DÖNEM
: 22 CİLT : 70 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
41 inci Birleşim
26 Aralık 2004 Pazar
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- 1-17 Haziran 2003 tarihleri arasında
Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel
Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi: Eğitim ve
Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Tavsiye 2004" hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/725)
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.- Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel
Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Karayolları Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
D) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
dört oturum yaptı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam
olunarak;
Bir önceki birleşimde tümü üzerinde
yapılan görüşmelerden sonra istem üzerine elektronik cihazla yapılan yoklamalar
sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı için oylamaları
yapılamayan;
Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,
2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî
yılı kesinhesaplarının kabul edildiği açıklandı.
Genel Kurulun 25.12.2004 Cumartesi günü
bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını sürdürmesine, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 114 üncü sırasında yer alan 717 sıra sayılı 190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınmasına ve bu birleşimde 4
üncü sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;
Adalet Bakanlığı,
Yargıtay Başkanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı,
Yüksek Öğretim Kurulu,
Üniversiteler,
2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî
yılı kesinhesapları;
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale
Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Tarım Ürünleri
Lisanslı Depoculuk Kanunu Tasarısının (1/821) (S. Sayısı : 701) görüşmeleri,
ilgili Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasına alınan, 190 Sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/925) (S. Sayısı: 717), görüşmelerini
müteakiben, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Alınan karar gereğince, 26 Aralık 2004
Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 19.42'de son verildi.
Ali Dinçer
Başkanvekili
Türkân
Miçooğulları Harun Tüfekci
İzmir Konya
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN
KÂĞITLAR
26 Aralık
2004 Pazar
Rapor
1. - Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG)
Piyasası Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/839) (S. Sayısı : 723) (Dağıtma tarihi :
26.12.2004) (GÜNDEME)
Açılma
Saati: 11.05
26 Aralık
2004 Pazar
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41
inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; gündeme
geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2005 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe
Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Onbirinci turda Sağlık Bakanlığı, Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçeleri
yer almaktadır.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(X)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli
31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde,
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Onbirinci turda, grupları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Bursa
Milletvekili Mustafa Özyurt, Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi, Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin. AK Parti Grubu adına; Kocaeli Milletvekili Nevzat
Doğan, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi, Antalya Milletvekili Osman Akman,
Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler.
Şahısları adına söz alan
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Lehinde olmak üzere, Mardin
Milletvekili Nihat Eri, Muğla Milletvekili Seyfi Terzibaşıoğlu; aleyhinde,
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Özyurt; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz 7 dakika 30 saniyedir.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Sağlık Bakanlığına ayrılan bölümünde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimi sizlerle paylaşmak için söz almış bulunuyorum; bu bağlamda,
hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce bir konuya
değinmek istiyorum. Çokpartili döneme girdiğimizden bu yana bütçe görüşmeleri,
her zaman, Parlamentonun en ağırlıklı noktası olmuştur. Özellikle görsel medya
bu işe girmeden önce, gazeteler, bütçe görüşmelerine sayfalar ayırırlardı; ama,
şimdi bakıyorum, gerek görsel medyada gerek yazılı medyada bütçe görüşmelerine
ait hiçbir şey yok. Bu, belki bizden kaynaklanıyor, belki medyadan kaynaklanıyor; ama, görebildiğim kadarıyla
arkadaşlar da bu işe çok fazla hevesli gözükmüyorlar; bunu açıkyüreklilikle
söylemek istiyorum. Bunun yorumunu da, burada bulunan siz arkadaşlarıma ve bizi
izleyen halkımın bilgisine sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; sağlık, insanın en temel yaşamsal gereksinimidir; sosyal
nitelikli politikaların ve ekonomik politikaların değişmez temel taşıdır. Er
veya geç hepimiz sağlık sorunuyla karşı karşıya geleceğizdir. Sosyal demokrasi,
sağlığı doğal bir hak olarak görür ve sağlığın hakkaniyete uygun biçimde
topluma eşit olarak dağılmasını sağlar.
Sağlıkta temel sorumluluk kamunundur
arkadaşlar, her ne kadar, özel, şöyle yapar, böyle yapar denilse de, esas
ağırlık noktası kamunundur. Özellikle koruyucu nitelikte olan sağlık hizmetleri
mutlaka kamu kanalıyla yönetilmelidir.
Sağlık harcamaları, hem insanın yaşam
süresini uzatarak üretime katkıda bulunduğu gibi, özellikle önleyici ve temel
sağlık hizmetleri açısından da yarattığı katmadeğerle büyümeye olumlu yönde
katkı sağlar; ama, bu açıdan baktığımızda, 2005 malî yılı bütçesi bunu
göstermemektedir. AKP'nin iktidarda olduğu 2003 ve 2004 yıllarında Sağlık
Bakanlığının bütçeden kullandığı payın, gayri safî millî hâsılaya oran olarak,
2002 yılının altında kaldığını görüyoruz arkadaşlar. 2002 yılında Sağlık
Bakanlığı, gayri safî millî hâsılaya oran olarak, bütçeden yüzde 1,1 oranında
kaynak alırken, bu yıllarda bu oran yüzde 1,03'e, giderek yüzde 1,07'ye kadar
gerilemiştir, üstelik bazı fonlardan da yararlanıldığı halde.
1990'ların ortasında toplam sağlık
harcamaları içinde yüzde 40'lar düzeyinde olan konsolide bütçe harcamaları,
1996'da yüzde 30'lara, 2003 yılında ise yüzde 16-17'lere kadar gerilemiştir.
Koruyucu sağlık hizmetlerinin aldığı pay da, toplam sağlık harcamaları içinde
yüzde 12'lerden yüzde 5'lere kadar düşmüştür.
Bunun en tipik örneğini temel sağlık
hizmetleri alanında görmekteyiz. 1999 yılında sağlıkocaklarındaki hekim doluluk
oranı yüzde 70'tir, 2003 yılında ise bu oran yüzde 40,7'ye inmiştir arkadaşlar.
Sağlıkocaklarında ebe doluluk oranı 1999'da yüzde 70,8'ken, yüzde 29,6'ya kadar
gerilemiştir. Aşılama hizmetleri keza gerilemiştir.
Hiç hekimi olmayan illerimiz vardır.
Sağlıkocaklarındaki gerilemeyi size örnek olarak vereyim; Kırıkkale'de yüzde 23
oranında sağlıkocaklarında hekim yoktur, Kütahya'da yüzde 47, Bayburt'ta yüzde
50, Kastamonu'da yüzde 65 oranında sağlıkocakları hekimsizdir arkadaşlar.
Bugünlerde yaşanan bir rahatsızlıktan söz
etmek istiyorum. Bu, biçaresizliğe örnektir. Belki gördünüz, kanser
hastalarının kullandığı ilaçlar, devlet hastanelerinin bahçesinde, üniversite
hastanelerinin bahçesinde karaborsa satılmaktadır ve bu, göz göre göre
yapılmaktadır arkadaşlar, öyle saklı gizli değil. Bunun altında iki neden
vardır; ya gerçekten depolar bu ilaçların miadı dolduğu için elden çıkarmayı
düşünmektedir veya gerçekten bir hırsızlık söz konusudur; ama, hangisi olursa
olsun, bu, sağlık açısından affedilmeyecek büyük bir gaftır. Bu, hem Sağlık
Bakanlığını ilgilendiren bir konudur hem İçişleri Bakanlığını ilgilendiren bir
konudur; haberleri var mı yok mu bilmiyorum Sayın Sağlık Bakanının.
Sağlık Bakanlığı, bugünlerde, reform
yaptığını söylemektedir arkadaşlar; ama, iktidara geldiklerinden bu yana, her
zaman sağlık alanından şikâyet etmişlerdir, hep şikâyetçidirler. 700 hastanesi
vardır Sağlık Bakanlığının, 6 000 sağlıkocağı ve 6 000 sağlıkevi vardır. Bunlara
ilave olarak, 148 hastane, 217 dispanser, 196 sağlık istasyonu ve 2 hemodiyaliz
ünitesi olan Sosyal Sigortalar Kurumunun bütün bu tesislerini de almak
istemektedir. Zaten kendi elindekileri doğru dürüst yönetemeyen, idare
edemeyen, çalıştıramayan bir Sağlık Bakanlığı, bir de bunları aldığında nasıl
idare edecek, inanın merak ediyorum bir hekim olarak; yani, bu, gerçekten
samimî merakım. Bir muhalefet milletvekili olarak değil, içten söylüyorum;
Sağlık Bakanlığı bunları aldığında nasıl yönetecek, hakikaten merak ediyorum.
Türkiye'de, yaklaşık olarak 10 000 000
insanımızın hiçbir sağlık güvencesi yoktur; tam 10 000 000. Bunların içerisine, zaman zaman Bağ-Kur
primini ödeyemeyenleri, zaman zaman SSK'ya girip çıkanları da eklediğinizde, bu
sayı 15 000 000'dur. 15 000 000 insanımızın, bugün rahatsızlanıp hastaneye
gittiğinde hiçbir sağlık güvencesi yoktur ve dünyanın hiçbir yerinde de, bana
göre, yeşilkart diye bir rezalet yoktur arkadaşlar. Devlet, vatandaşını,
yeşilkartın var-yeşilkartın yok diye ayırmaz. Hepimiz vatandaşız, hepimize aynı
nüfus kâğıdı veriliyorsa, hepimizin de sağlık güvencesi aynı şekilde olmalıdır.
Sağlık Bakanlığı, bugünlerde,
biliyorsunuz, genel sağlık sigortasına geçmeyi düşünüyor ve bunu da prim ödemek
suretiyle yapacağını zannediyor. Özellikle, Güney Avrupa ülkeleri, yani, bizim
gibi olan Portekiz, İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler, önce prim
sistemini denemişler; ama, sonra bu işin yürümediğini fark etmişler. Hemen şunu
da söyleyeyim: Bu değişikliği ilk olarak 1978'te İtalya yapmıştır; bu işin
primle olmayacağını, bunun devlet bütçesinden, yani, vergilerden ödenmesi
gerektiğini görmüştür. Arkasından, sırasıyla, 1979'da Portekiz, 1983'te
Yunanistan ve 1986'da da İspanya bu işten vazgeçmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyurt, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYURT (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
Yakın komşularımızın yaptığı, denediği ve
yürümeyen bu işi, şimdi biz yapmaya kalkıyoruz. Baştan yanlış yapıyoruz. Lütfen,
bu işi nasıl yaptıklarını isimlerini saydığım bu devletlere sorsunlar, bu işin
prim ödemekle olmadığını anlayacaklardır. O bakımdan, bunun mutlaka bütçeden
karşılanması gerektiğini söylemek istiyorum.
Bütün bu olumsuzluklara karşın, Sağlık
Bakanlığı bütçesinin halkımıza sağlık getirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyurt.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
ikinci sırada söz istyen, Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; 2005 malî yılı Sağlık Bakanlığı
bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım;
Yüce Meclisimizi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Sağlık Bakanlığıyla ilgili görüşlerimi
belirtmeden önce, Yüce Önderimiz Atatürk'ün sağlıkla ilgili anlamlı sözlerini
sizlere hatırlatmak istiyorum: "Ulusun tüm bireylerinin sağlıklı olmaları
için sağlık koşullarını gerçekleştirmek, devlet durumunda bulunan siyasal
kuruluşların en temel birinci görevidir." Bu sözler, sağlığın, kesinlikle
ve kesinlikle devletin ve hükümetin denetiminde yapılacağını göstermektedir;
ancak, son yıllarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti döneminde,
Sağlık Bakanlığının, sağlık hizmetlerini yoğun bir şekilde özel sektöre
devretmeye başladığını ve devletin sağlık hizmetine verdiği önemin giderek
azaldığını görmekteyiz; bunun en önemli göstergesi de, genel bütçeden sağlığa
ayrılan payın her geçen gün azalmasıdır.
Sayın milletvekilleri, sağlık hizmetlerine
gelişmiş tüm ülkelerde büyük kaynaklar aktarılmaktadır. Örneğin, Amerika
Birleşik Devletlerinde toplam ulusal gelirin yüzde 13'ü sağlık hizmetlerine
ayrılmıştır; yine, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde bu oran yüzde 10'dur;
Türkiye'de sağlığa ayrılan paya bakıldığında, bu oranların çok altına doğru
gittiği gözlenmiştir. Bu rakamları, arkadaşlarımız ve Sağlık Bakanımız
defalarca söylediler, bunun takdirini sizlere bırakacağım.
Ülkemizde, özellikle Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükümeti döneminde, başta sağlık olmak üzere, eğitim ve diğer
sektörlerde devletin desteği sürekli olarak azalmaya başlatılmıştır. AKP
Hükümetinin sağlıkta dönüşüm adı altında uygulamaya başladığı aile hekimliği,
genel sağlık sigortası, sağlıkta özelleştirme gibi politikalarla, devletin
sağlığa sağladığı olanaklar sürekli azaltılmaya ve kısılmaya başlamıştır. Bunun
yükünü de, vatandaşımız, halkımız omuzlarında ve sırtında taşımaktadır.
Halbuki, sağlık bütçesini azaltmaya yerine, birtakım kısıtlamalara giderek,
sağlık bütçesini artırabilir ve vatandaşımızın sırtındaki bu yükü
azaltabiliriz. Vergilendirilmeyen kesimleri vergilendirerek vergi gelirlerini
artırarak, kayıtdışı ekonomiyi sınırlayarak, israfı azaltarak, fuzulî
masraflardan kaçarak, ulusal güvenliği zedelemeden askerî giderleri ve diyanet
işleri harcamalarını azaltarak -akla ilk gelen bu önlemlerle- sağlığın
bütçedeki payını artırabiliriz. Ancak, AKP Hükümeti, bu çözüm yollarını gözardı
etmekte ve bunun yerine "yeni çözüm yolları" adı altında yanlış
politikalar üretmektedir.
Sevgili arkadaşlarım, son günlerde
gündemimizden düşmeyen aile hekimliği uygulaması da bunlardan sadece biridir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, seçim bildirgemizde aile hekimliğini
getireceğimizi söyledik. Bir doktor olarak ben de bunu savunuyorum; ama, bunun
birtakım özelliklerini, kültürel ve coğrafî yapımızı, nüfus sayımızı, buna
bağlı olarak aile hekimliğinin altyapısını oluşturmadan, değerlendirmeden böyle
bir uygulamaya gidilmesinin çok büyük komplikasyonları, yanlışlıkları
olacaktır. Zira, bunun en güzel örneklerini bundan onbeş gün evvel İstanbul'da
yapılan aile hekimliği panelinde, nüfusu 3 000 000'u, 4 000 000'u, 7 000 000'u
bulan ülkelerin sağlık bakanlarının ve yetkililerinin, yirmi senede, otuz
senede aile hekimliğini oturtamadıklarını söylemeleri beni çok üzmüştür. Orada,
kendilerine "70 000 000 nüfuslu Türkiye'de aile hekimliği uygulamasının
nasıl başarılı olacağını düşünüyorsunuz" diye sormuştum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'de
sağlıkocaklarının yüzde 13'ünde hâlâ doktor bulunmamaktadır; bu, 785
sağlıkocağıdır. Bölgemizdeki il ve ilçelerdeki hastanelerde; köylerdeki,
beldelerdeki sağlıkocaklarında doktor, ebe ve hemşire yokluğunu hepimiz
biliyoruz; bu konuda da çok ağır bir şekilde eleştirilere maruz oluyoruz ve
kapılarımız devamlı olarak aşındırılıyor. Daha buralara doktor bulamamışken,
daha bu işleri halledememişken, aile hekimliğine geçişin ne kadar avantaj
sağlayacağını, halkın sağlık problemlerinin ne kadarını halledeceği değerlendirmesini
de sizlere bırakıyorum. Örneğin, coğrafî yapımıza bağlı olarak doktorların
nüfusa dağılım oranı da çok büyük çelişkiler doğurmaktadır. Mardin'de 1 doktora
2 000 hasta düşerken, Antalya'da 1 doktora 300 hasta düşmektedir. Bu
dengesizlikler de bizim için çok önemli sorunlardan biridir.
Sayın milletvekilleri, sorun, sadece aile
hekimliği değildir. AKP Hükümeti döneminde, sağlık hizmetlerinin devlet hizmeti
olarak sunulması özelliğini ortadan kaldıran sayısız düzenlemeler de
yapılmıştır. 2003 yılında kabul edilen ve Kamu İhale Kanununda değişiklik yapan
4964 sayılı Kanun, sağlıkla ilgili hizmet alanlarını 4738 sayılı Kanunun
istisnaları arasına sokmuş ve bu Kanunun geçici 4 üncü maddesi değiştirilerek,
sağlıkla ilgili hizmet alımlarına ilişkin usul ve esasların, Sağlık
Bakanlığının görüşleri alındıktan sonra, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak
yönetmelikle yürürlüğe konulacağı belirtilmiştir. Yani, sağlığın
özelleştirilmesine ve taşeron firmalardan hizmet alınmasına imkân sağlayan bir
madde eklenmiş oluyor. Bu, sağlığın özelleştirilmesine zemin hazırlayan önemli
adımlardan biridir.
Yine, ayrıca, 2004 tarihli ve 5220 Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, Maliye
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığına ait tüm sağlık kuruluşlarını satmaya yetkili
kılınmaktadır. Bu düzenleme, açıkça, özelleştirmeye sonsuz imkânlar sağlayan
bir düzenlemedir. Artık, etkin ve verimli çalışmayan sağlık kuruluşlarını
satabilecekler ve devredebilecekler; bu sayede, sağlık kuruluşları teker teker
verimsiz hale getirilecektir. Bu da, amacın, özelleştirmeden başka bir şey
olmadığını ortaya koymaktadır.
Yine, bir başka deyişle, 4929 sayılı
Yasayla, Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesine bir bent eklenmiştir. Bu
değişiklikle, doktorlar, ebeler, hemşireler, yardımcı personel tarafından
yerine getirilmesi gerekli hizmetleri, lüzumu halinde, dönersermaye
gelirlerinden ödenmesi kaydıyla -dönersermayeden ödenmesi kaydıyla, bu çok
önemli- Sağlık Bakanlığınca tespit edilecek usul ve esaslara göre satın alacaklardır.
Bu madde de, özelleştirme yolunda atılmış önemli adımlardan biridir.
Değerli arkadaşlarım, asıl önemlisi, Kamu
Yönetimi Temel Yasası ve kamu yönetimi reformu adı altında getirilen diğer
yasalardır ki, bu yasalarla, Sağlık Bakanlığı, taşra teşkilatını kaldırmakta,
bu görevleri, taşrada, yerel yönetimlere devretmeyi sağlamaktadır; ayrıca,
yerel yönetimlerin, kendilerine bırakılan sağlık hizmetlerini şirketler kurarak
yerine getireceğini veya söz konusu sağlık hizmet-lerini özel sektöre
devrederek, hizmet vereceğini söylemektedir. Bu özelleştirme macerasına vurucu
darbeyi koyan ve halkımızı özel sektörün kucağına bırakan en acı
düzenlemelerden biridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrinde de bu amaca
hizmet edilmektedir. Hükümet, kanunlara ve Anayasaya aykırı olmasına rağmen SSK
hastanelerini devretmeye çalışmaktadır. Buradan hükümete seslenmek istiyorum:
Şimdiye kadarki hiçbir hükümet, Anayasamızı bu kadar görmezlikten gelmemiştir.
Bu hareket, bu yapı, hükümetin kendi hukukunu işlettiğini göstermektedir.
Türkiye, tek partili bir hükümet tarafından yönetiliyor olabilir; ancak, şunu unutmamamız
gerekir: Anayasamızın ve demokrasinin olduğunu ve işleyeceğini hiçbir zaman
aklınızdan çıkarmamanız gerektiğini bilmeniz gerekir.
Sağlık, herkes için eşit, ulaşılabilir,
kaliteli ve parasız bir şekilde devlet tarafından sağlanması gereken bir haktır.
Bu açıdan, sağlık sisteminin geliştirilmesi ve sorunlarının giderilmesi devlet
tarafından sağlanmalıdır.
Sayın Bakan, devamlı olarak, ulusal sağlık
politikamızın ana doğrultusunu belirtirken Prof. Dr. Nusret Fişek'in sözlerine
değinmekte; ancak, bunlardan bir ders çıkarmadığını anlamaktayım, ki, çok
üzülüyorum bir meslektaşım olarak. Rahmetli Prof. Dr. Nusret Fişek'in, 1981'de,
sağlık politikalarıyla ilgili yayımlamış olduğu bir makalesinde de değindiği
gibi, 1961 yılında kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
Hakkında Kanunun çıkarılması Atatürk'ün izinde bir devrimdir; çünkü, sağlık
hizmetlerinin büyük ölçüde devlet tarafından karşılanması önkoşul olarak kabul
edilmiştir. Hekimin bireyciliği bırakmasını ve ekip çalışmasıyla Türkiye'nin
sağlık politikasının düzeleceğini savunmuştur ve onu da, 1961'den bugüne kadar
bu başarısını devam ettirmek için, Sağlık Bakanlığındaki hizmetlerin ve
çalışmaların yeterli olmadığını şu ana kadar gözlemiş bulunmaktayız. Bu, yalnız
bu dönemki Sağlık Bakanlığı değil, geçmişteki bakanlıkların da bu sosyalizasyon
ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) -Sayın
Başkanım, bağlayacağım. Bugün pazar nasıl olsa; Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz...
BAŞKAN- Sayın Tandoğdu, sabaha kadar
burada olacak değiliz herhalde.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Sabaha kadar
diye bir şey yok efendim; sadece, 5 dakika müsaade istiyorum. (CHP ve AK Parti
sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN- Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Sayın
milletvekilleri, Türkiye'de etkili bir sağlık sistemi yürütülmesi için,
öncelikle, 1961 yılında kabul edilen ve halen yeterince uygulanmayan Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasayı bir an önce uygulanır ve
çalışır hale getirmemiz gerekir. Bu sayede, hem sevk zinciri etkili bir şekilde
uygulanacak; birinci basamak sağlık hizmetleri etkin bir şekilde işlemiş olacak
hem de bu uygulama yeterli hale getirildiğinde yeni uygulamalara da gerek
kalmayacaktır.
Ayrıca, doktorların, hemşirelerin, ebelerin
ve diğer sağlık personelinin maddî olanaklarının geliştirilmesi ve düzenlenmesi
gerekir.
Yine, il ve ilçe merkezlerinde bulunan
devlet hastanelerinde dönersermaye uygulaması yapılmaktadır; ancak, ilçe ve
köylerimizdeki sağlıkocaklarında çalışan ebelerimize, hemşirelerimize ve
doktorlarımıza bu dönersermayeden...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Devam edebilir
miyim...
BAŞKAN- Sayın Tandoğdu, konuşma sürenizin
yarısı kadar eksüre verdim; teşekkür ederseniz sevinirim.
Buyurun, teşekkür edin Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)- Bitiriyorum
Sayın Başkanım; teşekkür ederim.
Müsamahanıza cidden teşekkür ediyorum;
pazar günü için...
Bu dönersermayeden il ve ilçelerdeki
hastanelerdeki personel faydalanıyor; ama, köylerde ve beldelerdeki
sağlıkocaklarında bulunan personelimiz bunlardan faydalanamamaktadır. Onun
için, merkezde bir dönersermaye havuzunun oluşturularak, bu sağlıkocaklarındaki
doktorlara ve yardımcı personele de dönersermayeden pay verilmesini öneriyoruz.
Hepimiz milletvekili olarak bunları
yaşıyoruz ve bu sıkıntıları da gidermek için mücadele veriyoruz; çünkü,
sağlıkocağındaki ebe, hemşire ve doktor, il ve ilçe merkezlerine gelmek için
bizlerden ricada bulunuyor. Bu konudaki sıkıntılarımızın da ortadan
kaldırılması için, bu konunun bir an evvel gündeme getirilerek, o mağdur olan
arkadaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesini öneriyorum.
Sayın Başkanımın müsamahasına çok teşekkür
ediyorum. Sağlığın her şeyin önünde olduğunu, sağlığa hizmetin devlet
tarafından ücretsiz olarak yapılması gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize iyi
pazarlar diliyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin yeni bir bütçesini
görüşüyoruz. Bu bütçenin önemi, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının üçüncü
bütçesi olması; ama, bu bütçenin de, diğer bütçelerden çok büyük bir farkının
olmadığını görüyoruz; kamu yatırımlarının son derece sınırlı olduğu, kayıtdışı
ekonomiyle mücadele yöntemi konusunda yeterli kaynakları olmayan, özetle IMF'in
onayladığı ve Parlamentoya da bir anlamda dayattığı bir bütçe.
Ben, bu bütçenin ayrıntılarına girmeden
önce, bugün görüşeceğimiz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesiyle
ilgili olarak birkaç ayrıntıya değinmek istiyorum.
Asgarî ücret şu anda görüşülüyor, Asgarî
Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını sürdürüyor. Asgarî ücretle ilgili olarak
geçmişte nasıl bir çizgi izlendiği konusunda size bazı bilgiler sunmaya
çalışacağım, sanıyorum, bu konuda hafızalarınızı da tazelemiş olacağım.
Önce şu soruyu belki kendimize sormak
gerekiyor: Acaba asgarî ücret nedir, çok konuşuyoruz; ama, bunun tanımı nedir?
Şimdi, izin verirseniz, resmî belgelerden asgarî ücretin tanımını okuyayım
önce: İşçilere, normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin,
gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün
fiyatları üzerinden asgarî düzeyde karşılamaya yetecek ücrete asgarî ücret
deniyor. Özellikle altını çizerek bazı kısımları tekrar hatırlatmak istiyorum;
işçinin, gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım -bir de bunların üstüne kültürü
ilave ediyor. Olur ya, bu insandır, belki sinemaya gider, gazete okur, kitap
okur- harcamalarını karşılamaya dönüktür.
12 Kasım 2003, Sayın Başbakan, Türkiye İş
Kurumu Genel Kurulunun açılışında bir konuşma yapıyor ve asgarî ücrete de
değiniyor. Bakın, Sayın Başbakan ne söylüyor: "Asgarî Ücret Tespit
Komisyonu çalışmalara başladı. Bu çalışmaların önceki dönemlerden farklı
sonuçlanması gerekir."
Yani, diğer siyasî hükümetlerden, daha
önceki, AKP Hükümetinden önceki hükümetlerden daha farklı sonuçlanması gerekir.
"Bakan arkadaşlarıma ve bürokratlara,
insanca bir yaklaşımla bunu çözelim, kendinizi onların yerine koyun talimatını
verdim. "
Sayın Başbakan talimat veriyor, asgarî ücretle
ilgili kendinizi onların, işçilerin yerine koyun, alınan bu aylıkla
geçinilemiyor, lütfen, gereğini yapın. Ne kadar güzel bir konuşma...
18 Aralık 2003, Sayın Başbakan Konya'ya
gidiyor, Konya'da bir konuşma yapıyor -yine, asgarî ücrete değiniyor- işadamlarına
aynen şunu söylüyor: "Bazen başımı iki elimin arasına alıp düşünüyorum;
227 000 000 lira alan bir adamın geçinmesi mümkün mü? Lütfen, bunu, siz de
kendi içinize ve vicdanınıza bir sorun. Sizleri üzmek istemiyorum; ama,
verdiğiniz asgarî ücret, çocuğunuzun bir gece kulübündeki bir günlük menüsünün
fiyatı bile değil. Şunu bilin ki, yarın bu hayat biter; hepimizi 2 metreküplük
bir toprağa sokacaklar."
Sayın Başbakan işverenlere diyor ki, artık
tahammül edilemiyor, bunların ücretlerini artırın, doğru bir uygulama değildir
bu.
19 Aralık, bir gün sonra Sayın Baykal'a
gazeteciler soru soruyorlar, diyorlar ki, Sayın Erdoğan böyle açıklamalar
yapıyor, ne diyorsunuz? Sayın Genel Başkanımızın söylediği tek cümle var:
"Umarım, bu düşünce, niyet ve temenni düzeyinde kalmaz."
Geliyoruz 20 Aralığa, bir gün sonraya.
İşverenler devreye giriyorlar; işveren temsilcisi, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu temsilcisi Sayın Refik Baydur, Sayın Başbakanın açıklamaları
üzerine, aynen şöyle bir açıklama yapıyor: "Burası Patagonya değil. 'Siz
yüzde 20 zam verin, gerisini bana bırakın' diyor. Konuşmadan, neden evet
diyelim. Sen peygamber misin?!" Bu, Sayın Başbakana hitaben söylediği söz.
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) - Ağır bir
söz, yakışıksız bir söz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın
Başbakan buna hiç ses çıkarmıyor; ama, Sayın Başbakan 21 Aralıkta ne söylüyor:
"Asgarî ücretin 500 000 000 lirayı aşması gerekir. Şu anda bir işçinin
işverene maliyeti 427 000 000 lira.
Enflasyon oranı ise yüzde 20. Biz, işverene diyoruz ki, bu 427 000 000'un yüzde
20'sini işçiye zam olarak siz ilave edin, bu da 507 000 000'u buluyor, gerisini bize bırakın. Biz de,
işverene vergi ve SSK primleri konusunda kolaylık sağlayalım." Bunu ayın
21'inde söylüyor.
Geliyoruz ayın 30'una. Asgarî Ücret Tespit
Komisyonu çalışmalarını bitiriyor ve açıklıyor: "16 yaşını doldurmuş
işçiler için brüt asgarî ücret 423
000 000 lira, neti 303 000 000 lira." Düşünün, nereden nereye geliyoruz!
3 Ocak 2004, yani, bu yılın başında, Sayın
Başbakan Safranbolu'ya gidiyor. Gazeteciler soruyorlar: "Sayın Başbakan,
asgarî ücret konusunda siz neler söylediniz, gelinen nokta ne oldu?" Sayın
Başbakanın yanıtı: "Ne bekliyordunuz; asgari ücretin 500 0000 000-600 000
000 lira olmasını mı?! Biraz sabırlı olmalısınız; Türkiye'nin şartları müsait
değil." Peki, kardeşim, Türkiye'nin şartları müsait değilse, niye onu
konuşuyorsunuz, niye onu söylüyorsunuz, toplumu niçin daha yukarıdaki bir
asgarî ücrete koşullandırıyorsunuz?! Herkes belli bir beklenti içerisine
giriyor; ama, dağ fare doğruyor. Diyeceksiniz ki, efendim, bu, bir ayrıntı,
önemli değil; ne olacak yani, asgarî ücret konusunda şunu söyledik, bu çıktı.
Acaba, bu, sadece bir ayrıntı mı; yüzbinleri ilgilendiren bir konu, bir ayrıntı
mı; yüzbinleri ilgilendiren bir konu. Yüzbinlerle alay etmek, onları beklenti
içerisine sokmak doğru mu; doğru değil. Şimdi, yeni Asgarî Ücret Tespit
Komisyonu hâlâ görevde, çalışıyor şu anda. Sayın Başbakan, yine "efendim,
asgarî ücrette sürpriz bekleyin" diye bir açıklama yaptı. Bereket versin,
bu sürprizin olmayacağını Sayın Abdüllatif Şener açıkladı "hayır, asgarî
ücrette sürpriz beklemeyin, ne gerekiyorsa onu yapacağız" dedi. Yani,
yine, asgarî ücretin tanımında yer alan unsurları karşılamayan, yoksulluk sınırının
altında bir asgarî ücret çıkacak önümüze, bunu hep beraber göreceğiz.
Şimdi, bu bütçenin yaptığı bir başka şey
daha var. Belki şu soruyu kendimize sorabiliriz değerli milletvekilleri: Bu
toplumda, sağcısıyla solcusuyla, toplumun bütün unsurları, acaba hangi konuda
görüş birliği içindedirler? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda, belki şu yanıtı
alabiliriz: Toplumun bütün kesimleri, özürlülerle ilgili olarak, ortak çözümler
üretme konusunda elbirliği yapmaya hazırdırlar; çünkü, özürlünün, topluma
kazandırılması gereken, onun üretim süreci içinde yer alması gereken temel bir
insan öğesi olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Peki, siz, 2005 yılı bütçesinde ne
yapıyorsunuz? 2005 yılı bütçesine "özelleştirme kapsamına alınan kamu
şirketlerinde, kamu kurumlarında özürlü ve eski hükümlülerin çalıştırılmasıyla
ilgili zorunluluk kaldırılacak, bunlar çalıştırılmayacaklar" diye bir
hüküm ilave ettiniz.
Değerli arkadaşlar, sosyal devlet denilen
bir şey var, Anayasamızda sosyal devlet ilkesi var. Siz, bir kamu kuruluşunda
özürlünün çalışmasını zorunlu kılan maddeyi nasıl askıya alıyorsunuz ve bunu
bir bütçe kanunuyla yapıyorsunuz? Bunu hangi vicdan kabul edebilir? Sizin,
özürlülerle ilgili yayımladığınız özel bir bülteniniz var; acaba, bu bütçe
yasasının "biz kamu kuruluşlarında özürlüleri çalıştırmayacağız"
diyen maddesini o bültenin kapağına koyacak mısınız? Bunu, Plan ve Bütçe
Komisyonunda Sayın Bakana sorduğumda, Sayın Bakanın verdiği yanıt şu oldu:
"Efendim, biz, özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda bunları çalıştırma
yasağı getiriyoruz; çünkü, özelleştirildikten sonra, eğer, özürlü çalışıyorsa,
işveren bunları işinden atıyor ve bunların da psikolojisi bozuluyor,
psikolojileri bozulmasın diye biz baştan böyle bir kural getiriyoruz."
İSMET ATALAY (İstanbul)- Peşinen atıyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU(Devamla)- Neresini
düzelteceksiniz değerli arkadaşlar bu ifadenin?!.
Özürlü, eski yükümlü istihdam etme
zorunluluğu sadece kamu için geçerli değil ki, özel kuruluşlar için de geçerli.
Kaldı ki, siz özelleştirme yapıyorsunuz, özelleştirmeye "özürlü ve eski
yükümlülerle ilgili olarak var olan sayı azaltılmayacaktır" diye bir madde
ilave edebilirsiniz. Hangi işveren buna itiraz edebilir?!.
Ama, buna, bu bütçe görüşülürken eminim
sizler el kaldıracaksınız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu,
tamamlayabilirsiniz, buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Ben,
sizin, gerçekten de buna el
kaldırırken, hangi gerekçeyle el kaldırmak istediğinizi, el kaldıracağınızı
doğrusunu isterseniz, merak ediyorum.
Eski yükümlü, topluma kazandırılması
gereken bir kişidir; bütün Avrupa Birliği ülkelerinde vardır. Nasıl olur da,
bir bütçe yasasıyla, siz eski yükümlülerin istihdamını askıya alıyorsunuz?!.
Doğru bir uygulama değil.
Ekonomik ve Sosyal Konsey; değerli
arkadaşlar, Ekonomik ve Sosyal Konsey çalıştırılmıyor. Eğer, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının Parlamentoya getirdiği yasalarda, Ekonomik ve Sosyal
Konsey çalıştırılmıyorsa, hangi yasada çalıştırılacak?!. Buraya gelecek yine...
Bir genel müdürlüğü kapatıyorsunuz;
Türkiye genelinde hizmet veren, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü; 55 000 kişi
çalışıyor, 100 000 kişilik bir aileyi, bir grubu ilgilendiriyor. Ekonomik ve
Sosyal Konseyde görüşülmesi lazım, hiç görüşülmüyor. Niye görüşülmüyor; çünkü, Ekonomik
ve Sosyal Konseyin sekreterya hizmetlerini
Devlet Planlama Teşkilatı yapıyor. Ne ilgisi var ?!. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı var, gerekirse sekreterya hizmetlerini orası yapabilir.
Sayın Ali Babacan bu soruya verdiği
yanıtta "efendim, biz Ekonomik ve Sosyal Konseyin yapısını değiştireceğiz,
ondan sonra bu yasaları Ekonomik ve Sosyal Konseye getireceğiz"diyorlar.
Ee, değiştirin; hayır, değiştirmeyecekler.
Ne zaman değiştireceksiniz, onu da
söyleyeyim; ya IMF ya Avrupa Birliği dayatacak, tarih verecek "bunu
değiştirin, şu tarihe kadar değiştirirseniz gelin masaya oturalım" diye,
ondan sonra siz bunu değiştireceksiniz. Bu da, bu Parlamentonun vakarına
yakışmıyor değerli arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Kılıçdaroğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
dördüncü konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi
bildirmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe diğer
bütçelerden çok farklı ve çok önemlidir; çünkü, Türkiye'de ortalama iktidar
dönemi yaklaşık dört yıldır; şu anda, hükümet, iki yılını idrak etmiş, üçüncü
yılını da -belgelerle, rakamlarla- bu bütçeyle açıkça ortaya koymuştur; onun
için çok önemlidir.
Hükümet, bu bütçeye gelinceye kadar iki
tam bütçe, daha önce de bir ek bütçe yapmıştır. İşte, o zaman, gerek
yurttaşlarımız gerekse muhalefet partisi olarak biz, birtakım eleştirilerimizi,
yanlışları anlattığımızda "önümüzde süre var, daha ortada bir şey
yok" gibi sözlerle olayı geçiştirmek mümkündü; ama, bu bütçede bu mümkün
değildir; çünkü, iki yılı, bu iktidar, istediğini yapma yetkisine, sayısına
sahip olması nedeniyle hepsini gerçekleştirdi. Vatandaşlarımız, yurttaşlarımız,
bu iki yılı umutla, özveriyle geçirdi ve yaşamının geldiği noktayı lafla değil,
bilhassa içerisinde bulunduğu koşullarla gördü. Bu bütçe çok önemli, yaklaşık
dört yıllık sürenin üçüncü yılının bütçesidir, o bakımdan, her şey somut olarak
ortaya çıkmıştır.
Seçim bildirgeleri, hükümet programı, acil
eylem programı, verilen sözler, vaatler, raporlar, politikalar ve uygulamalar,
artık, varsayıma göre değil, tahminlere göre değil, yaşanarak ve halkın günlük
yaşamına yansıyarak ortaya çıkmıştır; bu nedenle çok önemlidir.
Geçen rakamlar ve 2005 yılı bütçesi de
içine alınarak bakıldığında, işsizlik artmış, işten çıkarmalar çoğalmış; çiftçi
unutulmuş ve ileriye dönük yapılan anlaşmalar ve sözleşmeler nedeniyle yok
sayılacak derecede üretemez hale gelmiş; işçiler, memurlar, reel ücretlerinden
yüzde 15-20 kaybetmiş ve her gün, ne zaman işten atılırım, ben de diğer
işsizler gibi, çoluk çocuğumla perişan olurum diye kaygı içerisinde; emekliler,
ömrünü verdiği halde, aldıkları ücretle geçinemez durumda...
İktidarınızın ilk aylarında, ilk aylarında
elbette ileride bunlar düzelecek diye bekleyen geniş halk kesimleri, artık,
yaşayarak gerçekleri gördü. Gerçekten, umutla, tek parti iktidarından, üçte 2
çoğunluğa sahip hükümetten iyi şeyler bekliyordu; ama, iki yılı aşıp üçüncü
yıla gelince, tabiî ki, karamsarlığa büründü.
Esnaf ayakta durmanın mücadelesini
veriyor. Her ailedeki işsizler ailece bunalım içerisinde. Ciddî bir ekonomik
baskı herkesi perişan etti. Vatandaş, şimdi, 2005 yılının hükümet tarafından
yazılan bütçe rakamlarına baktığı zaman, biz ne yaptık, ne yapıyoruz diye,
heyecanla, üzüntüyle, telaşla bekliyor. Artık, vaatlere kanması mümkün değil;
her şey ortada.
Dışticaret açığı olağanüstü yükselmiş,
cari işlemler açığı yüzde 1 156 oranında artmış, içborçlar çoğalmış, dışborçlar
çoğalmış, istihdam alanı açılmamış, yatırım yok. Biz bu kadar sıkıntı çektik,
daha önce de çekiyorduk, hiç suçumuz yoktu. İki yıldır umutla bekledik, üçüncü
yılı da göze aldık; ama, gösterişe bağlı olan makroekonomik düzeydeki birkaç
rakamın ötesinde -işte bütçede yazılı- bütün hepsi geriye gitmiş -umutları da
kalmamış- biz niye bekledik, niye uğraştık diye kaygı içinde.
Bunları rakamlara dökersek, açlık sınırı,
asgarî hesaplamalara göre, bugün 500 000 000 lira -onbeş gün sonra bu da
yükselecek- yoksulluk sınırı 1 500 000 000 lira. Asgarî ücret ortada;
emeklilerin aldığı ortalama ücret 440 000 000 lira; işçi ve memurların aldığı
ücretler açlık sınırı düzeyinde, yoksulluk sınırının 2 kat altında. 1 500 000
kişi günde 1 500 000 lirayla geçinmek zorunda,
7 000 000 kişi 2 dolarla; yani, günde 3 000 000 lirayla geçinmek zorunda
ve yoksulluk kalıcı hale gelmiş.
Bunun karşılığında, sosyal yaşamda,
toplumu tehdit eden olaylar patlama göstermiş; kapkaç, hırsızlık, fuhuş,
uyuşturucu... Bunu, devletin rakamlarından bakıp görebiliriz.
İşte, vatandaş bunu soruyor, bizim bu
kadar sıkıntı çekmiş olmamıza rağmen, ileriye dönük hiçbir olumlu gelişme yok
diyor.
Bu, Türkiye'de, iki yıldan beri bütün
toplumun dikkatini Avrupa Birliğine çekip, Türkiye'nin gerçeklerinden uzak
kalmanın sonucu; bu, bakanlıkların, hükümetin, Türkiye'nin gerçeklerine uygun
bir politika üretemeyişinin sonucu; bu, Türk ekonomisini IMF'ye, Dünya
Bankasına, dışilişkilerini ABD'ye ve siyasî gelişmeleri de Avrupa Birliğine
bırakmış olmanın sonucu. İki yıl geçmiş; üçüncü yılda, baktığınızda,
Türkiye'nin dinamiklerini harekete geçirecek, kendi potansiyelini olumlu yönde
etkileyecek bir tek örnek göstermek mümkün değildir; çünkü, dışarıdan talimatla
yapılmıştır. Bu, son derece sıkıntılıdır.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı diğer bakanlıklardan farklıdır. Sadece rakamlarla,
raporlarla, hatta, masa başında, kuşe kâğıda olumlu birtakım sözler yazmakla
geçiştiremezsiniz. Dinamik bir alandır. Ülkenin ekonomik durumunu, siyasal
durumunu, sosyal durumunu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının o alanına
baktığınızda görmeniz mümkündür. Demokrasiyi ve demokratik gelişmeyi, insan
haklarına ve özgürlüklerine bakışı, adaleti, millî gelirdeki adaletsizliği ve
adaleti, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının alanına baktığınızda
görürsünüz ve somut olarak yaşanır.
Size, hemen, birkaç örnek vereyim. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevi, yasaları, tüzük ve yönetmelikleri
uygulamaktır; çalışma yaşamını, endüstriyel ilişkileri düzenlemek,
denetlemektir; verimin artmasını, kalitenin yükselmesini, iş huzurunun
sağlanmasını gerçekleştirmek, olumlu bir çalışma yaşamı ve çalışma ortamı
yaratmaktır; ama, Türkiye'deki, biraz önce söylediğim olaylara bakarak, yasa
çıkarmakla övünen, onlarca yönetmelik çıkarmakla sevinen Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığıyla ilgili hemen iki örnek vereyim.
İşsizlik sigortası çıkmıştır, uyum
sağlanmıştır, çok mükemmel denilmiştir ve işsizlik sigortası için, yoksulluk
içerisinde bulunan işçilerden, belirli ölçüde de işverenden prim kesilmiştir.
Bu fonda 13 katrilyon 281 trilyon civarında para toplanmıştır. O günden bu
yana, hak sahibi olanlara, sadece 332 veya 333 trilyon lira dağıtılmıştır.
Yaklaşık olarak 12,5 katrilyon lira vardır fonda; ama, ne yasaya ne amacına
uygun harcanmamaktadır, kullanılamamaktadır. Neden; çünkü, IMF izin
vermemektedir, çünkü Dünya Bankası izin vermemektedir. Neden iktidar olunur?..
İşte, çıkardığınız yasaları, kuruşuna kadar, halktan, insandan aldığınız
paraları, amacına özgürce harcayabilmek için, istenilen sonuca ulaşabilmek için
iktidar olunur, bakan olunur, bakanlık yapılır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Ama, ne yazık
ki, IMF'den izin verilmez. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önemli bir
bakanlıktır, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yasa çıkarmıştır,
yönetmelikler çıkarmıştır; ama, şöyle bir dönüp baktığımızda, sadece 2003
yılında, 76 680 kişi iş kazası geçirmiş ve 440 meslek hastalığı ortaya
çıkmıştır. Ölü sayısı 811, işgücü kaybı 2 111 432 saat olmuştur. İsraftan,
tasarruftan bahsedenlerin, hiç de, dönüp bunlara bakmadığını açıkça
görmekteyiz. Sadece, işyerlerinde, ihmalden, denetimsizlikten, ruhsatsızlıktan,
ilgisizlikten ölen insanlara "başın sağ olsun, geride kalanlara Allah
sabır versin" demekten ileriye gidilmemiştir. Bu, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının görevidir. Bu, sadece, insana, insan sağlığına, insan
canına bakış açısını değil, dul ve yetimlerin dramını değil, onları ekonomik
yönden de ilgilendiren bir olaydır. 22 000 000 insan arasında, sadece, Sosyal
Sigortalar Kurumunun 6 000 000 üyesinden alınan budur. Kayıtdışına, kaçak
işçiye, sigortasız çalıştırana bakarsanız, bu rakamlar 3'e katlanır. 2004 yılı
rakamları da zaten yüksektir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hangi
görevi yapmıştır? Tüzük çıkarmak, yönetmelik çıkarmak ne işe yaramaktadır?
Türkiye'de özgürlük var mıdır? İşte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
baktığınız zaman, kâğıdın üzerinde değil, gerçek yaşamda görebilirsiniz.
Demokrasiden, özgürlükten, diyalogdan bahsedenlerin, Türkiye'de örgütlenme
özgürlüğüne kesinlikle inanmadığı ve engel olunduğu bir ortamda, Bakanlığın
ilgisi bile olmamıştır. Anayasada, uluslararası bütün anlaşma ve sözleşmelerde örgütlenme
özgürlüğünün önemi ve mutlak uygulanması belirtilmiş olmasına rağmen, yasalarda
yer almış olmasına rağmen, sendikalı olma imkânı verilmemektedir. Sadece -suç
olmasına rağmen- sendikalı oldukları için, işçiler, işinden, aşından,
ekmeğinden edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi, teşekkür eder
misiniz.
Buyurun.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Hemen
bitiriyorum.
Çaresiz insanlar sigortasız
çalıştırılmaktadır, kaza geçirdiği zaman işten atılmaktadır. Çalışma Bakanlığı
nerededir?! Nerededir?! Ama, bunların çözümü gereklidir. Artık bahane
kalmamıştır. Herkes, hükümetin bugüne kadar sürdürülen bahanelerini gözleriyle
görüp güven kaybına uğramıştır.
Diliyorum bu olumsuzluklar giderilir ve
özellikle çalışma yaşamındaki bu lakaytlık, bu ilgisizlik biter; bu, yasaya,
Anayasaya karşı, haklı olan işçilerin, emekçilerin baskı altında inletilmesine
Çalışma Bakanlığımız bundan sonra göz yummaz.
İktidar, sadece, paraya para
kazandırandan, sermayeden ve sadece bir avuç işverenden, hatta, üretmeden para
kazanan işverenden yana olduğunu uygulamalarla açıkça ortaya koymuştur.
Vatandaşın, kendisine oy verenin, emeğiyle, namusluca çalışıp insan gibi
yaşamaktan uzaklaştığı somut olarak ortaya çıkmıştır.
Sosyal Sigortalar hastaneleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Selvi...
M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Bitiriyorum.
Bunları diğer konularda da görüşürüz; ama,
temennimiz, bu büyük laflara rağmen, bu sıkıntılara rağmen, dikkatleri tekrar
toplayıp, Türkiye'ye gelerek, bunlara çözüm bulmak, hepiniz, hepimiz ve iktidar
için güç olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
M. CEVDET SELVİ (Devamla)- Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına beşinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2005 yılı Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, çalışma ilişkilerini düzenleyen ve denetleyen en önemli
kamu kurumumuz. Çalışanların sosyal güvenlik olanaklarını sağlamak ve
yaygınlaştırmak, Bakanlığın temel görevlerinden; ancak, 1980'lerden günümüze
kadar geçen süre içerisinde kamuyu dışlama ve esnekleştirme çalışmalarından,
çabalarından, Çalışma Bakanlığı da yeteri kadar nasibini aldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
örgütsel yapısı üzerindeki köklü değişimler, 4947 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunuyla yapıldı. Bu kanunla, kurumun ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının, çalışana, emeğe, emekçiye ve dolayısıyla AKP'nin emek kesimine
bakış açısı da son derece somut olarak ortaya konuldu.
4947 sayılı Kanun ana hizmet birimleri
açısından incelendiğinde, Çalışma Bakanlığı bünyesindeki İşçi Sağlığı Daire
Başkanlığının adı "İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü" olarak
değiştirildi. Yeni yasayla, işçi sağlığı, yerini iş sağlığına terk etti. Daha
önce daire başkanlığı düzeyinde önemsenen konu da bir alt düzeye yerini terk
etti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı için,
artık, önemli olan işçinin sağlığı ve güvenliği değil, işin, yani, üretimin
sağlığı ve güvenliğidir. Bu küçük kavram değişikliği, devlet anlayışındaki
değişimi yansıtması açısından son derece önemlidir.
Bu anlayış değişikliğinin somut ve acı
sonucunu -üzülerek ifade ediyorum- hepimizin yüreğini yaralayan, Sayın
Bakanımızın da memleketi olan Küre'de 9 Eylül 2004 tarihindeki kazada yaşadık.
Hiçbir güvenlik önlemi alınmadı, hiçbir işçi sağlığı önlemi alınmadı, amaç,
sadece kârdı ve o işletmede 19 işçi bile bile ölüme terk edildi. Bu konuda
sendikaların yapmış olduğu açıklamalara bir bakıldığı zaman -tabiî, daha önce
Eti Holdinge ait olan işletme, STFA tarafından işletilmeye başlanmıştı-
sendikalar bu konuda "özelleştirmeler sonucunda özel sektörün eline geçen
işletmeler, kâr amacına odaklandığı için, kamu yararı ile işçi sağlığı ve
güvenliği önlemlerine gerektiği gibi önem verilmediğinden, Kastamonu'daki
yangın bunun birçok örneklerinden sadece biri" demektedirler.
Gerçekten, değerli arkadaşlarım, Bakanlık
bünyesinde sadece işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun ya da işçi sağlığının
işyeri sağlığına dönüştürülmesi değil, kurumun bağlı ve ilgili pek çok
kuruluşunun altında köklü değişim gerçekleştirildi; ama, bu değişimlerin
menşei, ne yazık ki, yerli değişiklikler değil. Biraz sonra o konuya değineceğim.
Bir başka önemli konu, bakanlık
içerisindeki Personel Daire Başkanlığının adı "İnsan Kaynakları Daire
Başkanlığı" olarak değiştirildi. Bu birim, kamu yönetiminde, kamu
çalışanlarının istihdamında esnekliğin kuramsallaşmasını simgelemektedir. Kendi
çalışanları üzerinde esneklik politikaları uygulayan bir bakanlığın -geçtiğimiz
yıl 4857 sayılı Yasayla- çalışma yaşamına esnekliğin bütün koşulları girmiş ve
bugün işçiler, çalışanlar, işsizler o esnek çalışma koşullarında Ortaçağın
çalışma ilişkileri ve çalışma ortamında çalışıyor ise, bu ilişkileri koruyacak,
geliştirecek bakanlık ne yapabilir! Kendi bakanlığı bünyesinde bile esneklikten
çalışanını koruyamayan bir bakanlıktan daha fazlasını beklemek biraz hayalcilik
olur.
Değerli arkadaşlarım 59 uncu hükümetin
yapmaya çalıştığı sözde bir reform, üzerinde durulması gereken bir reform da
sosyal güvenlik reformudur. Hazineden sorumlu Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde
açıklama yaptı, 30 Ekim tarihinde yaptığı bir basın açıklamasında reformun
kendilerinin ürünü olduğunu söyledi; ama, 15 Aralığa geldiğinde de, basında
-kamuoyu da herhalde ilgiyle izledi- IMF'nin 10 milyar dolarlık kredi, stand-by
anlaşması önkoşulunun sosyal güvenlik reformu ve Bankacılık Yasası olduğunu,
yine, Hazineden sorumlu Sayın Bakanımız açıkladı.
Yine basında, bu sosyal güvenlik
reformunun olumsuz propagandaları yapılırken, Bakan, pek çok konuya değindi.
Ben bunlara girmeyeceğim; ama, sosyal güvenlik reformunun altında IMF ve Dünya
Bankası uzmanlarının, özellikle geçtiğimiz yaz başında çalıştıkları ve
hazırladıkları "beyaz rapor" olduğunu tüm kamuoyuna duyurmak
istiyorum.
Dünya Bankası, bizim gibi ülkelerde,
yıllardır, sermaye yanlısı politikalarını bir reform olarak bize dayatıyor;
emeğiyle var olan, üreten ve çalışan kesimleri fakirleştiriyor, eşitsizlikleri
derinleştiriyor, ardından da bu ülkelere yoksullukla mücadele programları
önererek, sanki, gelişmekte olan ülkeleri kolluyormuş gibi bir havanın altına
giriyor.
Sosyal güvenlik reformunun altında yatan
ana gerçek, Dünya Bankasıdır ve 1997 yılında, bir borsa şirketi olan Global'in
1978-1980 yıllarında faşist Pinochet Hükümetine Şili'de Çalışma Bakanlığı yapan
Jose Pinera'yı Türkiye'ye getirdiğinde, Pinera, Türkiye'ye bu modeli önerdi.
Şili modelidir bunun adı. Bu model, Şili'de uygulandı, pek çok azgelişmiş
ülkeye dayatıldı ve Dünya Bankası Jose Pinera'ya bunun karşılığında 2 000 000
dolar ödül verdi. Bu ödülledir ki, bizim Global Şirketi de Türkiye'ye getirdi
ve bu sosyal güvenlik reformunu bugün AKP Hükümeti getirip Türkiye'nin
gündemine, bizim çalışmamızdır diye dayatmaya çalışıyor. Bu, Meclis gündemine
geldiğinde konu üzerinde ayrıntılarıyla konuşacağız.
Değerli arkadaşlarım, ben SSK sağlık
kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devri konusuna, arkadaşlarım girdiği için
değinmeyeceğim. Öyle zannediyorum ki, önümüzdeki hafta bunu Meclisin gündemine
getireceksiniz. O zaman ayrıntılarıyla bu konuyu görüşeceğiz.
Bir kez daha söylüyorum -bir cümleyle bu
konuyu geçmek istiyorum- Burada amaçlanan, SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık
Bakanlığına devri değil. Her ikisi de aynı hükümetin bakanlığı. Kaldı ki,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın da bu konuda çekincelerini açıkladığını
biliyoruz; ama, burada geçtiğimiz temmuz ayında verilen yetkiye dayanılarak bu
kuruluşlar Sağlık Bakanlığına devredilirken, amaçlanan, sağlık hizmetlerinin
tek elden planlanması, yürütülmesi görevi değil, kamu sağlık kuruluşlarının tek
elden pazarlanmasıdır. Bu pazarlamayı da en iyi yapacak Sağlık Bakanlığı olduğu
için, o yetki ona daha önce verildiği için, böylesi bir uygulamanın içine
giriliyor.
Değerli arkadaşlarım, çalışma yaşamı çok
dinamik bir alan, gerçekten, hak ihlallerinin doruğa vardığı bir alan. Bu
konuda, Sayın Bakanımız, bütçe konuşmasında, son iki yıl içerisinde Türkiye'nin
ILO çalışmalarında kara listeye alınmadığını övünerek söylüyor; haklıdır; eğer,
Türkiye son iki yılda kara listeye alınmamışsa, bu, hak ihlallerinin
olmadığından değil, Türkiye'nin son birkaç yıldan bu yana hızlı bir
demokratikleşme süreci yaşamış olmasının yarattığı olumlu havadır. Hak
ihlalleri sendikalar tarafından kara kitap haline getirilmiştir ve bu kitap
Sayın Bakanımızda da vardır. Acaba bu kitap hakkında ne yaptı?
Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben size
birkaç hak ihlalini, zaman darlığı nedeniyle çok kısa olarak söyleyeceğim.
Çukurova Sanayi İşletmesi biliyorsunuz, Turkcell'in, Show-TV'nin, SKY-TV'nin
sahibi olduğu Karamehmetlerin fabrikasıdır; 2000 yılından beri işçilerin ücret
ve ikramiye alacakları düzensiz ödeniyor. 2003 Ekim ayında ekonomik kriz
bahanesiyle 470 işçi işten çıkarılıyor, kalan 1 300 işçi, 16 şubatta, sözümona
ücretsiz izne gönderiliyor. Ne sigorta primleri yatırılıyor ne ücretleri, ne
sosyal hakları; hiçbir hakları ödenmiyor, işçiler ayakta; daha sonra,
geçimlerini sağlamak için, Visa kartı Yapı Kredi Bankasından ayarlanıyor
sendikayla, bu sefer de işçilerin evlerine, eşyalarına haciz gelmeye başlıyor
ve Çalışma Bakanlığının bu konuda ne yaptığını gerçekten merak ediyorum. Yani,
Çukurova Holdingin sahipleri, çıkar grupları, büyük medya patronlarına,
hükümetiniz döneminde, hiçbir şey yapılmayacak mı?!
Yine, aynı şekilde, yanıbaşımızda Hema
Dişli Fabrikasında 650 işçi işi bırakıyor; direniyor, dönüyor, bir daha
çalışıyor. Yıllardan bu yana, doğru dürüst, ücret alacağını tahsil edemiyor.
Bakanlığın müfettişleri ne yapıyor?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, tamamlayabilir
misiniz.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Yine, Ülker Kutsanın İzmit ve
İzmir-Tire'de fabrikaları var. Yani, burada, Selüloz-İş Sendikası örgütleniyor.
İşveren, Öz Kâğıt-İş adıyla bir başka sendika kurduruyor; işçileri baskıyla
istifa ettiriyor, işten atıyor.
Ekolasta 280 işçi sendikaya üye oldukları
için işten atıldı; yargı işe aide kararı verdi. Sonucun ne olduğunu Sayın
Bakanın açıklamasını rica ediyorum.
Ayfer Tekstilde 50 işçi sendikal hakkını
kullandığı için, Mopak, Dalaman ve İzmir'de "ailevî nedenlerden ayrılmak
istiyorum" diye işçilerden zorla, baskıyla imza alıp işten atıyor.
Jüt-Sanda, Teklasta, Batımak Kalıpsanda, Kimmet Kimyada, Fansette, Tekkanda,
Virada, Aycanda, yüzlerce işçi sendikalaşma hakkını kullandığı için işinden
atılıyor. Good Year ve Brissa'daki grevler hükümetiniz tarafından erteleniyor.
Değerli arkadaşlarım, bu manzara ile dün
yaşadığım manzarayı iki cümleyle belirtmek istiyorum. Dün, Türkiye İşveren
Sendikaları Konfederasyonunun Genel Kurulu vardı; Sayın Bakanımız ile Sayın
Başbakanımız da orada, ben de
oradaydım. Gerçekten, dün, bir kez daha 12 Eylül 1980 gününü hatırladım. O gün,
bir işveren örgütünün lideri "şimdiye kadar işçiler güldü, gülme sırası
bizde" diyerek 12 Eylülü tanımlamıştı. Dün de TİSK Kongresinde,
işverenlerin ne kadar mutlu olduğunu, orada, üzülerek gördüm. Sayın Bakanımız,
orada, durumu fark etmiş olacak ki "önümüzdeki dönemin sendikal hakları
geliştirme dönemi olacağını" söyleyerek, belki de ortamı yatıştırmaya
çalıştı.
AHMET YENİ (Samsun) - Sermayeye niye bu
kadar karşısınız?!
İZZET ÇETİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, işverenler mutlu; ama, öteki Türkiye, işsiz, yoksul, öğrenci,
gençlik, dul, yetim, sakat, çalışan memur, hepsi, ama hepsi gidişattan mutlu
değil. O nedenle, memleketimiz, sadece nüfusun yüzde 5'i ya da bir avuç mutlu
azınlık değil. Kayıtlı çalışanlara bizim hiçbir zaman hiçbir sözümüz yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Sermayeye niye bu
kadar karşısınız?!
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen...
SUAT KILIÇ (Samsun) - İşverenin olmadığı
yerde istihdam olur mu?!
BAŞKAN - Sayın Çetin; buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Tabiî, Sayın Yeni,
oradan, yerinde oturup laf atarak bizim işveren düşmanlığımızı kamuoyuna
duyurmaya çalışıyor; öyle bir düşmanlık yok. Biz, adaletsizlikleri ve
eşitsizlikleri söylemeye çalışıyoruz. Adaletsizliklerden en çok rahatsızlık
duyması gereken, Adalet ve Kalkınma Partisi amblemini taşıyan, o rozeti takan
milletvekilleri olmalı.
Yaklaşık 12 700 000 000 YTL'yle bağlanmış
2005 yılı Çalışma Bakanlığı bütçesinin çalışma yaşamına hayırlı olmasını
dilemek elbette görevimiz; ama, Çalışma Bakanlığımızın da eşitsizlikleri,
adaletsizlikleri ve çalışanlar üzerindeki, işsizler üzerindeki baskıları başka
bakanlıklara aktarma, onlara söyletme yerine, kendisinin üstlenmesini diliyor;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Onbirinci turda, AK Parti Grubu adına söz
isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT DOĞAN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2005
yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sağlık, her yerde, her
zaman, herkese elzem bir değerdir. Çağdaş sağlık hizmetlerini tanımlayan Alma
Ata Bildirgesinde ve Dünya Sağlık Örgütünün 21 inci Yüzyılda "Herkese
Sağlık" programında, sağlığın geliştirilmesinin insan odaklı olmasını ve
sağlık hizmetlerinin kaliteli bir şekilde sunulmasının hükümetlerin
sorumluluğunda olduğunu vurgulamaktadır.
Anayasamız, 56 ncı maddede tarif edilen
sağlık hizmetleriyle ilgili görevleri, devlete, yani, hükümete yükümlü
kılmaktadır.
Ülkemizde, AK Parti İktidarına kadar,
yıllarca, sağlık hizmetlerinin
yönetiminde, sunumunda, halkın sağlık hizmetlerine ulaşmasında büyük
sorunların olduğu ve bunların bir türlü aşılamadığı bilinmektedir. Bir ulusal
sağlık politikası oluşturulamamış, sağlık hizmetini sunanı da sağlık hizmetini
alanı da memnun eden bir sağlık sistemi bir türlü kurulamamıştır.
Değerli milletvekilleri, işte, AK Parti,
iktidarının ilk gününden beri sağlığın acı olan bu gerçekleriyle cesaretle
yüzleşmiştir. İdareyi maslahat eyleme yerine, hem Anayasamızın 56 ncı
maddesinde vurgulanan hem de Dünya Sağlık Örgütü ve Alma Ata Bildirgesindeki
çağdaş dünyanın çizgisinde hükümet etme sorumluluğunu yerine getirmektedir.
Diğer alanlarda olduğu gibi sağlıkta da, insan merkezli, Türk insanının yaşam
kalitesini yükseltecek sağlık politikalarını cesaretle uygulamaya koymaktadır.
Neler yapılmıştır; bunları şöyle bir
özetleyecek olursak;
Hepimizi üzen, insanlarımızın hastanede
rehin kalma sorunu ortadan kalkmıştır.
Mecburî hizmet diye adlandırılan,
hekimlerimizi mağdur eden uygulamaya son verilmiştir.
Sağlık birimlerinin ortak kullanılmaya
başlanmasıyla, evde çaresizce bekleyen sigortalı kardeşlerimizin tedavi yolları
açılmış ve bildiğiniz gibi, bu sene, yaklaşık 30 000 000, hatta son rakamlarla
35 000 000 işçi kardeşimiz, emeklilerimiz ve yakınları sağlıkocaklarından,
devlet hastanelerinden hizmet alma fırsatı bulmuştur.
Emekli, dul, yetimlerimize ve
memurlarımıza, özel sektör kuruluşlarından faydalanma imkânı verilmiştir.
Sözleşmeli çakılı kadro uygulamasıyla,
yurdumuzun dört bir yanına 15 000'e yakın sözleşmeli doktor, hemşire
gönderilmiş ve halkımız, yıllardır doktor, ebe, hemşire yüzü görmeyen
sağlıkocaklarımızdan hizmet alır duruma gelmiştir.
Her hekime bir muayene odası
uygulamasıyla, performansa dayalı dönersermaye katkı payı verme uygulamasıyla,
hem sağlık hizmetini sunan sağlıkçılarımız hem de sağlık hizmeti alan
vatandaşlarımız daha iyi bir konuma gelmiştir.
Hastalarımıza, hekim seçme hakkını
kullanma fırsatı verilmiştir. Hekim arkadaşlarımız da muayenehanelerinde ikinci
bir mesai yapma zorunluluğundan kurtularak, artık, yavaş yavaş
muayenehanelerini kapatır duruma gelmişlerdir.
Akıllıca yürütülen çalışmalarla, ülkemizde
ilk defa, ilaç fiyatlarında neredeyse yüzde 100'e varan ucuzlamalar olmuştur ve
bu sayede ülkemiz, 600 000 000 dolar civarında bir tasarruf elde etmiştir.
Önce kan ve kan ürünlerinde KDV indirimi
gerçekleşmiş, daha sonra ilaçta ve en son olarak da sağlık hizmetlerinde yüzde
18'den yüzde 8'e varan KDV indirimi gerçekleştirilmiştir.
Yine, hükümetimizin Sağlıkta Dönüşüm
Projesinin ana parçalarından biri olan aile hekimliği sistemi, önümüzdeki
aylarda, pilot il olarak Düzce İlimizde uygulanmaya başlayacaktır ve bu, 2006
yılında da tüm ülkemize yayılacaktır.
Yeşilkartlılarımızı son derece mağdur eden
ayaktan ilaç ve tedavi giderleri, gözlük, diş çekimi ve protez gibi ihtiyaçları
ve tedavi giderleri, artık, Sağlık Bakanlığımızca karşılanır hale
getirilmiştir.
Anne sütünün teşviki, bebek dostu hastane
uygulamalarına, yine, Bakanlığımız döneminde hız verilmiş ve geçmiş on yılda
yapılanların iki katına yakını, bu dönemimizde yapılmaya başlanmıştır.
Yine, bebeklerimiz için, ücretsiz koruyucu
demir damlası verilmesi, yine, raşitizm, yani, kemik zayıflığının önlenmesi
için koruyucu D vitamininin ücretsiz olarak dağıtılması ve yine, kızamık aşısı
kampanyaları, Bakanlığımızın koruyucu sağlık hizmetlerine ne kadar önem
verdiğinin göstergeleri olmuştur.
Sağlık Bakanlığımız, özellikle hayatî bir
konu olan acil sağlık hizmetlerinde çok önemli atılımlar yapmıştır. 112 acil
istasyonları, iktidarımız döneminde iki katına çıkarılmıştır.
Ayrıca, bir afet ülkesi olan Türkiyemizde,
Sağlık Bakanlığımızca, "Afetlerde Sağlık Organizasyonu" adıyla bir
proje başlatılmış ve proje adına da bir daire başkanlığı kurulmuştur. Benim de
proje koordinatörü olarak görev yaptığım bu projede, bir yıl içerisinde,
ülkemizin 13 bölgesinde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde, gönüllü
sağlıkçılardan oluşan Ulasal Medikal Kurtarma Ekipleri kurulmuş -ki, bunlara
biz UMKE diyoruz- ve bunlar eğitilmiş, donanımları sağlanmıştır. ASOP
projesiyle belki de dünyanın en fazla sayıda ve en eğitimli tıbbî kurtarma
ekiplerine sahip duruma geldiğimizi memnuniyetle söyleyebiliriz.
Evet, tüm bu gerçekler sağlıkta hepimizin
özlediği güzel gelişmeler.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Doğan,
bitirdin yani!..
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Şüphesiz ki
sağlıkta her şey güllük gülistanlık değildir, biz de biliyoruz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Güllük
gülistanlık yaptın yani ortalığı.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Halkımızın çok
ciddî sorunlarının hâlâ olduğunu bizler de biliyoruz; ama, henüz daha işin
başında olduğumuzun, yapılacak daha çok şeyin olduğunun da bilincindeyiz.
Ancak, artık herkes kabul etmektedir ki, AK Parti İktidarı diğerlerinden çok
daha farklı bir anlayışla çalışmaktadır. Başta Sayın Başbakanımızın
liderliğinde bakanlarımızın gece gündüz demeden yaptığı çalışmalarda farklı bir
anlayış vardır; samimiyet, özveri, kararlılık ve Türkiye sevdası vardır.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sağlıkta
özelleştirme olmaz Nevzat Bey.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Her alanda olduğu
gibi, sağlıkta da yıllardır sorunlara neşter vurulmuştur ve Türkiye sağlığına
kavuşmaya başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
2005 malî bütçe kanunundaki Sağlık Bakanlığı bütçesi 5 447 475 750 Yeni Türk lirası olarak öngörülmektedir. Bu, 2004
bütçesine göre yüzde 14,73 oranında artış demektir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yanlış.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - 2004 yılında
genel bütçeden yüzde 3,17 oranında pay alırken, bu oran 2005 bütçemizde yüzde
3,55'e çıkarılmıştır. Bu rakamların, gelişmiş ülkelerdeki oranlara göre düşük
olduğunu kabul ediyoruz.
Sağlık Bakanlığı dışındaki sağlık
harcamalarının tümünü de bunun içerisine katarsak, bu, gayri safî millî
hâsılanın yaklaşık yüzde 7'si demektir ki, yine, gelişmiş ülkelerin yüzde
10'ların üzerinde olduğunu düşünürsek, bu, yetersiz bir rakamdır.
Değerli arkadaşlar, genel bütçeden sağlığa
ayrılan payın yetersizliği yılların sorunudur. Takdir edersiniz ki, bir iki yıl
içerisinde bu açığın kapatılması, fotoğrafın tümüne bakıldığında ve bütçe
dengeleri açısından pek mümkün görünmemektedir; ancak, şunu da söyleyebiliriz
ki, yüzde 3,55'lik bu oran, son on yılın en iyi Sağlık Bakanlığı bütçe
oranıdır. Hükümetimiz, her yıl bu oranı artıracaktır. Şüphesiz ki, ekonomik
koşulların daha iyi olacağı 2006'da bu oran daha da iyi olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Bu konuda son
olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Sağlık Bakanlığımız, bu ayrılan payın
kuruşunu ziyan etmeden harcayacaktır. Sağlık ekonomisi, farmako-ekonomi gibi
tüm çağdaş dünyanın kullandığı bilimsel yaklaşımlarla hareket ederek, geçmiş
dönemlerdeki sağlık yatırımlarının yaklaşık iki üç katını, daha az bir kaynakla
yapmaya devam edecektir; yani, Sağlık Bakanlığımız, sağlık performansı yüksek
bir yönetim anlayışıyla çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.
Şimdi, gönül rahatlığıyla bir şey daha
söyleyebilirim ki, 2005 Aralık ayında 2006 yılının bütçesini konuşurken, biz,
arkamıza şöyle bir baktığımızda, ne güzel şeyler yapmışız diye yine
sevineceğiz.
Değerli arkadaşlar, sevinçler
paylaşıldıkça çoğalıyor. Muhalefetimizin değerli milletvekillerinin de yapıcı
yaklaşarak, bizim ve halkımızın bu sevincini paylaşmasını, ortak olmasını
diliyorum.
Sözlerime son verirken, 2005 yılı Sağlık
Bakanlığı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini, sağlık dolu
günler getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı,
Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi.
Buyurun Sayın Çerçi.(AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkan, Parlamentomuzun çok değerli üyeleri; Sağlık Bakanlığımızın 2005
yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına huzurlarınızdayım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 224
sayılı Sosyalizasyon Yasası 1961 yılında çıktığından beri, ülkemizde, sağlık
alanında, maalesef önemli bir değişim görülmedi. Tabiî, bu yasa, o günün
şartlarında önemli işlevler gördü. Türkiye'de, özellikle koruyucu hekimliğin
geliştirilmesi, toplum sağlığının korunması açısından çok önemli bir fonksiyon
görmesine rağmen, aradan geçen yıllar içerisinde, maalesef Türk sağlık sistemi,
Sağlık Bakanlığı çağa ayak uyduramadı ve hepinizin bildiği gibi, meseleler
yıllar içerisinde birikerek geldi ve sistem tıkandı.
Her gelen iktidar, değişim yerine, sistemi
yenilemek yerine, meseleleri görmezden gelerek yahut da palyatif çözümler
üreterek, Türkiye'de sağlık sisteminin rasyonelleşmesini, değişmesini, çağa
ayak uyduracak yeni bir model oluşturmasını, maalesef başaramadı, ta ki AK
Parti İktidarına kadar.
Değerli arkadaşlar, bakınız, ben, size, bu
bahsettiğim sağlık sisteminin problemlerini birkaç başlık altında özetlemek
istiyorum. Sağlıkta, yıllar içerisinde, çokbaşlılık ve merkeziyetçi bir yapı
mevcuttu. Yine, yıllar içerisinde -her ne kadar 1961'den sonra koruyucu
hizmetler gelişmişse de- koruyucu hekimlik geri plana itilmiş, maalesef ikinci
basamak dediğimiz tedavi hizmetleri öne çıkarılmıştır. Bu dönemde, işin sosyal
güvenlik boyutu eksik bırakılmıştır. Biliyorsunuz, milyonlarca insanımız,
yıllar içerisinde, sosyal güvenlikten mahrum bir haldeydi.
Yine, o sistemin bir problemi, bir
yanlışı, kamu sektöründe, hem hizmeti veren hem de hizmeti finanse edenin aynı
kurum altında olmasıydı; yani, bir SSK örneğini ele alırsak, hem hizmeti
veriyorsunuz hem de hizmeti finanse ediyorsunuz.
Yine, sistemin bir başka problemi,
Türkiye'de, maalesef, bir kere, verilerin işlenmesi, bilginin işlenmesi
noktasında çok geri kalındı. Sağlık verileri, maalesef, çağa uygun hale
getirilemedi, doğru dürüst bir sağlık envanteri çıkarılamadı.
Yine, Türkiye'nin yıllar içerisinde önemli
bir problemiydi; sağlıkta bölgesel dengesizlikler, özellikle geri kalmış yahut
da az gelişmiş bölgelerde ciddî hekim ve yardımcı sağlık personeli sıkıntısı.
Bir diğer önemli problem, sağlık
çalışanlarının -hekim dahil olmak üzere- eğitim problemi. Bu da, yıllar
içerisinde ihmal edilen bir problemdir.
Yine, önemli bir problem, Türkiye'de, her
sektörde olduğu gibi, sağlıkta, kaynakların yetersizliği ve bu sistemin böyle
işlemesinden neşet eden önemli bir problem, suiistimaller. Hepinizin bildiği
gibi, bıçak parası, muayenehanelere yönlendirme, hastaların rehin kalması
vesaire. Tabiî, burada, bütün hekimleri suçlamak mümkün değil; bu da, bu
sistemin doğurduğu bir arızadır.
Yine, bir diğer önemli problem, hastaların
sahipsizliği, hastaların memnuniyetsizliği ve bunu test edecek bir sistemin
olmaması.
Ayrıca, hiç dile getirilmeyen önemli bir
problem, sağlık teknolojilerinde, maalesef, Türkiye'nin yıllar içerisinde geri
kalması, dışarıya bağımlı hale getirilmesi.
Değerli arkadaşlarım -vaktim sınırlı-
bunun gibi onlarca ciddî sağlık problemi, Türkiye'yi yıllar içerisinde pençesine
almış durumda ve AK Parti İktidarı, yeniden, akılla, yürekle, yeni bir proje
ortaya koyuyor. Değişen dünya şartları içerisinde, 21 inci Yüzyılın geldiği
noktada, yönetişim bilimlerinin, sağlık bilimlerinin geldiği noktada, ekonomi
biliminin geldiği noktada yeni bir model ortaya koyuyor. Bu modelin adı
"Sağlıkta Dönüşüm Projesi."
Her şeyden önce, bu proje, dört ayak
üzerine oturuyor değerli arkadaşlar. Birinci ayağı, sağlıkta yeni bir sistem,
yeni bir model öngörüyor. Değerli arkadaşlarım, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesinin
ikinci ayağı, işin bilgi boyutu. Üçüncü önemli bir ayağı, finansman ve ekonomi
boyutu. Dördüncü ayağı da, bu sistemin, sağlığın etik boyutu, ahlakî boyutu.
Değerli arkadaşlarım, vaktim çok sınırlı.
Bakınız, Sağlıkla Dönüşüm Projesi dediğimizde, sistem, yeni bir model... 21
inci Yüzyıla girerken, Türkiye'nin, artık, böyle devletçi bir modelle yürümesi
mümkün değildi.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) -
Özelleştirecek...
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Hayır,
özelleştirme değil. Bakınız, bu yanlış bir mantık. Ben, sistemin özetini size
söyleyeyim, siz de ne olduğunu anlamaya çalışın.
Bakınız, bir kere, birinci basamak sağlık
hizmetlerine önem veriliyor. Aile hekimliği bunun temelidir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sosyalizasyon bu
demek...
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sosyalizasyon da
bunu gerektiriyor ve sevk zinciri kuruluyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sosyalizasyonda
bu var zaten.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız,
sağlıkocakları öne çıkarılıyor, koruyucu sağlık öne çıkarılıyor ve bunu
yapmazsanız, hastanelerdeki kuyrukları önleyemezsiniz değerli arkadaşlarım; SSK
hastanelerindeki bu çağdışı, 50 metre, 100 metre olan kuyrukları önlemeniz
mümkün değil.
Herkes şapkasını önüne alıp düşünmek
zorunda. Çağdaş bir sistem kuracaksak, önce birinci basamağı öne çıkaracağız.
İkincisi, bu sistemin, yani yeni modelin
önerdiği ikinci husus, kurumların birleşmesidir; Sağlık Bakanlığı bünyesinde,
bu hastanelerin birleşmesidir.
Sağlık Bakanlığı, bunu alıp da ne yapacak.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Satacak...
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dile getirildiği
gibi, istismar konusu yapıldığı gibi, özelleştirmeyecek; hayır, kesinlikle
yanlış.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Devlet hastanesine bakamıyor, ona nasıl
bakacak?!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Biz, bunların
birer işletme olduğunu, yerinden yönetilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu
kurumlar, birer işletmedir; bunların yerinden yönetilmesi gerektiğini
söylüyoruz.
Bir diğer önemli boyut, bakınız, sosyal
güvenliktir. Sosyal güvenlikte tek çatı altında toplanmayı öngörüyoruz ve genel
sağlık sigortası, bu sistemin olmazsa olmazıdır.
Bir diğer boyutu, değerli arkadaşlarım...
Bakınız, değerli arkadaşlar, sağlıkta bu sistem yürümez.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Peki, nasıl
yürüyecek?!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Söylüyorum;
dinlerseniz, öğreneceksiniz.
Değerli arkadaşlar...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Zaten mevcut
düzeni anlatıyorsunuz.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dinleyin bir,
dinleyin... Vaktim sınırlı; hele bir dinleyin. Sizinle daha sonra da bir
görüşelim, ben size modelimi anlatırım.
Değerli arkadaşlar, herhangi bir ilçede,
bir ilde, gidiyorsunuz, doktorlar caddesi... Öyle mi... Yüzlerce doktor,
muayenehaneler, kırmızı kırmızı levhalar... Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde,
böyle bir modeli, böyle bir sistemi göremezsiniz. İşte, bunu değiştiriyoruz. Bu
sistem sayesinde, bu modellerle, ayaklar yerine oturduğu zaman ve performans
kriterleriyle beraber, muayenehaneler tek tek kapanıyor.
Bu sistemin bir ayağı da, özel hastaneler
ve tıp merkezleridir. İşte, Sayın Bakanlık, ilgili bakanlıklar, protokol
yaptılar, devlet memurlarının ve emeklilerin ailelerinin özel sistemden de
faydalanmasının yolunu açtılar. Bu şekilde ne olacak biliyor musunuz; değerli
arkadaşlar, kurumsal denetlemeyi getireceksiniz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Vekilim, özel hastanen var mı senin?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Benim yok.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ben, var
diye duydum.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bakınız, değerli
arkadaşlar... Ben size sonra anlatırım.
Şimdi, Türkiye'de vatandaşların, Türk
insanının bu şekilde yaptığı yüzlerce yatırımı yok sayamazsınız. Devletin
kurumları bir taraftan, özel sektör bir taraftan, rekabet gelecek, kalite
gelecek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi, tamamlayabilir
misiniz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yani, Bakanımız
kalitesiz hizmet mi veriyor?! Özel hastane yönetiyorsa, bilemem...
BAŞKAN - Sayın Çerçi, süre verdiğimizden
şüphe mi ediyorsunuz da saate bakıyorsunuz?!
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bu dar sınırlar içerisinde, sistemi
bütünüyle anlatmak mümkün değil.
Bakınız, performans kriterleri sayesinde,
1 500'e yakın muayenehane kapanmıştır. Hasta ile hekim arasından para
ilişkisini çekerseniz, insanca bir sistem kurarsınız. Hasta memnuniyetini öne
çıkarırsanız, hastalara sistemi denetlettirirsiniz. Bu şekilde, hem finanse
edeceksiniz hem hizmet vereceksiniz, böyle denetleme olmaz; bu denetleme
mantalitesi, çağdışı bir mantalitedir. Sistemi denetleyecek olan, kurumlardır.
Kurumsal denetlemeyi getireceksiniz, hizmeti alanların memnuniyetini esas
alacaksınız ve onların bu sistemi denetlemesini sağlayacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, işin bilgi boyutu
dedik. Bakınız, Sağlık Bakanlığı, sürekli eğitim sistemiyle, ulusal sağlık
bilgi sistemiyle sağlık envanterini çıkararak, kalite ve akreditasyon
sisteminin kurulmasına çalışarak bu bilgi boyutuna önem veriyor. Hakikaten,
ben, burada, Sayın Bakanımızı ve ekibini kutluyorum. Türkiye'de, son yıllarda,
görülmemiş ölçüde, sağlıkta bir değişim hamlesini başlattılar; tabiî, bu,
siyasî iradenin neticesidir. Ben, kendilerini kutluyorum.
Bir diğer boyut, maliyet boyutu, finansman
boyutu. Şimdi -değerli arkadaşlarımız söylediler- rakamlar ortada. Devlet
kaynaklarından bu bütçe şartları içerisinde ayrılan kaynak önemli bir
kaynaktır; yüzde 3,55 civarında bütçenin sağlığa ayrıldığını görebilirsiniz.
Tasarrufa önem veriliyor. Etkin ve yerinden yönetim, verimlilik ve kaliteli
hizmeti getirecektir; yine, maliyeti etkileyecek bir faktör olarak. Ulusal
sağlık hesapları çalışması, yine, Bakanlık bünyesinde devam ediyor. İlaç
maliyetlerindeki indirimler, ulusal hastalık yükünün hesaplanması, bu
çalışmalar maliyete etki edecek önemli faktörlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir diğer boyut,
etik boyutu, bu sistemin etik boyutu. Bakınız, hastanelerde hasta hakları
birimleri kuruluyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Onlar vardı
zaten.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Türkiye'ye 2005
yılında yaygınlaştırılacak. Yönergesi hazırlanmış durumda. Bu sistemde,
hastaların memnuniyetini getirirseniz, hizmet verenlerin de memnuniyetini bu
şekilde performansla sağlarsanız, motivasyonu yüksek, kendi çalıştığı,
alınterinin hakkını alabilen sağlık ordusuyla bu insanları motive edersiniz,
daha fazla verim alabilirsiniz.
Bir diğer nokta, özellikle, aile
hekimliğiyle -biliyorsunuz, pilot uygulamaya geçiliyor- birlikte hastaların,
vatandaşların, kendisine sahip çıkacak, muhatap olabileceği bir mercii ortaya
koyuyorsunuz. Yine, işin etik boyutunda, moral boyutunda önemli bir faktördür.
Yine, hastanelerde etik kurullar kuruluyor. Bakınız, hastanelerimizde etik
kurullar kuruluyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin
hastanende var mı?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Hekim-hasta
ilişkilerinde para devreden çıktığı zaman, yine, işin önemli bir ahlakî, etik
boyutunu çözmüş oluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi, teşekkür eder
misiniz...
Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Başkan, önemli bir konu!..
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Evet, teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kısa vakitte
anlatabildiğim, aktarmaya çalıştığım bu kadar. Eğer, isterlerse, sayın
muhalefet partisinin değerli milletvekilleriyle beraber bu konuyu
tartışabiliriz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Senin
hastanene gidelim, senin hastanende konuşalım.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Şunu söyleyeyim:
Her platformda, her sivil toplum örgütünde, sendikacılarla, bu sistemi
anlattığınız zaman, bire bir, herkes bunu kabul ediyor, takdir ediyor; ancak,
bu Türkiye'de, bu memlekette, bu önyargıların kırılması lazım, güç odaklarının,
çıkar odaklarının kırılması lazım.
BAŞKAN - Sayın Çerçi... Sayın Çerçi...
MEHMET
ÇERÇİ (Devamla) - Bu reformu hep birlikte başaracağız.
Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çerçi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bunu, senin
hastanende konuşalım...
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Osman Akman.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN AKMAN (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü katma bütçeli ve Sağlık Bakanlığımıza bağlı olarak
çalışan bir kuruluştur. Konu sağlık olunca, AK Parti İktidarının sağlıkta
dönüşüm politikalarına ilişkin birkaç cümle etmeden geçemeyeceğim.
Yaptıklarımızın bazılarını başlıklar
halinde tekrar hatırlarsak.
İlaç fiyatlarında önemli indirimler
yapılmış ve bu sayede, yıllık 600 000 000 dolar civarında tasarruf
sağlanmıştır.
İlaçta ve kan ürünlerinde KDV oranı yüzde
8'e indirilmiş, 2005 yılı başından itibaren ise, tedavi amaçlı sağlık araç ve
gereçleri ile tedavi hizmetlerinde KDV yüzde 8'e düşürülmüştür.
Devlet memurları, SSK, Bağ-Kur, Emekli
Sandığı ve yeşilkart mensubu hastalar, devlet ile SSK hastanelerinden ortak
yararlanabilmektedir.
Hasta hakları uygulaması başlamış, birçok
hastanede, vatandaşlarımızın, hasta hakları birimlerine direkt olarak
başvurabilmesi sağlanmıştır.
Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi Alo 184
(SABİM) kurulmuş ve faaliyetlerini sürdürmektedir.
Sağlık envanteri çıkarılması çalışmaları
devam etmektedir.
Atama yönetmeliği hazırlanmış, atamalar,
bilgisayar ortamında ve yönetmelik çerçevesinde adil olarak yapılmaktadır.
Performansa dayalı dönersermaye primi
uygulamasına başlanmış ve devam etmektedir.
Sözleşmeli sağlık personeli çalıştırılması
için yasa çıkarılmış ve halen bu şekilde sağlık personeli alımları uygulaması
devam etmektedir.
Emekli Sandığı mensupları ve memurlar ile
bakmakla yükümlü olduklarının, özel sağlık kurum ve kuruluşlarından
yararlanabilmesine imkân veren yasa çıkarılmış ve uygulanmaktadır. Korkulanın
aksine, bu konuda suiistimaller de olmamaktadır.
Aile hekimliği pilot uygulamasının yasal
düzenlemesi yapılmış; 2005 yılı başından itibaren Düzce İlimizde uygulanmaya
başlanacaktır. Bu sayede, koruyucu hekimlik çalışmaları, aile hekimliği
sistemiyle birlikte daha etkin hale gelecek ve sevk zinciri, olması gerektiği
biçimde işleyecektir.
Keza, ülkemiz genelinde, ambulans, diyaliz
makinesi ve benzeri araç ve gereçlerin alımları ile yeni hastane binası yapımı
çalışmaları süratle devam etmektedir.
Yeşilkartlılar 2005 yılı başından itibaren
karne sahibi yapılarak, ilaçları Sağlık Bakanlığınca karşılanacaktır.
Genel sağlık sigortası yasa taslağı
çalışmaları dikkatle sürdürülmektedir.
Ayrıca, SSK'ya bağlı hastane ve sağlık
birimleri başta olmak üzere, bazı istisnalar dışında, sağlık kurum ve
kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devrine ilişkin yasa tasarısı, Sağlık, Plan
ve Bütçe Komisyonlarından geçmiş, bir an önce Genel Kurulda görüşüleceği günü
beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, hükümetimiz
tarafından başlatılan kamu yönetiminin yeniden yapılanması çalışmaları
çerçevesinde, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi Kanununda belirtilen tüm kamu
kuruluşlarının stratejik planlama ve performans esaslı bütçeye geçilmesi
konusundaki hükmü doğrultusunda, 2003 yılı Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, 8
pilot kuruluştan birisi olan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi kapsamında Boğazlardan
transit geçen gemilerin Lozan Antlaşmasından kaynaklanan sıhhî denetimlerinin
yapılabilmesi hakkının verildiği tek kurum olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün kuruluşunu incelersek, bulaşıcı hastalıklarla örgütlü mücadelenin
ülkemizde 1800'lü yıllarda başladığını görürüz. Yıldönümünü Tıp Bayramı olarak
kutladığımız 14 Mart 1827'de
Tıphane-i ve Cerrahhane-i Amireden oluşan askerî tıbbiyenin kuruluşundan sonra,
II. Mahmut'un emriyle karantina için ilk kez bir meclis (Meclis-i Tahaffuz)
toplanarak 1838 yılında göreve başlamıştır.
Genel Müdürlük, kuruluşundan itibaren
birtakım görev ve isim değişikliklerini takiben, Lozan Antlaşmasından sonra
İstanbul Limanı ve Boğazları Sıhhiye Müdüriyeti adını almıştır. 1924 yılında bu
müdüriyetin adı Hudut ve Sevahil Sıhhıyesi Müdüriyet-i Umumiyesi yani, bugünkü
adıyla Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir. 20
Temmuz 1936 tarihinde Montrö'de imzalanan Boğazlar Rejimi Hakkındaki
Mukavelenameyle, Genel Müdürlüğün görevleri genişletilerek açıklığa
kavuşturulmuştur.
Lozan Antlaşması, Montrö Sözleşmesiyle
kuruluşu tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü Anayasasının 21 ve 22 nci maddeleri
uyarınca hazırlanmış ve 6368 sayılı Yasayla onaylanmış Uluslararası Sağlık
Tüzüğü ve Umumî Hıfzıssıhha Kanunuyla görevleri şekillenmiş Genel Müdürlük, tüm
kara hudut kapıları, limanlar ve havalimanlarında örgütlenmesine devam ederek
hizmetlerini sürdürmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemiz, komşularımız ve dünya sağlığının korunmasına katkıda bulunmak amacıyla
uluslararası antlaşmalardan ve mevzuattan kaynaklanan yetki ve gelirleri
kullanarak, Türk Boğazları ile hudutlarımız ve sahillerimizde sağlık
denetimleri yaparak, uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek ve uluslararası
yayılma gösteren bulaşıcı ve salgın hastalıkların sınırlarımızdan girmesini ve
çıkmasını önleme misyonu taşıyan Genel Müdürlüğün görev ve faaliyetlerinin
bazılarını sıralarsak:
Ulusal ve uluslararası mevzuatla
belirlenen, karantinayı gerektiren bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korunmak
ve bunların yayılmasını önlemek için uluslararası giriş çıkışa açık limanlar,
boğazlar, karasularımız, havaalanları, kara hudut kapıları, gümrüklü sahalar,
serbest bölgelerde alınacak tedbirlerin, karantina hizmetlerinin, hizmetin
gerektirdiği prensip ve politikaların tespit edilmesi, araştırma ve projelerin
yapılması ve bunların uygulanması,
Yurda giriş yapacak cenazelerin
kontrollerinin yapılarak, yurda giriş belgesinin düzenlenmesi ve izin
verilmesi,
Çevre Bakanlığı ve ilgili diğer
kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyon içerisinde insan ve çevre sağlığı için
önleyici tedbirlerin alınması,
Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek
amacıyla, başta deniz araçları olmak üzere, hava, kara ulaşım ve taşıma araçlarının
dezenfeksiyon, deratizasyon -yani, fareden arındırma- dezensektizasyon -yani,
böcekten arındırma- işlemlerinin yapılması, yaptırılması ve bu konudaki
belgelerin düzenlenmesi ve teknolojilerinin belirlenmesi,
Gemilerden ulusal ve/veya uluslararası mevzuat
çerçevesinde alınan/alınması gereken ve genel müdürlüğün en önemli gelir
kaynağı olan gemi sağlık rüsumunun tarh, tahakkuk ve tahsilatlarının
gerçekleştirilmesi,
Yine, bahis konusu mevzuat doğrultusunda,
hukuka aykırılıklar için cezaî ve idarî yaptırımların uygulanması,
Görev sahasına giren konularda, deniz ve
kara sınır komşularımızın yetkili kurumlarıyla sağlık hizmetleri ve eğitim için
işbirliği ve koordinasyonun temin edilmesi,
Görev sahasına giren alanlarda faaliyet
gösteren müesseselerin ruhsatlandırılması, denetlenmesi ve kontrollerinin
yapılması,
Yine, aynı sahalardan geçen ithalat ve
ihracat konusu malların sıhhi açıdan denetlenmesi,
Gemilere sağlık sorgusunun yapılması
sonucunda, kıyı ve limanlarımıza yanaşmasında bir sakınca bulunmadığına ilişkin
bir belge olan pratikanın düzenlenmesi,
Gemilerin yolcu ve mürettebatlarının yaşam
mahalleri ile revirlerinin denetlenmesi,
Gemi personelinin sağlık eğitimi alıp
almadığının, gemide gerekli ilaç ve sağlık teçhizatının bulunup bulunmadığının
ve de bütün bunların uluslararası standartlara uygun olup olmadığının tespit
edildiği medikal sertifikanın düzenlenmesi,
Gemiadamlarının sağlıklarının denizde
çalışmaya elverişli olup olmadığını tespit edecek raporlarının ve bu raporları
verecek olan sağlık kuruluşlarının tâbi olacağı usul ve esasların belirlenmesi,
Gemi atıklarının uzaklaştırılmasının uygun
şekilde sağlanması ve çevre sağlığı hizmetlerinin yapılması,
Yurtdışına çeşitli amaçlarla çıkanlara
bulaşıcı hastalıklar ve korunma yolları hakkında 26 ayrı bölgede oluşturulan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akman, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
OSMAN AKMAN (Devamla) - ...seyahat sağlığı merkezleri ile -talep edildiği
takdirde- seyahat sağlığı danışmanlığı hizmeti verilmesi ve bu kişilere
uluslararası mevzuat gereğince yapılması gereken aşılara ilişkin uluslararası
aşı sertifikasının düzenlenmesi,
Türk limanları arasında çalışan, kabotaj
hakkına sahip ve belli bir tona kadar olan Türk gemileri için bir yıl geçerliliği
olan yıllık gemi sağlık cüzdanı düzenlenmesi,
Sınır kapılarındaki hac ve göç gibi toplu
nüfus hareketleri ile turizm ve iş amaçlı seyahat sağlığının sağlanmasıdır.
Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının
dışa açılan bir penceresi konumunda olan Genel Müdürlüğün, uluslararası
görevlerini eksiksiz olarak yerine getirebilmesi için, stratejik planı
doğrultusunda hazırlanan teşkilat kanununun çıkarılması için bu doğrultuda Yüce
Meclisimizin desteği gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün Antalya İlimizde de bölge
baştabipliği ve havalimanı, Alanya, Finike ve Kemer'de bağlı birimleri
bulunmaktadır. Antalya denilince insanların aklına, zenginlik, deniz, güneş,
oteller, tatil köyleri ve tatil gelmektedir. Elbette, Antalya, dünyanın ve
Türkiyemizin en güzel mutena illerinden biridir; fakat, iller arasındaki nüfus
sıralamasında, plaka numarasıyla aynı sırada olan Antalya İlimizdeki yataklı
tedavi kurumlarına hangi parametre açısından bakarsanız bakın, yatak sayısı
yetersizliğini çok net olarak görürsünüz. İnşallah, 2005 yılı ilk çeyreğinde
Kumluca Devlet Hastanesi ve Aşur Aksu Hastanelerini hizmete açıyor, 400 yataklı
Antalya Devlet Hastanesi ekbinası inşaatının temelini atıyoruz. Başbakanımız ve
Sağlık Bakanımız başta olmak üzere, buradan, emeği geçenlere teşekkürü borç
biliyorum. Ancak, yetersizlik ve teknik nedenlerle Kaş, Elmalı, Korkuteli ve
Alanya İlçelerimizde yeni hastaneler yapma, Serik Devlet Hastanesi inşaatını
ivedilikle bitirme zaruretimiz vardır. Ayrıca, deniz kenarında olmasına rağmen
Kaş, Kale ve Gazipaşa İlçelerimiz ile yayla ilçemiz Elmalı'da uzman doktor
açığımızın devam ettiğini belirtirken, Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı,
Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde AK
Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi şahsım ve Grubum
adına saygıyla selamlıyorum.
Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ın Başbakanlığındaki 59 uncu hükümetimizi ve 22 nci Dönem
Parlamentomuzu, Avrupa Birliği sürecinde ülkemizin kırkbir yıllık hedefini
gerçekleştirdiği için kutluyorum. Elbette, ulaşılan nokta yeni bir
başlangıçtır.
Değerli arkadaşlarım, bütçe kanunları,
hükümetlerin yol haritalarıdır. Geçtiğimiz dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının çalışma alanına giren sosyal güvenlik ve çalışma hayatı açısından
birbirinden önemli İş Kanunu, Türkiye İş Kurumu Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunu, Bağ-Kur Kanunu, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve 4817 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun hayata geçirilmiştir.
Bu yasaların ardında, sosyal diyalog ve
katılımcılık çerçevesinde yasaların pratiğe geçişini sağlamak amacıyla, SSK
Başkanlığı tarafından 26, Bağ-Kur tarafından 6, İş Kurumu tarafından 27 ve
Bakanlık tarafından 70 olmak üzere, toplam 129 adet yönetmelik çıkarılmıştır.
Çalışma Meclisinde, çalışma hayatının
sorunları dile getirilmiş, bu dönemde oniki yıldan bu yana toplanamayan Çalışma
Meclisi, 15-16 Eylül 2004 tarihlerinde toplanmıştır. Çalışma Meclisinin sonuç
bildirgesinde, kayıtdışı istihdamın kayıt içine çekilebilmesi için üretim ve istihdam
üzerindeki yüklerin, kayıtdışılığı teşvik etmeyecek seviyelere indirilmesi,
bürokratik işlemlerin azaltılması, kayıtlılığın vergi ve kredi kolaylıklarıyla
teşvik edilmesi, kamuoyunun bilinçlendirilmesi, denetim ve yaptırımların etkin
olarak uygulanması, çalışanların geleceklerini de yakından ilgilendiren kıdem
tazminatı fonunun çalışanların müktesep haklarını koruyacak şekilde
sürdürülebilir bir aktuaryel denge içerisinde oluşturulabilmesi için, sosyal
ortaklarca, yani, işçi ve işveren taraflarınca kapsamlı bir değerlendirme
yapılarak gündeme getirilmesi yönünde görüş birliğine varıldığı açıklanmıştır.
Ayrıca, yine İş Kanunuyla çalışma hayatına
kazandırdığımız üçlü Danışma Kurulu, bu yıl içerisinde iki kez toplanmıştır.
Hükümetimiz tarafından 2004 yılının işsizlikle mücadele ve kayıtdışılıkla
mücadele yılı olarak ilan edilmesinin ardından, gerekli çalışmalar başlatılmış,
bu çerçevede hazırlanan raporlar Çalışma Meclisinde sosyal taraflara,
üniversitelere ve diğer kurum ve kuruluşların görüşlerine sunulmuştur. Kaçak
işçi çalıştırmayı önlemek ve azaltmak amacıyla, sosyal sigorta primlerinde
indirimler getirilmiştir. İstihdam yaratmak amacıyla da, birçok ilde yeni
açılan işyerlerine kolaylıklar sağlanmıştır.
Ülkemizin sosyal ve ekonomik gelişme
fotoğrafının en önemli karesi, işsizliğin ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye'nin
en önemli sorunlarından olan işsizliğin bir çırpıda ortadan kaldırılması mümkün
değildir; ancak, Türkiye ekonomisinin istihdam oluşturma potansiyelinin bu
sorunu yeneceğine de inanıyoruz. Onun için, bu yolda, öncelikle istihdamın
önündeki engelleri kaldırmak ve teşvik etmek birinci hedefimizdir.
Sosyoekonomik politikaların üretim ve istihdam ağırlıklı olması halinde,
işsizlik rakamlarının daha da aşağılara ineceği kanaatindeyiz. Bu amaçla
uyguladığımız politikalar ve çıkardığımız yasalarla, çalışma hayatı, istikrar
ve güven ortamıyla birlikte ileriye doğru yol alacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
toplumumuzun en dinamik kesimi olan çalışma hayatının genel bir profilini ortaya
koyacak olursak, bugün, ülkemizde 94 işçi sendikası, 4 işçi konfederasyonu, 1
işveren konfederasyonu, 4688 sayılı Kanun uyarınca kurulan 105 kamu görevlileri
sendikası -yani, memur sendikaları- ve 6 konfederasyon mevcuttur.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığının
her altı ayda bir yayımladığı istatistiğe göre -en son 20 Temmuz 2004 tarih ve
25528 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan istatistiklere göre- Türkiye'de toplam
işçi sayısı 4 916 421, toplam sendikalı sayısı 2 854 059, sendikalaşma oranı
ise yüzde 58,05'tir.
Değerli arkadaşlarım, çalışma hayatında
daima uzlaşma ve iş barışının sürdürülmesi için çaba gösteren hükümetimiz
döneminde, önceki dönemlere oranla daha az grev olmuş ve grevde kaybolan işgünü
sayısı en aza indirilmiştir. Olağanüstü dönemin ürünü olan 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun
Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü normlarıyla uyumlu hale
getirilmesi ve ülkemizin değişen şartlarına göre yeniden düzenlenmesi ihtiyacı vardır.
Bu yönde oluşturulan bilim komisyonu tarafından son şekli verilen düzenleme,
sosyal tarafların görüş ve önerileri için kendilerine sunulmuş; ayrıca, bir
kuruluş tarafından, bir sempozyumla, sosyal tarafların hazır bulunduğu bir
ortamda tartışılmıştır.
Yine, bu yasama yılında düzenlenen yeni
Türk Ceza Kanunun 118 inci maddesiyle, sendikal hakların kullanılmasındaki
engeller kaldırılmış oldu. Biraz önce, burada, Anamuhalefet Partimizin değerli
temsilcisi Sayın Çetin konuştular "sendikalaşanlar kapı dışarı
ediliyor" dediler. Doğrudur; bunları görüyoruz, bunları takip ediyoruz, bu
sebeple işten atılan işçi arkadaşlarımızı biliyoruz. Ben, dün gece, Soma'da,
yaklaşık 1 000 arkadaşımızın katıldığı işçi gecesine katıldım; orada, bir özel
sektörde de aynı sıkıntıdan söz ettiler ve diğer bazı işyerlerinde,
işletmelerde, ülkemizin değişik yerlerinde böyle sorunun olduğunu herkes
yakından biliyor, özellikle bu konuya ilgi duyanlar daha yakından biliyor;
ancak, şunu da biliyoruz ki ve değerli arkadaşlarım şunu da bilmeliler ki, AK
Parti İktidarı döneminde, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması için
önemli gayretler sarf edilmiştir. Hem 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında hem de
-biraz önce ifade ettiğim gibi- Türk Ceza Kanununun ilgili maddelerinde, özellikle
118 inci maddesinde -bu maddede- ne deniliyor, hepimiz biliyoruz; eğer
sendikalaşma nedeniyle işçi arkadaşlarımız işten atılırsa, bununla ilgili para
cezaları, hapis cezaları söz konusudur. Dolayısıyla, AK Parti İktidarı,
örgütlenme noktasında üzerine düşeni yapmış ve 2821 ve 2822 sayılı Kanunlarla
da yapmaya devam edecektir.
Daha önceden, bu yasalar, bu hükümler
yokken, işçiler işten atıldığında kapıda kalıyorlardı, sahipleri yoktu; ama,
şimdi, bu kanunlar bunların sahibidir. Elbette, önceden bunlar konuşulmuyordu;
çünkü, kapı dışarı kalıyorlardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, sözlerinizi
tamamlayabilir misiniz.
Buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) -Şimdi, Türk
Ceza Kanunundaki düzenlemeyle, bu insanlar, çalışanlar korunmaktadır. Bununla
ilgili olarak da -Sayın Çetin çok yakından bilir- değişik işyerlerinde,
işletmelerde, sendikalaşmaları nedeniyle işten atılan işçiler için davalar
takip edilmiş, edilmekte ve yargı karar vermiş, hatta, bir işletme için 6
trilyona yakın para cezasının kesildiği de çok yakından biliniyor.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Olan yine işçiye
oldu.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) -
Dolayısıyla, bu noktada, AK Parti İktidarına, burada, doğrusu
"örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmıyor, kaldırılmıyor" diye
bir ifadede bulunulursa, bu yanlış olur.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Siz, sendikacı
olarak teşekkür edin!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu noktada,
ben, elbette, bu yönde AK Parti İktidarımıza, Grubumuza, Bakanlığımıza teşekkür
ediyorum. Gerçekten, örgütlenmenin önünde ne tür bir engel varsa, bunların
kaldırılması yönünde de adımlarını sürekli bir şekilde atacaktır; hiç merak
etmeyin, bu sorunlar bir bir çözülecektir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sendikacısın
diye seni alkışlayacağız!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Değerli
dostlarım, tabiî, bunlar yapılırken beraberce yapılıyor, bunlar yapılırken
sosyal diyalog ve sosyal uzlaşı içerisinde yapılıyor. Bu konuları, şu güne
kadar bütün arkadaşlarımızla, sosyal taraflarla görüşerek yapıyoruz; kendi
bildiğimize, ben yaptım oldu mantığıyla yapmıyoruz. İşte, AK Partinin özelliği
burada.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - AKP'nin bakanı
ile sendikacıları yapıyor, değil mi?!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) -
Dolayısıyla, bundan sonra da aynı şekilde devam edecek ve şu güne kadar şikâyet
ettiğimiz konular bir bir ortadan kalkacak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Her şey güzel,
konuşmaya gerek yok!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sözlerimi
burada noktalıyorum. Elbette, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi
üzerinde konuşulacak çok söz var; çünkü; çalışma hayatı, dinamik bir hayat, her
gün değişen bir hayat.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Son cümlemi
söyleyeyim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Tanrıverdi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Bu
çerçevede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Türkiye'nin gidişatına,
Türkiye'nin Avrupa Birliği yolundaki gelişmelerine uyum sağlayacak
düzenlemeleri daha güzel bir şekilde yapacak ve biz de beraberce katkı sağlayacağız.
Hepinize, tekrar, saygılar sunuyor,
bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bak,
sendikacılar ayakta alkışlıyor seni.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Tanrıverdi.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz
tamamlanmıştır; ancak, AK Parti Grubu adına son konuşmacı Mahfuz Güler'in
konuşmasının bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Güler. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AK Parti Hükümetinin
kurulduğu günden bugüne değin, özellikle sosyal güvenlik alanında ciddî adımlar
atılmış ve gerçekten, reform niteliğinde çalışmalar yapılmıştır.
Ülkemizin en büyük sosyal güvenlik
kuruluşları olan SSK, Bağ-Kur ve İş-Kur, geçen hükümet döneminde en talihsiz
dönemlerini yaşamışlar ve ikibuçuk yıl gibi uzun bir süre, teşkilat yasasından
yoksun olarak ayakta kalmaya çalışmışlardır. Bizim hükümetimiz, geçen yıl, her
üç sosyal güvenlik kuruluşumuzun teşkilat yasalarını çıkarmış ve bu
kuruluşlarımızı, âdeta, yeniden yasal bir statüye kavuşturmuştur.
SSK, 1946 yılından beri, toplumun yarısına
yakınına hem sağlık hem de sigorta hizmeti vermeye çalışmaktadır. Kurum, son
yıllara kadar kendi yağıyla kavrulmuş, geçmişte, değişik iktidarlar döneminde
getirilen popülist uygulamalarla aktuaryel denge bozulmuş ve giderek açık
vermeye başlamıştır; 1992 yılından sonra Hazineden sürekli destek almak zorunda
bırakılmıştır.
SSK, çok sayıda kişiye az sayıda tesis ve
personelle sağlık hizmetini vermekte ve bu durum da, kişi başına sağlık
maliyetini aşağı çekmektedir. Kurum, yaklaşık 10 000 hekim, 12 500 hemşire ve
diğer çalışanlarla birlikte toplam olarak 55 000 personelle bu hizmeti veriyor.
SSK, sahip olduğu 148 hastane, 212
dispanser, 202 sağlık istasyonu ve 9 ağız ve diş sağlığı merkeziyle,
nüfusumuzun yarısına yakınına sağlık hizmeti vermeye çalışmaktadır; ancak, son
yıllarda, giderek artan sigortalı sayısına oranla yeterli sağlık tesisi inşa
edilememiş ve bu da sağlık hizmetinin sunumunda ciddî sıkıntılara sebep
olmuştur. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığıyla yapılan protokol sonucu, dileyen
SSK'lı, Sağlık Bakanlığına bağlı dilediği sağlık tesisinde tedavi
olabilmektedir. Bütün Türkiye'de yapılan bu uygulamayla başarılı sonuçlar elde
edilmiştir. SSK'lı çalışanlarımız devlet hastanelerinde tedavi olabilme
imkânına kavuşmuşlardır.
Değerli arkadaşlar, Temmuz 2004 tarihi
itibariyle SSK'nın toplam 5,5 katrilyon lira sigorta prim alacağı birikmiş ve
bugüne kadar tahsil edilememiştir. Bu borcun 3,6 katrilyon lirası özel sektöre
aittir. Belediyelerin SSK'ya borcu ise 1,6 katrilyon liradır. Geriye kalan
kısım, KİT'ler ve kamu kuruluşlarına aittir. Bu alacakların tahsili için
mutlaka yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Vatandaşlarımızın SSK'ya olan
prim borçları da günden güne katlandığından, yeniden ele alınarak ödemelerde
kolaylık sağlanmalıdır.
Aynı şekilde, Bağ-Kurun da toplam alacağı
19,9 katrilyon liraya ulaşmıştır. Bağ-Kurda, 1479 sayılı Yasaya tâbi olanlardan
yüzde 21,5'i; yani, yaklaşık 530 000 kişi bugüne kadar hiç prim ödememiştir.
Bunların toplam prim borcu 6,8 katrilyondur. 1479'a göre borcu olmayan
Bağ-Kurlu oranı, sadece, yüzde 37,3'tür.
Yine, 2926 sayılı Yasaya tâbi olanlardan
yüzde 41'i ise bugüne kadar bir kuruş bile prim ödememiştir. Bunların toplam
borcu 3,5 katrilyonu bulmaktadır. 2926'ya göre hiç borcu olmayan Bağ-Kurlu
oranı ise, sadece yüzde 23,5'tir.
Bütün bu rakamlar bize açıkça şunu
gösteriyor: Bağ-Kur prim alacaklarının tahsilinde ciddî sıkıntılar vardır ve
mutlaka, biriken bu prim alacaklarının tahsili için yeni bir düzenlemeye
ihtiyaç bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, İşsizlik Sigortası
Fonuyla ilgili bir iki önemli noktaya temas etmek istiyorum. Geçen hükümetin
çıkardığı, bizim de muhalefette olduğumuz dönemde çıkarılan bu yasayla,
sigortalı ve devletin yüzde 1, işverenin ise yüzde 2, prime esas aylık brüt
kazançlar üzerinden yapılan kesintilerle bu fon oluşturulmuştur.
Yasada, işsizlik ödeneği hak kazanma
şartları şu şekilde oluşturulmuştur: Hizmet akdinin sona erdiği tarihten önceki
son üç yıl içinde en az 600 gün sigortalı olarak prim ödenmiş olması; bir.
İkincisi ise, iş akdinin feshedildiği tarihten geriye doğru 120 gün ödeyerek
sürekli çalışmış olması gibi şartları taşıyanlardan, 30 gün içinde İş-Kura
başvurmaları halinde işsizlik ödeneği ödenmektedir.
Görüldüğü gibi, işsizlik ödeneği alabilme
şartlarının oldukça ağır olduğu, bugüne kadar, başvuranlardan ancak, yaklaşık
333 000 kişiye kısa vadede ödeme yapıldığı tespit edilmiştir. Bunlara toplam
yapılan ödeme ise, 336 trilyon civarındadır. Oysa değerli arkadaşlar, fonda
biriken para 12,8 katrilyonu bulmuştur. Bu nedenle, işsizlik ödeneğini alabilme
şartları yeniden gözden geçirilmeli, 600 gün çalışma yerine 300 gün getirilmeli
ve işini kaybeden insanımıza, daha esnek şartlar oluşturularak, en az asgarî
ücret düzeyinde ödeme yapılması sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz, 1932 yılında
Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'ya üye olmuş ve bugüne kadar, aralarında temel
çalışma haklarına ilişkin 8 sözleşmenin de bulunduğu uluslararası çalışma
sözleşmelerinden 56'sını onaylayarak, müfredatına katmıştır. Bu sözleşmelerin
20'si, hükümetimiz döneminde ilgili komisyonlardan geçmiş, Genel Kurulda kabul
edilmiş ve yasalaşmıştır.
Türkiye, son otuz yıla yakın bir süreden
beri sadece üç kez aplikasyon komitesine alınmamış ve savunması istenmemiştir.
Bunların ikisi geçen iki yıl içerisinde gerçekleşmiştir. Geçen iki yıl dışında,
hemen hemen her yıl, ülkemiz, âdeta, çalışanların hak ihlalleri konusunda ILO
komisyonlarında hesaba çekilirdi. Bizim dönemimizde, aplikasyon komitesine
alınmamanın nedeni, çalışma hayatımızda yapılan yasal düzenlemelerdir.
Ayrıca, Bakanlığımızın yaptığı yeni bir
çalışmayla, SSK'lı çalışanlarımız da yılbaşından itibaren diledikleri eczaneden
ilaç alabilme imkânına kavuşacaklardır. Yıllardır eczane kuyruklarında ömür
tüketen hastalar, bundan böyle, hiç beklemeden, üstelik yüzde 14'lere varan
indirimli fiyatlarla ilaçlarını alabileceklerdir.
Söz ilaçtan açılmışken, önemli bir hususu
Sayın Sağlık Bakanımızın dikkatine sunmak istiyorum. Veri imtiyazıyla ilgili
tartışmalar ve müzakereler, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de devam
etmektedir. Bu konuda, her ülke, sağlık harcamalarını ve yerli ilaç sanayiini
olumsuz etkilemeyecek çözümler aramaktadır. Ulusal ilaç sanayiimizin gelişmesi
ve kamu ilaç harcamalarındaki tasarruf hedefleri doğrultusunda fiyat avantajı
sağlayan yeni jenerik ilaçların pazara en kısa sürede verilmesinin gerekliliği
açıktır. Bu nedenle, son iki yıldır tıkanmış durumda bulunan ruhsatlandırma
süreçleri hızlandırılmalıdır. Avrupa Birliğinde olduğu gibi, jenerik tıbbî
farmasötik ürünlerde, hızlandırılmış prosedür olan ruhsat sürecinin yüzelli
güne indirilmesi koşulları Sağlık Bakanlığımızca dikkate alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güler, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ayrıca, Sayın Bakanlığımız, kordon kanıyla
ilgili yasal düzenlemeleri bir an önce yapmalıdır diye düşünüyorum.
Yine, hem hükümet programımızda hem de
Acil Eylem Planımızda yer alan genel sağlık sigortasıyla ilgili çalışmalar
Çalışma Bakanlığımız tarafından tamamlanmış ve tasarı Bakanlar Kuruluna sevk
edilmiştir.
Bildiğiniz gibi, halen, ülkemizde, sosyal
güvenlik hizmetleri, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kapsamında verilmektedir.
Yapılan tespitlere göre, ülkemiz nüfusunun yüzde 85'i bu sistem içerisinde yer
almaktadır; geriye kalan yüzde 15'lik bölüm ise, hiçbir sosyal güvencesi
olmayan insanlardan oluşmaktadır.
Genel sağlık sigortasıyla amaç, hiçbir
sosyal güvencesi olmayan bu insanlarımızı da sosyal güvence altına almaktır.
Bu, hem insanî bir görev hem de anayasal bir haktır.
Değerli arkadaşlar, bu saydıklarımı
gerçekleştirmek bugüne kadar hiçbir hükümete nasip olmamıştır.
Bakanlığımızın iki yıl içerisinde
gerçekleştirdiği bu yasal düzenlemeler tam anlamıyla bir sosyal güvenlik
reformu niteliğindedir.
Bakınız, 2002 yılında 112 dolar olan
asgarî ücret bugün 215 dolar seviyesine ulaşmıştır. Ekim 2002'de 184 000 000
lira olan asgarî ücret bugün 318 000 000 liraya çıkarılmıştır. Pazartesi günü
açıklanacak olan asgarî ücret, çalışanlarımız, emekçilerimiz için yeni bir
müjde niteliğinde olacaktır.
Yıllar yılı ihmal edilen
Bağ-Kurlularımızın gelirleri de, geçen iki yıl içerisinde, nihayet nefes
alınabilir bir konuma gelmiştir. Ekim 2002'den bu yana 6 ncı basamaktaki
Bağ-Kurlu esnafımızın aylıklarında gerçekleşen artış oranı yüzde 91'dir. Ekim
2002'de ortalama 189 000 000 lira aylığa sahip olan bir Bağ-Kurlu esnafımız,
bugün, 361 000 000 lira gelire sahiptir.
Aynı dönem içinde ortalama SSK aylığı 282
000 000 liradan 448 000 000 liraya çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
MAHFUZ GÜLER (Devamla) - Görüldüğü gibi,
hükümetimiz, göreve geldiği günden bugüne kadar sosyal devlet ilkesini
benimsemiş ve çalışan kesimin ücretlerine enflasyonun çok daha üzerinde zam
yaparak, bunu göstermiştir.
Sözlerimi bitirirken, bu başarılı
icraatlarından dolayı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat
Başeşgioğlu'nu, Sağlık Bakanımız Sayın Recep Akdağ'ı, bütün üst düzey
bürokratlarını ve çalışma arkadaşlarını kutluyorum.
Bu bütçenin, emek ve iş dünyamıza,
çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, tekrar,
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Birleşime saat 14.20'ye kadar ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.23
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız devam ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve hükümet yerinde.
Şimdi, söz sırası, onbirinci turda
görüşmeler üzerinde, lehinde söz isteyen Mardin Milletvekili Sayın Nihat
Eri'ye aittir.
Buyurun Sayın Eri.
NİHAT ERİ (Mardin)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
2005 yılı bütçeleri üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sosyal güvenlik ve
sağlık kavramları, insanın yaşamı boyunca en çok değer verdiği kavramların
başında gelmektedir. Bu durum, bireyler için olduğu kadar, devletler ve
iktidarlar için de böyledir. Bu iki alanda hizmet kalitesini yükseltmek ve
finansmanı karşılamak, gelişmiş ülkeler dahil, bütün ülkeler için hep sorun
olmuştur. Kısıtlı bütçe olanakları ve giderek artan harcamalar gözönüne
alındığında, sağlık ile sosyal güvenlik sorunlarını tamamıyla çözmüş bir ülke göstermek
neredeyse olanaksızdır. Bu alanlar, iktidarlar için her zaman sorunlu alanlar
olmuştur.
Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminde ciddî
yapısal sorunlar vardır. Her şeyden önce, sistemin gelirleri giderlerini
karşılayamamaktadır. Sistemin açıklarını kapatmak için, her yıl artan ölçüde,
bütçeden transferler yapılmaktadır. Bu miktar, 2003 yılında, gayri safî millî
hâsılanın yüzde 4,4'üne ulaşmıştır.
Diğer bir yapısal sorun da, sosyal
güvenlik sistemimizin nüfusumuzun tümünü kapsamamasıdır. 2003 yılında, sosyal
güvenlik kuruluşları tarafından kapsanan nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde
86,4'tür. Bir sosyal güvenlik kuruluşundan karne sahibi olup da, sağlık
hizmetinden fiilen yararlanan nüfusun toplam nüfusa oranı ise sadece yüzde
62,4'tür. Oysaki, sosyal devlet olmanın gereği olarak, sağlık hizmetlerinin
toplumun tüm kesimlerine etkin ve kaliteli bir şekilde ulaştırılması esastır.
Bilindiği gibi, sosyal güvenlik sisteminin
iki ana unsuru vardır; bunlar, sağlık ve emekliliktir. Bu iki unsurun aynı yapı
içerisinde beraberce yürütülmesi nedeniyle, hizmette kalite ve standart birliği
sağlanamamıştır. Bu nedenle, sosyal güvenlik sistemimizin yeniden
yapılandırılması gereği ortaya çıkmıştır. Hazırlanan reform taslağında, norm ve
standart birliği sağlanmış tek bir emeklilik sisteminin kurulması
öngörülmüştür.
Bunun yanında, genel sağlık sigortasıyla
tüm nüfusun benzer norm ve standartlar üzerinden sağlık sigortası kapsamına
alınması ve sağlık sigortasının emeklilik sigortasından ayrılarak tek bir
yapıda birleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Mevcut sağlık sistemi, kurumsal yapısı,
işleyişi, personel yapısı ve dağılımıyla, ihtiyaca cevap veremeyecek
durumdadır. Sağlık hizmetlerini etkin, kaliteli ve kolay erişilebilir hale
getirmek için sağlık alanında bir dizi değişiklik yapma zarureti ortaya
çıkmıştır. Bu çerçevede, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından "Sağlıkta Dönüşüm Projesi" adı altında ortak bir
proje çalışması başlatılmıştır.
Sağlık hizmetlerinin sürdürülebilir bir
yapıya kavuşturulması amacıyla, sistemin, insangücü, finansman, organizasyon,
yönetim, teknoloji ve fizikî altyapı bakımından güçlendirilmesi için başlatılan
Sağlıkta Dönüşüm Projesi üç temel bileşenden oluşmaktadır. Bunlar, aile
hekimliği uygulaması, kamu sağlık birimlerinin tek çatı altında toplanması ve
yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi ile genel sağlık sigortasıdır. Bu
projeyle amaçlanan, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini yükseltmek ve
sağlıklarını güvence altına almaktır.
Sağlık Bakanlığı, iki yıllık AK Parti
İktidarı döneminde, reform niteliğinde birçok uygulamaya imza atmıştır ve
atmaya devam etmektedir. İlaç fiyatlandırma politikasından personel
politikasına, çalışanların ücretlerinin performanslarına göre tespitinden
hastanelerin birleştirilmesine kadar birçok alanda cesur kararlar alınmıştır.
Yapılan bazı işlere kısaca bakalım:
Sözleşmeli personel uygulamasına geçildi.
Bu uygulama sayesinde, geri kalmış yörelerdeki personel eksikliği, tümüyle
olmasa bile önemli ölçüde giderilmiştir. Dönersermaye katkı paylarının
artırılmasıyla da, sağlık personelinin gelirlerinde önemli artışlar sağlandı.
SSK'lıların devlet hastanelerinden yararlanması olanağı sağlandı. Bu
uygulamanın başlangıcından sonraki ilk sekiz ayda, devlet hastanelerinde 25 000
000 SSK'lıya hizmet verildi. SSK'lılar, önümüzdeki ocak ayından itibaren,
ilaçlarını serbest eczanelerden alabileceklerdir. İlaçta fiyatları düşürmek
için yeni bir model geliştirildi. Buna göre, ilaç fiyatları, Avrupa Birliğine
üye beş ülkedeki fabrika satış fiyatlarının en ucuzu referans alınarak
belirleniyor ve şu anda, Avrupa'da ilacın en ucuz olduğu ülke Türkiye'dir.
Bu dönemde, hastaların hastanelerde rehin
tutulması rezaletine son verilmiştir. Acil müdahalelerde, artık, hiçbir sosyal
güvence aranmaksızın tedavi işlemlerine başlanmaktadır; Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmak yeterli bir güvence sayılmaktadır.
Ambulans hizmetlerinden ücret alınması
uygulamasına da son verilmiştir.
Ayrıca, yeşilkart sahiplerinin sağlık
hizmeti alımlarında ve sağlık giderlerinin karşılanmasında da önemli açılımlar
sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, aile hekimliği yasa
tasarısı, geçtiğimiz ay görüşülerek değerli oylarınızla kabul edilmiştir;
uygulamaya pilot bölgelerde en kısa zamanda başlanacaktır. Tüm halkımıza aynı
kalitede ve eşit şartlarda ulaşabilecekleri sağlık hizmetini verebilmek,
hükümetimizin temel ve öncelikli hedefidir.
Sağlık hizmetlerinin, kendini bu sahada
geliştiren, hastanelerini çağdaş bir sağlık kuruluşu yapma çabası içerisinde
olan ve aile hekimliği uygulamasına geçen Sağlık Bakanlığı tarafından
sunulması, işin ehline verilmesi anlamına gelmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız
ise, uzmanlık alanına giren kamu sigortacılığında etkin hizmetlerine devam
edecek ve çağdaş sigortacılık hizmet sunumunu gerçekleştirecektir.
Değerli arkadaşlar, başta Sağlık Bakanımız
olmak üzere, bakanlık üst düzey bürokratları, Türkiye'yi il il gezerek,
katılımcı bir anlayışla, yerel yetkililer ve yerel sağlık yöneticileriyle,
illerin sağlık sorunlarını, gece yarılarına kadar devam eden ucu açık
toplantılarla masaya yatırıyor, sorunlar ve çözümler, Ankara'da, masa başında
değil, mahallinde ve arazide tespit ediliyor.
Ben, Sayın Bakanımızın Batman ve Mardin'de
yaptıkları bu tür çalışmalara katılma fırsatı buldum. Değerli Bakanımıza ve
çalışma arkadaşlarına, bu gayretlerinden dolayı şükranlarımı iletiyorum. Sayın
Bakanımızın ve elbette, diğer bakanlarımızın halkla iç içe olmaları ve
sorunları birinci ağızdan dinlemeleri, halkta büyük memnuniyet uyandırmaktadır.
Bunlara şahit olan halkımız, artık, halk için çalışan bir yönetimin işbaşında
olduğunu görüyor ve şairin "Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat..."
diye tanımladığı devlet adamı döneminin geride kaldığına inanıyor.
Değerli arkadaşlar, müsaadenizle, sağlık
konusunu AB bağlamında dile getirmek istiyorum; zira, 17 Aralık 2004 Brüksel
Zirvesinde Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesiyle birlikte, 18 Aralık 2004
sabahı, Türkiye, yeni bir güne uyanmıştır. Bundan sonra, Türkiye, başdöndürücü
bir değişim dinamiğiyle karşı karşıya olacaktır. Bu değişim dinamiği, diğer tüm
alanlarda olduğu gibi sağlık sektörü alanında da görülecektir. Sağlık
sektöründeki bu değişimin felsefî kurgusunun Avrupa Birliği sosyal modeli
üzerinde yapılması gerekmektedir.
Zamanım bitmek üzere; o yüzden, ben, bu
konudaki görüşlerimi anlatmıyorum; yalnız, önemi dolayısıyla, bir konudan söz
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, sağlık konusunu
konuşurken, meslekten biri olmam dolayısıyla, elli yıllık bir geçmişe sahip
olan 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanundan söz etmeden
geçemeyeceğim. Bu kanun, günümüz koşullarında ihtiyaca cevap verememektedir.
Gerçi, Bakanlığın, bir yasa tasarısı hazırlığı içerisinde olduğunu biliyoruz;
ancak, bu yasa tasarısının katılımcı bir anlayışla hazırlanmasını ve ivedilikle
Meclise sevk edilmesini bekliyoruz.
Sözlerime son verirken, başta Mardin'de,
Midyat'ta ve dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm Süryanî hemşerilerimiz olmak
üzere, Hıristiyan âleminin Doğuş Bayramını ve ayrıca, tüm yurttaşlarımızın yeni
yılını kutluyorum.
2005 yılının ve 2005 bütçesinin ülkemize
ve hepimize huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eri.
Hükümet adına, Sağlık Bakanı Sayın Recep
Akdağ konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın 2005 malî yılı bütçesini
Yüce Meclisimize arz etmeye başlarken, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin çok iyi
bildiği gibi, sağlık, anne karnından ölüme kadar, her yaş ve konumdaki
insanımızı yakından ilgilendiren bir meseledir. Bu kadar önemli olan ve
vazgeçilmez olan sağlığımızın, geride bıraktığımız on yıllarda, kendi önemine
mütenasip olarak ele alındığını, halkımıza, adil, etkili ve kolay ulaşabildiği
bir sağlık hizmeti sunulduğunu söylemek, gerçekten, güçtür.
Bu sebeple, göreve geldiğimiz ilk günden
itibaren, insanımızın hak ettiği sağlık hizmetini alabilmesi için yoğun bir
çalışma yürütüyoruz ve bu çalışmayı Anayasamızın 56 ncı maddesinde tarif edilen
ve Bakanlığımın uhdesine verilen kutsal bir görev olarak telakki ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz, sağlık
hizmetlerinin sunumunda, popülist davranmayı ve palyatif birtakım çözümlerle
sorunları geçiştirmeyi tercih etmeyen cumhuriyet hükümetlerini temsil ediyoruz.
Var olan problemleri görmezden gelmedik, on yılların, âdeta yetim alanı olmuş
olan sağlıkta, yapılamayanları gündeme getirerek, dövünerek de kendimizi
avutmadık.
Bütün bunların yerine, bir yandan, acil
müdahalelerle sorunlara neşter atarken, diğer yandan insan odaklı bir sağlık
sistemi oluşturma yolunu seçtik. Tamamen ulusal bir model olarak bir Türkiye
modeli geliştirdik. Bu modeli geliştirirken, birçok ülkede incelemelerde
bulunduk, teorik ve pratik değerlendirmeler yaptık. Bugün, artık, Hükümetimizin
Sağlıkta Dönüşüm Programı, bütün kamuoyu tarafından çerçevesi gayet iyi
bilinen, hedefleri ortaya konmuş olan ve ülkemizin geleceğini sağlık anlamında
büyük ölçüde olumlu bir biçimde etkileyebilecek bir program haline gelmiştir.
Bu programın uzun bir çalışma takvimi gerektirdiğini biliyoruz ve altyapı
çalışmalarının çok ciddî ve uzun soluklu gayretlere ihtiyacı olduğunu da
biliyoruz. Bu sebeple, kısa süreli ve göstermelik siyasî beklentilere girmeden
yolumuza gayretle ve samimiyetle devam ettik. Çünkü, her vatandaşımıza etkili
ve adil bir sağlık hizmeti sunmanın bu programla oluşabileceğini biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz,
bir yandan Sağlıkta Dönüşüm Programının altyapı çalışmalarını kapsamlı ve hızlı
bir biçimde sürdürürken, diğer yandan, benden önceki konuşmacı arkadaşlarımın
da çok güzel bir biçimde ifade ettiği acil sorunları gündemden kaldırmak için
kararlı adımlar attık. Artık, hamdolsun, kamuoyumuza "borcunu ödeyemeyen
vatandaş hastanede rehin kaldı" haberleri yansımamaktadır. Buna tevessül
edilirse eğer, bunun istisnaları olursa, çok ciddî bir biçimde meseleleri
soruşturarak üzerine gidiyoruz. Bu suretle, vatandaşlarımızın devletine
güveninin yeniden tesis edilmesinde, ülkemizin onurlu insanları olma duygusunu
yaşamalarında çok önemli bir adım atmış olduk.
Değerli arkadaşlarım, artık bu ülkede acil
servislere giden vatandaşlar geri çevrilmiyor, artık bu güzel ülkemizde "seni
ambulansla taşıyacağım; ama, önce parasını ver" diye hiçbir vatandaşımıza
bir talepte bulunulmuyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Sağlıkta Dönüşüm Programımız çerçevesinde attığımız önemli adımlardan biri,
Türkiye sağlık envanteri çalışmasıdır. Böylece, ülkemizdeki mevcut sağlık
potansiyelini önce bir tespit ettik ve kabul edelim ki, elimizdeki biraz da
kısıtlı olan kaynakların nasıl kullanılacağını planlamaya başladık ve bu
suretle, oluşturduğumuz ilk envanteri değerlendirmek üzere, bütün il ve ilçelerimizi
köyleriyle birlikte ziyaret ederek, yerel yöneticilerimizin görüşlerini de
alarak daha sağlıklı bir Türkiye hedefimize adım adım ilerliyoruz. 2004 yılı
içerisinde bu şekilde 20 ilimizi ziyaret ettik, sağlık şartlarını gördük ve
inceledik.
Burada, özellikle şunu ifade etmek
istiyorum ki, Hükümet olarak politikalarımız; kamunun sağlık hizmetindeki
etkinliğini azaltmak değil, bilakis, artırmaktır ve bunu yaparken, elbette ki,
özel sektörün finans kaynaklarının sağlığa daha çok yönelmesini de arzu
ediyoruz. Böylece, halkımız, daha geniş bir yelpaze içerisinde sağlık hizmeti
almış olacak. Yoksa, bazı arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, sağlık
kuruluşlarını tek elden pazarlamayı falan, asla düşünmüyoruz ve bu ifadeleri
kesin bir dille reddediyoruz.
Vatandaşımız, hizmet alabileceği alanın
genişlemesinden son derecede memnundur. Nasıl ki, sosyal sigortalı
vatandaşlarımız Sağlık Bakanlığının kuruluşlarından bugün
yararlanabiliyorlarsa, nasıl ki, emeklilerimiz ve devlet memurlarımız özel
sağlık kuruluşlarından yararlanabiliyorlarsa, diğer vatandaşlarımız da bu
uygulamaların bugün genişlemesini, genişletilmesini beklemektedirler.
Kamu sağlık hizmetleri konusundaki
kararlılığımızın ve bu hususa önem verdiğimizin bir işareti olarak bazı
rakamları ifade etmek isterim. 2003'te, 44'ü hastane olmak üzere 156 yeni
sağlık tesisini hizmet sokmuş durumdaydık. 2004'te de, 46 hastaneyi hizmete
sokmuş olduk.
Değerli milletvekilleri, hepinizin ve
hepimizin çok iyi bildiği gibi, sağlık sistemimizin en önemli problemlerinden
biri, ülkemizde, başta uzman hekim ve hekimlerimiz olmak üzere, mutlak
anlamdaki sayısal yetersizliktir. Burada, bir rakama özellikle dikkatlerinizi
çekmek isterim. Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölgesinde yer alan 52 ülkesi
içerisinde -üzülerek ifade etmeliyim ki- hekim sayısı en son sırada olan ülke
bizim ülkemizdir. Bakınız, mutlak anlamdaki hekim sayısından bahsediyorum; 52
ülke arasında, biz, hekim sayısında, maalesef, 52 nci sıradayız.
Tabiîdir ki, hekim sayısını bir yılda, iki
yılda artırmak gibi bir imkâna sahip değiliz; ancak, yapabildiğimiz, az olan bu
hekim sayısının, aynı zamanda aşırı dengesiz biçimde yerleşmiş olması
sebebiyle, bu dengesizliği gidermeye yönelik çalışmalardır. Nitekim, sizlerin
değerli katkılarınızla yaptığımız özel bir kanunla, eleman temininde güçlük
çektiğimiz bölgelere çok sayıda sağlık personeli göndermiş durumdayız. Ben, bu
hususta da çok önem verdiğim bazı rakamları, Yüce Meclisimizin huzurunda aziz
milletimize arz etmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, hükümet etmeye
başladığımız 2002 yılının kasımında Ağrı'da uzman hekim sayısı 26 idi, şu anda
bu sayı 40'tır. Bingöl'de 28 olan sayı, 36 olmuştur. Bitlis'te 30 olan sayı, 44
olmuştur. Hakkâri'de 16 olan sayı, 21'dir. Muş'ta 33 olan sayı, 41'dir.
Şırnak'ta 16 olan sayı, 23'tür. Van'da 78 olan sayı, 117'dir. Artış oranlarına
baktığımızda, bu illerimizdeki artış oranının yüzde 40'ları aştığını görüyoruz.
Aynı şeyi, diğer sağlık çalışanları için de söylemek mümkündür. Yine, Ağrı'da
525 olan toplam sağlık personeli sayısı, bugün 747'ye ulaşmıştır. Hakkâri'de bu
sayı, 337'den 534'e ulaşmıştır ve artış, yine, yüzde 40'lar seviyesindedir. 5
ve 6 ncı hizmet bölgelerinde uzman doktor sayılarımızdaki artış, söylediğim
gibi, toplamda da yüzde 40'lara yakındır. Bu arada, bu bahsettiğim 4924 sayılı
özel kanunla bu bölgelere atadığımız pratisyen hekim sayısı da 1 278'i
bulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlara
rağmen, ülkemizin bazı bölgelerinde, özellikle 5 ve 6 ncı bölge illerimizde,
biraz önce zikrettiğimiz iller de dahil olmak üzere, hekim sayılarımızdaki
eksikliği biliyoruz. Bunların tamamlanması hususunda atama ve nakil
yönetmeliklerimizde gerekli değişiklikleri yaptık; şimdi, yeni personel dağılım
cetvellerini oluşturuyoruz. İki ay içerisinde dağılımı biraz daha mükemmel hale
getireceğiz. Bütün işlemleri şeffaf, adil ve herkese açık kuralarla
gerçekleştiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, hakikaten,
Türkiye'de sağlık hizmetlerinin sunumunda, sağlık personelinin motivasyonunu
sağlama hususunda devrim niteliğinde bir değişikliği gerçekleştirmiş
durumdayız. "Performansa dayalı katkı payı ödemesi" dediğimiz bu
metodu, Avrupalı birçok gelişmiş ülkenin sağlık bakanlarıyla, bürokratlarıyla,
sağlık yöneticileriyle tartıştığımızda, onların da, hakikaten, gelinmiş olunan
noktayı takdirle ifade ettiklerine ben birçok defa şahit oldum. Çünkü, bugün,
özellikle hastanecilik anlamında Batılı ülkelerde de bir tıkanma var, çok büyük
bekleme listeleri var. Biz, bu şekilde bir katkı payı ödeme yöntemiyle, Türkiye
genelinde, artık, vatandaşımızın hizmeti doğrudan kamudan alabilmesinin büyük
ölçüde önünü açıyoruz. Bu da, aslında, bazılarının zaman zaman
"AK Parti Hükümetleri
sağlıkta piyasalaşmaya yol açıyor" şeklindeki ifadelerinin
tamamen gerçekdışı olduğunu göstermektedir. Bunun aksi yaşanıyor, değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de.
Yine bazı rakamlar vermek isterim size: Bu
uygulamalarımızla, bugün, Gümüşhane'de 25 muayenehanenin 24'ü kapanmıştır,
Konya'da 206 muayenehanenin 82'si kapanmıştır, Trabzon'da 249 muayenehanenin
59'u kapanmıştır, Erzurum'da 64 muayenehanenin 12'si kapanmıştır ve önümüzdeki
süreç, artık, kamuda çalışan hekimlerimizin, kamuda kazanabileceklerini çok iyi
anladıkları ve bu hususta hizmetin bu tarafa yöneleceği bir süreç olarak hızla
gelişmektedir.
Türkiye'de, artık, kamu imkânları
kullanılarak yapılan sağlık hizmeti için vatandaşımızdan uygunsuz taleplerde
bulunma devri sona ermektedir değerli arkadaşlarım; ancak, bunun için toplumsal
destek şarttır. Bu husustaki köhnemiş zihniyeti hep birlikte yok etmeye kararlı
olmalı ve değişiklikler tamamlanıncaya kadar yolumuza da sabırla devam
etmeliyiz.
Performans konusunda, özellikle
sağlıkocaklarında çalışan hekimlerimiz ve diğer sağlık çalışanları açısından,
bu sene bütçe kanununa koyduğumuz yeni hükümlerle, yüzde 65'e kadar
dönersermaye katkı payı ödenmesini sağlayarak, bu husustaki, aslında, bugüne
kadar gelişmiş olan eksikliği de ortadan kaldırmış oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, özel sektörden
hizmet satın alınması yoluyla -ki, bunların içerisinde bina, cihaz kiralanması
gibi uygulamalar var- vatandaşlarımızın özel sektöre de bizzat sigortalarıyla
başvurarak hizmet almalarının önünü açarak, hakikaten, sağlık hizmeti açısından
kapasitemizi oldukça genişlettik. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz yıl bu
zamanlarda tartışırken, Sağlık Bakanlığı hastanelerine SSK'lı vatandaşlarımızın
büyük bir akınla geleceği ve bu hastanelerin tıkanacağından bahsediliyordu;
bunun tamamen aksi gelişmiştir. 33 000 000 civarında SSK'lı hastamıza Sağlık
Bakanlığının kuruluşlarında hizmet vermiş olmamıza rağmen, bu hastanelerde ve
sağlık kuruluşlarında kalabalıklar ve kuyruklar artmamış, hizmet tıkanmamış,
aksine, bekleme süreleri azalmıştır. Hâlâ bazı bekleme sürelerinin olduğunu
biliyoruz; ama, bunlar gün geçtikçe azalarak halkımıza çok daha mükemmel bir
hizmeti sunma imkânımız da olacaktır. Peki, bunu nasıl gerçekleştirebildik bu
süre içerisinde; değerli arkadaşlarım, bir prensip ortaya koyduk ve bütün
sağlık kuruluşlarımıza, her hekime bir çalışma ve muayene odası açmaları
şeklinde bir talimat verdik. Bu talimat sonrasında sağlıkocaklarımızdaki
hekimlerimizin çalışma ve muayene odası sayısı iki katına, yani 6 000'den 12 000'e çıkmıştır. Aynı şekilde
hastanelerimizde de bu sayı 5 000'den 10 000'e çıkmış durumdadır. Bunun net
anlamı şudur değerli arkadaşlarım: Hastane kapısına veya sağlıkocağının
kapısına, hekimin kapısına giden vatandaşlarımız, şimdi, muayene
edilebilecekleri süreyi iki misli fazla bulmaktadırlar. Dolayısıyla,
vatandaşımızın yüzüne bakarak reçete yazma dönemi de yavaş yavaş sona ermektedir.
Tabiî, burada bunu ifade ederken, değerli sağlık çalışanlarımızı asla bundan
sorumlu tutmadığımızı ve tutamayacağımızı ifade etmek isterim. Siz, bir sağlık
çalışanının, bir hekimin önüne, bir günde 100-120 insanı muayene etmesi için
çıkarırsanız, kuşkusuz ki, ne kadar fedakârca çalışılırsa çalışılsın, arzulanan
hizmet verilemeyecektir. Dolayısıyla, biz, elimizdeki malzemeyi en güzel
şekilde kullanmak, en verimli bir şekilde kullanmak için, sistematik bir
gelişme sağlıyoruz.
Bu arada, çok önem verdiğimiz bir
uygulamamızdan bahsetmek istiyorum. Altyapısını hazır hale getirdiğimiz 11
hastanemizde hekim seçme hakkı uygulamasını başlatmış durumdayız; yani,
vatandaşımız bu hastanelere gittiğinde, kendisini bir sekreterya karşılayacak
ve varsayalım ki, çocuğunu muayene ettirmek istiyorsa ve orada 10 veya 5 çocuk
sağlığı ve hastalıkları uzmanı varsa, o hekimlerden dilediğini seçebilecektir.
Böylece, hekimlerimiz de, bu performansa dayalı katkı payı ödemeleriyle
birlikte, vatandaşımıza, tatlı, olumlu bir rekabet içerisinde, çok daha iyi bir
hizmet verme imkânı bulacaktır.
Değerli arkadaşlarım, daha önce, ülkemizde
hasta hakları, sadece bir yönetmeliğin sayfaları arasındaydı veya hastane
duvarlarına astığımız tablolardaydı. Bu iki yıllık dönemde, hastanelerimizde,
faal hasta hakları birimlerini kurduk. Bugün, 81 ilde, 131 bakanlık
hastanesinde, hasta hakları kurulları ve birimleri tamamlanmış durumdadır. Bu
uygulamayı, 2005 yılında, ülke geneline yaygınlaştıracağız.
Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı iletişim
hattı olarak belirlediğimiz 184 numaralı telefona, yaklaşık olarak bir yıl
içerisinde 120 000 müracaat olmuştur; evet, rakamı yanlış duymadınız,
vatandaşımız 120 000 kere Sağlık Bakanlığını aramış ve bir şekilde ya
ihtiyacının nasıl karşılanabileceğini sormuş, bilgi almış ya şikâyette bulunmuş veya teşekkürünü ifade
etmiştir. Bu uygulamayla ilgili olarak, 120 000 müracaatın 112 000'i şu ana
kadar cevaplandırılmış durumdadır.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızla birlikte gerçekleştirdiğimiz Ortak Kullanım Protokolü,
bir Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, siyasî istikrar olduğunda, iki bakanlık
mensupları, bürokrasisi uyum içinde çalıştığında ne büyük bir başarıya imza
atılabileceğinin çok önemli bir kanıtı olmuştur. Hakikaten, bu ortak kullanım
sonucunda, SSK'lı vatandaşımız çok ciddî bir rahatlamaya kavuşmuş durumdadır.
Değerli milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm
Programımızın en önemli bileşenlerinden birisi, biliyorsunuz, aile hekimliği
uygulamamızdır. Bu hususta, sizlerin çok değerli katkılarınızla yasamızı yaptık
ve Düzce İlimizde pilot il çalışmalarımıza başlıyoruz. Hedefimiz, 2005 yılı
içerisinde, pilot il sayımızı, yılın sonuna doğru 5 ilâ 10'a çıkarmak, 2006
yılı içerisinde de bütün ülkeye bu uygulamayı yaygınlaştırmaktır. Böylece, her
vatandaşımızın özgürce seçebileceği bir hekimi olacak, aile hekimleri,
fertlerin sağlık sorunlarında, ücret ödemeksizin başvuracakları ilk basamağı
teşkil edeceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, bugün, bütün
Avrupa'da uygulanan bu sistemde, elbette, bir taraftan altyapıyı oluşturuyoruz,
bir taraftan da uygulamalarımıza geçiyoruz. Uygulamayı üç yıllık bir süre
içerisinde gerçekleştireceğimize göre, bu hususta bir altyapı eksikliğinden de
bugün için bahsetmek hakikaten hiç gerçekçi olmuyor.
Aslında, aile hekimliği uygulamaları,
1961'de yapılmış olan sosyalizasyonun, bir yasa olarak yapılmış olan; ama,
maalesef, şu veya bu sebeple, bugüne kadar gereği yapılamamış olan
sosyalizasyonun ruhunun 2004, 2005, 2007 yıllarında hayata geçirilmesi olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, gördüğünüz gibi,
kararlı bir biçimde, planlı bir biçimde, sağlıkta dönüşümümüzün bütün
bileşenlerini, belirli bir takvim içerisinde hayata geçirmekteyiz. Tabiî,
hakikaten, yaptığımız birçok değerli sağlık hizmeti de var.
Bakınız, birkaç rakam ifade etmek
istiyorum değerli arkadaşlarım: Ben bir çocuk hekimiyim ve anne sütünün önemini
çok iyi biliyorum elbette.
1998 yılında, ülkemizde, bir annenin
bebeğini, altıncı ayına kadar yalnızca kendi sütüyle besleme oranı yüzde 1,3'tü
ve bu, hiç kabul edilemez bir orandı; bugün için bu oran, yüzde 21'lere
yükselmiştir. Elbette, bu, bu konuya verilen önemin bir sonucu olarak
gelişmiştir.
Ülkemizde, her 2 yavrumuzdan 1'inde, büyük
oranda demir eksikliğine bağlı kansızlık var. Bu, çocuklarımızın geleceğini,
dolayısıyla ülkemizin geleceğini çok olumsuz etkileyen bir sağlık problemi
halindeydi. Aldığımız bir kararla, bütün yavrularımıza, hiçbir ayırım
gözetmeksizin, koruyucu olarak ücretsiz demir damlası dağıtmaya başladık. Bu
yıl, Eylül 2004 itibariyle, 570 000 bebeğe ulaştık. Hedefimiz, 2005 yılı
içerisinde, bütün yavrularımıza, hem demir eksikliğine bağlı kansızlığı önlemek
için hem de kemik gelişimi yetersizliğini önlemek için ücretsiz demir ve D
vitamini damlası dağıtmaktır.
Değerli arkadaşlarım, kızamık aşısı
konusunda mükemmel bir hedefe ulaştık. Özellikle aşılamanın öteden beri çok
geri olduğu illerimiz içerisinden 10 ili seçerek, bu yıl, bu 10 il üzerinde
özel bir çalışma yaptık. Böylece, kızamık konusunda, bu illerimizde -Ağrı, Batman,
Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Muş, Şırnak, Tunceli ve Van İllerimizde-
yürüttüğümüz çalışmalarla, yüzde 54 olan kızamık aşılama oranını yüzde 80'lere
yaklaştırdık. Aynı şekilde, yüzde 40'larda olan diğer aşılama oranlarımızı da
yüzde 70'lere ulaştırmış durumdayız.
İlaç fiyatlarında uyguladığımız yeni
politikalarla, 1 000'e yakın ilaçta ciddî indirimler sağlayabildik. Sağlıkta,
önce ilaçta daha sonra bütün sağlık hizmetlerinde KDV oranı yüzde 8'e
indirildi. KDV konusunda, özellikle Sayın Maliye Bakanımıza ve Hazineden
sorumlu Devlet Bakanımıza, sizlerin, Yüce Meclisin ve aziz milletin huzurunda,
teşekkürü bir borç biliyorum. İlaç politikalarımızla, bugün için, yıllık 900
trilyon Türk Lirası civarında bir tasarrufu sağlamış oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, geldiğimizde 140 000
kişiye bir acil yardım istasyonu düşmekteyken, şu anda 77 000 kişiye bir acil
yardım istasyonu düşmektedir. Yeşilkartlımıza sağladığımız kolaylıklar
hakikaten son derece önemli bir noktaya ulaşmıştır. Artık, yeşilkartlı vatandaşlarımız
hastane kapılarından çevrilmemektedir ve 2005 yılından itibaren ilaçlarını da
eczanelerden rahatça alabileceklerdir, gözlüklerini alabileceklerdir, diş
sağlığıyla ilgili hizmetlerini alabileceklerdir.
Değerli milletvekilleri, 2004 Mali Yılı
Bütçe Kanununda Sağlık Bakanlığı bütçemiz 4 katrilyon 747 trilyon 451 milyar
olarak belirlenmişti. 2005 yılında yüzde 15 civarında bir artışla bütçemiz 5
462 974 750 YTL olarak öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, böylece, biraz önce
bazı rakamlar ifade edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Tamamlıyorum.
Teşekkür ederim.
Sağlığa ayrılan pay, AK Parti Hükümeti
zamanında bütçeden ayrılan pay azaltılmıştır şeklinde ifadeler oldu.
Değerli arkadaşlarım, bütçe
konuşmalarında, aslında, rakamların konuşturulması gerekir. Böyle sübjektif
olarak, azaldı, arttı yerine, ben size doğrudan rakamları ifade ediyorum.
Bakanlığımın bütçesi, 2004 yılında, genel bütçeden yüzde 3,17 oranında pay
alırken, bu oran 2005 yılında yüzde 3,55'e yükselmiştir; ama, bu yeterli midir
derseniz, ben, Sağlık Bakanı olarak daha fazlasını istiyorum, bundan sonraki
yıllarda da daha fazlasını isteyeceğim.
Yine, gayri safî millî hâsıla içindeki pay
da, bazı değerli konuşmacıların söylediğinin aksine, 2002 yılında yüzde 0,86
iken, 2004'te yüzde 1,13'e çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım, ifade etmeye
çalıştığım hususlardan anlaşılacağı gibi, sağlık alanında çok önemli bir zihniyet
değişimini ortaya koymuş bulunmaktayız. Artık, sağlık alanında atılan her
adımın merkezinde insanımız vardır. Hedefimiz, halkımıza hak ettiği çağdaş
sağlık hizmetini sunmaktır. Bütçemize konulan ve halkımızın sağlığı için
harcadığımız her kuruşu kutsal bir emanet olarak kabul ediyoruz; attığımız her
adımı buna göre atıyor, yaptığımız her harcamayı buna göre yapıyoruz.
2005 yılında da, Sağlıkta Dönüşüm
Programımızın uygulamaları geliştirilecek, olumlu etkileri daha çok
hissedilecektir. Aile hekimliği uygulamamız yaygınlaşacak, genel sağlık
sigortası uygulamalarıyla, bunun yansımalarıyla, sağlık hizmetleri daha adil ve
etkili bir sunuma kavuşacaktır. Biz, milletimizin her ferdinin, sağlık
konusunda daha mükemmel hizmetleri hak ettiğine inanarak çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu hususta şuna da
işaret etmek isterim: Dünya Sağlık Örgütü, bir ülkenin sağlıkta dönüşüm
anlamında yenilikler yapabilmesi için, o ülkenin başbakanının, hükümetinin,
meclisinin desteğini çok önemsemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
Ben, huzurunuzda, bu desteği bugüne kadar
çok mükemmel bir biçimde aldığımı ifade etmek isterim; hem Sayın
Başbakanımızdan, hem Kabine üyelerimizden -ki, bunlardan ikisini özellikle
zikretmek durumundayım; Sayın Maliye Bakanımız ve Sayın Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımızdan, bugüne kadar, politikalarımız hususunda- mükemmel bir
destek aldık. Aynı desteği, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonumuz
ile Plan ve Bütçe Komisyonumuzdan ve siz Yüce Meclisimizden de aldık. Bunun
için şükranlarımı arz ediyorum.
Halkımızın hayır duaları, enerjimizi,
gücümüzü ve şevkimizi artırmaya devam edecektir. Sizlerin de desteğinizle, vatandaşımıza,
hak ettiği sağlık hizmetini sunma çabalarımız artarak devam edecektir.
Bütçemizin, bütün millete hayırlı olmasını
diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce,
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutacağım.
Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu
Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasasının 19 uncu maddesinin 5 (b) ve 6 (b)
bentleri gereğince, hükümetlerin, Uluslararası Çalışma Konferanslarında kabul
edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına
dairdir.
Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- 1-17 Haziran
2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma
Teşkilatı (ILO) Genel Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının
Geliştirilmesi: Eğitim ve Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Tavsiye 2004"
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/725) 20.10.2004
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 7/10/2004 tarihli ve B.13.APK.0.12.00.00/ 4012-3152/044732 sayılı
yazısı.
1-17 Haziran 2004 tarihleri arasında
Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Genel
Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi: Eğitim ve
Yaşam Boyu Öğrenim"e ilişkin Tavsiye 2004 hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2005 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi dolayısıyla Bakanlığımın çalışmaları ve
ileriye yönelik projeleri kapsamında bilgiler sunmak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım; sözlerime başlarken, hem şahsım hem de Bakanlığımız çalışanları
adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Bakanlık görevini
devraldığım 19 Kasım 2002 tarihinde Bakanlığımız ve bağlı ilgili kuruluşlarının
teşkilat yasalarının dahi olmadığı malumlarınızdır. Bu ortamda çok kısa bir
süre içinde, sosyal güvenlik ve çalışma yaşamı açısından, hepsi birbirinden
önemli İş Kanunu, Türkiye İş Kurumu Kanunu, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu,
Bağ-Kur Kanunu, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ve Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanunu, sizlerin de desteğiyle çıkardık.
Bakanlığımda yapmış olduğumuz mevzuat
çalışmaları yalnız yasalarla sınırlı kalmamış, bugüne kadar toplam 129 adet
yönetmelik çıkarılmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sosyal diyaloğa ve katılımcılığa verdiğimiz önem doğrultusunda, Bakanlık
Teşkilat Kanununda yer almasına rağmen oniki yıldır toplanamayan Çalışma
Meclisini, bu yıl, 15 - 16 Eylül günlerinde topladık.
Diğer taraftan, 2004 yılının, Hükümetimiz
tarafından işsizlikle ve kayıtdışılıkla mücadele yılı olarak ilan edilmesine
paralel olarak, Bakanlığımda iki komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyonlar,
Türkiye'de işsizliğin önlenmesi ve istihdamın artırılması ile kayıtdışı
istihdam ve yabancı kaçak işçi istihdamı konularında iki rapor
hazırlamışlardır. Bu raporlar, Çalışma Meclisinde, sosyal taraflar,
üniversiteler ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görüşüne sunularak
tartışılmıştır. Raporlarda yer alan öneriler hayata geçirilmeye başlanmıştır.
Yine, çalışma hayatı ve endüstri
ilişkileriyle ilgili konularda, hükümet, işveren, kamu görevlileri ve işçi
sendikaları konfederasyonları arasında istişare ve etkin çalışmayı sağlamak
üzere, yeni İş Kanunumuzla çalışma hayatımıza kazandırılmış Üçlü Danışma
Kurulu, bu yıl da iki kez toplanmıştır.
Hepinizin bildiği gibi, 4857 sayılı yeni
İş Kanunu, 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe girerek, Türk çalışma
ilişkilerinde yeni bir dönemi de başlatmış oldu.
Yeni İş Kanunumuz, teknolojik gelişmelere,
çağdaş normlara ve Uluslararası Çalışma Örgütü ile Avrupa Birliği müktesebatına
uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Bu kanunla, Türk çalışma hayatına yeni
kavramlar ve yeni çalışma biçimleri getirilmiştir. Katı ve tam süreli çalışmaya
ilişkin mevzuatın yerini, esnek ve yeni çalışma biçimleri almıştır.
4857 sayılı İş Kanunuyla, genel ekonomik
kriz ve zorlayıcı sebeplerin meydana gelmesi, işyerinde geçici olarak en az
dört hafta işin durması veya kısa çalışma hallerinde, en fazla üç aylık bir
süreyle, işsizlik ödeneği miktarı kadar kısa çalışma ödeneği ödenmesi imkânı
sağlanmıştır.
Konkordato ilanı, işveren için aciz
vesikası alınması veya iflas nedenleriyle işverenin ödeme güçlüğüne düştüğü
hallerde ise, işçilerin iş ilişkisinden kaynaklanan son üç aylık ücret
alacaklarını karşılamak amacıyla, İşsizlik Sigortası Fonu kapsamında Ücret
Garanti Fonu oluşturulmuştur. Bu fonun kaynağı, işsizlik sigortası prim
ödemelerinin işveren hissesinin yıllık toplamının yüzde 1'i olarak
belirlenmiştir.
Kısa çalışma ödeneği ve Ücret Garanti Fonuyla
ilgili yönetmelikler bu yıl çıkarılarak, daha önce çalışma hayatımızda olmayan
bu uygulamalar hayata geçirilmiştir.
Malumlarınız olduğu üzere, 4817 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, 6 Eylül 2003 tarihinde yürürlüğe
konulmuştur. Bu sayede, daha önce, diğer kurum ve kuruluşlar ile ilgili
merciler tarafından çalışma izni verilen ancak kayıt altına alınamayan
yabancılar, kayıt altına alınmaya başlanmıştır. Bu kapsamda çalışma izni
verilen yabancıların, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurla bağlantısı
kurularak, takip ve denetimi ile prim borçlarının tahsil edilmesi sağlanmıştır.
4817 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten bu yana, 18 Kasım 2004 tarihi itibariyle, toplam 7 984 yabancıya
çalışma izni verilmiş olunmakla birlikte, izin verilen yabancıları istihdam
eden işverenlerin 5 000'i aşan yerli işgücünü istihdam etmeleri de
sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği üzere, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu 13 Ağustos
2001 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, uygulamadan kaynaklanan sıkıntıların
giderilmesi bakımından, kamu sendikalarının da mutabakatıyla, bu kanunda bazı
değişiklikler bu yıl yapılmıştır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun, Avrupa Birliği ve
Uluslararası Çalışma Örgütü normlarıyla uyumlaştırılması ve ülkemizin gelişen
ihtiyaçlarına cevap verebilmesinin önemi hepimizin malumlarıdır. Bu amaçla,
işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinin katılımıyla Bilim Komisyonu
oluşturulmuştur. Söz konusu Komisyon tarafından son şekli verilen kanun
tasarısı ve gerekçesi, görüşleri alınmak üzere sosyal taraflara gönderilmiştir.
Bu görüşler çerçevesinde tasarıya son hali verilerek Yüce Meclisimizin
takdirlerine sunulacaktır.
Yine, aynı şekilde oluşturulan diğer bir
komisyon tarafından hazırlanan Kıdem Tazminatı Fon Kanun Tasarısıyla ilgili
olarak da, işçilerimizin müktesep haklarını ve işletmelerimizin rekabet gücünü
koruyacak şekilde, sürdürülebilir bir aktuaryel denge içerisinde fonun oluşturulması
için sosyal taraflarla çalışmalarımız devam etmektedir.
Ayrıca, Hava İş Kanunu Tasarısı
Bakanlığımızca hazırlanarak, Başbakanlığa sunulmuştur. Böylece, bu sektörde
çalışanların da kanun kapsamına alınmaları gerçekleşmiş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2004 yılı içerisinde, asgarî ücret konusunda da önemli çalışmalar yaparak,
asgarî ücretlimizin önceki dönemler içerisinde bu alanda uğradığı kayıpları
telafi eden düzenlemeler yaptık. Burada, özellikle asgarî ücret konusu
üzerinde, değerli muhalefet sözcüleri konuştuğu için, bu konuda biraz daha
ayrıntıya girmek istiyorum izninizle.
Değerli arkadaşlar, 2004 yılında, brüt
asgarî ücrette yüzde 45,1 oranında bir artış gerçekleştirdik. Bu artış, belki
de son on yılın en yüksek miktardaki artışını göstermektedir. Asgarî ücretin
bizden önceki dönemlerde uğradığı yüzde 30 oranındaki kayıp da, bu yapmış
olduğumuz artırımla birlikte tamamen telafi edilmiş bulunmaktadır. Söz konusu
artış, 2004 yılında hedeflenen enflasyon rakamının 3,4 katıdır. Burada, geçmiş
yıldaki uygulamalar da dikkate alındığında, 2004 yılında asgarî ücretin bu
seviyelere çıkmış olmasını takdirle karşılamak gerekir. Şu gerçeği hepimiz
biliyoruz: İlan edilen asgarî ücretin, satın alma gücü itibariyle, bir
çalışanımızın -özellikle de ailesi de dikkate alındığında- bütün ihtiyaçlarını
karşılamadığı malumdur; ama, bu konuyu tenkit ederken, geçmiş yıllarda yapılmış
olan artışları da dikkate almamız ve değerlendirmemizi buna göre yapmamızın
hakkaniyete daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlarım, yine, 2005 yılında
uygulanacak olan asgarî ücreti tespit etmek üzere kurulan Asgarî Ücret Tespit
Komisyonumuz çalışmalarına devam etmektedir. Umuyorum, Komisyonumuz da,
çalışanımıza, özellikle enflasyonun üzerinde, onun hak kayıplarına engel olacak
bir ücreti tespit edecek diye temenni ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
olarak büyük bir önem veriyoruz. 4857 sayılı İş Kanununda, çocukların asgarî
çalışma yaşı, çalıştırma yasağı ve çalışma yaşamında korunmasına ilişkin
düzenleyici hükümler ile bu hükümlerin etkili bir şekilde uygulanması için
cezaî yaptırımlar getirilmiştir. Buna ilave olarak, Bakanlığım tarafından,
çocuk işçiliğinin önlenmesi için zamana bağlı politika ve program çerçevesi
hazırlanmıştır. Hazırlanan bu programla, Türkiye'deki çocuk işçiliğinin en kötü
biçimlerinin önlenmesi amaçlanmış ve yürütülecek faaliyetler ile bu
faaliyetleri yürütecek kurumlar ve sorumlulukları belirlenmiştir.
Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye
Temsilciliğiyle ortaklaşa yürütülmesine karar verilen çocuk işçiliğini önlemeye
yönelik proje, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile Avrupa Birliği Komisyonu
Türkiye Temsilciliğine sunulmuş ve önkabulü yapılmıştır. Projenin ilk
aşamasının Ocak 2005'te 7 ilde iki yıl süreyle uygulanması planlanmaktadır.
Belirlenen çocuk işçiliğinin en kötü
biçimlerinin önlenmesine yönelik olarak yürütülecek olan faaliyetlere katkı
vermek üzere İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Diyarbakır, Gaziantep,
Şanlıurfa, Kocaeli, Çorum ve Antalya'dan oluşan 11 ilde program kapsamında
çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından proje hazırlıklarına başlanılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımız İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, 4947 sayılı Kanunla
hukukî bir zemine oturtulmuş ve yeniden yapılandırılarak güçlendirilmiştir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğümüze bağlı olarak faaliyetini sürdüren İş Sağlığı ve Güvenliği
Merkezinin "Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi ve Araştırma
Merkezi" haline dönüştürülmesini planlamaktayız. Bu amaçla, Avrupa Birliği
Komisyonundan 7 000 000 euroluk hibe sağlanmış bulunmaktadır. 2004 Ocağında
başlattığımız projeyi 2005 yılı sonunda tamamlamayı amaçlıyoruz.
Proje kapsamında, özellikle KOBİ'lere
yönelik işyeri incelemesi ve sağlık taramaları hizmetlerinin yurt çapında
yürütülmesi için mobil hizmet sağlayacak teknik donanımlı gezici laboratuvar ve
gezici araştırma ve kontrol ekiplerinin oluşturulması, Kocaeli İlimizde
yerleşik ve gezici birer laboratuvar kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Bu
çalışmaların 2005 yılı eylül ayında tamamlanması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çalışma hayatının denetimiyle görevli olan İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, 2004
yılının ilk sekiz ayında 29 921 işyerinde işin yürütümü ile iş sağlığı ve
güvenliği denetimini gerçekleştirmiş, bu denetimler sonucunda, 1 587 işyerine
11 trilyon 807 milyar Türk Lirası idarî para cezası uygulanmış, 841 işyeri
hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Ayrıca, 286
işyerinde toplam 1 411 sigortasız işçi belirlenerek, ilgili sosyal sigorta
müdürlüklerinde kayıt altına alınmaları sağlanmıştır.
İş Teftiş Kurulu Başkanlığında
başlattığımız yeni denetim şekliyle, ferdî alacaklara ilişkin şikâyetlerdeki
yığılmalar eritilerek, 12 613 işyerinden yapılan toplam 19 128 şikâyet
başvurusu sonuçlandırılmıştır.
İş sağlığı ve güvenliği yönünden yapılan
denetimlerde ise, 1 578 işyerine işletme belgesi, 93 işyerine kurma izni verilmiş
olup, 18 işyeri için kapatma, durdurma talep edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3
000 000'u Avrupa Birliği üyesi ülkelerde olmak üzere, halen yurtdışında 3 550
000 vatandaşımız yaşamaktadır. Buna ilaveten, 1 100 000'in üzerindeki vatandaşımız
yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına geçmiş bulunmaktadır.
Türkiye'nin imzaladığı ve bugün itibariyle
yürürlükte olan ikili sosyal güvenlik sözleşmelerinin sayısı 16'dır. Ülkemiz,
ayrıca, Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesine de taraftır.
2004 yılı içerisinde, Çek Cumhuriyeti,
Bosna-Hersek, Kanada, Kebek ve Lüksemburg'la imzaladığımız sosyal güvenlik
sözleşmelerinin onay süreçleri tamamlanmıştır.
Yine, bu yıl, Çek Cumhuriyeti ile
Azerbaycan'la idarî anlaşmalar imzalanmış, ayrıca, Lüksemburg ve İsveç'le
yürürlükte olan sosyal güvenlik sözleşmesinde sigortalılar lehine iyileştirme
yapılmasına imkân sağlayan ek sözleşme yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere,
Uluslararası Çalışma Örgütü, dünyada ve öncelikle üye ülkelerde yaşama ve çalışma
şartlarının iyileştirilmesi, sosyal adaletin yaygınlaştırılması ve bu suretle
evrensel barışın sağlanması amacıyla kurulmuştur.
Uluslararası Çalışma Örgütü, bugüne kadar
185 sözleşme ve 196 tavsiye kararı kabul etmiştir. Örgüte 1932 yılında üye olan
ülkemiz, göreve başladığım güne kadar bu sözleşmelerden 40'ını onaylamıştı.
Bakanlığım dönemine rast gelen son iki yılda onaylanan 16 sözleşmeyle bu
rakamın 56'ya çıktığını bilgilerinize sunmak isterim.
Uluslararası Çalışma Örgütünün 1-19
Haziran 2004 tarihleri arasında Cenevre'de düzenlenen 92 nci Genel
Konferansına, hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan başkanlığımdaki
bir heyetle katılım sağlanmıştır. Bu konferansta, sözleşme ve tavsiye
kararlarına uymayan 24 ülke, Sözleşme ve Tavsiye Kararlarının Uygulanması
Komitesinin kamuoyunda "kara liste" olarak adlandırılan gündemine
alınmıştır.
Türkiye'nin son otuz yıl içinde ilk defa,
geçen yıl ve bu yıl olmak üzere aralıksız iki kez şikâyetlerin görüşüldüğü bu
komitenin gündemine alınmamış olmasının da ülkemiz açısından gurur verici bir
tablo olduğunu ifade etmek istiyorum.
Ülkemiz tarafından onaylanan Avrupa Sosyal
Şartının uygulanmasına ilişkin 11 inci Ulusal Rapor, ilgili tarafların görüş ve
değerlendirmesi esas alınarak, Bakanlığım tarafından hazırlanmış ve Avrupa
Konseyine iletilmiştir.
Yine bilindiği üzere, Avrupa Konseyinin
sosyal alandaki temel belgesi niteliği taşıyan ve 1961 tarihli Avrupa Sosyal
Şartının yerine geçen 1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı,
ülkemiz tarafından 6 Ekim 2004 tarihinde imzalanmıştır. Yüce Meclisimizin
onayının ardından, üye ülkelerde bulunan vatandaşlarımıza yeni haklar
kazandırılmış ve durumları güçlendirilmiş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi doğrultusunda çalışma hayatı ve sosyal
politikalar alanında Birlik mevzuatına uyum çalışmaları, Bakanlığımızca en üst
seviyede gerçekleştirilmektedir.
6 Temmuz 2004 tarihinde, Ankara'da,
Bakanlığımız ile Avrupa Birliği Komisyonu arasında yapılan 4 üncü alt komite
toplantısında, Bakanlığımızın görev alanını ilgilendiren uyum durumunu gösteren
25 adet ayrıntılı mevzuat tablosu tartışılmış ve sonuçlandırılmıştır.
Bakanlığımız, Avrupa Birliğinin istihdam
ve sosyal işler alanında yürütmekte olduğu 4 Topluluk programına, 2003 yılında
dahil olmuştur. 2004 yılından itibaren fiilen katılım sağlamaya başladığımız bu
programlardan Ayırımcılıkla Mücadele, Sosyal Dışlanmayla Mücadele ve
Kadın-Erkek Eşitliği Programları, Bakanlığımız eşgüdümünde yürütülmektedir.
2004 yılı malî işbirliği çerçevesinde,
Bakanlığımızca sunulan ve Avrupa Birliği Komisyonunca önkabulü yapılan Sosyal
Diyalog Projesi de komisyona gönderilmiştir.
İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olarak
2004 yılında 30 adet yönetmelik hazırlanarak yürürlüğü konulmuş; ayrıca, bu
yönetmeliklerle bağlantılı olarak 4 adet tebliğ yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu çalışmalar sonunda, Avrupa Birliğinin Bakanlığımız ilgi alanına
giren iş sağlığı ve güvenliğine yönelik müktesebatı büyük oranda
uyumlaştırılmıştır.
Avrupa birliği iş sağlığı ve güvenliği
müktesebatının uyumlaştırılmasında alınan mesafe, Avrupa Birliğinin 2004 yılı
Düzenli İlerleme Raporuna da yansımış ve raporda bu alandaki gelişmelerden son
derece olumlu ifadelerle bahsedilerek, yapılan çalışmalardan takdirle söz
edilmiştir.
Bakanlığımız, Yeni Ulusal Programda ele
alınan 29 müktesebat başlığından 8'ine katkı sağlayacaktır. Bunlardan
bazılarında sınırlı sayıda taahhüdümüz yer alırken, sosyal politika alanında
uyum çalışmalarının büyük çoğunluğu Bakanlığımız tarafından
gerçekleştirilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
işsizlikle mücadele, hükümetimizin öncelik verdiği konuların başında
gelmektedir. İşsizliği azaltmada en etkin çözüm, şüphesiz, ekonominin büyümesi,
yeni yatırımlarla iş alanlarının yaratılmasıdır. Ancak, tek başına ekonomik
büyüme, mevcut işsizlere ve iş piyasasına giren gençlere iş temini için yeterli
değildir.
Bu itibarla, ekonomik büyümeye paralel
olarak, başta insan kaynaklarına yatırım olmak üzere, aktif istihdam politikalarının
etkin olarak uygulanması gerekmektedir. Temel felsefesi istihdam edilebilirliği
artırmak olan aktif işgücü programları, işgücü piyasasına müdahale etmenin en
etkin yollarından biridir.
Aktif istihdam politikalarının başarıyla
uygulanmasında en önemli görev, istihdam kurumlarına düşmektedir. Türkiye İş
Kurumu, bu amaçla, dünyadaki gelişmeler doğrultusunda yeniden
yapılandırılmıştır.
Böylece, İŞKUR, klasik iş ve işçi bulma
hizmetlerinin yanı sıra, işgücü ve istihdam piyasasının izlenmesi ve işgücü
piyasası bilgi sisteminin oluşturulması, işgücüne vasıf kazandırma ve işbaşında
eğitim, meslek ve kariyer danışmanlığı, iş yaratma tedbirleri gibi aktif işgücü
programları yanında, işsizlik sigortası ve iş kaybı tazminatı gibi pasif işgücü
programlarını da etkin bir şekilde uygulamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2004 yılı ocak-eylül döneminde İŞKUR'a 495 576 kişi iş isteğiyle başvurmuş,
özel ve kamu işyerlerinden 86 054 açık iş intikal etmiş ve 180 449 kişi
işverene yönlendirilmiş, bunlardan 58 941 kişi işe yerleştirilmiştir.
Daimî işçi sınavı 10-11 Temmuz 2004
tarihlerinde kamu personeli seçme sınavıyla birlikte yeniden yapılmış olup,
sınav sonuçlarına göre 6 083 işçi, 418 özürlü, 199 eski hükümlü olmak üzere
toplam 6 700 kişilik işgücü talebi alınmış olup, bunların işe yerleştirilme
çalışmaları devam etmektedir.
Ülkemizde uygulanmakta olan ekonomik
istikrar programını desteklemek, özelleştirme programındaki hedeflerin
başarıyla tamamlanmasına katkıda bulunmak amacıyla, Dünya Bankasından sağlanan
krediyle, Özelleştirme Sosyal Destek Projesi uygulanmaktadır. Projeyle
danışmanlık, eğitim ve toplum yararına çalışma programı hizmetleri verilerek,
işsizlerin, tekrar, istihdama kazandırılmasına çalışılmaktadır. Bugüne kadar 20
838 kişinin yararlandığı 590 proje uygulamaya konulmuştur. 2005 yılında da bu
çalışmalar devam edecektir.
İŞKUR'un kurumsal kapasitesinin
güçlendirilmesi amacıyla, Avrupa Birliği Aktif İşgücü Programları Projesi
hazırlanmıştır. Projenin bütçesi, 40 000 000 eurosu Avrupa Birliği hibesi, 10
000 000 eurosu da Hükümetimizin katkısı olmak üzere, toplam 50 000 000 eurodur.
2003-2005 yılları arasında uygulanacak olan proje kapsamında, 20 model istihdam
ofisinin oluşturulması ve en az 25 000 işsizin yararlanacağı 250-300 aktif işgücü
programının uygulanması hedeflenmektedir. Yapılan birinci hibe çağrısı sonucu
teklif edilen 675 projeden uygun görülen 194 proje Avrupa Komisyonunca
onaylanmış bulunmaktadır. İkinci hibe çağrısı sonucu teklif edilen 707 projenin
ise değerlendirme çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa İstihdam Stratejisine uyum çalışmalarımız İŞKUR koordinatörlüğünde devam
etmektedir. Bu sürecin ilk adımı olan İstihdam Durum Raporu hazırlanmış, ikinci
aşama olan Ortak Değerlendirme Belgesi hazırlama çalışmaları ise bu yıl
başlatılmış olup, 2005 yılı başlarında tamamlanacaktır. Belgenin imzalanmasıyla
ülkemiz, Avrupa İstihdam Stratejine ilk adımı atmış olacaktır. Bunu takip
edecek olan Ulusal Eylem Planının hazırlık çalışmalarına ise şimdiden
başlanılmıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada,
yeri gelmişken, işsizlik sigortasıyla da ilgili birkaç konuyu bilgilerinize
sunmak istiyorum. Arkadaşlarımız, burada, işsizlik sigortasının fon varlığından
bahsettiler; doğrudur, şu anda, İşsizlik Sigortası Fonunda, işsizlik ödemeleri
düşüldükten sonra yaklaşık 12,5 katrilyonluk bir fon varlığı söz konusudur. Biz
de Bakanlık olarak, şu anda İşsizlik Sigortası Fonundan yararlanma şartlarının
ağır olduğuna, buradan daha çok kaynak ayrılması ve bu ayrılan kaynağın da daha
çok meslekî eğitim alanlarında kullanılması gerektiğine inanıyoruz; bu
görüşleri paylaşıyoruz. Umuyorum, 2005 yılı içerisinde İşsizlik Sigortası
Fonuyla ilgili bir değişikliği Yüce Meclisin gündemine getireceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği üzere bir ülkede sosyal refah ve sosyal adaletin sağlanmasının en
önemli araçlarından biri de sosyal güvenliktir. Sosyal güvenlik sistemimizin
yapısı ve sorunları, uzun zamandır kamuoyunda tartışılmakta ve çözüme yönelik
adımlar atılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yine hepimizin
paylaştığı bir gerçek de, bugünkü sosyal güvenlik sistemimizin bu
parametreleriyle sürdürülemez olduğudur. Toplumuzda genel kabul, bugünkü sosyal
güvenlik sistemimizde bir reform yapılması gerçeğidir; bunu, siyasî
partilerimiz ve toplumun bütün sosyal kesimleri de paylaşmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Gayret edeyim Sayın Başkan.
Önümüzdeki dönem, 2005 yılında, Yüce
Meclisimizin huzuruna, uzun süredir çalışmaları devam eden sosyal güvenlik
reformunu sunma gayreti içerisinde olacağız. Sosyal güvenlik sistemimizin üç
temel ayağı olduğunu daha önceki konuşmalarımda ifade etmiştim; birincisi,
bütün nüfusu kapsayacak bir genel sağlık sigortası; bir diğeri, çok dağınık ve
farklı standartlarda hizmet veren emeklilik sistemimizi tek çatı altında
toplamak; bir diğeri de, sosyal yardım ve hizmetleri sosyal devlet anlayışı
içerisinde, çağdaş bir anlayış içerisinde, topluma ve ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımıza sunmaktır. Diğer bir konu da, bütün bu fonksiyonları
gerçekleştirecek, çağdaş, bilgi teknolojileriyle donatılmış bir kurumsal
yapının hayata geçirilmesidir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın
Başkanın da ikazıyla konuşmamın bazı bölümlerini atlayarak, bütçemizle ilgili
bölüme gelmek istiyorum. Tabiî, burada Sosyal Sigortalar Kurumunun sunmuş
olduğu sigortacılık hizmetlerinden, Sosyal Sigortalar Kurumunun sunmuş olduğu
sağlık hizmetlerinden, maalesef, bahsetme imkânını bulamadım. Bunlar da Yüce
Meclisin bilgisi dahilinde olan hususlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçe performansımızla ilgili olarak önemli birkaç hususa da izninizle değinmek
istiyorum.
Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını
karşılamak üzere 2004 yılında, bütçeye 5 katrilyon 842 trilyon lira ödenek
konulmuştur. 2003 yılında nakit bazda ekbütçe ihtiyacı duymayan Sosyal
Sigortalar Kurumunun, 2004 yılında da ekbütçeye ihtiyaç duymadığı gibi, bu
ödeneğin sadece 5 katrilyon 594 trilyon Türk Lirasını kullanarak, yaklaşık 250
trilyon Türk Lirası tasarrufta bulunacağını tahmin ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Aynı şekilde, Bağ-Kur da, uzun yıllar
sonra ilk kez bu yıl nakit bazda ekbütçe ihtiyacı duymamıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son
olarak, incelemelerinize sunulan Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili
kuruluşlarımızın 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan ödenekleri
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Bakanlığımın merkez teşkilatının bütçesi
63 674 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bağlı ve ilgili kuruluşlarımızdan; Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığına 1 203 000, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma
Merkezine 1 493 000, Sosyal Sigortalar Kurumuna 6 600 000 000, Bağ-Kura 6 000
000 000 ve İŞKUR'a da 59 636 000 Yeni Türk Lirası ödenek teklifiyle,
Bakanlığımız toplam bütçesi 12 726 006 000 Yeni Türk Lirası olarak
belirlenmiştir.
Devlet bütçesi içerisinde önemli bir paya
sahip olan bütçemizle, yukarıda açıklamaya çalıştığım kapsamlı çalışmaları ve
Bakanlığıma yasalarla verilen yükümlülükleri etkin bir biçimde yerine getirmek,
vatandaşlarımızın memnuniyet düzeyinden taviz vermeden kaynaklarımızın etkili
ve verimli kullanılmasıyla tasarruf tedbirlerine azamî ölçüde riayet etmek
konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceğini de ifade etmek istiyorum.
Bütçemizin hazırlanması sürecinde emeği
geçen, başta Bakanlık çalışanlarım olmak üzere, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
ve üyelerine, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun değerli
üyelerine ve siz saygıdeğer milletvekillerine çok teşekkür ediyor, Bakanlık
bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Aleyhte söz isteyen, Iğdır Milletvekili
Sayın Dursun Akdemir; buyurun. (DYP, CHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2005 yılı bütçesi aleyhinde söz
almış bulunmaktayım; şahsım adına, Yüce Meclisi ve Yüce Türk Milletini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hayatımda aleyhte olmamaya çalıştım, hep müspet tarafından olaylara baktım;
ama, demokrasinin gereği, bugün aleyhte olacağım kurumun başında olan kişi,
benim mesai arkadaşım, SSK Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünde bir başhekimlik
dolayısıyla halef-selef olduğum bir arkadaşım. Dolayısıyla, aleyhte yapacağım
konuşmanın Türk Milletine hayırlı olacağına inandığım için, olayları olumsuz
yönden irdeleyeceğim.
İnsan sağlığını korumanın, hastalandığında
onu tedavi etmenin, sakatlandığında onu rehabilite etmenin karmaşık
sıkıntılarını, acılarını, çaresizliğini her gün yaşayarak hekimlik yaptım.
Dolayısıyla, bu 10 dakikalık sürede çok şey söyleyemeyeceğim; ama, söyleyeceğim
şeylerin önemli olduğunu sanıyorum.
Değerli AK Partili milletvekili
arkadaşlarımız burada konuşurlarken, şimdiye kadar üzerinde imparatorluk
kurulmuş, Türkiye Cumhuriyeti olarak bugünlere gelmiş bir ülkede Sağlık
Bakanlarının çok şey yapmadığını söylediler; ama, ben, buradan Jet Bakan Vedat
Ali Özkanları, Yusuf Azizoğullarını seslendirmek istiyorum. Türkiye'nin o zor
şartlarında insan sağlığına ne kadar önem verdiklerini ve çocuklarımızı bugüne
kadar sağlıkla taşıdıklarını hatırlatmak, onların ruhu için gerekiyor diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 58 inci
ve 59 uncu cumhuriyet hükümetlerinde, önemli olan konularla ilgili Acil Eylem
Planını ortaya koydular ve Sağlıkta Dönüşüm Programıyla ilgili olarak, iki yılı
aşkın bir süre içerisinde Aile Hekimliği Yasasını çıkarabildiler. Bu yasa da,
pilot uygulamayı tanımlayan bir yasadır sadece. Sağlığımızın bugüne hangi nedenlerle
geldiğini, kısaca bir göz atarak hatırlatmak istiyorum.
Uzun vadeli, uyumlu ve istikrarlı sağlık
politikamız bulunmadığı içindir ki, her hükümet, kendine göre doğrular
yarattığını zannetmektedir. Sağlık politikası, halen çok sayıda kurum ve
kuruluş tarafından belirlenmeye çalışılmakta, dolayısıyla da kaos ortaya
çıkmaktadır. Yani, çokmerkeziyetçilik ve çokbaşlılık vardır.
Birinci basamak hizmete önem verilmediği
için, sağlık hizmetleri hastane ağırlıklı halde yürümektedir. Hasta sevk
zinciri bulunmadığı için, bademcik ameliyatı yapılacak ile kemik kanseri
hastası ya da kalın bağırsak kanseri hastası aynı hastanenin polikliniğinde
beklemektedir; ama, hastanelerde hastaların birikmesine rağmen, ne hazindir ki,
yatak kullanma kapasitesi yüzde 60'ı geçmiyor Sağlık Bakanlığı hastanelerinde.
Bu hastanelerimiz, merkeziyetçi ve profesyonel olmayan idareciler tarafından
yönetilmektedir. Sosyal adaletle hiçbir şekilde uyuşmayan bir sistemle,
hizmetleri veren kurum ve kuruluşlara devlet tarafından kaynak aktarılmakta,
hizmete asıl ihtiyacı olan vatandaşlara ise direkt olarak bir sosyal yardım
yapılamamaktadır. Sağlık personeli hem coğrafî olarak dengesiz dağılmıştır hem
de mezuniyet sonrası sürekli eğitim programlarından mahrum bırakılmıştır.
Bazı sağlık meslekleri, mevcut mevzuatta
tarif bile edilmemiştir.
Ülkemiz insanlarının ortalama yaşam
süresi, gelişmiş ülkelerin oranlarına göre 10 yaş daha azdır.
Ülkemizde 1 yaşını doldurmadan ölen bebek
sayısı, gelişmiş ülkelerin 6 katıdır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programına
göre, 174 ülke arasında 90 ıncı sıralardayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'nin sağlık göstergelerinin her yıl sürekli gerilediğine şahit
olmaktayız. Dünya Sağlık Teşkilatı raporlarında, Angola, Arnavutluk, Bolivya,
Benin ve Burnika gibi ülkelerden, sağlık göstergeleri açısından geride
kaldığımız vurgulanmaktadır; bu, doğrudur değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunu,
ülkemizden örnekler vererek gözlerinizin önüne sermek istiyorum.
Türkiye'nin en doğusunda, Şavşat'ta doğum
yapamayan anne, yollar kapalı olduğu için, önce Gürcistan'a götürüldü, oradan
Hopa'ya getirildi; buyurun; o zaman kapatın Köy Hizmetlerini. Değerli
arkadaşlarım, doktor baba, eşinden, özürlü çocuğundan uzakta, başka illerde
çalışmak zorunda kaldı; alın, size gönüllü çalışma doktoru!.. Tüberküloz, çocuk
felci, difteri, kuduz gibi hastalıkların eredike edilmediğini resmî ağızlar
beyan ediyor. Yirmibeş yıl önce tüberküloz aşısı üreten Türkiye'de, bugün, şu
anda, piyasada tüberküloz aşısı bulunamamaktadır. Hasta, ambulansla taşınırken
düşürülerek öldürüldü; gazetelerden haberler. Performans kazanma gayretinde
olan sağlık personeli arasındaki yarış iş huzursuzluğu getirdi ve meslek
etiğini yozlaştırdı. Demolarize sağlık personeli giderek artıyor; çünkü, bunu
ücret dengesizliği kamçılıyor. Acil servisten acil servise dolaştırılan acil
hastalar... Ambulanslar ve hizmet araçları yetersiz, olanlar da yeterli
çalışmıyor. Sözleşmeli personel uygulamasından doğu ve güneydoğu yeterince
nasibini alamadı, 81 ile dağıtıldığı için buraya yeterli sayıda sözleşmeli
personel gönderilemedi. Sağlıkocakları kapalı. Ampul söndü arkadaşlarım. Sayın
Sağlık Bakanımız, kapalı sağlıkocağında, sosyalizasyonun ruhunu diriltmek
istediğini söylediler. Bu acı, hazin tabloyu, Doğu Anadolu Bölgesinin bir
milletvekili olarak beyan etmek istiyorum.
Performans kazanma gayretinde olanların
yanında, kendisini performansla göze sokabilmek için, hastanede doktorların,
sağlık personelinin gösterdiği gayreti hepiniz yakından biliyorsunuz,
bilmeyenler görecektir. İşte, bu nedenle "yapacağım" değil
"yaptım" diyen bir hükümet görmek istiyoruz.
Sayın Sağlık Bakanıma buradan
teşekkürlerimi sunarak, ayrıca bir eksikliğin takip edilip edilmediğini
öğrenmek istiyorum. Iğdır Devlet Hastanesinin, seçim olduktan sonra, yani iki
yıl önce, iki ay içerisinde açılacağı söylenmişti. Altı ay önce kendisiyle
birlikte Iğdır Devlet Hastanesini ziyaret ettik ve -acaba, kendisinin şu anda
bilgisi ne, bilmiyorum- hâlâ aynı vaziyette, gördüğümüz gibi durduğunu
hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu sonuç, bize, güzel Türkiyemize hiç yakışmıyor; yakışmıyor
arkadaşlarım. Halbuki potansiyelimiz itibariyle dünyanın ilk 20'leri
arasındayız. Hani, nerede sağlık sıramız, nerede?!. Göstergemiz çok kötü, ilk
100'den geride, bu göstergeyle 99 uncu sıradayız. Ancak, burada bir hakkı iade
etmek gerekiyor; çok beğenmediğiniz üniversiteler, yaptığı yayımlarla dünyada
20 nci sıradadır; yani, üniversiteler ekonomiyle yarışıyor, onu belirtmek
isterim.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ne
hazindir ki, 2005 yılı bütçesinden
sağlığa sadece ve sadece yüzde 2,28 pay ayrılmış durumdadır. Bu net geliri; eğer Sağlık Bakanlığına
ayrılan bütçe Maliyenin geliriyle oranlanırsa, bu rakam çıkacaktır. Halbuki, AB
treninin son vagonunu yakalamak için, bütçeden sağlığa en az yüzde 10 pay
ayrılması gerekiyor. Sonuç olarak, ülkemizin sağlık alanında bugün geldiği
nokta itibariyle, mevcut sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinden çok, bu
hizmetlerin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Sağlık hizmetlerinde bu
sorunların çözümünü şu temel esaslara dayandırmak mümkündür; ancak, birkaç
örnek vererek geçeceğim.
Sağlık Bakanlığının sağlık sektöründeki
rolü yeniden belirlenmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bunu ısrarla
vurgulamak istiyorum; Sağlık Bakanlığının uğraştığı alan belli değildir. Sağlık
Bakanlığı, planlama, denetleme, yönlendirme, kontrol etme, teftiş etme
görevlerini yapmalı, hastane işletmeciliğini, artık, yavaş yavaş terk
etmelidir.
Sağlık hizmeti alanındaki dönüşümlerde hekimlerin
tümünü temsil eden meslek örgütlerinin önerileri dikkate alınmalıdır; çünkü, bu
hastaneleri onlar çalıştırıyorlar; ama, maalesef, onların önerileri dikkate
alınmamaktadır.
Sağlıkta, çokbaşlılık ve
koordinasyonsuzluğun olduğu doğrudur; partilerüstü bir devlet politikası tesis
edilmeli, bu politikalar sektörlerarası işbirliği çerçevesinde yürütülmelidir.
Koruyucu hekimlik mutlaka önplanda
olmalıdır; ancak, sağlık mevzuatımızın, günümüzün ihtiyaç ve şartlarını
karşılayabilmesi mümkün değildir.
Bu nedenle, Umumî Hıfzıssıhha Kanunu,
Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun, Sağlık Hizmetlerinin
Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, Sağlık Hizmetleri Kanunu gibi kanunlar
değiştirilerek, günün şartlarına uyarlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, tamamlayabilir
misiniz.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Fırsat verin,
tamamlayacağım efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Biraz da, biraz
önce konuşan Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın konuşmasına -bir
destek için- değinmek istiyorum. Belirtmek istediğim, sosyal güvenlik
kuruluşlarının tek bir kurum altında toplanması ve genel sağlık sigortasıyla
ilgili sosyal güvenlik çalışmalarının sürdürüldüğü bir sırada, SSK hastanelerimizin
Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle ilgili yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisine tek başına gönderildiğidir. Hükümetin Sağlık Bakanı ile Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanının uyum içerisinde olmadığını, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının 24 Eylül 2004 tarihinde Başbakana yazmış olduğu yazıdan
görüyoruz. Sayın Başesgioğlu, Sağlık Bakanlığının hazırladığı, SSK sağlık
kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devrini ilgilendiren yasa taslağının,
Anayasanın 35 inci, 56 ncı ve 60 ıncı maddelerine ters düştüğünü açıkça
belirtmektedir. "Tasarı yasalaştığı takdirde, SSK mensuplarının sağlık
harcamalarına 2005 yılı içinde 4,7 katrilyon liradan çok daha fazla ekyük
binecektir" demektedir. Ayrıca, burada, genel sağlık sigortası
getirilmeden bunun yapılmasının yanlışlığı vurgulanıyor "tasarı bu haliyle
hayata geçerse, merkeziyetçi yapılanma ve rekabetten uzak bir ortam gelecek,
verimlilik düşecek ve hantal bir yapı ortaya çıkacak" deniyor.
Sayın Bakanım, bu kadar ısrarlı oldunuz da
ne oldu; sağlıkta halkımıza ceza vermeyi, hükümet, yine size yaptırdı. Sosyal
güvenlik kuruluşlarını tek çatı altında toplamak güzel de, sigortalıya yüzde 50
oranında katılım payı ödetmek neyin nesi, nereden çıktı?! Zaten, asgarî ücret,
sigortalıyı açlık sınırının altına atmış; yüzde 50 katılım payı alarak, o
zaman, sigortalıyı ölmeden mezara atmıyor musunuz?! Allah bari biraz insaf
versin demek istiyorum.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum
değerli arkadaşlarım: Oldubittiye getirilerek bir yasa tasarısı hazırlamak
mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Nüfusumuzun yaklaşık yarısını ilgilendiren
çok önemli bir konuda, iktidar, muhalefet, işçi, işveren, sendikalar, dernekler
ve diğer toplum örgütlerinin görüşleri alınmadan çıkarılacak bir yasa, toplum
barışını olumsuz yönde etkileyecek ve çıkacak sonuçları, önümüzdeki yıllarda
çözümlenmesi mümkün olmayan olayları da beraberinde getirecektir.
Bu bakımdan, iktidarın, sağlık
politikasını yeniden değerlendirmesini, eğer yapabilecekse radikal çözümleri
ortaya koymasını, bir an önce hayata geçirmesini bekliyor, bu duygu ve
düşüncelerimle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap
işleminden önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu,
Uluslararası Çalışma Teşkilatı Anayasasının 19 uncu maddesi gereğince Yüce
Meclisimize bilgi sunacaktır. Bu konudaki Başbakanlık tezkeresini az önce
okutmuştum.
Buyurun Sayın Bakan.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
1.- 1-17
Haziran 2003 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Uluslararası Çalışma Teşkilatı
(ILO) Genel Konferansında kabul edilen "İnsan Kaynaklarının
Geliştirilmesi: Eğitim ve Yaşam Boyu Öğrenime İlişkin Tavsiye 2004"
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/725) (Devam)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de
üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü Temel Yasasının 19 uncu maddesinin
5 (b) ve 6 (b) bentleri gereğince, uluslararası çalışma konferanslarında kabul
edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında Bakanlığımın yasama organına
bilgi sunması ve bu hususun tutanaklara geçirilmesi gerekmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütünün 1-17
Haziran 2004 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 92 nci Genel Konferansında,
insan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitim ve yaşam boyu öğrenime ilişkin
tavsiye kararı kabul edilmiştir.
Söz konusu tavsiye kararı; eğitim, öğretim
ve yaşam boyu öğrenimin bireylerin, işletmelerin, ekonominin ve bütününde
toplumun çıkarlarına, özellikle, tam istihdama, yoksulluğun ortadan
kaldırılmasına, sosyal uyuma ve küreselleşmiş ekonomide sürekli bir ekonomik
büyümeye ilişkin temel hedef çerçevesinde belirgin bir şekilde katkıda
bulunmak, hükümetleri, işverenleri ve çalışanları yaşam boyu öğrenim
konusundaki taahhütlerini gözden geçirerek yenilemeleri amacıyla ortaya çıkmış
ve üye ülkeler tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır.
Tavsiye kararının, hedef, uygulama alanı
ve tanımlarla ilgili birinci bölümünde; üye ülkelerin, sosyal diyalog esasına
dayanarak, ekonomik, malî ve sosyal politikalarla uyumlu olması için, insan
kaynaklarını geliştirmeleri, yaşam boyu eğitim ve öğretim konusundaki ulusal
politikalarını hazırlamaları, uygulamaları ve mevcutlarını yeniden gözden
geçirmeleri konusunda hedeflerini ve bunların uygulama alanlarını belirlemeleri
ve ayrıca, yaşam boyu eğitim ve öğretim, yeterlilik, nitelik ve istihdam
edilebilirlik terimlerinin tanımları yapılarak, bunları gözönünde
bulundurmaları tavsiye edilmiştir.
Eğitim ve öğretim politikalarının
hazırlanması ve uygulanmasıyla ilgili ikinci bölümünde; üye ülkelerin, sosyal
tarafların katılımıyla ulusal bir eğitim ve öğretim stratejisi belirlemeleri;
Ayrıca, ulusal, bölgesel, yerel, sektörel
ve işletme düzeyinde tespit edilecek formasyon politikaları için bir kaynak
çerçevesi oluşturmaları;
Ayrıca, gençler, düşük vasıflı kişiler,
özürlü kişiler, göçmenler, yaşlı çalışanlar, yerliler, sosyal dışlanma
durumunda bulunan kişiler, küçük ve orta ölçekli işletme, kayıtdışı ekonomi,
kırsal kesim çalışanları ve bağımsız çalışanlar gibi, her ülkede belirlenen,
özel ihtiyaçları olan kişilerin, eğitim, öğretim ve yaşam boyu öğrenime
erişmelerini teşvik etmeleri;
Yine, hükümetlerin, istihdam öncesi eğitim
ve formasyonla, işsiz kişilerin formasyonu konusundaki başlıca sorumluluğunu
gözönüne alarak, özellikle meslek hayatına giriş imkânları sunma aracılığıyla
işverenlerin rolünü kabul ederek, işbirliği halinde bir eğitim, formasyon ve
yaşam boyu öğrenim sistemi oluşturmaları, sürdürmeleri ve iyileştirmeleri;
İstihdam öncesi eğitim ve formasyonla
ilgili üçüncü bölümünde; üye ülkelerin, istihdam öncesi eğitim ve formasyon
konularındaki sorumluluklarını kabul ederek, sosyal taraflarla işbirliği
halinde istihdam edilebilirliği sağlamaları ve sosyal uyumu kolaylaştırarak,
bunlara herkesin erişim imkânını iyileştirmeleri;
Bilgi ve formasyon kazanılmasında bilişim
ve iletişim teknolojilerinin kullanılmasını teşvik etmeleri;
Çalışma hayatına ilişkin mevzuata ve diğer
düzenlemelere uygun olarak hak ve yükümlülüklerine dair bilgilendirme ve
danışmayı sağlamaları;
Niteliklerin geliştirilmesiyle ilgili
dördüncü bölümünde; üye ülkelerin, sosyal tarafların da katılımıyla, bireylere,
işletmelere, ekonomiye ve bütününde topluma gerekli olacak niteliklerde ortaya
çıkan eğitimlerin sürekli bir şekilde tespit edilmesini teşvik etmeleri ve
ikili diyalog ve toplu görüşme yoluyla sosyal tarafların formasyon alanındaki
girişimlerini desteklemeleri;
Uygun bir iş ve sosyal uyum amacıyla
formasyonla ilgili beşinci bölümünde; üye ülkelerde iş piyasasına girmeye veya
yeniden işe girmeye çalışanlar ile özel ihtiyaçları olan kişilerin formasyonu
konusunda hükümetlerin, diğer önlemlerin yanı sıra, teşvik ve yardım önlemleri
sayesinde kamu veya özel sektörde uygun bir iş bulabilmeleri için istihdam
edilebilirliklerini geliştirmek ve iyileştirmek amacıyla başlıca
sorumluluklarını tanımaları;
Meslekî yeterliliklerin tanınması için
çerçeveyle ilgili altıncı bölümünde; sosyal taraflarla işbirliği halinde ve
ulusal bir nitelik çerçevesi kullanarak, hangi ülkede edinilmiş olursa olsun,
usule uygun olan veya olmayan, daha önce kazanılmış tecrübe ve nitelikler dahil
olmak üzere, şeffaf bir meslekî yeterlilik tanınması, uygulamaya konulması ve
finansmanını teşvik için önlemler alınması;
Ayrıca, göçmen işçilerin meslekî
yeterlilik ve niteliklerinin tanınmasını güvence altına almak üzere özel
önlemler öngörülmesi;
Formasyon sunucularıyla ilgili yedinci
bölümünde; üye ülkelerin, sosyal taraflarla işbirliği halinde, birey ve
işletmelerin çeşitli ihtiyaçlarına cevap vermek için formasyon arzı
çeşitliliğini teşvik etmek ve üstün nitelikli normlar tanımı ve kaliteli bir
ulusal güvence çerçevesinde yetenek ve niteliklerin transfer imkânlarını
sağlamaları;
Meslekî yönlendirme ve formasyona destek
hizmetleriyle ilgili sekizinci bölümünde; üye ülkelerin, bireyin bütün hayatı
boyunca bilgi ve meslekî yönlendirmeye, işe yerleştirme hizmetlerine ve iş
arama teknikleri ile formasyona destek hizmetlerine katılım ve erişimini
sağlamaları ve kolaylaştırmaları;
İnsan kaynaklarının geliştirilmesi,
eğitim, formasyon ve yaşam boyu öğrenime ilişkin araştırmayla ilgili dokuzuncu
bölümünde; üye ülkelerin, eğitim, formasyon ve yaşam boyu öğrenim
politikalarının uygun işler yaratılması ve yoksulluğun ortadan kaldırılması
gibi insan gelişimi konusundaki büyük hedeflerin gerçekleştirilmesindeki
etkisini değerlendirmeleri;
Uluslararası ve teknik işbirliğiyle ilgili
onuncu bölümünde; üye ülkelere, ekonomik büyümeye, yatırıma, uygun işler
yaratmaya ve insan gelişimine elverişli koşullar yaratılmasında vasıflı
işgücünün olumlu etkileri gözönünde bulundurularak, bu işgücünün gitmesinden
kaçınılması;
Tavsiye edilmektedir.
Bu tavsiye kararı çerçevesinde, üye
ülkeler, insan kaynaklarının geliştirilmesi, eğitim, öğretim ve yaşam boyu
öğrenim politikaları belirlemek durumundadırlar.
Kararda yer alan hükümlere ilişkin
hususlar yukarıda açıklanmış olup, söz konusu hükümler, çalışma hayatıyla
ilgili mevzuat düzenlemelerimizde ve uygulamalarımızda dikkate alınarak ayrıca
bilgilerinize sunulacaktır.
Bilgilerinize arz eder, Yüce Meclise
saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, onbirinci
turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 20 dakika süreyle, soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi 10 dakikadır.
Sisteme girerek soru sormak isteyen sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Bölünmez, Sayın Bulut, Sayın
Sıvacıoğlu, Sayın Doğan, Sayın Koçyiğit, Sayın Işık, Sayın Cantimur, Sayın
Çetin, Sayın Tandoğdu, Sayın Akgün, Sayın Kepenek, Sayın Melik, Sayın Güney,
Sayın Deveciler, Sayın Kurtulmuşoğlu, Sayın Kaptan.
Buyurun Sayın Bölünmez.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) - Sayın
Başkanım, sorularım Sağlık Bakanı Sayın Akdağ'a.
Mardin, 2 000 kişiye 1 doktorun düştüğü
illerimizdendir; ancak, 200 kişiye 1 doktor düşse dahi, şu anda hizmet veren
hastane, neredeyse, cumhuriyetimizle yaşıt olan 200 yataklı Mardin Devlet
Hastanesidir. Oniki yıldır inşaatı devam eden Mardin Devlet Hastanesi için 2005
malî yılı bütçesinden ayrılan ödenek miktarı nedir ve hangi tarihte hizmete
açılacaktır?
200 yataklı Midyat ve Kızıltepe devlet
hastaneleri bu yıl programa alınmış mıdır; alınmışsa, düşünülen ihale tarihi ve
ayrılan ödenekler nelerdir?
Vatandaşlarımızın medenî şartlarda sağlık
hizmeti alabilmeleri için, şu anda inşaatları devam eden hastanelerimize 2005
malî yılı bütçesinden ayrılan miktar sizce yeterli midir?
Bu vesileyle, 2005 malî yılı bütçesinin
devletimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle, saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Buyurun Sayın Bulut.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, aracılığınızla, her iki sayın bakanımıza da sormak istiyorum.
Sağlık Bakanlığımız, 2004 yılı itibariyle,
kaç sağlık kuruluşunda, kaç personelle, ne kadar vatandaşımıza sağlık hizmeti
vermiştir? Bu sağlık hizmetlerinin birim maliyeti nedir?
Yine, 2004 yılı içerisinde, SSK
hastanelerimizde, ne kadar personelle, ne kadar vatandaşımıza sağlık hizmeti
verilmiştir ve ortalama birim fiyatı ne olmuştur?
Bildiğimiz üzere, bu iki sağlık
kuruluşumuz tek çatı altında birleştirilecek. Bu sağlık kuruluşlarımız
birleştirildiğinde, daha fazla vatandaşımıza sağlık hizmeti verilecek mi?
BAŞKAN - Sayın Bulut, sorunuzu sorar
mısınız.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) -
Efendim, sorumu soruyorum.
Birim fiyatları düşecek mi? Bu konuda
herhangi bir envanter çalışması yapılmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın
Başkan, delaletinizle, Sayın Sağlık Bakanımıza, biraz da ilgisi olması
dolayısıyla, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza hemen sormak
istiyorum.
Sayın Mustafa Özyurt, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına yaptıkları konuşmada "Kastamonu'daki sağlıkocaklarının
yüzde 65'inde hekim bulunmadığı" şeklinde bir ifadede bulundular. Bu
ifade, gerçekten, doğru mudur?
Mesela, Boyalı gibi kırsal alanda bulunan
bir sağlıkocağına gelen hekim bir ay önce geldi, şubatta askere gidecek. Kırsal
alanda bu kabil sağlık problemimizi nasıl halledeceğiz?
Bir diğer sorum, Kastamonu Kuzeykent'te
250 yataklı bölge hastanemiz var. Geçen yıl 2,5 trilyon lira ayrılmıştı;
revize programla 853 milyara düşürüldü.
Bu yıl, kaç lira ayrıldı? Bu hastanemiz ne zaman bitecek?
Bir diğer sorum; şu anda SSK'ya bağlı olan
Daday Ballıdağ Hastanemiz var; eğer
birleşme sağlanır ise, bu hastanemizi Sayın Sağlık Bakanımız ne şekilde
değerlendirecek ?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Sıvacıoğlu.
Buyurun Sayın Doğan.
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Sağlık Bakanımıza iki sorum olacak.
Sağlık Bakanlığımızın yıllardır dışarıdan
ithal etmek zorunda kaldığı kan ürünleri ve aşılarla ilgili yerli üretim
yapılabilmesi yönünde çalışmaları var mıdır?
Sayın Bakanım, ikinci sorum da; bilindiği
gibi, Avrupa Birliği kapısını artık aralamış durumdayız. Sağlık Bakanlığımız,
özellikle önümüzdeki süreçte, sağlık turizmini geliştirecek çalışmalar yapmakta
mıdır ?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Diyarbakır'ın Ergani İlçesi Devlet
Hastanesi 50 yatak kapasitesiyle, komşu ilçeler Çermik, Çüngüş, Maden ve
Dicle'yle birlikte, yaklaşık 300 000
kişiye hizmet vermektedir. Hastanenin yatak kapasitesi yeterli olmadığından,
Diyarbakır merkeze sevk edilen hastaların çoğu, yolda hastaneye giderken
yaşamlarını kaybetmektedir. Bunu önlemek ve insan sağlığına ve yaşamına gerekli
önemi vermenin bir göstergesi olarak, 2005 yılı yatırım ya da ek yatarım
programına alınarak ve de gerekli ödeneği ayırarak, ilçemizin ihtiyacı olan 200
yataklı yeni bir devlet hastanesini hizmete açmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, bugün ilçemizde sağlık kurulu
raporu verilememektedir. Bunun için gerekli önlemleri almayı düşünüyor musunuz?
Buna bağlı olarak, yine, Çermik İlçemizin
yüzde 90'lar düzeyindeki kısmı bitirilmiş ve halen devam etmekte olan bir
devlet hastanesi inşaatı vardır. Bu inşaatın 2005 yılında bitirilip, halkın
hizmetine açılabilmesi için hastane inşaatına gerekli ödenekleri ayırmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan teşekkür
ediyorum.
Ben, Sayın Sağlık Bakanımıza hızlıca
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Konya-Beyhekim sağlık kompleksi, malumunuz,
250 yataklı bölge hastanesi, 200 yataklı onkoloji hastanesi, 100 yataklı fizik
tedavi ve rehabilitasyon merkezi ve 200 yataklı akıl ve ruh sağlığı
hastalıkları hastanesinden oluşmaktadır.
Biz, geçen yıl, 14 milletvekili sizlerle
görüştüğümüzde, bize, bölge hastanenin 2005 yılında bitirileceğini ifade
etmiştiniz. Bununla ilgili olarak bilgi almak istiyorum.
Son sorum ise şudur: Sağlık personeli
atamalarında, yönetmelik değişikliğiyle, sistem değişikliğine gidilmiştir. Bu
uygulamayla, objektiflik, şeffaflık ve ihtiyaca yönelik kriterler sağlanmış
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Cantimur, buyurun.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) -
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza ve Sağlık Bakanımıza soru yönelteceğim.
Sayın Bakanım, kayıtdışı istihdamın en
önemli, hatta, tek sebebi, sigorta prim oranlarının fazlalığıdır. Bu konuda bir
indirim düşünülmekte midir?
İnşaatı devam eden Kütahya sigorta
hastanemiz ne zaman bitirilecektir?
Diğer taraftan, Sağlık Bakanıma tek sorum
var: Kütahya, uzman doktor noktasında doğu illerinden daha kötü duruma
düşmüştür. Bu açık ne zaman kapatılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Cantimur.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımıza, aracılığınızla, şu kısa soruları yöneltmek istiyorum:
Sayın Bakanım, işçi emeklileri ortalama
440 000 000 lirayla geçim mücadelesi veriyorlar. Geçtiğimiz yıl yasayla almış
oldukları, yasal olarak hak etmiş oldukları TÜFE farkları, söz vermenize
rağmen, hâlâ ödenmedi. Bu konudaki gelişmeleri öğrenmek istiyorum.
Bir diğer sorum: Yine, geçtiğimiz yıl bir
yasa çıkarılarak, Bağ-Kur borçları yeniden yapılandırıldı; ancak, uygulamada,
Bağ-Kura borcu olan mükelleflerden faizin de faizi alınıyor, borçlar öde öde
bitmiyor; tıpkı IMF'nin faiz politikası gibi. Sayın Bakan, Bağ-Kurlulara
uygulanan gecikme faizi oranı yüzde kaçtır? Faizin faizine uygulanan oran
nedir? Bunu, Bağ-Kurluların ödeyebileceği bir miktara çekmeyi düşünüyor
musunuz? Bu hesaplama yöntemini Bağ-Kurlulara ve bize anlatabilir misiniz?
Üçüncü sorum: Yine, 57 nci hükümet döneminde, bir günde,
Bakanlar Kurulu kararıyla, 1 800 özelleştirme mağduru işyerlerine, işe
yerleştirilmişti. AKP Hükümetlerinin kamu sözleşmelerinde imzası olmasına
rağmen, iki yıldan bu yana, bugün yarın denilerek, özelleştirme mağdurları hâlâ
işe yerleştirilemedi. Kime sorarsak, hangi sayın bakanımıza sorarsak, çalıştık,
yapıyoruz, yapacağız gibi sözlerle...
BAŞKAN - Sayın Çetin, sorunuzu sorar
mısınız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Hemen soruyorum.
... geçiştirilmeye çalışılıyor. Somut
olarak, işe yerleştirme işlemleri ne zaman başlayacaktır?
Bir diğer
sorum: Sayın Bakanım, AKP "AK Parti İktidarının iki yıllık gurur
tablosu" diye bir bülten çıkarıyor; Türkiye Bülteni. Bu bültende
"2005 yılı, özürlüler istihdam yılı ilan edildi" deniliyor.
Görüşmekte olduğumuz 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının 38 inci maddesinin
yedinci fıkrasıyla ise, 2005 yılında, özelleştirme kapsamındaki veya programındaki
kamu işletmeleri ve fabrikalarında çalışan özürlü, eski hükümlü ve terör
mağdurlarının işe alınmama ve mevcutların da işten çıkarılmasının yolu
açılmaktadır. Bir yandan, 2005 yılı, özürlülere iş bulma yılı ilan ediliyor,
diğer yandan, 2005 yılında özürlüler işten çıkarılıyor; bunu nasıl izah
ediyorsunuz?
Sayın Bakanım, son sorum da şu: AB
İlerleme Raporunun "Siyasal Kriterler" bölümünde, sendikal ve
toplusözleşme hakkına ilişkin önemli kısıtlar var. Burada, eski sendikacı
dostlarımız da, sendikal alanda sıkıntı ve sorun olmadığını söylediler. Siz de
-konuşmamda da söyledim- TİSK'teki
dünkü konuşmanızda, 2005 yılının sendikal hakların ilerleme yılı
olacağını söylediniz. Bu konuda bilgi verir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın bakanlar, cevap verme sürelerinizi
5'er dakika olarak kullanacaksınız.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Sayın Başkanım, özellikle, noktasal olarak, belli yerlere yapılan yatırımlar
veya harcanacak miktarlar hususunda detaylara girmek istemiyorum; vaktimiz
yetişmeyecek ve detayları bu kadar süre içerisinde ortaya koymak da mümkün
değil. Onun için, arkadaşlarımızın sorularının bir kısmına, bu tür sorulara
yazılı olarak cevap vereceğiz.
Şimdi, özellikle şunu ifade etmek
istiyorum: Sağlık Bakanlığının hizmet verdiği geri ödeme kuruluşları açısından
acaba 1 kişiye ne kadarlık bir fatura oluşturulmaktadır; biz, bunu, titizlikle,
ortaklık protokolünden sonra da değerlendirdik ve bu hususta, Emekli Sandığı,
Bağ-Kur ve SSK açısından, ortalama olarak, çok büyük bir fark da gözlemlemedik.
1 hasta için -sağlıkocaklarımızda ve hastanelerimizde ayakta tedavi edilen
hastalar ve yatan hastalar dahil olmak üzere- 2004 yılı içerisinde, ortalama olarak,
30 000 000 Türk Lirası civarında bir fatura oluşturmuş durumdayız ki,
hakikaten, bu rakam, oldukça iyi bir rakamdır.
Tabiî, bunun içerisinde ilaç ve tıbbî
malzeme yoktur; çünkü, mesela, SSK'ya hizmet verirken, ilaç ve tıbbî malzemeyi
biz kullanmıyoruz, onlar, büyük ölçüde, doğrudan SSK'dan getiriliyor.
Sayın Doğan'ın "kan ürünlerinin ve
aşıların yerli üretimleri açısından çalışmalar var mı" sorusuna cevaben;
bu hususta çalışmalar yürütüyoruz. Bütün ülkeyi belli bölgelere ayırarak modern
kan bankacılığını başlatmak ve bu arada, Türkiye'de de elde edilen plazmayı
yurt içinde kullanmak veya kısmen, yurtdışıyla birlikte kullanmak suretiyle,
kan meselesinde ve plazmadan elde edilen kan ürünleri konusunda, içinde
bulunduğumuz yılda önemli adımlar atmak üzere planlamalar yapmış durumdayız.
Burada da, özellikle bu yatırımların, özel
sektör tarafından yapılmasını teşvik ediyoruz ve bu şekilde gerçekleşmesinin,
işletmecilik açısından daha verimli sonuçlar oluşturacağına inanıyoruz; çünkü,
çok iyi biliyoruz ki, Batı Avrupa ülkelerinde ve özellikle Kuzey Avrupa
ülkelerinde, bu husustaki kamuya ait fabrikaların da, artık, büyük ölçüde, özel
sektör tarafından işletilmesi cihetine gidiliyor; çünkü, bu şekilde daha
verimli kullanılabiliyor.
Sağlık turizmi açısından, geçtiğimiz yıl
içerisinde -bulunduğumuz yıl içerisinde de- kamu hastanelerine de büyük ölçüde
hasta kabulü yaptık. Örneğin, İstanbul'daki Siyami Ersek Hastanemize,
Kosova'dan 300 civarında hasta geldi ve bunlar, kardiyovasküler cerrahi
ameliyatı yapılarak ülkelerine
gönderildiler. Bu hususta da, yine, önümüzdeki yılda, hem kamu kaynakları
kullanılarak hem de özel sektör teşvik edilerek, yurt dışından ülkemize hasta
getirilmesi ve bu şekilde hizmet edilmesi çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Acaba, sağlık personelimiz açısından bir
objektiflik, atamalarda şeffaflık sağlandı mı? Büyük bir iftiharla ifade
edebilirim ki, artık, Sağlık Bakanlığındaki atamalar, tamamen, belli kurallara
bağlanmış biçimde, şeffaf ve objektif olarak yapılmaktadır. Gerek ilk atamalar
gerekse nakiller sırasında adalete titizlikle riayet etmekteyiz. Yüce
Meclisimizin ve kamuoyumuzun huzurunda açıkça ifade ediyorum, Sağlık
Bakanlığında, artık, tavassut ve torpil dönemi tamamen sona ermiştir.
Arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Başesgioğlu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, öncelikle, Sayın Cantimur'un
Kütahya'daki hastanemizle ilgili sorusuna kısa bir cevap vermek istiyorum.
Bu yıl için 4 trilyon lira ödenek ayrılmış
durumda. Daha önceki planlamamıza göre, 7.4.2006 tarihinde bitmesi
hedeflenmiştir. Bu ödenekle birlikte, belki de, öngörülen bu tarihten daha önce
inşaatını bitirmeyi amaçlıyoruz; ama, bitirilmesi planlanan yıl, 2006 yılıdır.
Sayın Mehmet Ali Bulut'un sağlık
tesislerimizle ilgili sorusuna cevap vermek istiyorum. Gerçekleşen rakamları
söyleyeceğim. 2003 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde, 68 493 705
hasta ayakta, 1 499 940 hasta ise 8 133 344 gün yatarak tedavi edilmişlerdir.
Toplam 599 036 ameliyat ve 211 813 doğum gerçekleştirilmiştir. Bu hizmetlerin
verilmesinde, Kurumun 2003 yılı toplam sağlık gideri 4 katrilyon 981 trilyon
Türk Lirası olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılı sağlık harcamalarının ise, 6
katrilyon 300 trilyon Türk Lirasına ulaşması beklenmektedir.
Sayın Çetin'in TÜFE farklarıyla ilgili
sorusunu da, kısaca, cevaplandırmak istiyorum, gerçi, bunu, birkaç kez
cevaplandırdık. TÜFE farklarıyla ilgili konu yargıdadır. Yargıdan çıkacak
karara göre bizim kurumlarımız hareket edeceklerdir; yani, şu anda, TÜFE
farklarının ödenmesi konusunda kurum yönetiminin herhangi bir inisiyatifi söz
konusu değildir. Onun için, bunu, bir kez daha, ifade etmiş olayım.
Özürlülerle ilgili konu, ki, bu önemli bir
konu, hassasiyetinize teşekkür ederim, bütçeye konmuş bu hükmü biz de
tartışıyoruz, ilgili bakanlıklarla görüşüyoruz, Sayın Başbakanımızın da bilgisi
dahilinde, umuyorum, özürlülerimizi sevindirecek bir durum söz konusu olacak.
Onun dışında sendikal örgütlenmeye
ilişkin, biliyorsunuz, 2821 ve 2822 sayılı Yasalar gündemimizde. Ayrıca,
uluslararası normlar da dikkate alınarak, sendikalarımızla, sosyal taraflarla
birlikte, yeni bir sendikalar kanununu hayata geçirmeyi istiyoruz. 2005
yılında, inşallah, bu çalışmayı hep birlikte yapacağımızı ifade etmek
istiyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Özelleştirme
mağdurları konusu var Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Özelleştirme mağdurlarının işe yerleştirilmesi konusu,
direkt Bakanlığımızı ilgilendirmiyor; Devlet Personel Başkanlığınca yürütülen
bir çalışma var. O konuda da, bildiğiniz gibi, sadece memurlara tanınmış bir
hakkı, biz, iş aktiyle çalışan kardeşlerimize de, işçilerimize de tanıdık.
Özelleştirme kapsamında bulunan bir işyerinde iş aktiyle çalışan
vatandaşlarımız da, tıpkı memurlarda olduğu gibi, ihtiyaç duyulan kamu
kurumlarına geçme imkânına kavuştular. Böylece, memurlar ile işçiler arasında
bu eşitlik sağlanmış oldu, peyderpey bu işe yerleştirme çalışmaları devam ediyor.
ŞEVKET ARZ (Trabzon)- Özelleştirme mağduru
işçiler sokaklarda.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Hayır. Bakanlıklar, hangi kontenjan dahilinde bu
özelleştirme kapsamındaki işçilerden alacağını ifade ettiler. Belki süreç ve
prosedürlerin yerine gelmesi açısından biraz zaman kaybı oluyor; ama, ne kadar,
hangi miktarda alınacağı, bunların hepsi belli. Yani, şöyle söyleyeyim: 1994
yılından bu tarafa özelleştirilen kurumlarda hiçbir işçi mağdur olmayacak, bu
kapsamda işe yerleştirilecek.
HASAN ÖREN (Manisa)- Bağ-Kurla ilgili soru
var.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul)- Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur ve SSK'yla ilgili borç
yapılandırma programını daha önce çıkan bir yasayla yaptık ve şu anda bu
uygulama devam ediyor. Bu uygulamanın sonuçlarını aldıktan sonra, özellikle de
sosyal güvenlik reformu kapsamında bu prim ödemeleri ve sair hususların yeniden
gözden geçirileceğini ifade edebilirim.
Diğer taraftan, sosyal güvenlik reformu
çalışmalarıyla ilgili olarak IMF'yle, Dünya Bankasıyla bağlantı kuran
arkadaşlarımız oldu. Biz bu çalışmaya hükümete geldiğimiz ilk günden beri devam
ediyoruz. Türkiye'de bir sosyal güvenlik reformu ihtiyacı bizim kendi
dinamiklerimizden doğmaktadır. Onun için, hiç kimse, lütfen, bunu IMF'yle,
Dünya Bankasıyla, onların gölgesinde irtibatlandırmasın. Haa, bu uluslararası
kuruluşlar bizim bu reform çalışmalarımıza ilgi duyabilirler, irtibatlanabilir;
ama, bu, münhasıran bizim kendi gerçeğimizdir ve olabildiğince kendi dinamiklerimize
göre biz bu reformu hayata geçirmek istiyoruz.
Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğiz.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)- Zaman var; bir soru
soralım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, onbirinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Sağlık Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
15- SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık
Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C
E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 25
555 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 347 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 5 298 308
750
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 138 764
000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2003 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sağlık
Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Sağlık Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 3 864
711 663 300 000
- Toplam Harcama : 3 674 261 733 600 000
- İptal Edilen Ödenek : 201 749 496 350 000
- Ödenek Dışı Harcama : 12 643 541 400 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1
343 974 750 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden : 20 333 785 100 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2003 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
15.91 -
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C
E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 4
881 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 38
000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 47 233
000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD
Açıklama
LİRA
01 Vergi Gelirleri 51 755
999
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Vergi Dışı Gelirler 295
001
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 101
000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 34
875 752 250 000
- Toplam Harcama : 34 153 817 100 000
- İptal Edilen Ödenek : 721 935 150 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 5 879 000 000 000
- Yılı tahsilatı : 167 601
321 250 000
BAŞKAN -
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18 -
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C
E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 19
488 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 239 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 105 076 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 12 601 203 000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 7 101
165 351 900 000
- Toplam Harcama : 6 856 990 707 300 000
- İptal Edilen Ödenek : 244 180 829 600 000
- Ödenek Dışı Harcama : 6 185 000 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 malî
yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.22
Açılma
Saati: 16.40
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
Şimdi, onikinci tur görüşmelerine
başlıyoruz.
Onikinci turda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Tapu ve
Ka-dastro Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçeleri yer
almaktadır.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
a) KARAYOLLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
D) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli
31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru
sormak isteyen sayın
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için,
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme
butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi, 10 dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakikalık süre verilecektir. Cevap
işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki
soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Onikinci turda, grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına; İstanbul
Milletvekili Mustafa Ataş, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Hatay Milletvekili
Mehmet Soydan, Adana Milletvekili Recep Garip, Sakarya Milletvekili Süleyman
Gündüz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına;
Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç, İzmir Milletvekili Erdal Karademir,
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, Balıkesir Milletvekili Orhan Sür,
Çanakkale Milletvekili İsmail Özay, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil.
Şahısları adına söz alan
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Lehinde; Kayseri Milletvekili Niyazi
Özcan, Sinop Milletvekili Cahit Can, Hatay Milletvekili Mehmet Soydan, Erzurum
Milletvekili Mücahit Daloğlu, Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan, Bursa
Milletvekili Zafer Hıdıroğlu; aleyhinde, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
AK Parti Grubu adına söz isteyen, İstanbul
Milletvekili Mustafa Ataş.(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ataş, süreniz 9 dakikadır.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, kamuya ait yapım işleri, afet işleri ve imar, kadastro hizmetleri
alanında faaliyetlerini sürdürmektedir. 1848 yılından beri faaliyetlerini
aralıksız sürdüren Bayındırlık Bakanlığı, ülkemizin kalkınmasında çok önemli
çalışmalar yaparak pek çok yapım işlerini gerçekleştirmiştir. Ana hizmet
birimleri, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Teknik Araştırma
ve Uygulama Genel Müdürlüğüdür.
Bayındırlık Bakanlığı, görev alanı gereği,
200'ün üzerindeki sektörü harekete geçirmekte ve istihdam sorununun çözümüne
önemli katkıda bulunmaktadır.
Günün gelişen koşullarına göre üstlendiği
görev ve hizmetlerde değişiklikler olsa da, Bakanlığın ulusal ve bölgesel
düzeyde gerçekleştirdiği yerleşme, şehirleşme ve yapılaşmaya ilişkin görev,
hizmet ve faaliyetleri ile ulusal afet yönetim sistemi konusunda üstlendiği rol
dikkate alındığına, ülkemiz açısından ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığı
çok açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarihî misyonu ve hizmet anlayışıyla önemli bir birikim ve deneyime sahip olan
Bayındırlık Bakanlığının önümüzdeki dönemde üstleneceği önemli görevler
şunlardır:
Günümüzün değişen ve gelişen şartlarına
uygun olarak, mevcut pek çok görevinin yanı sıra, kamu kurum ve kuruluşlarının
gerçekleştireceği proje, inşaat ve yapım hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin
ilke ve standartların belirlenmesi, bu işlerle ilgili proje, müşavirlik ve
mühendislik hizmetlerinin ulusal düzeyde bir bütünlük içinde yürütülmesine ait
genel usul ve esaslarla ilgili mevzuatın hazırlanması, yapı denetimi, imar
mevzuatı, Kıyı Kanunu gibi ulusal ölçekli görev ve faaliyetlerin koordine
edilmesi, mekânsal strateji planlamasını da kapsayacak olan fizikî planlamaya
ilişkin kurallar ile yerleşme, şehirleşme, kentsel dönüşüm ve yapılaşmaya ait
norm ve standartların bir bütün olarak ele alınıp belirlenmesi ve ilgili
idarelerce yürütülmesinin sağlanması, arazi kullanım politikalarının ve
sektörel hedeflerin mekânsal boyutlar dikkate alınarak gerçekleştirilmesidir.
Bunlara ilave olarak, Bayındırlık
Bakanlığı, Deprem Şûrasına ait çalışmaları da gündemine almış ve Deprem Şûrası
çalışmalarını başarıyla yürütmüştür.
Bu görevleri yerine getirirken kullandığı
finansal kaynağın, 2004 ve 2005 malî yılı bütçesine yansımasına bakalım.
Bayındırlık Bakanlığının 2004 yılı bütçesi
465 573 000 Yeni Türk Lirasıyken, yüzde 45 artarak 2005 malî yılı bütçesinde
677 219 000 Yeni Türk Lirası olarak öngörülmüştür. Bütçe içindeki yatırım
kalemlerindeki artış, 2004 yılına göre 11 kat artırılmıştır.
Karayolları Genel Müdürlüğünün 2004 yılı
bütçesi 2 301 000 000 Yeni Türk Lirasıyken, yüzde 55 artarak 2005 malî yılı
bütçesinde 3 572 000 000 Yeni Türk Lirası öngörülmüştür. Bütçe içindeki yatırım
kalemindeki artış, 2004 yılına göre yüzde 81 olmuştur.
Keza, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün
2004 yılı bütçesi 196 663 000 Yeni Türk Lirasıyken, yüzde 47 artarak 2005 malî
yılı bütçesinde 289 765 000 Yeni Türk Lirası olarak öngörülmüştür. Bütçe
içerisindeki yatırım kalemindeki artış 2004 yılına göre 8 kat olmuştur.
Dolayısıyla, Bakanlığa, 2005 yılı genel
bütçesinden yaklaşık 4 539 000 000 Yeni Türk Lirası ödenek öngörülmüştür. Bu
ödeneğin yaklaşık yüzde 56'sı olan 2 507 000 000 Yeni Türk Lirası, yatırımlara
ayrılmıştır. Ayrıca, İller Bankası Genel Müdürlüğüne 600 045 000 Yeni Türk
Lirası yatırım bütçesi öngörülmüştür. Diğer taraftan, tüm bu yatırımlardan
başka, 2004 yılı birim fiyatlarıyla, her yıl yaklaşık 4 katrilyon Türk Lirası
tutarındaki kamuya ait sağlık, eğitim ve adalet gibi alanlardaki yatırımlar,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin kanayan yaralarından biri olan ve her yıl binlerce vatandaşımızın
ölümüne sebebiyet veren trafik kazalarını azaltmak ve ekonomik kayıplarımızı
asgariye indirmek için vaat ettiğimiz yol projelerine, moral ve motivasyon
yönünden çok önem veriyoruz. Dünyadaki trafik kazalarında ölü ve yaralı
sayısına bakıldığında, ülkemiz, gelişmiş ülkeler arasında oldukça kötü durumda
yer almaktadır; trafik kaza oranı, gelişmiş ülkelerin neredeyse 10 katıdır.
Hükümetimizin Acil Eylem Planı kapsamında
yer alan 15 000 kilometrelik bölünmüş yol projemize başlarken, öncelik arz eden
koridorlar belirlenmiş, ülkemizin imkânları gözönünde bulundurularak, pratik,
kaliteli ve ucuz yol yapımı hedeflenmiştir. 15 000 kilometrelik bölünmüş yol
yapımına başlanılmasındaki hedef, trafik güvenliğini artırarak kazaları
azaltmak ve kazalardaki ölüm oranını düşürmek; ayrıca, mevcut kapasite
yetersizliklerini gidererek, taşıt işletme giderlerinde tasarruf sağlayarak
ekonomiye katkıda bulunmak, yolların fizikî ve geometrik standartlarını
yükseltmek ve zamanı kısaltmaktır. Bölünmüş yola dönüştürülen kesimlerde,
trafik güvenliği izleme çalışmalarına göre, kazalarda yüzde 80, yaralanmalarda
yüzde 30, ölümlerde yüzde 75, maddî hasarlı araç sayısında ise yüzde 75
oranında azalma tespit edilmiştir.
Yıllara göre, hizmet eden duble yol
uzunluklarına baktığımızda, 1985 yılından 2002 yılı sonuna kadar toplam 2 625
kilometre; yani, onsekiz yılda, ortalama 145 kilometre yol yapılmıştır. Bizim
AK Parti İktidarı döneminde, 2003 yılında 1 600 kilometre, 2004 yılında 3 000 kilometre
yol yapılmıştır. AK Parti İktidarında yapılan duble yol, 1985 başından 2002
yılı sonuna kadar onsekiz yılda yapılan toplamdan yüzde 75 fazladır. Daha net
bir ifadeyle, iktidarımızda yapılan yıllık ortalama duble yol uzunluğu 2 300
kilometre iken, önceki dönemlerin ortalaması sadece 145 kilometredir. Demek ki,
kamu daha iyi yönetildiğinde verimlilik yakalanabiliyormuş. Gelişmiş ülkeleri
yakalayabilmenin ve onlarla rekabet edebilmenin en önemli gereklerinden birisi
de verimlilik değil midir? İktidarımız, kamu hizmetlerindeki kaliteyi ve
verimliliği sağlamayı, milletimizin en temel haklarından biri olarak
görmektedir.
Sayın Başkan, değerli üyeler; İller
Bankası, daha önceleri, belediyelerin patronu diye takdim edilirken, bu
zihniyet, son iki yıl içerisinde tamamıyla değiştirilerek, belediyelere hizmet
eden, onların sorunlarını çözen ve zor şartlara rağmen neler yapabileceklerini
gösteren bir anlayışa kavuşturulmuştur. Belediyelere projeler karşılığı verdiği
kredilerdeki faiz oranı yüzde 36'lar seviyesinden yüzde 10'lar seviyesine
indirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığın Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, kamu binalarının etüt, proje, keşif,
inşaat ve büyük onarım çalışmaları ile afet konutlarının yapımını yürüten ve
ülkemizin bina yapımıyla ilgili faaliyetlerinde yol gösterici olmakla
sorumludur. 2004 yılında Yapı İşler Genel Müdürlüğü, özel idare ve afet
yatırımları da dahil olmak üzere, diğer kurum ve kuruluşlar adına toplam proje
değeri yaklaşık 4 katrilyon 200 trilyon Türk Lirası olan 1 775 adet işini
başarıyla yürütmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ataş, tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü, kuruluş tarihinden bugüne kadar, gerek kamulaştırma
ve gerekse devralma yoluyla 30 000 hektarlık alanı mülkiyetine geçirmiş, bu
alanın 24 000 hektarlık kısmını ihtiyaç sahibi çeşitli sektörlere devretmiştir.
2004 yılı içerisinde, 20 ilde, 38 ayrı bölgede 15 992 hektarlık alanda arsa
üretim alanları projelendirme çalışmaları tamamlanmıştır. Yüce Meclisin
gündemindeki Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı çerçevesinde, kamuda yeniden
yapılanma kapsamında Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün kaldırılarak görev ve
yetkilerinin Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilmesine ilişkin kanun
tasarısı Yüce Meclisimizde yasalaşmıştır. Bu kanunun yasalaşmasıyla ülke
genelinde konut, sanayi, eğitim, sağlık, turizm yatırımları ve kamu tesisleri
sektörlerinde arsa üretimi hızlanacak, atıl kamu arazileri ülke ekonomisine
kazandırılacaktır.
Sözlerime son verirken, Bakanlık
bünyesinde çalışan tüm bürokrat arkadaşlarımıza yaptığı çalışmalardan dolayı
tebriklerimizi, takdirlerimizi sunuyor, bundan sonraki çalışmalarında başarılar
diliyorum.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 yılı
bütçesinin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ataş.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar.
Buyurun Sayın Ayar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığına bağlı
Karayolları Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin en önemli kurumlarından olan
Karayolları Genel Müdürlüğü 1950 yılında kuruldu. Yurt çapında teşkilatlanarak
ve makine parkları oluşturarak, yol bakım, tamir, etüt, proje işlerinin
yanında, otoyolları, devlet yolları ve il yollarını yapmak, ayrıca yolların
trafik güvenliği için işaretler, levhalar koymak başlıca görevleridir. Toplam
21 921 elemanıyla Karayollarımız, bilgisi, birikimi, tecrübesi ve imkânlarıyla
Türkiye'nin yollarını yapmaya, âdeta, her tarafı nakış gibi işlemeye devam
etmektedir.
Modern devletin, çağdaş devletin aslî
görevi, adaleti, güvenliği sağlamak ve altyapı hizmetlerini yerine getirmektir.
Altyapı hizmetlerinin başında ise yollar gelmektedir.
Yol yapmak zor iştir. Hele Türkiye
coğrafyasında, engebeli arazilerde yol yapmak daha da zordur; ama, yollar
zorunlu bir ihtiyaçtır, medeniyetin ölçüsüdür, ülkeleri, şehirleri, insanları
birbirine bağlar. İnsan vücudunda damarlar neyse, ülkeler için de yollar odur;
yani, yolların sağlıklı olması lazım,
tıkanmaması lazım. Yolu olmayan yere ulaşamazsınız, orada yatırım olmaz, üretim
olmaz, turizm olmaz, oraya hizmet gitmez. Onun için, AK Parti, Türkiye'nin her
tarafında yatırımlar yapılmasını, bölgelerarası farklılıkların giderilmesini
istemektedir. Sanayide, tarımda, hizmet sektöründe bir şey yapacak olduğumuz
yere ilk götüreceğimiz yatırım yoldur.
Türkiye'de yolcu taşımacılığının yüzde
95'i, yük taşımacılığının yüzde 93'ü, maalesef, karayollarıyla yapılmaktadır.
Araç sayımız hızla artmaktadır; 1990 yılında taşıt sayısı 2 980 000, 2003
yılında ise 7 563 000 olmuştur. Ayrıca, Avrupa'da araçların yüzde 90'ı
otomobildir. Bizde ise bu oran yüzde 52'dir.
Türkiye'de, 3 907 000 kamyon, otobüs gibi
ağır vasıta araçları var ve bunlar da, kapasitelerinin iki katı yük taşıyarak
yolların çabuk bozulmasına neden oluyorlar. En önemlisi, Türkiye'de yılda
ortalama 375 000 trafik kazası meydana gelmekte, binlerce insanımız yaşamını
yitirmekte, sakat kalmakta, trilyonlarca liralık maddî hasar meydana
gelmektedir. Bu kazaların büyük çoğunluğu, gidiş gelişli tek yollarda
olmaktadır. Karşıdan araç geldiği için, hatalı sollamalar sık sık kazalara
neden olmaktadır.
İşte, bu nedenlerden dolayı Genel
Başkanımız, Başbakanımız 15 000 kilometre duble yol yapılacağını, hem seçim
meydanlarında söylemiş hem de programına koymuştur. Bu hedefe ulaşmak için de
Karayolları Genel Müdürlüğümüz olağanüstü gayretle çalışmaktadır.
Yol yapımında imece usulü çalışılmakta,
kamu makine parkı oluşturulmakta, boş duran makine ve ekipler kullanılmakta,
toprak işleri genelde bu ekiplerle yapılmaktadır. Sanat yapıları, köprüler,
drenaj, üstyapılar ihale edilmekte, böylece kilometre maliyetleri 250 milyar
liraya kadar düşürülmektedir.
Eski müteahhitlerle yapılan mutabakat
sonucu, projeler yeniden gözden geçirilmiş, tenzilatlar yükseltilmiş, gereksiz
imalatlar iptal edilmiştir. Böylece, 2003 yılı birim fiyatlarıyla 860 trilyon
lira tasarruf sağlanmıştır.
Önümüzdeki yıllarda oluşacak trafik
talebine göre, 5 600 kilometre öncelikli bölünmüş yol, 4 000 kilometre
uluslararası yollara bağlantı sağlayan yüksek standartlı yol, 5 400 kilometre
ulusal ağ bütünlüğü nedeniyle bölünmüş yollara dönüştürülecek yol olmak üzere,
toplam 15 000 kilometre duble yol yapacağız. Türkiye'de, bugün 1 881 kilometre
otoyol, 31 358 kilometre devlet yolu, 30 133 kilometre il yolu bulunmaktadır.
Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılı sonuna kadar yapılan bölünmüş yol toplamı 3
859 kilometredir. Biz ise, 2003 yılında 1 600 kilometre, 2004 yılında 3 000
kilometre duble yol yaptık. Bu 3 000 kilometrenin 2 000 kilometresi satıh
kaplamalı, 1 000 kilometresi ise temel seviyesinde olmak üzere tamamlanmıştır.
2000 yılında ise hedefimiz, yine, 3 000 kilometre duble yol yapmaktır. Tabiî,
bu yollar, önce satıh kaplamalı oluyor, 2003 yılında yapılanlardan başlamak
üzere, bitümlü sıcak karışım asfalt yapılacaktır.
Sadece duble yol yapılmıyor. 2003 yılında
9 390 kilometre, 2004 yılında 14 000 kilometre asfalt yol onarımı ve iyileştirilmesi
yapılmıştır. Otoyollarda, 2003 yılında 264 kilometre, 2004 yılında 285
kilometre üstyapı büyük onarım işi gerçekleştirilmiştir.
Bakınız, bu kadar büyük işler çok
paralarla yapılmıyor. Aksine, 2004 yılı fiyatlarıyla yatırımlara bakacak
olursak, 2000 yılında 2 katrilyon 672 trilyon lira, 2002 yılında 2 katrilyon
612 trilyon lira, 2004 yılında 1 katrilyon 134 trilyon lira ödenek
kullanılmıştır; yani, dış krediler de dahil olmak üzere, 2004 yılında,
Karayolları Genel Müdürlüğünün bütçesinin genel bütçeye oranı yüzde 1,5'tir.
Bu kadar kıt kaynak ve imkânlarla, iki yıl
içerisinde, cumhuriyet tarihinde yapılan duble yollardan daha fazla duble yol
yapan Karayollarının tüm çalışanlarını kutluyorum, başta Başbakanımıza ve
Bayındırlık Bakanımıza şükranlarımı arz ediyorum.
Daha az parayla daha çok yol nasıl
yapılıyor? İşin sırrı, akıllı çalışmakta, koordineli çalışmakta; ama, gece
gündüz demeden çalışmakta yatmaktadır. Şunu da vurgulamam gerekir ki;
yollarımızın, yolsuzluğun en çok yapıldığı alan olmaktan çıkarılması, dürüst,
şeffaf ve şaibesiz ihalelerin yapılması, işin bir diğer sırrıdır. Türkiye'de
yolları çoğaltıyoruz; ama, yolsuzlukları da azaltıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Karayolları Genel
Müdürlüğünün devam eden 160 yol projesi var. Bunların toplam tutarları 31
katrilyon liradır. 2004 yılı sonuna kadar harcanan miktar 17 katrilyon 410
trilyon liradır. 2005 yılı Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi, bugünkü
rakamlarla 3 katrilyon 572 trilyon 57 milyar TL'dir. Yatırıma ayrılacak miktar,
kamulaştırma dahil, 2 katrilyon 466 trilyon 113 milyar TL'dir. Duble yolların
dışında, Karadeniz Sahil Yolu, Şanlıurfa - Silopi, İpsala-Kınalı Ayrımı gibi
çok önemli yollarımızın 2005 yılında bitirilmesi hedeflenmiştir. Bolu Dağı
geçişi, 2006 yılında bitirilecektir.
Yapılacak çok yol var. Gönül istiyor ki,
daha çok ödenek koyarak, bu yolları bir an önce bitirelim; fakat, sizler de
biliyorsunuz, Türkiye'nin bütçesi malum. Krizlerden çıkmış, borç batağına
saplanmış bir bütçeyi düzeltiyor, dengeleri kuruyoruz.
Bakınız, 2004 yılı bütçesinden, 66
katrilyon lira faize, 6,7 katrilyon lira da yatırıma ayrılabilmiş; 2005 yılında
ise, 56 400 000 000 YTL faiz ödemesi, 10 100 000 000 YTL de yatırım
öngörülmüştür. Bütçeden yatırıma ayrılan pay artmaktadır; ama, düşünün, faize giden
bu paraların yarısını yatırıma ayırabilseydik AK Parti İktidarı neler yapmazdı
ki!
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de güven
ortamı sağlanmıştır, ekonomi istikrara kavuşmuştur; disiplinli bir bütçe
uygulamasıyla, hem bütçe açıklarını azaltıyor, gelir - gider dengesini kurmaya
çalışıyor, enflasyonu düşürüyor hem de yüzde 10 seviyelerinde büyüme
sağlıyoruz; faizleri düşürüyor, borç - faiz sarmalından kurtuluyoruz; ihracatta
ve turizmde rekorlar kırıyoruz; reel ekonomiye geçmek, yatırım, üretim, istihdam
ve ihracatın önünü açmak için her türlü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayar, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
EYÜP AYAR (Devamla) - İşler iyiye doğru
gidiyor. Biz de, bunları yapmak için geldik. Biz yapmazsak kim yapacak, şimdi
olmazsa ne zaman olacak; bu inanç ve bilinçle, hep beraber çalışıyoruz.
Değerli milletvekilleri, ulaşım, sadece
karayoluyla olmuyor; birçok avantajları olan denizyolu, demiryolu ve
havayolumuz da vardır. Yıllardır ihmal edilen demiryollarına büyük yatırımlar
yapılıyor. Denizyollarının ve havayollarının cazibesini artırıyoruz. Böylece,
karayollarının üzerindeki ağır yükleri de kaldırıyoruz.
Otoyolların maliyeti çok pahalı; ama,
duble yollarla ulaşımı kolaylaştırıyor, trafiği rahatlatıyoruz. En önemlisi de,
yapılan istatistikler gösteriyor ki, bölünmüş yollardaki kaza, hasar ve ölüm
oranları, eskiye göre yüzde 70-80 civarında daha azdır.
Değerli milletvekilleri, hep beraber,
Türkiye'yi muasır medeniyet seviyesine yükseltmeliyiz. Başka çaremiz yok;
Türkiye'yi, aydınlık yarınlara taşıyacağız.
Konuşmamı, Annibal'ın meşhur sözüyle
bitirmek istiyorum: "Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız."
Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi,
tekrar, saygıyla selamlıyorum; 2005 yılı bütçesinin, ülkemize ve bilhassa
Karayolları Genel Müdürlüğümüze hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Vekilim,
işçilere de bir teşekkür etseydin olmuyor muydu?
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, üçüncü
konuşmacı, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Soydan; buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Herkese
teşekkür; işi yapanlara bir şey yok!..
EYÜP AYAR (Kocaeli) - Selam
gönderiyorum...
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SOYDAN (Hatay)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Ben konuşayım, sonra laf atarsınız. Ben
cevap veririm ya da Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Soydan.
MEHMET SOYDAN (Devamla) - AK Parti Grubu
adına, Bayındırlık Bakanlığı bütçesini ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
bütçesini anlatmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, Türkiye zorluklardan geçti,
sıkıntılardan geçti. Bunları bir bir çözmeye başladığımız için, tabiî, yan
taraftan da laf atmalar gelecek. AK Parti sadece merkezin, sağ seçmenin
oylarını almıyor, sosyaldemokrat oyları da topluyor. Onun için, orada...
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Seninle ne
ilgisi var?!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Seninle ne
ilgisi var?! Sana laf atan kim?!
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Ben
cevaplıyorum.
Onun için, onların da desteğini alıyor.
Bunu, halkımızın arasına çıktığımızda, sokakta gezdiğimizde, gayet iyi
görüyoruz. Dolayısıyla, Bayındırlık Bakanlığımızın da, bürokratlarımızın da
yaptığı çalışmalara teşekkür ediyorum.
Rahmetli Turgut Özal'dan sonra yollar
konusunda hükümetimizin yaptığı çalışmalar halkın dilinde. Aynı zamanda, bu
yolları, çok ucuz olarak, Türkiye'nin dört bir tarafında, bütün illerde,
birbirine bağlayan yollarda çalışmaları herkes görüyor. Dolayısıyla, milletin
takdiri, halkın takdiri bu konuda oldukça fazla.
İnanıyorum ki, tapu ve kadastro
çalışmaları da Türkiye'ye yakışır bir şekilde en kısa sürede tamamlanacak ve bu
konuda da Türkiye en ileri düzeye gelecektir. Elbette ki, tapu ve kadastroda bu
çalışmaların tamamlanması için, eğitilmiş personel, teknik donanım ve malî
destek gerekiyor. Bu konuda da Sayın Bakanımızın gerekli titizliği gösterdiğini
biliyorum.
Otomasyon sistemine geçilerek de, tıpkı
diğer bakanlıklarda olduğu gibi, Türkiye'ye yakışan bir yapıyı aslında
kuruyoruz. Nasıl, Avrupa Birliğiyle bu ülkeye bir kriterler, standartlar imkânı
sunuyorsak, aynı şekilde, Bayındırlık Bakanlığımız da çalışmalarında bu
ilkeleri gözönünde tutarak çalışıyor. Bayındırlık Bakanlığı, yolsuzluklarla,
hortumlarla adı anılan bir bakanlıktı; ama, iki yıldır, hizmetleriyle adı
anılıyor. Bu kadar az parayla bu kadar çok işi yapmak, doğrusu, sadece AK
Partiye, AK Partinin hükümetine yakışırdı. Millet de bu konuda bizlere
teşekkürlerini her zaman iletiyor.
Sayın Bayındırlık Bakanlığımızın Hatay'da
yaptığı çalışmalardan birkaç örnek vermek istiyorum. İnanıyorum ki, tüm illerde
de aynı çalışmalar yapılıyor. Hatay'ın Yayladağı'ndan Antakya'ya,
Topboğazı'ndan Belen'e, İskenderun'dan Toprakkale'ye, Topboğazı'ndan
Kırkhan-Hassa'ya, Kırkhan'dan Reyhanlı-Cilvegözü'ne kadar ve inanıyorum ki, en
kısa zamanda Arsuz-İskenderun hattında da duble yol çalışmalarına başlanacak.
İşte, Türkiye'deki çalışmalar bunlar.
Millet, bizim, az parayla, hortumlanmış Türkiye'den nasıl istikrarlı, güvenilir
bir Türkiye'ye geçtiğimizi biliyor. Bize iki yıldır bu gururu yaşattıkları
için, ben, başta Sayın Başbakanımıza, hükümetimize ve -Bayındırlık ve İskân
Bakanlığını konuştuğum için- Bayındırlık ve İskân Bakanımıza teşekkür etmek
istiyorum.
Başbakanımız gece-gündüz çalışmayı sadece
milletvekillerine değil, elbette ki, bürokratlara da ifade etmişti, yol
göstermişti. Türkiye'deki herkes koşturuyor gece-gündüz demeden.
Sayın Başbakanımız, Avrupa Birliğinden
sonra Suriye'deydi. Suriye'yle Serbest
Ticaret Anlaşmasını imzaladı; bu, Hatay için de, bölgemiz için de, Türkiye için
de, hakikaten çok önemli bir anlaşmaydı. Türkiye, artık, içerideki kriterleri
düzeltirken dünyada da itibarını artırıyor, gücünü artırıyor. Vatandaşımız, bunlarla gurur duyuyor; bizler de, bu
gururu, Meclisin kürsüsünden sizlerle paylaşmak istedik.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hükümetimizin çalışmalarını, iki yıllık milletvekili olarak, halkın arasında
çok rahat dolaşarak bizler fark ediyoruz. İki yıllık milletvekilleri, biliyoruz
ki, eski dönemlerde, sokakta, çarşıda dolaşamazlardı; çünkü, onlara, halktan
büyük eleştiriler gelir, büyük sitemler gelir; onun için, onlar, bazı yerlere
uğrarlar, oradan tekrar Ankara'ya dönerlerdi. Bizler, AK Partili milletvekilleri
olarak, hemen her hafta, bölgelerimize, illerimize rahatlıkla gidiyoruz.
Türkiye'de sıkıntılar bitti mi; elbette,
hayır; ama, insanlar, bizlerden doğru düzgün çalışmayı gördükçe, bu gayreti
gördükçe, bizlere teşekkürlerini ifade ediyorlar, sıkıntıları olanlar
sıkıntılarını ifade ediyor; bunların çözümünü, yine, tekrar, bizlerden
bekliyorlar. Türkiye, istikrarını, güvenini bu noktaya getirdikten sonra,
inanıyorum ki, önünde hiçbir engel yok. İşte, insanımız, yavaş yavaş da olsa
onları mutlu etmemizden, yavaş yavaş da olsa onlara bir rahatlık sunmamızdan
dolayı memnun oluyorlar. Tıpkı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın
yaptığı, Sağlık Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar gibi; tüm insanlar sosyal
güvenceye kavuşuyor, sağlık sistemi herkes için aynı oluyor; ama, bunu
anlayamayanlar, eleştirdikçe halkın gözünde küçülüyorlar. Biz istiyoruz ki, bu
Mecliste, Türkiye, artık, önümüzdeki yıllarda elbirliğiyle sorunları aşmalı;
iktidar, muhalefet, hep birlikte, Türkiye'yi, Avrupa'nın standartlarının daha
da üzerine götürmeliyiz; çağdaş medeniyeti hep birlikte aşmalıyız. İnanıyorum
ki, muhalefet partisi de eleştirilerini bu çerçevede yaptıkça, toplumda daha da
itibar ve güven kazanacak; aksi takdirde, yapılan doğru hizmetlere
"yanlış" demek, aşağıda hakikaten çok da abes kaçıyor.
İnanıyorum ki, Türkiye, iktidarıyla,
muhalefetiyle yeni bir döneme girdi. Eleştirileri yol gösteren bir şekilde
oldukça, CHP'nin o tür milletvekilleri toplumda itibar görüyorlar; aksi türü
davranışlar ise, kendi illerinde dahi, zannediyorum, eleştiri alıyordur.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sen kendi işine
bak!
NADİR SARAÇ (Zonguldak) - Sen kendine bak!
Ne işin var senin bizimle!..
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Evet, şimdi,
zaman zaman burada her tür konuşmalar oluyor; bırakın, biz de bugün istediğimiz
gibi konuşalım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kendi adına
konuş!.. Kendi hesabına konuş!..
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Genel Kurula
konuşun!
ATİLLA KART (Konya) - Üzerinize düşeni
söyleyin, düşmeyene karışmayın!
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Evet; iktidar
partisi de muhalefete öneride bulunabilir. Her zaman burada muhalefet partisi
öneride bulunuyor. Bırakın, bizim de önerimiz olsun; çünkü, biz, milletten
destek alıyoruz, oy alıyoruz; onun bir yolunu buradan sizlere de anlatıyoruz.
Bunda alınacak hiçbir şey yok.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ah,
söylediklerine bir de kendin inansan!
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Bayındır...
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Bütün
söylediklerimize inanıyoruz. Siz de Kırşehir'e gittiğinizde bunu görüyorsunuz
sayın milletvekilim.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Demek ki,
yapacağınız bir şey olmadığı için Kırşehir'le ilgili konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Soydan, turla ilgili
konuşur musunuz.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Burada, önemli
bir bakanlığın bütçesi konuşuluyor.
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Evet,
Bayındırlık Bakanlığımız önemli; söyledim; yaptığı hizmetleri bütün halkımız
takdir ediyor. Bayındırlık Bakanımıza da çok teşekkür ediyorum; bürokratlarına
da çok teşekkür ediyorum.
Bu kadar hızlı bir sürede, bu kadar az
imkânla, herkesin göreceği şekilde hizmet sundular.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Bakan
bile senden utandı; kafasını kaldıramıyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Ben dinlersem,
daha iyi cevap veririm Sayın Bakanım.
Evet, Bayındırlık Bakanlığımızın 2005
yılında da çok iyi hizmetler yapacağına inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Soydan, toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET SOYDAN (Devamla) - Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğümüzün, Bayındırlık Bakanlığımızın 2005 yılı bütçesinin
milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Daha yapacak çok işimiz var;
aydınlık Türkiye'yi hep birlikte kuracağız.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Soydan.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı
Recep Garip?.. Yok.
AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı,
Sakarya Milletvekili Sayın Süleyman Gündüz; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Gündüz, Sayın Garip'in konuşma
süresini kullanabilirsiniz.
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN GÜNDÜZ
(Sakarya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerine Grubum adına söz almış
bulunmaktayım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, yeni bir dönemin şafağındadır. Bu Parlamento, şafağın ülkemizin
ufkunda doğuşuna en önemli katkıyı vermiştir; ne kadar övünç duysak azdır.
Kırkbir yıllık serüven, bazı aydınlarımıza göre ikiyüz yıllık rüya, 3 Ekim 2005
tarihinde müzakerelerin başlamasıyla sonuçlanmak üzeredir. Milletimiz, 3 Kasım
2002'de ortaya koyduğu siyasî iradeyle, bu rüyanın en önemli aşamasının
tamamlanmasını sağlamıştır; emeği geçen tüm siyasîlere ve milletimize teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aziz milletimiz, tarihinin en önemli olaylarından birinin daha
başlangıcındadır. Bu anda tarihimizin önemli başlıklarını tekrar hatırlamamız
gerekir. Ergenekon'dan çıkış, İslam dinini kabul ediş ve ihyası için asırlarca
süren bayraktarlık, Önasya'ya göç, Abbasilerden Selçuklulara, oradan Osmanlıya
ve genç Türkiye Cumhuriyetine uzanan Anadolu ve Rumeli'yi vatan edinme
mücadelesi; bugün ise, tarih oluşturmamızda en önemli unsur olan Avrupa ülkeleriyle
yeni bir birlik oluşturmanın kararlılığı içindeyiz.
Şüphesiz, bu duruş, geçmişe yönelik
birkısım hatırlamaları da beraberinde getirebilir ve bizleri derin bir kaygıya
sürükleyebilir; ama, küresel ve bölgesel gelişmelere bakarsanız, bunu, yeni bir
dönemin şafağı olarak değerlendirmek daha doğrudur. En geniş anlamıyla
envanteri çıkarılmamış olsa da, büyük Anadolu kültürü, kendi ruhuyla hayat
verdiği kendisinden önceki Anadolu kültür ve medeniyetlerini de temsil
kabiliyetiyle, Avrupa'nın hem geçmişi hem de geleceğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
takdir edersiniz, küreselleşme, her şeyi benzeşir bir konuma getirmiştir.
Hukuktan bilime, bilimden teknolojiye kadar benzeşmeyen ve benzeşmeye karşı
duran, yalnızca kültürdür. Kültürle, küreselleşme içinde farklılaşabilir, katkı
sağlayabilir ve kimliğinizi koruyabilirsiniz.
Birkaç kavramı açıklamalıyım ki,
düşüncelerimi bunun üzerine inşa edebileyim.
Birincisi, kültür: Bir milletin tarih
boyunca biriktirip kendine özgü bir şekil verdiği zihnî, manevî, sanatsal,
tarihî, edebî, dinî ve duygusal birikimlerinin semboller, işaretler,
gelenekler, âdet, sosyal yaşantı ve anıtlar şeklinde ortaya çıkmasıdır. Bu
birikimler, o milletin acılarını, itilimlerini, karakterini, sosyal
özelliklerini, hayat tarzını, sosyal ilişkilerini ve ekonomik yapısını
simgeler. Ben kendi dinimi, edebiyatımı, duygu, ihtiyaç ve acılarımı, kendi
kültürüm yoluyla duyduğum zaman, şüphesiz kendi benliğimi duyuyorum, sosyal ve
tarihî benliğimi veya bu kültürün doğduğu kaynağı duyuyorum. Bu nedenle,
kültür, toplumun gerçek varlığının göstergesi ve üstyapısı, kısaca, toplumun
tüm tarihidir.
İkincisi, aydın: Bu, her gün kullanılan
bir terim olup, gerek toplumuzda gerek tüm dünyada sık sık duyarsınız. Aydının
gerçek anlamı nedir; kimlere aydın deriz; aydınlar kimlerdir ve yaşadıkları
toplum içindeki rolleri ve sorumlulukları nelerdir? Aydın, belli bir tarih, yer ve zaman diliminde kendi insanî
statüsünün bilincinde olan kimsedir. Bu bilinç, ona sorumlu bir insan oluşunun
yükünü yükler. Halkına, zihnî, sosyal ve devrimci faaliyetlerde önderlik
yapması gereken, kendi kendinin bilincinde, sorumlu bir kimsedir o.
Üçüncüsü, asimilasyon: Bu, Batılı olmayan
bütün ülkelerin karşılaştığı zorluk ve gerilimlerin kökünde yatan bir
kelimedir. Bu terim, bilinçli ve bilinçsiz olarak bir başkasının yaşayış
tarzını taklit etmeye başlayan bir kişinin davranışları için kullanılır. Bu
hastalığa yakalanan herhangi bir insan, kendi kökeninin, millî, kültürel ve
karakterini çizen özelliklerini unutur; hatırlasa bile, onlara karşı korkunç
bir nefret duyar. Bütün sosyal bağlarından koparak, düşünüp taşınmadan,
kayıtsız şartsız, kendini bir başkasını taklit etmeye koyuverir.
Dördüncüsü, alinasyon: Basitçe, kendi
benliğini unutma, farkında olmama veya benimsememe demektir; yani, kişi
benliğini kaybeder ve içinde bir başka şeyin ya da kişinin olduğunu sezer. Bu,
ciddî sosyal ve manevî bir hastalıktır. Ne demektir kültür alinasyonu; kişinin
kendisini kendisi olarak değil, daha çok, kendi yerinde bir başkasını algıladığı
durumdur. Böyle bir kişi, aline olmuş bir kişidir. Kendi yerine algıladığı şey
-bu hiçbir zaman kendisi değildir-
ister para, ister makam, hiç fark etmez; yalnız, şansına veya zevkine bağlıdır.
Bu ülkede kültür siyasetini oluşturan
resmî sivil toplum kuruluşları ve az önce tanımını yaptığım aydınlarımız
sorumluluklarını üstlenmezse, bu yeni süreçte halkın egemen olan kültüre doğru
evrileceğini, asimile olacağını ve kültürel alinasyonu yaşayacağını hepimizin
idrak etmesi gerekiyor. Toplumumuz bir tür tehdit altındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde kültür politikasının, kuruluşundan bugüne kadar
iki ana kaynağı olmuştur; bunlardan birincisi, cumhuriyetten önce başlayan ve
onunla birlikte devam eden milliyetçilik; ikincisi, yine, cumhuriyetten önce
başlayan ve onunla birlikte devam eden Batılılaşma politikasıdır.
Türkiye'ye Batı kültürünün cumhuriyetten
önceki girişi de, esas itibariyle bir resmî politikanın eseri olmuş, yani, bu
değişmeyi devlet gerçekleştirmeye çalışmıştı. Batılılaşma siyasetinin
temelinde, Türk Devletinin Batı karşısında yenilmesi ve devamlı gerilemesi
vakası yatar. Başka bir deyişle, Batı medeniyetinin bizi yenmesi, devletin
siyasî ve askerî yenilgisi şeklinde görülmüştür. Devletin gerilemesi süratini
artırdığı ölçüde, Batılılaşmanın sürati de artmıştır. Bu itibarla, cumhuriyet
devrinin başlarında, Batı kültürüne o zamana kadar rastlanmayan bir açılımın
görülmesi yadırganamaz; çünkü, cumhuriyet, Batı karşısında o zamana kadar
görülmemiş bir büyük yenilginin hemen arkasından kurulmuştur.
Cumhuriyetçiler, başka bir deyişle
inkılapçılar, İkinci Meşrutiyet İnkılabını yapan neslin harpten sonra ayakta
kalmış olanlarıydı. Bunlar, aynı çevre içinde yetişmiş, aynı umumî fikirleri
benimsemiş ve büyük çoğunluğuyla İkinci Meşrutiyet idaresi içinde mevki almış
kimselerdi.
Meşrutiyet devrinde üç büyük fikir
cereyanından önemli ölçüde etkilenmişlerdi. Ziya Gökalp'in "Türkleşmek,
İslamlaşmak ve muasırlaşmak" adlarını verdiği bu milliyetçilik, İslamcılık
ve Batıcılık cereyanları içinden bir tanesi, siyasî bir realitesi kalmadığı
için, cumhuriyetle birlikte gücünü tamamıyla kaybetti. Türkiye, artık, İslam
dünyasının lideri değildi, o dünyayı yıkan Batılılar karşısında bağımsız bir
devlet hüviyetiyle ortada kalabilmesi de, İslamcılık fikrini tamamen
bırakmasına bağlı görünüyordu.
Kaldı ki, cumhuriyetin hilafet ve saltanat
rejimine bir antitez gibi çıkmış olması, onun kendinden önceki rejimi ve o
rejimle bir tutulan siyaset tarzını reddetmesini gerektiriyordu. Böylece,
İkinci Meşrutiyet inkılapçılarının birbiriyle uzlaştırarak yürütmek istedikleri
üç görüşten, cumhuriyetçilere sadece ikisi kalmıştır, Batıcılık ve
milliyetçilik.
Milliyetçilik, yirminci yüzyılın en büyük
siyasî realitesi idi. Ayrıca, Türkiye'nin hususî durumu onu milliyet prensibine
daha sıkı sarılmaya itecek şekilde gelişmişti. Bu süreçte de buna en çok
ihtiyacı hissedeceğiz. İmparatorluğun sadece dıştan değil, içten de yabancı
millet hareketleriyle yıkılmış olması, Türk Milletinin ister istemez kendi
kaderiyle baş başa kalması, modern bir millet olmak için sağlam bir millî
kültüre dayanmak zarureti, o devirde milliyetçiliği kamçılayan başlıca
faktörler olmuştur. Fakat, milliyetçiliğimizin en büyük objektif temeli, yeni
Türk Devletini kurarken doğrudan doğruya millete dayanmış olmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gündüz, buyurun.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin temel çekincelerinden biri,
Türkiye'nin farklı bir kültürel kategoriden neşet ediyor oluşudur. Bunu dile
getiren Avrupalı aydınlar, neyi kastettiklerinin bilincindedirler. Lakin,
Türkiye'nin kendi kültür bilincine ne derece sahip olduğu ciddî bir tartışma
konusudur.
Atilla İlhan, bunu şöyle dile getirmekte:
"Kültür emperyalizminin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk.
Lisede, Sophokles'i okuduk, klasik Türk sanat musikisine sövmeyi, Divan şiirini
hor görmeyi; buna karşılık devletin yayımladığı kötü çevrilmiş Batı
klasiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki, Sinan
Leonardo'dan önemsiz, Mevlana Dante'den küçüktü; Itri ise Bach'ın eline su
dökemezdi."
Bir Bulgar, aydınlarımızdan birisine
"sizin klasikleriniz nedir" diye sorunca, aydınımız "bizim
klasiklerimiz yoktur" cevabını verir. Yunus Emre yok, Bedreddini Simavi
yok, Pir Sultan Abdal yok; Chanson de Roland var, Campanella var, Villon var;
Şeyh Galip, Baki, Nedim beş para etmez; var mı Vigny, var mı Ronsard, var mı
Poe!
Şüphesiz, bunlar önemlidir; ama,
Mevlana'yı, Yunus Emre'yi, Bedreddini Simavi'yi, Mimar Sinan'ı, Pir Sultan
Abdal'ı, Şeyh Galip'i, Baki'yi, Nedim'i ve Itri'yi tanımadan ne anlamları
olabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
turizm konusuna da değinmeliyim. Maalesef, burada zaman sorunumuz da var. Birçok
değerlendirme, turizmi sadece güneş, deniz ve kum üçgeninde ele almakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gündüz, toparlayabilir
misiniz.
1 dakikalık süre veriyorum; buyurun.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
Kültür ve Turizm Bakanlığı deniz, kum,
güneş pazarlaması yapan ve broşürler üreten bir bakanlık olarak görev görmüyor
artık; Avrupa'yı değil, tüm dünyayı kucaklayan kültür hamleleri başlatmakta.
Avrupa Birliği projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığının en büyük imtihanı
olacaktır. Bakanlığın misyon ve vizyonu, mevcut ufkun çok daha ötesine taşınmak
durumundadır ve bunun örneklerini de vermektedirler; muhteşem bir
"Bosna-Hersek Kültür Haftası" düzenlediler, kendilerini tebrik
ediyorum. Düzenledikleri Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, Metin Erksan'ı ve İlhan
Berk'i anma gecelerinden dolayı da kendilerini tebrik ediyorum. Turizm,
kültürün devamı gibidir, iç içe geçmiş gibidirler. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
derin Türkiye'nin savunma bakanlığıdır, olmak durumundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
artık, yeni bir şafağın eşiğinde duran ülkemizde en çok sorulan soruların
başında "Avrupa Birliğinden ülkemiz ne tür kazanımlar elde edecek"
gelmektedir. Oysa, şu soru da sorulmalıdır: Ülkemizin Avrupa Birliğine ne tür
katkıları olacak ve en çok hangi alanda olacak? Hiç şüphesiz, buna verilecek en
kestirme cevap kültür ve turizm ise, o zaman, bugüne değin batılılaşmayı bir
devlet siyaseti olarak belirlemiş olan ülkemiz -ki, bu makul görülebilir- artık
kendi kültürüyle barışmalı ve onu ihya hareketine başlamalıdır.
Medeniyetimizi çağdaş ölçülerle yeniden
değerlendirmesini bileceğiz, Batılılık bu. Bir sentez değil, kendi kültürel
dinamiklerimizin gücünü idrak etmeliyiz. Mevlana Celaleddin Rûmi, Aristo'nun
hayatındaki ateşi tutuşturmalı, Bacon'un kuru gözlerini ıslatmalıdır; Sezar'ın
kılıçlarını İsa'nın ellerine vermeli, Hallac'ın rahatsızlığını Sokrat'ın
kalbine yerleştirmelidir. Alexis Carrel'in sözleriyle "insan, Allah'ın ve
bilimin güzelliğini itiraf ve tasdik etmelidir, Descartes'i dinlediği gibi
Pascal'ı da dinlemelidir." Yeni bir kültür modeli ortaya konulmalıdır. Bu
kültür, demiri, mizanı ve kitabı var edenin kültürüdür.
Bütçenin hayırlı ve bereketli olmasını
diliyor, aziz milletimizin ve sizlerin yeni yılını kutluyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Sayın
Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin
geneli üzerinde konuşma yapmak için, Grubum adına söz almış bulunmaktayım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Siyaset, en uygun yönetim tarzını sürekli
aramak demektir. Yönetimse, görüp gözetme ve düzenlemedir. Bu görme, gözetme ve
düzenleme, kamusal alan ile diğer alanlar arasında, temel kültürel dinamiklere
yaslanarak, gerekli ahenk ve dengeyi kurmakla mümkündür. Siyasetin, devlet
adamlığı formasyonu olduğu bir gerçektir. Ufuklara bakmayan, geleceği hesaba
katmayan, günübirlik hareket eden politikacılar, bir plan ve proje
geliştiremezler.
AK Parti, değişim rüzgârıyla iktidara
gelmiş, bu ruhla çalışmalara devam etmektedir. Kültür ve turizm alanında daha
önce düşünülemeyen ve yapılamayan birçok yenilik, AK Partinin işbaşına
gelmesiyle birlikte gün yüzüne çıkmış ve gerçekleştirilmiştir. Ülkemizin
dışpolitikası doğrultusunda, çeşitli ülkeler ve milletlerarası kuruluşlarla
kültür ve turizm ilişkilerini düzenlemek ve geliştirmek amacıyla, hükümetimizin
genel politikasına uygun, Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları
çerçevesinde, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5224 sayılı Sinema
Filmlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun çıkarılmış; 2634 sayılı Turizmi Teşvik
Kanunu ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda değişikler
yapılmış ve bu doğrultuda, korsan yayınlarla ilgili mücadele etkin bir şekilde
başlatılmış; ancak, belediyeler daha etkin tedbirler uygulamalı diye
düşünmekteyim. Ayrıca, yargı sürecine gelmiş olan korsanla ilgili çalışmalar,
geç bırakılmadan, bir an evvel sonuçlandırılmalı ve bu konuda, mutlaka, Adalet
Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığının yanında yer almalıdır diye
düşünüyorum.
Toplumsal gelişmede, ülkenin kalkınmasında
asıl vurgu, kültürel bilinçliliğe yapılmalıdır; Kültür Bakanlığı ve ekonomiyle
ilgili bakanlıkların proje ve istikametleri birbirine paralel olmalıdır; yani,
Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılmış olan bütçeyle ekonomi bakanlığına
ayrılmış olan bütçe arasında bir denklik sağlanmalıdır; çünkü, siyasî, sosyal
ve ekonomik hayat, kendi toplumuna ait bir paradigmayla genel bir düşünce
dünyasının aracılığıyla ayakta durmaktadır. Bu duruşu ortaya koymak, tarihsel
misyona, çağdaş vizyona ve orijinal bir mesaja sahip olmakla mümkün olur; çünkü,
var olmak bir mesajı olmaktır; mesajı olmayan hiç kimse, var olma durumunda söz
konusu değildir. Kapalı, statükocu ve mesajsız toplumlar, dengelerin değişmesi
sırasında güçlü milletlerin güdümüne girerler. Bir milleti ve devleti uzun
sürede büyük yapan, onun evrensel bir mesaja, evrensel bir misyona sahip
olmasıyla mümkün olur. Mesajsız milletler, maddî güçleri büyük olsa da, kısa
zamanda bu güçlerini yitirirler ve küçülüp giderler. Bir yazarın ifadesiyle,
60'lı yıllarda ifadelendirilen insanlığın karşısına bir mesajla çıkamadığımız
için kendi içimize kıvrılmış, kendimizle uğraşıp duruyoruz yani, 60'lı yıllarda
düşünmeye başladığımızı ifade ediyor yazarımız. İnsanların aradığı gerçek
konusunda sağlam temeller üzerine oturtulmuş orijinal ve millî bir mesajımız,
politikamız olmalıdır. Jan Paul Sartre "bana projeni söyle, sana kim
olduğunu söyleyeyim" diye ifadelendirmektedir. Bizim, dönemlere ve
iktidarlara göre değişmeyen, yüzyılları kuşatan projelerimiz, planlarımız
olmalıdır; yani, büyük bir coğrafyanın, büyük bir ulusun sorumluluğunu
üstlenmiş olan Türk Ulusunun, ciddî noktada yüzyıllık politikalar üretmesi
gerekmektedir. Bu programı yapmadıkça, ansızın bastıran dışfacia sürprizleriyle
karşılaşmaktan ve daima savunmada kalmaktan kurtulamayacağız. Bu bağlamda, çok
temel bazı anlayış ve projelerin oluşturulması gerekmektedir.
Öncelikle, Türk Milletinin diğer milletler
arasındaki yeri, diğer milletlerin Türk insanına ve Türk toplumuna bakışı,
Türkiye'ye düşen tarihî sorumluluk net olarak belirlenmelidir. Türkiye,
tarihten devraldığı büyük kültür ve medeniyet birikimiyle -özellikle buraya
vurgu yapmak istiyorum- Asya Kıtasının kalbinde bulunmaktadır. Kafkasya'dan
başlayan soydaşlarımızla İslam coğrafyasında da önemli misyonlar
üstlenmektedir. Bu nedenle, artık, kısa vadeli çözümler yerine, yüzyıllık
projeler üretmelidir. Bu toplumun insanlığa ve bilime yaptığı büyük öncü
girişimleri ve hizmetleri tarih kaydetmiştir; fakat, bu millet, birçok toplum
nazarında din, kültür, karakter ve düşünce açısından çok yanlış imajlarla yer
almaktadır. Bizi olduğumuz gibi yansıtmak için, hem kültür hem de turizm
alanında çok yeni ve çok önemli projelere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, Avrupa
Birliği kapılarının açıldığı şu günlerde, Doğu ile Batı'nın kopma ve bütünleşme
noktasının Türk kültürü olduğunu hatırlamak ve buna uygun çağdaş yaklaşımlar
ortaya koymak gerekiyor, ki, bu duruma, Kültür ve Turizm Bakanlığımız
çalışmalarını sürdürerek devam etmektedir.
Doğu'nun mistisizmi ile Batı'nın
realizmindeki aşırılıklar, ancak ve ancak Türk kültür ve medeniyetinin geniş
hoşgörü ve birikimiyle arındırılıp, sentezlenebilir, bir araya getirilebilir;
dayanışmalı evrensel bir kültür doğumu gerçekleştirilmiş olur. Bu da, tarihî
bir sorumluluktur diye düşünüyorum.
Yüzyılları aşan bir anlayış ve büyük
projelerimizin oluşturulmasında somut olarak kültür ve medeniyetimizin temel
taşlarını yaşatacak olan enstitüler kurularak ilk adımlar atılabilir. Bir
Mevlana enstitüsü, bir Yunus Emre enstitüsü, bir Hacı Bektaş Veli enstitüsü,
bir Mehmet Akif Ersoy enstitüsü kurulabilir. Bu konuda, Kültür Bakanlığımız,
mutlak surette, ilgili üniversitelerimizle birlikte ortak çalışmalar yapabilir,
enstitüler ve kürsüler oluşturabilir diye düşünmekteyim.
Mevlana ve onun Mesnevisi, batıdan gelen
Haçlılara ve doğudan gelen Cengiz'in ordularına karşı kültürümüzü korumuştur.
Bu, hepimiz tarafından bilinmektedir. Böyle bir teşebbüs, üniversitelerimizin
gerçek siyasetini bulmaya, şahsiyetini bulmaya, kültürümüzün yeniden çağa hitap
edebilecek bir diriliğe, zenginliğe kavuşmasına hizmet edecektir diye
düşünüyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığının, ülkede
kültürel bütünlüğü tesis amacıyla, ortak paydalar, bütünleştirici prensipler
üretmek gibi, çok aslî bir görevi vardır. Kültürel gelişme, bütünleşme,
canlanma sağlanmasında temel sosyal kurumlar olan aile, din, dil, eğitim, hukuk
gibi alanlara yönelik iyileştirici faaliyetlerin yürütülmesi gerekmektedir.
Kültürün sürekli yeniden üretilip güncelleştirilmesi amacıyla, toplumun iç
dinamiklerinin beslenmesi, eşitlik, vatandaşlık gibi bazı çağdaş değerler
çerçevesinde düzenlenmesi bir zorunluluktur. Medeniyet ve tarih bilinciyle
insanlarda zihniyet oluşumunun sağlanmasına yönelik çalışmaların yapılması,
ulus bilincinin kültür dokusuyla örgülenerek dünya kültürüne taşınması, Kültür
ve Turizm Bakanlığımıza düşen çok önemli faaliyetlerdendir. Bu anlamda,
kültürel hak ve özgürlükler gereği, farklı kültürel grupların taleplerinin
karşılanabilmesi için esnek ve kapsayıcı bir örgütlenme modelini
benimsemekteyiz. Bu doğrultuda, Türkiye'deki bütün etnik grupların, sosyal
dokusu ne olursa olsun, bu tür insanların, toplulukların mutlaka tarih
anlayışlarını, coğrafî anlayışlarını, kültür anlayışlarını, sanat anlayışlarını
ortak zenginlik olarak görmekteyiz. Bütün sosyal sınıfları, sosyal hayattaki
kültürel oluşum ve zenginlikleri, zenginlik olarak görmekteyiz.
Yasal düzenlemelerle kültürel hak ve
özgürlüklerin, genişletilip, şekilsellikten kurtarılarak, öz içerik biçiminde
güvence altına alınması da gerçekleştirmek istediğimiz çok önemli düşüncelerimizdendir.
Bugüne kadar hemen hemen bütün hükümetler,
sanatı fazlasıyla ihmal etmişler ve toplumun sanat bilincinin gelişmesine
yönelik icraatlarda bulunmamışlardır. Sanat, mutlak surette, ideolojilerin
propaganda aracı olarak görülmüş; ancak, bu araç görülmekten, siyasîlerin aracı
olmaktan kurtarılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Garip, tamamlayabilir
misiniz
Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) - Oysa, sanat,
mutlak surette, insanlığın anadilidir ve bir ulusun sanat kültürü, genel
anlamda kültürünün büyük bir kısmını kapsamaktadır. Kültürü sanat bütünler;
kültür olmadan, sanat olmadan bir geleceğin olabileceği söz konusu değildir.
Medeniyetlere baktığımız zaman, sanatın şekillendirdiğine tanık oluyoruz.
Elbette ki, ekonomi önemlidir; ama,
ekonominin yanıbaşında mutlaka bir ülkenin kültürü ve sanatı, kültür ve sanat
elçileri yer almalıdır. Kültür bilincinin edinilmesinde şiir, resim, mimarî,
müzik, sinema, tiyatro gibi alanların katkısı ciddî noktada kayda düşülmelidir,
ciddî noktada yer almalıdır. Bu anlamda, insana, insanlığa ve insanî olana
verilen değer, sanatsal çalışmalara verilen imkân ve değerlerle doğru
orantılıdır.
İktidarımız, kültür ve sanatı her şeyin
üzerinde tuttuğu, aynı zamanda, sanatın özerk yapısının gözetildiği zamanları
hedeflemektedir. Böylece, kültür, sanat etkinliklerinin resmî makamlardan
ziyade, özel, sivil kuruluşlar tarafından yürütülmesi, bu amaçla, sivil
akademiler, konseyler, enstitüler kurulması için siyasî iradenin destekçi bir
konumda bulunması gereği de ortaya çıkmaktadır.
Burada, kültür, sanat alanında devletin üç
temel görevi vardır; Bunlardan birincisi, var olan kültürel değerlerimizin
tespit edilerek, ortaya çıkarılması ve korunmasıdır; ikincisi, kültürümüzün
çağdaş kültürlerden kopmaması ve birlikte hareket etmesidir; üçüncüsü, kendi
özkaynak ve kültür ustalarımızın, mutlak surette, dünya kültür ustalarıyla
birlikte, aynı evrensel şarkıyı söyledikleri kayıtlara düşürülmelidir.
Sözünü ettiğim hususlar, kısaca, kültürle
ilgili siyasî irade ve kurumun, kendi toplum ve geleneğinin yapısına uygun,
sağlam ve orijinal bir felsefeye sahip olması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bakanlığımızın kültür ve turizm alanındaki
çalışmalarının bu anlayış ve bilinçle gelişeceğine, bu anlayışla devam ettiğine
inanmaktayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP GARİP (Devamla)- Bu duygularla,
Kültür ve Turizm Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum; bütün
halkımıza hayırlar diliyor; yeni yılın herkese, bütün ulusumuza hayırlar
getirmesi temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
birinci konuşmacı Zonguldak Milletvekili Nadir Saraç.
Buyurun Sayın Saraç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NADİR SARAÇ (Zonguldak)-
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2005
yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere
huzurunuzdayım; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Türkiye'de altyapı
yatırımlarının en önemli bölümünü gerçekleştiren bir bakanlığın bütçesinin 7-8
dakikalık bir süreçte ne kadar değerlendirilebileceğini takdirlerinize
sunarken, yine de, gözlemlediğimiz bazı kritik konuları sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, başta Karayolları
Genel Müdürlüğü olmak üzere, bünyesinde 6 genel müdürlük bulunduran ve
Türkiye'nin kalkınmasını ve gelişmesini sağlayacak yatırımların büyük bölümünün
gerçekleşmesini beklediğimiz en önemli bakanlıklardan birisi olan Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının görülen bu bütçesiyle, tanımladığımız hizmetlerin ne
kadarını gerçekleştirebileceğimizi, inanınız, çok merak ediyoruz.
Ne kadar iyimser bakarsanız bakın, ülkenin
imarının ve altyapı hizmetlerinin oluşumunu üstlenmiş Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının bütçesinin, yetersizlik adına, genel bütçeden ayrı bir görünümde
olmadığı açıktır. Aslında söylem şuydu: İçdinamikler harekete geçirilecek,
çalışmayan işyerleri çalıştırılacak. 300 000 konutun ve 15 000 kilometre
bölünmüş yolun devreye sokulacağı, yani, sonuç olarak, ülkenin şantiyeye
dönüşeceği vurgulanmıştı hep; ama, süreç, hepimizin bildiği gibi, hiç de öyle
işlemedi, işlemiyor da.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Beş yılda o,
beş yılda!..
NADİR SARAÇ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, biraz sonra konuşacak arkadaşımız, Karayolları Genel
Müdürlüğüyle ilgili değerlendirmelerini size sunacak; ama, yaşadığım ve somut
hiçbir sonuç alamadığım, kaynak kullanımının önceliğinde özenli olma gereğinin
bir örneğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Zonguldak'ta, Karadeniz Ereğli-Devrek
yolunun olumsuz koşullarını, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki
Ergezen'le, hem sözlü soru önergesi hem de bizzat iki kez görüşerek, bu yolun
bölge için yaşamsal önem taşıdığını anlattım. Sayın Bakan, her görüşmemizde
-ki, bu duyarlılıkları için kendilerine teşekkür ediyorum- nazik bir üslupla,
aynı zamanda iki demir-çelik fabrikasını da birbirine bağlayacak, Karadeniz
Ereğli-Devrek-Karabük yolunun önemini vurgulamasına karşın, dün olduğu gibi,
bugün ve görülüyor ki yarın da, yeterli ödenek bulunamadığından yakınarak,
yatırım programına almaları mümkün olamadı. Sözünü ettiğim yol gibi, bölgeler
için, ekonomik, sosyal anlamda yaşamsal önemi olan birçok proje ödenek yetersizliği
nedeniyle kendi kaderine bırakılıyorsa, bütçede ayrılan rakamların
yeterliliğinden söz etmek mümkün müdür?!
Bölünmüş yol projesine ilkesel olarak
destek vermekle birlikte, yapım tekniği ve uygulamasının da sağlıklı olması
gerektiğini düşünüyoruz. Zonguldak'ta uygulamaya konulan bölünmüş yolun, geçen
yıl, içinde bulunduğu olumsuzlukları mümkün olsaydı da görebilmiş olsaydınız.
Bugün de baktığınızda, yapımı daha bir yılı bile geçmeyen yolun, düşünülen veya
hedeflenen bölünmüş yol amacından çok uzak olacağı görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, belediye
başkanlığı yaptığım dönemlerden yapı ve konumunu çok iyi bildiğim Yüce
Atatürk'ün emaneti konumunda olan İller Bankası Genel Müdürlüğü ise, geçmiş
iktidarlar zamanından başlatılan çalışmayla, bugün, kuruluş amacından giderek
uzaklaştırılmış, pek çok daire, proje üretemeyen, yargı kararlarına rağmen
yerlerine iade edilmeyen bürokratlarıyla, hatta, belediyelerimize sağlanan
katkıların bir yıl gibi kısa dönemde gelirlerinden tahsiliyle geri alınarak yerel
yönetimleri âdeta dışlayan bir konuma sürüklenmiştir.
Ayrıca, artık, sadece yapı denetimi konumu
ve uygulamaları, yapı malzemelerinin eurokot uygulamasının çalışıldığı, kıyı
kanunu ve uygulamalarını gözetir haline getirilen Teknik Araştırma ve Uygulama
Genel Müdürlüğü, yetişmiş personel ve ekibiyle, âdeta, terk edilmiş bir görünüm
arz etmektedir.
Genel Müdürlük kullanımındaki mahallî
idarelere yardım ödeneğinden bütçeye 23 000 000 Yeni Türk Lirası ödenek ilave
edildiği görülmektedir. Bu ödenek için, geri kalmış yöre belediyeleri ve turizm
öncelikli yöre belediyeleri gibi kriterler getirilmiş olmasına karşın, bu
taleplerin değerlendirilip yaşama geçirilmesindeki temel kriter, geçmiş
dönemlerde olduğu gibi, iktidar partisi belediyesi olmak mı olacaktır?!
Afet İşleri Genel Müdürlüğü, 1999 Marmara
depreminden bu yana, kurumsal olarak, önemli kayıplara uğramış durumdadır.
Yetişmiş ve kalifiye personel eksiği sebebiyle, prefabrike ve montaj alanında
biriken prefabrike konutların tamiri bile güç şartlarda sürdürülmekte, makine
parklarındaki hurda araç sayısı, görenleri hayrete düşürmektedir.
Topraklarının yüzde 93'ü, nüfusunun ise
yüzde 98'i çeşitli derecelerde deprem etkisi altında olan ülkemizde, bütçenin
yaklaşık yüzde 3,5'e varan oranları afet harcamalarına yönlendirildiğine göre,
tüm Anadolu'yu kapsayan afet master planı neden hâlâ yapılamamaktadır?
Değerli milletvekilleri, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bütçesinin yetersizliğini, hatta, yatırıma ayrılan kısmıyla
ülkenin altyapı sorununun çözümünde ciddî bir adım atılamayacağını vurguladık.
Bakınız, biz, şu an, İçişleri Komisyonun altkomisyonunda Karayolları Trafik
Yasası Tasarısını görüşüyoruz. Çeliştiğimiz konular olmakla birlikte, iktidar
ve muhalefet milletvekilleri olarak, trafik terörüne kısmen de olsa dur diyecek
arayışlarımız, çabalarımız halen sürmekte. Bu tasarı, komisyonda kabul
edilerek, Genel Kurula indirildiğinde ve yasalaştırıldığında ne olacak peki?
Siz, karayolları başta olmak üzere, Bakanlık olarak, bütçeye yeterli ödeneği
ayırıp altyapıyı tamamlamaya yönelik daha yoğun çabayı harcamadığınız sürece, o
yasadan da, doğal olarak, tüm ülke insanının beklediği ölçüde olumlu sonuçların
alınabileceği kuşkuludur.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2004
yılı konsolide bütçe ödeneği 438 070 056 Yeni Türk Lirası iken, bu rakam, 2005
bütçesinde 677 219 000 Yeni Türk Lirasına çıkarılmıştır. Konsolide bütçeden
analitik bütçeye geçiş nedeniyle, reel anlamda bütçe tasarısındaki artış talebi
yüzde 30'u geçmemektedir. Bu konumuyla, enflasyonu düşündüğünüzde ve
harcamaları çıkardığınızda, yatırım boyutu da irdelendiğinde, IMF'nin
direktifleri anlaşmasıyla, önümüzdeki üç yıl daha yinelenen anlaşmayla,
önümüzdeki yıl ve yılların daha güç geçeceğini görmek zor değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saraç, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
NADİR SARAÇ (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Örneğin, Karadeniz sahil yolunun 2005
yılında bitirileceği söylenmişti; bu bütçeyle, biz, 2005'lere dua etmek
durumunda kalıyoruz.
Yolundan konutuna kadar Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının yaptığı çalışmalar, bir ülkenin gelişmişliği için net bir
ölçüttür. Altyapıdaki yoğunluk ve başarı, ülke insanının yaşama kalitesine
doğrudan etki eden bir faktör olduğu bilindiğine göre, Bakanlık bütçesinin
yeterli olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
eleştirilere karşın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin, ülkemize,
ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Saraç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı, İzmir Milletvekili Erdal Karademir.
Buyurun Sayın Karademir. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
Türkiye'de, kamu hizmetlerinde, ülkenin bayındırlığı ve imarıyla ilgili işleri
yürütmekle görevli kuruluşların bağlı olduğu bir kurumdur.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının web
sayfasına baktığımızda, Bakanlık vizyonunu, sağlıklı bir çevre, planlı ve
düzenli kentleşme ile güvenli yapılaşmayı, ülke kaynaklarını en ekonomik
biçimde kullanmak olarak açıklamaktadır. Bakanlığın, bu görevlerini, Yapı
İşleri, Afet İşleri, Teknik Araştırma ve Uygulama, Karayolları, Tapu ve
Kadastro ve İller Bankası Genel Müdürlüğü eliyle yerine getirdiğini görmekteyiz.
Bu genel müdürlüklerin, yukarıdaki vizyon çerçevesinde görevlerini yaptıklarını
söylemek elbette mümkün değildir. Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, en başta inşaat
ve denetlemeye yönelik işlevlerini kaybederek, son dönemde, sadece yapıyla
ilgili birim fiyatlarını belirleyen bir kurum durumundadır. Çünkü, bugün hemen
hemen her bakanlık ve kurum, kendi inşaat ve kontrolluk teşkilatını
oluşturduğundan, genel müdürlüğün yapılarla ilgili işlerliği en aza inmiş
durumdadır. Adalet Bakanlığı, cezaevlerini, adliye binalarını; Millî Eğitim
Bakanlığı, okulları; Sağlık Bakanlığı, hastaneleri yapmaya başlamıştır.
Değerli arkadaşlarım, Afet İşleri Genel
Müdürlüğü de, ülkemizin yüzde 95'i deprem bölgesinde kalmasına rağmen, üzerine
düşen görevleri yeterince yapmamaktadır. Ülkemiz, ciddî bir deprem riski
taşımaktadır. Bütün bu gerçekler ve yaşanan onca acılara rağmen, Bakanlık, iki
yıllık süre içerisinde buna yönelik hiçbir yasal düzenlemeye gitmemiştir;
sadece, 29 Eylül -1 Ekim arasında Deprem Şûrasını toplamıştır.
Peki, depreme yönelik çalışmaları kim
yapacaktır?! Ülkemizde her ölçekte planları altlık olabilecek deprem
haritalarını yapmak ve bu haritaları tüm plan yapan kurumların kullanımına
sunmak Afet İşleri Genel Müdürlüğüne ait olması gerekmiyor mu?! Buna ihtiyaç
yok mu?!
Ülkemizde fay hatlarının geçtiği yerlerde
imar planlarının yapıldığını, yapılaşmaya açıldığını yaşadığımız acı
gerçeklerle hepimiz bilmekteyiz. Hatta, bazı yerel yöneticilerin, meclis
kararlarıyla haritalar üzerindeki gösterilen fay hatlarının yerlerinin
değiştirilerek imara açıldığı da bilinmektedir. Peki, bu olumsuzlukları kim
denetleyecektir? Bakanlığın böyle bir denetim ve gözetim görevi yok mudur?
Diğer yandan, mevcut deprem yönetmeliğimiz
ve Yapı Denetim Yasası her nedense kamu binalarının yapımında
uygulanmamaktadır. Yaşadığımız her depremde en fazla zarar gören kamu binaları
olmasına rağmen, bunu anlamak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, Teknik Araştırma ve
Uygulama Genel Müdürlüğü, en başta planlama, gecekondulaşmayı önleme ve kıyılarımıza
yönelik görevlerini yapamamaktadır; çünkü, Kültür ve Turizm Bakanlığının,
turizm gelişim bölgelerinde; TOKİ'nin, toplukonut dönüşüm bölgelerinde; Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının, organize sanayi bölgelerinde; Çevre ve Orman
Bakanlığının çevre düzeni planı yapma yetkisine, yerel yönetimlerin imar planı
yapma ve uygulama yetkilerine bakıldığında, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel
Müdürlüğünün imara ilişkin görevlerinin neredeyse tamamının başka bakanlık ve
kuruluşlara geçtiği görülmektedir.
Bu durum, ülkemizde imara yönelik yetki
karmaşasının yaşandığını göstermektedir. Bu karmaşa doğru mudur; doğru değilse,
karmaşadan yarar sağlayan çevreler mi bulunmaktadır?
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarının,
kaçak yapılaşmanın veya gecekondulaşmanın önlenmesi için ne bir projesi ne bir
politikası ne de bir stratejisi vardır; olamaz da; çünkü, Sayın Başbakanın
kaçak yapılaşmadan yargılandığı ve plansız ve ruhsatsız bir konuta sahip
olduğu, bunu bir marifetmiş gibi kamuoyuna açıkladığı bir ortamda, AKP İktidarının,
gecekonduyu önlemeye yönelik politikalardan bahsetmesi takıyye değil midir?
Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, bugün, kıyılara yönelik yetkilerini kullanmamaktadır. Bakanlık,
görev ve yasal yetkilerine rağmen, bugüne kadar, kıyı kaynaklarımızın ve
alanlarımızın bir envanterini dahi çıkarmamıştır. Kıyı alanlarımız denetim ve
gözetimden yoksundur. Kıyı alanlarımız hızla yok olmakta ve çarpık yerleşimlere
ve tesislere konu olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir konu İzmir
çevre yolunun kuzey dalı projesidir. Bu proje, İzmir ve ülkemiz açısından
hayatî önemdedir. Çevre yolunun İzmir-Aliağa-Çanakkale devlet yoluna bağlayacak
kuzey dalı, bu güzergâh çevresinde kurulu bulunan Atatürk Organize Sanayi
Bölgesi, TÜPRAŞ, PETKİM, demir-çelik tesisleri, İzmir ve çevre illerimizin
bağlantısını sağlayacak, yoğun kentiçi trafiğini hafifletecek tek
alternatiftir. Yapımına 1988 yılında başlanan, 21,8 kilometre uzunluğundaki
stratejik önemi haiz kuzey dalı, ödenek yetersizliği nedeniyle, bugün, durma
noktasındadır. Bu projenin bitmesi için gerekli ödenek hemen sağlanmalıdır.
Ancak, bu yola ödenek ayırmayan Bakanlık, İzmir nâzım ve ulaşım master
planlarında bulunmayan, 1992, 1994, 1996 ve 1997 yıllarında hazırlanan imar
planlarında yer verilmesine rağmen mahkemeler tarafından iptal edilen İzmir
karayolu kent geçiş projesini sürekli gündeme getirmektedir. Bu proje, başta
İzmir halkı ve sivil toplum kuruluşlarının da karşı olduğu bir projedir. Eğer,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bu projeye ayıracak bir ödeneği varsa, bu
ödenek, önce, İzmir çevre yolu projelerine ayrılmalıdır. Bu konuyu Sayın
Bakanın dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde kadastro
çalışmaları 1912 yılından beri süregelmektedir ve 2006 yılında bitirilmesi hedeflenmiştir.
Bu hedef için Bakanlığı kutluyorum. Ancak, kalan köylerin kadastrosunun
bitirilmiş olması, ülkemizdeki kadastronun bitmesi anlamına gelmemektedir;
çünkü, bugüne kadar üretilen kadastro, pafta ve verilerinin yüzde 60'ı
kullanılamaz konumdadır. Bu yerlerde kadastro yenilenmelidir. Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü, kendisine, çağdaş, çokamaçlı kadastroya dönük hedefler
koymalıdır. Çağdaş, çokamaçlı kadastro, mekânsal bilgi sistemlerinin
kurulmasını temel alan, verilerin güncel tutulmasını ve sürekli akışını
sağlayan, devingen ve sistemli bir süreç olarak algılanmalıdır. Bakanlık bu
anlayış içerisinde midir; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bu yaklaşımı, bu
anlayışı, bu hedefi benimseyebiliyor mu; elbette hayır. Daha dün,
komisyonlardaki kadastro tasarısı üzerindeki görüşmelerde bu olumsuzlukları
göstermişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğünce "TAKBİS" adında bir proje
yürütülmektedir. Bu projenin amacı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından
üretilen mülkiyete ilişkin belge ve bilgilerin sayısal hale getirilerek
bilgisayar ortamına aktarılması ve değişik amaçlı kullanılan bilgi
sistemlerinin altlığının oluşturulmasının sağlanması olarak öngörülmüştür.
TAKBİS'in, coğrafî ve kent bilgi
sistemlerinde, arazi bilgi sistemlerinde, taşınmazla ilgili stratejik
konularda, çiftçi kayıt sistemleri ve benzeri projelerde kullanılacağı
öngörülmüştür.
Değerli arkadaşlarım, 2000 yılında ihale
edilen TAKBİS Projesi için Ankara'nın Çankaya İlçesi pilot bölge olarak
seçilmiştir. Pilot bölgedeki çalışmaların tamamlandığı, Kadastro yetkilileri
tarafından ifade edilmektedir.
Bakana ve yetkililere sormak istiyorum:
TAKBİS Projesi kapsamında üretilen pafta verileri ne tür projelerin altlığı
olarak kullanılabilir? Pilot bölgede üretilen sayısal verilerin hukuksal
geçerliliği var mıdır? Çankaya Belediyesi üretilen bu bilgileri kent bilgi
sisteminde kullanmak istese, bu bilgilerin kullanılması mümkün müdür? Hukuksal
geçerliliği olacak mıdır?
Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
mülkiyet sınırlarının sayısal değerlerinin hukuksal geçerliliği var mıdır?
Varsa, bu değerlerle onaylı aplikasyon krokisi verebilir misiniz?
Bu bilgilerin bütün bilgi sistemlerinde
kullanılması imkânı ve bunun hukuksal geçerliliği varsa, neden TAKBİS'in ülke
genelinde yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmıyor?
Değerli arkadaşlarım, benim 12.6.2004
tarihinde Sayın Başbakana sorduğum bir soru, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın
Zeki Ergezen tarafından yanıtlandı. Ülkemizin geleceğini ve toprak bütünlüğünü
yakından ilgilendiren, yabancıların ülkemizden sınırsız ve koşulsuz toprak
edinimiyle ilgili soru önergem, ne yazık ki, yeterli yanıt verilmeyerek
geçiştirilmiştir. Şimdi, soruyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Başkanım,
toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Karademir, sorunuzu
sorabilirsiniz.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Bugün,
ülkemizde, yabancılara satılan alanlar içerisinde, stratejik tarımsal
alanlarımız var mıdır? Maden alanlarımızın ne kadarı yabancıların eline
geçmiştir? Kıyı alanlarımızda yatırım yapan yabancı sermayeli veya yabancı
tüzelkişiliği haiz şirketler var mıdır? Askerî amaçlı alanlara yakın yerlerde
satın alınan toprak miktarları nedir? Ne yazık ki, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğünde buna ilişkin bilgiler bulunmamaktadır. Bu bilgiler kamuoyuna hemen
açıklanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın,
Bakanlığının üstlendiği işlerin önemi itibariyle, görevlerinin yetiştirilmesi
anlamında hızlı ulaşıma gereksinimi olabilir. Bu anlamda, ulaşım araçlarının
seçiminde Sayın Bakanın tercihine de saygı duymak gerekiyor. Kamu işlerinin
görülmesinde kullanılmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığının bir uçağa
gereksinimi varsa, biz bunu destekleriz; Bakanlık bütçesine özel uçak
kiralanması için bir ödenek konulmasını istiyorsa, biz onu da destekleriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir, lütfen teşekkür
eder misiniz.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - 1 dakika daha
süre verirseniz, bitireceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Süreyi iki defa uzattık Sayın
Karademir.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - 1 dakika daha;
lütfen...
BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Cümlemi
toparlayacağım Sayın Başkan. Herkesin konuşma süresini uzattınız.
BAŞKAN - Olabilir Sayın Karademir.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Sayın Bakanın
Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu, müteahhitlere ait uçakları, hiçbir
bedel ödemeden, sekiz on kere kullandığına ilişkin açıklamalarına bakılırsa,
Sayın Bakanın, müteahhitlere ait uçaklardan faydalanmayı alışkanlık haline
getirdiği anlaşılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Karademir, teşekkür eder
misiniz.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) - Ülkenin
bayındırlığından ve inşaından sorumlu bir bakanın müteahhitlere ait özel
uçaklarla dolaşması, ziyaret için dahi müteahhitlerin olanaklarını kullanması,
Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanına yakışamaz ve bu tür uygulamalar etik ve ahlakî
de değildir.
Yeni yılın tüm ulusumuza ve insanlara
iyilikler getirmesini diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Karademir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Yıldırım'dır.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkan, karayolcu tek milletvekiliyim; biraz
fazla süre rica edeceğim.
BAŞKAN - Olabilir, Sayın Yıldırım.
Konuşma süreniz 7,5 dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET YILDIRIM
(Kastamonu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin yolcu ve yük
taşımacılığının en önemli unsuru olan karayolları ulaşım sisteminin
planlanması, projelendirilmesi, yapılması, bakım ve işletilmesinden sorumlu
olan Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclise ve bizi izleyen vatandaşlarıma
saygılarımı sunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti Karayolları görevlileri ve ülkemizin
ulaşım sistemleriyle ilgili, bir muhalefet sözcüsü olarak değil, karayolcu bir
mühendis olarak genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Karayolları Genel Müdürlüğü, otoyollar,
devlet ve il yolları ağına giren güzergâhları tayin ve tespit etmek, yapılan
plan ve programlar çerçevesinde bu ağlar üzerinde yol, köprü, tünel, sanat
yapıları projelerinin yapımını, bakımını, onarımını, işletmesini yapmak, bu
işlere ilişkin teknik esasları saptamak ve yolların güvenli bir şekilde,
sürekli olarak trafiğe açık tutulmasını sağlamakla görevlendirilmiştir.
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğunda, Osmanlı İmparatorluğundan devralınan bakıma muhtaç 18 350
kilometre yol ağının genişletilmesi amacıyla, 1929 yılında, günümüzün
Karayolları Genel Müdürlüğünün nüvesini oluşturan Şose ve Köprüler Reisliği
kurulmuş, çıkarılan bir yol kanunu ile karayolu çalışmalarına ağırlık
verilmiştir.
Önceleri kazma kürekle, insangücüne
dayanarak yapılan yol inşaatına, 1948 yılından sonra makineli olarak
başlanılmış, ülkenin karayolu hamlesinin daha dinamik ve yetkin bir teşkilatla
sürdürülmesi amacıyla 1 Mart 1950 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü
kurulmuştur. Kuruluş yıllarında hedef, ülkenin her yanına ulaşabilmek, sosyal
niteliği ağır basan yolları hayata geçirebilmekti. Bunun için 1960'lı yıllarda
60 000 kilometrelik bir karayolu ağı oluşturuldu. 1960 - 1970 yılları arasında
asfalt kaplamaya ağırlık verildi. 1970'li yıllarda, çokşeritli yol ile otoyol
yapımı önem kazandı. 1980'li yıllarda, daha çok otoyol yapımına hız verildi.
Bugün 1 900 kilometreye yakını otoyol olmak üzere, 63 000 kilometre civarında
yol ağı mevcuttur. Bu yol ağının da yüzde 95'i asfaltla kaplıdır.
Ülkemizdeki yük taşımacılığının yüzde
93'ü, yolcu taşımacılığının yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır. Bu duruma
göre, karayollarının geliştirilmesi ve günün ihtiyaçlarına cevap verir hale
getirilmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.
Ulaşım sisteminin, havayolu, demiryolu,
denizyolu ve karayoluyla birlikte, entegre bir sistem olduğu bilinmektedir.
Kaynak ve imkânları sınırlı olan ülkemizde, ülkenin sanayii ve ticaretiyle
ilgili yük taşımacılığının ve seyahatle ilgili yolcu taşımacılığının çok iyi
analiz edilerek, gerekli ve yeterli fizibilite çalışmasının yapılarak,
ulaştırma master planının hazırlanması gerekmektedir.
Birincisi 1980'li yıllarda hazırlandığı
bilinen ulaştırma master planında gelinen nokta nedir, gelinen nokta ülkemiz
gerçeklerine uygun mudur, uygun değilse, aksamalar nelerdir, nasıl
düzeltilecektir sorularına cevap bulabilmemiz için, öncelikle, vakit
geçirilmeden ulaştırma master planının güncelleştirilmesi gerekmektedir.
Plan olmadan yapılan programların başarılı
olma şansı yoktur. Plansız ve programsız yapılan işler israftan öteye geçemez,
geçmesi de mümkün değildir.
Master planların hedefleri ve süreleri
bellidir. Sağlanan kaynak ve imkânlara göre revizyonlar yapılır,
güncelleştirilir.
Plan olmazsa ne olur; bir hükümet gelir,
otoyol der; bir başkası gelir, mevcut yolları ıslah edelim der; bir başkası da
gelir, her yere bölünmüş yol yapalım der.
Master planlar, yalnızca yapılacak işleri
ve öncelikleri belirlemez; aynı zamanda, işlerin nasıl yapılacağını da
belirler; yani, bu işlerin hangi imkânlar ve hangi kaynaklar kullanılarak
yapılacağını hazırlar. Örneğin, geçmiş yıllarda hazırlanan master planlarında
işlerin yüzde 70'inin ihaleli, yüzde 30'unun emanet usulüyle yapılması
düşünülmüştür. Bunun tersi de olabilir; yüzde 30-yüzde 70 de olabilir.
Hepimiz biliyoruz; içinde bulunduğumuz
dönemde, Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı uygulanmaktadır. Yatırım programlarının da, kalkınma planına uygun olarak
hazırlanması gerekmektedir. Acaba, bu böyle midir?!
Ülkemizin, artık, plansız, programsız
çalışmaya tahammülü yoktur. 1 metreküp mıcırı, temel malzemesini, 1 ton asfaltı
israf edemeyiz.
Avrupa Birliğine girilmesiyle ilgili
çalışmaların hızlandığı bugünlerde, Avrupa Birliğinden ve Avrupa Yatırım
Bankasından önemli derecede kredi alma imkânı vardır. Özellikle altyapı
yatırımlarına kredi alabilmenin yolu... Öncelikli ve fizibilitesi olan
projelere, önceliği olan projelere önemli derecede kredi imkânı sağlanabilir
düşüncesindeyim.
İnşaat mühendisi olduktan sonra çalışmaya
başladığım Karayolları Genel Müdürlüğünde, plan ve programla ilgili temel
ilkenin en iyi şekilde uygulandığını gördüm. Ne zamana kadar; kuruluşun
siyasallaştırılmaya başlandığı, planın değil, kişisel görüşlerin önplana
getirildiği zamana kadar. Bir bakan geldi "önce kendi yöremin
yolları" dedi, planda var mı, fizibil midir bakmadan; sonra, bir bakan geldi
"önce benim yöremin yolları" dedi, fizibl mıdır bakmadan!..
Bunları, yapılan işlere karşı olduğum için
söylemiyorum; yapılan iş, ne olursa olsun, bir şekilde faydalıdır; ama, hepimiz
biliyoruz ki, ülkemizde, şimdiye kadar, bakanların ve hükümetlerin ömrü uzun
olmamıştır ve başlattıkları işler de öncelikli işler olmadıkları için, fizibl
olmadıkları için, yeni gelen tarafından önemsenmiyor, kaynak verilmiyor, işler
yarım kalıyor ve ülkemiz de, başlamış, yarım kalmış proje mezarlığına
dönüşüyor; kaynaklar heba oluyor, yapılanlar tahrip olup gidiyor.
Yatırımların plana göre programlanması
yerine, siyasal tercihlere ve hatta kişisel tercihlere göre programlanması,
ülkede o kadar dayanılmaz noktaya gelmiştir ki, bugünkü hükümetin bile arasında
sorun yaşanmaktadır.
Hükümetin Acil Eylem Planında yer alan
bölünmüş yolların programını, plandaki yerini, önceliğini, fizibl olup
olmadığını burada gündeme getirmek istemiyorum; ama, sorumlu bir milletvekili
olarak, ülkemiz imkânlarını ve kaynaklarını iyi bilen bir kişi olarak, genel
bütçenin ancak 1,8'i -3 572 057 000 Yeni Türk Lirası- civarındaki bir ödeneğin
doğru ve yerinde kullanılmasıyla ilgili hassasiyetimi ifade etmeden
geçemeyeceğim. Bu, geçen yıla nazaran yüzde 70 civarında bütçede artış
sağlamıştır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
Doğru bir gelişmedir. Sayın Bakanı,
kadrosunu ve hükümeti bu konuda kutluyorum.
Trafik sayısı her gün artıyor, yol ağı
genişliyor, bölünmüş yollara bakılacak ve yapılacak platform metrekare olarak
büyüyor, ödeneklerin de buna paralel olarak artması gerekmektedir. Karayolları
az parayla, çok iş yapmanın mucizesini yaratıyor. Bütün karayolcu arkadaşlarımı
ve çalışanları kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bir kez daha altını çizerek vurgulamak
istiyorum: Önceliği olmayan, fizibl olmayan yatırımlara girmeyelim. Elimizdeki
imkânları ve ödenekleri doğru ve yerinde kullanalım. Yaptığımız işleri
tekniğine uygun yapalım. Yaptığımız bir şeyi ertesi yıl bir daha
yapmadığımızda, ülkemiz için çok önemli bir tasarruf sağlamış oluruz.
Yol standardının ana belirleyici unsuru,
yoldan geçen trafiğin sayısı ve niteliğidir. Trafik sayısına bağlı olarak
yolların birinci sınıf, ikinci sınıf bölünmüş yol veya otoyol olmasına, o
yoldan geçen ağır taşıt trafiğine bağlı olarak da, yolların üst yapısının sathî
kaplama, asfalt beton olmasına karar verilir. Yıllık ortalama, günlük taşıt
trafiğinin 5 000'in üstünde olduğu yolların bölünmüş yol haline, ağır taşıt
trafiğinin 1 000'in üstünde olduğu yolların da asfalt beton kaplamalı hale
getirilmesi zorunludur. Bu teknik değerlere dayanarak öncelikler
belirlenmelidir; benim de bölünmüş yolum olsun, benim yöremde de bölünmüş yol
yapılsın sevdasından ve anlayışından vazgeçelim.
Karayolu inşaatı titizlik ve hassasiyet
ister. Zemini, toprağı, betonu, asfaltı, mıcırı iyi tanımak lazım, hava
şartlarını iyi bilmek lazım. Karayolcular bu işi iyi bilirler; yeter ki onlara
fazla müdahale olmasın. Bakın eski bir karayolcu ne diyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen... Sonu
yok ki Sayın Yıldırım?! Konuşmacı arkadaşlar dikkat etmiyorlar...
Lütfen, teşekkür edin Sayın Yıldırım.
Buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Devamla) - Karayolları
personelinin teşkilata ömür boyu bağlanması hususu temin edilmelidir. Proje
yapım ve bakım konularında tecrübe kolay kazanılmaz. Personelin teşkilata
bağlanması sağlanmalıdır. Personel siyasî etkilerden korunmalıdır. Karayolu personelinden
iş istiyoruz; ama, ücret vermiyoruz.
Sayın Bakan, Karayolları personelinin
özlük haklarının iyileştirilmesi için, onlara yapacağınız artı ücret ödenmesi
için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, tüm çalışmalara destek
vereceğimizi belirtiyoruz.
Ayrıca, Sayın Bakana da Kastamonu-Araç
Belediyesine ve Abana Belediyesine yapmış olduğu desteklerden dolayı da
kadirşinas Kastamonu halkı adına teşekkürü borç biliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
dördüncü konuşmacı Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir) -
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bağlı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve bizi
izleyenleri saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım, Tapu ve Kadastro
örgütü çok talihsiz bir örgüt. Aslında çok önemli görevleri var ve bu ülkeye
gerçekten çok iyi hizmet eden insanlardan oluşan bir örgüt; ama, bugün bu
kürsüde bile ne kadar talihsiz bir örgüt olduğunu birlikte yaşadık. Bu kürsüye
İktidar Grubu adına çıkan, Tapu ve Kadastro bütçesini konuşmak üzere çıkan
arkadaşımız, konuşma süresi boyunca Tapu ve Kadastro için bir tek sözcük
söylemedi, sadece sözlerini bitirirken bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını
diledi. Bu kadar mı önemsiz bir örgüttür bu Tapu Kadastro. Gönül isterdi ki,
İktidar Grubu adına buraya çıkan o değerli arkadaşımız, bu hükümet döneminde
Tapu Kadastro çalışanlarına hangi özlük haklarının verildiği, hangi yeni
olanakların sağlandığını anlatsaydı da biz de bu hükümeti alkışlasaydık; ama,
diyorum ya, söylenecek pek fazla bir şey yok. Şimdi bu talihsiz örgütün
dertlerini, bu talihsiz örgütte çalışan insanlarımızın sorunlarını anlatmaya
kalksam inanıyorum ki bana verilen süre değil bütün arkadaşlarıma verilen süre
bana verilse yetmeyecek.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde, biraz
önce değerli bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi kadastro çalışmaları 1912'de
başlamış; ama, biz, 1925 yılında çıkarılan 658 sayılı Kadastro Yasasını bir
başlangıç olarak kabul ediyoruz. O günden bu yana gerçekten bu teşkilatımızın,
bu kurumumuzun elemanları özverili çalışmalarıyla ciddî hedeflere doğru
yürümüşler ve bugün geldiğimiz bu noktada, kırsalda yüzde 87,9; kentsel alanda
ise yüzde 98,5 oranında hedefe ulaşılmıştır; ama, bu yapılan kadastro
çalışmaları yeterli midir diye sorarsak maalesef yeterlidir diyemeyiz; çünkü,
girmeyi hedeflediğimiz Avrupa Birliğinde ikinci kadastro işlemleri
tamamlanmıştır değerli arkadaşlarım, üçüncü ve dördüncü kadastro çalışmaları
devam etmektedir; biz ise hâlâ cumhuriyetin seksenbirinci yılında birinci
kadastroyu tamamlayamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz.
Bildiğim kadarıyla hükümetimizin yeni bir
kadastro yasası üzerinde çalışmaları var; gönülden destekliyoruz. Bu yasanın
Meclise indiği dönemde düşüncelerimizi elbette yansıtacağız; ama, diliyorum ki,
bürokrasi, bu yasanın güzel çıkmasına, bu yasanın Avrupa Birliği
devletlerindeki gibi çağdaş bir yasa olmasına engel olmasın.
Çok değerli arkadaşlarım, yine biliyorum
ki, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz bugüne kadar kadastrosu yapılamayan 11
000 civarındaki köyümüzün, bu hükümet döneminde kadastrosunun tamamlanması
yönünde bir çalışma sergiliyor. Bu amaçla, özel sektörümüzden faydalanılıyor.
Diliyorum, bu amaç ve bu hedef tutturulsun ve Türkiye'nin kadastrosu, hiç
olmazsa birinci kadastrosu, bir an önce bitirilebilsin.
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
Cumhurbaşkanımızca veto edilen Kamu Yönetimi Temel Yasasının, dolaylı olarak
yaşama geçirilmeye çalışıldığı görüyoruz. Bu amaçla, sanırım, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü, bir pilot genel müdürlük halinde değerlendiriliyor ve bu
çalışmalar çerçevesinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün teşkilat ve
görevleri hakkında bir kanun tasarısı hazırlanmakta. Elbette, bu birimin bu
amaçlı bir çalışmaya gereksinimi vardır; ama, öğrendiğimiz kadarıyla, konunun
uzmanı olmayan bir mülkiye müfettişinin başkanlığında hazırlanmaya çalışılan bu
tasarıda yapılması düşünülen değişikliklerden birisi de, teftiş kurullarının
kaldırılmasıdır. Hepimizin bildiği gibi, teftiş kurullarının kaldırılması,
Sayın Cumhurbaşkanının, Kamu Yönetimi Temel Yasasını geri çevirmesinin ana
nedenlerinden bir tanesidir. Bize göre, yeni bir yapılanmada teftiş
kurullarının kaldırılması, yerine, içi boşaltılmış "rehberlik ve denetim
başkanlığı" adı altında bir birim oluşturulması, maalesef, doğru bir
yaklaşım değildir. Teftiş kurullarının kaldırılmasının ve kamu yönetimi
denetiminin, kamu denetim sisteminin bir ayağının sadece içdenetçiler sistemi
üzerine oturtulmasının sakıncaları vardır. İçdenetim ve teftiş, birbirlerinin
alternatif olmayıp, birbirlerini tamamlayacak bir bütün olarak düşünülmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bildiğim kadarıyla,
325 kadastro, 1 003 tapu sicil müdürlüğüyle hizmet vermeye çalışan bu Genel
Müdürlüğümüzün, 2003 yılı sonu itibariyle toplam 18 377 kadrosu vardır; ama, bu
18 377 kadronun 12 316'sı doludur; yani, yüzde 30 oranında kadro açığıyla, bu
Genel Müdürlüğümüz hizmet vermeye çalışmaktadır.
1 003 tapu sicil müdürlüğünde 5 146
personel vardır; 134 müdürlükte tek personel, 159 müdürlükte 2 personel, 40
müdürlükteyse hiç personel yoktur.
Tapu sicillerde çalışan personelin yarıdan
fazlası, özelleştirme nedeniyle, diğer kurumlardan buraya aktarılan personelden
oluşmaktadır ve maalesef, bu aktarılan personele meslek eğitimi verilmemiştir
ve bu arkadaşlarımız, gerçekten, özveriyle, ellerinden gelen bir şeyleri
yapmaya çalışıyorlar; ama -tapu, kadastro gibi çok önemli konumda- bu
arkadaşlarımızın bizlere verebilecekleri gerçekten sınırlıdır.
Genel Müdürlüğün meslekiçi eğitim
hizmetleri de, maalesef, yeterli değildir. Başbakanlık İdareyi Geliştirme
Başkanlığı tarafından hazırlanan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
Hizmetlerinde Etkinlik ve Verimliliğin Artırılması, Bürokrasi ve
Kırtasiyeciliğin Azaltılması Raporunun 101 inci sayfasında, mevcut personelin
yüzde 60'ının meslekî eğitim almamış olduğu ve bunların, diğer kurumlardan
naklen buraya atandıkları açıkça belirtilmektedir. Bu durum, kurumun ne denli
acınacak bir konumda olduğunun göstergesidir değerli arkadaşlarım.
Bu kurumun personelinin sorunlarını,
kısaca, sizlere anlatmak istiyorum. Bu kurumda yirmibeş yıllık bir mühendis 848
000 000 liraya çalışmaktadır. Birçok
başka bakanlıkta, birçok başka kurumda ekgelirler, eködenekler personele
verilirken, maalesef, bu kurumdaki personelimize hiçbir eködeme
yapılmamaktadır. Bu kurumda kadrolu işçiler, mevsimlik işçilere nazaran daha
düşük ücret almaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yıl boyunca arazi
çalışması yapan kadastro personeline, bazı bakanlıkların personeline uygulanan,
çalıştığı yılla orantılı yıpranma hakkının verilmemesi, maalesef, üzücü bir
durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür, toparlayabilir
misiniz.
Buyurun.
ORHAN SÜR (Devamla) - Kadastro ekiplerinde
görev alan personele, köylerde çalışma ve geceleme durumuna göre 5 500 000 lira
ile 12 375 000 lira arasında komik denecek bir para ödenmektedir; bu, son
derece yetersizdir. Kurum çalışanlarımızın özlük hakları acilen
iyileştirilmelidir. Bu aşamada, elbette önümüzdeki dönemde dönersermayelerin
kaldırılacağını biliyoruz; ama, hiç olmazsa bu aşamaya kadar, bu döneme kadar,
dönersermayeden Kurum personelinin maaşlarına bir miktar ekleme yapılmalıdır.
2003 yılında 42,2 trilyon lira dönersermaye geliri üreten bu kurumun
personeline bu gelirin yüzde 30'u dağıtılsa, bu arkadaşlarımıza ayda 85 000 000
lira civarında bir katkı olacaktır. Halen 969 tapu sicil ve 325 kadastro
müdürlüğüne, üç ayda bir net olarak 29 328 106 Türk Lirası ödeme yapılmaktadır;
yani, ayda 9 776 000 lira. Değerli arkadaşlarım, bu kadar komik bir olay, bu
kadar acınılacak bir olay olamaz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce, kadastro
ve özellikle tapu sicil müdürlüklerinde çalışan personelimizin büyük bir
kısmının başka kurumlardan geçerek burada görev aldığını ifade ettim;
inanıyorum ki, bu Bayındırlık Bakanlığının diğer birimlerinde de aynen böyle. Bayındırlık
Bakanlığına çeşitli kurumlardan çok sayıda eleman geçişi olmuştur; çünkü, bu
hükümet döneminde çıkarılan, emekli ikramiyeleriyle ilgili bir söylenti
üzerine, çok sayıda yetişmiş personel emekli olmuş; Bayındırlık
müdürlüklerinde, çok sayıda yetişmiş personelin emekli olması sonucunda büyük
boşluklar doğmuştur. Bu nedenle, Kurum, birçok yerde ihalelere çıkamamaktadır;
ihale dosyaları hazırlanamamaktadır. Bunun kısa bir sürede aşılmasını
diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SÜR (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Sür, verdiğimiz eksüreyi
konuşmanızı tamamlamak için kullanmıyorsunuz ama.
ORHAN SÜR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanıma 2003 yılı bütçe görüşmeleri
sırasında sorduğum bir soruya verdiği yanıtı hatırlatarak sözlerimi bitirmek
istiyorum. Burada konuşan İktidar Partisi milletvekilleri, hep 15 000 kilometre
bölünmüş yoldan bahsetti. Ben, 2003 yılında demiştim ki: Sayın Bakanım, ben,
bir Balıkesir Milletvekilli olarak, sizden bölünmüş yol falan istemiyorum; şu
Balıkesir'in İzmir çıkışı olan 3 kilometrelik bağlantı yolunu bitirin, size
teşekkür edeceğim. 2004 bitti, 2005'e giriyoruz, bir labirent ve Balıkesir
insanı, hâlâ, orada, o labirentte ölüm kalım mücadelesi veriyor. 15 000
kilometre duble yolu bırakın, gelin, şu labirenti bitirin diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sür.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
beşinci konuşmacı Çanakkale Milletvekili İsmail Özay; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görevi bakımından çok önemli, bütçesi
bakımından, maalesef, önemsiz hale getirilen Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getireceğim.
Şu anda, 646 392 000 Yeni TL'yi
konuşacağız; bunun, yaklaşık 385 000 000 YTL'si kültür hizmetlerinde, 260 000
000 YTL'si de turizm hizmetlerinde kullanılacak. Bu rakamlar, maalesef, orta
ölçekli bir il belediyesinin bütçesi kadardır. Sayın Bakan, komisyonda bundan
yakındı, bir ölçüde hükümeti şikâyet etti; sonra da, resti andıran bir
ifadeyle, sorunu kendi performansıyla çözeceğini, aşabileceğini ima etti. Sayın
Bakan, liberal siyasette gelecek için iddialı bir siyasî kimliği
simgelemektedir. Bu vizyon ve ağırlığını, keşke, Bakanlığının ödenek artışı
için kullanabilseydi; bunu, başaramamıştır. Sayın Bakan, siyasî konumunun,
içsiyasî dengeler içerisinde, bu başarısızlığını ne ölçüde etkilediğini kendi
kendine sormalıdır.
Bu konuda kendisine iki önerimiz olacak;
birincisi, siyasî dengelerle ilgili mesajlarınızı lütfen Türkiye Büyük Millet
Meclisi üzerinden sergilemeyiniz; ikincisi, Türkiye'nin kültür politikaları ve
kaynakları, sorunları, bireysel yeteneklerle değil, kolektif anlayışlarla
çözümlenebilir; bunu da hiçbir zaman unutmayınız.
Son yıllarda terörün ve savaşların nedeni
olarak medeniyetler çatışması tezleri üzerine karşı, toplumların
çokkültürlülüğü önem kazanmaktadır. Avrupa Birliği daha güçlü bir topluluk
olabilmek için bu kriterleri önemsemektedir. O nedenle, Avrupa Birliği
sürecinde en önemli kozumuz, çokkültürlü yapımızdır. Türkiye'nin, Avrupa
Birliğine girmesini destekleyenler, aksayan ekonomisinden, eğitimsiz, işsiz
genç nüfusundan, stratejik konumundan çok, çok kültürlü toplumsal yapımızı
önemsiyorlar. Bu gerçekler ortada iken, Türkiye, kültüre, bütçesinin ancak
binde 41'ini, toplam yatırımlarının ancak binde 89'unu kültür yatırımlarına
ayırabiliyor. Aydın'da tiyatro yasaklıyor, Denizli'nin Kale İlçesindeki 850
yıllık Cafer Paşa Camiini samanlık olarak kullanıyor, bakanlıkların birleşmesi
sonrası yüzlerce yetişmiş il müdürünü, daire başkanını, genel müdürü
yerlerinden ederek, yerine siyasî kadrolar atıyor ve kültürdeki bu yönetim
anlayışıyla Avrupa Birliği kapılarına daha çok gidip geleceğimiz açıkça
görülüyor.
Değerli milletvekilleri, temmuzda Meclise
sunulan Kültür Yatırımları Teşvik Yasasıyla kültür mirasının korunmasında
önemli bir adım atılmıştı. Sayın Bakan, yasadan yerel yöneticilerin bilgisinin
çok olmadığından, kültürel mirasın korunması için yeterli stokun olmadığından
yakınmakta idi. Bu yakınma doğru ve haklı bir yakınma değildir. Birçok
üniversitenin, belediyenin, sivil toplum kuruluşunun, hatta özel sektörün
elinde yığınla önproje vardır. Bunların kesin projeye dönüşmesi için,
hızlandırılarak, yönetmelikler beş aydır çıkarılamadığı için, özellikle
yapısal, kültürel mirasın korunmasında bir ilerleme olmamıştır.
Ören yerleri gelirlerinin yüzde 40'ının
yerel yönetimlere verilmesi geçen hükümet döneminde kaldırılmıştı. Bu yanlışın,
yerelliği önplana çıkaran, dilinden düşürmeyen bu hükümet döneminde
düzeltilmesi beklenirdi; ama, olmadı. Hiç olmazsa bu pay, gelir elde edilen
yerlerdeki kazılar ve yatırımlar için öncelikli olarak ayrılmalıdır. Örneğin,
Troya ören yerinde bu yıl kasım ayına kadar 1,3 trilyon gelir elde edilmiştir.
Bunun belli bir oranı kazılar için veya Troya müzesi için kullanılabilirdi.
Yeri gelmişken belirtmek istiyorum; dünya mirası listesi içerisinde yer alan
Troya'ya daha çok önem verilmelidir. Kaçırılan Troya hazinelerini istiyoruz;
ama, bunları koyacak müzeyi bile yapamıyoruz. Troya hazinelerinin iadesi
isteminde inandırıcı olamıyoruz.
Troya filmi gösterimi sırasında dünyada
önemli bir gündem olmuştu. Bakanlıkça da Troya'ya ilgi gösterildi. Filmde
kullanılan tahta at, Bakanlıkça,
sergilenmek üzere Çanakkale'ye gönderildi; ama, bugün bu ilgi azaldı.
Oscar'a aday olan filmiyle Troya, önümüzdeki günlerde, dünyada gündemdeki yerini
yine koruyacaktır. Bakanlık, ülkenin tanıtımı ile sanatsal gündemi örtüştürecek
bu çalışmalara şimdiden başlamalıdır.
Türkiye'nin en önemli sorunu özel
televizyon yayıncılığıdır. Bu
sorumluluk, Kültür Bakanlığına ait değildir; ama, kültür ve sanat adına
hiç yer bulunamayan, ahlakî ve toplumsal değerlerin ayaklar altına alındığı,
düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum yaratma hedefi açıkça ortada olan,
tekelleşen ve çıkarından başka hiçbir değere önem vermeyen bu görsel medya
anlayışına karşı, Bakanlık, durumdan kendisine vazife çıkarmalıdır. Önlem,
şüphesiz ki yasakçı olmamalıdır. Serbest ekonomide devlet müdahaleci olamaz;
ama, düzenleyici olmalıdır; vergi politikaları, kredi düzenlemeleriyle ve
teşviklerle bu düzenleme görevini yapabilmelidir. Özellikle kültür ve sanat
programlarının yayın saatlerini artırmada bu argümanları kullanabilir. Bu
konudaki strateji geliştirme görevi Kültür Bakanlığının olmalıdır.
İlgili diğer kurumlarla eşgüdüm sağlamak
da hükümetin görevidir. Özellikle çocuklara yönelik çizgi filmlerin
yayınlanmasında önlem almak kaçınılmaz olmuştur. Cesaretle, çocuklara yönelik
bu yayınlar hakkında çalışma başlatılmasını diliyoruz.
Anadolu'nun önemli bir inanç mozaiği olan
Alevî inancının değerlerine duyarlı yaklaşmaya çalışan Bakanlığınızı
kutluyorum; ama, bunun da eksik ve az olduğunu vurgulamadan geçemeyeceğim.
Cemevlerinin evlerinin yapımında, Alevî kültürünün çizgi ve değerlerini içeren
mimarî öneren projelerin hazırlanması ve bitim noktasına gelmesi önemli bir
çalışmadır. Bu çabanın ürünü olacak cemevlerinin 2005'te yapımına başlanmasını
diliyoruz.
Sanatçıların sosyal güvenlikten yoksun
yaşamı uzun yıllardan bu yana kangrenleşen bir sorundur. Daha önce bu konudaki
çabalar tam amacına ulaşamamıştı. Şimdi, bu sorun, tekrar kalıcı bir şekilde
ele alınmalıdır ve çözümlenmelidir. Sanatçılarımızın sosyal haklarını garanti
altına alacak düzenlemenin bir an önce gündeme gelmesini bekliyoruz.
Korsan yayınların önlenmesinde de önemli
adımlar atılmıştır; ancak, bu önlemler gevşetilmemelidir. Korsan kaset ve CD
yayınlarının önlenmesinde, kitap yayınlarındaki kadar başarıya ulaşılmamıştır.
Bu konuda emniyet ve belediyelerle daha yakın işbirliğine girilmelidir.
Sayın Bakan, sizin Nazım Hikmet'le ilgili
düşüncelerinizi biliyoruz. Siz "bana göre Nazım, Türkiye'nin en büyük
şairlerinden birisidir. Kültür Bakanı olarak yanlı olduğum söylenir diye
korktuğum için bundan ötesini söylemeyeceğim. Nazım Hikmet'i herkes söylüyor ve
kabul ediyor" diyen bir Bakansınız; ama Sayın Bakan, dünyanın Türk şairi
olarak kabul ettiği Nazım'ı, Türkiye Cumhuriyeti, maalesef vatandaşı olarak
kabul etmiyor. Şimdi, Kültür Bakanı olarak sizi, dünyanın Türk şairi olarak
kabul ettiği Nazım'a, Bakanlar Kurulunca vatandaşlık hakkını geri verecek bir
karar için önderlik yapmaya davet ediyoruz. 2003'te bu konudaki yazılı soru
önergemi, Sayın Abdülkadir Aksu "bir yasal düzenleme gerekir" diye
yanıtlamıştı. Hukuksal bir tartışmaya girmek istemiyorum; ama, hadi öyle
olduğunu kabul etmek istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özay, tamamlar mısınız
lütfen.
İSMAİL ÖZAY (Devamla) - Bu Meclis çok
onurlu tarihî kararlar aldı. Şiir okudu diye insanların siyasî haklarını
kısıtlayan, onları cezalandıran, başbakanlık hakkını elinden almaya çalışan
baskıcı yasaları oybirliğiyle yırttı attı, tarihin çöplüğüne gömdü. Şiir
okuyanların haklarını geri veren bu Meclis, şairlerin haklarını haydi haydi
geri verir. Bu çerçevede, ikinci davetimiz yine size Sayın Bakan. 15 Ocak
Cumartesi günü Nazım'ın 103 üncü yaş günü. Gelin, ocak ayı başında
hükümetinizin önereceği Nazım'ın vatandaşlık hakkını iade eden yasa tasarısını
oybirliğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edelim; dünyanın Türk şairi
diye kabul ettiği 103 yaşındaki Nazım'ı, Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşım diye
de kucaklasın ve bağrına bassın.
Yirmi gün sonra Müslüman dünyanın kurban
bayramını kutlayacağız, on gün önce Musevi dünyasının hanuka bayramını
kutladık, bugünlerde de Hıristiyan dünyasının Noelini kutluyoruz.
Yurttaşlarımızın kutladığı bu üç bayramı bizler de kutluyoruz.
2005 yılı bütçesinin kültürel
gelişmelerimize katkı vermesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özay.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
altıncı konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Bihlun Tamaylıgil.
Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
turizm sektörü, dünyada en hızlı gelişen sektördür. Ülkemiz, tarihî, kültürel
ve doğal değerleriyle büyük bir turizm potansiyeline sahiptir. Son onbeş yirmi
yıldır önemli yatırımlar yaparak uluslararası turizm alanında ilerlemeler
kaydetmiş ve turist kabul eden ülkeler içerisinde ön sıralar için mücadeleye
başlamıştır.
Tüm bu çabalara karşın, gerek dünya turizm
pastasından gerekse Akdeniz bölgesi turizm pastasından, Türkiye, özlenen
biçimde pay almamaktadır. Bu yüzden, yeni açılımların ortaya konması önemli bir
gerekliliktir. Türkiye ekonomisinin 38'e yakın sektörünü ve istihdamın 1 500
000-2 000 000'a yakın kısmını karşılayan bu sektörün, ortaya konulan bu bütçeyle
ne derece başarılı olacağı soru işaretidir. Bugün baktığınızda, iki bakanlık,
bütçe olarak, genel bütçenin binde 41'ini, yatırımda ise binde 89'unu alıyor.
Bakanlık da, buna çare olarak yeni formülasyonlar ortaya koyuyor. Katkı payı
pazarlığına dayalı, fiyat artırımlarıyla oluşan proje, bir de tahsis
uygulamasına geçiliyor.
Peki, 200 trilyon liralık, turizm başlıklı
elde edilen bu kaynak, harcama noktasında hangi rantabl ölçülerde kullanılıyor;
bunu bilemiyoruz. Ülkemize gelen turist sayısı ve turizm gelirlerinin rekor
rakamlarını duydukça, hepimiz büyük bir mutluluk duyuyoruz; ancak, burada,
farklı noktalardan da irdelemenin yapılması gerektiğini söylemek istiyorum.
Bunların başında, bilindiği üzere mevzuatta yapılan değişiklikle, Türkiye dışında
yaşayan Türk vatandaşlarının ülkemize gelip yaptığı harcamalar turizm geliri
olarak hesaplanıyor; ancak, bu harcamalar, turizm harcamaları içerisinde yüzde
30'a yakın bir oranı ortaya koyuyor. Acaba, 15 - 16 milyar dolara ulaşacak
denilen 2004 yılı hedefinde, bu rakamı dikkate alarak bir inceleme yapmak doğru
olmaz mı?
Diğer taraftan, uluslararası paritenin son
üç yıldır gösterdiği değişikliği dikkate alarak yapılacak bir değerlendirme de,
turizm gelirlerinde fiktif işareti veren bir artışı ortaya koymaktadır.
Bakınız, 2002 yılında, euro / dolar
paritesi 0,95; 2003 yılında 1,13; bugün ise 1,35. Bu, parite bazında yüzde 20
artışın -ki, gelirlerine de baktığınızda- euro bazlı olan turizm gelirlerinde
fiktif bir değerlendirmeye ışık tuttuğunu veya zemin hazırladığını göremiyor
muyuz?!
Diğer taraftan, bu sene, ocak ayında,
Sayın Başbakan bir turizm hedefi, ikinci bir atılım projesi ortaya koydu. 2010
yılında 30 milyar dolar turizm geliri, 30 milyon turist ve 25 milyar dolarlık
da bir yatırım projeksiyonu ortaya konuldu. Acaba, yılda 3 600 000 000 dolara
tekabül eden bu yatırımı gerçekleştirecek kaynak var mı? Bugün, baktığınızda,
bir taraftan malî disiplin, bir taraftan ekonomik program, bir taraftan da kamu
açıklarının yüksekliğinden kaynak oluşturulamayan -ki, bunu, bütçede, Bakanımızın da itirafıyla
görüyoruz- yatırıma nasıl bir projeksiyon sağlanacaktır?
Bu noktada, tabiî, bir de, Türkiye'deki
sermaye birikiminin yapısını da öne almak ve özel yatırımları bu noktada
değerlendirmek gerekiyor.
Görülmektedir ki, biz, direkt yabancı
sermaye yatırımlarına ihtiyaç içerisindeyiz. Bu noktada, mevzuatın
değiştirilmesi şarttır. Bunun yanında, hangi süreçte, hangi bölgelerde
yatırımların, tesislerin yapılacağına ilişkin bir master plana acilen ihtiyaç
vardır ve yapılacak olan yatırımlar da, bu master plana göre
gerçekleştirilmelidir diye düşünüyoruz.
Yatırım ortamının iyileştirilmesi,
Türkiye'ye güven duyulması ve sektör için özel teşviklerin verilmesi, turizm
için olmazsa olmaz başlıklardır.
Diğer taraftan, turizm sektörü neden
teşvik edilmelidir; çünkü, hem yatırımların geri dönüşümü açısından uzun vadeli
hem de her türlü olaydan çok çabuk etkilenen bir sektördür ve teşvike ihtiyacı
vardır.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği rekabeti
açısından mevzuat düzenlemelerine ihtiyaç vardır; çünkü, bir taraftan gelen
turistinizin büyük bir kısmı Avrupa Birliği ülkelerinden; bir taraftan da,
sizin rakibiniz bu ülkeler. O yüzden, onların turizm politikalarını da dikkate
alarak, kalite ve hizmet çeşitlemesini ortaya koyan politikaların uygulanması
şarttır.
Diğer taraftan bakıldığında, sektörde
Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmelerin neticesinde ortaya çıkacak fonların
kullanımına dair bir destek ve düzenleme görevinin de Bakanlıkça yerine
getirilmesi gerektiği düşüncesindeyim; çünkü, son dönemde, gerek bilgi
eksikliği gerekse stratejik önemlerden dolayı bazı projeler fonlanıyor; ancak,
bunların sonraki dönemlerde nelerle karşılaştırılacağı yine bir soru işareti.
Diğer taraftan, ülkemizde hâlâ paket
turlar, devremülk sistemi ve turistlerin sigortalanmasıyla ilgili büyük
problemler yaşanıyor.
Bir başka konu, ulaştırma... Karayolundaki
araç ve yol güvenliği, yeni bir ulaşım alternatifi aramayı beraberinde
getiriyor; yani, demiryolu ve denizyolu.
Bir konu başlığı da havayolu. Şimdi,
Türkiye'ye charter uçakları geliyor; ama, bir tek limana iniyor. Başka
limanlara ve başka yörelere turistin taşınmasını ortaya koyacak havayolunun
alternatif hizmetleri sunulmalıdır diye düşünüyoruz.
Ayrıca, son yıllarda çok moda olan her şey
dahil sistemi... Bu sistem de, görülüyor ki, büyük bir artış trendi gösteriyor.
Buna karşılık, geri çevrilmese bile, alternatif ürünlerin ortaya konulması,
alternatif turizm başlıklarının ortaya konulması da vazgeçilemez bir gerçek.
Tabiî, KDV oranları yıllardır söyleniyor;
ama, herhangi bir çözüme ne yazık ki ulaşamadı. KDV'ye baktığımız zaman,
rakiplerimiz olan İtalya, İspanya gibi ülkelerde normal KDV oranlarının,
konaklamada uygulananı yarı oranında; ama, Türkiye'ye, aynı standart oranı biz
konaklamada uyguluyoruz. Ne kayıp getiriyor? Kayıp ortada; çünkü, girdi
maliyetlerinde ödenen KDV ortalama yüzde 10, konaklamada kestiğiniz faturada
yüzde 18. Aradaki yüzde 8'lik fark, özvarlıkların erimesini beraberinde
getiriyor. Tabiî, uluslararası rekabette, fiyat avantajı açısından büyük bir
kayıptır.
Diğer taraftan, maliyette önemli bir
başlık da enerji maliyetleri. Enerjide, baktığınız zaman, özellikle elektrik ve
atıksuda turizmciler büyük bir problem yaşıyor. Enerjide, son, nisan ayında
TEDAŞ'ın özelleştirme kapsamına alınmasıyla, bu sene, turizmcilerin faturasına
yüzde 60-70 ekler geldi; ama, hiçbir teşvik olmadan. Zaten, her şey,
turizmciden kesilerek, nasılsa kaynak var, buradan da bir kaynağı biz keselim
mantalitesiyle götürülmekte.
Şimdi, enerjiden sonra, tabiî, ayakbastı
paralarının yüksekliği, oniki aylık turizmi teşvik için, bence, kış aylarında
düşürülmesi gereken bir başlık.
Diğer taraftan, fikrî mülkiyet haklarına
ilişkin düzenlemeler sonucunda turizm işletmeleri finansal bir yük taşıyorlar.
Toplumun tüm kesimlerince desteklenen söz konusu hakların korunması
gerektiğinde şüphe yok; ancak, konunun tarafları, turizm işletmelerini de zor
durumda bırakmayacak şekilde ve her iki tarafın da yararına olacak bir şekilde
anlaşmaya gitmelidir diye düşünmek gerekiyor.
Diğer taraftan, turizm sektöründe
finansman büyük problem. Uzun vadeli yatırım, kısa vadeli finansman
kaynaklarıyla sağlanıyor; ki, bu, çok önemli bir handikap getiriyor. Bir
taraftan ihracatçı sayılması, bir taraftan da Eximbank kredilerinden payının
artırılmasını önemli bir başlık olarak düşünüyorum.
Diğer taraftan, turizm işletmelerinin
tamamının KOBİ kapsamına alınması; ki, Avrupa Birliği ülkelerine baktığınız
zaman, hizmet sektörü de KOBİ kapsamında ve bizim de KOBİ tanımında yapacağımız
değişiklikle tüm turizm işletmelerinin KOBİ kapsamına alınmasında büyük fayda
bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bu noktaya
gelindiği takdirde Avrupa Birliğinin KOBİ'lere yönelik program teşviklerinden
de yararlanmak mümkün olacaktır ve Türkiye, mevzuatında yapacağı
değişikliklerle bir an önce bunu gündeme getirmelidir.
Ayrıca, turizm sektörünün geneline
baktığınız zaman mevzuat açısından çok büyük eksiklikleri vardır; yani, turizm
seyahat acentelerinin kanununun dışında ne otelcinin ne yatırımcının ne
marinacının ne rehberin bir yasası vardır. Onun için, bir an önce bu yasaların
gerçekleşmesi gerekmektedir. Hatta, Otelciler Birliğinin yasası için, Sayın
Başbakan 11 Ocaktaki bu hedefleri, turizm hedeflerini açıklarken "çok kısa
bir zamanda olacak" demişti. Sayın Bakan da aralık ayını vaat olarak
vermişti; ama, şu güne kadar gerçekleşen herhangi bir yasal çalışma yok.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Elimiz
başımızda değil mi?
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - İnşallah...
Diğer taraftan, turizm açısından önemli
bir gelişme de illegal pansiyonculuk faaliyetleri. Nasıl oluyor bu;
biliyorsunuz, bir yasa çıkarıldı ve yabancıların gayrimenkul alım hakları
ortaya çıktı. Böylece, belli yörelerde, farklı farklı yörelerde, özellikle Ege
Bölgesinde, Kapadokya'da, İç Anadoluda, gelip buralardan alınan gayrimenkullar
illegal bir pansiyonculuk sistemiyle işletilmeye başlandı. Şimdi, bunun
üzerinde bir denetim mekanizmasının olması lazım; burada, farklı pasaport
taşıyor diye birtakım insanlara hak verilmemesi lazım; ama, Sayın Bakan, bütçe
konuşmaları sırasında biraz hoşgörülü yaklaştı; bu hoşgörüyü de biraz
sorgulamak gerekir diye düşünüyorum.
Ayrı bir konu da; İstanbul gönüllüsü bir
Başbakanımız var; ancak, İstanbul'la ilgili, tabiî, bugün baktığınız zaman,
rakamlar, turizm açısından son derece üzücü. Dileriz ki, 8 000 000-10 000 000
turisti ağırlayan bir İstanbul projesi gerçekleşsin. Zaten, baktığınızda,
İstanbul'un en önemli başlıkları, hem tabiat hem kültür hem kongreye müsait
olan bir ekonomi ve finans merkezi, diğer taraftan sağlık.
Bakın, bugün, İstanbul'da, İngiltere'nin
tamamında olmayan tanı cihazları mevcut ve hastaneler, çok değerli de doktorlar
mevcut. Avrupa'da ise, baktığınızda, sosyal güvenlik sistemleri çok büyük
handikap yaşıyor ve Avrupa'dan alıp, işte, farklı ülkelere hastalar transfer
ediliyor. Bizim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız
ve Kültür ve Turizm Bakanlığımız, bir an önce, beraberce bir çalışma ortaya
koyarak bu pazardan büyük bir pay alma yönünde bir politika ortaya koymalıdır
diye düşünüyorum.
Sözlerime son verirken, özellikle bir
İstanbullu olarak, İstanbul'un tarihî Yedikule Zindanlarının, yetkili kurulun
-bakın, altını çiziyorum- kısa süreyle kiraya verilmesi kararı almasının
akabinde, Maliye Bakanlığı otuz yıl gibi bir süreyle burayı bir özel şirkete
kiraya verdi. Şimdi, Kültür ve Turizm Bakanlığının bu gelişmeleri
değerlendirmede hangi noktada olduğunu ve bunu, hangi değerlendirmeyle bakıp
cevaplayacağını soruyorum.
Sayın Başkan, süre konusundaki
anlayışınızdan dolayı teşekkür ediyorum; ama, turizm, hakikaten, ne bütçesinde
hak ettiği yerde ne de bu konuşmalardaki kısıtlı süreyle anlatılabilecek
özellikte; çünkü, Türkiye, bugün dışticaret açığı ve cari işlemler açığından
dolayı büyük bir problem yaşarken, yine fedakâr turizm sektörü, tüm çabasıyla
bunları kapatmak uğraşında.
Ben, yeni malî yılın ve bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Tamaylıgil.
Şahsı adına, lehinde, Kayseri Milletvekili
Sayın Niyazi Özcan; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NİYAZİ ÖZCAN (Kayseri) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 2005 yılı bütçesi
üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlamadan önce, Yüce Heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz iktidara
gelirken seçim meydanlarında, seçim beyannamemizde ve hükümet programımızda
sağlıklı, dengeli kalkınmayı, serbest rekabet ortamında üretimi, verimliliği,
halkımızın refahını ve güvenliğini sağlayacak bir çalışma yapmaya söz verdik ve
bu yönde çalışmalarımızı hızla sürdürüyoruz.
Sayın milletvekilleri, 1848 yılından beri
faaliyetlerini aralıksız olarak sürdüren, eski adıyla Nafia, yeni adıyla
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ülkemizin kalkınmasında çok büyük bir rolü
vardır. Bayındırlık, ülkelerin kalkınmasında lokomotif görevi yapar. Bir
taraftan 81 ildeki teşkilatlarıyla kamunun yapım işlerini üstlenen Yapı İşleri
Genel Müdürlüğü, her türlü dar günümüzde, kara günümüzde yanımızda olan Afet
İşleri Genel Müdürlüğü, harita, imar, içmesuyu, kanalizasyon ve her türlü
altyapısında belediyelerimizin yanında olan İller Bankası Genel Müdürlüğü, öbür
taraftan ülkemizin gelişmesinde birinci faktör olan ulaşımdaki hizmetleri,
tarihî misyonu, birikimi ve hizmet anlayışına sahip Karayolları Genel
Müdürlüğü, hiç de gözardı edemeyeceğimiz çok büyük arşiviyle Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü, Bayındırlık Bakanlığımızın omurgasını oluşturmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının ülke hizmetinde bir ayrıcalığı vardır. En büyük genel
müdürlüğe sahip olan İller Bankası, belediyelerimizin ilk başvurdukları yerlerdir.
Son iki yılda, bir tarih yazmıştır. Belediyelerimiz, İller Bankasıyla yeniden
kucaklaşmış; İller Bankası, siyasî iktidarın bankası olmaktan çıkmış; yeniden
belediyelerimizin bankası haline gelmiştir. İller Bankası, bu milletin verdiği
vergilerle, yine bu millete layık olan hizmeti, belediyeler kanalıyla halkımıza
eşit olarak vermektedir. "Eşit olarak" diyorum; çünkü, iki yıl
evveline kadar halka hizmet anlayışı bir kenara itilmiş, belediyeler arasında
"benim-senin" diye ayırımlar yapılmış "afet yardımı" adı
altında birçok il ve ilçeye milyonlar, trilyonlar aktarılmış, bunlara da kılıf
bulmak için afet alet edilmiştir. Yer yer beldeler ilçelerden, ilçeler illerden
daha fazla destek alırken, çoğu belediyemiz, maaş veremez, çöplerini temizleyemez
hale gelmiştir.
Peki, bu geçtiğimiz iki yıl içinde İller
Bankasının farklı bir tutum içinde bulunduğunu söyleyebilir misiniz; hayır,
söyleyemezsiniz; çünkü, biz, hangi partiden olursa olsun bütün belediyelerimize
imkânlarımız nispetinde eşit destek vermekte, ayırım yapmamakta, milletimizin
her türlü görüşüne saygı duymaktayız. Ayrıca, belirtmem gerekir ki, iki yıl
evvel belediyelerimize uygulanan yüzde 36'lık faizler, bugün yüzde 9'a
düşürülmüştür. Bu da, bizim, hizmetteki samimiyetimizi gösterir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; diğer
taraftan, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz, 22 bölge müdürlüğü ve 1 470
taşra teşkilatıyla, toprağa ilişkin akitler, tesciller, siciller üzerindeki
değişiklikler, ülke kadastrosunun tesisi ve beraberinde getirdiği mekânsal
problemlerin çözülmesinde ve hızlı kentleşmenin öncüsü olarak yurt
kalkınmasında en büyük rolü oynamaktadır.
Diğer taraftan, her yıl 500 kişinin emekli
olması, kurumlar arasındaki ücret farkından dolayı nakiller, tapu ve kadastro
meslek liseleri mezunlarının kuruma kazandırılamamasından, kurumun ihtiyacı
olan teknik personel önemli ölçüde azalma kaydetmektedir. Dolayısıyla, 2003
yılında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bağ-Kur, İŞKUR, Emekli Sandığı, Maliye
Bakanlığı çalışanlarına yaptığımız gibi, hayatlarının yarısı arazilerde geçen,
kimi gün aç kimi gün susuz, topuklarına kadar çamur içinde Tapu ve Kadastro
çalışanlarına da fazla çalışma, ekücret tazminatı gibi eködemelerin yapılması
gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda, Sayın Maliye Bakanımızın ve Sayın
Bayındırlık Bakanımızın gerekli çalışma ve girişimlerde bulunmasını da
bekliyorum.
Ayrıca, TAKBİS, ARİP, MERLİS, Arşiv
Otomasyonu, Harita Bilgi Bankası, Alo Tapu Hattı ve Sayısallaştırma gibi büyük
projeleri planlayıp uygulayan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüze, kaynakta
daha fazla destek verilmesi kanaatindeyim.
Ülkelerin kalkınmasında ulaşım ve nakliye
birinci derecede yer almaktadır. Eğer, siz, ürettiğinizi zamanında yerine
ulaştıramıyorsanız ya da iş görüşmenizin birine yetişip ikinciye yetişemiyor ya
da iptal ediyorsanız, daha da önemlisi, hızla küçülen dünyada ulaşıma ayak
uyduramıyorsanız, geri kalmaya mahkûmsunuz demektir. Durum böyle olmasına
rağmen, düne kadar zarar eden havayolu taşımacılığımız, hamdolsun, şimdilerde
kâra geçmiş, hizmet alanını genişletip yeni yatırımlar yapmaya başlamıştır.
Bütün dünyada güvenilirliği ve taşıma
ucuzluğu bakımından tercih edilen demiryollarımıza yıllardan beri bir çivi dahi
çakılmamış olmasına rağmen, yine, hükümetimiz zamanında iyileştirme ve
ekyatırımlar devam etmektedir.
Üç tarafımızın denizlerle çevrili olmasına
rağmen deniz taşımacılığımız ve tersanelerimiz ihmal edilmiştir; ancak, şimdi,
bu alanda da büyük atılımlar yapılmaktadır. Durum böyleyken, ülkemizin
kalkınması, ulaşımı ve her türlü insan ve yük taşımacılığı karayollarına
bağımlı olarak gelişmiştir. Peki, karayollarına bağımlı olmamıza rağmen,
karayolları gelişmiş midir; hayır.
Sayın milletvekilleri, bir taraftan
ülkenin bütün kaynaklarını sömüren, her türlü yolsuzluk iddialarının karıştığı
ihaleler, üç yılda bitmesi planlanan, ama onüç yılda tamamlanamayan otoyollar,
bunlar da yetmiyormuş gibi, devletin görevini yapamayışından, her yıl 370 000
trafik kazası, binlerce vatandaşımızın ölmesi, onbinlerce vatandaşımızın
yaralanması ve geride kalan öksüz ve yetimler üst pahası olmaktadır.
İşte, hükümetimiz ve Bayındırlık ve İskân
Bakanlığımız, bütün bunları gözönüne alarak, karayollarında reform diyeceğimiz
bir yapılanma başlatmıştır. Karayolları çok önemli bir kurumdur. Temeli çok
sağlam kurulmuştur. Geçmişteki iktidarlar burayı bozmak için çok çaba sarf
etmiş olmalarına rağmen bozamamışlardır.
Bakın, önceleri, şaibe karışmayan bir
ihaleye rastlamak mümkün olmazken, son iki yılda daha büyük ve daha çok ihale
yapmış olmamıza rağmen, hiçbir yolsuzluk ve şaibe dedikodusu olmamıştır.
İleride yapılacak otoyolların ilk adımı olan duble yollara hız verilmiş, bazı
bölgelerde, eski ihalelerle kıyasladığımızda, 1 trilyonu geçen 1 kilometre yol
maliyetleri, paslanmaya terk edilen kendi iş makinelerimizin çalıştırılması ve
personelimizin katkılarıyla dörtte 1 fiyatına, yapım hızı olarak da 4 kat daha
hızlı bir şekilde duble yollar yapılmaya başlanmıştır. Bu ne demektir; personel
aynı, bütçe payı aynı, makineler aynı; ama, iş 4 kat daha fazla; yani, daha az
para, daha fazla yol. İşte, AK Partinin farkı burada. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Programımızda bulunan 15 000 kilometre
bölünmüş yol hedefimize, 2003'te yapılan 1 600 kilometre ve 2004'te yapılan 3
000 kilometre yolla hızla yaklaşırken, duble yollara ilaveten, son iki yılda
740 kilometre tek yönlü yol yapımı ve 23 000 kilometre yolun asfalt ve
iyileştirilmesinin yapıldığını da unutmamak gerekir. Tabiî, bu yollarla
beraber, kara noktalar ak nokta haline dönmüş, kazalar yüzde 70-80 azalmış,
yolculuk süreleri kısalmış, ticarette hızlanma başlamış, akaryakıt tasarrufu
sağlanmış, hız, kalite ve konfor gelmiştir.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca yapılan
toplam duble yol 3 859 kilometre iken, iktidarımızın iki yılda yaptığı duble
yolun 4 600 kilometre olduğunu düşünürsek, hizmetin rakamsal boyutunu da görmüş
oluruz.
Seçim bölgelerimize gittiğimizde ya da
yolda karşılaştığımız şoför arkadaşlarımız ne diyorlar, biliyor musunuz:
"Hayal ederdik; ama, rüyamızda görsek inanmazdık; şimdi gerçekleştiğini
görüyoruz. Biz iki yıl evvel taksitlerimizi ödemek bir yana, vergilerimizi
ödeyemiyorduk. Hamdolsun, şimdi taksitlerimizi ödüyoruz, işimiz de var, aşımız
da var, yolumuz da var."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun.
NİYAZİ ÖZCAN (Devamla) - Yolların
yapımında o kadar hızlı gelişmeler yaşanıyor ki, Karayolları iki yılda, üç
yılda bastırdığı yol haritalarını, herhalde, bundan sonra iki üç ayda bir
yenilemek zorunda kalacaktır.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Çöken yolları da
gördün mü?!
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Yolların hepsi
çöktü.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Duble yollar
çöktü.
NİYAZİ ÖZCAN (Devamla) - Tabiî, burada,
Zonguldak Milletvekilimiz Sayın Nadir Saraç Bey, bu yollardan "biraz
hatalı" diye bahsetti, sık sık da duyuyoruz. Ben bu konuya bir hikâyeyle
cevap vermek istiyorum. Hani mahallenin kızı gelin gitmiş, birkaç ay sonra
arkadaşları "yahu, senin kocan da biraz çirkin, boyu da kısa, burnu da
büyük" falan deyince, bizim taze gelin dayanamamış, şöyle bakmış "yahu,
analarım bacılarım, babamın evinde bu da yoktu" demiş.
Sayın Nadir Saraç, iki yıl evvel bu da
yoktu burada. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Onun içindir ki, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesi çok önemlidir. Aslında, bu bütçenin ülkemizin ihtiyaçlarını
karşılar nitelikte olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, ülkemizin ekonomik durumu ve
imkânları açısından bakıldığında, 2005 yılı bütçesinden ayrılan payın, geçen
yıllara göre daha yüksek olmasına rağmen, yeterli olmadığını görüyoruz. İleriki
yıllarda bunun telafisini ümit ediyorum.
Bu kısıtlı bütçeyle beklenildiğinden daha
çok hizmet yapacağımızı belirtiyorum, gelişen, büyüyen ülkemizde ilerideki
yıllarda daha büyük bütçeler ve daha büyük hizmetler diyerek konuşmamı
tamamlıyorum.
Bu bütçenin hazırlanmasında emeği geçen
bürokratlarımıza, Bakanlık çalışanlarımıza teşekkür ediyor, Sayın Bakanımıza bu
çalışmalarından dolayı başarılar diliyorum.
Bu bütçenin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı olması temennisiyle, bütçeye
evet oyu vereceğimi açıklıyor, Yüce Heyetimize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Hükümet adına, Bayındırlık ve İskân Bakanı
Sayın Zeki Ergezen; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ergezen, kaç dakikayı siz
kullanacaksınız?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - 45 dakikayı ikiye bölelim; 22,5 dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergezen.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Bakanlığım ile bağlı ve ilgili kuruluşların
2004 yılında yaptıkları hizmetler ve 2005 yılı hedefleri hakkında bilgi sunmak
üzere huzurunuzdayım; hepinize en derin saygılarımı ve hürmetlerimi sunarım.
Bakanlığım ile bağlı ve ilgili
kuruluşların her yıl muhatap olduğu proje sayısı 5 000'in üzerindedir. Bu
projelerin yıllık harcamaları ise, 2004 yılı fiyatlarıyla 4,5 katrilyondur.
Bu projeler, başlıkları itibariyle şunları
ihtiva etmektedir:
- Karayolları Genel Müdürlüğüyle yapılan
projeler, yol yapım projeleri,
- İller Bankası Genel Müdürlüğüyle,
belediyelerin altyapı projeleri, içmesuyu, kanalizasyon, arıtma gibi,
- Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün yürüttüğü
kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalar ile afet konutları,
- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüyle,
kadastro ve yine TAU Genel Müdürlüğü vasıtasıyla kıyı kenar çizgileri ve kıyı
imar planları yapılmaktadır.
Bu projeler yürütülürken, 200'ün üzerinde
de sektör harekete geçirilmekte, istihdama da önemli ölçüde katkıda
bulunulmaktadır. Yaptığımız bu hizmetler parasal içerikli olduğu için, işimizin
çok zor olduğunu biliyoruz. Proje sayımızın çok fazla olması nedeniyle, çok
sayıda ihale yapıldığına, yılda 4-5 katrilyon ödeme yapıldığına dikkat
edildiğinde, işimizin ne kadar zor olduğunu hep beraber görmüş olmamız gerekir.
Şaibelere meydan vermeden, hataları aza
indirerek, geçmişte hep hükümetleri yıpratan bu bakanlığın, hükümetlerin yüzakı
olması için ekiplerimizle gece gündüz çalışmaktayız. Dolayısıyla, bundan sonra,
gerek taşra teşkilatı gerek merkez, daha çok çalışacağız, daha dikkatli
olacağız, şaibelere, dedikodulara imkân vermeyen ve Bayındırlık Bakanlığında
çalışan herkesin, orada çalışmanın bir onur vesilesi olduğunu, en küçüğünden en
büyüğüne kadar, taşradan merkeze, merkezden taşraya, göğsünü gere gere
"ben Bayındırlık Bakanlığında çalışıyorum, ülkenin menfaatlarını
gözetiyorum, kuruşunu dahi zayi ettirmiyorum" diyeceği bir bakanlığı
Türkiye gündemine oturtmanın azimli ve kararlı çalışmalarını gece gündüz devam
ettirmekteyiz.
Dolayısıyla, televizyonları başında
bulunan teşkilatlarıma ve yine merkezin beyin kadrosu olan arkadaşlarıma
huzurunuzda bir kez daha sesleniyorum: Gelin, biraz daha titiz çalışalım, biraz
daha gayretli olalım, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu paraları zayi
etmemek, millete hizmete dönüştürmek için fedakârlıktan bir adım dahi geri
durmayalım, elimizi taşın altına koyalım diyorum. Bugüne kadar, her
milletvekilinin bu konuda bize bireysel olarak verdiği desteği, bundan sonra da
-iktidar ve muhalefetiyle- vereceğine inanıyorum, şimdiden bu yardımlarınıza teşekkür
ediyorum.
Sırasıyla, hizmetlerden söz etmek
istiyorum. Önümüzde, 15 000 kilometre gibi bölünmüş yol hedefi var, dev bir
projedir. Bu proje, gerçekten ülkenin ihtiyacı olan bir projedir. İlk zamanlar
"ne lüzumu var, gerek yok, ihtiyaç değil, para bulamazsınız,
yapılmaz" gibi kavramlarla hep önümüz kesilmek istendi, engeller konuldu;
ama, biz şu cümleyle yola çıktık; biz buna inandık, önümüze konulan engeller
ayaklarımızı incitecek, moralimizi bozacak diye bu doğru projeden vazgeçmeyiz
dedik. Yokluk kavramını unutacağız, yapamayız kavramının yerine de yapacağız
kavramını yerleştireceğiz. Türkiye'de alışılagelmiş bir kavram var, mekteplerde
yetişenlerden tutun, camide yetişenlere varıncaya kadar, iki kavram
ezberlemişler; maalesef, bu da bürokrasinin yüreğine oturmuş, siyasetçiler de
bu kavramların, zaman zaman, âdeta takipçisi olmuştur. İş yapmaya kalkarsınız
yoktur denilir. Hayır; yok kavramını unutacağız, bulacağız arkadaşlar.
"Yapamayız..." Hayır; yapamayız kavramını da unutacağız artık, yapmanın
yollarını bulacağız. Bakanlığımızın en ücra köşelerindeki teknik elemanlarımıza
bu iki kavramı kabul ettirmeye, onları inandırmaya çalışıyoruz; Allah'a şükür,
burada önemli mesafeler aldığımızı görüyoruz.
Şimdi, yol projesi gerçekten Türkiye'nin
ihtiyacıdır. Ülkeyi, adım adım, şehir şehir, ilçe ilçe geziyoruz. Tabiî ki,
burada, muhalefet tenkit yapacak; doğrudur, yapılan tenkitlerde haklılık payı
da vardır. Muhalefet burada ne söyleyecek? Muhalefetin "aferin, bravo, 15
000 kilometre yol projesini iyi yürütüyorsunuz" demesini beklemiyorum ben.
Çok kırıcı, üzücü bir muhalefet de yapmamışlardır ve güzel şeyler
söylemişlerdir; bence, bire bir olsak, çok daha güzel şeyler söyleyeceklerdir;
çünkü, onların da partisi vardır, onların da tabanı vardır. Biz o muhalefet sıralarında
oturduk. Hele ben olsaydım orada CHP'nin yerinde, bu kürsüde neler söylerdim,
neler söylerdim!.. Salih de orada, karşımda görüyor; biz ikimiz, bu
Parlamentoyu salladığımız günleri çok iyi biliriz, buradan kanunları
geçirtmediğimizi de biliriz. Hele Salih, bizden çok daha önde...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Görürsünüz
bundan sonra!..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Haşim kardeşim, ben biraz yumuşatarak
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Daha fazlasını hak
ediyorsunuz.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakanım,
doğru söylüyorsunuz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Onun için muhalefetin sözlerini de takdirle karşılıyoruz. Mehmet
Yıldırım Kardeşim, teknik elemanların ücretleri konusunu dile getirdi, doğru
bir olaydır; 800 000 000'a mühendis çalıştırıyoruz; ama, yılların ihmalleri,
soymalardan, talanlardan, vurgunlardan dolayı bu ülkede para kalmamış ki,
elemanlara veresin, yol yapasın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, proje,
doğru bir projedir, Bakanlar Kurulunda gündeme gelmiştir; Enerji Bakanı ile
Bayındırlık Bakanı bunu seslendirmiş ve Başbakanımız da bu teklife sahip
çıkmıştır. Bunu çok samimî olarak söylüyorum, popülist bir kavram olarak da
söylemiyorum. Ben kendi mühendislerimi göreve gönderirken üzüldüğümü de
biliyorum, 800 000 000...
Kanunen, imtihan açmamız gerekmediği
halde, geçen gün bir imtihan açmak istedik, sözleşmeli personel alıyoruz.
Mevcut kanunlara göre hiç de ilan etme mecburiyetimiz yok; ama, Hakkâri'deki,
Şırnak'taki Kırklareli'ndeki kişinin de haberi olsun, gelsin dedik. Alacağımız
200-300 eleman, 15 000 insan müracaat etti! Vereceğimiz ücret de...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - ÖSYM'nin
yapacağı KPS imtihanıyla niye almıyorsunuz da, istediğinizi alıyorsunuz?!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Bir dakika... Bir dinler misin kardeşim... Bir dinler misin... Ben
çok dürüstçe konuşuyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - KPS'yi niye
yaptınız?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilim...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Bir dakika... Bir dakika... Bak, Türkiye Cumhuriyeti kanun
devletidir, kanunlardan bahsediyorum. Burada dinlerken de baktım, gerçekten, ne
programdan, ne bir şeyden haberi olmadan konuşulmasın. Türkiye Cumhuriyetinin
kanunları vardır, sözleşmeli personel nasıl alınır, 657'ye tâbi personel nasıl
alınır, onu bir araştırırsanız... Teşekkür etmen lazım bana; ama, yine de
teşekkür et, gecikme yani, onu söyleyeyim size.
Bu proje, doğru bir projedir. Türkiye'nin
yolları çok dar, fizikî standardı düşüktür. Gerçekten "transit TETEK"
dediğimiz, transit taşımacılık yollarının genişliğini, geçen yıl Horasan ile
Eleşkirt arasında bizzat kendim ölçtüm, 6,5 metre! 6,5 metre! Yıllardır bu
yollarda insanlar çile çekmiş, çile... Dolayısıyla, 15 000 kilometre bölünmüş
yol hedefinin doğru olduğunu söylemek için söylüyorum. Yol, özgürlüktür,
medeniyettir. Yollarımızın fizikî standartlarını yükselteceğiz. Hele hele,
Türkiye gibi, yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 90-95'inin karayollarında
yapıldığı ülkemizde, bu yolları mutlaka yapmalıyız, desteklemeliyiz,
alkışlamalıyız. Bir tarih verecek olursak, yetmiş seksen yılda 3 859 kilometre
yol yapılmış; ama, iki yılda, Allah'a şükür, bölünmüş yol çalışmalarımızla 5
000 kilometreye yaklaşılmıştır. Bunun 3 600 kilometresi asfaltlanmıştır. Diğerleri
mevsim nedeniyle... Hepimizin bildiği gibi -teknik elemanlar bunu çok daha iyi
bilir- yol yapımı bir mühendislik işidir; kademe kademe, mühendislik bilgisine,
tecrübeye, birikime ihtiyaç vardır. Öyle, birilerinin dediği gibi
"grayderi, dozeri gönderin, kazıyı yapsın, malzemeyi çeksin, asfaltı
döksün..." Bu, Afrika ülkelerindeki anlayış bile değildir; çünkü, böyle
yol yapılamaz, yapılması da mümkün değildir; her aşamasının, ayrı ayrı,
mühendislik bilgisine, teknik bilgiye...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Onun için mi
çöküyor yollar Sayın Bakan!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - ..tecrübeye, laboratuvar sonuçlarına bağlı olması lazım.
Şunu söylemek istiyorum: 20 derecenin
altında döktüğümüz asfaltın, gerçekten, işe yaramadığını görüyoruz. Geçen sene
bunu denedik...
ORHAN ERASLAN (Niğde) - O zaman, hep, 20
derecenin altında dökün(!)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - "Emisyonlu asfalt dökün" dediler, Türkiye'de ilk defa
emisyonlu asfalt dökmeye kalktık; yetişmiş eleman olmadığı için, iyi sonuç
alamadık. Onun için, bu yıl, 22 derecenin altındaki sıcaklıklarda asfalt
dökmedik; o bakımdan, geriye kalan 1 000 küsur kilometre yolumuzu
asfaltlamadık; onu demek istiyorum; bilgi sunmak istiyorum, zatıâlilerinizi
bilgilendirmek istiyorum.
Biz, bu yolları yaparken... Gerçekten,
teke tek konuştuğumuzda "nasıl yapıyorsunuz" diye soruyorlar. Uzun
yıllardır bitirilemeyen, BSK'li olarak ihale edilen yolları kısa sürede
bitirmeyi hedefliyoruz. Biz, önce, yolları bir trafiğe açalım diyoruz; önce,
insanlar bir rahat gitsin gelsin, ondan sonra da sıcak asfalt yapalım, BSK'li
asfalt yapalım. Yani, önce, trafik güvenliğini sağlayalım; önce, Hasanların,
Mehmetlerin, Hüseyinlerin çocukları yolda güvenlik içerisinde gitsinler diye.
Bu çocukların, bu insanların kaza yapması, ölmesi veya yaralanması,
sakatlanması bizi üzdüğü için, bizim, işin lüksünü bekleyerek, daha fazla zaman
kaybedilmesine gönlümüz razı değil; o bakımdan, kademeli yol yapmayı tercih
ediyoruz. Biz, makyaja sonradan giriyoruz. "Efendim, orta refüjü bitmemiş;
efendim, yolun kenarındaki bariyerler bitmemiş..." Ben, önce yolu yapayım,
trafiğe açayım, Antalya'dan Alanya'ya, Alanya'dan da Antalya'ya rahatça gidip
geleyim, ondan sonra orta refüjünü de yaparım, ağaçlandırmasını da yaparım,
boyasını da yaparım, süslerim; önce yol, sonra makyaj. Önce insanları ölmekten
kurtaralım, önce insanlar gidecekleri yere güvenlik içerisinde gitsinler, ondan
sonra sıcak asfalt yapalım diyorum.
Bugün, Aksaray yolu gerçekten
rahatlamıştır. 250 kilometre yolu, biz girdik, bir baştan bir başa çıktık. Öyle
kolay iş değil; ama, ben, bunun sıcak asfaltını bekleseydim, daha çok yıllar
beklerdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ben, buradan Türk Milletine sesleniyorum;
başarılı çalışmalar yapıyoruz. Her ilde, her bölgede öncelikler dikkate
alınarak başarılı çalışmalar yürütülüyor ve gerçekten ülke bir baştan bir başa
şantiyeye dönmüştür.
Şimdi, düşünebiliyor musunuz, benim
İzmirli milletvekilim, Ankara'dan arabasıyla çıkınca, çoluk çocuğuyla -iki yıl
sonra; yani, 2006'nın sonunda- İzmir'e bölünmüş yoldan gidecek. Ankara'dan
çıkan bir insan Antalya'ya bölünmüş yolla gidecek; iki yıl sonra, buradan çıkan
birisi, Bursa-Yalova-Gölcük üzerinden İstanbul'a bölünmüş yolla gidecek. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Samsun'a da öyle,
Sayın Bakanım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - İki yıl sonra, Ankara'dan Kırıkkale-Kayseri-Malatya-Gürün üzerinden
Bingöl-Sivas, Bingöl-Muş-Rahova-Van üzerinden İran'a gidecek.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Denizli ne oldu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Ben, ana arterlerden bahsediyorum.
İki yıl sonra Ankara'dan çıkan insan
Urfa'ya bölünmüş yolla gidecek; iki yıl sonra, Ankara'dan çıkan insan, Çorum
üzerinden Amasya, Tokat, Erzincan, Erzurum, Horasan, Eleşkirt, Doğubeyazıt ve
İran'a bölünmüş yolla gidecek.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)- Sayın Bakan,
ille İran'dan geçiyorsun!..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla)- Bunları niye söylüyorum; gerçekten, ciddî çalışmalar var. Hepsine
çalışıyoruz; Karadeniz sahil yolu bu sene tamamlanıyor. Ben, burada, sadece,
bazı başlıklardan bahsediyorum; bütün yollarda ciddî çalışmalar var.
Şimdi, biz bu yollara başlarken temel
felsefemiz neydi, nasıl başardık biz bu işi? Nasıl oluyor, her sene 200
kilometre, 300 kilometre bölünmüş yol yapılmazken, 2 000- 3 000 kilometre
yolla, cumhuriyet döneminin en az ödeneğiyle, en büyük başarıyı
sağlayacaksınız.
Ben, önce, şuna inanıyorum: Azmin
karşısında dağlar bile erir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Azimli, kararlı
olmak bambaşka bir hadisedir. Önce, inanacaksınız, olumsuzlukları orta yerden
kaldıracaksınız yallah deyip, dedikodulara kulaklarınızı tıkayacaksınız.
Aleyhinize yazılan mektuplar, dedikodular, efendime söyleyeyim, iftiralara
aldırış ederek yol yapamazsınız. Kulaklarınızı kötülüklere tıkayacaksınız,
dedikodulara aldırış etmeyeceksiniz, ben, bölgeci değilim, Türkiyeciyim
diyeceksiniz, Türkiye'yi kucaklayacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar) O
zaman, yol da yapılır, tünel de yapılır, dağlar da delinir. Yıllardan beri
yapılmayan Bahçesaray'ın yolu yapılır ve 12 ay da açık kalır. Demek ki, bu
işler, zor iş değilmiş, kolay işmiş.
Biz, önce, tasarrufla bu işe başladık.
Dedik ki, bu milletin çocuklarının parasını zayi etmeyeceğiz, israfları
önleyeceğiz; bazı yöntemleri de beraberinde getireceğiz. Nedir yöntemler; önce,
yıllardan beri kamunun imkânları zayi ediliyordu. Makineleri, 2 500 000 000'a
mal olan işçileri, mühendisleri, ekipleri bir araya getirildi ve havuz sisteminden
yararlanılarak yola konuldu.
Sadece bununla mı başladık işe; bir başka
şeyi daha yaptık. Yolları bölerek, parçalayarak ihale ettik. Sanat yapılarını,
köprüleri ayrı ihale ettik; kazı, dolgu işlerini ayrı ihale ettik; alt temel,
üst temeli ayrı ihale ettik. 50 kilometrelik yolu bir müteahhide ihale etmedik,
üçe böldük, üç müteahhide ihale ettik. Sermayeyi tabana yaymayı hedefledik.
Herkes iş alsın, herkes çalışsın, herkes para kazansın, herkes çoluk çocuğunun
nafakasını çıkarsın, yol yapsın. Tekelciliğe karşı çıktık; bu memlekette sadece
15-20 insan yol yapamaz, bu milletin çocukları kabiliyetlidir, yeteneklidir,
yeter ki kendilerine imkân verin, önlerini açın, bakalım, bu yollar nasıl
yapılıyormuş görürüz; ama, ilk zamanlar kıyametleri kopardılar; çünkü, şimdiye
kadar 30 müteahhit iş alıyordu, Anadolu çocuklarına yüzde 60-70 tenzilatla
taşeronluğunu yaptırıp, Ankara'da keyif çatıyorlardı; biz, bunu kırdık. Azimle,
kararla, onurlu ve dik yürüyerek bu işi başardık, bundan dolayı kendimizi de
mutlu hissediyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Bakanım, biraz su için.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Teşekkür ederim, doğru söylüyorsunuz.
Diğer taraftan, önemli bir husus da,
Ankara taşraya, taşra da şantiyeye dedik; Ankara'daki insanlar ile
taşradakilerin bilgilerini örtüştürdük, entegre ettik, Ankara'nın teorilerini
taşranın pratiğiyle birleştirdik. Ankara'nın taşradan, taşranın da Ankara'dan
öğreneceği çok şeyler var. Dolayısıyla, bugün müteahhitlerimiz, Allah'a şükür,
işinin başındadır; çünkü, Ankara'dakiler, cumartesi, pazar oldu mu, genel
müdürü, müsteşarı, daire başkanları şantiyelerde, bakan şantiyede, Başbakan
şantiyede olunca, oradaki bölge müdürü, mühendis de şantiyede, müteahhit de
şantiyede olmak mecburiyetinde. Bunu denetlemezseniz önüne geçemezsiniz, bu işi
başaramazsınız; bu şarttır, bunu ancak bu şekilde becerebiliriz.
Ben, biraz önce, tasarruftan bahsettim;
gerçekten, bir hayal değil. Sadece, demin dediğimiz metotlarla kamunun
imkânlarını birleştirerek, geçmişteki küçük tenzilatları yükselterek keşif
artışlarındaki tenzilatları yükselttik, makine parkını birleştirdik, ondan
sonra da kendi elemanlarımızın imkânlarından yararlanarak, bir de projelerde
yaptığımız değişikliklerle, bugünün fiyatlarıyla, 1 katrilyon tasarrufumuz var.
Bunu, net söyleyebiliriz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yüzde 200 keşif artışı verilmiş. Önce,
yapılmayan kısımları iptal ettik, kanuna aykırı olanları iptal ettik. Geçen gün
burada Koray Aydın çıkardı, Sayın Bakanın imzası var... Neydi o Gölcük'teki
imza; Gölcük'teki müteahhide, Gölcük'te iş yaparken İstanbul Şile'de asfalt
dökmüş, temelden, tünelden keşif artışı verilmiş! Ben, bunu iptal ettim. 24
trilyon... Bunu iptal ettim. İptal etmekle de kalmadık, yaptığı kısımların, 63
üncü maddeye aykırı olan kısımların da tenzilatlarını yükselttik. Dolayısıyla,
Türkiye'de, biz, bu konuda çok büyük mesafeler aldık.
Bakınız, bir başka tasarruftan bahsedeyim
size. Bu 1 katrilyon bizim elimizde, tek tek nereden geldiğini biliyoruz. Daha
devam ediyor. Öyle şeyler biliyoruz ki, burada söylediğimizde, gerçekten doğru
mudur denecek ve gerçekten inanılması zor olan şeylerdir.
Bakınız, araç muayene istasyonları var.
Biz geldiğimizde, Karayolları Genel Müdürlüğünün araç muayene istasyonları
onbeş yıllığına devredilmiş. Yönetmelik çıkarılmış, bir de sözleşme yapılmış.
Biz geldik, sağ olsun, Teftiş Kurulu Başkanımız ve arkadaşlarla beraber oturduk
değerlendirdik. Baktık ki, arkadaş, bir peşkeş çekme var. Ama, bütün engellere,
altını çiziyorum, bütün tehditlere rağmen biz bunu iptal ettik. Dört gün önce
ihale edildi, 613 000 000 dolar peşin para verildi. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ben, onu iptal etmekle, Türkiye Cumhuriyetinin kasasına, dün gece de
hesap ettik, 500 000 000 dolar fazladan para girmiştir.
Ben, bunu iptal etmeyebilirdim. O uçağına
bindiğim adamlardan birisinin ihalesini de iptal ettim. Hem uçağına bineriz hem
ihalesini iptal ederiz. Bu kadar!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz de
iktidara gelince size bakacağız; haberiniz olsun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Hem uçağına bineriz hem de fakir fukaraya para toplarız. Hem
uçağına bineriz hem de fazla keşifleri iptal ederiz, düşük tenzilatları
yükseltiriz. Bu, bir yürek meselesidir, ilke meselesidir, inanmak meselesidir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Teftiş
kurulu başkanıyla birlikte, biz de size bakacağız.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Bakın, bir başka çarpıcı konuyu daha size söyleyeyim. Gerçekten,
belki benim heyecanımı anlayan vardır, belki anlamayan vardır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) -
Anlıyoruz, anlıyoruz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Ben, bir yıl önce bir keşif artışını iptal ettim. Bunu herkesin
dikkatine sunmak istiyorum. O gazetelerde aleyhime niye yazı yazdırttılar, niye
yazdırttılar?! Bir keşif artışı verilmiş. Adını söylüyorum: İstanbul'da çevre
yolu inşaatı için üç defa keşif artışı verilmiş. Üç keşif artışının toplamı
yüzde 470... İki defa keşif artışını bir bakan vermiş, bir defa keşif artışını
da diğer bir bakan vermiş. Bu, hiç önemli değil; ama, keşif artışının cinsine
bakın. Temelden dolayı, tünelden dolayı, tabiî afetten dolayı keşif artışı
verilmiş. Verilen keşif artışının 18 trilyon lirası sadece boya, sadece boya
için! Boya diyorum, sadece şu boya var ya, fırçayla sürdüğünüz boya... Daha
fazla ileri gitmeyeyim yani.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Git git
Sayın Bakan, gidebildiğin yere kadar git!
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Git, git Sayın
Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Evet, ben, bunları durdurdum, iptal ettim. Ben bunları söyleyerek,
Yüce Meclisi bilgi sahibi yapmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Evet, verilen keşif artışı, 63 üncü maddeye göre verilmiş. 63 üncü
maddeyi hepimiz biliriz. 2886 sayılı Yasanın 63 üncü maddesine göre, keşif
artışı, temel, tünel, tabiî afet ve benzeri işlerden verilir. Verilen iş ise,
boya.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Boyanın
rengi nasıl?!
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Ve benzeri...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Benzeri; işte, temel, tünel...
Benim iptal ettiğim keşiflerin hepsi
böyle, hepsi böyle; hepsi kanuna aykırı; onu demek istiyorum. Tünel demiş,
tünel yok. Temel demiş, temel yok; vermiş. Niye vermesin?! Şimdi, Türkiye, onun
için buraya geldi.
Şimdi, biz, ciddî, büyük projeler ihale
ediyoruz. Bundan bir ay önce 550 trilyon liralık bir işi ihale ettik; hiç ses
seda çıktı mı; hayır. Gerçekten, arkadaşlarımız, bu konuda duyarlı, titiz ve bu
yanlışlar olmasın diye gece gündüz çalışıyorlar.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Erbakan
Hocanın temeline benzemiş Sayın Bakan!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla)
- Yahu, bırak şimdi Erbakan Hocayı. (Gülüşmeler)
BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Kültür ve
Turizm Bakanımızın süresinden kullanıyorsunuz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Tabiî, benim konularım çok fazla; o zaman, Sayın Bakanımızın
vaktini almayalım. Ara verecektiniz, bizden dolayı da arayı geciktirdiniz;
teşekkür ederim. O zaman, Karayollarını anlatmayı bırakayım; ama, 2 dakika
içinde birkaç cümle söyleyeyim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Şimdi, burada, arkadaşlarımızın, Karayollarıyla ilgili bir konudan
emin olması lazım: Para sorunumuz yok, para sorunu çözülmüştür. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sıcak asfalta ne zaman başlıyorsunuz; bu
sene başlıyoruz. Bütçe çıksın, hazırlıklarımızı yaptık, 15 Ocakta Eskişehir
yolu, Denizli-Aydın yolu...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Şimdi oldu, bunu
bekliyordum.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - ...Kayseri yolunun sıcak asfaltını ihale ediyoruz. İşte Genel
Müdür, işte Bakan burada; huzurunuzda bunları söylüyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Para,
para...
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Parayı nereden
buldunuz?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Para çok bizde, para çok; parayla imanın kimde olduğunu Allah
bilir; bir bunu söyleyeyim.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Para var da
Karadeniz yolu niye duruyor?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Sayın Başkanım, ikinci bir şey daha söylemek istiyorum. Çok önemli
hizmetler var. Bir arkadaş, burada "Tapu Kadastronun ödeneği yok"
dedi. Tapu Kadastronun ödeneği yüzde 700 artmıştır. Tapu Kadastro hizmetlerinin
tamamı üç yılda bitecek; kadastro işleri bitecek, harita bankacılık bitecek,
bilgisayar ortamına aktarılması üç yılda tamamlanacak.
İller Bankası da çok büyük başarılar
sağlamıştır. Faizler, yatırımlarda yüzde 16'lara düşmüştür. Bir yıllık kredi
faizleri de yüzde 35'ten yüzde 12'ye düşmüştür. Hiçbir belediyeye ayırım
yapılmıyor. Borcu olan belediyelere yüzde 60 gönderiyoruz. Banka kâra
geçmiştir. Yatırım ödenekleri geçmiş yıllara göre çok artmıştır; bu yıl, 600
trilyon liranın üzerinde yatırım ödeneğimiz var. Göllerimizi, akarsularımızı
kirletmemek için arıtmayla ilgili proje çalışmalarımız başarıyla yürüyor.
Ayrıca, ağustos, eylül, ekim aylarında İller Bankasının yüzde 5'lik ortaklık
payını bile biz belediyelerimize gönderdik. Sebep; belediyelerimiz başarılı
olsun.
Burada deprem haritaları yapılıyor. Evet,
Kastamonu bitti, Zonguldak'a başladık. Deprem Şûrasını gerçekleştirdik. Master
planımız da yapılıyor. Türkiye'de hep ilkleri başarıyoruz Allah'a şükür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür eder misiniz Sayın
Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Devamla) - Konuşacak çok şeyler var. Sorularınıza cevap verecektim, vakit yok;
onlara yazılı cevap vereceğiz.
Sayın Turizm Bakanımın zamanını fazla
aldım, ondan da özür diliyorum.
Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
Bize teşekkür edenlere de biz teşekkür ediyoruz. Allah hepimizin yardımcısı
olsun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.31
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.42
BAŞKAN:
Başkanvekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
IV.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1.- 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)
1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
a) KARAYOLLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
D) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi, Hükümet adına ikinci söz, Kültür ve
Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya aittir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımızın bütçesi üzerinde, görüşlerimizi Heyetinize arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Her şeyden önce, Bakanlığımın bütçesi
üzerinde söz alarak katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma içtenlikle
teşekkür etmek istiyorum.
Doğrusunu isterseniz, gün boyu, aslında
hafta boyu yoğun çalışma programınızı da dikkate alarak, sizleri burada çok
fazla tutmamaya ve ancak teşekkür babında birkaç söz söyleyerek huzurlarınızdan
ayrılmaya niyetliydim; ancak, arkadaşlarımızın bazı değinileri, gerçekten,
bana, üzerinde durmayı gerekli kılacak kadar önemli göründü. O vesileyle,
birkaç söz söyleyerek, huzurlarınızdan, teşekkürlerimle beraber ayrılmak
isterim.
Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce,
kültür ve turizm konusunda, konuşmacı arkadaşlarımız, genel olarak, bir
geleneksel anlayışa da uygun bir biçimde, ayrı ayrı başlıklar attılar. Belki
de, zaman kazanmak bakımından, ben de onların izlediği yolu izlemeliyim.
Tartışmaların büyük bir çoğunluğu bütçenin
yetersizliği ve bütçe üzerinden yapılabilecekler üzerinde yoğunlaştı. Bu
anlamda, bir milletvekili arkadaşımız, beni, siyasî kimliğimi ya da belki de
birikimimi söz konusu ederek, Bakanlığın bütçesini artırma yolunda kullanmıyor
olmaktan dolayı eleştirdi. Doğrusunu isterseniz, bu eleştiriyi, saygıyla
karşılamakla birlikte, haklı bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Özellikle,
kültür sektörüne ayrılan bütçelerin yetersizliği sorunu, Türkiye'de on
yıllardır tartışılagelen ve hep söylenen, hep zikredilen bir sorundur.
Özellikle 1990'dan bu yana gelişen çizgiyi izleyecek olursak -bu dönemi
özellikle zikrediyorum; çünkü, bu dönem, çok çeşitli siyasî partilerin ve
siyasî akımların bu Bakanlıkta sorumluluk üstlendikleri bir dönem olmuştur, bu
eleştiriyi yapan arkadaşımın mensup olduğu partiden de insanlar burada
olmuştur; ama- bu bütçelerin, oransal olarak toplam bütçe büyüklükleri
içerisinde büyütülebilmesi de mümkün olmamıştır. Kaldı ki, çözümü, sadece ve
sadece bütçe içerisinde bulmaya çalışmanın da çok doğru ve yeterli bir yöntem olmadığının
altını çizmek lazım.
Aslına bakarsanız, haksız bulduğum şey
şudur: Bence, bir siyasetçinin kendi görüş ve düşüncelerini, en meşru
sayılabilecek demokratik platformlarda -ki, bunlar Meclis platformlarıdır-
söylememiş olması yadırganmalıdır. Söylemiş olmasının Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kullanılması biçiminde algılanmasını çok haklı bir tutum olarak
göremediğimi ifade etmek istiyorum.
Yaptığımız şey açıktır. Bu bütçelerin
büyütülmesi konusunda bizim yaklaşımımız her ne olursa olsun, esas itibariyle,
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu malî problemler ölçeğiyle
karşılaştırıldığında... Bu kararların oluşmasında etkili olan mekanizmalar, hiç
şüphesiz, borç ödemeye öncelik veren ve yatırımları, özellikle de kültür
alanındaki yatırımları daha ikinci planda ele alan bir tutum
sergileyegelmişlerdir. Bu tutum neredeyse gelenekselleşmiştir. Bu tutumun
değiştirilmesi elbette icap eder; ama, bunun için de, bütçe yaklaşımları
üzerinde topyekûn bir tartışma açmak lazım. Bütçe yaklaşımları üzerinde topyekûn
bir tartışma açmak, esas itibariyle, kamunun kaynak kullanımı mantığı üzerinde
topyekûn bir tartışma açmak anlamına da geleceğinden, belki, bunu, bütçelerin
tartışıldığı görüşmelere değil de, bundan ayrı, bağımsız görüşmelere bırakmak
gereği de vardır diye düşünüyorum.
Bizim yaptığımız şey ortada. Biz, kültür
alanının bir taraftan sektörleşebilmesi, bir taraftan sivil sektörlerin kaynak
yaratabilme imkânlarından yararlanabilmesi, diğer taraftan da yeni, yaratıcı
yöntemlerle çok büyük kaynakları yaratabilmesi üzerinde odaklaştık, yoğunlaştık
ve kültürel mirasın korunması ve kültür yatırım ve girişimlerinin teşvik
edilmesine dair, sinema kanununa dair, telif eserleri ve telif haklarının
korunmasına dair, burada, işbirliğiyle, elbirliğiyle çıkardığımız mevzuatta da
bu alanı gerçekten genişlettik. Öylesine genişlettik ki, genişlemenin katları,
rakamsal olarak ifade edilemeyecek boyuttadır.
Ben, müsaadenizle, sadece şu örneği
vermekle yetineceğim: Mevzuata koyduğumuz hak aktarımı kavramı, tek başına,
yerel yönetimlerin ve plan otoritelerinin bunu etkin, verimli bir biçimde
kullanması sayesinde, milyar dolarlara tekabül edebilecek bir kaynağı
yaratabilme potansiyelini içinde barındırmaktadır. Sadece İstanbul Büyükşehir
Belediyesi ve İstanbul'daki ilçe belediyeleri, bu prensibi, bu mekanizmayı
işleterek, kullanarak, milyar dolarlara tekabül edecek bir kaynak
yaratabilirler. Mekanizma, oluşmakta olan kentsel rant üzerine, plan
otoritesinin, kültürel mirası korumak amacıyla kota koyması, ortak olması
mantalitesine dayanmaktadır ve ne kadar kentsel rant oluşuyorsa, plan
otoritelerinin alacakları kararlarla -tabiî, hukukun genel prensipleri
içerisinde, makul bir çerçeve içerisinde kalmak üzere- toplam kentsel rantın
yüzde 20'sine, yüzde 30'una kadar ulaşabilecek rakamların, kültürel mirasın
korunması ve kültürel alanın genişletilmesine kaynak yaratmak amacıyla
kullanılabilmesi, bugün, yasalar çerçevesinde mümkündür ve bu yaptığımız
düzenleme, daha çok Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanan arazi geliştirme
mantığından devralınmış ve kültürel alanın korunması mantığına aktarılmış bir
düzenleme, bir yaklaşım olarak, bugün, Avrupa Birliğine üye ülkelerin
incelediği ve kendi mevzuatlarına kazandırma çabası içerisinde oldukları bir
düzenlemedir. Şu anda, pek çok Avrupa Birliği ülkesinin, bu anlamda,
Bakanlığımızla iletişimleri sürmektedir. Dolayısıyla, burada neyin sonuç alıp
neyin sonuç almayacağı ya da var olan kısıtlı enerjinizin -bir biçimde, sınırlı
enerjinizin- nereye yönlendirileceği konusunda stratejik bir karar vermeniz
gereği vardı ve biz, bu kararı verdik.
Onun dışında, özellikle, turizm
arazilerinin tahsislerinin şeffaflaştırılması ve bir yarışmanın konusu edilmesi
suretiyle yarattığımız kaynağın potansiyelini de küçümsememek lazım. Burada,
arkadaşlarımız, mesela, ilk tahsislerden elde ettiğimiz 200 trilyonluk kaynağın
nasıl kullanılacağını merak ediyorlar. Bugüne kadar nasıl kullandıysak öyle
kullanacağız; yasanın tanımladığı çerçeve içerisinde kullanacağız. Yasanın
tanımladığı çerçevede, turizm altyapısına -ki, kültürel mirasın korunması, bize
göre, aynı zamanda, turizm altyapısının ayrılmaz bir parçasıdır- tahsis edilmek
zorundadır. Yasa, bunları, doğrudan Bakanlığın otoritesiyle kullanma fırsatını
vermiştir; ama, ben, geçmişten bugüne, hiçbir zaman bunu uygulamadım; yerinden
yönetim prensibine her zaman inanan bir insan olarak, yerinden yönetimin
verimliliğine ve denetim imkânlarının genişliğine, şeffaflığına inanan bir
insan olarak, bunu, hep, yerinden yönetim birimleri, yani, yerel yönetimler
eliyle kullandım, daha çok da valilikler eliyle kullandım. Bundan sonra da
böyle yapacağız ve bu, yaptığımız işin, çok yönlü - hem yerinde hem merkezde
hem yasama organı eliyle hem bunun dışındaki sivil toplum mekanizmalarıyla-
denetlenebilmesine açık tutulması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, her
kuruşun nasıl harcandığı konusunda kurduğumuz şeffaf mekanizmalar -bunu övünçle
ve iddiayla söyleyebilirim; geçmişten bugüne kurduğumuz şeffaf mekanizmalar-
sadece Bakanlığımızın uygulamalarını aklamakla kalmaz, bunun dışında, bütün
diğer kamu uygulamaları için de örnek teşkil edebilecek düzeydedir. Ben, bunu,
her uygulamamın arkasından, yeri geldiğince, uygun platformlarda söyledim. Pek
çok kamu uygulamasında, Bakanlığımızda yaratılan -yaratılan diyorum; çünkü, ilk
defa Türk uygulamasına getirilen yöntemler ve modellerdir bunlar- bu
imkânlardan, bu yöntemlerden yararlanılmasında, ben, çok büyük faydalar
görüyorum.
Tabiî, bütçenin, kültüre ve turizme
ayrılan ödeneklerini, sadece Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesinden ibaret
görmemek icap eder. Bayındırlık Bakanlığının, Ulaştırma Bakanlığının, Devlet Su
İşlerinin, Karayollarının, diğer bakanlıkların, il özel idarelerinin, Vakıflar
Genel Müdürlüğünün bütçesine ayrılan paylar ve belediyelerin bütçelerinden bu
alana ayrılan payları da topladığınızda, sadece Bakanlığın bütçesinden ibaret
bir kaynakla bu alanın yönetilmediğini pekâlâ görmüş oluruz.
Burada yoğunlaşmamız gereken şey, kaynak
kullanımında önceliğin nereye verileceği ve nasıl yapılacağı meselesidir ve bir
de, tabiî, yöntemler. Söz gelimi, Hükümetimizin uyguladığı önemli altyapı
projelerinden bir tanesi, hava ulaştırması, hava limanları konusundaki
yöntemdir. Bildiğiniz gibi, Bakanlık, yarışma projelerini açık yarışmalara
ihaleye açmıştır, yap-işlet-devret modeliyle, süre kayıtlı yarışmalara açmıştır
ve Türkiye'de, özellikle, turizm ulaştırmasının yoğun biçimde yapıldığı bütün
hava limanları, son derece hızlı, özel sektör kaynaklarıyla, süre kayıtlı
olarak, şeffaf ihalelerle verilmiştir ve şimdi, bunlar, en kısa zamanda, hizmete
katılmak durumundadır. Bunlar, yüz milyonlarca dolarla ifade edilecek
yatırımlardır. Tek başına, terminaller için yapılacak yatırımların toplamını
Bakanlık bütçesiyle karşılaştırdığınızda, bu alana yapılan yatırımların, o
kadar da küçümsenecek düzeyde olmadığını görürsünüz; ancak, şurası muhakkaktır
ki, Türkiye'nin turizmden beklentileri büyüktür.
Sayın milletvekillerine çok teşekkür
ediyorum, turizm sektörünün önemine ilişkin dikkatli vurgularda bulundular. Bu
önemin çok fark edilmediği kanısındayım, geçmişte de hep bu olagelmiştir. Ne
zaman ülke ekonomisi, özellikle, cari açık bunalımıyla karşı karşıya gelmişse,
turizm hatırlanmıştır. Cari açığın karşılanmasında beklentinin üzerinde
gerçekleşen cari açıkların denkleştirilmesinde turizm girdilerine atıfta
bulunulmuş; ama, çoğu zaman, ne yazık ki, iş orada kalmıştır. Bu da, tabiî, bu
alanda konsantre bir politikanın uygulanması gereğini, hiç şüphesiz,
deriştirilmiş bir politikanın uygulanması gereğini bize hatırlatıyor.
Hiç şüphesiz, Türkiye'nin turizmden
beklentileri büyük ve Türkiye, turizmden çok daha fazlasını elde edebilir; elde
etmek için yatırım yapmalıdır. Kamu ve özel sektör, birlikte, bugün olduğundan,
bugünkü ölçeklerden daha büyük yatırımlar mutlaka yapmalıdırlar, eğer dünya
turizm pastasından daha büyük bir pay alacaklarsa; ancak, Türkiye, son dört beş
yıl içerisinde, gerek dünya turizm pastasından gerek Akdeniz ölçeğinde gerek
Avrupa ölçeğinde, kurulan bütün ölçeklerdeki pastalardan aldığı payı oransal
olarak büyütmüştür ve bu, rakiplerinin de çok dikkatini çeken, rakiplerini de
rahatsız eden boyutlara gelmiştir; ama, bununla övünmek yerine, bunun
sürdürülebilir bir süreç olmasını kurgulamamız gerekiyor. Onun için de, daha
dikkatli stratejiler kurmalıyız ve buna yatırım yapmalıyız. Bu alanda yanlış
yaptığımızı söyleyemem, yanlış politikalar üzerinde gittiğimizi söyleyemem
-zaten kimse de bunu ifade etmiyor- ama, verimliliği daha yüksek politikalar
için daha yüksek kaynaklara ve bu alanda bir yoğunlaşmaya ihtiyacımız olduğu
hiç şüphesizdir.
Gelirler konusunda hep bir tartışma
yapılageliyor. Arkadaşlar, benim de hiç anlayamadığım şey budur. Turizm
gelirleri konusunda iki kurum, iki otorite söz sahibidir ve onlardan başka hiç
kimse bir şey söylemiyor. Birisi Devlet İstatistik Enstitüsü, bir diğeri Merkez
Bankası. Bu iki kurumun saygınlığı açıktır ve bu iki kurumun açıkladığı diğer
bütün istatistikler konusunda bir tartışma yaşanmazken, söz konusu olan turizm
olduğunda bunun tartışma konusu edilmesinin arkasındaki psikolojiyi çok
anlayabilmiş değilim; ama, galiba, bir parçacık da şu vardır: Yani, olayları
olabildiğince karamsar bir perspektiften görme eğiliminde olan insanlar,
doğrudan doğruya bu istatistiklerin de güvenilirliğini sorgulamak yönünde bir
tutum göstermektedirler. Tabiî, sorgulamaya açıktır; ama, sorgulamanın ikna
edici donelere dayandırılmış olması gerekiyor.
Turizm hakkında da çok şey söylemek
mümkün; ama, ben, çok fazla vaktinizi almadan, kültür hakkında bir şey söylemek
istiyorum. Burada, çok önemli bir şey söylendi. Milletvekilimiz Sayın Gündüz,
derin Türkiye'nin Savunma Bakanlığı olarak işlev görmemiz gerektiğini söyledi.
Kültür alanının, ulusal kimlik, ulusal kültür, ulusal benlik bağlamında son
derece önemli ve bir ulusun varlığını sürdürebilmesinin, bir aradalığını, bağımsızlığını
sürdürebilmesinin son derece stratejik alanlarından birisi olduğunu tespit
etmek bakımından, Sayın Milletvekilimizin söylediği şeye içtenlikle
katılıyorum. Enteresan, hoş bir tesadüftür; dün akşam opera ve balenin
kuruluşunun 55 inci yılı münasebetiyle bir temsildeydik ve orada, Avusturya
Büyükelçisi, Millî Savunma Bakanımıza -belki de laf olsun diye, benzer bir
ilişkiyle- bir soru sordu; dedi ki "savunma ile opera ve bale arasında
nasıl bir ilişki var? " Orada, birbirlerine, daha çok gülümseyen cevaplar
verildi. Savunma ile opera ve bale arasında değil belki; ama, toplam olarak
kültür arasında son derece önemli bir ilişki vardır.
Burada konuşma yapan arkadaşlarımız,
Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerine başlayacağımız süreçte, kültür
alanının önemine ilişkin değinilerde bulundular ki, ben de buna dair birkaç söz
söylemek istiyorum.
Avrupa Birliği İlerleme Raporunda -ki,
sonradan Konsey kararına da temel teşkil ettiği, konsey kararının da bunun bir
özeti biçiminde çıktığı görülmüştür- üç temel alan, Türkiye - Avrupa Birliği
ilişkilerinin stratejik alanı olarak tespit edilmiş ve zikredilmiştir.
Bunlardan bir tanesi, Kopenhag Siyasî Kriterlerinin sürdürülmesi, bir diğeri,
müktesebatın üstlenilmesi ve bunun gözden geçirilmesi -2 numaralı başlık olarak
zikredilmiştir- ve "Türkiye ile Avrupa Birliği Üyesi Topluluklar
Arasındaki Kültürel İletişim ve Etkileşimin Etkinleştirilmesi" diye bir
stratejik başlık açılmıştır. Bu başlık, bardağın dolu tarafını da, boş tarafını
da bize hatırlatan bir başlıktır ve bunun bir stratejik başlık olarak orada yer
alması, bir taraftan, bu iletişim ve etkileşimin verimlileştirilmesinden,
etkinleştirilmesinden umulan faydaya atıf gibi gözükürken, diğer taraftan,
Türkiye ve Avrupa Birliğine üye ülkeler toplulukları kültürleri arasındaki
uyumsuzluk ve uzlaşmazlıklara stratejik bir nokta olarak işaret eden,
dolayısıyla, kendi kültürünü merkeze alan, Türkiye'nin kültürünü, bir biçimde,
örtülü bir biçimde ötekileştiren bir yaklaşımın ürünü olarak da okunabilir.
Türkiye, Avrupa Birliğiyle bundan sonra
yürüteceği müzakerelerde, hiç şüphesiz, pozitif bir duruşa sahip olmak
durumundadır; hiç şüphesiz, tehditler karşısında bloke olmayan, fırsatları
yakalayarak tehditleri bloke eden, tehditleri geçersiz kılan bir stratejik ve
ön alan bir tutum takınmak zorundadır ve eğer kültürel iletişimimiz, kültürel
etkileşimimiz bir stratejik alan olarak tanımlanmış ise, Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerinde de, bu alan, yani, bu etkileşimde Türkiye, yine, ön alan bir
tutum takınmak zorundadır. Bunu yaparken de, bardağın hem boş tarafını hem dolu
tarafını gören, soğukkanlı bir dikkat içinde olmak durumundadır; çünkü, açıkça
söylemek gerekirse, bunun bir stratejik husus olarak zikredilmiş olmasının arka
planında ya da bilinçaltında, bir ötekileştirme, ayrıksı tutma çabası da gizli
olabilir. Nitekim, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlama kararının
çıktığı konsey kararının yayımlandığı günün ertesi gün, yani, 18 Aralık günü
Avrupa gazetelerinde çıkan karikatürlere baktığımızda, Avrupa entelijansiyasının
benzer bir yaklaşım içinde olduğu çok aşikârdır ve biz, buna dikkatle yaklaşmak
zorundayız. Yüz yıldır aşağı yukarı, Tanzimattan bu yana aşağı yukarı,
arkadaşlar, aynı başlıklar altında konuşuyoruz ve kültür, bu başlıklar
arasında, Avrupa'yla iletişim ve etkileşimimizin başlıkları arasında hep önemli
bir yer tuttu ve bu, genellikle de, kültürel uyumsuzluk ve uzlaşmazlık
bağlamları içinde zikredildi. Buna rağmen, Avrupa Birliğiyle müzakerelere
başlıyor olmamızı gözardı etmeyen bir iyimserlik, ama, yüz yıllık arka planı da
gözardı etmeyen bir dikkat içinde olmamız gerekiyor. Bu, karikatürlerin hemen
hemen tamamında, Türkler, fesli, bıyıklı, sakallı ve belli bir biçimde
aldatılan ve aşağılanan çizgilerle tasvir ediliyordu. Bu, kültürel iletişim ve
etkileşim içine gireceğimiz muhataplarımızın algı düzeneklerinin hangi
önyargılarla, hangi kaygılarla donanmış olduğu, kurulmuş olduğu hakkında açık
bir fikir vermek durumundadır bize; çünkü, karikatür, basit çizgilerle bir
mesajı anlatabilmek üzerine kurulu bir iletişim yöntemi olduğu için, mutlaka,
kamuoyunun ortak duyarlılıkları ve ortak dili üzerinden mesaj gönderen bir
iletişim yöntemidir. Dolayısıyla, bu karikatürlerin işaret ettiği alana çok çok
dikkat etmeliyiz ve kültürel iletişimimizi, hiç şüphesiz, özgüven üzerine
odaklamalıyız; hiç şüphesiz, özgüven üzerine odaklamalıyız.
Şimdi, size, uzun bir çalışmanın ve
sempozyumların konusu olan, gittiğimiz uluslararası toplantılarda, özellikle
Avrupa Parlamentosunun dağıttığı metinlerden deriştirilmiş bir şeyi
aktaracağım. Şimdi, ben bunları aktardığım zaman, çoğu zaman çok olağan ve
aslında herkesin malumu olan şeyler, nedense, çoğu zaman, benim iletişimimde,
sanki, çok yeni ve aykırı bir şey söylüyormuşum gibi geliyor. İnşallah, bu defa
da öyle olmaz. Mesela, Avrupa Birliğinin kültür politikalarına yaklaşımı, esas
itibariyle, bunları, merkezî hükümet eliyle yönetilen kültür politikaları
yaklaşımından uzak tutmak yönündedir. Mesela, Fransa, Yunanistan ve Kuzey
İskandinav ülkeleri hariç olmak üzere -İsveç, Norveç ve Danimarka hariç olmak
üzere- Avrupa Birliğine üye ülkelerin hiçbirinde kültür bakanlığı yoktur. Daha
çok, yerel yönetimler üzerinden bir kültür politikası uygulanmaktadır ve bütün
kurumların yaklaşımlarına nüfuz eden bir kültür politikası uygulanmaktadır ve
bu kültür politikalarının esası, ulusal kimliğin ve ulusal kültürün
özgünlüğünün korunmasına odaklanmıştır; bunun altını özellikle çizmek
istiyorum; ulusal kimliğin ve ulusal kültürün özgün niteliklerinin korunmasına
odaklanmıştır. Diğer bir hedefi -Avrupa belgelerinden aktararak söylüyorum
size- bireylerin kültürel hayata katılımlarının teşvik edilmesi. Bu anlamda,
özellikle demokratik kültürün bireysel yaşantılara, yaşama pratiklerine
ulaştırılması, kültür politikalarının önemli hedeflerinden birisidir. Kültürel
ve sanatsal yaratıcılığın ve üreticiliğin özendirilmesi de, kültür
politikalarının hedeflerinden bir tanesi olmuştur.
Yine, kültür politikalarının hedeflerinden
bir tanesi, ademimerkezîleştirme, merkeziyetçilikten uzaklaştırmaktır ve yine,
aynı bağlamdan olmak üzere, kültürel alanın bilgi toplumları tasarımlarıyla
ilişkilendirilmesi, yani, kendi toplumlarını geleceğe dönük bir bilgi toplumu
olmak üzere tasarlarken, kültürel alanın da bu tasarımla ilişkilendirilmesi,
Avrupa'nın uyguladığı kültür politikalarının esasını teşkil etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Devamla) - Şimdi, bizim kültürel kimliğimizin ve kültür alanımızın,
özgünlüğümüzün korunması başlığı altında söz söylemeye başladığımızda,
söylenecek çok sözümüz, çok da çelişkimiz vardır; ama, bu alanda uzun
tartışmalara yol açmamaya dikkat ederek söylenebilecek sözlerden bir tanesi,
bizim çağdaşlaşma ile Batılılaşma arasındaki farkı artık tarif edebiliyor
olmamız gerekir; çünkü, Batılılaşma ve Batıcılık ideolojisi çerçevesi içinde
içine girdiğimiz çağdaşlaşma maceramız, zaman zaman hedef aldığımız Batı'nın
bizi ötekileştirdiği ve dışladığı bir sonuçla karşılaştığında, hedefsiz, ufuksuz
kalabilmektedir. Türkiye'nin, bir taraftan, çağdaşlaşma, yani, kendisini çağdaş
kavramlarla, çağdaş kurumlarla, çağdaş kurallarla, zamanın ruhuyla donatması
ihtiyacı vardır; diğer taraftan, bunu kendisi olarak yapmak, kendi kimlik ve
kültürünün özgünlüğünü koruyarak yapmak gereksinimi vardır. Bunu yapmaya
çalışırken, pek çok çağdaş değer ve kurumun kaynağı durumunda algıladığımız
Batı'nın, kendisiyle girdiğimiz ilişkilerde bizi dışlayan ve ötekileştiren,
hatta bir parça barbar gibi gören eğilimiyle karşılaştığımızda, hedefsiz ve
ufuksuz kalmamız gibi önemli bir riskle karşı karşıya olduğumuzu hatırlatmamız
gerekir.
Dolayısıyla, Türkiye'nin ulusal kültür
politikalarının dayanması gereken tez, hiç şüphesiz, Türkiye'de yaşayan tüm
vatandaşlarımızın bir arada ve bağımsız yaşama iradeleri üzerine kurulmuş
olmalıdır ve bu, bir arada ve bağımsız yaşama iradelerini sürekli kılacak,
bunun kültürel alanda gerekli olacak tüm unsurlarını, donatılarını, imkânlarını
kendisine sunacak bir yaklaşıma odaklanmak durumundadır ve bir ulusal kültür
kimliği konusunda, özellikle liderlik yapan mekanizmaların tamamının,
Parlamento, siyaset kurumu, yürütme organları, kamu kurumları, sivil toplum
kuruluşları, her anlamda organizmaların bu duyarlılığı mutlaka gösteriyor
olması lazım. Gösterip göstermediğimiz çokça tartışılabilir; gösterdiğimize
dair örnekler de verebiliriz, göstermediğimize dair örnekler de verebiliriz.
Burada bir kamu kurumundan ne beklenip ne beklenmeyeceği, yani, bir kamu kurumu
olarak Kültür Bakanlığından ne kadar şeyin beklenebileceği konusunda uzun bir
tartışma yaratılabilir; ama, ben, bu sabah evimden, yani Ümitköy'den buraya
kadar gelirken, Eskişehir yolundan Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar gelen
güzergâh üzerinde sağlı sollu serpiştirilmiş ve milyarlarca dolarlık yatırımla
gerçekleştirilmiş kamu binalarının yüzlerine baktığımda, herhangi bir ulusal
kültür, millî kültür kaygısının bulunup bulunmadığı, bir kültürel kimlik
kaygısının bulunup bulunmadığı sorusunu kendime sordum ve bir iki çok nadir
istisna dışında hiçbirisi hakkında olumlu bir cevap veremedim.
Aynı örneği, içinde yer aldığımız yapıdan
bile verebiliriz, birçok şeyde verebiliriz; ancak, şurası muhakkaktır ki,
sürdürülebilirlik, toplumların yaşamında da son derece önemli, hayatî bir
kavramdır. Biz, tarih sahnesindeki var oluşumuzu, ki, zamanı, bölünmez,
parçalanmaz yekpare bir anın sürekliliği gibi algılıyorsak eğer -ki, öyledir,
uluslar için, milletler için, kültürler için öyledir- kendi var oluşumuzu da
binlerce yıllık geçmişimiz ve binlerce yıllık sonsuza kadar sürecek geleceğimiz
biçiminde algılıyorsak eğer, ulusal kültürümüzün ve kimliğimizin özgünlüğü
konusunda şu ana kadar gösterdiğimiz duyarlılığı aşan bir duyarlılık göstermek
zorundayız ve bu konuda siyaset kurumu, iktidar, muhalefet gibi bir kategorik ayrışmaya hiçbir şekilde
girmeden -demokratik
doktrinin özüne aykırı olduğu söylenebilir; ama, aslında değildir; bir de bunu
tartışarak sizi yormak istemiyorum- bu konudaki, bu husustaki duyarlılığını
âdeta bir amentü hükmüne getirmek durumundadır diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayabilir
misiniz.
Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Devamla) - Sayın Başkan, bir cümleyle
bitiriyorum.
Arkadaşlarımıza katkıları için çok çok
teşekkür ediyorum, bu saate kadar çalışarak bütçemize gösterdiğiniz ilgi ve
katkı için çok çok teşekkür ediyorum; sürçülisan ettikse affola.
Saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Aleyhte söz isteyen Antalya Milletvekili
Sayın Tuncay Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; onikinci turdaki bakanlık bütçeleri üzerinde söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, Antalya'yı konuşmak istiyorum.
Turizm Bakanlığı bütçesi görüşülürken, Bayındırlık Bakanlığı bütçesi
görüşülürken, öyle sanıyorum ki, Antalya bu konuda önemli bir yer tutmaktadır.
Bakın, Antalya-Kemer arasında ve
Finike-Demre arasındaki yol genişletme çalışmalarını gerçekten ilgiyle
izliyoruz. İhtiyaç olan, gerekli olan bir düzenlemeydi; ancak, bu genişleme
sırasında yapılan önemli bir yanlışı belirtmek istiyorum. Bu yolların
genişlemesi sırasında çıkan molozların o güzelim koylara dökülmesi, o güzelim
kayalıklara, o güzelim ormanlıklara dökülmesi çok ciddî bir çevre kirliliği
yaratıyor ve Bayındırlık Bakanlığının bu konuda alması gereken tedbirler
olduğunu düşünüyorum. Bu görüntü kirliliğine bir an evvel son vermek gerektiği
ve Anlatya'nın hak ettiği o doğal güzelliğine tekrar kavuşması gerektiğini
düşünüyorum ve en kısa sürede bu konuda bir tedbir alınmaz ise eğer, öyle
sanıyorum ki, Antalya-Kemer ve Finike-Demre arasındaki yolu izleme olanağını, o
güzel manzarayı izleme olanağını kaybetmiş olacağız.
Ayrıca, bu yolların çok virajlı olduğunu
hepimiz biliyoruz ve bu yolların kenarlarına bariyer konulması konusu da
sürekli gündemde olan bir konudur. Sayın Bakanlıktan özellikle bunu rica
ediyorum. Düz yollarda bu bariyerler konuluyor; ama, böyle tehlikeli yollarda,
can kaybını önleyecek oranda bir bariyer düzenlemesi, maalesef, yapılmıyor.
Ayrıca, geçen hafta Antalya'da meydana
gelen fırtınada o güzelim Konyaaltı şeridi tamamen mahvoldu, perişan oldu,
yıkıldı döküldü. Bunun için de önemli bir teknik düzenlemenin yapılması ve bir
daha böyle felaketler karşısında bu yolun bozulmasını önlemek gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabiî, Antalya olunca, çok özel konulara da girmek durumundayım. Antalya,
biliyorsunuz, Türkiye'nin gözbebeği sayılabilecek bir kent, dünyanın gözbebeği
sayılabilecek bir kent, turizm kenti ve bunun da çok önemli bir bölgesi var,
Lara. Burada, Kemerağzı, Kundu ve Lara bölgesinde, daha önceden yerel
yönetimlerce onaylanmış, oybirliğiyle geçmiş ve ciddî bir planlama altına
alınmış bir böle var. Burada tarım alanları ayrılmış, Obruk Ormanı ayrılmış.
Burada turizm alanı olarak ayrılmış bölge var ve yine tamamen planlanmış, sivil
toplum örgütlerinin katkısıyla planlanmış bir bölge. Planlanmış vaziyette
burada golf alanı var.
Şimdi, yerel yönetimin oybirliğiyle aldığı
bir plan kararı var. 4957 sayılı Yasaya dayanarak, burası "Kültür ve
Turizmi Geliştirme Projesi" adı altında, Bakanlar Kurulunun kararıyla, bu
planlama yetkisi yerel yönetimlerden alınıyor "siz bu planı yapmayı
bilmezsiniz, bırakın biz yapalım" deniliyor ve Bakanlık bu konuda yetkili
hale getiriliyor. Halbuki, kamu reformu tasarısında bizim özellikle üstünde
durduğumuz nokta, kesinlikle, yerel yönetimlere ağırlık verilmesi. Sayın Bakan,
biraz önce burada söyledi; harcamalar dahil, yerel yönetimler tarafından
yapılmalıdır. Buna katılıyoruz tabiî; ama, nedense -bu konuda bu yetki
alınıyor- yerel yönetimlerde olması gereken yetki, sivil toplum örgütlerinin
katkısıyla hazırlanmış olan tasarı, plan, bir anlamda iptal edilip, yetki
Bakanlığa devrediliyor; bunu, gerçekten anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda yargı
kararları olmasına rağmen, bu planlamanın iptal edilerek Bakanlık tarafından
plan yapılmasını, proje yapılmasını anlamamız mümkün değildir. Neden böyle bir
şeye ihtiyaç duyuluyor, gereksinmeye yol açılıyor; bunu, tespit etmemiz
gerektiği düşüncesindeyim.
Bu yargı kararları, şehircilik ilkelerine
-çünkü, burası, daha önce turizm bölgesi ilan edilmişti- planlama esaslarına ve
kamu yararına aykırı olması nedeniyle iptal edilmişti; ama, şimdi, aynı şekilde
tekrar oraya, Bakanlığa, turizm alanı kurma yetkisi, plana alınma yetkisi
getiriliyor. Bunu, özellikle Yüksek Heyetinizin takdirlerine sunuyorum. Sayın
Bakan, sanıyorum bu konuda gerekli açıklamayı
yapacaktır.
Burada kamu yararı esas alınmalıdır. Ben,
siyasî birtakım yakınlaşmadan doğan ve bu nedenle de buraların belirli isimlere
tahsis edilmesi konusundaki yaklaşımı gerçekten anlayamıyorum. Basına yansıdı
bunlar, iddialardır; bunların araştırılması lazım. Bir Dışişleri Bakanı bir
işadamının yatında tatil yaptıktan üç gün sonra bu bölge turizm alanı olarak
değerlendiriliyor Bakanlar Kurulunda; bunu açıklamak lazım; yani, bunları
tartışmak lazım. Bunlardan kaçmamak lazım. Doğru mudur değil midir, biz bu
konuda soru önergesi de arz ettik; ama, şu ana kadar ciddî bir yanıt almış
değiliz.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, biliyorsunuz
bir de Manavgatımız var, Sorgun Manavgatımız var. Burası da, yine, aynı şekilde
daha önceden planlanmış ve turistik mesire alanı olarak düzenlenmiş bir bölge.
Yine, Bakanlık diyor ki; arkadaş, ben, burayı turizm geliştirme projesine
alıyorum. Siz buraya müdahale etmeyin. Ben buraya 2 tane golf alanı, 2 tane de
otel yapacağım. Ama, yerel yönetimler bunun tersini düşünüyor ve orası,
gerçekten, Manavgat'ın akciğeri, piknik alanı ve mesire yeri. Bakanlığın bu
konuda o planı geriye çekerek, kendisinin böyle bir yola gitmesini, yine Lara
bölgesinde olduğu gibi, anlamak mümkün değildir.
Golf alanı yapılmasın diyen yok. Daha önceki
projede de, planlarda da, zaten, Oymapınar ve Kızılağaç bölgelerinde 7 tane
golf alanı tespit edilmiş, ayrılmış. Golf alanı, golf turizmi diyoruz, bas bas
bağırıyoruz, elbette olacak; ama, yeri burası değil, neden o Sorgun Ormanı,
bütün yöre halkının gelip dinlendiği, piknik yaptığı, tatil yaptığı bölge
seçiliyor; yine, bunu da gerçekten değerlendirmek durumundayız diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu iki projede de
yerel yönetimler ve yöre halkı tamamen devredışı bırakılıyor, siz bilmezsiniz,
biz yaparız deniyor; ama, orada yaşayan, orada olan insanlar buradan
yararlanmak, burayı planlamak istiyorlar. Kendileri planlamışlar zaten. Bu
yetkiyi alıp, tekrar Bakanlığa devretmenin hiçbir anlamı yoktur Kamu Reformu
Yasa Tasarısı çıkarılırken.
Değerli arkadaşlarım, bu iki bölge de,
tamamen kendi doğal yapıları gereği, doğal cazibe alanları zaten. Şimdi, bu iki
alana yeni yatırımlar yaparak, yeni bir cazibe merkezi haline getirme olanağı
yoktur. Lara bölgesi de, Sorgun bölgesi de, başlıbaşına birer cazibe alanı.
Buraya işte Disneyland yapacağız, buraya golf alanı yapacağız diyerek, yeni bir
cazibe merkezi haline getirme anlayışı yanlış. Eğer cazibe merkezleri
yaratılacaksa -ki, yaratılmalıdır tabiî, Turizm Bakanlığının ve turizm
anlayışının da gereği budur- bunların belirli yerlerde, tespit edilmiş yerlerde
ve kıyı bölgelerinin dışında yapılması olanağı da vardır.
Bakın değerli arkadaşlarım, bu bölgeler,
altyapısı tamamlanmış ve hiçbir sorunu olmayan bölgeler. "Efendim,
yatırımcı buraları istiyor..." Yatırımcı ister tabiî burayı; altyapısı
var, yolu var, elektriği var, kanalizasyonu var; bu yapacak; ama, Kültür ve
Turizm Bakanı olarak benim amacım, Bakanlığın amacı, yeni cazibe merkezleri
yaratmak olmalıdır. Bakın Davraz duruyor; Davraz'a yapsın yatırımı. Disneyland
yapılacaksa, 5 kilometre ötede, 10 kilometre ötede Döşemealtı var, oraya
yapılsın; Disneyland yapılmasın diyen de yok, yatırım yapılmasın diyen de yok,
istihdam alanı yaratılmasın diyen de yok; ama, bu yerlerin seçilmesini anlamak
mümkün değildir. Bunlar, zaten, doğal olarak kendileri, cazibe merkezi olarak
dünyaya kendilerini kabul ettirmişler. Bu konuda, öyle sanıyorum ki, yeni bir
anlayışa ihtiyaç vardır.
"Efendim, yatırımcı burayı istiyor...
" Hayır, yöre halkı da istemiyor; ne yapacağız şimdi, kamu yararı ne
olacak, şehir planı ne olacak, planlama ilkeleri ne olacak; bunları da
tartışmak lazım. "Hayır efendim, ben, bunu vereceğim; biz, konuştuk bunu
daha önce birisiyle, buraya 3 milyar dolar yatırım yapacak, bu nedenle bunu
değerlendirmek istiyoruz." Orayı siz değerlendirmek istiyorsunuz da, kamu
yararını önplana alacaksınız, yatırımcının yararını değil. Maalesef, Antalya
üzerinde bu tür oyunlar oynandığını üzülerek görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, 119 tane taşınmaz
tahsise çıkarıldı. Bunun 19 tanesi ancak tahsis konusu oldu ve bunun 10 tanesi
Belek'te. Doğal bu tabiî; ama, bunun dışında, yaylaya doğru çıktığınız zaman,
Saklıkent'e, Davraz'a, Tarsus'a, Karadeniz'e; buralara da bir yatırım
gerekiyor, buralara da birtakım altyapının yapılması lazım, yatırımların
yapılması lazım, turizm merkezleri haline getirilmesi lazım, yeni cazibe
merkezleri haline getirilmesi lazım. Sizin, bunları bir kenara bırakarak,
hazır, altyapısı hazır, her şeyi hazır, doğasıyla, yöre halkıyla, ormanıyla,
karaçamıyla hazır bir yere yatırım yapmanız kolay; yatırımcı elbette burayı
seçecek; ama, sizin bakanlık olarak, hükümet olarak göreviniz, bunların dışında
yeni cazibe merkezleri yaratmaktır. Bu konuda, öyle sanıyorum ki, gerekli
çalışmaları Sayın Bakanlık yapacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, bu tür
eleştirileri yaptığımız zaman yatırıma ve istihdama karşı çıkıyorsunuz diye bir
anlayış bize yöneltilmeye çalışılıyor. Halbuki, tam bunun aksini söylüyoruz;
turizmin gelişmesini isteyen biziz, turizm sektörünün gelişmesini isteyen
biziz, yatırım yapılmasını isteyen de biziz, istihdam yaratılmasını da isteyen
biziz; ancak, burada, özel olarak, Lara yöresinde yapılacak olan yatırım,
yatırım oluyor da Döşemealtı'na yapılan yatırım yatırım olmuyor mu?! Lara
yöresinde yapılan yatırımda istihdam olanağı sağlanıyor da Döşemealtı'nda,
Oymapınar'da yapılacak olan yatırımda istihdam alanı yaratılmıyor mu?! Bunu
anlamak mümkün değildir. Bence, bakanlığın ve hükümetin üzerinde durması
gereken temel politika bu olmalıdır. Bunu, öyle sanıyorum ki, en kısa sürede
çözmek durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Turizmin
geliştirilmesi konusunda bizim önerilerimiz var; KDV'nin indirilmesi konusunda
-arkadaşım da söyledi- enerji indiriminin iptal edilmesine tepki gösterdik
-soru önergesini bizzat ben verdim- Damga Vergisi konusunda eleştirileri biz
getirdik. Öyle sanıyorum ki, turizmin teşvik edilmesi bizim de temel görevimiz.
Biz, Antalya Milletvekilleri olarak, Türkiye'nin tüm bölgelerinin turizm
açısından kalkınmasını talep ediyoruz. Biz, bu nedenle, golf alanı olmasın,
yatırım yapılmasın anlayışında değiliz; yerleri varsa oraya yapılsın ki,
Antalya'da tespit edilmiş yerleri var bunların. Bu golf alanlarının da, buna
benzer bütün yatırımların da, otellerin de o bölgelere yapılmasını özellikle
talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, turizmin
sadece tahsis ve yatırım bölümünü düşünüyoruz, yani konaklama bölümünü
düşünüyoruz, yani denizini, kumunu ve güneşini düşünüyoruz; ama, bunun
ötesinde, turizmin bir de kültür boyutu var. Bakın, Antalya'dan çok ilginç bir
örnek vermek istiyorum. Türkiye'ye gelen turistin yüzde 38'i -6 000 000 turist-
doğrudan Antalya'ya geliyor. 16 000 000 turist geldiği söyleniyor, bunun 6 000
000'u doğrudan Antalya'ya geliyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - 6 250 000
oldu...
TUNCAY ERCENK (Devamla) - 6 250 000
oldu... Daha da artsın...
Antalya, aynı zamanda tarih ve kültür
kentidir. Bakıyoruz, Aspendosu var, Pergesi var, Patarası var, Olimposu var,
Termasosu var, Xanthosu var. Sayabildiğiniz kadar sayın... Bunların hepsi birer
kültür merkezi; fakat, ağustos ayında Antalya'ya gelen turist sayısı 739 558,
bunun ancak 182 916'sı bu ören yerlerini ziyaret etmiş. Yani, ağustos ayında
gelen turist sayısının ancak yüzde 24'ü kültür merkezlerini ve ören yerlerini
ziyaret etmiş. Öyle sanıyorum ki, Kültür ve Turizm Bakanlığının bu konuda da
bir araştırma yapması ve önlem alması gerekiyor.
İnanıyorum ki, elbette, Sayın Bakan ve
hükümet, bu eleştirileri yapıcı olarak alacaktır; ama, Antalya'ya lütfen dikkat
edelim, Antalya'yı lütfen koruyalım, Antalya'ya lütfen sahip çıkalım; doğasını,
ormanını, Sorgununu, Larasını birlikte koruyalım. Oraları, tahsis adı altında
belli isimlere tahsis etmeyelim. Yakınlığınız olabilir, buna benzer şeyler
olabilir; ama, Antalya farklı bir yer, Antalya'yı korumak durumundayız.
RECEP GARİP (Adana) - Mersin, Adana,
İskenderun, Tarsus...
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Tarsus'u
söyledim, Karadenizi söyledim, hepsini söyledim.
HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Türkiye'yi...
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Türkiye'yi de
söyledim; tabiî, elbette Türkiye de önemli.
Bu konuda ayrı bir önemi olduğunu
inanıyorum Antalya kentimizin. Burada, o güzelim Sorgun'un, o güzelim Lara'nın
çok daha etkin biçimde ve yöre halkının yararlanmasına dönük olarak
değerlendirilmesinde yarar vardır; eğer bunun aksini yaparsanız Antalya
mahvolur, Antalya biter; biz de buna müsaade etmeyeceğiz.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan, söz talebiniz var;
ancak, İçtüzüğün 60 ıncı maddesi gereğince, yerinizden ve kısa olmak şartıyla söz
verebilirim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - 60'a göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Ercenk, saygıyla karşılıyorum,
görüşlerini ifade etti; ama, görüşlerini ifade ederken, haksız bir biçimde,
hakkaniyetle bağdaşmayacak biçimde, imayla karıştırılmış ithamlarda bulundu;
yani, tanıdıklara vermek ve sair gibi şeyler. Bunlar, ciddî iddialar.
Meclisimiz aynı zamanda yasama organıdır ve Sayın Ercenk de bir parti grubunun
üyesidir, iddialarına temel teşkil edecek ciddî bir şey varsa eğer, bunu derhal
soruşturma konusu etmesi lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, çok ağır
bir şeydir. Bugüne kadarki bakanların tamamı, kanunun kendilerine verdiği
mutlak tahsis yetkilerini kullandırmışlardır bürokrasi marifetiyle. İsabeti
ayrıca tartışılabilir; isabetini de, tahsis devirlerinden ölçmek mümkündür.
Ben, yarışmasız ve altyapıya katkı payı
almadan bir santimetrekare yer tahsis etmedim. Benim yaptığım tahsislerin
tamamı, televizyonların önünde, yüzlerce insanın gözü önünde ve teklifler,
onlarca defa, hiç kimsenin yeniden bir teklif vermeyeceği ana kadar,
bitmeksizin, açık bir yarışma biçiminde gerçekleşmiştir. Buna itirazınız varsa,
bildiğiniz herhangi bir isim filan varsa, rica ediyorum, bunu söyleyin; kime,
neyse...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basından
alıyorum bunları.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Hatta, iddianızda bir ciddiyet varsa, burada arkadaşlarınız da
ciddiyetinize katılıyorsa, hemen bir soruşturma önergesi verin, gereğini yapın.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Soru önergesi
verdim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Bu, böyle insanın haysiyetini de içine alacak bir itham biçiminde
imaya dönüşürse, buna, ben kayıtsız kalamam.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basında ne
yazıyorsa onu aldım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - On yıldır siyaset yapıyorum, siyaset yaparken de hayatımın çok
büyük bir kısmını görevlerime tahsis ettim. Ben, bütün bunları, bir fazilet işi
yaptığıma, bir erdem işi yaptığıma inandığım için yaptım. Kimsenin buna toz
kondurmasına da müsaade etmem.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan,
basında çıkan şeyleri söyledim, ben sizi itham etmiyorum ki!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basında çıkan
şeyler bunlar; ben onu anlatmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, onikinci
turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru cevap
işlemine başlıyoruz.
Soru sorma süresi 10 dakikadır.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Ben, bir milletvekilinden, daha ciddisîni beklerdim; basında çıkan
çıkıyor zaten.
ATİLA EMEK (Antalya) - Soruşturma önergesi
verelim, kabul edin, o bölgeyle ilgili
çok ciddî şeyler var.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Önce arkadaşınızın ciddiyetini
sağlayın, ondan sonra konuşun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben sizden daha
ciddîyim.
ATİLA EMEK (Antalya) - Siz, önce kendi
ciddiyetinizi sorgulayın.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - İsim ve olay söyleyin; gazetelere havale ederek
kurtulamazsınız.
BAŞKAN - Şimdi, sisteme girerek soru
soracak sayın milletvekillerini okuyorum: Sayın Altay, Sayın Işık, Sayın
Koçyiğit, Sayın Bölünmez...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basında çıktı,
işte burada...
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, Bakanın
ciddîyet konusundaki sözlerini geri alması lazım.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen, karşılıklı
konuşmayın.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben sizden daha
ciddîyim. Basında ne yazıyorsa onu söylüyorum.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Ciddî olun da, ondan sonra konuşun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben, sizden daha
ciddîyim.
BAŞKAN - Sayın Ercenk...
Sayın Bakan... Sayın Bakan...
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben, basında ne
yazdıysa, onu söylüyorum, soru önergemde de var.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, Tüzükte böyle bir
usul yok. Lütfen... Konuşacaklarınızı konuştunuz zaten burada.
Sayın Ercenk ve Sayın Bakan, lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ciddiyet
konusunda...
BAŞKAN - Böyle bir uygulamamız yok ki!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ne demek
"milletvekili ciddiyetiyle bağdaşmıyor." Sözünü geri alacak Sayın
Bakan!
BAŞKAN - Aleyhte söz aldınız, burada 10
dakika konuştunuz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu cevapla mı
karşılaşacaktık?!
BAŞKAN - Ama, lütfen Sayın Ercenk...
Tüzüğü uygulamak zorunda bırakmayınız beni, lütfen.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Niye müdahale
etmediniz?! Ne demek "ciddiyetsiz" demek milletvekiline?!
BAŞKAN -
Sayın Altay, Sayın Işık, Sayın Koçyiğit, Sayın Bölünmez, Sayın Güven,
Sayın Emek, Sayın Yıldırım, Sayın Bulut, Sayın Arz, Sayın Cantimur, Sayın
Karademir, Sayın Tunç, Sayın Taşcı, Sayın Tosun, Sayın Sarıbaş, Sayın Pekel,
Sayın Erol, Sayın Akdemir, Sayın Denizolgun.
Şimdi, soru sorma işlemine başlıyoruz.
Sorularınız, lütfen, gerekçesiz ve kısa
olsun.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bayındırlık ve İskân Bakanımıza sorum şu:
Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş Projesi, Türkiye'yi Karadeniz'e indirecek bir
projedir. Fakir Sinop halkının, Sinop'un iktisadî kalkınması bakımından da tek
umududur. Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş Projesine döneminizde ayrılan ödeneklerle
bu projenin on yıl sonra biteceği görülüyor. Sinop-Boyabat Tünelli Geçiş
Projesini bir an önce bitirmek için bir tasarrufunuz olacak mıdır? Sinop halkı
bu konuda sizden bir haber beklemektedir.
Aynı şekilde, Boyabat-Saraydüzü-Kargı
şantiyesi, Durağan-Alaçam Şantiyesi, Yakakent-Gerze-Sinop şantiyelerimiz kapalıdır.
2005 yılında bu şantiyelerimiz açılacak mıdır? Sinop halkı, bunun da, sizden,
inşallah, bir müjdesini beklemektedir.
Kültür ve Turizm Bakanımıza sorularım
şunlardır: Eylül ayında Sinopumuza teşrif edip, iyi niyetle, Sinop Cezaevi için
temenni ve vaatlerde bulundunuz. Bu geçen sürede, tarihî Sinop Cezaeviyle
ilgili, Bakanlığınızın bir tasarrufu olmuş mudur? 2005 yılında tarihî Sinop
Cezaeviyle ilgili, Bakanlığınızca projelendirilmiş bir işlem var mıdır?
Yine, aynı şekilde, Turizm Bakanlığının, sizden
öncekilerde olduğu gibi, yıllardır, yüzü hep Akdeniz'e ve Ege'ye dönüktür.
Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yüzü, artık, Karadeniz'e de dönecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Mumcu'ya sorum şu: UNESCO'nun Dünya
Miras Listesinde yer alan İstanbul Yarımada Projesinde gelinen nokta nedir?
Alan yönetim planı oluşturulmuş mudur? Aktarılan kaynak var mıdır?
İkinci sorum, kamu arazilerinin turizm
yatırımına tahsisi bu yaz yapılmış bulunmaktadır. Sağlanan gelir ne kadardır?
Sağlanan gelirin kültür varlıklarının korunması ve turizm kenti altyapısına
tahsisi yapılmış mıdır?
Başka bir sorum; yeni kültür ve turizm
koruma ve gelişim bölgelerinin Bakanlar Kuruluna sevki yapılmış mıdır?
Öngörülen bölge kaç tanedir?
Son olarak, Bayındırlık Bakanına tek sorum
var. Türkiye'de ilk defa düzenlemiş olduğunuz deprem şûrasıyla ne
amaçlamaktasınız?
Depreme dayanıksız yapılarla ilgili
yönetmelik çalışmaları hangi aşamadadır?
Afet öncesi hazırlık çalışmalarınız
nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - İlk sorumu
Bayındırlık Bakanına soruyorum. Bakanlığınızın ihtiyacı olan mühendis, mimar,
teknisyen ve tekniker kadrolarına eleman almak amacıyla, internet ortamında, üç
gün süre verilmek suretiyle, ilanen aday başvuruları yapılması istenmiş; ancak,
daha sonra görülen lüzum üzerine bu sınav iptal edilmiştir.
Yönetiminde bulunduğunuz devletin bir
kurumu olan ÖSYM tarafından, adayların bilgisini ölçmek amacıyla, kamu
personeli seçme sınavı yapılmaktadır. Bu sınavdaki KPSS puanını ve başarı
sırasını esas alarak başarılı bulunan adaylar arasından eleman ihtiyacınızı
karşılamayı düşündünüz mü? Şayet düşünmediyseniz, bunun özel bir nedeni var
mıdır? Bilgi ölçmek amacıyla KPSS sınavını mı, yoksa, Bakanlıkça yapılacak
bununla ilgili mülakatı mı daha yeterli buluyorsunuz? Mülakatla eleman alınmak
istenmesinin gerçek nedeni, kamu personeli seçme sınavından geçmemiş ya da
KPSS'de başarılı olamamış adayların, kişilerin yerleştirilmesi midir? Söz
konusu eleman ihtiyacınızı, KPSS puanını esas alarak karşılamayı neden
düşünmüyorsunuz; açıklar mısınız?
İkinci sorum yine Bayındırlık Bakanına.
Bingöl'de, Odalar Birliğince, ilan yoluyla, tanesi 29 milyardan 480 adet deprem konutu yaptırıldı. Toplu Konut
İdaresi ise aynı deprem konutlarını tanesi 38 milyar liradan ihale etmiştir.
Odalar Birliği ise daha kaliteli malzeme kullanmasına karşın, burada devletin
asgarî 13 trilyon liralık bir zararı bulunmaktadır. Bunun nedenini Sayın
Bakanımız açıklar mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçyiğit.
Sayın Bölünmez, buyurun.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) - Sayın
Başkanım, ilk sorum Sayın Ergezen'e:
Şu ana kadar yapılan tüm duble yollar,
Mardin-Kızıltepe duble yolu, Kızıltepe'ye giriş-çıkış 5 kilometrelik duble yol yapımlarından dolayı, şahsınızda,
karayolu çalışanlarına ve hizmeti geçen herkese teşekkür ederim.
"Ankara-Şanlıurfa otobanı 2005'te
bitecek" sözünü verdiniz; ancak, Şanlıurfa-Habur duble yolu ile mevcut
yolun sıcak asfaltıyla ilgili bölge illeri adına söz istiyorum.
Şanlıurfa-Akçakale-Ceylanpınar arasındaki
yol ne zaman bitirilecek?
Kızıltepe-Ceylanpınar trafiğini rahatlatan
yolun 40 kilometrelik kısmı seneler önce yapılmış; geriye kalan 20 kilometrelik
kısmını bitirmek size yakışır diye düşünüyorum.
Karayolları, duble yollar, tüneller çok
güzel; fakat, bu yollarda trafik yön ve ikaz işaretleri ya yok veya yok
denilecek kadar az. AB standartlarına acil uyum getirilmesi için çalışmalar
nelerdir?
Sayın Mumcu'ya ikinci sorum: Mardin
merkez, Midyat, Savur ve Nusaybin İlçeleri, dillerin, dinlerin ve kültürlerin
beşiği olan yörelerimiz. Valilik ve belediyelerin iyi niyetleri ve çalışmaları
ortadadır. Bu kültürel turizm merkezleri için bütçeden ayrılan ve düşünülen
imkânlar var mıdır, miktarı nedir?
Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Güven?... Yok.
Sayın Emek, buyurun.
ATİLA EMEK (Antalya)- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, aracılığınızla, Kültür ve
Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya aşağıdaki sorularımı sormak istiyorum:
Sayın Bakan, Manavgat İlçemiz, yakın
gelecekte metropol olmaya adaydır. Ülkenin dünyaya açılan penceresi olan bu yörenin
geleceğe hazırlanması önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, Manavgat'ın, potansiyeline
uygun bir kent parkına ihtiyacı vardır. Yöre halkı bu konuda beklenti içinde
olup, bu sorunun bir an önce çözülmesi için duyarlı davranmaktadır.
Bu duyarlılığı yakından bilen birisi
olarak, yöre halkının da isteği doğrultusunda;
1- Doğal dokusuyla bu amaca hizmet edecek
en elverişli yer olan Sorgun çamlığı içerisinde böyle bir projeye olanak
tanıyor musunuz?
2- Yakın geçmişte, Manavgat Belediye Başkanlığında sivil toplum
örgütleriyle yaptığınız bir toplantıda, golf alanı olarak tahsis edildiği ileri
sürülen bölümde, G-2 1 200 dönümlük alanı kent parkı olarak Manavgat
Belediyesine tahsis edeceğinizi açıkladığınız kamuoyu tarafından bilindiğine
göre, bu beyanınıza uygun işlem yapılıp yapılmadığı; yapıldıysa, hangi aşamada
olduğu; yapılmadıysa, ne zaman yapılacağını açıklayabilir misiniz?
3- Golf alanı olarak bir firmaya ihale
edildiği söylenen G-1 1 450 dönümlük alanın ihalesinde usulsüzlükler olduğu, bu
firmanın korunup, kollandığı, Manavgat kamuoyunda yaygın kanaat haline
gelmiştir; bu konuda bir açıklamanız olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın Yıldırım, buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Erkan Mumcu'ya soru yöneltmek istiyorum, sonra da
Sayın Bayındırlık Bakanına.
1 - Rıfat Ilgaz'ın evi ne zaman
onarılacaktır?
2 - Taşköprü Pompeiopolis Antik Kentinde
çalışmalar ne zaman başlatılacaktır?
3 - Altyapıyı gerçekleştirmek üzere,
Karadeniz Bölgesini içine alan, 1991-1992 yıllarında uygulanan bölgesel bir
turizm teşviki düşünüyor musunuz?
Sayın Bayındırlık Bakanına;
1 - 11 kilometrelik Kastamonu çevre yoluna
-güneydoğu çevre yolu- bu sene başlayacak mısınız?
2 - Küre yolu ne zaman bitirilecek?
3 - Kastamonu-Taşköprü yolu duble yol
olmuştur; Taşköprü-Boyabat-Sinop aksında yol perişan haldedir, burada da
çalışmaları başlatmayı düşünür müsünüz? Kastamonu-Araç-Karabük'te çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz ve Bartın-Cide-Kurucaşile ve İnebolu-Sinop yolunu
Karadeniz'e bağlamayı ne zaman düşüneceksiniz?
Saygılarımla.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Sayın Bulut, buyurun.
MEHMET ALİ BULUT (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, sorum, Kültür ve Turizm Bakanımızadır.
Sayın Bakan, Bakanlığı devraldığınızda,
ülkemizde ne kadar kütüphane ve burada kitap vardı; bugün, bunun üzerine ne
kadar kütüphane ve kitap ilave ettik?
Bir ara Kültür Bakanlığı yayınlarını
durdurmuştunuz; yeniden kitap yayınlama programınız var mı? Örneğin
Aşıkpaşazade, Evliya Çelebi vesaire gibi temel tarih kroniklerimizi yayınlamayı
düşünür müsünüz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
Sayın milletvekilleri, soru sorma süresi
tamamlanmıştır; ancak, Sayın Gürsoy Erol'un, Başkanlığımızdan bir talebi var;
okuyorum. "Rahatsızlığım sebebiyle parmağımı cihaza tanıtmada hızlı
olamıyorum, bu nedenle soru sormada arka sıralara düştüm, durumumu dikkate
almanızı arz ederim."
Genel Kurulun müsamaha ve hoşgörüsüne
dayanarak, Sayın Erol'a, sorusunu sorması için söz vermek istiyorum.
Buyurun Sayın Erol.
GÜRSOY EROL (İstanbul) - Hassasiyetinize
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Sayın Mumcu'ya. İstanbul'un Kadıköy
İlçesinde geniş bir sahil şeridimiz var; yürüme yoluyla, yeşil alanıyla halkın
istifadesine açılmış bulunan bu geniş alanda, Fenerbahçe ile Caddebostan
arasından uzun süreden beri vatandaşlar tarafından istifade edilememektedir. Bu
alanda bulunan Büyük Kulübün, Bakanlığınızca marina yapılmak üzere izin aldığı
medyada yer almaktadır. Bu bilgiler doğru mudur? Bu konuda bilgilendirirseniz,
memnun olacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erol.
İki Sayın Bakanın cevap verme süresi 10
dakikadır.
Sayın Bakan, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sayın Başkan, ben, önce, zatıâlinize ve arkadaşlarımıza teşekkür
ederim.
Süleyman Bölünmez Beyin sorusundan
başlamak istiyorum. Sayın Bölünmez, trafik yön ve ikaz işaret levhalarının
eksiklerini hatırlattılar; ben teşekkür ederim. Buradan dönüşümüzde, bunları
tespit edeceğiz ve tamamlayacağız; doğru bir şey söylüyorsunuz.
"Şanlıurfa-Akçakale yolu ne
olacak" diyorsunuz. Bu yol, bizim de üzerinde hassasiyetle durduğumuz
yoldur. Bu yol 2005'te bitecek; onu hemen söyleyeyim.
"Şanlıurfa-Habur yolu ne olacak"
diyorsunuz. Bu yol, çok önemli bir yoldur. Türkiye'nin TTK yollarından biridir.
Bunun mutlaka bölünmüş olarak yapılması gerekir. Bu yol, 383 kilometrelik bir
yoldur. Bunun projesini tamamladık ve bu sene ödenek de ayırdık. Çok hızlı bir
şekilde, 2005'te, o yolun bölünmüş yol olarak yapımına başlayacağız. Ayrıca, o
yoldaki tonajı da dikkate alarak, 50 kilometrelik de beton yol yapacağız, yani,
BSK'lı yol değil, beton yol yapacağız. Çünkü, Afyon'da denediğimizi... İklim
dikkate alındı; orada başlayacağız. Dolayısıyla, ben, bu sorunuza teşekkür
ederim. Buradan, kamuoyumuzu bu konuda aydınlatmış olduk.
Bir diğer soru da, Sinop Milletvekilimiz
Ergün Altay herhalde...
HALUK KOÇ (Samsun) - Engin Altay...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Engin Altay; özür diliyorum.
Tabiî, milletvekili sayısı 550 olunca,
arkadaşlarımızı simaen tanıyoruz; ama, bazen, ismen hata yapıyoruz; özür
diliyoruz.
Sinop Boyabat Tüneli...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Biz de sizin
adınızı bilmiyoruz!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Neyse; ben, biliyorum arkadaşımın adını. Ben saygımdan söyledim.
Sizin üslubunuzla söylemedim yalnız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Siz nasıl
söylediyseniz, ben de öyle söyledim!
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Yani, üslubunuz, hoş bir üslup değil.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bilemem
yani, siz nasıl söylerseniz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Bu Meclise yakışmıyor!..
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sana
yakışıyor Sayın Bakan! Türkiye'nin mimarı Bakan!
BAŞKAN - Sayın Bakan, soruya cevap verir
misiniz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Sinop- Boyabat Tünelli Geçiş Projesi için, 2004 yılında 7 trilyon
lira ödenek ayrıldı. Ayrıca 8 trilyon lira eködenek vermişiz. Bu yıl da 15
trilyon lira ödenek ayrılmıştır; dolayısıyla, tünellere ayrılan ödenek
miktarını dikkate aldığımızda, ayırdığımız ödeneğin, hatırı sayılır, iyi bir
ödenek olduğunu da söyleyebilirim; ancak, bu, tünel için yeterli mi; yeterli
değil tabiî; şu andaki imkânlarımız bu.
Tuncay Ercenk arkadaşımız, demin
konuşurken, bu Finike-Demre yolunun korkuluk meselesini gündeme getirdiler.
Tabiî ki, şu anda yol çalışmaları devam ediyor. Yol bittikten sonra, bu
korkuluklar sorunu da giderilecektir; ihtiyaçtır. Doğru bir sorudur, yerinde
bir sorudur. Ancak, demin kuliste de konuştuk, kayaların denize dökülmesi gibi
bazı şeyler var ki, imkânımız dahilinde değil; ancak, biz, patlatmanın
dışındakileri, sahile gidenlerin dışındakileri naklediyoruz, taşıyoruz. Daha da
ilerisini düşünüyoruz; ancak, burada söylemeyeyim, yaptığımız zaman, inşallah,
görürsünüz. Ancak, bu yol, iyi bir yol oluyor, 12 metreye çıkarılıyor. Gönül
arzu eder ki, o yol, bölünmüş yol olsun. Hemen yeri gelmişken söyleyeyim,
Alanya ile Mersin arasını da bölünmüş yol yapıyoruz ve iki taraftan da
başlattık; Alanya'dan 20 kilometre başlattık, Mersin tarafından da başlattık;
dolayısıyla, bu soruyla, böyle bir aydınlatmaya da imkân verdin. Hiç kimsenin
cesaret edemeyeceği bir yola başlamış oluyoruz. Buradan, Antalyalılar,
Mersinliler, o yörede yaşayan herkes, bunu duysun; kış şantiyesi olarak şu anda
çalışmalarımız devam ediyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan,
Yalova'da kalıcı konutlarda oturanlar, size "fahrî hemşerilik beratı"
vermek istiyorlar, bir ara gelip alsanız diyorum!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Kalıcı konutlarla ilgili
geleceğim oraya; tapuları hazır, onları vereceğiz inşallah; merak etmeyin.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yalnız, polisle
gelin, sakın yalnız gelmeyin!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Ben gelirim, beni vatandaş çok sever.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Gelin, bir
uğrayın oraya.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Gelip CHP teşkilatını da ziyaret edeceğim, onlar da beni
alkışlarlar, ben biliyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Misafirimizsiniz,
seve seve; o ayrı.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Hiç popülist politikalar yapmayalım. Biz bu işleri iyi biliyoruz.
Vatandaşımızı da tanıyoruz; vatandaşımız çok güzel vatandaş, gerçekten, insanî
davranışları çok mükemmeldir. Her gittiğimiz yörede, gerçekten, bu insanlar
bizi alkışlıyorlar, bizim de hoşumuza gidiyor.
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - Bingöl kalıcı deprem konutlarıyla ilgili açıklamanız olacak m? Geçiştirmeyin lütfen....
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Haa, Bingöl'le ilgili deprem konutları... Sayın Toplu Konut şu
anda...
BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz dolmuştur.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) -Peki.
Toplu Konut... İhale yazılmıştır, Toplu
Konut şu anda Bayındırlık Bakanlığına bağlı değildir, ancak, takdir edersiniz
ki...
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - İhale
talimatını siz verdiniz...
BAŞKAN - Sayın Bakan, diğer sorulara yazılı
cevap verebilirsiniz; süreniz dolmuştur.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) -Peki Şerif Bey, zamanımın
dolduğunu Başkan ikaz ediyor, ben size cevap veririm, hem de yeterince,
doyurucu cevaplar veririm.
MEHMET ŞERİF ERTUĞRUL (Muş) - Cevap
veremediğiniz için cevap vermediniz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN
(Bitlis) - Hayır,hayır...
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Mumcu, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın milletvekillerinin soruları çok
kapsamlı sorular. Sinop Cezaeviyle ilgili soruya bir cevap vererek başlayayım.
İl özel idareye tahsisi yapılmıştır Sinop
Cezaevinin ve burada bir denizcilik müzesi yapılmak üzere proje çalışmaları
sürdürülmektedir. Ben, kendilerine, bir kongre, kültür merkezine dönüştürmenin
daha yararlı olacağı konusunda önerimi ifade ettim; ancak, bu, çok olumlu
karşılanmadı. Ancak, şimdi kültür ve turizm uzmanlığı kadrolarına aldığımız
yeni arkadaşlarla beraber, bu ve benzeri birkaç proje için projelendirmek üzere
kadro tahsis edilme imkânına sahip olacağız. Bu vesileyle, önce projelerin
yapılması ve bu projelerin, koruma kurullarının kabul edebileceği standartlarda
projeler olması, biliyorsunuz, son derece önemli ve en önemli sıkıntılarımızdan
bir tanesi de, ne yazık ki, kültürel mirası koruma alanında, maalesef, bu.
Bir diğer soru, UNESCO'nun Dünya Miras
Listesinde yer alan tarihî yarımada projesi konusunda ne yapıyorsunuz; alan
yönetim planı yapıldı mı; alan yönetimi planını mümkün kılan yasal değişikliği,
biliyorsunuz, geçtiğimiz dönem Parlamento kapanmak üzereyken yasalaştırmıştık.
Yönetmelikleri tamamlanmak üzere; bir
taraftan da, UNESCO'ya, İstanbul'un kültürel miras olarak kabul edilmesi
yolundaki görüşme öncesinde bir rapor sunmaya hazırlanıyoruz.
Yönetmeliklerin tamamlanması maalesef zaman alıyor, bürokrat arkadaşlarımız
çalışıyorlar, ama, bu zaman alma dediğimiz şey biraz önce eleştirildi; altı ay,
beş ay gibi bir zaman, uğraştığımız işin kapsamı dikkate alındığında ve var olan imkânlarımız dikkate
alındığında, uzun bir zaman değildir;
geciktiğimiz de, doğrusunu isterseniz, söylenemez diye düşünüyorum.
Tahsis gelirleri ne kadardır; biraz önce
de burada sayın milletvekili değindi. 119 başvurudan sadece 19 adedine birden
fazla kişi yatırım yapmak için başvurmuştur; yani, bu, her mekanizmayla ilan
edilmiştir. Sonradan, başka yerlerde tahsis alamayanlara, teklif gelmeyen
yerlere yeniden teklif verip vermeyecekleri sorulmuş; burada da pek az tercih
gelmiştir. Yani, para yatıran adam, para yatıracağı yer konusunda çok titiz
davranmaktadır ve devletin, ille de şuraya para yatıracaksın demeye hakkı ve
imkânı bulunmamaktadır. Ben buraya para yatıracağım diyenler kendi aralarında
yarışmaktadırlar. İddia ediyorum, kamu uygulamaları bakımından cumhuriyet
tarihinin en şeffaf örneğidir. Tekrar ediyorum, cumhuriyet tarihinin diyerek de
altını çiziyorum, en şeffaf örneğidir. Bir yöntem olarak, biraz önceki
konuşmamda da söyledim, herkese de tavsiye olunur.
Eleştiriye tabiî ki açık olacağız; tabiî
ki, eleştirileri de saygıyla karşılayacağız. Sayın Milletvekilimize,
Manavgat'la ilgili biraz önceki soruları dolayısıyla, çok teşekkür ediyorum.
Sorunun, özellikle, ima ve isnat biçiminde değil, soru formatı içerisinde
sorulmuş olması, son derece saygıya değer bir davranış.
Sayın Milletvekilim, Manavgat'taki plan,
tahsis ilanları başlamadan önce yerel yönetim tarafından bize gönderilmiş olan
plandır. Biraz önce kürsüde konuşan sayın milletvekilinin ifade ettiğinin
aksine, yerel yönetim bunu onaylayıp bize göndermiştir; birincisi bu.
İkincisi, G-1 ve G-2'yle ilgili olarak...
G-2'nin kent parkına dönüştürülmesi değil, kodunu karıştırıyor olabilirim, ama,
golf için ayrılan alanlardan bir tanesinin bir parçasını başka bir alanla da
birleştirerek kent parkına dönüştürülmesi konusunda yerel yönetim ve sivil
toplum kuruluşlarıyla vardığımız mutabakatın gereğini plan ölçeğinde de yaptık,
tahsis ölçeğinde de yaptık; dolayısıyla, bu sözümüzü de yerine getirdik.
G-1 ve G-2'yle ilgili olarak... G-1'e üç
başvuru yapılmıştır, üç yatırımcı başvurmuştur; biliyorsunuz herkese açıktı. Bu
üç başvuru arasında bir yarışma yapılmış, rakamı hatırlamıyorum, ama, trilyonla
ifade edilen bir rakamla, altyapı katkı payını taahhüt eden yatırımcı önizni
almıştır. G-2 için sadece bir tane başvuru gelmiştir. G-1, G-2 kodlarını
karıştırıyor olabilirim, özür dilerim; onu bilmiyorum. Bunlardan bir tanesi
için sadece bir tek başvuru gelmiştir. Biz, o başvuru sahibine, yarışma yapılan
parseldeki altyapı katılım payını ödemesi halinde ancak tahsis yapacağımızı
ifade ettik. O da bunu kabul ettiğini beyan etti ve bu şartla, onun için de
öniznini yaptık. Dolayısıyla, bu hususta daha ayrıntılı olarak; yani,
sorulabilecek bütün soruları, size, bütün ayrıntılarıyla cevaplamaya açık ve
hazır olduğumu ifade etmek istiyorum.
Biraz önce gösterdiğim duyarlılığın altını
çizmek istiyorum. Sayın milletvekilimiz hiç olmazsa şunu kabul etsin ki,
cümlelerinde itham vardı. İfade şuydu: "Bir kişiden, hatta, Dışişleri
Bakanımızla da ilişki kurulan bir kişiden bahsediliyor." Ben böyle bir şey
yapmadım. Yaptığım tahsis...
BAŞKAN - Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU
(Isparta) - Tamamlıyorum.
Bahse konu kişi yarışmaya herkesle beraber
katılmış ve 24 trilyon 750 milyar lirayla en yüksek altyapı katılım bedelini
ödemiştir. Bir kişi çıkıp, bundan 250 milyar lira fazla ödeseydi, o alacaktı;
çünkü, biz, tahsisi, teklif vermeler bitinceye kadar, televizyonların önünde ve
tüm katılıcıların önünde, bitimsiz yaptık. Buradaki yarışma, bütün tahsis
alanlarındaki en kıran kırana yarışma olmuştur. Bundan daha şeffaf bir yöntemi
ben bilmiyorum. Hakikaten, daha da şeffaf başka bir yöntem önerilirse, bunu
saygıyla karşılarım.
Kamuoyunda var olduğu iddia edilen
sorular, tabiî ki, elbette, burada sorulacaktır ve cevap vermek benim
yükümlülüğümdür; ama, bunu bir isnada dönüştürerek ifadelendirmek haksızlık.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Basındaki şeyler
itham değil; basındaki şeyleri söylüyorum ben. Eğer itham olarak
bakıyorsanız...
BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, onikinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
14 - BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 8
331 200
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 238 400
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 262 101 250
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma Hizmetleri 55
000 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 109 624 500
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 255 300
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 264 818 350
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2005 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 1 022
665 914 450 000
- Toplam Harcama : 910 939 715 050 000
- İptal Edilen Ödenek : 65 773 575 850 000
- Ödenek Dışı Harcama : 354 927 350 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 46
307 550 900 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2003 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
14.91 -
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 18
957 400
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 353 500
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 3 550 852 100
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1 894 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD
Açıklama
LİRA
01 Vergi Gelirleri 468 902
949
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 5 097
051
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 3
098 057 000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 2 917
045 171 950 000
- Toplam Harcama : 2 748 569 538 700 000
- İptal Edilen Ödenek : 118 380 654 150 000
- Ödenek Dışı Harcama : 4 387 743 800 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Gereği Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 54 482 722 900 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden : 13 727 431 450 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 2 348
106 000 000 000
- Yılı tahsilatı : 2 781
068 156 550 000
BAŞKAN -
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 malî
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
14.81
- TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 229
474 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 291 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 60 000 000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2005 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 malî
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 169
335 822 100 000
- Toplam Harcama : 168 622 279 200 000
- İptal Edilen Ödenek : 3 233 233 400 000
- Ödenek Dışı Harcama : 2 519 690 500 000
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2003 malî
yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 malî yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 17
675 883
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 327.607
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 168 931 728
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 40 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 459 393 282
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 23 500
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 605
030 671 000 000
- Toplam Harcama : 518 595 215 350 000
- İptal Edilen Ödenek : 75 890 411 200 000
- Ödenek Dışı Harcama : 1 818 161 850 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Gereği Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 12 363 206 300 000
BAŞKAN -
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2003 malî yılı
kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı
2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir;
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, onikinci tur
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Bugünkü programda yer alan bütçelerin
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve
kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2004 Pazartesi günü saat
11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
21.04