BIM 2 5 2005-02-03T08:12:00Z 2005-02-03T08:12:00Z 63 42339 241335 TBMM 2011 482 296376 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM: 22         CİLT: 71       YASAMA YILI: 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

47 nci Birleşim

5 Ocak 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya İlinin tarihî, kültürel ve yeraltı zenginlikleri ile ilin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

2. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, 90 000 askerimizin donarak şehit olmasıyla sonuçlanan Sarıkamış Harekâtının 90 ıncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. - Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın, Osmaniye İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

B) Çeşİtlİ İşler

1. - Hint Okyanusundaki deprem sonucunda Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerinde meydana gelen tsunami felaketinde hayatlarını kaybedenlerin anısına saygı duruşu

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Çukobirlik'in sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

2. - Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 26 milletvekilinin, Muğla'da SİT alanı, tabiat ve kültür varlıkları ile özel çevre koruma bölgesindeki vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)

IV. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

2. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, yapmış olduğu konuşmada, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

2. - Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YazIlI Sorular ve CevaplarI

1. - İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, TBMM'de çalışan personele ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/3381)

2. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF konusundaki (10/10, 11, 26, 39, 127) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/4471)

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş, Türkiye-Sudan Karma Ekonomik Komisyonunun Dokuzuncu Dönem Toplantısına,

Mersin Milletvekili Vahit Çekmez, Mersin'in düşman işgalinden kurtarılışının 83 üncü yıldönümüne,

Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez, dokunulmazlığının kaldırılmasına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili Muharrem Toprak'ın (6/1346),

Giresun Milletvekili Mehmet Işık'ın (6/1350),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 22 milletvekilinin, kamuya ait gayrimenkullerin tahsisinin ve tahsis amacına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılarak (10/241),

Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 47 milletvekilinin, Uludağ'ın doğal ve tarihî zenginliklerinin araştırılarak daha iyi değerlendirilmesi için (10/242),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın İtalya Temsilciler Meclisi Başkanı Pierferdinando Casini'nin İtalya'ya resmî davetine bir parlamento heyetiyle birlikte icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi;

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın:

Belçika'ya,

Suriye'ye

Yaptığı resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri;

Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 198 inci sırasında yer alan, akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararlar konusundaki (10/238) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin 4.1.2005 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun 2 nci Maddesinin (A) ve (B) Bentlerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/282), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/227), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği,

Açıklandı.

Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 23.11.2004 tarihli 20 nci Birleşiminde kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler.

Başkanlıkça, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1 inci sırasında bulunan (6/653),

15 inci sırasında bulunan (6/690),

22 nci sırasında bulunan (6/699),

26 ncı sırasında bulunan (6/710),

29 uncu sırasında bulunan (6/713),

61 inci sırasında bulunan (6/757),

63 üncü sırasında bulunan (6/760),

75 inci sırasında bulunan (6/772),

103 üncü sırasında bulunan (6/806),

146 ncı sırasında bulunan (6/853),

162 nci sırasında bulunan (6/871),

Esas numaralı sorulara, Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi; (6/653) esas numaralı soru sahibi cevaba karşı görüşünü açıkladı.

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 29 milletvekilinin, akaryakıt kaçakçılığının ekonomiye, insan ve çevre sağlığına verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/238), öngörüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun :

12 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

5 Ocak 2005 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 18.45'te son verildi.

Sadık Yakut

Başkanvekili

 

Ahmet Küçük

Harun Tüfekci

 

Çanakkale

Konya

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Mehmet Daniş

Çanakkale

Kâtip Üye

 

                                                   II. - GELEN KÂĞITLAR                                                 No.: 59

5 Ocak 2005 Çarşamba

Tasarılar

1. - Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Makedonya Eski Yugoslavya Cumhuriyetindeki Avrupa Birliği Polis Misyonuna (EUPOL-PROXIMA) Katılımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/944) (Avrupa Birliği Uyum, İçişleri ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

2. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/945) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.1.2005)

Teklifler

1. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun; Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun Teklifi  (2/358) (Tarım , Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.12.2004)

2. - Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 5 Milletvekilinin; Tedaş Genel Müdürlüğü ile Bağlı Ortaklıkları ve Müesseselerinin Enerji Bedelinden Doğan Alacakları ve Gecikme Bedellerinin Tahsiline Dair Kanun Teklifi (2/359) (Sanayi, Ticaret, Enerji , Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

3. - Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım ve 22 Milletvekilinin; 5.7.1977 Tarih ve 2090 Sayılı Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/360) (Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

4. - Konya Milletvekili Atilla Kart ve 23 Milletvekilinin; 877 Sayılı Teşkilatı Mülkiye Kanununun 2. Maddesiyle Bağlı 4 Nolu Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/361) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

5. - Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 46 Milletvekilinin; 222 Sayılı İlköğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/362) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Plan ve Bütçe ve  İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

Sözlü Soru Önergeleri

1. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Erzurum İlindeki hava kirliliğinin nedenlerine ve alınacak önlemlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1376) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

2. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Erzurum İlinde hava kirliliği sonucu artan hastalıklara ve tedaviye ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1377) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

3. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, soru önergesi nedeniyle, Başbakan tarafından hakkında tazminat davası açılan milletvekili sayısına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1378) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

4. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Karabük-Yenice Devlet Hastanesinin sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1379) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

5. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, TRT'nin, Aziz Nesin'in öykülerinden oluşan dizi çekimini durdurduğu iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir Atalay) sözlü soru önergesi (6/1380) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

6. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret Baloğlu'nun, Antalya-Finike Devlet Hastanesinin check-up ünitesinin kapatıldığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1381) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

7. - Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, THY tarafından, VIP uçağı alınacağı iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1382) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Fener Rum Patrikhanesinin bazı görüşlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4534) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

2. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, siyasî ve malî af içerikli kanunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4535) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

3. - Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, 5084 sayılı Kanun kapsamında yatırım yapılan illere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4536) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

4. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, çevre mühendisliği bölümü mezunlarının istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4537) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

5. - İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, VIP uçak alım ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4538) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

6. - İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Kıbrıs ile ilgili basında yer alan bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4539) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

7. - İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Star Gazetesinde işten çıkarılan gazetecilere ve yargı kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4540) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

8. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, şehit ailelerinin maaşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4541) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

9. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'nin AB üyeliği ve serbest dolaşıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4542) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

10. - Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'da yapılacak yeni adliye inşaatı için belirlenen arsaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4543) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

11. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın ceza ve infaz koruma memurlarının maaş ve tazminat durumlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4544) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

12. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Bor-Kemerhisar Kasabasına çevre yolu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4545) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

13. - Adıyaman Milletvekili Mahmut GÖKSU'nun, İller Bankasından Adıyaman'daki belediyelere aktarılan paraya ve belediyelerin borçlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4546) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

14. - Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan-Çıldır-Kurtkale yolunun ne zaman yapılacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4547) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

15. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, karayollarındaki paralı geçiş noktalarına ve bazı iddialara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4548) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

16. - Kırıkkale Milletvekili Halil TİRYAKİ'nin, Star Medya Grubu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin görevden alınmasına ve yeni üyelerin aylık ücretlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4549) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2004)

17. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, soru önergelerinin cevaplarının tetkik edilmediği iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4550) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2004)

18. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Star Yayın Grubu yönetimindeki değişikliklere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4551) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2004)

19. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan Grubunun sakladıkları iddia edilen doküman bilgi ve belgelere ve borçlarının TMSF tarafından takibine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4552) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2004)

20. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Nesin Vakfı ile TRT arasındaki film çekimi anlaşmasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4553) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

21. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT Alım ve İkmal Dairesi Başkanlığına atanan görevli hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4554) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

22. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, bir TRT Genel Müdür Müşaviri hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4555) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2004)

23. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ'a ve elektrik enerjisi üretimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4556) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2004)

24. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattıyla ilgili bir iddiaya ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4557) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2004)

25.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, gasp ve kapkaç suçlarındaki artışa ve nedenlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4558) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

26. - Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Ankara Kızılay Meydanında düzenlenen bir gösteriye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4559) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

27. - Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Kızılay Meydanında gerçekleştirilen bir gösteriye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4560) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

28. - İzmir Milletvekili Bülent BARATALI' nın, vatandaşlık için müracaat eden göçmenlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4561) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

29. - İstanbul Milletvekili Mehmet SEVİGEN'in, Dolmabahçe G-MALL alışveriş merkezindeki sinemada çıkan yangına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4562) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

30. - Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Adana-Pozantı-Elmalı Kayak Merkezi inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4563) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

31. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yönetici atamalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4564) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

32. - İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, sanatçı alım sınavlarının iptaline ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4565) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

33. - Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Kamu İhale Kurulunca iptal edilen Sayıştay eski binalarının onarım ihalesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4566) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

34. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Turizm Anonim Şirketine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4567) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2004)

35. - Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, emekli ikramiyelerinin hisse senediyle ödeneceği iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4568) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

36. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, vergi gelirlerinin azalmasındaki temel nedenlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4569) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.2004)

37. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Meslekî Eğitim Fakültesi hazır giyim ve giyim öğretmenliği mezunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4570) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

38. - Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, 2003-2004 yılı kurumlar arası öğretmen atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4571) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

39. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde elma üreticisinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4572) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

40. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde İlindeki lahana üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4573) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

41. - Adıyaman Milletvekili Mahmut GÖKSU'nun, Recep Grup Suyu Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4574) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

42. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, narenciye ihracatının teşvik edilip edilmeyeceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4575) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

43. - Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, devlet hastaneleri ve sağlık ocaklarında yaşanan aşı sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4576) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

44. - Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, adlî tıp uzmanlığı süresinin kısaltılacağına yönelik iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4577) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.12.2004)

45. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Bodrum-Gümbet'teki telefon numaralarının değiştirilmesi sırasında meydana gelecek sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4578) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

46. - Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, sosyal güvenlik kurumlarının açık verdiği iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4579) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.12.2004)

47. - İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, generallerin makam tazminatı ödeneği kapsamına alınmama nedenlerine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4580) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2004)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. - Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR ve 24 Milletvekilinin, Çukobirlik'in sorunlarının araştırılarak sorumluların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

2. - Muğla Milletvekili Ali ARSLAN ve 26 Milletvekilinin, Muğla'da SİT alanı, Tabiat ve Kültür Varlıkları ile Özel Çevre Koruma Bölgesindeki vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2004)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

5 Ocak 2005 Çarşamba

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ(Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşimini açıyorum

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Kütahya İli hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'e aittir.

Buyurun Sayın Güven. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. - Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kütahya İlinin tarihî, kültürel ve yeraltı zenginlikleri ile ilin sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilkler şehri Kütahya ile tanış olalım, biliş olalım konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, enflasyonun otuzbeş yıl sonra tek haneli rakamlarla ifade edilmesi mutluluğuyla, bol sıfır yükünden kurtulmuş itibarlı Yeni Türk Lirası ve yeni yılınızı kutlayarak hepinizi en derin duygularla selamlar, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu ülkenin toprakları mübarek; bu ülkenin insanları kutlu insanlar. Türkiyemiz güzel; Türkiyemizin tüm kentleri ve yaşayanları güzel. İşte, bu güzel kentlerimizden biri de Kütahya; ona ilkler şehri Kütahya diyebileceğimiz gibi kuruluş ve kurtuluş kenti Kütahya da diyebiliriz

Kütahya, coğrafî yapısı, tarihî geçmişi, çelebi ruhlu insanları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle, sanatıyla, kültür varlıklarıyla, dopdolu bir ilimiz.

 Kütahya, her şeyden önce bir kuruluş kentidir. Kütahya, Osmanlı Devletinin kuruluşuna, Hayme Ananın oğlu Ertuğrul Gaziye öğüdünde:

"Oğul!.. Anayurttan ayrılalı yıllar geçti

Deli rüzgârlar önünde oradan oraya savrulduk

Beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar...

Artık son durağımız, son konağımız olsun" dediği Domaniç yaylalarıyla ev sahipliği yaptığı gibi; Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Bey'e salıncak olmuş Mızık Çamı da, Domaniç'te anıt kimliğiyle hep bize konuşup durmaktadır.

Ertuğrul Gazinin annesi Devlet Anamız Hayme Hatun da, Domaniç'te ebedî uykusuna çekilmiş, hâlâ esen rüzgârların şarkısını, asude bir şekilde dinlemektedir. Bunun için Kütahya'ya "kuruluş kenti" diyoruz.

Dünyada ilk borsa Kütahya'nın Çavdarhisar İlçesinde bulunan Aizona Antik Kenti'nde kurulduğu gibi, yine dünyada ilk toplusözleşme "Fincancılar Esnafı Anlaşması" adı altında, Fransa İhtilalinden çeyrek asır önce, 1766 yılında Kütahya'da imzalanmıştır.

Bu özellikleriyle Kütahya, ilklerin de kentidir. Ayrıca, masallar kralı Ezop, ünlü seyyah Evliya Çelebi ve hepimizin lise çağlarından "Harname"siyle tanıdığımız divan şiirinin önde gelen şairlerinden Şeyhî de Kütahyalıdır.

Kütahya'da Germiyanoğlu Sokakta zamana karşı dimdik ayakta duran tarihî konaklar, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın etkin ilgi ve alakasını gözlemektedir. Kütahyamız, âdeta, sıcak su deryası olup, 36 sıcak su kaynağı ve 6 termal turizm tesisiyle yatırımcıları beklerken; hava kirliliğinde Türkiye birinciliğimiz Çevre ve Orman Bakanlığı kayıtlarında olup, acilen tedbir alınmasını istemektedir.

Kütahyamız, sanayiin tuzu bor madeni zenginidir de. Dünyada bulunan bor madeninin yüzde 70'i Türkiye'de; bunun da yüzde 70'i Kütahya'nın Emet İlçesindedir. Emet'teki Etibor tesisleri hükümetimizin ilgisini görmenin sevincini yaşarken, Kütahya'nın teşvik kapsamına alındığını, dün, bizzat Sayın Başbakanımızdan duymamız da, bize apayrı bir sevinç yaşatmıştır. Kendilerine, Kütahyalı hemşerilerimiz, milletvekili arkadaşlarım ve şahsım adına teşekkür ediyor, saygılarımı arz ediyorum.

Bu muştu yüklü gelişmeyle birlikte, Kütahya'nın 20 000 işsizinin probleminin çözümüne giden ufkun açıldığını ve bu sayede bor endüstrisinin de hızla gelişme göstereceğini umut ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kütahyamız, kuruluş kenti olduğu gibi, aynı zamanda kurtuluş kentidir de.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güven, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Osmanlı İmparatorluğunun yok edilme noktasında tarihe diklendiği ve İstiklal Savaşının kazanıldığı, cumhuriyetimizin temelinin atıldığı yerler, Dumlupınar ve Çalköy, Kütahya'dadır. 137 000 şehidin yattığı Dumlupınar Şehitliği ve Dumlupınar Millî Parkı, en az Çanakkale Millî Parkı ve Şehitliği kadar ilgiyi hak ettiğini düşünüyor.

Değerli arkadaşlarım, tarih, kültür ve sanat zengini Kütahya, yol fakiri değil, yol fukarasıdır. Yurdumuzun batısında illerarası yol bağlantısı olmayan iki il, Kütahya ve Balıkesir'dir. Kütahya-Balıkesir, Kütahya-Eskişehir, Kütahya-Emet-Simav-Gediz ve Dumlupınar-Altıntaş arasında yoların kısa zamanda tamamlanmasını temenni ediyoruz inşallah.

AHMET YENİ (Samsun) - Hepsini yaptıracağız Sayın Vekilim.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Kütahyamızda 35 okulda ikili öğretim yapılmakta olup, bu problemin çözümüyle birlikte, ilimize, konumu itibariyle, bir sosyalbilimler lisesinin yakıştığını düşünüyoruz.

Sağlık personeli yönünden büyük eksikliğimiz var, bunun tamamlanmasını arzu ediyoruz.

Kütahya Adliye Binası, adaletin önemine ve mehabetine yakışır donanımda olup, yeni kurulacak istinaf mahkemelerinden birinin İlimizde kurulmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Kütahya'nın tahıl ambarı Aslanapa ve Altıntaş, Ege'nin en büyük barajı Beşkarış Barajının acilen tamamlanmasını isterken, diğer ilçelerimiz arasındaki, Kütahya ile merkez yolların da acilen yapılmasını istiyoruz.

Tarih, kültür ve sanat şehri Kütahya "ateşte açan çiçekler" dediğimiz çinileriyle bir dünya çini kenti ve çininin de başkentidir. Elemeği, göznuru, sabrın, tahammülün, sevdanın bir ürünü olan çini, ipil ipil aydınlık, geçmişten günümüze bir haber...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son cümlelerim.

BAŞKAN - Sayın Güven, Genel Kurul, bugün, gecenin geç saatlerine kadar çalışacaktır; lütfen, teşekkür ederseniz, memnun olurum.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Arkadaşların tahammül gücünü... Bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güven.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kütahya'yı çok güzel anlattı; devam etsin Sayın Başkan.

ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ederim. Misafirimiz olursanız seviniriz.

... emeğin tarihe tanıklığı, hamlığın, yanmışlığın, pişmişliğin olgunluğu, toprak ile elin kaynaşması, toprak ile gönlün oynaşması, halleşmesi, dilleşmesi ve hayatın güzelleşmesidir.

Kurulacak bir çini kültür merkezi bu sanatın aydınlık geleceği olacaktır diyor, siz Yüce Meclisin temsilcilerine ve Yüce Türk Milletine saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güven.

Gündemdışı ikinci söz, 5 Ocak 1915'te Sarıkamış Allahüekber Dağlarında 90 000 askerimizin donarak şehit olmasının 90 ıncı yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Kars Milletvekili Selami Yiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit. (CHP sıralarından alkışlar)

2. - Kars Milletvekili Selami Yiğit'in, 90 000 askerimizin donarak şehit olmasıyla sonuçlanan Sarıkamış Harekâtının 90 ıncı yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

SELAMİ YİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Aralık 1914'te başlayan, 3 Ocak 1915'e kadar devam eden ve 90 000 askerimizin şehit olmasıyla sonuçlanan Sarıkamış Harekâtının 90 ıncı yıldönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum; bu vesileyle, bizleri televizyonları başında izleyen çok değerli Karslı ve Sarıkamışlı hemşerilerimi de saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sarıkamış Harekâtı başlamadan önce Osmanlı Devletindeki genel duruma bir göz atacak olursak, genç subaylardan oluşan İttihat ve Terakkinin etkisiyle, Temmuz 1908'de meşrutiyet ilan edilmiştir. Ertesi yıl, Padişah Abdulhamit tahttan indirilerek, yerine Mehmet Reşat atanmıştır. Böylece, Osmanlı yönetimi İttihatçıların eline geçmiştir.

Mehmet Reşat'ın padişah olmasıyla birlikte, Trablusgarp ve arkasından 1912 yılının sonbaharında cereyan eden Balkan Savaşı, ağır bir yenilgiyle sonuçlanmıştır. Balkanlardaki bozgunun ardından, Başkomutan Vekili Enver Paşa, Osmanlının kurtuluşunu, yeni topraklar elde edilmesi gerekçesine bağlamıştır. Enver Paşa, Osmanlının Almanlarla birlikte savaşa girmesi gerektiğini düşünüyordu ve Birinci Dünya Savaşının Almanlar tarafından kazanılacağına inanıyordu.

Padişah Mehmet Reşat, tüm Müslümanların, Rus, Fransız ve İngilizlere karşı savaşması gerektiğini düşünerek "cihat" ilan etmişti.

Bilindiği üzere, Yavuz ve Midilli Gemilerinin Rus limanlarını ve donanmasını bombalamasıyla birlikte, Osmanlı Devleti, 1 Kasım 1914'ten itibaren İttifak Devletleri saflarında Birinci Dünya Savaşına katılmıştır. Böylece, savaş, Polonya'dan Süveyş Kanalına, Çanakkale'den Kafkaslara ve Sarıkamış'a kadar uzanan bir coğrafyada cereyan etmiştir.

Değerli milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşının ana cephesi, aslında, Fransa'nın Verdun bölgesidir. Burada, Almanya, Fransız ve İngiliz kuvvetleriyle çetin çatışmalara girmiş ve taraflar birbirlerini yenemez duruma düşmüşlerdir ve böylece, savaşta bir tıkanma gerçekleşmiştir. Almanya'nın amacı, bu tıkanıklığı aşmak için, Osmanlı topraklarında yeni cepheler açarak, İngiliz ve Rus kuvvetlerini bölmektir.

Enver Paşa, saraya damat olmasının ardından, alay, tümen, kolordu ve ordu komutanları olmadan, Almanların da desteğiyle Başkomutan Vekilliğine atanmıştır. O dönemde, Almanlar, Osmanlı ordusunu kontrol eder hale gelmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte, 60 000 kişiden oluşan ve Kafkasya'da bulunan Rus kuvvetleri Erzurum üzerine harekete geçmişlerdir. Bu süreç içerisinde orduya yeni katılan askerlerle birlikte Osmanlı ordusu 120 000 kişiyi bulmuş ve Ruslarla ilk sıcak temas 22 Kasım 1914'te Köprüköy ve Azap muharebelerinde gerçekleşmiştir. Osmanlı Ordusu, buradan, Sarıkamış ve Selim önlerine kadar gelmiştir ve burada her iki taraf da çok ciddî kayıplar vermiştir.

Durumun ciddiyetini kavrayan Rus Başkomutan II. Nikola, İngilizlerden ve Fransızlardan yardım istemek amacıyla Gürcistan'a gitmiş ve onlara Anadolu'da yeni bir cephenin açılması gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine, İngilizler ve Fransızlar Çanakkale cephesini açmışlardır.

3 üncü Ordu Komutanı, yani, bölgedeki 120 000 kişilik Osmanlı ordusunun komutanı Hasan İzzet Paşa -ki, aslında, Hasan İzzet Paşa, Enver Paşanın Harp Akademisinden hocasıdır- Enver Paşanın kış şartlarında Ruslara karşı bir taarruz düşüncesine karşı çıkarak, bu karda kışta teçhizatsız birlikleri savaşa sürmenin cinayet olacağını söylemiştir. Bunun üzerine Enver Paşa, Hasan İzzet Paşaya kızarak, eski hocasını görevden almış, 3 üncü Ordunun başına kendisi geçmiştir.

Değerli milletvekilleri, 3 üncü Ordu, 3 kolordudan oluşmakta idi, bunlar, 9, 10 ve 11 inci kolordular idi. Enver Paşanın sevk ve idare ettiği harekât kısaca şöyle gelişti:

22 ve 23 Aralık 1914'te, 11 inci Kolordu, Ruslarla cephe savaşına devam edecekti, 9 uncu ve 10 uncu Kolordu ise, Çatak, Oltu, Narman hattına ulaşacaktı. 24 Aralık 1914'te, 9 uncu Kolordu Sarıkamış'ın Bardız Köyüne vardı. Albay Hafız Hakkı Paşa komutasındaki 10 uncu Kolordunun büyük bir kısmı, taktik hatası sonucu, Kosor istikametinden kuzeye doğru, Ardahan'a kadar uzanan büyük bir kuşatmaya girişti. Bu harekâtta, yetersiz kış teçhizatı ve yetersiz lojistik destek ile dondurucu soğuk, büyük bir faciaya neden olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yiğit, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

SELAMİ YİĞİT (Devamla) - 10 uncu Kolorduya bağlı askerler, Kosor'dan Selim'in Beyköy noktasına inebilmek için, 3 000 metre yüksekliğindeki Allahüekber Dağlarını aşarken, müthiş bir tipiye yakalanmışlar ve bir gecede binlerce askerimiz, tek bir kurşun atmadan şehit olmuştur.

10 uncu Kolordudan geriye kalan, sadece 1 500 - 2 000 kişidir. Kalan diğer askerlerle birlikte, 3 Ocak 1915'e kadar taarruzlar devam etmiş, Enver Paşa 4 Ocak 1915'te ordunun geri çekilmesini emretmiştir.

Değerli milletvekilleri, gerek dondurucu soğuk gerekse muharebeler gerekse bulaşıcı hastalıklar sonucu, tüm kolordu birliklerine ait 90 000 askerimiz şehit olmuştur. Sarıkamış faciası Enver Paşa tarafından uzun süre sansür edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşında 25 000 000 insan karşı karşıya gelmiştir ve savaşmıştır; bu savaşta 9 000 000 insan hayatını kaybetmiştir. Bu 9 000 000 insan içerisinde, 1 000 000'u Osmanlı askeridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Aralık 2004 Pazar günü, 90 000 şehidimizin ölümünün 90 ıncı yıldönümünde, Genelkurmay Başkanlığımızın himayelerinde, aziz şehitlerimizi anmak amacıyla, Sarıkamış'ta binlerce kişinin katıldığı bir anma töreni yapılmıştır. Törenlere, Cumhuriyet Halk Partisinden, Edirne Milletvekilimiz Rasim Çakır, Tokat Milletvekilimiz Feramus Şahin, Ağrı Milletvekilimiz Naci Aslan ve Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt katılmışlardır.

Törenlere geçen yıl olduğu gibi bu yıl da destek veren başta Kars-Ardahan-Iğdır Vakfı değerli Başkanı ve yöneticilerine, Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Sayın Prof. Dr. Bingür Sönmez'e, AKUT Başkanı Sayın Nasuh Mahruki'ye, Erzurum Kalkınma Vakfı Başkanı Necati Bölükbaşı'na, törene katılan değerli basın mensuplarına ve köşe yazarlarına; yine, törene katılmak için yurdun dört bir yanından gelen aziz şehitlerimizin yakınlarına ve ziyaretçileri kucaklayan konuksever hemşerilerim Sarıkamışlılara teşekkür ederken, aziz şehitlerimizi bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

Gündemdışı üçüncü söz, Osmaniye İlinin düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'a aittir.

Buyurun Sayın Kastal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3. - Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın, Osmaniye İlinin düşman işgalinden kurtarılışının 80 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye)- Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, dünya karalar ve denizler topluluğunun ortasında, dalgalanan bir bayrak gibi yer almaktadır. Yurdumuz, ılıman iklimi, zengin kaynakları ve verimli topraklarıyla, tarih boyunca insanların yoğun olarak yaşayışlarına ve önemli devletlerin kuruluşlarına sahne olmuştur.

Çukurova, Türkiye'nin cenneti, kalbi gibidir. Osmaniye, sekiz yıl önce 80 inci il olarak ilan edilmiş, Akdeniz Bölgesinin ve Çukurova'nın doğusunda, yıldızı hızla yükselen, 200 000 nüfuslu, büyük oranda tarım, ticaret faaliyeti olan, tarih dolu, teşvik kapsamında sanayie yönelmiş, önemli yolların kavşağındaki bir şehrimizdir.

Osmaniye İlinde, Çukurova ve Sütçü İmam Üniversitelerine bağlı 4 adet yüksekokul bulunmakta ve bu okullarda 2 500 öğrenci eğitim ve öğretim görmektedir. Hükümetimizin desteğiyle ilimize bir üniversite kazandırma arzumuz devam etmektedir.

Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar; Osmaniye, Birinci Dünya Savaşından sonra Fransızların işgaline uğramıştır; 25 Aralık 1918. Rahime Hatun başta olmak üzere birçok şehit veren Osmaniyeliler, yedibuçuk ay kadar bir mücadeleden sonra 7 Ocak 1922 günü işgal kuvvetlerini Osmaniye'den ve Çukurova'dan atmışlardır. Yeni yılın başında, Çukurova'nın kurtuluşunun 80 inci yıldönümü coşkusu yaşanacaktır.

Sancakların vilayete dönüştürülmesi nedeniyle, 1923'te Cebelibereket vilayetinin merkezi durumuna gelmiştir; 1 Haziran 1933'te yeniden ilçeye dönüştürülerek Adana'ya bağlanmıştır. 1996 yılında yeniden il statüsüne kavuşan Osmaniye'nin, 6 ilçesi, 9 beldesi ve 161 köyü bulunmaktadır.

Buğday, yerfıstığı, mısır, pamuk gibi önemli tarım ürünlerinin üretim merkezidir. Sebzecilik ve meyvecilik yapılmaktadır; narenciye ve karpuz önemlidir. Kadirli İlçemiz, kırmızıturpuyla Türkiye piyasasına hâkimdir.

Ayrıca, 8-9 Ocakta yapılacak Kadirli 4 üncü Turp Festivalinde, sizleri ilçemde ağırlamaktan onur duyacağımı belirterek, herkesi, kadir kıymet bilen insanların diyarı Kadirli İlçemize davet ediyorum.

Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar; Osmaniye, aynı zamanda yerfıstığının da üretim merkezidir. Türkiye'de üretilen yerfıstığının yüzde 56'sı Osmaniye'den karşılanmaktadır; burada üretilip, burada işlenmektedir.

Osmaniye İlimiz, komşusu olduğu Adana, Hatay, Kahramanmaraş ve Gaziantep illeri gibi, yakın bir gelecekte sanayii, tarımı, turizmi daha da geliştirilerek, çevresindeki gelişmiş illerin seviyesine çıkarılacaktır.

Gerek Osmaniye ve gerekse Kadirli İlçemizdeki organize sanayi bölgelerinde yatırımcılara bedelsiz arsa verilmektedir. Özellikle, tekstil, metal, tarım, gıda ve konfeksiyon alanlarında yatırım yapmak isteyenler için ihtiyaç duyulacak her türlü altyapı mevcuttur.

Osmaniye, yatırımcı için çok cazip bir noktada bulunmaktadır. Bölgedeki havaalanına uzaklığı bir saat, İskenderun Limanına uzaklığı kırk dakikadır. Demiryolu, içerisinden geçmektedir, otoban, içerisinden geçmektedir, aynı zamanda, duble yol, yine içerisinden geçmektedir. Yatırımcı için çok cazip bir yöredir.

1980-2000 yılları arasında büyük göç almış olup, Osmaniye'de bu dönemde kamu hizmetleri altyapısı, âdeta, bu göç karşısında yetersiz kalmış, işsizlik had safhaya ulaşmıştır. Biz, bölge milletvekilleri ve Sayın Valimiz olmak üzere, bütün yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları kenetlenmiş, yatırımcıların önündeki bütün engelleri kaldırmak üzere her türlü desteği vereceğimizi bilmelerini istiyoruz ve tüm yatırımcılarımızı bu güzel kentimize davet ediyoruz. İlimizde yatırımların hızlanmasıyla birlikte, Türkiye'nin ve ilimizin en büyük problemi olan işsizlik konusunda rahatlamış olacağız.

Cumhuriyetimizin 81 inci yılında, Osmaniye İlimiz de, Ulu Önder Atatürk'ün işaret ettiği çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkma yolunda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yeni bir vilayeti olarak büyük hamleler yapacaktır. Yurdumuzun kalkınması ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilelebet yaşatılması için canlarını veren şehitlerimizi ve merhumları rahmetle, hayatta olanları şükranla anıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kastal.

B) Çeşİtlİ İşler

1. - Hint Okyanusundaki deprem sonucunda Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerinde meydana gelen tsunami felaketinde hayatlarını kaybedenlerin anısına saygı duruşu

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı, İçtüzüğün 53 üncü maddesine göre, Güney ve Güneydoğu Asya ile Hint Okyanusunda meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde hayatlarını kaybedenler için Genel Kurulda saygı duruşunda bulunulmasına karar vermiştir. Yüce Meclisi 1 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.

(Saygı duruşunda bulunuldu)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

2 adet Meclis araştırması önergesi vardır.

Kâtip Üyenin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeleri okutuyorum:

C) Gensoru, Genel Görüşme, Meclİs SoruşturmasI ve Meclİs AraştIrmasI Önergelerİ

1. - Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur ve 24 milletvekilinin, Çukobirlik'in sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

65 000'e yakın ortağı ile, Balkanlar ve Ortadoğu'nun en büyük entegre tesislerinden olan Çukobirlik, bölge insanına, sanayiine ve ekonomisine katkılarıyla Türkiye Cumhuriyetine önemli hizmetlerde bulunmuş bir kuruluştur. Uzun yıllar boyunca da bu yönüyle öne çıkmıştır.

Sosyal boyutu, sağladığı istihdam ve olanaklar da gözönünde bulundurulduğunda, Çukobirlik'in Adana yöresi insanı ile pamuk, yerfıstığı ve yağlı tohum üreticileri için taşıdığı önem açıktır.

Ancak, özellikle 80'li yılları takiben, birliğin içine girdiği süreç, Çukobirlik'i fazlasıyla yıpratmış, bir tartışma mevzuu haline getirerek gündeme taşımıştır.

Bugün, kapatılması tartışılan kooperatifin sağladığı istihdam olanakları düşünüldüğünde, böyle bir sürecin pek çok işçi ailesinin sancılı bir şekilde ortada, himayesi altına aldığı binlerce üreticiyi ise kimsesiz ve korumasız bırakacağı bilinmektedir.

Çukobirlik'in yerini dolduracak ve yokluğunun yol açacağı eksiklikleri kapatacak bir alternatifin de var olmadığı gerçeği gözönünde bulundurulduğunda, kapatılmasının ne çapta sorunlar ve zorluklar yaratacağı şimdiden öngörülebilmektedir.

Tüm bu unsurlar gözönünde bulundurulduğunda, Çukobirlik'i bugüne taşıyan sorunların derinlemesine bir irdelemesinin yapılması ve olası çözüm yollarının aranması, önemli ve aydınlatıcı olacaktır.

Çukobirlik'in bugün içinde bulunulan noktaya nasıl geldiğinin araştırılması, sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapılması ve konunun sosyal boyutunun da gözönünde bulundurularak, çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve  teklif  ederim.

  1. Nevin Gaye Erbatur (Adana)

  2. Ufuk Özkan (Manisa)

  3. Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)

  4. Gürol Ergin (Muğla)

  5. Kemal Sağ (Adana)

  6. Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)

  7. Nurettin Sözen (Sivas)

  8. Kemal Demirel (Bursa)

  9. İzzet Çetin (Kocaeli)

10. Ali Arslan (Muğla)

11. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

12. Ramazan Kerim Özkan (Burdur)

13. Ali Cumhur Yaka (Muğla)

14. Mehmet Ziya Yergök (Adana)

15. Abdulaziz Yazar (Hatay)

16. Vahit Çekmez (Mersin)

17. İlyas Sezai Önder (Samsun)

18. Mustafa Özyurt (Bursa)

19. Muharrem Kılıç (Malatya)

20. Sedat Pekel (Balıkesir)

21. Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)

22. Rasim Çakır (Edirne)

23. Orhan Eraslan (Niğde)

24. Nadir Saraç (Zonguldak)

25. Enis Tütüncü (Tekirdağ)

Gerekçe:

Balkanlar ve Ordadoğu'nun en büyük entegre tesislerinden Çukobirlik 65 000'e yakın ortağıyla, bugüne değin ulusal ekonominin önemli bir dişlisi olmuştur.

Türkiye'nin en büyük üretici kooperatifi olan Çukobirlik, sadece, çalıştırdığı binlerce işçiye istihdam ve iş sağlamakla ve üreticinin hakkını korumakla kalmamış, aynı zamanda bölgenin sosyoekonomik yapısına da büyük katkılarda bulunmuştur.

Çukobirlik, ilk kurulduğu yıllarda, üreticiyi, iç ve dışpiyasa verilerini gözönünde bulundurmaksızın kütlü fiyatlarını kendi istekleri ve çıkarları doğrultusunda belirleyen tüccarların sömürüsünden kurtarmış, bununla da yetinmeyerek, söz konusu zihniyeti yıkmıştır. Kuruluşunu takiben, geçen kısa süre zarfında ortağına prim verir hale gelen kurum, kütlü fiyatlarında baremi piyasa fiyatlarının altına düşürmemiş ve özellikle cumhuriyetçi hükümetler döneminde, çiftçinin önemli destekçisi olmuştur.

Ancak, 1980'de, o güne değin kısmen merkezî yönetim vesayeti altında bulunan Çukobirlik, tamamıyla vesayet altına girmiştir. Bunu takiben kooperatifçilik zayıflamış, uygulanan ekonomik politikalar ve destekleme fiyatları Çukobirlik'in yeterli kütlü almasını engellemiştir. Ayrıca, söz konusu dönemde, birlik çalışanlarının maaşlarında, ücret ve sosyal haklarında hissedilir gerilemeler yaşanmıştır.

Tüm bu gelişmelere ek olarak, art arda çeşitli hükümetlerin kuruluşu Çukobirlikte ciddî kadrolaşma hareketlerinin önünü açmış, genel müdür atamaları da bu doğrultuda gerçekleşmiştir. Genel müdür atamalarında esas alınan kriterlerin konu hakkındaki bilgi ve deneyim değil de siyasî ilişki ve çıkarlar olması, kuruma satış politikalarında yapılan ciddî yanlışlıklar, yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları şeklinde geri yansımıştır. Bu dönemde Çukobirlik büyük zararlara uğratılmış, biriken telef stokları yok pahasına elden çıkarılmıştır.

Çukobirlik, kadrolaşma, aşırı istihdam, sürekli yenilenen genel müdür ve yönetici kadroları sorunları içerisinde, borç batağına saplanmıştır. Son dönemde, hükümetten de yeterli desteği göremeyen Çukobirlik tasarruf yoluna gitmiş, bu da yeterli olmayınca işçi çıkarma ve ihale yoluyla satış yöntemlerine başvurmuştur.

Yok olma yolunda hızlı adımlarla ilerleyen Çukobirlik'in kapatılması binlerce işçiye istihdam yolunun kapanması, binlerce ailenin aç kalması, binlerce üreticinin tefeci ve tüccar eline düşüp sahipsiz kalması anlamına gelecektir. Haklı rekabet ortamı büyük darbe yiyecek, ulusal ekonominin önemli bir dişlisi kırılacaktır.

Bu noktada, sorulması gereken esas soru, ISO-9002 belgesi ile üretim kalitesi bir defa daha tasdiklenen Çukobirlik'in yaşadığı sorunların, kurumun özünden, yaptığı işlerden, üretimden mi, yoksa şimdiye kadar gelip geçen iktidarların sömürüsünden, fesat karıştırılan ihaleler, usulsüz alım ve satımlardan mı kaynaklandığıdır.

Türkiye'nin en büyük üretici kooperatifi olan Çukobirlik'in önemini değerlendirirken, olayın sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal boyutu da düşünülmeli ve bu doğrultuda, yeniden, söz konusu meseleyle ilgili politika üretilmelidir.

Çukobirlik'in bölge işçisi ve üreticisi için taşıdığı önem gözönünde bulundurularak, tesisi bugün bulunduğumuz noktaya getiren süreç, sebepler, sorunlar, derinlemesine araştırılmalıdır. Konunun taşıdığı sosyoekonomik önem düşünüldüğünde, en kısa zamanda verimli sonuçlar doğuracak çözümler bulunması, bölge işçi ve üreticisini rahatlatacak politikalar geliştirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2. - Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 26 milletvekilinin, Muğla'da SİT alanı, tabiat ve kültür varlıkları ile özel çevre koruma bölgesindeki vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Muğla, mavi ve yeşilin yanı sıra, kültür ve tabiat varlıkları bakımından da oldukça zengin bir ilimizdir. Tarih öncesi ve tarihî devirlere ait bilim, kültür, din, güzel sanatlarla ilgisi bulunan yerüstü, yeraltı ve sualtı zenginliklerinin yanında, tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin kent ve kent kalıntılarına sahip, korunması gereken illerimiz arasındadır. Bütün bu zenginlikler, atalarımızın, doğanın ve tarihin bize bıraktığı mirastır. Özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gereken taşınır ve taşınmaz bu varlıklar, daha çok, Fethiye, Dalyan, Gökova, Datça, Marmaris, Bodrum ve Köyceğiz yerleşimlerinde yoğunluk göstermektedir. Muğla'nın yüzde 17'si SİT alanıdır. Türkiye'deki 14 özel çevre koruma bölgesinin 5'i Muğla'dadır.

SİT, Özel Çevre Koruma Kurulu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü alanları içerisinde yaşayan vatandaşlarımız, yaklaşık onbeş yıldır inşaat yasağının sıkıntısını yaşamaktadır. İmar yasaklı yerleşim alanları içinde yaşayanlar, kullandıkları arazileri içinde bir tek çivi çakamamaktadır.

41 köy ve 16 belediye sınırları içerisinde 200 000 dolayındaki insan, adı geçen kurumların yasak ve sınırlayıcı kuralları içerisinde yaşamaktadır.

12 köyün imar planı yapılmış, ama, uygulanmamaktadır.

Koruma Kurulunca korumaya alınan tarihî değeri olan yapıların sahipleri, maddî imkânlar olmadığı için, restore edemiyorlar ve sözde korunan tarihî yapılar göz göre göre yok olmaktadır. Bu konuda vatandaşlara Kültür ve Turizm Bakanlığınca da destek olunmalıdır.

Koruma kurulunun sınırları içinde kalan yerleşim alanlarındaki köylümüz, evinin önündeki bahçeye bir kiler bile yapamıyor. Küçük bir inşaat için aşılması güç bir mevzuat ve bürokrasiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Başka bir ilçemizde bir köylümüz, evlenecek çocuğu için ev yapmayı bırakın, kullandığı evine bir oda bile ekleyememektedir.

Bazı yerleşim alanlarının, Kıyı Kanunu nedeniyle yerleşiminin genişlemesi ve korunması bir yana, yerleşim alanının tümden kaldırılması gerekiyor.

Yüzbinlerce yurttaşımız, SİT, Özel Çevre Koruma Kurulu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü arasındaki koordinasyon güçlüğü nedeniyle sorunlarına muhatap bulabilirken çözüm bulamamaktadır.

1/1 000 ve 1/5 000 imar planının tamamlanmamış olması,

Ortalama parsel büyüklüklerinin yasal mevzuat için yeterli olmaması,

Özel Çevre Koruma Bölgelerinin içinde kalan yerleşimlerde çevre düzeni planının yapılmamış olması ve çevre düzeni planı yapılan yerlerde uygulamanın yapılamaması,

Korumadan önce, sorunu olan yerlerdeki plansız yerleşim,

Karar verici kurum, kuruluş ve kurulların karar verme sürelerinin uzaması,

Anıtlar Kurulu planının bitirilememesi,

Olabilecek çözümlerden tip projelerin hazırlanmaması,

Bağ-bahçe düzeni planının yapılmamış olması,

SİT alanlarındaki kesin yapı yasağı olan yerlerin zilliyetlikle iktisap sorununun hâlâ çözülememesi,

Peyzaj Mimarları Odasının açtığı davayla ilgili Yargıtay kararı uyarınca SİT alanlarında tarım yapmanın kesinlikle yasak olması gibi nedenlerle yöre insanı ciddî sıkıntı yaşamaktadır.

Muğla İlimizde SİT, özel çevre koruma bölgesinde, tabiat ve kültür varlıklarının bulunduğu yerleşim alanlarında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılıp bir an önce çözüm bulunması için Anayasanın 98 inci  ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1. Ali Arslan (Muğla)

  2. Fahrettin Üstün (Muğla)

  3. Ali Cumhur Yaka (Muğla)

  4. Ufuk Özkan (Manisa)

  5. Gürol Ergin (Muğla)

  6. Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)

  7. Kemal Sağ (Adana)

  8. Birgen Keleş (İstanbul)

  9. Enis Tütüncü (Tekirdağ)

10. Nurettin Sözen (Sivas)

11. Kemal Demirel (Bursa)

12. İzzet Çetin (Kocaeli)

13. Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)

14. Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)

15. Ramazan Kerim Özkan (Burdur)

16. Mehmet Ziya Yergök (Adana)

17. Abdulaziz Yazar (Hatay)

18. Vahit Çekmez (Mersin)

19. İlyas Sezai Önder (Samsun)

20. Mehmet Işık (Giresun)

21. Mustafa Özyurt (Bursa)

22. Muharrem Kılıç (Malatya)

23. Sedat Pekel (Balıkesir)

24. Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)

25. Rasim Çakır (Edirne)

26. Nadir Saraç (Zonguldak)

27. Orhan Eraslan (Niğde)

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutuyorum:

IV. - ÖNERİLER

A) SİyasÎ Partİ Grubu Önerİlerİ

1. - Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 5.1.2005 Çarşamba günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                     Faruk Çelik

                                               Bursa

                        AK Parti Grup Başkanvekili

Öneri:

5.1.2005 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 106 ncı sırasında yer alan 686 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 115 inci sırasında yer alan 721 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 730 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin 4 üncü sırasına alınmaları; bu birleşimde, Genel Kurulun 15.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 6.1.2005 Perşembe günkü birleşimde ise, 6 ncı sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşülmesinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Söz talebi?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Koç, lehinde mi aleyhinde mi?

HALUK KOÇ (Samsun) - Aleyhinde.

BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, Sayın Koç; buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Uzun zamandır, Danışma Kurulunda çıkan anlaşmazlıklar üzerine getirilen grup önerileri üzerinde konuşmamıştık. Bugün, İktidar Partimiz tarafından getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin çalışma takvimini ve mesaisini düzenleyen öneri aleyhinde konuşmak üzere söz aldım.

Bugün, biliyorsunuz, yoğun bir bütçe görüşme maratonu sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni yılın çalışma düzenine girdi. Şimdi, şu eksikliği sizlerle paylaşmak istiyorum: Türkiye'nin gündemini yakından ilgilendirecek olan, Türkiye'deki sosyal yapıyı derinden etkileyecek olan çok çeşitli kanun tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek. Şimdi, burada, hiçbirimizin, hele İktidar Partisinin -deyimi mazur görün- yangından mal kaçırmak gibi, aceleyle kanun görüşmek gibi ya da o günün sabahında ya da bir gün evvelinde, gece vakti, yarın bunu görüşeceğiz ya da bir Danışma Kurulu önerisiyle, bugün, hemen şunu görüşmek istiyoruz tarzında ortaya çıkmasının sıkıntıları üzerinde duracağım. Değerli grup başkanvekili arkadaşım, benden sonra söz aldığında, şunu söyleyebilir: Bu, zaten Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yer alıyordu; dolayısıyla, sizin, buna hazır olmanız gerekir; doğrudur, bununla ilgili hazırlıklarımız var. Bununla ilgili hazırlıklarımız var; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yasama görevi yapan milletvekillerinin, bir de, toplumun değişik noktalarında zaman zaman bulunma görevleri de var; yani, bu takvim, uygar bir çalışma düzeni içerisinde bize sunulursa, bu konuda hazırlığı olan arkadaşlarımızın, ilgili maddelerde, çeşitli noktadaki eleştirilerini, katkılarını, belki desteklerini, karşı çıkışlarını burada sergilemelerinin imkânı sağlanmış olabilir diye düşünüyorum. Bunu yapmazsak, efendim, biz, bunu bugün getireceğiz, hemen bugün görüşeceğiz, bunun böyle olması lazım, sizde de kim varsa, o, çıkar konuşur... Bunun, bu şekilde olmaması lazım.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şu sıkıntıyı paylaşmak istiyorum ve bunu, bütün açıkyürekliliğimle paylaşmak istiyorum; yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinde öyle bir yasama dönemi yaşıyoruz ki, hükümet tarafından ya da Sayın Başbakanın "bürokratik oligarşi" diye tarif ettiği, benim ise, biraz daha vurgulayıcı bir deyimle tarif ettiğim, kendini şu an devlet zanneden bir avuç danışmanın hazırladığı bazı yasa tasarılarının, virgülü değişmeden, noktası değişmeden, delinmeden hiçbir yeri, bu Meclisten çıkacak talimatıyla bu Meclise getirilmesi ve İktidar Partisinin birçok yetkin milletvekili arkadaşımın, hiçbir görüşünün ne komisyonda -muhalefeti bırakın, sizden bahsediyorum- ne Genel Kurulda dile getirilmemesi, bu talimat üzerine hiçbir katkı yapamayışının sıkıntısını herhalde sizler de yaşıyorsunuz.

Şimdi, böyle bir yasama cenderesine sokulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir yasama çıkmazına sokulmuş Türkiye Büyük Millet Meclisi, değişik noktalarda hukuksal aykırılıklar; yani, Anayasa Mahkemesini, neredeyse, eski Senato konumuna getiren bir yasama süreci karnesi... İki yıl içerisinde, bu ikibuçuğuncu yıldayız; bu süreç bu şekilde devam edecek olursa, açık söylüyorum, yaptığım göreve karşı benim saygı katsayımda biraz azalma oluyor; bunu, bir milletvekili sıfatı "millet vekili" sıfatı olan bir arkadaşınız olarak açıkyüreklilikle söylüyorum.

Muhalefet, eleştirisini yapacaktır, gerekirse İçtüzüğün kendisine tanıdığı imkânlar çerçevesinde engellemesini de yapacaktır; bunlar parlamenter gelenekler içerisinde açık yollardır; ama, İktidar Partisi milletvekillerinin... Bakın bu getirilen yasa tasarısı görüşülmeye başladıktan sonra hem tümünde hem değişik maddelerinde Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri hukuksal açmazları dile getirecekler, ne olur bunlara kulak asın, ne olur bunları değerlendirin. Daha sonrasında alelacele çıkarmak zorundayız bu yasa tasarısını dediğiniz olay öyle bir sürece dönüşüyor ki, sonrasında çıkarılan bir yürütmeyi durdurma kararıyla, geriye dönük işlemeyeceği için, ortaya bir kaotik yasal boşluk çıkıyor; yani, Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararları, daha sonrasında idarî mahkeme tarafından bazı hak kayıpları düzeltilse de, ortada bir boşluk bırakıyor.

Şimdi, bunların hepsini çok dengeli bir şekilde hesap edecek, bu yönde hukuksal uyarılarda bulunacak, bu yanlışların, bizim, yanlış diye ifade ettiklerimizin -eğer sizler tarafından da o yanlışlık kabul edilirse- düzeltilmesine imkân tanıyacak girişimleri lütfen yapın, değerli arkadaşlarım lütfen yapın.

Bakın, bu getirilen kanun tasarısında Anayasaya çok net aykırılıklar var. Sayın Bakan burada, ikidebir çıkıp Cumhuriyet Halk Partisi Programında da bunlar böyle... Bunların böyle olmadığı anlatılacak burada; yani, olayın antitezi, yürürlük, yürütme maddelerinde verilecek, bunlar söylenecek. Benim ifade etmek istediğim nokta, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetlerinin olması gerektiği gibi işlemesine hep birlikte katkı yapmamız ihtiyacıdır. Ben, bunu paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir haftalık çalışma takvimi verilebilir; o konuda yetkin olan milletvekilleri, hazırlıklı olan milletvekilleri, bu takvime göre o haftalık mesai içerisinde görüşülmesi gereken -kendileriyle ilgili- kanun tasarılarına hazırlanırlar, irdelerler, değerlendirirler, katkılarını sunarlar, eleştirilerini sunarlar ve sonuçta daha sağlıklı bir yasama süreci yaşamış oluruz.

Bir başka boyutuna değineceğim; ben, bu kadar aceleyle getirilmesinin altındaki bu acullüğü, bu aceleciliği, siyaset yönüyle de değerlendirmek istiyorum. Bakın, bu yasa tasarısı, demokratik kitle örgütleri tarafından çok şiddetli bir şekilde eleştiriliyor. Bu demokratik kitle örgütlerinin içerisinde sadece emek platformu yok, sadece emek kesimi yok; Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun çok detaylı raporları var. Her şeyden önce, kendi içinizde bir bütünlük yok; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının ve bürokratlarının hazırladığı çok geniş bir karşı çıkış gerekçesi var, Anayasaya aykırılık gerekçesi var. Bütün bunlar ortadayken, alelacele getirmenin altında yatan şu: Efendim, demokratik eylemler yapılmadan biz bunu çıkaralım. Bunu engelleyemezsiniz toplumda.

Ben, bir konuda daha tespit yapmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bu konuda direnç gösterecek, bu konuda demokratik haklarını kullanacak, gösteri yapacak ya da tepkilerini ortaya koyacak, birçoğu kamu görevlisi ve kamu sendikalarına bağlı insanların, bu gösterilerden dolayı -bakın yasal platformda diyorum, yasal çerçeve içinde diyorum- yaptıkları demokratik eylemlerden, daha sonrasında, bu arkadaşlarımıza karşı -daha öncesinde yaşandığı gibi, bir baskıcı yöntemle; herhalde bunun tutanağı Sayın İçişlere Bakanımıza veya ilgili bakanlıklara gider- lütfen, siz de aynı demokratik hoşgörüde olun. Yoksa, demokrasiyi, sadece nutuklarla, sadece iyi söylemlerle yaşama geçirmek mümkün değildir. Herkes kendi cephesinden demokrasinin kurallarına, demokratik geleneklere, kurallar içerisinde olmak kaydıyla, herkes uyum sağlamak zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, soru şu: Bu kadar aceleciliğin altında, acaba, demokratik kitle örgütlerinin, bu kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna geldiğinde gösterecekleri tepkiden çekiniyor musunuz sorusu yatıyor. Böyle olmaması gerektiğini ifade ediyorum; çünkü, çok tartışılacak olan bir yasa tasarısı, çok belge olan bir yasa tasarısı, çok aykırılıklar olan bir yasa tasarısıdır bu. Bunları komisyonda dinletemedik. Biliyorsunuz, bir meşhur maddemiz vardı, bunun ilk komisyon aşamasında biraz sert tepki gösterince, daha sonra iktidar milletvekili arkadaşlarımız kendi aralarında yaşadıkları tartışma sonucunda onu çektiler. "Bu devir işleminden doğacak ihtilafları gidermeye Başbakan yetkilidir..." Değerli arkadaşlarım, bir hukuk devletinde yaşadığımızı zaman zaman unutuyoruz.

Başkan, bitiyor, hemen toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

İşte, demin söylediğim nokta, yasal bir çerçeve içerisinde hazırlanan bir tasarıda, eğer, bazı ihtilaflar doğarsa, hukuk devletinde bunu gidermenin yolu hukuk yoludur, hukuk devletinin yollarıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanı -işte, demin söylediğim gibi- kuşatan bir avuç uzmana, danışmana, lütfen, dikkat edin. Bu, Türkiye'nin şanssızlığıdır; bu, belki iktidar partisinin de şanssızlığıdır.

Lütfen, bu uyarılarımı dikkate alın. Bu konuda niye karşı çıktığımızı ifade ettim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Lehinde söz isteyen Sayın Faruk Çelik; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum.

Sayın Koç "yangından mal mı kaçırıyorsunuz" ifadesiyle söze başladılar.

Bildiğiniz gibi, AK Parti İktidarı olarak çok önemli reformların altına imza atarak yolumuza devam ediyoruz. Yargı sahasında yapılan reformları, Yüce Parlamentonun üyeleri olarak, sizler, bizler takip ettik, izledik; kamuoyu da bunları çok dikkatle izliyor ve izlemeye devam edecek. Yerel yönetimlerle ilgili önemli reformlar gerçekleştirildi. Şimdi de seçim bildirgemizde olan, milletle seçim atmosferinde paylaştığımız, taahhüt ettiğimiz konulardan biri olan sağlık sistemindeki reformları gerçekleştirmek için huzurlarınıza çeşitli düzenlemeler geliyor; bundan sonra da gelecek. Yalnız, sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi, bu reformların bir adımıdır, bir ayağıdır; bu çerçeveden bakmamız gerekiyor.

Şimdi, biz, yangından mal mı kaçırıyoruz, yangını mı söndürmeye çalışıyoruz, bunu bir görmemiz gerekiyor. Bu tasarı, 28 Ekim 2004'te, Türkiye Büyük Millet Meclisine hükümetimiz tarafından sevk edilmiş. Yine, 5 Kasım 2004'te, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından komisyona gönderilmiş. Komisyonlarda uzunca tartışmalardan sonra, 26 Kasım 2004'te, tasarı, basılıp milletvekillerine dağıtılmıştır; yani, takriben birbuçuk ay önce bu tasarı üzerinde yoğun tartışmalar yapılmış ve bu yoğun tartışmaların neticesinde de, tasarı gündemdeki yerini almıştır.

Gündeme hangi tasarıların alınacağı konusuna gelince, bugüne kadar, muhalefet partimizle, bu konularda hep diyalog halinde olduk. Hangi tasarıların gündeme alınacağı konusunda haftalık programlar da yaptık; ama, şöyle bir bağlayıcı hükmü, ben, doğru bulmayacağınız kanaatindeyim. Mecliste, Genel Kurulda hangi konular görüşülecekse, bu konuların tümünü, bir ay önce, bir hafta önce belirleyelim gibi bir katı kuralın, kesin kuralını doğru olmayacağı kanaatini paylaşacağınıza inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokratik kitle örgütlerinin tepkilerinden mi korkuyorsunuz da böyle getiriyorsunuz!.. Demokratik kitle örgütleri, bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiğinden bugüne kadar, her platformda bu konuları tartışmışlardır; tasarının hazırlanmasından komisyonlarda görüşülmesine ve Genel Kurul safhasına kadar, bu konular, enine boyuna konuşulmuş konulardır. Kaldı ki, hepimiz, milletvekilleri olarak, elimizi vicdanımıza koyalım, sağlık sistemimize bir bakalım. Sağlık sisteminin, Anayasamızın amir hükümleri doğrultusunda mı hizmet gördüğü, yoksa, vatandaşlara, çileden, mihnetten, sıkıntıdan başka bir şey üretmediğini mi; bu kanaate nasıl vardığımızı, elimizi vicdanımıza koyarak bir değerlendirelim, bir düşünelim. Görülecektir ki, sağlık sistemimizde, gerçekten bir yozlaşma ve ciddî engeller, ciddî sıkıntılar... En kestirme yoldan, en etkili bir şekilde sağlık hizmetinin sunulmadığını da hepimiz biliyoruz. Bu reform ihtiyaçları da buradan doğmuştur.

Bir diğer konuyu da ben anlamakta zorlanıyorum: Siyasî partilerin, seçimlere girerken, böyle bildirgeleri var. İşte, bu bildirge de, Cumhuriyet Halk Partisi bildirgesi. Ben, komisyonda da biraz takip etmeye çalıştım; Cumhuriyet Halk Partisi seçim bildirgesi denildiği an, CHP'ye mensup bütün arkadaşlarımız, âdeta yerlerinden fırlar gibi ayağa kalkıyorlar. Nedir, buradaki hazmedilemeyen konu, ben anlamıyorum. Siz, bu bildirgeyi kamuoyuyla paylaştınız, vatandaşlarla paylaştınız ve neticede de, milletimiz, sizi bu oranda Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi. Bunu, ya dağıtmayacaksınız...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Çelik, doğru söylemiyorsunuz.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Eğer, bu bildirgede olan...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Onu okur musunuz, Cumhuriyet Halk Partisinin ne dediğini...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Okuyacağım...  Bakın, burada var.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Okuyun...

BAŞKAN - Sayın Milletvekili...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bu bilgi...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - İşçinin malını gasbedeceğiz demiyoruz. Siz gasbediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Öktem... Lütfen, Sayın Öktem...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğru söylemiyorsun!..

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bu bildirgede olan...

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Doğrusunu oku.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Tam oku, tam oku.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, ben doğrusunu okuyorum.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Oku.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Sizin bildirge... "Sosyal sigortalar hastanelerini, sosyal sigorta sisteminden ayıracağız..."

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Devam edin... Yaşlılık sistemi ile sağlık sistemini birbirinden ayıracağız.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Devam ediyorum, bakın: "İşçilerin SSK hastaneleri üzerindeki hakları saklı tutulmak kaydıyla..."

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Orada dur... Orada dur işte...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Neden duralım?!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Aramızdaki fark bu işte!..

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bir dakika, müsaade edin.

"SSK'nın sağlık hizmetlerini Sağlık Bakanlığının koordinasyonuna devredeceğiz" diyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Bununla da kalmıyorsunuz, devam ediyorsunuz: "Sağlık Bakanlığını, sağlık hizmetlerinden sorumlu koordinatör kuruma dönüştüreceğiz" diyorsunuz.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Çelik, siz, okuduğunuzu anlamıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Siz diyorsanız ki...

BAŞKAN - Sayın Çelik...

FARUK ÇELİK (Devamla) - Siz diyorsanız ki, bu sağlık sistemini Cumhuriyet Halk Partisinin, motamo, istediği gibi yapalım; unutmayın ki, burası AK Parti... (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Burası, AK Parti; milletin de çok yüksek oranda teveccüh gösterdiği ve iktidara taşıdığı bir siyasî hareket.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O zaman, o bildirgeyi ağzına alma.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama, benim anlamadığım, bizim anlamadığımız olay şudur: 2/B olayını yaşadık. 2/B olayında aynı şeyleri söylediniz. 2/B'yle ilgili, yine, seçim bildirgenizde diyorsunuz ki: "2/B sorununu çözeceğiz." Çözelim dedik; o zaman da yine aykırı şeyler söylediniz. Kamu reformuyla ilgili çok önemli şeyler burada ifade etmişsiniz. Bu çerçevede, bizim programımıza uygun, kamu reformundaki attığımız adımlarda, maalesef, yine, burada muhalefet ediyorsunuz. Doğrusu, bu ikileminizi, bu çelişkilerinizi anlamakta, tarif etmekte kamuoyu da zorlanıyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Arif olmak lazım anlamak için.

FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız, bizi vazgeçin; AK Partinin bunu anlayıp anlamaması önemli değil; ama, kamuoyuna kendinizi izah ederken çok ciddî sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorsunuz, siyasî ikbal ve istikbal açısından ciddî zorluklarla karşı karşıya kalırsınız tavsiyesinde bulunuyorum.

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Siz kendinize bakın!

FARUK ÇELİK (Devamla) - Şimdi, ayrıca, Sayın Koç, az önce, doğrusu, hepimizin şaşırdığı bazı ifadelerde bulundu.

Sayın Koç, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Türkiye Cumhuriyetinin, yetmiş milyonun Başbakanı. Burada, yasa tasarılarının buraya gönderilişiyle ilgili yaptığınız tanımlama, aşiret mantığını öne çıkaran bir tanımlamadır ki, bu konu, belki de, söylenmesi değil, hiç düşünülmemesi gereken bir ifade tarzıdır diyorum; reddettiğimizi burada ifade ediyorum ve yakışık da almamıştır Sayın Koç, bu ifadeleriniz.

Değerli milletvekilleri, biz, bugün ve perşembe günü, Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili olarak, sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili tasarı, Pakistan İslam Cumhuriyeti ile ülkemiz arasındaki bir uluslararası sözleşme tasarısı ve Afyon İlinin adının Afyonkarahisar olarak değiştirilmesiyle ilgili bir teklifi huzurlarınıza getiriyoruz.

Teklifimizin lehinde oy kullanacağınızı umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, öneri hakkında aleyhte konuşmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada İktidar Partimizin getirmiş olduğu grup önerisi hakkında konuşmak istiyorum. Evvela, biraz önce konuşan değerli grup başkanvekili arkadaşlarımız, konunun, yani, önerinin üzerinde değil, programları üzerinde ve bugün, bundan sonra görüşülecek olan kanun üzerinde fikirlerini burada ifade ettiler. Kanımca, bunun ifade edileceği yer ve zaman, kanun görüşüleceği zamandır; o zaman bunlar konuşulurdu. Bizim burada konuşacağımız şey, bu öneridir.

Şimdi, bu öneride ne deniliyor. Öneride deniliyor ki: Biz, bugün, daha önce filan sıradaki, yani, 686 sıra sayılı kanun tasarısını 3 üncü sıraya alıp görüşelim. Bu, olabilir; doğrudur. Buna benim bir itirazım yok; ama, şunu ifade edeyim değerli arkadaşlarım; Yüce Meclisin iki önemli görevi vardır; bunlardan bir tanesi denetim, biri de yasamadır. Yasama, yani, kanunların çıkması. Bu kanunlar da ya tasarı ya teklif halinde gelir. Bunlar tasarı; doğru; ama, Yüce Meclisteki milletvekillerinin görüşülecek kanunları okuması, bunları anlaması ve bunlara katkıda bulunabilmesi için de Mecliste gelip konuşması lazım, konuşabilmesi lazım.

Şimdi, bakıyoruz, araya bir şey ilave edilmiş: "730 sıra sayılı kanun tasarısını 48 saat geçmeden görüşelim." Belki -sizlerin grubu var- siz gruplarınızda bunu tartışıyorsunuz, ne olduğunu biliyorsunuz. Bilmiyorum biliyor musunuz. Ben bilmiyorum. Benim gibi bağımsız arkadaşlarım var; biz bunları burada öğreniyoruz. Bu, 48 saati İçtüzüğümüz, kanunlar niye koymuş; bu, çok açık; okuyalım, hazırlık yapalım, buraya gelelim, katkıda bulunalım. Hatta -Yüce Meclis çok iyi biliyor, hepiniz çok iyi biliyorsunuz- zaman zaman önergeler vermişizdir, önergelerimiz kabul görmüştür; biz de bu arada bir katkıda bulunmuş oluyoruz; kendi kendimize biz bunu yapıyoruz.

Ben, şimdi, İktidar Partisi grup başkanvekili arkadaşlarımdan rica ediyorum: Biz, bu görevleri yıllarca yaptık ve biz de zaman zaman Meclisin gündemi üzerinde değişiklikler yapmaya çalıştık; ama, burada yaptığımız oynamalar, inanın, böyle sık olmamıştır. Çok önemli, zaruret halinde, bir tasarı 48 saat geçmeden görüşülebilir; ama, bunu sık sık önümüze getirirseniz, o zaman burada sağlıklı kanun çıkmaz. Sayın Koç'un dediği gibi, çıkardığımız kanunlar bir yerlere takılır, gerisin geriye gelir.

Bizim istediğimiz şudur: Biz daha önceden bunları bilelim. Bu, bizim tabiî hakkımızdır; ama, son dakikada, bekleme süresini dahi doldurmadan, bu süreyi kullanmadan buraya bir tasarı getirmenizi uygun bulmuyorum, bu usulden vazgeçelim diyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, bu görüşülecek tasarılar hakkında sırası geldiği zaman, fırsat buldukça biz de konuşmak istiyoruz. Sağlık hizmetlerinin tek elde birleştirilmesi, kanaatimce, doğrudur; ama, bunun yöntemi, bana göre, gerek Anamuhalefet Partisiyle ve gerekse sivil toplum örgütleriyle daha iyi bir diyaloğa girilerek birlikte çözülmesiydi. Bunu, böyle önemli bir kanunu zıtlaşmayla çıkardığınız zaman, inanın, bu kanundan hayır da gelmez.

Bu bakımdan, ben, arkadaşlarımdan rica ediyorum; Meclisin gündemini sık sık değiştiren ve bizi gündemi takip etmede zorlamaya yönelen bu davranışlarından vazgeçsinler diyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Bağımsızlar ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güney.

Başka söz talebi?.. Yok.

Öneriyi yeniden okutuyorum:

Öneri:

5.1.2005 Çarşamba günkü (bugün) birleşimde sözlü soruların görüşülmemesi; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 106 ncı sırasında yer alan 686 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 115 inci sırasında yer alan 721 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci sırasına, gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 730 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden gündemin 4 üncü sırasına alınmaları; bu birleşimde, Genel Kurulun 15.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi; 6.1.2005 Perşembe günkü birleşimde ise, 6 ncı sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşülmesinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısını arayacağım: Kabul edenler...

AHMET YENİ (Samsun) - Var, var... Fazlasıyla var...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ne oylanıyor söyle bakayım; ne oylanıyor?!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; öneri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu henüz gelmediğinden teklifin müzakerelerini erteliyoruz.

Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları raporlarının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. - Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/821) (S. Sayısı: 701)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Hükümet?.. Yok.

Ertelenmiştir.

Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Komisyon raporu 686 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Deniz Baykal; buyurun. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi vesilesiyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bu önemli kanun tasarısının Türkiye Büyük  Millet Meclisindeki görüşmelerinin, şu ana kadar ele alınış biçiminden başlayarak bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.

Önce, bu kanun tasarısının, toplumsal yaşamımızda, sağlık politikamızda, sağlık sektöründe görev yapan insanlar arasında, sağlık hizmeti talep eden vatandaşlarımız açısından olağanüstü büyük önem taşıyan bir tasarı olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Böylesine önemli  bir tasarının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, hızla, alelacele, milletvekillerine gerekli inceleme, değerlendirme fırsatı tanınmadan, 48 saatlik inceleme zamanı bile tanınmadan, bir olupbittiye getirilerek, aniden Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşınmış olması, gerçekten, böylesine önemli bir konunun toplumumuzda bütün yönleriyle ele alınıp tartışılmasına fırsat vermeden bu konunun geçiştirilmek istenmesi, başlangıçtaki temel yanlışı ortaya koyuyor.

Gönül isterdi ki, böyle bir konu, toplumun çeşitli kesimlerinin ciddî katkısıyla, işbirliğiyle, paylaşmasıyla şekillendirilsin ve yine, demokratik, katılımcı, özgür, kurallara saygılı bir anlayış içinde Meclis müzakereleri sağlanabilsin. Maalesef, bu konuda bir telaşın, bir kapkaç yaklaşımının, meseleyi tartıştırmadan sonuca götürme arayışının egemen olduğunu görüyorum, bundan üzüntü duyuyorum. Sayın Ülkü Güney'in biraz önce dile getirdiği düşünceler de bu doğrultudadır, kendisine katılıyorum.

Gerçekten, bu konu, daha derli toplu bir şekilde ele alınıp tartışılabilmeliydi; çünkü, konu, sağlık sorunuyla ilgili. Sağlık sorunu, ülkemizin en önemli üç sorunundan birisi ve bu sorunun ele alınıp konuşulması, bu konuda atılan her adımın doğru bir sağlık politikası içinde yer tutmasının sağlanabilmesi büyük önem taşıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de çok ciddî, çok temel sağlık sorunları var. Maalesef, bugün ülkemizde birbirinden farklı statüde yer alan, değişik sağlık hizmeti alma konumunda olan, ayrışmış toplumsal kesimler var. Hepimiz aynı sağlık hizmetini, vatandaş olarak, devletin sunduğu, kamunun kaynaklarıyla sunulan sağlık hizmetini aynı şekilde almak imkânına sahip değiliz. İmtiyazlı ve sınıflı bir sağlık politikası, maalesef, Türkiye'de yürürlüktedir.

Bizim saptamalarımıza göre, Türkiye'de sağlık hizmeti sunma açısından 7 sınıf vatandaş vardır. Kamudan, devletten sağlık hizmeti alma şansı bakımından 7 sınıf yurttaş vardır. 1 inci sınıf yurttaşlar milletvekilleridir. En güvenceli, en yüksek düzeyde, en geniş kapsamlı sağlık hizmetini milletvekilleri almaktadır; 2 nci sınıf yurttaşlar, çalışan memurlardır; 3 üncü sınıf yurttaşlar, Emekli Sandığı emeklileridir; 4 üncü sınıf yurttaşlar, SSK'lı yurttaşlardır; 5 inci sınıf yurttaşlar, Bağ-Kurlulardır; 6 ncı sınıf yurttaşlar, yeşilkartlılardır; 7 nci sınıf yurttaşlar da, hiçbir sosyal güvenceye sahip olmayan, yani, Allah'a emanet edilmiş olan vatandaşlarımızdır.

                                      

(x) 686 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Önce, bir defa, sağlık politikası, bir sağlık reformu anlayışı içerisinde bu konuya yaklaşılıyorsa, bu ayrışmayı ortadan kaldırmaya yönelik bir çerçeve ortaya konulmalıdır. Böyle, palyatif, oradan şunu alayım, buradan bunu alayım yaklaşımıyla ele alınacak konular, Türkiye'de kapsamlı bir sağlık reformuna katkı vermezler.

Bakınız, aynı zamanda, şu tespitleri de yapmak durumundayım: Türkiye'de, maalesef, sağlık hizmetleri bakımından, sadece statü açısından değil, imkân açısından da çok büyük farklılıklar vardır. Bugün, Türkiye, Hakkâri'ye, Şırnak'a, Kahramanmaraş'a, Kars'a, Iğdır'a uzman hekim gönderemez haldedir ve SSK hastanelerine elkoydum diyerek bu konuya yaklaşmak, Türkiye'nin bu pek çok kentinde uzman hekim barındıramayan bir ülke tablosu karşısında irdelenmelidir, sorgulanmalıdır.

Bugün, Türkiye'de, 11 837 sağlıkevinin yaklaşık 6 000'inde ebe yoktur; ebe olarak tayin edilememiş binlerce ebe, açıkta tayin beklemektedir; bu, başlangıçta çözülememiştir. Bu 11 837 sağlıkocağının, maalesef, 6 000'inde ebe yok; pek çoğunda düzenli bir doktor bulunmasını da sağlayamıyoruz. Hastanede adam gibi tedavi olabilmek için önce muayenehaneden geçme mecburiyeti, Türkiye'nin bir acı gerçeği olmaya devam ediyor. Bu düzen değişmemiştir, aynen işleme durumundadır. Sağlık Bakanlığı kurumlarında tedavi görmek isteyen hastalar, önce muayenehaneye uğrama zorunluluğunu sürdürmeye devam ediyorlar. Yani, SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığına bağladığınız zaman, Sağlık Bakanlığına zaten bağlı olan hastanelerde çekilen ıstırapların, yanlış uygulamaların ortadan kalkabileceğini umut etmek kadar yanlış bir şey yoktur. Maalesef, SSK hastanelerini devrettiğimiz zaman da, bizim vatandaşlarımız "bıçak parası" diye bilinen bu haraçtan kurtulamayacaklardır.

Bugün, hasta yataklarının yüzde 39'u, hekimlerin yüzde 47'si 3 büyük şehirdedir. Türkiye'nin 81 ili vardır; 3 büyük şehirde, Türkiye'nin sağlık birikimi temerküz etmiş, toplanmış bir manzara sergilemektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, böyle bir manzarada bir düzenleme getiriliyor. İddialı bir düzenleme; sağlık sorunlarının çözümüne katkı verecekmiş! Ne yapmak istiyorsunuz bununla; SSK'yı Sağlık Bakanlığına bağlamak istiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu, SSK nedir allahaşkına?! Yani, gelenin vurduğu, geçenin vurduğu, hakkı yenilen bu SSK'ya daha objektif bir gözle bakmanın bir vicdanî sorumluluk olduğu kanısındayım. Düşünün ki, Türkiye nüfusunun yarısına bugün Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet vermektedir. Türkiye nüfusunun yarısı SSK'dan yararlanıyor. SSK bu hizmeti nasıl veriyor; SSK bu hizmeti -yani Türkiye nüfusunun yarısına sağlık hizmetini- Sağlık Bakanlığında hizmet veren hekim sayısının beşte 1'iyle vermektedir. Bugün, Sağlık Bakanlığındaki hekim sayısı SSK'da görev yapmakta olan hekim sayısının tam 5 katıdır; ama, Türkiye'de, vatandaşa gerçek hizmeti veren kurum SSK'dır. Sağlık Bakanlığındaki doktor, hemşire, sağlık personeli sayısının beşte 1'iyle Sosyal Sigortalar Kurumu Türkiye nüfusunun yarısına hizmet vermektedir. Sağlık Bakanlığının yataklı kurum sayısının yedide 1'iyle -1998 rakamlarıyla- Sosyal Sigortalar Kurumu, daha kısıtlı sayıda sağlık kurumuyla, Sağlık Bakanlığıyla mukayese edilemeyecek kadar geniş kapsamda vatandaş kitlesine hizmet verme çabası içindedir. Yaptığı harcamalara baktığınız zaman ortaya çıkan tablo da şudur: 1998 rakamlarıyla, Bağ-Kurun kişi başına yaptığı harcamanın üçte 1'iyle, Emekli Sandığının yaptığı harcamanın sekizde 1'iyle, Sosyal Sigortalar Kurumu, sağlık hizmeti vermektedir. Hasta başına SSK'nın harcadığı para, Bağ-Kurun üçte 1'i; hasta başına SSK'nın harcadığı para, Emekli Sandığının sekizde 1'idir ve Türkiye nüfusunun yarısına hizmet vermektedir, Sağlık Bakanlığındaki sağlık personeli sayısının beşte 1'iyle bu hizmeti vermektedir. Şimdi, buna elkoyuyoruz, Sağlık Bakanlığına bağlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, yine, SSK'nın daha iyi anlaşılması için dikkatinize bir rakamı daha sunmak istiyorum: Kişi başına düşen ilaç tüketimi Türkiye ortalamasında 54 dolardır. Her hastamız, kişi başına, ortalama 54 dolarlık bir ilaç harcaması yapıyor; SSK'da bu harcama, 19,5 dolardır. Yani, SSK, Türkiye'nin yükünü çeken, çilesini çeken, az parayla çok iş yapan, geniş vatandaş kitlesine hizmet götüren ve her türlü karalamaya, suçlamaya da hedef olmuş bir kurum durumundadır. SSK'da tedavi olan hastaların kişi başına tükettikleri ilaç 19,5 dolar, Türkiye'de 54 dolar, Bağ-Kurda 67 dolar, Emekli Sandığında 205 dolar değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu kuruma müdahale ediyoruz. Ne diye müdahale ediyoruz, kurumun neyine müdahale ediyoruz; kurumun, mülkiyetine, malvarlığına müdahale ediyoruz. Anayasamızda, çok açık bir şekilde "Devlet, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp, hizmet vermesini düzenler" deniliyor. "Anayasamızın bu maddesine göre bunu yapıyoruz" diyorsunuz.

Yine, Anayasamızın 56 ncı maddesinin bir sonraki fıkrasında "Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir" deniliyor; yani "bütün devlet kurumlarını, bütün özel kuruşları kendi kontrolüne al da sağlık hizmeti ver" demiyor. Çok açık bir şekilde "Devlet, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp, hizmet vermesini düzenler" deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, çok yerinde bir madde, bir koordinasyon görevi, bir eşgüdüm görevi veriyor ve fevkalade haklı, yerinde bir düzenleme; Anayasamızın öngördüğü bu.

Son zamanlarda AKP sözcülerine araz olan bir yaklaşım var. Herhangi bir konuyu gündeme getirmeye kalkışırken "CHP de bu konuda böyle düşünüyor, CHP'nin de böyle bir tezi var" diyorlar. AKP sözcüleri, başları sıkıştığı yerde "CHP de böyle bakıyor" diye, CHP'den imdat almaya çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, biz, tabiî, bizim düşüncelerimize referans verilmesinden, bizim düşüncelerimizden güç alınmak istenmesinden, bizim düşüncelerimizden meşruiyet talep edilmesinden mutluluk duyarız; hiç şüphe yok. Biz, düşünüyoruz, proje ortaya koyuyoruz ve AKP'li arkadaşlarımız da sıkıştıkları zaman "CHP de böyle düşünüyor" dedikleri zaman, bunun, bize verilen önemin, bize verilen değerin bir yansıması olduğunu biliyoruz; ama, burada, tabiî, ince noktalar var; yani, ne demişler; "şeytan ayrıntıda gizlidir." Dikkatle bakacak olursanız, o şeytanı görürsünüz orada.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde, bu konuda da, bu yasaya mesnet teşkil eden bir hükmün, bir anlayışın bulunduğunu AKP sözcüleri söyleyerek, bu girişimi kabul ettirmek istiyorlar. Bu, doğru değildir; bu, tıpkı, işine gelenin, işine geldiği gibi atıf yaparak, eksik, noksan... "Sarhoşken namaza yaklaşma" yı, "namaza yaklaşma" diye okursan, tabiî, ona göre hüküm verirsin.

Şimdi, bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin bildirgesindeki düzenlemeyi ben tekrar dikkatinize sunmak istiyorum: "İşçilerin, SSK hastaneleri üzerindeki hakları saklı tutulmak kaydıyla, SSK'nın sağlık hizmetlerini Sağlık Bakanlığının koordinasyonuna devredeceğiz." "İşçilerin, SSK hastaneleri üzerindeki hakları saklı tutulmak kaydıyla..." Yani, Anayasamızın 56 ncı maddesindeki anlayış burada da ifade edilmiştir; ama, önümüze getirilen düzenleme, maalesef, bu iki anlayışa da uygun bir düzenleme değildir. Burada bir çelişki var.

Sağlık politikasıyla ilgili olarak AKP'yi izliyoruz, Yerel Yönetimler Yasası Tasarısında, AKP, sağlık kurumlarının yerel yönetimlere devredilmesini öngörüyor. Sağlık kurumlarını, kendi elinde değil, yerel yönetimlerde bulundurmayı amaçlıyor. Bunun için bir Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı hazırladı. Siz, bir yandan, devletin elindeki kurumları yerel yönetimlere devretmeyi düşünüyorsunuz; öte yandan, devletin elinde olmayan, devletin dışında, özel hukuk hükümlerine tabi SSK gibi bir temel kuruluşun elindeki sağlık birimlerini devletleştirmeyi öngörüyorsunuz. Bir defa, bu, izaha muhtaç bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Aslında, bir çelişki yok tabiî; ama, amacın tümünün ilan edilmemesi durumu var, ortada gizli bir maksat var. Daha ilan edilmemiş, ortaya konulmamış bir proje var, projenin bu aşamasında çelişki var. Projenin bu aşamasında ne oluyor; SSK'ya ait hastaneler, devlete, devletin Sağlık Bakanlığına intikal edecek; devlet, elindeki, Sağlık Bakanlığındaki hastaneleri de yerel yönetimlere verecek.

Değerli arkadaşlarım, bu, bir yandan özelleştirme, bir yandan devletleştirme çabasının altında yatan temel amaç, açıkça görmeliyiz ve ifade etmeliyiz ki, sağlık hizmetini bir kamu hizmeti olmaktan çıkarmaktır. Temel amaç, ister genel düzeyde kamuyu, devleti, Sağlık Bakanlığını, ister yerel düzeyde belediyeleri bir kamu kuruluşu olarak vatandaşa sağlık hizmeti verir konumda olmaktan çıkarma anlayışı burada kendisini göstermektedir. Yani, kamu hizmeti konusunda, zaten, işin başından beri AKP'nin sürekli bir takibi var; kamu hizmeti anlayışını kaldırmak istiyorsunuz. Kamu hizmeti, devletin, kamunun, vatandaşlara vermekle mükellef olduğu bir hizmet olmaktan çıkarılmak isteniyor, bir ticarî ilişkiye, parasal ilişkiye dönüştürülmek isteniyor ve vatandaş, müşteri konumuna sokulmak isteniyor, hizmeti verecek olan da, işveren, iş sahibi haline getirilmek isteniyor.

Türkiye'de, genel düzeyde, devlet düzeyinde SSK'nın ya da Sağlık Bakanlığının vermekte yetersiz kaldığı, kamu kuruluşlarının vermekte yetersiz kaldığı sağlık hizmetini, yerel yönetimlerin -insaf ediniz, elinizi vicdanınıza koyunuz da söyleyiniz- özlenen, beklenen düzeyde etkin bir şekilde verebilme olanağını gerçekten düşünüyor musunuz; böyle bir olanağın olmayacağı belli; yerel yönetimler, devletin üstesinden gelemediği bir hizmeti, en kompleks ameliyatları, kalp ameliyatlarını, beyin ameliyatlarını, en masraflı tedavileri üstlenecek de verecek, yerel yönetimler verecek!

Değerli arkadaşlarım, buradaki amaç da, yerel yönetimlerin elinden... Bir süre sonra özelleştirme yoluyla bunu ticarîleştirmektir. Türkiye'nin çok önemli bir kamu sağlık hizmeti altyapısı vardır -hastaneleri vardır, kuruluşları vardır- SSK da bunların en önemlilerinden birisidir. Mesele bundan kurtulmak, kamudan kurtulmak, devlet hizmeti mükellefiyetinden kurtulmak ve vatandaşa, bir yandan muhatap, belediye deyip, üstesinden gelemeyeceği bir yükle belediyeleri karşı karşıya bırakmak, bir yandan da, bu işi parayla götüreceksin noktasına herkesi getirmek.

Değerli arkadaşlarım, amaç bu, niyet bu. Bu, tabiî, çok temel bir siyaset farklılaşması anlamına geliyor. Türkiye gibi pek çok sosyal sorunu olan bir ülkede, siz, devleti vatandaşa karşı sosyal görev yüklenemez bir hale, yüklenmemelidir anlayışına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Baykal, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

DENİZ BAYKAL (Devamla)- Şahsım adına da söz verirseniz...

BAŞKAN- Sayın Baykal, şahsınız adına söz talebiniz var; ama, AK Parti Grubunun da söz talebi var. Dolayısıyla, önce, AK Parti Grubu adına söz vereceğiz.

DENİZ BAYKAL (Devamla)- O anlayışı göstereceklerine inanıyorum arkadaşlarımızın.

ALİ TOPUZ (İstanbul)- Sayın Başkan, birleştiremiyor musunuz?..

BAŞKAN- Uygulamamızda, AK Parti Grubu söz istediği için, önce, AK Parti Grubuna, sonra Sayın Baykal'a söz vereceğiz.

ENVER ÖKTEM (İzmir)- Bu kadar önemli bir konuda niye söz vermiyorsunuz?!.

Sayın Başkan, niye taraf tutuyorsun!..

BAŞKAN- Sayın Milletvekili, burada taraf tutma söz konusu değil. Başkanlık Divanının taraf tuttuğunu hiçbir sayın milletvekili iddia edemez.

Sayın Baykal şahsı adına da söz talebinde bulunmuştur; ancak, AK Parti Grubu adına Zekai Özcan söz talebinde bulunduğu için, önce, AK Parti Grubu konuşmacısı konuşacaktır, sonra Sayın Baykal'a yine söz verilecektir.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN- Kaldı ki, Sayın Baykal'ın şu anda konuşma süresiyle ilgili herhangi bir sınırlama da yoktur.

Buyurun Sayın Baykal.

V. HAŞİM ORAL (Denizli)- Teşekkür ederiz.

DENİZ BAYKAL (Devamla)- Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN- Sayın  milletvekilleri, önemli bir yasa görüşülüyor ve Anamuhalefet Partisinin de Genel Başkanı konuşmaktadır. Lütfen, Sayın Genel Başkana önce, siz, gereği kadar dikkat ederseniz, Genel Kurulda daha sağlıklı bir çalışma olacaktır.

V. HAŞİM ORAL (Denizli)- Merak etmeyin!..

BAŞKAN- Buyurun Sayın Baykal.

DENİZ BAYKAL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın süre konusunda fiilen göstereceği anlayışla meramımı ifade edebileceğimi düşünüyorum.

Şimdi, kamu hizmeti anlayışının ortadan kaldırılması, devlet hizmetinin özelleştirilmek istenmesi, vatandaşın temel gereksinmelerini kendi ekonomik katkısıyla ayrıca karşılamasının öngörülmesi, gerçekten, bizim, devlet yönetim anlayışımızda yepyeni bir noktaya geldiğimizin ifadesidir. Bugüne kadarki anlayış şudur: Vatandaş vergi verir, herkes gücüne göre vergi verir, herkesten gücüne göre vergi alırız; herkesten gücüne göre aldığımız vergilerle bütün vatandaşlara eğitim hizmeti veririz, sağlık hizmeti veririz, sosyal güvenlik hizmeti veririz; bu, bizim görevimizdir, bizim devlet anlayışımızın, devlet maliyemizin altında yatan temel olay budur. Herkes gücüne göre vergi verecek; ama, bütün vatandaşlar belli bir düzeyde sağlık hizmeti alacak.

Şimdi, AKP diyor ki; öyle şey yok, nasıl, ben herkesten alabildiğim vergiyi alacağım; bir defa, herkesten gücüne göre vergi alma durumunda da değilim, herkesten tükettiğine göre vergi alacağım, gücü o kadar önemli değildir.

Ayrıca, aldığım vergilerle ben faiz öderim, rant öderim; ama, aldığım vergilerle sağlık hizmeti vermem, eğitim hizmeti vermem, sosyal güvenlik hizmeti vermem diyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, yanlış. Asıl temel yanlış da bu. Asıl temel yanlış da bu. Devletin paraları nereye gidecek, niçin harcayacağız?.. Ranta harcarım, faize harcarım; ama, sağlığa harcamam, eğitime harcamam... Ne olacak eğitim ihtiyacı olan; parasını verecek. Veremeyen ne olacak; bakarız işte canım, yeşilkartla ne yaptıysak, onun gibi bir şey yaparız. Bu, doğru bir yaklaşım değildir.

İkincisi, bu getirdiğiniz düzenleme, bir mülkiyet transferi düzenlemesidir ve bu düzenlemenin hukukî bir temeli yoktur, Anayasaya açıkça aykırıdır bu düzenleme. Yani, Sosyal Sigortalar Kurumu, özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluştur. Özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluşun mal varlığının kamuya nasıl intikal ettirileceği Anayasamızda düzenlenmiştir. 46 ncı madde öngörüyor; kamulaştırma yaparsınız, kamulaştırmayla alırsınız. Hayır, kamulaştırmayla almayacağız. Nasıl alacaksınız; biz, bir yolunu bulacağız, alacağız. Yani, bu, fiilen elkoyma tabiî de, elkoyma değilmiş gibi sunma çabası var; ama, bu, inandırıcı değil.

Bakınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, eylül ayındaki raporuyla, bu girişimin Anayasaya aykırı olduğunu Başbakanlığa duyurmuştur. Gerçekten, bu, Anayasaya aykırıdır; bu, gasptır, gasp! Yani, siz, bir yasayla, işçilerin primiyle, işverenlerin primiyle edinilmiş olan sağlık kurumları sistemini, hastaneleri, ne hakla, onların mülkiyetinden kendinize intikal ettirme hakkına sahipsiniz?! Yani, burada, Başbakanın malvarlığının Hazineye intikali için bir yasa çıkarsak, bu mümkün olur mu, bu doğru olur mu, bu geçerli olur mu?! Başbakanın malvarlığını yasayla nasıl devlete intikal ettiremezseniz, Türkiye'deki milyonlarca işçinin, emeklinin SSK'sını da intikal ettiremezsiniz! (CHP sıralarından alkışlar)

Canım, biz, resmen almıyoruz. Ne yapıyorsunuz; bedeli karşılığı alıyoruz. Peki, bu bedeli kim belirliyor; bu bedeli, Maliyeden bir komisyon kuracağız, onlar belirleyecek. Bir defa, Anayasa Mahkemesi, Emekli Sandığıyla ilgili olarak, böyle bir uygulamanın Anayasaya aykırı olduğunu karara bağlamış; bu, geçerli değil. Şimdi, burada, bir komisyon kurmuşuz; o komisyon bedeli belirleyecek. Peki, bedel nasıl ödenecek; Bakanlar Kurulunun uygun gördüğü biçimde ödenecek. Yani, Bakanlar Kurulu pekâlâ diyebilir ki, faiz yok, yüz yılda bunun karşılığı ödenir; bu mümkün olabilecek. Yani, işçilere ait olan hastanelerin bedelinin ne olduğunu, siz, ne hakla Maliye bürokratlarına belirletiyorsunuz?! Maliye bürokratlarının bunu belirleme yetkisi nereden geliyor?! Maliye bürokratlarıyla bunun ne ilgisi var?! Bunun primini veren, onun sahibi olan başkaları, yani işçiler; işverenlerin de, yine, işçi adına kesilmiş olan primleri...

Biz, böyle belirleriz bedeli. Peki, belirlediğiniz bedeli nasıl ödeyecek devlet; onun nasıl ödeneceğine de biz karar veririz. Kimsiniz siz; Bakanlar Kurulu. Siz, Ali kıran baş kesen misiniz?! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Türkiye bir hukuk devleti; kimin ne yapabileceği belli. Bu, Anayasaya aykırı, vicdana aykırı, hakka aykırı, emeğe aykırı; yanlış bir düzenleme. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu kadar önemli bir kanun tasarısı hazırlanıyor -Türkiye'de işçi ve işveren kuruluşlarının bir araya gelip, böylesine sorunları konuşmaları için Anayasamızın öngördüğü bir temel kurum var, Sosyal ve Ekonomik Konsey var- Sosyal ve Ekonomik Konseye bu konuyu getirdiniz mi, orada konuşturdunuz mu?.. Onbinlerce doktoru ilgilendiriyor, onbinlerce hemşireyi ilgilendiriyor, ebeleri ilgilendiriyor, milyonlarca vatandaşı ilgilendiriyor. Bunu kim yapıyor; biz burada yapıyoruz; 48 saat de, size, mütalaa süresi de vermiyoruz, bilgilenme imkânı da tanımıyoruz; uzatmayın bu işi, kabul ediverin geçsin, biz aldık kararı uyguluyoruz... Bu, iyi bir yöntem değil, doğru bir yöntem değil; çok büyük bir haksızlık ve inanıyorum ki, siz bunu denediğiniz zaman, toplum, buna haklı olarak tepki gösterecektir. Bu üslup, bu tepeden inme üslup, bu yaklaşım, hak ettiği tepkiyi, inanıyorum ki, görecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa çıkar çıkmaz SSK hastaneleri otomatik olarak Sağlık Bakanlığına devrediliyor. Bedel daha sonra belli olacak. "Önce bedel belli olur, ondan sonra devredilir" yok. Otomatik, bunu devredeceğiz. Bedel; bedel sonradan gelir, islim arkadan gelir. Ödenme tarzı; o da daha sonra belli olacak. Bu, konuya yaklaşımınızın ne kadar peşin fikirli yaptım, oldu zihniyetine dayalı olduğunu gösteriyor. Gerçekten üzüntü vericidir. Türkiye'nin temel devlet felsefesini, kamu hizmeti anlayışını, vatandaş kavramını yakından ilgilendiren ve milyonlarca insanımız için büyük önem taşıyan bir düzenlemenin, böyle, gümrükten mal kaçırırcasına, bir suçluluk duygusu içinde, bir telaş içinde, doğru dürüst tartıştırmadan geçiştirilmek istenmesi fevkalade yanlıştır.

Bu üslupla zaten geçmişte de büyük hatalar yapılmıştı. Şimdi yine, böyle bir tren kazasına doğru bu konu yola çıkmıştır. Bu konu, Hızlı Tren Projesi gibi, altyapısı hazırlanmamış, temelleri oluşturulmamış, şartları geliştirilmemiş ham bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Bu yaklaşımla yola çıkacak olursanız, bunun sonunda çok ciddî bir kaza olur. Bu kazanın altında sadece halkımız, vatandaşımız değil, korkarım, sizler de kalırsınız.

Teşekkür ederim Başkan.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Baykal.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili  Sayın Mehmet Zekai Özcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve AK Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık  Bakanlığına Devri Hakkında Kanun Tasarısını görüşüyoruz. Şüphesiz, bu tasarı, Sosyal Sigortalar Kurumu mensuplarının daha kolay ve yeterli  sağlık hizmetini alabilmesi bakımından son derece önem arz etmektedir. SSK, 1951 yılından beri sağlık işletmeciliği yapmaktadır; ancak, günümüzde sağlık hizmetleri büyük bir sıkıntı içerisindedir.

Son olarak,  1992'de, fiilen açık vermeye başladığı tarihten itibaren bir kıyaslama yapacak olursak; SSK'da yatan hasta sayısı, yatak sayısına göre 3 kat artmıştır. Poliklinik sayısındaki artış ise, sağlık tesisleri sayısındaki artışa göre 2,5 kat daha fazla olmuş; sağlık  personeline göre ise, 3 kat daha fazla olmuştur. Aslında bu  durum, SSK'nın nasıl kilitlendiğini göstermesi bakımından önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunun, sadece Türkiye ortalamasını yakalayabilmesi için 78 000 yatağa ihtiyacı vardır; elinde 34 000 yatak bulunmaktadır. Bunun anlamı şudur: 44 000 yatak için, bugün itibariyle, 200 yataklı en az 220 hastane inşa edilmesi gerekir. Bunun maliyeti, personel hariç, 10 katrilyonun üzerindedir. Yılda yaklaşık 6 katrilyon açık veren bir kurumun bu tesisleri yapması, ne malî yönden ne de zaman açısından mümkündür.

Norm ve standart birliği içerisinde olması gereken eğitim hastanelerinde 1 hekime düşen hasta sayısına baktığımızda; Sosyal Sigortalar Kurumunda 1 hekime düşen hasta sayısı, Sağlık Bakanlığında 1 hekime düşen hasta sayısının 3 katından daha fazladır. Bu oranlar illere göre farklılık arz etse de, durum vahimdir.

Bu olumsuzluklardan dolayı, SSK, dışarıdan sağlık hizmeti almaya devam etmektedir. SSK'nın dışarıdan aldığı sağlık hizmeti oranı daha 1995'te yüzde 22 iken, bu oran, bugün yüzde 40'ı aşmıştır. Bunun anlamı şudur: Sosyal Sigortalar Kurumunun, bu trendle, 3-4 sene içerisinde, dışarıdan aldığı sağlık hizmeti kendi ürettiği sağlık hizmetinin üzerinde olacaktır; yani, kendi ürettiği hizmet azınlıkta kalacaktır.

SSK mensuplarının sağlık hizmeti alımı sıkıntıları giderek artmaktadır. SSK sağlık personelinin olağanüstü gayretlerine rağmen, tekrar ediyorum, sağlık personelinin gerçekten olağanüstü gayretlerine rağmen, demin belirttiğim gibi, fizikî ve personel yetersizlikleri sebebiyle sağlıktaki sıkıntılar her geçen gün artmakta ve bu durum, SSK mensuplarını bunaltmaktadır.

Biliyoruz ki, yakın zamana kadar SSK hastanelerinin önünde miting meydanı gibi kalabalıklar oluşuyordu. İnsanlar, sabah saat 4'te, 5'te kuyruğa giriyor ve yazın sıcakta, kışın soğukta saatlerce bekliyorlardı. SSK, palyatif bir tedbirle, telefonla randevu sistemine geçmek suretiyle bu kalabalıkları ortadan kaldırdı; ama, bu defa, mahdut sayıda kontenjan yüzünden, SSK'lılar evlerinde telefon başında randevu almak için uğraşmaktadır.

Buna örnek şudur: Ankara Eğitim Hastanemizde, daha Sağlık Bakanlığıyla ortak protokol yapılmadan önce, günlük acil servis sayısı 1 500 civarındayken, bugün 700'e düşmüştür. Bu, aslında, SSK'lıların sistem dışına çıktığının bir göstergesidir ve çektiği sıkıntıları göstermesi bakımından da çok önemlidir. Bu da doğaldır; çünkü, 4 000 poliklinik hizmeti yapabilecek bir hastaneye, eğer 5 000- 6 000 talep varsa, bu, sistemi tıkar.

Değerli arkadaşlarım, kan alma, tahlil yapma, ameliyat randevuları ise çok sıkıntılı olmaktadır. Bakın, en büyük illerimizden olan İstanbul'da, geçen sene, kulak -burun- boğaz ameliyatlarının randevusu ocak ayında dolmuştu. Tabiî, bu durumda, SSK yönetimi, palyatif tedbirlerle, özel hastanelerle anlaşmak zorunda kalmaktadır. Bu ise, yolsuzluklara açılacak bir alan olmaktadır.

İlaç meselesi ise, gerçekten, Sosyal Sigortalar Kurumu mensupları için tam bir çiledir. Bugün, ilaç kuyruğunda bekleme süresi ortalama üç dört saattir. Ankara'da bile, daha geçen haftaya kadar, Etlik Polikliniğindeki bekleme süresi üç dört saatti. Bugün, Türkiye'de, Bağ-Kurlular, Emekli Sandığı mensupları, kamu personeli, hatta yeşilkartlılar eczanelerden ilaçlarını rahatlıkla alırken, Sosyal Sigortalar Kurumu mensuplarına çile çektirmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu tasarıyla, aslında, bu da ortadan kalkacaktır.

Öncelikle, SSK'lıların sağlık alanındaki çilesini sona erdirmek hedeflendiği için, bu tasarı, çok iddialı bir tasarıdır. İkincisi, kaynak israfı önlenecektir. Birçok ilimizde, hem Sağlık Bakanlığının hem SSK'nın hem de bazı kamu kuruluşlarının sağlık birimleri bulunmaktadır. Bunların bazılarında sağlık personeli eksikliği vardır bazılarında cihaz sorunu vardır bazılarında yatak sorunu vardır. Bu tasarıyla -bunların da birleştirilmesi suretiyle- daha az sağlık personeliyle, daha az sağlık tesisiyle daha çok sağlık hizmeti verilmesi hedeflenmektedir.

Çokbaşlılık ortadan kaldırılacaktır. Bugün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, SSK ve Bağ-Kur sebebiyle, sağlıkta, Sağlık Bakanlığından daha etkilidir. İlaç bedellerini tespit edebilmekte, sarf malzemesi fiyatlarını tespit edebilmekte, paket programlar yapabilmektedir. Bu ise, bir çokbaşlılıktır ve sağlıkta, ortadan kaldırılması gereken önemli bir durumdur. Burada, kamu sağlık tesislerinin tek çatı altına alınmasıyla, sağlıkta, kamu sağlık kurumlarının rehabilite edilerek özerk bir yapıya kavuşturulması hedef alınmıştır. Nihaî hedef, Türkiye'de sağlık sistemi ile emeklilik sistemini tamamen ayırmak olacaktır.

Bu tasarıdan olumlu sonuçlar alabilmek için üzerinde durulması gereken birkaç noktayı da burada ifade etmek zorundayım. Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı, bu yeni duruma göre, acilen yeniden düzenlenmelidir; SSK da, özellikle fatura kurulları ve diğer yönleriyle, bu yeni duruma adapte olmak için yeniden düzenlenmelidir. Sağlık tesisleri, Sağlık Bakanlığının çatısı altında uzun süre bekletilmemelidir; bunlar süratle rehabilite edilerek özerk yapıya kavuşturulmalıdır. Aksi takdirde, kamu hantallığı içerisinde, sıkıntılı durumlar ortaya çıkabilir.

Biz, AK Parti Grubu olarak, AK Parti milletvekilleri olarak, illerimizde, bu projeyi yürekten destekleyeceğiz. Bürokrasinin hantallığına bırakmayacağız, bu projeyi sıkıntılı duruma sokturmayacağız.

Değerli arkadaşlarım, burada, aslında, SSK tesis mi kaybediyor yoksa tesis mi kazanıyor diye sormamız gerekir. SSK'nın elinde 148 hastane var; ama, Sosyal Sigortalar Kurumu, Sağlık Bakanlığının hastaneleriyle birlikte 826 hastaneye sahip olacaktır. 34 000 yatağı  128 000'e, 25 000 sağlık personeli ise 195 000'e yükselecektir. Yani, burada, Sosyal Sigortalar Kurumu, aslında, tesis kaybetmiyor, aksine, başka tesislere de sahip oluyor.

Değerli arkadaşlarım, çok tartışmalı bazı konulara da değinmek istiyorum. Özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Başbakanlığa yazdığı yazı konusunda, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekillerinin ve demin de Sayın Genel Başkanının tenkitleri bulunmaktadır.

SSK'nın -2003 fiyatlarını söylüyorum, bunlar kesin değerlerdir-  tedaviye harcadığı para kişi başına 114,5 Yeni Türk Lirasıdır, Bağ-Kurun ise 130 Yeni Türk Lirasıdır. Bu, Sosyal Sigortalar Kurumunun, Bağ-Kura göre, kişi başına yaklaşık yüzde 13 daha az para harcadığını göstermektedir. Bunu çarpacak olursak, bu 390 trilyon liradır.

Tabiî, burada, Sosyal Sigortalar Kurumunun tecrübesi ve birikimi sayesinde bu 390 trilyon liranın oluşmayacağı düşüncesindeyim; çünkü, bugüne kadar Sağlık Bakanlığının 35 000 000 civarında SSK'lıya verdiği hizmetlerin rakamlarına bakacak olursak, bu rakamlar, aksine, azalacaktır. Dolayısıyla, tedavide Bağ-Kurla yapılan kıyaslama doğru değildir; aksine, SSK'nın lehinedir.

Burada sıkıntılı olan ilaçtaki durumdur. İlaçta, Sosyal Sigortalar Kurumu kişi başına 83,5 Yeni Türk Lirası, Bağ-Kur ise 192 Yeni Türk Lirası harcamaktadır. Arada, gerçekten, ciddî anlamda bir fark vardır. Bu, toplamda 2,7 katrilyon lira civarında ilave yük getiriyor anlamı çıkabilir; fakat, hükümetimizin hem ilaç firmaları ve eczanelerle yaptığı anlaşmalar hem sosyal güvenlikle ilgili yapılan indirimler hem ithal ilaçlarda AB'deki en düşük ülke fiyatının esas alınması hem de KDV'deki indirimlerin, bu oranı azaltacağını düşünmekteyiz; çünkü, SSK'nın yataklı tedaviye harcadığı ilaç yüzde 22, ayakta tedaviye harcadığı ilaç yüzde 57, anlaşmalı eczanelerdeki oranı ise yüzde 21'dir. Demek ki, burada, sıkıntılı olan yüzde 57'lik bölümdür. Bunun tedbirleri alınmak suretiyle, burada bir rahatlama görülmesi imkânı vardır.

Şimdi, burada, özellikle üzerinde durulması gereken, Sosyal Sigortalar Kurumunun mallarının Sağlık Bakanlığına satılıp satılmayacağı konusudur. Önce, bir defa, SSK özerk midir; bu soruyu sormak gerekir. Maalesef, SSK, özerkliğini kaybetmiştir. 4958 sayılı Yasaya baktığınızda, sadece 1 inci maddesinde, Sosyal Sigortalar Kurumunun malî ve idarî yönden özerk olduğu söylenmektedir. Bu maddenin dışındaki hiçbir maddesinde SSK'nın özerk olduğunu bulamazsınız.

Bu kurumun en üst karar organı olan Yönetim Kurulunun yapısı da bunu göstermektedir. 5 atama vardır, 3 de seçilmiş üye bulunmaktadır. 5'e 3 oranında bir özerklik aranması mümkün değildir. Kaldı ki, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun yetkileri de yoktur, kaldırılmıştır. SSK Yönetim Kurulunun yetkileri 20 madde üzerinden ifade edilmiştir. Bu 20 maddenin 11 maddesi Bakanın onayına tabidir; yani, Bakan onay vermediği sürece bu kararlar geçersizdir. Halbuki, geri kalan 9 madde zaten rutin maddelerdir, Yönetim Kuruluna gelmesine de gerek yoktur.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - SSK'dayken "bunları değiştireceğiz" diye bağırmıyor muydun?!

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Evet, ben bağırıyordum; ama, siz sessiz kaldınız Sayın Meral; şimdi onlara da geleceğim; siz sessiz kaldınız...

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Batırdın, şimdi de üzerine basıyorsun.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Söyleyeceğim şimdi, söyleyeceğim...

BAŞKAN - Sayın Meral!..

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)- Orada ne konuşuyordu, burada ne konuşuyor Sayın Başkan; ne yapayım! Yıllardır birlikte çalıştık.

BAŞKAN- Sayın Meral, lütfen...

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla)- Siz orada ne konuştunuz, burada ne konuşuyorsunuz!..

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu -altını çizerek söylüyorum- bugün, bizim işimizle ilgili, emlakle ilgili 1 liralık taşınmazı ne satabilir ne alabilir ne de kiralayabilir. Bunun altını çiziyorum; Bakanın onayı olmadan, Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu 1 liralık malı bile alamaz, satamaz ve kiralayamaz.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)- Sağlık Bakanı mı, Çalışma Bakanı mı?!

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu aslında 2000 yılında özerkliğini kaybederken bu sivil kuruluşlar sessiz kalmıştır. Sayın Meral doğru söylüyor, ben bu kurumun özerk olmasını istedim ve mücadele de ettim. O zamanki basında da bu yer almıştır. Eğer SSK bir kanun değiştirecekse, özerkliği olması yönünden değişsin demiştim; ama, biz görevden alındık, Danıştayla geri döndük, by-pass edildik; ama, özerk kurumun genel müdürüyle ilgili hiç kimsenin sesi çıkmadı.

Değerli arkadaşlarım, o tarihte, 2000 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumu, bu Meclisin denetiminden çıkmayan bir yasayla, üstelik de, Anayasa Mahkemesinin yetki yasasını iptal etmesi sonucunda, kanun kuvvetindeki bir kararnameyle tamamen dağıtılmıştır; başkanlık sistemine geçmiştir ve birbirinden kopuk daire başkanlıkları kurulmuştur. Hatta, ellidört sene Bakanlığın ismini taşımayan SSK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ismini taşımak uğruna bütün levhalarını değiştirmiş, bütün matbu kâğıtlarını değiştirmiş, antetli kâğıtlarını değiştirmiş, trilyonlarca lira harcayarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kurumu olmuştur. O tarihte bu özerklik elden giderken, kurum yönetim kurulunun yetkileri elden giderken, bu kuruluşlardan niçin "yahu, bu kurumu biz temsil ediyoruz, niçin yetkilerimizi alıyorsunuz" diye ciddî bir ses çıkmadı?! Değerli arkadaşlarım, bugün Yönetim Kurulunun, bırakın bunları, en önemli birim olan daire başkanının tayininde, alınmasında, hatta görevlendirilmesinde bile yetkisi yoktur; yetkisi olmadığı gibi, bilgisi de yoktur. Böyle bir karar organı olabilir mi?!

Şimdi, diyoruz ki, bu yasağın Yönetim Kurulundan çıkması gerekir. Tamam da, Yönetim Kurulu kalmamış ki!.. SSK'nın özerkliği kalmamış ki!.. Bugüne kadar SSK'yı değiştirmek isteyenler ve SSK'yı kurtarma adına çıkarılan bütün yasalar, Sosyal Sigortalar Kurumunun özerkliğini ortadan kaldırmıştır değerli arkadaşlarım ve bugün, SSK, ne yapacağını bilmeyen, yetkisi olmayan bir durumdadır.

Bakın -Sayın Meral belki gitmiştir Genel Kurula- yine, Yönetim Kurulunun görevleri arasında şu var: "SSK'nın gelecek on yılın aktüeryal hesaplarını incelemek ve genel kurula sunmak."

Bırakın, SSK'nın bu on yıllık aktüaryel dengesinin hesabını görmek, 2003'ün bilançosunu, yedi ay sonra bile, 2004'te görememiştir.

Şimdi, biz, bu kurumu bu hale getirdik siyasiler olarak ve ondan sonra diyoruz ki, niçin buradan geçmiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben bu konuda da, zamanı da iyi kullanmak adına birkaç şey söylemek istiyorum. Sayın Baykal, demin "SSK malları satılamaz" dedi.

Değerli arkadaşlarım, 1993'te 3917 sayılı bir yasa geçti. O tarihlerde, SHP koalisyon ortağıdır, Cumhuriyet Halk Partisiyle de birleşmiştir. Yine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da SHP'nin, yani Cumhuriyet Halk Partisinin kontenjanındadır. O tarihte çıkan kanunu burada okumak istemiyorum; zaman açısından tekrar okunması mümkün değil; orada, kurumun 5 trilyon -o tarihteki 5 trilyon- malvarlığı Emlak Bankasına satılmıştır, yasayla satılmıştır.

Şimdi, diyebilir misiniz ki, hayır, böyle... Ama, siz yaptığınız zaman doğru oluyor, AK Parti yaptığı zaman yanlış mı oluyor?! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, o, niçin yapılmıştır; bakın, ben size onu söyleyeyim. Sadece SSK'nın açıkları için, kurumun en değerli malları satılmıştır. Halbuki, bizim burada yaptığımız çok farklı bir şey. Biz, burada, Sosyal Sigortalar Kurumunun tıkanan sağlık hizmetlerini çözmek için, ilave tesislerle, Sağlık Bakanlığına bırakıyoruz ve üstelik, rayiç bedeli üzerinden değerini de SSK'ya ödüyoruz. Arada büyük fark var. Yani, bir tarafta, ilgisi olmadığı halde, kurumun değerli malları, Emlak Bankasına SSK'nın açıklarını kapatmak için satılıyor; burada ise, çok daha olumlu bir proje var.

Değerli arkadaşlarım, buna siyasî bakımdan karşı çıkmak uğruna bizi tenkit edenlerin haksızlık yaptığını düşünüyorum. Burada, yine, ifade etmek istiyorum; Sayın Baykal dedi ki, "bunu kim tespit edecek? Bu malların değerini kim tespit edecek?" O malların değerini nasıl 3917 sayılı Yasaya göre 4 genel müdür tespit ettiyse, burada da aynı yöntem uygulanacak; buna itirazınız var mıdır?! Değerli arkadaşlarım, o yasada -Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulundan geçmemiştir, tekrar altını çiziyorum- orada bir komisyon kurulmuştur; o komisyon, Emlak Bankası ile SSK altkomisyonu anlaşamamıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım.

...ve o komisyonun raporunda, aramızda büyük fark doğduğu için bunun bir üst kurula gönderilmesine diye karar vermişlerdir. Bu üst kurulda 4 genel müdür vardır. Bu 4 değerli genel müdür, yasa gereği karar vermişlerdir. Kamu Finansman Genel Müdürü, Millî Emlak Genel Müdürü, SSK Genel Müdürü, Emlakbank Genel Müdürü. Bu değerli genel müdürler içerisinde değerli iki arkadaşımız da bulunmaktadır. Bugün, Cumhuriyet Halk Partisi saflarındadır; SSK Genel Müdürü Sayın Kılıçdaroğlu ve Millî Emlak Genel Müdürü Sayın Hamzaçebi. Dolayısıyla, bu rapor, SSK'ya son gün gelmiştir ve yasa gereği çıkmıştır. Yani, 3.3.1994'te gelmiştir, aynı gün çıkmıştır. Çünkü, süresi bitmiştir. Demek ki, o tarihte SSK'nın yetkisi olmasına rağmen, Yönetim Kurulunun yetkisinde olmasına rağmen, bir yasa çıkarıp, SSK'nın mallarını satmak mümkünken, bugün, SSK yönetiminin, özerkliğini kaybetmek suretiyle, yetkisi olmadığı bir konuda satılamaz demek, haksızlıktır diye düşünüyorum. Burada, zamanı da fazla almamak için...

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu çok değerli hizmetler vermiştir; ama, bugün, tıkanmıştır, sağlık hizmeti veremeyecek noktaya gelmiştir ve suiistimallere açık bir alan oluşmaktadır. Bunun tek yolu, Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştirmek ve buradaki sağlık hizmetini en iyi şekilde yapabilmek ve mutlaka bu kurumları, kuruluşları özerk hale getirmektir.

Ben bu tasarının SSK çalışanlarına, emeklilerine hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.15

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

686 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Tasarının tümü üzerinde, hükümet adına Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Akdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetimiz adına, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Biliyorum ki, bu yasa tasarısını, biz bu yüce çatı altında görüşürken, özellikle SSK'lı vatandaşlarımız olmak üzere, bu kanunun yasalaşmasını büyük bir heyecanla bekleyen bir millet var. Yalnızca SSK'lılar, işçilerimiz değil, aynı zamanda, Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanlarımız da, bu tasarının bir an önce yasalaşmasını bekliyor; çünkü, hakikaten, ülkemizdeki bu parçalı yapı, sağlık hizmetinin sunumu sırasında ortaya çıkan karışıklıklar, aksaklıklar, hizmet sunumuna çok kötü bir biçimde yansıyor.

Bu kürsüye çıkıp da sağlık hususunda, sağlık hakkında konuşacak olanlardan, sağlık sistemimiz şöyle şöyle bir durumda, şunlar eksik, bunlar yanlış demeyen hemen hemen yok; ama, kabul edelim ki, bütün bu yanlışlıkları düzeltmek için, artık statükoyu terk etmek zorundayız. Böyle, biraz da çağın anlayışının, çağın kavramlarının gerisinde kalan yaklaşımlarla, biz, ülkenin sağlık sorunlarına çözüm bulamayız.

İncelediğimizde şunu görüyoruz: Dünyanın hiçbir ülkesinde -hemen hemen hiçbir ülkesinde- hatta, dün demirperde gerisinde olup da, o statüsünü, o yapısını değiştirmiş, terk etmiş olan ülkelerde bile, artık, sağlık hizmetinin finansman ayağı ile sunum ayağı bir arada yürütülmüyor; çünkü, herkes biliyor ki, sağlık hizmetinin finansmanı ile yani harcamalarını sağlayacak kasası ile sunumunu, yani, bu hizmeti verecek kuruluşları bir arada tutarsanız, hizmet yürümüyor ve Türkiye de bunu çok iyi biliyor. Bunu, on yıllar boyunca SSK hastanelerinin kapısında kuyruğa giren veya telefonu çevirip de randevu alamayan vatandaşımız da çok iyi biliyor. Şimdi, biz, bunu söylerken, Hükümet olarak, asla, ne kurumu ne de bu kurumda çalışan değerli sağlık çalışanlarını suçlamıyoruz; çünkü, biz, çok iyi biliyoruz ki, kurum yöneticileri de, sağlık çalışanları da büyük bir gayretle bir sağlık hizmeti sunmaya çalışıyorlar; ama, değerli arkadaşlarım, hakikaten, bu hizmetin, bu şekliyle sunulması mümkün değil. Ne kadar fedakâr olursanız olun ne kadar gayretli olursanız olun, bu hizmet, bu şekliyle yürümüyor, yürümeyecek. Bunu bildiğimiz içindir ki, geçmiş birçok hükümetin programında olduğu gibi, biz de programımıza, seçim bildirgemize, acil eylem planımıza, kamu kurum ve kuruluşlarındaki sağlıkla ilgili birimlerin Sağlık Bakanlığının yönetimine verileceğini yazdık.

Benden önce burada konuşulurken, Cumhuriyet Halk Partisinin Programının veya Cumhuriyet Halk Partisinin söylemlerinin ardına sığındığımızdan bahsedildi. Elbette, böyle bir şey söz konusu değil. Elbette, biz, ne söylemek istediğimizi de çok iyi biliyoruz ne yapmak istediğimizi de çok iyi biliyoruz. Ancak, biz, hükümet ediyoruz, biz muhalefette değiliz. Dolayısıyla, vatandaşımıza, milletimize hangi vaatlerde bulunmuşsak, tabiatıyla, bir bir bunları yerine getirmeye gayret ediyoruz.

Aslında, SSK'ya bağlı hastanelerin Sağlık Bakanlığına devredilmesi, Sağlık Bakanlığının yönetimine verilmesi çok eski bir hikâye.

Bakınız, biz, sağlık sistemindeki değişikliklerden, dönüşümden bahsederken, Sağlıkta Dönüşüm Programımızdan bahsederken, Anamuhalefet Partisinden arkadaşlarımız, her platformda, bu yüce çatının altında olmak üzere, 224 sayılı Yasadan bahsettiler; sürekli olarak, 224 sayılı Yasanın aslında güncelleştirilmesinin sağlık hizmetlerinin daha iyi yürütülmesi için yeterli olduğundan bahsettiler; üstelik, 224 sayılı Yasanın hükümlerinin daha önceki hükümetler tarafından zaman zaman da bilerek, isteyerek yerine getirilmediğinden bahsettiler.

Ben, artık, Cumhuriyet Halk Partimizin kendi seçim bildirgesinden, seçim programından bahsetmeyeceğim; çünkü, bundan bir defa bahsetmeye çalıştım Plan ve Bütçe Komisyonunda, başaramadım; çünkü, bundan bahsetmeme Anamuhalefet Partisinden arkadaşlarım müsaade etmediler. Biz, gerginliği sevmiyoruz; biz, ülkede, gerginlikle hiçbir meselenin çözülemeyeceğini biliyoruz.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Geriyorsunuz ama Sayın Bakan!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Onun için, bugün, bir başka hususa işaret edeceğim; yine, üzerinde ısrarla durulan 224 sayılı Yasaya döneceğim. Biliyorsunuz bu Yasa, 1961 yılında, yine Yüce Meclis tarafından kabul edilmişti.

Değerli arkadaşlarım, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun 30 uncu maddesinde şöyle deniliyor, aynen okuyorum: "İşçi Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri, binaları, tıbbî malzeme, eşya ve ilaçlar, iktisap bedeli verilmek suretiyle, Sağlık ve Sosyal Yardım ve Çalışma Bakanlıkları tarafından müştereken tespit edilecek esaslar dairesinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredilir." Eğer, iyi anlaşılmadıysa bir daha okuyabilirim.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Çok iyi anladık Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Çok iyi anladığınızdan eminim.

Değerli arkadaşlarım, peki, biz niçin şimdi yeniden bir kanun yapıyoruz? Burada, iktisaptan bahsediliyor; eğer, iktisap bedeliyle bunları devredersek, bu, çok düşük bir rakam olurdu. Dolayısıyla, günün şartlarına uygun bir biçimde, personelin haklarını da tamamen koruyarak, çalışan personelin haklarına da tamamen riayet ederek, bu tesislerin diğer sağlık tesisleriyle birlikte Sağlık Bakanlığımıza devri için bu tasarıyı hazırladık; yani, aslında, bu konu, Türkiye'de kırkdört yıldır tartışılıyor. Şimdi, ben, değerli arkadaşlarıma, Anamuhalefet Partisinden arkadaşlarıma, yüce milletin huzurunda şunu hatırlatmak istiyorum: 1961'den itibaren tartışılan bir konuda, böyle, alelacele Meclise getirildi, yangından mal kaçırılır gibi Meclise getirildi iddiaları, hakikaten, tamamen havada kalıyor. Bu konu, kamuoyunda yeteri kadar tartışılmıştır, komisyonlarımızda tartışılmıştır, üstelik, iki aydır da Meclis gündemindedir. Bu kadar önemli bir konu, bu kadar önemli bir tasarı, hükümetin bu kadar üstünde durduğu bir tasarı Meclise getirilmişken, eğer, iki aydır bazı sayın milletvekilleri bu tasarıyı yeterince inceleyememişlerse, hatayı kendilerinde aramak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, burada, bir konunun üzerinde de özellikle durmak istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin Değerli Genel Başkanı şu ifadeyi kullandılar: "Bir suçluluk duygusu var, telaş içinde bu iş yapılıyor; bu, bir gasptır." Bu ifadeyi, tamamen, Hükümetim adına reddediyorum. Biz, millete hizmet için yola çıkmış bir ekibiz ve milletin büyük ekseriyetinin de arkamızda olduğunu, yaptığımız işlerin arkasında olduğunu çok iyi biliyoruz; onun için, bu "gasp" lafı, bu Yüce Meclisin çatısı altına hiç yakışmamıştır. Bunun altını çizerek ifade etmek istiyorum.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Gaspın kendisi yakışmıyor!.. Lafını bırak da kendisini yapıyorsunuz!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, aslında, meseleye şu gözle bakmak lazım: Biz, pratik çözümler üreten bir hükümetiz. Vatandaşa sağlık hizmetini daha iyi nasıl sunacağız bunun peşindeyiz, geldiğimiz günden beri bunun peşindeyiz; yoksa, böyle, statükoya saplanıp kalarak, gereksiz tartışmaları, aslında, bundan kırküç yıl önce bitmiş bir tartışmayı, burada, ısrarla dillendirerek, alevlendirerek bu meseleler çözülemez.Şuna dikkat etmek lazım: Bu tesisler devralınınca, özellikle Sosyal Sigortalar Kurumuna ait tesisleri biz devralınca, bir defa SSK'nın üzerindeki büyük bir yükü üzerinden almış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugün yaklaşık olarak 6 katrilyon civarında açığı olan bir kurumdan bahsediyoruz. Evet, sağlık açısından çok büyük açıklar yok, bu açıklar daha çok sosyal güvenliğin diğer alanlarından geliyor; ama sonuç itibariyle kurum, kendini yenilemek için, yatırımlarını yenilemek için hiçbir imkâna sahip değil. Dolayısıyla yıllardır maalesef birçok yerde olumsuz şartlarda vatandaşımıza hizmet verilmeye çalışılıyor. Şimdi, bu hastaneler devralınınca, bu sağlık kuruluşları devralınınca, aslında bütün bu kuruluşların rehabilite edilmesi, bu kuruluşlarla ilgili yapıların onarılması, yeni yapıların yapılması, yeni ekipmanın, cihazın alınması tamamen genel bütçenin üzerine veya Sağlık Bakanlığının hastanelerinin dönersermaye bütçelerinin üzerine gelmiş oluyor. Dolayısıyla kurum, böylece, sağlık hizmetini de çok daha kolay bir biçimde SSK'lımıza sunmuş olmanın imkânını elde edecek.

Biz şunu arzu ediyoruz: Artık sağlık hizmetinin alınması sırasında olumsuzluklardan canı yanan vatandaşımızın canının yanmasını azaltmalıyız. Sosyal statüsü ve bağlı olduğu sosyal güvenlik kuruluşu ne olursa olsun, tüm halkımıza aynı kalitede ve eşit şartlarda ulaşabileceği sağlık hizmeti vermek, önce insan diyen Hükümetimizin temel ve öncelikli hedeflerindendir. Şu da sıklıkla konuşuluyor. Bu, komisyonlarda bu şekliyle konuşuldu, bugün bu Yüce Meclis çatısı altında da Anamuhalefet Partisince dillendirildi.

Değerli arkadaşlarım, biz, aslında Sağlıkta Dönüşüm Programının -ayakları yere basan bir program olarak hem teorisiyle hem pratiğiyle- her geçen gün bir bileşenini hayata geçirerek bu dönüşümü sağlıyoruz.

Şöyle söylendi: Palyatif birtakım tedbirlerle bu işler halledilmez. Tamamen katılıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sağlıkta Dönüşüm Programımızın birçok bileşeni var; ama, üç ana bileşeni var. Bunlardan birisi aile hekimliğidir. Artık bütün modern dünyanın, kendi vatandaşına, ücretsiz bir biçimde, sağlık kayıtlarını düzenli bir biçimde tutarak, hem sağlıkta hem hastalıkta hizmet vermenin yolu olarak seçtiği, aile hekimliğidir. Yine Yüce Meclisimizin katkılarıyla ve takdirleriyle, bu husustaki yasamızı çıkardık ve Düzce İlimizde çalışmalarımıza başladık. 2005 yılının son aylarında 5 ilimizde daha pilot çalışmalarımıza geçeceğiz ve 2006'da bütün ülkeye aile hekimliğini yaygınlaştırmaya başlayacağız. Demek ki, çok çok önemli bir bileşen hayata geçiriliyor, on yıllarca, sadece konuşulan bir işi bugün AK Parti Hükümeti yapıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ikinci önemli bileşen, parçalı yapıda sağlık hizmeti sunumundan ve sağlık sigortacılığının parçalı yapısından bütüncül bir yapıya dönmektir. Bugün burada birlikte tartıştığımız yasa tasarısıyla da, hizmet sunumunun parçalı yapısını ortadan kaldırmaya gayret ediyoruz.

Herkesin malumudur ki, herkesin kabul edebileceği bir husustur ki, bu parçalı yapıyı ortadan kaldıracak bir kurum varsa, burada koordinasyonu sağlayacak, verimliliği elde etmek üzere birtakım yenilikler, dönüşümler yapacak bir kurum varsa, ortaya yeni standartlar koyacak bir kurum varsa, âdeta bir hastanın rehabilitasyonu gibi hizmet sunumunun rehabilitasyonunu, yani iyileştirmesini yapacak bir kurum varsa, kuşkusuz, bu, Sağlık Bakanlığı olmak gerekir. Bugün ben sizlerin huzurunuza, sağlık sigortacılığıyla ilgili birtakım yetkileri Sağlık Bakanlığında toplamak üzere gelmiş olsaydım, bizi tenkit etmekte, Hükümetimizi tenkit etmekte çok haklı olurdunuz; ama, kuşkusuz ki, bu, Sağlık Bakanlığının işi. Anayasamızda da buna işaret ediliyor. Bu da yanlış anlaşılıyor. Biz, Anayasamızın, bütün sağlık kuruluşlarını Sağlık Bakanlığının emrine vermesi gerektiği gibi bir düşüncede değiliz. Elbette, kamuya ait sağlık kuruluşları, tek elden kamu tarafından organize edilecek, rehabilite edilecek; bu arada, özel sektöre ait kuruluşlar da vatandaşımıza hizmet etmeye devam edecektir. Ancak, biz şunu söylüyoruz: Anayasanın ruhu, yani "bu iş tek elden yönetilir, koordine edilir" şeklindeki ifadesi, ancak bu şekilde hayat bulabilir. Aksi takdirde, bunu gerçekleştiremezsiniz. Aksi takdirde, geçmişte gördüğümüz kuyruklar, geçmişte gördüğümüz hekime ulaşamama problemleri, geçmişte gördüğümüz ilaca ulaşamama problemleri ortaya çıkar. Vatandaşımız, hastane kapılarında, hastane eşiklerinde beklemeye devam eder. O halde, bu yasa tasarısıyla da bu bileşenin önemli ikinci ayağını birlikte gerçekleştireceğiz değerli arkadaşlarım.

Biz, hiçbir zaman, hastaneleri Sağlık Bakanlığına alarak, bunları koordine ederek, bütün yetkiyi ilanihaye kendimizde tutmayı da düşünmüyoruz.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne yapacaksınız?!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Burada da Anamuhalefet Partimizin yanıldığı husus şu: Biz, yerelleşmeden bahsederken, yönetimsel anlamda mahallinden yönetime daha çok imkân vereceğiz derken, bu da yine çağın bir kavramıdır...

SALİH GÜN (Koceli) - Özelleştirirsiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - ...bu da, aslında, Anamuhalefet Partimizin hiç inkâr edemeyeceği sosyal demokrasinin de en önemli gereklerinden biridir. Elbette, biz, artık, Sağlık Bakanlığının merkezinden ebe tayin edilen bir Sağlık Bakanlığı istemiyoruz; elbette, biz, bir tane camı kırıldığında, SSK'nın Yönetim Kuruluna acaba bunu yaptırabilir miyim diyen bir sistem istemiyoruz. Dolayısıyla, burada, yine Sağlık Bakanlığının koordinasyonunda, Sağlık Bakanlığının ana stratejik hedefleri belirlediği, standartları koyduğu, kontrolü ve denetimi yaptığı bir sistem içerisinde, kuşkusuz ki, süreç içerisinde yetkilerin önemli bir bölümü, mahalline, yerele devredilecektir.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Yetki devri başka şey.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ama, tekrar ifade ediyorum, altını çizerek ifade ediyorum: Bizim sağlık alanında düşündüğümüz desantralizasyon, mutlak anlamda, yetkilerin hepsinin devredildiği bir desantralizasyon değildir. Dolayısıyla, bu süreç de rehabilitasyon sürecinin bir parçasıdır. Genel sağlık sigortası, bu sağlıkta dönüşüm programının üçüncü önemli bileşenidir. Siz bize, geçmişte, niye bunları yapmıyorsunuz diyordunuz; şimdi, yapınca, niye yapıyorsunuz diyorsunuz. Hakikaten, ben buna hayret ediyorum.

Genel sağlık sigortası, şu anda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız tarafından -çünkü, onun sekreteryasında yürütüldü- kamuoyuna sunulmuş, kamuoyunun bu husustaki görüşleri alınmak üzere beklenmektedir. Birlikte, bakanlıklar olarak ortak çalışmalarımızı yaptık, bu çalışmalara devam ediyoruz ve yine içerisinde bulunduğumuz yılda, genel sağlık sigortasıyla ilgili hükümet tasarımız da Yüce Meclisimizin takdirine sunulacaktır.

Bundan neyi hedefliyoruz; bundan da şunu hedefliyoruz: Vatandaşımız, doğumundan ölümüne kadar bir kamu sağlık sigortacılığının güvencesinde olmalıdır. Bunu, devletimiz, aslında, yeşilkart uygulamasıyla, özellikle yoksul kesimi desteklemek anlamında önemli bir adım atarak, geçtiğimiz yıllarda yapmıştır; ancak, bu parçalı yapı, hakikaten, hizmeti alırken, vatandaşımız açısından da bir tatminsizliğe yol açmaktadır; yani, ben Bağ-Kurluysam bana başka türlü muamele edilmektedir, Emekli Sandığından isem başka türlü muamele edilmektedir, SSK'lıysam, işçiysem başka türlü muamele edilmektedir. Biz, AK Parti Hükümeti olarak, vatandaşımıza, eşit, adil, hakkaniyetli, kolay erişebileceği bir sağlık sigorta sistemini de getiriyoruz. Bu noktada, kamu sağlık sigortacılığının geliştirilmesi, sağlıkta dönüşüm programı için, hakikaten, olmazsa olmaz bir bileşendir.

Değerli arkadaşlarım, aslında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, hizmet sunumunun o kendisini yoran, kendisini, bünyesini daha çok hizmet sunumuna odaklayan zaruretten kurtularak, kamu sağlık sigortacılığını ülkemizde geliştirecektir. Ben buna şöyle diyorum: Her işi, o işin erbabına vermek lazım. Kamu sağlık sigortacılığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın işidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Elbette, Sayın Başkanım.

Biz, şu anda, Sağlık Bakanlığı olarak, yeşilkartın kamu sigortacılığını yapıyoruz; ama, bu, aslında, doğru değil. Dolayısıyla, biz de, sistem içerisinde, yeşilkartla ilgili kamu sigortacılığını, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza vermiş olacağız; Emekli Sandığı da, bu husustaki yetkilerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verecek; devlet memurları için de, bu yetkiler onlara verilecek.  Hakikaten, böylece, bu üç ana bileşen üzerinde, halkımız, daha iyi, daha doğru bir sağlık hizmeti alma imkânını bulacak.

Değerli arkadaşlarım, Anayasaya uygunluktan veya uygunsuzluktan bahsediliyor. Bakınız, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun tüm kamu hastanelerinin sağlık işletmesine dönüştürülmesini öngören hükmüne karşı -dikkatinizi çekmek istiyorum- dönemin Anamuhalefet Partisi, 1987 yılında, Anayasa Mahkemesine bir iptal davası açmıştır ve gerekçesinde şunu söylemiştir: "Sağlık tesisleri SSK'ya aittir. Dolayısıyla, bu mallar, herhangi bir biçimde işletmelere dönüştürülemez; işçilere ve işverene ait bu mallar üzerinde, bu şekilde bir tasarruf yapılamaz." Anayasa Mahkemesi, 1987 yılında, şu cevabı vermiştir: "Sağlık tesisleri SSK'nın ise de, gerçekte belli bir topluluğun yararlandığı, malı olarak kullandığı kuruluşlardır. İptali istenilen yasa, bu kuruluşların, asıl sahiplerinin ellerinden alınmasına olanak vermektedir. Madde, bu nedenlerle..."

Özür dilerim, burada gerekçelerden bahsediliyor. Önce gerekçeleri okuyorum: "Sağlık tesisleri, SSK'nın ise de, gerçekte belli bir topluluğun yararlandığı, malı olarak kullandığı kuruluşlardır. İptali istenen yasa, bu kuruluşların, asıl sahiplerinin ellerinden  alınmasına olanak vermektedir. -Anamuhalefet Partisi bu iddiayla başvuruyor- Madde bu nedenlerle, Anayasanın 'Mülkiyet hakkı' başlıklı 35 inci maddesine aykırıdır."

Anayasa Mahkemesi, aşağıdaki hükümle, dava konusu iptal talebini reddetmiştir: "Dava konusu maddenin, Anayasanın 35 inci maddesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır."

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumunun malları, kamu mallarıdır, kamu hizmet mallarıdır ve bunu herkes biliyor, bunu bilmeyen yok bu ülkede. Özel hukuk hükümlerine tabi olması, bir kamu malı olması gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - "Kamu malı" değil, devlet malı deyin, Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, şunu ifade etmek istiyoruz: Vatandaşımız, milletimiz, sağlık konusundaki atılımları büyük bir heyecanla takip etmektedir ve biz, gücümüzü, kuvvetimizi, milletimizin bu hastane kapılarındaki hayır dualarından almaktayız.

Şunu iddia etmiyoruz: Sağlıkla ilgili sorunları iki yıl içinde ortadan kaldırdık. Ancak, Hükümet olarak aldığımız mesafeyi biliyoruz ve bundan sonra da yolumuza, büyük bir kararlılıkla, millet adına devam edeceğiz.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Tunç, süreniz 10 dakikadır.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında, şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya Sağlık Örgütünün "21 inci Yüzyılda Herkes İçin Sağlık" programında, sağlığın geliştirilmesinin insan odaklı olmasını ve sağlık hizmetlerinin kaliteli bir şekilde sunulmasının hükümetlerin sorumluluğunda olduğunu vurgulamaktadır.

Ülkemizde, AK Parti İktidarına kadar, yıllarca, sağlık hizmetlerinin yönetiminde, sunumunda, halkın sağlık hizmetlerine ulaşmasında hep büyük sorunlar yaşadık; ulusal sağlık politikası oluşturulamadı. Şu anda, sağlıkta, çok başlı olan bir yapı mevcut. Bunu kısmen belki engelledik; ama, hâlâ devam etmektedir. Bu yapıda hızlı ve yeterli koordinasyon sağlanamadığı için, hizmet ve yatırım planlamaları da toplumsal ihtiyaçlarımıza uygun olarak yapılamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın Anamuhalefet Partisi Liderinin söylediği ve daha önce de Sayın Bakanımızın, konuşmacılarımızın söylediği CHP parti programından bahsetmeyeceğim; çünkü, bu konuda yeterince sözler söylendi. Bizim parti programımızda, acil eylem planımız içinde yer alan "devlet hastanesi, sigorta hastanesi, kurum hastanesi ayırımı kaldırılarak tüm hastaneler tek bir çatı altında toplanacak..." Biz, verdiğimiz bu söz üzerine bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sağlıkta dönüşüm projesi içinde, hastaneler öncelikle ortak kullanıma açılacak, daha sonra da Sağlık Bakanlığına devredilerek sağlıkta tek elden yönetim sağlanacaktır.

Değerli arkadaşlar, yalnız, ben bir şeyi söylemek istiyorum. Daha önceki hükümetler zamanında bu karar, şu anda bizim tartıştığımız karar hep tartışılmış, bazı protokollere de konulmuş. Mesela, birinci Ecevit Hükümeti Koalisyon Protokolünde -CHP ve MSP döneminde Çalışma Bakanı Sayın Önder Sav- şöyle yazıyor: "Bütün sosyal güvenlik kurumlarının tek bir çatı altında toplanması sağlanacaktır. Kurulmuş ve kurulacak güvenlik sistemlerinin dışında kalan muhtaç durumdaki yurttaşlar için, sosyal yardımlar bir düzene bağlanacaktır. Orada, gelirsiz kalan yaşlılara, kimsesizlere, çocuklara ve sakatlara özel ilgi gösterilecektir." Diğer madde de şöyle: "Sağlık alanında hizmetler ve kurumlar bakımından ahenksizliği ve dağınıklığı giderici bir düzen kurulacaktır. Bütün yurttaşların sağlık hizmetlerinden yararlandırılması hedef alınacaktır." Bu şekilde devam ediyor.

Yine, üçüncü Yılmaz Hükümeti programında, sağlık sistemi, finansman, yönetim ve organizasyon, insangücü, hizmet arzı ve mevzuat boyutlarıyla yeniden düzenlenecek; özel sektör ve yerel yönetimlerin sağlık sektörüne yatırımları teşvik edilecektir.

Değerli arkadaşlar, burada, ben, bu durumu şöyle değerlendiriyorum: Tıpkı, koalisyon hükümetlerinde parti programlarının, hükümet programlarının yapılamayışı, yine sağlıkta da çokbaşlı, çok parçalı yönetimden dolayı, halkın istenilen sunumu, hizmeti alamamasını sağlamaktadır; yani, tek parti iktidarında nasıl başarı sağlanıyorsa, hükümetler icraatlarını net bir şekilde yapabiliyorsa, sağlığın tek elde toplanmasıyla aynı başarı gösterilecektir. Ben, bu şekilde benzerlik kuruyorum.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar sağlıktaki problemlerin çözülemeyişi, iyi planlama yapılamamasındandır. Neden; çünkü, sağlıkta bir envanter çalışması bugüne kadar yapılamamıştır; kimin nerede çalıştığı, ne kadar sağlık personeli olduğu, hangi ilin ne kadar sağlık personeline ya da tıbbî cihaza ihtiyacı olduğu yönünde bir envanter çalışması bugüne kadar yapılamamıştır. AK Parti Hükümeti olarak, Sağlık Bakanlığı iki yıldır bu çalışmayı yürütmüş ve şu anda ne kadar sağlık çalışanı olduğu ve ihtiyaçların ne kadar olduğu tespit edilmiştir. Bu hastanelerin birleşmesi ve devredilmesinden sonra, halkımızın hizmet alımı, çalışanların hizmet sunumu sonucunda aldıkları hakları daha farklı olacaktır.

Biz, yıllardır, hekim olarak çalıştığımız dönemde, Çalışma Bakanlığında çalışan hekimler ve sağlık personeli, Sağlık Bakanlığında çalışanlar, hatta bunun dışında bazı kurumlarda çalışan sağlık çalışanları farklı ücretler almışlardır. Biz, hekimler olarak, farklı kurumlarda farklı ilaçlar yazmak zorunda kalmışız. Yine, hastalarımız, farklı eczanelerden farklı ilaçları almak zorunda kalmıştır. Böylelikle, SSK'lı, Bağ-Kurlu, yeşilkartlı ve kamuda çalışanlar olarak çok farklı özelliklerde hizmet almışlar, sağlık hizmeti sunmuşlar. Bu çokbaşlılığın ortadan kaldırılmasının işte fırsatı.

Sayın Deniz Baykal'ın, daha önceki -parti programını ben söylemiyorum, ama- 13 Ağustos 2002 tarihindeki konuşmasından bir alıntı olarak sizlere sunmak istiyorum. Bakınız ne demiş: "İlk yapılması gereken iş, SSK'yı hastanecilikten çıkarmaktır. Bunu, cesaretle söylemeliyiz. Bu, Türkiye'nin meselesidir ve bunu çözmek bize düşecek. SSK, hastane kuracak, işletecek; olacak iş mi?! Hastaneler SSK Yönetim Kurulunun kumandasından çıkarılmalıdır." Yani, biraz önce, Sayın Baykal'ın söyledikleri ile bu tarihte söyledikleri uyuşmuyor. Acaba, biz yapıyoruz diye mi karşı çıkılıyor?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz anlamamışsınız!

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sen anlamamışsın canım kardeşim, sen anlamamışsın!

ALİM TUNÇ (Devamla) - Biz, bu ülkenin kıt kanaat kaynaklarını en rasyonel biçimde kullanmak istiyoruz; halkımızın, en iyi şekilde, Anayasamızda da belirtilen özellikte sağlık hizmetini almasını istiyoruz. Bütün çalışmalar, gece gündüz bu Yüce Meclisin çalışmaları bu amaçladır. Bu konuda, Sağlık Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızla çok ahenkli bir şekilde çalışmaktayız. Bahsedilen 224 sayılı Yasayla, gerçekten, bu yasaya uygun olarak, bir dönemde çok güzel hizmetler verilmiştir; ama, bunu rehabilite ederek daha iyi bir şekilde sunulması engellendiği için, bugün işlemez hale gelmiştir. Biz, aile hekimliğiyle bunu sağlayacağız; yani, bu hükümet zamanında, 224 sayılı Yasadan daha ileri ve güncellenmiş bir şekilde, halkımızın menfaatına, yararına sunacağız.

Değerli arkadaşlar, yine, Sayın Anamuhalefet Partisi Liderimiz, işte, bıçak parasından bahsetti, hekimlerin muayenehanesinden geçildiğini söyledi; doğrudur. Burada, hekim arkadaşlar, çalıştıklarının karşılığını alamadıkları için ve daha önce çıkarılan kanunlar neticesinde de farklı yollara sevk edilmiştir. Bu bir gerçektir; ama, bunu engellemek, ancak hasta ile hekim arasındaki para ilişkisinin kaldırılmasıyla mümkündür. Bunun için de, genel sağlık sigortası ve aile hekimliği getirilmelidir. Buna karşı çıkılacak bir durum yok.

Biz, yıllardır hekimlerin sırtından politika üretiyoruz; bu yanlıştır. Kesinlikle, bu konuda hekimlerin yaptıkları hatalar vardır, hatalı hekimler vardır; ancak, bu hekimlerin tamamını bu şekilde suçlamak, gerçekten, büyük haksızlıktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yine, ilaç, muayene ve tedavi maliyetinin yükseleceğinden bahsedildi, şu an için SSK'da verilen tedavinin daha düşük olduğu söylendi; doğrudur. İki yıl öncesine kadar daha doğruydu; çünkü, insanlarımız SSK hastanesine ulaşamıyordu ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tunç, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ALİM TUNÇ (Devamla) - 148 hastane, 71 ilde faaliyet gösteren SSK hastaneleri, 34 000 000 SSK'lının hizmetini nasıl verebilirdi?! Bu imkânsızlıktan dolayı veremiyordu; ama, şu anda, hastanelerin birleştirilmesiyle, bu, iki katına ulaştı. Fiyatlar artacaktır, maliyet artacaktır; ama, bu, hastaların daha fazla müracaat etmesinden, sunumdan daha fazla faydalanmasından dolayı artacaktır. Bundan niye korkuyoruz ki?! Devlet olarak da, biz, bunu karşılamak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, burada konuştuğumuz sadece SSK hastaneleri. Sadece SSK hastaneleri değil ki burada; Emniyet Genel Müdürlüğü, PTT, Devlet Demiryolları ve TEDAŞ'ın da atıl, halkın kullanımına, talebine cevap vermeyen hastaneleri var; bunların da devri şu anda gündemde. Biz, sadece SSK hastanelerini devretmiyoruz; ama, sonuç itibariyle, sağlığın tek elde toplanması bu ülkenin menfaatına, halkın sağlık hizmetlerini almada, sağlık çalışanlarının da... Örneğin, çalışanlar, şu anda SSK hastanelerinde dönersermayeden  pay alamamaktadır. Bu da, sonuç itibariyle, diğer hastanelerde çalışan arkadaşlarla eşitsizliğe sebep olmaktadır.

Biz, AK Parti Hükümeti olarak, bu hastanelerin devredilmesi ve sağlığın tek elde toplanmasıyla, hem halkımızın daha iyi hizmet almasını sağlayacağız hem sağlık çalışanlarının haklarının daha iyi korunmasını ve ekonomilerinin düzeltilmesini sağlayacağız.

Bu yasanın, ülkemize ve sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; SSK sağlık kurumlarının -kısa adıyla söylüyorum- Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin yasa tasarısı üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, gerek Sağlık Bakanımız gerekse AKP sözcüsü arkadaşlarımızın konuşmalarındaki bazı bölümleri cevaplandırmak istiyorum. Öncelikle, SSK, Yönetim Kurulu eski üyemiz Sayın Özcan'ı bugün tanımakta güçlük çektim. 5 trilyonluk gayrimenkulün kim tarafından, nasıl satıldığını, usulüne uygun olup olmadığını kendisi çok iyi biliyor; o dönemde yönetim kurulu üyesiydi. Eğer yönetim kurulu kararı olmamış olsaydı, bu, usulsüz bir satış olacağından, herhalde imza koymaz, o satışa izin vermezdi. O satış o zaman gerçekleştiğine göre, usule aykırı bir durum söz konusu değil ve onu da, burada, usule aykırıymış gibi anlatmak, herhalde, vakit öldürmeye ve doldurmaya yönelik bir düşünce olsa gerek.

MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Anlamamışsınız siz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gerek Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda tasarının görüşülmeye başladığı sırada hükümet sözcüsünün -yani, Sayın Bakanın- ve her iki komisyonda komisyon başkanlarının konuşmalarından sonra, acaba basın neden çıkarıldı, muhalefet sözcüleri ya da en azından bir muhalefet sözcüsü görüşünü açıklamadan niye basın kapı dışarı edildi diye merak ediyor idim;  nedenini çok açık ve net olarak buldum. Daha yasa tasarısı -iki ay evvel geldi, bugün geldi, şu şekilde oldu; bunlara biraz sonra değineceğim- hazırlanırken tarafların görüşünün alınmadığı bir gerçek. Burada, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, TİSK'in, meslek kuruluşlarının, yani, tabip odalarının görüşü alınmadığı gibi, bir başka taraf olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının da burada bulunmayışı, buna rağmen aykırı görüş bildirmesi de, bu tasarıda, görüş alma işleminin,  katılım ilkesinin, şeffaflık ilkesinin ayaklar altına alındığının somut göstergesidir.

Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu, bütçe büyüklüğü itibariyle 30-31 katrilyonluk bütçesi -beş gün evvelki rakamıyla söylüyorum- ve 148 hastane, 212 dispanser, 202 sağlık istasyonu, 6 ağız ve diş sağlığı dispanseri vesaireyle, yüzde 8'lik personeliyle nüfusun yüzde 50'sine hizmet veriyor ise, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığının bağlı bulunduğu bir bakanlık ise, Sayın Bakanın burada bulunmayışını anlayabilmenin, izah edebilmenin olanağı yok. Niçin yok; kendisi de, Sayın Bakan da bunu içine sindirememiş. Her ne kadar, Sağlık Bakanı komisyondaki konuşmasında aynen "Sağlık Bakanlığınca hazırlanan kanun tasarısı, Sağlık Bakanlığımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ve diğer tüm bakanlıklarımızın ortak görüşü alınarak hazırlanmıştır" diyorsa da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 9 sayfalık notası, Sağlık Bakanını yanıltıyor, yanlış konuştuğunu ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlarım, bir başka belge... Bugün bu tasarıyı burada görüşeceğiz. Bu tasarı burada görüşüldükten sonra Cumhurbaşkanına gidecek, belki tekrar gelecek, belki bir daha gidecek, belki Anayasa Mahkemesine gidecek. Anayasaya aykırılıklarını Sayın Bakan çok iyi biliyor, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da ortaya koymuş. Ne yapıyor Sağlık Bakanı; yangından mal kaçırırcasına tabiri yetmiyor, bu Yüce Meclisi, Büyük Millet Meclisini, varlığını kabul etmiyor, reddediyor, daha yasa çıkmadan genelge yayımlıyor 81 ile ve "31.12. 2004 tarihi itibariyle bu yasa görüşülecek, şunları şunları şunları yapın" diyor. Yani, yangından mal kaçırma değil, Meclisin varlığını kabul etmeme!.. Yürütmenin yasama organı üzerindeki tahakkümünü bu genelge ortaya koyuyor. Sayın Bakan, bu Yüce Meclisi, yasa çıkmadan çıkmış gibi etkisi altına almaya kalkışan bir yürütme demokrasilerde olamaz; bu, olsa olsa, teokratik ya da diktatörlük rejimlerinde olabilir. Bu anlayışı esefle kınıyorum! (CHP sıralarından alkışlar)

Bir başka konu; gerçekten, Sayın Bakan, ikidebir, 224 sayılı Yasanın fiilen işlemediğini söylüyor; doğrudur. 1961'de yürürlüğe girmiş; ama, 1980'den sonra Türkiye'de değişen iktidar anlayışlarının uygulamaları, insanı dışlayan, emeği dışlayan, bir avuç çıkarcıya teslim olmuş, IMF ve Dünya Bankası politikalarını, reçetelerini alıp uygulamaya koyan anlayışlar, gerçekten, 224 sayılı Yasayı yirmibeş yıldır uygulamıyorlar. Doğrudur uygulanmadığı; ama, böyle bir durumu, gelip, burada, biz bunu bir nevi uygulamaya koyuyoruz diye anlatmaya kalkışmak da toplumu aldatmaya yönelik bir tavırdır. AKP Grup sözcüsü arkadaşımız, bu tasarıyla ilgili sivil toplum örgütlerinin yöneticileriyle görüşürken -kendilerinin görüşünün alınmadığını ifade ediyor arkadaşlarımız- "ya öyle mi; olmaz böyle şey, görüşeceğiz" diyor; arkasından da, bu sözcü arkadaşımız, ikiyüzlü bir tavır içerisinde "bu tasarıya sendikalar karşı, çalışanlar mutlu" diyor.

Değerli arkadaşlarım, bir kere, ikiyüzlü siyaseti bırakalım, insaflı olalım. Cumhuriyet Halk Partisi de, sendikalar da, meslek odaları da, TİSK de, Sosyal Sigortalar Kurumunun ve Türkiye'de sadece Sosyal Sigortalar Kurumunun değil, devlet hastanesi diye tabir edilen Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin de iyi işlemediğini kabul ediyor. Gerçekten, hizmet kalitesi açısından, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden hiç aşağı kalır yönünün olmadığını herkes görüyor; ama, birkaç ay öncesine kadar, devlet hastanelerinde hastalar rehin kalıyor idi; bizim SSK hastanelerinde böyle bir durum da söz konusu değil. Şimdi, kalkıyoruz, diyoruz ki, bıçak parası, şu parası, bu parası... Özelleştirme uygulamalarında olduğu gibi, bu alanda da kurumları önce kötülüyoruz, bir tek kuruşluk yatırım yapmasına izin vermiyoruz. Kendi kuruluş yasasında, idarî ve malî açıdan özerk, özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzelkişiliği diye tanımlanmış olmasına rağmen, özerkliğini vermiyoruz; özerk uygulamalarını bağımlılık ilişkisi içerisinde uygulamaya koyuyoruz; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının arka bahçesi gibi siyasî iradenin etkisi altına alıyoruz; ondan sonra, SSK hastaneleri kötü diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, kötü olan SSK hastaneleri değil; kötü olan, yönetim anlayışı, SSK hastanelerine müdahale. Geçtiğimiz günlerde, kasım ayı içerisinde -2 Kasım tarihli- Sayın Başbakan, AKP Grubunda yaptığı konuşmada "eğer, sendikalar diyorsa ki 'bu hastaneler bizimdir' buradan ilan ediyorum, devletten tek kuruş yardım beklememek kaydıyla, buyursunlar alsınlar, işletsinler" diyor. Başbakanın konuşması, hem maddî unsurları açısından hem sosyal güvenlik ve sosyal politikalar açısından son derece yanlış değerli arkadaşlarım. Başbakan, konuşmasında, SSK hastanelerini ayakta tutmak için 22,5 katrilyonluk kaynak aktarıldığını söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerine 22,5 katrilyonluk kaynak aktarılmıyor; tüm sosyal güvenlik kuruluşlarına aktarılan kaynağın miktarı bu ve SSK'nın bunun içindeki payı 6 katrilyon; ama, kötü yönetimler, beceriksiz yönetimler ve siyasî iradenin egemen güçleri kayırma sevdası karşısında, bugün SSK'nın özelden ve kamudan prim alacağı miktarı 7,5 katrilyon civarındadır. Zaten, SSK'nın sosyal güvenlik kurumu olarak sağlık işlemlerinde açığı yok, tüm kötü yönetimlere rağmen açığı yok, tüm müdahalelere rağmen açığı yok. Yapılan katkı, SSK hastanelerine yapılan katkı değil. Emekli Sandığı ve Bağ-Kurluların sağlık giderlerine yapılan harcamayı sadece SSK'ya yapılıyormuş gibi aktarmasının, Başbakanın da yanıldığını ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten yapılması gereken, SSK'nın siyasî vesayetten uzak, özerk bir yapıya kavuşturulması ve de özgürce, onun yönetim kurulu kararıyla yönetilir olabilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî... Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığınca devralınıyor olmasının altında yatan neden, sadece ve sadece sağlık kuruluşlarının birleştirilmesi değil. Burada özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum -zamanım yetmezse, maddelerde söz aldığımda açıklayacağım- bakınız, aslında, SSK, faaliyetleri kısılarak, yatırım yapılmayarak ve her geçen gün dışarıdan biraz daha hizmet satın alınarak özelleştirilmek isteniyor. Şimdi, yapılmak istenilen, Sağlık Bakanlığı bünyesine alınması ve temmuz ayında çıkardığımız yasa çerçevesinde, Maliye Bakanlığınca bunların satışının önü açılıyor. Üzülerek söylüyorum ki, bu yasa tasarısı, AKP milletvekillerinin, hükümetinin hazırladığı tasarı değildir. AKP Hükümeti dahil, yirmibeş yıldan bu yana, hükümetler, adına reform denilen, sağlık ve sosyal güvenlik alanında ne kadar tasarı hazırlamışlarsa, hepsi İngilizcedir, altında IMF ve Dünya Bankasının imzası vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Dünya Bankasının 2002 Haziran ayı Türkiye raporu bunu somut olarak ortaya koymaya yetiyor; İngilizce metin, bu tasarıyla aynen özdeşleşiyor. Bir tek cümlesini okuyayım: "Hastanelerin verimliliğini iyileştirmek için, tüm Sağlık Bakanlığı ve SSK hastanelerine idarî ve malî özerklik tanınmalıdır. İlk aşamada, hastane kurumunun geneline özerklik tanınmalı, ikinci aşamada ise, herkese ayrı ayrı özerklik tanınmalı; çünkü, sağlık tesislerinde bulunan tüm personel, ilgili kurumun sözleşmeli personeli olacak." Yani, işten çıkarılması kolaylaşacak.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu tasarı, malvarlıklarının devrine ilişkin de, diğer düzenlemelere ilişkin de, Anayasaya aykırılık ve uygulamalara ilişkin pek çok olumsuzluk taşıyan bir tasarı. Eğer, bugün, bu tasarıya, sendikalar, sivil toplum örgütleri, emekçi örgütleri, işveren örgütleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - ... karşı çıkıyor, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da, Sosyal Sigortalar Kurumundan sorumlu bakan olarak burada bulunmuyorsa, AKP'li milletvekillerinin ellerini vicdanlarına koyarak hareket etmeleri gerekliliğini hatırlatıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın Bakan, Sayın Çetin'in, konuşması sırasında Yüce Meclisin varlığını kabul etmediğimizden bahisle, anlayışımızı, teokratik yönetim veya diktatörlükle açıklamaya çalışmıştır şeklinde sataştığından bahsederek, söz istemiştiniz.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Genelgeden söz ettim Sayın Başkan.

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin'in, yapmış olduğu konuşmada, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce bu yüce kürsüden sizlere hitap eden sayın konuşmacı İzzet Çetin, bizim Sağlık Bakanlığı olarak gönderdiğimiz bir genelgeden bahisle, Yüce Meclisin varlığını kabul etmediğimizden bahsetmiş, ayrıca bunu, bazı başka yönetimlerle, yönetim anlayışlarıyla ilişkilendirme şanssızlığını, kanaatimce, burada sergilemiştir; bizim anlayışımızı kınadığını ifade etmiştir. Ben, bu ifadeleri esefle kınıyorum.

Bizler AK Partililer olarak, yola çıktığımız günden beri, demokrasiyi kendimize şiar edinmiş bir ekibiz. Bu ülkede özgürlüklerin gelişmesi için, demokrasinin yeşermesi için neler yaptığımızı, iki yıllık iktidarımız tarihe yazmış durumdadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bu ifadeleri, Yüce Meclisin çatısı altına yakıştıramadığımı, özellikle ifade etmek istiyorum.

Bu arada, bazı başka ifadeler de var. Biz, ne bu tasarının gerekçesinde ne kendisinde, SSK'nın sağlık kuruluşlarını herhangi bir şekilde satacağımızdan, atacağımızdan, bir yerlere devredeceğimizden bahsetmediğimiz halde, sürekli olarak bu ifade edilmektedir.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sataşmayla ilgili konuşur musunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Tamam Değerli Başkan.

Hiç böyle bir niyetimizin olmadığını da yüce milletimize arz etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır. 10 dakika soru sorma süresi, 10 dakika da cevap verme süresi vardır.

Sayın Gazalcı, buyurun.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakandan aşağıdaki soruların yanıtlanmasını diliyorum.

Bu Meclis Kamu Yönetimi Temel Yasasını görüştü ve Sağlık Bakanlığı, taşrayla bağları kesilen 9 bakanlıktan biriydi. Sağlık Bakanlığı taşra örgütlerini yerel yönetimlere bırakıyor. Bu yasa çıkarsa, bunun sonucunda siz özelleştirmeye mi gideceksiniz?

Son iki yıl içerisinde, bu tarih yazdığınızı söylediğiniz dönemde, temelini atıp da bitirdiğiniz ve açtığınız hastane sayısı kaçtır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Sayın Arslan, buyurun.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, ben de, aracılığınızla, Sayın Bakana soru sormak istiyorum.

Gerçi, Sayın Gazalcı da benzer bir soruyu sordu, Sayın Bakan sağlıkta dönüşümün bileşenlerini anlattı. Bugün görüştüğümüz tasarının öncesine baktığımızda, aslında, başka bileşenler var. Bunları bir araya getirdiğimizde, Sayın Gazalcı'nın ve benden önceki konuşmacı arkadaşların da söylediği gibi, bileşenlerin tam da merkezde buluştuğu yer, sağlıkta özelleştirme. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıl Kamu Yönetimi Temel Kanununu çıkardık. Orada, Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatlarının yerel yönetimlere devrinin ve bunların da "bu işletmeleri işletir ya da işlettirir" diyerek, özelleştirilmesinin yolunu açmıştık. Yine geçtiğimiz yıl, Sağlık Bakanlığının taşınmazlarının satışına olanak veren bir yasayı da çıkarmıştık. SSK hastaneleri eğer bu haliyle kalırsa, özelleştirilmeleri mümkün değil, ancak Sağlık Bakanlığının malı olduktan sonra özelleştirilmeleri mümkün. Bizim iddiamız, görüşümüz ve karşı çıktığımız da bu. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sağlık hizmetlerinin tek elde toplanmasını biz de istiyoruz, bir itirazımız yok; ancak, biz...

BAŞKAN - Sayın Arslan, sorunuzu sorar mısınız.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Soracağım.

BAŞKAN - Soru sormak için sırada bekleyen 9 sayın milletvekili var.

ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Bakanım net olarak şunu söyleyebiliyor mu: "Biz, sağlıkta özelleştirmeye karşıyız. SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle bunların özelleştirilmesinin önünü açmak istemiyoruz." Bunu net olarak, yüksek sesle, Mecliste söz verebiliyor mu? İşte, merak ettiğimiz, asıl üzerinde durmak istediğimiz nokta budur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın Öktem, buyurun.

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Bakan, bu tasarının IMF ve Dünya Bankası elemanları tarafından hazırlanıp size teslim edildiğini duymayan kalmadı. Acaba, bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti Bakanı olarak, bu uygulamadan rahatsızlık duyuyor musunuz; duyuyor iseniz, ateşinizin yükselmiş olması gerekir; yan taraftaki doktor odasında ateşinizi ölçtürmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen...

Teşekkür ediyoruz Sayın Öktem.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne ilgisi var!.. Böyle soru olur mu?!

İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Ateşin başına vurmuş Enver!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Ne biçim soru bu?!

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana bir soru yöneltmek istiyorum.

Sayın Başbakan burada bir konuşma yaparken aynen şu ifadeyi kullandı: "Uzlaşma, diyalog, birlikte düşünme, milletimizi öteden beri millet kılan en temel değerlerimizden biridir. Son iki yıla büyük başarılar sığdırdık; ama, en büyük başarılarımızdan biri, bu dönemde kavganın yerini aklın, çatışmanın yerini diyaloğun almasıdır." Sayın Başbakan böyle söylüyor; ama, bu tasarıyı buraya getiren Sayın Bakan, acaba Türk-İşin Diskin, Hak-İşin, işçi emeklileri sendikalarının, tabip odalarının ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun görüşünü aldı mı? Acaba, diyalog kurmayı öneren Başbakan ile diyalog da ne oluyor diyen anlayışı egemen kılan bir Sayın Bakan, biri birine taban tabana zıt bir görüşü, bir eylemi yaparlarsa, bunun siyaset literatüründeki adı takıyye midir? Sayın Bakan bu soruya yanıt verirse sevinirim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel, Sayın Bakan cevabî konuşmasında, SSK sağlık kuruluşlarının hiçbir şekilde özelleştirilmeyeceğini, satmayacaklarını, bunun mümkün olmayacağını söyledi.

Şimdi, 21.7.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5220 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun "Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığına tahsisli taşınmazlar ile Sağlık Bakanlığı kullanımında bulunan diğer taşınmazlardan gerekli görülenleri, mülkiyetinin Hazineye bedelsiz devrinden sonra, satmaya yetkilidir" hükmünü taşıyor. Sayın Bakanın bundan haberi yok mu? Bu SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığına geçtikten sonra, 2 ilimizde büyükşehir belediyelerine, 79 ilimizde de il özel idarelerine devrinden sonra, bunları nasıl denetleyecek? Satışından sonra, satış işlemiyle özel sektöre iyice geçtikten sonra, SSK'da denetleyemediği, SSK'da koordinasyon kuramadığı için tek elde topladığı sağlık kuruluşlarını nasıl denetleyecek, nasıl koordine edecek, bu koordinasyonu kimlerle sağlayacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN- Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Sayın Ersin, buyurun.

AHMET ERSİN (İzmir)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, 16.6.2004 tarihinde, Millî Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında yapılan bir protokol var -aynen bu yasayla da ilişkilendiriyorum- bu protokol gereği, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı sağlık kurumları Sağlık Bakanlığına devredildi. Bu devir sonucu, İzmir'de Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olan 4 sağlık merkezinden 2'si kapatıldı.

Şimdi, yine bu kurumlarda çalışan, İzmir'deki bu kurumlarda çalışan sağlık personelinden bazıları, 9 Eylül 2004 tarihinden itibaren, değişik sağlıkocaklarında ve Tepecik Göğüs Hastanesinde görevlendirildi.

Sağlık Bakanlığı APK Başkanlığının 6.10.2004 tarihli ve 5489 sayılı yazısında, Millî Eğitim Bakanlığından protokolle Sağlık Bakanlığına geçen bu personelin geçici görevlerle çalıştırıldığı ve bu nedenle dönersermayeden yararlandırılmayacağı belirtilmiştir.

Şimdi, sormak istiyorum: Bu protokol halen yürürlükte mi? Millî Eğitim Bakanlığından Sağlık Bakanlığına devredilen sağlık merkezlerinde görevli personel Sağlık Bakanlığında geçici görevli midir ve halen, Sağlık Bakanlığı kurumlarında görevlendirilen, Millî Eğitim Bakanlığından geçen sağlık personeli dönersermayeden neden faydalandırılmıyor?

Burada sormak istediğim şu... SSK hastanelerini de Sağlık Bakanlığına devretmeye çalışıyorlar. Millî Eğitim Bakanlığıyla yaptıkları protokolün sonucu bu.

Bu sorularıma cevap istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.

Sayın Kumkumoğlu, buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanın, Sağlık Bakanlığı işlemleriyle ilgili bugüne kadar yaptıkları, doğrusu, tam bir karmaşayı beraberinde getirmiş durumda. Mesela, AKP'den şahsı adına konuşan arkadaşımız "sağlığın tek elde toplanmasıyla, halka daha iyi hizmet, çalışanlara daha adil bir çalışma ortamı yaratılacaktır" dedi. Acil eylem planında "devlet hastanesi, sigorta hastanesi, kurum hastanesi ayırımı kaldırılarak, tüm hastaneler bir çatı altında toplanacak" deniliyor. Genel gerekçede, bu hizmetlerin tek çatı altında toplanmasının yararları anlatılıyor.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, bütün bu gerekçeleri buralarda seslendiriyor olmanıza rağmen, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, sağlığın tek elde toplanmasının sağlık açısından nasıl yararlar sağlayabileceğini, hem halkımız hem çalışanlar açısından nasıl yararlar sağlayacağını ifade ediyor olmasına rağmen, sağlık hizmetlerinin yerel yönetimlere devredilmesi noktasında tam anlamıyla atomize edilmesi işlemini, hem bize hem Türkiye toplumuna hem AKP'ye mensup milletvekili arkadaşlarımıza nasıl izah edeceksiniz? Asıl hedef, sağlık hizmetlerini tek elde toplamak mıdır? Asıl hedef, sağlık hizmetlerini tam anlamıyla atomize edebilmek için, bu atomize etme işlemini yapabilmek için, tek parça haline getirebilmek midir?

İkinci bir sorum şu: Yasa bugün çıkarılıyor. Bunların...

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, süre tamamlanmıştır; sorunuzu sorar mısınız.

Buyurun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Soru soruyorum Sayın Başkan.

Yasa bugün çıkarılıyor; ama, biz, geçtiğimiz günlerde 2005 yılı bütçesini görüştük. Hastanelerin Sağlık Bakanlığı tarafından satın alınacağı söyleniyor; ama, 2005 yılı bütçesi içerisinde, bu işlemle ilgili olarak konulmuş bir tek kuruş yoktur. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

Cevap verme süresi 10 dakikadır.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarımın sorularının önemli bir kısmı, Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı ile bugün huzurunuza getirdiğimiz bu yasa tasarımızın, birbiriyle çelişmeden nasıl izah edilebileceği üzerine. Aslında, bunu, birçok kereler anlattık; şimdi bir kere daha anlatırsak, umut ediyorum ki, anlaşılır.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyin bütününü konuşmak lazım. Biz, kamu yönetimiyle ilgili tasarıyı getirdiğimiz zaman, Sağlık Bakanlığının taşra teşkilatlarının devrine ilişkin süreci beş yıl olarak belirlemiştik. Niçin beş yıl olarak belirledik; çünkü, biz çok iyi biliyoruz ki, Türkiye'de sağlık hizmeti sunan kuruluşların, hakikaten, çağdaş bir anlayışla, yeni kavramlarla rehabilite edilmesi, standartlarının belirlenmesi, akredite edilmesi ve bir harmonizasyon içinde hizmet sunumunun sağlanması gerekiyor. Bundan sonradır ki, mahalline birtakım yetkilerin devredilmesi mümkün olabilecektir. Aslında, taşra teşkilatlarının, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısında devredilecek olması, Sağlık Bakanlığının, sağlık konusundaki planlayıcı, stratejiler oluşturucu, standartları koyucu, denetleyici rolünü ortadan kaldırmıyor.

Bakınız, ben, değerli Anamuhalefet Partisinden arkadaşlarıma, sosyal demokrasiyle yönetilen birçok Kuzey Avrupa ülkelerinin ve Batı Avrupa ülkelerinin sistemlerini bir incelemelerini öneriyorum. Bütün bu ülkelerde mahallî yönetimlerin ağırlığı çok yüksektir. Kaldı ki, biz, hiçbir zaman, böyle, atomize ifadelerle falan... Çünkü, bu ifadelerin sağlık yönetimi anlamında ne kavrama geldiğini de kamuoyuna ifade etmek mümkün değil. Bu şekilde, sağlıktan elini çeken bir merkezî hükümet mantığı, yapısı asla düşünmüyoruz; ama, değerli arkadaşlarım, bakınız, tekrar söylüyorum, en küçük bir ayrıntının, Ankara'dan, merkezî hükümetten oluşturularak yapılmasının beklendiği, taşradan yapılmasının beklendiği, arzulandığı sistemler başarısız oluyor. Dolayısıyla, burada bir çelişki yok. Biz, şunu yapacağız: Bütün sağlık kuruluşlarımızı bu tek çatı altında, Sağlık Bakanlığının çatısı altında bir standarda kavuşturuyoruz ve daha sonra da, yetkilerin önemli bir bölümünü yerele devredeceğiz; ama, tekrar söylüyorum, planlamacılık, ana stratejilerin belirlenmesi, standartların konulması, denetlemelerin yapılması, Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı yasalaştıktan sonra da Sağlık Bakanlığında olacaktır; onun için, burada hiçbir çelişki yok. Aksine, bu yapılmadan, yarın, çeşitli kamu kurum ve kuruşlarının tesisleri, mahallî yönetimlerce daha çok idare edilmeye başlansa, o zaman bir sıkıntı ortaya çıkardı. Beş yıllık süreyi de bunun için koymuş durumdayız. Dolayısıyla, ortada hiçbir çelişki yok; işini bilen bir iktidarın hükümetinin planlı, programlı bir yürüyüşü var.

Temelini atıp bitirdiğimiz kaç tane hastane olduğunu sordu Sayın Gazalcı.

Değerli arkadaşlarım, marifet, temel atmak değil, iş yapmaktır. İşte bu anlayıştan, bu popülist anlayıştan dolayıdır ki, ülke büyük sıkıntı içerisinde.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sonradan açtığınız?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)- Açtığımızı söyleyeceğim efendim.

Sayın Gazalcı, biz geldiğimizde, programda 1 152 tane sağlık yatırımı vardı; ama, ben size, şehir ismi söylemeden bunları söyleyeceğim; bu yatırımlardan bir kısmı, önemli bir bölümü, 8 000 kişilik ilçede 50 yataklı hastane şeklindeydi.  Bu 1 152 yatırımı, bir sağlık envanter çalışması yaparak, biz, şu anda 400'ün altına indirmiş durumdayız ve hakikaten, Sağlık Bakanlığımızın kısıtlı yatırım imkânlarıyla bu süre içerisinde, 2002'de 33 hastaneyi, 2003'te de 44 hastaneyi hizmete sokmuş durumdayız; 2004'te de hizmete sokmayı düşündüğümüz hastane sayısı 37 idi. Yani, temeli atılmış yüzlerce hastanenin yanına biz de yüzlerce hastanenin temelini atsak, daha akılcı bir şey mi yapmış  olacaktık?!.

Onun için, önemli olan, mevcut, eldeki yatırımlar için eldeki imkânları en uygun biçimde kullanmaktır.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sizin başlayıp da bitirdiğiniz var mı?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlarım, biz, sağlıkta, kamunun mallarını özelleştirmeyi şu anda düşünmüyoruz, gündemimizde böyle bir şey yok.

Ancak, bakınız, Anayasanın ruhuna uygun olarak kamunun sağlık hizmetini güçlendirirken, bir taraftan özel sektörün de sağlık yatırımlarına daha fazla pay ayırmasına, bu suretle, finansmanın bir tarafının da özel sektör tarafından sağlanarak, hizmetin kalitesinin artmasını elbette istiyoruz. Bu sebeple, kamu özel ortaklığı şeklinde de çalışmalara başladık. Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığımızla birlikte, önümüzdeki yıllarda, bir taraftan kamu kaynakları, bir taraftan özel sektör kaynakları, bir taraftan da kamu-özel ortaklığıyla, vatandaşımıza hizmet anlamında daha geniş bir yelpaze sunacağız.

Şimdi, burada da bir çelişki var. Değerli arkadaşlarım, biz, merkezî hükümete hastaneleri veya sağlık kuruluşlarını toplayıp, daha sonra da bunların hepsini bu şekilde elden çıkarmayı düşünseydik, o zaman, bunları, kamuda yeniden yapılanma temel yasa tasarısı çerçevesinde il özel idarelerine devretmeyi hiç düşünmememiz gerekirdi; o zaman, elimize alalım, bunların hepsini satıp savalım diye düşünürdük; asla böyle bir niyetimiz yoktur.

Bahsettiğiniz Sağlık Bakanlığına ait bazı sağlık kuruluşlarının Hazine yoluyla satışına izin veren yasa değişikliğine gelince, onu da rahatça şu şekilde ifade edebilirim: Bu, fonksiyonunu kaybetmiş, hizmet veremeyen sağlık kuruluşlarını bu şekilde değerlendirerek, bunların yerine yeni kamu yatırımları yapmak için düşünülmüştür. "Kamunun elindekini asla değerlendirememe" şeklindeki âdeta geçmiş dönemlerden bize devredilen bu mantığı, biz, AK Parti Hükümeti olarak devam ettirelim; bunu mu bekliyorsunuz? Bunu, AK Parti Hükümetinden lütfen beklemeyin.

Ben, kamuda yıllarca yöneticilik yaptım. Hiçbir işinize yaramayan, kullanamadığınız bir malı bile değerlendirme imkânına sahip olamıyorsunuz. Bu, hantallığa yol açıyor; bu, verimsizliğe yol açıyor; dolayısıyla, maksadımız açıktır.

Bu hususta, ısrarla "siz, bu kanunla şunu yapıyorsunuz; ama, aslında maksadınız da başka bir şeydir" şeklindeki düşüncelerin ifade edilmesinden de vazgeçilmelidir. Bu yüce çatı altında, artık, bu niyet okuyuculuğundan vazgeçilmelidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanlığından devren aldığımız kuruluşlarla ilgili olarak bahsedilen bütün problemler, işte bu yasa tasarısı çıkınca ortadan kalkmış olacaktır.

Ayrıca, Sayın Kılıçdaroğlu'nun bahsettiği uzlaşma ve diyalog konusunda bizim kapımız herkese açıktır. Bakınız, bu tasarı iki aydır Meclis gündeminde beklemektedir ve bize, ilgili sivil toplum örgütlerince, şu meseleyi bir görüşelim diye en ufak bir teklif bile gelmemiştir...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Siz davet edecektiniz Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli arkadaşlarım, bakın, benim randevu defterlerim bu hususta açıktır.

Aksine, emek platformunu buyurun, gelin, görüşelim diye çağırdığımda, görüşmek için sadece üç arkadaşım gelmiştir.

Dolayısıyla, biz uzlaşmaya sonuna kadar açığız; ama, bir konuya, baştan "biz tamamen karşıyız, temelden karşıyız, bunu tartışacak hiçbir şeyimiz yoktur" deyip de karşı çıkıldıktan sonra, takdir edersiniz ki, uzlaşılabilecek bir nokta kalmıyor. Yoksa, biz, bütün yaptığımız işlerde olduğu gibi bu işlerde de sonuna kadar uzlaşmaya açığız. Örneğin, Türk Tabipler Birliğinin değerli başkanı ve yöneticileri, beni, bugüne kadar, birçok konuyla alakalı olarak en az on onbeş kere ziyaret etmişlerdir. Dolayısıyla, bu hususta, bizim kapımız, dün olduğu gibi bugün ve bugünden sonra da herkese sonuna kadar açıktır; bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

2005 bütçesinde bu işlemlerle ilgili olarak bütçeye niçin para koymadığımızdan bahsedildi. Değerli bir milletvekilimiz... Biz, arkadaşlar, önhazırlık yapın, bu büyük bir iştir, yarın bir aksaklık olmasın, hükümetin iki bakanlığının iki kurumu şimdiden bir arada çalışmaya başlasın, envanterleri ortaya çıkarsın; çünkü, gecikirsek yarın sıkıntılar ortaya çıkar diye  bir genelge hazırladığımız için bile tenkit ediyorsunuz. Ortaya çıkmamış bir yasa için ne şekilde bütçeye para koyabilecektik?! Dolayısıyla, bu şekildeki eleştiriler hakikaten çok haksız görünmektedir.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır, diğer sorulara yazılı cevap verebilirsiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben de, zannediyorum, sorulara cevap vermiş oldum.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KAMU KURUM VE KURULUŞLARINA AİT SAĞLIK BİRİMLERİNİN SAĞLIK

BAKANLIĞINA DEVREDİLMESİNE DAİR KANUN TASARISI

Amaç

MADDE 1. - Bu Kanunun amacı, kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili usûl ve esasları belirlemektir.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kılıçdaroğlu, süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gerek Sayın Bakan gerek Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli temsilcileri söz alıp konuşurlarken, sürekli olarak, yurttaşın, bugün, çok kötü koşullarda sağlık hizmeti aldığını ve bunu düzeltmek istediklerini söylediler ve öyle bir atmosfer yarattılar ki, sanki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz de buna karşıyız. Bir sefer, önce, doğruları yerine doğru olarak koyalım.

Şimdi, SSK'lının sorunu ne; isterseniz, bu sorudan başlayalım. Sosyal Sigortalar Kurumuna mensup bir yurttaşımızın iki temel sorunu var. Birincisi, diyor ki: "Siz beni zorla SSK hastanesine göndermeyin; nasıl, devlet memuru, ister devlet hastanesine ister üniversite hastanesine gidebiliyorsa, bana da bu hakkı verin, ben de gideyim." 506 sayılı Yasanın ilgili maddesini getirin, biz de size destek verelim; isteyen istediği yere gitsin; kim engel olabilir? Getirebiliyor musunuz; bu tasarıyla getirmiyorsunuz.

İkincisi, SSK'lının ilaç sorunu; diyor ki: "Ben tedavi oluyorum; ama, gidiyorum, yine dört saat ilaç kuyruğunda bekliyorum. Ben de diğer sigortalılar gibi dışarıdaki eczanelerden ilacımı almalıyım; doktor ilacımı yazsın, ben de almalıyım."

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - 10 Şubattan itibaren alınacak.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 10 Şubattan itibaren getiriyorsunuz; gayet güzel.

Değerli arkadaşlarım, peki, sağlığın mülkiyetle ne ilgisi var; sizin, SSK hastaneleriyle ne alıp veremediğiniz var? Şimdi, eğer, SSK'lı dilediği hastaneye gidebiliyorsa, SSK'lı dilediği eczaneden ilacını alabiliyorsa, o zaman, mülkiyet sorunu nereden çıkıyor; mülkiyet sorunu şuradan çıkıyor: Siz, bu hastaneleri birilerine peşkeş çekmek istiyorsunuz. Kusura bakmayın arkadaşlar... (CHP sıralarından alkışlar)

Ama, Sayın Bakan diyorsa ki "hayır, biz bunu yapmayacağız, biz, SSK'lının bu iki temel sorununu çözdükten sonra..." Ben öğrenmek istiyorum, peki, ne yapacaksınız?

Sayın Bakan şunu söyleyebilir: "Efendim, biz hastaneleri işletmeye dönüştüreceğiz." Bununla ilgili yasa çıkarırsınız, nasıl devlet hastanesi işletmeye dönerse, SSK hastanesini de işletmeye dönüştürebilirsiniz. Nitekim, Sayın Bakanımız, geldi, burada, bu konudaki bir yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmediğini de gerekçe olarak ortaya koydu.

Demek ki, sağlıkta sorun bir mülkiyet sorunu değil arkadaşlar. Sayın Bakanın anlayışına göre, sağlıkta sorun bir mülkiyet sorunu olsaydı, o zaman üniversite hastanelerini de almanız lazımdı, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesindeki sağlık kuruluşunu da almanız lazımdı. Niye almıyorsunuz onları? Üniversiteleri niye almıyorsunuz? Demek ki, sağlıkta sorun bir mülkiyet sorunu değil. Önce doğruları ortaya koyalım.

Bir ikincisi; bunun Anayasaya aykırı olduğunu söyledik. Niye Anayasaya aykırı arkadaşlar; bu soruyu, acaba, Sayın Bakan kendisine sordu mu; bu muhalefet niye bunun Anayasaya aykırı olduğunu söylüyor?

Değerli arkadaşlar, bakın, her yurttaş vergi verir. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayıp vergi ödemeyen tek bir yurttaş yoktur; ama, devlet vergilerle ne yapar; okul yapar, hastane yapar, demiryolu yapar, karayolu yapar. Bunların hepsine kamu malı denilir; çünkü, 70 milyon yurttaşın ödediği vergilerle yapılan her mal kamu malıdır.

Peki, sigortalı ne yapar; sigortalı, verginin dışında, ayrıca, kendi geleceğini garanti altına almak için sigorta primi öder. Verginin dışında öder bunu; Emekli Sandığına tabiyse Emekli Sandığına öder, SSK'lıysa SSK'ya öder, Bağ-Kurluysa Bağ-Kura öder.

Peki, bu primler karşılığında ne yapılır; bu primler karşılığında okul yapılamaz, bu primler karşılığında yol yapılamaz, bu primler karşılığında sinema salonu yapılamaz; çünkü, bunların karşılığında nelerin yapılabileceği ilgili yasada belirlenmiştir. Örneğin, SSK'ya "hastane yapabilirsin" demiştir; ama, Emekli Sandığına bunu söylememiştir.

Şimdi, öyle olunca da, bu paraların bedeli ilgili şahıslara aittir. O nedenledir ki, SSK Yasasının 1 inci maddesinde "Sosyal Sigortalar Kurumu özel hukuk hükümlerine tabidir" cümlesi vardır. Mantığı budur.

Şimdi, az önce Sayın Özcan dedi ki: "SSK özerk bir kuruluş değil. Özerklik SSK Yasasının sadece 1 inci maddesinde geçiyor, başka hiçbir maddede özerk lafı yok."

Değerli arkadaşlarım, bütün özerk kuruluşların yasalarının 1 inci maddesinde özerklik sözcüğü geçer, zaten başka maddelerinde geçmez; çünkü, 1 inci maddeler, ortaya tanımı koyar. Açın OYAK Yasasını, 1 inci maddesinde özerk olduğunu görürsünüz; açın BDDK Yasasını, 1 inci maddesinde özerk olduğunu görürsünüz; açın Bağ-Kur Yasasını, 1 inci maddesinde özerk olduğunu görürsünüz; ama, diğer maddelerinde bu yazmaz. Arkadaşlar, neden yazmaz; çünkü, diğer maddelerin konusu farklıdır da, onun için yazmaz.

Değerli arkadaşlar, şimdi "biz, çokbaşlılığı ortadan kaldırıyoruz" diyorsunuz. Peki, Sayın Bakana sormak istiyorum; madem sağlıkta çokbaşlılığı ortadan kaldırıyorsunuz, özel hastaneleri niye almıyorsunuz? Sayın Bakanım, bir engel mi var? Özel hastaneleri de alın, hepsini Sağlık Bakanlığının çatısı altına alın, böylece çokbaşlılık falan kalkmış olacak. Burada...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Çağdaş değil o.

BAŞKAN - Sayın Çerçi...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli Milletvekilim, çağ ayrıdır... Çağdaş olmak, aydınlık ilkelere sahip olmak farklıdır. Çağdaş olmak, halkına doğruyu söylemektir; çağdaş olmak, saydam olmaktır; çağdaş olmak, başkasının malını gasp etmemektir; çağdaş olmak, Parlamentodaki çoğunluk oyuna güvenip de işçinin malına göz dikmemektir. Eğer, bunun aksini yaparsanız, kusura bakmayın, çağdaş değilsiniz.

Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, Sayın Bakan, kalktı, burada "Bağ-Kurlu ayrı hizmet alıyor, SSK'lı ayrı hizmet alıyor, Emekli Sandığı mensubu ayrı hizmet alıyor. Bu doğru değil, bunun kaldırılması lazım" dedi. Ne kadar güzel. Zaten, biz de bunu söylüyoruz; ama, ben merak ediyorum; bu tasarının Bağ-Kurlunun, SSK'lının ve Emekli Sandığı mensubunun eşit sağlık hizmeti alacağını öngören maddesi hangisi? Sayın Bakan, şu madde eşit sağlık hizmetini öngören bir maddedir diye çıkıp söylesin.

FAHRİ KESKİN  (Eskişehir) - Farklılık arz eden bir hüküm var mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Milletvekilim, burada yer almaz. Neden yer almaz biliyor musunuz; farklılıkları öngören maddeler ilgili kuruluşların kendi yasalarında yazdığı için. O yasaları değiştirirseniz bu farklılıkları gidermiş olursunuz; ama, o yasaları değiştirmediğiniz sürece, SSK hastanelerini devralsanız dahi bu farklılıkları gideremezsiniz.

Şimdi yine bir başka konuşmacımız şunu söyledi: "SSK tesis kaybetmiyor. 148 hastanesi falan gitmeyecek. SSK'lıların çok daha fazla hastanesi olacak." Bu neye benziyor biliyor musunuz değerli arkadaşlar; evi olanın bir evi olur, kiracının evi çoktur, sonsuz evi olur.

AGÂH KAFKAS (Çorum)- Bu benzetme olmadı.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Yani, insaf yahu!.. Adamın elinden 148 hastaneyi al, de ki, sen bundan sonra istediğin hastaneye gidebilirsin. Sanki, o, istediği hastaneye istediği koşullarda gidecekmiş gibi.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli)- Şu anda gidebiliyor mu?! SSK'lı gidemiyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)- Hayır efendim, gidemiyor. Niye gidemiyor; getirin yasayı da gönderelim. Getirin yasayı... Siz yasayı getirmiyorsunuz arkadaşlar. Siz, halka doğruları söylemiyorsunuz.

Şimdi bir başka şeye geliyorum; neden Anayasaya aykırı. Size Anayasa Mahkemesi kararını okuyacağım; 1997 tarihli karar: "SSK'nın taşınmaz malları üzerindeki satış yetkisi, bu mallar üzerindeki mülkiyet hakkının doğal sonucudur. Kurum, yedek akçelerini değerlendirmek amacıyla taşınmaz mal satın alabileceği gibi, yine aynı amaçla, yasanın belirlediği usul ve esaslara uymak kaydıyla malları satabilir." Kim satabilir; Kurum satabilir. Az önce burada denildi ki: "SHP'nin iktidar ortağı olduğu dönemde de 5 trilyonluk gayrimenkul satıldı." Doğrudur, 5 trilyonluk gayrimenkul satıldı. Ben de o zaman genel müdürdüm. Ama, şu soruyu lütfen kendimize bir soralım: Bu 5 trilyonluk gayrimenkul nasıl satıldı? 5 trilyonluk gayrimenkulün satış yetkisi SSK Yönetim Kuruluna verildi. Siz bu yasada SSK Yönetim Kuruluna yetki veriyor musunuz; hayır; yetkisini alıyorsunuz. Zaten sorun orada, Anayasaya aykırılık orada değerli arkadaşlar. Bununla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine gidildi. Denildi ki: "SSK Yönetim Kurulu bu malları satamaz; çünkü, bu malların satış yetkisi yoktur." Anayasa Mahkemesi de karar verdi; dedi ki: "Hayır, mülkiyet hakkının doğal sonucu olarak, SSK Yönetim Kurulu, bu malları isterse satabilir."

Siz, bu yetkiyi, işçinin ve işverenin elinden alıyorsunuz. Yani, mal sahibi olana diyorsun ki: "Bir dakika; sen satma, ben satacağım." Anayasa Mahkemesi de diyor ki: "Mal onundur, isterse satabilir." Siz, bu yetkiyi alıyorsunuz.

Bakın, daha da ileri gidiyor; Emekli Sandığıyla ilgili bir Anayasa Mahkemesi kararı okuyayım size.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Toparlıyorum.

"Sandığın doğrudan hizmetleriyle ilgili olmayan taşınmaz malların -bakın, doğrudan ilgili olmayan taşınmaz malların- Sandık Yönetim Kurulunun kararı ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre satılabileceği öngörülerek, satışa ilişkin esas ve usullerin yasa kurallarıyla, Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenmesine olur verilmesi, mülkiyet hakkını koruyan ve güvenceye alan Anayasanın 35 inci maddesine aykırıdır."

Şimdi, bütün bu Anayasa Mahkemesi kararları burada okunmasına ve bilinmesine karşın, hâlâ, ben istediğimi yaparım, bu malları alırım, istediğim gibi satarım ve fiyatını da istediğim zaman, istediğim gün öderim demek, allahaşkına, gasp değil de nedir?! Sayın Bakan alınıyormuş gasptır diye. Bunun adı hukukta gasptır; Meydan Larousse veya herhangi bir hukuk sözlüğünü açın "gasp" sözcüğü nedir, bakın; karşısında, tıpkı bu olayın tanımını göreceksiniz.

Sayın Bakan diyalogdan söz etti "biz diyaloğa açığız..." Sayın Bakan, diyalog o değildir; diyalog, tek taraflı insanları davet edip dinlemek değildir. Adam gibi, Ekonomik Sosyal Konseyi toplarsınız, sosyal tarafları çağırırsınız, olayı masaya yatırırsınız, adam gibi tartışırsınız; bunun adına da diyalog denir; öbürü diyalog değildir; kusura bakmayın; birbirimizi kandırmayalım ve halka da doğruları söyleyelim.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Zekai Özcan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKAİ ÖZCAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; demin yaptığım konuşmayı Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşlarımızın, herhalde, iyi okumadıklarını, iyi dinlemediklerini düşünüyorum.

Bunlardan bir tanesi Sayın Çetin, ben o zamanki yasanın yanlış olduğunu söylemedim; ama, o zaman bir yasa çıkarılarak bu satış yapıldı dedim. Şimdi, daha doğrusunu yapıyoruz, niye itiraz ediyorsunuz diye söyledim. Bunu çok farklı algıladılar; bir defa, bunu düzeltiyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu -Sosyal Sigortalar Kurumunun- her kurumun 1 inci maddesinde özerkliği belirtilir diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, buna bir itirazımız yok. Ben, diğer maddelerin bu 1 inci maddeyle çelişkili olduğunu söylüyorum; yani, diğer maddeleri bunu tekzip ediyor diyorum. Yani, bunu nasıl anlamazlıktan geliyorsunuz, nasıl tekrar diyorsunuz ki "her kanunun 1 inci maddesinde özerklik belirtilir, o zaman, SSK özerktir."

SSK'nın özerkliği yok edilmiştir değerli arkadaşlarım. Şimdi, burada tekrar tekrar dönüyor... O zaman, bu kurumun özerkliği giderken, ben, bu sivil kuruluşların, sendikaların, işveren sendikalarının tavır koymasını beklerdim; ama, bu, konulmadı. Şimdi deniyor ki: "Küçük olsun bizim olsun." Tamam, bu SSK hastanelerine, nasıl olsa, biz, tedavi için gittiğimizde kuyruğa girmiyoruz, ilaç kuyruğuna girmiyoruz, tahlil kuyruğuna girmiyoruz, ameliyat olmak için bir randevu almıyoruz. Peki, biz, SSK'lı çalışanlara, emeklilere bir soralım, esas bizim hedefimiz orası. Onlar, acaba, nasıl sıra alıyorlar; telefonu düşüyor mu, düşmüyorsa ne yapıyor, kendi cebinden mi bunu karşılıyor?.. İlaç almak için kuyruğa girdiği zaman, dört saat bekledikten sonra, büyük ihtimalle, yazılan 4 kutu ilacın belki bir cinsi eczanede olmuyor, bu sefer gidip anlaşmalı eczane arıyor. Yani, aslında, SSK'lının bu ıstırabını görmezlikten gelip, burada sadece temel olarak SSK mallarının satılıp satılmayacağı konusunda odaklanılması, işin özünden çıkmak olur. Bugün, bir anket yapalım, işçiye soralım, işçinin ailesine soralım, emekliye soralım, emeklinin ailesine soralım; bundan memnun mudur? Burada, tabiî, devamlı söylenen şudur: SSK'nın geçmişte yaptığı hizmetleri inkâr etmek mümkün değildir. Bugün de fedakârlıkla çalışıyordur. SSK ilk kurulduğunda da, daha 1946'da, iş kazaları ve meslek hastalıkları sigorta koluyla başlamıştır ve bu 1950'de sağlık sigortasıyla devam etmiş ve 1951'den sonra da bütün kısa vadeli sigorta kollarına hizmet vermiştir ve bunu 1980'lere kadar çok başarılı vermiştir ve hatta o devirlerde sendikalar, işçiler, SSK'nın sağlık tesislerine sahip çıkmışlardır. Görevini yapmayan, iyi hizmet vermeyen hekimleri, başhekimleri uyarmışlardır "sizin maaşınızı biz veriyoruz, bize iyi hizmet edin" demişlerdir. Ama, 1980'lerle beraber, artık, SSK'ya siyasî müdahalelerle dengesiz yatırım yapılmıştır, dengesiz personel dağılımı yapılmıştır. Giderek bu dağılmıştır ve bugün gelinen noktada, artık, SSK, mevcut sağlık tesisleriyle sağlık hizmeti veremez duruma gelmiştir. Eğer verebildiğini söyleyenler varsa, onu halka anlatsınlar; veremiyor. Bütün fedakârlıklara rağmen veremiyor. Ben misaller verdim; yani, SSK'da çalışan personelle Sağlık Bakanlığı personeli arasındaki orantısızlık bunu gösteriyor. Peki o zaman, Sağlık Bakanlığının imkânları varken, bu imkânlardan niçin yararlanmayalım?

Sayın Bakan demin ifade etti, daha 1961'de çıkarılan 224 sayılı Yasa halen yürürlüktedir ve bunun yürürlüğü kalkmamıştır. Demek ki, 1961'den beri bu düşünülüyor. Genel sağlık sigortası üç defa ciddî olarak düşünüldü; iki defa komisyonlara geldi, bir defa Genel Kurulda kabul edilmedi.

Bir de deniliyor ki, işte siz, bu hastaneleri Sağlık Bakanlığına vereceksiniz, ondan sonra da SSK'lılar ne yapacaklar?

Değerli arkadaşlarım, bir hükümet, düşünün ki, genel sağlık sigortası çıkarmak için bir tasarı hazırlamıştır; yakın zamanda Meclise getirilecektir. Genel sağlık sigortasını hazırlayan bir hükümetin, SSK'lıyı kendi kaderiyle baş başa bırakması mümkün müdür?!

Burada ilaçla ilgili sorunlar var. İlaç sıkıntısı had safhaya varmış SSK'nın kuyrukları dolayısıyla. Bunları bu çileden kurtarmak için girişimlerde bulunuyor ve bu tasarı da bu bakımdan bu çileyi ortadan kaldırıyor. Şimdi bunlar dururken, bizim konuşmalarımızı farklı mecralara çekip bizim kastetmediğimiz şeyleri söylemek doğru değildir. Ben kimseye bugüne kadar sataşmadım; ama, haklı bir eleştiri varsa ben bunun cevabını vermek isterim ve tekrar altını çiziyorum; Sosyal Sigortalar Kurumu bugün gerçek anlamda özerk değildir, yönetim kurulunun hiçbir yetkisi yoktur, yönetim kurulu bu malları satamaz. Ben bunu söylüyorum, yine vurguluyorum altını, satamaz. Bu yanlış mıdır?! Bana birisi desin ki, evet bu yanlıştır, SSK Yönetim Kurulu bu malları satabilir desin.

Değerli arkadaşlarım, aslında, hükümetimizin -ben zaman almak istemiyorum diğer arkadaşlarımıza da zaman bırakmak anlamında- bu tasarısı çok olumludur; SSK'lı çalışanların, emeklilerin daha rahat hizmet alması için bir fırsattır ve bütün bu kamu hastanelerinin rehabilite edilmesi açısından çok önemli bir fırsattır ve bu rehabiliteden sonra da özerkleştirilmesi, rekabet ortamı içerisinde gelişebilmesi için de bir imkândır ve ileride, SSK'lı ve diğer sosyal güvenlik mensubu vatandaşlarımızın da hastane seçimi, doktor seçimi açısından son derece önemli bir tasarıdır ve bu tasarıyı biz AK Parti olarak destekliyoruz ve başarılı olmasını diliyoruz.

Tekrar, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Madde üzerinde şahsı adına, Antalya Milletvekili Sayın Osman Akman; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının amacına ilişkin bu ilk maddesi gerek Sağlık Komisyonunda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda aynen kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, sağlık, insanoğlunun varoluşundan bu yana her zaman önemli olmuştur. Kıymetini, ancak kaybettiğimizde anladığımız sağlımız, hayatımızın hemen hemen en önemli paydasıdır; hatta, aldığımız her nefesin, attığımız her adımın ve yaptığımız her işin sağlığa yönelik bir yanı vardır. İnsanlık, başlangıcından itibaren, sağlığın korunmasına, kaybedilmiş sağlığın yeniden kazanılmasına ve devam ettirilmesine yönelik olarak, hep bir gayret içerisinde olmuştur. Günümüzde sağlık, koruyucu hekimlikle, küçüğünden büyüğüne örgütlenmiş sağlık birim ve kompleksleriyle, insanlık tarihinin bilinen en üst seviyesindedir. Bu konudaki gelişmeler, elbette, devam da edecektir.

Türkiye'de sağlık hizmetinin daha kaliteli, etkili verimli ve hakkaniyete uygun verilmesi ve kolay alınabilmesi için, AK Parti olarak, Sağlıkta Dönüşüm Programını hayata geçiriyoruz. Bu çerçevede, şimdi, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşmekteyiz.

Anayasamızın 56 ncı maddesinde "herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu" belirtildikten sonra "devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp, hizmet vermesini düzenler" ifadesi yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, 56 ncı maddede "devlet, sağlık kuruluşlarının tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler" denilirken, zaten görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı için geç bile kalınmış olunduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca, hükümetimizin acil eylem planında, hizmet açısından, devlet hastanesi, sigorta hastanesi ve kurum hastanesi ayırımlarının kaldırılmasına yönelik çalışmaların başlatılacağı öngörülmüştür.

Bu değişiklik ilk defa gündeme gelmemiştir. Devir çalışmalarının tarihçesi, 1961 yılına kadar gitmektedir. 1961 yılında, 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun 30 uncu maddesinin (d) bendinde "İşçi Sigortaları Kurumuna ait sağlık tesisleri, binaları, tıbbî malzeme, eşya ve ilaçlar, iktisap bedeli verilmek suretiyle, Sağlık ve Sosyal Yardım ve Çalışma Bakanlıkları tarafından müştereken tespit edilecek esaslar dairesinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına devredilir" denilmektedir.

Görüldüğü gibi, bu konuda daha önce yasal düzenleme yapılmıştır. Ayrıca, iktidarımızdan önceki hükümetlerin sağlık ve çalışma bakanları, SSK mensuplarının devlet hastanelerinden istifade etmesi için protokol imzaladılar; ancak, protokolden önce, özellikle, ilçelerimizde, SSK'lılar devlet hastanelerinden yararlanıyor iken, protokolden sonra, neredeyse yararlanamaz oldular. İncelendiğinde, benzer yararlanım, ortak yararlanım çalışmalarına rastlarız. Demek ki, bir türlü gerçekleştirilemeyen sağlığın tek elde toplanması düzenlemesini yapmak bizlere nasip olacakmış.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, SSK hastanelerinin devriyle ve niçin gerekli olduğuyla ilgili, sözlerimize, düşüncelerimize gelecek olursak eğer, öncelikle, bu konuda, SSK mensupları bu devri istemektedir, bu bütünleşmeyi, bu tek elde toplanmayı istemektedir.

Sağlıkla ilgili çalışması olanlar, yakınlığı olanlar veya bu hastanelerden yararlanan akrabaları olanlar hep görmüştür; özellikle, şu ortak yararlanımdan önce, SSK mensupları, o dar bütçelerine, asgarî ücretle geçinmelerine rağmen, özel muayenehanelerden, özel hastanelerden, ücretlerini vererek, devlet hastanelerinden, hatta, üniversite hastanelerinden yararlanıyorlardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akman, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OSMAN AKMAN (Devamla) - Zaman yetmeyecek...

Bu hastanelerde çalışanlar da birleşmeyi istemektedir. Ayrıca, bu konuda yeknesaklık sağlanma zarureti vardır. Biraz önce, konuşmacılardan birisi "SSK hastaneleri ve çalışanları 3 katı çalışmaktadır" dedi. Burada, hem hastane çalışanlarını hem de bu hastanelerden yararlananları kurtarmak gerekiyor.

Zaman dar olduğu için, son olarak şunu söylemek istiyorum; devir kapsamı dışında bırakacağımız kamu sağlık kurum ve kuruluşlarının da, Anayasamız gereği, Sağlık Bakanlığı tarafından tek elden planlanıp, hizmet verilmesinin düzenleneceğini umuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsım adına, söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan evvel, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, bununla ilgili sarih olan, belli olan -çok tekrarlandığı için tekrar da etmek istemiyorum- Anayasanın 56 ncı maddesinde, sağlık kuruluşlarının tek çatı altında toplanması ve sonucunda da genel sağlık sigortasına gidilmesiyle ilgili yol tarif edilmiş. Bununla ilgili de, eski bir siyasetçi olarak söylüyorum, geçmişten beri bütün milletvekilleri, bütün partiler genel sağlık sigortası dediler, dediler, ama, bir türlü ellerini taşın altına koyma cesaretini gösteremediler. AK Parti, bununla ilgili hazırlıklar yaptı ve bu konuda elini taşın altına koyuyor. Başka bir şey daha yapıyor; sağlık kuruluşlarını tek çatı altında toplayarak da, yine, elini değil, neredeyse vücudunun hepsini taşın altına koyuyor.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Taşın altında kalmasın yalnız!

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) -  AK Parti, bu birleşmeyle, sağlıkla ilgili başarılı olmak durumundadır ve daha iyi hizmetler vermek durumundadır; bunu taahhüt ediyor, bununla ilgili yasal düzenlemeleri de gündeme getiriyor ve gerekenleri yapıyor.

Bu arada, ben, hem sigorta hastanelerinde hem Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan bir hekimim; yani, iki kurumdaki hizmetleri, vatandaşın nasıl hizmet aldığını veya nasıl çileler çektiğini, hangi konularda dahi iyi hizmetler aldığını veya almadığını gördüm. Benim burada beklentim ve inancım şudur: Sigortada da güzel şeyler yapılıyor; ben inanıyorum ki, Sağlık Bakanlığı, o güzel şeyleri bünyesine alacak, ayrıca, Sağlık Bakanlığında da çok daha güzel şeyler yapılıyor, onlarla birleştirecek ve daha iyi bir hizmet üretecektir. Burada, başarılı olacağız, onu da göreceksiniz.

Şimdi, arkadaşlarımız çıkıp, biraz evvel, bir eski genel müdürümüz, dönemindeki hizmetlerle ilgili, daha sonra, bu işte, mal varlığının satılıp satılmamasıyla ilgili sözler söylediler. Bir defa, 506 sayılı Kanunun 118 inci maddesiyle ilgili değişiklik -tarihini de söylüyorum- 24.6.2004 tarihinde ve 5198 sayılı Kanunla yapıldı. Kurum bildirirse, istediği sağlık biriminde, istediği sağlık ünitesinde, istediği yerde tedavi olabilecektir. Artı, Sosyal Sigortalar Kurumu, şu anda, zaten hizmet satın alıyor; bundan sonraki dönemde de hizmet satın almaya devam edecek. Burada, sigortada çalışmış, orada hizmet vermiş, sendikadan arkadaşlarımız da var; onlar da bilirler ki, sigorta hastanesi, röntgen hizmetlerini dışarıdan satın alır, birçok laboratuvar hizmetlerini dışarıdan satın alır, ultrason hizmetini dışarıdan satın alır, tomografi hizmetini dışarıdan satın alır, birçok ameliyatlarını dışarıda yaptırır;  paket programları vardır, bunları dışarıdan satın alır; demek ki, zaten satın alıyor; şimdi, Sağlık Bakanlığı hastanelerinden satın almış olacak; bu yol zaten vardı ve devam ediyor.

Yine, Anayasa Mahkemesinin, 1993 - 37 sayılı Kararında tartışılan husus, yasa koyucunun, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin, satış yetkisini SSK Yönetim Kuruluna devredip devredemeyeceği hususudur. Bununla ilgili kararı veren yasa koyucudur. Biz, burada yasayı koyunca, onunla ilgili zaten tartışma olmayacaktır, yasa koyucunun kararı uygulanmış olacaktır. Benim anlayamadığım husus; yönetim kurulunun kararı mı daha önemlidir; yoksa, yasa koyucunun kararı mı daha önemlidir? Bunu da, Sayın Anamuhalefet Partimizin veya muhalefet partimizin takdirlerine sunuyorum.

Özetle şunu söylemek istiyorum: Bu birleşmeden iyi şeyler doğacak; bu birleşmenin sonunda, Türkiye'de, sağlık hizmetlerindeki çifte başlılık ortadan kalkacak, en azından bir standart oluşacak ve bu standarttan dolayı da, Türkiye'de, halkımız eşit hizmet almış olacaktır.

Konunun başka bir boyutunu da irdelemek istiyorum özellikle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Beyribey, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bütün milletvekillerimizin illerinde, sigorta hastaneleri de var, devlet hastaneleri de var. Ben ilimle ilgili örnek vereyim; sigorta hastanesi rantabl çalışamıyor, devlet hastanesi rantabl çalışıyor. Bazı yerlerde, mesela Karadeniz Bölgesinde, çok iyi çalışan sigorta hastaneleri biliyorum; ama, devlet hastaneleri daha az çalışıyor. Burada, aynı personel, aynı hastane... Daha doğrusu, birçok hastaneyle aynı hizmeti üretmeye çalışıyoruz. Bence, bu da, birçok alanda, yüzde 10 kapatiseyle... Doğu Anadoludaki sigorta hastanelerinin doluluk oranı yüzde 20 - 25 civarındadır. Sebebi; yeterli miktarda hekim olmaması, altyapısı olmaması.

Onun ötesinde, yine sağlık çalışanlarıyla ilgili bir konuyu vurgulamak istiyorum. Şu anda, sağlık çalışanlarının ücretleri arasında çifte standart vardır. Çıkaracağımız bu yasa, bu çifte standardı da ortadan kaldıracak ve böylelikle, daha iyi hizmet verilmesini ve çalışanların daha mutlu olmasını sağlayacak. Onun için, bu yasanın, Türk Halkına, sigortalılara, genel sağlık sigortası gereğince de, bütün Türkiye'deki genel sağlık sigortası mensuplarına iyi hizmetler üreteceğini düşünüyorum. Bununla, aslında, AK Partinin büyük bir taahhüt altına girdiğini ifade etmek istiyorum. Bu taahhüdünden dolayı da, başta Başbakan olmak üzere, hükümeti kutluyorum, tebrik ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.

Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 5 dakikadır.

Buyurun Sayın Gazalcı.

MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Devlet hastanelerinin durumu da ortada. Siz, SSK hastanelerini Sağlık Bakanlığına devrederek, devlet hastaneleri gibi mi onları yönetmek istiyorsunuz? Yani, hangi iyileştirme?.. Yedi kümede, ayrı ayrı nitelikli sağlık hizmeti alan yurttaşların eşit duruma gelmesi, bu sağlık hizmeti yasasıyla nasıl olacak?

Özellikle köylerde, sağlıkocağı binaları var; ama, ebesiz ve doktorsuz; bunları ne yapmayı düşünüyorsunuz? Buralarda binalar çürüyor, ebe yok, doktor yok, her şeyden önce.

Bir işçi sendikaları konfederasyonu, DİSK "bize verin bu hastaneleri, biz işletelim" dedi; hükümetten bir yanıt gelmedi. Bu konuda, biz mi okumadık; yoksa, siz mi sustunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gazalcı.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, acaba, SSK hastaneleri -demin bir sayın konuşmacı "çok iyi çalışıyor Karadenizde" dedi- hakikaten, rehabilite edilemez miydi? Yani, bir tek bu muydu sonuç; bunu ellerinden almak... Demek ki, iyi çalışan hastane olduğuna göre... Türkiye'de, eğer istenirse, yönetenler iyi çalıştırmak isterse... "Çalışan iyi hastaneler var" diyordu demin sayın konuşmacı. Acaba, son çare miydi bunları tüm devlet hastaneleriyle birleştirmek; yoksa, bunlar, rehabilite edilemez miydi? Üzüntüm, hastanesi devredilen SSK burada yok. Malı gasbedilen birileri burada olmuyor; ona üzülüyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Özyurt.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bir soru sormak istiyorum. Dün burada sözlü soruları cevaplandırırken, yanılmıyorsam, bir hastane için "1995 senesinde temeli atılmış ve halen yüzde 80'i bitmiştir" dediniz, Sağlık Bakanlığına bağlı bir hastane. Böyle bir kurum, on senedir bir hastaneyi bitirememiş, faaliyete geçirememiş olan bir Sağlık Bakanlığı... Acaba, kaç hastane, kaç dispanser, kaç sağlık istasyonu, kaç ağız ve diş sağlığı merkezi ve kaç tane diyaliz ünitesini devraldığınızı, rakam olarak, hiçbir yere bakmadan söyleyebilir misiniz?

BAŞKAN - Sayın Özyurt, lütfen...

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Lütfen... Bunda samimî olmanızı istiyorum. Arkadaki bürokratlara sormadan, devraldığınız şu kurumdaki rakamları söylerseniz teşekkür edeceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakan, yazılı cevap verin. Öyle şey olur mu?!

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Çok açık söylüyorum... Soruyorum işte.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakan, biraz evvel, tümü üzerindeki konuşmalara cevap verirken, Sayın Genel Başkanımızın, Anayasaya aykırı olarak SSK hastanelerinin ve varlıklarının Sağlık Bakanlığına devrinin gasp olarak nitelemesini iade ettiğini söyledi. Ben, şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Bir mala devlet tarafından hukuka aykırı bir biçimde elkonulmasının adı gasp değil de nedir?

İkinci sorum: Sayın Bakan da, sayın AKP sözcüleri de her çıktıklarında, bizim de kabul ettiğimiz biçimde, SSK sağlık kuruluşlarının ve tüm sağlık kuruluşlarının ülkemizde iyi işletilemediğini söylüyor. Şimdi, bu tasarıyla, görünen odur ki, eğitimde olduğu gibi sağlıkta da devletin rolü azaltılıyor. Eğer, SSK hastanelerinden istenen hizmet alınamıyorsa, bunda Sağlık Bakanlığının rolü yok mu? Sağlık Bakanlığının -bu tasarıyı görmeden bir değerlendirme yapmış olsak bile- SSK hastaneleri ve sağlık personeli üzerinde herhangi bir planlama, tasarruf yetkisi yok mu?

Bir başka sorum da şudur: Sayın Bakan, biraz evvel, yine cevap konuşmasında, çalışanların kendilerine hayır duası yaptıklarını söyledi. 20 Kasım 2004 tarihinde 100 000 kişi size Sıhhiye Meydanında hayır duası mı yaptı Sayın Bakan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, Sayın Gazalcı "devlet hastanelerinin durumu ortada; siz, bu şekilde alacağınız hastaneleri ne yapacaksınız" diye soruyor.

Aslında, hakikaten meseleyi takip etseler, devlet hastanelerinin iki yılda nereden nereye geldiğini göreceklerdir. Bakın, biz, 33 000 000 SSK'lıya 2004 yılı içinde hizmet ettik değerli arkadaşlarım. Tekrarlıyorum; 33 000 000 SSK'lı hastaya Sağlık Bakanlığı sağlık kuruluşlarında 2004 yılı içinde hizmet edildi. Geçtiğimiz yıl bu protokol aktedildiğinde, herkes tıkanıp kalacağımızı iddia ediyordu; hiç böyle bir şey olmadı. Evet, imkânlar az, yılların getirdiği yetersizlikler var; ama, göreceksiniz ki, bugüne kadar nasıl hizmetin kalitesi arttıysa, bundan sonra da artacak.

Sağlık ocaklarıyla ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Eksiğimizin en ziyade olduğu yerlerde yüzde 40 civarında sağlık personelinin sayısını artırdık. Özellikle sözleşmeli çakılı personelle -ki, Yüce Meclisimizin takdiriyle yine yaptığımız bir kanunla oldu bu- yüzde 40 civarında sağlık personeli sayımızı artırdık. Nerede artırdık biliyor musunuz; Şırnak'ta, Hakkâri'de, Ardahan'da, Mardin'de, Batman'da, Diyarbakır'da, Urfa'da, Bitlis'de... Dolayısıyla, hakikaten, ciddî bir gelişme şu anda devam ediyor.

"SSK hastaneleri rehabilite edilemez miydi SSK'nın içerisinde?" Edilemezdi değerli arkadaşlarım; çünkü, SSK'nın yarın oluşturulacak genel sağlık sigortası kurumunun enerjisinin -daha önce de söylediğim gibi- kamu sağlık sigortacılığına döndürülmesi lazım. Herkesin kendi geliştirebileceği işi geliştirmesi lazım. Bundan daha tabiî bir şey olamaz. Bütün dünyada böyle yapılıyor. Siz bana başka bir örnek gösterin; 20 000 000-25 000 000 nüfusa, bir taraftan sigortacılığın yapıldığı, bir taraftan da sağlık hizmetinin sunulduğu bir kamu sigortacılık sistemi gösterin. Yok; dünyada kalmadı böyle bir şey. Bazı ülkelerde var Avrupa'nın dışında; onları zikretmek istemiyorum. Çok uzaktaki bazı ülkeler de var, gidip ziyaret ettiğimiz ülkeler de var; ama, bugün, bizim de çatısı altına girmek için gayret ettiğimiz, hep birlikte gayret ettiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde, artık, sistem, tamamen sağlık hizmet finansmanıyla sunumunu birbirinden ayırıyor. Çağdaş dünyadan bahsediyoruz. Çağdaş dünyadan bahsediyoruz...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Kimse itiraz etmiyor Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Mesele yok itiraz etmiyorsanız. Niçin itiraz ediyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil. Hem itiraz etmiyoruz diyorsunuz hem itiraz ediyorsunuz!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Niye itiraz ettiğimizi anlatacağım şimdi.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 1991 senesinde temeli atılmış; ama, oniki sene içerisinde ciddî bir mesafe alınamamış bir tesisi, biz iki sene içerisinde bitiriyoruz Değerli Milletvekilim. Başka ne yapalım?.. Başka ne yapalım?..

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Örnek gösterin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Gösterdik örnek; dün söyledik burada; Kars Devlet Hastanemizin temeli 1991'de atılmıştı; bu sene, 2005'te bitiyor. Böyle çok hastanemiz var.

Sayın Çetin'in sorusuna cevap vermiyorum. Açıkça bunu da söylüyorum.

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -"Gasp" lafını konuştuğu müddetçe...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hukukî bir terim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) ... bu Yüce Meclisin çatısı altına bu ifadenin yakışmadığını, bunun yakışıksız bir ifade olduğunu söylüyorum. Cevabı yalnızca budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Yakışıksız olan sizin tavrınız!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -"Kaç tane hastane devralıyorsunuz, kaç tane sağlıkocağı, dispanser devralıyorsunuz; ezbere söyleyebilir misiniz?"

Değerli Milletvekilim, bu ezbercilikten zaten bugüne kadar ne çektiysek çektik. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, ben, size 150 civarında hastaneyi devraldık dersem bu yetmeyecek mi?

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Hayır, Sayın Bakan; kaçak cevap vermeyin!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Lütfen, değerli arkadaşım... Lütfen...

MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Niye devralıyorsunuz?

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri; Sayın Bakan cevap veriyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bakın, değerli arkadaşlarım; biz, bundan çok çektik, bundan vazgeçelim. Biz, neyi devraldığımızı, neyi devralmadığımızı çok iyi biliyoruz.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Söyle o zaman!..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Devraldığımız yük, değerli arkadaşlarımın da söylediği gibi, Hükümet olarak, Sağlık Bakanlığı olarak, devralmamız gereken bir yüktür.

Burada, Yüce Meclisin huzurunda şunu da ifade etmek istiyorum: Elbette, bu, bizim için zorlu bir süreç olacaktır; ama, buna hazır olmalıyız. Bugüne kadar, hükümetler, bunlara hazır olmadıkları için bu sistemi dönüştüremediler, bunun için sadece konuştular; ama, biz yapıyoruz, icra ediyoruz; hükümetlerin görevi de budur, bu olması gerekir.

Çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

1 inci madde üzerinde 12 adet önerge vardır; ancak, madde üzerinde milletvekillerince sadece 7 önerge verilebildiğinden, bu önergelerden yalnızca 7'sini, önce sırasıyla okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde geçen "kuruluşlarına ait" ibaresinin "kuruluşlarının uhdesinde bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesindeki "sağlık" ibaresinden sonra gelmek üzere "yardımcı sağlık" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde geçen "birimlerinin" ibaresinden sonra gelmek üzere  "personelinin, araç ve gereçlerinin" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde geçen "birimlerinin" ibaresinin "teşkilatlarının" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

"Bu kanunun amacı, kamu kurum ve kuruşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili usul ve esasları belirleyerek, sağlık hizmetleri alanındaki birliğin sağlanmasıdır."

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinde yer alan "sağlık birimleri" ibaresinin madde metninden çıkarılarak, bunun yerine "kurum tabiplikleri ve sağlık merkezleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

İsmet Atalay

Emin Koç

 

Samsun

İstanbul

Yozgat

 

Bayram Meral

Harun Akın

İzzet Çetin

 

Ankara

Zonguldak

Kocaeli

 

Osman Kaptan

Kemal Kılıçdaroğlu

Oğuz Oyan

 

Antalya

İstanbul

İzmir

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Haluk Koç

İsmet Atalay

Emin Koç

 

Samsun

 İstanbul

Yozgat

 

Bayram Meral

Harun Akın

İzzet Çetin

 

Ankara

Zonguldak

Kocaeli

 

Osman Kaptan

Kemal Kılıçdaroğlu

Oğuz Oyan

 

Antalya

İstanbul

İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

Süreniz 5 dakika.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İki nedenle söz aldım. Birincisi, Sayın Zekai Özcan'ı üzmek istemem; çünkü, uzun yıllar beraber çalıştık, son derece saygı duyduğum, dürüst bir bürokrat arkadaş.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Eğer Sosyal Sigortalar Kurumunun özerk olmamasından şikâyet ediyorsak, bu şikâyetin sorumlusu, Sayın Özcan, partiniz; çünkü, Sosyal Sigortalar Kurumunun özerkliğini iğdiş eden parti -kusura bakmayın- Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Özcan da burada dile getirdi bunun nedenlerini, niçin özerk hale getirilmediğini. Ayrıca, kendisine de teşekkür ediyorum.

Şimdi, bir başka konu; diyoruz ki, SSK  hastaneleriyle ilgili bu yapılan düzenlemeyi beğeniyor musun diye SSK'lıya soralım. Elbette soralım; ama, soracağınız soru çok önemli. Örneğin, sinemadan çıkan adama derseniz ki, sen sinemayı seviyor musun; yüzde yüz "evet" çıkar; çünkü, sevmeyen adamın sinemada ne işi var? Demek ki, soracağınız sorunun niteliği önemli.

Şimdi, Sayın Bakan anlatıyor, diyor ki: "30 000 000 küsur kişiye hizmet verdik, şunu yaptık, bunu yaptık." Sanki, hepsini bedava yapıyor. Sayın Bakanım, bunun parasını almadınız mı; aldınız, bedava yapmadınız bunları. Biz diyoruz ki, elbette, devlet hastaneleri de, üniversite hastaneleri de, özel hastaneler de sigortaya açılmalı. Sigortalı buralardan hizmet almalı, önünde hiçbir engel kalmamalı.

Şimdi, bir sayın milletvekili dedi ki: "Biz, 506 sayılı SSK Yasasında değişiklik yaptık. Sigortalı isterse, gidebilecek." Arkadaşlar, o değişiklikte şu var: SSK Yönetim Kurulu karar alırsa sigortalı doğrudan gidebilecek. Biz de diyoruz ki, SSK Yönetim Kurulunun karar alma sürecini de kaldıralım. Devlet memuru, Emekli Sandığı mensubu karar aldıktan sonra mı gidiyor; hayır.

Sigortalı rahatsızsa, istediği yere istediği zaman gidebilmeli. Onu getirin, size oy verelim, beraber yapalım.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Daha önce niye yapmadınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ama, onu getirmiyorsunuz...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Onu da getireceğiz, onu da değiştireceğiz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) -  Bakın, birinci hata bu; onu getirmiyorsunuz.

Şimdi, Sayın  Bakan diyor ki: "Biz, herkesin iyi hizmet almasını istiyoruz. 32 000 000-33 000 000 kişiye hizmet verdik." Biz de diyoruz ki, iyi yaptınız; biz, buna karşı değiliz. "Siz, neye karşısınız" diyor.

Arkadaşlar, dilimizde tüy bitti, biz anlatamıyoruz herhalde. Biz, yurttaşın iyi sağlık hizmeti almasına karşı değiliz. Biz, Sosyal Sigortalar Kurumunun malı olan bir hastaneye devletin elkoymasına karşıyız. Bizim karşı olduğumuz nokta bu.

Şimdi, ben, Sayın Bakanın anlayacağı şekilde anlatayım. Bir vatandaşın evi var, geliyor diyor ki hükümet: "Ey vatandaş, senin evin biraz dar." Evet, evim dar diyor. "Şu evini satın alayım, evini bana ver." Parasını ne zaman ödeyeceksiniz? "Allah kerim, sonra öderiz biz bunu. Sen şu evi tapuda devret." Tapuda devrediyorsunuz. Nerede oturacağım ben? "Yan tarafta daha geniş bir yer var, orada otur" diyor. Mülkiyeti?.. "Mülkiyet olmaz arkadaş." Ama, evim gitti. "Önemli değil, ben aldım." Şimdi, Sayın Bakan, yavuz hırsız örneği, aynen, uygulanan politika bu.

Şimdi, biz buna karşıyız. Biz diyoruz ki, malını alabilirsin. Doğru, al, çıkar yasayı al. Anayasa göre parasını öde; kamulaştırma bedeli peşin ödenir diyor. "Peşin ödemem." Peki, değerli arkadaşlar, o zaman yapılan hata ne olacak?

Şimdi, Sayın Bakan, bir başka açıklama daha yaptı. Orada da diyor ki: "Efendim, 224 sayılı Sosyalizasyon Yasası vardı. O yasada, İşçi Kurumunun hastaneleri de şöyle olacak, böyle olacak diye bir düzenleme vardı." Doğru. Bir arkadaşımız dedi ki: "Çağdaş olmayı düşünmek lazım." Ben de kendisine aynen şu ifadede bulunmuştum: Çağdaş olmak, bu kürsüye gelip, halka doğruları bütün ayrıntılarıyla anlatmak demektir.

Bakın, 224 sayılı Yasa çıktığı zaman, o zaman Türkiye'de hukuk devleti yoktu. 224 sayılı Yasa askerî dönemde çıkmıştır. 224 sayılı Yasa çıktığı zaman bu ülkenin Anayasası yoktu. Yasanın ne zaman yürürlüğe girdiğini de ben size söyleyeyim değerli arkadaşlar; 1961'in ocak ayında, 5.1.1961'de yürürlüğe girdi. Anayasa ne zaman yürürlüğe girdi; Anayasa, 20 Temmuz 1961'de yürürlüğe girdi. Peki, siz, Anayasa olmadan, çıkan bir kanunun Anayasaya aykırılığını nasıl iddia edebilirsiniz?! Demek ki, halka, bu kürsüye gelip, doğruları anlatmıyorsunuz arkadaşlar. Sayın Bakanın birinci görevi, halka bütün ayrıntıları, doğruları anlatmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bağlıyorum...

HASAN ANĞI (Konya) - Tarihler tutmuyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tarihler tutmuyor... Yasa çıktığı zaman, Anayasa yoktu. Eğer, istiyorsanız, Kanunlar ve Kararlara sorarsınız, onlar da size Anayasanın, yasanın ne zaman çıktığını söylerler.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, Genel Kurula hitap eder misiniz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Tabiî efendim. İzninizle, son bir şeyi daha kısaca ifade edeyim.

Hukuk, hepimiz için geçerli bir kavramdır. Az önce denildi ki, bu, Anayasaya aykırı değildir; Parlamentonun bir yetkisini SSK Yönetim Kurulu da kullanabilir; çünkü, yasa koyucu burasıdır. Anayasanın 35 inci maddesinde, mülkiyet hakkına özel bir düzenleme getirilmiştir. Mülkiyet hakkı, kutsal bir haktır; özel yasal düzenlemelerle, kamu çıkarı olmaksızın, hiçbir kısıtlamanın getirilemeyeceğini Anayasa teminat altına almıştır. Bu teminata asıl uyması gereken de Yüce Parlamentodur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinde yer alan "sağlık birimleri" ibaresinin madde metninden çıkarılarak, bunun yerine "kurum tabiplikleri ve sağlık merkezleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                        Haluk Koç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

686 sıra sayılı kanun tasarısının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinin madde gerekçesinde aynen şu ifadelere yer verilmiştir:

"Madde ile Kanunun amacı belirlenmektedir. Kanunun amacı, kapsama dahil kamu kurum ve kuruluşlarına ait kurum tabipliği dışındaki hastane, dispanser, sağlık merkezi veya istasyonu gibi her ne ad altında olursa olsun insan sağlığıyla ilgili hizmet sunan birimlerin Sağlık Bakanlığına devredilmesidir."

686 sıra sayılı kanun tasarısının genel gerekçesinde de, hükümetin kamu yönetimi reformu olarak adlandırdığı düzenlemelere atıfta bulunularak, sağlık kuruluşlarının mahallî idarelere devri için öngörülen beş yıllık geçiş süreci içinde tüm sağlık kuruluşlarının aynı standartta kaliteli ve maliyet etkili hizmet sunacak şekilde rehabilite edilmeleriyle birlikte mahallî idarelere devrinin nihaî hedef olduğu belirtilmektedir.

Tasarının nihaî hedefinin, kamusal sağlık hizmetlerini tasfiye etme ve yaygın özelleştirmeleri gerçekleştirme amacına yönelik olarak bir engel olarak görülen Sosyal Sigortalar Kurumunun ortadan kaldırılması olduğu görülmektedir.

Tasarıda, Türkiye'nin sağlık alanındaki sorunlarının çözümü, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrine, yani, bir mülkiyet sorununa indirgenmektedir.

Ayrıca, tasarı sosyal tarafların görüşleri alınmaksızın hazırlanmış olup, her türlü temelden yoksun olduğu tüm sosyal taraflarca kamuoyuna açıklanmıştır. Sağlık hizmetlerinin tek elden yürütülmesi gibi bir amacın yanında "sağlık sistemindeki maliyetlerin sistemdeki kaçaklar nedeniyle çok arttığı" tasarının gerekçesi olarak ifade edilmektedir. Bu maliyetlerin ne olduğu ve artan maliyetlerin hangi alanlardan kaynaklandığı açıklanmış değildir. Ayrıca, konuya ilişkin olarak yapılan bir çalışmada, tasarının gerekçesinde belirtilen aksine bazı veriler bulunmaktadır. Bu verilere göre, SSK'nın Bağ-Kur ve TC Emekli Sandığına göre kişi başına sağlık giderleri önemli ölçüde düşük seviyelerde oluşmaktadır. 2003 yılı verilerine göre, kişi başına sağlık harcaması SSK'da 186 718 570 lira iken, bu harcama Bağ-Kurda 512 000 000 lira, Emekli Sandığında 995 718 570 lira olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, SSK, sağlık hizmetlerini diğer sosyal güvenlik kurumlarından daha ucuza mal etmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen ve 24.9.2004 tarih ve 2986 sayılı yazı ekinde Başbakanlığa gönderildiği basında yer alan inceleme raporunda;

SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi halinde, 2004 yılında SSK'ya 3,7 katrilyon TL, 2005 yılında ise 4,2 katrilyon TL ekyük getireceği,

Hizmet satın alım çalışmalarının SSK tarafından tamamlanmamış olmasının maliyetleri artıracağı,

İşletme özerkliği sağlanmadığı sürece ilaç ve tıbbî malzeme alımında maliyet artışları olmasının kaçınılmaz olduğu,

Sağlık sisteminin tek çatı altında toplanması ve genel sağlık sigortasına geçilmesi düşünülen bir ortamda bilgi teknolojileri altyapısı kurulmadan uygulamanın ciddî maliyet artışlarıyla sonuçlanacağı tespitlerinde bulunulmuştur.

Görüldüğü gibi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yaptığı tespitler, kanun tasarısının genel gerekçesiyle açıkça çelişmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumuna ait tüm sağlık birimlerinin bunlara ilişkin her türlü görev, hak ve yükümlülükler, taşınırlar, taşınmazlar ve taşıtlarla birlikte Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin düzenleme, yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle bağdaştırılması mümkün olmayan, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesine Ek Protokolün 1 inci ve Anayasanın 2 nci, 8 inci, 11 inci, 35 inci ve 60 ıncı maddelerine aykırı olan bir düzenlemedir.

Belirtilen gerekçelerle tasarının "Amaç" başlıklı 1 inci maddesinin değiştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Komisyonunun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

"Bu kanunun amacı, kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili usul ve esasları belirleyerek, sağlık hizmetleri alanındaki birliğin sağlanmasıdır."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu kurum ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesi suretiyle sağlık hizmetleri alanındaki tıkanıklıkların ve dağınıklığın giderilmesi esas gaye olduğu için bu durumun madde metninde belirtilmesi gereği doğmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde geçen "birimlerinin" ibaresinin "teşkilatlarının" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Birimleri" ibaresi "teşkilatları" ibaresine oranla daha dar bir kavramdır. Önerilen değişiklikle, bu durum giderilmek istenmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde geçen "birimlerinin" ibaresinden sonra gelmek üzere "personelinin, araç ve gereçlerinin" ibaresinin getirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde metninin amaca uygun olarak anlaşılırlığı sağlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesindeki "sağlık" ibaresinden sonra gelmek üzere "yardımcı sağlık" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kamu kurum ve kuruluşlarındaki yardımcı sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devri önerilmiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - İkiyüzlü siyaset bu; kişiliğiniz, kimliğiniz ortaya çıkıyor!

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Kendi önergesine saygısı olması gerekmez mi?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Garip, İçtüzüğün verdiği bir hakkı kullanmıştır.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, bu da, bir hakkın gasbıdır.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde geçen "kuruluşlarına ait" ibaresinin "kuruluşların uhdesinde bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin anlaşılırlığının belirgin hale getirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.32

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.51

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ(Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

686 sıra sayılı kanun tasarısı üzerindeki müzakerelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

1 inci maddenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranılması istenmişti.

Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. - Bu Kanun; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Sayıştay, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, üniversiteler, mahalli idareler ve mazbut vakıflara ait sağlık birimleri hariç olmak üzere, bakanlıkları, bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarını kapsar.

BAŞKAN- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın  Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Öktem.

Şahsınız adına da söz talebiniz var; ama, şahsı adına Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi de söz istediği için, sizi daha sonra tekrar davet edeceğiz.

Buyurun Sayın Öktem.

CHP GRUBU ADINA ENVER ÖKTEM (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2 nci maddesiyle ilgili, Partimizin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Öncelikle bir hususu belirtmek istiyorum; görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, hükümetin Türk Halkına yönelik yeni bir dayatmasıdır. Bu tasarıyla  birlikte gerçekleştirilmesi düşünülen SSK hastanelerinin devrine, hastanelerin gerçek sahibi olan işçiler karşı çıkmaktadır, işverenler karşı çıkmaktadır, SSK çalışanları karşı çıkmaktadır, hekimler karşıdır, meslek odaları, sendikalar, işveren örgütleri, kısacası, halkımızın hemen bütün kesimleri karşı çıkmaktadır; üstelik bu kurumların bağlı olduğu Çalışma Bakanı bile bu tasarının uygun olmadığını belirtmiştir.

Yüzbinlerce emekçi meydanlarda toplanmış, günlerce bu konudaki tepkilerini dile getirmişlerdir. Milyonlarca emekçiyi temsil eden Emek Platformu, bu konudaki duyarlılığını ortaya koyarak, uzun zamandır gerçekleşmeyen genel greve bile gidebileceklerini açıklamıştır.

Peki, bu kadar ciddî toplumsal tepkiye rağmen hastanelerin devredilmesi için bu telaş niye? Bu tasarıyı bu kadar hararetle kim istiyor; Sağlık Bakanı mı? Bu kadar basit bir neden olmadığını biliyoruz ve bir açıklama bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, hükümet, demokratik taleplere ve tepkilere o kadar duyarsız ki, halkımızla âdeta köşe kapmaca oynuyor. Bu tasarının gündeme alınmasını ertelediğini söylüyor, ertesi gün, milletvekillerinin bile haberi olmadan, birdenbire gündeme alıyor ve sonra, tekrar kaldırıyor. Emek Platformunun, tasarının gündeme alınması halinde...

BAŞKAN- Sayın Öktem, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var; sayın hatibin konuşması anlaşılmamaktadır.

Buyurun Sayın Öktem.

ENVER ÖKTEM (Devamla)- Şimdi, apar topar, yangından mal kaçırırcasına, kendince en uygun zamanı kollayıp, yeniden gündeme alıyor. Buna "güdük AKP kurnazlığı" diyebiliriz; çünkü, aynı oyunu daha önce de defalarca oynadılar. Demokratik toplum kesimlerine danışmadan hazırladıkları YÖK Yasa Tasarısını, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısını da bu şekilde küçük kurnazlıklarla, aldatmalarla aniden Genel Kurula getirmiş ve büyük zafer kazandıklarını düşünmüşlerdi; her iki tasarı da ellerinde kaldı. Üstelik, halkımızın gözünde iyice küçüldüler, bütün inandırıcılıklarını yitirdiler; şimdi de aynı çocukça oyunlarla uğraşıyorlar. Yüce Meclisimizin, cumhuriyetimizin düştüğü duruma bakın.

Değerli milletvekilleri, seksen yıllık cumhuriyetimiz, hiç bu kadar özensiz, plansız, gayri ciddî bir şekilde yönetilmemişti, sokakların sesine hiç bu kadar uzak durulmamış, kulak tıkanmamıştı ve maalesef ifade etmek zorundayım, Parlamento çalışmaları hiç bu kadar halktan uzak olmamıştı. Soruyorum size, bu Meclis halkın Meclisi değil midir? Yani, halkın tepkilerinin, demokratik örgütlü toplumun görüş ve düşüncelerinin bu salonda değer bulması gerekmez mi? Peki, şimdiye kadar sokakta yankılanan hangi haykırış, hangi çığlık, hangi demokratik tepkiyi dikkate aldınız? Milyonlarca vatandaşın halkın içinde olan sokaktaki temsilcileri bu tasarıyı kabul etmediklerini ifade ediyorlar, meydanlara yığılıyorlar, genel greve bile gidebiliriz diyorlar; milyonlarca vatandaşın Meclis duvarları içinde kısılıp kalmış AKP temsilcileriyse, sokaktaki sesten rahatsız oldukları için, türlü dolaplar çevirip, en uygun zamanı seçerek, sessizce bu tasarıyı yasalaştırmak için çalışıyorlar. Bu, hemen her düzenlemede, yasa tasarısında böyle oluyor. Buradan AKP'li milletvekillerine sesleniyorum ve uyarıyorum; halkla Meclis arasındaki uçurumun farkında mısınız? Biraz tarih okuduysanız, bu uçurumdan kimlerin yuvarlandığını, kimlerin paramparça olduğunu anlayabilirsiniz. Bu Meclisin, demokratik bir Meclis olduğunu unutmayınız. Bu Meclis, soylular meclisi değildir. Bu Meclis, krala danışmanlık yapan aristokratlar meclisi değildir. Bu Meclis, 19 uncu Yüzyıl Avrupasındaki lordlar kamarası değildir. Bu Meclis, emirler, şeyhler, sultanlar, diktatörler meclisi de değildir. Bu Meclis, Türk Halkının meclisidir. Sizi buraya getirenlere sırtınızı dönmeyiniz. Sokaktaki seslere kulaklarınızı kapatmayınız. (AK Parti sıralarından alkışlar [!])

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Helal olsun sana!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Hükümet, kendisini, IMF'nin her dediğini yapmak zorunda hissediyor olabilir. Sizler hükümetin her tasarısını gözünüz kapalı kabul etmek zorunda değilsiniz. Hükümet, IMF'nin verdiği ödevlerle uğraşmaktan başını kaldıramadığı için, halka uzak durmuş olabilir. Sizler, halkla, halkın temsilcileriyle görüşebilirsiniz; bu, sizin görevinizdir ve bu yüzden seçildiniz.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla ilgili olarak, demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla, meslek odalarıyla görüştünüz mü, onları hiç dinlediniz mi? Yoksa, siz de, hükümet temsilcileri gibi, işçiye, memura, sendikalara, meslek odalarına marjinal kesimler mi diye bakıyorsunuz? Halkın tepkisini anlamaya çalıştınız mı? Onu geçtim; tasarı metinlerini okuyup, bunların kanunlaşması halinde, bu işin sonunun nereye varacağını düşündünüz mü? Hiç incelediniz mi? Yoksa, yine, okumadığınız, araştırmadığınız, içeriğini bilmediğiniz, muhataplarıyla görüşmediğiniz bir konudaki tek hareketiniz, el kaldırıp indirmekten mi ibaret olacak?! Elbette ki, yaptıkları işe saygı duyuyorum; ama, sizler, trafik polisi değilsiniz, birer milletvekilisiniz!

Değerli arkadaşlar, AKP'li milletvekili arkadaşlarımıza yönelik yaptığım bu küçük uyarılardan ve hatırlatmalardan sonra, mevcut tasarıyla ve üzerinde konuştuğumuz maddeyle ilgili düşüncelerimi aktarıyorum.

Öncelikle, şu gerçeği bir kez daha ve altını çizerek belirtmek zorundayım: SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili yasa tasarısını da, devlet yapısıyla ilgili diğer taslak ve tasarılar gibi, hükümetin, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal ve ulusal vasıflarını ortadan kaldırma düşüncesinin uygulama adımlarının başlangıcı olarak değerlendiriyoruz. Biliyoruz ki, IMF, dolayısıyla, dünyanın egemenleri ve onların Türkiye temsilcileri bastırdıkça bastırıyor "kamu yönetiminizi, küresel piyasanın istekleri doğrultusunda dönüştürün, sosyal güvenlik sisteminizi tasfiye edin, kamu hizmetini ve dolayısıyla, sağlık hizmetlerini paralı hale getirin" diyorlar; yani, bu iki alan üzerinde özellikle çalışılması gerektiğini söylüyorlar. Söylemek ne kelime, bastırıyorlar, âdeta, tehdit ediyorlar.

Şimdi, durup dururken, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesinin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılması girişiminin amacı nedir? Yıllardır ihmal edilen, yatırım yapılmayan, kaderlerine terk edilen SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığına devredilince düzelecek mi? İl özel idarelerine devredilirse düzelecek mi?

Tasarıya göre, SSK'ya bağlı, 148'i hastane, 212'si dispanser, 202'si sağlık istasyonu, 3'ü ağız ve diş sağlığı merkezi, 6'sı dispanser ağız ve diş sağlığı merkezi, 2'si dispanser ve hemodiyaliz merkezi olmak üzere, toplam 573 sağlık kurumuna, Sağlık Bakanlığı, yani, hükümet elkoyacaktır; bu bir gasptır, bu durumun Türkçesi de budur; çünkü, bu hastaneler, işçilerin, işverenlerin malıdır ve özerktirler. SSK'ların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak görülmesi, sadece, idarî işleyişle ilgilidir, SSK'ların işlevleriyle ilgili değildir. Yani, hükümetin, SSK'larla ilgili bu şekilde tasarruf yapma yetkisi yoktur.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının amacının "sağlık hizmetlerini tek elde toplamak, birleştirmek" olduğu söyleniyor; bu, halka karşı göz göre göre yalan söylemek değil midir? SSK'ların, daha sonra, yerel yönetimler reformu kapsamında il özel idarelerine devredileceklerini sağır sultan bile biliyor. O zaman, birleşmek şöyle dursun, sağlık hizmetleri 80 parçaya bölünecek demektir. Üstelik bu reform paketinin temel amacının piyasa sistemini amir ve egemen kılmak olduğu da dikkate alınırsa, SSK kurumlarının 80 parça olarak da fazla kalmayacağı, kapitalist sağlık tekellerine haraç mezat pazarlanacakları da şimdiden görülmektedir.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Kim yazdı o metni de, burada okuyorsun?

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Özetlersek, işçilerimizin malı olan SSK'lar, ufak bir göstermelik gezintiye çıkarıldıktan sonra, arka bahçeniz olduğunu sandığımız yeşilsermayenin malı haline getirilecektir. Üstelik, bu suçlarına bir de kılıf uyduruyorlar, SSK'lar satılmıyor, sadece el değiştiriyormuş. Sağlık Bakanı da, herhalde keramet var, okuyup, üfleyip, SSK'ları düzeltecek ya da tamamen görünmez kılacak. Bu durum, hem gasp hem yankesicilik hem de üfürücülük olamaz mı?

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yapma ya, ayıp ya!

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hükümetin, SSK'ların işlevini yapamadığı gerekçesi de tam bir çelişki yumağıdır

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Ayıp ya!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen ama...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Beni konuşturmuyorlar Sayın Başkan.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Hakaret ediyor ama.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - "Yankesici" diyor.

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Kürsü özgürlüğü küfür etme özgürlüğü değil ki.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Öktem.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Hem Başbakan hem de Sağlık Bakanı, SSK'ların mevcut halleriyle etkin ve verimli olmadığını iddia etmekte ve böylece ölçüsüz girişimlerine haklılık payı çıkarmaya çalışmaktadır. Hatta, Sağlık Bakanlığı daha da ileriye gitmiş "SSK'da hastaların nabızlarının sayılamadığını, tansiyonlarının bile ölçülemediğini" söylemiş. Sağlık çalışanlarını da itham altına alan bu iddia, eğer, kasıtlı olarak ortaya atılmış değilse, Sağlık Bakanının bir kez dahi SSK hastanelerine gitmediği ortaya çıkmıştır. Sağlık Bakanı, bir kez olsun, herhangi bir SSK hastanesine gitmiş olsaydı, her türlü imkânsızlığa rağmen, maddî sıkıntılara rağmen özveriyle çalışan doktorlarımızı, sağlık emekçilerimizi görecekti. Sayın Bakan, Türkiye sathında yayılmış olan SKK hastanelerinin hangi işlevleri yürüttüğünü  anlayabilseydi, bütün yatırım kısıtlamalarına rağmen nasıl bir ulusal sağlık hizmeti gerçekleştirdiğini görebilseydi, herhalde SSK hastanelerinin devriyle, satışıyla uğraşacağına, SSK'ları tam, özerk, güçlü hale getirmek için uğraşırdı. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Öktem, tamamlayabilirsiniz.

Buyurun.

ENVER ÖKTEM (Devamla)- Anladığım kadarıyla böyle bir değerlendirme  yapmaya bile gerek görülmemiştir; çünkü, IMF ödevlerinin önemli bir bölümü, bu konularla, yani, sosyal devletin etkisizleştirilmesiyle ilgilidir.

Sayın milletvekilleri, bu kadar kapsamlı sağlık hizmetlerinden rahatsızsınız, aynı zamanda akıl hocanız olan IMF ve Dünya Bankasının  temsilcileri de rahatsızdırlar.

Elbette, SSK yeniden yapılandırılmalıdır, hastaneler kapsamlı sağlık hizmeti verir hale getirilmelidir. Şimdiki haliyle SSK hastanelerinin iyi durumda olduğunu da kimse iddia etmiyor; ama, yapılan iş, mevcut durumu  tamamen ortadan kaldırmak, sorunu sorun olmaktan çıkarmaya çalışmak gibi bir şey.

Daha sonraki konuşmamı, şahıs adına yapılan konuşmada kullanacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -Sayın Öktem, Sayın Mehmet Çerçi'nin söz talebi var; Sayın Çerçi konuştuktan sonra tekrar konuşma sırası size gelecektir.

Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.(CHP sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -Sayın Başkan..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, söz talebiniz mi var?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ(Erzurum)- Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, ismimi zikrederek sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN - Sayın Bakan, söz talebiniz varsa, kürsüye buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. - Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Öktem'e, bu yüce çatının, bu mukaddes çatının altında, şahsıma yönelik "okuyup üfleyerek mi bu hastaneleri düzeltecek" şeklindeki ifadeleri için, bundan sonra da, bu tasarıyla alakalı olarak "gasp" ifadesini, "yankesicilik" ifadesini, "üfürükçülük" ifadesini kullandığı için teessüf ediyorum ve Yüce Makamınızdan bu hususta özür dilemesini, sözlerini geri almasını talep ediyorum. Ayrıca, bu işle ilgili olarak gerekli diğer işlemleri başlatacağımı da ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Tazminat davası aç Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu itibarla, şunu ifade etmek isterim: Değerli milletvekilleri, sağlık çalışanları benim başımın tacı arkadaşlarım, meslektaşlarımdır. Öyle, sağdan soldan duyulmuş "miş"li, "mış"lı ifadelerle, burada bizim kullanmadığımız ifadelerle bizi töhmet altına hiç kimse sokamaz.

Ben, o sağlık çalışanlarıyla yıllarca birlikte güldüm, birlikte ağladım, birlikte hasta tedavi ettim. Bunu da, bu ülkenin en zor şartlarda çalışılan bir bölgesinde yaptım, yirmi yıl boyunca yaptım. Onun için, bu ifadeleri değerli arkadaşıma yakıştıramadım ve gereğinin yapılmasını da zatıâlinizden istirham ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. - Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/918) (S. Sayısı: 686) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın Mehmet Çerçi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 686 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız gerekli şeyleri söyledi, benden önce kürsüye gelen değerli milletvekili arkadaşımızın söylediğini hep beraber dinledik. Aslında, bence -şahsım adına söylüyorum, zaten, şahsım adına söz aldım- çok da kale alınacak sözler değil. İçerisinde fikir kırıntısı olmayan bu tür ideolojik söylemlerin modası çoktan geçmiştir. Türk Halkı bunların hiçbirine inanmıyor, hiçbirine değer vermiyor; modası geçmiş sözler olarak telakki ediyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YILMAZ KAYA (İzmir) - Yeni moda bu mu?! Yeni moda bu herhalde!..

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarımız, bakınız, eğer, mutluluğu buradan tarif edecek olursak, zannediyorum kabaca şöyle söyleyebiliriz: Ekonomik olarak refahın sağlandığı, güvenlik ve adalet problemlerini çözmüş, eğitim ve sağlıkta belli bir seviyeyi yakalamış toplumları mutlu toplumlar olarak kabul etmek mümkündür. Türkiye, iki yıldır, bu anlamda, Türk Halkını mutlu etmek için, varıyla yoğuyla mücadele eden, çalışan bir iktidara sahip, bir Parlamentoya sahip.

Sadece sağlık kısmını ele alacak olursak, bakınız, sağlıkta neler yapıldı, nereden nereye geldik; bir program başlatıldı, Türkiye'de insanların yıllardır çektiği çilenin bitmesi adına bir program başlatıldı. Bu programın öğelerini, parametrelerini Sayın Bakanımız ve diğer arkadaşlar saydılar. Ben size bir profil çizeceğim.

Şimdi, konu SSK olduğuna göre, SSK'lı vatandaşlarımız, sağlık karnesini yahut da sağlık kartını eline almış tüm diğer vatandaşlarımız gibi, birinci basamak sağlık hizmeti için -biliyorsunuz, bu dönüşüm programında birinci basamak sağlık hizmeti öne çıkarılıyor- sağlıkocaklarına yahut da dispanserlere gittikten sonra, oradan sevkını alarak, sağlık karnesiyle yahut da sağlık kartıyla beraber, bulunduğu ilde, ilçede herhangi bir hastaneye     -şu anki mevcut SSK hastanesi olsun, Sağlık Bakanlığına bağlı herhangi bir hastane olsun yahut da özel bir hastane olsun- gidiyor ve orada, kendisinin, ailesinin sağlık problemini, insanca, insan onuruna yakışır bir şekilde çözüyor, derdine derman arıyor. Biz, böyle bir tablo özlüyoruz, bu sistemi oluşturmanın gayreti içerisindeyiz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, biz, sağlık sistemini değiştiriyoruz. Herhalde bunu anlayamadınız: Sağlık sistemi değişiyor. Bu SSK sistemiyle, bu Yeşilkartlarla... Çocuğu hastalandığı zaman, alıyor, doğrudan doğruya, mesela Hacettepe Üniversitesi Çocuk Polikliniğine götürüyor. Bunlar yanlış sistemler, biz bunları değiştiriyoruz birinci basamağı öne çıkarıyoruz, birinci basamağa gitmeden üçüncü basamağa atlamanın da önüne geçiyoruz.

Bunu yaparken, burada önemli olan, hizmeti alan insanların memnuniyeti. Hizmeti alan, bakınız, 35 000 000 SSK'lı deniyor. Biz, eğer, bu sistemi kurarken -demin tasvir ettiğim şema içerisinde- bu insanları mutlu edebiliyorsak, daha ne istiyoruz?

İkincisi, hastaların memnuniyetinin yanı sıra, hizmeti verenlerin memnuniyeti. Vaktim olmadığı için giremiyorum. Deniyor ki: "Bu insanlar bu sisteme karşı, SSK'lılar karşı, çalışanlar karşı." Kesinlikle böyle bir şey yok. Biz bu mesleğin içinde yıllarımızı tükettik; bu sistemin yanlış olduğunu vatandaşlar da biliyor, çalışanlar da biliyor.

Ben size soruyorum: 55 000 SSK çalışanı buna karşıymış; niçin karşı olsun? Bu insanlar SSK'dan çıkıp, emeklilik güvencesi olarak, diyelim ki Emekli Sandığına bağlandılar, SSK da Sağlık Bakanlığının kontrolüne geçti. Üstelik, doktorlar, SSK'da çalışanlar bize diyorlar ki: "Efendim, Sağlık Bakanlığında performans kriterleri geldi, aynı işi yapan doktorlar bizden birkaç milyar daha fazla para alıyor, biz SSK'da bunu alamıyoruz." İşte, bu sistem geldiğinde doktorlar daha çok memnun olacak, performans kriterleri onlara da uygulanacak, diğer çalışanlara da uygulanacak; bu sistem böyle işleyecek.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Gayrimenkulü niye alıyorsunuz?!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, biz bu sistemi bir araya getireceğiz; daha ileriki aşamasında -Sayın Bakanımızın da dediği gibi- yerelleşme gelecek; arkasından özel sektörle rekabet halinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çerçi, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Rekabeti getirmeden, kaliteyi, verimliliği getiremezsiniz. Hasta ikinci basamak hizmetlerinde dilediği tercihi yapacak; dolayısıyla, hem kurumsal denetlemeyi getireceksiniz hem de -bakınız en önemlisi- hastaların sistemi denetlemesini getireceksiniz. Herhangi bir hasta -ikinci basamağa sevk zincirini oluşturduktan sonra- sevkını yaptırdıktan sonra, istediği hastaneyi seçtiği zaman, işte, hangi hastane verimli çalışıyorsa, hangisi kaliteli hizmet üretiyorsa, insana değer veriyorsa, o hastaneler -özel veyahut da kamu, fark etmez- bir dahaki sefere o hastaları kazanmış olacak.

Sistem böyle gelişir, çağdaş dünyada bu böyledir. Yani, siz, kafanızı kuma gömerek -sosyal model değil de, bir sosyalist model midir, ne olduğunu bilmiyorum- ille, eski düzen devam etsin, bu bozukdüzen devam etsin... Bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ KAYA (İzmir) - Senaryo güzel de...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sosyalizmin ne olduğundan haberin yok senin! Sosyalizmle ne ilgisi var?!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sendikacılar karşı çıkıyor, güç odakları karşı çıkıyor. Niye karşı çıkıyor; iktidarları bozuluyor, düzenleri bozuluyor güç odaklarının. (CHP sıralarından gürültüler)

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sosyalizmle ne ilgisi var bunun?! Keşke sosyalizm olsa... Sosyalizmi karıştırma bu işe.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Halk, bu sistemden ve yapılandan memnundur. Sistemin geleceği buraya doğru gidiyor.

Değerli arkadaşlar, bakınız -hemen toparlıyorum- çağdaş kamu yönetimi diye bir şey var. Çağdaş kamu yönetiminde dört temel kriter var. Dünya buraya gidiyor. Bunlar 4E kriterleri diye sayılıyor. Bir tanesi ekonomi, İngilizcesi "economy." Ekonomik olacak kamu yönetimi. İkincisi "efficiency" denilen, yeterli olacak; üçüncüsü "effectiveness" yani etkinlik olacak; dördüncüsü de "ethic" yani ahlakî meslek ilkeleriyle bezenmiş olacak. Çağdaş kamu yönetimi böyle yapılır. Bu model böyle işleyecek.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sosyal devlet nerede?! Ticaret mi yapıyorsunuz?!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Rekabeti getirmeden, sistemi, hizmeti alanlara ve Bakanlığa denetlettirmeden çağdaş bir sistem kuramazsınız, mutlu insanları oluşturamazsınız.

MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Rekabet mi var bunun içerisinde?

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - İnşallah, AK Parti bunu başaracak.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Sayın Enver Öktem; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENVER ÖKTEM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Sayın Bakanımızın burada bana yönelttiği "özür dilesin" sözüyle ilgili bir şey söylemek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Özür dilemen gerekmiyor mu?

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Sanıyorum, siz, benim konuşmalarımı çok dikkatle dinlemiyorsunuz. çünkü, genellikle, ben kürsüye çıktığım zaman yerinizde hemen hoplayıp oturuyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Öktem, Genel Kurula hitap eder misiniz?

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Burada, bizim iddia ettiğimiz olay şudur: SSK hastanelerinin devrini gerçekleştiriyorsunuz. Biz, SSK'yla ilgili bir koordinasyona karşı değiliz; sağlık hizmetlerinin tek elden verilmesine karşı değiliz. Bizim iddia ettiğimiz, siz, bunu gerçekleştirmeye çalışırken, başkasına ait olan bir malı elinden alıyorsunuz.

Şimdi, "gasp" kelimesinin Türk Dil Kurumunun sözlüğüne göre tanımını size okuyayım...

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - 4 üncü maddeyi oku.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - "Gasp"ın tanımı şu: "Bir malı, mal sahibinin izni ve haberi olmadan elinden zorla almak." Gasbı Türk Dil Kurumu böyle tanımlıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Eğer, siz, Türk Dil Kurumunun bu tanımını da reddediyorsanız...

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sen hiç anlayamamışsın!..

ENVER ÖKTEM (Devamla) - ...o sizin sorununuz haline dönüşüyor.

Bizim iddia ettiğimiz, birisine ait olan bir malı, pervasızca, haksızca, hukuksuzca elinden almaya çalışıyorsunuz...

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Türk Milletine ait!

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kanun maddesi o.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - ...ve bütün bunları yaparken de, adaletle davrandığınızı iddia ediyorsunuz. (AK Parti sıralarından "özür dileyecek misin" sesleri)

Benim burada söylediğim olayı aynen okuyorum: "Bu durumda hem gasp hem yankesicilik hem de üfürükçülük olmaz mı" diye bir soru yöneltiyorum. Ben, Sayın Bakanımızın üfürükçü olmadığını biliyorum, doktor olarak biliyorum kendisi, niye üzerine alınıyor?!

BAŞKAN-Sayın Öktem...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Kendinize göre bir hayal dünyası biçmişsiniz. Kendi hayal dünyanızda inandığınız şeylere, bizim de inanmamızı istiyorsunuz. Biz size inanmayacağız...

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -Millet de size inanmıyor.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Anketlere bak, milletin yüzde 55'i inanıyor.

ENVER ÖKTEM (Devamla) - ... çünkü, siz, SSK hastanelerinin işçilerin malı olduğunu, işverenlerin malı olduğunu bile bile bunların elinden zorla alıyorsunuz ve bir avuç yeşilsermayeye, onu ileride peşkeş çekeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öktem, lütfen...

Sayın milletvekilleri...

ENVER ÖKTEM (Devamla) - Genellikle bizim gibi ülkelerde beyninin gerisinde dile getirmediği konuları, süreç içerisinde, özellikle sağlık ve eğitim konusunda yapmak istedikleriniz açık ve nettir. Dünyada bunun örnekleri vardır. Yapmak istediğiniz de, böyle devasa bir kuruluşu, kendi arka bahçenize peşkeş çekmektir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öktem.

Madde üzerinde, 10 dakika süreyle soru - cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi, 5 dakikadır. (AK Parti sıralarından "öp, öp" sesleri)

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Başkan, ciddiyete bakın!..

BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri...

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben arkadaşımı öperim; ama, sizi, halk, öyle bir öpecek ki!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana, vasıtanızla, şu soruları yöneltmek istiyorum:

SSK dışında kalan kurum tabiplikleri de Sağlık Bakanlığına katılmaktadır. Bu durum, hizmet alımını etkileyecek midir?

Kurum tabipliklerine ait malvarlıklarının Sağlık Bakanlığına devredilmesindeki gerekçe nedir?

Sağlık Bakanlığına ilave olarak gelecek olan personelin özlük hakları korunacak mıdır?

SSK tarafından, Sağlık Bakanlığından sağlık hizmeti satın alımı, bizzat hizmet sunmaktan daha pahalıya mı mal olacaktır?

Bugünkü haliyle sağlık hizmeti sunmakta olan Sağlık Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve diğer kurumlar ve bunlara ait olan sağlık kuruluşları arasında yeterince koordinasyon sağlanabilmekte midir?

Hizmet ve yatırım planlamaları, toplumsal ihtiyaçlara uygun olarak yapılabilmekte midir?

Farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olanların ve aktif kamu çalışanlarının farklı sağlık tesislerinden farklı şartlarda hizmet alması, hizmet ve kaliteyi nasıl etkilemektedir?

Son olarak, birinci basamak sağlık hizmetleri sunumu, SSK sağlık tesislerini ne yönde etkileyecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Akdemir, buyurun.

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum; Sayın Bakanım, "Tasarının yasalaşması için, millette büyük bir heyecanla bekleme vardır" diyor.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Bu bekleyen millet, acaba kimdir? 35 000 000 vatandaşımız mıdır SSK'dan yararlanan; yoksa, AKP'nin danışmanları mıdır?

Diğer bir soru: Hastanelerde ücret ödeyemeyecek büyük bir hasta sayımız vardır. Örnek olarak, şu anda, İzmir Yeşilyurt Hastanesinde, ödeyemeyecek durumda olan hastalar senet imzalayarak taburcu oluyorlar. Sayın Bakanım bunlarla ilgili ne düşünüyor? Peki, SSK da bağlandığı zaman, acaba, iyileşme mi olacak; yoksa, daha kötüye doğru mu gidecek?

Diğer bir sorum daha var: Böyle önemli bir yasa tasarısı tartışılıyor Mecliste ve Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı burada yoktur. Acaba, Sayın Bakanımız bu yasa tasarısından sonra istifa mı edecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Sayın Akman, buyurun.

OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde ve şimdi, bu görüşmekte olduğumuz tasarıyla da SSK hastanelerinde, hekim ve yardımcı sağlık personelinin kaybolmak üzere olan onurlarını yeniden kazanmasına vesile olan performansa dayalı dönersermaye primi uygulamasına, Anayasanın 56 ncı maddesinin verdiği yetkiyle, bu 2 nci maddede kapsamdışı bıraktığımız sağlık birimlerinde çalışan hekim ve yardımcı sağlık personelinin dahil edilmesiyle ilgili bir çalışmanız olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Sayın Çetin...

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ederim.

"Gasp" kelimesinin anlamı -Türk Dil Kurumu sözlüğünden- anlaşıldığına göre, Sayın Bakan herhalde benim sorularıma yanıt verecektir.

Sayın Bakan, şimdiye kadar, çıkmamış bir yasa için -Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, sizden önceki hükümetlerin döneminde- yürürlüğe girmeden, Cumhurbaşkanına gönderilmeden, yasal süreci tamamlanmadan, 31.12.2004/22580 sayılı genelgenizde olduğu gibi bir genelge çıkarıldığı sabit midir?

İkinci sorum: Asıl, yasada önemli olan -sizin de övündüğünüz- performansa dayalı ücrettir. Şimdi, ben size soruyorum: Refik Saydam Enstitüsünde istihdam edilen personelden yönetim kademelerinde görev alanların aldığı performans ücreti ile o kurumda çalışan hekim ve sağlık personelinin aldığı performansa dayalı ücretin oranlarını, miktarlarını söyleyebilir misiniz?

Üçüncü sorum: Biraz evvelki maddede sorduğum; ama, yanıtını alamadığım... Eğitimde ve sağlıkta, tabiî, bu özelleştirmelerin sonucunda bir çürüme başladı; bu bir gerçek. Eğer, SSK hastanelerinden istenilen hizmet alınamıyorsa, Sağlık Bakanlığının rolü yok mu? Sağlık Bakanı olarak, sizin, hükümet olarak, o hastanelerdeki personel eksikliğini -ki, 18 000 olduğu söyleniyor bugün- tamamlama gibi bir yükümlülüğünüz yok mu?

BAŞKAN - Sayın Çetin, soruyu sorar mısınız... Süre tamamlandı.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Soruyorum. Hepsi zaten soru soru şeklinde Sayın Başkan. Benim sorduğum soruları herhalde dinlemediniz Sayın Başkan; hepsi soru.

BAŞKAN - Dinliyorum Sayın Çetin. Yorum yapıyorsunuz, sonra soru soruyorsunuz.

Buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hayır, sorularımı soruyorum.

Bir de, 53 000 sağlık personeli önce Sağlık Bakanlığına devredilecek; arkasından, yerel yönetimlere devriyle birlikte, bunlar, özel idarelere ve belediyelere devrolacak. Şimdi, Anayasamızın 48 inci maddesi herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğunu belirtiyor. SSK sağlık kuruluşlarında çalışan bir personelin bir sabah göreve geldiğinde "sen artık başka bir kurumun personeli oldun" söylemiyle karşılaşması ve güvencelerinin ortadan kalkmış olması, sözleşmeli statüye geçiriliyor olması sizi hiç rahatsız etmeyecek mi?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Işık'ın sorularına şöyle cevap verebilirim. Kurum tabipliklerine ait malvarlıkları kendilerinde kalacak; çünkü, kurum tabipliklerini yeniden tanımlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de önemli sayıda personel, kurum tabipliklerinin iyi tanımlanamamış olmasından dolayı, verimli bir hizmet verme, sunma imkânından, maalesef mahrumdur. Dolayısıyla, kurum tabipliklerini yeniden tanımlıyoruz ve bu anlamda da malvarlıkları herkesin kendi ihtiyacı olduğu şekilde değerlendirilecek.

Bu yasayla çalışanların özlük haklarını korumaya azamî itina gösterdik. Sözleşmeli çalışanlar sözleşmeli olarak, devlet memuru kadrosunda olanlar devlet memuru olarak, işçiler işçi olarak, özlük haklarına tamamen saygı gösterilen bir tarzda, bu devir işlemleri gerçekleşecektir. Bir de artısı var. Sağlık Bakanlığımızda uygulamakta olduğumuz dönersermaye katkı payı uygulamalarıyla, sağlık çalışanlarımız, Sağlık Bakanlığına devirlerinden sonra ilave kazanç imkânına da sahip olacaklardır. Dolayısıyla, bir kayıp olmayacağı gibi, bir kazanım söz konusudur.

Şu anda, sağlık kuruluşlarımız arasında, farklı kurumlardaki sağlık kuruluşları arasında iyi bir koordinasyonun olduğunu söylemek hakikaten zordur. Bunu başarmak da zordur değerli arkadaşlar; çünkü, bu kurumların her birinin farklı uygulamaları var ve standartları birbirinden farklı; hatta, kurum kültürleri, yönetim biçimleri bile birbirinden farklı. Bunların hepsini kamu adına yönettiğimize göre, o zaman standardizasyonu sağlarken de mutlaka uzman bir kuruluşun, Sağlık Bakanlığının bunu yapması lazım.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, biz, Sağlık Bakanlığı olarak sağlık meslek liselerini Millî Eğitim Bakanlığına devrettik, gıdayla ilgili işlemleri Tarım Bakanlığına devrettik. Bunlar, ülkede yıllardır yapılamıyordu ve bakanlıklar arasında büyük sürtüşme konusu haline de getirilebiliyordu. Şimdi, çevreyle ilgili sorumluluklarımızı da büyük ölçüde Çevre Bakanlığına ve yine mahallî yönetimlere devrediyoruz ki, bunun böyle olması tabiîdir. Bu anlamda, sağlık kuruluşlarını da biz almış olacağız. Farklı şartlarda farklı hizmet alınması, kuşkusuz ki vatandaşlarımız arasındaki devlete güven, adalet duygusu, eşitlik, hakkaniyet duyguları açısından olumsuz duygular uyandırmaktadır.

Değerli bir arkadaşım "Sağlık Bakanı hastaneleri ziyaret ediyor mu; SSK hastanelerine gitti mi" demişti. Elbette gidiyorum; sürekli olarak hastalarla ve hasta sahipleriyle bir irtibat halindeyiz. Bunu, böyle basının önünde falan, basını yanımıza alarak da yapmıyoruz. Dolayısıyla, neyin olup bittiğinden de ciddî haberimiz var.

TUNCAY ERCENK (Antalya)- Başbakan yapıyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Millet heyecanla bekliyor; SSK'lı vatandaşlarımız bunu heyecanla bekliyor. Yaptığımız bütün araştırmalar, bu husustaki anket çalışmaları da bize bunu göstermiş durumdadır. Bire bir görüşmelerimiz de bunu bize göstermiş durumdadır.

İzmir...

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sendikalar buradaydı Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Onu sendikalara sormak lazım. Acaba, SSK'lı vatandaşlarımız, işçilerimiz hastanelerin kapısında yatarken, hastanelerden telefon açıp randevu alamazken niçin meydanlara çıkılmadı da, şimdi hizmetin kalitesi artırılmaya çalışılınca meydanlara çıkılıyor?! Neredeydi bu arkadaşlarımız?! (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, hiç, bu anlamda, Türkiye'de büyük bir sendikal hareketin, büyük bir miting yaptığını, toplantı yaptığını, bu iş için çok ciddî bir tepki koyduğunu, yirmi senelik hekimlik hayatımda görmedim.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - 20 Kasımı da mı görmediniz?

YILMAZ KAYA (İzmir) - Sendikalar siz hükümete geldikten sonra hep meydanlarda.

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, Sayın Akman'ın sorusuna cevap vereyim. Performans uygulamalarımız, elbette SSK'lılara da uygulanacak.

Bu anlamda, Sayın Çetin'in sorularından, Refik Saydamda üst yöneticiler ve hekimlerin aldığı eködeme konusu, Bakanlık merkez teşkilatında uygulanan eködemelerle aynı seviyededir ve bu hususta aralarında şu anda herhangi bir farklılık yoktur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Her kurumun kendi içindeki personeli kastettim Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Çetin, sorunuzu sordunuz; Sayın Bakan cevap veriyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İşte, ben de diyorum ki, Refik Saydamın uygulamaları, bakanlık merkezimizdeki uygulamalarla şu anda aynı statüde devam ettirilmektedir.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Biri yüzde 2, biri yüzde 10...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Bu hususta herhangi bir adaletsizlik kesinlikle yoktur.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben, yarın getireceğim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdiye kadar çıkmamış bir yasa için bir genelge gönderildi mi?

Değerli arkadaşlarım, genelgenin ruhuna bakılırsa, herhangi bir devirden, herhangi bir erken işlemden falan bu genelgede asla bahsedilmiyor; sadece hükümetin iki bakanlığının iki kurumu birlikte çalışmaya davet ediliyor ve onlara deniliyor ki, ön hazırlığınızı yapın, hazırlıklı olun.

Değerli arkadaşlarım, biz, süratli çalışan bir hükümetiz. Biz, öyle, konuşup konuşup, ondan sonra peşini getirmeyen bir hükümet değiliz. Dolayısıyla, bir ön hazırlığın yapılması kadar tabiî herhangi bir şey olamaz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz bitti; tamamlarsanız...

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 53 000 sağlık personeli Sağlık Bakanlığına devredilecek; daha sonra da, herhangi bir gün gidecekler, sizi sözleşmeli yaptık falan...

Değerli arkadaşlarım, böyle popülist söylemlerle meseleyi sağa sola çekmeye lüzum yok. Tekrar söylüyorum; bu yasayla, bütün sağlık çalışanlarının özlük hakları dikkatle korunmuş, titizlikle korunmuş, hiçbirinin herhangi bir sıkıntıya girmemesi için azamî dikkat gösterilmiştir ve bu çalışanlarımızın katkı payı ödemeleriyle ekkazanç imkânları da olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde 8 adet önerge vardır; ancak, madde üzerinde milletvekillerince sadece 7 önerge verilebildiğinden, bu önergelerden yalnızca 7'sini önce sırasıyla okutacağım, sonra aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "mahallî idareler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                     İsmail Bilen

                                            Manisa

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"Madde 2.- Bu Kanun; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Sayıştay, Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, üniversiteler, mahallî idareler ve mazbut vakıflara ait sağlık birimleri hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları ile bunlara bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları kapsar."

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "üniversiteler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "bağlı, ilgili ve ilişkili kuruşlarını ve diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesindeki "Türkiye Büyük Millet Meclisi" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Çelik

Mustafa Nuri Akbulut

M. Salih Erdoğan

 

Bursa

Erzurum

Denizli

 

Mehmet Sarı

 

Agâh Kafkas

 

Osmaniye

 

Çorum

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı kanun tasarısının "Kapsam" başlıklı 2 nci maddesinde yer alan "sağlık birimleri" ibaresinin madde metninden çıkarılarak bunun yerine "hastaneler ve sağlık merkezleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bayram Meral

Muharrem Kılıç

İzzet Çetin

 

Ankara

Malatya

Kocaeli

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

R. Kerim Özkan

Rasim Çakır

 

Malatya

Burdur

Edirne

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Meral, konuşacak mısınız?

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının genel gerekçesinde Anayasanın 56 ncı maddesine atıfta bulunularak sağlık hizmetlerinin tek elden planlanması gerektiği gerekçesiyle SSK hastanelerinin devredildiği belirtilmektedir. Oysa Anayasanın 56 ncı maddesi sağlık hizmetlerinin tek elden planlanmasını öngörmekte, yürütümünü yani sunumunu öngörmemektedir. Kaldı ki, aynı maddede bu planlamanın nasıl yapılacağı da düzenlenmiştir.

Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri işçi ve işverenlerin ödedikleri primlerle yapılmıştır. Bu nedenledir ki, Sosyal Sigortalar Kurumu kendi yasasına göre "özel hukuk" hükümlerine tabi tutulmuştur. Örneğin, Sağlık Bakanlığının binası tapuda Hazine adına kayıtlıdır; çünkü, bu bina halkın ödediği vergilerle yapılmıştır. Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri ise, işçi ve işverenlerin ödedikleri primlerle yapıldığı için tapuda Hazine adına değil Sosyal Sigortalar Kurumu adına kayıtlıdır. Bu nedenle hastanelerin satışına Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulu karar verebilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi açılan bir davada bu konuda Sosyal Sigortalar Kurumu Yönetim Kurulunun yetkili olduğunu söylemiştir. Oysa, 686 sıra sayılı kanun tasarısında devir bedelinin nasıl ve ne sürede ödeneceğine Bakanlar Kurulunun karar vereceği  belirtilmiştir.

4792 sayılı Kanunla kurulmuş olan ve 29.7.2003 tarih ve 4958 sayılı Kanunla yeniden yapılandırılan Sosyal Sigortalar Kurumu; sigortalı, emekli ve bunların eş ve çocuklarından oluşan 20 000 000 vatandaşımızın sosyal güvenliğini sağlayan, malî ve idarî bakımdan özerk bir kamu tüzel kişisidir. Kurumun gelirleri büyük ölçüde işveren ve işçilerin ödedikleri primlerden oluşmaktadır. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kurumu malvarlığının, işçi ve işveren primlerinden elde edilen gelir sayesinde kazanıldığı kuşkusuzdur. Bu malvarlığı üzerindeki her türlü tasarruf yetkisi ise kurumun en yetkili organı olan yönetim kuruluna aittir.

Tasarıyla getirilen düzenleme kurumun idaresi dışında mallarının Sağlık Bakanlığına devrini öngörerek yönetim kuruluna ait olan bir karar yetkisini ortadan kaldırmaktadır. Yönetim kurulu mevcut sistemde gerek görürse gayrimenkullerini satışa çıkarmaya her zaman yetkilidir. Getirilen düzenleme ise mülkiyeti işçilere ait olan kurum mallarının yönetim kurulu yetkisi dışında satışını öngörmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunun gelirleri kamu kaynaklı gelirlerdir. Kurumun malvarlığı temelde sigortalılardan ve işverenden alınan primlerden oluşmuştur. Kurumun işçi ve işverenden aldığı primler ile diğer gelirleri kanunlarla belirlenmiş ve bu gelirlerin tahsili diğer devlet gelirleri gibi kanunlarla güvence altına alınmıştır. Kurumun malvarlığı yasalarımıza göre devlet malı ve kurumun kendisi de devlet kurumudur.

Sosyal Sigortalar Kurumunun malları diğer devlet mallarından daha farklı niteliktedir. Devlet, gerek Hazine gerekse kamu tüzelkişileri üzerlerinde bulunan malvarlığının mülkiyetinde değişiklikler yapabilir. SSK mallarının herhangi bir yönetim işlemi düzeyini aşan bir tarzda tümüyle Hazineye devri mümkün değildir. Anayasamızın 35 inci maddesi mülkiyet hakkını güvence altına almıştır.

Tasarı kurumla dolaysız ilgileri olan DİSK, Türk-İş, KESK; TTB, TİSK gibi tarafların katılımı olmaksızın hazırlanmıştır. Söz konusu kuruluşlar üyeleri ve meslek mensupları nedeniyle dolaysız olarak kamu sağlık kuruluşlarının ve SSK'nın unsurları durumundadır. Bu kurumlara rağmen hazırlanan tasarı gerek demokratik katılımcılığın ihlal edilmesi gerekse aidat ödeyen milyonlarca çalışanın yok sayılması anlamına gelmektedir.

Belirtilen gerekçelerle 686 sıra sayılı Kanun Tasarısının "Kapsam" başlıklı 2 nci maddesinin, sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınmak üzere düzenlenmesi gerekmektedir.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 686 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesindeki "Türkiye Büyük Millet Meclisi" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        Faruk Çelik (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Çelik, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

FARUK ÇELİK (Bursa) - Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kanun kapsamı dışında tutulmuş bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun kapsamına alınması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarını ve diğer" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninde geçen "kamu kurum ve kuruluşları" zaten metinden çıkarılması istenen ibareleri kapsayacak niteliktedir. Bu sebeple değişiklik yapma gereği doğmuştur.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "üniversiteler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerilen değişiklikle, sağlık hizmetleri alanında birlik ilkesine katkı sağlamak istenmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

"Madde 2.- Bu Kanun; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, yüksek mahkemeler, Sayıştay, Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî İstihbarat Teşkilatı, üniversiteler, mahallî idareler ve mazbut vakıflara ait sağlık birimleri hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları ile bunlara bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları kapsar."

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninin daha anlaşılır hale getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                    Recep Garip

                                              Adana

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyon) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükümet Katılıyor mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun amacına ve ruhuna uygun olarak kapsamının genişletilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

686 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde geçen "mahallî idareler" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

                                     İsmail Bilen

                                            Manisa

İSMAİL BİLEN (Manisa) - Önergemi geri çekiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge geri çekilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 3. - Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Bakanlık: Sağlık Bakanlığını,

b) Kamu kurum ve kuruluşu: Bu Kanunun kapsamına giren kurum ve kuruluşları,

c) Kurum tabipliği: Kamu kurum ve kuruluşlarında, kurum personeline yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin verildiği, hizmet kapasitesi Bakanlıkça belirlenen birimleri,

d) Sağlık birimi: Kurum tabiplikleri hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait hastane, dispanser, sağlık merkezi veya istasyonu ile her ne ad altında olursa olsun insan sağlığı ile ilgili hizmet sunan tüm birimleri,

İfade eder.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Bayram Meral; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlarım; Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun Tasarısıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, AK Partili sayın milletvekillerinin konuşmasını titizlikle izledim; sağlık hizmetlerinin tek elden yürütülmesini talep ve teklif etmekteler. Değerli arkadaşlarım, halka götürülecek sağlık hizmetine hiçbir milletvekili, hiçbir vatandaş karşı çıkmaz. Aslında, bizim sıkıntılarımızı çok iyi anlamanıza rağmen, anlamazdan geliyorsunuz; ama, iktidar-muhalefet otursa, bunu çok sağlıklı bir şekilde tartışsa, aramızda pek büyük fark yok. Ne diyoruz biz; işçinin, işverenin prim ödediği, geçmiş hükümetlerin üzerinde oynadığı, hor kullandığı Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin üzerine gitmeyin, bunları bunların elinden almayın. Söylenen budur değerli arkadaşlarım.

Arkadaşlar konuşuyor, Sosyal Sigortalar Kurumu açık veriyor diyorlar. İçinizde işveren var; primlerinizi ödüyor musunuz?! Sosyal Sigortalar Kurumunun geliri, primler. Ödüyor musunuz primlerinizi; yok. Geçmişte prim affı çıkarılarak, primini ödeyenlerin işini bilmeyen adam, primini ödemeyenlerin, af kapsamına girenlerin de işini bilen adam olduklarını hep birlikte görmedik mi?!

Bir milletvekili arkadaşımızın konuşmasından dolayı son derece üzüldüm; "Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin 34 000 yatak kapasitesi var, bunun 78 000'e çıkarılması gerekli, bunun için de 10 katrilyon lira lazım" dedi. Değerli arkadaşlarım, bizim görevimiz, bilhassa iktidarın görevi, halka daha iyi hizmet götürmek değil midir? Para yok... Para yoksa, hortumcularda 50 milyar dolar var, alsanız ya! (AK Parti sıralarından "alıyoruz, alıyoruz" sesleri, gürültüler) Niye alamıyorsunuz?! Niye alamıyorsunuz?! Gücünüzün yettikleri var yetmedikleri var; alın... 50 trilyon para var; niye alamıyorsunuz?! (AK Parti sıralarından "alıyoruz" sesleri, gürültüler) Demek ki para var; işinize gelmiyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Verenlere bir şey yok, değil mi Sayın Meral?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - "Tek elden yürütülsün" diyorsunuz. Şimdi, özel hastaneler daha yüksek maliyetle muayene ve tedavi yapmıyorlar mı? Onu da kapsam içine alın, üniversite hastanelerini de alın. Hatta, gücünüz yetiyor mu bilmiyorum; ama, askerî hastaneleri de alsanız ya! Askerî hastaneleri de alın tek elden yürütmek istiyorsanız. Gücünüz yetiyor mu; yetmiyor.

Teşekkür ederim.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Olayı çarpıtma!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, teşekkür ederim, kabul ettim lafını.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Konunun dışına çıkıyorsun.

BAŞKAN - Sayın Meral, madde üzerinde, Genel Kurula hitap eder misiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Genel Kurula hitap edeceğim de, onlar da karşıda, yerlerinde rahat dursunlar.

AHMET YENİ (Samsun) - Nereyi işaret ediyorsun?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, nereyi işaret ettiğimi, ne yaptığımı...

AHMET YENİ (Samsun) - Eskiden yaptığın işler...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Müsaade eder misin. Sen, şimdi, hamamda sabuna basarak yürüyorsun; otur, sen otur yerine. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakınız, demin taa arkada oturuyordu, ben geldikten sonra gele gele buraya geldi; farkında mısınız?..

Dilin şişti, dilin...

Değerli arkadaşlarım, hastalar Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin kapıları önünde yatıyor. Sayın Bakanıma mümkün olduğu kadar itinalı konuşmayı severim, bir de hemşerimi rahatsız etmemeye de özen gösteririm; ama, sahayı o açtı. "Efendim, bu kadar hasta hastanelerin önünde yatıyor da, o zaman niye miting yapmıyorlardı, sendikacılar neredeydi?"

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Doğru söylüyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Sayın Bakanım, sendikalar talep ve teklif müessesesidir; bugün size getirdiği gibi, bundan önceki hükümetlere de götürmüştür. O hükümetler, o talepleri, teklifleri yerine getirmediği için, sendikacılar da bunu halka, işçiye anlatmıştır; ama, ne yazık ki, işçi tercihini yanlış kullanmıştır, sizi iktidar yapmıştır. Sıkıntının biri bu. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.

FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Meral, işçiler başka, sendikacılar başka.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, sizin başarılı bir özelliğiniz var...

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Halk size niye inanmıyor?

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İşçiler size niye güvenmedi, sizi niye seçmedi?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşçiler beni  otuz sene seçti; sen kendi işine bak.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bırakmışsınız iş yapmayı... Peki, acil eylem planınızda "işsizlere iş bulunacak" sözünüz yok mu? Çivi çakıyor musunuz bir yere?! Yaptığınız ne biliyor musunuz, yaptığınız; Sosyal Sigortalar Kurumunu tahrip etmek, Köy Hizmetlerini kapatmak, SEKA'yı kapatmak -ki, Balıkesir'de SEKA ile ilgili bir sıra vermediniz; umarım, bundan sonra iyi sıra verirsiniz- TÜPRAŞ'ı satmak, PETKİM'i satmak, devletin kurum ve kuruluşlarını satmak. Yaptığınız ne?..

Bir işsize iş buldunuz mu?.. Mühendisler asgarî ücretle iş arıyor, bunu düşünün, bunu... Bunu düşünün...

IMF ne demiş; "efendim, Sosyal Sigortalar Kurumunu dağıtacaksın, tek elden yöneteceksin." Tek elden yönet... "Efendim, işçiye sorun, işçi ne diyor." İşçi ne der; çıkıp "ben sana daha iyi hizmet vereceğim, seni hastane kuyruklarına sokmayacağım, ilaç kuyruğuna sokmayacağım" diyorsun, o da inanıyor.

Meydanlarda "işsize iş, aşsıza aş" dediniz, inanmadı mı? "Hortumcudan hesap soracağım" dediniz de inanmadı mı? İşte, sizin bu kabiliyetiniz var; ama, şunu söyleyeyim, bakınız, değerli arkadaşlarım: Gündemi değiştirmekten başka yaptığınız bir şey yok. Gündemi değiştirmekle ne yapıyorsunuz?.. Ne yapıyorsunuz?..

Şimdi, çıktınız "Avrupa Birliğine gireceğiz..." Süre ne kadar; yirmibeş otuz sene. Vatandaşı şimdi beklentiye soktunuz; "otuz sene bekle..."

AHMET YENİ (Samsun) - Siz karşı mısınız?

BAŞKAN - Sayın Yeni...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Arkasından, TL'den altı sıfır atmışsınız, buna "devrim" diyorsunuz. Bakınız, buna "devrim" diyorsunuz. Bakınız, devrime bakınız!

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Ne diyelim?..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Soruyorum devrimciler: Altı sıfır attınız da sizin ücretinizde bir artış oldu mu, emeklinin ücretinde oldu mu, işçininkinde oldu mu, memurunkinde oldu mu; köylünün geliri mi arttı, esnafın geliri mi arttı?! Ne yaptınız da bunun adına "devrim" diyorsunuz, bana bir söyler misiniz? Neresi bunun devrim?! Gündemi değiştirmek...

Şimdi bir şey daha buldunuz; başkanlık sistemi. Tek başına iktidar oldunuz da ne yaptınız ki, başkanlık sistemini getirseniz ne yaparsınız?! (CHP sıralarından alkışlar)

 FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)- Anketlere bak, anketlere!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- İşçiye iş mi buldunuz, emeklinin sorununu mu çözdünüz? (CHP sıralarından alkışlar) Ne yaptınız ki, onu bana söyler misiniz; onu anlatın.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla)- Maddeye gel, maddeye!..

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Meral, bir saniye...

AHMET YENİ (Samsun)- Sarıgül!.. Sarıgül!..

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Efendim, sen birine "Sarıgül" dersen, biri de sana "karagül" der; unutma bunu. Kendinize bakın, kendinize!.. Kendinize bir bakın!..

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla)- Halk biliyor ne yapacağını.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri; şimdi, bakınız, önemli bir yasa tasarısını burada görüşüyoruz.

Şimdi, gidiyorsunuz; ama, nereye gittiğinizin farkında değilsiniz. Bunu çok ciddî söylüyorum.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa)- Farkındayız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Nereye gittiğinizin farkında değilsiniz. Bir yere gidiyorsunuz; nereye gittiğinizin farkında değilsiniz.

Efendim, Sosyal Sigortalar Kurumu yerinde durmuş olsa, bütün hastaların da muayene olmasını getirseniz, böyle bir taslağı getirseniz ne değişir?! İlaç kuyruklarına girmelerini ortadan kaldırsanız ne değişir?! Ne için iktidar oldunuz?! Sanki, Çalışma Bakanlığı ayrı bir devletin, Sağlık Bakanlığı da ayrı bir devletin; aman, oradan alırsak, bu tarafa gelirsek, Avrupa Birliğine gireriz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ikisi de Türkiye Cumhuriyetinin bakanları ve iktidar da sizsiniz, siz!.. Bir bakanlığınızı yerin dibine batırıyorsunuz, bir bakanlığınızı havaya çıkarıyorsunuz.

Burada bir konuşmacı diyor ki "efendim, Sosyal Sigortalar Kurumunda suiistimaller çok oluyor." Ee, ne güne geldiniz; varsa böyle bir şey, önleyin.

HALİL AYDOĞAN (Afyon)- Önlüyoruz...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)- Yapanların da yakasından tutun. Göreviniz ne sizin; halk sizi niye seçti?!  Yok, ben bunu yapamıyorum; bunu kamufle etmem için ne yapmam  lazım; Sosyal Sigortalar Kurumunu Sağlık Bakanlığına devretmem lazım. Ondan sonra?.. Ondan sonra da özel sektöre devretmem lazım. Ondan sonra, bunları da satacağım, bir komisyon kuracağım, Sosyal Sigortalar Kurumunun bedelini ödeyeceğim. O ne olacak ondan sonra? Ondan sonra o para ne olacak? Şimdi, ben, bir yere gidiyorsunuz da, nereye gittiğinizi bilmiyorsunuz demekte haksız mıyım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun)- Haksızsın!

BAŞKAN - Sayın Meral, şahsınız adına da söz talebiniz bulunduğu için 5 dakika daha konuşabilirsiniz; buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, halk, bizden çok farklı şeyler bekliyor, bu Yüce Meclisten bekliyor. İşsizin başlıbaşına bir sorunu var. Umuyorum ki, bizim kadar siz de rahatsızsınız. Cebinde iki diploması olan insan, asgarî ücretle iş arıyor. Bununla ilgili hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bugün emekli perperişan. İkinci bir iş yapmasın diye onu da ortadan kaldırdınız. Sabahları hiç gitmiyor musunuz; bir gidin de, ucuz ekmek kuyruklarındaki bu insanlar kimdir diye bir sorun.

Talancıdan, hortumcudan, soyguncudan hesap soracağız diyorsunuz. Birisini tuttunuz... Onun aklı olsaydı, zaten siyasete bulaşmazdı, Amerika'ya da toslamazdı, o da diğerleri gibi şimdi malın üstüne yatmıştı. Olay bu! Siz de bunun üzerine gidemezdiniz. Şimdi bekliyor vatandaş, diyor ki: AK Partili milletvekillerine selam söyle, şu diğer hortumculardan ne zaman hesap soracak?

ASIM AYKAN (Trabzon) - Soruyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Halkın selamını getirdim size.

Sorarsınız, sorarsınız... Sorarsınız da, geçmişte o uçaklara binmeseydiniz, gözü kör olsun, sorardınız; onlara bindiniz diye soramıyorsunuz.

RECEP KORAL (İstanbul) - Beraber soralım.

AHMET YENİ (Samsun) - Soruyoruz, sırayla...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bizim kadar sıkıntı içindesiniz. Bir şey yapamadığınız için... Araba patinaj yapar da çamurdan çıkamaz ya; şimdi onun gibisiniz, bir şey yapamıyorsunuz.

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Biz CHP miyiz, yapma yahu!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bir başka şey gündeme getiriyorsunuz. Nedir; aman IMF'yle iyi geçinelim, dediğini yerine getirelim.

Demin laf atıyorsunuz; efendim, sizden de bir milletvekili şöyle değil miydi diye IMF'yle ilgili bağlantı kuruyorsunuz. O zaman, beğenmiyorsanız, aklınız varsa, fikriniz varsa, onun ortaya koyduğu ekonomiyi değiştirseniz ya! Niye onun ekonomisini hayata geçiriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Değiştirin, eğer beğenmiyorsanız, işinize gelmiyorsa. Ne yapıyorsunuz? IMF istedi, özelleştir; IMF istedi, emeklinin ücretlerini kıs; IMF istedi, memurun ücretlerini kıs; IMF istedi, Sosyal Sigortalar Kurumunu tahrip et, kurumları kapat. Bunun için mi geldiniz allah rızası için?!. Bunlar için mi geldiniz; yoksa, işsizlere iş mi bulacaktınız, ülkede daha müreffeh bir toplum mu yaratacaktınız?!

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Olmadı mı? Olmadı mı?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ne için geldiniz; şimdi vatandaş size soruyor. Yaptığınız ne, allah rızası için?.. Yaptığınız ne; hiçbir şey; sıfıra sıfır, elde sıfır. (CHP sıralarından alkışlar)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Halka sorun, halka!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Ben ne diyeyim şimdi. Ne söylesem... Bir şey demiyorum değerli arkadaşlarım.

Sizin halinizi de anlıyorum. Geliniz, yol yakınken dönelim. Sosyal Sigortalar Kurumu, oturmuş bir kuruluş; hiçbir şey yapamıyor diyemezsiniz. Bunun kuyrukları da mı var; doğrudur.

FARUK AMBARCIOĞLU (Bursa) - Nerede kuyruk var?!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - SSK'lı şikâyetçi mi; doğrudur. Bakılmıyor mu; doğrudur. Sizin dediğinizi yapalım. O zaman ne yapmak lazım değerli arkadaşlarım; geliniz, bir yasa çıkaralım, işçi hastalandığı zaman, eş ve çocuğuyla, istediği hastanede muayene olsun. Bu birincisi.

RECEP KORAL (İstanbul) - Var zaten.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İkincisi, ilaç kuyruklarındaki... Bunda hemfikir olduk. İstediği eczaneden ilacını alsın.

RECEP KORAL (İstanbul) - Bu da var zaten.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - O zaman, iki maddelik bir yasa getirin, iki maddelik bir yasa... (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Böyle mantıklı konuş, kabul edelim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - O zaman, Sağlık Bakanlığının...

BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Zaten Genel Kurula hitap ediyor Sayın Başkan.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, bunlar da Genel Kurul Sayın Başkan, bunlar da Genel Kurul. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu iki konu gelirse... Bugün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iyi görev yapamıyor. Gerçi, Anavatan Partisinden geldi, biraz irdeliyorsunuz, onun farkındayım; ama, dürüst bir siyasetçidir. O bir şey yapamıyor, falan bakanlık daha iyi iş yapıyor düşüncesini kafanızdan silin. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bakınız, buna, binlerce insan, işveren karşı, işçi karşı, emekli karşı...

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - İşçi karşı değil.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Kardeşim, gidelim bir de ikimiz birlikte anlatalım; bir sen anlat, bir de ben anlatayım, ondan sonra kararını alalım. Elinde basın var, elinde televizyon var, hükümetsin, çıkıp konuşuyorsun, sana inanıyor; inandı da ne oldu; başına taş düştü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Meral, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Efendim, bitiriyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir kez daha tekrar ediyorum, bu yasa tasarısı, gelecekte büyük sorunlar, büyük sıkıntılar yaratacaktır. Bunca personelin, bunca kurumun, kuruluşun bir tarafa gitmesi kolay bir olay değildir.

AHMET YENİ (Samsun) - Doğru işler yapıyoruz.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Zoru başarıyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -Karaman'n koyunu, sonra çıkar oyunu!.. Merak etme, doğru mu yapıyorsun, yanlış mı yapıyorsun... Eğer, yaptığından gönül rızası içindeysen hiçbir şey demiyorum.

Değerli milletvekilleri, şunu bir kez daha ifade etmek istiyorum: Gelin, işsize iş bulacak, aşsıza aş bulacak işler yapın. Yapılan müesseseleri tahrip etmeyin, bu size yakışmıyor.

Teşekkür ediyorum hepinize. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Meral.

Çalışma süremiz tamamlandığından, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 6 Ocak 2005 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere,birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.02