BIM 2 3 2005-02-04T12:40:00Z 2005-02-04T12:40:00Z 88 56471 321885 TBMM 2682 643 395297 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 72

 

48 inci Birleşim

6 Ocak 2005 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - YOKLAMA

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'ün, Verem Savaş Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Karayolları Taşıma Yönetmeliğinin yarattığı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, öğrenci affı, YÖK ve altyapısı tamamlanmış olup kurulmayı bekleyen üniversitelere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliği Türk Grubu ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlarınca aday gösterilen yedek üyelere ait Başkanlık tezkeresi (3/737)

2. - Konya Milletvekili Muharrem Candan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/239)

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686)

 

4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/943) (S. Sayısı: 730)

5. - Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak, Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve Halil Ünlütepe'nin; Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/328) (S. Sayısı: 721)

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemelerinin basına sızdırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/4070)

2. - İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Fener Rum Patriği için "Ekümenlik" sıfatını kullanan bazı büyükelçilere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/4258)

3. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, emekli bir ilahiyatçı öğretim üyesinin bazı görüşlerinin din öğretimi üzerindeki etkisine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4267)

4. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Ankara-Sincan'daki Mareşal Fevzi Çakmak Lisesi inşaatına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4268)

5. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Yozgat'taki öğretmen ve okul müdürü atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4269)

6. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, İzmir'de görev yeri ve kadro unvanı değiştirilen personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4326)

7. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, İstanbul-Silivri Millî Eğitim Müdürlüğünce dağıtılan bir sözlükteki "Laik" kelimesinin tanımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4327)

8. - Ankara Milletvekili İsmail DEĞERLİ'nin, bir anonim şirketin kurucu ortakları ve hissedarlarının sair ticarî faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4333)

9. - Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa Yenişehir Havaalanından Ankara aktarmalı diğer illere uçak seferi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM'ın cevabı (7/4335)

10. - Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, İller Bankasının bir bürokratı hakkındaki mahkeme kararını uygulayıp uygulamayacağına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4411)

11. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Karayolları Genel Müdürlüğüne ait bir arsanın Diyarbakır-Yenişehir Belediyesine satış yoluyla devrine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki ERGEZEN'in cevabı (7/4414)

12. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Irak'ta iş yapan Türk firmalarının mağduriyetlerini önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/4429)

13. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, TSE Başkanıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/4436)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak üç oturum yaptı.

Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Kütahya İlinin tarihî, kültürel ve yeraltı zenginlikleri ile ilin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere,

Kars Milletvekili Selami Yiğit, 90 000 askerimizin donarak şehit olmasıyla sonuçlanan Sarıkamış Harekâtının 90 ıncı yıldönümüne,

Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Hint Okyanusundaki deprem sonucunda Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerinde meydana gelen tsunami felaketinde hayatlarını kaybedenlerin anısına saygı duruşunda bulunuldu.

Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Çukobirlik'in (10/243),

Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 26 milletvekilinin, Muğla'da SİT alanı, tabiat ve kültür varlıkları ile özel çevre koruma bölgesindeki vatandaşların (10/244),

Sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun 5.1.2005 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 106 ncı sırasında yer alan 686 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 115 inci sırasında yer alan 721 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5 inci sırasına, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 730 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 4 üncü sırasına alınmasına; bu birleşimde, Genel Kurulun 15.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 6.1.2005 Perşembe günkü birleşimde ise, 6 ncı sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının (1/821) (S. Sayısı : 701) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

Ertelendi.

3 üncü sırasına alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının (1/918) (S. Sayısı: 686) görüşmelerine başlanarak 3 üncü maddesine kadar kabul edildi; 3 üncü maddesi bir süre görüşüldü.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ:

Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, yapmış olduğu konuşmada, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi,

İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, konuşmasında, şahsına sataşması,

Nedeniyle açıklamalarda bulundu.

6 Ocak 2005 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 21.02'de son verildi.

Sadık Yakut

Başkanvekili

 

Ahmet Küçük

Mehmet Daniş

 

Çanakkale

Çanakkale

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

6 Ocak 2005 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşimini açıyorum

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Verem Savaş Haftası münasebetiyle söz isteyen Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'e aittir.

Buyurun Sayın Erdöl. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GündemdIşI Konuşmalar

1. - Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl'ün, Verem Savaş Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması

CEVDET ERDÖL (Trabzon)- Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta, Verem Savaş Haftası; bu münasebetle gündemdışı söz almış bulunuyorum; konu hakkında, sizleri ve bizi izleyenleri kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Verem, mikrobu 1882 yılında tanınmış, 1921 yılında aşısı üretilmiş, 1950'li yıllardan itibaren de tedavisine başlanmış bir hastalıktır. Dünya, maalesef, verem hastalığında çok iyi bir sınav vermiş değil; çiçek gibi eradike edilmiş, tamamen ortadan kaldırılabilmiş bir hastalık değil. Özellikle yoksul bölgelerde, maalesef, insidansı, sıklığı gittikçe artmaktadır.

Dünyada, her yıl, 8 000 000 ilâ 10 000 000 kişi verem hastası olmaktadır.  Dünyada,  her yıl, 2 000 000-2 500 000 kişi veremden ölmektedir. Bu, çok önemli bir rakamdır. Dünyada AIDS'ten sonra bulaşıcı hastalıklar nedeniyle ölüme yol açan ikinci hastalık veremdir. Bu, halen böyle; çok ciddî bir hastalık konumundadır.

Türkiye'de ise, hastalığın bulaştığı yaklaşık 15 000 000-20 000 000 insan olduğu tahmin edilmektedir; yılda yaklaşık 25 000-30 000 kişi verem mikrobuyla hastalanmaktadır. Bunun önemli bir miktar olduğunu düşünüyorum. Verem hastası envanterimize her yıl 25 000 ilâ 30 000 kişi eklenmekte; fakat, maalesef, ihbarı mecburî bir hastalık olmasına rağmen, Türkiye'de bununla ilgili yeterli düzeyde kesin rakam elde edilememektedir. Bunun birçok sebebi var; bunlardan en önemlisi, maalesef, kayıtlardaki yetersizliktir. Özellikle verem savaş dispanserlerine, sağlıkocaklarına veya ciddî hastanelerimize müracaat eden hastalar kayda alınmakta; fakat, özellikle Sağlık Bakanlığı kontrolü dışındaki hastanelerden -bu kontrolün altını çiziyorum; çünkü, normalde bütün hastaneler Sağlık Bakanlığının kontrolünde; fakat, Sağlık Bakanlığının bizatihi elemanlarının olmadığı hastanelerden- Sağlık Bakanlığına veri akışı yeterli düzeyde olmamakta; bundan dolayı da, maalesef, elimizde yeterli envanterimiz yok. Hastanelerin ve sağlık sisteminin birleştirilmesinin ne kadar elzem olduğunu gündemdeki şu örnek bile bizlere açıkça göstermektedir; maalesef, bu böyle.

Tüberküloz tedavisi, şu anki şartlarda oldukça kolay olan bir hastalık olmasına rağmen, maalesef, tedavisi çok ciddî olarak yapılmadığı zaman, savsaklandığı zaman maliyeti artmaktadır. Normalde 140-150 YTL tutarında olan bir tedavi maliyeti, eğer hasta iyi tedavi edilmezse 14 000-15 000 YTL'ye kadar çıkmakta,  yaklaşık 100 kat maliyet artışı olmaktadır. Onun için, son zamanlarda, direkt gözetim altında tedavi yapmak suretiyle, bir sağlık personelinin hastayla bizatihi ilgilenip, ilacını bizatihi içirmesi suretiyle tedavi yapılmaktadır ve bundan da bütün dünyada oldukça fayda sağlanmış durumdadır.

Bu meyanda, gerek 1949 yılında Verem Savaşı Hakkında Kanunu çıkaranlara gerek veremle savaş politikalarımızı yürüten hekim ve diğer sağlık personeli arkadaşlarıma buradan şükranlarımı sunarken, ölenlere Allah'tan rahmet, yaşayanlara da sağlıklı, uzun bir ömür diliyorum.

Maalesef, bugünlerde önemli bir felaketle karşı karşıyayız arkadaşlar. Malumunuz, Güney Asya'da önemli bir deprem, ardından  tsunami ve sel felaketi olmuştur. Burada 150 000'e yakın insan ölmüştür. Ölenlere Allah amellerince rahmet etsin diyorum. Sağlık Komisyonumuzun değerli bir üyesi, Sayın Turhan Çömez arkadaşımız halen bölgededir; inşallah, bize, gelince direkt gözlemlerini aktaracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erdöl, konuşmanızı tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

CEVDET ERDÖL (Devamla) - Bir diğer önemli konu da, yarın, demokrasi tarihimizin kilometre taşlarından biri olan, rahmetli Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'ın dörtlü takrirle müracaat edip, 7 Ocak 1946'da kurmuş oldukları Demokrat Partinin kuruluş yıldönümüdür. Bunun da demokrasimiz açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu hatırlatmak istiyorum. Onlara da Allah'tan rahmet diliyorum.

Kıymetli arkadaşlar, tabiî, bu konular hakkında söylenmesi gereken çok önemli şeyler var. Ben, gündemdışı söz alarak, ülkemizdeki tüberküloz (verem) hastalığına dikkati çekmek istedim. Bu meyanda, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.

Gündemdışı ikinci söz, Karayolları Taşıma Yönetmeliği hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin'e aittir.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, Karayolları Taşıma Yönetmeliğinin yarattığı sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Yeni yılın ülkemiz ve ulusumuz için hayırlı olmasını diliyorum.

Bugün, Karayolu Taşıma Kanununa ek olarak çıkarılan Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin yarattığı bazı sorunları gündeme getirmek için söz aldım.

Şimdi, İzmir'deki kamyoncular ve -biraz önce haber aldım- Yalova'daki kamyoncular bizi izliyorlar; ama, maalesef, hükümet izlemiyor. Yani, burada, Türkiye'nin, halkın birtakım sorunlarını gündeme getirmek için söz alıyoruz; ama, derdimizi kime anlatacağız?! Hükümet sıraları bomboş, hükümetten bir bakan dahi yok. Yani, son derece garip bir durum, son derece ayıplanacak bir durum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yük taşımacılığının yüzde 90'ı ve yolcu taşımacılığının da yüzde 94'ü karayoluyla yapılmaktadır.

Karayolu taşımacılığına bir düzen getirilmesi ve disiplin sağlanması gerekçesiyle,  hükümet, 10 Temmuz 2003 tarihinde, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanununu çıkardı. Taşıma sektörünün kurumsallaşması, taşımanın belgeye bağlanması, nakliyecileri umutlandırmış ve sevindirmiştir; ancak, Ulaştırma Bakanlığınca 25 Şubat 2004 tarihinde yayımlanan ve bir yıl sonra, yani 25 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girecek olan Karayolu Taşıma Yönetmeliği, maalesef, nakliyecilerin umutlarını söndürmüştür.

Yönetmelik, birçok bakımdan, büyük TIR filolarına sahip çevrelerin istemleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Her şeyden önce, kamyoncuları, nakliyecileri ve yurtiçi taşıma işleri organizatörlüğü yapanları mağdur etmekte ve varlıklarını sürdürmelerine engel olmaktadır. Bu yönetmelik, Türkiye genelinde 1 100 000 kamyoncu ile nakliye organizatörlüğü yapanları ve acenteleri perişan edecektir.

Sayın milletvekilleri, yasa ve yönetmelik gereği, bu alanda faaliyette bulunacak gerçek veya tüzelkişiler, Bakanlıktan yetki belgesi almak mecburiyetindedirler. Yetki belgesi türleri, şartları ve özel şartları, yönetmeliğin 11, 12 ve 13 üncü maddelerinde belirlenmiştir. İşte, bu yönetmeliğin adaletli olmadığına, büyük TIR filosu sahiplerini koruduğuna ilişkin hükümler, bu maddelerde gizlidir. Örneğin, kendi adına kayıt ve tescil edilmiş ticarî taşıt sahiplerine verilen K1 belgesi alınmasıyla ilgili koşullar, kamyoncuların ölüm fermanıdır. K1 belgesi alabilmek için, en az 25 ton istiap haddinde araç sahibi olmak zorunluluğu getirilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 25 ton istiap haddinde kamyon Türkiye trafiğinde yok. Kaldı ki, karayollarımız da, 25 ton ağırlığı taşıyabilecek, kaldırabilecek kapasitede değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Holdinglere kıyak mı var?!..

AHMET ERSİN (Devamla) - Evet, holdinglere kıyak var; doğru.

25 tonluk kamyon dayatması, tek bir kamyonla taşıma yapma imkânını ortadan kaldırmaktadır. 25 ton dayatması, elindeki kamyonun borcunu ödemekte zorlanan, ödeyemeyen, yarı aç yarı tok yaşamaya çalışan kamyoncuya "bir kamyon daha al" demektir ki, bu koşullarda, zaten takozda olan kamyonunu çalıştırmakta büyük sorunlar yaşayan kamyoncu, bir kamyon daha alabilmesi mümkün olmadığına göre ve K1 belgesi de alamayacağına göre, zorunlu olarak elindeki kamyonu satıp simitçiliğe başlayacak, başka çözümü yok.

Kaldı ki, kamyoncuların K1 belgesi alabilmeleri için yönetmelikteki rakamlarla 10 milyar TL ya da 10 000 YTL, K1 belge ücreti ödemeleri gerekmektedir. Yani, yönetmeliğe göre, kamyoncu, işini sürdürebilmek için, önümüzdeki birbuçuk ay içinde bir kamyon daha almak ve 10 milyar TL ya da 10 000 YTL belge ücreti ödemek zorundadır ki, bu mümkün mü?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Ersin, toparlar mısınız.

AHMET ERSİN (Devamla)- Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN- Buyurun.

AHMET ERSİN (Devamla)- Kamyoncu birbuçuk ay içinde 10 milyar TL ya da 10 000 YTL belge ücreti ödeyecek, bir de yeni bir kamyon daha alacak. Bu mümkün mü sevgili dostlarım, arkadaşlarım?!

Değerli milletvekilleri, yine, yurtiçi taşıma işleri organizatörlüğü yapacaklara verilen R1 belgesi de çok ağır koşullar içermektedir. R1 belgesi alabilmek için, yasadaki rakama göre, en az 225 milyar TL ya da 225 000 YTL sermaye aranmakta; 150 milyar TL ya da 150 000 YTL R1 belgesi ücreti ve 200 milyar TL de teminat mektubu istenmektedir. Türkiye'de bu koşulları yerine getirebilecek kaç organizatörlük firması var, kaç acente var değerli arkadaşlarım?! Yirmi otuz yıldan beri bu işleri yapanları yok etmekteki amacınız nedir? Sayın hükümete söyleyeceğim; ama, hükümet yok yerinde. Üstelik, bütün bunlardan 5-6 milyar dolarlık bir kaynak oluşmakta; ancak, bu kaynak Ulaştırma Bakanlığında toplanıyor. Neden Maliye Bakanlığında değil de Ulaştırma Bakanlığında toplanıyor bu kaynak? Ulaştırma Bakanlığı bu kaynağı ne yapacak? Yani, yeni seçimlerde ya da parti çalışmalarında kullanmak için örtülü ödenek mi yaratıyorsunuz, yeni bir örtülü ödenek mi yaratıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, 1 100 000 kamyoncuyu ilgilendiren -ki, toplam olarak 4 000 000 vatandaşımızı ilgilendiren- bu yönetmelik yürürlükte kaldığı sürece ve bu koşullarda yürürlükte kaldığı sürece, hem kamyoncuları perişan edecek hem de toplanan kaynakların nerede kullanılacağına ilişkin şaibeler ortaya çıkacaktır. Eğer topluyorsanız bu kaynağı, Maliye Bakanlığı bunu toplamalı ve Türkiye bütçesinde kullanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ERSİN (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür edip bitireceğim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, denilebilir ki, bu düzenlemeleri Avrupa Birliğine hazırlık amacıyla yaptık.

Peki, Avrupa Birliğine, hemen yarın mı giriyoruz, hemen bir yıl sonra mı giriyoruz? Neden, bu süreci yaymadınız, genişletmediniz de bir yıl süre verdiniz? Üstelik de kimsenin haberi yok; yani, kamyoncuların, kamyoncu esnafının, organizatörlerin böyle bir düzenlemeden haberleri yok; bir açıklama, bir aydınlatma görevini, işini yapmamışsınız. Dolayısıyla, şimdi, birbuçuk aylık süre içerisinde büyük sıkıntılarla karşılaşacak olan bu kamyoncular ne yapsınlar?!

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz, eğer Sayın Bakan ya da hükümet bugün burada olsaydı, herhalde, kamyoncuları ya da organizatörleri rahatlatan bazı açıklamalar yapabilirlerdi; ama, dediğim gibi, biz burada konuşuyoruz, derdimizi anlatmaya çalışıyoruz; ama, derdimizi dinleyecek kimse yok.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Yazılı verirseniz süreyi uzatabilirler; Ulaştırma Bakanı ilgileniyordu herhalde...

AHMET ERSİN (Devamla) - Evet, Ulaştırma Bakanı ilgileniyor; ama, efendim, burada bulunsaydı da, bu önemli soruna cevap verseydi daha iyi olmaz mıydı?

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Daha iyi olurdu.

AHMET ERSİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim değerli milletvekilleri.

Sayın Başkanım, sabrınıza teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ersin.

Gündemdışı üçüncü söz, üniversiteler ve YÖK'le ilgili söz isteyen Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç'a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, öğrenci affı, YÖK ve altyapısı tamamlanmış olup kurulmayı bekleyen üniversitelere ilişkin gündemdışı konuşması

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; üniversiteler ve YÖK hakkında gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, YÖK, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunuyla 6 Kasım 1981'de kuruldu. Amaç, anarşinin kaynağı olarak görülen üniversiteleri düzene sokmaktı. Ancak, yıllar geçtikçe, çözüm olan YÖK, sorun olmaya başladı. Bütün yetkiler YÖK'te ve başkanda toplandı. Rektörler aşırı yetkiyle donatıldı. Kişisel yönetim, öğretim üyelerinin üniversitelerden kaçışını hızlandırdı. Onlar, kurumlarına yabancılaştırıldı. Yöneticilerin göreve gelmesinde seçim yöntemi terk edildi, atamaya geçildi. YÖK Kanunu, yirmi yılda 50'den fazla değişikliğe uğradı; ama, bu değişiklikler, öze ait, öze dönük değildi. Sadece koordinasyon kurulu olarak kalması istenen YÖK, aşırı merkeziyetçi özelliğini korudu. Öğretim üyesi yönünden keyfî uygulamalarla kan kaybeden üniversiteler, bir de kaynak yetmezliğiyle darbe yedi.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerde rekabet kırıldı. Çağdaş düzeyde bilimsel araştırma yapılamaz oldu. Doğal olarak öğrenciler de bu sürecin dışında kaldı. Mevcut yapısıyla dünyanın hiçbir yerinde YÖK gibi bu denli statükocu bir kuruluş kalmadı artık. Bugüne kadar her siyasî parti, YÖK'le ilgili düzenleme yapacağını programına aldı; ama, hiçbirisi şu ana kadar başarılı olmadı. İnşallah, AK Parti hükümeti bu başarıyı gösterecektir.

Değerli arkadaşlar, kamuoyunu aylardır meşgul eden, çeşitli nedenlerle üniversitelerden atılan öğrencilerimiz de, yine, YÖK'le ilgili bir sorun olarak devam etmekte. 2000 yılına kadar her iki yılda bir öğrenci affıyla gündeme gelen ve kısmen -hepsi değil, tamamen bir af değil- bir affetme durumuyla karşı karşıya olan, üniversiteden atılan öğrencilerimiz, son beş yıldır bu konuda hiçbir düzenleme yapılmadığı için çok mağdur durumda kalmışlardır.

Değerli arkadaşlar, son yıllarda büyük malî krizler geçirmiş bir ülke olarak, bu öğrencilerimizin, özellikle ekonomik nedenlerle üniversiteyi bırakıp çalışma hayatına başlamak zorunda kalmalarına, harç yatıramamaları ya da gençlik hataları nedeniyle üniversitelerinden ayrılmalarına, bugün boşta gezmelerine ve yıllardır ilkokulda, ortaokulda, lisede öğrenimini tamamlayıp üniversiteyi de kazanma başarısı gösteren bu gençlerimizin çeşitli nedenlerle üniversitelerden uzaklaştırılmasına ve emeklerinin boşa gitmesine gönlümüz razı değildir. Bunlarla ilgili bir düzenlemenin yapılması ve bu öğrencilerimizin hayata atılmaları ve gerekli eğitimlerini tamamlamaları için çalışmalar yapılmaktadır.

Sayın Millî Eğitim Bakanımızla görüştüm. Bu konuda çalışmaları var. Yine, milletvekili arkadaşlarımızın ve parti grubumuzun bu konudaki kanun teklifleri hazır. Ancak, atılma nedenleri disiplin cezasıyla ilgili olan rakam çok kısmîdir, o da sadece 241'dir. YÖK 'ün verdiği rakam şu anda 67 000 öğrenci. Ancak, sadece örgün öğretimi düşünecek olursak bu rakam çok daha fazladır; çünkü, Açıköğretim Fakültesinde olan öğrencilerle birlikte çok daha fazla bir rakamı ilgilendiriyor ve o kadar da aileyi ilgilendiren bu konunun bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu konuda sayın muhalefet partisinin de üzerine düşen görevi yerine getireceğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, öğrencilerimiz -yaklaşık üç dört aydır bu konuda birlikte çalışıyoruz- gerçekten çok mağdur durumdalar. Buna, muhalefet partisinin, asıl nedenin, eğitimlerini tamamlamak olması gibi bir düşünceyle yaklaşmasını ve bu sorunun kısa sürede çözülmesini bekliyoruz; bu konu da her zaman olduğu gibi bir mutabakatla, bu kadar aileyi ve bu kadar öğrenciyi ilgilendiren sorunun çözümüne katkı sağlamasını muhalefetten bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tunç.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hastaneleri devrederken muhalefet demiyorsunuz; buna da sayınız yetiyor, buyurun yapın; niye muhalefete konuşuyorsunuz?!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biz, sayısal çoğunluğumuza değil, bunun bir mutabakatla, halkın...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - O zaman, niye burada hastanelere olan itirazımızı dikkate almıyorsunuz?

ALİM TUNÇ (Devamla) - Hastanelerle ilgili olan mutabakatımızı da biz sağladık.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - İstersen öyle istemezsen böyle; olur mu öyle şey?!

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekili...

ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sorunları yerinde ve zamanında tartışalım. Şu an için hastanelerle ilgili konuyu enine boyuna tartıştık ve şu anda da gereğini yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, kurulacak üniversitelerle ilgili de sorunlarımız var.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Onun da gereğini yapın o zaman.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Bugün için altyapısını tamamlamış birçok üniversitemiz, kurulmayı bekliyor. Bunlardan, Ege Bölgesinde Uşak İlimizde altyapısını tamamlamış, 4 fakülte, dört yıllık 1 yüksekokul ve 7 meslek yüksekokuluyla, 1 000 kişilik yurduyla, 6 500 öğrencisiyle Uşak Üniversitesi, Sayın Bakanımızın kurmuş olduğu komisyon gereği altyapısını tamamlayan üniversiteler içinde ilk sıralarda yer almakta ve en kısa sürede bu üniversitenin de kurulmasını bekliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

Kâtip üyenin evrakları oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tezkereyi okutuyorum:

B) Tezkereler ve Önergeler

1. - Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliği Türk Grubu ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlarınca aday gösterilen yedek üyelere ait Başkanlık tezkeresi (3/737)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre "Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliği Türk Grubu üyeleri ile Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi"nde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grubu oluşturmak üzere, Siyasî Parti Grup Başkanlarınca aday gösterilen yedek üyelerin isimleri, aynı Kanunun 12 nci maddesi uyarınca, Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                   Bülent Arınç

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Barış İçin Asyalı Parlamentolar Birliği Türk Grubu

Abdulbaki Türkoğlu                                (Elazığ)

Ömer Abuşoğlu                                (Gaziantep)

Zeynep Damla Gürel                                (İstanbul)

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu

Yedek Üyeler

Yakup Kepenek                                (Ankara)

Mehmet Zekai Özcan                                (Ankara)

Ali Osman Sali                                (Balıkesir)

Mustafa Ilıcalı                                (Erzurum)

İnal Batu                                (Hatay)

M. Emin Murat Bilgiç                                (Isparta)

Memduh Hacıoğu                                (İstanbul)

Muharrem Karslı                                (İstanbul)

Zülfü Livaneli                                (İstanbul)

Muzaffer Baştopçu                                (Kocaeli)

Mehmet Çerçi                                (Manisa)

Öner Gülyeşil                                (Siirt)

NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu

Yedek Üyeler

Nevin Gaye Erbatur                                 (Adana)

Abdullah Torun                                (Adana)

Eşref Erdem                                (Ankara)

Eyyüp Sanay                                (Ankara)

Mahmut Koçak                                (Afyon)

Ruhi Açıkgöz                                (Aksaray)

Murat Yıldırım                                (Çorum)

Muzaffer Gülyurt                                (Erzurum)

Zeynep Damla Gürel                                (İstanbul)

Zeynep Armağan Uslu                                (İstanbul)

Zeki Karabayır                                (Kars)

Orhan Ziya Diren                                (Tokat)

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türk Grubu

Yedek Üyeler

Abdullah Çalışkan                                (Adana)

Atilla Koç                                (Aydın)

M. Mehdi Eker                                (Diyarbakır)

Kemal Derviş                                (İstanbul)

Bihlun Tamaylıgil                                (İstanbul)

Mehmet Tekelioğlu                                (İzmir)

Erol Aslan Cebeci                                (Sakarya)

Osman Coşkunoğlu                                (Uşak)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

2. - Konya Milletvekili Muharrem Candan'ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/239)

5.1.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonundaki üyeliğimden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                          Muharrem Candan

                                             Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmına" geçiyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden, teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji,  Tabiî Kaynaklar,  Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına bir üye konuşmuştu.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına söz isteyen Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin'in.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanmasıyla ilgili kanun tasarısı hakkında, şahsî görüş ve düşüncelerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir tespitle sözlerime başlamak isterim. SSK, ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 49'una hem sigortacılık hem de sağlık hizmeti veren bir kurumdur. 25 katrilyona ulaşan dev bir bütçeye, 65 000'e yakın personele, ülke genelinde 148'i hizmet ve eğitim amaçlı hastane olmak üzere, 575 sağlık tesisine sahip, 81 il örgütü olan bir kurumdan söz ediyorum.

Bu kurum, bir yandan sigortacılık hizmeti sunacak, diğer yandan da bu kesimin sağlık hizmetlerini, sağlık işlerini yerine getirecek; bu, olacak şey değildir. AK Parti olarak, vatandaşa daha iyi sağlık hizmeti sunmak için,  sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması gerektiğine inandık ve

                                      

(x) 686 S. Sayılı Basmayazı 5.1.2005 tarihli 47 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

programımıza aldık. Öyle ya, ülke nüfusunun yüzde 49'una sağlık hizmeti sunacaksınız; bu hizmeti, ülkedeki toplam sağlık personelinin sadece yüzde 8'iyle sunacaksınız; bu iş olur mu?! Olursa, ancak geçmişte yaşanıldığı şekilde bir görüntü arz eder. Bu zaruretler karşısında, hükümet programımızda sağlığın bir çatı altında toplanmasını ve koordinasyonunu öngördük; Anayasamızın amir hükmü de buydu.

Diğer taraftan, sağlık hizmetleri sunan bir bakanlığımız var; bu bakanlığın adı Sağlık Bakanlığı; bünyesinde, SSK'daki sağlık personelinin 6 katı sağlık personeli var. Yine Sağlık Bakanlığı bünyesinde binleri aşan tesisler var; aynı zamanda, ülkenin de her tarafında teşkilatlanmış durumda. Sağlık Bakanlığı, hem fiziksel bakımdan hem personel bakımından hem de araç gereç bakımından SSK'nın çok önünde yer almaktadır. Sağlık Bakanlığı tesisleri yüzde 20-30 doluluk oranıyla rantabl çalışamazken, SSK sağlık tesislerinde yüzde 100 doluluk oranıyla karşılaşıyoruz; bunu kabul etmek ve anlamak mümkün değildir.

Netice itibariyle, bu iki kurumu, biri yüksek performansla çalışırken diğerinin boş kalmasına tahammülümüz kalmadığı için, bu ülkenin tek kurumu olarak birleştirmek istedik. AK Parti olarak, bizim sosyal devlet anlayışımıza ters düşen hiçbir ifade burada mevcut değildir. Biz, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığını bir çatı altında toplamayı arzu ederken, bunların bir araya getirilmesinde politik amaçlı hiçbir menfaat yoktur. Biz, sağlık kurumlarımızda yaşanılan içler acısı durumu ortadan kaldırmak istedik. Hekimlerimizin, muayenehanesi ile hastane arasındaki git gelini ortadan kaldırdık. SSK hastanelerinde, birçok tetkik ve tahlil için sekiz ay sonrasına gün verilmekteydi; yakın bir tarih için doktorun muayenehanesine gitmek zorunluydu. Bıçak parası adı altında yaşananlar günlerce basında yer aldı. Muayene olmak için sabahın köründe sıraya girmek, şipşak bir muayeden geçirilmek vatandaşımıza reva görülen bir haksızlıktı. Başka tesislerde vatandaşımız hangi imkânlardan, ne şekilde yararlanıyorsa, SSK'lımız da, aynı yerlerden, aynı şekilde yararlansın dedik. Hastanelerde ilaç kuyruklarına son verdik; onu da, piyasadan ilaç alma imkânına kavuşturduk. Bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızın hepsi birinci sınıf vatandaşlarımızdır; insanlarımız her şeyin en iyisine layıktır. Bunun için, 2003 Temmuzunda, Ortak Kullanım Protokolüyle düğmeye bastık ve dedik ki, ey SSK'lı vatandaşımız, bu ülkede diğer insanlar gibi, sen de, özel ve resmî tüm sağlık kuruluşlarına gidebileceksin. Diğer insanlarımız neden ve nereden yararlanıyorsa sen de yararlanacaksın, senin de hakkın diye kabul ettik. Bizler, bir yıldan fazla uygulama neticesinde gördük ki, SSK'lı hastamızın artık yüzü gülüyor.

Bunu protesto amaçlı, demokratik hakkımızı kullanıyoruz diye karşı eylem yapan sendikaların hareketlerini anlamak mümkün değildir. Otobüslere halkı doldurarak, kimin parasıyla, kimi, nereye taşıyorsun?! Acaba, bu kadar insanı taşımak yerine, bu masraflarla, gelip 2 tane hastane açsalardı daha yararlı olmaz mıydı?! Maalesef, ülkemizde, AK Partiyle bir zihniyet değişikliğinin yaşandığını anlamak ve algılamakta zorluk çekenler var. Sosyal güvenlik hizmetleri olarak, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı bir araya getirilmek istenmektedir; bunda ne zarar vardır?!.

Siyasette temel amaç, insanların mutluluğu için çalışmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - SSK'ya ait sağlık birimlerinin devrine karşı konulması, geçmiş yıllarda yaşanan, satmam sattırmam, devretmem devrettirmem mantığının hâlâ da ortadan kalkmadığını göstermektedir. Bu mantık, çağın çok gerisinde kalmıştır; kimseye de yarar sağlamamaktadır. Sağlık Bakanlığına devredilecek olan bu hastaneler, sinema, opera binası şekline dönüştürülmeyecek, gelecekte de aynı amaçla kullanılacak, işçimize, memurumuza, esnafımıza sağlık hizmeti verecek. Burada yadırganacak ne var?!

Sözlerimi, Sayın Başbakanımızın bir konuşmasından alıntı yaparak bitirmek istiyorum. "Bizi anlama güçlüğü çekenler bizimle aynı heyecanı duymayabilirler; ancak, biz, heyecanımızdan, yaslandığımız değerleriyle varlık kazandığımız zemini kaybetmeden yolumuza devam edeceğiz."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keskin.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, vasıtanızla Sayın Bakanıma şunu tevcih etmek istiyorum. Sağlık hizmetlerinin tek elden planlanması, sağlık politikalarının ülke genelinde aynı şekilde uygulanması ve kurumsal farklılıkların ortadan kaldırılmasının pozitif yansımaları neler olacaktır?

Sağlık hizmetlerinin sunumundaki standardizasyonun yakalanmasına yönelik öngörülen süreç ne kadardır?

Koruyucu sağlık hizmetlerinin etkisi ne olacaktır?

Eşzamanlı olarak başlatılacak aile hekimliği hizmetleriyle birlikte sevk mekanizması nasıl etkilenecektir? Sağlık hizmetleri maliyetlerinin kontrolüne etkisi ne olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sağlık hizmetlerinin ve doktorların büyük çoğunluğu üç büyük kentte yoğunlaşmıştır. Bu yasa çıktığı zaman yurt genelinde bu sağlık hizmetlerini nasıl yayacaksınız; bu yasa bir kolaylık mı getiriyor?

Bağ-Kurluların hastanesi yok ve onlar sağlık hizmetlerinden en kötü yararlanan küme. Şimdi, SSK'lıların elinden de kendi hastanelerini alıyorsunuz, onlar da Bağ-Kurlulara mı benzeyecek; yani, ellerinden alınan bu SSK'lılara daha mı iyi bakılacak ki bu yasa ortaya çıkıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Sağlık Bakanımıza şu sorularımı sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Elmalı İlçemizde yaşadığım bir acı olaya bağlı olarak, Bakanlığınızla ilgili bir durumu dile getirmek istiyorum.

Elmalı İlçemiz, Orta Torosların batısında, Elmalı Platosu üzerinde kurulmuş en eski ilçelerimizden birisidir. Antalya coğrafyası düşünüldüğünde, yazları aynı zamanda yayla olarak da hizmet vermektedir.

Şimdi, devlet hastanemiz mevcut; ancak, uzman hekimlerimiz yok. Yazın, hastaneye 50 metre uzaklıkta, bir yurttaşımız, orta yaşta bir genç kardeşimiz kalp krizi geçiriyor, hastaneye yetiştiriliyor; ama, uzman hekim olmadığı için, maalesef, vefat ediyor. Ben, taziyeye gittiğim zaman, bütün hemşerilerimiz, aile, bu ıstırabı dile getiriyordu.

Sayın Bakanım, ne zaman, Elmalı Hastanesinde uzman hekimlerin eksikliği giderilecek ve tam anlamıyla hizmet veren bir hastane haline getirilip de, Elmalı halkının bu ıstırabına son verilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sorumun iyi anlaşılması açısından, resmî bir belgeden bir paragrafla ilgili bilgi vererek sorumu soracağım. Dünya Bankasının Mart 2003'te yayımladığı "Türkiye: Daha İyi Erişim ve Etkinlik İçin Sağlık Sektörü Reformu" adlı raporunda da, aynı şekilde, Sağlık Bakanlığının, düzenleme, izleme ve politika oluşturma fonksiyonuyla sınırlı kalması gerektiği, Sağlık Bakanlığı ve SSK hastanelerinin idarî ve malî yönden özerk olması gerekliliği, SSK hastanelerinin yarı özerk yapısıyla Sağlık Bakanlığına bu anlamda örnek teşkil ettiği ve sağlık yönetiminin özerkliği için şirket modeliyle genel sağlık sigortası reformuna paralel hastane bazında özerkliğin sağlanmasının önerildiği görülmektedir.

Dünya Bankasıyla, bunları yerine getirmeyi taahhüt ederek, üç yıl sürecek birinci faz kredi anlaşması, Hazine Müsteşarlığınca 11 Haziran 2004 tarihinde imzalanmıştır.

"Bu haliyle, tasarı taslağı, Sağlık Bakanlığının hastane işletmeciliğinden derhal çekilmesini öngören bu anlaşmanın temel unsuruna aykırı bulunmaktadır."

Bu cümleler, biraz evvel, sayın konuşmacının ve Sayın Bakanın, dünden bu yana "özelleştirmeyeceğiz, satmayacağız" söylemleriyle bu resmî belge çelişmiyor mu? Bu belge, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın Sağlık Bakanlığına ve hükümete sunduğu 9 sayfalık notadan bir paragraftır. Sayın Bakanın yanıtlamasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sorulara ayrılan süre tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Işık'ın sorularına cevaben şunu ifade edebilirim: Hakikaten, sağlık hizmetlerinin tek elden planlanması, pozitif yansımalar oluşturacaktır; çünkü, hepimiz biliyoruz ki, sonuçta SSK da olsa, bir kamu kuruluşu olarak, mutlaka devletin kaynakları, devletin imkânları, personel imkânları ve diğer verimlilik gerektiren düzenlemeler, şu anda, maalesef, yeterince yapılamamaktadır. Bir de, biliyorsunuz, bu tasarının ruhunda, yalnızca SSK hastanelerini veya kuruluşlarını Sağlık Bakanlığına almak yok, kamuya ait bütün sağlık kuruluşlarını tek elden yönetmeyi düşünüyoruz. Böylece, bir defa, bir standart birliği sağlanacak, bir rehabilitasyon elde edilecek, kaynaklarımızı hem bina olarak hem ekipman olarak hem insan kaynakları olarak çok daha verimli kullanma imkânına sahip olacağız. Bir küçük il düşünün, burada farklı iki hastanenin, iki acil servisin hizmet vermeye çalışması, hakikaten ikisinin de yarım hizmet vermesiyle sonuçlanıyor. Dolayısıyla, insan kaynaklarımızın kullanımı açısından da, diğer kaynakların kullanımı açısından da pozitif yansımaları olacaktır.

Standardizasyon için öngördüğümüz süreç, yine, en azından, yaklaşık olarak üç ilâ beş yıllık bir süreçtir. Bu husustaki çalışmalarımıza başladık. Hem kamu hastaneleri için hem de özel hastaneler için ortak bir standardizasyon ve akreditasyon sürecini başlatmış durumdayız.

Bir diğer sorunuz da, koruyucu sağlık hizmetleri ve aile hekimliğiyle ilişkilerle ilgili; bu da çok önemli bir soru. Aslında, sistemi bütün olarak düşünmek lazım. Yarın, aile hekimliği yaygınlaştığında, hastanelerin kapısına yığılan insan sayısı azalacaktır. Bugün, Türkiye'de, yüzde 50 civarında müracaatlar doğrudan hastanelere yapılmaktadır. Oysa, aile hekimliğinin yürürlükte olduğu ülkelerde müracaatların yalnızca yüzde 10'u ilâ yüzde 20'si -ülkesine göre değişmek üzere- hastanelere yapılıyor. Dolayısıyla, hastanelerin önündeki ağır yükü, kuyrukları da böylece kaldırmış olacağız.

Maliyete etki açısından şunu söyleyebilirim: Aile hekimliği geliştikçe, birinci basamakta bu işler bitirildikçe, daha ucuza maliyet sağlandığı için sağlık harcamalarındaki kontrolsüz artış da önlenmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, şunu açıkça ifade etmek istiyorum ki, biz, daha çok zenginleşen bir ülke olarak önümüzdeki yıllarda sağlığa elbette daha çok para ayıracağız. Kişi başına sağlık harcamalarımızın artması da kaçınılmazdır; ancak, bunun kontrolsüz bir biçime gelmemesi gerekir ve olması gereken biçimde karşılanması gerekiyor. Dolayısıyla, aile hekimliği de bu koordinasyonla birlikte bunu sağlamış olacak.

Sayın Gazalcı, üç büyük kentteki yoğunlaşmadan bahsetti; kendisi çok haklıdır. Yasa tasarısı, bu hususta doğrudan bir kolaylık getirmiyor. Tabiî ki, biz bir tek yasayla sağlıkta dönüşüm programını gerçekleştireceğiz diye bir iddiamız da yok. Bu, daha çok, personel politikalarıyla alakalıdır. Yapmış olduğumuz atama ve tayin yönetmeliği, bu husustaki uygulamalarımız, dengesizlikleri önleme yolunda geçtiğimiz iki yıl içerisinde bize önemli hamleler kazandırmıştır; ancak, buna kararlılıkla devam edeceğiz. Kararlılıkla devam etmezsek, hakikaten işi başarmamız zor. Onun için, önümüzdeki yıllar boyunca, en aşağı beş on yıl boyunca, hizmete yeni başlayan hekimlerimizi, sağlık çalışanlarımızı yalnızca ihtiyaçlı bölgelerde başlatmak zorundayız; nakiller konusunda da bunu yapıyoruz. Eskiden, yönetmeliğimiz, doğrudan belli bölgelerden büyük şehirlere gitmeyi mümkün kılıyordu; ama, bugün, bu, artık mümkün değildir. Siz, Şırnak'ta üç sene çalışmışsanız, buradan ayrılacağınız zaman, ihtiyaç olan bir başka ile gideceksiniz; ama, eğer, Ankara'da, İzmir'de, İstanbul'da sayı yeterliyse, buralara nakil yapamayacağız. Şu andaki uygulamamız da bu şekildedir.

Bağ-Kurlular, hastaneleri olmadığı için hizmetten en kötü yararlanan küme değildir. Bu doğru olsaydı, o zaman, devlet memurlarının, emeklilerin ve diğer kişilerin de hizmetten çok kötü yararlanmaları gerekirdi. Burada, sağlık sigortacılığının geliştirilmesiyle ilgili bir sorunla karşı karşıyayız. Bağ-Kurlularımızın hizmetten yararlanmasındaki en önemli sıkıntılardan biri, primini ödeyemeyen vatandaşlarımızdır. Bütün bunları da, genel sağlık sigortasının mantığı içerisinde, önümüzdeki günlerde çözeceğiz.

Sayın Emek'in sorusuna cevaben şunu ifade etmek isterim: Doğrusu, şu anda, Elmalı'nın nüfusunu, konumunu, tam olarak, detaylarıyla bilmiyorum; ama, önümüzdeki program şudur: Bütün ilçelerimizde, 112 acil servislerimizi, 24 saat çalışan düzenli servisler haline getiriyoruz. Şu andaki programımız bu. Eğer ilçe belli bir nüfusa sahipse, bir cazibe merkeziyse, bu ilçelere mutlaka uzman hekimler koyacağız; ancak, Antalya, hekim sayısı açısından, aslında oldukça önde gelen illerimizden biri. Dolayısıyla, yeni personel dağılım cetvellerimiz ve hizmet puanlarımız çerçevesinde, eğer Elmalı İlçemize uzman vermemiz gerekiyorsa, bu, büyük ihtimalle Antalya'nın içerisinden oraya vermek şeklinde olacak. Önümüzdeki günlerde bunları da inşallah geliştirmiş olacağız.

Sayın Çetin'in Dünya Bankasıyla ilgili sorusuna da kısaca cevap vereyim. Sayın Çetin, burada, enteresan bir şeyle karşılaşıyoruz. Bir taraftan bize diyorsunuz ki: "Siz, Dünya Bankasının projesini uyguluyorsunuz. " Sonra, bir başka soruda diyorsunuz ki: "Dünya Bankasının projesine niye uymuyorsunuz?"

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yok; Dünya Bankası projesini uyguluyorsunuz, tam onu söylüyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir defa, Dünya Bankası projesini falan iyi okumak lazım. Biz, Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında, yepyeni, orijinal, ulusal bir model geliştirdik.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ulusal değil ama...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu hususta Dünya Bankasıyla yapılan anlaşmalar, yalnızca bizim geliştirdiğimiz programı bir destekleme projesidir, adı da budur. Dolayısıyla, bugün, biz, o projenin, Dünya Bankasıyla aktedilmiş olan projenin de çok önündeyiz ve asla, programımızı hazırlarken, Dünya Bankasının veya bir başkasının projeleriyle yola çıkmadık. Dolayısıyla, bazı konular birbiriyle örtüşebilir bizim programımızda, bazı konular birbiriyle örtüşmeyebilir; bu, çok tabiîdir. Şimdi, bir destek projesi, elbette, bizim programımızı destekleme mahiyetinde bize destek olacaktır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır, destek programı değil Sayın Bakan. Belge sizde var; iyi okursanız daha iyi anlarsınız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Dünya Bankasıyla aktettiğimiz projenin ismi Sağlıkta Dönüşüm Programını Destekleme Projesidir.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, süre tamamlandı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bir de şunu söyleyeyim: Bu belgelerin hiçbirinde özelleştirmeyle, satmayla ilgili bir şey de yoktur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bunu Çalışma Bakanımız söylüyor. Çalışma Bakanlığının resmî belgesi; o, size yazdığı yazı.

BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum

Sayın milletvekilleri, soru sorma konusunda bir açıklama yapmak istiyorum. Soru sormak için sisteme giren sayın milletvekillerinin, ancak ilgili madde görüşülürken, daha doğrusu, madde görüşülmeye başlandıktan sonra girmeleri söz konusu olduğu için, şimdiye kadar sisteme giren arkadaşlarımızın talepleri değerlendirilmeyecektir.

Madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (b) bendindeki "Bu Kanun kapsamına giren" ibaresinden sonra gelmek üzere "Kamu" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "Kurum Tabiplikleri" ibaresinin "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Tabiplikleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendinde geçen "ile her ne ad altında olursa olsun" ibaresini "ve bunlara benzer" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "tüm birimleri" ibaresinin "tüm sağlık birimleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (c) bendinde geçen "hizmet kapasitesi" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve esasları" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin (d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Ali Meral

Ahmet Küçük

İzzet Çetin

 

Ankara

Çanakkale

Kocaeli

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ramazan Kerim Özkan

Rasim Çakır

 

Malatya

Burdur

Edirne

BAŞKAN - Son önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Ali Meral

Ahmet Küçük

İzzet Çetin

 

Ankara

Çanakkale

Kocaeli

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ramazan Kerim Özkan

Rasim Çakır

 

Malatya

Burdur

Edirne

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, önerge üzerinde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, 3 üncü maddeyle ilgili, tanımlarla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Konunun iyi anlaşılması açısından, özellikle SSK hastanelerinin devri konusunda, hem sayın AKP sözcülerinin hem de Sayın Bakanın söylemleriyle resmî belgelerin bile çeliştiğini ortaya koymak gerekir. Biraz evvel Sayın Bakanımıza sorduğum soru, resmî bir belge ve Çalışma Bakanlığının hükümete yazmış olduğu genel değerlendirme yazısından, Başbakanlığa yazdığı genel değerlendirme yazısından alınan bir metin.

Sayın Bakanımız, bu sorumu açıklığa kavuştururken, bize, AKP'nin Sağlıkta Dönüşüm Programından söz etti. Tabiî, AKP Hükümetinin Türkiye'nin sağlık ortamında yapmaya çalıştığı düzenlemelere vermiş olduğu bir ad Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Aslında, içerik olarak, yirmibeş yıldan bu yana yapılmak istenenlerden de bir farkı olmamakla birlikte, AKP Hükümeti "bu düzenlemeleri her ne pahasına olursa olsun yaşama geçireceğim" diyor.

Bunun ayrıntısına bakıldığı zaman, Sağlıkta Dönüşüm Programının omurgasını oluşturan temel düzenlemeler şunlar: Sağlık finansmanı ile sağlık sunumunu ayırmak; genel sağlık sigortası ve temel teminat paketini oluşturmak; SSK sağlık kurumlarını tasfiye etmek; sağlıkocaklarının yok edilmesi ve aile hekimliği sisteminin getirilmesi; sağlık kurumlarının işletmeye dönüştürülmesi; sağlık kurumlarının ve hastanelerin özelleştirilmesi; tüm sağlık çalışanlarının sözleşmeli statüye getirilmesi gibi temel işlevleri var.

Şimdi, benim sorduğum soru ile Sayın Bakanın verdiği yanıt arasında fark var. Bunu ben söylemiyorum; Sayın Çalışma Bakanımız Başbakanlığa yazıyor; diyor ki: "Dünya Bankası ile Hazine Müsteşarlığı 11 Haziran 2004 tarihinde bir protokol imzalıyor." Buradaki protokolde, Sağlık Bakanlığının hastane işletmeciliğinden derhal çekilmesini öngören bir anlaşmadan söz ediyor. Bunun da hukukî dayanağını, yine Dünya Bankasının Mart 2003'te yayımladığı "Türkiye: Daha İyi Erişim ve Etkinlik İçin Sağlık Reformu" adlı raporuna dayandırıyor. O raporda, Sağlık Bakanlığının sağlıkla, hastane işletmeciliğiyle uğraşmaması gerektiğini; hastanelerin işletmeye, vatandaşın müşteriye dönüştürülmesi gerektiğini içeren hükümler var; çok açık. Bu belge sizde, eğer elinizde yoksa, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Başbakanlığa yazdığı metin, 9 sayfalık metin elinizde yoksa, fotokopisini sizlere dağıtabilirim; yani, dün ve bugün söylüyoruz, bu SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devri ve oradan yerel yönetimlere, oradan da piyasaya, yani, özel sektöre devrinin burada yolu yapılıyor, önü açılıyor; söylemeye çalıştığımız bu.

Hiçbirimiz, SSK sağlık kuruluşlarındaki ya da Sağlık Bakanlığına ait hastanelerdeki kuyruklardan, kötü muameleden ya da rehin kalmadan, bıçak parasından mutlu değiliz. Bunların düzeltilmesi, iktidarın da, muhalefetin de görevi; çünkü, yurttaşlarımız oralardan iyi hizmet alamıyor; ama, daha kötüsünü AKP'ye Dünya Bankası yap diyor; parası olan sağlık hizmeti alsın, hastaneye gitsin, parası olmayan başının çaresine baksın diyor.

Şimdi, genel sağlık sigortasını çıkaracağız. Yeşilkart var vatandaşlarımızda. Tüm yurttaşlarımızı o genel sağlık sisteminin içine alacağız; ama, uzun süreli tedavileri, sürekli kontrol altında tutulması gereken hastaları içeren bir modelden son derece uzak ve üstelik dünya o sistemden uzaklaşmaya başladığı bir dönemde, bize deniliyor ki, sen genel sağlık sigortasını, aile hekimliğini ve SSK sağlık kuruluşlarını gözden geçir, onları çıkar, SSK hastanelerini devret. Dünya Bankası, sadece SSK'yı devret demiyor; Sağlık Bakanlığına, sen, hastane işletmeciliğini de bırak, o işi özel yapsın diyor.

22 maddesi Cumhurbaşkanımız tarafından geri gönderilen Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Kanunun 5 inci maddesinde, özel sektörün faaliyet gösterdiği alanlarda kamunun hizmet üretmemesi, yatırım yapmaması da açıkça ortada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - O nedenle, doğruları konuşalım burada; yani, bugün, SSK hastaneleri ve diğer hastanelerdeki kötülükleri, rahatsızlıkları ortaya koyup, bunları elden çıkaralım diye buraya gelmek, hiç doğru bir yaklaşım değil.

Halkı, çalışanları, işverenleri ve bizi, tüm parlamenterleri doğru bilgilerle aydınlatmanızı diliyor; saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin (d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                               Bayram Ali Meral (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Meral, konuşacak mısınız; gerekçeyi mi okutayım?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasamızda sosyal devlet ilkesine yer verilmesine karşın, son yıllarda yapılmak istenilen düzenlemelerle, sınırları Anayasayla çizilmiş bu ilkeden uzaklaşma çabaları yoğunlaşmıştır. Bu tasarıyla yapılmak istenen de sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde, sağlık sunumunu önce yerel yönetimlere sonra da özel sektöre devrederek, sağlık hakkının ortadan kaldırılmasının başlangıç adımının atılmasıdır.

Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin düzenleme, Anayasaya aykırılıklar içeren, konunun sosyal ve malî boyutları yeterince irdelenmeden hazırlanmış, hukukî açıdan eksik ve yanlışlarla dolu, özensiz olarak hazırlanmış bir düzenleme niteliğindedir.

Yasa yapma sürecinde bazı kamu kurumları arasında bile bir uzlaşı aranmadan TBMM'ye sevk edilmiştir. Yasa tasarısı üzerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 24 Eylül 2004 tarihli değerlendirmesinde şu tespitlerde bulunulmuştur:

Tasarının genel gerekçesinde; Anayasanın 56 ncı maddesinde "Devlet sağlık kuruluşlarının tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler" ibaresine dayanılarak, planlama ve düzenlemenin tek elden yapılması sonucuna varıldığı görülmektedir. Oysa bu hükmün tek elden hizmet sunmak olarak yorumlanması mümkün değildir; çünkü, aynı maddenin devamında "Devlet bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir" hükmüyle güçlü bir şekilde Sağlık Bakanlığı dışında da sağlık hizmeti sunulacağı ifade edilmektedir.

Kişinin malı üzerindeki tasarruf işleminin "iradî" olması esas olup, yasayla mülkiyet hakkının ücretsiz "gayri iradî" devredilebilecek olması devletleştirme kavramını çağrıştırabilecektir.

Vatandaşların sosyal güvenlik haklarını elde etmelerini sağlamakla görevli kılınan kurumlardan biri olan Sosyal Sigortalar Kurumunun; işçi ve işverenlerin prim ödemeleriyle elde ettiği varlıklarının önemli  bir kısmını oluşturan sağlık tesislerinin gayri iradî olarak Sağlık Bakanlığına devri, Anayasanın sosyal güvenlik hakkını düzenleyen 60 ıncı maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Sağlık Sosyal Sigortalar Kurumu organlarının malvarlığının oluşumundaki yapılanma ve işleyişinin gözardı edilerek bir tasarrufta bulunulması hukuken sakıncalar doğurabilir.

Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi halinde, 2004 yılında SSK'ya 3,7 katrilyon TL, 2005 yılında ise 4,2 katrilyon TL ek yük gelecektir. Bu da hazinenin Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını karşılamadaki yükünün artması ve genel makroekonomik dengelerin etkilenmesi anlamına gelmektedir.

Hizmet satın alım çalışmalarının SSK tarafından tamamlanmamış olması maliyetleri artıracaktır.

İşletme özerkliği sağlanmadığı sürece ilaç ve tıbbî malzeme alımında maliyet artışları olması kaçınılmazdır.

Sağlık sisteminin tek çatı altında toplanması ve genel sağlık sigortasına geçilmesi düşünülen bir ortamda bilgi teknolojileri altyapısı kurulmadan uygulama ciddî maliyet artışlarıyla sonuçlanacaktır.

Tasarı kurumla dolaysız ilgileri olan DİSK, Türk-İş, KESK, TTB, TİSK gibi tarafların katılımı olmaksızın hazırlanmıştır. Söz konusu kuruluşlar üyeleri ve meslek mensupları nedeniyle dolaysız olarak kamu sağlık kuruluşlarının ve SSK'nın unsurları durumundadır. Bu kurumlara rağmen hazırlanan tasarı gerek demokratik katılımcılığın ihlal edilmesi gerekse aidat ödeyen milyonlarca çalışanın yok sayılması anlamına gelmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçeler ışığında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini de alarak 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinin yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (c) bendinde geçen "hizmet kapasitesi" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve esasları" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önerilen bu değişiklikle, kurum tabipliğinin hizmet esaslarının Sağlık Bakanlığınca belirlenmesi kuralı benimsenmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "tüm birimleri" ibaresinin "tüm sağlık birimleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendinde geçen "ile her ne ad altında olursa olsun" ibaresinin "ve bunlara benzer" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önerilen değişiklikle (d) bendinin kanun tekniğine uygunluğunun sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (d) bendindeki "Kurum Tabiplikleri" ibaresinin "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Tabiplikleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin (b) bendindeki "bu kanun kapsamına giren" ibaresinden sonra gelmek üzere "kamu" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi okutmadan önce, sisteme giren ve soru sormak isteyen arkadaşlarımızın, 4 üncü madde okunmaya başlandıktan sonra sisteme girmelerini rica ediyorum ve isimlerini siliyorum.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri

MADDE  4. - Kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ilişkin her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar, taşınmazlar ve taşıtlarla birlikte, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olanlar rayiç bedeli karşılığında, diğerleri bedelsiz olarak aşağıdaki usul ve esaslar çerçevesinde Bakanlığa devredilmiştir.

a) Genel ve katma bütçeli idarelerden devredilen sağlık birimlerinde istihdam edilen personele ve buralarda kullanılan araç, gereç, malzeme, demirbaş ve taşıt alımı ile bunların bakım ve onarım giderlerine ilişkin olarak belirlenmiş bütçe ödeneklerinin devir tarihi itibarıyla kalan tutarlarını, Bakanlık bütçesinin ilgili tertiplerine aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

b) Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde;

1) Devredilen her bir sağlık birimi için biri Maliye Bakanlığı, biri Bakanlık ve biri de sağlık birimi devredilen kamu kurum ve kuruluşlarından olmak üzere üç kişilik bir komisyon kurulur. Komisyonun başkanlığını Maliye Bakanlığı adına görevlendirilen kişi yapar. Komisyonlar tarafından sağlık birimlerinin devre konu taşınırları, taşınmazları, taşıtları ve mevcut personeli tespit edilerek tutanağa bağlanır. Komisyonların personel tespitine ilişkin tutanakları ile devredilen sağlık birimlerine ait boş kadro ve pozisyonlar Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca kesinleştirilir.

2) Sosyal Sigortalar Kurumuna ait sağlık birimlerinin devre konu taşınır, taşınmaz ve taşıtlarının bedeli Maliye Bakanlığı temsilcisinin koordinatörlüğünde, Bakanlık ve Sosyal Sigortalar Kurumu temsilcilerinden oluşan komisyonlar tarafından tespit edilir. Anılan bedel Hazine tarafından karşılanır. Bu bedelin ödenme süresi ve şartları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Komisyonlar, bedel tespit ederken gerektiğinde, bedelin hesabında kullanılacak fiyatları, belediye, ticaret odası, sanayi odası, borsa gibi kuruluşlardan veya bilirkişilerden soruşturur. Taşınmazlarda bu işler için kanunların verdiği yetkiye dayanılarak ilgili dairelerce tespit edilmiş birim fiyatlar varsa, bunlar da dikkate alınır. Komisyonların teşkili ile çalışma usûl ve esasları Bakanlık ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca belirlenir.

c) Devredilen sağlık birimleri ile ilgili olarak; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına ilişkin sözleşmeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ile kamu kurum ve kuruluşları leh ve aleyhine adlî ve idarî yargıda sağlık hizmeti sunumundan, iyileştirici tıbbî malzeme alımından dolayı ve sağlık hizmeti sunan personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra takipleri, Bakanlık husumetiyle yürütülür, bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçer.

Devredilen sağlık birimleriyle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına; sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ve davalar dolayısıyla bankalarca verilmiş olan teminat mektupları ile ipotek belgeleri hiçbir işleme gerek olmadan Bakanlık muhatap alınarak verilmiş sayılır.

d) Devredilen sağlık birimleri ile bunlara ait taşınır, taşınmaz ve taşıtlardan ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına şartlı olarak bağışlananların, devirden sonra da bağışlama şartlarına uygun olarak kullanılmasına devam edilir.

e) Devredilen sağlık birimlerinin, kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazi, arsa ve binaların bir kısmında hizmet vermesi halinde, bunların komisyonlarca tespit edilecek kısımları gerektiğinde ifraz edilerek veya kat mülkiyeti ya da kat irtifakı kurularak Bakanlığa devredilir. Bu kısımların tespitinde; Sosyal Sigortalar Kurumunun ihtiyacı, hizmetin etkin ve verimli sunulması ve geleceğe yönelik kapasite ihtiyacı göz önünde bulundurulur. Binaların bir kısmında hizmet sunulan sağlık birimlerinin devrinde komisyonlarca, devrin taşınır, taşıtlar ve personel ile sınırlı tutulmasına da karar verilebilir.

f) Bu Kanunla Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait taşınmazların mülkiyeti tapuda re'sen Hazine adına tescil edildikten sonra bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır.

Sağlık yardım sandıklarının fiilen devredilen sağlık birimleri tarafından kullanılmakta olan taşınır ve taşınmazlarının komisyonca belirlenecek bedeli, sandıkça kabul edilmesi halinde bu sandıklara ödenir.

g) Bu Kanunla kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Bakanlığa devredilmesi ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri ile bu işlemlere ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmaya, esas ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili Cemal Uysal söz istemiştir.

Buyurun Sayın Uysal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL UYSAL (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık, hem çok önemli hem de çok sorunlu bir konu. Doğal olarak, muhalefet, çok geniş kitleyi ilgilendiren bu konuda, tabiî ki, siyasî tavrını, özellikle de SSK hastanelerinin devri konusunda ortaya koymuştur; gerçekten de, buna şiddetle karşıdır. O kuruluşta, aşağı yukarı yirmi yıl görev yapmış bir insan sıfatıyla şunu ifade edeyim ki, getirilecek olan sistem, hem Sosyal Sigortalar Kurumu için hem de Türkiye'nin geneli için bugünkünden çok daha iyi olacaktır.

Sayın muhalefet temsilcileri, burada -dünkü ve bugünkü konuşmalarından edindiğim kadarıyla- yeni sistemin bir özelleştirme mahiyetinde olduğu ve hastaları müşteri, hastaneleri de işletme haline getireceğini ifade ediyorlar; gerçek, bunun tam tersidir. Neden tam tersidir; burada, sağlık hizmeti daha fazla kamulaştırılıyor. Bunu şunun için ifade ediyorum: Genel sağlık sigortasıyla primli rejime geçileceği için, hiç kimse, cebinden ne doktora ne hastaneye ne de ilaca para ödeyecektir; bu, bir gerçektir.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Nereden?..

CEMAL UYSAL (Devamla) - Ama, bugünkü durumu ifade edeyim: Bugün, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kura tabi olup da prim ödeyen yüz binlerce insan, bu primleri ödedikleri halde, ne Sosyal Sigortalar Kurumundan ne de Bağ-Kurdan hizmet satın almamaktadırlar. Neden almıyorlar; hizmet kalitesiz olduğu için almıyorlar, daha doğrusu, oralarda büyük bir sıkıntı olduğu için almıyorlar; ama, getirilecek olan bu sistemde, hiç kimse, cebinden bir ödeme yapmayacak; ilacı da, hastane hizmetlerini de, hekim hizmetlerini de ücretsiz olarak alacak.

Bir çelişki de şu: Dün konuşan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu "bu, bir mülkiyet sorunu değildir; bu, tamamen organizasyonla ilgili bir sorundur" dedi. Bir baktım, Sayın Öktem de "biz, hastanelerin devrine karşı değiliz; bu, bir mülkiyet sorunudur, SSK hastanelerine elkonuluyor" dedi. Gerçekten, böyle bir şey yok. Bakın, bu, çok genel bir kompleksin; yani, yapılmakta olan büyük bir reformun bir ayağıdır, kurumsal altyapının tamamlanmasıyla ilgili bir ayaktır. SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle, Sosyal Sigortalar Kurumu mensupları, oradan hizmet alanlar hiçbir sıkıntı çekmeyecekler, hiçbir mağduriyetleri olmayacaktır.

Burada, tamamen sosyal güvenlik esprisi dışında, özellikle özel sigorta sisteminde cari olan bir paket programından falan bahsediliyor. O paket program, sosyal güvenlik sisteminde yoktur; yani, sosyal güvenlik sisteminde, esasen, tabiî ki, sigorta kolları itibariyle bir paket programı vardır; ama, onu satın alma konusunda hiçbir sıkıntı yoktur. Bugünkü normlar; yani, bütün hastalıklar, bütün hastalık riskleri, bugün olduğu gibi, o sistemde de karşılanacaktır ve o sistemde de sadece prim alınacaktır.

Bakın, bu sistemin, daha çok kamulaştırma haline gelmesinin diğer bir özelliği de, bugün, aşağı yukarı nüfusun yüzde 87'si sağlık sigortası kapsamında olduğu halde, Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre, sağlık giderlerinin yüzde 28'i özel olarak yapılmaktadır. Bunun bugünkü bedeli aşağı yukarı 4 milyar dolardır; yani, sisteme prim ödediği halde, vatandaşlar, sağlık sistemine, cebinden de aşağı yukarı 3-4 milyar dolar para harcamaktadırlar.

Bu rejim nedir; bu rejimin iki temel unsuru var; bir tanesi yaşlılık sigortası, emeklilik sigortası; bir tanesi de sağlık sigortası. Zaten, yeni sistemde, Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur olmayacağı ve onlar, bir sigorta kurumu kapsamında, yaşlılık sigortası, emeklilik sigortası rejimi içerisinde toplanacakları için, onların bir sağlık primi almaları söz konusu değildir ve hastane işletmeleri de söz konusu değildir. Yarın, tasarı buraya geldiği zaman, Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur kaldırılıp, yerlerine Emeklilik Sigortası Kurumu kurulduğu zaman, bu kurum, sadece, emeklilik primi tahsil ettiği zaman, sağlık primini de genel sağlık sigortası tahsil ettiği zaman, o sistem içerisinde; yani, emeklilik rejimi içerisinde prim almayacağı için, bir sağlık ünitesinin bulunması mümkün değildir.

Sosyal Sigortalar Kurumunda bulunduğumuz zaman içerisinde yapılan genel kurullarda, yıllardan beri, o genel kurulların öncesinde veya sonrasında -onbeş yirmi sene önce- üniversitelerden akademisyenler de çağırılmak suretiyle paneller düzenlenirdi. O panellere katılan hocalarımız, çok değerli sosyal politika profesörleri "sağlığı Sosyal Sigortalar Kurumunun içinden çıkarın; bu, sosyal güvenlik rejimi içerisinde olamaz, ayrı bir birim haline gelsin" diye defalarca söylemişlerdir ve bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet üretmektedir; ama, geçtiğimiz yılın 10'uncu ayına kadar, yapılan anlaşmalar sonucunda, 33 000 000 kişi, Sağlık Bakanlığı hastanelerinden hizmet satın almıştır; 33 000 000 kişi... Yani, Sosyal Sigortalar hastaneleri, artık, kapasite olarak, yeterli değil ve zaten, biraz evvel ifade ettiğim yeni sistem içerisinde de, sigorta kapsamında sadece sağlık sigortası ve yaşlılık sigortası olacağı, işletmecilik olmayacağı için, orada yer alması da mümkün değil.

Tabiî, bunun çok gerilerine gittiğimiz zaman, bakıyoruz, Devlet Demiryolları hastaneleri Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmiş, Makine ve Kimyanın hastaneleri devredilmiş, Zonguldak'ta Amele Birliğinin hastanesi devredilmiş. Bundan evvel de bu devirler yapılmış, şimdi de Sosyal Sigortalar Kurumunun hastaneleri Sağlık Bakanlığına devrediliyor. Bu devir, genel bir politikanın, genel bir reformun temel ayaklarından biri olacak ve hiç şüpheniz olmasın, yeni rejim çok daha iyi olacak.

Bakın, Türkiye'de, özellikle sağlık alanında, biz, daha, kurumsal altyapıyı konuşuyoruz, esasında meselenin lafzını konuşuyoruz, daha, ruhuna gelmedik, ona da geleceğiz; ona da, o tasarılar, temel reformlar geldiği zaman geleceğiz.

Türkiye'de bir hastane yönetimi sorunu vardır. Özel sektör, 2010 yılının, 2020 yılının yöneticilerini (management'ını) bugünden belirlemiş, insanları belirlemiş "2010 yılında, 2020 yılında benim yöneticim bu olacak" diyor. Biz, hastaneleri çok amatörce yönetiyoruz. 30-35 yaşında bir genel cerrahı, 30 yaşında bir beyin mütehassısını, 30 yaşında bir dahiliye mütehassısını, hiçbir yönetim tecrübesi olmadığı halde, 1 500 yataklı hastaneye, 1 500 de çalışanı var, 3 000 kişinin başına amir yapıyoruz. Bunu, bir defa, dikkate almamız lazım, buraya yönetici yetiştirmemiz lazım; yoksa, dünyanın en kritik alanı olan sağlık alanı gibi çok önemli bir alanda böyle amatörce yönetimlerle hastaneleri iyi bir duruma getiremeyiz. Zaten, gerçekten de, bu organizasyon kurulduktan, kurumsal altyapı hallolduktan sonra, sağlık hizmetlerinin içeriğine, onların kalitesinin artırılmasına, bunun için tedbirlerin alınmasına sıra gelecek. Bütün bu sistem, gayri safî hâsılanın yüzde 19'u, Türkiye'de, sosyal politikayla ilgili. Bu, aşağı yukarı bugün 60 milyar dolar yapıyor. Sosyal Sigortalar Kurumu, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve sağlık kapsamına alınacak tüm nüfus da dahil edildiğinde, Türkiye'de, aşağı yukarı 50 milyar dolarlık -ki, bugün 40 milyar dolar civarındadır- bir prim tahsilatı yapılacak. Hem hizmetin kalitesi hem de bu primlerin tahsili fevkalade önemli bir hale gelecek, yeni rejim bunu, bir kompleks olarak çok tutarlı bir sistem içinde yapacak. Şunu tekrar ifade ediyorum: Hiçbir zaman özelleşmeyecek, kamu sosyal güvenliği, bugünkü normları ve standartları daha da ileri götürülmek suretiyle devam edecek, hiç kimse cebinden para ödemeyecek, ödemesi de, zaten, primli rejimde mümkün değil ve sistem çok daha rasyonel olacak.

Bakın, hükümetimiz, genel olarak, Türkiye'de yerelleşmeye önem veriyor; ama, burada bir merkezî yapıya doğru gidiyor; yani, pragmatik olarak, rasyonel olarak konulara yaklaşıyor. Bundan kimsenin endişesi olmasın.

Ben, bu tasarının, bugünkü sistemi çok daha ileriye götüreceğine inanıyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Uysal.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Niğde Milletvekili Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde)- Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının en önemli maddesi, bir anlamda temel maddesi, kalbi; ama, önemli olduğu kadar da, evrensel hukuk kurallarına, Anayasaya aykırı olan maddesi.

İki gündür bir tasarı görüşüyoruz. Tasarıda, Anamuhalefet Partisinin sözcüleri çıkıyor bir şeyler anlatıyor, iktidar sözcüleri de çıkıyor bir şeyler anlatıyor.

Değerli arkadaşlarım, görülen odur ki, bir sağırlar diyaloğu götürülüyor; herkes, anladığını anlamazdan geliyor. Şimdi, buraya çıkıp, Anamuhalefet sözcülerinden hiçbirisi "SSK hastaneleri çok iyi hizmet veriyor; bravo, onlara 10 numara" demedi. Böyle bir şey yok. SSK hastanelerinde hizmet kalitesinin  kötü olduğunu hepimiz biliyoruz,  devlet hastanesinde de kötü olduğunu biliyoruz. Bu, başka bir şey; burada tartıştığımız bu değil.

Değerli arkadaşlarım, tartıştığımız şu; ikidebir, siz de sağlığı bütüncül politikaya kavuşturacağız dediniz, bakın sizin programınızda da var filan diye söylüyorsunuz ya; buradaki mesele şu, şimdi, anlaşılması gereken meseleyi iyi anlayalım. Hukuka uygun davranır hukuk devleti, hukuku çiğneyerek hukuk devleti olunmaz. Cumhuriyet Halk Partisinin programında -dün, Genel Başkanım da açıkladı- "işçilerin hakları saklı kalmak kaydıyla yönetimini" diyor; mülkiyetini değil. Mülkiyeti, binlerce işçinin ve işverenin primiyle oluşturulmuştur. Şimdi burada yapılan iş bu değil. İkisinin birbirinden ne farkı var canım, elimizde iki yağlı hamur; birine şeker katıyor pişiriyorsunuz kurabiye oluyor, birine şap katıyorsunuz kurabiye olmuyor; olmaz tabiî kurabiye, ona şap kattınız. Olmaz tabiî kurabiye...

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Yanlış söylüyorsunuz, hiç alakası yok.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin ne yapacağını programından...

Siz, tabiî ki, sosyaldemokrat değilsiniz, anlayamayabilirsiniz; sorun, anlatalım. Kopya çekme ihtiyacı içerisindeyseniz, buna gerek yok, biz anlatalım size.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Siz anlasanız problem yok zaten.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bakın, şimdi, bu yasa neyi öngörüyor değerli arkadaşlarım; SSK'nın mülkiyetinde bulunan hastanelerin sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devrini öngörüyor. Peki, SSK bir tüzelkişilik midir; 48 kişilik bir genel kurulu var, içinde 15 işçi temsilcisi var, 15 işveren temsilcisi var, 5 emekli temsilcisi var, 2 yurt dışında çalışan işçi temsilcisi var, iş hukuku profesörleri var vesaire... 1 başkan, 8 de yönetim kurulu üyesi var; içinde, işçi temsilcisi var, işveren temsilcisi var, emekli temsilcisi var. Yani, SSK Genel Müdürlüğü, bir tüzelkişilik ve kanununda da yazıldığı gibi özel hukuk hükümlerine tabidir; yani Orhan Eraslan gibi, yani Sağlık Bakanı Recep Bey gibi bir kişi. Hastaneler de bunların malvarlığı. Bu kanun tasarısını görüştüğümüz şu saatlerde, şu dakikalarda bile, teorik olarak -pratikte yetişir, yetişmez; o ayrı- SSK Yönetim Kurulu, tüm hastanelerini satma hakkına sahip; neyi görüşüyorsunuz kardeşim, ben, malımı sattım diyebilme hakkına sahip; Anayasa Mahkemesi kararı burada.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Dün yok dediler, ne oldu?!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Efendim, Anayasa Mahkemesi kararı burada.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Onu okumamışlar.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Onu okumamışsınız...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Halil Bey, ben size vereyim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir şeyi görüşüyoruz, kanun çıkarıyoruz. Bu kanun neye müdahale ediyor; kişiler arasında özel hukuk ilişkilerine müdahale ediyor. Yani, SSK'nın mallarına kanunla elkoyuyoruz. O zaman, bedelini ödemeden, bir holdingin malına da kanunla elkoyun veya vatandaşın da -vatandaş Ahmet'in de, Ali'nin de- malına elkoyun. Yapılan işlem...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ne alakası var?!.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bakın, alakası var.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Elkoyup da eve mi götürüyoruz?!

BAŞKAN - Sayın Kafkas...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Arkadaşlarım, dün, soru sormak için söz istemiştim; sıra gelmedi. Sayın Bakana, kamu malının devlet malından farkı nedir, arasındaki farklar nedir diye soracaktım. Bakın, SSK Kanununda yazıyor: "SSK malları devlet malı sayılır." Yani, devlet malı değil, sayılır, onun gibi korunur... Şimdi, burada, bunun anlamı şudur: SSK'nın malı, devletin mamelekinde değildir, patrimuanında değildir. O, kamu tüzelkişisinin, özel hukuk hükümlerine göre, mülkiyetinde olan bir maldır. Bu mala elkoyuyoruz.

Bizim hukukumuzda ve evrensel hukukta, dünyanın her ülkesinde, mülkiyetin değişmesinin biçimleri vardır. Nedir bunlar değerli arkadaşlarım; sayalım; biri satım, biri hibe, yani, bağış, biri trampa, yani, takas, biri mirastan intikal, biri kamulaştırma. Bunlardan hangisi buna uyuyor; bir bakalım, bir irdeleyelim.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Kamulaştırma...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Biz, SSK'nın mallarını, hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrettiriyoruz. Bu bir satış mıdır arkadaşlar, satış olabilmesi için iki özgür irade olması lazım; birisi, satıcının iradesi; yani, SSK Yönetim Kurulunun iradesi, birisi alıcının iradesi; satış aktinin gerçekleşmesi için bu şart. İkincisi, bir satış bedeli olması lazım. Böyle bir irade var mı; yok. Satıcı benim malım satılık demiyor, Sağlık Bakanlığı biz alacağız diyor; satıcı, satmıyor. Üçüncüsü, bedel. Bedel var mı değerli arkadaşlarım; yok. Satışın gerçekleşebilmesi için bedelin kayıtsız şartsız olması gerekir. Bakanlar Kurulu diyor ki: "Rayiç bedele göre saptayacağız." Ne zaman; saptarız, merak etmeyin. Ne zaman ödeyeceksiniz; uygun gördüğümüz zaman. Peki, yüz yıl sonra ödenir denilmesinde teorik olarak mâni hal mi var bu kanuna göre; yok. Peki, bu bir trampa mıdır arkadaşlar, karşılığında bir şey mi alıyor; hayır. Bir hibe midir, hibe iradesi var mıdır; hayır. Miras intikali de değildir tabiatı itibariyle. Kamulaştırma da değil arkadaşlar. Kamulaştırmada, kamulaştırma kararından önce, kamulaştırma bedeli millî bir bankaya depo edilir. Bu hiçbiri değil. Evrensel hukuk ilkelerinden ve bizim mevzuatımızdaki ilkelerden hiçbirine uymaz, hiçbiri kabul edilemez. Bu nedenle, bu, doğrudan doğruya özel hukuk ilişkilerine müdahaledir.

Değerli arkadaşlarım "canım, böyle olsun, idare ediverin..." Ediverelim; ama, bu hukuk devleti; Anayasayla, yasayla yönetiliyor. Hukuka aykırı olarak elkoyuyorsunuz malına; SSK'nın malına hukuka aykırı olarak elkoyuyorsunuz.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - SSK'lıların çilesine elkoyuyoruz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Efendim, dinler misiniz.

Dün, arkadaşlarım "bu bir gasptır" deyince, Sayın Bakan alındılar, gücendiler. Ben, gasp demiyorum, hukuksuz olarak elkoyma diyorum. Ceza Kanunundaki adı gasptır onun. Yani, Ceza Kanunundaki adı "gasp" tır onun; ama, ben, Ceza Kanunu terminolojisini kullanmıyorum "hukuksuz olarak elkoyma" diyorum. Hukuka uygun bir yanı yok.

Değerli arkadaşlarım bu yapılan işlemin Anayasamız açısından durumu nedir derseniz, isterseniz, zamanımızın elverdiği kadar onu da irdeleyelim

Değerli arkadaşlarım, bir kere, yapılan işlem, hukuka aykırı olduğu için, evrensel ve ulusal hukuk mevzuatı içerisinde yer almadığı için  Anayasanın 2 nci maddesinin hukuk devleti ilkesine aykırıdır. 2 nci maddeye, yine, özel hukuk ilişkilerine müdahale olduğu için aykırıdır. Yine 2 nci maddeye, nihaî olarak sosyal devleti yok etmeyi hedeflediği için aykırıdır. Özel mülkiyet hakkına müdahaleyi taşıdığı için Anayasanın 35 inci maddesine aykırıdır. Sosyal güvenlik hakkına müdahale ettiği için 60 ıncı maddesine aykırıdır değerli arkadaşlarım. 8 inci maddesine aykırıdır; yürütmeye sınırsız bir yetki devri veriliyor, görev veriliyor. Yani, esasları ve çerçevesi belirsiz, sınırsız takdir yetkisi veriliyor; bu, bir çeşit yasama yetkisinin devri anlamına gelir; bu yönüyle de Anayasaya  aykırıdır.

Tabiî, başka bir hukukî durum daha var, onu da bahsetmeden geçemeyeceğim. Şimdi, zannediliyor ki, bu yasa çıkar -işte, Cumhurbaşkanı çevirir çevirmez , o, onun yüksek takdirleri; Cumhuriyet Halk Partisi, kuşkusuz ki, bu kadar uğraştığı bir yasayı Anayasa Mahkemesine götürecek- Anayasa Mahkemesi kararı çıkana kadar biz, alır da gideriz...

AGÂH KAFKAS  (Çorum) - Nereye gideceğiz?!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) -Neyi , neyi?!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Anayasa Mahkemesi kararı da geriye yürüyemediği için bir de facto olur, fiilî bir durum olur zannediliyor.

Arkadaşlarım, her rayiç bedel takdiri idarî yargının denetimine tabidir. Zannettiğinizden daha fazla, idarî yargıda dava açılacak, zannettiğinizden daha fazla, bu konu yargıyı sıkıntı içerisine sokacaktır, sizleri yargı karşısında sıkıntı içerisine sokacaktır. Bunu, hukukî olarak bilmenizi istiyorum.

Yasayı hazırlayanlar, aslında, bunu önlemeyi düşünmüşler; ama, sonra bakmışlar ki, çok büyük bir gaf yapıyoruz; 7 nci maddede demişler ki, ihtilafları; yani, ortaya çıkacak anlaşmazlıkları Başbakan çözer.

Başbakan, mahkeme değil! Bizim sistemimizde...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Nerede, hangi maddede?!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Kaldırdığınız 7 nci maddede...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Kalkmış maddeyi niye konuşuyorsun burada!

BAŞKAN - Sayın Kafkas, Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir dinler misiniz Sayın Kafkas... Sayın Kafkas, dinleme nezaketi gösterirseniz anlatırım ben.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Kalkmış maddeyi varmış gibi konuşuyorsun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Şimdi, kaldırma gerekçesinde de "nasıl olsa Başbakan yürütmenin başı; böyle demeye gerek yok, fark etmez" denilmiş. Yani, aynı niyeti, aynı iradeyi taşıyor; ama, onu gizlemeye çalışmışlar; fakat, arkadaşlar, o yönüyle dahi Anayasanın 11 inci maddesine...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Bir yanlışı düzeltti komisyon.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Gerekçesi var efendim; kaldırma gerekçesini, sizin üyesi olduğunuz Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun raporundan okudum; göstereyim isterseniz.

Şimdi, o, aynı iradeyi taşıyor. Değerli arkadaşlarım, bunu da nazara aldığınızda, Anayasanın 11 inci maddesine de aykırıdır.

Anayasamızın 56 ncı maddesine de aykırıdır. Her ne kadar 56 ncı madde yönünden hareket ederek, 56 ncı maddeye uygun hale getiriyoruz diye gerekçelendirilse de, Anayasanın 56 ncı maddesine de aykırıdır; çünkü, sağlık hakkı hususunda "devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir" deniliyor.

Böyle, mülkiyetine de müdahale ederek tek elde toplar diye bir şey söz konusu değildir.

Anayasanın 60 ıncı maddesine de aykırıdır; çünkü, bunlar, işçilerin, işverenlerin primleriyle ve gelecek nesillerdeki emek dünyasının garantisi olmak üzere oluşturulmuş değerlerdir, malvarlıklarıdır. Bunlara, ulusal ve uluslararası hukuk hükümlerine aykırı yasalarla, hukuksuz olarak elkonulması sonucu sosyal devlet yok ediliyor, sosyal güvenlik yok ediliyor; dolayısıyla, 60 ıncı maddeye de aykırıdır.

Nihayet, bunun niye yapıldığı konusuna gelince; değerli arkadaşlarım, o, AKP belgelerinde var, benim de elimde, inceliyorum, inceledim defalarca, şimdi de inceliyorum; gerek acil eylem planında gerek hükümet programında gerek parti programında, hepsinde var.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - O sizde  de var.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bunun bir adım sonrası yerel yönetimlere devirdir.

İşte, Halil Bey, bizdekiyle anlayamadığınız şu: Bizdekinde yağlı hamura şeker katılıyor, sizinkinde şap katılıyor. İkisini de beyaz zannetmeyin.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Sen öyle düşünüyorsun... Siz öyle görüyorsunuz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Biri kurabiye olur, biri yenecek bir şey olmaz; farkı bu. Bunu görün lütfen. Bizden kopya çekecekseniz, biz anlatalım, siz zahmet etmeyin.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - O sizin takdiriniz!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Amma çok laf atıyorsun; çık da konuş kardeşim!

Şimdi, burada, bir noktadan sonra yerel yönetimlere devri, bir adım sonrası da özelleştirme... Bu, bir sistem arkadaşlar, dünyada sistem. Nedir sistem; sağlığı, eğitimi, kamu hizmeti sayıp saymamadır; yani, ya bunu kamu hizmeti sayarsınız, buradan para kazanmayı, birilerini zengin etmeyi nazara almazsınız, bu bir kamu hizmetidir dersiniz, kamu hizmetinin gereğini yaparsınız veya bu bir kazanç kapısı dersiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Şimdi, kazanç kapısı seçeneğini seçtiğiniz belli oluyor, anlaşılıyor, bunu anlayabiliyorum; ama, dünyada bunu seçenler de, yavaş yavaş kamu hizmeti noktasına dönmeye başladılar; bunu da görmenizi istiyorum.

Türkiye'de, genel sağlık sigortasından çok moda olarak söz ediliyor. Sanki, hiç bilinmeyen, yeni bulunmuş bir şeymiş gibi, Sayın Bakan söylüyor, AKP sözcüleri söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliğinde bu yürümedi; İtalya ve Yunanistan'da iflas etti, battı. Onlar kamu hizmetine geri dönmeye çalışıyorlar, sağlığın kamu hizmeti olduğuna...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Kamu hizmeti...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Hayır, bedelli olan şey kamu hizmeti olmaz. O bedel...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sigorta karşılığı, prim karşılığı yapılan bir müşteri ilişkisidir. Bu, özelleştirme sisteminin tamamıdır. Bu şekilde olduğunu görün. Bununla Türkiye'yi ciddî bir sıkıntıya sokuyorsunuz, ciddî bir sıkıntıya sokmak üzeresiniz. Yazık ediyorsunuz. Halkın sağlığıyla oynamayın. Bundan dolayı hiç kimse size rahmet okumayacaktır.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Uysal'ın konuşmasıyla ilgili bir açıklama yapmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Hangi konuda söz istiyorsunuz; önce onu bir açıklar mısınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Cemal Uysal, konuşmasını yaparken, SSK hastaneleriyle ilgili olarak, benim ismimi de kullanarak "bu bir mülkiyet sorunu değildir" ifadesini kullandı ve bu konuda, benim düşüncem, Sayın Uysal tarafından farklı şekilde yansıtıldı; bunu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Cemal Uysal, konuşmasını yaparken, SSK hastanelerinin mülkiyetinin devri konusunda yaptığım bir açıklamada "bu bir mülkiyet sorunu değildir" diye bir ifade kullandığımı ifade etti. Ben, SSK hastanelerinin devri sağlıkta bir mülkiyet sorununa indirgenemez; sağlık sorunu bir mülkiyet sorunu değildir demiştim; çünkü, hastanenin...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Zaten aynı kapıya çıkıyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Olur mu efendim ikisi de, çok farklı.

Hastanenin, devlet hastanesi, özel hastane, SSK hastanesi olması çok önemli değil. Önemli olan orada tedavi görecek olan insandır. O insanın hangi koşullarda, nerede tedavi göreceği çok önemlidir. Dolayısıyla, biz, SSK hastanelerini alıp devlet hastanesine bağlamakla sağlık sorununu çözmüyoruz. Bizim söylemek istediğimiz bu. Sağlıkta sorun mülkiyet sorunu değildir. Sağlıkta sorun daha farklı bir sorundur.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, konu anlaşılmıştır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Hemen bir şey daha söyleyeyim Sayın Başkanım.

Eğer öyle olsaydı, dikkat buyurunuz, Bağ-Kurluların hastanesi yok. Peki, şu soruyu kendinize sordunuz mu; Bağ-Kurlular devlet hastanesinde niye üçüncü sınıf vatandaş durumunda?

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Hükümet adına söz isteyen, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, öyle görünüyor ki, hangi maddeyi tartışırsak tartışalım, Cumhuriyet Halk Partisinden konuşan değerli arkadaşlarım -şu ana kadar böyle oldu- hep bu mülkiyet sorunu üzerinde duracaklar.

Değerli arkadaşlarıma, net olarak, şimdi, şunu soruyorum: Sosyal Sigortalar Kurumunun malları özel mal mıdır, devlet malı mıdır?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Özel maldır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - "Özel maldır" diyorsunuz değil mi Sayın Kılıçdaroğlu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Aynen öyle Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Güzel.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Özel hukuk hükümlerine tabi maldır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yani, özel mal mıdır, devlet malı mıdır? Çünkü, biraz evvel "özel maldır" dediniz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada bir belge var. Detaylarına girmeyeceğim; Yüce Heyetinizi çok meşgul etmek istemem. Yine, Sosyal Sigortalar Kurumunun mallarının satışlarıyla ilgili olarak çıkarılan bir kanunla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine yapılan bir itiraz üzerine, Anayasa Mahkememizin aldığı bir kararın burada bir örneği var. Ben şimdi sizin huzurunuzda gerekçeli karardan bir paragraf okuyacağım. Gerekirse üç defa okuyacağım bu paragrafı, başka bir şey de söylemeyeceğim. Olay o kadar net ki. Belki o zaman kolay anlaşılır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Anayasa Mahkememiz şöyle söylüyor: "Sosyal Sigortalar Kurumu, idarî ve malî yönden özerk, özel hukuk hükümlerine bağlı bir kamu tüzelkişiliğidir. Kuruluşun alacakları devlet alacakları derecesinde imtiyazlı -lütfen buraya dikkat edilsin- malları da devlet malı niteliğindedir." (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunda anlaşılmayacak bir şey var mı?!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Bakın Sayın Bakan, "devlet malıdır" demiyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben bir daha okuyacağım değerli milletvekilleri. "Sosyal Sigortalar Kurumu, idarî ve malî yönden özerk, özel hukuk hükümlerine bağlı bir kamu tüzelkişiliğidir. Kuruluşun alacakları devlet alacakları derecesinde imtiyazlı, malları da devlet malı niteliğindedir."

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Evet, niteliğindedir.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Bu tartışma, çoktan bitmiş bir tartışma. Dolayısıyla, sayın Anamuhalefet Partisi sözcülerinin meseleyi sağa sola çekmeleri kendileri açısından tabiî karşılanabilir; ama, ben onlardan istirham ediyorum; lütfen, ne şahsımı ne de Hükümetimi, hukuksuz olarak elkoyma ve benzeri gibi şeylerle suçlamak talihsizliğini burada tekrarlamasınlar.

SALİH GÜN (Kocaeli)- Senin hukuk anlayışın ayrı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Olay çok açık ve çok net...

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Bu okuduğun beni doğrular, sizi değil.

BAŞKAN- Sayın Eraslan, lütfen...

ORHAN ERASLAN (Niğde)- İnsaf!.. Okuduğun beni doğrular. Devlet malı değil; ama, niteliğindedir.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Özellikle hukukçuların çıkıp da burada, Anayasa Mahkemesinin açıkça "devlet malı niteliğindedir" diye karar bildirdiği bir hususta meseleyi başka taraflara çekme çabaları tamamen beyhudedir.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Devlet malı değil ama... Bilmiyorsun be birader!

BAŞKAN- Sayın Eraslan, lütfen...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Ben bunu Yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirlerine arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Bilmiyorsun! O okuduğun beni doğrular; bilmiyorsun!

BAŞKAN- Sayın Eraslan, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de şahsınız adına madde üzerinde 15 dakika konuştunuz.

ORHAN ERASLAN (Niğde)- Ama, yani, bu kadar da olmaz. Anlattığı şey Sayın Bakanı doğrulamaz, benim söylediğimi doğrular.

BAŞKAN- Lütfen, Sayın Eraslan...

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Yani, anlamamış; anlarmış gibi yapıyor! Ben size anlatayım özel hukuk nedir diye.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, yerinde birkaç kere daha oku, belki daha iyi anlarsın!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, yerinde tekrar et, anlarsın!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Vatandaş ne olduğunu anladı efendim, hiç patırtı etme.

BAŞKAN - Sayın Akbulut, buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hekimliğe benzemiyor! Sayın Bakan, yerinde birkaç defa daha tekrar et, anlarsın.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen anlamazsın, nefesini yorma!

BAŞKAN -Sayın Bayındır, lütfen...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tekrar okuyun...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Sen parmağını kaldır, indir; yorma çeneni! Vatandaş anlar, sen anlamazsın!

BAŞKAN - Sayın Bayındır...

Buyurun Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan tasarının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, milletimizin gözü önünde iki günden beri bir tartışma yaşanıyor. Bir tarafta, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait hastanelerden sınırlı imkânlarda sağlık hizmeti almaya çalışan, daha doğrusu bir türlü alamayan milyonlarca vatandaşımız ve onların çilesine son vermeye çalışan kararlı bir hükümet ve görüşülmekte olan bir tasarı; diğer tarafta, kanaatimce, kendilerinin bile samimiyetle inanmadıkları ısrarlı birtakım gerekçelerle tasarının yasalaşmasını engellemeye çalışan bazı arkadaşlarımız!.. Bunun değerlendirmesini Yüce Türk Milleti yapacaktır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - İşçiler sokaklarda, Kızılay Meydanında...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, burada, kürsüde konuşan bir hatip varken, onun sözünü kesecek şekilde, konuşmasını engelleyecek şekilde davranan değerli milletvekillerinin durumunu da, yine, Yüce Türk Milleti çok yakından izleyecek ve değerlendirecektir.

Değerli arkadaşlar, hükümetin görevi, herkese eşit şartlarda sağlıklı bir sağlık hizmeti sunmaktır; ama, ne yazık ki, devlet, anayasal bu görevini, farklı statüdeki sağlık kurumları nedeniyle eşit bir şekilde yerine getirememektedir.

Hükümetimiz, nitelikli bir sağlık hizmeti sunulmasını, sosyal devlet anlayışının zorunlu bir şartı olarak görmektedir. Bu nedenle planlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı üç ayaklıdır ve bunun ilk ayağı kısa bir süre önce Mecliste görüşülerek kabul edilen Aile Hekimliği Yasasıdır. İkinci basamak, şu anda görüştüğümüz kamu kurumlarına ait sağlık brimlerinin Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştirilmesidir. Yine, üçüncü ayağı da, inşallah, kısa bir süre içerisinde Meclise getirilecek olan genel sağlık sigortası yasasıdır ki, bu yasayla, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olsun veya olmasın, doğacak çocuğunun doğumundan ölümüne kadar, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın bütün sağlık harcamaları parasız olarak devlet tarafından karşılanacaktır. Bunu da kısa bir süre sonra, inşallah, hep birlikte göreceğiz.

Değerli arkadaşlar, uygulamada, Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi hastaneler, Sosyal Sigortalar Kurumunun hastaneleri, devlet hastaneleri, kamu kurumlarına ait hastaneler arasında büyük bir karışıklık yaşanmakta; bunu hepimiz kabul ediyoruz. Bunlar arasında koordinasyon ve işbirliği yok. Bunların binaları, personeli, araç-gereçleri, tıbbî malzemeleri verimli bir şekilde kullanılamıyor. Bazen bir kamu kurumu için alınan bir sağlık malzemesi bir başkasında 5 katı, 10 katı, 100 katı daha fazlasına satın alınabiliyor. Bunu, biz, çoğu kez basından, radyodan, televizyondan ibretle duyup, tanık oluyoruz.

Şimdi, bu yasayla ne yapılıyor; yaklaşık 34 000 yatak kapasitesi olan 149 hastaneden sınırlı imkânlarla yararlanmaya çalışan Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi vatandaşlarımıza, yine, 100 000'e yakın yatak kapasitesi olan Sağlık Bakanlığına ait 680 adet hastaneden yararlanma imkânı sunuyoruz. Yine, 7 500'den fazla olan sağlıkocağı, sağlık istasyonu, sağlıkevinden yararlanma imkânı sunuyoruz. 1 000'den fazla ambulanstan, yine, SSK'lı vatandaşlarımız yararlanacak. Bunlarla da kalınmayacak; 10 000'lerce -150 000'den fazla, 170 000 civarında olacak- doktor, hemşire, ebe ve diğer sağlık personeli, yine, SSK'lı vatandaşlarımızın hizmetine sunulacak. İlaveten, diğer kamu kurumlarının, PTT'nin, Millî Eğitimin, Emniyetin, efendim, Ziraat Bankasının, Sümerbankın hastaneleri, yine, bu vatandaşlarımızın hizmetlerine sunulacak.

Ne oluyordu şimdiye kadar; SSK'lı hastalarımız hastanelerde tedavi edilme imkânını bulamıyorlardı, hastane kapılarından döndürülüyorlardı, ameliyat için aylar sonrasına gün veriliyordu. SSK hastanelerinden telefonla randevu verilmesi bile tarihî bir başarı olarak hepimize duyuruldu, herkes bunu çaresizlik içinde kanıksadı.

Çaresizliğin diğer bir örneği, yine, SSK ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılan protokol çerçevesinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

... 2004 yılının ilk on ayı içerisinde 33 000 000 SSK'lı hastanın birinci basamak sağlık hizmetlerinden yararlanmak üzere Sağlık Bakanlığı tesislerine müracaat etmesi.

Arkadaşlar, bu, ibret verici bir olaydır. Bu kısa zamanda 33 000 000 vatandaşımızın Sağlık Bakanlığı tesislerine başvurmuş olması da, vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine susamışlığının bir göstergesidir.

Değerli Başkan, izninizle, ben, burada, bu yasa tasarısının Anayasaya aykırılığıyla ilgili iddialara da cevap vermek istiyorum.

Dün burada CHP Grubu adına konuşan değerli arkadaşlarımız, özellikle bu yasa tasarısının alelacele, hızla, bir kapkaç yapılıyormuşcasına Genel Kurula getirildiğini söylediler. Kesinlikle bu böyle değildir. Bildiğiniz gibi, bu tasarının Büyük Millet Meclisine sevki 28 Ekimde olmuştur. 9 Kasımda Sağlık Komisyonunda, 24 Kasımda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür ve iki ay geçtikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiştir. Hepimiz bu yasa tasarısıyla çok yakından ilgiliyiz. Kaldı ki, demin de söylediğim gibi, Sosyal Sigortalar Kurumu imkânlarından yararlanan milyonlarca vatandaşımız, hasretle, bir an önce bu tasarının yasalaşmasını bekliyor.

Diğer yandan, Anayasanın 35 inci maddesine aykırı olduğu şeklindeki iddia yerinde değildir. Anayasanın 35 inci maddesi, mülkiyet ve miras hakkıyla ilgilidir ve özel mülkiyetin ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceğini amirdir.

Demin Değerli Sağlık Bakanımız okudu. Evet, Anayasa Mahkemesinin, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait malların kamu malı, devlet malı olduğuna ilişkin kararı var.

Ben, Anayasa Mahkemesinin bir başka kararından şunu okumak istiyorum: "Kamu varlıklarının satılmasında düzenleme yetkisi yasama organınındır. Bu yetki, yasama organının kamu mülkiyetinin koruyucusu olmasının doğal sonucudur."

Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir yasama faaliyeti yapılıyor, bir tasarı yasalaştırılmaya çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbulut, ek süreniz doldu...

Teşekkür eder misiniz Sayın Akbulut.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, belirttiğim gibi, görüşülen tasarının kesinlikle Anayasaya aykırılığı söz konusu değildir.

Ben, bütün vatandaşlarımızın bir an önce yasalaşmasını beklediği bu tasarının ülkemiz için, ülkemizin geleceği için, sağlık hizmetlerinden yararlanacak olan tüm vatandaşlarımız için çok hayırlı olacağına inanıyorum; Allah'tan da bunu diliyorum; bu vesileyle de hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hayırlara vesile olsun!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Ilıcalı?.. Yok.

Buyurun Sayın Çakır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakandan şunu öğrenmek istiyorum: Edirne'nin Uzunköprü İlçesinde, mülkiyetinin yüzde 90'ı, Uzunköprü Ticaret ve Sanayi Odasının önderliğinde Uzunköprü halkı tarafından yapılmış ve inşaatı bittikten sonra SSK hastanesi olarak kullanılmak üzere Çalışma Bakanlığına devredilmiş; ama, yıllardır da içinin mefruşatı, alet ve edavatın temini ve personelin atanması yılan hikâyesine dönmüş bir SSK hastanemiz var. Şimdi, bu yasayla bu hastanenin statüsü ne olacaktır; Sayın Bakandan bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Bakan ve AKP sözcüleri, yasa tasarısının Anayasaya aykırı olmadığını söylüyorlar; bizim hukukçularımız da "Anayasaya aykırıdır" diyorlar.

Şimdi, ben, Sayın Bakana soruyorum: Bu tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesinden çıkacak kararı bekleyecek misiniz? Yoksa, bu arada, uygulamaları yapıp "geçmişe yönelik yürümez" deyip, ona mı sığınacaksınız? Yani, bekleyebilecek misiniz Anayasa Mahkemesinin sonucunu?

İkincisi, kaç sözleşmeli personel var şimdi Sağlık Bakanlığında? Onların ücreti nedir? Örneğin, sözleşmeli bir ebe ve doktorun aldığı ücret ile  kadrolu bir ebe ve doktorun aldığı ücret nedir? Aradaki fark nedir? Niçin sözleşmeli çalıştırıyorsunuz? Onları kadroya niçin almıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Hükümetin gündeminde olan kamu yönetimi reformu ve yeniden yapılanma çerçevesinde, sağlık kuruluşları mahallî idarelere devredilecektir. Nihaî olarak mahallî idarelere devredilmesi planlanan sağlık kuruluşlarının bu aşamadaki düzenlemesinde amaç nedir?

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Daha yavaş oku!

AHMET IŞIK (Konya) - İkinci sorum: Tasarı yasalaştığında, Sağlık Bakanlığı, çalışmalarını, sağlık hizmeti sunumunun geliştirilmesi konusunda yoğunlaştırma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ise çalışmalarını, kamu sigortacılığı, kamu sağlık sigortacılığı ve sağlık finansmanı konularında yoğunlaştırma imkânı bulacağına göre...

HASAN ÖREN (Manisa) - Ne kadar kısa bir soru!

AHMET IŞIK (Konya) - ... bakanlıkların aslî görevlerine dönme, kargaşalık, karmaşıklık ve de ideal verimlilik noktasında Sayın Bakanımızın değerlendirmesi nedir?

Teşekkür ediyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Burası değerlendirme yeri değil!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Kepenek, buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum, bu taşınmazların bedelinin ölçümüyle ilgilidir. Taşınmazların, hastanelerin bedelinin saptanması komisyonlara bırakılıyor; ancak, bunun hesaplama yöntemi konusunda hiçbir açıklık yoktur. Satılacak taşınmazların piyasa değerinin saptanmasında, uluslararası düzeyde kabul edilen teknikler vardır. Bu madde, o anlamda eksiktir. Sayın Bakan bu konuda ne düşünüyor? Bu, bir.

İkincisi, bedelin ödenme süresi ve koşulları Bakanlar Kurulunun kararına bırakılmaktadır. Sayın Bakan, ödeme için -en üst süre- diyelim ki bir yıl, iki yıl gibi bir süre verebilir mi?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben, bu sorumu dün de sordum; fakat, Sayın Bakanımızdan cevap alamadım.

Çok net soruyorum: Bir vatandaşımız, İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesinde yılbaşı öncesi bir hafta yatmış, 3 milyara yakın bir borç senedi imzalayarak hastaneden çıkmıştır. Bu vatandaş, Erzurum'da oturuyor. Yeşilkart çıkarmak için birbuçuk iki ay kadar bir süre gereklidir. Bu vatandaş senet imzalayarak çıkmış; yakın tarihte haciz işlemleri başlayacaktır. Buna net bir cevap verebilir misiniz.

Diğer bir soru: Menemen Hastanesinin yapımı, inşaatı onbeş yıldan beri devam ediyor; hâlâ da bitmedi; ama, oradan aldığım duyumlara göre, şu anda, Menemen Devlet Hastanesi Başhekim ve de idarî kadroda bir sıkıntı var; oradaki görevli hekimleri zaman zaman değişik yerlere geçici görevle göndermektedirler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir soru daha soracağım Sayın Başkan. AKP sözcüleri ve Sayın Bakanımız da konuşmalarında şunu diyor: "Bundan sonra hiç kimsenin cebinden beş kuruş para çıkmayacaktır." Peki, şimdi soruyorum: Şu an Sağlık Bakanlığına bağlı devlet hastanelerinde neden aynı uygulamalar yapılmıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Çakır'ın sorusunda, Edirne Uzunköprü'de, anladığım kadarıyla, şu an inşaatı tamamlanmış veya...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Faaliyete geçmiş; ama yarım efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Faaliyete geçmiş, yalnız kullanılamayan bir hastane binası var. İşte, aslında bu soru, niçin bu birleşmelerin yapıldığının da cevabı. Elbette, biz, buradaki sağlık kuruluşunu da, ülkedeki bütün sağlık kuruluşları gibi belli bir mantık içerisinde halkımızın hizmetine sokmak durumundayız; eğer, bu hastanenin kullanılmasına ihtiyaç varsa. Şunu özellikle ifade etmeliyim ki, ülkemizin bazı bölgelerinde, maalesef, çok ciddî yatırımlara ihtiyacımız varken, bazı bölgelerinde de atıl yatırımlar oluşturulmuş durumda. Tabiî, Uzunköprü'deki yatırımı bu şekilde nitelemiyorum; süratle meseleyi değerlendireceğim ve Sayın Milletvekilimizi de bilgilendireceğim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Gazalcı, bu tasarı yasalaşırsa, Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyecek misiniz diye sordu. Bildiğim kadarıyla, böyle bir uygulama yok; böyle bir şey olamaz; normalde bir tasarı yasalaştıktan sonra, onun gereği yapılır. Zaten tasarının maddelerine bakarsanız, bizim beklemek gibi bir lüksümüzün olmadığını da göreceksiniz. Normalde, biz, ne yapmamız gerekiyorsa, yasanın amir hükümleri gereğince onu yapmak durumundayız.

Kaç tane sözleşmeli personel olduğu sorusuna şimdi cevap veremiyorum; bunu, yazılı olarak bildirebiliriz.

Kadrolu ebe ile sözleşmeli ebe arasında hangi fark var? Bizim sözleşmeli ebelerimiz daha fazla para alıyorlar, daha fazla ücret alıyorlar.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - İş güvencesi yok ama.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sadece sözleşmeli ebelerimiz değil, bütün sözleşmelilerimiz daha fazla ücret alıyorlar. Burada, biz, şunu yaptık Sayın Gazalcı: Ülkenin belli bölgelerinden devlet memuru olarak sisteme giren sağlık çalışanları, bir şekilde, sosyal açıdan daha rahat yerlere göçtüler on yıllar boyunca; dolayısıyla, büyük bir dengesizlik oluştu. Biz, bu bölgelerde daha yüksek ücretler ödeyerek, gönüllülük esasına dayalı bir biçimde sağlık çalışanlarını istihdam ediyoruz ve hakikaten çok da başarılı olduk. Sağlıkta sözleşmeli çalışanların da güvenceleri var; yani, bunlar, öyle sanıldığı gibi, istenildiği zaman işten çıkarılabilecekler diye bir kural falan da yok. Niçin sözleşmeli yaptık? Bu sebeple, halk arasında "çakılı sözleşmeli" diye tabir ediliyor, bu bölgelerde vatandaşımıza hizmet vermek için.

Sayın Işık'ın sorularına cevapla şunu söyleyebiliyorum: Evet, bu devir, ciddî bir rehabilitasyonu sağlayacaktır ve herkesin kendi işini yapması da bizim enerjimizi artıracaktır.

Sayın Kepenek, satış konusunda, komisyonlardan bahsetti. Aslında, bu komisyonların nasıl çalışacağı, bilirkişilerle birlikte bu kararların verileceği kanunun metninde açıkça var.

Bedelin ödenmesi konusunda bir süre verilebilir mi? Elbette, bu bedel, yine, kanun metninde olduğu biçimde, en kısa sürede ödenecektir; yani, kanunun metni bize belli bir süreyi açıkça söylemediği için, şu anda ben, size, bunu bir süre olarak ifade edemem.

Sayın Akdemir, Yeşilyurt Hastanesinden 3 milyara yakın bir borç senediyle taburcu edilen bir hastadan bahsettiler. Bu tamamen, eğer böyle bir şey söylendiği şekliyle oluşmuşsa, oradaki yönetimin bir kusuru; çünkü, biz, açıkça, genelgelerimizle, vatandaşımıza senet yapılamayacağını ifade etmiş durumdayız.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Telefonunu verebilirim Sayın Bakan; telefonu da var, ismi de var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu ismi bize verirseniz, oradaki yöneticilerimizi uyarırız ve gereğini yaparız.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) -Tamam...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Biliyorsunuz, yaptığımız bir kanunla, 2005'in başından itibaren, artık, yeşilkart alabilecek vatandaşlarımız, doksan günlük bir süre içerisinde aldıkları sağlık hizmeti de geriye yönelik olarak işleyecek ve bu şekilde, yeşil kartlarını, eğer müstahaklarsa, geriye yönelik olarak da alabilecekler. Onun için, bu vatandaşımızın meselesini birlikte çözebiliriz.

Menemen Devlet Hastanesinin yüzde 99'u şu anda tamamlanmış olup, il özel idaresinden, ödenek ihtiyacı 1 trilyon temin edilmiştir, önümüzdeki iki ay içerisinde geçici kabul yapılarak, hizmete açılacaktır. Bu arada, bu bölgede sağlık çalışanlarının sayısı çok yüksek; dolayısıyla, geçici görevlerle, sağlık çalışanlarının, yine, bölgede, halkın hizmetine sunulması da çok tabiî bir uygulama olmak gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 4 adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sıralarına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (2) numaralı alt bendinin üçüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Cevdet Erdöl

Mustafa Ataş

 

Bursa

Trabzon

İstanbul

 

Şükrü Önder

Mustafa Nuri Akbulut

Şevket Orhan

 

Yalova

Erzurum

Bursa

"Bu bedelin, on yılı geçmemek üzere ödeme süresi ve şartları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Cevdet Erdöl

Mustafa Ataş

 

Bursa

Trabzon

İstanbul

 

Bekir Bozdağ

Osman Seyfi

 

 

Yozgat

Nevşehir

 

"Devredilen sağlık birimleri için biri Bakanlık, biri Maliye Bakanlığı ve ikisi de sağlık birimi devredilen kamu kurum ve kuruluşundan olmak üzere dört kişilik komisyonlar kurulur. Komisyon başkanlığını Maliye Bakanlığı adına görevlendirilen kişi yapar ve oyların eşitliği halinde başkanın taraf olduğu görüş kararlaştırılmış sayılır."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri" başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Ufuk Özkan

Mustafa Gazalcı

 

Kocaeli

Manisa

Denizli

 

Orhan Ziya Diren

Orhan Eraslan

Muharrem Eskiyapan

 

Tokat

Niğde

Kayseri

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı olan önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri" başlıklı 4 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Ufuk Özkan

Mustafa Gazalcı

 

Kocaeli

Manisa

Denizli

 

Orhan Ziya Diren

Muharrem Eskiyapan

Orhan Eraslan

 

Tokat

Kayseri

Niğde

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 4 üncü maddesine ilişkin verdiğimiz bir önergeyle ilgili söz aldım; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bedelsiz, rızasız, Bakan ne kadar hoşlanmasa da, bir elkoyma tasarısıyla karşı karşıyayız.

Bakın, iktidara geldiğiniz zaman, Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığını birleştirdiniz, Çevre Bakanlığı ile Orman Bakanlığı birleştirildi ve gerekçe olarak, daha tutumlu, daha nitelikli, daha iyi, daha hızlı hizmet denildi. Şimdi, ben soruyorum, insafla, geçen süre içerisinde, gerçekten daha iyi bir kültür hizmeti mi oldu, daha iyi bir çevre mi oldu?! (AK Parti sıralarından "evet" sesleri) Yaşayarak gördük ki, bakanlıkların gölgesinde kaldı ve sizin söyledikleriniz, maalesef, yerine gelmedi.

Şimdi de, rızasız, bedelsiz, hukuka aykırı, Bakan hoşlansa da hoşlanmasa da, bir elkoyma var ve deniliyor ki, daha nitelikli bir sağlık hizmeti vereceğiz ve bütün sağlık hizmetlerini tek elde toplayacağız.

Değerli arkadaşlar, 4 üncü maddede böyle deniliyor; ama, 2 nci maddede de bazı yerler ayrılmış; Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Türk Silahlı Kuvvetleri, üniversiteler ve mahallî idareler ve kimi vakıflar bunun dışındadır deniliyor; yani, tam bir birleştirme değil. Üstelik, birleştirme bir eşgüdüm işletme değil, bütünüyle bir hakkı devralıyorsunuz, burjuva hukukunun, yüzyıllar boyu Avrupa'da, Türkiye'de tartışılmaz... Bunu, biz değil, siz daha çok savunacakken "efendim, ne zaman ödenirse ödensin" diyorsunuz. Bakın, 103 tane sağlık merkezi, öğretmen hastanesi de Bakanlığa devrediliyor. 2004 yılının altıncı ayında Millî Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı bir protokol yaptılar. Biz, 2 tanesinin yalnız işletme hakkını alıyoruz; Ankara-Beşevler'dekinin, diğeri de İstanbul'daki Validebağ Öğretmen Hastanesinin işletme hakkını, ötekinin bütününü; 103 tane öğretmen hastanesi.

Değerli arkadaşlar, bakın, İzmir'dekinin şimdiden 2  tanesi kapandı. O hastaneler, Millî Eğitim Bakanlığının parasıyla yapıldı, mülkiyeti ona ait, öğretmenlerin aylıklarından kesildi.

Şimdi, bakın, bir sendikanın Danıştaya açtığı bir dava var, bu dava devam ediyor. Dava devam ederken, biz burada bir yasa çıkarıyoruz, diyoruz ki: "Biz bunları devrettik, aldık." Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Yasası var, o yasanın 41 inci maddesinde -hemen okuyacağım zamanımız da geçiyor- deniliyor ki: "Bakanlık, personelinin, öğretmenin sağlık hizmetleriyle görevlidir, bunun için gerekli işleri yapar."  Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat Yasası Bakanlığa bir görev veriyor; ama, iki bakanlık bu yasayı değiştirmeden, oturuyorlar aralarında bir protokol yapıyorlar, diyorlar ki: "Biz sağlık meslek liselerini size verelim, siz de 103 tane öğretmen hastanesini bize verin."

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -  Onlar öğretmen hastanesi mi?! 1 tane öğretmen hastanesi var.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Peki, ne olacak; öğretmene daha iyi hizmet vermek için mi?

Değerli arkadaşlar, bakın, öğretmen hastaneleri eğitim işiyle de çok yakından ilgilenir. Yani, öğretmen oraya gittiği zaman, hızlıca bir tedavisini olabiliyordu. Şimdi, devredilince ne olacağını bilmiyoruz -bırakın mülkiyeti- daha nitelikli mi olacak, o da belli değil. Biz, sağlık hizmetlerinin, bırakın öğretmenin, öğrencinin bile ayağına götürülmesini istiyoruz. Yani, büyük okullarda sağlık hizmeti olması gerekir. Bugün, onların çoğunda o hizmet verilmiyor.

Değerli arkadaşlar, sağlık hizmetlerinin niteliği bakanlık bütçesinden daha çok pay ayırmakla olur; onu bir kamu görevi olarak yapmakla olur.

Bakın, son yıllarda, mantar gibi, bir yandan dershaneler çıktı, bir yandan özel sağlık klinikleri hizmetleri çıktı; çünkü, bakanlık bir özelleştirme politikasının içerisinde ve maalesef, AKP de bunun üzerine atıldı; yani, yıllardır süren bu politika, bu rüzgâr, IMF'nin ve Dünya Bankasının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tamamlamaya çalışıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, maalesef, önce kamu hizmeti veren kuruluşları çökertti, niteliğini düşürdü, sonra da burada iyi hizmet olmuyor... Bakın, KİT'lerin özelleştirilmesi böyle oldu.

Eğer, bu SSK hastanelerinde niteliksiz bir hizmet veriliyorsa, devletin okullarında niteliksiz bir eğitim veriliyorsa, bunun suçlusu yöneticilerdir, devlettir, kamudur; kamudan yeterli pay ayrılmamaktadır. Önce, hasta ediyorsunuz, çürütüyorsunuz; sonra da elkoyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, işte bizim önergemiz... Burada ayırımcılık yapmayalım, işletme hakkı olabilir, eşgüdüm hakkı olabilir; ama, onun bütünüyle devrinde kaygılarımız var; hem hukuksal olarak hem de hizmetin niteliği açısından kaygılarımız var. 103 tane öğretmen hastanesine bir çırpıda elkonuluyor; daha protokolle kimileri kapanıyor; yarın, kalanlar da kapanır, evdeki bulgurdan da oluruz diye düşünüyorum. Bunu uygun bulmuyoruz. Önergemizin kabulünü diliyoruz.

Saygılar sunuyorum.

Sağ olun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmam gerekiyor.

BAŞKAN - Önergeyle ilgili, Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, Sayın Gazalcı'nın verdiği bilgilerde birçok yanlış var; onlarla ilgili açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Önerge üzerinde işlem yapıyoruz Sayın Bakan. Usulde, herhangi bir açıklama yapma hakkınız yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (2) numaralı alt bendinin üçüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

"Bu bedelin, on yılı geçmemek üzere ödenme süresi ve şartları Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çelik..

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sosyal Sigortalar Kurumuna ait sağlık tesislerinin bedelinin Bakanlar Kurulunca belirlenecek ödenme süresine kanunla üst sınır getirilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

"Devredilen sağlık birimleri için biri Bakanlık, biri Maliye Bakanlığı ve ikisi de sağlık birimi devredilen kamu kurum ve kuruluşlarından olmak üzere dört kişilik komisyonlar kurulur. Komisyon başkanlığını Maliye Bakanlığı adına görevlendirilen kişi yapar ve oyların eşitliği halinde başkanın taraf olduğu görüş kararlaştırılmış sayılır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tespit komisyonlarına, sağlık birimi devredilen kamu kurum ve kuruluşundan iki temsilcinin katılması ve bu suretle dört kişiden oluşan komisyonlarda, oylarda eşitlik olması halinde kararın nasıl alınacağına açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Sağlık birimlerinin Bakanlığa devri" başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        İzzet Çetin (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Orhan Eraslan konuşacak efendim.

BAŞKAN - Sayın Eraslan, buyurun.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, 4 üncü madde üzerinde yaptığım konuşmada, bu maddenin, evrensel hukuk ilkelerine ve Anayasaya aykırı olduğunu açıklamıştım, gerekçeleriyle açıklamıştım. Bir miktar, herhalde, talebimiz yanıt bulmaya çalıştı, yamama yapıldı; ama, bu yamalara rağmen, Anayasaya aykırılığı devam ediyor; tekrar onu belirteyim. Bu maddenin çıkarılması lazım. Her ne kadar, Sayın Bakan üç defa okuduğu halde metni anlamamış olsa gerek; çünkü, okuduğu Anayasa Mahkemesi kararı, beni doğrulayan bir şeydir. Yani, diyor ki: "SSK, özel hukuk hükümlerine tabidir." Elbette; ben de onu diyorum. Yani, Borçlar Kanununa göre, yani, Medenî Kanuna göre mülk alır, mülk satar. Yani, bu, gayet açık, bunu tartışmaya bile gerek yok, kuruluş kanununda var.

Şimdi, ben kendim hukukçuyum; hiç doktorluk yapmaya yeltenmedim, hiç kimseye reçete yazmadım, doktorluğa saygısızlık olarak görürüm; ama, hukukçuyum, izin verin, benim mesleğimi de birisi bana öğretmeye kalkarsa, hele hele hukukçu olmayan birisi...

AHMET IŞIK (Konya) - Bakan ama!..

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bakan da, yani, doğuştan mı bilgili bu konuda?!

AHMET IŞIK (Konya) - Uzmanları var, danışmanları var kardeşim!

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir dinle bakalım; bir dinle sen...

BAŞKAN - Sayın Eraslan, önergeyle ilgili, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Şimdi, bunu da bana öğretmeye kalkarsa, hakaret sayarım.

AHMET IŞIK (Konya) - Danışmanları var...

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir kere, üç defa okudu, otuzüç defa daha okusa, herhalde, oradaki inceliği, espriyi anlayamayacak.

Arkadaşlar, özel hukuk hükümlerine tabi SSK, yasası diyor. "Devlet malı niteliğindedir" deniliyor, dikkat edin... "Devlet malıdır" der, geçerdi; niye kelime fazlalaştırsın? Devlet malı niteliğindedir; o, koruma amaçlı.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararı aynen beni doğruluyor. Kaldı ki, devlet malıydı da -4 üncü maddesini okuyorum tasarının- 4 üncü maddede diyorsunuz ki: "Kamu kurum ve kuruluşlarına ait tüm sağlık birimleri; bunlara ilişkin her türlü görev hak ve yükümlülükler, taşınırlar, taşınmazlar ve taşıtlarla birlikte, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olanlar rayiç bedeli karşılığında..." Niye Sosyal Sigortalarınkine para ödemeye kalkıyorsunuz, madem devlet malı? Yani, gayet açık. Yani, niye para ödüyorsunuz? Diğer kurumlarınkine ödemiyorsunuz da, devlet malıysa, ona niye ödüyorsunuz? Burada bir farklılık var. İşte, değerli arkadaşlarım, buradaki farklılık, bunun devlet malı olmadığı, devletin patrimuanı, mameleki içerisinde olmadığı... Kamu hizmetine tahsis edilmiş, kamu malıdır, doğrudur; devlet malı gibi korunur, doğrudur. Ama, devletin çok çeşitli malları vardır, kamuya tahsis edilen çok farklı mallar vardır. Burada, özel hukuk hükümlerine tabi bir mal söz konusudur. Bu, tıpkı, Sayın Bakanın evi için, burada, Genel Kurulda görüşüp, Sayın Bakanın evinin bedelini arzu ettiğimiz zaman takdir ederek devlete geçiririz demek ile bu yasanın bir farkı yoktur.

SSK bir hukuk tüzelkişisidir; yani, bir süjedir, arkadaşlar, obje değildir; süjedir, hukuk süjesidir; öznedir, nesne değildir. Yanılıyorsunuz. Yaptığınız iş Anayasaya aykırıdır. Gelin -ısrar etmeyin- Anayasaya aykırı olacak bir şeyi -şurada, önergemizi kabul edin- bu maddeyi metinden çıkaralım.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, önerge hakkında konuşabilir miyim?

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.25

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:17.36

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

686 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, 5 inci maddeyi okutuyorum:

Devredilen personel

MADDE 5. - Devredilen sağlık birimlerinde devir tarihinde sürekli işçi kadrolarında çalışan personel, devir tarihi itibarıyla kadroları ile birlikte Bakanlığa devredilir. Bu fıkra hükümlerine göre Bakanlığa geçmek istemeyen işçilerin kanunî hakları ödenerek Kurum ile ilişikleri kesilir.

Bakanlığa devredilen sağlık birimlerinde, devir tarihinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tâbi olarak çalışan memurlar devir tarihi itibarıyla kadroları ile birlikte Bakanlığa devredilir.

Devredilen memur kadroları adet, sınıf, unvan ve dereceleri itibarıyla bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde Bakanlar Kurulunca tespit edilerek Resmi Gazetede yayımlanır ve bu kadrolar aynı tarih itibarıyla 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığına ilişkin bölümüne eklenmiş, ilgili kurumun kadro cetvellerinden çıkarılmış sayılır. Devredilen kadro unvanlarından Bakanlıkça ihtiyaç duyulmayan kadro unvanlarında çalışan personel, durumlarına uygun diğer kadrolara atanırlar. Bu çerçevede ihtiyaç duyulan kadro değişiklikleri, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası hükmü uygulanmaksızın anılan Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uyarınca yapılır.

Bakanlığa devredilen sağlık birimlerinde, devir tarihi itibarıyla çalışmakta olan personelden;

a) 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki (II) sayılı cetvele tâbi pozisyonlarda çalışan sözleşmeli personel, mevcut pozisyon unvanları da dikkate alınarak devir tarihi itibarıyla Bakanlıkta durumlarına uygun boş kadrolara atanırlar. Söz konusu kadrolara ataması yapılan personelin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarında sözleşmeli statüde geçen hizmet süreleri, öğrenim durumları itibarıyla yükselebilecekleri dereceyi aşmamak koşuluyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ek geçici 1, 2 ve 3 üncü maddeleri ile anılan Kanuna 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen ek geçici madde hükümleri dikkate alınarak kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir.

b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası uyarınca çalışan sözleşmeli personel devir tarihi itibarıyla aynı statüde Bakanlığa devredilir.

c) Diğer kanun hükümlerine göre çeşitli statülerde sözleşmeli olarak çalışanlar, devir tarihi itibarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası hükmü uyarınca istihdam edilmek üzere Bakanlığa devredilir.

Dördüncü fıkra uyarınca devredilen personel, benzer birimde aynı unvanlı kadroda çalışan ve hizmet yılı aynı olan emsali Bakanlık personeli esas alınarak döner sermaye ek ödemesinden yararlandırılır ve bunlara yapılacak ek ödeme hiçbir şekilde emsaline yapılabilecek ek ödeme üst sınırını geçemez.

İkinci ve dördüncü fıkralar ile 6 ncı madde kapsamında Bakanlığa devredilen personelin devir tarihinde eski kadro veya pozisyonlarına bağlı olarak almakta oldukları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları, sözleşme ücreti ile diğer malî hakları (fazla çalışma ücreti ile nöbet ücreti hariç) toplam net tutarının, atandıkları yeni kadro veya pozisyonlarının aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları, sözleşme ücreti ile döner sermayeden yapılacak ek ödeme de dahil olmak üzere, diğer her türlü malî hakları toplam net tutarından fazla olması halinde, aradaki fark tutarı, atandıkları kadro veya pozisyonlarda kaldıkları sürece, kapanıncaya kadar herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın ayrıca tazminat olarak ödenir.

Bu Kanun uyarınca devredilen sağlık birimlerinde çalışanlardan birinci, ikinci ve dördüncü fıkralarda belirtilenlerin dışındaki personel ile Sosyal Sigortalar Kurumunun satın alacağı sağlık hizmetlerinin provizyon, fatura kontrol ve ödeme işlerinde çalıştırılmak üzere Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının önerisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının onayı ile tespit edilen personel Bakanlığa devredilmez.

Birinci, ikinci ve dördüncü fıkralar uyarınca Bakanlığa devredilen sağlık birimlerine ait pozisyonlar, bu birimlere ait serbest memur kadroları ve sürekli işçi kadrolarından boş olanlar ile tutulan memur kadroları, devir tarihinden itibaren başkaca bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş ve ilgili kurumların kadro veya pozisyon cetvellerinden çıkarılmış sayılır.

Devredilen personele devir tarihinden sonra yapılması gereken aylık veya ücret ödemeleri Bakanlıkça yapılır ve bu ödemeler hakkında kurumlar arasında herhangi bir hesaplaşma yapılmaz.

PTT Sağlık Yardım Sandığında 15.10.2004 tarihi itibarıyla çalışmakta olanlardan sağlık ve yardımcı sağlık hizmeti sunanlara, Bakanlıkça yapılacak sağlık hizmeti alımlarında öncelik verilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Yalnız, Sayın Oyan, siz, şahsınız adına da söz istemişsiniz; ancak, AK Parti Grubu adına Sayın Osman Seyfi de söz istediği için, isterseniz, önce Sayın Osman Seyfi'ye söz verelim, sonra sizin sürenizi birleştirelim.

Buyurun Sayın Oyan.

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, benim için fark etmez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada tartıştığımız bu devir yasası, dünden itibaren tartıştığımız bu devir yasası, ilginç bir şekilde cereyan ediyor. Bir kere, bu düzenleme, bu kadar önemli bir düzenleme, bu konunun taraflarının görüşü alınmadan ya da onların mutabakatı alınmadan yapılıyor. Demokratik kitle örgütleri yok, taraf olan işçi ve işveren sendikalarının mutabakatı yok, Ekonomik ve Sosyal Konsey devrede değil -bunda toplanmayacak da nerede toplanacak- ama, daha önemlisi var; Sayın Bakan "yeterince tartışılmıştır" diyor; ama, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yok. Hani, nerede Bakan?! Dünden beri, bir kere suretini göremedik. Yani, çalışma ve sosyal güvenliğin hükümetiçi mutabakatı yok bir kere. Tartışma hükümet içinde bitmiş değil ki, toplum tartışmış olsun.

Şimdi, tabiî, burada, Sayın Bakan, bize, dersler de verdi; "statükoyu bırakın, çağdaş olun artık, çağın gerisinde kalmayın" dedi. Biz, bugün, dünyada kapitalist sistemin restorasyonu konusunda, neoliberal düzenin yeniden oluşturulması konusunda, 1996'nın adil düzenlerinden bugüne gelip de buna soyunan, bu sistemin, kapitalist sistemin yeniden düzenlenmesinde kendimize düşen rolü üstlenmeye çalışanlara yolunuz açık olsun deriz; ama, bizi bu yola çekmek için çağdaş olun gibi ideolojik birtakım yaklaşımlara da orada durun deriz Sayın Bakan.

Şimdi, burada, önümüzdeki tasarıyı aşan bir düzenleme var. Sosyal güvenlik reformu adı altında, birtakım gerekçelerle, sistemin bütünü yeniden düzenleniyor. Bir kere, sistemin giderek büyüyen açıkları ve bunun bütçe üzerinde oluşturduğu yükü azaltalım diyorlar. Yani, faizdışı fazla hedefini bir tutturalım, borçlarımızı tıkır tıkır ödeyelim, IMF'nin dediklerini yapalım anlayışı var.

Tabiî, buradan, ikinci olarak, bütçe yoluyla sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferlerin, aslında, gerçekte muhtaç olan kesimlere değil de, güvencesiz yoksul kesimlere gitmesi gerektiği gibi birtakım sahte gerekçeler ve aldatmalar var.

Üçüncüsü, sistemin birleştirilmesi ve ortak standardın getirilmesi gereğinden söz ediliyor; ama, bunu yaparken, örneğin, sağlık sisteminde bir koordinasyon göreviyle yetinilmiyor, bunun ille bir mülkiyet devriyle olması isteniyor. Niçin acaba?!

Biz, burada, şunlara itiraz ediyoruz: Birincisi, sağlık ve emeklilik sigortalarının giderek sosyal değil, bireysel alana taşınarak piyasalaştırılması modeli var karşımızda.

İkincisi, genel sağlık sigortası gibi bir modelin getirilmesi ve burada yeni prim ödeyicileri sisteme katma yoluyla, yeni kaynakların toplanması; yine, bir başka deyişle, devlet üzerindeki yükün bir nevi vergi yükü gibi vatandaşa aktarılması yolu var.

Üçüncüsü, sağlık hizmetlerinin bir elden yürütülmesi gerekçesiyle SSK hastanelerinin ya özelleştirme yoluyla -çok büyük rant kaynakları; çünkü, bu hastaneler kentlerin merkezinde- ya da buna paralel bir yerelleştirme yoluyla -aslında, ilk durak olarak bakanlığa devredilmesi, ikinci ve üçüncü duraklar olarak da özel ellere, rantlara aktarılması ya da yerelleştirme yoluyla- sistemin bütününe ilişkin, bütününe dönük düzenlemelerin bir parçasını oluşturmak. Tabi, burada, yerel yönetime devredildikten sonra bu rant kanallarını nasıl kontrol edeceğiz; o soruları, daha önce tartıştık, tartışmaya devam edeceğiz.

Bir kere şunu söyleyeyim: Sistemin büyüyen açıkları on yılların sorunudur. Burada, bu on yılların sorunu, aslında, devletin bu kurumların kaynaklarına elkoyması üzerinden oluşmuştur. Burada, emekçilerin, buradan yararlanan, sosyal güvenlik haklarından yararlanan sigortalıların doğrudan bir kusuru asla yok. Dolayısıyla, şimdi sormak istiyoruz; bu sistemin devletten alacakları kayda geçmemiş alacaklardır. Sistem, on yıllardır, şu ya da bu şekilde, kendi aktuaryel fonlarını devlete kullandırdı, bunlar alacak olarak kayda geçmedi. Şimdi, siz, 4 üncü maddede, biraz önce geçen düzenlemeyle diyorsunuz ki: "Biz, bedeli karşılığında bunları alıyoruz." Peki, bu bedel nasıl olacak; yılların, on yıların borcunu inkâr ederek mahsuplaşma yoluyla mı ödemeye kalkacaksınız? Bu bedeli kim belirleyecek, nasıl belirleyecek, ne zaman belirleyecek? Bunlarla ilgili hiçbir düzenleme yok ve yürütme yetkisi, idarenin kanunîliği yetkisi çerçevesinde, düşünülmeden, doğrudan doğruya, bedelin ödenme süresi ve şartları Bakanlar Kuruluna devrediliyor; yani, keyfî bir düzenleme yapılıyor ve anlaşmazlık, tereddüt falan çıkarsa da, Başbakan yetkili kılınıyor. Bu, bir hukuk devletine aykırıdır. Bırakalım bir anayasal düzeni, bunlar, çalışması gereken bir hukuk devleti mantığına aykırı düzenlemelerdir. Bunlar keyfîliktir. Bu keyfîliğe asla müsaade edilmemelidir.

Şimdi, bir başka konu da, sosyal güvenlik sistemiyle ilgili kaynakların toplanması. Bakınız, gelişmiş ülkelerde, Avrupa Birliğinde sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynaklarının dörtte 1'i ilâ dörtte 3'ü -hangi sistem uygulanıyorsa; Beveridge Sistemi uygulanan ülkelerde daha yüksek, örneğin Danimarka'da yüzde 76'sı- devlet tarafından karşılanıyor. Başka ülkelerde, bize daha benzer ülkelerde dahi, bu yüzde 20, yüzde 25, yüzde 30 dolaylarında.

Şimdi, Çalışma Bakanı bu fikri beyan etti, "devletin katkısı olması gerekir" dedi. Hani düzenleme?! Bunu bekliyoruz. Devletin katkısı olsun ki, devlet açık kapama fonksiyonuyla orada gözükmesin; devlet, aslında, bir üçüncü taraf olarak bu meseleye elkoysun.

Sosyal güvenlik açıklarının büyümesini önlemek istiyorsanız, burada yapılacak en önemli şey, kayıtdışılığı önlemek, işgücüne katılım oranlarını artırmaktır. Oysa, burada dahi bir azalma var; 2001'e kıyasla 2004'te, işgücüne katılım, sigortalı sayısında azalma var Türkiye'de. Bunu çözmeden neyi çözeceksiniz?!

Çalışma Bakanlığının bir reform önerisi taslak metni oldu. Biz, buradaki, bu metindeki, SSK sağlık kuruluşlarının böyle bir devir sonrasında çok daha yüksek maliyetlerle çalışacağı fikrine katılıyoruz; ama, orada katılmadığımız şeyler de var. Bakınız, burada, bunlardan bir tanesi şu: Şöyle bir fikir var; yani, sistem emeklilik sisteminin açıklarını finanse etmek üzere çalışıyor diye bir eleştiri var. Yani, etkin kullanılmıyor, yoksullara gitmiyor...

Değerli arkadaşlarım, bunlar, özel katkılarla, prim katkısıyla çalışan sistemlerdir. Bu sistemlerin, doğrudan, yoksullara yardım yapmak gibi bir amacı yok; bu, devletin görevi. Burada, hak sahiplerine, yani, sisteme katkıda bulunanlara, sistemin, dönüp, emeklilik ve hastalık sigortalarını karşılaması gerekir. Dolayısıyla, bu tür eleştiriler tamamen mantıkdışıdır.

Yine aynı reform taslağında ilginç bir şey vardı. Eğer, 1994-2003 arasındaki bütün sosyal güvenlik sistemi açıklarını karşılamak üzere hazine yardımlarını toplasaydık ve bunu, hazinenin içborçlanma faiz oranıyla çarpsaydık, 345 katrilyon çıkardı deniyor. Bu mantık, asla olamaz bir mantıktır. Yani, siz sistemi on yıllarca sömüreceksiniz, arkasından bu sistemin açıklarını kapatmak için mecburen katkıda bulunacaksınız, ondan sonra da, bunu faiziyle çarparak, millî gelire eşit kaynak aktaracaksınız. Böyle bir mantık olamaz. O zaman, ben size şunu sorarım: Şimdi, 40 katrilyon civarında bir banka karadeliğini konsolide ederek, tahkim ederek ortadan silmek çabasındasınız. Peki, nasıl bu çabayla öbürünü örtüştürürsünüz?! Bunu böyle yapamazsınız. Yaptığınız takdirde, on yıl sonra biz size sormayacak mıyız; banka karadeliğini, 40 katrilyonu faiziyle yürütürseniz, bu şimdi şu kadar katrilyon eder demeyecek miyiz? Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bu tür mantıklar yürütülemez.

Şimdi, 5 inci madde kapsamında, bize, SSK personeliyle ilgili birtakım düzenlemeler getiriliyor. Bakınız, tasarının 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında "Devredilen memur kadroları, adet, sınıf, unvan ve dereceleri itibariyle bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde Bakanlar Kurulunca tespit edilerek Resmî Gazetede yayımlanır." diye bir hüküm yer alıyor. Şimdi, bir kere, bu hüküm, hiçbir hazırlık yok; çünkü, ne adedi biliyorsunuz, ne bunların sınıf ve derecelerini biliyorsunuz anlamına geliyor -yani, bunlarla ilgili sağlıklı bilginiz yok- ya da ikincisi, o derece serbest bir yetki kullanmak istiyorsunuz ki, bunları üç ay içerisinde biz düzenleyelim, biz bakalım diyorsunuz ya da bir başka şey söyleyeyim: Bu tasarıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı o kadar karşı çıkıyor ki, bu tasarıyı hazırlama sürecinde bunları elde edemiyorsunuz.

Bir diğer önemli husus, personelle ilgili bu 5 inci maddedeki bir diğer önemli husus, devredilen kadro unvanlarından bakanlıkça ihtiyaç duyulmayanların, bakanlıkça ihtiyaç duyulan diğer -tırnak içinde veriyorum, altını çiziyorum- kadrolara atanabileceği hükmüne yer veriyorsunuz. Peki, buradaki "diğer" kavramı nedir? Bu, çok esnek bir kavram. Yani, siz, bu hükme dayanarak, örneğin bir hastane müdürünü veya müdür yardımcısını, pekâlâ bir hizmetli ya da hastabakıcı olarak da atayabilirsiniz. Ne demek, diğer kadrolara?.. Burada, bu maddede hiçbir açıklık yoktur. Bunu mutlaka açık hale getirmek zorundasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oyan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bir üçüncü not düşeyim personelle ilgili. Tasarıyla, siz, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (II) sayılı cetvele tabi sözleşmeli personel pozisyonunda çalışanlardan devre konu olanları, Bakanlığa, 657 sayılı Kanunun 4/A maddesine göre memur statüsünde değil -şimdiye kadar, bütün düzenlemelerde 4/A maddesi gereğince memur statüsünde aktarılırken, nitekim, bütün özelleştirme işlemleri sonrasında, bu tür personel 4046 sayılı Kanunun 22 nci maddesi gereğince diğer kurumlara 657 sayılı Kanunun 4/A maddesine göre aktarılırken, yani memur statüsünde devredilirken- çok daha güvencesiz bir statü olan 4/B maddesine göre, sözleşmeli statüde devrediyorsunuz. Bu tavır, mevcut hükümetin personelin, çalışanların haklarına nasıl baktığını ve uluslararası sermayenin talimatları doğrultusunda tüm kamu çalışanlarını yoksun bırakma konusunda hangi çabalar içinde olduğunu göstermektedir. Sizin bu çabalarınıza karşı, gerek biz gerekse bizim dışımızdaki muhalefet, bütün demokratik kitle örgütleri direneceklerdir. Bunu, burada bir kez daha belirtmek istiyorum.

Saygıyla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen Nevşehir Milletvekili Sayın Osman Seyfi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Seyfi, süreniz 10 dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN SEYFİ (Nevşehir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesi üzerindeki görüşlerimizi bildirmek için AK Parti Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, iki günden beri, bilhassa muhalefet grubunda, bu tasarının hukuksuz olduğu, Anayasaya aykırı olduğu, ben yaptım oldu, bitti veyahut da işi gasba kadar götüren nitelendirmeler yapılmaktadır. En son, bu husustaki görüşler, SSK'ya ait bu müesseseler kamu malı mıdır, değil midir noktasına bağlandı. Ben, bir an için, SSK'ya ait bu müesseselerin özel mülkiyette olduğunu farz ederek, kabul ederek görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Bu tasarının Anayasaya aykırı olduğunu iddia edenlerin başlıca ileri sürdükleri üç argüman var. Birisinde "bu tasarı Anayasanın mülkiyet hakkını düzenleyen 35 inci maddesine aykırıdır, özel mülkiyete dokunulamaz" deniliyor. İkincisi "özel mülkiyette olduğu için burada bir satış yoktur, trampa yoktur, mülkiyeti nakleden herhangi bir işlem yoktur, onun için Anayasaya aykırıdır" deniliyor. "Eğer bu bir kamulaştırmaysa, bedel peşin olarak ödenmediği için yine Anayasaya aykırılık var" diye iddia ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bir kere, Anayasada teminat altına alınan mülkiyet hakkı sınırsız değildir. Mülkiyet hakkının medenî hukukta da sınırlamaları vardır, kamu hukukunda da sınırlamaları vardır. Mesela, Medenî Kanunda komşuluk ilişkilerinden dolayı doğan sınırlamalar vardır, cebrî icra bir sınırlamadır. Kamu hukukundaysa, sadece kamulaştırma değildir. Biraz önce, Sayın Eraslan, kamudaki sınırlamalardan veyahut da mülkiyeti nakleden işlemlerden bahsederken, sadece kamulaştırman üzerinde durdu. Evrensel hukuka ve Anayasamıza göre, kamulaştırmaya ilaveten, devletleştirme vardır, millîleştirme vardır, artı, imtiyaz sözleşmeleri feshedildiği zaman, imtiyaz sözleşmelerinin feshinden dolayı, mülkiyetteki mamelekin, işletmenin kamu mülkiyetine geçmesi durumları da vardır. Bunlar, Anayasamızda düzenlenmişlerdir, Anayasada muadili bulunan maddelerdir.

Değerli arkadaşlarım, muhalefet sözcüleri, her nedense, Anayasanın 35 inci maddesinden 46 ncı maddesine kadar geliyorlar, 47 nci maddeyi bir türlü hatırlamıyorlar. 47 nci maddenin hatırlatılmasını ve okunmasını istiyorum. Aynı maddeler, 47 ve 48'in muadilleri, 1961 Anayasasında da -38 inci ve 39 uncu maddeleri- vardır.

46 ile 47 nci madde arasında farklar vardır. 46 ncı maddede kamulaştırmadan bahsedilir ve sadece bir gayrimenkulun veyahut da gayrimenkullerin, bedeli karşılığında devlet mülkiyetine transferidir; ama, 47 nci maddede bahsedilen, bir mamelekin, bir patrimuanın, bir işletmenin mülkiyetinin devlete intikalidir.

İkinci husus: 46 ncı maddedeki yetkiler idare tarafından kullanılır; 47 nci maddedeki yetkiler ise, yasama organınındır. Bedellerini ödeme yönünden de fark vardır; 46 ncı maddede bedel peşin ödenir, 47 nci maddede ise bedelin peşin ödenme mecburiyeti yoktur. 1982 Anayasası bunu bir süreye de tabi tutmamıştır; ama, 1961 Anayasasının 39 uncu maddesinde, on yıl içerisinde ödeneceğinden bahsedilmiştir.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - 12 Eylül Anayasasına dayanmayın.

OSMAN SEYFİ (Devamla) - Yürürlükte bir anayasa olduğu müddetçe, ona, siz de, biz de, bütün vatandaşlar da uymak zorundayız. Onu beğenip beğenmemek ayrı bir meseledir. 12 Eylül Anayasasına, yapılışı itibariyle, yürürlüğe sokuluşu itibariyle sizden daha muhalefetiz, sizden daha çok karşıyız; ama, şu anda yürürlükte olduğuna göre, biz, kendimizi bununla bağlı hissediyoruz, bağlı olmak durumundayız; herkes de, yürürlükteki bu Anayasayla  bağlıdır. Bunu bir tarafa bırakalım.

Değerli arkadaşlarım, mülkiyetin tahditleri, sosyal devlet olmaktan kaynaklanan tahditlerdir.  Türkiye, Anayasanın 2 nci maddesine göre, sosyal bir devlettir. Onun için, bu tasarının dayanaklarından birisi de, Anayasanın 2 nci maddesidir; artı, Anayasanın 166 ncı maddesinde, sosyal kalkınmadan ve mecburî planlamadan bahsedilmektedir, emredici bir hükümdür; artı, Anayasanın, biraz önce bahsettiğim 47 nci maddesidir; artı, 58 inci maddesiyle, getirilen tasarı, tamamen hukukun içerisindedir, hukukla uyum içerisindedir; kanuna, hukuka, Anayasaya, evrensel hukuka aykırı hiçbir yönü yoktur.

Bu vesileyle söz almış bulunuyorum; hayırlı ve uğurlu olur inşallah diyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyfi.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepinizin bildiği gibi, 686 sıra sayılı tasarının 5 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, 3 Kasımda, milletimize, aziz milletimize hizmet etmek için seçildik ve bu millet, bizi, hizmet beklediği için, dürüstlük beklediği için, inandığı için tek başına iktidar yaptı. Biz, bugüne kadar Sosyal Sigortalar Kurumunun mensupları hastanelerde çok iyi hizmet alıyorlardı da, Sosyal Sigortalı hemşerilerimiz, Sosyal Sigortalı mensuplarımız, hastanelere gittiklerinde, polikliniklerde hemen muayene oluyorlardı da, röntgenleri hemen çekiliyordu da, ertesi gün hemen ameliyatları yapılıyordu da, bu tasarıyı onun için mi getirdik; yoksa, İstanbul Okmeydanı SSK Hastanesinin bahçesi, İstanbul'daki diğer büyük hastaneler, Samatya ve Göztepe SSK Hastaneleri bayram yeri gibiydi de, miting alanı gibiydi de, koridorlarda yürünmüyordu da, hastalarımız şifa bulmuyordu, hastalarımız günlerce hastaneye gelmek zorunda kalıyorlardı da mı onun için bu tasarıyı getirmek mecburiyetinde kaldık?

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin Anayasası, bu ülkenin kanunları, bu ülkenin yönetmelikleri, hepsi, bu aziz milletin, bu büyük milletin mutluluğu içindir, onların refahı içindir, onların iyi hizmet almaları içindir. Bu tasarının asıl amacı da odur.

Bakın, ben bir Muğla Milletvekili olarak, Muğla'daki Sosyal Sigortalar Hastanesinin nereden nereye geldiğini biliyorum. 1951 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet vermeye başladığında ülkede sigortalı yoktu; eski deyimle, sadece devletin ameleleri vardı, çok az fabrika vardı. Muğla'da üç tane santral mı vardı, Türkiye'de turizm mi vardı, Türkiye'de oteller mi vardı? İşte, bunlar olduktan sonra, bunlar geliştikten sonra ülkemizde işçi adedi arttı; dolayısıyla, işçilerin bakmakla yükümlü oldukları da Sosyal Sigortalar Kurumuna yük getirdi. Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu doktorları hizmet veremiyor, hizmet vermeye çalışıyorlar. Bugün, bir dahiliye doktoru 200 poliklinik yapıyor. Sorarım sizlere, bir kişi sadece gözüyle bakamaz 200 kişiye; dolayısıyla, verdiği hizmet, hizmet değildir; sadece iyi niyetle hizmet vermeye çalışıyor.

Şimdi, ben, burada kürsüden hitap ediyorum, arkadaşlarımız iki gündür buradan hitap ediyorlar, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da muhalif oluyorlar; milletimiz hepimize not veriyor. Sosyal Sigortalar Kurumunun mensupları, orada çalışanlar, işçiler, sigortalılar bu kanunun bir an önce çıkmasını istiyorlar. Ben, dünden beri 100'ün üzerinde telefon aldım, 100'ün üzerinde mesaj aldım; onlar bir an önce hastalarının salâha ermesini istiyorlar, onlar bir an önce tedavi olmak istiyorlar.

Şimdi, biraz önce, Sayın Gazalcı, çok yanlış bir bilgi verdi, saptırma yapıyor. Bakın, düzeltiyorum. Millî Eğitim Bakanlığının 1 tane hastanesi vardır, o da Validebağ Öğretmen Hastanesidir. Bu da, öğretmenlerden ekstra kesilen primle alınmamıştır, devletin ayırdığı ödenekle alınmıştır; yani, bütçeden çıkan parayla alınmıştır. O hastane bugüne kadar yüzde 21 dolulukla çalışıyordu ve o hastane bugüne kadar dönersermayeden bir kuruş para alamıyordu; sanat okullarında kullanılan, geçerli olan dönersermaye çalışıyordu orada. Onlara komik oranlarda dönersermaye bedeli tahsis ediliyordu, yılda bir defa alıyorlardı. Şimdi, orada çalışanlar, maaşlarının en az 1 katı kadar, dönersermayeden pay alıyorlar. Bunu bir yana bırakalım, acaba...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Çalışanlar mı alıyor, yöneticiler mi?!

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Size de burada vaktim yetmeyecek, dışarıda uzun tartışırız.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu Validebağ Hastanesi Üsküdar'da Koşuyolu'ndadır. Soruyorum sizlere: Acaba, Samatya'da çalışan, Edirnekapı'da çalışan, Bakırköy'de çalışan öğretmenleri servisle oraya mı getirecektik? Her kapının önünde bir hastane yapamazsınız. PTT'nin hastanesi var, Demiryollarının hastanesi var ve birçok hastayı iyileştiremeyince sevk ediyor. Netice aynı; hasta, oradan oraya dolaşmaktan bıkıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Terzibaşıoğlu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla)- Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şimdi, 10 Şubat itibariyle, Sosyal Sigortalarda uygulanmakta olan ilaç politikasını değiştiriyoruz. Artık, bundan sonra, isteyenler, anlaşmalı, sözleşmeli eczanelerden de ilaçlarını alabilecekler; o kuyruktan da onları kurtarıyoruz. İstersen, bunu yapmayalım, onları da uygulamayalım, onlara da bu eziyeti layık görelim...

Değerli arkadaşlar, 70'li yıllarda "Boğaz köprüsünü yaptırmayız" 80'li yıllarda da "Boğaz köprüsünün gelirlerini sattırmayız" diyorlardı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, ikinci köprü yapıldı; biz, Boğaz'ı bir de tünelle geçiyoruz. Bunlar, Türk Milleti için gerçekler; bunlar yapılacak, hizmetler devam edecek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Terzibaşıoğlu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)- Sayın Gazalcı'ya sataşma var.

BAŞKAN- Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen...

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın Başkan...

BAŞKAN- Bir saniye Sayın Gazalcı... Madde üzerinde Sayın Oyan söz istedi.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın sözcü adımı söyleyerek, benim yanlış bilgi verdiğimi söyledi.

BAŞKAN- Sayın Gazalcı, olabilir... Siz bir şey söylediniz, o da fikrini söyledi. Yanlış söylediğinizi söyledi; dinledim ben.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli)- Sayın Başkanım...

BAŞKAN- Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (İzmir)- Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, biz, işçi ve işverenin ortaklaşa mülkiyet sahibi olduğu tesislerin, 600 civarında tesisin devredilmesini ve aynı zamanda bunların personelinin de devredilmesini konuşuyoruz. Burada, kurumun ve hak sahiplerinin iradesinin aranmadığı bir yasama olgusundan bahsediyoruz; yani, bu irade aranmıyor, burada Sağlık Bakanlığına bir devir söz konusu oluyor. Şimdi, bu, nasıl olur?! Yani, tarafların iradesi ortada yok; ama, yukarıdan bir iradeyle, biz, sizin malınıza elkoyarız diyoruz. Ne hakla?! Ne hakla?!

Emekli Sandığı için daha önce denendi bu ve Anayasa Mahkemesinden geri döndü; mülkiyet haklarına tecavüz, hukuka aykırı; Anayasaya aykırılığı bir tarafa, genel hukuk sistemine aykırı, insan haklarına aykırı, mülkiyet haklarına aykırı, kapitalist sistemin mantığına aykırı. Aslında, sosyal güvenlik anlayışına aykırı olduğu gibi, özel sigortacılık anlayışına da aykırı. Ben, size bir soru sorayım: Hani, özel sağlık sigortaları falan filan sisteme girdi şimdi; yarın, bunları kalkıp da Sağlık Bakanlığına devredebilir misiniz; bunu yapabilir misiniz? Orada, ben, kendi katkımla özel sağlık sigortasına girmişim, siz, bunların tesislerini -varsa eğer- Bakanlığa devredebilir misiniz; böyle bir şey olabilir mi?

Kapitalist sistemin temelinde mülkiyet hakları var; yani, siz, bir yandan neoliberal bir sistemi buraya oturtmaya çalışıyorsunuz, bir yandan da onun ana temeline aykırı iş yapıyorsunuz; böyle bir şey olmaz. Bu, idarenin kanunîliği ilkesine de aykırı. Yetki aşımı vardır; yasamanın yetkilerinin yürütmeye devredilmesi bakımından da vardır, yasamanın, kendisi üzerinde olmayan yetkileri kullanması açısından da vardır.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, burada, önümüze tekrar gelecek; ama, siz, tabiî, yangından mal kaçırmak üzere bakıyorsunuz "üç ay içerisinde Anayasa Mahkemesi yürürlüğü durdurma kararı vermeden, biz, geri dönülmez biçimde bu işi nasıl atarız, nasıl satarız" mantığındasınız. Bunun, gerçekten, devlet yönetme sanatıyla, yani, politikayla doğrudan bir ilişkisi olmaması gerekir. Politika böyle yapılmaz değerli arkadaşlar. Politika bu temeller üzerinde yapılmaz. Elkoyma mantıkları üzerinden ve Anayasa Mahkemesi karar vermeden, biz, bu işi geri dönülmez bir noktaya getirelim mantığı üzerinden yapılmaz. Bu, yangından mal kaçırma falan da değil, hak sahiplerinin elinden hak kaçırmadır. Hak sahiplerinin elinden hak kaçırmaya sizin hakkınız yoktur. Temel mesele bu; burada, sabahtan beri, dünden beri tartıştığımız konu budur. Siz, hak sahiplerinin hakkını kaçırmaya çalışıyorsunuz, personelin haklarını aşındırarak devrediyorsunuz Bakanlığa. O personelin hakları, SSK'da olduğu gibi devredilmiyor. Yani, bu konularda sizin dikkatinizi çekmeye çalışıyoruz.

Sizin elinizde özelleştirme nasıl olacaktır? Bunun örneklerini gördük, SEKA'da gördük. 1 100 000 dolara SEKA Balıkesir'i sattınız Albayraklara. Bununla ilgili yasa hükmünü de uygulamıyorsunuz şimdi; dava açıldı, kazandı taraflar; uygulamıyorsunuz. Yani, içerisindeki lojmanları kümes fiyatına satsanız daha fazla ederdi. 200 tane lojmanın tanesini 10 milyar liradan kümes fiyatına satsanız, 2 trilyon lira ediyordu. Siz, bunu 1,5 trilyon liraya sattınız Başbakanınızın dünürüne, Yeni Şafak Gazetesinin patronuna. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var?!

AHMET IŞIK (Konya) - İsim benzerliği...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ne alakası var?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Alakası yok!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 1,5 trilyon liraya sattınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Ne alakası var?!

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yapma allahaşkına!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

OĞUZ OYAN (Devamla) - İçerisindeki 200 tane lojman, sadece daha fazla...

BAŞKAN - Sayın Oyan, maddeyle ilgili konuşur musunuz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Maddeyle şundan ilgili: Bu, bir özelleştirme mantığıdır.

Bakınız, şimdi, İzmit'teki SEKA'yı da kapatmak üzere davranıyorsunuz. 27 Ocakta bu kararı veriyorsunuz. Sadece 5 800 000 dolara İzmit SEKA yenilenebilecek durumdayken -bizzat SEKA'nın kendi raporuna göre- siz bunu devrediyorsunuz. Bakınız, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı bile -ki, AKP'lidir- İzmit SEKA'nın, IMF'nin istekleri doğrultusunda kapatılacağını söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, artık, IMF'nin, Dünya Bankasının talepleri üzerinden politika yapmayınız. Siz, bu politikalara karşı çıkarak seçmenden oy istediniz. Şimdi, büyük bir aldatmaca üzerinden, SSK hastanelerini devrediyorsunuz. Yarın, başka şeyleri devretmeye kalkacaksınız. Yani, sizin politikalarınız, tamamıyla topluma karşı politikalardır, antisosyal politikalardır.

AHMET YENİ (Samsun) - Köprüyü satanlar ile satmayanlar karşı karşıya!

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Emekçiler, Türkiye'deki bu borç düzeninin oluşmasında hiçbir katkıya sahip değillerdir. Emekçilerin haklarını ellerinden alarak, onların mülkiyetini alarak, bu sorunları çözemezsiniz, bu sorunun altında kalırsınız.

İlginiz için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, sayın hatip, Sayın Genel Başkanımızı hedef alıcı bir sunumda bulundular. Eğer müsaade ederseniz, söz almak istiyorum

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Benim de söz talebim var.

BAŞKAN - Uygun görmüyorum Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Efendim?..

BAŞKAN - Uygun görmüyorum sizin söz talebinizi.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Benim adım geçiyor, cevap vermem gerekir, bana söz vermiyorsunuz; ama bir genel başkan olunca söz veriyorsunuz.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik.

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan'ın, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada, sağlık reformunun bir ayağını tartışıyoruz. Sağlıkla ilgili, yine, Anayasamızın amir hükümleri çerçevesinde, sağlığın tek elden, sağlık hizmetinin tek elden sunulmasıyla ilgili bir tasarıyı görüşüyoruz; ama, muhalefetin de muhalefetine saygı duyuyoruz; muhalefet de edilmeli. Her ne kadar, programınızda, bu konuda, sağlığın tek elden yürütülmesiyle ilgili de beyanlarınız, bildirileriniz, olsa ve bugün bu programlarınıza, bu bildirilerinize çok da sahip çıkmasanız da, muhalefet etme anlayışınızı yine saygıyla karşılıyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sonuna kadar sahip çıkıyoruz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, kalkıyorsunuz...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bir Grup Başkanvekili, ikisi arasındaki farkı görür.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, programınız elimizde ve defalarca okuduk; gayet net şeyler söylüyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kamulaştırma ile elkoyma bir değil; biri kamulaştırma, beri elkoyma.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Siz, gasbediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Çetin...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, bu kadar açık, şeffaf bir konuyu, kalkıp, hiç alakası olmayan noktalara taşımak, bir muhalefet anlayışıyla nasıl bağdaşır, bilemiyorum.

Şimdi, çok da deneyimli, saygı duyduğumuz Oğuz Oyan Bey, burada, kalkıp, iki türlü yanlış beyanda bulundular. Bir kere, Sayın Oyan, SEKA'nın özelleştirilmesinin nasıl olduğunu incelemenizi istiyorum. Balıkesir SEKA'yla ilgili konu şu: Kaç defa satışa çıkarıldı, neticesinde de...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yargı kararı açık; yanlış dedi, yürütmeyi durdurma kararı verdi.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Efendim, bir dakika...

...kim bu satışa giriyorsa, kim buna daha çok bir teklifte bulunuyorsa, o firma tarafından, o kurum tarafından, o şahıs tarafından alınacaktır; bu bir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Albayraklar teşekkür ediyor.

FARUK ÇELİK (Devamla) - İkincisi "Sayın Başbakanın dünürü" diye ifade ettiniz. Nasıl ispat edeceksiniz, size soruyorum Sayın Oyan?

AHMET YENİ (Samsun) - Yalan!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Nasıl?.. Dünürü olduğunu nasıl ispat edeceksiniz?

AHMET YENİ (Samsun) - Yalan!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Albayraklar teşekkür ediyor.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Hiç, dünürlüğü veya akrabalığı söz konusu değildir; bu bir iftiradır; bunu sizlere iade ediyorum.

Saygılar sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, ismim geçti ve iftira attığım söylendi.

BAŞKAN - Sayın Oyan, açıklamaya, açıklamayla cevap verilmez, yok öyle bir uygulama.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, adım geçerek söylendi...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama Başkan, hep tek taraflı davranıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Oyan'ın talebini duyamıyorum

ERDAL KARADEMİR (İzmir) -Tutanaklara bakın.

BAŞKAN -Lütfen sayın milletvekilleri... Sayın Oyan kendisini ifade edemiyor mu?!

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - İftira ettiğini söyledi...Lütfen söz verin

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, hakkını vermiyorsunuz  Sayın Başkan; muhalefet olunca hakkını teslim etmiyorsunuz.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Hayır, hangi konuda söz istiyorsunuz?

OĞUZ OYAN (İzmir) -  Efendim, adım geçti ve iftira attığım söylendi; bunu açıklayacağım, ispat edeceğim.

BAŞKAN - Sayın Oyan, siz bir şey söylediniz, Sayın Çelik de cevap verdi; hepsi bundan ibaret

OĞUZ OYAN (İzmir) - Ben, Sayın Çelik'in şahsına bir şey söylemedim; ama,  bana şahsen "Oğuz Oyan iftira etmiştir" diyor.

BAŞKAN - Sayın Oyan, siz bir açıklamada bulundunuz, Sayın Çelik de o açıklama çerçevesinde cevap verdi.

OĞUZ OYAN (İzmir)-  Efendim,  iftira attığım söylendi.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - "İftira olmadığını ispat edeceğim" diyor.

OĞUZ OYAN (İzmir)- Açıklama yapmak durumundayım, iftira olmadığını...

BAŞKAN - Sayın Oyan, burada Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir yasa tasarısı görüşülüyor. Maddeyle ilgili konuşurken, maddeyle ilgili olmayan konulara girdiniz...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Özelleştirme örneği verdim. Özelleştirmedir bu da.

BAŞKAN - Sayın Çelik de bu konuşmanız çerçevesinde cevap verdi. Hepsi bundan ibaret

YILMAZ KAYA (İzmir) -  Tutanaklara bakın.

OĞUZ OYAN (İzmir) -  İftira ettiğimi söyledi efendim. Yapmayınız!..

BAŞKAN - Sayın Oyan, tutanakları getirtip inceleyeceğim. 

AHMET YENİ (Samsun) - Neyle ispat edeceksiniz akraba olduğunu?!

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...

AHMET YENİ (Samsun) - Albayrakları karıştırdı.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde, Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.

Buyurun Sayın Akdağ.(AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, kanunun maddeleri görüşülürken, görüyorum ki, biraz önce Anayasa Mahkemesiyle ilgili  olarak 1997 yılında verilmiş kararı burada zikretmemiz, Sayın Anamuhalefet Partisi konuşmacıları açısından yeterli olmadı.

Bir de, ben, 1987 yılında verilmiş bir kararla ilgili olarak Yüce Meclisimizi bilgilendireceğim: Burada da, kamuya ait sağlık kuruluşlarının sağlık işletmeleri yapılmasına dair yapılan bir kanuna karşı, zamanın anamuhalefet partisince bir itiraz yapılıyor. Bu itirazın gerekçesinde "SSK sağlık tesisleri işçinin öz malıdır. SSK üyelerinin, kişilerin kendi paralarıyla oluşturulan sağlık kuruluşlarının bir türlü zoralımı anlamındadır bu yapılan iş. Böyle bir işlem hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi, hukuk devleti niteliği de buna olur veremez. Madde, bu yönden Anayasanın 2 nci maddesine aykırıdır" deniliyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Doğru söylüyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi buna karşılık olarak ne diyor: "Anayasanın 2 nci maddesine aykırı bir yön yoktur, zoralım da söz konusu değildir..." Değerli arkadaşlarım, buradaki cümlenin altını çizerek ifade ediyorum, bakınız "devletin malı devlete kalmaktadır" denilmektedir. Yani, SSK'nın mallarıyla ilgili yapılan bir kanundan bahsedilirken, Anayasa Mahkemesi itirazı reddediyor ve gerekçesinde de "devletin malı devlete kalmaktadır" diyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Satılıyor mu Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yine, Anayasanın 35 inci maddesi yönünden incelenirken deniliyor ki: "Dava konusu maddenin, mülkiyet ve miras haklarıyla, bu hakların kamu yararı amacıyla yasayla sınırlanabilmesini hükme bağlayan Anayasanın 35 inci maddesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır."

Değerli bir konuşmacı...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - İlgisi yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu, ilgisi olup olmadığını, ben...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet, bir ilgisi yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - ...yüce milletin ve Yüce Meclisin takdirine sunuyorum; sizin bunu anlamayacağınız, anlamak istemediğiniz çok açık.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Anayasa Mahkemesi, kararında "ilgisi yoktur" diyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben, bunu, zaten, sizin için anlatmıyorum artık; bunu, Yüce Meclisimizin takdirine ve yüce milletin takdirine arz ediyorum.

Şimdi, bana burada şu söylendi...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan "anlamayacağınız" denilmez; o, hakarete girer.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şunu dediler...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biraz kibar olun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben hiç hakaret etmiyorum, hiç öyle...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Halk böyle diyor...

BAŞKAN - Sayın Çetin...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - "Siz anlamazsınız" demeniz...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Hayır efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Siz anlamıyorsunuz...

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Bakan, muhalefete hakaret etme hakkınız yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, tutanaklara dönersek, bunun misliyle ifadelerinizi burada göreceğiz, misliyle. Yalancılıkla mı suçlamadınız, sahtekârlıkla mı suçlamadınız, gaspçılıkla mı suçlamadınız, yankesicilikle mi suçlamadınız...

BAŞKAN - Sayın Bakan, maddeyle ilgili bilgi verir misiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Dolayısıyla, bakınız...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Siz hekimsiniz, hukukçu değil...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Evet, ben hukukçu değilim, hekimim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Güzel...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ama, hiçbir hukukçu da kendini hukukun yerine koyamaz.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vasıtanızla, Sayın Bakana sormak istediklerim şunlardır:

SSK'nın idarî ve malî açıdan özerk ve özel hukuk hükümlerine tabi olması, kamu tüzelkişiliğini ve kamusal niteliğini ortadan kaldırır mı?

Getirilen tasarıyla, uluslararası hukuk normları ve Anayasanın emredici hükümleri gözetilmemiş midir?

Mülkiyet hakkı, malî haklar ve özlük hakları yönünden mağduriyetler söz konusu mudur?

Sağlık Bakanlığı ve SSK sağlık tesislerinin ortak kullanımına yönelik uygulamadan elde edilen sonuçlar nelerdir?

2004 yılında, Sağlık Bakanlığına ait sağlık kuruluşlarına SSK'lı kaç hasta başvurmuştur? Bunların kaçı birinci basamak sağlık kuruluşlarından hizmet almıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Ercenk, buyurun.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi, Antalya Devlet Hastanesi uzun zamandan beri ihtiyaca cevap vermekten uzak bulunuyordu. Hastalar, koridorlarda ve boş bulunan yerlerde tedavi edilmeye çalışılıyordu. Sayın Bakanım, biliyorsunuz, son günlerde de, Devlet Hastanesi yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış bulunuyor. Gerçekten, hastalar ve yakınları çok zor durumdadır. Acaba bu konuda alınan tedbirler var mıdır? Yeni devlet hastanesinin yapımı konusundaki çalışmalar hangi noktadadır Sayın Bakanım? Bu bir.

İkincisi; Sayın Bakanım, bir de, benim bildiğim kadarıyla, Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili bu hastaneler aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla da ilgili; onlara bağlı hastanelerin devrinden söz ediliyor, tasarıyı o şekilde görüşüyoruz; fakat, iki gündür, burada, Sayın Bakanı göremedik; Sayın Bakana da sorularımız olacaktı belki, bu soruları sormaktan mahrum kaldık. Bunun da nedenini açıklar mısınız?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakan, tasarıya göre, devredilen sağlık birimlerinde, sürekli işçi kadrolarında çalışanlar, devir tarihi itibariyle, kadrolarıyla birlikte Bakanlığa devredilecek. Bakanlığa geçmek istemeyen işçilerin, kanunî hakları ödenerek, kurumla ilişikleri kesilecek. Sağlık Bakanlığına devredilen sağlık birimlerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak çalışan memurlar, devir tarihleri itibariyle, kadrolarıyla birlikte Sağlık Bakanlığına devredilecek; ancak, devredilen kadro unvanlarından Bakanlıkça ihtiyaç duyulmayan kadro unvanlarında çalışan personel durumlarına uygun diğer kadrolara atanacak.

Bilindiği gibi, Bakanlığınızın bünyesinde bulunan Ankara Trafik Eğitim ve Araştırma Hastanesi yerine açılan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine personelin tamamının geçişi yapılmamış ve bunun yerine, başka hastanelere, hatta, başka illere atamalar yapılmıştır.

Şimdi, tasarıya göre, personel, kadrosuyla birlikte Sağlık Bakanlığına geçmekte; ama, hangi ile, hangi hastaneye, nereye atanacağının telaşı ve korkusu içerisindedir.

Biliyorsunuz, eskiden, ağalar, köyleri satarken, içindeki halkıyla birlikte satardı. O köydekilerin hepsi, köyünde yaşamaya devam ederdi. Şimdi, siz, kurumdaki hastaneleri, hastane personelini, ya da kurum personelini ağaların adaletinden daha adaletsiz bir şekilde, hangi illere atamayı düşünüyorsunuz? Bu bir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Devlet ile ağalık sistemini birbiriyle nasıl kıyaslıyorsunuz yahu!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İkincisi; 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 17 nci maddesine göre, 1993 yılından bugüne kadar, kurumun işletme gelirlerinden, sadece sağlık personeli değil, merkezdeki personel de pay almakta idi. Şimdi, 1993 yılından bugüne kadar aldıkları o hakları ellerinden alınmış olmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum; AKP Hükümeti, IMF'ye verdiği Sekizinci Niyet Mektubunda, sosyal güvenlikte, genel sağlık sigortasını içeren yeni bir düzenlemeyi ve SSK'nın bu çizgide sağlık hizmeti sunumundan çekileceğini taahhüt etmiş midir?

IMF heyeti, yeni yapılacak stand-by görüşmeleri öncesinde, bu taahhütlerin yerine getirilmesi gerektiği şeklinde önkoşul sunmuş mudur?

SSK sağlık kurumlarının, nüfusun yüzde 49'una; yani 35 000 000'a yakın yurttaşımıza sağlık hizmeti sunan bir kurumun kapatılmasını insanî ve ahlakî buluyor musunuz? Yoksa, bu tasarı, küresel güçlere verilen taahhütlerin bir sonucu mudur?

Yine, sormak istiyorum; AKP Hükümeti, Sağlıkta Dönüşüm Programında, SSK sağlık kurumlarının tasfiyesini, sağlıkocaklarının yok edilmesini ve aile doktorluğu sisteminin getirilmesini, sağlık kurumlarının özelleştirilmesini, tüm sağlık çalışanlarının sözleşmeli olarak çalıştırılmasını öngörmektedir. AKP İktidarının, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi, hekimleri ve diğer sağlık çalışanlarını, iş güvencesinden yoksun ucuz işgücüne dönüştürmeyecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, kuşkusuz ki, bu yapılan devirlerle, uluslararası hukuk normlarına, Anayasaya uygun, mülkiyet hakkını ve kişilerin özlük haklarını da tamamen koruyan bir kanunî işlem tesis edilmiş olacaktır. Ortak uygulamamız sırasında, SSK'lı vatandaşlarımıza hakikaten çok ciddî bir hizmet verilmiştir. Sağlık Bakanlığının sağlık kuruluşlarına  33 000 000 kere müracaat yapılmış ve vatandaşlarımıza, bu biçimde, geniş yelpazede bir hizmet verilmiştir.

Antalya Devlet Hastanesiyle ilgili olarak şunu ifade etmeliyim: Şu anda Antalya'da, devlet hastanesi olarak yeni bir bölge eğitim hastanesi yapılmak üzere. İhale sürecine yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Hemen 2005 yılının şu ilk aylarında bu konudaki ihale yapılacaktır. Gerçekten Antalya İlimizde çok ciddî bir hastane ihtiyacı var. Biz bunu fark ettiğimiz için, bu hususta Devlet Planlamayla da ilgili görüşmelerimizi yaptık ve şu anda iş yürümektedir.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Sayın Bakanım, ilk soruma cevap vermediniz.

BAŞKAN- Sayın Ercenk, Sayın Bakan sırasıyla cevaplandırıyor.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Hayır, ilk sorumu cevaplandırmadı efendim. Hastanenin yıkılma tehlikesi var, hastalar perişan vaziyette. Bir tedbir var mı? Onu soruyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- O hususta da şu anda gerekenler yapılıyor. Bu hastalarla ilgili olarak, hastanede verilen hizmetin şekliyle ilgili olarak gerekli incelemeleri ben şu anda başlatmış durumdayım. Bizim elimize herhangi bir rapor ulaşmış değil. Buna rağmen, bir ekibi görevlendirerek, bu hususta ciddî bir araştırma başlatmış durumdayım.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Antalya Valisi üç gün önce bir rapor gönderdi. Lütfen onu inceleyin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Değerli arkadaşlarım, Sayın Çetin'in sorduğu soruya cevaben şunu özellikle ifade etmek isterim: Biz, siyasete, partimizin adına "Adalet ve Kalkınma" diyerek başladık. Dolayısıyla, bu kanunu yaparken de, bütün sağlık çalışanlarına, SSK'da çalışan herkese, özlük hakları konusunda, onların haklarını koruyacak biçimde bir kanun yapmaya büyük bir itina gösterdik. Kuşkusuz ki, bu sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanlarımıza Sağlık Bakanlığı olarak bizim çok büyük ihtiyacımız var. Hatta, onları başka personellerle de destekleyeceğiz ve böylece, halkımıza verilen sağlık hizmetinin kalitesini artırmaya çalışacağız.

Diğer ayrıntılarla ilgili hususları da yazılı olarak cevaplandıracağım.

Teşekkür ediyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Bekliyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde verilmiş 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Devredilen personel" başlıklı 5 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Ufuk Özkan

Muharrem Eskiyapan

 

 

Kocaeli

Manisa

Kayseri

 

 

Mustafa Gazalcı

 

Orhan Ziya Diren

 

 

Denizli

 

Tokat

 

BAŞKAN - Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum...

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, siz henüz incelemediniz herhalde; ama, ben, izninizle, biraz önceki, arkadaşımın, Faruk Çelik'in konuşması üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.

Şimdi, dünürü ya da sülalesi... Şimdi, buradaki bütün mesele şu... (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Hiç alakası yok.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - İftira etmek için geldi.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, burada önemli olan şu; 1 100 000 dolara, yani...

BAŞKAN - Sayın Oyan, bir saniye...

Sayın Oyan, önergenin gerekçesini açıklamak üzere söz aldınız.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Anlıyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - İftirayı düzeltin önce, iftirayı!..

BAŞKAN - Ben tutanakları getirttirdim; bu konudaki kararımı vereceğim.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bana dönük bir suçlama vardı; bununla ilgili söz veriyor musunuz Sayın Başkan?

BAŞKAN - Hayır, vermiyorum Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) - İncelediniz mi?

BAŞKAN - Tutanağı getirttirdim; tutanak burada Sayın Oyan.

AHMET YENİ (Samsun) - İftirayı ne yapacaksınız?!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Evet, iftira suçu...

BAŞKAN - Şimdi, önergenin gerekçesiyle ilgili konuşur musunuz.

Buyurun Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Hayır; ben, bu konuyla ilgili cevap vermek istiyorum Sayın Başkan; bana dönük bu suçlamayla ilgili cevap vermek istiyorum. Burada işin özü, özelleştirmenin nasıl bir peşkeşe dönüştüğüdür. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Oyan, ben tutanağı inceledim, herhangi bir suçlama söz konusu değil.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu peşkeş varsa eğer, bu, bundan sonra da olacak demektir, SSK hastaneleri için de olacak demektir; bunun burada altını çizmemiz gerekiyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bu ayın 27'sinde İzmit SEKA kapatılıyor. Aynı koşullarda... Bunun altını çizmek için ben buradayım.

BAŞKAN - Sayın Oyan, önergeyle ilgili konuşur musunuz.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Efendim, ben önergenin lehinde, aleyhinde değil, bu konuda bir açıklama yapmak üzere buraya çıktım; çünkü, siz bana söz vermediniz. Siz bana söz vermediğiniz için, ben bu hakkımı kullanmak üzere buraya çıktım ve bunu söylüyorum; özelleştirme, sizin döneminizde, eskisinden olduğundan çok daha büyük peşkeşe ve talana dönüşmüştür. Bu yeni yasanız da bundan başka bir şey değildir. (CHP sıralarından alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ÇELİK (Bursa) - O da iftira...

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Oyan.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Profesörlüğünden utan, kocaman adamsın!..

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan "peşkeş" diyor... Hakaret var...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN - Sayın Çelik, ne için söz istiyorsunuz?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, bakınız, az önce Sayın Oyan, burada çeşitli beyanlarda bulundular. Sayın Oyan'dan biz şunu bekliyorduk: Az önce ifade ettikleri doğru ise, bu doğruluğun arkasında duracak şekilde delillerini ortaya koysunlar. Eğer, doğru değil ise, çıksınlar desinler ki "ben, bir iftirada bulundum ve hepinizden özür diliyorum." (AK Parti sıralarından alkışlar)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, fırsat veriyorsunuz, iftiracılıkla suçlanıyoruz; bu ne iş!

BAŞKAN - Tamam Sayın Çelik; buyurun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

Kurum tabipliklerinin devri

MADDE 6. - Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde hizmet sunan kurum tabipliklerinin, kurum tabiplikleri için Bakanlıkça bir ay içinde belirlenecek standartları aşan taşınır, taşınmaz, taşıt ve personeli de 4  ve 5 inci maddelere göre Bakanlığa devredilir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Neşşar; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki gündür ve taa tasarı gündeme geldiğinden beri yaşananları ibretle izliyorum. Ben, ne mülkiyetten söz edeceğim ne de hukukçu gibi konuşacağım; doktorum; Sayın Bakanın anladığı dilden gibi konuşacağım. Doktorum. Sayın Bakanın anladığı dilden konuşmaya çalışacağım; ama, bir doktor olarak, Sayın Bakanın da bir muhakeme kusuru olmadığını anlayacak kadar doktor olarak, söylediklerini, hakikaten, dinledikçe ürperiyorum. Eğer bir muhakeme ve bir matematik kusuru yoksa, burada bir taammüden yapılan bir olayın söz konusu olması gerekiyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Meslektaşının da söylediği böyle.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Beyefendi, lütfen, dinleyin!

AHMET YENİ (Samsun) - Meslektaşsınız...

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Söylediklerimizin hepsinin arkasında, sizlerin çok övündüğü o 83'lerden kalma, o gelenekten gelen bir Çalışma Bakanının yazdığı bir metin var; yani, biz uydurmuyoruz. Anayasaya aykırı diyorsak, sizin Bakanınız da aynısını söylüyor. Ben buraya girmeyeceğim. Ben, işin, daha çok sağlık yönüne, daha çok hekimleri ilgilendiren yönüne geleceğim.

Ben, hastalarımın, insanlarımın daha iyi sağlık hizmeti  almasını istiyorum ve bunun için de bu memlekette tüm hekim camiası, Sağlık Bakanı işbaşına geldiği günden beri bir mücadele içinde. Bir kere daha söyledim bu kürsüden; öyle bir bakan düşünün ki -bu anlamda tarihe geçecek kendisi gerçekten- işbaşına geldiği günden beri kendisini bu konuda tek ve mutlak bilen, bilici olarak tayin ediyor ve onunla iletişim kurmak isteyen herkesi kendisi kabul ediyor belki, ama bir tane fikri kabul ettiği bugüne kadar görülmemiş. Bu yüzden bu kadar insan sokaklarda ve sıkıştıkça bizim programımıza atıf yapıyor. Bizim programımızla da bu işin alakası olmadığını defalarca söyledik, dün Genel Başkan da söyledi. Kimin haklı olduğunu da zaman gösterecek. Biliyorsunuz, bazı şeyler zamanla çok net anlaşılıyor, yani, Irak savaşına girmemiz konusunda da çok iddialıydı bu grup, Amerika'nın savaşı kazandığını da söylüyordunuz; şimdi Amerika'nın savaşı kazandığı tartışılıyor.

Çok yakında, bu yasa eğer uygulanmaya geçilirse, Sayın Bakanın dediklerinin gerçek olup olmadığı da tartışılacak ve gözler önüne serilecek.

Ben, yine, hastamın, insanımın anladığı dilden birkaç örnek vermek istiyorum. Çıkarılacak yasa, kesinlikle, Sosyal Sigortalının lehine değildir. Sayın Bakan, sosyal sigortacılık anlayışını da yok eden Bakan olarak tarihe geçecek, bu yasalaşırsa.

Bir örnek vereceğim. Sigortalı bir işçi herhangi bir kurumda çalışıyor ve sigortasını yatırıyor, bir zaman sonra işveren bu kişinin sigortasını yatırmaktan vazgeçiyor; bu insan çalıştığı sürece Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri buna bakmaya devam ediyor; ama, siz, onu, SSK'lı statüsünden alıp Bağ-Kurlu statüsüne çeviriyorsunuz. Bu demektir ki, bu sigortalı, primini yatırmadığı günden itibaren -ki, bunu açık açık çıkardığınız genel sağlık sigortası yasasında belirtiyorsunuz- bu kişi, artık, sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. Bu çok net ve açık ve Sayın Bakanın anlayacağı gibi kesinlikle de hukukla ilgili değil, tıpla ilgili bir konu.

Hizmet paketi daraltılıyor. Onu da GSS yasası geldiği zaman konuşacağız. Çeşitli entrikalarla, çeşitli yasaklarla o hizmet paketi de daraltılıyor; bunu da konuşacağız.

Bu çıkarılan yasanın CHP programına uygun olmadığını söyledim; ama, trajikomik bir şekilde AKP programına da uygun değil. Çünkü, siz, geldiğiniz günden beri sağlıkta özelleştirmeden söz ediyorsunuz; biraz önce bir arkadaşımın Anayasaya atıf yaparak söylediği gibi, kamulaştırma yapıyorsunuz. Kamulaştırmanızın mantığının arkasında da rehabilitasyon var. Şimdi, rehabilitasyonun ne olduğunu, yani SSK hastanelerinin rehabilite edilmesinin ne anlama geldiğini biraz önce Sayın İzzet Çetin belirttiler sorusunda. Tıpkı Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olduğu gibi, tıpkı Trafik Hastanesi ve Atatürk Hastanesine geçişte yaşandığı gibi, bütün amaç -bunu pek fazla söyleyen olmadı- bu arada, sigorta hastanelerinde çalışan personeli oradan oraya savurarak kadrolaşma hizmetini, Sayın Bakanın çok iyi yaptığı kadrolaşma hizmetini SSK'ya da taşımak.

Sayın Bakan bunun ulusal bir model olduğunu söyledi. Ben, Dünya Bankası projesini gayet iyi okudum, ulusal olmadığını da çok iyi biliyorum, siz de çok iyi biliyorsunuz. Eğer ulusal bir program ortaya koyduğunuzu iddia ediyorsanız niye habire Küba'dan bahsediyorsunuz? Küba'ya gitmeye biz meraklı değiliz. Niye Norveç'ten örnek veriyorsunuz? Ben, geçen, sizin olmadığınız bir toplantıda, Norveç'le ilgili sağlık göstergelerini ortaya koydum ve o statüye, o düzeye, Norveç'in, sosyalizasyon uygulamasıyla geldiğini ve bu aşamadan sonra ancak aile hekimliğine geçtiğini anlattım; tutanaklarda var. Yine, o Norveç'te, Hindistan'dan ithal edilen tüberküloz aşıları, hiçbir denetimden ve kontrolden geçirilmeden, ertesi gün vatandaşa uygulanmaya başlamıyor Sayın Bakan. Bu konuda da, ben, sizin açıklamanızı bekleyeceğim.

Ulusal bir çözüm, ulusal bir model olmadığını söyledim; aksine, ulusal bir modeli de tümüyle yok eden bir çalışma. Bunun için, hakikaten üzüntü duyuyorum. Bir başka açıdan söylersek, eğer ulusal olduğunu iddia ediyorsanız, niye başka yerlerde çözüm arıyorsunuz, niye taklitçilik yapmaya çalışıyorsunuz? Bir ülkenin bir ulusal modeli olamaz mı, olmamalı mıdır; bunları tartışmak istiyorum.

Bence, Bakanın buradaki temel hatası, Türkiye gerçeklerini yadsıyan bir uluslararası modeli - TÜSİAD'ın raporunda da okudum; o da üç aşağı beş yukarı aynı- tamamen ülkeye yabancı ve çözüm getirmeyecek bir modeli ısrarla uygulamaya çalışıyor olması. Bu nedenle de, sivil toplum örgütleri yanında, maalesef, Türk akademisyenlerini de reddediyor; yani, ben bu bilgileri kendi kafamdan yaratmıyorum; danışıyorum, birçok arkadaşım var; çok güzel bilgiler alıyoruz. Niye, acaba, Türk akademisyenleriyle oturup bir model uygulamıyor da Sayın Bakan, önündeki, hepimizin çok iyi bildiği programı uygulamaya çalışıyor?!

Bu yasa tasarısı ortak hizmet verme amacına da yönelik değil; çünkü, ortak hizmet vermek için, mülkiyetin el değiştirmemesi gerektiğini, hepiniz, benden çok iyi biliyorsunuz. Siz, benden çok daha iyi biliyorsunuz liberal sistemi, ayrıntılarını da gayet iyi biliyorsunuz.

Grupta da söyledi Genel Başkan, burada da söyledi, sözcülerimiz de söyledi; gelin, SSK Yasasını değiştirelim... Ben, daha öteye gideceğim; gelin, SSK'yı, yine, sizlerin, liberal modelin çok iyi bildiği, ayrı bir özerk yapı içerisinde, referans bir özerk sağlık hizmeti sunan kurum haline getirelim. Bunu niye yapmıyorsunuz? Niye, kamulaştırma yanında, bir de, hep reddettiğiniz tekelciliğe yöneliyorsunuz; bunu da anlayabilmem mümkün değil.

Devlet SSK'ya para aktarıyor, dolayısıyla, zaten, devlet bu işi karşılıyor mantığı da doğru değil; çünkü, arkadaşlarım söyledi, aktarılan paranın tümü sağlığa gitmiyor; birincisi. İkincisi, zaten, genel sağlık sigortasını çıkardığınız zaman, hiçbir sigortalı arasında fark kalmayacak; yani, bu hastanelerin devri ile devredilmemesi arasında bir fark kalmayacak ve bu haliyle, sigortadaki hizmetler vatandaşa daha ucuza mal oluyor; bunu da biliyorsunuz. Bunu da, yine, 1980'lerden kalma, çok deneyimli -keşke, o da burada olsaydı, keşke, o da görüşlerini söyleme imkânına sahip olsaydı- Sayın Çalışma Bakanı söylüyor; fiyatlar, rakamlar Çalışma Bakanlığının rakamları. Bu rakamların içerisinde, bu haliyle yapılan bir değişikliğin SSK'ya 4 katrilyon daha ekyük getireceğini hepiniz gayet iyi biliyorsunuz.

Özelleştirmeyi, yani, Özal dönemini çok iyi bilen Sayın Bakan çok çarpıcı bir şey daha söylüyor: "Sizin yasayı dayandırdığınız Anayasa maddesi -yani, 56 ncı madde- aksine, özel sektörü baltaladığınızı söylüyor. O madde gereğince, devlet, sağlık hizmetini yaparken, kamulaştırmak mecburiyetinde değildir, özel sektörden de yararlanmalıdır."

Daha fazla uzatmayacağım, süremin bittiğini görüyorum; sesim de çok iyi değil.

Son olarak, konuşmamın girişinde, hani, dedim ki, bir zaman sonra, tıpkı Irak savaşındaki gibi, ortaya konulan modellerin bir yere varmadığı ortaya çıkacak, anlaşılacak. Buna, Sayın Bakanın, iki gün önceki Kanal D ekranlarındaki itirafıyla örnek vermek istiyorum.

Sayın Bakan -herhalde, beni yalanlamayacaklardır- iki gün önce, Kanal D ekranlarında mecburî hizmeti yeniden çıkarabileceklerini; çünkü, uyguladıkları modelle, Anadolu'ya yeterince hekim gitmediğini söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Neşşar.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başbakan, televizyon ekranlarına çıkarak "mecburî hizmeti, Allah'ın izniyle, biz kaldırdık" diye demeçler vermesinin üstünden daha bir yıl geçmeden, Sayın Bakan, eğer mecburî hizmete yeniden dönebileceğini söylüyorsa, bu Sağlık Bakanı, AKP Hükümetinin vitrinindeki Sağlık Bakanı, AKP'nin insanlarımızı oyalamak için ortaya attığı değişiklikler, yenilikler silsilesinin de, çok kısa zamanda, maalesef, gerçek yüzüyle ortaya çıkacağını bu şekilde söylüyor.

Değinmeden edemeyeceğim bir konu daha var; bütün tıp doktorlarının ve burada oturan herkesin bildiği bir konu var; Türkiye'de doktor eksiği falan yok. Sayın Bakan -bir akademisyen olarak hayretle izledim- yeni tıp fakültelerinin açılmasını talep edebiliyor, düşündüklerini söyleyebiliyor. Bu konuda da, kendisini, bir kere daha düşünmeye davet ediyorum.

Son cümlem, her zamanki son cümlem olacak: AKP Hükümetinin sağlıkla ilgili mahcubiyetini, hep beraber, yakında yaşayacağız.

Hepinize saygılar sunarım; teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Neşşar.

Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sayın Şerif Birinç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşların Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, şahsım adına konuşmak üzere, söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Temel sağlık hizmetlerinin sunumu, devletin aslî görevidir. Bu sağlanırken, devlet, bazı prensipleri gözönünde bulundurmak zorundadır. Bu prensiplerin başında, sağlık hizmetleri herkese eşit olarak ulaşmalıdır prensibi gelmektedir. Bireylerin fiziksel ve ruhsal kapasitelerini en yüksek düzeyde kullanabilmelerini sağlamak üzere, sağlıklarını geliştirmek de devletin aslî görevidir. Toplumun, kendi sağlığıyla ilgili kararlara katılımı sağlanmalıdır. Sağlıkla ilgili sorunların çözümünde, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır.

Sağlık hizmetleri, yurdumuzda ve uluslararası bazda iki temel esasa dayanmaktadır. Bu esasların birincisi, koruyucu sağlık hizmetleri; ikincisi de, tedavi edici sağlık hizmetleridir. Gerek Osmanlılar döneminde gerekse cumhuriyet döneminde, reform niteliğinde, birçok sağlık dönüşüm planları yapılmıştır. 1923-1937 yılları arasında, rahmetli Refik Saydam döneminde, günün şartları gözönüne alınarak, koruyucu sağlık hizmetleri önplana çıkarılmış ve trahom, sıtma, tifo, tifüs, dizanteri, kolera gibi bulaşıcı hastalıkları önlemek üzere, devlet, aslî görev olarak, koruyucu sağlık hizmetlerini önplana çıkarmıştır; tedavi edici sağlık hizmetleri de, mahallî idarelere ve belediyelere bırakılmıştır. Bu arada, örnek olması babından, Ankara, İstanbul, Sivas, Diyarbakır ve Erzurum'da da numune hastaneleri inşa edilmiştir. Devlet, birinci planda hekim yetiştirmeyi önplana çıkarmış, yardımcı sağlık personeli üzerine eğilinmemiştir.

Bunu takip eden yıllarda, 1937-1949 yılları arasında, İkinci Dünya Savaşının öncesi, esnası ve sonrası yıllarında, yine, bulaşıcı hastalıklar önplandadır; ama, bulaşıcı hastalıklarla beraber, tedavi edici sağlık hizmetlerine de devletin eğilimi artmıştır. 1946 yılında, devrin Sağlık Bakanı Behçet Uz, sağlık merkezleri modelini geliştirmiştir. 20 000 nüfusa, 40 köye bir sağlık merkezi projesi öngörülmüş; fakat, kendisinden sonra bu proje geliştirilemediği için, ilçe merkezlerinde, sağlık merkezi kurumuyla yetinilmiştir.

1950-1960 yılları arasında, hasta tedavisi bir devlet hizmeti olarak öngörüldüğü için, mevcut mahallî idarelerin elindeki sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığına devredilmiş ve hastanecilik hizmetleri önplana çıkarılmış, koruyucu sağlık hizmetleri ikinci planda görülmüştür.

1961 yılında Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun kabul edilmiş ve koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri devletin aslî görevi olarak kabul edilmiştir. Yine, 224 sayılı Kanunla 5 ilâ 10 000 nüfusa bir sağlıkocağı öngörülerek bugünkü sağlık sisteminin temeli atılmıştır. Bugün, Sağlık Bakanlığı ve diğer kuruluşların sağlık kademelerinde benzerlik gözükmektedir. Sağlık Bakanlığımız, sağlıkocakları, poliklinikler, dispanserler ve yataklı tedavi kurumları olarak hizmet vermektedir. Bunun paralelindeki Sosyal Sigortalar Kurumu da sağlıkocakları karşılığı sağlık istasyonları, poliklinikler, dispanserler ve yataklı tedavi kurumları olarak hizmet vermektedir.

Günümüzde sağlık hizmetinin verilmesinde değişik aksaklıklar ortaya çıkmaktadır. Tıp fakültelerinde eğitim, yeterli altyapı koşulları oluşturulmadan açılan birçok tıp fakültesinden dolayı yeterli düzeyde değildir. Ayrıca, deontoloji ve tıbbî etik konularına da eğitimde yer verilmemektedir. Buna bağlı olarak da paramedikal uygulamalarda büyük artışlar mevcuttur. Son yirmibeş yıl içinde sağlık personelinin özlük hakları kötüleşmiş, iyileştirilmesi yönünde de önemli bir çalışma yapılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Birinç, buyurun; tamamlayabilir misiniz.

ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - Sağlık personeli dağılımı, sağlık tesislerinin dağılımı, bölgeler ve iller arasında büyük diskordans göstermektedir. Son çıkarılan performans yasasında da bu diskordansın düzeltilmesi yönünde önemli bir adım atılmamıştır. Performans uygulaması da sadece Sağlık Bakanlığı hastanelerini kapsadığı için, doğru bir uygulama olarak gündeme gelmemektedir. Aynı eşit işi gören, diğer kurumlarda aynı hizmeti gören doktorlar performans kapsamı dışında tutulmuştur.

Diğer taraftan, poliklinik kapasitesi yüksek olan, dönersermayesi yüksek olan hastanelere doğru önemli bir sağlık personeli akımı olmuş, bu da birinci kademe sağlık hizmetlerinin aksamasına sebep olmuştur.

Bir diğer aksaklık da, abartılı tedaviler, abartılı tetkikler, bunun sonucu olan abartılı faturalardır; yüzde 10 ile yüzde 20 arasında da olsa, önemli bir miktar tutmaktadır. Bunu önlemek için de, sağlık kuruluşları kendi otokontrol sistemlerini kurmak zorundadırlar. İkinci planda da, Sağlık Bakanlığı denetim mekanizmasını işletmelidir.

Mevcut uygulama ilaç harcamalarında da önemli artışlar getirecektir. Şu anda Türkiye'nin ilaç, ortez, protez harcamalarına ayırdığı para 7 milyar dolar civarındadır. Bunun yüzde 45'ini SSK karşılamaktadır. SSK, şu anda kullandığı ilaçları, piyasa fiyatlarının yüzde 30, yüzde 45 altında almakta, hatta bazı kalemlerde bu indirim yüzde 50'nin altına düşmektedir.

Diğer taraftan, bütçe plan talimatı üzerinden ücretlendirilecek olan SSK tedavisi de, SSK üzerine ikinci bir yük getirecektir.

Unutmamamız gereken bir netice de şudur: Emekli olsun, Bağ-Kurlu olsun, SSK'lı olsun, yeşilkartlı olsun, bütün vatandaşlar bizim vatandaşımızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Birinç...

ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - Hangi kuruma bağlı olursa olsun, bütün sağlık kuruluşları da bizim kuruluşumuzdur, sağlık personeli bizim personelimizdir. Devlet olarak bizim görevimiz de, vatandaşımıza en iyi şekilde sağlık hizmetimizi götürmektir.

Bu kanunun devletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekilli Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu kanun tasarısının, Meclis gündemine gelinceye kadar yeterince tartışılmadığı hususu bir hayli dile getirildi ve bu, AK Parti milletvekilleri tarafından da ifade edildi. Bir milletvekilimiz aynen şunları söyledi: "Bu yasa taslağı hazırlanırken, daha geniş süreç içerisinde, çok farklı sosyal kesimlerin görüşleri alınarak hazırlanmalıydı." Demek ki, bu şekilde hazırlanmadı.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Onun haberi yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır, onun haberi yok değil, bunu söyleyen sizsiniz Sayın Kafkas, sizin haberiniz yok.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

Sayın Kafkas, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Kafkas, bu  ifadeler sizin, siz söylüyorsunuz bunu. Ondan sonra "onun haberi yok" diyorsunuz, bir başka milletvekili söylemiş zannediyorsunuz.

Sayın milletvekilleri...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Benim öyle bir beyanım yok.

BAŞKAN - Sayın Kafkas... Sayın Kafkas, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Burada, okuyorum... Sayın Agâh Kafkas, buyurun... Bunun tespitini yaptıktan sonra "bu yasa taslağı hazırlanırken, daha geniş süreç içerisinde çok farklı sosyal kesimlerin görüşleri alınarak hazırlanmalıydı" deniliyor. Bunlar sizin ifadeniz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ondan sonra kaç defa...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, yine Komisyonda Hak-İş temsilcisi konuşmuş, Türkiye İşveren Sendikasları Konfederasyonu temsilcisi konuşmuş, Sağlık-Sen Genel Başkanı konuşmuş... Bunlar, bu olayın bir tarafı, muhatabı; bunların da aynı şekilde, bu kanun tasarısı üzerinde çok ciddî eleştirileri var. Sayın Bakanımız da ifade ediyorlar: "Bu kanun tasarısı hazırlanırken, bütün bakanlıkların, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da görüşü alınarak hazırlandı." Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız-elimde bir metin var- bu kanun tasarısının -altını çiziyorum- hukukî, malî ve idarî bakımdan çok ciddî sakıncalar içerdiğini Başbakanlığa hitaben bir yazıyla bildirmiş. Eğer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da bu kanun tasarısının hazırlanmasında emeği ve katkısı varsa, Sayın Bakanın, Başbakanlığa, bu sakıncaları, bu yanlışlıkları ifade eden yazıyı göndermesinin sebebi nedir? Bakınız, iki günden beri bu kanun tasarısı burada görüşülüyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız da burada olmalıydı; çünkü, ona da sormamız gereken çok soru vardı. Bu devir işlemini Sağlık Bakanlığı sahipleniyorsa, devreden kesimde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız var. Sayın Bakanımız, geçmişte de bakanlık yapmıştır, hukukçudur; eğer bu devirde, o bakanlığı da en iyi şekilde tanıyan birisi olarak "hukukî, idarî, malî sakıncalar var" diyorsa, bunun mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir.

Şimdi, buradan Sayın Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum: Aynı Bakanlar Kurulu sıralarında yan yana oturan iki bakandan birisi bunun çok faydalı olacağını söylüyor, bir diğer bakan da bunun sakıncalı olduğunu söylüyor. Âdeta, geçmişte yaşanan koalisyon dönemlerindekine benzer bir olay. Onlarda bile en azından asgarî müştereklerde bir uzlaşma sağlanır, kanun tasarıları Meclise öyle sevk edilirdi; ama, bakınız, burada bir hükümet içerisinde yer alan iki bakan bile bu noktada anlaşamamışken, aralarında ciddî problemler, sıkıntılar varken, bunun, kanun tasarısı halinde alelacele Meclise getirilip, burada bir an önce kanunlaştırılmasının haklı bir izahını yapmak kesinlikle mümkün değil.

Bakınız, bu kanun tasarısı içerisinde yer alan maddelerden birinde ihtilafların Sayın Başbakan tarafından çözümleneceği ifade ediliyor; ancak, bakın, bir sayın milletvekili şunları söylüyor: "Yarın, üç sene beş sene veya onbeş sene sonra bu maddeye dayanarak Sayın Başbakanımıza sıkıntı çıkarabilirler diye düşünüyorum."  Yani, büyük bir endişe taşıyor. Onbeş yıl sonra bu meselenin gündeme getirilebileceğini, bu yanlışlıkların, bu hataların gündeme getirilebileceğini ve bundan dolayı da Sayın Başbakanın sıkıntı çekebileceğini bir İktidar Partisi milletvekili söylüyor; bir diğer milletvekili de bunu tasdik ediyor. Bunlar tutanaklarda var.

Sayın Bakanıma bir de şunu sormak istiyorum: Biz, çok kısa süre önce buradan kamu yönetiminin temel ilkeleriyle ilgili bir kanun çıkardık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu kanun Sayın Cumhurbaşkanından geri geldi. Bu kanunla şunu kabul etmiştik: Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatı kaldırılıyordu ve Sağlık Bakanlığının bütün kurum ve kuruluşlarının il özel idarelerine -yine aynı kanunla bir yetki verdik- daha sonra da belediyelere devredilmesi imkânını verdik o kanunla. Tekrar gündeme geleceği söyleniyor, kanunlaşırsa böyle kanunlaşacak. Ancak, bu kanun tasarısı gündeme geldiğinden beri bir iddiada bulunuluyor; "biz, sağlık hizmetlerini tek elde toplamak istiyoruz." Şimdi, eğer maksadınız bu ise, getirilen o kanunla, sağlıkla ilgili bütün kurumların özel idarelere devrini ve daha sonra da belediyelere devrini nasıl izah edeceğiz, nasıl bağdaştıracağız?! "Sağlık hizmetlerini tek elde topluyoruz" derken, 81 ele vereceksiniz, daha sonra da bunları yüzlerce yeni ele devredeceğiz, teslim edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, eğer bizim maksadımız sağlık hizmetlerini tek elde toplamaksa, biz, kamu yönetiminin yeniden yapılanmasıyla ilgili kanunu bu Meclise getirmeyeceğiz demek ki; ancak, söylenen hususlar bunun aksini gösteriyor.

Sağlık Bakanına "belediyelerin elindeki sağlık kuruluşlarını niye almıyoruz" diye soruyorlar. Sayın Bakan da "onların ayrı kamu tüzelkişilikleri var" diyor. Burada, dünden beri tartışıyoruz, SSK olunca, onların ayrı bir tüzelkişilikleri yok mu?! Orada olunca bu şekilde yorumluyoruz, belediyelerin elinde olunca "onlara dokunamayız, onların ayrı bir kamu tüzelkişiliği var" ifadesini kullanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, elbette iktidarlar, Parlamentoya bu tür kanun tasarılarını getirip kanunlaştırabilirler; ancak, bunu yaparken bir kaosa sebebiyet vermeden, olayın bütün boyutları içerisinde yer alan kurum ve kuruluşların eleştirilerini dikkate alarak yapmak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyorum.

Müsaadenizle son olarak bir hususa değinmek istiyorum. Bizim hukuk sistemimizde, iki resmî kamu kurumu arasında kamulaştırma diye bir şey söz konusu değildir.

RECEP KORAL (İstanbul) - Nasıl değildir?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değildir... Kamulaştırma yapamazsınız, iki kamu kurumu arasında kamulaştırma olmaz. Bunu almak isteyen kamu kurumu, karşı taraftaki kamu kurumuna "ben senin malını şu kadar bedelle almak istiyorum, bedelini bu kadar takdir ettim" diye bir müracaatta bulunur, ilgili kamu kurumu da onu değerlendirir, kararını verir; olmazsa, ilgili mahkemeye, daha sonra Danıştaya intikal edecek bir süreç vardır.

Bizim hukuk sistemimizde, Maliyenin koordinatörlüğünde, ilgili kurumun temsilcisi ile Sağlık Bakanlığının temsilcisinden oluşacak bir komisyon diye bir sistem yoktur sevgili milletvekilleri. Onun için, lütfen, gelin, bu hususları ciddî bir şekilde ele alalım, değerlendirelim, yanlışlık yapmayalım, doğrusunu yapalım.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana, biz, SSK'nın malvarlığının özel hukuk hükümlerine tabi ve özel bir mal olduğunu bir türlü anlatamadık. Sayın Bakan, lütfedip, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne telefon ederek, devlet mallarının tapuda neyin üzerine kaydedildiğini, hangi sözcük kullanılarak kaydedildiğini, Sosyal Sigortalar Kurumu mallarının hangi sözcük kullanılarak kaydedildiğini öğrenirse, sanıyorum, bütün bu tartışmalar da kendiliğinden sona erecektir.

İkinci sorum: 2004 yılında 32 000 000-33 000 000 kişinin devlet hastanelerinden yararlandığı söylenildi. Acaba, Sağlık Bakanlığı tarafından 2004 yılında 33 000 000 kişi için Sosyal Sigortalar Kurumundan kaç lira talep edildi?

Üçüncü sorum: "Belirtilen yönleriyle, tasarı, hem sağlıkta dönüşüm programı hem de sosyal güvenlik reformunun genel mantığıyla ve alt bileşeni olan genel sağlık sigortasıyla bağdaşmamaktadır. Bu durumda, sosyal güvenlik reformunu, sigortacılık temelinde orta ve uzun erimli sürdürülebilir bir şekilde hayata geçirmek güçleşecektir. Tasarı bu haliyle hayata geçerse, merkeziyetçi yapılanma ve rekabetten uzak ortam, verimli ve etkin olmayan, tekelci hantal yapı ve sorunlar bugünkü durumuyla artarak devam edecektir." Bu sözler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Başbakanlığa gönderdiği yazıda yer alıyor.

Sayın Bakan, burada anlatılan ile sizin bu tasarıyı sunarken söyledikleriniz taban tabana zıt. Acaba, siz mi doğruyu söylüyorsunuz; yoksa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kafkas, buyurun.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum.

Birinci sorum: Devlet hastanelerinde 33 000 000 kişi muayeneden yararlandığına göre, Sosyal Sigortalar Kurumundan yararlanan hasta sayısında ne kadar artış ya da azalma olmuştur? Yani, bu insanlar, Sosyal Sigortalar Kurumundan hizmet satın almayan ya da hizmetinden yararlanamayan bir kitleyi mi ifade ediyor? Bu konuya bir açıklık getirilmesini talep ediyorum; çünkü, burada, mülkiyet meselesini tartışırken esası kaybettik ve sağlık hizmetlerinin sunumunda, yararlanan ya da yararlanmayan kesimin ne kadar olduğunun tespit edilmesi anlamında buna bir açıklık getirirseniz sevinirim.

Bir başka sorum...

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - İktidar Partisi milletvekili bu kadar soru sorar mı; bunları, ben verebilirim kendisine?!

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sağlıkta dönüşüm programınızı büyük bir heyecanla takip ediyoruz. Bundan yararlanan illerimizden bir tanesi de Çorum. Performans değerlendirmesi sisteminiz sayesinde Çorum'daki muayenehanelerin yüzde 50'si kapandı.

BAŞKAN- Sayın Kafkas, sorunuzu sorar mısınız.

AGÂH KAFKAS (Çorum)- Soruya, geliyorum Sayın Başkanım; sorunun altyapısı anlamında bu.

Arkadaşlardan öğrendiğimiz yöntemleri deniyoruz Başkanım!..

Bu muayenehanelerin kapatılmasında performans değerlendirme sisteminizin büyük katkısı var. Bundan sonraki süreçte, bundan sonraki yıllarda da muayenehane kapatmayı, muayenehanesini kapatanları özendirecek bir çalışmanız var mı? Bunu da öğrenmek istiyorum; çünkü, bu, SSK'dan gelecek hekimleri de çok ciddî anlamda ilgilendirmektedir -onların performanslarına da katkı sağlaması açısından- diye düşünüyorum.

Bir başka konu da, geçmişte, sağlık planlanırken, maalesef, farklı yatırımlar, farklı yerlerde yatırımlar yapılmıştır.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)- Sayın Başkan, özel oturum yapalım!..

AGÂH KAFKAS (Çorum)- İhtiyaç olmayan hastaneleri, acaba, nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

Sayın Yiğit, buyurun.

SELAMİ YİĞİT (Kars)- Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizin de yakından bildiğiniz gibi, Kars Devlet Hastanesi fizikî altyapısıyla, gerekli teknik donanımlarıyla, Kars'ın ve çevre illerin hastalarına yeterli hizmeti verecek düzeyde değildir. Bir komşu ilin milletvekili olarak gayet iyi de biliyorsunuz; Kars ve çevre illerdeki ağır hastalarımız, Kars-Erzurum yolunda hayatlarını kaybetmekteler. Bu nedenle, yapımı devam eden bir devlet hastanemiz var; bunun da, yıllardır inşaatı bitmiş durumda değil.

Komşu ilin bir milletvekili olarak ve bir Bakan olarak size, Kars'ın bir bölge ili olduğunu, çevre illeriyle birlikte bir bölge ili olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Bölgede bir Erzurum var, bir de Kars var; bunu unutmamak lazım.

Sayın Bakanım, sizin Kars'a bakış açınız bu anlamda nedir? Bununla ilgili, yeterli sağlık hizmetlerinin verilmesi açısından ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Sayın Başkanım, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sorusunda şu husus vardı: "33 000 000 kişi devlet hastanelerinden yararlandı ve bunlardan ne kadar bir miktar talep edildi?" Bu kadar fatura için, yani, 33 000 000 fatura için tahakkuk ettirilen miktar 1 katrilyon civarındadır. Bu miktardan tahsilatı yapılabilen miktar da, şu anda 750 trilyon civarındadır.

Aslında, bu soru için Sayın Kılıçdaroğlu'na teşekkür ediyorum. Rakamlara baktığımız zaman, 33 000 000 müracaat için ortalama 30 000 000 Türk Lirası civarında -2004 rakamlarıyla söylüyorum- bir fatura tahakkuk ettirildiği görülmektedir. Dolayısıyla, bu, Sağlık Bakanlığının, hizmet sunumu yaparken veya bundan sonra hizmet sunumu devraldığında, masrafların, harcamaların çok büyük ölçüde artacağı iddialarına da en güzel cevaptır. Bütün rakamlar bunlar, net olarak bunları ifade edebiliyorum.

Şimdi, burada bir hususu da hakikaten çok garipsediğimi ifade etmek isterim. Biz, milletin karşısına çıkarılmış metinlerden, seçim bildirgelerinden, programlardan bahsederken bile zorlanıyoruz CHP'nin adına. Kopya aldığımızdan bahsediliyor, hatta, bunu konuşamadığımız zamanlar da oldu, konuşturulmadığımız zamanlar da oldu, bunları geçiyorum; ancak, bir yasa tasarısı hazırlanırken, yapılan tartışmaların, alınan görüşlerin üzerinden siyaset yapılmaya çalışılıyor, bunu çok yanlış buluyorum. Biz, bütün yasa tasarılarımız üzerinde çalışırken, gerek Bakanlar Kurulunda gerekse bakanlıklar arasında görüş alışverişinde bulunuyoruz ve farklı görüşler serdediyoruz; ancak, Yüce Meclisin huzurunda şunu özellikle ifade etmeyi gerekli görüyorum ki, hükümetin tasarısı olarak gelmiş olan metin, hükümetin üzerinde mutabık kaldığı bir metindir. Yani, bütün tartışma, tasarının hazırlandığı esnadaki karşılıklı görüşler üzerine bina edilmeye çalışılıyor; bu, çok yanlış bir yorumlama tarzıdır. Sonuç itibariyle, Yüce Meclisimizin önüne bir tasarı getirilmiştir ve bu tasarı, hükümet tarafından getirilmiştir. Onun için, artık, geriye dönerek, bunların tartışılmasını çok gereksiz görüyorum.

Sayın Kafkas, 33 000 000 kişiye devlet hastanelerinde ve sağlık kuruluşlarında bakılırken, bunlar muayene edilirken; bu arada, Sosyal Sigortalar Kurumundan da, vatandaşlarımız, hemen hemen, geçmişte olduğu oranda, o sayıda istifade ettiler. Kesin rakamlar şu anda elimde yok; ama, daha önce yaptığım görüşmelerden biliyorum; 2004'te, SSK'ya 60 000 000 civarında müracaat oldu. 2004'te, SSK'nın kendi kuruluşlarına olan müracaat 68 000 000 idi. İşte, onun için, diyoruz ki, hastane kapılarında, hastane eşiklerinde bekleyen, randevu alamayan vatandaşlar, böylece, hizmet almaya başladı.

Değerli arkadaşlarım, kuşkusuz ki, sosyal bir devletin en başta gelen görevi, bütün vatandaşlarına -bu arada, işçilerine, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı vatandaşlarına- sağlık hizmetinin eriştirilmesini sağlamaktır.

Tekrar, şunun da altını çizerek söylüyorum: Kuşkusuz ki, daha önceki yıllarda, eksiklikler, kurumdan veya o kurumda çalışanlardan kaynaklanmıyor. SSK'lı bütün vatandaşları, kısıtlı imkânlara sahip sağlık kuruluşlarından, sadece oralardan hizmet almaya zorlarsanız, elbette, hizmette tıkanıklıklar olacaktır. Performans sistemimiz, hakikaten, mükemmel çalışıyor. Bunu, yeni bir model olarak, revize ederek götürüyoruz.

Yeni bir rakam olarak şunu söyleyeyim:  Şu anda,  ülkemizde,  Sağlık  Bakanlığında  çalışan 14 000 civarında hekim var. Bunların üçte 1'ine yakın kısmı, şu anda, muayenehane çalıştırmıyor. Biz biliyoruz ki, hekimlerimiz, bu süreç içerisinde, gönüllü bir biçimde tam gün çalışmaya dönerek, vatandaşlarımıza daha geniş yelpazede bir hizmet sunabileceklerdir.

Sayın Yiğit'in sorusuna cevaben şunu söylemek istiyorum: Sayın Yiğit, Kars Devlet Hastanesini, inşallah, 2005 yılı içerisinde bitireceğiz ve Karslı halkımızın ve çevre illerdeki halkımızın hizmetine sunacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Kurum tabipliklerinin devri" başlıklı 6 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İzzet Çetin

Ufuk Özkan

Muharrem Eskiyapan

 

Kocaeli

Manisa

Kayseri

 

Mustafa Gazalcı

 

Orhan Ziya Diren

 

Denizli

 

Tokat

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

6 ncı maddenin metinden çıkarılmasına ilişkin önergemizi savunmak için söz aldım.

Değerli arkadaşlar, burada, AKP sözcüsü arkadaşlar, nedense, bizim sözlerimizi ya anlamıyorlar ya anlamak istemiyorlar.

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, önergeyle ilgili konuşur musunuz.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Önerge üzerinde konuşacağım Sayın Başkanım.

Bakın, şimdi, tutanaktan okuyorum: "Sayın Gazalcı çok yanlış bir bilgi verdi, saptırma yapıyor. Bakın, düzeltiyorum; Millî Eğitim Bakanlığının 1 tane hastanesi vardır, o da, Validebağ Öğretmen Hastanesidir."

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, benim elimde, benim sorduğum bir soru önergesine, bir bakanın verdiği yanıt var. Sayın Hüseyin Çelik'e, ben, öğretmen hastaneleriyle ilgili, sağlık merkezleriyle ilgili bir soru sordum, aralarında protokol yapılınca. Bu, maddeyle ilgili, önergeyle ilgili; onu söylüyorum. Cevabın ikinci bölümünde, Sayın Bakanın, AKP'li bir Bakanın verdiği yanıtı okuyorum: "Millî Eğitim Bakanlığına bağlı 103 adet sağlık merkezi bulunmaktadır. Validebağ Öğretmen Hastanesi ve Ankara Beşevler Sağlık Eğitim Merkezi, işletme haklarıyla, sağlık eğitim merkezlerinin tamamı Sağlık Bakanlığına devredilmiştir." Ben de, buradaki konuşmamda, 103 tane sağlık merkezi ya da öğretmenler arasındaki adıyla öğretmen hastanesi olduğunu ve bu konunun Danıştayda olduğunu söyledim. Sayın Bakan, bulunduğu yerden "çok yanlış bilgi veriyor" dedi. AKP'li sözcü arkadaş da "saptırıyor, yanlış bilgi verdi" dedi. Eğer, bu bilgi yanlışsa, bir AKP'li bakanın verdiği bilgidir; ben, onu okudum.

Danıştayla ilgili de "Danıştaya açılan davanın sonucuna göre hareket edilecektir" diyor Sayın Bakan.

Ben, burada, yasalardan söz ettim ve bu soru önergesinden yararlanarak, bana verilmiş bir yanıttan yararlanarak konuştum; bilgimde bir yanlış yoktu. Birbirimizi iyi anlayalım.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı yasalaştığı takdirde, hastaneleri, yalnız işletme hakkıyla değil, mülkiyetiyle birlikte Sağlık Bakanlığına devrediyoruz; bunu, birçok kez söyledik.

Arkadaşlar diyor ki: "Bir an önce bu yasayı çıkarın diye yüzlerce telefon geliyor." Peki, arkadaşlarım da söyledi; Tabipler Odası niçin karşı çıkıyor, SSK'lılar niçin karşı çıkıyor; İstanbul'da, Ankara'da niçin eylem yapılıyor; biz niçin karşı çıkıyoruz?!.

Değerli arkadaşlar, lütfen, hiç olmazsa burada birbirimizin söylediklerini iyi anlayalım.

Diyeceksiniz ki, daha dürüst olarak, demelisiniz ki; arkadaşlar, biz, sağlık hizmetlerini, eğitim hizmetlerini özel kesime devretmek istiyoruz ve onun için de bu politikaları uyguluyoruz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yapma yahu!..

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bu, saygıdeğer bir şey; ama, burada, Sayın Bakan da, sizler de, hiç olmazsa bu yasayla ilgili olarak birçok kez diyorsunuz ki: "Hayır, bizim böyle bir amacımız yoktur, biz özelleştirmek istemiyoruz." Bunu bir güvence kabul edelim.

Biz diyoruz ki; bunun bir adım ötesi özelleştirmedir, sağlık hizmetlerinin parayla alınmasıdır, sığındığınız sosyal devletin tam tersini yapmaktır; yani, paran varsa bakılacaksın, yoksa atılacaksındır; eğitimde de böyledir, sağlıkta da böyledir; böyle olmaya devam ediyor.

Şimdi, ben, burada öğretmenlerin 103  tane sağlık merkezi var; İzmir'de 2 tanesi şimdiden kapanmış durumdadır dedim. Burada, hem Bakan hem de AKP'nin sözcüsü arkadaş, adımı söyleyerek "sen bunu çarpıtıyorsun, öğretmenlerin 1 tane hastanesi var" diyorlar. Değil arkadaşlar.

Bakın, ben, Millî Eğitim Bakanının verdiği yanıttan okudum. 103 tane sağlık merkezi vardır diyorum ve bu yasayla...

AHMET YENİ (Samsun) - Hastane ayrı, sağlık merkezi ayrı.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Efendim, o ayırımı ben de biliyorum. Benim ilçemde bir zamanlar hastane vardı, şimdi, küçüle küçüle...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gazalcı, toparlar mısınız.

MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, taşınır-taşınmaz mallarıyla, tabipleriyle, her şeyiyle Sağlık Bakanlığına devrediliyor. Bir kez daha düşünelim. Bu, gerçekten yanlış bir iştir. Yaptığınız birçok yanlış, yukarılardan, Anayasa Mahkemesinden, Cumhurbaşkanı katından dönüyor. O yüzden, eğer, sağlığı nitelikli yapmak istiyorsanız, işletme hakkını, eşgüdüm hakkını alabilirsiniz; ama, hukuku çiğneyemezsiniz.

Önergemizin kabulünü diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.24

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

686 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Vergi istisnası

MADDE 7. - Bu Kanunda öngörülen bütün geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleri ile düzenlenecek belgeler her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek?.. Yok.

AK Parti Grubu adına, Gümüşhane Milletvekili Sayın Sabri Varan; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, gerçekten, Türkiye'nin tamamını ilgilendiren, çok önemli bir konuyla ilgili kanunu görüşüyoruz. Sistemin içinden gelen birisi olarak, sigortalılarımızın bazı problemlerini sizlerle burada paylaşmak istiyorum. İki gündür yapılan konuşmalarda, meselenin bu boyutuna hiç değinilmediği için söz aldım.

Değerli arkadaşlar, sigorta hastanelerinin olduğu bölgelerde sigortalıların yaşadığı sıkıntıları hepimiz biliyoruz; ama, Gümüşhane gibi, küçük, sigorta hastanesi olmayan yerlerde uzun süreli hastalığa duçar olan hastaların, sürekli ilaç kullanması gereken hastaların çektiği sıkıntıları burada vurgulamak istiyorum; ki, bu tasarı, inşallah hepimizin oyuyla kanunlaştığı zaman, bu sıkıntılar da otomatikman giderilmiş olacak.

Bir insan Gümüşhane'de yaşıyor ve şeker hastası ise, uzun süreli ilaç kullanması gerekiyorsa, Gümüşhane Devlet Hastanesinden alacağı bir heyet raporuyla Sigortadan ilaç alması mümkün değildir. Peki, ne yapacak; Trabzon'a gidecek, Trabzon SSK Hastanesinde sabahtan sıraya girecek, yetiştirebilirse o gün, yetiştiremezse diğer gün heyet raporunu çıkaracak ve ondan sonra...

BAŞKAN - Sayın Varan, madde üzerinde konuşur musunuz.

SABRİ VARAN (Devamla) - Başkanım, konuyla çok yakinen ilgili.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Başkan ilgisini anlayamadı, biz nasıl anlayalım!..

SABRİ VARAN (Devamla) - Dinlersen anlarsın Hüseyin Bey.

... ondan sonra geriye dönecek, ilaçlarını almak için yeni bir hekime başvuracak, reçetesini yazdıracak ve ondan sonra ilaçlarını alacak. Şimdi, hastanelerimizi birleştirdiğimiz zaman bu problem de otomatikman ortadan kalkacak. Sigortalılarımız da, Emekli Sandığına tabi emekliler ile Bağ-Kur sigortalılarının tabi olduğu haklardan istifade edecek, bu ayırım da ortadan kalkacak. Bu bir hastalıkla ilgiliydi. Aynı sıkıntıyı diyaliz hastalarıyla da örnek verebiliriz. Diyaliz hastalarımız da aynı sıkıntıyı çekmektedir.

İddia edilen bir konu vardır; hastaneleri birleştirdiğimiz zaman Sigortanın sağlık giderleri artacak mı? Evet, artacak. Niye artacak; çünkü, Sigortanın karne verdiği kişi sayısı 35 000 000; ama, sigortadan istifade eden 22 000 000-23 000 000. Yani, burada, takır takır primini ödeyen; ama, Sigortanın sağlık hizmetinden istifade etmeyen 12 000 000 vatandaşımız, insanımız var. Bunların sağlık hizmetinden yararlanmak gibi bir hakları olamaz mı?! İşte bu kanunu çıkardığımız zaman, 12 000 000 insanımızın da hekime erişmesinde, hastalığının tedavisinde derman olmuş olacağız.

Hastanelerdeki kuyruklar, hastaların bugün sıraya girip sırası geldiğinde ilacını alamadığıyla, yeniden serbeste gideceğiyle ilgili olarak söylenen konular hepimizin malumudur. Bu vesileyle, hükümetimizin acil eylem planında belirttiği gibi, Türkiye'de sağlığın tek elde toplanmasının -ben de sistemin içinde yıllarını vermiş bir arkadaşınız olarak inanıyorum ki- çok büyük faydası olacaktır. Sağlık Bakanlığımız ve ekibinin bu işin üstesinden geleceğine bütün kalbimle inanıyorum.

Bu kanunun çıkmasıyla ilgili vereceğiniz "evet" oylarının, sizlerin desteğini bekleyen 70 000 000'un hayrına olacağını belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Varan

Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Sayın Mustafa Özyürek; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, uzun zamandır bu tasarı gündemimizde; hem Plan ve Bütçe Komisyonunda tartıştık hem de burada enine boyuna tartışıyoruz. Belki, zaman zaman, hararetli tartışmalar içerisinde işin özü kaybolabiliyor; ama, burada, özellikle, muhalefet partisi olarak bizim, yani Cumhuriyet Halk Partisinin konunun temeline ilişkin itirazımız, özellikle anayasal itirazdır; çünkü, Anayasamıza göre, işçilerin ve işverenlerin primleriyle elde edilmiş bir gayrimenkulün, taşınmazların veya çeşitli tesislerin bir kanunla başka bir kuruma devredilmesi mümkün değildir; işin özü budur.

Şimdi, Anayasanın bu açık hükmüne rağmen, hükümetin niçin bu yola gittiğini anlamakta güçlük çekiyoruz.

Şimdi, yine Anayasamıza göre, bu sağlık kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak ve bir bütünlük içerisinde sistemi işletme görevi Sağlık Bakanlığına verilmiştir. Bu görevi yerine getirmek için hastanelerin devredilmesine kesinlikle gerek yoktur.

Şimdi, sağlık sistemiyle ilgili olarak burada pek çok şikâyet gündeme getiriliyor. Sanki, biz, ya, bu sağlık sistemi SSK hastanelerinde çok iyi işliyor, onun için bunun devrine karşıyız gibi bazı takdimler oldu. Bunlar kesinlikle doğru değil. Hatta, bir arkadaşımız burada dedi ki, "SSK hastanelerinin bahçelerinde bekleyen hastaların, orayı bir miting meydanına çevirdiğini siz görmüyor musunuz?"

Şimdi, değerli arkadaşlarım, eğer, Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler, gerçekten çok iyi bir şekilde işliyor olsaydı, belki, bu eleştirilerin haklılık payı vardı; ama, hepimiz çeşitli vesilelerle bu hastanelere gidiyoruz; 10-15 kişilik koğuşlar, poliklinik kuyruklarında bekleyen yüzlerce hasta, o hastaların baskısından bunalmış doktorlar, görevliler... Şimdi, mesele, bu sistemi düzeltmek. Burada kanun çıkarırsınız, "onu oraya, onu oraya devrettim" diyebilirsiniz; ama, Türkiye'nin meselesi bu değil. Yani, sizin -Anayasa da müsait, gerekli yasal düzenlemeyi de çıkarabilirsiniz- bir bütünsellik içinde sağlık sistemini işletmenize engel bir şey yok ki. Niye ille bunun mülkiyetini Sağlık Bakanlığına devredelim diye bir sistemi getirip Anayasayı zorluyorsunuz; doğrusu, ben, bunu anlayabilmiş değilim.

Şimdi, elbette, sağlık sistemimizin pek çok sorunu var. Kendimizi aldatmayalım; Türkiye'de sağlık, eğitim ve yargı en çok ihmal edilen üç alan. Mahkemelerimizin hangi şartlarda çalıştığını biliyoruz. Hastanelerimizin durumunu çok iyi biliyoruz. Kalkalım gidelim, Ankara'daki -bırakalım SSK hastanelerini- Sağlık Bakanlığının herhangi bir hastanesini birlikte inceleyelim. Gerçekten büyük yokluk içindeler. Tabiî, bu, akşamdan sabaha, Sayın Bakanın ihmalinden filan kaynaklanmış bir sorun değil. Bu, yılların biriktirdiği, bizim sağlığa yeterli kaynak ayırmayışımızdan kaynaklanan bir sorun ve sistemi iyi işletmek için hiçbir şekilde kafa yormadığımız bir alan; kendi kendine işler... İşte, arada bir sorun çıkarsa, hep beraber oradaki başhekimi değiştiririz. Zannederiz ki sorun çözülmüştür. Öbür başhekim gelir. Bir süre onunla idare ederiz. Bir süre sonra onu da değiştiririz. Yani, kişisel değişikliklerle, personel değişiklikleriyle bu sorun çözülecek olsa, çok kolay, çözeriz; yasa çıkararak çözecek olsak, çok kolay, çözeriz. Bütün mesele, altyapı sorunudur, sistem sorunudur.

Şimdi, hastanelerimizin işleyişinde, altyapısında, doktorlarımızın sayısında, hemşire sayısında, hastabakıcı sayısında büyük sorunlarımız var. Bu sorunları nasıl çözeceğimizin projesini biz burada görmek ve bunu tartışmak isterdik. Ortada bir proje yok; bir mülkiyet devri var. Mülkiyet devri bir şeyi çözmez değerli arkadaşlarım. Yani, böyle bir devirle sorun çözülecek olsa, işimiz kolaydı.

Şimdi, topyekûn sağlık sistemini nasıl yeniden düzenleyebiliriz, nasıl kapasiteyi artırabiliriz, nasıl personel sayısını artırabiliriz ve ücret olarak da nasıl tatmin edebiliriz, nasıl sistemi iyi işletiriz; bütün mesele burada. Peki, Sayın Bakan, iktidar sözcüleri gelip, bu devirden sonra Türkiye'nin sağlık sorununun çözüldüğünü söyleyebilirler mi? Yani, burada birbirimizle polemik yaparken bunu söylemek mümkündür de, iki üç ay sonra ortaya çıkan manzarayı hep beraber tahmin etmemiz doğal.

Değerli arkadaşlarım, geliniz, gecenin bir yarısında bu sorunlarla birbirimizi oyalamayalım, birbirimizi meşgul etmeyelim; bu, mülkiyet devri gibi Anayasamıza açıkça aykırı olan bir zorlama yerine, Sağlık Bakanlığının eşgüdümünü, tüm sağlık sistemi üzerindeki belirleyici rolünü tespit eden bir yasayı burada oluşturalım. Hayır, ben buna karar verdim, bunu yapacağım... Peki, Cumhuriyet Halk Partisi niye karşı? Burada değerli arkadaşlarımın konuşmalarını ilgiyle izliyorum "siz zaten köprüye de karşıydınız, onun için buna da karşısınız..." Dam üstünde saksağan!.. Yani, köprü meselesini de tartışabiliriz, plan meselesini de tartışabiliriz, Türkiye'de "plan mı pilav mı" tartışmalarını da gündeme getirebiliriz de, önümüzde, çok somut, Anayasaya da aykırı ve sağlık sistemini iyileştirme yönünden hiçbir yararı olmayacak bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Burada birbirimizi ikna etmeye ihtiyacımız var.

Biz muhalefet partisiyiz, muhalefet olsun diye buna karşı çıktığımızı varsayabilirsiniz; peki, TİSK niye buna karşı çıkar; yani, İşveren Sendikaları niye buna karşı çıkar? Herhalde işveren sendikalarının da hükümete karşı olduğunu söylemek mümkün değil. Daha geçen gün genel kurullarına gittim, Sayın Başbakan da oradaydı, yere göğe sığdıramıyorlardı. Yani, herhalde, Sayın Başbakanın, oradaki konuşmaları dinledikten sonra, zaman zaman, burada, celallenerek konuşmalarını dinleyince, az bile konuştuğunu düşünüyorum. Gerçekten, öyle bir övgü, öyle bir methiye vardı ki, Sayın Başbakan bile "ben neymişim" diye düşünür hale gelmiştir. Böylesi bir kuruluş bile bu yasaya karşı çıkıyorsa, bunun temel bir nedeni var. İşçi sendikaları buna karşı çıkıyorsa, bunun bir nedeni var.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı noktalarda hukuk, herkese lazım; Anayasa hepimizi bağlıyor. Allah selamet versin, şimdi Marmaris'te ressamlık yapan Kenan Evren de, İş Bankasındaki, Atatürk'ün vasiyeti gereği Cumhuriyet Halk Partisine ait olan hisselere el koymuştu. Sonra da, biz, dava yoluna giderek, uğraşarak, bu hakkımızı geri aldık; çünkü, birisine bir vasiyette bulunmuşsanız... Şimdi, benim çocuklarıma yaptığım vasiyeti kim değiştirebilir; bu, tabiî hukuk kurallarına aykırı; ama, Evren Paşa "yaptım, oldu" dedi, pek çok hukuksuzluğu gibi; ama, sonunda ortaya çıktı.

Şimdi, bu mallar, yani, SSK'ya ait tesisler, hastaneler, işçilerin, oraya prim ödeyen insanların mallarıdır. Şimdi, zaman zaman "bu sosyal güvenlik sisteminin katrilyonlarca liralık açığı var; biz bu açıkları karşılıyoruz; öyleyse, hâlâ, birkaç katrilyonluk malın mülkün davası mı olur" deniliyor. Değerli arkadaşlarım, o başka bir şeydir. Siz, sosyal güvenlik sistemini kurmuşsunuz yasalarımıza göre; işçi emeklisine SSK'dan, esnaf emeklisine Bağ-Kurdan, memur emeklisine Emekli Sandığından maaş verme taahhüdünde bulunmuşsunuz. Bu açığı da, elbette, hazineden karşılayacaksınız. Siz, bu göreviniz nedeniyle ödediğiniz paraları, işçilerin primleriyle elde edilmiş tesislere mahsup etmeye kalkarsanız, bu, doğru bir yaklaşım olmaz. Bu ne muhasebe ilkelerine uyar, bu ne hukuk sistemine uyar, bu ne mantığa uyar.

 Onun için, bir yanlış yapıyoruz. Bir yola giriyoruz -bunu sık sık yaşadık- bir adım atıyor hükümet, çok önünü arkasını düşünmeden o adım atılıyor; ondan sonra da, canım, muhalefet istedi diye ben bunu geri mi alacağım, basın yazdı diye ben geri adım mı atacağım, sendikalar direndi diye vaz mı geçeceğim mantığıyla bunda ısrar ediyoruz, gece yarılarına kadar burada birbirimizi yoruyoruz, üzüyoruz.

Yarın, bu, Cumhurbaşkanından döner.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - "Dönebilir" demiyorsun, "döner" diyorsun!..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Bakan dedi ki, hiç kimse kendisini hukukun yerine, Anayasa Mahkemesinin... Tabiî, biz, ne Cumhurbaşkanının yerine koyuyoruz kendimizi ne Anayasa Mahkemesinin yerine koyuyoruz; ama, değerli arkadaşlarım, biz, hukuk biliyoruz, Anayasa Mahkemesinin bütün içtihatlarını biliyoruz, Cumhurbaşkanının hukuk bilgisine güveniyoruz. O güvenle, o inançla bu düşüncelerimizi ifade ediyoruz; ama, bazı arkadaşlarımızın ima etmeye çalıştığı gibi, biz, bir istihbarata dayalı, burada beyanlarda bulunmuyoruz. Hukuk, herkesi bağlayan, temel kuralları olan ve üniversitelerimizde okutulan bir bilim kolu. Bunun gereklerine dikkat edersek, olayın nereye kadar gidebileceğini hep beraber görürüz; ama, hukuk bizi bağlamaz... Hukuku yok sayarak bir noktaya kadar gidersek, hep boşu boşuna uğraşmış, toplumda gereksiz tartışmalara, gerilimlere yol açmış oluruz. İşin esası budur, işin esası budur, işin özü budur. Yoksa, sağlık sisteminden, SSK hastanelerinden siz memnun musunuz?! SSK hastanelerinin bugünkü işleyişinden memnun olan bir tek Allah'ın kulu var mı?! Sayın Bakan, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin işleyişinden memnun mu?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yani "ben memnunum" derseniz, kendinizi aldatmak serbest; ama, gerçek başka. Daha geçen gün, Ankara'daki bir hastanede çok yakınım bir hastanın ziyaretine gittiğim zaman, gerçekten yüreğim sızladı değerli arkadaşlarım; 10-15 kişi bir perişanlık içinde aynı yerde yatıyor; âdeta, Afganistan'daki hastane şartları gibi yaşıyoruz; bunları görmek lazım. Yani, bu kanun çıktı, bunun mülkiyetini oradan oraya aldık diye, siz hastane şartlarını düzeltiyor musunuz?! Önce, şu Sağlık Bakanlığına bağlı olan hastanelerin şartlarını bir düzeltin. Buranın koordinasyonuyla, yönetimiyle ilgili eşgüdümü de geliniz -zaten Anayasanın emri- Sağlık Bakanlığına verelim; onu da düzelteceksek yollarını hep beraber arayalım. İşçilerin, işverenin primleriyle elde edilmiş tesisleri, keyfî bir şekilde "yaptım, oldu" anlayışıyla Sağlık Bakanlığına devretmek, hukuka aykırıdır, Anayasayı da zorlar; bütün iyi niyetimle baktığım zaman, ben herhangi bir yararını da görmedim. Biz yola çıktık, bunun gereğini yapacağız diyorsanız, bu yanlıştır. Yanlıştan dönülmesinin herkes için yararlı olduğunu düşünüyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Doğan.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sorularım var.

Bakanlığımızın sağlıktaki hedeflere ulaşmasında önemli rol oynayacak, sağlıkta kalifiye insangücü ve eksikliği hissedilen profesyonel sağlık yöneticilerinin yetiştirilmesine yönelik hangi çalışmaları yapmaktadırlar?

İkincisi, Sağlık Bakanlığımızın sağlıkocaklarında başlattığı toplam kalite yönetimi, yani, sağlıktaki adıyla, hasta mutluluğunu ve sağlık çalışanlarının mutluluğunu sağlamayı hedefleyen çalışmalar ne durumdadır?

Bir diğer sorum, yine, ülkemizde, maalesef, yanık merkezlerinin eksikliği yüzünden, özellikle SSK'lılarımız başta olmak üzere, tüm vatandaşlarımızın, yanık gibi üzücü olaylarda büyük bir mağduriyet yaşamasıyla ilgili. Evet, ülkemizdeki yanık merkezlerinin eksikliğiyle ilgili, Bakanlığımız hangi çalışmaları yapmaktadır?

BAŞKAN - Sayın Doğan, sorularımızın maddeyle ilgili olması lazım.

Buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Son olarak da -Sağlık Bakanlığımız, halkımız ile sağlıkçılarımız arasındaki ilişkiyi en iyi noktaya taşıma gayreti içerisindedir- doktorumuzun, hemşiremizin ve diğer sağlıkçılarımızın yıllardır yaşadıkları prestij ve idealizm kaybını giderecek düzenlemeler konusunda neler yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Sayın Kafkas, buyurun.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum:

Ön hazırlık için çıkardığınız genelge doğrultusunda, hazırlıkların süratle tamamlanmasının gereği ortada. Bu konuda geri dönüş başlamış mıdır? Hazırlıklar ne aşamadadır? Bu konuya ilişkin bir açıklama yapma imkânınız olabilir mi diye soruyorum.

Bir de, Sağlık Bakanlığımız tarafından başlatılan "hekiminizi kendiniz seçiniz" projesi çerçevesinde, poliklinik sayıları artırılarak, hastalara hekim seçme hakkı verildiğini biliyoruz. Bunu, Çorum Devlet Hastanesinde yapılan uygulamalardan biliyoruz. Acaba, bu uygulama SSK hastanelerinde de aynen geçerli olacak mı? SSK'dan yararlanan 35 000 000 insanı, nüfusumuzun yarısını ilgilendiren bir konuyu tartışıyoruz; yöntem tartışmalarından esası tartışma imkânımız olmadı. Bu 35 000 000 insan bugünkü standartların ötesinde nasıl bir sağlık hizmeti alacak?

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, konuşma yapıyor, soru sormuyor ki!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Kürsüye çıksın.

BAŞKAN - Sorar mısınız Sayın Kafkas...

Teşekkür ediyorum.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkanım, bitmedi.

BAŞKAN - Buyurun; maddeyle ilgili sorun Sayın Kafkas.

AGÂH KAFKAS (Çorum) -Son sorum Sayın Başkanım...

Son sorum da şu: Biraz önce söylemiştim, cevap vermediniz Sayın Bakanım. Örneğin, bizim Laçin'de devlet hastanesi binamız var; küçük bir ilçemiz, burada bu devlet hastanesi binasına gereksinim yok. Hastanemiz bitmiş. Acaba, bu hastaneyi Çorum Göğüs Hastalıkları Hastanesinin ek ünitesi olarak hizmete sunma imkânımız olup, o binadan yararlanma şansımız olabilir mi diye sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.

Sayın Bayındır, buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, sizin aracılığınızla ben de Sayın Bakanıma soracağım. Tabiî, böyle, oyalamak için, kendi çalıp kendi oynayan bir iktidar içinde, yaptığınız yanlıştı; bunu da bilin.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Burası Meclis, oynama yeri değil.

BAŞKAN -Sayın Bayındır, maddeyle ilgili sorunuzu sorar mısınız!

Buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Soracağım.

Sayın Bakan, iki tane konu. Birisi SSK çalışanlarıyla ilgili. SSK hastanelerinde çalışan personelin özlük haklarına dokunulmayacağını, hak kaybına uğramayacaklarını söylüyorsunuz. SSK personeli, her ay düzenli olarak eködeme ve yılda iki defa da ikramiye almaktadırlar. Devirden sonra eködeme ve ikramiyelerini alabilecekler mi? Bunu şunun için soruyorum: Eködeme ve ikramiye SSK Kanunuyla verilmektedir; özlük hak değildir. Sağlık Bakanlığında ödenen dönersermaye de sadece uzman hekimlere yaramaktadır.

Bununla ilgili ikinci sorum: Sayın Bakanım, Kırşehir Devlet Hastanesinde çok büyük sorunlar var. Vatandaşlarda çok büyük tepkiler var. Benim bu söylediğimi lütfen ihbar kabul edin. Kırşehir Devlet Hastanesinde, bir firmaya göre temizlik ihalesi için şartname hazırlanıyor. Buna rağmen, bir başka firma temizlik ihalesini kazanıyor; ama, ikinci sıradakine, vermek istediklerine de bu ihaleyi veriyorlar.

Sevgili Bakanım, bunu ihbar kabul edin ve bu olayın... Sabahtan beri anlatmaya çalışıyorsunuz, konuşmalarınızda adaletten dem vuruyorsunuz; adaletiniz varsa, Kırşehir'de gösterin bunu!

Gerçi, Sevgili Bakanım, biz sizi tanıdık. Ben, kayıtlara, tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Biz sizi nereden tanıdık, biliyor musunuz...

BAŞKAN - Sayın Bayındır, burada soru hangisi?

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bir saniye efendim...

Biz sizi, 13.12.2003 tarihinde yapmış olduğunuz sınavda tanıdık. Hani şu 85-90'ları alan sağlık memurları vardı ya, hani sıfır puanla işe aldığınız insanlar vardı ya, ben sizin adaletinizi orada gördüm! Ama, bu iki konuya da cevap verin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Doğan'ın sorularına cevaben, özetle şunları söyleyebilirim: Sağlık Bakanlığımızda kalifiye insangücü ve profesyonel sağlık yöneticiliği anlamında bir çalışma başlatmış durumdayız. Hakikaten, sağlık yöneticiliğinin bir kariyer meslek olması gerektiğine inanıyoruz ve önümüzdeki dönem içerisinde bunu da başaracağız.

Toplam kalite yönetimiyle ilgili olarak sağlıkocaklarında başlattığımız çalışmaları ülkedeki bütün sağlık kuruluşlarına yaymak üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu hususta, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'daki uluslararası akredite kurumlarla irtibata geçtik, Türkiye'de toplantılar yaptık, ortak çalışmalar yapıyoruz.

Sağlık personelinin prestij ve idealizm kaybı, hakikaten, geçtiğimiz on yıllarda, gittikçe artan oranda önemli bir durum arz etmiş ve bugün de had safhaya ulaşmıştır. Biz inanıyoruz ki, özellikle aile hekimliği uygulamalarıyla, pratisyen hekimlerimizin ve sahada çalışan diğer sağlık çalışanlarımızın itibarları, tekrar kendilerine iade edilecektir.

Bu arada, bugün, performans yönetimiyle, performansa dayalı katkı payı ödemeleriyle, sağlık personeline, özellikle hekimlere maaşlarının çok üzerinde ödemeler yapmaktayız.

Sayın Kafkas, ön hazırlık genelgesi çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla ortak çalışmalar yapıyoruz. Kardeş hastaneler belirledik, bu hastanelerin yöneticileri bir araya geliyorlar, birlikte bir durum değerlendirmesi yapıyorlar, çünkü, hakikaten, her iki grup hastanenin yönetimi birbirinden, işletim sistemi itibariyle, farklı. Onun için, bu süreci hızlı ve iyi bir biçimde değerlendirmek zorundayız.

Hekim seçme özgürlüğü çerçevesinde, Türkiye'de 11 hastanede buna başladık. Bunun için altyapının uygun olması lazım. Her hekime 1 çalışma ofisi oluşturulması gerekiyor. Bu hususta da, 2005 yılı içerisinde yaygınlaştırarak çalışmalarımıza devam edeceğiz.

SSK'lı vatandaşlarımız nasıl bir sağlık hizmeti alacak?

Değerli arkadaşlarım, bunu birçok kere ifade ettim, bu Yüce Çatının altında bir kere daha ifade etmek isterim ki, hiç kimsenin elinde bir sihirli değnek yok; ama, sistemi iyileştirmek için sürekli bir gayret içerisine mutlaka girilmelidir ve biz bu anlamda da bu gayreti göstermeye devam edeceğiz.

Şimdi, Değerli Bayındır'ın sorularına geliyorum. SSK çalışanlarının özlük haklarına dokunulmayacağını daha önce de ifade etmiştim. Bu anlamda, kendileri de buna ilave olarak, "özlük hakları içinde sayılmayan eködemelerden, acaba SSK çalışanları yararlanacaklar mı" diye bir soru yöneltmiş oldular ve ilaveten de, bizim dönersermaye katkı paylarından, yalnızca uzman hekimlerin yararlandığını söylediler.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Aslan payı!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilim, bu katkı paylarından sadece uzman hekimler yararlanmıyorlar. Bakın, şu anda benim elimde ortalamalar var; pratisyen hekimlerimize, birinci basamakta -bütün Türkiye ortalamasını söylüyorum size- 416 000 000 Türk Lirası...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - 2007'de kalkacak ama o.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hemşirelerimize 316 000 000 Türk Lirası ödemeler yapmışız. Birinci basamakta bulunan, yani yarın, SSK'nın dispanserlerinde çalışan hekimler, bizde de sağlıkocaklarında çalışan hekimler ve diğer sağlık personeli için de, bu sene Bütçe Kanununa koyduğumuz hükümlerle çok daha yüksek eködemeler yapabileceğiz; yani, SSK çalışanlarının, özlük haklarının korunmasının yanı sıra, dönersermaye katkı paylarından da yararlanmaları mümkün olacak.

Kırşehir Devlet Hastanesiyle ilgili söylediğiniz hususu ihbar kabul ederek, derhal bir soruşturma başlatacağım. Bu soruşturmanın sonucundan sizi de haberdar ederiz.

Bahsettiğiniz sınavla ilgili olarak kamuoyunda birçok tartışma olmuştu ve gerekli açıklamalar o zaman da yapılmıştı. Şunu özellikle ifade etmek isterim ki, o sınav ve sonuçlarıyla ilgili olarak açılmış olan davaların, bugüne kadar, hepsinde bakanlıklar olarak Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı davaları kazanmıştır.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri 7 nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

II. - YOKLAMA

BAŞKAN - Maddenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.

Önce yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama talebini okutuyorum:

"Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin oylanmasına geçilmeden yoklama yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla."

BAŞKAN - Oya Araslı?.. Burada.

İzzet Çetin?.. Burada.

Mehmet Boztaş?.. Burada.

Erdal Karademir?.. Burada.

Mesut Özakcan?.. Burada.

Hüseyin Ekmekcioğlu?.. Burada.

Hüseyin Bayındır?.. Burada.

Uğur Aksöz?.. Burada.

Yılmaz Kaya?.. Burada.

Ramazan Kerim Özkan?.. Burada.

Bülent Baratalı?.. Burada.

Bayram Meral?.. Burada.

Kemal Kılıçdaroğlu?.. Burada.

Ziya Yergök?.. Burada.

Abdulaziz Yazar?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

Haşim Oral?..Burada.

Türkân Miçooğulları?.. Burada.

Ali Arslan?.. Burada.

Atila Emek?.. Burada.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Pusula gönderen sayın milletvekillerinin salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım.

Sayın Musa Uzunkaya?.. Burada.

Sayın Zeynep Karahan Uslu?.. Burada.

Sayın Osman Seyfi Terzibaşıoğlu?.. Burada.

Sayın Nevzat Yalçıntaş?.. Burada.

Sayın Faruk Ünsal?.. Yok.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Mecliste sahte oy kullanılır mı?! Burada olmayanın yerine "var" denilir mi?! Adalet bu mu?!

BAŞKAN - Sayın Cüneyit Karabıyık?.. Burada.

Sayın Şükrü Ayalan?.. Burada.

Sayın Rıtvan Köybaşı?.. Burada.

Sayın Akif Gülle?.. Burada.

Sayın Selami Uzun?.. Burada.

Sayın Şükrü Önder?.. Burada.

Sayın İdris Naim Şahin?.. Burada.

Sayın Cengiz Kaptanoğlu?.. Burada.

Sayın Mahmut Koçak?.. Burada.

Toplantı yetersayısı vardır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - 7 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Avans ödemesi

MADDE 8. - Sosyal Sigortalar Kurumundan sağlık yardımı alan ve devredilen sağlık birimlerinde muayene ve tedavisi yapılan kişiler için ödenecek hizmet bedellerinden mahsup edilmek üzere Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından bu birimlere her ay, bakılan hasta sayısı ile orantılı miktarda avans ödenir.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.

Buyurun Sayın Çetin.

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 686 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesi üzerinde Grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, madde oldukça kısa; ama, Sosyal Sigortalar Kurumu varlıklarının...

Sayın Başkan, ben, kendi konuşmamı duyamıyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Dışarı çıksınlar, oylamada gelsinler!..

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, son derece önemli bir konuyu tartışıyoruz. Özellikle, ülkemizdeki sağlık sisteminin ve AKP Hükümetinin çalışanlara ve de yoksul kesimlere bakış açısının somut olarak iki günden bu yana tartışıldığı bir konu, herhalde, muhalefet kadar AKP milletvekillerini de ilgilendirmesi gereken bir konu. O nedenle, şimdiye kadarki tartışmaların odağını oluşturan, çok kısa gözükmekle birlikte son derece önemli bir madde, avans ödemesi. Neyin avansı; şimdi, ben, size kısaca onu anlatacağım. Biraz sonra da, bu konuda Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın; yani, hükümetin bir bakanının bu konudaki görüşlerini sizlere aktaracağım.

Değerli arkadaşlar, ilk kez, Sosyal Sigortalar Kurumu, hizmet alımında avans ödüyor; yani, 1987 yılında, o yıllarda, içinizdeki arkadaşlarınızın da karşı olduğunu bildiğim, SSK hastanelerinde görüntüleme merkezlerinin piyasadan tedarik edilmesiyle başlayan bu hizmet alımı işinde, hiç ama hiç, bugüne kadar hizmet alınmadan avans ödemesi yapıldığına tanık olunmamıştır. Herhalde, cumhuriyet tarihinde de, kamunun, hizmet satın almadan peşin avans ödemesi söz konusu değildir.

Şimdi, bu SSK varlıklarının açıkça nasıl talan edileceğini, nasıl yok edileceğini, nasıl kötü kullanılacağını, yerli ve uluslararası ilaç tekellerinden hizmet alımı adı altında, onlara nasıl kaynak aktarılacağını -belki, şu anda içinizde yok; ama- yarın hastane kiralama peşinde koşacak insanlara, oralarda hastane aldığında, borçlanmışsa, o borcundan bir an evvel kurtulabilmesi için, nasıl ona kaynak aktarılacağına dair çok kısa; ama, öylesine, kelime bulamıyorum, sinsice yerleştirilmiş bir hüküm ki, hizmet satın almadan avans ödeyeceksin. Yani -ben, Sayın Bakanı tenzih ederek söylüyorum- yarın bu maddeyle yapılacak uygulama şöyle olacak:

Bir hastaneyi yapan, inşaatı yarım kalmış, belli üniteleri açık; ama, diğerlerini de tamamlamak isteyen kişi -parası da pek yok- gelecek, sayın bakana derdini anlatacak ve bakan da -herhangi bir bakan işte- diyecek ki: "Falanca hastaneye şu kadar avans aktarın." Eh, artık, özerklik de yok; SSK yönetim kurullarının da bir işlevi kalmıyor ve zaten, hizmeti piyasadan satın alacak, avans ödemesinin de yolu açılmış. Bakan diyecek ki: "Avansı ödeyin; ileride tahsil ederiz."

Daha vahim olanı ise, avans ödemede kamu -özel ayırımı yok; yani, sadece kamuya ait hastanelerden ya da üniversite hastanelerinden hizmet alımında avans ödenmeyecek. Ne yapacak; Agop'un da yeri varsa, hastanesi varsa, ona da avans ödeyiver; falanca benim destekçim, ona da avans ödeyiver; filanca benim milletvekilim, hastanesi, işte ihtiyacı var, ona da avans ödeyiver...

Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar Türkiye'de devlet varlıklarının, kamu kaynaklarının, bankaların hortumlandığını hepimiz konuştuk, konuşuyoruz. Belli bakanları, başbakanları Yüce Divana gönderiyoruz; yarın, bu hükümle, Sağlık Bakanlarının da Yüce Divanda yargılanacak, suç işleyecek davranışlara girmesinin yolunu açtığınızın farkında değilsiniz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, trilyonlar ödeyin denilecek, ödeyeceksiniz, avans ödeyeceksiniz. Yani, bir hizmet alınır, hizmet verilir, o hizmetin bedeli sonradan ödenir, bunu aklım alır; ama, hiçbir hizmet satın almadan avans ödemeyi benim mantığım almıyor.

Bir de, burada, o ay içerisinde tedavi edilen hasta sayısının ortalamasına göre avans ödenecek deniliyor. (X) şehrinde kış biraz soğuk gitti, vatandaş gribe yakalandı, herkes hastaneye koştu. Hastane, belki de avans payını artırabilmek için, ona, çeşitli kolaylıklar da sağladı. Eh, nezledeki de aynı, uzun süreli tedavilerdeki de aynı kefede değerlendirilecek.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ölçütte bile objektifliğiniz yok. Hasta sayısı esas alınarak, avans ödemesinde bile ölçüt doğru tutulmamış.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunu niçin söyledim: Bakınız, yine, Çalışma Bakanımız, bu konuda, bu tip hizmet satın alınması yöntemiyle avans ödemesine girmemiş; ama, SSK'nın yıllık yükünün 4,2 katrilyon lira -31 Aralıktan önceki TL olarak söylüyorum- en az o kadar artacağını matematiksel olarak ortaya koymuş ve matematiksel olarak da, hem Sayın Başbakanı hem Sağlık Bakanını hem de bu tasarıya destek veren AKP milletvekillerini uyarmış. Diyor ki: "SSK'nın sağlık hizmetleri zaten açık vermiyor; ama, şayet, bu uygulamayı sürdürecek olursanız, yıllık ekyükü en az 4,2 katrilyon liraya baliğ olacak, çıkacak. Bu, SSK kaynaklarının kötü kullanılması anlamına gelir."

Değerli arkadaşlar, gerçekten, eğri oturup doğru konuşalım, doğru bakalım bu işe. Yani, SSK hastanelerinin ya da diğer hastanelerin Türkiye'deki hizmet sunumundan hiç kimse mutlu değil. Hastanelerimizin ve sağlık sistemimizin sorunları var. Biz de, bu sorunların çözümünden yanayız. Hiçbir zaman, ne işçiler ne emekliler ne memurlar sağlık hizmetlerinden doğru dürüst hizmet alamıyorlar, özellikle Bağ-Kurlular. Üniversite kapılarında... Birisi, daha dün telefon etti, Polatlı'dan aradı; diyor ki: "Benim bir yakınım vefat etti -seni akşam televizyonda dinledim- üniversiteye sevk edildim. Benden şu kadar milyar lira para istediler; ben, o parayı yatıramadım."

Değerli arkadaşlar, buraya çıkıp da, işte, SSK 35 000 000 kişiye 148 hastaneyle hizmet vermeye çalışıyor; bu, yetersizdir demek kolay. Bunu genişletmek, siyasal iktidarların işi. Siz, daha iki yıldan bu yana iktidardasınız. Sizden öncekileri kastediyorum. Sizden önceki dönemlerde de, bilerek ve isteyerek, Dünya Bankası ve IMF, bizim gibi ülkelere, bu modelleri sundu.

Bakınız, bir hatırlatmak istiyorum. Dünkü ve bugünkü basında var. AKP olarak, sizden önce hükümet olan koalisyon dönemlerinde, ülkemizdeki bakanlıkların görevini üstlenen üst kurulların bugün geldiği noktada -ki, adaletsizliği siz de görüyorsunuz ve bunu nasıl düzelteceğiz diye kafa yoruyorsunuz- üst kurulların üzerinde, acaba, bir üst kurul mu oluştursak?.. Ona, IMF izin vermeyecek, Dünya Bankası izin vermeyecek.

Şimdi, bu düzenlemelerle, siz, sizden sonra iktidara geleceklerin de işini zorlaştırıyorsunuz. Onlar da, Türkiye'de, sağlık sistemi, Sosyal Sigortalar Kurumu hizmetleri döneminde daha iyiydi, daha iyi yapılabilirdi; bunun yerine böyle bir model geldi; biz de, bunu nasıl düzeltiriz diyecekler ve böylece, boşa zaman kaybettireceksiniz.

Yani, şunu söylemek istiyorum: IMF ile 20 nci stand-by anlaşmasını yapıyorsunuz, Dünya Bankası projelerine dört elle sarılıyorsunuz. Dünya Bankası ve IMF'nin yazboz tahtası olmamalı benim ülkem. Benim ülkemdeki yasalar, bu Parlamentonun özgür iradesiyle, tartışılarak yapılmalı.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Öyle zaten.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Bir hükümetin içinde, bir bakan ayrı, bir başka bakan ayrı görüş ortaya koymamalı.

Sevgili arkadaşım, biraz evvel, Sayın Ümmet Kandoğan, senin yukarıda ne dediğini, burada ne söylediğini açıkladı, bir de beni söylemek zorunda bırakma; oturduğun yerde rahatça otur.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Söyle, söyle.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu konu çok ciddî bir konu. Yani, ilaç tekelleri de, ülkemizdeki bu yetmiş milyonluk pastayı gördükleri zaman, affedersiniz, salyalarını akıtıyorlar. Biz bu sağlık pazarına nasıl dalarız, orada, ilaç firmaları olarak, Sağlık Bakanlığındaki hastaneler -artık, hepsi onda olunca- bir an evvel özelleştirilsin diye -biraz evvel okudum- nasıl oralarda bir an önce pay kaparızın peşinde. Bakınız, Sayın Bakanınız ya da sözcüleriniz buraya çıkıyor, diyorlar ki: "Efendim, sendikalar karşı; ama, gidin, siz, çalışanlara, emeklilere, işçilere sorun, halka sorun." Bakın, halk ne diyor arkadaşlar; bugün, Kızılay'da "AKP ve IMF sağlığa zararlıdır" bildirisi dağıtıyor. Dağıtıyor bunu.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kaç kişi onu dağıtıyor?

İZZET ÇETİN (Devamla) - Kaç kişiyse de; halk böyle diyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Çetin, maddeyle ilgili konuşur musunuz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan, ben bütün konuşmamı madde üzerine kurguladım; yani, konuşmalarımın tamamı maddeyle ilgili.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - IMF ve Dünya Bankasıyla ilgili Kemal Derviş ne düşünüyor?

İZZET ÇETİN (Devamla) - Al başına çal!

Bakınız, değerli arkadaşlar, size bir hüküm okuyayım: "Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmetlerini, Bağ-Kurun halen sunduğu sağlık hizmetlerini satın aldığı fiyatlardan alarak sigortalılarına sunacağı varsayıldığında, Sosyal Sigortalar Kurumunun kişi başına sağlık harcamasının da Bağ-Kur rakamlarıyla aynı olacağı, ayrıca, SSK toplam sağlık hizmeti talebinde de artışın ortaya çıkacağı görülmektedir. Buna paralel olarak, Sosyal Sigortalar Kurumunun 2004 başından itibaren Bağ-Kur gibi sağlık harcaması yapmaya başladığı hesap edilirse, sadece oradan 3,7 katrilyon yük gelecek."

Değerli arkadaşlarım, bu sistemle siz, Sosyal Sigortalar Kurumu hastalarının da, Bağ-Kur hastaları gibi, hastanelerde, hastane kapılarında cenazelerini yakınlarının eline vereceksiniz!

Bunu, ben söylemiyorum; bunun yorumu budur. Bu, Çalışma Bakanlığının, yani, o Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin başında yazılan "Çalışma Bakanlığı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı"diye gidiyor ya, o kurumdan sorumlu Sayın Bakanın görüşleri ve bunu, bir yurtsever olarak Sayın Bakan yazmış.

Şimdi, benim bir tek üzüntüm o; zannediyorum, bu yasa tartışmasından sonra korkum ve endişem odur ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız zorda kalacak; ama, doğruları yapmış, yaşamı boyu da bu konuda emekçilerin, halkın, işçinin, yoksulun sevgisini, saygısını alacaktır. Bu hastaneleri bu şekle sokmaya çalışan Dünya Bankası-Hazine anlaşmalarını burada kayıtsız, şartsız uygulamaya kalkanları  ve onları destekleyenleri de, bu uygulamalardan mustarip olanlar, ömür boyu böyle dua edecektir; onlarınki dua değil, hayır duası değil, beddua olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sayın milletvekillerinin, İçtüzükten kaynaklanan hakkı suiistimal etmeden, sadece maddeyle ilgili ve yorum yapmadan soru sormalarını rica ediyorum.

Sayın Akbulut, buyurun.

Sayın Akbulut?..Yok.

BAŞKAN- Sayın Işık, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) -Buradayım Sayın Başkan.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Vasıtanızla Sayın Bakanıma şu soruları tevcih etmek istiyorum:

Tasarı yasalaştığında tıbbî cihaz, ilaç ve diğer tıbbî sarfların teminine, sağlık yatırımları ve sağlık insangücü planlamasına ve kullanılacak ilaçların standardına etkisi ne olacaktır?

Diğer sorum: Kurum tabipliklerinin standardından ne kastedilmektedir?

Başka bir sorum: TEDAŞ Genel Müdürlüğünün sağlık birimindeki tomografi cihazı ne olacaktır?

Kamu kurumlarındaki müstakil binası ve donanımı olan sağlık birimleri devam edecek midir?

Kamu kurumlarındaki kurum tabipliklerinde standardı aşan taşınır-taşınmaz ve personel nerelere gönderilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Doğan, buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma 2 tane sorum olacak:

Bu mevcut yasa tasarısıyla, attığımız adımla ve iktidarımızın bundan önceki attığı adımlarla halkımızın sağlık hizmetlerine ulaşması kolaylaştığına göre, bundan, hekimlerimizin daha fazla hastaya hizmet etmesi gibi bir sonuç çıkabilir mi?

Şunu demek istiyorum: Nüfus başına düşen hekim sayısı olarak Türkiye'deki mevcut hekim sayısı, Avrupa ülkeleri içerisindeki en az olanıdır. Mevcut attığımız adımlarla hekime ulaşmayı da kolaylaştırdığımıza göre, gelecekte hekim sayısını artırmak için neler yapmayı planlıyorsunuz?

İkinci sorum: Özellikle SSK'lı hak sahibi olan işçilerimizin, emeklilerimizin ve yakınlarının, hak ettikleri bir işitme cihazı için ya da çocukları için hayatî değeri olan, elzem olan bir büyüme hormonu için aylarca Ankara'nın onayını beklemekte olduğunu biliyoruz. Bu mevcut oluşturduğumuz yasalardan sonra ve de uygulamaya girecek genel sağlık sigortasından sonra bu ıstıraplar dinecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Sayın Bayındır, buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakanıma iki sorum var:

Sayın Bakanım, Sağlıkta Dönüşüm Projesinin birinci adımının, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri olduğunu söylüyorsunuz; ikinci, üçüncü ve dördüncü aşamaları nelerdir?

SSK hastanelerinin varlığı, genel sağlık sigortası uygulamalarının önünde bir engel olarak mı görülmektedir; neden?

Üçüncü sorum: SSK ile Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan ve 1 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe giren Ortak Kullanım Protokolünden sonra, dün Mecliste verdiğiniz bilgide, 32 000 000 SSK'lıya hizmeti Sağlık Bakanlığının verdiğini söylüyorsunuz. SSK'nın 2004 yılında Sağlık Bakanlığına ödediği para miktarı ne kadardır? Bunun ne kadarını personele, ne kadarını da yatırımlara kullandınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.

Sayın Yazıcıoğlu, buyurun.

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, öncelikle, Sayın Bakanıma ve ekibine, ülkemizde sağlık alanında yaptıkları devrimlerden dolayı teşekkür ediyorum; bilhassa, sözleşmeli personel, Aile Hekimliği Yasası, hastanelerin ortak kullanımı ve yeşilkartlı hastaların, 1 Ocak 2005'ten itibaren, ilaç, gözlük ve diş tedavi ücretlerinin ödenmesi konusunda.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Soru değil, reklam!.. Reklam arası bu!

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Az önce, Diyarbakır SSK Hastanesinden bir eczacı arkadaşımız bana telefon açtı "bu işi hızlandırın" dedi.

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, lütfen, soruyu sorar mısınız.

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Soruyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Diyarbakır'da yapımı devam eden SSK bölge hastanesi inşaatı bitmek üzere, hemen hemen bitti sayılır. Bu hastanenin, devir işlemleri olduktan sonra, yanık ünitesi, kadın hastalıkları ve doğum hastanesi, çocuk hastalıkları hastanesi olarak kullanılması açısından bir çalışma var mıdır? Bu hastanelerin buraya taşınmasıyla ilimizde büyük bir ihtiyaç karşılanacaktır.

Ben, tekrar, Sayın Bakanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yazıcıoğlu.

Sayın Karademir, buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Dünya Bankası ile Hazine Müsteşarlığı arasında, üç yıl sürecek birinci faz kredi anlaşması 11 Haziran 2004 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşmayla, Sağlık Bakanlığının hastane işletmeciliğinden derhal çekileceği kararlaştırılmıştır. Buna göre, açıktır ki, hem SSK hem SSK hem de Sağlık Bakanlığı hastaneleri özelleştirilecektir.

Şimdi soruyorum: Halen, yakınlarınızdan, il başkanlarınızdan, ilçe başkanlarınızdan, destekçilerinizden, milletvekillerinden, hastane yapan ya da hastane arayışında olanlar var mıdır?

Bir sorum daha var; soruyorum: Sayın Bakan, bu yasanın Anayasaya aykırı olmadığını ileri sürüyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de, bu yasanın Anayasaya aykırı olduğunu dayanaklarla öne sürüyoruz. Sayın Bakan, bu yasayı, Anayasa Mahkemesi, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ederse, Bakanlıktan istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bu sağlık kuruluşlarının devralınmasıyla, kuşkusuz ki, ülkemizdeki sağlık envanteri daha iyi yönetilecektir. Bu hususta, zaten, bu Meclis çatısı altında herhangi bir arkadaşımın önemli bir kuşkusu olduğuna inanmıyorum; çünkü, değerli Anamuhalefet Partisi de, en azından, hastanelerin yönetiminin veya sağlık kuruluşlarının yönetiminin bir elden olması gerektiğini birçok kere ifade etti.

Kurum tabipliklerinin standartları aile hekimliği hizmetlerini içermeyecek biçimde belirlenecektir. Bugün, kurum tabiplikleri, daha çok, hasta muayene eden veya birtakım sevk işlemlerini düzenleyen, bazı raporları düzenleyen kuruluşlar şeklindedir. Dolayısıyla, aile hekimliği hizmetlerini kurum hekimliklerinin üzerinden almayı düşünüyoruz.

Bu anlamda, TEDAŞ'taki veya başka yerlerdeki fazla cihazların, daha doğrusu, kısmen atıl kapasitede çalıştırılan cihazların da daha verimli çalıştırılması mümkün olacaktır.

Hekimlerimizin önümüzdeki yıllarda daha fazla hastayla, daha doğrusu, hastalar açısından daha fazla müracaatla karşılaşacakları muhakkaktır. Ülkemizde, sağlık bilinci arttıkça, bu sayı artmaktadır. Yaptığımız çalışmalar, sağlık harcamalarıyla ilgili hesaplamalar, bugün için, bir vatandaşımızın, yılda dört sayısının biraz daha üzerinde bir ortalamayla hekime müracaat ettiğini göstermektedir.

Üzülerek söylemeliyim ki, ülkemiz, hekim sayısı bakımından, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölgesindeki 52 ülkenin içerisinde sonuncudur. Bunu, daha önce, bir sayın konuşmacı da "Türkiye'de hekim sayısını artırmak gerekir" şeklindeki benim ifademi şaşkınlıkla karşıladığını söylemişti. Değerli arkadaşımız, mutlaka bu rakamları yeterince bilmiyordur veya bilse bile, bu husustaki talep artışını yeterince gözlemleyememiş durumdadır. Evet, Türkiye'de daha fazla hekime ihtiyacımız var; ama, bunu, tıp fakültelerinin kapasitelerini artırarak, altyapılarını güçlendirerek, öğretim üye sayılarını güçlendirerek, belki, imkânlar çerçevesinde yeni tıp fakülteleri açarak gerçekleştirmek zorundayız; yoksa, tıp fakültelerini olumsuz bir biçimde yükleyerek, elbette, bu hususta başarılı olamayız.

Sayın Bayındır'ın soruları içerisinde "Sağlıkta Dönüşüm Programının birinci adımı hastanelerin devri ise,  ikinci, üçüncü, dördüncü adımlar ne olacaktır" şeklinde bir ifade var. Birinci adımı bu hastanelerin devri değildi. Birinci adımı, aile hekimliğidir. Biliyorsunuz, Aile Hekimliği Yasa Tasarısını birlikte çıkarmıştık. İkinci adımını, şu anda, bütün sağlık kuruluşlarının bir elden yönetilmesini ortaya koyan bu yasa tasarısı oluşturmaktadır. Üçüncü adımı da, genel sağlık sigortası oluşturacaktır. Hastanelerin varlığı, genel sağlık sigortası için bir engel değildir; ama, dikkatinizi bir hususa çekmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bu hastaneler SSK'da iken, yarın SSK genel sağlık sigortasının çatısı altına girince, o zaman da bir başka sıkıntı ortaya çıkacak. Dolayısıyla, bu, bütüncül bir planın bir parçası şeklindedir.

Ortak kullanım protokolündeki hastalar için, SSK'nın bize ödediği parayı, daha önce bir soruyu cevaplarken ifade etmiştim. Yaklaşık olarak 750 trilyon Türk Lirası civarında bir para tahsil etmiş durumdayız 33 000 000 hasta için; ama, bir miktar alacağımız da var. Tahakkuk ettirdiğimiz meblağ 1 katrilyon civarındadır ki, bu miktar, hakikaten, çok büyük bir miktar değildir.

Sayın Yazıcıoğlu, Diyarbakır'daki hastaneyi bitirdikten sonra, mutlaka, bu envanter çerçevesinde gerekenleri yapmış olacağız.

Sayın Karademir'in sorusuna cevaben şunu özellikle söylemek istiyorum: Hastanelerin veya diğer sağlık kuruluşlarının mahallinden yönetilecek olması, mahallî yönetimlerin bu hususta daha çok söz sahibi olacak olması, özelleştirme anlamına gelmez. Hiç böyle bir ifademiz yok bizim. Bunu siz kendiniz söylüyorsunuz, kendiniz yorumluyorsunuz, istediğiniz gibi de bu yorumu genişletiyorsunuz. Bu hususta bizim alnımız her zaman açıktır. Benim hiçbir yakınımın sağlıkla ilgili, bu anlamda, herhangi bir yatırımı olmamıştır. Hem de biraz iddialı konuşacağım; bundan sonra da olmayacaktır bütün Bakanlığım boyunca. Bundan hiç endişeniz olmasın.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Atıflar ve yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 9. - Mevzuatta, bu Kanunla Bakanlığa devredilen kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerine yapılan atıflar, Bakanlığa ait sağlık birimlerine ve Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından belirlenecek sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılmış sayılır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 33 üncü maddesinin ( C ) bendi ile 123 üncü maddesinin ikinci fıkrası ve Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına ilişkin hükümleri hariç, bu Kanun kapsamına giren Bakanlık dışındaki kurum ve kuruluşların mevzuatında yer alan sağlık hizmeti sunumuna ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Koç, süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, görüşülmekte olan yasa tasarısı, toplumsal boyutuyla, sonrasında gündeme taşıyabileceği yüklerle üzerinde durulması gereken bir yasa tasarısıdır. Onun için, bütün maddelerinde söz alarak, yasalaşmadan önce, daha doğrusu -yasalaşma süreci burada tamamlanmıyor biliyorsunuz- Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmadan önce, bazı noktaları, bir kere daha dikkatlerinize, duyarlılıklarınıza sunma gayretidir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının, Anayasaya aykırılıklar içeren, konunun sosyal ve malî boyutları yeterince irdelenmeden hazırlanan bir yasa tasarısı olduğunu söyledik.

Burada, ben, bu 15 dakika boyunca bazı görüşlerimi ileri süreceğim; bir sonraki maddede de, alternatif olarak, Sayın Bakanın defaten söylediği "efendim, sizin programınızda da bunlar bu şekilde yer alıyor"un açıklamasını -eğer anlamak isterlerse- bir kere daha yapma fırsatını yakalamaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, siyasî iktidar bu tasarıyı hazırlarken -bunları hep söyledik, söylemek de görevimiz- konunun sosyal taraflarından... Sayın Bakan, Türk Tabipler Birliğiyle, göreve geldikten sonra on onbeş kez görüştüğünü ifade etti; fakat, toplumun önemli bir kesimini etkileyen bir yasa hazırlığı konusunda, bir masa etrafında, hiçbir zaman toplumsal katılımın gereklerini yerine getirecek bir süreç yaşamamıştır, yaşatmamıştır. Bu kesimlerle olan temaslarımızda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna iletilen yakınmalardan bunları biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, SSK hastanelerinin devri, özelliği nedeniyle diğer yasal düzenlemelerden farklı olarak, belki de, bu sosyal tarafların, kesimlerin, görüşleriyle şekillendirilmesi gereken bir düzenlemedir.

Tasarı, kanun yapma tekniği açısından taşıdığı eksiklik ve yanlışlıkların yanı sıra, kamu kurumları arasında bir uzlaşı aranmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine de sevk edilmiştir.

Bakın, şunu söylüyorum -daha önceki arkadaşlarımız da söyledi- değerli iktidar partisi milletvekilleri, son derece önemli bir noktayı bir kere daha bilginize sunmak istiyorum. Yürütmenin iki önemli noktası, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, bu yasa tasarısının buraya sunulmuş bugünkü hali üzerinde bir mutabakatı yoktur, bir uzlaşması yoktur. Burada bu ifade edildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, Başbakanlığa gönderdiği bu konuyla ilgili düşünce demetinde aksaklıklar dile getirildi; eğer, yürürlüğe girerse, daha sonra çıkacak sıkıntıların altı çizildi. Bu, sizin iktidarınız açısından son derece önemli bir özeleştiri noktasıdır. Bunu, bir kere daha, size iletme görevini yerine getirmeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konunun sosyal taraflarının dışlandığını söyledim; demokratik kitle örgütlerinin, bugün de, ekranlara yansıyan Türkiye'nin değişik illerindeki karşı koyuşlarının yok sayıldığını dile getirdim; Çalışma ve Sosyal güvenlik Bakanlığının görüşlerinin tasarıya hiç yansıtılmadığını dile getirdim. Bu durum, yasama sürecinin şekillenmesinde bu tür uygulamaların gelenek haline getirilmesi açısından son derece tehlikeli bir yöntemdir. Hep söylüyoruz; sayısal çoğunluk, toplumsal çoğulculuk... Eğer, tek başınıza sayısal çoğunluğunuzla, toplumsal çoğulculuğu devreye katmadan bir yasama süreci işletirseniz, daha sonraki yürütme, yasama ve yargı erklerinden yargı noktasında sıkıntıya düşersiniz. Bakın, iki yıllık iktidarınızın bu noktada düştüğü sıkıntılar ortada.  Bu kanun tasarısı da, eğer, belli süreçlerden geçer ve tekrar bir üst yargı noktasına taşınırsa, yine, büyük bir kaosla karşı karşıya kalacaksınız. Belki de...

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteri Sayın Bülent Pirler "o zaman, benim işveren üyelerime SSK primlerinizi bu konu netleşene kadar ödemeyin çağrısı yapma hakkım doğar" diyor. Bu, emek kesiminden gelmiyor, bu, TİSK'ten geliyor değerli arkadaşlar. Bu uyarıları lütfen değerlendirin dedim; ama, "olmaz, bu tarihte çıkacak..." Dün, Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz aldığımda da söylemiştim; noktasına dokunulmadan çıkacak, virgülü değişmeden çıkacak. Bizler ne görev yapıyoruz burada değerli arkadaşlar, bizlerin sorumluluğu ne; yasama görevi, milletin vekili olarak yasama görevi. Belki tekrar diyeceksiniz; ama, tekrarda bazen fayda vardır, yanlışı vurgulamada bazen fayda vardır. Belki bazıları bu konuda özeleştiri yapma fırsatını yakalar diye bunları söylüyorum.

Değerli arkadaşlarım, açık söylüyorum, çok net söylüyorum: Bir milletvekili olarak yasama sürecinde, buradaki yasama mutfağında, bu yasaların bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine -üzülerek ifade ediyorum bu kelimeyi- dayatılarak çıkarılmasından, ben bir arkadaşınız olarak huzursuzluk duyuyorum ve bunun sıkıntısını yaşıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının hukuksal açıdan eksiklikler taşıdığını söyledik, yanlışlarla dolu olduğunu söyledik, yasalaşması durumunda kaosa neden olacağını ifade ettik. Bakın, bunlar da tutanaklara geçiyor.

Türkiye, daha önceki iktidarların hayata geçirdiği ve aradan yıllar geçmesine karşın hiçbir iktidarın çözemediği, kamuoyu vicdanını yaralayan düzenlemelere tanık oldu. Bunları hep gördük. Bu tasarının da aynı sonuçları doğuracağı şimdiden bellidir.

Tasarının, Anayasanın "Mülkiyet hakkı" başlıklı 35 inci maddesi, "Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması" başlıklı 56 ncı maddesi, "Sosyal güvenlik hakkı" başlıklı 60 ıncı maddesine aykırılık içerdiği konusunda ciddî görüşler bulunmaktadır. Bir sonraki maddede, Sayın Oya Araslı, en sonunda, tasarının tümü oylanmadan önce, Anayasaya aykırılıklar konusunda net görüşleri bir kez daha ifade edecek.

Değerli arkadaşlarım, SSK'nın yapısı, 4958 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde "kamu tüzelkişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip özel hukuk hükümlerine tabidir" şeklinde tanımlanmıştır. Bunu, daha önce bu kurumun bünyesinde görev yapan, şimdi milletvekili olan eski bürokratlar, şimdiki vekil arkadaşlarımız çok net biliyorlar. Bu görevi, bu hükümler çerçevesinde, o zaman SSK'nın yönetim kurullarında, genel müdürlük noktalarında yürüttüler.

4958 sayılı Yasanın 7, 11 ve 22 nci maddeleriyle de kurumun gayrimenkulleri üzerindeki tasarruf yetkisini SSK Yönetim Kurulu uhdesine alıyor.

Sayın milletvekilleri, şu anda yapmak istediğiniz, açıkça, milyonlarca işçi ve işverenin kurum üzerindeki tasarruf haklarının yok edilmesi, mülkiyet haklarının -ben "gasp" sözcüğünü kullanmak istemiyorum; ama, daha uygun, bu kürsüye yakışır bir tabir kullanmak istiyorum- iradeleri dışında ellerinden alınması sonucunu doğuracaktır.

Sayın milletvekilleri, SSK'nın, 31 Ekim 2004 tarihi itibariyle, sağlık alanında çalışan 53 896 personeli bulunmaktadır. Bu kurumda iki yıl sekiz ay iç hastalıkları uzmanı olarak görev yaptığımı belirtmek istiyorum; hem de Anadolu'nun Malatyasında, öyle büyük kentlerde değil, zorunlu hizmet noktasında. Yani, SSK'nın nasıl hizmet veremez duruma getirildiğini, nasıl içinden çıkılmaz bir karmaşa içine sokulduğunu, içinde hekim olarak yaşayarak gelen bir arkadaşınızım. Şimdi, burada, ne kadar kolay cümlelerle ifade ediliyor, koskoca bir kurum, 1949'dan beri bu ülkede 30 000 000-33 000 000 insana hizmet verme noktasına gelmiş bir kurum, ne kadar kolay, vatandaşın gözünde küçültülmeye çalışılıyor, kötülenmeye çalışılıyor.

Sayın Bakan, bu tür tabirlerinizi izledim ekrandan, bazı milletvekillerini de izledim; bunları doğrusu yakıştıramıyorum. Bu kurumları korumamız gerekir, orada çalışan insanların verdikleri emeklerin haklarını korumamız gerekir. Niye bu duruma getirildi? Şimdi müşteri olarak gördüğümüz vatandaşın memnuniyetsizliğini öne sürerek, burada "dönüşüm" adı altında... Sakın "reform" demeyin, sakın "devrim" demeyin sayın milletvekilleri "devrim" sözcüğünün karşılığındaki açılımı yerine getiremezsiniz.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elazığ) - Reform o zaman.

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz, Sayın Genel Başkan Yardımcısısınız, size hiç yakışmıyor, gelir burada konuşursunuz.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elazığ) - Reform...

HALUK KOÇ (Devamla) - "Devrim" dedi. İzlemediğiniz belli. İzlemediğiniz... O ayıbınızı ben çıkarmayayım. Bundan sonra sadece yoklama olurken gelmeyin.

M. NECATİ ÇEKİNKAYA (Elazığ) - Reform diyorum, devrim demiyorum.

BAŞKAN - Sayın Çetinkaya, lütfen!..

HALUK KOÇ (Devamla) - Sadece yoklama olurken gelmeyin, katılın, izleyin, mahcup olmayın sonra.

Değerli arkadaşlarım, eğer siz, hizmet alanlar bu kadar genişlemesine rağmen bu kurumun hak ettiği kaynağı ayırmazsanız, buranın personel sayısını, yatak sayısını, sağlık personeli açısından desteklemezseniz ve bu insanların daha sonra çektiği mağduriyetleri... Kuyrukta eziyet çekiliyor, yatak sırasında bıçak parası işliyor; bu tür suçlamalarla, o kurumda çalışanları hiçbir zaman kötüleyemezsiniz, hiçbir zaman kötüleyemezsiniz! (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, demin "gasp" kelimesini kullanmak istemedim; ama, burada "gasp" kelimesini kullanıyorum. O insanların emeklerini gasbedemezsiniz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 149 hastane, 220 dispanser, 9 ağız ve diş sağlığı merkezî, 191 sağlık istasyonu olmak üzere, toplam 569 sağlık tesisi, 3 sağlık işleri il müdürlüğü, 1 ilaç ve tıbbî malzeme sanayi müessesesi ve 1 de huzurevi hizmet vermektedir. Tasarıda, Türkiye nüfusunun yarısına sağlık hizmeti sunan bu dev yapının rayiç bedelinin saptanması, devir işlemlerinin sonuna bırakılmıştır. Hukuksal açıdan Sosyal Sigortalar Kurumunun bir süje, bir özne olduğunu arkadaşlarımız söyledi, bir özne olduğunu, hukuksal bir kimlik olduğunu, varlık olduğunu söyledi ve burada, bu kimlik, hukuksal açıdan görünmüyor, muhatap alınmıyor. Bakın, bu madde de buna getiriyor olayı; yani, devir işlemlerinin sonunda rayiç bedeli belirlenecek. Daha önce yaşanan örnekler düşünüldüğünde, devir işlemleri için gerekli kaynaktan hiç bahsedilmemesini, işçi ve işverenlere hiçbir bedel ödenmeyeceğinin bir mesajı olarak algılıyoruz. Ayrıca, Sağlık Bakanlığına ait taşınmazları satmaya Maliye Bakanlığını yetkili kılan düzenleme ile -hatırlıyorsunuz, aile hekimliğinin pilot uygulamasına ait kanun tasarısında böyle bir madde vardı veya daha önce çıkarılan bir kanunda vardı bu; tek maddelik bir kanunda- SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrini öngören düzenleme birlikte düşünüldüğünde, yani, daha önce çıkarılan ve Maliye Bakanını Sağlık Bakanlığının taşınmazlarının bedelini belirlemeye yetkili kılan o tasarıyla, şimdi SSK hastaneleri için Sağlık Bakanlığının rayiç belirleme -devirden sonra- yetkisini birleştirdiğinizde, olayın çok değişik boyutlarının bulunduğu da gözler önüne serilmektedir.

Tasarı, SSK'nın aktüer dengelerine getireceği olası etkiler üzerinde hiçbir ciddî çalışma yapılmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.

Sayın Ali Coşkun, mutlaka, sağlığı yerindedir; ama, müsaade ederlerse sayın milletvekili arkadaşlarımız...

Sayın Başkan, görevinize karışıyorum galiba, özür dilerim.

Tasarının genel gerekçesinde, SSK'nın sağlık hizmeti satın almasının, bizzat hizmet sunmasından daha pahalıya mal olmadığının net olarak ortaya çıktığı belirtilmiş ve bunu ispatlamak için de birtakım rakamlara yer verilmiştir.

BAŞKAN - Sayın Koç, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, sayın bakanlarla kulislerde görüşür müsünüz.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, bakanları göremiyorlar mı milletvekilleri?!.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, sizin direktiflerinizi de dinlemiyor sayın vekil arkadaşlarımız galiba.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sizi duymuyorlar.

BAŞKAN - Sayın Koç, maddeyle ilgili görüşünüzü...

HALUK KOÇ (Devamla) - Peki, teşekkür ediyorum; uyarılarınız için teşekkür ediyorum.

Oysa, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yapılacak düzenlemeye ilişkin değerlendirmesinde, Sosyal Sigortalar Kurumunun sahibi olduğu tüm sağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığına devri gerçekleşirse, Kurumun sağlık giderlerinin önemli ölçüde artacağı tespitinde bulunulmuştur. Bunu da, Sayın Başesgioğlu'nun şu anda başında bulunduğu, yine, sizin Bakanlığınız bildirmektedir. Şimdi, bu ne çelişki?! Gerçekten, ters bir durum var ortada.

Ben, bu kanun tasarısı görüşülürken, tüm maddelerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Başesgioğlu'nun da bu tezatları, birlikte, hükümet masasında görüşmek üzere, Sayın Sağlık Bakanının yanında oturmasını beklerdim. Yüz yüze nasıl bakacaklardı?! Bu çelişkileri, kâğıt üzerinde birbirlerine yolladıkları bu çelişkileri, acaba, muhalefet partisi milletvekillerinin sorularında ya da muhalefet sözcülerinin bu kürsüde ifade ettiği görüşler karşısında birbirlerine nasıl ifade edeceklerdi?

Bir rahatsızlık var, bir huzursuzluk var. Bu, hükümet içinde var değerli arkadaşlar. Hükümet, bu konuda bir bütün teşkil etmiyor. Sayın Bakan, burada, cansiparane savunacak, onun görevi; ama, buradan çıktıktan sonra... Herhalde, Sayın Başesgioğlu bunları izliyordur; belki, söz hakkını, daha sonraki oturumlarda kullanır ve bu çelişkileri açıklama, yanıt verme gücünü, iradesini, kâğıt üzerinde Başbakanlığa yazdıklarını, gelir, bu kürsüden de açıkça, mertçe söyler. Bizim beklentimiz bu yöndedir Sayın Bakanla ilgili.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Uyarı sürenizdeki bölümü de bana eklerseniz sevinirim Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.

Bu model çalışmasının sonunda, devir işleminin, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık harcamalarına 2004 yılı için 3,7 katrilyon, 2005 yılı için ise 4,2 katrilyon ekmaliyet getireceği tespit edilmiştir. Oysa, yukarıda belirtildiği gibi, tasarının genel gerekçesinde, SSK, Bağ-Kur gibi kurumların sağlık hizmetlerini satın almayla sağlaması durumunda ekmaliyetlerin ortaya çıkmayacağı savunulmaktadır. Bakın, bir çelişki daha: Birbirini izleyen iki yıl için 4,2 katrilyon ve 3,7 katrilyon; ama, gerekçede ekmaliyet getirmeyecek deniliyor. Yani, burada ekmaliyet getirmeyecek denen ödenek Sayın Ergezen'in elinde olsa, Türkiye, Kapıkule'den Habur'a kadar, şimdiden, bırakın duble yolu, herhalde otoyolla kaplanmış olurdu. Yani, bu çelişkilere ne diyeceksiniz Sayın Bakan; bu çelişkileri açıklamak zor mu?! Bunların açıklayın Sayın Bakan, bunları açıklayın!

Değerli arkadaşlarım, işte bunları ifade etmek istiyoruz, bunları paylaşmak istiyoruz sizinle. Ne olur bu çelişkileri görün, bu çelişkileri görün. Bunu kabul edeceksiniz, biliyorum; ama, lütfen bakanlarınızı eleştirin, lütfen hükümeti eleştirin; Grubunuzda eleştirin, kapalı kapılar arkasında eleştirin. Bu kürsüde eleştiremezsiniz, kabul ediyorum; ama, "çelişkili işler yapıyorsunuz, bizi güç durumda bırakıyorsunuz" diye söyleyin. Yarayı siz tedavi edeceksiniz.

Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerinin mi güvenilir, Sağlık Bakanlığının bu kanun tasarısının gerekçesinde belirttiği gerekçenin mi güvenilir olduğunu düşünün diyorum.

Sayın Başkan, toparlıyorum.

Bugünkü siyasî iktidar, 55 000 000 insanın sağlık ve sosyal güvenliğine ayrılan payı karadelik olarak nitelemektedir. Bakın, işçi ve işverenlere katrilyonlarca ekyük getirecek bir uygulamayı hiç tereddütsüz yasalaştırmaya çalışan bir siyasî anlayışın samimiyeti, gerçekten, biraz sorgulanmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değinmek istediğim bir diğer nokta, siyasî iktidarın tasarıyı savunurken ortaya koyduğu siyasî argümanlardır, gerekçelerdir. Siyasî iktidar, SSK hastanelerinin devrini halka anlatırken popülist bir söylem kullanmaktadır, gerçekçi değildir; yani, orada, sistemin işletilmemesinden, sistemin tıkatılmasından, yeterli kaynak ayrılmamasından ıstırap çeken kuyruklardaki hastaları, doktora muayene olmak için eziyet çeken insanları, daha iyi hizmet alacaksınız diye, bu sistemi değiştirme noktasında tarafınıza alma gayreti içindesiniz. Konu o değil. Bu, devrim hiç değil.

Değerli arkadaşlarım, tepkilerini göstermek için, demokratik haklarını kullanan siyasî partiler, sendikalar, meslek kuruluşları, bu eylemlerinden dolayı, Sayın Bakan ve Sayın Başbakan tarafından suçlanırken, ne olur, içine girdiğimiz bu Avrupa Birliğiyle ilgili süreçte, lütfen dikkatli bir üslup kullanınız, lütfen dikkatli bir üslup kullanınız. Demokratik, meşru tepkilerini dile getiren tüm siyasî partiler, meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerine karşı, eleştiri yapabilirsiniz, karşı görüş belirtebilirsiniz; ama, lütfen, üslubu dikkatli kullanın. Bu da, önümüzdeki dönem için, muhalefetin yapması gereken siyasî uyarılardan bir tanesi.

Saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere birkaç bilgi aktarmak istiyorum. Deminden beri, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli arkadaşlarımız, aslında, bazı rakamlar kullanmakta; fakat, bu rakamlar, pek gerçekle bağdaşmamaktadır. Bunlardan, özellikle, Sosyal Sigortalar Kurumunun...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Vekilim, siz noter misiniz?! Noter misiniz?! Gerçekle bağdaşmıyor...

BAŞKAN - Sayın Bayındır...

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Ben noter değilim; ama, siz nesiniz, onu bilmiyorum!

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ben, koç gibi Kırşehirliyim!

BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen...

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Bir dinlersen, öğreneceksin.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özcan...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ben, koç gibi Kırşehir Milletvekiliyim!

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Dinlersen, öğreneceksin...

BAŞKAN - Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Özcan.

Buyurun.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Şimdi, Sosyal Sigortalar Kurumunun mal varlığı belirtilirken, yaklaşık, toplam 626 sağlık tesisi var ve sanki, bunun tümü SSK'nın mülküymüş gibi kullanılıyor. Halbuki, bunun 341 tanesi kiralıktır değerli arkadaşlarım, SSK'nın mülkü değildir. Yani, sanki bunlar da devrediliyor gibi bir anlam çıkıyor. Bunlar şahıs malıdır ve kiralıktır. Bir defa bunu düzeltmek istiyorum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Düzelteceğin bu mu?!

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - İkincisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında bir ihtilafın olduğu özellikle vurgulanıyor. Aslında, temelde hiçbir çelişki yoktur; bakanlıklar arasında bir çelişkimizin olması da mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Başbakanlığa yazdığı yazıda, malvarlığıyla ilgili kullandığı ifade "bedelsiz olarak verilmesi halinde yasal sakınca çıkacaktır" şeklindedir; "bedelsiz olarak"... Demek ki, bu tasarı hazırlanırken, önce bedelsiz düşünülmüştür, sonra, bedelli olduğu zaman bu ihtilaf ortadan kalkmıştır. Arkadaşlarımız, devamlı, Anayasaya aykırıdır diyorlar. Halbuki, oradaki "bedelsiz" sözcüğünü atlıyorlar. Ben bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Bedeli IMF mi ödeyecek? Para nerede?

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Efendim, siz 1993'te nasıl ödediyseniz, biz de ödeyeceğiz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Allah Allah!.. Para nerede?!

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, Başbakanlığa yazdığı yazıdaki rakamlar üzerinde de durmak istiyorum ve kesin rakamları kullanmak istiyorum. Onlar 1994'ün eylül ayındaki tahminî rakamları kullandılar; şimdi, 2003 rakamlarını kullanıyorum. SSK'nın tedavideki kişi başı harcaması 114 500 000 Türk Lirasıdır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Kişi başı?..

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Kişi başı.

Bağ-Kurun ise, 130 000 000 Türk Lirasıdır.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin matematiğinde bir yanlışlık var.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Benim matematiğim çok iyidir. Lütfen laf atmayın. Bilmediğiniz konuda hele hiç konuşmayınız siz.

BAŞKAN - Sayın Özcan, siz konuşmanıza devam edin.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Harikasın! Bana dön de anlat.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Hayır... Yazıklar olsun yani.

BAŞKAN - Sayın Özcan, tahriklere niye kapılıyorsunuz?

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Hayır, deminden beri yanlış rakamlar verilip de doğrusu duyulunca rahatsız olmaya başladınız; niye?..

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bunlar net rakamlardır. Dolayısıyla, tedavi ücretinde SSK'nın Bağ-Kurdan fazlalığı sadece yüzde 13 civarındadır. Bunu yıllık rakama vurduğunuz zaman 390 trilyon yapar.

Şimdi, SSK'nın birikimi, bu konudaki deneyimi düşünülürse ve Sağlık Bakanlığının yaklaşık 35 000 000 insana hizmet ettiği, SSK'lıya hizmet ettiği düşünülürse, rakamlar ortadadır. Aslında, tedavide bir farklılık yoktur. Tekrar vurguluyorum, tedavi hizmetlerinde, SSK, Sağlık Bakanlığı hizmetine girmesiyle herhangi bir ilave yük getirmeyecektir; ama, getireceği ilave bir yük vardır; o da ilaçtır değerli arkadaşlarım.

Şimdi, ilacı tartışalım. İlaçta, kişi başına, SSK 83 500 000 lira harcıyor, Bağ-Kur 192 000 000 lira. Bunun toplamı 2003 yılı fiyatlarıyla 2,7 katrilyondur. Bu 2004'te 3,5 katrilyon olabilir.

Şimdi bunu tartışalım: SSK'lının kuyruklarda çile çekmesine razı mıyız? Eğer Çalışma Bakanlığı buna inanmasa, bir defa, SSK'lının, yakın bir zaman içerisinde, eczanelerden ilaç alması imkânını sağlamaz. Burada, hükümetle beraber ilaç firmalarıyla, eczanelerle anlaşılmıştır, büyük bir indirime gidilmiştir, ilaçta KDV indirimi yapılmıştır, ithal ilaçta ise AB ülkelerinin en düşük rakamı alınmıştır. Dolayısıyla, ilaçta, 2005 yılı içerisinde ciddî bir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Özcan, tamamlar mısınız.

Buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Vekilim, doğru rakamlar burada, birazdan açıklayacağım, ölçeceğim bilginizi!..

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, deminden beri tekrar tekrar vurgulanan, yani SSK'nın 3,7 katrilyon ilave yük getireceği sözü, ilaç anlamında... Bağ-Kurlunun, Emekli Sandığı mensubunun, kamu personelinin, hatta yeşilkartlının eczaneden ilaç alma imkânı varken, SSK'lının üç dört saat ilaç kuyruğunda beklemesine, eziyet çekmesine eğer CHP'li arkadaşlarımız razı oluyorlarsa, ona bir şey demiyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır hayır, kimse razı değil.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Eğer razı değillerse... Bu fark, ilaçtan kaynaklanmaktadır.

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Emekli Sandığıyla mukayese edin.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Demagojide başarılısın.

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu hesap kitap konusunda nasıl olduğumu herhalde Sayın Kılıçdaroğlu bilir, yani bir hata yapmayacağımı bilir. Bunun rakamları da SSK'dadır, rakamlar alınabilir ve bölünebilir. Dolayısıyla rakamlarda hiçbir yanlışlık yoktur, yanlış, söyleyenlerde vardır.

Ben, bu bilgileri verdikten sonra, fazla zamanınızı almıyorum, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Sayın Uysal, son söz milletvekilinindir kuralına göre, söz talebinde bulunmuşsanız da, madde üzerinde Sayın Koç ve Sayın Zekai Özcan şahısları adına konuştular. Eğer Sayın Özcan'dan sonra Sayın Bakan konuşmuş olsaydı, bu kural geçerliydi, dolayısıyla talebinizi yerine getiremiyoruz.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan bir CHP milletvekili arkadaşımızın sorusuna yanıt verirken "biz, süratli çalışan bir hükümetiz" sözcüğünü kullanmıştı. Acil eylem planında, Sağlık Bakanlığının altı ilâ oniki ay içerisinde yeniden yapılanacağına ilişkin bir düzenleme var, bir öngörü var. AKP Hükümeti üçüncü yılına giriyor; acaba, kaplumbağa hızıyla giden Sağlık Bakanlığı bu taahhüdünü ne zaman yerine getirecek?

İkinci sorum: Sayın Bakan, yine benim bir soruma yanıt verirken, 25 000 000-30 000 000'luk bir başvuruya karşılık, Sosyal Sigortalar Kurumundan 1 katrilyon lira civarında bir alacak tahakkuku yapıldığını ve bunun 750 trilyon lira civarında bir miktarının tahsil edildiğini belirtti.

Sayın Bakanım, şimdi size bir örnek vereceğim: Urla Devlet Hastanesi. Bir sigortalıya burada burun ameliyatı yapılıyor ve hasta 1 gece yatıyor; ama, sigortalı burada 8 gün yatmış görünüyor. Sosyal Sigortalar Kurumuna fatura da 8 gün üzerinden kesiliyor. Bu, devlet hastanelerinde oldukça yoğun ve yaygın bir şekilde kullanılıyor. Eğer isterseniz, bu hastayı, hastanın ailesi olan sigortalıları size bildirebilirim. Lütfeder araştırırsanız sevinirim.

Bir başka sorum: Bir CHP milletvekili arkadaşımız sordu. Biz ısrarla, bu yasa tasarısının Anayasaya aykırı olduğunu ifade ettik; ama, siz de ısrarla, Parlamento kürsüsüne gelip, bunun Anayasaya aykırı olmadığını, yine kendi bulduğunuz bazı Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanarak ifade ettiniz. Arkadaşımız size şu soruyu yöneltti: Anayasa Mahkemesi bunu iptal ederse, Bakanlıktan istifa edecek misiniz? Bu soruya yanıt vermediniz; bu soruyu yineliyorum. 

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Varsayımlar üzerine konuşamayız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır "iptal ederse" dedim, iptal etti demedim.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Son bir soru: Sayın Bakan -benim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Başbakanlığa gönderdiği 9 sayfalık metni okumamdan biraz rahatsız oldu tabiî, belki haklı olarak rahatsız oldu; çünkü, burada Sayın Bakanın söylemlerinin tam tersi söyleniyor- "biz kendi aramızda yazışıyoruz" dedi.

Sayın Bakanım, bildiğim kadarıyla, siz bu tasarıyı sevk ederken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından görüş almadınız; görüşü Başbakanlık aldı ve yazışmayı da Başbakanlık yaptı. Benim merak ettiğim şu: Siz, acaba, Çalışma Bakanlığıyla ne tür bir yazışma yaptınız da bizim haberimiz yok veya yaptığınız yazışmayı Başbakanlık yeterli görmediği için mi tekrar tasarıyı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gönderip görüş istedi?

Son bir konu: Söylendi ki, bedelsiz olduğu için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, tasarının Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmiştir; ama "bedelsiz" sözcüğü şu anda "bedelli" oldu, bedel karşılığında yapılıyor; Anayasaya aykırı değil.

Şimdi, yine, Çalışma Bakanlığının ilgili yazısından bir bölüm okuyorum.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Çok önemli Sayın Başkan.

BAŞKAN - 5 dakikalık sürenin 3,5 dakikasını kullandınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hemen bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Lütfen sorunuzu sorun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - "Sosyal Sigortalar Kurumunun gerek yönetim yapısında önemli paya sahip genel kurulu gerekse de kurumun en yüksek yönetim karar, yetki ve sorumluluk taşıyan yönetim kurulu, oluşum ve işleyişiyle kamu tüzelkişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi bir kurum yapısının vazgeçilmez unsurlarıdır. Sosyal Sigortalar Kurumunun hem yönetiminde hem de şu ana kadarki malvarlığının oluşumunda bu organlar söz sahibi olmuşlardır. Bu itibarla, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait sağlık birimleri üzerinde bu yapılanma ve işleyiş gözardı edilerek bir tasarruf yapılması hukuken sakıncalar doğurabilecektir."

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, bu, bir hakkın suiistimalidir, lütfen!..

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, ben, söz hakkımı muhalefet partisine veriyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar[!])

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Buyurun Sayın Karademir.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Sosyal Sigortalar Kurumu, ülkemizdeki sosyal güvenlik sisteminin asıl kaynağını oluşturmaktadır. Ankara'da SSK kapsamında olan yurttaşların nüfusa oranı yüzde 65, İstanbul'da yüzde 90, İzmir'de yüzde 78 civarındadır. 2003 yılı içerisinde, olanaksızlıklarına rağmen, SSK sağlık tesislerinde yaklaşık 1 500 000 hasta yatışı, 48 000 000 poliklinik hizmeti, 65 000 000 muayene, 77 000 000 laboratuvar tetkiki, 6 000 000 radyolojik tetkik, 600 000 ameliyat, 211 000 doğum gerçekleştirilmiştir. Böylesi hizmet veren kurumun kapatılması yerine, SSK'nın sağlık çalışanı açığının derhal kapatılması, SSK sağlık hizmetlerinin finansmanın ve sunumunun tek elden yürütülmesi, SSK'nın ucuz ilaç politikasının sürdürülmesi ve SSK ilaç fabrikasının yatırım yapılarak genişletilmesi, SSK yönetiminde işçi, çalışan ve emekli ağırlığının oluşturulması, SSK'nın tüm alacaklarının tahsil edilmesi, prim ve borç affı gibi uygulamalardan vazgeçilmesi, hastanelerde kurumun asıl sahibi olan işçilerin denetleme mekanizmalarının içinde görev almaları neden sağlanmamaktadır?

SSK'lıların Sağlık Bakanlığına devriyle, sağlık sisteminin adım adım yerelleştirilmesi ve özelleştirilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Yasaların zoruyla, işçilerin primleriyle kurulan hastanelerin Sosyal Sigortalıların elinden alınması gasp değil midir?

Sayın Bakan, burada, SSK hastanelerinin devri tartışılıyor. SSK hastanelerinin bağlı olduğu Sayın Bakanı bu yasa görüşmelerinde göremiyoruz. Bu Bakanın burada bulunmamasının nedeni, bu yasanın Anayasaya aykırı olduğunu düşündüğünden dolayı mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu'na, acil eylem planında bugüne kadar yapmamız gereken, ama, henüz yapamadığımız şeyleri bize hatırlattığı için teşekkür ediyorum. Bizim de bütün amacımız, acil eylem planına koyduğumuz ve yapmayı düşündüğümüz işleri bir bir yapmaktır. İşte, onun için bu tasarıyı buraya getirdik zaten. Acil eylem planımızda, kamuya ait sağlık kuruluşlarının tek çatı altında toplanması, rehabilite edilmesi ve bunların hantallıktan kurtarılarak verimli birer hizmet işletmelerine dönüştürülmesi var. Şimdi bunun gayreti içerisindeyiz. Dolayısıyla, şu anda birlikte yapmaya çalıştığımız yasa, bu gayretin bir ürünüdür.

Şu anda, Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yasa tasarımızın da taslağı aslında hazırdır -o husustaki gecikmeyi izah etmiş oluyorum- ancak, kamuda yeniden yapılanmayla ilgili temel tasarımız yasalaşmadığı için, Bakanlık teşkilatımızla ilgili yasa tasarısının da bununla ilişkileri olduğu için, bugüne kadar gecikmiş durumdayız.

Urla Devlet Hastanesiyle ilgili ayrıntıları bize verirseniz, bunu dikkatle değerlendirir ve soruştururuz. Bu hususta şunu yapıyoruz: Bir taraftan, biz, kendi hastanelerimize belli kurallar koyduk. Belli kurallar çerçevesinde bütün faturaları dikkatle değerlendiriyoruz. Önümüzdeki günlerde başka ilave tedbirler de alacağız. Bunun dönersermayeye katkı paylarıyla ilişkilerini, şu anda, kuruyoruz; yani, herhangi bir hastanenin iade edilen faturası yahut kesinti yapılan faturası oransal olarak arttıkça, o hastanenin dönersermaye katkı paylarında biz de indirime gideceğiz. Bu hususta ciddî çalışmalarımız var; ancak, bunun, aslında, sağlık sigortacılığıyla ilgili önemli bir tarafı var. Biz, artık, bir halk kesimine sadece kendi sağlık kuruluşlarında hizmet vererek bu hizmeti geliştiremeyiz. Dolayısıyla, Sağlıkta Dönüşüm Programımızın, daha önce de birçok kereler ifade ettiğim gibi, bir bileşeni de genel sağlık sigortacılığıdır; ki, bunu sadece bir yasa tasarısının yasalaşması olarak ele almamak lazım. Kamu sigortacılığını, ülkede, mutlaka zenginleştirmeliyiz ve geliştirmeliyiz.

Sayın Kılıçdaroğlu, siz bir örnekten bahsettiniz. Ben, ülkedeki bütün faturaların toplamından, dolayısıyla, oluşmuş tahakkuktan bahsettim. Dolayısıyla, bahsettiğim 33 000 000 faturadır esas olan; yoksa, mutlaka münferit örneklerde yanlışlar yapılabilir, eksikler çıkabilir; bunları da sistem içerisinde düzeltemeye gayret ediyoruz, gayret edeceğiz.

Birkaç defa sordunuz "Anayasa Mahkemesi iptal ederse, Bakanlıktan istifa edecek misiniz?.." Bunu çok lüzumsuz bir soru olarak görüyorum; çünkü, bu, herhangi bir yasa tasarısının yasalaşmasıyla veya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Meclise geri gönderilmesiyle yahut yüksek yargı tarafından bu hususta bir karar alınmasıyla ilgili süreçlerin hiçbirinin, herhangi bir bakanın, herhangi bir görevlinin istifasıyla bir ilgisini kurmak mümkün değil. Bunu gereksiz bir polemik vasıtası olarak kullanıyorsunuz. Hakikaten, çok gereksiz bir soru olarak gördüğümü ifade etmek isterim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Çok kararlıydınız Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Milletvekilim, "biz" kelimesini kullandığımda, "Hükümet olarak biz" kelimesini kullandım. Bu, çok tabiî bir şeydir. Bir hükümetin bakanlıklarının kendi aralarındaki yazışmaları veya bir yasa tasarısı yapılırken bakanlıkların Başbakanlığa gönderdikleri bütün yazışmalar, kuşkusuz ki, o "biz" kavramının içerisindedir. Bundan daha tabiî ne olabilir; ama, bakınız, ben, daha önce de ifade ettim; ben, sizin programınızı, sizin bildirgenizi okuma imkânına bile sahip olamadım, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu birlikte yaşadık. Dolayısıyla, Mecliste de bir gerginliğe sebep olmamak için ısrarla bundan kaçındım; ama, siz, bütün bu oturum boyunca, sadece, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın hükümet çalışmaları sırasındaki bir iç yazışmasını kullandınız. Bunu da hiç doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.

Sayın Karademir'in sorularına şu şekilde cevap vermek istiyorum: Sayın Karademir, artık, dünyada sağlık hizmet finansmanı ile sağlık hizmet sunumu birbirinden ayrıldı ve ayrılıyor. Bunu birbirinden henüz ayıramamış ülkeler de, birbirinden ayırıyorlar.

Siz, şimdi, bir geriye dönüş öneriyorsunuz bize; sağlık hizmet finansmanı ile sunumunu bir kurumun çatısı altında iyice güçlendirin. Hayır, biz, bu yolları seçmeyeceğiz, tercih etmeyeceğiz; çağın gitmekte olduğu yolu tercih edeceğiz.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.47

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.57

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 48 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

686 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 10. - Bu Kanunun 4 üncü maddesinin (b) ve (g) bendi, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6 ncı maddesi yayımı tarihinde, diğer hükümleri 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına söz isteyen, Samsun Milletvekili Haluk Koç.

Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Kapusuz da yerine oturursa, daha sağlıklı bir Meclis görüntüsü ortaya çıkacak.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Özellikle sizi dinlemeye geliyorum.

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın eski Genel Müdür Zekai Özcan Bey umarım buradadır, bilemiyorum...

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Buradayım.

HALUK KOÇ (Devamla) - Evet.

Şimdi, bakın, bir çelişkiyi gözlerinizin önüne getireceğim. Lütfen, çok basit bir çelişki. Şimdi, SSK, Sosyal Sigortalar Kurumu, ilaç otomasyonunda, ilaç sağlamada ucuz jenerik ilaç alımı üzerine programlanmıştır. Bir örnek vereceğim -Famodin tablet, mide hastalığı olanlar bilir- ülser ilacıdır. SSK, 1 000 000 küsur liraya toptan almaktadır bunu, fiyat kırarak almaktadır; ama, piyasa eczanesinde bu ilacın fiyatı 9 150 000 liradır. Şimdi, SSK'lı vatandaşımız, hastaneden değil de -çünkü, hastanede kuyruk yaratıldı, sistem tıkanıyor, memnuniyetsizlik artırılıyor- özel eczaneye bu şekilde gittiğinde, 9 150 000 liranın yüzde 20'sini de kesinti olarak ödediğinde, SSK'nın fabrikadan aldığı fiyat kadar, sadece yüzde 20 pay olarak, o şirkete aktarma yapacaktır. Sayın Özcan, temel çelişki bu ve hepsi için geçerli.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - SSK'lıya bunu çok görmeyin...

HALUK KOÇ (Devamla) - Beyefendi, siz de konuştunuz. Ben, bütün gün sizi de televizyondan dinledim. Lütfen, çıkın, karşı tezlerinizi söyleyin.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Ben hiç konuşmadım, yanlış biliyorsunuz.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, peki, kime gidecektir bu? Hani, biz, milliyetçiydik?! Hani, biz, bu ulusun kaynaklarını burada tutmak istiyorduk?! Hani, biz, Türkiye'nin Türkler tarafından yönetilmesini istiyorduk?! Şimdi, bu pay nereye gidecek biliyor musunuz -o ilaç için söylemiyorum, başka ilaçları da katabilirsiniz- Türkiye üzerinde, 72 000 000'luk bu pazar üzerinde çok büyük kâr beklentileri olan uluslararası büyük ortaklı ilaç şirketlerine akacak. Değerli arkadaşlarım, bunu söylemek bir görevdir. Buna karşı da ulusal ilaç ve eczacılık politikalarını geliştirmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir; ama, öncelikle sizin görevinizdir Sayın Bakan. Yani, bu çelişkileri lütfen görün. Bir örnek verdim. Hele, bunu, çok farklı ilaçlarda, çok farklı boyutlarda alabilirsiniz. Bunu, bir tek örnek için söyledim.

Değerli arkadaşlarım "peki, siz ne düşünüyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisi hep eleştirir... Cumhuriyet Halk Partisi ne düşünüyor? Bu konuda ne diyeceksiniz?.." Çok net ve açık. Efendim, siz de bunu söylüyorsunuz; işte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bir iç yazışmasını bizim içimizdeki çelişki olarak burada sunmanızı -kelimeyi tam hatırlamıyorum- ayıplıyorum mu dedi Sayın Bakan, o şekilde bir şey ifade etti. Cumhuriyet Halk Partisinin programındaki bazı ifadeleri defaten anlatmamıza rağmen, hâlâ, aynı çelişkiyi anlamayıp ve anlamaz gözüküp, burada siz de aynı şeyi söylüyorsunuz; biz söyleyince "bizi eleştiriyorsunuz" noktasına getiriyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır; eleştirin; ama...

HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Kapusuz, siz, Grup Başkanvekilisiniz, sükûneti siz sağlayacaksınız, Sayın Başkan değil.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sağlık hizmetlerinin organizasyonu üç kademeden oluşmalı, daha doğrusu, oluşur; sağlık hizmet örgütlenmesi, sağlıkta insangücü planlaması, programlanması ve sağlıkta finansman modelinin ortaya konulması. Siz, içinizde, detayını tam kavradığınızda ya da bu olaylar, hani bu "dönüşüm" dediğimiz bu yap-bozların bütün parçaları yerine konulduğunda, uygulamaya geçtiğinde öyle bir finansman modeli ortaya çıkacak ki, aradaki fark ortaya çıkacak; yani, sosyal devletin -bu sözden de hoşlanmıyorsunuz ama- eritildiğini göreceksiniz. Finansman... Halkın, vergilerini ödeyerek -ki, bugünkü çarpık vergi sisteminde, son yapılan değişikliklerle daha da çarpıklaşan vergi sisteminde- insanlarımızın, vergilerini ödeyerek almaya hak kazandıkları, devlet tarafından kendilerine sunulması gereken sağlık gibi önemli bir hizmeti, tekrar üzerine -deminki, ilaç örneğinde söylediğim gibi- para ödeyerek alma durumunda kalacaklar. Bütün pazıl tamamlandığında, bütün yap-boz tamamlandığında sonuç buna gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, insan kaynaklarına geliyorum. Türkiye'de, sağlıkta, insangücü, kaynağı yeterlidir; sorun, dengesiz dağılımdır, planlamasızlıktır. Zorunlu hizmet kalktı; yine getireceğini ifade ediyor Sayın Bakan; bu, zorla olmaz; bunun yapılması gereken şekli, Türkiye'nin çeşitli bölgeler içerisinde değerlendirilip, eski deyimiyle "mahrumiyet" ya da yeni deyimiyle "yoksulluk" bölgelerine göre, derecelerine göre bir eşele bağlanarak, oradaki personel açığını, hekimden tutun, sağlık memurlarına kadar gidermenin yolları vardır. Yani, özendirerek açık kapatılır; çünkü, Türkiye'de şu anda 10 000 hekim işsizdir değerli arkadaşlarım. Ben bir hekimim; asistanlık sonrasında, mecburî hizmet sonrasında üniversitede yirmibeş yılı öğretim üyesi olarak geçirdim, öğrenci yetiştirdim, asistan yetiştirdim. Türkiye'de 10 000 hekim şu anda işsizdir. Evet, açıkça bu kürsüden söylüyorum, Türkiye'de hekim enflasyonu vardır. Peki, şimdi, Türkiye'de sağlık örgütlenmesini nasıl yapacağız? Siz, finansmanını daha sonra gelecek olan genel sağlık sigortasına, yani, insanların ekkatkı yaparak sağlık hizmeti alma modeline dayandırdığınız için, bizim söylediklerimiz sizinkinin tam karşıtı; yani, vergi gelirlerinden karşılanan; ama, hakça alınan vergi gelirlerinden karşılanan devlet bütçesi olmalıdır sağlık hizmetlerinin gider bileşeni.

Değerli arkadaşlarım, nasıl örgütleyeceksiniz? Siz, aile hekimliği modeli dediniz, pilot uygulama başlattınız; yani, sağlık hizmetlerinin bir ekip anlayışı içerisinde sunulmasından tam karşıtı olan bireysel tedavi edici yönü ağırlık kazanan bir hekimlik sistemi getirdiniz ve Türkiye coğrafyasında bunun uygulanmasının çok zor olacağını, bilhassa, ben, buradaki kürsüden, İstanbul, Ankara, İzmir değil, büyük kent merkezleri değil, ama, Anadolu'nun o yanmış coğrafyasından gelen, mahrum coğrafyasından gelen tüm milletvekillerinin bu sıkıntıyı yaşayacaklarını, kendi bölgelerinde, ifade ettim. 

Türkiye'deki örgütlenme modeli, tabiî ki, 1961 modeline göre olmayacaktır. Sene 2005; kent-kır nüfusu değişti; yüzde 70, kentlerde yaşıyor. Kentlerin bir de kırsal alanları var "kent köyleri" değil "kent varoşları" dediğimiz kent kırsalı var... Bu nüfus oranı, gerçekçi şekilde ele alınıp, sağlıkocakları... İsmi beğenmiyorsanız, size, eski "sosyal" tabirli birtakım dönemleri hatırlatıyorsa, ismini değiştirelim, sağlıkocakları yerine sağlık merkezleri kuralım, ismini o şekilde koyalım; ama, bu örgütlenme modeline... Bakın, 6 000 sağlıkocağını ya da merkezini Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğer, Anayasanın 2 nci maddesindeki açılıma uyacak olursa ve şu anda yürürlükte olan, ama, de facto uygulanmayan 224 sayılı Yasanın o günkü gerçeklerle ruhuna sahip çıkacaksa, hiç olmazsa ruhuna; Sayın Nusret Fişek'in ruhuna sahip çıkmak yetmiyor, ortaya koyduğu yasanın ruhuna sahip çıkmak gerekiyor; yani, onu söylerken o ayırımı da yapmak lazım; Sayın Bakana, bütçe konuşmalarından ya da komisyon konuşmalarından, geri dönerek, bir hatırlatma yapmak istedim. Şimdi, 6 000 sağlıkocağını standart donanımda -bakın, standart donanımda- kent merkezlerinde, kent kırsalında ve kırsal yörelerde üç derecede, standart donanımda iki yıl içerisinde yapabilecek, bu donanımı sağlayabilecek gücü  yok mu devletin? Buranın standart teknik donanımını standart bir personel kadrosuyla kent merkezlerinde, temel uzmanlık dalları da dahil, iç hastalıkları, kadın-doğum ve çocuk uzmanlıkları, yüzde 80 polikliniği çeken uzmanlık dalları; kent kırsalında yine aynı şekilde, ama, diğer kırsal bölgelerde iyi yetişmiş, bu hizmeti yapacak ve ekip hizmeti içinde yürütecek, genel pratisyen hekim kavramına göre yetişmiş, ülkenin sağlık gerçeklerine göre yetiştirilmiş, tıp fakültesindeki altı yıllık müfredatı bu şekilde özümsemiş hekimlerle standart bir personel donanımı yapamıyor muyuz, bir norm kadro getiremiyor muyuz?!

Mardin'in Midyat'ında çalışan hekime 2,5 kat, 3,5 kat ücret verebilecek bir eşel sistemi getiremiyor muyuz?! Oradaki hizmeti özendiremiyor muyuz?!

Bakın, bunun içini dolduralım; teknik donanım ve standart personel ve SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve yeşilkart, hiçbir güvencesi olmayan bütün insanlara, tıpkı Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası gibi bir ulusal sosyal güvenlik numarası... Buna, Türkiye'nin en zengin insanı da, İstanbul Emirgan'daki, İstinye'deki sağlıkocağında ilk başvuruda online olarak oraya bilgileri girebilir, ilk müracaatını yapabilir; ama, ben, özel hastaneden hizmet almak istiyorum derse, ben, orada zaman harcayamam derse, hay hay, özel sektör de olacak, rekabet içerisinde olacak, o arkadaşımız oraya da gidebilir, isteyen de gidebilir. Onlar hizmet üretirler, devlet olarak ben de onları izler, çalışmalarını kolaylaştırır ve vergisini alırım; o, ayrı.

Ondan sonra, SSK'lılar; gelelim kuyruklara...

Şimdi, bu sistemi koyduğumuz zaman, ilk kademede SSK'lı da, Bağ-Kurlu da, yeşilkartlı da oraya gidip numarasını girdiğinde -Türkiye'nin neresinde olursa olsun, bir online sistemiyle bağlı birbirine- orada ilk müracaatı yaptığında -değerli arkadaşlarım şimdi söyleyeceğime dikkat edin- bu başvuruların yüzde 80'i orada çözümlenecek başvurulardır; ya çocuğun enfeksiyonu vardır, ya insanın tansiyonu vardır, ya şekeri vardır, ya ilaç yazdıracaktır, ya kolesterol ölçtürecektir; bunların yüzde 80'i, ikinci kademe olarak nitelendirdiğimiz hastanelere gitmeden, orada kalabalık yapmadan, gerçekten orada hizmet alması gereken hastaların önüne geçmeden, ihtiyacını birinci kademede görecektir.

Değerli arkadaşlarım, ilk kademede siz bu etkinliği sağlayamazsanız, bu sistemi dolduramazsanız, ondan sonra, kusura bakmayın, hastanelerde kuyruk var, insanlar randevuyla muayene olmak için eziyet çekiyorlar gibi suçlamaları bu işletmediğiniz sisteme hiçbir şekilde yapamazsınız. İlk kademeyi teknik donanım olarak, personel norm kadrosu olarak doldurun, işletin; ilk başvurulduğunda, herkesin, yüzde 80'inin sağlık ihtiyacını orada ücretsiz sağlayın; ikinci kademeye ancak ihtiyacı olan gider; yani, SSK hastanelerine, devlet hastanelerine.

Üçüncü kademe de tıp fakülteleri hastaneleridir, yani, özel ihtisas hastaneleridir. Devlet hastanelerinde yapılamayacak işlerin yapıldığı yerlerdir. Bugün, bir tıp fakültesinde Bağ-Kurlu hasta eziyet çekmektedir. Bağ-Kurlu hasta para yatırarak, oranın ücretini ödeyerek ancak tedavi olabilmektedir. Örnek vereyim: Önemli kalp-damar cerrahisi girişimleri, önemli kanser hastalıkları, önemli böbrek hastalıkları, önemli kan hastalıkları. Bir Bağ-Kurlu hasta üniversite hastanesine gittiği zaman... Başınıza gelmiyor mu; hastalarınızın tıp fakültelerine ödedikleri paranın tahsili için Bağ-Kur Genel Müdürlüğünü kaç defa rahatsız ettiğinizi, aradığınızı bir düşünsenize. İşte size gerçek. Şimdi, üçüncü kademeye demin söylediğim doldurulmuş kademelerden giden hasta, bu sistem içerisinde karşılığını görür, bakılır; dediğim bu.

Örgütlenmede bir şey unuttum, onu da belirteyim. Hep, Cumhuriyet Halk Partisi de aynı şeyi savunuyor, Cumhuriyet Halk Partisi de bu işlerin birleştirilmesini söylüyor diyorsunuz; evet, söylüyoruz, doğrusu budur; ama, nasıl; biz, burada, kamuda hizmet üretmek adına, kamuda hizmet bütünlüğünü sağlamak adına, bir insanlık hakkı olarak sağlık hizmetini sunmak adına, sağlık hizmetlerinin, kamu adına Sağlık Bakanlığı tarafından tek elden yönetilmesini öngörüyoruz. Biz, bir mülkiyet hakkının, başka, gayri kanunî yollarla bir yere aktarılmasını önermiyoruz. Aradaki farka lütfen dikkat edin Sayın Bakan, bunları söylerken lütfen dikkat edin; ikisi o kadar farklı ki. Cumhuriyet Halk Partisinin programında da "sağlık hizmetleri tek elden yönetilmelidir" deniliyor; ama, bir daha tekrar ediyorum, tekrar etmenin gerekli olduğuna inandığım için söylüyorum; kamu iradesi adına tek elden yönetmek, hizmetin bütünlüğü açısından tek elden yönetmek.

Finansmana gelince; tabiî, genel sağlık sigortası gelince bu sistem de tartışılacak. Finansman nasıl olmalı: Bakın, sağlıktaki kaynak darlığı gerçekten yapay bir sorundur; aslolan, halka eşit ve nitelikli hizmet vermedeki siyasal istek yokluğudur. Siyasal seçimdir bu. Örgütlenme modeli, aile hekimliği, bireysel hekimlik, tedavi edici hekimlik, sağlıkocağı hekimliği veya sağlık merkezi hekimliği alanlarında -demin söylediğim gibi- çağın gereklerine göre yapılandırılmış, ekip anlayışı içerisinde çalışan, koruyucu sağlık hizmetlerinin önplanda olduğu, içi doldurulmuş, hizmetini yapan, görev yapanın mutlu olduğu, hizmet alanın mutlu olduğu bir yapı olmalı. Bu, toplumcu görüştür; öteki, maalesef, Türkiye gibi yetmiş milyonluk bir pazarı sağlık alanında da üleşmek isteyen önemli güçlerin, size, reçete diye sundukları sağlık sistemi modelidir.

Finansman boyutu: Finansman, bunun doğrudan vergi gelirlerinden karşılanması, bunun finansman gideri olarak doğrudan bütçe gelirlerinden karşılanması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koç, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabiî, Türkiye'nin bugünkü bütçesine bakarsak, ben, hemen, Sayın Unakıtan'ın burada tepki göstereceğini biliyorum; belki, izliyorsa tepki gösterecektir. "Olur mu; biz her konuda sıkı maliye politikası izliyoruz, üç yıl daha nikâh tazeledik belli güçlerle, bunun dışına çıkamayız, yüzde 6,5 faizdışı fazlayı sağlamak zorundayız; onun için, bu tip yatırımlara da, sağlığa da, eğitime de daha fazla kaynak yok kardeşim" dediğini ben duyuyorum; ama, aslolan budur, devlet olmak budur, sosyal devlet olmak budur; ayıracaksın kardeşim... Brezilya nasıl yapıyor, Arjantin nasıl yapıyor yüzde 4,25'le, yüzde 3'le; Türkiye kadar dışborç yükünü nasıl sırtlıyor IMF karşısında, nasıl sosyal politikalarına yeterince ağırlık veriyor; onlar veriyor da niye biz veremiyoruz, niye siz veremiyorsunuz?!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Doğru değil...

HALUK KOÇ (Devamla) - Doğru olmadığını anlatın Halil Bey.

Değerli arkadaşlarım, bunlar önemli konular.

Şimdi, vergi sistemine bakıyoruz. Türkiye'de haksız vergi sistemi daha da haksızlaştırıldı dedim. Bunu, vergi sisteminden, devlet bütçesinin vergi gelirlerinden tabiî ki karşılayamazsınız; çünkü, Türkiye'nin yüzde 50'sinden fazlası kayıtdışı ekonomide bulunuyorsa, hâlâ, üst gelir katmanlarının vergisini indirelim ki, yatırım yapsınlar, Türkiye'de istihdam sorununu çözsünler mantığıyla Sayın Maliye Bakanının burada söylediği açılımla vergi politikasına yaklaşılıyorsa; hâlâ, ücretliler, vergi mahkûmu olarak, dolaylı dolaysız vergilerle -köylüler ve düşük gelirliler de dahil- yüzde 50'nin ödemediği vergileri ödemek zorunda bırakılıyorlarsa, tabiî ki, bu bütçeyle bunu sağlamak zor. Onun için, vergi adaleti, alınması gerekenden alınması gereken vergi ve onun oluşturduğu devlet bütçesinden sağlığa yeterli finansman ayrılmasıyla olur.

Değerli arkadaşlarım, konunun genel sağlık sigortası boyutunu buraya üçüncü ayak olarak getirdiğinizde, bunun antitezini de sunma noktasındayız. Evet, Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir şey söylemiyor, sadece eleştiriyor diyenlere, umarım, bu söylediklerim yeterli bir açıklama getiriyordur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Devamla) - Son cümlem; bitiriyorum Sayın Başkanım.

15 dakika içerisinde bu kadar olabilir; ama, tartışmak, düşünceleri paylaşmak durumunda olan arkadaşlarım olursa, memnuniyetle, kuliste, odalarımızda konuşabiliriz. Sayın Bakanla, ilk yıllarda diyalog içerisinde idik; fakat, daha sonrasında, kesinlikle, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir arayışa muhatap olmadığımız için, kendisini bunun dışında tutuyorum; ama, sizlerden bu konuda paylaşmak istediğiniz, tartışmak istediğiniz, doğruları bulma noktasında fikirlerimizi birlikte paylaşacağımız noktalar olursa, memnuniyetle, konuşmaya hazırım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tabiî, gecenin bu ilerleyen saatinde, aslında, ben de, Sağlıkta Dönüşüm Programımızı bir saat, iki saat sayın milletvekillerimize burada anlatabilirim; ama, bunu, şimdilik, gereksiz görüyorum. Sadece, Sayın Koç konuşurken, birçok kereler "Sayın Bakan" diye, böyle buraları işaret ettiği için, ben de konuşurken, kendisini işaret ederek bazı şeyler söyleyeceğim; onun için, beni dikkatle dinlemesini istirham ediyorum.

Sayın Koç'la biz meslektaşız. Daha önce de birçok bilimsel platformda bir araya geldik; ama, tabiîdir ki, onun şimdi işleri çok yoğun, yani, parti yönetiminde işleri çok yoğun ve bu sebeple, konunun böyle genel çerçeveleriyle açıklamasını yapabiliyor; ama, şimdi ben kendisine bazı sorular yönelteceğim, onlara karşı nasıl bir...

MUHARREM İNCE (Yalova)- Sizin işiniz yok mu?! Bakanlıkta oturmuyor musunuz?! Sizin işinizin daha yoğun olması lazım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Benim işim sağlık. Ben, sabah saat 8'den gece saat 2'ye kadar sağlıkla uğraşıyorum Sayın Milletvekili. Benim işim bu.

Şimdi, ben, Sayın Koç'a ve onun şahsında Sayın Anamuhalefet Partimize soruyorum; öyle bir algılama oldu da bende; eğer değilse, düzeltebilirler. Biz, SSK'lı vatandaşlarımızın, işçilerimizin, ilaçlarını serbest eczanelerden almalarının yolunu açmaya çalışıyoruz. Bu hususta aylarca sektörle görüştük; ilaç üreticileriyle, ülkeye ilaç ithal eden firmalarla, depocularla ve eczacılarla; belki de kamuda ilk defa, 4 bakanlık bir araya gelerek Hükümetin gücünü ortaya koydu ve bu hususta sektörle bir anlaşmaya varıldı. Şubat ayından itibaren de, inşallah, SSK'lı vatandaşımız da bu ülkenin onurlu ve eşit insanı olarak ilaçlarını eczanelerden alabilecek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi siz buna karşı mısınız?! Açıkça söylemenizi istiyorum; yani, siz, SSK'lıların ilaçlarını serbest eczanelerden almasına -bu, tutanaklarda var; karşı olduğunuzu söylediniz- karşıysanız, bunu açıkça lütfen her platformda ifade ediniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Hayır Sayın Bakan, karşı değiliz. Karşı olduğumuzu nereden çıkarıyorsunuz?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Bakınız, tutanaklarda var. Şimdi tutanaklardan onları çıkarırız gerekirse. Ben çok dikkatli dinledim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Hayır efendim... Çıkarın... Tutanaklardan çıkarabilirsiniz. Hiç yakışmıyor size. Biz ilk günden beri söylüyoruz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Koç'un söylediklerine cevap veriyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)- Hayır efendim...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)- Türkiye'de Sosyal Sigortalar Kurumunun 350 eczanesi var. Bu 350 eczaneyi 700'e çıkarabilirsiniz, 1 000'e çıkarabilirsiniz, 2 000'e çıkarabilirsiniz; ama, 22 000'e çıkaramazsınız. Türkiye'de 22 000 civarında eczane var ve bu eczaneler, bütün halkımıza hizmet veriyorlar.

Şimdi, hep, SSK'lı vatandaşlarımızın sayısından bahsedildi; 35 000 000 olarak, 36 000 000 olarak farklı rakamlar söyleniyor. Bugün, karne kullanan kişi sayısının 23 000 000 olduğunu biliyoruz; ama, bu, çok yüksek bir sayı elbette; yani, ülke nüfusunun üçte 1'inden daha yüksek bir rakamı ifade ediyor.

Şimdi, bu vatandaşlarımız, on yıllardır, hastane eczanelerinin kapılarında süründüler; on yıllardır süründüler Sayın Koç ve biz, onun için, bu vatandaşlarımızın, artık, eczane kapılarında sürünmesini sonlandırmak istiyoruz. Bunun bedeli neyse, Hükümet olarak bunu ödemeye de hazırız. İşte, sosyal devlet olmak bu demektir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

"Hekimleri özendirerek mahrumiyet bölgelerine göndermek gerekir" dediniz. Evet, bu hususta, bu Yüce Meclisin çatısı altında birlikte bir yasa yaptık ve şu anda, Hakkâri'de, Şırnak'ta, Ardahan'da, Bitlis'te, Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da, Erzurum'da ve bunlara benzer illerimizde çalışan uzman hekimlerimize -2004 rakamlarıyla söylüyorum- 3 500 000 000 Türk Lirası maaş ve bir bu kadar da, bunun üstünde dönersermaye katkı payları ödüyoruz ve bütçe kanununa bu yıl koyduğumuz yeni bir maddeyle de, yeni bir düzenlemeyle de, buralarda çalışan hekimlerimize -bunu, buradan bütün vatandaşlarımıza ilan ediyorum- dönersermayelerinin en üst limitinden para ödemeye de hazırız; bunu da içinde bulunduğumuz yıl içerisinde yapacağız.

Bunun anlamı, bir uzman hekim, bahsettiğim illerde, bu illerin gerekli ilçelerinde çalıştığında, 8-10 milyar Türk Lirasına yakın bir para kazanacak demektir. Bunu da, bu bölgelerde yaşayan insanlarımız için yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.

Ben inanıyorum ki, Türk hekimleri, ülkenin her yerinde çalıştıkları gibi, bu kadar özendirildikleri bir ortam içerisinde, ülkenin bu mahrumiyet bölgelerinde de severek hizmet etmeye devam edeceklerdir. Nitekim, bu bölgelerdeki hekim sayımızı da son birbuçuk yıl içerisinde yüzde 40 oranında artırmış durumdayız. Şimdi "bu ülkede hekim enflasyonu vardır" sözü çok yanlış Sayın Koç. Bu ülkede hekim enflasyonu yok. Bunu eskiden beri bazı meslek örgütleri söylüyor, onların tuzu kuru, bir de vatandaşın tarafına geçip bakmak lazım meseleye. Hükümet etmeye başladığı zaman, siyasetçiler, bunu çok daha iyi görüyorlar.

Türkiye'de, üzülerek söylemeliyim ki, Dünya Sağlık Örgütünün, Avrupa bölgesine ait olan 52 ülkeye kıyasla, hekim sayısı en düşük seviyede. Bu ülkelerin içerisinde kimler var; Arnavutluk var, Moldova var, Gürcistan, Ermenistan var, Ukrayna var. Yani, yalnızca gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri yahut Kuzey Avrupa ülkeleri yok ve biz, bütün bu ülkelerin içerisinde şu anda 52 nci sıradayız. Kuşkusuz ki, bunun gereği, yani, bu eksikliği gidermenin gereği, ölçüsüz bir biçimde tıp fakültelerine öğrenci almakla, olmaz. Onun için, mutlaka, tıp fakültelerinin, önümüzdeki süreçte altyapılarını güçlendirmeliyiz. Buralardaki öğretim üyesi sayısını artırmalıyız ve imkânlar ölçüsünde de yeni tıp fakülteleri oluşturmalıyız. Artık, halkımızda sağlık bilinci gittikçe artıyor. Dolayısıyla, bu kadar son sırada olan bir ülke olarak, halkımızın sağlık ihtiyaçlarına bu kadar hekim sayısıyla karşılık vermemiz imkânsız. Onun için "Türkiye'de hekim enflasyonu vardır" sözü, büyük bir yanlış, çok büyük bir yanlış.

Sayın Koç iki yıl Malatya'da çalışmış, ben yirmi yıl Erzurum'da çalıştım. Onun için, ben, ülkenin gerçeklerini ondan daha eksik bilmiyorum. Sağlıkocağı yerine aile hekimliğinden bahsediyoruz. Aslında, yapmak istediğimiz, çağdaş kavramlarla önce pratisyen hekimlerimize itibarlarını iade etmektir ve daha sonra da, vatandaşlarımıza hekim seçme özgürlüğünü onlara vermektir. Bizim oluşturduğumuz sistemde, değerli milletvekili arkadaşlarım, sağlıkocağı sisteminden, sağlıkocağı sistemine dayalı hizmetten en önemli fark budur. Bugün bir sağlıkocağına gittiğinizde veya hizmeti bu şekilde anlayan diğer ülkelere gittiğinizde -ki, biz böyle birçok ülkeyi ziyaret ettik- Anamuhalefet Partisinin bazı sözcüleri veya şahısları adına konuşan değerli arkadaşlarım, burada, niçin başka ülkeleri ziyaret ettiğimizi sordular. Yani "bir ulusal model oluşturuyorsanız niçin Küba'ya gittiniz, niçin Finlandiya'ya gittiniz, niçin İngiltere'ye gittiniz, niçin Avusturya'ya gittiniz" dediler. Elbette gidecektik. Yani, teorik olarak sadece yazılı metinlerin içerisine hapsolunmakla bir sistem geliştiremezsiniz. Ama şunu iftiharla ifade ediyorum Hükümetim adına: Bir ulusal model geliştirdik. Kuşkusuz, bu modeli geliştirirken birçok ülkenin tecrübelerinden de yararlandık; ama, hiçbir ülkeyi de kopya etmedik. Aile hekimliği modelimizde en önemli unsurlardan biri, vatandaşın, hekimini özgür iradesiyle seçecek olmasıdır. Bugün vatandaş bir sağlıkocağına da gitse, bir hastaneye de gitse, karşısında polikliniğe hangi hekim çıkarsa ona muayene olmak zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, bireyler, saçlarını kestirmek için bile kuaförlerini kendileri seçebiliyorlar. Artık, özgür bir bireyin, bir vatandaşın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sağlık hizmeti alırken de hekimini seçme özgürlüğü olmalıdır. Biz hastanelerimizde de buna başlıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî ki, bunu bir anda bütün hastanelere yaygınlaştırmak zor. Geldiğimizde şöyle bir tabloyla karşılaştık: 10 - 15 uzmanın çalıştığı bir hastanede 2 tane poliklinik vardı. Hedeflediğimiz şudur: Hasta muayene edebilecek, klinikle uğraşabilecek kaç hekim varsa bir hastanede, o kadar hekim çalışma odası, o kadar hekim çalışma ofisi olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Böylece, belli bir sekreterya çerçevesinde, hastalar, hastanelere gittiklerinde de hekimlerini özgürce seçebileceklerdir.

Sayın Koç yine 224 sayılı Yasadan bahsetti; çünkü, o yasanın ruhuna onlar da bağlı biz de bağlıyız; yalnız, ben bir şeyi merak ediyorum değerli arkadaşlar; 224 sayılı Yasanın ruhuna bu kadar bağlıysak, acaba, niçin 224 sayılı Yasanın 30 uncu maddesine bakmıyoruz. Ben satır satır da okudum; 224'ün 30 uncu maddesinde, çok açık bir biçimde, Sosyal Sigortalar Kurumuna ait hastanelerin Sağlık Bakanlığına devredileceği söyleniyor. Niçin bunu yerine getirmiyoruz? Haydi gelin, 224'ün ruhunu yerine getirelim ve beraber bu yasayı çıkaralım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bunun yanıtını verdik Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, Sayın Koç'un sağlık hizmet finansmanına ilişkin sözleri üzerindeki ifadelerimle konuşmamı tamamlayacağım.

Değerli arkadaşlarım, yanlış anlamadıysam, Sayın Koç, sağlık hizmetinin finansmanının vergi gelirlerinden yapılması gerektiğini ifade ettiler ve bu husustaki görüşünü kendi şahsî görüşü olarak mı yoksa bir parti görüşü olarak mı sundular, doğrusu ben onu bilmiyorum; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin 2002 seçim bildirgesinde, çok açık ve seçik bir biçimde -hepsini okuyorum- deniliyor ki: "Herkesi ulusal sağlık sigortası kapsamına alacağız. Ulusal sosyal güvenlik sistemi kapsamında ulusal sağlık sigortasını kuracağız. Tüm yurttaşları, sosyal ve ekonomik durum ayırımı gözetilmeden aşamalar halinde bu sigorta sistemi kapsamı içine alacağız. Arzu edenler buna ek olarak özel sağlık sigortalarında da yer alabilecekler. Sağlık hizmetlerinde herkese fırsat eşitliği sağlayacağız. Yoksulların sigorta primini devlet ödeyecek..." (CHP sıralarından "evet" sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Sigorta priminden, yoksulların priminin devlet tarafından ödeneceğinden bahsediliyor.

Onun için, bu bildirge, tıpkı bizim bildirgemiz gibi, 2002 Kasım seçimlerinde vatandaşın karşısına çıkılan bir bildirgedir.

Bunları da Sayın Koç'a hatırlatıyor ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, ismim çok anılarak söylendiği için bir iki cümle söylemek istiyorum. Soru sordu çünkü... (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Koç, kısa bir açıklama; buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım "aa" nidaları, biraz geciktirdiğim anlamına geliyor; ama, Sayın Bakan, oldukça telaşlı bir şekilde, benim iki konuşmam üzerine -sizleri tatmin etmek üzere, sizleri kendi görüşleri doğrultusunda oluşturmak şeklinde- konuşunca, tekrar bir söz ihtiyacı oldu; bazı şeyleri ifade edeceğim.

Şimdi, 6 000 serbest eczanenin şu anda SSK'yla anlaşması var. Benim söylediğim şu: Anlaşılmayacak bir yanı yok; bir ilaç örneği verdim; SSK'nın, bunu, maliyet olarak ele alışının 1 000 000 küsur olduğunu söyledim; ilaç ismi de verdim; belki vermemem lazım; ama, bunun, serbest eczanede 9 150 000 liraya satıldığını, vatandaş yüzde 20 katkı payını da ödediğinde, SSK'nın bu ilacı mal ediş fiyatının belki daha üstünde bir parayı, vatandaşın, cebinden ödeyeceğini ifade ettim; yani "siz, vatandaşın, serbest eczaneden ilaç alma hakkını istemiyor musunuz" gibi bir söylem kullanılmayı gerektirecek bir şey değil bu; düşünmeyi gerektirecek bir olay. Sayın Bakana, ben, bunu hatırlatmak istiyorum; bir.

İkincisi, özgür iradeyle hekim seçmek... Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye gerçeği çok farklı. Türkiye gerçeği -daha önce yinelediğim bir söz- Çankaya, Karşıyaka, Kadıköy İlçelerinden -üç büyük şehirden üç ilçe seçtim gelir düzeyi yüksek- ibaret değil; oralardan ibaret değil. Öyle yerler var ki...

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen toparlar mısınız.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum.

Bir nefes alacak fırsatım olsun Sayın Başkan.

Şimdi, hekimler sıra sıra Anadolu'da ve insanlarımız, gidecek, hekim seçme özgürlüğünü kullanacak. Esas özgürlük -Sayın Bakanın, yine, burada, belki siyasî jargon içerisinde güzel gelebilir- en büyük özgürlük insan hayatında, kuaföre giderken, saç kestirmeye giderken berber seçme özgürlüğü değildir değerli arkadaşlarım; en büyük özgürlük, eşit, nitelikli, ulaşılabilir, insan hakkı olarak tarif edilen bir sağlık hakkı alma özgürlüğüdür; yani, hekime ulaşabilme özgürlüğüdür.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bunu, bu sistemi getiriyoruz...

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşım, ben söylüyorum...

BAŞKAN - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Devamla) - Siz de söylüyorsunuz, ben de söylüyorum.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - SSK'larda olmaz bu!

HALUK KOÇ (Devamla) - Olabilir efendim... Ben de söylüyorum, siz de söylüyorsunuz.

Sayın Çerçi, siz, çok itiraz ediyorsunuz. Sizi de dinledim ben, hiç ağzımı açmadım sizi dinlerken. Dinleyin...

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen...

HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bunu söylüyorum.

Son bir cümle... İki farklı dünya görüşü, sağlık politikasına iki farklı yaklaşım; biri neoliberal yaklaşım, biri sosyal devlet çerçevesinde yaklaşım. Onun için, Sayın Bakanın - diğer birçok bakanda da bu kusur var- sosyal devlet -Sayın Mehmet Ali Şahin'le bunu geceler boyunca tartışmıştık- tanımını biraz daha iyi irdelemesi gerekiyor.

Saygı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Haydi bakalım doktor! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının son iki maddesine geldik. Bununla ilgili, dünden beri birçok husus burada dile getirildi. Ancak, ben, daha önce burada kanunlaşan ve Cumhurbaşkanlığına gönderilen kanunların birçoğunda çıktım, söz aldım; bunların ya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderileceğini veyahut Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini ifade ettim ve bugüne kadar, hangi kanunda bunları söylemişsem hiç yanılmadım.

Daha, bundan çok kısa süre önce, geri gönderilen Belediye Kanununun 14 üncü maddesiyle ilgili, yine, burada çıktım, söz aldım ve orada şunları söyledim: "Sayın Cumhurbaşkanı bu kanunun 14 üncü maddesini geri gönderdi..."

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Ümmet Bey, bir tek AK Parti yanıldı sende.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Sizler, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada, Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği hususları, biz, gözönüne alarak bu konuda bir düzenleme yaptık ve Sayın Cumhurbaşkanına gönderiyoruz, Sayın Cumhurbaşkanının itiraz ettiği gerekçeler ortadan kalktı" dediniz; ben de tam tersini söyledim.

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Ümmet Bey sen mi yanıldın, AK Parti mi yanıldı?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dedim ki: Sayın milletvekilleri, yanlış yapıyoruz; yapılan bu düzenlemeyle, Sayın Cumhurbaşkanının geri göndermiş olduğu, 14 üncü maddedeki o gerekçeleri ortadan kaldırmıyoruz; Sayın Cumhurbaşkanı, bunu ya bize tekrar geri gönderir veyahut Anayasa Mahkemesine götürür. Bu sözlerim karşısında, birçok milletvekili arkadaşımız "hayır, böyle bir şey olmaz, biz düzelttik" dedi. Ancak, Sayın Cumhurbaşkanı, ikinci kez Meclise bunu geri göndermemek düşüncesinden yola çıkarak, onayladı; ancak, aynı gün, Anayasa Mahkemesine götürdü. Ben, şimdi, burada, tekrar şunu söylüyorum; bu kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra, altını çizerek söylüyorum: Ya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilecek veyahut Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecek. Daha önceki konuşmamda, hangi gerekçelerle bunun olacağını izah ettim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Haber mi verdiler?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, şimdi, tekrar aynı konulara girmek istemiyorum; ancak, çok kısa süre içerisinde bunun böyle olacağını, bu Yüce Meclisteki milletvekilleri olarak bizler göreceğiz. Yalnız, ben, şuradan...

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Sen mi yanıldın, AK Parti mi yanıldı?!

BAŞKAN - Sayın Acar, sözünüz varsa kürsüye gelirsiniz; niye laf atıyorsunuz?! (CHP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

Buyurun Sayın Kandoğan.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Seni anlayamadı onlar Ümmet Bey, ben arkandayım!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, buradan, biraz önce bu konuyla ilgili konuşan Sayın Zekai Özcan arkadaşımıza birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum. Sayın Özcan, kamuoyunu yanıltıyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın Başbakanlığa göndermiş olduğu o itiraz yazısından sadece bir maddeyle ilgili bir şey söyledi; Sayın Özcan, orada "Sayın Çalışma Bakanımız, sadece bunların bedelsiz devredilmesine karşı" şeklinde bir ifadede bulundu. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın Başbakanlığa göndermiş olduğu metin elimde; demin de söyledim, hukukî, idarî ve malî bakımlardan çok ciddî endişeleri var Sayın Bakanın. Sayın Bakan, yirmialtı aydan beri bu Bakanlığın en tepesinde olan isim; bu Bakanlığı, SSK'yı en iyi bilen isim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz de yirmibeş yıldır bu mesleğin içindeyiz.

BAŞKAN - Sayın Çerçi... Lütfen...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, Sayın Bakan neler söylüyor: "Anayasanın 56 ncı maddesinin amir hükmüdür denildi; ancak, o maddenin bir sonraki fıkrasının da gözönüne alınması gerekir." Ayrıca, yine, bu yapının değiştirilmesinin Anayasanın 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olduğunu söylüyor. Bakınız, hükümet içerisinde, Sayın Sağlık Bakanının yanında oturan bir Bakan, getirilen tasarının Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Bakan yok orada...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Burada imzası var...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, Sayın Bakan söylüyor... Bakanlar Kurulu sırasında yan yana oturuyorlar; ben, onu kastediyorum.

Yine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, hukukî bakımdan SSK'nın yapısı gözardı edilerek böyle bir düzenleme yapılmasının çok vahim hukukî sonuçlar doğuracağını ifade ediyor ve -benim kafam karıştı; Sağlık Bakanı geliyor, çok iyi şeyler söylüyor- arkadaşlar, bakın, malî bakımdan neler söylüyor: "Malî avantajlar kaybolacak." Bakan söylüyor, ben söylemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Bakan "sağlık giderleri önemli ölçüde artacak; Bağ-Kurun ve Emekli Sandığının, sağlık giderleri içerisinde yüzde 60 ilaç giderleri varken, SSK'da bu oran yüzde 47'dir  ve SSK'da birim maliyet  çok düşüktür; bunların maliyeti yükselecek ve 2004 yılında bunun maliyeti 3,7 katrilyon lira olacak, devlete yük olacak, SSK'ya yük olacak; 2005 yılında ise bunun maliyeti en az 4,2 katrilyon lira olacak" diyor. Bunları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız söylüyor.

Yine, idarî bakımdan 6 hususun altını çizerek, ciddî manada problemlerin, sıkıntıların olacağından bahsediyor ve netice olarak şunları söylüyor: "Bu nedenle, genel sağlık sigortası ve aile hekimliği gerçekleşmeden bu uygulamanın getirilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum; çünkü, genel sağlık sigortasının temel mantığı gereği, vatandaşların -öngörüldüğü biçimde- tekel değil, rekabet ortamında özerk işleyen sağlık tesislerinden istifade etmesi lazım. Bu alanda altyapı eksiklikleri var.  Eğer bu altyapı eksiklikleri giderilmeden biz bu işi gündeme getirirsek, bunun altından kalkamayız, ciddî manada sıkıntılarla, problemlerle karşı karşıya kalırız. Sağlıkta dönüşüm programı, hem sağlık güvenlik reformunun genel mantığıyla ve alt bileşeni olan genel sağlık sigortasıyla bağdaşmamaktadır. Tasarı bu haliyle hayata geçerse, merkeziyetçi yapılanma ve rekabetten uzak ortam; verimli, etkin olmayan, tekelci, hantal yapı ve sorunlar -bugünkü durumuyla- artarak devam edecektir. Bunları Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür eder misiniz...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer siz, bu Bakanlığı yirmialtı aydan beri yürüten, geçmişte de bakanlık tecrübesi olan ve bir hukukçu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın bu haklı itirazlarını gözönüne almadan, bunları buradan geçirir ve kanunlaştırırsanız, biraz önce de bahsetmiş olduğum gibi bu ya Cumhurbaşkanımızdan ya da Anayasa Mahkememizden geri dönecektir. O bakımdan, ben tekrar...

AHMET YENİ (Samsun) - Haber mi verdiler?..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Haber verdiler... Ben deminden beri söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın, Belediye Kanununda söyledim, Özel İdare Kanununda söyledim, Kamu Yönetimi Kanununda söyledim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, lütfen... Yeter!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dernekler Kanununda söyledim, bunlar Cumhurbaşkanından geri gelecektir dedim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Gelsin canım, geldiyse geri gider.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hepsi geldi. Biraz hukuk nosyonu olan herkes aynı şeyi söylüyor arkadaşlar. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Geldiyse geri gider.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Bakan, Burdur Devlet Hastanesinin depreme dayanıklı olmadığı söylenmektedir. Bu konuyla ilgili yapılan keşfe göre, depreme dayanıklı hale getirmek için şu anda 1,5 trilyon Türk Lirası gerekmektedir. Bu masrafı yapma yerine, geçmiş yıllarda temeli atılan kadın-doğum ve çocuk hastanesinin arsasına, çağın gereklerine uygun, yatak kapasitesi artırılmış, kadın-doğum hastalıkları ile çocuk hastalıklarını kapsayan yeni bir Burdur devlet hastanesi yapmayı düşünür müsünüz? Yoksa, depreme dayanıklı olmayan bu hastanede hizmete devam edecek misiniz?

İkinci sorum; Bağ-Kura üç kuruş borcu olan ve geçim sıkıntısı nedeniyle primini yatıramayanlar sağlık hizmetinden yararlanamıyor yıllarca prim yatırmasına rağmen; ama, yeşilkart sahibi olanlar, hiçbir ödeme yapmadığı halde, sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadırlar. Bu durum, zor koşullarda Bağ-Kur primlerini ödeyen vatandaşlarımıza haksızlık değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Yazıcıoğlu, buyurun.

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, ben, Türk Eczacılar Birliğinin değişik kademelerinde görev almış bir eczacı olarak, 35 000 000'a hizmet veren, şu anda SSK hastanelerinde çalışan 1 100 eczacı adına, aynı zamanda 22 000 serbest eczacı adına, sizlere teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, SSK sağlık birimlerinde ve SSK dispanserlerinde, şu anda, koruyucu hekimlikle ilgili hizmet verilmemekte. Bu birleşmeden sonra, SSK'lı hastalara koruyucu sağlık hizmeti verilecek mi, bununla ilgili bir çalışma var mı?

İkinci sorum: SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili, tüm vatandaşlarımız, SSK'lı hastalar, tüm hekimler, eczacılar, herkes bu işi heyecanla beklerken, bazı kesimlerin, bazı sendikaların, bu işe özellikle karşı çıkmalarını anlayamıyorum. Bu konuda görüşünüz nedir?

Yine, az önce ara verildiğinde, SSK'lı vatandaşlarımız telefonla sordular; iki gündür Meclis TV'yi izlediklerini, Anamuhalefet Partisinin konuşmalarını anlayamadıklarını...

BAŞKAN - Sayın Yazıcıoğlu, maddeyle ilgili sorunuzu sorar mısınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Aracıya lüzum yok, bize sorsunlar.

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Soruyorum.

Bununla ilgili, SSK hastanelerinin, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığına değil de, acaba Arjantin Sağlık Bakanlığına mı devredileceği konusunda soruları oldu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.

Sayın Baloğlu, buyurun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, devrim yapmak için gecenin erken sayılabilecek bir saatinde de olsa, devrimci bir heyecanla toplanan bu devrimci iktidar topluluğu karşısında size şunu sormak istiyorum: İşçinin emeğiyle oluşmuş bir değeri emekçiden koparmak biçimindeki bu devrim anlayışınızın ideolojik önderi kimdir? Sizin bu devrimci tarzınızı benimseyen başka bir devrimci anlayış dünyanın hangi ülkesinde vardır? Tarihte var mıdır? Bu ne biçim bir devrimcilik anlayışıdır?

BAŞKAN - Sayın Baloğlu, maddeyle ilgili soru sorar mısınız.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Maddeyle ilgili efendim, tümüyle ilgili.

Dünya devrim tarihine yeni ve şanlı sayfalar yazmak için ne tür hazırlıklarınız var? Örneğin, devrimci mücadelenizi SSK'da emekçi birikimine elkoyduktan sonra, yeni bir hamleyle kırsal alana da yayarak, üretici örgütlerinin malvarlıklarına da elkoyacak bir hükümet tasarrufu söz konusu olacak mıdır?

Son olarak, sizin bu devrimci eyleminize ayak uyduramayan Sayın Başesgioğlu'na, tarih önünde devrimci selamlar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baloğlu.

Sayın Akbulut, buyurun.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, aracılığınızla şu hususun sorulmasını istiyorum: Gerçekten, sağlıkta, bugüne kadar görülmemiş düzenlemeler yapılıyor. Buna, devrim değil; ama, reform demek mümkün tabiî. Bugüne kadar, mesela, Sağlık Bakanlığına ait tesisler ile SSK'ya ait tesisler arasında örülü olan duvarın yıkılması, SSK'lı vatandaşların Sağlık Bakanlığına ait tesislerden yararlanması, hakikaten çok büyük bir reformdu; ben Bakanımızı tebrik ediyorum.

Gerçi arkadaşlar bundan rahatsız oluyorlar; ama... Seçim bildirgesinde açıkça halka vaat edilen bir hususa, bugün yasa tasarısı görüşülürken arkadaşlar karşı çıkmışlardı; ama, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi...

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Önce bunu çıkar, ondan sonra buraya gel.

BAŞKAN - Sayın Akbulut, maddeyle ilgili soru sorun lütfen.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hemen soruyorum Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bir insanda ancak bu kadar anlayış kıtlığı olur. Pes yani!

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - İnsaf yani!

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Demin, itiraz eden arkadaşımız 5 dakika konuştu Sayın Başkanım; siz de biliyorsunuz.

Soruya geliyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Pes!.. Pes!..

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Kemal Bey, siz konuştunuz; 5 dakika konuştunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Hayır, hayır; soruya değil, anlayışınıza pes.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Sorum şu: Demin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız "CHP hep eleştiriyor, bir şey söylemiyor demiştiniz -söyleyeceğini söyledi- biz de SSK'ya ait tesislerin Sağlık Bakanlığıyla birleştirilmesine itiraz etmiyoruz, kabul ediyoruz" dedi. (CHP sıralarından "nerede dedi onu" sesleri)

Ben soru sormaktan vazgeçiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, Burdur Devlet Hastanesinin depreme karşı güçlendirilmesi veya bir yeni hastane yapılması konusunda Burdur'da incelemelerimiz devam ediyor. Finansal açıdan hangisi daha uygun görülürse, o yöne yönelmek suretiyle Burdur'da bu husustaki gerekli çalışmaları yapacağız.

Bağ-Kur ödemesi yapamayan vatandaşlarımız, hakikaten, şu anda, sosyal güvenlik sisteminden sağlık hizmeti alma konusunda en büyük sıkıntıyı çeken vatandaşlarımız. İşte bunun içindir ki, genel sağlık sigortası konusunda da elimizi çabuk tutmak istiyoruz. Genel sağlık sigortası, inşallah, bu yıl içerisinde yasalaşınca, bu sorun da ortadan kalkmış olacaktır.

Sayın İrfan Yazıcıoğlu'na cevap veriyorum: Bugün, sağlıkocaklarımızda ve diğer birinci basamak sağlık hizmeti veren kuruluşlarımızda SSK'lı vatandaşlarımız da dahil olmak üzere bütün vatandaşlarımıza koruyucu sağlık hizmeti veriyoruz. SSK dispanserlerinde bu hizmet verilmiyor, doğrudur; ancak, bu dispanserler de Sağlık Bakanlığımızın yönetimine geçtikten sonra düzenli bir biçimde buralarda da koruyucu sağlık hizmeti verilecektir.

Sayın Baloğlu "başka hangi ülkede böyle devrimci teşebbüsler var" dediniz. Tabiî, biz, zaman zaman, bu anlamdaki "devrimci bir girişim" şeklindeki ifadelerimizi, aslında, bu hususta yapılan işlerin reform niteliğini ifade etmek için kullanıyoruz; ama, biliyorsunuz, programımızın ismine "Sağlıkta Dönüşüm Programı" dedik; çünkü, geçmişin mirasını, bu hususta, reddetmiyoruz; geçmişin mirasının üzerine iyi işlerin bina edilmesi gerektiğini de çok iyi biliyoruz.

Devrim niteliğinde ciddî reformlar şu ülkelerde var: Bulgaristan'da var, Romanya'da var, Çek Cumhuriyeti'nde var, Macaristan'da var. Bu ülkelerin geçmişte hangi blok içinde olduğunu hatırlatıyorum ve size çok teşekkür ediyorum. Onlar, ellerini bizden biraz daha çabuk tuttular yalnız. Bu ülkelerin hemen hemen hepsinde, sağlıkta dönüşüm anlamında yapılması gereken birçok iş bizden daha önce yapıldı; Macaristan'da da böyle, Bulgaristan'da da böyle, Çek Cumhuriyeti'nde de böyle, Romanya'da da böyle, Polonya'da da böyle; bizden daha erken davrandılar.

Değerli arkadaşlarım, zannediyorum sorular bu kadardı.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Çelik Cevdet Erdöl Mustafa Nuri Akbulut

               Bursa                  Trabzon                  Erzurum

Şükrü Önder                                          Şevket Orhan

             Yalova                                                       Bursa

"Bu Kanunun 4 üncü maddesinin (b) ve (g) bendi, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6 ncı maddesi yayımı tarihinde, diğer hükümleri yayımını takip eden günden bir ay sonra yürürlüğe girer."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Çelik, konuşacak mısınız?..

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddede, kanunun diğer hükümlerinin yürürlüğe gireceği öngörülen 1.1.2005 tarihinin geçmiş olması sebebiyle, diğer hükümlerin yürürlük tarihinin yeniden belirlenmesi zorunluluğundan dolayı bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 11.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Araslı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 686 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısıyla ilgili olarak ilk ifade etmek istediğim husus, bunun, bir katılımcı demokrasi ürünü olmadığıdır, bir katılımcı anlayışla hazırlanmamış olduğudur. Bu tasarı öyle bir tasarıdır ki, Bakanlar Kurulunun iki üyesi birbiriyle farklı görüşler ifade edebilmişlerdir.

Bakanlar Kurulunun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Bakanlığı tarafından düzenlenen ve 24.9.2004 tarih ve 2986 sayılı yazı ekinde Başbakanlığa gönderildiği basında yer alan inceleme raporunda, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi halinde, bu olayın ek malî yük getireceğine dikkatleri çekmiştir, maliyetlerin artacağını belirtmiştir, işletme özerkliği sağlanmadığı sürece ilaç ve tıbbî malzeme alımında maliyet artışları olmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir ve ciddî bir maliyet artışıyla bu operasyonun sonuçlanacağı hususlarına dikkati çekmiştir. Basında yer alan bu metnin yalanlandığına da Türkiye'de kimse tanık olmamıştır.

Dilerdik ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da bugün bu yasa tasarısı üzerinde tartışmalar cereyan ederken, Sağlık Bakanının yanında yer alsın ve ileriye sürülen eleştirileri, övgüleri bu iki Bakanımız birlikte karşılasın ve zihinlerde oluşmuş olan sorulara birlikte yanıt versinler; ama, Bakanlar Kurulu bağlamında bile bir katılmanın cereyan edemediğini, şu anda Bakanlık makamında sadece Sağlık Bakanının oturuyor olması ortaya koymaktadır.

Bunun dışında, bu tasarı, sosyal taraflarla yeterince görüşme yapılmadan, onların katkıları yeterince alınmadan, onların öne sürdüğü görüşlere yeterince önem verilmeden hazırlanmıştır. Öyle ki, bu tasarının sosyal taraflarından birini oluşturan sendikalar, mütemadiyen bu tasarının aleyhinde görüşler ifade etmişlerdir; ama, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarı, o ifade edilen görüşlerin hiçbir şekilde şu aşamaya kadar dikkate alınmadığını ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlarım, çoğunluk olmak, hele yasama organında çoğunluk olmak, belki pek çok problemi çözer, sizlere dilediğinizi, istediğinizi yapma fırsatını verir; ama, ne koşulla; Anayasanın, hukukun genel ilkelerinin sınırları içerisinde kalmak koşuluyla ve eğer, hep ifade ettiğiniz gibi, demokratik ve katılımcı demokratik bir anlayışı benimsiyorsanız, toplumun tüm katmanlarının görüşlerini, dileklerini dikkate almak suretiyle; ama, maalesef, değil toplumun bütün katmanlarının, bu tasarıyla ilgili sosyal tarafların da görüşleri yeterince alınmadan, onların eleştirileri gözardı edilerek bu tasarı hazırlanmıştır.

Bakınız, Avrupa Birliğine girmekten söz ediyoruz ve Avrupa Birliğinde şu söyleniyor: Avrupa Birliği, bir ortak değerler topluluğudur. O ortak değerlerin, Avrupa Birliği ülkelerinin paylaştığı değerlerin başında da katılımcı demokrasi anlayışı gelir. Eğer siz, şöyle bir yasada katılımcı demokrasi anlayışını gözardı ettiğinizi ortaya koyarsanız, Avrupa Birliği içerisinde yer almak umudumuz ne kadar gerçekleşebilir; bunu da dikkatlerinize ve tartışmanıza sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, katılımcı bir anlayışla hazırlanmamıştır; ama, acaba, kamu yararına mıdır? Bu konuda, doğrusu, çok ciddî kuşkularım var; çünkü, bu Bakanlar Kurulunun içerisinde bir bakan, konuyla çok yakından ilgili bir bakan, çalışma ve sosyal güvenlik konularıyla ilgili Bakanımız, bu tasarının ek malî külfetler getireceğinden, verimli bir sağlık hizmeti sunulmasına elverişli olmadığından söz eden birtakım görüşler ifade etmiş bulunuyor. O görüşler ortada dururken, bu tasarının, ne ölçüde kamu yararına hizmet edebileceği, doğrusu, tartışma konusudur ve çok ciddiyetle bu tartışılıp, bu soruya yanıt verilmelidir ve aksamanın nerede olduğuna çözüm getirilmelidir demek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tartışmacı, katılımcı demokrasi anlayışının ürünü olmayan, kamu yararına ne ölçüde uygun olduğu epeyce tartışmalı bulunan bu tasarı, aynı zamanda, Anayasaya aykırı pek çok hüküm ihtiva etmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan arkadaşlarım defeatle, Anayasaya aykırı hususlara Yüce Meclisin dikkatini çekmeye çalıştılar; ama, maalesef, burada dile getirdiğimiz eleştirilerin üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu dikkatle eğilmedi; dikkatle eğilmediği gibi, kimi arkadaşlarımız da, burada, Anayasa ve hukuk dersleri vererek, bize sanki bilmediğimiz bir şeyleri öğretme görevini üstlendiler.

Hukuk, önemli bir bilim dalıdır ve öyle bir tek kanun maddesinin bir tek cümlesini okuyarak hukukçu olunmaz, hukukî yorumlar da yapılamaz; yapılırsa sağlıklı olmaz. Hukuk öğretebilmek için de, ilkönce hukuku çok iyi bilmek, çok iyi öğrenmiş olmak gerekir. Eğer, hukuk bilmeden hukuk öğretmeye kalkışırsanız, kimseye öğretemediğiniz gibi, kimse de, sizden, öğretmeye kalkıştıklarınızı öğrenmeye çalışmaz.

Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımız, burada, bir savunu adına, belki de farkında olmadan bazı yanlışlara da düştüler. Hukuk, çok ince bir alan. Yani, bazen, dışpolitikada bir virgülün bile inanılmaz boyutlarda farklı sonuçlara yol açacağından söz edilir; ama, galiba, hukuk, bu alanda en fazla rakip tanımayan bilim dalı. Hakikaten, bir virgülün, bir noktanın, inanılmaz ölçüde anlamları değiştirdiğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada denildi ki; SSK'nın malları kamu malıdır ve bu, öyle bir ifadeyle sunuldu ki, sanki bir cebimizden bir gayrimenkulü alıyoruz, devletin öbür cebine sokuyoruz. SSK'nın malları, bu şekilde mütalaa edilecek mallar değil. SSK, özerk kamu tüzelkişiliğine sahip bir kamu kuruluşu ve SSK'nın malları üzerinde devre, satmaya karar verme yetkisi, 1997 tarihli bir yasayla, SSK yeniden yapılandırılırken, SSK Yönetim Kuruluna verilmiş. Eğer, siz, SSK Yönetim Kurulunun iradesini hiçe sayarak, bu kurumun mallarını, bir yasayla statü değişikliğine uğratırsanız, başkalarına devrederseniz, bu, doğrudan doğruya kurumun özerkliğine müdahale niteliğini taşır. Birtakım Anayasa Mahkemesi kararlarından söz edildi, hatta, 1997 tarihinde SSK yeniden yapılandırılırken getirilmiş olan bu hükümden çok önce çıkarılmış olan bir Anayasa Mahkemesi kararına dayanıldı; ama, o kararı, bugünün SSK yapılandırmasını aydınlatmak bakımından ortaya koymak hata; çünkü, SSK, şu günkü statüsüne kavuşturulmadan önce ortaya konulmuş bir karardır bu. Özerk tüzelkişilerin neyi yapıp neyi yapamayacağı, onların kuruluşlarına ilişkin kanunlarda gösterilir. Orada, özerklik bağlamında bir kuruma verdiğiniz yetkiye merkezî idarenin şu veya bu şekilde müdahale etmesine imkân tanımayı bir yasayla gerçekleştirirseniz, bu yasa, özerkliği ihlal niteliği taşıyan bir yasa olur ve Anayasanın 123 üncü maddesinden başlayarak, pek çok hükmüne de aykırı bir nitelik taşır; 123 üncü maddesindeki yerinden yönetim ilkesine aykırı olur, mülkiyet hakkına aykırı olur.

Burada, kimi arkadaşlarımız "mülkiyet hakkı, dokunulmaz değildir, sınırlandırılır" dedi; evet, sınırlandırılır; bunda kimsenin kuşkusu yok, Anayasanın açık hükmü; ama, o sınırlandırmanın nasıl yapılacağına ilişkin kurallar var Anayasada. Anayasa "hakkın özüne dokunamazsınız, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı sınırlandırma yapamazsınız" diyor. Demokratik toplum düzeninin gereklerinden biri de, hakkın özüne dokunmamaktır. Bunun anlamı şudur: Hakta bir sınırlandırma yaptığınız zaman, mutlaka, ondan geriye kullanılabilir bir parça bırakacaksınız. Mülkiyet hakkı söz konusu olduğu zaman da, bu olayda geriye kalan parça bedeldir. Eğer, siz, bedelsiz devre, sonuçta, bedelsiz devir niteliği taşıyacak birtakım hükümler getirirseniz, bu, hakkın özünden ihlali anlamını taşır. Biz, buna karşıyız. Mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına filan karşı çıktığımız yok; ama, bunu sınırlandıracaksanız, Anayasaya uygun bir biçimde sınırlandırınız diyoruz. Yapılan düzenleme, bu açıdan Anayasaya aykırı. Siz, devri yapıyorsunuz, mülkiyet bir yerden bir yere geçiyor; sonra, bedelini tespit edeceksiniz!..

Değerli arkadaşlarım, Anayasaya da aykırı olan bu uygulama, uygulamada da Sağlık Bakanlığının başına sayısız problem açacaktır; çünkü, bunlar, idarî yargıdan vareste işlemler değildir. Bunların hepsi idarî yargıya gidecektir, sayısız idarî ihtilaf çıkacaktır ve böylece, nizalı kazalı bir ortama da, bu yasa, Sağlık Bakanlığını adım attırmış olacaktır.

Daha başka düzenlemeler de var. Siz devri yapacaksınız, sonra, devirle ilgili bedelin nasıl tespit edileceğini, nasıl ödeneceğini bir komisyona tespit ettireceksiniz; bu da Anayasaya aykırı. Bunlar, kanunla yapılması gereken hususlardır. Bu bir yetki devridir. Bu, böyle, yasamayla, yasama organı çerçevesi çizilmeden ilk elden düzenleme yetkisi yürütmeye verilerek yapılacak bir husus değildir; bu bir yetki devridir, yürütmenin aslî düzenleme yetkisi yoktur, aslî düzenleme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, sizlerindir değerli arkadaşlarım ve bu yetkiyi, siz, isteseniz de, Anayasaya göre, devredemezsiniz. Ben kullanmıyorum, bu seferlik nezaket göstereceğim, Sağlık Bakanlığına vereceğim, onlar kullansınlar; bunu diyebilmek iktidarında değiliz hiçbirimiz. Anayasa buna izin vermemiştir. Böyle bir yetki devri yaptığınız zaman, bu, hem yürütmenin kanunîliği ilkesine aykırı olur hem de kökenini Anayasadan almadığı için, Anayasaya aykırı bir yetki olur. Hiçbir devlet organı, kökenini Anayasadan almayan bir yetki kullanamaz. Bunlar, Anayasada, tıpkı, mülkiyet hakkının -bize, sık sık AKP Grubundan arkadaşlarımızın tekrarladığı gibi- sınırlanabileceğini; ama, hangi koşullarla sınırlanabileceğine ilişkin hüküm gibi, açık ve seçik bir biçimde Anayasada yer alan bir hükümdür.

Değerli arkadaşlarım, bizler, sizleri bu konularda ikaz etmekten yorulmayacağız; ama, dileriz ki, bize bu tür ikazları yineleme ortamı hazırlamazsınız. İstediğimiz, halkımıza, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, üzerinde tartışma olmayan, pırıl pırıl ve sorunları çözen yasalar hediye etmek.

Bakınız "bu yasa, birinci ayağı; arkada daha başka ayakları var" diyorlar. Ben, bu yasayı evirdim çevirdim, baktım. Sorun nedir sağlık konusunda; insanlar sıralar bekliyor, günlerce, ölüm halindeki hastalarıyla;  ne doktora ne ilaca kavuşabiliyor, kendisine bakacak kimse bulamıyor; sorun bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Araslı, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

OYA ARASLI (Devamla)- Bitiriyorum efendim.

Bu sorunu "şu hastanenin mülkiyetini şuraya, bu hastanenin mülkiyetini buraya verelim"le çözemezsiniz. Mesele, bir organizasyon meselesidir. Mesele, bir tepeden, merkezden organizasyon meselesidir. Onun için, vaktimizi bu tür Anayasaya aykırı hükümleri tartışarak değil; ama, sorunu kökünden çözecek, merkezden bir organizasyonu sağlayacak hükümleri tartışarak geçirseydik daha iyi olurdu; gönül bunu arzu ederdi.

 Dileriz ki, bu ortama da yakın bir gelecekte ulaşırız diyerek sözlerime son vermek ve sizleri saygıyla selamlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)                               

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan; buyurun efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Vazgeçiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Badazlı, buyurun.

FİKRET BADAZLI (Antalya) -Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli tavassutlarınızla Sayın Bakanıma birkaç soru yöneltmek istiyorum.

1.- Sayın Bakanım, çıkarmakta olduğumuz bu yasayla, sağlık, tek çatıda birleştirilecek. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümüne daha nitelikli, daha seri bir hizmetin üretileceğine tüm içtenliğimle inanıyorum. Dağınıklığın tek çatıda toplanmasıyla;

a) AK Partisi olarak programladığımız sağlık reformunun gerçekleştirilmesi noktasında en büyük adımlardan birinin atıldığını, insanların hekim ve ilaç kuyruklarından kurtarılacağını,

b) Keza, dağınıklığın tek çatıda birleştirilmesiyle, ara sıra medyada çıkan yolsuzluk ve vurgunların küçümsenmeyecek şekilde minimize edileceğini düşünebilir miyim?

2- Sayın Bakanım, bu reformla sosyal güvenliğin tek çatıda birleştirilmesiyle ilgili olarak önemli bir adımın atılmakta olduğunu söyleyebilir miyiz?

3- Sayın Bakanım, SSK, eski adıyla İşçi Sigortaları Kurumu;

a) Özel yasayla kurulmuş bir kamu tüzelkişiliği midir?

b) Muhalefet sözcülerinin ifadelerindeki gibi, kamuyla ilgisi olmayan, işçi ve işverenlerin özel bir şirketi midir?

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Söylediğine sen bile inanmıyorsun.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - (a) şıkkı doğruysa, hastanelerin Sağlık Bakanlığında birleştirilmesine niye "gasp", "vurgun", "dolandırıcılık" diye şık olmayan vasıflarda bulunuyorlar acaba? Keza... (CHP sıralarından gürültüler)

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Soru sorma niyetiniz yok!

BAŞKAN - Sayın Badazlı...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Bir dakika... Biz, sizi dinledik; biz, iki gündür sizi dinliyoruz.

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Biz muhalefetiz; tabiî dinleyeceksiniz.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - İki gündür dinliyoruz sizi; ne oldu yani!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tamam; buyurun!

BAŞKAN - Sayın Badazlı, sorunuzu sorar mısınız.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Soruyorum... Soru, konuşmamın içerisinde, Sayın Bakan not ediyor. Müsaade buyurun...

BAŞKAN - Sayın Badazlı, yaptığınız doğru değil.

Buyurun.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Şayet (b) şıkkı doğru ise, bu özel kuruma, uzun yıllardır, kamu hazinesi, yüzlerce katrilyonu bulan katılımı ne ad altında, niye yapıyor acaba?

Muhalefetin vasıflandırmasıyla, SSK, kamu hazinesini dolandırıyor mu, hortumluyor mu; yoksa, hazinenin milyar dolarları bulan imkânlarını gasp mı etmiştir?

YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Halk dolandırmıyor, siyasîler dolandırıyor.

BAŞKAN - Sayın Badazlı, lütfen...

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Örneğin, hazine, bu ayki açıktan plasman takviyesi desteğini yapmayıverse, bu kuruluşun hali acaba nice olur, hiç düşündünüz mü?

Bu özel kuruluş, şimdiye kadar hazineden dolandırdığı, çarptığı meblağları geri ödemeyi düşünmüş, hazineyle bir hesaba oturmayı acaba aklından geçirmiş midir diye düşünüyorum.

Merak ettiğimden, sizlerden bu konu hakkındaki görüşünüzü sormak istedim.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Badazlı.

Sayın Yazıcıoğlu, buyurun.

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, şu anda, 72 000 000 ülke nüfusunun 71 999 830'u bu yasayı heyecanla beklemekte.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Şu anda bizi izliyorlar!..

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Ben, Sayın Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Avrupa Birliğine girme aşamasında, hastanelerimizin birleşmesi bizim için gerçekten çok önemli.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Çok ciddî bir soru bu!

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Merak ettiğim bir konu şu: Avrupa Birliği ülkelerinde sağlık hizmeti veren hastaneler ayrı ayrı mı hizmet vermekte, yoksa, hepsi tek çatı altında mı?

BAŞKAN - Soruya gelir misiniz Sayın Yazıcıoğlu.

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Soru bu Sayın Başkanım.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - 36 saniyesi daha var!..

İRFAN RIZA YAZICIOĞLU (Diyarbakır) - Avrupa Birliği ülkelerinde hastaneler ne şekilde hizmet vermekte? Aile hekimliğiyle ilgili olarak Avrupa Birliği ülkelerindeki çalışmalar ne şekildedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yazıcıoğlu.

MUHARREM İNCE (Yalova) - 72 000 000'dan 170'i mi çıkardınız? Anlayamadım o hesabı da!

BAŞKAN - Sayın Meral, buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, müsaadenizle, Sayın Bakanımdan öğrenmek istediğim üç sorum var.

Birinci sorum: Sosyal Sigortalar Kurumuna işçiden yüzde 14, işverenden yüzde 19 oranında prim kesilmektedir. Bu oranlar dünya ortalamasının üzerindedir. Ayrıca, bu yüksek kesintiler kayıtdışını da teşvik etmektedir. Acaba, Sayın Bakanımız bu oranları aşağıya çekmeyi düşünüyor mu?

İkinci sorum: Çalışan işçiden, eşinden ve çocuklarından yüzde 20, emeklilerden de yüzde 10 oranında ilaç parası alınmaktadır. Acaba, bu yasa çıktıktan sonra Sayın Bakanım bunları kaldıracak mı? Emeklilerin, çalışanların durumu malum.

Üçüncü sorum: Bir ilimizde, bir özel hastanenin oradaki sağlık müdürüyle ortak iş yaptığı, ortak olduğu söyleniyor. Acaba, bu yasa çıktıktan sonra birçok sağlık müdürümüz bu gibi işlere teşebbüs eder mi diye; böyle bir talep var...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yalova, Yalova!.. İl Sağlık Müdürü bir özel hastanenin de ortağı Bayram Ağabey; onu da söyleyin.

BAŞKAN - Lütfen...

Sayın Meral, sorunuzu sorar mısınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Acaba, bu yasa çıktıktan sonra bu gibi olaylar gündeme gelir mi?

Arkadaşımın verdiği soru; onu da arz ettim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sağlığın, kuşkusuz ki, bir koordinasyon çatısı altında toplanması, önümüzdeki günlerde daha nitelikli bir hizmeti getirecektir. Bu hususta genel sağlık sigortasının gelmesi de sistemi tamamlayan önemli bir unsur olacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarıma burada özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Hakikaten, bugün -bunu daha önce de ifade ettim- hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Yapısal değişiklikleri, dönüşümle ilgili değişiklikleri çağın gerektirdiği biçimde yapmak ve yaptıklarınızı da ısrarla takip etmek zorundasınız. Zamana ihtiyacımız olduğu açıktır. Onyılların ihmalini, belki bir yarım asrın ihmalini ortadan kaldırıcı, rehabilite edici, yaraları sarıcı bir program sürdürüyoruz; halkımız adına bunu sürdürmeye devam edeceğiz.

SSK özel yasayla kurulmuş bir kamu tüzelkişiliğidir -bunu, bugün, birçok kere konuştuk- ve dolayısıyla, malları da devlet malı hükmündedir.

Avrupa Birliği ülkelerinde, sağlık hizmeti veren hastaneler çeşitli şekillerde yapılandırılabiliyor; ama, büyük bir çoğunluğunda, bu hastaneler yerel yönetimlere aittir; Avrupa Birliği ülkelerinin önemli bir kısmında, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde bu işleri tamamen yerel yönetimler organize etmektedir.

Aile hekimliği konusu, kuşkusuz ki, verilecek hizmeti bütün vatandaşlarımıza ulaştırmakta bizim en önemli araçlarımızdan olacaktır.

Sayın Meral, işçi ve işverenin sigorta primi olarak ödediği primlerden bahsetti ve bu oranların indirilip indirilmeyeceğini sordu. Bu hususta, şu anda, kesin bir şey söylemeye mezun değilim. Yani, bu oranlar, mutlaka, genel sağlık sigortası çalışması çerçevesinde, uygun ölçüde belirlenecektir; ama, yürütme itibariyle bu işin birinci derecede sorumlu kişisi ben olmadığım için, müsaadenizle, buna, kesin bir rakam söylemeyeyim.

"İlaçta vatandaştan alınan paylar kesilecek mi" dediler. Hayır, kesilmeyecek. Bütün dünya ülkelerinde, bu çeşit katkı payları ödenmektedir ve ödenmesi de gerekir; çünkü, katkı payları ödenmezse, bu sefer ilaç sarfiyatı çok büyük rakamlara ulaşmaktadır. Dolayısıyla, aslında, şunu da özellikle ifade etmek isterim ki, Türkiye'de ilaç konusundaki kesintiler, birçok ülkeye kıyasla son derece düşük oranlardadır. Halkımızın satın alma gücüyle de kıyaslandığında böyle olması gerektiğini ben de rahatça ifade ediyorum. Şimdi, ülke ismi söylemeyeceğim; ama, birçok ülkede yüzde 40'lara, yüzde 60'lara varan katkı payı ödemeleri var. Bildiğiniz gibi, bizde, çalışanlardan yüzde 20, emeklilerden yüzde 10 oranında -ayakta tedavi gören hastalar için- katkı payı ödenmektedir. Sürekli ilaç kullananlar, kronik hastalar ise bu katkı paylarını hiç ödememektedirler, yatan hastalarda da herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, dolandırıcılıkla ilgili soruya cevap vermediniz. Biraz evvel, iktidar kanadından bir milletvekili SSK'nın dolandırıcılık yaptığını söyledi.

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Oyunun rengini belli etmek üzere, aleyhte söz isteyen, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir?.. Yok.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucu:

Kabul: 226

Ret    :  36 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/943) (S. Sayısı: 730) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 730 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 30 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; böylesine önemli bir yorgunluktan sonra, dinleme ve konuşma zorluğunu, elbette, takdir edersiniz; ama, önemli bir konuyu konuşmak durumundayız.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün onaylanmasını görüşüyoruz.

Pakistan, bizim iyi ilişkiler içinde bulunduğumuz bir ülke. Bu ülkede zaman zaman iş yapan önemli müteahhitlerimiz var. Onlardan biri de Bayındır İnşaat. Bu firma, oradaki bir ihaleyi kazanıyor, işe başlıyor. Bu, oldukça eski bir tarihe rastlıyor. Daha sonra, o firma işini devam ettirirken, yol inşaatı sürerken orada yönetim değişikliği oluyor. Yeni yönetim -belki başka haklı-haksız nedenleri var,  konumuz o değil- bu firmayla olan sözleşmesini feshediyor ve inşaat yarım kalıyor.

                                 

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 730 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tabiî, orada, firmanın pek çok inşaat makinesi var, önemli işleri var. Bu firma için, Türkiye İş Bankası, Vakıflar Bankası, Halk Bankası, Bayındırbank ve Denizbank 100 000 000 doların üzerinde teminat veriyorlar. İhale feshedilince, Pakistan Karayolları bu bankaların vermiş olduğu teminat mektubunu nakde çevirmek üzere harekete geçiyor; fakat, yol inşaatının önemli bölümü tamamlanmış ve firmanın ve bankaların iddiasına göre de bu fesih haksız bir şekilde yapılmış. Buna rağmen teminatın tamamının nakde çevrilmek istenmesinde bankalar haksızlık görmüşler, hem Türkiye'deki mahkemelerde davalar açmışlar hem de Pakistan'da dava açmak için çok uğraşmışlar; sonunda, galiba bir davaları kabul edilmiş ve ayrıca uluslararası tahkime gidilmiş.

Biliyorsunuz, temel ilke olarak bizim 20 Mayıs 1982 tarihli ve 2675 sayılı Yasamız var. Bu yasaya göre, milletlerarası özel hukuk hakkındaki ihtilaflarda karşılıklılık ilkesine göre teminat yatırılmasından vazgeçilmesine karar verme yetkisi mahkemelere aittir. Nitekim, bu yetkisini Türkiye'deki mahkeme kullanarak, Pakistan Karayollarına "dava konusunun yüzde 25'i kadar teminat yatırabilirsin" demiş; fakat, Karayolları kesinlikle bu teminatı yatırmaktan yana değil ve sürekli "bu konuda yasal düzenleme olacak; o yasal düzenleme olmazsa, biz, bu teminatı yatırabiliriz" demişler. Şimdi, bu çerçevede, bugün huzurunuza gelen bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, bu yasal düzenleme ne gibi sonuçlar doğuruyor, kısaca, onu da bilginize sunmak istiyorum. Teminat mektubunun gerekçesini oluşturan ihale -Bayındır'ın- gerçekte, Pakistan Hükümetinin ekonomik gücünün üzerinde koşullarla verilmiştir; yani, Pakistan Hükümeti, ödemede güçlük çekebileceği boyutta bir ihaleyi vermiştir firmaya. Ödemeleri gerçekleştirme olanağı kalmayan Pakistan Hükümeti, yapılan askerî darbeden sonra, bu mukaveleyi feshetmiştir. Bayındır, buna karşı, sözleşme gereği, Pakistan'da hakeme başvurmak istemiş, Pakistan mahkemelerince haksız yere bu yol kapatılmış, böylece, Pakistan yargı sistemi, kendi kurumlarını, hukuka aykırı biçimde korumuştur. Bu nedenle de, yargılama, yabancı yatırımcıların korunmasına ilişkin Pakistan ve Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası sözleşme gereğince, Birleşmiş Milletler nezdindeki hakem heyetine taşınmış ve burada yargı süreci başlamıştır. Hem Pakistan hem Türkiye, bu uluslararası anlaşmayı imzalayan iki ülkedir. Bu konuda bankalarca kendilerine yöneltilen konuya ilişkin yargılama sonucunun beklenmesi, yahut, konunun, karşılıklı olarak oluşturulacak teknik bir komite tarafından çözümlenmesi yönündeki teklifler de kabul edilmemiştir; yani, bankalar, ya bekleyelim uluslararası mahkeme karar versin diyor veya bir teknik komite kuralım, bir uzlaşmaya varalım; fakat, Pakistan Karayolları bu iki teklifi de kabul etmiyor.

Pakistan Karayollarının buna karşı önerisi şu: Önce, teminat mektubu bedellerini ödeyin; yargılama sonucunda, Bayındır'ın haklı çıkması halinde, biz bunu öderiz şeklindedir. Yargılama sonucunda Bayındır haklı çıksa dahi, yargı bağışıklığı olan yabancı bir kamu kurumundan bu paranın geri alınması için yasal bir yol bulunmamaktadır.

Pakistan Hükümeti, bu kez, diplomatik kanallara ve yargıya aynı anda başvurmuştur. Mahkemeler üzerinde çeşitli kanallarla kurduğu baskıyla, tamamen hukuka aykırı bir şekilde, yargılama devam eden konuda ihtiyatî tedbir kararları aldırmış, takip ve dava koşulları yerine getirilmeksizin, icra takibi ve dava açılmış, bu davalarda Anayasanın eşitlik ilkesi ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ihlal edilerek Karayolları lehine biteviye mehiller verilmiş, uygulamada eşine ender rastlanacak hızda, iki celsede, hiçbir konu araştırılmaksızın itirazın iptaline karar verilmiş ve yargıya müdahale edilmesi istenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, burada, eğer, bugün bir yasal düzenleme yaparsak, devam etmekte olan yargıya doğrudan müdahale etmiş olacağız, yargı kararları geçersiz olacak ve bir kısmı devlet bankası olan bu ulusal bankalarımız, 100 000 000 dolar, işte, hak kaybı, faiz filan gibi şeylerle 160 000 000 dolarlık bir ödeme yapmak durumunda kalacak.

O nedenle, bunun, mutlaka taraflar arasında bir uzlaşmayla çözülmesi, eğer, uzlaşma mümkün değilse yargı yolunun beklenmesi gerekir. Eğer, yargı yolunu beklemeden bu yasal düzenlemeyi yaparsak, burada bazı arkadaşlarımızın aklına Bayındır'la ilgili çeşitli sorular gelebilir; ama, Bayındır, bugünkü durumu itibariyle, ister dava sonuçlansın ister sonuçlanmasın 1 kuruş ödeyecek durumda değil. Bu, tümüyle teminat mektubunu vermiş olan ulusal bankalarımız tarafından ödenecek ve böylesine önemli miktarda para Pakistan karayollarına transfer edilecektir. Pakistan Hükümeti, bir, tabiî uluslararası ilişkileri zorlayarak; iki, işte bu konu çözülürse bizim yeni yeni ihalelerimiz olacak, başka müteahhitlere de ihale vereceğiz diyerek bu olayı etkilemeye çalışmaktadır; ama, bankaların teminatlarını takip açısından zaman zaman Pakistan'da yaptıkları incelemelerde de görülmektedir ki, işler normal giderken, yol inşaatı planlanan şekilde cereyan ederken birden bire iptal edilmiştir; yani, firmanın bir kusuru olmadan, ihaleyi veren tarafından iptal edilmiştir. Şimdi de, iptalden sonra, bankalarımızdan, verdikleri teminat mektupları nakde çevrilmek suretiyle, 100 000 000 doların üstünde para tahsil edilmek istenmektedir. Şimdi, hepiniz bilirsiniz, bir iş hangi aşamaya gelmişse, yapılmış olan bölümlerinin artık teminat mektubunun nakde çevrilmemesi lazım. Burada, tamamının nakde çevrilmesi söz konusudur; bu da, büyük haksızlıktır. Eğer, Yüce Heyetiniz de uygun görürse, bankalar, Pakistan Karayolları ve hükümetimiz, bu konuda bir uzlaşma yolu arayabilir veya uzlaşma bulunur da bu şeyi belki bazı değişikliklerle kabul ederek sorunu çözebiliriz veya yargı yolunu bekleyebiliriz; ama, burada, buraya geldiği şekliyle bir yasal düzenleme yaptığımız takdirde, bilmemiz lazım ki, ulusal düzeydeki büyük bankalarımızın 100 000 000 doları gidecektir ve bunu geri alma şansımız olmayacaktır ve görülen odur ki, bu teminatı, bu tazminatı ödemek için de haklı bir neden yoktur.

O nedenle, bir uzlaşma fırsatı tanınmak üzere, hiç yoksa, görüşmelerin bir süre ertelenmesinde yarar var. Bunu yapmadığımız takdirde, gerçekten, genel teamülleri zorlamış oluruz. Bizim genel ilkemiz, bu yabancıların da dava açarken teminat vermeleridir; ama, teminatın miktarını mahkemeler takdir eder. Nitekim, burada, yüzde 25 olarak belirlemiştir; daha da aşağıya indirebilirdi. Mahkemenin bu takdir hakkına müdahale etmeyelim diye düşünüyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ ARASINDA HUKUKÎ VE TİCARÎ KONULARDA ADLÎ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ 9 UNCU MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR EK PROTOKOLUN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. - 7 Aralık 2004 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolun onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Komisyon adına söz isteyen Komisyon Başkanı Mehmet Dülger.

Buyurun Sayın Dülger. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET DÜLGER (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve AK Parti Grubu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşması 23 Haziran 1981 yılında Ankara'da imzalandı. Bu anlaşmanın adlî konularda eşitliğe ait hükümlerin yer aldığı Dördüncü Bölümünün 8 inci maddesi, adlî konularda muamele eşitliğini genel olarak belirlemiş; ama 9 uncu maddede teminat açısından özel bir sınırlama getirmiştir. Bu sınırlama, Pakistan tabiyetinde bulunan gerçek kişilerin Türkiye'de ikamet etmedikleri takdirde teminat ödemekle yükümlü oldukları biçimindedir. Tüzelkişiler için de teminattaki muafiyeti öngören hiçbir düzenleme bulunmamaktadır.

2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 32 nci maddesiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 97 nci maddesi karşılıklılık esasına göre yabancı gerçek ve tüzelkişileri teminattan muaf tutmaktadır. Pakistan hukuku da yabancılardan teminat yatırma zorunluluğu istememektedir. Huzurunuzda bulunan ve 7.12.2004 tarihinde Ankara'da imzalanan Ek Protokolle genel hükümleri daraltan bu husus düzeltilmiş, böylece sözü edilen 9 uncu maddenin yorum ve uygulanmasında karşılaşılan zorluklar bertaraf edilmiştir. Tamamen genel mülahazalarla ele alınan bu protokol Pakistan'da yoğun olarak iş yapan Türk müteahhitlerinin çalışmalarını kolaylaştırıcı bir ortam sağlaması açısından, Grubumuzca da onaylanmaktadır.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dülger.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Özyürek.

Buyurun Sayın Özyürek.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; fevkalade üzgünüm.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Niye?..

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın grup başkanvekilleriyle, bu konunun salı gününe bırakılması, hiç yoksa pazartesi günü ilgili bankalarla, bu bankaların bir kısmının bağlı olduğu Sayın Mehmet Ali Şahin'le belli bir görüşme yapılabilmesine fırsat tanınması noktasında bir mutabakatımız olmuştu. Hatta, Sayın Grup Başkanvekiliyle "siz tümü hakkında bir konuşma yaparsınız, daha sonra karar yetersayısı istediğiniz anda karar yetersayısı sağlanmaz, maddelere geçilmeden, işi salı gününe bırakabiliriz" diye mutabakatımız vardı. O çerçevede, biz de burada görüşmeyi yaptık.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, burada bir kez daha başıma gelmişti; ama, böylesine ulusal bir meselede, bir grup başkanvekilinin veya koca bir Parti Grubunun, birbirimizi aldatmasının hiçbir nedeni yok. Bu güvensizlik ortamında, bu şartlarda, böyle bir müzakerede bulunmuş olmaktan son derece üzgünüm. Bu yakışmamıştır, bu koca AKP Grubuna uygun düşmemiştir; bu, şık bir olay değildir. Üzüntülerimizle birlikte, biz Meclisi terk ediyoruz. Takdir sizindir. Gerçekten üzgünüm, bunları yapmamak lazım değerli arkadaşlar. Siyaset ciddî iştir. Burada iki yıldır görev yapıyoruz, görev yapacağız. Eğer her konuda, birbirimizi nasıl aldatırız, nasıl kandırırız diye bakarsak bir yere varamayız.

Bugün böyle bir olayı yaşıyoruz. Biz, bu Meclisi terk ediyoruz. Siz kaderinizle başbaşa kalırsınız; ama, bundan sonra bizim Grubumuzla ilgili aramızda hiçbir şey konuşmayalım, boşuna birbirimizi kandırmayalım, birbirimize karşı samimî ifadeler kullanmayalım. Sayın Grup Başkanvekiline üzüntülerimi beyan ediyorum. Gerçekten yakışmadı, gerçekten hoş olmadı. Yazıktır, yapmayın! Koca Grubunuzu bu kadar küçük hesaplara alet etmeyin ve bu ulusal bankaların milyonlarca dolarını heba etmeyin değerli arkadaşlar.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) - Hesap yok, öyle bir şey yok.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Biz gidiyoruz...

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz, konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Meclis yasama faaliyetlerini sürdürüyor. Bu çerçeveden, bugün gündeme alınmasıyla ilgili daha önce Danışma Kurulunda kararlaştırdığımız yasa tasarılarını görüşüyoruz. Bu görüşmeler esnasında, bundan önceki yasa tasarılarını görüşürken, sayın grup başkanvekilleriyle uzlaştığımız halde, o uzlaşmaları ihlal eden bazı durumlar da oldu; onları burada ifade etmek istemiyorum. Bunları, Meclis çalışmalarında olabilen, olağan hadiseler olarak değerlendiriyorum.

Şu anda görüştüğümüz uluslararası sözleşme ise, gerçekten Türkiye'nin ufku açısından, Türkiye'nin geleceği açısından, Türkiye'nin yurtdışı ticarî faaliyetleri açısından son derece önem arz eden, belki de bugüne kadar, geçmişte yapılan yanlışlıkların Türkiye'nin önüne çok ciddî setleri, engelleri koyduğu bir durumu burada görüşüyoruz. Bu görüşmenin salı gününe ertelenmesi, oylamanın salı gününe ertelenmesi konusunda bir görüşmemiz oldu; bu doğrudur; fakat, iki devlet arasındaki görüşmede nihaî olarak vardığımız nokta, bu tasarının geciktirilmesinin ülkemiz açısından hiçbir anlam ifade etmediği, aksine, dış itibarımız açısından yeni zedelenmelere vesile olacağı düşüncesiyle Sayın Grup Başkanvekilimizden rica ettim; Sayın Grup Başkanvekilimiz, madem ülkemiz açısından bu ehemmiyettedir diye daha makul bir yaklaşım içerisinde oldular.

Sayın Mustafa Özyürek'in bu duygusal davranışını da doğrusu anlamakta zorlanıyorum. Yasama faaliyetleri içerisinde, ülke menfaatı söz konusu ise, bu duygusallıkların öne çıkarılmaması görüşündeyim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ülke menfaatı söz konusu değildir, kesinlikle...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu duygularla, bu ulusal sözleşmenin bu akşam itibariyle bir an önce geçmesinin son derece yerinde olacağı düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.

Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının 9 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:                210

Kabul:        207

Ret:                1

Çekimser: 2 (x)

Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak, Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve Halil Ünlütepe'nin, Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

5. - Afyon Milletvekilleri Mahmut Koçak, Sait Açba, İbrahim Hakkı Aşkar, Ahmet Koca, Halil Aydoğan, Reyhan Balandı ve Halil Ünlütepe'nin, Afyon İlinin Adının Afyonkarahisar Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/328) (S. Sayısı: 721) (xx)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporu 721 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

AFYON İLİNİN ADININ AFYONKARAHİSAR OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ

HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - Afyon ilinin adı Afyonkarahisar olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 11 Ocak 2005 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

                                 

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 721 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kapanma Saati: 23.58