapılmış, inşaatı devam eden barajlarımız -on yıl
geçmiş, onbeş yıl geçmiş- hâlâ yüzde 50'lerde. 1 trilyonluk komik ödeneklerle
barajlar bitirilmeye çalışılıyor. Hesabını yapıyorsunuz; bu barajların bitmesi
için otuz yıl, kırk yıl lazım, bu hızla. Değerli arkadaşlarım, bir barajın
ekonomik olarak verimli ömrü zaten elli yıl. Siz bu kadar uzun sürede barajı
yapsanız ne olur?! Dolayısıyla, bu yatırımların süratle bitirilmesi, en
verimlisinden başlayarak üretime sokulması ve tarımla uğraşan insanların
rekabet edebilir bir altyapıya kavuşması lazım.
Değerli arkadaşlarım, 4 100 000 işletmemiz var ve
maalesef işletme sayımız eksilmiyor, artıyor. Tarım nüfusunu azaltmamız
gerekirken -evet, bir azaltma görünüyor kırsal nüfusta- ama, işletme sayısı
hâlâ 4 100 000 ve değerli arkadaşlarım, bu 4 100 000 işletmenin yüzde 73'ünde
hayvancılık ile bitkisel tarım beraber yapılıyor. Sadece, değerli arkadaşlarım,
140 000 işletmede hayvancılık tek başına yapılıyor ve 1 000 000 işletmede de
sadece bitkisel tarım yapılabiliyor.
Değerli arkadaşlarım, peki, bu işletmelerin yaptığı
üretimde bitkisel tarım ve hayvancılık tarımı arasındaki yüzdelere bakarsak,
durum vahim. Bu, Avrupa'da yüzde 60 hayvancılık, yüzde 40 bitkisel tarımken,
Türkiye'de tam tersi, yüzde 65-70'i bitkisel tarım, yüzde 35-40'ı hayvancılık
tarımı. Hayvancılık önemli. Her hayvan, her büyükbaş hayvan bir fabrikadır;
yani, siz, ürettiğiniz ürünü ne kadar çok işler, işlemden geçirirseniz, yani,
hayvancılık yaparsınız, katmadeğeri yükseltirsiniz. Her hayvan süt demek, et
demek, o etten üretilen bir sürü ürün demek, ambalaj demek, birçok şey demek.
Demek ki, biz, katmadeğeri yüksek olan ürünlere yönelmemiz ve hayvancılığın
tarım içindeki payını yükseltmenin çarelerini aramalıyız. Elbette, Avrupa'nın
dengelerini yakalamamız zor. Türkiye gibi coğrafyada, birtakım önemli ekolojik
ürünleri olan, çay gibi, fındık gibi, narenciye gibi önemli ekolojik ürünleri
olan bir coğrafyada Avrupa'daki ölçüleri yakalayamayız; ama, bal gibi,
hayvancılığı Türkiye'de yarışabilir bir işletme yapısı içine kavuşturacak
tedbirleri alacak anlayış içine girebiliriz. Bunların hiçbirisi yapılamıyor,
yapılmıyor.
Değerli arkadaşlarım, hâlâ yüzde 15'i kültür ırkı
büyükbaş hayvancılığımızın; yüzde 40'ı melez, yüzde 45'i hâlâ yerli ırk; yani,
130-140 kilolarda kesilen, günde 3-4 kilo süt veren hayvanlarla biz rekabet
edebilir bir hayvancılık yapısı yaratmaya çalışıyoruz; mümkün mü?!
Değerli arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz, Avrupa'da,
bugün, büyükbaş bir hayvanın kesilme ortalaması yaklaşık 350-400 kilolarda; bir
laktasyon dönemindeki verimlilik 6 tonlarda. Biz, hâlâ 2 tonluk verimlilikle,
efendim, 150-180 kiloluk ortalama kesim kilolarıyla, rekabet edebilir bir
yapıyı devam ettirebilir miyiz?! Bunları yapabilmemiz mümkün değil. Bunları
yapabilecek, bu anlayışı geliştirebilecek, eksiklikleri giderecek anlayışları
ortaya koyacak düzenlemeler ve destekleme mekanizmaları, politikalar oluşturmak
zorundayız. Bu politikaları oluşturacak süreci başlatamazsak, düğmeye
basamazsak, düzenlemeleri yapamazsak, hâlâ bu tarımla ilgili, tarım
sorunlarının konuşulduğu bu yasada Ticaret Bakanlığı bu yasaya hükmediyorsa
-Tarım Bakanlığının elinde herkesin eli var- Hazinesinden Ticaret Bakanlığına
herkesin eli varsa, tarımda herkes bir şeyler söylüyor, herkes kafasına göre
bir şey yapıyorsa, tarımı ayağa kaldırmak ve tarımı ekonomik bir işletme yapısı
anlayışı içerisinde devam ettirmek mümkün müdür?! Hiçbirisi mümkün değildir
değerli arkadaşlarım. Onun için, işe sonundan başlamak değil, başından başlamak
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, nüfusun yüzde 32'si tarımla
uğraşıyor. Tarımın gayri safî millî hâsıladan aldığı pay yüzde 13; bir de orman
köylerini koyarsanız, tarımda, hâlâ, dolar bazında kişi başına düşen gayri safî
millî hâsıla 1 200-1 300 dolar; neredeyse açlık sınırına yakın. Orman
köylerinde insanlar 350-400 dolarlık millî gelirle geçiniyor. Orman
köylülerinin sorunlarını tartışmakla ilgili burada araştırma önergesi verdik,
sevinerek kabul edildiğini gördük, komisyon kuruldu; Sayın Orman Bakanımız
burada çıktı "evet, bu araştırma komisyonumuzun raporu doğrultusunda orman
köylüleriyle ilgili politikamızı oluşturacağız" dedi. Nerede?! Bir yıl
geçti, hangi düzenleme yapıldı; hangi ilave destekleme yapıldı?! Orman
köylüsünün yaşam kalitesini ve standardını yükseltecek hangi adımlar atıldı
değerli arkadaşlarım?! Hiçbir şey! Boş küme! Hâlâ on milyon orman köylüsü, 350
dolar, ortalama millî gelirin altında bir gelirle yaşamak zorunda bırakılıyor.
Ondan sonra orman köylerinde insan kalmıyor. Değerli arkadaşlarım, işi doğru
kavramak ve sırasıyla yapmak gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, tarımda çalışanların yüzde 35'i
kendi adına çalışıyor, yüzde 65'i ücretsiz, aile içi işgücü, çalışan görünüyor;
ama, yüzde 31 işgücü, çalışan gibi, ama tarımda işsiz. Lüzumsuz bir işgücü var.
Yani, bakıyorsunuz, işsizlik parametrelerinde bunlar işlenmiş gibi gözüküyor;
ama, tarımda çalışan görünen nüfusun yüzde 31'i, aslında işgücü fazlası; işim
var zannediyor, kendini oyalıyor; köyünde var olmanın, yaşamanın mücadelesini
veriyor.
Değerli arkadaşlarım, kısacası, bu depoculuk kanunu
tasarısı içerisinde, biz, burada, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
olarak, tarımdaki temel sorunları dile getirmeye, bu konulardaki tespitlerimizi
yapmaya, iktidarı olumlu yönde yönlendirme gayreti içinde olmaya devam
edeceğiz. Elbette, depoculuk kanunu, gelişmiş ülkelerde onlarca, yüzlerce yılda
edinilmiş tecrübeler sonucunda bir yapıya kavuşmuş ve bu, Türkiye'ye adapte
edilmeye çalışılmaktadır; ama, bu yapıyı kurabilmek için, öncelikle -demin
dediğim gibi- öncelikli, gerekli tedbirleri almak ve Türkiye'de optimum
büyüklükteki işletme yapısını kurmak -bu hem hayvancılıkta hem bitkisel
tarımda- ve tarımdaki insanları, kaderiyle baş başa olan insanlar durumundan
kurtarmak gerekmektedir.
Ben, diğer maddede de bu çerçevede konuşmama devam edeceğim.
Bu vesileyle, Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Sayın Bayındır, soru mu soracaksınız?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, soru
soracağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkanım,
aracılığınızla, bir soru soracağım.
Sayın Bakanım da burada. Sayın Bakanım, hoşgeldiniz.
Sayın Bakanım, biraz evvel arkadaşlar anlattılar. Sayın
Başbakan, zaman zaman Tarım Bakanı da size katıldı, siz de başta olmak üzere,
epey müjdeli haber veriyorsunuz. Zaman zaman bu çiftçiye, zaman zaman memura,
toplumun diğer kesimlerine müjdeli haber veriyorsunuz. Bugün de bir müjdeli
haber var mı diye soruyorum; bu bir.
İkincisi, Kırşehir halkı ve Türk çiftçisi adına,
lütfen, doğrudan gelir desteğini ne zaman ödeyeceksiniz, kaç lira
ödeyeceksiniz, nereden başlayacaksınız? Bunun da bir müjdesini verebilir
misiniz Sayın Bakanım?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Müsaade
ederseniz...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bizim müjdeli
haberlerimizi biz her zaman veriyoruz ve halkımız da bunu çok iyi duyuyor; ama,
duymak istemeyenler var bir de; onlara da söylüyoruz söylüyoruz, duymuyorlar
bir türlü.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Demek ki, çiftçi başta
olmak üzere...
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Başta
zatıâliniz de onlardan birisisiniz.
Şimdi, geçen gün de burada aynı şekilde konuşma
yaptınız "Sayın Bakan, şunu biliyor musun, ediyor musun" falan filan
diye; yani, kanun da geçsin diye de fazla ikide birde çıkıp cevap veremiyoruz;
kanun da geçmesi lazım.
İkincisi, bu doğrudan gelir desteğiyle ilgili olarak şu
anda bende net detay rakamlar yok. İlgili bakanımızdan o rakamları alalım, size
yazılı olarak da bildirelim Sayın Vekilim.
Cevabım budur; saygıyla arz ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, 19 uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime 15
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:17.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
18.10
BAŞKAN:
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
701 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Tarım
Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/821) (S. Sayısı: 701) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
20 nci maddeyi okutuyorum:
Ürünlerin karıştırılması, prim ve indirim tarifesi
MADDE 20.- Lisanslı depo işleticisi; tarım ürünlerini,
aynı bitki türü, ürünün sınıf ve derecesinden diğer tarım ürünleri ile
karıştırabilir. Bu durumda ürünün mudîye tesliminde ortaya çıkabilecek küçük
kalite farklılıkları prim ve indirim tarifesine göre tazmin edilir. Prim ve
indirim tarifesi ve bu tarifede yapılacak değişiklikler lisanslı depo
işletmesince hazırlanır ve borsanın görüşü alınarak Bakanlıkça onaylanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan,
sevgili milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi de saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, komisyonlarda görüşülerek Meclisin
gündemine gelen bu kanun tasarısının özüne baktığımızda, hakikaten, gerekli
olan, yerinde bir kanun tasarısı olduğunu düşünüyoruz; ancak, mevcut haliyle,
köylümüzün, çiftçimizin ihtiyacına cevap vereceğini ve sorunları da çözeceğini
düşünmüyorum.
Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin durumu ortada,
gerçekten her biri kan ağlıyor. Üretim maliyetleri oldukça yüksek. Akaryakıta
sadece bu dönemde yüzde 40'a yakın zam gelmiş, gübreye ise yüzde 30 ve yüzde 40
oranlarında zam yapılmıştır. Tarım ilacı fiyatları almış başını gidiyor. Bunun
yanında, ürettiğimiz malın değeri aynı. Traktörüne mazotu borçla alıyor,
tarlaya atacağı tohumu borçla alıyor. Gübre veresiye, ilaç veresiye; tarım
kredi kooperatiflerine sonuna kadar borç, bankalara borç; çiftçimiz, bunu nasıl
kapatacağını da kara kara düşünmektedir.
Köylümüz, çiftçimiz mahsulünü bırakın depolamayı, yani
ürünü hasattan evvel tarlada satıyor, ekmeden önce avans alıyor. Gerçekten,
çiftçimizin durumu içler acısı. Bu durumu dile getirmek istediklerinde de,
yetkililer tarafından azarlanıyorlar.
Değerli arkadaşlar, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk
Kanunu Tasarısı, düşünce olarak güzel; ancak, bu kanun tasarısı kime yarayacak
merak ediyorum; çiftçiye mi, köylüye mi; kime yarayacaktır?! Bence, bu kanun
tasarısı, çiftçinin üzerinden para kazanan toptancıya, komisyoncuya yarayacak.
Zaten, onların, aldıkları ürünün cinsine göre depoları mevcut; depolarında bu
ürünleri muhafaza edebiliyorlar, gerektiğinde mallarını piyasaya sürüp
istedikleri gibi değerlendirebiliyorlar. O halde, bu kanun tasarısı sorunları
çözmeyecek, çiftçinin işine yaramayacak diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin tarım politikası var mı,
ihracat politikası var mı, tüketim ihtiyaçları belirlenmiş mi; ona göre de ekim
yaptırılmış mı?! Geçen yıla bakıyoruz, soğanın kilosu 1 000 000 liraya yakın;
bu yıl ise soğanın kilosu 150 000-200 000 lira arasında değişiyor. Bunu
üretecek çiftçi nasıl depolayacak?! İhtiyacına göre ekim yaptırılıp ona göre
sübvanse edilmesi gerekir; çiftçinin de yüzünü güldürmemiz gerekir. Çiftçinin
yüzü böyle gülmezse, depolama da hiçbir şekilde çözüm olamaz. Depolara
koyduğumuz mahsule ürün senedi getirelim, bunlar, bankalarda, piyasada işlem
görsün diyoruz; tarım ürünleri piyasasında bir istikrar yok ki. Bu sene 1 000
000 liraya yediğimiz bir ürünü, seneye 100 000 liraya yiyoruz veya tersi
olabiliyor. Böyle istikrarsız bir ortamda, ürün senedi nasıl işlem görecektir?!
Değerli arkadaşlar, benim memleketim, seçim bölgem
Bilecik İlinde, çiftçilerimiz, alışverişlerinde, hasat zamanında ödemek üzere,
borçlanıyorlar; yani, depolamaya hiç fırsat kalmıyor.
Yine, son yıllarda, Bilecik İlinde, kapalı ve açık
alanda aşılı fide üretimi yapılmaktadır; aşılı fide üretiminde, Antalya'dan sonra
ikinci sırada yer almaktadır. Aşılı fide üretimiyle ilgili kapalı alanlar,
destekleme projeleriyle hayata geçirilmelidir.
Yine, Osmaneli İlçemizde, meyveciliğin desteklenmesi
için buzhanelere ihtiyaç vardır.
Yine, Bilecik Merkez, Söğüt, Küre, Gölpazarı ve
köylerinde, dünyanın -tekrar söylüyorum arkadaşlar- dünyanın en iyi kirazı olan
napolyon kirazı yetiştirilmektedir. Bu kirazın, toplamadan hemen sonra
soğutulması gerekmektedir. Bununla ilgili önsoğutma tesislerine de ilimizde
ciddî anlamda ihtiyaç vardır.
Yine, Bilecik İlinin Pazaryeri İlçesinde çilek ve
ahududu yetişmektedir. Bunlarla ilgili şoklama tesislerine de ilimizde ihtiyaç
vardır.
İlimizin Çaltı Beldesinde, Antalya'dan sonra, kaliteli
ve oldukça fazla domates üreticiliği yapılmaktadır. Burada da, tasnifleme,
paketleme ve ambalaj sorunu yaşamaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, bu tesislerin de hayata geçirilmesi
için, kooperatifler bünyesinde, üretici birlikleri bünyesinde, tarımsal amaçlı
kalkınma kooperatifleri bünyesinde, çiftçilerimizin devlet tarafından, hükümet
tarafından desteklenerek bu projelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu sorunlar çözülmediği müddetçe,
çiftçinin nakit para ihtiyacı karşılanmadığı müddetçe, halledilmediği müddetçe
hiçbir yere varamayız.
"Bir depolama yaparken, aynı cinsten ürün,
lisanslı depo işleticisi tarafından, aynı bitki türü, ürünün sınıf ve
derecesinden diğer tarım ürünleriyle karıştırılabilir" denilmektedir. Bu
da, son derece yanlış bir uygulamadır. Örneğin buğday; 30 çeşit buğday
üretilmektedir, makarnalık buğday ayrı, ekmeklik buğday ayrıdır. Bunu, depocu
birleştirir diyorsunuz. Bu buğdaylar birleştirilirse, yemlik buğday olarak
işlem görür, bu da, fiyatın üçte 1 oranında düşük olmasına sebep olur; bu da,
çiftçimizin zararı anlamına gelir.
Değerli arkadaşlar, bu örnekleri çeşitlendirebiliriz,
çoğaltabiliriz, bir örnek de fasulyeden verebiliriz. Ayşekadın fasulye ile
boncuk fasulye aynı depoda birleştirilerek depolanamaz; çünkü, bu fasulyelerin
pişirilişi farklı, lezzeti farklı, kaynaması farklı; dolayısıyla, aynı depoda
saklanamaz. Hububatta da, bakliyatta da aynı şeyler söz konusudur.
Değerli arkadaşlar, yine "doğacak fiyat farkları,
lisanslı depo işletmecisinin düzenlemesiyle, borsanın da görüşü alınarak
Bakanlar Kurulunca onaylanır" denilmektedir; bu da, tamamen yanlış bir
uygulamadır. Lisanslı işletmeciler ile çiftçiyi karşı karşıya getirecek bir
uygulamadır.
Sonuç olarak, çiftçimizin durumu ortada. Çiftçimiz,
köylümüz aç ve sefil bir durumda; birçoğu, bankalara olan borçlarını
ödeyemiyorlar; yine, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını, maalesef,
ödeyemiyorlar; ürünlerini değerlendiremiyorlar. Türk köylüsünün durumu
böyleyken bizler depoyla uğraşıyoruz! Toprak Mahsulleri Ofisi, hububat alıp,
depolama yapıyordu. Gitgide alım düşüyor; birçoğu kapandı. Bizim bölgemiz
Bilecik'te de, maalesef, alım durduruldu. İşte, bunlara çözüm aramamız
gerekirken...
Biz, bu kanun tasarısının, özünde, ülkemize ve
köylümüze fayda getireceğine inanıyoruz; ancak, eksikliklerini söylemek de,
burada bulunan Anamuhalefet Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin de görevi
olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, neden alım durduruluyor; bu konu
araştırıldı mı? Depolamak ekonomik mi değil mi; gerçekten bu net bir şekilde
araştırıldı mı? Yoksa, karışım sonucunda bütün hububat yemlik olarak mı
kullanılacak?
Dediğimiz gibi, bu kanun tasarısının özüne karşı
değiliz; ancak, ihtiyaçlara cevap veren, yeterli altyapısı olmayan bir tasarı
olduğunu düşünüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz istiyoruz ki, yüzü
gülen, cebi dolan bir köylü; biz istiyoruz ki, yüzü gülen, karnı tok bir
çiftçi... Bunun için de hükümet olarak ve devleti yöneten 59 uncu hükümet
olarak... Türk köylüsü, bu sorunlarına acilen çözüm beklemektedir ve Cumhuriyet
Halk Partisi olarak da bizler, bunu dile getirmekten kaçınmayacağız. Gerek bu
kanunda gerekse bundan sonra görüşme yapacağımız kanunlarda bunu sıkça gündeme
getireceğiz.
Sözlerimi toparlarken, karnı tok, cebi dolu, bankalara
ve tarım kredi kooperatiflerine borcu olmayan bir Türk köylüsünü düşünmek
istiyorum.
Sayın Başkanımızın şahsıma göstermiş olduğu müsamahaya
teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla bir kez daha selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Daha önceki madde üzerinde yapmış olduğum konuşmamda
süreden dolayı değinemediğim bazı hususlar olmuştu; onları, şimdi,
huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Ben, yine, bayram öncesine geri döneceğim, çiftçilerle
yapılan o toplantıda ifade edilen bazı hususları irdelemeye devam edeceğim. O
toplantıda, Sayın Başbakan, yanında Tarım Bakanı olduğu halde, hayvancılık
destekleriyle ilgili yaptığı açıklamada, 2004 yılına ait hayvancılık
desteklerinin tamamının ödendiğini ifade etmişti; ancak, aldığımız bilgiler,
rakamlar, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Demin de söyledim, tamamlayamamıştım.
Hayvancılıkla ilgili, 2004 yılına ait, tam 110 trilyon liralık desteklerin hâlâ
ödenmediğini Tarım Bakanlığından bugün aldığım bilgiyle sizlere ifade ediyorum.
Siz, milletin huzurunda tamamen ödendiğini söylüyorsunuz; ancak, 2004 yılına
ait 110 trilyon liranın hâlâ ödenemediği ortada. "Hayvancılığı
destekliyoruz" derken, 1 000 000 lira olan et desteğinin 500 000 liraya
indirildiği de, yine, çok açık bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Yine, sertifikalı tohumlarla ilgili o gün yapılan
açıklamalarda, 2004 yılında, 2002 yılında dağıtılanın 5 katı fazla sertifikalı
tohum dağıtıldığı ifade edilmişti; ancak, rakamlar elimde. Sayın Başbakanı
birileri yanıltıyor. 2002'de dağıtılan miktar 84 000 ton, 2004'te 180 000 ton,
sadece, 2 katı; ancak, Sayın Başbakan, 5 kat artırıldığını söylemişti; ancak,
hemen bir rakam; daha vermek istiyorum. 2000 yılında sertifikalık tohum,
dağıtılan, 197 000 ton; 2004'te övündüğünüz miktardan daha fazla sertifikalık
tohum 2000 yılında çiftçilere dağıtılmıştır.
Yine, Sayın Başbakan traktör sayılarından bahsetti,
2002'de 6 300'müş, 2004'te 30 000. Sayın Başbakan, bir kriz yılı olan 2002 ile
2004'ün rakamlarını hep karşılaştırıyor; ancak, benim elimde de bir rakam var,
1998 yılının rakamı, tam 48 000 adet traktör Türkiye'de satılmış; 2004'te
övünülerek söylenen rakam sadece 30 000. Bu da gösteriyor ki, Türk çiftçisi
1998 yılından daha geri bir noktada ve yine tarımsal destekler, Sayın
Başbakanın ifadesiyle, 2003'te 2 katrilyon 650 trilyon, 2004'te 3 katrilyon;
ancak, hemen ifade edeyim, 1996 yılındaki tarımsal desteklerin Türkiye'deki
rakamı tam 9 katrilyon lira; 2003 ve 2004'ün tam 3 katı. Demek ki, tarım, hâlâ
1996'daki rakamları yakalayamamış ve yine çok acı bir gerçek, tarım, hem 2003
yılında hem de 2004 yılında Türkiye'de örneği görülmemiş ölçüde küçülüyor
arkadaşlar. 2003 yılı rakamları Türkiye'de 2,7 tarım küçüldü; 2004 rakamları
1,9 Türkiye'de tarım küçüldü ve 2005'in resmî rakamları, katılım öncesi
ekonomik programında açıklandı, üç bakan yan yana geldiler, oturdular; 2005
yılındaki tarım hedefi de 1,7 tarımın küçülmesi arkadaşlar. Bu, resmî, üç
bakanın açıklaması. Demek ki, 2005 yılında da Türk çiftçisi, Türk tarımı,
2003'te olduğu gibi, 2004'te olduğu gibi 2005'te de küçülmeye devam edecek. Bu
neyi gösteriyor; tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı her geçen
gün azalıyor.
İşte, 2002'de, gayri safî millî hâsıla içerisinde
tarımın payı yüzde 14 iken, 2004'te yüzde 10,5'lere düştü arkadaşlar. Siz,
burada, gelip, ne kadar söylerseniz söyleyin, tarımın çok iyi olduğunu
söylüyorsunuz; ama, rakamlar bunun tam tersini söylüyor. Türkiye'de, ilk defa,
tarım ithalatı, ihracatından daha fazla oldu 2004 yılında ve yine, gübre
fiyatlarında artıştan dolayı, çiftçi, toprağına gübre ekemez oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Kandoğan, lütfen, 1 dakikalık süre
içerisinde toparlayın.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Son bir yıl içerisinde,
Türkiye'de, 500 000 hektar tarım alanı boş bırakıldı.
Yine, hayvancılıkta da müthiş bir çöküş devam ediyor.
Et üretimi, hâlâ 2000'li seviyelerin altında ve girdi fiyatlarındaki artışlar
da korkunç bir şekilde artmaya devam ediyor.
Bütün bunları alt alta koyacak olursak, Türkiye'deki
tarımın son derece kötü bir duruma gittiği, çiftçinin ve köylünün can
çekişmekte olduğu, siz, ne kadar lisanslı depoculuk kanunuyla Türkiye'de iyi
bir şeyler yapmaya, söylemeye çalışıyor olsanız da; ancak, tarımda, tarımın,
çiftçinin o depolara koyacak üretimlerinin, ürünlerinin olmadığı da çok acı bir
gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak, o günkü toplantıda, doğrudan destekle ve
diğer konularla ilgili, 1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projesini de çok büyük
sitayişlerle anlattı Sayın Başbakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Hemen toparlıyorum Sayın
Başkan bir iki cümleyle.
Ancak, bu tarım gönüllüleri, illerinizde sorun sayın
milletvekilleri, ne kadar ücret alıyorlar? Konya İlini sorun; ben aldım
rakamları.
AHMET IŞIK (Konya)- Konya, gayet güzel....
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Konya İlinde, rakamı
söylüyorum...
AHMET IŞIK (Konya)- Konya'da bir problem yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Hangi problem?.. Siz yeni
girdiniz ve benim ne söylediğimin de farkında değilsiniz Sayın Milletvekili!.
AHMET IŞIK (Konya)- Ben buradaydım, burada!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- 184 000 000 lira ellerine
para geçiyor. Bu, doğrudan destekle ve diğer konularla ilgili çalışan bu tarım
gönüllülerinin eline 184 000 000 lira net ücret geçiyor.
ASIM AYKAN (Trabzon)- Hayır...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Evet, Sayın Aykan, ben rakamı
söylüyorum. Bunlar, KDV'sini, stopajını, Bağ-Kur primlerini de kendileri
ödüyorlar, bunlar perişan haldeler. Siz, bu perişanlık ortada devam ederken
"1 000 tarım gönüllüsü daha alacağım" diye ortaya çıkıyorsunuz.
Gelin, önce bunların durumlarını düzeltin; önce bunların maddî durumlarını
düzeltin, bunların iyi şartlar içerisinde çalışmalarını sağlayın, ondan sonra
yeni 1 000 tarım gönüllüsü daha... Bunların paralarını Odalar ve Borsalar
Birliği ödüyor, Ziraat Bankası ödüyor, aldıkları para da asgarî ücretin çok çok
altında değerli milletvekilleri; ama, çıkıyorsunuz, o, 1 000 tane zavallı tarım
gönüllülerini zorla Ankara'ya çağırıyorsunuz, ondan sonra da, bunların hangi
şartlar içerisinde çalıştığının muhasebesini yapmıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir sonraki maddede kalanları
tamamlarsınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Cevap verebilir miyim Sayın
Başkan?
BAŞKAN - Daha sonra.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
Teslim yükümlülüğü, yeri, zamanı ve hapis hakkı
MADDE 21.- Lisanslı depo işleticisi, mudinin talebi
üzerine, hukuken geçerli bir mazereti olmadıkça gecikmeksizin ürünü teslim
eder. Ürünün tesliminde bu ürüne ait ürün senedini geri alır ve iptal eder.
Mudî kısmî teslimat talebinde bulunursa, mevcut ürün senedi iptal edilerek
teslim edilmeyen kısım için yeni bir ürün senedi düzenlenir.
Ancak lisanslı depo işleticisi, lisanslı deposundaki
tarım ürünleri üzerinde, bu ürünleri kabul etme, depolama ve teslim de dahil
olmak üzere gerçekleştirdiği hizmetlerden doğan alacakları karşılığında hapis
hakkına sahiptir.
Ürünler, depolandıkları lisanslı depolardan teslim
edilir. Ancak, ürününün teslim edilenden başka bir lisanslı depodan teslim
alınmasına yönelik mudî talepleri, yönetmelikte belirtilen usul ve esaslar
çerçevesinde karşılanabilir.
Ürün depodan geri alınmamışsa, ilgili yönetmelikte
gösterilen azamî depolama süresi dolmadan en az otuz gün öncesinden lisanslı
depo işleticisi mudîye mudînin eline geçecek şekilde yazılı olarak haber verir.
Bu süre sonunda da geri alınmayan ürünün bir kısmı veya tamamı, ürünün
niteliğine ve piyasa koşullarına uygun olarak lisanslı depo işleticisince
satılabilir. Bu durumda lisanslı depo işletmesi ücretler ve masrafları düşerek
geri kalan tutarı yedi iş günü içerisinde ilgiliye öder.
BAŞKAN - Sayın Gündüz, madde üzerinde konuşacak
mısınız?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, Türkiye'de, AK Parti İktidarıyla hemen
hemen her konuda bir değişim dönemine girilmiştir. Bu değişimden birisi de
tarım politikalarındadır.
Şimdi, tüm dünya köy kadar küçülmüş; bilgi ve
iletişimin köy kadar küçülttüğü küresel bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla,
hiçbir ülke, kendisini, diğer ülkelerden bağımsız değerlendirerek, altyapısını
ya da hedeflerini belirleme durumunda değildir.
Bakın, Batı'da 1 inekten günde 50 kilo süt alan bir
vatandaş ile bizim ülkemizde 100 inekten 15 kilo süt alan bir vatandaşın, bir
çiftçimizin yarışması mümkün değildir. O zaman, bizim, buradaki çiftçimizi -hem
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi hem de hayvancılıkla ilgili her türlü
teknolojik altyapıyı çiftçilerimizin emrine sunarak- Batı'daki kendi
meslektaşlarıyla yarışacak ve onları aşacak bir konuma getirmemiz boynumuzun
borcudur. İşte, bu depoculuk kanunu, öbür taraftan organik tarım ve buna benzer
atılımlar bir anlamda bu altyapının birer başlangıcıdır; bunun devamı da
gelecektir.
Hayvancılıkla ilgili olduğu kadar, gerçekten, buğday
ekiminde de durum böyledir. Hollanda'da bir çiftçi 1 metrekareden 8 kilo gibi
bir verim alırken, bizim 1 dönümden 400-500 kilo verim alan çiftçimizin bayram
ettiğini biliyoruz; ama, bizim, böyle bir verimle, Batı'daki, gerçekten, bu
çağdaş şartları uygulayan, ileri seviyeye gelmiş, teknik tarım yapan
çiftçilerle yarışmamız mümkün değildir. Dolayısıyla "bu dışarıdan ithal
ediliyor, efendim, niye burada, Türkiye'deki tarım ölüyor" gibi bir mantık
yerine, esasında, bizim çiftçimizin de bilinçlendirilmesi, bilgilendirilmesi ve
dış dünyayla yarışıp onları geçebilecek konuma getirilmesi gerekir. Bu
attığımız adımları böyle değerlendirmek lazım.
Öbür taraftan, 1 000 tarım gönüllüsü, gerçekten, adı
üstünde, gönüllü... Keşke, ziraat mühendislerimizin, gıda mühendislerimizin, bu
anlamda, bugün, üniversite mezunu olup da, beyaz yakalı diye adlandırılan iş
bulamamış insanlarımızın, bu çiftçilerimizin önüne geçerek öncülük yapan,
onlara yol gösteren ve gerçekten, bilinçli bir tarıma bizim Anadolu çiftçimizi
hazırlaması en büyük ümit ve temennimiz. Bunları, imkânlar ölçüsünde daha da
besleyerek, daha da geliştirerek... En son ilan edilen çiftçiye destek
uygulamaları, inşallah, hayata geçirildiği zaman, çiftçimizin yüzü daha da
gülecektir. Hele iklimin böyle karlı, yağmurlu olması, ayrıca, bizim için,
memnuniyeti mucip bir gelişmedir. Bunları daha da artırmak mümkün.
O yüzden, bir başka söyleyeceğimiz mesele, bu işi,
sadece hayvancılıkla, sadece tarımla sınırlandırmadan, Türkiye'nin,
ürettikleriyle dünyayla yarışması ve dünyaya pazarlaması önemli.
Biz, Japonya'ya gittik. Japonya'da, ufacık bir kavunun
kilosu 30 dolar, domatesin teki 3 dolar, bir tane armut 10 dolar.
NAİL KAMACI (Antalya) - Bizde niye olmuyor?!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Japonya'nın yaş sebze ve meyve
ithalatına ayırdığı para 35 milyar dolar. O zaman, bizim yapabileceğimiz iş,
burada, çiftçimizi de bilinçlendirerek, ülkemiz, çiftçimiz, devlet ve hükümet
el ele vererek, işte, o pazardan ne kadar pay alabiliriz... O pazarda, dünyada
bu ürünü üretenlerle yarışabilecek bir konuma çiftçimizi getirmek
mecburiyetindeyiz. O yüzden, bu atılımlarımızı böyle değerlendirelim ve
göreceksiniz, önümüzdeki günlerde çok daha güzel gelişmeleri hep beraber
seyredeceğiz. Mesela, çiftçiye doğrudan destek primlerinin verilmesi, geçen
hükümet döneminde yapılmış ve 2005 yılı sonuna kadar yapılması gerekli, bir
anlaşma gereği. Burada, tapu kimdeyse, destek ona veriliyor; ama, bizim arzumuz
o ki, inşallah, 2005 yılının sonunda, 2006'dan itibaren, kim ekiyorsa, kim
üretiyorsa, mazot desteğini de, doğrudan destek primini de bizzat ekene
vererek, çiftçinin bu yardımdan direkt desteklenmesini ve beslenmesini
sağlayacağız. Bu bilgilerin kamuoyu tarafından bilinmesini arzu ettiğim için
fikirlerimi açıkladım.
Beni saygıyla dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gündüz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük; buyurun.
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
Tasarısının 21 inci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, İktidar Partisi milletvekili
arkadaşlarım, genellikle, bu kanun tasarısının maddeleri hakkında
konuşmuyorlar, bunu da saygıyla karşılıyoruz. Herhalde "biz iş yapmak için
buradayız" diyorlar, doğrudur; muhalefet milletvekilleri de, mümkün olduğu
kadar, bilgileriyle, görgüleriyle, yasanın eksikliklerini veya sektörün
eksikliklerini dile getirmek, bu eksikliklere iktidarın dikkatini çekmek ve bu
anlamda doğru düzenlemeler yapılmasına katkıda bulunmak düşüncesindeler, bunu
da saygıyla karşılamak lazım.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce, İktidar Partisinin
çok değerli Grup Başkanvekili çıkınca, dedim ki, birsürü konuşma yaptık, şimdi,
çıkacak, hepsine cevap verecek. Gerçekten, böyle, hepimizi memnun eden, önümüzü
açan ve televizyonları başında bizi izleyen ve bizden bir şey bekleyen
insanlara müjdeli haberler verecek diye özlemle bekledim; ama, işimiz Allah'a
kalmış. Yani, yağmur çok yağıyor, kar da çok yağıyor, bu sene verim de iyi
olacak, Allah bereket versin, malı götüreceğiz anlayışı içerisinde, yine,
sorunların çözümünün yukarıya havale edildiğini ibretle izledim değerli
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bir konuya dikkatinizi çekmeye
çalışıyoruz. Bakın, biz, depoculuk kanunu gereksizdir, lüzumsuzdur, çağdaş
tarımın, globalleşmenin meydana geldiği dünyada, ilişkilerin çok geliştiği bu
dünyada böyle bir yasaya gerek yoktur demiyoruz ki. Yani, bu yasayı tartışmadan
önce yapılacak onlarca iş var; tarım tasfiye oluyor, tarım küçülüyor, üretim
düşüyor, verimlilik yok, sorunların çözümüyle ilgili doğru adımlar atılmıyor,
işe başından başlanmıyor; mesela bu.
Değerli arkadaşlarım, tespit yapıyoruz. Bizde işletme
büyüklüğü 59,1 dekar ve bu arazinin -59,1 dönüm, dekar arazinin- esas olarak ne
kadar dezavantajlı bir arazi olduğunu bir önceki konuşmamda anlattım. Avrupa
coğrafyası gibi çok verimli bir coğrafya değil bizim coğrafyamız; yer yer
önemli avantajları olan bir coğrafya, ekolojik birtakım avantajları var,
floramızın bize sağladığı avantajlar var; ama, genelde çok verimsiz bir
coğrafyada çok çile içinde bir üretim gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Tarım vazgeçilecek bir sektör filan değil; tarım, çok
önemli, stratejik bir sektör değerli arkadaşlarım. "Tarımla uğraşmak,
artık, iptidaî bir anlayış, köylülere verilen veya çiftçiye verilen para sokağa
atılan para" gibi değerlendirilen bir anlayışı eleştiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bize bu akılları verenler,
televizyonlara çıkıp, kocaman kocaman, köylüye birtakım paraları vermenin,
destekleri vermenin, onların, esas olarak, oylarını alma amacına yönelik
olduğunu söyleyenler, neden Amerika'nın tarımdan vazgeçmediğini, Fransa'nın,
Almanya'nın, İngiltere'nin vazgeçmediğini söylemiyorlar?
Japonya örneğini verdi Sayın Grup Başkanvekili. Değerli
arkadaşlarım, çok ilginç, Japonya, hepimizin bildiği gibi, coğrafyası çok küçük
ve esas olarak tarım yapmaya çok elverişli olmayan jeomorfolojik bir yapı;
yani, tarımsal üretim yapma şansları zaten yok; neresinde tahıl üreteceksiniz,
nerede hayvan besleyeceksiniz?
Evet, orada, bu üretemeyecekleri ürünleri çok pahalıya
yediriyorlar halklarına; et pahalı, süt pahalı, meyve-sebze pahalı... Japonya,
istese -değerli arkadaşlarım, muzun piyasa değeri dünyada 1 dolar; işte,
hepimiz biliyoruz, tahıl ürünleri de, sebze ürünleri de dünyada çok ucuza
satılabiliyor- gider bunları bol bol alır, ucuz ucuz yedirir halkına. Mesela,
Japonya'da etin kilosu 25 dolar değerli arkadaşlarım; ama, dünya piyasalarında
3 dolara, 5 dolara; yani, bilmediğiniz kadar çok satılık et var, et fazlası var
birçok ülkede. Neden bu adamlar, bu ucuz etleri alıp da, vatandaşlarına
yedirmiyorlar? İnadına balık alıyorlar, inadına. Neden; adam diyor ki,
stratejik bir sektör tarım. Ben, halkımın beslenme anlayışını eğer değiştirir,
onları balık tüketmekten et tüketmeye geçirirsem ve yarın, o eti alamazsam,
alamayacak bir durumla karşılaşırsam ve balık tüketmekten insanları
uzaklaştırırsam sıkıntı çekerim diye yapmıyor; ama, balığı, çıkarım dünya
denizlerine, canım isteyince tutarım; o benim için kârlı bir sektör olduğu
zaman bunu yaparım diyor. Onun için öyle yapıyor. Herkes akıllı; ama, biz, bu
güzelim coğrafyada, maalesef, bu sektörü, bu güzelim sektörü yavaş yavaş
tasfiye ediyoruz ve insanları, işletmeleri teker teker bitiriyoruz değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, işletme yapımız küçük ve parçalı.
Ortalama 10 dekarın altında işletmelerin küçüklüğü; yani, ortalama 59 dekar
işletme büyüklüğü de, bir de bunlar 5 ile 10 arası parçadan oluşuyor ve
işletmelerin üçte 2'si de 59 dekarın da altında; yani, ortalama 20 dekar
civarında işletme büyüklüğüyle insanlar orada geçim mücadelesi veriyor. Peki,
bu böyle mi devam etsin; hayır canım. Biz, 4 100 000 işletme, 25 000 000 nüfus
bu tarımda bulunsun, devam etsin filan demiyoruz. Tarım nüfusu yüzde 15'e,
20'ye elbette düşürülmeli; ama, tarımsal üretim artmalı, Türkiye, rekabet
edebilir bir şekilde piyasalarda tutunmalı ve stratejik olan bu tarım sektörünü
yaşatmanın yolunu bulmalıdır. Ne yapmak lazım; işletmeleri büyütmek lazım,
parçalılıktan kurtarmak lazım. Sermaye birikimi yapabilir hale getirip, bilgi
ve teknolojiden yararlanabilir, ona para yatırabilir, hizmet satın alabilir,
talep eden, hizmet ve bilgi talep eden yapıya kavuşturmak lazım tarım
işletmelerini. Bu nasıl olacak; 30 000 işsiz ziraat mühendisimiz var; ama,
böyle de... Ortalama 200 kilogram, arkadaşlar, tahıl üretimindeki ortalama
verimimiz, Sayın Grup Başkanvekilinin dediği gibi, 400-500 kilo değil; 211 kilogram.
Dünya ortalaması... Dünya ortalamasının altında. Avrupa'da bu ortalama 450
kilogram. Kuzey Avrupa ülkelerinde, Sayın Grup Başkanvekilinin işaret ettiği
gibi, 600-700 kilogramlara çıkıyor.
Nasıl yükselteceğiz bunu; değerli arkadaşlarım,
bilgiyi... Hazır bilgi sokakta geziyor, 1 000 tane gönüllü tarımcıyla bunu
düzelteceğiz; böyle bir şey olur mu?! 30 000 kişi sokakta... Bunun yolları var.
İnsanları inandırmanız lazım, bilginin kendisine lazım olduğuna inandırmanız
lazım. Bunun yolları, metotları var. İşletmeleri büyütmek lazım, verimli hale
getirmek lazım, optimum işletme büyüklüğünü yakalamak lazım.
Nasıl; dünya nasıl yapmışsa öyle, arkadaşlar. Dünyada
bu nasıl yapılmış; 2 tane yöntem var, 3 tane yöntem var. Ya Rusya'daki gibi
kolhozlar kuracaksınız -ki, bitmiş bir şey o- ya Amerika'daki gibi
kooperatifler, Avrupa'daki gibi kooperatifler kuracaksınız; bu kooperatifleri
yatırım yapabilir, işini büyütebilir şekilde destekleyecek, özendireceksiniz
bir araya gelmeye. Bizim, Türkiye'deki kâğıt üzerinde görülen kooperatiflerden,
alıp satan kooperatiflerden ziyade, işine yatırım yapan, işletme kuran yapılar
kuracaksınız ve özendireceksiniz; yani, örneğin, "ortalama optimum
büyüklük büyükbaş hayvancılıkta 50 baş" diyorsanız, diyeceksiniz ki
"50 başlık modern bir hayvancılık tesisi kurana şu desteği veriyorum ve
sütüne de 100 000 lira destek veriyorum." İlave destek... Adam öyle
kuracak; kârlı olduğunu görecek. Öyle yapıldı bu. Bu nasıl olur; ya adamın
birisi yatırım yapacak tarıma, bugün büyük şirketlerin özenti halinde yaptığı
gibi -memnuniyetle görüyoruz, saygıyla karşılıyoruz tarıma destek yapan her
şirketi- ya da 5-10 çiftçi bir araya gelip bu işletmeyi kuracak; yapıları
özendireceğiz. Buna göre destekleme politikaları belirleyeceğiz; ama, maalesef,
Türkiye'de, 1950'den bu yana sağ anlayışlar "tam seçim üstü yüksek
tabanfiyat verelim, köylünün oyunu alalım, ondan sonra işimize bakalım"
anlayışı içinde gittiği için, köylü, çiftçi olamamış; tarım, işletme haline
gelememiş, pazara üretim yapar bir hale büründürülememiştir.
Değerli arkadaşlarım, bunlar zor işler değil; bu işleri
yapabilecek anlayışın iktidar olması ve politikalarını ona göre belirlemesi
lazım.
Değerli arkadaşlarım, ben, bu depolarda, tarımsal
depolarda mal depolaması düşünülen işletmelerin olmasını arzu ediyorum. Bu
işletmelerin olmasıyla ilgili eksiklikleri söylemeye çalışıyorum; ama,
bakıyoruz, bunun için en önemli eksiklik ne tarımda; işletme büyüklüğü. Nasıl
büyüteceğiz; kooperatifçilik... Bunun alternatifi yok arkadaşlar;
kooperatifçilikle büyüteceğiz. Temel felsefe bu. Ne oluyor; hem tasfiye
olmuyor, işletme işinden olmuyor hem de işletme büyüyor. O zaman, ona göre
destekleme politikası uygulayacağız; ama, şimdi duruma -fotoğrafa- bakıyorum,
değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, 1997 itibariyle 4 966 tane tarımsal kalkınma
kooperatifi var, 558 000 üyesi var; 350 tane su ürünleri kooperatifi var, 17
000 üyesi var; 2 215 sulama kooperatifi var, 153 000 üyesi var; 330 pancar
kooperatifi var, 1 400 000 üyesi var. Bu yeterli mi; değil. Bu kooperatiflerin
yapısı bu dediğim şeyleri yapmaya uygun mu; değil. Bunları destekleyecek kooperatifler
bankasını kurup, doğru bir şekilde onları finanse etmezseniz, yatırım yapar
hale getirmezseniz, hiçbir şey olmaz değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz, yarın
gireceğimiz Avrupa Birliği sürecine, tarımı küçülterek giremeyiz; verimliliği
artırmamız lazım ve gireceğimiz Avrupa Birliğinde, üretimin büyük çoğunluğunu
üreten de, pazarlayan da kooperatifler değerli arkadaşlarım, kooperatifler
aracılığıyla oluyor bu iş. Maalesef, ülkemizde nasıl?.. Bakın, en çok pamukta
kooperatiflerin pazarlamada ve üretimde rolü var; yüzde 49. Ayçiçeğinde yüzde
32, sütte yüzde 6, taze sebzede yüzde 2.
Durum komiktir değerli arkadaşlarım. Bunu düzeltmek,
tersyüz etmek lazım. Kooperatiflerin, bu yüzde içerisinde payını yükseltip,
mutlaka işletme haline gelmeleri lazım.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, tarımın çok sorunu var. En
önemli sorunlarından bir tanesi, mesela, bu ülke, bu coğrafya, yağlı tohumlar
üretemeyecek bir coğrafya mı? Ama, bu ülke, maalesef, hâlâ, petrolden sonra en
büyük ithalatını yağlı tohumlarla ilgili yapıyor. Biz, ayçiçeği üreticisine
doğru dürüst destek vererek, ayçiçeği üretimini özendirerek, dışarıdaki
çiftçileri desteklemek yerine, kendi ayçiçeğimizi, yağlı tohumlarımızı üretemez
miyiz, bunu beceremez miyiz? Biz, zeytinyağı üreticisini doğru destekleyerek,
sağlıklı yağ üretimini artırıp, dünya pazarlarında etkili, halkın sağlıklı yağ
tüketimini geliştiremez miyiz? Bunlar zor işler mi? Değerli arkadaşlarım,
niyetine girmek lazım, işi yapma niyetine girmek lazım.
Değerli arkadaşlarım, bakın, kooperatiflerin genel
ortalamadaki yüzde 3'lük payını mutlaka çok yükseltmemiz lazım.
Değerli arkadaşlarım, deminki konuşmamda da söyledim,
bugün tarım nüfusunda çalışan nüfusun 1/3'ü işgücü fazlası. Topraksızlık oranı
çok yüksek. Doğu ve güneydoğudaki gelişmişlikteki toplumsal ilişkileri, feodal
yapıyı hâlâ kıramadık. Buradaki toprak dağılımını düzenleyemedik. Tarımda,
eğitim düzeyi hâlâ yüksek değil, çok düşük ve insanları bilgiye ihtiyacı
olduklarına inandıramadık. Örgütsüzlük had safhada. Tarım örgütsüz ve
örgütsüzlük olduğu için üretici işletmeler kendileriyle ilgili üretim ve
pazarlama süreçlerine katılamıyor.
İşletme sayısı çok az, işletmeler çok küçük,
işletmelerde parçalı yapı hâkim. İşletme büyüklüğü yetersiz. Verimlilik son
derece düşük. Değerli arkadaşlarım, verimlilik, hayvancılıkta da, bitkisel
üretimde de, tahıl üretiminde de son derece düşük. Bunların giderilmesiyle
ilgili yapabileceğimiz şeyleri mutlaka yapmak... Örneğin "Türkiye'de
traktör satışı çok arttı" deniliyor. "Mekanizasyonla ilgili problem
yok" deniliyor. Evet, doğru, bazı yerlerde, bazı yörelerimizde traktör
sayısında fazlalık vardır. Bir traktörün işleyebileceği kadar arazisi
olmayanlar traktör sahibi olmaktadır; doğrudur; ama, bu dağılım homojen
olmadığı için Türkiye'de hâlâ traktör sayısında da, tarımda kullanılan mekanik
araçlarda da problem vardır. Mutlaka bunları doğru dağıtacak mekanizmaları
dengelemek ve meseleleri halletmek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, hâlâ ürün sigortası yasası
çıkmamıştır. İşte, bunu konuşmamız lazım. Hâlâ arazilerin parçalanmasını
engelleyecek düzenleme yapılamamıştır. Hâlâ kooperatiflerin desteklenmesini
sağlayacak kooperatifler bankası yasası çıkmamıştır. Hâlâ tarımda makroekonomik
politikalarını belirleyecek, ona finansman sağlayacak tarım bankası kurulmamış
veya Ziraat Bankası tarım bankası haline getirilememiştir. Tam aksine, bu
bankaları özelleştirme ve diğer sermaye gruplarına peşkeş çekme arayışının
hâkim anlayış olduğunu iktidarda maalesef görmekteyiz değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin en sancılı olan
kesimidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Küçük, 1 dakika içinde konuşmanızı
tamamlayınız; buyurun.
AHMET KÜÇÜK (Devamla)- Bunların sorunlarını çözmenin
doğru yolu, işe doğru yerden başlamaktır.
Bakın, bir sorunu çözmek için, o sorunu çözmekle
ilgili, aradan birkaç tuğla çekerek bu sorunları çözemeyiz, çözemezsiniz. Zaman
kaybediyoruz, enerjimizi boşa harcıyoruz değerli arkadaşlarım. Çiftçi büyük
sıkıntı içerisinde.
Tarımımızı on onbir yıl içinde Avrupa Birliğiyle
rekabet edebilir yapıya kavuşturmak için tarıma asgarî 110 milyar dolarlık
desteğe ihtiyaç var; ama, ucu açık gün aldığımız için, Avrupa'dan da destek
alamadığımız için, hâlâ yılda 2 500 000 000 dolarlık bütçe desteğiyle biz
tarımı ayağa kaldırmaya, ayakta tutmaya çalışıyoruz. Mümkün müdür; hiçbir
şekilde değildir değerli arkadaşlarım. Onun için, mutlaka çok kaynak aktarmak
gerekir tarıma; ama, akıllıca aktarmak gerekir, doğru aktarmak gerekir, doğru
desteklemek gerekir. Bütün bunların bir an önce anlaşılması ve iktidarın bu
anlayışta politikaları uygulama ve düzenleme anlayışına yönelmesi dileğimle
Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
Borsa ile sözleşme yükümlülüğü
MADDE 22.- Ürün senetlerinin güven içinde ticaretinin
ve takibinin yapılabilmesini teminen lisanslı depo işletmesi ile borsa arasında
sözleşme yapılır. Sözleşmede; ürün senetlerinin borsaya kota ettirilmesi,
hareketlerinin kontrol ve takibi, teyidi, iptali, bilgi akışının düzenli olarak
sağlanması, lisanslı depodaki ürünlerin gerektiğinde borsaca incelenmesi ve
kontrolü ile aralarındaki bilgi iletişim sistemi ve diğer hususlar düzenlenir.
Sözleşme ve sözleşmede yapılacak değişiklikler ancak
Bakanlık onayından sonra geçerli olur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 701 sıra sayılı Tarım
Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanun Tasarısının 22 nci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasa Tasarısı elbette önemlidir;
ancak, deponun olabilmesi için, öncelikle, bu depoya konulacak, stoklanacak
ürünün de olması gereklidir; ürün olmadan depo yapılmasının hiçbir anlamı
yoktur. Onun için, izninizle, öncelikle tarım politikaları üzerinde durmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, hükümetin IMF denetimi ve
gözetiminde uyguladığı politikalar sonucu tarım kesimi tamamen çökmüş,
çiftçilerimiz yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Çiftçinin ürünü para etmezken,
temel tarım girdileri olan gübre, mazot, sulama, enerji, tohum ve makine
fiyatları ortalama yüzde 40 oranında artmıştır. IMF programı ve politikaları
gerekçe gösterilerek, bir taraftan, tütün ve şekerpancarı ekim alanları hızla
daraltılırken, öte yandan da, tabanfiyatları düşük tutulmak suretiyle de tarım
kesimimiz ve çiftçilerimiz yok edilmek istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, güncel olması bakımından,
pamuktan örnek vermek istiyorum. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, üreticilerin
bu yılki pamuk satış fiyatını 1 533 000 lira olarak belirlemiştir. Üretimde
kullanılan mazota yüzde 33, gübreye yüzde 57, sulama ücretlerine yüzde 27 zam
olmasına rağmen, tarım fiyatları yüzde 50 oranında düşmüştür. 2003 yılı aralık
ayında pamuk ithal maliyeti 970 000 lira iken, 2004 Aralık ayında ithal
maliyeti 650 000 liraya kadar düşmüştür. Bu fiyatlar iç piyasayı da
etkilediğinden, yurtiçi borsa fiyatları, geçen yıldan daha düşük düzeyde
seyretmektedir.
Değerli arkadaşlarım, son yıllarda girdi fiyatlarındaki
artışa rağmen ürün fiyatlarında herhangi bir artış olmaması, primlerin yeterli
miktarda ve zamanında verilmemesi sonucu pamuk ekim alanları yerini hububata,
mısıra ve meyve bahçelerine bırakmaktadır.
Bilindiği gibi, hükümet, 2003 yılında pamuk üreticisine
kilo başına 450 000 lira destekleme primi sözü verdi; ödemedi. Daha sonra, 90
000 liraya düşürdü; en sonunda, yapılan baskılar sonucunda, kısa zaman önce,
primi 220 000 liraya kadar çıkardı; ancak, bu primler henüz ödenmedi; bekliyor.
Oysa, Yunanistan, pamuk üreticisine kilo başına 960 000, ABD ise 525 000 lira
destekleme primi vermektedir. Bu koşullarda Yunanistan pamuk üreticisi ile Türk
pamuk üreticisinin rekabet etmesi elbette olanaksızdır.
Ayrıca, yine, son günlerde Suriye'den kilogramı 500 000
liradan pamuk ithal edilmesi sonucu, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
pamuğun kilogramı 350 000-400 000 liraya kadar düşmüştür. Pamuk üreticisi
pamuğunu toplamayarak, tarlada bırakmayı tercih etmektedir; çünkü, pamuk
toplama maliyetini bile karşılayamamaktadır, çıkaramamaktadır. Türkiye,
Yunanistan ve Suriye'den pamuk ithalatı yaptığından, iç piyasada pamuk
fiyatları sürekli düşmekte, bu nedenle pamuk ekim alanları hızla daralırken,
aksine, Yunanistan'da artmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 yılında
oluşan piyasa fiyatları sonucu, üreticilerin gelir kaybının önlenmesi ve
üretimin devamlılığının sağlanabilmesi için, öncelikle, hükümetin, pamuğun
maliyet fiyatı olan 1 200 000 lira ile ortalama satış fiyatı olan 550 000 lira
arasındaki farkı oluşturan asgarî 650 000 lirayı üreticiye destekleme primi
olarak ödemesi gerekmektedir. Ancak böyle davranılırsa üretici ayakta kalabilir;
aksi halde, çiftçi zarar edeceğinden bir daha pamuk ekmez. Bunun dışında,
ayrıca, büyük üretici organizasyonları Tariş ve Çukobirlik gibi kooperatiflerin
piyasada daha dengeleyici rol üstlenmeleri ve Avrupa Birliğinde olduğu gibi
müdahale kurumu gibi görev yapmaları gerekmektedir.
Tüm bu nedenlerle pamukta dışa bağımlılığımız her geçen
yıl biraz daha artmaktadır. 2001 yılında 457 000 ton olan pamuk ithalatımız,
uygulanan dışa bağımlı politikalar sonucu 2003 yılında yüzde 25'lik bir artışla
yaklaşık 572 000 tona ulaşmıştır. Eğer, hükümetin tarım kesimini dışlayıcı
politikaları böyle devam ederse, korkarım ki önümüzdeki yıl pamuk ekecek
üretici bulunamayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, pamuk ve buğday üreticisi gibi,
mısır, ayçiçeği, tütün ve şekerpancarı üreticisi de aynı şekilde perişanları
oynamaktadır. Pamuk ve mısır üreticisinin yaşadığı sorunları buğday üreticisi
fazlasıyla yaşamaktadır. Üretici, geçen yıl buğdayın kilosunu 380 000 liraya
sattığı halde bu yıl 280 000 liraya dahi satamamıştır. Bunun başlıca iki nedeni
vardır; birincisi, hükümet IMF politikalarını sıkı bir şekilde uyguladığından,
faizdışı fazlayı tutturabilmek için fiyatları düşük tutması, sürekli düşürmesi;
ikincisi, IMF politikalarının bir sonucu olarak hükümetin artık tabanfiyatı
uygulamasından vazgeçmesidir. Çünkü, Toprak Mahsulleri Ofisi hükümet tarafından
tamamen devredışı bırakılmıştır. 13 bölge müdürlüğünün tümü, 50'ye yakın şube
müdürlüğü, 100'e yakın alım merkezi kapatıldığından, Ofis piyasadan yeterince
buğday alamadığından, çiftçiyi tüccarın insafına terk etmiş bulunmakta, tüccar
da istediği fiyatı vererek ürünü çiftçiden ucuza almıştır.
Değerli arkadaşlarım, bugün, dahilde işleme rejimi
kapsamında unluk buğday yurt dışından gerekenden fazla ithal edilmek suretiyle,
bu rejim âdeta iktidar yanlılarının rant kapısına dönüştürülmüştür. Yurt
dışından amacı dışında düşük fiyattan gerekenden fazla buğday ithal edilmesi,
yerli üreticilerin buğday fiyatının düşmesine neden olmaktadır.
Özetle, dahilde işleme rejimi çerçevesinde ülkemize
ucuz fiyatla giren buğday, ülkemiz buğday üreticisinin hak ettiği fiyatı
almasını engellediğinden, dahilde işleme rejiminin üretici yararına yeniden
gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, tarım sektörümüzün sorunları
saymakla bitmez. Bugün, çiftçilerimiz doğrudan gelir desteğini zamanında
alamadıklarından ve de banka borç ve faizlerini ödeyemediklerinden, tefecilerin
insafına terk edilerek, icralık olmuşlardır.
Aynı şekilde, 2003 yılı ocak ayından itibaren elektriğe
yapılan desteklemenin kaldırılmasıyla, tarımsal sulamada kullanılan elektriğin
birim fiyatı, içme ve kullanma suyu abone grubu düzeyine çıkarıldığından,
üreticilerimizin kullandığı elektriğin birim fiyatı 2002 Aralık ayına göre 2003
Ocak ayında yüzde 34,4 oranında artmış bulunmaktadır.
Destekleme politikalarındaki yanlışlıklar ve tarımsal
desteklerin kaldırılması sonucu alım gücü azalan üreticilerimiz, maliyet bedeli
içerisinde büyük bir yer tutan elektrik borçlarını ödemekte oldukça
zorlanmaktadır.
Evet, bugün, çiftçilerimizin büyük bir kısmı, banka
borçları gibi elektrik borçlarını da ödeyememektedir. Bu nedenle,
çiftçilerimizin elektrik, banka ve Bağ-Kur borç ve faizlerinin yeniden
yapılandırılarak kolayca ödeyebilecekleri düzeye çekilmesi büyük önem arz
etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, aslında, tarımının sorunları
sürekli tartışılmakta, irdelenmekte, bu konuda kitaplar yazılmaktadır. Sorun ve
çözüm yolları, aslında bilinmekte, ancak, sorunun çözümünü engelleyen tek şey
siyasî irade eksikliğidir. Evet, tarımın sorunlarını benimseyip çözecek
örgütlenme ve siyasî irade eksikliği mevcuttur. Tarım sektörü, bugün,
dışlanarak, ekonominin dışına itilmektedir.
Gelişmiş Batı ülkelerinde topyekûn kalkınma modeli
benimsenmiş olup, bunun içinde, tarım, önemli yer tutmaktadır. Tarımsal üretim,
sistemli bir şekilde teşvik edilerek desteklenmektedir. Bu nedenle, tarımda
yapısal değişimler sağlanarak, üretim miktarı, ürün stokları ve tarımsal ürün
ihracatları sürekli artmaktadır. Hepsinin stoklanmış ürün fazlaları vardır.
Bugün, AB, ABD, Kanada ve Japonya'da tarımsal ürün fazlası mevcuttur. Bu
ürünleri satabilmeleri için, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere "sen
tarımla uğraşma, tarımı destekleme, üretim yapma" diyebilmektedirler.
Amaç, kendi tarımsal ürün fazlalarını bizim gibi ülkelere satabilmektir.
Değerli milletvekilleri, Hollanda'nın, çoğu denizden
doldurma toprakları olup, kanaletler gezdirilerek tarımsal üretim
yapılmaktadır. Toprak büyüklüğü, ancak bizim Konya İlimiz kadardır. Ancak,
dünyanın en önde gelen tarımcı ülkelerinden biridir. Gelişmiş Batı ülkeleri,
bize "siz tarımınızı desteklemeyin, tarımsal üretim yapmayın" diyor;
ancak, kendileri, teşvik ve desteklerin asgarî yüzde 50'sini bu sektöre
vermektedirler.
Değerli milletvekilleri, bugüne değin ulusal bir tarım
politikası oluşturamayan Türkiye, ABD'nin egemenliğinde olan Dünya Ticaret
Örgütü toplantılarında da sesini yeterince çıkaramamaktadır.
Ağustos 2004'te Cenevre'de yapılan Dünya Ticaret Örgütü
görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması, tamamen, bizim gibi az gelişmiş
ülkelerin aleyhine olmuştur. Dünya Ticaret Örgütünün Cenevre'de aldığı
kararlara göre, 1.1.2005 tarihinden itibaren, gümrük vergilerinde indirim,
devletin üretim sübvansiyonlarının ve dışsatım sübvansiyonlarının düşürülmesi
kararlaştırılmıştır. Dünya tarımsal ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik
bu düzenlemeler, ABD, AB ve Kanada gibi ülkelerin, az gelişmiş ve gelişmekte
olan dünyanın tarımsal piyasasını ele geçirmesine neden olacaktır; çünkü,
ülkemizin, gelişmiş Batı ülkelerinin tarımıyla rekabet etmesi mümkün değildir.
Bizde verimlilik düşüktür. Ortalama tarım işletmesi
büyüklüğü bizde 59 dekar, onlarda 180 dekardır. Bizde sulu tarım oranı
düşüktür. Batı ülkelerinde yoğun tarımsal teknoloji ve gübre kullanımı vardır.
Yine, Batı ülkelerinde tarımsal girdi maliyetleri düşük ve tarımsal
sübvansiyon, destek ve teşvikleri yüksektir.
Bu koşullar altında, bizim gibi gelişmekte olan
ülkelerin onlarla rekabet etmesi elbette mümkün değildir.
Tarifelerin kaldırılıp dünya tarımsal ticaretinin
serbestleştirilerek rekabete açılmasından etkilenen sektörlerin başında
hayvancılık gelecektir. Şu anda, Türkiye'de en yüksek gümrük vergisi yüzde
227,5 ile sığır, keçi ve koyun etinde uygulanıyor. Tavukçulukta uygulanan oran
ise yüzde 65'tir. Bu yüksek korumacılığa rağmen sektör korunamazken, bir de
gümrük vergilerinin kaldırıldığı durumu düşünün.
Değerli milletvekilleri, tarım, ülkemiz için yapısal
önemi olan bir sektördür; çünkü, ülkemizin üçte 1'i bu sektörde yaşar, bu
sektörden geçinir. Ülkemizde tarımın millî gelire katkısı yüzde 11,7'dir, millî
gelirden aldığı pay ise binde 7'dir; yani, yüzde 1 bile değildir. Oysa, üyesi
olmaya çalıştığımız AB ülkelerinde tarımın millî gelire katkısı yüzde 2, millî
gelirden aldığı pay ise yüzde 1,5'tir; yani, AB ülkeleri tarıma ne veriyorsa,
aşağı yukarı onu alıyor. Oysa, ülkemizde, tarım sektörü ulusal gelire yüzde 11
veriyor, ondan ise ancak yüzde 1 pay bile alamıyor. AB ülkelerinde bire 1 olan
ilişki, ülkemizde onikide 1'dir; bu, çok büyük bir eşitsizliktir. AB
ülkelerinde nüfusun yüzde 5'i tarım sektöründe çalışırken, ülkemizde bu oran
yüzde 33'tür. Onun için, ülkemizde tarım sektöründe yapısal dönüşümün
sağlanabilmesi için, on yıl üst üste asgarî 10 milyar doların bu sektöre
harcanarak buradaki nüfusun yüzde 10'lara düşürülmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin kanayan yaralarından
biri de GAP'ın bitirilememesidir. Maalesef, her geçen yıl, GAP Projesine daha
az kaynak aktarılmaktadır. Ülkemiz tarımsal üretimine Çukurova gibi 2-3 tane
daha Çukurova katabilecek bir kapasiteyi, gereksiz yere boşa harcıyoruz.
Ülkemizde tarımsal sanayiin ve istihdamın gelişmesine büyük katkı sağlayacak bu
projenin yaşama geçirilememesi, büyük bir eksikliktir. Bugün, GAP enerji
yatırımlarının yüzde 85'i tamamlandığı halde, sulama yatırımlarında bu düzey
yüzde 11-12 civarındadır. Bir an önce sulama yatırımları tamamlanarak,
bölgemizin ve ülkemizin önü açılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tarım ürünlerinde lisanslı
depoculuk elbette önemlidir; ancak, depo kadar, depoda stoklanacak ürün de
önemlidir. Tarımda hasat ile satış arasındaki süre içinde saklama ve koruma
görevi üstlenen depoculuğu, özel işletmeler gibi kamu sektörü de
yapabilmelidir. Ancak, burada depoculuk faaliyeti kadar önemli olan diğer bir
konu da, kamunun depoculukta yeteri kadar ürün stoku yaparak, alım ve satım
yönünde piyasada dengeleyici rol üstlenebilmesidir; yani, AB'de olduğu gibi,
kamunun müdahale kurumu olarak görev yapabilmesi sağlanmalıdır. Ancak, bu yasa
tasarısında bunun olmamasını bir eksiklik olarak görüyoruz.
Tarım sektörünün ülke ekonomisi içinde hak ettiği payı
alabilmesi umuduyla sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23 üncü maddeyi okutuyorum:
Kayıtlar ve defterler
MADDE 23.- Her lisanslı depo işleticisi, tam ve doğru
olarak lisanslı depoya giren ve çıkan tüm ürünlerin kayıtlarını, ürün
senetlerine ilişkin noterden tasdikli bir ürün senedi defterini ve kanunen
tutmakla yükümlü olduğu diğer defterleri tutmak zorundadır.
Bakanlık, lisanslı depo işletmelerini iş yılı bitimini
takiben üç ay içinde bağımsız denetimden geçmiş malî tablolarını sunmakla
yükümlü kılabilir.
Elektronik ortamda tutulanlar da dahil defterler,
sigorta poliçeleri, iptal edilen ürün senetleri, depolama kayıtları ve diğer
tüm kayıt ve belgeler lisanslı depo işleticisi tarafından on yıl müddetle
saklanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Abdulaziz Yazar; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - 1
dakikalık maddeye 20 dakikalık konuşma!
CHP GRUBU ADINA ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerine, şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu madde, lisanslı depo
işleticilerinin tutmak zorunda olacakları kayıtlarla ve defterlerle ilgili
olarak bazı düzenlemeler ve mükellefiyetler getiriyor. Her lisanslı depo
işleticisi, tam ve doğru olarak lisanslı depoya giren ve çıkan tüm ürünlerin
kayıtlarını, ürün senetlerine ilişkin noterden tasdikli bir ürün senedi
defterini ve kanunen tutmakla yükümlü olduğu diğer defterleri tutmak zorunda
kalacaktır. Kayıtdışı ticareti kayıt altına almak açısından çok önemli bir
uygulama; ancak, bu düzenlemenin kayıtdışılığı tamamen ortadan kaldırmayacağını
düşünüyorum.
Bu maddede, ayrıca, elektronik ortamda tutulanlar da
dahil, defterler, sigorta poliçeleri, iptal edilen ürün senetleri, depolama
kayıtları ve diğer tüm kayıt ve belgelerin lisanslı depo işleticisi tarafından
on yıl müddetle saklanacağı belirtiliyor. Tamamen katılıyorum; ancak,
elektronik ortamda tutulan kayıtlar usulsüzlüğe oldukça müsait. Elektronik
ortamdaki kayıtlar nasıl sabit hale getirilecek? Elektronik ortamdaki
kayıtların, dönemsel olarak sabitlenerek ilgili kuruluşların onayından
geçmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, Amerikan sistemi
model alınarak kurulmaya çalışılan lisanslı depoculuk sisteminin tam olarak
işleyemeyeceğini düşünüyorum. Amerika Birleşik Devletlerinde, bu lisanslı
depoculuk sisteminin, tarım politikası uygulama aracı olma işlevi de vardır. Bu
sistem Türkiye'ye uygulanırken, tarım politikası uygulama aracı olma yönü
değerlendirilmezse, sorunlu bir yapı ortaya çıkacaktır.
Türkiye'de lisanslı depoculuğun uygulanabilmesi için
uygun bir zemin yoktur. Bu ülkede lisanslı depoculuk sisteminin
kullanılabilmesi için yerine getirilmesi zorunlu önşartlar vardır:
Öncelikle, ülke çapında geçerli bir ürün standartları
belirlenmesi gerekir.
Çeşit sayısı indirgenmiş ve mümkün olduğunca her yerde
benzer bir üretim yapısı gereklidir.
Sağlıklı yapılanmaya uygun tesisler olmalıdır.
Sağlam ve eksiksiz bir hukukî altyapı hazırlanmalıdır.
Nitelikli bir bilgiişlem altyapısı kurulmalıdır.
Finans dünyasını sisteme katabilecek düzenlemeler
yapılmalıdır.
Ülke ekonomisinin düşük faizli ve dengeli bir yapı
sergilemesi sağlanmalıdır.
Türkiye, bu önşartların hemen tümünde sorunlu bir
yapıya sahiptir.
Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 3
üncü maddesinde, lisanslı depoculuk hizmetlerine konu olacak tarımsal ürünler,
depolanmaya uygun nitelikli hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı
tohumlar, bitkisel yağlar, rafine şeker gibi standardize edilebilen temel ve
işlenmiş tarım ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Belirttiğim bu ürünlerde, ülke
çapında uygulanan ve herkes tarafından kabul gören bir standartlaşma sisteminin
bulunduğu söylenemez. Hububatta, Toprak Mahsulleri Ofisinin, Türk Standartları
Enstitüsünün, borsaların uyguladığı standartlar birbirinden farklıdır. Benzer
sorunlar pamukta da vardır. Sadece bu durum bile, tek başına sistemin
işlememesi için yeterli nedendir.
Türkiye'de havalandırma ünitesine sahip, yükleme,
boşaltma olanakları gelişmiş depo sayısı, sanıldığının aksine, yeterli
değildir.
Hukukî altyapı, bahsettiğim gibi, sorunludur.
Kapsama alınacak ürünler, depolama özellikleri farklı
olan ürünlerdir. Bu nedenle de, genel bir lisanslı depoculuk kanunuyla tüm
ürünlerin kapsanması imkânsızdır. Gruplanabilen ürünlere göre değişen
yönetmeliklerin varlığı zorunludur. Bu kapsamda karşılaştırılabilen hububat
gibi ürünler, ayrı depolanması gereken ürünler, pamuğun balya bazında
depolanması için ayrı yönetmelikler hazırlanmalı ve kanunla eşzamanlı olarak
yürürlüğe sokulmalıdır.
Ayrıca, elektronik ürün senedi için de gerekli hukukî
altyapının bulunmadığı söylenebilir.
Diğer taraftan, sistemin güvenli işlemesi için, zarar
görenlerin zararının derhal tazmin edilmesi için kurulması öngörülen fonun
Borçlar Kanunu içindeki durumu sorunlu olabilir.
Lisanslı depoların, Türkiye genelinde bilgi paylaşımını
sağlayacak bir bilgiişlem altyapısı yoktur.
Son ekonomik krizlerden sonra alternatif finansal
enstrümanlar, en kârlı yatırım aracı olma özelliklerini sürdürmektedirler. Bu
durum, makbuz senedini teminat olarak kabul edip, kredi verecek finans
kurumlarının ortaya çıkmasına da engel olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, tasarıda, lisanslı depoculuk,
genel tarım politikalarının uygulanmasında yararlanılacak bir araç olarak
görülmemektedir. Kamusal destekleme politikaları olmaksızın, hububat üretiminin
sürdürülebilmesi ve makbuz senetleri sisteminin işletilebilmesi olanaklı
değildir.
Ürün senetleri, sistemin en önemli ayaklarından
birisidir. Ürün senedine sahip üreticinin senedinin teminat unsuru olmasının
bir sonucu olarak, acil nakit ihtiyacını karşılamaya imkân bulmasıdır.
Ürün senetleri sisteminin diğer önemli ayağı ise, ürün
senetleri veri tabanından kendi gereksinimine uygun kalitede ve miktarda satın
alma yapan işleyicinin zamanında hammaddeye ulaşmasını güvence altına
almasıdır.
Tasarıda lisanslı depoculuk borsa sisteminin bir
tamamlayıcı unsuru olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Lisanslı depocular
borsalarla sözleşme yaparak ürün senetlerinin piyasa fiyatlarını tespit
ettirecektir. Amerika'dan devşirilmiş bu tasarının Türkiye şartlarına uygun
olup olmadığını siz takdir ediniz.
Tasarıda ilginç bulduğum bir husus da lisanslı
depoculuk sisteminin Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kontrol ve denetimine
bırakılmasıdır. Bu durumda, sözü edilen bakanlığın teknik bilgi isteyen ve
birbirinden çok farklı özellikler gerektiren ürün depolamalarında uzman
olmaması nedeniyle sorunlar ortaya çıkacağı kesindir.
Türkiye'de tarımın içerisinde bulunduğu durumu
değerlendirirsek, depoculukla ilgili bu tasarı doğru, gereken bir kanun
tasarısıdır; ama, depoya mal koyabilmek için onu yetiştirenin ne durumda
olduğunu hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türk tarımı adına kaygılanıyorum.
Sorunlarına çözüm arayan, derdini anlatmaya çalışan çiftçiler için
kaygılanıyorum. Partim Cumhuriyet Halk Partisi ülkemizin ve çiftçimizin
yararına olan her türlü düzelmeyi her zaman için desteklemiştir.
Değerli arkadaşlarım, daha önce bir ulusal Türk tarım
politikası vardı. Bizim çiftçimizi, devlet, gübrede desteklerdi, ilaçta
desteklerdi, tohumda desteklerdi; çiftçi desteklenirdi. Vahşi liberalizmin
ülkemize yansıması sonucu tarım politikaları değişmeye başladı. Destekleme
alımı yerine doğrudan gelir desteği başladı. Doğrudan gelir desteğinin
çiftçilere gitmediğini hepimiz biliyoruz. Tarımın geldiği nokta ortada.
Çiftçimizin bu duruma gelmesinin iki temel nedeni
vardır. Birinci temel nedeni, tarımsal ürünlerde hiç ürün kısıtlaması olmadan
ithalat yapılmasıdır. Avrupa Birliğine bağlı ülkelerden, bizdeki desteklemenin
en az 10 katı fazla desteklemeler sonucu oluşmuş fiyatlarla Türkiye'ye her
türlü tarımsal ürün ithal edilmektedir.
Avrupa Birliğinin tarım nüfusu Türkiye'nin tarım
nüfusuyla karşılaştırıldığında, Türkiye tarım nüfusunun, Avrupa Birliği
ülkeleri tarım nüfusunun 3 katı olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri,
Türkiye'deki tarım nüfusunun azaltılmasını öngörmektedir. Türkiye'deki tarım
nüfusunun azaltılmasının tek bir yolu vardır; o da, çiftçiyi zarar ettirmektir.
Türk çiftçisinin zarar ettirilmesinin yolu da, tarımsal ürünlerin ithal
edilmesidir. Desteklemelerle fiyatı ucuzlatılmış her türlü tarımsal ürün
Türkiye'ye satılmaya başlanmıştır. Buradaki temel amaç, Türkiye'deki tarım
nüfusunu azaltmak, Avrupa Birliği ülkelerinin kendi tarım nüfusunu korumak,
Türkiye'yi, Avrupa Birliği tarım pazarının sıkı ve daimî bir müşterisi haline
getirmektir.
En son, 2004 yılında, 7307 sayılı Bakanlar Kurulu
kararıyla, 31.8.2004 tarihine kadar geçerli olmak üzere, yüzde 70 olan
gümrükler yüzde 25'e düşürülerek, 900 000 ton mısır ithal edilmesine izin
verilmiştir. Türkiye'de, mısırın hasat edileceği döneme rastlayan bu ithalat
izni, mısır üreticisini büyük zarara uğratmıştır. Bu nedenle, geçen sene 310
000 liraya satılan mısır, bugün, artan girdi maliyetlerine rağmen, yine aynı
fiyatlarla satılabilmektedir.
Çiftçimizin bu duruma gelmesinin ikinci temel nedeni
ise, çiftçimize desteklemenin yapılmamasıdır. Avrupa Birliği ülkelerindeki
tarım desteklemeleri ile Türkiye'deki tarım desteklemeleri karşılaştırıldığında,
Türk çiftçisinin ve tarımının gözden çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi, bir yandan Avrupa Birliği, bir yandan
hükümet, tarımı bitirmeye çalışıyor. Diyorum ki, çiftçimiz köylerden şehirlere
göç ederek, orada aç biilaç yaşamasınlar, topraklarını ekip biçsinler; tüm ülke
olarak, ucuz ve yerli meyve, sebze yiyelim.
Yakın zamanda, üretim yapan çiftçi bulamayacağız,
tarıma dayalı sanayi de etkilenmiş olacaktır; depoya neyi koyacaksınız? Birçok
tarımsal üründe üretim girdileri arttı. Fiyatlar üç yıldır çakılı, hatta
geriledi. Çiftçi, elektrik, tohum, mazot, ilaç parasını ödeyemiyor; traktörünü
satıyor. Çiftçiye düşük faizli krediler verilmeli, indirimli mazot verilmeli,
Akaryakıt Tüketim Vergisi alınmamalı, elektrik indirimli olmalıdır ki, onlar,
kaygısızca çalışsınlar, meyve, sebze yetiştirsinler.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de tarım alanında adından
fazlaca bahsedilen bir il olan Hatay'ı temsilen bu Parlamentoda bulunuyorum.
Bölgemdeki çiftçiler, diğer bölgelerdeki çiftçiler gibi, bu yıl çok büyük
zorluklar yaşadılar.
Buğday, Hatay'da üretilen önemli bir tarımsal üründür.
Yaklaşık olarak kilosu 382 000 liraya mal olmaktadır. Şu anda çiftçi, elindeki
buğdayı 290 000 ile 300 000 lira arasında elinden çıkarmıştır. Çiftçinin
buğdaydaki kilo başına zararı, 80 000 liradır.
Hatay'da diğer bir önemli tarımsal ürün de, pamuktur.
Doğal afetler dolayısıyla bu yıl üç defa ekimi yapılan pamuk, şu anda 530 000
ile 580 000 lira arasında satılmaktadır. Pamuk tohumunun kilosu ise 550 000 ile
600 000 lira arasındadır. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, 1 kilo pamuk, 1 kilo
pamuk tohumu etmemektedir; ancak, 1 kilo pamukla 1 kilo gübre alınabilir
durumdadır.
Türkiye'de pamuk üreticisine 90 000 lira destekleme
verilmektedir. Onun da 2 000 lirasını banka kesmekte, çiftçinin eline 88 000
lira geçmektedir; bu destekleme de bir yıl sonra ödenmektedir. Pamuk
desteklemesinin hükümet tarafından önceden açıklanmaması nedeniyle, bu yıl
ekili pamuk alanları, geçen yıla oranla yüzde 50 azalmıştır. Hükümet bu yanlış
politikasını sürdürmeye devam ederse, gelecek yıl ekili pamuk alanı kalmayacak
ve pamuğun tümünü ithal eden bir ülke durumuna düşeceğiz.
Narenciyede de aynı sorunlar yaşanmaktadır. Bilindiği
gibi, dünyanın en lezzetli narenciyesi Türkiye'de, Türkiye'nin de en lezzetli
narenciyesi Hatay'ın Dörtyol, Erzin, Samandağ ve İskenderun çevresinde yetişir.
Narenciye yetiştirilmesi, çok zahmetli ve masraflı bir iştir. Bir ağacın
ekonomik değer kazanması, ortalama on yıllık bir bakım gerektirir. Nisan ayında
çiçek açıp kasım ayında hasat edilecek hale gelmesi, masraf isteyen, zahmetli
bir süreçtir.
Yakın zamana kadar bu bölgenin narenciyesi, ihracattan
dolayı Türkiye'nin iç pazarına bile girmeden tüketilmekteydi; ancak, önemli
ihracat ürünlerimizden olan narenciyede iktidarın düşük kur politikası ve
desteklemeleri düşürmesi sonucu, ihracatçılarımızın dış piyasada rekabet şansı
azalmıştır. Halbuki, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, nakliye dahil birtakım
avantajlarla pazara girmeleri, ayrıca bu pazarda rakiplerimiz olan
ihracatçıların da bizim ihracatçılardan fazla destek almaları sonucu, rekabet
şansımız ortadan kalkmıştır. Fiyatlar, geçen yılki fiyatların çok altına
düşmüştür; toplayanın yevmiyesini kurtaramayacak durumdadır. Şimdi oturmuşuz,
depo kanunu görüşüyoruz. Ön hazırlık yapılmadan, zemin hazırlanmadan, lisanslı
depoculuğa geçiş, sektörde emeğiyle yaşayanlara ve ülkeye yarar değil, zarar
getirecektir.
Değerli arkadaşlarım, depo şarttır. Tarımsal depolar
elbette gereklidir; ama, içine ne koyacağız; hangi çiftçiye, ne ürettireceğiz?!
Yani, işe tersinden başlamayalım. Tarım politikamızı baştan gözden geçirelim;
hükümetin IMF'den yalvar yakar aldığı döviz, tarımsal ürünlerin ithalatına
gitmesin. Bir millî tarım politikası oluşturalım, belli bir plan dahilinde
tarımsal üretim yapalım.
Değerli arkadaşlarım, sorunlarını anlatmaya çalıştığım
çiftçilerimiz ciddî düzenlemeler bekliyor ve en önemlisi de icraat...
Hepinize, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazar.
Sayın milletvekilleri, 23 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati
: 19.42
BAŞKAN :
Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 56 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
701 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
7. - Tarım
Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/821) (S. Sayısı: 701) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
24 üncü maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Lisanslı Depoculuk Tazmin Fonu ve Zarar Görenlerin
Müracaat Hakkı
Lisanslı Depoculuk Tazmin Fonu
MADDE 24.- Lisanslı depo işleticisinin, bu Kanunda ve
mudîler ile yapacağı sözleşmede öngörülen yükümlülüklerini yerine
getirmemesinden dolayı ortaya çıkan zararların tazmin edilebilmesi amacıyla,
tüzel kişiliği haiz Lisanslı Depoculuk Tazmin Fonu kurulur.
Fon yönetimi; lisanslı depoculukla ilgili birimden
Bakanlığı temsilen iki, lisanslı depoları, borsaları ve üreticileri temsilen
birer olmak üzere toplam beş kişiden oluşur. Aynı sayıda da yedek üye
belirlenir. Borsaların temsilcisi, bunların yönetim kurulu üyeleri arasından
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından, lisanslı depo temsilcisi kendi
aralarından oy çokluğu ile, üreticileri temsilen bir üye ise Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından atanır. Yönetim kurulu üyelik süresi iki yıldır. Üyeler
yeniden seçilebilirler.
Fonun gelirleri şunlardır:
a) Lisanslı depo işletmesinin, her yıl lisanslı
depoculuk hizmetleri karşılığında o takvim yılı tahsil ettiği ücretlerin binde
beşi.
b) Borsalarda işlem gören ürün senedi alım satımından
tahsil edilecek borsa tescil ücretlerinin yüzde onu.
c) Borsalarda işlem gören ürün senedi alım satım
bedelinin binde yarımı.
d) Tahsilat ve faiz gelirleri.
e) Bağış, yardım ve diğer gelirler.
Fonun giderleri şunlardır:
a) Mudîlerin zararlarına ilişkin ödemeler..
b) Bu Kanunun uygulanması ve lisanslı depoculuğun
geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan faaliyet, eğitim ve denetime ilişkin
giderler.
c) Bu Kanunda verilen görevleri yerine getirebilmek ve
bunlarla sınırlı kalmak kaydıyla ihtiyaç duyulan Fon carî ve yönetim giderleri.
Fon yönetim kurulu üyelerine aylık brüt asgarî ücret
tutarı kadar aylık ücret ödenir.
Fonun kuruluşunu takiben içinde bulunulan veya takip
eden malî yılın genel bütçesinden bir defaya mahsus olmak üzere, Fon bütçesine
ikitrilyon lira tutarında ödenek aktarılır. Fon yönetimi, Fon kaynaklarının
yeterliliği konusunda yapacağı değerlendirme sonucuna göre gerekçeleriyle
birlikte Fon gelirlerinin oranlarının değiştirilmesi için Bakanlığa
başvurabilir. Bakanlık, bu başvuruyu uygun görürse Bakanlar Kuruluna oranların
değiştirilmesi teklifinde bulunur. Bakanlar Kurulu (a), (b) ve (c) bentlerinde
gösterilen Fon gelirleri oranlarını sıfıra kadar indirmeye veya bir katına
kadar artırmaya yetkilidir.
Bu Kanun kapsamında alınacak teminatlar, Fon adına ve
lehine düzenlenir. Bu teminatların muhafazası, Kanunda öngörüldüğü şekilde
nakde çevrilmesi ve zarar görene ödenmesi, yasal takibinin yapılması, ilgililer
hakkında dava açılması, tahsili, yeterliliği, depoculuk lisansının iptali
durumunda lisanslı depo işletmesinin yerine getirmesi gereken bir tazmin veya
yükümlülüğünün bulunmadığının tespiti sonrası teminatın iadesi ve bunların
Bakanlığa bildirilmesi, teminatla ilgili diğer hususlar ve tasarruflar Fon
yönetimince yerine getirilir.
Fonun gelirleri genel bütçeye veya diğer fonlara
aktarılamaz, amacı dışında kullanılamaz.
Fonun çalışma usul ve esasları ile Fonla ilgili diğer
hususlar yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada yapılan konuşmalar, kanun tasarısından ziyade,
birtakım yerlere mesaj vermek yönünde cereyan ediyor; ancak, bu arada da çok
yanlış bazı bilgiler aktarılıyor burada. Denizli Milletvekili Sayın Ümmet
Kandoğan, burada konuşurken, tarım gönüllülerinin 184 000 000 lira maaş
aldıklarını söyledi. Bu bilgiyi nereden aldı, onu bilemiyorum; ancak, ben
Bakanlıktan bu bilgileri aldım ve gerçek durumu sizlere aksettirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarım gönüllülerinden 820 kişi,
820 tarım gönüllüsü 1 000 000 000 lira ile 1 250 000 000 lira arasında ücret
almaktadır. 100 kişi 750 000 000 lira ile 1 000 000 000 lira arasında ücret
almaktadır; 51 kişi 1 250 000 000'un üzerinde ücret almaktadır ve bu rakamlar
2004 yılı aralık ayı rakamlarıdır. 2005 yılı itibariyle bu ücretlere yüzde 5
ile yüzde 15 arasında zam yapılmaktadır, ücret artışı sağlanmaktadır.
Ayrıca, Sayın Kandoğan'ın bahsettiği Konya İliyle
ilgili rakamları da özel olarak aldım; onlar da şu şekildedir: 2005 yılında
Konya'da en düşük tarım gönüllüsü maaşı 850 000 000 liradır, en yüksek maaş ise
1 050 000 000 liradır. Bununla ilgili detaylı bilgiyi, zannediyorum, Tarım
Bakanımız önümüzdeki günlerde burada daha geniş bir şekilde açıklar.
Ben, özellikle bu rakamların burada zabıtlara geçmesini
arzu ettim; çünkü, burada verilen bilgiler halkımız tarafından da dinleniyor;
"tarım gönüllüsü demek bu kadar mı maaş alıyormuş" şeklinde yanlış
intibalar doğuyor. Bunun düzeltilmesini arzu ettim.
Kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı
adına Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Lisanlı Depoculuk Kanunu Tasarısının 24 üncü
maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, umuyorum, AKP Hükümetinin tarım
politikaları böyle devam ettiği müddetçe, bu lisanslı depoculuk kanunu
memleketimize hayırlı olur; bu depolara da koyabilecek tarım ürünü inşallah hep
beraber bulabiliriz.
Ben, maddeyle ilgili görüşlerimi ifade ederken, hazır
Değerli Sanayi Bakanımız da buradayken, Türkiye'de pancar üretimi ve şekerle
ilgili son günlerde yaşadığımız üzüntü verici olayları dile getirip, 7 000 000
pancar üreticisinin, binlerce şeker fabrikası çalışanının ve onların
aileleriyle birlikte 10 000 000 kişiyi ilgilendiren bu konuda, Değerli Tarım
Bakanımız, endişeleri giderici açıklamalar yapar, tedirginlikleri giderici
açıklamalar yapar, pancar üreticileri ve bizler de, bu gece, burada, bir oh
çekme fırsatı buluruz.
Değerli arkadaşlarım, şekerpancarı niçin önemli;
öncelikle sözüme buradan başlamak istiyorum. Şekerpancarı tarımı, ülkemizin 64
ilinde, yaklaşık 7 000 yerleşim biriminde, her yıl 234 pancar bölge şefliği
denetiminde, 608 alım merkezi yoluyla, 4 000 000-5 000 000 dekar alanda ekimi
yapılmaktadır.
Şekerpancarı üretiminin ekonomi, istihdam ve çevre
açısından önemini ana başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz:
Sağladığı katmadeğerle ülkeyi ve çiftçiyi
zenginleştiren, özellikle Orta Anadolu şartlarında alternatifi olmayan ve
kırsal kesimin sosyoekonomik durumunu iyileştiren bir sanayi bitkisidir.
Çiftçiyi toprağa bağlayarak köyden kente göçü
engelleyen tek bitkidir.
Tarımda ana itici güç ve şeker tarımının yapıldığı
yörelerde örnek bir üretim koludur.
Tarımda münavebe uygulamasının öncüsü ve sulu ziraatın
yaygınlaştırıcısı olmuştur.
1 dekarının fotosentez yoluyla havaya verdiği oksijen 6
kişinin bir yılda tükettiği oksijene eşdeğer olup, aynı orman alanından 3 kat
fazla oksijen üretir. Bu yönüyle, ülkemizin de taraf olduğu Kyoto Çevre ve
İklim Değişikliği Protokolü çerçevesinde, üretimi daha da önem kazanan bir
bitkidir.
Biyoenerji ya da yeşilenerji olarak da tanımlanan ve
son yıllarda dünyada üretimi ve kullanımı yaygınlaşan biyoetanolun önemli bir
hammaddesidir.
Yan ürünleri baş, yaprak, yaş pancar posası ve melası
hayvan yemi olarak kullanılan ve 1 dekar pancardan 50 kilogram et veya 500
litre süt üretiminin elde edildiği bir bitkidir.
1 dekarında yaklaşık 10 kişi istihdam edilir.
Endüstri bitkileri içerisinde sağladığı katmadeğer
bakımından ikinci sırada yer alır.
Kendisinden sonra ekilen hububatta yüzde 20 verim
artışına sebep olur.
Yılda yaklaşık 25 000 000 tonluk taşıma hacmi yaratarak,
taşıma sektörüne büyük bir pazar oluşturur.
Çapa ve hasat dönemlerinde 250 000 topraksız, az
topraklı ve işsizlere yüz gün süreyle istihdam sağlar.
Yılda yaklaşık 450 000 aile tarımını yapmakta ve
fabrikalarda 30 000 kişiye yakın istihdam sağlamaktadır.
Ayrıca, pancar, dünyayla rekabet edebileceğimiz tek
tarımsal bitkidir; çünkü, Türkiye'nin dönüm başına pancar üretimi dünya
ortalamalarının üzerindedir.
Durum böyle iken, bu konuyla ilgili dünyada ve Avrupa
Birliğindeki pozisyona bir göz atmamız gerekiyor. Dünyada 2002-2003 üretim
döneminde beyaz şeker üretimi bir önceki yıla göre yüzde 7,44 oranında artarak
148 913 000 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimin yüzde 75,1'i (111 858 000 ton)
şeker kamışından, yüzde 24,9'u ise (37 055 000 ton) pancardan elde edilir.
Kamış şekeri, toplam dünya şeker üretiminde yüzde 75'in
üzerinde ve ihracatında ise yüzde 90'a yakın pay almaktadır. Kamış şekeri
fiyatlarının daha düşük olması nedeniyle, pancardan şeker üreten ülkelerin
ulusal politikalarında pancar şekerinde korumacılık önemli bir yer tutmaktadır.
Dünya şeker üretiminde 23 600 000 tonla Brezilya ilk
sırada yer almakta, bu ülkeyi Hindistan, Avrupa Birliği, Çin, ABD, Tayland,
Avustralya ve Meksika takip etmektedir. Bu ülkeler, 2003 yılında yaklaşık 100
000 000 ton üretimleriyle, dünya şeker pazarının üçte 2'sini elinde
bulundurmaktadırlar.
Pancar şekeri, üretim prosesi gereği kamış şekerine
göre daha pahalıya üretilmekle birlikte, gelişmiş ülkelerin gıda güvencesi,
üretici geliri ve tarımsal ekonomi politikaları açısından büyük önem taşımakta
ve desteklenmeye devam etmektedir.
Avrupa Birliğinde de durum şöyledir değerli
arkadaşlarım: Türkiye'de olduğu gibi serin iklim kuşağında yer alan Avrupa
Birliğinde şeker, şekerpancarından üretilmektedir. Topluluk şeker rejimi, ortak
tarım politikasının genel işleyişi içinde değerlendirilerek, bunun içinde bir
malî dayanışma kavramı geliştirilmiş ve 1962 yılında Avrupa Tarımsal Garanti ve
Yön Verme Fonu kurulmuştur. Yine, ortak tarım politikasının temel amaçlara
ulaşabilmesi için iki araç geliştirilmiş; bunlardan birincisi yukarıda ifade
ettiğimiz, ikincisi ise ortak piyasa düzenidir ve Avrupa Birliğinin pancara
yıllık yapmış olduğu destek 1,5 milyar eurodur. Türkiye'de bu rakam, yılık
ortalama 100 000 000 dolar civarında.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde şekerin üretim
maliyeti 660 dolar/tondur. Avrupa Birliği ülkeleri, oluşturdukları Tarımsal
Garanti ve Yön Verme Fonundan sağlanan sübvansiyonlarla Brezilya, Tayland,
Avustralya, Hindistan, Kolombiya gibi ülkelere maliyeti 240-280 dolar/ton olan
kamış şekeriyle rekabet ederek 189 dolara şeker ihraç etmektedirler. Yani,
bizden daha pahalıya üretiyor olmalarına rağmen, dünya piyasalarından daha ucuz
fiyatlarla dünyaya şeker ihraç etmektedirler, pancar üretiminden
vazgeçmemektedirler.
Amerika Birleşik Devletlerinde tarıma destek 75 milyar
dolar, şekere destek 1,8 milyar dolardır. Avrupa Birliğinde tarıma destek 46 milyar euro, şekere destek 1,5
milyar eurodur. Bizim tarıma yaptığımız desteklemeyi çok bulan, destekleme ve
sübvansiyonların kaldırılmasını telkin eden IMF ve Dünya Bankasının bulunduğu
ülkeler, bizden çok çok fazla miktarlarda tarıma destek ve sübvansiyon
uygulamaktadırlar.
Durum böyleyken, Avrupa Birliğinde üretilen şekerin
yüzde 98'i pancardan, yüzde 2'si nişasta bazlı tatlandırıcılardan; Amerika
Birleşik Devletlerinde yüzde 95'i pancardan, yüzde 4 veya 5'i nişasta bazlı
tatlandırıcılardan elde edilirken, Türkiye'de Şeker Yasası gündeme gelirken, bu
kota yüzde 10 olarak tespit edilmiş ve Bakanlar Kuruluna da bunu yüzde 50
artırma ve eksiltme yetkisi verilmiş. Hükümetiniz bu yetkiyi kullanarak, yüzde
50 nispetinde bu kotayı artırarak nişasta bazlı tatlandırıcıdan elde edilen
şeker miktarını yüzde 15'e çıkarmış.
Şimdi, bunun piyasadaki etkilerini sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu uygulama, pancar ekim alanının 380 000 dekar, pancar üretiminin
ise 1 500 000 ton azalmasına sebep olmuştur. Pancar ekim alanları yüzde 10
daralmıştır. 200 köyde 30 000 çiftçi ailesinin ekimine eşdeğer alanda pancar
ekimi yapılamamıştır. İki fabrikanın işleme kapasitesine eşdeğer üretim
daralması olmuştur. Halen mevcut 3 000 000 ton/yıl pancar şekeri üretimi
kapasitesine, pancar şeker sanayii de daha düşük kapasiteyle çalışır duruma
gelmiştir. Pancar şeker sanayiinin sahip olduğu pazarın bir bölümü nişasta
bazlı şeker üreticilerine verilmiştir. Türkiye, uluslararası pancar şekeri
ticaretinde stratejik önemini kaybetmiştir. Ülke, bazı tarım ürünlerinden
olduğu gibi, şekerde de dışa bağımlı hale gelmiştir, ülke şeker pazarı çokuluslu
şirketlerin tekelinin eline geçmiştir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, üretim kotaları bu şekilde
pancar üreticisinin aleyhine gelişirken, bir de 27 Aralık 2004 günü Bakanlar
Kurulu, Türkiye'de Şeker Kurumunun kapatılmasına yönelik bir karar almış ve 31
Aralık günü bu karar Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
Şeker Kurumu ne görev yapar, ne için vardır; Şeker
Kurumu, Türkiye'de pancar üretimini, şeker üretimini, nişasta bazlı
tatlandırıcı üretimini, bu piyasayı kontrol eden, denetleyen, gerekli izinleri,
ruhsatları veren bir kurumdur. Bu kurumun görevine son verilmesi, bu piyasanın
denetlenemez hale gelmesine sebep olacaktır. Bununla ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, Grup Başkanvekilimiz nezdinde gerekli açıklamaları
yaptık. Daha sonra, Sayın Genel Başkanımız, Grup konuşmasında, 20 dakika
süreyle, bu konuyla ilgili, Türkiye'ye mesajlar vermeye çalıştı; ama, üzüntü
vericidir ki, bizim vermeye çalıştığımız bu mesajlar, ne ulusal medyada bir
haber oldu ne de hükümet bu mesajları alıp, bunun karşılığında ciddî bir
açıklama yaptı. İnşallah, bu gece, bu açıklamayı, Sayın Sanayi ve Ticaret
Bakanımızdan hep beraber dinleyeceğiz.
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç bekleme, yapmazlar!
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Şimdi, bu konuyla ilgili,
Türkiye'de, pancar üreticileri ayaklanmış, üreticilerin temsilcileri
ayaklanmış, her yerde feryadı figan; bu konuyla ilgili açıklamalar yapılmış,
mahkemelere gidilmiş ve bu konuyla ilgili, yine Şeker-İş Sendikası birtakım
açıklamalar yapmış. Bu açıklamalarda, iki önemli noktayı sizlerle paylaşmak
istiyorum. Şeker-İş Sendikası diyor ki: "Bu karar, sektörde büyük bir
kaosu başlatacak, iki üç yıl gibi kısa bir dönemde pancar şekeri stokları hızla
artacak ve pancar üretimi 13 300 000 tondan 2 000 000-3 000 000 tona kadar,
pazar payı ise 300 000 tona kadar düşecektir. Ekonomik açıdan 1 katrilyon
liraya ulaşan zararlar olabilecektir." Yine, Şeker-İş Sendikası
"yakın gelecekte, 74 ilde yapılan pancar ekiminden geçimini sağlayan 7 000
000 pancar çiftçisi ile 30 fabrikada çalışan 26 000 şeker çalışanı ve
aileleriyle birlikte 100 000'den fazla insanımız doğrudan etkilenecektir"
diyor.
Bütün bunlar söyleniyor, ulusal medyada tık yok,
hükümette tık yok. Söylenen tek şey, pancar üretiminin maliyetlerinin yüksek
olduğu. Bu, kesinlikle doğru değildir. Burada yapılmak istenen şey, Türkiye'de
şeker piyasasının uluslararası tekellerin eline geçmesini sağlamaktır, nişasta
bazlı tatlandırıcı üreticilerinin kotalarının legal ve gayrilegal yollardan
artırılmasının yolunu açmaktır, piyasadaki denetimin ortadan kalkmasını
sağlamaktır ve süreç içerisinde pancar üreticisinin mağdur edilmesini
sağlamaktır.
Ben, şimdi, Sayın Bakanıma soruyorum: Şeker Kurumunun
görevine son vererek neyi amaçlıyorsunuz? Bunun yerine ne gibi bir düzenleme
getirip, bu ülkede pancar üreticilerinin sorunlarına ve ekmeğine sahip
çıkacaksınız ve bu düzenlemeyle kimleri korumaya çalışıyorsunuz, kimlere ilave
gelirler sağlamaya çalışıyorsunuz? Ben, Sayın Bakanımdan, bu sorularımın net
cevabını istiyorum.
AHMET ERSİN (İzmir) - Vermezler kardeşim, ısrar etme!
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet
Halk Partisi, bu ülkede, emeğiyle geçinen, yaşayan pancar üreticisinin
alınterini sonuna kadar korumaya kararlıdır. Hiç kimse, pancar üreticisini
sahipsiz zannetmesin. Duyduğumuz dedikodular bilemiyoruz ne kadar doğrudur;
cevaplarını istiyoruz. Nişasta bazlı şekerin katı hale getirilip, kotanın
genişletilmesinin yolu mu açılmaya çalışılıyor? Bu karar yayımlandıktan sonra,
kota artırımı talebiyle Sanayi Bakanlığına yapılmış bir müracaat var mıdır;
varsa, hangi şirketlerdir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bu konuların Yüce Meclisin ve milletin önünde açık ve
net bir şekilde cevaplandırılmasını talep ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Hepsine toptan cevap veririm! (Gülüşmeler)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Lütfen Sayın Bakan... Hazır
fırsat varken...
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
25 inci maddeyi okutuyorum:
Zarar görenlerin müracaat hakkı
MADDE 25.- Zarar, sigorta kapsamında ödenemezse ve
lisanslı depo işleticisinin bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerinin herhangi bir
nedenle yerine getirilmemesinden dolayı ortaya çıkmışsa; aşağıda gösterilen
usule göre gerekli müracaatlar yapılır ve zarar tazmin edilir :
a) Zarar görenler, noter aracılığıyla veya taahhütlü
mektupla ya da lisanslı depo işleticisiyle mudî tarafından imzalı durumu
gösterir bir tutanakla, zararın tazmini için lisanslı depo işletmesine
başvurur.
b) Başvurunun tebliğinden itibaren yedi iş günü içinde
zararın tazmin edilmemesi ya da sulh yoluyla çözülmemesi halinde, durum
belgeleriyle birlikte zarar gören tarafından Bakanlığa ve borsaya intikal
ettirilir.
c) Borsa, kendisine başvuruyu takiben en geç yedi iş
gününde bir ön inceleme ile tarafların sulh imkânını araştırır ve sonucundan
Bakanlığı haberdar eder.
d) Sulh mümkün olmamışsa veya gerekli görülmesi
durumunda Bakanlık, görevlendirdiği denetim elemanları ile Bakanlığın talebi
üzerine borsaca görevlendirilen en az iki bilirkişiden oluşan heyete gerekli
incelemeyi yaptırır. Heyet, Bakanlık denetim elemanlarının koordinasyonunda
çalışmalarını en geç yirmi gün içinde tamamlayarak rapora bağlar. Gerekçeli
talep üzerine bu süre, Bakanlıkça on gün daha uzatılabilir. Bakanlık denetim
elemanları, ayrıca ilgililerin cezaî sorumluluğuna ilişkin tespit ve
incelemeleri de yürütür.
e) Raporda, lisanslı depo işletmesi tarafından ödenmesi
gereken bir zarar veya yükümlülük tespiti yapılmışsa, Bakanlıkça işletmeye
gerekli tebligat yapılır ve tebligat tarihinden itibaren yedi iş gününde
zararın ilgiliye ödenmesi ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi istenir.
f) Belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmediğinin
anlaşılması üzerine, durum belgeleriyle birlikte Fona intikal ettirilir. Fon,
gecikmeksizin lisanslı depo işletmesinin nakit teminatını çözerek mudîye öder. Bu teminat, zararın tazminine
yetmediği takdirde, kalan kısım Fondan ödenir. Fondan yapılan ödeme, lisanslı
depo işletmesince Fon tarafından belirlenen sürede yatırılmazsa, teminat olarak
verilen ipotekler Fon tarafından nakde çevrilerek Fona gelir kaydedilir. Fon,
işlemlerin sonucunu ve teminatın durumunu Bakanlığa bildirir.
g) Lisanslı depo işleticisi veya mudî, yapılan işleme
karşı borsaya başvurarak sorunun hakem heyeti tarafından karara bağlanmasını
talep edebilir. Bu durumda borsa öncelikle yine tarafların sulh imkânını
araştırır, sulh mümkün olmazsa konuyu incelemesi için hakem heyetini
görevlendirir.
h) Hakem heyeti, görevlendirilmesinden sonra azami üç
ay içinde incelemesini bitirerek kararını Bakanlığa bildirir. Hakem heyetinin
nihai kararı Fon yönetimince yerine getirilir.
Fon, ödediği tutarın ilgililerden tahsili için dava
açma da dahil olmak üzere yasal takibat yapar.
Tarafların yargıya müracaat hakları saklıdır.
BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç.
Sayın Kılıç, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
Tasarısı hakkında şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
açıklayacağım. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, getirilen bu tasarı, çiftçiler için
önemli bir tasarı.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul)- Bravo.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Bu nedenle, bu tasarıyı
hazırlayanlara, komisyon üyelerine, Bakanlığa ve diğer arkadaşlara teşekkür
ediyorum. Ancak, bu tasarı, bir bütünün son halkası olarak getirilmesi gereken
bir tasarıydı.
FARUK ÇELİK (Bursa)- "Ancak" olmayacaktı
işte!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Depoculuk, tarım sektörünün
son halkasıdır. Tarımda her şey rayında gider, her şey düzenli bir şekilde
yolunda gider, hâsılat kaldırılır, o hâsılat depoya konulur. Bu güzel bir
uygulama. Ancak, değerli arkadaşlar, ülkemizde, maalesef, tarım sektörü imdat
işareti veriyor, tarım sektörü bitme noktasında.
Şu anda, benim ilim Malatya'da, hububat ekilen tarım
alanlarının çoğu boş durumda; çünkü, çiftçi, ektiği tohumu, kullandığı gübreyi,
traktörünün mazotunu, işçiliği, diğer giderleri kattığında, kaldırdığı hububat,
emin olunuz, masraflarını karşılamıyor. Bu nedenle, bu şekildeki bir sektörde,
hangi büyüklükte, hangi nitelikte depo yaparsanız yapın, çiftçiyi memnun
etmeniz mümkün değil.
Bu nedenle, tasarı güzel; ancak, dediğim gibi,
öncelikle, çiftçinin asıl sorununun çözülmesi gerekiyor. İktidarın seçim
programında, acil eylem planlarında tarım sektörüyle ilgili güzel vaatler var;
ancak, aradan iki yılı aşkın bir süre geçtiği halde, bu konularda, maalesef,
yeteri kadar bir çalışma olmadı. En basitinden, bir yıllık acil eylem planında,
tarım sigortasının çıkarılacağı belirtiliyordu; ancak, tarım sigortasının
çıkarılması bir yana, henüz, Meclise bile -sanırım- sevkı yapılmadı. Bu
nedenle, öncelikle, hükümetin, vaatlerini yerine getirmesi gerekiyor; çünkü,
artık, hükümetin önünde çok fazla bir süre de kalmadı; artık, yarı dönemi aşma
noktasında.
Değerli arkadaşlar, tarım sektöründe çok büyük
sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntılar, kendi ilim olan Malatya'da da
yaşanmaktadır. Özellikle kayısıcılık alanında hükümetten büyük ölçüde destek
beklenilmesine rağmen -gerçi, kısmen bir destek olundu; ama, bu yeterli olmadı-
Malatyamızda kayısıya destek olmayınca, Malatya ekonomisi felç oluyor; çünkü,
Malatya'da 50 000 ailenin geçim kaynağı kayısıdır; yani, ortalama 250 000
kişinin geçimi kayısıdan oluyor. Ancak, geçen sene kayısıda olan don
felaketinde tüm çabalarımıza, Sayın Başbakana, sayın bakanlara, sayın hükümete
tüm başvurmalarımıza rağmen, maalesef, Malatya çiftçisinin, Malatya
kayısıcısının sorunları çözülmedi. O don felaketinde uğranılan zarardan dolayı
Malatya çiftçisi perişan; sonbahar döneminde, çoğu, kayısıya ilacını atamadı.
Şu sezonda kayısının gübrelenmesi gerekiyor. Çoğu çiftçinin, kayısıya atacak
gübreyi bulmakta zorlandığını çok iyi biliyorum. Bu don felaketiyle ilgili...
Bir de, ülke genelinde pek çok ilde don felaketi oldu; ancak, don felaketinden
dolayı yaraların sarılmasında, maalesef, ayrıcalık yapıldı; bazı illere
verildi, bazı illere de, Malatyamıza da 1 kuruş bile yardım yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, Malatyamızın, tarım sektöründe,
diğer bir tarımsal alandaki girdisi tütüncülüktü. Malatya ve Adıyaman yöresinde
tütüncülükten çiftçilerimiz büyük gelirler elde ediyordu; ancak, sayın
hükümetiniz döneminde tütün üreticisi de mağdur edildi. Malatya'da tütün alım
merkezleri kapatıldı; ancak, dediler ki "biz, tütün ekimini
yasaklamıyoruz, tütün ekebilirsiniz." Değerli arkadaşlar, tütünün alıcısı
olmadıktan sonra, çiftçinin tütün ekmesi mümkün mü?! Şu anda da Malatyamızdaki
mevcut fabrikalarımızdan Tekel fabrikası, diğer illerdeki Tekel fabrikaları
gibi blok halinde satış kapsamında. Bugün, işçilerden aldığım bir faksta, daha
fabrika satılmadan, fabrikanın işçilerinin bir kısmının Başbakanlık havuzuna
alınarak başka kurumlara gönderilmesine başlandığını duydum. Türkiye genelinde
605 çalışan havuza alınmış, bunlardan 14'ü Malatya'dan. Yani, henüz fabrika
satılmadan, işçileri fabrikadan tasfiye etmeye çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu acelecilik nedir, niye bu
acelecilik, niye bu kadar aceleyle bu fabrikaları elden çıkartmaya çalışıyoruz?
Kaldı ki, Tekel, zarar eden bir kuruluş da değil. Tekel, Türkiye'nin altın
yumurtlayan tavuklardan birisi, ülkemize çok büyük katmadeğer sağlıyor. Bu
nedenle, bu şekildeki özelleştirmelerden, bu şekildeki kamu mallarının elden
çıkarılmasının mutlaka durdurulması gerekiyor. Bu amaçla, Malatya'da, Tekel
çalışanlarının, 13 Şubatta, bu özelleştirmenin durdurulması noktasında bir de
mitingleri olacak. Buradan, o değerli çalışanlara, inşallah, mitinglerinde
başarılar diliyorum ve hükümetin de bu konuda biraz daha düşünmesini, biraz
daha aklıselim davranmasını ve ülkenin çıkarlarını, çalışanların çıkarlarını
biraz daha dikkate almasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar, yine Malatyamızın önemli tarım
girdilerinden birisi, demin Rasim arkadaşımızın belirttiği gibi, pancar olayı.
Malatyamızda, konulan kotalarla pancar üreticisi de perişan edildi. Yani, şu
anda, dediğim gibi, başta kayısı, arkasından tütün, daha sonra pancar... Zaten,
elma üreticisinin elma elinde kalmış durumda. Bu demektir ki, Malatya'daki
tarım sektörü bitmiş. Diğer arkadaşlarımdan dinlediğim kadarıyla, Türkiye'nin
her tarafında tarım bitmiş. Hükümet, sanırım, tarım sektörünü unutmuş
görünüyor. Oysa, değerli arkadaşlar, ülkemiz çok hassas bir bölgede; ülkemizin
dört tarafı barut fıçısı; her an bir kriz yaşanabilir, her an birtakım vahim
olaylar olabilir. Bu nedenle, tarım sektörü, bir ülkenin ana kaynağıdır. Eğer,
tarım sektörü olmazsa, tarımsal anlamda bir ülke kendi kendine yeterli durumda
olmazsa, o ülkenin geleceği karanlıktır. Bu nedenle, tarım sektörüne kâr-zarar
mantığıyla, tüccar mantığıyla yaklaşamayız; çiftçiyi desteklersek bütçeden bu
kadar para ayırmış oluruz, bu da zarar hanesine yazılır diyemeyiz; çünkü,
Türkiye Cumhuriyeti, bir sosyal hukuk devletidir; bir tüccar devlet gibi
yaklaşamayız. Oradaki insanların, sosyal konumlarını, çocuklarının okumasını,
hastaneye gitme masraflarını, aile giderlerini, devletin düşünmesi gerekir.
Devletin, bir sosyal devlet olduğunun, artık, farkına varması gerekir. Dediğim
gibi, ümit ediyoruz ki, hükümet, bu anlayışla, bir kez daha durumu gözden
geçirir, tarım sektörüne genel anlamıyla bir bakış açısı getirir, tarım
sektörünün sorunlarını çözer, özellikle çiftçi için büyük bir handikap olan
mazot fiyatlarının -ki mazot fiyatları, gerçekten, şu anda, Avrupa genelinde en
yüksek düzeyde- gübre fiyatlarının, tohum girdilerinin, çiftçiye, mutlaka
sağlanması gerekir; mazot fiyatlarının çiftçiler için özel olarak ucuzlatılması
gerekir.
Yine, sulama kooperatiflerinde, elektrik girdisi, çok
büyük maliyetler oluşturuyor. Özellikle, elektrik akımıyla su elde edilen
yörelerde, özellikle bizim Malatyamızda Doğanşehir yöresinde, çiftçilerimiz,
elektrik girdisinden dolayı, sulama birliklerine çok büyük borç altına
girmişlerdir. Bu nedenle, bu sorunların giderilmesi gerekiyor. Çiftçilerimizin,
özellikle, bu dönem mağdur olmuş, don felaketine uğramış olan çiftçilerimizin
tarım kredi kooperatifine olan borçlarının, Ziraat Bankasına olan borçlarının,
Bağ-Kura olan borçlarının mutlaka yeniden yapılandırılması gerekir. Hükümetin,
bu anlayışla, çiftçilerimize daha bir anlayışla yaklaşacağını ümit ediyorum.
Bu yasa tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.
25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
26 ncı maddeyi okutuyorum:
YEDİNCİ BÖLÜM
Bakanlığın Görev ve
Yetkileri, İdari Tedbirler ve Denetim
Bakanlığın görev ve yetkileri
MADDE 26.- Bakanlık;
a) Bu Kanun çerçevesinde lisanslı depoculuk, yetkili
sınıflandırıcılık ve diğer hususlarda faaliyet gösterecek ilgililere lisans
vermeye, mevzuatın öngördüğü durumlarda bu lisansları askıya almaya veya iptal
etmeye, lisans sahiplerinin görev ve sorumluluklarını belirlemeye, bunları
sınıflandırmaya, tüm işlem ve hesaplarını, varlıklarını, denetlemeye veya
denetletmeye,
b) Bu Kanuna aykırılık durumunda; mudîlerin
çıkarlarının korunması, işlem ve faaliyetlerin güven ve istikrar içinde
sürdürülebilmesini teminen gerekli her türlü idarî tedbirleri almaya ve
tasarruflarda bulunmaya,
c) Bu Kanunun uygulanması ve lisanslı depoculuğun
geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan komisyonlar ve çalışma grupları
oluşturmaya,
d) Bu Kanun kapsamında öngörülen diğer iş ve işlemleri
yerine getirmeye,
Görevli ve yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun; buyurun.
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk
Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi adına, söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun, ülkemiz tarımı, ticareti, ekonomisi açısından
önemli bir kanundur diyor tasarının gerekçesi. Evet, doğru; ancak, tarım
kesiminin sahipsiz bırakıldığı, çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya
devam ettiği bugünkü koşullarda, bu kanunun ülke tarımına, ticaretine,
ekonomisine, çiftçisine, düşünülen, arzu edilen katkıyı sağlayacağını söylemek
mümkün değildir. Çiftçimizin şu andaki temel sorunu, lisanslı depo arama sorunu
değildir; çiftçimizin temel sorunu, destekleme, doğru yönlendirme ve pazarlama
sorunudur. O nedenle, depolama konusu, öncelik sıralaması yapılırsa, en son
sıralarda yer almaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de nüfusun yüzde 35'i,
yaklaşık yüzde 40'ı, dolaylı geçinenleri de hesaplarsak yüzde 50'den fazlası
geçimini tarımdan ve topraktan sağlamaktadır. Bu, Türkiye nüfusunun büyük bir
bölümü demektir. Çiftçilerimizin çok önemli bir kısmının da önde gelen üretim
ürünü buğdaydır. O nedenle, buğday konusu da milyonlarca yurttaşımızın temel
ilgi konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Tarım, önceki yıl ve bu yıl, sancılı bir
dönem geçirdi. Geride bıraktığımız yıl, buğday üreticileri büyük bir sıkıntı
içine girdiler. Bu sıkıntı, ağır tahribatlar oluşturdu. Geçen yıl 300 000
liraya satılan buğday, bu sene 300 000 liraya da satılamadı. 1 kilogram
buğdayla 1 kilogram buğday tohumu alınamaz hale geldi. Gübre fiyatları, ilaç
fiyatları, sulama maliyeti, enerji maliyeti, petrol ve mazot maliyeti yüzde 50
dolayında arttı. Çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi
piyasadan çekildi, ithalat kapısı açıldı ve Türkiye'de, çiftçi, buğday
üreticisi ağır bir sıkıntıyla karşı karşıya bırakıldı. Ürün satış fiyatları
geçen yıldan bu yana artış gösteremedi; tam tersine, düşüş gösterdi.
Enflasyonun kontrol altına alındığı, enflasyonun düştüğü söyleniyor,
konuşuluyor, bununla övünülüyor. Buna rağmen, çiftçinin girdi maliyetleri
enflasyonun üzerinde; ürün satış fiyatlarındaki artış ise, enflasyonun
gerisinde. Bunun sonucu olarak da, tarım kesiminde çok ciddî bir gerilemenin
yaşanmakta olduğunu görüyoruz.
Şimdi, yeni bir ekim dönemi içindeyiz. Çiftçi perişan;
çok güç bir tarım yılını geride bıraktı, borçları hızla arttı, alım gücü
azaldı. Şimdi, tarlaya gübre atmak lazım. Vatandaşın, tarlasına gübre atacak
parası yok. Gübre fiyatları, petrol fiyatları, son bir yılda, yüzde 50'nin
üzerinde artış gösterdi. Bir yandan girdi fiyatları böyle artıyor, bir yandan
çiftçi, bir yılın emeği karşılığında kendisini ayakta tutacak bir sonuç
alamamanın acısı, ıstırabı içinde. Şimdi, bir çareye ihtiyaç var; önümüzdeki
yılın tarımını kurtarmak için, bir çareye ihtiyaç var. Çare, sadece, tek
başına, bu yasanın çıkarılması değildir. Çiftçinin desteğe ihtiyacı var;
gübrede, mazotta, tohumda, ilaçta desteğe ihtiyacı var.
Türkiye'de, çok kritik alanlarda, çok ciddî üretim
zafiyetleri içine girildi ve pek çok noktada arzu ettiğimiz ilerlemeyi
gerçekleştiremedik. Bundan dokuz yıl, on yıl önce 19 000 000 ton buğday
üretmişiz, bugüne geldiğimizde, bugün, yine, 19 000 000 ton buğday üretiyoruz.
Peki, bu on yıllık süre içerisinde Türkiye'nin nüfusu mu azaldı, Türkiye'nin
buğday ihtiyacı mı azaldı; tabiî ki hayır. Ne oldu; dışarıdan ithalat başladı.
Biz, kendi üretimimizi artıramadık, artan nüfusumuzun ihtiyacını
karşılayamadık, bunun için de, dışarıdan para alarak, faizle para alarak buğday
ithal etmeye başladık. Teknoloji ilerliyor, tüm dünya ilerliyor, bilgi
yaygınlaşıyor, birçok ülke tarım üretimini artırıyor; ama, buna karşılık
Türkiye'de, en kritik tarımsal ürün, yirmi yıl öncesinin aynı üretim
rakamlarına ancak ulaşabiliyor. Bu, memnuniyet verici, sevindirici bir tablo
sayılamaz.
Pamuk üreticisi de aynı acıyı, şu anda, yaşamaya devam
ediyor. Maalesef, maliyetini kurtarmayan fiyatlarla, pamuk üreticisi, pamuk
satmak zorunda kalmıştır. Hükümet, prim konusunu tamamen unutmuş görünüyor. Şu
anda, Hatay İlinde, kendi ilimde, Amik Ovasında, 400 000 liraya, 500 000 liraya
pamuk satılıyor. Pamuğun maliyeti ne kadar; pamuğun maliyeti 1 400 000 lira;
yani, kilo başına 900 000 lira zarar! Bir üreticiyle görüştüm; 200 dönüm pamuk
ekmiş, 30 milyar zararım var diyor. Geçen sene de buna yakın zararlarla ekim
dönemini kapatmış. Peki, önümüzdeki sene ne olacak? Çok da farklı olmayacak
görünüyor. Hemen her sene aynı manzarayı izliyoruz, seyrediyoruz. Bu işin sonu
yok.
Değerli arkadaşlarım, 1 kilo pamuk 1 kilo gübre
almıyor, 1 litre mazot alabilmek için 3 kilo pamuk satmak lazım. Son iki sene
büyük zarar ettiği için, bu sene pamuk ekimi de, buğday ekimi de azalacaktır.
Sonra ne olacak? Hükümet diyor ki "çiftçi buğday ekmezse, pamuk ekmezse,
biz de dışarıdan ithal ederiz." Dışarıdan neyle ithal edeceksin; dövizle.
Dövizi neyle alacaksın; dışarıdan faizle borçlanarak. Zaten, Türkiye'nin
bütçesinin yüzde 45'i faize gidiyor. Böyle devam ederse, bütçemizin çok daha
büyük bir bölümü faizle karşı karşıya kalacak demektir.
Son yıllarda pamukta yaşanan bu tablonun sonucu olarak
da lif pamuk ithalatı hızla artmıştır; 450 000 tonu aşmış durumdadır ithalat
rakamları. Bunun sonucu olarak da, cari açığın artmasından herkes şikâyet
ediyor. O ithal edilsin, bu ithal edilsin, pamuk ithal edilsin, buğday ithal
edilsin; işte bunun sonucu da, maalesef, böyle bir cari açığı ortaya çıkarıyor.
Mısır üreticisi de çok büyük bir sıkıntı ve şikâyet
içinde. Çiftçimiz, mısırını geçen seneki fiyatın altında sattı, yaklaşık geçen
senenin fiyatlarıyla satma noktasında kaldı. Bunun sonucu olarak da, Türkiye'de
mısır üretimi artmıyor. Yine buğdayda olduğu gibi, on yıl önceki mısır
üretimimiz 2 300 000 tonken, bugün 2 100 000 ton. Hatta, biraz daha düşmüş
görünüyor.
Peki, mısırda da aynı şey önemli, Türkiye'nin mısır
ihtiyacı mı azaldı, Türkiye'nin nüfusunda mı bir azalma meydana geldi; tam
tersine -arkadaşlarımız biraz önce anlatıyorlardı- şimdi mısırdan şeker elde
edilme noktasına gelindi, mısır ihtiyacı daha çok arttı. Ancak, bu açığı
nereden karşılıyoruz; yine mısırı dışarıdan ithal ederek karşılıyoruz. Nasıl
yapıyoruz; vergileri de, gümrük vergilerini de düşürmek suretiyle, Türkiye'ye
büyük ölçüde mısır ithalatının yapılmasına izin veriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tarım kesiminin diğer bölümünde
de aynı sıkıntılar yaşanmaktadır. Narenciye mevsimi neredeyse bitmek üzere.
Narenciye üreticisi, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Geçen seneki fiyatların
yüzde 20 altında fiyatlarla şu anda narenciye satılıyor; hem de toplama ücreti
üreticiye ait olmak üzere. Bu rakamlar çok ilginçtir, şu anda Hatay'da,
Dörtyol'da, Erzin'de 50 000 ile 100 000 lira arasında mandalina satılmaktadır;
hem de toplama ücreti bunun içindedir. Lütfen, gidin bir Samandağı'na, Hatay'a
Dörtyol'a, Erzin'e, narenciye bahçelerine bir bakın, narenciye ağacın üzerinde
kalmış, alıcı yok. Zaten bundan sonra alıcı bulması da mümkün değildir; çöpe
dökülecektir.
Narenciye üreticisi bu sıkıntıları yaşarken, girdiler
yine yüzde 50 civarında artmıştır. Fiyatlar da geçen senekinin altındadır.
Şimdi, bu durumda, lisanslı depoculuk yasasını çıkarsak
ne olur, çıkarmasak ne olur?! Samandağı'nda narenciye üreticisi mandalinayı
sokağa dökmüştür, sokaklardan narenciye kokusundan geçilmemektedir. Bu çiftçi,
narenciyeyi çöpe dökme noktasına gelmiş, biz burada lisanslı depoculuk kanununu
nasıl çıkarırız diye görüşmeler yapıyoruz.
Bir ihracat potansiyeli yaratılsaydı, fiyatlar biraz
toparlanacak, çiftçinin yüzü gülecekti; ama, hükümet bununla hiç meşgul değil.
Tarım, kendi haline, kendi kaderine terk edilmiş durumda; Türkiye ithalat
yapıyor. Teşvik etmeyi bırakın, tam tersine köstek olunuyor. Doğrudan gelir
desteği ödemeleri, şu ana kadar daha tamamlanmış değil, prim ödemeleri
tamamlanmış değil.
Türk çiftçisi buğdaydan zarar etti, mısırdan zarar
etti, pamuktan zarar etti, narenciyeden zarar etti, soğandan zarar etti,
havuçtan zarar etti...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Eyvah(!)
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Eyvah tabiî; gerçekler
bunlar.
Ayrıca, büyük bir afet yılı da yaşandı, halen Hatay'da
iki yıldır yaşanan afetlerden sonra -tespitler yapılmıştır- bir tek çiftçimize
bir tek destek sağlanmamıştır. Eyvah, tabiî ki eyvah! Yaşanan bu doğal afetler
sonucunda da daha büyük zararlar ortaya çıkmıştır.
Çiftçimiz, kelimenin tam anlamıyla, perişanlığı
yaşamaktadır. Bunun temel nedeni, Türkiye'de tarım sektörüne yönelik bir
öncelikli politika oluşturma arayışının siyaset gündeminden düşmüş olmasıdır.
Yani, tarımın ve çiftçinin sorunlarını temelde ele alıp, onlara çözüm getirme
anlayışı bir kenara itilmiştir. Türkiye'de tarımın durumunu belirleyen, maliye
ve ekonomi politikaları olmuştur ve Türkiye ekonomisinin maliyesini düzenleyen
temel ihtiyaç, kamu harcamalarını azaltmak, çiftçiye desteği kaldırmak, borç ve
faizleri ödemek şeklinde ortaya çıkmıştır. Türkiye'nin bütün kaynaklarını
buralara yönlendirirseniz, tarım tamamen ikinci plana düşer; öyle olmuştur.
Gözden uzak tutulmuş, izlenen ekonomi politikaları tarımın sorunlarını,
sıkıntılarını tehlikeli biçimde artırmıştır; yani, Türkiye'de önce tarım, önce
çiftçi anlayışında bir siyaset koyma anlayışı kesinlikle söz konusu olmamıştır.
Ekonomi ve maliye sorunları çözülürse tarımın sorunları da kendiliğinden
çözülür anlayışı hâkim olmuştur. Onlar için ayrı bir çaba göstermeye gerek yok,
çare aramaya, kafa yormaya, kanun hazırlamaya gerek yok; bu anlayış, ne yazık
ki, AKP Hükümetinde hâkim anlayıştır. Türkiye, ekonomi ve maliye
politikalarıyla uğraşmalıdır; ama, o sorunları çözdüğü zaman tarımın sorunları
kendiliğinden çözülecek anlamına gelmemektedir.
Değerli arkadaşlarım, çiftçi bir ayakbağı, bir sorun,
ekonominin üzerinde bir kambur gibi gösterilmeye çalışılmıştır; yani, çiftçinin
üreticiliği, çiftçinin verimliliği, çiftçinin ticareti, kârlılığı, toplumun
sosyal yapısına katkısı gözardı edilmiştir. Tarıma destek tümüyle tasfiye edilmiştir.
Sanki tarıma destek vermek bir israf kaynağıymış gibi, Türkiye'nin bir yüküymüş
gibi görülmeye başlanmıştır ve tarıma yönelik desteklerin kesilmesi öncelikli
hedef haline gelmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, tarıma yönelik hiçbir destek
kalmamıştır. Elde sadece, tarıma yönelik değil, tarımda yaşayan insanın
sefalete sürüklenmesine yönelik bir Çiftçiye Destek Projesi kalmıştır ve onun
da ne kadar devam edeceği, ne olacağı belli değildir. Bu, doğru ve sağlıklı bir
yaklaşım değildir.
Dünyanın her yerinde, en gelişmiş ülkelerden en az
gelişmiş ülkelere kadar, bütün ülkeler, çiftçisine, köylüsüne,tarımına sahip
çıkmaktadır. Türkiye kadar kendi çiftçisini sahipsiz bırakmış bir başka ülke
daha yoktur. Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika, tarım ürünlerinin en pahalı
satıldığı yer Japonya, Yunanistan en büyük desteği çiftçisine vermektedir.
Bizde tarıma destek vermek ayıp sayılmıştır. Ayıp, yakışıksız, ekonomi bilimine
ters, çağdaş maliye anlayışına uygun olmayan bir iş gibi görülmüştür. Asıl
yanlış olan da bu anlayıştır.
Engellemeyi bize dayatan ülkeler, ülkelerinin
tarımlarına yüksek ölçüde destek vermektedir; vermeye de devam edeceklerdir.
Bunun da bir anlamı vardır. Bundan önceki hükümet bir Pancar Yasası çıkardı;
şimdi, Pancar Yasasının niye çıkarıldığını çok iyi anlıyoruz. Bir Tütün Yasası
çıkarıldı; aradan zaman geçti; şimdi çok iyi anlıyoruz. İki noktada da dışa
bağımlı, tüketen bir ülke durumuna getirilmek isteniyor Türkiye. Ya buna
"evet" diyeceğiz ya da bu işin çözümünü araştıracağız; ama, şunu
söylemek istiyorum: Türkiye nüfusunun yüzde 60'ının tarımla geçindiğini
düşünürsek, bu kesime acı çektiren, bu kesimin sorunlarına eğilmeyen
iktidarların da, partilerin de ömrünün kısa olduğu, daha önceki uygulamalarda
görülmüştür. Bu anlayışla, ne ekonomi ne malî durum düzelmeyecek; tam tersine,
tarım ürünlerini kendi insanlarımızın tüketeceği kadar dahi üretemediğimiz için
yeni yükler gelecektir.
Eğer Türk çiftçisinin sorunlarını gerçekten çözmek
istiyorsak, gelin, çiftçimizin banka borçlarını çözecek bir yasa hazırlayalım.
Gelin, çiftçimizin gübre, ilaç, tohum, mazot, enerji girdileri konusunda bir
destekleme yapmak için bir yasa hazırlayalım. Bunları gerçekleştirirsek, bu
depoculuk yasasının bir anlamı kalır; yoksa, bu depolar, yarın içine koyacak
mal aramakla karşı karşıya kalacaktır. Önce, üretimi ve üretimin kalitesini
artıralım, pazarlama konusunda yön gösterelim; bunlar olmadan, çiftçinin,
tarımın kurtulması, böyle bir yasayla mümkün değildir.
Türkiye'de, her üniversitenin ziraat fakültesi var, çok
değerli bilim adamları, bu konularda çok değişik çalışmalar yapıyor; ama,
ilgilenen olmadığını düşünüyorum.
Geçenlerde, Erzin'de bir konferansa katıldım; ziraat
fakültesinden bir hocanın bana söylediği bir konu beni çok üzdü, sizlerle
paylaşmak istiyorum, önemlidir. Diyor ki: "Şu ana kadar, Türkiye'nin
çeşitli yerlerinde, narenciye konusunda konferanslar verdim; bir tek
milletvekili ilgi gösterip de gelmedi, ilk defa sizinle karşılaşıyorum."
Bu da çok acıdır; Türkiye'nin nüfusunun yarısının geçimini sağladığı tarım
konusunda, bilimadamlarımıza gösterdiğimiz ilginin de bir göstergesidir.
Ziraat mühendisi arkadaşlarımız, kahve köşelerinde, boş
geziyor. Kimisi bankada çalışıyor, kimisi pazarlamacılık yapıyor. Bunları
istihdam edelim, bunlar çiftçimize, köylümüze yön göstersin, yeni teknolojik
gelişmelerden haberdar etsin, alternatif ürünler üretsin; ama, bu konuda da bir
hazırlık, bir tasarı yok.
Tabiî, tarım, tek başına bir anlam ifade etmiyor.
MEHMET KILIÇ (Konya) - Tarım gönüllülerini unuttun
galiba!
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Tarım gönüllülerini göreceğiz
bakalım; gönüllü diyoruz da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durgun, 1 dakikalık süre içerisinde
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Tabiî, tarımda önemli olan,
meteorolojik bilgilerdir. Dün, beni, Dörtyol'dan çiftçiler aradı;
meteorolojimiz hava sıcaklığının + 1 olacağını söylemiş, hiçbir tedbir
almadıkları için, gece hava sıcaklığı eksi derecelere düştüğü için, don
olayıyla karşı karşıya kalmışlar. Bunu da, buradan, uyarı olarak söylemek
istiyorum.
Çıkaracağımız kanunun hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum; ama, çiftçimizin sorununa çözüm getireceğine de inanmıyorum.
Bu vesileyle, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Durgun.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
27 nci maddeyi okutuyorum:
Bakanlığın idari tedbir ve tasarrufları
MADDE 27.- Bakanlık, lisanslı depo işleticisinin;
a) Bakanlığın uyarı ve idarî tedbirlerine rağmen
verilen sürede, başta lisans koşulları olmak üzere bu Kanuna ve ilgili
yönetmeliklere aykırı ya da eksik hususları gidermemesi,
b) İflas etmesi, tasfiye kararı alması veya tasfiye
sürecine girmesi,
c) Lisanslı depoculuk faaliyetini durdurması,
lisansının askıya alınmasını ya da iptalini talep etmesi,
d) Yapılan denetimler sonucunda lisanslı depo işletme
yeterliliğini kaybettiğinin veya Kanun gereğince cezaî sorumluluğunu gerektiren
hususların saptanması,
e) Lisanslı depoya teslim edilmeyen ürün için veya
teslim edilen ürün miktarının üzerinde veya altında ürün senedi düzenlemesi,
ürün senedini iptal etmeden bu senedin temsil ettiği ürünün depodan çıkışına
izin vermesi veya mudînin izni olmaksızın söz konusu ürünü depodan çıkarma,
satma, rehnetme gibi tasarruflarda bulunması ve bunu stok kayıtlarında
göstermemesi,
f) Menfaat temin etmek üzere ürün senedinin temsil
ettiği miktar ve kalitenin altında ürün teslim etmesi, teslim alınan ürünün
kalite özelliklerini ve standardını ürün senedinde farklı göstermesi,
g) Mudînin talebine rağmen ürünü teslim etmemesi,
h) Sağlığı olumsuz etkileyecek düzeyde tarımsal ilaçlar
ile kir ve benzeri maddelere maruz kalmış tarım ürünlerini bilerek depoya kabul
etmesi ve bunları depodaki diğer ürünlerle karıştırması,
ı) Kanun veya ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı
davranması,
Durumlarında; mudîlerin çıkarlarının korunmasını,
lisanslı depoculuk, sınıflandırma ve bu Kanunda öngörülen diğer işlem ve
faaliyetlerin güven ve istikrar içinde sürdürülebilmesini teminen fiilin önem
ve mahiyetine göre ilgililere uyarıda bulunmaya, talimat vermeye,
faaliyetlerinin bir veya birkaçını geçici olarak durdurmaya, lisansı askıya
almaya, lisansı iptal etmeye, işin mahiyet ve aciliyetini gözeterek, işletmenin
mevcut yönetimini feshe ve yerine en fazla bir yıla kadar görev yapmak üzere
geçici yönetim kurulu atamaya ya da yetkili mahkemeye başvurarak kayyım
atanması talebinde bulunmaya, işletmenin ve ortaklarının mal varlıklarına, hak
ve alacaklarına tedbir veya el konulması, tasarruf yetkisinin kısmen veya
tamamen kaldırılması, zapt edilmesi, bunların bir tevdi mahalline yatırılması
için yetkili sulh ceza mahkemesine başvurmaya, tasfiye etmeye ve diğer her
türlü idari tedbir ve tasarruflarda bulunmaya yetkilidir.
Bakanlık, yaptığı bir tespit veya denetim sonucunda
mevzuata aykırılığı belirlemesi durumunda fiilin önem ve mahiyetine göre
yukarıdaki tedbir ve tasarruflardan bir veya birkaçını uygulamaya koyabilir ve
yasal takip gerektiren durumları derhal ilgili mercilere bildirir.
Uyarı veya talimat verilmesi durumlarında verilen süre
içinde gerekli önlemleri almayan ya da eksiklikleri gidermeyen işletmelerin
faaliyetlerinin bir veya birkaçı durdurulabilir ya da azamî bir yıla kadar
lisansı askıya alınabilir. Aykırılık ve eksikliklerin bu sürenin sonunda da
giderilmemesi halinde lisans iptal edilir.
Lisanslı depo işletmesinin, faaliyetlerini durdurma,
tasfiye kararı alması veya lisans koşullarından bir veya birkaçını yerine
getirememesi ya da iflası durumunda, depo işleticisi derhâl mudîlere bir ihtar
göndererek durumu bildirir ve mudilerin sözleşmeleri gereği ödemesi gereken
normal depo hizmeti ücretinin tahsilinden sonra ürünleri mudîye teslim eder.
Bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz günlük süre geçmeden depolama
hizmetlerine son verilemez.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Ak Parti Grubu adına, Manisa
Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkan, Meclisimizin çok değerli üyeleri; 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri
Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 27 nci maddesi üzerine Grubum adına söz
aldım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasanın bütçe
müzakerelerinden önce görüşülmesi sırasında yine Grubum adına söz almıştım.
Orada söz yarım kalmıştı; ancak, aradan geçen bu süre içerisinde, sizlerin de
bildiği gibi, yine, Türkiye'de tarımla ilgili olarak da önemli gelişmeler
yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. O konuşmamızda, Türk tarımının yapısal
sorunlarından ve konjonktürel sorunlarından bahsetmiştim; Türk tarımının
yapısal sorunları deyince, sulama sorunları, toprak ölçeklerinin küçüklüğü,
tarımda çalışan nüfusun büyüklüğü gibi, yıllar içerisinde çözülebilecek,
ekonominin bütünü içerisinde çözülebilecek sorunları anlamamız gerektiğinden,
diğer sorunların ise daha kısa vadede, daha akılcı ve rasyonel politikalarla
çözülebileceğinden bahsetmiştim. Bugün görüştüğümüz Türk tarımının pazarlama
sorununu, depolama sorununu çözebilecek olan bu yasa da çok önemli bir değişimi
ifade ediyor.
Girdi maliyetleri üzerinde ve diğer konular üzerinde
konuşan çok değerli konuşmacılar, muhalefet partisinin çok değerli üyeleri
önemli görüşler serdettiler; ancak, maalesef, üzülerek belirtmeliyim ki,
Türkiye'de, pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da doğru, yanlış, eksik
bilgiler iç içe; toplumu yanıltan, kamuoyunu yanıltan bilgiler buradan
serdediliyor.
Cumhuriyet Halk Partisinden çok değerli bir arkadaşımız
"işimiz artık Allah'a kaldı" diye bir tabir kullandı. Elbette, işimiz
zaten hep Allah'ın elindedir, dünyada işler böyle yürür. Bu dönemde de,
inşallah, AK Parti, bu işleri en iyi şekilde yürütecek bir misyonu ifade
ediyor, Türkiye'de önemli bir değişimi, tüm politikalarda, ekonominin, sosyal
hayatın tüm alanlarında önemli bir değişimi ifade ediyor. Bunun etkilerini,
inşallah, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda, tarımda da hep beraber
göreceğiz. Tabiî, tarımda, ayrıca, kulların elinde olmayan faktörler de var;
iklim faktörleri, coğrafî faktörler bunlardan bazılarıdır. Onun için, işimiz
hep Allah'ın elindedir; ancak, kullar marifetiyle bunlar görülür.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türk tarımının önemli
problemlerinden bahsettik. Bu konuda iki yıllık dönemimizde çok önemli yasaları
bizler hayata geçirdik. Birkaç tanesini burada kısa kısa tekrar saymakta fayda
mülahaza ediyorum. Islahçı hakları yasası, gıdaların üretimi ve denetimiyle
ilgili yasa, Ziraat Odaları Birliği Yasası, Mera Kanunu, Üretici Birlikleri
Kanunu, Organik Tarım Kanunu; bunlar çıktı. Lisanslı depoculuğu görüşüyoruz.
"Tarım sigortaları" dedi bir arkadaşımız; Meclis Komisyonunda
görüşüldü. Tohumculuk yasası, yine Meclis Komisyonundan geçti. Bunlar,
Türkiye'de tarımın çok önemli problemlerine neşter vuran, parmak basan ciddî
yasalardır. Bir başka partiden arkadaşımız da birkaç defadır burada tarımla
ilgili konuşuyor. Yıllarca tarımda "benim köylüm, benim çiftçim"
diyerek, Türkiye'nin çağdaş açılımını yapamamışsınız, Türkiye'de bu değişimleri
sağlayamamışsınız.
Bakınız, bugün Bulgaristan, bugün Romanya, lisanslı
depoculuk yasasını bizden çok önceleri hayata geçirmiştir. Biz, bugün, Zimbabwe
gibi, Afrika'nın değişik ülkeleriyle bu konuda birlikteyiz; onlar da bunu
hayata geçirmeye çalışıyor, Türkiye de bugünlerde hayata geçirmeye çalışıyor.
Kaybettiğimiz süreyi, varın siz hesaplayın. Bunlar, yirmi sene, belki otuz sene
önce yapılması gereken yasalardı. O günlerde bunlar yapılmadı; Türk tarımının
çağdaş tarım, sanayi ve pazarlama üçgenini oluşturacak bu değişimler hayata
geçirilemedi.
Bakınız, ben bir eşkenar üçgen çiziyorum. Bir köşesinde
üretim var, tarımsal üretim; bir köşesinde sanayi var, tarımsal sanayi, tarım
endüstrisi yahut da endüstriyel tarım -Türkiye, hâlâ buna geçmenin mücadelesini
veriyor- bir köşesinde de pazarlama var. İşte, bu eşkenar üçgenin içini bir
daireyle doldurduğunuz zaman, bugün üzerinde görüştüğümüz bu yasa ve geçenlerde
İzmir'de faaliyete soktuğumuz Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası bu üçgenin
içerisini doldurmaktadır.
Ne yapmaya çalışıyoruz; değerli arkadaşlarım, bakınız,
yapmaya çalıştığımız şu: Yeni bir akılla, yeni bir yaklaşımla, ortak akılla,
toplumsal mutabakatla -zaten bu yasanın çıkmasında tüm partilerin mutabakatı
var- bu mutabakatla, Türkiye'nin ihtiyacı olduğu, özellikle tarımda ihtiyacı
olduğu tarımsal üretim, depolama, pazarlama ve ihracat noktasında son noktayı
koymak istiyoruz. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Bu, önemli bir yasa.
Şimdi, bunları geçelim. Türkiye'de tarımda şu kadar
yanlışlıklar var, şunlar eksik, bunlar eksik; saatlerdir dinliyoruz. Geçenlerde
Sayın Başbakanımız açıkladı. Ben kısa kısa, vaktim elverdiğince temas edeceğim.
Neler yapılmış bu iki senede ve önümüzdeki yıl bütçede neler hedefleniyor;
bunları kısa kısa ortaya koymak istiyorum.
Bakınız, tarımsal krediler; Ziraat Bankası ve tarım
kredi kooperatifleri marifetiyle 2005 yılında verilecek olan toplam kredi
miktarı 2,5 katrilyon TL'dir, 2,5 katrilyon. Faiz oranları nereye gelmiş; yüzde
10,5; yüzde 19,5. Eğer, siz, proje kapmasında bir yatırım kredisi talep
ederseniz tarımcı olarak, mesela...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Enflasyon yüzde 8.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Örnek veriyorum. Bakınız,
damızlık süt sığırcılığı...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Enflasyon yüzde 8.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dinleyin bir... Vaktim çok
az...
Damızlık süt sığırcılığında kredi faiz oranları yüzde
10,5'tir. Liste elimde, burada; isteyene verebilirim. Şunu demek istiyorum:
Krediler hem ucuzlamış hem miktar olarak geçmiş dönemle kıyaslanamayacak
derecede artmıştır.
İkincisi, primsel destek...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Özel bankalar bile
yüzde 19'la kredi veriyor.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, ben, yüzde 10,5'ten
bahsediyorum sayın milletvekili.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yüzde 19,5 diye
söyledin!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Yüzde 10,5'ten bahsediyorum
burada, beş yıl vadeli...
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
Sayın Deveciler...
Sayın Çerçi, Genel Kurula hitap ediniz.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Vaktim çok az; onun için, ben,
devam edeyim müsaadenizle.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Tarımsal krediye bak!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Prim destekleri, bakınız, bu
sene yaklaşık 600 trilyona kadar çıkmıştır. Pamukta Başbakanımız açıklamıştır
prim desteğinin ne olduğunu.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yüzde 19,5 diye siz
söylediniz, ben söylemedim.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Elbette sıkıntılar var;
bunları dünden bugüne çözmek böyle kolay işler değil.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 2003 desteklerini
ödeyin, primleri ödeyin!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Borçların yeniden
yapılandırılması konusunda, iktidara geldiğimizde, ciddî bir yeniden yapılanma,
ciddî bir af söz konusu oldu. Tekrar, sulama elektriği konusunda, Sayın
Başbakanımız açıklamalarını yaptılar. 600 trilyon civarında bir yeniden
yapılandırma söz konusu. Keza, hayvancılık kredilerinde, yine, Türkiye,
görmediği kadar... Eğer bunun içine kooperatifleri de koyarsanız, yaklaşık 1
katrilyondur hayvancılık kredisi. Kooperatifleri de koyarsanız, yaklaşık 1
katrilyon civarında bir destek söz konusu.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Kâğıt üzerinde kalıyor.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım,
Türkiye, tarımda kaynak problemini yavaş yavaş hallediyor. Bunlar, elbette
yetmez; önümüzdeki yıllardan itibaren daha da artarak devam edecek. Bütçe
imkânları çerçevesinde bunlar yapılıyor. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, verin
Ziraat Bankasından, kamu bankalarından bu kredileri, hazineye görev zararı
olarak yazılsın; bunlar bitmiştir. Türkiye, ayağı yere basan bütçe imkânları
çerçevesinde, kamu bankaları, özellikle Ziraat Bankası kaynaklı bu kredinin
finansmanında devlet bütçesi devreye giriyor, bunu sübvanse ediyor, sistem bu
şekilde yürüyor. Bu kadar yasa çıkarıldı. Tarım gönüllüleri marifetiyle önemli
çalışmalar yapılıyor. Girdi maliyetleri ucuzluyor.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, özellikle mazot ve gübre
konusu çok dillendiriliyor. Bu konuda yeniden bir çalışma yapılacağı, mazotta
ve gübrede ÖTV ve KDV indirimi konusunda ciddî bir çalışma yapılacağını Sayın
Başbakanımız müjdeledi.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Her sene aynı şarkıyı
söylüyorsunuz.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sabret biraz, sabret... Onu da
göreceğiz. Sabret biraz...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sabrede sabrede bir
şey kalmadı ki çiftçinin elinde.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Elli yıllık problem bunlar,
yüz yıllık problem. AK Parti bunları çözecek inşallah. İyileri de görelim.
Elbette her şey bitmiş değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi, bütün milletvekili arkadaşlara
olduğu gibi, size de 1 dakika süre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Yeni üretim havzaları
oluşturulacak. Biliyorsunuz, tarım stratejisi belgesi 2006-2010 yılı için
çıkarıldı. Burada amaç nedir; Türk tarımının dünyada rekabetçi, güçlü, dinamik
ve pazarlama problemlerini halletmiş, örgütlü bir tarım olması. Bunu amaçlıyor
AK Parti İktidarı. İnşallah, bunu da hep beraber başaracağız.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Amaç, vatandaşı uyutmak.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım,
Türkiye, dünya fındığının -bir örnek olsun- yüzde 75'ini üretiyor bugün; ancak,
fındık piyasasını Türkiye belirlemiyor. Yıllar yılı bunlar hep böyle ihmal
edildi. Önümüzdeki süreçte, bu tarım stratejisiyle beraber, bu yasalarla
beraber, bu desteklerle beraber, Türkiye, endüstriyel tarımı, tarım
endüstrisini, pazarlamasını, sanayisiyle beraber tarımda hak ettiği yeri yavaş
yavaş bulacak.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Hangi destek?!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - İnşallah, bunu hep beraber
başaracağız.
Ben hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Çiftçiye sadaka...
BAŞKAN - Sayın Çerçi, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı
adına, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Demirel, buyurunuz.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz daraldı.
Maddenin bitimine kadar Genel Kurulun çalışma süresinin
devamını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın Demirel, buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi en içten
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu Tasarısının 27 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu
maddede, Bakanlıkça lisanslı depo işletmecisinin ne gibi durumlarda lisansının
iptal edileceği ya da askıya alınacağı ayrıntılı olarak belirtilmektedir.
Üreticinin ürettiği ürünün katmadeğerine sahip çıktığı
bir sistem içinde tarım ürünlerinin pazarlanması, dünyanın tüm ülkelerinde her
zaman önemli bir sorun olarak varlığını korumuştur. Bu konuda ülkemizde de
büyük sorunlar yaşanmaktadır. Hasat döneminde büyük miktarlardaki ürünün
piyasaya sürülmesi nedeniyle fiyatlar düşmektedir. Üstelik böyle bir durumda
bazı ürünler sadece belirli dönemde piyasaya sürülebilmektedir. Hasat dönemine
borçlanarak giren üretici, acil parasal ihtiyacı nedeniyle ürününü düşük fiyata
elinden çıkarmaktadır. Bu sistem içinde takip eden aylarda değişik etiketlerle
ürün fiyatları yükselmektedir; bu durum, tüketici fiyat düzeyinde olumsuz etki
etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bugün, ülkemizde, gerçekten tarım
istenildiği bir noktada değil. Bugün, ülkemizde, üretici durumunda olan
köylümüz, çiftçimiz, ne yazık ki, ürettiği ürünün karşılığını alamamaktadır.
Girdi fiyatlarının yüksekliği, kendilerine yapılacak olan desteklemelerin
gerçekleşmemesi, çiftçimizi âdeta perişan etmiştir.
Gittiğimiz, dolaştığımız köylerde çiftçilerle beraber
yapmış olduğumuz toplantılarda, çiftçimizin her geçen gün daha olumsuz bir
tabloyla karşı karşıya olduğunu vurguladıklarını biliyoruz.
Biraz evvel konuşan AKP sözcüsü öyle bir tablo çizdi
ki, yani o zaman ben şunu sormak istiyorum: Bizim gittiğimiz köyler herhalde
Türk köyleri değil, bizim konuştuğumuz üreticiler herhalde Türk köylüsünün
üreticileri değil?! Yüzlerce köy dolaşıyorum, yüzlerce çiftçiyle konuşuyorum,
binlerce insanla konuşuyorum, hiçbirisinin şimdiye kadar "Allah razı
olsun" dediğini duymuyoruz. Ürettikleri ürünün karşılığını alamıyorlar.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Bursa'da 100 tane köy
var mı?
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Bursa'da 700'e yakın köy var.
Gelin, ben size Bursa'yı gezdireyim.
Ama, ne yazık ki bugün Türk köylüsüne sahip
çıkmayanlara, seçmenlerimiz sandıkta gereken cevabı verecektir; bundan kimsenin
kuşkusu olmasın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Seçimde görüşelim...
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Yeri geldiği zaman, bu köylü,
Kurtuluş Savaşında olduğu gibi, cumhuriyeti kurma noktasında kanını dökecek,
şehit olacak noktaya gelmiştir; ama, bugün, Türk köylüsüne Mustafa Kemal'in
söylemiş olduğu "köylü milletin efendisidir" lafını unutturdunuz,
köylüyü köle haline getirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu kanun, önemli bir kanun. Bu kanunun çıkması
noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tabiî ki bu kanunun çıkmasından
yanayız. Bu kanunun, işlediği zaman, Türk köylüsüne artı getireceğini
biliyoruz; ama, Türk köylüsü, bu kanun çıkarken -şu anda depoculuk kanun
tasarısını konuşuyoruz- üretiyor diyorsunuz. Öyle bir noktaya gelecek ki, köylü
üretemeyecek; üretemeyen köylünün deposunu ne yapacağını merak ediyoruz.
Üretirseniz, köylüyü güldürürseniz, tarlalarınız bereket saçarsa, bu kanun o
zaman gerçekten hak ettiği yere gelmiş olur.
Avrupa Birliği, ürün gruplarına göre farklılık
göstermekle birlikte, genel olarak müdahale kurumları ve ödeme kurumları
aracılığıyla, piyasanın önceden ilan ettiği fiyat düzeyinin altına düşmesi
durumunda, kendisine teklif edilen ürünleri satın alarak, piyasada bir fiyat
dönüşüm işlevini yerine getirmektedir. Ülkemizde lisanslı depoculuk sisteminin
oturmamış olması nedeniyle, yabancı ülkelerde sistemli bir şekilde çalışma
gösteren ürün borsası, ülkemizde faaliyete geçirilememiştir. Bu sistemin
oluşmasının ilk ayağını, lisanslı depoculuk sisteminin oluşması sağlayacaktır.
Bu sisteme dahil olan üreticiler, ürünlerini değişik zamanlarda
değerlendirebilecek ve bu arada malının korunması garantisini de sağlayacaktır.
Tabiî, bu konuda en fazla şikâyetçi olan köylümüz, ürettiği ürünün karşılığını
almak, yapmış olduğu masrafların ürününü sattığı zaman karşılığını almak ve
insanca yaşamak istemektedir.
Bugün ülkemizde işsizlikten şikâyet ediyoruz. Ülkemizde
işsizlikten şikâyet ederken, değerli arkadaşlarım, dolaştığım bir köyde, yaşlı
bir anneyle tarlada konuşurken "teyzeciğim, ben Bursa Milletvekiliyim,
köyleri dolaşıyorum, herhangi bir isteğin var mı" diye sorduğumda,
"oğlum, ben çiftçiyim, ben üreticiyim; ama, ürettiğimle ailemi zor
geçindirebiliyorum. Çocuklarım var ve bu çocuklarımın geleceğinden endişe
ediyorum. O yüzden, sizden şunu istiyorum: Benim çocuğuma iş bulur
musunuz" dedi.
Değerli arkadaşlarım, bir köylünün bana aktardığı ve
sorduğu soruya bakın: "Oğluma iş bulur musunuz?" Biz istiyoruz ki,
köyde yaşayan insanlarımız, ektiği ürünün karşılığını alsın; köyde yaşayan
insanlarımız, ektiği ürünün karşılığını alarak insanca yaşasın, ürettiğinin
alınteriyle insanca yaşasın; ama, ne yazık ki, bunu göremiyoruz.
Lisanslı depoculuk sayesinde, yine, yetiştirilen
ürünlerin, verilen emek karşılığında, hak ettiği değerini almasını istiyoruz.
Ürün, istenildiği zaman, hakkı olan fiyata alıcı bulabilecektir. Emek verilerek
elde edilen ürünler tarlada çürümeyecek, israf olmayacaktır; bu tasarının amacı
budur; ama, bu noktada, dediğim gibi, üretirken üreticiye sahip çıkmamız
gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bununla birlikte, bu sayede, üreticiler,
depolara bıraktıkları ürün bedeli kadar devletten kredi alabilecektir. Ancak,
bununla ilgili diğer konuların gündeme getirilmesi ve bu sorunların en kısa
zamanda çözülmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, lisanslı depoculuk konularıyla
ilgili olarak önemli noktalardan bir tanesi de, bu depoları açıp işletecek kişi
ve kuruluşların ülkemizdeki durumudur. Halihazırda, bu işi üstlenecek kaç
kuruluş mevcuttur; bunların sermayeleri ne kadardır; bunların desteklenmeleri
nasıl sağlanacaktır? Yoksa, bu konuda dış sermayeye yeni fırsatlar mı
açılacaktır? Bu konunun da önemli olduğuna inanıyorum. Dış sermaye kaynaklı
açılan lisanslı depoların kuruluş ve işletme durumlarıyla ilgili yasal
düzenlemeler nasıl olacaktır? Bu ayrıntıların en kısa zamanda gündeme
getirilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, tarımda ürettiğiyle
geçinebilen, kendi kendine yeten 7 ülkeden bir tanesiydi; kısacası, dünyada 7
ülkeden bir tanesiydi; ama, ne yazık ki, bugün, ülkemiz, ihracatın ötesinde,
tarımda ürün ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir. Bu da, ortaya şu gerçeği
koyuyor: Türk köylüsüne, Türk çiftçisine sahip çıkılmadığının açık ve net bir
göstergesi. Gönlümüz, ülkemizin, tarım ürünlerini ithal eden değil, ihraç eden
ülke durumunda olmasıdır; çünkü, kurtuluş, Türk köylüsüne sahip çıkmaktan
geçer. Türk köylüsünün ürettiği ürüne sahip çıkmak, Türkiye'ye sahip çıkmakla
eşdeğerdir. Bu anlamda, şunu yine vurgulamak istiyorum: Türk köylüsünün yüzü
gülmeden Türkiye'nin yüzü gülmez. Türk çiftçisine sahip çıkılmadan Türkiye'ye
sahip çıkılmaz.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu kanunla ilgili olarak,
tarıma farklı açıdan bakıldığında, şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz:
Örneğin, üretim açısından bakıldığında, bitkisel üretimde dekar başına
verimlilik düşük. Et ve süt hayvancılığında hayvan başına verimlilik düşük.
Kümes hayvancılığında, balıkçılıkta, arıcılıkta, yani diğer alt sektörlerde de
verim düşük. Yani, Türkiye tarımının üretim açısından en büyük sorunu, kronik
sorunu verim düşüklüğü. Bu verim düşüklüğünün önüne geçilmesi noktasında,
çiftçimize ve köylümüze gereken destek verilmeli, sahip çıkılmalı.
Ülkemizde, tarıma sosyoekonomik açıdan bakıldığında şu
manzara ortaya çıkıyor: Kişi başına veya çalışan başına millî gelir düzeyi
tarım dışındaki sektörlere göre çok daha düşüktür.
Değerli arkadaşlarım, aramızda Bursa milletvekillerimiz
de var. Büyükoran İlçesi diye, bir dağ ilçemiz var. Bu dağ ilçemiz, gerçekten
çok zor şartlar altında, tarımla geçinen, hayatını devam ettirmek isteyen
insanlarla dolu; Bayındır diye bir köyü var. Bayındır Köyünün 50'ye yakın
hanesi var. Yine, orada yapmış olduğumuz çalışmalarda, şimdiki muhtardan
evvelki muhtarın tespitlerini ve oradaki tespitlerimi aktarmak istiyorum.
O köyde, kısıtlı da olsa anason ekimi yapılıyor. Sordum
-o köyün kahvesi yok- nasıl geçiniyorsunuz diye. Oradaki bir köylümüzün verdiği
cevap şu: "250 000 000 lira yıllık gelirim var benim." 250 000 000
lira yıllık geliri var!.. "İşte, birkaç tane tavuğumuz, ineğimiz, kuzumuz
var; ama, onları da bir kenara bırakın, benim yıllık gelirim 250 000 000."
Yani, 20 000 000 liraya yakın aylık geliri var. Şimdi, 20 000 000 liraya yakın
aylık gelirle, bu köylümüz insanca yaşayacak diye konuşuluyor. Sormak lazım; 20
000 000 lirayla kim geçinebilir, hangi insan geçinebilir?! Bu köylüye sahip
çıkılmazsa, kime sahip çıkılacak?! O yüzden, o köydeki hemşerilerimize giderek,
bu gerçeği bir kez daha sizlerin görmesini istiyorum.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Niyazi Bey nerede?!.
Kaçmış Niyazi Bey!
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Bursa milletvekillerimiz var,
onlar, o köyleri çok iyi biliyorlar; inşallah, o köylere giderek oradaki
insanların durumunu görürler.
Yine, tasarının 3 üncü maddesinde, lisanslı depoculuk
hizmetlerine muhatap olacak tarımsal ürünler, depolanmaya uygun nitelikteki
hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar,
rafine şeker gibi standardize edilebilen temel ve işlenmiş tarım ürünleri
olarak tanımlanmaktadır. Ancak, bu kanun kabul edilse bile, Bursamızın emek
vererek ürettiği...
AHMET IŞIK (Konya) - Şeftali...
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Konyalı hemşerim Bursa'yı iyi
tanıyor.
... şeftali, armut, erik, kiraz ve benzeri meyveler bu
kapsamda değerlendirilemeyecektir. Yani, biraz evvel...
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Kestaneyi unuttun!
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi, Bursamız
kestanesiyle ünlüydü; ama, kestane üreten çiftçimize, köylümüze sahip
çıkılmadığı için, ne yazık ki, Bursa, sadece, kestane ticareti yapan -üretimini
yapan değil- bir kent konumuna geldi. Bu konuda, kestane üreticisine sahip
çıkılması gerektiğiyle ilgili birkaç tane soru önergesi verdim Tarım Bakanına.
İnşallah, önümüzdeki günlerde, Sayın Tarım Bakanı ve değerli AKP Hükümeti,
Bursa'daki kestane üreticilerine sahip çıkarlar; ama, onun ötesinde, şeftali
üreticilerine de sahip çıkarlar; ama, sormak lazım...
Yine, Bursa'nın, en ünlü şeftalilerin yetiştirildiği
Gürsu İlçesi var. Gürsu İlçesinde hal yapımı var ve o hal yapımıyla,
Türkiye'nin hiçbir yerinde yetiştirilmeyen deveci armutlarının neredeyse sonu
getirilecek. Buradan tekrar AKP'li Bursa milletvekillerine seslenmek istiyorum:
O hal konusunda, o tarlaların yok edilmesine karşı mücadele etmesini istiyorum;
hem Gürsu'yu kurtarmak hem Türkiye tarımını kurtarmak hem de meyveciliği
kurtarmak açısından bu önemli.
Eğer bu ürünler, biraz evvel bahsetmiş olduğum
meyveler, depolardan faydalanılamayacak ise, Bursamızda bu ürünlerin gerek
ihracat gerekse yan ürünlerinin daha kazançlı bir şekilde üretimlerinin
sağlanması için neler yapılması planlanmaktadır? Bu konuda da açıklamalarda
bulunmasını istiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çilek de mi?
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu
kanunun beraberinde getireceği çeşitli yararları da olacaktır diyoruz.
Eleştirimizi yapacağız, doğruları da söyleyeceğiz.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Çilekçiler yakacak
seni yoksa!
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi çilek üreticisi
perişan, doğru. Bugün, Bursa, çilek üretiminde de ülkemizde önemli kentlerden
bir tanesi; ama, ne yazık ki, üç dört yıl evvel 2 000 000 liradan bu noktaya
geldi.
AHMET IŞIK (Konya) - İpekböcekçiliği!..
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi, AKP'li
milletvekillerinin Bursa'yla o kadar ilgilenmesinden mutluluk duyuyoruz; ama,
Bursa'nın da...
Lafla alakası var mı yok mu bilemiyorum; ama, bir de
bütün Bursa demiryolu istiyor ve Bursa'ya demiryolu getirilmesi noktasında da
AKP Hükümetine görev düşüyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çileğin faydalarından da
bahset!
KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi değerli arkadaşlarım,
bugün tarım ürünlerinin hepsi faydalı ürünlerdir, tarım ürünlerinin hepsi
ülkemizin ekonomisine katkı sağlayacak ürünlerdir. Önemli olan, bu ürünlere
sahip çıkılmasıdır; önemli olan, bu ürünlere sahip çıkacak olan üreticimize,
köylümüze sahip çıkılmasıdır. Mustafa Kemal'in söylemiş olduğu sözü asla hiç
kimse unutmasın: "Türk köylüsü milletin efendisidir." Efendiye sahip
çıkmak hepimizin namus borcudur diyorum.
Hepinizi, içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Demirel, teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Şubat 2005 Perşembe günü Saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.10