BIM 2 3 2005-01-12T13:33:00Z 2005-01-12T13:33:00Z 92 63006 359137 TBMM 2992 718 441045 9.2812 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22        CİLT : 70       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

39 uncu Birleşim

24 Aralık 2004 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                      Sayfa    

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. -  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı  2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Erzurum Milletvekili Mustafa ILICALI'nın, ilk ve ortaöğretim okullarındaki trafik ve ilkyardım derslerine ve trafik öğretmenliği programı açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4063)

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur'daki vekil ve sözleşmeli öğretmenler ile hizmetli açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4113)

3.- İzmir Milletvekili K.Kemal ANADOL'un, İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin bazı hükümlerinin idarecilerce kötüye kullanıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4149)

4.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, bazı unvanlarda çalışanlar arasındaki ücret farklılıklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4154)

5.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam KESİMOĞLU'nun, yeni üniversite kurma kriterlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4270)

6.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, milletvekili lojmanlarının satışına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/4309)

7.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, belediye başkanlarının TBMM'ye girişte yaşadıkları soruna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/4310)

 


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

3.12.2004 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun aynı tarihli birleşiminde okunmuş bulunan Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkındaki (9/11) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 5 inci sırasında yer almasına, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 108 inci maddeleri gereğince soruşturma açılıp açılmamasına dair öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 29.12.2004 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam olunarak;

Millî Savunma Bakanlığı,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,

Ulaştırma Bakanlığı,

Denizcilik Müsteşarlığı,

2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 24 Aralık 2004 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.

 

 

İsmail Alptekin

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Bayram Özçelik

 

Bilecik

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Harun Tüfekci

 

Türkân Miçooğulları

 

Konya

 

İzmir

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye


No. :                             50

II. - GELEN KÂĞITLAR

24 Aralık 2004 Cuma

Tasarı

1.- İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/940) (Adalet; Anayasa ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.12.2004)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, Antalya-Korkuteli çevre yolunun ne zaman yapılacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1373) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

2.- Mersin Milletvekili Şefik Zengin'in, Sakarya Valisinin basına yansıyan bir davranışına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1374) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Bilecik'e TOKİ Başkanlığı tarafından ilave konut yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1375) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, genel aydınlatma yerleri elektrik giderlerinden belediyelerin sorumlu tutulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4472) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

2.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN'in, GATA Hastanesi ve TSK Rehabilitasyon merkezinden sivil hastaların yararlandırılması uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4473) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5020 sayılı Bankalar Kanunu arasındaki uyuma ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4474) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Antlaşma ve Anayasamıza etkilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4475) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

5.- İzmir Milletvekili Bülent BARATALI'nın, 253 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin yol açacağı mağduriyete ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4476) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, seyyar satıcıların tabi olduğu vergilendirme usulüne ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4477) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, 253 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4478) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

8.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya-Karatay Yusuf İzzettin Horasanlı İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı hakkında açılan soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4479) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

9.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya Millî Eğitim Müdürlüğündeki atamalara ve ihalelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4480) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

10.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, İncirlik Üssünde ABD'nin nükleer ve kimyasal silahlar bulundurduğu iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4481) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.2004)

11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Antlaşma ve Anayasamıza etkilerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4482) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir soru önergesine verilen cevaba ve bir gazetede yayımlanan habere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4483) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)

13.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, Sivas Demir Çelik ile TMSF arasındaki alacakların tahsiliyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4484) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

14.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Star Gazete ve Televizyonunda işten çıkarılan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4485) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

15.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TMSF'nin, alacakların takibi konusundaki uygulamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4486) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

16.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Sivas-Gemerek-Eskiyurt Köyünde yeşil kart uygulamasında yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4487) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

17.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Sivas-Gemerek Kaymakamıyla ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4488) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

18.- Denizli Milletvekili Mehmet YÜKSEKTEPE'nin, Pamukkale Özel Çevre Koruma Bölgesindeki bir arıtma tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4489) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

19.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, ilköğretim ders kitaplarının hazırlanmasında belirlenen ihale şartlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4490) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

20.- İstanbul Milletvekili Hasan AYDIN'ın, bir hastanede acil müdahale yapılmadığı için öldüğü iddia edilen bir şahsa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4491) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

21.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Datça Belediyesi Atıksu Arıtma Tesisine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4492) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

22.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, 253 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4493) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy EROL'un, 17 Ağustos depremini yaşayan illerimizdeki adlî suç oranına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3966)

2.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sedat PEKER'le ilgili bazı soruşturma bilgilerinin basına sızdığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4002)

3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, DEP eski milletvekillerinin yeni bir parti kuracağı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4003)

4.- Antalya  Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Büyükşehir Belediyesindeki bazı atamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4018)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, futbol-mafya ilişkileri hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4049)

6.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, internet salonlarının denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4052)

7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizdeki yabancı ve kaçak işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4053)

8.- İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, Ukrayna'da yakalanan bir firari hükümlünün üzerinden çıktığı iddia edilen yeşil pasaporta ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4055)

9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yeşil reçete yazan doktorlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4073)

10.- Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, uçak alımıyla ilgili olarak Berlin'de yapılan üçlü zirveye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4077)

11.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, Sağlık Bakanlığında bazı bürokratların eğitim hastanelerinde şef olarak görev yaptığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4079)

12.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, SSK'ya aktarılan kaynağa ve kaynakların değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4080)

13.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, ilköğretimdeki okullaşma oranına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4089)

14.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, TMSF'nin satışa sunduğu bir villaya ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4098)

15.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, iki emniyet müdürü hakkında hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4100)

16.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Irak'ta öldürülen Türk şoför ve işçilere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4101)

17.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Irak'ta öldürülen Türk şoför ve işçilerin ailelerine sağlanan sosyal güvenlik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4102)
BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

24 Aralık 2004 Cuma

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Sekizinci turda, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları : 706, 707, 708, 709) (x)

A) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakikalık süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize arz olunur.

Sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına; Aksaray Milletvekili Ruhi Açıkgöz, Yalova Milletvekili Şükrü Önder, Sivas Milletvekili Selami Uzun, Trabzon Milletvekili Aydın Dumanoğlu, Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Birgen Keleş, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel, İstanbul Milletvekili Onur Öymen, Hatay Milletvekili İnal Batu.

Şahısları adına; lehinde, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu, Konya Milletvekili Ahmet Işık; aleyhinde, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.

Bu turda ilk söz, AK Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ruhi Açıkgöz'e aittir.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Açıkgöz, burada belirtilen süre 9 dakikadır, eşit olarak paylaşmışsınız; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ AÇIKGÖZ (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Verilen bu süre içerisinde İçişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamaya çalışacağım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, geçen iki yıl içerisinde kamu yönetimimizin yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak çok önemli tasarıları yasalaştırdık. Bunlardan Büyükşehir Belediyesi ve Belediye Kanunu yürürlüğe girmiş, İl Özel İdareleri Kanunu ve Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Kanunu, Cumhurbaşkanımızca, bir daha görüşülmek üzere Meclisimize iade edilmiş. Bundan sonra kamu yönetiminde atacağımız adımlar, geri gönderilen kanunların yeniden görüşülmesi ve ilave İl Özel İdareleri ve Belediye Gelirleri Kanunu, Belediye Birlikleri Kanunu, Köy Kanunu gibi kanunlarla kamu yönetiminde yaptığımız yenileşme devam edecektir.

Yeni dönemde, kamu yönetimimiz, çok yatay, çok yöne düzlemli yönetişim anlayışına göre yapılanmaktadır. Ben burada, yerel yönetimlerdeki yapılanma üzerinde durmaya çalışacağım.

AK Partinin ve hükümetimizin yerel yönetimler anlayışında öne çıkardığı en önemli hususlar, biliyorsunuz, vatandaşı önceleyen, öne koyan, katılımcılık ilkesi, şeffaflık ilkesi, hesap verebilirlik ilkesi, verimlilik ve hukukun üstünlüğü prensiplerine dayanmaktadır. Bununla ilgili olarak yaptığımız kanun değişiklikleri, bir şekilde vatandaşımızın yönetime daha fazla katılımını sağlayacak ilkeler içermektedir. Bunlardan kısaca bahsetmek istiyorum.

Çağdaş ülkelerin neredeyse hepsinde olan, vatandaşı bir şekilde yönetimin içine katmayı amaçlayan kanunlardan, uygulamalardan, kamu yönetimimizin daha etkin ve verimli sürdürülebilmesi için birçok düzenleme yapılmıştır. Mesela, Bilgi Edinme Kanunu çıkarılmış, bununla ilgili olarak tüm kamu kurumlarımız, özellikle web sitelerinde bununla ilgili linkler koymuşlar ve başvuru formları online olarak oraya yerleştirilmiştir. Bunun dışında, dün onaylanan belediyeler kanununda kent konseyleri oluşturulmaktadır. Kent konseylerinde sivil toplum kuruluşlarıyla kamu yöneticileri bir araya gelerek bölgenin, beldenin sorunlarını ortaklaşa halletme yönüne gideceklerdir.

Yine, bu yeni uygulamalardan bir tanesi olan, il ve ilçelerde kurduğumuz insan hakları kurullarıdır; buraya, vatandaşlarımız, insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak müracaat etmektedirler. Bu kurullar, daha çok, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinden oluşmaktadır. Geçtiğimiz zaman içerisinde -ben Aksaray'daki uygulamayı biliyorum- vatandaşımız, daha çok, buraya, kamudaki yanlış işleyen hususları şikâyet etmektedir. İşte, tapuda, nüfusta olan aksaklıkları şikâyet etmektedir; oysa, burası -buranın en önemli özelliği- hükümetimizin de en önemli politikası olan "işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans" kapsamında bir işlevi olsun diye kurulmuştur; örneğin, Aksaray'da kötü muameleyle ilgili hiçbir şikâyet olmamıştır, daha çok kamu yönetiminin işleyişiyle ilgili şikâyetler söz konusudur.

Diğer taraftan, yine sivil toplum kuruluşlarının önünü açan, daha çok özgürlükçü, daha şeffaf Dernekler Kanunu çıkarılmıştır. Bundan önceki Dernekler Kanununda, bilindiği üzere, izinler jandarma ve polis tarafından verilmekteyken, şimdi İçişleri Bakanlığımıza bağlı dernek uzmanları tarafından izinler verilmekte ve denetim sağlanmaktadır.

Diğer taraftan, yine kamu yönetimimizde, bürokrasinin azaltılmasına yönelik olarak önemli adımlar atılmış, e-devlet projesi kapsamında birçok girişimlerde bulunulmuştur. E-devlet projesinin en önemli ayaklarından biri, İçişleri Bakanlığımızın yürüttüğü MERNİS Projesidir. MERNİS Projesiyle, nüfus idarelerimizde işlemler online olarak yapılabilmektedir. MERNİS Projesinin bence en önemli kazanımı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasıdır. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum.

Kamu kurumlarında vatandaş ile devlet ilişkileri yürütülürken, çok değişik kimlik numaraları kullanılmaktadır; vergi kimlik numarası, SSK numarası, Emekli Sandığı numarası, Bağ-Kur numarası var. Bu numaraların, en kısa süre içerisinde "kimlik numarası" altında birleştirilmesi, entegre edilmesi gerekmektedir. Böylelikle, kamuda, hem zaman tasarrufu hem de insangücü tasarrufunda önemli gelişmeler sağlanacaktır.

Değerli arkadaşlar, kamu yönetiminde yapılan bu değişiklikleri uygulayacak olan kamu yöneticilerinin durumlarıyla ilgili de birkaç hususa değinmek istiyorum. Kamu yönetimimizin en önemli yöneticileri, bildiğiniz gibi, valilerimiz, kaymakamlarımız ve belediye başkanlarımızdır. Bu yeni dönemde, valilerin işlevleri yeniden tanımlanmalıdır. Bunların, başlarını kurumlarına gömmeyen, kamusal kaynak yaratmaya çabalayan, kolaylaştırıcı bir işleve sahip olmaları gerekmektedir. Özellikle valilerimizin, bu dönemde, müteşebbis, kalkınmacı bir anlayışa sahip olmaları gerekmektedir; diğer taraftan, valilik makamına sadece İçişleri Bakanlığı bürokrasisinden değil, diğer kurum bürokrasisinden ve özel sektör yöneticilerinden de atamalar yapılmalıdır; çünkü, bu yaptığımız değişikliklerin başarıya ulaşması, büyük ölçüde, kamu yöneticilerimizin gayretlerine bağlıdır.

Yine, kamu yöneticilerimizle ilgili olarak, şu anda oluşan ücret farklılıklarına da değinmek istiyorum.

Taşrada, kamu yöneticilerimiz, ücret skalasına bakıldığında, neredeyse çok gerilere doğru gitmiştir. Örnek olarak, 5 inci derecede bir kaymakamımıza baktığımızda, 1 030 000 000 lira maaş almaktadır. Son yaptığımız sözleşmeli sağlık personeli uygulamasında, sözleşmeli bir hemşire 1 300 000 000, 3 üncü derecede bir hâkim 1 700 000 000, bir jandarma assubayı 1 500 000 000 lira civarında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Açıkgöz, 1 dakika eksüre veriyorum; konuşmanızı tamamlayınız.

RUHİ AÇIKGÖZ (Devamla) - Kamu yöneticilerinin ücretleriyle ilgili örnekler veriyordum.

Şimdi, bu saydığım örneklere bakınca, kaymakamımız, o ilçemizde mülkî idare amiri; ama, kendisine bağlı olan birçok çalışanın maaşları kendisinden daha fazla. Bu yanlışlığın bir şekilde giderilmesinde yarar mülahaza ediyorum.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığımızın birçok konuda veri toplama üniteleri mevcut. Yine, son çıkarılan Belediye Kanunuyla, belediyelere, coğrafî bilgi sistemi kurulması görevi de veriliyor. Aslında, bunun bir koordinasyon içerisinde yapılmasında çok yarar var diye düşünüyorum.

Sözlerime son verirken, İçişleri Bakanlığımızın 783 000 000 Yeni Türk Lirası olan bu mütevazı bütçesinin, Bakanlığımıza ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Açıkgöz.

İkinci konuşma, AK Parti Grubu adına, Yalova Milletvekili Şükrü Önder'e aittir.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2005 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi hakkında, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hem Grubum hem de şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, konu güvenlik olunca, özellikle bu uğurda hayatlarını kaybeden meslektaşlarımızı anmadan geçmek mümkün değil. Geçen hafta içerisinde Irak'a görev için giden saygıdeğer beş meslektaşımızı hain bir pusu sonucu kaybettik, Allah'tan rahmet diliyorum; ama, bu uğurda hayatlarını kaybeden nice şehitlerimiz var, onlara da rahmet diliyorum. Özellikle bir konuyu da vurgulamak istiyorum; çünkü, hep askerden, polisten bahsederiz -belki de yapmış olduğum görev itibariyle beni çok etkilemiştir- ama, elinde kalemi, beyninde düşüncesinden başka hiçbir silahı olmayan güneydoğuda şehit olan öğretmenlerimizi de yâd etmeden geçmem mümkün değil; bu değerli meslek camiasını da saygıyla anıyorum, onların yakınlarına da başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.

Emniyet Genel Müdürlüğü denince, tabiî ki, akla polis teşkilatımız geliyor. Gerçekten, polis teşkilatımız, ülkemizde güçlü bir teşkilat; halkın canını, ırzını, malını koruyan çok güçlü bir teşkilat. Güvenlik hizmetleri öylesine bir hizmet ki, çok ağır; fakat, bu ağırlığının farkında değiliz. Neden derseniz; teneffüs ettiğimiz havanın bir insana ne kadar yararlı olduğunu tartışmak, abesle iştigalden başka bir şey değil; güvenlik hizmetleri de böyle; ama, nasıl ki havayı devamlı alıp soluduğumuz için farkında değilsek, yapılan güvenlik hizmetlerini de zaman zaman sıradan bir hizmet gibi değerlendirme cihetine gidiyoruz. Aslında, güvenlik hizmetleri, gerçekten yaşamımızın her anını iştigal eden, her anını paylaşan çok ağır ve önemli hizmetler; 24 saat süren kesintisiz hizmetler. Bu hizmetleri veren Emniyet Teşkilatı, 81 ilde, yaklaşık 700 ilçede teşkilatlanmasını yapmış ve tahminen 200 000 personelle, bu olayların üstesinden gelmeye çalışmaktadır.

Önümüzdeki sene, 10 Nisan 2005'te kuruluşunun 160 ıncı yılını kutlayacağımız bu yüce teşkilatımız, gerçekten, çalışmalarında teknolojiyi yakalamış, e-devlet projesini, hemen hemen ilk uygulayan kurumlardan bir tanesidir. Bugün, Emniyet Teşkilatında, Polnet sistemi sayesinde, sorgulamalar, pasaport vermeler, ehliyet sorgulamaları, kimlik sorgulamaları, kayıtlar anında yapılabilmekte, vatandaşa en seri hizmet takdim edilebilmektedir. Yine, Emniyet Teşkilatımız, kurmuş olduğu bu sistem sayesinde, suçlularla mücadelede de çok büyük başarılar elde etmiştir. Özellikle suçun işlenmesinden önce almış olduğu güvenlik tedbirleri sayesinde, suçların oluşmasından sonra, olayın akabinde suçluların yakalanması oranında çok başarılı çalışmalar elde etmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, sizlere birkaç misal vereceğim; lütfen, bu misallere dikkatinizi çekmek istiyorum: 2003 yılı içerisinde, Almanya 82 000 000 nüfusa sahip, toplam 6 572 000 olay meydana gelmiş; uygarlığın beşiği olan İngiltere 52 000 000 nüfusa sahip, 5 800 000 olay meydana gelmiş; keza, Hollanda 16 000 000 nüfusa sahip, 1 383 000  olay meydana gelmiş; Avusturya 8 000 000 nüfusa sahip, 643 000 olay meydana gelmiş; Türkiye, 2003 sayımlarında 68 000 000 nüfusa sahip, 391 800 olay meydana gelmiş. Bunları kıyasladığımızda, gerçekten, Türk polisinin başarısı, çok net bir şekilde görülmektedir. Keza, metropol şehirlere baktığımızda, Berlin'de, 3 500 000 nüfusa karşılık 563 000 olay meydana gelmiş; Londra'da, 7 000 000 nüfusa karşılık 1 090 000 olay meydana gelmiş; Amsterdam'da, 901 000 nüfusa karşılık 131 000 olay meydana gelmiş; Budapeşte'de 1 700 000 nüfusa karşılık 108 000 olay meydana gelmiş; dünyanın gözbebeği, harikalar diyarı İstanbulumuzda, 10 000 000 nüfusa karşılık 82 529  olay meydana gelmiştir; yine, bu rakamlara baktığımızda da, Türk polisinin başarısı açıklıkla görülmektedir.

Olay bununla mı kalmış; hayır, asla. İnsanlığın baş belası olan uyuşturucuyla mücadelede Türk polisinin gerek Avrupa'da gerekse dünyadaki yeri tartışılmazdır. Bugün, 2000 yılına kadar Avrupa'da yakalanan uyuşturucunun beşte 1'i Türk Emniyet Teşkilatına aittir. 2000 - 2004 yılları arasında yakalanan uyuşturucunun üçte 1'i yine Türk polisine aittir ve 2004 yılı içerisinde şu günümüze kadar 22 Aralık tarihi itibariyle yakalanan uyuşturucu miktarı, afyon türevindeki miktar 10,5 tondur ve Emniyet Teşkilatımız tarafından yakalanmıştır.

Jandarma Teşkilatı ve Sahil Güvenlik olsun, özellikle Gümrük Muhafaza olsun, bunların da yapmış olduğu çalışmalar sonucu yakalanan uyuşturucu miktarı, 2004 yılı içerisinde, yaklaşık 14 ton civarındadır. Tüm Avrupa'nın bütün ülkelerinde yapılmış olan operasyonlar sonucunda Avrupa'da yakalanan uyuşturucu miktarı, Türkiye ile beraber, 25 tondur; yani Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin, Hollanda'nın, Danimarka'nın, Belçika'nın, Macaristan'ın yapmış olduğu icraatların tamamına, Türk polisi ve jandarması, eşdeğerde bir çalışma yapmak suretiyle, yüzde 50'ye yakın bir uyuşturucuyu, Avrupa giden bir uyuşturucuyu yakalamak suretiyle başarısını ispat etmiştir. Tabiî, bu çalışmaların hepsi, hepinizin bildiği gibi, maddî imkânlar sayesinde oluyor.

Yine 2005 yılı içerisinde, Türk polisinin Avrupa Birliğine entegrasyonu sonucunda birtakım çalışmalar yapılacak; ancak, bu eşgüdüm çalışmaları, maddî kaynakların artırılmasını gerektirmektedir.

Bütçenin geneline baktığımızda, geçen seneki bütçe ile bu seneki bütçe arasında yüzde 14 oranında bir artış vardır. Ben özellikle hükümetimize teşekkür ediyorum; ama, bu artış, sadece ve sadece binaların yapımıyla ilgili bir artıştır; özellikle araç alımında eksiklikler çoktur; Sayın Bakanım, bu konudaki gayretlerinizi biliyoruz, ama, daha da gayret göstermemiz gerekiyor; Parlamento olarak bizim yapmamız gereken hususlarda da sizi her zaman destekleyeceğimizi ifade ediyoruz. Çünkü, 2003 ve 2004 senelerinde Emniyet Teşkilatında yaklaşık 3 000 tane taşıt HEK'e ayrılmıştır. Bunun yanı sıra, 2004 yılı içerisinde sadece ve sadece 511 tane araç alınmıştır. HEK'e ayrılan bu araçlardan dolayı 2 500 tane araç açığı vardır. Mevcut araçlarımıza baktığımızda, bu araçların çoğunun da HEK'e ayrılması gerekmektedir ve sayın milletvekilleri, hepinizin gördüğü gibi, polis teşkilatı, halen daha 1980 model, 1982 model Renault Toroslarla, TS'lerle hizmet vermeye çalışmaktadır. Bunu da Yüce Meclisimizin aziz takdirlerine sunuyorum.

Şimdi, bu teşkilatın çalışan personeli gerçekten son derece fedakârca ve cefakârca çalışmaktadır. Geçmiş dönemlerde de konu gündeme geldi, ben bu konu üzerinde fazlasıyla durmak istemiyorum; ama, bir nebze de olsa, mademki konu bütçe, bütçeyle ilgili olarak, polisin özlük haklarına da değinmek istiyorum. Bugün polis teşkilatı, almış olduğu maaş bakımından devlet memurları sıralamasında son derece aşağıdadır. Özellikle polislik mesleğinden emekli olan meslektaşlarımızın maaşlarında yüzde 50'ye yakın bir kesinti olmaktadır. Şöyle kısa bir misal vermemiz gerekirse; otuz yıl hizmet ederek emekli olan ikinci sınıf bir emniyet müdürü emekli olduğunda sadece 723 000 000 lira, bir başkomiser 581 000 000 lira, aynı şekilde otuz yıl üzerinden emekli olan bir polis memuru da 527 000 000 lira emekli maaşı almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Önder, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) - Sayın Başkanım, hemen toparlayacağım. Müsaade ederseniz, jandarmayla da ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Bu, bugünkü şartlarda, gerçekten son derece yetersizdir. Yeni personel yasası hazırlıklarında bununla ilgili çalışmalar olduğunu biliyorum, yakinen takip ediyorum, Sayın Bakanımızın da özel gayretleri olduğunu biliyorum, kendisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum; ancak, özellikle kamuda yeniden yapılanmayla ilgili yasa ve 657 sayılı Kanunun düzenlenmesiyle ilgili konularda, polis teşkilatımızın ayrıca değerlendirilmesini gönülden arzu ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Emniyet Teşkilatı gibi, içgüvenliğimizden sorumlu, Emniyet Teşkilatımızın ayrılmaz bir parçası, İçişleri Bakanlığımızın güvenlikten sorumlu diğer kuruluşu jandarmadan da bir nebze bahsetmek istiyorum.

Jandarma, kırsal bölgemizde, arazinin yüzde 90'ına yakın bir bölgede görev yapmaktadır. Jandarmayı da gözönüne aldığımızda, araç bakımından her ne kadar birtakım yeterlilikleri varsa da, teknoloji bakımından eksiklikleri olduğunu biliyorum ve arkadaşlarla yaptığımız görüşmelerde bu konu özellikle dile getirildi. AB'ye uyum çerçevesinde, entegrasyonla ilgili, bilgisayar ağının kurulmasıyla ilgili projelerin mutlaka desteklenmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Önder.

ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) - Jandarma, Emniyet Teşkilatı kadar günlük hayatımızı etkileyen, günlük hayatımızın bir parçası olan kuruluşumuzdur. Bu kuruluşumuzun da, mutlaka Emniyet Teşkilatı kadar desteklenmesi gerekir.

Geçen seneki bütçe ile bu seneki bütçe arasında yüzde 14'lük bir artış görülmektedir; ancak, bu artışın da genelde sabit hizmetlere verildiği, örneğin ekip araç gereç alımı, silah alımı veyahut da mobilize sistemle ilgili konulara ayrılmadığı görülmüştür. Dileğimiz odur ki, bundan sonra yapılacak çalışmalarda bu tür konular gündeme getirilsin.

Her iki bütçenin de kuruluşlarımıza hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Önder, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşma, Sivas Milletvekili Selami Uzun'a aittir.

Sayın Uzun, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA SELAMİ UZUN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesi içerisinde yer alan Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesiyle alakalı, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bildiğiniz gibi, Sahil Güvenlik Komutanlığı, 2692 sayılı Yasayla, 1982 yılında Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olarak kurulmuştur. Daha sonra, 1985 yılında, yasa değişikliğiyle, doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. 2003 yılında yapılan değişiklikle, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı alt kadrolarından çıkarılarak, müstakil hale getirilmiştir.

2003 Haziranından itibaren, yapılan çalışmalarla, tam profesyonel bir kolluk kuvveti olma konusunda bir hayli mesafe kat edilmiştir. Bu amaçla, bünyesindeki 86 gemi, 9 helikopter, 3 sahil güvenlik uçağıyla tüm denizlerimizde etkin olarak görev yapmaktadır.

Dünyamızın yaklaşık yüzde 70'ini kapsayan denizler, sahip olduğumuz su ürünleri, mineraller ve diğer tabiî kaynaklar açısından insanlık için vazgeçilmez bir hazinedir. Ayrıca, birçok ülke tarafından çeşitli amaçlarla kullanılması bakımından da uluslararası bir özelliğe sahiptir. Bu bakımdan, üç tarafı denizlerle çevrili, 8 333 kilometrelik sahil şeridi boyunca yaklaşık 378 000 kilometrekarelik bir deniz alanını kapsayan karasularımızda, münhasır ekonomik bölgelerimizde ve arama kurtarma sorumluluk sahalarımızda ulusal ve uluslararası haklarımızın korunması önem arz etmektedir.

Denizlerin, ticarî amaçlarla geçim kaynağı olarak, sportif ve eğlence amaçlarıyla kullanılması her geçen gün artmaktadır. Buna paralel olarak, uyuşturucu, motorin ve insan kaçakçılığı olayları, deniz kirliliği ve kaçak balık avcılığında, Türkiye'nin deniz güvenliği önem arz etmektedir.

Silahlı bir güvenlik kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, kuruluş kanunuyla ülkemizin denizlerinde emniyet ve güvenliği sağlamakla görevlendirilmiş önemli ve tek kuruluştur. Bu amaçlarla, 2004 yılında 108 arama kurtarma görevi esnasında 285 insan hayatı ve 23 tekne kurtarıldı. 16 219 gemi ve deniz aracı kontrol edildi; bunların 2 430'u çeşitli suçlardan cumhuriyet savcılığına sevk edildiği görülüyor. Kaçak akaryakıtla mücadele ve deniz kirliliği konusunda cezalar kesildiğini biliyoruz. Bütün bu hizmetleri, tabiî ki, İçişleri Bakanlığı bünyesine bağlı kuruluş olarak sürdürmektedir.

Bu hizmetleri yaparken, birtakım sıkıntılar beraberinde geliyor. Uçakların tamamı İzmir Adnan Menderes Havaalanına bitişik Sahil Güvenlik Hava Üssünde tutuluyor; bu yüzden, Karadeniz'de, Akdeniz'de yetişilmesi gereken önemli vakalara müdahalede gecikme oluyor, helikopterler menzil olarak yetişemiyor. 

Samsun, Antalya, Mersin ve Amasra gibi yerlerde helikopter pist ve barınakları olması gerekiyor. Bu yörelerde -Antalya hariç- arazi mevcuttur. İnsan sağlığı, bizim için önemli olmalıdır.

Bildiğiniz gibi, geçen hafta Musul'da şehit olan güvenlik görevlilerinin cenazelerini helikopterlerle getirdik. Halbuki, güvenlik görevlilerini, giderken helikopterle gönderebilseydik, belki de onlar şimdi görevlerinin başında olacaklardı; yani, ölümünde böyle taşıdığımız evlatlarımızı, sağlığında da, daha sağlıklı bir şekilde taşımayı akıl edebilseydik diye düşünüyorum.

Bir de, Onarım Destek Komutanlığı nezdinde, botların onarıldığı Haliç'teki binanın, Haliç'in derinleşmesi sonucu suya kaymış, kızak kullanılmaz hale gelmiş olduğunu; personelin de, boşaltılması gereken Taşkızak'ın binalarında durmakta olduğunu öğreniyorum. Halen, Tuzla'da, kamuya ait, daha önce devri için protokol imzalanan arazinin, acilen Sahil Güvenlik Komutanlığına devredilmesi ve Onarım Destek Komutanlığının buraya taşınması gerekiyor. Aksi takdirde, Sahil Güvenlik Komutanlığı botlarının, göreve çıkamaz duruma geleceği bildirilmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığında görev alacak subay, assubay ve diğer personelin uzun dönemli eğitim görebilecekleri, laboratuvar olarak kullanabilecekleri okul binasına ve binanın yapımı için arsaya ihtiyaç vardır. Bu ise, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesiyle olacak gibi değildir. Bu bütçenin, İçişleri Bakanlığı bütçesi içerisindeki payı, yüzde 2,32'dir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Şu anda, İçişleri Bakanlığının, merkezde ve Anadolu'nun dört bir tarafında çalışmakta olan personeli bizi izlemekteler. Değerli arkadaşlar, ben, mülkî idare amirliği eski bir personeli olarak, bunların sıkıntılarını çok yakından bilmekteyim. Dahiliye memurları dediğimiz merkezdeki memurlar, taşradaki nüfus, sivil savunma, kaymakamlık personeli, hakikaten muadilleriyle karşılaştırdığımızda, ücret yönünden bir hayli geride kalmış durumdalar. Elimde karşılaştırmalı bir çizelge var; bir bakanlıkla karşılaştırdığımızda -ismini zikretmiyorum- farkın ne olduğunu görüyoruz. İşte, elimdeki çizelgede, 9 uncu derecede bir İçişleri Bakanlığı hizmetli personelinin maaşı ile diğer bir bakanlık personelinin maaşı aradaki fark, maaşının yüzde 41'i. 11 inci derecede bir İçişleri Bakanlığı memurunun maaşı ile diğer bir bakanlık personelinin maaşı arasındaki fark yüzde 50, maaşının yüzde 50'si. 3 üncü derecede bir şefin aldığı maaşın diğer bir bakanlık mensubuyla farkı yüzde 50, daire başkanının maaş farkı ise yüzde 33 arkadaşlar.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Daha az...

SELAMİ UZUN (Devamla) - Daha birçok bakanlık personeliyle karşılaştırdığımızda, İçişlerinin bunların gerisinde kaldığını; halbuki, çok işin, az personelle, zor şartlar altında yapıldığını biliyoruz.

İçişleri Bakanlığının merkez ve taşra teşkilâtında çalışmak cazip olmadığı için kadrolar boş durumdadır. Son dört yılda, 1 447 personel gelmesine karşılık, 3 185 personel ayrılmıştır. Kadroların boş olması, işyükünün ağır ve sürekli olması, taşrada, özel idare, birlikler, vakıflar ve derneklerden temin edilen elemanlar aracılığıyla, mevzuat zorlanarak hizmetler görülmektedir. Bu da, zaman zaman, mülkî idare amirlerinin cezaî ve hukukî sorumlu tutulmalarına sebep olmaktadır.

Mülkî idare amirlerinin problemleri, aslında, buraya sıkıştırılacak gibi değildir; ama, bir cümle de onlara değinmek istiyorum. Birinci sınıf mülkî idare amirliği yasası beklemekte, mülkî idare amirleri de bunu dört gözle beklemektedirler.

Türkiye'nin emeğini, yükünü çeken dahiliye memurlarını, mülkî idare amirlerini, emniyet ve jandarma mensuplarını, Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarını ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzun.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Trabzon Milletvekili Sayın Aydın Dumanoğlu; buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ AYDIN DUMANOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, Bakanlar Kurulunun çok değerli üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi ve bu Bakanlığa tanınan imkânlarla ilgili bazı görüş ve değerlendirmelerimi aktarmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi, tekrar, saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya, soğuksavaşın sona ermesinden bu yana çok büyük değişimler geçiriyor. Uluslararası ilişkiler, artık, yalnızca devletlerarası ilişkileri ifade etmiyor. Global arenada, artık, ulus aşan ve uluslarüstü örgütler, şirketler, insan hakları kuruluşları, çevre örgütleri, finans kuruluşları, terör örgütleri gibi aktörler de söz sahibi oluyorlar. Sivil toplum kuruluşları, kent ve diğer yerel yönetimler, dinî örgütlenmeler bir araya gelip çabalarını birleştirerek devletin karşısına çeşitli isteklerle çıkabiliyor ve hatta isteklerini elde etmek için başarılı da oluyorlar. Dünya, artık, iki kutuplu olmadığı gibi, çokkutuplu da değil. "Çokkutupluluk" terimi dahi mevcut durumu anlatmakta zorlanıyor. "Çoğulcu kutupluluk" gibi kavramların da akademisyenler tarafından düşünülmesi gerekiyor.

Bu ortamda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yapmalıdır; artık, Avrupa Birliği kapısından da girdiğimize göre, bu konuyu sormakta daha fazla geç kalmadan, konvansiyonel diplomatik ilişkilerin yanı sıra, Türkiye'de sivil toplumu ve yurt dışındaki vatandaşlarımızı şuurlandırmalı ve global ilişkiler arenasında devreye sokmalıdır. Avrupa Birliğine üyelik süreci bu mefkûreye ufuk turu katacaktır. Tarihi ve kültürüyle medeniyetler arasında daima büyük bir devlet olan Türkiye, kendisine yaraşır biçimde yoluna devam etmiştir, ediyor ve edecektir.

Değerli milletvekilleri, etrafımız, kelimenin tam anlamıyla, kaynıyor. Ortadoğu, Kafkaslar, Irak'taki durum, Filistin sorunu, uluslararası terörizmin derinden gelen ayak sesleri ortasında, Türkiye, demokrasi, insan hakları ve hukukun saygı gördüğü bir ada görünümünde. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi çerçevesinde çevremize barış ve istikrar yayıyoruz. Ülkeiçi barışı sağlarken, komşularımızla da iyi geçinmeye önem veriyor, sorunlarımıza kayıtsız kalmıyor, çözmeye çalışıyoruz. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda gayretimizi bu sene içinde de tüm dünya gördü; çözümün önündeki engelin Türkler olmadığı bir defa daha belgelendi.

Kıbrıs konusunda 2005 yılı içinde yeni bir maratona başlayacağımız anlaşılıyor. Biz, barışı isteyen taraf olduğumuz için korkacak ve kaybedecek bir şeyimiz de yok. Yine çok çetin müzakereler olacak, muhataplarımız yine faullü dövüşecekler; ancak, biz, iyi niyetimizi ve soğukkanlılığımızı kaybetmeyeceğiz. Barışın formülü, kesinlikle, 70 000 000'luk Türkiye ile 600 000 nüfusun barış içinde karşılaştırılması ve değerlendirilmesiyle ortaya çıkacaktır.

Doğu Blokunun yıkılması ertesinde bağımsızlıklarını ilan eden Orta Asya Türkî cumhuriyetleriyle iyi ilişkilerimiz devam etmektedir. O bölgede, 1 500 000 000 000 nüfusuyla Çin, yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkmaktadır. Hindistan ise, ekonomik gücünü her geçen gün biraz daha artırmaktadır. Dünya toprağının beşte 1'ini kaplayan Rusya, demokratik gelişimini tamamlayabilmek için çaba harcıyor; dünyada yeniden söz sahibi olmaya çalışıyor.

Soğuksavaş sonrasında rolü oldukça tartışmalı hale gelen NATO ise, bu yeni dünyada kendisine yeni bir misyon biçme çabası peşinde. Demokratik ve özgür dünyanın korunması konusunda önemi büyük. Avrupa Birliği içinde de güvenlik politikası oluşturması çabaları artmış durumda ve ülkemiz de, bu politikaların tarihsel, stratejik ve coğrafî olarak bir parçası durumundadır.

Bu bağlamda, Türkiye'nin ve Avrupa Birliğinin, Atlantik-aşırı ülkelerle ilişkileri çok büyük önem arz ediyor. Dünyanın tek süper gücü konumundaki Amerika Birleşik Devletleri, yanıbaşımızda, amaçsız ve başı sonu belli olmayan bir savaşı sürdürüyor. Türkiye, bu konuda da yapıcı politikasını sürdürmüş "en iyi politika, en dürüst politikadır" özdeyişinin anlattığı gibi, dost, müttefik ve komşularına her zaman doğruları tavsiye etmiş; trajediyi önlemeye çalışmıştır. Bugün meydana gelen olaylar içinde, Türkiye'nin ne kadar ileri görüşlü olduğu bir kere daha kanıtlanmış bulunmaktadır.

Türkiye, bölgesindeki ülkelere ve Müslüman uluslara makul bir demokrasi ve istikrar örneği de oluşturmaktadır. Yakın zaman içinde, Türkiye'nin adayının, Birleşmiş Milletlerden sonra dünyanın en büyük uluslararası örgütü olan İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri olarak seçilmesi, Türkiye'nin global sahnede artan önemi ve rolünün takdiri anlamına da gelmektedir.

Öncü bir ülke olarak Türkiye, doğu ve batı, kuzey ve güney arasında, yani, zengin ile fakir arasında, değişik kültürler arasında da bir köprüdür. Avrupa Birliği üyesi olan bir Türkiye, İslam dünyası ile Avrupa Birliği arasında en iyi bir ara yüz olacaktır. Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı, Birliğin dünya sahnesinde daha etkili hareket etmesi, sahip olduğu değerleri tüm dünyaya yayması, barış ve istikrarın korunması açısından da büyük yararlar sağlayacaktır.

Türkiye'nin konumu, sadece coğrafî olarak önemli değildir; dünyanın en önemli enerji kaynakları hemen yanıbaşımızda. Tüm bunlara bir de üzerinde yaşadığımız su kaynaklarını ve yeraltı zenginliklerini eklersek, ne denli uyanık, güçlü, akıllı ve proaktif düşünmek ve hareket etmek zorunda olduğumuzu da anlarız. İnsanlığın geleceği için bu derece önemli olan bu yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, tarihin üzerine yüklediği sorumluluğa uygun olarak, barışçı ve paylaşımcı Türk Halkının gözetiminde bulunması, bütün insanlık ve dünyanın selameti için hayırlı olacaktır. Öyleyse, bu bölgede çok çalışıp, tarihin bize verdiği bu misyonun sorumluluğunu üstlenmemiz gerekmektedir. Bu tarihî misyonun bilincinde olan Türkiye, Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla, gerek yakın gerek bütün komşularımız gerekse Avrupa ülkelerinin tümüyle çok yakın ve sıcak ilişkiler kurmuştur. Bütün bunların hemen ortaya çıkan sonucu ise, komşu ülkelerle olan ihracatımızın son yıllarda iki misline birden çıkmış olmasıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, özellikle son iki yılda Meclisinden geçirdiği sekiz uyum paketi ve yoğun diplomatik çalışmalarla, son kırk yılın en önemli politik kazanımlarından birisine ulaşmıştır. 17 Aralık, Avrupa Birliği Zirvesinde kabul edilen Avrupa Birliğine giriş için müzakerelere başlama kararı, çok önemli bir sürecin de başlangıcıdır. Bu süreçle, Türkiye, Avrupa Birliğine giriş adımını atmış olmanın yanı sıra, daha da önemlisi ve bunların hepsinden de önemlisi, Türkiye siyasî ve ekonomik alanda da istikrarın bir adresi olmuştur. Bu adres, dış yatırımcıların cazibe merkezi haline gelmektedir. Tam üyelik yolunda asıl mücadelemiz şimdi başlamaktadır. Bugüne kadarki mücadele sürecinde devletimizin tüm kurumlarının önemli katkıları olmuştur. Dışişleri Bakanlığımızın bu süreçteki yeri de müstesnadır.

Müzakere sürecinin zorlu ve çetin olacağı açıktır. Bu yol, rahmetli Özal'ın ifade ettiği gibi, ince, uzun bir yol olduğu gibi, aynı zamanda, dikenli bir yoldur. Bu yol üzerinde ilerlerken, önümüzdeki dikenleri arıtıp, bu yolu çimenli bir yol, çimenli bir alan haline getireceğimiz de bir gerçektir. Bizden daha önce üye olan ve bize benzeyen İspanya ve Portekiz gibi ülkeler "Avrupa'nın fakiri" olarak adlandırılıyorlardı. Bu ülkelerin müzakere sürecinde yaşanan olaylar, bunun, gerçekten, dikenli bir yol olduğunu da göstermiştir; ama, sonuçta ne olmuştur; bu ülkeler, şimdi, Avrupa Birliğinin saygıdeğer üyeleri arasındadır ve ulusal kalkınmalarını, Avrupa Birliği yardımıyla gerçekleştirmiş bulunmaktadırlar. Bugün, bu ülkeler İspanya ve Portekiz- Avrupa Birliğinin en zengini ve müreffeh ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye bunu neden yapmasın?!

Müzakere sürecindeki başarımızı, bilimsel temele dayanan politikalar belirleyecektir. Başarılı bir dışpolitikanın yolu da, bilimsellikten geçmektedir. Kemal Atatürk'ün de ifade ettiği gibi, en büyük yenilik, neslin, bilim önünü açmış olmasıdır. Türk Ulusu, hem bilimsel ilerlemelere katkıda bulunmak hem de bilimden destek alarak dışpolitikalarını sürdürmek durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dumanoğlu, size 1 dakikalık eksüre vereceğim; Sayın Uzun'dan arta kalan 1 dakikalık süreyi de ilave ediyorum.

Buyurun.

ALİ AYDIN DUMANOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ülkemizin güzide ve en iyi yetişmiş beyinlerini bünyesinde bulunduran Dışişleri Bakanlığımızın da, Türkiye'nin bu misyonuna uygun bir şekilde çalışması için yeterli kaynak ve imkânlara sahip olması gerektiği ortadadır. Türkiye'nin dünyadaki rolüne uygun olarak, o rolün yerine getirilmesinde büyük pay sahibi olan Dışişleri memurları ve Dışişleri Teşkilatının tümünün, fiziksel altyapısıyla da rekabet edebilir bir durumda olması gerekmektedir.

Dışişleri Bakanlığımızın 2005 malî yılı bütçesi 562 098 000 Yeni Türk Lirasına bağlanmış, Plan Bütçe Komisyonunda bu rakam 25 000 000 Yeni Türk Lirası daha artırılarak, bütçemiz içindeki payı binde 3,6 gibi son derece küçük bir rakama ulaşmıştır. Halbuki, dünyadaki ülkelere baktığımız zaman, bu rakam, Danimarka'da yüzde 2,44; Finlandiya'da yüzde 1,69 ve Hollanda'da yüzde 4,54'tür. Bu rakamlarla, Türkiye açısından ve Türkiye'nin üstlenmiş olduğu misyon açısından, Türkiye Dışişleri Bakanlığına tahsis edilmiş olan bütçenin ne kadar küçük olduğunu görmekteyiz.

Bu amaçla, yükselen Türkiye'nin, yükselen konumuna uygun bir dışpolitika üretebilmesi için, akılcı ve bilimsel stratejiler geliştirmesi ve bu stratejilerin uygulanabilmesi için de gerekli maddî altyapının oluşturulması zorunludur. Bu nedenle, Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi bundan sonraki senelerde daha da artırılmalıdır.

Sözlerime son verirken, 2005 malî yılı Bakanlık bütçesinin tüm ulusumuza hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Dumanoğlu.

AK Parti Grubu adına beşinci konuşma, Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun'a aittir; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

17 Aralık, Dışişlerimiz açısından ve ülkemiz açısından çok kritik bir tarihti; bunu da başarıyla geçirdik. Beklemiş olduğumuz gün, tarih ve tam üyelikle ilgili şeylerde de sonuca ulaşmış bulunuyoruz; fakat, önümüzde, 2014'ten önce yapmamız gereken şeyler var, 3 Ekimden önce yapmamız gereken şeyler var. Bu konuda, Dışişleri Bakanlığı olarak yapmamız gereken şeyleri, hep birlikte, elimizden geldiğince yapmaya gayret göstermemiz lazım.

Yurtdışına gittiğimiz zaman karşılaştığımız bazı sorunlar var ve bu sorunların en başında Ermeni meselesi, öyle veya böyle önümüze gelecek gözüküyor. Ermeniler, bunu, her ne kadar, Ermeni soykırımı iddiasıyla önümüze getirseler de, Türk toplumunun bu konuda hazırlıklı olmadığı kanaatindeyim. Türk toplumunun önümüzdeki yıllarda bu konuda hazırlıklı olması için, genel olarak bilgilendirilmesi lazım; yani, bu bilgilendirmenin yapılabilmesi için bazı çalışmalar var, mesela, Türk Tarih Kurumunun, diğer kurumların çalışmaları var; ama, bunlar yeterli değil.

Ermeni meselesi, dün, Hollanda Meclisinde de bir karar metni haline getirilmeye çalışıldı, Fransa'da çalışıldı, İsveç'te benzer çalışmalar yürütüldü. Öyle veya böyle önümüze gelecek bu meselenin çözümü için de bir gayret sarf etmemiz gerekiyor.

Dün, Dışişleri Bakanımız, Mecliste, Dışişleri, Avrupa Birliği Uyum ve diğer komisyonlara bilgi verirken, şunu özellikle vurguladı, dedi ki: "Ermeniler bu konuda 100 lira harcıyorsa, biz 1 lira harcıyoruz." Demek ki, bugün bizim izlemiş olduğumuz politikalarda, Ermeni meselesine yeteri kadar eğilmediğimiz gözüküyor.

Amerikalı yazar Justin McCartey Türkiye ve Ortadoğu üzerine uzman bir insan. Bu insan, 1897 ve 1919 yılları arasında Osmanlı nüfusu içerisindeki Müslümanların dörtte 1'inin kırıldığı, katledildiği, açlıktan, değişik şeylerden tamamen telef olduklarından bahsetmektedir. Bunun yanında gayrimüslimlerde de kırılmalar olduğu kesin. Yani, meseleye tek taraflı bakarak, Ermenilere şunlar yapılmıştır demek çok yanlış bir şeydir.

Bizim, artık, bunu, yavaş yavaş toplumumuzun gündemine getirip, topluma mal etmemiz, tartışmamız gerekiyor. Yoksa, karşımızda çok büyük bir bütçeyle hareket eden Ermeni diasporası var. Kimliğini, kişiliğini tamamen böyle bir şeyin etrafına oluşturmuş, bunun için büyük bir bütçe hazırlamış. Bütün Avrupa ülkelerinde, hatta bütün dünya ülkelerinin meclislerinde tek bir cümleyle "Ermeni soykırımını tanıyoruz" şeklinde, belki hiçbir yaptırımı yok; ama, ileride ne tür bir sıkıntı çıkacağını bilmediğimiz böyle bir karar aldırılmaya çalışılıyor.

Karşımızda çok büyük bütçeli ve organize bir kuruluş var, Ermeni diasporası. Bunların, Ermenistan'daki Ermenilerle de çok yakından, fazla bir ilişkileri, oradaki insanların geleceklerini düşündükleri yok; ama, bu, önümüze sürekli olarak çıkacak bir şey. Avrupa Parlamentosunda alınan kararlar var, Fransa'da, İsveç'te, Belçika'da alınan kararlar var. Avrupa Birliği uyum sürecinde, Avrupa'daki Türk toplumunu, bu meselelerle ilgili olarak, yavaş yavaş, hem çalıştıkları ülkelere entegrasyonu sağlamak açısından hem de onlara tamamen sorumluluk vererek hazırlamamız gerekiyor; çünkü, bu, artık, Türkiye'de, Dışişlerinin meselesi olmaktan çıktı, tüm ulusun meselesi haline geldi. Kendi toplumumuzu bu konuda bilgilendirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Beyin geçenlerde bir açıklaması oldu. Yapılan bazı çalışmalarda Ermenilerle oturduklarını; fakat, belli şeylerde Ermenilerin gittiğini, belli evraklarda belli şeyleri yaparken sorunun üzerine yeteri kadar... Yani, işlerine gelmediği zaman masadan kaçtıklarını vurguluyor. Toplumun çoğunluğunun bundan haberi yok. Yani, bu, bizim ilgi alanımızın dışına çıkmış gibi bir olay. Türkiye olarak, elimizdeki bütün arşivlerin neredeyse tamamını açtık; ama, Ermenistan açmadı, İngiltere açmadı, Rusya açmadı. Bunların hepsinin arşivlerinin açılması ve bu konuda tarihçilerin, uluslararası hukuku çok iyi bilen insanların oturup müşterek karar vermesi lazım. Aksi takdirde, bunların veya Avrupa Birliğinin bir dayatmasıyla, geçmişimizde olmadığına inandığımız ve kesinlikle de olmayan bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil; çünkü, biz, bu insanlarla yediyüz sekizyüz yıl birlikte yaşamışız. Yani 1915 yılında olmuş bir olaydan dolayı da... Niye birden bire olmuş?! Yani, yediyüz sekizyüz yıl birlikte yaşayacaksınız, 1915 yılında "sizin hepinizi katlediyorum" diyeceksiniz! Böyle bir şey olabilir mi?! Ama, bunu anlatmazsak, bunun üzerine gitmezsek, gerekli parayı, çabayı harcamazsak, tarihçileri yetiştirmezsek olmaz. Amerika'da ve diğer ülkelerde, bu konuda çalışma yapmak isteyen yabancı tarihçilerin önünü, maalesef, Ermeni diasporasındaki güçler tehditle, şantajla kesiyor, insanların bu konunun üzerine gitmesini önlüyor. Özellikle, Dışişleri Bakanlığımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve duyarlı kişilerin bu konuda biraz ağırlığını koyması gerektiğine inanıyorum. Önümüzdeki süreçte çıkacak sorunları artık göğüslememiz gerektiğine inanıyorum. Bizim, tarihimizden utanacak hiçbir şeyimiz yok, tarihimizle tartışmaktan kaçınmamız gerektiğine inanıyorum. Biz tartışalım, ne var ne yok bilelim; belki, son birkaç nesil bunun üzerine gitmedik. Geçmişte yapılan bazı hatalar da oldu "bu bizi ilgilendirmez, Osmanlı zamanında olmuş bir olaydır, Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirmez" denildi; ama, rahmetli Özal zamanında, bunun, artık, bir Osmanlı meselesi olmadığı, ileride Türkiye'nin önüne çok değişik şekillerde çıkacağı görüldüğü zaman, bunun üzerine gidilmeye başlandı; ama, bir yerde, gösterilen çabalar kısıtlı ve yetersiz. Bu konuda, Dışişleri Bakanımız, dünkü konuşmasında  -anladığım kadarıyla- bayağı hassasiyet gösterdiler. Bizim de, dışilişkiler komisyonları olarak bu konunun üzerine odaklanmamız gerekiyor, gittiğimiz toplantılarda öncelikli olarak parlamenterleri bilgilendirmemiz gerekiyor, daha sonra, bu toplantıların o ülkelerde yapılıp, belki de toplumun genelinin bilgilendirilmesinde yarar var. Bu sorun, önümüzdeki bir sorun olarak görülüyor; yoksa, diğer sorunlar, Alevî meselesi, Kürt meselesi, azınlık meselesi; bunların çoğu bizim iç meselelerimiz, bunların çoğunu zaman içerisinde çözeceğiz, çözeceğimize de inanıyorum, bir sorun olmayacak; ama, Ermeni meselesinin önümüzde büyük bir sorun teşkil edeceğini düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.

Sekizinci turda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'e aittir.

Sayın Keleş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bugün, burada, kamu yönetiminden birinci derecede sorumlu olan bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. İçişleri Bakanlığı, aynı zamanda, Atatürk ilke ve devrimlerinin yaşama geçirilmesi, cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması ve devletin yurt sathında temsilinden de sorumlu olan bir bakanlıktır ve bu nedenle de yaşamsal öneme sahiptir.

Türkiye Büyük Millet Meclisine, kamu yönetimi reformu adı altında getirilen yasalar, İçişleri Bakanlığının birinci derecede sorumlu olduğu konularda radikal değişiklikler öngörmektedir. Getirilen değişiklikler, sadece yerel yönetimlere daha fazla yetki tanınması veya daha fazla kaynak aktarılması değildir; Anayasaya aykırı bir biçimde merkezî yönetim - yerel yönetim dengesi değiştirilmekte, merkezî yönetimce yürütülecek görev ve hizmetler tek tek konu olarak sayılmakta, merkezî yönetimin görevleri sayılan bu konularla ve diğer bazı yasalarla münhasıran merkezî yönetime verilen ulusal ve bölgesel hizmetlerle sınırlandırılmaktadır. Buna karşın, yerel yönetimlerin görev, yetki ve sorumlulukları, merkezî yönetimin görev ve yetkileri dışında kalanlar ile yerel ortak gereksinimleri kapsamaktadır. Bir diğer deyişle, getirilen düzende, bugünkünden farklı olarak, yerel yönetimler genel, merkezî yönetim ise özel görevli konumundadır. 8 bakanlığın taşra teşkilatının kaldırılması bu çerçevede kabul edilmiştir. Devletin, ülkenin en uzak köşelere ulaşmasında çok önemli bir rolü olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, hem merkez hem de taşra teşkilatının kaldırılması kabul edilmek üzeredir.

Sayın milletvekilleri, taşra teşkilatı kaldırılan bakanlıkların gördükleri hizmetler, yurdun her yöresiyle ve toplumun her kesimiyle ilgilidir. Ayrıca, merkezî yönetimin, yerel yönetimin sorumluluk alanına giren konularda taşrada örgüt kuramayacağı, doğrudan ihale ve harcama yapamayacağı ve çıkardığı tüzük ve yönetmeliklerle yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlamayacağı karara bağlanmıştır. Bu hükümlere, bir iki istisnayla, teftiş kurullarının kaldırılmasını ve İl Özel İdare Kanunuyla valilerin yetkilerinin de zayıflatılmasını eklediğimizde tablo daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, devredilen hizmetlerin, özel sektör kanalıyla veyahut da belediyelerin kuracakları şirketler kanalıyla yürütülebilmesi öngörülmektedir. Söz konusu yasalarla oluşturulan malî ve yasal yapılanma ise, hesap verme sorumluluğunu yerine getirmeye uygun değildir.

Sayın milletvekilleri, Anayasamız, üniter bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin kamu yönetimi ilkelerini, merkezden yönetim, yerinden yönetim ve idarenin bütünlüğü olarak tanımlamaktadır. Anayasa, merkezî yönetimin taşrayla olan ilişkilerinde, yetki genişliği ilkesini, merkezî yönetim-yerel yönetimi ilişkisinde ise, idarî vesayet ilkesini esas almıştır. İdarî vesayetle, yerel hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun bir şekilde yapılması, toplum yararının korunması, kamu görevlilerinde birliğin ve belli bir standardın sağlanması ve yerel hizmetlerin gereği gibi yerine getirilmesi hedef alınmaktadır. Oysa, getirilen modelle, yetki genişliğine dayanan güçlü merkezî yönetim ortadan kaldırılmaktadır. Öngörülen modelde, teşkilatı olmayan bakanlıkların yurt sathını kapsayacak planlar yapmaları, yerel yönetimlere devrettikleri görevlerin yapılıp yapılmadığını veya bu amaçla yerel yönetimlere devredilen kaynakların doğru olarak kullanılıp kullanılmadığını denetlemeleri mümkün değildir.

Kamu yönetimi reformu adı altında getirilen model, karşılaştığımız sorunlar, içinde bulunduğumuz koşullar açısından uygun değildir, Avrupa Yerel Yönetimler Şartının bir gereği de değildir; ayrıca da, Anayasanın birçok maddesine aykırıdır.

Getirilen değişiklikler yaşama geçirildiğinde, yerel kamu hizmetlerinin büyük ölçüde yüzüstü kalması ve büyük boşluklar ortaya çıkması beklenebilir; çünkü, belediyelerin çok büyük bir çoğunluğu, kendilerine devredilen görevlerin yükünü kaldıracak teknik ve malî güce sahip değildir. Kaldı ki, aynı hizmetlerin o konularda uzmanlığı olmayan birimler tarafından yapılması, söz konusu hizmetlerin çok daha fazla kaynak harcanarak yapılmasına yol açabilir. Kamu hizmetlerinin şirketlere yaptırılması ise, hak sahibi olan yurttaşları hizmet satın alan müşteriler konumuna getirecektir. Bu gelişmelerin idarede ve siyasette istikrarsızlığa yol açması kaçınılmazdır. Getirilen değişikliklerin Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartının bir gereği olduğunu söylemek de mümkün değildir; çünkü, söz konusu sözleşme, merkezî yönetimle yerel yönetim arasında görev paylaşımında yerelleşmeyi dayatmamaktadır ve ülkelerin kendi özel koşullarının dikkate alınmasına olanak sağlamaktadır.

Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı, denetimde keyfîliğe karşıdır. Bu nedenle de, yerindelik denetimi yerine, hukuka uygunluk denetimini yeğlemektedir. Oysa, yeni düzenlemede getirilen sistem, teftiş kurullarını ortadan kaldırmakta, her türlü denetim mekanizmasını felce uğratmakta ve denetimde keyfîliğe olanak sağlamaktadır.

Getirilen düzenlemede yer alan kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi de, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartının bir gereği değildir. Türkiye'nin sözleşmeye koyduğu 10 tane çekince, yerel yönetimler ile merkezî yönetim arasındaki kaynak paylaşımıyla ilgilidir; o tarihte, sözleşmenin onaylandığı tarihteki hükümet, gelir kaynakları üzerindeki denetimi muhafaza etmek istemiştir. Yeni düzenlemede ise, böyle bir denetim söz konusu değildir. Aslında "kamu yönetimi reformu" adı altında getirilen değişikliklerin malî portresi de belli değildir.

Bu konuda bilgilenmek için Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduğumuz sorular yanıtlanmamıştır.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı, Türk idare sisteminin en önemli unsurudur. Oysa, getirilen değişiklikler, devletin taşradaki temsilcisi olan valilerin konumunu zayıflatmaktadır. Bu çerçevede, valililerin, il genel meclisinin başı olmaktan çıkarılması bir hatadır. Hatadır; çünkü, devletin ve toplumun genel yararı ile yerel toplulukların çıkarları arasında bir denge kurulması, Türkiye koşullarındaki bir ülke için fevkalade büyük önem taşımaktadır. Yeni düzende valilerin bu dengeyi kurmaları ve eskisi gibi korumaları mümkün değildir. Valinin, il daimî encümeninin başkanlığını sürdürmesi uygulamada karşılaşılacak olan aksaklıkları ve eşgüdüm sorunlarını aşmaya yetmeyecektir. Böyle bir durum, ancak devleti gerçekten küçültmek, güçsüzleştirmek ve devlet ve toplum aleyhine oyunlar sergilemek isteyenlerin işine gelecektir.

Sayın milletvekilleri, lütfen, son yıllarda, bazı yörelerle ilgili olarak yapılan yabancı girişimlerini, etnik ve dinî azınlık yaratma çabalarını, 17 Aralıktan önce hazırlanan Avrupa Birliği raporlarını, burada yer alan önerileri ve yapılan dayatmaları hatırlayınız. Böyle bir ortamda, il özel idaresinin yürütme organı ve devletin taşradaki temsilcisi olan valinin konumunun zaafa düşürülmesi kabul edilemez, edilmemelidir. Çünkü, bu durum, valilerin, cumhuriyetin temel niteliklerini koruma görevini gereğince yerine getirmesini aksatacaktır. İçinde bulunduğumuz koşullar, aslında, kaymakamların ve valilerin belirlenmesinde aranacak nitelikleri de çok önemli kılmaktadır. Bulundukları yerlerde devleti temsil edecek olan ve bu görevlere atanacak olan kişiler, mutlaka, cumhuriyeti benimsemiş, onun temel ve niteliklerini koruyacak insanlar olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, içerisinde bulunduğumuz koşullarda teftiş kurulları da büyük önem taşımaktadır. Teftiş kurulları, çok önemli bir işlevi olan ve konularında çok iyi yetişmiş bürokratlardan oluşan kurullardır; soruşturma yetkisi olan, yolsuzlukları inceleyen, araştıran, soruşturan ve sonuçlandıran bağımsız organlardır.

Teftiş kurullarının Türk idare geleneğinde çok önemli bir yeri vardır ve İçişleri Bakanlığı, bu kurulları en etkin ve saygın biçimde kullanan bakanlıkların başında gelmektedir. Yeni düzenlemeyle getirilen iç denetçilerin aynı işlevi görmesi söz konusu olmadığı gibi, yeni düzenlemede ayakta kalan tek ciddî denetim organı olan Sayıştayın da denetimi özel şirketler kanalıyla yapması öngörülmektedir; bu da, Anayasaya aykırıdır.

Sayıştay, denetimi kendisi yaptığı zaman da, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir organın yerel meclislere rapor sunması gibi garip bir durum ortaya çıkacaktır; kaldı ki, aslında, bütün büyük yolsuzluklara sebep olan belediye şirketlerinde Sayıştayın denetim yapma görevi ve yetkisi de yoktur.

İl özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlara ve şirketlere belirli sınırlar içerisinde iç ve dış borçlanma olanağı da sağlanmıştır. Bu durumun, Türkiye'nin borçluluğunu artıracağı ve iç ve dışborç düzeyi düşünüldüğünde, bunun çok önem taşıyacağı açıktır. Yerel yönetimlerin bu konularda denetlenmesi de bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Kamu Yönetimi Temel Yasasının temel amaç ve görevleri arasında, kişilerin hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılması sayılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keleş, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Sayın Başkan, herhalde, en azından, diğerlerine verdiğiniz kadar olanak tanırsınız.

BAŞKAN - 1 dakikalık eksüre ilave ettim.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Sayın Başkan, iki defa 1'er dakikalık eksüre verdiniz insanlara; kaldı ki, pozitif ayırımcılık meselesi var biliyorsunuz; herhalde, kadınların sözünü kesmeyi düşünmüyorsunuz...

Sayın milletvekilleri, Anayasamızda da, milletin bağımsızlığının ve bütünlüğünün, ülkenin bölünmezliğinin, cumhuriyetin ve demokrasinin korunmasına, devletin temel amaç ve görevlerinin başında yer verilmektedir.

Yine, Anayasamıza göre, Anayasada yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı hedefleyen faaliyetler için kullanılamaz.

İçerisinde bulunduğumuz koşullar, içeriden ve dışarıdan kaynaklanan girişimler, Anayasamızda yer alan bu amaç ve hedeflerin önemini daha da artırmaktadır. Aslında, son değişikliklerde kamu yönetiminde bütünlüğün ihmal edilmesi, taşraya ve köylere hizmet götürmek açısından çok önemli olan birçok bakanlığın ve kuruluşun taşra teşkilatının kaldırılması, yerel yönetimlere aktarılan görevlerin yerel yönetimlerin çoğunun malî ve teknik kapasitesinin üzerinde olması, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından da fevkalade büyük önem taşımaktadır değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keleş, pozitif 1 dakikalık eksüre veriyorum size.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Hayır, bu, pozitif 1 dakika değil Sayın Başkanım; bu, diğerlerine verdiğiniz 1 dakika; ayrıca, 1 dakika daha eksüre rica ediyorum.

BAŞKAN - Bu, ikinci 1 dakikalık eksüre.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Gelişmiş bölgeler ile geri kalmış yöreler arasındaki dengesizliğin giderilmesi, tarım üreticisine Avrupa Birliği üreticileri karşısında ezilmemeleri için destek verilmesi, üretimi, yatırımı artıracak, sanayileşmeye hız verecek girişimlerin teşvik edilmesi, kamu yönetiminde kabul edilen son değişiklikler olmasaydı çok daha kolay ve hızlı olurdu. Oysa, şimdi, her kurum, stratejik plan adı altında kendisi farklı hedefler koyabilecek, il özel idareleriyle belediyeler, merkezî idare ile yerel yönetimler arasında koordinasyon sorunları yaşanabilecek ve kamu hizmetleri açısından boşluklar yaratılabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Yeni düzenlemeler, memurların, işçilerin işlerini kaybetmelerine, iş güvencesinden yoksun kalmalarına da yol açacaktır, tarım üreticileri destekten mahrum olacaktır. Biz, bütün bu kargaşa arasında, Avrupa Birliğiyle aramızdaki sorunları çözmeye, bölgelerarası dengesizliği gidermeye ve belli standartları yakalamaya çalışacağız.

Getirilen düzenlemeyle, valilerin yetkilerinin azalacağını da anımsadığınızda, bunun ne kadar büyük sorunlara yol açabileceğini anlamanız kolay olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bütün bunları, ancak Anayasaya bağlı kalarak, planlı ve programlı bir çalışmayla aşabiliriz; ancak, görüyorum ki, iktidar, planlı, programlı çalışmaktan pek hoşlanmıyor ve en önemli kamu hizmetlerini bile, kâr etmek amacıyla hareket eden yerli ve yabancı şirketlere devretmeyi yeğliyor. Yalnız, biliniz ki, ciddî, planlı ve programlı bir şekilde hareket edilmezse, önümüzdeki süreçte, üniter devlet yapısı zayıflar ve federatif bir sistemin altyapısı hazırlanmış olur; bu konuda sizleri uyarmayı bir görev biliyorum.

Ayrıca, İçişleri Bakanlığı memurlarının, diğer bakanlıklardaki, örneğin Sanayi ve Ticaret Bakanlığındaki veya Maliye Bakanlığındaki memurlardan farklı konumuna değinecektim; bu hususa Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarım bile değindiler; ama, ben, size sormak istiyorum: Niye burada değiniyorsunuz, neden Başbakanınıza, bakanlarınıza gidip söylemiyorsunuz ve iktidar olduğunuz halde, neden burada söylediğiniz şeyleri yaşama geçirmiyorsunuz?

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Sayın milletvekilleri, birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.11


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.35

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, sekizinci tur görüşmeleri üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı'ya aittir.

Sayın Baratalı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi aktaracağım; Grubum adına saygılarımı sunuyorum.

İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı aracılığıyla, içgüvenliğin tesisinden sorumludur. Türkiye'nin önemli bir coğrafyaya sahip olması, jeostratejik yapısı, jeopolitiği, sınıraşan suları başta olmak üzere, Akdeniz, Karadeniz, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi önemli sınırlara sahip olması, dünyadaki 20 sıcak çatışma ortamından 13 tanesini sınırlarında bulundurması ve buna yaslanan diğer olumsuz nedenlerle, Türkiye'nin, içgüvenliğini, mutlak güvenlik olarak yakalayabilmesi çok zordur. Zaten, mutlak güvenliği yakalamak mümkün değildir. Bunu, yakalayabilseydi, Amerika Birleşik Devletleri yakalayabilirdi; 11 Eylül olayları ve Türkiye'de sinagog baskınları ve bombalaması da olmazdı. Bu nedenlerle, mutlak güvenlik yakalanamıyorsa, mutlak güvenlik seviyesine yakın bir güvenlik seviyesini bulmak ideal olmalıdır.

Günümüzde suç vasıflarının değişmesi, çeşitlenmesi, küreselleşmeyle ortaya çıkan yeni suçlar, kapkaç, bankacılık suçları ve ekonominin bozulmasıyla meydana gelen suçlarla mücadelede, emniyet ve jandarmanın, uzmanlaşmaya, bilgi ve teknolojiden yararlanmaya, sınırötesi işbirliğine, bilgiye erişmeye ve bilginin dolaşımına gereksinmesi bulunmaktadır.

Bu yolda, özellikle içgüvenlik görevlilerimizin eğitiminde, yetiştirilmesinde yapılan iyileştirmeleri takdirle karşılıyorum ve başta Sayın Bakan olmak üzere, emeği geçenleri kutluyorum; ancak, bu içgüvenlik görevlilerimizin morallerini ilgilendiren konularda da bir iyileştirme yapmak gerekmektedir.

Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda "polisin görevi bitince istirahata çekilir" denilmektedir. Bu, uygulamada, 12 saat fiilen çalışma demektir. Hassas bölgeler, konsolosluklar ve büyükelçilikler önündeki polislerimiz, tuvalet gereksinmelerini karşılayabilmekten bile yoksundurlar; küçücük barakalarda, soğukta veya sıcakta, olumsuz ortamlarda, insan haklarına uygun olmayan bir biçimde çalışmaktadırlar. Jandarma ise zaten askerdir; askerlerin bir istirahat hakkının olduğu da pek söylenemez.

Bu içgüvenlik görevlilerimiz, özellikle polisler, özlük hakları yönünden de büyük sıkıntılar içindedir. Fiilen çalışan arkadaşlarımızın, emekli oldukları zaman, emekli maaşları, fiilen çalıştıkları maaşlarının üçte 1'ine inmektedir.

Özellikle büyük şehirlerde, turizm bölgelerinde, nüfus hareketlerinin çok fazla olduğu yerlerde, polis sayımız, Avrupa ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar azdır. Sonuçta, polis, fizikî olarak, bu mekânlarda yoktur. Ayrıca, polisin, araç, gereç, benzin, personel gibi önemli sorunları da devam etmektedir.

Bütün bu sorunlara karşın, içgüvenlik güçlerimiz, terörle mücadelede üstün başarı göstermişlerdir, millî sınırlar içinde ve dışında görevlerini kahramanca yapmışlardır. Tendürek'te ve Gabar'da tehdidin sonlandırılmış olmasına karşın, Kandil Dağındaki tehdit, halen, ağırlıklı olarak devam etmekte ve içsınırlarımıza doğru gelmektedir. Bu tehdidin sonlandırılması konusunda Türkiye'ye söz verenlerin bu sözlerini tutmalarını beklemek, bizim en doğal haklarımızdan bir tanesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, hepimizi etkileyen, Irak'ta beş güvenlik görevlimizin şehit edilmesiyle ilgili düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Bu şehitlerimiz, bu kamu görevlileri neden karayoluyla gönderilmiştir? Neden zırhlı araçları yoktur? Neden silahtan tecrit edilmişlerdir? Neden ikinci grup görevliler havayoluyla gönderilmiştir? Bu olaydaki ihmal nedir? Kimler sorumludur?  Bunları öğrenmek istiyoruz.

Görevli ve yetkililerden, Birinci Ordu Komutanımızın sözlerini yerde bırakmamalarını umuyor, istiyor ve takip ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Polislerimizin özlük haklarıyla ilgili olarak, burada yapılan konuşmalarda, İktidar Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımın beyanlarını, ifadelerini, temennilerini ibretle dinledim.

Değerli arkadaşlar, iktidar olmak demek -İngilizce power veya  Fransızca pouvoir- elde bulundurmak demektir, yapmak demektir, istemek demektir, yapılması için bütün güçleri var olmak demektir. Eğer, bugün, polislerimizin derece yükselmelerinde, kademe yükselmelerinde, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda Avrupa normlarına uygun iyileştirmelerde bir şey yapılacaksa, polislerimiz maaş, ücret yönünden iyileştirilecekse, sosyal güvenlik açısından daha da iyileştirilecekse, bunu yapmak, dilemek, istemek hakkı, muhalefet partisi milletvekillerinindir.

Şimdi, burada, söylüyorum -Sayın Bakan burada, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarının Sayın Başkanları burada- Sayın Bakan, tasarıyı bugün getirin, biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, 171 kişi bu tasarıyı fiilen imzalayacağız ve bu Parlamentodan çıkması için de gerekeni yapacağız. (CHP sıralarından alkışlar)

Elbette, devletin de, şehit olan polislerimizin yakınlarına, dul ve yetimlerine yapacakları vardır. Babalarından yoksun kalan bu çocuklarımıza, babalarının gösterdikleri şefkati bundan sonra devletimizin göstermesini istiyoruz. Bu şehitlerimizin çocukları artık devletin çocuklarıdır. Devlet "önce vatan" diyerek, "vatan sana can feda" diyerek toprağa düşenlerin geride bıraktıklarının her türlü ihtiyacını, şefkat dahil olmak üzere, karşılamak durumundadır. Bu konuda dün çok güzel sözler vardı Sayın Bakanla ilgili; bu sözlerin hemen yerine getirilmesini istiyoruz ve bu konuları takip edeceğimizi ifade ediyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz da yerel yönetimlerden söz etmek istiyorum. Türkiye'nin idarî ve malî yapısını değiştirmek için 10 tane kanunu görüşmek üzereyiz. Bunlar, kamu malî yönetimi ve kontrol kanunu, kamunun yeniden yapılanması kanunu, il özel idareleri kanunu, belediyeler kanunu olarak sıralanmış. Bundan sonra kamu personeli, diğerleri vesaire gelecek.

Ne diyoruz biz idareyi yeniden yapılandırırken; katılımcı, saydam, hesap verebilir ve sorulabilir, hak ve özgürlükleri ortaya koyan ve soruşturan, adil, süratli, kaliteli bir kamu hizmetini yakalamaya çalışıyoruz hep beraber. Bu gerekçelere biz de katılıyoruz; bunlar bizim de programlarımızda var; ancak, bu yasalar çıkarken, maalesef, Anayasaya aykırılıklar devam etmektedir. Bakınız, ben burada -sanıyorum on gün önce- son Belediye Yasasının 14 üncü maddesinde, bunu böyle yapmayalım, gelin tekrar düzeltelim; çünkü, kanun Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilemeyecek; ama, bu kanun Anayasa Mahkemesine gidecek demiştim. Belediye Kanununun dün Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine götürüldüğünü tekrar görüyoruz.

Bu kanunlarla üniter yapımız zorlanıyor, tekil devletimiz sorgulanıyor, uzlaşma eksiklikleri yaşanıyor, kamu yararı ve kamu hizmeti ortadan kaldırılıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baratalı, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

...kârlılık amacı güden hizmetlerde, yurttaş, vatandaş, müşteri yerine konuluyor -yani, bundan böyle kamu hizmetleri parası olana yapılacaktır- teftiş kurulları kaldırılıyor ve -Belediye Kanunu dün yürürlüğe girdi- 353 tane belediye Türkiye'de ortadan kaldırılıyor. Siz, seçimle gelmiş olan bir organı kanunla ortadan kaldıramazsınız; bu da Anayasaya aykırıdır.

Şimdi, belediyeler çok borçlu ve borçlar yönetilemez durumda. Sürdürülebilir bir borç yönetimini, devlet, belediyeler için düşünmeli. Belediyeler oksijen çadırında bile değil, yaşam destek ünitelerinde zorla yaşıyorlar.

Ayrıca, 5216 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesine göre kurulması gereken uzlaşma kurullarının, hâlâ, daha, çalışmadığını görüyoruz. Borç itfasında sürdürülebilirlilik için objektif kriterleri de hükümetten bekliyoruz.

İtfaiye ve zabıta memurlarımızın fiilî hizmet zamları yerine getirilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baratalı, lütfen tamamlar mısınız konuşmanızı; ikinci defa uzatıyorum sürenizi.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Büyükşehir belediyeleri içinde, yeni giren, yeni yerleşim yerlerindeki esnaf, basit usulden gerçek usule döndürülmüştür. Bu, esnaf başına en az -başlangıçta- 2 milyar Türk Lirası masraf demektir; çünkü, yazarkasa alacaklar ve 12 500 000'e tutturdukları defteri, artık, ayda en az 75 000 000'a tutturmaya başlayacaklardır.

2000 yılından önce ve sonra emekli olan belediye başkanlarımız arasında büyük bir emeklilik maaş farkı vardır. Bazıları 400 000 000 lira almaktadır. Aynı görevi, aynı şerefi, aynı onuru paylaşan insanlarımızın, yaşamlarını hemşerileri için veren insanlarımızın bazıları 400 000 000 lira, bazıları da 2 000 000 000 lira almaktadır.

Sayın Bakan, şimdi de, üzülerek, size İzmir'in Urla İlçesindeki bir olayı -bitiriyorum Sayın Başkan- anlatmak istiyorum.

İzmir ve Seferihisar depreminde, devlet, 216 tane konut yaptı değerli milletvekilleri, bu yerlere. Bunlar hak sahiplerine dağıtıldıktan sonra, geri kalanları Urla Kaymakamının organizatörlüğünde, başta 2 tanesi kendilerine olmak üzere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baratalı, konuşma sürenizi üçte 1 oranında uzattım; bakın, 7,5'ti, 10 dakikalık süre verdim. Lütfen, son cümlelerinizi alayım. Yoksa, bütün konuşmacılarda aynı taleple karşılaştığımız zaman bitiremeyiz.

Buyurun efendim.

BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür ediyorum, hemen bitiriyorum.

Hak sahiplerine verildikten sonra dağıtılan bu konutlarda kamu görevlileri önce yurttaşı düşüneceklerine, önce hemşeriyi düşüneceklerine, bu etiğe sadık kalmamışlar ve kendilerini düşünmüşledir. Sayın Bakan, Urla'da tuz kokmuştur. Tuzun kokup kokmadığı konusundaki araştırmayı, soruşturmayı yapmak takdirinizdedir.

Ben, bütçenin iyilikler getirmesini diliyor, sayın milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baratalı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel'e aittir.

Buyurun. (CHP sıralarında alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SEDAT PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarından Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz aldım; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olması bakımından Avrupa'nın en geniş deniz alanına sahiptir. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya ve jeostratejik konumu nedeniyle, bu alanların kontrol altında tutulması büyük önem taşımaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığı, bütün sahillerimizi ve karasularımızı, içsularımız olan Marmara Denizini, Boğazlarımızı, liman ile körfezlerimizi korumakta ve güvenliklerini sağlamaktadır.

Denizyoluyla yapılan her türlü kaçakçılık olaylarını, denizlerimizde kaçak balık avcılığını, trolle avlanmayı önlemek, denizlerimizdeki kirlenmeyi engellemek gibi görevleri de olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, 8 333 kilometrelik sahil şeridi boyunca karasuları, münhasır ekonomik bölge ve arama-kurtarma sahalarını içine alan toplam 377 714 kilometrekarelik sorumluluk sahasında, denizlerle ilgili yürürlükteki mevzuat kapsamında faaliyet göstermektedir.

Böylesine önemli ve geniş bir alanda faaliyet gösteren Sahil Güvenlik Komutanlığına 2005 yılı bütçesinden ayrılan 175 997 750 Yeni Türk Lirasıyla güvenlik güçlerinin hareket yeteneğini artıracak araçların alınması ve teknolojik gelişmelerin takip edilmesi çok zor görünmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin içgüvenliğiyle ilgili görevler, İçişleri Bakanlığının sorumluluğunun önemli ve öncelikli bir bölümünü oluşturmaktadır. İçgüvenliğimiz, gerek polis teşkilatı gerekse jandarma teşkilatı personeli tarafından, gerçekten zor ve büyük sıkıntılar içinde büyük bir özveriyle yapılmaktadır.

Polisimizin en büyük sıkıntısı, uzun süreli çalışarak düşük ücret almasıdır. Bir polis memuru haftada 72 saat çalışmaktadır ve bu çalışma süresi, diğer devlet memurlarının çalışma sürelerinin üzerindedir. Bununla birlikte, özlük haklarıyla ilgili çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır. Örneğin, 30 yıl hizmet vermiş lise mezunu polis memuru bugün 1 023 250 000 lira alırken, emekliliğinde 575 300 000 lira maaş almaktadır. Emeklilik döneminde başka bir gelir kaynağı olmayacak bu insanlarımızın özlük hakları ve maaşlarında ciddî bir iyileştirme yapılması gerekmektedir.

Polisimizin diğer sorunları arasında yer alan atama, terfi ve şark hizmetinde kalıcı ve hakkaniyete dayanan çözümler mutlaka uygulamaya konulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, polisimiz, sosyal ve psikolojik bakımdan ciddîye alınması gereken sorunlarla karşı karşıyadır. Polislik mesleği, düzensiz çalışma saatleri, nöbet ve vardiya sistemleri, görevin riskleri ve sorumlulukları nedeniyle stresten kaynaklanan birtakım rahatsızlıkların daha sık görüldüğü bir meslek grubudur. Bu nedenledir ki, son yıllarda polisimizde intihar ve intihara teşebbüs olaylarına sıkça rastlanmaktadır. Emniyet personelinin sağlık sorunlarına ve özellikle il emniyet müdürlüklerinde kadrolu uzman psikolog bulundurulmasına önem verilmelidir. Polislerimize her türlü psikolojik, sosyal ve ekonomik destek sağlanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Emniyet Teşkilatımızın yaşadığı sorunlardan birisi de araçların günlük tahsisatıyla ilgilidir. Emniyet Teşkilatının, terör, asayiş, kaçakçılık hizmetleri başta olmak üzere sürdürdüğü tüm görevlerde oto başına tahsis edilen günlük benzin ihtiyacı 5 ile 7 litre arasında değişmektedir. Trafik hizmetleri için bu miktar 15 ile 20 litre arasındadır. Belirtilen miktardaki yakıtla emniyet hizmetlerinin yürütülemeyeceği gün gibi ortadadır. Ülkemiz gerçeğinde tasarruf bir gereklilik olmakla birlikte, güvenlik hizmetlerinin en önemli ayağı olan akaryakıt tüketiminde daha gerçekçi ve hizmetle uyumlu yeterli limitler mutlaka yeniden belirlenmelidir.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı, Türk idare sisteminin en önemli unsuru ve yerel yönetimler için yön veren çalışmalar yapmakla da yükümlü bir bakanlığımızdır. Yerel yönetimlerin merkezî idareyle eşgüdümünü sağlayan İçişleri Bakanlığının bütçesini ele alırken bazı önemli konulara da değinmeden geçemeyeceğim.

Bütçe Malî ve Kontrol Kanunuyla başlayan, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrollük Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu ve Belediyeler Kanunuyla devam eden AKP'nin sözde reform uygulamaları, ne yazık ki kamu görev ve hizmetlerinin özel sektöre devrini öngören ve sosyal devletin tasfiyesine yönelik düzenlemelerdir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sorumlu muhalefet anlayışı içinde bu kanunlara katkıda bulunmaya çalıştık, Anayasaya aykırılıkların altını çizdik; ancak, sayısal üstünlüğünü kullanan AKP bizim yapmaya çalıştığımız bütün katkıları reddetti ve bizim muhalefet şerhlerimizi dikkate almayarak, yasaları Büyük Millet Meclisinden geçirdi. Sayın Cumhurbaşkanı bütün bu kanunları, Büyükşehir Belediye Kanunu hariç olmak üzere geri gönderdi. Son olarak Belediyeler Kanununu burada bir kez daha görüştük. Bu, tam bir emek ve zaman israfıdır. Aslında, bunu önlemek mümkünken, iktidar, gerekli çabayı, maalesef, göstermemiştir.

Sayın milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce, muhtarlarımızın içinde bulunduğu sıkıntılara da değinmek istiyorum. Muhtarlarımız, yurttaşlarımızın devletle olan ilişkilerinde ilk basamaktır. Doğumdan başlayarak ölüme kadar, tıpkı belediyelerimiz gibi, muhtarlarımızın da görev ve sorumlulukları büyüktür. Muhtarlar, köy ya da mahallenin seçilmiş temsilcileri ve devletin görevlileri konumundadırlar. 2108 sayılı Kanuna göre 107 000 000 ödenek alan ve 12 nci basamaktan 208 000 000 lira Bağ-Kur primi ödemek zorunda kalan muhtarlarımız, icra takipleriyle karşı karşıya kalarak mağdur olmaktadırlar. Muhtarlarımızın aldığı ödenek, zorunlu olarak ödemeleri gereken Bağ-Kur primlerini bile karşılamaktan uzaktır. Muhtarlarımız, köyün veya mahallenin sorunlarını takip için gittikleri şehirdışı işlerden de harcırah almamaktadırlar. Muhtarlarımızın bu mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, mahalle muhtarlarımızın belediye meclislerinde, köy muhtarlarımızın da il özel idaresinde temsil edilmelerine yönelik düzenlemeler, mutlaka yapılmalıdır.

Benden önce konuşma yapan arkadaşlarımızdan, özellikle İktidar Partisi Milletvekilleri Sayın Uzun ve Sayın Önder'in de muhalefet partisi üyesi gibi eleştiri konusu yaptıkları İçişleri Bakanlığı personelinin özlük hakları ve maaşlarıyla ilgili sorunlar, acil çözüm beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEDAT PEKEL (Devamla) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Pekel.

SEDAT PEKEL (Devamla) - İktidar, eleştirmek için değil, bu eleştiri konularını çözümlemek için vardır. Konuşmacılardan Sayın Uzun, sık sık, Sayın Bakana, özverili çalışmaları nedeniyle teşekkür etti. İnşallah, önümüzdeki dönemde, bu çalışmaların devamı değil, sonuçlandığı, noktalandığı biçimde, teşekkürleri, hep birlikte yürekten yaparız. Bu umudu taşıyorum.

Sayın milletvekilleri, sözlerime son verirken, 2005 malî yılı bütçesinin, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına ve de ülkemize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür ediyor; sizlere saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Pekel.

Bu turda, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesinin bir bölümü hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Gündemimizin en önemli konusu, bildiğiniz gibi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileridir. Ben de, o konuda bir iki görüşümüzü ifade etmek istiyorum, bu kısa zaman içinde.

Önce, şunu belirteyim: Biz, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini bir millî mesele olarak görüyoruz, millî dava olarak görüyoruz ve şimdiye kadar, bildiğiniz gibi, yasaların değiştirilmesinde, çağdaşlaşmasında, anayasa değişikliklerinde iktidara tam destek verdik. Ayrıca, yurt içinde ve yurt dışında, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup değerli arkadaşlarımızla omuz omuza çalıştık, ülkemiz aleyhindeki cereyanları etkisiz kılmak için ve 17 Aralıkta, Brüksel'de olumlu bir sonuç alınmasına destek olmak için.

O bakımdan, hiç kimse, bizim bu konudaki görüşlerimizi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini pek de arzu etmeyen bir partinin görüşleri gibi değerlendirmesin; tam tersine, 17 Aralıkta koşulsuz bir tarih alınmasını, biz, herkesten çok istiyorduk.

Ne yazık ki, arzu ettiğimiz sonuca ulaşamadık; bunu itiraf edelim. 17 Aralıkta aldığımız sonuç, Türkiye Cumhuriyetinin hak ettiği bir sonuç değildir. Bunca çalışmadan, bunca emekten sonra, biz, çok daha iyi bir sonuçla Brüksel'den dönmeliydik. Sayın Başbakanın, Sayın Dışişleri Bakanının orada büyük gayret sarf ettiğini biliyoruz; ama, ne yazık ki, aldığımız sonuç, gerçekten beklentimizin çok altında olmuştur.

Şimdi, kısaca, birkaç kelimeyle özetleyeyim. Çankayada bir zirve toplantısı düzenledik, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında. Ne çıktı o zirvenin sonunda; "17 Aralıkta koşulsuz bir tarih alınmasını bekliyoruz" dedik. Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı, defalarca "koşulsuz tarih almak için gidiyoruz" dediler. Maalesef, koşullu tarih alınmıştır ve çok ağır koşullar içeren bir tarih alınmıştır. Tek başına tarih alınması bir başarı sayılmaz mı, yıllardır bunu beklemiyor muyduk; gayet tabiî ki başarıdır, gayet tabiî ki bir başarıdır; yeter ki, bu tarih, Türkiye'yi tam üyeliğe götürecek bir tarih olsun; ama, eğer, bu tarih, Türkiye'yi tam üyelikten başka hedeflere götürme istidadı gösteren şartlarla birlikte alınmışsa, bunu bir başarı olarak kabul etmek de mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, beklentilerimizin çok gerisindedir; bu doğru. Ayrıca, 1999 Aralığındaki Helsinki Kararında, Türkiye'ye diğer adaylarla eşit muamele yapılacağı söylenmişti. Diğer adaylar için kabul edilen kararların da çok gerisindedir. Bize öngörülen şartlar, şimdiye kadar hiçbir aday ülkeye öngörülmemiştir. Deniliyor ki: "Efendim, o geçmişte kaldı, şimdi artık yeni bir dönem başlıyor." Yeni dönem başlamıştır, iki aday var; Türkiye ve Hırvatistan. Bakıyoruz, bize getirilen kısıtlamaların hiçbiri Hırvatistan'a uygulanmamıştır. İlkönce, Türkiye ve Hırvatistan aynı paket içinde düşünülmüşken; sonra, Hırvatlar, çok başarılı bir çalışma göstererek bu paketten çıkmışlardır ve Türkiye'nin tabi olduğu ucu açık müzakereler, sürekli kısıtlamalar gibi kavramların hiçbiri Hırvatistan bölümünde yoktur. O bakımdan, biz, hükümeti kutluyoruz; ama, ne yazık ki, Türk Hükümetini değil, Hırvatistan Hükümetini kutluyoruz; çok başarılı bir çalışma yapmışlardır, onları tebrik ediyoruz.

Bize gelince, maalesef, biz, bunu başaramadık. O kadar başaramadık ki, bırakınız Hırvatistan'la kıyaslamayı, Avrupa Birliği Dönem Başkanı Hollanda Hükümetinin Türkiye için hazırladığı ve basına da sızdırdığı metinlerin de gerisinde kaldık. Biz, kelime kelime karşılaştırdık; eminim ki, Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensupları da bunu yapmışlardır. Brüksel Zirvesinde çıkan metin, Dönem Başkanı Hollanda'nın Türkiye için hazırladığı metne nazaran bile daha geridedir. Yani, eğer Brüksel'e hiç gitmeseydik, Sayın Başbakan hiç gitmeseydi ve deseydi ki, 6 Aralık tarihinde sizin hazırladığınız metni aynen kabul ediyoruz -ki, o metinde pek çok mahzur vardı, bizim itiraz ettiğimiz çok nokta vardı- bugünkünden daha iyi bir durumda olacaktık.

Neleri çıkartmışlar; mesela, Hollanda Başkanlığı metninde diyor ki: "Biz, Türkiye'yi Avrupa değerlerine sıkı sıkıya bağlamak için her türlü gayreti göstereceğiz." 18 inci madde; bunu çıkarmışlar. Niye çıkarıyorsunuz?! Kim buna itiraz ediyor?! Türkiye'nin Avrupa değerlerine bağlanması kimi rahatsız ediyor?! Bunu bile çıkarmışlar. Peki, biz, tekrar koyduramadık mı metne; koyduramamışız.

Başka; bakıyorsunuz metinde, Yunanistan'la ilişkiler bölümünde, efendim "bir AB üyesi olan komşularıyla ilişkilerinin çözümlenmesi, Türkiye'nin üyelik sürecini olumlu etkileyebilir" diye bir laf var; onu "olumlu etkiler" diye değiştirmişler. Buna benzer... Yani, hepsini, bütün örneklerini verecek vaktimiz yok; ama, biz, kelime kelime inceledik, hemen hemen her paragraf, Türkiye aleyhine ağırlaştırılmıştır.

Kıbrıs paragrafına bakıyorsunuz; Kıbrıs paragrafında, ilk metinde hiçbir süre yok; yani "genel olarak, Türkiye, yeni giren ülkelerle uyum anlaşmaları imzalar, uyum protokolleri imzalar" deniliyor. Bakıyoruz, bu defa, Devlet Bakanımızın imzasıyla bir kâğıt vermişiz "üyelik müzakerelerinden önce imzalayacağız" demişiz. Niçin bunu kabul ediyoruz?! Yani, böyle bir zorunluluk mu var AB mevzuatında; Topluluğa yeni üyeler girince, biz, hemen, onlarla uyum protokolü mü imzalarız? Değerli arkadaşlarım, onbeş sene önce giren ülkelerle henüz daha imzalamamışız; onbeş senedir kimse bizi sıkıştırmıyor. 6 tane ülke var; 3'üyle imzalamışız, onaylanmamış, 3'yle hiç imzalanmamış; kimse bizi sıkıştırmamış. Bu defa sıkboğaz ediyorlar; illa yapacaksın... Ne zaman; 3 Ekime kadar... Niye kabul ediyoruz?! Niye kabul ettik bunu?! Bir izahı olan var mı; izahta  bulunabilecek bir yetkili var mı buna? "Efendim, içinde öyle hükümler var ki, ayarlamalar yapacağız, mutabakatlar sağlayacağız, anlaşmalar yapacağız, ondan sonra imzalayacağız." Peki, ondan sonra imzalayacaksınız, ne zaman imzalayacaksınız; 3 Ekimden önce; yani, demek istiyorsunuz ki, biz, Kıbrıs meselesini çözeriz 3 Ekime kadar, ondan sonra imzalarız. Nasıl çözeceksiniz?. Rumlar daha Avrupa Birliğine üye olmadan reddettikleri Kofi Annan Planını şimdi kabul mü edecekler? Bunun ağırlaştırılmasını isteyecekler; yani sizden, şimdiye kadar verdiğiniz, bizce gereğinden fazla verdiğiniz tavizlerden daha fazlasını vermenizi isteyecekler, bunu kabul mu edeceğiz? Bunu sineye mi çekeceğiz? Çekersek, bunun adına "çözmek" demezler, "çözülmek" derler. Türkiye, Kıbrıs meselesinde çözülecek midir?

Sayın Başbakan  "biz, Kıbrıs meselesi çözülmeden tanımayacağız" diyor, Berlusconi'ye de "merak etme biz Kıbrıslı Rumları tanıyacağız; ama, biraz zamana ihtiyacımız var" diyor; hangisi doğru? İkisi birden doğru olamaz, hangi sözü doğru? Berlusconi de bunu basına açıklıyor. Bunlar üzüntü verici şeyler.

Başka, efendim, övünç payı olarak kendimize biçtiğimiz bir unsur var, o da şudur; diyoruz ki: "Efendim, sürekli kısıtlamaları biz hafifleştirdik." Nasıl yaptık? "Bir cümle ilave ettik altına." Ne diyor: "Bu sürekli kısıtlamalardan kastedilen, zaman içinde her zaman uygulanabilecek kısıtlamalardır." Yani, Sayın Bakan geçen defa burada yaptığı konuşmada "burada kastedilen geçici kısıtlamalardır, ama her zaman uygulanabilir" diyor.

Değerli arkadaşlarım, kendimizi aldatmayalım, eğer geçici kısıtlama kastediliyorsa oraya geçici yazılır. Bakınız, aynı zirve kararının Bulgaristan ve Romanya bölümlerini okuyunuz, orada da aynı kısıtlama tabiri var, aynı tabir var "safeguard" ama ne diyor; "sürekli" demiyor ve diyor ki: "Bu kısıtlamalar sadece bu ülkeler üye olana kadar geçerli olur veya en çok üye olduktan sonra üç yıl içinde geçerli olur." Niye koyduramadınız böyle bir ifadeyi metne? Biz istemedik mi, istedik de mi yaptıramadık? Eğer istemedikse büyük kabahat, istedik de yaptıramadıysak o zaman bunu başarı olarak tanımlamamıza imkân yoktur. Netice itibariyle, ucu açık müzakereler, sürekli kısıtlamalar, hak kısıtlamaları. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde görüyoruz ki, Türkiye'ye, hiç hak etmediği bir metin verilmiştir, bir karar çıkarılmıştır önümüze.

Değerli arkadaşlar, şimdi bunu davulla, zurnayla, bando mızıkayla kutlayacak halimiz var mı, bu bizi küçük düşürmüyor mu?! Bizim üyeliğimize karşı olan yabancılar demeyecekler mi, işte bak, görüyor musunuz bununla bile memnun oldular, bayram ediyorlar, bir de daha fazlasını vermek istiyordunuz, Türkler bununla yetiniyor, bunu büyük bir zafer olarak ilan ediyor, daha ne istiyorsunuz?.. Ne diyeceğiz?..

İki büyük hata yaptık bu işte; bir; Kıbrıslı Rumların antlaşmalara aykırı olarak, antlaşmalar ihlal edilerek üye yapılmalarına karşı çıkamadık; iki, bütün bu unsurları içeren, daha da fazlasını içeren Komisyon raporunu,  Sayın Başbakan, iki saat içinde olumlu ve dengeli olarak vasıflandırdı. O noktada biz oyunu kaybettik. O noktada oyunu kaybettik ve ondan sonra da bir daha bunu toparlamak mümkün olamadı.

Sayın Başbakan "biz dik duracağız; ama, dikleşmeyeceğiz" diyor. Değerli arkadaşlarım, üzülerek söylüyorum ki, biz, maalesef, orada, zaman zaman dikleşmişizdir; ama, dik duramamışızdır, sonunda teslim olmuşuzdur.

Değerli arkadaşlarım, bir tek maddeyi, aleyhimizdeki bir tek maddeyi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Yani, düşünebiliyor musunuz, Sayın Bakan çıksın desin ki; aleyhimizdeki maddelerden bir tanesini çıkarttık... Yoktur...Yoktur... Yunanistan maddesi ağırlaştırılmış, Kıbrıs maddesi ağırlaştırılmış, tam üyeliği kısıtlayıcı madde ağırlaştırılmış, sürekli kısıtlamalarda hiçbir değişiklik yok, malî konularda "2014 yılından sonra ancak Türkiye'nin üyeliği tamamlanabilir" derken, o da ağırlaştırılmış, ilaveten" Avrupa Birliği malî reform yaptıktan sonra ancak tamamlanır" deniliyor. Tamamı ağırlaştırılmış; yani, hiç gitmeseydiniz Brüksel'e, daha iyi bir sonuç alacaktık.

Şimdi, bütün bunları söylüyoruz, şunun için: Yani, karalar mı bağlayalım, artık bu işte hiç çıkış yolu yoktur, bizi üye yapmazlar diye üzüntüye mi kapılalım; hayır. Her durumda bir çıkış yolu bulmaya çalışmalıyız, gene iktidar muhalefet el ele vermeliyiz, Yüce Meclisi mutlaka devreye sokmalıyız. Hükümetin, Meclisten bir karar alınmasını talep etmemize itiraz etmesi yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öymen, son cümlelerinizi alabilir miyim.

Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Başbakan, eğer Meclisten bir karar alarak gitseydi oraya, çok güçlü olarak gidecekti, bunu yapmamıştır; ama, şimdi yapalım. Biz, bir genel görüşme önergesi vereceğiz bütçeden sonra ve Yüce Meclis burada, Türkiye'nin şanına, şerefine, haysiyetine uygun bir karar alacaktır diye ümit ediyoruz. Türkiye'nin hangi anlayışla masaya oturduğunu burada tespit edelim, tam üyelikten başka hiçbir seçeneği kabul etmediğimizi burada ifade edelim ve hükümet, Brüksel'de masaya otururken, işte, Meclisin verdiği bu iradeyle, bu çerçeveyle, bu talimatla otursun. Eğer hükümet bu anlayışa razı gelirse, bu anlayışımızı desteklerse, emin olunuz değerli arkadaşlarım, size en büyük desteği biz vereceğiz; çünkü, bir kere daha tekrarlıyorum, bu millî meseledir ve bu bir millî meselenin arkasında duracağız.

Sayın Bakana, Dışişleri Bakanlığının çok değerli mensuplarına, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, başarılı çalışmalar umut ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşma, Hatay Milletvekili İnal Batu'ya aittir.

Sayın Batu, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA İNAL BATU (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında CHP Grubunun görüşlerini sunmak amacıyla huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, benden önce söz alan Sayın Öymen'in değinmediği konulara değineceğim.

Irak'la başlamak istiyorum. Irak'taki durum, ülkemiz, bölgemiz ve tüm dünyanın barış ve huzuru için endişe verici halini maalesef sürdürüyor. Son gelişmeler, endişelerimizi büsbütün artıran bir nitelik arz etmektedir. Direnişçilerin, giderek daha fazla kan dökülmesiyle sonuçlanan eylemleri ve ABD güçlerinin aşırı şiddet kullanması, soruna demokratik ve barışçı bir çözüm bulunması umutlarını giderek zayıflatmaktadır. Irak'taki çatışmaların bir içsavaşa dönüşmesi olasılığı güçlenmektedir. Böyle bir durum, ülkemizin güvenliği ve bölgemizin istikrarı açılarından çok vahim sonuçlar verebilecektir. 30 Ocak 2005 tarihinde yapılması öngörülen seçimlerin ertelenip ertelenmeyeceği ve ertelenme olmaması halinde, meşru sonuçlar verip veremeyeceği hususlarında ciddî kuşkular devam etmektedir.

CHP olarak, Irak konusuna başından beri büyük duyarlılık gösterdik. Irak'ın toprak bütünlüğünün tehlikede olduğuna defalarca işaret ettik. Biz, Irak'ta savaşa karşıydık. Savaşın meşru zemine dayanmadığına inanıyorduk. Sınırlarımızın mutlaka korunması ve Kuzey Irak'taki terörün bertaraf edilmesini istiyorduk. Zaman, ne kadar haklı olduğumuzu bugün daha iyi gösteriyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Irak'taki savaşın meşru bir zemini olmadığını son dönemde bir kere daha açıkladı. İspanya gibi, daha önce koalisyon güçlerine katılan bazı ülkeler askerlerini geri çekme kararı aldılar.

Biz, Irak savaşının bu ülkeyi ikinci bir Filistin'e dönüştüreceğini öngörmüştük. Maalesef, bugünkü durum Filistin'dekinden çok daha vahim boyutlara ulaşmıştır. Filistin tipi intihar saldırıları Irak'ta günlük olaylar haline gelmiş ve El Kaide terörü ülkeye yerleşmiştir.

Felluce'deki insanlık dramına da ayrıca değinmek istiyorum.

Bu önemli Irak kenti günlerce havadan bombardıman edilmiş, tanklarla yerle bir edilmiş, binlerce masum insan yaşamını yitirmiştir. Bu harekâtın gerekçesi, teröristlerin bu kente sızmış olmasıydı. Terörü, tabiatıyla, biz de tasvip etmiyoruz; ancak, bu harekât sırasında sivil halka verilen ölçüsüz zararları anlayışla karşılamak mümkün değildir.

Başka bir dikkati çeken husus da, Felluce operasyonu sırasında bellibaşlı Avrupa kentlerinin hiçbirinde kayda değer bir protesto gösterisi olmamasıdır. Bu vahim gelişmeyi herkesin korktuğu bir medeniyetler çatışmasının belki de bir ilk işareti olarak görmek mümkündür diye düşünüyorum.

Felluce ve aynı bölgedeki başka kentlerde cereyan eden kanlı olaylar, 1 Mart 2003 tezkeresinin Yüce Meclis tarafından kabul edilmemiş olmasının ne kadar isabetli olduğunu bir kere daha kanıtlamış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Kuzey Irak'taki PKK/KONGRAGEL mevcudiyetinin bir türlü ortadan kaldırılamaması, Türk Hükümetinin bu konuda gereken kararlılık ve ısrarı gösterememiş olmasının bir sonucudur. Dost ve müttefik ABD'nin oyalayıcı taktiklerine karşı, gereken kararlı duruş gösterilememiştir. PKK'nın, Kerkük'te ve başka kentlerde bürolar açtığına dair duyumlar alınmaktadır. Hükümet, maalesef, bu büroların kapatılması hususunda da, Amerika Birleşik Devletlerini ikna edememiştir.

Irak'taki Türkmenlerin durumu da giderek daha endişe verici bir nitelik kazanmaktadır. Irak'ta üst üste göreve gelen iki hükümette de, Türkmenlere sadece bir bakanlık verilerek yapılan önemli haksızlığı, hükümet, suskun ve çaresiz karşılamıştır. 3 000 000'a yakın Türkmen soydaşımız, can güvenliğinden yoksun olarak yaşamaktadır. Tarihî Türkmen şehri Kerkük'ün yönetiminde, tek bir Türkmen yönetici kalmamıştır.

Bölgedeki etnik yapının değiştirilmesi yolundaki çabalar, artık gözlerden kaçırılamayacak boyutlara ulaşmıştır. Basın haberlerine göre, Türkmen kökenli olmayan 72 000 kişi, Kerkük Kentine yerleştirilmiştir. Türkiye sınırı ile Bağdat arasındaki ulaşım yolları üzerinde bulunan ve ayrıca petrol yataklarına yakın olan Türkmen kentleri tehdit altındadır. Türkmen şehri Tel Afer havadan bombalanmış ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan onlarca masum insan hayatını kaybetmiştir.

Bu acı olaylar üzerine, Sayın Dışişleri Bakanı, saldırıların devamı halinde ABD'yle işbirliğinin kesilebileceğini söylemiş; ancak, bu sözlerden geri adım atılarak, sadece kamuoyumuzun kaygılarının dile getirildiği belirtilmiştir.

Amerika'yla kesileceği iddiasında bulunulan işbirliğinin de ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Zira, hükümet, Irak konusunda ABD'yle yapılan işbirliğinin içeriği hakkında, Meclise ve kamuoyuna şimdiye kadar doyurucu bilgi vermemiştir.

Irak'ta hunharca katledilen vatandaşlarımızın durumu da, bütün ulusumuz için büyük bir elem kaynağıdır. Bu vatandaşlarımızın kesin sayısı hakkında dahi sağlıklı bilgi almakta güçlüklerle karşılaşıyoruz. Bu sayının, en az 70 ilâ 80 civarında olduğu anlaşılıyor.

Irak'ta, 39 ülkenin 170 000 askeri görev yapmaktadır. Ne acıdır ki, asker bulundurmadığımız halde, kayıpların sayısı bakımından, Amerika'nın arkasından, bugün, Türkiye, ikinci durumda bulunmaktadır. Vatandaşlarımıza karşı işlenen bu cinayetlerin durdurulması için, hükümet, maalesef, ne ABD ne Irak geçici yönetimi ne de direnişçi güçler nezdinde etki ve ağırlığa sahiptir. Ayrıca, görevlilerimizin korunması ve kayıpların asgarîye indirilmesi hususunda gerekli tedbirler bir türlü alınamamış, bu konuda çelişkili ve tutarsız önlemlerden bahsedilmekle yetinilmiştir. En son olarak şehit edilen beş güvenlik görevlimizin katledilmeleri olayında görüldüğü gibi, uçak veya zırhlı araçla nakil seçenekleri, iş işten geçtikten sonra gündeme gelmiştir.

Hükümeti, bu cinayetlerin bir an önce durdurulması için kararlı ve etkili önlemleri almaya davet ediyoruz.

Özetlemek gerekirse, hükümetin, Irak konusunda başarılı bir sınav verdiğini söylemek mümkün değildir. Hükümetin, halkımıza ve Irak'ta yaşayan soydaşlarımıza verdiği kırmızı çizgilerin korunacağı vaadi havada kalmış ve bölgenin en güçlü ülkesi konumundaki Türkiye, ağırlığı hissedilmeyen ve gelişmelere seyirci kalan bir ülke durumuna düşürülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bellibaşlı Batılı ülkelerin Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamaları, bugün, âdeta bir işkence haline gelmiştir. Vize başvuruları değerlendirilirken, takdir hakkı, çok defa vatandaşlarımızın aleyhine kullanılmaktadır; aile birleşmelerinde dahi, aylarca süren gecikmeler olmaktadır. Sıradan bir vatandaşımız için, vize almak şöyle dursun, yabancı bir konsolosluğun içerisine girmek dahi, günlerce süren eziyetli bekleyişlerden sonra mümkün olabilmektedir. Türk Milleti ve Devletine, açık bir haksızlık niteliğinde olan ve Türk vatandaşlarını âdeta potansiyel terörist olarak gören bu zihniyet ve uygulamalara, hükümet, tepki göstermeyi ve gerekli girişimleri yapmayı düşünmemekte midir?

Bulgaristan ve Romanya vatandaşlarına, bu ülkelerin AB'yle tam üyelik müzakerelerine başlamalarından sonra, çeşitli vize kolaylıkları sağladıkları bilinmektedir. Dileyelim ki, Türk vatandaşları da, bu konudaki komisyon raporundaki olumsuz ifadelere rağmen, 3 Ekim 2005 tarihinden sonra, benzer kolaylıklara kavuşsunlar. Hükümetin, bu konuda ısrarlı davranmasını temenni ediyoruz.

Son olarak, geçtiğimiz eylül ayında yayımlanan büyükelçiler kararnamesine de kısaca değinmek istiyorum. Bu konuda Sayın Bakana sunduğum 16 Eylül tarihli ve henüz bir yanıt alamadığım yazılı soru önergesinde, tayinlerde objektif kriterlere uyulmadığı yolunda iddialar bulunduğunu ifadeyle, kararnamenin geçen yıl Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş bulunan istisnalar dışında, büyükelçilerimizin emeklilik yaşını 61'e indiren yasa hükmünü fiilen uygulamaya koymak amacına mı yönelik olduğunu sormuştum. Bu konuda bir yanıt alamadım. Denetleme görevimizin ne kadar güç şartlar altında yerine getirildiğine bir örnek olarak arz etmiş oldum böylece.

Değerli milletvekilleri, ülkemize her zaman fedakârca çalışarak çok değerli hizmetler vermiş olan dışişlerimizin mümtaz mensuplarını, CHP Grubu olarak, içten takdir duygularımla selamlıyorum. Özlük hakları ve çalışma koşullarında yeni iyileştirmeler yapılmasını temenni ediyorum.

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Batu.

Sayın milletvekilleri, saat 14.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.22


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.23

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları : 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına, lehinde, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'ya aittir.

Sayın Kansu?.. Yok.

Sayın Işık?..

AHMET IŞIK (Konya) - Feragat ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aleyhinde, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

Buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün, Türkiyemizin son derece önemli iki bakanlığının bütçesi görüşülürken, Meclis Genel Kurulunda 25 milletvekilinin hazır bulunması...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kuliste...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O daha ayıp; eğer kulisteyse milletvekili, gelip Parlamentonun içerisine girmiyorsa, o daha büyük ayıp Sayın Milletvekili.

Türkiye'nin en önemli iki bakanlığının bütçesi görüşülüyor. Avrupa Birliği, daha bir hafta önce imzalanan bir anlaşma ve İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülüyor ve milletvekillerinin bu iki bakanlık bütçesine ne kadar ilgi gösterdikleri de hepinizin takdirinde. Böyle mi olması lazım?! İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin görüşülmesi sırasında Mecliste toplam 40 milletvekili mi olması lazım?! Bu kadar önemli bir bütçede görüşmelerin bu şekilde mi yapılması lazım?! Bu, bu iki bütçeye milletvekillerinin ne kadar değer ve önem verdiğinin bir göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, uzun zamandan beri, ben, bu kürsüden, mülkî idareyle ilgili son derece yanlış uygulamalar yapıldığını, gelen ve kanunlaşan her kanun tasarısında, tekliflerde, mülkî idarenin yetkisini ve otoritesini alıp götüren kanunlar olduğundan bahsediyordum. Bugün, üzülerek, AK Parti Grubu adına konuşan bir değerli milletvekilimizi dinledim. Ben, Türkiye'de mülkî idare amirliğinin her geçen gün nasıl erozyona uğradığını ifade ederken, birçok delil ileri sürüyordum; ama, bugün bambaşka bir şey söylendi. AK Parti Grubu adına konuştuğuna göre, Grubu da bağlayan bir konuşmaydı. Orada sayın milletvekili diyor ki: "Vali atamalarında bundan sonra mülkî idare dışında başka mesleklerden de atama yapılsın." Aynen bu teklifi, bu Meclis Genel Kurulunda İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz alan ve AK Parti Grubu adına konuşan milletvekilimiz söyledi. Valiliğin, mülkî idare amirliğinin bu kadar kolay ve bu kadar ucuz olduğunu düşünüyorsa sayın milletvekilimiz, yanılıyor. Vali olmak o kadar ucuz, o kadar kolay değil. Bir vali olabilmek için, en az yirmibeş yıl bu memlekette kaymakam olarak, mülkiye müfettişi olarak hizmet etmek gerekmektedir. Mesleğin çilelerini ve sıkıntılarını çekerek gelen arkadaşlarımızın önünü kesecek böyle bir teklifin, bu Mecliste makes bulmayacağına da gönülden inanıyorum.

Sevgili milletvekilleri, görüşülen her kanunda mülkî idareden bir şeyler alınıp götürülüyor. Bunu, Belediye Kanunda gördük, İl Özel İdaresi Kanununda gördük, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Kanununda gördük, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfıyla ilgili çıkan en son kanunda gördük. Bütün bu yapılan değişiklikler, mülkî idarenin otoritesini zaafa uğratan ve dolayısıyla devlet otoritesini zaafa uğratan uygulamalardır; ama, önümüzdeki yıllarda göreceksiniz, bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğunu, bu uygulamanın ne kadar hatalı olduğunu ve sonra da dönüp, yeniden mülkî idareyi güçlendirmemiz gerektiği inancını gelip, bu kürsüden, belki önce sizler söyleyeceksiniz.

Bakınız, Belediye Kanunu yayımlandı; ama, ben, 14 üncü maddede burada bir hayli mücadele ettim, bunun bu şekilde geçmemesi lazım geldiğini ifade ettim. Sayın Cumhurbaşkanı, ikinci kez Meclise göndermemek için kanunu yayımladı; ancak, Anayasa Mahkemesine gideceğini söyledi.

Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Kanunu, aşağı yukarı 50 madde -arkadaşlar, bunun  altını çiziyorum, dünyada hiçbir Mecliste görülmeyen bir uygulama- 50 maddenin 22 tanesi Sayın Cumhurbaşkanından geri döndürülüyor ve yine, İl Özel İdaresi Kanununun 14 maddesi geri geliyor.

Biz, bunları buralarda söyledik. O zaman diyordunuz ki "nereden biliyorsun, bunları nereden biliyorsun da söylüyorsun" ve geri gelen o kanunlar da, hep, buralarda bizlerin söylediği cümlelerle aynen geri gönderiliyor.

Değerli milletvekilleri, o bakımdan, mülkî idareyi -ne olur- zaafa uğratacak, onları sıkıntıya sokacak uygulamalardan kaçınmamız lazım. Bakınız, mülkî idareden büyük bir kaçış başladı, tarihte hiç görülmemiş ölçüde bir kaçış var. 60 mülkî idare amiri, kaymakam arkadaşımız, müfettiş arkadaşımız, bu mesleğin çilesini çeken, bu mesleğe, ülkemize, milletimize ve memleketimize hizmet eden arkadaşlarımızdan 60'ı bugün Bakanlığı terk edip gitti. O meslek mensuplarının büyük çoğunluğu, eğer imkânını bulsalar, İçişleri Bakanlığını terk edip başka bakanlıklarda çalışmaya başlayacaklar.

Biz kaymakamlık kursundayken, daha kursta "çok onurlu, çok şerefli, manevî yönden çok kuvvetli bir mesleği seçtiniz; sizleri kutluyoruz" derlerdi; ama, şimdi, aynı kaymakamlık kursunda -geçen gün arkadaşlarla görüştüm- kursa gelenler "niye bu mesleğe geldiniz, bu meslek artık erozyona uğruyor, bu mesleğin neticesi çok parlak değil" şeklindeki ifadeler, cümleler kullanıldığını söylüyor.

Sayın Bakanım, siz, bu mesleğin her kademesinde görev yapmış birisiniz. Döneminizde eğer mülkî idare böyle zaafa uğratılıyorsa, mülkî idare mensuplarının maddî imkânları -ben onu söylemek istemiyordum ama- bu şekle dönüştürülüyorsa, bu mesleğe en büyük zararı veriyor oluruz.

Bakınız, birinci sınıf mülkî idare amirliğiyle ilgili düzenleme hâlâ Meclis Genel Kuruluna gelemedi. Bütün meslek mensuplarımız bekliyor; ama, ne yazık ki, bugüne kadar birinci sınıf mülkî idare amirliğiyle ilgili düzenleme, komisyondan geçti ama, Genel Kurula hâlâ gelebilmiş değil.

Bu arada, geçen hafta, Irak'ta beş emniyet mensubumuzun şehit edilmesi karşısında, yetmiş milyon insanın vicdanı sızladı, yüreği sızladı. Irak'ta kırmızı çizgilerimiz var diyorduk. Evet, şimdi, Irak'ta bir kırmızı çizgimiz oldu; ama, mübarek şehitlerin kanıyla çizilen bir kırmızı çizgi. Hani, o kırmızı çizgilerin gereğini, devlet olarak, hükümet olarak yapacağımızı söylüyorduk?! Ama, Ankara'nın göbeğinde herhangi bir başkanı zırhlı araçlarla korurken, Irak'ta bir savaş ortamı içerisinde bulunulan bir ortamda güvenlik kuvvetlerimizi o şekilde oradan alıp götürmenin hesabını, vebalini, sorumluluğunu kim verecek?!

Evet, onlar, ne ilk ne de son şehitler; ama, bu şekild hunharca, kalleşçe katledilmeleri ruhumuza dokunuyor, vicdanımıza dokunuyor, fikrimize dokunuyor. Onun için, bunlar, bu şehitlerimiz, emniyet mensuplarımız, milletimizin birlik ve beraberliği için mücadele ederken, yüzlerce, binlerce şehit verirken, bugün çok zor durumlarda, maddî bakımdan büyük sıkıntı içerisindelerse ve bir polis memuru yılda yaklaşık 1 500 saat fazladan mesai yapıyorsa ve emniyette çalışanlarla ilgili çıkarılmış bir tüzük onların üzerinde Demokles'in kılıcı gibi duruyorsa...

Daha dün, bir ilden bir emniyet mensubumuz aradı; nöbetteyken, kapının önünde sadece sandalyenin üzerinde oturduğu için, hakkında disiplin cezası uygulandığını ifade etti; ama, bakın, o, sadece görevinde, görevi sırasında bir sandalyede oturduğu için disiplin cezasına uğrarken, bugün Meclisin koltuklarının hepsi boş sevgili milletvekilleri.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne alakası var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, alakası var.

1 500 saat fazladan çalıştırıyoruz ve sadece, görevi sırasında kapının önünde, belki yorgundu, belki hastaydı, belki halsizdi... Tasvip etmiyoruz; ama, insanlık halidir bu. Orada ona disiplin cezası uygulayacağız, burada bu koltuklar boş olarak kalacak; bunu telif etmek mümkün değil sevgili milletvekilleri.

Evet, emniyet mensuplarımız, 16 saat süreyle çalışıyor ve aldıkları maaş meydanda. Aldıkları maaş emekliliklerinde, çorba içecek şekilde değil. Böyle insanlardan görev bekliyoruz, hizmet bekliyoruz, yeri geldiğinde canlarını feda etmesini istiyoruz. Onlar, seve seve canlarını feda ederler; ama, Sayın İçişleri Bakanının Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasını okudum, diyor ki: "Emniyet mensuplarının maddî ve özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor; Maliye Bakanlığıyla görüşüyoruz."

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Görüşmesinler mi?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu çok zor bir şey midir Sayın Bakanım?! Yani, geçen seneki bütçe konuşmasındaki aynı ifadeler. Ben iddia ediyorum, gelecek seneki bütçe konuşmasında da yine aynı ifadeler olacak sevgili arkadaşlarımız.

Onun için, değerli milletvekilleri, ne olur, lütfen, bu konularda son derece duyarlı olalım, Emniyet Teşkilatımızın bu değerli mensuplarının bu durumlarının düzeltilmesiyle ilgili elimizden gelen gayret ve fedakârlığı gösterelim. Bunlar, canlarını, mallarını, ruhlarını, her zaman bu memleket ve millet için feda etmeye hazır olan insanlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Genel Başkanın nerede? Sizler Kaç kişisiniz?!

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, 1 dakika eksüre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunun savunması olmaz. Öğleden önce saydım, 21 kişi vardı, AK Partiden  21 milletvekili salondaydı. Burada, İçişleri Bakanlıkları ve Dışişleri Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor. Bunun savunulacak bir tarafı yok. Keşke, şu salondaki milletvekili koltuklarının tamamı dolu olsaydı da, bu Mecliste İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları bütçeleri üzerinde çok daha güzel tartışmalar olsaydı.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen konuşmanızı  tamamlayınız.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Senin partinin yüzde 60'ı yok.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunları lütfen savunmayın; gelin, burada deyin ki, yanlış yapılıyor. Kim gelmiyorsa hatalı; CHP'li de gelmiyorsa, AK Partili de gelmiyorsa, Doğru Yol Partili de gelmiyorsa; ben bunları yüksek sesle burada ifade ediyorum.

Millet bizi izliyor. Bakın, bu boş koltukları millet görüyor şu anda.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sayın Kandoğan, dün neredeydiniz?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, her gün buradayım. Bütün görüşmelerde, her gün buradaydım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Yakışmıyor sana, yakışmıyor!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu Mecliste en çok konuşan milletvekillerinden birisi benim.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben her gün buradayım; sen dün neredeydin?

ÜMMET KANDOĞAN(Devamla) - Her gün buradayım. Dün de buradaydım, bugün de buradayım, yarın da burada olacağım.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Her gün buradayım.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli Milletvekilim...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Elazığ Milletvekilimiz de burada da, daha bir gün şu kürsüde görmedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Senin gibi konuşacağıma konuşmasam daha iyi!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, tutanakları inceledim; 22 nci Dönemden beri, Mecliste konuşan hatiplere an fazla müdahale eden milletvekili sizsiniz.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum efendim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir rekor kırdınız, bundan sonra bu rekor kırılmaz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Böyle konuşursanız, tabiî müdahale edilir.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan... Sayın Demirbağ...

Sayın Kandoğan, teşekkür ederim efendim; buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Gelin, şu Elazığlılar bir görsünler nasıl bir milletvekili seçmişler!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Doğru dürüst konuş!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir görsünler Elazığlılar!.. (Bağımsızlar ve CHP sırala-rından alkışlar)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Provoke edersen, laf atılır tabiî!

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, konuşmalar sırasında, milletvekillerimizi ve Meclisimizin şahsiyetini rencide edici konuşmalara lütfen yer vermeyelim. Bütün milletvekili arkadaşlarımız çalışmalarının ve sorumluluğunun bilincindedir ve o görevini yerine getirmektedir.

Bu Meclisi, birkısım kararları alırken alkışlamak, birkısım kararlarda başka şekilde tavsif etmek, vasıflandırmak kimseye yakışmıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri gerektiği şekilde görevlerini yapıyor. Onun için, bunları, saygıyla bilgilerinize arz ediyorum.

Sayın Kansu, biraz önce, ben sizi Genel Kurula girerken görmedim, bu tarafa bakıyordum, onun için Sayın Kandoğan'a söz verdim.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Yasa Tasarısı çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kuruluşundan beri, dışpolitikada değişen bölgesel ve küresel şartlar karşısında yeni döneme uygun yeni hedefler, yeni öncelikler belirleme vizyonunu önceleyen AK Parti, attığı tohumların meyvelerini, bugün, İktidar Partisi olarak, uluslararası arenada ülkemize kazandırdığı prestijli konumu olarak toplamaktadır.

Dışpolitikada başarı, takip edilen vizyon, strateji ve taktikle çok yakından ilgilidir. AK Parti Hükümeti, dışpolitikasında aktif, çok yönlü ve dinamik bir politika takip etmeyi kendisine prensip edinmiştir. Türkiye, son iki yıllık dönemde, içeride demokrasi ve insan hakları alanlarında reformlar gerçekleştirirken, dışarıda ise siyasî ve stratejik güç ve ağırlığını artırarak dünya jeopolitiğinde kilit ülke konumuna yükselmiştir. Klasikleşmiş, modası geçmiş uluslararası düşünceye dayalı bir dışpolitika yerine, insan merkezli, düşmanlığı ve çatışmayı değil barışı önceleyen ve bu barış yolunun da komşu ülkelerle iyi komşuluk ilişkilerinden geçtiğine inanan, modern, çağdaş bir dışpolitika anlayışıyla hareket etmektedir.

AK Parti denilince, gerek Avrupa'da gerek Amerika'da gerek Asya'da ve gerekse İslam dünyasında, akla, demokrasi, barış, istikrar ve dostluk gelmektedir; yani, AK Parti, insan merkezli politikalarıyla dünyada markalaşmış ve ülkemizi de İktidar Partisi olarak dünyada marka haline getirmiştir. Hükümetimizin bu politikalarının sonucu, ilk kez Türkiye'den bir ilim adamının İslam Konferansının Başkanlığına seçilmesi ve kırkbir yıllık tarihinde ilk kez Türkiye'nin Avrupa Birliği kilidini açması, AK Parti hükümetinin dışpolitikadaki planlı, kararlı ve çok yönlü politikaları sayesinde gerçekleşmiştir.

Hükümetimiz bununla da yetinmemiş, Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünya siyasetinde ağırlıklı olan diğer devletlerle de münasebetlerimizi geliştirmeye çalışmıştır. Türkiye, ancak, doğuda siyasî ve stratejik etkinliğini artırdıktan sonra Batı dünyasında ağırlığını artırmış ve hüsnükabul görmüştür. Batı'nın Türkiye'ye yaklaşımı, daima stratejik olmuştur ve dolayısıyla, Türkiye, bu stratejik ufkunu koruduğu müddetçe, Batı'yla olan ilişkilerinde başarılı olacaktır; bu temel nokta hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iktidarımızda, son iki yıl içerisinde dışpolitikamızda neler yaşandı? Yanıbaşımızda, uluslararası literatürde üçüncü milenyumun ilk büyük savaşı olarak geçen Irak savaşı patlak verdi. Herkes, planları en kötü senaryolar üzerine oturturken, yürüttüğümüz rasyonel, insancıl ve barışçıl politikalarla, hem kendimiz savaştan az etkilendik hem ekonomimiz az etkilendi hem de Irak'ta durumun daha da kötüleşmesini engelleme çalışmalarında ciddî katkılarda bulunduk. Savaş ülkesine komşu olmamıza rağmen, dünyanın en güvenli ülkelerinden biri olma profili çizdik ve bunu da, ülkemize gelen turist sayısındaki artıştan rahatlıkla anlamak mümkündür. Irak politikasının ve geleceğinin şekillenmesinde güçlü bir aktör olduk ve olmaya da devam ediyoruz. İstikrarlı ve demokratik bir Irak için elimizden ne geliyorsa onu yapmak, tarihî, kültürel ve komşuluk görevimizdir.

Hükümetimiz, sadece Irak'la değil, bütün komşularımızla iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek, oldukça riskli ve istikrarsız olan bölgemizi bir barış ve istikrar bölgesi haline getirmek çabası içerisinde olmuştur. Bölgedeki inisiyatiflerin gelişmesinde baş aktör olarak rol almak, bölgesel bir güç olmanın gerekliliğidir. Bugünkü çalışmalarımız, bölgemizin barış ve refahının yükselmesi, çevremizin bir güvenlik toplumu halini alması, sorunlarımızın çatışma dışında kalan barışçıl yollarla çözümlenmesini sağlamak için yoğun bir çaba içinde olan, sadece bugünün değil yarının demokratik barışçıl ve istikrarlı ortamını oluşturmak için uğraşan bir anlayışın tezahürüdür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hükümetimiz, dışpolitikamızı belirlerken, sadece bürokratik karar alma mekanizmalarını değil, toplumun istek ve arzularını da önceleyen, demokratik katılımı sağlamaya yönelik bir çaba içerisinde olmuştur. Sivil toplum kuruluşlarının da içinde aktif rol aldığı çağdaş bir anlayışla, başarılamayanları başarmanın sevinci içerisindeyiz. Düne kadar sadece bir hayal olarak görülen Avrupa Birliği tam üyeliği yolunda, geri dönüşü olmayan üyelik perspektifinin en önemli kilometre taşı olan müzakere tarihini almayı başardık bu yeni dışpolitika anlayışı sayesinde. Bugün, Kopenhag kriterlerini yerine getirmiş olan çağdaş ve demokratik bir ülke olarak, geleceğe daha güvenle ve daha az bilinmezlerle bakabiliyoruz. Artık, Türkiye ekonomisi ve demokrasisinin önü, tekrar tıkanmayacak şekilde açılmıştır. Türkiye'nin hedefi bellidir; ekonomik refahı ve  demokratik standardını yükselterek Avrupa'nın seviyesini yakalamak. Bu hedefe ulaşmak, Türkiye'nin içte ve dışta göstereceği siyasî, stratejik ve ekonomik performansla yakından ilgili olacaktır. Kısacası, değişen dünya koşullarına uyumlu, insan merkezli, demokratik ve barışçıl bir dışpolitika anlayışıyla hareket etmek, oldukça çalkantılı geçen bir süreçten, ülkemizin istikrarlı bir sonuç elde etmesini sağlamıştır. Modern uluslararası anlayışta "kriz yönetiminden istikrar üretme" denilen bu politik sanatta başarılı bir sonuç alınmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bölgesel bir güç olarak, bölgemizin istikrarından sorumlu olduğumuz ve bunun, uluslararası sistemin ve tarihin bize yüklediği bir görev olduğunun farkında olduğumuz ve bu nedenle de bölgesel gelişmelere daha yakından bakmamız gerektiği inancındayım. Bu çerçevede, Irak'ta meydana gelen gelişmelere daha yakından ve insan merkezli bir perspektifle bakmakta yarar görüyorum.

Öncelikle, şu anda Irak'ta, uluslararası kamuoyu ve Iraklıların arzu etmediği çatışma, kargaşa, kaos ve savaş hali vardır. Bu durumun, çok daha önceden normale dönmesi bekleniyor ve planlanıyordu. Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki koalisyon güçleri ülkeye girdiğinde, özgürlük, demokrasi ve insan hakları vaat ediyordu. Ülkeyi, halkına karşı soykırım uygulayan, insana ve insanlık değerlerine karşı savaşan, bölgeyi ve ülkeyi savaş ve kaos ortamı haline getiren ve çağımızın en gaddar ve en zalim diktatörlerinden biri olan Saddam'ın baskıcı yönetiminden kurtarıp halka teslim etmeyi, demokrasi, barış ve istikrara temel olarak gösteriyordu; fakat, bugün gelinen nokta, hedeflenenden veya vaat edilenden çok uzakta, 100 000'i aşkın Iraklı hayatını kaybetti, 10'larca şehir ve kasaba yerle bir edildi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri güvenlik güçlerinin izlediği yol ve yöntem hatalarla doludur. Ülkeye istikrarı sadece askerî yöntemlerle getirmeye çalışmak, aslında, istikrar ve barıştan vazgeçmek demektir. Dünya basınına yansıyan uygulamalarda ve izlenen tavırlarda, kabul edilemeyecek derecede, insan haklarının çiğnendiği, insanlık onurunun zedelendiği ve insanlıkdışı muamelelere şahit oluyoruz. Bu durum, maalesef, insanlık adına ve bölge halkları adına utanç vericidir. Atılacak bütün adımlarda ve uygulanacak bütün politikalarda çok dikkatli olunmalı ve insan, merkeze alınmalıdır. İnsanlığından utandıracak şekilde, yerde yatan yaralı ve savunmasız bir insanı vurmaya iten psikoloji ve zihniyetin altında yatan gerçek nedir; sadece bireysel psikolojik bozukluklar mı; yoksa, güvenlik güçlerine verilen, karşındakini, yani ötekini insandışılaştırma propagandasının eyleme yansıması mıdır? Bunun dünyaya açıklanması, açıklığa kavuşturulması ve bu tip insanlıkdışı eylemlerin son bulması için yetkililerin olaya samimiyetle eğilmesi gerekmektedir; aksi takdirde, bugün olmasa da tarih bir gün mutlaka bunların hesabını soracaktır. Uluslararası sistemde barış ve istikrarı sağlamak büyük güçlerin temel vazifesidir. Tarih boyunca çağın lider devletleri, uluslararası istikrar ve barış için gerektiğinde kendi ulusal çıkarlarını bile feda etmişlerdir. Temennim, bugün, koalisyona liderlik eden ABD'nin de bu tarihî çizgiye kayması ve Irak'ta istikrarlı, demokratik ve barışçıl bir ortamın oluşmasına katkıda bulunmasıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komşumuz Irak'ta yapılması planlanan seçimlerin zamanında ve dürüst bir şekilde yapılması titizlikle izlenmekte, Irak'ta demokratik bir yönetimle birlikte huzur ve istikrarın en kısa zamanda sağlanması Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Türkiye, bunun için her türlü gayreti göstermeye de hazırdır.

Bundan birkaç gün önce şehit olan emniyet mensuplarımıza Allah'tan rahmet diliyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sözlerimi bitirirken, AK Parti Hükümetinin, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da, ekonomik, siyasî ve stratejik vizyon, plan ve projeleriyle, içte refah ve demokrasi, dışta da istikrar ve barış yürüyüşlerine devam edeceğine olan inancımı yineliyor, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kansu.

Sayın Ateş, biraz önce 10 dakikalık görüşme sırasında ben buradaki düğmeye basmadığım için Sayın Kansu fazla konuşmuş gibi oldu. Sayın Kansu'nun konuşması tam 10 dakika içerisinde tamamlanmıştır. Bilgilerinize sunarım.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - 15 dakika oldu.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçeceğiz; yalnız, sorulara geçmeden önce bir hususu hatırlatmak istiyorum. Soru ve cevap işlemleri 10'ar dakika devam edecektir.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Affedersiniz Sayın Bakanım.

Şu hususu hatırlatayım: Sorulara geçtiğimiz zaman, sorular üzerinde, mesela 10 dakikanın 5 dakikasını bir milletvekili arkadaşımız alıyor, diğer arkadaşlara -belki çok önemli bir konuda soru soracaklardır- fırsat düşmüyor. Onun için, soru sorarken arkadaşlarımızın, herhangi bir ikaza sebebiyet vermeden, zamanlarını çok önemli bir konuda yoğunlaştırmalarını istirham ediyorum.

Şimdi, Hükümet adına, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, sürelerinizi eşit olarak taksim ettim; 22 dakikalık sürenizi başlatıyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2005 yılı bütçe tasarıları hakkında bilgi sunmak ve bu fırsattan yararlanarak, bakanlığımda yürütmekte olduğumuz çalışmalar hakkında Yüce Meclisimizi, siz değerli üyeleri bilgilendirmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda ve gerekse bugün Genel Kurulda değerli milletvekili arkadaşlarımın Bakanlığımızın icraatlarıyla ilgili olarak ortaya koydukları kıymetli görüşler için teşekkür ediyor; bu vesileyle tekrar, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz, ülkenin kıt kaynaklarını azamî tasarruf ilkesi ve yüksek performans anlayışı içinde kullanmaya özen göstereceğiz. Öte yandan, yüksek performansın sağlanması için ön şartın, dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilerek, etkin bir yönetim tesis edilmesi olduğunu biliyoruz. Bu amaçla, çok iyi işleyen bir hizmet içi eğitim ve bilimsel çalışmalarla desteklenmiş projelere dayalı bir değişim modeli geliştiriyoruz.

Bakanlık ve bağlı kuruluşlarda, 2004 yılı içinde, 1 508 ayrı hizmetiçi eğitim programında 102 137 personelin eğitimden geçirilmiş olmasını, bu durumun açık bir kanıtı olarak takdim etmek istiyorum. Hizmetiçi eğitim çalışmalarımızı, Türkiye'nin dönüşüm istikametiyle ilgili konulara öncelik ve ağırlık vermek suretiyle yürütmekteyiz. Bu bağlamda, mülkî amirlerimize ve özellikle güvenlik birimlerimizin personeline, Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda gerçekleştirdiğimiz devrim mahiyetindeki değişikliklerin ruhunu anlatma imkânı buluyoruz. Üzerinde ısrarla durduğumuz konu başlıklarından birisinin insan hak ve özgürlüklerine bakış açımız olduğundan da kuşku yoktur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 17 Aralık toplantısının da gösterdiği gibi, ülkemizin, insan hak ve özgürlükleri konusundaki standardının Yüce Meclisin iktidarı ve muhalefetiyle birlikte gösterdiği gayretlerle Avrupa Birliği seviyesine geldiği çok açıktır. Hükümetimizin gösterdiği siyasî kararlılıkla, iki yılı aşan bu süre zarfında, bir yandan yasal altyapı Avrupa Birliği müktesebatına uyumlaştırılırken, öte yandan da kamu hizmet anlayışını Batılı standarda ulaştırmaya özen gösterdik.

Hükümetimizin görev dönemine ilişkin olarak, işkence ve kötü muamele iddialarında çok ciddî azalmalar sağladık. Ortaya atılan iddiaların takipçisi olduk, ısrarla üzerine gittik. "Sıfır hoşgörü" yaklaşımımızı desteklemek üzere, önce, 26 Nisan 2003 tarihinde, Jandarma Genel Komutanlığımızın bünyesinde, Jandarma İnsan Hakları İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezini kurduk. Burada aldığımız olumlu neticeler üzerine, 27 Şubat 2004 tarihinde de, Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde, İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme Bürosunu faaliyete geçirdik. Her iki ünitemizi de, 24 saat esasına göre ve internet ortamında hizmet verecek şekilde teçhiz ettik.

Eğitim, denetim ve siyasal kararlılık sonucunda, başta Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Avrupa Birliği Komisyonu olmak üzere, pek çok Batılı kuruluş, Türkiye'de sistematik işkencenin bulunmadığını dünya kamuoyuna açıklamışlardır. Tabiatıyla, insan hak ve özgürlükleri konusunda yapılanlar, yalnızca işkence ve kötü muamelenin önlenmesiyle sınırlı değildir.

Aynı zamanda, kimi kurumsal düzenlemelerle, sivil toplum kuruluşlarının önünü açtık. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkının kullanılmasını sağlayıcı tedbirler aldık. Duruma bu açıdan bakıldığında, Yüce Meclisin kabul ettiği 5253 sayılı Dernekler Kanunuyla, en geniş anlamda örgütlenme özgürlüğü sağlamak için, önemli bir hukukî altyapı oluşturduk. Bununla beraber, yakın geçmişte, kitlesel eylemlere zemin hazırlayan basın açıklamalarını ifade özgürlüğü bağlamında yeniden ele alarak, basın açıklamalarının yapılmasına kolaylıklar getirdik. Bütün bu çalışmalar, huzurlu bir toplumsal yapının kurulması ve demokratik devletin tesisi için son derece gerekli adımlardı.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Hükümetimiz, devlet-vatandaş ilişkilerini yeni ve daha demokratik bir düzlem içerisinde ele almaktadır. Üstelik, bunu, yalnızca, yukarıda arz ettiğim güvenlik alanıyla da sınırlı görmüyoruz. Tesis etmeye çalıştığımız yeni anlayışta, kamu hizmetinin odağına vatandaşı yerleştirmeye niyetliyiz. Devlet aygıtını yetki, görev ve sorumluluklar açısından belirli ölçüde yeniden dizayn ederken; vatandaşın, kamu hizmetinden en az masrafla ve en kolay biçimde nasıl yararlanabileceği sorununu çözümlemeye gayret ediyoruz. İşte, bunun için, yerelleşmeyi temin için, yerel yönetim reform paketini hazırladık.

Meclise sevk ettiğimiz yasalardan, sizin de hatırlayacağınız gibi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu Sayın Cumhurbaşkanımızca onaylanarak yürürlüğe girmiş, 5272 sayılı Belediye Kanunu ise Meclisten geçmişti dün de Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.

Tabiî, bu Belediye Kanunuyla birlikte, Özel İdare Kanununun bazı maddeleri de, bir kere daha görüşülmek üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Meclise iade edilmişti; önümüzdeki günlerde, bu kanun da, komisyon ve Genel Kurulumuza, sizlerin huzuruna getirilecektir.

Tabiî, bu reform paketinin devamında, Mahallî İdareler Birlikleri Kanunu, İl Özel İdaresi ve Belediyesi Gelirler Kanunu ve Köy Kanunu Tasarıları da bulunmaktadır. Bu reform paketinin ikinci ayağını da, öncelikle, bu tasarılar oluşturmaktadır.

Bunlardan Mahallî İdareler Birlikleri Kanunu Tasarısı İçişleri Komisyonumuzun altkomisyonunda görüşülmekteydi; dün, zannedersem, altkomisyondaki görüşmesi de tamamlandı.

Değerli arkadaşlarım, böylece, geleceğin mahallî yönetimlerini oluşturacağımızı düşünüyoruz. Doğal olarak, geleceğin yerel yönetimleri, çağdaş teknolojileri de çok etkili biçimde kullanmalıdırlar. İşte, bu bakımdan, Bakanlığım olarak, adına "Yerel Bilgi Tabanı Projesi" dediğimiz çalışmayla, yerel yönetimler hakkında karşılaştırılabilir, ölçülebilir, yorumlanabilir, güvenilir, şeffaf, güncellenebilir ve standartlara uygun verilerin elde edilmesi için gerekli çalışmalar da yapılmaktadır. Yine, uygulanan projelerle, değişime açık, yurttaşa saygılı, hesap verebilen, şeffaflığı temin eden, ulusal ve uluslararası standartlara uyum sağlayan, yerel ve ulusal demokrasinin gelişmesine katkıda bulunan, verimli, uyumlu ve planlayıcı bir yerel yönetim yapısının ortaya çıkması da sağlanmış olacaktır.

Bu denli önemli yetki ve kaynak verilen belediyelerin, takdir edersiniz ki, performanslarının ölçülmesi işi, bir parça öne çıkmaktadır. İşte bu ihtiyacı gidermek amacıyla da, Belediyelerde Performans Ölçümü ve Denetimi Projesi (BEPER) hazırlanmış, deneme için pilot belediyeler seçilerek, kamuoyunun ve belediyelerimizin kullanımına açılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yukarıda arz ettiğim gibi, çağdaş bir yönetim altyapısının bir gereği de, teknolojiden azamî derecede yararlanmaktır. Bu bakımdan, ülkemizin en önemli e-dönüşüm projelerini birer birer gerçekleştirme gayreti içerisindeyiz.

Bütçe görüşmelerinin zaman kayıtlaması içerisinde, Bakanlığımda yürütülen ve fakat bütün toplumu yakından ilgilendiren temel projelerimize -müsaade ederseniz- anabaşlıklarıyla temas ederek, Yüce Meclisimizi ve Meclis Televizyonu vasıtasıyla da değerli vatandaşlarımızı bilgilendirmek istiyorum.

Hiç kuşkusuz, Bakanlığımızda hazırlanarak uygulamaya konulan e-devlet projelerinin başında MERNİS Projesi gelmektedir. Bilindiği gibi, MERNİS Projesi, altında çalışacak başka projeleri de barındıran bir üst projedir. MERNİS Projesiyle, nüfus kayıtlarımızın kütükler üzerinde tutulmaya başlandığı ilk tarih olan 1904 yılından itibaren kayda alınan 130 000 000 künye dijital ortama aktarılmış ve sistem, iki yıldır, sorunsuz bir şekilde çalışmaktadır.

MERNİS anabilgi bankasından yararlanmak suretiyle, eldeki verileri diğer kamu kuruluşlarıyla birlikte kurallar içerisinde paylaşmak üzere, yeni geliştirdiğimiz, geçtiğimiz yıl ihalesini yaptığımız ve bugünlerde de kullanıma hazır hale getirdiğimiz Kimlik Paylaşım Sistemi Projesiyle, Türkiye'nin e-devlet dönüşümünü hızlandıracak önemli bir araca da kavuşmuş oluyoruz. Bu proje sayesinde, bilgilerin farklı kurumlarda tekrar edilmesi önlenecek, kurumların vatandaşlık bilgilerine erişim için çeşitli yollara harcadıkları mesai, teknik araç gereç ve iletişim giderlerinden tasarruf edilecek, kamu kurum ve kuruluşlarının entegre bir e-devlet yapısına ulaşmaları da kolaylaşacaktır. Ayrıca, ileriki bir aşamada, bu yapıya, kamu hizmeti sunan bankalar, noterler, meslek örgütleri gibi kurumlar da dahil edilecektir.

Değerli arkadaşlarım, e-devlet uygulamalarını, Bakanlığımızın bütün hizmetleri için ve özellikle de güvenlik sektöründe yoğun biçimde kullanıyoruz. Örneğin, Jandarma Genel Komutanlığının emniyet ve asayiş hizmetleri için gerekli bilgileri en alttaki devriye seviyesine kadar ulaştırabileceği jandarma entegre muhabere ve bilgi sistemi 2004 yılında faaliyete geçirilmiştir.

Öte yandan, 2003 yılında e-Türkiye büyük ödülüne layık görülen ve ülke düzeyinde işlemlerin bilgisayar desteğiyle yapıldığı, hızlı, güvenilir ve bütünleşmiş bir polis bilgi sistemi olan POLNET Projemiz bulunmaktadır. Esas itibariyle, POLNET Projemiz, MERNİS Projesinde olduğu gibi, bir şemsiye projedir ve 30 ayrı e-devlet altprojesi, bu POLNET'in içerisinde bulunmaktadır. Bu veri tabanını kullanarak çalışan ekiplerimiz, bugün, artık, suç analizinin yapılabilmesi ve ülke genelinde meydana gelen tüm asayiş olaylarının ortak bir bilgi havuzunda birleştirilmesi açısından önemli mesafeler kaydetmiş oluyor.

Elektronik güvenlik hizmet uygulamalarının bir örneği de Trafik Bilgi Sistem Projesi olup, şu anda, bu sistem, 204 trafik birimimizde, ana merkezle irtibatlı olarak çalışmaktadır. Trafik kazalarının azaltılması açısından çok önemli bir hizmet olan bu projenin, önümüzdeki yıllarda ülke geneline yaygınlaşması da sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bize tanınan kısa sürede, ancak bir bölümünden söz edebildiğim güvenlik projeleriyle, Bakanlığımız, ülkemizin içgüvenliğinin korunması ve toplumsal huzurun sağlanmasıyla alakalı görev ve sorumluluğunu aksaksız yerine getirme gayreti içerisindedir.

Bu amaçla, polis, jandarma ve sahil güvenlik birimleri 24 saat esasına göre hizmetlerine devam etmektedirler. Bakanlığımız, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da, bu misyonu, yeni güvenlik politikaları doğrultusunda, bilim ve teknolojideki gelişmelere uygun olarak devam ettirecektir.

Değerli arkadaşlarım, toplumun huzur ve güveni ile ülkemizin uluslararası itibarı açısından şu dört konu üzerinde de önemle durmaktayız: Birincisi, yasadışı göç ve insan ticareti; ikincisi, terörizmle mücadele; üçüncüsü, organize suçlarla mücadele; dördüncüsü, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadeledir.

Ülkemizin coğrafî konumu nedeniyle karşı karşıya kaldığı insan hareketleri büyük rakamlara ulaşmıştır. Son yedi yılda yakalanan yasadışı göçmen sayısı 500 000'i aşmıştır. Ayrıca, yakalanan göçmenlerin 166 ayrı ülke uyrukluğuna sahip olması, sorunun büyüklüğü konusunda en önemli ipuçu olarak değerlendirilmektedir. Yine, bu süre zarfında, 5 000'e yakın, insan kaçakçılığını, insan ticaretini organize eden organizatörler yakalanmıştır. Bunlar da 34 ayrı ülke uyrukluğuna sahiptirler.

Ülkemizin coğrafî konumundan etkilenen bir başka suç türü de uyuşturucu madde kaçakçılığıdır. Bu suç türü, iki yönlü çalışan mahiyet arz etmektedir. Doğudan batıya afyon ve türevlerinin yasadışı ticareti; batıdan doğuya ise, yüksek teknoloji altında üretilen sentetik uyuşturucuların yasadışı ticareti.

Hemen ifade etmeliyim ki, güvenlik birimlerimizin etkili mücadelesiyle gerek yasadışı göç ve gerekse uyuşturucu ticaretinde ülkemizin kullanıldığı rota değişmiştir. Artık, kaçakçılar, ülkemizin dışındaki rotaları kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Esasen, bu, yalnızca bizim iddiamız da değil. Yalnız, bir örnek olsun diye ifade ediyorum; 17 Aralık 2003 tarihinde Avrupa Parlamentosunun Strasburg'ta yapılan Genel Kurul toplantısında, İngiliz liberal Bill Newton Dunn tarafından, Afganistan menşeli uyuşturucu madde kaçakçılığı konusunda Türkiye'nin neler yaptığının sorulması üzerine, o zamanki Avrupa Birliği Komiseri Verheugen tarafından, Türkiye'nin, Afganistan'da üretilen uyuşturucu maddelerin Türkiye üzerinden Avrupa'ya getirilmesinin önlenmesi yönünde önemli adımlar attığı, etkin mücadelesi neticesinde uyuşturucu trafiği güzergâhının Türkiye üzerinden başka ülkelere kaydığı; Türk makamlarının, uyuşturucuyla mücadelede son teknoloji ürünü araç ve teçhizatları kullandığı, bunda etkin mücadeleye önemli katkı yaptığı; uyuşturucu irtibat görevlilerinin, Türk yetkililerle düzenli olarak bir araya geldiği şeklinde ifade edilmiştir.

Üzerinde ısrarla durduğumuz bir başka suç türü de, organize suç örgütleriyle mücadeledir. Malumunuz, Acil Eylem Planımızda 58 ve 59 uncu hükümetlerimizin programlarında, yolsuzlukla mücadele, önceliklerimiz arasında yer almış bulunmaktadır. Bizim inancımıza göre, organize suç örgütleriyle mücadele, yolsuzlukla mücadelenin bir aracıdır. İşte bu nedenlerle de, 58 ve 59 uncu hükümetlerimiz dönemlerinde sessiz sedasız, hiç gürültü koparmadan çetelerle mücadele ediyoruz, çete mensuplarını teker teker yakalayarak adalete teslim ediyoruz.

Tabiatıyla, organize suç örgütleriyle mücadelede güvenlik güçlerinin elindeki hukukî imkânların da biraz daha geliştirilmesine ihtiyaç vardı. Son çıkan Ceza Muhakemeleri Kanunuyla bu konuda bazı düzeltmeler yapıldı.

İzninizle, bir hususun da altını çizerek, bu bahse de bir nokta koymak istiyorum: Hükümetimiz döneminde, organize suç şebekelerine yönelik operasyonlar, yurdun 7 ayrı bölgesinde 37 ilimizde gerçekleştirilmiş, yapılan 472 operasyonla organize suç örgütlerine büyük ölçüde darbe vurulmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye, neredeyse, son otuzbeş yılını terörle mücadeleyle geçirmiştir. Bu uğurda onbinlerce insanını kaybetmiştir. Milyarlarca dolar kaynak kullanmıştır. Bugün gelinen noktada, çok şükür, terörün önemli ölçüde kontrol altına alındığını söylemek imkânına sahibiz. Şimdi, meselelerimizi daha soğukkanlı olarak tezekkür etme şansımız bulunmaktadır.

Türkiye'de demokratik nizamın yerleşmesini ve özgürlüklerin gerçek anlamda kullanıldığı güvenli bir ortamın oluşmasını önemsiyoruz. Bizim inancımıza göre, demokratik yönetimlerde şiddet içermeyen farklı anlayış, düşünce ve inanışlar toplumun ortak paydasını oluşturmaktadır. Farklı kültür, inanç ve değerler bakımından zengin toplumlarda uzlaşma kültürünün ve tecrübesinin yerleştirilmesi ve geliştirilmesi büyük önem kazanmaktadır.

Bu bağlamda, ülkemizde huzur ve güvenin devamı için, demokratik yapı içerisinde, yasalardan ve aziz milletimizden aldığımız güçle terörle etkin mücadeleye devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bize ayrılan sınırlı sürede, sizlere, Bakanlığım ve bağlı kuruluşların yürütmekte olduğu bazı faaliyetler hakkında genel bir bilgi vermeye, önceliklerimizi sizlerle paylaşmaya gayret ettim.

Bizim ana hedefimizin, ülkemizin asayişini korumak olduğunda hiç kuşku yoktur. Bu bağlamda, biz, bu güzel ülkenin her karış toprağında huzur, birlik ve beraberlik ile kardeşlik istiyoruz. İnsan haklarına saygılı olmayı içselleştirmiş, vatandaşı kamu hizmetinin odağı haline getiren bir kamu yönetimi mekanizmasını kurmaya gayret ediyoruz. Üstelik, bu sorumluluklarımızı yerine getirirken iyide tatmin olmuyor, en iyiyi arıyoruz.

Tabiatıyla, ülkede huzur ve güvenin sağlanması, vatan toprağının eşkiyaya karşı korunması fedakârlık ister. Bizim kahraman güvenlik güçlerimiz, jandarmamız, polisimiz ve Sahil Güvenlik personelimiz bu fedakârlıkları canları pahasına yapmıştır, yapmaya da devam etmektedirler.

Bu vesileyle, vatan ve görev uğruna hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimize, bu necip millete hizmet edip ebediyete giden herkese Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyorum.

Bu arada, vatan müdafaası için yakınlarını şehit olarak toprağa veren anaların, babaların, evlatların, eşlerin de hukukunu korumak için çalıştığımızı, çalışmaya devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu analar, babalar, evlatlar ve eşler, bize, şehitlerimizin birer emanetidir. Emanete bu millet adına sahip çıkmak, hükümetlerin görevidir, bu görevi eksiksiz yerine getirmeye kararlı olduğumuzu da huzurlarınızda açıkça dile getirmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Toparlıyorum.

Tabiî, bu vesileyle, Musul'da geçtiğimiz hafta meydana gelen hadisenin aydınlatılması konusunda, bilhassa siyasî kararlılığımızı, faillerin adalete teslim edilinceye kadar devam ettireceğimizin de bilinmesini istiyorum ve şehit olan bu kardeşlerime Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum; yalnız, bu konuyla ilgili burada konuşma yapılırken belki bilgi eksikliğinden kaynaklanan iki konuyu aydınlatmam gerekir.

Birincisi, bu arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin silahları alınmamıştır; bunlar tam teçhizatlı, bir özel harekat timi memurunun taşıması gereken bütün silahlar üzerlerindeydi ve kahramanlar gibi de onlarla mücadele etmişler, silah sıkıp cevap vermişlerdir. Yani, bir yanlış bilgiden dolayı "bunların üzerinde silahları yoktu" deniyor; değil; silahlar üzerindeydi ve cevap vermişlerdir.

Tabiî, yine burada bir ikinci yanlışlık yanlış bilgilenmeden kaynaklanıyor. Bu, cenazelerimizi de, maalesef, helikopterle getiremedik Türkiye'ye; çünkü "o bölgede helikopter çok riskli" denildi hem Irak Geçici Hükümeti hem de Amerika Birleşik Devletleri tarafından; karayoluyla Habur'a getirildi; biz, Silopi'den Diyarbakır'a Silahlı Kuvvetlerimize ait helikopterle, oradan da yine Silahlı Kuvvetlerimize ait uçakla cenazeleri Ankara'ya getirdik. Bunun da bu şekilde bilinmesinde fayda vardır.

Bir de, değerli arkadaşlarım, burada yine konuşuldu, birinci sınıf mülkî idare amirliğiyle ilgili tasarımız komisyondan geçti ve Meclis gündeminde bulunuyor; birkaç defa sıra geldi, ama, görüşülemedi ve temenni ediyorum, umut ediyorum, sizlerin desteğiyle de bu tasarıyı en kısa sürede kanunlaştırırız.

Burada bir şey çok sıkça ifade edildi. "Bu yerel yönetim yasalarıyla, başka yasalarla valilerimizin yetkileri alınıyor..." Değil arkadaşlarım; bilakis, valilerimiz güçlendiriliyor, valilerimize yeni yetkiler veriliyor. Kamu yönetim kanun tasarısıyla, merkezî hükümetin taşra teşkilatının yaptığı görevlerin büyük bir kısmı valilerimize, özel idareye, belediyeye geçiyor; valilerimiz güçlendiriliyor. Valilerimizin, özel idarenin, il genel meclisinin başkanı olmaktan çıkarılması Anayasa gereğidir, Anayasamızın açık hükmü. Anayasamız, mahallî idareleri, yerel yönetimleri tarif ederken "karar organları halk tarafından seçilmiş kamu tüzelkişilikleri" deniliyor. Özel idarenin karar organı il genel meclisi olduğu için, vali de atanmış olduğundan, oradan çıkarıldı, yürütmenin başı olan encümenin başı yapıldı. Bu durumu da bu şekilde izah etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Bir de, Bakanlık mensuplarının Bakanlığı terk ettikleri söylendi; değil arkadaşlarım, değerli kardeşlerim. Doğrudur; Bakanlığımdan bugüne kadar 60'a yakın arkadaşımız çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına gitmiş; ama, buralara üst düzey yönetici olarak bu arkadaşlarımız gitmiştir. Yani, Bakanlığım, âdeta, kamu kurum ve kuruluşlarına üst düzey yönetici yetiştiren bir okul gibi; müsteşarlığa gitmiş, müsteşar yardımcılığına gitmiş, genel müdürlüğe gitmiş; yani, bizim çok değerli mülkî idare amirlerimiz, vali yardımcımız, kaymakamımız, mülkiye müfettişlerimiz bu kurumlara üst düzey yönetici olarak gitmiş; biz, bundan gurur duyuyoruz, iftihar ediyoruz.

Bunu da bu şekilde tamamladıktan sonra, bütçelerimiz, Yüce Meclisin, sizlerin tasvibine mazhar olursa, verilen ödeneklerin en tasarruflu ve hizmet gereklerine en uygun bir şekilde kullanılması yönünde her türlü çabayı göstereceğimizden emin olabilirsiniz.

Bakanlığımız ve bağlı kuruluşlar bütçelerine hizmet için ödeneklerle teçhizinde katkılar sağlayan, şahısları ve grupları adına söz alarak bize yol gösteren, doğruya ulaşmamıza yardımcı olan bütün milletvekili arkadaşlarıma ve Yüce Meclisin siz değerli üyelerine şükranlarımı arz ediyor, tekrar, şahsım ve Bakanlığım adına hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederimi Sayın Bakanım.

Hükümet adına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, Hükümetimiz, Bakanlığımız adına hepinize saygılar sunuyorum. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerinde söz olan değerli iktidar ve muhalefet milletvekillerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Muhakkak ki, değerli milletvekillerinin her türlü görüşleri dikkatli bir şekilde takip edilmiştir; eleştirileri, tavsiyeleri en iyi şekilde değerlendirilecektir ve önümüzdeki dönem içerisinde, bütün bunların ışığı altında, Türkiye'nin dışpolitikasını en iyi şekilde yürütmeye gayret sarf edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, süre dar olduğu için, Bakanlığımızın, daha doğrusu Hükümetimizin dışpolitikasıyla ilgili bütün konuları ve detayları bir kitapçık halinde siz değerli milletvekillerine dağıtıyoruz. Ben, burada, faaliyetlerimizin özetini sizlere sunacağım. Bir de, değerli milletvekillerinin eleştirilerine cevap vermeye gayret sarf edeceğim.

Değerli arkadaşlar, yeni bir dünya düzeninin oluşmaya başladığı bu döneme, Türkiye, 21 inci Yüzyıla hâkim olacak dinamiklere yön verecek aktörlerden biri olarak girmeye başlamıştır. Bu, sadece ülkemizin stratejik, coğrafî konumu, büyüklüğü ve sahip olduğu askerî güçten kaynaklanmamaktadır. Bunların da ötesinde, Türkiye'ye atfedilen önem, geleneksel değerlerimizi çağdaş normlarla meczetme başarımızdan, geniş bir çerçeveye yansıttığımız olumlu, istikrar yaratıcı etkiden, diğer bir deyişle, yumuşak gücümüzü, büyük gücümüzü ortaya koymamızdan ortaya çıkmaktadır. Şimdiye kadar, devamlı kavga eden bir Türkiye imajı varken; şimdi, gücü, farkında olunan, geçmişi büyük, potansiyeli büyük; ama, aynı zamanda bütün sorunlara, görüşerek, diyalog yoluyla çözüm arayan bir ülke olarak ortadadır.

Dünyanın pek çok köşesinde radikal akımların, terörün ve şiddetin, olumlu değişim çabalarına köstek olmayı sürdürdüğü çalkantılı bir uluslararası ortamda, Türkiye, kapsamlı bir dönüşüm sürecini huzur ve istikrar içinde en ileri noktalara taşımayı başarmıştır. Türkiye, bugün, çevresindeki coğrafyalardan yükselen değişim arzuları için bir ilham kaynağı olarak ortadadır. Türkiye, Karadeniz-Kafkasya-Ortadoğu üçgenine, karşılıklı uzlaşı ve bölgesel işbirliği kavramlarını taşıyan, aldığı inisiyatiflerle bu coğrafyalarda barış ve istikrar umutlarına güç katan bir aktör olarak görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, büyük bir ülke, sadece kendisine karşı sorumlu değildir, bölgesine karşı da sorumludur, komşusuna karşı da sorumludur. Bu bakımdan, bölgemizin istikrarı, bölgemizdeki barış, muhakkak ki, bütün bölgenin ekonomik kalkınmasının da birinci adımı olacaktır. İstikrarın olmadığı, barışın olmadığı bölgelerde muhakkak ki, ülkelerin önceliği başka olacaktır, kaynaklar da başka doğrultularda harcanacağı için, o bölgenin insanlarının refahı, o bölgenin kalkınması ikinci derecede kalacaktır. İşte, bu bakımdan, istikrar, güvenlik hangi bölgede varsa, ekonomik kalkınma ve refah da onu takip etmiştir. Bu bakımdan, Türkiye, bölgenin istikrarına, bölgenin huzuruna, bölgenin barışına çok önem vermektedir ve büyük bir ülke olarak da buna öncülük etmektedir. Bunun değeri, sadece bölge ülkeleri ve bölge halkları tarafından değil, bütün dünya tarafından da takdir edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dışpolitika konusunda bu yılın birinci gündemi Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkileri olmuştur. Uzun yılların neticesi, bu sene yeni bir aşamaya gelmiştir. 17 Aralıkta, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında âdeta yeni bir dönemeç oluşmuştur. Bu, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlama kararıyla gerçekleşmiştir. Bugüne kadar, şüphesiz ki, çok önemli adımlar atılmış, çok önemli anlaşmalar imzalanmış, 1999'da adaylığımız olmuş, 2002 yılında müzakerelere başlanma kararı alınmış; fakat, 17 Aralıkta, Avrupa Birliğinin üyesi ülkeler, 25 üye ülke, oybirliğiyle Türkiye'yle tam üyelik müzakerelerine başlama kararını almıştır. Bu, hepimizin hedefiydi ve bu hedef gerçekleşmiştir. Ümit ediyoruz ve inanıyoruz ki, önümüzdeki müzakere süreci de en başarılı bir şekilde gerçekleşecektir ve günü geldiğinde, Türkiye, diğer ülkeler gibi tam üye ülke olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyla ilgili birçok tartışma yapıldı. Dün de değerli milletvekillerine, kapalı bir oturumda çok geniş ve detaylı bilgi verdim; ama, burada, yine bu konuyla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, önemli olan nokta, Türkiye'nin tam üyelik hedefinin açık seçik, kesin bir şekilde tespit edilmesi, kararlaştırılması, şimdiye kadar olan ilişkilerimizin yatağından, istikametinden çıkarılmaması, özel statülü başka hedeflerin ortaya çıkmamasıydı. Bunların hepsi gerçekleşmiştir ve 17 Aralık zirve bildirisinde de açıkça ortaya konulmuştur. Şunu unutmamamız gerekir ki, 25 ülkenin vardığı bir konsensüs, bir uzlaşma neticesinde bu ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliğindeki bütün kararlar ittifakla alınmaktadır. Bunların içerisinde, bizim tanımadığımız Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de vardır.

Bu açıdan, yeni bir durumla karşı karşıyayız; yeni durum, müzakerelere başlamadır ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanacaktır. Bununla ilgili, şüphesiz ki, Türkiye'de birçok yasal düzenleme yapılacaktır, bakanlıklarımız arasında birçok düzenleme yapılacaktır ve müzakere sürecinin en başarılı bir şekilde bitirilmesiyle ilgili de, Türkiye, en iyi şekilde kendini hazırlıklı hale getirecektir.

Bu karar alınırken, şüphesiz ki, bu kararı yolundan ve istikametinden çıkarmak için, birçok üye ülke tarafından büyük gayretler sarf edilmiştir; ama, buna karşı, Türkiye'nin dostu olan birçok çevrelerin de çok aktif faaliyetleri olmuştur; bunlar, devlet adamları olmuştur, siyasetçiler olmuştur, entelektüeller olmuştur, basın mensupları olmuştur, işadamları olmuştur. Bunun en iyi örneğini Avrupa Parlamentosunda gördüğümüz gibi, ne zaman Türkiye aleyhinde Avrupa'da bir hareket başlasa, buna karşı birkaç hareket birden karşı atağa geçmiştir ve Türkiye, daima savunulmuştur; bu vesileyle, Türkiye'yi takdir eden ve Türkiye'ye destek veren herkese de huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, her konuda çok geniş konuşabiliriz. Siyaset, zaten bir noktada konuşmadır; hatta, zaman zaman demagojiye varan hatları da olabilir, siyasetin bir parçasıdır; ama, demagojinin en az yer alması gereken alan dışpolitika alanıdır; çünkü, dışpolitikada yapılan demagojinin veyahut olanları farklı şekilde göstermenin veyahut da dikkatsiz alınacak kararların neticeleri geleceğimizi bağlar, ülkemizi bağlar.

O bakımdan, bu konuların, soğukkanlılıkla, dikkatli ve titizlikle muhakkak ki, değerlendirilmesi gerekir. Avrupa Birliği zirve kararının da, her türlü demagojiden uzak, dikkatli, titiz bir şekilde değerlendirilmesi gerekir; bunu yapmaya devam ediyoruz, daha da yapılacaktır; ama,

Bu çerçeve içerisinde bazı hususları ifade etmek isterim; ama, bazı konular, kamuoyuna, ne yazık ki, yanlış yansıtılmaktadır.

Bunların başında gelen husus, birincisi, Türkiye'yle tam üyelik hedefi ve kesin tarih ortaya çıkmıştır.

İkincisi, Avrupa Birliği, genişlemeler sırasında elde ettiği tecrübeleri, yeni genişleme safhalarında değerlendirmekte, buna göre, kendileri açısından çeşitli tedbirler almaktadır; fakat, Avrupa Birliği zirvesinin içerisine giren çeşitli konular, kısıtlamalar, bizleri de rahatsız eden, itirazlarımızı devam ettirdiğimiz konular, alınmış kararlar, kabul edilmiş kurallar değildir. Bunlar, Avrupa Birliği ülkelerinin devlet başkanları tarafından, müzakereleri yürütecek komisyona yapılan bazı telkinlerdir. Bütün bunlar, müzakere süreci bittikten sonra, karşılıklı kabul görürse ancak devreye girecek hususlardır.

Bu açıdan, Avrupa Birliğinin müzakere pozisyonu ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye'nin müzakere pozisyonu da, çok açık ve net bir şekilde, önümüzdeki günlerde ortaya çıkacaktır. Bu müzakere pozisyonumuz ortaya çıkarken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün görüşleri, iktidar - muhalefet milletvekillerinin bütün telkinleri de, şüphesiz ki, bizim tarafımızdan dikkate alınacaktır; ama, bunlar, olmuş bitmiş kararlar şeklinde yansıtılırsa, bu doğru olmaz.

Değerli muhalefet temsilcisinin burada söylediği ikinci bir husus şudur: "Hollanda'nın ortaya çıkardığı taslak giderek kötüleşmiştir, hiçbir iyileşme yapılmamıştır." Doğrusu, bütün mesleği diplomasi olmayan bir başka arkadaşım bunları söylese, tabiî, o zaman hoş görülebilir; ama, bütün mesleği diplomasi olan bir arkadaşımız eğer bunları böyle söylerse, doğrusu burada çok kaygılanırım.

İşte, onun için, demagojinin, muhakkak, hepimiz için bir sınırı olması gerekir. Demagoji siyasetin bir parçasıdır; ama, muhakkak, bir sınırı olması gerekir.

Şimdi, paragraflara geçersem; önce -dikkatli okunursa görülecektir- Avrupa değerleri konusuyla ilgili bir paragraf... Daha önce, şöyle bir cümle vardı: "Ne olursa olsun, Türkiye'nin, Avrupa Birliği değerlerini kabul etmesini temin etmemiz gerekir." Bu, bize göre, bir hakarettir. Biz, birçok konuda, Avrupa'nın birçok ülkesinden daha önce bu değerleri yürürlüğe koymuşuz; mesela, kadın haklarıyla ilgili konuları. Avrupa'nın birçok ülkesi, daha on sene önce kadınlara oy hakkı vermiştir; Türkiye, taa 1934'ten beri, kadınlarına oy kullandırmış, seçme-seçilme hakkını vermiştir. Dolayısıyla, bunlara şiddetli bir şekilde itiraz ettik ve sonunda, bütün bunlar değişti; değişmesinin sebebi de budur. Eğer dikkatli bir şekilde okunursa, buradaki itirazlarımızın ne olduğu ve nereden nereye geldiği, çok açık bir şekilde görülecektir.

Başka bir konu şudur: Yunanistan'la ilgili konu... Aslında "Yunanistan" ismi geçmemektedir paragrafta; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu, Yunanistan'la ilgili bir paragraftır. Ege'de, aramızda sorunlar vardır; bu sorunların barışçı bir şekilde çözümlenmesiyle ilgili görüşmeler devam etmektedir ve burada, Adalet Divanına bir atıf vardır. Görüşmelerimizin neticesinde, buraya, yine, bizim tarafımızdan konulmuş bir madde vardır ki, bu maddede, aramızda şimdiye kadar yapılan istikşafî görüşmelere yer verilmiştir ve yeni bir statü kazandırılmıştır. Şimdiye kadar, iki ülke arasında 28 görüşme yapıldı, Dışişleri Bakanları Müsteşarları tarafından. Bunlar hep yok farz ediliyordu; dolayısıyla, bütün bunlara tekrar atıfta bulunulmuştur ve düzeltmeler, bizim istediğimiz istikamette olmuştur.

Değerli arkadaşlar, burada başka bir nokta, dün de milletvekillerimize detaylı bir şekilde izah ettiğim, koruyucu tedbirlerle ilgilidir. Tabiî ki, koruyucu tedbirlerin devamlı olmasını hiçbirimiz istemiyoruz. Koruyucu tedbirler, Avrupa Birliğinin bünyesinde vardır; çünkü, büyük buluşmalar söz konusu olduğunda, bu buluşmaların neticesinin olumlu olması gerekir. Bununla ilgili, Avrupa Birliği kendi açısından bazı tedbirler getirmektedir. Geçiş süreçleri vardır; bundan başka, diğer süreçler vardır. Bu süreçlerde, hep, koruyucu tedbirler vardır.

İlk defa, Avrupa Birliği, yeni genişleme süreci içerisinde ve yeni genişlemeye katılacak ülkelere bu konuda bazı yeni tedbirler getirme gayreti içerisine girmiştir; bunlar kabul edilmemiştir, bunlar bir öneri şeklindedir. Bunlardan biri de, daimî olarak bazı tedbirlerin alınmasıdır. Bunları, tabiî ki, kabul etmemiz mümkün değildir; çünkü, tam üyelik ortaya çıktığında ayrıcalığın olmaması gerekir. Bununla ilgili, daha önce ortaya çıkan taslaklarda, ilelebet, her halükârda, hangi şartlar altında olunursa olunsun, tam üyelik başladıktan sonra, daima -gerekli olsun, gereksiz olsun- bir ayrıcalık, bir koruma hakkını öngörüyorlardı; ama, görüşmelerimiz neticesinde, ısrarlarımız neticesinde, sadece bizim değil, başka üye ülkelerin de ısrarları neticesinde bunlar değiştirilmiştir. Eğer, gerek ortaya çıkarsa, ihtiyaç ortaya çıkarsa, o zaman, koruma tedbirlerinin alınabileceği noktasına getirilmiştir. Bunlar da Avrupa Birliği hukukuna aykırıdır; gelinen bu noktada aykırıdır. Bununla ilgili de teşebbüslerimiz devam etmektedir. Birçok üye ülke de bunlara karşıdır.

Şu anda, kabullenilmiş, kararlaştırılmış bir husus yoktur. Bunlar, müzakere bittikten sonra, Türkiye veya başka bir üye ülke -çünkü, sadece Türkiye ile ilgili değildir, bundan sonra katılacak ülkelerle ilgilidir- eğer kabul ederse, karşılıklı rıza gösterilirse ancak o zaman geçerli olabilecek hususlardır; ki, bu konularla ilgili girişimlerimizi, biz, zaten, o günden itibaren yapmaya başladık; çünkü, görüşümüz şudur ki, bunlar, Avrupa hukukuna ters düşer.

Ayrıca, Türkiye tam üye olduktan sonra, bütün ülkeler gibi, aynı şekilde veto hakkı doğacaktır. Bu konularla ilgili, şu anda, sanki, bir karar alınmıştır, Türkiye, ikinci bir statüye, özel statüye girmiş gibi yansıtmak da doğru değildir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, yine, değerli muhalefet temsilcisi arkadaşım, İtalyan Başbakanı Berlusconi ile Sayın Başbakanımız arasındaki konuşmaya atıfta bulunarak Berlusconi'nin söylediklerini burada naklettiler. Hayret ediyorum; yani, diplomasi  mesleğinden gelmiş bir arkadaşımız, nasıl sokaktaki, herhangi bir gazeteye veya bir söze inanabilir? O toplantıda var mıydınız; o toplantının tutanaklarını mı okudunuz ki, böyle söylüyorsunuz?! Yani "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Türkiye'nin haklarını ve hukukunu feda ediyor..." Bu noktaya gelmememiz lazım. Muhalefetin bizi tenkit etmesi, muhalefetin kamuoyunu diri tutması, muhalefetin daima kılıcını üstümüzde tutması Türkiye'nin yararınadır. Biz, konuşurken, herhangi bir konuyu pazarlık ederken, bundan güç alırız. Bunların hepsi, Türkiye'nin çıkarınadır ve doğrudur; ama, bunları, muhakkak ki, yine, bir insaf ölçüsü içerisinde yapmamız gerekir.

Ayrıca, yine muhalefet temsilcisi arkadaşımız, burada "Hükümeti tebrik ediyorum; ama, bu hükümet Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti değil, Hırvatistan Hükümetidir; o, koşulsuz bir şekilde tarih aldı" dedi.

Şimdi, metinleri iyi okumak lazım. Hırvatistan, bizim dostumuz olan bir ülke; ama, çok ağır bir şartla, kendi kahramanı bir generali Adalet Divanına teslim etmek şartıyla müzakereye başlayabilir. Bunu tebrik ediyorsanız, buna bir şey söyleyemem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - O şart...

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O bakımdan, değerli arkadaşlar, bunları, ben, hiçbir zaman polemik konusu yapmak istemem. Yalnız, Hırvatistan... Tabiî ki, ülkelerin -büyük, küçük- hepsi birbirine eşittir; hepsinin aynı şekilde saygınlığı vardır; ama, Avrupa Birliğine giriş söz konusu olduğunda 70 000 000'luk bir ülke ile Türkiye'nin bir iki şehri büyüklüğündeki bir ülkenin etkisi hiçbir zaman bir olmayacaktır; ama, her halükârda şunu görmemiz gerekir ki, yürüyeceğimiz daha çok yol vardır, bu yürüyeceğimiz yol içerisinde hep beraber daha çok işbirliği yapmak zorundayız ki, Türkiye'nin hak ve hukukunu en iyi şekilde koruyabilelim.

Kıbrıs konusunda da hiçbir yanlış anlamaya mahal bırakmak istemiyorum. Kıbrıs sorunu çözümlenememiştir. Kıbrıs sorunu çözülmeden, kalıcı, nihaî, bütün tarafların kabul edebileceği bir çözüm ortaya çıkmadan, Kıbrıs Rum Yönetiminin tanınması Türkiye için söz konusu değildir.

Ayrıca, bu protokolle ilgili olarak da şunları söylemek isterim: 17 Aralık kararında yer alan Ankara Antlaşmasının yeni üyelere teşmil edilmesine yönelik Uyum Protokolünü imzalamamız, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin genel çerçevesinin bir gereğidir; çünkü, bunun aslı şudur: Uyum Protokolü, Avrupa Birliğinin Türkiye'yle imzaladığı bütün anlaşmaların yeni 10 üye tarafından üstlenilmesidir; bizim onlara getirdiğimiz bir mecburiyettir. 10 yeni üye ülkenin "Türkiye'ye karşı ben gümrük kapılarımı kapıyorum" veyahut da "Türkiye'ye karşı gümrük anlaşmasını uygulamayacağım" demesinin önünün kesilmesidir. Bu açıdan, tamamen onların üstlendiği bir yükümlülüktür ve Türkiye, bu protokolü imzalarken, Rum tarafıyla veyahut da herhangi bir ülkeyle değil, Avrupa Birliğinin 25 ülkesini temsil eden Komisyonla karşı karşıya gelip bunu imzalayacaktır. Ayrıca, bu imzalandığında herhangi bir tanıma asla söz konusu olmayacaktır.

Nitekim, zirve toplantısında Sayın Başbakanımız, yaptığı konuşmada, 25 ülkeye karşı -ki, bunlardan birisi de Rum kesimidir; bizim lehimize oy veren Rum kesimidir- nihaî çözüm ortaya çıkmadan Rumları tanımayacağımızı ve Kıbrıs Rum Yönetimimin Ada'daki Türkleri temsil etmediğini de, açık seçik bir şekilde, kayıtlara orada geçirmiştir. Daha sonra, Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı Balkenende, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Barosso yaptığı konuşmalarla da, bunun doğru olduğunu ortaya bir kez daha koymuşlardır.

Değerli arkadaşlar, on sene sonra, beş sene sonra Türkiye çok farklı bir Türkiye olacaktır ve o Türkiye'yi, Avrupa çok daha farklı bir şekilde kucaklamak için yarışacaktır. İşte, bunun bir örneğini, dün Avusturya Parlamentosunda gördük. Avusturya Başbakanlığının, İktidar Partisinin, Hükümetin getirdiği referandum teklifini, Avusturya Parlamentosu reddetmiştir, on sene sonraki Türkiye çok farklı olacak diye. Avrupa'nın bütün ülkelerinde bu böyle olacaktır; çünkü, biz, Türkiye'ye güveniyoruz, Türk Halkına güveniyoruz, Türkiye'nin dinamizmine güveniyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin dışpolitikası sadece Avrupa Birliği değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Türkiye'nin, şüphesiz ki, başka çok önemli konuları vardır. Bunlardan birisi, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerdir. Amerika Birleşik Devletleriyle diyalog ve işbirliği zeminini gerek ikili planda gerek bölgesel ve uluslararası alanda sağlamlaştırmaya önem atfetmekteyiz. Amerika Birleşik Devletleriyle aramızdaki ittifak bağları, paylaştığımız değerler ve örtüşen çıkarlarımız, iki ülke arasındaki ortaklığı güçlü ve çok boyutlu kılmaktadır. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerini birbirine alternatif gören görüşlerin hiçbirini kabul etmiyoruz. Bunlar, birbirini tamamlayıcı konulardır ve Amerika Birleşik Devletleri, şu anda dünyanın en önemli süper ülkesidir. Bu ülkeyle karşılıklı saygı ve çıkar ilişkisi çerçevesinde ilişkilerimizi daha da güçlendirmek, sadece Türkiye açısından değil, dünya barışı açısından da çok önemlidir.

Değerli milletvekilleri, zaman tükendiği için süratli olarak geçmek istiyorum. Irak, muhakkak ki, önümüzdeki en önemli konulardan biridir; çünkü, Irak, bizim komşumuzdur; oradaki ateş ister istemez Türkiye'ye de yansımaktadır. Bizim birinci önceliğimiz, Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasî bütünlüğünün sağlanması ve bir an önce Irak'ın kendi halkıyla, kendi milletiyle ve komşularıyla barış ve huzur içerisinde olmasıdır. Bunun için, Irak'taki şiddetin bitmesi gerekir. Siyasî sürecin, ortaya konulan takvim çerçevesinde çalışması gerekir. Bu çalışmadığı takdirde, Iraklılar çok zarar göreceklerdir. Nasıl, Afganistan Sovyet işgalinden kurtulduktan sonra, yanlış liderlerin öncülüğünde, bir iç harbe girdi ve o zaman kaybettikleri insan Sovyet işgalinden daha çok olduysa, eğer Irak da böyle bir sürecin içerisine girerse, bundan, hem Irak zarar görecektir hem de çevresi ve bütün dünya zarar görecektir. O bakımdan, Türkiye, Irak'taki seçimlere önem vermektedir; çünkü, seçimler, siyasî sürecin ilerlemesiyle ilgili bir konudur ve bu seçimlere bütün Iraklıların katılmasını teşvik etmekteyiz; çünkü, Irak'ta tren hareket etmiştir. Bu trene bugün binmeyenler, yarın ilelebet o trenin dışında kalabilirler. 1932 yılında Irak bağımsız olduğunda, o zaman, Irak'ın o yönetimini protesto eden bazı çevreler, bazı gruplar, düne kadar Irak'ın yönetiminin dışında kalmışlardı. Bugün de, eğer, aynı şey yapılırsa başka bir grup tarafından, onlar da şunu bilmelidir ki, bundan sonra tamamen yönetimin dışında kalırlar. Onun için, Türkiye olarak bizim telkinimiz, herkesin siyasî sürece katılmasıdır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye tarafından başlatılan bölge ülkeleri toplantıları çok daha fazla önem kazanmıştır. Dışişleri Bakanları ayın 6'sında Amman'da toplanacaktır, İçişleri Bakanları birkaç hafta önce Tahran'da toplanmıştır, gelecek toplantıyı Ankara'da yapacaklardır. Bu toplantılar büyük bir platform haline gelmiş, G-8 ülkeleriyle birlikte birkaç hafta önce Mısır'da bir toplantı yapılmış, Çin ve Birleşmiş Milletlerin bütün üyelerinin katılımıyla yeni bir perspektif ortaya çıkmıştır. Bütün buralarda Türkiye çok önemli rol oynamıştır.

Irak'ta Türkmenlerin yönetime en iyi şekilde yansımalarıyla ilgili yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Irak savaşından sonra ortaya çıkan Irak yönetimlerinde yüzde 4 oranında olan Türkmenlerin temsili, yapılan çok yoğun ve dikkatli çalışmalar neticesinde, bugün, yüzde 8'e ulaşmıştır. İnanıyoruz ki, seçimlerde, Iraklı Türkmenler, tam olarak yeni kurulacak kurullara kendilerini yansıtabileceklerdir.

Irak'ta çok sayıda Türk vardır değerli arkadaşlarım. Doğrudur; bizim de büyük üzüntümüzdür. Ne zaman orada bir kayıp duysak, bu hepimizi derinden üzmektedir; ama, şunu unutmayın; Irak'ta asker tutanlar tuttukları asker sayısı kadar oradadır. 300  askeri olan ülke vardır, 500 askeri olan ülke vardır, birkaç bin askeri olan ülke vardır. Amerika Birleşik Devletlerinin binlerce  askeri vardır; ondan sonra, İngiltere'nin de yine büyük bir gücü vardır. Türkiye Irak'a asker sokmamıştır. Meclisimizin -hep beraber- aldığı karar neticesinde Irak'a asker gönderilmemiştir; ama, Irak'la onbinlerce  Türk vardır. Onbinlerce Türk, Irak'ın her tarafındadır ve ekonomik faaliyetler içerisindedir. Irak'la ticaretimiz, savaştan önceki seviyelere ulaşmıştır. İşadamlarımız, Irak'ta çok yoğun faaliyetler içerisindedir; dolayısıyla, ister istemez, hedef olma kabiliyetimiz, imkânımız daha çoktur. Bizim de orada 1 000 kişimiz olsaydı, bizim de orada 100 kişimiz olsaydı, tabiî, bizim de hiç kaybımız olmayacaktı. Bütün bunlara rağmen, Hükümetimiz, siyasî kadrolar, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, diğer ilgili devlet organları yoğun bir çaba içerisindedir; sivil toplum örgütleriyle, şoförlerle, Odalar Birliğiyle yoğun bir çalışma içerisindedir bu kayıplarımızı minimize etmek için. Ne yazık ki, bütün bunlara rağmen, birçok Türk şoförümüz hayatını kaybetmiştir.

Iraklılara da daima seslendik; Arap televizyonlarını, Arap basınını kullanarak mesajımızı gönderdik: "Türkiye'nin düşmanlığını üstünüze çekmeyin. Türk Halkı size karşı en büyük dostluğu gösteren halk olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye Parlamentosu, Meclisi size karşı en büyük dostluğu göstermiştir; bu dostluğumuzu sakın ha öfkeye çevirmeyin" denilmiştir. Son olarak, beş polisimiz, güvenlik kuvveti mensubumuz, -Sayın İçişleri Bakanımızın da burada anlattığı şekilde- oradaki kendi misyonumuzu korumak için giderken; Irak Halkına savaş açmak için, ateş açmak için değil, kendi güvenliğimizi sağlamak için giderken, ne yazık ki, teröristlerin saldırısına uğramıştır ve ne yazık ki, beş kardeşimizi kaybettik; bununla ilgili çok titiz bir inceleme ve çalışma devam etmektedir.

Bu aşamada size söyleyeceğim budur; ama, bir kez daha hepsine Allah'tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun. Aileleri, çocukları bizim ailemiz, çocuklarımız gibidir, Hükümetimiz, devletimiz onları asla unutmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bizim çok önemli komşularımız vardır. Rusya, dünyanın en önemli, en büyük ülkelerinden birisidir. Devlet Başkanı Putin'in ilk defa Türkiye'yi ziyareti, çok önemli, tarihî bir olay olmuştur. Rusya'yla ilişkilerimiz, ticarî ilişkilerimiz, ekonomik ilişkilerimiz inanılmaz noktalara gelmiştir. Dışticaretimiz 9 milyar doları geçmiştir. Türk yatırımcıların oradaki yatırımları 12 milyar doları aşmıştır. Bunlar çok büyük gelişmelerdir. Ayrıca, Güvenlik Konseyinin daimî üyesi olan Rusya'yla da daima sıkı bir danışma içerisinde olmuşuzdur.

Yunanistan'la sorunlarımızı barışçı bir şekilde çözmek için büyük bir gayret sarf etmekteyiz. Sayın Başbakanımızın, benim ziyaretlerim önemli dönüm noktaları olmuştur.

Yine, Balkan ülkeleriyle çok sıkı bir işbirliği içerisinde olacağız. Önümüzdeki dönem Balkan ülkelerine çok daha fazla önem vereceğiz; çünkü, Türk izlerinin bulunduğu illerdir buralar. Bu izlerimizin silinmesine asla göz yummayacağız.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, toparlar mısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Suriye'yle nereden nereye geldiğimizi çok iyi biliyorsunuz. Sayın Başbakanın ziyareti çok başarılı geçmiştir. Ayrıca, Suriye Devlet Başkanının Türkiye ziyareti, ilk ziyareti olmuştur, çok tarihî olmuştur.

Değerli arkadaşlar, İslam ülkeleri nezdinde Türkiye'nin giderek önemi artmaktadır. İslam Konferansı Teşkilatında ilk defa seçimle bir genel sekreter iş başına gelmiştir, bu da Türkiye'den olmuştur. Karşımızda üç ülkenin değerli adayı varken, yapılan seçimde Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu Genel Sekreter olmuştur, önümüzdeki günlerde görevini devralacaktır. Hükümetimize de, muhakkak ki büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkiye'nin bir Genel Sekreterinin görevde olduğu süre içerisinde, önemli reform çalışmalarının da orada gerçekleşeceğine inanmaktayız.

Filistin-İsrail sorununun çözümü için yeni bir iklim oluşmuştur. Filistinlilerin kahraman lideri Yaser Arafat'ın vefatından sonra yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Filistin ve İsrail taraflarında çok olumlu gelişmeler vardır; barış çabaları yoğunlaşmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde Başkan Bush'un ikinci kez seçimi kazanmış olması, kendisini, daha güçlü olması sebebiyle barışta daha önemli rol oynama durumuna getirmiştir. Türkiye olarak, biz, her iki tarafla olan ilişkilerimizi en iyi şekilde kanalize ediyoruz. Önümüzdeki hafta içerisinde, Filistin ve İsrail'e resmî birer ziyarette bulunacağım ve Türkiye'nin gayretlerini tekrar göstereceğiz. Hükümetimiz, bu konuya verdiği önemden dolayı, değerli eski bakanlardan Vehbi Dinçerler'i, sosyal çalışmaları koordine etmek için hükümetin özel koordinatörü yapmıştır ve önemli işler yapılmaktadır.

Kafkasya, Ortaasya, Türk cumhuriyetleri, daima en çok önem verdiğimiz konulardır. Bunlarla kardeşlik bağlarımız, organik bağlarımız vardır. Bu bağlar daha da güçlenecektir. TİKA, önemli görevler üstlenmektedir. TİKA, eskisine göre çok daha fonksiyonel hale gelmiştir. Başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, dünyanın birçok yerinde çok önemli faaliyetler yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, dışpolitika devam ederken... Şüphesiz ki, sadece Dışişleri Bakanlığının gücüyle olmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gücü, ülkemizin diğer birimleri, bize çok büyük bir güç vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin barışı korumadaki çabaları, Kosova'dan Bosna-Hersek'e kadar, Filistin'e kadar, Türk askerinin, Türk subayının oralarda yaptığı görevler; ayrıca, Afganistan'da Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı görevler, bütün dünyanın takdirini kazanmıştır. Önümüzdeki dönem içerisinde, şubat ayından itibaren de, Üçüncü Kolordumuz ISAF'ın komutanlığını tekrar üstlenecektir. Bu çerçeve içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetleri yine Afganistan'da olacaktır. Afganistan'ın huzura kavuşmasıyla ilgili, kalkınmasıyla ilgili, nasıl, cumhuriyetin ilk yıllarında yaptıysak, bugün de aynı görevleri yapacağız ve Afgan Halkının yine gönlünü kazanacağız.

Türk polisinin de, aynı şekilde, dışpolitikamızda çok büyük katkıları olmuştur. Barışı koruma çabaları çerçevesinde, Kosova'dan tutun, Haiti'den tutun, okyanuslardan tutun, dünyanın her tarafında Türk polisinin de izleri vardır ve size, nerelerde olduğunu, birkaç cümleyle belki şöyle söyleyebilirim: Türk polisi Kosova'da, Kongo'da, Haiti'de, Doğu Timor'da -Uzakasya'da- Burundi'de, Sudan'da barışı korumak için çalışmalar yapmaktadır.

Türkiye, büyük bir ülke olduğu için, tabiî ki, dünyanın hiçbir yerini ihmal edemez. Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti, Afrika ülkeleri, bizim daima gündemimizde olmuştur. 2005 yılı, Türkiye'de "Afrika Yılı" olacaktır ve Afrika'yla çok yoğun bir ilişki içerisine gireceğiz. Bütün bunları -sizler de bütçelerde görüyorsunuz- kıt imkânlar içerisinde yaptığımızı en iyi şekilde biliyorsunuz.

Bizim, ayrıca, dışpolitikayı takip etmenin dışında, başka bir görevimiz de vardır; o da, Türkiye dışındaki Türklerin vatandaşlık hizmetlerini yürütmektir. Sadece Avrupa'da 4 000 000'a yakın Türk vatandaşının olduğunu düşünürseniz, görevimizin ne kadar ağır olduğunu görürsünüz. Bunu yerine getirebilmek için, tabiî ki, daha çok binaya, daha çok insana ihtiyaç vardır; ama, modern gelişmeleri ve teknolojiyi en iyi uygulayan bakanlıklardan biriyiz. Bu çerçevede geliştirdiğimiz e-konsolosluk, birçok vatandaşımıza, yüzlerce kilometre uzaktan büyükelçiliklerimize, konsolosluklarımıza gelmeden vatandaşlık işlemlerini yapma imkânı sağlamıştır. Bu, giderek daha çok yaygınlaşacaktır. Eminim ki, bu da, sizlere ulaşan birçok şikâyeti önleyecektir.

Ben, verdiğiniz destekten dolayı bir kez daha hepinize teşekkür ediyorum, bütçemizin Türk Milletine hayırlı olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, ben, sizin, kürsüden bir açıklama yapmanızı istirham edecektim; ama, siz oturdunuz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Yerinden de yapabilir ve cevap hakkı da var...

BAŞKAN - Sayın Koç'un şöyle bir talebi oldu: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan bir milletvekili arkadaşımızla ilgili olarak, siz, demagojinin siyasetin içerisinde olduğunu ve demagoji yapılabileceğini, siyaset içerisinde doğal olduğunu söylediniz ve bu arada, mesleği diplomatlıkla geçmiş olan bir arkadaşımızın konuşmasına atfen "bu kadar olmamalıydı" benzeri bir ifade kullandınız. Sayın Koç, Grubu adına yapılan o konuşmayla ilgili olarak, sataşma gerekçesiyle açıklama istiyor. Siz, açıklama yapacaksanız, yapın; değilse, kendisi yerinden bu konuyu açıklayacak.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır; Sayın Bakan açıklama yaptı. Ben söz istiyorum 69'a göre.

BAŞKAN - Sayın Koç, şunu diyorum; Sayın Bakan eğer açıklama isterse açıklama yapsın, yoksa size söz hakkı vereceğim.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Konuştum ben...

BAŞKAN - Sayın Bakan ben sözlerimi söyledim dedi.

Buyurun Sayın Koç.

HALUK KOÇ (Samsun) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan duyarlılığınız için.

Sayın Bakan bütçe görüşmelerinde, Hükümet adına, Bakanlığı adına söz aldığını unuttu. Süre sınırlı olmasına rağmen, sizin de hoşgörünüzle, herhalde ucu açık görüşme sürecine alıştırmaya çalışıyor Türkiye'yi Sayın Bakan, kendisi de ucu açık olarak görüştü!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bırak yahu!.. Böyle demagoji mi olur?

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne alakası var?!.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Asıl bu demagoji!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, bakın, Sayın Bakan, diplomasi mesleğinin en üst noktalarına gelmiş bir kişiyi demagoji yapmakla suçluyor. Bir defa, bu deyim, cumhuriyet hükümetinin Sayın Bakanının konuşma sınırlarını, gerçekten, nezaket ölçüleri bakımından zorlayan bir deyim; bunu ifade etmek istiyorum.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ayıp yahu!.. Ayıp!..

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Otur yerine!.. Otur!..

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sana ne oluyor?!.

HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, o konuya gelince...

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, müdahale edin...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Lütfen, dinler misiniz...

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.

BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen...

Sayın Koç, devam edin...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın Bakanım 8 dakika fazla konuştu, ne var bunda eleştirilecek?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne var; ben görüşlerimi söylüyorum.

BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen...

HALUK KOÇ (Samsun) - Böyle bir usul yok!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ayıptır yaptığınız!.. Ayıp!..

BAŞKAN - Sayın Çerçi!.. Lütfen...

Buyurun Sayın Koç, devam edin.

HALUK KOÇ (Samsun) - Kimse ayıp bir şey yapmıyor burada Sayın Milletvekili; normal olarak... Yani, siz, dikensiz gül bahçesi istiyorsunuz, yok böyle bir şey demokraside!

BAŞKAN - Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, size hiç yanlışınız söylenmeyecek mi? Size hiç yanlış söylenmeyecek mi?!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Fazla konuştu diye, böyle demagoji mi olur?!..

HALUK KOÇ (Samsun) - Yanlış yapıyorsunuz denilmeyecek mi?

BAŞKAN - Sayın Koç...

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne var bunda?..

HALUK KOÇ (Samsun) - Lütfen...

BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen...

Sayın Koç...

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne 6 Ekimden, ne 10 Aralıktan haberin var; bir şey söyleyeceğiz, bir dinle!

BAŞKAN - Sayın Koç, Genel Kurula hitap edin lütfen.

ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, lütfen dışarı atın arkadaşı!

BAŞKAN - Sayın Koç, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun efendim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Dışişleri Bakanına şunu hatırlatmak istiyorum: Sayın Öymen'in söylediği soruyu ya da bu çelişkiyi, ben, dün, Sayın Bakanın, dış komisyonlarda görev yapan milletvekilleriyle yaptığı bilgilendirme toplantısında da kendisine yönelttim.

Bakın, 6 Aralıktaki, Hollanda'nın ikinci taslağı ile 17 Aralık sonuç metninin burada karşılaştırması var. Üç konuya değineceğim Sayın Bakan; bunlar demagoji midir değil midir lütfen izah edin. Sayın Çerçi de herhalde bilgilenir, biraz daha bu konudaki bilgisini artırır.

Şimdi, bakın: "Türkiye'nin komşularıyla çözümlenmemiş ihtilaflarındaki gelişmelerini konseyin uygun gördüğü şekilde gözden geçirecek olması." İkinci taslakta bu yok, 6 Aralıkta yok; ama, 17 Aralıkta bu, son zirve metnine girmiş durumda.

Bir diğeri: "Türkiye'nin...

BAŞKAN - Sayın Koç, şunu istirham edeyim; bakınız...

HALUK KOÇ (Samsun) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - ...biraz sonra sorulara geçeceğiz; sizin de soru hakkınız var.

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır, toparlıyorum; Sayın Bakana, ben, demagoji olup olmadığı konusunda bir fırsat vermek istiyorum.

BAŞKAN - Soru sorarken bunu sorarsınız, bu söylediğiniz konuyla ilgili konuşun lütfen.

Buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Konuşsun Sayın Başkan.

HALUK KOÇ (Samsun) - "Türkiye'nin 2014 sonrası bütçesi; yürürlüğe girmesi öngörülen finansal haklarının o aşamada malî reformlar koşuluna bağlanmış olması." 6 Aralıkta bu da yok Sayın Bakan.

Bir başkası: "Eğer, aday devlet, üyeliğin tüm yükümlülüklerini üstlenebilecek konumda değilse, Avrupa yapılarına (structers) mümkün olan en sıkı bağlarla bağlanması garanti edilmelidir." Bu, daha önceki taslakta vardı, 6 Aralıkta yok; ama, 23 üncü paragraf olarak sonuç metnine girmiş. Sayın Öymen bu farkları söyledi; yani, bunda demagoji yapılacak bir şey yok. Herhalde tashih edersiniz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Bakanım, açıklama yapacak mısınız?..

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yoksa yok!..

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Ne var bu soruda?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Bunda ne var allahaşkına! Bu, ayıp bir şey mi?! Bunu söylemek ayıp mı?! Yapmayın yahu!

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Biraz samimî olun yahu!

HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, hiçbir şeyi savunmayalım "her şey doğru" diyelim...

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ne ilgisi var!

BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri...

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Bir bilenden öğrenin!

HALUK KOÇ (Samsun) - Ayıp değil mi! O arkadaş istiyorsa, ben, vereyim karşılaştırmasını, öğrensin gelsin, ondan sonra söylesin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

İlk söz Sayın Engin Altay'ın.

Engin Altay'a söz vermeden önce, biraz önce, belki, biraz aceleci davranarak izah ettiğim konuyu hatırlatmak istiyorum.

Soru talebi olan çok milletvekili arkadaşımız var, Sayın Bakanlarımız da burada; tabiî ki, açıklamalar yapacaklar, hem sizler ve hem de bizleri televizyonları başında dinleyen milletimiz bilgilenecektir.

Onun için, soruların kısa ve öz olmasını istirham ediyorum ve ilk sözü Sayın Engin Altay'a veriyorum.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop)- Sayın İçişleri Bakanımıza sorum şudur:

Polis teşkilatı mensuplarının büyük bir bölümü bir büyük korku ve kâbus yaşıyor; ancak, bu korku ve kâbus, bir çatışmada gazi olmak ya da şehit olmak değildir. Polis teşkilatımız bundan korkmaz. Ancak, bütün polis teşkilatı mensupları, emeklilik kâbusundan korkmaktadır; zira, polislerimizin aldığı maaşların büyük bölümü tazminatlardan ve mesaiden oluşmaktadır. Emekli Sandığı ödeme listesine baktığınızda da, en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğu görülmektedir. Bu durumun düzeltilmesi için Bakanlığınızın bir çalışması söz konusu mudur?

Yine, aynı şekilde, çok ağır ve yoğun fazla mesai yapan polis teşkilatı mensuplarımızın fazla mesai ücretleri de komik düzeydedir. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Dışişleri Bakanımıza sorum da şudur:

1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddi, Avrupa Birliğine mensup ülkelerin kamuoyunda, Türkiye'nin üyeliğe kabulü bakımından müspet bir kamuoyu yaratmıştır; Bakanlığınız da bu konuyu böyle düşünmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İlk sorum Dışişleri Bakanımıza. Türkiye'nin dış politikasında ana hedef ve amiral gemisi AB üyeliğidir. 17 Aralıkta, Brüksel Zirvesi kararlarının bu ana hedefin gerçekleşmesi yolunda sağladığı unsurlar nelerdir? Tersine bir sonuç ortaya çıkmış olsaydı karşı karşıya kalacağımız durum ne olacaktı? Bu iki sonuç mukayese edilerek bir değerlendirme yapıldığında, Brüksel Zirvesi kararlarını nasıl yorumluyorsunuz?

İçişleri Bakanımıza; gelişmiş ülkelerde uygulanan ve başarılı sonuçlar verdiği açık olan afet yönetimi organizasyon ve eylem programlarına bakıldığında, afet öncesi, afet anı ve afet sonrası çalışmaların birbirinden ayrılmayan, kesintisiz bir süreç olduğu, organizasyonel yapılandırılmada en küçük yerel birimlerin esas alındığı, merkezî ve yerel yönetimler arasında güçlü ve etkin bir işbirliği ve koordinasyonların oluşturulduğu görülmektedir. Bu konuda Bakanlığımızın çalışmaları nelerdir?

BAŞKAN - Sayın Işık, lütfen, biraz daha seri olun; çünkü, diğer arkadaşlara da soru sorma hakkı tanıyalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Amaç o!..

AHMET IŞIK (Konya) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, süre geçiyor...

BAŞKAN - Son sorunuzu alayım.

Buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Kısa adı İLEMOD olan il envanterlerinin ve kırsal altyapı hizmetlerinin uygulama ve izlenmesinde modernizasyon projesinden yararlanılacağı düşünülen hedef kitle kimdir, amaçlanan fayda nelerdir?

Görev anlayışını hizmet anlayışına dönüştüren toplum destekli güvenlik hizmeti modeli hakkında da kısaca bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık, sağ olun.

ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) - Daha devam etseydin!..

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Hep bu arkadaş sorsun, biz vazgeçelim bari!

BAŞKAN - Sayın Kaptan, buyurun efendim.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanlara sorularım var. İçişleri Bakanı Sayın Aksu'ya iki soru sormak istiyorum...

AHMET IŞIK (Konya) - Biz hiç soru sormayacak mıyız?!

ALİ TOPUZ (İstanbul) - 4 dakika oldu!.. Ayıptır ayıp!

BAŞKAN - Sayın Kaptan'ı dinleyelim efendim.

Sayın Kaptan, devam ediniz lütfen.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - 1- Polise "fazla çalışma ücreti" adı altında ödenen paranın AB normlarına uygun olarak fazla mesai adı altında ve saat hesabı yapılarak ödenmesiyle ilgili Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mı? AB müktesebatının zorunluluğu olan bu konuda nasıl bir düzenleme düşünüyorsunuz?

2.- Yeni çıkan yasayla Sahil Güvenliğin denetim görevleri belediyelere verilmektedir. Altyapısı olmayan, uçağı, helikopteri, hücumbotu, yetişmiş personeli olmayan belediyeler bu görevi nasıl yapacaklardır? Kaçakçılık ve deniz kirliliği nasıl önlenecektir?

Dışişleri Bakanımız Sayın Gül'e sorularım var.

1-           Irak'ta öldürülen şoförlerimizin sayısı kaçtır?

2-      Hükümetimizce, Avrupa Birliğine, kısıtlamalarla ilgili bir nota verilmiş midir? Verilmiş ise, bu notanın içeriği nedir ve ne cevap alınmıştır?

3- 3 Ekim 2005 tarihine kadar Kıbrıs sorununa çözüm bulunmazsa, müzakerelere başlanabilmesi için, Türkiye, eğer, Güney Kıbrıs'ı tanıma durumunda kalırsa, KKTC'nin durumu ne olacaktır, Türkiye'nin tutumu ne olacaktır? Bu konuda, Sayın Denktaş bir gazetede şöyle diyor: "Türkiye satarsa, silaha sarılırız, 'Filistin Kurtuluş Örgütü' usulü bir direnişe geçebiliriz." Sayın Bakan, bu konuda herkesi rahatlatıcı kesin bir açıklama yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Kaptan, teşekkür ederim.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Hemen sorularıma geçiyorum.

Sayın Bakanım, Diyarbakır'ın Kulp İlçesi Alaca Köyü Kepir Tepesinde toplu bir mezar ortaya çıkarılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun buna ilişkin inceleme ve soruşturması devam etmektedir. Bu konuda Bakanlığınızca da yapılmakta olan bir inceleme, araştırma ya da soruşturma var mıdır? Şayet varsa, sorumlular hakkında ne yapacaksınız?

Ayrıca, bölgemizde, başka toplu mezarlar olduğu konusunda geniş bir kanı vardır. Bu konuda bir incelemeniz var mıdır; açıklar mısınız?

İkinci sorum şu: Bölgemizin en büyük toplumsal yaralarından biri, boşaltılan köylerdir. 3 500'e yakın köy boşaltılmıştır. Bugün, göstermelik bir şekilde, köye dönüş yapılıyor. Köye dönüş yapan köylülerin yol, su, elektrik, sağlık ve eğitim sorunları çözülemediğinden, köye dönenler pişman durumdadırlar. Sayın Bakanım, gönüllü köye dönüşü sağlıklı, hızlı bir şekilde, örneğin iki yıl içerisinde gerçekleştirebilmek için, bütçenize gerekli ve yeterli düzeyde bir kaynak aktarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın İçişleri Bakanıma bir sorum var.

Sayın Bakanım, bir yıl önce, muhtarlarla ilgili gündemdışı bir konuşma yapmıştım. Hükümetinizin verdiği cevabı okuyorum: "Hemen, derhal, 3 000 olan muhtarların göstergesi 5 000 rakamına yükseltilecek ve muhtarların sorununa çözüm bulunacaktır." Aradan iki yıl geçti Sayın Bakanım. 103 000 000 lira maaş veriyoruz, minimum 165 000 000 lira Bağ-Kur primi alıyoruz. Çok net bir şekilde soruyorum Sayın Bakanım: Bu muhtarlarımız halen perişan olmaya devam edecekler mi etmeyecekler mi? Bunların sorunlarına çözüm getirecek misiniz getirmeyecek misiniz? Yoksa, muhtarlar Bağ-Kurdan da çıksın, muhtarlığı da bıraksın Sayın Bakanım.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın Baratalı, buyurun.

BÜLENT BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, belediyelerde görevli zabıta memurları ile itfaiye teşkilatında çalışan yangın erleri var, itfaiye memurları var. Diğer üniformalı personele verilen fiilî hizmet zammını bu iki grup personele de vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışma var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Baratalı, teşekkür ederim.

Sayın Koç, buyurun.

HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, Sayın İçişleri Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum. O da soru değil, bir toplam soru olacak.

Sayın Bakan, Emniyet Teşkilatı sizden bir haber bekliyor. Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun görüşülmesi sırasında söz vermiştiniz, daha önce de söz vermiştiniz, bütçe görüşmelerinde de söz verdiniz. Bakın, fazla mesai ücretlerinden tutun emeklilik haklarına kadar, Emniyet Teşkilatında canını bu işe koyanlar, her türlü yoksunluk altında, hak kaybına rağmen, sizden haber bekliyorlar. Sayın Bakan, lütfen, şöyle olmalı, böyle olmalı dönemi bitti. Bu kanunu ne zaman getireceksiniz? Emniyet mensuplarının, Emniyet Teşkilatında çalışanların özlük haklarına dönük kanunu ne zaman getireceksiniz? Kesin bir cevap verebilirseniz mutlu olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

Sayın Ateş, buyurun.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Dışişleri Bakanımıza benim sorum olacak.

Bildiğiniz gibi, Dışişleri Teşkilatımız, başta Sayın Bakanımız olmak üzere -ki, biz de iftihar ediyoruz- İslam Konferansında Genel Sekreterliğe bir Türk vatandaşının seçilmesinden gurur duyuyor. Acaba, bu etkinliğimizi, bu gücümüzü, İslam Konferansında, İslam ülkeleri arasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınması doğrultusunda ne zaman kullanmaya başlayacaksınız?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Sayın Kart?.. Yok.

Sayın Hacaloğlu, buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Dışişleri Bakanımıza bir soru yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, biraz evvel, burada, Hırvatistan'ın, önümüzdeki 17 Mart 2005 tarihinde müzakerelere başlayabilmesi için, ulusal kahramanının Uluslararası Ceza Mahkemesine sevkının istendiğini belirtmişti. Bu da, bir bölüm AKP'li arkadaşımız tarafından alkışlanmış bulunmaktadır. Sayın Bakan, siz, bu kişinin, Bosna'da Tuzla'da Müslümanlara karşı soykırım yapmış olan bir kişi, bir faşist olduğunu biliyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Biz biliyoruz; faşist tabiî!.. Katilin birisi!.. Katil tabiî ki o!..

BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri soru işlemi tamamlanmıştır; şimdi, 10 dakika süreyle cevap işlemine geçiyoruz.

Önce Sayın Dışişleri Bakanımız cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakanım.

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekillerimizin sorularına cevap veriyorum.

Sayın Altay 1 Mart tezkeresi, Avrupa Birliğiyle ilgili müspet etki yaptı mı yapmadı mı diye bir soru sordular.

Tabiî ki, 1 Mart tezkeresinin birçok boyutu var. Birçok boyutundan Avrupa Birliği boyutuna, sizin de söylediğiniz gibi, tabiî ki, müspet bir etki yapmıştır; şüphesiz ki, Avrupa Birliği yolunda olumlu olmuştur.

Diğer bir soru Sayın Ahmet Işık'ın: "Avrupa Birliği kararı, 17 Aralıkta Brüksel'deki karar Türkiye'ye ne getirmiştir; alternatifi olsaydı ne olurdu?"

Tabiî ki, çok uzun konuşulacak bir şey; ama, iki cümleyle şunu söyleyebilirim: Türkiye'nin önünde uzun bir istikrar dönemi başlamıştır. Türkiye, artık, öngörülebilir bir ülke haline gelmiştir. Bunun ekonomik cazibesi, muhakkak ki, çok büyük olacaktır. Müzakereye başlayan bütün ülkelerde, müzakereye başlandığı süre içerisinde, nasıl büyük kalkınma hamleleri olduysa, Türkiye'de de böyle olacaktır.

Alternatifi ne olurdu; alternatifi şu olurdu: Bir başarısızlık söz konusu olsaydı, tabiî ki, biz, Avrupa Birliğini suçlardık. İçimize dönerdik. İçpolitikada, belki, önce bir bütünleşirdik; ama, ondan sonra, uzun bir dönem içerisinde siyasî istikrarsızlıklar önümüze çok çıkardı. Bunun ekonomik neticeleri de, tabiî ki, çok negatif olurdu. Bunlar, eminim ki, çok derinlemesine çalışılacak konulardır; müsaade ederseniz, bu kadarla, kısa bir şekilde geçeyim.

Yine, Antalya Milletvekili Sayın Kaptan üç soru sordular. Birincisi, Irak'ta öldürülen şoförlerimizin sayısı nedir dediler.

Değerli arkadaşlar, Irak'ta konvoylara yapılan saldırılar veya münferit halde gerçekleştirilen saldırılar sonucu ölen şoför, vatandaş, polis sayısı 69'dur; ama, bunun dışında, kaçırılıp -bize haber verilmeden- öldürüldüğünü öğrendiğimiz 7 vatandaşımız daha vardır; toplam 76 kişidir.

Şüphesiz ki, bunun yanında bazı kaçırmalar vardır. Bu kaçırmaların ne kadarı siyasîdir, ne kadarı değildir; ticarî bir çekişmeden dolayı mıdır... Kaçırılanların bazıları bize haber verilmemektedir -kendi aralarında bazı sebepler vardır- sonradan duymaktayız. Bu durumda 5-10 vatandaşımızın olduğunu tahmin ediyoruz. Bunların bazılarının aileleri bize haber veriyor ve "bir aydır haber alamıyoruz" diyorlar; ama, önemli bir işadamımız, bir iş çalışması içerisinde; öldürüldüğüyle ilgili bir belirti de söz konusu değil.

Bunların ortaya çıkarılmasıyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bütün kaynaklarımız, gerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kaynakları, imkânları gerekse Koalisyon güçleri ve Irak Geçici Hükümeti... Ama, şunu bilmenizi isterim ki, Irak bir kaos içerisinde; bir otorite yok. Bakanlara bir şey söylediğimizde, bakanlar, kendi güvenliklerini sağlamaktan mahrum insanlar. Amerikan askerlerinin, diğer Koalisyon askerlerinin durumu ortada. Biz, bu şartlar altında çalışmalar yapıyoruz. Dediğim gibi, bu çerçeve içerisinde, maalesef, 76 vatandaşımız -bizde kayıtlı- hayatını kaybetmiştir.

"Kısıtlamalarla ilgili, Avrupa Birliği nezdinde bir nota verdiniz mi" dediniz. Konuşmamda da söylediğim gibi, biz, mevcut haliyle bile, bunların Avrupa Birliği hukukuna aykırı olduğuna inanıyoruz. Avrupa mahkemelerine gidemiyoruz; çünkü, bunlar kesinleşmiş, kabul görmüş hususlar değil. Diyelim ki bunlar değişmedi, diyelim ki bunları on sene sonra Türkiye de kabul etti, o zamanki hükümet karşılıklı kabul etti ve bunlar devreye girdi; ancak o zaman mahkemelere gidip bunları mahkemelerde bozma imkânı vardır; ama, şu anda bile, bunlar, Avrupa hukukuna aykırı olduğu için, biz, ilgili yerlere detaylı bilgiler verdik, nota verdik ve bu müzakere süreci içerisinde bunların kabul edilmemesiyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, Türk polisinin, Hırvatistan polisini, o generali yakalamak için eğittiğini biliyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Çok iyi biliyorum; sizin sorunuza da gelip cevap vereceğim; atlamadım ki o soruyu; arkadaşımızın bir sorusu daha var.

"3 Ekimde veya 5 Ekimde Güney Kıbrıs'ın tanınması durumunda, o zaman ne olur" dediniz. Böyle bir durum ortaya çıkmayacak, asla olmayacak. Türkiye'nin, Rum kesimini, Rum yönetimini, Ada'nın tamamını temsil ediyor gibi tanıması, asla, mümkün değildir. Bunu, ne biz yaparız ne de bizden sonraki hükümetler yapar; çünkü, bunun neticeleri o kadar farklı sonuçlar ortaya çıkartır ki, bunu yapmamız mümkün değildir. Onun için, ısrarla söylediğim bir şey var; ancak kalıcı bir çözüm ortaya çıkar ve bütün tarafların anlaştığı bir çözüm ortaya çıkarsa -bununla ilgili, Türkiye üstüne düşenleri çok yapmıştır, Kıbrıs Türkleri de çok yapmıştır; aslında, adımı Rumların atması gerekir, referandumda da "hayır" dedikleri için -böyle bir durum ortaya çıkar ve kalıcı çözüm gelirse, tanıma, ancak o zaman olur. Yoksa, ayrı bir tanıma olamaz. Bizim atacağımız herhangi bir imzanın, protokolün, neticesi tanıma olamaz. Eğer, bunların neticesi, herhangi bir imzanın neticesi bir kesimi tanıma olursa, zaten, biz, o imzayı atmayız. Bunu, hiç kimse, hükümet de Parti de üstlenemez.

ALİ TOPUZ (İstanbul) - Not ettik!..

DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Sayın Ateş'in soruları var. Tabiî ki, İslam ülkeleri nezdinde bizden önceki hükümetler ne yaptıysa, biz de onun daha çoğunu yapıyoruz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımaları için uğraşıyoruz; ama, sadece İslam ülkeleri değil, bizim müttefikimiz olan Avrupa ülkeleri var, beraber, onlarla aynı odaya giriyoruz, aynı eve giriyoruz; onlara da tanıtamadık ne yazık ki, Türk cumhuriyetlerine de tanıtamadık; ama, bu gayretimiz devam edecektir.

Son olarak Algan Beyin sorduğu soruya cevap veriyorum. Tabiî ki biliyoruz; bu kişi bir katildir, faşisttir, Müslümanları, Bosnalıları öldürmüştür; ama, ne yazık ki, orada, bazılarının da kahramanıdır. Ama, onu teslim edeceklerdir; cezasını Uluslararası Mahkemede görecektir. Bunun için Türkiye de bastırmıştır; bunun için -sizin de söylediğiniz gibi- Kosova da görev yapmaktadır, Bosna Hersek’de görev yapmaktadır, gerekirse, başka görevler de yapacaktır.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Aksu, buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce Sayın Engin Altay arkadaşımız, polislerin durumu, emeklilik konusu ve ondan sonra da fazla mesai durumu...

ENGİN ALTAY (Sinop)- Kâbus görüyorlar Sayın Bakanım; emeklilik kâbusu görüyorlar.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Doğrudur. Ben bunu -Sayın Koç da biraz evvel ifade etti- Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığın bütçesi görüşülürken de soruldu, yine ifade ettim. Biz, Bakanlık olarak, şu andaki özlük durumları, fazla mesaileri ve emekli oldukları zaman alacakları maaşlarla ilgili çalışmalarımızı tamamladık. Şimdi Maliye Bakanlığıyla birlikte bu konuyu görüşüyoruz ve umut ediyorum ki -bu arada Sayın Koç'un sorusuna da cevap vermiş oluyorum- en kısa sürede Maliyedeki görüşmelerimiz tamamlanır ve huzurlarınıza, buraya getiririz.

HALUK KOÇ (Samsun)- Zor biraz!..

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Fazla mesai durumu da buna dahil.

Sayın Ahmet Işık arkadaşımız, afet organizasyonunu, yani, afet öncesi, afet anı ve afet sonrası yapılan işlemleri- sordu. Ben hemen şunu ifade edeyim ki, Marmara depreminden sonra, tabiî, çok büyük acılara gömüldük, büyük can ve mal kaybımız oldu; ama, bir deneyim elde ettik ve ondan sonra bir silkelenme dönemi oldu- Sivil savunma birlikleri kuruldu. 11 bölge merkezinde sivil savunma birliklerimiz var. Onun dışında, kritik olan illerimizde de sivil savunma ekiplerimiz var. Ayrıca, bu 11 bölgede, afet koordinasyon merkezleri inşa edildi. Bu afet koordinasyon merkezleri, valilerimizin başkanlığında, sürekli olarak, afet öncesi yapılacak işlerle ilgili hazırlıklar, afet anında yapılması gereken işler, afet sonrası yapılması gereken işler konusunda, ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla birlikte bu çalışmaları yapmaktadır.

İLEMOD Projesine gelince: Tabiî il envanteriyle ilgili çok önemli bir projedir. İlk İçişleri Bakanlığım dönemimde, bu il envanterlerini ilk defa ben başlatmıştım. Daha sonra projenin adı İLEMOD olarak değiştirildi ve daha geniş kapsamlı oldu.

Burada hedef kitle, valilerimiz, kaymakamlarımız, diğer yöneticiler, planlamacılar, araştırmacılar ve ar-ge çalışanları ile yatırım yapmak isteyenlerdir. Yani, ülkemizin herhangi bir yerinde yatırım yapmak isteyen bir vatandaşımız, bu projeden istifade etmek suretiyle, o yöreyle ilgili bütün temel bilgileri bulabilecek durumdadır. Güzel bir projedir ve çalışmalar iyi gidiyor.

Sayın Kaptan da aynı soruyu sormuştu; yani, polislerimizin özlük işleriyle ilgili sormuştu, "AB müktesebatına uygun hale getiriyor musunuz" demişti. Tabiî, bu düzenleme yapılırken, bütün ihtimaller düşünülerek bu konudaki çalışmalarımızı tamamlayacağız. Şu anda, Maliyeyle görüşme safhasındayız.

Sahil Güvenlik Komutanlığının yetkileriyle ilgili tasarı soruldu. Zannediyorum, Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından yeni bir tasarı hazırlandı ve komisyonda görüşülüyor. Biz, onun üzerinde duruyoruz, takip ediyoruz.

Sayın Koçyiğit, Kulp'taki toplu mezar konusunu sordu. Bildiğiniz gibi, bu konu, 5.11.2004 tarihinde Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat müracaat etmek suretiyle gündeme getirilmiş, Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı ve İlçe Sağlık Merkeziyle birlikte bu getirilen veya bulunan kemikler üzerinde araştırma yapılmış; daha sonra da bulunan bu insan kemikleri, cinsiyet, yaş, ölüm nedeni ve ölüm zamanının tespit edilmesi amacıyla, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adlî Tıp Kurumuna gönderilmiştir. Yani, bu konudaki adlî işlem devam ediyor. Tabiî, jandarmamız ve İnsan Hakları İnceleme Kurulu tarafından da olay izlenmekte, takip edilmektedir.

Köye Dönüş Projesi, önemli bir proje, çok önemsediğimiz bir proje, üzerinde ısrarla durduğumuz bir proje. Burada, tabiî, sadece İçişleri Bakanlığı veya GAP İdaresi... Çünkü, birkısım iller için İçişleri Bakanlığı yatırım bütçesine para konuluyor, birkısım illerimiz için de GAP İdaresi bütçesine para konuluyor. Bunun dışında, köye dönüş konusunda, köyüne dönmek isteyen vatandaşlarımızın, köyle ilgili altyapı çalışmaları tamamlandıktan sonra köye dönmelerine müsaade ediyoruz. Bu altyapının da büyük bir kısmını mahallî imkânlarla, il özel idarelerimizin, valilerimizin başkanlığında... Yani, köy yollarının yapılması, köyün elektrik şebekelerinin -ki, çoğu tahrip olmuştur, yıllarca boş kaldığı için- yenilenmesi, kanalizasyonunun yapılması gibi  köy altyapısı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca tamamlandıktan sonra, bizim bütçemizde bu iş için ayrılan ödenekle, bu insanların, kendi evlerini yapabilmeleri için nakdî ve aynî yardımlar yapılmak suretiyle köye dönmelerini sağlamak için gayret ediyoruz. Bu çalışmalarımız devam ediyor. Bunun için, inşallah, biraz sonra oylanarak kabul edilecek bütçeyle 6,4 trilyon Türk Lirası öngörülmüştür. Biz ilave ödenek de talep ettik; ama, Plan ve Bütçe Komisyonundan bu ek ödenek talebimiz geçmedi maalesef.

Şimdi, yine, Sayın Mevlüt Aslanoğlu, doğru, muhtarlarla ilgili sordu, biz de o zaman cevap verdik. Bir defa, köy kanunu yeni baştan hazırlanıyor. Tabiî, köy olunca, muhtarların durumu, ihtiyar heyetinin durumu; bütün bunlar orada görüşülür; ama, bu yasa, biraz önce de konuşurken ifade ettiğim gibi, yerel yönetim reformu paketimizin ikinci ayağı. Gelirler yasası, köy yasası ve bir de yerel yönetim birlikleri yasası hazır; ama, bu hazırlanıncaya kadar da, bunların maaşlarının, ücretlerinin artırılması için birkaç kez, Bakanlık olarak Maliye Bakanlığına yazı yazdık, bunların maaşlarının artırılması talebinde bulunduk. Bakanlık olarak bunu yapabiliyoruz. Öyle zannediyorum ki, bu sıralar, Sayın Maliye Bakanımız da bu konuyu ele alırlar.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sosyal güvenlikleri karşılansın Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Baratalı, belediyede çalışan bazı personelle ilgili ücret durumunu sordular. Tabiî, bizim Belediye Yasasında bu yok; ancak, yeni hazırlanmakta olan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Beyin başkanlığında hazırlanmakta olan personel reformu yasamızda bütün kamu görevlilerinin durumu ele alınacağı için, belediye, itfaiye ve diğer görevlerde çalışanların da durumu bu şekilde ele alınacaktır.

Sayın Koç'un sorusuna biraz önce cevap vermiş oldum. Kendisi benden tarih, zaman istiyor; onu vermek mümkün değil; ama, en kısa sürede, inşallah, getiririz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Katkısı olan bütün arkadaşlarımıza ve Sayın Bakanlarımıza teşekkür ediyorum.

Şimdi, sırasıyla, sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve  bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

İçişleri Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10-  İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                     Açıklama                                YTL     

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                687 178 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                78 222 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                273 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                Iskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                 24 500 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                2 721 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

İçişleri Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira           

- Genel Ödenek Toplamı    : 597 458 462 050 000

- Toplam Harcama                 : 565 593 685.650 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 35 956 538 900 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  4 091 762 500 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.82 - EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                 Açıklama                                     YTL     

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                111 132 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                243 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                3 989 370 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                4 042 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                137 892 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                   Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 3 378 943 034 200 000

- Toplam Harcama                 : 3 294 433 321 550 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 116 327 805 750 000

- Ödenek Dışı Harcama                 : 37 332 002 250 000

- 1050 S.K.55 inci Mad. ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek  :  5 513 909 150 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                : 42 596 244 800 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.81 - Jandarma Genel KomutanlIğI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                            Açıklama                                           YTL       

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                2 374 842 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Jandarma Genel Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                              Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 1 869 709 511 800 000

- Toplam Harcama                 : 1 829 810 875 600 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 133 208 063 900 000

- Ödenek Dışı Harcama                 : 93 754 583 000 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :     445 155 300 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                : 121 331 316 600 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Jandarma Genel Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.83  - Sahİl Güvenlİk KomutanlIğI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                Açıklama                                        YTL       

03                                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                175 997 750

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                            Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 110 531 221 650 000

- Toplam Harcama                 : 97 260 465 300 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 13 479 646 800 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :     208 890 450 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad. ve Dış Proje

Kredilerinden Ertesi Yıla Devreden                :  8 067 986 650 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

11-  DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                  Açıklama                                        YTL    

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                512 864 150

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                144 300

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                1 580 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                30 685 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                Eğitim Hizmetleri                                38 630 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                4 040 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Dışişleri Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                               Lira              

- Genel Ödenek Toplamı    : 555 477 942 000 000

- Toplam Harcama                 : 472 099 254 350 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 59 978 800 350 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger. Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   : 23 399 887 300 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Dışişleri Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.36


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.00

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, dokuzuncu tur görüşmelerine başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

IV . - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

C) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır; yani, şu anda soru sormak isteyen arkadaşlar için ekranlar açıktır, şifrelerini yazıp girebilirler.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakikalık süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize arz olunur.

Dokuzuncu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay, Aydın Milletvekili Mesut Özakcan, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Giresun Milletvekili Mehmet Işık, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil.

AK Parti Grubu adına: Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu, Batman Milletvekili Ahmet İnal, Rize Milletvekili İmdat Sütlüoğlu, Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal, Çorum Milletvekili Murat Yıldırım.

Şahısları adına; lehinde; Batman Milletvekili Afif Demirkıran, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin.

Aleyhinde; Mardin Milletvekili Muharrem Doğan, Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay'a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Uzunbay, Grubunuzun bize gönderdiği pusulada, süreniz 9 dakika olarak görülmektedir.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşamın ve ekonominin en temel değerlerinden olan enerji ve madencilik sektörlerinin geliştirilmesi ve hizmete sunulması için, hedeflerin belirlenmesi, politikaların oluşturularak uygulanması, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın sorumluluğundadır. Bu sorumluluğa rağmen, bugün, enerji sektörü, doğalgaz ve elektrik alımları yüzünden, kalkınma hedeflerini gerçekleştirmede itici bir güç olmaktan çıkmış, ekonomiye kambur olan bir sektör halini almıştır.

Bugüne kadar, zamanından önce ve gereğinden fazla enerji üretimine gidilmiştir; özelleştirilecek diye, işletmecilik bitirilmiştir; pahalı elektrikle rekabet gücümüz eritilmiştir; mobil ve kömüre dayalı termik santrallarla çevre gözardı edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, düzenleme amaçlı yasalar nedeniyle, enerji sektöründen elini ayağını çekti "artık yatırım yapmayacağım" diyor. Peki, bu sektöre yatırımı kim yapacak diye sorarsak "özel sektör yapacak" diyor. Maalesef, AKP de, iki yıldır, yeni politika üretemediği gibi, şimdi, daha önce izlediğimiz filmi bize seyrettiriyor.

Değerli milletvekilleri, Maliye Bakanlığının hazırladığı "Yıllık Ekonomik Rapor 2004" adlı raporun, enerjiyle ilgili bölümlerini değerlendirmek istiyorum. Bu raporda, kaynak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı gösterilmiştir. Bu rapor incelendiğinde, birçok çelişkili veriyi de içerdiği görülecektir.

Değerli milletvekilleri, bu rapora göre, linyit, taşkömürü, hampetrol ve jeotermal üretimleri azalmıştır. Bunların üretimine gereken önemin verilmediği anlaşılıyor. Doğalgaz ve hidrolik üretimler artmıştır. Doğalgaz üretiminin, tüketimdeki payı sadece yüzde 2,5'tir. Hidrolik üretimin artmasında ise, 2003'te işletmeye alınan yeni hidrolik güçlerin ciddî payı vardır. Hepimiz biliyoruz ki, hidroelektrik santralların yapım süresi en az on yıldır. Yeni hidroelektrik santrallarda AKP Hükümetinin büyük bir katkısı yoktur; ancak, Başbakan ve Bakan, bunları kendileri gerçekleştirmiş gibi, büyük şovlarla açılışlar yaparak, milleti etkilemeye çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, burada önemli bir konuya değinmek istiyorum. Fırat ve Dicle gibi sınır aşan sular üzerinde hidroelektrik santrallar yapılmasına şu an biz karar veriyoruz; ama, yarın, buna biz karar veremeyebiliriz. 2005 yılı bütçesinde, yapmayı planladığımız hidroelektrik santrallar için sembolik de olsa bir ödenek koyarak, bunları müktesep hak haline getirmeyi hükümet sağlayabilirdi. Oysa, kesin uygulama projeleri tamamlanmış, proje yapımı, etüt ve diğer çalışmaları devam eden 600'ü aşkın hidroelektrik santral projesi vardır; ama, ne yazık ki, hükümette ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 bütçesinde böyle bir anlayışı göremiyoruz.

Değerli milletvekilleri, yine bu rapora göre, elektrik enerjisi üretiminde taşkömürü, ithal kömür, doğalgaz ve hidrolik kullanımı artmaktadır. Doğalgazın genel elektrik enerjisi üretimi içindeki payı 2003'te yüzde 45,2'ye çıkarılmış, 2004'te de 2002 düzeyine düşürülmesi hedeflenmiştir. Yine, bu rapora göre, hidrolik kaynaklardan elektrik enerjisi üretimi, 2003'te yüzde 4,9 artmış, 2004'te de daha fazla arttırılması hedeflenmiştir. Elektrik enerjisi üretiminde linyit, akaryakıt ve jeotermal kullanımı azalmıştır. Linyit rezervlerinin daha yüzde 65'i dururken, linyit kullanımının azaltılması, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür; bunu, özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kayıp-kaçaklar konusunda, Sayın Bakan, daha önce, bu oranın yüzde 22 civarında olduğunu söylemişti. Daha sonra ne olduysa, bu oran yüzde 25'e çıkarıldı. Bugün için, bu oranı yüzde 20'nin altına indirdiklerini söylüyor. Bu ekonomik rapordaki verilerden hesaplayarak, kayıp-kaçak oranını söylüyorum: 2002'nin ocak-haziran döneminde kayıp-kaçak oranı yüzde 22,8 olmuştur. 2004'ün aynı döneminde ise yüzde 22'dir; yani, kayıp-kaçak oranı iki yılda sadece binde 8 düşürülebilmiş ve yüzde 22'lere indirilebilmiştir.

Değerli milletvekilleri, genel tablodan söz etmek istiyorum. Yıl bazındaki elektrik tüketim oranları itibariyle, sanayimiz 2001'deki düzeyindedir, tarım 2001 yılının gerisindedir, meskenlerimiz de 1997 yılındaki düzeydedir. Bu tablo, halkımızın, sanayicimizin ve çiftçimizin içinde bulunduğu acı durumu açıkça ortaya koymaktadır. 2005 bütçesinde enerji yatırımları 2002 yılının gerisindedir. Devlet Planlama Teşkilatının 1998 yılı sabit rakamlarıyla, kamu yatırımı 2002'de 635 trilyon iken, 2005'te 543 trilyon Türk Lirasına gerilemiştir. Özel sektör yatırımı 2002'de 164 trilyon iken, 2005'te 134 trilyon Türk Lirasına gerilemiştir. Bu rakamlar, kötü gidişi açık şekilde göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, her iktidarın bir enerji krizi de olmuştur. Artık, şimdi, AKP'nin de bir krizi var. Ne zaman bir bakan enerji krizi yaşanacağından söz etse, insanın aklına, hemen, yeni santral ihalelerinin olacağı geliyor; acaba, yine mi kazıklanacağız diye düşünüyoruz.

Bakanlığımızın yaptığı tahminlerden sadece ikisine değinmek istiyorum. Birincisi, Sayın Bakan, daha önce, 2006 yılında enerjide darboğaz olacağını söylüyordu; ardından, değiştirdi; darboğaz 2010 yılına ertelendi. Tahminde hata dört yıl. İkincisi, yine, Bakanlık, daha önce 2005 yılı için elektrik talebini 197 milyar kilovat/saat hesaplamıştı; ancak, 2004'te hedefi, şimdilik, 145 500 000 000 kilovat/saat. Tahminde hata oranı, yıl farkıyla, yüzde 35. Böyle tahmin, böyle hesap olur mu arkadaşlar?!

Bakanımız, şimdi de, düşük senaryoyla, 2010 yılında, yani, beş yıl sonra elektrik talebinin yaklaşık yüzde 50 artacağını söylüyor. Bu tahminler, artık, kimseye inandırıcı gelmiyor Sayın Bakanım. Ne çektiysek, bugüne kadar, bu tahminlerden çektik.

Sonra başka gelişmeler oldu. Sayın Bakan, bu senaryoya veya başka nedenlere dayanarak "2012 yılında devreye alınmak üzere 4 500 megavat gücünde 3 adet nükleer santral kuracağız" dedi. Oysa, 2003'te "nükleer santralların kurulmasında aciliyet yoktur" diyordu. Ne değişti; herhalde, nükleer lobiler devreye girdi ya da Fransa'ya Avrupa Birliği konusunda "evet" dedirtmek için nükleer santrallar malzeme olarak kullanılmak istenmiş olabilir.

Değerli milletvekilleri, güvenli nükleer santral diye bir şey yoktur. Nükleer santrallar, tıkır tıkır çalışan teknoloji örnekleri değildir. Alınacak risk, karşılanamayacak derecede yüksek ve tehlikelidir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı kayıtlarına göre 1989-2003 yılları arasında sipariş edilen nükleer santral sayısı sadece 46'dır. Bunların 45 tanesi 6 Asya ülkesi tarafından verilmiştir. Çin, en son siparişini 1996'da vermiştir. Fransa, 1991 yılından bu yana sipariş vermemektedir. Örnek gösterilen Japonya teknolojisi bile nükleer kazaların önüne geçememiştir. Japonya, son on yılda 9 defa nükleer kaza yaşamıştır.

Sayın Bakanım, gelin, bu nükleer sevdasından şimdilik vazgeçelim; yoksa, bu projemiz de, hızlı tren gibi raydan çıkabilir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, kömür gibi yerli kaynaklarımız ile yenilenebilir enerji kapasitelerimizi değerlendirmeye ve teknolojileri devreye sokmaya yönelmeliyiz. Kurmak istediğimiz nükleer santral gücü kadar gücü, rüzgâr enerjisi santralları ve küçük su hidroelektrik santrallarıyla sağlayabiliriz. Kendi kömürümüzle termik santrallarımızı tam kapasiteye yakın çalıştırabiliriz. Kayıp ve kaçakları azaltabilir, işletmedeki santralların verimliliğini artırabiliriz. Konut ve endüstri sektörlerinde enerji verimliliğini artırmak için yoğun bir çaba içine girebiliriz.

Sayın Bakanım, bakanlık görevinizde iki yılınızı doldurdunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun Sayın Uzunbay.

SEDAT UZUNBAY (Devamla) -  Bu süre içinde enerji sektöründe iyiye giden veya gideceğine ilişkin ciddî hiçbir belirti yok. Birçok konuda 2002 yılının da gerisindeyiz. Bu iddialarla iktidara geldiniz. "Sorunları biliyoruz ve çözmek için hazırız" dediniz; ancak, iki yıllık süre sonunda karneniz zayıf. Hiçbir hazırlığınızın olmadığı ortaya çıktı. Bugüne kadar size özgü bir enerji politikası ortaya koyamadınız. Eski enerji politikalarının kötü bir taklitçisi durumundasınız.

2005 yılı Bakanlık bütçesinin enerji sektörüne çok ciddî bir katkı getirmeyeceğini biliyor; buna rağmen, hayırlı olmasını diliyor; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunbay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, Aydın Milletvekili Sayın Mesut Özakcan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, son yirmi yıldır enerji alanında yaşanan sorunlar, artık kimsenin inkâr edemeyeceği kadar açığa çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı ve Devlet Denetleme Kurulunun enerji alanındaki yolsuzluk ve kamu kaynaklarını istismarla ilgili raporu, enerji politikalarının geldiği yer açısından ibret vericidir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bankacılık sektöründen sonra, soygunun nedeni enerji politikaları ve enerji sektörü olmuştur. Bugün, Devlet Denetleme Kurulu raporuyla inkâr edilemez biçimde açığa çıkan soygun, son yirmi yılda seçilen enerji politikalarının bir ürünüdür; çünkü, yapılmak istenen, enerji alanının tamamen serbest piyasaya açılması, enerji kuruluşlarının özelleştirilmesi ki, bu mantığın altında da elektrik üretimi, dağıtımı ve tüketiminin bir kamu hizmeti olarak görülmesinden vazgeçilip elektriğin bir meta olarak ele alınması anlayışı vardır.

Yaşanan soygunun hem Devlet Denetleme Kurulu hem de Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'in ağzından defalarca doğrulanmasına karşın, 3 Kasımdan bu yana hükümeti üstlenen AKP'nin de "soygunları önleyeceğiz, elektriği ucuzlatacağız" söylemine rağmen, enerjideki mevcut temel politik tercihler sürdürülmektedir.

Özelleştirme sürecinin sonuçları olarak 2005 yılına gelindiğinde ise, bütün bu politikaların sonucu, bugün, dünyada elektrik enerjisini çok pahalı üreten ve gerek sanayicisini gerekse vatandaşını yüksek enerji fiyatlarıyla mağdur eden bir ülke durumundayız. Sayın Bakan iki yıldır zam yapmadıklarını memnuniyetle ifade ediyor; ama, zaten, en pahalı enerjiyi kullanan bir ülkeyiz biz. İnsan yaşamının en vazgeçilmez unsuru ve temel hakkı olan elektrik enerjisi, neredeyse lüks bir tüketim metaı haline getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, özelleştirme, ekonomide verimliliği artırmak amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Devletin elindeki zarar eden, devlete yük olan kurumlar, daha verimli ve ülke ekonomisine katkı sağlamak amacıyla özelleştirilebilir; fakat, ülkemizde yaşanan, zarar eden kurumların özelleştirilmesi değil, TÜPRAŞ'ından Telekomuna kadar ülke ekonomisine en büyük katkıyı sağlayan kurumların, bir yıllık, iki yıllık kârları karşılığı yok pahasına elden çıkarılmasıdır. Bunda ülke yararı, kamu yararı yoktur. Onun içindir ki, bu özelleştirmeler yargıdan dönmekte ve iptal edilmektedir.

AKP Hükümetinin en büyük iddiası... Bakınız, Sayın Enerji Bakanımız, İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikasının düzenlediği yemekte yaptığı konuşmada neler söylüyor: "Bundan sonra yatırımdan bahsetmeyeceğiz; çünkü, bu yatırımları sizler yapacaksınız. Dolayısıyla, bu iş hallolmuş oluyor. Bundan sonra, yirmi sene sürecek, otuz sene sürecek, Devlet Su İşleri ne kadar yatırım yapacak, TEDAŞ ne kadar yatırım yapacak, DPT ne kadar ödenek ayırdı hesabı olmayacak. Bu, artık sizlere geçiyor ve bundan sonra, artık, sizin yürüyüşünüzle beraber biz de onları seyredeceğiz. Bu arada, size, belki bu akşam haber niteliğinde olacak bir yenilikten de bahsetmek istiyorum. Devlet Su İşlerinin yarım kalan yatırımları var. Biz, bu sene, bunları, inşallah, ele almayı düşünüyoruz ve şöyle yapacağız: Bunları sizlere açacağız, bunları serbest piyasa usulü açacağız ve taliplilerine bunları vereceğiz. Burada da, tamamen, siz kendiniz bu işleri yapacaksınız. Elektrik mi üretirsiniz, sulama mı yaparsınız, neler yaparsanız, bunları sizlere görücüye çıkacağız. Dolayısıyla, bunu özellikle bilesiniz. Enerji Bakanlığımızın, AKP Hükümetimizin politikası, anlayışı bu değerli arkadaşlarım." Bu sözler, Sayın Enerji Bakanımızın konuşma metninden aldığım, aynen aktardığım sözleridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi görüşülürken, 2005 yılı bütçesi üzerinde, AKP Grubu adına konuşan bir AKP'li milletvekili arkadaşımız sözlerini bitirirken şunları söyledi; tutanaktan aynen aktarıyorum: "Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eskiden hazineyi kollayan, gözeten insanlara 'hâzin' denilirmiş. Milletin hazinesini iyi kullanamayan insanların da, hükümetlerin de sonları, maalesef, hazin olmuştur ve kendi sonlarının hazin olması yetmemiş, milletimize de çok hazin tablolar yaşatmışlardır."

Değerli milletvekilleri, 21 Aralık 2004 Salı günü Cumhuriyet Gazetesinin 1 inci sayfasında bir haber yer aldı. Bugüne kadar değişik zamanlarda da açıklamalar yapılmıştı. Haberin özeti şu: "Banka batıkları silinecek, 41 milyar dolara çizik atılacak. Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun batık bankalar nedeniyle Hazineye olan 47 milyar dolarlık borcunun, ancak 6 200 000 000 dolarının tahsil edilebileceğini, geriye kalan bölümünün ise bir yasal düzenlemeyle silineceğini açıkladı." Yine, aynı gün, Hazine bütçesi görüşüldü, Cumhuriyet Halk Partisi Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit arkadaşımız, bütçe görüşmelerinin sonunda Sayın Ali Babacan'a bu açıklamayla ilgili soru yöneltti, Sayın Bakan cevap veremedi, sadece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hükümetten bağımsız, özerk bir kurum olduğunu söyledi. Peki, 41 milyar dolara çizik atılacak yasal düzenlemeyi de mi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bu Meclisten geçirecek, bu Parlamentodan geçirecek?!

HALİL AYDOĞAN (Afyon) - Yanlış!.. Öyle değil.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Bir taraftan 21 batık bankadaki 41 milyar dolara, yani, 60 katrilyon Türk Lirasına çizik atacak yasal düzenlemeleri yapacaksınız, diğer yandan, ülkemizin memurunu, işçisini, emeklisini, çiftçisini, esnafını perişan edeceksiniz, Bağ-Kur primi ödeyemeyen esnafın işyerini, evini, malını mülkünü, çiftçinin hayvanını haczedeceksiniz, haczedecek malını bulamazsanız hapse atacaksınız. Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışı bu değerli arkadaşlarım. Milletimize bu hazin tabloyu yaşatan, iktidarın anlayışı, uygulamaları bu.

21 bankanın 60 katrilyon borcuna yasal düzenlemeyle çizik atarsanız ve o bankanın patronlarının özel uçaklarıyla seyahat ederseniz, milletin hazinesini doğru yönetmiş ve iyi kullanmış olamazsınız. AKP'li milletvekili arkadaşımızın söylediği gibi, kendi sonunuz da hazin olur, milletimize de çok hazin tablolar yaşatırsınız. Devletin, milletin 60 katrilyonuna çizik atarsanız, elbette, çiftçiye prim için verecek 100 trilyon lira, eğitime, sağlığa ödenek bulamazsınız, Devlet Su İşlerinin yapmakta olduğu barajlara da ödenek ayıramazsınız.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşlerinin barajlarla ilgili ayırmış olduğu ödeneklere yönelik olarak Aydın İlimizden bir örnek vermek istiyorum. Bakınız, Aydın İlimizde 3 tane büyük baraj tesisi devam etmektedir. Bunlardan birisi, Karacasu Dandalaz Barajıdır; 1993'te başlamış, 2008'de bitmesi öngörülmüş, 102 trilyon proje tutarı var, bugüne kadar 8 trilyon harcanmış, 2005 bütçesinden ayrılan ödenek 500 milyar lira. Bu ödenekle bu baraj yüzseksensekiz yılda bitecek; oysa, 2008'de bitmesi öngörülüyor. Bizim Karacasu halkımız da, bu baraj üç beş yılda bitecek diye bekliyor; yüzseksensekiz yıl sonra bitecek.

Barajla ilgili diğer bir önemli yatırım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özakcan.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Yine, Aydın İlimizin içmesuyunu temini edecek İkizdere Barajı vardır. Bu barajın proje tutarı 211 trilyondur; 1995'te başlamış, 2008'de bitmesi öngörülmüş; bugüne kadar 20 trilyon harcanmış, ayrılan ödenek 5 trilyon. Bu barajımız da bu ödeneklerle otuzsekiz yılda bitecek.

Aydın için en şanslı baraj diye nitelenen Çine Barajımız var. Kaldı ki, bu barajımız gerçekten çok özellikli bir barajdır. Her yıl olan su taşkınlarından dolayı Sayın Aydın Valimiz bütün Aydın milletvekillerine bilgi notu gönderdi; geçtiğimiz yıl su taşkınlarından dolayı yaşanan zarar 170 trilyondur.

MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Söke'de...

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Söke, Koçarlı, Bağarası ve Söke Ovası güzergâhında... Bakıyoruz, iki yıllık su taşkınlarından görülen zararla bu baraj bitecek. Bu baraj için de bu yıl ayrılan ödenek 25 trilyondur. Onun da 2012 yılında bitmesi öngörülmüş; ama, bu ödeneklerle, en şanslı denilen baraj bile onsekiz yıl sonra bitecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özakcan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, bu barajın, her yıl 170 trilyon zarara sebep olan su taşkınlarının önlenmesine yönelik bir özelliği de var. Öncelikle ele alınması ve hiç değilse taşkınların biteceği bir seviyeye getirilmesi için gerekli ödeneğin ayrılmasını bir kez daha Yüce Mecliste de diliyorum, bekliyorum. Biz, Komisyonda bu barajlarla ilgili ödenek artışları konusunda önergeler verdik; ama, hiçbirisi kabul görmedi.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum, Enerji Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özakcan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Seyhan, süreniz 9 dakika.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, hem enerji politikasına hem de Türkiye'de var olan gerçeklere, çok kısa bir sürede, ana başlıklarla değinmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım alınmasın; ama, her konuştuğu zaman, vallahi, ağzından bal damlıyor. Doğrusu, her dinlediğimde, önce koşup boynuna sarılmak geliyor içimden; ama, bir süre geçtikten sonra, "Allah Allah" diye kalktığım yerden "hay Allah" diyerek geri oturuyorum yerime, ne oluyor diye bir şaşkınlık içerisine giriyorum. Anketlerde de çok başarılı çıkmış; biz de başarılı olmasını diliyoruz. Sanıyorum, çalışmanın bir kısmı da ankete ayrıldığı için, bazı şeyler de eksik kalmış.

Şimdi, tabiî, olan şeyler de var, yok değil; onu da söyleyeceğim. Ancak, hakikaten, bir sessiz devrimden söz ediliyor. Ne olur, biraz ses çıkarın da, biz de fark edelim. Biz mi çok cehalet içerisindeyiz göremiyoruz, vatandaş mı göremiyor anlamadık; ama, bir sessiz devrim tutturduk gidiyoruz.

2004 yılını şöyle bir gözden geçirdim; ne oldu, ne olmadı... Alın, Bakü-Ceyhan... Her elimizi attığımızda, dünya günlük petrol rezervinin seksenüçte 1'i oradan akacak diyoruz, dünya petrolünde çok önemli bir yere geliyoruz diyoruz. Sayın Başbakan da rahatsız. Bu proje gecikiyor, gecikecek; ama, bizden gecikmeyecek. Nereden gecikecek; Gürcistan'dan gecikecek. Ben, sonuca bakarım; diğer devletlerde ne olduğu önemli değil. Her gün için, Türkiye Cumhuriyeti, 500 000 dolarlık bir cezayı ödemeye mahkûm. Hiçbir şekilde bu hafifletilemez, yok sayılamaz. Bir gecikme var; hem içeride var hem dışarıda var. Nisanda yetişecekmiş; yetişmeyecek... Bunu, kamuoyuna açıklamak lazım; böyle bir sıkıntımız var... Projenin diğer aksaklıkları var; ama, burada sıkışırsam, diğerlerinden söz edemem.

Şimdi geliyoruz Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne.

Değerli arkadaşlar, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1954'te kuruldu; çok deneyimli arkadaşlarımız var çalışan. Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün, gittikçe, statüsü hafifletiliyor, içerideki personel değerlendirilemiyor, onların görev ve sorumluluk alanlarına düşecek bazı konular başka başka kuruluşlara veriliyor ve buradaki arkadaşlarımıza yazık oluyor. Bakın, iyi şeyler de yaptık diyorum; doğru. İçerisinde yanlışlıklar var; ama, bir şeyler yaptık, maden Kanununu çıkardık, Petrol Piyasası Yasasını çıkardık; şimdi, doğalgaz piyasası yasasını çıkaracağız, onunla ilgili değişiklikler yapacağız; LPG yasası çıkıyor. Bunların hepsini EPDK yapacak; her şeyi EPDK... Ben, bu kurullara sıcak bakmıyorum; ama -EPDK'nın bu kadar büyük bir sorumluluk alanında başarılı olmayacağı da açık- bu görevlerin direkt oraya verilmesine hiç tahammül edemiyorum. Yazık!.. Elimizde bir Petrol İşleri Genel Müdürlüğü var. Bakın, yapamadı; bu yıl sonuna kadar lisansları tamamlayacaktı, tamamlayamadı EPDK ve üzerindeki en büyük hamallığı götürdü, yine Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne yıktı; solvent, baz yağları, madenî yağları beş aylığına oraya geri verdi, orası yapıyor. Yazık!.. Bir kurula sıkıştıracağınıza, oradaki personeli değerlendirin, onların özlük haklarını geliştirin, burada yapın; ama, bu da yapılmadı. Şimdi LPG geliyor, inanın bu da aksayacak. Yapmayın!.. Ne olursunuz, bunu Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne verin, bu işi orada çözelim.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, doğalgaz konusunda arkadaşlarım birçok şey söyledi. "1 milyar metreküp -bazen 2 500 000 000 metreküp- doğalgaz bulduk" denildi, sansasyonel bir şey yaratıldı; ama, ondan sonra, ölçüm yapıldığında bir bakıldı ki, ticarî anlamda, bu işin yeniden etüdünü yapmak gerekli ve burada da, sanıldığı kadar büyük bir rezerv yok. Bu işleri, sansasyon yapmadan, makul çerçevede götürmek lazım değerli arkadaşlarım.

Bakın, petrol kanunu geliyor. Petrol kanununda da, yine... Şimdi, Karadeniz'de araştırma yapan şirketler var, sondaj yapmaları gerekli; ama, Sayın Bakan da açıklamıştı, biliyor ki, o şirket sondajı yetiştiremedi. Ne olacak şirketin durumu? Müeyyide yok. Neyi bekliyor şirket? Şirket, yeni petrol yasasını bekliyor; çünkü, bu petrol yasası çıkarsa, bu şirket, tanımlanan haklardan, royaltiden yararlanacak, devlet hissesi düşüyor. Ee, yazıktır; yapabileceklerinizi yapın, yetiştirin, işinizin peşine düşün. Türkiye'deki kaynakları, rezervleri iyi tespit edin. Bu rezervler ne kadardır ne kadar değildir, bunu ölçmeden, vergilerde, royaltide sadece indirim yaparak, Türkiye'de petrol aramalarını, doğalgaz aramalarını zenginleştiririz diye bir kaide yok. Biz, olmayan şeyin üzerine devlet otursun demiyoruz, elbette ki araştırma yapılsın. İşte görüyorsunuz, MTA'ya ayırdığınız bütçe, yüzölçümü Türkiye'den 20 kat daha küçük ülkelerin ayırdığı bütçeden daha az. Böyle aramacılık yapılır mı?! Kendi Petrol İşleri Genel Müdürlüğünüzü tali plana sokarak bir aramacılık yapmak, bunu teşvik etmek mümkün mu; yok. Bunu özel şirketlere açalım, Petrol Kanununda değişiklik yapalım... Yapın tabiî; ama, siz, ülkedeki aslî rezervlerin ne olduğu konusunda, bunun varlığının, miktarının ne kadar olduğu konusunda ciddî çalışmalarınızı yapın, yerli-yabancı yatırımın da orada nasıl yer alacağını siz belirleyin.

Hatırlıyorsunuz, birlikte Bor Enstitüsü kurmuştuk burada. O zaman dedik ki: "Bu enstitü ölü doğuyor. Kurulmasından yanayız; ama, bu yapıyla ölü doğuyor, bu işi yürütemeyeceğiz." Bakın, haberlerden ve internet sayfalarından aktarıyorum: "TÜBİTAK ve Bor Araştırma Enstitüsü ortaklıkla yeni bir enstitü kurdu. Bu enstitü de, kendi alanında araştırma yapacak ve yakıt teknolojisini geliştirecek." Türkiye'de tek olarak sunuldu bu enstitü. Bir kere, bu enstitü ilk değil; ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz, Marmara Üniversitesinde TÜBİTAK'ın kurduğu bir Enerji Enstitüsü vardı ve var; onun amacı ile şimdi kurduğunuz enstitünün amacı aynı. Bunu, yeniden, vatandaşa bir devrim gibi sunmak son derece sakıncalı ve inanın bana, enstitü kuran enstitü bir tek Türkiye'de olurdu, oldu. Biz Bor Enstitüsü kurduk, onlar da TÜBİTAK'la evlilik yaptı, enstitü içinden bir enstitü çıktı. Ar-geye ayırın, istediğinizi yapın, biz sizin arkanızdayız; ama, sadece yeni alanlar açacağız anlayışıyla, sadece spekülatif tavırlarla "biz, Türkiye'de devrim yapıyoruz" diyerek bir işleyişi ortadan kaldırıp, farklı bir işleyişte çözüm aramayın. Eğer çözülebilecekse, orada çözün; eğer TÜBİTAK'ta çözülecekse, bir ortaklık kurulacaksa, biz, Bor Enstitüsünü niye kurduk?! Mademki, MAM'da var böyle bir şey, artı, TÜBİTAK'ın kurmuş olduğu Enerji Enstitüsü var, niye orayla ortak olmadık; hayır, Türkiye'de devrim olarak sunulacaktı, sunuldu. Geldiğimiz nokta budur. Yapılacak araştırmaları, sodyum bor hidrür araştırmasını destekliyoruz; bu, desteklediğimiz anlamına gelmez; ama, bu politika popülist politikadır; bu, çözüme yönelik bir politika, değildir.

Geliyoruz yenilenebilir enerjiye. Yine, bu kitapçığın içinde o kadar güzel şeyler yazıyor ki: "Yenilenebilir enerji kanununu altı ay önce çıkardık." Ama, Meclis gündeminin birinci, ikinci sırasında, hem yenilenebilir enerji kanunu hem de doğalgaz kanunu bekletildi değerli arkadaşlarım, hâlâ gündeme gelmiyor. Bu mudur yenilenebilir enerjiye bakış?!

Adalet ve Kalkınma Partili bir grup başkanvekili dedi ki: "Avrupa Birliği, şu anda yenilenebilir enerjiye yatırım yapmayı uygun bulmuyor." Biz de, arkadaşlarımız da, dernek yöneticilerimiz de, Loyola de Palasio'ya sorduk, bir mail attık "nasıl böyle bir şeyi söylersiniz" diye; mail'in cevabı var bende: "Türkiye'yle aramızda böyle bir müzakere geçmemiştir..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

"...Türkiye'yle aramızda yenilenebilir enerji konusu hiç geçmemiştir" diye bir haber geldi. Oraya buraya sığınmadan, mademki böyle bir programınız var, bekletmeyin Sayın Bakanım, getirin buraya, çözelim. Şu kitaba yazmakla işlem yapılmıyor, eylem yapılmıyor.

Nükleer enerjinin sürekli gündeme getirilmesini sağlıyorsunuz, biz de biliyoruz; Avusturya 1978'te yaptığı santralı bugün bile üretime açmadı; Almanya kapatıyor; İtalya kapatıyor; nükleer santralın pazarlamasını yapan Fransa teşvik ediyor diye bizi nükleer santrala mahkûm etmeyin. Dünyanın, insanlığın yenilenebilir enerjiye ihtiyacı var. Bu iş söylemle olmaz; iki yıldır söylüyorsunuz, Meclise getirdiğiniz kanunu henüz çıkaramadık. Ne olursunuz; biz hazırız, bir yerden başlayalım. Enerji, denge ister, çeşitlilik ister -biz varız- ama, insan merkezli olmak ister. Bugün doğalgaz kesilse, Türkiye'nin yüzde 50'si elektriksiz kalacak; yazıktır bu ülkeye. Kendi yerli kaynaklarımızı, linyit ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN- Sayın Seyhan, son cümlelerinizi alabilir miyim.

Buyurun.

TACİDAR SEYHAN (Devamla)- Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Kendi yenilenebilir enerji kaynaklarımızı dengeli ve verimli kullanalım; burada biz varız; ama, burada sahip çıkamayacağınız kanunu komisyonun önüne ne olur getirmeyin. İki kanunumuz bekliyor; bir, doğalgaz piyasası kanunu. Yanlıştır dedik, muhalefet şerhi koyduk, komisyonda dinletemedik; şimdi, komisyona nasıl geri çekeriz diye düşünüyorlar. Bu mudur sessiz devrim?!. Altı aydır bekleyen yenilenebilir enerji kanunu mu sessiz devrim?!.

Bir alışkanlık tutturuldu gidiliyor. Geçen hafta LPG kanunu görüşülüyor; bir madde istenildiği gibi geçmedi diye, bize bakanlık yetkilileri "kanunu geri çekme hakkımız var mı" diye soruyor. Ne Cumhuriyet Halk Partisinin ne de Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, hiçbir bürokratın emireri değildir arkadaşlar. Siz, halkın verdiği yetkiye ve özgür iradeye inanmak zorundasınız; yoksa, ilk seçimde inandırırlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Seyhan.

Dokuzuncu turda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Edirne Milletvekili Rasim Çakır.

Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çakır, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığının 2005 yılına ait bütçesini değerlendirmek için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanlığının 2005 yılı bütçesini değerlendirmeden önce, bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu çevre sorunları ve hükümetinizin iki yılı aşkın görev süresi içerisinde çevreyle ilgili neler yapıp yapmadıklarını ve Avrupa Birliği uyum kapsamında nelerin yapılması gerektiği hususunu sizlere açıklamak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, sanayileşme sürecinde olan ülkeler, gelişmiş ve gelişmiş ve gelişmemiş ülkelere oranla daha çok çevre kirliliği oluşturmaktadır. Artan tüketim talebini karşılamak için daha fazla miktarda kontrolsüz katı, sıvı ve gaz atıkların oluşması, öte yandan da tüketicilerin başta ambalaj materyali olmak üzere daha fazla miktarlarda katı atık oluşturmasına neden olmaktadır.

Çevre kirliliği sorunları öncelikle ekonomik nedenlerden kaynaklanmakla beraber, kirlenen çevrenin temizlenmesinin, kirletilmesinin önlenmesine göre çok daha zor ve pahalı bir yöntem olduğunu unutmamamız gerekir.

Çağdaş yaşamın bir sonucu olarak ortaya çıkan kirlilik, günümüzde, üzerinde en çok durulması gereken, ancak, en az çözüm üretebildiğimiz konulardan biridir. Kirlilik, sadece hava, su, toprak olarak tanımlanan çevrenin kirlenmesi değildir, gürültü, yozlaşma olarak tanımlanabilecek kültür kirlenmesi gibi konuları da içermektedir.

Astronomlar için "kirlilik" denildiğinde ilk akla gelen, teleskopların bulunduğu bölgelerdeki yerleşime bağlı olan ışık kirlenmesidir; gıdacılar için kirlilik, tüketilen gıdaların biyolojik ve kimyasal kirliliği iken, kavşakta görev yapan trafik polisi için egzoz gazları en büyük kirlilik etmenidir.

Bilinmelidir ki, doğada yaşadığı çevreyle uyum göstermeyen tek canlı türü insandır. Bu yüzden, çevre kirliliğinin temel nedeninin, insan doğasından gelen tüketim artışı isteği olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda, çevre kirliliğinin temel unsurları, kentleşme, sanayileşme ve tüketim artışıdır.

Ülkemizde yaşadığımız çok çeşitli çevre kirlilikleri olmasına rağmen, zamanımın kısıtlılığı dolayısıyla, sadece yeraltı ve yerüstü sularının durumuyla ilgili, sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yapılan hesaplara göre, yerkürede kişi başına 470 000 000 ton su olduğu bilinmektedir. Bu suyun yüzde 97'si deniz ve okyanuslarda, yüzde 3'ü ise tatlı su kaynaklarında bulunmaktadır. Tatlı su kaynaklarının ise, yüzde 75'i buzullarda, yüzde 25'i akarsu ve göllerde bulunur. Akarsu ve göllerde bulunan suyun büyük çoğunluğu yeraltı sularıdır.

Sonuç olarak, tatlı su kaynaklarının ancak binde 75'i akarsu, göl ve yeraltı suları halinde bulunmaktadır. Tüm su kaynaklarının onbinde 1'i kadarı yerüstü nehir ve göllerde bulunmakta; bu durum, kişi başına düşen yerüstü su kaynaklarının ancak 47 000 ton olduğunu göstermektedir. Dünyada bu duruma karşılık, Türkiye'deki yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının durumu da şöyledir:

1998 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Türkiye, kişi başına 3 074 metreküp su kapasitesine sahip olmakla beraber, Afrika, Avrupa, Kuzey Amerika, Okyanusya ve Asya ortalamalarından daha aşağı seviyededir. Bu rakam, dünya ortalamasında 6 918 metreküp/kişidir.

Üstelik, Türkiye havzalarında su kaynaklarının dağılımı, eşitlikten son derece uzaktır. Ülkemizde bulunan 26 nehir havzasından Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak, Gediz, Ergene Havzaları, dördüncü sınıf su niteliğine sahip havzalardır.

Bunun yanında, OECD verilerine göre, 1980-1995 yılları arasında Türkiye'deki toplam potansiyel yeraltı suyu kaynakları yüzde 27'den yüzde 20'ye düşmüştür.

Sonuç olarak, 1980'lere kadar toplam su tüketiminin yüzde 40'ı yeraltı kaynaklarından karşılanırken, bu rakam, 1980'lerde yüzde 30'a, 1990'larda ise yüzde 20'lere düşmüştür. Bu düşüşün asıl nedeni, yeraltı sularının kirlenmesi sebebiyle yararlı kullanımların azalmasıdır. Bütün bu değerlendirmelerimizin neticesinde ortaya çıkan tablonun, temiz su kaynaklarının tükenmesi ve dünyanın yok olmasına neden olacak en yakın potansiyel tehlikelerden biri olduğunu bize açıkça gösterdiğini umut ediyorum.

Bunları size, ülkemizin aslında yeraltı ve yerüstü su kaynakları bakımından çok da zengin bir ülke olmadığını ifade etmek için söylüyorum. Bu durum, mevcut su kaynaklarımızı verimli kullanmamız ve onları daha özenle korumamız gerektiğini bize gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, koşullar böyleyken, Yüce Meclisimizin birinci yasama yılının ilk günlerinde verilmiş olan Ergene Nehri'nin kirliliğine yönelik Meclis araştırması önergesi neticesinde kurulan komisyonun çok değerli çalışmalarıyla ortaya çıkan ve ulusal iradenin, yani sizlerin değerli oylarıyla kabul görüp, hükümete ve Bakanlar Kuruluna sorunun çözümüyle ilgili görev vermiş olmanıza rağmen, maalesef, bugüne kadar, sorunun çözümüne yönelik ciddî en ufak bir adımın atılmaması, çözüme yönelik en küçük bir iyi niyet göstergesinin bulunmayışı, bizleri, Trakyalılar adına, Edirneliler adına, Uzunköprülüler adına çok derin üzüntüye sevk etmektedir. Bilmelisiniz ki, bu sorun, Ergene Havzasında yaşayan 800 000 yurttaşımızın ekmek sorunudur. Burada, Devlet Su İşlerinin Ergene yatak ıslahıyla ilgili yapmış olduğu çalışmayı, parantez içerisinde, takdirle anıyorum. Bu keyfiyeti Değerli Heyetinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, izin verirseniz, Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye'yle ilgili çevresel konulardaki ilişkilere bir göz atmak istiyorum. Bu rapora göre, Türkiye'de çevre konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiş olmakla beraber, aşağıdaki eksiklikler değerlendirilmiştir:

1.- Çevresel konuların diğer politikalarla entegrasyonunda önemli bir gelişme kaydedilmemiştir.

2.- Yatay mevzuat alanında sınırlı bir ilerleme gözlenebilmiştir.

3.- Hava kalitesiyle ilgili sınırlı bir gelişme kaydedilmiştir.

4.- Atık yönetimi alanında bazı gelişmeler gözlenmiştir.

5.- Su kalitesiyle ilgili çok sınırlı ilerleme gözlenmiştir.

6.- Doğa koruma alanında sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.

7.- Sanayi kirliliği ve risk yönetiminde herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.

8.- Genetik olarak değiştirilmiş organizmalar alanında önemli bir gelişme gözlenmemiştir.

9.- Kimyasallarla ilgili sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.

10.- Gürültüyle ilgili olarak herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.

11.- Nükleer güvenlik ve radyasyon korunması konusunda sınırlı bir ilerleme gözlenmiştir.

Avrupa Birliği raporuna göre, sonuç olarak "bazı ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen, genel olarak çevre müktesebatının aktarılması düşük seviyede kalmaktadır. Bunun yanında, uygulama ve yaptırıma ilişkin zayıf yönler, hâlâ endişe kaynağıdır" denilmektedir.

"Müktesebat doğrultusunda ilerleme kaydetmek adına, özellikle yatay mevzuat, hava kalitesi, atıksu yönetimi, su kalitesi, doğa koruma, sanayi kirliliği ve risk yönetimi alanlarında uyumlaştırma ve uygulama açısından daha çok çabaya ihtiyaç vardır.

İdarî kapasitenin geliştirilmesine ve çevre politikalarının uygulanmasıyla ilgili otoriteler arasında koordinasyon mekanizmalarının oluşturulmasına özen gösterilmelidir. Orta vadede olmak üzere, önemli yatırımların garanti altına alınması gerekir" denilmektedir.

Avrupa Birliği Komisyonu raporu, çevreye ilişkin değerlendirmelerin müzakerelere başlanıp başlanmamasında etkin bir rol oynamayacak olmasına karşın, bu alanda giderilmesi gereken daha çok eksiğimizin bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisinin bütün itirazlarına rağmen, Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesi -ki, ben buna, Çevre Bakanlığının kapatılması diyorum- neticesinde, Avrupa Birliğinden 8 önemli projeyle ilgili alınabilecek 2,4 katrilyonluk kredi, maalesef, sıkıntıya girmiştir. Avrupa Birliği çevre fonlarından Akdeniz Fonu ve Avrupa Yatırım Bankası, Karadeniz'de Kirliliği Önleme ile Tuz Gölü Islah Projelerine vereceği 1 500 000 000 euroyu, iki bakanlığın birleştirilmesinden hemen sonra askıya almıştır.

Bunun yanında, özellikle Van Gölü Islah Projesi ile Gediz ve Menderes Havzası Islah Projesi, Marmara Şeridi Katı ve Sıvı Atık Projesi, Ergene Havzası Projesi ve Beyşehir Gölü Islah Projesi ile Kırşehir kayatuzu yataklarının doğalgaz depolama merkezine dönüştürülmesine ilişkin proje askıda kalmıştır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Avrupa Birliği tarafından en iyi ıslah projeleri seçilmesine rağmen bu projelerin askıda kalması, hükümetin, Çevre ve Orman Bakanlığının iki yıllık çalışma notunu değerlendirmeye yönelik en tipik örneklerdir. Maalesef, çevre ıslahıyla ilgili Avrupa Birliği fonlarından yararlanabilme kabiliyetimiz sıfıra yakındır.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin, iki yılı aşkın bir süredir çevreyle ilgili duyarsızlığı ortadadır. Hükümet, çevre duyarlılıklarını önplana çıkarması gerekirken, sanayici duyarlılıklarına teslim olmuş durumdadır. Bu da, bizlere torunlarımızın emaneti olan bu cennet vatanı ne kadar hoyratça tükettiğimizin bir ifadesidir.

Bunlara karşılık, Anamuhalefet Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi ve onun değerli milletvekilleri, bugüne kadar, bu konuda neler yapmıştır; bunu tespit etmek için Meclisin arşivlerine bir göz atmamız yeterlidir. Bugüne kadar, çevre konularında, 94 adet soru önergesi, 26 adet Meclis araştırması önergesi verilmiş ve 2 adet Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çakır, sürenizi son defa uzatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Tüm bunların yanında, ülkemizde kurulmuş olan yüzlerce sivil toplum örgütü, çevresel hassasiyetleri ve ulusal tepkileri her platformda dile getirmiş, savunmuş ve katkı sağlamaya gayret etmişlerdir.

Şimdi, sayın hükümet, Çevre ve Orman Bakanlığı için çok sınırlı bir bütçenin onaylanması talebiyle karşımıza gelmiştir. Bize göre, böyle bir bütçe, Türkiye ve dünya gerçekleriyle kesinlikle örtüşmeyen, ifade ettiğimiz sorunların çözümüne çok uzak ve gerçekdışı bir bütçedir. Bu bütçe, hükümetin çevre sorunlarına göstermiş olduğu duyarlılığın bir ifadesi olduğu gibi, Bakanlık çalışanlarının sorunlarını bile çözebilmekten uzak bir bütçedir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hükümetin ve Çevre ve Orman Bakanlığının son bir yılını çevresel duyarlılıklar açısından çok olumsuz görüyor ve sıfır, sınıfta kaldı notu veriyoruz.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Mehmet Işık.

Sayın Işık, buyurun efendim. (CHP sıralardan alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, ormanlar, yalnız odun hammaddesi üreten değil, onun ötesinde, doğanın korunmasında, hava kirliliğinin önlenmesinde, toprakların muhafazasında, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının sürekli ve dengeli temininde vazgeçilmez faydaları olan bir doğal kaynağımızdır. Ormanlar flora ve fauna zenginliğimizin de korunmasında önemli bir role sahiptir.

Değerli milletvekilleri, bu topraklar üzerinde vatan olarak yaşamak istiyorsak, ormanlarımızı koruyup geliştirmek vazgeçilmez görevimiz olmalıdır. Bu değerli varlık, bize, hem atalarımızdan bir miras hem de gelecek kuşaklara bırakacağımız bir emanettir.

Tarihte ormanlarla kaplı olan Anadolumuzda ormanlarımız, aşırı faydalanma sonucunda azalmış, mevcutlar da yüzde 50 verimsiz hale gelmiştir. Toprak erozyonu tehlikeli boyutlara varmış, sulak alanlar ortadan kalkmıştır.

Ormanların faydalarından kısaca bahsettikten sonra ve sizlerin de bunları bildiğinizi varsayarak, esas olarak, bu doğal kaynağımızı işleten, çalıştıran, koruyan, geliştirmesi gereken Bakanlığımızın ormancılık politikasına değinmek istiyorum.

Bütçe görüşmeleri, yalnız bir bakanlığın gelecek yılda neler yapacağına bakıldığı, incelendiği bir görüşme değildir; onun ötesinde, bakanlığın ve hükümetin de ülke yönetiminde ve bakanlığının konusunda ne gibi bir vizyona sahip olduğunun da tespitine yarar. Bütçe görüşmeleri böyle bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan, Orman Bakanlığının geçmiş iki yıllık icraatına bakacak olursak, gelecekte nasıl bir uygulama yapmak istediğini anlayabiliriz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Orman Bakanlığının son iki yılda ormancılıkla ilgili olarak Meclisimize sevk ettiği kanunları bir gözden geçirelim: Anayasamızın 169 ve 170 inci maddelerinde yapılmak istenilen değişiklikler; 31.12.1981'den önce, fiilen orman vasfını kaybeden yerlerin işgalcilere satılmasıyla ilgili anayasa değişikliği.

Bu arada şunu da belirtmek istiyorum: Mevcut yasalara göre, bu orman arazilerinin orman köylüsüne satışında anayasal bir engel yoktur. Sadece, kanun, rant sağlamak amacıyla kamu malını işgal eden kanun tanımaz bir kesimin eylemini meşru hale getirme girişimidir. Bu, ne orman köylüsüne katkı sunacak ne de yoksul halkın, ormanın gelişmesine katkı sunacak bir gelişmedir.

Bu vesileyle, Sayın Maliye Bakanının İstanbul Çavuşbaşı'nda işgal ettiği bir araziyle ilgili sorduğum bir soruyu tekrar sormak istiyorum: Bu arazi,  31.12.1981'den önce işgal edilen bir arazi midir? Araziyi işgal eden, yani, Sayın Maliye Bakanının "satın aldım" dediği şahıs orman köylüsü müdür? Bu arazinin 31.12.1981'den önce işgal edildiğine dair tutanak, mahkeme kararı vesaire, bir belge var mıdır? Varsa, tarihi, numarası nedir? Eğer bu bilgiler yoksa, o zaman 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesine göre, idarenin araziye elkoyması ve tesisleri varsa yıkması gerekir; böyle bir işlem yapılmış mıdır? Bu sorunun cevabını bu Meclisin ve kamuoyunun bilmesi gerekiyor.

Yine, 6831 sayılı Orman Kanununun 17 nci maddesinde yapılmak istenen değişiklikle, ormanlara özel sektör tarafından spor, sağlık ve eğitim tesisleri kurulmasına izin verilmek istendi. Bu, Sarıyer'de kurulan bir özel üniversitenin ve özel kanunla kurulmuş olmasına rağmen Atatürk Orman Çiftliğinde bulunan bir spor tesisine yeni ilaveler yaratmak amacına yönelikti. Elbette ki, ormanlara, kamu yararı olan ve zorunlu olan tesisler yapılacaktır; ancak, özel sektörün "yer bulunamadı" diye ormanlara gelmesi, ancak ormanların azalmasına sebep olacak bir gelişmedir.

Bu vesileyle, boş arazilerde üniversite kuran, kampusu ağaçlandırarak yeni yeşil alanları ülkemize kazandıran kamu ve özel üniversitelere teşekkür etmek istiyorum. Bunun da örnekleri Ankara'da çokça var; Hacettepe, Bilkent, Orta Doğu vesaire. İstanbul'da da birçok mevcut üniversite bu şekilde yeni alanlar kazandırdı; boş alanlara gidip kampuslarını ve en seçkin eğitim tesislerini kurmuş oldular.

Yine, bu vesileyle, aşılı kestane ve kızılağaçların orman ağacı olmaktan çıkarılmasıyla ilgili kanunla -Orman Bakanlığı tarafından önümüze getirilen kanunları sayıyorum- kızılağaçlar, aşılı kestanelikler kullanılmaya serbest bırakılmak istendi. Böylece, 110 000 hektarlık orman sahası, devlet ormanı sahası tehdit altına sokuldu. Zihniyet olarak, yaklaşım olarak, politika olarak anlatmak istiyorum.

Bu alanlardan köylülerin kendi tapulu arazileri içerisinde 3 hektardan küçük arazilerde, kızılağaç ve kestaneyi kullanması ve satışa açılması çok basit bir işleme tabi olmasına rağmen, sanki, onlar korunuyormuş gibi bir görüntü verilmeye çalışıldı; avlanmanın çok daha zor olduğunu düşünürsek, şartların daha çok zor olduğunu düşünürsek, bu kadar basit bir işlemi, sanki bir zorlukmuş gibi ortaya koymaya çalıştılar.

Değerli arkadaşlar, Orman Bakanlığının ormanlara bakış açısı bu da, peki, orman köylüsüne bakış açısı ne?

Meclisimizce, orman köylülerinin sorunlarının incelenmesi, araştırılması ve çözüm yollarının bulunmasıyla ilgili bir komisyon kuruldu. Sayın Nusret Bayraktar'ın Başkanlığında kurulan bu komisyonun ben de üyesiydim. Bu komisyon, gerçekten, orman köylülerinin sorunlarının çözümü ve orman idaresiyle halk arasındaki ihtilafların ortadan kaldırılması için çok güzel öneriler getirdi. Bu raporu Sayın Bakanla görüşmek istedik; Sayın Bakan, birçok randevu talebimize olumlu cevap vermedi.

Ormaniçi civarında yaşayan 8 500 000 insanımızın sorunlarına, Sayın Bakanın, dolayısıyla, hükümetin bakış açısı budur. Bakanlığın aslî görevi, ormanların korunup geliştirilmesi ve orman köylüsünün kalkındırılmasıdır. Ormanları rant alanı haline getirmek isteyen, ülkemizin en yoksul kesimini kaderiyle baş başa bırakan bu tutumunu kabul etmek ve Bakanlığı, aslî görevlerinde başarılı saymak mümkün mü?!

Orman Bakanlığının, ormanlarımızın korunup geliştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılması konusundaki uygulaması ve bakış açısı bu da, Bakanlığın icraatı bundan ibaret mi?!

Sayın Bakan göreve başladıktan sonra, tüm kademelerdeki görevli personeli, en yüksek kademeden en alt kademeye kadar değiştirdi. Bunların içerisinde -gelenler ve gidenler içerisinde- benim de çok iyi tanıdığım ve gerçekten liyakatle görevini yapan, bu görevlerine layık insanlar vardı. Onların günahı neydi, neden alındılar?! Burada yapılmak istenen şey, 1970'li yılların "bizden ve sizden" hesabını, o günleri tekrar gündeme mi getirmektir?!

Yine, Orman Mühendisleri Odasının seçimlerine müdahale edildi,  tayin, sürgün tehditleriyle, oda yönetimini değiştirdiler. Orman Mühendisleri Odasında çalışan o mühendislerin, ben, mesleklerinin onurunu koruyacaklarına ve kimsenin uydusu olmayacaklarına inanıyorum. Sadece 2004 yılında 11 şehit veren o meslek mensupları, mutlaka ormanın, ormancılığın haysiyetini koruyacaklardır ve gereken her türlü önlemi, gerektiği zaman gerekli tavrı koyacaklardır.

Yine, Orman-İş Sendikası, baskılar altında bir başka konfederasyona geçirildi. Bunlardan Sayın Bakan ne bekliyor, ne umuyor?! Bunun ormancılığa nasıl bir faydası var, orman köylüsüne ne faydası var?! Ama, yapılıyor.

Sayın Bakanın 2005 yılı sunuş konuşmasını inceledim. Sunuşta, bakanlığın ormanların korunup geliştirilmesine yönelik hiçbir atılımı olmadığını gördüm. Sayın Bakan, orman sevgisini geliştirmeye çalışıldığını, Özel Araştırma Yönetmeliğinin değiştirildiğini, kanunla öngörülen koruma hizmetlerinin ağırlaştırıldığını söylüyor. Önceki yılların ağaçlandırma ve sunî gençleştirme rakamlarının altındaki rakamları başarı diye sunmaya çalışıyor. "İki yılda bitireceğim" dediği orman kadastrosunu ancak 1 000 000 hektar olarak gerçekleştirmesini başarı olarak göstermeye çalışıyor. Orman kadastrosu çalışmaları incelendiğinde, 2004 yılında 1 000 000 hektarlık sahada kadastro çalışması gerçekleştirdiğini belirtiyor. 2005 yılında da 2 000 000 hektarda kadastro çalışması yapılacağını belirtiyor.

Sayın Bakan, 2003 yılındaki bütçe görüşmelerinde "iki yılda bitireceğim" dediği halde, iki yılda ancak 1 500 000 hektar sahanın kadastrosunu yapabilmiştir. Bir yılda 2 000 000 hektar kadastro çalışması programının gerçekçi olmadığını belirtmek istiyorum; çünkü, özellikle geriye kalan kadastro çalışmalarının bulunduğu yerler, en sarp araziler ve sosyal problemleri en fazla olan yerlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Işık.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Kaldı ki, 17 000 000 hektar kadastrosu yapılan yerlerin de ancak 7 300 000 hektarının aplikasyonu yapılabilmiştir. Yani, daha kadastrosu bitti diyebilmek için 7 300 000 hektar saha için kadastro çalışmasının bittiği söylenebilir. 17 000 000 hektar ancak sınır tespitidir.

Orman Genel Müdürlüğü konusuna girmişken şunu da söyleyeyim: Meslekte 400 işletme şefliği boş durumdadır. Şimdi işletme şefliğinin boşluğuyla ilgili bir raporu size okumak istiyorum. Bu rapor Sayıştayın raporu. Sayıştay denetlemiş ve bu eleman eksikliğinin ve tayinlerin meydana getirdiği sonucu ortaya koymuş.

"İşletme şefleri, iş yoğunluğu nedeniyle, koruma ekiplerinin çalışmaları üzerindeki takip ve kontrol görevlerini yeterince gerçekleştirememektedir." Yani, iyi koruma yapılamamaktadır.

"Orman işletme müdürlük ve şefliklerindeki hızlı personel değişikliği, görevlilerin bölgeyi ve bölge halkını tanımasına fırsat vermemektedir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

MEHMET IŞIK (Devamla) - "Ormana yönelik yasadışı eylemlerle mücadele eden orman teşkilatı personelinin, gerek koruma faaliyetlerinde gerekse mahkeme kararlarının uygulanması sırasında can güvenlikleri konusunda riskle karşılaşması, bu alandaki etkinliği azaltmaktadır.

Arazinin kıymetli olduğu bölgelerde işgal ve faydalanma eylemlerinin arttığı; açma, yerleşme eylemlerinin ise tahrip edilen alanın ülke genelinde artma eğiliminde olduğu görülmektedir.

Ormanlık alanlardaki yasadışı yapılaşma sonucu ormanın tamamen kaybedildiği, bu tür yapıların yıkımına ilişkin mahkeme kararlarının uygulanmasının imkânsız hale geldiği yerler bulunmaktadır." Bunu bir muhalefet milletvekili söylemiyor, Sayıştay söylüyor, Sayıştay murakıpları söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, zamanın dar olduğunu biliyorum; mümkün olduğu kadar özetlemeye çalışıyorum.

Bu arada, Bakanlığın takdirle karşıladığım çok önemli bir çalışmasından bahsetmek istiyorum; hep eleştiri olmaz.

Toroslarda sedir ormanlarını artırmak için 11 000 hektar sahada...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık, raporlar bitmez efendim; buraya verirseniz...

Lütfen, son cümlenizi alayım. Lütfen... Bakınız, 13 üncü dakikaya giriyoruz...

Buyurun efendim.

MEHMET IŞIK (Devamla) - Sayın Bakanın yaptığı güzel çalışmayı da anlatmak istiyorum.

BAŞKAN - Lütfen!..

Bu defa sözünüzü uzatmayacağım!

Buyurun.

MEHMET IŞIK (Devamla) - ... 4 000 ton tohum atarak buraları çimlendirmek istediğini, daha önceki yapılan çalışmayı geniş boyuta ulaştırmak istediğini gördüm, duydum, okudum ve çok memnun oldum. Bu çalışmanın başarıya ulaşabilmesi için, özellikle çimlenmeye başladıktan hemen sonra kuş zararlılarından ve biraz büyüdükten sonra da çok fazla olan keçi zararlılarından korunması gerekir.

Orman köylüleriyle ilgili olarak 37,5 trilyon, kooperatif ve bireysel kredi dağıtılmış. 8 500 000 insanın 2 000 000 aile olduğunu düşünürsek, aile başına düşen rakam 17 500 000 lira. Şu aşamada, devletin, 40 milyar dolar borcu silmeye hazırlandığını duyduğumuza göre, orman köylüsüne karşı yapılan hizmet bu kadarcık küçük ve önemsizdir. Dolayısıyla, Bakanlık, ne ormanın korunmasına ne de orman köylüsünün kalkınmasına katkı sağlayamamıştır.

Başarılar diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanlığımızın bağlı kuruluşlarından Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden bahsederek sözlerime başlamak istiyorum.

Meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarını ve bu hava olaylarının tüm canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır. Meteoroloji, insanlık tarihi kadar eskidir. Bizde bu konuda kurumsallaşma, 1867 yılında Kandilli Rasathanesinin kurulmasıyla başlamıştır. 10 Şubat 1937 tarihinde, Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğü kurulmuş, İkinci Dünya Savaşında ise, bu kurum silahlı kuvvetlerin emrine verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 1991 yılında Çevre Bakanlığı kurulduğunda, bu kurum Çevre Bakanlığına bağlanmıştır. Daha sonra, 2003 yılında -hep birlikte yaptık- Çevre Bakanlığı ile Orman Bakanlığını birleştirdik ve bu kurum, bu Bakanlığa bağlandı. Günümüzde, tüm dünyada, meteorolojik hizmetler, tamamen bilimsel ve uluslararası işbirliği içerisinde yürütülmektedir.

Meteoroloji dediğimiz zaman aklımıza ne gelir; arkadaşlarım, radyodan hava durumunu "yağış var, güneşli hava, kar yağıyor" diye dinleriz veyahut da televizyon programından "Ankara yağışlı, - 2 derece, en yüksek sıcaklık + 10 derece, Antalya yağışlı, Mersin yağmurlu" diye izleriz.

Değerli arkadaşlarım, iş o kadar kolay değil. Dikkatinizi çekmek istiyorum; bu tür konuşmalarda, alan çok geniş, yer çok geniş, zaman sınırsız; 24 saat, 34 saat; canı istediği zaman yağar, güneş canı istediği zaman açar; don istediği zaman olur.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası işbirliği nedeniyle, tahminlerimiz yüzde 90 doğru. Gelin, hep yaptığımız gibi, Meteoroloji Genel Müdürlüğüne teşekkür edelim; yok arkadaşlarım yok; iş, o kadar kolay değil.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü, sadece, bana, uzun süreli tahminler vererek bu işin içinden çıkamaz. Benim bildiğim, meteoroloji kuruluşu, erken uyarı görevini kesinlikle yapmalıdır. Değerli arkadaşlarım, uygulama tüm ülkeyi kapsamalıdır.

Kayak merkezlerinde karın kalınlığı şu kadar santim, turistik bölgelerde deniz suyunun ısısı şu kadar diyerek, bu işin içinden çıkamaz Meteoroloji Genel Müdürlüğü sevgili arkadaşlarım.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne yapsın?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Peki, söyleyelim... Öğreneceksiniz, öğrenin diye konuşuyorum.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Söylediğin bir şey yok ki öğrenelim.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Tarım için ne yaptı?!  Tarım için ne yaptı; öğren... Tarım için ne yaptı;  sevgili arkadaşlarım, tarım için yerel ve özel bilgiler gerekir.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öğrenecek bir şey yok ki...

NECATİ UZDİL (Devamla) - Söyleyeyim de öğren.

Sevgili arkadaşlarım, muz üretimi var ülkemizde, muz... Muz nerede üretilir sevgili arkadaşlarım; söyleyelim hemen: Gazipaşa, Anamur, Antalya; öyle değil mi...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Meteorolojiyle ne alakası var?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Peki, bu narin bitkide, derece sıfırın altına düşerse ne olur; hem meyve yanar hem fidanlar yanar sevgili arkadaşlarım.

Meteoroloji, bu üç ilimizde, kış boyunca, gece sıcaklığını bir cümleyle verse, görevini yapmış olmaz mı sevgili arkadaşım.

Bu memlekette, Akdeniz Bölgesinde, Çukurova'da narenciye üretimi var; narenciye üretimi de çok önemli. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Erzin'de, Dörtyol'da, Finike'de gece ısı şu dereceye düşecek diye yerel olarak bir rakam verebiliyor mu sevgili arkadaşlarım; hayır veremiyor.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Veriyor, veriyor; her zaman veriyor.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Peki, ne yapıyor; uluslararası işbirliğiyle aldığı genel tahminleri veriyor; tahminler yüzde 90 doğru; tebrik ederiz; o kadar da ucuz değil sevgili arkadaşlarım!

Şöyle söyleyelim; biliyorsunuz, bu sene, kırsal alanda, tarımda dünyanın afetini yaşadık. Ne oldu; Karadeniz'de fındık dondu, don olayı yaşadık; Malatya permeperişan oldu, Kahramanmaraş permeperişan oldu. Gaziantep'te, Urfa'da antepfıstığı ne oldu?! Peki, Kırıkkale'ye gittik; Kırıkkale'de buğday diye bir şey kaldı mı sevgili arkadaşlarım?!

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var şimdi bunun meteorolojiyle?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Büyüyünce öğrenirsin; biraz dinlersen öğrenirsin!

Sevgili arkadaşlarım; bu afetlerin tamamı, hava olaylarının sonunda gelen afettir; bu, direkt meteorolojiyi ilgilendirir.

Meteoroloji, 1937 yılında, Türkiye Cumhuriyetinde, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulduğunda, Birinci Dünya Harbinde ordumuz yararlandı ondan.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne zaman oldu?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, 1970 yılında 7 tane radar aldık. Ben, şunu söylüyorum: Doğrudur, seksen yıldır ihmal vardır; ama, 3 Kasımdan sonra da hiçbir şey değişmemiştir, aynı zihniyet devam etmektedir. 2000 yılında 4 tane radar alınmadı mı; alındı sevgili arkadaşlarım. İstanbul, Zonguldak, Balıkesir; güya çalışıyor, geleceğe yönelik nasıl bilgi veriyor, o da belli değil. Peki, Ankara radarında ne var; Ankara, evet başkentteki radarda; 2000 yılında kuruldu; yıl 2005 sevgili arkadaşım...

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ezbere konuşuyorsun!

NECATİ UZDİL (Devamla) - ... hâlâ, deneme çalışmaları yapılıyor. Ben, bu Meteoroloji Genel Müdürlüğüne nasıl teşekkür edeyim, söyleyin bakayım!

Arkadaşlarım, bundan üç beş sene önce, Mersin'de bir sel afeti olmuştu; bu sene, daha geçen gün, yine yaşamadık mı; Kızkalesi'nde, turistik tesisler, altyapı tamamen yok olmadı mı; seralarımız, muz bahçelerimiz tamamen tahrip olmadı mı sevgili arkadaşlarım; Mersin'in altyapısı, yolları, parkları yok olmadı mı?!

Evet, anlayamazsanız bilemezsiniz. "Ne ilgisi var bunun meteorolojiyle" diyor. Tabiî ki ilgisi var sevgili arkadaşlarım. Benim Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüm, bu felaketleri daha önceden haber verip, erkenden uyardı mı?! Bu felaketlerden doğan zararın azalmasına bir katkı sağlayabildi mi?! İşte, bunun için diyoruz ki, görevini yeteri kadar yapmadı.

Niye yapmadı; arkadaşlar, 1980 yılında, bu ülkede, 1 500 tane meteoroloji istasyonu vardı; bugün kaç tane; söyleyeyim; 400 civarında, yanılmıyorsam 403 veya 410 falandır, her neyse. Peki, niye kapandı bu meteoroloji istasyonları; teknik eleman yok veya tasarruf var.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakanı kastediyorsun değil mi?!

NECATİ UZDİL (Devamla) - Peki, sevgili arkadaşlarım, teknoloji var da, bu istasyonların yeri nerede; söyleyeyim hemen size: Ben Osmaniyeliyim, Çukurovalıyım; Adana meteoroloji istasyonlarını söyleyeyim; 2 tane; 1 tanesi nerede; Yavuzların göbeğinde yerleşim yerinin tam göbeğinde; 1 tanesi, İncirlik'te.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Uzdil...

NECATİ UZDİL (Devamla) - Süre istiyorum. Geçen, 5 dakika fazla konuştular...

BAŞKAN - Şimdi, herkese 1 dakika eksüre veriyordum, sana 2 dakika vereceğim.

2 dakika da Sayın Uzdil konuşur 5 dakika olur.

Buyurun Sayın Uzdil.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Sayın arkadaşlarım, Adana'daki istasyonlar gibi Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki istasyonlar da yerleşim yerinin merkezinde kaldı. Peki, buradaki ölçümleri doğru sayalım. Arkadaşlar, buradaki değerler tarım alanını temsil eder mi?! Ulaştırma sektörü için, karayollarındaki değerleri temsil eder mi?! Nasıl tahmin yapacağız buradaki ölçümlerle?!

Evet, şunu söylemek istiyorum. O zaman buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum, Sevgili Orman Bakanıma çağrıda bulunmak istiyorum, Meteoroloji Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarıma çağrıda bulunmak istiyorum: Lütfen biraz düşünün; Meteoroloji Genel Müdürlüğünde yapılması gerekenleri düşünün; çünkü, bu iş çok önemli, Türkiye için önemli, Türkiye'nin ekonomisindeki tüm sektörler için önemli, Türkiye'nin geleceği için önemli diyorum.

Bir kelime de İskenderun Körfezinde batan Ulla Gemisiyle ilgili söylemek istiyorum; balıkçılar permeperişan, turizmciler sizden iyi haber bekliyor Sevgili Çevre Bakanım, Çevre ve Orman Bakanım. Çevre Bakanlığını güzelce kapattık, yok ettik.

Bu duygularla, geleceğin daha güzel olması dileğiyle tümünüze sevgiler, saygılar sunuyorum; bütçemizin Türkiyemize hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Uzdil.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına ilk konuşmacı, Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız.

Sayın Yıldız, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 malî yılı bütçe görüşmelerinde Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; heyetinizi şahsım ve AK Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde, özellikle gelişmiş ülkelerde, ekonomik gelişimin yönünün, enerji/yoğun ağır imalat sektöründen daha hafif sanayilere ve hizmet sektörüne doğru kayması beklenmektedir.

OECD dışı ülkelerde enerji etkinliğinin artması ve hafif endüstrilere yönelişten, gelişmiş ülkelerde ise hizmet sektörüne kayıştan dolayı, enerji yoğunluğunun azalması öngörülmektedir. Enerji yoğunluğu, bildiğiniz gibi, gayri safî millî hâsıla birimi başına düşen toplam birincil enerji kullanımıdır.

Halbuki, gelişmekte olan ülkelerde durum bunun tam tersidir. Enerji talebi ile gayri safî millî hâsıla arasında doğrusal bir ilişki vardır ve bu artışa paralel olarak da enerji talebi artar. O yüzden, enerji yatırımlarına, doğru politikalarla yön vermek zorunludur.

Enerji sektöründe, Bakanlığımız, başından beri, uzun vadeye yönelik tüm kesimlerce benimsenmiş bir projeksiyonla -ancak stratejik tercihleri kullanan bir projeksiyon- ne tamamen serbest piyasa kurallarını ne de tamamen devletçi politikaları içeren bir anlayışın olduğu, dinamik, denetleyici ve düzenleyici bir politika oluşturucu, yenilenebilir kaynakların kullanımı, kaynak çeşitlendirmesi ve kamu yararı gibi önceliklerin olması gereken hedefleri dikkate almaktadır.

Bakanlığımız, enerji politikalarını oluştururken, sektörün sivil toplum örgütleri, masanın her yanında bulunan kurumlar, kuruluşlar, kamu ve özel sektör, yerli yabancı bütün yatırımcılar, düzenleyici kurum EPDK, ilgili bakanlıklar, ilgili ve ilişkili kuruluşlar ve danışman firmalar dahil, katılımcı bir ortamda toplantılar düzenlemektedir. Tabiîdir ki, hükümet politikaları, hatta enerjide oluşturulmaya çalışılan devlet politikaları, diğer mevcut dengeleri de dikkate alarak son kararı oluştururlar. Örneğin, Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesince, Eylül 2003'te düzenlenmiş olan Türkiye 9 uncu Enerji Kongresi gerçekleştirilmişti. Söz konusu kongrede, enerji sektörünün yerli ve yabancı hemen hemen bütün yapıcıları vardı ve 80'e yakın bildiri sundular. Kongrede, enerji sektöründe serbestleşme, yeni politikalar, stratejiler ve sosyoekonomik etkileşim ve birçok sektörel konuya değinildi.

Sonuç bildirgesinde 40 kadar noktaya dikkat çekildi, Bakanlık çalışmalarında üzerinden bir yıl geçen bu toplantının sonuçlarının dikkate alındığı ve ilgili konularda çalışılmaya devam edildiği yönünde kanaat oluştuğu görülmektedir; buna benzer birçok toplantıda olduğu gibi.

Ayrıca, toplumun bütün katmanlarının, oluşturulan politikaya katkı koymaya çalışması da dikkat çekicidir.

Tabiî ki, önemli bir değişim yaşıyoruz. Kısa vadeli problemler ve kısa vadeli çözümler var, uzun vadeli problemler ve buna paralel uzun vadeli çözümler var. Koordinasyon, serbest piyasanın oluşması, arz ve talebin istenilen düzeyde ve hızda gelişmemesi, gerçek ve çıplak maliyetlere, birkısım sorunlardan dolayı yeterince, zamanında ulaşılamaması, ortak dil temini, sıkıntılı bürokratik mazi gibi, daha iyi noktalara gelmemizi gerektiren konular ise, Bakanlığımızın uğraşı portföyü arasındadır.

Yerli kaynakların yatırım önceliklerini ve anaüretim stratejilerinin tespiti için, enerji talebinin güvenilir bir şekilde karşılanması, yeni kurulacak üretim tesislerinin zamanlaması, miktarı ve kompozisyonu hakkında karar vericilere, yatırımcılara ve tüm piyasa katılımcılarına yol göstermek amacıyla yapılmaktadır. Böylece, piyasa aktörlerinin elektrik üretim sisteminin arz güvenliğini takip ederek, yatırım kararı vermelerinde yardımcı olabilecektir.

Sektörde, hangi yerli alternatif kaynağın üretimde önceliğinin olduğu, zamanlaması ve maliyetlerinin nasıl hesaplandığının sorulduğunu görmekteyiz. Bakanlığımız bunları detayıyla hesaplarken, minimize edilen maliyet, üretilen alternatif planları karşılaştırmak için gerekli ekonomik kriter olup, üretim sistemine ilave edilecek termik ve hidrolik santrallarının yatırım maliyetleri, sistemdeki bütün termik santralların yakıt ve yakıtdışı işletme maliyetleri, tüm hidrolik santrallarının işletme maliyetleri, termik santrallar için yapılan emisyon kontrol tesislerinin yatırım ve işletme maliyetleri ile sağlanamayan enerji maliyetlerini kapsayan toplam maliyettir. Buradan toplam sistem maliyetine geçilmektedir. Bu maliyetler, referans yıla indirgenmek kaydıyla, bütün aday üretim tesislerinin aynı baza getirilerek, biri biriyle yarışması sağlanmıştır ve bu çalışmaya devam edilmektedir.

Çalışmada kullanılan veriler, kendi sektörleriyle alakalı olarak, hidrolik santrallarla ilgili bilgiler DSİ ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi, mevcut ve aday termik santrallarla ilgili bilgiler EÜAŞ'tan, yerli linyit ve taşkömürü potansiyeliyle alakalı bilgiler TKİ ve TKK'dan ve doğalgaz tüketimiyle ilgili bilgiler de BOTAŞ'tan alınmaktadır.

Enerji, sanayi ve istihdamla iç içedir. Tüketilen her 5 sentlik enerjiyle 1 dolarlık katmadeğer oluşturulmaktadır. Önceleri ise, sunulamayan her 5 sent ile enerji, vergide, işçiden, kazancından, kısaca her bireyin satın alma gücündeki kayıptan karşılanacak diye bahsederdik.  Şu an geldiğimiz noktada ise, sunulamayan bir enerji olmadığı gibi, ucuzlama eğilimli 11 milyar kilovat/saatlik bir enerji fazlasından bahsedebiliyoruz.

Tabiî ki, puant güç talebi 2012 yılında yedeksiz başa baş karşılanırken, enerji talebinin yedeksiz başa baş olarak proje üretimine göre 2010 yılında, güvenilir üretime göre ise 2009 yılında karşılanacağı görülmüştür.

Arz ve talep tahminlerinde ise kısaca şundan bahsetmek mümkündür: 2003 yılı rakamlarıyla, 24 000 000 ton eşdeğer petrol, tüketimdeyse 84 000 000 ton eşdeğer petrol; bunun yüzde 38'lik kısmı petrolden, yüzde 27'lik kısmı kömürden, yüzde 23'lük kısma doğalgazdan ve yüzde 12'lik kısmı da hidrolik ve diğer kaynaklardan sağlanmaktadır. 2010 yılında, bunun, bir öngörüyle, 126 000 000 ton eşdeğer petrole denk geleceği tahmin edilmektedir. 2020 yılında ise, bunun takribî olarak 54 000 megavatlığa karşılık gelecek olan 222 000 000 ton eşdeğer petroldür.

Elektrik enerjisi kısmına geldiğimizde ise, kurulu güç olarak, şu anda, takribî 37 500 megavat civarında bulunmaktayız. Bunun karşılık geldiği elektrik enerjisi miktarı ise 145 milyar kilovat/saat civarındadır.

Tabiî ki üzerinde tartışılan bir konudur; yüksek ve düşük senaryolara göre, bunun takribî 242 milyar kilovat/saatlik ve 216 milyar kilovat/saatlik kısmının 2010 yılına denk gelen kısmıyla, 400 ilâ 500 milyar kilovat/saatlik kısmı ise 2020 yılına denk gelen karşılıkla önerilmektedir. Tabiî ki, bu, aslında çok geniş bir marjdır; bunun daha dar aralıklarla tahmininin yapılması, yapılacak yatırımların yönlendirilmesi açısından daha önemlidir; ama, takdir edersiniz ki, bugün, elimizde bulunan, tespit edilmiş, harekete geçirilebilecek enerji kaynaklarından hidroelektrik santrallarıyla alakalı 145 milyar kilovat/saatlik rezervin, şu anda, takribî üçte 1'i harekete geçirilmiştir. Buraya getirdiğimiz tasarılarla ve bir an önce çıkarılması gereken yasalarla da -yenilenebilir enerji kaynakları, biliyorsunuz, Genel Kurul gündeminde- bunların miktarının, Sayın Bakanlığımızın da öngörüsü gereği, 2023 yılından önce, hemen hemen hepsinin harekete geçirilmesiyle alakalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yıldız.

TANER YILDIZ (Devamla) - Aynı şekilde, termik santrallar için de benzeri şeyleri söylemek mümkündür. Takribî 145-146 milyar kilovat/saatlik, yine harekete geçirilebilecek kaynakların, şu anda yaklaşık yüzde 36'lık kısmı harekete geçirilmiştir ve bunun da, aynı şekilde, yerli kaynaklara önem veren hükümetimiz ve Enerji Bakanlığımız tarafından tamamının harekete geçirilmesi gerekmektedir.

Tabiî ki, 2003 yılında, yerli kaynakların oranı şu anda yüzde 30'lar civarındadır; bunun da, en azından yerli kaynaklar lehine geliştirilmesi gerekmektedir.

Tabiî, sürem doldu; ama, Bakanlığımızın birçok ilgili ve bağlı kuruluşları bulunmakta; ben, onlardan da kısaca bahsetmek istiyordum; madenlerle alakalı genel müdürlüğümüz, TEDAŞ, TEİAŞ, EÜAŞ, EPDK; özellikle beraber çalıştığımız ve kurguladığımız düzenleyici kuruluş olarak. İlgili yasalarımız, 4628 ve 4646 sayılı Yasalar. Bunlar üzerinde biraz yorum yapmak isterdim; fakat, süremin dolduğunu görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlar mısınız.

TANER YILDIZ (Devamla) - Elektrik İşleri Etüt İdaresi, MTA, Eti Holding, TKİ gibi çok geniş alanı olan Bakanlığımız portföyünün ve ilgili kuruluşlarının üzerinde, aslında çok geniş bir ortamda konuşmak gerektiğine inanıyorum.

Bütçemizin, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının şahsında bütün hükümetimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu.

Sayın Ordu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, aziz milletimizi ve onun değerli vekillerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

2005 yılı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle ilgili, millete ait olan bu kürsüden, gerçekten samimî duygularımı ifade etmeyi arzu ediyorum.

Bu anlamda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın uhdesinde bulunan gerek tabiî kaynaklarımızla ilgili -madenler; bor, TTK, TKİ, Devlet Su İşleri, BOTAŞ- gerek diğer alanlarda yaptığı tüm olumlu çalışmalardan dolayı, Sayın Bakanımıza, milletimiz adına teşekkür ediyorum. Örneğin, bunlarla ilgili şunları söyleyebiliriz: Madenlerle ilgili yasal düzenlemeler yapıldı. Borla ilgili önemli katkılar yapılmaya çalışılıyor. Devlet Su İşleriyle ilgili önemli atılımlar var. BOTAŞ'la ilgili, gaz alımında, özellikle asgarî alım tutarlarında yapılan çalışmalar var. Bu çalışmalar için, milletimiz adına, Sayın Bakanımıza, buradan teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Tabiî, bunların dışında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının en önemli görevi, ülkedeki enerji fiyatını ucuz, güvenilir, yerli kaynaklara yönelik, istikrarlı bir şekilde ülkenin önüne koymasıdır, halkın istifadesine sunmasıdır; ancak, ülkemizde, özellikle geçtiğimiz hükümet dönemlerinden gelen politikalarla ilgili, enerji sektörüne baktığımızda, bu sektör içerisinde yer alan tüm piyasa aktörlerinin ifade ettiği şeyler şunlardır: Enerji Bakanlığıyla ilgili, şu anda -geçmiş hükümetlerden gelen, özellikle altını çiziyorum- enerji piyasası, gerçekten, salkım saçaktır.

Şöyle bir bakalım, neler var; enerji sektörüne baktığımız zaman, enerji sektöründe, elektriğin yüzde 50'ye varan kısmı doğalgazla üretilmektedir. Bu, dışa bağımlılıktır, uygun bir şey değildir. Geçtiğimiz dönemlerde, bu ülkede, 20'ye yakın... Uluslararası, bu işte uzman, teknik donanımdan, finansından istifade edeceğimiz, know-how'ından istifade edeceğimiz, uluslararası uzman firmalara baktığımızda, bugün, ülkemizde 2 tane uluslararası firma kalmıştır. Bunlardan biri Belçikalı bir firmadır, biri İngiliz bir firmadır; ama, maalesef, her ikisinin de şu anda gelinen noktada, idareyle hukuksal ihtilafları vardır. Aynı şey, yerli yatırımcılar için de geçerlidir. Bu, bizim politikalarımızla ilgili, gelişen bir sonuç değildir; ama, bir vakıadır, ortada durmaktadır.

Enerji piyasası, hukukî ihtilaflarla dolu bir piyasadır. Enerji sektöründe, tüm özel teşebbüste söylenen şeyler bunlardır. Gerçekten, enerji piyasasında, geldiğimiz noktada, yatırımcı ile idare arasında güven ortamı bakımından önemli bir problem vardır; bunları söylemek durumundayız. O zaman, geçmişten gelen bu sorunlarla ilgili, Enerji Bakanlığımızın, şu önümüzdeki üç yılda, gerçekten çok çalışması, bu sorunları samimî olarak ve ivedilikle çözmesi gerekmektedir.

Bu politikalarla ilgili, hükümet programımıza denk düşen bir şekilde, üç önemli başlık altında bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar nelerdir; birincisi, enerji politikalarımızla ilgili planlama, arz; ikincisi, hükümet programımızda yer alan, enerji anlaşmalarıyla ilgili hukukî sorunların çözümü; üçüncüsü, yine, hükümet programımızda yer alan yerli enerji kaynaklarımıza öncelik verilmesini öngören bir yatırım politikası.

Şimdi, öncelikle, enerji planlamasına bir bakalım, ne yapmışız. Geçtiğimiz süreç içerisinde, çok yakında, bu konuda bir planlama çalışması yapıldı. Biraz evvel Taner Bey bahsetti. Fakat, bu planlamada çok önemli veri hataları var. MAED diye bir program var. Bu programa bu verileri yüklemişiz ve sonucunda 2005 ile 2020 yılları arasında bu programdan çıkan çıktıya göre, biz, enerji planlarımızı ve politikalarımızı, üretim miktarlarımızı, kaynak çeşitliliğimizi belirlemeye çalışmışız.

Bakın, sıkıntılar nerede Sayın Bakanım; bu kitapta, toplam yatırım tutarını ve inşaat süresini... Faiz dahil, 1 megavatlık doğalgaz santralıyla ilgili yatırım tutarını 681 000 dolar olarak kabul etmişiz. Bu, özel sektör fiyatlarıyla karşılaştırdığımız zaman doğrudur. Aynı şekilde, akışkan yataklı linyitle ilgili tespit ettiğimiz fiyat, 1 megavatı -okuyorum- 1 678 000 dolar. Allahaşkına, bunu nereden aldık? Bunun sahibi de yok şu anda. Ben, EÜAŞ Genel Müdürümüze soruyorum, diyorum ki, bu rakamları kim verdi? Genel Müdürüm diyor ki: "Ben bilmiyorum." Şimdi, bu rakamlar, Sayın Bakanım, özel sektöre gittiğimizde... Şu, elimdeki belgeler, 1 megavatlık bir santralla ilgili. Silopi'de 135 megavatlık bir güçle ilgili verilen rakam 85 000 000 dolardır; bölün, 1 megavatlık, linyit akışkan yataklı santralın toplam yatırım tutarı 630 000 dolardır. Nerede 1 678 000 dolar? Yine, 210 megavatlık bir santral için verilen fiyat özel sektörde 160 000 dolardır; bölün, 700 000 dolar civarlarına gelir. Biz, programa böyle bir yükleme yaptığımızda, program bize inanılmaz bir şekilde doğalgaz santralı fiyatları vermiştir. Bunu hafifletmek için, biz -kitapta okudum- 30 milyar metreküple bunu sınırlamışız. Sayın Bakanım, bu planlamaların, bu süreçteki bu rakamların yeniden değiştirilmesi, elden geçirilmesi zarureti vardır.

Üstelik, buralarda birtakım kabuller yapmışız; bu kabulleri de ifade etmek istiyorum. Örneğin, mevcut termik santrallarda yapılacak yatırımlarla ilgili ilave 10 milyar kilovat/saat ek kapasite düşünmüşüz. Enerji talebiyle ilgili iki senaryo yapmışız; yıllık yüzde 7,9'luk bir artış veya yıllık yüzde 6,4'lük bir artış ve 2004 Temmuz ayı itibariyle Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna lisans için başvuran veya inşaatı başlanan tüm lisans başvurularının öngörülen zaman diliminde yüzde 100 kapasiteyle gerçekleşeceğini düşünmüşüz. Bunlar tartışılır; bunlara girmeyeceğim. Söylemek istediğim, burada, bu planlarla ilgili, hükümet programımızda ifade ettiğimiz gibi, düzgün verilere dayanan, yerli kaynaklarla ilgili düzenlemeleri yapmak durumundayız. Hesap çok açık Sayın Bakanım. Bugün 1 000 metreküplük doğalgazın fiyatı 190  dolardır. 0,18 ile 0,24 metreküp civarında bir doğalgaz santralı 1 kilovat/saatlik enerji tüketir; çarpın, asgarî 4 sent civarında zaten yakıt maliyeti vardır. 2 sent de, bunun, yatırım ve diğer kalemleri için gider; ortalama 6 sentten aşağıya bugün benim diyen bir insan doğalgazla ilgili enerji maliyetini TETAŞ'a veremez; bu kadar açık, 6 sentten aşağıya veremez.

Kömüre bakalım; kömürle ilgili bir santral yapımında bugün -her maliyet gideri içinde -4 sente bu ülkede bunu üretecek olan yerli ve yabancı yatırımcılarımız vardır. Arada en az 2 sentlik bir fark vardır Sayın Bakanım.

Şimdi, bu anlamda, enerji sektöründeki hukukî sorunlara değinmek istiyorum. Burada hükümet programımızda açıkça ifade etmişiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ordu...

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Enerji sektörüyle ilgili, bir izne veya anlaşmaya dayalı sorunları çözeceğimizden bahsediyoruz. Bakın, geçmişte çok önemli projeler yapıldı; her şeye beyaz, her şeye ak denildi. Bunlarla ilgili, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy ve Tunçbilek Projesiyle ilgili, işletme hakkı devirleriyle ilgili çok orijinal, bu Mecliste bir misal vermek istiyorum, tutanaklara da geçmesini özellikle istiyorum. Bugün geldiğimiz noktada, bu santrallar, hukukî ihtilaftan dolayı kamunun elinde kalmıştır. Ortalama fiyatları, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy'ün 4,33 senttir. Yatağan, Yeniköy, Kemerköy'de bu tür projelerin hukukî ihtilafa girmemesi gerekirdi. Bizim kabahatimiz değil, geçmiş dönemin kabahati. Verilen fiyat, 2,33 senttir; arada 2 sent fiyat farkı vardır. 80 milyar kilovat/saatlik geçen süreçte bir enerji üretimi söz konusudur. 1 600 000 dolar şu anda bu ülkenin kaybı vardır Sayın Bakanım. 405 000 000 dolar da nakit vereceklerdi, 300 000 000 dolar da yatırım yapılacaktı. Bugün, bu hukukî süreçte bunlar kalmıştır; oradan sadece 2 milyar dolar bu ülkenin kaybı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ordu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Bitiriyorum.

Aynı şekilde, Tunçbilek Santralından -bugün ortalama maliyeti 7,12 senttir- verilenin fiyatı, kilovat/saati 4,46 senttir. Orada da 400 000 000 dolar civarında bir fark vardır. Toplam rakamlara baktığımızda -çok acıdır- 4 santralda bu ülkenin kaybettiği 3 milyar dolar vardır. Ben, buradan, bu işlerle ilgili, bu süreçte bürokrat olarak olumsuz katkı yapan insanlara soruyorum: 3 milyar doların hesabını kim verecek? Kim verecek?.. Ortada hesabını verecek yok bu işin, tabiî geçmişle ilgili.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Bürokratın arkasında politikacı var.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Sayın Bakanım, bu hukukî sorunları, bizim, bize düşen en uygun şekilde çözme zorunluluğumuz vardır.

Sayın Başkan, sözümü bitiriyorum.

Bunun dışında, biz...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Arkasında politikacı olmayan bürokrat bir şey yapamaz.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Geçmişle ilgili bir konu Sayın Vekilim.

Biz bu konuda...

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Geçmişte değil, her zaman öyle.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Bir de şunu söyleyeyim: Eğer, kömürle ilgili, yerel kaynaklarımızla ilgili bu işlere ağırlık verirsek hem ucuz hem de... Sayın Başbakanımız ülke ülke dolaşıyor, her yere gidiyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSNÜ ORDU (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum; son cümlem.

...10 000 megavatlık bir santral üretiminde kömürle ilgili 40 000 maden işçisine iş imkânı sağlarız, 10 000 kişiye de santralda iş imkânı sağlarız, toplam 50 000 istihdam sağlarız; üstelik de 4 sentten bunu temin ederiz. Bunların yeni yatırımları konusunda, hukuksal düzenlemeler konusunda kaybedilmiş zaman çok önemli; bunu kısa sürede çözmek durumundayız.

Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben, bu vesileyle, Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum; bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ordu.

AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, DSİ Genel Müdürlüğünün en önemli görev ve faaliyet alanı, ülkemizin su kaynaklarının geliştirilmesini, en etkin şekilde kullanılmasını sağlamaktır.

Değerli arkadaşlar, bu görevin gereği sonucu, Devlet Su işleri tarafından, ülkemizde sulama, içmesuyu, endüstrisuyu temini, hidroelektrik enerji üretimi ve taşkın koruma amaçları doğrultusunda, bugüne kadar 730 adet baraj ve çok sayıda göletin fizibilite raporları yapılmıştır. Ayrıca, 602 adet su depolama tesisi bitirilmiş ve işletmeye alınmıştır. 88 adet baraj ile 127 adet göletin inşaatı ise devam etmektedir.

Değerli arkadaşlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, bugüne dek toplam işletilir hale getirilen 40 milyar metreküp suyun yaklaşık 34 milyar metreküpünü sulamada -yüzde 74'lük kısmı- 6 milyar metreküpünü içmesuyu ve kullanım amaçlı -yüzde 15'i- 4 milyar metreküpünü de sanayide kullanılmak üzere işletmeye almıştır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde sulanabilir arazi miktarı 28 000 000 hektardır; ancak, yapılan çalışmalar sonucu, bunun sadece 8 500 000 metreküplük kısmı fizibl bir şekilde sulamaya, tarıma açılabilir durumdadır. Bugüne kadar Devlet Su İşleri, Köy Hizmetleri, Toprak Su Genel Müdürlükleri tarafından, 8 500 000 hektarlık sulanabilir arazinin 4 900 000 hektarlık kısmı bugüne kadar sulamaya açılmıştır. Bu, sulanabilir toplam arazinin yüzde 58'ine denk gelmektedir. Halen 500 000 hektar arazinin sulamaya açılması için Devlet Su İşleri tarafından çalışmalar devam ettirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki akarsuların hidroelektrik potansiyelinin değerlendirilmesi için, 670 adet hidroelektrik santral projesi planlanmıştır. Akarsularımızın toplam hidroelektrik kurulu gücü yaklaşık 37 000 megavat olup, hidroelektrik enerji potansiyeli ise yaklaşık 130 milyar kilovat/saat olarak hesaplanmıştır. 2004 yılı itibariyle bitirilen 133 adet hidroelektrik projesinin toplam kurulu gücü 12 500 megavat olup, üretilen elektrik miktarı ise yaklaşık 45 milyar kilovat/saattir. Bu miktar, toplam hidroelektrik potansiyelinin yüzde 35'i demektir. Halen, 5'i özel sektöre ait olmak üzere 30 adet hidroelektrik santralın inşaatı devam etmektedir. 3 100 megavat gücü olan, inşaat halindeki bu projelerin bitirilmesi halinde 10 milyar kilovat/saat ilave bir kazanım sağlanmış olacaktır. İnşaatı devam eden ve bitirilen hidroelektrik santrallarla birlikte toplam kurulu güç 15 500 megavat, kapasite ise 55 milyar kilovat/saat olacaktır.

2005 yılı yatırım programında olan, 36 adedi enerji, 171 adedi sulama ve taşkın koruma, 17 adedi içme, kullanma ve endüstrisuyu amaçlı projenin tamamlanması için 215 adet proje, 2005 yılına sâri olarak devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hükümetimizin almış olduğu çok isabetli bir karar sonucu, üretime ve hizmete yönelik projelere öncelik verilmiştir. Bu amaçla, bitmek üzere olan; yani, yüzde 70'i bitmiş olan projelere öncelik tanınmıştır ve bunlar en kısa zamanda bitirilerek, hizmete ve işletmeye açılacaktır.

Değerli arkadaşlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinden bahsederken, tabiî, GAP projesinden bahsetmemek mümkün değildir. DSİ'nin yatırımları içerisinde GAP yatırımları çok önemli bir yer kaplamaktadır. Güneydoğu Anadolu Projesi diye adlandırdığımız bu proje, ülkemizin güneydoğusundaki 9 ili kapsamaktadır; bunlar, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak'tır.

GAP bölgesi, ülke yüzölçümünün yüzde 10'unu oluşturup, 75 000 kilometrekarelik bir alana sahiptir; ayrıca, 7 000 000'luk bir nüfus kitlesini ilgilendirmektedir. GAP su kaynaklarını geliştirme programı çerçevesinde, Fırat Havzası ve Dicle Havzası projeleri kapsamında 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı inşası öngörülmektedir; tamamlanması halinde 7 500 megavat kurulu güç ve 27 500 000 000 kilovat/saat enerji üretimi gerçekleşmiş olacaktır. Ayrıca, projelerin tamamlanması halinde, 1 700 000 hektar arazi sulanmış olacaktır. Bugüne kadar, yaklaşık, 16,5 katrilyonluk bir harcama yapılmıştır; yani, takriben 10 500 000 000 dolarlık bir harcama yapılmıştır. GAP'ın 2004 yılı itibariyle toplam yatırımlar içerisindeki payı yüzde 7 mertebesindedir.

Değerli arkadaşlar, şu an itibariyle fizikî gerçekleşme açısından sulama projelerinin yüzde 13'ü işletmede, yüzde 7'si inşaat halinde, yüzde 25'i ihaleye hazır, yüzde 55'i ise planlama aşamasındadır.

GAP'ın tüm sektörel bileşenleriyle 2010 yılında tamamlanmak üzere, bölge kalkınma planı tamamlanmıştır. Toplam yatırımların finansman ihtiyacı 2004 yılı itibariyle yaklaşık 32 katrilyon lira olup, 22 milyar dolar civarındadır. Şimdiye kadar ayrılan ödeneklerle 2010 yılında GAP yatırımlarının bitirilemeyeceği, hatta çok uzayacağı bilinmektedir. Sayın Bakanımızın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri ve hükümetimizin GAP'a eskiye göre daha fazla ehemmiyet vermeleri ve çok önemli olan bu projenin 2010 yılında bitirilemeyeceği görüldüğüne göre, bunun yeni ödeneklerle takviye edilmesi gerektiğine inanıyorum.

GAP bölgesi, su kaynakları, bol güneşi ve mümbit arazileriyle dünyanın sayılı hidroelektrik kaynağı ve sulama alanlarından birisidir. GAP yatırımlarına bugüne dek ağırlık verilmediği kanaatindeyim. Hükümetimizin 2005 yılı içerisinde, GAP kapsamı dahilinde olan Ilısu Barajı için ayırmış olduğu 263 trilyon liralık kaynak çok sevindirici olup, bu ilgiden dolayı hükümetimize, Enerji Bakanlığımıza ve Devlet Su İşleri yetkililerine teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, Yusufeli Barajı için de 170 trilyon liralık bir kaynak ayrılmıştır. Bu ödenekler ve diğer projelere ayrılan kaynaklar, hükümetimizin enerji ve sulama yatırımlarına verdiği ehemmiyetin bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, GAP bölgesinde yapılması planlanan daha birçok proje vardır. Batman Garzan-Barajı, Diyarbakır-Silvan Barajı, Bitlis- Ayşehatun Barajı, Muş-Alparslan-2 Barajı, Hakkâri Barajı gibi çok önemli yatırımların da bir an önce proje ve planlama çalışmalarının bitirilmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnal, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

AHMET İNAL (Devamla) - Devam eden bu projelerin bitirilmesi halinde, sulanabilir tarım alanları artacak, yoğun emek gerektiren sulu tarım sonucu köylümüzün, çiftçimizin refah düzeyi artacak, ülkemiz ekonomisine büyük katkılar sağlanacaktır; elektrik enerjisi ihtiyacımız ise önemli ölçüde azalacaktır. Aksi taktirde, köylü, köyünü terk etmek zorunda kalacaktır.

Değerli arkadaşlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı yatırım bütçesinden de biraz bahsetmek istiyorum. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı yatırım bütçesi 2,3 katrilyon mertebesindedir. Bunun 1,481 katrilyonu, 2004'e göre yüzde 27'lik artışla, enerji sektörüne; yüzde 11'lik bir azalışla, 825 milyarı da tarım sektörüne ayrılmıştır. Tarım sektörüne ayrılan pay, yükselmediği gibi azalma göstermiştir. Bence, bu, yanlış bir politikadır. Mutlaka, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün, tarım sektörüne, tarım yatırımlarına daha fazla pay ayırması lazımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnal, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET İNAL (Devamla) - Bitiriyorum.

Kamulaştırma konusuna da değinmek istiyorum. Kamulaştırma için ihtiyaç duyulan ödenek 6 katrilyon civarındadır. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı için talep ettiği kamulaştırma ödeneği 1 katrilyon civarındadır; ancak, bütçede 111 trilyon lira gibi çok cüzi bir rakam ayrılmıştır. Bu da, köyleri ve arazisi sulama göletleri ve baraj gölleri altında olan köylü için çok elim bir durumdur. Köylünün arazisi, evi, tarlası, bağı, bahçesi su altında kalmaktadır; ancak, parası çok uzun yıllar sonra ödendiği için, köylü ve çiftçi çok perişan durumdadır. Bu ödenek miktarı çok yetersizdir. İstimlak alanına giren arazi sahipleri çok zor durumda kalmaktadır. Bunun çözümü, bence şudur; Sayın Bakanım, buradan sesleniyorum: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün hidroelektrik santrallarda ürettiği elektrikten yüzde 10 gibi bir pay ayrılması halinde -ki, bu senenin rayiciyle 4 katrilyon civarındadır- bunun yüzde 10'unun ayrılması halinde, 400 trilyon liralık bir meblağ her sene Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesine aktarılmış olacaktır. Bu da, yatırımların bir an önce bitmesini sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İnal, son cümlelerinizi alabilir miyim.

Buyurun.

AHMET İNAL (Devamla) - Bitiriyorum.

Bu vesileyle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesinin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, tekrar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnal.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Sayın İmdat Sütlüoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

İnsan, en kutsal yaşama hakkına sahip olan bir varlıktır; bu kutsal yaşama hakkını icra edeceği mekân ise sağlıklı ve güzel bir çevredir. Dolayısıyla, çevre de kutsal bir değerdir, insanlığın ortak paydasıdır.

Çevre kavramını, hava, su ve toprak oluşturmaktadır. Ormanlar ve diğer unsurlar, çevrenin altyapısı mesabesindedirler. Anayasamızın 56 ncı maddesi, insanımızın sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirtmekte, ayrıca devletin ve vatandaşlarımızın çevreyi korumak, çevreyi geliştirmek gibi bir yükümlülükle karşı karşıya olduğunu ifade etmektedir.

Çevre, uluslararası evrensel bir kavramdır. Bununla ilgili olarak, çevresel problemlerin uluslararası boyutlara taşınması neticesinde, uluslararası çalışmalar ve organizasyonlar gerçekleşmiştir ve bu kapsamda, Dünya Çevre Evinin, Stockholm'de 1970'lerde temeli atılmış, 1992'de Rio'da bu evin duvarları inşa edilmiş ve Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer Beyin başkanlığında, başarılı bir şekilde, ülkemizin en üst düzeyde temsil edildiği 2002 Ekim ayı Johannesburg Zirvesinde de bu evin çatısı çatılmıştır.

Johannesburg'ta, sürdürülebilir kalkınma kavramı, bütün dünyanın ortak kabul ettiği bir kavram olarak kabul görmüştür. Sürdürülebilir kalkınma, kaynakların tüketilmeden gelecek nesillere devredilmesi ve yaşanacak mekânların, işyerlerinin bu prensip dahilinde yapılması manasına gelmektedir.

Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, 22 nci başlık altında, çevre konusunda Türkiye'de ilerlemeler olduğu; ancak, çevre açısından yapılacak çok şeyin olduğu ifade edilmektedir. Evet, bu raporda söylenilenler doğrudur; Türkiyemizin, Avrupa Birliği sürecinde, çevre açısından yapacağı çok şey vardır. Çevre konusunda, bizden önceki hükümetler döneminde uyum yasaları çıkarılamadığı için, Türkiye, aday ülkelerin kullandığı hibe kaynakları ve diğer kaynakları maalesef kullanamamıştır. AK Parti İktidarından sonra, hızlı bir şekilde, çevreyle ilgili yasalar ve uluslararası anlaşmalar Meclisimize sevk edilmiş ve bunlar birer birer kanunlaşmıştır. Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, sadece Kyoto Protokolünün Türkiye tarafından imzalanmadığı belirtilmektedir.

Aday ülkeler, Avrupa Birliği hibe çevre fonlarından çok önemli kaynaklar kullanmışlardır. Bulgaristan 650 000 000 euro, Romanya ise 1 400 000 000 euro hibe kaynak kullanmıştır. Sadece Köstence Vilayetinin kullandığı hibe kaynak 115 000 000 eurodur. Türkiye, uyum yasalarını zamanında çıkaramadığı için, maalesef, bu kaynakları kullanamamıştır. Romanya'nın çevre polisi, çevre zabıtası, yine bu hibe kaynaklarla motorize olarak oluşturulmuştur. Tabiî ki, bu kaynaklara ulaşmak için önce proje üretmek gerekmektedir. Onun için, Çevre ve Orman Bakanlığımızın, üniversitelerimiz, proje bürolarımız ve yerel yönetimlerimizle işbirliği yaparak, projeler üretmesi; Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, İslam Kalkınma Bankası fonlarına ve kaynaklarına ulaşması ve Türkiye'nin çevreyle ilgili yapması gereken yatırımları bu süreç içerisinde gerçekleştirmesi gerekmektedir.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - İkibuçuk senede ne kadar proje yaptınız?

İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu konudaki çalışmalar Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından tabiî ki yürütülmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde çevre bakanlıkları, güçlü bakanlıklardır, önemli bakanlıklardır ve genel bütçenin yüzde 1 ile 3'ü arasındaki bir payı bu bakanlıklar almaktadır. Yine, uyum süreci içinde, adaylık süreci içinde Türkiye'nin, Bakanlığımızı bu standarda ulaştırması gerekmektedir. Bu ağır çevre problemlerinin altından kalkabilmek için, Çevre ve Orman Bakanlığının bütçe bakımından güçlendirilmesi, kadrosunun güçlendirilmesi ve değerli, gerçekten uzman insanların bu Bakanlıkta çalışmasını temin etmek açısından, uzman kişileri bu Bakanlıkta tutmak açısından personelin ücret durumlarının da iyileştirilmesi gerekmektedir.

3 225 belediyemizden 44 tanesinde fiziksel arıtma, 65 tanesinde biyolojik arıtma, 3 tanesinde ise ileri arıtma bulunmaktadır, gerisinde ise, maalesef, arıtma yoktur. 1 879 belediyede kanalizasyon şebekesi vardır; yani, yüzde 75 oranında kanalizasyon yapılmıştır; ama, arıtmada, maalesef, bu seviyenin çok gerisindeyiz.

Türkiye'nin çevre problemlerini çözebilmek için, 35 milyar dolar gibi çok ciddî bir yatırıma ihtiyaç vardır. Bu kaynakların, tabiî ki, bulunması kolay değildir; ama, biraz evvel de bahsettiğim gibi, projeler hazırlanır, ilgili yerlere ulaştırılırsa, gerek hibe kaynaklara ve gerekse uygun vadeli ve uygun faizli kaynaklara ulaşmak, tabiî ki, mümkün olacaktır.

Türkiye'de Çevre Kanunu 1983 yılında çıkmıştır. Çevrede en ucuz yatırım, çevreyi bozmamak, çevreyi korumaktır. Sanayileşmiş ülkeler, önce çevreyi bozmuşlardır; sanayileşelim de nasıl olursa olsun anlayışıyla, çevreyi alabildiğine tahrip etmişlerdir; ancak, bunun bedelini, daha sonra çok ağır bir şekilde ödemişlerdir. Çok büyük harcamalar yapmalarına rağmen, çevreyi eski haline getirememişlerdir. Bunun içindir ki, uluslararası alanda "ÇED" diye bir kavram ortaya çıkmıştır; yani, çevreyi bozmadan, çevresel etki değerlendirme raporunu elde etmek suretiyle, yapılaşmayı ve sanayileşmeyi sürdürmek.

Nitekim, yeni Kamu İhale Yasasında da, ÇED raporu almadan yatırımların yapılamayacağı düzenlemesi getirilmiştir. Bu meyanda, Çevre ve Orman Bakanlığında yapılan çalışmalar sonucunda, aynı zamanda, yatırımlara en önemli engel olarak görülen ÇED raporlarındaki süreç kısaltılmış, 120 gün süren süreçler 30 güne, 75 gün süren süreçler ise 25 güne çekilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman konusunda, çok değerli arkadaşım Sayın Münir Erkal konuşacakları için, bu konuya çok kısa değineceğim.

Türkiye toplam arazisinin yüzde 27'si oranında ormanlık alana sahiptir ve bu manada oldukça da zengin sayılabilecek bir ülkedir. Ormanlarımızın yüzde 70'i ise doğal ormanlardır. Avrupa'da bu oran yüzde 3-3,5 mesabesindedir. Bu zenginliklerimizi korumamız ve gelecek nesillere intikal ettirmemiz son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurunuz.

İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye'nin zengin ovalarının çevresindeki tepelerin çıplak olmaması gerekiyor; bunların yemyeşil ormanlarla kaplı olması ortak bir idealimiz ve hedefimiz olmalıdır. Bunun için, çevre ve orman konusunda hassasiyetini bildiğimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın ve yine, bu konuda örnek çalışmalarla her zaman gündeme gelen Silahlı Kuvvetlerimiz, okullarımız, yerel yönetimlerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız ve şahıslarla bir ağaçlandırma, bir çevre güzelleştirme seferberliğine girmek durumundayız. Milletin temsilcileri olarak bizler bu işe önder olursak, birçok olmazı başaran milletimiz Anadolumuzda da bu olmazı başaracaktır; bundan hiç şüphem yoktur.

Biz, çevre zengini bir ülkeyiz. Avrupa'nın 4 kuş yolu vardır, bunun 2'si Doğu ve Batı Karadeniz üzerinden, Türkiye'den geçmektedir. Bu yollar üzerinde son derece zengin sulak alanlar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu, lütfen tamamlayınız.

Buyurunuz.

İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Avrupa'da 15 000 endemik tür vardır, Türkiye'de 9 000 tür bulunmaktadır ve dünyanın çok ender, çok nadir vadilerinden bir tanesi, Dünya Tabiatı Koruma Kurulunun koruma altına aldığı 200 vadiden bir tanesi Rizemizin Ardeşen ve Çamlıhemşin sınırları içerisinde kalan Fırtına Vadisidir. İnşallah, önümüzdeki baharda sizleri buraya davet edip ağırlamak istiyorum.

Türkiye'de yüzde 2 oranında özel çevre alanı mevcuttur. Bugün, turizmin parlayan yıldızı ekoturizmdir, doğal turizmdir, dağ ve yayla turizmidir. Biz, kültürel değerlerimizi, çevresel değerlerimizi kullanırsak, Türkiye'nin turizm gelirini 15 milyar dolardan, önümüzdeki beş on yıl içerisinde 70 milyar dolarlara çekmesi pekâlâ mümkündür.

Çevre itibariyle, tüm insanlık bir aile, bu ailenin ortak evi ise çevredir. Çevre, kutsal bir emanettir, gelecek nesillerin bize emanetidir. Bunu bozmadan, gelecek nesillere...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu, lütfen, son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu kutsal emaneti bozmadan gelecek nesillere devretmek de bizim görevimizdir.

Ben, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini, hayırlı olmasını diliyor, hepinizi, tekrar, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu, teşekkür ediyorum.

AK Parti Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ahmet Münir Erkal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğünün 2005 malî yılı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya, çevre değerleri açısından, küresel ölçekte, çok büyük tehditlerle karşı karşıyadır. Birleşmiş Milletlerin raporuna göre, günümüzdeki tüketim çılgınlığı, doğal kaynakların değerlendirilmemesi ve korunmaması, üretim ve tüketim modellerinin oluşturduğu kuraklık, açlık, çölleşme, hava kirliliği ve küresel ısınma nedeniyle, dünyamız, hızla tükenme ve bitme noktasına doğru gitmektedir. Bu hızla giderse, 2050 yılında, canlı yaşamın sürebilmesi için, dünya gibi iki gezegene daha ihtiyaç duyulacaktır.

Hava kirliliği yüzünden her yıl 3 000 000 insan ölmekte, dünya nüfusunun yüzde 40'ı temiz suya erişememekte, dünya yüzünde her yıl 6 000 000 hektar alan çölleşmekte, insanlar arasındaki en yüksek dilim ile en düşük dilim arasındaki gelir farkı uçurumu 37 katı bulmakta, temiz su kaynakları ve atmosferdeki karbondioksiti yok eden ormanlar hızla tüketilmekte, beraberinde, çok sayıda hayvan ve bitki türü de yok olmaktadır.

Bu yıl, Nobel Barış Ödülünün Afrikalı bir bayan çevreciye verilmesi, dünyanın dikkatinin, artık, çevre konusuna çevrilmesinin ve çevre sorunlarının ne denli acil müdahale gerektiren sorunlar olduğunun bilincine varıyor olmasının bir göstergesidir.

Hem ekolojik hem de toplumsal açıdan sürdürülebilir bir kalkınma, sürdürülebilir bir büyüme, sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmak, 21 inci Yüzyılın, yeni bin yılın başlangıcında insanoğlunun önünde duran köklü ve kalıcı çözüm bekleyen en önemli sorunlar olacaktır.

Bugüne kadar uygulamalar göstermiştir ki, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, sanayileşme ve kentleşme sürecinde, doğa, sonsuz bir kaynak olarak görülmüş ve doğaya hükmedilmek istenmiştir. Aslında, doğrusu, doğaya hükmetmek değil, doğayla uyum içinde yaşamaktır, doğanın altın dengelerine saygı duymaktır.

Ormansızlaşma ve yanlış tarımsal uygulamalar erozyonu hızlandırmakta, göllerin ve barajların dolmasına yol açmaktadır. Her yıl erozyonla kaybettiğimiz toprak, bir Kıbrıs Adası büyüklüğündedir. Ülkemizde erozyonla kaybolan bitki besin maddesinin maddî değeri ise 1 300 000 000 dolardır. Bu da gösteriyor ki, erozyon, beraberinde, açlık ve yoksulluk getiren çok ciddî bir çevresel problemdir.

Değerli arkadaşlar, bunlar göstermektedir ki, uzun bir süreden beri, birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız olarak görülen çevresel, ekonomik ve toplumsal sorunlar, aslında, birbirinden ayrılması mümkün olmayan ve mutlaka bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken konulardır.

Durumu zorlaştıran bir başka unsur da, çevre sorunlarının, aynı anda hem küresel hem de ulusal düzeyde çözülmesinin gerekli olmasıdır. Zaten, çevrenin küresel bir değer olarak ifade edilmesinin anlamı da budur. Bundan dolayı, dünya ölçeğinde bir mutabakat, bir konsensüs sağlanmadan çevre sorunlarını sağlıklı bir şekilde çözmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, eğer çevre sorunları disiplin altına alınmazsa, insan egoizmi kontrol edilmezse, medeniyetler, hâlâ, savaşları, kan ve gözyaşını bir çözüm yolu olarak görmeye devam ederse, gelecekte insanlık adına çok ciddî felaket senaryolarının, küresel yıkımların ortaya çıkacağı açıktır. Ülkemizin de bu ortamdan çok ağır bir şekilde etkileneceği ortadadır.

Bu senaryoyu tesirsiz bırakacak en önemli değerlerimizden biri ormanlarımızdır. Dünyanın ve ülkenin yeşil örtüsü olan ormanlar, toprak kayması, erozyon ve sedimantasyon tehlikesini azaltmakta, suyu arındırmakta ve depolamakta, görsel çevreyi zenginleştirmekte, oluşturduğu sosyal, fizikî ve ekonomik standartlarla yeni yerleşim üniteleri oluşturmakta, iklim rejimini dengeye oturtmakta, zengin bir sosyal altyapı ortaya koymakta, bünyesinde barındırdığı zengin bitki çeşitleri ve hayvan türleriyle her açıdan insanlara çok büyük yararlar sağlamakta ve daha sayamadığımız birçok önemli fonksiyonları ifa etmektedir.

Çarpık kentleşme, kontrolsüz rant sağlama isteği, yetersiz çevre bilinci, orman yangınları, orman kadastrosunun zamanında bitirilemeyişi, yetersiz ödenek ve diğer etkenler ormanlarımızın arzu ettiğimiz noktaya gelemeyişinin sebeplerindendir. Bu negatif faktörler, ülkemize, çölleşme, erozyon ve büyük ekonomik kayıplar olarak, maalesef, geri dönmektedir.

Değerli arkadaşlar, bugün, ülkemizde, 21 000 000 hektar orman alanı bulunmaktadır. Bu da, toplam yüzölçümümüzün yüzde 26,8'i demektir. Dünyada kabul edilen değer ise yüzde 30'dur; fakat, bizim ormanlarımızın en büyük problemi, bu yüzde 26,8'in yaklaşık yüzde 52'sinin, yani, yarısından fazlasının verimsiz orman niteliğinde olmasıdır. Onun için, Bakanlığımızın yapması gereken en önemli iş, bu verimsiz ormanların acilen verimli orman seviyesine getirilmesi ve bunun için her türlü desteğin mutlaka seferber edilmesidir.

Değerli arkadaşlar, bugün, ülkemizde, ormanlardan geçimini sağlayan 20 450 orman köyü ve yaklaşık 7 500 00 orman köylüsü bulunmaktadır. Bu köylerin, hizmet etme noktasında, Bakanlığımızdan aldıkları paylar, 2003 yılında yüzde 36'ya, 2004 yılında ise yüzde 44'e çıkmıştır. Hükümetimiz döneminde orman köylülerimiz lehine bu gerçekleşmeden dolayı büyük memnuniyet duymaktayız.

Değerli arkadaşlar, ormancılıkta temel anlayış, sürdürülebilir çevre anlayışına bağlı olarak, sürdürülebilir bir ormancılık anlayışının hayata geçirilmesidir. Bununla beraber, hükümetimiz döneminde, ormanların korunmasında devlet-halk işbirliğinin en güzel örneklerinden biri verilerek, klasik bekçilik sisteminden ormanların köy tüzelkişiliklerince korunması sistemine geçilmiştir.

İnsanlarımızın ormanlara sahip çıkmasının, onları koruyup geliştirmesinin çok önemli bir yolu da, sivil toplumun, sivil sektörün sistemin içine dahil edilmesidir. Ayrıca, son dönemde, hükümetimizin ve Bakanlığımızın başlattığı ve 12 ilde hayata geçen kent ormanları da her türlü takdire layık uygulamalardır.

Değerli arkadaşlar, medeniyetimiz, bir vakıf medeniyetidir. Bundan dolayı, vakıf sisteminin de, ormanlarımızı geliştirme, koruma ve büyütmede bir sistem olarak devreye girmesi fevkalade önemlidir.

Değerli arkadaşlar, orman yangınları ve kadastro konuları da ormanlarımızın önemli konularındandır. Bu konularda Değerli Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar, bu sistemin her geçen gün daha da realize edilmesi, sistemi önemli bir noktaya getirmiştir.

Ormanlarımızı tahrip eden önemli bir olgu da çarpık kentleşmedir. Bunu önlemenin yolu, planlı ve kontrollü büyümedir. İmar planlarını yaptırırken, yerel yönetimlerimiz yeni orman alanları oluşturmaya özen göstermeli ve bunu, vazgeçilmez bir sosyal altyapı olarak görmelidir. Ulusal ölçekte de, özellikle çevre düzeni planı ve tüm stratejik planlarda, orman faktörü, önemli bir plan değeri olarak, bir plan parametresi olarak yer almalıdır. Bu yaklaşım, ulusal ve küresel ölçekte, çevre değerlerine, bütün dünyanın kabul ettiği gibi, çok önemli katkılar sağlayacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;  çevreyle ilgili her alanda olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Bir taraftan, doğal çevre yok olurken, kirlenirken, diğer taraftan, kentsel çevre, çarpık yapılaşma ve yanlış imar politikalarıyla doku bozukluğuna uğramakta, hatta, kanserli dokular haline gelmektedir. Tarihî ve kültürel çevre, yangınlar, yıkımlar ve savaşlarla yok olmakta, diğerleri, yetersiz korumayla, yavaş yavaş malum sona yaklaşmakta ve bizi biz yapan bu değerlerle beraber, millî hafızamız da yok olup gitmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erkal, buyurun.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Görsel çevre ve buradaki estetik, bunun ruh dünyamızda oluşturduğu yansımalar ve bu değerlerin kültür hayatımıza kitap, doküman ve eser olarak kazandırdığı katmadeğer ifade edilemeyecek kadar büyüktür.

Bütün bunlar, diğer çevre değerleriyle bir araya geldiği zaman, bir milletin geleceğinin projesini belirleyecek bir büyük kıymeti ifade eder, olmazsa olmaz değerleri ifade eder ve bunlar binlerce yılda oluşur. Bunlara sırtımızı dönmek, sahip çıkmamak, gereken ilgiyi göstermemek, bir nevi toplu intihardır ve asla kelimelerle ifade edilmeyecek bir yıkımdır. Mesela, Ortadoğu'da süren savaş, bir taraftan fiziksel, sosyal, tarihî ve kültürel çevreyi yok ederken, diğer taraftan insanların ruhsal dünyasını altüst etmekte ve orada yaşayan herkeste psikolojik kirlilik oluşturmaktadır. Bu kirliliğin neticesinde ortaya çıkacak cinnet hali, insanlığa, ileride, hayli ağır bir bedel ödetecektir. Özellikle masum çocukların ve yaşlıların kanları, ileride, birilerine, kolay kolay altından kalkamayacakları ağır kâbuslar yaşatacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erkal, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız. Güzel bir metin hazırlamışsınız; ama, süremiz de sınırlı.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Bu durumda, insan, tekrar "insan insanın kurdudur" vahşi anlayışına geri mi dönecek veya Âkif'in dediği gibi, medeniyet "tek dişi kalmış canavar" haline mi dönüşecektir?

İnsanlık, dünya gezegenini cehenneme çevirmek istemiyorsa, ilkelerini tekrar gözden geçirmeli, tekrar ciddî bir özeleştiri yapmalıdır. Bugün konuşulan, terör yoluyla küresel savaş, bilgi ve haberleşme ortamında yaşanacak siber savaşlar ve dünyanın her tarafındaki buna benzer olumsuz kırılmalar, dünyayı ve insanlığı yeni bir felaketin eşiğine getirecektir. Neticede, çevresel değerler, diğer bir tabirle, insanın ortak değerleri hızla yok olacak, bozulacak, kirlenecek ve insanlık, kendi trajik sonunu kendisi hazırlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu tespitler, insanlığın bir samimiyet sınavından geçtiğini göstermektedir. İnsanlık, ya iddia ettiği değerleri objektif olarak uygulayacak ya da iki yüzlülüğünü kabul edecektir. Bunun faturasının insanlığa ne şekilde döneceğini şimdiden tespit etmek, bu maceranın sonunu bilmek mümkün değildir. Bu vesileyle şunu da ifade edeyim ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Erkal, son cümlelerinizi alabilir miyim lütfen.

AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, geçmişi 167 yıl öncesine dayanan, ülkemizin köklü kuruluşlarımızdan birisi olan Orman Genel Müdürlüğümüze, ormanları koruma, geliştirme, topluma yararlı şekilde işletme ve gelecek nesillerimize daha fazla yeşil bırakma sorumluluğu ve bilinciyle yapacağı çalışmalarında başarılar diliyorum. Özellikle, bu vesileyle, zor şartlarda, özveriyle görev yapan ormancılarımıza şükranlarımı sunuyor, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyor, bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, sağlıklı bir çevrede yaşama temennisiyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erkal.

AK Parti Grubu adına, son konuşmacı, Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MURAT YILDIRIM (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısındaki Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubumuzun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; öncelikle, 2005 malî yılı bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle, halkımızı ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Meteoroloji, kısaca, atmosfer bilimidir; gökyüzünde olan olayları inceler. Eski kavimler, rüzgârları ve yağmuru anlamak ve birbiriyle ilişkilerini tespit etmek için rasat yapmışlardır. Onlar için hava durumu önemli idi; çünkü, hava, çiftçilerin ürün yetiştirmelerini ve denizcileri etkiliyordu. Bugün, çevremizde, atmosferdeki değişim ve olaylardan dolayı bizleri etkileyen daha ciddî ve önemli hava olayları vardır.

İkinci Dünya Savaşı meteorolojiye büyük ilerleme kazandırmıştır. Geniş ölçekli kara ve deniz alanlarındaki hava hareketleri, savaş sebebiyle, hava durumuna olan bağımlılığı artırmıştır. Üniversitelerin meteoroloji bölümleri, yetiştirdikleri genç elemanları, askerî servislere hava tahmin uzmanı olarak gönderdiler. Radar gibi önemli meteorolojik sistemlerin teknolojik gelişimi savaş zamanında sağlanmıştır.

Meteorolojik araştırmalarda zamanla büyük gelişmeler yaşandı. Uzmanlar, temel hava sistemlerini ve hareketlerini, uyduları, radar ve yüksek kapasiteli uçakları kullanarak tespit ve tahmin etmişlerdir. Ayrıca, sayısal hava tahmin modelleri geliştirildi. Atmosferik işlemler süper bilgisayarlarda çalıştırılarak, atmosferin genel sirkülasyonu ve davranışları analiz edildi. Bu çalışmalarla her ölçekte yağış bilgilerine ulaşıldı. Araştırmaların hedefi, biz, çocuklarımız ve torunlarımız için yaşamsal öncelikler arz eden konularda temel sorulara cevap aramaktır.

Ülkemizde 1937 tarihinde bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, günlük hava tahmininden tarımsal çalışmalara, çevreden millî savunmaya kadar pek çok alana ulaşan bilgiler ve sonuçlar üretmektedir. Aradan geçen süre zarfında Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz ülke genelinde teşkilatlanmasını tamamlamış, bilimin getirdiği imkânları bünyesine alarak çalışmalar yapmıştır.

Bugün Türkiye genelinde, 65 havaalanında havacılık amaçlı rasat, 110 istasyonda hava tahmininin temelini oluşturan sinoptik amaçlı rasat ve yaklaşık 461 yerde de iklim amaçlı rasatları yapmak üzere klima istasyonları tesis edilmiştir.

Müdürlük bu çalışmalarla tüm ülke vatandaşlarının takdirini kazanmıştır. Müdürlük, ürettiği bilgileri hava meydanlarına, denizyollarına, çiftçi kuruluşlarına, basın-yayın organlarına, mahkemelere, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve benzeri kuruluşlara ulaştırarak, onların yapacakları planlamalara öncü olmaktadır. Yani, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün verdiği bilgiler olmadan uçaklar uçamıyor, denizyollarında ulaşımlar aksıyor, hatta, mahkemelerdeki işler bile bekliyor.

Geçtiğimiz aylarda İstanbul'da yaşanan sel felaketini hatırlayınız. Öncesinde Meteorolojinin uyarıları olmasa ve birçok tedbir alınmasaydı, felaketin boyutları daha da yüksek olacaktı.

Gazeteci Hasan Pulur bir yazısında Meteoroloji teşkilatımız için şunları söylüyor: "Fırtınanın ne zaman çıkacağını, karın saat kaçta yağacağını bilen Meteoroloji uzmanlarına teşekkür. Türkiye'de böyle kurumlar da var."

Mesut Yar ise "yıllarca çekinceyle baktığımız Meteoroloji, son yılların en isabetli tahminleriyle kendi rekorunu kırıyor" diyerek, bir gerçeğin altını çiziyor.

Meteoroloji teşkilatımız, yaptığı çalışmalarla günler öncesinden uyarısını yapıyor ve tahminlerinin büyük kısmını doğru çıkarıyor. Tabiî ki, yerini bulamayanlar da olacaktır. Sonuç itibariyle, yapılanlar birer tahmindir; ama, son yıllarda yerini bulan tahminlerin oranı oldukça yüksektir. Bu da, milletimizi memnun etmektedir.

Geçmişte Meteorolojiyi yerden yere vuran yazarlarımız, son yıllarda yazdıkları yazılarla övgülerini dile getirmektedirler. Bunlar, ülkemiz adına güzel ve sevindirici gelişmelerdir. Bu vesileyle, Sayın Bakanıma ve Sayın Genel Müdürüme teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum.

Ülkemizde nükleer santralların kurulmasının konuşulduğu bu dönemde, Meteoroloji teşkilatımıza daha büyük önem vermemiz gerekmektedir. Meteorolojinin, hem teknolojik yapısı hem de personel sorunları açısından, zamanın getirdiği şartlara ayak uydurması sağlanmalıdır.

Meteoroloji çalışanları - 40 derece soğuğa aldırmadan, canla başla, aşkla şevkle çalışırlar; amaçları, onların tahminlerini bekleyenlere doğru bilgi vermektir.

Meteorolojide dün yoktur; çünkü, hava sürekli değişir, bilgi sürekli yenilenir, tahminler sürekli güncelleşir. Bu sebeple, kurumun kendisini yenilemesi için, bugün olduğu gibi, bundan sonra da gerekli destek verilmelidir.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, ülkenin stratejik kurumlarındandır. Bu sebeple, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüze, tahmin oranlarını daha da yükseltmesi için, gerekli altyapı desteğinin verilmesi gerekmektedir.

2003 yılından bugüne kadar önemli adımlar atılmıştır. Bu çalışmaların aralıksız süreceğine inancımız tamdır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, alanında, dünyanın önde gelen kuruluşlarındandır. Bundan sonra da amaç, bu ligde en üste çıkmak olmalıdır. Genel Müdürlüğün modern çağın gereklerinden geri kalmaması için önümüzdeki dönemde de önemli adımlar atılması gerekiyor. Bunlardan bazılarını saymak isterim:

4 radarla işletilen mevcut radar ağının genişletilerek tüm Türkiye'yi kapsayacak meteorolojik radar ağının kurulması gerekmektedir.

Halen işletilmekte olan 230 adet otomatik meteoroloji istasyonunun sayısını 600'e çıkararak yer gözlem ağının tam otomasyona geçirilmesi ve otomatik meteoroloji istasyonlarının kurulması sağlanmalıdır.

Tüm Türkiye'yi kapsayacak yıldırım tespit ve takip ağının kurulması ve coğrafî bilgi sistemlerinin oluşturulması sağlanmalıdır.

Ozon tabakası ve radyasyon gözlem şebekesinin kurulması ve geliştirilmesi gerekmektedir.

Ülkemizin güneş enerjisi potansiyelinin belirlenmesi ve ziraî meteorolojik istasyon ağının kurulması sağlanmalıdır.

Sınırötesi hava kirliliği ve asit yağmurlarının izlenmesi büyük önem arz etmektedir. Bununla ilgili çalışmalar yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime burada son verirken, bütçenin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, lehinde, Batman Milletvekili Sayın Afif Demirkıran; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 malî yılı Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı dediğimiz zaman, hep, öncelikle enerji aklımıza geliyor, elektrik aklımıza geliyor, oradan başlıyoruz, ne diyeceksek; ondan sonra da tabiî kaynakları konuşmaya zaman kalmıyor. Onun için, Sayın Başkan, ben, tabiî kaynaklarla, yani madencilikle söze başlamak istiyorum.

Ülkemizde madencilik faaliyetleri, cumhuriyetin ilk yıllarında, sanayiin gelişimi doğrultusunda çok ehemmiyetle ele alınmıştır ve o yıllarda, toplam yatırım tutarında madenciliğin payı oldukça yüksektir, yüzde 40'lar seviyesindedir; gayri safî millî hâsıla içerisinde de, aynı şekilde, payı yüksektir. Daha sonraki yıllarda, zaman içinde, madenciliğin gayri safî millî hâsıla içindeki payı, yatırımların içindeki payı da düşmüş ve ne hazindir ki, son yıllarda yüzde 1'ler seviyesine kadar inmiştir.

Acaba memleketimizde, yurdumuzda, ülkemizde maden yok mudur, çok mu fakir bir maden ülkesiyiz; hayır; 40'ın üzerinde maden çeşidiyle ve birçok madenimizde de başa yarışan bir ülke konumundayız. Borun yüzde 70'i Türkiye'dedir, mermerin yüzde 40'ı Türkiye'dedir, perlitin, ponzanın yüzde 10'u, yüzde 20'si Türkiye'dedir. Birçok endüstriyel hammaddede Türkiye birinci, ikinci sıradadır. Metal madenlerine gelince; altın ve gümüşte iddialıyız, bakırda iddialıyız, kromda iddialıyız, antimuanda iddialıyız, hatta son zamanlarda nikelde dahi iddialı bir hale gelmiş bulunuyoruz. O zaman eksiklik nerede; madenciliğe yeteri kadar destek verilmemesi, madencilerin önünün tıkalı olması. İşte, hükümetimiz ve Parlamentomuz bu eksikliği görmüş ve geçtiğimiz haziran ayında, malumunuz, 5177 sayılı Maden Kanununda değişiklik yaparak madencinin önünü açmıştır. Yeterli midir; hayır; çünkü, madencilik... Madenciliği ben tünelin ucundaki bir ışığa benzetirim. Işığa doğru gidersiniz, gidersiniz, ulaşamazsınız, biraz daha gidersiniz, yine ulaşamazsınız; eğer ulaşırsanız bir şeyler kazanırsınız, yok eğer ulaşamazsınız, o zaman bütün yatırdığınız gider. Onun için, arama safhasında madenciliğin mutlaka desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Sayın Bakandan bunu hassaten istirham da ediyoruz, aranma safhasında madencilik -biraz sonra geleceğim petrol de aynı şekilde- mutlaka teşvik edilmelidir ki, yeraltı zenginliklerimizi ekonomimizin hizmetine verebilelim. Zaten politikaları da bunun üzerine bina etmemiş miyiz. Ne diyoruz madencilik politikalarımızda: Yeraltı kaynaklarının ekonominin emrine yüksek katmadeğerle kazandırılması, sanayiin ve enerji sektörünün hammadde ihtiyacının güvenilir ve ekonomik bir şekilde temini. Tabiî, bütün bunları yaparken, ihracat -ki, madencilik ihracatımız oldukça gelişmektedir- ama, hammadde ihracatı değil, uç ürün ihracatı yapmamız gerekir. Bu, özellikle mermer ve bor için geçerlidir. İşlenmiş ürün ihraç etmemiz lazım. Sanayiyle entegre bir şekilde uç ürün üretimine geçmemiz gerekir. Bütün bu madencilik faaliyetlerini yaparken, biraz önce Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesi üzerinde arkadaşlarımız çevre hassasiyetini ifade ettiler, tabiî ki çevreye uyumlu bir faaliyet olması gerekiyor.

Biraz önce ifade ettim, Türkiye'deki bor dünyadakinin yüzde 70'i; ama, bor pazarına baktığımız zaman 1 200 000 000 dolar. Peki, biz bu pazardan ne kadar pay alıyoruz; sadece 200 000 000-250 000 000 dolar.

Değerli Bakanım, mutlaka uç ürüne doğru çalışma yapmamız gerekir ve işlenmiş ürün ihraç etmemiz gerekir. Tabiî ki bu amaçla Bor Enstitüsünü kurmuş bulunuyoruz. Ümit ederim ki, bir gün burada Bor Enstitüsünün faaliyetlerini ifade edebilme imkânı bulunabilir ve ne tür çalışmalar içinde olduğunu hep beraber görürüz; çünkü, çok büyük ümitlerle kurmuştuk Bor Enstitüsünü.

Trona yıllarca yeraltında bekledi; ama, çok şükür nihayet üretimine geçildi. Çünkü, trona (tabiî soda) rezervi Amerika'dan sonra en fazla Türkiye'dedir; üretimine geçildi, bunun açılışında Sayın Bakanla beraber bulunduk; bundan da büyük bir mutluluk duyuyorum.

Altın... Maalesef, altınımızı değerlendiremiyoruz. Bir tane altın tesisi vardır ki esasen, işletmeye açıldı; ancak, mevzuat nedeniyle, bir kapanıyor bir açılıyor, bir kapanıyor bir açılıyor... Onun önünün de mutlaka açılması lazım; çünkü, gerçekten, şu anda, her ne kadar, altının 500 ton gibi bulunmuş bir rezervi varsa da,  6 500 ton civarında bir altın rezervi olduğu iddiası var Türkiye'de; bunun parasal değeri de 80 milyar dolarların üzerindedir; oluşturacağı katmadeğer 300 milyar dolarları geçmektedir. Onun için, mutlaka, altın madenciliğimizin de önünün açılması gerekir.

Yeraltı kaynaklarımız dediğimiz zaman, tabiî, doğalgazdan da bahsetmek gerekir; ama, maalesef, doğalgaz açısından çok fakir bir ülkeyiz. Tüm doğalgaz rezervimiz -şu ana kadar tespit edilmiş olan- 8 milyar metreküp civarındadır. Peki, yıllık tüketimimiz ne kadardı 2003 yılında; 21 milyar metreküptü; demek ki, ihtiyacımızın üçte 1'i civarında bir doğalgazımız var. Ancak, çalışmalar devam etmektedir. Memnuniyetle müşahede ediyoruz ki, Türkiye Petrollerinin, Batı Karadenizde Akçakoca açıklarında, Madison Firmasıyla beraber yapmış olduğu keşiflerde doğalgaza rastlanmıştır; bununla ilgili çalışmalar devam ediyor; Türkiye Petrollerini kutluyorum.

Türkiye Petrollerinin petrol faaliyetleri. Petrol, Türkiye için, ciddî bir şekilde ele alınması gereken ve geçmişte ciddî bir şekilde üretim de yapılan bir yeraltı zenginliğimiz. Ancak, orada da, maalesef, rezerve baktığımızda, çok ciddî bir rezerv olmadığını müşahede ediyoruz; 42 000 000  ton. Yıllık tüketimimiz 30 000 000 ton, toplam rezervimiz 42 000 000 ton. Ancak, her tarafın aranmış olduğuna dair elimizde kesin bir veri yok; geçmişten bugüne kadar, Türkiye Petrollerinin ilk faaliyetinden bugüne kadar, yabancı firmalar da dahil olmak üzere, 1 100 küsur adet sondaj kuyusu açılmış. Bu, Türkiye gibi devasa bir ülke için yeterli değildir değerli arkadaşlarım. Ancak, hükümetimiz döneminde, 2005 yılında, 57 tane, 60 tane sondaj kuyusu öngörülmüştür. Bu, yıllar itibariyle, daha sonraki yıllarda artacaktır.

Ümit ediyoruz ve inanıyoruz ki, bu çalışmalar sonucunda, petrol rezervi artar; çünkü, şu anda, Türkiye'de üretilen petrol, yıllık tüketimimizin ancak yüzde 8'ini karşılamaktadır. Burada durmamız mümkün değildir.

Denizlerimizde, Doğu Karadenizde, BP'yle beraber Türkiye Petrollerinin yapmış olduğu sismik çalışmalar sonucunda, Değerli Genel Müdürün ifadesiyle, Hazar Denizindeki petrol yataklarına benzer bir petrol yatağının olabileceğine dair ciddî önveriler var Türkiye Petrollerinin ve BP'nin eline geçen. İnşallah, Türkiye, Norveç gibi, İngiltere gibi, Hazar Denizindeki petrol gibi, petrol zengini bir ülke haline gelir ve ekonomimize ciddî bir katkısı olur; çünkü -ithalatımızın çok önemli bir kısmıdır- yılda 6 milyar doların üzerinde petrol ürünü ithalatımız var.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yeraltı zenginliklerimizi bu şekilde kısaca ifade ettikten sonra, enerji politikalarımıza ve elektriğe biraz değinmek istiyorum.

Enerji politikalarımızı... 6 Ekim ilerleme raporunda -Komisyon raporunda- Türkiye'yle ilgili, enerji bölümünde -biliyorsunuz, 31 adet chapter'dan biri de enerjidir- enerji politikaları, Avrupa Birliğinin enerji politikaları ifade edilirken, rekabet, çevrebilinci ve enerji arz güvenilirliği ifade edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demirkıran; buyurunuz.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Türkiye, AK Parti Hükümetleri döneminde, bu hususta çok ciddî ilerlemeler kaydetmiştir; rapor da bunu ifade etmektedir.

Bakanlığın yeni yapmış olduğu 2020 yılına kadar uzanan planlama çalışmasına baktığımız zaman, elimizdeki yerli kaynakları, biraz önce de arkadaşlarımız ifade ettiler, hidrolik ve linyit kaynaklarını üstü üste koyduğumuz zaman, yılda 250 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi elde edebiliyoruz; halbuki, Enerji Bakanlığının ifadesine göre iyimser senaryo, bana göre normal senaryo olarak ifade edilen senaryoya göre, 2020 yılında 500 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi tüketimimiz olacaktır; ancak, o zaman, gelişmiş Avrupa ülkelerinin hiç olmazsa yüzde 50-60'ı civarında -fert başına- bir tüketim söz konusu olabilecek. Dolayısıyla, arada, bir boşluk olacak; nedir; 250 milyar kilovat/saat civarında bir boşluk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Demirkıran, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

Tabiî, bunu doğalgazla karşılamamız mümkündür; ancak, daha fazla doğalgaz yapmamamız gerekir; çünkü, her ne kadar ilk yatırım maliyeti düşükse de, biraz önce de ifade edildi, işletme masrafları, yakım maliyeti yüksektir. İthal kömür çok fazla koyamıyoruz; çünkü, kıyılarımız çok fazla uygun değil, o da ithal. Dolayısıyla, nükleer enerjiye -burada ifade edilmedi; belki, Sayın Bakan ifade eder- mutlaka geçmemiz gerekir. Tabiî ki nükleer enerji dediğimiz zaman, çevre dostu nükleer enerjiden bahsediyoruz ve ekonomimizin elverdiği gün devreye girebilecek olan nükleer enerjiden bahsediyoruz. Zaten, Enerji Bakanlığının 2020 yılına kadar yapmış olduğu yeni planlama çalışmasına göre de, 3 adet 1 500 megavattan, 4 500 megavat nükleer enerji var planlamada.

Daha fazla sabrınızı taşırmak istemiyorum; 2005 yılı bütçemizin milletimize, ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Demirkıran teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.39
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.56

BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV .- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)

C) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)

1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- Komisyon ve Hükümet yerinde.

Hükümetin söz talebi vardır.

İlk söz, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'e aittir.

Sayın Bakanım, süreleri eşit mi kullanacaksınız?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - 2 dakika fazla kullanacağım.

BAŞKAN - Siz 2 dakika fazla kullanacaksınız.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesini sunarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, ben, yaptığımız çalışmalar ve programla ilgili olarak, size, 40 sayfalık bir kitapçık sundum. Normal olarak da, bu dağıttığım kitaba uygun bir konuşma yapacaktım; ancak, Cumhuriyet Halk Partili bazı milletvekili arkadaşlarımızın açıklanmaya ihtiyaç duyduğu birkaç noktaya değinmek gereğini hissettim. O bakımdan, konuşma metnini size dağıtmakla beraber, onun dışına çıkacağım; ama, konuşma metnini, aynen, konuşmuş gibi kabul ediyorum.

Şimdi, aslında, biz sorunlu bir bakanlık devraldık; ama, yaptığımız çalışmalarla, en az sorunlu bakanlıklardan bir tanesi haline getirdik, bunu yaparken de, para idaresi yanında, insan idaresi, enerji yönetimi dediğimiz yönetimi uyguladık ve yaptığımız çalışmalarla da olumlu sonuçlar elde ettik.

Şimdi, bununla ilgili olarak birkaç bilgiyi vereceğim. Önce, yaptığımız çalışmaların bir mimarisi, bir felsefesi var. Bu felsefe, şu: Türkiye'nin üzerinde bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu son derece önemli. Enerji politikasını biz uzun vadeli olarak düşünüyoruz ve düşündüğümüz bu politika mutlaka sağlam temeller üzerine oturmalı ve idealimiz de, beklentimiz olan, Türkiye'nin, dünyanın en büyük on ekonomisinden biri haline dönüşmesidir ve onun için de enerji ve tabiî kaynaklar burada doğal olarak önemli bir yer tutmaktadır.

Burada en önemli vaziyet, özellikle petrol ve doğalgazın ülkemizin doğusunda ve Ortadoğu'da bulunuşunu gözönüne alacak olursak, kullanıcı ile üreticiler arasında Türkiye bir koridor, bir enerji köprüsü olmaktadır; bunu da biz avantaja dönüştürmek niyetindeyiz.

Bu bakımdan, enerji politikamızı, jeopolitik durumumuza, jeostratejik durumumuza uygun olarak geliştirmeye çalışıyoruz ve en orta vade olarak düşündüğümüz süreyi de 2020 olarak düşünüyoruz; normal olarak diğer ülkeler orta vadeyi 30 yıl ve 50 yıl arasında almaktadır; biz de 20 yıldan başlayan ve 2030 yılına kadar giden süreçte enerji politikamızı oluşturmaya çalışıyoruz.

Burada, tabiî, bir başka temel nokta da politikamızı kurarken, mutlaka Avrupa Birliği hedefini de gözönüne almak durumundayız. Çünkü Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili çalışmalarımızı hem doğalgazda hem elektrikte yapmak durumundayız ve buna petrolü de dahil ediyoruz. Bunu yaparken de, liberalizasyon temel olgudur; yani, pazarın serbest olması ve tüketicinin haklarının korunarak, tüketicilerin malı alacağı satıcılarını seçme hakkının olmasıdır. Bunu yaparken, tabiî, yasalarla hukukî altyapıyı da oluşturmamız gerekmektedir.

Yani, makro düzeyde bakacak olursanız, jeopolitiğimiz son derece önemlidir. Bunun için, mutlaka bir millî enerji politikamızın olması ve kaynaklar açısından da dışa bağımlılığımızı sürdürülebilir bir hale, makul bir hale sokmamız lazım. Şu anda bizim birincil enerji tüketimimizdeki dışa bağımlılığımız yüzde 72. Eğer önlemini almazsak, bu, yüzde 80'e çıkacak. Buna hiçbir ülke dayanamaz veya bu hedeflerle, bu datalarla, iddialı bir ülke, devlet olamaz. Bunun için de, yerli kaynaklarımıza özellikle ağırlık veriyoruz ve yoğun bir çalışma içindeyiz. Olaya sadece doğu-batı olarak bakmıyoruz, aynı zamanda kuzey-güney olarak da bakıyoruz. Doğu-batı derken, Bakû-Tiflis-Ceyhan Projesi, Şahdeniz Projesiyle birlikte Azerbaycan, Türkmenistan ve Irak; kuzey-güney bağlantısı derken de, yine Irak'la beraber Suriye ve Mısır doğalgazlarını ve petrollerini de gözönüne alıyoruz. Bu arada, Rusya'dan gelen Mavi Akımın da, Sayın Putin'in de Türkiye'yi ziyareti sırasında BOTAŞ ile Gaspromun yaptığı çalışmalarda olduğu gibi, mutlaka, kuzey-güney doğrultusunda aşağı doğru inmesi; ayrıca, gaz depolarının, yeraltı depolarının oluşması -ki, bunlardan bir tanesini şu anda Türkiye Petrolleri Silivri'de yürütüyor, 1 600 000 000 metreküp; Tuz Gölünün altında da yine 5 milyar metreküplük bir deponun- çalışmaları başlatıldı ve bunun mutlaka gerçekleşmesi lazım.

Bunları çok önemsiyoruz ve eğer bunları yapmazsak, kömürümüze ağırlık vermezsek, suyumuza ağırlık vermezsek ve diğer yerli kaynaklara, madenlere, minerallere ağırlık vermezsek, bu iddiamızdan bahsedemeyiz. Onun için de, çalışmaları yaparken, mutlaka, hukukî altyapıyı, ortak akıl dediğimiz olguyu sizlerin de katılımlarıyla oluşturuyoruz. Bütün çalışmalarda, yasaları çıkarırken, yönetmelikleri çıkarırken, böyle, çok dar bir bürokrat grupla değil, bunun içinde NGO'lar, sivil toplum örgütleri dahil olmak üzere, siyasîler, özel sektör, kamu sektörü, bütün uzmanları dahil ederek yapıyoruz ve bu toplantıları ucu açık yapıyoruz, hatta, daha da olmazsa, haftasonu belli bir yere giderek -Bolu'ya, Abant'a, Kızılcahamam'a- enine boyuna tartışıyoruz. Yani, biz, yangından filan mal kaçıran bir hükümet konumunda değiliz, her şeyi açık açık tartışarak oluşturuyoruz; çünkü, bu bizim bir millî yaklaşımımızdır, ulusal yaklaşımımızdır. Burada, enerji konusunun herhangi bir şekilde çarpıtılarak böyle bir politikanın oluşturulması zaten kabul edilemez; yanlış hesap da Bağdat'tan döner, daha evvel döndüğü gibi. O bakımdan, bunları çok ciddî bir şekilde sürdürüyoruz.

Şimdi, sayın milletvekillerimiz Sedat Uzunbay Bey, Mesut Özakcan Bey ve Tacidar Seyhan Bey konuşurken, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmaları hatırladım. Hatta, orada "karar alalım, bu müzakereleri gece geç vakte kadar sürdürelim; daha da olmazsa, bir haftasonu -cumartesi pazar-  bir yere kapanalım, enine boyuna tartışalım, görüşelim; çünkü, enerji politikalarını, çok uzun, gönlümüzün rahat edeceği kadar tartışılabilecek konular olarak görüyoruz" dedik; ama, fırsat olmadı, o zaman kısa geçtik. Kısa derken, yine de uzun bütçe görüşmelerinden bir tanesi olmuştu; ama, bunu daha da uzatabilirdik. Yani, bizim burada yapmak istediğimiz şey, bunların, enine boyuna tartışılmasıdır.

Tabiî, bizim Bakanlığımız, en sorunlu bakanlıklardan biri iken, en az sorunlu bakanlıklardan biri haline döndü; çünkü, bu bakanlık, iktidar götüren, iktidar getiren bir bakanlık. Onun için de, çalışmalarımızı belli bir hassasiyetle sürdürüyoruz ve bir sistem yaklaşımı içinde sürdürüyoruz. Sistem yaklaşımı derken, olaya önce makro bakıyoruz, bütün girdileri kontrol ettikten sonra... Burada, insan tabiî ki son derece önemli, para önemli, bir de yönetim önemli; çünkü, olayları yapanlar insanlar, olayları önleyenler de insanlar. Dolayısıyla, burada, yönetim son derece önemli. Biz de bu yönetimi iyi yaptığımıza inanıyoruz; çünkü, bu kadar kısa zamana bu kadar işi başka türlü yerleştiremezdik. Şöyle bir hafızalarınızı toplayacak olursanız, bir ÇEAŞ-Kepez meselesi, cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından bir tanesidir; bu gerçekleşmiştir. Daha evvelden, buna çok kişi niyet etmiştir, yapmaya çalışmıştır; ama, belli sebeplerden yapamamışlardır.

Onun dışında, Rus doğalgazı hep tartışılır geçerdi. Rus doğalgazı masaya yatırılmıştır; bunun tek fiyat ve aynı zamanda al ya da öde miktarı belli bir noktaya getirilmiştir.

Mobil olmayan mobil santrallar durdurulmuştur.

Bulgar elektriği, pahalı olduğu için ve başka taahhütler yerine getirilmediği için durdurulmuştur.

Kayıp-kaçak oranında çok yoğun bir çalışma sürdürülmektedir. Tam 650 000 elektrik hırsızı yakalanmıştır arkadaşlar; 650 000 kişi, 650 000 elektrik hırsızı. Daha evvelden bunlar yapılmıyordu. Bunlar, aynı zamanda, sosyal politikalarla birlikte yürütülmektedir.

Bunun dışında, DSİ'nin hamleleri var. 124 tesis devreye alınmıştır. Bunlar, böyle lafla falan olmuyor; bunlar, çalışarak ve belli disiplinler içerisinde sürdürülerek oluyor. Bu, bir sistem yaklaşımı meselesidir.

Burada, ayrıca, bir kömür harekâtı başlatılmıştır. Daha evvelden de Türkiye Kömür İşletmelerinin kömürü vardı ve bu kömürler çıkarılmıyordu veya belli bir miktar çıkarılıyordu. Biz, 1 200 000 ton kömürü çıkarmaya başladık. Şu anda, 1 000 000 ton kömür teker teker çıkarılıp, yıkanıp paketlenerek, vatandaşlara iletilmiştir. 1 200 000 ton kömürü 500 kilogramlık parçalar halinde düşünürseniz 2 400 000 aile yapar, 5'le çarparsanız, burada 12 000 000 kişi sıcak odalarında, bu soğuk kış günlerinde oturmaktadır, rahat etmektedir. İşte bu, sosyal politikadır.

SEDAT UZUNBAY (İzmir) - Üretimin yüzde 2,3'ü.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunlar, çoğunun beceremediği işlerdi. Daha evvelden eğer kömürde bu politikayı gerçekleştirmeseydik, şu anda yüzde 13'e düşecekti. Biz, şu anda yüzde 23, yüzde 24'e çıkarmaya çalışıyoruz. Yani, aşağı doğru bir kayış vardı. Biliyorsunuz, bu gibi şeylerde -fizikte de öyledir- önce bir kaymayı durdurursunuz, ondan sonra yukarıya doğru tekrar harekete başlatırsınız; fizik kuralıdır bu. Üretimlerde de böyledir; yani, olayın bir sistematiği vardır, bir termodinamiği olduğu gibi, böyle bir durumu da vardır. Onun için, biz, bunları gayet bilimsel olarak yapıyoruz. Zaten, rakamlar herhangi bir sabunlamayı kaldırmaz. Teknikte böyledir bu tabirler.

SEDAT UZUNBAY (İzmir) - Var ama.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Biliyorsunuz, kömür tek tek çıkar, kazmayı vurarak çıkar; önce bin metre aşağıya inersiniz, tek tek çıkar, sonra onu yıkarsınız vatandaşımıza layık hale getirmek için, ondan sonra paketlersiniz çevreye saygımızdan dolayı, ondan sonra da o fakir fukaraya, bu, hissettirilmeden verilir ve onlar da güzelce bunu yakarlar. Biraz önce söylediğim gibi, 10 000 000-12 000 000 kişi, soğuk havada, şu anda evlerinde bu kömürleri, hem de yerli işçilerimizin çıkardığı kömürleri yakıyorlar. İşsizliği de önlüyoruz böylece. Soma'da şu anda paketleyecek adam bulamıyoruz; o bölgelerde, bir yerde, işsizliği de önlemiş oluyoruz. Bunlar, tabiî, hep iş bilmeyle yapılacak çalışmalar.

Bu arada, biraz önce Sedat Uzunbay'ın bahsettiği birkaç nokta vardı; bu elektrikteki hesaplardan bahsettiler. Bizden önceki iktidarların yaptığı hesaba göre 2006 yılında bir krizden bahsediliyordu. Biz, felaket tellalı filan durumunda değiliz. Yaptığımız yeni hesaplara göre -yeni verilere göre yaptığımız hesaplarda- biz, yatırım ihtiyacının doğduğu yıl olarak 2009-2010 yılını görüyoruz; çünkü, hayat yeni şartlarla da devam ediyor, biz de yeni kaynaklarımızı araştırıyoruz ve bu yaptığımız araştırmalar ile yeni arz-talep dengelerine göre yaptığımız hesaplamalar bunu gösteriyor. Bu, aslında, memnuniyet verici bir şeydir. Dolayısıyla, yatırım ihtiyaçlarının daha ileri bir tarihte olması, hem yerli kaynaklarımızı verimli kullanmak açısından hem de aldığımız önlemler bakımından önemlidir. Bu, bir hesap kitap meselesidir. Bunu da sadece Enerji Bakanlığı yapmıyor, devletin bütün bürokratlarının -Devlet Planlama, Hazine, EPDK, özel sektör ve uzmanların- çalışmalarıyla yapılıyor. Burada bir hesap tutarsızlığı filan yoktur, tamamen hesaba kitaba bir uygunluk vardır.

Onun dışında, yaptığımız çalışmalarda -mesela, DSİ'nin yatırımlarından bahsettiniz- 2003 yılında 53 tesis, 2004 yılında da 71 tesis olmak üzere toplam 124 tesis açtık. Aslında, bu da, tam bir yönetim ustalığıdır, planlama ve programlamanın bir gereğidir; çünkü, biz, kaynakları çok etkin kullanıyoruz ve bitmek üzere olanları ele alıyoruz. Daha evvelden, bir proje deposu halindeydi aldığımızda ve biz, bu proje deposu halinde olanların içinden popülist olanları, fizibilitesi olmayanları ayıkladık, öncelikli olarak da bitmesi yakın olanlara ağırlık verdik ve onları bitirerek, onların parasıyla, kazancıyla da, diğerlerini bitirdik. Bunlar, zaten, işleyen, çalışan tesisler ve zaten, gözlerinizin önünde oluyor.

Tacidar Seyhan Bey -ki, çok sevdiğim bir arkadaşımız- yeni bir enstitüden bahsetti. Biz, yeni bir enstitü kurmadık. O komisyonlarda sizler de vardınız; bir enstitünün nasıl kurulduğunu biliyorsunuz. Enstitü kurulmadı; sadece, TÜBİTAK'taki enstitü ile Bor Araştırma Enstitüsü ortak bir proje yürüttüler. Tabiî, gazetelerde bazen böyle yanılmalar olabiliyor. Keşke, bize sorsaydınız, bunu ben size daha açık olarak ifade ederdim. Çünkü, bunlar, biliyorsunuz, yasayla çıkıyor ve yasada da sizin imzalarınız oluyor; sizden habersiz böyle bir şeyin olmayacağını siz de takdir edersiniz.

Şimdi, biz, yenilenebilir enerjilerde çalışmalarımızı yaptık. Aşağı yukarı bir senedir bu projeler, işte, bu yasa tasarısı hazırlandı, tartışıldı. Rüzgâr, jeotermal, güneş, küçük hidrolik santrallar, HES'ler ve biomass, bu kanunun, yasanın kapsamında. Komisyonlardan geçti; Genel Kurulda, sizlerin değerli parmaklarınız kalkarak, bu yasalaşacak. Gündeme girecek; gündeme girmesini bekliyoruz. Bu yasa, bizim savunduğumuz, üzerinde çalıştığımız ve sizlerin de değerli katkıları olan bir yasadır. Biz, rüzgârımızı, jeotermal enerjimizi, güneş enerjimizi sonuna kadar kullanmak istiyoruz ve bununla ilgili yoğun çalışmalarımız da var. Bu, sadece bir gündem meselesi; gündeme girecek.

Şimdi, bunun dışında, dediğim gibi, yoğun çalışma içindeyiz; ama... Yine, birkaç soru vardı. Tacidar Bey, LPG kanunuyla ilgili, bürokratlara atfen, biraz önce bir dokundurma yaptı. Ben, onu da şöyle izah edeyim: LPG kanununa, geçmişte işyeri açma izni ve çalışma ruhsatı almış olan otogaz istasyonlarının imar ve güvenlik standartlarına uymadan faaliyetlerine devam edeceklerine dair bir ekleme yapıldı tasarı sırasında. Bu, bizim istemediğimiz bir şeydi; çünkü, biz, sektörü disipline sokmak istiyorduk. Bu patlamalar, infilaklar olmasın ve bunun için de belli mesafelerde, belli hassasiyetlerde insan sağlığını, güvenliğini temel alan bir yapıda olsun istiyorduk. Biz, bu eklemeyle, bunun bir parça gözardı edildiği kanaatine vardık. Tabiî, takdir Sayın Seyhan'a ait; çünkü, bu önergeyi niçin verdiğini, toplum sağlığı, disiplin, haklı rekabet ve diğer kurumların yetkilerine saygı konusundaki düşüncesini, ben, gene, sizin ve kendisinin takdirine bırakıyorum.

Onun dışında, bir başka konu, Akçakoca'daki doğalgaz sondaj meselesi. Biz, orada, ticarî anlamda bir rezerv bulduk. Rezerv hakkında hiçbir rakam vermedik; çünkü, biz, burada, ayrıca, bu sene 5 ilâ 9 sondaj daha yapacağız. Çünkü, orada, denizin altında 5 ayrı yatak daha var. Onları da, inşallah, deleceğiz nisan ayından itibaren. Eğer onlarda da olumlu sonuçlar alırsak, bunlar yapıldıktan sonra -bunlar tespit sondajlarıdır- birleştirilerek işletme faaliyetleri başlayacak.

Bunlar, tabiî, öyle kolay işler değil; önce bir tespitini yapıyorsunuz, sonra onların geliştirilmesi sağlanıyor. Öyle, hemen, ilk bulmayla, bunlar, boyacı küpü şeklinde, daldır çıkart şeklinde olacak çalışmalar değil, bunlar ciddî çalışmalar; onun için, bir parça zaman alacak. Ancak, biz, temkini hiçbir zaman elden bırakmıyoruz. Bu çalışmalarda rakamların ispat edilmesinden sonra, varlığı iyice görüldükten sonra, tekrar ekonomikliği değerlendiriliyor; ama, şu anda, ticarî değerde bir rezervdir.

Petrol konusuna gelince: Bu, Rize-Hopa açıklarındadır. Bunun şu anda değerlendirmesi yapıldı. Yalnız, biliyorsunuz, bu, 150 000 000 dolarlık bir yatırım. BP, böyle bir yatırımı çok ciddî verilere oturtmak istiyor ve TPAO'nun değerli uzmanları da aynı kanaatte. Bunlar değerlendiriliyor. Zaten, sondajı, inşallah, haziran ayında yapacağız. Bunun, çıkacak petrol yasasıyla filan alakası yok. Ayrıca böyle olmayacağına da inanıyoruz.

Aslında, ben, size, 40 sayfalık bir konuşma kitapçığı dağıttım. Onun içerisinde detayları var; ama, bir yanlış anlama olmasın diye, bu açıklamaları yapmayı da ayrıca tercih ettim; çünkü, biz, yaptıklarımızı pek anlatmayı değil, daha çok yapıldıktan sonra bunun ortaya çıkmasını arzu ediyoruz. Zaten, bazı şeyleri de çok fazla söylemeye gerek yok.

Biz, elektrikte 25 aydır -ki, bu, 100 hafta yapar; daha evvelki haftaları, ayları hatırlarsanız, otomatik zamlarla yürürdü- zam yapmadığımız gibi, indirimler yaptık; rakamları görürsünüz. Bu, aslında, önemli bir başarıdır. Futbolda bile, böyle 20 hafta, 30 hafta gol yemeyen kaleci başarılı kaleci sayılıyor; ama, bizim Hükümetimizin, Bakanlığımızın başarısını, ben, sizlerin takdirine bırakıyorum; çünkü, bu, aşağı yukarı, 100 haftadır yapılan bir şey. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz, golü deplasmanda yiyorsunuz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunu yaparken de, hiçbir zaman, bütçeye ve devlete yük olmadık. Bu, tamamen, bir enerji yönetimidir. Tıpkı paranın yönetimi, insanın yönetimi gibi, bir enerji ve su yönetimini gerçekleştirdik. Yaptığımız bu çalışmaları, rakamlar... 11 milyar kilovat/saat, tamamen şu düzenlemelerle oldu. Allah, bol miktarda yağmur da verdi. Kömürü de çok iyi yönettik. Biz, mobil santralları falan da durdurduk. Rus doğalgazında yaptığımız indirimlerle de buna bir zemin hazırlamış olduk. Çok şükür, şu anda vaziyet gayet iyi.

Biz, doğalgazda da zammı, petroldeki artışın çok daha altında yaptık. İndirimler yapmıştık... Geçen gün, çok değerli bir arkadaşım bana şunu söyledi: "Aslında, sen, niye doğalgazda zam yaptığını söylüyorsun; siz, iktidara geldiğinizdeki fiyata daha neyi ulaştınız. Bunu geçtiğiniz zaman söylersiniz." Şu anda, biz, doğalgazda, aldığımız zamandaki rakamlara daha yeni ulaşmış bulunuyoruz. Elektrikte ise indirimler yaptık, biliyorsunuz.

Kömür konusunu biraz önce ifade ettim. Orada da, kömüre ağırlık verdiğimiz için, kömür santrallarında da bu yoğun bir şekilde çalıştırılıyor.

Şimdi, burada, yeni dönemde neler yapacağız... Yeni dönemde, inşallah, bu dönemden itibaren, iktidarımızın ileride hatırlanabileceği özgün çalışmalardan biri olan, kabloların yeraltına inmesi meselesi var. Bu, hem işin estetiği bakımından hem işin tekniği açısından ve aynı zamanda verimlilik, kayıp-kaçak oranı bakımından, şehircilik anlayışı açısından son derece önemli bir projedir.

Onun dışında, yenilenebilir enerji inşallah çıkacak.

Ayrıca, biz, iki büyük baraja önem verdik; Yusufeli ve Ilısu Barajı. Bu barajlarla beraber, Boyabat Barajı da inşallah devreye girecek. Bunlardan özellikle Yusufeli ve Ilısu Barajı, mega yatırımlar listesine girecek çalışmalardır. Ben size şunu söyleyeyim: Bizim bütçelerimiz belki mütevazı; ama, biz parayı iyi kullanıyoruz. Başkalarının 3'e, 4'e yaptığını, biz 1'e yapıyoruz. Sadece Yusufeli ve Ilısu Barajlarında sağladığımız tasarruf 750 000 000 dolardır; sadece Ilusu ve Yusufeli Barajlarında yapılan tasarruf ve pazarlıkla elde edilen avantaj 750 000 000 dolardır. Yani, bunlar, bir çalışma yaklaşımıdır; ama, biz, bunları anlatmaya bile -lüzumsuz demeyeyim- gerek görmüyoruz; çünkü, öyle yetiştik, tevazuyla yetiştik. Bunları zaten görevimiz olarak gördüğümüz için, anlatmıyoruz; ama, bazı arkadaşlarımız "anlat anlat" dediği için bunları anlatmak durumundayız.

Onun dışında, bir BTC Projesi var; 4 milyar dolarlık proje. Beyler, iş yapmak kolay değildir. Bir BTC Projesinin -1 760 kilometre olarak olaya bakarsanız- üçte 2'si Türkiye'de oluyor ve dağları tepeleri geçerek yapıyorsunuz. Bu boru için önce 28 metrelik bir yol açılıyor, ondan sonra bu borular hazırlanıyor, kaynakları yapılıyor, hidrolikleri yapılıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, çok tatlı, şeker bir vaziyette anlatıyorsunuz...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bir iki dakika daha Sayın Başkan...

BAŞKAN - Siz elektriğe zam yapmıyorsunuz; ama, ben sizin sürenize zam yapıyorum.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu BTC Projesi, hakikaten, Türk mühendislerinin, Türk müteahhitlerinin iftihar edeceği bir proje. Dağlar, tepeler aşılarak yapılıyor. Peşinden, Şahdeniz Projesi gelecek. Bu projeyle beraber, ben, size daha Mısır'la yapılan doğalgaz anlaşmasını anlatmadım. Suriye üzerinden gelip, Yunanistan'a gidecek; bir başka hat, Nabucco projesiyle Avusturya'ya kadar gidecek. Şu anda bunları anlatacak zamanım yok; ama, bu projeler, hakikaten, Türkiye'yi rahatlatacak projelerdir. Bunların üzerine yoğun bir şekilde gidiyoruz.

Bu arada, doğalgaz ve petrol aramalarına çok büyük ağırlık verdik. Biraz önce Afif Beyin de bahsettiği gibi, bizim şu anda kullandığımız yerli kaynak yüzde 8'dir; ama, biz, mutlaka, yerli doğalgazımızı ve petrolümüzü bulmak durumundayız. Bu çalışmalara hem Türkiye'de, karada ve denizde devam ediyoruz hem de üçüncü ülkelerde devam ediyoruz. Şu anda, gerek Mısır'dan gerekse Suriye'den gelecek uzmanlarla ortak bir konsorsiyum oluşturduk. Bunlar da, çalışmalarını, ayrıca, uzmanlar bazında sürdürüyorlar; yani, yoğun bir şekilde gidiyor.

By-pass projeleri var. Belki buna girecek zaman yok. Yeraltı depoları var. Özellikle liberalizasyon konusunda, bu serbest piyasaya geçişte önemli adımlar attık. Bakınız, normal olarak, doğalgaz ve elektriği bir araya getirirseniz, bu, 40 milyar dolarlık bir pazardır. Biz, bunu, olduğu gibi bir düzenleme kuruluna verdik. TEDAŞ'ı 1 Nisanda özelleştirmeye verdik. Yani, şu anda, biz, liberalleşme noktasında, serbest piyasaya geçiş noktasında çok önemli adımlar atıyoruz. Doğalgazda kontrat devirleri ihalesine çıktık. Yani, bunlar, önemli, hakikaten devrim sayılacak şeyler. İsterseniz, buna, sessiz devrim deyin, isterseniz sesli devrim deyin; mühim olan bu işlerin yapılmasıdır ve biz, bunları çok sağlıklı bir şekilde sürdürüyoruz.

Bunu yapmak için de, disiplinli bir çalışmayla beraber, gönlünü ve cesaretini ortaya koymak gerek. Yoksa, bu yolsuzluklarla mücadelede, biz, gerçekten önemli adımlar attık. Bu bakanlığın sesi, eğer, şu ana kadar fazla duyulmuyorsa, yapmadığından değil. Bir tabir vardır; değirmenci; değirmen durduğu zaman uyanırmış. Şu anda, biz, sessiz sakin bir şekilde bu çalışmaları sürdürüyoruz çok şükür ve gayet güzel gidiyor.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, biz de size şu "devrim" sözcüğünü öğrettik ya, ne mutlu bize!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Tabiî, devrim bizim de sözümüzdür. Biz, buna da çok iyi inanıyoruz. O devrimi hep beraber yaptık.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Biz, eski devrimcilerdeniz. Size bu sözü öğrettik ya, helal olsun!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunu, siz, belki sözle yapıyorsunuz; ama, biz, uygulamayla yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, bunları şeffaf bir şekilde yapıyoruz. Bu şeffaf çalışmayla da... Hep açık; yani, hiç saklımız gizlimiz yok. Bunları bu şekilde sürdürüyoruz.

Bor Araştırma Enstitüsü, şu anda, TÜBİTAK'la güzel bir anlaşma yaptı. Onu mutlaka sürdüreceğiz. Hidrojen Teknoloji Merkezini kurduk. Biz geleceğe de bakıyoruz. Dolayısıyla, o konuda da fena sayılmayız; yani, orada da iyi gidiyoruz.

Aslında, size belki de yapacak hiçbir şey bırakmadığımız için, siz ancak bunlarla bizleri eleştirmeye çalışıyorsunuz.

Yasalardan Maden Yasası çıktı. Bakın, Maden Yasasıyla, bizim üretimimiz ve ihracatımız yüzde 40 artı. Maden Yasası önemli. Petrol Piyasası Yasası çıktı, Bor Araştırma Enstitüsüyle ilgili yasayı çıkardık. Yenilenebilir enerjiyle ilgili yasa sadece oylama aşamasında. Petrol yasası çıkmak üzere, burada. LPG'yle ilgili yasa aynı şekilde. Enerji verimliliğiyle, jeotermal enerjiyle ilgili tasarılar hazırlanıyor. Bunları yaparken, biz, aynı zamanda, onbeş günde onbeş yasayı hızla çıkarmış bir meclisin o dönemde çıkardığı yasaları da düzeltmeye çalışıyoruz; özellikle, elektrik ve doğalgazla ilgili yasaları. Bunları da düzelttiğimiz takdirde, geleceğimiz çok daha parlak olacak; ama, dediğim gibi, bu projeler, gerçekten, makro projelerdir.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan, ütopyadan söz ediyorsunuz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunların her bir tanesi için belki ayrı bir oturum gerekir; ama, bunları, ancak bir cümle söyleyip geçmekle yetiniyorum; çünkü, Sayın Bakanım da bu konuda konuşacak, sözü Sayın Osman Pepe'ye de bırakmam gerekiyor.

Ayrıca, hepinize dağıttığım  bu 40 sayfalık çalışmada da, il il, ilçe ilçe, doğalgazda ne yapıldığını... Bizden önce 5 000 kilometre yapıldı, biz 10 000 kilometreye çıkarıyoruz. DSİ'nin yaptığı çalışmalar başlıbaşına bir başarı öyküsüdür. Bunlar burada. Maden İşleri öyle. Elektrik İşleri Etüt İdaresi, BOTAŞ'ın yaptığı çalışmaları da burada bulursunuz.

Eğer, sorular olursa, ben, memnuniyetle, yine cevaplandıracağım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, izahatlarınız için çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.

Hükümet adına, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde Bakanlığımızın görüş ve düşüncelerini siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak için huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığı olarak biz, çevre ve ormancılık politikalarını, insan merkezli olarak, AK Parti Hükümetinin iki yıllık icraatlarında ortaya koymayı, bugüne değin ciddî sorunların kaynağı olan bu iki bakanlığı halkla barıştırmayı, milyonlarca insanın yaşadığı orman köylerindeki köylülerimizin refahtan daha fazla pay almasını sağlayacak, onların dertleriyle daha fazla ilgilenecek politikalara yakın durmayı, Bakanlığımızın çalışmalarının ana eksenine oturtmuşuzdur.

Değerli milletvekilleri, Hükümetimizin icraatları, elbette ki, halkımız tarafından yakından takip edilmekte ve takdir edilmektedir. 2003 yılında bakanlıkların birleştirilmesi aşamasında, Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığı birleştirilirken, bu kürsüden "çevre kayboldu, gitti" diyenlerin, bu işin ne kadar isabetli olduğunu, daha sonra, Avrupa Birliği ilerleme raporlarına baktıkları zaman, orada görmeleri mümkündür. Aynı zamanda, bizim devralmış olduğumuz bakanlığın bütçesi toplam 47 trilyondu -yani, 2003 yılı rakamlarından bahsediyorum- bugün Çevre ve Orman Bakanlığı total bütçesi, dönersermayeleriyle birlikte, 2 katrilyon civarındadır. Bu 2 katrilyonluk bütçeden de, çevreyle ilgili, Türkiye'de bugüne değin hiç olmadığı kadar önem arz edecek projelere, ülkenin imkânları ve Bakanlığın imkânları nispetinde kaynak ayrılmaya çalışılmaktadır.

Orman Genel Müdürlüğünün, önce insan merkezli politikaları doğrultusunda... Burada, değerli hemşerim Giresun Milletvekili Sayın Işık, Orman Genel Müdürlüğünün bütçesiyle alakalı görüşlerini arz ve ifade ederken, orman köylüsünün almış olduğu rakamlara değindiler. Zannediyorum, rakamları kendisine veren arkadaşlarımız tam olarak verememişlerdir, bazı eksiklikler var; ama, kısa olarak, hemen, onları, burada arz etmek istiyorum.

Orman köylüsü 2002 yılında toplam olarak 495 trilyon lira almışken, bu 2003 yılında 683 trilyon liraya, 2004 yılında da 900 trilyona ulaşmıştır...

MEHMET IŞIK (Giresun) - Üretimden değil, krediden bahset.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bu rakam, elbette ki, 20 000'e yakın orman köyünde yaşayan 7 500 000-8 000 000 orman köylüsü için çok büyük bir rakam sayılmaz; ama, bu, mevcut şartlar, bütçe imkânları dahilinde önemli bir katkıdır; ancak, orman köylülerinin sorunlarını araştırma komisyonunun hazırlamış olduğu ve fevkalade istifade etmiş olduğumuz rapora göre; orman köylülerinin sorunlarının çözülmesi için, öyle zannediyorum ki -hükümet olarak- 2005 yılı içerisinde, başta Anayasanın 169 uncu ve 170 inci maddelerinde ve ilgili kanunlarda mutlaka ve mutlaka değişiklik yapılması gereklidir.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Çözüm önerdik.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Yine, Avrupa Birliği uyum sürecinde, Türkiye'deki mevcut orman yasalarının -Anayasa ve yasalardaki mevcut haliyle-  bu politikaların halkımızın, köylümüzün istediği doğrultuda gerçekleştirmeye hiç de elyak olmadığı, aslında Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın da fevkalade kabullendikleri bir husustur. Bu, sadece bizim Partimizin, bizim Hükümetimizin, bizim Bakanlığımızın ortaya koymuş olduğu bir gerçek değildir; Türkiye'nin sorunlarına objektif bakış yapan herkesin paylaşmış olduğu, ifade etmiş olduğu bir realitedir.

Bizim Orman Genel Müdürlüğümüz elbette ki Türkiye'deki en büyük genel müdürlüklerden birisidir. Bu genel müdürlük, çalışanlarıyla, üretimiyle, planlamasıyla, programlamasıyla, kadastro çalışmalarıyla, elbette ki, milyonlarca insanı ilgilendiren bu icraatlarıyla halkımız tarafından da zaten yakinen takip edilmektedir.

Orman kadastro çalışmaları 1937 yılından bu tarafa 67 yıl içerisinde ancak yüzde 75 oranında gerçekleşebilmişken, biz, 2004 yılı içerisinde 1 000 000 hektarı geçtik. Hedefimiz 2 000 000'du. Burada kalmamızın sebebi de şudur: Kadastro komisyonları bugüne değin, yani, bizim Hükümetimizin, bizim Bakanlığımızın olaya sıcak bir şekilde yaklaşma safhasına kadar hep sürgün yeri olarak görülmüştür, kadastro komisyonlarına hiç kimse gitmek istememiştir. Niye; çünkü, orman kadastro komisyonuna gidecek, evinden barkından altı ay uzakta kalacak, büroda çalışan insanla aynı maaşı alacak, herhangi bir harcırah almayacak, fazla ücret almayacak... Ama, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın burada ortaya koymuş olduğu hür iradeleriyle, gayretli çalışmalarıyla burada yapmış olduğumuz düzenlemelerle, bu komisyonlarda çalışan arkadaşlarımızın maaşlarına, yaklaşık yüzde 50'si kadar bir ilave ödenek konulmuştur.

Orman yangınlarıyla ilgili olarak şunu açıkyüreklilikle ortaya koymakta fayda görüyorum: Türkiye, dünyanın en başarılı ülkesidir. Birim ormandaki kayıplarıyla mukayese edildiği zaman, Akdeniz havzasında Türkiye'den daha başarılı bir başka ülkeyi göstermek mümkün değildir. Bu, elbette ki, Türk mühendisinin, Türk ormancısının, bizim mükellefimizin, köylümüzün, askerimizin, sivilimizin, toplumun bütün kesimlerinin bu konuda ortaya koymuş olduğu güçlü iradenin ve fedakârlığın neticesindedir. Elbette ki, bu insanların da çalışmalarını takdir etmek, bunların karşılığını vermek gerekirdi. Nasıl, orman kadastro komisyonlarında çalışan arkadaşlarımıza, siz değerli milletvekillerinin gayretleriyle, yangın tazminatı şeklindeki bir düzenlemeyle önemli bir ücret artışı verilmişse, bizim bölge müdürümüze, işletme müdürümüze, mühendislerimize, her kademedeki arkadaşımıza da önemli bir destek verilmiştir. Yıllardan bu tarafa -Sayın Işık da çok iyi biliyor; çünkü, o da bu teşkilattan emekli olan bir arkadaşımız- Bakanlığın gündeminde yangın tazminatı konuşulmuş konuşulmuş; ama, bir türlü hayata geçirilememiştir. İşte, AK Parti Hükümetinin farkı budur; bugüne kadar konuşulanları değil, hayal edilemeyenleri bile cesaretle, inançla ve başarıyla gerçekleştirdiğimiz için, elbette ki, bundan, hep birlikte iftihar etmemiz lazım, bununla gurur duymamız lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Milletimiz başarıya açtır, milletimiz başarıya hakikaten susamıştır. CHP'li arkadaşlarımız da, inanıyorum ki, bundan içten içe gurur duyuyorlar, yapılan güzellikleri onlar da içlerinden alkışlıyorlar; ama, bu, muhalefetin kendi doğasında olan bir şey; bunu, açık açık ortaya koymak zor bir iştir. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bırak da, CHP'nin ne düşündüğünü biz bilelim.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan, görevini yap, muhalefete sataşma!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - 17 nci maddeyle alakalı, hiçbir özel üniversiteye ve spor kompleksine tahsis yapılmamaktadır.

Atatürk Orman Çiftliğiyle alakalı olarak, burada bir spor kulübüne veyahut da birkaç spor kulübüne yapılan tahsisten bahsedilirken, Atatürk Orman Çiftliğinin sadece isminde orman var; Atatürk Orman Çiftliğinin, bizim Bakanlığımızla hiçbir alakası yok.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Örnek ol...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ancak, bir şey söyleyeyim ki, Atatürk Orman Çiftliğinin aslî hüviyetine dönüştürülmesi için, bizim Bakanlığımız olağanüstü bir performans ortaya koyarak, 1 000 000 fidan dikmiştir. Atatürk Orman Çiftliğinin yanlış emellere hedef olmaması için biz üzerimize düşeni yapıyoruz ve de benim kanaatim şudur: Atatürk Orman Çiftliğinin, Ankara Büyükşehir Belediyesine verilmesi lazım. Türkiye...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Yapma ya!.. Zor yaparsın o işi!..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Böyle diyeceğinizi bilerek söylüyorum. Çünkü, Atatürk Orman Çiftliğinin büyük bir kent parkı olarak düzenlenmesi...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Yağmalanması için...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - ...ve de 3 500 000-4 000 000’a varan Ankaralı hemşerilerimizin, medenî insanlar olarak, rekreasyon alanı ihtiyaçlarının karşılanabileceği...

MUHARREM İNCE (Yalova) - Meclisi de verelim!..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - ...bir fırsatın Ankara'nın göbeğinde hazır vaziyette beklediğini... Atatürk Orman Çiftliği moloz dökülecek bir yer değildir; bir. (CHP sıralarından "Döktürmeyin!" sesleri) Atatürk Orman Çiftliği, bakın, Ankara'nın göbeğinde, Türkiye'nin en büyük iki numaralı metropolünde tahıl üretimi yapılacak bir alan değildir. Günümüzün modern kentlerine gidip bu tür alanların sosyal donatılarla nasıl düzenlendiğini gördüğünüz zaman, bu benim dediğimin fevkalade yerinde olduğunu sizler de paylaşacaksınız. Ancak, elbette ki, benim konum tek başına Atatürk Orman Çiftliği değildir; söz geldi de değindim.

Yalnız, bizim Orman Genel Müdürlüğümüzün çalışmalarıyla bu konuda yaptıklarımızla alakalı olarak bir hususun da altını çizmekte fayda görüyorum: 2005 yılı içerisinde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüyle yapmış olduğumuz ortak çalışma, inşallah, bir kanun tasarısı olarak Genel Kurula gelecek, kısa sürede de, inşallah, burada kanunlaşma imkânı bulacaktır. Bu şekilde, Türkiye'de bir taraftan Orman Genel Müdürlüğü kadastro çalışması yaparken, bir taraftan da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü kadastro çalışması yapmayacak. Bu işin bir tek sahibi olacak, inşallah, bu da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü olacaktır. İşin doğrusu budur. Dolayısıyla, bu yöntemle, Türkiye'de, neredeyse yetmiş yıldır çözülemeyen sorunu, bu dayanışma ve işbirliği anlayışı çerçevesinde kısa sürede inşallah çözmüş olacağız.

Yine, biz görevi devraldığımız zaman, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz yılda 75 000 hektarlık ağaçlandırma ve erozyon mücadelesi yaparken, 2003 yılı içerisinde bunu önce 115 000 hektara, 2004 yılında da 170 000 hektara çıkardık. Şimdi bu rakamlara baktığımız zaman burada neyi görüyoruz, neyi anlıyoruz; vakıfların, derneklerin, belediyelerin, Silahlı Kuvvetlerin, elbette ki bu işin amiral gemisi olarak da Bakanlığımızın yapmış olduğu ağaçlandırma çalışmalarıyla, Türkiye'nin, dünya ormancılığında örnek gösterilebilecek olduğu ve bütün uluslararası toplantılarda da Türkiye'nin bu başarıları parlayan bir yıldız olarak ifade edilmektedir.

Birleşmiş Milletlerin FAO teşkilatınca, Türkiye, ormanlarını geliştiren, orman alanlarını artıran dünyadaki nadir ülkelerden biri olarak işaret edilmektedir. Bu, sadece bizim millî istatistiklerimizin ortaya koymuş olduğu bir realite değildir. Bu, uluslararası örgütlerin ve rakamların da paylaşmış olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla "Türkiye çölleşmesin" diye, Türkiye kamuoyundaki güçlü kanaatleri Bakanlığımız fevkalade bir şekilde paylaşmaktadır; sadece paylaşmakla kalmamaktadır, bunun gereğini de yerine getirmektedir.

Orman fidanlıklarının yüzde 38'ini kapattık; ama, orman fidanlıklarının yüzde 38'ini kapatmamıza rağmen, fidan üretimini yüzde 40 kadar artırdık.

2005 yılındaki hedefimiz, Türkiye'de yaklaşık olarak 250 000 000 fidan dikmektir. Valilikler arasında yarışma şekline dönüştürmüş olduğumuz anlayışla ve Silahlı Kuvvetlerimize vermiş olduğumuz destekle, inşallah, 2005 yılı, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük rakama erişilen yıl olarak kayıtlara ve istatistiklere geçirilecektir.

Yine, Bakanlığımızın Millî Parklar Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu çalışmalardan birisi olarak da, tarihî Gelibolu Millî Parkındaki 250 000 şehidimizin manevî şahsiyetlerini, ruhaniyetlerini fevkalade hoşnut edecek bir tabloyu ortaya koymak için, cumhuriyetin 80 inci yılı baz alınarak, Sayın Başbakanımızın da talimatlarıyla fevkalade bir çalışma ortaya koyuyoruz. Oradaki şehitler, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun yolunu açan şehitlerdir. Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih sahnesine çıkmış olduğu Çanakkale Savaşları elbette ki millî tarih açısından fevkalade önemlidir. Çocuklarımızın millî tarihlerini öğrenmek, millî kimliklerine bihakkın vâkıf olabilmeleri açısından, Gelibolu Millî Parkının en güzel şekilde yapılması için fevkalade gayretlerimiz var. Öyle zannediyorum ki, değerli milletvekili arkadaşlarımız, hemşerilerinin bölgeye yapmış oldukları ziyaretlerde veyahut da kendilerinin bölgeye yapmış oldukları ziyaretlerde, bunları mutlaka göreceklerdir.

Yine, Orköy, Bir Havza Bir Ürün Projesiyle fevkalade başarılara imza atmaktadır.

Değerli milletvekilleri, çevre politikaları açısından Türkiye'nin fotoğrafına baktığımız zaman, yüreğimizi hoş edecek yahut Türkiye'de çevreyle alakalı her şey dört dörtlük diyebilecek noktada değiliz. Tabiî, Türkiye'de, Çevre Bakanlığı olarak, kralın çıplak olduğunu söylemenin hiç de kolay olmadığını biliyorum; ama, önce şu anda hangi noktada bulunduğumuzu ortaya koymamız lazım ki, ondan sonra nereye geleceğimizi tayin edebilelim.

Sayın Çakır'ın ifade etmiş oldukları Ergene Havzasıyla alakalı husus; biz, Bakanlık olarak, çevre düzeni planlarını, Türkiye'deki çarpık sanayileşme ve çarpık kentleşmenin en temel sebebi sayıyoruz. İşte, Bakanlığımız, 54 ilde çevre düzeni planlarını harekete geçirdi ve bununla da, 2004-2005 yılı içerisinde, Türkiye'de, 1961 yılından 2004 yılına kadar, kırk küsur yıl içerisinde, çevre düzeni planı açısından ancak yüzde 5 kadar yapılmışken, Türkiye'nin yüzde 70'ine yakınının çevre düzeni planlarını bitirmeyi hedefliyoruz. 3 225...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - 1/25000 ne oldu Sayın Bakanım?

O planlar, siz bakan olmadan önce yapılmıştı; siz, hiçbir şey yapmadınız. Trakya Üniversitesi, siz bakan olmadan o planları yapmıştı; siz, sadece onayladınız. 1/25000 ne oldu; onu söyleyin...

BAŞKAN - Sayın Çakır, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Kusura bakmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Çakır, bakın, biz, çevre düzeni planlarını bitirdik ve onayladık. Yüksek Maliyetli Çevresel Yatırımlar Projesine, Avrupa Birliğinden temin etmiş olduğumuz 16 600 000 euroluk bir krediyle, Ergene Havzasındaki, Trakya bölgesindeki bu durumu, bu projelerin içerisine koyarak çözüyoruz. Avrupa Yatırım Bankasıyla, Marmara Havzasının Çevre Yönetimi Projesini, yine, bu fasılda, bunun içerisine koyarak çözüyoruz.

Şunu söyleyeyim ki size, biz, Ergene Havzasında, Trakya bölgesindeki çevresel sorunların ağırlığını, her zeminde, her platformda ifade ediyoruz ve bununla alakalı, Avrupa Birliğiyle, Avrupa Birliği fonlarından temin etmiş olduğumuz kaynaklarla bunun gerekli çalışmalarını yapıyoruz.  Hiçbir şey yapılmıyor demek, aslında, burada bir doğruyu, bir hakkı ketmetmek olur.

Ancak, şunu söyleyeyim: Tabiî, muhalefet etmek farklı bir olay. Muhalefet etmenin mantığını da, mutlaka iyi kurgulamak lazım; doğru şeyleri, doğru yerde, doğru zamanda söylemek lazım. Aksi halde, sizin söyledikleriniz kamuoyunda makes bulmaz.

Yine, bizim, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak... 3 225 belediyenin çok önemli bir kısmının çöp deponi alanlarının olmadığını, arıtma tesislerinin olmadığını, Türkiye'de özel sektörün de, Türkiye'deki belediyelerin de, Türkiye'deki merkezî hükümetin de... Avrupa Birliğinden tarih almış bir Türkiye olarak, önümüzdeki süreçte, Avrupa Birliğine tam üye olmak için önümüzdeki ekim ayında görüşmelere başlayana kadar yapacaklarımız olduğunu elbette ki biliyoruz.

Bakın, önümüzdeki sekiz ilâ on yıl içerisinde, yaklaşık olarak 30-35 milyar euroluk bir çevre altyapısını gerçekleştirmemiz lazım. Biz, Bakanlık olarak, Avrupa Birliği müktesebatını kendi mevzuatımıza uyumlaştırma noktasında, şu anda yüzde 35'ler seviyesindeyiz; yani, bugün, Avrupa Birliğine yürüyen yolda, ilerleyen yolda, Bakanlık olarak takvimimizi yaptık ve 2006 sonunda, inşallah, bütün mevzuatımızı tam uyumlu hale getireceğiz. Yine, mevzuatı sadece uyumlu hale getirmek yetmiyor, bu mevzuatı mutlaka icraata, uygulamaya dökmek gerekiyor; biz, bunun da farkındayız. Bunun farkında olduğumuz için de, bir takvim oluşturduk. Sekiz ilâ on yıl içerisinde, bu 30-35 milyar euroluk yatırımın yaklaşık üçte 1'inin belediyeler tarafından yapılacağının, üçte 1'inin özel sektör tarafından yapılacağının, yine üçte 1'ine yakın kısmının da genel yönetim, merkezî hükümet tarafından yapılacağının altını çizmekte fayda görüyorum.

Ancak, şunu söyleyeyim; Avrupa Birliği fonlarından öyle zannedildiği kadar büyük rakamların hibe olarak alınabileceği yanlış bir kanaattir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Dün, İstanbul Sanayi Odasındaki bir oturumda, Macaristan Çevre Bakanlığı Müsteşarının başmüzakereci olarak katılmış olduğu toplantılardaki tecrübelerini, bizzat kendisinden dinleme imkânını da bulduk; "Avrupa Birliği, bize, ancak yüzde 10 kadar destekte bulundu" dedi. Bizim de zaten hesaplarımız, bizim de projeksiyonlarımız, aşağı yukarı bu mertebededir; yani, Türkiye'de herkes elini taşın altına koymak mecburiyetindedir. Atıksu bedelleri arıtma tesislerinde kullanılmak mecburiyetindedir; Çevre Temizlik Vergisini alan kurum, onu, çöp deponi alanında kullanmak mecburiyetindedir. Biz, Avrupa Birliği standartlarında bir çevre kanunu çıkaralım diye, birbuçuk yıldan bu tarafa çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve de çevre kanunu, şu anda, komisyonda...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Neden çıkmadı Sayın Bakan?!. Neden birbuçuk yıldır Çevre Komisyonunda?..

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) -  Bu komisyonda, çevre kanunu, 2005'in ilk aylarında çıkacak. Niye çıkmadı; şunun için çıkmadı...

RASİM ÇAKIR (Edirne) - TÜSİAD var...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Çevre kanunu temmuz ayında çıkacaktı; ama, çevre kanununun dayandığı İl Özel İdaresi Kanunu, Belediyeler Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek üzere Genel Kurula iade edilince, o zaman, biz, onların yasalaşmasını bekledik. Aksi halde, bizim kanunumuz dayanaksız kalırdı.

Kaldı ki, çevre kanunu, sivil toplum örgütlerinin çok geniş katılımıyla, muhalefetin teklifleriyle, fevkalade geniş ve kucaklayıcı ve de çağdaş bir standarda erişmiştir. Öyle zannediyorum ki, bu çevre kanununu, 2005'in, ocak mı olur, şubat mı olur, ama, daha ilerisi olması mümkün değil, inşallah çıkaracağız ve de bununla, burada, önemli bir avantaj sağlayacağız; çünkü, bugün, sanayicilerin en fazla şikâyet etmiş oldukları hususlardan birisi de haksız rekabettir. Çevre arıtma tesisi yapan ile yapmayan aynı pazara mal satıyor; burada, gerçekten, bir haksız rekabet söz konusu.

Yine, denizlerimizdeki çatışmadan ve çarpışmalardan meydana gelen deniz kazalarına, bugüne değin 17 tane kurum müdahil oluyordu. Biz, bunu da, bir kanunî düzenlemeyle, bizim Bakanlığımızın koordinasyonunda, bizim yanımızda Denizcilik Müsteşarlığı, Kıyı Emniyeti ve Sahil Güvenlikle birlikte çözmüş oluyoruz; yani, işin sahibini tayin etmiş oluyoruz.

Buraya gelmişken, İskenderun Körfezinde batan Ulla gemisiyle alakalı bir değerli milletvekili arkadaşımın sözüne de cevap vermek istiyorum. Ulla gemisinin dörtbuçuk yıl İskenderun Körfezinde bekledikten sonra batmasıyla alakalı bu kürsüden birkaç sefer sizlere hitap etme imkânını bulmuştum; ancak, şunu ifade edeyim ki; Türkiye'deki ulusal hukukun açıklıklarını ve uluslararası hukukun açıklıklarını, boşluklarını çok iyi değerlendiren geminin acentesi ve gemideki malın sahibi olan firma, bunu maalesef fırsat olarak kullandı. Yargının koymuş olduğu tedbirler, Bakanlığın ve kurumların ellerini bağladı; ancak, şimdi, battıktan sonra bizim İspanya Hükümetiyle birkaç kez bir araya gelerek yapmış olduğumuz görüşmelerin neticesinde -geçen hafta Arjantin'in başşehri Buenos Aires'te İspanya Çevre Bakanıyla da bir araya geldik ve konuştuk- öyle zannediyorum ki, bu konuyla alakalı -şu anda takvimini Denizcilik Müsteşarlığı ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü oluşturuyorlar- finansmanını, atığın sahibi olan Lafarge firması halledecek ve yükledikten sonra, gemi yükünü alıp inşallah İspanya'ya götürecek. Bunun tarihinin de şubat sonunu bulabileceğini düşünüyorum; yani bu geminin gelmesi, yüklemesi vesairesi; ama, bundan böyle, acil müdahale kanunu çıktıktan sonra, Türkiye'nin karasularına ve limanlarına benzer tehlikeli yükler taşıyan gemilerin girmesine kesinlikle müsaade edilmeyecek ve de en ağır yaptırımlar ve cezalar uygulanarak, bu tür emeli olanlara, niyeti olanlara fırsat verilmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesiyle alakalı olarak görüş ve düşüncelerimi ortaya koyarken, elbette ki burada 15 - 20 dakikada, Türkiye'de fevkalade öncelikli sorunların başında olan çevre sorunlarıyla alakalı oldukça fazla, söyleyeceklerimiz, ifade edeceklerimiz var; ama, bunları söylemekten daha öte, şu anda üzerinde durduğumuz, başlamış olduğumuz birkaç projeye değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, eksüre de tamamlandı; lütfen...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın  Başkan, 2 dakika içerisinde toparlıyorum.

Ergene Havzasıyla alakalı ifade etmiş olduğum düşüncelerimizin yanında, Tuz Gölündeki kirliliğinin önüne geçilmesi için Konya atıksuyuyla alakalı başlatılmış olan projenin, mutlaka, karşı yakasındaki Şereflikoçhisar, Aksaray, Cihanbeyli'yle birlikte tamamlanması lazım.

Yine, bütün Ege Bölgesini ilgilendiren, Uşak'tan başlayan, Denizli'den, Aydın'dan İzmir'e kadar giden bölgedeki yoğun ağır metal kirliliğine sebebiyet veren, deri sanayicilerinin, organize sanayi tesislerinin, bölgedeki bütün sanayi atıklarının akmış olduğu Banaz'ı, Gediz'i kontrol edecek, rehabilite edecek projeler de, Avrupa Birliği fonundan temin etmiş olduğumuz imkânlarla, inşallah 2005 yılı içerisinde start alacak.

Yine, Marmara'daki kirliliğin yüzde 25'ini tek başına gerçekleştiren Dilovası'nda da, çalışmalara, Avrupa Birliği fonlarından temin edilen imkânlarla, inşallah 2005 yılı içerisinde start veriyoruz.

Türkiye'de sadece özel sektörün değil, kamu tesislerinin şeker fabrikalarının kampanyaları başladığında, yanlarından, yakınlarından geçen nehirlerdeki balık ölümlerini televizyonlarda veya gazetelerde görmek istemiyorsak, elbette ki, Bakanlık olarak ve de halk olarak, millet olarak, vatandaş olarak yapacaklarımızın olduğuna inanıyorum. Elbette ki, bu işin ana politikalarını biz tayin edeceğiz, biz yönlendireceğiz; ama, bu işin çözümünün arkasında, halk olarak, millet olarak kolektif bir çevre bilincine erişmek yatmaktadır. Bunun için, bu işin yolu, eğitimden geçer; bu işin yolu medyanın bize verecek olduğu destekten geçer; bu işin yolu, Parlamentomuza getirecek olduğumuz yasalarda bizlere vereceği destekten geçer.

Bugüne kadar verdiğiniz destekler ve bundan sonra vereceğiniz desteklere teşekkür ediyor, bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, bu turda son söz, şahsı adına, aleyhte, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'a aittir.

Sayın Doğan, buyurun efendim.

MUHARREM DOĞAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarımda yeterli miktarda gübre kullanılmamaktan kaynaklanan gelir kaybı, millî ekonomimize zarar vermektedir. Gübre fabrikalarımız ortalama yüzde 60 kapasiteyle çalışmakta olup, bu oran gittikçe düşmektedir. İthalatın yüzde 70'i, üretici gübre fabrikaları tarafından yapılmaktadır. Gübre ithalatı, 2000 yılında 514 000 000 dolar iken, 2004 yılının ilk altı ayında 562 000 000 dolara ulaşmış ve yıl sonu itibariyle 1 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Türkiye'nin fosfat rezervleri 518 000 000 ton civarındadır. Fosfat rezervlerimizin yüzde 98'e yakın bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yer almaktadır. Fosfat yataklarının en önemli bölümü de, Mardin'in Mazıdağı İlçesinde ve civarındadır. Bu ilçede, sadece bir ruhsat alanında fosfat rezervleri 70 000 500 tondur. Mazıdağı Fosfat Tesisleri çok büyük umutlarla yapılmıştır. Yan kuruluşları hariç 140 000 000 dolara mal olmuştur. Yılda 500 000 ton konsantre fosfat üretebilir güce sahiptir. Mazıdağı Fosfat Tesislerinin 1994 yılından beri kapalı tutulması, hem millî ekonomimize verilen en büyük zarardır hem de işsizlik bakımından bölge halkı için meydana gelen en büyük kayıptır.

Mazıdağı Fosfat Tesislerinde elektrik, yol, sosyal ve yardımcı tesisler gibi, gübre fabrikasının altyapısını oluşturan birimler mevcut iken, bir gübre fabrikasının kurulamaması, mevcut fosfat tesislerinin atıl duruma gelmesine neden olmaktadır.

Gübre sanayiinin üç ana hammaddesinden biri olan amonyak, kömür, nafta ve doğalgazdan üretilmektedir. Ülkemizin en önemli doğalgaz kaynakları da Diyarbakır'ın Hazro İlçesinde mevcuttur. Ayrıca, Suriye ve Türkiye sınırlarında, özellikle Mazıdağı'na yakın doğalgaz sahaları mevcuttur. Türkiye, Suriye'yle petrol ve doğalgaz aramalarında işbirliği yapabilir ve yapmalıdır.

Bölgemize doğalgazın gelmesi, gübre fabrikasının fizibilitesini olumlu yönde etkileyecek ve gübre fabrikası kurulmasına katkı sağlayacaktır. Böylece, bölgenin sosyoekonomik yapısı değişeceği gibi, bölgenin istihdam sorununa da çözüm bulunmuş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğu ve güneydoğu bölgelerimizin çehresini değiştirecek, kırsal alandaki verimliliği artıracak ve o bölge insanının hayat standardını yükseltecek olan Ilısu Barajından söz etmek istiyorum. Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak sınırlarını çizen Dicle Nehri üzerinde, Dargeçit-Ilısu Köyü mevkiinde kurulacak olan Ilısu Barajı, ülkemizin su tutma bakımından üçüncü, enerji üretimi bakımından da dördüncü büyük barajı olacaktır. 1 milyar euroya mal olacak olan projenin tamamı, dışkredili olarak, Avusturya, İsviçre ve Türkiye ortak konsorsiyumu tarafından taahhüt edilmiştir. Temel atma töreninin 2005 yılının yedinci veya sekizinci ayında yapılacağı tahmin edilmektedir. 1 200 megavat kurulu gücünde ve 11 milyar metreküp su toplamasıyla bölgemizin ekonomik candamarı olacaktır.

Hidroelektrik santralı olarak inşa edilecek olan Ilısu Barajı, Hasankeyf'teki tarihî, kültürel varlıkları etkilemeyecektir. Bu projenin en olumlu tarafı, restorasyon ve kazı çalışmalarının yapılması, tarihî, kültürel varlıkların açığa çıkarılması ve korunması için bu proje kapsamından 25 000 000 euro ödenek ayrılmış olmasıdır. Tarihî, kültürel varlıkların önplanda tutulması ve önem verilmesi ile baraj yapım süresinin altı yedi yıl gibi kısa süreye çekilmesi bizleri sevindirmiştir. Bu konuda hükümetimize ve Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, insanlığın kültür mirası ve dünya kenti olan Mardin'in en önemli sorunlarından birisi de içmesuyudur. Beyaz su projesi olarak adlandırılan Mardin Merkez, Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Yeşilli İlçeleri ve Kabala, Akarsu, Ortaköy ve Şenyurt Beldelerindeki yaklaşık 400 000 kişinin içmesuyu ihtiyacını karşılayacak olan bu projeye en kısa zamanda başlanmalıdır; çünkü, bu birimler, içmesuyu ihtiyaçlarını sondaj kuyularından  temin etmektedirler. Ancak, hidrojeoloji raporlarına göre, kuyuların verimleri düşmektedir. Ayrıca, kirlenme riski yüksektir. Yeraltı suları, güvenilir bir kaynak değildir. Ayrıca, kaynak olarak tükenmek üzeredir.

Bu nedenle, Mardin Merkez İlçe ve beldelerinin içmesuyu ihtiyaçlarının beyaz su kaptajından temin edilmesi gerekir.

Birinci kısımda ihale edilecek cazibeli isale hattı 42,5 kilometre olup, Ortaköy'den öteye geçemeyecektir. İkinci kısımda düşünülen terfi hatları, pompa istasyonları ve depoların yapımı daha önemlidir; aksi halde, Mardin ve çevresi, on yıl sonra bile içmesuyuna kavuşamayacaktır.

Bu nedenle, her iki bölüme ait projelerin birlikte ihale edilmesi ve iki üç yıl gibi kısa süre içerisinde tamamlanması için üstün çaba gösterilmesini Sayın Bakanımızdan arz ve talep ederken, bu projenin, Sayın Bakanımızın bir eseri olarak tarihe geçmesini diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, GAP kapsamında bulunan Derik, Kızıltepe ve Nusaybin Ovalarına ait sulama kanalları henüz yapılmamıştır. Türkiye yağış ortalamasının en düşük olduğu bu yörede, çağdaş tarımın en önemli unsurlarından biri de sudur.

Sulama kanallarından umudunu kesen Derik, Kızıltepe ve Nusaybin'deki tarımsal sulama üreticileri, maliyeti ortalama 30 milyar lirayı bulan elektrik tesisatları ve özel trafolar, bedelleri kendilerine ait olmak üzere, yüzlerce derin sondaj kuyuları açmışlardır.

Yalnız Kızıltepe Ovasında açılan sondaj kuyusu sayısı 3 500'den fazladır; bu, sadece 1 300 000 dekar alanda açılan kuyulardır, diğer ovalar dahil değildir.

Ayrıca, buna, artan şehir nüfusu eklenince, elektrik iletim hatlarının ve trafoların yetersiz olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle, elektrik kesintileri sık sık meydana gelmektedir.

Sayın Bakanım, mevcut şebekenin iletim hatları zayıftır. İletim hatları ekonomik ömürlerini tüketmiştir. Ayrıca, bu hatlarda meydana gelen enerji kayıpları da vatandaşlarımıza kaçak olarak yansımaktadır.

Voltaj düşüklüğünden dolayı tarla sulamalarındaki kuyulara ait dinamolar ve tesisatlar sık sık yanmaktadır, dolayısıyla, zaman ve iş kaybına neden olmaktadır. Ayrıca, aktif sayaçların yanına ilave olarak reaktif sayaç konulması, ayrı pano ve kondansatör devresinin eklenmesi gibi masraflar üreticiye büyük bir yük getirmektedir.

Sulama elektrik fiyatlarının beher kilovat/saatinin, KDV dahil, 141 000 TL olması üreticiyi zor duruma sokmuştur. Bunun 80 000-90 000 TL gibi makul bir fiyata çekilmesi halinde, işçilik bedellerini biraz daha azaltacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Enerji kayıplarının ve elektrik kesintilerinin önlenebilmesi için Mardin ve ilçelerindeki ekonomik ömrünü tüketmiş olan eski şebekelerin mutlaka yenilenmesi ve trafoların da büyütülmesi gerekmektedir.

Tarımsal sulama yapan üreticilerin rahat nefes alabilmeleri için reaktif sayaçların kaldırılması ve eski uygulamaya geçilmesi gerektiğine inanıyorum.

Yukarıda bilgilerinize sunduğum hususlar sağlandığı takdirde, hiç tasvip edilmeyen kaçak elektrik kullanımı asgarîye indirileceği gibi, TEDAŞ'a yapılacak tahsilatların da artacağı aşikârdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bu konuyla ilgili olarak, olağanüstü hal bölge kapsamında bulunan ve 11 ili içerisine alan af kanun teklifim Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Af kanun teklifimin gündeme getirilmesi ve kanunlaştırılması için sizlerden ve Sayın Bakanımdan destek bekliyorum.

Sayın Bakanım, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Yasasıyla ilgili bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Mardin Çimento Fabrikası, yöremizde istihdam yaratmış ve millî ekonomimize katkı sağlamış büyük bir kuruluştur; ek olarak 47 personel istihdam ettiği halde, yüzde 20 enerji teşvikinden yararlanamamıştır. Bu çimento fabrikamızın mağduriyetinin giderilmesini diliyorum Sayın Bakanım.

Görüşmekte olduğumuz Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Doğan.

MUHARREM DOĞAN (Devamla) - Bu bütçenin yapımında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, asırlardır, çanın ve ezanın bir arada olduğu, camiin ve kilisenin bir arada olduğu, aynı ülkede kardeşçe yaşadığımız Süryani Kadim Cemaatinin 25 Aralık 2004 tarihinde, yani, yarın kutlayacakları Noel Bayramlarını şimdiden kutluyorum.

Yüce Heyetinizi sevgiyle selamlarken, herkese yeni yılda esenlikler ve mutluluklar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Sayın milletvekilleri, bütçe üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Soru için 10 dakikalık süremizi çalıştırıyorum.

İlk soru Sayın Ülkü Güney'e aittir; buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımızdan iki sorum var.

Seçim bölgem Bayburt'ta temeli 1996 yılında atılan Demirözü Barajında, bu yıl, yani, geçtiğimiz yıl, 2004 yılında yeterli ödenek verilemediğinden bir çalışma yapılamadı. Şimdi aldığım bilgilere göre, 2005 yılında bu baraj için takriben 4 trilyon lira ayrıldığını öğrendim; ama,  Demirözü Barajı memleketimizdeki tek yatırımdır, bu ayrılan paranın yeterli olmadığını görüyorum. Kendilerinden, sezon içerisinde bir artırıma gidip gidemeyeceklerini öğrenmek istiyorum?

İkincisi; elli yıldan beri yöremizin beklentisi olan, Türkiye'nin en yüksek debili Çoruh Nehri üzerinde kurulacak olan Laleli Barajının, acaba, ihalesinin son durumu nedir? Bu baraj, ne zaman ve hangi yöntemle ihale edilerek realize edilecektir? Çünkü, son yirmi yıldan beri bu, 15-20 köyü su altına alacağı için o yörelere herhangi bir şekilde yatırım yapılamıyor; her zaman bu dile getiriliyor; vatandaş bunu bekliyor. Bu konuda bizi bilgilendirirse memnun olacağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Harun Akın, buyurun.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 26 Mayıs 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Maden Yasası görüşmelerinde, zatıâliniz, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı olarak, Zonguldak TTK adına çok güzel söylemlerde bulundunuz. Bunun adına da "kazan kazan" dediniz; "hem Zonguldak TTK kazanacak hem ülkemiz kazanacak ve Zonguldak'ta da 10 000 kişilik istihdam sağlanacak" dediniz.

Daha sonra bu 10 000 kişiyle ilgili olarak size tekrar sorduk. "Bu 10 000 kişinin 2 000'i kurum, 8 000'i de özel sektör" dediniz.

O zaman da söyledik, hâlâ, söylüyoruz, Zonguldak bu söylemlerle çok mutlu oldu, bunlarla ilgili büyük bir beklentiye girdi; fakat, 31 Ekim 2004 tarihinde yayımlanan Resmî Gazeteye baktığımızda, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına baktığımızda, şu elimde olan 2005 yılı programından, kitaptan, geçtiği gibi, aynen okumak istiyorum: "Zonguldak'ta bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumunun ticarî olarak faaliyetlerini sürdürmeleri işletmecilik ilkeleri açısından mümkün görülmemektedir."

BAŞKAN - Sayın Akın, eğer sorunuzu daha hızlı sorarsanız diğer arkadaşlara da sıra gelir; yoksa, diğer arkadaşlar soru sorma imkânına sahip olamazlar.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Şimdi, bu kitapta bunlar söylenince, tabiî, büyük bir endişeye düştük; büyük bir çelişki. Sayın Bakanım, bu bağlamda   -büyük bir endişe duyuyoruz- bu kitapçıkta yazılanlar mı doğru, sizin söyledikleriniz mi doğru? Bunun cevabını istiyoruz.

İkinci ve son sorum: 10 000 kişinin içinden 2 000 kişisi kuruma dedik. Üretim de düşüyor; geçen sene ile bu seneyi karşılaştırdığımızda üretim 110 000-115 000 ton düştü. Üretimin artması, üretime yönelik işçi alımından ve üretime yönelik yatırım yapmaktan geçiyor.

Açık ve net, Sayın Bakanım, 2005 yılında, Zonguldak TTK'ya üretime yönelik işçi alacak mıyız?

Sayın Başkanım size de çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Melik, buyurun.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, aracılığınızla, sayın bakanlara bir iki soru yöneltmek istiyorum. Önce Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza sormak istiyorum.

Şanlıurfa İlinin tamamında, bütün ilçelerinde, bütün köylerinde ve Şanlıurfa il merkezinde, yıllardır devam eden bir elektrik sıkıntısı olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bugünlerde dahi, 500 000 nüfuslu Urfa merkezde, günde ortalama dört beş kez elektrik kesilmektedir. Viranşehir, Siverek-Karakeçi ve Akçakale-Pekmezli bölgesindeki elektrik kesintileri ve voltaj düşüklüğü nedeniyle binlerce sulama kuyusunun çalışamadığını ve bunun sonunda da, bu yıl çıkan olayları biliyorsunuz. Olaylar nedeniyle siz de Urfa'ya gelmiştiniz. Ancak, Urfa'daki teşkilatınız da, siz de -Urfa'ya yaptığınız ziyaret sırasında söylemiştiniz- Urfa'daki elektrik düzensizliğinin nedenlerinin tamamını kaçak elektrik kullanımına bağlıyorsunuz. Halbuki, kaçak kullanım olarak görülen elektriğin büyük bir kısmının, eski ve yetersiz iletim hatları ile buna bağlı olarak trafo gibi diğer teknik aksamların yetersizliğinden kaynaklandığı Urfa'daki sistemi bilen bütün teknik elemanlarca bilinmektedir.

Bakın, bu yıl işletmeye alınan Bozova-Yaylak'taki sulama pompaj sisteminin bütün elektrik sistemleri Devlet Su İşleri sahasında olmasına rağmen, TEDAŞ elemanları, 120 milyar liranın üzerindeki enerji kaybını da sulama birliğine yüklemiştir; ama, bu yıl bu sulama ücreti Devlet Su İşleri tarafından ödenecektir.

Geçmiş yıllarda beyaz enerji operasyonu geçirmiş Şanlıurfa İlinde, bu operasyonun nedenlerini ve sonuçlarını Bakanlık olarak tekrar inceletmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum yine Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına. Özellikle, Karakeçi, Viranşehir ve Pekmezli bölgesinde sulama kuyuları çalıştıran üreticiler 2004 yazında yaşadıkları sıkıntıları 2005 yılında da yaşayacaklar mıdır veya bu sorunu çözdüğünüzü söyleyebilir misiniz?

Sayın Çevre ve Orman Bakanına çok kısa bir sorum olacak.

BAŞKAN - Siz bilirsiniz; soruları sordukça, diğer arkadaşların hakkı gidiyor; fark eden bir şey yok.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Urfa ile Viranşehir, Ceylanpınar Ovaları arasındaki Tektek Dağlarının millî park veya doğal hayatı koruma alanı olarak belirlenmesi yönünde bir çalışma yapabilir miyiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Sayın Ahmet Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, ben de, vasıtanızla iki kısa soru sormak istiyorum. Önce, Çevre ve Orman Bakanımıza soracağım.

Sayın Bakanım, Konya İlimizde bulunan Tuz Gölünün korunmasıyla ilgili Bakanlığınızın çalışmaları nelerdir?

Ayrıca, Bakanlığınızca, kirli havayı takip için neler yapılmaktadır?

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza olan sorum şöyle: Sayın Bakanım, Konya Ovaları Projesi (KOP), Konyamızın en büyük kızılelmalarından biridir. İlimiz, bölgemiz ve Türkiyemiz için de, çok önemli, büyük bir proje. Hayata geçtiğinde, ilave 1 705 000 hektar alan sulanacak; alternatif ürünler ve hayvancılıkta büyük atılım yaşanacak ve ülkeye büyük katmadeğer sağlanacak.

BAŞKAN - Sayın Işık, sorunuzu, açıklama yapmadan, direkt sorar mısınız. İstirham ederim...

Buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Konya Milletvekilimiz Muharrem Candan da, biraz önce, özellikle bitiş tarihiyle ilgili bir soru tevcih etmemi istedi. Bu konuyla ilgili bilgi alabilir miyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.

Sayın Bölünmez?.. Yok.

Sayın Kaptan, buyurun efendim.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'e sorularım var.

Sayın Bakan, 2004 Haziranında Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunda verdiğiniz bilgide, enerji sektöründe izlenen yanlış politikalar ve yolsuzluklar nedeniyle oluşan kamu zararının yaklaşık 42 milyar dolar olduğunu belirtmiştiniz.

1- Bu rakamın içerisinde kaçak kullanılan yıllık 744,1 katrilyon liralık elektriğin parası var mıdır?

2- Elektriği kaçak kullananların ödemesi gereken yıllık yaklaşık 1 milyar dolarlık paranın faturasının ödeyenlere yüklenmesi büyük bir haksızlık yaratmaktadır. Bu kaçaklar ne zaman önlenecektir?

3- Kaçak elektrik kullanılmasının elektrik fiyatının yüksek olmasından ileri geldiği dikkate alınırsa, hem sulu tarım yapan çiftçilerimizi hem turizmcilerimizi hem seracılarımızı ve hem de tüm vatandaşlarımızı rahatlatmak açısından elektrik fiyatlarını ucuzlatmayı düşünüyor musunuz?

4- Turizmin, seracılığın, narenciyenin yoğun olduğu Antalya'nın merkezinde, ilçelerinde ve beldelerinde sık sık elektrik kesintisi oluyor; şebekeler eski, trafolar yetersiz, elektrik yetersizdir. Antalya'nın ilçelerinde ve beldelerinde sık sık olan elektrik kesintisini önleyecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru sorma işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, 10 dakikalık süre içerisinde sayın bakanların cevap vermelerini istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, son sorudan başlayarak cevap vermek istiyorum. Önce, bu yolsuzluğa kaçak elektrik dahil değil. Ancak, biz, şu ana kadar, sadece, 650 000 aboneyi kaçak elektrik kullanırken yakaladık; o, rakama dahil değil; o rakam bir üst değerdir, dolayısıyla, ona dahil değil.

Bu arada, elektrik fiyatlarına, biz, yirmibeş aydır zam yapmadık, indirim yaptık. Enflasyon çok düşük olsa da var; ama, sabit fiyat olduğu için, bu aynı zamanda bir indirim demektir ve biz, elemanlarımıza maaş verdiğimiz halde ve diğer masraflarımız olduğu halde, bunları yansıtmıyoruz. Bunu da, tamamen, enerji yönetimindeki başarıya bağlıyoruz.

Bu arada, sık sık elektrik kesilmelerinin sebebine gelince ki, bu yaz ve kış fark ediyor; kışın, maalesef, kaçak elektrik miktarında fazlalık var ve aynı zamanda da hatlar, maalesef, eski. Biz, bunları yeraltına alma projesini başlattık. Biraz önce konuşmamda ifade ettiğim gibi, bu kabloların ve hatların yeraltına girme meselesi, bizim dönemin en önemli projelerinden bir tanesi olacak. Büyük ölçüde bunu çözeceğiz; çünkü, bizden önce, on senedir, bunlara hiç yatırım yapılmamış. Nasıl olsa özelleşecek diye sahipsiz kalmış; dolayısıyla, en ufak bir fırtınada, maalesef, sıkıntı oluyor; ama, biz, bunları çözeceğiz. Bu bizim görevimiz. Kaldı ki, TEDAŞ, şu anda, bana bağlı değil; ama, Hükümetimizin bir işi olarak da, bunu, biz, birlikte yürütüyoruz. Bu kablolar yeraltına inecektir.

Öbür taraftan, KOP Projesi, biliyorsunuz "Mavi Tünel" Konya'ya büyük hayat verecek. Bu proje, bizim dönemin en önemli projelerinden biri olarak devreye giriyor. Bu, programımıza girdi, kredi görüşmelerini de yürütüyoruz. İnşallah, Konya Ovası, tıpkı GAP gibi çok önemli bir üretim merkezi olacak.

Onun dışında, Urfa'daki kaçak elektrikle ilgili olarak şunu söyleyeyim: Maalesef, Urfa'da kaçak elektriğin oranı -bunu üzülerek söylüyorum- yüzde 60. Biz, bunu, olayın sosyal boyutunu da düşünerek çözmeye çalışıyoruz. Burada da yine hatların, maalesef...

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)- Kayıp nedir Sayın Bakan? Yüzde 60'ın içinde kayıp nedir? Lütfen onu da açıklayın.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Bunun içinde teknik miktar, en fazla olsun, yüzde 10 diyelim buna biz. Geri kalan...

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)- Yalnız, Müessese Mmüdürünüz yüzde 30 olarak açıklıyor.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Bilmiyorum, soru-cevap şeklinde böyle devam edelim mi?! Ama, yani, rakam bu.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)- Hayır ama... Lütfen... Başka şansımız olmadığı için...

BAŞKAN- Sayın Melik, lütfen...

Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap eder misiniz.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Tabiî ki, biz, olayın sosyal boyutunu da gözönüne alarak bunu da önlemeye çalışıyoruz. Mesela, biz bu noktada kömür yardımları yapıyoruz ki, özellikle kışın mümkün olduğu kadar ısıtmada bunu kullansınlar diye; ama, genellikle bazı vatandaşlarımız, ısınmak için elektriği daha tercih ediyorlar; ama, biz bunu da çözeceğiz. Bununla ilgili olarak yatırımları programa aldık ve önümüzdeki sulama sezonundan önce de 100 MW'lık bir trafo merkezi devreye konuluyor. Ayrıca, 400 KW'lık Mardin-Batman hattı ile 400 KW'lık Mardin-Kızıltepe istasyonu servise yeni alındı. Bir kısmının problemleri çözüldü.

Viranşehir ile Karakeçili'yi -ki, yazın ben oraya gitmiştim- çok süratli olarak ele aldık. Normal olarak altı yedi ayda yapılacak bir çalışmayı çok kısa bir zamanda arkadaşlarımız -hem İletim AŞ hem de Dağıtım AŞ (TEDAŞ)- başarılı bir şekilde yaptılar.

Hilvan'da da 400 KW'lık trafo istasyonu ihalesi önümüzdeki aylarda yapılacak. Bunu da size müjde olarak ifade ediyorum.

Ayrıca, 154 KW'lık Pekmezli trafo merkezi ihalesi bu ay içinde yapılacak. Bunlar önemli yatırımlar. Dolayısıyla, bunlar gerçekleştiği zaman Urfa'nın problemleri büyük ölçüde çözülmüş olacak.

Bu arada, Zonguldak TTK'yla ilgili olarak şunları söyleyeyim: Burada biz şu anda farklı bir uygulama yapıyoruz. 22 adet küçük ölçekli sahayı rödevanslı olarak ihale ettik.

HARUN AKIN (Zonguldak)- Bunu size vereyim, bakın.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Ondakiler yanlış olabilir. Ben onu şimdi arkadaşlarıma inceleteceğim. Benim sözüm doğrudur. Biz ne diyorsak doğrudur.

Evet, biz eleman da alacağız. Yalnız, burada, önce, çıkarılan işçilerin karşılığı olarak 500 kişi civarında alacağız.

HARUN AKIN (Zonguldak)- Kitapçığı size takdim edeyim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Olabilir; o yanlış basılmış olabilir.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Burada var.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Doğrudur, buna inanıyorum... Benim sözüm doğrudur.

Biz bunu uygulayacağız; ne dediysek de yapıyoruz.

TTK, bildiğiniz gibi, yıllardır kanayan bir yaraydı. Bunun çözümü de, sizlerle beraber bizlere, yani, bu döneme, inşallah, nasip olacak. Bununla ilgili ihaleleri yaptık, ihaleler sürüyor. Burada verimi artırıcı, üretimi artırıcı bir çalışma yapıyoruz. Bu, tabiî ki, istihdamı da tetikleyecek. Yani, istihdamla ilgili sorunları da çözecek.

Biz, yaptığımız hesaplamalarda ne dediysek bunları uygulayacağız. Yalnız, bu proje beş yıllık bir projedir. Dolayısıyla, daha başındayız; ihale safhası gerçekleştirildi ve şu anda, 22 bölgeyle olanlar yürüyor.

Bana verdiğiniz bu kitapçık -arkadaşlarım şimdi bana ifade ettiler- geçmiş hükümetin değerlendirmesi.

HARUN AKIN (Zonguldak) - 14 Ekimde yayımlanmış.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bunun üzerinde 2005 yılı yazıyor; ama, bakın, burada "2001-2005" yazıyor.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Ama, 14 Ekimde yayımlanmış.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hayır, anladım; yayımlanmış olabilir; ama, 2001-2005 yılı arasındaki eski döneme ait bilgileri bana sunuyorsunuz. Onun için, benim dediğim doğrudur.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Sevindim Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Ben de sizin sevinmenize sevindim.

Bu arada, Tacidar Beyin söylediğiyle ilgili o düzeltmeyi ayrıca yapayım. Bakanlığın web sayfasında da aynı bilgi var.

Yalnız, önergeyi vermemiş, ancak, önergeye olumlu oy kullandığı için... Kendisi de, sonra düzelteceğini ifade edecek; burada açıklıyorum.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - İçeriği konusunda açıklama yapın; arkadaşlara haksızlık oluyor.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - İçeriği konusunda da aynı...

TACİDAR SEYHAN (Adana) - İçeriği konusunda söyledikleriniz tamamen yanlış.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - İçeriği konusunda da, siz onu daha sonra düzelteceğinizi söylediğiniz için, ben onu olumlu olarak kabul ediyorum.

Bu arada, Bayburt'taki Demirözü Barajıyla ilgili olarak da 4 trilyon ayrıldı. Biz, sene içerisinde de bununla ilgili bir çalışma içerisindeyiz; kaynak geldiğinde bunu yansıtacağız; ama, şu anda, henüz etüt safhasında. Bu parayı bir kullansınlar, ondan sonra onu artırma imkânımız olacak. Sezon artışı, genellikle mümkün olabiliyor.

HARUN AKIN (Zonguldak) - İşçi alıyor musunuz?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - İşçiyle ilgili çalışmaları sürdürüyoruz şimdi. Onun için, size, hemen kesin zaman vermeyeceğim; ama, bu sene içerisinde, onu inşallah gerçekleştireceğiz, bir kısmını alacağız.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, eğer cevaplarınız bittiyse, Çevre ve Orman Bakanımız soruları cevaplandıracak.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet, bitti.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık, Bakanlığımızın hava kirliliğiyle alakalı olarak yapmış olduğu çalışmalar hakkında bilgi almak istediğini sorusunda dile getirdi. Türkiye'de ağırlıklı olarak ısınmada fosil türevli yakıtların kullanıldığı ve çok yaygın şekilde bilhassa düşük kalorili ve yüksek kükürt oranlı çevre kirliliği meydana getiren kömürlerin kalıcı riskler oluşturduğu malumdu. Bu konuyu Bakanlığımız gözönünde bulundurarak, kömürlerin belli bir standart içerisinde 2004 yılı içerisinde 54 ilde, 2005 yılı içerisinde de 81 ilde tamamıyla ambalajlı olarak satılacaktır.

Yine, Bakanlığımız, 2005 yılı içerisinde 35 ildeki hava kirlilik oranlarını mobil istasyonlarla anlık olarak takip edecektir. Ölçümler her 10 dakikada bir yapılacak ve bunlar online olarak Ankara'daki merkeze bildirildiği gibi, aynı zamanda mahallinden de takip edilecektir. Mahallindeki hava kirliliği, insan sağlığı açısından risk teşkil ettiği anda gerekli uyarılar yapılacak ve gerekli tedbirler alınacaktır. Yani, bunlar, insan ve çevre sağlığını fevkalade yakından ilgilendiren konularda Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalardan sadece ikisi; ama, şunu ifade edeyim: 2005 yılı içerisinde 81 ilde hava kirliliğini anlık olarak takip edecek mobil istasyonları mutlaka hayata geçireceğiz.

Yine, Sayın Ahmet Işık'ın, Tuz Gölündeki yapılan koruma çalışmalarıyla alakalı bir başka sorusu vardı. Konuşmamın bir bölümünde bununla alakalı konuya değinmeme karşın, şunu ilave etmek istiyorum: Evet, Tuz Gölü, Bakanlığımız tarafından "özel çevre alanı" olarak ilan edilmiş ve bununla alakalı da yoğun bir çalışma yapılmaktadır. Bölgesindeki, civarındaki belediyelerden esas işin kirlilik kaynağının önemli bir kısmını teşkil eden Konya Büyükşehir Belediyesinin arıtmasını İspanya kredisiyle nasıl çözüm noktasına getirmiş isek, geçen hafta, Bounes Aires'teki İklim Değişikliği Konferansında İspanyalı bakanla ve ekonomi bakanı müsteşarıyla yapmış olduğum görüşmede, İspanya kredisinin geri kalan bölümünü, Aksaray, Şereflikoçhisar ve Cihanbeyli ile alakalı olarak kullanmak istediğimizi ifade ettim ve bu konuda da olumlu görüş aldım.

Yine, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik arkadaşımızın, "Şanlıurfa ile Viranşehir arasındaki Tektek Dağlarında bir millî park çalışması yapılabilir mi" diye bir soruları var. Memnuniyetle yapılabilir; çünkü, biz, geçtiğimiz yıl içerisinde 2 millî park çalışması yaptık ve bunların ilanını yaptık. Biri Sarıkamış Millî Parkı, biri de Ağrı Dağı Millî Parkıdır. Şanlıurfa'da da bu çalışmayı yaparız. Yalnız Şanlıurfa'da, bu vesileyle ifade edeyim, ciddî bir ağaçlandırma çalışmamız var. Yaklaşık olarak 10 000 dönümlük bir ağaçlandırmayı 2005 yılı içerisinde ikmal edeceğiz. Bu vesileyle bunu değerli Şanlıurfalı vatandaşlarımıza, değerli arkadaşımızın bu sorusu üzerine cevap vermiş oluyorum.

Teşekkür ederim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, bir soru daha var; onu da cevaplandırabilir miyim acaba?

BAŞKAN - Sayın Bakanım, tekrar tekrar dönmeyelim. Siz isterseniz yazılı olarak cevaplayın.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Bakanın konuşması sırasında, isminin, bir önergenin verilmesiyle ilgili olarak geçtiğinden bahisle Sayın Tacidar Seyhan kısa bir açıklama yapmak istemektedir ben de kendisine konuyla ilgili olarak söz vereceğim, yerinden çok kısa bir açıklama yapacaktır.

Buyurun Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana öncelikle teşekkür ediyorum, bir düzeltme yaptılar; ancak, bu düzeltmede adıma ithaf edilen konularda yeterli açıklık sağlanmadığı için söz almış bulunuyorum.

Öncelikle Bor Enstitüsü konusunda söylenilen ve burada dile getirilenler benim söylediklerim değil. Bu elimde gördüğünüz yazıların hepsi Bakanlığın web sayfasından alınmıştır. Eğer eleştirilecek, yanlış olarak itham edilecek bir şey varsa, önce Bakanlığın web sayfasından bu yazı kaldırılmalı ve buradaki yanlış gösterilmelidir; birincisi bu. Burada son derece büyük bir haksızlık yapılmıştır.

İkincisi, LPG kanununda, komisyonda...

BAŞKAN - Sayın Seyhan, siz önergeyle ilgili olarak açıklama yaptınız mı efendim?

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Evet, önergeyle ilgili açıklamamı yapıyorum efendim.

BAŞKAN - LPG konusuna girmeyelim; çünkü, maksat hâsıl olmuşsa...

TACİDAR SEYHAN (Adana) - Tamam efendim, bitti o; o da benim adıma söylenmiş bir şeydi, doğru değildi, önergeye geliyorum.

Önerge Adalet ve Kalkınma Partili 8 milletvekilinin vermiş olduğu, bizim de oylamada katıldığımız bir önergedir. Önergenin, mahiyeti açısından, insan sağlığı, toplum sağlığı, disiplin ve haklı rekabet şartlarını ortadan kaldırıcı hiçbir yönü yoktur, hatta verilen önergeye "tüm teknik ve idarî koşullar yerine getirilmek kaydıyla" ibaresi konulmuştur. Burada bu şekilde tarafıma bir itham yapılmış olması hem bana hem de bu önergeyi veren Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine yapılmış çok büyük bir haksızlıktır. Eminim bilgi eksikliğinden ve yanlış anlamadan kaynaklanmıştır. Ben, yanlış bilgilenme olmasın diye hem kendi adıma hem de önerge sahipleri adına kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20 -  ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                  Açıklama                                             YTL   

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                4 829 993

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                391 490

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                245 474 517

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                   Lira            

- Genel Ödenek Toplamı    : 297 843 856 900 000

- Toplam Harcama                 : 273 986 922 600 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 18 892 427 050 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek  :  4 964 507 250 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                   Açıklama                                         YTL   

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                841 190

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                42 052

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                2 969 758

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                       Açıklama                                                         YTL 

02                           Vergi Dışı Gelirler                           289 998

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Sermaye Gelirleri   2

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Alınan Bağış ve Yardımlar            3 563 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                  Lira           

- Genel Ödenek Toplamı    : 21 684 597 400 000

- Toplam Harcama                 : 21 130 919 400 000

- İptal Edilen Ödenek                   :     553 678 000 000

BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                                  Lira           

- Bütçe tahmini                   : 21 484 000 000 000

- Yılı tahsilatı  : 21 323 476 950 000

BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

FonksiyonelKod                                                      Açıklama                                         YTL    

01                                Genel Kamu Hizmetleri                                22 938 400

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                Savunma Hizmetleri                                583 300

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                Ekonomik İşler ve Hizmetler                                3 428 625 900

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                Çevre Koruma Hizmetleri                                500 000

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                282 602 600

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                Sağlık Hizmetleri                                398 800

BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           YTL    

02                           Vergi Dışı Gelirler  67 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Sermaye Gelirleri    24 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Alınan Bağış ve Yardımlar           3 644 649 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                                     Lira             

- Genel Ödenek Toplamı    : 3 098 929 131 200 000

- Toplam Harcama                 : 2 945 513 846 550 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 152 798 980 200 000

- Ödenek Dışı Harcama                 :  1 671 171 850 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel Kanunlar

Ger.Ertesi Yıla Devreden Ödenek  :  2 287 476 300 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                                      Lira             

- Bütçe tahmini                   : 3 558 932 000 000 000

- Yılı tahsilatı  : 3 195 219 440 950 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, bütçenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okuyup, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama talebinde bulunan üyelerin isimlerini okuyorum:

Muharrem İnce?.. Burada.

Hasan Ören?.. Burada.

Erdal Karademir?.. Burada.

Yaşar Tüzün?.. Burada.

Osman Kaptan?.. Burada.

Atilla Kart?.. Burada.

Harun Akın?.. Burada.

Mehmet Işık?.. Burada.

Mehmet Ziya Yergök?.. Burada.

Osman Özcan?.. Burada.

Tacidar Seyhan?.. Burada.

Salih Gün?.. Burada.

Mustafa Özyurt?.. Burada.

Mehmet Vedat Melik?.. Burada.

Rasim Çakır?.. Burada.

Haluk Koç?.. Burada.

Mustafa Özyürek?.. Burada.

Orhan Eraslan?.. Burada.

Sedat Uzunbay?.. Burada.

Mehmet Ali Özpolat?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yoklama için 3 dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, pusula gönderen milletvekili arkadaşlarımız lütfen salondan ayrılmasınlar.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.47

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.58

BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN - Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 3 dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yetersayısı bulunamamıştır; oylamalar sonraki birleşimlerde yapılacaktır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 25 Aralık 2004 Cumartesi, yani, yarın saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 22.05