BIM 2 5 2005-03-01T08:53:00Z 2005-03-01T08:53:00Z 60 43243 246489 TBMM 2054 492 302705 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 74

 

56 ncı Birleşim

9 Şubat 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Van Milletvekili Hacı Biner'in, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve sigarayla mücadele yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve sigarayla mücadele yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Hakkâri Milletvekili Esat Canan'ın, Hakkâri İlinde meydana gelen deprem felaketi ve sonrasında yaşanan sıkıntılar ile bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in (6/722) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/249)

2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1376) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/250)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/557) (S. Sayısı: 747)

2. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/560) (S. Sayısı: 748)

3. - Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/574) (S. Sayısı: 749)

4. - Konya Milletvekilleri Hasan Anğı, Remzi Çetin, Kerim Özkul, Mehmet Kılıç ve Muharrem Candan'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/584) (S. Sayısı: 750)

5. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/594) (S. Sayısı: 751)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

7. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)

V. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Denizli'de kaybolan bir şahsa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4514)

2. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, polis ve jandarmanın tuttuğu suç fişlerinin iptaline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4515)

3. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, internette oynanan şans oyunlarının denetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4516)

4. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Star Gazetesinde işten çıkarılan gazetecilere ve yargı kararlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4540)

5. - Kırıkkale Milletvekili Halil TİRYAKİ'nin, Star Medya Grubu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin görevden alınmasına ve yeni üyelerin aylık ücretlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4549)

6. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Star yayın grubu yönetimindeki değişikliklere,

Uzan grubunun sakladıkları iddia edilen doküman , bilgi ve belgelere ve borçlarının TMSF tarafından takibine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4551, 4552)

7. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, gasp ve kapkaç suçlarındaki artışa ve nedenlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4558)

8. - Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Emniyet Müdürlüğünün motorlu taşıt sayısına ve kapkaç olaylarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4606)

9. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, polis amirlerinin askerlik hizmetinin rütbe kıdemlerinde değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/4648)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, ülkemizde spor eğitiminin önemi ile sporun yaygınlaşması için yapılması gerekenlere,

Malatya Milletvekili Miraç Akdoğan, Kuzey Irak'taki son gelişmelere,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın, Urla Barbaros Çocuk Köyünde yaşandığı iddia edilen olaylara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Güldal Akşit cevap verdi.

Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, (3/524) (S. Sayısı: 742),

Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen'in (3/525; 3/528) (S. Sayıları: 743, 745),

Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in (3/527) (S. Sayısı: 744),

İstanbul Milletvekili Memduh Hacıoğlu'nun (3/549) (S. Sayısı: 746) ,

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Murtuz Aleskerov'un davetine icabetle Azerbaycan'a yapacağı resmî ziyarete katılacak heyete ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ve 19 milletvekilinin, Çankırı İlinin ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarının araştırılarak kamu ve özel sektör yatırımlarının artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun Hollanda'ya yaptığı resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Genel Kurulun 8.2.2005 Salı günkü birleşiminde, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 145 inci sırasında yer alan (10/185) esas numaralı Meclis lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması konusundaki Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 166 ncı sırasında yer alan 728 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 167 nci sırasında yer alan 731 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 169 uncu sırasında yer alan 734 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 118 inci sırasında yer alan 722 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 102 nci sırasında yer alan 718 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 69 uncu sırasında yer alan 682 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 28 inci sırasında yer alan 643 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 103 üncü sırasında yer alan 723 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına alınmasına; 9.2.2005 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ve Genel Kurulun 9.2.2005 Çarşamba günü saat 21.00'e kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/269) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in, Yükseköğretim Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/323) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

Açıklandı.

Akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 4.1.2005 tarihli 46 ncı Birleşiminde kurulan (10/238) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.

Başkanlıkça, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/663),

25 inci sırasında bulunan (6/729),

34 üncü sırasında bulunan (6/740),

36 ncı sırasında bulunan (6/742),

42 nci sırasında bulunan (6/750),

43 üncü sırasında bulunan (6/753),

44 üncü sırasında bulunan (6/754),

53 üncü sırasında bulunan (6/770),

72 nci sırasında bulunan (6/793),

Esas numaralı sorulara, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü,

17 nci sırasında bulunan (6/714),

18 inci sırasında bulunan (6/715),

19 uncu sırasında bulunan (6/716),

Esas numaralı sorulara Devlet Bakanı Güldal Akşit,

Cevap verdi.

(6/754), (6/793), (6/753) esas numaralı soru sahipleri de cevaba karşı görüşlerini açıkladı.

2 nci sırasında bulunan (6/664),

3 üncü sırasında bulunan (6/677),

4 üncü sırasında bulunan (6/682),

5 inci sırasında bulunan (6/683),

6 ncı sırasında bulunan (6/684),

7 nci sırasında bulunan (6/685),

8 inci sırasında bulunan (6/688),

9 uncu sırasında bulunan (6/691),

10 uncu sırasında bulunan (6/692),

11 inci sırasında bulunan (6/694),

12 nci sırasında bulunan (6/695),

13 üncü sırasında bulunan (6/696),

14 üncü sırasında bulunan (6/705),

15 inci sırasında bulunan (6/711),

16 ncı sırasında bulunan (6/712),

20 nci sırasında bulunan (6/718),

21 inci sırasında bulunan (6/721),

22 nci sırasında bulunan (6/722),

23 üncü sırasında bulunan (6/723),

24 üncü sırasında bulunan (6/728),

26 ncı sırasında bulunan(6/730),

27 nci sırasında bulunan (6/731),

28 inci sırasında bulunan (6/732),

29 uncu sırasında bulunan (6/734),

30 uncu sırasında bulunan (6/735),

31 inci sırasında bulunan (6/736),

32 nci sırasında bulunan (6/738),

33 üncü sırasında bulunan(6/739),

35 inci sırasında bulunan (6/741),

37 nci sırasında bulunan (6/743),

38 inci sırasında bulunan (6/744),

39 uncu sırasında bulunan (6/745),

40 ıncı sırasında bulunan (6/746),

41 inci sırasında bulunan (6/749),

45 inci sırasında bulunan (6/756),

46 ncı sırasında bulunan (6/762),

47 nci sırasında bulunan (6/763),

48 inci sırasında bulunan (6/765),

49 uncu sırasında bulunan (6/766),

50 nci sırasında bulunan (6/767),

51 inci sırasında bulunan (6/768),

52 nci sırasında bulunan (6/769),

54 üncü sırasında bulunan (6/771),

55 inci sırasında bulunan (6/774),

56 ncı sırasında bulunan (6/776),

57 nci sırasında bulunan (6/777),

58 inci sırasında bulunan (6/778),

59 uncu sırasında bulunan (6/779),

60 ıncı sırasında bulunan (6/780),

61 inci sırasında bulunan (6/781),

62 nci sırasında bulunan (6/782),

63 üncü sırasında bulunan (6/784),

64 üncü sırasında bulunan (6/785),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

CHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, milletvekili lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/185), öngörüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun :

12 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

9 Şubat 2005 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.50'de son verildi.

Nevzat Pakdil

Başkanvekili

 

Harun Tüfekci

Türkân Miçooğulları

 

Konya

İzmir

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                   II. - GELEN KÂĞITLAR                                            No.: 75

9 Şubat 2005 Çarşamba

Raporlar

1. - Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR ve 26 Milletvekili ile İstanbul Milletvekili Azmi ATEŞ ve 100 Milletvekilinin Kamu Vakıfları ile Kamu Bünyesinde Kurulu Dernek ve Yardımlaşma Konusunun Araştırılarak, Bu Oluşumlardan Kaynaklanan Sorunların Çözümü İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Birer Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/12, 28) (S. Sayısı: 699) (Dağıtma tarihi: 9.2.2005) (GÜNDEME)

2. - Sayıştayda Boş Bulunan Üyeliklere 832 Sayılı Sayıştay Kanununun 6 ve Ek 8 inci Maddeleri Hükümlerine Göre Yapılacak Seçime Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ve Sayıştay Üyeleri Ön Seçim Geçici Komisyonu Raporu (3/458) (S. Sayısı: 733) (Dağıtma tarihi: 09.02.2005) (GÜNDEME)

3. - Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Yönetimi Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/890) (S. Sayısı: 787) (Dağıtma tarihi: 9.2.2005) (GÜNDEME)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.05

9 Şubat 2005 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet konuşmalara cevap verebilir. Hükümetin konuşma süresi 20 dakikadır.

Gündemdışı ilk söz, Dünya Sigarayı Bırakma Günü münasebetiyle söz isteyen, Van Milletvekili Hacı Biner'e aittir.

Sayın Biner, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Van Milletvekili Hacı Biner'in, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve sigarayla mücadele yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Dünya Sigarayı Bırakma Günü dolayısıyla söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sigara içme alışkanlığı veya tiryakiliği, dünyanın ve ülkemizin en önemli halk sağlığı sorunlarından birisi haline geldiği, bilimadamlarının ve bilhassa tıp otoritelerinin ortak görüşüdür; yani, sigara halk sağlığını tehdit ediyor.

Bilimadamlarına göre, sigara ve dumanında, insan sağlığını tehdit eden 4 000'den fazla kimyasal madde bulunmaktadır. Bunlardan teker teker bahsetmeyeceğim, yalnız, insanımıza ve özellikle gençlerimize sosyal açıdan verdiği zararların boyutlarını ifade etmeye çalışacağım. Tıp otoritelerinin beyanlarına göre, her bir nefes sigaranın beyinde 50 000 hücreyi yok ederek, ömürden 15 dakikayı çaldığı ifade ediliyor.

Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık Örgütü WHO'nun verilerine göre, ülkemizde 25 000 000'un üzerinde kişi sigara içmektedir. Erkeklerin yüzde 57'sinin, kadınların yüzde 27'sinin ve tüm insanlarımızın yaklaşık yüzde 45'inin sigara içtiği ifade olunmaktadır. Bunlara "aktif içiciler" denilmektedir; bu kadar da pasif içiciler, yani, dumanaltı olanlar bulunduğu ifade edilmektedir.

Türkiye genelinde üniversite öğrencileri arasında sigara içme oranı yüzde 58 iken, lise öğrencilerinin yüzde 55'i, 7 ilâ 13 yaş grubundaki ilkokul öğrencilerinin de yüzde 20'si sigara içmekte, ilkokul öğrencilerinin yüzde 95'i de sigara markalarını tanımaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki sigara kullanım oranıyla kıyasladığımızda, ülkemizdeki bu oran çok büyük bir rakamdır.

Sayın milletvekilleri, gelişmiş Avrupa ülkelerinde tütün tüketimi hızla düşmektedir. Bizim ülkemizde ise, son yirmi yılda yüzde 80 oranında artmıştır. Dünyada, her yıl, sigaraya bağlı hastalıklardan 5 000 000 kişi hayatını kaybetmektedir. Bir başka ifadeyle, 6 saniyede bir kişi; yani, dakikada 10 kişi ölmektedir. Ülkemizde ise, her 5 dakikada 1 vatandaşımızı sigaraya kurban vermekteyiz; yani, yılda 100 000'in üzerinde kişi, hayatını, sigaraya bağlı hastalıklardan kaybetmektedir. Bu demektir ki, her gün 1 uçak düşüyor ve 300 kişi ölüyor; her yıl 100 000 nüfuslu bir şehrimize 1 atom bombası atılıyor; her gün içi dolu 6 otobüs uçuruma yuvarlanıyor ve kimse sağ kalmıyor; farklı bir ifadeyle, bu sayı, ülkemizde bir yılda ölen anne, bebek ve çocuk sayısının yaklaşık 2 katı; 1900 yılından bu yana meydana gelen doğal afetlerde ölen kişi sayısından daha fazladır. Uzmanların görüşüne göre, eğer sigara kullanımı hususunda önlemler alınmazsa, önümüzdeki yirmi yılda sigaradan ölümler, yılda 250 000 kişiyi aşan rakamlara ulaşacaktır. İşin ekonomik boyutuna baktığımızda ise, sigaranın sadece insan sağlığını tehdit etmediğini, beraberinde ülke ekonomisinde her yıl 2 700 000 000 doların üzerinde kayıp oluşturduğu ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, sigara ve sigara kullanımı, görüldüğü gibi, ülkemizde en büyük toplumsal sorun haline gelmiştir. Ülkemizde en çok ölüme sebebiyet veren diğer toplumsal sorunlarla karşılaştıracak olursak, sigaranın açtığı toplumsal yarayı daha iyi analiz edebiliriz. Trafik teröründe yılda 6 000-7 000 insanımızı kaybediyoruz, sigara teröründe yılda 100 000'in üzerinde insanımız hayatını kaybediyor; yani, sigaranın yol açtığı ölümler, trafik terörü, iş kazaları ve buna benzer tüm ölümlerin toplamından 5 kat daha fazladır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Biner.

HACI BİNER (Devamla) - Gün geçtikçe de bu oran hızla artmaktadır. Her yıl 600 000'in üzerinde 11 ile 19 yaş arasında gencimiz, maalesef, sigaraya başlamaktadır. Sigara içme yaşı 11'lere kadar inmiştir. Sigara firmalarının reklamları; yani, özellikle, üniversite çevresinde yapılan reklamlar, maalesef, sigarayı cazip hale getiriyor ve onları, âdeta, bir sigara tiryakisi yapmaya çalışıyor.

4207 sayılı Yasayla, sigara kullanım oranını azaltarak, insanların sigarasız bir yaşam sürmeleri hedeflenmiştir; ama, üzülerek belirteyim ki, bu yasaya her mekânda ve her zeminde, her zaman uyulmamaktadır. Kapalı yerde sigara içmek, yasa kapsamında olmasına rağmen, maalesef, çoğu mekânda sigara içiliyor. 18 yaşından küçüklere sigara satışı yapılmaması gerekirken, satılıyor; özellikle, okul çevrelerinde.

Ayrıca, yasa, radyo ve televizyon kurumlarına ayda en az 90 dakika tütün ve tütün mamullerinin zararları konusunda uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapma zorunluluğu getirmiş iken, maalesef, TV kanallarının bir kısmı, ya bu yasaya uymuyor ya da off-time dediğimiz saatlerde yayın yapıyor.

Yine, son zamanlarda bazı TV kanallarında gösterilen dizi ve diğer filmlerde, özellikle, gençlerin sigaraya özendirildiği bir gerçektir; yani, dizi bağımlılığının sigara bağımlılığını da beraberinde getirdiği ifade edilse, yanlış olmayacağı kanaatindeyim.

Sigarayla savaşmada en büyük rol anne ve babalara düşmektedir. Bunları, basın-yayın organları, başta hekimler olmak üzere, öğretmenler, din görevlileri gibi kamu görevlileri takip etmelidir. Sigara içen bir anne-baba veya bir hekimin, eğer, baba, anne sigara içiyorsa, çocuğuna örnek olması mümkün değildir. Özellikle, bunun altını çiziyorum, bu rakamları veren hekimlerdir; hekimler, eğer sigara içiyorsa ve hastasına "sen akciğer kanserisin; sigara içme" derse, bunun bir şey ifade etmeyeceği açıktır.

Burada, şüphesiz, en büyük vazife de, devletimize düşmektedir. Anayasamızın 58 inci maddesi "devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır" hükmü gereğince, halkımızın sağlığı için her türlü yasal tedbiri almak ve bunları etkin bir şekilde uygulamakla sorumludur. Maalesef, geçmiş hükümetler buna pek riayet etmemişlerdir; ama, AK Parti Hükümeti, şu anda Yüce Meclisimiz, sizler, özellikle sokak çocukları için bir komisyon kurmuştur. Bu komisyon, sigara ve benzeri kötü alışkanlıklara müptela olan çocukların sorunlarını ve çözüm yollarını önümüzdeki günlerde Meclise getirecek. İlk defa, cumhuriyet hükümeti, 5 bakandan oluşan bir heyet kurmuştur. Bu heyetimizin de, inşallah, Anayasada manasını bulan ifadelerle, gençlerimize ve insanlarımıza sağlıklı bir hayat getireceğine inanıyorum.

Herkese, sigarasız, dumansız, tertemiz bir çevre diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Biner.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, yine, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü münasebetiyle söz isteyen, Tokat Milletvekili Resul Tosun'a aittir.

Sayın Tosun, konuşmanız sırasında, Sayın Biner'in değinmediği hususlara değinirseniz, memnun olurum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hep sigara üzerine mi konuşulacak Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Sigara, zararlı bir alışkanlıktır; önemine binaen iki arkadaşımıza birden aynı gün söz verdim.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Aksini söyleyenler de konuşabilecek mi Sayın Başkan?!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2. - Tokat Milletvekili Resul Tosun'un, 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü ile sigaranın sağlığa verdiği zararlara ve sigarayla mücadele yollarına ilişkin gündemdışı konuşması

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Dünya Sigarayı Bırakma Günü; ama, biz, bu konuşmaları yapıyoruz diye ve bugün Dünya Sigarayı Bırakma Günü diye, kimsenin sigarayı bırakacağını pek tahmin etmiyorum; ancak, sigarayla mücadelenin gerekli olduğu kanaatinden yola çıkarak, bugün bir konuşma talep ettim. Konuşmama izin veren Sayın Başkana bu münasebetle teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, geçmişte Yeşilay Başkanlığı da yapmış değerli bir milletvekilimiz istatistikî bilgileri verdi; onlara fazla girmeden, farklı bir konuşma yapmaya gayret edeceğim.

Değerli arkadaşlar, bir otobüs kazası olduğunda, içinde 15-20 kişi kaybettiğimizde, ulusça hüzne kapılıyoruz; oysa, biraz önce de belirtildiği gibi, her gün 6 otobüsün uçuruma yuvarlandığını ve içinden hiç kimsenin sağ çıkmadığını düşünelim, sigaranın yılda insanımıza verdiği Türkiye'deki zarara denk. Yine, 100 000 nüfuslu bir şehrimize atom bombası atıldığını düşünelim ve hiç kimsenin kurtulmadığını varsayalım, Allah korusun, yine, bu da, sigaranın bir yılda verdiği zararlardan. Aynı şekilde, her gün bir uçak düşer de içinde 300 kişiyi kaybedersek, sigaradan kaybettiğimiz insanlara denk oluyor. Geçmişte, onbeş yıl süren terörde 30 000'e yakın insanımız hayatını kaybetti; ortalama senede 2 000 kişiyi teröre kurban verdik; trafik kazalarında 6 000 - 7 000 kişiyi; iş kazalarını vesaireyi hepsini bir araya getirdiğimizde, sadece sigaradan bütün bunların 5 katından fazla insanın erken ölüme sebep olduğunu görüyoruz.

Sigaranın içinde 44 çeşit zehir olduğu -1 000 çeşit zararlı maddenin olduğu söylendi- söyleniyor bilimadamları tarafından. Biz desek ki birisine, sen biraz radyasyon alsan olur mu; kabul etmez. Oysa, sigaranın içindeki zehirli maddelerden birisi radondur, anlamı radyasyon. Birine füze yakıtı iç desek, içebilir mi; içmez; ama, sigaranın içindeki zehirli maddelerden birisi de füze yakıtı anlamında metanoldür. Birine, şu sokak çocukları gibi sen de tiner al desek, tineri kimse içmez; ama, sigaranın içindeki zararlı maddelerden birisi de toluen isimli tinerdir. Hadi bırakalım, şu arabalardaki akü var ya, akünün metalinden birkaç parça ısır da ye desek, kimse yaklaşmaz; ama, kadmiyum denilen madde sigaranın içindeki zararlı maddelerden birisi; akü metaline denk. Hadi bırakalım, biraz tüpgaz kokla desek, tüpgazı da kimse koklamaya yaklaşmaz; oysa, sigaradaki bütanın anlamı tüpgaz demektir. Canım, biraz böcek öldürücü ilaç versek, içer misiniz desek, hiç kimse yaklaşmaz, sigara içenler de yaklaşmaz; ama, sigaranın içinde DDT denilen böcek öldürücü zehir de var. Desek ki, biraz daha hafif bir şey, güve kovucu bir ilaç versek sana, kimse yanaşmaz; oysa, sigaranın içerisinde, güve kovucu olan naftalin de vardır.

Bunların ötesinde, acaba, kim fare zehiri içmek ister; hiç kimse istemez; oysa, sigaranın içerisindeki 44 zehirli maddeden biri de arseniktir; yani, fare zehiridir.

Hadi, şu tuvalet temizleyici maddelerden bir nefes çekiver desek, kimse kabul etmez; ama, sigaranın içerisindeki zehirli maddelerden biri olan amonyağın da, tuvalet temizleyicisi maddelerden farkı yoktur.

Bütün bunların ve saymadığımız maddelerin anlamı, insanımızın ciğerlerinde katran birikmesi, zift birikmesi demektir; yani, sokakta üzerine bastığımız asfalt demektir.

Elbette ki, böylesine önemli bir sağlık sorununa Dünya Sağlık Örgütü de ehemmiyet atfedecek ve dünyanın en büyük sorununun sigara sorunu olduğunu ilan edecektir, etmiştir. Dünyada, her yıl, 5 000 000 civarında insanın sigaraya dayalı hastalıklardan dolayı hayatını kaybettiğini, biraz önce Değerli Milletvekili anlattı.

Değerli arkadaşlar, dünyanın en büyük tütün ihracatçısı -sigarada, puroda meşhur- biliyorsunuz, Küba'dır. Küba'nın purodan yıllık ihracat geliri sadece 200 000 000 dolar kadardır; ama, bugünkü gazeteleri okuduysanız, Küba, bugün itibariyle, kamuya açık alanlarda sigara içilmesini yasaklamış ve 16 yaşın altındaki çocuklara sigara satılmasını engelleyen bir uygulamaya geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RESUL TOSUN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tosun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Fidel Castro, sigarayı yıllar önce bıraktı ve ilginçtir, ne diyordu: "En iyisi, sigarayı düşmanlarımıza içirmek."

Değerli arkadaşlar, biz, Küba'yı, bu yanlış yoldan döndüğü için kutluyoruz; ama, ondan önce kutlamamız gereken bir başka kurum var; o da, bu Yüce Meclistir.

Yüce Meclis, 7.11.1996 yılında, 10 maddelik, 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Yasayı çıkardı. Bu yasa çıktıktan sonra, sevinerek gördük ki, özellikle, şehirlerarası otobüslerde, hastanelerde ve çok az sayıda kamu kurum ve kuruluşlarında sigara yasağının uygulandığına şahit olduk; ancak, üzülerek belirtmeliyiz ki, kanun gereği, her yere, sigara yasağına dair levhalar konulmuş; ama, o sigara yasağının önünde, o kanunu uygulaması gereken amirler dahil, tamamı sigara tüttürür hale gelmiştir.

Hadi diyelim ki, kanunda açıklıklar vardı, şu vardı, bu vardı... Değerli arkadaşlar, daha vahim olanı var. Bu kanunu bu Meclis çıkarmıştır ve bu Meclisin kulislerinde, bu Meclisin halkla ilişkiler bürolarının tamamında "sigara içilmez" levhalarının önünde boru gibi sigara dumanlarının yükseldiğini görmekten, ben, geldiğim zaman, bu Meclisin bir ferdi olarak, utandım. (Alkışlar) Hemen bir imza kampanyası açtım. 154 tane AK Partili ve Cumhuriyet Halk Partili duyarlı arkadaşımızın imzasını ihtiva eden bu dilekçeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin Değerli Başkanına arz ettim. O da, sevinerek "hemen uygulamaya başlayalım" dedi. Ertesi günü, iki kulisimizde de, biliyorsunuz "sigara içilmez" diye bölümler ayrıldı; ama, ne yazık ki, değerli arkadaşlar, herhalde, milletvekillerinin dokunulmazlığı, sigara içme dokunulmazlığına kadar uğruyor ki, maalesef ve maalesef, kulislerimiz dahi... Bugün, ben, teşbih etmekten utanıyorum; ama, ben, şahsen, o kulislerde nefes alamadığım için fazla oturamıyorum, kulislere gidemiyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Gelin kaldıralım şu dokunulmazlıkları, sigaraya da dokunulsun.

RESUL TOSUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu yasayı, bu Meclis çıkarmıştır. Öncelikli olarak, bu yasanın en uygun şekilde ve en güzel şekilde Meclisimizde uygulanması gerekir.

Kaldı ki, bu dönemin çok özellikleri var. En önemli özelliklerinden birisi de, 22 nci Dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan her iki siyasî partinin genel başkanları da sigara içmeyen, alkolden uzak duran ve çevresindekileri de sigaraya karşı uyaran, çok önemli iki büyüğümüz var.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Birisi spor yapıyor.

RESUL TOSUN (Devamla) - Kendisine önem veren insanlar sigara içmiyor, kendi kıymetini bilenler sigara içmiyor. Ben, tabiî ki, bu konuşmalarla kimsenin sigarayı bırakacağına inanmadığımı konuşmamın başında söylemiştim; ama, ben, burada, özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok Değerli Başkanı ve yönetiminden özellikle istirham ediyorum ve özellikle sigara içen milletvekili arkadaşlarımızdan istirham ediyorum, lütfen "sigara içilmez" levhalarının önünde hiç değilse, bu cinayeti işlemesinler.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tosun.

Biz de milletvekili arkadaşlarımızın temennilerine katılıyoruz; inşallah, dünyamızda en kısa zamanda...

AYHAN ZEYNEP TEKİN (BÖRÜ) (Adana) - Sadece katılmayın; Başkanvekili olarak bu anlamda görevinizi ve desteğinizi bekliyoruz.

BAŞKAN - Evet, bütün insanlığa sigarasız bir dünya temenni ediyoruz efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, Hakkâri İlinde meydana gelen deprem felaketiyle ilgili olarak söz isteyen Hakkâri Milletvekili Sayın Esat Canan'a aittir.

Sayın Canan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

3. - Hakkâri Milletvekili Esat Canan'ın, Hakkâri İlinde meydana gelen deprem felaketi ve sonrasında yaşanan sıkıntılar ile bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

ESAT CANAN (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hakkâri'de yaşanan deprem ve sonrasında ortaya çıkan sorunlarla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, merkez üssü Hakkâri ve Yüksekova İlçesi olmak üzere, 25 Ocak salı günü akşamı, önce 4,8; sonra 5,5 ağırlığında iki deprem meydana gelmiştir; daha sonra da, bu sarsıntılar, bir hafta boyunca, aralıklarla devam etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, başta hükümet olmak üzere, birçok yetkilinin, 5,5 ağırlındaki Hakkâri depremini ciddîye almadığı, basit bir deprem gibi geçiştirmeye çalıştığı, maalesef, görülmüştür. Hakkâri'de meydana gelen depremin, sadece ağırlık derecesine bakılarak yapılan bir değerlendirmeyle, basite, hafife alınması doğru bir yaklaşım olmamıştır. Her depremi, ortaya çıktığı yer, zaman ve bunun sonucunda insanların karşı karşıya kaldıkları zorluklar itibariyle değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, Hakkâri depremi, en ağır kış koşullarının yaşandığı bir zamanda, dayanıksız ve sağlıksız yapıların bulunduğu bir ortamda meydana gelmiştir. Bu nedenle de, sonuçlar çok ağır olmuştur. Resmî tespitlere göre 2 000 konut hasar görmüş, bunun 800'üne girilemez raporu verilmiştir. Bu konutların 500'ü Hakkâri il merkezinde bulunmaktadır. Hakkâri Devlet Hastanesinin ek binası da bu hasarlı binalar arasındadır. Geriye kalan 1 200 konutun içine girilebilir raporu verilmesine rağmen, aralıklarla depremlerin devam etmesi nedeniyle, insanlar bu konutlara da girememişlerdir.

Ortaya çıkan hasarın, aslında, daha büyük olduğu, yollarının kapalı olmasından dolayı pek çok köye ulaşılamadığı için gerçek hasar tespitinin yetkililerce yapılamadığı halk tarafından belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu vahim tabloya rağmen, depremin ilk iki gününde Hakkâri'ye hiçbir çadır gönderilmemiştir; sadece, valilikte bulunan 56 yazlık çadırla yetinilmiştir. Depremden kaçarak, - 20 dereceye varan soğukta, geceler boyu, karı döşek, naylonu yorgan yaparak sabahlamak zorunda bırakılan bu insanlar kendi kaderlerine terk edilmiş, bu da halk arasında paniğe neden olmuştur. Resmî yetkililerin, bu paniğin karşısında "yapılacak bir şey yok" yolundaki talihsiz açıklamaları ise, beklediği yardım ve ilgiyi göremeyen halkı daha da umutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklemiştir. Umutsuzluğa kapılan insanlar, hükümet konağına yürüyerek "hükümet nerede, devlet nerede" diyerek bu duyarsızlığa tepkilerini dile getirmiş ve yardım talebinde bulunmuşlardır; ama, ne yazık ki, polis tarafından bibergazı ve zor kullanılarak halk dağıtılmış, birçok vatandaşımız gazdan etkilenmiş, bu arada, halkı yatıştırmaya çalışan Hakkâri Belediye Başkanımız da gazdan etkilenerek tedavi altına alınmıştır. Halkın çaresizlikten kaynaklanan bu tepkileri karşısında acz içinde kalan resmî yetkililer ve İktidar Partisinin bazı mensupları, ne yazıktır ki, kendi eksiklerini örtbas etmek adına, Hakkâri halkını terörle ilişkilendirmeye çalışmış ve suçlayabilmişlerdir. Bu iddia ve suçlamaları, Hakkâri halkı adına, huzurlarınızda reddediyorum. Halkın bu tepkisinin arkasında terör yoktur; sadece, hükümetin ve yetkililerin ilgisizliği ve duyarsızlığı vardır.

Değerli arkadaşlarım, Güney Asya'ya milyonlarca dolar yardım toplamak için işadamlarıyla gösterişli toplantılar yapan hükümet, Hakkârililerden bir "geçmiş olsun" mesajını dahi esirgemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Canan.

ESAT CANAN (Devamla) - Bu arada, Hakkâri'ye giderek Hakkârililerin acılarını paylaşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ı, huzurlarınızda, Hakkâri halkı adına bir kez daha kutluyor ve saygılarımı sunuyorum.

2 000 konutun hasar gördüğü ilimize hükümetin gönderdiği yardım, sadece 100 milyar Türk Lirası, 500 Kızılay çadırı, 200 battaniye, 400 katalitik sobadan ibaret olmuştur. Yapılan bu yardım, Hakkârililerin yaralarının sarılması için yeterli olmamıştır. Güney Asya'ya az yardımla gitmeyi ayıp sayan Sayın Başbakan, Hakkâri depremzedelerine yapılan bu yardımı yeterli görebilmiştir.

Depremin üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, yaşanan sıkıntılar halen devam etmektedir. Televizyon kanallarında bilimadamları tarafından yapılan açıklamalarda, Hakkâri ve Yüksekova İlçesinin birinci derecede deprem kuşağında bulunduğu, dolayısıyla, daha büyük ağırlıklı bir depremin yaşanabileceği uyarısı sık sık yapılmaktadır. Bu nedenle, hükümetin, acil olarak, Hakkâri ve ilçelerinin afet kapsamına alınması için çalışma başlatması gerekmektedir. Başta, yatılı bölge okulları ve hastaneler olmak üzere, tüm konutlar, depreme dayanıklılık testinden geçirilerek, depreme karşı dayanıklı hale getirilmelidir.

Olası yeni bir depreme karşı, başta belediyeler olmak üzere, resmî kurumların maddî olanakları artırılarak, hazırlıklı konuma getirilmelidir.

Bir süre önce, Hakkâri Belediyesinin tüm gelirlerine, SSK borcundan dolayı el konulmuş ve bu nedenle, belediyemiz, hizmet veremez hale gelmiştir. Ağır kış koşullarının devam ettiği Hakkâri'de, belediyenin hizmet verebilmesi ve karla mücadele edebilmesi için, gelirlerine konulan haczin kaldırılarak, hizmet verilmesine imkân sağlanmalıdır.

Hükümet yetkililerinin, tüm bu hususları dikkate alarak, sorumluluklarını yerine getireceği dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Canan.

Sayın Canan'ın gündemdışı konuşmasına, Hükümet adına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, Hakkâri'de meydana gelen deprem dolayısıyla, Hükümet adına üzüntülerimizi tekrar arz ediyorum.

Değerli arkadaşımızın gündemdışı konuşmasına açıklık getirerek, yanlış anlamaları önlemek istiyoruz.

Hakkâri İli ve köylerinde, 25 Ocak 2005 tarihinde, saat 17.24'te ve 18.44'te; 4,8 ve 5,5 büyüklüğünde depremler meydana gelmiştir. Depremin olduğu andan itibaren, Vali başkanlığında, il kriz merkezi, Karayolları hizmet binasında toplanmıştır.

Öncelikle, depremin ilk sonuçlarına göre, il merkezi ve ilçelerinde ciddî boyutta hasar meydana gelmediği anlaşılmış; ancak, Merkeze bağlı Kaymaklı Köyü-Sütlüce Mezraında evlerin yıkıldığı ve yıkılan evlerde 2 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 5 vatandaşımızın yaralandığı bilgisi saat 21.30'da merkezimize ve Ankara'ya ulaşmıştır.

Yoğun kar yağışı yüzünden yolu kapalı olan bu mezramıza ulaşmak için yol açma çalışmalarına başlanmış, bu arada da, Dağ ve Komando Tugay Komutanlığından temin edilen 2 adet helikopterle köye intikal edilmiştir. Yaralılar Hakkâri İl Merkezine getirilmiş, geriye kalan vatandaşlarımız için ise, askerlerimizce kışlık çadırlar kurulmuştur.

Aynı zamanda, depremin etkilerini görmek ve gerekli tespitleri yapmak, önlemleri almak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı teknik elemanları, sağlık ekipleri de aynı helikopterle olay mahalline ulaştırılarak, görev yapmaları sağlanmıştır. Valilikçe oluşturulan kriz merkezi yetkililerince Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığıyla anında temas kurulmuş, alınan ve deprem sonrası alınacak tedbirler kendilerine bildirilmiştir.

Sayın Başbakanımız, olayın haber alınmasından itibaren doğrudan Vali Beyle görüşmüş, ayrıca, Başbakanlık Kriz Merkezini harekete geçirmiş, ilgili bakanlara gerekli talimatları vermiştir.

Merkezî idarelerle yapılan görüşmeler neticesinde, bölgeye acilen 350 000 Yeni Türk Lirası sevk edilmiş, 50 000 Yeni Türk Lirası da Valilik, özel idare imkânlarından karşılanmıştır. Valilikçe talep edilen malzeme yardımlarından, Kızılay Genel Merkezince 857 adet kışlık çadır, 3 500 adet battaniye, 1 000 adet katalitik soba, 1 adet seyyar mutfak, Zonguldak Valiliğince 230 adet kışlık çadır, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğince 35 çadır ve Oyakbanktan 10 çadır olmak üzere toplam 1 132 çadır bölgeye anında ulaştırılmıştır. Valilik imkânlarıyla, aynı akşam, Kızılay tarafından gönderilen seyyar mutfak vasıtasıyla da, diğer günler 3 öğün yemek verilmeye başlanmıştır.

Kardan kapalı olan köy yollarının açılmasına anında başlanmış, kapalı olan 120 tane köy yolunun, 100 tanesinin yolları açılmıştır. Ayrıca, Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve Karayolları bölge müdürlüklerinden, gerekli olan iş makineleri bölgeye sevk edilerek, yapılan çalışmalara destek verilmiştir.

İhtiyaç tespit edilen köylere ulaştırılan çadırlar sivil savunma ekiplerince kurulmuştur.

Diğer taraftan, depremden etkilenen bölgedeki yapıların hasar durumlarını tespit etmek üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Yapı İşleri Genel Müdürlüğü elemanlarından oluşan 40 kişilik teknik ekip hasar tespit çalışmalarına aynı gün başlamıştır.

ESAT CANAN (Hakkâri) - Yollar halen kapalı.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Yapılan çalışmalar neticesinde, depremden etkilenen 36 köy ve mezra ile şehir merkezinde, 7 Şubat 2005 tarihi itibariyle 3 578 adet konut ve işyeri taranmıştır. Bugün itibariyle, 4 köy hariç, köylerde kesin hasar tespit çalışmaları sonuçlandırılmıştır. Buna göre, köylerimizde 83 ağır hasarlı konut, 2 işyeri, 39 ağır hasarlı ahır tespit edilmiştir.

Şehir merkezinde ise kesin hasar tespit çalışmalarına halen devam edilmekte olup, özel şahıslara ait 1 935 adet konutta ön hasar tespit çalışması yapılmıştır. Kamuya ait binaların ise tamamı taranmıştır. Yapılan bu çalışmalar esnasında, depremden kaynaklanan nedenlerden dolayı meydana gelen ciddî boyutta bir hasara, 1968 yılında yapılan devlet hastanesinin bir bölümü hariç rastlanmamıştır.

Yapılan ön hasar tespit çalışmaları sonrasında, Valilikçe, depremden etkilenen köylere 307 adet çadır, 863 adet battaniye, 295 adet katalitik soba ve tüp, 1 066 adet gıda paketi gönderilmiştir. İhtiyaç dahilinde düzenli olarak bu yardımlar gönderilmeye devam edilmektedir.

İl merkezinde ise 5 ayrı yerde çadırkentler oluşturulmuş, toplam 496 çadır kurulmuştur. Bu çadırlarda, deprem endişesi yaşayan 4 000'e yakın vatandaşımızın barındırılması sağlanmıştır.

Diğer taraftan, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Müsteşarı Başkanlığında afet işlerinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı, Yapı İşleri Genel Müdürü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğünden bir daire başkanından oluşan bir heyetle, yapılan çalışmaları izlemek ve gerekli önlemlere katkıda bulunmak üzere deprem bölgesinde bulunmaktadırlar.

Bu bilgilere ek olarak, Hükümetimizce, Başbakanımızın emriyle, acil yardım ödeneğinden yeterli miktarda para, valilik emrine tahsis edilmiş bulunmaktadır.

ESAT CANAN (Hakkâri) - İlk etapta 100 milyar...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşımız bu üzüntülü olayı gündeme taşırken, zannediyorum, sehven bir şey söyledi; Sayın Başbakanın ilgilenmediği, telgraf bile çekmediği...

Bir yanılgı var; Sayın Başbakanımız o anda müdahale etmiş ve bölge milletvekillerine bile gerekli talimatı vermiş, geçmiş olsun demiştir. Başbakanımızın en hassas olduğu bir konu olduğunu, bu yardımlar konusunun, bilgilerinize sunuyor, saygılarımı arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Başbakan, inşallah, gelince gider Hakkâri'ye.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Biz de, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılara acil şifalar temenni ediyoruz. Hükümetimiz, inşallah, en kısa zamanda bu yaraları saracaktır.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 5 adet raporu vardır; sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/557) (S. Sayısı: 747) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Antalya Milletvekili Deniz Baykal hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

                                  

(x) 747 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Antalya Milletvekili Deniz Baykal Komisyona sözlü olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Antalya Milletvekili Deniz Baykal hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

 

 

 

13.1.2005

 

 

 

 

 

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

 

 

 

 

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

 

 

 

 

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

 

 

 

 

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

 

 

 

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

 

 

 

 

 

Çorum

 

 

 

 

 

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2. - Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen'in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/560) (S. Sayısı: 748) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanuna aykırı davranmak suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen Komisyonumuza yazılı olarak savunmasını göndermiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve Üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis

                                  

(x) 748 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

 

 

 

 

13.1.2005

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun F.Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3. - Tokat Milletvekilleri Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin'in yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/574) (S. Sayısı: 749) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırı davranmak suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırı davranmak suçunu işlediği iddia olunan Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Tokat Milletvekili Feramus Şahin Komisyonumuza yazılı olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Feramus Şahin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

                                  

(x) 749 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

 

 

13.1.2005

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Fikret Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

4. - Konya Milletvekilleri Hasan Anğı, Remzi Çetin, Kerim Özkul, Mehmet Kılıç ve Muharrem Candan'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/584) (S. Sayısı: 750) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Hasan Anğı hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Konya Milletvekili Hasan Anğı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Remzi Çetin hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Konya Milletvekili Remzi Çetin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

                                  

(x) 750 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Kerim Özkul hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Konya Milletvekili Kerim Özkul hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Mehmet Kılıç hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Konya Milletvekili Mehmet Kılıç Komisyonumuza sözlü olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Konya Milletvekili Mehmet Kılıç hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim yasaklarına aykırılık suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Muharrem Candan hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Konya Milletvekili Muharrem Candan Komisyonumuzda sözlü olarak dokunulmazlığının kaldırılmasını istemiştir.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak, Konya Milletvekili Muharrem Candan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı oy yazısı:

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfileşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda, CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak, şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

Malatya

Adana

 

Atilla Kart

Ziya Yergök

Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5. - Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/594) (S. Sayısı: 751) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Mehmet Ergün Dağcıoğlu hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 12 Ocak 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

                                  Burhan Kuzu

                                           İstanbul

                        Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı oy yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararı ile kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

                                  

(x) 751 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.         

 

Oya Araslı

Mehmet Küçükaşık

Halil Ünlütepe

 

Ankara

Bursa

Afyonkarahisar

 

Feridun F. Baloğlu

Muharrem Kılıç

Uğur Aksöz

 

Antalya

 Malatya

Adana

 

Atila Kart

Ziya Yergök

İ. Sezai Önder

 

Konya

Adana

Samsun

 

 

Feridun Ayvazoğlu

 

 

 

Çorum

 

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair 2 adet önerge vardır; okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in (6/722) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 17 nci sırasında yer alan (6/722) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                            Ali Rıza Gülçiçek

                                           İstanbul

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun (6/1376) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/250)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 532 nci sırasında yer alan (6/1376) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                        Feridun Fikret Baloğlu

                                           Antalya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden teklifin müzakeresini erteliyoruz.

Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

7. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

13 üncü maddede kalmıştık, 13 üncü maddeyi okutuyorum:

Lisansın geçerlilik süresi ve uzatılması

MADDE 13.- Bu Kanun uyarınca verilen lisanslar iki yıllık süre için geçerlidir. Süre bitiminde ilgili mevzuatta ve lisansta belirtilen kurallara uygun olarak aynı süre ile Bakanlıkça lisansların geçerlilik süresi uzatılır.

                                  

(x) 701 S. Sayılı Basmayazı 9.12.2004 tarihli 30 uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce...

Sayın İnce?.. Yok.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Ahmet Rıza Acar...

Sayın Acar?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Lisans bedelleri ve diğer ücretler

MADDE 14.- Bu Kanun kapsamında verilen, süresi uzatılan, değiştirilen veya yeniden verilen her türlü lisansa ilişkin bedeller, Bakanlıkça genel bütçeye gelir kaydedilmek üzere peşin olarak tahsil edilir.

Lisans bedelleri her yıl 1 ocak tarihinden geçerli olmak üzere Bakanlıkça belirlenir. Lisans bedelleri belirlenirken depolama kapasitesi dikkate alınır.

Bakanlık, bu Kanun kapsamında yapacağı veya yaptıracağı denetimler ile verilen hizmetlere ilişkin ücret ve masrafların tamamının veya bir kısmının ilgililerce karşılanmasını talep edebilir. Bu durumda ilgililer ücret ve masrafları en geç on iş günü içinde öder.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler söz istemiştir.

Sayın Deveciler, buyurun.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Türkiye'de sayıları 100'ün üzerinde olmasına karşın, teknik bilgi ve donanım eksiklikleri, hukukî altyapı yetersizlikleri, standardizasyon tekniğinin kurulmamış olması gibi sorunlar genel ekonomik yapının getirdiği sorunlarla birleşerek Türkiye'deki ürün borsalarının çoğunu tescil ofisi olarak çalışır durumda tutmakta, geriye kalanlar ise çalışma düzeyini spot piyasa işlemleriyle sınırlamaktadır. Ülkemizde salon satışı yapılan borsa sayısının 10'un altında olması bu gerçeğin altını çizmektedir.

Çağdaş anlamda kurgulanmış bir borsa yapısı, vadeli işlemlerle taraflara kâğıt üzerinden işlem yapma olanağı sağlayarak fizikî imkânlarla sınırlı spot işlemlerin hacminin son derecede yüksek düzeylere ulaşmasını sağlamaktadır.

Türkiye'de Amerikan sistemi model olarak alınarak kurulmaya çalışılan lisanslı depoculuk sistemi, gerek Türkiye'ye özgü koşullar gerekse Amerika Birleşik Devletleri sisteminde lisanslı depoculuğun tarım politikası uygulama aracı olma işlevinin görmezden gelinerek bir aktarma işinin yapılmaya çalışılması nedeniyle sorunlu bir yapı doğurmaya adaydır.

Tasarıda lisanslı depoculuk, genel tarım politikalarının uygulanmasında yararlanılacak bir araç olarak görülmemektedir. Oysa, Amerika Birleşik Devletlerinde ise, lisanslı depoculuk, yerel çiftlik program amaçlarına ulaşmak ve böylelikle piyasaları regüle etmek olarak belirlenmiştir.

Belirtilen programlar çerçevesinde, Amerika Birleşik Devletlerinde tarım piyasalarına müdahale edilerek alım yapılmakta ve oluşturulan kamu stoku lisanslı depolarda depolanmaktadır. Buna karşılık, Türkiye'de kamunun tarım piyasalarından tümüyle çekilmesine yönelik bir program uygulanmaktadır. Tasarının lisanslı depoculuğun uygulanacağı ürünler olarak saydığı hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, rafine şeker, neredeyse tümüyle kamusal müdahale alımları dışına çıkarılmış ya da çıkarılmak istenmektedir. Örneğin, hububat ve bakliyat ürünlerinde müdahale ve piyasa regülasyonu işlevini yerine getiren Toprak Mahsulleri Ofisi, önce bakliyat görevinden çıkmış, ardından da her geçen yıl azalan alım miktarlarıyla hububat görevinden çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Bu sürecin sonunda, Türkiye, çok değil on yıl önce dünya lideri olduğu bakliyat ürünlerinde dışa bağımlı, hububatta her geçen yıl artan miktarlarda dışalım yapar hale getirilmiştir.

1993 yılından bu yana fiilen umumî mağazacılık hizmetleri yapan Toprak Mahsulleri Ofisi, bu alanda öncü görevler yüklenip, aynı zamanda müdahale alımı ve piyasa regülasyonu görevlerini yerine getirmesi gereken kuruluş iken, küçültülüp, piyasadan neredeyse tümüyle çekilmiş, âdeta bir dışticaret aygıtı niteliğine dönüştürülmüştür.

Bu doğrultuda tasarının arka planında hâkim olan düşünce, Toprak Mahsulleri Ofisinin 4 500 000 ton kapasitesinin piyasaya aktarılmasıdır.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum çalışmaları gereği, müdahale kuruluşu olarak yapılandırılması gereken Toprak Mahsulleri Ofisinin, önce küçültülüp, sonra özelleştirilmesine yönelik planlar, Türkiye hububat sektörü ve üretici açısından son derece sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Kamusal destekleme politikaları olmaksızın hububat üretiminin sürdürülebilmesi ve makbuz senetler sisteminin işletilebilmesi olanaklı değildir.

Tasarıda, lisanslı depoculuk, borsa sisteminin bir tamamlayıcı unsuru olarak kurgulanmaya çalışılmaktadır. Lisanslı depocular, borsayla sözleşme yaparak ürün senetlerini kote ettireceklerdir.

Avrupa Birliğinde lisanslı depoculuk ile borsa sistemi arasında, böyle, doğrudan bir bağ yoktur. Buna karşılık, Türkiye'de, borsalar, tarım ürünleri ticaretinden, sisteme bir şey katmadıkları halde büyük finansmanlar elde etmektedirler. Bu kez ürün senetleri üzerinden aynı finansman transferine kapı açılmaktadır. Böyle bir yaklaşım, sektörün rekabet gücünü artıran değil, azaltan sonuçlar doğuracaktır. Üreticinin alınteri üzerinden haksız kazanç elde eden sistemin daha da derinleştirilmesinin herhangi bir yararı bulunmamaktadır.

Dünyada tarım borsacılığı, ürün bazında, çok ürünlü borsa tipinden ürün veya ürün grubunda uzmanlaşmış ihtisas borsacılığına geçiş şeklinde gelişme göstermiştir. Borsaların belirli ürünlerde uzmanlaşması, bir taraftan ülke içi ve uluslararası piyasalar için referans fiyat oluşumuna katkı sağlarken, bir taraftan da ürünün pazarlama kanallarında oluşan farklı uygulamaların ortadan kalkmasına yardımcı olmaktadır.

Lisanslı depoculukta sistemin sağlıklı işleyebilmesi için aktörlerden her birisi (üretici, lisanslı depocu, borsa, sanayici, banka, sigorta şirketi ve ilgili bakanlıklar) sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine getirmek durumundadır. Söz konusu sorumlulukları kısaca şöyle sıralamak istiyorum:

Lisanslı depo: Teslim edilen ürünlerin sağlam ve sağlıklı şekilde muhafazasını yapacak depolama sistemini oluşturmalı, ürünlerin kalite sınıflarına göre tasnifini gerçekleştirmeli; ürün, borsaya uğramadan lisanslı depoya gelmişse, analiz için uygun yöntemleri kullanarak numune alıp tartım makbuzuyla birlikte borsaya göndermeli; depo ve ürünler için gerekli olan tüm sigortaları yaptırmalı; ürün sahibi, şayet, ürün senedi istemiyorsa, ürünün mudiye ait olduğunu gösteren geleneksel formda senet vermeli; ürün ve üreticiyle ilgili belgeleri (tartım makbuzu, ürün senedi, satış makbuzu) ve kayıtları düzenli olarak oluşturmalı; kadrosunda konuyla ilgili uzmanları istihdam etmeli ve ürünün senet ibraz edilerek talep edilmesi halinde, zaman geciktirmeden ürünü teslim etmelidir.

Borsa: Lisanslı depolara kabul edilen ürünlerin kalite sınıflarını belirlemek için gerekli işlemleri yerine getirmek, kendisiyle çalışan lisanslı depolara uygun şartları ve yeterliliğini kontrol etmek, ürün senetlerinin alınıp satılmasını sağlayacak bilgi işlem altyapısını kurmak, çok sayıda alıcı ve satıcının bir araya gelmesini sağlayacak çalışmaları yapmak, işlemlerle ilgili kayıtların muhafazasını yapmak ve sistemdeki aktörlerle işbirliği içerisinde bulunmak zorundadır.

Üretici: Lisanslı depoya depolanabilir nitelikteki ürünü vermek, lisanslı depoya gerekli ücretleri yatırmak, ürün senedinin bir nüshasını muhafaza etmek zorundadır.

Sigorta şirketi: Depoyu ve ürünü, zarar görmesi durumunda zararın tümünü kapsayacak ödemeyi yapabilecek şartlarda sigortalamalı, ürün senedi sahibini sigortalanmış ürünün sahibi olarak kabul etmeli ve herhangi bir nedenle sigortayı iptal etmek ya da kapsamını değiştirmek istediğinde taraflara önceden haber vermelidir.

Banka: Mudiye verilen ürünün senedini rehin koyarak kredi vermelidir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının sorumlulukları ise; sistemin işleyişini bütün olarak takip, sistemin sağlıklı işlemesi ve tasarlanan hedeflere ulaşılabilmesi için, piyasa aktörlerinin yukarıda sayılan sorumluluklarını yerine getirmesi zorunludur. Aksi takdirde, herhangi bir aşamada ortaya çıkacak aksaklıklar, sistemin bütün olarak zarar görmesine neden olabilecektir.

Tasarıdaki lisanslı depoculuk sistemi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kontrol ve denetimine bırakılmıştır. Bu durum, sözü edilen Bakanlığın teknik bilgi isteyen ve birbirinden çok farklı özellikler gerektiren ürün depolamalarında uzman olmaması nedeniyle, sorunları ileride ortaya çıkaracaktır. Nitekim, Amerika Birleşik Devletlerinde, aynı yapı, Tarım Bakanlığının denetimindedir.

Sonuç olarak, Türkiye tarımsal üretim ve ticaret yapılarının rekabetini artırmaya yönelik tarım politikalarının bir aracı olacak şekilde, üretici yararına kurgulanmış, üreticiye kısa süreli kredi sağlayan, işleyicinin uygun ve zamanında hammadde sağlama riskini ortadan kaldıran, kamunun müdahale ve depolama için gerekli finansman giderini azaltan ve zamana yayan, Tarım Bakanlığının kontrolünde bir lisanslı depoculuk, yararlı ve de gereklidir. Buna karşılık, lisanslı depoculuğun çalışabilmesi için gerekli olan ve yukarıda sayılan altyapı eksikliklerinin verili olduğu bir ortamda tasarıya hâkim olan ve kamuyu tümüyle tarımsal piyasalardan uzak tutmaya yönelik lisanslı depoculuk anlayışı, sektörde emeğiyle yaşayanlara ve ülkeye yarar değil, zarar getirecektir.

Sayın milletvekilleri, sizlere, Balıkesir İli Edremit Körfezinde... Biliyorsunuz, zeytincilikle uğraşmaktadır; 9 000 000 civarında zeytin vardır. Körfez bölgesindeki, Ayvalık, Edremit, Gömeç, Burhaniye, Havran İlçelerinde yaşayan 300 000'e yakın insanımız, halkımız, yüzde 70'inin geçim kaynağı zeytinciliktedir. AKP İktidarı olarak, seçimlerden evvel verdiğiniz sözlerde -zeytinyağına, daha evvelki hükümetler döneminde 28 sent, 40 sent prim verilmekteydi- bu primlerin az olduğunu ve iktidara geldiğinizde 60 sent prim vereceğinizi söylemiştiniz; ama, ne yazıktır, iktidara geleli üçüncü dönem olmanıza rağmen, üç sefer prim açıklamanıza rağmen, 10 senti geçemediniz. Bu yıl, inşallah, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tüm üyelerin destekleriyle, hükümetten gelen teklifin üzerine, Tarım Bakanlığı bütçesinde 100 trilyon, Maliye Bakanlığı bütçesinde 100 trilyon ilave edilerek, 581 trilyon lira, yağlı tohumlara destekleme primi verileceği kabul edildi. 200 trilyon lira bir artış yapıldı. Bu artış neticesinde zeytinyağının primi, verilecek destekleme primi 25 yeni kuruş (250 000 lira) yani, 17,5 sente yükselmiştir. Nerede söz verilen 60 sent destekleme primi, nerede bu yıl verilecek olan 17,5 sent?! Arada tam 4 kat var. Bu da, AKP İktidarının, seçim öncesi vermiş olduğu sözlerin, demek ki, dörtte 1'ini tuttuğunu göstermektedir.

Avrupa Birliği ülkelerinde zeytinyağına 1,3 euro -o da 2 340 000 lira- destekleme primi verilmekte. Türkiyemizde verilen, ülkemizde verilen primin onda 1'ine isabet etmektedir. Yine, Avrupa Birliği ülkelerinde 4 euroya zeytinyağı satılırken, 7 000 000 liraya satılırken, ülkemizde geçen yılın fiyatlarında 3 350 000 liraya satılmaktadır. Şimdi, bunu neden söylüyorum; 2003-2004 yılı sezonuna ait zeytinyağı primleri, Körfez bölgesinde, özellikle Ayvalık ve Altınova, Edremit ve Altınoluk ve Gömeç İlçelerinde halen ödenmemiştir. İktidarın vereceği meblağ, geçen yıla ait, 200 000 lira. Buradaki çiftçimiz, üreticimiz bu 200 000 liranın 50 000 lirasını, zaten, peşin olarak, çiftçi malları koruma bedeli olarak, zeytin tarlaları ilaçlama bedeli olarak ve ziraat odası aidatı olarak ödedi ve bugüne kadar bu para nakit olarak cebinden çıktı.

Yine, ayrıca, geçtiğimiz kampanya döneminde yaprak solgunluğu hastalığı vardı. Burada 50 000'e yakın ağaç kurudu. Yine, don olayından dolayı yüzde 30'a yakın zeytin perişan oldu, yüzde 30 eksik ürün alındı. Şu anda, çiftçimiz -2003 yılı destekleme primlerini almadığı halde, 2004 yılı da geldi- mağdur durumda. Şu anda, zeytin üreticisi, bu primleri almamasına rağmen, zeytinliklerini budamaya, gübrelemeye, toprağını sürmeye, birinci ilaçlamasını yapmaya başlamış bulunmaktadır. Bu işlemleri şubat ve mart aylarında yapmadığı takdirde, bu yıl içerisinde zeytin mahsulü verimi tamamen düşük olacaktır. Onun içindir ki, tüm Körfez bölgesindeki bu zeytin üreticilerinin 2003 yılından kalan zeytinyağı primlerinin acilen ödenmesi gerekmektedir ve bunu dört gözle beklemektedirler.

İktidar Partisinin, mağdur durumda bulunan Körfez bölgesindeki, özellikle Ayvalık, Altınova, Gömeç, Edremit ve Altınoluk'taki zeytin üreticilerinin 2003 yılı destekleme primlerinin, bir an evvel, acilen ödenmesi gerekmektedir. Yoksa, şu anda -az evvel söylediğim gibi- budama, ilaçlama ve sürme işlemlerini borç para alarak yapmaktadır birkısım çiftçimiz, bir kısmı da yapamamaktadır. Şayet, bu primler... Hakkı olan bu primlerin bir an evvel verilmesi gerekmektedir.

Yine, geçen yılın doğrudan gelir destekleri daha Türkiye'nin hiçbir yerinde ödenmemiştir; ama, AKP iktidara geldiğinden beri, bu doğrudan gelir desteklerini, âdet haline getirmiştir, hep bir yıl sonra ödemektedir. Yenisinin ödemesi geldi. Peki, çiftçinin bu hali ne olacak?.. Başbakanımız, bakanlarımız, milletvekillerimiz, bazı panellerde, gazetelerde, basın açıklamalarında, medyada "çiftçiye 2005 yılından itibaren desteklemelerini artırıyoruz, çiftçiye sahip çıkıyoruz" diye söylemektesiniz. Bırakın yeni desteklemeleri vaat etmeyi de, sizler, bir an evvel, çiftçinin hakkı olup da alamadıklarını, doğrudan gelir desteklerini ve zeytinyağı destekleme primlerini, geçen yılın primlerini ödeyiverin de bir görelim. Hadi bir ödeyiverin.

Sevgili arkadaşlarım, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Deveciler.

14 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ürün Senetleri

Ürün senedinin düzenlenmesi

MADDE 15.- Bir ürünün lisanslı depo işletmesine teslim ve kabul edilmesi halinde, söz konusu ürün için ürün senedi düzenlenir. Teslimat sırasında ürün senedi dışında düzenlenen tartım makbuzu ve delil niteliğini haiz benzer belgeler de ürünün mülkiyetinin ispatında kullanılabilir. Ürün senedi veya delil niteliğini haiz diğer belgeler; ürünün aynı miktar, cins, sınıf ve kalitede mudiye geri verilmesini garanti eder ve bu teslim satış değil vedia anlamındadır.

Bu Kanun hükümlerine tâbi olarak düzenlenen ürün senedi ve benzer belgeler, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca düzenlenen vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri gibi değerlendirilmez.

Ürün senedinin içeriği, şekli ve muhafazasına ilişkin hususlar yönetmelikte düzenlenir.

Basılı ürün senetleri hükmünde olmak üzere elektronik ortamda da ürün senetleri oluşturulabilir. Elektronik ürün senetlerinin düzenlenmesine, muhafazasına, güvenliğine, bu hizmetleri yürütecek kuruluşların lisans almalarına, faaliyetlerine, denetimlerine ve diğer hususlara ilişkin usûl ve esaslar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 15 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülen ve içinde "tarım" lafı geçen her türlü yasa teklifi, soru önergesi veya araştırma önergeleri, hem biz hem de ülke nüfusunun büyük bir kısmını oluşturan çiftçilerde umut ve heyecan yaratmaktadır. Yalnız, kimse yanılmasın; çiftçilerde uyanan bu umudun nedeni, yaşam düzeyimizi nasıl yükseltiriz diye değil, çoluk çocuğumuzun günlük yaşamını acaba sürdürebilir miyiz, tefecinin elinden nasıl kurtuluruz, acaba bu değişiklikler sonucunda çağdaş dünyanın olanaklarından asgarî ölçüde yararlanma imkânı doğacak mıdır diye umutlanmaktadırlar; ama, bunların hepsi, maalesef, boş umutlardır; çünkü, son yirmi yıldır tarım sektöründe çok ciddî bir gerileme yaşandığı, tarımın çağdaş dünya düzeyine çıkarılması için ciddî kararlar alınamadığı veya bu kararlarla ilgili olarak ciddî bir kaynak aktarımı yapılamadığı, herkesin bildiği ve kabullendiği bir gerçektir; ama, bunun yanında, iki yıldır iktidarda olan ve büyük ölçüde kırsal kesimde yaşayan, geçimini tarımdan sağlayan insanların büyük desteğiyle seçilen bu hükümet tarafından da hiçbir şey yapılmadığını hayal kırıklığıyla görmüşlerdir.

Ülke ekonomisine yıllardır en büyük kaynak aktarımını sağlayan tarım sektörü ve dolayısıyla çiftçiler, maalesef, bu fedakârlıklarının karşılığını hak ettikleri oranda alamamışlardır. Bugün de artarak devam eden bu durumun, elbette ki, en büyük sorumlusu karar verme durumunda olan yöneticiler, yani, hükümetlerdir; çünkü, ülkemizde tarım, genelde köylülükle özdeşleştirilmiştir. Tarım denilince, akla, hiçbir altyapısı olmayan veya eksik olan kırsal alandaki yaşam şartları gelmektedir. Dolayısıyla, olaya tarımsal üretimden ziyade bir köylülük meselesi olarak bakılmış ve sanki, toplumun üretken kesiminin ürettiklerini emen, çalışmayan, bazı basın mensuplarının dediği gibi, yılda sadece yetmiş gün çalışıp, diğer günlerde sırtüstü yatan insanların oluşturduğu bir sektör olarak bakılmıştır. Bu konu, özellikle de destekleme primleri gündeme geldiğinde daha çok dile getirilmiştir. Dolayısıyla, bizim, öncelikle, bu önyargıyı kırmamız gerekmektedir.

Aslında, bu yaklaşım, belki de kendi mantığı çerçevesinde doğrudur; çünkü, dediğim gibi, Türkiye'de tarımla ilgili birçok resmî kurum, fakülte, sektörle ilgili sivil toplum örgütlenmesi olmasına rağmen, henüz gerçek anlamda çiftçilik diye bir meslek yoktur; çünkü, topluma, tarımsal faaliyetlerin ülke için önemi tam anlatılamamış; dolayısıyla, tarım sektörünün rehabilitasyonu konusunda ciddî bir konsensüs sağlanamamış; bu nedenle de, tarım sektörünün sorunlarının çözümü için ciddî anlamda ne karar alınabilmiş ne de kaynak aktarılabilmiştir; ama, tarımı bilen-bilmeyen herkesin bildiği bir şey vardır; tarımla uğraşan nüfus derhal yüzde 20'lere, yüzde 10'lara ve yüzde 5'lere çekilmelidir; ama, bunun nasıl olacağı, bu insanların nerede, nasıl istihdam edilecekleri hiç önemli değildir. Nüfusun çok küçük bir bölümünün tarım sektöründe çalıştığı gelişmiş ülkelerde, tarıma dayalı sanayilerde ne kadar insanın çalıştığını sorma ve inceleme lüzumunu bile hissetmemektedirler. Kimyanın, genetik biliminin ve birçok sanayi ürününün tarımsal araştırmalar nedeniyle geliştiğinin de farkında değildirler. Zaten, dikkat ederseniz, yıllardan beri, medyada, özellikle televizyonlarda tarımla ilgili ciddî bir yayın da yoktur. Sadece devletin resmî kanalında, sabahları, şehirde yaşayan insanlara göre biraz erken saatlerde, kısa bir tarım programı vardır.

Tarımı kalkındırmak için, toplum olarak, öncelikle, bu işe inanmamız gerekir; ama, tarım hakkında bu küçümseyici düşüncede olanların, bugün, ülkemizde sahip olduğumuz, başta otomotiv ve dayanıklı tüketim malları sanayii ile ihracatımızın en büyük rakamını oluşturan ve birçok insanımızın çalıştığı tekstil sektörü ile güzelim kıyılarımıza yaptığımız turistik tesislerimizin de finans kaynağının elli yıldır tarım sektörü olduğunu unutmamaları gerekir; yani, kısacası, tarım sektörü ve bu sektörde çalışan çiftçiler, aslında diğer sektörlere de katkı sunmaktadırlar. Şu anda görüştüğümüz yasa tasarısı bile, bu görüşün en basit bir örneğidir. Tasarı, doğrudan tarım ürünlerinin depolanmasıyla ilgilidir; ancak, başta tarıma dayalı sanayileri, ticareti ve bankacılığı ilgilendirdiği için, Tarım Komisyonu tarafından değil, en son, Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Komisyonu tarafından Genel Kurula getirilmiştir.

Şimdi, yasa taslağının gerekçesine baktığımız zaman, 22 nci Yasama Döneminde, bu çatı altında görüşülen ve kabul edilen tüm önemli yasa tasarılarında olduğu gibi, hemen, ABD veya Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalardan bahisle, ülkemizde sözde uygulanmakta olan tarım reformunun başarılmasında önemli katkıları olacak bir yasa tasarısı denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, biz, gerçekten tarımda reform yaptığımızı mı sanıyoruz, yoksa tarımı yok etme operasyonu mu yapıyoruz? Bana göre bu, çok önemli bir sorudur; çünkü, eğer karar verici organ aldığı her yanlış kararın doğru olduğuna inanıyorsa, o zaman olay daha da vahimdir. Ben, bu Meclis çatısı altında bulunan, tarımla ilgisi olan ve olmayan bütün arkadaşlarımızın, tarımın sorunlarını, çiftçinin özellikle son iki yıldır getirildiği durumu çok iyi takip ettiklerini biliyorum ve onların da şimdiye kadar yapılan yasa değişikliklerinin reformla ilgisi olmadığına inandıklarından eminim. Elbette ki, hiçbirimiz, Türkiye gibi büyük ve nüfusu yoğun bir ülkenin tarımla kalkınacağını iddia edemeyiz; ama, 70 000 000'luk bir ülkenin öncelikle kendi karnını doyurması gerektiğine de hiçbirimiz itiraz edemeyiz. Ayrıca, Türkiye, başta istihdam olmak üzere birçok sorununu çözmek için tarıma dayalı sanayilerini kurmak, kurulmuş olanları geliştirmek zorundadır; ancak bu şekilde insanları kırsal yaşamın zor şartlarından kurtarabilir, iyi bir eğitim almalarını sağlayabilir.

Değerli arkadaşlar, kısacası, bütün bu saydıklarımdan daha önemlisi de, Avrupa Birliğine tam üyelik sağlansa bile, ülkemiz için tarım, daha, uzun yıllar sosyal bir sorun, kırsal kalkınma sorunu olarak devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da söylediğim gibi, Türk tarımına yapılacak her türlü yeniliğe açığız. Bu yenileme arzusu ve çabası kimden gelirse gelsin canı gönülden desteklemek zorundayız; bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır; ama, bizim bazı şartlarımız vardır. Aslında bu şartlar, Cumhuriyet Halk Partisinin değil, muhalefet olarak temsil etmeye ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde onların sesi olmaya çalıştığımız Türk çiftçisinin şartlarıdır.

Eğer tarımı çağdaş bir düzeye taşımak adına çabalıyorsak, ülke ekonomisini doğrudan etkileyecek kararlar alacaksak, ivedilikle kendi ihtiyaçlarımızı ve önceliklerimizi tespit edelim, ona göre değişime gidelim. Elbette Avrupa Birliği normlarına uymaya çalışalım. Ülkemizin bütün sektörleri gibi tarımımızı da dünyanın gelişmiş ülkelerindeki seviyeye çıkarmalıyız; ancak, bunu yalnız lisanslı depoculuk meselesinde değil, çiftçinin kullandığı temel girdilerde Avrupa Birliği ülkelerinin sağladığı destekleri biz de sağlayarak yapalım. Gelin, tarımda kullanılan mazottan hiç vergi almayalım. Zaten, seçim dönemi sırasında, hükümetin mazot fiyatlarını ucuzlatacağı yönünde çiftçiye sözü olduğunu, sanırım hepiniz hatırlıyorsunuz. Şimdi, bakın, havacılık sektörü için, deniz taşımacılığı için ucuz akaryakıt sağlayabiliyorsunuz da, tarım sektörü için niye sağlayamıyorsunuz?! Tarım sektörünün ülke ekonomisine katkısı diğer sektörlerden daha mı azdır?!

Değerli arkadaşlar, depoculuğu geliştirelim, çağdaş bir düzeye getirelim diyorsunuz. Peki, neyi, hangi ürünü depolayacaksınız?.. Hangi çiftçinin elinde pamuk kaldı?.. Hangi çiftçide buğday var?.. Türkiye'nin birçok bölgesinde hububata üst gübre atma zamanı geldi. Acaba, Türkiye'de çiftçilerden kaçının depolarda malı var da, o depodaki ürünü teminat göstererek gübre alabilecektir?.. Bütün bunları bildiğinizi ben de biliyorum; ama, sorunun çözümü için herhangi bir çare üretmiyoruz. Birbuçuk ay sonra Türkiye'nin birçok bölgesinde pamuk ekimi başlayacak. Hangi çiftçi bu şartlarda, bu fiyatlara pamuk ekebilecektir?.. Eğer amacımız ithal pamuğu depolamaksa, onun zaten kalitesi ve tonajı bellidir ve gemilerden indirildikten sonra hemen tekstil fabrikalarının depolarındaki yerlerini almaktadır.

Hükümetin değerli bakanları her konuşmalarında, Meclis gündemine getirdikleri her yasa tasarısının gerekçelerini sayarken Avrupa Birliği normlarından söz etmektedirler. Ülkemizin kısa ve orta vadede yaşamını nasıl sürdüreceğini hiç hesaplamamaktadırlar. Peki, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı kanunlaştıktan sonra, lisanslı depoculuk sistemi tamamen yerleşinceye kadar çiftçinin durumu ne olacaktır? Hükümetin aldığı kararlar doğrultusunda, 302 olan Toprak Mahsulleri Ofisi alım merkezi sayısını 210'a indirdiğimiz zaman, çiftçi malını nerede saklayabilecektir? Geçen yıl, Bozova ve Ceylanpınar ofislerini kapattınız; bu bölgede çiftçilerin mallarını nereye verdiklerinden kimsenin haberi var mı acaba?

Değerli arkadaşlar, aslında mesele şudur: Türkiye gibi kullanılabilir su ve toprak kaynakları fazla olmayan bir ülke, en azından kendi karnını doyurabilmelidir; başka ülkelerden tarımsal ürün alma zorunluluğunda kalmamalıdır. Gelişmiş ülkelerin tarım sektörüne verdikleri önemin ana sebebi de budur. Bu nedenledir ki, gelişmiş ülkelerde tarımla uğraşan nüfus yüzde 5'lerin altına düşmesine rağmen, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine çok önem vermektedirler. Bunun en basit örneğini de tütün ve mısırda görüyoruz. Avrupalıların sigaraya karşı verdikleri mücadele ortadayken, yine de tüm Avrupa Birliğindeki 150 000 dekarlık tütün ekim alanını korumaya devam etmektedirler. Mısırda ise, örneğin Fransa, bir mısır yetiştiricisi ülke sayılabilecekken, şeker üretiminde mısırdan elde edilen tatlandırıcı oranını yüzde 5'lerde tutmakta ve şekerpancarı ekim alanlarının her şeye rağmen korunmasını istemektedir.

Sayın milletvekilleri, bir de kısaca pamuğa değinmek istiyorum. Pamuk, ülkemizin en önemli ürünüdür; çünkü, pamuk demek, tekstil sanayii demek, ihracat ve döviz demektir. Şanlıurfa İli, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu pamuğun yarısından fazlasının üretildiği bir ildir. Şanlıurfa'da, başta Harran Ovası olmak üzere, pamuk, hem bölge halkının ana geçim kaynağıdır hem de bölgede yeni gelişmeye başlayan pamuklu sanayiin hammaddesidir. Ancak, pamuğun fiyatı, hâlâ, 580 000 liradır; yağmur yemiş pamuğun fiyatı da 300 000 lirayı geçmemektedir. Hiçbir çiftçi borcunu ödeyememektedir. Binlerce çiftçi ya icralık olup cezaevinin yolunu tutacaktır veya yeniden tefecinin eline düşerek bir sonraki yıl arazisini de kaybedecektir. Pamuk para etmediği için, tarım işçileri de Türkiye'nin değişik yerlerinde çalışmak üzere evlerinden barklarından ayrılmakta, ilköğrenim çağındaki çocukları da okulu bir yana bırakmaktadırlar. Bunun yanında, başlarına her türlü felaket de gelmektedir. İşte, bunlardan en basiti, Urfa Merkez Keçikıran Köyünde ikamet eden ana, baba ve 5 çocuktan oluşan bir aile, geçtiğimiz ay bir trafik kazasında tamamen yok olmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, tarımda reform yapalım diyorsunuz. Tarımda çağdaş ülkeler gibi olalım diyorsunuz. O halde, gelin, tekrar söylüyorum, tarımda kullanılan mazottan vergi almayalım. Gelin, sulamada kullanılan elektrik enerjisi fiyatını, cazibeli sulamada dekar başına alınan fiyata düşürelim; çok yüksek fiyatlarla satıldığı için biriken elektrik borçlarının faizlerini tamamen affedelim ve bu konuda hemen yasa değişikliği yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melik, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tarımsal problemlerimizi çözmedikçe, tarımda da gelişmiş ülkeleri örnek alarak onların tarımı desteklemek için kullandıkları araçları kullanmadıkça, istediğiniz kadar yasa değişikliği yapın, tarımın, milyonlarca çiftçinin ve Türkiye'nin sorunlarını çözemezsiniz. Dolayısıyla, Türk tarımının çok önemli güncel sorunları dururken, depoculukla ilgili değişiklikleri getiren bu yasanın öncelikle gündeme alınması çiftçinin temel sorunlarını çözemez. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin, bundan böyle, tarımın ve tarımla uğraşan çiftçilerimizin gerçek sorunlarıyla meşgul edileceği düşüncesiyle, bu yasaya şahsım adına ret oyu vereceğimi bildirir, Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Melik.

Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

21.5.2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen, ancak üzerinden yaklaşık on ay geçmiş olmasına rağmen, yaklaşık iki aydan beri de Meclis gündeminde olmasına rağmen ve Türkiye için hayatî önemi haiz olduğu ısrarla söylenmesine rağmen hâlâ kanunlaştıramadığımız bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Tarımın, bu kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği tarihteki -21.5.2004 tarihinde- o günkü durumu ile 2005 yılındaki durumunu kıyaslarsak, nereden nereye geldiğimizi, tarımda vicdanları sızlatacak olan sefaletin nasıl diz boyu olduğunu biraz sonra rakamlarla ortaya koymaya çalışacağım. Elbette, böyle kanunların çıkarılması son derece güzel; ancak, Türkiye'de tarımın bittiği, yok olduğu, gözden çıkarıldığı bir dönemde böyle bir kanun tasarısının kanunlaştırılmasının Türk çiftçisine ne kadar katkı sağlayacağı da tartışmalıdır, şüphelidir.

Burada, tarımla ilgili çok ciddî eleştirilerimiz üzerine, Sayın Başbakan, bayram öncesi yanına Tarım Bakanını da alarak, 1 000 tane tarım gönüllüsünü de Ankara'ya çağırarak, devlet memurlarını da o salona doldurarak, güya, çiftçilere, tarım kesimine müjdeler verdiler. Acaba, o verilenler müjde mi, değil mi; biraz sonra rakamlarla karşılaştırmasını yapacağım ve gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacak.

Tarımda sulamada kullanılan elektrik borçlarının TEFE'ye bağlanarak ödenmesiyle ilgili bir çalışmanın ne zaman gündeme geleceği, ne zaman yapılacağı, Mecliste bunun ne zaman görüşüleceği, konuşulacağı konusunda, hiç, bir milletvekilimizin bilgisi var mı?!

HASAN ANĞI (Konya) - Var, var...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bayram öncesinde, sadece bölgelerine gidecek olan milletvekillerine bir kolaylık olsun diye, Sayın Başbakanın, alelacele hazırlanmış olan bir toplantıda yapmış olduğu konuşmaların ne derece doğru olduğunu biraz sonra göreceğiz.

Mazot ve gübre desteği sağlanacağını söylüyor Sayın Genel Başkan, Başbakan. Peki, bu konuyla ilgili, mazot ve gübre desteği yapılacağıyla ilgili 2005 bütçesinde bir tek kuruş ödeneğiniz var mı? Daha sonra Tarım Bakanı da açıklama yaptı, "bu konuyla ilgili kaynak arıyoruz" diyor. Siz, bulamadığınız kaynağın müjdesini, tarım kesimine, çiftçilere, bayram öncesi, nasıl sunuyorsunuz?!

Denizcilere mazot desteği sağlanıyor, verilsin. Peki, Türkiye'de, çiftçilerin, bu ülke ekonomisine denizciler kadar katkısı yok mu arkadaşlar?! Denizcilere sağlanan mazot desteği, niçin çiftçilerimizden esirgeniyor?! Bunun müjde olarak verilmesine rağmen, bu konuyla ilgili bir tek kuruşun bütçede yer almadığını da açıklıkla ifade ediyorum.

 Yine, bizler, pamuktaki primle ilgili burada, günlerce dile getirdik. O müjde de söylenilen de, sadece 15 sent arkadaşlar.

HASAN ANĞI (Konya) - Şimdiye kadar kaç sent verilmiş?

BAŞKAN - Sayın Anğı...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Rakamları geçen konuşmamda verdim, 1995'teki, 1996'daki rakamlara bir bakın. Bakın karşılaştırın, Sayın Anğı. Ben karşılaştırdım, o rakamları size verdim.

Yunanistan'da pamuğa 50 sent destek veriyorlar, Türkiye'de 15 sent... Ben, pamuk bölgesinden gelen bir milletvekiliyim, bu sene 750 000 liraya pamuk satıldı; buna, 198 000 lira primi de ekleyin, 900 000-950 000 lira. Bunun maliyeti 1 100 000 lira. Üç sene önce Türkiye'de 1 100 000 liraya pamuk satıldı arkadaşlar. 2003 yılından pamuk primi hâlâ alamayan çiftçilerimiz var Türkiye'de. Ceylanpınar'la sabahleyin görüştüm, hâlâ 2003 pamuk destekleme primini alamayanlar var. Bu açıklanan 15 sent prim de 2004 yılı içindir, bunun da ne zaman ödeneceği belli değil. Verebiliyor musunuz bir tarih? Gelin, burada, deyin ki, 2004 yılı pamuk primini biz şu tarihte veya şu tarihe kadar ödeyeceğiz. Buyurun, mikrofon sizin. Gelin, burada, bir açıklama yapın. Deyin ki, biz, şu tarihe kadar pamuk primini ödeyeceğiz. Ödeyemeyeceksiniz; kaynağınız yok. Daha 2003 yılında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, size 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, Hacı Biner arkadaşımız, burada, gündemdışı konuşma yaptı, tam 4 dakika fazladan konuştu; hem de gündemdışı olmasına rağmen.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gündemdışı değil mi bu?! Bu, gündemdışı değil mi?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hacı Biner'e 4 dakika verirken, bana 1 dakika vermenizi kabul etmiyorum Sayın Başkan, böyle çifte standart olmaz.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın milletvekili, gündemle ilgili konuşun, gündemle ilgili.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, tarım, gündemle ilgili. Lisanslı Depoculuk Kanun Tasarısı tarıma dayanıyor, tarım konuşuyorum ben de.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Neresi Tarım Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı yasası bu.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bakınız, gündemdışı konuşmalar farklı bir mecradadır. Başkanlığın yetkisini siz kullanamazsınız. Lütfen, ben size 1 dakikalık süre veriyorum, 1 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, doğrudan gelir desteklerinin ödenmesiyle ilgili, Sayın Başbakan "2004 yılında doğrudan gelir desteği ödemesini iki taksitle şubat ayında ve nisan ayında olmak üzere, nisan ayının sonuna kadar 2004 doğrudan gelir desteğinin tamamını ödeyeceğiz" dedi. Sayın Başbakanın o günkü açıklaması böyle; ancak, Tarım Bakanı açıklama yaptı "kaynağımız yok, kaynak arıyoruz, 10 000 000 lirasını bu sene geri kalanını da 2006 yılında ödeyeceğiz" diyor. Sayın Başbakan "nisan ayının sonuna kadar tamamını ödeyeceğiz, çiftçilere müjde veriyorum" diyor. Arkasından, Tarım Bakanı bir hafta sonra basın toplantısı yapıyor " bunun 10 000 000 lirasını şimdi ödeyeceğiz, geri kalanını da 2006 yılında" diyor ve 2005'te ödenecek olan 2004 doğrudan gelir desteği de, ben inanıyorum ki, nisan ayı sonuna kadar 10 000 000, o da ödenmeyecek. Onun için, çiftçilerin önüne çıkıp, "müjde veriyorum, bayram müjdesidir" şeklindeki ifadelerin ne kadar yanlış olduğu çok açık.

"Hayvancılık desteklerini 110 trilyon ödedik" dedi Sayın Başbakan. Ben biraz önce Tarım Bakanlığından aldım, daha ödenmeyen 110 trilyon var arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Seni kandırmışlar.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz Tarım Komisyonu Başkanlığı yaptınız Sayın Milletvekili; benim, Başbakanlıktan aldığım rakam budur, yanlışsa, gelin burada, yanlış olduğunu siz de söyleyin.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum.

Diğer maddeler üzerinde görüşlerinizi beyan edersiniz...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Heyecanlanmayın!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çiftçilerin durumu karşısında heyecanlanmamak mümkün mü; kan ağlıyorlar, kan! (Bağımsız sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

15 inci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Ürün senetlerini imzalamaya yetkili kişi

MADDE 16.- Lisanslı depo işleticileri, ürün senetlerini imzalamaya yetkili kişi ya da kişilerin isimleri ile orijinal imzalarını ticaret sicilinde tescil ve ilân ettirir. İmzaya yetkili kişilerde herhangi bir değişiklik olduğu takdirde de aynı usûl izlenir. Ürün senedinin mevzuata uygun olarak düzenlenmesinden lisanslı depo işleticisi sorumludur.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Manisa Milletvekili Ufuk Özkan.

Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi adına Yüce Meclisimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki aylık bir süre önce konuşmaya başladığımız kanun tasarısını tekrar bugün gündeme aldık, tekrar konuşmaya başlıyoruz. Tasarının 16 ncı maddesi üzerinde konuşma yapacağım; ama, biraz da geçmiş maddeleri ve önümüzdeki maddeleri sizlere hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının genel gerekçesini okuduğumuzda 13 maddelik amaçlanan bazı bölümler var. Bu 13 maddeyi okuyorum, gerçekten hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden faydalı gerekçeler, faydalı maddeler; ama, bir de inanabilsek.

Bazı maddeleri şöyle hatırlatmak istiyorum size: "Arz yığılması nedeniyle oluşan fiyat düşüşlerinin önlenmesini amaçlayan bir kanun tasarısı." Buna nasıl inanacağız; geçmişteki uygulamalarımıza bakıyoruz, çıkardığımız kanun tasarılarına bakıyoruz, kamunun destekleme alımlarından vazgeçmesine bakıyoruz ve fiyat düşüşlerinin önlenmesi için böyle bir kanun tasarısının faydalı olacağına inanıyoruz.

Yine, finansman sıkıntısı çeken küçük çiftçiler ile ürün sahiplerine, ürün senediyle bankalardan kredi ve finansman desteği sağlanacağı söyleniyor. Ah bir gerçekleşse de bunu görebilsek... Bu ürün senetlerini bankaya götüreceğiz, bankadan finansman desteği alacağız.

Değerli arkadaşlarım, buralardan kredi alacak çiftçimiz neredeyse kalmadı.

Yatırımcılar için ise, bir madde koymuşlar. Yatırımcılar için, döviz artışına, hisse senedine, faize alternatif bir yatırım aracı. Biz, tarım ürünlerini, dövize, hisse senedine, faize alternatif bir yatırım aracı olarak görürsek, o zaman, tarım ürünlerimizi de, spekülatif alımlara maruz bırakırız, burada da ciddî problemleri ve sıkıntıları hep birlikte yaşarız.

Türkiye genelinde kaç tane lisanslı depoya ihtiyacımız var, bu depoların kapasiteleri ne olacak, mevsimine ve ürününe göre nerelerde, ne cins lisanslı depolara ihtiyacımız olacak; bunların araştırmasının yapılarak bu kanun tasarısının gelmesini daha doğru bulur idim; ama, maalesef, böyle bir araştırmamız da yok.

Problemlerde, bakanlık, geçici yönetim kurulu atayacak ya da kayyım ataması için mahkemeye başvuracak.

Değerli arkadaşlarım, çeşitli bakanlıkların ve çeşitli kuruluşların yetki içinde olduğu bir kanunda, bir yasa tasarısında, bu tür problemleri, kimler, nasıl çözecek; inanın, maddeleri okuyorum, çıkamadım işin içinden.

Sisteme olan güvenin zedelenmemesi için, yatırımcıların mutlaka korunması gerekiyor. Bunun için de, 2 trilyon liralık bir fon ayrılıyor. Bu fon, neye yeterli olacak, ne kadar yeterli olacak önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Yine, depo ücret tarifesiyle ilgili, yasa tasarısı içinde, maddelerde çok ciddî bir açılım göremedim. Bu ücret tarifeleri neye göre tespit edilecek? Bölgelerarası farklılıklar olacak mı? İklimden kaynaklanan masraflardan dolayı fiyatlandırmaları depocuların kendisine mi bırakacağız? Bunların hepsi yönetmeliklerle belirlenecek, yönetmeliklerle tespit edilecek maddeler olabilir; ama, yönetmeliklerle, doğacak olan aksaklıkları tez elden tamamlamamız ve bitirmemiz lazım.

Bunlarla ilgili -Amerika Birleşik Devletlerinden örnek alınarak, maddenin gerekçelerinde de var; ama- asıl yapmamız gereken şey, gidip yerinde incelememiz ve izlememiz. Bu konuda canı yanacak insanların ya da bu konuda katkı verecek insanların Polonya'ya, Bulgaristan'a, Romanya'ya gitmesi, buralardaki lisanslı depoculuk sisteminin mutlaka araştırılması, aksayan yönlerinin, biz başlamadan düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.

Lisanslı depoculuk sisteminin güven ve istikrar içinde çalışacağı ve bu sektörde yer alanların daha fazla para kazanmasına olanak yaratacağı varsayılarak, böyle bir varsayımla yola çıkılarak, bu konuyla ilgili bazı çalışmaların, bütçemiz kısıtlı olduğu için, ayrılan fondan yapılmasını bize öngörüyor.

Değerli arkadaşlarım, toplam 41 maddelik, 2 tane de geçici maddesi olan bir yasa tasarısını görüşüyoruz. 41 maddenin, 1 inci maddesi kanunun amacı, 2 nci maddesi kanunun kapsamı, 3 üncü maddesi tanımlar, 40 ıncı maddesi yürürlük, 41 inci maddesi de yürütme maddesi. Geriye, 36 maddenin 24 maddesinde, bu yasa tasarısında oluşabilecek olumsuzluklar, aksaklıklar, cezalar, kusurlar, mağduriyetler, zararın tazmini gibi açılımlar var. Düşünün, sanki, bir ceza yasası konuşuyormuş gibiyiz. Birden çok bakanlığın ve kuruluşun yetki alanında olan bu koordinasyon -bir sorun yaşandığını düşünün, gelin, bu problemin, bu sorunun içinden hep birlikte çıkalım- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, çeşitli bakanlıklar ve çeşitli kuruluşların yetki alanında. Bu kanun tasarısıyla, mutlaka yetkinin tek elde toplanmasının ve bu yetkinin Tarım Bakanlığında olmasının doğru olacağını düşünüyorum.

16 ncı maddede "ürün senetlerini imzalamaya yetkili olan" diye bir madde konuşuyoruz biliyorsunuz; bu maddenin son cümlesini okuyorum: "Ürün senedinin mevzuata uygun olarak düzenlenmesinden lisanslı depo işleticisi sorumludur."

Değerli arkadaşlarım, imza yetkisini veriyoruz, imza yetkisini vermiş olduğumuz insanı sorumlu tutmuyoruz; bu maddedeki bir eksiklik olarak ben bunu algılıyorum. Az sonra bir önerge vereceğiz, bunun da düzeltilmesinin sizler tarafından da uygun görüleceğine inanıyorum. Gerçekten, burada, depo işletmecisine kadar sorumluysa, bu ürün senedine imza koyan insanın da aynı sorumluluğun altına girmesi gerektiğine inanıyorum.

"Ürün rayiç bedelinin yüzde 15'inden az olmamak üzere Bakanlıkça belirlenen tutarda depocu teminat vermek zorundadır" diye bir ibare var.

Değerli arkadaşlarım, yüzde 15'lik teminat tutarı yeterli bir teminat tutarı değildir. Yüzde 15 teminat tutarının daha üst seviyelere çekilmesinin ve teminat konusunda gayrimenkul ipoteğinin çeşitli suiistimallere yol açacağına inanıyorum. Ürün borsalarının, tarım satış kooperatifleri, ürün kooperatifleri ve birliklerinin gelişmesi ve sağlıklı yapıya kavuşmasını mutlaka sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu sistemin çalışması için kooperatiflerimizin ve birliklerimizin kuvvetli olması, örgütlü üretici birliklerinin desteklenmesi sistemin çalışmasına kolaylık sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, lisanslı depoları yapacağız, lisanslı depolara ürünlerimizi koyacağız; ama, bir de tarım sektörünün içinde bulunduğu duruma bir bakalım. Tarım sektörü 2003 yılında yüzde 2,5 oranında küçülmüştür, 2004 yılında da yüzde 1,2 oranında küçülme hesaplanmıştır ve sizin yapmış olduğunuz, yani, AKP Hükümetinin yapmış olduğu bütçeye göre yıllık programınızda, 2005 yılında da 1,7 oranında gerileme olacağı tahmin edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şayet bu da gerçekleşir ise, altmış yıldan bu yana tarımda ilk defa üç yıl üst üste küçülmeyi sizin yönetiminiz, sizin hükümetiniz zamanında yaşamış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın bazı ifadeleri var... Tarım Bakanımız, tabiî, burada yok, o bakımdan fazla da renkli geçmiyor Genel Kurulumuz. 2005 yılında yavaş yavaş uygulamaya geçeceğini söylediğiniz tarımsal teşvikleri bir anlatsanız da çiftçimiz, köylümüz ne ekeceğine bir karar verse. Daha, çiftçimiz, köylümüz ne ekeceğinin kararını veremedi, tarlalar boş duruyor. Yılların çiftçileri tarlalarında ne ekeceğinin hesabını kitabını şu anda bilemiyor, yapamıyor.

Değerli arkadaşlarım, sayısal verilerimizi ve planımızı, programımızı yapamaz isek, ihtiyaçlarımızı bilemez isek, pazarın ihtiyaçlarını bilemez isek ve bu konuda bir çalışma yapamaz isek, çiftçilerimizi de doğru yönlendirmemiz, tarım politikalarını da doğru yönlendirmemiz, maalesef, mümkün değil.

Tarıma olan desteğin sürekli kısıtlanmasına da, sürekli küçülmesine de bir anlam vermek mümkün değil. Sanayimize destek veriyoruz, ihracatımıza, turizme destek veriyoruz, çeşitli yatırım kuruluşlarına destek veriyoruz; ama, gelin, görün ki, tarıma desteği her geçen gün küçültüyor ve kısıyoruz. OECD ülkeleri içerisinde, tarıma en az desteği veren ülke, ne yazık ki, ülkemiz. Çiftçilerimiz, köylülerimiz perişan. Geçenlerde, yine, bu kanun tasarısını görüşürken, elektrikle ilgili tenkitlerimiz ve tespitlerimiz vardı. Bunu düzelttiniz. Gerçekten, şu anda, elektrik borcu olan köylülerimiz bundan memnun; ama, bu elektrik borçlarının ödenip ödenemeyeceğini, bunun sonunda göreceğiz.

Bu arada, 18 Ekim 2002 tarihinde, Şanlıurfa'da, kaçak elektrik kullanımıyla mücadele ederken öldürülen TEDAŞ İl Müdür Yardımcımız Hasan Balıkçı'yı anmadan geçemeyeceğim.

Tarım Bağ-Kurlularının yüzde 74'ünün borcu var. Tohumlarını alamamış çiftçilerimiz var. Mazot borcunu ödeyememiş, esnaf borçlarını ödeyememiş, çocuğunu evlendirememiş dünya kadar çiftçimiz var değerli arkadaşlarım. Gittiğimiz bölgelerde bunları görüyoruz. Bakın, Manisa'da, en son ziyaret ettiğimde, çiftçilerimiz, bana, Başbakanlığa gönderilen bir dilekçeyi verdi. Alaşehir Yeşilyurt Kasabasında, çiftçilerimiz, kooperatife olan borçlarını ödeyemiyor; traktörlerini, tarlalarını satmalarına rağmen, borçlarını ödeyemiyor. Bunun bir tek sebebi var; o da, kooperatif borç faizinin yüzde 120 olması.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de faizlerin düştüğü ifade edilirken, yüzde 120 faizli kooperatif borcunun ödenebilme şansının hiç olmadığını biliyoruz. Bu insanlarımız, dürüst insanlar, namuslu insanlar. Köylülerimiz, çiftçilerimiz, borcuna sadık insanlar; ama, bu insanları, borçlarını ödeyemez duruma getirdik.

Tarım ve Köyişleri Bakanımız Sayın Sami Güçlü, yine, bir konuşmasında, kırsal kesimde, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinden daha çok oy aldığını ifade etti. Elbette, doğru söylüyor, doğru ifade ediyor; ama, verilen oyların niye verildiğinin, bu oyların neden verildiğinin bir hesabını, kitabını yapması lazım. Önünde, dört yıllık bir iktidar dönemini yaşayacak olan ülkemiz insanları, yerel seçimlerde, mutlaka, iktidar partisinin temsilcilerine oy verecek, iktidardan daha çok faydalansınlar diye; ama, gelin, görün ki, bizim belediye başkanlarımız, muhalefet partisinin belediye başkanları, dünya kadar işleri kendi bütçeleriyle yapmaya çalışırken, sizin seçmiş olduğunuz, göndermiş olduğunuz belediye başkanlarınız, o belediye başkanlarımızdan daha farklı bir şeyi ortaya koyamıyorlar. Oy veren vatandaşlarımız, oylarının hesabını soruyor. Biz, Adalet ve Kalkınma Partisinin belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, il genel meclis üyelerine oy verirken, merkezî yönetimden daha çok destek alalım, şehrimize, kasabamıza daha çok yatırım gelsin diye verdik diyorlar. Bunun gereğini, maalesef, yerine getiremiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, 31 Temmuz 2004’de Dünya Ticaret Örgütü tarım çerçeve metnini açıkladı. Yine, 6 Ekim 2004'te Avrupa Komisyonu ilerleme raporunu ifade etti. 17 Aralık 2004 tarihinde de, hepinizin bildiği gibi, Avrupa Birliği Konseyi kararları açıklandı. Buralarda, tarımla ilgili son derece ciddî problemleri yaşadığımızı ve önümüzdeki süreçte de ciddî problemler yaşayacağımızı hepimiz görüyoruz; ama, gelin görün ki, Sayın Bakanımız "ulusal tarım stratejisini hayata geçirdiğini ve ne Dünya Bankasıyla ne de IMF'yle tartışmadığını ve bilgi vermediğini" ifade ediyor. Elbette tartışmadı, elbette bilgi vermedi; onlar ne söylüyorsa, onlar ne istedilerse onu yaptı. O bakımdan, Sayın Bakanın, onlarla tartışmaya ya da bilgi vermeye hiç gereği yok.

Sevgili arkadaşlarım, 2010 yılına kadar programlanmış olan Dünya Ticaret Örgütü kararlarını AKP Hükümeti dikkate alacak mı, almayacak mı? Bu sorunun cevabını net bir şekilde Tarım Bakanlığı yetkilileri ve hükümetimiz vermeli. Tekrar soruyorum: Dünya Ticaret Örgütünün tarımla ilgili kararları dikkate alınacak mı, alınmayacak mı? Yine, hepimizin çok konuştuğu, gübrede yüzde 30-35 civarında zam geldi mi, gelmedi mi? Mazota yüzde 32 civarında zam, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde geldi mi, gelmedi mi?

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, size söylüyor; dinleyin de, cevap verirsiniz.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Bunların cevabını hepimiz, son derece açık bir şekilde vermeliyiz.

Sevgili arkadaşlarım, ülkemizde tarımsal destek 2,5 milyar dolar civarındadır; bu, son derece düşüktür. 2005 bütçesine koyduramadığınız 3,5 milyar dolar destek bile düşüktür. Şimdi, bazı yazılı beyanatlarınızda, kendi yayın organlarınızda söylediğiniz gibi, 2006 bütçesinde bunun konulmasının gerektiğini söylüyorsunuz.

Kısaca bir hatırlatma yapmak istiyorum. Sevgili arkadaşlarım, geçen sene mazot desteği olarak 640 trilyon liralık bir destek verdiniz; yani, 2003 yılının mazot desteğini 2004 yılında 640 trilyon olarak dağıttınız. Silindiğini ifade ettiğiniz çiftçilere ait faiz borcu 1 katrilyon lira; 2004 yılında tarımsal desteğe vermiş olduğunuz para 3,26 trilyon lira; kooperatif destekleri 180 trilyon lira; hayvancılığa 2004 yılında vermiş olduğunuz destek 540 trilyon lira; yani, toplam 5,406 trilyon lira; yani, 3,8 milyar dolar.

Sevgili arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletlerinde 70 milyar dolar, Avrupa Birliğinde 45 milyar dolar tarıma destek verilirken, sizin vermiş olduğunuz 3,8 milyar dolar ve allı pullu basınınızda bunları yayınladığınız ve yaydığınız, insanlara anlattığınız 3,8 milyar dolar destek. İnanın, tarımcımız son derece pişman ve mağdur durumda. Tarıma destek vermezseniz bu ülkeyi kalkındırmanız mümkün değildir. Avrupa Birliği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başkan tamamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Özkan, 1 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

UFUK ÖZKAN (Devamla) - Tarım kesimi, topraklı topraksız, işçisiyle, ortakçısıyla, göçeriyle çok büyük bir nüfus. Ülkemizin 30-35 000 000'u tarım ve tarıma dayalı sanayiyle geçiniyor. O bakımdan, bunu sosyal yönleriyle ele almamız, Avrupa Birliğiyle yapacağımız müzakere süreci içinde, her ne olursa olsun, dik duruşumuzu göstermemiz, size oy veren, bu ülkenin temel taşı olan çiftçimize ve köylümüze gerekli desteği vermemiz gerektiğine inanıyorum.

Bu kanun tasarısının da yönetmeliklerle düzeltilmesini ve bir an önce halkımızın hizmetine sunulmasını arz ediyorum, talep ediyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutup işleme alıyorum.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 701 sıra sayılı yasa tasarısının 16 ncı maddesinin son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

"Ürün senedinin mevzuata uygun olarak düzenlenmesinden lisanslı depo işletmecisi ve ürün makbuzunu imzalayan imzaya yetkili kişiler sorumludur."

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ufuk Özkan

Orhan Ziya Diren

 

Malatya

Manisa

Tokat

 

Mustafa Gazalcı

 

Gökhan Durgun

 

Denizli

 

Hatay

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet?..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Mevlüt Beye teşekkür ediyoruz birinci imza olarak.

Önce olumlu baktık; fakat, mükerrer olduğu için katılmıyoruz; çünkü, maddede açık olarak "lisanslı depo işleticisi sorumludur" ifadesi var.

Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Ürün senetlerinin güvenirliğinin sağlanması açısından.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Ürün senetlerinin kaybolması, zarar görmesi ve haczi

MADDE 17.- Bu Kanun kapsamında düzenlenmiş ve iptal edilmemiş ürün senedinin temsil ettiği tarım ürününün tümü veya bir bölümü için başka bir ürün senedi düzenlenemez.

Ürün senedinin kaybolması veya zarar görmesi halinde ürün senedi sahibi, mülkiyetin tespiti için Türk Ticaret Kanununun makbuz senedinin kaybolmasına ilişkin hükümleri çerçevesinde bir karar almak üzere mahkemeye başvurur. Mahkeme kararına istinaden lisanslı depo işleticisi yeni bir ürün senedi düzenler.

Bu Kanun çerçevesinde ürün senedine bağlanmış tarım ürünlerinin haczi, ancak ürün senedinin haczi suretiyle yapılır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün.

Sayın Üstün, buyurun.

CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım ürünleri lisanslı depoculuk kanununun 17 nci maddesi üzerine şahsım adına söz aldım ve Grubum adına; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, meyve-sebze üreticileri, tarımsal desteklerin verilmesinde daima ikinci planda kalmışlardır. Halbuki, ülkemizin tarımsal üretim yapısı, meyve-sebze üretiminin öncelikli olarak desteklenmesini gerektirmektedir; çünkü, bu ürünler, yüksek katmadeğerli ve emek/yoğun ürünlerdir. Ülkemizde emek bol, sermaye kıt ve işletme ölçeği de küçük olduğu bilindiğine göre, bu yapıya uygun bir ürün deseninin oluşturulması gerekir. Bu yapıya en uygun ürün grubu da meyve-sebze ürünleridir. Ancak, köylü, daima ucuz oy deposu olarak görüldüğünden, üretim yapımızla bağdaşmayan çarpık bir ürün deseni günümüze kadar gelebilmiştir. Bunun değiştirilmesinin yolu, meyve-sebze üretiminin desteklenmesinden geçmektedir.

Meyve-sebze üreticilerinin uğradığı haksızlığın en çarpıcı örneklerinden biri de doğrudan gelir desteği uygulamasında yaşanmaktadır. 10 dönüm kıraç arazi ile 10 dönüm narenciye veya sebze bahçesine aynı miktarda destek vermek gibi bir garipliğe Afrika'nın en ilkel kabilelerinde bile rastlanmazken, ülkemizde bu yanlışta ısrar edilmesini izah etmek mümkün değildir.

Meyve ve sebze gibi yüksek katmadeğerli ürünlerin desteklenmesi halinde, hem çiftçimizin reel geliri artacak hem daha yüksek istihdam sağlanacak hem daha fazla döviz girdisi elde edilecektir. Ülkemizde bunu yapabilecek emek, toprak, su, hava ve iklim koşulları fazlasıyla mevcuttur. Önemli olan, bu imkânları değerlendirebilmektir.

Ülkemizde kayıtdışılığın en yoğun olduğu sektörlerden biri tarım sektörüdür. Tarım sektöründe de kayıtdışılığın en yoğun olduğu grup, meyve-sebze grubudur. Bilindiği gibi, meyve ve sebzenin kayıt içine alınması, genel olarak haller ve ticaret borsaları vasıtasıyla olmaktadır. Ancak, alınan vergi, harç, fon ve rüsum gibi kesintiler nedeniyle maliyetler çok yükselmektedir. Çiftçilere verilen desteklerde, çiftçinin önceki yıllarda yetiştirdiği ürünleri nasıl pazarladığını gösteren müstahsil makbuzu ibrazı esas alınmalıdır. Bu önlemler uygulanmaya başlandığında, başlangıçta bir miktar vergi kaybı olsa bile, kayıtdışılığın zamanla azalmasından dolayı diğer vergi gelirlerinde -KDV, Gelir ve Kurumlar Vergilerinde- meydana gelecek hâsılat artışı, bu gelir artışlarını fazlasıyla telafi edecektir. Meyve ve sebze üretiminde, nakliye, pazarlama, üretici birliklerinin olmaması gibi önemli sorunlar vardır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, 18.1.2005 tarihinde, Ankara'da, Tarım Gönüllüleri Birinci Yıl Değerlendirme Toplantısında tarım destekleri konusunda açıklamalar yaptı; Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü de, 25.1.2005 tarihinde, bu açıklamalara açıklık getirmek üzere basın toplantısı düzenledi. Sayın Başbakanın açıklamaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 81 ilden getirttiği tarım danışmanları, çiftçiler ve Bakanlığın Ankara'daki hemen tüm bürokratlarının katılımıyla, tam bir şov havasında sunuldu. Yapılan açıklamalarda, çiftçilerin elektrik borçlarının yeniden yapılandırılması ve taksitlendirilmesi konusunda yanıltıcı bilgiler verilmesi, geleceğe dönük birkısım vaatler ve günümüze ilişkin birkısım yanlış veriler dışında, ciddîye alınacak hiçbir şey yoktu. Hele, toplantının yapılmasının ana gerekçesi olan tarım danışmanları, danışmanların içerisinde bulundukları durum, tarıma katkıları olup olmadığı, koskoca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işlevsiz bırakılırken ve çiftçiye ve köye en büyük hizmeti götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılırken, bu tarım danışmanları ya da diğer ifadesiyle, tarım gönüllüleri konusuna neden ihtiyaç duyulduğu gibi hususlar hiç açıklanmadı, açıklanamadı.

Kim ne derse desin, Türk tarımının temel sorunu, hak ettiği ölçüde desteklenememesidir. Avrupa Birliğinde, tarım, gayri safî ulusal gelire yüzde 2 oranında katılıyor ve gayri safî ulusal gelirden yüzde 1,5 destek alıyor; yani, tarımın gayri safî ulusal gelire katkısı ile ulusal gelirden aldığı pay hemen hemen aynı oranda. Bizde ise, tarım, gayri safî ulusal gelire yüzde 11,6 kadar katkı sağlarken Avrupa'dakinin 6 katı; buna karşılık, gayri ulusal gelirden ancak binde 72, yani, Avrupa'dakinin yarısı kadar pay alıyor.

Bu oran, bugüne kadar tarıma ayrılan en düşük orandır. Başka bir deyişle, 2005 yılı bütçesi, Türk çiftçisine ulusal gelirden en düşük payın ayrıldığı, Türk çiftçisini Avrupalı çiftçinin onikide 1'i kadar destekleyen bütçedir. Rakamsal olarak ifade edersek, 2004 yılında başlangıç ödeneği olarak 3 katrilyon 215 trilyon olan tarım desteği, çok az bir artışla, 3 katrilyon 461 trilyon Türk Lirasına çıkmıştır. Artış oranı yüzde 7,6'dır.

Toplam kamu yatırımlarında tarım kesiminin payına baktığımızda da, hükümetin tarımı gözden çıkardığının bir başka kanıtına rastlıyoruz. Toplam kamu yatırımlarında tarım kesiminin payı 2004 yılında yüzde 9,1 iken, bu oran 2005 yılında yüzde 8,1'e inmekte, aynı şekilde, sulama yatırımlarının da payı yüzde 6,9'dan yüzde 6,1'e gerilemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, tarım gönüllülerinin bir yıllık çalışmalarının değerlendirilmesi amacıyla düzenlediği ve kendinden önce sahne alan halk müziği sanatçısı Zara'yla katılanları coşturmaya çalıştığı toplantıda "1 000 Köye 1 000 Tarımcı Projesi"ni aklın bilgi ve tecrübeyle buluşması olarak niteleyip, bu projenin devlet - millet kaynaşmasını sağlayan çalışmalardan biri olduğunu belirtti.

Sayın Başbakana sormamız gerekiyor. Siz, proje adını verdiğiniz bu çalışmayla ve fakülteden yeni mezun olmuş deneyimsiz gençlerle, 1924 yılında kurulan Tarım Bakanlığının 100 000'i aşkın personeli, 10 000'i aşkın ziraat mühendisi, binlerce gıda mühendisi, binlerce veteriner hekim, tarım teknisyeni, ev ekonomisti ve hayvan sağlık teknisyeniyle, köylüye hizmet götürmedeki başarısızlığınızı gidereceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bu yaptıklarınızla, her ilde, her ilçede örgütlü Tarım ve Köyişleri Bakanlığını yetersiz ve başarısız olarak göstermiş olmuyor musunuz? Türkiye Cumhuriyetinin en köklü bakanlığının hem de tümünü değiştirip, yandaşlarınızı getirdiğiniz kadrolarla ortaya koyduğunuz başarısızlığı, amacı ve hedefi belirsiz malî kaynağı, başta Odalar Birliği olmak üzere, sivil toplum örgütlerinin himmetine kalmış, iş deneyimi hiç olmayan, neyi kiminle yapacağını bilemeyen gençlerle örtbas edeceğinizi mi sanıyorsunuz?

Sizin 1 000 Köye 1 000 Tarımcı Projesi ile yapmaya çalıştığınız faaliyet yalnızca şu anlama geliyor: Ey sivil toplum örgütleri, biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak tarıma bir yarar sağlayamıyoruz, allahaşkına, gelin, şu tarımın sorunlarını siz çözün mü demek istiyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, Hasat Dergisi, Ekim 2004 tarihli 20 nci sayısında bu konuyu kapak yaptı. Kapaktaki başlık şöyle: "1 000 Köydeki 1 000 Tarım Danışmanı Sefilleri Oynuyor." Kapakta şu yazılar da yer alıyor: "Ziraat mühendisliği ve veteriner hekimliği hiçbir zaman bu kadar ayak altına alınmadı. Konya'daki tarım danışmanları 180 000 000 TL maaşla çalışıyorlar. Birçok ilde iki üç aydır maaş alamayan danışmanlar var. Hiç kimsenin onlar kadar amiri yok. Çocukları okuyanlar bile köylerde oturmaya mecbur ediliyor."

Proje adı verilen bu çalışma, o denli anlamsız ve başarısız ki, projenin birinci yılının değerlendirilmesiyle ilgili toplantıda, Başbakan, yalnızca bu yıl projeye 1 000 kişinin daha ekleneceğini söylemiş; ama, bir yıl içerisinde ne yapıldı, ne oldu, bu konulara hiç girmemiş, konu dışında ise birçok vaatlerde bulunmuştur.

Sayın Başbakan, çiftçilerin tarımsal sulamada kullanılan elektrikten ötürü biriken ve 660 trilyon TL'ye ulaşan borçlarının faizini sildiklerini söylemiş, çiftçinin borcunun, ek bir faiz uygulaması yapılmadan, tarımsal TEFE uygulanarak 36 ayda tahsil edileceğini belirtmiştir. Başbakan, faizlerin silindiğini söylerken gerçeği ifade etmemiştir; çünkü, silinen faizin yerine, tarımsal TEFE oranında faiz getirilmektedir. Türk çiftçisi, tarımsal TEFE uygulamasını, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının taksitlendirilmesi olayında yaşadı. "Çiftçinin borçlarının faizi silindi" denildikten sonra, bu borca, ilgili yılın tarımsal TEFE oranında faiz tahakkuk ettirildi. Bununla da yetinilmedi, vadesinde ödenmeyen borç taksitine, vade tarihinden önceki ayın tarımsal TEFE miktarına 5 puan eklenerek ceza uygulaması getirildi. Sayın Başbakan çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına düzenleme getirirken birkısım gerçekleri ortaya koymuyor.

Sayın Başbakan, bütçede yaptığı konuşmada, iktidara geldiklerinden bu yana elektrik fiyatlarına zam yapılmadığını söyledi. Az sonra onunla ilgili faturaları sizlere okuyacağım.

Değerli arkadaşlarım, daha önce tahakkuk eden doğrudan gelir desteği bir sonraki yıl içinde iki taksit halinde ödenirken, şimdi bu iki taksitten biri 2005 yılında, diğeri 2006 yılında ödenecek. Yani, çiftçi, dönüm başına 16 000 000 TL olarak belirlenen ve bir önceki yıla göre hiç artırılmayan 2004 yılına ait doğrudan gelir desteğinin dekar başına 10 000 000 TL'lik kısmını 2005'te, 6 000 000 TL'lik kısmını ise ancak 2006'da alabilecek. Sayın Başbakan gerçeği tamamen saptırarak, doğrudan gelir desteğinin 2005'te tek ödemede verileceğini söylüyor. Evet, 2005'te tek ödeme yapılacak; ama, o tek ödeme yapılmasının nedeni, çiftçiye, hak ettiği doğrudan gelir desteğinin tamamının bir kerede verilmesi değil, ikinci ödemenin bir yıl sonra yapılacak olmasıdır.

Sayın Başbakan, özellikle Nevşehir, Niğde ve Ordu yörelerinde görülen ve kanserli patates olarak anılan hastalıklı patates olayına da değinerek, toprakta otuz ilâ yetmiş yıl arasında yaşayan bu hastalığa karşı ivedilikle önlem aldıklarını,patates üretimine sınırlama getirildiğini, zarara uğrayan üreticiler için 15 trilyon TL'lik destek ayrıldığını belirtiyor.

Evet, Sayın Başbakanın belirttiği gibi bir mantar hastalığından ötürü pek çok tarlada en az otuz yıl patates ekimi yapılamayacak. Çiftçinin zararı karşılanmalı; ama, şu da bilinmeli ki, mantar bulaşığı olan patates tohumları, yurdumuza dışarıdan ithal edildi. Hastalıklı patatesin tüm vebali, Tarım Bakanlığındadır; çünkü, tohumların incelenmesi için yurtdışına gönderilen elemanlar, bakteri konusunda uzman ziraat mühendisleriydi ve asıl olması gereken, mantar ve virüs konusunda uzman ziraat mühendislerinin olması gerekirdi.

Sayın Başbakan, Et ve Balık Kurumunun henüz özelleştirilmemiş olan birtakım kombinalarının Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınacağını belirtti. Bu, doğru bir karar; ancak, Kayseri'deki kombinanın, niçin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine alınmayıp özelleştirileceğini de açıklaması gerekir. Kayseri kombinasının özelleştirilmesindeki neden, aynen Ankara'daki kombina gibi, çok değerli arsaya sahip olması mıdır? Bu konu açıklığa kavuşmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakanın, 2005 malî yılı bütçe konuşmasının kitapçığı burada. Diyor ki: "Elektrik fiyatlarına, göreve geldiğimiz günden bugüne kadar zam yapılmamıştır." Özellikle arkadaşlar elektriğe zam yapılmadığını, elektrik fiyatlarının 117 000 lira olduğunu söylediler. Muğla'ya yaptığım ziyaretlerde, özellikle üreticilerden elektrik faturalarını getirmelerini istedim; bunlardan, size birkaç tane örnek vereceğim.

Milas Kıyıkışlacık'tan Kemal Talay; 2002 yılının onikinci ayında 255 kilovat/saat elektrik kullanmış, 42 000 000 liralık fatura gelmiş. Bunu böldüğümüzde, 167 000 lira... 2002 yılında... Geçen yılın onuncu ayında -2004 yılı- 412 990 000 liralık fatura gelmiş, 2 080 kilovat/saat elektrik kullanmış. Böldüğümüzde, 198 552 lira...

Yine, Milas Kafaca Köyünden Hakkı Salafur; 334 kilovat/saat elektrik kullanmış, 65 860 000 liralık fatura gelmiş, böldüğümüzde 198 000 lira. Yani, 2002'de 167 000 lira olan sulamada kullanılan elektriğin fiyatı, daha sonra 198 000 liraya çıkarılmış. Prim arttı, kaynak yok. Evet, Sayın Bakan açıkladı, primler var; ama, bunlara kaynak yok. Bunların ne zaman ödeneceğiyle ilgili de herhangi bir şey yok.

Rakamlarla oynamayı çok seviyorsunuz değerli arkadaşlarım; bazen de bu rakamlar söylendiği zaman, alkıştan ortalık yıkılıyor. 100 liralık bir malın fiyatı ne kadar indirilebilir? Yüzde 50 indirdiğinizde 50 lira olur, yüzde 100 indirdiğinizde bedava verirsiniz. Sayın Başbakan, bütçe konuşmasında "telefon ücretlerinde indirim yapıldı ve bu indirim, mesafelere göre yüzde 30 ile yüzde 200 arasında değişiyor ve bütün bunlarla birlikte, tabiî, geliyorum tarıma" diyor ve siz de alkışlıyorsunuz. 100 liralık bir malın yüzde 200 indirimi nasıl oluyor değerli arkadaşlar; üstüne para mı veriyorsunuz?!

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yanlış bilgidir o Fahrettin Bey...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Tutanak... Sayın Başbakanın konuşması.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başbakan, özür diler, olur biter canım. Alıştı zaten Başbakan özür dilemelere, içeride dışarıda...

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Sayın Bakan da -bu kanun tasarısı iki aydan beri görüşülüyor- şunu diyor. Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Grup Başkanvekili, dün, Ziraat Odalarını kabulünde bir şey söylemiş; demiş ki: "Sayın Tarım Bakanı iyi niyetli; ama, IMF politikalarını uygulama konusunda bir memur rolünde. Hiçbir zaman bu rolü kabul etmeyeceğiz." Arkasını da getiriyor Sayın Bakan "biz, bu ülkenin öz çocuklarıyız ve bu ülkede kendi millî politikalarımızı her zaman hâkim kılmaya çalışacağız" ve alkışlanıyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yalan mı?!

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Yiğitliğinizi IMF ile yapacağınız 20 nci görüşmede göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, ülkede tarım nasıl kalkınmaz derseniz, yabancılara tarım arazilerini satarak, 150'ye yakın toprak mahsulleri ofisini kapatarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Üstün, 1 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlıyorsunuz; buyurun.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Bitiriyorum.

...meraları yapılaşmaya açarak, arıcılık üretme istasyonlarını kapatarak, Tekel işletmelerini kapatarak, meyvecilik araştırma enstitülerini kapatarak, tavukçuluk araştırma enstitüsünü kapatarak, et teşvik primi vermemek için gerekli düzenleme yaparak, elma üreticisini, muz üreticisini mağdur ederek, Hindistan'dan Türkiye'ye kaçak hayvan girişini seyrederek, İran'dan bal, ceviz, nar, karpuz girişini seyrederek, doğal afetten kaynaklanan çiftçi alacaklarını ödemeyerek, Türkiye kültür balıkçılığının merkezi Bodrum Su Ürünleri Araştırma Enstitüsünü kapatarak ülke tarımı ve hayvancılığını hiçbir yere götüremezsiniz.

Bir de şunu söyleyeceğim: Türkiye'de kriz dönemlerinde bile çiftçi, enflasyonun 2 katı, 3 katı oranında tarımsal kredi kullanmadı değerli arkadaşlar. "Şu an enflasyon yüzde 10" diyorsunuz; ama, yüzde 24'le yüzde 30 arasında çiftçimiz bugün ziraî kredi kullanıyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Vekilim, ben ona da inanmıyorum, o da hikâye.

FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum; bu yasanın da hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Üstün.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Lisanslı Depo İşleticisinin Hak ve Yükümlülükleri, Ürünün Teslimi,

Borsa ile Sözleşme Yükümlülüğü, Kayıt ve Defterler ile Ücret Tarifesi

Lisanslı depo işleticisinin hak ve yükümlülükleri

MADDE 18.- Lisanslı depo işleticisinin hakları şunlardır:

a) Depolama hizmetleri karşılığında Bakanlıkça onaylı ücret tarifesi çerçevesinde ücret talep etmek.

b) Ücreti ödenmemişse depolanmış ürün üzerinde hapis hakkını kullanmak.

c) Kanunda belirtilen durumlarda ürünlerin depolamasını reddetmek.

d) Bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde öngörülen diğer hakları kullanmak.

Lisanslı depo işleticisinin yükümlülükleri şunlardır.

a) Lisans şartlarının korunması ve sürdürülmesi için gerekli tedbirleri almak ve bu şartların kaybolması hâlinde durumu derhal Bakanlığa bildirmek.

b) Lisanslı depoya ürünlerin kabulünde, diğer ürünlerle karıştırılarak veya ayrı depolanmasında, şartlara uygun hale getirilmesinde, nakliyesinde, tesliminde ve diğer hizmetlerinde itinalı davranmak, aynı koşullarda kişiler arasında ayrım yapmamak ve ürünün korunmasında gerekli her türlü tedbiri almak.

c) İlgili mevzuatta aksine bir hüküm olmadıkça teslim alınan ürün karşılığında ürün senedini ve diğer belgeleri düzenlemek.

d) Mudinin talebi üzerine ürünü teslim ve ürün senedini iptal etmek.

e) Borsaya ürün senetleriyle ilgili bilgi akışını düzenli olarak sağlamak, borsanın talebi halinde inceleme ve kontrolüne izin vermek, gerektiğinde kendi kayıtlarını borsa kayıtlarıyla teyit etmek.

f) Ücret tarifesine uygun davranmak ve mud^İler arasında ayrım yapmamak.

g) Kanunlarda ve yönetmeliklerde öngörülen kayıt ve defterleri tutmak.

h) Doğrudan Bakanlıkça veya denetim sırasında istenecek bilgi, belge ve raporları vermek. Bakanlıkça bu Kanun çerçevesinde verilen diğer görevleri ve talimatları yerine getirmek.

ı) Bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde öngörülen diğer hükümlere uymak.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 18 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve kişisel görüşlerimi açıklamak üzere buradayım.

18 inci madde, lisanslı depo işleticisinin ne gibi hakları olduğunu ve ne gibi yükümlülükleri olduğunu ayrıntılı olarak ifade ediyor. Bu ifade edilen hak ve yükümlülükler... Bir lisanslı depo işleticisi var, onun iş yaptığı çiftçimiz var. Burada, lisanslı depo işleticisinin haklarını -üretici karşısında- ve de üreticiye olan yükümlülüklerini açıklıyor. Bunlar, madde madde, gayet güzel açıklanmış; fakat, bu açıklamalarda, bu kurallarda, sık sık unutulduğuna tanık olduğumuz, birçok yasada unutulduğuna tanık olduğumuz bir konu var.

İyi niyetle hazırlanıyor yasalar. Haklarını, yükümlülüklerini koyalım depo işletmecisinin deniyor, depo işletmecisinin ve lisanslı depoculuğun ne kadar iyi bir sistem olduğu ifade ediliyor; fakat, bunlar ifade edilirken ve bu hak ve yükümlülükleri belirledikten sonra, bu sistemin iyi çalışacağını beklemek için birtakım varsayımlar yapılıyor. İşte, bu varsayımlarda hükümetimizin üst üste bazı hatalar yaptığı kanaatindeyim; bunu açıklamak istiyorum.

Bakınız, hatalardan birincisi şudur: Bu yasa tasarısının genel gerekçesinin ikinci paragrafı şöyle başlıyor ve bunu sık sık duyuyoruz: "Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok gelişmiş ülkede uzun süreçlerden sonra lisanslı depoculuk sistemi sağlam şekilde oluşturulabilmiştir." Ancak sistemin başarılmasından sonra o ülkenin tarımsal üretim ve ticaretinde, istihdamında rekabet edilebilirlik sağlanmıştır, olumlu gelişmeler olmuştur; bu süreçten sonra olmuştur.

Şimdi, bu, madalyonun çok eksik olan bir yüzüdür; çünkü, sadece lisanslı depoculukta bu olmaz. Bu, çok güçlü devlet desteğiyle, tarımın katmadeğeri daha yüksek ürünlere geçmesi ve daha verimli bir işletme haline getirildikten sonra veya daha doğrusu, onunla beraber uygulanan bir süreçtir.

Sık sık yapıldığını gördüğüm bir hata hükümette; bir uygulama Amerika Birleşik Devletlerinde veya Avrupa Birliğinde gayet güzel uygulanmıştır -bakıyoruz, Avrupa Birliğinde, Amerika Birleşik Devletlerinde tarım, Türkiye'ye göre oldukça iyi durumda- o zaman, biz de bu uygulamayı kendimize alalım... O uygulamayı alırken, onun yanındakiler ihmal ediliyor. Şimdi, bu destekleri -Avrupa Birliğinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde çiftçiye çok daha fazla destekler verildiğini hepimiz biliyoruz- vermeden bu uygulamayı almak, beklenen ve arzu edilen sonucu vermeyecektir. Dolayısıyla, eğer -taklit her zaman kötü şeydir ama- kendimize uyarlayarak Batı'dan bir şey alacaksak, onu eksik ve tek bir yönüyle almamamız gerekir orada başarılı bir sonuç ortaya çıkardığı için. Bu, yapılan birinci hata ve bu yasada da bu görülüyor.

İkincisi, neden-sonuç ilişkileri karıştırılıyor. Nasıl?.. İşte, Batı'da belli bir uygulama var. Ee, Batı'da tarım gelişmiş... O zaman biz de bu uygulamayı alalım. Acaba, Batı, o uygulamayla mı bu gelişmişlik düzeyine erişti, yoksa belli bir gelişmişlik düzeyine eriştikten sonra mı o uygulama başarılı oluyor... Bu konuda da sık sık yanlışlıklar yapıldığını görüyorum. Birçok diğer vesileyle tartıştığımız Köy Hizmetleri gibi konularda, örneğin, bölgesel eşitsizlikler ortadan kalktıktan sonra ancak o gibi bir uygulama başarı şansını yakalayabilir, bu görülüyor; fakat, gelişmiş ülkelerde bu uygulanıyor, dolayısıyla biz de bunu uygulayalım anlayışı... Bu anlayışta çok temel bir yanlışlık var ve birçok yasanın altında da bu görülüyor. İkincisi buydu.

Üçüncüsü: Şimdi, burada -tekrar- bir işletmeci var, bir de çiftçimiz var. Bu maddede işletmecinin hak ve sorumluluklarını -bazı kısımlarında soru işaretlerim var, ona değineceğim- gayet güzel yazmış. Şimdi, bu böyle olunca, işletmecinin hak ve sorumlulukları belli, tamam; bu koşul içerisinde işletmeci çiftçiyle karşı karşıya gelince, aralarında bir anlaşma gayet güzel yürür. Bunu varsaymak... Bu kadar gerçekdışı bir varsayım yapmanın hatalarını hükümetimizin görememesine, ben, çok şaşırıyorum.

Somut olarak, tütün konusuna değinelim. Şu anlarda tütün tespitleri yapılıyor. Nedir konu; tütüncüyü, tütün üreticimizi, sözleşmeli tütünle, tüccarımızla baş başa bıraktık. Tüccarımız bir yerde, tütün üreticimiz bir yerde; ikisi arasında anlaşsın, bu iş gül gibi yürür varsayımıyla baş başa bıraktık. Sonuç: Dünyaca ünlü olan, dünyada bir marka olan Türk tütününü kaybediyoruz. Küçücük Küba, beğenmediğimiz bir yönetimle, beğenilmeyen bir yönetimle yönetilen küçücük Küba, bir Havana purosunu dünya markası yapmış ve bunun arkasından, büyük kazançlar ve kendi ülkesi için belli bir prestij sağlarken, bu kadar uluslararası üne kavuşmuş, kendi başına bir marka haline gelmiş olan tütünümüzü biz terk ediyoruz; ama, söyleme göre, işte orada sözleşme, tüccar var, karşısında üretici var, aralarında anlaşsın; işte, hak ve yetkileri belli. Ee, çalışıyor mu bu sistem?! Çalışmaz. Neden çalışmaz? Çünkü, hak ve yükümlülükleri ne kadar siz yasayla belirlerseniz belirleyin, karşılıklı pazarlık ve görüşme içerisinde olan iki grup eşit güçte olmadıkça, aralarında, doğru, hakça ve piyasanın öngördüğü bir anlaşmanın gerçekleşmesi mümkün değildir. Çiftçimizin gücü belli, onun karşısında tüccarımızın gücü belli; dolayısıyla, hatta hatta, dünyada tekelleşmiş, tekel piyasasının gücü belli. Şimdi, böyle bir gücün karşısına, biz, çiftçimizi koyup da, aranızda biz kuralları yazdık, anlaşın dememiz ne kadar anlamsızsa, işte, burada da, biz, hak ve sorumlulukları, yükümlülüklerini belirtiyoruz, lisanslı depo işletmecisi ile onun karşısındaki çiftçi otururlar, anlaşırlar, gül gibi devam eder diye varsaymak son derece yanlıştır.

Ne yapılması gerekir? Yapılması gereken, çiftçimizin de, eşit güçte pazarlık yapabilmek, çatır çatır pazarlık yapabilmek... Tüccarın, almıyorum o zaman ürününü dediği zaman, örneğin tütünde, ne yapacak bizim üreticimiz, ne yapacak? İşte bu güvenceyi, bu gücü, bu tartışma, pazarlık gücünü çiftçimize kazandırmadan, onu, lisanslı depo işletmecisiyle, tüccarla, şununla bununla baş başa koyarak, biz, çiftçimizin giderek daha mağdur duruma düşmesi sonucuna neden oluruz.

Şimdi, 18 inci maddenin (a) fıkrasını okuyayım: "Depolama hizmetleri karşılığında Bakanlıkça onaylı ücret tarifesi çerçevesinde ücret talep etmek." Haa, şimdi bir ücret söz konusu; yani, biz bu fıkrayla, depocunun çiftçimizden talep edeceği ücreti bakanların karar verdiği ölçüler içerisinde tutarak, sözümona, depocunun haksız birtakım taleplerini önleyeceğiz. Şimdi bunu, hükümetin üstünde... Bu lisanslı depocular, tüccarlar, bu gibi kitlelerimizin, onların da elbette hakları var; fakat, onların gücü ile çiftçimizin gücü aynı mıdır; çiftçimiz örgütsüzdür, örgütsüz olduğu sürece -bu, dünyaca bilinen bir gerçektir- çiftçimiz daima güçsüz kalacaktır; gerek hükümetin bu fiyat politikalarında gerekse pazarlık konusunda çiftçimiz güçsüz kalacaktır.

Somut örnek vereyim: Tatlandırıcı konusu vardır; Cargill, Amerikan Şirketinin Bursa'da kurmuş olduğu fabrikada ürettiği nişasta bazlı tatlandırıcı. Nedir tatlandırıcı kotası; yüzde 10. Şimdi, bunun karşısında şekerpancarı üreticisi diyor ki; ben şekerpancarı üretmek istiyorum. Bakanlar Kurulunun tatlandırıcı kotasını -yüzde 10'du daha doğrusu o - yüzde 50 azaltıp artırabilme hakkı var, yetkisi var. Tatlandırıcı kotasını azaltırsa, şekerpancarı üreticimizin yüzü güler; çoğaltırsa, şekerpancarı üreticimizin kotası düşer. Yani, tatlandırıcı kotasının artırılması, şekerpancarı üreticimizin aleyhinedir ve bunu belirleyecek olan Bakanlar Kuruludur. Bakanlar Kurulu bunu artırdı mı azalttı mı; artırdı; yüzde 50 artırdı, kota yüzde 10'dan 15'e çıktı; bu, bizim şekerpancarı üreticilerimizin aleyhine bir karardır Bakanlar Kurulunda. Neden; kim daha güçlüyse o daha etkisini sürdürebildiği için.

Dolayısıyla bu maddede sayılan hak ve yükümlülükler üzerine bir şey söylemek mümkün değildir; fakat, bunları kâğıt üzerinde belirleyip, çiftçimizle -karşı karşıya değil de- anlaşma yapmasını beklediğimiz lisanslı depocuların hak ve yükümlülüklerini kâğıt üzerinde belirledikten sonra piyasanın işlediği gibi hakça bir düzenin işleyeceğini beklemek yanlıştır.

Çiftçimizi, mutlaka ve mutlaka örgütlü ve diğer bazı mekanizmalarla, gerek tüccara karşı gerek bu tasarının kabulü durumunda lisanlı depoculara karşı haklarını daha iyi savunur bir duruma getirmeden, bunları yasayla belirlemekle bir sonuç alınamaz. Bunu ifade ediyorum. Hükümetin buna kulak vermesini ve çiftçimizin kendilerini sürekli mağdur duruma düşürecek güçsüzlükten çıkaran önlemleri de almasını talep ediyorum.

Bu talebimle sözümü tamamlar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, uzun bir açıklama da yapabilirsiniz; ister kürsüden isterseniz yerinizden yapabilirsiniz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; değerli konuşmacıya teşekkür ediyorum; ama, zannediyorum Değerli Hocamız bir şeyi unuttular. Bakanlar Kuruluna nişasta bazlı tatlandırıcıdaki kota hakkı yasa olarak Meclisten verilirken şu düşünüldü: O sırada pancar fazla ekiliyordu ve her taraf şeker stokuyla doluydu. İhraç etme imkânınız yok; çünkü, şekerkamışından elde edilen şekerle pancardan elde edilen şeker arasında bire 4 maliyet farkı var. Dolayısıyla, Hazine korkunç bir yük altına giriyordu. Pancarcıyı düşünürken, mısır ekicisini de düşünmemiz lazım; çünkü, o sıra, bu memleket, döviz ödeyerek 1 800 000 ton mısır ithal ediyordu. Kurduğumuz dengeyle ithal mısır önlenmiştir, pancar yerine mısır ektirilerek doğrudan destek primleriyle denge kurulmuştur; yani, illa pancar ekip de şeker stoklarıyla Hazineyi yük altına sokmanın bir anlamı olmadığını Hocamızın takdirlerine sunuyorum.

Dolayısıyla, bu maddede de müstahsilin, üreticinin hakkı, lisanslı depo işletmecisinin yükümlülükleri şunlardır diye altta belirlenmiştir; yani, depocunun yükümlülüğü, ekicinin menfaatı durumundadır.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Lisanslı depo ücret tarifesi

MADDE 19.- Lisanslı depo işleticisi, lisanslı depoya kabul edilen ürünlerin depolanması hizmetlerine ilişkin olarak önceden belirlenmiş ve bilinen lisanslı depo ücret tarifesi çerçevesinde ücret talep edebilir. Ücret tarifesinde depolama hizmetinin kapsamında hangi hizmetlerin yer aldığı ve bunların ücretleri açıkça belirtilir.

Ücret tarifesi ve tarifedeki değişiklikler, lisans şartı olarak Bakanlıkça onaylandıktan sonra ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandığı tarihte yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, depoculuk kanunu tasarısı çerçevesi hakkındaki görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan milletvekili arkadaşlarım, çok haklı ve doğru olarak, Türkiye'de, tarım üretiminin, tarım üretimiyle uğraşan insanların, tarım üretiminin makro ve mikro sorunlarını, sıkıntılarını, çiftçimizin önemli dertlerini, tarımın sektörel sorunlarını dile getiriyorlar, doğru yapıyorlar.

Tabiî, tarım, Türkiye'de sorunları en çok olan sektör ve tarımın sorunlarını çözmezseniz, Türkiye'nin sorunlarını çözmeye başlayamazsanız. Tarım sektörü, gerek içinde barındırdığı nüfusla gerek coğrafyayı kucaklamasıyla en sorunlu alandır; tarım üretimiyle uğraşan insanlar, bu ülkenin en sorunlu ve birçoğu açlık sınırında yaşayan insanlarıdır ve tarım sektöründe hâlâ nüfus fazlası vardır; işler, maalesef, hâlâ iyiye gitmemektedir.

Avrupa Birliği sürecinde, bizim Avrupa Birliği sürecine entegrasyonumuzda en sıkıntılı sektör tarım sektörüdür ve büyük ihtimalle işletmelerin büyük çoğunluğu tasfiye olacaktır ve dolayısıyla, bunun altyapısını hazırlamamız gerekmektedir ve bu tarım nüfusunun azalmasıyla, başka alanlarda yeni sorunlar yaratmadan önemli istihdam alanları yaratmak, tarımsal üretimimizi düşürmeden yükselterek, verimliliği artırarak optimum işletme büyüklükleri yakalamak gibi önemli sorunlarımız vardır ve dolayısıyla, bu sorunların burada konuşulması gereklidir ve esasında, bu sorunları, burada, bu kanun çerçevesinde konuşmadan önce, bu sorunları Mecliste yasal anlamda çözmekle ilgili görevlerimizi yaparken, bunun ciddî bir planlama ve ciddî bir çalışmayla buraya getirilmesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, biz, bunu görerek, bütün bu sürecin öneminin farkında olan insanlar ve milletvekilleri olarak, bu dönemin hemen başında, tarım sektörünün, işçisiyle, toprağıyla, çiftçisiyle, ekonomisiyle, mekanizasyonuyla, tüm sorunlarıyla değerlendirilmesi ve bu konuda gerekli araştırmanın yapılmasıyla ilgili bir araştırma önergesi verdik. Bu konu, burada, o zaman da -çok ilgi görmese de- tartışıldı; ama, maalesef, araştırma önergemiz, AKP Grubu milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

Değerli arkadaşlarım, niyetimiz şuydu: İşte, bu önemli süreci görerek, tarım sektörünün sorunlarını, Mecliste, yasal anlamda hiç olmazsa çözmekle ilgili olarak, iki parti grubunun ortak görüşleri çerçevesinde ciddî bir strateji oluşturmak ve bu strateji çerçevesinde, sırayla, yasal düzenlemeleri yapıp, gerekli sosyoekonomik tedbirleri alıp, önce tarımda sürdürülebilir bir üretimin devamını sağlamak, sonra tarımımızı gelişebilir kılmak, ondan sonra da avantajlarımızı ortaya koyarak, yarışabilir işletmeler meydana getirmenin altyapısını hazırlamaktır.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, depoculukla ilgili kanun tasarısını konuşuyoruz. Bu, tabiî ki önemli bir sorundur. Depoculuk, çözülmesi gereken bir sorundur; ama, önce depoya koyacağımız ürünleri, hangi şartlarda, ne şekilde, hangi avantajlı şekilde üreteceğimizle ilgili altyapı düzenlemelerini yapmak lazım; toprakta yapmak lazım, insan ölçeğinde yapmak lazım, işletme bazında yapmak lazım. Bunları yapmadan, siz, her şey olmuş bitmiş gibi, bunları nasıl depolayacağımızla ilgili bir düzenlemeyi, aradan elinize tutuşturulmuş bir tasarıyı getirip burada görüştürürseniz, anlamlı olmuyor, sorunları çözmek konusundaki iyi niyetiniz ortaya çıkmıyor değerli arkadaşlarım. İşe sonundan başlamaktır bu. İşe başından başlamak lazım.

Tarım sektörü, gerçekten çok önemli sorunları olan bir sektör ve onun için de, ben de, önce, Türkiye'nin tarım açısından bir fotoğrafını çekerek işe başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 77,8 milyon hektarlık bir coğrafyada yaşıyoruz; önemli büyüklükte bir coğrafyadayız. Tarım açısından da, öyle, zannedildiği gibi, çok önemli avantajları olan, yükseklik açısından, verimlilik açısından çok iyi bir coğrafya değil bu. Ortalama 800 metre yüksekliği var coğrafyamızın. Avrupa'nın ortalama yüksekliğinin 400 metre olduğunu düşünürseniz, bu coğrafya, fizikî olarak da tarıma çok elverişli bir coğrafya değil. Elbette, ekolojimizin getirdiği birtakım avantajlarımız var; ama, toprak anlamında, toprakların eğimi anlamında, çok verimli bir coğrafyaya sahip olduğumuzu söyleyemeyiz ve bu coğrafyada, arkadaşlar, biz, 23,4 milyon hektarlık arazide tarım yapıyoruz. Tarım yapılabilir, tarım yapılmaya açılmış arazi miktarı 23,4 milyon hektardır ve inanın, bunların birçoğu tarım yapılamaz arazilerdir. Gerek eğimi gerek bulunduğu durum nedeniyle, 23,4 milyon hektar araziyi biz tarıma açmışız. Şimdi, bu araziyi, mutlaka çok iyi kullanmamız lazım. Biz, mesela, çayır ve meralarımızı, onlarca yıldır küçültüyoruz, hep kıyısından köşesinden yiyoruz ve 21,7 milyon hektara düşürdük. Çevresel açıdan önemli sıkıntıları da beraberinde getirdi bu. Yüksekliğinin çok olması coğrafyamızın... Erozyona çok açık bir coğrafyada bulunuyoruz. Sırf, bunu önlemek ve gerekli altyapı düzenlemelerini yapmakla ilgili, hepimizin bildiği gibi, Mera Kanununu çıkardık; ama, Mera Kanununun uygulamasıyla ilgili, hangi sıkıntıları giderdik?! Hâlâ, bu anlamda, Türkiye'nin kadastrosunu bitirememiş, kadastral düzenlemesini yapamamış bir ülkenin insanlarıyız.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunların hepsi, gerçekten, sıkıntı ve üzüntü vericidir. Eğer siz, bu coğrafyada binlerce yıldır yaşıyorsanız -ve seksenbeş yıllık modern cumhuriyetin insanları olarak yaşıyor ve bu ülkenin kadastral düzenlemesini bitirememişsiniz- o zaman, depoculuğu, depoculuk kanununu burada görüşmenin ne kadar anlamı var?!

Değerli arkadaşlarım, bu arazide yüzde 87,9 arazi de, tarla arazisi olarak değerlendiriliyor; yani, burası, birtakım kültür ürünlerinden ziyade tarla arazisi olarak düzenlenmiş ve yüzde 7,9'unda meyvecilik yapıyoruz, katmadeğeri daha yüksek olan; yüzde 2,1'inde gittikçe küçülen bağlarımız var, yüzde 2,1'i de zeytinlik bu arazinin.

Değerli arkadaşlarım, tarla arazilerimizin yüzde 78'inde hâlâ kuru tarım yapıyoruz ve biz 8,5 milyon hektarlık ekonomik olarak sulanabilir toprağa sahipken, hâlâ, bunun 4,6 milyon hektarını suluyoruz; ama, bakıyoruz ödeneklere, ihalesi yapılmış, inşaatı devam eden barajlarımız -on yıl geçmiş, onbeş yıl geçmiş- hâlâ yüzde 50'lerde. 1 trilyonluk komik ödeneklerle barajlar bitirilmeye çalışılıyor. Hesabını yapıyorsunuz; bu barajların bitmesi için otuz yıl, kırk yıl lazım, bu hızla. Değerli arkadaşlarım, bir barajın ekonomik olarak verimli ömrü zaten elli yıl. Siz bu kadar uzun sürede barajı yapsanız ne olur?! Dolayısıyla, bu yatırımların süratle bitirilmesi, en verimlisinden başlayarak üretime sokulması ve tarımla uğraşan insanların rekabet edebilir bir altyapıya kavuşması lazım.

Değerli arkadaşlarım, 4 100 000 işletmemiz var ve maalesef işletme sayımız eksilmiyor, artıyor. Tarım nüfusunu azaltmamız gerekirken -evet, bir azaltma görünüyor kırsal nüfusta- ama, işletme sayısı hâlâ 4 100 000 ve değerli arkadaşlarım, bu 4 100 000 işletmenin yüzde 73'ünde hayvancılık ile bitkisel tarım beraber yapılıyor. Sadece, değerli arkadaşlarım, 140 000 işletmede hayvancılık tek başına yapılıyor ve 1 000 000 işletmede de sadece bitkisel tarım yapılabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, peki, bu işletmelerin yaptığı üretimde bitkisel tarım ve hayvancılık tarımı arasındaki yüzdelere bakarsak, durum vahim. Bu, Avrupa'da yüzde 60 hayvancılık, yüzde 40 bitkisel tarımken, Türkiye'de tam tersi, yüzde 65-70'i bitkisel tarım, yüzde 35-40'ı hayvancılık tarımı. Hayvancılık önemli. Her hayvan, her büyükbaş hayvan bir fabrikadır; yani, siz, ürettiğiniz ürünü ne kadar çok işler, işlemden geçirirseniz, yani, hayvancılık yaparsınız, katmadeğeri yükseltirsiniz. Her hayvan süt demek, et demek, o etten üretilen bir sürü ürün demek, ambalaj demek, birçok şey demek. Demek ki, biz, katmadeğeri yüksek olan ürünlere yönelmemiz ve hayvancılığın tarım içindeki payını yükseltmenin çarelerini aramalıyız. Elbette, Avrupa'nın dengelerini yakalamamız zor. Türkiye gibi coğrafyada, birtakım önemli ekolojik ürünleri olan, çay gibi, fındık gibi, narenciye gibi önemli ekolojik ürünleri olan bir coğrafyada Avrupa'daki ölçüleri yakalayamayız; ama, bal gibi, hayvancılığı Türkiye'de yarışabilir bir işletme yapısı içine kavuşturacak tedbirleri alacak anlayış içine girebiliriz. Bunların hiçbirisi yapılamıyor, yapılmıyor.

Değerli arkadaşlarım, hâlâ yüzde 15'i kültür ırkı büyükbaş hayvancılığımızın; yüzde 40'ı melez, yüzde 45'i hâlâ yerli ırk; yani, 130-140 kilolarda kesilen, günde 3-4 kilo süt veren hayvanlarla biz rekabet edebilir bir hayvancılık yapısı yaratmaya çalışıyoruz; mümkün mü?!

Değerli arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz, Avrupa'da, bugün, büyükbaş bir hayvanın kesilme ortalaması yaklaşık 350-400 kilolarda; bir laktasyon dönemindeki verimlilik 6 tonlarda. Biz, hâlâ 2 tonluk verimlilikle, efendim, 150-180 kiloluk ortalama kesim kilolarıyla, rekabet edebilir bir yapıyı devam ettirebilir miyiz?! Bunları yapabilmemiz mümkün değil. Bunları yapabilecek, bu anlayışı geliştirebilecek, eksiklikleri giderecek anlayışları ortaya koyacak düzenlemeler ve destekleme mekanizmaları, politikalar oluşturmak zorundayız. Bu politikaları oluşturacak süreci başlatamazsak, düğmeye basamazsak, düzenlemeleri yapamazsak, hâlâ bu tarımla ilgili, tarım sorunlarının konuşulduğu bu yasada Ticaret Bakanlığı bu yasaya hükmediyorsa -Tarım Bakanlığının elinde herkesin eli var- Hazinesinden Ticaret Bakanlığına herkesin eli varsa, tarımda herkes bir şeyler söylüyor, herkes kafasına göre bir şey yapıyorsa, tarımı ayağa kaldırmak ve tarımı ekonomik bir işletme yapısı anlayışı içerisinde devam ettirmek mümkün müdür?! Hiçbirisi mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Onun için, işe sonundan başlamak değil, başından başlamak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, nüfusun yüzde 32'si tarımla uğraşıyor. Tarımın gayri safî millî hâsıladan aldığı pay yüzde 13; bir de orman köylerini koyarsanız, tarımda, hâlâ, dolar bazında kişi başına düşen gayri safî millî hâsıla 1 200-1 300 dolar; neredeyse açlık sınırına yakın. Orman köylerinde insanlar 350-400 dolarlık millî gelirle geçiniyor. Orman köylülerinin sorunlarını tartışmakla ilgili burada araştırma önergesi verdik, sevinerek kabul edildiğini gördük, komisyon kuruldu; Sayın Orman Bakanımız burada çıktı "evet, bu araştırma komisyonumuzun raporu doğrultusunda orman köylüleriyle ilgili politikamızı oluşturacağız" dedi. Nerede?! Bir yıl geçti, hangi düzenleme yapıldı; hangi ilave destekleme yapıldı?! Orman köylüsünün yaşam kalitesini ve standardını yükseltecek hangi adımlar atıldı değerli arkadaşlarım?! Hiçbir şey! Boş küme! Hâlâ on milyon orman köylüsü, 350 dolar, ortalama millî gelirin altında bir gelirle yaşamak zorunda bırakılıyor. Ondan sonra orman köylerinde insan kalmıyor. Değerli arkadaşlarım, işi doğru kavramak ve sırasıyla yapmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, tarımda çalışanların yüzde 35'i kendi adına çalışıyor, yüzde 65'i ücretsiz, aile içi işgücü, çalışan görünüyor; ama, yüzde 31 işgücü, çalışan gibi, ama tarımda işsiz. Lüzumsuz bir işgücü var. Yani, bakıyorsunuz, işsizlik parametrelerinde bunlar işlenmiş gibi gözüküyor; ama, tarımda çalışan görünen nüfusun yüzde 31'i, aslında işgücü fazlası; işim var zannediyor, kendini oyalıyor; köyünde var olmanın, yaşamanın mücadelesini veriyor.

Değerli arkadaşlarım, kısacası, bu depoculuk kanunu tasarısı içerisinde, biz, burada, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, tarımdaki temel sorunları dile getirmeye, bu konulardaki tespitlerimizi yapmaya, iktidarı olumlu yönde yönlendirme gayreti içinde olmaya devam edeceğiz. Elbette, depoculuk kanunu, gelişmiş ülkelerde onlarca, yüzlerce yılda edinilmiş tecrübeler sonucunda bir yapıya kavuşmuş ve bu, Türkiye'ye adapte edilmeye çalışılmaktadır; ama, bu yapıyı kurabilmek için, öncelikle -demin dediğim gibi- öncelikli, gerekli tedbirleri almak ve Türkiye'de optimum büyüklükteki işletme yapısını kurmak -bu hem hayvancılıkta hem bitkisel tarımda- ve tarımdaki insanları, kaderiyle baş başa olan insanlar durumundan kurtarmak gerekmektedir.

Ben, diğer maddede de bu çerçevede konuşmama devam edeceğim. Bu vesileyle, Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Sayın Bayındır, soru mu soracaksınız?

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, soru soracağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, bir soru soracağım.

Sayın Bakanım da burada. Sayın Bakanım, hoşgeldiniz.

Sayın Bakanım, biraz evvel arkadaşlar anlattılar. Sayın Başbakan, zaman zaman Tarım Bakanı da size katıldı, siz de başta olmak üzere, epey müjdeli haber veriyorsunuz. Zaman zaman bu çiftçiye, zaman zaman memura, toplumun diğer kesimlerine müjdeli haber veriyorsunuz. Bugün de bir müjdeli haber var mı diye soruyorum; bu bir.

İkincisi, Kırşehir halkı ve Türk çiftçisi adına, lütfen, doğrudan gelir desteğini ne zaman ödeyeceksiniz, kaç lira ödeyeceksiniz, nereden başlayacaksınız? Bunun da bir müjdesini verebilir misiniz Sayın Bakanım?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bizim müjdeli haberlerimizi biz her zaman veriyoruz ve halkımız da bunu çok iyi duyuyor; ama, duymak istemeyenler var bir de; onlara da söylüyoruz söylüyoruz, duymuyorlar bir türlü.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Demek ki, çiftçi başta olmak üzere...

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Başta zatıâliniz de onlardan birisisiniz.

Şimdi, geçen gün de burada aynı şekilde konuşma yaptınız "Sayın Bakan, şunu biliyor musun, ediyor musun" falan filan diye; yani, kanun da geçsin diye de fazla ikide birde çıkıp cevap veremiyoruz; kanun da geçmesi lazım.

İkincisi, bu doğrudan gelir desteğiyle ilgili olarak şu anda bende net detay rakamlar yok. İlgili bakanımızdan o rakamları alalım, size yazılı olarak da bildirelim Sayın Vekilim.

Cevabım budur; saygıyla arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, 19 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.54

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.10

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

701 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

20 nci maddeyi okutuyorum:

Ürünlerin karıştırılması, prim ve indirim tarifesi

MADDE 20.- Lisanslı depo işleticisi; tarım ürünlerini, aynı bitki türü, ürünün sınıf ve derecesinden diğer tarım ürünleri ile karıştırabilir. Bu durumda ürünün mudîye tesliminde ortaya çıkabilecek küçük kalite farklılıkları prim ve indirim tarifesine göre tazmin edilir. Prim ve indirim tarifesi ve bu tarifede yapılacak değişiklikler lisanslı depo işletmesince hazırlanır ve borsanın görüşü alınarak Bakanlıkça onaylanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi de saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, komisyonlarda görüşülerek Meclisin gündemine gelen bu kanun tasarısının özüne baktığımızda, hakikaten, gerekli olan, yerinde bir kanun tasarısı olduğunu düşünüyoruz; ancak, mevcut haliyle, köylümüzün, çiftçimizin ihtiyacına cevap vereceğini ve sorunları da çözeceğini düşünmüyorum.

Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin durumu ortada, gerçekten her biri kan ağlıyor. Üretim maliyetleri oldukça yüksek. Akaryakıta sadece bu dönemde yüzde 40'a yakın zam gelmiş, gübreye ise yüzde 30 ve yüzde 40 oranlarında zam yapılmıştır. Tarım ilacı fiyatları almış başını gidiyor. Bunun yanında, ürettiğimiz malın değeri aynı. Traktörüne mazotu borçla alıyor, tarlaya atacağı tohumu borçla alıyor. Gübre veresiye, ilaç veresiye; tarım kredi kooperatiflerine sonuna kadar borç, bankalara borç; çiftçimiz, bunu nasıl kapatacağını da kara kara düşünmektedir.

Köylümüz, çiftçimiz mahsulünü bırakın depolamayı, yani ürünü hasattan evvel tarlada satıyor, ekmeden önce avans alıyor. Gerçekten, çiftçimizin durumu içler acısı. Bu durumu dile getirmek istediklerinde de, yetkililer tarafından azarlanıyorlar.

Değerli arkadaşlar, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı, düşünce olarak güzel; ancak, bu kanun tasarısı kime yarayacak merak ediyorum; çiftçiye mi, köylüye mi; kime yarayacaktır?! Bence, bu kanun tasarısı, çiftçinin üzerinden para kazanan toptancıya, komisyoncuya yarayacak. Zaten, onların, aldıkları ürünün cinsine göre depoları mevcut; depolarında bu ürünleri muhafaza edebiliyorlar, gerektiğinde mallarını piyasaya sürüp istedikleri gibi değerlendirebiliyorlar. O halde, bu kanun tasarısı sorunları çözmeyecek, çiftçinin işine yaramayacak diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin tarım politikası var mı, ihracat politikası var mı, tüketim ihtiyaçları belirlenmiş mi; ona göre de ekim yaptırılmış mı?! Geçen yıla bakıyoruz, soğanın kilosu 1 000 000 liraya yakın; bu yıl ise soğanın kilosu 150 000-200 000 lira arasında değişiyor. Bunu üretecek çiftçi nasıl depolayacak?! İhtiyacına göre ekim yaptırılıp ona göre sübvanse edilmesi gerekir; çiftçinin de yüzünü güldürmemiz gerekir. Çiftçinin yüzü böyle gülmezse, depolama da hiçbir şekilde çözüm olamaz. Depolara koyduğumuz mahsule ürün senedi getirelim, bunlar, bankalarda, piyasada işlem görsün diyoruz; tarım ürünleri piyasasında bir istikrar yok ki. Bu sene 1 000 000 liraya yediğimiz bir ürünü, seneye 100 000 liraya yiyoruz veya tersi olabiliyor. Böyle istikrarsız bir ortamda, ürün senedi nasıl işlem görecektir?!

Değerli arkadaşlar, benim memleketim, seçim bölgem Bilecik İlinde, çiftçilerimiz, alışverişlerinde, hasat zamanında ödemek üzere, borçlanıyorlar; yani, depolamaya hiç fırsat kalmıyor.

Yine, son yıllarda, Bilecik İlinde, kapalı ve açık alanda aşılı fide üretimi yapılmaktadır; aşılı fide üretiminde, Antalya'dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Aşılı fide üretimiyle ilgili kapalı alanlar, destekleme projeleriyle hayata geçirilmelidir.

Yine, Osmaneli İlçemizde, meyveciliğin desteklenmesi için buzhanelere ihtiyaç vardır.

Yine, Bilecik Merkez, Söğüt, Küre, Gölpazarı ve köylerinde, dünyanın -tekrar söylüyorum arkadaşlar- dünyanın en iyi kirazı olan napolyon kirazı yetiştirilmektedir. Bu kirazın, toplamadan hemen sonra soğutulması gerekmektedir. Bununla ilgili önsoğutma tesislerine de ilimizde ciddî anlamda ihtiyaç vardır.

Yine, Bilecik İlinin Pazaryeri İlçesinde çilek ve ahududu yetişmektedir. Bunlarla ilgili şoklama tesislerine de ilimizde ihtiyaç vardır.

İlimizin Çaltı Beldesinde, Antalya'dan sonra, kaliteli ve oldukça fazla domates üreticiliği yapılmaktadır. Burada da, tasnifleme, paketleme ve ambalaj sorunu yaşamaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, bu tesislerin de hayata geçirilmesi için, kooperatifler bünyesinde, üretici birlikleri bünyesinde, tarımsal amaçlı kalkınma kooperatifleri bünyesinde, çiftçilerimizin devlet tarafından, hükümet tarafından desteklenerek bu projelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu sorunlar çözülmediği müddetçe, çiftçinin nakit para ihtiyacı karşılanmadığı müddetçe, halledilmediği müddetçe hiçbir yere varamayız.

"Bir depolama yaparken, aynı cinsten ürün, lisanslı depo işleticisi tarafından, aynı bitki türü, ürünün sınıf ve derecesinden diğer tarım ürünleriyle karıştırılabilir" denilmektedir. Bu da, son derece yanlış bir uygulamadır. Örneğin buğday; 30 çeşit buğday üretilmektedir, makarnalık buğday ayrı, ekmeklik buğday ayrıdır. Bunu, depocu birleştirir diyorsunuz. Bu buğdaylar birleştirilirse, yemlik buğday olarak işlem görür, bu da, fiyatın üçte 1 oranında düşük olmasına sebep olur; bu da, çiftçimizin zararı anlamına gelir.

Değerli arkadaşlar, bu örnekleri çeşitlendirebiliriz, çoğaltabiliriz, bir örnek de fasulyeden verebiliriz. Ayşekadın fasulye ile boncuk fasulye aynı depoda birleştirilerek depolanamaz; çünkü, bu fasulyelerin pişirilişi farklı, lezzeti farklı, kaynaması farklı; dolayısıyla, aynı depoda saklanamaz. Hububatta da, bakliyatta da aynı şeyler söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, yine "doğacak fiyat farkları, lisanslı depo işletmecisinin düzenlemesiyle, borsanın da görüşü alınarak Bakanlar Kurulunca onaylanır" denilmektedir; bu da, tamamen yanlış bir uygulamadır. Lisanslı işletmeciler ile çiftçiyi karşı karşıya getirecek bir uygulamadır.

Sonuç olarak, çiftçimizin durumu ortada. Çiftçimiz, köylümüz aç ve sefil bir durumda; birçoğu, bankalara olan borçlarını ödeyemiyorlar; yine, tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını, maalesef, ödeyemiyorlar; ürünlerini değerlendiremiyorlar. Türk köylüsünün durumu böyleyken bizler depoyla uğraşıyoruz! Toprak Mahsulleri Ofisi, hububat alıp, depolama yapıyordu. Gitgide alım düşüyor; birçoğu kapandı. Bizim bölgemiz Bilecik'te de, maalesef, alım durduruldu. İşte, bunlara çözüm aramamız gerekirken...

Biz, bu kanun tasarısının, özünde, ülkemize ve köylümüze fayda getireceğine inanıyoruz; ancak, eksikliklerini söylemek de, burada bulunan Anamuhalefet Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin de görevi olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, neden alım durduruluyor; bu konu araştırıldı mı? Depolamak ekonomik mi değil mi; gerçekten bu net bir şekilde araştırıldı mı? Yoksa, karışım sonucunda bütün hububat yemlik olarak mı kullanılacak?

Dediğimiz gibi, bu kanun tasarısının özüne karşı değiliz; ancak, ihtiyaçlara cevap veren, yeterli altyapısı olmayan bir tasarı olduğunu düşünüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz istiyoruz ki, yüzü gülen, cebi dolan bir köylü; biz istiyoruz ki, yüzü gülen, karnı tok bir çiftçi... Bunun için de hükümet olarak ve devleti yöneten 59 uncu hükümet olarak... Türk köylüsü, bu sorunlarına acilen çözüm beklemektedir ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bizler, bunu dile getirmekten kaçınmayacağız. Gerek bu kanunda gerekse bundan sonra görüşme yapacağımız kanunlarda bunu sıkça gündeme getireceğiz.

Sözlerimi toparlarken, karnı tok, cebi dolu, bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine borcu olmayan bir Türk köylüsünü düşünmek istiyorum.

Sayın Başkanımızın şahsıma göstermiş olduğu müsamahaya teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla bir kez daha selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Madde üzerinde, şahsı adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Sayın Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Daha önceki madde üzerinde yapmış olduğum konuşmamda süreden dolayı değinemediğim bazı hususlar olmuştu; onları, şimdi, huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Ben, yine, bayram öncesine geri döneceğim, çiftçilerle yapılan o toplantıda ifade edilen bazı hususları irdelemeye devam edeceğim. O toplantıda, Sayın Başbakan, yanında Tarım Bakanı olduğu halde, hayvancılık destekleriyle ilgili yaptığı açıklamada, 2004 yılına ait hayvancılık desteklerinin tamamının ödendiğini ifade etmişti; ancak, aldığımız bilgiler, rakamlar, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Demin de söyledim, tamamlayamamıştım. Hayvancılıkla ilgili, 2004 yılına ait, tam 110 trilyon liralık desteklerin hâlâ ödenmediğini Tarım Bakanlığından bugün aldığım bilgiyle sizlere ifade ediyorum. Siz, milletin huzurunda tamamen ödendiğini söylüyorsunuz; ancak, 2004 yılına ait 110 trilyon liranın hâlâ ödenemediği ortada. "Hayvancılığı destekliyoruz" derken, 1 000 000 lira olan et desteğinin 500 000 liraya indirildiği de, yine, çok açık bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Yine, sertifikalı tohumlarla ilgili o gün yapılan açıklamalarda, 2004 yılında, 2002 yılında dağıtılanın 5 katı fazla sertifikalı tohum dağıtıldığı ifade edilmişti; ancak, rakamlar elimde. Sayın Başbakanı birileri yanıltıyor. 2002'de dağıtılan miktar 84 000 ton, 2004'te 180 000 ton, sadece, 2 katı; ancak, Sayın Başbakan, 5 kat artırıldığını söylemişti; ancak, hemen bir rakam; daha vermek istiyorum. 2000 yılında sertifikalık tohum, dağıtılan, 197 000 ton; 2004'te övündüğünüz miktardan daha fazla sertifikalık tohum 2000 yılında çiftçilere dağıtılmıştır.

Yine, Sayın Başbakan traktör sayılarından bahsetti, 2002'de 6 300'müş, 2004'te 30 000. Sayın Başbakan, bir kriz yılı olan 2002 ile 2004'ün rakamlarını hep karşılaştırıyor; ancak, benim elimde de bir rakam var, 1998 yılının rakamı, tam 48 000 adet traktör Türkiye'de satılmış; 2004'te övünülerek söylenen rakam sadece 30 000. Bu da gösteriyor ki, Türk çiftçisi 1998 yılından daha geri bir noktada ve yine tarımsal destekler, Sayın Başbakanın ifadesiyle, 2003'te 2 katrilyon 650 trilyon, 2004'te 3 katrilyon; ancak, hemen ifade edeyim, 1996 yılındaki tarımsal desteklerin Türkiye'deki rakamı tam 9 katrilyon lira; 2003 ve 2004'ün tam 3 katı. Demek ki, tarım, hâlâ 1996'daki rakamları yakalayamamış ve yine çok acı bir gerçek, tarım, hem 2003 yılında hem de 2004 yılında Türkiye'de örneği görülmemiş ölçüde küçülüyor arkadaşlar. 2003 yılı rakamları Türkiye'de 2,7 tarım küçüldü; 2004 rakamları 1,9 Türkiye'de tarım küçüldü ve 2005'in resmî rakamları, katılım öncesi ekonomik programında açıklandı, üç bakan yan yana geldiler, oturdular; 2005 yılındaki tarım hedefi de 1,7 tarımın küçülmesi arkadaşlar. Bu, resmî, üç bakanın açıklaması. Demek ki, 2005 yılında da Türk çiftçisi, Türk tarımı, 2003'te olduğu gibi, 2004'te olduğu gibi 2005'te de küçülmeye devam edecek. Bu neyi gösteriyor; tarımın gayri safî millî hâsıla içerisindeki payı her geçen gün azalıyor.

İşte, 2002'de, gayri safî millî hâsıla içerisinde tarımın payı yüzde 14 iken, 2004'te yüzde 10,5'lere düştü arkadaşlar. Siz, burada, gelip, ne kadar söylerseniz söyleyin, tarımın çok iyi olduğunu söylüyorsunuz; ama, rakamlar bunun tam tersini söylüyor. Türkiye'de, ilk defa, tarım ithalatı, ihracatından daha fazla oldu 2004 yılında ve yine, gübre fiyatlarında artıştan dolayı, çiftçi, toprağına gübre ekemez oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Kandoğan, lütfen, 1 dakikalık süre içerisinde toparlayın.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Son bir yıl içerisinde, Türkiye'de, 500 000 hektar tarım alanı boş bırakıldı.

Yine, hayvancılıkta da müthiş bir çöküş devam ediyor. Et üretimi, hâlâ 2000'li seviyelerin altında ve girdi fiyatlarındaki artışlar da korkunç bir şekilde artmaya devam ediyor.

Bütün bunları alt alta koyacak olursak, Türkiye'deki tarımın son derece kötü bir duruma gittiği, çiftçinin ve köylünün can çekişmekte olduğu, siz, ne kadar lisanslı depoculuk kanunuyla Türkiye'de iyi bir şeyler yapmaya, söylemeye çalışıyor olsanız da; ancak, tarımda, tarımın, çiftçinin o depolara koyacak üretimlerinin, ürünlerinin olmadığı da çok acı bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

Son olarak, o günkü toplantıda, doğrudan destekle ve diğer konularla ilgili, 1 000 Köye 1 000 Tarım Gönüllüsü Projesini de çok büyük sitayişlerle anlattı Sayın Başbakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Hemen toparlıyorum Sayın Başkan bir iki cümleyle.

Ancak, bu tarım gönüllüleri, illerinizde sorun sayın milletvekilleri, ne kadar ücret alıyorlar? Konya İlini sorun; ben aldım rakamları.

AHMET IŞIK (Konya)- Konya, gayet güzel....

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Konya İlinde, rakamı söylüyorum...

AHMET IŞIK (Konya)- Konya'da bir problem yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Hangi problem?.. Siz yeni girdiniz ve benim ne söylediğimin de farkında değilsiniz Sayın Milletvekili!.

AHMET IŞIK (Konya)- Ben buradaydım, burada!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- 184 000 000 lira ellerine para geçiyor. Bu, doğrudan destekle ve diğer konularla ilgili çalışan bu tarım gönüllülerinin eline 184 000 000 lira net ücret geçiyor.

ASIM AYKAN (Trabzon)- Hayır...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)- Evet, Sayın Aykan, ben rakamı söylüyorum. Bunlar, KDV'sini, stopajını, Bağ-Kur primlerini de kendileri ödüyorlar, bunlar perişan haldeler. Siz, bu perişanlık ortada devam ederken "1 000 tarım gönüllüsü daha alacağım" diye ortaya çıkıyorsunuz. Gelin, önce bunların durumlarını düzeltin; önce bunların maddî durumlarını düzeltin, bunların iyi şartlar içerisinde çalışmalarını sağlayın, ondan sonra yeni 1 000 tarım gönüllüsü daha... Bunların paralarını Odalar ve Borsalar Birliği ödüyor, Ziraat Bankası ödüyor, aldıkları para da asgarî ücretin çok çok altında değerli milletvekilleri; ama, çıkıyorsunuz, o, 1 000 tane zavallı tarım gönüllülerini zorla Ankara'ya çağırıyorsunuz, ondan sonra da, bunların hangi şartlar içerisinde çalıştığının muhasebesini yapmıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, bir sonraki maddede kalanları tamamlarsınız.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Cevap verebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Daha sonra.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Teslim yükümlülüğü, yeri, zamanı ve hapis hakkı

MADDE 21.- Lisanslı depo işleticisi, mudinin talebi üzerine, hukuken geçerli bir mazereti olmadıkça gecikmeksizin ürünü teslim eder. Ürünün tesliminde bu ürüne ait ürün senedini geri alır ve iptal eder. Mudî kısmî teslimat talebinde bulunursa, mevcut ürün senedi iptal edilerek teslim edilmeyen kısım için yeni bir ürün senedi düzenlenir.

Ancak lisanslı depo işleticisi, lisanslı deposundaki tarım ürünleri üzerinde, bu ürünleri kabul etme, depolama ve teslim de dahil olmak üzere gerçekleştirdiği hizmetlerden doğan alacakları karşılığında hapis hakkına sahiptir.

Ürünler, depolandıkları lisanslı depolardan teslim edilir. Ancak, ürününün teslim edilenden başka bir lisanslı depodan teslim alınmasına yönelik mudî talepleri, yönetmelikte belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde karşılanabilir.

Ürün depodan geri alınmamışsa, ilgili yönetmelikte gösterilen azamî depolama süresi dolmadan en az otuz gün öncesinden lisanslı depo işleticisi mudîye mudînin eline geçecek şekilde yazılı olarak haber verir. Bu süre sonunda da geri alınmayan ürünün bir kısmı veya tamamı, ürünün niteliğine ve piyasa koşullarına uygun olarak lisanslı depo işleticisince satılabilir. Bu durumda lisanslı depo işletmesi ücretler ve masrafları düşerek geri kalan tutarı yedi iş günü içerisinde ilgiliye öder.

BAŞKAN - Sayın Gündüz, madde üzerinde konuşacak mısınız?

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, Türkiye'de, AK Parti İktidarıyla hemen hemen her konuda bir değişim dönemine girilmiştir. Bu değişimden birisi de tarım politikalarındadır.

Şimdi, tüm dünya köy kadar küçülmüş; bilgi ve iletişimin köy kadar küçülttüğü küresel bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla, hiçbir ülke, kendisini, diğer ülkelerden bağımsız değerlendirerek, altyapısını ya da hedeflerini belirleme durumunda değildir.

Bakın, Batı'da 1 inekten günde 50 kilo süt alan bir vatandaş ile bizim ülkemizde 100 inekten 15 kilo süt alan bir vatandaşın, bir çiftçimizin yarışması mümkün değildir. O zaman, bizim, buradaki çiftçimizi -hem bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi hem de hayvancılıkla ilgili her türlü teknolojik altyapıyı çiftçilerimizin emrine sunarak- Batı'daki kendi meslektaşlarıyla yarışacak ve onları aşacak bir konuma getirmemiz boynumuzun borcudur. İşte, bu depoculuk kanunu, öbür taraftan organik tarım ve buna benzer atılımlar bir anlamda bu altyapının birer başlangıcıdır; bunun devamı da gelecektir.

Hayvancılıkla ilgili olduğu kadar, gerçekten, buğday ekiminde de durum böyledir. Hollanda'da bir çiftçi 1 metrekareden 8 kilo gibi bir verim alırken, bizim 1 dönümden 400-500 kilo verim alan çiftçimizin bayram ettiğini biliyoruz; ama, bizim, böyle bir verimle, Batı'daki, gerçekten, bu çağdaş şartları uygulayan, ileri seviyeye gelmiş, teknik tarım yapan çiftçilerle yarışmamız mümkün değildir. Dolayısıyla "bu dışarıdan ithal ediliyor, efendim, niye burada, Türkiye'deki tarım ölüyor" gibi bir mantık yerine, esasında, bizim çiftçimizin de bilinçlendirilmesi, bilgilendirilmesi ve dış dünyayla yarışıp onları geçebilecek konuma getirilmesi gerekir. Bu attığımız adımları böyle değerlendirmek lazım.

Öbür taraftan, 1 000 tarım gönüllüsü, gerçekten, adı üstünde, gönüllü... Keşke, ziraat mühendislerimizin, gıda mühendislerimizin, bu anlamda, bugün, üniversite mezunu olup da, beyaz yakalı diye adlandırılan iş bulamamış insanlarımızın, bu çiftçilerimizin önüne geçerek öncülük yapan, onlara yol gösteren ve gerçekten, bilinçli bir tarıma bizim Anadolu çiftçimizi hazırlaması en büyük ümit ve temennimiz. Bunları, imkânlar ölçüsünde daha da besleyerek, daha da geliştirerek... En son ilan edilen çiftçiye destek uygulamaları, inşallah, hayata geçirildiği zaman, çiftçimizin yüzü daha da gülecektir. Hele iklimin böyle karlı, yağmurlu olması, ayrıca, bizim için, memnuniyeti mucip bir gelişmedir. Bunları daha da artırmak mümkün.

O yüzden, bir başka söyleyeceğimiz mesele, bu işi, sadece hayvancılıkla, sadece tarımla sınırlandırmadan, Türkiye'nin, ürettikleriyle dünyayla yarışması ve dünyaya pazarlaması önemli.

Biz, Japonya'ya gittik. Japonya'da, ufacık bir kavunun kilosu 30 dolar, domatesin teki 3 dolar, bir tane armut 10 dolar.

NAİL KAMACI (Antalya) - Bizde niye olmuyor?!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Japonya'nın yaş sebze ve meyve ithalatına ayırdığı para 35 milyar dolar. O zaman, bizim yapabileceğimiz iş, burada, çiftçimizi de bilinçlendirerek, ülkemiz, çiftçimiz, devlet ve hükümet el ele vererek, işte, o pazardan ne kadar pay alabiliriz... O pazarda, dünyada bu ürünü üretenlerle yarışabilecek bir konuma çiftçimizi getirmek mecburiyetindeyiz. O yüzden, bu atılımlarımızı böyle değerlendirelim ve göreceksiniz, önümüzdeki günlerde çok daha güzel gelişmeleri hep beraber seyredeceğiz. Mesela, çiftçiye doğrudan destek primlerinin verilmesi, geçen hükümet döneminde yapılmış ve 2005 yılı sonuna kadar yapılması gerekli, bir anlaşma gereği. Burada, tapu kimdeyse, destek ona veriliyor; ama, bizim arzumuz o ki, inşallah, 2005 yılının sonunda, 2006'dan itibaren, kim ekiyorsa, kim üretiyorsa, mazot desteğini de, doğrudan destek primini de bizzat ekene vererek, çiftçinin bu yardımdan direkt desteklenmesini ve beslenmesini sağlayacağız. Bu bilgilerin kamuoyu tarafından bilinmesini arzu ettiğim için fikirlerimi açıkladım.

Beni saygıyla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gündüz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük; buyurun.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarım, genellikle, bu kanun tasarısının maddeleri hakkında konuşmuyorlar, bunu da saygıyla karşılıyoruz. Herhalde "biz iş yapmak için buradayız" diyorlar, doğrudur; muhalefet milletvekilleri de, mümkün olduğu kadar, bilgileriyle, görgüleriyle, yasanın eksikliklerini veya sektörün eksikliklerini dile getirmek, bu eksikliklere iktidarın dikkatini çekmek ve bu anlamda doğru düzenlemeler yapılmasına katkıda bulunmak düşüncesindeler, bunu da saygıyla karşılamak lazım.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, İktidar Partisinin çok değerli Grup Başkanvekili çıkınca, dedim ki, birsürü konuşma yaptık, şimdi, çıkacak, hepsine cevap verecek. Gerçekten, böyle, hepimizi memnun eden, önümüzü açan ve televizyonları başında bizi izleyen ve bizden bir şey bekleyen insanlara müjdeli haberler verecek diye özlemle bekledim; ama, işimiz Allah'a kalmış. Yani, yağmur çok yağıyor, kar da çok yağıyor, bu sene verim de iyi olacak, Allah bereket versin, malı götüreceğiz anlayışı içerisinde, yine, sorunların çözümünün yukarıya havale edildiğini ibretle izledim değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bir konuya dikkatinizi çekmeye çalışıyoruz. Bakın, biz, depoculuk kanunu gereksizdir, lüzumsuzdur, çağdaş tarımın, globalleşmenin meydana geldiği dünyada, ilişkilerin çok geliştiği bu dünyada böyle bir yasaya gerek yoktur demiyoruz ki. Yani, bu yasayı tartışmadan önce yapılacak onlarca iş var; tarım tasfiye oluyor, tarım küçülüyor, üretim düşüyor, verimlilik yok, sorunların çözümüyle ilgili doğru adımlar atılmıyor, işe başından başlanmıyor; mesela bu.

Değerli arkadaşlarım, tespit yapıyoruz. Bizde işletme büyüklüğü 59,1 dekar ve bu arazinin -59,1 dönüm, dekar arazinin- esas olarak ne kadar dezavantajlı bir arazi olduğunu bir önceki konuşmamda anlattım. Avrupa coğrafyası gibi çok verimli bir coğrafya değil bizim coğrafyamız; yer yer önemli avantajları olan bir coğrafya, ekolojik birtakım avantajları var, floramızın bize sağladığı avantajlar var; ama, genelde çok verimsiz bir coğrafyada çok çile içinde bir üretim gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Tarım vazgeçilecek bir sektör filan değil; tarım, çok önemli, stratejik bir sektör değerli arkadaşlarım. "Tarımla uğraşmak, artık, iptidaî bir anlayış, köylülere verilen veya çiftçiye verilen para sokağa atılan para" gibi değerlendirilen bir anlayışı eleştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bize bu akılları verenler, televizyonlara çıkıp, kocaman kocaman, köylüye birtakım paraları vermenin, destekleri vermenin, onların, esas olarak, oylarını alma amacına yönelik olduğunu söyleyenler, neden Amerika'nın tarımdan vazgeçmediğini, Fransa'nın, Almanya'nın, İngiltere'nin vazgeçmediğini söylemiyorlar?

Japonya örneğini verdi Sayın Grup Başkanvekili. Değerli arkadaşlarım, çok ilginç, Japonya, hepimizin bildiği gibi, coğrafyası çok küçük ve esas olarak tarım yapmaya çok elverişli olmayan jeomorfolojik bir yapı; yani, tarımsal üretim yapma şansları zaten yok; neresinde tahıl üreteceksiniz, nerede hayvan besleyeceksiniz?

Evet, orada, bu üretemeyecekleri ürünleri çok pahalıya yediriyorlar halklarına; et pahalı, süt pahalı, meyve-sebze pahalı... Japonya, istese -değerli arkadaşlarım, muzun piyasa değeri dünyada 1 dolar; işte, hepimiz biliyoruz, tahıl ürünleri de, sebze ürünleri de dünyada çok ucuza satılabiliyor- gider bunları bol bol alır, ucuz ucuz yedirir halkına. Mesela, Japonya'da etin kilosu 25 dolar değerli arkadaşlarım; ama, dünya piyasalarında 3 dolara, 5 dolara; yani, bilmediğiniz kadar çok satılık et var, et fazlası var birçok ülkede. Neden bu adamlar, bu ucuz etleri alıp da, vatandaşlarına yedirmiyorlar? İnadına balık alıyorlar, inadına. Neden; adam diyor ki, stratejik bir sektör tarım. Ben, halkımın beslenme anlayışını eğer değiştirir, onları balık tüketmekten et tüketmeye geçirirsem ve yarın, o eti alamazsam, alamayacak bir durumla karşılaşırsam ve balık tüketmekten insanları uzaklaştırırsam sıkıntı çekerim diye yapmıyor; ama, balığı, çıkarım dünya denizlerine, canım isteyince tutarım; o benim için kârlı bir sektör olduğu zaman bunu yaparım diyor. Onun için öyle yapıyor. Herkes akıllı; ama, biz, bu güzelim coğrafyada, maalesef, bu sektörü, bu güzelim sektörü yavaş yavaş tasfiye ediyoruz ve insanları, işletmeleri teker teker bitiriyoruz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, işletme yapımız küçük ve parçalı. Ortalama 10 dekarın altında işletmelerin küçüklüğü; yani, ortalama 59 dekar işletme büyüklüğü de, bir de bunlar 5 ile 10 arası parçadan oluşuyor ve işletmelerin üçte 2'si de 59 dekarın da altında; yani, ortalama 20 dekar civarında işletme büyüklüğüyle insanlar orada geçim mücadelesi veriyor. Peki, bu böyle mi devam etsin; hayır canım. Biz, 4 100 000 işletme, 25 000 000 nüfus bu tarımda bulunsun, devam etsin filan demiyoruz. Tarım nüfusu yüzde 15'e, 20'ye elbette düşürülmeli; ama, tarımsal üretim artmalı, Türkiye, rekabet edebilir bir şekilde piyasalarda tutunmalı ve stratejik olan bu tarım sektörünü yaşatmanın yolunu bulmalıdır. Ne yapmak lazım; işletmeleri büyütmek lazım, parçalılıktan kurtarmak lazım. Sermaye birikimi yapabilir hale getirip, bilgi ve teknolojiden yararlanabilir, ona para yatırabilir, hizmet satın alabilir, talep eden, hizmet ve bilgi talep eden yapıya kavuşturmak lazım tarım işletmelerini. Bu nasıl olacak; 30 000 işsiz ziraat mühendisimiz var; ama, böyle de... Ortalama 200 kilogram, arkadaşlar, tahıl üretimindeki ortalama verimimiz, Sayın Grup Başkanvekilinin dediği gibi, 400-500 kilo değil; 211 kilogram. Dünya ortalaması... Dünya ortalamasının altında. Avrupa'da bu ortalama 450 kilogram. Kuzey Avrupa ülkelerinde, Sayın Grup Başkanvekilinin işaret ettiği gibi, 600-700 kilogramlara çıkıyor.

Nasıl yükselteceğiz bunu; değerli arkadaşlarım, bilgiyi... Hazır bilgi sokakta geziyor, 1 000 tane gönüllü tarımcıyla bunu düzelteceğiz; böyle bir şey olur mu?! 30 000 kişi sokakta... Bunun yolları var. İnsanları inandırmanız lazım, bilginin kendisine lazım olduğuna inandırmanız lazım. Bunun yolları, metotları var. İşletmeleri büyütmek lazım, verimli hale getirmek lazım, optimum işletme büyüklüğünü yakalamak lazım.

Nasıl; dünya nasıl yapmışsa öyle, arkadaşlar. Dünyada bu nasıl yapılmış; 2 tane yöntem var, 3 tane yöntem var. Ya Rusya'daki gibi kolhozlar kuracaksınız -ki, bitmiş bir şey o- ya Amerika'daki gibi kooperatifler, Avrupa'daki gibi kooperatifler kuracaksınız; bu kooperatifleri yatırım yapabilir, işini büyütebilir şekilde destekleyecek, özendireceksiniz bir araya gelmeye. Bizim, Türkiye'deki kâğıt üzerinde görülen kooperatiflerden, alıp satan kooperatiflerden ziyade, işine yatırım yapan, işletme kuran yapılar kuracaksınız ve özendireceksiniz; yani, örneğin, "ortalama optimum büyüklük büyükbaş hayvancılıkta 50 baş" diyorsanız, diyeceksiniz ki "50 başlık modern bir hayvancılık tesisi kurana şu desteği veriyorum ve sütüne de 100 000 lira destek veriyorum." İlave destek... Adam öyle kuracak; kârlı olduğunu görecek. Öyle yapıldı bu. Bu nasıl olur; ya adamın birisi yatırım yapacak tarıma, bugün büyük şirketlerin özenti halinde yaptığı gibi -memnuniyetle görüyoruz, saygıyla karşılıyoruz tarıma destek yapan her şirketi- ya da 5-10 çiftçi bir araya gelip bu işletmeyi kuracak; yapıları özendireceğiz. Buna göre destekleme politikaları belirleyeceğiz; ama, maalesef, Türkiye'de, 1950'den bu yana sağ anlayışlar "tam seçim üstü yüksek tabanfiyat verelim, köylünün oyunu alalım, ondan sonra işimize bakalım" anlayışı içinde gittiği için, köylü, çiftçi olamamış; tarım, işletme haline gelememiş, pazara üretim yapar bir hale büründürülememiştir.

Değerli arkadaşlarım, bunlar zor işler değil; bu işleri yapabilecek anlayışın iktidar olması ve politikalarını ona göre belirlemesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, ben, bu depolarda, tarımsal depolarda mal depolaması düşünülen işletmelerin olmasını arzu ediyorum. Bu işletmelerin olmasıyla ilgili eksiklikleri söylemeye çalışıyorum; ama, bakıyoruz, bunun için en önemli eksiklik ne tarımda; işletme büyüklüğü. Nasıl büyüteceğiz; kooperatifçilik... Bunun alternatifi yok arkadaşlar; kooperatifçilikle büyüteceğiz. Temel felsefe bu. Ne oluyor; hem tasfiye olmuyor, işletme işinden olmuyor hem de işletme büyüyor. O zaman, ona göre destekleme politikası uygulayacağız; ama, şimdi duruma -fotoğrafa- bakıyorum, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, 1997 itibariyle 4 966 tane tarımsal kalkınma kooperatifi var, 558 000 üyesi var; 350 tane su ürünleri kooperatifi var, 17 000 üyesi var; 2 215 sulama kooperatifi var, 153 000 üyesi var; 330 pancar kooperatifi var, 1 400 000 üyesi var. Bu yeterli mi; değil. Bu kooperatiflerin yapısı bu dediğim şeyleri yapmaya uygun mu; değil. Bunları destekleyecek kooperatifler bankasını kurup, doğru bir şekilde onları finanse etmezseniz, yatırım yapar hale getirmezseniz, hiçbir şey olmaz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz, yarın gireceğimiz Avrupa Birliği sürecine, tarımı küçülterek giremeyiz; verimliliği artırmamız lazım ve gireceğimiz Avrupa Birliğinde, üretimin büyük çoğunluğunu üreten de, pazarlayan da kooperatifler değerli arkadaşlarım, kooperatifler aracılığıyla oluyor bu iş. Maalesef, ülkemizde nasıl?.. Bakın, en çok pamukta kooperatiflerin pazarlamada ve üretimde rolü var; yüzde 49. Ayçiçeğinde yüzde 32, sütte yüzde 6, taze sebzede yüzde 2.

Durum komiktir değerli arkadaşlarım. Bunu düzeltmek, tersyüz etmek lazım. Kooperatiflerin, bu yüzde içerisinde payını yükseltip, mutlaka işletme haline gelmeleri lazım.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, tarımın çok sorunu var. En önemli sorunlarından bir tanesi, mesela, bu ülke, bu coğrafya, yağlı tohumlar üretemeyecek bir coğrafya mı? Ama, bu ülke, maalesef, hâlâ, petrolden sonra en büyük ithalatını yağlı tohumlarla ilgili yapıyor. Biz, ayçiçeği üreticisine doğru dürüst destek vererek, ayçiçeği üretimini özendirerek, dışarıdaki çiftçileri desteklemek yerine, kendi ayçiçeğimizi, yağlı tohumlarımızı üretemez miyiz, bunu beceremez miyiz? Biz, zeytinyağı üreticisini doğru destekleyerek, sağlıklı yağ üretimini artırıp, dünya pazarlarında etkili, halkın sağlıklı yağ tüketimini geliştiremez miyiz? Bunlar zor işler mi? Değerli arkadaşlarım, niyetine girmek lazım, işi yapma niyetine girmek lazım.

Değerli arkadaşlarım, bakın, kooperatiflerin genel ortalamadaki yüzde 3'lük payını mutlaka çok yükseltmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, deminki konuşmamda da söyledim, bugün tarım nüfusunda çalışan nüfusun 1/3'ü işgücü fazlası. Topraksızlık oranı çok yüksek. Doğu ve güneydoğudaki gelişmişlikteki toplumsal ilişkileri, feodal yapıyı hâlâ kıramadık. Buradaki toprak dağılımını düzenleyemedik. Tarımda, eğitim düzeyi hâlâ yüksek değil, çok düşük ve insanları bilgiye ihtiyacı olduklarına inandıramadık. Örgütsüzlük had safhada. Tarım örgütsüz ve örgütsüzlük olduğu için üretici işletmeler kendileriyle ilgili üretim ve pazarlama süreçlerine katılamıyor.

İşletme sayısı çok az, işletmeler çok küçük, işletmelerde parçalı yapı hâkim. İşletme büyüklüğü yetersiz. Verimlilik son derece düşük. Değerli arkadaşlarım, verimlilik, hayvancılıkta da, bitkisel üretimde de, tahıl üretiminde de son derece düşük. Bunların giderilmesiyle ilgili yapabileceğimiz şeyleri mutlaka yapmak... Örneğin "Türkiye'de traktör satışı çok arttı" deniliyor. "Mekanizasyonla ilgili problem yok" deniliyor. Evet, doğru, bazı yerlerde, bazı yörelerimizde traktör sayısında fazlalık vardır. Bir traktörün işleyebileceği kadar arazisi olmayanlar traktör sahibi olmaktadır; doğrudur; ama, bu dağılım homojen olmadığı için Türkiye'de hâlâ traktör sayısında da, tarımda kullanılan mekanik araçlarda da problem vardır. Mutlaka bunları doğru dağıtacak mekanizmaları dengelemek ve meseleleri halletmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, hâlâ ürün sigortası yasası çıkmamıştır. İşte, bunu konuşmamız lazım. Hâlâ arazilerin parçalanmasını engelleyecek düzenleme yapılamamıştır. Hâlâ kooperatiflerin desteklenmesini sağlayacak kooperatifler bankası yasası çıkmamıştır. Hâlâ tarımda makroekonomik politikalarını belirleyecek, ona finansman sağlayacak tarım bankası kurulmamış veya Ziraat Bankası tarım bankası haline getirilememiştir. Tam aksine, bu bankaları özelleştirme ve diğer sermaye gruplarına peşkeş çekme arayışının hâkim anlayış olduğunu iktidarda maalesef görmekteyiz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'nin en sancılı olan kesimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Küçük, 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız; buyurun.

AHMET KÜÇÜK (Devamla)- Bunların sorunlarını çözmenin doğru yolu, işe doğru yerden başlamaktır.

Bakın, bir sorunu çözmek için, o sorunu çözmekle ilgili, aradan birkaç tuğla çekerek bu sorunları çözemeyiz, çözemezsiniz. Zaman kaybediyoruz, enerjimizi boşa harcıyoruz değerli arkadaşlarım. Çiftçi büyük sıkıntı içerisinde.

Tarımımızı on onbir yıl içinde Avrupa Birliğiyle rekabet edebilir yapıya kavuşturmak için tarıma asgarî 110 milyar dolarlık desteğe ihtiyaç var; ama, ucu açık gün aldığımız için, Avrupa'dan da destek alamadığımız için, hâlâ yılda 2 500 000 000 dolarlık bütçe desteğiyle biz tarımı ayağa kaldırmaya, ayakta tutmaya çalışıyoruz. Mümkün müdür; hiçbir şekilde değildir değerli arkadaşlarım. Onun için, mutlaka çok kaynak aktarmak gerekir tarıma; ama, akıllıca aktarmak gerekir, doğru aktarmak gerekir, doğru desteklemek gerekir. Bütün bunların bir an önce anlaşılması ve iktidarın bu anlayışta politikaları uygulama ve düzenleme anlayışına yönelmesi dileğimle Yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

Borsa ile sözleşme yükümlülüğü

MADDE 22.- Ürün senetlerinin güven içinde ticaretinin ve takibinin yapılabilmesini teminen lisanslı depo işletmesi ile borsa arasında sözleşme yapılır. Sözleşmede; ürün senetlerinin borsaya kota ettirilmesi, hareketlerinin kontrol ve takibi, teyidi, iptali, bilgi akışının düzenli olarak sağlanması, lisanslı depodaki ürünlerin gerektiğinde borsaca incelenmesi ve kontrolü ile aralarındaki bilgi iletişim sistemi ve diğer hususlar düzenlenir.

Sözleşme ve sözleşmede yapılacak değişiklikler ancak Bakanlık onayından sonra geçerli olur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanun Tasarısının 22 nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasa Tasarısı elbette önemlidir; ancak, deponun olabilmesi için, öncelikle, bu depoya konulacak, stoklanacak ürünün de olması gereklidir; ürün olmadan depo yapılmasının hiçbir anlamı yoktur. Onun için, izninizle, öncelikle tarım politikaları üzerinde durmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin IMF denetimi ve gözetiminde uyguladığı politikalar sonucu tarım kesimi tamamen çökmüş, çiftçilerimiz yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Çiftçinin ürünü para etmezken, temel tarım girdileri olan gübre, mazot, sulama, enerji, tohum ve makine fiyatları ortalama yüzde 40 oranında artmıştır. IMF programı ve politikaları gerekçe gösterilerek, bir taraftan, tütün ve şekerpancarı ekim alanları hızla daraltılırken, öte yandan da, tabanfiyatları düşük tutulmak suretiyle de tarım kesimimiz ve çiftçilerimiz yok edilmek istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, güncel olması bakımından, pamuktan örnek vermek istiyorum. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, üreticilerin bu yılki pamuk satış fiyatını 1 533 000 lira olarak belirlemiştir. Üretimde kullanılan mazota yüzde 33, gübreye yüzde 57, sulama ücretlerine yüzde 27 zam olmasına rağmen, tarım fiyatları yüzde 50 oranında düşmüştür. 2003 yılı aralık ayında pamuk ithal maliyeti 970 000 lira iken, 2004 Aralık ayında ithal maliyeti 650 000 liraya kadar düşmüştür. Bu fiyatlar iç piyasayı da etkilediğinden, yurtiçi borsa fiyatları, geçen yıldan daha düşük düzeyde seyretmektedir.

Değerli arkadaşlarım, son yıllarda girdi fiyatlarındaki artışa rağmen ürün fiyatlarında herhangi bir artış olmaması, primlerin yeterli miktarda ve zamanında verilmemesi sonucu pamuk ekim alanları yerini hububata, mısıra ve meyve bahçelerine bırakmaktadır.

Bilindiği gibi, hükümet, 2003 yılında pamuk üreticisine kilo başına 450 000 lira destekleme primi sözü verdi; ödemedi. Daha sonra, 90 000 liraya düşürdü; en sonunda, yapılan baskılar sonucunda, kısa zaman önce, primi 220 000 liraya kadar çıkardı; ancak, bu primler henüz ödenmedi; bekliyor. Oysa, Yunanistan, pamuk üreticisine kilo başına 960 000, ABD ise 525 000 lira destekleme primi vermektedir. Bu koşullarda Yunanistan pamuk üreticisi ile Türk pamuk üreticisinin rekabet etmesi elbette olanaksızdır.

Ayrıca, yine, son günlerde Suriye'den kilogramı 500 000 liradan pamuk ithal edilmesi sonucu, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde pamuğun kilogramı 350 000-400 000 liraya kadar düşmüştür. Pamuk üreticisi pamuğunu toplamayarak, tarlada bırakmayı tercih etmektedir; çünkü, pamuk toplama maliyetini bile karşılayamamaktadır, çıkaramamaktadır. Türkiye, Yunanistan ve Suriye'den pamuk ithalatı yaptığından, iç piyasada pamuk fiyatları sürekli düşmekte, bu nedenle pamuk ekim alanları hızla daralırken, aksine, Yunanistan'da artmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2004 yılında oluşan piyasa fiyatları sonucu, üreticilerin gelir kaybının önlenmesi ve üretimin devamlılığının sağlanabilmesi için, öncelikle, hükümetin, pamuğun maliyet fiyatı olan 1 200 000 lira ile ortalama satış fiyatı olan 550 000 lira arasındaki farkı oluşturan asgarî 650 000 lirayı üreticiye destekleme primi olarak ödemesi gerekmektedir. Ancak böyle davranılırsa üretici ayakta kalabilir; aksi halde, çiftçi zarar edeceğinden bir daha pamuk ekmez. Bunun dışında, ayrıca, büyük üretici organizasyonları Tariş ve Çukobirlik gibi kooperatiflerin piyasada daha dengeleyici rol üstlenmeleri ve Avrupa Birliğinde olduğu gibi müdahale kurumu gibi görev yapmaları gerekmektedir.

Tüm bu nedenlerle pamukta dışa bağımlılığımız her geçen yıl biraz daha artmaktadır. 2001 yılında 457 000 ton olan pamuk ithalatımız, uygulanan dışa bağımlı politikalar sonucu 2003 yılında yüzde 25'lik bir artışla yaklaşık 572 000 tona ulaşmıştır. Eğer, hükümetin tarım kesimini dışlayıcı politikaları böyle devam ederse, korkarım ki önümüzdeki yıl pamuk ekecek üretici bulunamayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, pamuk ve buğday üreticisi gibi, mısır, ayçiçeği, tütün ve şekerpancarı üreticisi de aynı şekilde perişanları oynamaktadır. Pamuk ve mısır üreticisinin yaşadığı sorunları buğday üreticisi fazlasıyla yaşamaktadır. Üretici, geçen yıl buğdayın kilosunu 380 000 liraya sattığı halde bu yıl 280 000 liraya dahi satamamıştır. Bunun başlıca iki nedeni vardır; birincisi, hükümet IMF politikalarını sıkı bir şekilde uyguladığından, faizdışı fazlayı tutturabilmek için fiyatları düşük tutması, sürekli düşürmesi; ikincisi, IMF politikalarının bir sonucu olarak hükümetin artık tabanfiyatı uygulamasından vazgeçmesidir. Çünkü, Toprak Mahsulleri Ofisi hükümet tarafından tamamen devredışı bırakılmıştır. 13 bölge müdürlüğünün tümü, 50'ye yakın şube müdürlüğü, 100'e yakın alım merkezi kapatıldığından, Ofis piyasadan yeterince buğday alamadığından, çiftçiyi tüccarın insafına terk etmiş bulunmakta, tüccar da istediği fiyatı vererek ürünü çiftçiden ucuza almıştır.

Değerli arkadaşlarım, bugün, dahilde işleme rejimi kapsamında unluk buğday yurt dışından gerekenden fazla ithal edilmek suretiyle, bu rejim âdeta iktidar yanlılarının rant kapısına dönüştürülmüştür. Yurt dışından amacı dışında düşük fiyattan gerekenden fazla buğday ithal edilmesi, yerli üreticilerin buğday fiyatının düşmesine neden olmaktadır.

Özetle, dahilde işleme rejimi çerçevesinde ülkemize ucuz fiyatla giren buğday, ülkemiz buğday üreticisinin hak ettiği fiyatı almasını engellediğinden, dahilde işleme rejiminin üretici yararına yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tarım sektörümüzün sorunları saymakla bitmez. Bugün, çiftçilerimiz doğrudan gelir desteğini zamanında alamadıklarından ve de banka borç ve faizlerini ödeyemediklerinden, tefecilerin insafına terk edilerek, icralık olmuşlardır.

Aynı şekilde, 2003 yılı ocak ayından itibaren elektriğe yapılan desteklemenin kaldırılmasıyla, tarımsal sulamada kullanılan elektriğin birim fiyatı, içme ve kullanma suyu abone grubu düzeyine çıkarıldığından, üreticilerimizin kullandığı elektriğin birim fiyatı 2002 Aralık ayına göre 2003 Ocak ayında yüzde 34,4 oranında artmış bulunmaktadır.

Destekleme politikalarındaki yanlışlıklar ve tarımsal desteklerin kaldırılması sonucu alım gücü azalan üreticilerimiz, maliyet bedeli içerisinde büyük bir yer tutan elektrik borçlarını ödemekte oldukça zorlanmaktadır.

Evet, bugün, çiftçilerimizin büyük bir kısmı, banka borçları gibi elektrik borçlarını da ödeyememektedir. Bu nedenle, çiftçilerimizin elektrik, banka ve Bağ-Kur borç ve faizlerinin yeniden yapılandırılarak kolayca ödeyebilecekleri düzeye çekilmesi büyük önem arz etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, aslında, tarımının sorunları sürekli tartışılmakta, irdelenmekte, bu konuda kitaplar yazılmaktadır. Sorun ve çözüm yolları, aslında bilinmekte, ancak, sorunun çözümünü engelleyen tek şey siyasî irade eksikliğidir. Evet, tarımın sorunlarını benimseyip çözecek örgütlenme ve siyasî irade eksikliği mevcuttur. Tarım sektörü, bugün, dışlanarak, ekonominin dışına itilmektedir.

Gelişmiş Batı ülkelerinde topyekûn kalkınma modeli benimsenmiş olup, bunun içinde, tarım, önemli yer tutmaktadır. Tarımsal üretim, sistemli bir şekilde teşvik edilerek desteklenmektedir. Bu nedenle, tarımda yapısal değişimler sağlanarak, üretim miktarı, ürün stokları ve tarımsal ürün ihracatları sürekli artmaktadır. Hepsinin stoklanmış ürün fazlaları vardır. Bugün, AB, ABD, Kanada ve Japonya'da tarımsal ürün fazlası mevcuttur. Bu ürünleri satabilmeleri için, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere "sen tarımla uğraşma, tarımı destekleme, üretim yapma" diyebilmektedirler. Amaç, kendi tarımsal ürün fazlalarını bizim gibi ülkelere satabilmektir.

Değerli milletvekilleri, Hollanda'nın, çoğu denizden doldurma toprakları olup, kanaletler gezdirilerek tarımsal üretim yapılmaktadır. Toprak büyüklüğü, ancak bizim Konya İlimiz kadardır. Ancak, dünyanın en önde gelen tarımcı ülkelerinden biridir. Gelişmiş Batı ülkeleri, bize "siz tarımınızı desteklemeyin, tarımsal üretim yapmayın" diyor; ancak, kendileri, teşvik ve desteklerin asgarî yüzde 50'sini bu sektöre vermektedirler.

Değerli milletvekilleri, bugüne değin ulusal bir tarım politikası oluşturamayan Türkiye, ABD'nin egemenliğinde olan Dünya Ticaret Örgütü toplantılarında da sesini yeterince çıkaramamaktadır.

Ağustos 2004'te Cenevre'de yapılan Dünya Ticaret Örgütü görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması, tamamen, bizim gibi az gelişmiş ülkelerin aleyhine olmuştur. Dünya Ticaret Örgütünün Cenevre'de aldığı kararlara göre, 1.1.2005 tarihinden itibaren, gümrük vergilerinde indirim, devletin üretim sübvansiyonlarının ve dışsatım sübvansiyonlarının düşürülmesi kararlaştırılmıştır. Dünya tarımsal ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik bu düzenlemeler, ABD, AB ve Kanada gibi ülkelerin, az gelişmiş ve gelişmekte olan dünyanın tarımsal piyasasını ele geçirmesine neden olacaktır; çünkü, ülkemizin, gelişmiş Batı ülkelerinin tarımıyla rekabet etmesi mümkün değildir.

Bizde verimlilik düşüktür. Ortalama tarım işletmesi büyüklüğü bizde 59 dekar, onlarda 180 dekardır. Bizde sulu tarım oranı düşüktür. Batı ülkelerinde yoğun tarımsal teknoloji ve gübre kullanımı vardır. Yine, Batı ülkelerinde tarımsal girdi maliyetleri düşük ve tarımsal sübvansiyon, destek ve teşvikleri yüksektir.

Bu koşullar altında, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin onlarla rekabet etmesi elbette mümkün değildir.

Tarifelerin kaldırılıp dünya tarımsal ticaretinin serbestleştirilerek rekabete açılmasından etkilenen sektörlerin başında hayvancılık gelecektir. Şu anda, Türkiye'de en yüksek gümrük vergisi yüzde 227,5 ile sığır, keçi ve koyun etinde uygulanıyor. Tavukçulukta uygulanan oran ise yüzde 65'tir. Bu yüksek korumacılığa rağmen sektör korunamazken, bir de gümrük vergilerinin kaldırıldığı durumu düşünün.

Değerli milletvekilleri, tarım, ülkemiz için yapısal önemi olan bir sektördür; çünkü, ülkemizin üçte 1'i bu sektörde yaşar, bu sektörden geçinir. Ülkemizde tarımın millî gelire katkısı yüzde 11,7'dir, millî gelirden aldığı pay ise binde 7'dir; yani, yüzde 1 bile değildir. Oysa, üyesi olmaya çalıştığımız AB ülkelerinde tarımın millî gelire katkısı yüzde 2, millî gelirden aldığı pay ise yüzde 1,5'tir; yani, AB ülkeleri tarıma ne veriyorsa, aşağı yukarı onu alıyor. Oysa, ülkemizde, tarım sektörü ulusal gelire yüzde 11 veriyor, ondan ise ancak yüzde 1 pay bile alamıyor. AB ülkelerinde bire 1 olan ilişki, ülkemizde onikide 1'dir; bu, çok büyük bir eşitsizliktir. AB ülkelerinde nüfusun yüzde 5'i tarım sektöründe çalışırken, ülkemizde bu oran yüzde 33'tür. Onun için, ülkemizde tarım sektöründe yapısal dönüşümün sağlanabilmesi için, on yıl üst üste asgarî 10 milyar doların bu sektöre harcanarak buradaki nüfusun yüzde 10'lara düşürülmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin kanayan yaralarından biri de GAP'ın bitirilememesidir. Maalesef, her geçen yıl, GAP Projesine daha az kaynak aktarılmaktadır. Ülkemiz tarımsal üretimine Çukurova gibi 2-3 tane daha Çukurova katabilecek bir kapasiteyi, gereksiz yere boşa harcıyoruz. Ülkemizde tarımsal sanayiin ve istihdamın gelişmesine büyük katkı sağlayacak bu projenin yaşama geçirilememesi, büyük bir eksikliktir. Bugün, GAP enerji yatırımlarının yüzde 85'i tamamlandığı halde, sulama yatırımlarında bu düzey yüzde 11-12 civarındadır. Bir an önce sulama yatırımları tamamlanarak, bölgemizin ve ülkemizin önü açılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tarım ürünlerinde lisanslı depoculuk elbette önemlidir; ancak, depo kadar, depoda stoklanacak ürün de önemlidir. Tarımda hasat ile satış arasındaki süre içinde saklama ve koruma görevi üstlenen depoculuğu, özel işletmeler gibi kamu sektörü de yapabilmelidir. Ancak, burada depoculuk faaliyeti kadar önemli olan diğer bir konu da, kamunun depoculukta yeteri kadar ürün stoku yaparak, alım ve satım yönünde piyasada dengeleyici rol üstlenebilmesidir; yani, AB'de olduğu gibi, kamunun müdahale kurumu olarak görev yapabilmesi sağlanmalıdır. Ancak, bu yasa tasarısında bunun olmamasını bir eksiklik olarak görüyoruz.

Tarım sektörünün ülke ekonomisi içinde hak ettiği payı alabilmesi umuduyla sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Kayıtlar ve defterler

MADDE 23.- Her lisanslı depo işleticisi, tam ve doğru olarak lisanslı depoya giren ve çıkan tüm ürünlerin kayıtlarını, ürün senetlerine ilişkin noterden tasdikli bir ürün senedi defterini ve kanunen tutmakla yükümlü olduğu diğer defterleri tutmak zorundadır.

Bakanlık, lisanslı depo işletmelerini iş yılı bitimini takiben üç ay içinde bağımsız denetimden geçmiş malî tablolarını sunmakla yükümlü kılabilir.

Elektronik ortamda tutulanlar da dahil defterler, sigorta poliçeleri, iptal edilen ürün senetleri, depolama kayıtları ve diğer tüm kayıt ve belgeler lisanslı depo işleticisi tarafından on yıl müddetle saklanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Abdulaziz Yazar; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - 1 dakikalık maddeye 20 dakikalık konuşma!

CHP GRUBU ADINA ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerine, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde, lisanslı depo işleticilerinin tutmak zorunda olacakları kayıtlarla ve defterlerle ilgili olarak bazı düzenlemeler ve mükellefiyetler getiriyor. Her lisanslı depo işleticisi, tam ve doğru olarak lisanslı depoya giren ve çıkan tüm ürünlerin kayıtlarını, ürün senetlerine ilişkin noterden tasdikli bir ürün senedi defterini ve kanunen tutmakla yükümlü olduğu diğer defterleri tutmak zorunda kalacaktır. Kayıtdışı ticareti kayıt altına almak açısından çok önemli bir uygulama; ancak, bu düzenlemenin kayıtdışılığı tamamen ortadan kaldırmayacağını düşünüyorum.

Bu maddede, ayrıca, elektronik ortamda tutulanlar da dahil, defterler, sigorta poliçeleri, iptal edilen ürün senetleri, depolama kayıtları ve diğer tüm kayıt ve belgelerin lisanslı depo işleticisi tarafından on yıl müddetle saklanacağı belirtiliyor. Tamamen katılıyorum; ancak, elektronik ortamda tutulan kayıtlar usulsüzlüğe oldukça müsait. Elektronik ortamdaki kayıtlar nasıl sabit hale getirilecek? Elektronik ortamdaki kayıtların, dönemsel olarak sabitlenerek ilgili kuruluşların onayından geçmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, Amerikan sistemi model alınarak kurulmaya çalışılan lisanslı depoculuk sisteminin tam olarak işleyemeyeceğini düşünüyorum. Amerika Birleşik Devletlerinde, bu lisanslı depoculuk sisteminin, tarım politikası uygulama aracı olma işlevi de vardır. Bu sistem Türkiye'ye uygulanırken, tarım politikası uygulama aracı olma yönü değerlendirilmezse, sorunlu bir yapı ortaya çıkacaktır.

Türkiye'de lisanslı depoculuğun uygulanabilmesi için uygun bir zemin yoktur. Bu ülkede lisanslı depoculuk sisteminin kullanılabilmesi için yerine getirilmesi zorunlu önşartlar vardır:

Öncelikle, ülke çapında geçerli bir ürün standartları belirlenmesi gerekir.

Çeşit sayısı indirgenmiş ve mümkün olduğunca her yerde benzer bir üretim yapısı gereklidir.

Sağlıklı yapılanmaya uygun tesisler olmalıdır.

Sağlam ve eksiksiz bir hukukî altyapı hazırlanmalıdır.

Nitelikli bir bilgiişlem altyapısı kurulmalıdır.

Finans dünyasını sisteme katabilecek düzenlemeler yapılmalıdır.

Ülke ekonomisinin düşük faizli ve dengeli bir yapı sergilemesi sağlanmalıdır.

Türkiye, bu önşartların hemen tümünde sorunlu bir yapıya sahiptir.

Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinde, lisanslı depoculuk hizmetlerine konu olacak tarımsal ürünler, depolanmaya uygun nitelikli hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, rafine şeker gibi standardize edilebilen temel ve işlenmiş tarım ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Belirttiğim bu ürünlerde, ülke çapında uygulanan ve herkes tarafından kabul gören bir standartlaşma sisteminin bulunduğu söylenemez. Hububatta, Toprak Mahsulleri Ofisinin, Türk Standartları Enstitüsünün, borsaların uyguladığı standartlar birbirinden farklıdır. Benzer sorunlar pamukta da vardır. Sadece bu durum bile, tek başına sistemin işlememesi için yeterli nedendir.

Türkiye'de havalandırma ünitesine sahip, yükleme, boşaltma olanakları gelişmiş depo sayısı, sanıldığının aksine, yeterli değildir.

Hukukî altyapı, bahsettiğim gibi, sorunludur.

Kapsama alınacak ürünler, depolama özellikleri farklı olan ürünlerdir. Bu nedenle de, genel bir lisanslı depoculuk kanunuyla tüm ürünlerin kapsanması imkânsızdır. Gruplanabilen ürünlere göre değişen yönetmeliklerin varlığı zorunludur. Bu kapsamda karşılaştırılabilen hububat gibi ürünler, ayrı depolanması gereken ürünler, pamuğun balya bazında depolanması için ayrı yönetmelikler hazırlanmalı ve kanunla eşzamanlı olarak yürürlüğe sokulmalıdır.

Ayrıca, elektronik ürün senedi için de gerekli hukukî altyapının bulunmadığı söylenebilir.

Diğer taraftan, sistemin güvenli işlemesi için, zarar görenlerin zararının derhal tazmin edilmesi için kurulması öngörülen fonun Borçlar Kanunu içindeki durumu sorunlu olabilir.

Lisanslı depoların, Türkiye genelinde bilgi paylaşımını sağlayacak bir bilgiişlem altyapısı yoktur.

Son ekonomik krizlerden sonra alternatif finansal enstrümanlar, en kârlı yatırım aracı olma özelliklerini sürdürmektedirler. Bu durum, makbuz senedini teminat olarak kabul edip, kredi verecek finans kurumlarının ortaya çıkmasına da engel olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tasarıda, lisanslı depoculuk, genel tarım politikalarının uygulanmasında yararlanılacak bir araç olarak görülmemektedir. Kamusal destekleme politikaları olmaksızın, hububat üretiminin sürdürülebilmesi ve makbuz senetleri sisteminin işletilebilmesi olanaklı değildir.

Ürün senetleri, sistemin en önemli ayaklarından birisidir. Ürün senedine sahip üreticinin senedinin teminat unsuru olmasının bir sonucu olarak, acil nakit ihtiyacını karşılamaya imkân bulmasıdır.

Ürün senetleri sisteminin diğer önemli ayağı ise, ürün senetleri veri tabanından kendi gereksinimine uygun kalitede ve miktarda satın alma yapan işleyicinin zamanında hammaddeye ulaşmasını güvence altına almasıdır.

Tasarıda lisanslı depoculuk borsa sisteminin bir tamamlayıcı unsuru olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Lisanslı depocular borsalarla sözleşme yaparak ürün senetlerinin piyasa fiyatlarını tespit ettirecektir. Amerika'dan devşirilmiş bu tasarının Türkiye şartlarına uygun olup olmadığını siz takdir ediniz.

Tasarıda ilginç bulduğum bir husus da lisanslı depoculuk sisteminin Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kontrol ve denetimine bırakılmasıdır. Bu durumda, sözü edilen bakanlığın teknik bilgi isteyen ve birbirinden çok farklı özellikler gerektiren ürün depolamalarında uzman olmaması nedeniyle sorunlar ortaya çıkacağı kesindir.

Türkiye'de tarımın içerisinde bulunduğu durumu değerlendirirsek, depoculukla ilgili bu tasarı doğru, gereken bir kanun tasarısıdır; ama, depoya mal koyabilmek için onu yetiştirenin ne durumda olduğunu hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türk tarımı adına kaygılanıyorum. Sorunlarına çözüm arayan, derdini anlatmaya çalışan çiftçiler için kaygılanıyorum. Partim Cumhuriyet Halk Partisi ülkemizin ve çiftçimizin yararına olan her türlü düzelmeyi her zaman için desteklemiştir.

Değerli arkadaşlarım, daha önce bir ulusal Türk tarım politikası vardı. Bizim çiftçimizi, devlet, gübrede desteklerdi, ilaçta desteklerdi, tohumda desteklerdi; çiftçi desteklenirdi. Vahşi liberalizmin ülkemize yansıması sonucu tarım politikaları değişmeye başladı. Destekleme alımı yerine doğrudan gelir desteği başladı. Doğrudan gelir desteğinin çiftçilere gitmediğini hepimiz biliyoruz. Tarımın geldiği nokta ortada.

Çiftçimizin bu duruma gelmesinin iki temel nedeni vardır. Birinci temel nedeni, tarımsal ürünlerde hiç ürün kısıtlaması olmadan ithalat yapılmasıdır. Avrupa Birliğine bağlı ülkelerden, bizdeki desteklemenin en az 10 katı fazla desteklemeler sonucu oluşmuş fiyatlarla Türkiye'ye her türlü tarımsal ürün ithal edilmektedir.

Avrupa Birliğinin tarım nüfusu Türkiye'nin tarım nüfusuyla karşılaştırıldığında, Türkiye tarım nüfusunun, Avrupa Birliği ülkeleri tarım nüfusunun 3 katı olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye'deki tarım nüfusunun azaltılmasını öngörmektedir. Türkiye'deki tarım nüfusunun azaltılmasının tek bir yolu vardır; o da, çiftçiyi zarar ettirmektir. Türk çiftçisinin zarar ettirilmesinin yolu da, tarımsal ürünlerin ithal edilmesidir. Desteklemelerle fiyatı ucuzlatılmış her türlü tarımsal ürün Türkiye'ye satılmaya başlanmıştır. Buradaki temel amaç, Türkiye'deki tarım nüfusunu azaltmak, Avrupa Birliği ülkelerinin kendi tarım nüfusunu korumak, Türkiye'yi, Avrupa Birliği tarım pazarının sıkı ve daimî bir müşterisi haline getirmektir.

En son, 2004 yılında, 7307 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, 31.8.2004 tarihine kadar geçerli olmak üzere, yüzde 70 olan gümrükler yüzde 25'e düşürülerek, 900 000 ton mısır ithal edilmesine izin verilmiştir. Türkiye'de, mısırın hasat edileceği döneme rastlayan bu ithalat izni, mısır üreticisini büyük zarara uğratmıştır. Bu nedenle, geçen sene 310 000 liraya satılan mısır, bugün, artan girdi maliyetlerine rağmen, yine aynı fiyatlarla satılabilmektedir.

Çiftçimizin bu duruma gelmesinin ikinci temel nedeni ise, çiftçimize desteklemenin yapılmamasıdır. Avrupa Birliği ülkelerindeki tarım desteklemeleri ile Türkiye'deki tarım desteklemeleri karşılaştırıldığında, Türk çiftçisinin ve tarımının gözden çıkarıldığı anlaşılmaktadır.

Görüldüğü gibi, bir yandan Avrupa Birliği, bir yandan hükümet, tarımı bitirmeye çalışıyor. Diyorum ki, çiftçimiz köylerden şehirlere göç ederek, orada aç biilaç yaşamasınlar, topraklarını ekip biçsinler; tüm ülke olarak, ucuz ve yerli meyve, sebze yiyelim.

Yakın zamanda, üretim yapan çiftçi bulamayacağız, tarıma dayalı sanayi de etkilenmiş olacaktır; depoya neyi koyacaksınız? Birçok tarımsal üründe üretim girdileri arttı. Fiyatlar üç yıldır çakılı, hatta geriledi. Çiftçi, elektrik, tohum, mazot, ilaç parasını ödeyemiyor; traktörünü satıyor. Çiftçiye düşük faizli krediler verilmeli, indirimli mazot verilmeli, Akaryakıt Tüketim Vergisi alınmamalı, elektrik indirimli olmalıdır ki, onlar, kaygısızca çalışsınlar, meyve, sebze yetiştirsinler.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de tarım alanında adından fazlaca bahsedilen bir il olan Hatay'ı temsilen bu Parlamentoda bulunuyorum. Bölgemdeki çiftçiler, diğer bölgelerdeki çiftçiler gibi, bu yıl çok büyük zorluklar yaşadılar.

Buğday, Hatay'da üretilen önemli bir tarımsal üründür. Yaklaşık olarak kilosu 382 000 liraya mal olmaktadır. Şu anda çiftçi, elindeki buğdayı 290 000 ile 300 000 lira arasında elinden çıkarmıştır. Çiftçinin buğdaydaki kilo başına zararı, 80 000 liradır.

Hatay'da diğer bir önemli tarımsal ürün de, pamuktur. Doğal afetler dolayısıyla bu yıl üç defa ekimi yapılan pamuk, şu anda 530 000 ile 580 000 lira arasında satılmaktadır. Pamuk tohumunun kilosu ise 550 000 ile 600 000 lira arasındadır. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, 1 kilo pamuk, 1 kilo pamuk tohumu etmemektedir; ancak, 1 kilo pamukla 1 kilo gübre alınabilir durumdadır.

Türkiye'de pamuk üreticisine 90 000 lira destekleme verilmektedir. Onun da 2 000 lirasını banka kesmekte, çiftçinin eline 88 000 lira geçmektedir; bu destekleme de bir yıl sonra ödenmektedir. Pamuk desteklemesinin hükümet tarafından önceden açıklanmaması nedeniyle, bu yıl ekili pamuk alanları, geçen yıla oranla yüzde 50 azalmıştır. Hükümet bu yanlış politikasını sürdürmeye devam ederse, gelecek yıl ekili pamuk alanı kalmayacak ve pamuğun tümünü ithal eden bir ülke durumuna düşeceğiz.

Narenciyede de aynı sorunlar yaşanmaktadır. Bilindiği gibi, dünyanın en lezzetli narenciyesi Türkiye'de, Türkiye'nin de en lezzetli narenciyesi Hatay'ın Dörtyol, Erzin, Samandağ ve İskenderun çevresinde yetişir. Narenciye yetiştirilmesi, çok zahmetli ve masraflı bir iştir. Bir ağacın ekonomik değer kazanması, ortalama on yıllık bir bakım gerektirir. Nisan ayında çiçek açıp kasım ayında hasat edilecek hale gelmesi, masraf isteyen, zahmetli bir süreçtir.

Yakın zamana kadar bu bölgenin narenciyesi, ihracattan dolayı Türkiye'nin iç pazarına bile girmeden tüketilmekteydi; ancak, önemli ihracat ürünlerimizden olan narenciyede iktidarın düşük kur politikası ve desteklemeleri düşürmesi sonucu, ihracatçılarımızın dış piyasada rekabet şansı azalmıştır. Halbuki, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, nakliye dahil birtakım avantajlarla pazara girmeleri, ayrıca bu pazarda rakiplerimiz olan ihracatçıların da bizim ihracatçılardan fazla destek almaları sonucu, rekabet şansımız ortadan kalkmıştır. Fiyatlar, geçen yılki fiyatların çok altına düşmüştür; toplayanın yevmiyesini kurtaramayacak durumdadır. Şimdi oturmuşuz, depo kanunu görüşüyoruz. Ön hazırlık yapılmadan, zemin hazırlanmadan, lisanslı depoculuğa geçiş, sektörde emeğiyle yaşayanlara ve ülkeye yarar değil, zarar getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, depo şarttır. Tarımsal depolar elbette gereklidir; ama, içine ne koyacağız; hangi çiftçiye, ne ürettireceğiz?! Yani, işe tersinden başlamayalım. Tarım politikamızı baştan gözden geçirelim; hükümetin IMF'den yalvar yakar aldığı döviz, tarımsal ürünlerin ithalatına gitmesin. Bir millî tarım politikası oluşturalım, belli bir plan dahilinde tarımsal üretim yapalım.

Değerli arkadaşlarım, sorunlarını anlatmaya çalıştığım çiftçilerimiz ciddî düzenlemeler bekliyor ve en önemlisi de icraat...

Hepinize, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazar.

Sayın milletvekilleri, 23 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.31

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 19.42

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56 ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

701 sıra sayılı kanun tasarısının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

24 üncü maddeyi okutuyorum:

ALTINCI BÖLÜM

Lisanslı Depoculuk Tazmin Fonu ve Zarar Görenlerin Müracaat Hakkı

Lisanslı Depoculuk Tazmin Fonu

MADDE 24.- Lisanslı depo işleticisinin, bu Kanunda ve mudîler ile yapacağı sözleşmede öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı ortaya çıkan zararların tazmin edilebilmesi amacıyla, tüzel kişiliği haiz Lisanslı Depoculuk Tazmin Fonu kurulur.

Fon yönetimi; lisanslı depoculukla ilgili birimden Bakanlığı temsilen iki, lisanslı depoları, borsaları ve üreticileri temsilen birer olmak üzere toplam beş kişiden oluşur. Aynı sayıda da yedek üye belirlenir. Borsaların temsilcisi, bunların yönetim kurulu üyeleri arasından Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından, lisanslı depo temsilcisi kendi aralarından oy çokluğu ile, üreticileri temsilen bir üye ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından atanır. Yönetim kurulu üyelik süresi iki yıldır. Üyeler yeniden seçilebilirler.

Fonun gelirleri şunlardır:

a) Lisanslı depo işletmesinin, her yıl lisanslı depoculuk hizmetleri karşılığında o takvim yılı tahsil ettiği ücretlerin binde beşi.

b) Borsalarda işlem gören ürün senedi alım satımından tahsil edilecek borsa tescil ücretlerinin yüzde onu.

c) Borsalarda işlem gören ürün senedi alım satım bedelinin binde yarımı.

d) Tahsilat ve faiz gelirleri.

e) Bağış, yardım ve diğer gelirler.

Fonun giderleri şunlardır:

a) Mudîlerin zararlarına ilişkin ödemeler..

b) Bu Kanunun uygulanması ve lisanslı depoculuğun geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan faaliyet, eğitim ve denetime ilişkin giderler.

c) Bu Kanunda verilen görevleri yerine getirebilmek ve bunlarla sınırlı kalmak kaydıyla ihtiyaç duyulan Fon carî ve yönetim giderleri.

Fon yönetim kurulu üyelerine aylık brüt asgarî ücret tutarı kadar aylık ücret ödenir.

Fonun kuruluşunu takiben içinde bulunulan veya takip eden malî yılın genel bütçesinden bir defaya mahsus olmak üzere, Fon bütçesine ikitrilyon lira tutarında ödenek aktarılır. Fon yönetimi, Fon kaynaklarının yeterliliği konusunda yapacağı değerlendirme sonucuna göre gerekçeleriyle birlikte Fon gelirlerinin oranlarının değiştirilmesi için Bakanlığa başvurabilir. Bakanlık, bu başvuruyu uygun görürse Bakanlar Kuruluna oranların değiştirilmesi teklifinde bulunur. Bakanlar Kurulu (a), (b) ve (c) bentlerinde gösterilen Fon gelirleri oranlarını sıfıra kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir.

Bu Kanun kapsamında alınacak teminatlar, Fon adına ve lehine düzenlenir. Bu teminatların muhafazası, Kanunda öngörüldüğü şekilde nakde çevrilmesi ve zarar görene ödenmesi, yasal takibinin yapılması, ilgililer hakkında dava açılması, tahsili, yeterliliği, depoculuk lisansının iptali durumunda lisanslı depo işletmesinin yerine getirmesi gereken bir tazmin veya yükümlülüğünün bulunmadığının tespiti sonrası teminatın iadesi ve bunların Bakanlığa bildirilmesi, teminatla ilgili diğer hususlar ve tasarruflar Fon yönetimince yerine getirilir.

Fonun gelirleri genel bütçeye veya diğer fonlara aktarılamaz, amacı dışında kullanılamaz.

Fonun çalışma usul ve esasları ile Fonla ilgili diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Tekelioğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada yapılan konuşmalar, kanun tasarısından ziyade, birtakım yerlere mesaj vermek yönünde cereyan ediyor; ancak, bu arada da çok yanlış bazı bilgiler aktarılıyor burada. Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan, burada konuşurken, tarım gönüllülerinin 184 000 000 lira maaş aldıklarını söyledi. Bu bilgiyi nereden aldı, onu bilemiyorum; ancak, ben Bakanlıktan bu bilgileri aldım ve gerçek durumu sizlere aksettirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarım gönüllülerinden 820 kişi, 820 tarım gönüllüsü 1 000 000 000 lira ile 1 250 000 000 lira arasında ücret almaktadır. 100 kişi 750 000 000 lira ile 1 000 000 000 lira arasında ücret almaktadır; 51 kişi 1 250 000 000'un üzerinde ücret almaktadır ve bu rakamlar 2004 yılı aralık ayı rakamlarıdır. 2005 yılı itibariyle bu ücretlere yüzde 5 ile yüzde 15 arasında zam yapılmaktadır, ücret artışı sağlanmaktadır.

Ayrıca, Sayın Kandoğan'ın bahsettiği Konya İliyle ilgili rakamları da özel olarak aldım; onlar da şu şekildedir: 2005 yılında Konya'da en düşük tarım gönüllüsü maaşı 850 000 000 liradır, en yüksek maaş ise 1 050 000 000 liradır. Bununla ilgili detaylı bilgiyi, zannediyorum, Tarım Bakanımız önümüzdeki günlerde burada daha geniş bir şekilde açıklar.

Ben, özellikle bu rakamların burada zabıtlara geçmesini arzu ettim; çünkü, burada verilen bilgiler halkımız tarafından da dinleniyor; "tarım gönüllüsü demek bu kadar mı maaş alıyormuş" şeklinde yanlış intibalar doğuyor. Bunun düzeltilmesini arzu ettim.

Kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tekelioğlu, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Lisanlı Depoculuk Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, umuyorum, AKP Hükümetinin tarım politikaları böyle devam ettiği müddetçe, bu lisanslı depoculuk kanunu memleketimize hayırlı olur; bu depolara da koyabilecek tarım ürünü inşallah hep beraber bulabiliriz.

Ben, maddeyle ilgili görüşlerimi ifade ederken, hazır Değerli Sanayi Bakanımız da buradayken, Türkiye'de pancar üretimi ve şekerle ilgili son günlerde yaşadığımız üzüntü verici olayları dile getirip, 7 000 000 pancar üreticisinin, binlerce şeker fabrikası çalışanının ve onların aileleriyle birlikte 10 000 000 kişiyi ilgilendiren bu konuda, Değerli Tarım Bakanımız, endişeleri giderici açıklamalar yapar, tedirginlikleri giderici açıklamalar yapar, pancar üreticileri ve bizler de, bu gece, burada, bir oh çekme fırsatı buluruz.

Değerli arkadaşlarım, şekerpancarı niçin önemli; öncelikle sözüme buradan başlamak istiyorum. Şekerpancarı tarımı, ülkemizin 64 ilinde, yaklaşık 7 000 yerleşim biriminde, her yıl 234 pancar bölge şefliği denetiminde, 608 alım merkezi yoluyla, 4 000 000-5 000 000 dekar alanda ekimi yapılmaktadır.

Şekerpancarı üretiminin ekonomi, istihdam ve çevre açısından önemini ana başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz:

Sağladığı katmadeğerle ülkeyi ve çiftçiyi zenginleştiren, özellikle Orta Anadolu şartlarında alternatifi olmayan ve kırsal kesimin sosyoekonomik durumunu iyileştiren bir sanayi bitkisidir.

Çiftçiyi toprağa bağlayarak köyden kente göçü engelleyen tek bitkidir.

Tarımda ana itici güç ve şeker tarımının yapıldığı yörelerde örnek bir üretim koludur.

Tarımda münavebe uygulamasının öncüsü ve sulu ziraatın yaygınlaştırıcısı olmuştur.

1 dekarının fotosentez yoluyla havaya verdiği oksijen 6 kişinin bir yılda tükettiği oksijene eşdeğer olup, aynı orman alanından 3 kat fazla oksijen üretir. Bu yönüyle, ülkemizin de taraf olduğu Kyoto Çevre ve İklim Değişikliği Protokolü çerçevesinde, üretimi daha da önem kazanan bir bitkidir.

Biyoenerji ya da yeşilenerji olarak da tanımlanan ve son yıllarda dünyada üretimi ve kullanımı yaygınlaşan biyoetanolun önemli bir hammaddesidir.

Yan ürünleri baş, yaprak, yaş pancar posası ve melası hayvan yemi olarak kullanılan ve 1 dekar pancardan 50 kilogram et veya 500 litre süt üretiminin elde edildiği bir bitkidir.

1 dekarında yaklaşık 10 kişi istihdam edilir.

Endüstri bitkileri içerisinde sağladığı katmadeğer bakımından ikinci sırada yer alır.

Kendisinden sonra ekilen hububatta yüzde 20 verim artışına sebep olur.

Yılda yaklaşık 25 000 000 tonluk taşıma hacmi yaratarak, taşıma sektörüne büyük bir pazar oluşturur.

Çapa ve hasat dönemlerinde 250 000 topraksız, az topraklı ve işsizlere yüz gün süreyle istihdam sağlar.

Yılda yaklaşık 450 000 aile tarımını yapmakta ve fabrikalarda 30 000 kişiye yakın istihdam sağlamaktadır.

Ayrıca, pancar, dünyayla rekabet edebileceğimiz tek tarımsal bitkidir; çünkü, Türkiye'nin dönüm başına pancar üretimi dünya ortalamalarının üzerindedir.

Durum böyle iken, bu konuyla ilgili dünyada ve Avrupa Birliğindeki pozisyona bir göz atmamız gerekiyor. Dünyada 2002-2003 üretim döneminde beyaz şeker üretimi bir önceki yıla göre yüzde 7,44 oranında artarak 148 913 000 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretimin yüzde 75,1'i (111 858 000 ton) şeker kamışından, yüzde 24,9'u ise (37 055 000 ton) pancardan elde edilir.

Kamış şekeri, toplam dünya şeker üretiminde yüzde 75'in üzerinde ve ihracatında ise yüzde 90'a yakın pay almaktadır. Kamış şekeri fiyatlarının daha düşük olması nedeniyle, pancardan şeker üreten ülkelerin ulusal politikalarında pancar şekerinde korumacılık önemli bir yer tutmaktadır.

Dünya şeker üretiminde 23 600 000 tonla Brezilya ilk sırada yer almakta, bu ülkeyi Hindistan, Avrupa Birliği, Çin, ABD, Tayland, Avustralya ve Meksika takip etmektedir. Bu ülkeler, 2003 yılında yaklaşık 100 000 000 ton üretimleriyle, dünya şeker pazarının üçte 2'sini elinde bulundurmaktadırlar.

Pancar şekeri, üretim prosesi gereği kamış şekerine göre daha pahalıya üretilmekle birlikte, gelişmiş ülkelerin gıda güvencesi, üretici geliri ve tarımsal ekonomi politikaları açısından büyük önem taşımakta ve desteklenmeye devam etmektedir.

Avrupa Birliğinde de durum şöyledir değerli arkadaşlarım: Türkiye'de olduğu gibi serin iklim kuşağında yer alan Avrupa Birliğinde şeker, şekerpancarından üretilmektedir. Topluluk şeker rejimi, ortak tarım politikasının genel işleyişi içinde değerlendirilerek, bunun içinde bir malî dayanışma kavramı geliştirilmiş ve 1962 yılında Avrupa Tarımsal Garanti ve Yön Verme Fonu kurulmuştur. Yine, ortak tarım politikasının temel amaçlara ulaşabilmesi için iki araç geliştirilmiş; bunlardan birincisi yukarıda ifade ettiğimiz, ikincisi ise ortak piyasa düzenidir ve Avrupa Birliğinin pancara yıllık yapmış olduğu destek 1,5 milyar eurodur. Türkiye'de bu rakam, yılık ortalama 100 000 000 dolar civarında.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde şekerin üretim maliyeti 660 dolar/tondur. Avrupa Birliği ülkeleri, oluşturdukları Tarımsal Garanti ve Yön Verme Fonundan sağlanan sübvansiyonlarla Brezilya, Tayland, Avustralya, Hindistan, Kolombiya gibi ülkelere maliyeti 240-280 dolar/ton olan kamış şekeriyle rekabet ederek 189 dolara şeker ihraç etmektedirler. Yani, bizden daha pahalıya üretiyor olmalarına rağmen, dünya piyasalarından daha ucuz fiyatlarla dünyaya şeker ihraç etmektedirler, pancar üretiminden vazgeçmemektedirler.

Amerika Birleşik Devletlerinde tarıma destek 75 milyar dolar, şekere destek 1,8 milyar dolardır. Avrupa Birliğinde tarıma  destek 46 milyar euro, şekere destek 1,5 milyar eurodur. Bizim tarıma yaptığımız desteklemeyi çok bulan, destekleme ve sübvansiyonların kaldırılmasını telkin eden IMF ve Dünya Bankasının bulunduğu ülkeler, bizden çok çok fazla miktarlarda tarıma destek ve sübvansiyon uygulamaktadırlar.

Durum böyleyken, Avrupa Birliğinde üretilen şekerin yüzde 98'i pancardan, yüzde 2'si nişasta bazlı tatlandırıcılardan; Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 95'i pancardan, yüzde 4 veya 5'i nişasta bazlı tatlandırıcılardan elde edilirken, Türkiye'de Şeker Yasası gündeme gelirken, bu kota yüzde 10 olarak tespit edilmiş ve Bakanlar Kuruluna da bunu yüzde 50 artırma ve eksiltme yetkisi verilmiş. Hükümetiniz bu yetkiyi kullanarak, yüzde 50 nispetinde bu kotayı artırarak nişasta bazlı tatlandırıcıdan elde edilen şeker miktarını yüzde 15'e çıkarmış.

Şimdi, bunun piyasadaki etkilerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu uygulama, pancar ekim alanının 380 000 dekar, pancar üretiminin ise 1 500 000 ton azalmasına sebep olmuştur. Pancar ekim alanları yüzde 10 daralmıştır. 200 köyde 30 000 çiftçi ailesinin ekimine eşdeğer alanda pancar ekimi yapılamamıştır. İki fabrikanın işleme kapasitesine eşdeğer üretim daralması olmuştur. Halen mevcut 3 000 000 ton/yıl pancar şekeri üretimi kapasitesine, pancar şeker sanayii de daha düşük kapasiteyle çalışır duruma gelmiştir. Pancar şeker sanayiinin sahip olduğu pazarın bir bölümü nişasta bazlı şeker üreticilerine verilmiştir. Türkiye, uluslararası pancar şekeri ticaretinde stratejik önemini kaybetmiştir. Ülke, bazı tarım ürünlerinden olduğu gibi, şekerde de dışa bağımlı hale gelmiştir, ülke şeker pazarı çokuluslu şirketlerin tekelinin eline geçmiştir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, üretim kotaları bu şekilde pancar üreticisinin aleyhine gelişirken, bir de 27 Aralık 2004 günü Bakanlar Kurulu, Türkiye'de Şeker Kurumunun kapatılmasına yönelik bir karar almış ve 31 Aralık günü bu karar Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Şeker Kurumu ne görev yapar, ne için vardır; Şeker Kurumu, Türkiye'de pancar üretimini, şeker üretimini, nişasta bazlı tatlandırıcı üretimini, bu piyasayı kontrol eden, denetleyen, gerekli izinleri, ruhsatları veren bir kurumdur. Bu kurumun görevine son verilmesi, bu piyasanın denetlenemez hale gelmesine sebep olacaktır. Bununla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Grup Başkanvekilimiz nezdinde gerekli açıklamaları yaptık. Daha sonra, Sayın Genel Başkanımız, Grup konuşmasında, 20 dakika süreyle, bu konuyla ilgili, Türkiye'ye mesajlar vermeye çalıştı; ama, üzüntü vericidir ki, bizim vermeye çalıştığımız bu mesajlar, ne ulusal medyada bir haber oldu ne de hükümet bu mesajları alıp, bunun karşılığında ciddî bir açıklama yaptı. İnşallah, bu gece, bu açıklamayı, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızdan hep beraber dinleyeceğiz.

AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç bekleme, yapmazlar!

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Şimdi, bu konuyla ilgili, Türkiye'de, pancar üreticileri ayaklanmış, üreticilerin temsilcileri ayaklanmış, her yerde feryadı figan; bu konuyla ilgili açıklamalar yapılmış, mahkemelere gidilmiş ve bu konuyla ilgili, yine Şeker-İş Sendikası birtakım açıklamalar yapmış. Bu açıklamalarda, iki önemli noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şeker-İş Sendikası diyor ki: "Bu karar, sektörde büyük bir kaosu başlatacak, iki üç yıl gibi kısa bir dönemde pancar şekeri stokları hızla artacak ve pancar üretimi 13 300 000 tondan 2 000 000-3 000 000 tona kadar, pazar payı ise 300 000 tona kadar düşecektir. Ekonomik açıdan 1 katrilyon liraya ulaşan zararlar olabilecektir." Yine, Şeker-İş Sendikası "yakın gelecekte, 74 ilde yapılan pancar ekiminden geçimini sağlayan 7 000 000 pancar çiftçisi ile 30 fabrikada çalışan 26 000 şeker çalışanı ve aileleriyle birlikte 100 000'den fazla insanımız doğrudan etkilenecektir" diyor.

Bütün bunlar söyleniyor, ulusal medyada tık yok, hükümette tık yok. Söylenen tek şey, pancar üretiminin maliyetlerinin yüksek olduğu. Bu, kesinlikle doğru değildir. Burada yapılmak istenen şey, Türkiye'de şeker piyasasının uluslararası tekellerin eline geçmesini sağlamaktır, nişasta bazlı tatlandırıcı üreticilerinin kotalarının legal ve gayrilegal yollardan artırılmasının yolunu açmaktır, piyasadaki denetimin ortadan kalkmasını sağlamaktır ve süreç içerisinde pancar üreticisinin mağdur edilmesini sağlamaktır.

Ben, şimdi, Sayın Bakanıma soruyorum: Şeker Kurumunun görevine son vererek neyi amaçlıyorsunuz? Bunun yerine ne gibi bir düzenleme getirip, bu ülkede pancar üreticilerinin sorunlarına ve ekmeğine sahip çıkacaksınız ve bu düzenlemeyle kimleri korumaya çalışıyorsunuz, kimlere ilave gelirler sağlamaya çalışıyorsunuz? Ben, Sayın Bakanımdan, bu sorularımın net cevabını istiyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) - Vermezler kardeşim, ısrar etme!

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede, emeğiyle geçinen, yaşayan pancar üreticisinin alınterini sonuna kadar korumaya kararlıdır. Hiç kimse, pancar üreticisini sahipsiz zannetmesin. Duyduğumuz dedikodular bilemiyoruz ne kadar doğrudur; cevaplarını istiyoruz. Nişasta bazlı şekerin katı hale getirilip, kotanın genişletilmesinin yolu mu açılmaya çalışılıyor? Bu karar yayımlandıktan sonra, kota artırımı talebiyle Sanayi Bakanlığına yapılmış bir müracaat var mıdır; varsa, hangi şirketlerdir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu konuların Yüce Meclisin ve milletin önünde açık ve net bir şekilde cevaplandırılmasını talep ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Hepsine toptan cevap veririm! (Gülüşmeler)

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Lütfen Sayın Bakan... Hazır fırsat varken...

BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

25 inci maddeyi okutuyorum:

Zarar görenlerin müracaat hakkı

MADDE 25.- Zarar, sigorta kapsamında ödenemezse ve lisanslı depo işleticisinin bu Kanunda öngörülen yükümlülüklerinin herhangi bir nedenle yerine getirilmemesinden dolayı ortaya çıkmışsa; aşağıda gösterilen usule göre gerekli müracaatlar yapılır ve zarar tazmin edilir :

a) Zarar görenler, noter aracılığıyla veya taahhütlü mektupla ya da lisanslı depo işleticisiyle mudî tarafından imzalı durumu gösterir bir tutanakla, zararın tazmini için lisanslı depo işletmesine başvurur.

b) Başvurunun tebliğinden itibaren yedi iş günü içinde zararın tazmin edilmemesi ya da sulh yoluyla çözülmemesi halinde, durum belgeleriyle birlikte zarar gören tarafından Bakanlığa ve borsaya intikal ettirilir.

c) Borsa, kendisine başvuruyu takiben en geç yedi iş gününde bir ön inceleme ile tarafların sulh imkânını araştırır ve sonucundan Bakanlığı haberdar eder.

d) Sulh mümkün olmamışsa veya gerekli görülmesi durumunda Bakanlık, görevlendirdiği denetim elemanları ile Bakanlığın talebi üzerine borsaca görevlendirilen en az iki bilirkişiden oluşan heyete gerekli incelemeyi yaptırır. Heyet, Bakanlık denetim elemanlarının koordinasyonunda çalışmalarını en geç yirmi gün içinde tamamlayarak rapora bağlar. Gerekçeli talep üzerine bu süre, Bakanlıkça on gün daha uzatılabilir. Bakanlık denetim elemanları, ayrıca ilgililerin cezaî sorumluluğuna ilişkin tespit ve incelemeleri de yürütür.

e) Raporda, lisanslı depo işletmesi tarafından ödenmesi gereken bir zarar veya yükümlülük tespiti yapılmışsa, Bakanlıkça işletmeye gerekli tebligat yapılır ve tebligat tarihinden itibaren yedi iş gününde zararın ilgiliye ödenmesi ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi istenir.

f) Belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmediğinin anlaşılması üzerine, durum belgeleriyle birlikte Fona intikal ettirilir. Fon, gecikmeksizin lisanslı depo işletmesinin nakit teminatını çözerek  mudîye öder. Bu teminat, zararın tazminine yetmediği takdirde, kalan kısım Fondan ödenir. Fondan yapılan ödeme, lisanslı depo işletmesince Fon tarafından belirlenen sürede yatırılmazsa, teminat olarak verilen ipotekler Fon tarafından nakde çevrilerek Fona gelir kaydedilir. Fon, işlemlerin sonucunu ve teminatın durumunu Bakanlığa bildirir.

g) Lisanslı depo işleticisi veya mudî, yapılan işleme karşı borsaya başvurarak sorunun hakem heyeti tarafından karara bağlanmasını talep edebilir. Bu durumda borsa öncelikle yine tarafların sulh imkânını araştırır, sulh mümkün olmazsa konuyu incelemesi için hakem heyetini görevlendirir.

h) Hakem heyeti, görevlendirilmesinden sonra azami üç ay içinde incelemesini bitirerek kararını Bakanlığa bildirir. Hakem heyetinin nihai kararı Fon yönetimince yerine getirilir.

Fon, ödediği tutarın ilgililerden tahsili için dava açma da dahil olmak üzere yasal takibat yapar.

Tarafların yargıya müracaat hakları saklıdır.

BAŞKAN- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç.

Sayın Kılıç, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya)- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı hakkında şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklayacağım. Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, getirilen bu tasarı, çiftçiler için önemli bir tasarı.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul)- Bravo.

MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Bu nedenle, bu tasarıyı hazırlayanlara, komisyon üyelerine, Bakanlığa ve diğer arkadaşlara teşekkür ediyorum. Ancak, bu tasarı, bir bütünün son halkası olarak getirilmesi gereken bir tasarıydı.

FARUK ÇELİK (Bursa)- "Ancak" olmayacaktı işte!

MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Depoculuk, tarım sektörünün son halkasıdır. Tarımda her şey rayında gider, her şey düzenli bir şekilde yolunda gider, hâsılat kaldırılır, o hâsılat depoya konulur. Bu güzel bir uygulama. Ancak, değerli arkadaşlar, ülkemizde, maalesef, tarım sektörü imdat işareti veriyor, tarım sektörü bitme noktasında.

Şu anda, benim ilim Malatya'da, hububat ekilen tarım alanlarının çoğu boş durumda; çünkü, çiftçi, ektiği tohumu, kullandığı gübreyi, traktörünün mazotunu, işçiliği, diğer giderleri kattığında, kaldırdığı hububat, emin olunuz, masraflarını karşılamıyor. Bu nedenle, bu şekildeki bir sektörde, hangi büyüklükte, hangi nitelikte depo yaparsanız yapın, çiftçiyi memnun etmeniz mümkün değil.

Bu nedenle, tasarı güzel; ancak, dediğim gibi, öncelikle, çiftçinin asıl sorununun çözülmesi gerekiyor. İktidarın seçim programında, acil eylem planlarında tarım sektörüyle ilgili güzel vaatler var; ancak, aradan iki yılı aşkın bir süre geçtiği halde, bu konularda, maalesef, yeteri kadar bir çalışma olmadı. En basitinden, bir yıllık acil eylem planında, tarım sigortasının çıkarılacağı belirtiliyordu; ancak, tarım sigortasının çıkarılması bir yana, henüz, Meclise bile -sanırım- sevkı yapılmadı. Bu nedenle, öncelikle, hükümetin, vaatlerini yerine getirmesi gerekiyor; çünkü, artık, hükümetin önünde çok fazla bir süre de kalmadı; artık, yarı dönemi aşma noktasında.

Değerli arkadaşlar, tarım sektöründe çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntılar, kendi ilim olan Malatya'da da yaşanmaktadır. Özellikle kayısıcılık alanında hükümetten büyük ölçüde destek beklenilmesine rağmen -gerçi, kısmen bir destek olundu; ama, bu yeterli olmadı- Malatyamızda kayısıya destek olmayınca, Malatya ekonomisi felç oluyor; çünkü, Malatya'da 50 000 ailenin geçim kaynağı kayısıdır; yani, ortalama 250 000 kişinin geçimi kayısıdan oluyor. Ancak, geçen sene kayısıda olan don felaketinde tüm çabalarımıza, Sayın Başbakana, sayın bakanlara, sayın hükümete tüm başvurmalarımıza rağmen, maalesef, Malatya çiftçisinin, Malatya kayısıcısının sorunları çözülmedi. O don felaketinde uğranılan zarardan dolayı Malatya çiftçisi perişan; sonbahar döneminde, çoğu, kayısıya ilacını atamadı. Şu sezonda kayısının gübrelenmesi gerekiyor. Çoğu çiftçinin, kayısıya atacak gübreyi bulmakta zorlandığını çok iyi biliyorum. Bu don felaketiyle ilgili... Bir de, ülke genelinde pek çok ilde don felaketi oldu; ancak, don felaketinden dolayı yaraların sarılmasında, maalesef, ayrıcalık yapıldı; bazı illere verildi, bazı illere de, Malatyamıza da 1 kuruş bile yardım yapılmadı.

Değerli arkadaşlar, Malatyamızın, tarım sektöründe, diğer bir tarımsal alandaki girdisi tütüncülüktü. Malatya ve Adıyaman yöresinde tütüncülükten çiftçilerimiz büyük gelirler elde ediyordu; ancak, sayın hükümetiniz döneminde tütün üreticisi de mağdur edildi. Malatya'da tütün alım merkezleri kapatıldı; ancak, dediler ki "biz, tütün ekimini yasaklamıyoruz, tütün ekebilirsiniz." Değerli arkadaşlar, tütünün alıcısı olmadıktan sonra, çiftçinin tütün ekmesi mümkün mü?! Şu anda da Malatyamızdaki mevcut fabrikalarımızdan Tekel fabrikası, diğer illerdeki Tekel fabrikaları gibi blok halinde satış kapsamında. Bugün, işçilerden aldığım bir faksta, daha fabrika satılmadan, fabrikanın işçilerinin bir kısmının Başbakanlık havuzuna alınarak başka kurumlara gönderilmesine başlandığını duydum. Türkiye genelinde 605 çalışan havuza alınmış, bunlardan 14'ü Malatya'dan. Yani, henüz fabrika satılmadan, işçileri fabrikadan tasfiye etmeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu acelecilik nedir, niye bu acelecilik, niye bu kadar aceleyle bu fabrikaları elden çıkartmaya çalışıyoruz? Kaldı ki, Tekel, zarar eden bir kuruluş da değil. Tekel, Türkiye'nin altın yumurtlayan tavuklardan birisi, ülkemize çok büyük katmadeğer sağlıyor. Bu nedenle, bu şekildeki özelleştirmelerden, bu şekildeki kamu mallarının elden çıkarılmasının mutlaka durdurulması gerekiyor. Bu amaçla, Malatya'da, Tekel çalışanlarının, 13 Şubatta, bu özelleştirmenin durdurulması noktasında bir de mitingleri olacak. Buradan, o değerli çalışanlara, inşallah, mitinglerinde başarılar diliyorum ve hükümetin de bu konuda biraz daha düşünmesini, biraz daha aklıselim davranmasını ve ülkenin çıkarlarını, çalışanların çıkarlarını biraz daha dikkate almasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, yine Malatyamızın önemli tarım girdilerinden birisi, demin Rasim arkadaşımızın belirttiği gibi, pancar olayı. Malatyamızda, konulan kotalarla pancar üreticisi de perişan edildi. Yani, şu anda, dediğim gibi, başta kayısı, arkasından tütün, daha sonra pancar... Zaten, elma üreticisinin elma elinde kalmış durumda. Bu demektir ki, Malatya'daki tarım sektörü bitmiş. Diğer arkadaşlarımdan dinlediğim kadarıyla, Türkiye'nin her tarafında tarım bitmiş. Hükümet, sanırım, tarım sektörünü unutmuş görünüyor. Oysa, değerli arkadaşlar, ülkemiz çok hassas bir bölgede; ülkemizin dört tarafı barut fıçısı; her an bir kriz yaşanabilir, her an birtakım vahim olaylar olabilir. Bu nedenle, tarım sektörü, bir ülkenin ana kaynağıdır. Eğer, tarım sektörü olmazsa, tarımsal anlamda bir ülke kendi kendine yeterli durumda olmazsa, o ülkenin geleceği karanlıktır. Bu nedenle, tarım sektörüne kâr-zarar mantığıyla, tüccar mantığıyla yaklaşamayız; çiftçiyi desteklersek bütçeden bu kadar para ayırmış oluruz, bu da zarar hanesine yazılır diyemeyiz; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti, bir sosyal hukuk devletidir; bir tüccar devlet gibi yaklaşamayız. Oradaki insanların, sosyal konumlarını, çocuklarının okumasını, hastaneye gitme masraflarını, aile giderlerini, devletin düşünmesi gerekir. Devletin, bir sosyal devlet olduğunun, artık, farkına varması gerekir. Dediğim gibi, ümit ediyoruz ki, hükümet, bu anlayışla, bir kez daha durumu gözden geçirir, tarım sektörüne genel anlamıyla bir bakış açısı getirir, tarım sektörünün sorunlarını çözer, özellikle çiftçi için büyük bir handikap olan mazot fiyatlarının -ki mazot fiyatları, gerçekten, şu anda, Avrupa genelinde en yüksek düzeyde- gübre fiyatlarının, tohum girdilerinin, çiftçiye, mutlaka sağlanması gerekir; mazot fiyatlarının çiftçiler için özel olarak ucuzlatılması gerekir.

Yine, sulama kooperatiflerinde, elektrik girdisi, çok büyük maliyetler oluşturuyor. Özellikle, elektrik akımıyla su elde edilen yörelerde, özellikle bizim Malatyamızda Doğanşehir yöresinde, çiftçilerimiz, elektrik girdisinden dolayı, sulama birliklerine çok büyük borç altına girmişlerdir. Bu nedenle, bu sorunların giderilmesi gerekiyor. Çiftçilerimizin, özellikle, bu dönem mağdur olmuş, don felaketine uğramış olan çiftçilerimizin tarım kredi kooperatifine olan borçlarının, Ziraat Bankasına olan borçlarının, Bağ-Kura olan borçlarının mutlaka yeniden yapılandırılması gerekir. Hükümetin, bu anlayışla, çiftçilerimize daha bir anlayışla yaklaşacağını ümit ediyorum.

Bu yasa tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.

25 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

26 ncı maddeyi okutuyorum:

YEDİNCİ BÖLÜM

Bakanlığın Görev ve Yetkileri, İdari Tedbirler ve Denetim

Bakanlığın görev ve yetkileri

MADDE 26.- Bakanlık;

a) Bu Kanun çerçevesinde lisanslı depoculuk, yetkili sınıflandırıcılık ve diğer hususlarda faaliyet gösterecek ilgililere lisans vermeye, mevzuatın öngördüğü durumlarda bu lisansları askıya almaya veya iptal etmeye, lisans sahiplerinin görev ve sorumluluklarını belirlemeye, bunları sınıflandırmaya, tüm işlem ve hesaplarını, varlıklarını, denetlemeye veya denetletmeye,

b) Bu Kanuna aykırılık durumunda; mudîlerin çıkarlarının korunması, işlem ve faaliyetlerin güven ve istikrar içinde sürdürülebilmesini teminen gerekli her türlü idarî tedbirleri almaya ve tasarruflarda bulunmaya,

c) Bu Kanunun uygulanması ve lisanslı depoculuğun geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan komisyonlar ve çalışma grupları oluşturmaya,

d) Bu Kanun kapsamında öngörülen diğer iş ve işlemleri yerine getirmeye,

Görevli ve yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Hatay Milletvekili Sayın Gökhan Durgun; buyurun.

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 26 ncı maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun, ülkemiz tarımı, ticareti, ekonomisi açısından önemli bir kanundur diyor tasarının gerekçesi. Evet, doğru; ancak, tarım kesiminin sahipsiz bırakıldığı, çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya devam ettiği bugünkü koşullarda, bu kanunun ülke tarımına, ticaretine, ekonomisine, çiftçisine, düşünülen, arzu edilen katkıyı sağlayacağını söylemek mümkün değildir. Çiftçimizin şu andaki temel sorunu, lisanslı depo arama sorunu değildir; çiftçimizin temel sorunu, destekleme, doğru yönlendirme ve pazarlama sorunudur. O nedenle, depolama konusu, öncelik sıralaması yapılırsa, en son sıralarda yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de nüfusun yüzde 35'i, yaklaşık yüzde 40'ı, dolaylı geçinenleri de hesaplarsak yüzde 50'den fazlası geçimini tarımdan ve topraktan sağlamaktadır. Bu, Türkiye nüfusunun büyük bir bölümü demektir. Çiftçilerimizin çok önemli bir kısmının da önde gelen üretim ürünü buğdaydır. O nedenle, buğday konusu da milyonlarca yurttaşımızın temel ilgi konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Tarım, önceki yıl ve bu yıl, sancılı bir dönem geçirdi. Geride bıraktığımız yıl, buğday üreticileri büyük bir sıkıntı içine girdiler. Bu sıkıntı, ağır tahribatlar oluşturdu. Geçen yıl 300 000 liraya satılan buğday, bu sene 300 000 liraya da satılamadı. 1 kilogram buğdayla 1 kilogram buğday tohumu alınamaz hale geldi. Gübre fiyatları, ilaç fiyatları, sulama maliyeti, enerji maliyeti, petrol ve mazot maliyeti yüzde 50 dolayında arttı. Çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi piyasadan çekildi, ithalat kapısı açıldı ve Türkiye'de, çiftçi, buğday üreticisi ağır bir sıkıntıyla karşı karşıya bırakıldı. Ürün satış fiyatları geçen yıldan bu yana artış gösteremedi; tam tersine, düşüş gösterdi. Enflasyonun kontrol altına alındığı, enflasyonun düştüğü söyleniyor, konuşuluyor, bununla övünülüyor. Buna rağmen, çiftçinin girdi maliyetleri enflasyonun üzerinde; ürün satış fiyatlarındaki artış ise, enflasyonun gerisinde. Bunun sonucu olarak da, tarım kesiminde çok ciddî bir gerilemenin yaşanmakta olduğunu görüyoruz.

Şimdi, yeni bir ekim dönemi içindeyiz. Çiftçi perişan; çok güç bir tarım yılını geride bıraktı, borçları hızla arttı, alım gücü azaldı. Şimdi, tarlaya gübre atmak lazım. Vatandaşın, tarlasına gübre atacak parası yok. Gübre fiyatları, petrol fiyatları, son bir yılda, yüzde 50'nin üzerinde artış gösterdi. Bir yandan girdi fiyatları böyle artıyor, bir yandan çiftçi, bir yılın emeği karşılığında kendisini ayakta tutacak bir sonuç alamamanın acısı, ıstırabı içinde. Şimdi, bir çareye ihtiyaç var; önümüzdeki yılın tarımını kurtarmak için, bir çareye ihtiyaç var. Çare, sadece, tek başına, bu yasanın çıkarılması değildir. Çiftçinin desteğe ihtiyacı var; gübrede, mazotta, tohumda, ilaçta desteğe ihtiyacı var.

Türkiye'de, çok kritik alanlarda, çok ciddî üretim zafiyetleri içine girildi ve pek çok noktada arzu ettiğimiz ilerlemeyi gerçekleştiremedik. Bundan dokuz yıl, on yıl önce 19 000 000 ton buğday üretmişiz, bugüne geldiğimizde, bugün, yine, 19 000 000 ton buğday üretiyoruz. Peki, bu on yıllık süre içerisinde Türkiye'nin nüfusu mu azaldı, Türkiye'nin buğday ihtiyacı mı azaldı; tabiî ki hayır. Ne oldu; dışarıdan ithalat başladı. Biz, kendi üretimimizi artıramadık, artan nüfusumuzun ihtiyacını karşılayamadık, bunun için de, dışarıdan para alarak, faizle para alarak buğday ithal etmeye başladık. Teknoloji ilerliyor, tüm dünya ilerliyor, bilgi yaygınlaşıyor, birçok ülke tarım üretimini artırıyor; ama, buna karşılık Türkiye'de, en kritik tarımsal ürün, yirmi yıl öncesinin aynı üretim rakamlarına ancak ulaşabiliyor. Bu, memnuniyet verici, sevindirici bir tablo sayılamaz.

Pamuk üreticisi de aynı acıyı, şu anda, yaşamaya devam ediyor. Maalesef, maliyetini kurtarmayan fiyatlarla, pamuk üreticisi, pamuk satmak zorunda kalmıştır. Hükümet, prim konusunu tamamen unutmuş görünüyor. Şu anda, Hatay İlinde, kendi ilimde, Amik Ovasında, 400 000 liraya, 500 000 liraya pamuk satılıyor. Pamuğun maliyeti ne kadar; pamuğun maliyeti 1 400 000 lira; yani, kilo başına 900 000 lira zarar! Bir üreticiyle görüştüm; 200 dönüm pamuk ekmiş, 30 milyar zararım var diyor. Geçen sene de buna yakın zararlarla ekim dönemini kapatmış. Peki, önümüzdeki sene ne olacak? Çok da farklı olmayacak görünüyor. Hemen her sene aynı manzarayı izliyoruz, seyrediyoruz. Bu işin sonu yok.

Değerli arkadaşlarım, 1 kilo pamuk 1 kilo gübre almıyor, 1 litre mazot alabilmek için 3 kilo pamuk satmak lazım. Son iki sene büyük zarar ettiği için, bu sene pamuk ekimi de, buğday ekimi de azalacaktır. Sonra ne olacak? Hükümet diyor ki "çiftçi buğday ekmezse, pamuk ekmezse, biz de dışarıdan ithal ederiz." Dışarıdan neyle ithal edeceksin; dövizle. Dövizi neyle alacaksın; dışarıdan faizle borçlanarak. Zaten, Türkiye'nin bütçesinin yüzde 45'i faize gidiyor. Böyle devam ederse, bütçemizin çok daha büyük bir bölümü faizle karşı karşıya kalacak demektir.

Son yıllarda pamukta yaşanan bu tablonun sonucu olarak da lif pamuk ithalatı hızla artmıştır; 450 000 tonu aşmış durumdadır ithalat rakamları. Bunun sonucu olarak da, cari açığın artmasından herkes şikâyet ediyor. O ithal edilsin, bu ithal edilsin, pamuk ithal edilsin, buğday ithal edilsin; işte bunun sonucu da, maalesef, böyle bir cari açığı ortaya çıkarıyor.

Mısır üreticisi de çok büyük bir sıkıntı ve şikâyet içinde. Çiftçimiz, mısırını geçen seneki fiyatın altında sattı, yaklaşık geçen senenin fiyatlarıyla satma noktasında kaldı. Bunun sonucu olarak da, Türkiye'de mısır üretimi artmıyor. Yine buğdayda olduğu gibi, on yıl önceki mısır üretimimiz 2 300 000 tonken, bugün 2 100 000 ton. Hatta, biraz daha düşmüş görünüyor.

Peki, mısırda da aynı şey önemli, Türkiye'nin mısır ihtiyacı mı azaldı, Türkiye'nin nüfusunda mı bir azalma meydana geldi; tam tersine -arkadaşlarımız biraz önce anlatıyorlardı- şimdi mısırdan şeker elde edilme noktasına gelindi, mısır ihtiyacı daha çok arttı. Ancak, bu açığı nereden karşılıyoruz; yine mısırı dışarıdan ithal ederek karşılıyoruz. Nasıl yapıyoruz; vergileri de, gümrük vergilerini de düşürmek suretiyle, Türkiye'ye büyük ölçüde mısır ithalatının yapılmasına izin veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tarım kesiminin diğer bölümünde de aynı sıkıntılar yaşanmaktadır. Narenciye mevsimi neredeyse bitmek üzere. Narenciye üreticisi, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Geçen seneki fiyatların yüzde 20 altında fiyatlarla şu anda narenciye satılıyor; hem de toplama ücreti üreticiye ait olmak üzere. Bu rakamlar çok ilginçtir, şu anda Hatay'da, Dörtyol'da, Erzin'de 50 000 ile 100 000 lira arasında mandalina satılmaktadır; hem de toplama ücreti bunun içindedir. Lütfen, gidin bir Samandağı'na, Hatay'a Dörtyol'a, Erzin'e, narenciye bahçelerine bir bakın, narenciye ağacın üzerinde kalmış, alıcı yok. Zaten bundan sonra alıcı bulması da mümkün değildir; çöpe dökülecektir.

Narenciye üreticisi bu sıkıntıları yaşarken, girdiler yine yüzde 50 civarında artmıştır. Fiyatlar da geçen senekinin altındadır.

Şimdi, bu durumda, lisanslı depoculuk yasasını çıkarsak ne olur, çıkarmasak ne olur?! Samandağı'nda narenciye üreticisi mandalinayı sokağa dökmüştür, sokaklardan narenciye kokusundan geçilmemektedir. Bu çiftçi, narenciyeyi çöpe dökme noktasına gelmiş, biz burada lisanslı depoculuk kanununu nasıl çıkarırız diye görüşmeler yapıyoruz.

Bir ihracat potansiyeli yaratılsaydı, fiyatlar biraz toparlanacak, çiftçinin yüzü gülecekti; ama, hükümet bununla hiç meşgul değil. Tarım, kendi haline, kendi kaderine terk edilmiş durumda; Türkiye ithalat yapıyor. Teşvik etmeyi bırakın, tam tersine köstek olunuyor. Doğrudan gelir desteği ödemeleri, şu ana kadar daha tamamlanmış değil, prim ödemeleri tamamlanmış değil.

Türk çiftçisi buğdaydan zarar etti, mısırdan zarar etti, pamuktan zarar etti, narenciyeden zarar etti, soğandan zarar etti, havuçtan zarar etti...

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Eyvah(!)

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Eyvah tabiî; gerçekler bunlar.

Ayrıca, büyük bir afet yılı da yaşandı, halen Hatay'da iki yıldır yaşanan afetlerden sonra -tespitler yapılmıştır- bir tek çiftçimize bir tek destek sağlanmamıştır. Eyvah, tabiî ki eyvah! Yaşanan bu doğal afetler sonucunda da daha büyük zararlar ortaya çıkmıştır.

Çiftçimiz, kelimenin tam anlamıyla, perişanlığı yaşamaktadır. Bunun temel nedeni, Türkiye'de tarım sektörüne yönelik bir öncelikli politika oluşturma arayışının siyaset gündeminden düşmüş olmasıdır. Yani, tarımın ve çiftçinin sorunlarını temelde ele alıp, onlara çözüm getirme anlayışı bir kenara itilmiştir. Türkiye'de tarımın durumunu belirleyen, maliye ve ekonomi politikaları olmuştur ve Türkiye ekonomisinin maliyesini düzenleyen temel ihtiyaç, kamu harcamalarını azaltmak, çiftçiye desteği kaldırmak, borç ve faizleri ödemek şeklinde ortaya çıkmıştır. Türkiye'nin bütün kaynaklarını buralara yönlendirirseniz, tarım tamamen ikinci plana düşer; öyle olmuştur. Gözden uzak tutulmuş, izlenen ekonomi politikaları tarımın sorunlarını, sıkıntılarını tehlikeli biçimde artırmıştır; yani, Türkiye'de önce tarım, önce çiftçi anlayışında bir siyaset koyma anlayışı kesinlikle söz konusu olmamıştır. Ekonomi ve maliye sorunları çözülürse tarımın sorunları da kendiliğinden çözülür anlayışı hâkim olmuştur. Onlar için ayrı bir çaba göstermeye gerek yok, çare aramaya, kafa yormaya, kanun hazırlamaya gerek yok; bu anlayış, ne yazık ki, AKP Hükümetinde hâkim anlayıştır. Türkiye, ekonomi ve maliye politikalarıyla uğraşmalıdır; ama, o sorunları çözdüğü zaman tarımın sorunları kendiliğinden çözülecek anlamına gelmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, çiftçi bir ayakbağı, bir sorun, ekonominin üzerinde bir kambur gibi gösterilmeye çalışılmıştır; yani, çiftçinin üreticiliği, çiftçinin verimliliği, çiftçinin ticareti, kârlılığı, toplumun sosyal yapısına katkısı gözardı edilmiştir. Tarıma destek tümüyle tasfiye edilmiştir. Sanki tarıma destek vermek bir israf kaynağıymış gibi, Türkiye'nin bir yüküymüş gibi görülmeye başlanmıştır ve tarıma yönelik desteklerin kesilmesi öncelikli hedef haline gelmiştir. Bugün geldiğimiz noktada, tarıma yönelik hiçbir destek kalmamıştır. Elde sadece, tarıma yönelik değil, tarımda yaşayan insanın sefalete sürüklenmesine yönelik bir Çiftçiye Destek Projesi kalmıştır ve onun da ne kadar devam edeceği, ne olacağı belli değildir. Bu, doğru ve sağlıklı bir yaklaşım değildir.

Dünyanın her yerinde, en gelişmiş ülkelerden en az gelişmiş ülkelere kadar, bütün ülkeler, çiftçisine, köylüsüne,tarımına sahip çıkmaktadır. Türkiye kadar kendi çiftçisini sahipsiz bırakmış bir başka ülke daha yoktur. Avrupa Birliği ülkeleri, Amerika, tarım ürünlerinin en pahalı satıldığı yer Japonya, Yunanistan en büyük desteği çiftçisine vermektedir. Bizde tarıma destek vermek ayıp sayılmıştır. Ayıp, yakışıksız, ekonomi bilimine ters, çağdaş maliye anlayışına uygun olmayan bir iş gibi görülmüştür. Asıl yanlış olan da bu anlayıştır.

Engellemeyi bize dayatan ülkeler, ülkelerinin tarımlarına yüksek ölçüde destek vermektedir; vermeye de devam edeceklerdir. Bunun da bir anlamı vardır. Bundan önceki hükümet bir Pancar Yasası çıkardı; şimdi, Pancar Yasasının niye çıkarıldığını çok iyi anlıyoruz. Bir Tütün Yasası çıkarıldı; aradan zaman geçti; şimdi çok iyi anlıyoruz. İki noktada da dışa bağımlı, tüketen bir ülke durumuna getirilmek isteniyor Türkiye. Ya buna "evet" diyeceğiz ya da bu işin çözümünü araştıracağız; ama, şunu söylemek istiyorum: Türkiye nüfusunun yüzde 60'ının tarımla geçindiğini düşünürsek, bu kesime acı çektiren, bu kesimin sorunlarına eğilmeyen iktidarların da, partilerin de ömrünün kısa olduğu, daha önceki uygulamalarda görülmüştür. Bu anlayışla, ne ekonomi ne malî durum düzelmeyecek; tam tersine, tarım ürünlerini kendi insanlarımızın tüketeceği kadar dahi üretemediğimiz için yeni yükler gelecektir.

Eğer Türk çiftçisinin sorunlarını gerçekten çözmek istiyorsak, gelin, çiftçimizin banka borçlarını çözecek bir yasa hazırlayalım. Gelin, çiftçimizin gübre, ilaç, tohum, mazot, enerji girdileri konusunda bir destekleme yapmak için bir yasa hazırlayalım. Bunları gerçekleştirirsek, bu depoculuk yasasının bir anlamı kalır; yoksa, bu depolar, yarın içine koyacak mal aramakla karşı karşıya kalacaktır. Önce, üretimi ve üretimin kalitesini artıralım, pazarlama konusunda yön gösterelim; bunlar olmadan, çiftçinin, tarımın kurtulması, böyle bir yasayla mümkün değildir.

Türkiye'de, her üniversitenin ziraat fakültesi var, çok değerli bilim adamları, bu konularda çok değişik çalışmalar yapıyor; ama, ilgilenen olmadığını düşünüyorum.

Geçenlerde, Erzin'de bir konferansa katıldım; ziraat fakültesinden bir hocanın bana söylediği bir konu beni çok üzdü, sizlerle paylaşmak istiyorum, önemlidir. Diyor ki: "Şu ana kadar, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde, narenciye konusunda konferanslar verdim; bir tek milletvekili ilgi gösterip de gelmedi, ilk defa sizinle karşılaşıyorum." Bu da çok acıdır; Türkiye'nin nüfusunun yarısının geçimini sağladığı tarım konusunda, bilimadamlarımıza gösterdiğimiz ilginin de bir göstergesidir.

Ziraat mühendisi arkadaşlarımız, kahve köşelerinde, boş geziyor. Kimisi bankada çalışıyor, kimisi pazarlamacılık yapıyor. Bunları istihdam edelim, bunlar çiftçimize, köylümüze yön göstersin, yeni teknolojik gelişmelerden haberdar etsin, alternatif ürünler üretsin; ama, bu konuda da bir hazırlık, bir tasarı yok.

Tabiî, tarım, tek başına bir anlam ifade etmiyor.

MEHMET KILIÇ (Konya) - Tarım gönüllülerini unuttun galiba!

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Tarım gönüllülerini göreceğiz bakalım; gönüllü diyoruz da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Durgun, 1 dakikalık süre içerisinde konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) - Tabiî, tarımda önemli olan, meteorolojik bilgilerdir. Dün, beni, Dörtyol'dan çiftçiler aradı; meteorolojimiz hava sıcaklığının + 1 olacağını söylemiş, hiçbir tedbir almadıkları için, gece hava sıcaklığı eksi derecelere düştüğü için, don olayıyla karşı karşıya kalmışlar. Bunu da, buradan, uyarı olarak söylemek istiyorum.

Çıkaracağımız kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum; ama, çiftçimizin sorununa çözüm getireceğine de inanmıyorum.

Bu vesileyle, hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Durgun.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

27 nci maddeyi okutuyorum:

Bakanlığın idari tedbir ve tasarrufları

MADDE 27.- Bakanlık, lisanslı depo işleticisinin;

a) Bakanlığın uyarı ve idarî tedbirlerine rağmen verilen sürede, başta lisans koşulları olmak üzere bu Kanuna ve ilgili yönetmeliklere aykırı ya da eksik hususları gidermemesi,

b) İflas etmesi, tasfiye kararı alması veya tasfiye sürecine girmesi,

c) Lisanslı depoculuk faaliyetini durdurması, lisansının askıya alınmasını ya da iptalini talep etmesi,

d) Yapılan denetimler sonucunda lisanslı depo işletme yeterliliğini kaybettiğinin veya Kanun gereğince cezaî sorumluluğunu gerektiren hususların saptanması,

e) Lisanslı depoya teslim edilmeyen ürün için veya teslim edilen ürün miktarının üzerinde veya altında ürün senedi düzenlemesi, ürün senedini iptal etmeden bu senedin temsil ettiği ürünün depodan çıkışına izin vermesi veya mudînin izni olmaksızın söz konusu ürünü depodan çıkarma, satma, rehnetme gibi tasarruflarda bulunması ve bunu stok kayıtlarında göstermemesi,

f) Menfaat temin etmek üzere ürün senedinin temsil ettiği miktar ve kalitenin altında ürün teslim etmesi, teslim alınan ürünün kalite özelliklerini ve standardını ürün senedinde farklı göstermesi,

g) Mudînin talebine rağmen ürünü teslim etmemesi,

h) Sağlığı olumsuz etkileyecek düzeyde tarımsal ilaçlar ile kir ve benzeri maddelere maruz kalmış tarım ürünlerini bilerek depoya kabul etmesi ve bunları depodaki diğer ürünlerle karıştırması,

ı) Kanun veya ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı davranması,

Durumlarında; mudîlerin çıkarlarının korunmasını, lisanslı depoculuk, sınıflandırma ve bu Kanunda öngörülen diğer işlem ve faaliyetlerin güven ve istikrar içinde sürdürülebilmesini teminen fiilin önem ve mahiyetine göre ilgililere uyarıda bulunmaya, talimat vermeye, faaliyetlerinin bir veya birkaçını geçici olarak durdurmaya, lisansı askıya almaya, lisansı iptal etmeye, işin mahiyet ve aciliyetini gözeterek, işletmenin mevcut yönetimini feshe ve yerine en fazla bir yıla kadar görev yapmak üzere geçici yönetim kurulu atamaya ya da yetkili mahkemeye başvurarak kayyım atanması talebinde bulunmaya, işletmenin ve ortaklarının mal varlıklarına, hak ve alacaklarına tedbir veya el konulması, tasarruf yetkisinin kısmen veya tamamen kaldırılması, zapt edilmesi, bunların bir tevdi mahalline yatırılması için yetkili sulh ceza mahkemesine başvurmaya, tasfiye etmeye ve diğer her türlü idari tedbir ve tasarruflarda bulunmaya yetkilidir.

Bakanlık, yaptığı bir tespit veya denetim sonucunda mevzuata aykırılığı belirlemesi durumunda fiilin önem ve mahiyetine göre yukarıdaki tedbir ve tasarruflardan bir veya birkaçını uygulamaya koyabilir ve yasal takip gerektiren durumları derhal ilgili mercilere bildirir.

Uyarı veya talimat verilmesi durumlarında verilen süre içinde gerekli önlemleri almayan ya da eksiklikleri gidermeyen işletmelerin faaliyetlerinin bir veya birkaçı durdurulabilir ya da azamî bir yıla kadar lisansı askıya alınabilir. Aykırılık ve eksikliklerin bu sürenin sonunda da giderilmemesi halinde lisans iptal edilir.

Lisanslı depo işletmesinin, faaliyetlerini durdurma, tasfiye kararı alması veya lisans koşullarından bir veya birkaçını yerine getirememesi ya da iflası durumunda, depo işleticisi derhâl mudîlere bir ihtar göndererek durumu bildirir ve mudilerin sözleşmeleri gereği ödemesi gereken normal depo hizmeti ücretinin tahsilinden sonra ürünleri mudîye teslim eder. Bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz günlük süre geçmeden depolama hizmetlerine son verilemez.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Ak Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, Meclisimizin çok değerli üyeleri; 701 sıra sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 27 nci maddesi üzerine Grubum adına söz aldım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu yasanın bütçe müzakerelerinden önce görüşülmesi sırasında yine Grubum adına söz almıştım. Orada söz yarım kalmıştı; ancak, aradan geçen bu süre içerisinde, sizlerin de bildiği gibi, yine, Türkiye'de tarımla ilgili olarak da önemli gelişmeler yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. O konuşmamızda, Türk tarımının yapısal sorunlarından ve konjonktürel sorunlarından bahsetmiştim; Türk tarımının yapısal sorunları deyince, sulama sorunları, toprak ölçeklerinin küçüklüğü, tarımda çalışan nüfusun büyüklüğü gibi, yıllar içerisinde çözülebilecek, ekonominin bütünü içerisinde çözülebilecek sorunları anlamamız gerektiğinden, diğer sorunların ise daha kısa vadede, daha akılcı ve rasyonel politikalarla çözülebileceğinden bahsetmiştim. Bugün görüştüğümüz Türk tarımının pazarlama sorununu, depolama sorununu çözebilecek olan bu yasa da çok önemli bir değişimi ifade ediyor.

Girdi maliyetleri üzerinde ve diğer konular üzerinde konuşan çok değerli konuşmacılar, muhalefet partisinin çok değerli üyeleri önemli görüşler serdettiler; ancak, maalesef, üzülerek belirtmeliyim ki, Türkiye'de, pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da doğru, yanlış, eksik bilgiler iç içe; toplumu yanıltan, kamuoyunu yanıltan bilgiler buradan serdediliyor.

Cumhuriyet Halk Partisinden çok değerli bir arkadaşımız "işimiz artık Allah'a kaldı" diye bir tabir kullandı. Elbette, işimiz zaten hep Allah'ın elindedir, dünyada işler böyle yürür. Bu dönemde de, inşallah, AK Parti, bu işleri en iyi şekilde yürütecek bir misyonu ifade ediyor, Türkiye'de önemli bir değişimi, tüm politikalarda, ekonominin, sosyal hayatın tüm alanlarında önemli bir değişimi ifade ediyor. Bunun etkilerini, inşallah, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda, tarımda da hep beraber göreceğiz. Tabiî, tarımda, ayrıca, kulların elinde olmayan faktörler de var; iklim faktörleri, coğrafî faktörler bunlardan bazılarıdır. Onun için, işimiz hep Allah'ın elindedir; ancak, kullar marifetiyle bunlar görülür.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türk tarımının önemli problemlerinden bahsettik. Bu konuda iki yıllık dönemimizde çok önemli yasaları bizler hayata geçirdik. Birkaç tanesini burada kısa kısa tekrar saymakta fayda mülahaza ediyorum. Islahçı hakları yasası, gıdaların üretimi ve denetimiyle ilgili yasa, Ziraat Odaları Birliği Yasası, Mera Kanunu, Üretici Birlikleri Kanunu, Organik Tarım Kanunu; bunlar çıktı. Lisanslı depoculuğu görüşüyoruz. "Tarım sigortaları" dedi bir arkadaşımız; Meclis Komisyonunda görüşüldü. Tohumculuk yasası, yine Meclis Komisyonundan geçti. Bunlar, Türkiye'de tarımın çok önemli problemlerine neşter vuran, parmak basan ciddî yasalardır. Bir başka partiden arkadaşımız da birkaç defadır burada tarımla ilgili konuşuyor. Yıllarca tarımda "benim köylüm, benim çiftçim" diyerek, Türkiye'nin çağdaş açılımını yapamamışsınız, Türkiye'de bu değişimleri sağlayamamışsınız.

Bakınız, bugün Bulgaristan, bugün Romanya, lisanslı depoculuk yasasını bizden çok önceleri hayata geçirmiştir. Biz, bugün, Zimbabwe gibi, Afrika'nın değişik ülkeleriyle bu konuda birlikteyiz; onlar da bunu hayata geçirmeye çalışıyor, Türkiye de bugünlerde hayata geçirmeye çalışıyor. Kaybettiğimiz süreyi, varın siz hesaplayın. Bunlar, yirmi sene, belki otuz sene önce yapılması gereken yasalardı. O günlerde bunlar yapılmadı; Türk tarımının çağdaş tarım, sanayi ve pazarlama üçgenini oluşturacak bu değişimler hayata geçirilemedi.

Bakınız, ben bir eşkenar üçgen çiziyorum. Bir köşesinde üretim var, tarımsal üretim; bir köşesinde sanayi var, tarımsal sanayi, tarım endüstrisi yahut da endüstriyel tarım -Türkiye, hâlâ buna geçmenin mücadelesini veriyor- bir köşesinde de pazarlama var. İşte, bu eşkenar üçgenin içini bir daireyle doldurduğunuz zaman, bugün üzerinde görüştüğümüz bu yasa ve geçenlerde İzmir'de faaliyete soktuğumuz Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası bu üçgenin içerisini doldurmaktadır.

Ne yapmaya çalışıyoruz; değerli arkadaşlarım, bakınız, yapmaya çalıştığımız şu: Yeni bir akılla, yeni bir yaklaşımla, ortak akılla, toplumsal mutabakatla -zaten bu yasanın çıkmasında tüm partilerin mutabakatı var- bu mutabakatla, Türkiye'nin ihtiyacı olduğu, özellikle tarımda ihtiyacı olduğu tarımsal üretim, depolama, pazarlama ve ihracat noktasında son noktayı koymak istiyoruz. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Bu, önemli bir yasa.

Şimdi, bunları geçelim. Türkiye'de tarımda şu kadar yanlışlıklar var, şunlar eksik, bunlar eksik; saatlerdir dinliyoruz. Geçenlerde Sayın Başbakanımız açıkladı. Ben kısa kısa, vaktim elverdiğince temas edeceğim. Neler yapılmış bu iki senede ve önümüzdeki yıl bütçede neler hedefleniyor; bunları kısa kısa ortaya koymak istiyorum.

Bakınız, tarımsal krediler; Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri marifetiyle 2005 yılında verilecek olan toplam kredi miktarı 2,5 katrilyon TL'dir, 2,5 katrilyon. Faiz oranları nereye gelmiş; yüzde 10,5; yüzde 19,5. Eğer, siz, proje kapmasında bir yatırım kredisi talep ederseniz tarımcı olarak, mesela...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Enflasyon yüzde 8.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Örnek veriyorum. Bakınız, damızlık süt sığırcılığı...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Enflasyon yüzde 8.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dinleyin bir... Vaktim çok az...

Damızlık süt sığırcılığında kredi faiz oranları yüzde 10,5'tir. Liste elimde, burada; isteyene verebilirim. Şunu demek istiyorum: Krediler hem ucuzlamış hem miktar olarak geçmiş dönemle kıyaslanamayacak derecede artmıştır.

İkincisi, primsel destek...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Özel bankalar bile yüzde 19'la kredi veriyor.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, ben, yüzde 10,5'ten bahsediyorum sayın milletvekili.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yüzde 19,5 diye söyledin!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Yüzde 10,5'ten bahsediyorum burada, beş yıl vadeli...

BAŞKAN - Sayın Çerçi...

Sayın Deveciler...

Sayın Çerçi, Genel Kurula hitap ediniz.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Vaktim çok az; onun için, ben, devam edeyim müsaadenizle.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Tarımsal krediye bak!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Prim destekleri, bakınız, bu sene yaklaşık 600 trilyona kadar çıkmıştır. Pamukta Başbakanımız açıklamıştır prim desteğinin ne olduğunu.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yüzde 19,5 diye siz söylediniz, ben söylemedim.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Elbette sıkıntılar var; bunları dünden bugüne çözmek böyle kolay işler değil.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - 2003 desteklerini ödeyin, primleri ödeyin!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Borçların yeniden yapılandırılması konusunda, iktidara geldiğimizde, ciddî bir yeniden yapılanma, ciddî bir af söz konusu oldu. Tekrar, sulama elektriği konusunda, Sayın Başbakanımız açıklamalarını yaptılar. 600 trilyon civarında bir yeniden yapılandırma söz konusu. Keza, hayvancılık kredilerinde, yine, Türkiye, görmediği kadar... Eğer bunun içine kooperatifleri de koyarsanız, yaklaşık 1 katrilyondur hayvancılık kredisi. Kooperatifleri de koyarsanız, yaklaşık 1 katrilyon civarında bir destek söz konusu.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Kâğıt üzerinde kalıyor.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım, Türkiye, tarımda kaynak problemini yavaş yavaş hallediyor. Bunlar, elbette yetmez; önümüzdeki yıllardan itibaren daha da artarak devam edecek. Bütçe imkânları çerçevesinde bunlar yapılıyor. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi, verin Ziraat Bankasından, kamu bankalarından bu kredileri, hazineye görev zararı olarak yazılsın; bunlar bitmiştir. Türkiye, ayağı yere basan bütçe imkânları çerçevesinde, kamu bankaları, özellikle Ziraat Bankası kaynaklı bu kredinin finansmanında devlet bütçesi devreye giriyor, bunu sübvanse ediyor, sistem bu şekilde yürüyor. Bu kadar yasa çıkarıldı. Tarım gönüllüleri marifetiyle önemli çalışmalar yapılıyor. Girdi maliyetleri ucuzluyor.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, özellikle mazot ve gübre konusu çok dillendiriliyor. Bu konuda yeniden bir çalışma yapılacağı, mazotta ve gübrede ÖTV ve KDV indirimi konusunda ciddî bir çalışma yapılacağını Sayın Başbakanımız müjdeledi.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Her sene aynı şarkıyı söylüyorsunuz.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sabret biraz, sabret... Onu da göreceğiz. Sabret biraz...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sabrede sabrede bir şey kalmadı ki çiftçinin elinde.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Elli yıllık problem bunlar, yüz yıllık problem. AK Parti bunları çözecek inşallah. İyileri de görelim. Elbette her şey bitmiş değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çerçi, bütün milletvekili arkadaşlara olduğu gibi, size de 1 dakika süre veriyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Yeni üretim havzaları oluşturulacak. Biliyorsunuz, tarım stratejisi belgesi 2006-2010 yılı için çıkarıldı. Burada amaç nedir; Türk tarımının dünyada rekabetçi, güçlü, dinamik ve pazarlama problemlerini halletmiş, örgütlü bir tarım olması. Bunu amaçlıyor AK Parti İktidarı. İnşallah, bunu da hep beraber başaracağız.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Amaç, vatandaşı uyutmak.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlarım, Türkiye, dünya fındığının -bir örnek olsun- yüzde 75'ini üretiyor bugün; ancak, fındık piyasasını Türkiye belirlemiyor. Yıllar yılı bunlar hep böyle ihmal edildi. Önümüzdeki süreçte, bu tarım stratejisiyle beraber, bu yasalarla beraber, bu desteklerle beraber, Türkiye, endüstriyel tarımı, tarım endüstrisini, pazarlamasını, sanayisiyle beraber tarımda hak ettiği yeri yavaş yavaş bulacak.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Hangi destek?!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - İnşallah, bunu hep beraber başaracağız.

Ben hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Çiftçiye sadaka...

BAŞKAN - Sayın Çerçi, teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Kemal Demirel. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Demirel, buyurunuz.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz daraldı.

Maddenin bitimine kadar Genel Kurulun çalışma süresinin devamını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Demirel, buyurun.

CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının 27 nci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu maddede, Bakanlıkça lisanslı depo işletmecisinin ne gibi durumlarda lisansının iptal edileceği ya da askıya alınacağı ayrıntılı olarak belirtilmektedir.

Üreticinin ürettiği ürünün katmadeğerine sahip çıktığı bir sistem içinde tarım ürünlerinin pazarlanması, dünyanın tüm ülkelerinde her zaman önemli bir sorun olarak varlığını korumuştur. Bu konuda ülkemizde de büyük sorunlar yaşanmaktadır. Hasat döneminde büyük miktarlardaki ürünün piyasaya sürülmesi nedeniyle fiyatlar düşmektedir. Üstelik böyle bir durumda bazı ürünler sadece belirli dönemde piyasaya sürülebilmektedir. Hasat dönemine borçlanarak giren üretici, acil parasal ihtiyacı nedeniyle ürününü düşük fiyata elinden çıkarmaktadır. Bu sistem içinde takip eden aylarda değişik etiketlerle ürün fiyatları yükselmektedir; bu durum, tüketici fiyat düzeyinde olumsuz etki etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, ülkemizde, gerçekten tarım istenildiği bir noktada değil. Bugün, ülkemizde, üretici durumunda olan köylümüz, çiftçimiz, ne yazık ki, ürettiği ürünün karşılığını alamamaktadır. Girdi fiyatlarının yüksekliği, kendilerine yapılacak olan desteklemelerin gerçekleşmemesi, çiftçimizi âdeta perişan etmiştir.

Gittiğimiz, dolaştığımız köylerde çiftçilerle beraber yapmış olduğumuz toplantılarda, çiftçimizin her geçen gün daha olumsuz bir tabloyla karşı karşıya olduğunu vurguladıklarını biliyoruz.

Biraz evvel konuşan AKP sözcüsü öyle bir tablo çizdi ki, yani o zaman ben şunu sormak istiyorum: Bizim gittiğimiz köyler herhalde Türk köyleri değil, bizim konuştuğumuz üreticiler herhalde Türk köylüsünün üreticileri değil?! Yüzlerce köy dolaşıyorum, yüzlerce çiftçiyle konuşuyorum, binlerce insanla konuşuyorum, hiçbirisinin şimdiye kadar "Allah razı olsun" dediğini duymuyoruz. Ürettikleri ürünün karşılığını alamıyorlar.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Bursa'da 100 tane köy var mı?

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Bursa'da 700'e yakın köy var. Gelin, ben size Bursa'yı gezdireyim.

Ama, ne yazık ki bugün Türk köylüsüne sahip çıkmayanlara, seçmenlerimiz sandıkta gereken cevabı verecektir; bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Seçimde görüşelim...

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Yeri geldiği zaman, bu köylü, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi, cumhuriyeti kurma noktasında kanını dökecek, şehit olacak noktaya gelmiştir; ama, bugün, Türk köylüsüne Mustafa Kemal'in söylemiş olduğu "köylü milletin efendisidir" lafını unutturdunuz, köylüyü köle haline getirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu kanun, önemli bir kanun. Bu kanunun çıkması noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tabiî ki bu kanunun çıkmasından yanayız. Bu kanunun, işlediği zaman, Türk köylüsüne artı getireceğini biliyoruz; ama, Türk köylüsü, bu kanun çıkarken -şu anda depoculuk kanun tasarısını konuşuyoruz- üretiyor diyorsunuz. Öyle bir noktaya gelecek ki, köylü üretemeyecek; üretemeyen köylünün deposunu ne yapacağını merak ediyoruz. Üretirseniz, köylüyü güldürürseniz, tarlalarınız bereket saçarsa, bu kanun o zaman gerçekten hak ettiği yere gelmiş olur.

Avrupa Birliği, ürün gruplarına göre farklılık göstermekle birlikte, genel olarak müdahale kurumları ve ödeme kurumları aracılığıyla, piyasanın önceden ilan ettiği fiyat düzeyinin altına düşmesi durumunda, kendisine teklif edilen ürünleri satın alarak, piyasada bir fiyat dönüşüm işlevini yerine getirmektedir. Ülkemizde lisanslı depoculuk sisteminin oturmamış olması nedeniyle, yabancı ülkelerde sistemli bir şekilde çalışma gösteren ürün borsası, ülkemizde faaliyete geçirilememiştir. Bu sistemin oluşmasının ilk ayağını, lisanslı depoculuk sisteminin oluşması sağlayacaktır. Bu sisteme dahil olan üreticiler, ürünlerini değişik zamanlarda değerlendirebilecek ve bu arada malının korunması garantisini de sağlayacaktır. Tabiî, bu konuda en fazla şikâyetçi olan köylümüz, ürettiği ürünün karşılığını almak, yapmış olduğu masrafların ürününü sattığı zaman karşılığını almak ve insanca yaşamak istemektedir.

Bugün ülkemizde işsizlikten şikâyet ediyoruz. Ülkemizde işsizlikten şikâyet ederken, değerli arkadaşlarım, dolaştığım bir köyde, yaşlı bir anneyle tarlada konuşurken "teyzeciğim, ben Bursa Milletvekiliyim, köyleri dolaşıyorum, herhangi bir isteğin var mı" diye sorduğumda, "oğlum, ben çiftçiyim, ben üreticiyim; ama, ürettiğimle ailemi zor geçindirebiliyorum. Çocuklarım var ve bu çocuklarımın geleceğinden endişe ediyorum. O yüzden, sizden şunu istiyorum: Benim çocuğuma iş bulur musunuz" dedi.

Değerli arkadaşlarım, bir köylünün bana aktardığı ve sorduğu soruya bakın: "Oğluma iş bulur musunuz?" Biz istiyoruz ki, köyde yaşayan insanlarımız, ektiği ürünün karşılığını alsın; köyde yaşayan insanlarımız, ektiği ürünün karşılığını alarak insanca yaşasın, ürettiğinin alınteriyle insanca yaşasın; ama, ne yazık ki, bunu göremiyoruz.

Lisanslı depoculuk sayesinde, yine, yetiştirilen ürünlerin, verilen emek karşılığında, hak ettiği değerini almasını istiyoruz. Ürün, istenildiği zaman, hakkı olan fiyata alıcı bulabilecektir. Emek verilerek elde edilen ürünler tarlada çürümeyecek, israf olmayacaktır; bu tasarının amacı budur; ama, bu noktada, dediğim gibi, üretirken üreticiye sahip çıkmamız gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bununla birlikte, bu sayede, üreticiler, depolara bıraktıkları ürün bedeli kadar devletten kredi alabilecektir. Ancak, bununla ilgili diğer konuların gündeme getirilmesi ve bu sorunların en kısa zamanda çözülmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, lisanslı depoculuk konularıyla ilgili olarak önemli noktalardan bir tanesi de, bu depoları açıp işletecek kişi ve kuruluşların ülkemizdeki durumudur. Halihazırda, bu işi üstlenecek kaç kuruluş mevcuttur; bunların sermayeleri ne kadardır; bunların desteklenmeleri nasıl sağlanacaktır? Yoksa, bu konuda dış sermayeye yeni fırsatlar mı açılacaktır? Bu konunun da önemli olduğuna inanıyorum. Dış sermaye kaynaklı açılan lisanslı depoların kuruluş ve işletme durumlarıyla ilgili yasal düzenlemeler nasıl olacaktır? Bu ayrıntıların en kısa zamanda gündeme getirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, tarımda ürettiğiyle geçinebilen, kendi kendine yeten 7 ülkeden bir tanesiydi; kısacası, dünyada 7 ülkeden bir tanesiydi; ama, ne yazık ki, bugün, ülkemiz, ihracatın ötesinde, tarımda ürün ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir. Bu da, ortaya şu gerçeği koyuyor: Türk köylüsüne, Türk çiftçisine sahip çıkılmadığının açık ve net bir göstergesi. Gönlümüz, ülkemizin, tarım ürünlerini ithal eden değil, ihraç eden ülke durumunda olmasıdır; çünkü, kurtuluş, Türk köylüsüne sahip çıkmaktan geçer. Türk köylüsünün ürettiği ürüne sahip çıkmak, Türkiye'ye sahip çıkmakla eşdeğerdir. Bu anlamda, şunu yine vurgulamak istiyorum: Türk köylüsünün yüzü gülmeden Türkiye'nin yüzü gülmez. Türk çiftçisine sahip çıkılmadan Türkiye'ye sahip çıkılmaz.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu kanunla ilgili olarak, tarıma farklı açıdan bakıldığında, şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz: Örneğin, üretim açısından bakıldığında, bitkisel üretimde dekar başına verimlilik düşük. Et ve süt hayvancılığında hayvan başına verimlilik düşük. Kümes hayvancılığında, balıkçılıkta, arıcılıkta, yani diğer alt sektörlerde de verim düşük. Yani, Türkiye tarımının üretim açısından en büyük sorunu, kronik sorunu verim düşüklüğü. Bu verim düşüklüğünün önüne geçilmesi noktasında, çiftçimize ve köylümüze gereken destek verilmeli, sahip çıkılmalı.

Ülkemizde, tarıma sosyoekonomik açıdan bakıldığında şu manzara ortaya çıkıyor: Kişi başına veya çalışan başına millî gelir düzeyi tarım dışındaki sektörlere göre çok daha düşüktür.

Değerli arkadaşlarım, aramızda Bursa milletvekillerimiz de var. Büyükoran İlçesi diye, bir dağ ilçemiz var. Bu dağ ilçemiz, gerçekten çok zor şartlar altında, tarımla geçinen, hayatını devam ettirmek isteyen insanlarla dolu; Bayındır diye bir köyü var. Bayındır Köyünün 50'ye yakın hanesi var. Yine, orada yapmış olduğumuz çalışmalarda, şimdiki muhtardan evvelki muhtarın tespitlerini ve oradaki tespitlerimi aktarmak istiyorum.

O köyde, kısıtlı da olsa anason ekimi yapılıyor. Sordum -o köyün kahvesi yok- nasıl geçiniyorsunuz diye. Oradaki bir köylümüzün verdiği cevap şu: "250 000 000 lira yıllık gelirim var benim." 250 000 000 lira yıllık geliri var!.. "İşte, birkaç tane tavuğumuz, ineğimiz, kuzumuz var; ama, onları da bir kenara bırakın, benim yıllık gelirim 250 000 000." Yani, 20 000 000 liraya yakın aylık geliri var. Şimdi, 20 000 000 liraya yakın aylık gelirle, bu köylümüz insanca yaşayacak diye konuşuluyor. Sormak lazım; 20 000 000 lirayla kim geçinebilir, hangi insan geçinebilir?! Bu köylüye sahip çıkılmazsa, kime sahip çıkılacak?! O yüzden, o köydeki hemşerilerimize giderek, bu gerçeği bir kez daha sizlerin görmesini istiyorum.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Niyazi Bey nerede?!. Kaçmış Niyazi Bey!

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Bursa milletvekillerimiz var, onlar, o köyleri çok iyi biliyorlar; inşallah, o köylere giderek oradaki insanların durumunu görürler.

Yine, tasarının 3 üncü maddesinde, lisanslı depoculuk hizmetlerine muhatap olacak tarımsal ürünler, depolanmaya uygun nitelikteki hububat, bakliyat, pamuk, tütün, fındık, yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, rafine şeker gibi standardize edilebilen temel ve işlenmiş tarım ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Ancak, bu kanun kabul edilse bile, Bursamızın emek vererek ürettiği...

AHMET IŞIK (Konya) - Şeftali...

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Konyalı hemşerim Bursa'yı iyi tanıyor.

... şeftali, armut, erik, kiraz ve benzeri meyveler bu kapsamda değerlendirilemeyecektir. Yani, biraz evvel...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Kestaneyi unuttun!

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi, Bursamız kestanesiyle ünlüydü; ama, kestane üreten çiftçimize, köylümüze sahip çıkılmadığı için, ne yazık ki, Bursa, sadece, kestane ticareti yapan -üretimini yapan değil- bir kent konumuna geldi. Bu konuda, kestane üreticisine sahip çıkılması gerektiğiyle ilgili birkaç tane soru önergesi verdim Tarım Bakanına. İnşallah, önümüzdeki günlerde, Sayın Tarım Bakanı ve değerli AKP Hükümeti, Bursa'daki kestane üreticilerine sahip çıkarlar; ama, onun ötesinde, şeftali üreticilerine de sahip çıkarlar; ama, sormak lazım...

Yine, Bursa'nın, en ünlü şeftalilerin yetiştirildiği Gürsu İlçesi var. Gürsu İlçesinde hal yapımı var ve o hal yapımıyla, Türkiye'nin hiçbir yerinde yetiştirilmeyen deveci armutlarının neredeyse sonu getirilecek. Buradan tekrar AKP'li Bursa milletvekillerine seslenmek istiyorum: O hal konusunda, o tarlaların yok edilmesine karşı mücadele etmesini istiyorum; hem Gürsu'yu kurtarmak hem Türkiye tarımını kurtarmak hem de meyveciliği kurtarmak açısından bu önemli.

Eğer bu ürünler, biraz evvel bahsetmiş olduğum meyveler, depolardan faydalanılamayacak ise, Bursamızda bu ürünlerin gerek ihracat gerekse yan ürünlerinin daha kazançlı bir şekilde üretimlerinin sağlanması için neler yapılması planlanmaktadır? Bu konuda da açıklamalarda bulunmasını istiyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çilek de mi?

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kanunun beraberinde getireceği çeşitli yararları da olacaktır diyoruz. Eleştirimizi yapacağız, doğruları da söyleyeceğiz.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)- Çilekçiler yakacak seni yoksa!

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi çilek üreticisi perişan, doğru. Bugün, Bursa, çilek üretiminde de ülkemizde önemli kentlerden bir tanesi; ama, ne yazık ki, üç dört yıl evvel 2 000 000 liradan bu noktaya geldi.

AHMET IŞIK (Konya) - İpekböcekçiliği!..

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi, AKP'li milletvekillerinin Bursa'yla o kadar ilgilenmesinden mutluluk duyuyoruz; ama, Bursa'nın da...

Lafla alakası var mı yok mu bilemiyorum; ama, bir de bütün Bursa demiryolu istiyor ve Bursa'ya demiryolu getirilmesi noktasında da AKP Hükümetine görev düşüyor.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çileğin faydalarından da bahset!

KEMAL DEMİREL (Devamla) - Vallahi değerli arkadaşlarım, bugün tarım ürünlerinin hepsi faydalı ürünlerdir, tarım ürünlerinin hepsi ülkemizin ekonomisine katkı sağlayacak ürünlerdir. Önemli olan, bu ürünlere sahip çıkılmasıdır; önemli olan, bu ürünlere sahip çıkacak olan üreticimize, köylümüze sahip çıkılmasıdır. Mustafa Kemal'in söylemiş olduğu sözü asla hiç kimse unutmasın: "Türk köylüsü milletin efendisidir." Efendiye sahip çıkmak hepimizin namus borcudur diyorum.

Hepinizi, içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Demirel, teşekkür ederim.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Şubat 2005 Perşembe günü Saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.10