DÖNEM
: 22 YASAMA
YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 72
48 inci Birleşim
6 Ocak 2005 Perşembe
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. - Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'ün,
Verem Savaş Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması
2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in,
Karayolları Taşıma Yönetmeliğinin yarattığı sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması
3. - Uşak Milletvekili Alim Tunç'un,
öğrenci affı, YÖK ve altyapısı tamamlanmış olup kurulmayı bekleyen
üniversitelere ilişkin gündemdışı konuşması
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - Barış İçin Asyalı Parlamentolar
Birliği Türk Grubu ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, NATO Parlamenter
Asamblesi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî
parti grup başkanlarınca aday gösterilen yedek üyelere ait Başkanlık tezkeresi
(3/737)
2. - Konya Milletvekili Muharrem
Candan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/239)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
2. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk
Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı:
701)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait
Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/918) (S. Sayısı: 686)
4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının
9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/943) (S.
Sayısı: 730)
5. - Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak,
Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve
Halil Ünlütepe'nin; Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/328) (S. Sayısı: 721)
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu'nun, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'ın, konuşmasında, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in,
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle
konuşması
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın,
mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemelerinin basına sızdırılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4070)
2. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in,
Fener Rum Patriği için "Ekümenlik" sıfatını kullanan bazı
büyükelçilere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4258)
3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
emekli bir ilahiyatçı öğretim üyesinin bazı görüşlerinin din öğretimi
üzerindeki etkisine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/4267)
4. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Ankara-Sincan'daki Mareşal Fevzi Çakmak Lisesi inşaatına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4268)
5. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un,
Yozgat'taki öğretmen ve okul müdürü atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4269)
6. - İzmir Milletvekili Türkan
MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir'de görev yeri ve kadro unvanı değiştirilen personele
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4326)
7. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın,
İstanbul-Silivri Millî Eğitim Müdürlüğünce dağıtılan bir sözlükteki
"Laik" kelimesinin tanımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4327)
8. - Ankara Milletvekili İsmail
DEĞERLİ'nin, bir anonim şirketin kurucu ortakları ve hissedarlarının sair
ticarî faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un
cevabı (7/4333)
9. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in,
Bursa Yenişehir Havaalanından Ankara aktarmalı diğer illere uçak seferi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı
(7/4335)
10. - Artvin Milletvekili Yüksel
ÇORBACIOĞLU'nun, İller Bankasının bir bürokratı hakkındaki mahkeme kararını
uygulayıp uygulamayacağına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki
ERGEZEN'in cevabı (7/4411)
11. - Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, Karayolları Genel Müdürlüğüne ait bir arsanın Diyarbakır-Yenişehir
Belediyesine satış yoluyla devrine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4414)
12. - Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN'ın, Irak'ta iş yapan Türk firmalarının mağduriyetlerini önlemek için
alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/4429)
13. - Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR'un, TSE Başkanıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4436)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak
üç oturum yaptı.
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven,
Kütahya İlinin tarihî, kültürel ve yeraltı zenginlikleri ile ilin sorunlarına
ve alınması gereken tedbirlere,
Kars Milletvekili Selami Yiğit, 90 000
askerimizin donarak şehit olmasıyla sonuçlanan Sarıkamış Harekâtının 90 ıncı
yıldönümüne,
Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal,
Osmaniye İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Hint Okyanusundaki deprem sonucunda Güney
ve Güneydoğu Asya ülkelerinde meydana gelen tsunami felaketinde hayatlarını
kaybedenlerin anısına saygı duruşunda bulunuldu.
Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur ve 24
milletvekilinin, Çukobirlik'in (10/243),
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 26
milletvekilinin, Muğla'da SİT alanı, tabiat ve kültür varlıkları ile özel çevre
koruma bölgesindeki vatandaşların (10/244),
Sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulun 5.1.2005 Çarşamba günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 106 ncı
sırasında yer alan 686 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına,
115 inci sırasında yer alan 721 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5 inci sırasına,
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 730 sıra sayılı
kanun tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına alınmasına; bu birleşimde,
Genel Kurulun 15.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine;
6.1.2005 Perşembe günkü birleşimde ise, 6 ncı sıraya kadar olan tasarı ve
tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına
ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Tarım Ürünleri
Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının (1/821) (S. Sayısı : 701) görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan, Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair
Kanun Tasarısının (1/918) (S. Sayısı: 686) görüşmelerine başlanarak 3 üncü
maddesine kadar kabul edildi; 3 üncü maddesi bir süre görüşüldü.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ:
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in,
yapmış olduğu konuşmada, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi,
İzmir Milletvekili Enver Öktem'in,
konuşmasında, şahsına sataşması,
Nedeniyle açıklamalarda bulundu.
6 Ocak 2005 Perşembe günü saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşime 21.02'de son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
|
Ahmet Küçük |
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
6 Ocak 2005 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 48 inci Birleşimini açıyorum
Toplantı yetersayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz, Verem
Savaş Haftası münasebetiyle söz isteyen Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'e
aittir.
Buyurun Sayın Erdöl. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GündemdIşI Konuşmalar
1. -
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'ün, Verem Savaş Haftasına ilişkin gündemdışı
konuşması
CEVDET ERDÖL (Trabzon)-
Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta, Verem Savaş
Haftası; bu münasebetle gündemdışı söz almış bulunuyorum; konu hakkında,
sizleri ve bizi izleyenleri kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Verem, mikrobu 1882
yılında tanınmış, 1921 yılında aşısı üretilmiş, 1950'li yıllardan itibaren de
tedavisine başlanmış bir hastalıktır. Dünya, maalesef, verem hastalığında çok
iyi bir sınav vermiş değil; çiçek gibi eradike edilmiş, tamamen ortadan
kaldırılabilmiş bir hastalık değil. Özellikle yoksul bölgelerde, maalesef,
insidansı, sıklığı gittikçe artmaktadır.
Dünyada, her yıl, 8 000
000 ilâ 10 000 000 kişi verem hastası olmaktadır. Dünyada, her yıl, 2 000
000-2 500 000 kişi veremden ölmektedir. Bu, çok önemli bir rakamdır. Dünyada
AIDS'ten sonra bulaşıcı hastalıklar nedeniyle ölüme yol açan ikinci hastalık
veremdir. Bu, halen böyle; çok ciddî bir hastalık konumundadır.
Türkiye'de ise,
hastalığın bulaştığı yaklaşık 15 000 000-20 000 000 insan olduğu tahmin
edilmektedir; yılda yaklaşık 25 000-30 000 kişi verem mikrobuyla
hastalanmaktadır. Bunun önemli bir miktar olduğunu düşünüyorum. Verem hastası
envanterimize her yıl 25 000 ilâ 30 000 kişi eklenmekte; fakat, maalesef,
ihbarı mecburî bir hastalık olmasına rağmen, Türkiye'de bununla ilgili yeterli
düzeyde kesin rakam elde edilememektedir. Bunun birçok sebebi var; bunlardan en
önemlisi, maalesef, kayıtlardaki yetersizliktir. Özellikle verem savaş
dispanserlerine, sağlıkocaklarına veya ciddî hastanelerimize müracaat eden
hastalar kayda alınmakta; fakat, özellikle Sağlık Bakanlığı kontrolü dışındaki
hastanelerden -bu kontrolün altını çiziyorum; çünkü, normalde bütün hastaneler
Sağlık Bakanlığının kontrolünde; fakat, Sağlık Bakanlığının bizatihi
elemanlarının olmadığı hastanelerden- Sağlık Bakanlığına veri akışı yeterli
düzeyde olmamakta; bundan dolayı da, maalesef, elimizde yeterli envanterimiz
yok. Hastanelerin ve sağlık sisteminin birleştirilmesinin ne kadar elzem
olduğunu gündemdeki şu örnek bile bizlere açıkça göstermektedir; maalesef, bu
böyle.
Tüberküloz tedavisi, şu
anki şartlarda oldukça kolay olan bir hastalık olmasına rağmen, maalesef,
tedavisi çok ciddî olarak yapılmadığı zaman, savsaklandığı zaman maliyeti
artmaktadır. Normalde 140-150 YTL tutarında olan bir tedavi maliyeti, eğer
hasta iyi tedavi edilmezse 14 000-15 000 YTL'ye kadar çıkmakta, yaklaşık 100 kat maliyet artışı olmaktadır.
Onun için, son zamanlarda, direkt gözetim altında tedavi yapmak suretiyle, bir
sağlık personelinin hastayla bizatihi ilgilenip, ilacını bizatihi içirmesi
suretiyle tedavi yapılmaktadır ve bundan da bütün dünyada oldukça fayda
sağlanmış durumdadır.
Bu meyanda, gerek 1949
yılında Verem Savaşı Hakkında Kanunu çıkaranlara gerek veremle savaş
politikalarımızı yürüten hekim ve diğer sağlık personeli arkadaşlarıma buradan
şükranlarımı sunarken, ölenlere Allah'tan rahmet, yaşayanlara da sağlıklı, uzun
bir ömür diliyorum.
Maalesef, bugünlerde
önemli bir felaketle karşı karşıyayız arkadaşlar. Malumunuz, Güney Asya'da
önemli bir deprem, ardından tsunami ve
sel felaketi olmuştur. Burada 150 000'e yakın insan ölmüştür. Ölenlere Allah amellerince
rahmet etsin diyorum. Sağlık Komisyonumuzun değerli bir üyesi, Sayın Turhan
Çömez arkadaşımız halen bölgededir; inşallah, bize, gelince direkt gözlemlerini
aktaracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdöl,
konuşmanızı tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
CEVDET ERDÖL (Devamla) -
Bir diğer önemli konu da, yarın, demokrasi tarihimizin kilometre taşlarından
biri olan, rahmetli Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik
Koraltan'ın dörtlü takrirle müracaat edip, 7 Ocak 1946'da kurmuş oldukları Demokrat
Partinin kuruluş yıldönümüdür. Bunun da demokrasimiz açısından önemli bir
kilometre taşı olduğunu hatırlatmak istiyorum. Onlara da Allah'tan rahmet
diliyorum.
Kıymetli arkadaşlar,
tabiî, bu konular hakkında söylenmesi gereken çok önemli şeyler var. Ben,
gündemdışı söz alarak, ülkemizdeki tüberküloz (verem) hastalığına dikkati
çekmek istedim. Bu meyanda, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Erdöl.
Gündemdışı ikinci söz, Karayolları
Taşıma Yönetmeliği hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'e
aittir.
Buyurun Sayın Ersin. (CHP
sıralarından alkışlar)
2. - İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin'in, Karayolları Taşıma Yönetmeliğinin yarattığı
sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Yeni yılın ülkemiz ve
ulusumuz için hayırlı olmasını diliyorum.
Bugün, Karayolu Taşıma
Kanununa ek olarak çıkarılan Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin yarattığı bazı
sorunları gündeme getirmek için söz aldım.
Şimdi, İzmir'deki
kamyoncular ve -biraz önce haber aldım- Yalova'daki kamyoncular bizi
izliyorlar; ama, maalesef, hükümet izlemiyor. Yani, burada, Türkiye'nin, halkın
birtakım sorunlarını gündeme getirmek için söz alıyoruz; ama, derdimizi kime
anlatacağız?! Hükümet sıraları bomboş, hükümetten bir bakan dahi yok. Yani, son
derece garip bir durum, son derece ayıplanacak bir durum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde yük taşımacılığının yüzde 90'ı ve yolcu taşımacılığının da yüzde 94'ü
karayoluyla yapılmaktadır.
Karayolu taşımacılığına
bir düzen getirilmesi ve disiplin sağlanması gerekçesiyle, hükümet, 10 Temmuz 2003 tarihinde, 4925
sayılı Karayolu Taşıma Kanununu çıkardı. Taşıma sektörünün kurumsallaşması,
taşımanın belgeye bağlanması, nakliyecileri umutlandırmış ve sevindirmiştir;
ancak, Ulaştırma Bakanlığınca 25 Şubat 2004 tarihinde yayımlanan ve bir yıl
sonra, yani 25 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan Karayolu Taşıma
Yönetmeliği, maalesef, nakliyecilerin umutlarını söndürmüştür.
Yönetmelik, birçok
bakımdan, büyük TIR filolarına sahip çevrelerin istemleri doğrultusunda
hazırlanmıştır. Her şeyden önce, kamyoncuları, nakliyecileri ve yurtiçi taşıma
işleri organizatörlüğü yapanları mağdur etmekte ve varlıklarını sürdürmelerine
engel olmaktadır. Bu yönetmelik, Türkiye genelinde 1 100 000 kamyoncu ile
nakliye organizatörlüğü yapanları ve acenteleri perişan edecektir.
Sayın milletvekilleri,
yasa ve yönetmelik gereği, bu alanda faaliyette bulunacak gerçek veya
tüzelkişiler, Bakanlıktan yetki belgesi almak mecburiyetindedirler. Yetki
belgesi türleri, şartları ve özel şartları, yönetmeliğin 11, 12 ve 13 üncü
maddelerinde belirlenmiştir. İşte, bu yönetmeliğin adaletli olmadığına, büyük
TIR filosu sahiplerini koruduğuna ilişkin hükümler, bu maddelerde gizlidir.
Örneğin, kendi adına kayıt ve tescil edilmiş ticarî taşıt sahiplerine verilen
K1 belgesi alınmasıyla ilgili koşullar, kamyoncuların ölüm fermanıdır. K1 belgesi
alabilmek için, en az 25 ton istiap haddinde araç sahibi olmak zorunluluğu
getirilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 25
ton istiap haddinde kamyon Türkiye trafiğinde yok. Kaldı ki, karayollarımız da,
25 ton ağırlığı taşıyabilecek, kaldırabilecek kapasitede değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Holdinglere kıyak mı var?!..
AHMET ERSİN (Devamla) -
Evet, holdinglere kıyak var; doğru.
25 tonluk kamyon
dayatması, tek bir kamyonla taşıma yapma imkânını ortadan kaldırmaktadır. 25
ton dayatması, elindeki kamyonun borcunu ödemekte zorlanan, ödeyemeyen, yarı aç
yarı tok yaşamaya çalışan kamyoncuya "bir kamyon daha al" demektir
ki, bu koşullarda, zaten takozda olan kamyonunu çalıştırmakta büyük sorunlar
yaşayan kamyoncu, bir kamyon daha alabilmesi mümkün olmadığına göre ve K1
belgesi de alamayacağına göre, zorunlu olarak elindeki kamyonu satıp
simitçiliğe başlayacak, başka çözümü yok.
Kaldı ki, kamyoncuların
K1 belgesi alabilmeleri için yönetmelikteki rakamlarla 10 milyar TL ya da 10
000 YTL, K1 belge ücreti ödemeleri gerekmektedir. Yani, yönetmeliğe göre,
kamyoncu, işini sürdürebilmek için, önümüzdeki birbuçuk ay içinde bir kamyon
daha almak ve 10 milyar TL ya da 10 000 YTL belge ücreti ödemek zorundadır ki,
bu mümkün mü?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Ersin,
toparlar mısınız.
AHMET ERSİN (Devamla)-
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN- Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla)-
Kamyoncu birbuçuk ay içinde 10 milyar TL ya da 10 000 YTL belge ücreti
ödeyecek, bir de yeni bir kamyon daha alacak. Bu mümkün mü sevgili dostlarım,
arkadaşlarım?!
Değerli milletvekilleri,
yine, yurtiçi taşıma işleri organizatörlüğü yapacaklara verilen R1 belgesi de
çok ağır koşullar içermektedir. R1 belgesi alabilmek için, yasadaki rakama
göre, en az 225 milyar TL ya da 225 000 YTL sermaye aranmakta; 150 milyar TL ya
da 150 000 YTL R1 belgesi ücreti ve 200 milyar TL de teminat mektubu
istenmektedir. Türkiye'de bu koşulları yerine getirebilecek kaç organizatörlük
firması var, kaç acente var değerli arkadaşlarım?! Yirmi otuz yıldan beri bu
işleri yapanları yok etmekteki amacınız nedir? Sayın hükümete söyleyeceğim;
ama, hükümet yok yerinde. Üstelik, bütün bunlardan 5-6 milyar dolarlık bir
kaynak oluşmakta; ancak, bu kaynak Ulaştırma Bakanlığında toplanıyor. Neden
Maliye Bakanlığında değil de Ulaştırma Bakanlığında toplanıyor bu kaynak?
Ulaştırma Bakanlığı bu kaynağı ne yapacak? Yani, yeni seçimlerde ya da parti
çalışmalarında kullanmak için örtülü ödenek mi yaratıyorsunuz, yeni bir örtülü
ödenek mi yaratıyorsunuz?!
Değerli arkadaşlarım, 1
100 000 kamyoncuyu ilgilendiren -ki, toplam olarak 4 000 000 vatandaşımızı
ilgilendiren- bu yönetmelik yürürlükte kaldığı sürece ve bu koşullarda
yürürlükte kaldığı sürece, hem kamyoncuları perişan edecek hem de toplanan
kaynakların nerede kullanılacağına ilişkin şaibeler ortaya çıkacaktır. Eğer
topluyorsanız bu kaynağı, Maliye Bakanlığı bunu toplamalı ve Türkiye bütçesinde
kullanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN (Devamla) -
Sayın Başkan, teşekkür edip bitireceğim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, denilebilir ki, bu düzenlemeleri Avrupa Birliğine
hazırlık amacıyla yaptık.
Peki, Avrupa Birliğine,
hemen yarın mı giriyoruz, hemen bir yıl sonra mı giriyoruz? Neden, bu süreci
yaymadınız, genişletmediniz de bir yıl süre verdiniz? Üstelik de kimsenin
haberi yok; yani, kamyoncuların, kamyoncu esnafının, organizatörlerin böyle bir
düzenlemeden haberleri yok; bir açıklama, bir aydınlatma görevini, işini
yapmamışsınız. Dolayısıyla, şimdi, birbuçuk aylık süre içerisinde büyük
sıkıntılarla karşılaşacak olan bu kamyoncular ne yapsınlar?!
Değerli arkadaşlarım,
kuşkusuz, eğer Sayın Bakan ya da hükümet bugün burada olsaydı, herhalde,
kamyoncuları ya da organizatörleri rahatlatan bazı açıklamalar yapabilirlerdi;
ama, dediğim gibi, biz burada konuşuyoruz, derdimizi anlatmaya çalışıyoruz;
ama, derdimizi dinleyecek kimse yok.
NEVZAT YALÇINTAŞ
(İstanbul) - Yazılı verirseniz süreyi uzatabilirler; Ulaştırma Bakanı
ilgileniyordu herhalde...
AHMET ERSİN (Devamla) -
Evet, Ulaştırma Bakanı ilgileniyor; ama, efendim, burada bulunsaydı da, bu
önemli soruna cevap verseydi daha iyi olmaz mıydı?
NEVZAT YALÇINTAŞ
(İstanbul) - Daha iyi olurdu.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Çok teşekkür ederim değerli milletvekilleri.
Sayın Başkanım, sabrınıza
teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ersin.
Gündemdışı üçüncü söz,
üniversiteler ve YÖK'le ilgili söz isteyen Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç'a
aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
3. - Uşak
Milletvekili Alim Tunç'un, öğrenci affı, YÖK ve altyapısı tamamlanmış olup
kurulmayı bekleyen üniversitelere ilişkin gündemdışı konuşması
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; üniversiteler ve YÖK hakkında gündemdışı söz
almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, YÖK,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuyla 6 Kasım 1981'de kuruldu. Amaç, anarşinin
kaynağı olarak görülen üniversiteleri düzene sokmaktı. Ancak, yıllar geçtikçe,
çözüm olan YÖK, sorun olmaya başladı. Bütün yetkiler YÖK'te ve başkanda
toplandı. Rektörler aşırı yetkiyle donatıldı. Kişisel yönetim, öğretim
üyelerinin üniversitelerden kaçışını hızlandırdı. Onlar, kurumlarına yabancılaştırıldı.
Yöneticilerin göreve gelmesinde seçim yöntemi terk edildi, atamaya geçildi. YÖK
Kanunu, yirmi yılda 50'den fazla değişikliğe uğradı; ama, bu değişiklikler, öze
ait, öze dönük değildi. Sadece koordinasyon kurulu olarak kalması istenen YÖK,
aşırı merkeziyetçi özelliğini korudu. Öğretim üyesi yönünden keyfî
uygulamalarla kan kaybeden üniversiteler, bir de kaynak yetmezliğiyle darbe
yedi.
Değerli arkadaşlar,
üniversitelerde rekabet kırıldı. Çağdaş düzeyde bilimsel araştırma yapılamaz
oldu. Doğal olarak öğrenciler de bu sürecin dışında kaldı. Mevcut yapısıyla
dünyanın hiçbir yerinde YÖK gibi bu denli statükocu bir kuruluş kalmadı artık.
Bugüne kadar her siyasî parti, YÖK'le ilgili düzenleme yapacağını programına
aldı; ama, hiçbirisi şu ana kadar başarılı olmadı. İnşallah, AK Parti hükümeti
bu başarıyı gösterecektir.
Değerli arkadaşlar,
kamuoyunu aylardır meşgul eden, çeşitli nedenlerle üniversitelerden atılan
öğrencilerimiz de, yine, YÖK'le ilgili bir sorun olarak devam etmekte. 2000
yılına kadar her iki yılda bir öğrenci affıyla gündeme gelen ve kısmen -hepsi
değil, tamamen bir af değil- bir affetme durumuyla karşı karşıya olan,
üniversiteden atılan öğrencilerimiz, son beş yıldır bu konuda hiçbir düzenleme
yapılmadığı için çok mağdur durumda kalmışlardır.
Değerli arkadaşlar, son
yıllarda büyük malî krizler geçirmiş bir ülke olarak, bu öğrencilerimizin,
özellikle ekonomik nedenlerle üniversiteyi bırakıp çalışma hayatına başlamak
zorunda kalmalarına, harç yatıramamaları ya da gençlik hataları nedeniyle
üniversitelerinden ayrılmalarına, bugün boşta gezmelerine ve yıllardır
ilkokulda, ortaokulda, lisede öğrenimini tamamlayıp üniversiteyi de kazanma
başarısı gösteren bu gençlerimizin çeşitli nedenlerle üniversitelerden
uzaklaştırılmasına ve emeklerinin boşa gitmesine gönlümüz razı değildir.
Bunlarla ilgili bir düzenlemenin yapılması ve bu öğrencilerimizin hayata
atılmaları ve gerekli eğitimlerini tamamlamaları için çalışmalar yapılmaktadır.
Sayın Millî Eğitim
Bakanımızla görüştüm. Bu konuda çalışmaları var. Yine, milletvekili
arkadaşlarımızın ve parti grubumuzun bu konudaki kanun teklifleri hazır. Ancak,
atılma nedenleri disiplin cezasıyla ilgili olan rakam çok kısmîdir, o da sadece
241'dir. YÖK 'ün verdiği rakam şu anda 67 000 öğrenci. Ancak, sadece örgün
öğretimi düşünecek olursak bu rakam çok daha fazladır; çünkü, Açıköğretim
Fakültesinde olan öğrencilerle birlikte çok daha fazla bir rakamı
ilgilendiriyor ve o kadar da aileyi ilgilendiren bu konunun bir an önce çözüme
kavuşturulması gerekmektedir. Bu konuda sayın muhalefet partisinin de üzerine
düşen görevi yerine getireceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
öğrencilerimiz -yaklaşık üç dört aydır bu konuda birlikte çalışıyoruz-
gerçekten çok mağdur durumdalar. Buna, muhalefet partisinin, asıl nedenin,
eğitimlerini tamamlamak olması gibi bir düşünceyle yaklaşmasını ve bu sorunun
kısa sürede çözülmesini bekliyoruz; bu konu da her zaman olduğu gibi bir
mutabakatla, bu kadar aileyi ve bu kadar öğrenciyi ilgilendiren sorunun
çözümüne katkı sağlamasını muhalefetten bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Tunç.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Hastaneleri devrederken muhalefet demiyorsunuz; buna da sayınız yetiyor,
buyurun yapın; niye muhalefete konuşuyorsunuz?!
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Biz, sayısal
çoğunluğumuza değil, bunun bir mutabakatla, halkın...
RASİM ÇAKIR (Edirne) - O
zaman, niye burada hastanelere olan itirazımızı dikkate almıyorsunuz?
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Hastanelerle ilgili olan mutabakatımızı da biz sağladık.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
İstersen öyle istemezsen böyle; olur mu öyle şey?!
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekili...
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, sorunları yerinde ve zamanında tartışalım. Şu an için
hastanelerle ilgili konuyu enine boyuna tartıştık ve şu anda da gereğini
yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
kurulacak üniversitelerle ilgili de sorunlarımız var.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Onun da gereğini yapın o zaman.
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Bugün için altyapısını tamamlamış birçok üniversitemiz, kurulmayı bekliyor.
Bunlardan, Ege Bölgesinde Uşak İlimizde altyapısını tamamlamış, 4 fakülte, dört
yıllık 1 yüksekokul ve 7 meslek yüksekokuluyla, 1 000 kişilik yurduyla, 6 500
öğrencisiyle Uşak Üniversitesi, Sayın Bakanımızın kurmuş olduğu komisyon gereği
altyapısını tamamlayan üniversiteler içinde ilk sıralarda yer almakta ve en
kısa sürede bu üniversitenin de kurulmasını bekliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Tunç.
Başkanlığın Genel Kurula
diğer sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
Kâtip üyenin evrakları
oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tezkereyi okutuyorum:
B) Tezkereler ve Önergeler
1. - Barış
İçin Asyalı Parlamentolar Birliği Türk Grubu ile Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları
oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlarınca aday gösterilen yedek üyelere
ait Başkanlık tezkeresi (3/737)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci
maddesine göre "Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliği Türk Grubu üyeleri
ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi ve Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi"nde Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere, Siyasî Parti Grup
Başkanlarınca aday gösterilen yedek üyelerin isimleri, aynı Kanunun 12 nci
maddesi uyarınca, Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Barış İçin Asyalı
Parlamentolar Birliği Türk Grubu
Abdulbaki Türkoğlu (Elazığ)
Ömer Abuşoğlu (Gaziantep)
Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Türk Grubu
Yedek Üyeler
Yakup Kepenek (Ankara)
Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
Ali Osman Sali (Balıkesir)
Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
İnal Batu (Hatay)
M. Emin Murat Bilgiç (Isparta)
Memduh Hacıoğu (İstanbul)
Muharrem Karslı (İstanbul)
Zülfü Livaneli (İstanbul)
Muzaffer Baştopçu (Kocaeli)
Mehmet Çerçi (Manisa)
Öner Gülyeşil (Siirt)
NATO Parlamenter
Asamblesi Türk Grubu
Yedek Üyeler
Nevin Gaye Erbatur (Adana)
Abdullah Torun (Adana)
Eşref Erdem (Ankara)
Eyyüp Sanay (Ankara)
Mahmut Koçak (Afyon)
Ruhi Açıkgöz (Aksaray)
Murat Yıldırım (Çorum)
Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
Zeynep Armağan Uslu (İstanbul)
Zeki Karabayır (Kars)
Orhan Ziya Diren (Tokat)
Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türk Grubu
Yedek Üyeler
Abdullah Çalışkan (Adana)
Atilla Koç (Aydın)
M. Mehdi Eker (Diyarbakır)
Kemal Derviş (İstanbul)
Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
Mehmet Tekelioğlu (İzmir)
Erol Aslan Cebeci (Sakarya)
Osman Coşkunoğlu (Uşak)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Komisyondan istifa
önergesi vardır; okutuyorum:
2. - Konya
Milletvekili Muharrem Candan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/239)
5.1.2005
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kamu İktisadî
Teşebbüsleri Komisyonundaki üyeliğimden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Muharrem
Candan
Konya
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına"
geçiyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1. -
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî
Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri
alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin
müzakerelerini erteliyoruz.
Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının
müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2. - Tarım
Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair
Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
3. - Bazı
Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına
Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yerinde.
Hükümet?.. Yerinde.
Tasarının 3 üncü maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına bir üye konuşmuştu.
Şimdi, söz sırası, şahsı
adına söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin'in.
Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin tek çatı altında
toplanmasıyla ilgili kanun tasarısı hakkında, şahsî görüş ve düşüncelerimi arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir tespitle sözlerime
başlamak isterim. SSK, ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 49'una hem sigortacılık
hem de sağlık hizmeti veren bir kurumdur. 25 katrilyona ulaşan dev bir bütçeye,
65 000'e yakın personele, ülke genelinde 148'i hizmet ve eğitim amaçlı hastane
olmak üzere, 575 sağlık tesisine sahip, 81 il örgütü olan bir kurumdan söz
ediyorum.
Bu kurum, bir yandan
sigortacılık hizmeti sunacak, diğer yandan da bu kesimin sağlık hizmetlerini,
sağlık işlerini yerine getirecek; bu, olacak şey değildir. AK Parti olarak,
vatandaşa daha iyi sağlık hizmeti sunmak için,
sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması gerektiğine inandık ve
(x) 686 S. Sayılı Basmayazı 5.1.2005 tarihli 47 nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
programımıza aldık. Öyle
ya, ülke nüfusunun yüzde 49'una sağlık hizmeti sunacaksınız; bu hizmeti,
ülkedeki toplam sağlık personelinin sadece yüzde 8'iyle sunacaksınız; bu iş
olur mu?! Olursa, ancak geçmişte yaşanıldığı şekilde bir görüntü arz eder. Bu
zaruretler karşısında, hükümet programımızda sağlığın bir çatı altında
toplanmasını ve koordinasyonunu öngördük; Anayasamızın amir hükmü de buydu.
Diğer taraftan, sağlık
hizmetleri sunan bir bakanlığımız var; bu bakanlığın adı Sağlık Bakanlığı;
bünyesinde, SSK'daki sağlık personelinin 6 katı sağlık personeli var. Yine Sağlık
Bakanlığı bünyesinde binleri aşan tesisler var; aynı zamanda, ülkenin de her
tarafında teşkilatlanmış durumda. Sağlık Bakanlığı, hem fiziksel bakımdan hem
personel bakımından hem de araç gereç bakımından SSK'nın çok önünde yer
almaktadır. Sağlık Bakanlığı tesisleri yüzde 20-30 doluluk oranıyla rantabl
çalışamazken, SSK sağlık tesislerinde yüzde 100 doluluk oranıyla
karşılaşıyoruz; bunu kabul etmek ve anlamak mümkün değildir.
Netice itibariyle, bu iki
kurumu, biri yüksek performansla çalışırken diğerinin boş kalmasına
tahammülümüz kalmadığı için, bu ülkenin tek kurumu olarak birleştirmek istedik.
AK Parti olarak, bizim sosyal devlet anlayışımıza ters düşen hiçbir ifade
burada mevcut değildir. Biz, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığını bir çatı altında
toplamayı arzu ederken, bunların bir araya getirilmesinde politik amaçlı hiçbir
menfaat yoktur. Biz, sağlık kurumlarımızda yaşanılan içler acısı durumu ortadan
kaldırmak istedik. Hekimlerimizin, muayenehanesi ile hastane arasındaki git
gelini ortadan kaldırdık. SSK hastanelerinde, birçok tetkik ve tahlil için
sekiz ay sonrasına gün verilmekteydi; yakın bir tarih için doktorun
muayenehanesine gitmek zorunluydu. Bıçak parası adı altında yaşananlar günlerce
basında yer aldı. Muayene olmak için sabahın köründe sıraya girmek, şipşak bir
muayeden geçirilmek vatandaşımıza reva görülen bir haksızlıktı. Başka
tesislerde vatandaşımız hangi imkânlardan, ne şekilde yararlanıyorsa, SSK'lımız
da, aynı yerlerden, aynı şekilde yararlansın dedik. Hastanelerde ilaç
kuyruklarına son verdik; onu da, piyasadan ilaç alma imkânına kavuşturduk. Bu
ülkede yaşayan vatandaşlarımızın hepsi birinci sınıf vatandaşlarımızdır;
insanlarımız her şeyin en iyisine layıktır. Bunun için, 2003 Temmuzunda, Ortak
Kullanım Protokolüyle düğmeye bastık ve dedik ki, ey SSK'lı vatandaşımız, bu
ülkede diğer insanlar gibi, sen de, özel ve resmî tüm sağlık kuruluşlarına
gidebileceksin. Diğer insanlarımız neden ve nereden yararlanıyorsa sen de
yararlanacaksın, senin de hakkın diye kabul ettik. Bizler, bir yıldan fazla
uygulama neticesinde gördük ki, SSK'lı hastamızın artık yüzü gülüyor.
Bunu protesto amaçlı,
demokratik hakkımızı kullanıyoruz diye karşı eylem yapan sendikaların
hareketlerini anlamak mümkün değildir. Otobüslere halkı doldurarak, kimin
parasıyla, kimi, nereye taşıyorsun?! Acaba, bu kadar insanı taşımak yerine, bu
masraflarla, gelip 2 tane hastane açsalardı daha yararlı olmaz mıydı?!
Maalesef, ülkemizde, AK Partiyle bir zihniyet değişikliğinin yaşandığını
anlamak ve algılamakta zorluk çekenler var. Sosyal güvenlik hizmetleri olarak,
SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı bir araya getirilmek istenmektedir; bunda ne zarar
vardır?!.
Siyasette temel amaç,
insanların mutluluğu için çalışmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keskin,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
FAHRİ KESKİN (Devamla) -
SSK'ya ait sağlık birimlerinin devrine karşı konulması, geçmiş yıllarda
yaşanan, satmam sattırmam, devretmem devrettirmem mantığının hâlâ da ortadan
kalkmadığını göstermektedir. Bu mantık, çağın çok gerisinde kalmıştır; kimseye
de yarar sağlamamaktadır. Sağlık Bakanlığına devredilecek olan bu hastaneler,
sinema, opera binası şekline dönüştürülmeyecek, gelecekte de aynı amaçla
kullanılacak, işçimize, memurumuza, esnafımıza sağlık hizmeti verecek. Burada
yadırganacak ne var?!
Sözlerimi, Sayın
Başbakanımızın bir konuşmasından alıntı yaparak bitirmek istiyorum. "Bizi
anlama güçlüğü çekenler bizimle aynı heyecanı duymayabilirler; ancak, biz,
heyecanımızdan, yaslandığımız değerleriyle varlık kazandığımız zemini
kaybetmeden yolumuza devam edeceğiz."
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Keskin.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi 5
dakikadır.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, vasıtanızla Sayın Bakanıma şunu tevcih etmek istiyorum. Sağlık
hizmetlerinin tek elden planlanması, sağlık politikalarının ülke genelinde aynı
şekilde uygulanması ve kurumsal farklılıkların ortadan kaldırılmasının pozitif
yansımaları neler olacaktır?
Sağlık hizmetlerinin
sunumundaki standardizasyonun yakalanmasına yönelik öngörülen süreç ne
kadardır?
Koruyucu sağlık
hizmetlerinin etkisi ne olacaktır?
Eşzamanlı olarak
başlatılacak aile hekimliği hizmetleriyle birlikte sevk mekanizması nasıl
etkilenecektir? Sağlık hizmetleri maliyetlerinin kontrolüne etkisi ne
olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sağlık hizmetlerinin ve
doktorların büyük çoğunluğu üç büyük kentte yoğunlaşmıştır. Bu yasa çıktığı
zaman yurt genelinde bu sağlık hizmetlerini nasıl yayacaksınız; bu yasa bir
kolaylık mı getiriyor?
Bağ-Kurluların hastanesi
yok ve onlar sağlık hizmetlerinden en kötü yararlanan küme. Şimdi, SSK'lıların
elinden de kendi hastanelerini alıyorsunuz, onlar da Bağ-Kurlulara mı
benzeyecek; yani, ellerinden alınan bu SSK'lılara daha mı iyi bakılacak ki bu
yasa ortaya çıkıyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Sağlık Bakanımıza şu sorularımı sormak
istiyorum.
Sayın Bakanım, Elmalı
İlçemizde yaşadığım bir acı olaya bağlı olarak, Bakanlığınızla ilgili bir
durumu dile getirmek istiyorum.
Elmalı İlçemiz, Orta
Torosların batısında, Elmalı Platosu üzerinde kurulmuş en eski ilçelerimizden
birisidir. Antalya coğrafyası düşünüldüğünde, yazları aynı zamanda yayla olarak
da hizmet vermektedir.
Şimdi, devlet hastanemiz
mevcut; ancak, uzman hekimlerimiz yok. Yazın, hastaneye 50 metre uzaklıkta, bir
yurttaşımız, orta yaşta bir genç kardeşimiz kalp krizi geçiriyor, hastaneye
yetiştiriliyor; ama, uzman hekim olmadığı için, maalesef, vefat ediyor. Ben,
taziyeye gittiğim zaman, bütün hemşerilerimiz, aile, bu ıstırabı dile
getiriyordu.
Sayın Bakanım, ne zaman,
Elmalı Hastanesinde uzman hekimlerin eksikliği giderilecek ve tam anlamıyla
hizmet veren bir hastane haline getirilip de, Elmalı halkının bu ıstırabına son
verilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Emek.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sorumun iyi anlaşılması
açısından, resmî bir belgeden bir paragrafla ilgili bilgi vererek sorumu soracağım.
Dünya Bankasının Mart 2003'te yayımladığı "Türkiye: Daha İyi Erişim ve
Etkinlik İçin Sağlık Sektörü Reformu" adlı raporunda da, aynı şekilde,
Sağlık Bakanlığının, düzenleme, izleme ve politika oluşturma fonksiyonuyla
sınırlı kalması gerektiği, Sağlık Bakanlığı ve SSK hastanelerinin idarî ve malî
yönden özerk olması gerekliliği, SSK hastanelerinin yarı özerk yapısıyla Sağlık
Bakanlığına bu anlamda örnek teşkil ettiği ve sağlık yönetiminin özerkliği için
şirket modeliyle genel sağlık sigortası reformuna paralel hastane bazında
özerkliğin sağlanmasının önerildiği görülmektedir.
Dünya Bankasıyla, bunları
yerine getirmeyi taahhüt ederek, üç yıl sürecek birinci faz kredi anlaşması,
Hazine Müsteşarlığınca 11 Haziran 2004 tarihinde imzalanmıştır.
"Bu haliyle, tasarı
taslağı, Sağlık Bakanlığının hastane işletmeciliğinden derhal çekilmesini
öngören bu anlaşmanın temel unsuruna aykırı bulunmaktadır."
Bu cümleler, biraz evvel,
sayın konuşmacının ve Sayın Bakanın, dünden bu yana "özelleştirmeyeceğiz,
satmayacağız" söylemleriyle bu resmî belge çelişmiyor mu? Bu belge,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın Sağlık Bakanlığına ve hükümete
sunduğu 9 sayfalık notadan bir paragraftır. Sayın Bakanın yanıtlamasını rica
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Sorulara ayrılan süre
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Işık'ın sorularına
cevaben şunu ifade edebilirim: Hakikaten, sağlık hizmetlerinin tek elden
planlanması, pozitif yansımalar oluşturacaktır; çünkü, hepimiz biliyoruz ki,
sonuçta SSK da olsa, bir kamu kuruluşu olarak, mutlaka devletin kaynakları,
devletin imkânları, personel imkânları ve diğer verimlilik gerektiren
düzenlemeler, şu anda, maalesef, yeterince yapılamamaktadır. Bir de,
biliyorsunuz, bu tasarının ruhunda, yalnızca SSK hastanelerini veya
kuruluşlarını Sağlık Bakanlığına almak yok, kamuya ait bütün sağlık
kuruluşlarını tek elden yönetmeyi düşünüyoruz. Böylece, bir defa, bir standart
birliği sağlanacak, bir rehabilitasyon elde edilecek, kaynaklarımızı hem bina
olarak hem ekipman olarak hem insan kaynakları olarak çok daha verimli kullanma
imkânına sahip olacağız. Bir küçük il düşünün, burada farklı iki hastanenin,
iki acil servisin hizmet vermeye çalışması, hakikaten ikisinin de yarım hizmet
vermesiyle sonuçlanıyor. Dolayısıyla, insan kaynaklarımızın kullanımı açısından
da, diğer kaynakların kullanımı açısından da pozitif yansımaları olacaktır.
Standardizasyon için
öngördüğümüz süreç, yine, en azından, yaklaşık olarak üç ilâ beş yıllık bir
süreçtir. Bu husustaki çalışmalarımıza başladık. Hem kamu hastaneleri için hem
de özel hastaneler için ortak bir standardizasyon ve akreditasyon sürecini
başlatmış durumdayız.
Bir diğer sorunuz da, koruyucu
sağlık hizmetleri ve aile hekimliğiyle ilişkilerle ilgili; bu da çok önemli bir
soru. Aslında, sistemi bütün olarak düşünmek lazım. Yarın, aile hekimliği
yaygınlaştığında, hastanelerin kapısına yığılan insan sayısı azalacaktır.
Bugün, Türkiye'de, yüzde 50 civarında müracaatlar doğrudan hastanelere
yapılmaktadır. Oysa, aile hekimliğinin yürürlükte olduğu ülkelerde
müracaatların yalnızca yüzde 10'u ilâ yüzde 20'si -ülkesine göre değişmek
üzere- hastanelere yapılıyor. Dolayısıyla, hastanelerin önündeki ağır yükü,
kuyrukları da böylece kaldırmış olacağız.
Maliyete etki açısından
şunu söyleyebilirim: Aile hekimliği geliştikçe, birinci basamakta bu işler
bitirildikçe, daha ucuza maliyet sağlandığı için sağlık harcamalarındaki
kontrolsüz artış da önlenmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki, biz, daha çok zenginleşen bir ülke olarak
önümüzdeki yıllarda sağlığa elbette daha çok para ayıracağız. Kişi başına
sağlık harcamalarımızın artması da kaçınılmazdır; ancak, bunun kontrolsüz bir
biçime gelmemesi gerekir ve olması gereken biçimde karşılanması gerekiyor.
Dolayısıyla, aile hekimliği de bu koordinasyonla birlikte bunu sağlamış olacak.
Sayın Gazalcı, üç büyük
kentteki yoğunlaşmadan bahsetti; kendisi çok haklıdır. Yasa tasarısı, bu
hususta doğrudan bir kolaylık getirmiyor. Tabiî ki, biz bir tek yasayla
sağlıkta dönüşüm programını gerçekleştireceğiz diye bir iddiamız da yok. Bu,
daha çok, personel politikalarıyla alakalıdır. Yapmış olduğumuz atama ve tayin
yönetmeliği, bu husustaki uygulamalarımız, dengesizlikleri önleme yolunda
geçtiğimiz iki yıl içerisinde bize önemli hamleler kazandırmıştır; ancak, buna
kararlılıkla devam edeceğiz. Kararlılıkla devam etmezsek, hakikaten işi
başarmamız zor. Onun için, önümüzdeki yıllar boyunca, en aşağı beş on yıl
boyunca, hizmete yeni başlayan hekimlerimizi, sağlık çalışanlarımızı yalnızca
ihtiyaçlı bölgelerde başlatmak zorundayız; nakiller konusunda da bunu
yapıyoruz. Eskiden, yönetmeliğimiz, doğrudan belli bölgelerden büyük şehirlere
gitmeyi mümkün kılıyordu; ama, bugün, bu, artık mümkün değildir. Siz, Şırnak'ta
üç sene çalışmışsanız, buradan ayrılacağınız zaman, ihtiyaç olan bir başka ile
gideceksiniz; ama, eğer, Ankara'da, İzmir'de, İstanbul'da sayı yeterliyse,
buralara nakil yapamayacağız. Şu andaki uygulamamız da bu şekildedir.
Bağ-Kurlular, hastaneleri
olmadığı için hizmetten en kötü yararlanan küme değildir. Bu doğru olsaydı, o
zaman, devlet memurlarının, emeklilerin ve diğer kişilerin de hizmetten çok
kötü yararlanmaları gerekirdi. Burada, sağlık sigortacılığının
geliştirilmesiyle ilgili bir sorunla karşı karşıyayız. Bağ-Kurlularımızın
hizmetten yararlanmasındaki en önemli sıkıntılardan biri, primini ödeyemeyen
vatandaşlarımızdır. Bütün bunları da, genel sağlık sigortasının mantığı içerisinde,
önümüzdeki günlerde çözeceğiz.
Sayın Emek'in sorusuna
cevaben şunu ifade etmek isterim: Doğrusu, şu anda, Elmalı'nın nüfusunu,
konumunu, tam olarak, detaylarıyla bilmiyorum; ama, önümüzdeki program şudur:
Bütün ilçelerimizde, 112 acil servislerimizi, 24 saat çalışan düzenli servisler
haline getiriyoruz. Şu andaki programımız bu. Eğer ilçe belli bir nüfusa
sahipse, bir cazibe merkeziyse, bu ilçelere mutlaka uzman hekimler koyacağız;
ancak, Antalya, hekim sayısı açısından, aslında oldukça önde gelen illerimizden
biri. Dolayısıyla, yeni personel dağılım cetvellerimiz ve hizmet puanlarımız
çerçevesinde, eğer Elmalı İlçemize uzman vermemiz gerekiyorsa, bu, büyük
ihtimalle Antalya'nın içerisinden oraya vermek şeklinde olacak. Önümüzdeki
günlerde bunları da inşallah geliştirmiş olacağız.
Sayın Çetin'in Dünya
Bankasıyla ilgili sorusuna da kısaca cevap vereyim. Sayın Çetin, burada,
enteresan bir şeyle karşılaşıyoruz. Bir taraftan bize diyorsunuz ki: "Siz,
Dünya Bankasının projesini uyguluyorsunuz. " Sonra, bir başka soruda
diyorsunuz ki: "Dünya Bankasının projesine niye uymuyorsunuz?"
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yok; Dünya Bankası projesini uyguluyorsunuz, tam onu söylüyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir defa, Dünya Bankası projesini
falan iyi okumak lazım. Biz, Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında, yepyeni,
orijinal, ulusal bir model geliştirdik.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Ulusal değil ama...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bu hususta Dünya Bankasıyla yapılan anlaşmalar, yalnızca bizim
geliştirdiğimiz programı bir destekleme projesidir, adı da budur. Dolayısıyla,
bugün, biz, o projenin, Dünya Bankasıyla aktedilmiş olan projenin de çok
önündeyiz ve asla, programımızı hazırlarken, Dünya Bankasının veya bir başkasının
projeleriyle yola çıkmadık. Dolayısıyla, bazı konular birbiriyle örtüşebilir
bizim programımızda, bazı konular birbiriyle örtüşmeyebilir; bu, çok tabiîdir.
Şimdi, bir destek projesi, elbette, bizim programımızı destekleme mahiyetinde
bize destek olacaktır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Hayır, destek programı değil Sayın Bakan. Belge sizde var; iyi okursanız daha
iyi anlarsınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Dünya Bankasıyla aktettiğimiz projenin ismi Sağlıkta Dönüşüm
Programını Destekleme Projesidir.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
süre tamamlandı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bir de şunu söyleyeyim: Bu belgelerin hiçbirinde özelleştirmeyle,
satmayla ilgili bir şey de yoktur.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bunu Çalışma Bakanımız söylüyor. Çalışma Bakanlığının resmî belgesi; o, size
yazdığı yazı.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum
Sayın milletvekilleri,
soru sorma konusunda bir açıklama yapmak istiyorum. Soru sormak için sisteme
giren sayın milletvekillerinin, ancak ilgili madde görüşülürken, daha doğrusu,
madde görüşülmeye başlandıktan sonra girmeleri söz konusu olduğu için, şimdiye
kadar sisteme giren arkadaşlarımızın talepleri değerlendirilmeyecektir.
Madde üzerinde 7 adet
önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (b) bendindeki "Bu Kanun kapsamına
giren" ibaresinden sonra gelmek üzere "Kamu" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "Kurum Tabiplikleri"
ibaresinin "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Tabiplikleri" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendinde geçen "ile her ne ad altında
olursa olsun" ibaresini "ve bunlara benzer" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "tüm birimleri"
ibaresinin "tüm sağlık birimleri" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (c) bendinde geçen "hizmet kapasitesi"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve esasları" ibaresinin getirilmesini
arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin
(d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Bayram Ali Meral |
Ahmet Küçük |
İzzet Çetin |
|
Ankara |
Çanakkale |
Kocaeli |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ramazan Kerim Özkan |
Rasim Çakır |
|
Malatya |
Burdur |
Edirne |
BAŞKAN - Son önergeyi
okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Bayram Ali Meral |
Ahmet Küçük |
İzzet Çetin |
|
Ankara |
Çanakkale |
Kocaeli |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ramazan Kerim Özkan |
Rasim Çakır |
|
Malatya |
Burdur |
Edirne |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, önerge üzerinde konuşmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, 3 üncü maddeyle ilgili, tanımlarla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine
söz aldım. Konunun iyi anlaşılması açısından, özellikle SSK hastanelerinin
devri konusunda, hem sayın AKP sözcülerinin hem de Sayın Bakanın söylemleriyle
resmî belgelerin bile çeliştiğini ortaya koymak gerekir. Biraz evvel Sayın
Bakanımıza sorduğum soru, resmî bir belge ve Çalışma Bakanlığının hükümete
yazmış olduğu genel değerlendirme yazısından, Başbakanlığa yazdığı genel
değerlendirme yazısından alınan bir metin.
Sayın Bakanımız, bu
sorumu açıklığa kavuştururken, bize, AKP'nin Sağlıkta Dönüşüm Programından söz
etti. Tabiî, AKP Hükümetinin Türkiye'nin sağlık ortamında yapmaya çalıştığı
düzenlemelere vermiş olduğu bir ad Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Aslında, içerik
olarak, yirmibeş yıldan bu yana yapılmak istenenlerden de bir farkı olmamakla
birlikte, AKP Hükümeti "bu düzenlemeleri her ne pahasına olursa olsun
yaşama geçireceğim" diyor.
Bunun ayrıntısına
bakıldığı zaman, Sağlıkta Dönüşüm Programının omurgasını oluşturan temel
düzenlemeler şunlar: Sağlık finansmanı ile sağlık sunumunu ayırmak; genel sağlık
sigortası ve temel teminat paketini oluşturmak; SSK sağlık kurumlarını tasfiye
etmek; sağlıkocaklarının yok edilmesi ve aile hekimliği sisteminin getirilmesi;
sağlık kurumlarının işletmeye dönüştürülmesi; sağlık kurumlarının ve
hastanelerin özelleştirilmesi; tüm sağlık çalışanlarının sözleşmeli statüye
getirilmesi gibi temel işlevleri var.
Şimdi, benim sorduğum
soru ile Sayın Bakanın verdiği yanıt arasında fark var. Bunu ben söylemiyorum;
Sayın Çalışma Bakanımız Başbakanlığa yazıyor; diyor ki: "Dünya Bankası ile
Hazine Müsteşarlığı 11 Haziran 2004 tarihinde bir protokol imzalıyor."
Buradaki protokolde, Sağlık Bakanlığının hastane işletmeciliğinden derhal
çekilmesini öngören bir anlaşmadan söz ediyor. Bunun da hukukî dayanağını, yine
Dünya Bankasının Mart 2003'te yayımladığı "Türkiye: Daha İyi Erişim ve
Etkinlik İçin Sağlık Reformu" adlı raporuna dayandırıyor. O raporda,
Sağlık Bakanlığının sağlıkla, hastane işletmeciliğiyle uğraşmaması gerektiğini;
hastanelerin işletmeye, vatandaşın müşteriye dönüştürülmesi gerektiğini içeren
hükümler var; çok açık. Bu belge sizde, eğer elinizde yoksa, Sayın Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının Başbakanlığa yazdığı metin, 9 sayfalık metin
elinizde yoksa, fotokopisini sizlere dağıtabilirim; yani, dün ve bugün söylüyoruz,
bu SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devri ve oradan yerel
yönetimlere, oradan da piyasaya, yani, özel sektöre devrinin burada yolu
yapılıyor, önü açılıyor; söylemeye çalıştığımız bu.
Hiçbirimiz, SSK sağlık
kuruluşlarındaki ya da Sağlık Bakanlığına ait hastanelerdeki kuyruklardan, kötü
muameleden ya da rehin kalmadan, bıçak parasından mutlu değiliz. Bunların
düzeltilmesi, iktidarın da, muhalefetin de görevi; çünkü, yurttaşlarımız
oralardan iyi hizmet alamıyor; ama, daha kötüsünü AKP'ye Dünya Bankası yap
diyor; parası olan sağlık hizmeti alsın, hastaneye gitsin, parası olmayan
başının çaresine baksın diyor.
Şimdi, genel sağlık
sigortasını çıkaracağız. Yeşilkart var vatandaşlarımızda. Tüm yurttaşlarımızı o
genel sağlık sisteminin içine alacağız; ama, uzun süreli tedavileri, sürekli
kontrol altında tutulması gereken hastaları içeren bir modelden son derece uzak
ve üstelik dünya o sistemden uzaklaşmaya başladığı bir dönemde, bize deniliyor
ki, sen genel sağlık sigortasını, aile hekimliğini ve SSK sağlık kuruluşlarını
gözden geçir, onları çıkar, SSK hastanelerini devret. Dünya Bankası, sadece
SSK'yı devret demiyor; Sağlık Bakanlığına, sen, hastane işletmeciliğini de
bırak, o işi özel yapsın diyor.
22 maddesi
Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilen Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri
Kanunun 5 inci maddesinde, özel sektörün faaliyet gösterdiği alanlarda kamunun
hizmet üretmemesi, yatırım yapmaması da açıkça ortada.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) - O
nedenle, doğruları konuşalım burada; yani, bugün, SSK hastaneleri ve diğer
hastanelerdeki kötülükleri, rahatsızlıkları ortaya koyup, bunları elden
çıkaralım diye buraya gelmek, hiç doğru bir yaklaşım değil.
Halkı, çalışanları,
işverenleri ve bizi, tüm parlamenterleri doğru bilgilerle aydınlatmanızı
diliyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin
(d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bayram Ali Meral (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Meral,
konuşacak mısınız; gerekçeyi mi okutayım?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasamızda sosyal
devlet ilkesine yer verilmesine karşın, son yıllarda yapılmak istenilen
düzenlemelerle, sınırları Anayasayla çizilmiş bu ilkeden uzaklaşma çabaları
yoğunlaşmıştır. Bu tasarıyla yapılmak istenen de sağlıkta dönüşüm programı
çerçevesinde, sağlık sunumunu önce yerel yönetimlere sonra da özel sektöre
devrederek, sağlık hakkının ortadan kaldırılmasının başlangıç adımının
atılmasıdır.
Sosyal Sigortalar Kurumu
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin düzenleme, Anayasaya
aykırılıklar içeren, konunun sosyal ve malî boyutları yeterince irdelenmeden
hazırlanmış, hukukî açıdan eksik ve yanlışlarla dolu, özensiz olarak
hazırlanmış bir düzenleme niteliğindedir.
Yasa yapma sürecinde bazı
kamu kurumları arasında bile bir uzlaşı aranmadan TBMM'ye sevk edilmiştir. Yasa
tasarısı üzerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 24 Eylül 2004 tarihli
değerlendirmesinde şu tespitlerde bulunulmuştur:
Tasarının genel
gerekçesinde; Anayasanın 56 ncı maddesinde "Devlet sağlık kuruluşlarının
tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler" ibaresine dayanılarak,
planlama ve düzenlemenin tek elden yapılması sonucuna varıldığı görülmektedir.
Oysa bu hükmün tek elden hizmet sunmak olarak yorumlanması mümkün değildir;
çünkü, aynı maddenin devamında "Devlet bu görevini kamu ve özel
kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek
yerine getirir" hükmüyle güçlü bir şekilde Sağlık Bakanlığı dışında da
sağlık hizmeti sunulacağı ifade edilmektedir.
Kişinin malı üzerindeki
tasarruf işleminin "iradî" olması esas olup, yasayla mülkiyet
hakkının ücretsiz "gayri iradî" devredilebilecek olması
devletleştirme kavramını çağrıştırabilecektir.
Vatandaşların sosyal
güvenlik haklarını elde etmelerini sağlamakla görevli kılınan kurumlardan biri
olan Sosyal Sigortalar Kurumunun; işçi ve işverenlerin prim ödemeleriyle elde
ettiği varlıklarının önemli bir kısmını
oluşturan sağlık tesislerinin gayri iradî olarak Sağlık Bakanlığına devri,
Anayasanın sosyal güvenlik hakkını düzenleyen 60 ıncı maddesine aykırılık
teşkil etmektedir.
Sağlık Sosyal Sigortalar
Kurumu organlarının malvarlığının oluşumundaki yapılanma ve işleyişinin gözardı
edilerek bir tasarrufta bulunulması hukuken sakıncalar doğurabilir.
Sosyal Sigortalar Kurumu
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi halinde, 2004 yılında SSK'ya 3,7
katrilyon TL, 2005 yılında ise 4,2 katrilyon TL ek yük gelecektir. Bu da
hazinenin Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını karşılamadaki yükünün artması
ve genel makroekonomik dengelerin etkilenmesi anlamına gelmektedir.
Hizmet satın alım
çalışmalarının SSK tarafından tamamlanmamış olması maliyetleri artıracaktır.
İşletme özerkliği
sağlanmadığı sürece ilaç ve tıbbî malzeme alımında maliyet artışları olması
kaçınılmazdır.
Sağlık sisteminin tek
çatı altında toplanması ve genel sağlık sigortasına geçilmesi düşünülen bir
ortamda bilgi teknolojileri altyapısı kurulmadan uygulama ciddî maliyet
artışlarıyla sonuçlanacaktır.
Tasarı kurumla dolaysız
ilgileri olan DİSK, Türk-İş, KESK, TTB, TİSK gibi tarafların katılımı
olmaksızın hazırlanmıştır. Söz konusu kuruluşlar üyeleri ve meslek mensupları
nedeniyle dolaysız olarak kamu sağlık kuruluşlarının ve SSK'nın unsurları
durumundadır. Bu kurumlara rağmen hazırlanan tasarı gerek demokratik
katılımcılığın ihlal edilmesi gerekse aidat ödeyen milyonlarca çalışanın yok
sayılması anlamına gelmektedir.
Yukarıda belirtilen
gerekçeler ışığında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ve sivil toplum
kuruluşlarının görüşlerini de alarak 686 sıra sayılı kanun tasarısının
"Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin yeniden değerlendirilmesi
gerekmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (c) bendinde geçen "hizmet kapasitesi"
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve esasları" ibaresinin getirilmesini
arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Önerilen bu değişiklikle,
kurum tabipliğinin hizmet esaslarının Sağlık Bakanlığınca belirlenmesi kuralı
benimsenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "tüm birimleri"
ibaresinin "tüm sağlık birimleri" olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Madde metninin daha
anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendinde geçen "ile her ne ad altında
olursa olsun" ibaresinin "ve bunlara benzer" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Önerilen değişiklikle (d)
bendinin kanun tekniğine uygunluğunun sağlanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "Kurum Tabiplikleri"
ibaresinin "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Tabiplikleri" olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Madde metninin daha
anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
686 sıra sayılı kanun
tasarısının 3 üncü maddesinin (b) bendindeki "bu kanun kapsamına
giren" ibaresinden sonra gelmek üzere "kamu" ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim.
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninin daha
anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
3 üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 4
üncü maddeyi okutmadan önce, sisteme giren ve soru sormak isteyen
arkadaşlarımızın, 4 üncü madde okunmaya başlandıktan sonra sisteme girmelerini
rica ediyorum ve isimlerini siliyorum.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
Sağlık birimlerinin
Bakanlığa devri
MADDE 4. - Kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm
sağlık birimleri; bunlara ilişkin her türlü görev, hak ve yükümlülükler,
taşınırlar, taşınmazlar ve taşıtlarla birlikte, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait
olanlar rayiç bedeli karşılığında, diğerleri bedelsiz olarak aşağıdaki usul ve
esaslar çerçevesinde Bakanlığa devredilmiştir.
a) Genel ve katma bütçeli
idarelerden devredilen sağlık birimlerinde istihdam edilen personele ve
buralarda kullanılan araç, gereç, malzeme, demirbaş ve taşıt alımı ile bunların
bakım ve onarım giderlerine ilişkin olarak belirlenmiş bütçe ödeneklerinin
devir tarihi itibarıyla kalan tutarlarını, Bakanlık bütçesinin ilgili
tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
b) Bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren üç ay içinde;
1) Devredilen her bir
sağlık birimi için biri Maliye Bakanlığı, biri Bakanlık ve biri de sağlık
birimi devredilen kamu kurum ve kuruluşlarından olmak üzere üç kişilik bir
komisyon kurulur. Komisyonun başkanlığını Maliye Bakanlığı adına
görevlendirilen kişi yapar. Komisyonlar tarafından sağlık birimlerinin devre
konu taşınırları, taşınmazları, taşıtları ve mevcut personeli tespit edilerek
tutanağa bağlanır. Komisyonların personel tespitine ilişkin tutanakları ile
devredilen sağlık birimlerine ait boş kadro ve pozisyonlar Maliye Bakanlığı ve
Devlet Personel Başkanlığınca kesinleştirilir.
2) Sosyal Sigortalar
Kurumuna ait sağlık birimlerinin devre konu taşınır, taşınmaz ve taşıtlarının
bedeli Maliye Bakanlığı temsilcisinin koordinatörlüğünde, Bakanlık ve Sosyal
Sigortalar Kurumu temsilcilerinden oluşan komisyonlar tarafından tespit edilir.
Anılan bedel Hazine tarafından karşılanır. Bu bedelin ödenme süresi ve şartları
Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Komisyonlar, bedel tespit ederken
gerektiğinde, bedelin hesabında kullanılacak fiyatları, belediye, ticaret
odası, sanayi odası, borsa gibi kuruluşlardan veya bilirkişilerden soruşturur.
Taşınmazlarda bu işler için kanunların verdiği yetkiye dayanılarak ilgili
dairelerce tespit edilmiş birim fiyatlar varsa, bunlar da dikkate alınır.
Komisyonların teşkili ile çalışma usûl ve esasları Bakanlık ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca belirlenir.
c) Devredilen sağlık
birimleri ile ilgili olarak; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, Sosyal
Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına ilişkin sözleşmeleri hariç,
kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış sözleşmeler, kredi anlaşmaları,
yatırım projeleri ile kamu kurum ve kuruluşları leh ve aleyhine adlî ve idarî
yargıda sağlık hizmeti sunumundan, iyileştirici tıbbî malzeme alımından dolayı
ve sağlık hizmeti sunan personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra
takipleri, Bakanlık husumetiyle yürütülür, bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak
ve borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçer.
Devredilen sağlık
birimleriyle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına; sözleşmeler, kredi anlaşmaları,
yatırım projeleri ve davalar dolayısıyla bankalarca verilmiş olan teminat
mektupları ile ipotek belgeleri hiçbir işleme gerek olmadan Bakanlık muhatap
alınarak verilmiş sayılır.
d) Devredilen sağlık
birimleri ile bunlara ait taşınır, taşınmaz ve taşıtlardan ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarına şartlı olarak bağışlananların, devirden sonra da bağışlama
şartlarına uygun olarak kullanılmasına devam edilir.
e) Devredilen sağlık
birimlerinin, kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazi, arsa ve binaların bir kısmında
hizmet vermesi halinde, bunların komisyonlarca tespit edilecek kısımları
gerektiğinde ifraz edilerek veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak
Bakanlığa devredilir. Bu kısımların tespitinde; Sosyal Sigortalar Kurumunun
ihtiyacı, hizmetin etkin ve verimli sunulması ve geleceğe yönelik kapasite
ihtiyacı göz önünde bulundurulur. Binaların bir kısmında hizmet sunulan sağlık
birimlerinin devrinde komisyonlarca, devrin taşınır, taşıtlar ve personel ile
sınırlı tutulmasına da karar verilebilir.
f) Bu Kanunla Bakanlığa
devredilen sağlık birimlerine ait taşınmazların mülkiyeti tapuda re'sen Hazine
adına tescil edildikten sonra bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır.
Sağlık yardım
sandıklarının fiilen devredilen sağlık birimleri tarafından kullanılmakta olan
taşınır ve taşınmazlarının komisyonca belirlenecek bedeli, sandıkça kabul
edilmesi halinde bu sandıklara ödenir.
g) Bu Kanunla kamu kurum
ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Bakanlığa devredilmesi ile ilgili
olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri ile bu işlemlere
ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya, esas ve usulleri belirlemeye Maliye
Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Cemal Uysal söz istemiştir.
Buyurun Sayın Uysal. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sağlık, hem çok önemli
hem de çok sorunlu bir konu. Doğal olarak, muhalefet, çok geniş kitleyi
ilgilendiren bu konuda, tabiî ki, siyasî tavrını, özellikle de SSK
hastanelerinin devri konusunda ortaya koymuştur; gerçekten de, buna şiddetle
karşıdır. O kuruluşta, aşağı yukarı yirmi yıl görev yapmış bir insan sıfatıyla
şunu ifade edeyim ki, getirilecek olan sistem, hem Sosyal Sigortalar Kurumu
için hem de Türkiye'nin geneli için bugünkünden çok daha iyi olacaktır.
Sayın muhalefet
temsilcileri, burada -dünkü ve bugünkü konuşmalarından edindiğim kadarıyla-
yeni sistemin bir özelleştirme mahiyetinde olduğu ve hastaları müşteri,
hastaneleri de işletme haline getireceğini ifade ediyorlar; gerçek, bunun tam
tersidir. Neden tam tersidir; burada, sağlık hizmeti daha fazla
kamulaştırılıyor. Bunu şunun için ifade ediyorum: Genel sağlık sigortasıyla
primli rejime geçileceği için, hiç kimse, cebinden ne doktora ne hastaneye ne
de ilaca para ödeyecektir; bu, bir gerçektir.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Nereden?..
CEMAL UYSAL (Devamla) -
Ama, bugünkü durumu ifade edeyim: Bugün, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kura tabi
olup da prim ödeyen yüz binlerce insan, bu primleri ödedikleri halde, ne Sosyal
Sigortalar Kurumundan ne de Bağ-Kurdan hizmet satın almamaktadırlar. Neden
almıyorlar; hizmet kalitesiz olduğu için almıyorlar, daha doğrusu, oralarda
büyük bir sıkıntı olduğu için almıyorlar; ama, getirilecek olan bu sistemde,
hiç kimse, cebinden bir ödeme yapmayacak; ilacı da, hastane hizmetlerini de,
hekim hizmetlerini de ücretsiz olarak alacak.
Bir çelişki de şu: Dün
konuşan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu "bu, bir mülkiyet sorunu değildir; bu,
tamamen organizasyonla ilgili bir sorundur" dedi. Bir baktım, Sayın Öktem
de "biz, hastanelerin devrine karşı değiliz; bu, bir mülkiyet sorunudur, SSK
hastanelerine elkonuluyor" dedi. Gerçekten, böyle bir şey yok. Bakın, bu,
çok genel bir kompleksin; yani, yapılmakta olan büyük bir reformun bir
ayağıdır, kurumsal altyapının tamamlanmasıyla ilgili bir ayaktır. SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle, Sosyal Sigortalar Kurumu
mensupları, oradan hizmet alanlar hiçbir sıkıntı çekmeyecekler, hiçbir
mağduriyetleri olmayacaktır.
Burada, tamamen sosyal
güvenlik esprisi dışında, özellikle özel sigorta sisteminde cari olan bir paket
programından falan bahsediliyor. O paket program, sosyal güvenlik sisteminde
yoktur; yani, sosyal güvenlik sisteminde, esasen, tabiî ki, sigorta kolları
itibariyle bir paket programı vardır; ama, onu satın alma konusunda hiçbir
sıkıntı yoktur. Bugünkü normlar; yani, bütün hastalıklar, bütün hastalık
riskleri, bugün olduğu gibi, o sistemde de karşılanacaktır ve o sistemde de
sadece prim alınacaktır.
Bakın, bu sistemin, daha
çok kamulaştırma haline gelmesinin diğer bir özelliği de, bugün, aşağı yukarı
nüfusun yüzde 87'si sağlık sigortası kapsamında olduğu halde, Sağlık Bakanlığı
rakamlarına göre, sağlık giderlerinin yüzde 28'i özel olarak yapılmaktadır.
Bunun bugünkü bedeli aşağı yukarı 4 milyar dolardır; yani, sisteme prim ödediği
halde, vatandaşlar, sağlık sistemine, cebinden de aşağı yukarı 3-4 milyar dolar
para harcamaktadırlar.
Bu rejim nedir; bu
rejimin iki temel unsuru var; bir tanesi yaşlılık sigortası, emeklilik
sigortası; bir tanesi de sağlık sigortası. Zaten, yeni sistemde, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur olmayacağı ve onlar, bir sigorta
kurumu kapsamında, yaşlılık sigortası, emeklilik sigortası rejimi içerisinde
toplanacakları için, onların bir sağlık primi almaları söz konusu değildir ve
hastane işletmeleri de söz konusu değildir. Yarın, tasarı buraya geldiği zaman,
Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur kaldırılıp, yerlerine Emeklilik Sigortası Kurumu
kurulduğu zaman, bu kurum, sadece, emeklilik primi tahsil ettiği zaman, sağlık
primini de genel sağlık sigortası tahsil ettiği zaman, o sistem içerisinde;
yani, emeklilik rejimi içerisinde prim almayacağı için, bir sağlık ünitesinin
bulunması mümkün değildir.
Sosyal Sigortalar
Kurumunda bulunduğumuz zaman içerisinde yapılan genel kurullarda, yıllardan
beri, o genel kurulların öncesinde veya sonrasında -onbeş yirmi sene önce-
üniversitelerden akademisyenler de çağırılmak suretiyle paneller düzenlenirdi.
O panellere katılan hocalarımız, çok değerli sosyal politika profesörleri
"sağlığı Sosyal Sigortalar Kurumunun içinden çıkarın; bu, sosyal güvenlik
rejimi içerisinde olamaz, ayrı bir birim haline gelsin" diye defalarca
söylemişlerdir ve bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet üretmektedir; ama,
geçtiğimiz yılın 10'uncu ayına kadar, yapılan anlaşmalar sonucunda, 33 000 000
kişi, Sağlık Bakanlığı hastanelerinden hizmet satın almıştır; 33 000 000
kişi... Yani, Sosyal Sigortalar hastaneleri, artık, kapasite olarak, yeterli
değil ve zaten, biraz evvel ifade ettiğim yeni sistem içerisinde de, sigorta
kapsamında sadece sağlık sigortası ve yaşlılık sigortası olacağı, işletmecilik
olmayacağı için, orada yer alması da mümkün değil.
Tabiî, bunun çok
gerilerine gittiğimiz zaman, bakıyoruz, Devlet Demiryolları hastaneleri Sosyal
Sigortalar Kurumuna devredilmiş, Makine ve Kimyanın hastaneleri devredilmiş,
Zonguldak'ta Amele Birliğinin hastanesi devredilmiş. Bundan evvel de bu
devirler yapılmış, şimdi de Sosyal Sigortalar Kurumunun hastaneleri Sağlık
Bakanlığına devrediliyor. Bu devir, genel bir politikanın, genel bir reformun
temel ayaklarından biri olacak ve hiç şüpheniz olmasın, yeni rejim çok daha iyi
olacak.
Bakın, Türkiye'de,
özellikle sağlık alanında, biz, daha, kurumsal altyapıyı konuşuyoruz, esasında
meselenin lafzını konuşuyoruz, daha, ruhuna gelmedik, ona da geleceğiz; ona da,
o tasarılar, temel reformlar geldiği zaman geleceğiz.
Türkiye'de bir hastane
yönetimi sorunu vardır. Özel sektör, 2010 yılının, 2020 yılının yöneticilerini
(management'ını) bugünden belirlemiş, insanları belirlemiş "2010 yılında,
2020 yılında benim yöneticim bu olacak" diyor. Biz, hastaneleri çok
amatörce yönetiyoruz. 30-35 yaşında bir genel cerrahı, 30 yaşında bir beyin
mütehassısını, 30 yaşında bir dahiliye mütehassısını, hiçbir yönetim tecrübesi
olmadığı halde, 1 500 yataklı hastaneye, 1 500 de çalışanı var, 3 000 kişinin
başına amir yapıyoruz. Bunu, bir defa, dikkate almamız lazım, buraya yönetici
yetiştirmemiz lazım; yoksa, dünyanın en kritik alanı olan sağlık alanı gibi çok
önemli bir alanda böyle amatörce yönetimlerle hastaneleri iyi bir duruma
getiremeyiz. Zaten, gerçekten de, bu organizasyon kurulduktan, kurumsal altyapı
hallolduktan sonra, sağlık hizmetlerinin içeriğine, onların kalitesinin
artırılmasına, bunun için tedbirlerin alınmasına sıra gelecek. Bütün bu sistem,
gayri safî hâsılanın yüzde 19'u, Türkiye'de, sosyal politikayla ilgili. Bu,
aşağı yukarı bugün 60 milyar dolar yapıyor. Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli
Sandığı, Bağ-Kur ve sağlık kapsamına alınacak tüm nüfus da dahil edildiğinde,
Türkiye'de, aşağı yukarı 50 milyar dolarlık -ki, bugün 40 milyar dolar
civarındadır- bir prim tahsilatı yapılacak. Hem hizmetin kalitesi hem de bu
primlerin tahsili fevkalade önemli bir hale gelecek, yeni rejim bunu, bir
kompleks olarak çok tutarlı bir sistem içinde yapacak. Şunu tekrar ifade
ediyorum: Hiçbir zaman özelleşmeyecek, kamu sosyal güvenliği, bugünkü normları
ve standartları daha da ileri götürülmek suretiyle devam edecek, hiç kimse
cebinden para ödemeyecek, ödemesi de, zaten, primli rejimde mümkün değil ve
sistem çok daha rasyonel olacak.
Bakın, hükümetimiz, genel
olarak, Türkiye'de yerelleşmeye önem veriyor; ama, burada bir merkezî yapıya
doğru gidiyor; yani, pragmatik olarak, rasyonel olarak konulara yaklaşıyor.
Bundan kimsenin endişesi olmasın.
Ben, bu tasarının,
bugünkü sistemi çok daha ileriye götüreceğine inanıyorum; hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Uysal.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsı adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri;
görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz tasarının en önemli maddesi, bir anlamda temel maddesi,
kalbi; ama, önemli olduğu kadar da, evrensel hukuk kurallarına, Anayasaya
aykırı olan maddesi.
İki gündür bir tasarı
görüşüyoruz. Tasarıda, Anamuhalefet Partisinin sözcüleri çıkıyor bir şeyler
anlatıyor, iktidar sözcüleri de çıkıyor bir şeyler anlatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
görülen odur ki, bir sağırlar diyaloğu götürülüyor; herkes, anladığını
anlamazdan geliyor. Şimdi, buraya çıkıp, Anamuhalefet sözcülerinden hiçbirisi
"SSK hastaneleri çok iyi hizmet veriyor; bravo, onlara 10 numara"
demedi. Böyle bir şey yok. SSK hastanelerinde hizmet kalitesinin kötü olduğunu hepimiz biliyoruz, devlet hastanesinde de kötü olduğunu
biliyoruz. Bu, başka bir şey; burada tartıştığımız bu değil.
Değerli arkadaşlarım,
tartıştığımız şu; ikidebir, siz de sağlığı bütüncül politikaya kavuşturacağız
dediniz, bakın sizin programınızda da var filan diye söylüyorsunuz ya; buradaki
mesele şu, şimdi, anlaşılması gereken meseleyi iyi anlayalım. Hukuka uygun
davranır hukuk devleti, hukuku çiğneyerek hukuk devleti olunmaz. Cumhuriyet
Halk Partisinin programında -dün, Genel Başkanım da açıkladı- "işçilerin
hakları saklı kalmak kaydıyla yönetimini" diyor; mülkiyetini değil.
Mülkiyeti, binlerce işçinin ve işverenin primiyle oluşturulmuştur. Şimdi burada
yapılan iş bu değil. İkisinin birbirinden ne farkı var canım, elimizde iki
yağlı hamur; birine şeker katıyor pişiriyorsunuz kurabiye oluyor, birine şap
katıyorsunuz kurabiye olmuyor; olmaz tabiî kurabiye, ona şap kattınız. Olmaz
tabiî kurabiye...
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Yanlış söylüyorsunuz, hiç alakası yok.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin ne yapacağını programından...
Siz, tabiî ki,
sosyaldemokrat değilsiniz, anlayamayabilirsiniz; sorun, anlatalım. Kopya çekme
ihtiyacı içerisindeyseniz, buna gerek yok, biz anlatalım size.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Siz
anlasanız problem yok zaten.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bakın, şimdi, bu yasa neyi öngörüyor değerli arkadaşlarım; SSK'nın mülkiyetinde
bulunan hastanelerin sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devrini öngörüyor.
Peki, SSK bir tüzelkişilik midir; 48 kişilik bir genel kurulu var, içinde 15
işçi temsilcisi var, 15 işveren temsilcisi var, 5 emekli temsilcisi var, 2 yurt
dışında çalışan işçi temsilcisi var, iş hukuku profesörleri var vesaire... 1
başkan, 8 de yönetim kurulu üyesi var; içinde, işçi temsilcisi var, işveren
temsilcisi var, emekli temsilcisi var. Yani, SSK Genel Müdürlüğü, bir
tüzelkişilik ve kanununda da yazıldığı gibi özel hukuk hükümlerine tabidir;
yani Orhan Eraslan gibi, yani Sağlık Bakanı Recep Bey gibi bir kişi. Hastaneler
de bunların malvarlığı. Bu kanun tasarısını görüştüğümüz şu saatlerde, şu
dakikalarda bile, teorik olarak -pratikte yetişir, yetişmez; o ayrı- SSK
Yönetim Kurulu, tüm hastanelerini satma hakkına sahip; neyi görüşüyorsunuz
kardeşim, ben, malımı sattım diyebilme hakkına sahip; Anayasa Mahkemesi kararı
burada.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Dün yok dediler, ne oldu?!
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Efendim, Anayasa Mahkemesi kararı burada.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Onu
okumamışlar.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Onu okumamışsınız...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Halil Bey, ben size vereyim.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bir şeyi görüşüyoruz, kanun çıkarıyoruz. Bu kanun neye müdahale ediyor;
kişiler arasında özel hukuk ilişkilerine müdahale ediyor. Yani, SSK'nın
mallarına kanunla elkoyuyoruz. O zaman, bedelini ödemeden, bir holdingin malına
da kanunla elkoyun veya vatandaşın da -vatandaş Ahmet'in de, Ali'nin de- malına
elkoyun. Yapılan işlem...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ne
alakası var?!.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bakın, alakası var.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Elkoyup da eve mi götürüyoruz?!
BAŞKAN - Sayın Kafkas...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Arkadaşlarım, dün, soru sormak için söz istemiştim; sıra gelmedi. Sayın Bakana,
kamu malının devlet malından farkı nedir, arasındaki farklar nedir diye
soracaktım. Bakın, SSK Kanununda yazıyor: "SSK malları devlet malı
sayılır." Yani, devlet malı değil, sayılır, onun gibi korunur... Şimdi,
burada, bunun anlamı şudur: SSK'nın malı, devletin mamelekinde değildir,
patrimuanında değildir. O, kamu tüzelkişisinin, özel hukuk hükümlerine göre,
mülkiyetinde olan bir maldır. Bu mala elkoyuyoruz.
Bizim hukukumuzda ve
evrensel hukukta, dünyanın her ülkesinde, mülkiyetin değişmesinin biçimleri
vardır. Nedir bunlar değerli arkadaşlarım; sayalım; biri satım, biri hibe,
yani, bağış, biri trampa, yani, takas, biri mirastan intikal, biri
kamulaştırma. Bunlardan hangisi buna uyuyor; bir bakalım, bir irdeleyelim.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Kamulaştırma...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Biz, SSK'nın mallarını, hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrettiriyoruz. Bu
bir satış mıdır arkadaşlar, satış olabilmesi için iki özgür irade olması lazım;
birisi, satıcının iradesi; yani, SSK Yönetim Kurulunun iradesi, birisi alıcının
iradesi; satış aktinin gerçekleşmesi için bu şart. İkincisi, bir satış bedeli
olması lazım. Böyle bir irade var mı; yok. Satıcı benim malım satılık demiyor,
Sağlık Bakanlığı biz alacağız diyor; satıcı, satmıyor. Üçüncüsü, bedel. Bedel
var mı değerli arkadaşlarım; yok. Satışın gerçekleşebilmesi için bedelin
kayıtsız şartsız olması gerekir. Bakanlar Kurulu diyor ki: "Rayiç bedele
göre saptayacağız." Ne zaman; saptarız, merak etmeyin. Ne zaman ödeyeceksiniz;
uygun gördüğümüz zaman. Peki, yüz yıl sonra ödenir denilmesinde teorik olarak
mâni hal mi var bu kanuna göre; yok. Peki, bu bir trampa mıdır arkadaşlar,
karşılığında bir şey mi alıyor; hayır. Bir hibe midir, hibe iradesi var mıdır;
hayır. Miras intikali de değildir tabiatı itibariyle. Kamulaştırma da değil
arkadaşlar. Kamulaştırmada, kamulaştırma kararından önce, kamulaştırma bedeli
millî bir bankaya depo edilir. Bu hiçbiri değil. Evrensel hukuk ilkelerinden ve
bizim mevzuatımızdaki ilkelerden hiçbirine uymaz, hiçbiri kabul edilemez. Bu
nedenle, bu, doğrudan doğruya özel hukuk ilişkilerine müdahaledir.
Değerli arkadaşlarım
"canım, böyle olsun, idare ediverin..." Ediverelim; ama, bu hukuk
devleti; Anayasayla, yasayla yönetiliyor. Hukuka aykırı olarak elkoyuyorsunuz
malına; SSK'nın malına hukuka aykırı olarak elkoyuyorsunuz.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
SSK'lıların çilesine elkoyuyoruz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Efendim, dinler misiniz.
Dün, arkadaşlarım
"bu bir gasptır" deyince, Sayın Bakan alındılar, gücendiler. Ben,
gasp demiyorum, hukuksuz olarak elkoyma diyorum. Ceza Kanunundaki adı gasptır
onun. Yani, Ceza Kanunundaki adı "gasp" tır onun; ama, ben, Ceza
Kanunu terminolojisini kullanmıyorum "hukuksuz olarak elkoyma"
diyorum. Hukuka uygun bir yanı yok.
Değerli arkadaşlarım bu
yapılan işlemin Anayasamız açısından durumu nedir derseniz, isterseniz,
zamanımızın elverdiği kadar onu da irdeleyelim
Değerli arkadaşlarım, bir
kere, yapılan işlem, hukuka aykırı olduğu için, evrensel ve ulusal hukuk
mevzuatı içerisinde yer almadığı için
Anayasanın 2 nci maddesinin hukuk devleti ilkesine aykırıdır. 2 nci
maddeye, yine, özel hukuk ilişkilerine müdahale olduğu için aykırıdır. Yine 2
nci maddeye, nihaî olarak sosyal devleti yok etmeyi hedeflediği için aykırıdır.
Özel mülkiyet hakkına müdahaleyi taşıdığı için Anayasanın 35 inci maddesine
aykırıdır. Sosyal güvenlik hakkına müdahale ettiği için 60 ıncı maddesine
aykırıdır değerli arkadaşlarım. 8 inci maddesine aykırıdır; yürütmeye sınırsız
bir yetki devri veriliyor, görev veriliyor. Yani, esasları ve çerçevesi
belirsiz, sınırsız takdir yetkisi veriliyor; bu, bir çeşit yasama yetkisinin
devri anlamına gelir; bu yönüyle de Anayasaya
aykırıdır.
Tabiî, başka bir hukukî
durum daha var, onu da bahsetmeden geçemeyeceğim. Şimdi, zannediliyor ki, bu
yasa çıkar -işte, Cumhurbaşkanı çevirir çevirmez , o, onun yüksek takdirleri;
Cumhuriyet Halk Partisi, kuşkusuz ki, bu kadar uğraştığı bir yasayı Anayasa
Mahkemesine götürecek- Anayasa Mahkemesi kararı çıkana kadar biz, alır da gideriz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Nereye gideceğiz?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon)
-Neyi , neyi?!
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Anayasa Mahkemesi kararı da geriye yürüyemediği için bir de facto olur, fiilî
bir durum olur zannediliyor.
Arkadaşlarım, her rayiç
bedel takdiri idarî yargının denetimine tabidir. Zannettiğinizden daha fazla,
idarî yargıda dava açılacak, zannettiğinizden daha fazla, bu konu yargıyı
sıkıntı içerisine sokacaktır, sizleri yargı karşısında sıkıntı içerisine
sokacaktır. Bunu, hukukî olarak bilmenizi istiyorum.
Yasayı hazırlayanlar,
aslında, bunu önlemeyi düşünmüşler; ama, sonra bakmışlar ki, çok büyük bir gaf
yapıyoruz; 7 nci maddede demişler ki, ihtilafları; yani, ortaya çıkacak
anlaşmazlıkları Başbakan çözer.
Başbakan, mahkeme değil!
Bizim sistemimizde...
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Nerede, hangi maddede?!
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Kaldırdığınız 7 nci maddede...
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Kalkmış maddeyi niye konuşuyorsun burada!
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bir dinler misiniz Sayın Kafkas... Sayın Kafkas, dinleme nezaketi gösterirseniz
anlatırım ben.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Kalkmış maddeyi varmış gibi konuşuyorsun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Şimdi, kaldırma gerekçesinde de "nasıl olsa Başbakan yürütmenin başı;
böyle demeye gerek yok, fark etmez" denilmiş. Yani, aynı niyeti, aynı
iradeyi taşıyor; ama, onu gizlemeye çalışmışlar; fakat, arkadaşlar, o yönüyle
dahi Anayasanın 11 inci maddesine...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Bir
yanlışı düzeltti komisyon.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Gerekçesi var efendim; kaldırma gerekçesini, sizin üyesi olduğunuz Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun raporundan okudum; göstereyim
isterseniz.
Şimdi, o, aynı iradeyi
taşıyor. Değerli arkadaşlarım, bunu da nazara aldığınızda, Anayasanın 11 inci
maddesine de aykırıdır.
Anayasamızın 56 ncı
maddesine de aykırıdır. Her ne kadar 56 ncı madde yönünden hareket ederek, 56
ncı maddeye uygun hale getiriyoruz diye gerekçelendirilse de, Anayasanın 56 ncı
maddesine de aykırıdır; çünkü, sağlık hakkı hususunda "devlet, bu görevini
kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek yerine getirir" deniliyor.
Böyle, mülkiyetine de
müdahale ederek tek elde toplar diye bir şey söz konusu değildir.
Anayasanın 60 ıncı
maddesine de aykırıdır; çünkü, bunlar, işçilerin, işverenlerin primleriyle ve
gelecek nesillerdeki emek dünyasının garantisi olmak üzere oluşturulmuş
değerlerdir, malvarlıklarıdır. Bunlara, ulusal ve uluslararası hukuk hükümlerine
aykırı yasalarla, hukuksuz olarak elkonulması sonucu sosyal devlet yok
ediliyor, sosyal güvenlik yok ediliyor; dolayısıyla, 60 ıncı maddeye de
aykırıdır.
Nihayet, bunun niye
yapıldığı konusuna gelince; değerli arkadaşlarım, o, AKP belgelerinde var, benim
de elimde, inceliyorum, inceledim defalarca, şimdi de inceliyorum; gerek acil
eylem planında gerek hükümet programında gerek parti programında, hepsinde var.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - O
sizde de var.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bunun bir adım sonrası yerel yönetimlere devirdir.
İşte, Halil Bey,
bizdekiyle anlayamadığınız şu: Bizdekinde yağlı hamura şeker katılıyor,
sizinkinde şap katılıyor. İkisini de beyaz zannetmeyin.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Sen öyle düşünüyorsun... Siz öyle görüyorsunuz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Biri kurabiye olur, biri yenecek bir şey olmaz; farkı bu. Bunu görün lütfen.
Bizden kopya çekecekseniz, biz anlatalım, siz zahmet etmeyin.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - O
sizin takdiriniz!
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Amma çok laf atıyorsun; çık da konuş kardeşim!
Şimdi, burada, bir
noktadan sonra yerel yönetimlere devri, bir adım sonrası da özelleştirme... Bu,
bir sistem arkadaşlar, dünyada sistem. Nedir sistem; sağlığı, eğitimi, kamu
hizmeti sayıp saymamadır; yani, ya bunu kamu hizmeti sayarsınız, buradan para
kazanmayı, birilerini zengin etmeyi nazara almazsınız, bu bir kamu hizmetidir
dersiniz, kamu hizmetinin gereğini yaparsınız veya bu bir kazanç kapısı
dersiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Şimdi, kazanç kapısı seçeneğini seçtiğiniz belli oluyor, anlaşılıyor, bunu
anlayabiliyorum; ama, dünyada bunu seçenler de, yavaş yavaş kamu hizmeti
noktasına dönmeye başladılar; bunu da görmenizi istiyorum.
Türkiye'de, genel sağlık
sigortasından çok moda olarak söz ediliyor. Sanki, hiç bilinmeyen, yeni
bulunmuş bir şeymiş gibi, Sayın Bakan söylüyor, AKP sözcüleri söylüyor.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliğinde bu yürümedi; İtalya ve Yunanistan'da iflas etti, battı. Onlar
kamu hizmetine geri dönmeye çalışıyorlar, sağlığın kamu hizmeti olduğuna...
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Kamu hizmeti...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Hayır, bedelli olan şey kamu hizmeti olmaz. O bedel...
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Sigorta karşılığı, prim karşılığı yapılan bir müşteri ilişkisidir. Bu,
özelleştirme sisteminin tamamıdır. Bu şekilde olduğunu görün. Bununla
Türkiye'yi ciddî bir sıkıntıya sokuyorsunuz, ciddî bir sıkıntıya sokmak
üzeresiniz. Yazık ediyorsunuz. Halkın sağlığıyla oynamayın. Bundan dolayı hiç
kimse size rahmet okumayacaktır.
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Uysal'ın konuşmasıyla ilgili bir açıklama yapmak istediğinizi belirtiyorsunuz.
Hangi konuda söz istiyorsunuz; önce onu bir açıklar mısınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Cemal Uysal, konuşmasını yaparken, SSK hastaneleriyle ilgili
olarak, benim ismimi de kullanarak "bu bir mülkiyet sorunu değildir"
ifadesini kullandı ve bu konuda, benim düşüncem, Sayın Uysal tarafından farklı
şekilde yansıtıldı; bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. -
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'ın,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesi nedeniyle konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Cemal Uysal,
konuşmasını yaparken, SSK hastanelerinin mülkiyetinin devri konusunda yaptığım
bir açıklamada "bu bir mülkiyet sorunu değildir" diye bir ifade
kullandığımı ifade etti. Ben, SSK hastanelerinin devri sağlıkta bir mülkiyet
sorununa indirgenemez; sağlık sorunu bir mülkiyet sorunu değildir demiştim;
çünkü, hastanenin...
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Zaten aynı kapıya çıkıyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Olur mu efendim ikisi de, çok farklı.
Hastanenin, devlet
hastanesi, özel hastane, SSK hastanesi olması çok önemli değil. Önemli olan
orada tedavi görecek olan insandır. O insanın hangi koşullarda, nerede tedavi
göreceği çok önemlidir. Dolayısıyla, biz, SSK hastanelerini alıp devlet
hastanesine bağlamakla sağlık sorununu çözmüyoruz. Bizim söylemek istediğimiz
bu. Sağlıkta sorun mülkiyet sorunu değildir. Sağlıkta sorun daha farklı bir
sorundur.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, konu anlaşılmıştır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Hemen bir şey daha söyleyeyim Sayın Başkanım.
Eğer öyle olsaydı, dikkat
buyurunuz, Bağ-Kurluların hastanesi yok. Peki, şu soruyu kendinize sordunuz mu;
Bağ-Kurlular devlet hastanesinde niye üçüncü sınıf vatandaş durumunda?
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kılıçdaroğlu.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Devam)
BAŞKAN - Hükümet adına
söz isteyen, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, öyle görünüyor ki, hangi maddeyi tartışırsak tartışalım,
Cumhuriyet Halk Partisinden konuşan değerli arkadaşlarım -şu ana kadar böyle
oldu- hep bu mülkiyet sorunu üzerinde duracaklar.
Değerli arkadaşlarıma,
net olarak, şimdi, şunu soruyorum: Sosyal Sigortalar Kurumunun malları özel mal
mıdır, devlet malı mıdır?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Özel maldır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - "Özel maldır" diyorsunuz değil mi Sayın Kılıçdaroğlu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Aynen öyle Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Güzel.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Özel hukuk hükümlerine tabi maldır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Yani, özel mal mıdır, devlet malı mıdır? Çünkü, biraz evvel
"özel maldır" dediniz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, burada bir belge var. Detaylarına girmeyeceğim; Yüce Heyetinizi çok
meşgul etmek istemem. Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun mallarının satışlarıyla
ilgili olarak çıkarılan bir kanunla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine yapılan
bir itiraz üzerine, Anayasa Mahkememizin aldığı bir kararın burada bir örneği
var. Ben şimdi sizin huzurunuzda gerekçeli karardan bir paragraf okuyacağım.
Gerekirse üç defa okuyacağım bu paragrafı, başka bir şey de söylemeyeceğim.
Olay o kadar net ki. Belki o zaman kolay anlaşılır.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Anayasa Mahkememiz şöyle söylüyor: "Sosyal Sigortalar Kurumu,
idarî ve malî yönden özerk, özel hukuk hükümlerine bağlı bir kamu
tüzelkişiliğidir. Kuruluşun alacakları devlet alacakları derecesinde imtiyazlı
-lütfen buraya dikkat edilsin- malları da devlet malı niteliğindedir." (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bunda anlaşılmayacak bir şey var mı?!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Bakın Sayın Bakan, "devlet malıdır" demiyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ben bir daha okuyacağım değerli milletvekilleri. "Sosyal
Sigortalar Kurumu, idarî ve malî yönden özerk, özel hukuk hükümlerine bağlı bir
kamu tüzelkişiliğidir. Kuruluşun alacakları devlet alacakları derecesinde
imtiyazlı, malları da devlet malı niteliğindedir."
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Evet, niteliğindedir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Bu tartışma, çoktan bitmiş bir tartışma. Dolayısıyla, sayın
Anamuhalefet Partisi sözcülerinin meseleyi sağa sola çekmeleri kendileri
açısından tabiî karşılanabilir; ama, ben onlardan istirham ediyorum; lütfen, ne
şahsımı ne de Hükümetimi, hukuksuz olarak elkoyma ve benzeri gibi şeylerle
suçlamak talihsizliğini burada tekrarlamasınlar.
SALİH GÜN (Kocaeli)-
Senin hukuk anlayışın ayrı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Olay çok açık ve çok net...
ORHAN ERASLAN (Niğde)- Bu
okuduğun beni doğrular, sizi değil.
BAŞKAN- Sayın Eraslan,
lütfen...
ORHAN ERASLAN (Niğde)-
İnsaf!.. Okuduğun beni doğrular. Devlet malı değil; ama, niteliğindedir.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Özellikle hukukçuların çıkıp da burada, Anayasa Mahkemesinin açıkça
"devlet malı niteliğindedir" diye karar bildirdiği bir hususta
meseleyi başka taraflara çekme çabaları tamamen beyhudedir.
ORHAN ERASLAN (Niğde)-
Devlet malı değil ama... Bilmiyorsun be birader!
BAŞKAN- Sayın Eraslan,
lütfen...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Ben bunu Yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirlerine arz
ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
ORHAN ERASLAN (Niğde)-
Bilmiyorsun! O okuduğun beni doğrular; bilmiyorsun!
BAŞKAN- Sayın Eraslan,
hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de şahsınız adına madde üzerinde 15
dakika konuştunuz.
ORHAN ERASLAN (Niğde)-
Ama, yani, bu kadar da olmaz. Anlattığı şey Sayın Bakanı doğrulamaz, benim
söylediğimi doğrular.
BAŞKAN- Lütfen, Sayın
Eraslan...
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Yani, anlamamış; anlarmış gibi yapıyor! Ben size anlatayım özel hukuk nedir
diye.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, yerinde birkaç kere daha oku, belki daha iyi
anlarsın!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, yerinde tekrar et, anlarsın!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Vatandaş ne olduğunu anladı
efendim, hiç patırtı etme.
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
buyurun.
Konuşma süreniz 5
dakikadır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının 4
üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Hekimliğe benzemiyor! Sayın Bakan, yerinde birkaç defa daha tekrar
et, anlarsın.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen anlamazsın, nefesini
yorma!
BAŞKAN -Sayın Bayındır,
lütfen...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Tekrar okuyun...
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen parmağını kaldır, indir;
yorma çeneni! Vatandaş anlar, sen anlamazsın!
BAŞKAN - Sayın
Bayındır...
Buyurun Sayın Akbulut.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
milletimizin gözü önünde iki günden beri bir tartışma yaşanıyor. Bir tarafta,
Sosyal Sigortalar Kurumuna ait hastanelerden sınırlı imkânlarda sağlık hizmeti
almaya çalışan, daha doğrusu bir türlü alamayan milyonlarca vatandaşımız ve
onların çilesine son vermeye çalışan kararlı bir hükümet ve görüşülmekte olan
bir tasarı; diğer tarafta, kanaatimce, kendilerinin bile samimiyetle
inanmadıkları ısrarlı birtakım gerekçelerle tasarının yasalaşmasını engellemeye
çalışan bazı arkadaşlarımız!.. Bunun değerlendirmesini Yüce Türk Milleti
yapacaktır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İşçiler sokaklarda, Kızılay Meydanında...
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada, kürsüde konuşan bir hatip varken, onun
sözünü kesecek şekilde, konuşmasını engelleyecek şekilde davranan değerli
milletvekillerinin durumunu da, yine, Yüce Türk Milleti çok yakından izleyecek
ve değerlendirecektir.
Değerli arkadaşlar,
hükümetin görevi, herkese eşit şartlarda sağlıklı bir sağlık hizmeti sunmaktır;
ama, ne yazık ki, devlet, anayasal bu görevini, farklı statüdeki sağlık
kurumları nedeniyle eşit bir şekilde yerine getirememektedir.
Hükümetimiz, nitelikli
bir sağlık hizmeti sunulmasını, sosyal devlet anlayışının zorunlu bir şartı
olarak görmektedir. Bu nedenle planlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı üç ayaklıdır
ve bunun ilk ayağı kısa bir süre önce Mecliste görüşülerek kabul edilen Aile
Hekimliği Yasasıdır. İkinci basamak, şu anda görüştüğümüz kamu kurumlarına ait
sağlık brimlerinin Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştirilmesidir. Yine,
üçüncü ayağı da, inşallah, kısa bir süre içerisinde Meclise getirilecek olan
genel sağlık sigortası yasasıdır ki, bu yasayla, herhangi bir sosyal güvenlik
kurumuna tabi olsun veya olmasın, doğacak çocuğunun doğumundan ölümüne kadar,
ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın bütün sağlık harcamaları parasız olarak devlet
tarafından karşılanacaktır. Bunu da kısa bir süre sonra, inşallah, hep birlikte
göreceğiz.
Değerli arkadaşlar,
uygulamada, Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi hastaneler, Sosyal Sigortalar
Kurumunun hastaneleri, devlet hastaneleri, kamu kurumlarına ait hastaneler
arasında büyük bir karışıklık yaşanmakta; bunu hepimiz kabul ediyoruz. Bunlar
arasında koordinasyon ve işbirliği yok. Bunların binaları, personeli,
araç-gereçleri, tıbbî malzemeleri verimli bir şekilde kullanılamıyor. Bazen bir
kamu kurumu için alınan bir sağlık malzemesi bir başkasında 5 katı, 10 katı,
100 katı daha fazlasına satın alınabiliyor. Bunu, biz, çoğu kez basından,
radyodan, televizyondan ibretle duyup, tanık oluyoruz.
Şimdi, bu yasayla ne
yapılıyor; yaklaşık 34 000 yatak kapasitesi olan 149 hastaneden sınırlı
imkânlarla yararlanmaya çalışan Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi vatandaşlarımıza,
yine, 100 000'e yakın yatak kapasitesi olan Sağlık Bakanlığına ait 680 adet
hastaneden yararlanma imkânı sunuyoruz. Yine, 7 500'den fazla olan sağlıkocağı,
sağlık istasyonu, sağlıkevinden yararlanma imkânı sunuyoruz. 1 000'den fazla
ambulanstan, yine, SSK'lı vatandaşlarımız yararlanacak. Bunlarla da
kalınmayacak; 10 000'lerce -150 000'den fazla, 170 000 civarında olacak-
doktor, hemşire, ebe ve diğer sağlık personeli, yine, SSK'lı vatandaşlarımızın
hizmetine sunulacak. İlaveten, diğer kamu kurumlarının, PTT'nin, Millî
Eğitimin, Emniyetin, efendim, Ziraat Bankasının, Sümerbankın hastaneleri, yine,
bu vatandaşlarımızın hizmetlerine sunulacak.
Ne oluyordu şimdiye
kadar; SSK'lı hastalarımız hastanelerde tedavi edilme imkânını bulamıyorlardı,
hastane kapılarından döndürülüyorlardı, ameliyat için aylar sonrasına gün
veriliyordu. SSK hastanelerinden telefonla randevu verilmesi bile tarihî bir
başarı olarak hepimize duyuruldu, herkes bunu çaresizlik içinde kanıksadı.
Çaresizliğin diğer bir
örneği, yine, SSK ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılan protokol
çerçevesinde...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
toparlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
... 2004 yılının ilk on
ayı içerisinde 33 000 000 SSK'lı hastanın birinci basamak sağlık hizmetlerinden
yararlanmak üzere Sağlık Bakanlığı tesislerine müracaat etmesi.
Arkadaşlar, bu, ibret
verici bir olaydır. Bu kısa zamanda 33 000 000 vatandaşımızın Sağlık Bakanlığı
tesislerine başvurmuş olması da, vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine
susamışlığının bir göstergesidir.
Değerli Başkan,
izninizle, ben, burada, bu yasa tasarısının Anayasaya aykırılığıyla ilgili
iddialara da cevap vermek istiyorum.
Dün burada CHP Grubu
adına konuşan değerli arkadaşlarımız, özellikle bu yasa tasarısının alelacele,
hızla, bir kapkaç yapılıyormuşcasına Genel Kurula getirildiğini söylediler.
Kesinlikle bu böyle değildir. Bildiğiniz gibi, bu tasarının Büyük Millet
Meclisine sevki 28 Ekimde olmuştur. 9 Kasımda Sağlık Komisyonunda, 24 Kasımda
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür ve iki ay geçtikten sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiştir. Hepimiz bu yasa tasarısıyla
çok yakından ilgiliyiz. Kaldı ki, demin de söylediğim gibi, Sosyal Sigortalar
Kurumu imkânlarından yararlanan milyonlarca vatandaşımız, hasretle, bir an önce
bu tasarının yasalaşmasını bekliyor.
Diğer yandan, Anayasanın
35 inci maddesine aykırı olduğu şeklindeki iddia yerinde değildir. Anayasanın
35 inci maddesi, mülkiyet ve miras hakkıyla ilgilidir ve özel mülkiyetin ancak
kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceğini amirdir.
Demin Değerli Sağlık
Bakanımız okudu. Evet, Anayasa Mahkemesinin, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait
malların kamu malı, devlet malı olduğuna ilişkin kararı var.
Ben, Anayasa Mahkemesinin
bir başka kararından şunu okumak istiyorum: "Kamu varlıklarının
satılmasında düzenleme yetkisi yasama organınındır. Bu yetki, yasama organının
kamu mülkiyetinin koruyucusu olmasının doğal sonucudur."
Arkadaşlar, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bir yasama faaliyeti yapılıyor, bir tasarı yasalaştırılmaya
çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
ek süreniz doldu...
Teşekkür eder misiniz
Sayın Akbulut.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, belirttiğim gibi, görüşülen tasarının
kesinlikle Anayasaya aykırılığı söz konusu değildir.
Ben, bütün
vatandaşlarımızın bir an önce yasalaşmasını beklediği bu tasarının ülkemiz
için, ülkemizin geleceği için, sağlık hizmetlerinden yararlanacak olan tüm
vatandaşlarımız için çok hayırlı olacağına inanıyorum; Allah'tan da bunu
diliyorum; bu vesileyle de hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Hayırlara vesile olsun!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akbulut.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Ilıcalı?.. Yok.
Buyurun Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakandan şunu öğrenmek istiyorum: Edirne'nin
Uzunköprü İlçesinde, mülkiyetinin yüzde 90'ı, Uzunköprü Ticaret ve Sanayi
Odasının önderliğinde Uzunköprü halkı tarafından yapılmış ve inşaatı bittikten
sonra SSK hastanesi olarak kullanılmak üzere Çalışma Bakanlığına devredilmiş;
ama, yıllardır da içinin mefruşatı, alet ve edavatın temini ve personelin
atanması yılan hikâyesine dönmüş bir SSK hastanemiz var. Şimdi, bu yasayla bu
hastanenin statüsü ne olacaktır; Sayın Bakandan bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Bakan ve AKP sözcüleri, yasa tasarısının Anayasaya aykırı olmadığını
söylüyorlar; bizim hukukçularımız da "Anayasaya aykırıdır" diyorlar.
Şimdi, ben, Sayın Bakana
soruyorum: Bu tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesinden çıkacak kararı
bekleyecek misiniz? Yoksa, bu arada, uygulamaları yapıp "geçmişe yönelik
yürümez" deyip, ona mı sığınacaksınız? Yani, bekleyebilecek misiniz
Anayasa Mahkemesinin sonucunu?
İkincisi, kaç sözleşmeli
personel var şimdi Sağlık Bakanlığında? Onların ücreti nedir? Örneğin,
sözleşmeli bir ebe ve doktorun aldığı ücret ile kadrolu bir ebe ve doktorun aldığı ücret nedir? Aradaki fark
nedir? Niçin sözleşmeli çalıştırıyorsunuz? Onları kadroya niçin almıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Hükümetin gündeminde olan
kamu yönetimi reformu ve yeniden yapılanma çerçevesinde, sağlık kuruluşları
mahallî idarelere devredilecektir. Nihaî olarak mahallî idarelere devredilmesi
planlanan sağlık kuruluşlarının bu aşamadaki düzenlemesinde amaç nedir?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Daha yavaş oku!
AHMET IŞIK (Konya) -
İkinci sorum: Tasarı yasalaştığında, Sağlık Bakanlığı, çalışmalarını, sağlık
hizmeti sunumunun geliştirilmesi konusunda yoğunlaştırma, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının ise çalışmalarını, kamu sigortacılığı, kamu sağlık
sigortacılığı ve sağlık finansmanı konularında yoğunlaştırma imkânı bulacağına
göre...
HASAN ÖREN (Manisa) - Ne
kadar kısa bir soru!
AHMET IŞIK (Konya) - ...
bakanlıkların aslî görevlerine dönme, kargaşalık, karmaşıklık ve de ideal
verimlilik noktasında Sayın Bakanımızın değerlendirmesi nedir?
Teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Burası değerlendirme yeri değil!
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum, bu
taşınmazların bedelinin ölçümüyle ilgilidir. Taşınmazların, hastanelerin
bedelinin saptanması komisyonlara bırakılıyor; ancak, bunun hesaplama yöntemi
konusunda hiçbir açıklık yoktur. Satılacak taşınmazların piyasa değerinin
saptanmasında, uluslararası düzeyde kabul edilen teknikler vardır. Bu madde, o
anlamda eksiktir. Sayın Bakan bu konuda ne düşünüyor? Bu, bir.
İkincisi, bedelin ödenme
süresi ve koşulları Bakanlar Kurulunun kararına bırakılmaktadır. Sayın Bakan,
ödeme için -en üst süre- diyelim ki bir yıl, iki yıl gibi bir süre verebilir
mi?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kepenek.
Sayın Akdemir, buyurun.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben, bu sorumu dün de
sordum; fakat, Sayın Bakanımızdan cevap alamadım.
Çok net soruyorum: Bir
vatandaşımız, İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesinde yılbaşı öncesi bir hafta
yatmış, 3 milyara yakın bir borç senedi imzalayarak hastaneden çıkmıştır. Bu
vatandaş, Erzurum'da oturuyor. Yeşilkart çıkarmak için birbuçuk iki ay kadar
bir süre gereklidir. Bu vatandaş senet imzalayarak çıkmış; yakın tarihte haciz
işlemleri başlayacaktır. Buna net bir cevap verebilir misiniz.
Diğer bir soru: Menemen
Hastanesinin yapımı, inşaatı onbeş yıldan beri devam ediyor; hâlâ da bitmedi;
ama, oradan aldığım duyumlara göre, şu anda, Menemen Devlet Hastanesi Başhekim
ve de idarî kadroda bir sıkıntı var; oradaki görevli hekimleri zaman zaman
değişik yerlere geçici görevle göndermektedirler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bir soru daha soracağım
Sayın Başkan. AKP sözcüleri ve Sayın Bakanımız da konuşmalarında şunu diyor:
"Bundan sonra hiç kimsenin cebinden beş kuruş para çıkmayacaktır."
Peki, şimdi soruyorum: Şu an Sağlık Bakanlığına bağlı devlet hastanelerinde
neden aynı uygulamalar yapılmıyor?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akdemir.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Çakır'ın sorusunda,
Edirne Uzunköprü'de, anladığım kadarıyla, şu an inşaatı tamamlanmış veya...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Faaliyete geçmiş; ama yarım efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Faaliyete geçmiş, yalnız kullanılamayan bir hastane binası var.
İşte, aslında bu soru, niçin bu birleşmelerin yapıldığının da cevabı. Elbette,
biz, buradaki sağlık kuruluşunu da, ülkedeki bütün sağlık kuruluşları gibi
belli bir mantık içerisinde halkımızın hizmetine sokmak durumundayız; eğer, bu
hastanenin kullanılmasına ihtiyaç varsa. Şunu özellikle ifade etmeliyim ki,
ülkemizin bazı bölgelerinde, maalesef, çok ciddî yatırımlara ihtiyacımız
varken, bazı bölgelerinde de atıl yatırımlar oluşturulmuş durumda. Tabiî,
Uzunköprü'deki yatırımı bu şekilde nitelemiyorum; süratle meseleyi
değerlendireceğim ve Sayın Milletvekilimizi de bilgilendireceğim.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Teşekkür ederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Gazalcı, bu tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesinin kararını
bekleyecek misiniz diye sordu. Bildiğim kadarıyla, böyle bir uygulama yok;
böyle bir şey olamaz; normalde bir tasarı yasalaştıktan sonra, onun gereği
yapılır. Zaten tasarının maddelerine bakarsanız, bizim beklemek gibi bir
lüksümüzün olmadığını da göreceksiniz. Normalde, biz, ne yapmamız gerekiyorsa,
yasanın amir hükümleri gereğince onu yapmak durumundayız.
Kaç tane sözleşmeli
personel olduğu sorusuna şimdi cevap veremiyorum; bunu, yazılı olarak
bildirebiliriz.
Kadrolu ebe ile
sözleşmeli ebe arasında hangi fark var? Bizim sözleşmeli ebelerimiz daha fazla
para alıyorlar, daha fazla ücret alıyorlar.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- İş güvencesi yok ama.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sadece sözleşmeli ebelerimiz değil, bütün sözleşmelilerimiz daha
fazla ücret alıyorlar. Burada, biz, şunu yaptık Sayın Gazalcı: Ülkenin belli
bölgelerinden devlet memuru olarak sisteme giren sağlık çalışanları, bir
şekilde, sosyal açıdan daha rahat yerlere göçtüler on yıllar boyunca;
dolayısıyla, büyük bir dengesizlik oluştu. Biz, bu bölgelerde daha yüksek
ücretler ödeyerek, gönüllülük esasına dayalı bir biçimde sağlık çalışanlarını
istihdam ediyoruz ve hakikaten çok da başarılı olduk. Sağlıkta sözleşmeli
çalışanların da güvenceleri var; yani, bunlar, öyle sanıldığı gibi, istenildiği
zaman işten çıkarılabilecekler diye bir kural falan da yok. Niçin sözleşmeli
yaptık? Bu sebeple, halk arasında "çakılı sözleşmeli" diye tabir
ediliyor, bu bölgelerde vatandaşımıza hizmet vermek için.
Sayın Işık'ın sorularına
cevapla şunu söyleyebiliyorum: Evet, bu devir, ciddî bir rehabilitasyonu
sağlayacaktır ve herkesin kendi işini yapması da bizim enerjimizi artıracaktır.
Sayın Kepenek, satış
konusunda, komisyonlardan bahsetti. Aslında, bu komisyonların nasıl çalışacağı,
bilirkişilerle birlikte bu kararların verileceği kanunun metninde açıkça var.
Bedelin ödenmesi
konusunda bir süre verilebilir mi? Elbette, bu bedel, yine, kanun metninde
olduğu biçimde, en kısa sürede ödenecektir; yani, kanunun metni bize belli bir
süreyi açıkça söylemediği için, şu anda ben, size, bunu bir süre olarak ifade
edemem.
Sayın Akdemir, Yeşilyurt
Hastanesinden 3 milyara yakın bir borç senediyle taburcu edilen bir hastadan
bahsettiler. Bu tamamen, eğer böyle bir şey söylendiği şekliyle oluşmuşsa,
oradaki yönetimin bir kusuru; çünkü, biz, açıkça, genelgelerimizle,
vatandaşımıza senet yapılamayacağını ifade etmiş durumdayız.
VEZİR AKDEMİR (İzmir) -
Telefonunu verebilirim Sayın Bakan; telefonu da var, ismi de var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bu ismi bize verirseniz, oradaki yöneticilerimizi uyarırız ve
gereğini yaparız.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
-Tamam...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Biliyorsunuz, yaptığımız bir kanunla, 2005'in başından itibaren,
artık, yeşilkart alabilecek vatandaşlarımız, doksan günlük bir süre içerisinde
aldıkları sağlık hizmeti de geriye yönelik olarak işleyecek ve bu şekilde,
yeşil kartlarını, eğer müstahaklarsa, geriye yönelik olarak da alabilecekler. Onun
için, bu vatandaşımızın meselesini birlikte çözebiliriz.
Menemen Devlet
Hastanesinin yüzde 99'u şu anda tamamlanmış olup, il özel idaresinden, ödenek
ihtiyacı 1 trilyon temin edilmiştir, önümüzdeki iki ay içerisinde geçici kabul
yapılarak, hizmete açılacaktır. Bu arada, bu bölgede sağlık çalışanlarının
sayısı çok yüksek; dolayısıyla, geçici görevlerle, sağlık çalışanlarının, yine,
bölgede, halkın hizmetine sunulması da çok tabiî bir uygulama olmak gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde 4 adet
önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (2) numaralı alt
bendinin üçüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk Çelik |
Cevdet Erdöl |
Mustafa Ataş |
|
Bursa |
Trabzon |
İstanbul |
|
Şükrü Önder |
Mustafa Nuri Akbulut |
Şevket Orhan |
|
Yalova |
Erzurum |
Bursa |
"Bu bedelin, on yılı
geçmemek üzere ödeme süresi ve şartları Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt
bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Cevdet Erdöl |
Mustafa Ataş |
|
Bursa |
Trabzon |
İstanbul |
|
Bekir Bozdağ |
Osman Seyfi |
|
|
Yozgat |
Nevşehir |
|
"Devredilen sağlık
birimleri için biri Bakanlık, biri Maliye Bakanlığı ve ikisi de sağlık birimi
devredilen kamu kurum ve kuruluşundan olmak üzere dört kişilik komisyonlar
kurulur. Komisyon başkanlığını Maliye Bakanlığı adına görevlendirilen kişi yapar
ve oyların eşitliği halinde başkanın taraf olduğu görüş kararlaştırılmış
sayılır."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri" başlıklı
4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
İzzet Çetin |
Ufuk Özkan |
Mustafa Gazalcı |
|
Kocaeli |
Manisa |
Denizli |
|
Orhan Ziya Diren |
Orhan Eraslan |
Muharrem Eskiyapan |
|
Tokat |
Niğde |
Kayseri |
BAŞKAN - Şimdi, maddeye
en aykırı olan önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri"
başlıklı 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
İzzet Çetin |
Ufuk Özkan |
Mustafa Gazalcı |
|
Kocaeli |
Manisa |
Denizli |
|
Orhan Ziya Diren |
Muharrem Eskiyapan |
Orhan Eraslan |
|
Tokat |
Kayseri |
Niğde |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı;
buyurun.
Süreniz 5 dakikadır.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 4 üncü maddesine ilişkin verdiğimiz bir
önergeyle ilgili söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bedelsiz, rızasız, Bakan ne kadar hoşlanmasa da, bir elkoyma tasarısıyla karşı
karşıyayız.
Bakın, iktidara
geldiğiniz zaman, Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığını birleştirdiniz, Çevre
Bakanlığı ile Orman Bakanlığı birleştirildi ve gerekçe olarak, daha tutumlu,
daha nitelikli, daha iyi, daha hızlı hizmet denildi. Şimdi, ben soruyorum,
insafla, geçen süre içerisinde, gerçekten daha iyi bir kültür hizmeti mi oldu,
daha iyi bir çevre mi oldu?! (AK Parti sıralarından "evet" sesleri)
Yaşayarak gördük ki, bakanlıkların gölgesinde kaldı ve sizin söyledikleriniz,
maalesef, yerine gelmedi.
Şimdi de, rızasız,
bedelsiz, hukuka aykırı, Bakan hoşlansa da hoşlanmasa da, bir elkoyma var ve
deniliyor ki, daha nitelikli bir sağlık hizmeti vereceğiz ve bütün sağlık
hizmetlerini tek elde toplayacağız.
Değerli arkadaşlar, 4
üncü maddede böyle deniliyor; ama, 2 nci maddede de bazı yerler ayrılmış;
Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Türk Silahlı Kuvvetleri, üniversiteler ve
mahallî idareler ve kimi vakıflar bunun dışındadır deniliyor; yani, tam bir
birleştirme değil. Üstelik, birleştirme bir eşgüdüm işletme değil, bütünüyle
bir hakkı devralıyorsunuz, burjuva hukukunun, yüzyıllar boyu Avrupa'da,
Türkiye'de tartışılmaz... Bunu, biz değil, siz daha çok savunacakken
"efendim, ne zaman ödenirse ödensin" diyorsunuz. Bakın, 103 tane
sağlık merkezi, öğretmen hastanesi de Bakanlığa devrediliyor. 2004 yılının
altıncı ayında Millî Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı bir protokol
yaptılar. Biz, 2 tanesinin yalnız işletme hakkını alıyoruz;
Ankara-Beşevler'dekinin, diğeri de İstanbul'daki Validebağ Öğretmen
Hastanesinin işletme hakkını, ötekinin bütününü; 103 tane öğretmen hastanesi.
Değerli arkadaşlar,
bakın, İzmir'dekinin şimdiden 2 tanesi
kapandı. O hastaneler, Millî Eğitim Bakanlığının parasıyla yapıldı, mülkiyeti
ona ait, öğretmenlerin aylıklarından kesildi.
Şimdi, bakın, bir
sendikanın Danıştaya açtığı bir dava var, bu dava devam ediyor. Dava devam
ederken, biz burada bir yasa çıkarıyoruz, diyoruz ki: "Biz bunları
devrettik, aldık." Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Yasası var, o
yasanın 41 inci maddesinde -hemen okuyacağım zamanımız da geçiyor- deniliyor
ki: "Bakanlık, personelinin, öğretmenin sağlık hizmetleriyle görevlidir,
bunun için gerekli işleri yapar."
Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Yasası Bakanlığa bir görev veriyor; ama,
iki bakanlık bu yasayı değiştirmeden, oturuyorlar aralarında bir protokol
yapıyorlar, diyorlar ki: "Biz sağlık meslek liselerini size verelim, siz
de 103 tane öğretmen hastanesini bize verin."
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Onlar öğretmen hastanesi mi?!
1 tane öğretmen hastanesi var.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Peki, ne olacak; öğretmene daha iyi hizmet vermek için mi?
Değerli arkadaşlar,
bakın, öğretmen hastaneleri eğitim işiyle de çok yakından ilgilenir. Yani,
öğretmen oraya gittiği zaman, hızlıca bir tedavisini olabiliyordu. Şimdi,
devredilince ne olacağını bilmiyoruz -bırakın mülkiyeti- daha nitelikli mi
olacak, o da belli değil. Biz, sağlık hizmetlerinin, bırakın öğretmenin,
öğrencinin bile ayağına götürülmesini istiyoruz. Yani, büyük okullarda sağlık
hizmeti olması gerekir. Bugün, onların çoğunda o hizmet verilmiyor.
Değerli arkadaşlar,
sağlık hizmetlerinin niteliği bakanlık bütçesinden daha çok pay ayırmakla olur;
onu bir kamu görevi olarak yapmakla olur.
Bakın, son yıllarda,
mantar gibi, bir yandan dershaneler çıktı, bir yandan özel sağlık klinikleri
hizmetleri çıktı; çünkü, bakanlık bir özelleştirme politikasının içerisinde ve
maalesef, AKP de bunun üzerine atıldı; yani, yıllardır süren bu politika, bu
rüzgâr, IMF'nin ve Dünya Bankasının...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tamamlamaya çalışıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
maalesef, önce kamu hizmeti veren kuruluşları çökertti, niteliğini düşürdü,
sonra da burada iyi hizmet olmuyor... Bakın, KİT'lerin özelleştirilmesi böyle
oldu.
Eğer, bu SSK
hastanelerinde niteliksiz bir hizmet veriliyorsa, devletin okullarında
niteliksiz bir eğitim veriliyorsa, bunun suçlusu yöneticilerdir, devlettir,
kamudur; kamudan yeterli pay ayrılmamaktadır. Önce, hasta ediyorsunuz,
çürütüyorsunuz; sonra da elkoyuyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, işte
bizim önergemiz... Burada ayırımcılık yapmayalım, işletme hakkı olabilir,
eşgüdüm hakkı olabilir; ama, onun bütünüyle devrinde kaygılarımız var; hem
hukuksal olarak hem de hizmetin niteliği açısından kaygılarımız var. 103 tane
öğretmen hastanesine bir çırpıda elkonuluyor; daha protokolle kimileri
kapanıyor; yarın, kalanlar da kapanır, evdeki bulgurdan da oluruz diye
düşünüyorum. Bunu uygun bulmuyoruz. Önergemizin kabulünü diliyoruz.
Saygılar sunuyorum.
Sağ olun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmam gerekiyor.
BAŞKAN - Önergeyle
ilgili, Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, Sayın Gazalcı'nın verdiği bilgilerde birçok yanlış
var; onlarla ilgili açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
işlem yapıyoruz Sayın Bakan. Usulde, herhangi bir açıklama yapma hakkınız yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (2) numaralı alt
bendinin üçüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Çelik (Bursa) ve arkadaşları
"Bu bedelin, on yılı
geçmemek üzere ödenme süresi ve şartları Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çelik..
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sosyal Sigortalar
Kurumuna ait sağlık tesislerinin bedelinin Bakanlar Kurulunca belirlenecek
ödenme süresine kanunla üst sınır getirilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt
bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik (Bursa) ve arkadaşları
"Devredilen sağlık
birimleri için biri Bakanlık, biri Maliye Bakanlığı ve ikisi de sağlık birimi
devredilen kamu kurum ve kuruluşlarından olmak üzere dört kişilik komisyonlar
kurulur. Komisyon başkanlığını Maliye Bakanlığı adına görevlendirilen kişi
yapar ve oyların eşitliği halinde başkanın taraf olduğu görüş kararlaştırılmış
sayılır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım, konuşacak mısınız?
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tespit komisyonlarına,
sağlık birimi devredilen kamu kurum ve kuruluşundan iki temsilcinin katılması
ve bu suretle dört kişiden oluşan komisyonlarda, oylarda eşitlik olması halinde
kararın nasıl alınacağına açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri"
başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İzzet
Çetin (Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi
okutayım, konuşacak mısınız?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Sayın Orhan Eraslan konuşacak efendim.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) -
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; önergemiz
üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, 4 üncü madde üzerinde yaptığım konuşmada, bu maddenin, evrensel
hukuk ilkelerine ve Anayasaya aykırı olduğunu açıklamıştım, gerekçeleriyle
açıklamıştım. Bir miktar, herhalde, talebimiz yanıt bulmaya çalıştı, yamama
yapıldı; ama, bu yamalara rağmen, Anayasaya aykırılığı devam ediyor; tekrar onu
belirteyim. Bu maddenin çıkarılması lazım. Her ne kadar, Sayın Bakan üç defa
okuduğu halde metni anlamamış olsa gerek; çünkü, okuduğu Anayasa Mahkemesi
kararı, beni doğrulayan bir şeydir. Yani, diyor ki: "SSK, özel hukuk
hükümlerine tabidir." Elbette; ben de onu diyorum. Yani, Borçlar Kanununa
göre, yani, Medenî Kanuna göre mülk alır, mülk satar. Yani, bu, gayet açık,
bunu tartışmaya bile gerek yok, kuruluş kanununda var.
Şimdi, ben kendim
hukukçuyum; hiç doktorluk yapmaya yeltenmedim, hiç kimseye reçete yazmadım,
doktorluğa saygısızlık olarak görürüm; ama, hukukçuyum, izin verin, benim
mesleğimi de birisi bana öğretmeye kalkarsa, hele hele hukukçu olmayan
birisi...
AHMET IŞIK (Konya) -
Bakan ama!..
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bakan da, yani, doğuştan mı bilgili bu konuda?!
AHMET IŞIK (Konya) -
Uzmanları var, danışmanları var kardeşim!
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bir dinle bakalım; bir dinle sen...
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
önergeyle ilgili, Genel Kurula hitap eder misiniz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Şimdi, bunu da bana öğretmeye kalkarsa, hakaret sayarım.
AHMET IŞIK (Konya) -
Danışmanları var...
ORHAN ERASLAN (Devamla) -
Bir kere, üç defa okudu, otuzüç defa daha okusa, herhalde, oradaki inceliği,
espriyi anlayamayacak.
Arkadaşlar, özel hukuk
hükümlerine tabi SSK, yasası diyor. "Devlet malı niteliğindedir"
deniliyor, dikkat edin... "Devlet malıdır" der, geçerdi; niye kelime
fazlalaştırsın? Devlet malı niteliğindedir; o, koruma amaçlı.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi
kararı aynen beni doğruluyor. Kaldı ki, devlet malıydı da -4 üncü maddesini
okuyorum tasarının- 4 üncü maddede diyorsunuz ki: "Kamu kurum ve
kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ilişkin her türlü görev hak ve
yükümlülükler, taşınırlar, taşınmazlar ve taşıtlarla birlikte, Sosyal
Sigortalar Kurumuna ait olanlar rayiç bedeli karşılığında..." Niye Sosyal
Sigortalarınkine para ödemeye kalkıyorsunuz, madem devlet malı? Yani, gayet
açık. Yani, niye para ödüyorsunuz? Diğer kurumlarınkine ödemiyorsunuz da,
devlet malıysa, ona niye ödüyorsunuz? Burada bir farklılık var. İşte, değerli
arkadaşlarım, buradaki farklılık, bunun devlet malı olmadığı, devletin
patrimuanı, mameleki içerisinde olmadığı... Kamu hizmetine tahsis edilmiş, kamu
malıdır, doğrudur; devlet malı gibi korunur, doğrudur. Ama, devletin çok
çeşitli malları vardır, kamuya tahsis edilen çok farklı mallar vardır. Burada,
özel hukuk hükümlerine tabi bir mal söz konusudur. Bu, tıpkı, Sayın Bakanın evi
için, burada, Genel Kurulda görüşüp, Sayın Bakanın evinin bedelini arzu
ettiğimiz zaman takdir ederek devlete geçiririz demek ile bu yasanın bir farkı
yoktur.
SSK bir hukuk
tüzelkişisidir; yani, bir süjedir, arkadaşlar, obje değildir; süjedir, hukuk
süjesidir; öznedir, nesne değildir. Yanılıyorsunuz. Yaptığınız iş Anayasaya
aykırıdır. Gelin -ısrar etmeyin- Anayasaya aykırı olacak bir şeyi -şurada,
önergemizi kabul edin- bu maddeyi metinden çıkaralım.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Eraslan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, önerge hakkında konuşabilir miyim?
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:17.36
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
686 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Şimdi, 5 inci maddeyi
okutuyorum:
Devredilen personel
MADDE 5. - Devredilen
sağlık birimlerinde devir tarihinde sürekli işçi kadrolarında çalışan personel,
devir tarihi itibarıyla kadroları ile birlikte Bakanlığa devredilir. Bu fıkra
hükümlerine göre Bakanlığa geçmek istemeyen işçilerin kanunî hakları ödenerek Kurum
ile ilişikleri kesilir.
Bakanlığa devredilen
sağlık birimlerinde, devir tarihinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi
olarak çalışan memurlar devir tarihi itibarıyla kadroları ile birlikte
Bakanlığa devredilir.
Devredilen memur
kadroları adet, sınıf, unvan ve dereceleri itibarıyla bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren üç ay içinde Bakanlar Kurulunca tespit edilerek Resmi
Gazetede yayımlanır ve bu kadrolar aynı tarih itibarıyla 190 sayılı Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sağlık
Bakanlığına ilişkin bölümüne eklenmiş, ilgili kurumun kadro cetvellerinden
çıkarılmış sayılır. Devredilen kadro unvanlarından Bakanlıkça ihtiyaç
duyulmayan kadro unvanlarında çalışan personel, durumlarına uygun diğer kadrolara
atanırlar. Bu çerçevede ihtiyaç duyulan kadro değişiklikleri, 190 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası hükmü uygulanmaksızın
anılan Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uyarınca yapılır.
Bakanlığa devredilen
sağlık birimlerinde, devir tarihi itibarıyla çalışmakta olan personelden;
a) 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname eki (II) sayılı cetvele tâbi pozisyonlarda çalışan
sözleşmeli personel, mevcut pozisyon unvanları da dikkate alınarak devir tarihi
itibarıyla Bakanlıkta durumlarına uygun boş kadrolara atanırlar. Söz konusu
kadrolara ataması yapılan personelin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı
ortaklıklarında sözleşmeli statüde geçen hizmet süreleri, öğrenim durumları
itibarıyla yükselebilecekleri dereceyi aşmamak koşuluyla, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun ek geçici 1, 2 ve 3 üncü maddeleri ile anılan Kanuna 458
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen ek geçici madde hükümleri dikkate
alınarak kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde
değerlendirilir.
b) 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası uyarınca çalışan sözleşmeli
personel devir tarihi itibarıyla aynı statüde Bakanlığa devredilir.
c) Diğer kanun
hükümlerine göre çeşitli statülerde sözleşmeli olarak çalışanlar, devir tarihi
itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası
hükmü uyarınca istihdam edilmek üzere Bakanlığa devredilir.
Dördüncü fıkra uyarınca
devredilen personel, benzer birimde aynı unvanlı kadroda çalışan ve hizmet yılı
aynı olan emsali Bakanlık personeli esas alınarak döner sermaye ek ödemesinden
yararlandırılır ve bunlara yapılacak ek ödeme hiçbir şekilde emsaline
yapılabilecek ek ödeme üst sınırını geçemez.
İkinci ve dördüncü
fıkralar ile 6 ncı madde kapsamında Bakanlığa devredilen personelin devir
tarihinde eski kadro veya pozisyonlarına bağlı olarak almakta oldukları aylık,
ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları, sözleşme ücreti ile diğer malî
hakları (fazla çalışma ücreti ile nöbet ücreti hariç) toplam net tutarının,
atandıkları yeni kadro veya pozisyonlarının aylık, ek gösterge, her türlü zam
ve tazminatları, sözleşme ücreti ile döner sermayeden yapılacak ek ödeme de
dahil olmak üzere, diğer her türlü malî hakları toplam net tutarından fazla
olması halinde, aradaki fark tutarı, atandıkları kadro veya pozisyonlarda
kaldıkları sürece, kapanıncaya kadar herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın
ayrıca tazminat olarak ödenir.
Bu Kanun uyarınca
devredilen sağlık birimlerinde çalışanlardan birinci, ikinci ve dördüncü fıkralarda
belirtilenlerin dışındaki personel ile Sosyal Sigortalar Kurumunun satın
alacağı sağlık hizmetlerinin provizyon, fatura kontrol ve ödeme işlerinde
çalıştırılmak üzere Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının önerisi, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanının onayı ile tespit edilen personel Bakanlığa
devredilmez.
Birinci, ikinci ve
dördüncü fıkralar uyarınca Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait
pozisyonlar, bu birimlere ait serbest memur kadroları ve sürekli işçi
kadrolarından boş olanlar ile tutulan memur kadroları, devir tarihinden
itibaren başkaca bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş ve ilgili
kurumların kadro veya pozisyon cetvellerinden çıkarılmış sayılır.
Devredilen personele
devir tarihinden sonra yapılması gereken aylık veya ücret ödemeleri Bakanlıkça
yapılır ve bu ödemeler hakkında kurumlar arasında herhangi bir hesaplaşma
yapılmaz.
PTT Sağlık Yardım
Sandığında 15.10.2004 tarihi itibarıyla çalışmakta olanlardan sağlık ve
yardımcı sağlık hizmeti sunanlara, Bakanlıkça yapılacak sağlık hizmeti
alımlarında öncelik verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Yalnız, Sayın Oyan, siz,
şahsınız adına da söz istemişsiniz; ancak, AK Parti Grubu adına Sayın Osman
Seyfi de söz istediği için, isterseniz, önce Sayın Osman Seyfi'ye söz verelim,
sonra sizin sürenizi birleştirelim.
Buyurun Sayın Oyan.
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN
(İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, benim için fark etmez.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada tartıştığımız bu devir yasası, dünden itibaren
tartıştığımız bu devir yasası, ilginç bir şekilde cereyan ediyor. Bir kere, bu
düzenleme, bu kadar önemli bir düzenleme, bu konunun taraflarının görüşü
alınmadan ya da onların mutabakatı alınmadan yapılıyor. Demokratik kitle
örgütleri yok, taraf olan işçi ve işveren sendikalarının mutabakatı yok,
Ekonomik ve Sosyal Konsey devrede değil -bunda toplanmayacak da nerede
toplanacak- ama, daha önemlisi var; Sayın Bakan "yeterince
tartışılmıştır" diyor; ama, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yok. Hani,
nerede Bakan?! Dünden beri, bir kere suretini göremedik. Yani, çalışma ve
sosyal güvenliğin hükümetiçi mutabakatı yok bir kere. Tartışma hükümet içinde
bitmiş değil ki, toplum tartışmış olsun.
Şimdi, tabiî, burada,
Sayın Bakan, bize, dersler de verdi; "statükoyu bırakın, çağdaş olun
artık, çağın gerisinde kalmayın" dedi. Biz, bugün, dünyada kapitalist
sistemin restorasyonu konusunda, neoliberal düzenin yeniden oluşturulması konusunda,
1996'nın adil düzenlerinden bugüne gelip de buna soyunan, bu sistemin,
kapitalist sistemin yeniden düzenlenmesinde kendimize düşen rolü üstlenmeye
çalışanlara yolunuz açık olsun deriz; ama, bizi bu yola çekmek için çağdaş olun
gibi ideolojik birtakım yaklaşımlara da orada durun deriz Sayın Bakan.
Şimdi, burada, önümüzdeki
tasarıyı aşan bir düzenleme var. Sosyal güvenlik reformu adı altında, birtakım
gerekçelerle, sistemin bütünü yeniden düzenleniyor. Bir kere, sistemin giderek
büyüyen açıkları ve bunun bütçe üzerinde oluşturduğu yükü azaltalım diyorlar.
Yani, faizdışı fazla hedefini bir tutturalım, borçlarımızı tıkır tıkır
ödeyelim, IMF'nin dediklerini yapalım anlayışı var.
Tabiî, buradan, ikinci
olarak, bütçe yoluyla sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferlerin,
aslında, gerçekte muhtaç olan kesimlere değil de, güvencesiz yoksul kesimlere
gitmesi gerektiği gibi birtakım sahte gerekçeler ve aldatmalar var.
Üçüncüsü, sistemin
birleştirilmesi ve ortak standardın getirilmesi gereğinden söz ediliyor; ama,
bunu yaparken, örneğin, sağlık sisteminde bir koordinasyon göreviyle
yetinilmiyor, bunun ille bir mülkiyet devriyle olması isteniyor. Niçin acaba?!
Biz, burada, şunlara
itiraz ediyoruz: Birincisi, sağlık ve emeklilik sigortalarının giderek sosyal
değil, bireysel alana taşınarak piyasalaştırılması modeli var karşımızda.
İkincisi, genel sağlık
sigortası gibi bir modelin getirilmesi ve burada yeni prim ödeyicileri sisteme
katma yoluyla, yeni kaynakların toplanması; yine, bir başka deyişle, devlet
üzerindeki yükün bir nevi vergi yükü gibi vatandaşa aktarılması yolu var.
Üçüncüsü, sağlık
hizmetlerinin bir elden yürütülmesi gerekçesiyle SSK hastanelerinin ya
özelleştirme yoluyla -çok büyük rant kaynakları; çünkü, bu hastaneler kentlerin
merkezinde- ya da buna paralel bir yerelleştirme yoluyla -aslında, ilk durak
olarak bakanlığa devredilmesi, ikinci ve üçüncü duraklar olarak da özel ellere,
rantlara aktarılması ya da yerelleştirme yoluyla- sistemin bütününe ilişkin,
bütününe dönük düzenlemelerin bir parçasını oluşturmak. Tabi, burada, yerel
yönetime devredildikten sonra bu rant kanallarını nasıl kontrol edeceğiz; o
soruları, daha önce tartıştık, tartışmaya devam edeceğiz.
Bir kere şunu söyleyeyim:
Sistemin büyüyen açıkları on yılların sorunudur. Burada, bu on yılların sorunu,
aslında, devletin bu kurumların kaynaklarına elkoyması üzerinden oluşmuştur.
Burada, emekçilerin, buradan yararlanan, sosyal güvenlik haklarından yararlanan
sigortalıların doğrudan bir kusuru asla yok. Dolayısıyla, şimdi sormak
istiyoruz; bu sistemin devletten alacakları kayda geçmemiş alacaklardır.
Sistem, on yıllardır, şu ya da bu şekilde, kendi aktuaryel fonlarını devlete
kullandırdı, bunlar alacak olarak kayda geçmedi. Şimdi, siz, 4 üncü maddede,
biraz önce geçen düzenlemeyle diyorsunuz ki: "Biz, bedeli karşılığında
bunları alıyoruz." Peki, bu bedel nasıl olacak; yılların, on yıların
borcunu inkâr ederek mahsuplaşma yoluyla mı ödemeye kalkacaksınız? Bu bedeli
kim belirleyecek, nasıl belirleyecek, ne zaman belirleyecek? Bunlarla ilgili
hiçbir düzenleme yok ve yürütme yetkisi, idarenin kanunîliği yetkisi
çerçevesinde, düşünülmeden, doğrudan doğruya, bedelin ödenme süresi ve şartları
Bakanlar Kuruluna devrediliyor; yani, keyfî bir düzenleme yapılıyor ve
anlaşmazlık, tereddüt falan çıkarsa da, Başbakan yetkili kılınıyor. Bu, bir
hukuk devletine aykırıdır. Bırakalım bir anayasal düzeni, bunlar, çalışması
gereken bir hukuk devleti mantığına aykırı düzenlemelerdir. Bunlar keyfîliktir.
Bu keyfîliğe asla müsaade edilmemelidir.
Şimdi, bir başka konu da,
sosyal güvenlik sistemiyle ilgili kaynakların toplanması. Bakınız, gelişmiş
ülkelerde, Avrupa Birliğinde sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynaklarının
dörtte 1'i ilâ dörtte 3'ü -hangi sistem uygulanıyorsa; Beveridge Sistemi
uygulanan ülkelerde daha yüksek, örneğin Danimarka'da yüzde 76'sı- devlet
tarafından karşılanıyor. Başka ülkelerde, bize daha benzer ülkelerde dahi, bu
yüzde 20, yüzde 25, yüzde 30 dolaylarında.
Şimdi, Çalışma Bakanı bu
fikri beyan etti, "devletin katkısı olması gerekir" dedi. Hani
düzenleme?! Bunu bekliyoruz. Devletin katkısı olsun ki, devlet açık kapama
fonksiyonuyla orada gözükmesin; devlet, aslında, bir üçüncü taraf olarak bu
meseleye elkoysun.
Sosyal güvenlik
açıklarının büyümesini önlemek istiyorsanız, burada yapılacak en önemli şey,
kayıtdışılığı önlemek, işgücüne katılım oranlarını artırmaktır. Oysa, burada
dahi bir azalma var; 2001'e kıyasla 2004'te, işgücüne katılım, sigortalı
sayısında azalma var Türkiye'de. Bunu çözmeden neyi çözeceksiniz?!
Çalışma Bakanlığının bir
reform önerisi taslak metni oldu. Biz, buradaki, bu metindeki, SSK sağlık
kuruluşlarının böyle bir devir sonrasında çok daha yüksek maliyetlerle
çalışacağı fikrine katılıyoruz; ama, orada katılmadığımız şeyler de var.
Bakınız, burada, bunlardan bir tanesi şu: Şöyle bir fikir var; yani, sistem
emeklilik sisteminin açıklarını finanse etmek üzere çalışıyor diye bir eleştiri
var. Yani, etkin kullanılmıyor, yoksullara gitmiyor...
Değerli arkadaşlarım,
bunlar, özel katkılarla, prim katkısıyla çalışan sistemlerdir. Bu sistemlerin,
doğrudan, yoksullara yardım yapmak gibi bir amacı yok; bu, devletin görevi.
Burada, hak sahiplerine, yani, sisteme katkıda bulunanlara, sistemin, dönüp,
emeklilik ve hastalık sigortalarını karşılaması gerekir. Dolayısıyla, bu tür
eleştiriler tamamen mantıkdışıdır.
Yine aynı reform
taslağında ilginç bir şey vardı. Eğer, 1994-2003 arasındaki bütün sosyal
güvenlik sistemi açıklarını karşılamak üzere hazine yardımlarını toplasaydık ve
bunu, hazinenin içborçlanma faiz oranıyla çarpsaydık, 345 katrilyon çıkardı
deniyor. Bu mantık, asla olamaz bir mantıktır. Yani, siz sistemi on yıllarca
sömüreceksiniz, arkasından bu sistemin açıklarını kapatmak için mecburen
katkıda bulunacaksınız, ondan sonra da, bunu faiziyle çarparak, millî gelire
eşit kaynak aktaracaksınız. Böyle bir mantık olamaz. O zaman, ben size şunu
sorarım: Şimdi, 40 katrilyon civarında bir banka karadeliğini konsolide ederek,
tahkim ederek ortadan silmek çabasındasınız. Peki, nasıl bu çabayla öbürünü
örtüştürürsünüz?! Bunu böyle yapamazsınız. Yaptığınız takdirde, on yıl sonra
biz size sormayacak mıyız; banka karadeliğini, 40 katrilyonu faiziyle
yürütürseniz, bu şimdi şu kadar katrilyon eder demeyecek miyiz? Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, bu tür mantıklar yürütülemez.
Şimdi, 5 inci madde
kapsamında, bize, SSK personeliyle ilgili birtakım düzenlemeler getiriliyor.
Bakınız, tasarının 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında "Devredilen memur
kadroları, adet, sınıf, unvan ve dereceleri itibariyle bu Kanunun yayımı tarihinden
itibaren üç ay içinde Bakanlar Kurulunca tespit edilerek Resmî Gazetede
yayımlanır." diye bir hüküm yer alıyor. Şimdi, bir kere, bu hüküm, hiçbir
hazırlık yok; çünkü, ne adedi biliyorsunuz, ne bunların sınıf ve derecelerini
biliyorsunuz anlamına geliyor -yani, bunlarla ilgili sağlıklı bilginiz yok- ya
da ikincisi, o derece serbest bir yetki kullanmak istiyorsunuz ki, bunları üç
ay içerisinde biz düzenleyelim, biz bakalım diyorsunuz ya da bir başka şey
söyleyeyim: Bu tasarıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı o kadar karşı
çıkıyor ki, bu tasarıyı hazırlama sürecinde bunları elde edemiyorsunuz.
Bir diğer önemli husus,
personelle ilgili bu 5 inci maddedeki bir diğer önemli husus, devredilen kadro
unvanlarından bakanlıkça ihtiyaç duyulmayanların, bakanlıkça ihtiyaç duyulan
diğer -tırnak içinde veriyorum, altını çiziyorum- kadrolara atanabileceği
hükmüne yer veriyorsunuz. Peki, buradaki "diğer" kavramı nedir? Bu,
çok esnek bir kavram. Yani, siz, bu hükme dayanarak, örneğin bir hastane
müdürünü veya müdür yardımcısını, pekâlâ bir hizmetli ya da hastabakıcı olarak
da atayabilirsiniz. Ne demek, diğer kadrolara?.. Burada, bu maddede hiçbir
açıklık yoktur. Bunu mutlaka açık hale getirmek zorundasınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oyan,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bir üçüncü not düşeyim
personelle ilgili. Tasarıyla, siz, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
(II) sayılı cetvele tabi sözleşmeli personel pozisyonunda çalışanlardan devre
konu olanları, Bakanlığa, 657 sayılı Kanunun 4/A maddesine göre memur
statüsünde değil -şimdiye kadar, bütün düzenlemelerde 4/A maddesi gereğince
memur statüsünde aktarılırken, nitekim, bütün özelleştirme işlemleri
sonrasında, bu tür personel 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince diğer
kurumlara 657 sayılı Kanunun 4/A maddesine göre aktarılırken, yani memur
statüsünde devredilirken- çok daha güvencesiz bir statü olan 4/B maddesine
göre, sözleşmeli statüde devrediyorsunuz. Bu tavır, mevcut hükümetin
personelin, çalışanların haklarına nasıl baktığını ve uluslararası sermayenin
talimatları doğrultusunda tüm kamu çalışanlarını yoksun bırakma konusunda hangi
çabalar içinde olduğunu göstermektedir. Sizin bu çabalarınıza karşı, gerek biz
gerekse bizim dışımızdaki muhalefet, bütün demokratik kitle örgütleri
direneceklerdir. Bunu, burada bir kez daha belirtmek istiyorum.
Saygıyla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oyan.
Madde üzerinde, AK Parti
Grubu adına söz isteyen Nevşehir Milletvekili Sayın Osman Seyfi; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Seyfi, süreniz 10
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN SEYFİ (Nevşehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesi
üzerindeki görüşlerimizi bildirmek için AK Parti Grubu adına söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iki
günden beri, bilhassa muhalefet grubunda, bu tasarının hukuksuz olduğu,
Anayasaya aykırı olduğu, ben yaptım oldu, bitti veyahut da işi gasba kadar
götüren nitelendirmeler yapılmaktadır. En son, bu husustaki görüşler, SSK'ya
ait bu müesseseler kamu malı mıdır, değil midir noktasına bağlandı. Ben, bir an
için, SSK'ya ait bu müesseselerin özel mülkiyette olduğunu farz ederek, kabul
ederek görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Bu tasarının Anayasaya
aykırı olduğunu iddia edenlerin başlıca ileri sürdükleri üç argüman var.
Birisinde "bu tasarı Anayasanın mülkiyet hakkını düzenleyen 35 inci
maddesine aykırıdır, özel mülkiyete dokunulamaz" deniliyor. İkincisi
"özel mülkiyette olduğu için burada bir satış yoktur, trampa yoktur,
mülkiyeti nakleden herhangi bir işlem yoktur, onun için Anayasaya
aykırıdır" deniliyor. "Eğer bu bir kamulaştırmaysa, bedel peşin olarak
ödenmediği için yine Anayasaya aykırılık var" diye iddia ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bir
kere, Anayasada teminat altına alınan mülkiyet hakkı sınırsız değildir.
Mülkiyet hakkının medenî hukukta da sınırlamaları vardır, kamu hukukunda da
sınırlamaları vardır. Mesela, Medenî Kanunda komşuluk ilişkilerinden dolayı
doğan sınırlamalar vardır, cebrî icra bir sınırlamadır. Kamu hukukundaysa,
sadece kamulaştırma değildir. Biraz önce, Sayın Eraslan, kamudaki
sınırlamalardan veyahut da mülkiyeti nakleden işlemlerden bahsederken, sadece
kamulaştırman üzerinde durdu. Evrensel hukuka ve Anayasamıza göre,
kamulaştırmaya ilaveten, devletleştirme vardır, millîleştirme vardır, artı,
imtiyaz sözleşmeleri feshedildiği zaman, imtiyaz sözleşmelerinin feshinden
dolayı, mülkiyetteki mamelekin, işletmenin kamu mülkiyetine geçmesi durumları
da vardır. Bunlar, Anayasamızda düzenlenmişlerdir, Anayasada muadili bulunan
maddelerdir.
Değerli arkadaşlarım,
muhalefet sözcüleri, her nedense, Anayasanın 35 inci maddesinden 46 ncı maddesine
kadar geliyorlar, 47 nci maddeyi bir türlü hatırlamıyorlar. 47 nci maddenin
hatırlatılmasını ve okunmasını istiyorum. Aynı maddeler, 47 ve 48'in
muadilleri, 1961 Anayasasında da -38 inci ve 39 uncu maddeleri- vardır.
46 ile 47 nci madde
arasında farklar vardır. 46 ncı maddede kamulaştırmadan bahsedilir ve sadece
bir gayrimenkulun veyahut da gayrimenkullerin, bedeli karşılığında devlet
mülkiyetine transferidir; ama, 47 nci maddede bahsedilen, bir mamelekin, bir
patrimuanın, bir işletmenin mülkiyetinin devlete intikalidir.
İkinci husus: 46 ncı
maddedeki yetkiler idare tarafından kullanılır; 47 nci maddedeki yetkiler ise,
yasama organınındır. Bedellerini ödeme yönünden de fark vardır; 46 ncı maddede
bedel peşin ödenir, 47 nci maddede ise bedelin peşin ödenme mecburiyeti yoktur.
1982 Anayasası bunu bir süreye de tabi tutmamıştır; ama, 1961 Anayasasının 39
uncu maddesinde, on yıl içerisinde ödeneceğinden bahsedilmiştir.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - 12 Eylül Anayasasına dayanmayın.
OSMAN SEYFİ (Devamla) -
Yürürlükte bir anayasa olduğu müddetçe, ona, siz de, biz de, bütün vatandaşlar
da uymak zorundayız. Onu beğenip beğenmemek ayrı bir meseledir. 12 Eylül
Anayasasına, yapılışı itibariyle, yürürlüğe sokuluşu itibariyle sizden daha
muhalefetiz, sizden daha çok karşıyız; ama, şu anda yürürlükte olduğuna göre,
biz, kendimizi bununla bağlı hissediyoruz, bağlı olmak durumundayız; herkes de,
yürürlükteki bu Anayasayla bağlıdır.
Bunu bir tarafa bırakalım.
Değerli arkadaşlarım,
mülkiyetin tahditleri, sosyal devlet olmaktan kaynaklanan tahditlerdir. Türkiye, Anayasanın 2 nci maddesine göre,
sosyal bir devlettir. Onun için, bu tasarının dayanaklarından birisi de,
Anayasanın 2 nci maddesidir; artı, Anayasanın 166 ncı maddesinde, sosyal
kalkınmadan ve mecburî planlamadan bahsedilmektedir, emredici bir hükümdür;
artı, Anayasanın, biraz önce bahsettiğim 47 nci maddesidir; artı, 58 inci
maddesiyle, getirilen tasarı, tamamen hukukun içerisindedir, hukukla uyum
içerisindedir; kanuna, hukuka, Anayasaya, evrensel hukuka aykırı hiçbir yönü
yoktur.
Bu vesileyle söz almış
bulunuyorum; hayırlı ve uğurlu olur inşallah diyorum; hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Seyfi.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepinizin bildiği gibi, 686 sıra sayılı
tasarının 5 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biz, 3 Kasımda, milletimize, aziz milletimize hizmet etmek için seçildik ve bu
millet, bizi, hizmet beklediği için, dürüstlük beklediği için, inandığı için
tek başına iktidar yaptı. Biz, bugüne kadar Sosyal Sigortalar Kurumunun
mensupları hastanelerde çok iyi hizmet alıyorlardı da, Sosyal Sigortalı
hemşerilerimiz, Sosyal Sigortalı mensuplarımız, hastanelere gittiklerinde,
polikliniklerde hemen muayene oluyorlardı da, röntgenleri hemen çekiliyordu da,
ertesi gün hemen ameliyatları yapılıyordu da, bu tasarıyı onun için mi
getirdik; yoksa, İstanbul Okmeydanı SSK Hastanesinin bahçesi, İstanbul'daki
diğer büyük hastaneler, Samatya ve Göztepe SSK Hastaneleri bayram yeri gibiydi
de, miting alanı gibiydi de, koridorlarda yürünmüyordu da, hastalarımız şifa
bulmuyordu, hastalarımız günlerce hastaneye gelmek zorunda kalıyorlardı da mı
onun için bu tasarıyı getirmek mecburiyetinde kaldık?
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkenin Anayasası, bu ülkenin kanunları, bu ülkenin yönetmelikleri, hepsi, bu
aziz milletin, bu büyük milletin mutluluğu içindir, onların refahı içindir,
onların iyi hizmet almaları içindir. Bu tasarının asıl amacı da odur.
Bakın, ben bir Muğla
Milletvekili olarak, Muğla'daki Sosyal Sigortalar Hastanesinin nereden nereye
geldiğini biliyorum. 1951 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet vermeye
başladığında ülkede sigortalı yoktu; eski deyimle, sadece devletin ameleleri
vardı, çok az fabrika vardı. Muğla'da üç tane santral mı vardı, Türkiye'de
turizm mi vardı, Türkiye'de oteller mi vardı? İşte, bunlar olduktan sonra,
bunlar geliştikten sonra ülkemizde işçi adedi arttı; dolayısıyla, işçilerin
bakmakla yükümlü oldukları da Sosyal Sigortalar Kurumuna yük getirdi. Bugün,
Sosyal Sigortalar Kurumu doktorları hizmet veremiyor, hizmet vermeye
çalışıyorlar. Bugün, bir dahiliye doktoru 200 poliklinik yapıyor. Sorarım
sizlere, bir kişi sadece gözüyle bakamaz 200 kişiye; dolayısıyla, verdiği
hizmet, hizmet değildir; sadece iyi niyetle hizmet vermeye çalışıyor.
Şimdi, ben, burada
kürsüden hitap ediyorum, arkadaşlarımız iki gündür buradan hitap ediyorlar,
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da muhalif oluyorlar; milletimiz
hepimize not veriyor. Sosyal Sigortalar Kurumunun mensupları, orada çalışanlar,
işçiler, sigortalılar bu kanunun bir an önce çıkmasını istiyorlar. Ben, dünden
beri 100'ün üzerinde telefon aldım, 100'ün üzerinde mesaj aldım; onlar bir an
önce hastalarının salâha ermesini istiyorlar, onlar bir an önce tedavi olmak
istiyorlar.
Şimdi, biraz önce, Sayın
Gazalcı, çok yanlış bir bilgi verdi, saptırma yapıyor. Bakın, düzeltiyorum.
Millî Eğitim Bakanlığının 1 tane hastanesi vardır, o da Validebağ Öğretmen
Hastanesidir. Bu da, öğretmenlerden ekstra kesilen primle alınmamıştır,
devletin ayırdığı ödenekle alınmıştır; yani, bütçeden çıkan parayla alınmıştır.
O hastane bugüne kadar yüzde 21 dolulukla çalışıyordu ve o hastane bugüne kadar
dönersermayeden bir kuruş para alamıyordu; sanat okullarında kullanılan,
geçerli olan dönersermaye çalışıyordu orada. Onlara komik oranlarda
dönersermaye bedeli tahsis ediliyordu, yılda bir defa alıyorlardı. Şimdi, orada
çalışanlar, maaşlarının en az 1 katı kadar, dönersermayeden pay alıyorlar. Bunu
bir yana bırakalım, acaba...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Çalışanlar mı alıyor, yöneticiler mi?!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Size de burada vaktim yetmeyecek, dışarıda uzun tartışırız.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu Validebağ Hastanesi Üsküdar'da Koşuyolu'ndadır. Soruyorum
sizlere: Acaba, Samatya'da çalışan, Edirnekapı'da çalışan, Bakırköy'de çalışan
öğretmenleri servisle oraya mı getirecektik? Her kapının önünde bir hastane
yapamazsınız. PTT'nin hastanesi var, Demiryollarının hastanesi var ve birçok
hastayı iyileştiremeyince sevk ediyor. Netice aynı; hasta, oradan oraya
dolaşmaktan bıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın
Terzibaşıoğlu, tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla)- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, şimdi, 10 Şubat itibariyle, Sosyal Sigortalarda uygulanmakta olan
ilaç politikasını değiştiriyoruz. Artık, bundan sonra, isteyenler, anlaşmalı,
sözleşmeli eczanelerden de ilaçlarını alabilecekler; o kuyruktan da onları
kurtarıyoruz. İstersen, bunu yapmayalım, onları da uygulamayalım, onlara da bu
eziyeti layık görelim...
Değerli arkadaşlar, 70'li
yıllarda "Boğaz köprüsünü yaptırmayız" 80'li yıllarda da "Boğaz
köprüsünün gelirlerini sattırmayız" diyorlardı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, ikinci köprü yapıldı; biz, Boğaz'ı bir de tünelle geçiyoruz. Bunlar,
Türk Milleti için gerçekler; bunlar yapılacak, hizmetler devam edecek.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Terzibaşıoğlu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)-
Sayın Gazalcı'ya sataşma var.
BAŞKAN- Madde üzerinde,
şahsı adına söz isteyen...
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli)- Sayın Başkan...
BAŞKAN- Bir saniye Sayın
Gazalcı... Madde üzerinde Sayın Oyan söz istedi.
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli)- Sayın sözcü adımı söyleyerek, benim yanlış bilgi verdiğimi söyledi.
BAŞKAN- Sayın Gazalcı,
olabilir... Siz bir şey söylediniz, o da fikrini söyledi. Yanlış söylediğinizi
söyledi; dinledim ben.
MUSTAFA GAZALCI
(Denizli)- Sayın Başkanım...
BAŞKAN- Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (İzmir)-
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada, biz, işçi ve işverenin ortaklaşa mülkiyet sahibi
olduğu tesislerin, 600 civarında tesisin devredilmesini ve aynı zamanda
bunların personelinin de devredilmesini konuşuyoruz. Burada, kurumun ve hak
sahiplerinin iradesinin aranmadığı bir yasama olgusundan bahsediyoruz; yani, bu
irade aranmıyor, burada Sağlık Bakanlığına bir devir söz konusu oluyor. Şimdi,
bu, nasıl olur?! Yani, tarafların iradesi ortada yok; ama, yukarıdan bir
iradeyle, biz, sizin malınıza elkoyarız diyoruz. Ne hakla?! Ne hakla?!
Emekli Sandığı için daha
önce denendi bu ve Anayasa Mahkemesinden geri döndü; mülkiyet haklarına
tecavüz, hukuka aykırı; Anayasaya aykırılığı bir tarafa, genel hukuk sistemine
aykırı, insan haklarına aykırı, mülkiyet haklarına aykırı, kapitalist sistemin
mantığına aykırı. Aslında, sosyal güvenlik anlayışına aykırı olduğu gibi, özel
sigortacılık anlayışına da aykırı. Ben, size bir soru sorayım: Hani, özel
sağlık sigortaları falan filan sisteme girdi şimdi; yarın, bunları kalkıp da
Sağlık Bakanlığına devredebilir misiniz; bunu yapabilir misiniz? Orada, ben,
kendi katkımla özel sağlık sigortasına girmişim, siz, bunların tesislerini
-varsa eğer- Bakanlığa devredebilir misiniz; böyle bir şey olabilir mi?
Kapitalist sistemin
temelinde mülkiyet hakları var; yani, siz, bir yandan neoliberal bir sistemi
buraya oturtmaya çalışıyorsunuz, bir yandan da onun ana temeline aykırı iş
yapıyorsunuz; böyle bir şey olmaz. Bu, idarenin kanunîliği ilkesine de aykırı.
Yetki aşımı vardır; yasamanın yetkilerinin yürütmeye devredilmesi bakımından da
vardır, yasamanın, kendisi üzerinde olmayan yetkileri kullanması açısından da
vardır.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, burada, önümüze tekrar gelecek; ama, siz, tabiî, yangından mal
kaçırmak üzere bakıyorsunuz "üç ay içerisinde Anayasa Mahkemesi yürürlüğü
durdurma kararı vermeden, biz, geri dönülmez biçimde bu işi nasıl atarız, nasıl
satarız" mantığındasınız. Bunun, gerçekten, devlet yönetme sanatıyla,
yani, politikayla doğrudan bir ilişkisi olmaması gerekir. Politika böyle
yapılmaz değerli arkadaşlar. Politika bu temeller üzerinde yapılmaz. Elkoyma
mantıkları üzerinden ve Anayasa Mahkemesi karar vermeden, biz, bu işi geri
dönülmez bir noktaya getirelim mantığı üzerinden yapılmaz. Bu, yangından mal
kaçırma falan da değil, hak sahiplerinin elinden hak kaçırmadır. Hak
sahiplerinin elinden hak kaçırmaya sizin hakkınız yoktur. Temel mesele bu;
burada, sabahtan beri, dünden beri tartıştığımız konu budur. Siz, hak
sahiplerinin hakkını kaçırmaya çalışıyorsunuz, personelin haklarını aşındırarak
devrediyorsunuz Bakanlığa. O personelin hakları, SSK'da olduğu gibi
devredilmiyor. Yani, bu konularda sizin dikkatinizi çekmeye çalışıyoruz.
Sizin elinizde
özelleştirme nasıl olacaktır? Bunun örneklerini gördük, SEKA'da gördük. 1 100
000 dolara SEKA Balıkesir'i sattınız Albayraklara. Bununla ilgili yasa hükmünü
de uygulamıyorsunuz şimdi; dava açıldı, kazandı taraflar; uygulamıyorsunuz.
Yani, içerisindeki lojmanları kümes fiyatına satsanız daha fazla ederdi. 200
tane lojmanın tanesini 10 milyar liradan kümes fiyatına satsanız, 2 trilyon
lira ediyordu. Siz, bunu 1,5 trilyon liraya sattınız Başbakanınızın dünürüne,
Yeni Şafak Gazetesinin patronuna. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
alakası var?!
AHMET IŞIK (Konya) - İsim
benzerliği...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ne
alakası var?!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Alakası yok!
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, 1,5 trilyon liraya sattınız.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne
alakası var?!
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Yapma allahaşkına!..
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
OĞUZ OYAN (Devamla) -
İçerisindeki 200 tane lojman, sadece daha fazla...
BAŞKAN - Sayın Oyan,
maddeyle ilgili konuşur musunuz.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Maddeyle şundan ilgili: Bu, bir özelleştirme mantığıdır.
Bakınız, şimdi,
İzmit'teki SEKA'yı da kapatmak üzere davranıyorsunuz. 27 Ocakta bu kararı
veriyorsunuz. Sadece 5 800 000 dolara İzmit SEKA yenilenebilecek durumdayken
-bizzat SEKA'nın kendi raporuna göre- siz bunu devrediyorsunuz. Bakınız, İzmit
Büyükşehir Belediye Başkanı bile -ki, AKP'lidir- İzmit SEKA'nın, IMF'nin
istekleri doğrultusunda kapatılacağını söylüyor.
Değerli arkadaşlarım,
artık, IMF'nin, Dünya Bankasının talepleri üzerinden politika yapmayınız. Siz,
bu politikalara karşı çıkarak seçmenden oy istediniz. Şimdi, büyük bir
aldatmaca üzerinden, SSK hastanelerini devrediyorsunuz. Yarın, başka şeyleri
devretmeye kalkacaksınız. Yani, sizin politikalarınız, tamamıyla topluma karşı
politikalardır, antisosyal politikalardır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Köprüyü satanlar ile satmayanlar karşı karşıya!
BAŞKAN - Sayın Yeni,
lütfen...
OĞUZ OYAN (Devamla) - Emekçiler,
Türkiye'deki bu borç düzeninin oluşmasında hiçbir katkıya sahip değillerdir.
Emekçilerin haklarını ellerinden alarak, onların mülkiyetini alarak, bu
sorunları çözemezsiniz, bu sorunun altında kalırsınız.
İlginiz için teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Oyan.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, sayın hatip, Sayın Genel Başkanımızı hedef alıcı bir sunumda
bulundular. Eğer müsaade ederseniz, söz almak istiyorum
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Benim de söz talebim var.
BAŞKAN - Uygun görmüyorum
Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Efendim?..
BAŞKAN - Uygun görmüyorum
sizin söz talebinizi.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Benim adım geçiyor, cevap vermem gerekir, bana söz vermiyorsunuz; ama bir
genel başkan olunca söz veriyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çelik.
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. - Bursa
Milletvekili Faruk Çelik'in, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, Genel
Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada, sağlık reformunun bir
ayağını tartışıyoruz. Sağlıkla ilgili, yine, Anayasamızın amir hükümleri
çerçevesinde, sağlığın tek elden, sağlık hizmetinin tek elden sunulmasıyla
ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz; ama, muhalefetin de muhalefetine saygı
duyuyoruz; muhalefet de edilmeli. Her ne kadar, programınızda, bu konuda,
sağlığın tek elden yürütülmesiyle ilgili de beyanlarınız, bildirileriniz, olsa
ve bugün bu programlarınıza, bu bildirilerinize çok da sahip çıkmasanız da,
muhalefet etme anlayışınızı yine saygıyla karşılıyoruz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sonuna kadar sahip çıkıyoruz.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, kalkıyorsunuz...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bir Grup Başkanvekili, ikisi arasındaki farkı görür.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, programınız elimizde ve defalarca okuduk; gayet net şeyler
söylüyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kamulaştırma ile elkoyma bir değil; biri kamulaştırma, beri elkoyma.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Siz, gasbediyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Çetin...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, bu kadar açık, şeffaf bir konuyu, kalkıp, hiç alakası olmayan noktalara
taşımak, bir muhalefet anlayışıyla nasıl bağdaşır, bilemiyorum.
Şimdi, çok da deneyimli,
saygı duyduğumuz Oğuz Oyan Bey, burada, kalkıp, iki türlü yanlış beyanda
bulundular. Bir kere, Sayın Oyan, SEKA'nın özelleştirilmesinin nasıl olduğunu
incelemenizi istiyorum. Balıkesir SEKA'yla ilgili konu şu: Kaç defa satışa
çıkarıldı, neticesinde de...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yargı kararı açık; yanlış dedi, yürütmeyi durdurma kararı verdi.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Efendim, bir dakika...
...kim bu satışa
giriyorsa, kim buna daha çok bir teklifte bulunuyorsa, o firma tarafından, o
kurum tarafından, o şahıs tarafından alınacaktır; bu bir.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Albayraklar teşekkür ediyor.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
İkincisi "Sayın Başbakanın dünürü" diye ifade ettiniz. Nasıl ispat
edeceksiniz, size soruyorum Sayın Oyan?
AHMET YENİ (Samsun) -
Yalan!
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Nasıl?.. Dünürü olduğunu nasıl ispat edeceksiniz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Yalan!
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Albayraklar teşekkür ediyor.
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Hiç, dünürlüğü veya akrabalığı söz konusu değildir; bu bir iftiradır; bunu
sizlere iade ediyorum.
Saygılar sunuyorum.(AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, ismim geçti ve iftira attığım söylendi.
BAŞKAN - Sayın Oyan,
açıklamaya, açıklamayla cevap verilmez, yok öyle bir uygulama.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, adım geçerek söylendi...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ama Başkan, hep tek taraflı davranıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sayın Oyan'ın talebini duyamıyorum
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
-Tutanaklara bakın.
BAŞKAN -Lütfen sayın
milletvekilleri... Sayın Oyan kendisini ifade edemiyor mu?!
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
İftira ettiğini söyledi...Lütfen söz verin
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ama, hakkını vermiyorsunuz Sayın
Başkan; muhalefet olunca hakkını teslim etmiyorsunuz.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Hayır, hangi
konuda söz istiyorsunuz?
OĞUZ OYAN (İzmir) - Efendim, adım geçti ve iftira attığım
söylendi; bunu açıklayacağım, ispat edeceğim.
BAŞKAN - Sayın Oyan, siz
bir şey söylediniz, Sayın Çelik de cevap verdi; hepsi bundan ibaret
OĞUZ OYAN (İzmir) - Ben,
Sayın Çelik'in şahsına bir şey söylemedim; ama, bana şahsen "Oğuz Oyan iftira etmiştir" diyor.
BAŞKAN - Sayın Oyan, siz
bir açıklamada bulundunuz, Sayın Çelik de o açıklama çerçevesinde cevap verdi.
OĞUZ OYAN (İzmir)- Efendim,
iftira attığım söylendi.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
"İftira olmadığını ispat edeceğim" diyor.
OĞUZ OYAN (İzmir)-
Açıklama yapmak durumundayım, iftira olmadığını...
BAŞKAN - Sayın Oyan,
burada Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir yasa tasarısı görüşülüyor. Maddeyle
ilgili konuşurken, maddeyle ilgili olmayan konulara girdiniz...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Özelleştirme
örneği verdim. Özelleştirmedir bu da.
BAŞKAN - Sayın Çelik de
bu konuşmanız çerçevesinde cevap verdi. Hepsi bundan ibaret
YILMAZ KAYA (İzmir)
- Tutanaklara bakın.
OĞUZ OYAN (İzmir) - İftira ettiğimi söyledi efendim.
Yapmayınız!..
BAŞKAN - Sayın Oyan,
tutanakları getirtip inceleyeceğim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Neyle ispat edeceksiniz akraba olduğunu?!
BAŞKAN - Lütfen sayın
milletvekilleri...
AHMET YENİ (Samsun) -
Albayrakları karıştırdı.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.
Buyurun Sayın Akdağ.(AK
Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, kanunun maddeleri
görüşülürken, görüyorum ki, biraz önce Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak 1997 yılında verilmiş kararı burada
zikretmemiz, Sayın Anamuhalefet Partisi konuşmacıları açısından yeterli olmadı.
Bir de, ben, 1987 yılında
verilmiş bir kararla ilgili olarak Yüce Meclisimizi bilgilendireceğim: Burada
da, kamuya ait sağlık kuruluşlarının sağlık işletmeleri yapılmasına dair
yapılan bir kanuna karşı, zamanın anamuhalefet partisince bir itiraz yapılıyor.
Bu itirazın gerekçesinde "SSK sağlık tesisleri işçinin öz malıdır. SSK
üyelerinin, kişilerin kendi paralarıyla oluşturulan sağlık kuruluşlarının bir
türlü zoralımı anlamındadır bu yapılan iş. Böyle bir işlem hukukun üstünlüğü
ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, hukuk devleti niteliği de buna olur veremez.
Madde, bu yönden Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır" deniliyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Doğru söylüyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi buna karşılık olarak
ne diyor: "Anayasanın 2 nci maddesine aykırı bir yön yoktur, zoralım da
söz konusu değildir..." Değerli arkadaşlarım, buradaki cümlenin altını
çizerek ifade ediyorum, bakınız "devletin malı devlete kalmaktadır"
denilmektedir. Yani, SSK'nın mallarıyla ilgili yapılan bir kanundan
bahsedilirken, Anayasa Mahkemesi itirazı reddediyor ve gerekçesinde de
"devletin malı devlete kalmaktadır" diyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Satılıyor mu Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Yine, Anayasanın 35 inci maddesi yönünden incelenirken deniliyor
ki: "Dava konusu maddenin, mülkiyet ve miras haklarıyla, bu hakların kamu
yararı amacıyla yasayla sınırlanabilmesini hükme bağlayan Anayasanın 35 inci
maddesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır."
Değerli bir konuşmacı...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - İlgisi yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu, ilgisi olup olmadığını, ben...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Evet, bir ilgisi yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - ...yüce milletin ve Yüce Meclisin takdirine sunuyorum; sizin bunu
anlamayacağınız, anlamak istemediğiniz çok açık.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Anayasa Mahkemesi, kararında "ilgisi yoktur" diyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ben, bunu, zaten, sizin için anlatmıyorum artık; bunu, Yüce
Meclisimizin takdirine ve yüce milletin takdirine arz ediyorum.
Şimdi, bana burada şu
söylendi...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan "anlamayacağınız" denilmez; o, hakarete girer.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Şunu dediler...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Biraz kibar olun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ben hiç hakaret etmiyorum, hiç öyle...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Halk böyle diyor...
BAŞKAN - Sayın Çetin...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- "Siz anlamazsınız" demeniz...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Hayır efendim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Siz anlamıyorsunuz...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Bakan, muhalefete hakaret etme hakkınız yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, tutanaklara dönersek, bunun
misliyle ifadelerinizi burada göreceğiz, misliyle. Yalancılıkla mı
suçlamadınız, sahtekârlıkla mı suçlamadınız, gaspçılıkla mı suçlamadınız,
yankesicilikle mi suçlamadınız...
BAŞKAN - Sayın Bakan,
maddeyle ilgili bilgi verir misiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Dolayısıyla, bakınız...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Siz hekimsiniz, hukukçu değil...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Evet, ben hukukçu değilim, hekimim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Güzel...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ama, hiçbir hukukçu da kendini hukukun yerine koyamaz.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vasıtanızla, Sayın Bakana
sormak istediklerim şunlardır:
SSK'nın idarî ve malî
açıdan özerk ve özel hukuk hükümlerine tabi olması, kamu tüzelkişiliğini ve
kamusal niteliğini ortadan kaldırır mı?
Getirilen tasarıyla,
uluslararası hukuk normları ve Anayasanın emredici hükümleri gözetilmemiş
midir?
Mülkiyet hakkı, malî
haklar ve özlük hakları yönünden mağduriyetler söz konusu mudur?
Sağlık Bakanlığı ve SSK
sağlık tesislerinin ortak kullanımına yönelik uygulamadan elde edilen sonuçlar
nelerdir?
2004 yılında, Sağlık
Bakanlığına ait sağlık kuruluşlarına SSK'lı kaç hasta başvurmuştur? Bunların
kaçı birinci basamak sağlık kuruluşlarından hizmet almıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bilindiği
gibi, Antalya Devlet Hastanesi uzun zamandan beri ihtiyaca cevap vermekten uzak
bulunuyordu. Hastalar, koridorlarda ve boş bulunan yerlerde tedavi edilmeye
çalışılıyordu. Sayın Bakanım, biliyorsunuz, son günlerde de, Devlet Hastanesi
yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bulunuyor. Gerçekten, hastalar ve
yakınları çok zor durumdadır. Acaba bu konuda alınan tedbirler var mıdır? Yeni
devlet hastanesinin yapımı konusundaki çalışmalar hangi noktadadır Sayın
Bakanım? Bu bir.
İkincisi; Sayın Bakanım,
bir de, benim bildiğim kadarıyla, Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili bu
hastaneler aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla da ilgili;
onlara bağlı hastanelerin devrinden söz ediliyor, tasarıyı o şekilde
görüşüyoruz; fakat, iki gündür, burada, Sayın Bakanı göremedik; Sayın Bakana da
sorularımız olacaktı belki, bu soruları sormaktan mahrum kaldık. Bunun da
nedenini açıklar mısınız?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ercenk.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakan, tasarıya göre, devredilen sağlık birimlerinde, sürekli işçi
kadrolarında çalışanlar, devir tarihi itibariyle, kadrolarıyla birlikte
Bakanlığa devredilecek. Bakanlığa geçmek istemeyen işçilerin, kanunî hakları
ödenerek, kurumla ilişikleri kesilecek. Sağlık Bakanlığına devredilen sağlık
birimlerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak çalışan memurlar,
devir tarihleri itibariyle, kadrolarıyla birlikte Sağlık Bakanlığına
devredilecek; ancak, devredilen kadro unvanlarından Bakanlıkça ihtiyaç
duyulmayan kadro unvanlarında çalışan personel durumlarına uygun diğer
kadrolara atanacak.
Bilindiği gibi,
Bakanlığınızın bünyesinde bulunan Ankara Trafik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
yerine açılan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine personelin tamamının
geçişi yapılmamış ve bunun yerine, başka hastanelere, hatta, başka illere
atamalar yapılmıştır.
Şimdi, tasarıya göre,
personel, kadrosuyla birlikte Sağlık Bakanlığına geçmekte; ama, hangi ile,
hangi hastaneye, nereye atanacağının telaşı ve korkusu içerisindedir.
Biliyorsunuz, eskiden,
ağalar, köyleri satarken, içindeki halkıyla birlikte satardı. O köydekilerin
hepsi, köyünde yaşamaya devam ederdi. Şimdi, siz, kurumdaki hastaneleri,
hastane personelini, ya da kurum personelini ağaların adaletinden daha
adaletsiz bir şekilde, hangi illere atamayı düşünüyorsunuz? Bu bir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Devlet ile ağalık sistemini birbiriyle nasıl kıyaslıyorsunuz yahu!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
İkincisi; 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 17 nci maddesine göre,
1993 yılından bugüne kadar, kurumun işletme gelirlerinden, sadece sağlık
personeli değil, merkezdeki personel de pay almakta idi. Şimdi, 1993 yılından bugüne
kadar aldıkları o hakları ellerinden alınmış olmayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Sayın Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak
istiyorum; AKP Hükümeti, IMF'ye verdiği Sekizinci Niyet Mektubunda, sosyal
güvenlikte, genel sağlık sigortasını içeren yeni bir düzenlemeyi ve SSK'nın bu
çizgide sağlık hizmeti sunumundan çekileceğini taahhüt etmiş midir?
IMF heyeti, yeni
yapılacak stand-by görüşmeleri öncesinde, bu taahhütlerin yerine getirilmesi
gerektiği şeklinde önkoşul sunmuş mudur?
SSK sağlık kurumlarının,
nüfusun yüzde 49'una; yani 35 000 000'a yakın yurttaşımıza sağlık hizmeti sunan
bir kurumun kapatılmasını insanî ve ahlakî buluyor musunuz? Yoksa, bu tasarı,
küresel güçlere verilen taahhütlerin bir sonucu mudur?
Yine, sormak istiyorum;
AKP Hükümeti, Sağlıkta Dönüşüm Programında, SSK sağlık kurumlarının
tasfiyesini, sağlıkocaklarının yok edilmesini ve aile doktorluğu sisteminin
getirilmesini, sağlık kurumlarının özelleştirilmesini, tüm sağlık
çalışanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılmasını öngörmektedir. AKP
İktidarının, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi, hekimleri ve diğer sağlık
çalışanlarını, iş güvencesinden yoksun ucuz işgücüne dönüştürmeyecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, kuşkusuz ki, bu yapılan devirlerle, uluslararası
hukuk normlarına, Anayasaya uygun, mülkiyet hakkını ve kişilerin özlük
haklarını da tamamen koruyan bir kanunî işlem tesis edilmiş olacaktır. Ortak
uygulamamız sırasında, SSK'lı vatandaşlarımıza hakikaten çok ciddî bir hizmet
verilmiştir. Sağlık Bakanlığının sağlık kuruluşlarına 33 000 000 kere müracaat yapılmış ve vatandaşlarımıza, bu
biçimde, geniş yelpazede bir hizmet verilmiştir.
Antalya Devlet
Hastanesiyle ilgili olarak şunu ifade etmeliyim: Şu anda Antalya'da, devlet
hastanesi olarak yeni bir bölge eğitim hastanesi yapılmak üzere. İhale sürecine
yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Hemen 2005 yılının şu ilk aylarında bu
konudaki ihale yapılacaktır. Gerçekten Antalya İlimizde çok ciddî bir hastane
ihtiyacı var. Biz bunu fark ettiğimiz için, bu hususta Devlet Planlamayla da
ilgili görüşmelerimizi yaptık ve şu anda iş yürümektedir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)-
Sayın Bakanım, ilk soruma cevap vermediniz.
BAŞKAN- Sayın Ercenk,
Sayın Bakan sırasıyla cevaplandırıyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya)-
Hayır, ilk sorumu cevaplandırmadı efendim. Hastanenin yıkılma tehlikesi var,
hastalar perişan vaziyette. Bir tedbir var mı? Onu soruyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum)- O hususta da şu anda gerekenler yapılıyor. Bu hastalarla ilgili
olarak, hastanede verilen hizmetin şekliyle ilgili olarak gerekli incelemeleri
ben şu anda başlatmış durumdayım. Bizim elimize herhangi bir rapor ulaşmış
değil. Buna rağmen, bir ekibi görevlendirerek, bu hususta ciddî bir araştırma
başlatmış durumdayım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya)- Antalya Valisi üç gün önce bir rapor gönderdi. Lütfen onu inceleyin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum)- Değerli arkadaşlarım, Sayın Çetin'in sorduğu soruya cevaben şunu
özellikle ifade etmek isterim: Biz, siyasete, partimizin adına "Adalet ve
Kalkınma" diyerek başladık. Dolayısıyla, bu kanunu yaparken de, bütün
sağlık çalışanlarına, SSK'da çalışan herkese, özlük hakları konusunda, onların
haklarını koruyacak biçimde bir kanun yapmaya büyük bir itina gösterdik.
Kuşkusuz ki, bu sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanlarımıza Sağlık
Bakanlığı olarak bizim çok büyük ihtiyacımız var. Hatta, onları başka
personellerle de destekleyeceğiz ve böylece, halkımıza verilen sağlık
hizmetinin kalitesini artırmaya çalışacağız.
Diğer ayrıntılarla ilgili
hususları da yazılı olarak cevaplandıracağım.
Teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)-
Bekliyorum Sayın Bakan.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde verilmiş 1
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Devredilen personel" başlıklı 5 inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
İzzet Çetin |
Ufuk Özkan |
Muharrem Eskiyapan |
|
|
Kocaeli |
Manisa |
Kayseri |
|
|
Mustafa Gazalcı |
|
Orhan Ziya Diren |
|
|
Denizli |
|
Tokat |
|
BAŞKAN - Komisyon?..
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum...
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Oyan.
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın
Başkan, siz henüz incelemediniz herhalde; ama, ben, izninizle, biraz önceki,
arkadaşımın, Faruk Çelik'in konuşması üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.
Şimdi, dünürü ya da
sülalesi... Şimdi, buradaki bütün mesele şu... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Hiç
alakası yok.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
İftira etmek için geldi.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakınız, burada önemli olan şu; 1 100 000 dolara, yani...
BAŞKAN - Sayın Oyan, bir
saniye...
Sayın Oyan, önergenin
gerekçesini açıklamak üzere söz aldınız.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Anlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
İftirayı düzeltin önce, iftirayı!..
BAŞKAN - Ben tutanakları
getirttirdim; bu konudaki kararımı vereceğim.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Bana dönük bir suçlama vardı; bununla ilgili söz veriyor musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Hayır,
vermiyorum Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
İncelediniz mi?
BAŞKAN - Tutanağı
getirttirdim; tutanak burada Sayın Oyan.
AHMET YENİ (Samsun) -
İftirayı ne yapacaksınız?!
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Evet, iftira suçu...
BAŞKAN - Şimdi, önergenin
gerekçesiyle ilgili konuşur musunuz.
Buyurun Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Hayır; ben, bu konuyla ilgili cevap vermek istiyorum Sayın Başkan; bana dönük
bu suçlamayla ilgili cevap vermek istiyorum. Burada işin özü, özelleştirmenin
nasıl bir peşkeşe dönüştüğüdür. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Oyan, ben
tutanağı inceledim, herhangi bir suçlama söz konusu değil.
OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu
peşkeş varsa eğer, bu, bundan sonra da olacak demektir, SSK hastaneleri için de
olacak demektir; bunun burada altını çizmemiz gerekiyor. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Bu ayın 27'sinde İzmit
SEKA kapatılıyor. Aynı koşullarda... Bunun altını çizmek için ben buradayım.
BAŞKAN - Sayın Oyan,
önergeyle ilgili konuşur musunuz.
OĞUZ OYAN (Devamla) -
Efendim, ben önergenin lehinde, aleyhinde değil, bu konuda bir açıklama yapmak
üzere buraya çıktım; çünkü, siz bana söz vermediniz. Siz bana söz vermediğiniz
için, ben bu hakkımı kullanmak üzere buraya çıktım ve bunu söylüyorum;
özelleştirme, sizin döneminizde, eskisinden olduğundan çok daha büyük peşkeşe
ve talana dönüşmüştür. Bu yeni yasanız da bundan başka bir şey değildir. (CHP
sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ÇELİK (Bursa) - O
da iftira...
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Oyan.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Profesörlüğünden utan, kocaman adamsın!..
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan "peşkeş" diyor... Hakaret var...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN - Sayın Çelik, ne
için söz istiyorsunuz?
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, bakınız, az önce Sayın Oyan, burada çeşitli beyanlarda
bulundular. Sayın Oyan'dan biz şunu bekliyorduk: Az önce ifade ettikleri doğru
ise, bu doğruluğun arkasında duracak şekilde delillerini ortaya koysunlar.
Eğer, doğru değil ise, çıksınlar desinler ki "ben, bir iftirada bulundum
ve hepinizden özür diliyorum." (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, fırsat veriyorsunuz, iftiracılıkla suçlanıyoruz; bu
ne iş!
BAŞKAN - Tamam Sayın
Çelik; buyurun.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Kurum tabipliklerinin
devri
MADDE 6. - Kamu kurum ve
kuruluşları bünyesinde hizmet sunan kurum tabipliklerinin, kurum tabiplikleri
için Bakanlıkça bir ay içinde belirlenecek standartları aşan taşınır, taşınmaz,
taşıt ve personeli de 4 ve 5 inci
maddelere göre Bakanlığa devredilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın
Mehmet Neşşar; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İki gündür ve taa tasarı
gündeme geldiğinden beri yaşananları ibretle izliyorum. Ben, ne mülkiyetten söz
edeceğim ne de hukukçu gibi konuşacağım; doktorum; Sayın Bakanın anladığı
dilden gibi konuşacağım. Doktorum. Sayın Bakanın anladığı dilden konuşmaya çalışacağım;
ama, bir doktor olarak, Sayın Bakanın da bir muhakeme kusuru olmadığını
anlayacak kadar doktor olarak, söylediklerini, hakikaten, dinledikçe
ürperiyorum. Eğer bir muhakeme ve bir matematik kusuru yoksa, burada bir
taammüden yapılan bir olayın söz konusu olması gerekiyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Meslektaşının da söylediği böyle.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Beyefendi, lütfen, dinleyin!
AHMET YENİ (Samsun) -
Meslektaşsınız...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) - Söylediklerimizin hepsinin arkasında, sizlerin çok övündüğü o
83'lerden kalma, o gelenekten gelen bir Çalışma Bakanının yazdığı bir metin
var; yani, biz uydurmuyoruz. Anayasaya aykırı diyorsak, sizin Bakanınız da
aynısını söylüyor. Ben buraya girmeyeceğim. Ben, işin, daha çok sağlık yönüne, daha
çok hekimleri ilgilendiren yönüne geleceğim.
Ben, hastalarımın,
insanlarımın daha iyi sağlık hizmeti
almasını istiyorum ve bunun için de bu memlekette tüm hekim camiası,
Sağlık Bakanı işbaşına geldiği günden beri bir mücadele içinde. Bir kere daha
söyledim bu kürsüden; öyle bir bakan düşünün ki -bu anlamda tarihe geçecek
kendisi gerçekten- işbaşına geldiği günden beri kendisini bu konuda tek ve
mutlak bilen, bilici olarak tayin ediyor ve onunla iletişim kurmak isteyen
herkesi kendisi kabul ediyor belki, ama bir tane fikri kabul ettiği bugüne
kadar görülmemiş. Bu yüzden bu kadar insan sokaklarda ve sıkıştıkça bizim
programımıza atıf yapıyor. Bizim programımızla da bu işin alakası olmadığını
defalarca söyledik, dün Genel Başkan da söyledi. Kimin haklı olduğunu da zaman
gösterecek. Biliyorsunuz, bazı şeyler zamanla çok net anlaşılıyor, yani, Irak
savaşına girmemiz konusunda da çok iddialıydı bu grup, Amerika'nın savaşı
kazandığını da söylüyordunuz; şimdi Amerika'nın savaşı kazandığı tartışılıyor.
Çok yakında, bu yasa eğer
uygulanmaya geçilirse, Sayın Bakanın dediklerinin gerçek olup olmadığı da
tartışılacak ve gözler önüne serilecek.
Ben, yine, hastamın,
insanımın anladığı dilden birkaç örnek vermek istiyorum. Çıkarılacak yasa,
kesinlikle, Sosyal Sigortalının lehine değildir. Sayın Bakan, sosyal
sigortacılık anlayışını da yok eden Bakan olarak tarihe geçecek, bu
yasalaşırsa.
Bir örnek vereceğim.
Sigortalı bir işçi herhangi bir kurumda çalışıyor ve sigortasını yatırıyor, bir
zaman sonra işveren bu kişinin sigortasını yatırmaktan vazgeçiyor; bu insan
çalıştığı sürece Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri buna bakmaya devam
ediyor; ama, siz, onu, SSK'lı statüsünden alıp Bağ-Kurlu statüsüne
çeviriyorsunuz. Bu demektir ki, bu sigortalı, primini yatırmadığı günden
itibaren -ki, bunu açık açık çıkardığınız genel sağlık sigortası yasasında
belirtiyorsunuz- bu kişi, artık, sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. Bu çok
net ve açık ve Sayın Bakanın anlayacağı gibi kesinlikle de hukukla ilgili
değil, tıpla ilgili bir konu.
Hizmet paketi
daraltılıyor. Onu da GSS yasası geldiği zaman konuşacağız. Çeşitli
entrikalarla, çeşitli yasaklarla o hizmet paketi de daraltılıyor; bunu da
konuşacağız.
Bu çıkarılan yasanın CHP
programına uygun olmadığını söyledim; ama, trajikomik bir şekilde AKP
programına da uygun değil. Çünkü, siz, geldiğiniz günden beri sağlıkta
özelleştirmeden söz ediyorsunuz; biraz önce bir arkadaşımın Anayasaya atıf
yaparak söylediği gibi, kamulaştırma yapıyorsunuz. Kamulaştırmanızın mantığının
arkasında da rehabilitasyon var. Şimdi, rehabilitasyonun ne olduğunu, yani SSK
hastanelerinin rehabilite edilmesinin ne anlama geldiğini biraz önce Sayın
İzzet Çetin belirttiler sorusunda. Tıpkı Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olduğu
gibi, tıpkı Trafik Hastanesi ve Atatürk Hastanesine geçişte yaşandığı gibi,
bütün amaç -bunu pek fazla söyleyen olmadı- bu arada, sigorta hastanelerinde
çalışan personeli oradan oraya savurarak kadrolaşma hizmetini, Sayın Bakanın
çok iyi yaptığı kadrolaşma hizmetini SSK'ya da taşımak.
Sayın Bakan bunun ulusal
bir model olduğunu söyledi. Ben, Dünya Bankası projesini gayet iyi okudum,
ulusal olmadığını da çok iyi biliyorum, siz de çok iyi biliyorsunuz. Eğer
ulusal bir program ortaya koyduğunuzu iddia ediyorsanız niye habire Küba'dan
bahsediyorsunuz? Küba'ya gitmeye biz meraklı değiliz. Niye Norveç'ten örnek
veriyorsunuz? Ben, geçen, sizin olmadığınız bir toplantıda, Norveç'le ilgili
sağlık göstergelerini ortaya koydum ve o statüye, o düzeye, Norveç'in,
sosyalizasyon uygulamasıyla geldiğini ve bu aşamadan sonra ancak aile
hekimliğine geçtiğini anlattım; tutanaklarda var. Yine, o Norveç'te,
Hindistan'dan ithal edilen tüberküloz aşıları, hiçbir denetimden ve kontrolden
geçirilmeden, ertesi gün vatandaşa uygulanmaya başlamıyor Sayın Bakan. Bu konuda
da, ben, sizin açıklamanızı bekleyeceğim.
Ulusal bir çözüm, ulusal
bir model olmadığını söyledim; aksine, ulusal bir modeli de tümüyle yok eden
bir çalışma. Bunun için, hakikaten üzüntü duyuyorum. Bir başka açıdan
söylersek, eğer ulusal olduğunu iddia ediyorsanız, niye başka yerlerde çözüm
arıyorsunuz, niye taklitçilik yapmaya çalışıyorsunuz? Bir ülkenin bir ulusal
modeli olamaz mı, olmamalı mıdır; bunları tartışmak istiyorum.
Bence, Bakanın buradaki
temel hatası, Türkiye gerçeklerini yadsıyan bir uluslararası modeli - TÜSİAD'ın
raporunda da okudum; o da üç aşağı beş yukarı aynı- tamamen ülkeye yabancı ve
çözüm getirmeyecek bir modeli ısrarla uygulamaya çalışıyor olması. Bu nedenle
de, sivil toplum örgütleri yanında, maalesef, Türk akademisyenlerini de reddediyor;
yani, ben bu bilgileri kendi kafamdan yaratmıyorum; danışıyorum, birçok
arkadaşım var; çok güzel bilgiler alıyoruz. Niye, acaba, Türk
akademisyenleriyle oturup bir model uygulamıyor da Sayın Bakan, önündeki,
hepimizin çok iyi bildiği programı uygulamaya çalışıyor?!
Bu yasa tasarısı ortak
hizmet verme amacına da yönelik değil; çünkü, ortak hizmet vermek için,
mülkiyetin el değiştirmemesi gerektiğini, hepiniz, benden çok iyi biliyorsunuz.
Siz, benden çok daha iyi biliyorsunuz liberal sistemi, ayrıntılarını da gayet
iyi biliyorsunuz.
Grupta da söyledi Genel
Başkan, burada da söyledi, sözcülerimiz de söyledi; gelin, SSK Yasasını
değiştirelim... Ben, daha öteye gideceğim; gelin, SSK'yı, yine, sizlerin,
liberal modelin çok iyi bildiği, ayrı bir özerk yapı içerisinde, referans bir
özerk sağlık hizmeti sunan kurum haline getirelim. Bunu niye yapmıyorsunuz?
Niye, kamulaştırma yanında, bir de, hep reddettiğiniz tekelciliğe
yöneliyorsunuz; bunu da anlayabilmem mümkün değil.
Devlet SSK'ya para
aktarıyor, dolayısıyla, zaten, devlet bu işi karşılıyor mantığı da doğru değil;
çünkü, arkadaşlarım söyledi, aktarılan paranın tümü sağlığa gitmiyor;
birincisi. İkincisi, zaten, genel sağlık sigortasını çıkardığınız zaman, hiçbir
sigortalı arasında fark kalmayacak; yani, bu hastanelerin devri ile
devredilmemesi arasında bir fark kalmayacak ve bu haliyle, sigortadaki
hizmetler vatandaşa daha ucuza mal oluyor; bunu da biliyorsunuz. Bunu da, yine,
1980'lerden kalma, çok deneyimli -keşke, o da burada olsaydı, keşke, o da görüşlerini
söyleme imkânına sahip olsaydı- Sayın Çalışma Bakanı söylüyor; fiyatlar,
rakamlar Çalışma Bakanlığının rakamları. Bu rakamların içerisinde, bu haliyle
yapılan bir değişikliğin SSK'ya 4 katrilyon daha ekyük getireceğini hepiniz
gayet iyi biliyorsunuz.
Özelleştirmeyi, yani,
Özal dönemini çok iyi bilen Sayın Bakan çok çarpıcı bir şey daha söylüyor:
"Sizin yasayı dayandırdığınız Anayasa maddesi -yani, 56 ncı madde- aksine,
özel sektörü baltaladığınızı söylüyor. O madde gereğince, devlet, sağlık hizmetini
yaparken, kamulaştırmak mecburiyetinde değildir, özel sektörden de
yararlanmalıdır."
Daha fazla uzatmayacağım,
süremin bittiğini görüyorum; sesim de çok iyi değil.
Son olarak, konuşmamın
girişinde, hani, dedim ki, bir zaman sonra, tıpkı Irak savaşındaki gibi, ortaya
konulan modellerin bir yere varmadığı ortaya çıkacak, anlaşılacak. Buna, Sayın
Bakanın, iki gün önceki Kanal D ekranlarındaki itirafıyla örnek vermek
istiyorum.
Sayın Bakan -herhalde,
beni yalanlamayacaklardır- iki gün önce, Kanal D ekranlarında mecburî hizmeti
yeniden çıkarabileceklerini; çünkü, uyguladıkları modelle, Anadolu'ya yeterince
hekim gitmediğini söyledi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Neşşar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR
(Devamla) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan,
televizyon ekranlarına çıkarak "mecburî hizmeti, Allah'ın izniyle, biz
kaldırdık" diye demeçler vermesinin üstünden daha bir yıl geçmeden, Sayın
Bakan, eğer mecburî hizmete yeniden dönebileceğini söylüyorsa, bu Sağlık
Bakanı, AKP Hükümetinin vitrinindeki Sağlık Bakanı, AKP'nin insanlarımızı
oyalamak için ortaya attığı değişiklikler, yenilikler silsilesinin de, çok kısa
zamanda, maalesef, gerçek yüzüyle ortaya çıkacağını bu şekilde söylüyor.
Değinmeden edemeyeceğim
bir konu daha var; bütün tıp doktorlarının ve burada oturan herkesin bildiği
bir konu var; Türkiye'de doktor eksiği falan yok. Sayın Bakan -bir akademisyen
olarak hayretle izledim- yeni tıp fakültelerinin açılmasını talep edebiliyor,
düşündüklerini söyleyebiliyor. Bu konuda da, kendisini, bir kere daha düşünmeye
davet ediyorum.
Son cümlem, her zamanki
son cümlem olacak: AKP Hükümetinin sağlıkla ilgili mahcubiyetini, hep beraber,
yakında yaşayacağız.
Hepinize saygılar
sunarım; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Neşşar.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Bursa Milletvekili Sayın Şerif Birinç; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşların Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair
Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına konuşmak üzere, söz
almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Temel sağlık
hizmetlerinin sunumu, devletin aslî görevidir. Bu sağlanırken, devlet, bazı
prensipleri gözönünde bulundurmak zorundadır. Bu prensiplerin başında, sağlık
hizmetleri herkese eşit olarak ulaşmalıdır prensibi gelmektedir. Bireylerin
fiziksel ve ruhsal kapasitelerini en yüksek düzeyde kullanabilmelerini sağlamak
üzere, sağlıklarını geliştirmek de devletin aslî görevidir. Toplumun, kendi
sağlığıyla ilgili kararlara katılımı sağlanmalıdır. Sağlıkla ilgili sorunların
çözümünde, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır.
Sağlık hizmetleri,
yurdumuzda ve uluslararası bazda iki temel esasa dayanmaktadır. Bu esasların
birincisi, koruyucu sağlık hizmetleri; ikincisi de, tedavi edici sağlık
hizmetleridir. Gerek Osmanlılar döneminde gerekse cumhuriyet döneminde, reform
niteliğinde, birçok sağlık dönüşüm planları yapılmıştır. 1923-1937 yılları
arasında, rahmetli Refik Saydam döneminde, günün şartları gözönüne alınarak,
koruyucu sağlık hizmetleri önplana çıkarılmış ve trahom, sıtma, tifo, tifüs,
dizanteri, kolera gibi bulaşıcı hastalıkları önlemek üzere, devlet, aslî görev
olarak, koruyucu sağlık hizmetlerini önplana çıkarmıştır; tedavi edici sağlık
hizmetleri de, mahallî idarelere ve belediyelere bırakılmıştır. Bu arada, örnek
olması babından, Ankara, İstanbul, Sivas, Diyarbakır ve Erzurum'da da numune
hastaneleri inşa edilmiştir. Devlet, birinci planda hekim yetiştirmeyi önplana
çıkarmış, yardımcı sağlık personeli üzerine eğilinmemiştir.
Bunu takip eden yıllarda,
1937-1949 yılları arasında, İkinci Dünya Savaşının öncesi, esnası ve sonrası
yıllarında, yine, bulaşıcı hastalıklar önplandadır; ama, bulaşıcı hastalıklarla
beraber, tedavi edici sağlık hizmetlerine de devletin eğilimi artmıştır. 1946
yılında, devrin Sağlık Bakanı Behçet Uz, sağlık merkezleri modelini
geliştirmiştir. 20 000 nüfusa, 40 köye bir sağlık merkezi projesi öngörülmüş;
fakat, kendisinden sonra bu proje geliştirilemediği için, ilçe merkezlerinde,
sağlık merkezi kurumuyla yetinilmiştir.
1950-1960 yılları
arasında, hasta tedavisi bir devlet hizmeti olarak öngörüldüğü için, mevcut
mahallî idarelerin elindeki sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığına devredilmiş
ve hastanecilik hizmetleri önplana çıkarılmış, koruyucu sağlık hizmetleri
ikinci planda görülmüştür.
1961 yılında Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun kabul edilmiş ve koruyucu ve
tedavi edici sağlık hizmetleri devletin aslî görevi olarak kabul edilmiştir.
Yine, 224 sayılı Kanunla 5 ilâ 10 000 nüfusa bir sağlıkocağı öngörülerek
bugünkü sağlık sisteminin temeli atılmıştır. Bugün, Sağlık Bakanlığı ve diğer
kuruluşların sağlık kademelerinde benzerlik gözükmektedir. Sağlık Bakanlığımız,
sağlıkocakları, poliklinikler, dispanserler ve yataklı tedavi kurumları olarak
hizmet vermektedir. Bunun paralelindeki Sosyal Sigortalar Kurumu da
sağlıkocakları karşılığı sağlık istasyonları, poliklinikler, dispanserler ve
yataklı tedavi kurumları olarak hizmet vermektedir.
Günümüzde sağlık
hizmetinin verilmesinde değişik aksaklıklar ortaya çıkmaktadır. Tıp
fakültelerinde eğitim, yeterli altyapı koşulları oluşturulmadan açılan birçok
tıp fakültesinden dolayı yeterli düzeyde değildir. Ayrıca, deontoloji ve tıbbî
etik konularına da eğitimde yer verilmemektedir. Buna bağlı olarak da
paramedikal uygulamalarda büyük artışlar mevcuttur. Son yirmibeş yıl içinde
sağlık personelinin özlük hakları kötüleşmiş, iyileştirilmesi yönünde de önemli
bir çalışma yapılmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Birinç,
buyurun; tamamlayabilir misiniz.
ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) -
Sağlık personeli dağılımı, sağlık tesislerinin dağılımı, bölgeler ve iller
arasında büyük diskordans göstermektedir. Son çıkarılan performans yasasında da
bu diskordansın düzeltilmesi yönünde önemli bir adım atılmamıştır. Performans
uygulaması da sadece Sağlık Bakanlığı hastanelerini kapsadığı için, doğru bir
uygulama olarak gündeme gelmemektedir. Aynı eşit işi gören, diğer kurumlarda
aynı hizmeti gören doktorlar performans kapsamı dışında tutulmuştur.
Diğer taraftan,
poliklinik kapasitesi yüksek olan, dönersermayesi yüksek olan hastanelere doğru
önemli bir sağlık personeli akımı olmuş, bu da birinci kademe sağlık
hizmetlerinin aksamasına sebep olmuştur.
Bir diğer aksaklık da,
abartılı tedaviler, abartılı tetkikler, bunun sonucu olan abartılı
faturalardır; yüzde 10 ile yüzde 20 arasında da olsa, önemli bir miktar
tutmaktadır. Bunu önlemek için de, sağlık kuruluşları kendi otokontrol
sistemlerini kurmak zorundadırlar. İkinci planda da, Sağlık Bakanlığı denetim
mekanizmasını işletmelidir.
Mevcut uygulama ilaç
harcamalarında da önemli artışlar getirecektir. Şu anda Türkiye'nin ilaç,
ortez, protez harcamalarına ayırdığı para 7 milyar dolar civarındadır. Bunun
yüzde 45'ini SSK karşılamaktadır. SSK, şu anda kullandığı ilaçları, piyasa
fiyatlarının yüzde 30, yüzde 45 altında almakta, hatta bazı kalemlerde bu
indirim yüzde 50'nin altına düşmektedir.
Diğer taraftan, bütçe
plan talimatı üzerinden ücretlendirilecek olan SSK tedavisi de, SSK üzerine
ikinci bir yük getirecektir.
Unutmamamız gereken bir
netice de şudur: Emekli olsun, Bağ-Kurlu olsun, SSK'lı olsun, yeşilkartlı
olsun, bütün vatandaşlar bizim vatandaşımızdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Birinç...
ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) -
Hangi kuruma bağlı olursa olsun, bütün sağlık kuruluşları da bizim kuruluşumuzdur,
sağlık personeli bizim personelimizdir. Devlet olarak bizim görevimiz de,
vatandaşımıza en iyi şekilde sağlık hizmetimizi götürmektir.
Bu kanunun devletimize
hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Birinç.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Denizli Milletvekilli Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bu kanun
tasarısının, Meclis gündemine gelinceye kadar yeterince tartışılmadığı hususu
bir hayli dile getirildi ve bu, AK Parti milletvekilleri tarafından da ifade
edildi. Bir milletvekilimiz aynen şunları söyledi: "Bu yasa taslağı
hazırlanırken, daha geniş süreç içerisinde, çok farklı sosyal kesimlerin
görüşleri alınarak hazırlanmalıydı." Demek ki, bu şekilde hazırlanmadı.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Onun haberi yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hayır, onun haberi yok değil, bunu söyleyen sizsiniz Sayın Kafkas, sizin
haberiniz yok.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
Sayın Kafkas, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Kafkas, bu ifadeler sizin, siz
söylüyorsunuz bunu. Ondan sonra "onun haberi yok" diyorsunuz, bir
başka milletvekili söylemiş zannediyorsunuz.
Sayın milletvekilleri...
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Benim öyle bir beyanım yok.
BAŞKAN - Sayın Kafkas...
Sayın Kafkas, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Burada, okuyorum... Sayın Agâh Kafkas, buyurun... Bunun tespitini yaptıktan
sonra "bu yasa taslağı hazırlanırken, daha geniş süreç içerisinde çok
farklı sosyal kesimlerin görüşleri alınarak hazırlanmalıydı" deniliyor.
Bunlar sizin ifadeniz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Ondan sonra kaç defa...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, yine Komisyonda Hak-İş temsilcisi konuşmuş, Türkiye
İşveren Sendikasları Konfederasyonu temsilcisi konuşmuş, Sağlık-Sen Genel
Başkanı konuşmuş... Bunlar, bu olayın bir tarafı, muhatabı; bunların da aynı
şekilde, bu kanun tasarısı üzerinde çok ciddî eleştirileri var. Sayın Bakanımız
da ifade ediyorlar: "Bu kanun tasarısı hazırlanırken, bütün bakanlıkların,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da görüşü alınarak hazırlandı."
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız-elimde bir metin var- bu kanun tasarısının
-altını çiziyorum- hukukî, malî ve idarî bakımdan çok ciddî sakıncalar
içerdiğini Başbakanlığa hitaben bir yazıyla bildirmiş. Eğer Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının da bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği ve katkısı
varsa, Sayın Bakanın, Başbakanlığa, bu sakıncaları, bu yanlışlıkları ifade eden
yazıyı göndermesinin sebebi nedir? Bakınız, iki günden beri bu kanun tasarısı
burada görüşülüyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız da burada olmalıydı;
çünkü, ona da sormamız gereken çok soru vardı. Bu devir işlemini Sağlık
Bakanlığı sahipleniyorsa, devreden kesimde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız var. Sayın Bakanımız, geçmişte de bakanlık yapmıştır, hukukçudur;
eğer bu devirde, o bakanlığı da en iyi şekilde tanıyan birisi olarak
"hukukî, idarî, malî sakıncalar var" diyorsa, bunun mutlaka
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Şimdi, buradan Sayın
Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum: Aynı Bakanlar Kurulu sıralarında yan yana
oturan iki bakandan birisi bunun çok faydalı olacağını söylüyor, bir diğer
bakan da bunun sakıncalı olduğunu söylüyor. Âdeta, geçmişte yaşanan koalisyon
dönemlerindekine benzer bir olay. Onlarda bile en azından asgarî müştereklerde
bir uzlaşma sağlanır, kanun tasarıları Meclise öyle sevk edilirdi; ama,
bakınız, burada bir hükümet içerisinde yer alan iki bakan bile bu noktada
anlaşamamışken, aralarında ciddî problemler, sıkıntılar varken, bunun, kanun
tasarısı halinde alelacele Meclise getirilip, burada bir an önce
kanunlaştırılmasının haklı bir izahını yapmak kesinlikle mümkün değil.
Bakınız, bu kanun
tasarısı içerisinde yer alan maddelerden birinde ihtilafların Sayın Başbakan
tarafından çözümleneceği ifade ediliyor; ancak, bakın, bir sayın milletvekili
şunları söylüyor: "Yarın, üç sene beş sene veya onbeş sene sonra bu
maddeye dayanarak Sayın Başbakanımıza sıkıntı çıkarabilirler diye
düşünüyorum." Yani, büyük bir
endişe taşıyor. Onbeş yıl sonra bu meselenin gündeme getirilebileceğini, bu
yanlışlıkların, bu hataların gündeme getirilebileceğini ve bundan dolayı da
Sayın Başbakanın sıkıntı çekebileceğini bir İktidar Partisi milletvekili
söylüyor; bir diğer milletvekili de bunu tasdik ediyor. Bunlar tutanaklarda
var.
Sayın Bakanıma bir de
şunu sormak istiyorum: Biz, çok kısa süre önce buradan kamu yönetiminin temel
ilkeleriyle ilgili bir kanun çıkardık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu kanun Sayın Cumhurbaşkanından geri geldi. Bu kanunla şunu kabul etmiştik:
Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatı kaldırılıyordu ve Sağlık Bakanlığının bütün
kurum ve kuruluşlarının il özel idarelerine -yine aynı kanunla bir yetki
verdik- daha sonra da belediyelere devredilmesi imkânını verdik o kanunla.
Tekrar gündeme geleceği söyleniyor, kanunlaşırsa böyle kanunlaşacak. Ancak, bu
kanun tasarısı gündeme geldiğinden beri bir iddiada bulunuluyor; "biz,
sağlık hizmetlerini tek elde toplamak istiyoruz." Şimdi, eğer maksadınız
bu ise, getirilen o kanunla, sağlıkla ilgili bütün kurumların özel idarelere
devrini ve daha sonra da belediyelere devrini nasıl izah edeceğiz, nasıl bağdaştıracağız?!
"Sağlık hizmetlerini tek elde topluyoruz" derken, 81 ele
vereceksiniz, daha sonra da bunları yüzlerce yeni ele devredeceğiz, teslim
edeceğiz.
Sayın milletvekilleri,
eğer bizim maksadımız sağlık hizmetlerini tek elde toplamaksa, biz, kamu
yönetiminin yeniden yapılanmasıyla ilgili kanunu bu Meclise getirmeyeceğiz
demek ki; ancak, söylenen hususlar bunun aksini gösteriyor.
Sağlık Bakanına
"belediyelerin elindeki sağlık kuruluşlarını niye almıyoruz" diye
soruyorlar. Sayın Bakan da "onların ayrı kamu tüzelkişilikleri var"
diyor. Burada, dünden beri tartışıyoruz, SSK olunca, onların ayrı bir
tüzelkişilikleri yok mu?! Orada olunca bu şekilde yorumluyoruz, belediyelerin
elinde olunca "onlara dokunamayız, onların ayrı bir kamu tüzelkişiliği var"
ifadesini kullanıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
elbette iktidarlar, Parlamentoya bu tür kanun tasarılarını getirip
kanunlaştırabilirler; ancak, bunu yaparken bir kaosa sebebiyet vermeden, olayın
bütün boyutları içerisinde yer alan kurum ve kuruluşların eleştirilerini dikkate
alarak yapmak gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür eder misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamamlıyorum.
Müsaadenizle son olarak
bir hususa değinmek istiyorum. Bizim hukuk sistemimizde, iki resmî kamu kurumu
arasında kamulaştırma diye bir şey söz konusu değildir.
RECEP KORAL (İstanbul) -
Nasıl değildir?!.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değildir... Kamulaştırma yapamazsınız, iki kamu kurumu arasında kamulaştırma
olmaz. Bunu almak isteyen kamu kurumu, karşı taraftaki kamu kurumuna "ben
senin malını şu kadar bedelle almak istiyorum, bedelini bu kadar takdir
ettim" diye bir müracaatta bulunur, ilgili kamu kurumu da onu
değerlendirir, kararını verir; olmazsa, ilgili mahkemeye, daha sonra Danıştaya
intikal edecek bir süreç vardır.
Bizim hukuk sistemimizde,
Maliyenin koordinatörlüğünde, ilgili kurumun temsilcisi ile Sağlık Bakanlığının
temsilcisinden oluşacak bir komisyon diye bir sistem yoktur sevgili
milletvekilleri. Onun için, lütfen, gelin, bu hususları ciddî bir şekilde ele
alalım, değerlendirelim, yanlışlık yapmayalım, doğrusunu yapalım.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana, biz,
SSK'nın malvarlığının özel hukuk hükümlerine tabi ve özel bir mal olduğunu bir türlü
anlatamadık. Sayın Bakan, lütfedip, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne telefon
ederek, devlet mallarının tapuda neyin üzerine kaydedildiğini, hangi sözcük
kullanılarak kaydedildiğini, Sosyal Sigortalar Kurumu mallarının hangi sözcük
kullanılarak kaydedildiğini öğrenirse, sanıyorum, bütün bu tartışmalar da
kendiliğinden sona erecektir.
İkinci sorum: 2004
yılında 32 000 000-33 000 000 kişinin devlet hastanelerinden yararlandığı
söylenildi. Acaba, Sağlık Bakanlığı tarafından 2004 yılında 33 000 000 kişi
için Sosyal Sigortalar Kurumundan kaç lira talep edildi?
Üçüncü sorum:
"Belirtilen yönleriyle, tasarı, hem sağlıkta dönüşüm programı hem de
sosyal güvenlik reformunun genel mantığıyla ve alt bileşeni olan genel sağlık
sigortasıyla bağdaşmamaktadır. Bu durumda, sosyal güvenlik reformunu,
sigortacılık temelinde orta ve uzun erimli sürdürülebilir bir şekilde hayata
geçirmek güçleşecektir. Tasarı bu haliyle hayata geçerse, merkeziyetçi
yapılanma ve rekabetten uzak ortam, verimli ve etkin olmayan, tekelci hantal
yapı ve sorunlar bugünkü durumuyla artarak devam edecektir." Bu sözler
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Başbakanlığa gönderdiği yazıda yer
alıyor.
Sayın Bakan, burada
anlatılan ile sizin bu tasarıyı sunarken söyledikleriniz taban tabana zıt. Acaba,
siz mi doğruyu söylüyorsunuz; yoksa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Kafkas, buyurun.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum.
Birinci sorum: Devlet
hastanelerinde 33 000 000 kişi muayeneden yararlandığına göre, Sosyal
Sigortalar Kurumundan yararlanan hasta sayısında ne kadar artış ya da azalma
olmuştur? Yani, bu insanlar, Sosyal Sigortalar Kurumundan hizmet satın almayan
ya da hizmetinden yararlanamayan bir kitleyi mi ifade ediyor? Bu konuya bir
açıklık getirilmesini talep ediyorum; çünkü, burada, mülkiyet meselesini
tartışırken esası kaybettik ve sağlık hizmetlerinin sunumunda, yararlanan ya da
yararlanmayan kesimin ne kadar olduğunun tespit edilmesi anlamında buna bir
açıklık getirirseniz sevinirim.
Bir başka sorum...
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
İktidar Partisi milletvekili bu kadar soru sorar mı; bunları, ben verebilirim
kendisine?!
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sağlıkta
dönüşüm programınızı büyük bir heyecanla takip ediyoruz. Bundan yararlanan
illerimizden bir tanesi de Çorum. Performans değerlendirmesi sisteminiz
sayesinde Çorum'daki muayenehanelerin yüzde 50'si kapandı.
BAŞKAN- Sayın Kafkas,
sorunuzu sorar mısınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum)-
Soruya, geliyorum Sayın Başkanım; sorunun altyapısı anlamında bu.
Arkadaşlardan
öğrendiğimiz yöntemleri deniyoruz Başkanım!..
Bu muayenehanelerin
kapatılmasında performans değerlendirme sisteminizin büyük katkısı var. Bundan
sonraki süreçte, bundan sonraki yıllarda da muayenehane kapatmayı,
muayenehanesini kapatanları özendirecek bir çalışmanız var mı? Bunu da öğrenmek
istiyorum; çünkü, bu, SSK'dan gelecek hekimleri de çok ciddî anlamda
ilgilendirmektedir -onların performanslarına da katkı sağlaması açısından- diye
düşünüyorum.
Bir başka konu da,
geçmişte, sağlık planlanırken, maalesef, farklı yatırımlar, farklı yerlerde
yatırımlar yapılmıştır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya)- Sayın Başkan, özel oturum yapalım!..
AGÂH KAFKAS (Çorum)-
İhtiyaç olmayan hastaneleri, acaba, nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Kafkas.
Sayın Yiğit, buyurun.
SELAMİ YİĞİT (Kars)-
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin de
yakından bildiğiniz gibi, Kars Devlet Hastanesi fizikî altyapısıyla, gerekli
teknik donanımlarıyla, Kars'ın ve çevre illerin hastalarına yeterli hizmeti
verecek düzeyde değildir. Bir komşu ilin milletvekili olarak gayet iyi de
biliyorsunuz; Kars ve çevre illerdeki ağır hastalarımız, Kars-Erzurum yolunda
hayatlarını kaybetmekteler. Bu nedenle, yapımı devam eden bir devlet hastanemiz
var; bunun da, yıllardır inşaatı bitmiş durumda değil.
Komşu ilin bir
milletvekili olarak ve bir Bakan olarak size, Kars'ın bir bölge ili olduğunu,
çevre illeriyle birlikte bir bölge ili olduğunu da hatırlatmak istiyorum.
Bölgede bir Erzurum var, bir de Kars var; bunu unutmamak lazım.
Sayın Bakanım, sizin
Kars'a bakış açınız bu anlamda nedir? Bununla ilgili, yeterli sağlık
hizmetlerinin verilmesi açısından ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Yiğit.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum)- Sayın Başkanım, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusunda şu husus vardı:
"33 000 000 kişi devlet hastanelerinden yararlandı ve bunlardan ne kadar
bir miktar talep edildi?" Bu kadar fatura için, yani, 33 000 000 fatura
için tahakkuk ettirilen miktar 1 katrilyon civarındadır. Bu miktardan tahsilatı
yapılabilen miktar da, şu anda 750 trilyon civarındadır.
Aslında, bu soru için
Sayın Kılıçdaroğlu'na teşekkür ediyorum. Rakamlara baktığımız zaman, 33 000 000
müracaat için ortalama 30 000 000 Türk Lirası civarında -2004 rakamlarıyla
söylüyorum- bir fatura tahakkuk ettirildiği görülmektedir. Dolayısıyla, bu,
Sağlık Bakanlığının, hizmet sunumu yaparken veya bundan sonra hizmet sunumu
devraldığında, masrafların, harcamaların çok büyük ölçüde artacağı iddialarına
da en güzel cevaptır. Bütün rakamlar bunlar, net olarak bunları ifade
edebiliyorum.
Şimdi, burada bir hususu
da hakikaten çok garipsediğimi ifade etmek isterim. Biz, milletin karşısına
çıkarılmış metinlerden, seçim bildirgelerinden, programlardan bahsederken bile
zorlanıyoruz CHP'nin adına. Kopya aldığımızdan bahsediliyor, hatta, bunu
konuşamadığımız zamanlar da oldu, konuşturulmadığımız zamanlar da oldu, bunları
geçiyorum; ancak, bir yasa tasarısı hazırlanırken, yapılan tartışmaların,
alınan görüşlerin üzerinden siyaset yapılmaya çalışılıyor, bunu çok yanlış
buluyorum. Biz, bütün yasa tasarılarımız üzerinde çalışırken, gerek Bakanlar
Kurulunda gerekse bakanlıklar arasında görüş alışverişinde bulunuyoruz ve
farklı görüşler serdediyoruz; ancak, Yüce Meclisin huzurunda şunu özellikle
ifade etmeyi gerekli görüyorum ki, hükümetin tasarısı olarak gelmiş olan metin,
hükümetin üzerinde mutabık kaldığı bir metindir. Yani, bütün tartışma,
tasarının hazırlandığı esnadaki karşılıklı görüşler üzerine bina edilmeye
çalışılıyor; bu, çok yanlış bir yorumlama tarzıdır. Sonuç itibariyle, Yüce
Meclisimizin önüne bir tasarı getirilmiştir ve bu tasarı, hükümet tarafından
getirilmiştir. Onun için, artık, geriye dönerek, bunların tartışılmasını çok
gereksiz görüyorum.
Sayın Kafkas, 33 000 000
kişiye devlet hastanelerinde ve sağlık kuruluşlarında bakılırken, bunlar
muayene edilirken; bu arada, Sosyal Sigortalar Kurumundan da, vatandaşlarımız,
hemen hemen, geçmişte olduğu oranda, o sayıda istifade ettiler. Kesin rakamlar
şu anda elimde yok; ama, daha önce yaptığım görüşmelerden biliyorum; 2004'te,
SSK'ya 60 000 000 civarında müracaat oldu. 2004'te, SSK'nın kendi kuruluşlarına
olan müracaat 68 000 000 idi. İşte, onun için, diyoruz ki, hastane kapılarında,
hastane eşiklerinde bekleyen, randevu alamayan vatandaşlar, böylece, hizmet
almaya başladı.
Değerli arkadaşlarım,
kuşkusuz ki, sosyal bir devletin en başta gelen görevi, bütün vatandaşlarına
-bu arada, işçilerine, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı vatandaşlarına- sağlık
hizmetinin eriştirilmesini sağlamaktır.
Tekrar, şunun da altını
çizerek söylüyorum: Kuşkusuz ki, daha önceki yıllarda, eksiklikler, kurumdan
veya o kurumda çalışanlardan kaynaklanmıyor. SSK'lı bütün vatandaşları, kısıtlı
imkânlara sahip sağlık kuruluşlarından, sadece oralardan hizmet almaya
zorlarsanız, elbette, hizmette tıkanıklıklar olacaktır. Performans sistemimiz,
hakikaten, mükemmel çalışıyor. Bunu, yeni bir model olarak, revize ederek
götürüyoruz.
Yeni bir rakam olarak
şunu söyleyeyim: Şu anda, ülkemizde,
Sağlık Bakanlığında çalışan 14 000 civarında hekim var. Bunların
üçte 1'ine yakın kısmı, şu anda, muayenehane çalıştırmıyor. Biz biliyoruz ki,
hekimlerimiz, bu süreç içerisinde, gönüllü bir biçimde tam gün çalışmaya
dönerek, vatandaşlarımıza daha geniş yelpazede bir hizmet sunabileceklerdir.
Sayın Yiğit'in sorusuna cevaben
şunu söylemek istiyorum: Sayın Yiğit, Kars Devlet Hastanesini, inşallah, 2005
yılı içerisinde bitireceğiz ve Karslı halkımızın ve çevre illerdeki halkımızın
hizmetine sunacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının "Kurum tabipliklerinin devri" başlıklı
6 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
İzzet Çetin |
Ufuk Özkan |
Muharrem Eskiyapan |
|
Kocaeli |
Manisa |
Kayseri |
|
Mustafa Gazalcı |
|
Orhan Ziya Diren |
|
Denizli |
|
Tokat |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
6 ncı maddenin metinden
çıkarılmasına ilişkin önergemizi savunmak için söz aldım.
Değerli arkadaşlar,
burada, AKP sözcüsü arkadaşlar, nedense, bizim sözlerimizi ya anlamıyorlar ya
anlamak istemiyorlar.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
önergeyle ilgili konuşur musunuz.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Önerge üzerinde konuşacağım Sayın Başkanım.
Bakın, şimdi, tutanaktan
okuyorum: "Sayın Gazalcı çok yanlış bir bilgi verdi, saptırma yapıyor.
Bakın, düzeltiyorum; Millî Eğitim Bakanlığının 1 tane hastanesi vardır, o da,
Validebağ Öğretmen Hastanesidir."
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, benim elimde, benim sorduğum bir soru önergesine, bir
bakanın verdiği yanıt var. Sayın Hüseyin Çelik'e, ben, öğretmen hastaneleriyle
ilgili, sağlık merkezleriyle ilgili bir soru sordum, aralarında protokol
yapılınca. Bu, maddeyle ilgili, önergeyle ilgili; onu söylüyorum. Cevabın
ikinci bölümünde, Sayın Bakanın, AKP'li bir Bakanın verdiği yanıtı okuyorum:
"Millî Eğitim Bakanlığına bağlı 103 adet sağlık merkezi bulunmaktadır.
Validebağ Öğretmen Hastanesi ve Ankara Beşevler Sağlık Eğitim Merkezi, işletme
haklarıyla, sağlık eğitim merkezlerinin tamamı Sağlık Bakanlığına
devredilmiştir." Ben de, buradaki konuşmamda, 103 tane sağlık merkezi ya
da öğretmenler arasındaki adıyla öğretmen hastanesi olduğunu ve bu konunun
Danıştayda olduğunu söyledim. Sayın Bakan, bulunduğu yerden "çok yanlış
bilgi veriyor" dedi. AKP'li sözcü arkadaş da "saptırıyor, yanlış
bilgi verdi" dedi. Eğer, bu bilgi yanlışsa, bir AKP'li bakanın verdiği
bilgidir; ben, onu okudum.
Danıştayla ilgili de
"Danıştaya açılan davanın sonucuna göre hareket edilecektir" diyor
Sayın Bakan.
Ben, burada, yasalardan
söz ettim ve bu soru önergesinden yararlanarak, bana verilmiş bir yanıttan
yararlanarak konuştum; bilgimde bir yanlış yoktu. Birbirimizi iyi anlayalım.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarı yasalaştığı takdirde, hastaneleri, yalnız işletme hakkıyla değil,
mülkiyetiyle birlikte Sağlık Bakanlığına devrediyoruz; bunu, birçok kez
söyledik.
Arkadaşlar diyor ki:
"Bir an önce bu yasayı çıkarın diye yüzlerce telefon geliyor." Peki,
arkadaşlarım da söyledi; Tabipler Odası niçin karşı çıkıyor, SSK'lılar niçin
karşı çıkıyor; İstanbul'da, Ankara'da niçin eylem yapılıyor; biz niçin karşı
çıkıyoruz?!.
Değerli arkadaşlar,
lütfen, hiç olmazsa burada birbirimizin söylediklerini iyi anlayalım.
Diyeceksiniz ki, daha
dürüst olarak, demelisiniz ki; arkadaşlar, biz, sağlık hizmetlerini, eğitim
hizmetlerini özel kesime devretmek istiyoruz ve onun için de bu politikaları
uyguluyoruz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Yapma yahu!..
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bu, saygıdeğer bir şey; ama, burada, Sayın Bakan da, sizler de, hiç olmazsa
bu yasayla ilgili olarak birçok kez diyorsunuz ki: "Hayır, bizim böyle bir
amacımız yoktur, biz özelleştirmek istemiyoruz." Bunu bir güvence kabul
edelim.
Biz diyoruz ki; bunun bir
adım ötesi özelleştirmedir, sağlık hizmetlerinin parayla alınmasıdır,
sığındığınız sosyal devletin tam tersini yapmaktır; yani, paran varsa
bakılacaksın, yoksa atılacaksındır; eğitimde de böyledir, sağlıkta da böyledir;
böyle olmaya devam ediyor.
Şimdi, ben, burada
öğretmenlerin 103 tane sağlık merkezi
var; İzmir'de 2 tanesi şimdiden kapanmış durumdadır dedim. Burada, hem Bakan
hem de AKP'nin sözcüsü arkadaş, adımı söyleyerek "sen bunu çarpıtıyorsun,
öğretmenlerin 1 tane hastanesi var" diyorlar. Değil arkadaşlar.
Bakın, ben, Millî Eğitim
Bakanının verdiği yanıttan okudum. 103 tane sağlık merkezi vardır diyorum ve bu
yasayla...
AHMET YENİ (Samsun) -
Hastane ayrı, sağlık merkezi ayrı.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Efendim, o ayırımı ben de biliyorum. Benim ilçemde bir zamanlar hastane
vardı, şimdi, küçüle küçüle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
toparlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Toparlıyorum efendim.
Değerli arkadaşlar,
taşınır-taşınmaz mallarıyla, tabipleriyle, her şeyiyle Sağlık Bakanlığına
devrediliyor. Bir kez daha düşünelim. Bu, gerçekten yanlış bir iştir.
Yaptığınız birçok yanlış, yukarılardan, Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanı
katından dönüyor. O yüzden, eğer, sağlığı nitelikli yapmak istiyorsanız,
işletme hakkını, eşgüdüm hakkını alabilirsiniz; ama, hukuku çiğneyemezsiniz.
Önergemizin kabulünü
diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gazalcı.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime yarım saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
686 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
7 nci maddeyi okutuyorum:
Vergi istisnası
MADDE 7. - Bu Kanunda
öngörülen bütün geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleri ile düzenlenecek
belgeler her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa
Özyürek?.. Yok.
AK Parti Grubu adına,
Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün,
gerçekten, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren, çok önemli bir konuyla ilgili
kanunu görüşüyoruz. Sistemin içinden gelen birisi olarak, sigortalılarımızın
bazı problemlerini sizlerle burada paylaşmak istiyorum. İki gündür yapılan
konuşmalarda, meselenin bu boyutuna hiç değinilmediği için söz aldım.
Değerli arkadaşlar,
sigorta hastanelerinin olduğu bölgelerde sigortalıların yaşadığı sıkıntıları
hepimiz biliyoruz; ama, Gümüşhane gibi, küçük, sigorta hastanesi olmayan
yerlerde uzun süreli hastalığa duçar olan hastaların, sürekli ilaç kullanması
gereken hastaların çektiği sıkıntıları burada vurgulamak istiyorum; ki, bu tasarı,
inşallah hepimizin oyuyla kanunlaştığı zaman, bu sıkıntılar da otomatikman
giderilmiş olacak.
Bir insan Gümüşhane'de
yaşıyor ve şeker hastası ise, uzun süreli ilaç kullanması gerekiyorsa,
Gümüşhane Devlet Hastanesinden alacağı bir heyet raporuyla Sigortadan ilaç
alması mümkün değildir. Peki, ne yapacak; Trabzon'a gidecek, Trabzon SSK
Hastanesinde sabahtan sıraya girecek, yetiştirebilirse o gün, yetiştiremezse
diğer gün heyet raporunu çıkaracak ve ondan sonra...
BAŞKAN - Sayın Varan,
madde üzerinde konuşur musunuz.
SABRİ VARAN (Devamla) -
Başkanım, konuyla çok yakinen ilgili.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Başkan ilgisini anlayamadı, biz nasıl anlayalım!..
SABRİ VARAN (Devamla) -
Dinlersen anlarsın Hüseyin Bey.
... ondan sonra geriye
dönecek, ilaçlarını almak için yeni bir hekime başvuracak, reçetesini
yazdıracak ve ondan sonra ilaçlarını alacak. Şimdi, hastanelerimizi
birleştirdiğimiz zaman bu problem de otomatikman ortadan kalkacak.
Sigortalılarımız da, Emekli Sandığına tabi emekliler ile Bağ-Kur sigortalılarının
tabi olduğu haklardan istifade edecek, bu ayırım da ortadan kalkacak. Bu bir
hastalıkla ilgiliydi. Aynı sıkıntıyı diyaliz hastalarıyla da örnek verebiliriz.
Diyaliz hastalarımız da aynı sıkıntıyı çekmektedir.
İddia edilen bir konu
vardır; hastaneleri birleştirdiğimiz zaman Sigortanın sağlık giderleri artacak
mı? Evet, artacak. Niye artacak; çünkü, Sigortanın karne verdiği kişi sayısı 35
000 000; ama, sigortadan istifade eden 22 000 000-23 000 000. Yani, burada,
takır takır primini ödeyen; ama, Sigortanın sağlık hizmetinden istifade etmeyen
12 000 000 vatandaşımız, insanımız var. Bunların sağlık hizmetinden yararlanmak
gibi bir hakları olamaz mı?! İşte bu kanunu çıkardığımız zaman, 12 000 000
insanımızın da hekime erişmesinde, hastalığının tedavisinde derman olmuş
olacağız.
Hastanelerdeki kuyruklar,
hastaların bugün sıraya girip sırası geldiğinde ilacını alamadığıyla, yeniden
serbeste gideceğiyle ilgili olarak söylenen konular hepimizin malumudur. Bu
vesileyle, hükümetimizin acil eylem planında belirttiği gibi, Türkiye'de
sağlığın tek elde toplanmasının -ben de sistemin içinde yıllarını vermiş bir
arkadaşınız olarak inanıyorum ki- çok büyük faydası olacaktır. Sağlık
Bakanlığımız ve ekibinin bu işin üstesinden geleceğine bütün kalbimle inanıyorum.
Bu kanunun çıkmasıyla
ilgili vereceğiniz "evet" oylarının, sizlerin desteğini bekleyen 70
000 000'un hayrına olacağını belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Varan
Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Sayın Mustafa Özyürek; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
uzun zamandır bu tasarı gündemimizde; hem Plan ve Bütçe Komisyonunda tartıştık
hem de burada enine boyuna tartışıyoruz. Belki, zaman zaman, hararetli
tartışmalar içerisinde işin özü kaybolabiliyor; ama, burada, özellikle,
muhalefet partisi olarak bizim, yani Cumhuriyet Halk Partisinin konunun
temeline ilişkin itirazımız, özellikle anayasal itirazdır; çünkü, Anayasamıza
göre, işçilerin ve işverenlerin primleriyle elde edilmiş bir gayrimenkulün,
taşınmazların veya çeşitli tesislerin bir kanunla başka bir kuruma devredilmesi
mümkün değildir; işin özü budur.
Şimdi, Anayasanın bu açık
hükmüne rağmen, hükümetin niçin bu yola gittiğini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Şimdi, yine Anayasamıza
göre, bu sağlık kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak ve bir bütünlük
içerisinde sistemi işletme görevi Sağlık Bakanlığına verilmiştir. Bu görevi
yerine getirmek için hastanelerin devredilmesine kesinlikle gerek yoktur.
Şimdi, sağlık sistemiyle
ilgili olarak burada pek çok şikâyet gündeme getiriliyor. Sanki, biz, ya, bu
sağlık sistemi SSK hastanelerinde çok iyi işliyor, onun için bunun devrine
karşıyız gibi bazı takdimler oldu. Bunlar kesinlikle doğru değil. Hatta, bir
arkadaşımız burada dedi ki, "SSK hastanelerinin bahçelerinde bekleyen
hastaların, orayı bir miting meydanına çevirdiğini siz görmüyor musunuz?"
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, eğer, Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler, gerçekten çok iyi bir
şekilde işliyor olsaydı, belki, bu eleştirilerin haklılık payı vardı; ama,
hepimiz çeşitli vesilelerle bu hastanelere gidiyoruz; 10-15 kişilik koğuşlar,
poliklinik kuyruklarında bekleyen yüzlerce hasta, o hastaların baskısından
bunalmış doktorlar, görevliler... Şimdi, mesele, bu sistemi düzeltmek. Burada
kanun çıkarırsınız, "onu oraya, onu oraya devrettim" diyebilirsiniz;
ama, Türkiye'nin meselesi bu değil. Yani, sizin -Anayasa da müsait, gerekli
yasal düzenlemeyi de çıkarabilirsiniz- bir bütünsellik içinde sağlık sistemini
işletmenize engel bir şey yok ki. Niye ille bunun mülkiyetini Sağlık
Bakanlığına devredelim diye bir sistemi getirip Anayasayı zorluyorsunuz;
doğrusu, ben, bunu anlayabilmiş değilim.
Şimdi, elbette, sağlık
sistemimizin pek çok sorunu var. Kendimizi aldatmayalım; Türkiye'de sağlık,
eğitim ve yargı en çok ihmal edilen üç alan. Mahkemelerimizin hangi şartlarda
çalıştığını biliyoruz. Hastanelerimizin durumunu çok iyi biliyoruz. Kalkalım
gidelim, Ankara'daki -bırakalım SSK hastanelerini- Sağlık Bakanlığının herhangi
bir hastanesini birlikte inceleyelim. Gerçekten büyük yokluk içindeler. Tabiî,
bu, akşamdan sabaha, Sayın Bakanın ihmalinden filan kaynaklanmış bir sorun
değil. Bu, yılların biriktirdiği, bizim sağlığa yeterli kaynak ayırmayışımızdan
kaynaklanan bir sorun ve sistemi iyi işletmek için hiçbir şekilde kafa
yormadığımız bir alan; kendi kendine işler... İşte, arada bir sorun çıkarsa,
hep beraber oradaki başhekimi değiştiririz. Zannederiz ki sorun çözülmüştür.
Öbür başhekim gelir. Bir süre onunla idare ederiz. Bir süre sonra onu da
değiştiririz. Yani, kişisel değişikliklerle, personel değişiklikleriyle bu
sorun çözülecek olsa, çok kolay, çözeriz; yasa çıkararak çözecek olsak, çok
kolay, çözeriz. Bütün mesele, altyapı sorunudur, sistem sorunudur.
Şimdi, hastanelerimizin işleyişinde,
altyapısında, doktorlarımızın sayısında, hemşire sayısında, hastabakıcı
sayısında büyük sorunlarımız var. Bu sorunları nasıl çözeceğimizin projesini
biz burada görmek ve bunu tartışmak isterdik. Ortada bir proje yok; bir
mülkiyet devri var. Mülkiyet devri bir şeyi çözmez değerli arkadaşlarım. Yani,
böyle bir devirle sorun çözülecek olsa, işimiz kolaydı.
Şimdi, topyekûn sağlık
sistemini nasıl yeniden düzenleyebiliriz, nasıl kapasiteyi artırabiliriz, nasıl
personel sayısını artırabiliriz ve ücret olarak da nasıl tatmin edebiliriz,
nasıl sistemi iyi işletiriz; bütün mesele burada. Peki, Sayın Bakan, iktidar
sözcüleri gelip, bu devirden sonra Türkiye'nin sağlık sorununun çözüldüğünü
söyleyebilirler mi? Yani, burada birbirimizle polemik yaparken bunu söylemek
mümkündür de, iki üç ay sonra ortaya çıkan manzarayı hep beraber tahmin etmemiz
doğal.
Değerli arkadaşlarım,
geliniz, gecenin bir yarısında bu sorunlarla birbirimizi oyalamayalım,
birbirimizi meşgul etmeyelim; bu, mülkiyet devri gibi Anayasamıza açıkça aykırı
olan bir zorlama yerine, Sağlık Bakanlığının eşgüdümünü, tüm sağlık sistemi
üzerindeki belirleyici rolünü tespit eden bir yasayı burada oluşturalım. Hayır,
ben buna karar verdim, bunu yapacağım... Peki, Cumhuriyet Halk Partisi niye
karşı? Burada değerli arkadaşlarımın konuşmalarını ilgiyle izliyorum "siz
zaten köprüye de karşıydınız, onun için buna da karşısınız..." Dam üstünde
saksağan!.. Yani, köprü meselesini de tartışabiliriz, plan meselesini de
tartışabiliriz, Türkiye'de "plan mı pilav mı" tartışmalarını da
gündeme getirebiliriz de, önümüzde, çok somut, Anayasaya da aykırı ve sağlık
sistemini iyileştirme yönünden hiçbir yararı olmayacak bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Burada birbirimizi ikna etmeye ihtiyacımız var.
Biz muhalefet partisiyiz,
muhalefet olsun diye buna karşı çıktığımızı varsayabilirsiniz; peki, TİSK niye
buna karşı çıkar; yani, İşveren Sendikaları niye buna karşı çıkar? Herhalde
işveren sendikalarının da hükümete karşı olduğunu söylemek mümkün değil. Daha
geçen gün genel kurullarına gittim, Sayın Başbakan da oradaydı, yere göğe
sığdıramıyorlardı. Yani, herhalde, Sayın Başbakanın, oradaki konuşmaları
dinledikten sonra, zaman zaman, burada, celallenerek konuşmalarını dinleyince,
az bile konuştuğunu düşünüyorum. Gerçekten, öyle bir övgü, öyle bir methiye
vardı ki, Sayın Başbakan bile "ben neymişim" diye düşünür hale
gelmiştir. Böylesi bir kuruluş bile bu yasaya karşı çıkıyorsa, bunun temel bir
nedeni var. İşçi sendikaları buna karşı çıkıyorsa, bunun bir nedeni var.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bazı noktalarda hukuk, herkese lazım; Anayasa hepimizi bağlıyor.
Allah selamet versin, şimdi Marmaris'te ressamlık yapan Kenan Evren de, İş
Bankasındaki, Atatürk'ün vasiyeti gereği Cumhuriyet Halk Partisine ait olan
hisselere el koymuştu. Sonra da, biz, dava yoluna giderek, uğraşarak, bu
hakkımızı geri aldık; çünkü, birisine bir vasiyette bulunmuşsanız... Şimdi,
benim çocuklarıma yaptığım vasiyeti kim değiştirebilir; bu, tabiî hukuk
kurallarına aykırı; ama, Evren Paşa "yaptım, oldu" dedi, pek çok
hukuksuzluğu gibi; ama, sonunda ortaya çıktı.
Şimdi, bu mallar, yani,
SSK'ya ait tesisler, hastaneler, işçilerin, oraya prim ödeyen insanların
mallarıdır. Şimdi, zaman zaman "bu sosyal güvenlik sisteminin
katrilyonlarca liralık açığı var; biz bu açıkları karşılıyoruz; öyleyse, hâlâ,
birkaç katrilyonluk malın mülkün davası mı olur" deniliyor. Değerli
arkadaşlarım, o başka bir şeydir. Siz, sosyal güvenlik sistemini kurmuşsunuz
yasalarımıza göre; işçi emeklisine SSK'dan, esnaf emeklisine Bağ-Kurdan, memur
emeklisine Emekli Sandığından maaş verme taahhüdünde bulunmuşsunuz. Bu açığı
da, elbette, hazineden karşılayacaksınız. Siz, bu göreviniz nedeniyle
ödediğiniz paraları, işçilerin primleriyle elde edilmiş tesislere mahsup etmeye
kalkarsanız, bu, doğru bir yaklaşım olmaz. Bu ne muhasebe ilkelerine uyar, bu
ne hukuk sistemine uyar, bu ne mantığa uyar.
Onun için, bir yanlış yapıyoruz. Bir yola
giriyoruz -bunu sık sık yaşadık- bir adım atıyor hükümet, çok önünü arkasını
düşünmeden o adım atılıyor; ondan sonra da, canım, muhalefet istedi diye ben
bunu geri mi alacağım, basın yazdı diye ben geri adım mı atacağım, sendikalar
direndi diye vaz mı geçeceğim mantığıyla bunda ısrar ediyoruz, gece yarılarına
kadar burada birbirimizi yoruyoruz, üzüyoruz.
Yarın, bu,
Cumhurbaşkanından döner.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
"Dönebilir" demiyorsun, "döner" diyorsun!..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Sayın Bakan dedi ki, hiç kimse kendisini hukukun yerine, Anayasa
Mahkemesinin... Tabiî, biz, ne Cumhurbaşkanının yerine koyuyoruz kendimizi ne
Anayasa Mahkemesinin yerine koyuyoruz; ama, değerli arkadaşlarım, biz, hukuk
biliyoruz, Anayasa Mahkemesinin bütün içtihatlarını biliyoruz, Cumhurbaşkanının
hukuk bilgisine güveniyoruz. O güvenle, o inançla bu düşüncelerimizi ifade
ediyoruz; ama, bazı arkadaşlarımızın ima etmeye çalıştığı gibi, biz, bir
istihbarata dayalı, burada beyanlarda bulunmuyoruz. Hukuk, herkesi bağlayan,
temel kuralları olan ve üniversitelerimizde okutulan bir bilim kolu. Bunun
gereklerine dikkat edersek, olayın nereye kadar gidebileceğini hep beraber
görürüz; ama, hukuk bizi bağlamaz... Hukuku yok sayarak bir noktaya kadar
gidersek, hep boşu boşuna uğraşmış, toplumda gereksiz tartışmalara, gerilimlere
yol açmış oluruz. İşin esası budur, işin esası budur, işin özü budur. Yoksa,
sağlık sisteminden, SSK hastanelerinden siz memnun musunuz?! SSK hastanelerinin
bugünkü işleyişinden memnun olan bir tek Allah'ın kulu var mı?! Sayın Bakan,
Sağlık Bakanlığı hastanelerinin işleyişinden memnun mu?!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Yani "ben
memnunum" derseniz, kendinizi aldatmak serbest; ama, gerçek başka. Daha
geçen gün, Ankara'daki bir hastanede çok yakınım bir hastanın ziyaretine
gittiğim zaman, gerçekten yüreğim sızladı değerli arkadaşlarım; 10-15 kişi bir
perişanlık içinde aynı yerde yatıyor; âdeta, Afganistan'daki hastane şartları
gibi yaşıyoruz; bunları görmek lazım. Yani, bu kanun çıktı, bunun mülkiyetini
oradan oraya aldık diye, siz hastane şartlarını düzeltiyor musunuz?! Önce, şu
Sağlık Bakanlığına bağlı olan hastanelerin şartlarını bir düzeltin. Buranın
koordinasyonuyla, yönetimiyle ilgili eşgüdümü de geliniz -zaten Anayasanın
emri- Sağlık Bakanlığına verelim; onu da düzelteceksek yollarını hep beraber
arayalım. İşçilerin, işverenin primleriyle elde edilmiş tesisleri, keyfî bir
şekilde "yaptım, oldu" anlayışıyla Sağlık Bakanlığına devretmek,
hukuka aykırıdır, Anayasayı da zorlar; bütün iyi niyetimle baktığım zaman, ben
herhangi bir yararını da görmedim. Biz yola çıktık, bunun gereğini yapacağız
diyorsanız, bu yanlıştır. Yanlıştan dönülmesinin herkes için yararlı olduğunu
düşünüyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Madde üzerinde, 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Doğan.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma sorularım
var.
Bakanlığımızın sağlıktaki
hedeflere ulaşmasında önemli rol oynayacak, sağlıkta kalifiye insangücü ve
eksikliği hissedilen profesyonel sağlık yöneticilerinin yetiştirilmesine
yönelik hangi çalışmaları yapmaktadırlar?
İkincisi, Sağlık
Bakanlığımızın sağlıkocaklarında başlattığı toplam kalite yönetimi, yani,
sağlıktaki adıyla, hasta mutluluğunu ve sağlık çalışanlarının mutluluğunu
sağlamayı hedefleyen çalışmalar ne durumdadır?
Bir diğer sorum, yine,
ülkemizde, maalesef, yanık merkezlerinin eksikliği yüzünden, özellikle
SSK'lılarımız başta olmak üzere, tüm vatandaşlarımızın, yanık gibi üzücü
olaylarda büyük bir mağduriyet yaşamasıyla ilgili. Evet, ülkemizdeki yanık
merkezlerinin eksikliğiyle ilgili, Bakanlığımız hangi çalışmaları yapmaktadır?
BAŞKAN - Sayın Doğan,
sorularımızın maddeyle ilgili olması lazım.
Buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Son olarak da -Sağlık Bakanlığımız, halkımız ile sağlıkçılarımız arasındaki
ilişkiyi en iyi noktaya taşıma gayreti içerisindedir- doktorumuzun,
hemşiremizin ve diğer sağlıkçılarımızın yıllardır yaşadıkları prestij ve
idealizm kaybını giderecek düzenlemeler konusunda neler yapılmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Sayın Kafkas, buyurun.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum:
Ön hazırlık için
çıkardığınız genelge doğrultusunda, hazırlıkların süratle tamamlanmasının
gereği ortada. Bu konuda geri dönüş başlamış mıdır? Hazırlıklar ne aşamadadır?
Bu konuya ilişkin bir açıklama yapma imkânınız olabilir mi diye soruyorum.
Bir de, Sağlık Bakanlığımız
tarafından başlatılan "hekiminizi kendiniz seçiniz" projesi
çerçevesinde, poliklinik sayıları artırılarak, hastalara hekim seçme hakkı
verildiğini biliyoruz. Bunu, Çorum Devlet Hastanesinde yapılan uygulamalardan
biliyoruz. Acaba, bu uygulama SSK hastanelerinde de aynen geçerli olacak mı?
SSK'dan yararlanan 35 000 000 insanı, nüfusumuzun yarısını ilgilendiren bir
konuyu tartışıyoruz; yöntem tartışmalarından esası tartışma imkânımız olmadı.
Bu 35 000 000 insan bugünkü standartların ötesinde nasıl bir sağlık hizmeti
alacak?
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Sayın Başkan, konuşma yapıyor, soru sormuyor ki!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Kürsüye çıksın.
BAŞKAN - Sorar mısınız
Sayın Kafkas...
Teşekkür ediyorum.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkanım, bitmedi.
BAŞKAN - Buyurun;
maddeyle ilgili sorun Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -Son
sorum Sayın Başkanım...
Son sorum da şu: Biraz
önce söylemiştim, cevap vermediniz Sayın Bakanım. Örneğin, bizim Laçin'de
devlet hastanesi binamız var; küçük bir ilçemiz, burada bu devlet hastanesi
binasına gereksinim yok. Hastanemiz bitmiş. Acaba, bu hastaneyi Çorum Göğüs
Hastalıkları Hastanesinin ek ünitesi olarak hizmete sunma imkânımız olup, o
binadan yararlanma şansımız olabilir mi diye sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kafkas.
Sayın Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, sizin aracılığınızla ben de Sayın Bakanıma
soracağım. Tabiî, böyle, oyalamak için, kendi çalıp kendi oynayan bir iktidar
içinde, yaptığınız yanlıştı; bunu da bilin.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Burası Meclis, oynama yeri değil.
BAŞKAN -Sayın Bayındır,
maddeyle ilgili sorunuzu sorar mısınız!
Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Soracağım.
Sayın Bakan, iki tane
konu. Birisi SSK çalışanlarıyla ilgili. SSK hastanelerinde çalışan personelin
özlük haklarına dokunulmayacağını, hak kaybına uğramayacaklarını söylüyorsunuz.
SSK personeli, her ay düzenli olarak eködeme ve yılda iki defa da ikramiye
almaktadırlar. Devirden sonra eködeme ve ikramiyelerini alabilecekler mi? Bunu
şunun için soruyorum: Eködeme ve ikramiye SSK Kanunuyla verilmektedir; özlük
hak değildir. Sağlık Bakanlığında ödenen dönersermaye de sadece uzman hekimlere
yaramaktadır.
Bununla ilgili ikinci
sorum: Sayın Bakanım, Kırşehir Devlet Hastanesinde çok büyük sorunlar var.
Vatandaşlarda çok büyük tepkiler var. Benim bu söylediğimi lütfen ihbar kabul
edin. Kırşehir Devlet Hastanesinde, bir firmaya göre temizlik ihalesi için
şartname hazırlanıyor. Buna rağmen, bir başka firma temizlik ihalesini kazanıyor;
ama, ikinci sıradakine, vermek istediklerine de bu ihaleyi veriyorlar.
Sevgili Bakanım, bunu
ihbar kabul edin ve bu olayın... Sabahtan beri anlatmaya çalışıyorsunuz,
konuşmalarınızda adaletten dem vuruyorsunuz; adaletiniz varsa, Kırşehir'de
gösterin bunu!
Gerçi, Sevgili Bakanım,
biz sizi tanıdık. Ben, kayıtlara, tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Biz sizi
nereden tanıdık, biliyor musunuz...
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
burada soru hangisi?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Bir saniye efendim...
Biz sizi, 13.12.2003
tarihinde yapmış olduğunuz sınavda tanıdık. Hani şu 85-90'ları alan sağlık
memurları vardı ya, hani sıfır puanla işe aldığınız insanlar vardı ya, ben
sizin adaletinizi orada gördüm! Ama, bu iki konuya da cevap verin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayındır.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Doğan'ın sorularına
cevaben, özetle şunları söyleyebilirim: Sağlık Bakanlığımızda kalifiye
insangücü ve profesyonel sağlık yöneticiliği anlamında bir çalışma başlatmış
durumdayız. Hakikaten, sağlık yöneticiliğinin bir kariyer meslek olması
gerektiğine inanıyoruz ve önümüzdeki dönem içerisinde bunu da başaracağız.
Toplam kalite yönetimiyle
ilgili olarak sağlıkocaklarında başlattığımız çalışmaları ülkedeki bütün sağlık
kuruluşlarına yaymak üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu hususta, Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa'daki uluslararası akredite kurumlarla irtibata
geçtik, Türkiye'de toplantılar yaptık, ortak çalışmalar yapıyoruz.
Sağlık personelinin
prestij ve idealizm kaybı, hakikaten, geçtiğimiz on yıllarda, gittikçe artan
oranda önemli bir durum arz etmiş ve bugün de had safhaya ulaşmıştır. Biz
inanıyoruz ki, özellikle aile hekimliği uygulamalarıyla, pratisyen
hekimlerimizin ve sahada çalışan diğer sağlık çalışanlarımızın itibarları,
tekrar kendilerine iade edilecektir.
Bu arada, bugün,
performans yönetimiyle, performansa dayalı katkı payı ödemeleriyle, sağlık
personeline, özellikle hekimlere maaşlarının çok üzerinde ödemeler yapmaktayız.
Sayın Kafkas, ön hazırlık
genelgesi çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla ortak
çalışmalar yapıyoruz. Kardeş hastaneler belirledik, bu hastanelerin
yöneticileri bir araya geliyorlar, birlikte bir durum değerlendirmesi
yapıyorlar, çünkü, hakikaten, her iki grup hastanenin yönetimi birbirinden,
işletim sistemi itibariyle, farklı. Onun için, bu süreci hızlı ve iyi bir
biçimde değerlendirmek zorundayız.
Hekim seçme özgürlüğü
çerçevesinde, Türkiye'de 11 hastanede buna başladık. Bunun için altyapının
uygun olması lazım. Her hekime 1 çalışma ofisi oluşturulması gerekiyor. Bu
hususta da, 2005 yılı içerisinde yaygınlaştırarak çalışmalarımıza devam
edeceğiz.
SSK'lı vatandaşlarımız
nasıl bir sağlık hizmeti alacak?
Değerli arkadaşlarım,
bunu birçok kere ifade ettim, bu Yüce Çatının altında bir kere daha ifade etmek
isterim ki, hiç kimsenin elinde bir sihirli değnek yok; ama, sistemi
iyileştirmek için sürekli bir gayret içerisine mutlaka girilmelidir ve biz bu
anlamda da bu gayreti göstermeye devam edeceğiz.
Şimdi, Değerli
Bayındır'ın sorularına geliyorum. SSK çalışanlarının özlük haklarına
dokunulmayacağını daha önce de ifade etmiştim. Bu anlamda, kendileri de buna
ilave olarak, "özlük hakları içinde sayılmayan eködemelerden, acaba SSK
çalışanları yararlanacaklar mı" diye bir soru yöneltmiş oldular ve
ilaveten de, bizim dönersermaye katkı paylarından, yalnızca uzman hekimlerin
yararlandığını söylediler.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Aslan payı!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli milletvekilim, bu katkı paylarından sadece uzman hekimler
yararlanmıyorlar. Bakın, şu anda benim elimde ortalamalar var; pratisyen
hekimlerimize, birinci basamakta -bütün Türkiye ortalamasını söylüyorum size-
416 000 000 Türk Lirası...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - 2007'de kalkacak ama o.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Hemşirelerimize 316 000 000 Türk Lirası ödemeler yapmışız. Birinci
basamakta bulunan, yani yarın, SSK'nın dispanserlerinde çalışan hekimler, bizde
de sağlıkocaklarında çalışan hekimler ve diğer sağlık personeli için de, bu
sene Bütçe Kanununa koyduğumuz hükümlerle çok daha yüksek eködemeler
yapabileceğiz; yani, SSK çalışanlarının, özlük haklarının korunmasının yanı
sıra, dönersermaye katkı paylarından da yararlanmaları mümkün olacak.
Kırşehir Devlet
Hastanesiyle ilgili söylediğiniz hususu ihbar kabul ederek, derhal bir
soruşturma başlatacağım. Bu soruşturmanın sonucundan sizi de haberdar ederiz.
Bahsettiğiniz sınavla ilgili
olarak kamuoyunda birçok tartışma olmuştu ve gerekli açıklamalar o zaman da
yapılmıştı. Şunu özellikle ifade etmek isterim ki, o sınav ve sonuçlarıyla
ilgili olarak açılmış olan davaların, bugüne kadar, hepsinde bakanlıklar olarak
Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı davaları kazanmıştır.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri 7
nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
II. - YOKLAMA
BAŞKAN - Maddenin
oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine
getireceğim.
Önce yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Yoklama talebini
okutuyorum:
"Görüşülmekte olan
686 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin oylanmasına geçilmeden
yoklama yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla."
BAŞKAN - Oya Araslı?..
Burada.
İzzet Çetin?.. Burada.
Mehmet Boztaş?.. Burada.
Erdal Karademir?..
Burada.
Mesut Özakcan?.. Burada.
Hüseyin Ekmekcioğlu?..
Burada.
Hüseyin Bayındır?..
Burada.
Uğur Aksöz?.. Burada.
Yılmaz Kaya?.. Burada.
Ramazan Kerim Özkan?..
Burada.
Bülent Baratalı?..
Burada.
Bayram Meral?.. Burada.
Kemal Kılıçdaroğlu?..
Burada.
Ziya Yergök?.. Burada.
Abdulaziz Yazar?..
Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Haşim Oral?..Burada.
Türkân Miçooğulları?..
Burada.
Ali Arslan?.. Burada.
Atila Emek?.. Burada.
Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Pusula gönderen
sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım.
Sayın Musa Uzunkaya?..
Burada.
Sayın Zeynep Karahan
Uslu?.. Burada.
Sayın Osman Seyfi
Terzibaşıoğlu?.. Burada.
Sayın Nevzat Yalçıntaş?..
Burada.
Sayın Faruk Ünsal?.. Yok.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Mecliste sahte oy kullanılır mı?! Burada olmayanın yerine
"var" denilir mi?! Adalet bu mu?!
BAŞKAN - Sayın Cüneyit
Karabıyık?.. Burada.
Sayın Şükrü Ayalan?..
Burada.
Sayın Rıtvan Köybaşı?..
Burada.
Sayın Akif Gülle?..
Burada.
Sayın Selami Uzun?..
Burada.
Sayın Şükrü Önder?..
Burada.
Sayın İdris Naim Şahin?..
Burada.
Sayın Cengiz
Kaptanoğlu?.. Burada.
Sayın Mahmut Koçak?..
Burada.
Toplantı yetersayısı
vardır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Devam)
BAŞKAN - 7 nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
8 inci maddeyi
okutuyorum:
Avans ödemesi
MADDE 8. - Sosyal
Sigortalar Kurumundan sağlık yardımı alan ve devredilen sağlık birimlerinde
muayene ve tedavisi yapılan kişiler için ödenecek hizmet bedellerinden mahsup
edilmek üzere Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bu birimlere her ay, bakılan
hasta sayısı ile orantılı miktarda avans ödenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 686 sıra
sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, madde oldukça kısa; ama, Sosyal Sigortalar Kurumu varlıklarının...
Sayın Başkan, ben, kendi
konuşmamı duyamıyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, sayın hatibin konuşması
anlaşılmamaktadır.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Dışarı çıksınlar, oylamada gelsinler!..
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, son derece önemli bir konuyu tartışıyoruz.
Özellikle, ülkemizdeki sağlık sisteminin ve AKP Hükümetinin çalışanlara ve de
yoksul kesimlere bakış açısının somut olarak iki günden bu yana tartışıldığı
bir konu, herhalde, muhalefet kadar AKP milletvekillerini de ilgilendirmesi
gereken bir konu. O nedenle, şimdiye kadarki tartışmaların odağını oluşturan,
çok kısa gözükmekle birlikte son derece önemli bir madde, avans ödemesi. Neyin
avansı; şimdi, ben, size kısaca onu anlatacağım. Biraz sonra da, bu konuda
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın; yani, hükümetin bir bakanının bu
konudaki görüşlerini sizlere aktaracağım.
Değerli arkadaşlar, ilk
kez, Sosyal Sigortalar Kurumu, hizmet alımında avans ödüyor; yani, 1987
yılında, o yıllarda, içinizdeki arkadaşlarınızın da karşı olduğunu bildiğim,
SSK hastanelerinde görüntüleme merkezlerinin piyasadan tedarik edilmesiyle
başlayan bu hizmet alımı işinde, hiç ama hiç, bugüne kadar hizmet alınmadan
avans ödemesi yapıldığına tanık olunmamıştır. Herhalde, cumhuriyet tarihinde
de, kamunun, hizmet satın almadan peşin avans ödemesi söz konusu değildir.
Şimdi, bu SSK
varlıklarının açıkça nasıl talan edileceğini, nasıl yok edileceğini, nasıl kötü
kullanılacağını, yerli ve uluslararası ilaç tekellerinden hizmet alımı adı
altında, onlara nasıl kaynak aktarılacağını -belki, şu anda içinizde yok; ama-
yarın hastane kiralama peşinde koşacak insanlara, oralarda hastane aldığında,
borçlanmışsa, o borcundan bir an evvel kurtulabilmesi için, nasıl ona kaynak
aktarılacağına dair çok kısa; ama, öylesine, kelime bulamıyorum, sinsice
yerleştirilmiş bir hüküm ki, hizmet satın almadan avans ödeyeceksin. Yani -ben,
Sayın Bakanı tenzih ederek söylüyorum- yarın bu maddeyle yapılacak uygulama
şöyle olacak:
Bir hastaneyi yapan,
inşaatı yarım kalmış, belli üniteleri açık; ama, diğerlerini de tamamlamak
isteyen kişi -parası da pek yok- gelecek, sayın bakana derdini anlatacak ve bakan
da -herhangi bir bakan işte- diyecek ki: "Falanca hastaneye şu kadar avans
aktarın." Eh, artık, özerklik de yok; SSK yönetim kurullarının da bir
işlevi kalmıyor ve zaten, hizmeti piyasadan satın alacak, avans ödemesinin de
yolu açılmış. Bakan diyecek ki: "Avansı ödeyin; ileride tahsil
ederiz."
Daha vahim olanı ise,
avans ödemede kamu -özel ayırımı yok; yani, sadece kamuya ait hastanelerden ya
da üniversite hastanelerinden hizmet alımında avans ödenmeyecek. Ne yapacak;
Agop'un da yeri varsa, hastanesi varsa, ona da avans ödeyiver; falanca benim
destekçim, ona da avans ödeyiver; filanca benim milletvekilim, hastanesi, işte
ihtiyacı var, ona da avans ödeyiver...
Değerli arkadaşlarım, şu
ana kadar Türkiye'de devlet varlıklarının, kamu kaynaklarının, bankaların
hortumlandığını hepimiz konuştuk, konuşuyoruz. Belli bakanları, başbakanları
Yüce Divana gönderiyoruz; yarın, bu hükümle, Sağlık Bakanlarının da Yüce
Divanda yargılanacak, suç işleyecek davranışlara girmesinin yolunu açtığınızın
farkında değilsiniz.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, trilyonlar ödeyin denilecek, ödeyeceksiniz, avans ödeyeceksiniz. Yani,
bir hizmet alınır, hizmet verilir, o hizmetin bedeli sonradan ödenir, bunu
aklım alır; ama, hiçbir hizmet satın almadan avans ödemeyi benim mantığım
almıyor.
Bir de, burada, o ay
içerisinde tedavi edilen hasta sayısının ortalamasına göre avans ödenecek
deniliyor. (X) şehrinde kış biraz soğuk gitti, vatandaş gribe yakalandı, herkes
hastaneye koştu. Hastane, belki de avans payını artırabilmek için, ona, çeşitli
kolaylıklar da sağladı. Eh, nezledeki de aynı, uzun süreli tedavilerdeki de
aynı kefede değerlendirilecek.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ölçütte bile objektifliğiniz yok. Hasta sayısı esas alınarak,
avans ödemesinde bile ölçüt doğru tutulmamış.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bunu niçin söyledim: Bakınız, yine, Çalışma Bakanımız, bu konuda, bu tip
hizmet satın alınması yöntemiyle avans ödemesine girmemiş; ama, SSK'nın yıllık
yükünün 4,2 katrilyon lira -31 Aralıktan önceki TL olarak söylüyorum- en az o kadar
artacağını matematiksel olarak ortaya koymuş ve matematiksel olarak da, hem
Sayın Başbakanı hem Sağlık Bakanını hem de bu tasarıya destek veren AKP
milletvekillerini uyarmış. Diyor ki: "SSK'nın sağlık hizmetleri zaten açık
vermiyor; ama, şayet, bu uygulamayı sürdürecek olursanız, yıllık ekyükü en az
4,2 katrilyon liraya baliğ olacak, çıkacak. Bu, SSK kaynaklarının kötü
kullanılması anlamına gelir."
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, eğri oturup doğru konuşalım, doğru bakalım bu işe. Yani, SSK
hastanelerinin ya da diğer hastanelerin Türkiye'deki hizmet sunumundan hiç
kimse mutlu değil. Hastanelerimizin ve sağlık sistemimizin sorunları var. Biz
de, bu sorunların çözümünden yanayız. Hiçbir zaman, ne işçiler ne emekliler ne
memurlar sağlık hizmetlerinden doğru dürüst hizmet alamıyorlar, özellikle
Bağ-Kurlular. Üniversite kapılarında... Birisi, daha dün telefon etti,
Polatlı'dan aradı; diyor ki: "Benim bir yakınım vefat etti -seni akşam
televizyonda dinledim- üniversiteye sevk edildim. Benden şu kadar milyar lira
para istediler; ben, o parayı yatıramadım."
Değerli arkadaşlar,
buraya çıkıp da, işte, SSK 35 000 000 kişiye 148 hastaneyle hizmet vermeye
çalışıyor; bu, yetersizdir demek kolay. Bunu genişletmek, siyasal iktidarların
işi. Siz, daha iki yıldan bu yana iktidardasınız. Sizden öncekileri
kastediyorum. Sizden önceki dönemlerde de, bilerek ve isteyerek, Dünya Bankası
ve IMF, bizim gibi ülkelere, bu modelleri sundu.
Bakınız, bir hatırlatmak
istiyorum. Dünkü ve bugünkü basında var. AKP olarak, sizden önce hükümet olan
koalisyon dönemlerinde, ülkemizdeki bakanlıkların görevini üstlenen üst
kurulların bugün geldiği noktada -ki, adaletsizliği siz de görüyorsunuz ve bunu
nasıl düzelteceğiz diye kafa yoruyorsunuz- üst kurulların üzerinde, acaba, bir
üst kurul mu oluştursak?.. Ona, IMF izin vermeyecek, Dünya Bankası izin
vermeyecek.
Şimdi, bu düzenlemelerle,
siz, sizden sonra iktidara geleceklerin de işini zorlaştırıyorsunuz. Onlar da,
Türkiye'de, sağlık sistemi, Sosyal Sigortalar Kurumu hizmetleri döneminde daha
iyiydi, daha iyi yapılabilirdi; bunun yerine böyle bir model geldi; biz de,
bunu nasıl düzeltiriz diyecekler ve böylece, boşa zaman kaybettireceksiniz.
Yani, şunu söylemek
istiyorum: IMF ile 20 nci stand-by anlaşmasını yapıyorsunuz, Dünya Bankası
projelerine dört elle sarılıyorsunuz. Dünya Bankası ve IMF'nin yazboz tahtası
olmamalı benim ülkem. Benim ülkemdeki yasalar, bu Parlamentonun özgür
iradesiyle, tartışılarak yapılmalı.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Öyle zaten.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bir hükümetin içinde, bir bakan ayrı, bir başka bakan ayrı görüş ortaya
koymamalı.
Sevgili arkadaşım, biraz
evvel, Sayın Ümmet Kandoğan, senin yukarıda ne dediğini, burada ne söylediğini
açıkladı, bir de beni söylemek zorunda bırakma; oturduğun yerde rahatça otur.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Söyle, söyle.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu konu çok ciddî bir konu. Yani, ilaç
tekelleri de, ülkemizdeki bu yetmiş milyonluk pastayı gördükleri zaman,
affedersiniz, salyalarını akıtıyorlar. Biz bu sağlık pazarına nasıl dalarız,
orada, ilaç firmaları olarak, Sağlık Bakanlığındaki hastaneler -artık, hepsi
onda olunca- bir an evvel özelleştirilsin diye -biraz evvel okudum- nasıl
oralarda bir an önce pay kaparızın peşinde. Bakınız, Sayın Bakanınız ya da
sözcüleriniz buraya çıkıyor, diyorlar ki: "Efendim, sendikalar karşı; ama,
gidin, siz, çalışanlara, emeklilere, işçilere sorun, halka sorun." Bakın,
halk ne diyor arkadaşlar; bugün, Kızılay'da "AKP ve IMF sağlığa
zararlıdır" bildirisi dağıtıyor. Dağıtıyor bunu.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Kaç kişi onu dağıtıyor?
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Kaç kişiyse de; halk böyle diyor.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
Sayın Çetin, maddeyle
ilgili konuşur musunuz.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Sayın Başkan, ben bütün konuşmamı madde üzerine kurguladım; yani,
konuşmalarımın tamamı maddeyle ilgili.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
IMF ve Dünya Bankasıyla ilgili Kemal Derviş ne düşünüyor?
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Al başına çal!
Bakınız, değerli
arkadaşlar, size bir hüküm okuyayım: "Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık
hizmetlerini, Bağ-Kurun halen sunduğu sağlık hizmetlerini satın aldığı
fiyatlardan alarak sigortalılarına sunacağı varsayıldığında, Sosyal Sigortalar
Kurumunun kişi başına sağlık harcamasının da Bağ-Kur rakamlarıyla aynı olacağı,
ayrıca, SSK toplam sağlık hizmeti talebinde de artışın ortaya çıkacağı
görülmektedir. Buna paralel olarak, Sosyal Sigortalar Kurumunun 2004 başından
itibaren Bağ-Kur gibi sağlık harcaması yapmaya başladığı hesap edilirse, sadece
oradan 3,7 katrilyon yük gelecek."
Değerli arkadaşlarım, bu
sistemle siz, Sosyal Sigortalar Kurumu hastalarının da, Bağ-Kur hastaları gibi,
hastanelerde, hastane kapılarında cenazelerini yakınlarının eline vereceksiniz!
Bunu, ben söylemiyorum;
bunun yorumu budur. Bu, Çalışma Bakanlığının, yani, o Sosyal Sigortalar Kurumu
hastanelerinin başında yazılan "Çalışma Bakanlığı Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığı"diye gidiyor ya, o kurumdan sorumlu Sayın Bakanın görüşleri ve
bunu, bir yurtsever olarak Sayın Bakan yazmış.
Şimdi, benim bir tek
üzüntüm o; zannediyorum, bu yasa tartışmasından sonra korkum ve endişem odur
ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız zorda kalacak; ama, doğruları yapmış,
yaşamı boyu da bu konuda emekçilerin, halkın, işçinin, yoksulun sevgisini,
saygısını alacaktır. Bu hastaneleri bu şekle sokmaya çalışan Dünya
Bankası-Hazine anlaşmalarını burada kayıtsız, şartsız uygulamaya
kalkanları ve onları destekleyenleri
de, bu uygulamalardan mustarip olanlar, ömür boyu böyle dua edecektir;
onlarınki dua değil, hayır duası değil, beddua olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde, 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sayın milletvekillerinin, İçtüzükten
kaynaklanan hakkı suiistimal etmeden, sadece maddeyle ilgili ve yorum yapmadan
soru sormalarını rica ediyorum.
Sayın Akbulut, buyurun.
Sayın Akbulut?..Yok.
BAŞKAN- Sayın Işık,
buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) -Buradayım Sayın Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Vasıtanızla Sayın
Bakanıma şu soruları tevcih etmek istiyorum:
Tasarı yasalaştığında
tıbbî cihaz, ilaç ve diğer tıbbî sarfların teminine, sağlık yatırımları ve
sağlık insangücü planlamasına ve kullanılacak ilaçların standardına etkisi ne
olacaktır?
Diğer sorum: Kurum
tabipliklerinin standardından ne kastedilmektedir?
Başka bir sorum: TEDAŞ
Genel Müdürlüğünün sağlık birimindeki tomografi cihazı ne olacaktır?
Kamu kurumlarındaki
müstakil binası ve donanımı olan sağlık birimleri devam edecek midir?
Kamu kurumlarındaki kurum
tabipliklerinde standardı aşan taşınır-taşınmaz ve personel nerelere
gönderilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Doğan, buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma 2 tane
sorum olacak:
Bu mevcut yasa
tasarısıyla, attığımız adımla ve iktidarımızın bundan önceki attığı adımlarla
halkımızın sağlık hizmetlerine ulaşması kolaylaştığına göre, bundan,
hekimlerimizin daha fazla hastaya hizmet etmesi gibi bir sonuç çıkabilir mi?
Şunu demek istiyorum:
Nüfus başına düşen hekim sayısı olarak Türkiye'deki mevcut hekim sayısı, Avrupa
ülkeleri içerisindeki en az olanıdır. Mevcut attığımız adımlarla hekime
ulaşmayı da kolaylaştırdığımıza göre, gelecekte hekim sayısını artırmak için
neler yapmayı planlıyorsunuz?
İkinci sorum: Özellikle
SSK'lı hak sahibi olan işçilerimizin, emeklilerimizin ve yakınlarının, hak
ettikleri bir işitme cihazı için ya da çocukları için hayatî değeri olan, elzem
olan bir büyüme hormonu için aylarca Ankara'nın onayını beklemekte olduğunu
biliyoruz. Bu mevcut oluşturduğumuz yasalardan sonra ve de uygulamaya girecek
genel sağlık sigortasından sonra bu ıstıraplar dinecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan.
Sayın Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki sorum var:
Sayın Bakanım, Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin birinci adımının, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına
devri olduğunu söylüyorsunuz; ikinci, üçüncü ve dördüncü aşamaları nelerdir?
SSK hastanelerinin
varlığı, genel sağlık sigortası uygulamalarının önünde bir engel olarak mı
görülmektedir; neden?
Üçüncü sorum: SSK ile
Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan ve 1 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe giren
Ortak Kullanım Protokolünden sonra, dün Mecliste verdiğiniz bilgide, 32 000 000
SSK'lıya hizmeti Sağlık Bakanlığının verdiğini söylüyorsunuz. SSK'nın 2004
yılında Sağlık Bakanlığına ödediği para miktarı ne kadardır? Bunun ne kadarını
personele, ne kadarını da yatırımlara kullandınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bayındır.
Sayın Yazıcıoğlu,
buyurun.
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, öncelikle, Sayın
Bakanıma ve ekibine, ülkemizde sağlık alanında yaptıkları devrimlerden dolayı
teşekkür ediyorum; bilhassa, sözleşmeli personel, Aile Hekimliği Yasası,
hastanelerin ortak kullanımı ve yeşilkartlı hastaların, 1 Ocak 2005'ten
itibaren, ilaç, gözlük ve diş tedavi ücretlerinin ödenmesi konusunda.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Soru değil, reklam!.. Reklam arası bu!
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Az önce, Diyarbakır SSK Hastanesinden bir eczacı arkadaşımız
bana telefon açtı "bu işi hızlandırın" dedi.
BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu,
lütfen, soruyu sorar mısınız.
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Soruyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Diyarbakır'da yapımı devam eden SSK bölge hastanesi inşaatı bitmek üzere, hemen
hemen bitti sayılır. Bu hastanenin, devir işlemleri olduktan sonra, yanık
ünitesi, kadın hastalıkları ve doğum hastanesi, çocuk hastalıkları hastanesi
olarak kullanılması açısından bir çalışma var mıdır? Bu hastanelerin buraya
taşınmasıyla ilimizde büyük bir ihtiyaç karşılanacaktır.
Ben, tekrar, Sayın Bakanımıza
ve ekibine teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yazıcıoğlu.
Sayın Karademir, buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Dünya
Bankası ile Hazine Müsteşarlığı arasında, üç yıl sürecek birinci faz kredi
anlaşması 11 Haziran 2004 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşmayla, Sağlık
Bakanlığının hastane işletmeciliğinden derhal çekileceği kararlaştırılmıştır.
Buna göre, açıktır ki, hem SSK hem SSK hem de Sağlık Bakanlığı hastaneleri
özelleştirilecektir.
Şimdi soruyorum: Halen,
yakınlarınızdan, il başkanlarınızdan, ilçe başkanlarınızdan,
destekçilerinizden, milletvekillerinden, hastane yapan ya da hastane arayışında
olanlar var mıdır?
Bir sorum daha var;
soruyorum: Sayın Bakan, bu yasanın Anayasaya aykırı olmadığını ileri
sürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de, bu yasanın Anayasaya
aykırı olduğunu dayanaklarla öne sürüyoruz. Sayın Bakan, bu yasayı, Anayasa
Mahkemesi, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ederse, Bakanlıktan
istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu sağlık kuruluşlarının
devralınmasıyla, kuşkusuz ki, ülkemizdeki sağlık envanteri daha iyi
yönetilecektir. Bu hususta, zaten, bu Meclis çatısı altında herhangi bir
arkadaşımın önemli bir kuşkusu olduğuna inanmıyorum; çünkü, değerli
Anamuhalefet Partisi de, en azından, hastanelerin yönetiminin veya sağlık
kuruluşlarının yönetiminin bir elden olması gerektiğini birçok kere ifade etti.
Kurum tabipliklerinin
standartları aile hekimliği hizmetlerini içermeyecek biçimde belirlenecektir.
Bugün, kurum tabiplikleri, daha çok, hasta muayene eden veya birtakım sevk
işlemlerini düzenleyen, bazı raporları düzenleyen kuruluşlar şeklindedir.
Dolayısıyla, aile hekimliği hizmetlerini kurum hekimliklerinin üzerinden almayı
düşünüyoruz.
Bu anlamda, TEDAŞ'taki
veya başka yerlerdeki fazla cihazların, daha doğrusu, kısmen atıl kapasitede
çalıştırılan cihazların da daha verimli çalıştırılması mümkün olacaktır.
Hekimlerimizin önümüzdeki
yıllarda daha fazla hastayla, daha doğrusu, hastalar açısından daha fazla
müracaatla karşılaşacakları muhakkaktır. Ülkemizde, sağlık bilinci arttıkça, bu
sayı artmaktadır. Yaptığımız çalışmalar, sağlık harcamalarıyla ilgili
hesaplamalar, bugün için, bir vatandaşımızın, yılda dört sayısının biraz daha
üzerinde bir ortalamayla hekime müracaat ettiğini göstermektedir.
Üzülerek söylemeliyim ki,
ülkemiz, hekim sayısı bakımından, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölgesindeki 52
ülkenin içerisinde sonuncudur. Bunu, daha önce, bir sayın konuşmacı da
"Türkiye'de hekim sayısını artırmak gerekir" şeklindeki benim ifademi
şaşkınlıkla karşıladığını söylemişti. Değerli arkadaşımız, mutlaka bu rakamları
yeterince bilmiyordur veya bilse bile, bu husustaki talep artışını yeterince
gözlemleyememiş durumdadır. Evet, Türkiye'de daha fazla hekime ihtiyacımız var;
ama, bunu, tıp fakültelerinin kapasitelerini artırarak, altyapılarını
güçlendirerek, öğretim üye sayılarını güçlendirerek, belki, imkânlar
çerçevesinde yeni tıp fakülteleri açarak gerçekleştirmek zorundayız; yoksa, tıp
fakültelerini olumsuz bir biçimde yükleyerek, elbette, bu hususta başarılı olamayız.
Sayın Bayındır'ın
soruları içerisinde "Sağlıkta Dönüşüm Programının birinci adımı
hastanelerin devri ise, ikinci, üçüncü,
dördüncü adımlar ne olacaktır" şeklinde bir ifade var. Birinci adımı bu
hastanelerin devri değildi. Birinci adımı, aile hekimliğidir. Biliyorsunuz,
Aile Hekimliği Yasa Tasarısını birlikte çıkarmıştık. İkinci adımını, şu anda,
bütün sağlık kuruluşlarının bir elden yönetilmesini ortaya koyan bu yasa
tasarısı oluşturmaktadır. Üçüncü adımı da, genel sağlık sigortası
oluşturacaktır. Hastanelerin varlığı, genel sağlık sigortası için bir engel
değildir; ama, dikkatinizi bir hususa çekmek isterim.
Değerli arkadaşlar, bu
hastaneler SSK'da iken, yarın SSK genel sağlık sigortasının çatısı altına
girince, o zaman da bir başka sıkıntı ortaya çıkacak. Dolayısıyla, bu, bütüncül
bir planın bir parçası şeklindedir.
Ortak kullanım
protokolündeki hastalar için, SSK'nın bize ödediği parayı, daha önce bir soruyu
cevaplarken ifade etmiştim. Yaklaşık olarak 750 trilyon Türk Lirası civarında
bir para tahsil etmiş durumdayız 33 000 000 hasta için; ama, bir miktar
alacağımız da var. Tahakkuk ettirdiğimiz meblağ 1 katrilyon civarındadır ki, bu
miktar, hakikaten, çok büyük bir miktar değildir.
Sayın Yazıcıoğlu,
Diyarbakır'daki hastaneyi bitirdikten sonra, mutlaka, bu envanter çerçevesinde
gerekenleri yapmış olacağız.
Sayın Karademir'in
sorusuna cevaben şunu özellikle söylemek istiyorum: Hastanelerin veya diğer
sağlık kuruluşlarının mahallinden yönetilecek olması, mahallî yönetimlerin bu
hususta daha çok söz sahibi olacak olması, özelleştirme anlamına gelmez. Hiç
böyle bir ifademiz yok bizim. Bunu siz kendiniz söylüyorsunuz, kendiniz
yorumluyorsunuz, istediğiniz gibi de bu yorumu genişletiyorsunuz. Bu hususta
bizim alnımız her zaman açıktır. Benim hiçbir yakınımın sağlıkla ilgili, bu
anlamda, herhangi bir yatırımı olmamıştır. Hem de biraz iddialı konuşacağım;
bundan sonra da olmayacaktır bütün Bakanlığım boyunca. Bundan hiç endişeniz
olmasın.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerindeki
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi
okutuyorum:
Atıflar ve yürürlükten
kaldırılan hükümler
MADDE 9. - Mevzuatta, bu
Kanunla Bakanlığa devredilen kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerine
yapılan atıflar, Bakanlığa ait sağlık birimlerine ve Sosyal Sigortalar Kurumu
tarafından belirlenecek sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılmış sayılır.
506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununun 33 üncü maddesinin ( C ) bendi ile 123 üncü maddesinin
ikinci fıkrası ve Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına
ilişkin hükümleri hariç, bu Kanun kapsamına giren Bakanlık dışındaki kurum ve
kuruluşların mevzuatında yer alan sağlık hizmeti sunumuna ilişkin hükümler
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN- Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili
Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Koç, süreniz 15
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten, görüşülmekte
olan yasa tasarısı, toplumsal boyutuyla, sonrasında gündeme taşıyabileceği
yüklerle üzerinde durulması gereken bir yasa tasarısıdır. Onun için, bütün
maddelerinde söz alarak, yasalaşmadan önce, daha doğrusu -yasalaşma süreci
burada tamamlanmıyor biliyorsunuz- Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmadan
önce, bazı noktaları, bir kere daha dikkatlerinize, duyarlılıklarınıza sunma
gayretidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa tasarısının, Anayasaya aykırılıklar içeren, konunun sosyal ve malî
boyutları yeterince irdelenmeden hazırlanan bir yasa tasarısı olduğunu
söyledik.
Burada, ben, bu 15 dakika
boyunca bazı görüşlerimi ileri süreceğim; bir sonraki maddede de, alternatif
olarak, Sayın Bakanın defaten söylediği "efendim, sizin programınızda da
bunlar bu şekilde yer alıyor"un açıklamasını -eğer anlamak isterlerse- bir
kere daha yapma fırsatını yakalamaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım,
siyasî iktidar bu tasarıyı hazırlarken -bunları hep söyledik, söylemek de
görevimiz- konunun sosyal taraflarından... Sayın Bakan, Türk Tabipler
Birliğiyle, göreve geldikten sonra on onbeş kez görüştüğünü ifade etti; fakat,
toplumun önemli bir kesimini etkileyen bir yasa hazırlığı konusunda, bir masa
etrafında, hiçbir zaman toplumsal katılımın gereklerini yerine getirecek bir
süreç yaşamamıştır, yaşatmamıştır. Bu kesimlerle olan temaslarımızda,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna iletilen yakınmalardan bunları biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, SSK hastanelerinin devri, özelliği nedeniyle diğer yasal düzenlemelerden
farklı olarak, belki de, bu sosyal tarafların, kesimlerin, görüşleriyle şekillendirilmesi
gereken bir düzenlemedir.
Tasarı, kanun yapma
tekniği açısından taşıdığı eksiklik ve yanlışlıkların yanı sıra, kamu kurumları
arasında bir uzlaşı aranmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine de sevk
edilmiştir.
Bakın, şunu söylüyorum
-daha önceki arkadaşlarımız da söyledi- değerli iktidar partisi
milletvekilleri, son derece önemli bir noktayı bir kere daha bilginize sunmak
istiyorum. Yürütmenin iki önemli noktası, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı
ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, bu yasa tasarısının buraya
sunulmuş bugünkü hali üzerinde bir mutabakatı yoktur, bir uzlaşması yoktur.
Burada bu ifade edildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, Başbakanlığa
gönderdiği bu konuyla ilgili düşünce demetinde aksaklıklar dile getirildi; eğer,
yürürlüğe girerse, daha sonra çıkacak sıkıntıların altı çizildi. Bu, sizin
iktidarınız açısından son derece önemli bir özeleştiri noktasıdır. Bunu, bir
kere daha, size iletme görevini yerine getirmeye çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konunun sosyal taraflarının dışlandığını söyledim; demokratik kitle
örgütlerinin, bugün de, ekranlara yansıyan Türkiye'nin değişik illerindeki
karşı koyuşlarının yok sayıldığını dile getirdim; Çalışma ve Sosyal güvenlik
Bakanlığının görüşlerinin tasarıya hiç yansıtılmadığını dile getirdim. Bu
durum, yasama sürecinin şekillenmesinde bu tür uygulamaların gelenek haline
getirilmesi açısından son derece tehlikeli bir yöntemdir. Hep söylüyoruz;
sayısal çoğunluk, toplumsal çoğulculuk... Eğer, tek başınıza sayısal çoğunluğunuzla,
toplumsal çoğulculuğu devreye katmadan bir yasama süreci işletirseniz, daha
sonraki yürütme, yasama ve yargı erklerinden yargı noktasında sıkıntıya
düşersiniz. Bakın, iki yıllık iktidarınızın bu noktada düştüğü sıkıntılar
ortada. Bu kanun tasarısı da, eğer,
belli süreçlerden geçer ve tekrar bir üst yargı noktasına taşınırsa, yine,
büyük bir kaosla karşı karşıya kalacaksınız. Belki de...
Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Sayın Bülent Pirler "o zaman,
benim işveren üyelerime SSK primlerinizi bu konu netleşene kadar ödemeyin
çağrısı yapma hakkım doğar" diyor. Bu, emek kesiminden gelmiyor, bu,
TİSK'ten geliyor değerli arkadaşlar. Bu uyarıları lütfen değerlendirin dedim;
ama, "olmaz, bu tarihte çıkacak..." Dün, Danışma Kurulu önerisi
üzerinde söz aldığımda da söylemiştim; noktasına dokunulmadan çıkacak, virgülü
değişmeden çıkacak. Bizler ne görev yapıyoruz burada değerli arkadaşlar,
bizlerin sorumluluğu ne; yasama görevi, milletin vekili olarak yasama görevi.
Belki tekrar diyeceksiniz; ama, tekrarda bazen fayda vardır, yanlışı
vurgulamada bazen fayda vardır. Belki bazıları bu konuda özeleştiri yapma
fırsatını yakalar diye bunları söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
açık söylüyorum, çok net söylüyorum: Bir milletvekili olarak yasama sürecinde,
buradaki yasama mutfağında, bu yasaların bu şekilde Türkiye Büyük Millet
Meclisine -üzülerek ifade ediyorum bu kelimeyi- dayatılarak çıkarılmasından,
ben bir arkadaşınız olarak huzursuzluk duyuyorum ve bunun sıkıntısını
yaşıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının hukuksal açıdan eksiklikler taşıdığını söyledik, yanlışlarla dolu
olduğunu söyledik, yasalaşması durumunda kaosa neden olacağını ifade ettik.
Bakın, bunlar da tutanaklara geçiyor.
Türkiye, daha önceki
iktidarların hayata geçirdiği ve aradan yıllar geçmesine karşın hiçbir
iktidarın çözemediği, kamuoyu vicdanını yaralayan düzenlemelere tanık oldu.
Bunları hep gördük. Bu tasarının da aynı sonuçları doğuracağı şimdiden
bellidir.
Tasarının, Anayasanın
"Mülkiyet hakkı" başlıklı 35 inci maddesi, "Sağlık hizmetleri ve
çevrenin korunması" başlıklı 56 ncı maddesi, "Sosyal güvenlik
hakkı" başlıklı 60 ıncı maddesine aykırılık içerdiği konusunda ciddî
görüşler bulunmaktadır. Bir sonraki maddede, Sayın Oya Araslı, en sonunda, tasarının
tümü oylanmadan önce, Anayasaya aykırılıklar konusunda net görüşleri bir kez
daha ifade edecek.
Değerli arkadaşlarım,
SSK'nın yapısı, 4958 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde "kamu
tüzelkişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip özel hukuk hükümlerine
tabidir" şeklinde tanımlanmıştır. Bunu, daha önce bu kurumun bünyesinde
görev yapan, şimdi milletvekili olan eski bürokratlar, şimdiki vekil
arkadaşlarımız çok net biliyorlar. Bu görevi, bu hükümler çerçevesinde, o zaman
SSK'nın yönetim kurullarında, genel müdürlük noktalarında yürüttüler.
4958 sayılı Yasanın 7, 11
ve 22 nci maddeleriyle de kurumun gayrimenkulleri üzerindeki tasarruf yetkisini
SSK Yönetim Kurulu uhdesine alıyor.
Sayın milletvekilleri, şu
anda yapmak istediğiniz, açıkça, milyonlarca işçi ve işverenin kurum üzerindeki
tasarruf haklarının yok edilmesi, mülkiyet haklarının -ben "gasp"
sözcüğünü kullanmak istemiyorum; ama, daha uygun, bu kürsüye yakışır bir tabir
kullanmak istiyorum- iradeleri dışında ellerinden alınması sonucunu
doğuracaktır.
Sayın milletvekilleri,
SSK'nın, 31 Ekim 2004 tarihi itibariyle, sağlık alanında çalışan 53 896
personeli bulunmaktadır. Bu kurumda iki yıl sekiz ay iç hastalıkları uzmanı
olarak görev yaptığımı belirtmek istiyorum; hem de Anadolu'nun Malatyasında,
öyle büyük kentlerde değil, zorunlu hizmet noktasında. Yani, SSK'nın nasıl
hizmet veremez duruma getirildiğini, nasıl içinden çıkılmaz bir karmaşa içine
sokulduğunu, içinde hekim olarak yaşayarak gelen bir arkadaşınızım. Şimdi,
burada, ne kadar kolay cümlelerle ifade ediliyor, koskoca bir kurum, 1949'dan
beri bu ülkede 30 000 000-33 000 000 insana hizmet verme noktasına gelmiş bir
kurum, ne kadar kolay, vatandaşın gözünde küçültülmeye çalışılıyor, kötülenmeye
çalışılıyor.
Sayın Bakan, bu tür
tabirlerinizi izledim ekrandan, bazı milletvekillerini de izledim; bunları
doğrusu yakıştıramıyorum. Bu kurumları korumamız gerekir, orada çalışan
insanların verdikleri emeklerin haklarını korumamız gerekir. Niye bu duruma
getirildi? Şimdi müşteri olarak gördüğümüz vatandaşın memnuniyetsizliğini öne
sürerek, burada "dönüşüm" adı altında... Sakın "reform"
demeyin, sakın "devrim" demeyin sayın milletvekilleri
"devrim" sözcüğünün karşılığındaki açılımı yerine getiremezsiniz.
M. NECATİ ÇETİNKAYA
(Elazığ) - Reform o zaman.
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz,
Sayın Genel Başkan Yardımcısısınız, size hiç yakışmıyor, gelir burada
konuşursunuz.
M. NECATİ ÇETİNKAYA
(Elazığ) - Reform...
HALUK KOÇ (Devamla) -
"Devrim" dedi. İzlemediğiniz belli. İzlemediğiniz... O ayıbınızı ben
çıkarmayayım. Bundan sonra sadece yoklama olurken gelmeyin.
M. NECATİ ÇEKİNKAYA
(Elazığ) - Reform diyorum, devrim demiyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetinkaya,
lütfen!..
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sadece yoklama olurken gelmeyin, katılın, izleyin, mahcup olmayın sonra.
Değerli arkadaşlarım,
eğer siz, hizmet alanlar bu kadar genişlemesine rağmen bu kurumun hak ettiği
kaynağı ayırmazsanız, buranın personel sayısını, yatak sayısını, sağlık
personeli açısından desteklemezseniz ve bu insanların daha sonra çektiği
mağduriyetleri... Kuyrukta eziyet çekiliyor, yatak sırasında bıçak parası
işliyor; bu tür suçlamalarla, o kurumda çalışanları hiçbir zaman
kötüleyemezsiniz, hiçbir zaman kötüleyemezsiniz! (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, demin
"gasp" kelimesini kullanmak istemedim; ama, burada "gasp"
kelimesini kullanıyorum. O insanların emeklerini gasbedemezsiniz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, 149 hastane, 220 dispanser, 9 ağız ve diş sağlığı merkezî, 191 sağlık
istasyonu olmak üzere, toplam 569 sağlık tesisi, 3 sağlık işleri il müdürlüğü,
1 ilaç ve tıbbî malzeme sanayi müessesesi ve 1 de huzurevi hizmet vermektedir.
Tasarıda, Türkiye nüfusunun yarısına sağlık hizmeti sunan bu dev yapının rayiç
bedelinin saptanması, devir işlemlerinin sonuna bırakılmıştır. Hukuksal açıdan
Sosyal Sigortalar Kurumunun bir süje, bir özne olduğunu arkadaşlarımız söyledi,
bir özne olduğunu, hukuksal bir kimlik olduğunu, varlık olduğunu söyledi ve
burada, bu kimlik, hukuksal açıdan görünmüyor, muhatap alınmıyor. Bakın, bu
madde de buna getiriyor olayı; yani, devir işlemlerinin sonunda rayiç bedeli
belirlenecek. Daha önce yaşanan örnekler düşünüldüğünde, devir işlemleri için
gerekli kaynaktan hiç bahsedilmemesini, işçi ve işverenlere hiçbir bedel
ödenmeyeceğinin bir mesajı olarak algılıyoruz. Ayrıca, Sağlık Bakanlığına ait
taşınmazları satmaya Maliye Bakanlığını yetkili kılan düzenleme ile
-hatırlıyorsunuz, aile hekimliğinin pilot uygulamasına ait kanun tasarısında
böyle bir madde vardı veya daha önce çıkarılan bir kanunda vardı bu; tek
maddelik bir kanunda- SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrini öngören
düzenleme birlikte düşünüldüğünde, yani, daha önce çıkarılan ve Maliye Bakanını
Sağlık Bakanlığının taşınmazlarının bedelini belirlemeye yetkili kılan o
tasarıyla, şimdi SSK hastaneleri için Sağlık Bakanlığının rayiç belirleme
-devirden sonra- yetkisini birleştirdiğinizde, olayın çok değişik boyutlarının
bulunduğu da gözler önüne serilmektedir.
Tasarı, SSK'nın aktüer
dengelerine getireceği olası etkiler üzerinde hiçbir ciddî çalışma yapılmadan
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.
Sayın Ali Coşkun,
mutlaka, sağlığı yerindedir; ama, müsaade ederlerse sayın milletvekili
arkadaşlarımız...
Sayın Başkan, görevinize
karışıyorum galiba, özür dilerim.
Tasarının genel
gerekçesinde, SSK'nın sağlık hizmeti satın almasının, bizzat hizmet sunmasından
daha pahalıya mal olmadığının net olarak ortaya çıktığı belirtilmiş ve bunu
ispatlamak için de birtakım rakamlara yer verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Koç, bir
saniye...
Sayın milletvekilleri,
sayın bakanlarla kulislerde görüşür müsünüz.
MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, bakanları göremiyorlar mı milletvekilleri?!.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Başkanım, sizin direktiflerinizi de dinlemiyor sayın vekil arkadaşlarımız
galiba.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, sizi duymuyorlar.
BAŞKAN - Sayın Koç,
maddeyle ilgili görüşünüzü...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Peki, teşekkür ediyorum; uyarılarınız için teşekkür ediyorum.
Oysa, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının yapılacak düzenlemeye ilişkin değerlendirmesinde, Sosyal
Sigortalar Kurumunun sahibi olduğu tüm sağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığına
devri gerçekleşirse, Kurumun sağlık giderlerinin önemli ölçüde artacağı
tespitinde bulunulmuştur. Bunu da, Sayın Başesgioğlu'nun şu anda başında
bulunduğu, yine, sizin Bakanlığınız bildirmektedir. Şimdi, bu ne çelişki?!
Gerçekten, ters bir durum var ortada.
Ben, bu kanun tasarısı
görüşülürken, tüm maddelerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Başesgioğlu'nun da bu tezatları, birlikte, hükümet masasında görüşmek üzere,
Sayın Sağlık Bakanının yanında oturmasını beklerdim. Yüz yüze nasıl
bakacaklardı?! Bu çelişkileri, kâğıt üzerinde birbirlerine yolladıkları bu
çelişkileri, acaba, muhalefet partisi milletvekillerinin sorularında ya da muhalefet
sözcülerinin bu kürsüde ifade ettiği görüşler karşısında birbirlerine nasıl
ifade edeceklerdi?
Bir rahatsızlık var, bir
huzursuzluk var. Bu, hükümet içinde var değerli arkadaşlar. Hükümet, bu konuda
bir bütün teşkil etmiyor. Sayın Bakan, burada, cansiparane savunacak, onun
görevi; ama, buradan çıktıktan sonra... Herhalde, Sayın Başesgioğlu bunları
izliyordur; belki, söz hakkını, daha sonraki oturumlarda kullanır ve bu
çelişkileri açıklama, yanıt verme gücünü, iradesini, kâğıt üzerinde Başbakanlığa
yazdıklarını, gelir, bu kürsüden de açıkça, mertçe söyler. Bizim beklentimiz bu
yöndedir Sayın Bakanla ilgili.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Uyarı sürenizdeki bölümü de bana eklerseniz sevinirim Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.
Bu model çalışmasının
sonunda, devir işleminin, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık harcamalarına 2004
yılı için 3,7 katrilyon, 2005 yılı için ise 4,2 katrilyon ekmaliyet getireceği
tespit edilmiştir. Oysa, yukarıda belirtildiği gibi, tasarının genel
gerekçesinde, SSK, Bağ-Kur gibi kurumların sağlık hizmetlerini satın almayla
sağlaması durumunda ekmaliyetlerin ortaya çıkmayacağı savunulmaktadır. Bakın,
bir çelişki daha: Birbirini izleyen iki yıl için 4,2 katrilyon ve 3,7
katrilyon; ama, gerekçede ekmaliyet getirmeyecek deniliyor. Yani, burada
ekmaliyet getirmeyecek denen ödenek Sayın Ergezen'in elinde olsa, Türkiye,
Kapıkule'den Habur'a kadar, şimdiden, bırakın duble yolu, herhalde otoyolla
kaplanmış olurdu. Yani, bu çelişkilere ne diyeceksiniz Sayın Bakan; bu
çelişkileri açıklamak zor mu?! Bunların açıklayın Sayın Bakan, bunları
açıklayın!
Değerli arkadaşlarım,
işte bunları ifade etmek istiyoruz, bunları paylaşmak istiyoruz sizinle. Ne olur
bu çelişkileri görün, bu çelişkileri görün. Bunu kabul edeceksiniz, biliyorum;
ama, lütfen bakanlarınızı eleştirin, lütfen hükümeti eleştirin; Grubunuzda
eleştirin, kapalı kapılar arkasında eleştirin. Bu kürsüde eleştiremezsiniz,
kabul ediyorum; ama, "çelişkili işler yapıyorsunuz, bizi güç durumda
bırakıyorsunuz" diye söyleyin. Yarayı siz tedavi edeceksiniz.
Sayın milletvekilleri,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerinin mi güvenilir, Sağlık
Bakanlığının bu kanun tasarısının gerekçesinde belirttiği gerekçenin mi
güvenilir olduğunu düşünün diyorum.
Sayın Başkan,
toparlıyorum.
Bugünkü siyasî iktidar,
55 000 000 insanın sağlık ve sosyal güvenliğine ayrılan payı karadelik olarak
nitelemektedir. Bakın, işçi ve işverenlere katrilyonlarca ekyük getirecek bir
uygulamayı hiç tereddütsüz yasalaştırmaya çalışan bir siyasî anlayışın
samimiyeti, gerçekten, biraz sorgulanmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değinmek istediğim bir
diğer nokta, siyasî iktidarın tasarıyı savunurken ortaya koyduğu siyasî
argümanlardır, gerekçelerdir. Siyasî iktidar, SSK hastanelerinin devrini halka
anlatırken popülist bir söylem kullanmaktadır, gerçekçi değildir; yani, orada,
sistemin işletilmemesinden, sistemin tıkatılmasından, yeterli kaynak
ayrılmamasından ıstırap çeken kuyruklardaki hastaları, doktora muayene olmak
için eziyet çeken insanları, daha iyi hizmet alacaksınız diye, bu sistemi
değiştirme noktasında tarafınıza alma gayreti içindesiniz. Konu o değil. Bu,
devrim hiç değil.
Değerli arkadaşlarım,
tepkilerini göstermek için, demokratik haklarını kullanan siyasî partiler,
sendikalar, meslek kuruluşları, bu eylemlerinden dolayı, Sayın Bakan ve Sayın
Başbakan tarafından suçlanırken, ne olur, içine girdiğimiz bu Avrupa Birliğiyle
ilgili süreçte, lütfen dikkatli bir üslup kullanınız, lütfen dikkatli bir üslup
kullanınız. Demokratik, meşru tepkilerini dile getiren tüm siyasî partiler,
meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerine karşı, eleştiri yapabilirsiniz,
karşı görüş belirtebilirsiniz; ama, lütfen, üslubu dikkatli kullanın. Bu da,
önümüzdeki dönem için, muhalefetin yapması gereken siyasî uyarılardan bir
tanesi.
Saygılarımı sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere birkaç bilgi aktarmak
istiyorum. Deminden beri, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli
arkadaşlarımız, aslında, bazı rakamlar kullanmakta; fakat, bu rakamlar, pek
gerçekle bağdaşmamaktadır. Bunlardan, özellikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Vekilim, siz noter misiniz?! Noter misiniz?! Gerçekle
bağdaşmıyor...
BAŞKAN - Sayın
Bayındır...
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Ben noter değilim; ama, siz nesiniz, onu bilmiyorum!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ben, koç gibi Kırşehirliyim!
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen...
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Bir dinlersen, öğreneceksin.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özcan...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ben, koç gibi Kırşehir Milletvekiliyim!
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Dinlersen, öğreneceksin...
BAŞKAN - Genel Kurula
hitap eder misiniz Sayın Özcan.
Buyurun.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Şimdi, Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığı belirtilirken,
yaklaşık, toplam 626 sağlık tesisi var ve sanki, bunun tümü SSK'nın mülküymüş
gibi kullanılıyor. Halbuki, bunun 341 tanesi kiralıktır değerli arkadaşlarım,
SSK'nın mülkü değildir. Yani, sanki bunlar da devrediliyor gibi bir anlam
çıkıyor. Bunlar şahıs malıdır ve kiralıktır. Bir defa bunu düzeltmek istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Düzelteceğin bu mu?!
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - İkincisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı
arasında bir ihtilafın olduğu özellikle vurgulanıyor. Aslında, temelde hiçbir
çelişki yoktur; bakanlıklar arasında bir çelişkimizin olması da mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Başbakanlığa yazdığı
yazıda, malvarlığıyla ilgili kullandığı ifade "bedelsiz olarak verilmesi
halinde yasal sakınca çıkacaktır" şeklindedir; "bedelsiz olarak"...
Demek ki, bu tasarı hazırlanırken, önce bedelsiz düşünülmüştür, sonra, bedelli
olduğu zaman bu ihtilaf ortadan kalkmıştır. Arkadaşlarımız, devamlı, Anayasaya
aykırıdır diyorlar. Halbuki, oradaki "bedelsiz" sözcüğünü atlıyorlar.
Ben bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Bedeli IMF mi ödeyecek? Para nerede?
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Efendim, siz 1993'te nasıl ödediyseniz, biz de ödeyeceğiz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Allah Allah!.. Para nerede?!
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, Başbakanlığa
yazdığı yazıdaki rakamlar üzerinde de durmak istiyorum ve kesin rakamları
kullanmak istiyorum. Onlar 1994'ün eylül ayındaki tahminî rakamları
kullandılar; şimdi, 2003 rakamlarını kullanıyorum. SSK'nın tedavideki kişi başı
harcaması 114 500 000 Türk Lirasıdır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Kişi başı?..
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Kişi başı.
Bağ-Kurun ise, 130 000
000 Türk Lirasıdır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Senin matematiğinde bir yanlışlık var.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Benim matematiğim çok iyidir. Lütfen laf atmayın. Bilmediğiniz
konuda hele hiç konuşmayınız siz.
BAŞKAN - Sayın Özcan, siz
konuşmanıza devam edin.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Harikasın! Bana dön de anlat.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Hayır... Yazıklar olsun yani.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
tahriklere niye kapılıyorsunuz?
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Hayır, deminden beri yanlış rakamlar verilip de doğrusu duyulunca
rahatsız olmaya başladınız; niye?..
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bunlar net rakamlardır. Dolayısıyla, tedavi ücretinde SSK'nın Bağ-Kurdan
fazlalığı sadece yüzde 13 civarındadır. Bunu yıllık rakama vurduğunuz zaman 390
trilyon yapar.
Şimdi, SSK'nın birikimi,
bu konudaki deneyimi düşünülürse ve Sağlık Bakanlığının yaklaşık 35 000 000
insana hizmet ettiği, SSK'lıya hizmet ettiği düşünülürse, rakamlar ortadadır.
Aslında, tedavide bir farklılık yoktur. Tekrar vurguluyorum, tedavi
hizmetlerinde, SSK, Sağlık Bakanlığı hizmetine girmesiyle herhangi bir ilave
yük getirmeyecektir; ama, getireceği ilave bir yük vardır; o da ilaçtır değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, ilacı tartışalım.
İlaçta, kişi başına, SSK 83 500 000 lira harcıyor, Bağ-Kur 192 000 000 lira.
Bunun toplamı 2003 yılı fiyatlarıyla 2,7 katrilyondur. Bu 2004'te 3,5 katrilyon
olabilir.
Şimdi bunu tartışalım:
SSK'lının kuyruklarda çile çekmesine razı mıyız? Eğer Çalışma Bakanlığı buna
inanmasa, bir defa, SSK'lının, yakın bir zaman içerisinde, eczanelerden ilaç
alması imkânını sağlamaz. Burada, hükümetle beraber ilaç firmalarıyla,
eczanelerle anlaşılmıştır, büyük bir indirime gidilmiştir, ilaçta KDV indirimi
yapılmıştır, ithal ilaçta ise AB ülkelerinin en düşük rakamı alınmıştır.
Dolayısıyla, ilaçta, 2005 yılı içerisinde ciddî bir...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Özcan,
tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Vekilim, doğru rakamlar burada, birazdan açıklayacağım,
ölçeceğim bilginizi!..
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, deminden beri tekrar tekrar
vurgulanan, yani SSK'nın 3,7 katrilyon ilave yük getireceği sözü, ilaç
anlamında... Bağ-Kurlunun, Emekli Sandığı mensubunun, kamu personelinin, hatta
yeşilkartlının eczaneden ilaç alma imkânı varken, SSK'lının üç dört saat ilaç
kuyruğunda beklemesine, eziyet çekmesine eğer CHP'li arkadaşlarımız razı
oluyorlarsa, ona bir şey demiyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Hayır hayır, kimse razı değil.
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Eğer razı değillerse... Bu fark, ilaçtan kaynaklanmaktadır.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Emekli Sandığıyla mukayese edin.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Demagojide başarılısın.
BAŞKAN - Lütfen sayın
milletvekilleri...
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu hesap kitap konusunda nasıl olduğumu
herhalde Sayın Kılıçdaroğlu bilir, yani bir hata yapmayacağımı bilir. Bunun
rakamları da SSK'dadır, rakamlar alınabilir ve bölünebilir. Dolayısıyla
rakamlarda hiçbir yanlışlık yoktur, yanlış, söyleyenlerde vardır.
Ben, bu bilgileri
verdikten sonra, fazla zamanınızı almıyorum, teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Uysal, son söz
milletvekilinindir kuralına göre, söz talebinde bulunmuşsanız da, madde
üzerinde Sayın Koç ve Sayın Zekai Özcan şahısları adına konuştular. Eğer Sayın
Özcan'dan sonra Sayın Bakan konuşmuş olsaydı, bu kural geçerliydi, dolayısıyla
talebinizi yerine getiremiyoruz.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Kılıçdaroğlu,
buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan bir CHP
milletvekili arkadaşımızın sorusuna yanıt verirken "biz, süratli çalışan
bir hükümetiz" sözcüğünü kullanmıştı. Acil eylem planında, Sağlık
Bakanlığının altı ilâ oniki ay içerisinde yeniden yapılanacağına ilişkin bir
düzenleme var, bir öngörü var. AKP Hükümeti üçüncü yılına giriyor; acaba,
kaplumbağa hızıyla giden Sağlık Bakanlığı bu taahhüdünü ne zaman yerine
getirecek?
İkinci sorum: Sayın
Bakan, yine benim bir soruma yanıt verirken, 25 000 000-30 000 000'luk bir
başvuruya karşılık, Sosyal Sigortalar Kurumundan 1 katrilyon lira civarında bir
alacak tahakkuku yapıldığını ve bunun 750 trilyon lira civarında bir miktarının
tahsil edildiğini belirtti.
Sayın Bakanım, şimdi size
bir örnek vereceğim: Urla Devlet Hastanesi. Bir sigortalıya burada burun
ameliyatı yapılıyor ve hasta 1 gece yatıyor; ama, sigortalı burada 8 gün yatmış
görünüyor. Sosyal Sigortalar Kurumuna fatura da 8 gün üzerinden kesiliyor. Bu,
devlet hastanelerinde oldukça yoğun ve yaygın bir şekilde kullanılıyor. Eğer
isterseniz, bu hastayı, hastanın ailesi olan sigortalıları size bildirebilirim.
Lütfeder araştırırsanız sevinirim.
Bir başka sorum: Bir CHP
milletvekili arkadaşımız sordu. Biz ısrarla, bu yasa tasarısının Anayasaya
aykırı olduğunu ifade ettik; ama, siz de ısrarla, Parlamento kürsüsüne gelip,
bunun Anayasaya aykırı olmadığını, yine kendi bulduğunuz bazı Anayasa Mahkemesi
kararlarına dayanarak ifade ettiniz. Arkadaşımız size şu soruyu yöneltti:
Anayasa Mahkemesi bunu iptal ederse, Bakanlıktan istifa edecek misiniz? Bu
soruya yanıt vermediniz; bu soruyu yineliyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Varsayımlar üzerine konuşamayız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Hayır "iptal ederse" dedim, iptal etti demedim.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Son bir soru: Sayın Bakan -benim Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının Başbakanlığa gönderdiği 9 sayfalık metni okumamdan biraz rahatsız
oldu tabiî, belki haklı olarak rahatsız oldu; çünkü, burada Sayın Bakanın
söylemlerinin tam tersi söyleniyor- "biz kendi aramızda yazışıyoruz"
dedi.
Sayın Bakanım, bildiğim
kadarıyla, siz bu tasarıyı sevk ederken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığından görüş almadınız; görüşü Başbakanlık aldı ve yazışmayı da
Başbakanlık yaptı. Benim merak ettiğim şu: Siz, acaba, Çalışma Bakanlığıyla ne
tür bir yazışma yaptınız da bizim haberimiz yok veya yaptığınız yazışmayı
Başbakanlık yeterli görmediği için mi tekrar tasarıyı Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına gönderip görüş istedi?
Son bir konu: Söylendi
ki, bedelsiz olduğu için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, tasarının
Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmiştir; ama "bedelsiz" sözcüğü şu
anda "bedelli" oldu, bedel karşılığında yapılıyor; Anayasaya aykırı
değil.
Şimdi, yine, Çalışma
Bakanlığının ilgili yazısından bir bölüm okuyorum.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu...
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Çok önemli Sayın Başkan.
BAŞKAN - 5 dakikalık
sürenin 3,5 dakikasını kullandınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Hemen bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Lütfen sorunuzu
sorun Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - "Sosyal Sigortalar Kurumunun gerek yönetim yapısında önemli
paya sahip genel kurulu gerekse de kurumun en yüksek yönetim karar, yetki ve
sorumluluk taşıyan yönetim kurulu, oluşum ve işleyişiyle kamu tüzelkişiliğini
haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi bir kurum
yapısının vazgeçilmez unsurlarıdır. Sosyal Sigortalar Kurumunun hem yönetiminde
hem de şu ana kadarki malvarlığının oluşumunda bu organlar söz sahibi
olmuşlardır. Bu itibarla, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait sağlık birimleri
üzerinde bu yapılanma ve işleyiş gözardı edilerek bir tasarruf yapılması
hukuken sakıncalar doğurabilecektir."
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın
Kılıçdaroğlu, bu, bir hakkın suiistimalidir, lütfen!..
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, ben, söz hakkımı muhalefet partisine veriyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Buyurun Sayın Karademir.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Sosyal
Sigortalar Kurumu, ülkemizdeki sosyal güvenlik sisteminin asıl kaynağını
oluşturmaktadır. Ankara'da SSK kapsamında olan yurttaşların nüfusa oranı yüzde
65, İstanbul'da yüzde 90, İzmir'de yüzde 78 civarındadır. 2003 yılı içerisinde,
olanaksızlıklarına rağmen, SSK sağlık tesislerinde yaklaşık 1 500 000 hasta
yatışı, 48 000 000 poliklinik hizmeti, 65 000 000 muayene, 77 000 000
laboratuvar tetkiki, 6 000 000 radyolojik tetkik, 600 000 ameliyat, 211 000
doğum gerçekleştirilmiştir. Böylesi hizmet veren kurumun kapatılması yerine,
SSK'nın sağlık çalışanı açığının derhal kapatılması, SSK sağlık hizmetlerinin
finansmanın ve sunumunun tek elden yürütülmesi, SSK'nın ucuz ilaç politikasının
sürdürülmesi ve SSK ilaç fabrikasının yatırım yapılarak genişletilmesi, SSK
yönetiminde işçi, çalışan ve emekli ağırlığının oluşturulması, SSK'nın tüm
alacaklarının tahsil edilmesi, prim ve borç affı gibi uygulamalardan
vazgeçilmesi, hastanelerde kurumun asıl sahibi olan işçilerin denetleme
mekanizmalarının içinde görev almaları neden sağlanmamaktadır?
SSK'lıların Sağlık
Bakanlığına devriyle, sağlık sisteminin adım adım yerelleştirilmesi ve
özelleştirilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Yasaların zoruyla, işçilerin
primleriyle kurulan hastanelerin Sosyal Sigortalıların elinden alınması gasp
değil midir?
Sayın Bakan, burada, SSK
hastanelerinin devri tartışılıyor. SSK hastanelerinin bağlı olduğu Sayın Bakanı
bu yasa görüşmelerinde göremiyoruz. Bu Bakanın burada bulunmamasının nedeni, bu
yasanın Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğünden dolayı mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu'na,
acil eylem planında bugüne kadar yapmamız gereken, ama, henüz yapamadığımız
şeyleri bize hatırlattığı için teşekkür ediyorum. Bizim de bütün amacımız, acil
eylem planına koyduğumuz ve yapmayı düşündüğümüz işleri bir bir yapmaktır.
İşte, onun için bu tasarıyı buraya getirdik zaten. Acil eylem planımızda,
kamuya ait sağlık kuruluşlarının tek çatı altında toplanması, rehabilite
edilmesi ve bunların hantallıktan kurtarılarak verimli birer hizmet
işletmelerine dönüştürülmesi var. Şimdi bunun gayreti içerisindeyiz.
Dolayısıyla, şu anda birlikte yapmaya çalıştığımız yasa, bu gayretin bir
ürünüdür.
Şu anda, Sağlık Bakanlığının
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yasa tasarımızın da taslağı aslında hazırdır
-o husustaki gecikmeyi izah etmiş oluyorum- ancak, kamuda yeniden yapılanmayla
ilgili temel tasarımız yasalaşmadığı için, Bakanlık teşkilatımızla ilgili yasa
tasarısının da bununla ilişkileri olduğu için, bugüne kadar gecikmiş
durumdayız.
Urla Devlet Hastanesiyle
ilgili ayrıntıları bize verirseniz, bunu dikkatle değerlendirir ve
soruştururuz. Bu hususta şunu yapıyoruz: Bir taraftan, biz, kendi
hastanelerimize belli kurallar koyduk. Belli kurallar çerçevesinde bütün
faturaları dikkatle değerlendiriyoruz. Önümüzdeki günlerde başka ilave
tedbirler de alacağız. Bunun dönersermayeye katkı paylarıyla ilişkilerini, şu
anda, kuruyoruz; yani, herhangi bir hastanenin iade edilen faturası yahut
kesinti yapılan faturası oransal olarak arttıkça, o hastanenin dönersermaye
katkı paylarında biz de indirime gideceğiz. Bu hususta ciddî çalışmalarımız
var; ancak, bunun, aslında, sağlık sigortacılığıyla ilgili önemli bir tarafı
var. Biz, artık, bir halk kesimine sadece kendi sağlık kuruluşlarında hizmet
vererek bu hizmeti geliştiremeyiz. Dolayısıyla, Sağlıkta Dönüşüm Programımızın,
daha önce de birçok kereler ifade ettiğim gibi, bir bileşeni de genel sağlık
sigortacılığıdır; ki, bunu sadece bir yasa tasarısının yasalaşması olarak ele
almamak lazım. Kamu sigortacılığını, ülkede, mutlaka zenginleştirmeliyiz ve
geliştirmeliyiz.
Sayın Kılıçdaroğlu, siz
bir örnekten bahsettiniz. Ben, ülkedeki bütün faturaların toplamından,
dolayısıyla, oluşmuş tahakkuktan bahsettim. Dolayısıyla, bahsettiğim 33 000 000
faturadır esas olan; yoksa, mutlaka münferit örneklerde yanlışlar yapılabilir,
eksikler çıkabilir; bunları da sistem içerisinde düzeltemeye gayret ediyoruz,
gayret edeceğiz.
Birkaç defa sordunuz
"Anayasa Mahkemesi iptal ederse, Bakanlıktan istifa edecek
misiniz?.." Bunu çok lüzumsuz bir soru olarak görüyorum; çünkü, bu,
herhangi bir yasa tasarısının yasalaşmasıyla veya Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından Meclise geri gönderilmesiyle yahut yüksek yargı tarafından bu
hususta bir karar alınmasıyla ilgili süreçlerin hiçbirinin, herhangi bir
bakanın, herhangi bir görevlinin istifasıyla bir ilgisini kurmak mümkün değil.
Bunu gereksiz bir polemik vasıtası olarak kullanıyorsunuz. Hakikaten, çok
gereksiz bir soru olarak gördüğümü ifade etmek isterim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Çok kararlıydınız Sayın Bakan...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Milletvekilim, "biz" kelimesini kullandığımda,
"Hükümet olarak biz" kelimesini kullandım. Bu, çok tabiî bir şeydir.
Bir hükümetin bakanlıklarının kendi aralarındaki yazışmaları veya bir yasa
tasarısı yapılırken bakanlıkların Başbakanlığa gönderdikleri bütün yazışmalar,
kuşkusuz ki, o "biz" kavramının içerisindedir. Bundan daha tabiî ne
olabilir; ama, bakınız, ben, daha önce de ifade ettim; ben, sizin programınızı,
sizin bildirgenizi okuma imkânına bile sahip olamadım, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bunu birlikte yaşadık. Dolayısıyla, Mecliste de bir gerginliğe
sebep olmamak için ısrarla bundan kaçındım; ama, siz, bütün bu oturum boyunca,
sadece, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın hükümet çalışmaları
sırasındaki bir iç yazışmasını kullandınız. Bunu da hiç doğru bulmadığımı ifade
etmek isterim.
Sayın Karademir'in
sorularına şu şekilde cevap vermek istiyorum: Sayın Karademir, artık, dünyada
sağlık hizmet finansmanı ile sağlık hizmet sunumu birbirinden ayrıldı ve
ayrılıyor. Bunu birbirinden henüz ayıramamış ülkeler de, birbirinden
ayırıyorlar.
Siz, şimdi, bir geriye
dönüş öneriyorsunuz bize; sağlık hizmet finansmanı ile sunumunu bir kurumun
çatısı altında iyice güçlendirin. Hayır, biz, bu yolları seçmeyeceğiz, tercih
etmeyeceğiz; çağın gitmekte olduğu yolu tercih edeceğiz.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerindeki soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime 5 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.57
BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
686 sıra sayılı kanun
tasarısı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık
Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918)
(S. Sayısı: 686) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
10 uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 10. - Bu Kanunun 4
üncü maddesinin (b) ve (g) bendi, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6 ncı
maddesi yayımı tarihinde, diğer hükümleri 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Samsun
Milletvekili Haluk Koç.
Buyurun Sayın Koç. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ
(Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Kapusuz da yerine
oturursa, daha sağlıklı bir Meclis görüntüsü ortaya çıkacak.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Özellikle sizi dinlemeye geliyorum.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, Sayın eski Genel Müdür Zekai Özcan Bey umarım buradadır,
bilemiyorum...
MEHMET ZEKAİ ÖZCAN
(Ankara) - Buradayım.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Evet.
Şimdi, bakın, bir
çelişkiyi gözlerinizin önüne getireceğim. Lütfen, çok basit bir çelişki. Şimdi,
SSK, Sosyal Sigortalar Kurumu, ilaç otomasyonunda, ilaç sağlamada ucuz jenerik
ilaç alımı üzerine programlanmıştır. Bir örnek vereceğim -Famodin tablet, mide
hastalığı olanlar bilir- ülser ilacıdır. SSK, 1 000 000 küsur liraya toptan
almaktadır bunu, fiyat kırarak almaktadır; ama, piyasa eczanesinde bu ilacın
fiyatı 9 150 000 liradır. Şimdi, SSK'lı vatandaşımız, hastaneden değil de
-çünkü, hastanede kuyruk yaratıldı, sistem tıkanıyor, memnuniyetsizlik
artırılıyor- özel eczaneye bu şekilde gittiğinde, 9 150 000 liranın yüzde
20'sini de kesinti olarak ödediğinde, SSK'nın fabrikadan aldığı fiyat kadar,
sadece yüzde 20 pay olarak, o şirkete aktarma yapacaktır. Sayın Özcan, temel
çelişki bu ve hepsi için geçerli.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
SSK'lıya bunu çok görmeyin...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Beyefendi, siz de konuştunuz. Ben, bütün gün sizi de televizyondan dinledim.
Lütfen, çıkın, karşı tezlerinizi söyleyin.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) -
Ben hiç konuşmadım, yanlış biliyorsunuz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Şimdi, peki, kime gidecektir bu? Hani, biz, milliyetçiydik?! Hani, biz, bu
ulusun kaynaklarını burada tutmak istiyorduk?! Hani, biz, Türkiye'nin Türkler
tarafından yönetilmesini istiyorduk?! Şimdi, bu pay nereye gidecek biliyor
musunuz -o ilaç için söylemiyorum, başka ilaçları da katabilirsiniz- Türkiye
üzerinde, 72 000 000'luk bu pazar üzerinde çok büyük kâr beklentileri olan
uluslararası büyük ortaklı ilaç şirketlerine akacak. Değerli arkadaşlarım, bunu
söylemek bir görevdir. Buna karşı da ulusal ilaç ve eczacılık politikalarını
geliştirmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir; ama, öncelikle sizin
görevinizdir Sayın Bakan. Yani, bu çelişkileri lütfen görün. Bir örnek verdim.
Hele, bunu, çok farklı ilaçlarda, çok farklı boyutlarda alabilirsiniz. Bunu,
bir tek örnek için söyledim.
Değerli arkadaşlarım
"peki, siz ne düşünüyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisi hep eleştirir...
Cumhuriyet Halk Partisi ne düşünüyor? Bu konuda ne diyeceksiniz?.." Çok
net ve açık. Efendim, siz de bunu söylüyorsunuz; işte, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının bir iç yazışmasını bizim içimizdeki çelişki olarak burada
sunmanızı -kelimeyi tam hatırlamıyorum- ayıplıyorum mu dedi Sayın Bakan, o
şekilde bir şey ifade etti. Cumhuriyet Halk Partisinin programındaki bazı
ifadeleri defaten anlatmamıza rağmen, hâlâ, aynı çelişkiyi anlamayıp ve anlamaz
gözüküp, burada siz de aynı şeyi söylüyorsunuz; biz söyleyince "bizi
eleştiriyorsunuz" noktasına getiriyorsunuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Hayır; eleştirin; ama...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Kapusuz, siz, Grup Başkanvekilisiniz, sükûneti siz sağlayacaksınız, Sayın
Başkan değil.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, sağlık hizmetlerinin organizasyonu üç kademeden oluşmalı, daha doğrusu,
oluşur; sağlık hizmet örgütlenmesi, sağlıkta insangücü planlaması,
programlanması ve sağlıkta finansman modelinin ortaya konulması. Siz, içinizde,
detayını tam kavradığınızda ya da bu olaylar, hani bu "dönüşüm"
dediğimiz bu yap-bozların bütün parçaları yerine konulduğunda, uygulamaya
geçtiğinde öyle bir finansman modeli ortaya çıkacak ki, aradaki fark ortaya çıkacak;
yani, sosyal devletin -bu sözden de hoşlanmıyorsunuz ama- eritildiğini
göreceksiniz. Finansman... Halkın, vergilerini ödeyerek -ki, bugünkü çarpık
vergi sisteminde, son yapılan değişikliklerle daha da çarpıklaşan vergi
sisteminde- insanlarımızın, vergilerini ödeyerek almaya hak kazandıkları,
devlet tarafından kendilerine sunulması gereken sağlık gibi önemli bir hizmeti,
tekrar üzerine -deminki, ilaç örneğinde söylediğim gibi- para ödeyerek alma
durumunda kalacaklar. Bütün pazıl tamamlandığında, bütün yap-boz tamamlandığında
sonuç buna gidiyor.
Değerli arkadaşlarım,
insan kaynaklarına geliyorum. Türkiye'de, sağlıkta, insangücü, kaynağı
yeterlidir; sorun, dengesiz dağılımdır, planlamasızlıktır. Zorunlu hizmet
kalktı; yine getireceğini ifade ediyor Sayın Bakan; bu, zorla olmaz; bunun
yapılması gereken şekli, Türkiye'nin çeşitli bölgeler içerisinde
değerlendirilip, eski deyimiyle "mahrumiyet" ya da yeni deyimiyle
"yoksulluk" bölgelerine göre, derecelerine göre bir eşele bağlanarak,
oradaki personel açığını, hekimden tutun, sağlık memurlarına kadar gidermenin
yolları vardır. Yani, özendirerek açık kapatılır; çünkü, Türkiye'de şu anda 10
000 hekim işsizdir değerli arkadaşlarım. Ben bir hekimim; asistanlık
sonrasında, mecburî hizmet sonrasında üniversitede yirmibeş yılı öğretim üyesi
olarak geçirdim, öğrenci yetiştirdim, asistan yetiştirdim. Türkiye'de 10 000
hekim şu anda işsizdir. Evet, açıkça bu kürsüden söylüyorum, Türkiye'de hekim
enflasyonu vardır. Peki, şimdi, Türkiye'de sağlık örgütlenmesini nasıl
yapacağız? Siz, finansmanını daha sonra gelecek olan genel sağlık sigortasına,
yani, insanların ekkatkı yaparak sağlık hizmeti alma modeline dayandırdığınız
için, bizim söylediklerimiz sizinkinin tam karşıtı; yani, vergi gelirlerinden
karşılanan; ama, hakça alınan vergi gelirlerinden karşılanan devlet bütçesi
olmalıdır sağlık hizmetlerinin gider bileşeni.
Değerli arkadaşlarım,
nasıl örgütleyeceksiniz? Siz, aile hekimliği modeli dediniz, pilot uygulama
başlattınız; yani, sağlık hizmetlerinin bir ekip anlayışı içerisinde sunulmasından
tam karşıtı olan bireysel tedavi edici yönü ağırlık kazanan bir hekimlik
sistemi getirdiniz ve Türkiye coğrafyasında bunun uygulanmasının çok zor
olacağını, bilhassa, ben, buradaki kürsüden, İstanbul, Ankara, İzmir değil,
büyük kent merkezleri değil, ama, Anadolu'nun o yanmış coğrafyasından gelen,
mahrum coğrafyasından gelen tüm milletvekillerinin bu sıkıntıyı
yaşayacaklarını, kendi bölgelerinde, ifade ettim.
Türkiye'deki örgütlenme
modeli, tabiî ki, 1961 modeline göre olmayacaktır. Sene 2005; kent-kır nüfusu
değişti; yüzde 70, kentlerde yaşıyor. Kentlerin bir de kırsal alanları var
"kent köyleri" değil "kent varoşları" dediğimiz kent
kırsalı var... Bu nüfus oranı, gerçekçi şekilde ele alınıp, sağlıkocakları...
İsmi beğenmiyorsanız, size, eski "sosyal" tabirli birtakım dönemleri
hatırlatıyorsa, ismini değiştirelim, sağlıkocakları yerine sağlık merkezleri
kuralım, ismini o şekilde koyalım; ama, bu örgütlenme modeline... Bakın, 6 000
sağlıkocağını ya da merkezini Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, Anayasanın 2
nci maddesindeki açılıma uyacak olursa ve şu anda yürürlükte olan, ama, de
facto uygulanmayan 224 sayılı Yasanın o günkü gerçeklerle ruhuna sahip
çıkacaksa, hiç olmazsa ruhuna; Sayın Nusret Fişek'in ruhuna sahip çıkmak
yetmiyor, ortaya koyduğu yasanın ruhuna sahip çıkmak gerekiyor; yani, onu
söylerken o ayırımı da yapmak lazım; Sayın Bakana, bütçe konuşmalarından ya da
komisyon konuşmalarından, geri dönerek, bir hatırlatma yapmak istedim. Şimdi, 6
000 sağlıkocağını standart donanımda -bakın, standart donanımda- kent
merkezlerinde, kent kırsalında ve kırsal yörelerde üç derecede, standart
donanımda iki yıl içerisinde yapabilecek, bu donanımı sağlayabilecek gücü yok mu devletin? Buranın standart teknik
donanımını standart bir personel kadrosuyla kent merkezlerinde, temel uzmanlık
dalları da dahil, iç hastalıkları, kadın-doğum ve çocuk uzmanlıkları, yüzde 80
polikliniği çeken uzmanlık dalları; kent kırsalında yine aynı şekilde, ama,
diğer kırsal bölgelerde iyi yetişmiş, bu hizmeti yapacak ve ekip hizmeti içinde
yürütecek, genel pratisyen hekim kavramına göre yetişmiş, ülkenin sağlık
gerçeklerine göre yetiştirilmiş, tıp fakültesindeki altı yıllık müfredatı bu
şekilde özümsemiş hekimlerle standart bir personel donanımı yapamıyor muyuz,
bir norm kadro getiremiyor muyuz?!
Mardin'in Midyat'ında
çalışan hekime 2,5 kat, 3,5 kat ücret verebilecek bir eşel sistemi getiremiyor
muyuz?! Oradaki hizmeti özendiremiyor muyuz?!
Bakın, bunun içini
dolduralım; teknik donanım ve standart personel ve SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı
ve yeşilkart, hiçbir güvencesi olmayan bütün insanlara, tıpkı Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası gibi bir ulusal sosyal güvenlik numarası... Buna,
Türkiye'nin en zengin insanı da, İstanbul Emirgan'daki, İstinye'deki
sağlıkocağında ilk başvuruda online olarak oraya bilgileri girebilir, ilk
müracaatını yapabilir; ama, ben, özel hastaneden hizmet almak istiyorum derse,
ben, orada zaman harcayamam derse, hay hay, özel sektör de olacak, rekabet
içerisinde olacak, o arkadaşımız oraya da gidebilir, isteyen de gidebilir.
Onlar hizmet üretirler, devlet olarak ben de onları izler, çalışmalarını
kolaylaştırır ve vergisini alırım; o, ayrı.
Ondan sonra, SSK'lılar;
gelelim kuyruklara...
Şimdi, bu sistemi
koyduğumuz zaman, ilk kademede SSK'lı da, Bağ-Kurlu da, yeşilkartlı da oraya
gidip numarasını girdiğinde -Türkiye'nin neresinde olursa olsun, bir online
sistemiyle bağlı birbirine- orada ilk müracaatı yaptığında -değerli
arkadaşlarım şimdi söyleyeceğime dikkat edin- bu başvuruların yüzde 80'i orada
çözümlenecek başvurulardır; ya çocuğun enfeksiyonu vardır, ya insanın tansiyonu
vardır, ya şekeri vardır, ya ilaç yazdıracaktır, ya kolesterol ölçtürecektir;
bunların yüzde 80'i, ikinci kademe olarak nitelendirdiğimiz hastanelere
gitmeden, orada kalabalık yapmadan, gerçekten orada hizmet alması gereken
hastaların önüne geçmeden, ihtiyacını birinci kademede görecektir.
Değerli arkadaşlarım, ilk
kademede siz bu etkinliği sağlayamazsanız, bu sistemi dolduramazsanız, ondan
sonra, kusura bakmayın, hastanelerde kuyruk var, insanlar randevuyla muayene
olmak için eziyet çekiyorlar gibi suçlamaları bu işletmediğiniz sisteme hiçbir
şekilde yapamazsınız. İlk kademeyi teknik donanım olarak, personel norm kadrosu
olarak doldurun, işletin; ilk başvurulduğunda, herkesin, yüzde 80'inin sağlık
ihtiyacını orada ücretsiz sağlayın; ikinci kademeye ancak ihtiyacı olan gider;
yani, SSK hastanelerine, devlet hastanelerine.
Üçüncü kademe de tıp
fakülteleri hastaneleridir, yani, özel ihtisas hastaneleridir. Devlet
hastanelerinde yapılamayacak işlerin yapıldığı yerlerdir. Bugün, bir tıp
fakültesinde Bağ-Kurlu hasta eziyet çekmektedir. Bağ-Kurlu hasta para
yatırarak, oranın ücretini ödeyerek ancak tedavi olabilmektedir. Örnek vereyim:
Önemli kalp-damar cerrahisi girişimleri, önemli kanser hastalıkları, önemli
böbrek hastalıkları, önemli kan hastalıkları. Bir Bağ-Kurlu hasta üniversite
hastanesine gittiği zaman... Başınıza gelmiyor mu; hastalarınızın tıp
fakültelerine ödedikleri paranın tahsili için Bağ-Kur Genel Müdürlüğünü kaç
defa rahatsız ettiğinizi, aradığınızı bir düşünsenize. İşte size gerçek. Şimdi,
üçüncü kademeye demin söylediğim doldurulmuş kademelerden giden hasta, bu
sistem içerisinde karşılığını görür, bakılır; dediğim bu.
Örgütlenmede bir şey
unuttum, onu da belirteyim. Hep, Cumhuriyet Halk Partisi de aynı şeyi
savunuyor, Cumhuriyet Halk Partisi de bu işlerin birleştirilmesini söylüyor
diyorsunuz; evet, söylüyoruz, doğrusu budur; ama, nasıl; biz, burada, kamuda
hizmet üretmek adına, kamuda hizmet bütünlüğünü sağlamak adına, bir insanlık
hakkı olarak sağlık hizmetini sunmak adına, sağlık hizmetlerinin, kamu adına
Sağlık Bakanlığı tarafından tek elden yönetilmesini öngörüyoruz. Biz, bir
mülkiyet hakkının, başka, gayri kanunî yollarla bir yere aktarılmasını
önermiyoruz. Aradaki farka lütfen dikkat edin Sayın Bakan, bunları söylerken
lütfen dikkat edin; ikisi o kadar farklı ki. Cumhuriyet Halk Partisinin
programında da "sağlık hizmetleri tek elden yönetilmelidir"
deniliyor; ama, bir daha tekrar ediyorum, tekrar etmenin gerekli olduğuna
inandığım için söylüyorum; kamu iradesi adına tek elden yönetmek, hizmetin
bütünlüğü açısından tek elden yönetmek.
Finansmana gelince;
tabiî, genel sağlık sigortası gelince bu sistem de tartışılacak. Finansman
nasıl olmalı: Bakın, sağlıktaki kaynak darlığı gerçekten yapay bir sorundur;
aslolan, halka eşit ve nitelikli hizmet vermedeki siyasal istek yokluğudur.
Siyasal seçimdir bu. Örgütlenme modeli, aile hekimliği, bireysel hekimlik,
tedavi edici hekimlik, sağlıkocağı hekimliği veya sağlık merkezi hekimliği
alanlarında -demin söylediğim gibi- çağın gereklerine göre yapılandırılmış,
ekip anlayışı içerisinde çalışan, koruyucu sağlık hizmetlerinin önplanda
olduğu, içi doldurulmuş, hizmetini yapan, görev yapanın mutlu olduğu, hizmet
alanın mutlu olduğu bir yapı olmalı. Bu, toplumcu görüştür; öteki, maalesef,
Türkiye gibi yetmiş milyonluk bir pazarı sağlık alanında da üleşmek isteyen
önemli güçlerin, size, reçete diye sundukları sağlık sistemi modelidir.
Finansman boyutu:
Finansman, bunun doğrudan vergi gelirlerinden karşılanması, bunun finansman
gideri olarak doğrudan bütçe gelirlerinden karşılanması...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabiî, Türkiye'nin
bugünkü bütçesine bakarsak, ben, hemen, Sayın Unakıtan'ın burada tepki
göstereceğini biliyorum; belki, izliyorsa tepki gösterecektir. "Olur mu;
biz her konuda sıkı maliye politikası izliyoruz, üç yıl daha nikâh tazeledik
belli güçlerle, bunun dışına çıkamayız, yüzde 6,5 faizdışı fazlayı sağlamak
zorundayız; onun için, bu tip yatırımlara da, sağlığa da, eğitime de daha fazla
kaynak yok kardeşim" dediğini ben duyuyorum; ama, aslolan budur, devlet
olmak budur, sosyal devlet olmak budur; ayıracaksın kardeşim... Brezilya nasıl
yapıyor, Arjantin nasıl yapıyor yüzde 4,25'le, yüzde 3'le; Türkiye kadar
dışborç yükünü nasıl sırtlıyor IMF karşısında, nasıl sosyal politikalarına
yeterince ağırlık veriyor; onlar veriyor da niye biz veremiyoruz, niye siz
veremiyorsunuz?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Doğru değil...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Doğru olmadığını anlatın Halil Bey.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar önemli konular.
Şimdi, vergi sistemine
bakıyoruz. Türkiye'de haksız vergi sistemi daha da haksızlaştırıldı dedim.
Bunu, vergi sisteminden, devlet bütçesinin vergi gelirlerinden tabiî ki
karşılayamazsınız; çünkü, Türkiye'nin yüzde 50'sinden fazlası kayıtdışı
ekonomide bulunuyorsa, hâlâ, üst gelir katmanlarının vergisini indirelim ki,
yatırım yapsınlar, Türkiye'de istihdam sorununu çözsünler mantığıyla Sayın
Maliye Bakanının burada söylediği açılımla vergi politikasına yaklaşılıyorsa;
hâlâ, ücretliler, vergi mahkûmu olarak, dolaylı dolaysız vergilerle -köylüler
ve düşük gelirliler de dahil- yüzde 50'nin ödemediği vergileri ödemek zorunda
bırakılıyorlarsa, tabiî ki, bu bütçeyle bunu sağlamak zor. Onun için, vergi
adaleti, alınması gerekenden alınması gereken vergi ve onun oluşturduğu devlet
bütçesinden sağlığa yeterli finansman ayrılmasıyla olur.
Değerli arkadaşlarım,
konunun genel sağlık sigortası boyutunu buraya üçüncü ayak olarak
getirdiğinizde, bunun antitezini de sunma noktasındayız. Evet, Cumhuriyet Halk
Partisi hiçbir şey söylemiyor, sadece eleştiriyor diyenlere, umarım, bu
söylediklerim yeterli bir açıklama getiriyordur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Son
cümlem; bitiriyorum Sayın Başkanım.
15 dakika içerisinde bu
kadar olabilir; ama, tartışmak, düşünceleri paylaşmak durumunda olan
arkadaşlarım olursa, memnuniyetle, kuliste, odalarımızda konuşabiliriz. Sayın
Bakanla, ilk yıllarda diyalog içerisinde idik; fakat, daha sonrasında,
kesinlikle, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir arayışa muhatap olmadığımız için,
kendisini bunun dışında tutuyorum; ama, sizlerden bu konuda paylaşmak
istediğiniz, tartışmak istediğiniz, doğruları bulma noktasında fikirlerimizi
birlikte paylaşacağımız noktalar olursa, memnuniyetle, konuşmaya hazırım.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Tabiî, gecenin bu
ilerleyen saatinde, aslında, ben de, Sağlıkta Dönüşüm Programımızı bir saat,
iki saat sayın milletvekillerimize burada anlatabilirim; ama, bunu, şimdilik,
gereksiz görüyorum. Sadece, Sayın Koç konuşurken, birçok kereler "Sayın
Bakan" diye, böyle buraları işaret ettiği için, ben de konuşurken,
kendisini işaret ederek bazı şeyler söyleyeceğim; onun için, beni dikkatle
dinlemesini istirham ediyorum.
Sayın Koç'la biz
meslektaşız. Daha önce de birçok bilimsel platformda bir araya geldik; ama,
tabiîdir ki, onun şimdi işleri çok yoğun, yani, parti yönetiminde işleri çok
yoğun ve bu sebeple, konunun böyle genel çerçeveleriyle açıklamasını
yapabiliyor; ama, şimdi ben kendisine bazı sorular yönelteceğim, onlara karşı
nasıl bir...
MUHARREM İNCE (Yalova)-
Sizin işiniz yok mu?! Bakanlıkta oturmuyor musunuz?! Sizin işinizin daha yoğun
olması lazım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Benim işim sağlık. Ben, sabah saat 8'den gece saat 2'ye kadar
sağlıkla uğraşıyorum Sayın Milletvekili. Benim işim bu.
Şimdi, ben, Sayın Koç'a
ve onun şahsında Sayın Anamuhalefet Partimize soruyorum; öyle bir algılama oldu
da bende; eğer değilse, düzeltebilirler. Biz, SSK'lı vatandaşlarımızın,
işçilerimizin, ilaçlarını serbest eczanelerden almalarının yolunu açmaya
çalışıyoruz. Bu hususta aylarca sektörle görüştük; ilaç üreticileriyle, ülkeye
ilaç ithal eden firmalarla, depocularla ve eczacılarla; belki de kamuda ilk
defa, 4 bakanlık bir araya gelerek Hükümetin gücünü ortaya koydu ve bu hususta
sektörle bir anlaşmaya varıldı. Şubat ayından itibaren de, inşallah, SSK'lı
vatandaşımız da bu ülkenin onurlu ve eşit insanı olarak ilaçlarını eczanelerden
alabilecek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi siz buna karşı mısınız?!
Açıkça söylemenizi istiyorum; yani, siz, SSK'lıların ilaçlarını serbest
eczanelerden almasına -bu, tutanaklarda var; karşı olduğunuzu söylediniz-
karşıysanız, bunu açıkça lütfen her platformda ifade ediniz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Hayır Sayın Bakan, karşı değiliz. Karşı olduğumuzu nereden
çıkarıyorsunuz?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Bakınız, tutanaklarda var. Şimdi tutanaklardan onları çıkarırız
gerekirse. Ben çok dikkatli dinledim.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Hayır efendim... Çıkarın... Tutanaklardan çıkarabilirsiniz. Hiç
yakışmıyor size. Biz ilk günden beri söylüyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Koç'un söylediklerine cevap
veriyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul)- Hayır efendim...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla)- Türkiye'de Sosyal Sigortalar Kurumunun 350 eczanesi var. Bu 350
eczaneyi 700'e çıkarabilirsiniz, 1 000'e çıkarabilirsiniz, 2 000'e
çıkarabilirsiniz; ama, 22 000'e çıkaramazsınız. Türkiye'de 22 000 civarında
eczane var ve bu eczaneler, bütün halkımıza hizmet veriyorlar.
Şimdi, hep, SSK'lı
vatandaşlarımızın sayısından bahsedildi; 35 000 000 olarak, 36 000 000 olarak
farklı rakamlar söyleniyor. Bugün, karne kullanan kişi sayısının 23 000 000
olduğunu biliyoruz; ama, bu, çok yüksek bir sayı elbette; yani, ülke nüfusunun
üçte 1'inden daha yüksek bir rakamı ifade ediyor.
Şimdi, bu
vatandaşlarımız, on yıllardır, hastane eczanelerinin kapılarında süründüler; on
yıllardır süründüler Sayın Koç ve biz, onun için, bu vatandaşlarımızın, artık,
eczane kapılarında sürünmesini sonlandırmak istiyoruz. Bunun bedeli neyse,
Hükümet olarak bunu ödemeye de hazırız. İşte, sosyal devlet olmak bu demektir.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Hekimleri
özendirerek mahrumiyet bölgelerine göndermek gerekir" dediniz. Evet, bu
hususta, bu Yüce Meclisin çatısı altında birlikte bir yasa yaptık ve şu anda,
Hakkâri'de, Şırnak'ta, Ardahan'da, Bitlis'te, Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da,
Erzurum'da ve bunlara benzer illerimizde çalışan uzman hekimlerimize -2004
rakamlarıyla söylüyorum- 3 500 000 000 Türk Lirası maaş ve bir bu kadar da,
bunun üstünde dönersermaye katkı payları ödüyoruz ve bütçe kanununa bu yıl
koyduğumuz yeni bir maddeyle de, yeni bir düzenlemeyle de, buralarda çalışan
hekimlerimize -bunu, buradan bütün vatandaşlarımıza ilan ediyorum-
dönersermayelerinin en üst limitinden para ödemeye de hazırız; bunu da içinde
bulunduğumuz yıl içerisinde yapacağız.
Bunun anlamı, bir uzman
hekim, bahsettiğim illerde, bu illerin gerekli ilçelerinde çalıştığında, 8-10
milyar Türk Lirasına yakın bir para kazanacak demektir. Bunu da, bu bölgelerde
yaşayan insanlarımız için yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.
Ben inanıyorum ki, Türk
hekimleri, ülkenin her yerinde çalıştıkları gibi, bu kadar özendirildikleri bir
ortam içerisinde, ülkenin bu mahrumiyet bölgelerinde de severek hizmet etmeye
devam edeceklerdir. Nitekim, bu bölgelerdeki hekim sayımızı da son birbuçuk yıl
içerisinde yüzde 40 oranında artırmış durumdayız. Şimdi "bu ülkede hekim
enflasyonu vardır" sözü çok yanlış Sayın Koç. Bu ülkede hekim enflasyonu
yok. Bunu eskiden beri bazı meslek örgütleri söylüyor, onların tuzu kuru, bir
de vatandaşın tarafına geçip bakmak lazım meseleye. Hükümet etmeye başladığı
zaman, siyasetçiler, bunu çok daha iyi görüyorlar.
Türkiye'de, üzülerek
söylemeliyim ki, Dünya Sağlık Örgütünün, Avrupa bölgesine ait olan 52 ülkeye
kıyasla, hekim sayısı en düşük seviyede. Bu ülkelerin içerisinde kimler var;
Arnavutluk var, Moldova var, Gürcistan, Ermenistan var, Ukrayna var. Yani,
yalnızca gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri yahut Kuzey Avrupa ülkeleri yok ve biz,
bütün bu ülkelerin içerisinde şu anda 52 nci sıradayız. Kuşkusuz ki, bunun
gereği, yani, bu eksikliği gidermenin gereği, ölçüsüz bir biçimde tıp
fakültelerine öğrenci almakla, olmaz. Onun için, mutlaka, tıp fakültelerinin,
önümüzdeki süreçte altyapılarını güçlendirmeliyiz. Buralardaki öğretim üyesi
sayısını artırmalıyız ve imkânlar ölçüsünde de yeni tıp fakülteleri
oluşturmalıyız. Artık, halkımızda sağlık bilinci gittikçe artıyor. Dolayısıyla,
bu kadar son sırada olan bir ülke olarak, halkımızın sağlık ihtiyaçlarına bu
kadar hekim sayısıyla karşılık vermemiz imkânsız. Onun için "Türkiye'de hekim
enflasyonu vardır" sözü, büyük bir yanlış, çok büyük bir yanlış.
Sayın Koç iki yıl
Malatya'da çalışmış, ben yirmi yıl Erzurum'da çalıştım. Onun için, ben, ülkenin
gerçeklerini ondan daha eksik bilmiyorum. Sağlıkocağı yerine aile hekimliğinden
bahsediyoruz. Aslında, yapmak istediğimiz, çağdaş kavramlarla önce pratisyen
hekimlerimize itibarlarını iade etmektir ve daha sonra da, vatandaşlarımıza
hekim seçme özgürlüğünü onlara vermektir. Bizim oluşturduğumuz sistemde,
değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlıkocağı sisteminden, sağlıkocağı
sistemine dayalı hizmetten en önemli fark budur. Bugün bir sağlıkocağına
gittiğinizde veya hizmeti bu şekilde anlayan diğer ülkelere gittiğinizde -ki,
biz böyle birçok ülkeyi ziyaret ettik- Anamuhalefet Partisinin bazı sözcüleri veya
şahısları adına konuşan değerli arkadaşlarım, burada, niçin başka ülkeleri
ziyaret ettiğimizi sordular. Yani "bir ulusal model oluşturuyorsanız niçin
Küba'ya gittiniz, niçin Finlandiya'ya gittiniz, niçin İngiltere'ye gittiniz,
niçin Avusturya'ya gittiniz" dediler. Elbette gidecektik. Yani, teorik
olarak sadece yazılı metinlerin içerisine hapsolunmakla bir sistem
geliştiremezsiniz. Ama şunu iftiharla ifade ediyorum Hükümetim adına: Bir
ulusal model geliştirdik. Kuşkusuz, bu modeli geliştirirken birçok ülkenin
tecrübelerinden de yararlandık; ama, hiçbir ülkeyi de kopya etmedik. Aile
hekimliği modelimizde en önemli unsurlardan biri, vatandaşın, hekimini özgür
iradesiyle seçecek olmasıdır. Bugün vatandaş bir sağlıkocağına da gitse, bir
hastaneye de gitse, karşısında polikliniğe hangi hekim çıkarsa ona muayene
olmak zorundadır.
Değerli arkadaşlarım,
bireyler, saçlarını kestirmek için bile kuaförlerini kendileri seçebiliyorlar.
Artık, özgür bir bireyin, bir vatandaşın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının
sağlık hizmeti alırken de hekimini seçme özgürlüğü olmalıdır. Biz
hastanelerimizde de buna başlıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tabiî ki, bunu bir anda
bütün hastanelere yaygınlaştırmak zor. Geldiğimizde şöyle bir tabloyla
karşılaştık: 10 - 15 uzmanın çalıştığı bir hastanede 2 tane poliklinik vardı.
Hedeflediğimiz şudur: Hasta muayene edebilecek, klinikle uğraşabilecek kaç
hekim varsa bir hastanede, o kadar hekim çalışma odası, o kadar hekim çalışma
ofisi olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ederim.
Böylece, belli bir
sekreterya çerçevesinde, hastalar, hastanelere gittiklerinde de hekimlerini
özgürce seçebileceklerdir.
Sayın Koç yine 224 sayılı
Yasadan bahsetti; çünkü, o yasanın ruhuna onlar da bağlı biz de bağlıyız;
yalnız, ben bir şeyi merak ediyorum değerli arkadaşlar; 224 sayılı Yasanın
ruhuna bu kadar bağlıysak, acaba, niçin 224 sayılı Yasanın 30 uncu maddesine
bakmıyoruz. Ben satır satır da okudum; 224'ün 30 uncu maddesinde, çok açık bir
biçimde, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait hastanelerin Sağlık Bakanlığına
devredileceği söyleniyor. Niçin bunu yerine getirmiyoruz? Haydi gelin, 224'ün
ruhunu yerine getirelim ve beraber bu yasayı çıkaralım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Bunun yanıtını verdik Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Koç'un sağlık hizmet finansmanına
ilişkin sözleri üzerindeki ifadelerimle konuşmamı tamamlayacağım.
Değerli arkadaşlarım, yanlış
anlamadıysam, Sayın Koç, sağlık hizmetinin finansmanının vergi gelirlerinden
yapılması gerektiğini ifade ettiler ve bu husustaki görüşünü kendi şahsî görüşü
olarak mı yoksa bir parti görüşü olarak mı sundular, doğrusu ben onu
bilmiyorum; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin 2002 seçim bildirgesinde, çok açık
ve seçik bir biçimde -hepsini okuyorum- deniliyor ki: "Herkesi ulusal
sağlık sigortası kapsamına alacağız. Ulusal sosyal güvenlik sistemi kapsamında
ulusal sağlık sigortasını kuracağız. Tüm yurttaşları, sosyal ve ekonomik durum
ayırımı gözetilmeden aşamalar halinde bu sigorta sistemi kapsamı içine
alacağız. Arzu edenler buna ek olarak özel sağlık sigortalarında da yer
alabilecekler. Sağlık hizmetlerinde herkese fırsat eşitliği sağlayacağız.
Yoksulların sigorta primini devlet ödeyecek..." (CHP sıralarından
"evet" sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Sigorta priminden,
yoksulların priminin devlet tarafından ödeneceğinden bahsediliyor.
Onun için, bu bildirge,
tıpkı bizim bildirgemiz gibi, 2002 Kasım seçimlerinde vatandaşın karşısına
çıkılan bir bildirgedir.
Bunları da Sayın Koç'a
hatırlatıyor ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, ismim çok anılarak söylendiği için bir iki cümle söylemek
istiyorum. Soru sordu çünkü... (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Koç, kısa
bir açıklama; buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım
"aa" nidaları, biraz geciktirdiğim anlamına geliyor; ama, Sayın
Bakan, oldukça telaşlı bir şekilde, benim iki konuşmam üzerine -sizleri tatmin
etmek üzere, sizleri kendi görüşleri doğrultusunda oluşturmak şeklinde-
konuşunca, tekrar bir söz ihtiyacı oldu; bazı şeyleri ifade edeceğim.
Şimdi, 6 000 serbest
eczanenin şu anda SSK'yla anlaşması var. Benim söylediğim şu: Anlaşılmayacak
bir yanı yok; bir ilaç örneği verdim; SSK'nın, bunu, maliyet olarak ele
alışının 1 000 000 küsur olduğunu söyledim; ilaç ismi de verdim; belki vermemem
lazım; ama, bunun, serbest eczanede 9 150 000 liraya satıldığını, vatandaş
yüzde 20 katkı payını da ödediğinde, SSK'nın bu ilacı mal ediş fiyatının belki
daha üstünde bir parayı, vatandaşın, cebinden ödeyeceğini ifade ettim; yani
"siz, vatandaşın, serbest eczaneden ilaç alma hakkını istemiyor
musunuz" gibi bir söylem kullanılmayı gerektirecek bir şey değil bu; düşünmeyi
gerektirecek bir olay. Sayın Bakana, ben, bunu hatırlatmak istiyorum; bir.
İkincisi, özgür iradeyle
hekim seçmek... Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye gerçeği çok farklı.
Türkiye gerçeği -daha önce yinelediğim bir söz- Çankaya, Karşıyaka, Kadıköy
İlçelerinden -üç büyük şehirden üç ilçe seçtim gelir düzeyi yüksek- ibaret
değil; oralardan ibaret değil. Öyle yerler var ki...
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen toparlar mısınız.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bitiriyorum.
Bir nefes alacak fırsatım
olsun Sayın Başkan.
Şimdi, hekimler sıra sıra
Anadolu'da ve insanlarımız, gidecek, hekim seçme özgürlüğünü kullanacak. Esas
özgürlük -Sayın Bakanın, yine, burada, belki siyasî jargon içerisinde güzel
gelebilir- en büyük özgürlük insan hayatında, kuaföre giderken, saç kestirmeye
giderken berber seçme özgürlüğü değildir değerli arkadaşlarım; en büyük
özgürlük, eşit, nitelikli, ulaşılabilir, insan hakkı olarak tarif edilen bir
sağlık hakkı alma özgürlüğüdür; yani, hekime ulaşabilme özgürlüğüdür.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bunu,
bu sistemi getiriyoruz...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşım, ben söylüyorum...
BAŞKAN - Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz
de söylüyorsunuz, ben de söylüyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
SSK'larda olmaz bu!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Olabilir efendim... Ben de söylüyorum, siz de söylüyorsunuz.
Sayın Çerçi, siz, çok
itiraz ediyorsunuz. Sizi de dinledim ben, hiç ağzımı açmadım sizi dinlerken.
Dinleyin...
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bunu söylüyorum.
Son bir cümle... İki
farklı dünya görüşü, sağlık politikasına iki farklı yaklaşım; biri neoliberal
yaklaşım, biri sosyal devlet çerçevesinde yaklaşım. Onun için, Sayın Bakanın -
diğer birçok bakanda da bu kusur var- sosyal devlet -Sayın Mehmet Ali Şahin'le
bunu geceler boyunca tartışmıştık- tanımını biraz daha iyi irdelemesi
gerekiyor.
Saygı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Haydi bakalım doktor! (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun tasarısının son iki
maddesine geldik. Bununla ilgili, dünden beri birçok husus burada dile
getirildi. Ancak, ben, daha önce burada kanunlaşan ve Cumhurbaşkanlığına
gönderilen kanunların birçoğunda çıktım, söz aldım; bunların ya Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderileceğini veyahut Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edileceğini ifade ettim ve bugüne kadar, hangi kanunda bunları
söylemişsem hiç yanılmadım.
Daha, bundan çok kısa
süre önce, geri gönderilen Belediye Kanununun 14 üncü maddesiyle ilgili, yine,
burada çıktım, söz aldım ve orada şunları söyledim: "Sayın Cumhurbaşkanı
bu kanunun 14 üncü maddesini geri gönderdi..."
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Ümmet Bey, bir tek AK Parti yanıldı sende.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- "Sizler, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada, Sayın Cumhurbaşkanının
ifade ettiği hususları, biz, gözönüne alarak bu konuda bir düzenleme yaptık ve
Sayın Cumhurbaşkanına gönderiyoruz, Sayın Cumhurbaşkanının itiraz ettiği
gerekçeler ortadan kalktı" dediniz; ben de tam tersini söyledim.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Ümmet Bey sen mi yanıldın, AK Parti mi yanıldı?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Dedim ki: Sayın milletvekilleri, yanlış yapıyoruz; yapılan bu düzenlemeyle,
Sayın Cumhurbaşkanının geri göndermiş olduğu, 14 üncü maddedeki o gerekçeleri
ortadan kaldırmıyoruz; Sayın Cumhurbaşkanı, bunu ya bize tekrar geri gönderir
veyahut Anayasa Mahkemesine götürür. Bu sözlerim karşısında, birçok
milletvekili arkadaşımız "hayır, böyle bir şey olmaz, biz düzelttik"
dedi. Ancak, Sayın Cumhurbaşkanı, ikinci kez Meclise bunu geri göndermemek
düşüncesinden yola çıkarak, onayladı; ancak, aynı gün, Anayasa Mahkemesine
götürdü. Ben, şimdi, burada, tekrar şunu söylüyorum; bu kanun tasarısı
kanunlaştıktan sonra, altını çizerek söylüyorum: Ya Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından geri gönderilecek veyahut Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilecek. Daha önceki konuşmamda, hangi gerekçelerle bunun olacağını izah
ettim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Haber mi verdiler?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, şimdi, tekrar aynı konulara girmek istemiyorum; ancak, çok kısa süre
içerisinde bunun böyle olacağını, bu Yüce Meclisteki milletvekilleri olarak
bizler göreceğiz. Yalnız, ben, şuradan...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
Sen mi yanıldın, AK Parti mi yanıldı?!
BAŞKAN - Sayın Acar,
sözünüz varsa kürsüye gelirsiniz; niye laf atıyorsunuz?! (CHP sıralarından
"Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)
Buyurun Sayın Kandoğan.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Seni anlayamadı onlar Ümmet Bey, ben arkandayım!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, buradan, biraz önce bu konuyla ilgili konuşan Sayın Zekai Özcan
arkadaşımıza birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum. Sayın Özcan, kamuoyunu
yanıltıyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın Başbakanlığa göndermiş
olduğu o itiraz yazısından sadece bir maddeyle ilgili bir şey söyledi; Sayın
Özcan, orada "Sayın Çalışma Bakanımız, sadece bunların bedelsiz
devredilmesine karşı" şeklinde bir ifadede bulundu. Sayın Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımızın Başbakanlığa göndermiş olduğu metin elimde; demin
de söyledim, hukukî, idarî ve malî bakımlardan çok ciddî endişeleri var Sayın
Bakanın. Sayın Bakan, yirmialtı aydan beri bu Bakanlığın en tepesinde olan
isim; bu Bakanlığı, SSK'yı en iyi bilen isim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Biz de yirmibeş yıldır bu mesleğin içindeyiz.
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
Lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, Sayın Bakan neler söylüyor: "Anayasanın 56 ncı maddesinin amir
hükmüdür denildi; ancak, o maddenin bir sonraki fıkrasının da gözönüne alınması
gerekir." Ayrıca, yine, bu yapının değiştirilmesinin Anayasanın 60 ıncı
maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olduğunu söylüyor. Bakınız, hükümet
içerisinde, Sayın Sağlık Bakanının yanında oturan bir Bakan, getirilen
tasarının Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Bakan
yok orada...
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Burada imzası var...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, Sayın Bakan söylüyor... Bakanlar Kurulu sırasında yan yana oturuyorlar;
ben, onu kastediyorum.
Yine, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı, hukukî bakımdan SSK'nın yapısı gözardı edilerek böyle bir
düzenleme yapılmasının çok vahim hukukî sonuçlar doğuracağını ifade ediyor ve
-benim kafam karıştı; Sağlık Bakanı geliyor, çok iyi şeyler söylüyor-
arkadaşlar, bakın, malî bakımdan neler söylüyor: "Malî avantajlar kaybolacak."
Bakan söylüyor, ben söylemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Bakan "sağlık giderleri önemli ölçüde artacak; Bağ-Kurun ve Emekli
Sandığının, sağlık giderleri içerisinde yüzde 60 ilaç giderleri varken, SSK'da
bu oran yüzde 47'dir ve SSK'da birim
maliyet çok düşüktür; bunların maliyeti
yükselecek ve 2004 yılında bunun maliyeti 3,7 katrilyon lira olacak, devlete
yük olacak, SSK'ya yük olacak; 2005 yılında ise bunun maliyeti en az 4,2
katrilyon lira olacak" diyor. Bunları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız söylüyor.
Yine, idarî bakımdan 6
hususun altını çizerek, ciddî manada problemlerin, sıkıntıların olacağından
bahsediyor ve netice olarak şunları söylüyor: "Bu nedenle, genel sağlık
sigortası ve aile hekimliği gerçekleşmeden bu uygulamanın getirilmesinin doğru
olmadığını düşünüyorum; çünkü, genel sağlık sigortasının temel mantığı gereği,
vatandaşların -öngörüldüğü biçimde- tekel değil, rekabet ortamında özerk
işleyen sağlık tesislerinden istifade etmesi lazım. Bu alanda altyapı
eksiklikleri var. Eğer bu altyapı
eksiklikleri giderilmeden biz bu işi gündeme getirirsek, bunun altından
kalkamayız, ciddî manada sıkıntılarla, problemlerle karşı karşıya kalırız.
Sağlıkta dönüşüm programı, hem sağlık güvenlik reformunun genel mantığıyla ve
alt bileşeni olan genel sağlık sigortasıyla bağdaşmamaktadır. Tasarı bu haliyle
hayata geçerse, merkeziyetçi yapılanma ve rekabetten uzak ortam; verimli, etkin
olmayan, tekelci, hantal yapı ve sorunlar -bugünkü durumuyla- artarak devam
edecektir. Bunları Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür eder misiniz...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Eğer siz, bu Bakanlığı yirmialtı aydan beri yürüten, geçmişte de bakanlık
tecrübesi olan ve bir hukukçu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın bu
haklı itirazlarını gözönüne almadan, bunları buradan geçirir ve
kanunlaştırırsanız, biraz önce de bahsetmiş olduğum gibi bu ya
Cumhurbaşkanımızdan ya da Anayasa Mahkememizden geri dönecektir. O bakımdan,
ben tekrar...
AHMET YENİ (Samsun) -
Haber mi verdiler?..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Haber verdiler... Ben deminden beri söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın
Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakın, Belediye Kanununda söyledim, Özel İdare Kanununda söyledim, Kamu
Yönetimi Kanununda söyledim.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, lütfen... Yeter!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Dernekler Kanununda söyledim, bunlar Cumhurbaşkanından geri gelecektir dedim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Gelsin canım, geldiyse geri gider.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Hepsi geldi. Biraz hukuk nosyonu olan herkes aynı şeyi söylüyor arkadaşlar.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Geldiyse geri gider.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kandoğan.
Madde üzerinde 10 dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Bakan, Burdur Devlet Hastanesinin depreme dayanıklı olmadığı
söylenmektedir. Bu konuyla ilgili yapılan keşfe göre, depreme dayanıklı hale
getirmek için şu anda 1,5 trilyon Türk Lirası gerekmektedir. Bu masrafı yapma
yerine, geçmiş yıllarda temeli atılan kadın-doğum ve çocuk hastanesinin
arsasına, çağın gereklerine uygun, yatak kapasitesi artırılmış, kadın-doğum
hastalıkları ile çocuk hastalıklarını kapsayan yeni bir Burdur devlet hastanesi
yapmayı düşünür müsünüz? Yoksa, depreme dayanıklı olmayan bu hastanede hizmete
devam edecek misiniz?
İkinci sorum; Bağ-Kura üç
kuruş borcu olan ve geçim sıkıntısı nedeniyle primini yatıramayanlar sağlık
hizmetinden yararlanamıyor yıllarca prim yatırmasına rağmen; ama, yeşilkart
sahibi olanlar, hiçbir ödeme yapmadığı halde, sağlık hizmetlerinden
yararlanmaktadırlar. Bu durum, zor koşullarda Bağ-Kur primlerini ödeyen
vatandaşlarımıza haksızlık değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özkan.
Sayın Yazıcıoğlu,
buyurun.
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ben, Türk
Eczacılar Birliğinin değişik kademelerinde görev almış bir eczacı olarak, 35
000 000'a hizmet veren, şu anda SSK hastanelerinde çalışan 1 100 eczacı adına,
aynı zamanda 22 000 serbest eczacı adına, sizlere teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, SSK sağlık
birimlerinde ve SSK dispanserlerinde, şu anda, koruyucu hekimlikle ilgili
hizmet verilmemekte. Bu birleşmeden sonra, SSK'lı hastalara koruyucu sağlık
hizmeti verilecek mi, bununla ilgili bir çalışma var mı?
İkinci sorum: SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili, tüm vatandaşlarımız, SSK'lı
hastalar, tüm hekimler, eczacılar, herkes bu işi heyecanla beklerken, bazı
kesimlerin, bazı sendikaların, bu işe özellikle karşı çıkmalarını
anlayamıyorum. Bu konuda görüşünüz nedir?
Yine, az önce ara
verildiğinde, SSK'lı vatandaşlarımız telefonla sordular; iki gündür Meclis
TV'yi izlediklerini, Anamuhalefet Partisinin konuşmalarını anlayamadıklarını...
BAŞKAN - Sayın
Yazıcıoğlu, maddeyle ilgili sorunuzu sorar mısınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Aracıya lüzum yok, bize sorsunlar.
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Soruyorum.
Bununla ilgili, SSK
hastanelerinin, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığına değil de, acaba Arjantin
Sağlık Bakanlığına mı devredileceği konusunda soruları oldu.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, devrim
yapmak için gecenin erken sayılabilecek bir saatinde de olsa, devrimci bir
heyecanla toplanan bu devrimci iktidar topluluğu karşısında size şunu sormak
istiyorum: İşçinin emeğiyle oluşmuş bir değeri emekçiden koparmak biçimindeki
bu devrim anlayışınızın ideolojik önderi kimdir? Sizin bu devrimci tarzınızı
benimseyen başka bir devrimci anlayış dünyanın hangi ülkesinde vardır? Tarihte
var mıdır? Bu ne biçim bir devrimcilik anlayışıdır?
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
maddeyle ilgili soru sorar mısınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Maddeyle ilgili efendim, tümüyle ilgili.
Dünya devrim tarihine
yeni ve şanlı sayfalar yazmak için ne tür hazırlıklarınız var? Örneğin,
devrimci mücadelenizi SSK'da emekçi birikimine elkoyduktan sonra, yeni bir
hamleyle kırsal alana da yayarak, üretici örgütlerinin malvarlıklarına da
elkoyacak bir hükümet tasarrufu söz konusu olacak mıdır?
Son olarak, sizin bu
devrimci eyleminize ayak uyduramayan Sayın Başesgioğlu'na, tarih önünde
devrimci selamlar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Sayın Akbulut, buyurun.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
aracılığınızla şu hususun sorulmasını istiyorum: Gerçekten, sağlıkta, bugüne
kadar görülmemiş düzenlemeler yapılıyor. Buna, devrim değil; ama, reform demek
mümkün tabiî. Bugüne kadar, mesela, Sağlık Bakanlığına ait tesisler ile SSK'ya
ait tesisler arasında örülü olan duvarın yıkılması, SSK'lı vatandaşların Sağlık
Bakanlığına ait tesislerden yararlanması, hakikaten çok büyük bir reformdu; ben
Bakanımızı tebrik ediyorum.
Gerçi arkadaşlar bundan
rahatsız oluyorlar; ama... Seçim bildirgesinde açıkça halka vaat edilen bir
hususa, bugün yasa tasarısı görüşülürken arkadaşlar karşı çıkmışlardı; ama,
biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi...
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Önce bunu çıkar, ondan sonra buraya gel.
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
maddeyle ilgili soru sorun lütfen.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Hemen soruyorum Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Bir insanda ancak bu kadar anlayış kıtlığı olur. Pes yani!
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
İnsaf yani!
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Demin, itiraz eden arkadaşımız 5 dakika konuştu Sayın Başkanım; siz
de biliyorsunuz.
Soruya geliyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Pes!.. Pes!..
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Kemal Bey, siz konuştunuz; 5 dakika konuştunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Hayır, hayır; soruya değil, anlayışınıza pes.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sorum şu: Demin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan
arkadaşımız "CHP hep eleştiriyor, bir şey söylemiyor demiştiniz
-söyleyeceğini söyledi- biz de SSK'ya ait tesislerin Sağlık Bakanlığıyla
birleştirilmesine itiraz etmiyoruz, kabul ediyoruz" dedi. (CHP
sıralarından "nerede dedi onu" sesleri)
Ben soru sormaktan
vazgeçiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akbulut.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, Burdur Devlet Hastanesinin depreme karşı
güçlendirilmesi veya bir yeni hastane yapılması konusunda Burdur'da
incelemelerimiz devam ediyor. Finansal açıdan hangisi daha uygun görülürse, o
yöne yönelmek suretiyle Burdur'da bu husustaki gerekli çalışmaları yapacağız.
Bağ-Kur ödemesi yapamayan
vatandaşlarımız, hakikaten, şu anda, sosyal güvenlik sisteminden sağlık hizmeti
alma konusunda en büyük sıkıntıyı çeken vatandaşlarımız. İşte bunun içindir ki,
genel sağlık sigortası konusunda da elimizi çabuk tutmak istiyoruz. Genel
sağlık sigortası, inşallah, bu yıl içerisinde yasalaşınca, bu sorun da ortadan
kalkmış olacaktır.
Sayın İrfan Yazıcıoğlu'na
cevap veriyorum: Bugün, sağlıkocaklarımızda ve diğer birinci basamak sağlık
hizmeti veren kuruluşlarımızda SSK'lı vatandaşlarımız da dahil olmak üzere
bütün vatandaşlarımıza koruyucu sağlık hizmeti veriyoruz. SSK dispanserlerinde
bu hizmet verilmiyor, doğrudur; ancak, bu dispanserler de Sağlık Bakanlığımızın
yönetimine geçtikten sonra düzenli bir biçimde buralarda da koruyucu sağlık
hizmeti verilecektir.
Sayın Baloğlu "başka
hangi ülkede böyle devrimci teşebbüsler var" dediniz. Tabiî, biz, zaman
zaman, bu anlamdaki "devrimci bir girişim" şeklindeki ifadelerimizi,
aslında, bu hususta yapılan işlerin reform niteliğini ifade etmek için
kullanıyoruz; ama, biliyorsunuz, programımızın ismine "Sağlıkta Dönüşüm
Programı" dedik; çünkü, geçmişin mirasını, bu hususta, reddetmiyoruz;
geçmişin mirasının üzerine iyi işlerin bina edilmesi gerektiğini de çok iyi
biliyoruz.
Devrim niteliğinde ciddî
reformlar şu ülkelerde var: Bulgaristan'da var, Romanya'da var, Çek
Cumhuriyeti'nde var, Macaristan'da var. Bu ülkelerin geçmişte hangi blok içinde
olduğunu hatırlatıyorum ve size çok teşekkür ediyorum. Onlar, ellerini bizden
biraz daha çabuk tuttular yalnız. Bu ülkelerin hemen hemen hepsinde, sağlıkta
dönüşüm anlamında yapılması gereken birçok iş bizden daha önce yapıldı;
Macaristan'da da böyle, Bulgaristan'da da böyle, Çek Cumhuriyeti'nde de böyle,
Romanya'da da böyle, Polonya'da da böyle; bizden daha erken davrandılar.
Değerli arkadaşlarım,
zannediyorum sorular bu kadardı.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde 1 adet
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 686
sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Çelik Cevdet Erdöl Mustafa Nuri Akbulut
Bursa Trabzon Erzurum
Şükrü Önder Şevket Orhan
Yalova Bursa
"Bu Kanunun 4 üncü
maddesinin (b) ve (g) bendi, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6 ncı maddesi
yayımı tarihinde, diğer hükümleri yayımını takip eden günden bir ay sonra
yürürlüğe girer."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Çelik,
konuşacak mısınız?..
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede, kanunun diğer
hükümlerinin yürürlüğe gireceği öngörülen 1.1.2005 tarihinin geçmiş olması
sebebiyle, diğer hükümlerin yürürlük tarihinin yeniden belirlenmesi
zorunluluğundan dolayı bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 11.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya
Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 15 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OYA
ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 686 sıra sayılı kanun
tasarısının 11 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısıyla ilgili olarak ilk ifade etmek istediğim
husus, bunun, bir katılımcı demokrasi ürünü olmadığıdır, bir katılımcı
anlayışla hazırlanmamış olduğudur. Bu tasarı öyle bir tasarıdır ki, Bakanlar
Kurulunun iki üyesi birbiriyle farklı görüşler ifade edebilmişlerdir.
Bakanlar Kurulunun
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Bakanlığı tarafından düzenlenen ve 24.9.2004
tarih ve 2986 sayılı yazı ekinde Başbakanlığa gönderildiği basında yer alan
inceleme raporunda, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi halinde,
bu olayın ek malî yük getireceğine dikkatleri çekmiştir, maliyetlerin
artacağını belirtmiştir, işletme özerkliği sağlanmadığı sürece ilaç ve tıbbî
malzeme alımında maliyet artışları olmasının kaçınılmaz olduğunu dile
getirmiştir ve ciddî bir maliyet artışıyla bu operasyonun sonuçlanacağı
hususlarına dikkati çekmiştir. Basında yer alan bu metnin yalanlandığına da
Türkiye'de kimse tanık olmamıştır.
Dilerdik ki, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı da bugün bu yasa tasarısı üzerinde tartışmalar cereyan
ederken, Sağlık Bakanının yanında yer alsın ve ileriye sürülen eleştirileri,
övgüleri bu iki Bakanımız birlikte karşılasın ve zihinlerde oluşmuş olan
sorulara birlikte yanıt versinler; ama, Bakanlar Kurulu bağlamında bile bir
katılmanın cereyan edemediğini, şu anda Bakanlık makamında sadece Sağlık
Bakanının oturuyor olması ortaya koymaktadır.
Bunun dışında, bu tasarı,
sosyal taraflarla yeterince görüşme yapılmadan, onların katkıları yeterince
alınmadan, onların öne sürdüğü görüşlere yeterince önem verilmeden
hazırlanmıştır. Öyle ki, bu tasarının sosyal taraflarından birini oluşturan
sendikalar, mütemadiyen bu tasarının aleyhinde görüşler ifade etmişlerdir; ama,
şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, o ifade edilen görüşlerin hiçbir şekilde
şu aşamaya kadar dikkate alınmadığını ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
çoğunluk olmak, hele yasama organında çoğunluk olmak, belki pek çok problemi
çözer, sizlere dilediğinizi, istediğinizi yapma fırsatını verir; ama, ne
koşulla; Anayasanın, hukukun genel ilkelerinin sınırları içerisinde kalmak
koşuluyla ve eğer, hep ifade ettiğiniz gibi, demokratik ve katılımcı demokratik
bir anlayışı benimsiyorsanız, toplumun tüm katmanlarının görüşlerini,
dileklerini dikkate almak suretiyle; ama, maalesef, değil toplumun bütün
katmanlarının, bu tasarıyla ilgili sosyal tarafların da görüşleri yeterince
alınmadan, onların eleştirileri gözardı edilerek bu tasarı hazırlanmıştır.
Bakınız, Avrupa Birliğine
girmekten söz ediyoruz ve Avrupa Birliğinde şu söyleniyor: Avrupa Birliği, bir
ortak değerler topluluğudur. O ortak değerlerin, Avrupa Birliği ülkelerinin
paylaştığı değerlerin başında da katılımcı demokrasi anlayışı gelir. Eğer siz,
şöyle bir yasada katılımcı demokrasi anlayışını gözardı ettiğinizi ortaya
koyarsanız, Avrupa Birliği içerisinde yer almak umudumuz ne kadar
gerçekleşebilir; bunu da dikkatlerinize ve tartışmanıza sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasa, katılımcı bir anlayışla hazırlanmamıştır; ama, acaba, kamu yararına
mıdır? Bu konuda, doğrusu, çok ciddî kuşkularım var; çünkü, bu Bakanlar
Kurulunun içerisinde bir bakan, konuyla çok yakından ilgili bir bakan, çalışma
ve sosyal güvenlik konularıyla ilgili Bakanımız, bu tasarının ek malî külfetler
getireceğinden, verimli bir sağlık hizmeti sunulmasına elverişli olmadığından
söz eden birtakım görüşler ifade etmiş bulunuyor. O görüşler ortada dururken,
bu tasarının, ne ölçüde kamu yararına hizmet edebileceği, doğrusu, tartışma
konusudur ve çok ciddiyetle bu tartışılıp, bu soruya yanıt verilmelidir ve
aksamanın nerede olduğuna çözüm getirilmelidir demek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
tartışmacı, katılımcı demokrasi anlayışının ürünü olmayan, kamu yararına ne
ölçüde uygun olduğu epeyce tartışmalı bulunan bu tasarı, aynı zamanda,
Anayasaya aykırı pek çok hüküm ihtiva etmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan arkadaşlarım defeatle, Anayasaya aykırı hususlara Yüce Meclisin
dikkatini çekmeye çalıştılar; ama, maalesef, burada dile getirdiğimiz
eleştirilerin üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu dikkatle eğilmedi;
dikkatle eğilmediği gibi, kimi arkadaşlarımız da, burada, Anayasa ve hukuk
dersleri vererek, bize sanki bilmediğimiz bir şeyleri öğretme görevini
üstlendiler.
Hukuk, önemli bir bilim
dalıdır ve öyle bir tek kanun maddesinin bir tek cümlesini okuyarak hukukçu
olunmaz, hukukî yorumlar da yapılamaz; yapılırsa sağlıklı olmaz. Hukuk
öğretebilmek için de, ilkönce hukuku çok iyi bilmek, çok iyi öğrenmiş olmak
gerekir. Eğer, hukuk bilmeden hukuk öğretmeye kalkışırsanız, kimseye
öğretemediğiniz gibi, kimse de, sizden, öğretmeye kalkıştıklarınızı öğrenmeye
çalışmaz.
Değerli arkadaşlarım,
arkadaşlarımız, burada, bir savunu adına, belki de farkında olmadan bazı
yanlışlara da düştüler. Hukuk, çok ince bir alan. Yani, bazen, dışpolitikada
bir virgülün bile inanılmaz boyutlarda farklı sonuçlara yol açacağından söz
edilir; ama, galiba, hukuk, bu alanda en fazla rakip tanımayan bilim dalı.
Hakikaten, bir virgülün, bir noktanın, inanılmaz ölçüde anlamları
değiştirdiğini biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
burada denildi ki; SSK'nın malları kamu malıdır ve bu, öyle bir ifadeyle
sunuldu ki, sanki bir cebimizden bir gayrimenkulü alıyoruz, devletin öbür
cebine sokuyoruz. SSK'nın malları, bu şekilde mütalaa edilecek mallar değil.
SSK, özerk kamu tüzelkişiliğine sahip bir kamu kuruluşu ve SSK'nın malları
üzerinde devre, satmaya karar verme yetkisi, 1997 tarihli bir yasayla, SSK
yeniden yapılandırılırken, SSK Yönetim Kuruluna verilmiş. Eğer, siz, SSK
Yönetim Kurulunun iradesini hiçe sayarak, bu kurumun mallarını, bir yasayla
statü değişikliğine uğratırsanız, başkalarına devrederseniz, bu, doğrudan
doğruya kurumun özerkliğine müdahale niteliğini taşır. Birtakım Anayasa Mahkemesi
kararlarından söz edildi, hatta, 1997 tarihinde SSK yeniden yapılandırılırken
getirilmiş olan bu hükümden çok önce çıkarılmış olan bir Anayasa Mahkemesi
kararına dayanıldı; ama, o kararı, bugünün SSK yapılandırmasını aydınlatmak
bakımından ortaya koymak hata; çünkü, SSK, şu günkü statüsüne kavuşturulmadan
önce ortaya konulmuş bir karardır bu. Özerk tüzelkişilerin neyi yapıp neyi
yapamayacağı, onların kuruluşlarına ilişkin kanunlarda gösterilir. Orada,
özerklik bağlamında bir kuruma verdiğiniz yetkiye merkezî idarenin şu veya bu
şekilde müdahale etmesine imkân tanımayı bir yasayla gerçekleştirirseniz, bu
yasa, özerkliği ihlal niteliği taşıyan bir yasa olur ve Anayasanın 123 üncü
maddesinden başlayarak, pek çok hükmüne de aykırı bir nitelik taşır; 123 üncü
maddesindeki yerinden yönetim ilkesine aykırı olur, mülkiyet hakkına aykırı
olur.
Burada, kimi
arkadaşlarımız "mülkiyet hakkı, dokunulmaz değildir, sınırlandırılır"
dedi; evet, sınırlandırılır; bunda kimsenin kuşkusu yok, Anayasanın açık hükmü;
ama, o sınırlandırmanın nasıl yapılacağına ilişkin kurallar var Anayasada.
Anayasa "hakkın özüne dokunamazsınız, demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı sınırlandırma yapamazsınız" diyor. Demokratik toplum
düzeninin gereklerinden biri de, hakkın özüne dokunmamaktır. Bunun anlamı
şudur: Hakta bir sınırlandırma yaptığınız zaman, mutlaka, ondan geriye
kullanılabilir bir parça bırakacaksınız. Mülkiyet hakkı söz konusu olduğu zaman
da, bu olayda geriye kalan parça bedeldir. Eğer, siz, bedelsiz devre, sonuçta,
bedelsiz devir niteliği taşıyacak birtakım hükümler getirirseniz, bu, hakkın
özünden ihlali anlamını taşır. Biz, buna karşıyız. Mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına filan karşı çıktığımız yok; ama, bunu sınırlandıracaksanız,
Anayasaya uygun bir biçimde sınırlandırınız diyoruz. Yapılan düzenleme, bu
açıdan Anayasaya aykırı. Siz, devri yapıyorsunuz, mülkiyet bir yerden bir yere
geçiyor; sonra, bedelini tespit edeceksiniz!..
Değerli arkadaşlarım,
Anayasaya da aykırı olan bu uygulama, uygulamada da Sağlık Bakanlığının başına
sayısız problem açacaktır; çünkü, bunlar, idarî yargıdan vareste işlemler
değildir. Bunların hepsi idarî yargıya gidecektir, sayısız idarî ihtilaf
çıkacaktır ve böylece, nizalı kazalı bir ortama da, bu yasa, Sağlık Bakanlığını
adım attırmış olacaktır.
Daha başka düzenlemeler
de var. Siz devri yapacaksınız, sonra, devirle ilgili bedelin nasıl tespit
edileceğini, nasıl ödeneceğini bir komisyona tespit ettireceksiniz; bu da
Anayasaya aykırı. Bunlar, kanunla yapılması gereken hususlardır. Bu bir yetki
devridir. Bu, böyle, yasamayla, yasama organı çerçevesi çizilmeden ilk elden
düzenleme yetkisi yürütmeye verilerek yapılacak bir husus değildir; bu bir
yetki devridir, yürütmenin aslî düzenleme yetkisi yoktur, aslî düzenleme
yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, sizlerindir değerli arkadaşlarım ve
bu yetkiyi, siz, isteseniz de, Anayasaya göre, devredemezsiniz. Ben
kullanmıyorum, bu seferlik nezaket göstereceğim, Sağlık Bakanlığına vereceğim,
onlar kullansınlar; bunu diyebilmek iktidarında değiliz hiçbirimiz. Anayasa
buna izin vermemiştir. Böyle bir yetki devri yaptığınız zaman, bu, hem
yürütmenin kanunîliği ilkesine aykırı olur hem de kökenini Anayasadan almadığı
için, Anayasaya aykırı bir yetki olur. Hiçbir devlet organı, kökenini Anayasadan
almayan bir yetki kullanamaz. Bunlar, Anayasada, tıpkı, mülkiyet hakkının
-bize, sık sık AKP Grubundan arkadaşlarımızın tekrarladığı gibi-
sınırlanabileceğini; ama, hangi koşullarla sınırlanabileceğine ilişkin hüküm
gibi, açık ve seçik bir biçimde Anayasada yer alan bir hükümdür.
Değerli arkadaşlarım,
bizler, sizleri bu konularda ikaz etmekten yorulmayacağız; ama, dileriz ki,
bize bu tür ikazları yineleme ortamı hazırlamazsınız. İstediğimiz, halkımıza,
Türkiye Cumhuriyeti Devletine, üzerinde tartışma olmayan, pırıl pırıl ve
sorunları çözen yasalar hediye etmek.
Bakınız "bu yasa,
birinci ayağı; arkada daha başka ayakları var" diyorlar. Ben, bu yasayı
evirdim çevirdim, baktım. Sorun nedir sağlık konusunda; insanlar sıralar
bekliyor, günlerce, ölüm halindeki hastalarıyla; ne doktora ne ilaca kavuşabiliyor, kendisine bakacak kimse
bulamıyor; sorun bu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Araslı,
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
OYA ARASLI (Devamla)-
Bitiriyorum efendim.
Bu sorunu "şu
hastanenin mülkiyetini şuraya, bu hastanenin mülkiyetini buraya verelim"le
çözemezsiniz. Mesele, bir organizasyon meselesidir. Mesele, bir tepeden,
merkezden organizasyon meselesidir. Onun için, vaktimizi bu tür Anayasaya
aykırı hükümleri tartışarak değil; ama, sorunu kökünden çözecek, merkezden bir
organizasyonu sağlayacak hükümleri tartışarak geçirseydik daha iyi olurdu;
gönül bunu arzu ederdi.
Dileriz ki, bu ortama da yakın bir gelecekte
ulaşırız diyerek sözlerime son vermek ve sizleri saygıyla selamlamak istiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Vazgeçiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Badazlı, buyurun.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
-Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
tavassutlarınızla Sayın Bakanıma birkaç soru yöneltmek istiyorum.
1.- Sayın Bakanım,
çıkarmakta olduğumuz bu yasayla, sağlık, tek çatıda birleştirilecek. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının tümüne daha nitelikli, daha seri bir hizmetin
üretileceğine tüm içtenliğimle inanıyorum. Dağınıklığın tek çatıda
toplanmasıyla;
a) AK Partisi olarak
programladığımız sağlık reformunun gerçekleştirilmesi noktasında en büyük
adımlardan birinin atıldığını, insanların hekim ve ilaç kuyruklarından
kurtarılacağını,
b) Keza, dağınıklığın tek
çatıda birleştirilmesiyle, ara sıra medyada çıkan yolsuzluk ve vurgunların
küçümsenmeyecek şekilde minimize edileceğini düşünebilir miyim?
2- Sayın Bakanım, bu
reformla sosyal güvenliğin tek çatıda birleştirilmesiyle ilgili olarak önemli
bir adımın atılmakta olduğunu söyleyebilir miyiz?
3- Sayın Bakanım, SSK,
eski adıyla İşçi Sigortaları Kurumu;
a) Özel yasayla kurulmuş
bir kamu tüzelkişiliği midir?
b) Muhalefet sözcülerinin
ifadelerindeki gibi, kamuyla ilgisi olmayan, işçi ve işverenlerin özel bir
şirketi midir?
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Söylediğine sen bile inanmıyorsun.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- (a) şıkkı doğruysa, hastanelerin Sağlık Bakanlığında birleştirilmesine niye
"gasp", "vurgun", "dolandırıcılık" diye şık
olmayan vasıflarda bulunuyorlar acaba? Keza... (CHP sıralarından gürültüler)
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Soru sorma niyetiniz yok!
BAŞKAN - Sayın Badazlı...
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Bir dakika... Biz, sizi dinledik; biz, iki gündür sizi dinliyoruz.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Biz muhalefetiz; tabiî dinleyeceksiniz.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- İki gündür dinliyoruz sizi; ne oldu yani!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Tamam; buyurun!
BAŞKAN - Sayın Badazlı,
sorunuzu sorar mısınız.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Soruyorum... Soru, konuşmamın içerisinde, Sayın Bakan not ediyor. Müsaade
buyurun...
BAŞKAN - Sayın Badazlı,
yaptığınız doğru değil.
Buyurun.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Şayet (b) şıkkı doğru ise, bu özel kuruma, uzun yıllardır, kamu hazinesi,
yüzlerce katrilyonu bulan katılımı ne ad altında, niye yapıyor acaba?
Muhalefetin
vasıflandırmasıyla, SSK, kamu hazinesini dolandırıyor mu, hortumluyor mu;
yoksa, hazinenin milyar dolarları bulan imkânlarını gasp mı etmiştir?
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) -
Halk dolandırmıyor, siyasîler dolandırıyor.
BAŞKAN - Sayın Badazlı,
lütfen...
FİKRET BADAZLI (Antalya) -
Örneğin, hazine, bu ayki açıktan plasman takviyesi desteğini yapmayıverse, bu
kuruluşun hali acaba nice olur, hiç düşündünüz mü?
Bu özel kuruluş, şimdiye
kadar hazineden dolandırdığı, çarptığı meblağları geri ödemeyi düşünmüş,
hazineyle bir hesaba oturmayı acaba aklından geçirmiş midir diye düşünüyorum.
Merak ettiğimden,
sizlerden bu konu hakkındaki görüşünüzü sormak istedim.
Teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Badazlı.
Sayın Yazıcıoğlu,
buyurun.
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, şu anda,
72 000 000 ülke nüfusunun 71 999 830'u bu yasayı heyecanla beklemekte.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Şu anda bizi izliyorlar!..
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Ben, Sayın Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, Avrupa
Birliğine girme aşamasında, hastanelerimizin birleşmesi bizim için gerçekten
çok önemli.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Çok ciddî bir soru bu!
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Merak ettiğim bir konu şu: Avrupa Birliği ülkelerinde sağlık
hizmeti veren hastaneler ayrı ayrı mı hizmet vermekte, yoksa, hepsi tek çatı
altında mı?
BAŞKAN - Soruya gelir
misiniz Sayın Yazıcıoğlu.
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Soru bu Sayın Başkanım.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - 36
saniyesi daha var!..
İRFAN RIZA YAZICIOĞLU
(Diyarbakır) - Avrupa Birliği ülkelerinde hastaneler ne şekilde hizmet
vermekte? Aile hekimliğiyle ilgili olarak Avrupa Birliği ülkelerindeki
çalışmalar ne şekildedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yazıcıoğlu.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
72 000 000'dan 170'i mi çıkardınız? Anlayamadım o hesabı da!
BAŞKAN - Sayın Meral,
buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, müsaadenizle, Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim üç sorum var.
Birinci sorum: Sosyal
Sigortalar Kurumuna işçiden yüzde 14, işverenden yüzde 19 oranında prim
kesilmektedir. Bu oranlar dünya ortalamasının üzerindedir. Ayrıca, bu yüksek
kesintiler kayıtdışını da teşvik etmektedir. Acaba, Sayın Bakanımız bu oranları
aşağıya çekmeyi düşünüyor mu?
İkinci sorum: Çalışan
işçiden, eşinden ve çocuklarından yüzde 20, emeklilerden de yüzde 10 oranında
ilaç parası alınmaktadır. Acaba, bu yasa çıktıktan sonra Sayın Bakanım bunları
kaldıracak mı? Emeklilerin, çalışanların durumu malum.
Üçüncü sorum: Bir
ilimizde, bir özel hastanenin oradaki sağlık müdürüyle ortak iş yaptığı, ortak
olduğu söyleniyor. Acaba, bu yasa çıktıktan sonra birçok sağlık müdürümüz bu
gibi işlere teşebbüs eder mi diye; böyle bir talep var...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Yalova, Yalova!.. İl Sağlık Müdürü bir özel hastanenin de ortağı Bayram Ağabey;
onu da söyleyin.
BAŞKAN - Lütfen...
Sayın Meral, sorunuzu
sorar mısınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Acaba, bu yasa çıktıktan sonra bu gibi olaylar gündeme gelir mi?
Arkadaşımın verdiği soru;
onu da arz ettim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Meral.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sağlığın, kuşkusuz ki,
bir koordinasyon çatısı altında toplanması, önümüzdeki günlerde daha nitelikli
bir hizmeti getirecektir. Bu hususta genel sağlık sigortasının gelmesi de
sistemi tamamlayan önemli bir unsur olacaktır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarıma burada özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Hakikaten, bugün
-bunu daha önce de ifade ettim- hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yok.
Yapısal değişiklikleri, dönüşümle ilgili değişiklikleri çağın gerektirdiği
biçimde yapmak ve yaptıklarınızı da ısrarla takip etmek zorundasınız. Zamana
ihtiyacımız olduğu açıktır. Onyılların ihmalini, belki bir yarım asrın ihmalini
ortadan kaldırıcı, rehabilite edici, yaraları sarıcı bir program sürdürüyoruz;
halkımız adına bunu sürdürmeye devam edeceğiz.
SSK özel yasayla kurulmuş
bir kamu tüzelkişiliğidir -bunu, bugün, birçok kere konuştuk- ve dolayısıyla,
malları da devlet malı hükmündedir.
Avrupa Birliği
ülkelerinde, sağlık hizmeti veren hastaneler çeşitli şekillerde
yapılandırılabiliyor; ama, büyük bir çoğunluğunda, bu hastaneler yerel
yönetimlere aittir; Avrupa Birliği ülkelerinin önemli bir kısmında, özellikle
Kuzey Avrupa ülkelerinde bu işleri tamamen yerel yönetimler organize
etmektedir.
Aile hekimliği konusu,
kuşkusuz ki, verilecek hizmeti bütün vatandaşlarımıza ulaştırmakta bizim en
önemli araçlarımızdan olacaktır.
Sayın Meral, işçi ve
işverenin sigorta primi olarak ödediği primlerden bahsetti ve bu oranların
indirilip indirilmeyeceğini sordu. Bu hususta, şu anda, kesin bir şey söylemeye
mezun değilim. Yani, bu oranlar, mutlaka, genel sağlık sigortası çalışması
çerçevesinde, uygun ölçüde belirlenecektir; ama, yürütme itibariyle bu işin
birinci derecede sorumlu kişisi ben olmadığım için, müsaadenizle, buna, kesin
bir rakam söylemeyeyim.
"İlaçta vatandaştan
alınan paylar kesilecek mi" dediler. Hayır, kesilmeyecek. Bütün dünya
ülkelerinde, bu çeşit katkı payları ödenmektedir ve ödenmesi de gerekir; çünkü,
katkı payları ödenmezse, bu sefer ilaç sarfiyatı çok büyük rakamlara
ulaşmaktadır. Dolayısıyla, aslında, şunu da özellikle ifade etmek isterim ki,
Türkiye'de ilaç konusundaki kesintiler, birçok ülkeye kıyasla son derece düşük
oranlardadır. Halkımızın satın alma gücüyle de kıyaslandığında böyle olması
gerektiğini ben de rahatça ifade ediyorum. Şimdi, ülke ismi söylemeyeceğim;
ama, birçok ülkede yüzde 40'lara, yüzde 60'lara varan katkı payı ödemeleri var.
Bildiğiniz gibi, bizde, çalışanlardan yüzde 20, emeklilerden yüzde 10 oranında
-ayakta tedavi gören hastalar için- katkı payı ödenmektedir. Sürekli ilaç
kullananlar, kronik hastalar ise bu katkı paylarını hiç ödememektedirler, yatan
hastalarda da herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Bakan, dolandırıcılıkla ilgili soruya cevap vermediniz.
Biraz evvel, iktidar kanadından bir milletvekili SSK'nın dolandırıcılık
yaptığını söyledi.
BAŞKAN - Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
11 inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Oyunun rengini belli
etmek üzere, aleyhte söz isteyen, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir?..
Yok.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin
Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:
Kabul: 226
Ret :
36 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî
Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.
4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti
Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/943) (S.
Sayısı: 730) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 730 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Mersin Milletvekili
Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 30
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; böylesine önemli
bir yorgunluktan sonra, dinleme ve konuşma zorluğunu, elbette, takdir
edersiniz; ama, önemli bir konuyu konuşmak durumundayız.
Şimdi, Türkiye
Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda
Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek
Protokolün onaylanmasını görüşüyoruz.
Pakistan, bizim iyi
ilişkiler içinde bulunduğumuz bir ülke. Bu ülkede zaman zaman iş yapan önemli
müteahhitlerimiz var. Onlardan biri de Bayındır İnşaat. Bu firma, oradaki bir
ihaleyi kazanıyor, işe başlıyor. Bu, oldukça eski bir tarihe rastlıyor. Daha
sonra, o firma işini devam ettirirken, yol inşaatı sürerken orada yönetim
değişikliği oluyor. Yeni yönetim -belki başka haklı-haksız nedenleri var, konumuz o değil- bu firmayla olan sözleşmesini
feshediyor ve inşaat yarım kalıyor.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(xx) 730 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Tabiî, orada, firmanın
pek çok inşaat makinesi var, önemli işleri var. Bu firma için, Türkiye İş
Bankası, Vakıflar Bankası, Halk Bankası, Bayındırbank ve Denizbank 100 000 000
doların üzerinde teminat veriyorlar. İhale feshedilince, Pakistan Karayolları
bu bankaların vermiş olduğu teminat mektubunu nakde çevirmek üzere harekete
geçiyor; fakat, yol inşaatının önemli bölümü tamamlanmış ve firmanın ve
bankaların iddiasına göre de bu fesih haksız bir şekilde yapılmış. Buna rağmen
teminatın tamamının nakde çevrilmek istenmesinde bankalar haksızlık görmüşler,
hem Türkiye'deki mahkemelerde davalar açmışlar hem de Pakistan'da dava açmak
için çok uğraşmışlar; sonunda, galiba bir davaları kabul edilmiş ve ayrıca
uluslararası tahkime gidilmiş.
Biliyorsunuz, temel ilke
olarak bizim 20 Mayıs 1982 tarihli ve 2675 sayılı Yasamız var. Bu yasaya göre,
milletlerarası özel hukuk hakkındaki ihtilaflarda karşılıklılık ilkesine göre
teminat yatırılmasından vazgeçilmesine karar verme yetkisi mahkemelere aittir.
Nitekim, bu yetkisini Türkiye'deki mahkeme kullanarak, Pakistan Karayollarına
"dava konusunun yüzde 25'i kadar teminat yatırabilirsin" demiş;
fakat, Karayolları kesinlikle bu teminatı yatırmaktan yana değil ve sürekli
"bu konuda yasal düzenleme olacak; o yasal düzenleme olmazsa, biz, bu
teminatı yatırabiliriz" demişler. Şimdi, bu çerçevede, bugün huzurunuza
gelen bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, bu
yasal düzenleme ne gibi sonuçlar doğuruyor, kısaca, onu da bilginize sunmak
istiyorum. Teminat mektubunun gerekçesini oluşturan ihale -Bayındır'ın-
gerçekte, Pakistan Hükümetinin ekonomik gücünün üzerinde koşullarla
verilmiştir; yani, Pakistan Hükümeti, ödemede güçlük çekebileceği boyutta bir
ihaleyi vermiştir firmaya. Ödemeleri gerçekleştirme olanağı kalmayan Pakistan
Hükümeti, yapılan askerî darbeden sonra, bu mukaveleyi feshetmiştir. Bayındır,
buna karşı, sözleşme gereği, Pakistan'da hakeme başvurmak istemiş, Pakistan
mahkemelerince haksız yere bu yol kapatılmış, böylece, Pakistan yargı sistemi,
kendi kurumlarını, hukuka aykırı biçimde korumuştur. Bu nedenle de, yargılama,
yabancı yatırımcıların korunmasına ilişkin Pakistan ve Türkiye'nin de taraf
olduğu uluslararası sözleşme gereğince, Birleşmiş Milletler nezdindeki hakem
heyetine taşınmış ve burada yargı süreci başlamıştır. Hem Pakistan hem Türkiye,
bu uluslararası anlaşmayı imzalayan iki ülkedir. Bu konuda bankalarca
kendilerine yöneltilen konuya ilişkin yargılama sonucunun beklenmesi, yahut,
konunun, karşılıklı olarak oluşturulacak teknik bir komite tarafından
çözümlenmesi yönündeki teklifler de kabul edilmemiştir; yani, bankalar, ya bekleyelim
uluslararası mahkeme karar versin diyor veya bir teknik komite kuralım, bir
uzlaşmaya varalım; fakat, Pakistan Karayolları bu iki teklifi de kabul etmiyor.
Pakistan Karayollarının
buna karşı önerisi şu: Önce, teminat mektubu bedellerini ödeyin; yargılama
sonucunda, Bayındır'ın haklı çıkması halinde, biz bunu öderiz şeklindedir.
Yargılama sonucunda Bayındır haklı çıksa dahi, yargı bağışıklığı olan yabancı
bir kamu kurumundan bu paranın geri alınması için yasal bir yol
bulunmamaktadır.
Pakistan Hükümeti, bu
kez, diplomatik kanallara ve yargıya aynı anda başvurmuştur. Mahkemeler
üzerinde çeşitli kanallarla kurduğu baskıyla, tamamen hukuka aykırı bir
şekilde, yargılama devam eden konuda ihtiyatî tedbir kararları aldırmış, takip
ve dava koşulları yerine getirilmeksizin, icra takibi ve dava açılmış, bu
davalarda Anayasanın eşitlik ilkesi ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ihlal
edilerek Karayolları lehine biteviye mehiller verilmiş, uygulamada eşine ender
rastlanacak hızda, iki celsede, hiçbir konu araştırılmaksızın itirazın iptaline
karar verilmiş ve yargıya müdahale edilmesi istenmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
burada, eğer, bugün bir yasal düzenleme yaparsak, devam etmekte olan yargıya
doğrudan müdahale etmiş olacağız, yargı kararları geçersiz olacak ve bir kısmı
devlet bankası olan bu ulusal bankalarımız, 100 000 000 dolar, işte, hak kaybı,
faiz filan gibi şeylerle 160 000 000 dolarlık bir ödeme yapmak durumunda
kalacak.
O nedenle, bunun, mutlaka
taraflar arasında bir uzlaşmayla çözülmesi, eğer, uzlaşma mümkün değilse yargı
yolunun beklenmesi gerekir. Eğer, yargı yolunu beklemeden bu yasal düzenlemeyi
yaparsak, burada bazı arkadaşlarımızın aklına Bayındır'la ilgili çeşitli
sorular gelebilir; ama, Bayındır, bugünkü durumu itibariyle, ister dava sonuçlansın
ister sonuçlanmasın 1 kuruş ödeyecek durumda değil. Bu, tümüyle teminat
mektubunu vermiş olan ulusal bankalarımız tarafından ödenecek ve böylesine
önemli miktarda para Pakistan karayollarına transfer edilecektir. Pakistan
Hükümeti, bir, tabiî uluslararası ilişkileri zorlayarak; iki, işte bu konu
çözülürse bizim yeni yeni ihalelerimiz olacak, başka müteahhitlere de ihale
vereceğiz diyerek bu olayı etkilemeye çalışmaktadır; ama, bankaların
teminatlarını takip açısından zaman zaman Pakistan'da yaptıkları incelemelerde
de görülmektedir ki, işler normal giderken, yol inşaatı planlanan şekilde
cereyan ederken birden bire iptal edilmiştir; yani, firmanın bir kusuru
olmadan, ihaleyi veren tarafından iptal edilmiştir. Şimdi de, iptalden sonra,
bankalarımızdan, verdikleri teminat mektupları nakde çevrilmek suretiyle, 100
000 000 doların üstünde para tahsil edilmek istenmektedir. Şimdi, hepiniz
bilirsiniz, bir iş hangi aşamaya gelmişse, yapılmış olan bölümlerinin artık
teminat mektubunun nakde çevrilmemesi lazım. Burada, tamamının nakde çevrilmesi
söz konusudur; bu da, büyük haksızlıktır. Eğer, Yüce Heyetiniz de uygun
görürse, bankalar, Pakistan Karayolları ve hükümetimiz, bu konuda bir uzlaşma
yolu arayabilir veya uzlaşma bulunur da bu şeyi belki bazı değişikliklerle
kabul ederek sorunu çözebiliriz veya yargı yolunu bekleyebiliriz; ama, burada,
buraya geldiği şekliyle bir yasal düzenleme yaptığımız takdirde, bilmemiz lazım
ki, ulusal düzeydeki büyük bankalarımızın 100 000 000 doları gidecektir ve bunu
geri alma şansımız olmayacaktır ve görülen odur ki, bu teminatı, bu tazminatı
ödemek için de haklı bir neden yoktur.
O nedenle, bir uzlaşma
fırsatı tanınmak üzere, hiç yoksa, görüşmelerin bir süre ertelenmesinde yarar
var. Bunu yapmadığımız takdirde, gerçekten, genel teamülleri zorlamış oluruz.
Bizim genel ilkemiz, bu yabancıların da dava açarken teminat vermeleridir; ama,
teminatın miktarını mahkemeler takdir eder. Nitekim, burada, yüzde 25 olarak
belirlemiştir; daha da aşağıya indirebilirdi. Mahkemenin bu takdir hakkına
müdahale etmeyelim diye düşünüyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ ARASINDA
HUKUKÎ VE TİCARÎ KONULARDA ADLÎ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ 9 UNCU MADDESİNDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR EK PROTOKOLUN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 7 Aralık 2004
tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam
Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9
uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolun onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Komisyon adına söz isteyen Komisyon Başkanı Mehmet Dülger.
Buyurun Sayın Dülger. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 10
dakikadır.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI MEHMET DÜLGER (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve AK Parti Grubu adına sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere Türkiye
Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda
Adlî Yardımlaşma Anlaşması 23 Haziran 1981 yılında Ankara'da imzalandı. Bu
anlaşmanın adlî konularda eşitliğe ait hükümlerin yer aldığı Dördüncü Bölümünün
8 inci maddesi, adlî konularda muamele eşitliğini genel olarak belirlemiş; ama
9 uncu maddede teminat açısından özel bir sınırlama getirmiştir. Bu sınırlama,
Pakistan tabiyetinde bulunan gerçek kişilerin Türkiye'de ikamet etmedikleri
takdirde teminat ödemekle yükümlü oldukları biçimindedir. Tüzelkişiler için de
teminattaki muafiyeti öngören hiçbir düzenleme bulunmamaktadır.
2675 sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 32 nci maddesiyle
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 97 nci maddesi karşılıklılık
esasına göre yabancı gerçek ve tüzelkişileri teminattan muaf tutmaktadır.
Pakistan hukuku da yabancılardan teminat yatırma zorunluluğu istememektedir.
Huzurunuzda bulunan ve 7.12.2004 tarihinde Ankara'da imzalanan Ek Protokolle
genel hükümleri daraltan bu husus düzeltilmiş, böylece sözü edilen 9 uncu
maddenin yorum ve uygulanmasında karşılaşılan zorluklar bertaraf edilmiştir.
Tamamen genel mülahazalarla ele alınan bu protokol Pakistan'da yoğun olarak iş
yapan Türk müteahhitlerinin çalışmalarını kolaylaştırıcı bir ortam sağlaması
açısından, Grubumuzca da onaylanmaktadır.
Bu vesileyle, Yüce Heyetinize
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Dülger.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Özyürek.
Buyurun Sayın Özyürek.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; fevkalade üzgünüm.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Niye?..
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Sayın grup başkanvekilleriyle, bu konunun salı gününe bırakılması, hiç yoksa
pazartesi günü ilgili bankalarla, bu bankaların bir kısmının bağlı olduğu Sayın
Mehmet Ali Şahin'le belli bir görüşme yapılabilmesine fırsat tanınması
noktasında bir mutabakatımız olmuştu. Hatta, Sayın Grup Başkanvekiliyle
"siz tümü hakkında bir konuşma yaparsınız, daha sonra karar yetersayısı
istediğiniz anda karar yetersayısı sağlanmaz, maddelere geçilmeden, işi salı
gününe bırakabiliriz" diye mutabakatımız vardı. O çerçevede, biz de burada
görüşmeyi yaptık.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, burada bir kez daha başıma gelmişti; ama, böylesine ulusal bir
meselede, bir grup başkanvekilinin veya koca bir Parti Grubunun, birbirimizi
aldatmasının hiçbir nedeni yok. Bu güvensizlik ortamında, bu şartlarda, böyle
bir müzakerede bulunmuş olmaktan son derece üzgünüm. Bu yakışmamıştır, bu koca
AKP Grubuna uygun düşmemiştir; bu, şık bir olay değildir. Üzüntülerimizle
birlikte, biz Meclisi terk ediyoruz. Takdir sizindir. Gerçekten üzgünüm,
bunları yapmamak lazım değerli arkadaşlar. Siyaset ciddî iştir. Burada iki
yıldır görev yapıyoruz, görev yapacağız. Eğer her konuda, birbirimizi nasıl
aldatırız, nasıl kandırırız diye bakarsak bir yere varamayız.
Bugün böyle bir olayı
yaşıyoruz. Biz, bu Meclisi terk ediyoruz. Siz kaderinizle başbaşa kalırsınız;
ama, bundan sonra bizim Grubumuzla ilgili aramızda hiçbir şey konuşmayalım,
boşuna birbirimizi kandırmayalım, birbirimize karşı samimî ifadeler
kullanmayalım. Sayın Grup Başkanvekiline üzüntülerimi beyan ediyorum. Gerçekten
yakışmadı, gerçekten hoş olmadı. Yazıktır, yapmayın! Koca Grubunuzu bu kadar
küçük hesaplara alet etmeyin ve bu ulusal bankaların milyonlarca dolarını heba
etmeyin değerli arkadaşlar.
İDRİS NAİM ŞAHİN
(İstanbul) - Hesap yok, öyle bir şey yok.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Biz gidiyoruz...
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, müsaade ederseniz, konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclis yasama faaliyetlerini
sürdürüyor. Bu çerçeveden, bugün gündeme alınmasıyla ilgili daha önce Danışma
Kurulunda kararlaştırdığımız yasa tasarılarını görüşüyoruz. Bu görüşmeler
esnasında, bundan önceki yasa tasarılarını görüşürken, sayın grup
başkanvekilleriyle uzlaştığımız halde, o uzlaşmaları ihlal eden bazı durumlar
da oldu; onları burada ifade etmek istemiyorum. Bunları, Meclis çalışmalarında
olabilen, olağan hadiseler olarak değerlendiriyorum.
Şu anda görüştüğümüz
uluslararası sözleşme ise, gerçekten Türkiye'nin ufku açısından, Türkiye'nin
geleceği açısından, Türkiye'nin yurtdışı ticarî faaliyetleri açısından son
derece önem arz eden, belki de bugüne kadar, geçmişte yapılan yanlışlıkların
Türkiye'nin önüne çok ciddî setleri, engelleri koyduğu bir durumu burada
görüşüyoruz. Bu görüşmenin salı gününe ertelenmesi, oylamanın salı gününe
ertelenmesi konusunda bir görüşmemiz oldu; bu doğrudur; fakat, iki devlet
arasındaki görüşmede nihaî olarak vardığımız nokta, bu tasarının
geciktirilmesinin ülkemiz açısından hiçbir anlam ifade etmediği, aksine, dış
itibarımız açısından yeni zedelenmelere vesile olacağı düşüncesiyle Sayın Grup
Başkanvekilimizden rica ettim; Sayın Grup Başkanvekilimiz, madem ülkemiz
açısından bu ehemmiyettedir diye daha makul bir yaklaşım içerisinde oldular.
Sayın Mustafa Özyürek'in
bu duygusal davranışını da doğrusu anlamakta zorlanıyorum. Yasama faaliyetleri
içerisinde, ülke menfaatı söz konusu ise, bu duygusallıkların öne çıkarılmaması
görüşündeyim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Ülke menfaatı söz konusu değildir, kesinlikle...
FARUK ÇELİK (Devamla) -
Bu duygularla, bu ulusal sözleşmenin bu akşam itibariyle bir an önce geçmesinin
son derece yerinde olacağı düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü
açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy
pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine,
oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında
Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 210
Kabul: 207
Ret:
1
Çekimser: 2 (x)
Böylece, kanun tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak, Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca,
Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve Halil Ünlütepe'nin, Afyon İlinin Adının
Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.
5. - Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak, Sait Açba, İbrahim
Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve Halil Ünlütepe'nin,
Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/328) (S. Sayısı: 721) (xx)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon raporu 721 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1 inci maddeyi
okutuyorum:
AFYON İLİNİN ADININ AFYONKARAHİSAR OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ
HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. - Afyon ilinin
adı Afyonkarahisar olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 11
Ocak 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(xx) 721 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Kapanma Saati: 23.58