BIM 2 3 2005-01-13T15:33:00Z 2005-01-13T15:33:00Z 86 61070 348101 TBMM 2900 696 427492 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 70                                                       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

41 inci Birleşim

26 Aralık 2004 Pazar

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

Sayfa    

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- 1-17 Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi: Eğitim ve Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Tavsiye 2004" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/725)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI          

1.- Sağlık Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi   

2.- Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı           

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ     

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi                   

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı           

B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI          

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi   

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Karayolları Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

 

 

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam olunarak;

Bir önceki birleşimde tümü üzerinde yapılan görüşmelerden sonra istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı için oylamaları yapılamayan;

Çevre ve Orman Bakanlığı,

Orman Genel Müdürlüğü,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesaplarının kabul edildiği açıklandı.

 

Genel Kurulun 25.12.2004 Cumartesi günü bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını sürdürmesine, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 114 üncü sırasında yer alan 717 sıra sayılı 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına ve bu birleşimde 4 üncü sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Adalet Bakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Millî Eğitim Bakanlığı,

Yüksek Öğretim Kurulu,

Üniversiteler,

2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları;

Kabul edildi.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının (1/821) (S. Sayısı : 701) görüşmeleri, ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

 

Ertelendi.

3 üncü sırasına alınan, 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/925) (S. Sayısı: 717), görüşmelerini müteakiben, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

 

Alınan karar gereğince, 26 Aralık 2004 Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 19.42'de son verildi.

Ali Dinçer

Başkanvekili

 

            Türkân Miçooğulları Harun Tüfekci                   

                İzmir                      Konya                               

Kâtip Üye                Kâtip Üye

 

 

 

 

 

No. : 51

II. - GELEN KÂĞITLAR

26 Aralık 2004 Pazar

 

Rapor

1. - Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 723) (Dağıtma tarihi : 26.12.2004) (GÜNDEME)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.05

26 Aralık 2004 Pazar

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur) 

BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Onbirinci turda Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (X)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.-    Sağlık Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Sağlık Bakanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.

Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Onbirinci turda, grupları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt, Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin. AK Parti Grubu adına; Kocaeli Milletvekili Nevzat Doğan, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi, Antalya Milletvekili Osman Akman, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler.

Şahısları adına söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Lehinde olmak üzere, Mardin Milletvekili Nihat Eri, Muğla Milletvekili Seyfi Terzibaşıoğlu; aleyhinde, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7 dakika 30 saniyedir.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Sağlık Bakanlığına ayrılan bölümünde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu bağlamda, hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce bir konuya değinmek istiyorum. Çokpartili döneme girdiğimizden bu yana bütçe görüşmeleri, her zaman, Parlamentonun en ağırlıklı noktası olmuştur. Özellikle görsel medya bu işe girmeden önce, gazeteler, bütçe görüşmelerine sayfalar ayırırlardı; ama, şimdi bakıyorum, gerek görsel medyada gerek yazılı medyada bütçe görüşmelerine ait hiçbir şey yok. Bu, belki bizden kaynaklanıyor,  belki medyadan kaynaklanıyor; ama, görebildiğim kadarıyla arkadaşlar da bu işe çok fazla hevesli gözükmüyorlar; bunu açıkyüreklilikle söylemek istiyorum. Bunun yorumunu da, burada bulunan siz arkadaşlarıma ve bizi izleyen halkımın bilgisine sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; sağlık, insanın en temel yaşamsal gereksinimidir; sosyal nitelikli politikaların ve ekonomik politikaların değişmez temel taşıdır. Er veya geç hepimiz sağlık sorunuyla karşı karşıya geleceğizdir. Sosyal demokrasi, sağlığı doğal bir hak olarak görür ve sağlığın hakkaniyete uygun biçimde topluma eşit olarak dağılmasını sağlar.

Sağlıkta temel sorumluluk kamunundur arkadaşlar, her ne kadar, özel, şöyle yapar, böyle yapar denilse de, esas ağırlık noktası kamunundur. Özellikle koruyucu nitelikte olan sağlık hizmetleri mutlaka kamu kanalıyla yönetilmelidir.

Sağlık harcamaları, hem insanın yaşam süresini uzatarak üretime katkıda bulunduğu gibi, özellikle önleyici ve temel sağlık hizmetleri açısından da yarattığı katmadeğerle büyümeye olumlu yönde katkı sağlar; ama, bu açıdan baktığımızda, 2005 malî yılı bütçesi bunu göstermemektedir. AKP'nin iktidarda olduğu 2003 ve 2004 yıllarında Sağlık Bakanlığının bütçeden kullandığı payın, gayri safî millî hâsılaya oran olarak, 2002 yılının altında kaldığını görüyoruz arkadaşlar. 2002 yılında Sağlık Bakanlığı, gayri safî millî hâsılaya oran olarak, bütçeden yüzde 1,1 oranında kaynak alırken, bu yıllarda bu oran yüzde 1,03'e, giderek yüzde 1,07'ye kadar gerilemiştir, üstelik bazı fonlardan da yararlanıldığı halde.

1990'ların ortasında toplam sağlık harcamaları içinde yüzde 40'lar düzeyinde olan konsolide bütçe harcamaları, 1996'da yüzde 30'lara, 2003 yılında ise yüzde 16-17'lere kadar gerilemiştir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin aldığı pay da, toplam sağlık harcamaları içinde yüzde 12'lerden yüzde 5'lere kadar düşmüştür.

Bunun en tipik örneğini temel sağlık hizmetleri alanında görmekteyiz. 1999 yılında sağlıkocaklarındaki hekim doluluk oranı yüzde 70'tir, 2003 yılında ise bu oran yüzde 40,7'ye inmiştir arkadaşlar. Sağlıkocaklarında ebe doluluk oranı 1999'da yüzde 70,8'ken, yüzde 29,6'ya kadar gerilemiştir. Aşılama hizmetleri keza gerilemiştir.

Hiç hekimi olmayan illerimiz vardır. Sağlıkocaklarındaki gerilemeyi size örnek olarak vereyim; Kırıkkale'de yüzde 23 oranında sağlıkocaklarında hekim yoktur, Kütahya'da yüzde 47, Bayburt'ta yüzde 50, Kastamonu'da yüzde 65 oranında sağlıkocakları hekimsizdir arkadaşlar.

Bugünlerde yaşanan bir rahatsızlıktan söz etmek istiyorum. Bu, biçaresizliğe örnektir. Belki gördünüz, kanser hastalarının kullandığı ilaçlar, devlet hastanelerinin bahçesinde, üniversite hastanelerinin bahçesinde karaborsa satılmaktadır ve bu, göz göre göre yapılmaktadır arkadaşlar, öyle saklı gizli değil. Bunun altında iki neden vardır; ya gerçekten depolar bu ilaçların miadı dolduğu için elden çıkarmayı düşünmektedir veya gerçekten bir hırsızlık söz konusudur; ama, hangisi olursa olsun, bu, sağlık açısından affedilmeyecek büyük bir gaftır. Bu, hem Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir konudur hem İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir konudur; haberleri var mı yok mu bilmiyorum Sayın Sağlık Bakanının.

Sağlık Bakanlığı, bugünlerde, reform yaptığını söylemektedir arkadaşlar; ama, iktidara geldiklerinden bu yana, her zaman sağlık alanından şikâyet etmişlerdir, hep şikâyetçidirler. 700 hastanesi vardır Sağlık Bakanlığının, 6 000 sağlıkocağı ve 6 000 sağlıkevi vardır. Bunlara ilave olarak, 148 hastane, 217 dispanser, 196 sağlık istasyonu ve 2 hemodiyaliz ünitesi olan Sosyal Sigortalar Kurumunun bütün bu tesislerini de almak istemektedir. Zaten kendi elindekileri doğru dürüst yönetemeyen, idare edemeyen, çalıştıramayan bir Sağlık Bakanlığı, bir de bunları aldığında nasıl idare edecek, inanın merak ediyorum bir hekim olarak; yani, bu, gerçekten samimî merakım. Bir muhalefet milletvekili olarak değil, içten söylüyorum; Sağlık Bakanlığı bunları aldığında nasıl yönetecek, hakikaten merak ediyorum.

Türkiye'de, yaklaşık olarak 10 000 000 insanımızın hiçbir sağlık güvencesi yoktur; tam              10 000 000. Bunların içerisine, zaman zaman Bağ-Kur primini ödeyemeyenleri, zaman zaman SSK'ya girip çıkanları da eklediğinizde, bu sayı 15 000 000'dur. 15 000 000 insanımızın, bugün rahatsızlanıp hastaneye gittiğinde hiçbir sağlık güvencesi yoktur ve dünyanın hiçbir yerinde de, bana göre, yeşilkart diye bir rezalet yoktur arkadaşlar. Devlet, vatandaşını, yeşilkartın var-yeşilkartın yok diye ayırmaz. Hepimiz vatandaşız, hepimize aynı nüfus kâğıdı veriliyorsa, hepimizin de sağlık güvencesi aynı şekilde olmalıdır.

Sağlık Bakanlığı, bugünlerde, biliyorsunuz, genel sağlık sigortasına geçmeyi düşünüyor ve bunu da prim ödemek suretiyle yapacağını zannediyor. Özellikle, Güney Avrupa ülkeleri, yani, bizim gibi olan Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler, önce prim sistemini denemişler; ama, sonra bu işin yürümediğini fark etmişler. Hemen şunu da söyleyeyim: Bu değişikliği ilk olarak 1978'te İtalya yapmıştır; bu işin primle olmayacağını, bunun devlet bütçesinden, yani, vergilerden ödenmesi gerektiğini görmüştür. Arkasından, sırasıyla, 1979'da Portekiz, 1983'te Yunanistan ve 1986'da da İspanya bu işten vazgeçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özyurt, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Yakın komşularımızın yaptığı, denediği ve yürümeyen bu işi, şimdi biz yapmaya kalkıyoruz. Baştan yanlış yapıyoruz. Lütfen, bu işi nasıl yaptıklarını isimlerini saydığım bu devletlere sorsunlar, bu işin prim ödemekle olmadığını anlayacaklardır. O bakımdan, bunun mutlaka bütçeden karşılanması gerektiğini söylemek istiyorum.

Bütün bu olumsuzluklara karşın, Sağlık Bakanlığı bütçesinin halkımıza sağlık getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ikinci sırada söz istyen, Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; 2005 malî yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Sağlık Bakanlığıyla ilgili görüşlerimi belirtmeden önce, Yüce Önderimiz Atatürk'ün sağlıkla ilgili anlamlı sözlerini sizlere hatırlatmak istiyorum: "Ulusun tüm bireylerinin sağlıklı olmaları için sağlık koşullarını gerçekleştirmek, devlet durumunda bulunan siyasal kuruluşların en temel birinci görevidir." Bu sözler, sağlığın, kesinlikle ve kesinlikle devletin ve hükümetin denetiminde yapılacağını göstermektedir; ancak, son yıllarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti döneminde, Sağlık Bakanlığının, sağlık hizmetlerini yoğun bir şekilde özel sektöre devretmeye başladığını ve devletin sağlık hizmetine verdiği önemin giderek azaldığını görmekteyiz; bunun en önemli göstergesi de, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın her geçen gün azalmasıdır.

Sayın milletvekilleri, sağlık hizmetlerine gelişmiş tüm ülkelerde büyük kaynaklar aktarılmaktadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde toplam ulusal gelirin yüzde 13'ü sağlık hizmetlerine ayrılmıştır; yine, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde bu oran yüzde 10'dur; Türkiye'de sağlığa ayrılan paya bakıldığında, bu oranların çok altına doğru gittiği gözlenmiştir. Bu rakamları, arkadaşlarımız ve Sağlık Bakanımız defalarca söylediler, bunun takdirini sizlere bırakacağım.

Ülkemizde, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti döneminde, başta sağlık olmak üzere, eğitim ve diğer sektörlerde devletin desteği sürekli olarak azalmaya başlatılmıştır. AKP Hükümetinin sağlıkta dönüşüm adı altında uygulamaya başladığı aile hekimliği, genel sağlık sigortası, sağlıkta özelleştirme gibi politikalarla, devletin sağlığa sağladığı olanaklar sürekli azaltılmaya ve kısılmaya başlamıştır. Bunun yükünü de, vatandaşımız, halkımız omuzlarında ve sırtında taşımaktadır. Halbuki, sağlık bütçesini azaltmaya yerine, birtakım kısıtlamalara giderek, sağlık bütçesini artırabilir ve vatandaşımızın sırtındaki bu yükü azaltabiliriz. Vergilendirilmeyen kesimleri vergilendirerek vergi gelirlerini artırarak, kayıtdışı ekonomiyi sınırlayarak, israfı azaltarak, fuzulî masraflardan kaçarak, ulusal güvenliği zedelemeden askerî giderleri ve diyanet işleri harcamalarını azaltarak -akla ilk gelen bu önlemlerle- sağlığın bütçedeki payını artırabiliriz. Ancak, AKP Hükümeti, bu çözüm yollarını gözardı etmekte ve bunun yerine "yeni çözüm yolları" adı altında yanlış politikalar üretmektedir.

Sevgili arkadaşlarım, son günlerde gündemimizden düşmeyen aile hekimliği uygulaması da bunlardan sadece biridir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, seçim bildirgemizde aile hekimliğini getireceğimizi söyledik. Bir doktor olarak ben de bunu savunuyorum; ama, bunun birtakım özelliklerini, kültürel ve coğrafî yapımızı, nüfus sayımızı, buna bağlı olarak aile hekimliğinin altyapısını oluşturmadan, değerlendirmeden böyle bir uygulamaya gidilmesinin çok büyük komplikasyonları, yanlışlıkları olacaktır. Zira, bunun en güzel örneklerini bundan onbeş gün evvel İstanbul'da yapılan aile hekimliği panelinde, nüfusu 3 000 000'u, 4 000 000'u, 7 000 000'u bulan ülkelerin sağlık bakanlarının ve yetkililerinin, yirmi senede, otuz senede aile hekimliğini oturtamadıklarını söylemeleri beni çok üzmüştür. Orada, kendilerine "70 000 000 nüfuslu Türkiye'de aile hekimliği uygulamasının nasıl başarılı olacağını düşünüyorsunuz" diye sormuştum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de sağlıkocaklarının yüzde 13'ünde hâlâ doktor bulunmamaktadır; bu, 785 sağlıkocağıdır. Bölgemizdeki il ve ilçelerdeki hastanelerde; köylerdeki, beldelerdeki sağlıkocaklarında doktor, ebe ve hemşire yokluğunu hepimiz biliyoruz; bu konuda da çok ağır bir şekilde eleştirilere maruz oluyoruz ve kapılarımız devamlı olarak aşındırılıyor. Daha buralara doktor bulamamışken, daha bu işleri halledememişken, aile hekimliğine geçişin ne kadar avantaj sağlayacağını, halkın sağlık problemlerinin ne kadarını halledeceği değerlendirmesini de sizlere bırakıyorum. Örneğin, coğrafî yapımıza bağlı olarak doktorların nüfusa dağılım oranı da çok büyük çelişkiler doğurmaktadır. Mardin'de 1 doktora 2 000 hasta düşerken, Antalya'da 1 doktora 300 hasta düşmektedir. Bu dengesizlikler de bizim için çok önemli sorunlardan biridir.

Sayın milletvekilleri, sorun, sadece aile hekimliği değildir. AKP Hükümeti döneminde, sağlık hizmetlerinin devlet hizmeti olarak sunulması özelliğini ortadan kaldıran sayısız düzenlemeler de yapılmıştır. 2003 yılında kabul edilen ve Kamu İhale Kanununda değişiklik yapan 4964 sayılı Kanun, sağlıkla ilgili hizmet alanlarını 4738 sayılı Kanunun istisnaları arasına sokmuş ve bu Kanunun geçici 4 üncü maddesi değiştirilerek, sağlıkla ilgili hizmet alımlarına ilişkin usul ve esasların, Sağlık Bakanlığının görüşleri alındıktan sonra, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle yürürlüğe konulacağı belirtilmiştir. Yani, sağlığın özelleştirilmesine ve taşeron firmalardan hizmet alınmasına imkân sağlayan bir madde eklenmiş oluyor. Bu, sağlığın özelleştirilmesine zemin hazırlayan önemli adımlardan biridir.

Yine, ayrıca, 2004 tarihli ve 5220 Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığına ait tüm sağlık kuruluşlarını satmaya yetkili kılınmaktadır. Bu düzenleme, açıkça, özelleştirmeye sonsuz imkânlar sağlayan bir düzenlemedir. Artık, etkin ve verimli çalışmayan sağlık kuruluşlarını satabilecekler ve devredebilecekler; bu sayede, sağlık kuruluşları teker teker verimsiz hale getirilecektir. Bu da, amacın, özelleştirmeden başka bir şey olmadığını ortaya koymaktadır.

Yine, bir başka deyişle, 4929 sayılı Yasayla, Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesine bir bent eklenmiştir. Bu değişiklikle, doktorlar, ebeler, hemşireler, yardımcı personel tarafından yerine getirilmesi gerekli hizmetleri, lüzumu halinde, dönersermaye gelirlerinden ödenmesi kaydıyla -dönersermayeden ödenmesi kaydıyla, bu çok önemli- Sağlık Bakanlığınca tespit edilecek usul ve esaslara göre satın alacaklardır. Bu madde de, özelleştirme yolunda atılmış önemli adımlardan biridir.

Değerli arkadaşlarım, asıl önemlisi, Kamu Yönetimi Temel Yasası ve kamu yönetimi reformu adı altında getirilen diğer yasalardır ki, bu yasalarla, Sağlık Bakanlığı, taşra teşkilatını kaldırmakta, bu görevleri, taşrada, yerel yönetimlere devretmeyi sağlamaktadır; ayrıca, yerel yönetimlerin, kendilerine bırakılan sağlık hizmetlerini şirketler kurarak yerine getireceğini veya söz konusu sağlık hizmet-lerini özel sektöre devrederek, hizmet vereceğini söylemektedir. Bu özelleştirme macerasına vurucu darbeyi koyan ve halkımızı özel sektörün kucağına bırakan en acı düzenlemelerden biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrinde de bu amaca hizmet edilmektedir. Hükümet, kanunlara ve Anayasaya aykırı olmasına rağmen SSK hastanelerini devretmeye çalışmaktadır. Buradan hükümete seslenmek istiyorum: Şimdiye kadarki hiçbir hükümet, Anayasamızı bu kadar görmezlikten gelmemiştir. Bu hareket, bu yapı, hükümetin kendi hukukunu işlettiğini göstermektedir. Türkiye, tek partili bir hükümet tarafından yönetiliyor olabilir; ancak, şunu unutmamamız gerekir: Anayasamızın ve demokrasinin olduğunu ve işleyeceğini hiçbir zaman aklınızdan çıkarmamanız gerektiğini bilmeniz gerekir.

Sağlık, herkes için eşit, ulaşılabilir, kaliteli ve parasız bir şekilde devlet tarafından sağlanması gereken bir haktır. Bu açıdan, sağlık sisteminin geliştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi devlet tarafından sağlanmalıdır.

Sayın Bakan, devamlı olarak, ulusal sağlık politikamızın ana doğrultusunu belirtirken Prof. Dr. Nusret Fişek'in sözlerine değinmekte; ancak, bunlardan bir ders çıkarmadığını anlamaktayım, ki, çok üzülüyorum bir meslektaşım olarak. Rahmetli Prof. Dr. Nusret Fişek'in, 1981'de, sağlık politikalarıyla ilgili yayımlamış olduğu bir makalesinde de değindiği gibi, 1961 yılında kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun çıkarılması Atatürk'ün izinde bir devrimdir; çünkü, sağlık hizmetlerinin büyük ölçüde devlet tarafından karşılanması önkoşul olarak kabul edilmiştir. Hekimin bireyciliği bırakmasını ve ekip çalışmasıyla Türkiye'nin sağlık politikasının düzeleceğini savunmuştur ve onu da, 1961'den bugüne kadar bu başarısını devam ettirmek için, Sağlık Bakanlığındaki hizmetlerin ve çalışmaların yeterli olmadığını şu ana kadar gözlemiş bulunmaktayız. Bu, yalnız bu dönemki Sağlık Bakanlığı değil, geçmişteki bakanlıkların da bu sosyalizasyon ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) -Sayın Başkanım, bağlayacağım. Bugün pazar nasıl olsa; Sayın Başkanım, müsaade ederseniz...

BAŞKAN- Sayın Tandoğdu, sabaha kadar burada olacak değiliz herhalde.

Buyurun.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Sabaha kadar diye bir şey yok efendim; sadece, 5 dakika müsaade istiyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN- Buyurun. 

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Sayın milletvekilleri, Türkiye'de etkili bir sağlık sistemi yürütülmesi için, öncelikle, 1961 yılında kabul edilen ve halen yeterince uygulanmayan Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasayı bir an önce uygulanır ve çalışır hale getirmemiz gerekir. Bu sayede, hem sevk zinciri etkili bir şekilde uygulanacak; birinci basamak sağlık hizmetleri etkin bir şekilde işlemiş olacak hem de bu uygulama yeterli hale getirildiğinde yeni uygulamalara da gerek kalmayacaktır.

Ayrıca, doktorların, hemşirelerin, ebelerin ve diğer sağlık personelinin maddî olanaklarının geliştirilmesi ve düzenlenmesi gerekir.

Yine, il ve ilçe merkezlerinde bulunan devlet hastanelerinde dönersermaye uygulaması yapılmaktadır; ancak, ilçe ve köylerimizdeki sağlıkocaklarında çalışan ebelerimize, hemşirelerimize ve doktorlarımıza bu dönersermayeden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Devam edebilir miyim...

BAŞKAN- Sayın Tandoğdu, konuşma sürenizin yarısı kadar eksüre verdim; teşekkür ederseniz sevinirim.

Buyurun, teşekkür edin Sayın Tandoğdu.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkanım; teşekkür ederim.

Müsamahanıza cidden teşekkür ediyorum; pazar günü için...

Bu dönersermayeden il ve ilçelerdeki hastanelerdeki personel faydalanıyor; ama, köylerde ve beldelerdeki sağlıkocaklarında bulunan personelimiz bunlardan faydalanamamaktadır. Onun için, merkezde bir dönersermaye havuzunun oluşturularak, bu sağlıkocaklarındaki doktorlara ve yardımcı personele de dönersermayeden pay verilmesini öneriyoruz.

Hepimiz milletvekili olarak bunları yaşıyoruz ve bu sıkıntıları da gidermek için mücadele veriyoruz; çünkü, sağlıkocağındaki ebe, hemşire ve doktor, il ve ilçe merkezlerine gelmek için bizlerden ricada bulunuyor. Bu konudaki sıkıntılarımızın da ortadan kaldırılması için, bu konunun bir an evvel gündeme getirilerek, o mağdur olan arkadaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesini öneriyorum.

Sayın Başkanımın müsamahasına çok teşekkür ediyorum. Sağlığın her şeyin önünde olduğunu, sağlığa hizmetin devlet tarafından ücretsiz olarak yapılması gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize iyi pazarlar diliyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin yeni bir bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçenin önemi, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının üçüncü bütçesi olması; ama, bu bütçenin de, diğer bütçelerden çok büyük bir farkının olmadığını görüyoruz; kamu yatırımlarının son derece sınırlı olduğu, kayıtdışı ekonomiyle mücadele yöntemi konusunda yeterli kaynakları olmayan, özetle IMF'in onayladığı ve Parlamentoya da bir anlamda dayattığı bir bütçe.

Ben, bu bütçenin ayrıntılarına girmeden önce, bugün görüşeceğimiz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesiyle ilgili olarak birkaç ayrıntıya değinmek istiyorum.

Asgarî ücret şu anda görüşülüyor, Asgarî Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını sürdürüyor. Asgarî ücretle ilgili olarak geçmişte nasıl bir çizgi izlendiği konusunda size bazı bilgiler sunmaya çalışacağım, sanıyorum, bu konuda hafızalarınızı da tazelemiş olacağım.

Önce şu soruyu belki kendimize sormak gerekiyor: Acaba asgarî ücret nedir, çok konuşuyoruz; ama, bunun tanımı nedir? Şimdi, izin verirseniz, resmî belgelerden asgarî ücretin tanımını okuyayım önce: İşçilere, normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin, gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgarî düzeyde karşılamaya yetecek ücrete asgarî ücret deniyor. Özellikle altını çizerek bazı kısımları tekrar hatırlatmak istiyorum; işçinin, gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım -bir de bunların üstüne kültürü ilave ediyor. Olur ya, bu insandır, belki sinemaya gider, gazete okur, kitap okur- harcamalarını karşılamaya dönüktür.

12 Kasım 2003, Sayın Başbakan, Türkiye İş Kurumu Genel Kurulunun açılışında bir konuşma yapıyor ve asgarî ücrete de değiniyor. Bakın, Sayın Başbakan ne söylüyor: "Asgarî Ücret Tespit Komisyonu çalışmalara başladı. Bu çalışmaların önceki dönemlerden farklı sonuçlanması gerekir."

Yani, diğer siyasî hükümetlerden, daha önceki, AKP Hükümetinden önceki hükümetlerden daha farklı sonuçlanması gerekir.

"Bakan arkadaşlarıma ve bürokratlara, insanca bir yaklaşımla bunu çözelim, kendinizi onların yerine koyun talimatını verdim. "

Sayın Başbakan talimat veriyor, asgarî ücretle ilgili kendinizi onların, işçilerin yerine koyun, alınan bu aylıkla geçinilemiyor, lütfen, gereğini yapın. Ne kadar güzel bir konuşma...

18 Aralık 2003, Sayın Başbakan Konya'ya gidiyor, Konya'da bir konuşma yapıyor -yine, asgarî ücrete değiniyor- işadamlarına aynen şunu söylüyor: "Bazen başımı iki elimin arasına alıp düşünüyorum; 227 000 000 lira alan bir adamın geçinmesi mümkün mü? Lütfen, bunu, siz de kendi içinize ve vicdanınıza bir sorun. Sizleri üzmek istemiyorum; ama, verdiğiniz asgarî ücret, çocuğunuzun bir gece kulübündeki bir günlük menüsünün fiyatı bile değil. Şunu bilin ki, yarın bu hayat biter; hepimizi 2 metreküplük bir toprağa sokacaklar."

Sayın Başbakan işverenlere diyor ki, artık tahammül edilemiyor, bunların ücretlerini artırın, doğru bir uygulama değildir bu.

19 Aralık, bir gün sonra Sayın Baykal'a gazeteciler soru soruyorlar, diyorlar ki, Sayın Erdoğan böyle açıklamalar yapıyor, ne diyorsunuz? Sayın Genel Başkanımızın söylediği tek cümle var: "Umarım, bu düşünce, niyet ve temenni düzeyinde kalmaz."

Geliyoruz 20 Aralığa, bir gün sonraya. İşverenler devreye giriyorlar; işveren temsilcisi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu temsilcisi Sayın Refik Baydur, Sayın Başbakanın açıklamaları üzerine, aynen şöyle bir açıklama yapıyor: "Burası Patagonya değil. 'Siz yüzde 20 zam verin, gerisini bana bırakın' diyor. Konuşmadan, neden evet diyelim. Sen peygamber misin?!" Bu, Sayın Başbakana hitaben söylediği söz.

NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Ağır bir söz, yakışıksız bir söz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın Başbakan buna hiç ses çıkarmıyor; ama, Sayın Başbakan 21 Aralıkta ne söylüyor: "Asgarî ücretin 500 000 000 lirayı aşması gerekir. Şu anda bir işçinin işverene maliyeti   427 000 000 lira. Enflasyon oranı ise yüzde 20. Biz, işverene diyoruz ki, bu 427 000 000'un yüzde 20'sini işçiye zam olarak siz ilave edin, bu da       507 000 000'u buluyor, gerisini bize bırakın. Biz de, işverene vergi ve SSK primleri konusunda kolaylık sağlayalım." Bunu ayın 21'inde söylüyor.

Geliyoruz ayın 30'una. Asgarî Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını bitiriyor ve açıklıyor: "16 yaşını doldurmuş işçiler için brüt asgarî ücret    423 000 000 lira, neti 303 000 000 lira." Düşünün, nereden nereye geliyoruz!

3 Ocak 2004, yani, bu yılın başında, Sayın Başbakan Safranbolu'ya gidiyor. Gazeteciler soruyorlar: "Sayın Başbakan, asgarî ücret konusunda siz neler söylediniz, gelinen nokta ne oldu?" Sayın Başbakanın yanıtı: "Ne bekliyordunuz; asgari ücretin 500 0000 000-600 000 000 lira olmasını mı?! Biraz sabırlı olmalısınız; Türkiye'nin şartları müsait değil." Peki, kardeşim, Türkiye'nin şartları müsait değilse, niye onu konuşuyorsunuz, niye onu söylüyorsunuz, toplumu niçin daha yukarıdaki bir asgarî ücrete koşullandırıyorsunuz?! Herkes belli bir beklenti içerisine giriyor; ama, dağ fare doğruyor. Diyeceksiniz ki, efendim, bu, bir ayrıntı, önemli değil; ne olacak yani, asgarî ücret konusunda şunu söyledik, bu çıktı. Acaba, bu, sadece bir ayrıntı mı; yüzbinleri ilgilendiren bir konu, bir ayrıntı mı; yüzbinleri ilgilendiren bir konu. Yüzbinlerle alay etmek, onları beklenti içerisine sokmak doğru mu; doğru değil. Şimdi, yeni Asgarî Ücret Tespit Komisyonu hâlâ görevde, çalışıyor şu anda. Sayın Başbakan, yine "efendim, asgarî ücrette sürpriz bekleyin" diye bir açıklama yaptı. Bereket versin, bu sürprizin olmayacağını Sayın Abdüllatif Şener açıkladı "hayır, asgarî ücrette sürpriz beklemeyin, ne gerekiyorsa onu yapacağız" dedi. Yani, yine, asgarî ücretin tanımında yer alan unsurları karşılamayan, yoksulluk sınırının altında bir asgarî ücret çıkacak önümüze, bunu hep beraber göreceğiz.

Şimdi, bu bütçenin yaptığı bir başka şey daha var. Belki şu soruyu kendimize sorabiliriz değerli milletvekilleri: Bu toplumda, sağcısıyla solcusuyla, toplumun bütün unsurları, acaba hangi konuda görüş birliği içindedirler? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda, belki şu yanıtı alabiliriz: Toplumun bütün kesimleri, özürlülerle ilgili olarak, ortak çözümler üretme konusunda elbirliği yapmaya hazırdırlar; çünkü, özürlünün, topluma kazandırılması gereken, onun üretim süreci içinde yer alması gereken temel bir insan öğesi olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Peki, siz, 2005 yılı bütçesinde ne yapıyorsunuz? 2005 yılı bütçesine "özelleştirme kapsamına alınan kamu şirketlerinde, kamu kurumlarında özürlü ve eski hükümlülerin çalıştırılmasıyla ilgili zorunluluk kaldırılacak, bunlar çalıştırılmayacaklar" diye bir hüküm ilave ettiniz.

Değerli arkadaşlar, sosyal devlet denilen bir şey var, Anayasamızda sosyal devlet ilkesi var. Siz, bir kamu kuruluşunda özürlünün çalışmasını zorunlu kılan maddeyi nasıl askıya alıyorsunuz ve bunu bir bütçe kanunuyla yapıyorsunuz? Bunu hangi vicdan kabul edebilir? Sizin, özürlülerle ilgili yayımladığınız özel bir bülteniniz var; acaba, bu bütçe yasasının "biz kamu kuruluşlarında özürlüleri çalıştırmayacağız" diyen maddesini o bültenin kapağına koyacak mısınız? Bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana sorduğumda, Sayın Bakanın verdiği yanıt şu oldu: "Efendim, biz, özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda bunları çalıştırma yasağı getiriyoruz; çünkü, özelleştirildikten sonra, eğer, özürlü çalışıyorsa, işveren bunları işinden atıyor ve bunların da psikolojisi bozuluyor, psikolojileri bozulmasın diye biz baştan böyle bir kural getiriyoruz."

İSMET ATALAY (İstanbul)- Peşinen atıyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU(Devamla)- Neresini düzelteceksiniz değerli arkadaşlar bu ifadenin?!.

Özürlü, eski yükümlü istihdam etme zorunluluğu sadece kamu için geçerli değil ki, özel kuruluşlar için de geçerli. Kaldı ki, siz özelleştirme yapıyorsunuz, özelleştirmeye "özürlü ve eski yükümlülerle ilgili olarak var olan sayı azaltılmayacaktır" diye bir madde ilave edebilirsiniz. Hangi işveren buna itiraz edebilir?!.

Ama, buna, bu bütçe görüşülürken eminim sizler el kaldıracaksınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, tamamlayabilirsiniz, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ben, sizin,  gerçekten de buna el kaldırırken, hangi gerekçeyle el kaldırmak istediğinizi, el kaldıracağınızı doğrusunu isterseniz, merak ediyorum.

Eski yükümlü, topluma kazandırılması gereken bir kişidir; bütün Avrupa Birliği ülkelerinde vardır. Nasıl olur da, bir bütçe yasasıyla, siz eski yükümlülerin istihdamını askıya alıyorsunuz?!. Doğru bir uygulama değil.

Ekonomik ve Sosyal Konsey; değerli arkadaşlar, Ekonomik ve Sosyal Konsey çalıştırılmıyor. Eğer, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Parlamentoya getirdiği yasalarda, Ekonomik ve Sosyal Konsey çalıştırılmıyorsa, hangi yasada çalıştırılacak?!. Buraya gelecek yine...

Bir genel müdürlüğü kapatıyorsunuz; Türkiye genelinde hizmet veren, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü; 55 000 kişi çalışıyor, 100 000 kişilik bir aileyi, bir grubu ilgilendiriyor. Ekonomik ve Sosyal Konseyde görüşülmesi lazım, hiç görüşülmüyor. Niye görüşülmüyor; çünkü, Ekonomik ve Sosyal Konseyin sekreterya hizmetlerini  Devlet Planlama Teşkilatı yapıyor. Ne ilgisi var ?!. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı var, gerekirse sekreterya hizmetlerini orası yapabilir.

Sayın Ali Babacan bu soruya verdiği yanıtta "efendim, biz Ekonomik ve Sosyal Konseyin yapısını değiştireceğiz, ondan sonra bu yasaları Ekonomik ve Sosyal Konseye getireceğiz"diyorlar. Ee, değiştirin; hayır, değiştirmeyecekler.

Ne zaman değiştireceksiniz, onu da söyleyeyim; ya IMF ya Avrupa Birliği dayatacak, tarih verecek "bunu değiştirin, şu tarihe kadar değiştirirseniz gelin masaya oturalım" diye, ondan sonra siz bunu değiştireceksiniz. Bu da, bu Parlamentonun vakarına yakışmıyor değerli arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi bildirmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu bütçe diğer bütçelerden çok farklı ve çok önemlidir; çünkü, Türkiye'de ortalama iktidar dönemi yaklaşık dört yıldır; şu anda, hükümet, iki yılını idrak etmiş, üçüncü yılını da -belgelerle, rakamlarla- bu bütçeyle açıkça ortaya koymuştur; onun için çok önemlidir.

Hükümet, bu bütçeye gelinceye kadar iki tam bütçe, daha önce de bir ek bütçe yapmıştır. İşte, o zaman, gerek yurttaşlarımız gerekse muhalefet partisi olarak biz, birtakım eleştirilerimizi, yanlışları anlattığımızda "önümüzde süre var, daha ortada bir şey yok" gibi sözlerle olayı geçiştirmek mümkündü; ama, bu bütçede bu mümkün değildir; çünkü, iki yılı, bu iktidar, istediğini yapma yetkisine, sayısına sahip olması nedeniyle hepsini gerçekleştirdi. Vatandaşlarımız, yurttaşlarımız, bu iki yılı umutla, özveriyle geçirdi ve yaşamının geldiği noktayı lafla değil, bilhassa içerisinde bulunduğu koşullarla gördü. Bu bütçe çok önemli, yaklaşık dört yıllık sürenin üçüncü yılının bütçesidir, o bakımdan, her şey somut olarak ortaya çıkmıştır.

Seçim bildirgeleri, hükümet programı, acil eylem programı, verilen sözler, vaatler, raporlar, politikalar ve uygulamalar, artık, varsayıma göre değil, tahminlere göre değil, yaşanarak ve halkın günlük yaşamına yansıyarak ortaya çıkmıştır; bu nedenle çok önemlidir.

Geçen rakamlar ve 2005 yılı bütçesi de içine alınarak bakıldığında, işsizlik artmış, işten çıkarmalar çoğalmış; çiftçi unutulmuş ve ileriye dönük yapılan anlaşmalar ve sözleşmeler nedeniyle yok sayılacak derecede üretemez hale gelmiş; işçiler, memurlar, reel ücretlerinden yüzde 15-20 kaybetmiş ve her gün, ne zaman işten atılırım, ben de diğer işsizler gibi, çoluk çocuğumla perişan olurum diye kaygı içerisinde; emekliler, ömrünü verdiği halde, aldıkları ücretle geçinemez durumda...

İktidarınızın ilk aylarında, ilk aylarında elbette ileride bunlar düzelecek diye bekleyen geniş halk kesimleri, artık, yaşayarak gerçekleri gördü. Gerçekten, umutla, tek parti iktidarından, üçte 2 çoğunluğa sahip hükümetten iyi şeyler bekliyordu; ama, iki yılı aşıp üçüncü yıla gelince, tabiî ki, karamsarlığa büründü.

Esnaf ayakta durmanın mücadelesini veriyor. Her ailedeki işsizler ailece bunalım içerisinde. Ciddî bir ekonomik baskı herkesi perişan etti. Vatandaş, şimdi, 2005 yılının hükümet tarafından yazılan bütçe rakamlarına baktığı zaman, biz ne yaptık, ne yapıyoruz diye, heyecanla, üzüntüyle, telaşla bekliyor. Artık, vaatlere kanması mümkün değil; her şey ortada.

Dışticaret açığı olağanüstü yükselmiş, cari işlemler açığı yüzde 1 156 oranında artmış, içborçlar çoğalmış, dışborçlar çoğalmış, istihdam alanı açılmamış, yatırım yok. Biz bu kadar sıkıntı çektik, daha önce de çekiyorduk, hiç suçumuz yoktu. İki yıldır umutla bekledik, üçüncü yılı da göze aldık; ama, gösterişe bağlı olan makroekonomik düzeydeki birkaç rakamın ötesinde -işte bütçede yazılı- bütün hepsi geriye gitmiş -umutları da kalmamış- biz niye bekledik, niye uğraştık diye kaygı içinde.

Bunları rakamlara dökersek, açlık sınırı, asgarî hesaplamalara göre, bugün 500 000 000 lira -onbeş gün sonra bu da yükselecek- yoksulluk sınırı 1 500 000 000 lira. Asgarî ücret ortada; emeklilerin aldığı ortalama ücret 440 000 000 lira; işçi ve memurların aldığı ücretler açlık sınırı düzeyinde, yoksulluk sınırının 2 kat altında. 1 500 000 kişi günde 1 500 000 lirayla geçinmek zorunda,         7 000 000 kişi 2 dolarla; yani, günde 3 000 000 lirayla geçinmek zorunda ve yoksulluk kalıcı hale gelmiş.

Bunun karşılığında, sosyal yaşamda, toplumu tehdit eden olaylar patlama göstermiş; kapkaç, hırsızlık, fuhuş, uyuşturucu... Bunu, devletin rakamlarından bakıp görebiliriz.

İşte, vatandaş bunu soruyor, bizim bu kadar sıkıntı çekmiş olmamıza rağmen, ileriye dönük hiçbir olumlu gelişme yok diyor.

Bu, Türkiye'de, iki yıldan beri bütün toplumun dikkatini Avrupa Birliğine çekip, Türkiye'nin gerçeklerinden uzak kalmanın sonucu; bu, bakanlıkların, hükümetin, Türkiye'nin gerçeklerine uygun bir politika üretemeyişinin sonucu; bu, Türk ekonomisini IMF'ye, Dünya Bankasına, dışilişkilerini ABD'ye ve siyasî gelişmeleri de Avrupa Birliğine bırakmış olmanın sonucu. İki yıl geçmiş; üçüncü yılda, baktığınızda, Türkiye'nin dinamiklerini harekete geçirecek, kendi potansiyelini olumlu yönde etkileyecek bir tek örnek göstermek mümkün değildir; çünkü, dışarıdan talimatla yapılmıştır. Bu, son derece sıkıntılıdır.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı diğer bakanlıklardan farklıdır. Sadece rakamlarla, raporlarla, hatta, masa başında, kuşe kâğıda olumlu birtakım sözler yazmakla geçiştiremezsiniz. Dinamik bir alandır. Ülkenin ekonomik durumunu, siyasal durumunu, sosyal durumunu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının o alanına baktığınızda görmeniz mümkündür. Demokrasiyi ve demokratik gelişmeyi, insan haklarına ve özgürlüklerine bakışı, adaleti, millî gelirdeki adaletsizliği ve adaleti, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının alanına baktığınızda görürsünüz ve somut olarak yaşanır.

Size, hemen, birkaç örnek vereyim. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevi, yasaları, tüzük ve yönetmelikleri uygulamaktır; çalışma yaşamını, endüstriyel ilişkileri düzenlemek, denetlemektir; verimin artmasını, kalitenin yükselmesini, iş huzurunun sağlanmasını gerçekleştirmek, olumlu bir çalışma yaşamı ve çalışma ortamı yaratmaktır; ama, Türkiye'deki, biraz önce söylediğim olaylara bakarak, yasa çıkarmakla övünen, onlarca yönetmelik çıkarmakla sevinen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla ilgili hemen iki örnek vereyim.

İşsizlik sigortası çıkmıştır, uyum sağlanmıştır, çok mükemmel denilmiştir ve işsizlik sigortası için, yoksulluk içerisinde bulunan işçilerden, belirli ölçüde de işverenden prim kesilmiştir. Bu fonda 13 katrilyon 281 trilyon civarında para toplanmıştır. O günden bu yana, hak sahibi olanlara, sadece 332 veya 333 trilyon lira dağıtılmıştır. Yaklaşık olarak 12,5 katrilyon lira vardır fonda; ama, ne yasaya ne amacına uygun harcanmamaktadır, kullanılamamaktadır. Neden; çünkü, IMF izin vermemektedir, çünkü Dünya Bankası izin vermemektedir. Neden iktidar olunur?.. İşte, çıkardığınız yasaları, kuruşuna kadar, halktan, insandan aldığınız paraları, amacına özgürce harcayabilmek için, istenilen sonuca ulaşabilmek için iktidar olunur, bakan olunur, bakanlık yapılır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Ama, ne yazık ki, IMF'den izin verilmez. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önemli bir bakanlıktır, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yasa çıkarmıştır, yönetmelikler çıkarmıştır; ama, şöyle bir dönüp baktığımızda, sadece 2003 yılında, 76 680 kişi iş kazası geçirmiş ve 440 meslek hastalığı ortaya çıkmıştır. Ölü sayısı 811, işgücü kaybı 2 111 432 saat olmuştur. İsraftan, tasarruftan bahsedenlerin, hiç de, dönüp bunlara bakmadığını açıkça görmekteyiz. Sadece, işyerlerinde, ihmalden, denetimsizlikten, ruhsatsızlıktan, ilgisizlikten ölen insanlara "başın sağ olsun, geride kalanlara Allah sabır versin" demekten ileriye gidilmemiştir. Bu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevidir. Bu, sadece, insana, insan sağlığına, insan canına bakış açısını değil, dul ve yetimlerin dramını değil, onları ekonomik yönden de ilgilendiren bir olaydır. 22 000 000 insan arasında, sadece, Sosyal Sigortalar Kurumunun 6 000 000 üyesinden alınan budur. Kayıtdışına, kaçak işçiye, sigortasız çalıştırana bakarsanız, bu rakamlar 3'e katlanır. 2004 yılı rakamları da zaten yüksektir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hangi görevi yapmıştır? Tüzük çıkarmak, yönetmelik çıkarmak ne işe yaramaktadır? Türkiye'de özgürlük var mıdır? İşte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına baktığınız zaman, kâğıdın üzerinde değil, gerçek yaşamda görebilirsiniz. Demokrasiden, özgürlükten, diyalogdan bahsedenlerin, Türkiye'de örgütlenme özgürlüğüne kesinlikle inanmadığı ve engel olunduğu bir ortamda, Bakanlığın ilgisi bile olmamıştır. Anayasada, uluslararası bütün anlaşma ve sözleşmelerde örgütlenme özgürlüğünün önemi ve mutlak uygulanması belirtilmiş olmasına rağmen, yasalarda yer almış olmasına rağmen, sendikalı olma imkânı verilmemektedir. Sadece -suç olmasına rağmen- sendikalı oldukları için, işçiler, işinden, aşından, ekmeğinden edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür eder misiniz.

Buyurun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Hemen bitiriyorum.

Çaresiz insanlar sigortasız çalıştırılmaktadır, kaza geçirdiği zaman işten atılmaktadır. Çalışma Bakanlığı nerededir?! Nerededir?! Ama, bunların çözümü gereklidir. Artık bahane kalmamıştır. Herkes, hükümetin bugüne kadar sürdürülen bahanelerini gözleriyle görüp güven kaybına uğramıştır.

Diliyorum bu olumsuzluklar giderilir ve özellikle çalışma yaşamındaki bu lakaytlık, bu ilgisizlik biter; bu, yasaya, Anayasaya karşı, haklı olan işçilerin, emekçilerin baskı altında inletilmesine Çalışma Bakanlığımız bundan sonra göz yummaz.

İktidar, sadece, paraya para kazandırandan, sermayeden ve sadece bir avuç işverenden, hatta, üretmeden para kazanan işverenden yana olduğunu uygulamalarla açıkça ortaya koymuştur. Vatandaşın, kendisine oy verenin, emeğiyle, namusluca çalışıp insan gibi yaşamaktan uzaklaştığı somut olarak ortaya çıkmıştır.

Sosyal Sigortalar hastaneleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Selvi...

M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Bitiriyorum.

Bunları diğer konularda da görüşürüz; ama, temennimiz, bu büyük laflara rağmen, bu sıkıntılara rağmen, dikkatleri tekrar toplayıp, Türkiye'ye gelerek, bunlara çözüm bulmak, hepiniz, hepimiz ve iktidar için güç olmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2005 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, çalışma ilişkilerini düzenleyen ve denetleyen en önemli kamu kurumumuz. Çalışanların sosyal güvenlik olanaklarını sağlamak ve yaygınlaştırmak, Bakanlığın temel görevlerinden; ancak, 1980'lerden günümüze kadar geçen süre içerisinde kamuyu dışlama ve esnekleştirme çalışmalarından, çabalarından, Çalışma Bakanlığı da yeteri kadar nasibini aldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının örgütsel yapısı üzerindeki köklü değişimler, 4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunuyla yapıldı. Bu kanunla, kurumun ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, çalışana, emeğe, emekçiye ve dolayısıyla AKP'nin emek kesimine bakış açısı da son derece somut olarak ortaya konuldu.

4947 sayılı Kanun ana hizmet birimleri açısından incelendiğinde, Çalışma Bakanlığı bünyesindeki İşçi Sağlığı Daire Başkanlığının adı "İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü" olarak değiştirildi. Yeni yasayla, işçi sağlığı, yerini iş sağlığına terk etti. Daha önce daire başkanlığı düzeyinde önemsenen konu da bir alt düzeye yerini terk etti.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı için, artık, önemli olan işçinin sağlığı ve güvenliği değil, işin, yani, üretimin sağlığı ve güvenliğidir. Bu küçük kavram değişikliği, devlet anlayışındaki değişimi yansıtması açısından son derece önemlidir.

Bu anlayış değişikliğinin somut ve acı sonucunu -üzülerek ifade ediyorum- hepimizin yüreğini yaralayan, Sayın Bakanımızın da memleketi olan Küre'de 9 Eylül 2004 tarihindeki kazada yaşadık. Hiçbir güvenlik önlemi alınmadı, hiçbir işçi sağlığı önlemi alınmadı, amaç, sadece kârdı ve o işletmede 19 işçi bile bile ölüme terk edildi. Bu konuda sendikaların yapmış olduğu açıklamalara bir bakıldığı zaman -tabiî, daha önce Eti Holdinge ait olan işletme, STFA tarafından işletilmeye başlanmıştı- sendikalar bu konuda "özelleştirmeler sonucunda özel sektörün eline geçen işletmeler, kâr amacına odaklandığı için, kamu yararı ile işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerine gerektiği gibi önem verilmediğinden, Kastamonu'daki yangın bunun birçok örneklerinden sadece biri" demektedirler.

Gerçekten, değerli arkadaşlarım, Bakanlık bünyesinde sadece işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun ya da işçi sağlığının işyeri sağlığına dönüştürülmesi değil, kurumun bağlı ve ilgili pek çok kuruluşunun altında köklü değişim gerçekleştirildi; ama, bu değişimlerin menşei, ne yazık ki, yerli değişiklikler değil. Biraz sonra o konuya  değineceğim.

Bir başka önemli konu, bakanlık içerisindeki Personel Daire Başkanlığının adı "İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı" olarak değiştirildi. Bu birim, kamu yönetiminde, kamu çalışanlarının istihdamında esnekliğin kuramsallaşmasını simgelemektedir. Kendi çalışanları üzerinde esneklik politikaları uygulayan bir bakanlığın -geçtiğimiz yıl 4857 sayılı Yasayla- çalışma yaşamına esnekliğin bütün koşulları girmiş ve bugün işçiler, çalışanlar, işsizler o esnek çalışma koşullarında Ortaçağın çalışma ilişkileri ve çalışma ortamında çalışıyor ise, bu ilişkileri koruyacak, geliştirecek bakanlık ne yapabilir! Kendi bakanlığı bünyesinde bile esneklikten çalışanını koruyamayan bir bakanlıktan daha fazlasını beklemek biraz hayalcilik olur.

Değerli arkadaşlarım 59 uncu hükümetin yapmaya çalıştığı sözde bir reform, üzerinde durulması gereken bir reform da sosyal güvenlik reformudur. Hazineden sorumlu Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde açıklama yaptı, 30 Ekim tarihinde yaptığı bir basın açıklamasında reformun kendilerinin ürünü olduğunu söyledi; ama, 15 Aralığa geldiğinde de, basında -kamuoyu da herhalde ilgiyle izledi- IMF'nin 10 milyar dolarlık kredi, stand-by anlaşması önkoşulunun sosyal güvenlik reformu ve Bankacılık Yasası olduğunu, yine, Hazineden sorumlu Sayın Bakanımız açıkladı.

Yine basında, bu sosyal güvenlik reformunun olumsuz propagandaları yapılırken, Bakan, pek çok konuya değindi. Ben bunlara girmeyeceğim; ama, sosyal güvenlik reformunun altında IMF ve Dünya Bankası uzmanlarının, özellikle geçtiğimiz yaz başında çalıştıkları ve hazırladıkları "beyaz rapor" olduğunu tüm kamuoyuna duyurmak istiyorum.

Dünya Bankası, bizim gibi ülkelerde, yıllardır, sermaye yanlısı politikalarını bir reform olarak bize dayatıyor; emeğiyle var olan, üreten ve çalışan kesimleri fakirleştiriyor, eşitsizlikleri derinleştiriyor, ardından da bu ülkelere yoksullukla mücadele programları önererek, sanki, gelişmekte olan ülkeleri kolluyormuş gibi bir havanın altına giriyor.

Sosyal güvenlik reformunun altında yatan ana gerçek, Dünya Bankasıdır ve 1997 yılında, bir borsa şirketi olan Global'in 1978-1980 yıllarında faşist Pinochet Hükümetine Şili'de Çalışma Bakanlığı yapan Jose Pinera'yı Türkiye'ye getirdiğinde, Pinera, Türkiye'ye bu modeli önerdi. Şili modelidir bunun adı. Bu model, Şili'de uygulandı, pek çok azgelişmiş ülkeye dayatıldı ve Dünya Bankası Jose Pinera'ya bunun karşılığında 2 000 000 dolar ödül verdi. Bu ödülledir ki, bizim Global Şirketi de Türkiye'ye getirdi ve bu sosyal güvenlik reformunu bugün AKP Hükümeti getirip Türkiye'nin gündemine, bizim çalışmamızdır diye dayatmaya çalışıyor. Bu, Meclis gündemine geldiğinde konu üzerinde ayrıntılarıyla konuşacağız.

Değerli arkadaşlarım, ben SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devri konusuna, arkadaşlarım girdiği için değinmeyeceğim. Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki hafta bunu Meclisin gündemine getireceksiniz. O zaman ayrıntılarıyla bu konuyu görüşeceğiz.

Bir kez daha söylüyorum -bir cümleyle bu konuyu geçmek istiyorum- Burada amaçlanan, SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devri değil. Her ikisi de aynı hükümetin bakanlığı. Kaldı ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın da bu konuda çekincelerini açıkladığını biliyoruz; ama, burada geçtiğimiz temmuz ayında verilen yetkiye dayanılarak bu kuruluşlar Sağlık Bakanlığına devredilirken, amaçlanan, sağlık hizmetlerinin tek elden planlanması, yürütülmesi görevi değil, kamu sağlık kuruluşlarının tek elden pazarlanmasıdır. Bu pazarlamayı da en iyi yapacak Sağlık Bakanlığı olduğu için, o yetki ona daha önce verildiği için, böylesi bir uygulamanın içine giriliyor.

Değerli arkadaşlarım, çalışma yaşamı çok dinamik bir alan, gerçekten, hak ihlallerinin doruğa vardığı bir alan. Bu konuda, Sayın Bakanımız, bütçe konuşmasında, son iki yıl içerisinde Türkiye'nin ILO çalışmalarında kara listeye alınmadığını övünerek söylüyor; haklıdır; eğer, Türkiye son iki yılda kara listeye alınmamışsa, bu, hak ihlallerinin olmadığından değil, Türkiye'nin son birkaç yıldan bu yana hızlı bir demokratikleşme süreci yaşamış olmasının yarattığı olumlu havadır. Hak ihlalleri sendikalar tarafından kara kitap haline getirilmiştir ve bu kitap Sayın Bakanımızda da vardır. Acaba bu kitap hakkında ne yaptı?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben size birkaç hak ihlalini, zaman darlığı nedeniyle çok kısa olarak söyleyeceğim. Çukurova Sanayi İşletmesi biliyorsunuz, Turkcell'in, Show-TV'nin, SKY-TV'nin sahibi olduğu Karamehmetlerin fabrikasıdır; 2000 yılından beri işçilerin ücret ve ikramiye alacakları düzensiz ödeniyor. 2003 Ekim ayında ekonomik kriz bahanesiyle 470 işçi işten çıkarılıyor, kalan 1 300 işçi, 16 şubatta, sözümona ücretsiz izne gönderiliyor. Ne sigorta primleri yatırılıyor ne ücretleri, ne sosyal hakları; hiçbir hakları ödenmiyor, işçiler ayakta; daha sonra, geçimlerini sağlamak için, Visa kartı Yapı Kredi Bankasından ayarlanıyor sendikayla, bu sefer de işçilerin evlerine, eşyalarına haciz gelmeye başlıyor ve Çalışma Bakanlığının bu konuda ne yaptığını gerçekten merak ediyorum. Yani, Çukurova Holdingin sahipleri, çıkar grupları, büyük medya patronlarına, hükümetiniz döneminde, hiçbir şey yapılmayacak mı?!

Yine, aynı şekilde, yanıbaşımızda Hema Dişli Fabrikasında 650 işçi işi bırakıyor; direniyor, dönüyor, bir daha çalışıyor. Yıllardan bu yana, doğru dürüst, ücret alacağını tahsil edemiyor. Bakanlığın müfettişleri ne yapıyor?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çetin, tamamlayabilir misiniz.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Yine, Ülker Kutsanın İzmit ve İzmir-Tire'de fabrikaları var. Yani, burada, Selüloz-İş Sendikası örgütleniyor. İşveren, Öz Kâğıt-İş adıyla bir başka sendika kurduruyor; işçileri baskıyla istifa ettiriyor, işten atıyor.

Ekolasta 280 işçi sendikaya üye oldukları için işten atıldı; yargı işe aide kararı verdi. Sonucun ne olduğunu Sayın Bakanın açıklamasını rica ediyorum.

Ayfer Tekstilde 50 işçi sendikal hakkını kullandığı için, Mopak, Dalaman ve İzmir'de "ailevî nedenlerden ayrılmak istiyorum" diye işçilerden zorla, baskıyla imza alıp işten atıyor. Jüt-Sanda, Teklasta, Batımak Kalıpsanda, Kimmet Kimyada, Fansette, Tekkanda, Virada, Aycanda, yüzlerce işçi sendikalaşma hakkını kullandığı için işinden atılıyor. Good Year ve Brissa'daki grevler hükümetiniz tarafından erteleniyor.

Değerli arkadaşlarım, bu manzara ile dün yaşadığım manzarayı iki cümleyle belirtmek istiyorum. Dün, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun Genel Kurulu vardı; Sayın Bakanımız ile Sayın Başbakanımız da orada,  ben de oradaydım. Gerçekten, dün, bir kez daha 12 Eylül 1980 gününü hatırladım. O gün, bir işveren örgütünün lideri "şimdiye kadar işçiler güldü, gülme sırası bizde" diyerek 12 Eylülü tanımlamıştı. Dün de TİSK Kongresinde, işverenlerin ne kadar mutlu olduğunu, orada, üzülerek gördüm. Sayın Bakanımız, orada, durumu fark etmiş olacak ki "önümüzdeki dönemin sendikal hakları geliştirme dönemi olacağını" söyleyerek, belki de ortamı yatıştırmaya çalıştı.

AHMET YENİ (Samsun) - Sermayeye niye bu kadar karşısınız?!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, işverenler mutlu; ama, öteki Türkiye, işsiz, yoksul, öğrenci, gençlik, dul, yetim, sakat, çalışan memur, hepsi, ama hepsi gidişattan mutlu değil. O nedenle, memleketimiz, sadece nüfusun yüzde 5'i ya da bir avuç mutlu azınlık değil. Kayıtlı çalışanlara bizim hiçbir zaman hiçbir sözümüz yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) - Sermayeye niye bu kadar karşısınız?!

BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...

SUAT KILIÇ (Samsun) - İşverenin olmadığı yerde istihdam olur mu?!

BAŞKAN - Sayın Çetin; buyurun.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî, Sayın Yeni, oradan, yerinde oturup laf atarak bizim işveren düşmanlığımızı kamuoyuna duyurmaya çalışıyor; öyle bir düşmanlık yok. Biz, adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri söylemeye çalışıyoruz. Adaletsizliklerden en çok rahatsızlık duyması gereken, Adalet ve Kalkınma Partisi amblemini taşıyan, o rozeti takan milletvekilleri olmalı.

Yaklaşık 12 700 000 000 YTL'yle bağlanmış 2005 yılı Çalışma Bakanlığı bütçesinin çalışma yaşamına hayırlı olmasını dilemek elbette görevimiz; ama, Çalışma Bakanlığımızın da eşitsizlikleri, adaletsizlikleri ve çalışanlar üzerindeki, işsizler üzerindeki baskıları başka bakanlıklara aktarma, onlara söyletme yerine, kendisinin üstlenmesini diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Onbirinci turda, AK Parti Grubu adına söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sağlık, her yerde, her zaman, herkese elzem bir değerdir. Çağdaş sağlık hizmetlerini tanımlayan Alma Ata Bildirgesinde ve Dünya Sağlık Örgütünün 21 inci Yüzyılda "Herkese Sağlık" programında, sağlığın geliştirilmesinin insan odaklı olmasını ve sağlık hizmetlerinin kaliteli bir şekilde sunulmasının hükümetlerin sorumluluğunda olduğunu vurgulamaktadır.

Anayasamız, 56 ncı maddede tarif edilen sağlık hizmetleriyle ilgili görevleri, devlete, yani, hükümete yükümlü kılmaktadır.

Ülkemizde, AK Parti İktidarına kadar, yıllarca, sağlık hizmetlerinin  yönetiminde, sunumunda, halkın sağlık hizmetlerine ulaşmasında büyük sorunların olduğu ve bunların bir türlü aşılamadığı bilinmektedir. Bir ulusal sağlık politikası oluşturulamamış, sağlık hizmetini sunanı da sağlık hizmetini alanı da memnun eden bir sağlık sistemi bir türlü kurulamamıştır.

Değerli milletvekilleri, işte, AK Parti, iktidarının ilk gününden beri sağlığın acı olan bu gerçekleriyle cesaretle yüzleşmiştir. İdareyi maslahat eyleme yerine, hem Anayasamızın 56 ncı maddesinde vurgulanan hem de Dünya Sağlık Örgütü ve Alma Ata Bildirgesindeki çağdaş dünyanın çizgisinde hükümet etme sorumluluğunu yerine getirmektedir. Diğer alanlarda olduğu gibi sağlıkta da, insan merkezli, Türk insanının yaşam kalitesini yükseltecek sağlık politikalarını cesaretle uygulamaya koymaktadır.

Neler yapılmıştır; bunları şöyle bir özetleyecek olursak;

Hepimizi üzen, insanlarımızın hastanede rehin kalma sorunu ortadan kalkmıştır.

Mecburî hizmet diye adlandırılan, hekimlerimizi mağdur eden uygulamaya son verilmiştir.

Sağlık birimlerinin ortak kullanılmaya başlanmasıyla, evde çaresizce bekleyen sigortalı kardeşlerimizin tedavi yolları açılmış ve bildiğiniz gibi, bu sene, yaklaşık 30 000 000, hatta son rakamlarla 35 000 000 işçi kardeşimiz, emeklilerimiz ve yakınları sağlıkocaklarından, devlet hastanelerinden hizmet alma fırsatı bulmuştur.

Emekli, dul, yetimlerimize ve memurlarımıza, özel sektör kuruluşlarından faydalanma imkânı verilmiştir.

Sözleşmeli çakılı kadro uygulamasıyla, yurdumuzun dört bir yanına 15 000'e yakın sözleşmeli doktor, hemşire gönderilmiş ve halkımız, yıllardır doktor, ebe, hemşire yüzü görmeyen sağlıkocaklarımızdan hizmet alır duruma gelmiştir.

Her hekime bir muayene odası uygulamasıyla, performansa dayalı dönersermaye katkı payı verme uygulamasıyla, hem sağlık hizmetini sunan sağlıkçılarımız hem de sağlık hizmeti alan vatandaşlarımız daha iyi bir konuma gelmiştir.

Hastalarımıza, hekim seçme hakkını kullanma fırsatı verilmiştir. Hekim arkadaşlarımız da muayenehanelerinde ikinci bir mesai yapma zorunluluğundan kurtularak, artık, yavaş yavaş muayenehanelerini kapatır duruma gelmişlerdir.

Akıllıca yürütülen çalışmalarla, ülkemizde ilk defa, ilaç fiyatlarında neredeyse yüzde 100'e varan ucuzlamalar olmuştur ve bu sayede ülkemiz, 600 000 000 dolar civarında bir tasarruf elde etmiştir.

Önce kan ve kan ürünlerinde KDV indirimi gerçekleşmiş, daha sonra ilaçta ve en son olarak da sağlık hizmetlerinde yüzde 18'den yüzde 8'e varan KDV indirimi gerçekleştirilmiştir.

Yine, hükümetimizin Sağlıkta Dönüşüm Projesinin ana parçalarından biri olan aile hekimliği sistemi, önümüzdeki aylarda, pilot il olarak Düzce İlimizde uygulanmaya başlayacaktır ve bu, 2006 yılında da tüm ülkemize yayılacaktır.

Yeşilkartlılarımızı son derece mağdur eden ayaktan ilaç ve tedavi giderleri, gözlük, diş çekimi ve protez gibi ihtiyaçları ve tedavi giderleri, artık, Sağlık Bakanlığımızca karşılanır hale getirilmiştir.

Anne sütünün teşviki, bebek dostu hastane uygulamalarına, yine, Bakanlığımız döneminde hız verilmiş ve geçmiş on yılda yapılanların iki katına yakını, bu dönemimizde yapılmaya başlanmıştır.

Yine, bebeklerimiz için, ücretsiz koruyucu demir damlası verilmesi, yine, raşitizm, yani, kemik zayıflığının önlenmesi için koruyucu D vitamininin ücretsiz olarak dağıtılması ve yine, kızamık aşısı kampanyaları, Bakanlığımızın koruyucu sağlık hizmetlerine ne kadar önem verdiğinin göstergeleri olmuştur.

Sağlık Bakanlığımız, özellikle hayatî bir konu olan acil sağlık hizmetlerinde çok önemli atılımlar yapmıştır. 112 acil istasyonları, iktidarımız döneminde iki katına çıkarılmıştır.

Ayrıca, bir afet ülkesi olan Türkiyemizde, Sağlık Bakanlığımızca, "Afetlerde Sağlık Organizasyonu" adıyla bir proje başlatılmış ve proje adına da bir daire başkanlığı kurulmuştur. Benim de proje koordinatörü olarak görev yaptığım bu projede, bir yıl içerisinde, ülkemizin 13 bölgesinde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde, gönüllü sağlıkçılardan oluşan Ulasal Medikal Kurtarma Ekipleri kurulmuş -ki, bunlara biz UMKE diyoruz- ve bunlar eğitilmiş, donanımları sağlanmıştır. ASOP projesiyle belki de dünyanın en fazla sayıda ve en eğitimli tıbbî kurtarma ekiplerine sahip duruma geldiğimizi memnuniyetle söyleyebiliriz.

Evet, tüm bu gerçekler sağlıkta hepimizin özlediği güzel gelişmeler.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Doğan, bitirdin yani!..

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Şüphesiz ki sağlıkta her şey güllük gülistanlık değildir, biz de biliyoruz.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Güllük gülistanlık yaptın yani ortalığı.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Halkımızın çok ciddî sorunlarının hâlâ olduğunu bizler de biliyoruz; ama, henüz daha işin başında olduğumuzun, yapılacak daha çok şeyin olduğunun da bilincindeyiz. Ancak, artık herkes kabul etmektedir ki, AK Parti İktidarı diğerlerinden çok daha farklı bir anlayışla çalışmaktadır. Başta Sayın Başbakanımızın liderliğinde bakanlarımızın gece gündüz demeden yaptığı çalışmalarda farklı bir anlayış vardır; samimiyet, özveri, kararlılık ve Türkiye sevdası vardır.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sağlıkta özelleştirme olmaz Nevzat Bey.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Her alanda olduğu gibi, sağlıkta da yıllardır sorunlara neşter vurulmuştur ve Türkiye sağlığına kavuşmaya başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2005 malî bütçe kanunundaki Sağlık Bakanlığı bütçesi    5 447 475 750 Yeni Türk lirası olarak öngörülmektedir. Bu, 2004 bütçesine göre yüzde 14,73 oranında artış demektir.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yanlış.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - 2004 yılında genel bütçeden yüzde 3,17 oranında pay alırken, bu oran 2005 bütçemizde yüzde 3,55'e çıkarılmıştır. Bu rakamların, gelişmiş ülkelerdeki oranlara göre düşük olduğunu kabul ediyoruz.

Sağlık Bakanlığı dışındaki sağlık harcamalarının tümünü de bunun içerisine katarsak, bu, gayri safî millî hâsılanın yaklaşık yüzde 7'si demektir ki, yine, gelişmiş ülkelerin yüzde 10'ların üzerinde olduğunu düşünürsek, bu, yetersiz bir rakamdır.

Değerli arkadaşlar, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın yetersizliği yılların sorunudur. Takdir edersiniz ki, bir iki yıl içerisinde bu açığın kapatılması, fotoğrafın tümüne bakıldığında ve bütçe dengeleri açısından pek mümkün görünmemektedir; ancak, şunu da söyleyebiliriz ki, yüzde 3,55'lik bu oran, son on yılın en iyi Sağlık Bakanlığı bütçe oranıdır. Hükümetimiz, her yıl bu oranı artıracaktır. Şüphesiz ki, ekonomik koşulların daha iyi olacağı 2006'da bu oran daha da iyi olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Doğan, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Bu konuda son olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Sağlık Bakanlığımız, bu ayrılan payın kuruşunu ziyan etmeden harcayacaktır. Sağlık ekonomisi, farmako-ekonomi gibi tüm çağdaş dünyanın kullandığı bilimsel yaklaşımlarla hareket ederek, geçmiş dönemlerdeki sağlık yatırımlarının yaklaşık iki üç katını, daha az bir kaynakla yapmaya devam edecektir; yani, Sağlık Bakanlığımız, sağlık performansı yüksek bir yönetim anlayışıyla çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.

Şimdi, gönül rahatlığıyla bir şey daha söyleyebilirim ki, 2005 Aralık ayında 2006 yılının bütçesini konuşurken, biz, arkamıza şöyle bir baktığımızda, ne güzel şeyler yapmışız diye yine sevineceğiz.

Değerli arkadaşlar, sevinçler paylaşıldıkça çoğalıyor. Muhalefetimizin değerli milletvekillerinin de yapıcı yaklaşarak, bizim ve halkımızın bu sevincini paylaşmasını, ortak olmasını diliyorum.

Sözlerime son verirken, 2005 yılı Sağlık Bakanlığı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini, sağlık dolu günler getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi.

Buyurun Sayın Çerçi.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Başkan, Parlamentomuzun çok değerli üyeleri; Sağlık Bakanlığımızın 2005 yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 224 sayılı Sosyalizasyon Yasası 1961 yılında çıktığından beri, ülkemizde, sağlık alanında, maalesef önemli bir değişim görülmedi. Tabiî, bu yasa, o günün şartlarında önemli işlevler gördü. Türkiye'de, özellikle koruyucu hekimliğin geliştirilmesi, toplum sağlığının korunması açısından çok önemli bir fonksiyon görmesine rağmen, aradan geçen yıllar içerisinde, maalesef Türk sağlık sistemi, Sağlık Bakanlığı çağa ayak uyduramadı ve hepinizin bildiği gibi, meseleler yıllar içerisinde birikerek geldi ve sistem tıkandı.

Her gelen iktidar, değişim yerine, sistemi yenilemek yerine, meseleleri görmezden gelerek yahut da palyatif çözümler üreterek, Türkiye'de sağlık sisteminin rasyonelleşmesini, değişmesini, çağa ayak uyduracak yeni bir model oluşturmasını, maalesef başaramadı, ta ki AK Parti İktidarına kadar.

Değerli arkadaşlar, bakınız, ben, size, bu bahsettiğim sağlık sisteminin problemlerini birkaç başlık altında özetlemek istiyorum. Sağlıkta, yıllar içerisinde, çokbaşlılık ve merkeziyetçi bir yapı mevcuttu. Yine, yıllar içerisinde -her ne kadar 1961'den sonra koruyucu hizmetler gelişmişse de- koruyucu hekimlik geri plana itilmiş, maalesef ikinci basamak dediğimiz tedavi hizmetleri öne çıkarılmıştır. Bu dönemde, işin sosyal güvenlik boyutu eksik bırakılmıştır. Biliyorsunuz, milyonlarca insanımız, yıllar içerisinde, sosyal güvenlikten mahrum bir haldeydi.

Yine, o sistemin bir problemi, bir yanlışı, kamu sektöründe, hem hizmeti veren hem de hizmeti finanse edenin aynı kurum altında olmasıydı; yani, bir SSK örneğini ele alırsak, hem hizmeti veriyorsunuz hem de hizmeti finanse ediyorsunuz.

Yine, sistemin bir başka problemi, Türkiye'de, maalesef, bir kere, verilerin işlenmesi, bilginin işlenmesi noktasında çok geri kalındı. Sağlık verileri, maalesef, çağa uygun hale getirilemedi, doğru dürüst bir sağlık envanteri çıkarılamadı.

Yine, Türkiye'nin yıllar içerisinde önemli bir problemiydi; sağlıkta bölgesel dengesizlikler, özellikle geri kalmış yahut da az gelişmiş bölgelerde ciddî hekim ve yardımcı sağlık personeli sıkıntısı.

Bir diğer önemli problem, sağlık çalışanlarının -hekim dahil olmak üzere- eğitim problemi. Bu da, yıllar içerisinde ihmal edilen bir problemdir.

Yine, önemli bir problem, Türkiye'de, her sektörde olduğu gibi, sağlıkta, kaynakların yetersizliği ve bu sistemin böyle işlemesinden neşet eden önemli bir problem, suiistimaller. Hepinizin bildiği gibi, bıçak parası, muayenehanelere yönlendirme, hastaların rehin kalması vesaire. Tabiî, burada, bütün hekimleri suçlamak mümkün değil; bu da, bu sistemin doğurduğu bir arızadır.

Yine, bir diğer önemli problem, hastaların sahipsizliği, hastaların memnuniyetsizliği ve bunu test edecek bir sistemin olmaması.

Ayrıca, hiç dile getirilmeyen önemli bir problem, sağlık teknolojilerinde, maalesef, Türkiye'nin yıllar içerisinde geri kalması, dışarıya bağımlı hale getirilmesi.

Değerli arkadaşlarım -vaktim sınırlı- bunun gibi onlarca ciddî sağlık problemi, Türkiye'yi yıllar içerisinde pençesine almış durumda ve AK Parti İktidarı, yeniden, akılla, yürekle, yeni bir proje ortaya koyuyor. Değişen dünya şartları içerisinde, 21 inci Yüzyılın geldiği noktada, yönetişim bilimlerinin, sağlık bilimlerinin geldiği noktada, ekonomi biliminin geldiği noktada yeni bir model ortaya koyuyor. Bu modelin adı "Sağlıkta Dönüşüm Projesi."

Her şeyden önce, bu proje, dört ayak üzerine oturuyor değerli arkadaşlar. Birinci ayağı, sağlıkta yeni bir sistem, yeni bir model öngörüyor. Değerli arkadaşlarım, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesinin ikinci ayağı, işin bilgi boyutu. Üçüncü önemli bir ayağı, finansman ve ekonomi boyutu. Dördüncü ayağı da, bu sistemin, sağlığın etik boyutu, ahlakî boyutu.

Değerli arkadaşlarım, vaktim çok sınırlı. Bakınız, Sağlıkla Dönüşüm Projesi dediğimizde, sistem, yeni bir model... 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye'nin, artık, böyle devletçi bir modelle yürümesi mümkün değildi.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Özelleştirecek...

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Hayır, özelleştirme değil. Bakınız, bu yanlış bir mantık. Ben, sistemin özetini size söyleyeyim, siz de ne olduğunu anlamaya çalışın.

Bakınız, bir kere, birinci basamak sağlık hizmetlerine önem veriliyor. Aile hekimliği bunun temelidir.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sosyalizasyon bu demek...

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sosyalizasyon da bunu gerektiriyor ve sevk zinciri kuruluyor.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sosyalizasyonda bu  var zaten.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, sağlıkocakları öne çıkarılıyor, koruyucu sağlık öne çıkarılıyor ve bunu yapmazsanız, hastanelerdeki kuyrukları önleyemezsiniz değerli arkadaşlarım; SSK hastanelerindeki bu çağdışı, 50 metre, 100 metre olan kuyrukları önlemeniz mümkün değil.

Herkes şapkasını önüne alıp düşünmek zorunda. Çağdaş bir sistem kuracaksak, önce birinci basamağı öne çıkaracağız.

İkincisi, bu sistemin, yani yeni modelin önerdiği ikinci husus, kurumların birleşmesidir; Sağlık Bakanlığı bünyesinde, bu hastanelerin birleşmesidir.

Sağlık Bakanlığı, bunu alıp da ne yapacak.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Satacak...

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dile getirildiği gibi, istismar konusu yapıldığı gibi, özelleştirmeyecek; hayır, kesinlikle yanlış.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -  Devlet hastanesine bakamıyor, ona nasıl bakacak?!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Biz, bunların birer işletme olduğunu, yerinden yönetilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu kurumlar, birer işletmedir; bunların yerinden yönetilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Bir diğer önemli boyut, bakınız, sosyal güvenliktir. Sosyal güvenlikte tek çatı altında toplanmayı öngörüyoruz ve genel sağlık sigortası, bu sistemin olmazsa olmazıdır.

Bir diğer boyutu, değerli arkadaşlarım... Bakınız, değerli arkadaşlar, sağlıkta bu sistem yürümez.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Peki, nasıl yürüyecek?!

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Söylüyorum; dinlerseniz, öğreneceksiniz.

Değerli arkadaşlar...

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Zaten mevcut düzeni anlatıyorsunuz.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dinleyin bir, dinleyin... Vaktim sınırlı; hele bir dinleyin. Sizinle daha sonra da bir görüşelim, ben size modelimi anlatırım.

Değerli arkadaşlar, herhangi bir ilçede, bir ilde, gidiyorsunuz, doktorlar caddesi... Öyle mi... Yüzlerce doktor, muayenehaneler, kırmızı kırmızı levhalar... Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde, böyle bir modeli, böyle bir sistemi göremezsiniz. İşte, bunu değiştiriyoruz. Bu sistem sayesinde, bu modellerle, ayaklar yerine oturduğu zaman ve performans kriterleriyle beraber, muayenehaneler tek tek kapanıyor.

Bu sistemin bir ayağı da, özel hastaneler ve tıp merkezleridir. İşte, Sayın Bakanlık, ilgili bakanlıklar, protokol yaptılar, devlet memurlarının ve emeklilerin ailelerinin özel sistemden de faydalanmasının yolunu açtılar. Bu şekilde ne olacak biliyor musunuz; değerli arkadaşlar, kurumsal denetlemeyi getireceksiniz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Vekilim, özel hastanen var mı senin?

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Benim yok.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ben, var diye duydum.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, değerli arkadaşlar... Ben size sonra anlatırım.

Şimdi, Türkiye'de vatandaşların, Türk insanının bu şekilde yaptığı yüzlerce yatırımı yok sayamazsınız. Devletin kurumları bir taraftan, özel sektör bir taraftan, rekabet gelecek, kalite gelecek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çerçi, tamamlayabilir misiniz.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yani, Bakanımız kalitesiz hizmet mi veriyor?! Özel hastane yönetiyorsa, bilemem...

BAŞKAN - Sayın Çerçi, süre verdiğimizden şüphe mi ediyorsunuz da saate bakıyorsunuz?!

Buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bu dar sınırlar içerisinde, sistemi bütünüyle anlatmak mümkün değil.

Bakınız, performans kriterleri sayesinde, 1 500'e yakın muayenehane kapanmıştır. Hasta ile hekim arasından para ilişkisini çekerseniz, insanca bir sistem kurarsınız. Hasta memnuniyetini öne çıkarırsanız, hastalara sistemi denetlettirirsiniz. Bu şekilde, hem finanse edeceksiniz hem hizmet vereceksiniz, böyle denetleme olmaz; bu denetleme mantalitesi, çağdışı bir mantalitedir. Sistemi denetleyecek olan, kurumlardır. Kurumsal denetlemeyi getireceksiniz, hizmeti alanların memnuniyetini esas alacaksınız ve onların bu sistemi denetlemesini sağlayacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, işin bilgi boyutu dedik. Bakınız, Sağlık Bakanlığı, sürekli eğitim sistemiyle, ulusal sağlık bilgi sistemiyle sağlık envanterini çıkararak, kalite ve akreditasyon sisteminin kurulmasına çalışarak bu bilgi boyutuna önem veriyor. Hakikaten, ben, burada, Sayın Bakanımızı ve ekibini kutluyorum. Türkiye'de, son yıllarda, görülmemiş ölçüde, sağlıkta bir değişim hamlesini başlattılar; tabiî, bu, siyasî iradenin neticesidir. Ben, kendilerini kutluyorum.

Bir diğer boyut, maliyet boyutu, finansman boyutu. Şimdi -değerli arkadaşlarımız söylediler- rakamlar ortada. Devlet kaynaklarından bu bütçe şartları içerisinde ayrılan kaynak önemli bir kaynaktır; yüzde 3,55 civarında bütçenin sağlığa ayrıldığını görebilirsiniz. Tasarrufa önem veriliyor. Etkin ve yerinden yönetim, verimlilik ve kaliteli hizmeti getirecektir; yine, maliyeti etkileyecek bir faktör olarak. Ulusal sağlık hesapları çalışması, yine, Bakanlık bünyesinde devam ediyor. İlaç maliyetlerindeki indirimler, ulusal hastalık yükünün hesaplanması, bu çalışmalar maliyete etki edecek önemli faktörlerdir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çerçi.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir diğer boyut, etik boyutu, bu sistemin etik boyutu. Bakınız, hastanelerde hasta hakları birimleri kuruluyor.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Onlar vardı zaten.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Türkiye'ye 2005 yılında yaygınlaştırılacak. Yönergesi hazırlanmış durumda. Bu sistemde, hastaların memnuniyetini getirirseniz, hizmet verenlerin de memnuniyetini bu şekilde performansla sağlarsanız, motivasyonu yüksek, kendi çalıştığı, alınterinin hakkını alabilen sağlık ordusuyla bu insanları motive edersiniz, daha fazla verim alabilirsiniz.

Bir diğer nokta, özellikle, aile hekimliğiyle -biliyorsunuz, pilot uygulamaya geçiliyor- birlikte hastaların, vatandaşların, kendisine sahip çıkacak, muhatap olabileceği bir mercii ortaya koyuyorsunuz. Yine, işin etik boyutunda, moral boyutunda önemli bir faktördür. Yine, hastanelerde etik kurullar kuruluyor. Bakınız, hastanelerimizde etik kurullar kuruluyor.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin hastanende var mı?

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Hekim-hasta ilişkilerinde para devreden çıktığı zaman, yine, işin önemli bir ahlakî, etik boyutunu çözmüş oluyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çerçi, teşekkür eder misiniz...

Buyurun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Başkan, önemli bir konu!..

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Evet, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kısa vakitte anlatabildiğim, aktarmaya çalıştığım bu kadar. Eğer, isterlerse, sayın muhalefet partisinin değerli milletvekilleriyle beraber bu konuyu tartışabiliriz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin hastanene gidelim, senin hastanende konuşalım.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Şunu söyleyeyim: Her platformda, her sivil toplum örgütünde, sendikacılarla, bu sistemi anlattığınız zaman, bire bir, herkes bunu kabul ediyor, takdir ediyor; ancak, bu Türkiye'de, bu memlekette, bu önyargıların kırılması lazım, güç odaklarının, çıkar odaklarının kırılması lazım.

BAŞKAN - Sayın Çerçi... Sayın Çerçi...

MEHMET  ÇERÇİ (Devamla) - Bu reformu hep birlikte başaracağız.

Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bunu, senin hastanende konuşalım...

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Osman Akman.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü katma bütçeli ve Sağlık Bakanlığımıza bağlı olarak çalışan bir kuruluştur. Konu sağlık olunca, AK Parti İktidarının sağlıkta dönüşüm politikalarına ilişkin birkaç cümle etmeden geçemeyeceğim.

Yaptıklarımızın bazılarını başlıklar halinde tekrar hatırlarsak.

İlaç fiyatlarında önemli indirimler yapılmış ve bu sayede, yıllık 600 000 000 dolar civarında tasarruf sağlanmıştır.

İlaçta ve kan ürünlerinde KDV oranı yüzde 8'e indirilmiş, 2005 yılı başından itibaren ise, tedavi amaçlı sağlık araç ve gereçleri ile tedavi hizmetlerinde KDV yüzde 8'e düşürülmüştür.

Devlet memurları, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve yeşilkart mensubu hastalar, devlet ile SSK hastanelerinden ortak yararlanabilmektedir.

Hasta hakları uygulaması başlamış, birçok hastanede, vatandaşlarımızın, hasta hakları birimlerine direkt olarak başvurabilmesi sağlanmıştır.

Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi Alo 184 (SABİM) kurulmuş ve faaliyetlerini sürdürmektedir.

Sağlık envanteri çıkarılması çalışmaları devam etmektedir.

Atama yönetmeliği hazırlanmış, atamalar, bilgisayar ortamında ve yönetmelik çerçevesinde adil olarak yapılmaktadır.

Performansa dayalı dönersermaye primi uygulamasına başlanmış ve devam etmektedir.

Sözleşmeli sağlık personeli çalıştırılması için yasa çıkarılmış ve halen bu şekilde sağlık personeli alımları uygulaması devam etmektedir.

Emekli Sandığı mensupları ve memurlar ile bakmakla yükümlü olduklarının, özel sağlık kurum ve kuruluşlarından yararlanabilmesine imkân veren yasa çıkarılmış ve uygulanmaktadır. Korkulanın aksine, bu konuda suiistimaller de olmamaktadır.

Aile hekimliği pilot uygulamasının yasal düzenlemesi yapılmış; 2005 yılı başından itibaren Düzce İlimizde uygulanmaya başlanacaktır. Bu sayede, koruyucu hekimlik çalışmaları, aile hekimliği sistemiyle birlikte daha etkin hale gelecek ve sevk zinciri, olması gerektiği biçimde işleyecektir.

Keza, ülkemiz genelinde, ambulans, diyaliz makinesi ve benzeri araç ve gereçlerin alımları ile yeni hastane binası yapımı çalışmaları süratle devam etmektedir.

Yeşilkartlılar 2005 yılı başından itibaren karne sahibi yapılarak, ilaçları Sağlık Bakanlığınca karşılanacaktır.

Genel sağlık sigortası yasa taslağı çalışmaları dikkatle sürdürülmektedir.

Ayrıca, SSK'ya bağlı hastane ve sağlık birimleri başta olmak üzere, bazı istisnalar dışında, sağlık kurum ve kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin yasa tasarısı, Sağlık, Plan ve Bütçe Komisyonlarından geçmiş, bir an önce Genel Kurulda görüşüleceği günü beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, hükümetimiz tarafından başlatılan kamu yönetiminin yeniden yapılanması çalışmaları çerçevesinde, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi Kanununda belirtilen tüm kamu kuruluşlarının stratejik planlama ve performans esaslı bütçeye geçilmesi konusundaki hükmü doğrultusunda, 2003 yılı Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, 8 pilot kuruluştan birisi olan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamında Boğazlardan transit geçen gemilerin Lozan Antlaşmasından kaynaklanan sıhhî denetimlerinin yapılabilmesi hakkının verildiği tek kurum olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün kuruluşunu incelersek, bulaşıcı hastalıklarla örgütlü mücadelenin ülkemizde 1800'lü yıllarda başladığını görürüz. Yıldönümünü Tıp Bayramı olarak kutladığımız         14 Mart 1827'de Tıphane-i ve Cerrahhane-i Amireden oluşan askerî tıbbiyenin kuruluşundan sonra, II. Mahmut'un emriyle karantina için ilk kez bir meclis (Meclis-i Tahaffuz) toplanarak 1838 yılında göreve başlamıştır.

Genel Müdürlük, kuruluşundan itibaren birtakım görev ve isim değişikliklerini takiben, Lozan Antlaşmasından sonra İstanbul Limanı ve Boğazları Sıhhiye Müdüriyeti adını almıştır. 1924 yılında bu müdüriyetin adı Hudut ve Sevahil Sıhhıyesi Müdüriyet-i Umumiyesi yani, bugünkü adıyla Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir. 20 Temmuz 1936 tarihinde Montrö'de imzalanan Boğazlar Rejimi Hakkındaki Mukavelenameyle, Genel Müdürlüğün görevleri genişletilerek açıklığa kavuşturulmuştur.

Lozan Antlaşması, Montrö Sözleşmesiyle kuruluşu tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü Anayasasının 21 ve 22 nci maddeleri uyarınca hazırlanmış ve 6368 sayılı Yasayla onaylanmış Uluslararası Sağlık Tüzüğü ve Umumî Hıfzıssıhha Kanunuyla görevleri şekillenmiş Genel Müdürlük, tüm kara hudut kapıları, limanlar ve havalimanlarında örgütlenmesine devam ederek hizmetlerini sürdürmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, komşularımız ve dünya sağlığının korunmasına katkıda bulunmak amacıyla uluslararası antlaşmalardan ve mevzuattan kaynaklanan yetki ve gelirleri kullanarak, Türk Boğazları ile hudutlarımız ve sahillerimizde sağlık denetimleri yaparak, uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek ve uluslararası yayılma gösteren bulaşıcı ve salgın hastalıkların sınırlarımızdan girmesini ve çıkmasını önleme misyonu taşıyan Genel Müdürlüğün görev ve faaliyetlerinin bazılarını sıralarsak:

Ulusal ve uluslararası mevzuatla belirlenen, karantinayı gerektiren bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korunmak ve bunların yayılmasını önlemek için uluslararası giriş çıkışa açık limanlar, boğazlar, karasularımız, havaalanları, kara hudut kapıları, gümrüklü sahalar, serbest bölgelerde alınacak tedbirlerin, karantina hizmetlerinin, hizmetin gerektirdiği prensip ve politikaların tespit edilmesi, araştırma ve projelerin yapılması ve bunların uygulanması,

Yurda giriş yapacak cenazelerin kontrollerinin yapılarak, yurda giriş belgesinin düzenlenmesi ve izin verilmesi,

Çevre Bakanlığı ve ilgili diğer kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyon içerisinde insan ve çevre sağlığı için önleyici tedbirlerin alınması,

Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla, başta deniz araçları olmak üzere, hava, kara ulaşım ve taşıma araçlarının dezenfeksiyon, deratizasyon -yani, fareden arındırma- dezensektizasyon -yani, böcekten arındırma- işlemlerinin yapılması, yaptırılması ve bu konudaki belgelerin düzenlenmesi ve teknolojilerinin belirlenmesi,

Gemilerden ulusal ve/veya uluslararası mevzuat çerçevesinde alınan/alınması gereken ve genel müdürlüğün en önemli gelir kaynağı olan gemi sağlık rüsumunun tarh, tahakkuk ve tahsilatlarının gerçekleştirilmesi,

Yine, bahis konusu mevzuat doğrultusunda, hukuka aykırılıklar için cezaî ve idarî yaptırımların uygulanması,

Görev sahasına giren konularda, deniz ve kara sınır komşularımızın yetkili kurumlarıyla sağlık hizmetleri ve eğitim için işbirliği ve koordinasyonun temin edilmesi,

Görev sahasına giren alanlarda faaliyet gösteren müesseselerin ruhsatlandırılması, denetlenmesi ve kontrollerinin yapılması,

Yine, aynı sahalardan geçen ithalat ve ihracat konusu malların sıhhi açıdan denetlenmesi,

Gemilere sağlık sorgusunun yapılması sonucunda, kıyı ve limanlarımıza yanaşmasında bir sakınca bulunmadığına ilişkin bir belge olan pratikanın düzenlenmesi,

Gemilerin yolcu ve mürettebatlarının yaşam mahalleri ile revirlerinin denetlenmesi,

Gemi personelinin sağlık eğitimi alıp almadığının, gemide gerekli ilaç ve sağlık teçhizatının bulunup bulunmadığının ve de bütün bunların uluslararası standartlara uygun olup olmadığının tespit edildiği medikal sertifikanın düzenlenmesi,

Gemiadamlarının sağlıklarının denizde çalışmaya elverişli olup olmadığını tespit edecek raporlarının ve bu raporları verecek olan sağlık kuruluşlarının tâbi olacağı usul ve esasların belirlenmesi,

Gemi atıklarının uzaklaştırılmasının uygun şekilde sağlanması ve çevre sağlığı hizmetlerinin yapılması,

Yurtdışına çeşitli amaçlarla çıkanlara bulaşıcı hastalıklar ve korunma yolları hakkında 26 ayrı bölgede oluşturulan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akman, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

OSMAN AKMAN  (Devamla) - ...seyahat sağlığı merkezleri ile -talep edildiği takdirde- seyahat sağlığı danışmanlığı hizmeti verilmesi ve bu kişilere uluslararası mevzuat gereğince yapılması gereken aşılara ilişkin uluslararası aşı sertifikasının düzenlenmesi,

Türk limanları arasında çalışan, kabotaj hakkına sahip ve belli bir tona kadar olan Türk gemileri için bir yıl geçerliliği olan yıllık gemi sağlık cüzdanı düzenlenmesi,

Sınır kapılarındaki hac ve göç gibi toplu nüfus hareketleri ile turizm ve iş amaçlı seyahat sağlığının sağlanmasıdır.

Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının dışa açılan bir penceresi konumunda olan Genel Müdürlüğün, uluslararası görevlerini eksiksiz olarak yerine getirebilmesi için, stratejik planı doğrultusunda hazırlanan teşkilat kanununun çıkarılması için bu doğrultuda Yüce Meclisimizin desteği gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün Antalya İlimizde de bölge baştabipliği ve havalimanı, Alanya, Finike ve Kemer'de bağlı birimleri bulunmaktadır. Antalya denilince insanların aklına, zenginlik, deniz, güneş, oteller, tatil köyleri ve tatil gelmektedir. Elbette, Antalya, dünyanın ve Türkiyemizin en güzel mutena illerinden biridir; fakat, iller arasındaki nüfus sıralamasında, plaka numarasıyla aynı sırada olan Antalya İlimizdeki yataklı tedavi kurumlarına hangi parametre açısından bakarsanız bakın, yatak sayısı yetersizliğini çok net olarak görürsünüz. İnşallah, 2005 yılı ilk çeyreğinde Kumluca Devlet Hastanesi ve Aşur Aksu Hastanelerini hizmete açıyor, 400 yataklı Antalya Devlet Hastanesi ekbinası inşaatının temelini atıyoruz. Başbakanımız ve Sağlık Bakanımız başta olmak üzere, buradan, emeği geçenlere teşekkürü borç biliyorum. Ancak, yetersizlik ve teknik nedenlerle Kaş, Elmalı, Korkuteli ve Alanya İlçelerimizde yeni hastaneler yapma, Serik Devlet Hastanesi inşaatını ivedilikle bitirme zaruretimiz vardır. Ayrıca, deniz kenarında olmasına rağmen Kaş, Kale ve Gazipaşa İlçelerimiz ile yayla ilçemiz Elmalı'da uzman doktor açığımızın devam ettiğini belirtirken, Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığındaki 59 uncu hükümetimizi ve 22 nci Dönem Parlamentomuzu, Avrupa Birliği sürecinde ülkemizin kırkbir yıllık hedefini gerçekleştirdiği için kutluyorum. Elbette, ulaşılan nokta yeni bir başlangıçtır.

Değerli arkadaşlarım, bütçe kanunları, hükümetlerin yol haritalarıdır. Geçtiğimiz dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çalışma alanına giren sosyal güvenlik ve çalışma hayatı açısından birbirinden önemli İş Kanunu, Türkiye İş Kurumu Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu, Bağ-Kur Kanunu, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun hayata geçirilmiştir.

Bu yasaların ardında, sosyal diyalog ve katılımcılık çerçevesinde yasaların pratiğe geçişini sağlamak amacıyla, SSK Başkanlığı tarafından 26, Bağ-Kur tarafından 6, İş Kurumu tarafından 27 ve Bakanlık tarafından 70 olmak üzere, toplam 129 adet yönetmelik çıkarılmıştır.

Çalışma Meclisinde, çalışma hayatının sorunları dile getirilmiş, bu dönemde oniki yıldan bu yana toplanamayan Çalışma Meclisi, 15-16 Eylül 2004 tarihlerinde toplanmıştır. Çalışma Meclisinin sonuç bildirgesinde, kayıtdışı istihdamın kayıt içine çekilebilmesi için üretim ve istihdam üzerindeki yüklerin, kayıtdışılığı teşvik etmeyecek seviyelere indirilmesi, bürokratik işlemlerin azaltılması, kayıtlılığın vergi ve kredi kolaylıklarıyla teşvik edilmesi, kamuoyunun bilinçlendirilmesi, denetim ve yaptırımların etkin olarak uygulanması, çalışanların geleceklerini de yakından ilgilendiren kıdem tazminatı fonunun çalışanların müktesep haklarını koruyacak şekilde sürdürülebilir bir aktuaryel denge içerisinde oluşturulabilmesi için, sosyal ortaklarca, yani, işçi ve işveren taraflarınca kapsamlı bir değerlendirme yapılarak gündeme getirilmesi yönünde görüş birliğine varıldığı açıklanmıştır.

Ayrıca, yine İş Kanunuyla çalışma hayatına kazandırdığımız üçlü Danışma Kurulu, bu yıl içerisinde iki kez toplanmıştır. Hükümetimiz tarafından 2004 yılının işsizlikle mücadele ve kayıtdışılıkla mücadele yılı olarak ilan edilmesinin ardından, gerekli çalışmalar başlatılmış, bu çerçevede hazırlanan raporlar Çalışma Meclisinde sosyal taraflara, üniversitelere ve diğer kurum ve kuruluşların görüşlerine sunulmuştur. Kaçak işçi çalıştırmayı önlemek ve azaltmak amacıyla, sosyal sigorta primlerinde indirimler getirilmiştir. İstihdam yaratmak amacıyla da, birçok ilde yeni açılan işyerlerine kolaylıklar sağlanmıştır.

Ülkemizin sosyal ve ekonomik gelişme fotoğrafının en önemli karesi, işsizliğin ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından olan işsizliğin bir çırpıda ortadan kaldırılması mümkün değildir; ancak, Türkiye ekonomisinin istihdam oluşturma potansiyelinin bu sorunu yeneceğine de inanıyoruz. Onun için, bu yolda, öncelikle istihdamın önündeki engelleri kaldırmak ve teşvik etmek birinci hedefimizdir. Sosyoekonomik politikaların üretim ve istihdam ağırlıklı olması halinde, işsizlik rakamlarının daha da aşağılara ineceği kanaatindeyiz. Bu amaçla uyguladığımız politikalar ve çıkardığımız yasalarla, çalışma hayatı, istikrar ve güven ortamıyla birlikte ileriye doğru yol alacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzun en dinamik kesimi olan çalışma hayatının genel bir profilini ortaya koyacak olursak, bugün, ülkemizde 94 işçi sendikası, 4 işçi konfederasyonu, 1 işveren konfederasyonu, 4688 sayılı Kanun uyarınca kurulan 105 kamu görevlileri sendikası -yani, memur sendikaları- ve 6 konfederasyon mevcuttur.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığının her altı ayda bir yayımladığı istatistiğe göre -en son 20 Temmuz 2004 tarih ve 25528 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan istatistiklere göre- Türkiye'de toplam işçi sayısı 4 916 421, toplam sendikalı sayısı 2 854 059, sendikalaşma oranı ise yüzde 58,05'tir.

Değerli arkadaşlarım, çalışma hayatında daima uzlaşma ve iş barışının sürdürülmesi için çaba gösteren hükümetimiz döneminde, önceki dönemlere oranla daha az grev olmuş ve grevde kaybolan işgünü sayısı en aza indirilmiştir. Olağanüstü dönemin ürünü olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarıyla uyumlu hale getirilmesi ve ülkemizin değişen şartlarına göre yeniden düzenlenmesi ihtiyacı vardır. Bu yönde oluşturulan bilim komisyonu tarafından son şekli verilen düzenleme, sosyal tarafların görüş ve önerileri için kendilerine sunulmuş; ayrıca, bir kuruluş tarafından, bir sempozyumla, sosyal tarafların hazır bulunduğu bir ortamda tartışılmıştır.

Yine, bu yasama yılında düzenlenen yeni Türk Ceza Kanunun 118 inci maddesiyle, sendikal hakların kullanılmasındaki engeller kaldırılmış oldu. Biraz önce, burada, Anamuhalefet Partimizin değerli temsilcisi Sayın Çetin konuştular "sendikalaşanlar kapı dışarı ediliyor" dediler. Doğrudur; bunları görüyoruz, bunları takip ediyoruz, bu sebeple işten atılan işçi arkadaşlarımızı biliyoruz. Ben, dün gece, Soma'da, yaklaşık 1 000 arkadaşımızın katıldığı işçi gecesine katıldım; orada, bir özel sektörde de aynı sıkıntıdan söz ettiler ve diğer bazı işyerlerinde, işletmelerde, ülkemizin değişik yerlerinde böyle sorunun olduğunu herkes yakından biliyor, özellikle bu konuya ilgi duyanlar daha yakından biliyor; ancak, şunu da biliyoruz ki ve değerli arkadaşlarım şunu da bilmeliler ki, AK Parti İktidarı döneminde, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması için önemli gayretler sarf edilmiştir. Hem 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında hem de -biraz önce ifade ettiğim gibi- Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinde, özellikle 118 inci maddesinde -bu maddede- ne deniliyor, hepimiz biliyoruz; eğer sendikalaşma nedeniyle işçi arkadaşlarımız işten atılırsa, bununla ilgili para cezaları, hapis cezaları söz konusudur. Dolayısıyla, AK Parti İktidarı, örgütlenme noktasında üzerine düşeni yapmış ve 2821 ve 2822 sayılı Kanunlarla da yapmaya devam edecektir.

Daha önceden, bu yasalar, bu hükümler yokken, işçiler işten atıldığında kapıda kalıyorlardı, sahipleri yoktu; ama, şimdi, bu kanunlar bunların sahibidir. Elbette, önceden bunlar konuşulmuyordu; çünkü, kapı dışarı kalıyorlardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, sözlerinizi tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) -Şimdi, Türk Ceza Kanunundaki düzenlemeyle, bu insanlar, çalışanlar korunmaktadır. Bununla ilgili olarak da -Sayın Çetin çok yakından bilir- değişik işyerlerinde, işletmelerde, sendikalaşmaları nedeniyle işten atılan işçiler için davalar takip edilmiş, edilmekte ve yargı karar vermiş, hatta, bir işletme için 6 trilyona yakın para cezasının kesildiği de çok yakından biliniyor.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Olan yine işçiye oldu.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Dolayısıyla, bu noktada, AK Parti İktidarına, burada, doğrusu "örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmıyor, kaldırılmıyor" diye bir ifadede bulunulursa, bu yanlış olur.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Siz, sendikacı olarak teşekkür edin!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu noktada, ben, elbette, bu yönde AK Parti İktidarımıza, Grubumuza, Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Gerçekten, örgütlenmenin önünde ne tür bir engel varsa, bunların kaldırılması yönünde de adımlarını sürekli bir şekilde atacaktır; hiç merak etmeyin, bu sorunlar bir bir çözülecektir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sendikacısın diye seni alkışlayacağız!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Değerli dostlarım, tabiî, bunlar yapılırken beraberce yapılıyor, bunlar yapılırken sosyal diyalog ve sosyal uzlaşı içerisinde yapılıyor. Bu konuları, şu güne kadar bütün arkadaşlarımızla, sosyal taraflarla görüşerek yapıyoruz; kendi bildiğimize, ben yaptım oldu mantığıyla yapmıyoruz. İşte, AK Partinin özelliği burada.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - AKP'nin bakanı ile sendikacıları yapıyor, değil mi?!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Dolayısıyla, bundan sonra da aynı şekilde devam edecek ve şu güne kadar şikâyet ettiğimiz konular bir bir ortadan kalkacak.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Her şey güzel, konuşmaya gerek yok!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sözlerimi burada noktalıyorum. Elbette, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşulacak çok söz var; çünkü; çalışma hayatı, dinamik bir hayat, her gün değişen bir hayat.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Son cümlemi söyleyeyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu çerçevede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Türkiye'nin gidişatına, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolundaki gelişmelerine uyum sağlayacak düzenlemeleri daha güzel bir şekilde yapacak ve biz de beraberce katkı sağlayacağız.

Hepinize, tekrar, saygılar sunuyor, bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bak, sendikacılar ayakta alkışlıyor seni.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmıştır; ancak, AK Parti Grubu adına son konuşmacı Mahfuz Güler'in konuşmasının bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Güler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK Parti Hükümetinin kurulduğu günden bugüne değin, özellikle sosyal güvenlik alanında ciddî adımlar atılmış ve gerçekten, reform niteliğinde çalışmalar yapılmıştır.

Ülkemizin en büyük sosyal güvenlik kuruluşları olan SSK, Bağ-Kur ve İş-Kur, geçen hükümet döneminde en talihsiz dönemlerini yaşamışlar ve ikibuçuk yıl gibi uzun bir süre, teşkilat yasasından yoksun olarak ayakta kalmaya çalışmışlardır. Bizim hükümetimiz, geçen yıl, her üç sosyal güvenlik kuruluşumuzun teşkilat yasalarını çıkarmış ve bu kuruluşlarımızı, âdeta, yeniden yasal bir statüye kavuşturmuştur.

SSK, 1946 yılından beri, toplumun yarısına yakınına hem sağlık hem de sigorta hizmeti vermeye çalışmaktadır. Kurum, son yıllara kadar kendi yağıyla kavrulmuş, geçmişte, değişik iktidarlar döneminde getirilen popülist uygulamalarla aktuaryel denge bozulmuş ve giderek açık vermeye başlamıştır; 1992 yılından sonra Hazineden sürekli destek almak zorunda bırakılmıştır.

SSK, çok sayıda kişiye az sayıda tesis ve personelle sağlık hizmetini vermekte ve bu durum da, kişi başına sağlık maliyetini aşağı çekmektedir. Kurum, yaklaşık 10 000 hekim, 12 500 hemşire ve diğer çalışanlarla birlikte toplam olarak 55 000 personelle bu hizmeti veriyor.

SSK, sahip olduğu 148 hastane, 212 dispanser, 202 sağlık istasyonu ve 9 ağız ve diş sağlığı merkeziyle, nüfusumuzun yarısına yakınına sağlık hizmeti vermeye çalışmaktadır; ancak, son yıllarda, giderek artan sigortalı sayısına oranla yeterli sağlık tesisi inşa edilememiş ve bu da sağlık hizmetinin sunumunda ciddî sıkıntılara sebep olmuştur. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığıyla yapılan protokol sonucu, dileyen SSK'lı, Sağlık Bakanlığına bağlı dilediği sağlık tesisinde tedavi olabilmektedir. Bütün Türkiye'de yapılan bu uygulamayla başarılı sonuçlar elde edilmiştir. SSK'lı çalışanlarımız devlet hastanelerinde tedavi olabilme imkânına kavuşmuşlardır.

Değerli arkadaşlar, Temmuz 2004 tarihi itibariyle SSK'nın toplam 5,5 katrilyon lira sigorta prim alacağı birikmiş ve bugüne kadar tahsil edilememiştir. Bu borcun 3,6 katrilyon lirası özel sektöre aittir. Belediyelerin SSK'ya borcu ise 1,6 katrilyon liradır. Geriye kalan kısım, KİT'ler ve kamu kuruluşlarına aittir. Bu alacakların tahsili için mutlaka yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Vatandaşlarımızın SSK'ya olan prim borçları da günden güne katlandığından, yeniden ele alınarak ödemelerde kolaylık sağlanmalıdır.

Aynı şekilde, Bağ-Kurun da toplam alacağı 19,9 katrilyon liraya ulaşmıştır. Bağ-Kurda, 1479 sayılı Yasaya tâbi olanlardan yüzde 21,5'i; yani, yaklaşık 530 000 kişi bugüne kadar hiç prim ödememiştir. Bunların toplam prim borcu 6,8 katrilyondur. 1479'a göre borcu olmayan Bağ-Kurlu oranı, sadece, yüzde 37,3'tür.

Yine, 2926 sayılı Yasaya tâbi olanlardan yüzde 41'i ise bugüne kadar bir kuruş bile prim ödememiştir. Bunların toplam borcu 3,5 katrilyonu bulmaktadır. 2926'ya göre hiç borcu olmayan Bağ-Kurlu oranı ise, sadece yüzde 23,5'tir.

Bütün bu rakamlar bize açıkça şunu gösteriyor: Bağ-Kur prim alacaklarının tahsilinde ciddî sıkıntılar vardır ve mutlaka, biriken bu prim alacaklarının tahsili için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, İşsizlik Sigortası Fonuyla ilgili bir iki önemli noktaya temas etmek istiyorum. Geçen hükümetin çıkardığı, bizim de muhalefette olduğumuz dönemde çıkarılan bu yasayla, sigortalı ve devletin yüzde 1, işverenin ise yüzde 2, prime esas aylık brüt kazançlar üzerinden yapılan kesintilerle bu fon oluşturulmuştur.

Yasada, işsizlik ödeneği hak kazanma şartları şu şekilde oluşturulmuştur: Hizmet akdinin sona erdiği tarihten önceki son üç yıl içinde en az 600 gün sigortalı olarak prim ödenmiş olması; bir. İkincisi ise, iş akdinin feshedildiği tarihten geriye doğru 120 gün ödeyerek sürekli çalışmış olması gibi şartları taşıyanlardan, 30 gün içinde İş-Kura başvurmaları halinde işsizlik ödeneği ödenmektedir.

Görüldüğü gibi, işsizlik ödeneği alabilme şartlarının oldukça ağır olduğu, bugüne kadar, başvuranlardan ancak, yaklaşık 333 000 kişiye kısa vadede ödeme yapıldığı tespit edilmiştir. Bunlara toplam yapılan ödeme ise, 336 trilyon civarındadır. Oysa değerli arkadaşlar, fonda biriken para 12,8 katrilyonu bulmuştur. Bu nedenle, işsizlik ödeneğini alabilme şartları yeniden gözden geçirilmeli, 600 gün çalışma yerine 300 gün getirilmeli ve işini kaybeden insanımıza, daha esnek şartlar oluşturularak, en az asgarî ücret düzeyinde ödeme yapılması sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, 1932 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'ya üye olmuş ve bugüne kadar, aralarında temel çalışma haklarına ilişkin 8 sözleşmenin de bulunduğu uluslararası çalışma sözleşmelerinden 56'sını onaylayarak, müfredatına katmıştır. Bu sözleşmelerin 20'si, hükümetimiz döneminde ilgili komisyonlardan geçmiş, Genel Kurulda kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Türkiye, son otuz yıla yakın bir süreden beri sadece üç kez aplikasyon komitesine alınmamış ve savunması istenmemiştir. Bunların ikisi geçen iki yıl içerisinde gerçekleşmiştir. Geçen iki yıl dışında, hemen hemen her yıl, ülkemiz, âdeta, çalışanların hak ihlalleri konusunda ILO komisyonlarında hesaba çekilirdi. Bizim dönemimizde, aplikasyon komitesine alınmamanın nedeni, çalışma hayatımızda yapılan yasal düzenlemelerdir.

Ayrıca, Bakanlığımızın yaptığı yeni bir çalışmayla, SSK'lı çalışanlarımız da yılbaşından itibaren diledikleri eczaneden ilaç alabilme imkânına kavuşacaklardır. Yıllardır eczane kuyruklarında ömür tüketen hastalar, bundan böyle, hiç beklemeden, üstelik yüzde 14'lere varan indirimli fiyatlarla ilaçlarını alabileceklerdir.

Söz ilaçtan açılmışken, önemli bir hususu Sayın Sağlık Bakanımızın dikkatine sunmak istiyorum. Veri imtiyazıyla ilgili tartışmalar ve müzakereler, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de devam etmektedir. Bu konuda, her ülke, sağlık harcamalarını ve yerli ilaç sanayiini olumsuz etkilemeyecek çözümler aramaktadır. Ulusal ilaç sanayiimizin gelişmesi ve kamu ilaç harcamalarındaki tasarruf hedefleri doğrultusunda fiyat avantajı sağlayan yeni jenerik ilaçların pazara en kısa sürede verilmesinin gerekliliği açıktır. Bu nedenle, son iki yıldır tıkanmış durumda bulunan ruhsatlandırma süreçleri hızlandırılmalıdır. Avrupa Birliğinde olduğu gibi, jenerik tıbbî farmasötik ürünlerde, hızlandırılmış prosedür olan ruhsat sürecinin yüzelli güne indirilmesi koşulları Sağlık Bakanlığımızca dikkate alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Güler, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ayrıca, Sayın Bakanlığımız, kordon kanıyla ilgili yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır diye düşünüyorum.

Yine, hem hükümet programımızda hem de Acil Eylem Planımızda yer alan genel sağlık sigortasıyla ilgili çalışmalar Çalışma Bakanlığımız tarafından tamamlanmış ve tasarı Bakanlar Kuruluna sevk edilmiştir.

Bildiğiniz gibi, halen, ülkemizde, sosyal güvenlik hizmetleri, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamında verilmektedir. Yapılan tespitlere göre, ülkemiz nüfusunun yüzde 85'i bu sistem içerisinde yer almaktadır; geriye kalan yüzde 15'lik bölüm ise, hiçbir sosyal güvencesi olmayan insanlardan oluşmaktadır.

Genel sağlık sigortasıyla amaç, hiçbir sosyal güvencesi olmayan bu insanlarımızı da sosyal güvence altına almaktır. Bu, hem insanî bir görev hem de anayasal bir haktır.

Değerli arkadaşlar, bu saydıklarımı gerçekleştirmek bugüne kadar hiçbir hükümete nasip olmamıştır.

Bakanlığımızın iki yıl içerisinde gerçekleştirdiği bu yasal düzenlemeler tam anlamıyla bir sosyal güvenlik reformu niteliğindedir.

Bakınız, 2002 yılında 112 dolar olan asgarî ücret bugün 215 dolar seviyesine ulaşmıştır. Ekim 2002'de 184 000 000 lira olan asgarî ücret bugün 318 000 000 liraya çıkarılmıştır. Pazartesi günü açıklanacak olan asgarî ücret, çalışanlarımız, emekçilerimiz için yeni bir müjde niteliğinde olacaktır.

Yıllar yılı ihmal edilen Bağ-Kurlularımızın gelirleri de, geçen iki yıl içerisinde, nihayet nefes alınabilir bir konuma gelmiştir. Ekim 2002'den bu yana 6 ncı basamaktaki Bağ-Kurlu esnafımızın aylıklarında gerçekleşen artış oranı yüzde 91'dir. Ekim 2002'de ortalama 189 000 000 lira aylığa sahip olan bir Bağ-Kurlu esnafımız, bugün, 361 000 000 lira gelire sahiptir.

Aynı dönem içinde ortalama SSK aylığı 282 000 000 liradan 448 000 000 liraya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Görüldüğü gibi, hükümetimiz, göreve geldiği günden bugüne kadar sosyal devlet ilkesini benimsemiş ve çalışan kesimin ücretlerine enflasyonun çok daha üzerinde zam yaparak, bunu göstermiştir.

Sözlerimi bitirirken, bu başarılı icraatlarından dolayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat Başeşgioğlu'nu, Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ'ı, bütün üst düzey bürokratlarını ve çalışma arkadaşlarını kutluyorum.

Bu bütçenin, emek ve iş dünyamıza, çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, tekrar, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

Birleşime saat 14.20'ye kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.16

İKİNCİ  OTURUM

Açılma Saati: 14.23

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur) 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin  İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere  kaldığımız devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Sağlık Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Sağlık Bakanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, onbirinci  turda  görüşmeler üzerinde, lehinde söz isteyen Mardin Milletvekili Sayın Nihat Eri'ye aittir.

Buyurun Sayın Eri.

NİHAT ERİ (Mardin)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2005 yılı bütçeleri üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik ve sağlık kavramları, insanın yaşamı boyunca en çok değer verdiği kavramların başında gelmektedir. Bu durum, bireyler için olduğu kadar, devletler ve iktidarlar için de böyledir. Bu iki alanda hizmet kalitesini yükseltmek ve finansmanı karşılamak, gelişmiş ülkeler dahil, bütün ülkeler için hep sorun olmuştur. Kısıtlı bütçe olanakları ve giderek artan harcamalar gözönüne alındığında, sağlık ile sosyal güvenlik sorunlarını tamamıyla çözmüş bir ülke göstermek neredeyse olanaksızdır. Bu alanlar, iktidarlar için her zaman sorunlu alanlar olmuştur.

Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminde ciddî yapısal sorunlar vardır. Her şeyden önce, sistemin gelirleri giderlerini karşılayamamaktadır. Sistemin açıklarını kapatmak için, her yıl artan ölçüde, bütçeden transferler yapılmaktadır. Bu miktar, 2003 yılında, gayri safî millî hâsılanın yüzde 4,4'üne ulaşmıştır.

Diğer bir yapısal sorun da, sosyal güvenlik sistemimizin nüfusumuzun tümünü kapsamamasıdır. 2003 yılında, sosyal güvenlik kuruluşları tarafından kapsanan nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 86,4'tür. Bir sosyal güvenlik kuruluşundan karne sahibi olup da, sağlık hizmetinden fiilen yararlanan nüfusun toplam nüfusa oranı ise sadece yüzde 62,4'tür. Oysaki, sosyal devlet olmanın gereği olarak, sağlık hizmetlerinin toplumun tüm kesimlerine etkin ve kaliteli bir şekilde ulaştırılması esastır.

Bilindiği gibi, sosyal güvenlik sisteminin iki ana unsuru vardır; bunlar, sağlık ve emekliliktir. Bu iki unsurun aynı yapı içerisinde beraberce yürütülmesi nedeniyle, hizmette kalite ve standart birliği sağlanamamıştır. Bu nedenle, sosyal güvenlik sistemimizin yeniden yapılandırılması gereği ortaya çıkmıştır. Hazırlanan reform taslağında, norm ve standart birliği sağlanmış tek bir emeklilik sisteminin kurulması öngörülmüştür.

Bunun yanında, genel sağlık sigortasıyla tüm nüfusun benzer norm ve standartlar üzerinden sağlık sigortası kapsamına alınması ve sağlık sigortasının emeklilik sigortasından ayrılarak tek bir yapıda birleştirilmesi amaçlanmaktadır.

Mevcut sağlık sistemi, kurumsal yapısı, işleyişi, personel yapısı ve dağılımıyla, ihtiyaca cevap veremeyecek durumdadır. Sağlık hizmetlerini etkin, kaliteli ve kolay erişilebilir hale getirmek için sağlık alanında bir dizi değişiklik yapma zarureti ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından "Sağlıkta Dönüşüm Projesi" adı altında ortak bir proje çalışması başlatılmıştır.

Sağlık hizmetlerinin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla, sistemin, insangücü, finansman, organizasyon, yönetim, teknoloji ve fizikî altyapı bakımından güçlendirilmesi için başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Projesi üç temel bileşenden oluşmaktadır. Bunlar, aile hekimliği uygulaması, kamu sağlık birimlerinin tek çatı altında toplanması ve yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi ile genel sağlık sigortasıdır. Bu projeyle amaçlanan, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini yükseltmek ve sağlıklarını güvence altına almaktır.

Sağlık Bakanlığı, iki yıllık AK Parti İktidarı döneminde, reform niteliğinde birçok uygulamaya imza atmıştır ve atmaya devam etmektedir. İlaç fiyatlandırma politikasından personel politikasına, çalışanların ücretlerinin performanslarına göre tespitinden hastanelerin birleştirilmesine kadar birçok alanda cesur kararlar alınmıştır.

Yapılan bazı işlere kısaca bakalım:

Sözleşmeli personel uygulamasına geçildi. Bu uygulama sayesinde, geri kalmış yörelerdeki personel eksikliği, tümüyle olmasa bile önemli ölçüde giderilmiştir. Dönersermaye katkı paylarının artırılmasıyla da, sağlık personelinin gelirlerinde önemli artışlar sağlandı. SSK'lıların devlet hastanelerinden yararlanması olanağı sağlandı. Bu uygulamanın başlangıcından sonraki ilk sekiz ayda, devlet hastanelerinde 25 000 000 SSK'lıya hizmet verildi. SSK'lılar, önümüzdeki ocak ayından itibaren, ilaçlarını serbest eczanelerden alabileceklerdir. İlaçta fiyatları düşürmek için yeni bir model geliştirildi. Buna göre, ilaç fiyatları, Avrupa Birliğine üye beş ülkedeki fabrika satış fiyatlarının en ucuzu referans alınarak belirleniyor ve şu anda, Avrupa'da ilacın en ucuz olduğu ülke Türkiye'dir.

Bu dönemde, hastaların hastanelerde rehin tutulması rezaletine son verilmiştir. Acil müdahalelerde, artık, hiçbir sosyal güvence aranmaksızın tedavi işlemlerine başlanmaktadır; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak yeterli bir güvence sayılmaktadır.

Ambulans hizmetlerinden ücret alınması uygulamasına da son verilmiştir.

Ayrıca, yeşilkart sahiplerinin sağlık hizmeti alımlarında ve sağlık giderlerinin karşılanmasında da önemli açılımlar sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, aile hekimliği yasa tasarısı, geçtiğimiz ay görüşülerek değerli oylarınızla kabul edilmiştir; uygulamaya pilot bölgelerde en kısa zamanda başlanacaktır. Tüm halkımıza aynı kalitede ve eşit şartlarda ulaşabilecekleri sağlık hizmetini verebilmek, hükümetimizin temel ve öncelikli hedefidir.

Sağlık hizmetlerinin, kendini bu sahada geliştiren, hastanelerini çağdaş bir sağlık kuruluşu yapma çabası içerisinde olan ve aile hekimliği uygulamasına geçen Sağlık Bakanlığı tarafından sunulması, işin ehline verilmesi anlamına gelmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız ise, uzmanlık alanına giren kamu sigortacılığında etkin hizmetlerine devam edecek ve çağdaş sigortacılık hizmet sunumunu gerçekleştirecektir.

Değerli arkadaşlar, başta Sağlık Bakanımız olmak üzere, bakanlık üst düzey bürokratları, Türkiye'yi il il gezerek, katılımcı bir anlayışla, yerel yetkililer ve yerel sağlık yöneticileriyle, illerin sağlık sorunlarını, gece yarılarına kadar devam eden ucu açık toplantılarla masaya yatırıyor, sorunlar ve çözümler, Ankara'da, masa başında değil, mahallinde ve arazide tespit ediliyor.

Ben, Sayın Bakanımızın Batman ve Mardin'de yaptıkları bu tür çalışmalara katılma fırsatı buldum. Değerli Bakanımıza ve çalışma arkadaşlarına, bu gayretlerinden dolayı şükranlarımı iletiyorum. Sayın Bakanımızın ve elbette, diğer bakanlarımızın halkla iç içe olmaları ve sorunları birinci ağızdan dinlemeleri, halkta büyük memnuniyet uyandırmaktadır. Bunlara şahit olan halkımız, artık, halk için çalışan bir yönetimin işbaşında olduğunu görüyor ve şairin "Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat..." diye tanımladığı devlet adamı döneminin geride kaldığına inanıyor.

Değerli arkadaşlar, müsaadenizle, sağlık konusunu AB bağlamında dile getirmek istiyorum; zira, 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesinde Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesiyle birlikte, 18 Aralık 2004 sabahı, Türkiye, yeni bir güne uyanmıştır. Bundan sonra, Türkiye, başdöndürücü bir değişim dinamiğiyle karşı karşıya olacaktır. Bu değişim dinamiği, diğer tüm alanlarda olduğu gibi sağlık sektörü alanında da görülecektir. Sağlık sektöründeki bu değişimin felsefî kurgusunun Avrupa Birliği sosyal modeli üzerinde yapılması gerekmektedir.

Zamanım bitmek üzere; o yüzden, ben, bu konudaki görüşlerimi anlatmıyorum; yalnız, önemi dolayısıyla, bir konudan söz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sağlık konusunu konuşurken, meslekten biri olmam dolayısıyla, elli yıllık bir geçmişe sahip olan 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanundan söz etmeden geçemeyeceğim. Bu kanun, günümüz koşullarında ihtiyaca cevap verememektedir. Gerçi, Bakanlığın, bir yasa tasarısı hazırlığı içerisinde olduğunu biliyoruz; ancak, bu yasa tasarısının katılımcı bir anlayışla hazırlanmasını ve ivedilikle Meclise sevk edilmesini bekliyoruz.

Sözlerime son verirken, başta Mardin'de, Midyat'ta ve dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm Süryanî hemşerilerimiz olmak üzere, Hıristiyan âleminin Doğuş Bayramını ve ayrıca, tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutluyorum.

2005 yılının ve 2005 bütçesinin ülkemize ve hepimize huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.

Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın 2005 malî yılı bütçesini Yüce Meclisimize arz etmeye başlarken, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin çok iyi bildiği gibi, sağlık, anne karnından ölüme kadar, her yaş ve konumdaki insanımızı yakından ilgilendiren bir meseledir. Bu kadar önemli olan ve vazgeçilmez olan sağlığımızın, geride bıraktığımız on yıllarda, kendi önemine mütenasip olarak ele alındığını, halkımıza, adil, etkili ve kolay ulaşabildiği bir sağlık hizmeti sunulduğunu söylemek, gerçekten, güçtür.

Bu sebeple, göreve geldiğimiz ilk günden itibaren, insanımızın hak ettiği sağlık hizmetini alabilmesi için yoğun bir çalışma yürütüyoruz ve bu çalışmayı Anayasamızın 56 ncı maddesinde tarif edilen ve Bakanlığımın uhdesine verilen kutsal bir görev olarak telakki ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biz, sağlık hizmetlerinin sunumunda, popülist davranmayı ve palyatif birtakım çözümlerle sorunları geçiştirmeyi tercih etmeyen cumhuriyet hükümetlerini temsil ediyoruz. Var olan problemleri görmezden gelmedik, on yılların, âdeta yetim alanı olmuş olan sağlıkta, yapılamayanları gündeme getirerek, dövünerek de kendimizi avutmadık.

Bütün bunların yerine, bir yandan, acil müdahalelerle sorunlara neşter atarken, diğer yandan insan odaklı bir sağlık sistemi oluşturma yolunu seçtik. Tamamen ulusal bir model olarak bir Türkiye modeli geliştirdik. Bu modeli geliştirirken, birçok ülkede incelemelerde bulunduk, teorik ve pratik değerlendirmeler yaptık. Bugün, artık, Hükümetimizin Sağlıkta Dönüşüm Programı, bütün kamuoyu tarafından çerçevesi gayet iyi bilinen, hedefleri ortaya konmuş olan ve ülkemizin geleceğini sağlık anlamında büyük ölçüde olumlu bir biçimde etkileyebilecek bir program haline gelmiştir. Bu programın uzun bir çalışma takvimi gerektirdiğini biliyoruz ve altyapı çalışmalarının çok ciddî ve uzun soluklu gayretlere ihtiyacı olduğunu da biliyoruz. Bu sebeple, kısa süreli ve göstermelik siyasî beklentilere girmeden yolumuza gayretle ve samimiyetle devam ettik. Çünkü, her vatandaşımıza etkili ve adil bir sağlık hizmeti sunmanın bu programla oluşabileceğini biliyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, bir yandan Sağlıkta Dönüşüm Programının altyapı çalışmalarını kapsamlı ve hızlı bir biçimde sürdürürken, diğer yandan, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın da çok güzel bir biçimde ifade ettiği acil sorunları gündemden kaldırmak için kararlı adımlar attık. Artık, hamdolsun, kamuoyumuza "borcunu ödeyemeyen vatandaş hastanede rehin kaldı" haberleri yansımamaktadır. Buna tevessül edilirse eğer, bunun istisnaları olursa, çok ciddî bir biçimde meseleleri soruşturarak üzerine gidiyoruz. Bu suretle, vatandaşlarımızın devletine güveninin yeniden tesis edilmesinde, ülkemizin onurlu insanları olma duygusunu yaşamalarında çok önemli bir adım atmış olduk.

Değerli arkadaşlarım, artık bu ülkede acil servislere giden vatandaşlar geri çevrilmiyor, artık bu güzel ülkemizde "seni ambulansla taşıyacağım; ama, önce parasını ver" diye hiçbir vatandaşımıza bir talepte bulunulmuyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Sağlıkta Dönüşüm Programımız çerçevesinde attığımız önemli adımlardan biri, Türkiye sağlık envanteri çalışmasıdır. Böylece, ülkemizdeki mevcut sağlık potansiyelini önce bir tespit ettik ve kabul edelim ki, elimizdeki biraz da kısıtlı olan kaynakların nasıl kullanılacağını planlamaya başladık ve bu suretle, oluşturduğumuz ilk envanteri değerlendirmek üzere, bütün il ve ilçelerimizi köyleriyle birlikte ziyaret ederek, yerel yöneticilerimizin görüşlerini de alarak daha sağlıklı bir Türkiye hedefimize adım adım ilerliyoruz. 2004 yılı içerisinde bu şekilde 20 ilimizi ziyaret ettik, sağlık şartlarını gördük ve inceledik.

Burada, özellikle şunu ifade etmek istiyorum ki, Hükümet olarak politikalarımız; kamunun sağlık hizmetindeki etkinliğini azaltmak değil, bilakis, artırmaktır ve bunu yaparken, elbette ki, özel sektörün finans kaynaklarının sağlığa daha çok yönelmesini de arzu ediyoruz. Böylece, halkımız, daha geniş bir yelpaze içerisinde sağlık hizmeti almış olacak. Yoksa, bazı arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, sağlık kuruluşlarını tek elden pazarlamayı falan, asla düşünmüyoruz ve bu ifadeleri kesin bir dille reddediyoruz.

Vatandaşımız, hizmet alabileceği alanın genişlemesinden son derecede memnundur. Nasıl ki, sosyal sigortalı vatandaşlarımız Sağlık Bakanlığının kuruluşlarından bugün yararlanabiliyorlarsa, nasıl ki, emeklilerimiz ve devlet memurlarımız özel sağlık kuruluşlarından yararlanabiliyorlarsa, diğer vatandaşlarımız da bu uygulamaların bugün genişlemesini, genişletilmesini beklemektedirler.

Kamu sağlık hizmetleri konusundaki kararlılığımızın ve bu hususa önem verdiğimizin bir işareti olarak bazı rakamları ifade etmek isterim. 2003'te, 44'ü hastane olmak üzere 156 yeni sağlık tesisini hizmet sokmuş durumdaydık. 2004'te de, 46 hastaneyi hizmete sokmuş olduk.

Değerli milletvekilleri, hepinizin ve hepimizin çok iyi bildiği gibi, sağlık sistemimizin en önemli problemlerinden biri, ülkemizde, başta uzman hekim ve hekimlerimiz olmak üzere, mutlak anlamdaki sayısal yetersizliktir. Burada, bir rakama özellikle dikkatlerinizi çekmek isterim. Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölgesinde yer alan 52 ülkesi içerisinde -üzülerek ifade etmeliyim ki- hekim sayısı en son sırada olan ülke bizim ülkemizdir. Bakınız, mutlak anlamdaki hekim sayısından bahsediyorum; 52 ülke arasında, biz, hekim sayısında, maalesef, 52 nci sıradayız.

Tabiîdir ki, hekim sayısını bir yılda, iki yılda artırmak gibi bir imkâna sahip değiliz; ancak, yapabildiğimiz, az olan bu hekim sayısının, aynı zamanda aşırı dengesiz biçimde yerleşmiş olması sebebiyle, bu dengesizliği gidermeye yönelik çalışmalardır. Nitekim, sizlerin değerli katkılarınızla yaptığımız özel bir kanunla, eleman temininde güçlük çektiğimiz bölgelere çok sayıda sağlık personeli göndermiş durumdayız. Ben, bu hususta da çok önem verdiğim bazı rakamları, Yüce Meclisimizin huzurunda aziz milletimize arz etmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, hükümet etmeye başladığımız 2002 yılının kasımında Ağrı'da uzman hekim sayısı 26 idi, şu anda bu sayı 40'tır. Bingöl'de 28 olan sayı, 36 olmuştur. Bitlis'te 30 olan sayı, 44 olmuştur. Hakkâri'de 16 olan sayı, 21'dir. Muş'ta 33 olan sayı, 41'dir. Şırnak'ta 16 olan sayı, 23'tür. Van'da 78 olan sayı, 117'dir. Artış oranlarına baktığımızda, bu illerimizdeki artış oranının yüzde 40'ları aştığını görüyoruz. Aynı şeyi, diğer sağlık çalışanları için de söylemek mümkündür. Yine, Ağrı'da 525 olan toplam sağlık personeli sayısı, bugün 747'ye ulaşmıştır. Hakkâri'de bu sayı, 337'den 534'e ulaşmıştır ve artış, yine, yüzde 40'lar seviyesindedir. 5 ve 6 ncı hizmet bölgelerinde uzman doktor sayılarımızdaki artış, söylediğim gibi, toplamda da yüzde 40'lara yakındır. Bu arada, bu bahsettiğim 4924 sayılı özel kanunla bu bölgelere atadığımız pratisyen hekim sayısı da 1 278'i bulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlara rağmen, ülkemizin bazı bölgelerinde, özellikle 5 ve 6 ncı bölge illerimizde, biraz önce zikrettiğimiz iller de dahil olmak üzere, hekim sayılarımızdaki eksikliği biliyoruz. Bunların tamamlanması hususunda atama ve nakil yönetmeliklerimizde gerekli değişiklikleri yaptık; şimdi, yeni personel dağılım cetvellerini oluşturuyoruz. İki ay içerisinde dağılımı biraz daha mükemmel hale getireceğiz. Bütün işlemleri şeffaf, adil ve herkese açık kuralarla gerçekleştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hakikaten, Türkiye'de sağlık hizmetlerinin sunumunda, sağlık personelinin motivasyonunu sağlama hususunda devrim niteliğinde bir değişikliği gerçekleştirmiş durumdayız. "Performansa dayalı katkı payı ödemesi" dediğimiz bu metodu, Avrupalı birçok gelişmiş ülkenin sağlık bakanlarıyla, bürokratlarıyla, sağlık yöneticileriyle tartıştığımızda, onların da, hakikaten, gelinmiş olunan noktayı takdirle ifade ettiklerine ben birçok defa şahit oldum. Çünkü, bugün, özellikle hastanecilik anlamında Batılı ülkelerde de bir tıkanma var, çok büyük bekleme listeleri var. Biz, bu şekilde bir katkı payı ödeme yöntemiyle, Türkiye genelinde, artık, vatandaşımızın hizmeti doğrudan kamudan alabilmesinin büyük ölçüde önünü açıyoruz. Bu da, aslında, bazılarının zaman  zaman  "AK  Parti  Hükümetleri  sağlıkta  piyasalaşmaya  yol açıyor"  şeklindeki  ifadelerinin tamamen gerçekdışı olduğunu göstermektedir. Bunun aksi yaşanıyor, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de.

Yine bazı rakamlar vermek isterim size: Bu uygulamalarımızla, bugün, Gümüşhane'de 25 muayenehanenin 24'ü kapanmıştır, Konya'da 206 muayenehanenin 82'si kapanmıştır, Trabzon'da 249 muayenehanenin 59'u kapanmıştır, Erzurum'da 64 muayenehanenin 12'si kapanmıştır ve önümüzdeki süreç, artık, kamuda çalışan hekimlerimizin, kamuda kazanabileceklerini çok iyi anladıkları ve bu hususta hizmetin bu tarafa yöneleceği bir süreç olarak hızla gelişmektedir.

Türkiye'de, artık, kamu imkânları kullanılarak yapılan sağlık hizmeti için vatandaşımızdan uygunsuz taleplerde bulunma devri sona ermektedir değerli arkadaşlarım; ancak, bunun için toplumsal destek şarttır. Bu husustaki köhnemiş zihniyeti hep birlikte yok etmeye kararlı olmalı ve değişiklikler tamamlanıncaya kadar yolumuza da sabırla devam etmeliyiz.

Performans konusunda, özellikle sağlıkocaklarında çalışan hekimlerimiz ve diğer sağlık çalışanları açısından, bu sene bütçe kanununa koyduğumuz yeni hükümlerle, yüzde 65'e kadar dönersermaye katkı payı ödenmesini sağlayarak, bu husustaki, aslında, bugüne kadar gelişmiş olan eksikliği de ortadan kaldırmış oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, özel sektörden hizmet satın alınması yoluyla -ki, bunların içerisinde bina, cihaz kiralanması gibi uygulamalar var- vatandaşlarımızın özel sektöre de bizzat sigortalarıyla başvurarak hizmet almalarının önünü açarak, hakikaten, sağlık hizmeti açısından kapasitemizi oldukça genişlettik. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz yıl bu zamanlarda tartışırken, Sağlık Bakanlığı hastanelerine SSK'lı vatandaşlarımızın büyük bir akınla geleceği ve bu hastanelerin tıkanacağından bahsediliyordu; bunun tamamen aksi gelişmiştir. 33 000 000 civarında SSK'lı hastamıza Sağlık Bakanlığının kuruluşlarında hizmet vermiş olmamıza rağmen, bu hastanelerde ve sağlık kuruluşlarında kalabalıklar ve kuyruklar artmamış, hizmet tıkanmamış, aksine, bekleme süreleri azalmıştır. Hâlâ bazı bekleme sürelerinin olduğunu biliyoruz; ama, bunlar gün geçtikçe azalarak halkımıza çok daha mükemmel bir hizmeti sunma imkânımız da olacaktır. Peki, bunu nasıl gerçekleştirebildik bu süre içerisinde; değerli arkadaşlarım, bir prensip ortaya koyduk ve bütün sağlık kuruluşlarımıza, her hekime bir çalışma ve muayene odası açmaları şeklinde bir talimat verdik. Bu talimat sonrasında sağlıkocaklarımızdaki hekimlerimizin çalışma ve muayene odası sayısı iki katına, yani 6 000'den  12 000'e çıkmıştır. Aynı şekilde hastanelerimizde de bu sayı 5 000'den 10 000'e çıkmış durumdadır. Bunun net anlamı şudur değerli arkadaşlarım: Hastane kapısına veya sağlıkocağının kapısına, hekimin kapısına giden vatandaşlarımız, şimdi, muayene edilebilecekleri süreyi iki misli fazla bulmaktadırlar. Dolayısıyla, vatandaşımızın yüzüne bakarak reçete yazma dönemi de yavaş yavaş sona ermektedir. Tabiî, burada bunu ifade ederken, değerli sağlık çalışanlarımızı asla bundan sorumlu tutmadığımızı ve tutamayacağımızı ifade etmek isterim. Siz, bir sağlık çalışanının, bir hekimin önüne, bir günde 100-120 insanı muayene etmesi için çıkarırsanız, kuşkusuz ki, ne kadar fedakârca çalışılırsa çalışılsın, arzulanan hizmet verilemeyecektir. Dolayısıyla, biz, elimizdeki malzemeyi en güzel şekilde kullanmak, en verimli bir şekilde kullanmak için, sistematik bir gelişme sağlıyoruz.

Bu arada, çok önem verdiğimiz bir uygulamamızdan bahsetmek istiyorum. Altyapısını hazır hale getirdiğimiz 11 hastanemizde hekim seçme hakkı uygulamasını başlatmış durumdayız; yani, vatandaşımız bu hastanelere gittiğinde, kendisini bir sekreterya karşılayacak ve varsayalım ki, çocuğunu muayene ettirmek istiyorsa ve orada 10 veya 5 çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı varsa, o hekimlerden dilediğini seçebilecektir. Böylece, hekimlerimiz de, bu performansa dayalı katkı payı ödemeleriyle birlikte, vatandaşımıza, tatlı, olumlu bir rekabet içerisinde, çok daha iyi bir hizmet verme imkânı bulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, daha önce, ülkemizde hasta hakları, sadece bir yönetmeliğin sayfaları arasındaydı veya hastane duvarlarına astığımız tablolardaydı. Bu iki yıllık dönemde, hastanelerimizde, faal hasta hakları birimlerini kurduk. Bugün, 81 ilde, 131 bakanlık hastanesinde, hasta hakları kurulları ve birimleri tamamlanmış durumdadır. Bu uygulamayı, 2005 yılında, ülke geneline yaygınlaştıracağız.

Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı iletişim hattı olarak belirlediğimiz 184 numaralı telefona, yaklaşık olarak bir yıl içerisinde 120 000 müracaat olmuştur; evet, rakamı yanlış duymadınız, vatandaşımız 120 000 kere Sağlık Bakanlığını aramış ve bir şekilde ya ihtiyacının nasıl karşılanabileceğini sormuş, bilgi almış ya  şikâyette bulunmuş veya teşekkürünü ifade etmiştir. Bu uygulamayla ilgili olarak, 120 000 müracaatın 112 000'i şu ana kadar cevaplandırılmış durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla birlikte gerçekleştirdiğimiz Ortak Kullanım Protokolü, bir Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, siyasî istikrar olduğunda, iki bakanlık mensupları, bürokrasisi uyum içinde çalıştığında ne büyük bir başarıya imza atılabileceğinin çok önemli bir kanıtı olmuştur. Hakikaten, bu ortak kullanım sonucunda, SSK'lı vatandaşımız çok ciddî bir rahatlamaya kavuşmuş durumdadır.

Değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Programımızın en önemli bileşenlerinden birisi, biliyorsunuz, aile hekimliği uygulamamızdır. Bu hususta, sizlerin çok değerli katkılarınızla yasamızı yaptık ve Düzce İlimizde pilot il çalışmalarımıza başlıyoruz. Hedefimiz, 2005 yılı içerisinde, pilot il sayımızı, yılın sonuna doğru 5 ilâ 10'a çıkarmak, 2006 yılı içerisinde de bütün ülkeye bu uygulamayı yaygınlaştırmaktır. Böylece, her vatandaşımızın özgürce seçebileceği bir hekimi olacak, aile hekimleri, fertlerin sağlık sorunlarında, ücret ödemeksizin başvuracakları ilk basamağı teşkil edeceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, bütün Avrupa'da uygulanan bu sistemde, elbette, bir taraftan altyapıyı oluşturuyoruz, bir taraftan da uygulamalarımıza geçiyoruz. Uygulamayı üç yıllık bir süre içerisinde gerçekleştireceğimize göre, bu hususta bir altyapı eksikliğinden de bugün için bahsetmek hakikaten hiç gerçekçi olmuyor.

Aslında, aile hekimliği uygulamaları, 1961'de yapılmış olan sosyalizasyonun, bir yasa olarak yapılmış olan; ama, maalesef, şu veya bu sebeple, bugüne kadar gereği yapılamamış olan sosyalizasyonun ruhunun 2004, 2005, 2007 yıllarında hayata geçirilmesi olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, gördüğünüz gibi, kararlı bir biçimde, planlı bir biçimde, sağlıkta dönüşümümüzün bütün bileşenlerini, belirli bir takvim içerisinde hayata geçirmekteyiz. Tabiî, hakikaten, yaptığımız birçok değerli sağlık hizmeti de var.

Bakınız, birkaç rakam ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Ben bir çocuk hekimiyim ve anne sütünün önemini çok iyi biliyorum elbette.

1998 yılında, ülkemizde, bir annenin bebeğini, altıncı ayına kadar yalnızca kendi sütüyle besleme oranı yüzde 1,3'tü ve bu, hiç kabul edilemez bir orandı; bugün için bu oran, yüzde 21'lere yükselmiştir. Elbette, bu, bu konuya verilen önemin bir sonucu olarak gelişmiştir.

Ülkemizde, her 2 yavrumuzdan 1'inde, büyük oranda demir eksikliğine bağlı kansızlık var. Bu, çocuklarımızın geleceğini, dolayısıyla ülkemizin geleceğini çok olumsuz etkileyen bir sağlık problemi halindeydi. Aldığımız bir kararla, bütün yavrularımıza, hiçbir ayırım gözetmeksizin, koruyucu olarak ücretsiz demir damlası dağıtmaya başladık. Bu yıl, Eylül 2004 itibariyle, 570 000 bebeğe ulaştık. Hedefimiz, 2005 yılı içerisinde, bütün yavrularımıza, hem demir eksikliğine bağlı kansızlığı önlemek için hem de kemik gelişimi yetersizliğini önlemek için ücretsiz demir ve D vitamini damlası dağıtmaktır.

Değerli arkadaşlarım, kızamık aşısı konusunda mükemmel bir hedefe ulaştık. Özellikle aşılamanın öteden beri çok geri olduğu illerimiz içerisinden 10 ili seçerek, bu yıl, bu 10 il üzerinde özel bir çalışma yaptık. Böylece, kızamık konusunda, bu illerimizde -Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Muş, Şırnak, Tunceli ve Van İllerimizde- yürüttüğümüz çalışmalarla, yüzde 54 olan kızamık aşılama oranını yüzde 80'lere yaklaştırdık. Aynı şekilde, yüzde 40'larda olan diğer aşılama oranlarımızı da yüzde 70'lere ulaştırmış durumdayız.

İlaç fiyatlarında uyguladığımız yeni politikalarla, 1 000'e yakın ilaçta ciddî indirimler sağlayabildik. Sağlıkta, önce ilaçta daha sonra bütün sağlık hizmetlerinde KDV oranı yüzde 8'e indirildi. KDV konusunda, özellikle Sayın Maliye Bakanımıza ve Hazineden sorumlu Devlet Bakanımıza, sizlerin, Yüce Meclisin ve aziz milletin huzurunda, teşekkürü bir borç biliyorum. İlaç politikalarımızla, bugün için, yıllık 900 trilyon Türk Lirası civarında bir tasarrufu sağlamış oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım, geldiğimizde 140 000 kişiye bir acil yardım istasyonu düşmekteyken, şu anda 77 000 kişiye bir acil yardım istasyonu düşmektedir. Yeşilkartlımıza sağladığımız kolaylıklar hakikaten son derece önemli bir noktaya ulaşmıştır. Artık, yeşilkartlı vatandaşlarımız hastane kapılarından çevrilmemektedir ve 2005 yılından itibaren ilaçlarını da eczanelerden rahatça alabileceklerdir, gözlüklerini alabileceklerdir, diş sağlığıyla ilgili hizmetlerini alabileceklerdir.

Değerli milletvekilleri, 2004 Mali Yılı Bütçe Kanununda Sağlık Bakanlığı bütçemiz 4 katrilyon 747 trilyon 451 milyar olarak belirlenmişti. 2005 yılında yüzde 15 civarında bir artışla bütçemiz 5 462 974 750 YTL olarak öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, böylece, biraz önce bazı rakamlar ifade edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tamamlıyorum.

Teşekkür ederim.

Sağlığa ayrılan pay, AK Parti Hükümeti zamanında bütçeden ayrılan pay azaltılmıştır şeklinde ifadeler oldu.

Değerli arkadaşlarım, bütçe konuşmalarında, aslında, rakamların konuşturulması gerekir. Böyle sübjektif olarak, azaldı, arttı yerine, ben size doğrudan rakamları ifade ediyorum. Bakanlığımın bütçesi, 2004 yılında, genel bütçeden yüzde 3,17 oranında pay alırken, bu oran 2005 yılında yüzde 3,55'e yükselmiştir; ama, bu yeterli midir derseniz, ben, Sağlık Bakanı olarak daha fazlasını istiyorum, bundan sonraki yıllarda da daha fazlasını isteyeceğim.

Yine, gayri safî millî hâsıla içindeki pay da, bazı değerli konuşmacıların söylediğinin aksine, 2002 yılında yüzde 0,86 iken, 2004'te yüzde 1,13'e çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ifade etmeye çalıştığım hususlardan anlaşılacağı gibi, sağlık alanında çok önemli bir zihniyet değişimini ortaya koymuş bulunmaktayız. Artık, sağlık alanında atılan her adımın merkezinde insanımız vardır. Hedefimiz, halkımıza hak ettiği çağdaş sağlık hizmetini sunmaktır. Bütçemize konulan ve halkımızın sağlığı için harcadığımız her kuruşu kutsal bir emanet olarak kabul ediyoruz; attığımız her adımı buna göre atıyor, yaptığımız her harcamayı buna göre yapıyoruz.

2005 yılında da, Sağlıkta Dönüşüm Programımızın uygulamaları geliştirilecek, olumlu etkileri daha çok hissedilecektir. Aile hekimliği uygulamamız yaygınlaşacak, genel sağlık sigortası uygulamalarıyla, bunun yansımalarıyla, sağlık hizmetleri daha adil ve etkili bir sunuma kavuşacaktır. Biz, milletimizin her ferdinin, sağlık konusunda daha mükemmel hizmetleri hak ettiğine inanarak çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu hususta şuna da işaret etmek isterim: Dünya Sağlık Örgütü, bir ülkenin sağlıkta dönüşüm anlamında yenilikler yapabilmesi için, o ülkenin başbakanının, hükümetinin, meclisinin desteğini çok önemsemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Ben, huzurunuzda, bu desteği bugüne kadar çok mükemmel bir biçimde aldığımı ifade etmek isterim; hem Sayın Başbakanımızdan, hem Kabine üyelerimizden -ki, bunlardan ikisini özellikle zikretmek durumundayım; Sayın Maliye Bakanımız ve Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızdan, bugüne kadar, politikalarımız hususunda- mükemmel bir destek aldık. Aynı desteği, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuz ile Plan ve Bütçe Komisyonumuzdan ve siz Yüce Meclisimizden de aldık. Bunun için şükranlarımı arz ediyorum.

Halkımızın hayır duaları, enerjimizi, gücümüzü ve şevkimizi artırmaya devam edecektir. Sizlerin de desteğinizle, vatandaşımıza, hak ettiği sağlık hizmetini sunma çabalarımız artarak devam edecektir.

Bütçemizin, bütün millete hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutacağım.

Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasasının 19 uncu maddesinin 5 (b) ve 6 (b) bentleri gereğince, hükümetlerin, Uluslararası Çalışma Konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.- 1-17 Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi: Eğitim ve Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Tavsiye 2004" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/725)          20.10.2004

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 7/10/2004 tarihli ve B.13.APK.0.12.00.00/ 4012-3152/044732 sayılı yazısı.

1-17 Haziran 2004 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi: Eğitim ve Yaşam Boyu Öğrenim"e ilişkin Tavsiye 2004 hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                    Recep Tayyip Erdoğan

                                     Başbakan

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Sağlık Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Sağlık Bakanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi dolayısıyla Bakanlığımın çalışmaları ve ileriye yönelik projeleri kapsamında bilgiler sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; sözlerime başlarken, hem şahsım hem de Bakanlığımız çalışanları adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bakanlık görevini devraldığım 19 Kasım 2002 tarihinde Bakanlığımız ve bağlı ilgili kuruluşlarının teşkilat yasalarının dahi olmadığı malumlarınızdır. Bu ortamda çok kısa bir süre içinde, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamı açısından, hepsi birbirinden önemli İş Kanunu, Türkiye İş Kurumu Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu, Bağ-Kur Kanunu, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunu, sizlerin de desteğiyle çıkardık.

Bakanlığımda yapmış olduğumuz mevzuat çalışmaları yalnız yasalarla sınırlı kalmamış, bugüne kadar toplam 129 adet yönetmelik çıkarılmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal diyaloğa ve katılımcılığa verdiğimiz önem doğrultusunda, Bakanlık Teşkilat Kanununda yer almasına rağmen oniki yıldır toplanamayan Çalışma Meclisini, bu yıl, 15 - 16 Eylül günlerinde topladık.

Diğer taraftan, 2004 yılının, Hükümetimiz tarafından işsizlikle ve kayıtdışılıkla mücadele yılı olarak ilan edilmesine paralel olarak, Bakanlığımda iki komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyonlar, Türkiye'de işsizliğin önlenmesi ve istihdamın artırılması ile kayıtdışı istihdam ve yabancı kaçak işçi istihdamı konularında iki rapor hazırlamışlardır. Bu raporlar, Çalışma Meclisinde, sosyal taraflar, üniversiteler ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görüşüne sunularak tartışılmıştır. Raporlarda yer alan öneriler hayata geçirilmeye başlanmıştır.

Yine, çalışma hayatı ve endüstri ilişkileriyle ilgili konularda, hükümet, işveren, kamu görevlileri ve işçi sendikaları konfederasyonları arasında istişare ve etkin çalışmayı sağlamak üzere, yeni İş Kanunumuzla çalışma hayatımıza kazandırılmış Üçlü Danışma Kurulu, bu yıl da iki kez toplanmıştır.

Hepinizin bildiği gibi, 4857 sayılı yeni İş Kanunu, 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe girerek, Türk çalışma ilişkilerinde yeni bir dönemi de başlatmış oldu.

Yeni İş Kanunumuz, teknolojik gelişmelere, çağdaş normlara ve Uluslararası Çalışma Örgütü ile Avrupa Birliği müktesebatına uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Bu kanunla, Türk çalışma hayatına yeni kavramlar ve yeni çalışma biçimleri getirilmiştir. Katı ve tam süreli çalışmaya ilişkin mevzuatın yerini, esnek ve yeni çalışma biçimleri almıştır.

4857 sayılı İş Kanunuyla, genel ekonomik kriz ve zorlayıcı sebeplerin meydana gelmesi, işyerinde geçici olarak en az dört hafta işin durması veya kısa çalışma hallerinde, en fazla üç aylık bir süreyle, işsizlik ödeneği miktarı kadar kısa çalışma ödeneği ödenmesi imkânı sağlanmıştır.

Konkordato ilanı, işveren için aciz vesikası alınması veya iflas nedenleriyle işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü hallerde ise, işçilerin iş ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret alacaklarını karşılamak amacıyla, İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında Ücret Garanti Fonu oluşturulmuştur. Bu fonun kaynağı, işsizlik sigortası prim ödemelerinin işveren hissesinin yıllık toplamının yüzde 1'i olarak belirlenmiştir.

Kısa çalışma ödeneği ve Ücret Garanti Fonuyla ilgili yönetmelikler bu yıl çıkarılarak, daha önce çalışma hayatımızda olmayan bu uygulamalar hayata geçirilmiştir.

Malumlarınız olduğu üzere, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, 6 Eylül 2003 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu sayede, daha önce, diğer kurum ve kuruluşlar ile ilgili merciler tarafından çalışma izni verilen ancak kayıt altına alınamayan yabancılar, kayıt altına alınmaya başlanmıştır. Bu kapsamda çalışma izni verilen yabancıların, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurla bağlantısı kurularak, takip ve denetimi ile prim borçlarının tahsil edilmesi sağlanmıştır.

4817 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, 18 Kasım 2004 tarihi itibariyle, toplam 7 984 yabancıya çalışma izni verilmiş olunmakla birlikte, izin verilen yabancıları istihdam eden işverenlerin 5 000'i aşan yerli işgücünü istihdam etmeleri de sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu 13 Ağustos 2001 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, uygulamadan kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi bakımından, kamu sendikalarının da mutabakatıyla, bu kanunda bazı değişiklikler bu yıl yapılmıştır.

2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun, Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarıyla uyumlaştırılması ve ülkemizin gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilmesinin önemi hepimizin malumlarıdır. Bu amaçla, işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla Bilim Komisyonu oluşturulmuştur. Söz konusu Komisyon tarafından son şekli verilen kanun tasarısı ve gerekçesi, görüşleri alınmak üzere sosyal taraflara gönderilmiştir. Bu görüşler çerçevesinde tasarıya son hali verilerek Yüce Meclisimizin takdirlerine sunulacaktır.

Yine, aynı şekilde oluşturulan diğer bir komisyon tarafından hazırlanan Kıdem Tazminatı Fon Kanun Tasarısıyla ilgili olarak da, işçilerimizin müktesep haklarını ve işletmelerimizin rekabet gücünü koruyacak şekilde, sürdürülebilir bir aktuaryel denge içerisinde fonun oluşturulması için sosyal taraflarla çalışmalarımız devam etmektedir.

Ayrıca, Hava İş Kanunu Tasarısı Bakanlığımızca hazırlanarak, Başbakanlığa sunulmuştur. Böylece, bu sektörde çalışanların da kanun kapsamına alınmaları gerçekleşmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı içerisinde, asgarî ücret konusunda da önemli çalışmalar yaparak, asgarî ücretlimizin önceki dönemler içerisinde bu alanda uğradığı kayıpları telafi eden düzenlemeler yaptık. Burada, özellikle asgarî ücret konusu üzerinde, değerli muhalefet sözcüleri konuştuğu için, bu konuda biraz daha ayrıntıya girmek istiyorum izninizle.

Değerli arkadaşlar, 2004 yılında, brüt asgarî ücrette yüzde 45,1 oranında bir artış gerçekleştirdik. Bu artış, belki de son on yılın en yüksek miktardaki artışını göstermektedir. Asgarî ücretin bizden önceki dönemlerde uğradığı yüzde 30 oranındaki kayıp da, bu yapmış olduğumuz artırımla birlikte tamamen telafi edilmiş bulunmaktadır. Söz konusu artış, 2004 yılında hedeflenen enflasyon rakamının 3,4 katıdır. Burada, geçmiş yıldaki uygulamalar da dikkate alındığında, 2004 yılında asgarî ücretin bu seviyelere çıkmış olmasını takdirle karşılamak gerekir. Şu gerçeği hepimiz biliyoruz: İlan edilen asgarî ücretin, satın alma gücü itibariyle, bir çalışanımızın -özellikle de ailesi de dikkate alındığında- bütün ihtiyaçlarını karşılamadığı malumdur; ama, bu konuyu tenkit ederken, geçmiş yıllarda yapılmış olan artışları da dikkate almamız ve değerlendirmemizi buna göre yapmamızın hakkaniyete daha uygun olacağı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlarım, yine, 2005 yılında uygulanacak olan asgarî ücreti tespit etmek üzere kurulan Asgarî Ücret Tespit Komisyonumuz çalışmalarına devam etmektedir. Umuyorum, Komisyonumuz da, çalışanımıza, özellikle enflasyonun üzerinde, onun hak kayıplarına engel olacak bir ücreti tespit edecek diye temenni ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak büyük bir önem veriyoruz. 4857 sayılı İş Kanununda, çocukların asgarî çalışma yaşı, çalıştırma yasağı ve çalışma yaşamında korunmasına ilişkin düzenleyici hükümler ile bu hükümlerin etkili bir şekilde uygulanması için cezaî yaptırımlar getirilmiştir. Buna ilave olarak, Bakanlığım tarafından, çocuk işçiliğinin önlenmesi için zamana bağlı politika ve program çerçevesi hazırlanmıştır. Hazırlanan bu programla, Türkiye'deki çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin önlenmesi amaçlanmış ve yürütülecek faaliyetler ile bu faaliyetleri yürütecek kurumlar ve sorumlulukları belirlenmiştir.

Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Temsilciliğiyle ortaklaşa yürütülmesine karar verilen çocuk işçiliğini önlemeye yönelik proje, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile Avrupa Birliği Komisyonu Türkiye Temsilciliğine sunulmuş ve önkabulü yapılmıştır. Projenin ilk aşamasının Ocak 2005'te 7 ilde iki yıl süreyle uygulanması planlanmaktadır.

Belirlenen çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin önlenmesine yönelik olarak yürütülecek olan faaliyetlere katkı vermek üzere İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Kocaeli, Çorum ve Antalya'dan oluşan 11 ilde program kapsamında çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından proje hazırlıklarına başlanılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, 4947 sayılı Kanunla hukukî bir zemine oturtulmuş ve yeniden yapılandırılarak güçlendirilmiştir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğümüze bağlı olarak faaliyetini sürdüren İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezinin "Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi ve Araştırma Merkezi" haline dönüştürülmesini planlamaktayız. Bu amaçla, Avrupa Birliği Komisyonundan 7 000 000 euroluk hibe sağlanmış bulunmaktadır. 2004 Ocağında başlattığımız projeyi 2005 yılı sonunda tamamlamayı amaçlıyoruz.

Proje kapsamında, özellikle KOBİ'lere yönelik işyeri incelemesi ve sağlık taramaları hizmetlerinin yurt çapında yürütülmesi için mobil hizmet sağlayacak teknik donanımlı gezici laboratuvar ve gezici araştırma ve kontrol ekiplerinin oluşturulması, Kocaeli İlimizde yerleşik ve gezici birer laboratuvar kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Bu çalışmaların 2005 yılı eylül ayında tamamlanması hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma hayatının denetimiyle görevli olan İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, 2004 yılının ilk sekiz ayında 29 921 işyerinde işin yürütümü ile iş sağlığı ve güvenliği denetimini gerçekleştirmiş, bu denetimler sonucunda, 1 587 işyerine 11 trilyon 807 milyar Türk Lirası idarî para cezası uygulanmış, 841 işyeri hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Ayrıca, 286 işyerinde toplam 1 411 sigortasız işçi belirlenerek, ilgili sosyal sigorta müdürlüklerinde kayıt altına alınmaları sağlanmıştır.

İş Teftiş Kurulu Başkanlığında başlattığımız yeni denetim şekliyle, ferdî alacaklara ilişkin şikâyetlerdeki yığılmalar eritilerek, 12 613 işyerinden yapılan toplam 19 128 şikâyet başvurusu sonuçlandırılmıştır.

İş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan denetimlerde ise, 1 578 işyerine işletme belgesi, 93 işyerine kurma izni verilmiş olup, 18 işyeri için kapatma, durdurma talep edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 000 000'u Avrupa Birliği üyesi ülkelerde olmak üzere, halen yurtdışında 3 550 000 vatandaşımız yaşamaktadır. Buna ilaveten, 1 100 000'in üzerindeki vatandaşımız yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına geçmiş bulunmaktadır.

Türkiye'nin imzaladığı ve bugün itibariyle yürürlükte olan ikili sosyal güvenlik sözleşmelerinin sayısı 16'dır. Ülkemiz, ayrıca, Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesine de taraftır.

2004 yılı içerisinde, Çek Cumhuriyeti, Bosna-Hersek, Kanada, Kebek ve Lüksemburg'la imzaladığımız sosyal güvenlik sözleşmelerinin onay süreçleri tamamlanmıştır.

Yine, bu yıl, Çek Cumhuriyeti ile Azerbaycan'la idarî anlaşmalar imzalanmış, ayrıca, Lüksemburg ve İsveç'le yürürlükte olan sosyal güvenlik sözleşmesinde sigortalılar lehine iyileştirme yapılmasına imkân sağlayan ek sözleşme yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere, Uluslararası Çalışma Örgütü, dünyada ve öncelikle üye ülkelerde yaşama ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi, sosyal adaletin yaygınlaştırılması ve bu suretle evrensel barışın sağlanması amacıyla kurulmuştur.

Uluslararası Çalışma Örgütü, bugüne kadar 185 sözleşme ve 196 tavsiye kararı kabul etmiştir. Örgüte 1932 yılında üye olan ülkemiz, göreve başladığım güne kadar bu sözleşmelerden 40'ını onaylamıştı. Bakanlığım dönemine rast gelen son iki yılda onaylanan 16 sözleşmeyle bu rakamın 56'ya çıktığını bilgilerinize sunmak isterim.

Uluslararası Çalışma Örgütünün 1-19 Haziran 2004 tarihleri arasında Cenevre'de düzenlenen 92 nci Genel Konferansına, hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan başkanlığımdaki bir heyetle katılım sağlanmıştır. Bu konferansta, sözleşme ve tavsiye kararlarına uymayan 24 ülke, Sözleşme ve Tavsiye Kararlarının Uygulanması Komitesinin kamuoyunda "kara liste" olarak adlandırılan gündemine alınmıştır.

Türkiye'nin son otuz yıl içinde ilk defa, geçen yıl ve bu yıl olmak üzere aralıksız iki kez şikâyetlerin görüşüldüğü bu komitenin gündemine alınmamış olmasının da ülkemiz açısından gurur verici bir tablo olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ülkemiz tarafından onaylanan Avrupa Sosyal Şartının uygulanmasına ilişkin 11 inci Ulusal Rapor, ilgili tarafların görüş ve değerlendirmesi esas alınarak, Bakanlığım tarafından hazırlanmış ve Avrupa Konseyine iletilmiştir.

Yine bilindiği üzere, Avrupa Konseyinin sosyal alandaki temel belgesi niteliği taşıyan ve 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartının yerine geçen 1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, ülkemiz tarafından 6 Ekim 2004 tarihinde imzalanmıştır. Yüce Meclisimizin onayının ardından, üye ülkelerde bulunan vatandaşlarımıza yeni haklar kazandırılmış ve durumları güçlendirilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi doğrultusunda çalışma hayatı ve sosyal politikalar alanında Birlik mevzuatına uyum çalışmaları, Bakanlığımızca en üst seviyede gerçekleştirilmektedir.

6 Temmuz 2004 tarihinde, Ankara'da, Bakanlığımız ile Avrupa Birliği Komisyonu arasında yapılan 4 üncü alt komite toplantısında, Bakanlığımızın görev alanını ilgilendiren uyum durumunu gösteren 25 adet ayrıntılı mevzuat tablosu tartışılmış ve sonuçlandırılmıştır.

Bakanlığımız, Avrupa Birliğinin istihdam ve sosyal işler alanında yürütmekte olduğu 4 Topluluk programına, 2003 yılında dahil olmuştur. 2004 yılından itibaren fiilen katılım sağlamaya başladığımız bu programlardan Ayırımcılıkla Mücadele, Sosyal Dışlanmayla Mücadele ve Kadın-Erkek Eşitliği Programları, Bakanlığımız eşgüdümünde yürütülmektedir.

2004 yılı malî işbirliği çerçevesinde, Bakanlığımızca sunulan ve Avrupa Birliği Komisyonunca önkabulü yapılan Sosyal Diyalog Projesi de komisyona gönderilmiştir.

İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olarak 2004 yılında 30 adet yönetmelik hazırlanarak yürürlüğü konulmuş; ayrıca, bu yönetmeliklerle bağlantılı olarak 4 adet tebliğ yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu çalışmalar sonunda, Avrupa Birliğinin Bakanlığımız ilgi alanına giren iş sağlığı ve güvenliğine yönelik müktesebatı büyük oranda uyumlaştırılmıştır.

Avrupa birliği iş sağlığı ve güvenliği müktesebatının uyumlaştırılmasında alınan mesafe, Avrupa Birliğinin 2004 yılı Düzenli İlerleme Raporuna da yansımış ve raporda bu alandaki gelişmelerden son derece olumlu ifadelerle bahsedilerek, yapılan çalışmalardan takdirle söz edilmiştir.

Bakanlığımız, Yeni Ulusal Programda ele alınan 29 müktesebat başlığından 8'ine katkı sağlayacaktır. Bunlardan bazılarında sınırlı sayıda taahhüdümüz yer alırken, sosyal politika alanında uyum çalışmalarının büyük çoğunluğu Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlikle mücadele, hükümetimizin öncelik verdiği konuların başında gelmektedir. İşsizliği azaltmada en etkin çözüm, şüphesiz, ekonominin büyümesi, yeni yatırımlarla iş alanlarının yaratılmasıdır. Ancak, tek başına ekonomik büyüme, mevcut işsizlere ve iş piyasasına giren gençlere iş temini için yeterli değildir.

Bu itibarla, ekonomik büyümeye paralel olarak, başta insan kaynaklarına yatırım olmak üzere, aktif istihdam politikalarının etkin olarak uygulanması gerekmektedir. Temel felsefesi istihdam edilebilirliği artırmak olan aktif işgücü programları, işgücü piyasasına müdahale etmenin en etkin yollarından biridir.

Aktif istihdam politikalarının başarıyla uygulanmasında en önemli görev, istihdam kurumlarına düşmektedir. Türkiye İş Kurumu, bu amaçla, dünyadaki gelişmeler doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştır.

Böylece, İŞKUR, klasik iş ve işçi bulma hizmetlerinin yanı sıra, işgücü ve istihdam piyasasının izlenmesi ve işgücü piyasası bilgi sisteminin oluşturulması, işgücüne vasıf kazandırma ve işbaşında eğitim, meslek ve kariyer danışmanlığı, iş yaratma tedbirleri gibi aktif işgücü programları yanında, işsizlik sigortası ve iş kaybı tazminatı gibi pasif işgücü programlarını da etkin bir şekilde uygulamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2004 yılı ocak-eylül döneminde İŞKUR'a 495 576 kişi iş isteğiyle başvurmuş, özel ve kamu işyerlerinden 86 054 açık iş intikal etmiş ve 180 449 kişi işverene yönlendirilmiş, bunlardan 58 941 kişi işe yerleştirilmiştir.

Daimî işçi sınavı 10-11 Temmuz 2004 tarihlerinde kamu personeli seçme sınavıyla birlikte yeniden yapılmış olup, sınav sonuçlarına göre 6 083 işçi, 418 özürlü, 199 eski hükümlü olmak üzere toplam 6 700 kişilik işgücü talebi alınmış olup, bunların işe yerleştirilme çalışmaları devam etmektedir.

Ülkemizde uygulanmakta olan ekonomik istikrar programını desteklemek, özelleştirme programındaki hedeflerin başarıyla tamamlanmasına katkıda bulunmak amacıyla, Dünya Bankasından sağlanan krediyle, Özelleştirme Sosyal Destek Projesi uygulanmaktadır. Projeyle danışmanlık, eğitim ve toplum yararına çalışma programı hizmetleri verilerek, işsizlerin, tekrar, istihdama kazandırılmasına çalışılmaktadır. Bugüne kadar 20 838 kişinin yararlandığı 590 proje uygulamaya konulmuştur. 2005 yılında da bu çalışmalar devam edecektir.

İŞKUR'un kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla, Avrupa Birliği Aktif İşgücü Programları Projesi hazırlanmıştır. Projenin bütçesi, 40 000 000 eurosu Avrupa Birliği hibesi, 10 000 000 eurosu da Hükümetimizin katkısı olmak üzere, toplam 50 000 000 eurodur. 2003-2005 yılları arasında uygulanacak olan proje kapsamında, 20 model istihdam ofisinin oluşturulması ve en az 25 000 işsizin yararlanacağı 250-300 aktif işgücü programının uygulanması hedeflenmektedir. Yapılan birinci hibe çağrısı sonucu teklif edilen 675 projeden uygun görülen 194 proje Avrupa Komisyonunca onaylanmış bulunmaktadır. İkinci hibe çağrısı sonucu teklif edilen 707 projenin ise değerlendirme çalışmaları devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa İstihdam Stratejisine uyum çalışmalarımız İŞKUR koordinatörlüğünde devam etmektedir. Bu sürecin ilk adımı olan İstihdam Durum Raporu hazırlanmış, ikinci aşama olan Ortak Değerlendirme Belgesi hazırlama çalışmaları ise bu yıl başlatılmış olup, 2005 yılı başlarında tamamlanacaktır. Belgenin imzalanmasıyla ülkemiz, Avrupa İstihdam Stratejine ilk adımı atmış olacaktır. Bunu takip edecek olan Ulusal Eylem Planının hazırlık çalışmalarına ise şimdiden başlanılmıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada, yeri gelmişken, işsizlik sigortasıyla da ilgili birkaç konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum. Arkadaşlarımız, burada, işsizlik sigortasının fon varlığından bahsettiler; doğrudur, şu anda, İşsizlik Sigortası Fonunda, işsizlik ödemeleri düşüldükten sonra yaklaşık 12,5 katrilyonluk bir fon varlığı söz konusudur. Biz de Bakanlık olarak, şu anda İşsizlik Sigortası Fonundan yararlanma şartlarının ağır olduğuna, buradan daha çok kaynak ayrılması ve bu ayrılan kaynağın da daha çok meslekî eğitim alanlarında kullanılması gerektiğine inanıyoruz; bu görüşleri paylaşıyoruz. Umuyorum, 2005 yılı içerisinde İşsizlik Sigortası Fonuyla ilgili bir değişikliği Yüce Meclisin gündemine getireceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere bir ülkede sosyal refah ve sosyal adaletin sağlanmasının en önemli araçlarından biri de sosyal güvenliktir. Sosyal güvenlik sistemimizin yapısı ve sorunları, uzun zamandır kamuoyunda tartışılmakta ve çözüme yönelik adımlar atılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yine hepimizin paylaştığı bir gerçek de, bugünkü sosyal güvenlik sistemimizin bu parametreleriyle sürdürülemez olduğudur. Toplumuzda genel kabul, bugünkü sosyal güvenlik sistemimizde bir reform yapılması gerçeğidir; bunu, siyasî partilerimiz ve toplumun bütün sosyal kesimleri de paylaşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz  tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Gayret edeyim Sayın Başkan.

Önümüzdeki dönem, 2005 yılında, Yüce Meclisimizin huzuruna, uzun süredir çalışmaları devam eden sosyal güvenlik reformunu sunma gayreti içerisinde olacağız. Sosyal güvenlik sistemimizin üç temel ayağı olduğunu daha önceki konuşmalarımda ifade etmiştim; birincisi, bütün nüfusu kapsayacak bir genel sağlık sigortası; bir diğeri, çok dağınık ve farklı standartlarda hizmet veren emeklilik sistemimizi tek çatı altında toplamak; bir diğeri de, sosyal yardım ve hizmetleri sosyal devlet anlayışı içerisinde, çağdaş bir anlayış içerisinde, topluma ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza sunmaktır. Diğer bir konu da, bütün bu fonksiyonları gerçekleştirecek, çağdaş, bilgi teknolojileriyle donatılmış bir kurumsal yapının hayata geçirilmesidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başkanın da ikazıyla konuşmamın bazı bölümlerini atlayarak, bütçemizle ilgili bölüme gelmek istiyorum. Tabiî, burada Sosyal Sigortalar Kurumunun sunmuş olduğu sigortacılık hizmetlerinden, Sosyal Sigortalar Kurumunun sunmuş olduğu sağlık hizmetlerinden, maalesef, bahsetme imkânını bulamadım. Bunlar da Yüce Meclisin bilgisi dahilinde olan hususlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe performansımızla ilgili olarak önemli birkaç hususa da izninizle değinmek istiyorum.

Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını karşılamak üzere 2004 yılında, bütçeye 5 katrilyon 842 trilyon lira ödenek konulmuştur. 2003 yılında nakit bazda ekbütçe ihtiyacı duymayan Sosyal Sigortalar Kurumunun, 2004 yılında da ekbütçeye ihtiyaç duymadığı gibi, bu ödeneğin sadece 5 katrilyon 594 trilyon Türk Lirasını kullanarak, yaklaşık 250 trilyon Türk Lirası tasarrufta bulunacağını tahmin ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Aynı şekilde, Bağ-Kur da, uzun yıllar sonra ilk kez bu yıl nakit bazda ekbütçe ihtiyacı duymamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son olarak, incelemelerinize sunulan Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan ödenekleri bilgilerinize sunmak istiyorum.

Bakanlığımın merkez teşkilatının bütçesi 63 674 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bağlı ve ilgili kuruluşlarımızdan; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına 1 203 000, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezine 1 493 000, Sosyal Sigortalar Kurumuna 6 600 000 000, Bağ-Kura 6 000 000 000 ve İŞKUR'a da 59 636 000 Yeni Türk Lirası ödenek teklifiyle, Bakanlığımız toplam bütçesi 12 726 006 000 Yeni Türk Lirası olarak belirlenmiştir.

Devlet bütçesi içerisinde önemli bir paya sahip olan bütçemizle, yukarıda açıklamaya çalıştığım kapsamlı çalışmaları ve Bakanlığıma yasalarla verilen yükümlülükleri etkin bir biçimde yerine getirmek, vatandaşlarımızın memnuniyet düzeyinden taviz vermeden kaynaklarımızın etkili ve verimli kullanılmasıyla tasarruf tedbirlerine azamî ölçüde riayet etmek konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceğini de ifade etmek istiyorum.

Bütçemizin hazırlanması sürecinde emeği geçen, başta Bakanlık çalışanlarım olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun değerli üyelerine ve siz saygıdeğer milletvekillerine çok teşekkür ediyor, Bakanlık bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Aleyhte söz isteyen, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir; buyurun. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2005 yılı bütçesi aleyhinde söz almış bulunmaktayım; şahsım adına, Yüce Meclisi ve Yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hayatımda aleyhte olmamaya çalıştım, hep müspet tarafından olaylara baktım; ama, demokrasinin gereği, bugün aleyhte olacağım kurumun başında olan kişi, benim mesai arkadaşım, SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünde bir başhekimlik dolayısıyla halef-selef olduğum bir arkadaşım. Dolayısıyla, aleyhte yapacağım konuşmanın Türk Milletine hayırlı olacağına inandığım için, olayları olumsuz yönden irdeleyeceğim.

İnsan sağlığını korumanın, hastalandığında onu tedavi etmenin, sakatlandığında onu rehabilite etmenin karmaşık sıkıntılarını, acılarını, çaresizliğini her gün yaşayarak hekimlik yaptım. Dolayısıyla, bu 10 dakikalık sürede çok şey söyleyemeyeceğim; ama, söyleyeceğim şeylerin önemli olduğunu sanıyorum.

Değerli AK Partili milletvekili arkadaşlarımız burada konuşurlarken, şimdiye kadar üzerinde imparatorluk kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti olarak bugünlere gelmiş bir ülkede Sağlık Bakanlarının çok şey yapmadığını söylediler; ama, ben, buradan Jet Bakan Vedat Ali Özkanları, Yusuf Azizoğullarını seslendirmek istiyorum. Türkiye'nin o zor şartlarında insan sağlığına ne kadar önem verdiklerini ve çocuklarımızı bugüne kadar sağlıkla taşıdıklarını hatırlatmak, onların ruhu için gerekiyor diye düşünüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 58 inci ve 59 uncu cumhuriyet hükümetlerinde, önemli olan konularla ilgili Acil Eylem Planını ortaya koydular ve Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ilgili olarak, iki yılı aşkın bir süre içerisinde Aile Hekimliği Yasasını çıkarabildiler. Bu yasa da, pilot uygulamayı tanımlayan bir yasadır sadece. Sağlığımızın bugüne hangi nedenlerle geldiğini, kısaca bir göz atarak hatırlatmak istiyorum.

Uzun vadeli, uyumlu ve istikrarlı sağlık politikamız bulunmadığı içindir ki, her hükümet, kendine göre doğrular yarattığını zannetmektedir. Sağlık politikası, halen çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından belirlenmeye çalışılmakta, dolayısıyla da kaos ortaya çıkmaktadır. Yani, çokmerkeziyetçilik ve çokbaşlılık vardır.

Birinci basamak hizmete önem verilmediği için, sağlık hizmetleri hastane ağırlıklı halde yürümektedir. Hasta sevk zinciri bulunmadığı için, bademcik ameliyatı yapılacak ile kemik kanseri hastası ya da kalın bağırsak kanseri hastası aynı hastanenin polikliniğinde beklemektedir; ama, hastanelerde hastaların birikmesine rağmen, ne hazindir ki, yatak kullanma kapasitesi yüzde 60'ı geçmiyor Sağlık Bakanlığı hastanelerinde. Bu hastanelerimiz, merkeziyetçi ve profesyonel olmayan idareciler tarafından yönetilmektedir. Sosyal adaletle hiçbir şekilde uyuşmayan bir sistemle, hizmetleri veren kurum ve kuruluşlara devlet tarafından kaynak aktarılmakta, hizmete asıl ihtiyacı olan vatandaşlara ise direkt olarak bir sosyal yardım yapılamamaktadır. Sağlık personeli hem coğrafî olarak dengesiz dağılmıştır hem de mezuniyet sonrası sürekli eğitim programlarından mahrum bırakılmıştır.

Bazı sağlık meslekleri, mevcut mevzuatta tarif bile edilmemiştir.

Ülkemiz insanlarının ortalama yaşam süresi, gelişmiş ülkelerin oranlarına göre 10 yaş daha azdır.

Ülkemizde 1 yaşını doldurmadan ölen bebek sayısı, gelişmiş ülkelerin 6 katıdır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programına göre, 174 ülke arasında 90 ıncı sıralardayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin sağlık göstergelerinin her yıl sürekli gerilediğine şahit olmaktayız. Dünya Sağlık Teşkilatı raporlarında, Angola, Arnavutluk, Bolivya, Benin ve Burnika gibi ülkelerden, sağlık göstergeleri açısından geride kaldığımız vurgulanmaktadır; bu, doğrudur değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunu, ülkemizden örnekler vererek gözlerinizin önüne sermek istiyorum.

Türkiye'nin en doğusunda, Şavşat'ta doğum yapamayan anne, yollar kapalı olduğu için, önce Gürcistan'a götürüldü, oradan Hopa'ya getirildi; buyurun; o zaman kapatın Köy Hizmetlerini. Değerli arkadaşlarım, doktor baba, eşinden, özürlü çocuğundan uzakta, başka illerde çalışmak zorunda kaldı; alın, size gönüllü çalışma doktoru!.. Tüberküloz, çocuk felci, difteri, kuduz gibi hastalıkların eredike edilmediğini resmî ağızlar beyan ediyor. Yirmibeş yıl önce tüberküloz aşısı üreten Türkiye'de, bugün, şu anda, piyasada tüberküloz aşısı bulunamamaktadır. Hasta, ambulansla taşınırken düşürülerek öldürüldü; gazetelerden haberler. Performans kazanma gayretinde olan sağlık personeli arasındaki yarış iş huzursuzluğu getirdi ve meslek etiğini yozlaştırdı. Demolarize sağlık personeli giderek artıyor; çünkü, bunu ücret dengesizliği kamçılıyor. Acil servisten acil servise dolaştırılan acil hastalar... Ambulanslar ve hizmet araçları yetersiz, olanlar da yeterli çalışmıyor. Sözleşmeli personel uygulamasından doğu ve güneydoğu yeterince nasibini alamadı, 81 ile dağıtıldığı için buraya yeterli sayıda sözleşmeli personel gönderilemedi. Sağlıkocakları kapalı. Ampul söndü arkadaşlarım. Sayın Sağlık Bakanımız, kapalı sağlıkocağında, sosyalizasyonun ruhunu diriltmek istediğini söylediler. Bu acı, hazin tabloyu, Doğu Anadolu Bölgesinin bir milletvekili olarak beyan etmek istiyorum.

Performans kazanma gayretinde olanların yanında, kendisini performansla göze sokabilmek için, hastanede doktorların, sağlık personelinin gösterdiği gayreti hepiniz yakından biliyorsunuz, bilmeyenler görecektir. İşte, bu nedenle "yapacağım" değil "yaptım" diyen bir hükümet görmek istiyoruz.

Sayın Sağlık Bakanıma buradan teşekkürlerimi sunarak, ayrıca bir eksikliğin takip edilip edilmediğini öğrenmek istiyorum. Iğdır Devlet Hastanesinin, seçim olduktan sonra, yani iki yıl önce, iki ay içerisinde açılacağı söylenmişti. Altı ay önce kendisiyle birlikte Iğdır Devlet Hastanesini ziyaret ettik ve -acaba, kendisinin şu anda bilgisi ne, bilmiyorum- hâlâ aynı vaziyette, gördüğümüz gibi durduğunu hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu sonuç, bize, güzel Türkiyemize hiç yakışmıyor; yakışmıyor arkadaşlarım. Halbuki potansiyelimiz itibariyle dünyanın ilk 20'leri arasındayız. Hani, nerede sağlık sıramız, nerede?!. Göstergemiz çok kötü, ilk 100'den geride, bu göstergeyle 99 uncu sıradayız. Ancak, burada bir hakkı iade etmek gerekiyor; çok beğenmediğiniz üniversiteler, yaptığı yayımlarla dünyada 20 nci sıradadır; yani, üniversiteler ekonomiyle yarışıyor, onu belirtmek isterim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ne hazindir ki, 2005 yılı bütçesinden  sağlığa sadece ve sadece yüzde 2,28 pay ayrılmış durumdadır.  Bu net geliri; eğer Sağlık Bakanlığına ayrılan bütçe Maliyenin geliriyle oranlanırsa, bu rakam çıkacaktır. Halbuki, AB treninin son vagonunu yakalamak için, bütçeden sağlığa en az yüzde 10 pay ayrılması gerekiyor. Sonuç olarak, ülkemizin sağlık alanında bugün geldiği nokta itibariyle, mevcut sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinden çok, bu hizmetlerin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Sağlık hizmetlerinde bu sorunların çözümünü şu temel esaslara dayandırmak mümkündür; ancak, birkaç örnek vererek geçeceğim.

Sağlık Bakanlığının sağlık sektöründeki rolü yeniden belirlenmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bunu ısrarla vurgulamak istiyorum; Sağlık Bakanlığının uğraştığı alan belli değildir. Sağlık Bakanlığı, planlama, denetleme, yönlendirme, kontrol etme, teftiş etme görevlerini yapmalı, hastane işletmeciliğini, artık, yavaş yavaş terk etmelidir.

Sağlık hizmeti alanındaki dönüşümlerde hekimlerin tümünü temsil eden meslek örgütlerinin önerileri dikkate alınmalıdır; çünkü, bu hastaneleri onlar çalıştırıyorlar; ama, maalesef, onların önerileri dikkate alınmamaktadır.

Sağlıkta, çokbaşlılık ve koordinasyonsuzluğun olduğu doğrudur; partilerüstü bir devlet politikası tesis edilmeli, bu politikalar sektörlerarası işbirliği çerçevesinde yürütülmelidir.

Koruyucu hekimlik mutlaka önplanda olmalıdır; ancak, sağlık mevzuatımızın, günümüzün ihtiyaç ve şartlarını karşılayabilmesi mümkün değildir.

Bu nedenle, Umumî Hıfzıssıhha Kanunu, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Kanunu gibi kanunlar değiştirilerek, günün şartlarına uyarlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, tamamlayabilir misiniz.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Fırsat verin, tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Biraz da, biraz önce konuşan Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın konuşmasına -bir destek için- değinmek istiyorum. Belirtmek istediğim, sosyal güvenlik kuruluşlarının tek bir kurum altında toplanması ve genel sağlık sigortasıyla ilgili sosyal güvenlik çalışmalarının sürdürüldüğü bir sırada, SSK hastanelerimizin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine tek başına gönderildiğidir. Hükümetin Sağlık Bakanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının uyum içerisinde olmadığını, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 24 Eylül 2004 tarihinde Başbakana yazmış olduğu yazıdan görüyoruz. Sayın Başesgioğlu, Sağlık Bakanlığının hazırladığı, SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devrini ilgilendiren yasa taslağının, Anayasanın 35 inci, 56 ncı ve 60 ıncı maddelerine ters düştüğünü açıkça belirtmektedir. "Tasarı yasalaştığı takdirde, SSK mensuplarının sağlık harcamalarına 2005 yılı içinde 4,7 katrilyon liradan çok daha fazla ekyük binecektir" demektedir. Ayrıca, burada, genel sağlık sigortası getirilmeden bunun yapılmasının yanlışlığı vurgulanıyor "tasarı bu haliyle hayata geçerse, merkeziyetçi yapılanma ve rekabetten uzak bir ortam gelecek, verimlilik düşecek ve hantal bir yapı ortaya çıkacak" deniyor.

Sayın Bakanım, bu kadar ısrarlı oldunuz da ne oldu; sağlıkta halkımıza ceza vermeyi, hükümet, yine size yaptırdı. Sosyal güvenlik kuruluşlarını tek çatı altında toplamak güzel de, sigortalıya yüzde 50 oranında katılım payı ödetmek neyin nesi, nereden çıktı?! Zaten, asgarî ücret, sigortalıyı açlık sınırının altına atmış; yüzde 50 katılım payı alarak, o zaman, sigortalıyı ölmeden mezara atmıyor musunuz?! Allah bari biraz insaf versin demek istiyorum.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım: Oldubittiye getirilerek bir yasa tasarısı hazırlamak mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akdemir, buyurun.

DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Nüfusumuzun yaklaşık yarısını ilgilendiren çok önemli bir konuda, iktidar, muhalefet, işçi, işveren, sendikalar, dernekler ve diğer toplum örgütlerinin görüşleri alınmadan çıkarılacak bir yasa, toplum barışını olumsuz yönde etkileyecek ve çıkacak sonuçları, önümüzdeki yıllarda çözümlenmesi mümkün olmayan olayları da beraberinde getirecektir.

Bu bakımdan, iktidarın, sağlık politikasını yeniden değerlendirmesini, eğer yapabilecekse radikal çözümleri ortaya koymasını, bir an önce hayata geçirmesini bekliyor, bu duygu ve düşüncelerimle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işleminden önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu, Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasasının 19 uncu maddesi gereğince Yüce Meclisimize bilgi sunacaktır. Bu konudaki Başbakanlık tezkeresini az önce okutmuştum.

Buyurun Sayın Bakan.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

1.- 1-17 Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi: Eğitim ve Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Tavsiye 2004" hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/725) (Devam)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü Temel Yasasının 19 uncu maddesinin 5 (b) ve 6 (b) bentleri gereğince, uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında Bakanlığımın yasama organına bilgi sunması ve bu hususun tutanaklara geçirilmesi gerekmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütünün 1-17 Haziran 2004 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Genel Konferansında, insan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitim ve yaşam boyu öğrenime ilişkin tavsiye kararı kabul edilmiştir.

Söz konusu tavsiye kararı; eğitim, öğretim ve yaşam boyu öğrenimin bireylerin, işletmelerin, ekonominin ve bütününde toplumun çıkarlarına, özellikle, tam istihdama, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına, sosyal uyuma ve küreselleşmiş ekonomide sürekli bir ekonomik büyümeye ilişkin temel hedef çerçevesinde belirgin bir şekilde katkıda bulunmak, hükümetleri, işverenleri ve çalışanları yaşam boyu öğrenim konusundaki taahhütlerini gözden geçirerek yenilemeleri amacıyla ortaya çıkmış ve üye ülkeler tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır.

Tavsiye kararının, hedef, uygulama alanı ve tanımlarla ilgili birinci bölümünde; üye ülkelerin, sosyal diyalog esasına dayanarak, ekonomik, malî ve sosyal politikalarla uyumlu olması için, insan kaynaklarını geliştirmeleri, yaşam boyu eğitim ve öğretim konusundaki ulusal politikalarını hazırlamaları, uygulamaları ve mevcutlarını yeniden gözden geçirmeleri konusunda hedeflerini ve bunların uygulama alanlarını belirlemeleri ve ayrıca, yaşam boyu eğitim ve öğretim, yeterlilik, nitelik ve istihdam edilebilirlik terimlerinin tanımları yapılarak, bunları gözönünde bulundurmaları tavsiye edilmiştir.

Eğitim ve öğretim politikalarının hazırlanması ve uygulanmasıyla ilgili ikinci bölümünde; üye ülkelerin, sosyal tarafların katılımıyla ulusal bir eğitim ve öğretim stratejisi belirlemeleri;

Ayrıca, ulusal, bölgesel, yerel, sektörel ve işletme düzeyinde tespit edilecek formasyon politikaları için bir kaynak çerçevesi oluşturmaları;

Ayrıca, gençler, düşük vasıflı kişiler, özürlü kişiler, göçmenler, yaşlı çalışanlar, yerliler, sosyal dışlanma durumunda bulunan kişiler, küçük ve orta ölçekli işletme, kayıtdışı ekonomi, kırsal kesim çalışanları ve bağımsız çalışanlar gibi, her ülkede belirlenen, özel ihtiyaçları olan kişilerin, eğitim, öğretim ve yaşam boyu öğrenime erişmelerini teşvik etmeleri;

Yine, hükümetlerin, istihdam öncesi eğitim ve formasyonla, işsiz kişilerin formasyonu konusundaki başlıca sorumluluğunu gözönüne alarak, özellikle meslek hayatına giriş imkânları sunma aracılığıyla işverenlerin rolünü kabul ederek, işbirliği halinde bir eğitim, formasyon ve yaşam boyu öğrenim sistemi oluşturmaları, sürdürmeleri ve iyileştirmeleri;

İstihdam öncesi eğitim ve formasyonla ilgili üçüncü bölümünde; üye ülkelerin, istihdam öncesi eğitim ve formasyon konularındaki sorumluluklarını kabul ederek, sosyal taraflarla işbirliği halinde istihdam edilebilirliği sağlamaları ve sosyal uyumu kolaylaştırarak, bunlara herkesin erişim imkânını iyileştirmeleri;

Bilgi ve formasyon kazanılmasında bilişim ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasını teşvik etmeleri;

Çalışma hayatına ilişkin mevzuata ve diğer düzenlemelere uygun olarak hak ve yükümlülüklerine dair bilgilendirme ve danışmayı sağlamaları;

Niteliklerin geliştirilmesiyle ilgili dördüncü bölümünde; üye ülkelerin, sosyal tarafların da katılımıyla, bireylere, işletmelere, ekonomiye ve bütününde topluma gerekli olacak niteliklerde ortaya çıkan eğitimlerin sürekli bir şekilde tespit edilmesini teşvik etmeleri ve ikili diyalog ve toplu görüşme yoluyla sosyal tarafların formasyon alanındaki girişimlerini desteklemeleri;

Uygun bir iş ve sosyal uyum amacıyla formasyonla ilgili beşinci bölümünde; üye ülkelerde iş piyasasına girmeye veya yeniden işe girmeye çalışanlar ile özel ihtiyaçları olan kişilerin formasyonu konusunda hükümetlerin, diğer önlemlerin yanı sıra, teşvik ve yardım önlemleri sayesinde kamu veya özel sektörde uygun bir iş bulabilmeleri için istihdam edilebilirliklerini geliştirmek ve iyileştirmek amacıyla başlıca sorumluluklarını tanımaları;

Meslekî yeterliliklerin tanınması için çerçeveyle ilgili altıncı bölümünde; sosyal taraflarla işbirliği halinde ve ulusal bir nitelik çerçevesi kullanarak, hangi ülkede edinilmiş olursa olsun, usule uygun olan veya olmayan, daha önce kazanılmış tecrübe ve nitelikler dahil olmak üzere, şeffaf bir meslekî yeterlilik tanınması, uygulamaya konulması ve finansmanını teşvik için önlemler alınması;

Ayrıca, göçmen işçilerin meslekî yeterlilik ve niteliklerinin tanınmasını güvence altına almak üzere özel önlemler öngörülmesi;

Formasyon sunucularıyla ilgili yedinci bölümünde; üye ülkelerin, sosyal taraflarla işbirliği halinde, birey ve işletmelerin çeşitli ihtiyaçlarına cevap vermek için formasyon arzı çeşitliliğini teşvik etmek ve üstün nitelikli normlar tanımı ve kaliteli bir ulusal güvence çerçevesinde yetenek ve niteliklerin transfer imkânlarını sağlamaları;

Meslekî yönlendirme ve formasyona destek hizmetleriyle ilgili sekizinci bölümünde; üye ülkelerin, bireyin bütün hayatı boyunca bilgi ve meslekî yönlendirmeye, işe yerleştirme hizmetlerine ve iş arama teknikleri ile formasyona destek hizmetlerine katılım ve erişimini sağlamaları ve kolaylaştırmaları;

İnsan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitim, formasyon ve yaşam boyu öğrenime ilişkin araştırmayla ilgili dokuzuncu bölümünde; üye ülkelerin, eğitim, formasyon ve yaşam boyu öğrenim politikalarının uygun işler yaratılması ve yoksulluğun ortadan kaldırılması gibi insan gelişimi konusundaki büyük hedeflerin gerçekleştirilmesindeki etkisini değerlendirmeleri;

Uluslararası ve teknik işbirliğiyle ilgili onuncu bölümünde; üye ülkelere, ekonomik büyümeye, yatırıma, uygun işler yaratmaya ve insan gelişimine elverişli koşullar yaratılmasında vasıflı işgücünün olumlu etkileri gözönünde bulundurularak, bu işgücünün gitmesinden kaçınılması;

Tavsiye edilmektedir.

Bu tavsiye kararı çerçevesinde, üye ülkeler, insan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitim, öğretim ve yaşam boyu öğrenim politikaları belirlemek durumundadırlar.

Kararda yer alan hükümlere ilişkin hususlar yukarıda açıklanmış olup, söz konusu hükümler, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat düzenlemelerimizde ve uygulamalarımızda dikkate alınarak ayrıca bilgilerinize sunulacaktır.

Bilgilerinize arz eder, Yüce Meclise saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Sağlık Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Sağlık Bakanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, onbirinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, 20 dakika süreyle, soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma süresi 10 dakikadır.

Sisteme girerek soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Bölünmez, Sayın Bulut, Sayın Sıvacıoğlu, Sayın Doğan, Sayın Koçyiğit, Sayın Işık, Sayın Cantimur, Sayın Çetin, Sayın Tandoğdu, Sayın Akgün, Sayın Kepenek, Sayın Melik, Sayın Güney, Sayın Deveciler, Sayın Kurtulmuşoğlu, Sayın Kaptan.

Buyurun Sayın Bölünmez.

SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) - Sayın Başkanım, sorularım Sağlık Bakanı Sayın Akdağ'a.

Mardin, 2 000 kişiye 1 doktorun düştüğü illerimizdendir; ancak, 200 kişiye 1 doktor düşse dahi, şu anda hizmet veren hastane, neredeyse, cumhuriyetimizle yaşıt olan 200 yataklı Mardin Devlet Hastanesidir. Oniki yıldır inşaatı devam eden Mardin Devlet Hastanesi için 2005 malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek miktarı nedir ve hangi tarihte hizmete açılacaktır?

200 yataklı Midyat ve Kızıltepe devlet hastaneleri bu yıl programa alınmış mıdır; alınmışsa, düşünülen ihale tarihi ve ayrılan ödenekler nelerdir?

Vatandaşlarımızın medenî şartlarda sağlık hizmeti alabilmeleri için, şu anda inşaatları devam eden hastanelerimize 2005 malî yılı bütçesinden ayrılan miktar sizce yeterli midir?

Bu vesileyle, 2005 malî yılı bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.

Buyurun Sayın Bulut.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, aracılığınızla, her iki sayın bakanımıza da sormak istiyorum.

Sağlık Bakanlığımız, 2004 yılı itibariyle, kaç sağlık kuruluşunda, kaç personelle, ne kadar vatandaşımıza sağlık hizmeti vermiştir? Bu sağlık hizmetlerinin birim maliyeti nedir?

Yine, 2004 yılı içerisinde, SSK hastanelerimizde, ne kadar personelle, ne kadar vatandaşımıza sağlık hizmeti verilmiştir ve ortalama birim fiyatı ne olmuştur?

Bildiğimiz üzere, bu iki sağlık kuruluşumuz tek çatı altında birleştirilecek. Bu sağlık kuruluşlarımız birleştirildiğinde, daha fazla vatandaşımıza sağlık hizmeti verilecek mi?

BAŞKAN - Sayın Bulut, sorunuzu sorar mısınız.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Efendim, sorumu soruyorum.

Birim fiyatları düşecek mi? Bu konuda herhangi bir envanter çalışması yapılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Sağlık Bakanımıza, biraz da ilgisi olması dolayısıyla, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza hemen sormak istiyorum.

Sayın Mustafa Özyurt, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yaptıkları konuşmada "Kastamonu'daki sağlıkocaklarının yüzde 65'inde hekim bulunmadığı" şeklinde bir ifadede bulundular. Bu ifade, gerçekten, doğru mudur?

Mesela, Boyalı gibi kırsal alanda bulunan bir sağlıkocağına gelen hekim bir ay önce geldi, şubatta askere gidecek. Kırsal alanda bu kabil sağlık problemimizi nasıl halledeceğiz?

Bir diğer sorum, Kastamonu Kuzeykent'te 250 yataklı bölge hastanemiz var. Geçen yıl 2,5 trilyon lira ayrılmıştı; revize  programla 853 milyara düşürüldü. Bu yıl, kaç lira ayrıldı? Bu hastanemiz ne zaman bitecek?

Bir diğer sorum; şu anda SSK'ya bağlı olan Daday Ballıdağ Hastanemiz var; eğer  birleşme sağlanır ise, bu hastanemizi Sayın Sağlık Bakanımız ne şekilde değerlendirecek ?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sıvacıoğlu.

Buyurun Sayın Doğan.

NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Sağlık Bakanımıza iki sorum olacak.

Sağlık Bakanlığımızın yıllardır dışarıdan ithal etmek zorunda kaldığı kan ürünleri ve aşılarla ilgili yerli üretim yapılabilmesi yönünde çalışmaları var mıdır?

Sayın Bakanım, ikinci sorum da; bilindiği gibi, Avrupa Birliği kapısını artık aralamış durumdayız. Sağlık Bakanlığımız, özellikle önümüzdeki süreçte, sağlık turizmini geliştirecek çalışmalar yapmakta mıdır ?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Diyarbakır'ın Ergani İlçesi Devlet Hastanesi 50 yatak kapasitesiyle, komşu ilçeler Çermik, Çüngüş, Maden ve Dicle'yle  birlikte, yaklaşık 300 000 kişiye hizmet vermektedir. Hastanenin yatak kapasitesi yeterli olmadığından, Diyarbakır merkeze sevk edilen hastaların çoğu, yolda hastaneye giderken yaşamlarını kaybetmektedir. Bunu önlemek ve insan sağlığına ve yaşamına gerekli önemi vermenin bir göstergesi olarak, 2005 yılı yatırım ya da ek yatarım programına alınarak ve de gerekli ödeneği ayırarak, ilçemizin ihtiyacı olan 200 yataklı yeni bir devlet hastanesini hizmete açmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, bugün ilçemizde sağlık kurulu raporu verilememektedir. Bunun için gerekli önlemleri almayı düşünüyor musunuz?

Buna bağlı olarak, yine, Çermik İlçemizin yüzde 90'lar düzeyindeki kısmı bitirilmiş ve halen devam etmekte olan bir devlet hastanesi inşaatı vardır. Bu inşaatın 2005 yılında bitirilip, halkın hizmetine açılabilmesi için hastane inşaatına gerekli ödenekleri ayırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Ben, Sayın Sağlık Bakanımıza hızlıca sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Konya-Beyhekim sağlık kompleksi, malumunuz, 250 yataklı bölge hastanesi, 200 yataklı onkoloji hastanesi, 100 yataklı fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi ve 200 yataklı akıl ve ruh sağlığı hastalıkları hastanesinden oluşmaktadır.

Biz, geçen yıl, 14 milletvekili sizlerle görüştüğümüzde, bize, bölge hastanenin 2005 yılında bitirileceğini ifade etmiştiniz. Bununla ilgili olarak bilgi almak istiyorum.

Son sorum ise şudur: Sağlık personeli atamalarında, yönetmelik değişikliğiyle, sistem değişikliğine gidilmiştir. Bu uygulamayla, objektiflik, şeffaflık ve ihtiyaca yönelik kriterler sağlanmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Cantimur, buyurun.

ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza ve Sağlık Bakanımıza soru yönelteceğim.

Sayın Bakanım, kayıtdışı istihdamın en önemli, hatta, tek sebebi, sigorta prim oranlarının fazlalığıdır. Bu konuda bir indirim düşünülmekte midir?

İnşaatı devam eden Kütahya sigorta hastanemiz ne zaman bitirilecektir?

Diğer taraftan, Sağlık Bakanıma tek sorum var: Kütahya, uzman doktor noktasında doğu illerinden daha kötü duruma düşmüştür. Bu açık ne zaman kapatılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Cantimur.

Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza, aracılığınızla, şu kısa soruları yöneltmek istiyorum:

Sayın Bakanım, işçi emeklileri ortalama 440 000 000 lirayla geçim mücadelesi veriyorlar. Geçtiğimiz yıl yasayla almış oldukları, yasal olarak hak etmiş oldukları TÜFE farkları, söz vermenize rağmen, hâlâ ödenmedi. Bu konudaki gelişmeleri öğrenmek istiyorum.

Bir diğer sorum: Yine, geçtiğimiz yıl bir yasa çıkarılarak, Bağ-Kur borçları yeniden yapılandırıldı; ancak, uygulamada, Bağ-Kura borcu olan mükelleflerden faizin de faizi alınıyor, borçlar öde öde bitmiyor; tıpkı IMF'nin faiz politikası gibi. Sayın Bakan, Bağ-Kurlulara uygulanan gecikme faizi oranı yüzde kaçtır? Faizin faizine uygulanan oran nedir? Bunu, Bağ-Kurluların ödeyebileceği bir miktara çekmeyi düşünüyor musunuz? Bu hesaplama yöntemini Bağ-Kurlulara ve bize anlatabilir misiniz?

Üçüncü sorum: Yine,  57 nci hükümet döneminde, bir günde, Bakanlar Kurulu kararıyla, 1 800 özelleştirme mağduru işyerlerine, işe yerleştirilmişti. AKP Hükümetlerinin kamu sözleşmelerinde imzası olmasına rağmen, iki yıldan bu yana, bugün yarın denilerek, özelleştirme mağdurları hâlâ işe yerleştirilemedi. Kime sorarsak, hangi sayın bakanımıza sorarsak, çalıştık, yapıyoruz, yapacağız gibi sözlerle...

BAŞKAN - Sayın Çetin, sorunuzu sorar mısınız.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hemen soruyorum.

... geçiştirilmeye çalışılıyor. Somut olarak, işe yerleştirme işlemleri ne zaman başlayacaktır?

Bir diğer  sorum: Sayın Bakanım, AKP "AK Parti İktidarının iki yıllık gurur tablosu" diye bir bülten çıkarıyor; Türkiye Bülteni. Bu bültende "2005 yılı, özürlüler istihdam yılı ilan edildi" deniliyor. Görüşmekte olduğumuz 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 38 inci maddesinin yedinci fıkrasıyla ise, 2005 yılında, özelleştirme kapsamındaki veya programındaki kamu işletmeleri ve fabrikalarında çalışan özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurlarının işe alınmama ve mevcutların da işten çıkarılmasının yolu açılmaktadır. Bir yandan, 2005 yılı, özürlülere iş bulma yılı ilan ediliyor, diğer yandan, 2005 yılında özürlüler işten çıkarılıyor; bunu nasıl izah ediyorsunuz?

Sayın Bakanım, son sorum da şu: AB İlerleme Raporunun "Siyasal Kriterler" bölümünde, sendikal ve toplusözleşme hakkına ilişkin önemli kısıtlar var. Burada, eski sendikacı dostlarımız da, sendikal alanda sıkıntı ve sorun olmadığını söylediler. Siz de -konuşmamda da söyledim- TİSK'teki  dünkü konuşmanızda, 2005 yılının sendikal hakların ilerleme yılı olacağını söylediniz. Bu konuda bilgi verir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın bakanlar, cevap verme sürelerinizi 5'er dakika olarak kullanacaksınız.

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, özellikle, noktasal olarak, belli yerlere yapılan yatırımlar veya harcanacak miktarlar hususunda detaylara girmek istemiyorum; vaktimiz yetişmeyecek ve detayları bu kadar süre içerisinde ortaya koymak da mümkün değil. Onun için, arkadaşlarımızın sorularının bir kısmına, bu tür sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz.

Şimdi, özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Sağlık Bakanlığının hizmet verdiği geri ödeme kuruluşları açısından acaba 1 kişiye ne kadarlık bir fatura oluşturulmaktadır; biz, bunu, titizlikle, ortaklık protokolünden sonra da değerlendirdik ve bu hususta, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK açısından, ortalama olarak, çok büyük bir fark da gözlemlemedik. 1 hasta için -sağlıkocaklarımızda ve hastanelerimizde ayakta tedavi edilen hastalar ve yatan hastalar dahil olmak üzere- 2004 yılı içerisinde, ortalama olarak, 30 000 000 Türk Lirası civarında bir fatura oluşturmuş durumdayız ki, hakikaten, bu rakam, oldukça iyi bir rakamdır.

Tabiî, bunun içerisinde ilaç ve tıbbî malzeme yoktur; çünkü, mesela, SSK'ya hizmet verirken, ilaç ve tıbbî malzemeyi biz kullanmıyoruz, onlar, büyük ölçüde, doğrudan SSK'dan getiriliyor.

Sayın Doğan'ın "kan ürünlerinin ve aşıların yerli üretimleri açısından çalışmalar var mı" sorusuna cevaben; bu hususta çalışmalar yürütüyoruz. Bütün ülkeyi belli bölgelere ayırarak modern kan bankacılığını başlatmak ve bu arada, Türkiye'de de elde edilen plazmayı yurt içinde kullanmak veya kısmen, yurtdışıyla birlikte kullanmak suretiyle, kan meselesinde ve plazmadan elde edilen kan ürünleri konusunda, içinde bulunduğumuz yılda önemli adımlar atmak üzere planlamalar yapmış durumdayız.

Burada da, özellikle bu yatırımların, özel sektör tarafından yapılmasını teşvik ediyoruz ve bu şekilde gerçekleşmesinin, işletmecilik açısından daha verimli sonuçlar oluşturacağına inanıyoruz; çünkü, çok iyi biliyoruz ki, Batı Avrupa ülkelerinde ve özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde, bu husustaki kamuya ait fabrikaların da, artık, büyük ölçüde, özel sektör tarafından işletilmesi cihetine gidiliyor; çünkü, bu şekilde daha verimli kullanılabiliyor.

Sağlık turizmi açısından, geçtiğimiz yıl içerisinde -bulunduğumuz yıl içerisinde de- kamu hastanelerine de büyük ölçüde hasta kabulü yaptık. Örneğin, İstanbul'daki Siyami Ersek Hastanemize, Kosova'dan 300 civarında hasta geldi ve bunlar, kardiyovasküler cerrahi ameliyatı yapılarak  ülkelerine gönderildiler. Bu hususta da, yine, önümüzdeki yılda, hem kamu kaynakları kullanılarak hem de özel sektör teşvik edilerek, yurt dışından ülkemize hasta getirilmesi ve bu şekilde hizmet edilmesi çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Acaba, sağlık personelimiz açısından bir objektiflik, atamalarda şeffaflık sağlandı mı? Büyük bir iftiharla ifade edebilirim ki, artık, Sağlık Bakanlığındaki atamalar, tamamen, belli kurallara bağlanmış biçimde, şeffaf ve objektif olarak yapılmaktadır. Gerek ilk atamalar gerekse nakiller sırasında adalete titizlikle riayet etmekteyiz. Yüce Meclisimizin ve kamuoyumuzun huzurunda açıkça ifade ediyorum, Sağlık Bakanlığında, artık, tavassut ve torpil dönemi tamamen sona ermiştir.

Arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Başesgioğlu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, öncelikle, Sayın Cantimur'un Kütahya'daki hastanemizle ilgili sorusuna kısa bir cevap vermek istiyorum.

Bu yıl için 4 trilyon lira ödenek ayrılmış durumda. Daha önceki planlamamıza göre, 7.4.2006 tarihinde bitmesi hedeflenmiştir. Bu ödenekle birlikte, belki de, öngörülen bu tarihten daha önce inşaatını bitirmeyi amaçlıyoruz; ama, bitirilmesi planlanan yıl, 2006 yılıdır.

Sayın Mehmet Ali Bulut'un sağlık tesislerimizle ilgili sorusuna cevap vermek istiyorum. Gerçekleşen rakamları söyleyeceğim. 2003 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde, 68 493 705 hasta ayakta, 1 499 940 hasta ise 8 133 344 gün yatarak tedavi edilmişlerdir. Toplam 599 036 ameliyat ve 211 813 doğum gerçekleştirilmiştir. Bu hizmetlerin verilmesinde, Kurumun 2003 yılı toplam sağlık gideri 4 katrilyon 981 trilyon Türk Lirası olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılı sağlık harcamalarının ise, 6 katrilyon 300 trilyon Türk Lirasına ulaşması beklenmektedir.

Sayın Çetin'in TÜFE farklarıyla ilgili sorusunu da, kısaca, cevaplandırmak istiyorum, gerçi, bunu, birkaç kez cevaplandırdık. TÜFE farklarıyla ilgili konu yargıdadır. Yargıdan çıkacak karara göre bizim kurumlarımız hareket edeceklerdir; yani, şu anda, TÜFE farklarının ödenmesi konusunda kurum yönetiminin herhangi bir inisiyatifi söz konusu değildir. Onun için, bunu, bir kez daha, ifade etmiş olayım.

Özürlülerle ilgili konu, ki, bu önemli bir konu, hassasiyetinize teşekkür ederim, bütçeye konmuş bu hükmü biz de tartışıyoruz, ilgili bakanlıklarla görüşüyoruz, Sayın Başbakanımızın da bilgisi dahilinde, umuyorum, özürlülerimizi sevindirecek bir durum söz konusu olacak.

Onun dışında sendikal örgütlenmeye ilişkin, biliyorsunuz, 2821 ve 2822 sayılı Yasalar gündemimizde. Ayrıca, uluslararası normlar da dikkate alınarak, sendikalarımızla, sosyal taraflarla birlikte, yeni bir sendikalar kanununu hayata geçirmeyi istiyoruz. 2005 yılında, inşallah, bu çalışmayı hep birlikte yapacağımızı ifade etmek istiyorum.

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Özelleştirme mağdurları konusu var Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Özelleştirme mağdurlarının işe yerleştirilmesi konusu, direkt Bakanlığımızı ilgilendirmiyor; Devlet Personel Başkanlığınca yürütülen bir çalışma var. O konuda da, bildiğiniz gibi, sadece memurlara tanınmış bir hakkı, biz, iş aktiyle çalışan kardeşlerimize de, işçilerimize de tanıdık. Özelleştirme kapsamında bulunan bir işyerinde iş aktiyle çalışan vatandaşlarımız da, tıpkı memurlarda olduğu gibi, ihtiyaç duyulan kamu kurumlarına geçme imkânına kavuştular. Böylece, memurlar ile işçiler arasında bu eşitlik sağlanmış oldu, peyderpey bu işe yerleştirme çalışmaları devam ediyor.

ŞEVKET ARZ (Trabzon)- Özelleştirme mağduru işçiler sokaklarda.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Hayır. Bakanlıklar, hangi kontenjan dahilinde bu özelleştirme kapsamındaki işçilerden alacağını ifade ettiler. Belki süreç ve prosedürlerin yerine gelmesi açısından biraz zaman kaybı oluyor; ama, ne kadar, hangi miktarda alınacağı, bunların hepsi belli. Yani, şöyle söyleyeyim: 1994 yılından bu tarafa özelleştirilen kurumlarda hiçbir işçi mağdur olmayacak, bu kapsamda işe yerleştirilecek.

HASAN ÖREN (Manisa)- Bağ-Kurla ilgili soru var.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur ve SSK'yla ilgili borç yapılandırma programını daha önce çıkan bir yasayla yaptık ve şu anda bu uygulama devam ediyor. Bu uygulamanın sonuçlarını aldıktan sonra, özellikle de sosyal güvenlik reformu kapsamında bu prim ödemeleri ve sair hususların yeniden gözden geçirileceğini ifade edebilirim.

Diğer taraftan, sosyal güvenlik reformu çalışmalarıyla ilgili olarak IMF'yle, Dünya Bankasıyla bağlantı kuran arkadaşlarımız oldu. Biz bu çalışmaya hükümete geldiğimiz ilk günden beri devam ediyoruz. Türkiye'de bir sosyal güvenlik reformu ihtiyacı bizim kendi dinamiklerimizden doğmaktadır. Onun için, hiç kimse, lütfen, bunu IMF'yle, Dünya Bankasıyla, onların gölgesinde irtibatlandırmasın. Haa, bu uluslararası kuruluşlar bizim bu reform çalışmalarımıza ilgi duyabilirler, irtibatlanabilir; ama, bu, münhasıran bizim kendi gerçeğimizdir ve olabildiğince kendi dinamiklerimize göre biz bu reformu hayata geçirmek istiyoruz.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğiz.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Zaman var; bir soru soralım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, onbirinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Sağlık Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

15-  SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A  -  C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri 25 555 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri  347 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07     Sağlık Hizmetleri 5 298 308 750

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09     Eğitim Hizmetleri 138 764 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 3 864 711 663 300 000

- Toplam Harcama                 : 3 674 261 733 600 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 201 749 496 350 000

- Ödenek Dışı Harcama                 : 12 643 541 400 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

 Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek :        1 343 974 750 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden :      20 333 785 100 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

15.91 - HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A  -  C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri  4 881 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri    38 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07     Sağlık Hizmetleri 47 233 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                                         Açıklama                                LİRA    

01     Vergi Gelirleri    51 755 999

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Vergi Dışı Gelirler      295 001

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03     Sermaye Gelirleri    101 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 34 875 752 250 000

- Toplam Harcama                 : 34 153 817 100 000

- İptal Edilen Ödenek                   :     721 935 150 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Bütçe tahmini                   :  5 879 000 000 000

- Yılı tahsilatı  : 167 601 321 250 000

BAŞKAN -  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A  -  C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri 19 488 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri  239 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                 105 076 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10     Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                 12 601 203 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira              

- Genel Ödenek Toplamı    : 7 101 165 351 900 000

- Toplam Harcama                 : 6 856 990 707 300 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 244 180 829 600 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :         6 185 000 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.22

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.40

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şimdi, onikinci tur görüşmelerine başlıyoruz.

Onikinci turda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Tapu ve  Ka-dastro Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.-     Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-     Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-    Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Karayolları Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-   Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-   Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.-    Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen  sayın milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi, 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakikalık süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Onikinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına; İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan, Adana Milletvekili Recep Garip, Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç, İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, Balıkesir Milletvekili Orhan Sür, Çanakkale Milletvekili İsmail Özay, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil.

Şahısları adına söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Lehinde; Kayseri Milletvekili Niyazi Özcan, Sinop Milletvekili Cahit Can, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan, Erzurum Milletvekili Mücahit Daloğlu, Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu; aleyhinde, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

AK Parti Grubu adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş.(AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ataş, süreniz 9 dakikadır. 

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kamuya ait yapım işleri, afet işleri ve imar, kadastro hizmetleri alanında faaliyetlerini sürdürmektedir. 1848 yılından beri faaliyetlerini aralıksız sürdüren Bayındırlık Bakanlığı, ülkemizin kalkınmasında çok önemli çalışmalar yaparak pek çok yapım işlerini gerçekleştirmiştir. Ana hizmet birimleri, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğüdür.

Bayındırlık Bakanlığı, görev alanı gereği, 200'ün üzerindeki sektörü harekete geçirmekte ve istihdam sorununun çözümüne önemli katkıda bulunmaktadır.

Günün gelişen koşullarına göre üstlendiği görev ve hizmetlerde değişiklikler olsa da, Bakanlığın ulusal ve bölgesel düzeyde gerçekleştirdiği yerleşme, şehirleşme ve yapılaşmaya ilişkin görev, hizmet ve faaliyetleri ile ulusal afet yönetim sistemi konusunda üstlendiği rol dikkate alındığına, ülkemiz açısından ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığı çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî misyonu ve hizmet anlayışıyla önemli bir birikim ve deneyime sahip olan Bayındırlık Bakanlığının önümüzdeki dönemde üstleneceği önemli görevler şunlardır:

Günümüzün değişen ve gelişen şartlarına uygun olarak, mevcut pek çok görevinin yanı sıra, kamu kurum ve kuruluşlarının gerçekleştireceği proje, inşaat ve yapım hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin ilke ve standartların belirlenmesi, bu işlerle ilgili proje, müşavirlik ve mühendislik hizmetlerinin ulusal düzeyde bir bütünlük içinde yürütülmesine ait genel usul ve esaslarla ilgili mevzuatın hazırlanması, yapı denetimi, imar mevzuatı, Kıyı Kanunu gibi ulusal ölçekli görev ve faaliyetlerin koordine edilmesi, mekânsal strateji planlamasını da kapsayacak olan fizikî planlamaya ilişkin kurallar ile yerleşme, şehirleşme, kentsel dönüşüm ve yapılaşmaya ait norm ve standartların bir bütün olarak ele alınıp belirlenmesi ve ilgili idarelerce yürütülmesinin sağlanması, arazi kullanım politikalarının ve sektörel hedeflerin mekânsal boyutlar dikkate alınarak gerçekleştirilmesidir.

Bunlara ilave olarak, Bayındırlık Bakanlığı, Deprem Şûrasına ait çalışmaları da gündemine almış ve Deprem Şûrası çalışmalarını başarıyla yürütmüştür.

Bu görevleri yerine getirirken kullandığı finansal kaynağın, 2004 ve 2005 malî yılı bütçesine yansımasına bakalım.

Bayındırlık Bakanlığının 2004 yılı bütçesi 465 573 000 Yeni Türk Lirasıyken, yüzde 45 artarak 2005 malî yılı bütçesinde 677 219 000 Yeni Türk Lirası olarak öngörülmüştür. Bütçe içindeki yatırım kalemlerindeki artış, 2004 yılına göre 11 kat artırılmıştır.

Karayolları Genel Müdürlüğünün 2004 yılı bütçesi 2 301 000 000 Yeni Türk Lirasıyken, yüzde 55 artarak 2005 malî yılı bütçesinde 3 572 000 000 Yeni Türk Lirası öngörülmüştür. Bütçe içindeki yatırım kalemindeki artış, 2004 yılına göre yüzde 81 olmuştur.

Keza, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 2004 yılı bütçesi 196 663 000 Yeni Türk Lirasıyken, yüzde 47 artarak 2005 malî yılı bütçesinde 289 765 000 Yeni Türk Lirası olarak öngörülmüştür. Bütçe içerisindeki yatırım kalemindeki artış 2004 yılına göre 8 kat olmuştur.

Dolayısıyla, Bakanlığa, 2005 yılı genel bütçesinden yaklaşık 4 539 000 000 Yeni Türk Lirası ödenek öngörülmüştür. Bu ödeneğin yaklaşık yüzde 56'sı olan 2 507 000 000 Yeni Türk Lirası, yatırımlara ayrılmıştır. Ayrıca, İller Bankası Genel Müdürlüğüne 600 045 000 Yeni Türk Lirası yatırım bütçesi öngörülmüştür. Diğer taraftan, tüm bu yatırımlardan başka, 2004 yılı birim fiyatlarıyla, her yıl yaklaşık 4 katrilyon Türk Lirası tutarındaki kamuya ait sağlık, eğitim ve adalet gibi alanlardaki yatırımlar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kanayan yaralarından biri olan ve her yıl binlerce vatandaşımızın ölümüne sebebiyet veren trafik kazalarını azaltmak ve ekonomik kayıplarımızı asgariye indirmek için vaat ettiğimiz yol projelerine, moral ve motivasyon yönünden çok önem veriyoruz. Dünyadaki trafik kazalarında ölü ve yaralı sayısına bakıldığında, ülkemiz, gelişmiş ülkeler arasında oldukça kötü durumda yer almaktadır; trafik kaza oranı, gelişmiş ülkelerin neredeyse 10 katıdır.

Hükümetimizin Acil Eylem Planı kapsamında yer alan 15 000 kilometrelik bölünmüş yol projemize başlarken, öncelik arz eden koridorlar belirlenmiş, ülkemizin imkânları gözönünde bulundurularak, pratik, kaliteli ve ucuz yol yapımı hedeflenmiştir. 15 000 kilometrelik bölünmüş yol yapımına başlanılmasındaki hedef, trafik güvenliğini artırarak kazaları azaltmak ve kazalardaki ölüm oranını düşürmek; ayrıca, mevcut kapasite yetersizliklerini gidererek, taşıt işletme giderlerinde tasarruf sağlayarak ekonomiye katkıda bulunmak, yolların fizikî ve geometrik standartlarını yükseltmek ve zamanı kısaltmaktır. Bölünmüş yola dönüştürülen kesimlerde, trafik güvenliği izleme çalışmalarına göre, kazalarda yüzde 80, yaralanmalarda yüzde 30, ölümlerde yüzde 75, maddî hasarlı araç sayısında ise yüzde 75 oranında azalma tespit edilmiştir.

Yıllara göre, hizmet eden duble yol uzunluklarına baktığımızda, 1985 yılından 2002 yılı sonuna kadar toplam 2 625 kilometre; yani, onsekiz yılda, ortalama 145 kilometre yol yapılmıştır. Bizim AK Parti İktidarı döneminde, 2003 yılında 1 600 kilometre, 2004 yılında 3 000 kilometre yol yapılmıştır. AK Parti İktidarında yapılan duble yol, 1985 başından 2002 yılı sonuna kadar onsekiz yılda yapılan toplamdan yüzde 75 fazladır. Daha net bir ifadeyle, iktidarımızda yapılan yıllık ortalama duble yol uzunluğu 2 300 kilometre iken, önceki dönemlerin ortalaması sadece 145 kilometredir. Demek ki, kamu daha iyi yönetildiğinde verimlilik yakalanabiliyormuş. Gelişmiş ülkeleri yakalayabilmenin ve onlarla rekabet edebilmenin en önemli gereklerinden birisi de verimlilik değil midir? İktidarımız, kamu hizmetlerindeki kaliteyi ve verimliliği sağlamayı, milletimizin en temel haklarından biri olarak görmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; İller Bankası, daha önceleri, belediyelerin patronu diye takdim edilirken, bu zihniyet, son iki yıl içerisinde tamamıyla değiştirilerek, belediyelere hizmet eden, onların sorunlarını çözen ve zor şartlara rağmen neler yapabileceklerini gösteren bir anlayışa kavuşturulmuştur. Belediyelere projeler karşılığı verdiği kredilerdeki faiz oranı yüzde 36'lar seviyesinden yüzde 10'lar seviyesine indirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığın Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, kamu binalarının etüt, proje, keşif, inşaat ve büyük onarım çalışmaları ile afet konutlarının yapımını yürüten ve ülkemizin bina yapımıyla ilgili faaliyetlerinde yol gösterici olmakla sorumludur. 2004 yılında Yapı İşler Genel Müdürlüğü, özel idare ve afet yatırımları da dahil olmak üzere, diğer kurum ve kuruluşlar adına toplam proje değeri yaklaşık 4 katrilyon 200 trilyon Türk Lirası olan 1 775 adet işini başarıyla yürütmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ataş, tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü, kuruluş tarihinden bugüne kadar, gerek kamulaştırma ve gerekse devralma yoluyla 30 000 hektarlık alanı mülkiyetine geçirmiş, bu alanın 24 000 hektarlık kısmını ihtiyaç sahibi çeşitli sektörlere devretmiştir. 2004 yılı içerisinde, 20 ilde, 38 ayrı bölgede 15 992 hektarlık alanda arsa üretim alanları projelendirme çalışmaları tamamlanmıştır. Yüce Meclisin gündemindeki Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı çerçevesinde, kamuda yeniden yapılanma kapsamında Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün kaldırılarak görev ve yetkilerinin Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesine ilişkin kanun tasarısı Yüce Meclisimizde yasalaşmıştır. Bu kanunun yasalaşmasıyla ülke genelinde konut, sanayi, eğitim, sağlık, turizm yatırımları ve kamu tesisleri sektörlerinde arsa üretimi hızlanacak, atıl kamu arazileri ülke ekonomisine kazandırılacaktır.

Sözlerime son verirken, Bakanlık bünyesinde çalışan tüm bürokrat arkadaşlarımıza yaptığı çalışmalardan dolayı tebriklerimizi, takdirlerimizi sunuyor, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ataş.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar.

Buyurun Sayın Ayar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin en önemli kurumlarından olan Karayolları Genel Müdürlüğü 1950 yılında kuruldu. Yurt çapında teşkilatlanarak ve makine parkları oluşturarak, yol bakım, tamir, etüt, proje işlerinin yanında, otoyolları, devlet yolları ve il yollarını yapmak, ayrıca yolların trafik güvenliği için işaretler, levhalar koymak başlıca görevleridir. Toplam 21 921 elemanıyla Karayollarımız, bilgisi, birikimi, tecrübesi ve imkânlarıyla Türkiye'nin yollarını yapmaya, âdeta, her tarafı nakış gibi işlemeye devam etmektedir.

Modern devletin, çağdaş devletin aslî görevi, adaleti, güvenliği sağlamak ve altyapı hizmetlerini yerine getirmektir. Altyapı hizmetlerinin başında ise yollar gelmektedir.

Yol yapmak zor iştir. Hele Türkiye coğrafyasında, engebeli arazilerde yol yapmak daha da zordur; ama, yollar zorunlu bir ihtiyaçtır, medeniyetin ölçüsüdür, ülkeleri, şehirleri, insanları birbirine bağlar. İnsan vücudunda damarlar neyse, ülkeler için de yollar odur; yani, yolların  sağlıklı olması lazım, tıkanmaması lazım. Yolu olmayan yere ulaşamazsınız, orada yatırım olmaz, üretim olmaz, turizm olmaz, oraya hizmet gitmez. Onun için, AK Parti, Türkiye'nin her tarafında yatırımlar yapılmasını, bölgelerarası farklılıkların giderilmesini istemektedir. Sanayide, tarımda, hizmet sektöründe bir şey yapacak olduğumuz yere ilk götüreceğimiz yatırım yoldur.

Türkiye'de yolcu taşımacılığının yüzde 95'i, yük taşımacılığının yüzde 93'ü, maalesef, karayollarıyla yapılmaktadır. Araç sayımız hızla artmaktadır; 1990 yılında taşıt sayısı 2 980 000, 2003 yılında ise 7 563 000 olmuştur. Ayrıca, Avrupa'da araçların yüzde 90'ı otomobildir. Bizde ise bu oran yüzde 52'dir.

Türkiye'de, 3 907 000 kamyon, otobüs gibi ağır vasıta araçları var ve bunlar da, kapasitelerinin iki katı yük taşıyarak yolların çabuk bozulmasına neden oluyorlar. En önemlisi, Türkiye'de yılda ortalama 375 000 trafik kazası meydana gelmekte, binlerce insanımız yaşamını yitirmekte, sakat kalmakta, trilyonlarca liralık maddî hasar meydana gelmektedir. Bu kazaların büyük çoğunluğu, gidiş gelişli tek yollarda olmaktadır. Karşıdan araç geldiği için, hatalı sollamalar sık sık kazalara neden olmaktadır.

İşte, bu nedenlerden dolayı Genel Başkanımız, Başbakanımız 15 000 kilometre duble yol yapılacağını, hem seçim meydanlarında söylemiş hem de programına koymuştur. Bu hedefe ulaşmak için de Karayolları Genel Müdürlüğümüz olağanüstü gayretle çalışmaktadır.

Yol yapımında imece usulü çalışılmakta, kamu makine parkı oluşturulmakta, boş duran makine ve ekipler kullanılmakta, toprak işleri genelde bu ekiplerle yapılmaktadır. Sanat yapıları, köprüler, drenaj, üstyapılar ihale edilmekte, böylece kilometre maliyetleri 250 milyar liraya kadar düşürülmektedir.

Eski müteahhitlerle yapılan mutabakat sonucu, projeler yeniden gözden geçirilmiş, tenzilatlar yükseltilmiş, gereksiz imalatlar iptal edilmiştir. Böylece, 2003 yılı birim fiyatlarıyla 860 trilyon lira tasarruf sağlanmıştır.

Önümüzdeki yıllarda oluşacak trafik talebine göre, 5 600 kilometre öncelikli bölünmüş yol, 4 000 kilometre uluslararası yollara bağlantı sağlayan yüksek standartlı yol, 5 400 kilometre ulusal ağ bütünlüğü nedeniyle bölünmüş yollara dönüştürülecek yol olmak üzere, toplam 15 000 kilometre duble yol yapacağız. Türkiye'de, bugün 1 881 kilometre otoyol, 31 358 kilometre devlet yolu, 30 133 kilometre il yolu bulunmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılı sonuna kadar yapılan bölünmüş yol toplamı 3 859 kilometredir. Biz ise, 2003 yılında 1 600 kilometre, 2004 yılında 3 000 kilometre duble yol yaptık. Bu 3 000 kilometrenin 2 000 kilometresi satıh kaplamalı, 1 000 kilometresi ise temel seviyesinde olmak üzere tamamlanmıştır. 2000 yılında ise hedefimiz, yine, 3 000 kilometre duble yol yapmaktır. Tabiî, bu yollar, önce satıh kaplamalı oluyor, 2003 yılında yapılanlardan başlamak üzere, bitümlü sıcak karışım asfalt yapılacaktır.

Sadece duble yol yapılmıyor. 2003 yılında 9 390 kilometre, 2004 yılında 14 000 kilometre asfalt yol onarımı ve iyileştirilmesi yapılmıştır. Otoyollarda, 2003 yılında 264 kilometre, 2004 yılında 285 kilometre üstyapı büyük onarım işi gerçekleştirilmiştir.

Bakınız, bu kadar büyük işler çok paralarla yapılmıyor. Aksine, 2004 yılı fiyatlarıyla yatırımlara bakacak olursak, 2000 yılında 2 katrilyon 672 trilyon lira, 2002 yılında 2 katrilyon 612 trilyon lira, 2004 yılında 1 katrilyon 134 trilyon lira ödenek kullanılmıştır; yani, dış krediler de dahil olmak üzere, 2004 yılında, Karayolları Genel Müdürlüğünün bütçesinin genel bütçeye oranı yüzde 1,5'tir.

Bu kadar kıt kaynak ve imkânlarla, iki yıl içerisinde, cumhuriyet tarihinde yapılan duble yollardan daha fazla duble yol yapan Karayollarının tüm çalışanlarını kutluyorum, başta Başbakanımıza ve Bayındırlık Bakanımıza şükranlarımı arz ediyorum.

Daha az parayla daha çok yol nasıl yapılıyor? İşin sırrı, akıllı çalışmakta, koordineli çalışmakta; ama, gece gündüz demeden çalışmakta yatmaktadır. Şunu da vurgulamam gerekir ki; yollarımızın, yolsuzluğun en çok yapıldığı alan olmaktan çıkarılması, dürüst, şeffaf ve şaibesiz ihalelerin yapılması, işin bir diğer sırrıdır. Türkiye'de yolları çoğaltıyoruz; ama, yolsuzlukları da azaltıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün devam eden 160 yol projesi var. Bunların toplam tutarları 31 katrilyon liradır. 2004 yılı sonuna kadar harcanan miktar 17 katrilyon 410 trilyon liradır. 2005 yılı Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi, bugünkü rakamlarla 3 katrilyon 572 trilyon 57 milyar TL'dir. Yatırıma ayrılacak miktar, kamulaştırma dahil, 2 katrilyon 466 trilyon 113 milyar TL'dir. Duble yolların dışında, Karadeniz Sahil Yolu, Şanlıurfa - Silopi, İpsala-Kınalı Ayrımı gibi çok önemli yollarımızın 2005 yılında bitirilmesi hedeflenmiştir. Bolu Dağı geçişi, 2006 yılında bitirilecektir.

Yapılacak çok yol var. Gönül istiyor ki, daha çok ödenek koyarak, bu yolları bir an önce bitirelim; fakat, sizler de biliyorsunuz, Türkiye'nin bütçesi malum. Krizlerden çıkmış, borç batağına saplanmış bir bütçeyi düzeltiyor, dengeleri kuruyoruz.

Bakınız, 2004 yılı bütçesinden, 66 katrilyon lira faize, 6,7 katrilyon lira da yatırıma ayrılabilmiş; 2005 yılında ise, 56 400 000 000 YTL faiz ödemesi, 10 100 000 000 YTL de yatırım öngörülmüştür. Bütçeden yatırıma ayrılan pay artmaktadır; ama, düşünün, faize giden bu paraların yarısını yatırıma ayırabilseydik AK Parti İktidarı neler yapmazdı ki!

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de güven ortamı sağlanmıştır, ekonomi istikrara kavuşmuştur; disiplinli bir bütçe uygulamasıyla, hem bütçe açıklarını azaltıyor, gelir - gider dengesini kurmaya çalışıyor, enflasyonu düşürüyor hem de yüzde 10 seviyelerinde büyüme sağlıyoruz; faizleri düşürüyor, borç - faiz sarmalından kurtuluyoruz; ihracatta ve turizmde rekorlar kırıyoruz; reel ekonomiye geçmek, yatırım, üretim, istihdam ve ihracatın önünü açmak için her türlü...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ayar, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

EYÜP AYAR (Devamla) - İşler iyiye doğru gidiyor. Biz de, bunları yapmak için geldik. Biz yapmazsak kim yapacak, şimdi olmazsa ne zaman olacak; bu inanç ve bilinçle, hep beraber çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ulaşım, sadece karayoluyla olmuyor; birçok avantajları olan denizyolu, demiryolu ve havayolumuz da vardır. Yıllardır ihmal edilen demiryollarına büyük yatırımlar yapılıyor. Denizyollarının ve havayollarının cazibesini artırıyoruz. Böylece, karayollarının üzerindeki ağır yükleri de kaldırıyoruz.

Otoyolların maliyeti çok pahalı; ama, duble yollarla ulaşımı kolaylaştırıyor, trafiği rahatlatıyoruz. En önemlisi de, yapılan istatistikler gösteriyor ki, bölünmüş yollardaki kaza, hasar ve ölüm oranları, eskiye göre yüzde 70-80 civarında daha azdır.

Değerli milletvekilleri, hep beraber, Türkiye'yi muasır medeniyet seviyesine yükseltmeliyiz. Başka çaremiz yok; Türkiye'yi, aydınlık yarınlara taşıyacağız.

Konuşmamı, Annibal'ın meşhur sözüyle bitirmek istiyorum: "Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız."

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi, tekrar, saygıyla selamlıyorum; 2005 yılı bütçesinin, ülkemize ve bilhassa Karayolları Genel Müdürlüğümüze hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Vekilim, işçilere de bir teşekkür etseydin olmuyor muydu?

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan; buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Herkese teşekkür; işi yapanlara bir şey yok!..

EYÜP AYAR (Kocaeli) - Selam gönderiyorum...

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SOYDAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ben konuşayım, sonra laf atarsınız. Ben cevap veririm ya da Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Soydan.

MEHMET SOYDAN (Devamla) - AK Parti Grubu adına, Bayındırlık Bakanlığı bütçesini ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Türkiye zorluklardan geçti, sıkıntılardan geçti. Bunları bir bir çözmeye başladığımız için, tabiî, yan taraftan da laf atmalar gelecek. AK Parti sadece merkezin, sağ seçmenin oylarını almıyor, sosyaldemokrat oyları da topluyor. Onun için, orada...

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Seninle ne ilgisi var?!

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Seninle ne ilgisi var?! Sana laf atan kim?!

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Ben cevaplıyorum.

Onun için, onların da desteğini alıyor. Bunu, halkımızın arasına çıktığımızda, sokakta gezdiğimizde, gayet iyi görüyoruz. Dolayısıyla, Bayındırlık Bakanlığımızın da, bürokratlarımızın da yaptığı çalışmalara teşekkür ediyorum.

Rahmetli Turgut Özal'dan sonra yollar konusunda hükümetimizin yaptığı çalışmalar halkın dilinde. Aynı zamanda, bu yolları, çok ucuz olarak, Türkiye'nin dört bir tarafında, bütün illerde, birbirine bağlayan yollarda çalışmaları herkes görüyor. Dolayısıyla, milletin takdiri, halkın takdiri bu konuda oldukça fazla.

İnanıyorum ki, tapu ve kadastro çalışmaları da Türkiye'ye yakışır bir şekilde en kısa sürede tamamlanacak ve bu konuda da Türkiye en ileri düzeye gelecektir. Elbette ki, tapu ve kadastroda bu çalışmaların tamamlanması için, eğitilmiş personel, teknik donanım ve malî destek gerekiyor. Bu konuda da Sayın Bakanımızın gerekli titizliği gösterdiğini biliyorum.

Otomasyon sistemine geçilerek de, tıpkı diğer bakanlıklarda olduğu gibi, Türkiye'ye yakışan bir yapıyı aslında kuruyoruz. Nasıl, Avrupa Birliğiyle bu ülkeye bir kriterler, standartlar imkânı sunuyorsak, aynı şekilde, Bayındırlık Bakanlığımız da çalışmalarında bu ilkeleri gözönünde tutarak çalışıyor. Bayındırlık Bakanlığı, yolsuzluklarla, hortumlarla adı anılan bir bakanlıktı; ama, iki yıldır, hizmetleriyle adı anılıyor. Bu kadar az parayla bu kadar çok işi yapmak, doğrusu, sadece AK Partiye, AK Partinin hükümetine yakışırdı. Millet de bu konuda bizlere teşekkürlerini her zaman iletiyor.

Sayın Bayındırlık Bakanlığımızın Hatay'da yaptığı çalışmalardan birkaç örnek vermek istiyorum. İnanıyorum ki, tüm illerde de aynı çalışmalar yapılıyor. Hatay'ın Yayladağı'ndan Antakya'ya, Topboğazı'ndan Belen'e, İskenderun'dan Toprakkale'ye, Topboğazı'ndan Kırkhan-Hassa'ya, Kırkhan'dan Reyhanlı-Cilvegözü'ne kadar ve inanıyorum ki, en kısa zamanda Arsuz-İskenderun hattında da duble yol çalışmalarına başlanacak.

İşte, Türkiye'deki çalışmalar bunlar. Millet, bizim, az parayla, hortumlanmış Türkiye'den nasıl istikrarlı, güvenilir bir Türkiye'ye geçtiğimizi biliyor. Bize iki yıldır bu gururu yaşattıkları için, ben, başta Sayın Başbakanımıza, hükümetimize ve -Bayındırlık ve İskân Bakanlığını konuştuğum için- Bayındırlık ve İskân Bakanımıza teşekkür etmek istiyorum.

Başbakanımız gece-gündüz çalışmayı sadece milletvekillerine değil, elbette ki, bürokratlara da ifade etmişti, yol göstermişti. Türkiye'deki herkes koşturuyor gece-gündüz demeden.

Sayın Başbakanımız, Avrupa Birliğinden sonra Suriye'deydi.  Suriye'yle Serbest Ticaret Anlaşmasını imzaladı; bu, Hatay için de, bölgemiz için de, Türkiye için de, hakikaten çok önemli bir anlaşmaydı. Türkiye, artık, içerideki kriterleri düzeltirken dünyada da itibarını artırıyor, gücünü artırıyor. Vatandaşımız,  bunlarla gurur duyuyor; bizler de, bu gururu, Meclisin kürsüsünden sizlerle paylaşmak istedik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükümetimizin çalışmalarını, iki yıllık milletvekili olarak, halkın arasında çok rahat dolaşarak bizler fark ediyoruz. İki yıllık milletvekilleri, biliyoruz ki, eski dönemlerde, sokakta, çarşıda dolaşamazlardı; çünkü, onlara, halktan büyük eleştiriler gelir, büyük sitemler gelir; onun için, onlar, bazı yerlere uğrarlar, oradan tekrar Ankara'ya dönerlerdi. Bizler, AK Partili milletvekilleri olarak, hemen her hafta, bölgelerimize, illerimize rahatlıkla gidiyoruz.

Türkiye'de sıkıntılar bitti mi; elbette, hayır; ama, insanlar, bizlerden doğru düzgün çalışmayı gördükçe, bu gayreti gördükçe, bizlere teşekkürlerini ifade ediyorlar, sıkıntıları olanlar sıkıntılarını ifade ediyor; bunların çözümünü, yine, tekrar, bizlerden bekliyorlar. Türkiye, istikrarını, güvenini bu noktaya getirdikten sonra, inanıyorum ki, önünde hiçbir engel yok. İşte, insanımız, yavaş yavaş da olsa onları mutlu etmemizden, yavaş yavaş da olsa onlara bir rahatlık sunmamızdan dolayı memnun oluyorlar. Tıpkı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın yaptığı, Sağlık Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar gibi; tüm insanlar sosyal güvenceye kavuşuyor, sağlık sistemi herkes için aynı oluyor; ama, bunu anlayamayanlar, eleştirdikçe halkın gözünde küçülüyorlar. Biz istiyoruz ki, bu Mecliste, Türkiye, artık, önümüzdeki yıllarda elbirliğiyle sorunları aşmalı; iktidar, muhalefet, hep birlikte, Türkiye'yi, Avrupa'nın standartlarının daha da üzerine götürmeliyiz; çağdaş medeniyeti hep birlikte aşmalıyız. İnanıyorum ki, muhalefet partisi de eleştirilerini bu çerçevede yaptıkça, toplumda daha da itibar ve güven kazanacak; aksi takdirde, yapılan doğru hizmetlere "yanlış" demek, aşağıda hakikaten çok da abes kaçıyor.

İnanıyorum ki, Türkiye, iktidarıyla, muhalefetiyle yeni bir döneme girdi. Eleştirileri yol gösteren bir şekilde oldukça, CHP'nin o tür milletvekilleri toplumda itibar görüyorlar; aksi türü davranışlar ise, kendi illerinde dahi, zannediyorum, eleştiri alıyordur.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sen kendi işine bak!

NADİR SARAÇ (Zonguldak) - Sen kendine bak! Ne işin var senin bizimle!..

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Evet, şimdi, zaman zaman burada her tür konuşmalar oluyor; bırakın, biz de bugün istediğimiz gibi konuşalım.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kendi adına konuş!.. Kendi hesabına konuş!..

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Genel Kurula konuşun!

ATİLLA KART (Konya) - Üzerinize düşeni söyleyin, düşmeyene karışmayın!

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Evet; iktidar partisi de muhalefete öneride bulunabilir. Her zaman burada muhalefet partisi öneride bulunuyor. Bırakın, bizim de önerimiz olsun; çünkü, biz, milletten destek alıyoruz, oy alıyoruz; onun bir yolunu buradan sizlere de anlatıyoruz. Bunda alınacak hiçbir şey yok.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ah, söylediklerine bir de kendin inansan!

BAŞKAN - Lütfen, Sayın Bayındır...

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Bütün söylediklerimize inanıyoruz. Siz de Kırşehir'e gittiğinizde bunu görüyorsunuz sayın milletvekilim.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Demek ki, yapacağınız bir şey olmadığı için Kırşehir'le ilgili konuşuyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Soydan, turla ilgili konuşur musunuz.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Burada, önemli bir bakanlığın bütçesi konuşuluyor.

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Evet, Bayındırlık Bakanlığımız önemli; söyledim; yaptığı hizmetleri bütün halkımız takdir ediyor. Bayındırlık Bakanımıza da çok teşekkür ediyorum; bürokratlarına da çok teşekkür ediyorum.

Bu kadar hızlı bir sürede, bu kadar az imkânla, herkesin göreceği şekilde hizmet sundular.

MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Bakan bile senden utandı; kafasını kaldıramıyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Ben dinlersem, daha iyi cevap veririm Sayın Bakanım.

Evet, Bayındırlık Bakanlığımızın 2005 yılında da çok iyi hizmetler yapacağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Soydan, toparlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET SOYDAN (Devamla) - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüzün, Bayındırlık Bakanlığımızın 2005 yılı bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Daha yapacak çok işimiz var; aydınlık Türkiye'yi hep birlikte kuracağız.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Soydan.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı Recep Garip?.. Yok.

AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı, Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Gündüz, Sayın Garip'in konuşma süresini kullanabilirsiniz.

AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine Grubum adına söz almış bulunmaktayım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, yeni bir dönemin şafağındadır. Bu Parlamento, şafağın ülkemizin ufkunda doğuşuna en önemli katkıyı vermiştir; ne kadar övünç duysak azdır. Kırkbir yıllık serüven, bazı aydınlarımıza göre ikiyüz yıllık rüya, 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelerin başlamasıyla sonuçlanmak üzeredir. Milletimiz, 3 Kasım 2002'de ortaya koyduğu siyasî iradeyle, bu rüyanın en önemli aşamasının tamamlanmasını sağlamıştır; emeği geçen tüm siyasîlere ve milletimize teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimiz, tarihinin en önemli olaylarından birinin daha başlangıcındadır. Bu anda tarihimizin önemli başlıklarını tekrar hatırlamamız gerekir. Ergenekon'dan çıkış, İslam dinini kabul ediş ve ihyası için asırlarca süren bayraktarlık, Önasya'ya göç, Abbasilerden Selçuklulara, oradan Osmanlıya ve genç Türkiye Cumhuriyetine uzanan Anadolu ve Rumeli'yi vatan edinme mücadelesi; bugün ise, tarih oluşturmamızda en önemli unsur olan Avrupa ülkeleriyle yeni bir birlik oluşturmanın kararlılığı içindeyiz.

Şüphesiz, bu duruş, geçmişe yönelik birkısım hatırlamaları da beraberinde getirebilir ve bizleri derin bir kaygıya sürükleyebilir; ama, küresel ve bölgesel gelişmelere bakarsanız, bunu, yeni bir dönemin şafağı olarak değerlendirmek daha doğrudur. En geniş anlamıyla envanteri çıkarılmamış olsa da, büyük Anadolu kültürü, kendi ruhuyla hayat verdiği kendisinden önceki Anadolu kültür ve medeniyetlerini de temsil kabiliyetiyle, Avrupa'nın hem geçmişi hem de geleceğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; takdir edersiniz, küreselleşme, her şeyi benzeşir bir konuma getirmiştir. Hukuktan bilime, bilimden teknolojiye kadar benzeşmeyen ve benzeşmeye karşı duran, yalnızca kültürdür. Kültürle, küreselleşme içinde farklılaşabilir, katkı sağlayabilir ve kimliğinizi koruyabilirsiniz.

Birkaç kavramı açıklamalıyım ki, düşüncelerimi bunun üzerine inşa edebileyim.

Birincisi, kültür: Bir milletin tarih boyunca biriktirip kendine özgü bir şekil verdiği zihnî, manevî, sanatsal, tarihî, edebî, dinî ve duygusal birikimlerinin semboller, işaretler, gelenekler, âdet, sosyal yaşantı ve anıtlar şeklinde ortaya çıkmasıdır. Bu birikimler, o milletin acılarını, itilimlerini, karakterini, sosyal özelliklerini, hayat tarzını, sosyal ilişkilerini ve ekonomik yapısını simgeler. Ben kendi dinimi, edebiyatımı, duygu, ihtiyaç ve acılarımı, kendi kültürüm yoluyla duyduğum zaman, şüphesiz kendi benliğimi duyuyorum, sosyal ve tarihî benliğimi veya bu kültürün doğduğu kaynağı duyuyorum. Bu nedenle, kültür, toplumun gerçek varlığının göstergesi ve üstyapısı, kısaca, toplumun tüm tarihidir.

İkincisi, aydın: Bu, her gün kullanılan bir terim olup, gerek toplumuzda gerek tüm dünyada sık sık duyarsınız. Aydının gerçek anlamı nedir; kimlere aydın deriz; aydınlar kimlerdir ve yaşadıkları toplum içindeki rolleri ve sorumlulukları nelerdir? Aydın, belli bir  tarih, yer ve zaman diliminde kendi insanî statüsünün bilincinde olan kimsedir. Bu bilinç, ona sorumlu bir insan oluşunun yükünü yükler. Halkına, zihnî, sosyal ve devrimci faaliyetlerde önderlik yapması gereken, kendi kendinin bilincinde, sorumlu bir kimsedir o.

Üçüncüsü, asimilasyon: Bu, Batılı olmayan bütün ülkelerin karşılaştığı zorluk ve gerilimlerin kökünde yatan bir kelimedir. Bu terim, bilinçli ve bilinçsiz olarak bir başkasının yaşayış tarzını taklit etmeye başlayan bir kişinin davranışları için kullanılır. Bu hastalığa yakalanan herhangi bir insan, kendi kökeninin, millî, kültürel ve karakterini çizen özelliklerini unutur; hatırlasa bile, onlara karşı korkunç bir nefret duyar. Bütün sosyal bağlarından koparak, düşünüp taşınmadan, kayıtsız şartsız, kendini bir başkasını taklit etmeye koyuverir.

Dördüncüsü, alinasyon: Basitçe, kendi benliğini unutma, farkında olmama veya benimsememe demektir; yani, kişi benliğini kaybeder ve içinde bir başka şeyin ya da kişinin olduğunu sezer. Bu, ciddî sosyal ve manevî bir hastalıktır. Ne demektir kültür alinasyonu; kişinin kendisini kendisi olarak değil, daha çok, kendi yerinde bir başkasını algıladığı durumdur. Böyle bir kişi, aline olmuş bir kişidir. Kendi yerine algıladığı şey -bu hiçbir  zaman kendisi değildir- ister para, ister makam, hiç fark etmez; yalnız, şansına veya zevkine bağlıdır.

Bu ülkede kültür siyasetini oluşturan resmî sivil toplum kuruluşları ve az önce tanımını yaptığım aydınlarımız sorumluluklarını üstlenmezse, bu yeni süreçte halkın egemen olan kültüre doğru evrileceğini, asimile olacağını ve kültürel alinasyonu yaşayacağını hepimizin idrak etmesi gerekiyor. Toplumumuz bir tür tehdit altındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devletinde kültür politikasının, kuruluşundan bugüne kadar iki ana kaynağı olmuştur; bunlardan birincisi, cumhuriyetten önce başlayan ve onunla birlikte devam eden milliyetçilik; ikincisi, yine, cumhuriyetten önce başlayan ve onunla birlikte devam eden Batılılaşma politikasıdır.

Türkiye'ye Batı kültürünün cumhuriyetten önceki girişi de, esas itibariyle bir resmî politikanın eseri olmuş, yani, bu değişmeyi devlet gerçekleştirmeye çalışmıştı. Batılılaşma siyasetinin temelinde, Türk Devletinin Batı karşısında yenilmesi ve devamlı gerilemesi vakası yatar. Başka bir deyişle, Batı medeniyetinin bizi yenmesi, devletin siyasî ve askerî yenilgisi şeklinde görülmüştür. Devletin gerilemesi süratini artırdığı ölçüde, Batılılaşmanın sürati de artmıştır. Bu itibarla, cumhuriyet devrinin başlarında, Batı kültürüne o zamana kadar rastlanmayan bir açılımın görülmesi yadırganamaz; çünkü, cumhuriyet, Batı karşısında o zamana kadar görülmemiş bir büyük yenilginin hemen arkasından kurulmuştur.

Cumhuriyetçiler, başka bir deyişle inkılapçılar, İkinci Meşrutiyet İnkılabını yapan neslin harpten sonra ayakta kalmış olanlarıydı. Bunlar, aynı çevre içinde yetişmiş, aynı umumî fikirleri benimsemiş ve büyük çoğunluğuyla İkinci Meşrutiyet idaresi içinde mevki almış kimselerdi.

Meşrutiyet devrinde üç büyük fikir cereyanından önemli ölçüde etkilenmişlerdi. Ziya Gökalp'in "Türkleşmek, İslamlaşmak ve muasırlaşmak" adlarını verdiği bu milliyetçilik, İslamcılık ve Batıcılık cereyanları içinden bir tanesi, siyasî bir realitesi kalmadığı için, cumhuriyetle birlikte gücünü tamamıyla kaybetti. Türkiye, artık, İslam dünyasının lideri değildi, o dünyayı yıkan Batılılar karşısında bağımsız bir devlet hüviyetiyle ortada kalabilmesi de, İslamcılık fikrini tamamen bırakmasına bağlı görünüyordu.

Kaldı ki, cumhuriyetin hilafet ve saltanat rejimine bir antitez gibi çıkmış olması, onun kendinden önceki rejimi ve o rejimle bir tutulan siyaset tarzını reddetmesini gerektiriyordu. Böylece, İkinci Meşrutiyet inkılapçılarının birbiriyle uzlaştırarak yürütmek istedikleri üç görüşten, cumhuriyetçilere sadece ikisi kalmıştır, Batıcılık ve milliyetçilik.

Milliyetçilik, yirminci yüzyılın en büyük siyasî realitesi idi. Ayrıca, Türkiye'nin hususî durumu onu milliyet prensibine daha sıkı sarılmaya itecek şekilde gelişmişti. Bu süreçte de buna en çok ihtiyacı hissedeceğiz. İmparatorluğun sadece dıştan değil, içten de yabancı millet hareketleriyle yıkılmış olması, Türk Milletinin ister istemez kendi kaderiyle baş başa kalması, modern bir millet olmak için sağlam bir millî kültüre dayanmak zarureti, o devirde milliyetçiliği kamçılayan başlıca faktörler olmuştur. Fakat, milliyetçiliğimizin en büyük objektif temeli, yeni Türk Devletini kurarken doğrudan doğruya millete dayanmış olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gündüz, buyurun.

SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin temel çekincelerinden biri, Türkiye'nin farklı bir kültürel kategoriden neşet ediyor oluşudur. Bunu dile getiren Avrupalı aydınlar, neyi kastettiklerinin bilincindedirler. Lakin, Türkiye'nin kendi kültür bilincine ne derece sahip olduğu ciddî bir tartışma konusudur.

Atilla İlhan, bunu şöyle dile getirmekte: "Kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk. Lisede, Sophokles'i okuduk, klasik Türk sanat musikisine sövmeyi, Divan şiirini hor görmeyi; buna karşılık devletin yayımladığı kötü çevrilmiş Batı klasiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki, Sinan Leonardo'dan önemsiz, Mevlana Dante'den küçüktü; Itri ise Bach'ın eline su dökemezdi."

Bir Bulgar, aydınlarımızdan birisine "sizin klasikleriniz nedir" diye sorunca, aydınımız "bizim klasiklerimiz yoktur" cevabını verir. Yunus Emre yok, Bedreddini Simavi yok, Pir Sultan Abdal yok; Chanson de Roland var, Campanella var, Villon var; Şeyh Galip, Baki, Nedim beş para etmez; var mı Vigny, var mı Ronsard, var mı Poe!

Şüphesiz, bunlar önemlidir; ama, Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Bedreddini Simavi'yi, Mimar Sinan'ı, Pir Sultan Abdal'ı, Şeyh Galip'i, Baki'yi, Nedim'i ve Itri'yi tanımadan ne anlamları olabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusuna da değinmeliyim. Maalesef, burada zaman sorunumuz da var. Birçok değerlendirme, turizmi sadece güneş, deniz ve kum üçgeninde ele almakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gündüz, toparlayabilir misiniz.

1 dakikalık süre veriyorum; buyurun.

SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Kültür ve Turizm Bakanlığı deniz, kum, güneş pazarlaması yapan ve broşürler üreten bir bakanlık olarak görev görmüyor artık; Avrupa'yı değil, tüm dünyayı kucaklayan kültür hamleleri başlatmakta. Avrupa Birliği projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığının en büyük imtihanı olacaktır. Bakanlığın misyon ve vizyonu, mevcut ufkun çok daha ötesine taşınmak durumundadır ve bunun örneklerini de vermektedirler; muhteşem bir "Bosna-Hersek Kültür Haftası" düzenlediler, kendilerini tebrik ediyorum. Düzenledikleri Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, Metin Erksan'ı ve İlhan Berk'i anma gecelerinden dolayı da kendilerini tebrik ediyorum. Turizm, kültürün devamı gibidir, iç içe geçmiş gibidirler. Kültür ve Turizm Bakanlığı, derin Türkiye'nin savunma bakanlığıdır, olmak durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık, yeni bir şafağın eşiğinde duran ülkemizde en çok sorulan soruların başında "Avrupa Birliğinden ülkemiz ne tür kazanımlar elde edecek" gelmektedir. Oysa, şu soru da sorulmalıdır: Ülkemizin Avrupa Birliğine ne tür katkıları olacak ve en çok hangi alanda olacak? Hiç şüphesiz, buna verilecek en kestirme cevap kültür ve turizm ise, o zaman, bugüne değin batılılaşmayı bir devlet siyaseti olarak belirlemiş olan ülkemiz -ki, bu makul görülebilir- artık kendi kültürüyle barışmalı ve onu ihya hareketine başlamalıdır.

Medeniyetimizi çağdaş ölçülerle yeniden değerlendirmesini bileceğiz, Batılılık bu. Bir sentez değil, kendi kültürel dinamiklerimizin gücünü idrak etmeliyiz. Mevlana Celaleddin Rûmi, Aristo'nun hayatındaki ateşi tutuşturmalı, Bacon'un kuru gözlerini ıslatmalıdır; Sezar'ın kılıçlarını İsa'nın ellerine vermeli, Hallac'ın rahatsızlığını Sokrat'ın kalbine yerleştirmelidir. Alexis Carrel'in sözleriyle "insan, Allah'ın ve bilimin güzelliğini itiraf ve tasdik etmelidir, Descartes'i dinlediği gibi Pascal'ı da dinlemelidir." Yeni bir kültür modeli ortaya konulmalıdır. Bu kültür, demiri, mizanı ve kitabı var edenin kültürüdür.

Bütçenin hayırlı ve bereketli olmasını diliyor, aziz milletimizin ve sizlerin yeni yılını kutluyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin geneli üzerinde konuşma yapmak için, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Siyaset, en uygun yönetim tarzını sürekli aramak demektir. Yönetimse, görüp gözetme ve düzenlemedir. Bu görme, gözetme ve düzenleme, kamusal alan ile diğer alanlar arasında, temel kültürel dinamiklere yaslanarak, gerekli ahenk ve dengeyi kurmakla mümkündür. Siyasetin, devlet adamlığı formasyonu olduğu bir gerçektir. Ufuklara bakmayan, geleceği hesaba katmayan, günübirlik hareket eden politikacılar, bir plan ve proje geliştiremezler.

AK Parti, değişim rüzgârıyla iktidara gelmiş, bu ruhla çalışmalara devam etmektedir. Kültür ve turizm alanında daha önce düşünülemeyen ve yapılamayan birçok yenilik, AK Partinin işbaşına gelmesiyle birlikte gün yüzüne çıkmış ve gerçekleştirilmiştir. Ülkemizin dışpolitikası doğrultusunda, çeşitli ülkeler ve milletlerarası kuruluşlarla kültür ve turizm ilişkilerini düzenlemek ve geliştirmek amacıyla, hükümetimizin genel politikasına uygun, Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları çerçevesinde, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun çıkarılmış; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda değişikler yapılmış ve bu doğrultuda, korsan yayınlarla ilgili mücadele etkin bir şekilde başlatılmış; ancak, belediyeler daha etkin tedbirler uygulamalı diye düşünmekteyim. Ayrıca, yargı sürecine gelmiş olan korsanla ilgili çalışmalar, geç bırakılmadan, bir an evvel sonuçlandırılmalı ve bu konuda, mutlaka, Adalet Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığının yanında yer almalıdır diye düşünüyorum.

Toplumsal gelişmede, ülkenin kalkınmasında asıl vurgu, kültürel bilinçliliğe yapılmalıdır; Kültür Bakanlığı ve ekonomiyle ilgili bakanlıkların proje ve istikametleri birbirine paralel olmalıdır; yani, Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılmış olan bütçeyle ekonomi bakanlığına ayrılmış olan bütçe arasında bir denklik sağlanmalıdır; çünkü, siyasî, sosyal ve ekonomik hayat, kendi toplumuna ait bir paradigmayla genel bir düşünce dünyasının aracılığıyla ayakta durmaktadır. Bu duruşu ortaya koymak, tarihsel misyona, çağdaş vizyona ve orijinal bir mesaja sahip olmakla mümkün olur; çünkü, var olmak bir mesajı olmaktır; mesajı olmayan hiç kimse, var olma durumunda söz konusu değildir. Kapalı, statükocu ve mesajsız toplumlar, dengelerin değişmesi sırasında güçlü milletlerin güdümüne girerler. Bir milleti ve devleti uzun sürede büyük yapan, onun evrensel bir mesaja, evrensel bir misyona sahip olmasıyla mümkün olur. Mesajsız milletler, maddî güçleri büyük olsa da, kısa zamanda bu güçlerini yitirirler ve küçülüp giderler. Bir yazarın ifadesiyle, 60'lı yıllarda ifadelendirilen insanlığın karşısına bir mesajla çıkamadığımız için kendi içimize kıvrılmış, kendimizle uğraşıp duruyoruz yani, 60'lı yıllarda düşünmeye başladığımızı ifade ediyor yazarımız. İnsanların aradığı gerçek konusunda sağlam temeller üzerine oturtulmuş orijinal ve millî bir mesajımız, politikamız olmalıdır. Jan Paul Sartre "bana projeni söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" diye ifadelendirmektedir. Bizim, dönemlere ve iktidarlara göre değişmeyen, yüzyılları kuşatan projelerimiz, planlarımız olmalıdır; yani, büyük bir coğrafyanın, büyük bir ulusun sorumluluğunu üstlenmiş olan Türk Ulusunun, ciddî noktada yüzyıllık politikalar üretmesi gerekmektedir. Bu programı yapmadıkça, ansızın bastıran dışfacia sürprizleriyle karşılaşmaktan ve daima savunmada kalmaktan kurtulamayacağız. Bu bağlamda, çok temel bazı anlayış ve projelerin oluşturulması gerekmektedir.

Öncelikle, Türk Milletinin diğer milletler arasındaki yeri, diğer milletlerin Türk insanına ve Türk toplumuna bakışı, Türkiye'ye düşen tarihî sorumluluk net olarak belirlenmelidir. Türkiye, tarihten devraldığı büyük kültür ve medeniyet birikimiyle -özellikle buraya vurgu yapmak istiyorum- Asya Kıtasının kalbinde bulunmaktadır. Kafkasya'dan başlayan soydaşlarımızla İslam coğrafyasında da önemli misyonlar üstlenmektedir. Bu nedenle, artık, kısa vadeli çözümler yerine, yüzyıllık projeler üretmelidir. Bu toplumun insanlığa ve bilime yaptığı büyük öncü girişimleri ve hizmetleri tarih kaydetmiştir; fakat, bu millet, birçok toplum nazarında din, kültür, karakter ve düşünce açısından çok yanlış imajlarla yer almaktadır. Bizi olduğumuz gibi yansıtmak için, hem kültür hem de turizm alanında çok yeni ve çok önemli projelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, Avrupa Birliği kapılarının açıldığı şu günlerde, Doğu ile Batı'nın kopma ve bütünleşme noktasının Türk kültürü olduğunu hatırlamak ve buna uygun çağdaş yaklaşımlar ortaya koymak gerekiyor, ki, bu duruma, Kültür ve Turizm Bakanlığımız çalışmalarını sürdürerek devam etmektedir.

Doğu'nun mistisizmi ile Batı'nın realizmindeki aşırılıklar, ancak ve ancak Türk kültür ve medeniyetinin geniş hoşgörü ve birikimiyle arındırılıp, sentezlenebilir, bir araya getirilebilir; dayanışmalı evrensel bir kültür doğumu gerçekleştirilmiş olur. Bu da, tarihî bir sorumluluktur diye düşünüyorum.

Yüzyılları aşan bir anlayış ve büyük projelerimizin oluşturulmasında somut olarak kültür ve medeniyetimizin temel taşlarını yaşatacak olan enstitüler kurularak ilk adımlar atılabilir. Bir Mevlana enstitüsü, bir Yunus Emre enstitüsü, bir Hacı Bektaş Veli enstitüsü, bir Mehmet Akif Ersoy enstitüsü kurulabilir. Bu konuda, Kültür Bakanlığımız, mutlak surette, ilgili üniversitelerimizle birlikte ortak çalışmalar yapabilir, enstitüler ve kürsüler oluşturabilir diye düşünmekteyim.

Mevlana ve onun Mesnevisi, batıdan gelen Haçlılara ve doğudan gelen Cengiz'in ordularına karşı kültürümüzü korumuştur. Bu, hepimiz tarafından bilinmektedir. Böyle bir teşebbüs, üniversitelerimizin gerçek siyasetini bulmaya, şahsiyetini bulmaya, kültürümüzün yeniden çağa hitap edebilecek bir diriliğe, zenginliğe kavuşmasına hizmet edecektir diye düşünüyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığının, ülkede kültürel bütünlüğü tesis amacıyla, ortak paydalar, bütünleştirici prensipler üretmek gibi, çok aslî bir görevi vardır. Kültürel gelişme, bütünleşme, canlanma sağlanmasında temel sosyal kurumlar olan aile, din, dil, eğitim, hukuk gibi alanlara yönelik iyileştirici faaliyetlerin yürütülmesi gerekmektedir. Kültürün sürekli yeniden üretilip güncelleştirilmesi amacıyla, toplumun iç dinamiklerinin beslenmesi, eşitlik, vatandaşlık gibi bazı çağdaş değerler çerçevesinde düzenlenmesi bir zorunluluktur. Medeniyet ve tarih bilinciyle insanlarda zihniyet oluşumunun sağlanmasına yönelik çalışmaların yapılması, ulus bilincinin kültür dokusuyla örgülenerek dünya kültürüne taşınması, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza düşen çok önemli faaliyetlerdendir. Bu anlamda, kültürel hak ve özgürlükler gereği, farklı kültürel grupların taleplerinin karşılanabilmesi için esnek ve kapsayıcı bir örgütlenme modelini benimsemekteyiz. Bu doğrultuda, Türkiye'deki bütün etnik grupların, sosyal dokusu ne olursa olsun, bu tür insanların, toplulukların mutlaka tarih anlayışlarını, coğrafî anlayışlarını, kültür anlayışlarını, sanat anlayışlarını ortak zenginlik olarak görmekteyiz. Bütün sosyal sınıfları, sosyal hayattaki kültürel oluşum ve zenginlikleri, zenginlik olarak görmekteyiz.

Yasal düzenlemelerle kültürel hak ve özgürlüklerin, genişletilip, şekilsellikten kurtarılarak, öz içerik biçiminde güvence altına alınması da gerçekleştirmek istediğimiz çok önemli düşüncelerimizdendir.

Bugüne kadar hemen hemen bütün hükümetler, sanatı fazlasıyla ihmal etmişler ve toplumun sanat bilincinin gelişmesine yönelik icraatlarda bulunmamışlardır. Sanat, mutlak surette, ideolojilerin propaganda aracı olarak görülmüş; ancak, bu araç görülmekten, siyasîlerin aracı olmaktan kurtarılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Garip, tamamlayabilir misiniz

Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Oysa, sanat, mutlak surette, insanlığın anadilidir ve bir ulusun sanat kültürü, genel anlamda kültürünün büyük bir kısmını kapsamaktadır. Kültürü sanat bütünler; kültür olmadan, sanat olmadan bir geleceğin olabileceği söz konusu değildir. Medeniyetlere baktığımız zaman, sanatın şekillendirdiğine tanık oluyoruz.

Elbette ki, ekonomi önemlidir; ama, ekonominin yanıbaşında mutlaka bir ülkenin kültürü ve sanatı, kültür ve sanat elçileri yer almalıdır. Kültür bilincinin edinilmesinde şiir, resim, mimarî, müzik, sinema, tiyatro gibi alanların katkısı ciddî noktada kayda düşülmelidir, ciddî noktada yer almalıdır. Bu anlamda, insana, insanlığa ve insanî olana verilen değer, sanatsal çalışmalara verilen imkân ve değerlerle doğru orantılıdır.

İktidarımız, kültür ve sanatı her şeyin üzerinde tuttuğu, aynı zamanda, sanatın özerk yapısının gözetildiği zamanları hedeflemektedir. Böylece, kültür, sanat etkinliklerinin resmî makamlardan ziyade, özel, sivil kuruluşlar tarafından yürütülmesi, bu amaçla, sivil akademiler, konseyler, enstitüler kurulması için siyasî iradenin destekçi bir konumda bulunması gereği de ortaya çıkmaktadır.

Burada, kültür, sanat alanında devletin üç temel görevi vardır; Bunlardan birincisi, var olan kültürel değerlerimizin tespit edilerek, ortaya çıkarılması ve korunmasıdır; ikincisi, kültürümüzün çağdaş kültürlerden kopmaması ve birlikte hareket etmesidir; üçüncüsü, kendi özkaynak ve kültür ustalarımızın, mutlak surette, dünya kültür ustalarıyla birlikte, aynı evrensel şarkıyı söyledikleri kayıtlara düşürülmelidir.

Sözünü ettiğim hususlar, kısaca, kültürle ilgili siyasî irade ve kurumun, kendi toplum ve geleneğinin yapısına uygun, sağlam ve orijinal bir felsefeye sahip olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Bakanlığımızın kültür ve turizm alanındaki çalışmalarının bu anlayış ve bilinçle gelişeceğine, bu anlayışla devam ettiğine inanmaktayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RECEP GARİP (Devamla)- Bu duygularla, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum; bütün halkımıza hayırlar diliyor; yeni yılın herkese, bütün ulusumuza hayırlar getirmesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç.

Buyurun Sayın Saraç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NADİR SARAÇ (Zonguldak)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Türkiye'de altyapı yatırımlarının en önemli bölümünü gerçekleştiren bir bakanlığın bütçesinin 7-8 dakikalık bir süreçte ne kadar değerlendirilebileceğini takdirlerinize sunarken, yine de, gözlemlediğimiz bazı kritik konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, başta Karayolları Genel Müdürlüğü olmak üzere, bünyesinde 6 genel müdürlük bulunduran ve Türkiye'nin kalkınmasını ve gelişmesini sağlayacak yatırımların büyük bölümünün gerçekleşmesini beklediğimiz en önemli bakanlıklardan birisi olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığının görülen bu bütçesiyle, tanımladığımız hizmetlerin ne kadarını gerçekleştirebileceğimizi, inanınız, çok merak ediyoruz.

Ne kadar iyimser bakarsanız bakın, ülkenin imarının ve altyapı hizmetlerinin oluşumunu üstlenmiş Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bütçesinin, yetersizlik adına, genel bütçeden ayrı bir görünümde olmadığı açıktır. Aslında söylem şuydu: İçdinamikler harekete geçirilecek, çalışmayan işyerleri çalıştırılacak. 300 000 konutun ve 15 000 kilometre bölünmüş yolun devreye sokulacağı, yani, sonuç olarak, ülkenin şantiyeye dönüşeceği vurgulanmıştı hep; ama, süreç, hepimizin bildiği gibi, hiç de öyle işlemedi, işlemiyor da.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Beş yılda o, beş yılda!..

NADİR SARAÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biraz sonra konuşacak arkadaşımız, Karayolları Genel Müdürlüğüyle ilgili değerlendirmelerini size sunacak; ama, yaşadığım ve somut hiçbir sonuç alamadığım, kaynak kullanımının önceliğinde özenli olma gereğinin bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Zonguldak'ta, Karadeniz Ereğli-Devrek yolunun olumsuz koşullarını, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen'le, hem sözlü soru önergesi hem de bizzat iki kez görüşerek, bu yolun bölge için yaşamsal önem taşıdığını anlattım. Sayın Bakan, her görüşmemizde -ki, bu duyarlılıkları için kendilerine teşekkür ediyorum- nazik bir üslupla, aynı zamanda iki demir-çelik fabrikasını da birbirine bağlayacak, Karadeniz Ereğli-Devrek-Karabük yolunun önemini vurgulamasına karşın, dün olduğu gibi, bugün ve görülüyor ki yarın da, yeterli ödenek bulunamadığından yakınarak, yatırım programına almaları mümkün olamadı. Sözünü ettiğim yol gibi, bölgeler için, ekonomik, sosyal anlamda yaşamsal önemi olan birçok proje ödenek yetersizliği nedeniyle kendi kaderine bırakılıyorsa, bütçede ayrılan rakamların yeterliliğinden söz etmek mümkün müdür?!

Bölünmüş yol projesine ilkesel olarak destek vermekle birlikte, yapım tekniği ve uygulamasının da sağlıklı olması gerektiğini düşünüyoruz. Zonguldak'ta uygulamaya konulan bölünmüş yolun, geçen yıl, içinde bulunduğu olumsuzlukları mümkün olsaydı da görebilmiş olsaydınız. Bugün de baktığınızda, yapımı daha bir yılı bile geçmeyen yolun, düşünülen veya hedeflenen bölünmüş yol amacından çok uzak olacağı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, belediye başkanlığı yaptığım dönemlerden yapı ve konumunu çok iyi bildiğim Yüce Atatürk'ün emaneti konumunda olan İller Bankası Genel Müdürlüğü ise, geçmiş iktidarlar zamanından başlatılan çalışmayla, bugün, kuruluş amacından giderek uzaklaştırılmış, pek çok daire, proje üretemeyen, yargı kararlarına rağmen yerlerine iade edilmeyen bürokratlarıyla, hatta, belediyelerimize sağlanan katkıların bir yıl gibi kısa dönemde gelirlerinden tahsiliyle geri alınarak yerel yönetimleri âdeta dışlayan bir konuma sürüklenmiştir.

Ayrıca, artık, sadece yapı denetimi konumu ve uygulamaları, yapı malzemelerinin eurokot uygulamasının çalışıldığı, kıyı kanunu ve uygulamalarını gözetir haline getirilen Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, yetişmiş personel ve ekibiyle, âdeta, terk edilmiş bir görünüm arz etmektedir.

Genel Müdürlük kullanımındaki mahallî idarelere yardım ödeneğinden bütçeye 23 000 000 Yeni Türk Lirası ödenek ilave edildiği görülmektedir. Bu ödenek için, geri kalmış yöre belediyeleri ve turizm öncelikli yöre belediyeleri gibi kriterler getirilmiş olmasına karşın, bu taleplerin değerlendirilip yaşama geçirilmesindeki temel kriter, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, iktidar partisi belediyesi olmak mı olacaktır?!

Afet İşleri Genel Müdürlüğü, 1999 Marmara depreminden bu yana, kurumsal olarak, önemli kayıplara uğramış durumdadır. Yetişmiş ve kalifiye personel eksiği sebebiyle, prefabrike ve montaj alanında biriken prefabrike konutların tamiri bile güç şartlarda sürdürülmekte, makine parklarındaki hurda araç sayısı, görenleri hayrete düşürmektedir.

Topraklarının yüzde 93'ü, nüfusunun ise yüzde 98'i çeşitli derecelerde deprem etkisi altında olan ülkemizde, bütçenin yaklaşık yüzde 3,5'e varan oranları afet harcamalarına yönlendirildiğine göre, tüm Anadolu'yu kapsayan afet master planı neden hâlâ yapılamamaktadır?

Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin yetersizliğini, hatta, yatırıma ayrılan kısmıyla ülkenin altyapı sorununun çözümünde ciddî bir adım atılamayacağını vurguladık. Bakınız, biz, şu an, İçişleri Komisyonun altkomisyonunda Karayolları Trafik Yasası Tasarısını görüşüyoruz. Çeliştiğimiz konular olmakla birlikte, iktidar ve muhalefet milletvekilleri olarak, trafik terörüne kısmen de olsa dur diyecek arayışlarımız, çabalarımız halen sürmekte. Bu tasarı, komisyonda kabul edilerek, Genel Kurula indirildiğinde ve yasalaştırıldığında ne olacak peki? Siz, karayolları başta olmak üzere, Bakanlık olarak, bütçeye yeterli ödeneği ayırıp altyapıyı tamamlamaya yönelik daha yoğun çabayı harcamadığınız sürece, o yasadan da, doğal olarak, tüm ülke insanının beklediği ölçüde olumlu sonuçların alınabileceği kuşkuludur.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2004 yılı konsolide bütçe ödeneği 438 070 056 Yeni Türk Lirası iken, bu rakam, 2005 bütçesinde 677 219 000 Yeni Türk Lirasına çıkarılmıştır. Konsolide bütçeden analitik bütçeye geçiş nedeniyle, reel anlamda bütçe tasarısındaki artış talebi yüzde 30'u geçmemektedir. Bu konumuyla, enflasyonu düşündüğünüzde ve harcamaları çıkardığınızda, yatırım boyutu da irdelendiğinde, IMF'nin direktifleri anlaşmasıyla, önümüzdeki üç yıl daha yinelenen anlaşmayla, önümüzdeki yıl ve yılların daha güç geçeceğini görmek zor değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Saraç, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

NADİR SARAÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Örneğin, Karadeniz sahil yolunun 2005 yılında bitirileceği söylenmişti; bu bütçeyle, biz, 2005'lere dua etmek durumunda kalıyoruz.

Yolundan konutuna kadar Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yaptığı çalışmalar, bir ülkenin gelişmişliği için net bir ölçüttür. Altyapıdaki yoğunluk ve başarı, ülke insanının yaşama kalitesine doğrudan etki eden bir faktör olduğu bilindiğine göre, Bakanlık bütçesinin yeterli olduğundan söz etmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu eleştirilere karşın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin, ülkemize, ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saraç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, İzmir Milletvekili Erdal Karademir.

Buyurun Sayın Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Türkiye'de, kamu hizmetlerinde, ülkenin bayındırlığı ve imarıyla ilgili işleri yürütmekle görevli kuruluşların bağlı olduğu bir kurumdur.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığının web sayfasına baktığımızda, Bakanlık vizyonunu, sağlıklı bir çevre, planlı ve düzenli kentleşme ile güvenli yapılaşmayı, ülke kaynaklarını en ekonomik biçimde kullanmak olarak açıklamaktadır. Bakanlığın, bu görevlerini, Yapı İşleri, Afet İşleri, Teknik Araştırma ve Uygulama, Karayolları, Tapu ve Kadastro ve İller Bankası Genel Müdürlüğü eliyle yerine getirdiğini görmekteyiz. Bu genel müdürlüklerin, yukarıdaki vizyon çerçevesinde görevlerini yaptıklarını söylemek elbette mümkün değildir. Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, en başta inşaat ve denetlemeye yönelik işlevlerini kaybederek, son dönemde, sadece yapıyla ilgili birim fiyatlarını belirleyen bir kurum durumundadır. Çünkü, bugün hemen hemen her bakanlık ve kurum, kendi inşaat ve kontrolluk teşkilatını oluşturduğundan, genel müdürlüğün yapılarla ilgili işlerliği en aza inmiş durumdadır. Adalet Bakanlığı, cezaevlerini, adliye binalarını; Millî Eğitim Bakanlığı, okulları; Sağlık Bakanlığı, hastaneleri yapmaya başlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Afet İşleri Genel Müdürlüğü de, ülkemizin yüzde 95'i deprem bölgesinde kalmasına rağmen, üzerine düşen görevleri yeterince yapmamaktadır. Ülkemiz, ciddî bir deprem riski taşımaktadır. Bütün bu gerçekler ve yaşanan onca acılara rağmen, Bakanlık, iki yıllık süre içerisinde buna yönelik hiçbir yasal düzenlemeye gitmemiştir; sadece, 29 Eylül -1 Ekim arasında Deprem Şûrasını  toplamıştır.

Peki, depreme yönelik çalışmaları kim yapacaktır?! Ülkemizde her ölçekte planları altlık olabilecek deprem haritalarını yapmak ve bu haritaları tüm plan yapan kurumların kullanımına sunmak Afet İşleri Genel Müdürlüğüne ait olması gerekmiyor mu?! Buna ihtiyaç yok mu?!

Ülkemizde fay hatlarının geçtiği yerlerde imar planlarının yapıldığını, yapılaşmaya açıldığını yaşadığımız acı gerçeklerle hepimiz bilmekteyiz. Hatta, bazı yerel yöneticilerin, meclis kararlarıyla haritalar üzerindeki gösterilen fay hatlarının yerlerinin değiştirilerek imara açıldığı da bilinmektedir. Peki, bu olumsuzlukları kim denetleyecektir? Bakanlığın böyle bir denetim ve gözetim görevi yok mudur?

Diğer yandan, mevcut deprem yönetmeliğimiz ve Yapı Denetim Yasası her nedense kamu binalarının yapımında uygulanmamaktadır. Yaşadığımız her depremde en fazla zarar gören kamu binaları olmasına rağmen, bunu anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, en başta planlama, gecekondulaşmayı önleme ve kıyılarımıza yönelik görevlerini yapamamaktadır; çünkü, Kültür ve Turizm Bakanlığının, turizm gelişim bölgelerinde; TOKİ'nin, toplukonut dönüşüm bölgelerinde; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, organize sanayi bölgelerinde; Çevre ve Orman Bakanlığının çevre düzeni planı yapma yetkisine, yerel yönetimlerin imar planı yapma ve uygulama yetkilerine bakıldığında, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğünün imara ilişkin görevlerinin neredeyse tamamının başka bakanlık ve kuruluşlara geçtiği görülmektedir.

Bu durum, ülkemizde imara yönelik yetki karmaşasının yaşandığını göstermektedir. Bu karmaşa doğru mudur; doğru değilse, karmaşadan yarar sağlayan çevreler mi bulunmaktadır?

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarının, kaçak yapılaşmanın veya gecekondulaşmanın önlenmesi için ne bir projesi ne bir politikası ne de bir stratejisi vardır; olamaz da; çünkü, Sayın Başbakanın kaçak yapılaşmadan yargılandığı ve plansız ve ruhsatsız bir konuta sahip olduğu, bunu bir marifetmiş gibi kamuoyuna açıkladığı bir ortamda, AKP İktidarının, gecekonduyu önlemeye yönelik politikalardan bahsetmesi takıyye değil midir?

Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, bugün, kıyılara yönelik yetkilerini kullanmamaktadır. Bakanlık, görev ve yasal yetkilerine rağmen, bugüne kadar, kıyı kaynaklarımızın ve alanlarımızın bir envanterini dahi çıkarmamıştır. Kıyı alanlarımız denetim ve gözetimden yoksundur. Kıyı alanlarımız hızla yok olmakta ve çarpık yerleşimlere ve tesislere konu olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu İzmir çevre yolunun kuzey dalı projesidir. Bu proje, İzmir ve ülkemiz açısından hayatî önemdedir. Çevre yolunun İzmir-Aliağa-Çanakkale devlet yoluna bağlayacak kuzey dalı, bu güzergâh çevresinde kurulu bulunan Atatürk Organize Sanayi Bölgesi, TÜPRAŞ, PETKİM, demir-çelik tesisleri, İzmir ve çevre illerimizin bağlantısını sağlayacak, yoğun kentiçi trafiğini hafifletecek tek alternatiftir. Yapımına 1988 yılında başlanan, 21,8 kilometre uzunluğundaki stratejik önemi haiz kuzey dalı, ödenek yetersizliği nedeniyle, bugün, durma noktasındadır. Bu projenin bitmesi için gerekli ödenek hemen sağlanmalıdır. Ancak, bu yola ödenek ayırmayan Bakanlık, İzmir nâzım ve ulaşım master planlarında bulunmayan, 1992, 1994, 1996 ve 1997 yıllarında hazırlanan imar planlarında yer verilmesine rağmen mahkemeler tarafından iptal edilen İzmir karayolu kent geçiş projesini sürekli gündeme getirmektedir. Bu proje, başta İzmir halkı ve sivil toplum kuruluşlarının da karşı olduğu bir projedir. Eğer, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bu projeye ayıracak bir ödeneği varsa, bu ödenek, önce, İzmir çevre yolu projelerine ayrılmalıdır. Bu konuyu Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde kadastro çalışmaları 1912 yılından beri süregelmektedir ve 2006 yılında bitirilmesi hedeflenmiştir. Bu hedef için Bakanlığı kutluyorum. Ancak, kalan köylerin kadastrosunun bitirilmiş olması, ülkemizdeki kadastronun bitmesi anlamına gelmemektedir; çünkü, bugüne kadar üretilen kadastro, pafta ve verilerinin yüzde 60'ı kullanılamaz konumdadır. Bu yerlerde kadastro yenilenmelidir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, kendisine, çağdaş, çokamaçlı kadastroya dönük hedefler koymalıdır. Çağdaş, çokamaçlı kadastro, mekânsal bilgi sistemlerinin kurulmasını temel alan, verilerin güncel tutulmasını ve sürekli akışını sağlayan, devingen ve sistemli bir süreç olarak algılanmalıdır. Bakanlık bu anlayış içerisinde midir; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bu yaklaşımı, bu anlayışı, bu hedefi benimseyebiliyor mu; elbette hayır. Daha dün, komisyonlardaki kadastro tasarısı üzerindeki görüşmelerde bu olumsuzlukları göstermişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce "TAKBİS" adında bir proje yürütülmektedir. Bu projenin amacı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından üretilen mülkiyete ilişkin belge ve bilgilerin sayısal hale getirilerek bilgisayar ortamına aktarılması ve değişik amaçlı kullanılan bilgi sistemlerinin altlığının oluşturulmasının sağlanması olarak öngörülmüştür.

TAKBİS'in, coğrafî ve kent bilgi sistemlerinde, arazi bilgi sistemlerinde, taşınmazla ilgili stratejik konularda, çiftçi kayıt sistemleri ve benzeri projelerde kullanılacağı öngörülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, 2000 yılında ihale edilen TAKBİS Projesi için Ankara'nın Çankaya İlçesi pilot bölge olarak seçilmiştir. Pilot bölgedeki çalışmaların tamamlandığı, Kadastro yetkilileri tarafından ifade edilmektedir.

Bakana ve yetkililere sormak istiyorum: TAKBİS Projesi kapsamında üretilen pafta verileri ne tür projelerin altlığı olarak kullanılabilir? Pilot bölgede üretilen sayısal verilerin hukuksal geçerliliği var mıdır? Çankaya Belediyesi üretilen bu bilgileri kent bilgi sisteminde kullanmak istese, bu bilgilerin kullanılması mümkün müdür? Hukuksal geçerliliği olacak mıdır?

Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mülkiyet sınırlarının sayısal değerlerinin hukuksal geçerliliği var mıdır? Varsa, bu değerlerle onaylı aplikasyon krokisi verebilir misiniz?

Bu bilgilerin bütün bilgi sistemlerinde kullanılması imkânı ve bunun hukuksal geçerliliği varsa, neden TAKBİS'in ülke genelinde yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmıyor?

Değerli arkadaşlarım, benim 12.6.2004 tarihinde Sayın Başbakana sorduğum bir soru, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen tarafından yanıtlandı. Ülkemizin geleceğini ve toprak bütünlüğünü yakından ilgilendiren, yabancıların ülkemizden sınırsız ve koşulsuz toprak edinimiyle ilgili soru önergem, ne yazık ki, yeterli yanıt verilmeyerek geçiştirilmiştir. Şimdi, soruyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Karademir, sorunuzu sorabilirsiniz.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Bugün, ülkemizde, yabancılara satılan alanlar içerisinde, stratejik tarımsal alanlarımız var mıdır? Maden alanlarımızın ne kadarı yabancıların eline geçmiştir? Kıyı alanlarımızda yatırım yapan yabancı sermayeli veya yabancı tüzelkişiliği haiz şirketler var mıdır? Askerî amaçlı alanlara yakın yerlerde satın alınan toprak miktarları nedir? Ne yazık ki, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde buna ilişkin bilgiler bulunmamaktadır. Bu bilgiler kamuoyuna hemen açıklanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın, Bakanlığının üstlendiği işlerin önemi itibariyle, görevlerinin yetiştirilmesi anlamında hızlı ulaşıma gereksinimi olabilir. Bu anlamda, ulaşım araçlarının seçiminde Sayın Bakanın tercihine de saygı duymak gerekiyor. Kamu işlerinin görülmesinde kullanılmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bir uçağa gereksinimi varsa, biz bunu destekleriz; Bakanlık bütçesine özel uçak kiralanması için bir ödenek konulmasını istiyorsa, biz onu da destekleriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karademir, lütfen teşekkür eder misiniz.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - 1 dakika daha süre verirseniz, bitireceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Süreyi iki defa uzattık Sayın Karademir.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - 1 dakika daha; lütfen...

BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Cümlemi toparlayacağım Sayın Başkan. Herkesin konuşma süresini uzattınız.

BAŞKAN - Olabilir Sayın Karademir.

Buyurun.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu, müteahhitlere ait uçakları, hiçbir bedel ödemeden, sekiz on kere kullandığına ilişkin açıklamalarına bakılırsa, Sayın Bakanın, müteahhitlere ait uçaklardan faydalanmayı alışkanlık haline getirdiği anlaşılmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Karademir, teşekkür eder misiniz.

ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Ülkenin bayındırlığından ve inşaından sorumlu bir bakanın müteahhitlere ait özel uçaklarla dolaşması, ziyaret için dahi müteahhitlerin olanaklarını kullanması, Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanına yakışamaz ve bu tür uygulamalar etik ve ahlakî de değildir.

Yeni yılın tüm ulusumuza ve insanlara iyilikler getirmesini diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Karademir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'dır.

MEHMET YILDIRIM  (Kastamonu) - Sayın Başkan, karayolcu tek milletvekiliyim; biraz fazla süre rica edeceğim.

BAŞKAN - Olabilir, Sayın Yıldırım.

Konuşma süreniz 7,5 dakikadır.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin yolcu ve yük taşımacılığının en önemli unsuru olan karayolları ulaşım sisteminin planlanması, projelendirilmesi, yapılması, bakım ve işletilmesinden sorumlu olan Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise ve bizi izleyen vatandaşlarıma saygılarımı sunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti Karayolları görevlileri ve ülkemizin ulaşım sistemleriyle ilgili, bir muhalefet sözcüsü olarak değil, karayolcu bir mühendis olarak genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğü, otoyollar, devlet ve il yolları ağına giren güzergâhları tayin ve tespit etmek, yapılan plan ve programlar çerçevesinde bu ağlar üzerinde yol, köprü, tünel, sanat yapıları projelerinin yapımını, bakımını, onarımını, işletmesini yapmak, bu işlere ilişkin teknik esasları saptamak ve yolların güvenli bir şekilde, sürekli olarak trafiğe açık tutulmasını sağlamakla görevlendirilmiştir.

1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Osmanlı İmparatorluğundan devralınan bakıma muhtaç 18 350 kilometre yol ağının genişletilmesi amacıyla, 1929 yılında, günümüzün Karayolları Genel Müdürlüğünün nüvesini oluşturan Şose ve Köprüler Reisliği kurulmuş, çıkarılan bir yol kanunu ile karayolu çalışmalarına ağırlık verilmiştir.

Önceleri kazma kürekle, insangücüne dayanarak yapılan yol inşaatına, 1948 yılından sonra makineli olarak başlanılmış, ülkenin karayolu hamlesinin daha dinamik ve yetkin bir teşkilatla sürdürülmesi amacıyla 1 Mart 1950 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Kuruluş yıllarında hedef, ülkenin her yanına ulaşabilmek, sosyal niteliği ağır basan yolları hayata geçirebilmekti. Bunun için 1960'lı yıllarda 60 000 kilometrelik bir karayolu ağı oluşturuldu. 1960 - 1970 yılları arasında asfalt kaplamaya ağırlık verildi. 1970'li yıllarda, çokşeritli yol ile otoyol yapımı önem kazandı. 1980'li yıllarda, daha çok otoyol yapımına hız verildi. Bugün 1 900 kilometreye yakını otoyol olmak üzere, 63 000 kilometre civarında yol ağı mevcuttur. Bu yol ağının da yüzde 95'i asfaltla kaplıdır.

Ülkemizdeki yük taşımacılığının yüzde 93'ü, yolcu taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Bu duruma göre, karayollarının geliştirilmesi ve günün ihtiyaçlarına cevap verir hale getirilmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.

Ulaşım sisteminin, havayolu, demiryolu, denizyolu ve karayoluyla birlikte, entegre bir sistem olduğu bilinmektedir. Kaynak ve imkânları sınırlı olan ülkemizde, ülkenin sanayii ve ticaretiyle ilgili yük taşımacılığının ve seyahatle ilgili yolcu taşımacılığının çok iyi analiz edilerek, gerekli ve yeterli fizibilite çalışmasının yapılarak, ulaştırma master planının hazırlanması gerekmektedir.

Birincisi 1980'li yıllarda hazırlandığı bilinen ulaştırma master planında gelinen nokta nedir, gelinen nokta ülkemiz gerçeklerine uygun mudur, uygun değilse, aksamalar nelerdir, nasıl düzeltilecektir sorularına cevap bulabilmemiz için, öncelikle, vakit geçirilmeden ulaştırma master planının güncelleştirilmesi gerekmektedir.

Plan olmadan yapılan programların başarılı olma şansı yoktur. Plansız ve programsız yapılan işler israftan öteye geçemez, geçmesi de mümkün değildir.

Master planların hedefleri ve süreleri bellidir. Sağlanan kaynak ve imkânlara göre revizyonlar yapılır, güncelleştirilir.

Plan olmazsa ne olur; bir hükümet gelir, otoyol der; bir başkası gelir, mevcut yolları ıslah edelim der; bir başkası da gelir, her yere bölünmüş yol yapalım der.

Master planlar, yalnızca yapılacak işleri ve öncelikleri belirlemez; aynı zamanda, işlerin nasıl yapılacağını da belirler; yani, bu işlerin hangi imkânlar ve hangi kaynaklar kullanılarak yapılacağını hazırlar. Örneğin, geçmiş yıllarda hazırlanan master planlarında işlerin yüzde 70'inin ihaleli, yüzde 30'unun emanet usulüyle yapılması düşünülmüştür. Bunun tersi de olabilir; yüzde 30-yüzde 70 de olabilir.

Hepimiz biliyoruz; içinde bulunduğumuz dönemde, Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulanmaktadır. Yatırım programlarının da, kalkınma planına uygun olarak hazırlanması gerekmektedir. Acaba, bu böyle midir?!

Ülkemizin, artık, plansız, programsız çalışmaya tahammülü yoktur. 1 metreküp mıcırı, temel malzemesini, 1 ton asfaltı israf edemeyiz.

Avrupa Birliğine girilmesiyle ilgili çalışmaların hızlandığı bugünlerde, Avrupa Birliğinden ve Avrupa Yatırım Bankasından önemli derecede kredi alma imkânı vardır. Özellikle altyapı yatırımlarına kredi alabilmenin yolu... Öncelikli ve fizibilitesi olan projelere, önceliği olan projelere önemli derecede kredi imkânı sağlanabilir düşüncesindeyim.

İnşaat mühendisi olduktan sonra çalışmaya başladığım Karayolları Genel Müdürlüğünde, plan ve programla ilgili temel ilkenin en iyi şekilde uygulandığını gördüm. Ne zamana kadar; kuruluşun siyasallaştırılmaya başlandığı, planın değil, kişisel görüşlerin önplana getirildiği zamana kadar. Bir bakan geldi "önce kendi yöremin yolları" dedi, planda var mı, fizibil midir bakmadan; sonra, bir bakan geldi "önce benim yöremin yolları" dedi, fizibl mıdır bakmadan!..

Bunları, yapılan işlere karşı olduğum için söylemiyorum; yapılan iş, ne olursa olsun, bir şekilde faydalıdır; ama, hepimiz biliyoruz ki, ülkemizde, şimdiye kadar, bakanların ve hükümetlerin ömrü uzun olmamıştır ve başlattıkları işler de öncelikli işler olmadıkları için, fizibl olmadıkları için, yeni gelen tarafından önemsenmiyor, kaynak verilmiyor, işler yarım kalıyor ve ülkemiz de, başlamış, yarım kalmış proje mezarlığına dönüşüyor; kaynaklar heba oluyor, yapılanlar tahrip olup gidiyor.

Yatırımların plana göre programlanması yerine, siyasal tercihlere ve hatta kişisel tercihlere göre programlanması, ülkede o kadar dayanılmaz noktaya gelmiştir ki, bugünkü hükümetin bile arasında sorun yaşanmaktadır.

Hükümetin Acil Eylem Planında yer alan bölünmüş yolların programını, plandaki yerini, önceliğini, fizibl olup olmadığını burada gündeme getirmek istemiyorum; ama, sorumlu bir milletvekili olarak, ülkemiz imkânlarını ve kaynaklarını iyi bilen bir kişi olarak, genel bütçenin ancak 1,8'i -3 572 057 000 Yeni Türk Lirası- civarındaki bir ödeneğin doğru ve yerinde kullanılmasıyla ilgili hassasiyetimi ifade etmeden geçemeyeceğim. Bu, geçen yıla nazaran yüzde 70 civarında bütçede artış sağlamıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Doğru bir gelişmedir. Sayın Bakanı, kadrosunu ve hükümeti bu konuda kutluyorum.

Trafik sayısı her gün artıyor, yol ağı genişliyor, bölünmüş yollara bakılacak ve yapılacak platform metrekare olarak büyüyor, ödeneklerin de buna paralel olarak artması gerekmektedir. Karayolları az parayla, çok iş yapmanın mucizesini yaratıyor. Bütün karayolcu arkadaşlarımı ve çalışanları kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bir kez daha altını çizerek vurgulamak istiyorum: Önceliği olmayan, fizibl olmayan yatırımlara girmeyelim. Elimizdeki imkânları ve ödenekleri doğru ve yerinde kullanalım. Yaptığımız işleri tekniğine uygun yapalım. Yaptığımız bir şeyi ertesi yıl bir daha yapmadığımızda, ülkemiz için çok önemli bir tasarruf sağlamış oluruz.

Yol standardının ana belirleyici unsuru, yoldan geçen trafiğin sayısı ve niteliğidir. Trafik sayısına bağlı olarak yolların birinci sınıf, ikinci sınıf bölünmüş yol veya otoyol olmasına, o yoldan geçen ağır taşıt trafiğine bağlı olarak da, yolların üst yapısının sathî kaplama, asfalt beton olmasına karar verilir. Yıllık ortalama, günlük taşıt trafiğinin 5 000'in üstünde olduğu yolların bölünmüş yol haline, ağır taşıt trafiğinin 1 000'in üstünde olduğu yolların da asfalt beton kaplamalı hale getirilmesi zorunludur. Bu teknik değerlere dayanarak öncelikler belirlenmelidir; benim de bölünmüş yolum olsun, benim yöremde de bölünmüş yol yapılsın sevdasından ve anlayışından vazgeçelim.

Karayolu inşaatı titizlik ve hassasiyet ister. Zemini, toprağı, betonu, asfaltı, mıcırı iyi tanımak lazım, hava şartlarını iyi bilmek lazım. Karayolcular bu işi iyi bilirler; yeter ki onlara fazla müdahale olmasın. Bakın eski bir karayolcu ne diyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen... Sonu yok ki Sayın Yıldırım?! Konuşmacı arkadaşlar dikkat etmiyorlar...

Lütfen, teşekkür edin Sayın Yıldırım.

Buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Karayolları personelinin teşkilata ömür boyu bağlanması hususu temin edilmelidir. Proje yapım ve bakım konularında tecrübe kolay kazanılmaz. Personelin teşkilata bağlanması sağlanmalıdır. Personel siyasî etkilerden korunmalıdır. Karayolu personelinden iş istiyoruz; ama, ücret vermiyoruz.

Sayın Bakan, Karayolları personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi için, onlara yapacağınız artı ücret ödenmesi için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, tüm çalışmalara destek vereceğimizi belirtiyoruz.

Ayrıca, Sayın Bakana da Kastamonu-Araç Belediyesine ve Abana Belediyesine yapmış olduğu desteklerden dolayı da kadirşinas Kastamonu halkı adına teşekkürü borç biliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve bizi izleyenleri saygıyla selamlıyorum.

Çok değerli arkadaşlarım, Tapu ve Kadastro örgütü çok talihsiz bir örgüt. Aslında çok önemli görevleri var ve bu ülkeye gerçekten çok iyi hizmet eden insanlardan oluşan bir örgüt; ama, bugün bu kürsüde bile ne kadar talihsiz bir örgüt olduğunu birlikte yaşadık. Bu kürsüye İktidar Grubu adına çıkan, Tapu ve Kadastro bütçesini konuşmak üzere çıkan arkadaşımız, konuşma süresi boyunca Tapu ve Kadastro için bir tek sözcük söylemedi, sadece sözlerini bitirirken bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diledi. Bu kadar mı önemsiz bir örgüttür bu Tapu Kadastro. Gönül isterdi ki, İktidar Grubu adına buraya çıkan o değerli arkadaşımız, bu hükümet döneminde Tapu Kadastro çalışanlarına hangi özlük haklarının verildiği, hangi yeni olanakların sağlandığını anlatsaydı da biz de bu hükümeti alkışlasaydık; ama, diyorum ya, söylenecek pek fazla bir şey yok. Şimdi bu talihsiz örgütün dertlerini, bu talihsiz örgütte çalışan insanlarımızın sorunlarını anlatmaya kalksam inanıyorum ki bana verilen süre değil bütün arkadaşlarıma verilen süre bana verilse yetmeyecek.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, biraz önce değerli bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi kadastro çalışmaları 1912'de başlamış; ama, biz, 1925 yılında çıkarılan 658 sayılı Kadastro Yasasını bir başlangıç olarak kabul ediyoruz. O günden bu yana gerçekten bu teşkilatımızın, bu kurumumuzun elemanları özverili çalışmalarıyla ciddî hedeflere doğru yürümüşler ve bugün geldiğimiz bu noktada, kırsalda yüzde 87,9; kentsel alanda ise yüzde 98,5 oranında hedefe ulaşılmıştır; ama, bu yapılan kadastro çalışmaları yeterli midir diye sorarsak maalesef yeterlidir diyemeyiz; çünkü, girmeyi hedeflediğimiz Avrupa Birliğinde ikinci kadastro işlemleri tamamlanmıştır değerli arkadaşlarım, üçüncü ve dördüncü kadastro çalışmaları devam etmektedir; biz ise hâlâ cumhuriyetin seksenbirinci yılında birinci kadastroyu tamamlayamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz.

Bildiğim kadarıyla hükümetimizin yeni bir kadastro yasası üzerinde çalışmaları var; gönülden destekliyoruz. Bu yasanın Meclise indiği dönemde düşüncelerimizi elbette yansıtacağız; ama, diliyorum ki, bürokrasi, bu yasanın güzel çıkmasına, bu yasanın Avrupa Birliği devletlerindeki gibi çağdaş bir yasa olmasına engel olmasın.

Çok değerli arkadaşlarım, yine biliyorum ki, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz bugüne kadar kadastrosu yapılamayan 11 000 civarındaki köyümüzün, bu hükümet döneminde kadastrosunun tamamlanması yönünde bir çalışma sergiliyor. Bu amaçla, özel sektörümüzden faydalanılıyor. Diliyorum, bu amaç ve bu hedef tutturulsun ve Türkiye'nin kadastrosu, hiç olmazsa birinci kadastrosu, bir an önce bitirilebilsin.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızca veto edilen Kamu Yönetimi Temel Yasasının, dolaylı olarak yaşama geçirilmeye çalışıldığı görüyoruz. Bu amaçla, sanırım, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bir pilot genel müdürlük halinde değerlendiriliyor ve bu çalışmalar çerçevesinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün teşkilat ve görevleri hakkında bir kanun tasarısı hazırlanmakta. Elbette, bu birimin bu amaçlı bir çalışmaya gereksinimi vardır; ama, öğrendiğimiz kadarıyla, konunun uzmanı olmayan bir mülkiye müfettişinin başkanlığında hazırlanmaya çalışılan bu tasarıda yapılması düşünülen değişikliklerden birisi de, teftiş kurullarının kaldırılmasıdır. Hepimizin bildiği gibi, teftiş kurullarının kaldırılması, Sayın Cumhurbaşkanının, Kamu Yönetimi Temel Yasasını geri çevirmesinin ana nedenlerinden bir tanesidir. Bize göre, yeni bir yapılanmada teftiş kurullarının kaldırılması, yerine, içi boşaltılmış "rehberlik ve denetim başkanlığı" adı altında bir birim oluşturulması, maalesef, doğru bir yaklaşım değildir. Teftiş kurullarının kaldırılmasının ve kamu yönetimi denetiminin, kamu denetim sisteminin bir ayağının sadece içdenetçiler sistemi üzerine oturtulmasının sakıncaları vardır. İçdenetim ve teftiş, birbirlerinin alternatif olmayıp, birbirlerini tamamlayacak bir bütün olarak düşünülmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bildiğim kadarıyla, 325 kadastro, 1 003 tapu sicil müdürlüğüyle hizmet vermeye çalışan bu Genel Müdürlüğümüzün, 2003 yılı sonu itibariyle toplam 18 377 kadrosu vardır; ama, bu 18 377 kadronun 12 316'sı doludur; yani, yüzde 30 oranında kadro açığıyla, bu Genel Müdürlüğümüz hizmet vermeye çalışmaktadır.

1 003 tapu sicil müdürlüğünde 5 146 personel vardır; 134 müdürlükte tek personel, 159 müdürlükte 2 personel, 40 müdürlükteyse hiç personel yoktur.

Tapu sicillerde çalışan personelin yarıdan fazlası, özelleştirme nedeniyle, diğer kurumlardan buraya aktarılan personelden oluşmaktadır ve maalesef, bu aktarılan personele meslek eğitimi verilmemiştir ve bu arkadaşlarımız, gerçekten, özveriyle, ellerinden gelen bir şeyleri yapmaya çalışıyorlar; ama -tapu, kadastro gibi çok önemli konumda- bu arkadaşlarımızın bizlere verebilecekleri gerçekten sınırlıdır.

Genel Müdürlüğün meslekiçi eğitim hizmetleri de, maalesef, yeterli değildir. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı tarafından hazırlanan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Hizmetlerinde Etkinlik ve Verimliliğin Artırılması, Bürokrasi ve Kırtasiyeciliğin Azaltılması Raporunun 101 inci sayfasında, mevcut personelin yüzde 60'ının meslekî eğitim almamış olduğu ve bunların, diğer kurumlardan naklen buraya atandıkları açıkça belirtilmektedir. Bu durum, kurumun ne denli acınacak bir konumda olduğunun göstergesidir değerli arkadaşlarım.

Bu kurumun personelinin sorunlarını, kısaca, sizlere anlatmak istiyorum. Bu kurumda yirmibeş yıllık bir mühendis 848 000 000 liraya çalışmaktadır.  Birçok başka bakanlıkta, birçok başka kurumda ekgelirler, eködenekler personele verilirken, maalesef, bu kurumdaki personelimize hiçbir eködeme yapılmamaktadır. Bu kurumda kadrolu işçiler, mevsimlik işçilere nazaran daha düşük ücret almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yıl boyunca arazi çalışması yapan kadastro personeline, bazı bakanlıkların personeline uygulanan, çalıştığı yılla orantılı yıpranma hakkının verilmemesi, maalesef, üzücü bir durumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sür, toparlayabilir misiniz.

Buyurun.

ORHAN SÜR (Devamla) - Kadastro ekiplerinde görev alan personele, köylerde çalışma ve geceleme durumuna göre 5 500 000 lira ile 12 375 000 lira arasında komik denecek bir para ödenmektedir; bu, son derece yetersizdir. Kurum çalışanlarımızın özlük hakları acilen iyileştirilmelidir. Bu aşamada, elbette önümüzdeki dönemde dönersermayelerin kaldırılacağını biliyoruz; ama, hiç olmazsa bu aşamaya kadar, bu döneme kadar, dönersermayeden Kurum personelinin maaşlarına bir miktar ekleme yapılmalıdır. 2003 yılında 42,2 trilyon lira dönersermaye geliri üreten bu kurumun personeline bu gelirin yüzde 30'u dağıtılsa, bu arkadaşlarımıza ayda 85 000 000 lira civarında bir katkı olacaktır. Halen 969 tapu sicil ve 325 kadastro müdürlüğüne, üç ayda bir net olarak 29 328 106 Türk Lirası ödeme yapılmaktadır; yani, ayda 9 776 000 lira. Değerli arkadaşlarım, bu kadar komik bir olay, bu kadar acınılacak bir olay olamaz diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, kadastro ve özellikle tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personelimizin büyük bir kısmının başka kurumlardan geçerek burada görev aldığını ifade ettim; inanıyorum ki, bu Bayındırlık Bakanlığının diğer birimlerinde de aynen böyle. Bayındırlık Bakanlığına çeşitli kurumlardan çok sayıda eleman geçişi olmuştur; çünkü, bu hükümet döneminde çıkarılan, emekli ikramiyeleriyle ilgili bir söylenti üzerine, çok sayıda yetişmiş personel emekli olmuş; Bayındırlık müdürlüklerinde, çok sayıda yetişmiş personelin emekli olması sonucunda büyük boşluklar doğmuştur. Bu nedenle, Kurum, birçok yerde ihalelere çıkamamaktadır; ihale dosyaları hazırlanamamaktadır. Bunun kısa bir sürede aşılmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SÜR (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Sür, verdiğimiz eksüreyi konuşmanızı tamamlamak için kullanmıyorsunuz ama.

ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma 2003 yılı bütçe görüşmeleri sırasında sorduğum bir soruya verdiği yanıtı hatırlatarak sözlerimi bitirmek istiyorum. Burada konuşan İktidar Partisi milletvekilleri, hep 15 000 kilometre bölünmüş yoldan bahsetti. Ben, 2003 yılında demiştim ki: Sayın Bakanım, ben, bir Balıkesir Milletvekilli olarak, sizden bölünmüş yol falan istemiyorum; şu Balıkesir'in İzmir çıkışı olan 3 kilometrelik bağlantı yolunu bitirin, size teşekkür edeceğim. 2004 bitti, 2005'e giriyoruz, bir labirent ve Balıkesir insanı, hâlâ, orada, o labirentte ölüm kalım mücadelesi veriyor. 15 000 kilometre duble yolu bırakın, gelin, şu labirenti bitirin diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, beşinci konuşmacı Çanakkale Milletvekili İsmail Özay; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görevi bakımından çok önemli, bütçesi bakımından, maalesef, önemsiz hale getirilen Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getireceğim.

Şu anda, 646 392 000 Yeni TL'yi konuşacağız; bunun, yaklaşık 385 000 000 YTL'si kültür hizmetlerinde, 260 000 000 YTL'si de turizm hizmetlerinde kullanılacak. Bu rakamlar, maalesef, orta ölçekli bir il belediyesinin bütçesi kadardır. Sayın Bakan, komisyonda bundan yakındı, bir ölçüde hükümeti şikâyet etti; sonra da, resti andıran bir ifadeyle, sorunu kendi performansıyla çözeceğini, aşabileceğini ima etti. Sayın Bakan, liberal siyasette gelecek için iddialı bir siyasî kimliği simgelemektedir. Bu vizyon ve ağırlığını, keşke, Bakanlığının ödenek artışı için kullanabilseydi; bunu, başaramamıştır. Sayın Bakan, siyasî konumunun, içsiyasî dengeler içerisinde, bu başarısızlığını ne ölçüde etkilediğini kendi kendine sormalıdır.

Bu konuda kendisine iki önerimiz olacak; birincisi, siyasî dengelerle ilgili mesajlarınızı lütfen Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden sergilemeyiniz; ikincisi, Türkiye'nin kültür politikaları ve kaynakları, sorunları, bireysel yeteneklerle değil, kolektif anlayışlarla çözümlenebilir; bunu da hiçbir zaman unutmayınız.

Son yıllarda terörün ve savaşların nedeni olarak medeniyetler çatışması tezleri üzerine karşı, toplumların çokkültürlülüğü önem kazanmaktadır. Avrupa Birliği daha güçlü bir topluluk olabilmek için bu kriterleri önemsemektedir. O nedenle, Avrupa Birliği sürecinde en önemli kozumuz, çokkültürlü yapımızdır. Türkiye'nin, Avrupa Birliğine girmesini destekleyenler, aksayan ekonomisinden, eğitimsiz, işsiz genç nüfusundan, stratejik konumundan çok, çok kültürlü toplumsal yapımızı önemsiyorlar. Bu gerçekler ortada iken, Türkiye, kültüre, bütçesinin ancak binde 41'ini, toplam yatırımlarının ancak binde 89'unu kültür yatırımlarına ayırabiliyor. Aydın'da tiyatro yasaklıyor, Denizli'nin Kale İlçesindeki 850 yıllık Cafer Paşa Camiini samanlık olarak kullanıyor, bakanlıkların birleşmesi sonrası yüzlerce yetişmiş il müdürünü, daire başkanını, genel müdürü yerlerinden ederek, yerine siyasî kadrolar atıyor ve kültürdeki bu yönetim anlayışıyla Avrupa Birliği kapılarına daha çok gidip geleceğimiz açıkça görülüyor.

Değerli milletvekilleri, temmuzda Meclise sunulan Kültür Yatırımları Teşvik Yasasıyla kültür mirasının korunmasında önemli bir adım atılmıştı. Sayın Bakan, yasadan yerel yöneticilerin bilgisinin çok olmadığından, kültürel mirasın korunması için yeterli stokun olmadığından yakınmakta idi. Bu yakınma doğru ve haklı bir yakınma değildir. Birçok üniversitenin, belediyenin, sivil toplum kuruluşunun, hatta özel sektörün elinde yığınla önproje vardır. Bunların kesin projeye dönüşmesi için, hızlandırılarak, yönetmelikler beş aydır çıkarılamadığı için, özellikle yapısal, kültürel mirasın korunmasında bir ilerleme olmamıştır.

Ören yerleri gelirlerinin yüzde 40'ının yerel yönetimlere verilmesi geçen hükümet döneminde kaldırılmıştı. Bu yanlışın, yerelliği önplana çıkaran, dilinden düşürmeyen bu hükümet döneminde düzeltilmesi beklenirdi; ama, olmadı. Hiç olmazsa bu pay, gelir elde edilen yerlerdeki kazılar ve yatırımlar için öncelikli olarak ayrılmalıdır. Örneğin, Troya ören yerinde bu yıl kasım ayına kadar 1,3 trilyon gelir elde edilmiştir. Bunun belli bir oranı kazılar için veya Troya müzesi için kullanılabilirdi. Yeri gelmişken belirtmek istiyorum; dünya mirası listesi içerisinde yer alan Troya'ya daha çok önem verilmelidir. Kaçırılan Troya hazinelerini istiyoruz; ama, bunları koyacak müzeyi bile yapamıyoruz. Troya hazinelerinin iadesi isteminde inandırıcı olamıyoruz.

Troya filmi gösterimi sırasında dünyada önemli bir gündem olmuştu. Bakanlıkça da Troya'ya ilgi gösterildi. Filmde kullanılan tahta at, Bakanlıkça,  sergilenmek üzere Çanakkale'ye gönderildi; ama, bugün bu ilgi azaldı. Oscar'a aday olan filmiyle Troya, önümüzdeki günlerde, dünyada gündemdeki yerini yine koruyacaktır. Bakanlık, ülkenin tanıtımı ile sanatsal gündemi örtüştürecek bu çalışmalara şimdiden başlamalıdır.

Türkiye'nin en önemli sorunu özel televizyon yayıncılığıdır. Bu  sorumluluk, Kültür Bakanlığına ait değildir; ama, kültür ve sanat adına hiç yer bulunamayan, ahlakî ve toplumsal değerlerin ayaklar altına alındığı, düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum yaratma hedefi açıkça ortada olan, tekelleşen ve çıkarından başka hiçbir değere önem vermeyen bu görsel medya anlayışına karşı, Bakanlık, durumdan kendisine vazife çıkarmalıdır. Önlem, şüphesiz ki yasakçı olmamalıdır. Serbest ekonomide devlet müdahaleci olamaz; ama, düzenleyici olmalıdır; vergi politikaları, kredi düzenlemeleriyle ve teşviklerle bu düzenleme görevini yapabilmelidir. Özellikle kültür ve sanat programlarının yayın saatlerini artırmada bu argümanları kullanabilir. Bu konudaki strateji geliştirme görevi Kültür Bakanlığının olmalıdır.

İlgili diğer kurumlarla eşgüdüm sağlamak da hükümetin görevidir. Özellikle çocuklara yönelik çizgi filmlerin yayınlanmasında önlem almak kaçınılmaz olmuştur. Cesaretle, çocuklara yönelik bu yayınlar hakkında çalışma başlatılmasını diliyoruz.

Anadolu'nun önemli bir inanç mozaiği olan Alevî inancının değerlerine duyarlı yaklaşmaya çalışan Bakanlığınızı kutluyorum; ama, bunun da eksik ve az olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim. Cemevlerinin evlerinin yapımında, Alevî kültürünün çizgi ve değerlerini içeren mimarî öneren projelerin hazırlanması ve bitim noktasına gelmesi önemli bir çalışmadır. Bu çabanın ürünü olacak cemevlerinin 2005'te yapımına başlanmasını diliyoruz.

Sanatçıların sosyal güvenlikten yoksun yaşamı uzun yıllardan bu yana kangrenleşen bir sorundur. Daha önce bu konudaki çabalar tam amacına ulaşamamıştı. Şimdi, bu sorun, tekrar kalıcı bir şekilde ele alınmalıdır ve çözümlenmelidir. Sanatçılarımızın sosyal haklarını garanti altına alacak düzenlemenin bir an önce gündeme gelmesini bekliyoruz.

Korsan yayınların önlenmesinde de önemli adımlar atılmıştır; ancak, bu önlemler gevşetilmemelidir. Korsan kaset ve CD yayınlarının önlenmesinde, kitap yayınlarındaki kadar başarıya ulaşılmamıştır. Bu konuda emniyet ve belediyelerle daha yakın işbirliğine girilmelidir.

Sayın Bakan, sizin Nazım Hikmet'le ilgili düşüncelerinizi biliyoruz. Siz "bana göre Nazım, Türkiye'nin en büyük şairlerinden birisidir. Kültür Bakanı olarak yanlı olduğum söylenir diye korktuğum için bundan ötesini söylemeyeceğim. Nazım Hikmet'i herkes söylüyor ve kabul ediyor" diyen bir Bakansınız; ama Sayın Bakan, dünyanın Türk şairi olarak kabul ettiği Nazım'ı, Türkiye Cumhuriyeti, maalesef vatandaşı olarak kabul etmiyor. Şimdi, Kültür Bakanı olarak sizi, dünyanın Türk şairi olarak kabul ettiği Nazım'a, Bakanlar Kurulunca vatandaşlık hakkını geri verecek bir karar için önderlik yapmaya davet ediyoruz. 2003'te bu konudaki yazılı soru önergemi, Sayın Abdülkadir Aksu "bir yasal düzenleme gerekir" diye yanıtlamıştı. Hukuksal bir tartışmaya girmek istemiyorum; ama, hadi öyle olduğunu kabul etmek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özay, tamamlar mısınız lütfen.

İSMAİL ÖZAY (Devamla) - Bu Meclis çok onurlu tarihî kararlar aldı. Şiir okudu diye insanların siyasî haklarını kısıtlayan, onları cezalandıran, başbakanlık hakkını elinden almaya çalışan baskıcı yasaları oybirliğiyle yırttı attı, tarihin çöplüğüne gömdü. Şiir okuyanların haklarını geri veren bu Meclis, şairlerin haklarını haydi haydi geri verir. Bu çerçevede, ikinci davetimiz yine size Sayın Bakan. 15 Ocak Cumartesi günü Nazım'ın 103 üncü yaş günü. Gelin, ocak ayı başında hükümetinizin önereceği Nazım'ın vatandaşlık hakkını iade eden yasa tasarısını oybirliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edelim; dünyanın Türk şairi diye kabul ettiği 103 yaşındaki Nazım'ı, Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşım diye de kucaklasın ve bağrına bassın.

Yirmi gün sonra Müslüman dünyanın kurban bayramını kutlayacağız, on gün önce Musevi dünyasının hanuka bayramını kutladık, bugünlerde de Hıristiyan dünyasının Noelini kutluyoruz. Yurttaşlarımızın kutladığı bu üç bayramı bizler de kutluyoruz.

2005 yılı bütçesinin kültürel gelişmelerimize katkı vermesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına altıncı konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.

Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm sektörü, dünyada en hızlı gelişen sektördür. Ülkemiz, tarihî, kültürel ve doğal değerleriyle büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Son onbeş yirmi yıldır önemli yatırımlar yaparak uluslararası turizm alanında ilerlemeler kaydetmiş ve turist kabul eden ülkeler içerisinde ön sıralar için mücadeleye başlamıştır.

Tüm bu çabalara karşın, gerek dünya turizm pastasından gerekse Akdeniz bölgesi turizm pastasından, Türkiye, özlenen biçimde pay almamaktadır. Bu yüzden, yeni açılımların ortaya konması önemli bir gerekliliktir. Türkiye ekonomisinin 38'e yakın sektörünü ve istihdamın 1 500 000-2 000 000'a yakın kısmını karşılayan bu sektörün, ortaya konulan bu bütçeyle ne derece başarılı olacağı soru işaretidir. Bugün baktığınızda, iki bakanlık, bütçe olarak, genel bütçenin binde 41'ini, yatırımda ise binde 89'unu alıyor. Bakanlık da, buna çare olarak yeni formülasyonlar ortaya koyuyor. Katkı payı pazarlığına dayalı, fiyat artırımlarıyla oluşan proje, bir de tahsis uygulamasına geçiliyor.

Peki, 200 trilyon liralık, turizm başlıklı elde edilen bu kaynak, harcama noktasında hangi rantabl ölçülerde kullanılıyor; bunu bilemiyoruz. Ülkemize gelen turist sayısı ve turizm gelirlerinin rekor rakamlarını duydukça, hepimiz büyük bir mutluluk duyuyoruz; ancak, burada, farklı noktalardan da irdelemenin yapılması gerektiğini söylemek istiyorum. Bunların başında, bilindiği üzere mevzuatta yapılan değişiklikle, Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ülkemize gelip yaptığı harcamalar turizm geliri olarak hesaplanıyor; ancak, bu harcamalar, turizm harcamaları içerisinde yüzde 30'a yakın bir oranı ortaya koyuyor. Acaba, 15 - 16 milyar dolara ulaşacak denilen 2004 yılı hedefinde, bu rakamı dikkate alarak bir inceleme yapmak doğru olmaz mı?

Diğer taraftan, uluslararası paritenin son üç yıldır gösterdiği değişikliği dikkate alarak yapılacak bir değerlendirme de, turizm gelirlerinde fiktif işareti veren bir artışı ortaya koymaktadır.

Bakınız, 2002 yılında, euro / dolar paritesi 0,95; 2003 yılında 1,13; bugün ise 1,35. Bu, parite bazında yüzde 20 artışın -ki, gelirlerine de baktığınızda- euro bazlı olan turizm gelirlerinde fiktif bir değerlendirmeye ışık tuttuğunu veya zemin hazırladığını göremiyor muyuz?!

Diğer taraftan, bu sene, ocak ayında, Sayın Başbakan bir turizm hedefi, ikinci bir atılım projesi ortaya koydu. 2010 yılında 30 milyar dolar turizm geliri, 30 milyon turist ve 25 milyar dolarlık da bir yatırım projeksiyonu ortaya konuldu. Acaba, yılda 3 600 000 000 dolara tekabül eden bu yatırımı gerçekleştirecek kaynak var mı? Bugün, baktığınızda, bir taraftan malî disiplin, bir taraftan ekonomik program, bir taraftan da kamu açıklarının yüksekliğinden kaynak oluşturulamayan -ki, bunu,  bütçede, Bakanımızın da itirafıyla görüyoruz- yatırıma nasıl bir projeksiyon sağlanacaktır?

Bu noktada, tabiî, bir de, Türkiye'deki sermaye birikiminin yapısını da öne almak ve özel yatırımları bu noktada değerlendirmek gerekiyor.

Görülmektedir ki, biz, direkt yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyaç içerisindeyiz. Bu noktada, mevzuatın değiştirilmesi şarttır. Bunun yanında, hangi süreçte, hangi bölgelerde yatırımların, tesislerin yapılacağına ilişkin bir master plana acilen ihtiyaç vardır ve yapılacak olan yatırımlar da, bu master plana göre gerçekleştirilmelidir diye düşünüyoruz.

Yatırım ortamının iyileştirilmesi, Türkiye'ye güven duyulması ve sektör için özel teşviklerin verilmesi, turizm için olmazsa olmaz başlıklardır.

Diğer taraftan, turizm sektörü neden teşvik edilmelidir; çünkü, hem yatırımların geri dönüşümü açısından uzun vadeli hem de her türlü olaydan çok çabuk etkilenen bir sektördür ve teşvike ihtiyacı vardır.

Diğer taraftan, Avrupa Birliği rekabeti açısından mevzuat düzenlemelerine ihtiyaç vardır; çünkü, bir taraftan gelen turistinizin büyük bir kısmı Avrupa Birliği ülkelerinden; bir taraftan da, sizin rakibiniz bu ülkeler. O yüzden, onların turizm politikalarını da dikkate alarak, kalite ve hizmet çeşitlemesini ortaya koyan politikaların uygulanması şarttır.

Diğer taraftan bakıldığında, sektörde Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmelerin neticesinde ortaya çıkacak fonların kullanımına dair bir destek ve düzenleme görevinin de Bakanlıkça yerine getirilmesi gerektiği düşüncesindeyim; çünkü, son dönemde, gerek bilgi eksikliği gerekse stratejik önemlerden dolayı bazı projeler fonlanıyor; ancak, bunların sonraki dönemlerde nelerle karşılaştırılacağı yine bir soru işareti.

Diğer taraftan, ülkemizde hâlâ paket turlar, devremülk sistemi ve turistlerin sigortalanmasıyla ilgili büyük problemler yaşanıyor.

Bir başka konu, ulaştırma... Karayolundaki araç ve yol güvenliği, yeni bir ulaşım alternatifi aramayı beraberinde getiriyor; yani, demiryolu ve denizyolu.

Bir konu başlığı da havayolu. Şimdi, Türkiye'ye charter uçakları geliyor; ama, bir tek limana iniyor. Başka limanlara ve başka yörelere turistin taşınmasını ortaya koyacak havayolunun alternatif hizmetleri sunulmalıdır diye düşünüyoruz.

Ayrıca, son yıllarda çok moda olan her şey dahil sistemi... Bu sistem de, görülüyor ki, büyük bir artış trendi gösteriyor. Buna karşılık, geri çevrilmese bile, alternatif ürünlerin ortaya konulması, alternatif turizm başlıklarının ortaya konulması da vazgeçilemez bir gerçek.

Tabiî, KDV oranları yıllardır söyleniyor; ama, herhangi bir çözüme ne yazık ki ulaşamadı. KDV'ye baktığımız zaman, rakiplerimiz olan İtalya, İspanya gibi ülkelerde normal KDV oranlarının, konaklamada uygulananı yarı oranında; ama, Türkiye'ye, aynı standart oranı biz konaklamada uyguluyoruz. Ne kayıp getiriyor? Kayıp ortada; çünkü, girdi maliyetlerinde ödenen KDV ortalama yüzde 10, konaklamada kestiğiniz faturada yüzde 18. Aradaki yüzde 8'lik fark, özvarlıkların erimesini beraberinde getiriyor. Tabiî, uluslararası rekabette, fiyat avantajı açısından büyük bir kayıptır.

Diğer taraftan, maliyette önemli bir başlık da enerji maliyetleri. Enerjide, baktığınız zaman, özellikle elektrik ve atıksuda turizmciler büyük bir problem yaşıyor. Enerjide, son, nisan ayında TEDAŞ'ın özelleştirme kapsamına alınmasıyla, bu sene, turizmcilerin faturasına yüzde 60-70 ekler geldi; ama, hiçbir teşvik olmadan. Zaten, her şey, turizmciden kesilerek, nasılsa kaynak var, buradan da bir kaynağı biz keselim mantalitesiyle götürülmekte.

Şimdi, enerjiden sonra, tabiî, ayakbastı paralarının yüksekliği, oniki aylık turizmi teşvik için, bence, kış aylarında düşürülmesi gereken bir başlık.

Diğer taraftan, fikrî mülkiyet haklarına ilişkin düzenlemeler sonucunda turizm işletmeleri finansal bir yük taşıyorlar. Toplumun tüm kesimlerince desteklenen söz konusu hakların korunması gerektiğinde şüphe yok; ancak, konunun tarafları, turizm işletmelerini de zor durumda bırakmayacak şekilde ve her iki tarafın da yararına olacak bir şekilde anlaşmaya gitmelidir diye düşünmek gerekiyor.

Diğer taraftan, turizm sektöründe finansman büyük problem. Uzun vadeli yatırım, kısa vadeli finansman kaynaklarıyla sağlanıyor; ki, bu, çok önemli bir handikap getiriyor. Bir taraftan ihracatçı sayılması, bir taraftan da Eximbank kredilerinden payının artırılmasını önemli bir başlık olarak düşünüyorum.

Diğer taraftan, turizm işletmelerinin tamamının KOBİ kapsamına alınması; ki, Avrupa Birliği ülkelerine baktığınız zaman, hizmet sektörü de KOBİ kapsamında ve bizim de KOBİ tanımında yapacağımız değişiklikle tüm turizm işletmelerinin KOBİ kapsamına alınmasında büyük fayda bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bu noktaya gelindiği takdirde Avrupa Birliğinin KOBİ'lere yönelik program teşviklerinden de yararlanmak mümkün olacaktır ve Türkiye, mevzuatında yapacağı değişikliklerle bir an önce bunu gündeme getirmelidir.

Ayrıca, turizm sektörünün geneline baktığınız zaman mevzuat açısından çok büyük eksiklikleri vardır; yani, turizm seyahat acentelerinin kanununun dışında ne otelcinin ne yatırımcının ne marinacının ne rehberin bir yasası vardır. Onun için, bir an önce bu yasaların gerçekleşmesi gerekmektedir. Hatta, Otelciler Birliğinin yasası için, Sayın Başbakan 11 Ocaktaki bu hedefleri, turizm hedeflerini açıklarken "çok kısa bir zamanda olacak" demişti. Sayın Bakan da aralık ayını vaat olarak vermişti; ama, şu güne kadar gerçekleşen herhangi bir yasal çalışma yok.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Elimiz başımızda değil mi?

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - İnşallah...

Diğer taraftan, turizm açısından önemli bir gelişme de illegal pansiyonculuk faaliyetleri. Nasıl oluyor bu; biliyorsunuz, bir yasa çıkarıldı ve yabancıların gayrimenkul alım hakları ortaya çıktı. Böylece, belli yörelerde, farklı farklı yörelerde, özellikle Ege Bölgesinde, Kapadokya'da, İç Anadoluda, gelip buralardan alınan gayrimenkullar illegal bir pansiyonculuk sistemiyle işletilmeye başlandı. Şimdi, bunun üzerinde bir denetim mekanizmasının olması lazım; burada, farklı pasaport taşıyor diye birtakım insanlara hak verilmemesi lazım; ama, Sayın Bakan, bütçe konuşmaları sırasında biraz hoşgörülü yaklaştı; bu hoşgörüyü de biraz sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.

Ayrı bir konu da; İstanbul gönüllüsü bir Başbakanımız var; ancak, İstanbul'la ilgili, tabiî, bugün baktığınız zaman, rakamlar, turizm açısından son derece üzücü. Dileriz ki, 8 000 000-10 000 000 turisti ağırlayan bir İstanbul projesi gerçekleşsin. Zaten, baktığınızda, İstanbul'un en önemli başlıkları, hem tabiat hem kültür hem kongreye müsait olan bir ekonomi ve finans merkezi, diğer taraftan sağlık.

Bakın, bugün, İstanbul'da, İngiltere'nin tamamında olmayan tanı cihazları mevcut ve hastaneler, çok değerli de doktorlar mevcut. Avrupa'da ise, baktığınızda, sosyal güvenlik sistemleri çok büyük handikap yaşıyor ve Avrupa'dan alıp, işte, farklı ülkelere hastalar transfer ediliyor. Bizim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız ve Kültür ve Turizm Bakanlığımız, bir an önce, beraberce bir çalışma ortaya koyarak bu pazardan büyük bir pay alma yönünde bir politika ortaya koymalıdır diye düşünüyorum.

Sözlerime son verirken, özellikle bir İstanbullu olarak, İstanbul'un tarihî Yedikule Zindanlarının, yetkili kurulun -bakın, altını çiziyorum- kısa süreyle kiraya verilmesi kararı almasının akabinde, Maliye Bakanlığı otuz yıl gibi bir süreyle burayı bir özel şirkete kiraya verdi. Şimdi, Kültür ve Turizm Bakanlığının bu gelişmeleri değerlendirmede hangi noktada olduğunu ve bunu, hangi değerlendirmeyle bakıp cevaplayacağını soruyorum.

Sayın Başkan, süre konusundaki anlayışınızdan dolayı teşekkür ediyorum; ama, turizm, hakikaten, ne bütçesinde hak ettiği yerde ne de bu konuşmalardaki kısıtlı süreyle anlatılabilecek özellikte; çünkü, Türkiye, bugün dışticaret açığı ve cari işlemler açığından dolayı büyük bir problem yaşarken, yine fedakâr turizm sektörü, tüm çabasıyla bunları kapatmak uğraşında.

Ben, yeni malî yılın ve bütçesinin hayırlı olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.

Şahsı adına, lehinde, Kayseri Milletvekili Sayın Niyazi Özcan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NİYAZİ ÖZCAN (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz iktidara gelirken seçim meydanlarında, seçim beyannamemizde ve hükümet programımızda sağlıklı, dengeli kalkınmayı, serbest rekabet ortamında üretimi, verimliliği, halkımızın refahını ve güvenliğini sağlayacak bir çalışma yapmaya söz verdik ve bu yönde çalışmalarımızı hızla sürdürüyoruz.

Sayın milletvekilleri, 1848 yılından beri faaliyetlerini aralıksız olarak sürdüren, eski adıyla Nafia, yeni adıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ülkemizin kalkınmasında çok büyük bir rolü vardır. Bayındırlık, ülkelerin kalkınmasında lokomotif görevi yapar. Bir taraftan 81 ildeki teşkilatlarıyla kamunun yapım işlerini üstlenen Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, her türlü dar günümüzde, kara günümüzde yanımızda olan Afet İşleri Genel Müdürlüğü, harita, imar, içmesuyu, kanalizasyon ve her türlü altyapısında belediyelerimizin yanında olan İller Bankası Genel Müdürlüğü, öbür taraftan ülkemizin gelişmesinde birinci faktör olan ulaşımdaki hizmetleri, tarihî misyonu, birikimi ve hizmet anlayışına sahip Karayolları Genel Müdürlüğü, hiç de gözardı edemeyeceğimiz çok büyük arşiviyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Bayındırlık Bakanlığımızın omurgasını oluşturmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ülke hizmetinde bir ayrıcalığı vardır. En büyük genel müdürlüğe sahip olan İller Bankası, belediyelerimizin ilk başvurdukları yerlerdir. Son iki yılda, bir tarih yazmıştır. Belediyelerimiz, İller Bankasıyla yeniden kucaklaşmış; İller Bankası, siyasî iktidarın bankası olmaktan çıkmış; yeniden belediyelerimizin bankası haline gelmiştir. İller Bankası, bu milletin verdiği vergilerle, yine bu millete layık olan hizmeti, belediyeler kanalıyla halkımıza eşit olarak vermektedir. "Eşit olarak" diyorum; çünkü, iki yıl evveline kadar halka hizmet anlayışı bir kenara itilmiş, belediyeler arasında "benim-senin" diye ayırımlar yapılmış "afet yardımı" adı altında birçok il ve ilçeye milyonlar, trilyonlar aktarılmış, bunlara da kılıf bulmak için afet alet edilmiştir. Yer yer beldeler ilçelerden, ilçeler illerden daha fazla destek alırken, çoğu belediyemiz, maaş veremez, çöplerini temizleyemez hale gelmiştir.

Peki, bu geçtiğimiz iki yıl içinde İller Bankasının farklı bir tutum içinde bulunduğunu söyleyebilir misiniz; hayır, söyleyemezsiniz; çünkü, biz, hangi partiden olursa olsun bütün belediyelerimize imkânlarımız nispetinde eşit destek vermekte, ayırım yapmamakta, milletimizin her türlü görüşüne saygı duymaktayız. Ayrıca, belirtmem gerekir ki, iki yıl evvel belediyelerimize uygulanan yüzde 36'lık faizler, bugün yüzde 9'a düşürülmüştür. Bu da, bizim, hizmetteki samimiyetimizi gösterir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; diğer taraftan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz, 22 bölge müdürlüğü ve 1 470 taşra teşkilatıyla, toprağa ilişkin akitler, tesciller, siciller üzerindeki değişiklikler, ülke kadastrosunun tesisi ve beraberinde getirdiği mekânsal problemlerin çözülmesinde ve hızlı kentleşmenin öncüsü olarak yurt kalkınmasında en büyük rolü oynamaktadır.

Diğer taraftan, her yıl 500 kişinin emekli olması, kurumlar arasındaki ücret farkından dolayı nakiller, tapu ve kadastro meslek liseleri mezunlarının kuruma kazandırılamamasından, kurumun ihtiyacı olan teknik personel önemli ölçüde azalma kaydetmektedir. Dolayısıyla, 2003 yılında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bağ-Kur, İŞKUR, Emekli Sandığı, Maliye Bakanlığı çalışanlarına yaptığımız gibi, hayatlarının yarısı arazilerde geçen, kimi gün aç kimi gün susuz, topuklarına kadar çamur içinde Tapu ve Kadastro çalışanlarına da fazla çalışma, ekücret tazminatı gibi eködemelerin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda, Sayın Maliye Bakanımızın ve Sayın Bayındırlık Bakanımızın gerekli çalışma ve girişimlerde bulunmasını da bekliyorum.

Ayrıca, TAKBİS, ARİP, MERLİS, Arşiv Otomasyonu, Harita Bilgi Bankası, Alo Tapu Hattı ve Sayısallaştırma gibi büyük projeleri planlayıp uygulayan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüze, kaynakta daha fazla destek verilmesi kanaatindeyim.

Ülkelerin kalkınmasında ulaşım ve nakliye birinci derecede yer almaktadır. Eğer, siz, ürettiğinizi zamanında yerine ulaştıramıyorsanız ya da iş görüşmenizin birine yetişip ikinciye yetişemiyor ya da iptal ediyorsanız, daha da önemlisi, hızla küçülen dünyada ulaşıma ayak uyduramıyorsanız, geri kalmaya mahkûmsunuz demektir. Durum böyle olmasına rağmen, düne kadar zarar eden havayolu taşımacılığımız, hamdolsun, şimdilerde kâra geçmiş, hizmet alanını genişletip yeni yatırımlar yapmaya başlamıştır.

Bütün dünyada güvenilirliği ve taşıma ucuzluğu bakımından tercih edilen demiryollarımıza yıllardan beri bir çivi dahi çakılmamış olmasına rağmen, yine, hükümetimiz zamanında iyileştirme ve ekyatırımlar devam etmektedir.

Üç tarafımızın denizlerle çevrili olmasına rağmen deniz taşımacılığımız ve tersanelerimiz ihmal edilmiştir; ancak, şimdi, bu alanda da büyük atılımlar yapılmaktadır. Durum böyleyken, ülkemizin kalkınması, ulaşımı ve her türlü insan ve yük taşımacılığı karayollarına bağımlı olarak gelişmiştir. Peki, karayollarına bağımlı olmamıza rağmen, karayolları gelişmiş midir; hayır.

Sayın milletvekilleri, bir taraftan ülkenin bütün kaynaklarını sömüren, her türlü yolsuzluk iddialarının karıştığı ihaleler, üç yılda bitmesi planlanan, ama onüç yılda tamamlanamayan otoyollar, bunlar da yetmiyormuş gibi, devletin görevini yapamayışından, her yıl 370 000 trafik kazası, binlerce vatandaşımızın ölmesi, onbinlerce vatandaşımızın yaralanması ve geride kalan öksüz ve yetimler üst pahası olmaktadır.

İşte, hükümetimiz ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığımız, bütün bunları gözönüne alarak, karayollarında reform diyeceğimiz bir yapılanma başlatmıştır. Karayolları çok önemli bir kurumdur. Temeli çok sağlam kurulmuştur. Geçmişteki iktidarlar burayı bozmak için çok çaba sarf etmiş olmalarına rağmen bozamamışlardır.

Bakın, önceleri, şaibe karışmayan bir ihaleye rastlamak mümkün olmazken, son iki yılda daha büyük ve daha çok ihale yapmış olmamıza rağmen, hiçbir yolsuzluk ve şaibe dedikodusu olmamıştır. İleride yapılacak otoyolların ilk adımı olan duble yollara hız verilmiş, bazı bölgelerde, eski ihalelerle kıyasladığımızda, 1 trilyonu geçen 1 kilometre yol maliyetleri, paslanmaya terk edilen kendi iş makinelerimizin çalıştırılması ve personelimizin katkılarıyla dörtte 1 fiyatına, yapım hızı olarak da 4 kat daha hızlı bir şekilde duble yollar yapılmaya başlanmıştır. Bu ne demektir; personel aynı, bütçe payı aynı, makineler aynı; ama, iş 4 kat daha fazla; yani, daha az para, daha fazla yol. İşte, AK Partinin farkı burada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Programımızda bulunan 15 000 kilometre bölünmüş yol hedefimize, 2003'te yapılan 1 600 kilometre ve 2004'te yapılan 3 000 kilometre yolla hızla yaklaşırken, duble yollara ilaveten, son iki yılda 740 kilometre tek yönlü yol yapımı ve 23 000 kilometre yolun asfalt ve iyileştirilmesinin yapıldığını da unutmamak gerekir. Tabiî, bu yollarla beraber, kara noktalar ak nokta haline dönmüş, kazalar yüzde 70-80 azalmış, yolculuk süreleri kısalmış, ticarette hızlanma başlamış, akaryakıt tasarrufu sağlanmış, hız, kalite ve konfor gelmiştir.

Cumhuriyet tarihimiz boyunca yapılan toplam duble yol 3 859 kilometre iken, iktidarımızın iki yılda yaptığı duble yolun 4 600 kilometre olduğunu düşünürsek, hizmetin rakamsal boyutunu da görmüş oluruz.

Seçim bölgelerimize gittiğimizde ya da yolda karşılaştığımız şoför arkadaşlarımız ne diyorlar, biliyor musunuz: "Hayal ederdik; ama, rüyamızda görsek inanmazdık; şimdi gerçekleştiğini görüyoruz. Biz iki yıl evvel taksitlerimizi ödemek bir yana, vergilerimizi ödeyemiyorduk. Hamdolsun, şimdi taksitlerimizi ödüyoruz, işimiz de var, aşımız da var, yolumuz da var."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun.

NİYAZİ ÖZCAN (Devamla) - Yolların yapımında o kadar hızlı gelişmeler yaşanıyor ki, Karayolları iki yılda, üç yılda bastırdığı yol haritalarını, herhalde, bundan sonra iki üç ayda bir yenilemek zorunda kalacaktır.

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Çöken yolları da gördün mü?!

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yolların hepsi çöktü.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Duble yollar çöktü.

NİYAZİ ÖZCAN (Devamla) - Tabiî, burada, Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Nadir Saraç Bey, bu yollardan "biraz hatalı" diye bahsetti, sık sık da duyuyoruz. Ben bu konuya bir hikâyeyle cevap vermek istiyorum. Hani mahallenin kızı gelin gitmiş, birkaç ay sonra arkadaşları "yahu, senin kocan da biraz çirkin, boyu da kısa, burnu da büyük" falan deyince, bizim taze gelin dayanamamış, şöyle bakmış "yahu, analarım bacılarım, babamın evinde bu da yoktu" demiş.

Sayın Nadir Saraç, iki yıl evvel bu da yoktu burada. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Onun içindir ki, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi çok önemlidir. Aslında, bu bütçenin ülkemizin ihtiyaçlarını karşılar nitelikte olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, ülkemizin ekonomik durumu ve imkânları açısından bakıldığında, 2005 yılı bütçesinden ayrılan payın, geçen yıllara göre daha yüksek olmasına rağmen, yeterli olmadığını görüyoruz. İleriki yıllarda bunun telafisini ümit ediyorum.

Bu kısıtlı bütçeyle beklenildiğinden daha çok hizmet yapacağımızı belirtiyorum, gelişen, büyüyen ülkemizde ilerideki yıllarda daha büyük bütçeler ve daha büyük hizmetler diyerek konuşmamı tamamlıyorum.

Bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçen bürokratlarımıza, Bakanlık çalışanlarımıza teşekkür ediyor, Sayın Bakanımıza bu çalışmalarından dolayı başarılar diliyorum.

Bu bütçenin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması temennisiyle,  bütçeye evet oyu vereceğimi açıklıyor, Yüce Heyetimize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.

Hükümet adına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Zeki Ergezen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Ergezen, kaç dakikayı siz kullanacaksınız?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - 45 dakikayı ikiye bölelim; 22,5 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergezen.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Bakanlığım ile bağlı ve ilgili kuruluşların 2004 yılında yaptıkları hizmetler ve 2005 yılı hedefleri hakkında bilgi sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinize en derin saygılarımı ve hürmetlerimi sunarım.

Bakanlığım ile bağlı ve ilgili kuruluşların her yıl muhatap olduğu proje sayısı 5 000'in üzerindedir. Bu projelerin yıllık harcamaları ise, 2004 yılı fiyatlarıyla 4,5 katrilyondur.

Bu projeler, başlıkları itibariyle şunları ihtiva etmektedir:

- Karayolları Genel Müdürlüğüyle yapılan projeler, yol yapım projeleri,

- İller Bankası Genel Müdürlüğüyle, belediyelerin altyapı projeleri, içmesuyu, kanalizasyon, arıtma gibi,

- Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün yürüttüğü kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalar ile afet konutları,

- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle, kadastro ve yine TAU Genel Müdürlüğü vasıtasıyla kıyı kenar çizgileri ve kıyı imar planları yapılmaktadır.

Bu projeler yürütülürken, 200'ün üzerinde de sektör harekete geçirilmekte, istihdama da önemli ölçüde katkıda bulunulmaktadır. Yaptığımız bu hizmetler parasal içerikli olduğu için, işimizin çok zor olduğunu biliyoruz. Proje sayımızın çok fazla olması nedeniyle, çok sayıda ihale yapıldığına, yılda 4-5 katrilyon ödeme yapıldığına dikkat edildiğinde, işimizin ne kadar zor olduğunu hep beraber görmüş olmamız gerekir.

Şaibelere meydan vermeden, hataları aza indirerek, geçmişte hep hükümetleri yıpratan bu bakanlığın, hükümetlerin yüzakı olması için ekiplerimizle gece gündüz çalışmaktayız. Dolayısıyla, bundan sonra, gerek taşra teşkilatı gerek merkez, daha çok çalışacağız, daha dikkatli olacağız, şaibelere, dedikodulara imkân vermeyen ve Bayındırlık Bakanlığında çalışan herkesin, orada çalışmanın bir onur vesilesi olduğunu, en küçüğünden en büyüğüne kadar, taşradan merkeze, merkezden taşraya, göğsünü gere gere "ben Bayındırlık Bakanlığında çalışıyorum, ülkenin menfaatlarını gözetiyorum, kuruşunu dahi zayi ettirmiyorum" diyeceği bir bakanlığı Türkiye gündemine oturtmanın azimli ve kararlı çalışmalarını gece gündüz devam ettirmekteyiz.

Dolayısıyla, televizyonları başında bulunan teşkilatlarıma ve yine merkezin beyin kadrosu olan arkadaşlarıma huzurunuzda bir kez daha sesleniyorum: Gelin, biraz daha titiz çalışalım, biraz daha gayretli olalım, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu paraları zayi etmemek, millete hizmete dönüştürmek için fedakârlıktan bir adım dahi geri durmayalım, elimizi taşın altına koyalım diyorum. Bugüne kadar, her milletvekilinin bu konuda bize bireysel olarak verdiği desteği, bundan sonra da -iktidar ve muhalefetiyle- vereceğine inanıyorum, şimdiden bu yardımlarınıza teşekkür ediyorum.

Sırasıyla, hizmetlerden söz etmek istiyorum. Önümüzde, 15 000 kilometre gibi bölünmüş yol hedefi var, dev bir projedir. Bu proje, gerçekten ülkenin ihtiyacı olan bir projedir. İlk zamanlar "ne lüzumu var, gerek yok, ihtiyaç değil, para bulamazsınız, yapılmaz" gibi kavramlarla hep önümüz kesilmek istendi, engeller konuldu; ama, biz şu cümleyle yola çıktık; biz buna inandık, önümüze konulan engeller ayaklarımızı incitecek, moralimizi bozacak diye bu doğru projeden vazgeçmeyiz dedik. Yokluk kavramını unutacağız, yapamayız kavramının yerine de yapacağız kavramını yerleştireceğiz. Türkiye'de alışılagelmiş bir kavram var, mekteplerde yetişenlerden tutun, camide yetişenlere varıncaya kadar, iki kavram ezberlemişler; maalesef, bu da bürokrasinin yüreğine oturmuş, siyasetçiler de bu kavramların, zaman zaman, âdeta takipçisi olmuştur. İş yapmaya kalkarsınız yoktur denilir. Hayır; yok kavramını unutacağız, bulacağız arkadaşlar. "Yapamayız..." Hayır; yapamayız kavramını da unutacağız artık, yapmanın yollarını bulacağız. Bakanlığımızın en ücra köşelerindeki teknik elemanlarımıza bu iki kavramı kabul ettirmeye, onları inandırmaya çalışıyoruz; Allah'a şükür, burada önemli mesafeler aldığımızı görüyoruz.

Şimdi, yol projesi gerçekten Türkiye'nin ihtiyacıdır. Ülkeyi, adım adım, şehir şehir, ilçe ilçe geziyoruz. Tabiî ki, burada, muhalefet tenkit yapacak; doğrudur, yapılan tenkitlerde haklılık payı da vardır. Muhalefet burada ne söyleyecek? Muhalefetin "aferin, bravo, 15 000 kilometre yol projesini iyi yürütüyorsunuz" demesini beklemiyorum ben. Çok kırıcı, üzücü bir muhalefet de yapmamışlardır ve güzel şeyler söylemişlerdir; bence, bire bir olsak, çok daha güzel şeyler söyleyeceklerdir; çünkü, onların da partisi vardır, onların da tabanı vardır. Biz o muhalefet sıralarında oturduk. Hele ben olsaydım orada CHP'nin yerinde, bu kürsüde neler söylerdim, neler söylerdim!.. Salih de orada, karşımda görüyor; biz ikimiz, bu Parlamentoyu salladığımız günleri çok iyi biliriz, buradan kanunları geçirtmediğimizi de biliriz. Hele Salih, bizden çok daha önde...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Görürsünüz bundan sonra!..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Haşim kardeşim, ben biraz yumuşatarak

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Daha fazlasını hak ediyorsunuz.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakanım, doğru söylüyorsunuz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Onun için muhalefetin sözlerini de takdirle karşılıyoruz. Mehmet Yıldırım Kardeşim, teknik elemanların ücretleri konusunu dile getirdi, doğru bir olaydır; 800 000 000'a mühendis çalıştırıyoruz; ama, yılların ihmalleri, soymalardan, talanlardan, vurgunlardan dolayı bu ülkede para kalmamış ki, elemanlara veresin, yol yapasın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, proje, doğru bir projedir, Bakanlar Kurulunda gündeme gelmiştir; Enerji Bakanı ile Bayındırlık Bakanı bunu seslendirmiş ve Başbakanımız da bu teklife sahip çıkmıştır. Bunu çok samimî olarak söylüyorum, popülist bir kavram olarak da söylemiyorum. Ben kendi mühendislerimi göreve gönderirken üzüldüğümü de biliyorum, 800 000 000...

Kanunen, imtihan açmamız gerekmediği halde, geçen gün bir imtihan açmak istedik, sözleşmeli personel alıyoruz. Mevcut kanunlara göre hiç de ilan etme mecburiyetimiz yok; ama, Hakkâri'deki, Şırnak'taki Kırklareli'ndeki kişinin de haberi olsun, gelsin dedik. Alacağımız 200-300 eleman, 15 000 insan müracaat etti! Vereceğimiz ücret de...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - ÖSYM'nin yapacağı KPS imtihanıyla niye almıyorsunuz da, istediğinizi alıyorsunuz?!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir dakika... Bir dinler misin kardeşim... Bir dinler misin... Ben çok dürüstçe konuşuyorum.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - KPS'yi niye yaptınız?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilim...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika... Bak, Türkiye Cumhuriyeti kanun devletidir, kanunlardan bahsediyorum. Burada dinlerken de baktım, gerçekten, ne programdan, ne bir şeyden haberi olmadan konuşulmasın. Türkiye Cumhuriyetinin kanunları vardır, sözleşmeli personel nasıl alınır, 657'ye tâbi personel nasıl alınır, onu bir araştırırsanız... Teşekkür etmen lazım bana; ama, yine de teşekkür et, gecikme yani, onu söyleyeyim size.

Bu proje, doğru bir projedir. Türkiye'nin yolları çok dar, fizikî standardı düşüktür. Gerçekten "transit TETEK" dediğimiz, transit taşımacılık yollarının genişliğini, geçen yıl Horasan ile Eleşkirt arasında bizzat kendim ölçtüm, 6,5 metre! 6,5 metre! Yıllardır bu yollarda insanlar çile çekmiş, çile... Dolayısıyla, 15 000 kilometre bölünmüş yol hedefinin doğru olduğunu söylemek için söylüyorum. Yol, özgürlüktür, medeniyettir. Yollarımızın fizikî standartlarını yükselteceğiz. Hele hele, Türkiye gibi, yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 90-95'inin karayollarında yapıldığı ülkemizde, bu yolları mutlaka yapmalıyız, desteklemeliyiz, alkışlamalıyız. Bir tarih verecek olursak, yetmiş seksen yılda 3 859 kilometre yol yapılmış; ama, iki yılda, Allah'a şükür, bölünmüş yol çalışmalarımızla 5 000 kilometreye yaklaşılmıştır. Bunun 3 600 kilometresi asfaltlanmıştır. Diğerleri mevsim nedeniyle... Hepimizin bildiği gibi -teknik elemanlar bunu çok daha iyi bilir- yol yapımı bir mühendislik işidir; kademe kademe, mühendislik bilgisine, tecrübeye, birikime ihtiyaç vardır. Öyle, birilerinin dediği gibi "grayderi, dozeri gönderin, kazıyı yapsın, malzemeyi çeksin, asfaltı döksün..." Bu, Afrika ülkelerindeki anlayış bile değildir; çünkü, böyle yol yapılamaz, yapılması da mümkün değildir; her aşamasının, ayrı ayrı, mühendislik bilgisine, teknik bilgiye...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Onun için mi çöküyor yollar Sayın Bakan!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - ..tecrübeye, laboratuvar sonuçlarına bağlı olması lazım.

Şunu söylemek istiyorum: 20 derecenin altında döktüğümüz asfaltın, gerçekten, işe yaramadığını görüyoruz. Geçen sene bunu denedik...

ORHAN ERASLAN (Niğde) - O zaman, hep, 20 derecenin altında dökün(!)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - "Emisyonlu asfalt dökün" dediler, Türkiye'de ilk defa emisyonlu asfalt dökmeye kalktık; yetişmiş eleman olmadığı için, iyi sonuç alamadık. Onun için, bu yıl, 22 derecenin altındaki sıcaklıklarda asfalt dökmedik; o bakımdan, geriye kalan 1 000 küsur kilometre yolumuzu asfaltlamadık; onu demek istiyorum; bilgi sunmak istiyorum, zatıâlilerinizi bilgilendirmek istiyorum.

Biz, bu yolları yaparken... Gerçekten, teke tek konuştuğumuzda "nasıl yapıyorsunuz" diye soruyorlar. Uzun yıllardır bitirilemeyen, BSK'li olarak ihale edilen yolları kısa sürede bitirmeyi hedefliyoruz. Biz, önce, yolları bir trafiğe açalım diyoruz; önce, insanlar bir rahat gitsin gelsin, ondan sonra da sıcak asfalt yapalım, BSK'li asfalt yapalım. Yani, önce, trafik güvenliğini sağlayalım; önce, Hasanların, Mehmetlerin, Hüseyinlerin çocukları yolda güvenlik içerisinde gitsinler diye. Bu çocukların, bu insanların kaza yapması, ölmesi veya yaralanması, sakatlanması bizi üzdüğü için, bizim, işin lüksünü bekleyerek, daha fazla zaman kaybedilmesine gönlümüz razı değil; o bakımdan, kademeli yol yapmayı tercih ediyoruz. Biz, makyaja sonradan giriyoruz. "Efendim, orta refüjü bitmemiş; efendim, yolun kenarındaki bariyerler bitmemiş..." Ben, önce yolu yapayım, trafiğe açayım, Antalya'dan Alanya'ya, Alanya'dan da Antalya'ya rahatça gidip geleyim, ondan sonra orta refüjünü de yaparım, ağaçlandırmasını da yaparım, boyasını da yaparım, süslerim; önce yol, sonra makyaj. Önce insanları ölmekten kurtaralım, önce insanlar gidecekleri yere güvenlik içerisinde gitsinler, ondan sonra sıcak asfalt yapalım diyorum.

Bugün, Aksaray yolu gerçekten rahatlamıştır. 250 kilometre yolu, biz girdik, bir baştan bir başa çıktık. Öyle kolay iş değil; ama, ben, bunun sıcak asfaltını bekleseydim, daha çok yıllar beklerdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ben, buradan Türk Milletine sesleniyorum; başarılı çalışmalar yapıyoruz. Her ilde, her bölgede öncelikler dikkate alınarak başarılı çalışmalar yürütülüyor ve gerçekten ülke bir baştan bir başa şantiyeye dönmüştür.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz, benim İzmirli milletvekilim, Ankara'dan arabasıyla çıkınca, çoluk çocuğuyla -iki yıl sonra; yani, 2006'nın sonunda- İzmir'e bölünmüş yoldan gidecek. Ankara'dan çıkan bir insan Antalya'ya bölünmüş yolla gidecek; iki yıl sonra, buradan çıkan birisi, Bursa-Yalova-Gölcük üzerinden İstanbul'a bölünmüş yolla gidecek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Samsun'a da öyle, Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - İki yıl sonra, Ankara'dan Kırıkkale-Kayseri-Malatya-Gürün üzerinden Bingöl-Sivas, Bingöl-Muş-Rahova-Van üzerinden İran'a gidecek.

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Denizli ne oldu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, ana arterlerden bahsediyorum.

İki yıl sonra Ankara'dan çıkan insan Urfa'ya bölünmüş yolla gidecek; iki yıl sonra, Ankara'dan çıkan insan, Çorum üzerinden Amasya, Tokat, Erzincan, Erzurum, Horasan, Eleşkirt, Doğubeyazıt ve İran'a bölünmüş yolla gidecek.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Sayın Bakan, ille İran'dan geçiyorsun!..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla)- Bunları niye söylüyorum; gerçekten, ciddî çalışmalar var. Hepsine çalışıyoruz; Karadeniz sahil yolu bu sene tamamlanıyor. Ben, burada, sadece, bazı başlıklardan bahsediyorum; bütün yollarda ciddî çalışmalar var.

Şimdi, biz bu yollara başlarken temel felsefemiz neydi, nasıl başardık biz bu işi? Nasıl oluyor, her sene 200 kilometre, 300 kilometre bölünmüş yol yapılmazken, 2 000- 3 000 kilometre yolla, cumhuriyet döneminin en az ödeneğiyle, en büyük başarıyı sağlayacaksınız.

Ben, önce, şuna inanıyorum: Azmin karşısında dağlar bile erir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Azimli, kararlı olmak bambaşka bir hadisedir. Önce, inanacaksınız, olumsuzlukları orta yerden kaldıracaksınız yallah deyip, dedikodulara kulaklarınızı tıkayacaksınız. Aleyhinize yazılan mektuplar, dedikodular, efendime söyleyeyim, iftiralara aldırış ederek yol yapamazsınız. Kulaklarınızı kötülüklere tıkayacaksınız, dedikodulara aldırış etmeyeceksiniz, ben, bölgeci değilim, Türkiyeciyim diyeceksiniz, Türkiye'yi kucaklayacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) O zaman, yol da yapılır, tünel de yapılır, dağlar da delinir. Yıllardan beri yapılmayan Bahçesaray'ın yolu yapılır ve 12 ay da açık kalır. Demek ki, bu işler, zor iş değilmiş, kolay işmiş.

Biz, önce, tasarrufla bu işe başladık. Dedik ki, bu milletin çocuklarının parasını zayi etmeyeceğiz, israfları önleyeceğiz; bazı yöntemleri de beraberinde getireceğiz. Nedir yöntemler; önce, yıllardan beri kamunun imkânları zayi ediliyordu. Makineleri, 2 500 000 000'a mal olan işçileri, mühendisleri, ekipleri bir araya getirildi ve havuz sisteminden yararlanılarak yola konuldu.

Sadece bununla mı başladık işe; bir başka şeyi daha yaptık. Yolları bölerek, parçalayarak ihale ettik. Sanat yapılarını, köprüleri ayrı ihale ettik; kazı, dolgu işlerini ayrı ihale ettik; alt temel, üst temeli ayrı ihale ettik. 50 kilometrelik yolu bir müteahhide ihale etmedik, üçe böldük, üç müteahhide ihale ettik. Sermayeyi tabana yaymayı hedefledik. Herkes iş alsın, herkes çalışsın, herkes para kazansın, herkes çoluk çocuğunun nafakasını çıkarsın, yol yapsın. Tekelciliğe karşı çıktık; bu memlekette sadece 15-20 insan yol yapamaz, bu milletin çocukları kabiliyetlidir, yeteneklidir, yeter ki kendilerine imkân verin, önlerini açın, bakalım, bu yollar nasıl yapılıyormuş görürüz; ama, ilk zamanlar kıyametleri kopardılar; çünkü, şimdiye kadar 30 müteahhit iş alıyordu, Anadolu çocuklarına yüzde 60-70 tenzilatla taşeronluğunu yaptırıp, Ankara'da keyif çatıyorlardı; biz, bunu kırdık. Azimle, kararla, onurlu ve dik yürüyerek bu işi başardık, bundan dolayı kendimizi de mutlu hissediyoruz.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakanım, biraz su için.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Teşekkür ederim, doğru söylüyorsunuz.

Diğer taraftan, önemli bir husus da, Ankara taşraya, taşra da şantiyeye dedik; Ankara'daki insanlar ile taşradakilerin bilgilerini örtüştürdük, entegre ettik, Ankara'nın teorilerini taşranın pratiğiyle birleştirdik. Ankara'nın taşradan, taşranın da Ankara'dan öğreneceği çok şeyler var. Dolayısıyla, bugün müteahhitlerimiz, Allah'a şükür, işinin başındadır; çünkü, Ankara'dakiler, cumartesi, pazar oldu mu, genel müdürü, müsteşarı, daire başkanları şantiyelerde, bakan şantiyede, Başbakan şantiyede olunca, oradaki bölge müdürü, mühendis de şantiyede, müteahhit de şantiyede olmak mecburiyetinde. Bunu denetlemezseniz önüne geçemezsiniz, bu işi başaramazsınız; bu şarttır, bunu ancak bu şekilde becerebiliriz.

Ben, biraz önce, tasarruftan bahsettim; gerçekten, bir hayal değil. Sadece, demin dediğimiz metotlarla kamunun imkânlarını birleştirerek, geçmişteki küçük tenzilatları yükselterek keşif artışlarındaki tenzilatları yükselttik, makine parkını birleştirdik, ondan sonra da kendi elemanlarımızın imkânlarından yararlanarak, bir de projelerde yaptığımız değişikliklerle, bugünün fiyatlarıyla, 1 katrilyon tasarrufumuz var. Bunu, net söyleyebiliriz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yüzde 200 keşif artışı verilmiş. Önce, yapılmayan kısımları iptal ettik, kanuna aykırı olanları iptal ettik. Geçen gün burada Koray Aydın çıkardı, Sayın Bakanın imzası var... Neydi o Gölcük'teki imza; Gölcük'teki müteahhide, Gölcük'te iş yaparken İstanbul Şile'de asfalt dökmüş, temelden, tünelden keşif artışı verilmiş! Ben, bunu iptal ettim. 24 trilyon... Bunu iptal ettim. İptal etmekle de kalmadık, yaptığı kısımların, 63 üncü maddeye aykırı olan kısımların da tenzilatlarını yükselttik. Dolayısıyla, Türkiye'de, biz, bu konuda çok büyük mesafeler aldık.

Bakınız, bir başka tasarruftan bahsedeyim size. Bu 1 katrilyon bizim elimizde, tek tek nereden geldiğini biliyoruz. Daha devam ediyor. Öyle şeyler biliyoruz ki, burada söylediğimizde, gerçekten doğru mudur denecek ve gerçekten inanılması zor olan şeylerdir.

Bakınız, araç muayene istasyonları var. Biz geldiğimizde, Karayolları Genel Müdürlüğünün araç muayene istasyonları onbeş yıllığına devredilmiş. Yönetmelik çıkarılmış, bir de sözleşme yapılmış. Biz geldik, sağ olsun, Teftiş Kurulu Başkanımız ve arkadaşlarla beraber oturduk değerlendirdik. Baktık ki, arkadaş, bir peşkeş çekme var. Ama, bütün engellere, altını çiziyorum, bütün tehditlere rağmen biz bunu iptal ettik. Dört gün önce ihale edildi, 613 000 000 dolar peşin para verildi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, onu iptal etmekle, Türkiye Cumhuriyetinin kasasına, dün gece de hesap ettik, 500 000 000 dolar fazladan para girmiştir.

Ben, bunu iptal etmeyebilirdim. O uçağına bindiğim adamlardan birisinin ihalesini de iptal ettim. Hem uçağına bineriz hem ihalesini iptal ederiz. Bu kadar!

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz de iktidara gelince size bakacağız; haberiniz olsun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hem uçağına bineriz hem de fakir fukaraya para toplarız. Hem uçağına bineriz hem de fazla keşifleri iptal ederiz, düşük tenzilatları yükseltiriz. Bu, bir yürek meselesidir, ilke meselesidir, inanmak meselesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Teftiş kurulu başkanıyla birlikte, biz de size bakacağız.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bakın, bir başka çarpıcı konuyu daha size söyleyeyim. Gerçekten, belki benim heyecanımı anlayan vardır, belki anlamayan vardır.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Anlıyoruz, anlıyoruz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, bir yıl önce bir keşif artışını iptal ettim. Bunu herkesin dikkatine sunmak istiyorum. O gazetelerde aleyhime niye yazı yazdırttılar, niye yazdırttılar?! Bir keşif artışı verilmiş. Adını söylüyorum: İstanbul'da çevre yolu inşaatı için üç defa keşif artışı verilmiş. Üç keşif artışının toplamı yüzde 470... İki defa keşif artışını bir bakan vermiş, bir defa keşif artışını da diğer bir bakan vermiş. Bu, hiç önemli değil; ama, keşif artışının cinsine bakın. Temelden dolayı, tünelden dolayı, tabiî afetten dolayı keşif artışı verilmiş. Verilen keşif artışının 18 trilyon lirası sadece boya, sadece boya için! Boya diyorum, sadece şu boya var ya, fırçayla sürdüğünüz boya... Daha fazla ileri gitmeyeyim yani.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Git git Sayın Bakan, gidebildiğin yere kadar git!

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Git, git Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Evet, ben, bunları durdurdum, iptal ettim. Ben bunları söyleyerek, Yüce Meclisi bilgi sahibi yapmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Evet, verilen keşif artışı, 63 üncü maddeye göre verilmiş. 63 üncü maddeyi hepimiz biliriz. 2886 sayılı Yasanın 63 üncü maddesine göre, keşif artışı, temel, tünel, tabiî afet ve benzeri işlerden verilir. Verilen iş ise, boya.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Boyanın rengi nasıl?!

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Ve benzeri...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Benzeri; işte, temel, tünel...

Benim iptal ettiğim keşiflerin hepsi böyle, hepsi böyle; hepsi kanuna aykırı; onu demek istiyorum. Tünel demiş, tünel yok. Temel demiş, temel yok; vermiş. Niye vermesin?! Şimdi, Türkiye, onun için buraya geldi.

Şimdi, biz, ciddî, büyük projeler ihale ediyoruz. Bundan bir ay önce 550 trilyon liralık bir işi ihale ettik; hiç ses seda çıktı mı; hayır. Gerçekten, arkadaşlarımız, bu konuda duyarlı, titiz ve bu yanlışlar olmasın diye gece gündüz çalışıyorlar.

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Erbakan Hocanın temeline benzemiş Sayın Bakan!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Yahu, bırak şimdi Erbakan Hocayı. (Gülüşmeler)

BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Kültür ve Turizm Bakanımızın süresinden kullanıyorsunuz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Tabiî, benim konularım çok fazla; o zaman, Sayın Bakanımızın vaktini almayalım. Ara verecektiniz, bizden dolayı da arayı geciktirdiniz; teşekkür ederim. O zaman, Karayollarını anlatmayı bırakayım; ama, 2 dakika içinde birkaç cümle söyleyeyim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Şimdi, burada, arkadaşlarımızın, Karayollarıyla ilgili bir konudan emin olması lazım: Para sorunumuz yok, para sorunu çözülmüştür. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sıcak asfalta ne zaman başlıyorsunuz; bu sene başlıyoruz. Bütçe çıksın, hazırlıklarımızı yaptık, 15 Ocakta Eskişehir yolu, Denizli-Aydın yolu...

V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Şimdi oldu, bunu bekliyordum.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - ...Kayseri yolunun sıcak asfaltını ihale ediyoruz. İşte Genel Müdür, işte Bakan burada; huzurunuzda bunları söylüyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Para, para...

HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Parayı nereden buldunuz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Para çok bizde, para çok; parayla imanın kimde olduğunu Allah bilir; bir bunu söyleyeyim.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Para var da Karadeniz yolu niye duruyor?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım, ikinci bir şey daha söylemek istiyorum. Çok önemli hizmetler var. Bir arkadaş, burada "Tapu Kadastronun ödeneği yok" dedi. Tapu Kadastronun ödeneği yüzde 700 artmıştır. Tapu Kadastro hizmetlerinin tamamı üç yılda bitecek; kadastro işleri bitecek, harita bankacılık bitecek, bilgisayar ortamına aktarılması üç yılda tamamlanacak.

İller Bankası da çok büyük başarılar sağlamıştır. Faizler, yatırımlarda yüzde 16'lara düşmüştür. Bir yıllık kredi faizleri de yüzde 35'ten yüzde 12'ye düşmüştür. Hiçbir belediyeye ayırım yapılmıyor. Borcu olan belediyelere yüzde 60 gönderiyoruz. Banka kâra geçmiştir. Yatırım ödenekleri geçmiş yıllara göre çok artmıştır; bu yıl, 600 trilyon liranın üzerinde yatırım ödeneğimiz var. Göllerimizi, akarsularımızı kirletmemek için arıtmayla ilgili proje çalışmalarımız başarıyla yürüyor. Ayrıca, ağustos, eylül, ekim aylarında İller Bankasının yüzde 5'lik ortaklık payını bile biz belediyelerimize gönderdik. Sebep; belediyelerimiz başarılı olsun.

Burada deprem haritaları yapılıyor. Evet, Kastamonu bitti, Zonguldak'a başladık. Deprem Şûrasını gerçekleştirdik. Master planımız da yapılıyor. Türkiye'de hep ilkleri başarıyoruz Allah'a şükür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür eder misiniz Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Konuşacak çok şeyler var. Sorularınıza cevap verecektim, vakit yok; onlara yazılı cevap vereceğiz.

Sayın Turizm Bakanımın zamanını fazla aldım, ondan da özür diliyorum.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. Bize teşekkür edenlere de biz teşekkür ediyoruz. Allah hepimizin yardımcısı olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.31

 

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.42

BAŞKAN: Başkanvekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1.-     Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-     Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-    Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Karayolları Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-   Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-   Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.-    Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, Hükümet adına ikinci söz, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya aittir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın bütçesi üzerinde, görüşlerimizi Heyetinize arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Her şeyden önce, Bakanlığımın bütçesi üzerinde söz alarak katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür etmek istiyorum.

Doğrusunu isterseniz, gün boyu, aslında hafta boyu yoğun çalışma programınızı da dikkate alarak, sizleri burada çok fazla tutmamaya ve ancak teşekkür babında birkaç söz söyleyerek huzurlarınızdan ayrılmaya niyetliydim; ancak, arkadaşlarımızın bazı değinileri, gerçekten, bana, üzerinde durmayı gerekli kılacak kadar önemli göründü. O vesileyle, birkaç söz söyleyerek, huzurlarınızdan, teşekkürlerimle beraber ayrılmak isterim.

Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce, kültür ve turizm konusunda, konuşmacı arkadaşlarımız, genel olarak, bir geleneksel anlayışa da uygun bir biçimde, ayrı ayrı başlıklar attılar. Belki de, zaman kazanmak bakımından, ben de onların izlediği yolu izlemeliyim.

Tartışmaların büyük bir çoğunluğu bütçenin yetersizliği ve bütçe üzerinden yapılabilecekler üzerinde yoğunlaştı. Bu anlamda, bir milletvekili arkadaşımız, beni, siyasî kimliğimi ya da belki de birikimimi söz konusu ederek, Bakanlığın bütçesini artırma yolunda kullanmıyor olmaktan dolayı eleştirdi. Doğrusunu isterseniz, bu eleştiriyi, saygıyla karşılamakla birlikte, haklı bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Özellikle, kültür sektörüne ayrılan bütçelerin yetersizliği sorunu, Türkiye'de on yıllardır tartışılagelen ve hep söylenen, hep zikredilen bir sorundur. Özellikle 1990'dan bu yana gelişen çizgiyi izleyecek olursak -bu dönemi özellikle zikrediyorum; çünkü, bu dönem, çok çeşitli siyasî partilerin ve siyasî akımların bu Bakanlıkta sorumluluk üstlendikleri bir dönem olmuştur, bu eleştiriyi yapan arkadaşımın mensup olduğu partiden de insanlar burada olmuştur; ama- bu bütçelerin, oransal olarak toplam bütçe büyüklükleri içerisinde büyütülebilmesi de mümkün olmamıştır. Kaldı ki, çözümü, sadece ve sadece bütçe içerisinde bulmaya çalışmanın da çok doğru ve yeterli bir yöntem olmadığının altını çizmek lazım.

Aslına bakarsanız, haksız bulduğum şey şudur: Bence, bir siyasetçinin kendi görüş ve düşüncelerini, en meşru sayılabilecek demokratik platformlarda -ki, bunlar Meclis platformlarıdır- söylememiş olması yadırganmalıdır. Söylemiş olmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin kullanılması biçiminde algılanmasını çok haklı bir tutum olarak göremediğimi ifade etmek istiyorum.

Yaptığımız şey açıktır. Bu bütçelerin büyütülmesi konusunda bizim yaklaşımımız her ne olursa olsun, esas itibariyle, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu malî problemler ölçeğiyle karşılaştırıldığında... Bu kararların oluşmasında etkili olan mekanizmalar, hiç şüphesiz, borç ödemeye öncelik veren ve yatırımları, özellikle de kültür alanındaki yatırımları daha ikinci planda ele alan bir tutum sergileyegelmişlerdir. Bu tutum neredeyse gelenekselleşmiştir. Bu tutumun değiştirilmesi elbette icap eder; ama, bunun için de, bütçe yaklaşımları üzerinde topyekûn bir tartışma açmak lazım. Bütçe yaklaşımları üzerinde topyekûn bir tartışma açmak, esas itibariyle, kamunun kaynak kullanımı mantığı üzerinde topyekûn bir tartışma açmak anlamına da geleceğinden, belki, bunu, bütçelerin tartışıldığı görüşmelere değil de, bundan ayrı, bağımsız görüşmelere bırakmak gereği de vardır diye düşünüyorum.

Bizim yaptığımız şey ortada. Biz, kültür alanının bir taraftan sektörleşebilmesi, bir taraftan sivil sektörlerin kaynak yaratabilme imkânlarından yararlanabilmesi, diğer taraftan da yeni, yaratıcı yöntemlerle çok büyük kaynakları yaratabilmesi üzerinde odaklaştık, yoğunlaştık ve kültürel mirasın korunması ve kültür yatırım ve girişimlerinin teşvik edilmesine dair, sinema kanununa dair, telif eserleri ve telif haklarının korunmasına dair, burada, işbirliğiyle, elbirliğiyle çıkardığımız mevzuatta da bu alanı gerçekten genişlettik. Öylesine genişlettik ki, genişlemenin katları, rakamsal olarak ifade edilemeyecek boyuttadır.

Ben, müsaadenizle, sadece şu örneği vermekle yetineceğim: Mevzuata koyduğumuz hak aktarımı kavramı, tek başına, yerel yönetimlerin ve plan otoritelerinin bunu etkin, verimli bir biçimde kullanması sayesinde, milyar dolarlara tekabül edebilecek bir kaynağı yaratabilme potansiyelini içinde barındırmaktadır. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul'daki ilçe belediyeleri, bu prensibi, bu mekanizmayı işleterek, kullanarak, milyar dolarlara tekabül edecek bir kaynak yaratabilirler. Mekanizma, oluşmakta olan kentsel rant üzerine, plan otoritesinin, kültürel mirası korumak amacıyla kota koyması, ortak olması mantalitesine dayanmaktadır ve ne kadar kentsel rant oluşuyorsa, plan otoritelerinin alacakları kararlarla -tabiî, hukukun genel prensipleri içerisinde, makul bir çerçeve içerisinde kalmak üzere- toplam kentsel rantın yüzde 20'sine, yüzde 30'una kadar ulaşabilecek rakamların, kültürel mirasın korunması ve kültürel alanın genişletilmesine kaynak yaratmak amacıyla kullanılabilmesi, bugün, yasalar çerçevesinde mümkündür ve bu yaptığımız düzenleme, daha çok Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanan arazi geliştirme mantığından devralınmış ve kültürel alanın korunması mantığına aktarılmış bir düzenleme, bir yaklaşım olarak, bugün, Avrupa Birliğine üye ülkelerin incelediği ve kendi mevzuatlarına kazandırma çabası içerisinde oldukları bir düzenlemedir. Şu anda, pek çok Avrupa Birliği ülkesinin, bu anlamda, Bakanlığımızla iletişimleri sürmektedir. Dolayısıyla, burada neyin sonuç alıp neyin sonuç almayacağı ya da var olan kısıtlı enerjinizin -bir biçimde, sınırlı enerjinizin- nereye yönlendirileceği konusunda stratejik bir karar vermeniz gereği vardı ve biz, bu kararı verdik.

Onun dışında, özellikle, turizm arazilerinin tahsislerinin şeffaflaştırılması ve bir yarışmanın konusu edilmesi suretiyle yarattığımız kaynağın potansiyelini de küçümsememek lazım. Burada, arkadaşlarımız, mesela, ilk tahsislerden elde ettiğimiz 200 trilyonluk kaynağın nasıl kullanılacağını merak ediyorlar. Bugüne kadar nasıl kullandıysak öyle kullanacağız; yasanın tanımladığı çerçeve içerisinde kullanacağız. Yasanın tanımladığı çerçevede, turizm altyapısına -ki, kültürel mirasın korunması, bize göre, aynı zamanda, turizm altyapısının ayrılmaz bir parçasıdır- tahsis edilmek zorundadır. Yasa, bunları, doğrudan Bakanlığın otoritesiyle kullanma fırsatını vermiştir; ama, ben, geçmişten bugüne, hiçbir zaman bunu uygulamadım; yerinden yönetim prensibine her zaman inanan bir insan olarak, yerinden yönetimin verimliliğine ve denetim imkânlarının genişliğine, şeffaflığına inanan bir insan olarak, bunu, hep, yerinden yönetim birimleri, yani, yerel yönetimler eliyle kullandım, daha çok da valilikler eliyle kullandım. Bundan sonra da böyle yapacağız ve bu, yaptığımız işin, çok yönlü - hem yerinde hem merkezde hem yasama organı eliyle hem bunun dışındaki sivil toplum mekanizmalarıyla- denetlenebilmesine açık tutulması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, her kuruşun nasıl harcandığı konusunda kurduğumuz şeffaf mekanizmalar -bunu övünçle ve iddiayla söyleyebilirim; geçmişten bugüne kurduğumuz şeffaf mekanizmalar- sadece Bakanlığımızın uygulamalarını aklamakla kalmaz, bunun dışında, bütün diğer kamu uygulamaları için de örnek teşkil edebilecek düzeydedir. Ben, bunu, her uygulamamın arkasından, yeri geldiğince, uygun platformlarda söyledim. Pek çok kamu uygulamasında, Bakanlığımızda yaratılan -yaratılan diyorum; çünkü, ilk defa Türk uygulamasına getirilen yöntemler ve modellerdir bunlar- bu imkânlardan, bu yöntemlerden yararlanılmasında, ben, çok büyük faydalar görüyorum.

Tabiî, bütçenin, kültüre ve turizme ayrılan ödeneklerini, sadece Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesinden ibaret görmemek icap eder. Bayındırlık Bakanlığının, Ulaştırma Bakanlığının, Devlet Su İşlerinin, Karayollarının, diğer bakanlıkların, il özel idarelerinin, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesine ayrılan paylar ve belediyelerin bütçelerinden bu alana ayrılan payları da topladığınızda, sadece Bakanlığın bütçesinden ibaret bir kaynakla bu alanın yönetilmediğini pekâlâ görmüş oluruz.

Burada yoğunlaşmamız gereken şey, kaynak kullanımında önceliğin nereye verileceği ve nasıl yapılacağı meselesidir ve bir de, tabiî, yöntemler. Söz gelimi, Hükümetimizin uyguladığı önemli altyapı projelerinden bir tanesi, hava ulaştırması, hava limanları konusundaki yöntemdir. Bildiğiniz gibi, Bakanlık, yarışma projelerini açık yarışmalara ihaleye açmıştır, yap-işlet-devret modeliyle, süre kayıtlı yarışmalara açmıştır ve Türkiye'de, özellikle, turizm ulaştırmasının yoğun biçimde yapıldığı bütün hava limanları, son derece hızlı, özel sektör kaynaklarıyla, süre kayıtlı olarak, şeffaf ihalelerle verilmiştir ve şimdi, bunlar, en kısa zamanda, hizmete katılmak durumundadır. Bunlar, yüz milyonlarca dolarla ifade edilecek yatırımlardır. Tek başına, terminaller için yapılacak yatırımların toplamını Bakanlık bütçesiyle karşılaştırdığınızda, bu alana yapılan yatırımların, o kadar da küçümsenecek düzeyde olmadığını görürsünüz; ancak, şurası muhakkaktır ki, Türkiye'nin turizmden beklentileri büyüktür.

Sayın milletvekillerine çok teşekkür ediyorum, turizm sektörünün önemine ilişkin dikkatli vurgularda bulundular. Bu önemin çok fark edilmediği kanısındayım, geçmişte de hep bu olagelmiştir. Ne zaman ülke ekonomisi, özellikle, cari açık bunalımıyla karşı karşıya gelmişse, turizm hatırlanmıştır. Cari açığın karşılanmasında beklentinin üzerinde gerçekleşen cari açıkların denkleştirilmesinde turizm girdilerine atıfta bulunulmuş; ama, çoğu zaman, ne yazık ki, iş orada kalmıştır. Bu da, tabiî, bu alanda konsantre bir politikanın uygulanması gereğini, hiç şüphesiz, deriştirilmiş bir politikanın uygulanması gereğini bize hatırlatıyor.

Hiç şüphesiz, Türkiye'nin turizmden beklentileri büyük ve Türkiye, turizmden çok daha fazlasını elde edebilir; elde etmek için yatırım yapmalıdır. Kamu ve özel sektör, birlikte, bugün olduğundan, bugünkü ölçeklerden daha büyük yatırımlar mutlaka yapmalıdırlar, eğer dünya turizm pastasından daha büyük bir pay alacaklarsa; ancak, Türkiye, son dört beş yıl içerisinde, gerek dünya turizm pastasından gerek Akdeniz ölçeğinde gerek Avrupa ölçeğinde, kurulan bütün ölçeklerdeki pastalardan aldığı payı oransal olarak büyütmüştür ve bu, rakiplerinin de çok dikkatini çeken, rakiplerini de rahatsız eden boyutlara gelmiştir; ama, bununla övünmek yerine, bunun sürdürülebilir bir süreç olmasını kurgulamamız gerekiyor. Onun için de, daha dikkatli stratejiler kurmalıyız ve buna yatırım yapmalıyız. Bu alanda yanlış yaptığımızı söyleyemem, yanlış politikalar üzerinde gittiğimizi söyleyemem -zaten kimse de bunu ifade etmiyor- ama, verimliliği daha yüksek politikalar için daha yüksek kaynaklara ve bu alanda bir yoğunlaşmaya ihtiyacımız olduğu hiç şüphesizdir.

Gelirler konusunda hep bir tartışma yapılageliyor. Arkadaşlar, benim de hiç anlayamadığım şey budur. Turizm gelirleri konusunda iki kurum, iki otorite söz sahibidir ve onlardan başka hiç kimse bir şey söylemiyor. Birisi Devlet İstatistik Enstitüsü, bir diğeri Merkez Bankası. Bu iki kurumun saygınlığı açıktır ve bu iki kurumun açıkladığı diğer bütün istatistikler konusunda bir tartışma yaşanmazken, söz konusu olan turizm olduğunda bunun tartışma konusu edilmesinin arkasındaki psikolojiyi çok anlayabilmiş değilim; ama, galiba, bir parçacık da şu vardır: Yani, olayları olabildiğince karamsar bir perspektiften görme eğiliminde olan insanlar, doğrudan doğruya bu istatistiklerin de güvenilirliğini sorgulamak yönünde bir tutum göstermektedirler. Tabiî, sorgulamaya açıktır; ama, sorgulamanın ikna edici donelere dayandırılmış olması gerekiyor.

Turizm hakkında da çok şey söylemek mümkün; ama, ben, çok fazla vaktinizi almadan, kültür hakkında bir şey söylemek istiyorum. Burada, çok önemli bir şey söylendi. Milletvekilimiz Sayın Gündüz, derin Türkiye'nin Savunma Bakanlığı olarak işlev görmemiz gerektiğini söyledi. Kültür alanının, ulusal kimlik, ulusal kültür, ulusal benlik bağlamında son derece önemli ve bir ulusun varlığını sürdürebilmesinin, bir aradalığını, bağımsızlığını sürdürebilmesinin son derece stratejik alanlarından birisi olduğunu tespit etmek bakımından, Sayın Milletvekilimizin söylediği şeye içtenlikle katılıyorum. Enteresan, hoş bir tesadüftür; dün akşam opera ve balenin kuruluşunun 55 inci yılı münasebetiyle bir temsildeydik ve orada, Avusturya Büyükelçisi, Millî Savunma Bakanımıza -belki de laf olsun diye, benzer bir ilişkiyle- bir soru sordu; dedi ki "savunma ile opera ve bale arasında nasıl bir ilişki var? " Orada, birbirlerine, daha çok gülümseyen cevaplar verildi. Savunma ile opera ve bale arasında değil belki; ama, toplam olarak kültür arasında son derece önemli bir ilişki vardır.

Burada konuşma yapan arkadaşlarımız, Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerine başlayacağımız süreçte, kültür alanının önemine ilişkin değinilerde bulundular ki, ben de buna dair birkaç söz söylemek istiyorum.

Avrupa Birliği İlerleme Raporunda -ki, sonradan Konsey kararına da temel teşkil ettiği, konsey kararının da bunun bir özeti biçiminde çıktığı görülmüştür- üç temel alan, Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinin stratejik alanı olarak tespit edilmiş ve zikredilmiştir. Bunlardan bir tanesi, Kopenhag Siyasî Kriterlerinin sürdürülmesi, bir diğeri, müktesebatın üstlenilmesi ve bunun gözden geçirilmesi -2 numaralı başlık olarak zikredilmiştir- ve "Türkiye ile Avrupa Birliği Üyesi Topluluklar Arasındaki Kültürel İletişim ve Etkileşimin Etkinleştirilmesi" diye bir stratejik başlık açılmıştır. Bu başlık, bardağın dolu tarafını da, boş tarafını da bize hatırlatan bir başlıktır ve bunun bir stratejik başlık olarak orada yer alması, bir taraftan, bu iletişim ve etkileşimin verimlileştirilmesinden, etkinleştirilmesinden umulan faydaya atıf gibi gözükürken, diğer taraftan, Türkiye ve Avrupa Birliğine üye ülkeler toplulukları kültürleri arasındaki uyumsuzluk ve uzlaşmazlıklara stratejik bir nokta olarak işaret eden, dolayısıyla, kendi kültürünü merkeze alan, Türkiye'nin kültürünü, bir biçimde, örtülü bir biçimde ötekileştiren bir yaklaşımın ürünü olarak da okunabilir.

Türkiye, Avrupa Birliğiyle bundan sonra yürüteceği müzakerelerde, hiç şüphesiz, pozitif bir duruşa sahip olmak durumundadır; hiç şüphesiz, tehditler karşısında bloke olmayan, fırsatları yakalayarak tehditleri bloke eden, tehditleri geçersiz kılan bir stratejik ve ön alan bir tutum takınmak zorundadır ve eğer kültürel iletişimimiz, kültürel etkileşimimiz bir stratejik alan olarak tanımlanmış ise, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde de, bu alan, yani, bu etkileşimde Türkiye, yine, ön alan bir tutum takınmak zorundadır. Bunu yaparken de, bardağın hem boş tarafını hem dolu tarafını gören, soğukkanlı bir dikkat içinde olmak durumundadır; çünkü, açıkça söylemek gerekirse, bunun bir stratejik husus olarak zikredilmiş olmasının arka planında ya da bilinçaltında, bir ötekileştirme, ayrıksı tutma çabası da gizli olabilir. Nitekim, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlama kararının çıktığı konsey kararının yayımlandığı günün ertesi gün, yani, 18 Aralık günü Avrupa gazetelerinde çıkan karikatürlere baktığımızda, Avrupa entelijansiyasının benzer bir yaklaşım içinde olduğu çok aşikârdır ve biz, buna dikkatle yaklaşmak zorundayız. Yüz yıldır aşağı yukarı, Tanzimattan bu yana aşağı yukarı, arkadaşlar, aynı başlıklar altında konuşuyoruz ve kültür, bu başlıklar arasında, Avrupa'yla iletişim ve etkileşimimizin başlıkları arasında hep önemli bir yer tuttu ve bu, genellikle de, kültürel uyumsuzluk ve uzlaşmazlık bağlamları içinde zikredildi. Buna rağmen, Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlıyor olmamızı gözardı etmeyen bir iyimserlik, ama, yüz yıllık arka planı da gözardı etmeyen bir dikkat içinde olmamız gerekiyor. Bu, karikatürlerin hemen hemen tamamında, Türkler, fesli, bıyıklı, sakallı ve belli bir biçimde aldatılan ve aşağılanan çizgilerle tasvir ediliyordu. Bu, kültürel iletişim ve etkileşim içine gireceğimiz muhataplarımızın algı düzeneklerinin hangi önyargılarla, hangi kaygılarla donanmış olduğu, kurulmuş olduğu hakkında açık bir fikir vermek durumundadır bize; çünkü, karikatür, basit çizgilerle bir mesajı anlatabilmek üzerine kurulu bir iletişim yöntemi olduğu için, mutlaka, kamuoyunun ortak duyarlılıkları ve ortak dili üzerinden mesaj gönderen bir iletişim yöntemidir. Dolayısıyla, bu karikatürlerin işaret ettiği alana çok çok dikkat etmeliyiz ve kültürel iletişimimizi, hiç şüphesiz, özgüven üzerine odaklamalıyız; hiç şüphesiz, özgüven üzerine odaklamalıyız.

Şimdi, size, uzun bir çalışmanın ve sempozyumların konusu olan, gittiğimiz uluslararası toplantılarda, özellikle Avrupa Parlamentosunun dağıttığı metinlerden deriştirilmiş bir şeyi aktaracağım. Şimdi, ben bunları aktardığım zaman, çoğu zaman çok olağan ve aslında herkesin malumu olan şeyler, nedense, çoğu zaman, benim iletişimimde, sanki, çok yeni ve aykırı bir şey söylüyormuşum gibi geliyor. İnşallah, bu defa da öyle olmaz. Mesela, Avrupa Birliğinin kültür politikalarına yaklaşımı, esas itibariyle, bunları, merkezî hükümet eliyle yönetilen kültür politikaları yaklaşımından uzak tutmak yönündedir. Mesela, Fransa, Yunanistan ve Kuzey İskandinav ülkeleri hariç olmak üzere -İsveç, Norveç ve Danimarka hariç olmak üzere- Avrupa Birliğine üye ülkelerin hiçbirinde kültür bakanlığı yoktur. Daha çok, yerel yönetimler üzerinden bir kültür politikası uygulanmaktadır ve bütün kurumların yaklaşımlarına nüfuz eden bir kültür politikası uygulanmaktadır ve bu kültür politikalarının esası, ulusal kimliğin ve ulusal kültürün özgünlüğünün korunmasına odaklanmıştır; bunun altını özellikle çizmek istiyorum; ulusal kimliğin ve ulusal kültürün özgün niteliklerinin korunmasına odaklanmıştır. Diğer bir hedefi -Avrupa belgelerinden aktararak söylüyorum size- bireylerin kültürel hayata katılımlarının teşvik edilmesi. Bu anlamda, özellikle demokratik kültürün bireysel yaşantılara, yaşama pratiklerine ulaştırılması, kültür politikalarının önemli hedeflerinden birisidir. Kültürel ve sanatsal yaratıcılığın ve üreticiliğin özendirilmesi de, kültür politikalarının hedeflerinden bir tanesi olmuştur.

Yine, kültür politikalarının hedeflerinden bir tanesi, ademimerkezîleştirme, merkeziyetçilikten uzaklaştırmaktır ve yine, aynı bağlamdan olmak üzere, kültürel alanın bilgi toplumları tasarımlarıyla ilişkilendirilmesi, yani, kendi toplumlarını geleceğe dönük bir bilgi toplumu olmak üzere tasarlarken, kültürel alanın da bu tasarımla ilişkilendirilmesi, Avrupa'nın uyguladığı kültür politikalarının esasını teşkil etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Şimdi, bizim kültürel kimliğimizin ve kültür alanımızın, özgünlüğümüzün korunması başlığı altında söz söylemeye başladığımızda, söylenecek çok sözümüz, çok da çelişkimiz vardır; ama, bu alanda uzun tartışmalara yol açmamaya dikkat ederek söylenebilecek sözlerden bir tanesi, bizim çağdaşlaşma ile Batılılaşma arasındaki farkı artık tarif edebiliyor olmamız gerekir; çünkü, Batılılaşma ve Batıcılık ideolojisi çerçevesi içinde içine girdiğimiz çağdaşlaşma maceramız, zaman zaman hedef aldığımız Batı'nın bizi ötekileştirdiği ve dışladığı bir sonuçla karşılaştığında, hedefsiz, ufuksuz kalabilmektedir. Türkiye'nin, bir taraftan, çağdaşlaşma, yani, kendisini çağdaş kavramlarla, çağdaş kurumlarla, çağdaş kurallarla, zamanın ruhuyla donatması ihtiyacı vardır; diğer taraftan, bunu kendisi olarak yapmak, kendi kimlik ve kültürünün özgünlüğünü koruyarak yapmak gereksinimi vardır. Bunu yapmaya çalışırken, pek çok çağdaş değer ve kurumun kaynağı durumunda algıladığımız Batı'nın, kendisiyle girdiğimiz ilişkilerde bizi dışlayan ve ötekileştiren, hatta bir parça barbar gibi gören eğilimiyle karşılaştığımızda, hedefsiz ve ufuksuz kalmamız gibi önemli bir riskle karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmamız gerekir.

Dolayısıyla, Türkiye'nin ulusal kültür politikalarının dayanması gereken tez, hiç şüphesiz, Türkiye'de yaşayan tüm vatandaşlarımızın bir arada ve bağımsız yaşama iradeleri üzerine kurulmuş olmalıdır ve bu, bir arada ve bağımsız yaşama iradelerini sürekli kılacak, bunun kültürel alanda gerekli olacak tüm unsurlarını, donatılarını, imkânlarını kendisine sunacak bir yaklaşıma odaklanmak durumundadır ve bir ulusal kültür kimliği konusunda, özellikle liderlik yapan mekanizmaların tamamının, Parlamento, siyaset kurumu, yürütme organları, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları, her anlamda organizmaların bu duyarlılığı mutlaka gösteriyor olması lazım. Gösterip göstermediğimiz çokça tartışılabilir; gösterdiğimize dair örnekler de verebiliriz, göstermediğimize dair örnekler de verebiliriz. Burada bir kamu kurumundan ne beklenip ne beklenmeyeceği, yani, bir kamu kurumu olarak Kültür Bakanlığından ne kadar şeyin beklenebileceği konusunda uzun bir tartışma yaratılabilir; ama, ben, bu sabah evimden, yani Ümitköy'den buraya kadar gelirken, Eskişehir yolundan Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar gelen güzergâh üzerinde sağlı sollu serpiştirilmiş ve milyarlarca dolarlık yatırımla gerçekleştirilmiş kamu binalarının yüzlerine baktığımda, herhangi bir ulusal kültür, millî kültür kaygısının bulunup bulunmadığı, bir kültürel kimlik kaygısının bulunup bulunmadığı sorusunu kendime sordum ve bir iki çok nadir istisna dışında hiçbirisi hakkında olumlu bir cevap veremedim.

Aynı örneği, içinde yer aldığımız yapıdan bile verebiliriz, birçok şeyde verebiliriz; ancak, şurası muhakkaktır ki, sürdürülebilirlik, toplumların yaşamında da son derece önemli, hayatî bir kavramdır. Biz, tarih sahnesindeki var oluşumuzu, ki, zamanı, bölünmez, parçalanmaz yekpare bir anın sürekliliği gibi algılıyorsak eğer -ki, öyledir, uluslar için, milletler için, kültürler için öyledir- kendi var oluşumuzu da binlerce yıllık geçmişimiz ve binlerce yıllık sonsuza kadar sürecek geleceğimiz biçiminde algılıyorsak eğer, ulusal kültürümüzün ve kimliğimizin özgünlüğü konusunda şu ana kadar gösterdiğimiz duyarlılığı aşan bir duyarlılık göstermek zorundayız ve bu konuda siyaset kurumu, iktidar,  muhalefet gibi bir kategorik ayrışmaya hiçbir şekilde girmeden                 -demokratik doktrinin özüne aykırı olduğu söylenebilir; ama, aslında değildir; bir de bunu tartışarak sizi yormak istemiyorum- bu konudaki, bu husustaki duyarlılığını âdeta bir amentü hükmüne getirmek durumundadır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayabilir misiniz.

Buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) -  Sayın Başkan, bir cümleyle bitiriyorum.

Arkadaşlarımıza katkıları için çok çok teşekkür ediyorum, bu saate kadar çalışarak bütçemize gösterdiğiniz ilgi ve katkı için çok çok teşekkür ediyorum; sürçülisan ettikse affola.

Saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Aleyhte söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk, buyurun.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; onikinci turdaki bakanlık bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Antalya'yı konuşmak istiyorum. Turizm Bakanlığı bütçesi görüşülürken, Bayındırlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken, öyle sanıyorum ki, Antalya bu konuda önemli bir  yer tutmaktadır.

Bakın, Antalya-Kemer arasında ve Finike-Demre arasındaki yol genişletme çalışmalarını gerçekten ilgiyle izliyoruz. İhtiyaç olan, gerekli olan bir düzenlemeydi; ancak, bu genişleme sırasında yapılan önemli bir yanlışı belirtmek istiyorum. Bu yolların genişlemesi sırasında çıkan molozların o güzelim koylara dökülmesi, o güzelim kayalıklara, o güzelim ormanlıklara dökülmesi çok ciddî bir çevre kirliliği yaratıyor ve Bayındırlık Bakanlığının bu konuda alması gereken tedbirler olduğunu düşünüyorum. Bu görüntü kirliliğine bir an evvel son vermek gerektiği ve Anlatya'nın hak ettiği o doğal güzelliğine tekrar kavuşması gerektiğini düşünüyorum ve en kısa sürede bu konuda bir tedbir alınmaz ise eğer, öyle sanıyorum ki, Antalya-Kemer ve Finike-Demre arasındaki yolu izleme olanağını, o güzel manzarayı izleme olanağını kaybetmiş olacağız.

Ayrıca, bu yolların çok virajlı olduğunu hepimiz biliyoruz ve bu yolların kenarlarına bariyer konulması konusu da sürekli gündemde olan bir konudur. Sayın Bakanlıktan özellikle bunu rica ediyorum. Düz yollarda bu bariyerler konuluyor; ama, böyle tehlikeli yollarda, can kaybını önleyecek oranda bir bariyer düzenlemesi, maalesef, yapılmıyor.

Ayrıca, geçen hafta Antalya'da meydana gelen fırtınada o güzelim Konyaaltı şeridi tamamen mahvoldu, perişan oldu, yıkıldı döküldü. Bunun için de önemli bir teknik düzenlemenin yapılması ve bir daha böyle felaketler karşısında bu yolun bozulmasını önlemek gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, Antalya olunca, çok özel konulara da girmek durumundayım. Antalya, biliyorsunuz, Türkiye'nin gözbebeği sayılabilecek bir kent, dünyanın gözbebeği sayılabilecek bir kent, turizm kenti ve bunun da çok önemli bir bölgesi var, Lara. Burada, Kemerağzı, Kundu ve Lara bölgesinde, daha önceden yerel yönetimlerce onaylanmış, oybirliğiyle geçmiş ve ciddî bir planlama altına alınmış bir böle var. Burada tarım alanları ayrılmış, Obruk Ormanı ayrılmış. Burada turizm alanı olarak ayrılmış bölge var ve yine tamamen planlanmış, sivil toplum örgütlerinin katkısıyla planlanmış bir bölge. Planlanmış vaziyette burada golf alanı var.

Şimdi, yerel yönetimin oybirliğiyle aldığı bir plan kararı var. 4957 sayılı Yasaya dayanarak, burası "Kültür ve Turizmi Geliştirme Projesi" adı altında, Bakanlar Kurulunun kararıyla, bu planlama yetkisi yerel yönetimlerden alınıyor "siz bu planı yapmayı bilmezsiniz, bırakın biz yapalım" deniliyor ve Bakanlık bu konuda yetkili hale getiriliyor. Halbuki, kamu reformu tasarısında bizim özellikle üstünde durduğumuz nokta, kesinlikle, yerel yönetimlere ağırlık verilmesi. Sayın Bakan, biraz önce burada söyledi; harcamalar dahil, yerel yönetimler tarafından yapılmalıdır. Buna katılıyoruz tabiî; ama, nedense -bu konuda bu yetki alınıyor- yerel yönetimlerde olması gereken yetki, sivil toplum örgütlerinin katkısıyla hazırlanmış olan tasarı, plan, bir anlamda iptal edilip, yetki Bakanlığa devrediliyor; bunu, gerçekten anlamak mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda yargı kararları olmasına rağmen, bu planlamanın iptal edilerek Bakanlık tarafından plan yapılmasını, proje yapılmasını anlamamız mümkün değildir. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuluyor, gereksinmeye yol açılıyor; bunu, tespit etmemiz gerektiği düşüncesindeyim.

Bu yargı kararları, şehircilik ilkelerine -çünkü, burası, daha önce turizm bölgesi ilan edilmişti- planlama esaslarına ve kamu yararına aykırı olması nedeniyle iptal edilmişti; ama, şimdi, aynı şekilde tekrar oraya, Bakanlığa, turizm alanı kurma yetkisi, plana alınma yetkisi getiriliyor. Bunu, özellikle Yüksek Heyetinizin takdirlerine sunuyorum. Sayın Bakan, sanıyorum  bu konuda gerekli açıklamayı yapacaktır.

Burada kamu yararı esas alınmalıdır. Ben, siyasî birtakım yakınlaşmadan doğan ve bu nedenle de buraların belirli isimlere tahsis edilmesi konusundaki yaklaşımı gerçekten anlayamıyorum. Basına yansıdı bunlar, iddialardır; bunların araştırılması lazım. Bir Dışişleri Bakanı bir işadamının yatında tatil yaptıktan üç gün sonra bu bölge turizm alanı olarak değerlendiriliyor Bakanlar Kurulunda; bunu açıklamak lazım; yani, bunları tartışmak lazım. Bunlardan kaçmamak lazım. Doğru mudur değil midir, biz bu konuda soru önergesi de arz ettik; ama, şu ana kadar ciddî bir yanıt almış değiliz.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, biliyorsunuz bir de Manavgatımız var, Sorgun Manavgatımız var. Burası da, yine, aynı şekilde daha önceden planlanmış ve turistik mesire alanı olarak düzenlenmiş bir bölge. Yine, Bakanlık diyor ki; arkadaş, ben, burayı turizm geliştirme projesine alıyorum. Siz buraya müdahale etmeyin. Ben buraya 2 tane golf alanı, 2 tane de otel yapacağım. Ama, yerel yönetimler bunun tersini düşünüyor ve orası, gerçekten, Manavgat'ın akciğeri, piknik alanı ve mesire yeri. Bakanlığın bu konuda o planı geriye çekerek, kendisinin böyle bir yola gitmesini, yine Lara bölgesinde olduğu gibi, anlamak mümkün değildir.

Golf alanı yapılmasın diyen yok. Daha önceki projede de, planlarda da, zaten, Oymapınar ve Kızılağaç bölgelerinde 7 tane golf alanı tespit edilmiş, ayrılmış. Golf alanı, golf turizmi diyoruz, bas bas bağırıyoruz, elbette olacak; ama, yeri burası değil, neden o Sorgun Ormanı, bütün yöre halkının gelip dinlendiği, piknik yaptığı, tatil yaptığı bölge seçiliyor; yine, bunu da gerçekten değerlendirmek durumundayız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu iki projede de yerel yönetimler ve yöre halkı tamamen devredışı bırakılıyor, siz bilmezsiniz, biz yaparız deniyor; ama, orada yaşayan, orada olan insanlar buradan yararlanmak, burayı planlamak istiyorlar. Kendileri planlamışlar zaten. Bu yetkiyi alıp, tekrar Bakanlığa devretmenin hiçbir anlamı yoktur Kamu Reformu Yasa Tasarısı çıkarılırken.

Değerli arkadaşlarım, bu iki bölge de, tamamen kendi doğal yapıları gereği, doğal cazibe alanları zaten. Şimdi, bu iki alana yeni yatırımlar yaparak, yeni bir cazibe merkezi haline getirme olanağı yoktur. Lara bölgesi de, Sorgun bölgesi de, başlıbaşına birer cazibe alanı. Buraya işte Disneyland yapacağız, buraya golf alanı yapacağız diyerek, yeni bir cazibe merkezi haline getirme anlayışı yanlış. Eğer cazibe merkezleri yaratılacaksa -ki, yaratılmalıdır tabiî, Turizm Bakanlığının ve turizm anlayışının da gereği budur- bunların belirli yerlerde, tespit edilmiş yerlerde ve kıyı bölgelerinin dışında yapılması olanağı da vardır.

Bakın değerli arkadaşlarım, bu bölgeler, altyapısı tamamlanmış ve hiçbir sorunu olmayan bölgeler. "Efendim, yatırımcı buraları istiyor..." Yatırımcı ister tabiî burayı; altyapısı var, yolu var, elektriği var, kanalizasyonu var; bu yapacak; ama, Kültür ve Turizm Bakanı olarak benim amacım, Bakanlığın amacı, yeni cazibe merkezleri yaratmak olmalıdır. Bakın Davraz duruyor; Davraz'a yapsın yatırımı. Disneyland yapılacaksa, 5 kilometre ötede, 10 kilometre ötede Döşemealtı var, oraya yapılsın; Disneyland yapılmasın diyen de yok, yatırım yapılmasın diyen de yok, istihdam alanı yaratılmasın diyen de yok; ama, bu yerlerin seçilmesini anlamak mümkün değildir. Bunlar, zaten, doğal olarak kendileri, cazibe merkezi olarak dünyaya kendilerini kabul ettirmişler. Bu konuda, öyle sanıyorum ki, yeni bir anlayışa ihtiyaç vardır.

"Efendim, yatırımcı burayı istiyor... " Hayır, yöre halkı da istemiyor; ne yapacağız şimdi, kamu yararı ne olacak, şehir planı ne olacak, planlama ilkeleri ne olacak; bunları da tartışmak lazım. "Hayır efendim, ben, bunu vereceğim; biz, konuştuk bunu daha önce birisiyle, buraya 3 milyar dolar yatırım yapacak, bu nedenle bunu değerlendirmek istiyoruz." Orayı siz değerlendirmek istiyorsunuz da, kamu yararını önplana alacaksınız, yatırımcının yararını değil. Maalesef, Antalya üzerinde bu tür oyunlar oynandığını üzülerek görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 119 tane taşınmaz tahsise çıkarıldı. Bunun 19 tanesi ancak tahsis konusu oldu ve bunun 10 tanesi Belek'te. Doğal bu tabiî; ama, bunun dışında, yaylaya doğru çıktığınız zaman, Saklıkent'e, Davraz'a, Tarsus'a, Karadeniz'e; buralara da bir yatırım gerekiyor, buralara da birtakım altyapının yapılması lazım, yatırımların yapılması lazım, turizm merkezleri haline getirilmesi lazım, yeni cazibe merkezleri haline getirilmesi lazım. Sizin, bunları bir kenara bırakarak, hazır, altyapısı hazır, her şeyi hazır, doğasıyla, yöre halkıyla, ormanıyla, karaçamıyla hazır bir yere yatırım yapmanız kolay; yatırımcı elbette burayı seçecek; ama, sizin bakanlık olarak, hükümet olarak göreviniz, bunların dışında yeni cazibe merkezleri yaratmaktır. Bu konuda, öyle sanıyorum ki, gerekli çalışmaları Sayın Bakanlık yapacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, bu tür eleştirileri yaptığımız zaman yatırıma ve istihdama karşı çıkıyorsunuz diye bir anlayış bize yöneltilmeye çalışılıyor. Halbuki, tam bunun aksini söylüyoruz; turizmin gelişmesini isteyen biziz, turizm sektörünün gelişmesini isteyen biziz, yatırım yapılmasını isteyen de biziz, istihdam yaratılmasını da isteyen biziz; ancak, burada, özel olarak, Lara yöresinde yapılacak olan yatırım, yatırım oluyor da Döşemealtı'na yapılan yatırım yatırım olmuyor mu?! Lara yöresinde yapılan yatırımda istihdam olanağı sağlanıyor da Döşemealtı'nda, Oymapınar'da yapılacak olan yatırımda istihdam alanı yaratılmıyor mu?! Bunu anlamak mümkün değildir. Bence, bakanlığın ve hükümetin üzerinde durması gereken temel politika bu olmalıdır. Bunu, öyle sanıyorum ki, en kısa sürede çözmek durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ercenk, buyurun.

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Turizmin geliştirilmesi konusunda bizim önerilerimiz var; KDV'nin indirilmesi konusunda -arkadaşım da söyledi- enerji indiriminin iptal edilmesine tepki gösterdik -soru önergesini bizzat ben verdim- Damga Vergisi konusunda eleştirileri biz getirdik. Öyle sanıyorum ki, turizmin teşvik edilmesi bizim de temel görevimiz. Biz, Antalya Milletvekilleri olarak, Türkiye'nin tüm bölgelerinin turizm açısından kalkınmasını talep ediyoruz. Biz, bu nedenle, golf alanı olmasın, yatırım yapılmasın anlayışında değiliz; yerleri varsa oraya yapılsın ki, Antalya'da tespit edilmiş yerleri var bunların. Bu golf alanlarının da, buna benzer bütün yatırımların da, otellerin de o bölgelere yapılmasını özellikle talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, turizmin sadece tahsis ve yatırım bölümünü düşünüyoruz, yani konaklama bölümünü düşünüyoruz, yani denizini, kumunu ve güneşini düşünüyoruz; ama, bunun ötesinde, turizmin bir de kültür boyutu var. Bakın, Antalya'dan çok ilginç bir örnek vermek istiyorum. Türkiye'ye gelen turistin yüzde 38'i -6 000 000 turist- doğrudan Antalya'ya geliyor. 16 000 000 turist geldiği söyleniyor, bunun 6 000 000'u doğrudan Antalya'ya geliyor.

FİKRET BADAZLI (Antalya) - 6 250 000 oldu...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - 6 250 000 oldu... Daha da artsın...

Antalya, aynı zamanda tarih ve kültür kentidir. Bakıyoruz, Aspendosu var, Pergesi var, Patarası var, Olimposu var, Termasosu var, Xanthosu var. Sayabildiğiniz kadar sayın... Bunların hepsi birer kültür merkezi; fakat, ağustos ayında Antalya'ya gelen turist sayısı 739 558, bunun ancak 182 916'sı bu ören yerlerini ziyaret etmiş. Yani, ağustos ayında gelen turist sayısının ancak yüzde 24'ü kültür merkezlerini ve ören yerlerini ziyaret etmiş. Öyle sanıyorum ki, Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konuda da bir araştırma yapması ve önlem alması gerekiyor.

İnanıyorum ki, elbette, Sayın Bakan ve hükümet, bu eleştirileri yapıcı olarak alacaktır; ama, Antalya'ya lütfen dikkat edelim, Antalya'yı lütfen koruyalım, Antalya'ya lütfen sahip çıkalım; doğasını, ormanını, Sorgununu, Larasını birlikte koruyalım. Oraları, tahsis adı altında belli isimlere tahsis etmeyelim. Yakınlığınız olabilir, buna benzer şeyler olabilir; ama, Antalya farklı bir yer, Antalya'yı korumak durumundayız.

RECEP GARİP (Adana) - Mersin, Adana, İskenderun, Tarsus...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Tarsus'u söyledim, Karadenizi söyledim, hepsini söyledim.

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Türkiye'yi...

TUNCAY ERCENK (Devamla) - Türkiye'yi de söyledim; tabiî, elbette Türkiye de önemli.

Bu konuda ayrı bir önemi olduğunu inanıyorum Antalya kentimizin. Burada, o güzelim Sorgun'un, o güzelim Lara'nın çok daha etkin biçimde ve yöre halkının yararlanmasına dönük olarak değerlendirilmesinde yarar vardır; eğer bunun aksini yaparsanız Antalya mahvolur, Antalya biter; biz de buna müsaade etmeyeceğiz.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, söz talebiniz var; ancak, İçtüzüğün 60 ıncı maddesi gereğince, yerinizden ve kısa olmak şartıyla söz verebilirim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - 60'a göre söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Ercenk, saygıyla karşılıyorum, görüşlerini ifade etti; ama, görüşlerini ifade ederken, haksız bir biçimde, hakkaniyetle bağdaşmayacak biçimde, imayla karıştırılmış ithamlarda bulundu; yani, tanıdıklara vermek ve sair gibi şeyler. Bunlar, ciddî iddialar. Meclisimiz aynı zamanda yasama organıdır ve Sayın Ercenk de bir parti grubunun üyesidir, iddialarına temel teşkil edecek ciddî bir şey varsa eğer, bunu derhal soruşturma konusu etmesi lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, çok ağır bir şeydir. Bugüne kadarki bakanların tamamı, kanunun kendilerine verdiği mutlak tahsis yetkilerini kullandırmışlardır bürokrasi marifetiyle. İsabeti ayrıca tartışılabilir; isabetini de, tahsis devirlerinden ölçmek mümkündür.

Ben, yarışmasız ve altyapıya katkı payı almadan bir santimetrekare yer tahsis etmedim. Benim yaptığım tahsislerin tamamı, televizyonların önünde, yüzlerce insanın gözü önünde ve teklifler, onlarca defa, hiç kimsenin yeniden bir teklif vermeyeceği ana kadar, bitmeksizin, açık bir yarışma biçiminde gerçekleşmiştir. Buna itirazınız varsa, bildiğiniz herhangi bir isim filan varsa, rica ediyorum, bunu söyleyin; kime, neyse...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basından alıyorum bunları.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Hatta, iddianızda bir ciddiyet varsa, burada arkadaşlarınız da ciddiyetinize katılıyorsa, hemen bir soruşturma önergesi verin, gereğini yapın.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Soru önergesi verdim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Bu, böyle insanın haysiyetini de içine alacak bir itham biçiminde imaya dönüşürse, buna, ben kayıtsız kalamam.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basında ne yazıyorsa onu aldım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - On yıldır siyaset yapıyorum, siyaset yaparken de hayatımın çok büyük bir kısmını görevlerime tahsis ettim. Ben, bütün bunları, bir fazilet işi yaptığıma, bir erdem işi yaptığıma inandığım için yaptım. Kimsenin buna toz kondurmasına da müsaade etmem.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan, basında çıkan şeyleri söyledim, ben sizi itham etmiyorum ki!

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basında çıkan şeyler bunlar; ben onu anlatmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, onikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru cevap işlemine başlıyoruz.

Soru sorma süresi 10 dakikadır.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Ben, bir milletvekilinden, daha ciddisîni beklerdim; basında çıkan çıkıyor zaten.

ATİLA EMEK (Antalya) - Soruşturma önergesi verelim, kabul edin, o bölgeyle  ilgili çok ciddî şeyler var.

KÜLTÜR VE TURİZM  BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Önce arkadaşınızın ciddiyetini sağlayın, ondan sonra konuşun.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben sizden daha ciddîyim.

ATİLA EMEK (Antalya) - Siz, önce kendi ciddiyetinizi sorgulayın.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - İsim ve olay söyleyin; gazetelere havale ederek kurtulamazsınız. 

BAŞKAN - Şimdi, sisteme girerek soru soracak sayın milletvekillerini okuyorum: Sayın Altay, Sayın Işık, Sayın Koçyiğit, Sayın Bölünmez...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basında çıktı, işte burada...

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, Bakanın ciddîyet konusundaki sözlerini geri alması lazım.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben sizden daha ciddîyim. Basında ne yazıyorsa onu söylüyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Ciddî olun da, ondan sonra konuşun.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben, sizden daha ciddîyim.

BAŞKAN - Sayın Ercenk...

Sayın Bakan... Sayın Bakan...

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben, basında ne yazdıysa, onu söylüyorum, soru önergemde de var.

BAŞKAN - Sayın Ercenk, Tüzükte böyle bir usul yok. Lütfen... Konuşacaklarınızı konuştunuz zaten burada.

Sayın Ercenk ve Sayın Bakan, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ciddiyet konusunda...

BAŞKAN - Böyle bir uygulamamız yok ki!

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ne demek "milletvekili ciddiyetiyle bağdaşmıyor." Sözünü geri alacak Sayın Bakan!

BAŞKAN - Aleyhte söz aldınız, burada 10 dakika konuştunuz.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu cevapla mı karşılaşacaktık?!

BAŞKAN - Ama, lütfen Sayın Ercenk... Tüzüğü uygulamak zorunda bırakmayınız beni, lütfen.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Niye müdahale etmediniz?! Ne demek "ciddiyetsiz" demek milletvekiline?!

BAŞKAN -  Sayın Altay, Sayın Işık, Sayın Koçyiğit, Sayın Bölünmez, Sayın Güven, Sayın Emek, Sayın Yıldırım, Sayın Bulut, Sayın Arz, Sayın Cantimur, Sayın Karademir, Sayın Tunç, Sayın Taşcı, Sayın Tosun, Sayın Sarıbaş, Sayın Pekel, Sayın Erol, Sayın Akdemir, Sayın Denizolgun.

Şimdi, soru sorma işlemine başlıyoruz.

Sorularınız, lütfen, gerekçesiz ve kısa olsun.

Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sorum şu: Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş Projesi, Türkiye'yi Karadeniz'e indirecek bir projedir. Fakir Sinop halkının, Sinop'un iktisadî kalkınması bakımından da tek umududur. Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş Projesine döneminizde ayrılan ödeneklerle bu projenin on yıl sonra biteceği görülüyor. Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş Projesini bir an önce bitirmek için bir tasarrufunuz olacak mıdır? Sinop halkı bu konuda sizden bir haber beklemektedir.

Aynı şekilde, Boyabat-Saraydüzü-Kargı şantiyesi, Durağan-Alaçam Şantiyesi, Yakakent-Gerze-Sinop şantiyelerimiz kapalıdır. 2005 yılında bu şantiyelerimiz açılacak mıdır? Sinop halkı, bunun da, sizden, inşallah, bir müjdesini beklemektedir.

Kültür ve Turizm Bakanımıza sorularım şunlardır: Eylül ayında Sinopumuza teşrif edip, iyi niyetle, Sinop Cezaevi için temenni ve vaatlerde bulundunuz. Bu geçen sürede, tarihî Sinop Cezaeviyle ilgili, Bakanlığınızın bir tasarrufu olmuş mudur? 2005 yılında tarihî Sinop Cezaeviyle ilgili, Bakanlığınızca projelendirilmiş bir işlem var mıdır?

Yine, aynı şekilde, Turizm Bakanlığının, sizden öncekilerde olduğu gibi, yıllardır, yüzü hep Akdeniz'e ve Ege'ye dönüktür. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yüzü, artık, Karadeniz'e de dönecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Mumcu'ya sorum şu: UNESCO'nun Dünya Miras Listesinde yer alan İstanbul Yarımada Projesinde gelinen nokta nedir? Alan yönetim planı oluşturulmuş mudur? Aktarılan kaynak var mıdır?

İkinci sorum, kamu arazilerinin turizm yatırımına tahsisi bu yaz yapılmış bulunmaktadır. Sağlanan gelir ne kadardır? Sağlanan gelirin kültür varlıklarının korunması ve turizm kenti altyapısına tahsisi yapılmış mıdır?

Başka bir sorum; yeni kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinin Bakanlar Kuruluna sevki yapılmış mıdır? Öngörülen bölge kaç tanedir?

Son olarak, Bayındırlık Bakanına tek sorum var. Türkiye'de ilk defa düzenlemiş olduğunuz deprem şûrasıyla ne amaçlamaktasınız?

Depreme dayanıksız yapılarla ilgili yönetmelik çalışmaları hangi aşamadadır?

Afet öncesi hazırlık çalışmalarınız nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - İlk sorumu Bayındırlık Bakanına soruyorum. Bakanlığınızın ihtiyacı olan mühendis, mimar, teknisyen ve tekniker kadrolarına eleman almak amacıyla, internet ortamında, üç gün süre verilmek suretiyle, ilanen aday başvuruları yapılması istenmiş; ancak, daha sonra görülen lüzum üzerine bu sınav iptal edilmiştir.

Yönetiminde bulunduğunuz devletin bir kurumu olan ÖSYM tarafından, adayların bilgisini ölçmek amacıyla, kamu personeli seçme sınavı yapılmaktadır. Bu sınavdaki KPSS puanını ve başarı sırasını esas alarak başarılı bulunan adaylar arasından eleman ihtiyacınızı karşılamayı düşündünüz mü? Şayet düşünmediyseniz, bunun özel bir nedeni var mıdır? Bilgi ölçmek amacıyla KPSS sınavını mı, yoksa, Bakanlıkça yapılacak bununla ilgili mülakatı mı daha yeterli buluyorsunuz? Mülakatla eleman alınmak istenmesinin gerçek nedeni, kamu personeli seçme sınavından geçmemiş ya da KPSS'de başarılı olamamış adayların, kişilerin yerleştirilmesi midir? Söz konusu eleman ihtiyacınızı, KPSS puanını esas alarak karşılamayı neden düşünmüyorsunuz; açıklar mısınız?

İkinci sorum yine Bayındırlık Bakanına. Bingöl'de, Odalar Birliğince, ilan yoluyla, tanesi        29 milyardan 480 adet deprem konutu yaptırıldı. Toplu Konut İdaresi ise aynı deprem konutlarını tanesi 38 milyar liradan ihale etmiştir. Odalar Birliği ise daha kaliteli malzeme kullanmasına karşın, burada devletin asgarî 13 trilyon liralık bir zararı bulunmaktadır. Bunun nedenini Sayın Bakanımız açıklar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.

Sayın Bölünmez, buyurun.

SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) - Sayın Başkanım, ilk sorum Sayın Ergezen'e:

Şu ana kadar yapılan tüm duble yollar, Mardin-Kızıltepe duble yolu, Kızıltepe'ye giriş-çıkış      5 kilometrelik duble yol yapımlarından dolayı, şahsınızda, karayolu çalışanlarına ve hizmeti geçen herkese teşekkür ederim.

"Ankara-Şanlıurfa otobanı 2005'te bitecek" sözünü verdiniz; ancak, Şanlıurfa-Habur duble yolu ile mevcut yolun sıcak asfaltıyla ilgili bölge illeri adına söz istiyorum.

Şanlıurfa-Akçakale-Ceylanpınar arasındaki yol ne zaman bitirilecek?

Kızıltepe-Ceylanpınar trafiğini rahatlatan yolun 40 kilometrelik kısmı seneler önce yapılmış; geriye kalan 20 kilometrelik kısmını bitirmek size yakışır diye düşünüyorum.

Karayolları, duble yollar, tüneller çok güzel; fakat, bu yollarda trafik yön ve ikaz işaretleri ya yok veya yok denilecek kadar az. AB standartlarına acil uyum getirilmesi için çalışmalar nelerdir?

Sayın Mumcu'ya ikinci sorum: Mardin merkez, Midyat, Savur ve Nusaybin İlçeleri, dillerin, dinlerin ve kültürlerin beşiği olan yörelerimiz. Valilik ve belediyelerin iyi niyetleri ve çalışmaları ortadadır. Bu kültürel turizm merkezleri için bütçeden ayrılan ve düşünülen imkânlar var mıdır, miktarı nedir?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.

Sayın Güven?... Yok.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya)- Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aracılığınızla, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum:

Sayın Bakan, Manavgat İlçemiz, yakın gelecekte metropol olmaya adaydır. Ülkenin dünyaya açılan penceresi olan bu yörenin geleceğe hazırlanması önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, Manavgat'ın, potansiyeline uygun bir kent parkına ihtiyacı vardır. Yöre halkı bu konuda beklenti içinde olup, bu sorunun bir an önce çözülmesi için duyarlı davranmaktadır.

Bu duyarlılığı yakından bilen birisi olarak, yöre halkının da isteği doğrultusunda;

1- Doğal dokusuyla bu amaca hizmet edecek en elverişli yer olan Sorgun çamlığı içerisinde böyle bir projeye olanak tanıyor musunuz?

2- Yakın geçmişte,  Manavgat Belediye Başkanlığında sivil toplum örgütleriyle yaptığınız bir toplantıda, golf alanı olarak tahsis edildiği ileri sürülen bölümde, G-2 1 200 dönümlük alanı kent parkı olarak Manavgat Belediyesine tahsis edeceğinizi açıkladığınız kamuoyu tarafından bilindiğine göre, bu beyanınıza uygun işlem yapılıp yapılmadığı; yapıldıysa, hangi aşamada olduğu; yapılmadıysa, ne zaman yapılacağını açıklayabilir misiniz?

3- Golf alanı olarak bir firmaya ihale edildiği söylenen G-1 1 450 dönümlük alanın ihalesinde usulsüzlükler olduğu, bu firmanın korunup, kollandığı, Manavgat kamuoyunda yaygın kanaat haline gelmiştir; bu konuda bir açıklamanız olacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.

Sayın Yıldırım, buyurun.

MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Erkan Mumcu'ya soru yöneltmek istiyorum, sonra da Sayın Bayındırlık Bakanına.

1 - Rıfat Ilgaz'ın evi ne zaman onarılacaktır?

2 - Taşköprü Pompeiopolis Antik Kentinde çalışmalar ne zaman başlatılacaktır?

3 - Altyapıyı gerçekleştirmek üzere, Karadeniz Bölgesini içine alan, 1991-1992 yıllarında uygulanan bölgesel bir turizm teşviki düşünüyor musunuz?

Sayın Bayındırlık Bakanına;

1 - 11 kilometrelik Kastamonu çevre yoluna -güneydoğu çevre yolu- bu sene başlayacak mısınız?

2 - Küre yolu ne zaman bitirilecek?

3 - Kastamonu-Taşköprü yolu duble yol olmuştur; Taşköprü-Boyabat-Sinop aksında yol perişan haldedir, burada da çalışmaları başlatmayı düşünür müsünüz? Kastamonu-Araç-Karabük'te çalışma yapmayı düşünüyor musunuz ve Bartın-Cide-Kurucaşile ve İnebolu-Sinop yolunu Karadeniz'e bağlamayı ne zaman düşüneceksiniz?

Saygılarımla.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Sayın Bulut, buyurun.

MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sorum, Kültür ve Turizm Bakanımızadır.

Sayın Bakan, Bakanlığı devraldığınızda, ülkemizde ne kadar kütüphane ve burada kitap vardı; bugün, bunun üzerine ne kadar kütüphane ve kitap ilave ettik?

Bir ara Kültür Bakanlığı yayınlarını durdurmuştunuz; yeniden kitap yayınlama programınız var mı? Örneğin Aşıkpaşazade, Evliya Çelebi vesaire gibi temel tarih kroniklerimizi yayınlamayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi tamamlanmıştır; ancak, Sayın Gürsoy Erol'un, Başkanlığımızdan bir talebi var; okuyorum. "Rahatsızlığım sebebiyle parmağımı cihaza tanıtmada hızlı olamıyorum, bu nedenle soru sormada arka sıralara düştüm, durumumu dikkate almanızı arz ederim."

Genel Kurulun müsamaha ve hoşgörüsüne dayanarak, Sayın Erol'a, sorusunu sorması için söz vermek istiyorum.

Buyurun Sayın Erol.

GÜRSOY EROL (İstanbul) - Hassasiyetinize teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın Mumcu'ya. İstanbul'un Kadıköy İlçesinde geniş bir sahil şeridimiz var; yürüme yoluyla, yeşil alanıyla halkın istifadesine açılmış bulunan bu geniş alanda, Fenerbahçe ile Caddebostan arasından uzun süreden beri vatandaşlar tarafından istifade edilememektedir. Bu alanda bulunan Büyük Kulübün, Bakanlığınızca marina yapılmak üzere izin aldığı medyada yer almaktadır. Bu bilgiler doğru mudur? Bu konuda bilgilendirirseniz, memnun olacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erol.

İki Sayın Bakanın cevap verme süresi 10 dakikadır.

Sayın Bakan, buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, ben, önce, zatıâlinize ve arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

Süleyman Bölünmez Beyin sorusundan başlamak istiyorum. Sayın Bölünmez, trafik yön ve ikaz işaret levhalarının eksiklerini hatırlattılar; ben teşekkür ederim. Buradan dönüşümüzde, bunları tespit edeceğiz ve tamamlayacağız; doğru bir şey söylüyorsunuz.

"Şanlıurfa-Akçakale yolu ne olacak" diyorsunuz. Bu yol, bizim de üzerinde hassasiyetle durduğumuz yoldur. Bu yol 2005'te bitecek; onu hemen söyleyeyim.

"Şanlıurfa-Habur yolu ne olacak" diyorsunuz. Bu yol, çok önemli bir yoldur. Türkiye'nin TTK yollarından biridir. Bunun mutlaka bölünmüş olarak yapılması gerekir. Bu yol, 383 kilometrelik bir yoldur. Bunun projesini tamamladık ve bu sene ödenek de ayırdık. Çok hızlı bir şekilde, 2005'te, o yolun bölünmüş yol olarak yapımına başlayacağız. Ayrıca, o yoldaki tonajı da dikkate alarak, 50 kilometrelik de beton yol yapacağız, yani, BSK'lı yol değil, beton yol yapacağız. Çünkü, Afyon'da denediğimizi... İklim dikkate alındı; orada başlayacağız. Dolayısıyla, ben, bu sorunuza teşekkür ederim. Buradan, kamuoyumuzu bu konuda aydınlatmış olduk.

Bir diğer soru da, Sinop Milletvekilimiz Ergün Altay herhalde...

HALUK KOÇ (Samsun) - Engin Altay...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Engin Altay; özür diliyorum.

Tabiî, milletvekili sayısı 550 olunca, arkadaşlarımızı simaen tanıyoruz; ama, bazen, ismen hata yapıyoruz; özür diliyoruz.

Sinop Boyabat Tüneli...

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz de sizin adınızı bilmiyoruz!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Neyse; ben, biliyorum arkadaşımın adını. Ben saygımdan söyledim. Sizin üslubunuzla söylemedim yalnız.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Siz nasıl söylediyseniz, ben de öyle söyledim!

BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Yani, üslubunuz, hoş bir üslup değil.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bilemem yani, siz nasıl söylerseniz...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Bu Meclise yakışmıyor!..

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sana yakışıyor Sayın Bakan! Türkiye'nin mimarı Bakan!

BAŞKAN - Sayın Bakan, soruya cevap verir misiniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sinop- Boyabat Tünelli Geçiş Projesi için, 2004 yılında 7 trilyon lira ödenek ayrıldı. Ayrıca 8 trilyon lira eködenek vermişiz. Bu yıl da 15 trilyon lira ödenek ayrılmıştır; dolayısıyla, tünellere ayrılan ödenek miktarını dikkate aldığımızda, ayırdığımız ödeneğin, hatırı sayılır, iyi bir ödenek olduğunu da söyleyebilirim; ancak, bu, tünel için yeterli mi; yeterli değil tabiî; şu andaki imkânlarımız bu.

Tuncay Ercenk arkadaşımız, demin konuşurken, bu Finike-Demre yolunun korkuluk meselesini gündeme getirdiler. Tabiî ki, şu anda yol çalışmaları devam ediyor. Yol bittikten sonra, bu korkuluklar sorunu da giderilecektir; ihtiyaçtır. Doğru bir sorudur, yerinde bir sorudur. Ancak, demin kuliste de konuştuk, kayaların denize dökülmesi gibi bazı şeyler var ki, imkânımız dahilinde değil; ancak, biz, patlatmanın dışındakileri, sahile gidenlerin dışındakileri naklediyoruz, taşıyoruz. Daha da ilerisini düşünüyoruz; ancak, burada söylemeyeyim, yaptığımız zaman, inşallah, görürsünüz. Ancak, bu yol, iyi bir yol oluyor, 12 metreye çıkarılıyor. Gönül arzu eder ki, o yol, bölünmüş yol olsun. Hemen yeri gelmişken söyleyeyim, Alanya ile Mersin arasını da bölünmüş yol yapıyoruz ve iki taraftan da başlattık; Alanya'dan 20 kilometre başlattık, Mersin tarafından da başlattık; dolayısıyla, bu soruyla, böyle bir aydınlatmaya da imkân verdin. Hiç kimsenin cesaret edemeyeceği bir yola başlamış oluyoruz. Buradan, Antalyalılar, Mersinliler, o yörede yaşayan herkes, bunu duysun; kış şantiyesi olarak şu anda çalışmalarımız devam ediyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, Yalova'da kalıcı konutlarda oturanlar, size "fahrî hemşerilik beratı" vermek istiyorlar, bir ara gelip alsanız diyorum!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -  Kalıcı konutlarla ilgili geleceğim oraya; tapuları hazır, onları vereceğiz inşallah; merak etmeyin.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yalnız, polisle gelin, sakın yalnız gelmeyin!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Ben gelirim, beni vatandaş çok sever.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Gelin, bir uğrayın oraya.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Gelip CHP teşkilatını da ziyaret edeceğim, onlar da beni alkışlarlar, ben biliyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Misafirimizsiniz, seve seve; o ayrı.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hiç popülist politikalar yapmayalım. Biz bu işleri iyi biliyoruz. Vatandaşımızı da tanıyoruz; vatandaşımız çok güzel vatandaş, gerçekten, insanî davranışları çok mükemmeldir. Her gittiğimiz yörede, gerçekten, bu insanlar bizi alkışlıyorlar, bizim de hoşumuza gidiyor.

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - Bingöl  kalıcı deprem konutlarıyla  ilgili açıklamanız olacak m?  Geçiştirmeyin lütfen....

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Haa, Bingöl'le ilgili deprem konutları... Sayın Toplu Konut şu anda...

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz dolmuştur.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -Peki.

Toplu Konut... İhale yazılmıştır, Toplu Konut şu anda Bayındırlık Bakanlığına bağlı değildir, ancak, takdir edersiniz ki...

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - İhale talimatını siz verdiniz...

BAŞKAN - Sayın Bakan, diğer sorulara yazılı cevap verebilirsiniz; süreniz dolmuştur.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ  ERGEZEN (Bitlis) -Peki Şerif Bey, zamanımın dolduğunu Başkan ikaz ediyor, ben size cevap veririm, hem de yeterince, doyurucu cevaplar veririm.

MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - Cevap veremediğiniz için cevap vermediniz.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Hayır,hayır...

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Mumcu, buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekillerinin soruları çok kapsamlı sorular. Sinop Cezaeviyle ilgili soruya bir cevap vererek başlayayım.

İl özel idareye tahsisi yapılmıştır Sinop Cezaevinin ve burada bir denizcilik müzesi yapılmak üzere proje çalışmaları sürdürülmektedir. Ben, kendilerine, bir kongre, kültür merkezine dönüştürmenin daha yararlı olacağı konusunda önerimi ifade ettim; ancak, bu, çok olumlu karşılanmadı. Ancak, şimdi kültür ve turizm uzmanlığı kadrolarına aldığımız yeni arkadaşlarla beraber, bu ve benzeri birkaç proje için projelendirmek üzere kadro tahsis edilme imkânına sahip olacağız. Bu vesileyle, önce projelerin yapılması ve bu projelerin, koruma kurullarının kabul edebileceği standartlarda projeler olması, biliyorsunuz, son derece önemli ve en önemli sıkıntılarımızdan bir tanesi de, ne yazık ki, kültürel mirası koruma alanında, maalesef, bu.

Bir diğer soru, UNESCO'nun Dünya Miras Listesinde yer alan tarihî yarımada projesi konusunda ne yapıyorsunuz; alan yönetim planı yapıldı mı; alan yönetimi planını mümkün kılan yasal değişikliği, biliyorsunuz, geçtiğimiz dönem Parlamento kapanmak üzereyken yasalaştırmıştık. Yönetmelikleri  tamamlanmak üzere; bir taraftan da, UNESCO'ya, İstanbul'un kültürel miras olarak kabul edilmesi yolundaki görüşme öncesinde bir rapor sunmaya hazırlanıyoruz.

Yönetmeliklerin  tamamlanması maalesef zaman alıyor, bürokrat arkadaşlarımız çalışıyorlar, ama, bu zaman alma dediğimiz şey biraz önce eleştirildi; altı ay, beş ay gibi bir zaman, uğraştığımız işin kapsamı dikkate alındığında  ve var olan imkânlarımız dikkate alındığında, uzun  bir zaman değildir; geciktiğimiz de, doğrusunu isterseniz, söylenemez diye düşünüyorum.

Tahsis gelirleri ne kadardır; biraz önce de burada sayın milletvekili değindi. 119 başvurudan sadece 19 adedine birden fazla kişi yatırım yapmak için başvurmuştur; yani, bu, her mekanizmayla ilan edilmiştir. Sonradan, başka yerlerde tahsis alamayanlara, teklif gelmeyen yerlere yeniden teklif verip vermeyecekleri sorulmuş; burada da pek az tercih gelmiştir. Yani, para yatıran adam, para yatıracağı yer konusunda çok titiz davranmaktadır ve devletin, ille de şuraya para yatıracaksın demeye hakkı ve imkânı bulunmamaktadır. Ben buraya para yatıracağım diyenler kendi aralarında yarışmaktadırlar. İddia ediyorum, kamu uygulamaları bakımından cumhuriyet tarihinin en şeffaf örneğidir. Tekrar ediyorum, cumhuriyet tarihinin diyerek de altını çiziyorum, en şeffaf örneğidir. Bir yöntem olarak, biraz önceki konuşmamda da söyledim, herkese de tavsiye olunur.

Eleştiriye tabiî ki açık olacağız; tabiî ki, eleştirileri de saygıyla karşılayacağız. Sayın Milletvekilimize, Manavgat'la ilgili biraz önceki soruları dolayısıyla, çok teşekkür ediyorum. Sorunun, özellikle, ima ve isnat biçiminde değil, soru formatı içerisinde sorulmuş olması, son derece saygıya değer bir davranış.

Sayın Milletvekilim, Manavgat'taki plan, tahsis ilanları başlamadan önce yerel yönetim tarafından bize gönderilmiş olan plandır. Biraz önce kürsüde konuşan sayın milletvekilinin ifade ettiğinin aksine, yerel yönetim bunu onaylayıp bize göndermiştir; birincisi bu.

İkincisi, G-1 ve G-2'yle ilgili olarak... G-2'nin kent parkına dönüştürülmesi değil, kodunu karıştırıyor olabilirim, ama, golf için ayrılan alanlardan bir tanesinin bir parçasını başka bir alanla da birleştirerek kent parkına dönüştürülmesi konusunda yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarıyla vardığımız mutabakatın gereğini plan ölçeğinde de yaptık, tahsis ölçeğinde de yaptık; dolayısıyla, bu sözümüzü de yerine getirdik.

G-1 ve G-2'yle ilgili olarak... G-1'e üç başvuru yapılmıştır, üç yatırımcı başvurmuştur; biliyorsunuz herkese açıktı. Bu üç başvuru arasında bir yarışma yapılmış, rakamı hatırlamıyorum, ama, trilyonla ifade edilen bir rakamla, altyapı katkı payını taahhüt eden yatırımcı önizni almıştır. G-2 için sadece bir tane başvuru gelmiştir. G-1, G-2 kodlarını karıştırıyor olabilirim, özür dilerim; onu bilmiyorum. Bunlardan bir tanesi için sadece bir tek başvuru gelmiştir. Biz, o başvuru sahibine, yarışma yapılan parseldeki altyapı katılım payını ödemesi halinde ancak tahsis yapacağımızı ifade ettik. O da bunu kabul ettiğini beyan etti ve bu şartla, onun için de öniznini yaptık. Dolayısıyla, bu hususta daha ayrıntılı olarak; yani, sorulabilecek bütün soruları, size, bütün ayrıntılarıyla cevaplamaya açık ve hazır olduğumu ifade etmek istiyorum.

Biraz önce gösterdiğim duyarlılığın altını çizmek istiyorum. Sayın milletvekilimiz hiç olmazsa şunu kabul etsin ki, cümlelerinde itham vardı. İfade şuydu: "Bir kişiden, hatta, Dışişleri Bakanımızla da ilişki kurulan bir kişiden bahsediliyor." Ben böyle bir şey yapmadım. Yaptığım tahsis...

BAŞKAN - Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Tamamlıyorum.

Bahse konu kişi yarışmaya herkesle beraber katılmış ve 24 trilyon 750 milyar lirayla en yüksek altyapı katılım bedelini ödemiştir. Bir kişi çıkıp, bundan 250 milyar lira fazla ödeseydi, o alacaktı; çünkü, biz, tahsisi, teklif vermeler bitinceye kadar, televizyonların önünde ve tüm katılıcıların önünde, bitimsiz yaptık. Buradaki yarışma, bütün tahsis alanlarındaki en kıran kırana yarışma olmuştur. Bundan daha şeffaf bir yöntemi ben bilmiyorum. Hakikaten, daha da şeffaf başka bir yöntem önerilirse, bunu saygıyla karşılarım.

Kamuoyunda var olduğu iddia edilen sorular, tabiî ki, elbette, burada sorulacaktır ve cevap vermek benim yükümlülüğümdür; ama, bunu bir isnada dönüştürerek ifadelendirmek haksızlık.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basındaki şeyler itham değil; basındaki şeyleri söylüyorum ben. Eğer itham olarak bakıyorsanız...

BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, onikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14 -  BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri  8 331 200

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri  238 400

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                 262 101 250

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05     Çevre Koruma Hizmetleri                 55 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

06     İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 109 624 500

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07     Sağlık Hizmetleri  255 300

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10     Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                 264 818 350

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.-  Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 1 022 665 914 450 000

- Toplam Harcama                 : 910 939 715 050 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 65 773 575 850 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :     354 927 350 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek  : 46 307 550 900 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14.91 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri 18 957 400

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri  353 500

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                 3 550 852 100

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07     Sağlık Hizmetleri 1 894 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                                         Açıklama                                LİRA    

01     Vergi Gelirleri    468 902 949

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03     Sermaye Gelirleri    5 097 051

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04     Alınan Bağış ve Yardımlar 3 098 057 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Karayolları Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 2 917 045 171 950 000

- Toplam Harcama                 : 2 748 569 538 700 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 118 380 654 150 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  4 387 743 800 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Gereği Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   : 54 482 722 900 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden :      13 727 431 450 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 2 348 106 000 000 000

- Yılı tahsilatı  : 2 781 068 156 550 000

BAŞKAN -  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

14.81 -  TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri                 229 474 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri  291 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                 60 000 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira              

- Genel Ödenek Toplamı    : 169 335 822 100 000

- Toplam Harcama                 : 168 622 279 200 000

- İptal Edilen Ödenek                   :  3 233 233 400 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  2 519 690 500 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21-  KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel Kod                                                  Açıklama                                YTL     

01     Genel Kamu Hizmetleri 17 675 883

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02     Savunma Hizmetleri  327.607

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                 Ekonomik İşler ve Hizmetler                 168 931 728

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07     Sağlık Hizmetleri    40 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 459 393 282

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09     Eğitim Hizmetleri    23 500

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 605 030 671 000 000

- Toplam Harcama                 : 518 595 215 350 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 75 890 411 200 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  1 818 161 850 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Gereği Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   : 12 363 206 300 000

BAŞKAN -  (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, onikinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Bugünkü programda yer alan bütçelerin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2004 Pazartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.04