DÖNEM
: 22 CİLT : 70 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
39 uncu Birleşim
24 Aralık 2004 Cuma
İ
Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
A) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) EMNİYET
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
b) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
B)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
C) ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) PETROL
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET
SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005
Malî Yılı Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
D) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
b) DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
V.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa
ILICALI'nın, ilk ve ortaöğretim okullarındaki trafik ve ilkyardım derslerine ve
trafik öğretmenliği programı açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4063)
2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
ÖZKAN'ın, Burdur'daki vekil ve sözleşmeli öğretmenler ile hizmetli açığına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4113)
3.- İzmir Milletvekili K.Kemal ANADOL'un,
İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin bazı hükümlerinin idarecilerce kötüye
kullanıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/4149)
4.- İstanbul Milletvekili Kemal
KILIÇDAROĞLU'nun, bazı unvanlarda çalışanlar arasındaki ücret farklılıklarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/4154)
5.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam
KESİMOĞLU'nun, yeni üniversite kurma kriterlerine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/4270)
6.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur
YAKA'nın, milletvekili lojmanlarının satışına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/4309)
7.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in,
belediye başkanlarının TBMM'ye girişte yaşadıkları soruna ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent ARINÇ'ın cevabı (7/4310)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
dört oturum yaptı.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Tunus'a
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi,
3.12.2004 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve Genel Kurulun aynı tarihli birleşiminde okunmuş bulunan Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik hakkındaki (9/11) esas numaralı Meclis soruşturması
önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 5
inci sırasında yer almasına, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 108 inci
maddeleri gereğince soruşturma açılıp açılmamasına dair öngörüşmelerinin, Genel
Kurulun 29.12.2004 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam
olunarak;
Millî Savunma Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Ulaştırma Bakanlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı,
2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî
yılı kesinhesapları kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 24 Aralık 2004
Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.45'te son verildi.
|
|
İsmail
Alptekin |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar
Tüzün |
|
Bayram
Özçelik |
|
Bilecik |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Harun
Tüfekci |
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Konya |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No. : 50
II. - GELEN KÂĞITLAR
24 Aralık 2004 Cuma
Tasarı
1.- İnsan Haklarını ve
Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda
Kaldırılmasına Dair 13 No.lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı (1/940) (Adalet; Anayasa ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.12.2004)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, Antalya-Korkuteli çevre yolunun ne zaman yapılacağına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1373)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
2.- Mersin Milletvekili
Şefik Zengin'in, Sakarya Valisinin basına yansıyan bir davranışına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1374) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
3.- Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün'ün, Bilecik'e TOKİ Başkanlığı tarafından ilave konut yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1375) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.12.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, genel aydınlatma yerleri elektrik giderlerinden belediyelerin
sorumlu tutulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4472)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
2.- Mersin Milletvekili
Şefik ZENGİN'in, GATA Hastanesi ve TSK Rehabilitasyon merkezinden sivil
hastaların yararlandırılması uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4473) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Ceza Muhakemesi Kanunu ile 5020 sayılı Bankalar Kanunu
arasındaki uyuma ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4474)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
4.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Antlaşma ve Anayasamıza
etkilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4475) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.12.2004)
5.- İzmir Milletvekili
Bülent BARATALI'nın, 253 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin yol açacağı
mağduriyete ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4476) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.12.2004)
6.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, seyyar satıcıların tabi olduğu vergilendirme usulüne ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4477) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.12.2004)
7.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN'in, 253 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4478) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
8.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Konya-Karatay Yusuf İzzettin Horasanlı İlköğretim Okulu Müdür
Yardımcısı hakkında açılan soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4479) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
9.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, Konya Millî Eğitim Müdürlüğündeki atamalara ve ihalelere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4480) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.12.2004)
10.- Adana Milletvekili
Tacidar SEYHAN'ın, İncirlik Üssünde ABD'nin nükleer ve kimyasal silahlar
bulundurduğu iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4481) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.2004)
11.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Antlaşma ve
Anayasamıza etkilerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/4482) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
12.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir soru önergesine verilen cevaba ve bir gazetede
yayımlanan habere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4483) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2004)
13.- İstanbul
Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, Sivas Demir Çelik ile TMSF arasındaki alacakların
tahsiliyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4484) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.12.2004)
14.- Tekirdağ
Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Star Gazete ve Televizyonunda işten çıkarılan
personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/4485) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
15.- Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, TMSF'nin, alacakların takibi konusundaki uygulamalarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru
önergesi (7/4486) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
16.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Sivas-Gemerek-Eskiyurt Köyünde yeşil kart uygulamasında
yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4487) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
17.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Sivas-Gemerek Kaymakamıyla ilgili bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4488) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.12.2004)
18.- Denizli Milletvekili
Mehmet YÜKSEKTEPE'nin, Pamukkale Özel Çevre Koruma Bölgesindeki bir arıtma
tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4489)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
19.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, ilköğretim ders kitaplarının hazırlanmasında belirlenen
ihale şartlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4490)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
20.- İstanbul
Milletvekili Hasan AYDIN'ın, bir hastanede acil müdahale yapılmadığı için
öldüğü iddia edilen bir şahsa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4491) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
21.- Muğla Milletvekili
Ali Cumhur YAKA'nın, Datça Belediyesi Atıksu Arıtma Tesisine ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4492) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.12.2004)
22.- İzmir Milletvekili
Hakkı ÜLKÜ'nün, 253 numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4493) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Gürsoy EROL'un, 17 Ağustos depremini yaşayan illerimizdeki adlî suç oranına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3966)
2.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, Sedat PEKER'le ilgili bazı soruşturma bilgilerinin basına
sızdığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4002)
3.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, DEP eski milletvekillerinin yeni bir parti kuracağı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4003)
4.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya
Büyükşehir Belediyesindeki bazı atamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4018)
5.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, futbol-mafya ilişkileri hakkındaki iddialara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru
önergesi (7/4049)
6.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, internet salonlarının denetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4052)
7.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, ülkemizdeki yabancı ve kaçak işçilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4053)
8.- İzmir Milletvekili
Yılmaz KAYA'nın, Ukrayna'da yakalanan bir firari hükümlünün üzerinden çıktığı
iddia edilen yeşil pasaporta ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4055)
9.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, yeşil reçete yazan doktorlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4073)
10.- Antalya Milletvekili
Tuncay ERCENK'in, uçak alımıyla ilgili olarak Berlin'de yapılan üçlü zirveye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4077)
11.- Denizli Milletvekili
Mehmet U. NEŞŞAR'ın, Sağlık Bakanlığında bazı bürokratların eğitim
hastanelerinde şef olarak görev yaptığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4079)
12.- Manisa Milletvekili
Hasan ÖREN'in, SSK'ya aktarılan kaynağa ve kaynakların değerlendirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4080)
13.- Sinop Milletvekili
Engin ALTAY'ın, ilköğretimdeki okullaşma oranına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4089)
14.- Ordu Milletvekili
İdris Sami TANDOĞDU'nun, TMSF'nin satışa sunduğu bir villaya ilişkin Devlet
Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4098)
15.- Konya Milletvekili
Atilla KART'ın, iki emniyet müdürü hakkında hukuka aykırı uygulamalar yapıldığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4100)
16.- İzmir Milletvekili
Canan ARITMAN'ın, Irak'ta öldürülen Türk şoför ve işçilere ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4101)
17.- İzmir Milletvekili
Canan ARITMAN'ın, Irak'ta öldürülen Türk şoför ve işçilerin ailelerine sağlanan
sosyal güvenlik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4102)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
24 Aralık 2004 Cuma
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz.
Program uyarınca bugün
iki tur görüşme yapacağız.
Sekizinci turda, İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı,
Dışişleri Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S.Sayıları : 706, 707, 708, 709) (x)
A) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakikalık süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir. Bilgilerinize arz olunur.
Sekizinci turda grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına;
Aksaray Milletvekili Ruhi Açıkgöz, Yalova Milletvekili Şükrü Önder, Sivas
Milletvekili Selami Uzun, Trabzon Milletvekili Aydın Dumanoğlu, Aksaray
Milletvekili Ali Rıza Alaboyun.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına; İstanbul Milletvekili Birgen Keleş, İzmir Milletvekili Bülent
Baratalı, Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel, İstanbul Milletvekili Onur Öymen,
Hatay Milletvekili İnal Batu.
Şahısları adına; lehinde,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu, Konya Milletvekili Ahmet Işık; aleyhinde,
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Bu turda ilk söz, AK
Parti Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ruhi Açıkgöz'e aittir.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Açıkgöz, burada
belirtilen süre 9 dakikadır, eşit olarak paylaşmışsınız; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA RUHİ
AÇIKGÖZ (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Verilen bu süre içerisinde İçişleri Bakanlığımızın
bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini açıklamaya çalışacağım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, geçen iki yıl içerisinde kamu yönetimimizin
yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak çok önemli tasarıları yasalaştırdık.
Bunlardan Büyükşehir Belediyesi ve Belediye Kanunu yürürlüğe girmiş, İl Özel
İdareleri Kanunu ve Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri Kanunu, Cumhurbaşkanımızca,
bir daha görüşülmek üzere Meclisimize iade edilmiş. Bundan sonra kamu
yönetiminde atacağımız adımlar, geri gönderilen kanunların yeniden görüşülmesi
ve ilave İl Özel İdareleri ve Belediye Gelirleri Kanunu, Belediye Birlikleri
Kanunu, Köy Kanunu gibi kanunlarla kamu yönetiminde yaptığımız yenileşme devam
edecektir.
Yeni dönemde, kamu
yönetimimiz, çok yatay, çok yöne düzlemli yönetişim anlayışına göre
yapılanmaktadır. Ben burada, yerel yönetimlerdeki yapılanma üzerinde durmaya
çalışacağım.
AK Partinin ve
hükümetimizin yerel yönetimler anlayışında öne çıkardığı en önemli hususlar,
biliyorsunuz, vatandaşı önceleyen, öne koyan, katılımcılık ilkesi, şeffaflık
ilkesi, hesap verebilirlik ilkesi, verimlilik ve hukukun üstünlüğü
prensiplerine dayanmaktadır. Bununla ilgili olarak yaptığımız kanun
değişiklikleri, bir şekilde vatandaşımızın yönetime daha fazla katılımını
sağlayacak ilkeler içermektedir. Bunlardan kısaca bahsetmek istiyorum.
Çağdaş ülkelerin
neredeyse hepsinde olan, vatandaşı bir şekilde yönetimin içine katmayı
amaçlayan kanunlardan, uygulamalardan, kamu yönetimimizin daha etkin ve verimli
sürdürülebilmesi için birçok düzenleme yapılmıştır. Mesela, Bilgi Edinme Kanunu
çıkarılmış, bununla ilgili olarak tüm kamu kurumlarımız, özellikle web
sitelerinde bununla ilgili linkler koymuşlar ve başvuru formları online olarak
oraya yerleştirilmiştir. Bunun dışında, dün onaylanan belediyeler kanununda
kent konseyleri oluşturulmaktadır. Kent konseylerinde sivil toplum
kuruluşlarıyla kamu yöneticileri bir araya gelerek bölgenin, beldenin
sorunlarını ortaklaşa halletme yönüne gideceklerdir.
Yine, bu yeni
uygulamalardan bir tanesi olan, il ve ilçelerde kurduğumuz insan hakları
kurullarıdır; buraya, vatandaşlarımız, insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak
müracaat etmektedirler. Bu kurullar, daha çok, sivil toplum kuruluşlarının
temsilcilerinden oluşmaktadır. Geçtiğimiz zaman içerisinde -ben Aksaray'daki
uygulamayı biliyorum- vatandaşımız, daha çok, buraya, kamudaki yanlış işleyen
hususları şikâyet etmektedir. İşte, tapuda, nüfusta olan aksaklıkları şikâyet
etmektedir; oysa, burası -buranın en önemli özelliği- hükümetimizin de en
önemli politikası olan "işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans"
kapsamında bir işlevi olsun diye kurulmuştur; örneğin, Aksaray'da kötü
muameleyle ilgili hiçbir şikâyet olmamıştır, daha çok kamu yönetiminin
işleyişiyle ilgili şikâyetler söz konusudur.
Diğer taraftan, yine
sivil toplum kuruluşlarının önünü açan, daha çok özgürlükçü, daha şeffaf
Dernekler Kanunu çıkarılmıştır. Bundan önceki Dernekler Kanununda, bilindiği
üzere, izinler jandarma ve polis tarafından verilmekteyken, şimdi İçişleri
Bakanlığımıza bağlı dernek uzmanları tarafından izinler verilmekte ve denetim
sağlanmaktadır.
Diğer taraftan, yine kamu
yönetimimizde, bürokrasinin azaltılmasına yönelik olarak önemli adımlar
atılmış, e-devlet projesi kapsamında birçok girişimlerde bulunulmuştur.
E-devlet projesinin en önemli ayaklarından biri, İçişleri Bakanlığımızın
yürüttüğü MERNİS Projesidir. MERNİS Projesiyle, nüfus idarelerimizde işlemler
online olarak yapılabilmektedir. MERNİS Projesinin bence en önemli kazanımı,
Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasıdır. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum.
Kamu kurumlarında
vatandaş ile devlet ilişkileri yürütülürken, çok değişik kimlik numaraları
kullanılmaktadır; vergi kimlik numarası, SSK numarası, Emekli Sandığı numarası,
Bağ-Kur numarası var. Bu numaraların, en kısa süre içerisinde "kimlik
numarası" altında birleştirilmesi, entegre edilmesi gerekmektedir.
Böylelikle, kamuda, hem zaman tasarrufu hem de insangücü tasarrufunda önemli
gelişmeler sağlanacaktır.
Değerli arkadaşlar, kamu
yönetiminde yapılan bu değişiklikleri uygulayacak olan kamu yöneticilerinin
durumlarıyla ilgili de birkaç hususa değinmek istiyorum. Kamu yönetimimizin en önemli
yöneticileri, bildiğiniz gibi, valilerimiz, kaymakamlarımız ve belediye
başkanlarımızdır. Bu yeni dönemde, valilerin işlevleri yeniden tanımlanmalıdır.
Bunların, başlarını kurumlarına gömmeyen, kamusal kaynak yaratmaya çabalayan,
kolaylaştırıcı bir işleve sahip olmaları gerekmektedir. Özellikle
valilerimizin, bu dönemde, müteşebbis, kalkınmacı bir anlayışa sahip olmaları
gerekmektedir; diğer taraftan, valilik makamına sadece İçişleri Bakanlığı
bürokrasisinden değil, diğer kurum bürokrasisinden ve özel sektör
yöneticilerinden de atamalar yapılmalıdır; çünkü, bu yaptığımız değişikliklerin
başarıya ulaşması, büyük ölçüde, kamu yöneticilerimizin gayretlerine bağlıdır.
Yine, kamu
yöneticilerimizle ilgili olarak, şu anda oluşan ücret farklılıklarına da
değinmek istiyorum.
Taşrada, kamu
yöneticilerimiz, ücret skalasına bakıldığında, neredeyse çok gerilere doğru
gitmiştir. Örnek olarak, 5 inci derecede bir kaymakamımıza baktığımızda, 1 030
000 000 lira maaş almaktadır. Son
yaptığımız sözleşmeli sağlık personeli uygulamasında, sözleşmeli bir hemşire 1
300 000 000, 3 üncü derecede bir hâkim 1 700 000 000, bir jandarma
assubayı 1 500 000 000 lira civarında...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Açıkgöz, 1
dakika eksüre veriyorum; konuşmanızı tamamlayınız.
RUHİ AÇIKGÖZ (Devamla) -
Kamu yöneticilerinin ücretleriyle ilgili örnekler veriyordum.
Şimdi, bu saydığım
örneklere bakınca, kaymakamımız, o ilçemizde mülkî idare amiri; ama, kendisine
bağlı olan birçok çalışanın maaşları kendisinden daha fazla. Bu yanlışlığın bir
şekilde giderilmesinde yarar mülahaza ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
İçişleri Bakanlığımızın birçok konuda veri toplama üniteleri mevcut. Yine, son
çıkarılan Belediye Kanunuyla, belediyelere, coğrafî bilgi sistemi kurulması
görevi de veriliyor. Aslında, bunun bir koordinasyon içerisinde yapılmasında
çok yarar var diye düşünüyorum.
Sözlerime son verirken,
İçişleri Bakanlığımızın 783 000 000 Yeni Türk Lirası olan bu mütevazı
bütçesinin, Bakanlığımıza ve ulusumuza hayırlı olmasını diliyor; saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Açıkgöz.
İkinci konuşma, AK Parti
Grubu adına, Yalova Milletvekili Şükrü Önder'e aittir.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ ÖNDER (Yalova) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2005 yılı
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi hakkında, Grubum
adına söz almış bulunuyorum; hem Grubum hem de şahsım adına sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, konu güvenlik
olunca, özellikle bu uğurda hayatlarını kaybeden meslektaşlarımızı anmadan
geçmek mümkün değil. Geçen hafta içerisinde Irak'a görev için giden saygıdeğer
beş meslektaşımızı hain bir pusu sonucu kaybettik, Allah'tan rahmet diliyorum;
ama, bu uğurda hayatlarını kaybeden nice şehitlerimiz var, onlara da rahmet
diliyorum. Özellikle bir konuyu da vurgulamak istiyorum; çünkü, hep askerden,
polisten bahsederiz -belki de yapmış olduğum görev itibariyle beni çok
etkilemiştir- ama, elinde kalemi, beyninde düşüncesinden başka hiçbir silahı
olmayan güneydoğuda şehit olan öğretmenlerimizi de yâd etmeden geçmem mümkün
değil; bu değerli meslek camiasını da saygıyla anıyorum, onların yakınlarına da
başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü
denince, tabiî ki, akla polis teşkilatımız geliyor. Gerçekten, polis
teşkilatımız, ülkemizde güçlü bir teşkilat; halkın canını, ırzını, malını
koruyan çok güçlü bir teşkilat. Güvenlik hizmetleri öylesine bir hizmet ki, çok
ağır; fakat, bu ağırlığının farkında değiliz. Neden derseniz; teneffüs
ettiğimiz havanın bir insana ne kadar yararlı olduğunu tartışmak, abesle
iştigalden başka bir şey değil; güvenlik hizmetleri de böyle; ama, nasıl ki havayı
devamlı alıp soluduğumuz için farkında değilsek, yapılan güvenlik hizmetlerini
de zaman zaman sıradan bir hizmet gibi değerlendirme cihetine gidiyoruz. Aslında,
güvenlik hizmetleri, gerçekten yaşamımızın her anını iştigal eden, her anını
paylaşan çok ağır ve önemli hizmetler; 24 saat süren kesintisiz hizmetler. Bu
hizmetleri veren Emniyet Teşkilatı, 81 ilde, yaklaşık 700 ilçede
teşkilatlanmasını yapmış ve tahminen 200 000 personelle, bu olayların üstesinden
gelmeye çalışmaktadır.
Önümüzdeki sene, 10 Nisan
2005'te kuruluşunun 160 ıncı yılını kutlayacağımız bu yüce teşkilatımız,
gerçekten, çalışmalarında teknolojiyi yakalamış, e-devlet projesini, hemen
hemen ilk uygulayan kurumlardan bir tanesidir. Bugün, Emniyet Teşkilatında,
Polnet sistemi sayesinde, sorgulamalar, pasaport vermeler, ehliyet
sorgulamaları, kimlik sorgulamaları, kayıtlar anında yapılabilmekte, vatandaşa
en seri hizmet takdim edilebilmektedir. Yine, Emniyet Teşkilatımız, kurmuş olduğu
bu sistem sayesinde, suçlularla mücadelede de çok büyük başarılar elde
etmiştir. Özellikle suçun işlenmesinden önce almış olduğu güvenlik tedbirleri
sayesinde, suçların oluşmasından sonra, olayın akabinde suçluların yakalanması
oranında çok başarılı çalışmalar elde etmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sizlere birkaç misal vereceğim; lütfen, bu misallere
dikkatinizi çekmek istiyorum: 2003 yılı içerisinde, Almanya 82 000 000 nüfusa
sahip, toplam 6 572 000 olay meydana gelmiş; uygarlığın beşiği olan İngiltere
52 000 000 nüfusa sahip, 5 800 000 olay meydana gelmiş; keza, Hollanda 16 000
000 nüfusa sahip, 1 383 000 olay
meydana gelmiş; Avusturya 8 000 000 nüfusa sahip, 643 000 olay meydana gelmiş;
Türkiye, 2003 sayımlarında 68 000 000 nüfusa sahip, 391 800 olay meydana
gelmiş. Bunları kıyasladığımızda, gerçekten, Türk polisinin başarısı, çok net
bir şekilde görülmektedir. Keza, metropol şehirlere baktığımızda, Berlin'de, 3
500 000 nüfusa karşılık 563 000 olay meydana gelmiş; Londra'da, 7 000 000
nüfusa karşılık 1 090 000 olay meydana gelmiş; Amsterdam'da, 901 000 nüfusa
karşılık 131 000 olay meydana gelmiş; Budapeşte'de 1 700 000 nüfusa karşılık
108 000 olay meydana gelmiş; dünyanın gözbebeği, harikalar diyarı İstanbulumuzda,
10 000 000 nüfusa karşılık 82 529 olay
meydana gelmiştir; yine, bu rakamlara baktığımızda da, Türk polisinin başarısı
açıklıkla görülmektedir.
Olay bununla mı kalmış;
hayır, asla. İnsanlığın baş belası olan uyuşturucuyla mücadelede Türk polisinin
gerek Avrupa'da gerekse dünyadaki yeri tartışılmazdır. Bugün, 2000 yılına kadar
Avrupa'da yakalanan uyuşturucunun beşte 1'i Türk Emniyet Teşkilatına aittir.
2000 - 2004 yılları arasında yakalanan uyuşturucunun üçte 1'i yine Türk
polisine aittir ve 2004 yılı içerisinde şu günümüze kadar 22 Aralık tarihi
itibariyle yakalanan uyuşturucu miktarı, afyon türevindeki miktar 10,5 tondur
ve Emniyet Teşkilatımız tarafından yakalanmıştır.
Jandarma Teşkilatı ve
Sahil Güvenlik olsun, özellikle Gümrük Muhafaza olsun, bunların da yapmış
olduğu çalışmalar sonucu yakalanan uyuşturucu miktarı, 2004 yılı içerisinde,
yaklaşık 14 ton civarındadır. Tüm Avrupa'nın bütün ülkelerinde yapılmış olan
operasyonlar sonucunda Avrupa'da yakalanan uyuşturucu miktarı, Türkiye ile
beraber, 25 tondur; yani Almanya'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin, Hollanda'nın,
Danimarka'nın, Belçika'nın, Macaristan'ın yapmış olduğu icraatların tamamına,
Türk polisi ve jandarması, eşdeğerde bir çalışma yapmak suretiyle, yüzde 50'ye
yakın bir uyuşturucuyu, Avrupa giden bir uyuşturucuyu yakalamak suretiyle
başarısını ispat etmiştir. Tabiî, bu çalışmaların hepsi, hepinizin bildiği
gibi, maddî imkânlar sayesinde oluyor.
Yine 2005 yılı
içerisinde, Türk polisinin Avrupa Birliğine entegrasyonu sonucunda birtakım
çalışmalar yapılacak; ancak, bu eşgüdüm çalışmaları, maddî kaynakların
artırılmasını gerektirmektedir.
Bütçenin geneline
baktığımızda, geçen seneki bütçe ile bu seneki bütçe arasında yüzde 14 oranında
bir artış vardır. Ben özellikle hükümetimize teşekkür ediyorum; ama, bu artış,
sadece ve sadece binaların yapımıyla ilgili bir artıştır; özellikle araç
alımında eksiklikler çoktur; Sayın Bakanım, bu konudaki gayretlerinizi
biliyoruz, ama, daha da gayret göstermemiz gerekiyor; Parlamento olarak bizim
yapmamız gereken hususlarda da sizi her zaman destekleyeceğimizi ifade
ediyoruz. Çünkü, 2003 ve 2004 senelerinde Emniyet Teşkilatında yaklaşık 3 000
tane taşıt HEK'e ayrılmıştır. Bunun yanı sıra, 2004 yılı içerisinde sadece ve
sadece 511 tane araç alınmıştır. HEK'e ayrılan bu araçlardan dolayı 2 500 tane
araç açığı vardır. Mevcut araçlarımıza baktığımızda, bu araçların çoğunun da
HEK'e ayrılması gerekmektedir ve sayın milletvekilleri, hepinizin gördüğü gibi,
polis teşkilatı, halen daha 1980 model, 1982 model Renault Toroslarla, TS'lerle
hizmet vermeye çalışmaktadır. Bunu da Yüce Meclisimizin aziz takdirlerine
sunuyorum.
Şimdi, bu teşkilatın
çalışan personeli gerçekten son derece fedakârca ve cefakârca çalışmaktadır.
Geçmiş dönemlerde de konu gündeme geldi, ben bu konu üzerinde fazlasıyla durmak
istemiyorum; ama, bir nebze de olsa, mademki konu bütçe, bütçeyle ilgili
olarak, polisin özlük haklarına da değinmek istiyorum. Bugün polis teşkilatı,
almış olduğu maaş bakımından devlet memurları sıralamasında son derece aşağıdadır.
Özellikle polislik mesleğinden emekli olan meslektaşlarımızın maaşlarında yüzde
50'ye yakın bir kesinti olmaktadır. Şöyle kısa bir misal vermemiz gerekirse;
otuz yıl hizmet ederek emekli olan ikinci sınıf bir emniyet müdürü emekli
olduğunda sadece 723 000 000 lira, bir başkomiser 581 000 000 lira, aynı
şekilde otuz yıl üzerinden emekli olan bir polis memuru da 527 000 000 lira
emekli maaşı almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Önder,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) -
Sayın Başkanım, hemen toparlayacağım. Müsaade ederseniz, jandarmayla da ilgili
birkaç cümle söylemek istiyorum.
Bu, bugünkü şartlarda,
gerçekten son derece yetersizdir. Yeni personel yasası hazırlıklarında bununla
ilgili çalışmalar olduğunu biliyorum, yakinen takip ediyorum, Sayın Bakanımızın
da özel gayretleri olduğunu biliyorum, kendisine huzurlarınızda teşekkür
ediyorum; ancak, özellikle kamuda yeniden yapılanmayla ilgili yasa ve 657
sayılı Kanunun düzenlenmesiyle ilgili konularda, polis teşkilatımızın ayrıca
değerlendirilmesini gönülden arzu ediyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Emniyet Teşkilatı gibi, içgüvenliğimizden sorumlu, Emniyet
Teşkilatımızın ayrılmaz bir parçası, İçişleri Bakanlığımızın güvenlikten
sorumlu diğer kuruluşu jandarmadan da bir nebze bahsetmek istiyorum.
Jandarma, kırsal
bölgemizde, arazinin yüzde 90'ına yakın bir bölgede görev yapmaktadır.
Jandarmayı da gözönüne aldığımızda, araç bakımından her ne kadar birtakım
yeterlilikleri varsa da, teknoloji bakımından eksiklikleri olduğunu biliyorum
ve arkadaşlarla yaptığımız görüşmelerde bu konu özellikle dile getirildi. AB'ye
uyum çerçevesinde, entegrasyonla ilgili, bilgisayar ağının kurulmasıyla ilgili
projelerin mutlaka desteklenmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Önder.
ŞÜKRÜ ÖNDER (Devamla) -
Jandarma, Emniyet Teşkilatı kadar günlük hayatımızı etkileyen, günlük
hayatımızın bir parçası olan kuruluşumuzdur. Bu kuruluşumuzun da, mutlaka Emniyet
Teşkilatı kadar desteklenmesi gerekir.
Geçen seneki bütçe ile bu
seneki bütçe arasında yüzde 14'lük bir artış görülmektedir; ancak, bu artışın
da genelde sabit hizmetlere verildiği, örneğin ekip araç gereç alımı, silah
alımı veyahut da mobilize sistemle ilgili konulara ayrılmadığı görülmüştür.
Dileğimiz odur ki, bundan sonra yapılacak çalışmalarda bu tür konular gündeme
getirilsin.
Her iki bütçenin de
kuruluşlarımıza hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Önder,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına
üçüncü konuşma, Sivas Milletvekili Selami Uzun'a aittir.
Sayın Uzun, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
SELAMİ UZUN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri
Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesi içerisinde yer alan Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesiyle alakalı, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, Sahil
Güvenlik Komutanlığı, 2692 sayılı Yasayla, 1982 yılında Jandarma Genel
Komutanlığına bağlı olarak kurulmuştur. Daha sonra, 1985 yılında, yasa
değişikliğiyle, doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. 2003 yılında
yapılan değişiklikle, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı alt kadrolarından
çıkarılarak, müstakil hale getirilmiştir.
2003 Haziranından
itibaren, yapılan çalışmalarla, tam profesyonel bir kolluk kuvveti olma
konusunda bir hayli mesafe kat edilmiştir. Bu amaçla, bünyesindeki 86 gemi, 9
helikopter, 3 sahil güvenlik uçağıyla tüm denizlerimizde etkin olarak görev
yapmaktadır.
Dünyamızın yaklaşık yüzde
70'ini kapsayan denizler, sahip olduğumuz su ürünleri, mineraller ve diğer
tabiî kaynaklar açısından insanlık için vazgeçilmez bir hazinedir. Ayrıca,
birçok ülke tarafından çeşitli amaçlarla kullanılması bakımından da
uluslararası bir özelliğe sahiptir. Bu bakımdan, üç tarafı denizlerle çevrili,
8 333 kilometrelik sahil şeridi boyunca yaklaşık 378 000 kilometrekarelik bir
deniz alanını kapsayan karasularımızda, münhasır ekonomik bölgelerimizde ve
arama kurtarma sorumluluk sahalarımızda ulusal ve uluslararası haklarımızın
korunması önem arz etmektedir.
Denizlerin, ticarî
amaçlarla geçim kaynağı olarak, sportif ve eğlence amaçlarıyla kullanılması her
geçen gün artmaktadır. Buna paralel olarak, uyuşturucu, motorin ve insan
kaçakçılığı olayları, deniz kirliliği ve kaçak balık avcılığında, Türkiye'nin
deniz güvenliği önem arz etmektedir.
Silahlı bir güvenlik
kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, kuruluş kanunuyla ülkemizin
denizlerinde emniyet ve güvenliği sağlamakla görevlendirilmiş önemli ve tek
kuruluştur. Bu amaçlarla, 2004 yılında 108 arama kurtarma görevi esnasında 285
insan hayatı ve 23 tekne kurtarıldı. 16 219 gemi ve deniz aracı kontrol edildi;
bunların 2 430'u çeşitli suçlardan cumhuriyet savcılığına sevk edildiği
görülüyor. Kaçak akaryakıtla mücadele ve deniz kirliliği konusunda cezalar
kesildiğini biliyoruz. Bütün bu hizmetleri, tabiî ki, İçişleri Bakanlığı
bünyesine bağlı kuruluş olarak sürdürmektedir.
Bu hizmetleri yaparken,
birtakım sıkıntılar beraberinde geliyor. Uçakların tamamı İzmir Adnan Menderes
Havaalanına bitişik Sahil Güvenlik Hava Üssünde tutuluyor; bu yüzden,
Karadeniz'de, Akdeniz'de yetişilmesi gereken önemli vakalara müdahalede gecikme
oluyor, helikopterler menzil olarak yetişemiyor.
Samsun, Antalya, Mersin
ve Amasra gibi yerlerde helikopter pist ve barınakları olması gerekiyor. Bu
yörelerde -Antalya hariç- arazi mevcuttur. İnsan sağlığı, bizim için önemli
olmalıdır.
Bildiğiniz gibi, geçen
hafta Musul'da şehit olan güvenlik görevlilerinin cenazelerini helikopterlerle
getirdik. Halbuki, güvenlik görevlilerini, giderken helikopterle
gönderebilseydik, belki de onlar şimdi görevlerinin başında olacaklardı; yani,
ölümünde böyle taşıdığımız evlatlarımızı, sağlığında da, daha sağlıklı bir
şekilde taşımayı akıl edebilseydik diye düşünüyorum.
Bir de, Onarım Destek
Komutanlığı nezdinde, botların onarıldığı Haliç'teki binanın, Haliç'in
derinleşmesi sonucu suya kaymış, kızak kullanılmaz hale gelmiş olduğunu;
personelin de, boşaltılması gereken Taşkızak'ın binalarında durmakta olduğunu
öğreniyorum. Halen, Tuzla'da, kamuya ait, daha önce devri için protokol
imzalanan arazinin, acilen Sahil Güvenlik Komutanlığına devredilmesi ve Onarım
Destek Komutanlığının buraya taşınması gerekiyor. Aksi takdirde, Sahil Güvenlik
Komutanlığı botlarının, göreve çıkamaz duruma geleceği bildirilmektedir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığında görev alacak subay, assubay ve diğer personelin uzun dönemli
eğitim görebilecekleri, laboratuvar olarak kullanabilecekleri okul binasına ve
binanın yapımı için arsaya ihtiyaç vardır. Bu ise, Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesiyle olacak gibi değildir. Bu bütçenin, İçişleri Bakanlığı bütçesi
içerisindeki payı, yüzde 2,32'dir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Şu anda, İçişleri
Bakanlığının, merkezde ve Anadolu'nun dört bir tarafında çalışmakta olan
personeli bizi izlemekteler. Değerli arkadaşlar, ben, mülkî idare amirliği eski
bir personeli olarak, bunların sıkıntılarını çok yakından bilmekteyim. Dahiliye
memurları dediğimiz merkezdeki memurlar, taşradaki nüfus, sivil savunma,
kaymakamlık personeli, hakikaten muadilleriyle karşılaştırdığımızda, ücret
yönünden bir hayli geride kalmış durumdalar. Elimde karşılaştırmalı bir çizelge
var; bir bakanlıkla karşılaştırdığımızda -ismini zikretmiyorum- farkın ne
olduğunu görüyoruz. İşte, elimdeki çizelgede, 9 uncu derecede bir İçişleri
Bakanlığı hizmetli personelinin maaşı ile diğer bir bakanlık personelinin maaşı
aradaki fark, maaşının yüzde 41'i. 11 inci derecede bir İçişleri Bakanlığı
memurunun maaşı ile diğer bir bakanlık personelinin maaşı arasındaki fark yüzde
50, maaşının yüzde 50'si. 3 üncü derecede bir şefin aldığı maaşın diğer bir
bakanlık mensubuyla farkı yüzde 50, daire başkanının maaş farkı ise yüzde 33
arkadaşlar.
SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Daha az...
SELAMİ UZUN (Devamla) -
Daha birçok bakanlık personeliyle karşılaştırdığımızda, İçişlerinin bunların
gerisinde kaldığını; halbuki, çok işin, az personelle, zor şartlar altında
yapıldığını biliyoruz.
İçişleri Bakanlığının
merkez ve taşra teşkilâtında çalışmak cazip olmadığı için kadrolar boş
durumdadır. Son dört yılda, 1 447 personel gelmesine karşılık, 3 185 personel
ayrılmıştır. Kadroların boş olması, işyükünün ağır ve sürekli olması, taşrada,
özel idare, birlikler, vakıflar ve derneklerden temin edilen elemanlar
aracılığıyla, mevzuat zorlanarak hizmetler görülmektedir. Bu da, zaman zaman,
mülkî idare amirlerinin cezaî ve hukukî sorumlu tutulmalarına sebep olmaktadır.
Mülkî idare amirlerinin
problemleri, aslında, buraya sıkıştırılacak gibi değildir; ama, bir cümle de
onlara değinmek istiyorum. Birinci sınıf mülkî idare amirliği yasası
beklemekte, mülkî idare amirleri de bunu dört gözle beklemektedirler.
Türkiye'nin emeğini,
yükünü çeken dahiliye memurlarını, mülkî idare amirlerini, emniyet ve jandarma
mensuplarını, Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarını ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzun.
AK Parti Grubu adına
dördüncü konuşmacı, Trabzon Milletvekili Sayın Aydın Dumanoğlu; buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
AYDIN DUMANOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, Bakanlar Kurulunun çok değerli
üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri Bakanlığımızın
bütçesi ve bu Bakanlığa tanınan imkânlarla ilgili bazı görüş ve
değerlendirmelerimi aktarmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi, tekrar,
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünya, soğuksavaşın sona ermesinden bu yana çok büyük değişimler geçiriyor.
Uluslararası ilişkiler, artık, yalnızca devletlerarası ilişkileri ifade
etmiyor. Global arenada, artık, ulus aşan ve uluslarüstü örgütler, şirketler,
insan hakları kuruluşları, çevre örgütleri, finans kuruluşları, terör örgütleri
gibi aktörler de söz sahibi oluyorlar. Sivil toplum kuruluşları, kent ve diğer
yerel yönetimler, dinî örgütlenmeler bir araya gelip çabalarını birleştirerek
devletin karşısına çeşitli isteklerle çıkabiliyor ve hatta isteklerini elde
etmek için başarılı da oluyorlar. Dünya, artık, iki kutuplu olmadığı gibi,
çokkutuplu da değil. "Çokkutupluluk" terimi dahi mevcut durumu
anlatmakta zorlanıyor. "Çoğulcu kutupluluk" gibi kavramların da
akademisyenler tarafından düşünülmesi gerekiyor.
Bu ortamda, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ne yapmalıdır; artık, Avrupa Birliği kapısından da
girdiğimize göre, bu konuyu sormakta daha fazla geç kalmadan, konvansiyonel
diplomatik ilişkilerin yanı sıra, Türkiye'de sivil toplumu ve yurt dışındaki
vatandaşlarımızı şuurlandırmalı ve global ilişkiler arenasında devreye sokmalıdır.
Avrupa Birliğine üyelik süreci bu mefkûreye ufuk turu katacaktır. Tarihi ve
kültürüyle medeniyetler arasında daima büyük bir devlet olan Türkiye, kendisine
yaraşır biçimde yoluna devam etmiştir, ediyor ve edecektir.
Değerli milletvekilleri,
etrafımız, kelimenin tam anlamıyla, kaynıyor. Ortadoğu, Kafkaslar, Irak'taki
durum, Filistin sorunu, uluslararası terörizmin derinden gelen ayak sesleri
ortasında, Türkiye, demokrasi, insan hakları ve hukukun saygı gördüğü bir ada
görünümünde. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana "yurtta sulh, cihanda
sulh" ilkesi çerçevesinde çevremize barış ve istikrar yayıyoruz. Ülkeiçi
barışı sağlarken, komşularımızla da iyi geçinmeye önem veriyor, sorunlarımıza
kayıtsız kalmıyor, çözmeye çalışıyoruz. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda
gayretimizi bu sene içinde de tüm dünya gördü; çözümün önündeki engelin Türkler
olmadığı bir defa daha belgelendi.
Kıbrıs konusunda 2005
yılı içinde yeni bir maratona başlayacağımız anlaşılıyor. Biz, barışı isteyen
taraf olduğumuz için korkacak ve kaybedecek bir şeyimiz de yok. Yine çok çetin
müzakereler olacak, muhataplarımız yine faullü dövüşecekler; ancak, biz, iyi
niyetimizi ve soğukkanlılığımızı kaybetmeyeceğiz. Barışın formülü, kesinlikle,
70 000 000'luk Türkiye ile 600 000 nüfusun barış içinde karşılaştırılması ve
değerlendirilmesiyle ortaya çıkacaktır.
Doğu Blokunun yıkılması
ertesinde bağımsızlıklarını ilan eden Orta Asya Türkî cumhuriyetleriyle iyi
ilişkilerimiz devam etmektedir. O bölgede, 1 500 000 000 000 nüfusuyla Çin,
yeni bir güç merkezi olarak ortaya çıkmaktadır. Hindistan ise, ekonomik gücünü
her geçen gün biraz daha artırmaktadır. Dünya toprağının beşte 1'ini kaplayan
Rusya, demokratik gelişimini tamamlayabilmek için çaba harcıyor; dünyada
yeniden söz sahibi olmaya çalışıyor.
Soğuksavaş sonrasında
rolü oldukça tartışmalı hale gelen NATO ise, bu yeni dünyada kendisine yeni bir
misyon biçme çabası peşinde. Demokratik ve özgür dünyanın korunması konusunda
önemi büyük. Avrupa Birliği içinde de güvenlik politikası oluşturması çabaları
artmış durumda ve ülkemiz de, bu politikaların tarihsel, stratejik ve coğrafî
olarak bir parçası durumundadır.
Bu bağlamda, Türkiye'nin
ve Avrupa Birliğinin, Atlantik-aşırı ülkelerle ilişkileri çok büyük önem arz
ediyor. Dünyanın tek süper gücü konumundaki Amerika Birleşik Devletleri,
yanıbaşımızda, amaçsız ve başı sonu belli olmayan bir savaşı sürdürüyor.
Türkiye, bu konuda da yapıcı politikasını sürdürmüş "en iyi politika, en
dürüst politikadır" özdeyişinin anlattığı gibi, dost, müttefik ve komşularına
her zaman doğruları tavsiye etmiş; trajediyi önlemeye çalışmıştır. Bugün
meydana gelen olaylar içinde, Türkiye'nin ne kadar ileri görüşlü olduğu bir
kere daha kanıtlanmış bulunmaktadır.
Türkiye, bölgesindeki
ülkelere ve Müslüman uluslara makul bir demokrasi ve istikrar örneği de
oluşturmaktadır. Yakın zaman içinde, Türkiye'nin adayının, Birleşmiş
Milletlerden sonra dünyanın en büyük uluslararası örgütü olan İslam Konferansı
Örgütünün Genel Sekreteri olarak seçilmesi, Türkiye'nin global sahnede artan önemi
ve rolünün takdiri anlamına da gelmektedir.
Öncü bir ülke olarak
Türkiye, doğu ve batı, kuzey ve güney arasında, yani, zengin ile fakir
arasında, değişik kültürler arasında da bir köprüdür. Avrupa Birliği üyesi olan
bir Türkiye, İslam dünyası ile Avrupa Birliği arasında en iyi bir ara yüz
olacaktır. Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı, Birliğin dünya sahnesinde
daha etkili hareket etmesi, sahip olduğu değerleri tüm dünyaya yayması, barış
ve istikrarın korunması açısından da büyük yararlar sağlayacaktır.
Türkiye'nin konumu,
sadece coğrafî olarak önemli değildir; dünyanın en önemli enerji kaynakları
hemen yanıbaşımızda. Tüm bunlara bir de üzerinde yaşadığımız su kaynaklarını ve
yeraltı zenginliklerini eklersek, ne denli uyanık, güçlü, akıllı ve proaktif
düşünmek ve hareket etmek zorunda olduğumuzu da anlarız. İnsanlığın geleceği
için bu derece önemli olan bu yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, tarihin üzerine
yüklediği sorumluluğa uygun olarak, barışçı ve paylaşımcı Türk Halkının
gözetiminde bulunması, bütün insanlık ve dünyanın selameti için hayırlı
olacaktır. Öyleyse, bu bölgede çok çalışıp, tarihin bize verdiği bu misyonun
sorumluluğunu üstlenmemiz gerekmektedir. Bu tarihî misyonun bilincinde olan
Türkiye, Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla, gerek yakın gerek bütün
komşularımız gerekse Avrupa ülkelerinin tümüyle çok yakın ve sıcak ilişkiler
kurmuştur. Bütün bunların hemen ortaya çıkan sonucu ise, komşu ülkelerle olan
ihracatımızın son yıllarda iki misline birden çıkmış olmasıdır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, özellikle son iki yılda Meclisinden geçirdiği sekiz uyum paketi ve
yoğun diplomatik çalışmalarla, son kırk yılın en önemli politik kazanımlarından
birisine ulaşmıştır. 17 Aralık, Avrupa Birliği Zirvesinde kabul edilen Avrupa
Birliğine giriş için müzakerelere başlama kararı, çok önemli bir sürecin de
başlangıcıdır. Bu süreçle, Türkiye, Avrupa Birliğine giriş adımını atmış
olmanın yanı sıra, daha da önemlisi ve bunların hepsinden de önemlisi, Türkiye
siyasî ve ekonomik alanda da istikrarın bir adresi olmuştur. Bu adres, dış
yatırımcıların cazibe merkezi haline gelmektedir. Tam üyelik yolunda asıl
mücadelemiz şimdi başlamaktadır. Bugüne kadarki mücadele sürecinde devletimizin
tüm kurumlarının önemli katkıları olmuştur. Dışişleri Bakanlığımızın bu
süreçteki yeri de müstesnadır.
Müzakere sürecinin zorlu
ve çetin olacağı açıktır. Bu yol, rahmetli Özal'ın ifade ettiği gibi, ince,
uzun bir yol olduğu gibi, aynı zamanda, dikenli bir yoldur. Bu yol üzerinde
ilerlerken, önümüzdeki dikenleri arıtıp, bu yolu çimenli bir yol, çimenli bir
alan haline getireceğimiz de bir gerçektir. Bizden daha önce üye olan ve bize
benzeyen İspanya ve Portekiz gibi ülkeler "Avrupa'nın fakiri" olarak
adlandırılıyorlardı. Bu ülkelerin müzakere sürecinde yaşanan olaylar, bunun,
gerçekten, dikenli bir yol olduğunu da göstermiştir; ama, sonuçta ne olmuştur;
bu ülkeler, şimdi, Avrupa Birliğinin saygıdeğer üyeleri arasındadır ve ulusal
kalkınmalarını, Avrupa Birliği yardımıyla gerçekleştirmiş bulunmaktadırlar.
Bugün, bu ülkeler İspanya ve Portekiz- Avrupa Birliğinin en zengini ve müreffeh
ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye bunu neden yapmasın?!
Müzakere sürecindeki
başarımızı, bilimsel temele dayanan politikalar belirleyecektir. Başarılı bir
dışpolitikanın yolu da, bilimsellikten geçmektedir. Kemal Atatürk'ün de ifade
ettiği gibi, en büyük yenilik, neslin, bilim önünü açmış olmasıdır. Türk Ulusu,
hem bilimsel ilerlemelere katkıda bulunmak hem de bilimden destek alarak
dışpolitikalarını sürdürmek durumundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dumanoğlu,
size 1 dakikalık eksüre vereceğim; Sayın Uzun'dan arta kalan 1 dakikalık süreyi
de ilave ediyorum.
Buyurun.
ALİ AYDIN DUMANOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ülkemizin güzide ve en
iyi yetişmiş beyinlerini bünyesinde bulunduran Dışişleri Bakanlığımızın da,
Türkiye'nin bu misyonuna uygun bir şekilde çalışması için yeterli kaynak ve
imkânlara sahip olması gerektiği ortadadır. Türkiye'nin dünyadaki rolüne uygun
olarak, o rolün yerine getirilmesinde büyük pay sahibi olan Dışişleri memurları
ve Dışişleri Teşkilatının tümünün, fiziksel altyapısıyla da rekabet edebilir
bir durumda olması gerekmektedir.
Dışişleri Bakanlığımızın
2005 malî yılı bütçesi 562 098 000 Yeni Türk Lirasına bağlanmış, Plan Bütçe
Komisyonunda bu rakam 25 000 000 Yeni Türk Lirası daha artırılarak, bütçemiz
içindeki payı binde 3,6 gibi son derece küçük bir rakama ulaşmıştır. Halbuki,
dünyadaki ülkelere baktığımız zaman, bu rakam, Danimarka'da yüzde 2,44;
Finlandiya'da yüzde 1,69 ve Hollanda'da yüzde 4,54'tür. Bu rakamlarla, Türkiye
açısından ve Türkiye'nin üstlenmiş olduğu misyon açısından, Türkiye Dışişleri
Bakanlığına tahsis edilmiş olan bütçenin ne kadar küçük olduğunu görmekteyiz.
Bu amaçla, yükselen
Türkiye'nin, yükselen konumuna uygun bir dışpolitika üretebilmesi için, akılcı
ve bilimsel stratejiler geliştirmesi ve bu stratejilerin uygulanabilmesi için
de gerekli maddî altyapının oluşturulması zorunludur. Bu nedenle, Dışişleri
Bakanlığımızın bütçesi bundan sonraki senelerde daha da artırılmalıdır.
Sözlerime son verirken,
2005 malî yılı Bakanlık bütçesinin tüm ulusumuza hayırlı olmasını diler, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Dumanoğlu.
AK Parti Grubu adına
beşinci konuşma, Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun'a aittir; buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
RIZA ALABOYUN (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
17 Aralık, Dışişlerimiz
açısından ve ülkemiz açısından çok kritik bir tarihti; bunu da başarıyla
geçirdik. Beklemiş olduğumuz gün, tarih ve tam üyelikle ilgili şeylerde de
sonuca ulaşmış bulunuyoruz; fakat, önümüzde, 2014'ten önce yapmamız gereken
şeyler var, 3 Ekimden önce yapmamız gereken şeyler var. Bu konuda, Dışişleri
Bakanlığı olarak yapmamız gereken şeyleri, hep birlikte, elimizden geldiğince
yapmaya gayret göstermemiz lazım.
Yurtdışına gittiğimiz
zaman karşılaştığımız bazı sorunlar var ve bu sorunların en başında Ermeni
meselesi, öyle veya böyle önümüze gelecek gözüküyor. Ermeniler, bunu, her ne
kadar, Ermeni soykırımı iddiasıyla önümüze getirseler de, Türk toplumunun bu
konuda hazırlıklı olmadığı kanaatindeyim. Türk toplumunun önümüzdeki yıllarda
bu konuda hazırlıklı olması için, genel olarak bilgilendirilmesi lazım; yani,
bu bilgilendirmenin yapılabilmesi için bazı çalışmalar var, mesela, Türk Tarih
Kurumunun, diğer kurumların çalışmaları var; ama, bunlar yeterli değil.
Ermeni meselesi, dün,
Hollanda Meclisinde de bir karar metni haline getirilmeye çalışıldı, Fransa'da
çalışıldı, İsveç'te benzer çalışmalar yürütüldü. Öyle veya böyle önümüze
gelecek bu meselenin çözümü için de bir gayret sarf etmemiz gerekiyor.
Dün, Dışişleri Bakanımız,
Mecliste, Dışişleri, Avrupa Birliği Uyum ve diğer komisyonlara bilgi verirken,
şunu özellikle vurguladı, dedi ki: "Ermeniler bu konuda 100 lira
harcıyorsa, biz 1 lira harcıyoruz." Demek ki, bugün bizim izlemiş olduğumuz
politikalarda, Ermeni meselesine yeteri kadar eğilmediğimiz gözüküyor.
Amerikalı yazar Justin
McCartey Türkiye ve Ortadoğu üzerine uzman bir insan. Bu insan, 1897 ve 1919
yılları arasında Osmanlı nüfusu içerisindeki Müslümanların dörtte 1'inin
kırıldığı, katledildiği, açlıktan, değişik şeylerden tamamen telef
olduklarından bahsetmektedir. Bunun yanında gayrimüslimlerde de kırılmalar
olduğu kesin. Yani, meseleye tek taraflı bakarak, Ermenilere şunlar yapılmıştır
demek çok yanlış bir şeydir.
Bizim, artık, bunu, yavaş
yavaş toplumumuzun gündemine getirip, topluma mal etmemiz, tartışmamız
gerekiyor. Yoksa, karşımızda çok büyük bir bütçeyle hareket eden Ermeni
diasporası var. Kimliğini, kişiliğini tamamen böyle bir şeyin etrafına
oluşturmuş, bunun için büyük bir bütçe hazırlamış. Bütün Avrupa ülkelerinde,
hatta bütün dünya ülkelerinin meclislerinde tek bir cümleyle "Ermeni
soykırımını tanıyoruz" şeklinde, belki hiçbir yaptırımı yok; ama, ileride
ne tür bir sıkıntı çıkacağını bilmediğimiz böyle bir karar aldırılmaya
çalışılıyor.
Karşımızda çok büyük
bütçeli ve organize bir kuruluş var, Ermeni diasporası. Bunların,
Ermenistan'daki Ermenilerle de çok yakından, fazla bir ilişkileri, oradaki
insanların geleceklerini düşündükleri yok; ama, bu, önümüze sürekli olarak
çıkacak bir şey. Avrupa Parlamentosunda alınan kararlar var, Fransa'da,
İsveç'te, Belçika'da alınan kararlar var. Avrupa Birliği uyum sürecinde,
Avrupa'daki Türk toplumunu, bu meselelerle ilgili olarak, yavaş yavaş, hem
çalıştıkları ülkelere entegrasyonu sağlamak açısından hem de onlara tamamen
sorumluluk vererek hazırlamamız gerekiyor; çünkü, bu, artık, Türkiye'de,
Dışişlerinin meselesi olmaktan çıktı, tüm ulusun meselesi haline geldi. Kendi
toplumumuzu bu konuda bilgilendirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Türk Tarih Kurumu Başkanı
Yusuf Beyin geçenlerde bir açıklaması oldu. Yapılan bazı çalışmalarda
Ermenilerle oturduklarını; fakat, belli şeylerde Ermenilerin gittiğini, belli
evraklarda belli şeyleri yaparken sorunun üzerine yeteri kadar... Yani,
işlerine gelmediği zaman masadan kaçtıklarını vurguluyor. Toplumun çoğunluğunun
bundan haberi yok. Yani, bu, bizim ilgi alanımızın dışına çıkmış gibi bir olay.
Türkiye olarak, elimizdeki bütün arşivlerin neredeyse tamamını açtık; ama,
Ermenistan açmadı, İngiltere açmadı, Rusya açmadı. Bunların hepsinin
arşivlerinin açılması ve bu konuda tarihçilerin, uluslararası hukuku çok iyi
bilen insanların oturup müşterek karar vermesi lazım. Aksi takdirde, bunların
veya Avrupa Birliğinin bir dayatmasıyla, geçmişimizde olmadığına inandığımız ve
kesinlikle de olmayan bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil; çünkü, biz, bu
insanlarla yediyüz sekizyüz yıl birlikte yaşamışız. Yani 1915 yılında olmuş bir
olaydan dolayı da... Niye birden bire olmuş?! Yani, yediyüz sekizyüz yıl
birlikte yaşayacaksınız, 1915 yılında "sizin hepinizi katlediyorum"
diyeceksiniz! Böyle bir şey olabilir mi?! Ama, bunu anlatmazsak, bunun üzerine
gitmezsek, gerekli parayı, çabayı harcamazsak, tarihçileri yetiştirmezsek
olmaz. Amerika'da ve diğer ülkelerde, bu konuda çalışma yapmak isteyen yabancı
tarihçilerin önünü, maalesef, Ermeni diasporasındaki güçler tehditle, şantajla
kesiyor, insanların bu konunun üzerine gitmesini önlüyor. Özellikle, Dışişleri
Bakanlığımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve duyarlı kişilerin bu konuda
biraz ağırlığını koyması gerektiğine inanıyorum. Önümüzdeki süreçte çıkacak
sorunları artık göğüslememiz gerektiğine inanıyorum. Bizim, tarihimizden
utanacak hiçbir şeyimiz yok, tarihimizle tartışmaktan kaçınmamız gerektiğine
inanıyorum. Biz tartışalım, ne var ne yok bilelim; belki, son birkaç nesil
bunun üzerine gitmedik. Geçmişte yapılan bazı hatalar da oldu "bu bizi
ilgilendirmez, Osmanlı zamanında olmuş bir olaydır, Türkiye Cumhuriyetini
ilgilendirmez" denildi; ama, rahmetli Özal zamanında, bunun, artık, bir
Osmanlı meselesi olmadığı, ileride Türkiye'nin önüne çok değişik şekillerde
çıkacağı görüldüğü zaman, bunun üzerine gidilmeye başlandı; ama, bir yerde,
gösterilen çabalar kısıtlı ve yetersiz. Bu konuda, Dışişleri Bakanımız, dünkü
konuşmasında -anladığım kadarıyla-
bayağı hassasiyet gösterdiler. Bizim de, dışilişkiler komisyonları olarak bu
konunun üzerine odaklanmamız gerekiyor, gittiğimiz toplantılarda öncelikli
olarak parlamenterleri bilgilendirmemiz gerekiyor, daha sonra, bu toplantıların
o ülkelerde yapılıp, belki de toplumun genelinin bilgilendirilmesinde yarar
var. Bu sorun, önümüzdeki bir sorun olarak görülüyor; yoksa, diğer sorunlar,
Alevî meselesi, Kürt meselesi, azınlık meselesi; bunların çoğu bizim iç
meselelerimiz, bunların çoğunu zaman içerisinde çözeceğiz, çözeceğimize de
inanıyorum, bir sorun olmayacak; ama, Ermeni meselesinin önümüzde büyük bir
sorun teşkil edeceğini düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Alaboyun.
Sekizinci turda,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Birgen
Keleş'e aittir.
Sayın Keleş, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN
KELEŞ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Bugün, burada, kamu
yönetiminden birinci derecede sorumlu olan bir bakanlığın bütçesini
görüşüyoruz. İçişleri Bakanlığı, aynı zamanda, Atatürk ilke ve devrimlerinin
yaşama geçirilmesi, cumhuriyetin temel niteliklerinin korunması ve devletin
yurt sathında temsilinden de sorumlu olan bir bakanlıktır ve bu nedenle de
yaşamsal öneme sahiptir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisine, kamu yönetimi reformu adı altında getirilen yasalar, İçişleri
Bakanlığının birinci derecede sorumlu olduğu konularda radikal değişiklikler
öngörmektedir. Getirilen değişiklikler, sadece yerel yönetimlere daha fazla
yetki tanınması veya daha fazla kaynak aktarılması değildir; Anayasaya aykırı
bir biçimde merkezî yönetim - yerel yönetim dengesi değiştirilmekte, merkezî
yönetimce yürütülecek görev ve hizmetler tek tek konu olarak sayılmakta,
merkezî yönetimin görevleri sayılan bu konularla ve diğer bazı yasalarla
münhasıran merkezî yönetime verilen ulusal ve bölgesel hizmetlerle
sınırlandırılmaktadır. Buna karşın, yerel yönetimlerin görev, yetki ve
sorumlulukları, merkezî yönetimin görev ve yetkileri dışında kalanlar ile yerel
ortak gereksinimleri kapsamaktadır. Bir diğer deyişle, getirilen düzende,
bugünkünden farklı olarak, yerel yönetimler genel, merkezî yönetim ise özel
görevli konumundadır. 8 bakanlığın taşra teşkilatının kaldırılması bu çerçevede
kabul edilmiştir. Devletin, ülkenin en uzak köşelere ulaşmasında çok önemli bir
rolü olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün, hem merkez hem de taşra
teşkilatının kaldırılması kabul edilmek üzeredir.
Sayın milletvekilleri,
taşra teşkilatı kaldırılan bakanlıkların gördükleri hizmetler, yurdun her
yöresiyle ve toplumun her kesimiyle ilgilidir. Ayrıca, merkezî yönetimin, yerel
yönetimin sorumluluk alanına giren konularda taşrada örgüt kuramayacağı,
doğrudan ihale ve harcama yapamayacağı ve çıkardığı tüzük ve yönetmeliklerle
yerel yönetimlerin yetkilerini kısıtlamayacağı karara bağlanmıştır. Bu
hükümlere, bir iki istisnayla, teftiş kurullarının kaldırılmasını ve İl Özel
İdare Kanunuyla valilerin yetkilerinin de zayıflatılmasını eklediğimizde tablo
daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, devredilen hizmetlerin, özel sektör
kanalıyla veyahut da belediyelerin kuracakları şirketler kanalıyla
yürütülebilmesi öngörülmektedir. Söz konusu yasalarla oluşturulan malî ve yasal
yapılanma ise, hesap verme sorumluluğunu yerine getirmeye uygun değildir.
Sayın milletvekilleri,
Anayasamız, üniter bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinin kamu yönetimi
ilkelerini, merkezden yönetim, yerinden yönetim ve idarenin bütünlüğü olarak
tanımlamaktadır. Anayasa, merkezî yönetimin taşrayla olan ilişkilerinde, yetki
genişliği ilkesini, merkezî yönetim-yerel yönetimi ilişkisinde ise, idarî
vesayet ilkesini esas almıştır. İdarî vesayetle, yerel hizmetlerin idarenin
bütünlüğü ilkesine uygun bir şekilde yapılması, toplum yararının korunması,
kamu görevlilerinde birliğin ve belli bir standardın sağlanması ve yerel
hizmetlerin gereği gibi yerine getirilmesi hedef alınmaktadır. Oysa, getirilen
modelle, yetki genişliğine dayanan güçlü merkezî yönetim ortadan kaldırılmaktadır.
Öngörülen modelde, teşkilatı olmayan bakanlıkların yurt sathını kapsayacak
planlar yapmaları, yerel yönetimlere devrettikleri görevlerin yapılıp
yapılmadığını veya bu amaçla yerel yönetimlere devredilen kaynakların doğru olarak
kullanılıp kullanılmadığını denetlemeleri mümkün değildir.
Kamu yönetimi reformu adı
altında getirilen model, karşılaştığımız sorunlar, içinde bulunduğumuz koşullar
açısından uygun değildir, Avrupa Yerel Yönetimler Şartının bir gereği de
değildir; ayrıca da, Anayasanın birçok maddesine aykırıdır.
Getirilen değişiklikler
yaşama geçirildiğinde, yerel kamu hizmetlerinin büyük ölçüde yüzüstü kalması ve
büyük boşluklar ortaya çıkması beklenebilir; çünkü, belediyelerin çok büyük bir
çoğunluğu, kendilerine devredilen görevlerin yükünü kaldıracak teknik ve malî
güce sahip değildir. Kaldı ki, aynı hizmetlerin o konularda uzmanlığı olmayan
birimler tarafından yapılması, söz konusu hizmetlerin çok daha fazla kaynak
harcanarak yapılmasına yol açabilir. Kamu hizmetlerinin şirketlere yaptırılması
ise, hak sahibi olan yurttaşları hizmet satın alan müşteriler konumuna
getirecektir. Bu gelişmelerin idarede ve siyasette istikrarsızlığa yol açması
kaçınılmazdır. Getirilen değişikliklerin Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartının
bir gereği olduğunu söylemek de mümkün değildir; çünkü, söz konusu sözleşme,
merkezî yönetimle yerel yönetim arasında görev paylaşımında yerelleşmeyi
dayatmamaktadır ve ülkelerin kendi özel koşullarının dikkate alınmasına olanak
sağlamaktadır.
Avrupa Yerel Yönetim
Özerklik Şartı, denetimde keyfîliğe karşıdır. Bu nedenle de, yerindelik
denetimi yerine, hukuka uygunluk denetimini yeğlemektedir. Oysa, yeni
düzenlemede getirilen sistem, teftiş kurullarını ortadan kaldırmakta, her türlü
denetim mekanizmasını felce uğratmakta ve denetimde keyfîliğe olanak
sağlamaktadır.
Getirilen düzenlemede yer
alan kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi de, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik
Şartının bir gereği değildir. Türkiye'nin sözleşmeye koyduğu 10 tane çekince,
yerel yönetimler ile merkezî yönetim arasındaki kaynak paylaşımıyla ilgilidir;
o tarihte, sözleşmenin onaylandığı tarihteki hükümet, gelir kaynakları
üzerindeki denetimi muhafaza etmek istemiştir. Yeni düzenlemede ise, böyle bir
denetim söz konusu değildir. Aslında "kamu yönetimi reformu" adı
altında getirilen değişikliklerin malî portresi de belli değildir.
Bu konuda bilgilenmek
için Plan ve Bütçe Komisyonunda sorduğumuz sorular yanıtlanmamıştır.
Sayın milletvekilleri,
İçişleri Bakanlığı, Türk idare sisteminin en önemli unsurudur. Oysa, getirilen
değişiklikler, devletin taşradaki temsilcisi olan valilerin konumunu
zayıflatmaktadır. Bu çerçevede, valililerin, il genel meclisinin başı olmaktan
çıkarılması bir hatadır. Hatadır; çünkü, devletin ve toplumun genel yararı ile
yerel toplulukların çıkarları arasında bir denge kurulması, Türkiye
koşullarındaki bir ülke için fevkalade büyük önem taşımaktadır. Yeni düzende
valilerin bu dengeyi kurmaları ve eskisi gibi korumaları mümkün değildir.
Valinin, il daimî encümeninin başkanlığını sürdürmesi uygulamada karşılaşılacak
olan aksaklıkları ve eşgüdüm sorunlarını aşmaya yetmeyecektir. Böyle bir durum,
ancak devleti gerçekten küçültmek, güçsüzleştirmek ve devlet ve toplum aleyhine
oyunlar sergilemek isteyenlerin işine gelecektir.
Sayın milletvekilleri,
lütfen, son yıllarda, bazı yörelerle ilgili olarak yapılan yabancı
girişimlerini, etnik ve dinî azınlık yaratma çabalarını, 17 Aralıktan önce
hazırlanan Avrupa Birliği raporlarını, burada yer alan önerileri ve yapılan
dayatmaları hatırlayınız. Böyle bir ortamda, il özel idaresinin yürütme organı
ve devletin taşradaki temsilcisi olan valinin konumunun zaafa düşürülmesi kabul
edilemez, edilmemelidir. Çünkü, bu durum, valilerin, cumhuriyetin temel niteliklerini
koruma görevini gereğince yerine getirmesini aksatacaktır. İçinde bulunduğumuz
koşullar, aslında, kaymakamların ve valilerin belirlenmesinde aranacak
nitelikleri de çok önemli kılmaktadır. Bulundukları yerlerde devleti temsil
edecek olan ve bu görevlere atanacak olan kişiler, mutlaka, cumhuriyeti
benimsemiş, onun temel ve niteliklerini koruyacak insanlar olmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
içerisinde bulunduğumuz koşullarda teftiş kurulları da büyük önem taşımaktadır.
Teftiş kurulları, çok önemli bir işlevi olan ve konularında çok iyi yetişmiş
bürokratlardan oluşan kurullardır; soruşturma yetkisi olan, yolsuzlukları
inceleyen, araştıran, soruşturan ve sonuçlandıran bağımsız organlardır.
Teftiş kurullarının Türk
idare geleneğinde çok önemli bir yeri vardır ve İçişleri Bakanlığı, bu
kurulları en etkin ve saygın biçimde kullanan bakanlıkların başında
gelmektedir. Yeni düzenlemeyle getirilen iç denetçilerin aynı işlevi görmesi
söz konusu olmadığı gibi, yeni düzenlemede ayakta kalan tek ciddî denetim
organı olan Sayıştayın da denetimi özel şirketler kanalıyla yapması
öngörülmektedir; bu da, Anayasaya aykırıdır.
Sayıştay, denetimi
kendisi yaptığı zaman da, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir
organın yerel meclislere rapor sunması gibi garip bir durum ortaya çıkacaktır;
kaldı ki, aslında, bütün büyük yolsuzluklara sebep olan belediye şirketlerinde
Sayıştayın denetim yapma görevi ve yetkisi de yoktur.
İl özel idareleri ve
belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlara ve şirketlere belirli sınırlar
içerisinde iç ve dış borçlanma olanağı da sağlanmıştır. Bu durumun, Türkiye'nin
borçluluğunu artıracağı ve iç ve dışborç düzeyi düşünüldüğünde, bunun çok önem
taşıyacağı açıktır. Yerel yönetimlerin bu konularda denetlenmesi de bir ihtiyaç
olarak ortaya çıkmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
Kamu Yönetimi Temel Yasasının temel amaç ve görevleri arasında, kişilerin hak
ve özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılması
sayılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keleş,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
Sayın Başkan, herhalde, en azından, diğerlerine verdiğiniz kadar olanak
tanırsınız.
BAŞKAN - 1 dakikalık
eksüre ilave ettim.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
Sayın Başkan, iki defa 1'er dakikalık eksüre verdiniz insanlara; kaldı ki,
pozitif ayırımcılık meselesi var biliyorsunuz; herhalde, kadınların sözünü
kesmeyi düşünmüyorsunuz...
Sayın milletvekilleri,
Anayasamızda da, milletin bağımsızlığının ve bütünlüğünün, ülkenin
bölünmezliğinin, cumhuriyetin ve demokrasinin korunmasına, devletin temel amaç
ve görevlerinin başında yer verilmektedir.
Yine, Anayasamıza göre,
Anayasada yer alan hak ve özgürlüklerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik
cumhuriyeti ortadan kaldırmayı hedefleyen faaliyetler için kullanılamaz.
İçerisinde bulunduğumuz
koşullar, içeriden ve dışarıdan kaynaklanan girişimler, Anayasamızda yer alan
bu amaç ve hedeflerin önemini daha da artırmaktadır. Aslında, son
değişikliklerde kamu yönetiminde bütünlüğün ihmal edilmesi, taşraya ve köylere
hizmet götürmek açısından çok önemli olan birçok bakanlığın ve kuruluşun taşra
teşkilatının kaldırılması, yerel yönetimlere aktarılan görevlerin yerel
yönetimlerin çoğunun malî ve teknik kapasitesinin üzerinde olması, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkileri açısından da fevkalade büyük önem taşımaktadır değerli
arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Keleş,
pozitif 1 dakikalık eksüre veriyorum size.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
Hayır, bu, pozitif 1 dakika değil Sayın Başkanım; bu, diğerlerine verdiğiniz 1
dakika; ayrıca, 1 dakika daha eksüre rica ediyorum.
BAŞKAN - Bu, ikinci 1
dakikalık eksüre.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
Tamam Sayın Başkan.
Gelişmiş bölgeler ile
geri kalmış yöreler arasındaki dengesizliğin giderilmesi, tarım üreticisine
Avrupa Birliği üreticileri karşısında ezilmemeleri için destek verilmesi,
üretimi, yatırımı artıracak, sanayileşmeye hız verecek girişimlerin teşvik
edilmesi, kamu yönetiminde kabul edilen son değişiklikler olmasaydı çok daha
kolay ve hızlı olurdu. Oysa, şimdi, her kurum, stratejik plan adı altında
kendisi farklı hedefler koyabilecek, il özel idareleriyle belediyeler, merkezî
idare ile yerel yönetimler arasında koordinasyon sorunları yaşanabilecek ve
kamu hizmetleri açısından boşluklar yaratılabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
Yeni düzenlemeler, memurların, işçilerin işlerini kaybetmelerine, iş
güvencesinden yoksun kalmalarına da yol açacaktır, tarım üreticileri destekten
mahrum olacaktır. Biz, bütün bu kargaşa arasında, Avrupa Birliğiyle aramızdaki
sorunları çözmeye, bölgelerarası dengesizliği gidermeye ve belli standartları
yakalamaya çalışacağız.
Getirilen düzenlemeyle,
valilerin yetkilerinin azalacağını da anımsadığınızda, bunun ne kadar büyük
sorunlara yol açabileceğini anlamanız kolay olacaktır.
Sayın milletvekilleri,
bütün bunları, ancak Anayasaya bağlı kalarak, planlı ve programlı bir
çalışmayla aşabiliriz; ancak, görüyorum ki, iktidar, planlı, programlı
çalışmaktan pek hoşlanmıyor ve en önemli kamu hizmetlerini bile, kâr etmek
amacıyla hareket eden yerli ve yabancı şirketlere devretmeyi yeğliyor. Yalnız,
biliniz ki, ciddî, planlı ve programlı bir şekilde hareket edilmezse,
önümüzdeki süreçte, üniter devlet yapısı zayıflar ve federatif bir sistemin
altyapısı hazırlanmış olur; bu konuda sizleri uyarmayı bir görev biliyorum.
Ayrıca, İçişleri
Bakanlığı memurlarının, diğer bakanlıklardaki, örneğin Sanayi ve Ticaret
Bakanlığındaki veya Maliye Bakanlığındaki memurlardan farklı konumuna
değinecektim; bu hususa Adalet ve Kalkınma Partisinden arkadaşlarım bile
değindiler; ama, ben, size sormak istiyorum: Niye burada değiniyorsunuz, neden
Başbakanınıza, bakanlarınıza gidip söylemiyorsunuz ve iktidar olduğunuz halde,
neden burada söylediğiniz şeyleri yaşama geçirmiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Keleş.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 15 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.35
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMiSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Şimdi, sekizinci tur
görüşmeleri üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir
Milletvekili Sayın Bülent Baratalı'ya aittir.
Sayın Baratalı, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi aktaracağım;
Grubum adına saygılarımı sunuyorum.
İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı aracılığıyla,
içgüvenliğin tesisinden sorumludur. Türkiye'nin önemli bir coğrafyaya sahip
olması, jeostratejik yapısı, jeopolitiği, sınıraşan suları başta olmak üzere,
Akdeniz, Karadeniz, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi önemli sınırlara sahip olması,
dünyadaki 20 sıcak çatışma ortamından 13 tanesini sınırlarında bulundurması ve
buna yaslanan diğer olumsuz nedenlerle, Türkiye'nin, içgüvenliğini, mutlak
güvenlik olarak yakalayabilmesi çok zordur. Zaten, mutlak güvenliği yakalamak
mümkün değildir. Bunu, yakalayabilseydi, Amerika Birleşik Devletleri
yakalayabilirdi; 11 Eylül olayları ve Türkiye'de sinagog baskınları ve bombalaması
da olmazdı. Bu nedenlerle, mutlak güvenlik yakalanamıyorsa, mutlak güvenlik
seviyesine yakın bir güvenlik seviyesini bulmak ideal olmalıdır.
Günümüzde suç
vasıflarının değişmesi, çeşitlenmesi, küreselleşmeyle ortaya çıkan yeni suçlar,
kapkaç, bankacılık suçları ve ekonominin bozulmasıyla meydana gelen suçlarla
mücadelede, emniyet ve jandarmanın, uzmanlaşmaya, bilgi ve teknolojiden
yararlanmaya, sınırötesi işbirliğine, bilgiye erişmeye ve bilginin dolaşımına
gereksinmesi bulunmaktadır.
Bu yolda, özellikle
içgüvenlik görevlilerimizin eğitiminde, yetiştirilmesinde yapılan
iyileştirmeleri takdirle karşılıyorum ve başta Sayın Bakan olmak üzere, emeği
geçenleri kutluyorum; ancak, bu içgüvenlik görevlilerimizin morallerini
ilgilendiren konularda da bir iyileştirme yapmak gerekmektedir.
Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununda "polisin görevi bitince istirahata çekilir" denilmektedir.
Bu, uygulamada, 12 saat fiilen çalışma demektir. Hassas bölgeler,
konsolosluklar ve büyükelçilikler önündeki polislerimiz, tuvalet gereksinmelerini
karşılayabilmekten bile yoksundurlar; küçücük barakalarda, soğukta veya
sıcakta, olumsuz ortamlarda, insan haklarına uygun olmayan bir biçimde
çalışmaktadırlar. Jandarma ise zaten askerdir; askerlerin bir istirahat hakkının
olduğu da pek söylenemez.
Bu içgüvenlik
görevlilerimiz, özellikle polisler, özlük hakları yönünden de büyük sıkıntılar
içindedir. Fiilen çalışan arkadaşlarımızın, emekli oldukları zaman, emekli
maaşları, fiilen çalıştıkları maaşlarının üçte 1'ine inmektedir.
Özellikle büyük
şehirlerde, turizm bölgelerinde, nüfus hareketlerinin çok fazla olduğu
yerlerde, polis sayımız, Avrupa ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar azdır.
Sonuçta, polis, fizikî olarak, bu mekânlarda yoktur. Ayrıca, polisin, araç,
gereç, benzin, personel gibi önemli sorunları da devam etmektedir.
Bütün bu sorunlara
karşın, içgüvenlik güçlerimiz, terörle mücadelede üstün başarı göstermişlerdir,
millî sınırlar içinde ve dışında görevlerini kahramanca yapmışlardır.
Tendürek'te ve Gabar'da tehdidin sonlandırılmış olmasına karşın, Kandil
Dağındaki tehdit, halen, ağırlıklı olarak devam etmekte ve içsınırlarımıza
doğru gelmektedir. Bu tehdidin sonlandırılması konusunda Türkiye'ye söz
verenlerin bu sözlerini tutmalarını beklemek, bizim en doğal haklarımızdan bir
tanesidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şimdi, hepimizi etkileyen, Irak'ta beş güvenlik görevlimizin
şehit edilmesiyle ilgili düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Bu şehitlerimiz, bu kamu
görevlileri neden karayoluyla gönderilmiştir? Neden zırhlı araçları yoktur?
Neden silahtan tecrit edilmişlerdir? Neden ikinci grup görevliler havayoluyla
gönderilmiştir? Bu olaydaki ihmal nedir? Kimler sorumludur? Bunları öğrenmek istiyoruz.
Görevli ve yetkililerden,
Birinci Ordu Komutanımızın sözlerini yerde bırakmamalarını umuyor, istiyor ve
takip ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Polislerimizin özlük
haklarıyla ilgili olarak, burada yapılan konuşmalarda, İktidar Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımın beyanlarını, ifadelerini, temennilerini ibretle
dinledim.
Değerli arkadaşlar,
iktidar olmak demek -İngilizce power veya
Fransızca pouvoir- elde bulundurmak demektir, yapmak demektir, istemek
demektir, yapılması için bütün güçleri var olmak demektir. Eğer, bugün,
polislerimizin derece yükselmelerinde, kademe yükselmelerinde, Polis Vazife ve
Selahiyet Kanununda Avrupa normlarına uygun iyileştirmelerde bir şey
yapılacaksa, polislerimiz maaş, ücret yönünden iyileştirilecekse, sosyal
güvenlik açısından daha da iyileştirilecekse, bunu yapmak, dilemek, istemek
hakkı, muhalefet partisi milletvekillerinindir.
Şimdi, burada, söylüyorum
-Sayın Bakan burada, İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarının Sayın Başkanları
burada- Sayın Bakan, tasarıyı bugün getirin, biz, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak, 171 kişi bu tasarıyı fiilen imzalayacağız ve bu
Parlamentodan çıkması için de gerekeni yapacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Elbette, devletin de,
şehit olan polislerimizin yakınlarına, dul ve yetimlerine yapacakları vardır.
Babalarından yoksun kalan bu çocuklarımıza, babalarının gösterdikleri şefkati
bundan sonra devletimizin göstermesini istiyoruz. Bu şehitlerimizin çocukları
artık devletin çocuklarıdır. Devlet "önce vatan" diyerek, "vatan
sana can feda" diyerek toprağa düşenlerin geride bıraktıklarının her türlü
ihtiyacını, şefkat dahil olmak üzere, karşılamak durumundadır. Bu konuda dün
çok güzel sözler vardı Sayın Bakanla ilgili; bu sözlerin hemen yerine
getirilmesini istiyoruz ve bu konuları takip edeceğimizi ifade ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; biraz da yerel yönetimlerden söz etmek istiyorum. Türkiye'nin
idarî ve malî yapısını değiştirmek için 10 tane kanunu görüşmek üzereyiz.
Bunlar, kamu malî yönetimi ve kontrol kanunu, kamunun yeniden yapılanması
kanunu, il özel idareleri kanunu, belediyeler kanunu olarak sıralanmış. Bundan
sonra kamu personeli, diğerleri vesaire gelecek.
Ne diyoruz biz idareyi
yeniden yapılandırırken; katılımcı, saydam, hesap verebilir ve sorulabilir, hak
ve özgürlükleri ortaya koyan ve soruşturan, adil, süratli, kaliteli bir kamu
hizmetini yakalamaya çalışıyoruz hep beraber. Bu gerekçelere biz de
katılıyoruz; bunlar bizim de programlarımızda var; ancak, bu yasalar çıkarken,
maalesef, Anayasaya aykırılıklar devam etmektedir. Bakınız, ben burada
-sanıyorum on gün önce- son Belediye Yasasının 14 üncü maddesinde, bunu böyle
yapmayalım, gelin tekrar düzeltelim; çünkü, kanun Cumhurbaşkanı tarafından geri
gönderilemeyecek; ama, bu kanun Anayasa Mahkemesine gidecek demiştim. Belediye
Kanununun dün Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine götürüldüğünü
tekrar görüyoruz.
Bu kanunlarla üniter
yapımız zorlanıyor, tekil devletimiz sorgulanıyor, uzlaşma eksiklikleri
yaşanıyor, kamu yararı ve kamu hizmeti ortadan kaldırılıyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Teşekkür ediyorum.
...kârlılık amacı güden
hizmetlerde, yurttaş, vatandaş, müşteri yerine konuluyor -yani, bundan böyle
kamu hizmetleri parası olana yapılacaktır- teftiş kurulları kaldırılıyor ve
-Belediye Kanunu dün yürürlüğe girdi- 353 tane belediye Türkiye'de ortadan
kaldırılıyor. Siz, seçimle gelmiş olan bir organı kanunla ortadan
kaldıramazsınız; bu da Anayasaya aykırıdır.
Şimdi, belediyeler çok
borçlu ve borçlar yönetilemez durumda. Sürdürülebilir bir borç yönetimini,
devlet, belediyeler için düşünmeli. Belediyeler oksijen çadırında bile değil,
yaşam destek ünitelerinde zorla yaşıyorlar.
Ayrıca, 5216 sayılı
Kanunun geçici 2 nci maddesine göre kurulması gereken uzlaşma kurullarının,
hâlâ, daha, çalışmadığını görüyoruz. Borç itfasında sürdürülebilirlilik için
objektif kriterleri de hükümetten bekliyoruz.
İtfaiye ve zabıta
memurlarımızın fiilî hizmet zamları yerine getirilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
lütfen tamamlar mısınız konuşmanızı; ikinci defa uzatıyorum sürenizi.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Büyükşehir belediyeleri içinde, yeni giren, yeni yerleşim yerlerindeki esnaf,
basit usulden gerçek usule döndürülmüştür. Bu, esnaf başına en az -başlangıçta-
2 milyar Türk Lirası masraf demektir; çünkü, yazarkasa alacaklar ve 12 500
000'e tutturdukları defteri, artık, ayda en az 75 000 000'a tutturmaya
başlayacaklardır.
2000 yılından önce ve
sonra emekli olan belediye başkanlarımız arasında büyük bir emeklilik maaş
farkı vardır. Bazıları 400 000 000 lira almaktadır. Aynı görevi, aynı şerefi,
aynı onuru paylaşan insanlarımızın, yaşamlarını hemşerileri için veren
insanlarımızın bazıları 400 000 000 lira, bazıları da 2 000 000 000 lira
almaktadır.
Sayın Bakan, şimdi de,
üzülerek, size İzmir'in Urla İlçesindeki bir olayı -bitiriyorum Sayın Başkan-
anlatmak istiyorum.
İzmir ve Seferihisar
depreminde, devlet, 216 tane konut yaptı değerli milletvekilleri, bu yerlere.
Bunlar hak sahiplerine dağıtıldıktan sonra, geri kalanları Urla Kaymakamının
organizatörlüğünde, başta 2 tanesi kendilerine olmak üzere...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
konuşma sürenizi üçte 1 oranında uzattım; bakın, 7,5'ti, 10 dakikalık süre
verdim. Lütfen, son cümlelerinizi alayım. Yoksa, bütün konuşmacılarda aynı
taleple karşılaştığımız zaman bitiremeyiz.
Buyurun efendim.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Teşekkür ediyorum, hemen bitiriyorum.
Hak sahiplerine
verildikten sonra dağıtılan bu konutlarda kamu görevlileri önce yurttaşı
düşüneceklerine, önce hemşeriyi düşüneceklerine, bu etiğe sadık kalmamışlar ve
kendilerini düşünmüşledir. Sayın Bakan, Urla'da tuz kokmuştur. Tuzun kokup
kokmadığı konusundaki araştırmayı, soruşturmayı yapmak takdirinizdedir.
Ben, bütçenin iyilikler
getirmesini diliyor, sayın milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına üçüncü söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel'e aittir.
Buyurun. (CHP sıralarında
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT
PEKEL (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
ve bağlı kuruluşlarından Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz aldım; konuşmama
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olması bakımından Avrupa'nın en geniş
deniz alanına sahiptir. Ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya ve jeostratejik
konumu nedeniyle, bu alanların kontrol altında tutulması büyük önem
taşımaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığı, bütün sahillerimizi ve
karasularımızı, içsularımız olan Marmara Denizini, Boğazlarımızı, liman ile
körfezlerimizi korumakta ve güvenliklerini sağlamaktadır.
Denizyoluyla yapılan her
türlü kaçakçılık olaylarını, denizlerimizde kaçak balık avcılığını, trolle
avlanmayı önlemek, denizlerimizdeki kirlenmeyi engellemek gibi görevleri de
olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, 8 333 kilometrelik sahil şeridi boyunca
karasuları, münhasır ekonomik bölge ve arama-kurtarma sahalarını içine alan
toplam 377 714 kilometrekarelik sorumluluk sahasında, denizlerle ilgili
yürürlükteki mevzuat kapsamında faaliyet göstermektedir.
Böylesine önemli ve geniş
bir alanda faaliyet gösteren Sahil Güvenlik Komutanlığına 2005 yılı bütçesinden
ayrılan 175 997 750 Yeni Türk Lirasıyla güvenlik güçlerinin hareket yeteneğini
artıracak araçların alınması ve teknolojik gelişmelerin takip edilmesi çok zor
görünmektedir.
Sayın milletvekilleri,
ülkemizin içgüvenliğiyle ilgili görevler, İçişleri Bakanlığının sorumluluğunun
önemli ve öncelikli bir bölümünü oluşturmaktadır. İçgüvenliğimiz, gerek polis
teşkilatı gerekse jandarma teşkilatı personeli tarafından, gerçekten zor ve
büyük sıkıntılar içinde büyük bir özveriyle yapılmaktadır.
Polisimizin en büyük
sıkıntısı, uzun süreli çalışarak düşük ücret almasıdır. Bir polis memuru
haftada 72 saat çalışmaktadır ve bu çalışma süresi, diğer devlet memurlarının
çalışma sürelerinin üzerindedir. Bununla birlikte, özlük haklarıyla ilgili
çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır. Örneğin, 30 yıl hizmet vermiş lise
mezunu polis memuru bugün 1 023 250 000 lira alırken, emekliliğinde 575 300 000
lira maaş almaktadır. Emeklilik döneminde başka bir gelir kaynağı olmayacak bu
insanlarımızın özlük hakları ve maaşlarında ciddî bir iyileştirme yapılması
gerekmektedir.
Polisimizin diğer
sorunları arasında yer alan atama, terfi ve şark hizmetinde kalıcı ve
hakkaniyete dayanan çözümler mutlaka uygulamaya konulmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
polisimiz, sosyal ve psikolojik bakımdan ciddîye alınması gereken sorunlarla
karşı karşıyadır. Polislik mesleği, düzensiz çalışma saatleri, nöbet ve vardiya
sistemleri, görevin riskleri ve sorumlulukları nedeniyle stresten kaynaklanan
birtakım rahatsızlıkların daha sık görüldüğü bir meslek grubudur. Bu nedenledir
ki, son yıllarda polisimizde intihar ve intihara teşebbüs olaylarına sıkça
rastlanmaktadır. Emniyet personelinin sağlık sorunlarına ve özellikle il
emniyet müdürlüklerinde kadrolu uzman psikolog bulundurulmasına önem
verilmelidir. Polislerimize her türlü psikolojik, sosyal ve ekonomik destek
sağlanmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
Emniyet Teşkilatımızın yaşadığı sorunlardan birisi de araçların günlük
tahsisatıyla ilgilidir. Emniyet Teşkilatının, terör, asayiş, kaçakçılık
hizmetleri başta olmak üzere sürdürdüğü tüm görevlerde oto başına tahsis edilen
günlük benzin ihtiyacı 5 ile 7 litre arasında değişmektedir. Trafik hizmetleri
için bu miktar 15 ile 20 litre arasındadır. Belirtilen miktardaki yakıtla
emniyet hizmetlerinin yürütülemeyeceği gün gibi ortadadır. Ülkemiz gerçeğinde
tasarruf bir gereklilik olmakla birlikte, güvenlik hizmetlerinin en önemli
ayağı olan akaryakıt tüketiminde daha gerçekçi ve hizmetle uyumlu yeterli
limitler mutlaka yeniden belirlenmelidir.
Sayın milletvekilleri,
İçişleri Bakanlığı, Türk idare sisteminin en önemli unsuru ve yerel yönetimler
için yön veren çalışmalar yapmakla da yükümlü bir bakanlığımızdır. Yerel
yönetimlerin merkezî idareyle eşgüdümünü sağlayan İçişleri Bakanlığının
bütçesini ele alırken bazı önemli konulara da değinmeden geçemeyeceğim.
Bütçe Malî ve Kontrol
Kanunuyla başlayan, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrollük Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu ve Belediyeler Kanunuyla devam eden AKP'nin
sözde reform uygulamaları, ne yazık ki kamu görev ve hizmetlerinin özel sektöre
devrini öngören ve sosyal devletin tasfiyesine yönelik düzenlemelerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sorumlu muhalefet anlayışı içinde bu kanunlara
katkıda bulunmaya çalıştık, Anayasaya aykırılıkların altını çizdik; ancak,
sayısal üstünlüğünü kullanan AKP bizim yapmaya çalıştığımız bütün katkıları
reddetti ve bizim muhalefet şerhlerimizi dikkate almayarak, yasaları Büyük
Millet Meclisinden geçirdi. Sayın Cumhurbaşkanı bütün bu kanunları, Büyükşehir
Belediye Kanunu hariç olmak üzere geri gönderdi. Son olarak Belediyeler
Kanununu burada bir kez daha görüştük. Bu, tam bir emek ve zaman israfıdır.
Aslında, bunu önlemek mümkünken, iktidar, gerekli çabayı, maalesef,
göstermemiştir.
Sayın milletvekilleri,
sözlerime son vermeden önce, muhtarlarımızın içinde bulunduğu sıkıntılara da
değinmek istiyorum. Muhtarlarımız, yurttaşlarımızın devletle olan ilişkilerinde
ilk basamaktır. Doğumdan başlayarak ölüme kadar, tıpkı belediyelerimiz gibi,
muhtarlarımızın da görev ve sorumlulukları büyüktür. Muhtarlar, köy ya da
mahallenin seçilmiş temsilcileri ve devletin görevlileri konumundadırlar. 2108
sayılı Kanuna göre 107 000 000 ödenek alan ve 12 nci basamaktan 208 000 000
lira Bağ-Kur primi ödemek zorunda kalan muhtarlarımız, icra takipleriyle karşı
karşıya kalarak mağdur olmaktadırlar. Muhtarlarımızın aldığı ödenek, zorunlu
olarak ödemeleri gereken Bağ-Kur primlerini bile karşılamaktan uzaktır.
Muhtarlarımız, köyün veya mahallenin sorunlarını takip için gittikleri
şehirdışı işlerden de harcırah almamaktadırlar. Muhtarlarımızın bu
mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, mahalle muhtarlarımızın
belediye meclislerinde, köy muhtarlarımızın da il özel idaresinde temsil
edilmelerine yönelik düzenlemeler, mutlaka yapılmalıdır.
Benden önce konuşma yapan
arkadaşlarımızdan, özellikle İktidar Partisi Milletvekilleri Sayın Uzun ve
Sayın Önder'in de muhalefet partisi üyesi gibi eleştiri konusu yaptıkları
İçişleri Bakanlığı personelinin özlük hakları ve maaşlarıyla ilgili sorunlar,
acil çözüm beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEDAT PEKEL (Devamla) -
Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Pekel.
SEDAT PEKEL (Devamla) -
İktidar, eleştirmek için değil, bu eleştiri konularını çözümlemek için vardır.
Konuşmacılardan Sayın Uzun, sık sık, Sayın Bakana, özverili çalışmaları
nedeniyle teşekkür etti. İnşallah, önümüzdeki dönemde, bu çalışmaların devamı
değil, sonuçlandığı, noktalandığı biçimde, teşekkürleri, hep birlikte yürekten
yaparız. Bu umudu taşıyorum.
Sayın milletvekilleri,
sözlerime son verirken, 2005 malî yılı bütçesinin, İçişleri Bakanlığı ve bağlı
kuruluşlarına ve de ülkemize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür
ediyor; sizlere saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Pekel.
Bu turda, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN
(İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesinin bir bölümü hakkında, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Gündemimizin en önemli
konusu, bildiğiniz gibi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileridir. Ben de, o konuda
bir iki görüşümüzü ifade etmek istiyorum, bu kısa zaman içinde.
Önce, şunu belirteyim:
Biz, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini bir millî mesele olarak görüyoruz,
millî dava olarak görüyoruz ve şimdiye kadar, bildiğiniz gibi, yasaların
değiştirilmesinde, çağdaşlaşmasında, anayasa değişikliklerinde iktidara tam
destek verdik. Ayrıca, yurt içinde ve yurt dışında, Adalet ve Kalkınma
Partisine mensup değerli arkadaşlarımızla omuz omuza çalıştık, ülkemiz
aleyhindeki cereyanları etkisiz kılmak için ve 17 Aralıkta, Brüksel'de olumlu
bir sonuç alınmasına destek olmak için.
O bakımdan, hiç kimse,
bizim bu konudaki görüşlerimizi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini pek de
arzu etmeyen bir partinin görüşleri gibi değerlendirmesin; tam tersine, 17
Aralıkta koşulsuz bir tarih alınmasını, biz, herkesten çok istiyorduk.
Ne yazık ki, arzu
ettiğimiz sonuca ulaşamadık; bunu itiraf edelim. 17 Aralıkta aldığımız sonuç,
Türkiye Cumhuriyetinin hak ettiği bir sonuç değildir. Bunca çalışmadan, bunca
emekten sonra, biz, çok daha iyi bir sonuçla Brüksel'den dönmeliydik. Sayın
Başbakanın, Sayın Dışişleri Bakanının orada büyük gayret sarf ettiğini
biliyoruz; ama, ne yazık ki, aldığımız sonuç, gerçekten beklentimizin çok
altında olmuştur.
Şimdi, kısaca, birkaç
kelimeyle özetleyeyim. Çankayada bir zirve toplantısı düzenledik, Sayın
Cumhurbaşkanımızın başkanlığında. Ne çıktı o zirvenin sonunda; "17
Aralıkta koşulsuz bir tarih alınmasını bekliyoruz" dedik. Sayın Başbakan,
Sayın Dışişleri Bakanı, defalarca "koşulsuz tarih almak için
gidiyoruz" dediler. Maalesef, koşullu tarih alınmıştır ve çok ağır
koşullar içeren bir tarih alınmıştır. Tek başına tarih alınması bir başarı
sayılmaz mı, yıllardır bunu beklemiyor muyduk; gayet tabiî ki başarıdır, gayet
tabiî ki bir başarıdır; yeter ki, bu tarih, Türkiye'yi tam üyeliğe götürecek
bir tarih olsun; ama, eğer, bu tarih, Türkiye'yi tam üyelikten başka hedeflere
götürme istidadı gösteren şartlarla birlikte alınmışsa, bunu bir başarı olarak
kabul etmek de mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
beklentilerimizin çok gerisindedir; bu doğru. Ayrıca, 1999 Aralığındaki
Helsinki Kararında, Türkiye'ye diğer adaylarla eşit muamele yapılacağı
söylenmişti. Diğer adaylar için kabul edilen kararların da çok gerisindedir.
Bize öngörülen şartlar, şimdiye kadar hiçbir aday ülkeye öngörülmemiştir.
Deniliyor ki: "Efendim, o geçmişte kaldı, şimdi artık yeni bir dönem
başlıyor." Yeni dönem başlamıştır, iki aday var; Türkiye ve Hırvatistan.
Bakıyoruz, bize getirilen kısıtlamaların hiçbiri Hırvatistan'a uygulanmamıştır.
İlkönce, Türkiye ve Hırvatistan aynı paket içinde düşünülmüşken; sonra,
Hırvatlar, çok başarılı bir çalışma göstererek bu paketten çıkmışlardır ve
Türkiye'nin tabi olduğu ucu açık müzakereler, sürekli kısıtlamalar gibi
kavramların hiçbiri Hırvatistan bölümünde yoktur. O bakımdan, biz, hükümeti
kutluyoruz; ama, ne yazık ki, Türk Hükümetini değil, Hırvatistan Hükümetini
kutluyoruz; çok başarılı bir çalışma yapmışlardır, onları tebrik ediyoruz.
Bize gelince, maalesef,
biz, bunu başaramadık. O kadar başaramadık ki, bırakınız Hırvatistan'la
kıyaslamayı, Avrupa Birliği Dönem Başkanı Hollanda Hükümetinin Türkiye için
hazırladığı ve basına da sızdırdığı metinlerin de gerisinde kaldık. Biz, kelime
kelime karşılaştırdık; eminim ki, Dışişleri Bakanlığımızın değerli mensupları
da bunu yapmışlardır. Brüksel Zirvesinde çıkan metin, Dönem Başkanı
Hollanda'nın Türkiye için hazırladığı metne nazaran bile daha geridedir. Yani,
eğer Brüksel'e hiç gitmeseydik, Sayın Başbakan hiç gitmeseydi ve deseydi ki, 6
Aralık tarihinde sizin hazırladığınız metni aynen kabul ediyoruz -ki, o metinde
pek çok mahzur vardı, bizim itiraz ettiğimiz çok nokta vardı- bugünkünden daha
iyi bir durumda olacaktık.
Neleri çıkartmışlar;
mesela, Hollanda Başkanlığı metninde diyor ki: "Biz, Türkiye'yi Avrupa
değerlerine sıkı sıkıya bağlamak için her türlü gayreti göstereceğiz." 18
inci madde; bunu çıkarmışlar. Niye çıkarıyorsunuz?! Kim buna itiraz ediyor?!
Türkiye'nin Avrupa değerlerine bağlanması kimi rahatsız ediyor?! Bunu bile
çıkarmışlar. Peki, biz, tekrar koyduramadık mı metne; koyduramamışız.
Başka; bakıyorsunuz
metinde, Yunanistan'la ilişkiler bölümünde, efendim "bir AB üyesi olan komşularıyla
ilişkilerinin çözümlenmesi, Türkiye'nin üyelik sürecini olumlu
etkileyebilir" diye bir laf var; onu "olumlu etkiler" diye
değiştirmişler. Buna benzer... Yani, hepsini, bütün örneklerini verecek
vaktimiz yok; ama, biz, kelime kelime inceledik, hemen hemen her paragraf,
Türkiye aleyhine ağırlaştırılmıştır.
Kıbrıs paragrafına
bakıyorsunuz; Kıbrıs paragrafında, ilk metinde hiçbir süre yok; yani
"genel olarak, Türkiye, yeni giren ülkelerle uyum anlaşmaları imzalar,
uyum protokolleri imzalar" deniliyor. Bakıyoruz, bu defa, Devlet
Bakanımızın imzasıyla bir kâğıt vermişiz "üyelik müzakerelerinden önce
imzalayacağız" demişiz. Niçin bunu kabul ediyoruz?! Yani, böyle bir
zorunluluk mu var AB mevzuatında; Topluluğa yeni üyeler girince, biz, hemen,
onlarla uyum protokolü mü imzalarız? Değerli arkadaşlarım, onbeş sene önce
giren ülkelerle henüz daha imzalamamışız; onbeş senedir kimse bizi
sıkıştırmıyor. 6 tane ülke var; 3'üyle imzalamışız, onaylanmamış, 3'yle hiç
imzalanmamış; kimse bizi sıkıştırmamış. Bu defa sıkboğaz ediyorlar; illa
yapacaksın... Ne zaman; 3 Ekime kadar... Niye kabul ediyoruz?! Niye kabul ettik
bunu?! Bir izahı olan var mı; izahta
bulunabilecek bir yetkili var mı buna? "Efendim, içinde öyle
hükümler var ki, ayarlamalar yapacağız, mutabakatlar sağlayacağız, anlaşmalar
yapacağız, ondan sonra imzalayacağız." Peki, ondan sonra imzalayacaksınız,
ne zaman imzalayacaksınız; 3 Ekimden önce; yani, demek istiyorsunuz ki, biz,
Kıbrıs meselesini çözeriz 3 Ekime kadar, ondan sonra imzalarız. Nasıl çözeceksiniz?.
Rumlar daha Avrupa Birliğine üye olmadan reddettikleri Kofi Annan Planını şimdi
kabul mü edecekler? Bunun ağırlaştırılmasını isteyecekler; yani sizden, şimdiye
kadar verdiğiniz, bizce gereğinden fazla verdiğiniz tavizlerden daha fazlasını
vermenizi isteyecekler, bunu kabul mu edeceğiz? Bunu sineye mi çekeceğiz?
Çekersek, bunun adına "çözmek" demezler, "çözülmek" derler.
Türkiye, Kıbrıs meselesinde çözülecek midir?
Sayın Başbakan "biz, Kıbrıs meselesi çözülmeden
tanımayacağız" diyor, Berlusconi'ye de "merak etme biz Kıbrıslı
Rumları tanıyacağız; ama, biraz zamana ihtiyacımız var" diyor; hangisi
doğru? İkisi birden doğru olamaz, hangi sözü doğru? Berlusconi de bunu basına
açıklıyor. Bunlar üzüntü verici şeyler.
Başka, efendim, övünç
payı olarak kendimize biçtiğimiz bir unsur var, o da şudur; diyoruz ki:
"Efendim, sürekli kısıtlamaları biz hafifleştirdik." Nasıl yaptık?
"Bir cümle ilave ettik altına." Ne diyor: "Bu sürekli
kısıtlamalardan kastedilen, zaman içinde her zaman uygulanabilecek kısıtlamalardır."
Yani, Sayın Bakan geçen defa burada yaptığı konuşmada "burada kastedilen
geçici kısıtlamalardır, ama her zaman uygulanabilir" diyor.
Değerli arkadaşlarım,
kendimizi aldatmayalım, eğer geçici kısıtlama kastediliyorsa oraya geçici
yazılır. Bakınız, aynı zirve kararının Bulgaristan ve Romanya bölümlerini
okuyunuz, orada da aynı kısıtlama tabiri var, aynı tabir var "safeguard"
ama ne diyor; "sürekli" demiyor ve diyor ki: "Bu kısıtlamalar
sadece bu ülkeler üye olana kadar geçerli olur veya en çok üye olduktan sonra
üç yıl içinde geçerli olur." Niye koyduramadınız böyle bir ifadeyi metne?
Biz istemedik mi, istedik de mi yaptıramadık? Eğer istemedikse büyük kabahat,
istedik de yaptıramadıysak o zaman bunu başarı olarak tanımlamamıza imkân
yoktur. Netice itibariyle, ucu açık müzakereler, sürekli kısıtlamalar, hak
kısıtlamaları. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde görüyoruz ki, Türkiye'ye,
hiç hak etmediği bir metin verilmiştir, bir karar çıkarılmıştır önümüze.
Değerli arkadaşlar, şimdi
bunu davulla, zurnayla, bando mızıkayla kutlayacak halimiz var mı, bu bizi
küçük düşürmüyor mu?! Bizim üyeliğimize karşı olan yabancılar demeyecekler mi,
işte bak, görüyor musunuz bununla bile memnun oldular, bayram ediyorlar, bir de
daha fazlasını vermek istiyordunuz, Türkler bununla yetiniyor, bunu büyük bir
zafer olarak ilan ediyor, daha ne istiyorsunuz?.. Ne diyeceğiz?..
İki büyük hata yaptık bu
işte; bir; Kıbrıslı Rumların antlaşmalara aykırı olarak, antlaşmalar ihlal
edilerek üye yapılmalarına karşı çıkamadık; iki, bütün bu unsurları içeren,
daha da fazlasını içeren Komisyon raporunu,
Sayın Başbakan, iki saat içinde olumlu ve dengeli olarak vasıflandırdı.
O noktada biz oyunu kaybettik. O noktada oyunu kaybettik ve ondan sonra da bir
daha bunu toparlamak mümkün olamadı.
Sayın Başbakan "biz
dik duracağız; ama, dikleşmeyeceğiz" diyor. Değerli arkadaşlarım, üzülerek
söylüyorum ki, biz, maalesef, orada, zaman zaman dikleşmişizdir; ama, dik
duramamışızdır, sonunda teslim olmuşuzdur.
Değerli arkadaşlarım, bir
tek maddeyi, aleyhimizdeki bir tek maddeyi...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen,
buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Yani, düşünebiliyor musunuz, Sayın Bakan çıksın desin ki; aleyhimizdeki
maddelerden bir tanesini çıkarttık... Yoktur...Yoktur... Yunanistan maddesi
ağırlaştırılmış, Kıbrıs maddesi ağırlaştırılmış, tam üyeliği kısıtlayıcı madde
ağırlaştırılmış, sürekli kısıtlamalarda hiçbir değişiklik yok, malî konularda
"2014 yılından sonra ancak Türkiye'nin üyeliği tamamlanabilir" derken,
o da ağırlaştırılmış, ilaveten" Avrupa Birliği malî reform yaptıktan sonra
ancak tamamlanır" deniliyor. Tamamı ağırlaştırılmış; yani, hiç
gitmeseydiniz Brüksel'e, daha iyi bir sonuç alacaktık.
Şimdi, bütün bunları
söylüyoruz, şunun için: Yani, karalar mı bağlayalım, artık bu işte hiç çıkış
yolu yoktur, bizi üye yapmazlar diye üzüntüye mi kapılalım; hayır. Her durumda
bir çıkış yolu bulmaya çalışmalıyız, gene iktidar muhalefet el ele vermeliyiz,
Yüce Meclisi mutlaka devreye sokmalıyız. Hükümetin, Meclisten bir karar
alınmasını talep etmemize itiraz etmesi yanlıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, son
cümlelerinizi alabilir miyim.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) -
Başbakan, eğer Meclisten bir karar alarak gitseydi oraya, çok güçlü olarak
gidecekti, bunu yapmamıştır; ama, şimdi yapalım. Biz, bir genel görüşme
önergesi vereceğiz bütçeden sonra ve Yüce Meclis burada, Türkiye'nin şanına,
şerefine, haysiyetine uygun bir karar alacaktır diye ümit ediyoruz. Türkiye'nin
hangi anlayışla masaya oturduğunu burada tespit edelim, tam üyelikten başka
hiçbir seçeneği kabul etmediğimizi burada ifade edelim ve hükümet, Brüksel'de
masaya otururken, işte, Meclisin verdiği bu iradeyle, bu çerçeveyle, bu
talimatla otursun. Eğer hükümet bu anlayışa razı gelirse, bu anlayışımızı
desteklerse, emin olunuz değerli arkadaşlarım, size en büyük desteği biz
vereceğiz; çünkü, bir kere daha tekrarlıyorum, bu millî meseledir ve bu bir
millî meselenin arkasında duracağız.
Sayın Bakana, Dışişleri
Bakanlığının çok değerli mensuplarına, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyorum, başarılı çalışmalar umut ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öymen,
teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşma, Hatay Milletvekili İnal Batu'ya aittir.
Sayın Batu, buyurun
efendim.
CHP GRUBU ADINA İNAL BATU
(Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında CHP Grubunun görüşlerini
sunmak amacıyla huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, benden önce söz alan
Sayın Öymen'in değinmediği konulara değineceğim.
Irak'la başlamak
istiyorum. Irak'taki durum, ülkemiz, bölgemiz ve tüm dünyanın barış ve huzuru
için endişe verici halini maalesef sürdürüyor. Son gelişmeler, endişelerimizi
büsbütün artıran bir nitelik arz etmektedir. Direnişçilerin, giderek daha fazla
kan dökülmesiyle sonuçlanan eylemleri ve ABD güçlerinin aşırı şiddet
kullanması, soruna demokratik ve barışçı bir çözüm bulunması umutlarını giderek
zayıflatmaktadır. Irak'taki çatışmaların bir içsavaşa dönüşmesi olasılığı
güçlenmektedir. Böyle bir durum, ülkemizin güvenliği ve bölgemizin istikrarı
açılarından çok vahim sonuçlar verebilecektir. 30 Ocak 2005 tarihinde yapılması
öngörülen seçimlerin ertelenip ertelenmeyeceği ve ertelenme olmaması halinde,
meşru sonuçlar verip veremeyeceği hususlarında ciddî kuşkular devam etmektedir.
CHP olarak, Irak konusuna
başından beri büyük duyarlılık gösterdik. Irak'ın toprak bütünlüğünün tehlikede
olduğuna defalarca işaret ettik. Biz, Irak'ta savaşa karşıydık. Savaşın meşru
zemine dayanmadığına inanıyorduk. Sınırlarımızın mutlaka korunması ve Kuzey
Irak'taki terörün bertaraf edilmesini istiyorduk. Zaman, ne kadar haklı
olduğumuzu bugün daha iyi gösteriyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri,
Irak'taki savaşın meşru bir zemini olmadığını son dönemde bir kere daha
açıkladı. İspanya gibi, daha önce koalisyon güçlerine katılan bazı ülkeler
askerlerini geri çekme kararı aldılar.
Biz, Irak savaşının bu
ülkeyi ikinci bir Filistin'e dönüştüreceğini öngörmüştük. Maalesef, bugünkü
durum Filistin'dekinden çok daha vahim boyutlara ulaşmıştır. Filistin tipi
intihar saldırıları Irak'ta günlük olaylar haline gelmiş ve El Kaide terörü
ülkeye yerleşmiştir.
Felluce'deki insanlık
dramına da ayrıca değinmek istiyorum.
Bu önemli Irak kenti
günlerce havadan bombardıman edilmiş, tanklarla yerle bir edilmiş, binlerce
masum insan yaşamını yitirmiştir. Bu harekâtın gerekçesi, teröristlerin bu
kente sızmış olmasıydı. Terörü, tabiatıyla, biz de tasvip etmiyoruz; ancak, bu
harekât sırasında sivil halka verilen ölçüsüz zararları anlayışla karşılamak
mümkün değildir.
Başka bir dikkati çeken
husus da, Felluce operasyonu sırasında bellibaşlı Avrupa kentlerinin hiçbirinde
kayda değer bir protesto gösterisi olmamasıdır. Bu vahim gelişmeyi herkesin
korktuğu bir medeniyetler çatışmasının belki de bir ilk işareti olarak görmek
mümkündür diye düşünüyorum.
Felluce ve aynı bölgedeki
başka kentlerde cereyan eden kanlı olaylar, 1 Mart 2003 tezkeresinin Yüce
Meclis tarafından kabul edilmemiş olmasının ne kadar isabetli olduğunu bir kere
daha kanıtlamış bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Kuzey Irak'taki PKK/KONGRAGEL mevcudiyetinin bir türlü ortadan kaldırılamaması,
Türk Hükümetinin bu konuda gereken kararlılık ve ısrarı gösterememiş olmasının
bir sonucudur. Dost ve müttefik ABD'nin oyalayıcı taktiklerine karşı, gereken
kararlı duruş gösterilememiştir. PKK'nın, Kerkük'te ve başka kentlerde bürolar
açtığına dair duyumlar alınmaktadır. Hükümet, maalesef, bu büroların
kapatılması hususunda da, Amerika Birleşik Devletlerini ikna edememiştir.
Irak'taki Türkmenlerin
durumu da giderek daha endişe verici bir nitelik kazanmaktadır. Irak'ta üst
üste göreve gelen iki hükümette de, Türkmenlere sadece bir bakanlık verilerek
yapılan önemli haksızlığı, hükümet, suskun ve çaresiz karşılamıştır. 3 000
000'a yakın Türkmen soydaşımız, can güvenliğinden yoksun olarak yaşamaktadır.
Tarihî Türkmen şehri Kerkük'ün yönetiminde, tek bir Türkmen yönetici
kalmamıştır.
Bölgedeki etnik yapının
değiştirilmesi yolundaki çabalar, artık gözlerden kaçırılamayacak boyutlara
ulaşmıştır. Basın haberlerine göre, Türkmen kökenli olmayan 72 000 kişi, Kerkük
Kentine yerleştirilmiştir. Türkiye sınırı ile Bağdat arasındaki ulaşım yolları
üzerinde bulunan ve ayrıca petrol yataklarına yakın olan Türkmen kentleri
tehdit altındadır. Türkmen şehri Tel Afer havadan bombalanmış ve çoğunluğu
kadın ve çocuklardan oluşan onlarca masum insan hayatını kaybetmiştir.
Bu acı olaylar üzerine,
Sayın Dışişleri Bakanı, saldırıların devamı halinde ABD'yle işbirliğinin
kesilebileceğini söylemiş; ancak, bu sözlerden geri adım atılarak, sadece
kamuoyumuzun kaygılarının dile getirildiği belirtilmiştir.
Amerika'yla kesileceği
iddiasında bulunulan işbirliğinin de ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz.
Zira, hükümet, Irak konusunda ABD'yle yapılan işbirliğinin içeriği hakkında,
Meclise ve kamuoyuna şimdiye kadar doyurucu bilgi vermemiştir.
Irak'ta hunharca
katledilen vatandaşlarımızın durumu da, bütün ulusumuz için büyük bir elem
kaynağıdır. Bu vatandaşlarımızın kesin sayısı hakkında dahi sağlıklı bilgi
almakta güçlüklerle karşılaşıyoruz. Bu sayının, en az 70 ilâ 80 civarında
olduğu anlaşılıyor.
Irak'ta, 39 ülkenin 170
000 askeri görev yapmaktadır. Ne acıdır ki, asker bulundurmadığımız halde,
kayıpların sayısı bakımından, Amerika'nın arkasından, bugün, Türkiye, ikinci
durumda bulunmaktadır. Vatandaşlarımıza karşı işlenen bu cinayetlerin
durdurulması için, hükümet, maalesef, ne ABD ne Irak geçici yönetimi ne de
direnişçi güçler nezdinde etki ve ağırlığa sahiptir. Ayrıca, görevlilerimizin
korunması ve kayıpların asgarîye indirilmesi hususunda gerekli tedbirler bir
türlü alınamamış, bu konuda çelişkili ve tutarsız önlemlerden bahsedilmekle
yetinilmiştir. En son olarak şehit edilen beş güvenlik görevlimizin
katledilmeleri olayında görüldüğü gibi, uçak veya zırhlı araçla nakil
seçenekleri, iş işten geçtikten sonra gündeme gelmiştir.
Hükümeti, bu cinayetlerin
bir an önce durdurulması için kararlı ve etkili önlemleri almaya davet
ediyoruz.
Özetlemek gerekirse,
hükümetin, Irak konusunda başarılı bir sınav verdiğini söylemek mümkün
değildir. Hükümetin, halkımıza ve Irak'ta yaşayan soydaşlarımıza verdiği
kırmızı çizgilerin korunacağı vaadi havada kalmış ve bölgenin en güçlü ülkesi
konumundaki Türkiye, ağırlığı hissedilmeyen ve gelişmelere seyirci kalan bir
ülke durumuna düşürülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bellibaşlı Batılı ülkelerin Türk vatandaşlarına yönelik vize
uygulamaları, bugün, âdeta bir işkence haline gelmiştir. Vize başvuruları
değerlendirilirken, takdir hakkı, çok defa vatandaşlarımızın aleyhine
kullanılmaktadır; aile birleşmelerinde dahi, aylarca süren gecikmeler
olmaktadır. Sıradan bir vatandaşımız için, vize almak şöyle dursun, yabancı bir
konsolosluğun içerisine girmek dahi, günlerce süren eziyetli bekleyişlerden
sonra mümkün olabilmektedir. Türk Milleti ve Devletine, açık bir haksızlık
niteliğinde olan ve Türk vatandaşlarını âdeta potansiyel terörist olarak gören
bu zihniyet ve uygulamalara, hükümet, tepki göstermeyi ve gerekli girişimleri
yapmayı düşünmemekte midir?
Bulgaristan ve Romanya
vatandaşlarına, bu ülkelerin AB'yle tam üyelik müzakerelerine başlamalarından
sonra, çeşitli vize kolaylıkları sağladıkları bilinmektedir. Dileyelim ki, Türk
vatandaşları da, bu konudaki komisyon raporundaki olumsuz ifadelere rağmen, 3
Ekim 2005 tarihinden sonra, benzer kolaylıklara kavuşsunlar. Hükümetin, bu
konuda ısrarlı davranmasını temenni ediyoruz.
Son olarak, geçtiğimiz
eylül ayında yayımlanan büyükelçiler kararnamesine de kısaca değinmek
istiyorum. Bu konuda Sayın Bakana sunduğum 16 Eylül tarihli ve henüz bir yanıt
alamadığım yazılı soru önergesinde, tayinlerde objektif kriterlere uyulmadığı
yolunda iddialar bulunduğunu ifadeyle, kararnamenin geçen yıl Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiş bulunan istisnalar dışında, büyükelçilerimizin
emeklilik yaşını 61'e indiren yasa hükmünü fiilen uygulamaya koymak amacına mı
yönelik olduğunu sormuştum. Bu konuda bir yanıt alamadım. Denetleme görevimizin
ne kadar güç şartlar altında yerine getirildiğine bir örnek olarak arz etmiş
oldum böylece.
Değerli milletvekilleri,
ülkemize her zaman fedakârca çalışarak çok değerli hizmetler vermiş olan
dışişlerimizin mümtaz mensuplarını, CHP Grubu olarak, içten takdir duygularımla
selamlıyorum. Özlük hakları ve çalışma koşullarında yeni iyileştirmeler
yapılmasını temenni ediyorum.
Dışişleri Bakanlığı
bütçesinin, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Batu.
Sayın milletvekilleri,
saat 14.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.22
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.23
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları : 706, 707, 708, 709) (Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
c) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı
2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet
yerinde.
Şimdi, söz sırası, şahsı
adına, lehinde, İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'ya aittir.
Sayın Kansu?.. Yok.
Sayın Işık?..
AHMET IŞIK (Konya) -
Feragat ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Aleyhinde,
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun.
Süreniz 10 dakika
efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde,
şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, bugün, Türkiyemizin son derece önemli iki bakanlığının bütçesi
görüşülürken, Meclis Genel Kurulunda 25 milletvekilinin hazır bulunması...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Kuliste...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- O daha ayıp; eğer kulisteyse milletvekili, gelip Parlamentonun içerisine
girmiyorsa, o daha büyük ayıp Sayın Milletvekili.
Türkiye'nin en önemli iki
bakanlığının bütçesi görüşülüyor. Avrupa Birliği, daha bir hafta önce imzalanan
bir anlaşma ve İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülüyor ve milletvekillerinin bu
iki bakanlık bütçesine ne kadar ilgi gösterdikleri de hepinizin takdirinde.
Böyle mi olması lazım?! İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bütçelerinin
görüşülmesi sırasında Mecliste toplam 40 milletvekili mi olması lazım?! Bu
kadar önemli bir bütçede görüşmelerin bu şekilde mi yapılması lazım?! Bu, bu
iki bütçeye milletvekillerinin ne kadar değer ve önem verdiğinin bir
göstergesidir.
Değerli milletvekilleri,
uzun zamandan beri, ben, bu kürsüden, mülkî idareyle ilgili son derece yanlış
uygulamalar yapıldığını, gelen ve kanunlaşan her kanun tasarısında,
tekliflerde, mülkî idarenin yetkisini ve otoritesini alıp götüren kanunlar
olduğundan bahsediyordum. Bugün, üzülerek, AK Parti Grubu adına konuşan bir
değerli milletvekilimizi dinledim. Ben, Türkiye'de mülkî idare amirliğinin her
geçen gün nasıl erozyona uğradığını ifade ederken, birçok delil ileri sürüyordum;
ama, bugün bambaşka bir şey söylendi. AK Parti Grubu adına konuştuğuna göre,
Grubu da bağlayan bir konuşmaydı. Orada sayın milletvekili diyor ki: "Vali
atamalarında bundan sonra mülkî idare dışında başka mesleklerden de atama
yapılsın." Aynen bu teklifi, bu Meclis Genel Kurulunda İçişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz alan ve AK Parti Grubu adına konuşan milletvekilimiz
söyledi. Valiliğin, mülkî idare amirliğinin bu kadar kolay ve bu kadar ucuz
olduğunu düşünüyorsa sayın milletvekilimiz, yanılıyor. Vali olmak o kadar ucuz,
o kadar kolay değil. Bir vali olabilmek için, en az yirmibeş yıl bu memlekette
kaymakam olarak, mülkiye müfettişi olarak hizmet etmek gerekmektedir. Mesleğin
çilelerini ve sıkıntılarını çekerek gelen arkadaşlarımızın önünü kesecek böyle
bir teklifin, bu Mecliste makes bulmayacağına da gönülden inanıyorum.
Sevgili milletvekilleri,
görüşülen her kanunda mülkî idareden bir şeyler alınıp götürülüyor. Bunu,
Belediye Kanunda gördük, İl Özel İdaresi Kanununda gördük, Kamu Yönetiminin
Temel İlkeleri Kanununda gördük, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfıyla
ilgili çıkan en son kanunda gördük. Bütün bu yapılan değişiklikler, mülkî
idarenin otoritesini zaafa uğratan ve dolayısıyla devlet otoritesini zaafa
uğratan uygulamalardır; ama, önümüzdeki yıllarda göreceksiniz, bu uygulamanın
ne kadar yanlış olduğunu, bu uygulamanın ne kadar hatalı olduğunu ve sonra da
dönüp, yeniden mülkî idareyi güçlendirmemiz gerektiği inancını gelip, bu
kürsüden, belki önce sizler söyleyeceksiniz.
Bakınız, Belediye Kanunu
yayımlandı; ama, ben, 14 üncü maddede burada bir hayli mücadele ettim, bunun bu
şekilde geçmemesi lazım geldiğini ifade ettim. Sayın Cumhurbaşkanı, ikinci kez
Meclise göndermemek için kanunu yayımladı; ancak, Anayasa Mahkemesine
gideceğini söyledi.
Kamu Yönetiminin Temel
İlkeleri Kanunu, aşağı yukarı 50 madde -arkadaşlar, bunun altını çiziyorum, dünyada hiçbir Mecliste
görülmeyen bir uygulama- 50 maddenin 22 tanesi Sayın Cumhurbaşkanından geri
döndürülüyor ve yine, İl Özel İdaresi Kanununun 14 maddesi geri geliyor.
Biz, bunları buralarda
söyledik. O zaman diyordunuz ki "nereden biliyorsun, bunları nereden
biliyorsun da söylüyorsun" ve geri gelen o kanunlar da, hep, buralarda
bizlerin söylediği cümlelerle aynen geri gönderiliyor.
Değerli milletvekilleri,
o bakımdan, mülkî idareyi -ne olur- zaafa uğratacak, onları sıkıntıya sokacak
uygulamalardan kaçınmamız lazım. Bakınız, mülkî idareden büyük bir kaçış
başladı, tarihte hiç görülmemiş ölçüde bir kaçış var. 60 mülkî idare amiri,
kaymakam arkadaşımız, müfettiş arkadaşımız, bu mesleğin çilesini çeken, bu
mesleğe, ülkemize, milletimize ve memleketimize hizmet eden arkadaşlarımızdan
60'ı bugün Bakanlığı terk edip gitti. O meslek mensuplarının büyük çoğunluğu,
eğer imkânını bulsalar, İçişleri Bakanlığını terk edip başka bakanlıklarda
çalışmaya başlayacaklar.
Biz kaymakamlık
kursundayken, daha kursta "çok onurlu, çok şerefli, manevî yönden çok
kuvvetli bir mesleği seçtiniz; sizleri kutluyoruz" derlerdi; ama, şimdi,
aynı kaymakamlık kursunda -geçen gün arkadaşlarla görüştüm- kursa gelenler
"niye bu mesleğe geldiniz, bu meslek artık erozyona uğruyor, bu mesleğin
neticesi çok parlak değil" şeklindeki ifadeler, cümleler kullanıldığını
söylüyor.
Sayın Bakanım, siz, bu
mesleğin her kademesinde görev yapmış birisiniz. Döneminizde eğer mülkî idare
böyle zaafa uğratılıyorsa, mülkî idare mensuplarının maddî imkânları -ben onu
söylemek istemiyordum ama- bu şekle dönüştürülüyorsa, bu mesleğe en büyük
zararı veriyor oluruz.
Bakınız, birinci sınıf
mülkî idare amirliğiyle ilgili düzenleme hâlâ Meclis Genel Kuruluna gelemedi.
Bütün meslek mensuplarımız bekliyor; ama, ne yazık ki, bugüne kadar birinci
sınıf mülkî idare amirliğiyle ilgili düzenleme, komisyondan geçti ama, Genel
Kurula hâlâ gelebilmiş değil.
Bu arada, geçen hafta,
Irak'ta beş emniyet mensubumuzun şehit edilmesi karşısında, yetmiş milyon
insanın vicdanı sızladı, yüreği sızladı. Irak'ta kırmızı çizgilerimiz var
diyorduk. Evet, şimdi, Irak'ta bir kırmızı çizgimiz oldu; ama, mübarek
şehitlerin kanıyla çizilen bir kırmızı çizgi. Hani, o kırmızı çizgilerin
gereğini, devlet olarak, hükümet olarak yapacağımızı söylüyorduk?! Ama,
Ankara'nın göbeğinde herhangi bir başkanı zırhlı araçlarla korurken, Irak'ta
bir savaş ortamı içerisinde bulunulan bir ortamda güvenlik kuvvetlerimizi o
şekilde oradan alıp götürmenin hesabını, vebalini, sorumluluğunu kim verecek?!
Evet, onlar, ne ilk ne de
son şehitler; ama, bu şekild hunharca, kalleşçe katledilmeleri ruhumuza
dokunuyor, vicdanımıza dokunuyor, fikrimize dokunuyor. Onun için, bunlar, bu
şehitlerimiz, emniyet mensuplarımız, milletimizin birlik ve beraberliği için
mücadele ederken, yüzlerce, binlerce şehit verirken, bugün çok zor durumlarda,
maddî bakımdan büyük sıkıntı içerisindelerse ve bir polis memuru yılda yaklaşık
1 500 saat fazladan mesai yapıyorsa ve emniyette çalışanlarla ilgili çıkarılmış
bir tüzük onların üzerinde Demokles'in kılıcı gibi duruyorsa...
Daha dün, bir ilden bir
emniyet mensubumuz aradı; nöbetteyken, kapının önünde sadece sandalyenin
üzerinde oturduğu için, hakkında disiplin cezası uygulandığını ifade etti; ama,
bakın, o, sadece görevinde, görevi sırasında bir sandalyede oturduğu için
disiplin cezasına uğrarken, bugün Meclisin koltuklarının hepsi boş sevgili
milletvekilleri.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Ne alakası var?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, alakası var.
1
500 saat fazladan çalıştırıyoruz ve sadece, görevi sırasında kapının önünde,
belki yorgundu, belki hastaydı, belki halsizdi... Tasvip etmiyoruz; ama,
insanlık halidir bu. Orada ona disiplin cezası uygulayacağız, burada bu
koltuklar boş olarak kalacak; bunu telif etmek mümkün değil sevgili
milletvekilleri.
Evet, emniyet
mensuplarımız, 16 saat süreyle çalışıyor ve aldıkları maaş meydanda. Aldıkları
maaş emekliliklerinde, çorba içecek şekilde değil. Böyle insanlardan görev
bekliyoruz, hizmet bekliyoruz, yeri geldiğinde canlarını feda etmesini
istiyoruz. Onlar, seve seve canlarını feda ederler; ama, Sayın İçişleri
Bakanının Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasını okudum, diyor ki:
"Emniyet mensuplarının maddî ve özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili
çalışmalarımız devam ediyor; Maliye Bakanlığıyla görüşüyoruz."
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Görüşmesinler mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu çok zor bir şey midir Sayın Bakanım?! Yani, geçen seneki bütçe
konuşmasındaki aynı ifadeler. Ben iddia ediyorum, gelecek seneki bütçe
konuşmasında da yine aynı ifadeler olacak sevgili arkadaşlarımız.
Onun için, değerli
milletvekilleri, ne olur, lütfen, bu konularda son derece duyarlı olalım,
Emniyet Teşkilatımızın bu değerli mensuplarının bu durumlarının düzeltilmesiyle
ilgili elimizden gelen gayret ve fedakârlığı gösterelim. Bunlar, canlarını,
mallarını, ruhlarını, her zaman bu memleket ve millet için feda etmeye hazır
olan insanlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Genel Başkanın nerede? Sizler Kaç kişisiniz?!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
1 dakika eksüre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bunun savunması olmaz. Öğleden önce saydım, 21 kişi
vardı, AK Partiden 21 milletvekili
salondaydı. Burada, İçişleri Bakanlıkları ve Dışişleri Bakanlığı bütçeleri görüşülüyor.
Bunun savunulacak bir tarafı yok. Keşke, şu salondaki milletvekili
koltuklarının tamamı dolu olsaydı da, bu Mecliste İçişleri ve Dışişleri
Bakanlıkları bütçeleri üzerinde çok daha güzel tartışmalar olsaydı.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) -
Senin partinin yüzde 60'ı yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bunları lütfen savunmayın; gelin, burada deyin ki,
yanlış yapılıyor. Kim gelmiyorsa hatalı; CHP'li de gelmiyorsa, AK Partili de
gelmiyorsa, Doğru Yol Partili de gelmiyorsa; ben bunları yüksek sesle burada
ifade ediyorum.
Millet bizi izliyor.
Bakın, bu boş koltukları millet görüyor şu anda.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Sayın Kandoğan, dün neredeydiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, her gün buradayım. Bütün görüşmelerde, her gün buradaydım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Yakışmıyor sana, yakışmıyor!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu Mecliste en çok konuşan milletvekillerinden birisi benim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Ben her gün buradayım; sen dün neredeydin?
ÜMMET KANDOĞAN(Devamla) -
Her gün buradayım. Dün de buradaydım, bugün de buradayım, yarın da burada
olacağım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Her gün buradayım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli Milletvekilim...
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Elazığ Milletvekilimiz de burada da, daha bir gün şu kürsüde görmedik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Senin gibi konuşacağıma konuşmasam daha iyi!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, tutanakları inceledim; 22 nci Dönemden beri, Mecliste konuşan hatiplere
an fazla müdahale eden milletvekili sizsiniz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum efendim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bir rekor kırdınız, bundan sonra bu rekor kırılmaz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Böyle konuşursanız, tabiî müdahale edilir.
BAŞKAN - Sayın
Kandoğan... Sayın Demirbağ...
Sayın Kandoğan, teşekkür
ederim efendim; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Gelin, şu Elazığlılar bir görsünler nasıl bir milletvekili seçmişler!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Doğru dürüst konuş!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bir görsünler Elazığlılar!.. (Bağımsızlar ve CHP sırala-rından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) -
Provoke edersen, laf atılır tabiî!
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, konuşmalar sırasında, milletvekillerimizi ve
Meclisimizin şahsiyetini rencide edici konuşmalara lütfen yer vermeyelim. Bütün
milletvekili arkadaşlarımız çalışmalarının ve sorumluluğunun bilincindedir ve o
görevini yerine getirmektedir.
Bu Meclisi, birkısım
kararları alırken alkışlamak, birkısım kararlarda başka şekilde tavsif etmek,
vasıflandırmak kimseye yakışmıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
gerektiği şekilde görevlerini yapıyor. Onun için, bunları, saygıyla
bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın Kansu, biraz önce,
ben sizi Genel Kurula girerken görmedim, bu tarafa bakıyordum, onun için Sayın
Kandoğan'a söz verdim.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KANSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Yasa Tasarısı
çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kuruluşundan beri,
dışpolitikada değişen bölgesel ve küresel şartlar karşısında yeni döneme uygun
yeni hedefler, yeni öncelikler belirleme vizyonunu önceleyen AK Parti, attığı
tohumların meyvelerini, bugün, İktidar Partisi olarak, uluslararası arenada
ülkemize kazandırdığı prestijli konumu olarak toplamaktadır.
Dışpolitikada başarı,
takip edilen vizyon, strateji ve taktikle çok yakından ilgilidir. AK Parti
Hükümeti, dışpolitikasında aktif, çok yönlü ve dinamik bir politika takip
etmeyi kendisine prensip edinmiştir. Türkiye, son iki yıllık dönemde, içeride
demokrasi ve insan hakları alanlarında reformlar gerçekleştirirken, dışarıda
ise siyasî ve stratejik güç ve ağırlığını artırarak dünya jeopolitiğinde kilit
ülke konumuna yükselmiştir. Klasikleşmiş, modası geçmiş uluslararası düşünceye
dayalı bir dışpolitika yerine, insan merkezli, düşmanlığı ve çatışmayı değil
barışı önceleyen ve bu barış yolunun da komşu ülkelerle iyi komşuluk
ilişkilerinden geçtiğine inanan, modern, çağdaş bir dışpolitika anlayışıyla
hareket etmektedir.
AK Parti denilince, gerek
Avrupa'da gerek Amerika'da gerek Asya'da ve gerekse İslam dünyasında, akla,
demokrasi, barış, istikrar ve dostluk gelmektedir; yani, AK Parti, insan
merkezli politikalarıyla dünyada markalaşmış ve ülkemizi de İktidar Partisi
olarak dünyada marka haline getirmiştir. Hükümetimizin bu politikalarının
sonucu, ilk kez Türkiye'den bir ilim adamının İslam Konferansının Başkanlığına
seçilmesi ve kırkbir yıllık tarihinde ilk kez Türkiye'nin Avrupa Birliği
kilidini açması, AK Parti hükümetinin dışpolitikadaki planlı, kararlı ve çok
yönlü politikaları sayesinde gerçekleşmiştir.
Hükümetimiz bununla da
yetinmemiş, Rusya, Çin ve Hindistan gibi dünya siyasetinde ağırlıklı olan diğer
devletlerle de münasebetlerimizi geliştirmeye çalışmıştır. Türkiye, ancak,
doğuda siyasî ve stratejik etkinliğini artırdıktan sonra Batı dünyasında
ağırlığını artırmış ve hüsnükabul görmüştür. Batı'nın Türkiye'ye yaklaşımı,
daima stratejik olmuştur ve dolayısıyla, Türkiye, bu stratejik ufkunu koruduğu
müddetçe, Batı'yla olan ilişkilerinde başarılı olacaktır; bu temel nokta hiçbir
zaman unutulmamalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; iktidarımızda, son iki yıl içerisinde dışpolitikamızda neler
yaşandı? Yanıbaşımızda, uluslararası literatürde üçüncü milenyumun ilk büyük
savaşı olarak geçen Irak savaşı patlak verdi. Herkes, planları en kötü
senaryolar üzerine oturturken, yürüttüğümüz rasyonel, insancıl ve barışçıl
politikalarla, hem kendimiz savaştan az etkilendik hem ekonomimiz az etkilendi
hem de Irak'ta durumun daha da kötüleşmesini engelleme çalışmalarında ciddî
katkılarda bulunduk. Savaş ülkesine komşu olmamıza rağmen, dünyanın en güvenli
ülkelerinden biri olma profili çizdik ve bunu da, ülkemize gelen turist
sayısındaki artıştan rahatlıkla anlamak mümkündür. Irak politikasının ve geleceğinin
şekillenmesinde güçlü bir aktör olduk ve olmaya da devam ediyoruz. İstikrarlı
ve demokratik bir Irak için elimizden ne geliyorsa onu yapmak, tarihî, kültürel
ve komşuluk görevimizdir.
Hükümetimiz, sadece
Irak'la değil, bütün komşularımızla iyi komşuluk ilişkileri geliştirmek,
oldukça riskli ve istikrarsız olan bölgemizi bir barış ve istikrar bölgesi
haline getirmek çabası içerisinde olmuştur. Bölgedeki inisiyatiflerin
gelişmesinde baş aktör olarak rol almak, bölgesel bir güç olmanın
gerekliliğidir. Bugünkü çalışmalarımız, bölgemizin barış ve refahının
yükselmesi, çevremizin bir güvenlik toplumu halini alması, sorunlarımızın
çatışma dışında kalan barışçıl yollarla çözümlenmesini sağlamak için yoğun bir
çaba içinde olan, sadece bugünün değil yarının demokratik barışçıl ve
istikrarlı ortamını oluşturmak için uğraşan bir anlayışın tezahürüdür.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hükümetimiz, dışpolitikamızı belirlerken, sadece bürokratik
karar alma mekanizmalarını değil, toplumun istek ve arzularını da önceleyen,
demokratik katılımı sağlamaya yönelik bir çaba içerisinde olmuştur. Sivil
toplum kuruluşlarının da içinde aktif rol aldığı çağdaş bir anlayışla,
başarılamayanları başarmanın sevinci içerisindeyiz. Düne kadar sadece bir hayal
olarak görülen Avrupa Birliği tam üyeliği yolunda, geri dönüşü olmayan üyelik
perspektifinin en önemli kilometre taşı olan müzakere tarihini almayı başardık
bu yeni dışpolitika anlayışı sayesinde. Bugün, Kopenhag kriterlerini yerine
getirmiş olan çağdaş ve demokratik bir ülke olarak, geleceğe daha güvenle ve daha
az bilinmezlerle bakabiliyoruz. Artık, Türkiye ekonomisi ve demokrasisinin önü,
tekrar tıkanmayacak şekilde açılmıştır. Türkiye'nin hedefi bellidir; ekonomik
refahı ve demokratik standardını
yükselterek Avrupa'nın seviyesini yakalamak. Bu hedefe ulaşmak, Türkiye'nin
içte ve dışta göstereceği siyasî, stratejik ve ekonomik performansla yakından
ilgili olacaktır. Kısacası, değişen dünya koşullarına uyumlu, insan merkezli,
demokratik ve barışçıl bir dışpolitika anlayışıyla hareket etmek, oldukça
çalkantılı geçen bir süreçten, ülkemizin istikrarlı bir sonuç elde etmesini
sağlamıştır. Modern uluslararası anlayışta "kriz yönetiminden istikrar
üretme" denilen bu politik sanatta başarılı bir sonuç alınmıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bölgesel bir güç olarak, bölgemizin istikrarından sorumlu
olduğumuz ve bunun, uluslararası sistemin ve tarihin bize yüklediği bir görev
olduğunun farkında olduğumuz ve bu nedenle de bölgesel gelişmelere daha
yakından bakmamız gerektiği inancındayım. Bu çerçevede, Irak'ta meydana gelen
gelişmelere daha yakından ve insan merkezli bir perspektifle bakmakta yarar
görüyorum.
Öncelikle, şu anda
Irak'ta, uluslararası kamuoyu ve Iraklıların arzu etmediği çatışma, kargaşa,
kaos ve savaş hali vardır. Bu durumun, çok daha önceden normale dönmesi
bekleniyor ve planlanıyordu. Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki
koalisyon güçleri ülkeye girdiğinde, özgürlük, demokrasi ve insan hakları vaat
ediyordu. Ülkeyi, halkına karşı soykırım uygulayan, insana ve insanlık
değerlerine karşı savaşan, bölgeyi ve ülkeyi savaş ve kaos ortamı haline getiren
ve çağımızın en gaddar ve en zalim diktatörlerinden biri olan Saddam'ın baskıcı
yönetiminden kurtarıp halka teslim etmeyi, demokrasi, barış ve istikrara temel
olarak gösteriyordu; fakat, bugün gelinen nokta, hedeflenenden veya vaat
edilenden çok uzakta, 100 000'i aşkın Iraklı hayatını kaybetti, 10'larca şehir
ve kasaba yerle bir edildi.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri güvenlik güçlerinin izlediği yol
ve yöntem hatalarla doludur. Ülkeye istikrarı sadece askerî yöntemlerle
getirmeye çalışmak, aslında, istikrar ve barıştan vazgeçmek demektir. Dünya
basınına yansıyan uygulamalarda ve izlenen tavırlarda, kabul edilemeyecek
derecede, insan haklarının çiğnendiği, insanlık onurunun zedelendiği ve
insanlıkdışı muamelelere şahit oluyoruz. Bu durum, maalesef, insanlık adına ve
bölge halkları adına utanç vericidir. Atılacak bütün adımlarda ve uygulanacak
bütün politikalarda çok dikkatli olunmalı ve insan, merkeze alınmalıdır.
İnsanlığından utandıracak şekilde, yerde yatan yaralı ve savunmasız bir insanı
vurmaya iten psikoloji ve zihniyetin altında yatan gerçek nedir; sadece
bireysel psikolojik bozukluklar mı; yoksa, güvenlik güçlerine verilen,
karşındakini, yani ötekini insandışılaştırma propagandasının eyleme yansıması
mıdır? Bunun dünyaya açıklanması, açıklığa kavuşturulması ve bu tip
insanlıkdışı eylemlerin son bulması için yetkililerin olaya samimiyetle
eğilmesi gerekmektedir; aksi takdirde, bugün olmasa da tarih bir gün mutlaka
bunların hesabını soracaktır. Uluslararası sistemde barış ve istikrarı sağlamak
büyük güçlerin temel vazifesidir. Tarih boyunca çağın lider devletleri,
uluslararası istikrar ve barış için gerektiğinde kendi ulusal çıkarlarını bile
feda etmişlerdir. Temennim, bugün, koalisyona liderlik eden ABD'nin de bu
tarihî çizgiye kayması ve Irak'ta istikrarlı, demokratik ve barışçıl bir
ortamın oluşmasına katkıda bulunmasıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; komşumuz Irak'ta yapılması planlanan seçimlerin zamanında ve
dürüst bir şekilde yapılması titizlikle izlenmekte, Irak'ta demokratik bir
yönetimle birlikte huzur ve istikrarın en kısa zamanda sağlanması Türkiye için
büyük önem taşımaktadır. Türkiye, bunun için her türlü gayreti göstermeye de
hazırdır.
Bundan birkaç gün önce
şehit olan emniyet mensuplarımıza Allah'tan rahmet diliyor, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Sözlerimi bitirirken, AK
Parti Hükümetinin, bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da, ekonomik, siyasî
ve stratejik vizyon, plan ve projeleriyle, içte refah ve demokrasi, dışta da
istikrar ve barış yürüyüşlerine devam edeceğine olan inancımı yineliyor,
İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kansu.
Sayın Ateş, biraz önce 10
dakikalık görüşme sırasında ben buradaki düğmeye basmadığım için Sayın Kansu
fazla konuşmuş gibi oldu. Sayın Kansu'nun konuşması tam 10 dakika içerisinde
tamamlanmıştır. Bilgilerinize sunarım.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - 15 dakika oldu.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara
geçeceğiz; yalnız, sorulara geçmeden önce bir hususu hatırlatmak istiyorum.
Soru ve cevap işlemleri 10'ar dakika devam edecektir.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Affedersiniz
Sayın Bakanım.
Şu hususu hatırlatayım:
Sorulara geçtiğimiz zaman, sorular üzerinde, mesela 10 dakikanın 5 dakikasını
bir milletvekili arkadaşımız alıyor, diğer arkadaşlara -belki çok önemli bir
konuda soru soracaklardır- fırsat düşmüyor. Onun için, soru sorarken
arkadaşlarımızın, herhangi bir ikaza sebebiyet vermeden, zamanlarını çok önemli
bir konuda yoğunlaştırmalarını istirham ediyorum.
Şimdi, Hükümet adına,
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım,
sürelerinizi eşit olarak taksim ettim; 22 dakikalık sürenizi başlatıyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2005 yılı bütçe tasarıları hakkında bilgi
sunmak ve bu fırsattan yararlanarak, bakanlığımda yürütmekte olduğumuz
çalışmalar hakkında Yüce Meclisimizi, siz değerli üyeleri bilgilendirmek üzere
huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda ve gerekse bugün Genel Kurulda değerli milletvekili arkadaşlarımın
Bakanlığımızın icraatlarıyla ilgili olarak ortaya koydukları kıymetli görüşler
için teşekkür ediyor; bu vesileyle tekrar, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; biz, ülkenin kıt kaynaklarını azamî tasarruf ilkesi
ve yüksek performans anlayışı içinde kullanmaya özen göstereceğiz. Öte yandan,
yüksek performansın sağlanması için ön şartın, dünyadaki gelişmelerin yakından
takip edilerek, etkin bir yönetim tesis edilmesi olduğunu biliyoruz. Bu amaçla,
çok iyi işleyen bir hizmet içi eğitim ve bilimsel çalışmalarla desteklenmiş
projelere dayalı bir değişim modeli geliştiriyoruz.
Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarda, 2004 yılı içinde, 1 508 ayrı hizmetiçi eğitim programında 102 137
personelin eğitimden geçirilmiş olmasını, bu durumun açık bir kanıtı olarak
takdim etmek istiyorum. Hizmetiçi eğitim çalışmalarımızı, Türkiye'nin dönüşüm
istikametiyle ilgili konulara öncelik ve ağırlık vermek suretiyle yürütmekteyiz.
Bu bağlamda, mülkî amirlerimize ve özellikle güvenlik birimlerimizin
personeline, Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda gerçekleştirdiğimiz
devrim mahiyetindeki değişikliklerin ruhunu anlatma imkânı buluyoruz. Üzerinde
ısrarla durduğumuz konu başlıklarından birisinin insan hak ve özgürlüklerine
bakış açımız olduğundan da kuşku yoktur.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 17 Aralık toplantısının da gösterdiği gibi, ülkemizin, insan hak
ve özgürlükleri konusundaki standardının Yüce Meclisin iktidarı ve
muhalefetiyle birlikte gösterdiği gayretlerle Avrupa Birliği seviyesine geldiği
çok açıktır. Hükümetimizin gösterdiği siyasî kararlılıkla, iki yılı aşan bu
süre zarfında, bir yandan yasal altyapı Avrupa Birliği müktesebatına
uyumlaştırılırken, öte yandan da kamu hizmet anlayışını Batılı standarda
ulaştırmaya özen gösterdik.
Hükümetimizin görev
dönemine ilişkin olarak, işkence ve kötü muamele iddialarında çok ciddî
azalmalar sağladık. Ortaya atılan iddiaların takipçisi olduk, ısrarla üzerine
gittik. "Sıfır hoşgörü" yaklaşımımızı desteklemek üzere, önce, 26
Nisan 2003 tarihinde, Jandarma Genel Komutanlığımızın bünyesinde, Jandarma
İnsan Hakları İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezini kurduk. Burada
aldığımız olumlu neticeler üzerine, 27 Şubat 2004 tarihinde de, Bakanlık Teftiş
Kurulu Başkanlığı bünyesinde, İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme Bürosunu
faaliyete geçirdik. Her iki ünitemizi de, 24 saat esasına göre ve internet
ortamında hizmet verecek şekilde teçhiz ettik.
Eğitim, denetim ve
siyasal kararlılık sonucunda, başta Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Avrupa
Birliği Komisyonu olmak üzere, pek çok Batılı kuruluş, Türkiye'de sistematik
işkencenin bulunmadığını dünya kamuoyuna açıklamışlardır. Tabiatıyla, insan hak
ve özgürlükleri konusunda yapılanlar, yalnızca işkence ve kötü muamelenin
önlenmesiyle sınırlı değildir.
Aynı zamanda, kimi
kurumsal düzenlemelerle, sivil toplum kuruluşlarının önünü açtık. Düşünce,
ifade ve örgütlenme özgürlüğü hakkının kullanılmasını sağlayıcı tedbirler
aldık. Duruma bu açıdan bakıldığında, Yüce Meclisin kabul ettiği 5253 sayılı
Dernekler Kanunuyla, en geniş anlamda örgütlenme özgürlüğü sağlamak için,
önemli bir hukukî altyapı oluşturduk. Bununla beraber, yakın geçmişte, kitlesel
eylemlere zemin hazırlayan basın açıklamalarını ifade özgürlüğü bağlamında
yeniden ele alarak, basın açıklamalarının yapılmasına kolaylıklar getirdik.
Bütün bu çalışmalar, huzurlu bir toplumsal yapının kurulması ve demokratik
devletin tesisi için son derece gerekli adımlardı.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Hükümetimiz, devlet-vatandaş ilişkilerini yeni ve daha demokratik
bir düzlem içerisinde ele almaktadır. Üstelik, bunu, yalnızca, yukarıda arz
ettiğim güvenlik alanıyla da sınırlı görmüyoruz. Tesis etmeye çalıştığımız yeni
anlayışta, kamu hizmetinin odağına vatandaşı yerleştirmeye niyetliyiz. Devlet
aygıtını yetki, görev ve sorumluluklar açısından belirli ölçüde yeniden dizayn
ederken; vatandaşın, kamu hizmetinden en az masrafla ve en kolay biçimde nasıl
yararlanabileceği sorununu çözümlemeye gayret ediyoruz. İşte, bunun için,
yerelleşmeyi temin için, yerel yönetim reform paketini hazırladık.
Meclise sevk ettiğimiz
yasalardan, sizin de hatırlayacağınız gibi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu Sayın Cumhurbaşkanımızca onaylanarak yürürlüğe girmiş, 5272 sayılı
Belediye Kanunu ise Meclisten geçmişti dün de Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
onaylanarak yürürlüğe girdi.
Tabiî, bu Belediye
Kanunuyla birlikte, Özel İdare Kanununun bazı maddeleri de, bir kere daha
görüşülmek üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Meclise iade edilmişti;
önümüzdeki günlerde, bu kanun da, komisyon ve Genel Kurulumuza, sizlerin
huzuruna getirilecektir.
Tabiî, bu reform
paketinin devamında, Mahallî İdareler Birlikleri Kanunu, İl Özel İdaresi ve
Belediyesi Gelirler Kanunu ve Köy Kanunu Tasarıları da bulunmaktadır. Bu reform
paketinin ikinci ayağını da, öncelikle, bu tasarılar oluşturmaktadır.
Bunlardan Mahallî
İdareler Birlikleri Kanunu Tasarısı İçişleri Komisyonumuzun altkomisyonunda
görüşülmekteydi; dün, zannedersem, altkomisyondaki görüşmesi de tamamlandı.
Değerli arkadaşlarım,
böylece, geleceğin mahallî yönetimlerini oluşturacağımızı düşünüyoruz. Doğal
olarak, geleceğin yerel yönetimleri, çağdaş teknolojileri de çok etkili biçimde
kullanmalıdırlar. İşte, bu bakımdan, Bakanlığım olarak, adına "Yerel Bilgi
Tabanı Projesi" dediğimiz çalışmayla, yerel yönetimler hakkında
karşılaştırılabilir, ölçülebilir, yorumlanabilir, güvenilir, şeffaf,
güncellenebilir ve standartlara uygun verilerin elde edilmesi için gerekli
çalışmalar da yapılmaktadır. Yine, uygulanan projelerle, değişime açık,
yurttaşa saygılı, hesap verebilen, şeffaflığı temin eden, ulusal ve
uluslararası standartlara uyum sağlayan, yerel ve ulusal demokrasinin
gelişmesine katkıda bulunan, verimli, uyumlu ve planlayıcı bir yerel yönetim
yapısının ortaya çıkması da sağlanmış olacaktır.
Bu denli önemli yetki ve
kaynak verilen belediyelerin, takdir edersiniz ki, performanslarının ölçülmesi
işi, bir parça öne çıkmaktadır. İşte bu ihtiyacı gidermek amacıyla da,
Belediyelerde Performans Ölçümü ve Denetimi Projesi (BEPER) hazırlanmış, deneme
için pilot belediyeler seçilerek, kamuoyunun ve belediyelerimizin kullanımına
açılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yukarıda arz ettiğim gibi, çağdaş bir yönetim
altyapısının bir gereği de, teknolojiden azamî derecede yararlanmaktır. Bu
bakımdan, ülkemizin en önemli e-dönüşüm projelerini birer birer gerçekleştirme
gayreti içerisindeyiz.
Bütçe görüşmelerinin
zaman kayıtlaması içerisinde, Bakanlığımda yürütülen ve fakat bütün toplumu
yakından ilgilendiren temel projelerimize -müsaade ederseniz- anabaşlıklarıyla
temas ederek, Yüce Meclisimizi ve Meclis Televizyonu vasıtasıyla da değerli
vatandaşlarımızı bilgilendirmek istiyorum.
Hiç kuşkusuz,
Bakanlığımızda hazırlanarak uygulamaya konulan e-devlet projelerinin başında
MERNİS Projesi gelmektedir. Bilindiği gibi, MERNİS Projesi, altında çalışacak
başka projeleri de barındıran bir üst projedir. MERNİS Projesiyle, nüfus
kayıtlarımızın kütükler üzerinde tutulmaya başlandığı ilk tarih olan 1904
yılından itibaren kayda alınan 130 000 000 künye dijital ortama aktarılmış ve
sistem, iki yıldır, sorunsuz bir şekilde çalışmaktadır.
MERNİS anabilgi
bankasından yararlanmak suretiyle, eldeki verileri diğer kamu kuruluşlarıyla
birlikte kurallar içerisinde paylaşmak üzere, yeni geliştirdiğimiz, geçtiğimiz
yıl ihalesini yaptığımız ve bugünlerde de kullanıma hazır hale getirdiğimiz
Kimlik Paylaşım Sistemi Projesiyle, Türkiye'nin e-devlet dönüşümünü
hızlandıracak önemli bir araca da kavuşmuş oluyoruz. Bu proje sayesinde,
bilgilerin farklı kurumlarda tekrar edilmesi önlenecek, kurumların vatandaşlık
bilgilerine erişim için çeşitli yollara harcadıkları mesai, teknik araç gereç
ve iletişim giderlerinden tasarruf edilecek, kamu kurum ve kuruluşlarının
entegre bir e-devlet yapısına ulaşmaları da kolaylaşacaktır. Ayrıca, ileriki
bir aşamada, bu yapıya, kamu hizmeti sunan bankalar, noterler, meslek örgütleri
gibi kurumlar da dahil edilecektir.
Değerli arkadaşlarım,
e-devlet uygulamalarını, Bakanlığımızın bütün hizmetleri için ve özellikle de
güvenlik sektöründe yoğun biçimde kullanıyoruz. Örneğin, Jandarma Genel
Komutanlığının emniyet ve asayiş hizmetleri için gerekli bilgileri en alttaki
devriye seviyesine kadar ulaştırabileceği jandarma entegre muhabere ve bilgi
sistemi 2004 yılında faaliyete geçirilmiştir.
Öte yandan, 2003 yılında
e-Türkiye büyük ödülüne layık görülen ve ülke düzeyinde işlemlerin bilgisayar
desteğiyle yapıldığı, hızlı, güvenilir ve bütünleşmiş bir polis bilgi sistemi
olan POLNET Projemiz bulunmaktadır. Esas itibariyle, POLNET Projemiz, MERNİS
Projesinde olduğu gibi, bir şemsiye projedir ve 30 ayrı e-devlet altprojesi, bu
POLNET'in içerisinde bulunmaktadır. Bu veri tabanını kullanarak çalışan
ekiplerimiz, bugün, artık, suç analizinin yapılabilmesi ve ülke genelinde
meydana gelen tüm asayiş olaylarının ortak bir bilgi havuzunda birleştirilmesi
açısından önemli mesafeler kaydetmiş oluyor.
Elektronik güvenlik
hizmet uygulamalarının bir örneği de Trafik Bilgi Sistem Projesi olup, şu anda,
bu sistem, 204 trafik birimimizde, ana merkezle irtibatlı olarak çalışmaktadır.
Trafik kazalarının azaltılması açısından çok önemli bir hizmet olan bu
projenin, önümüzdeki yıllarda ülke geneline yaygınlaşması da sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bize tanınan kısa sürede, ancak bir bölümünden söz edebildiğim
güvenlik projeleriyle, Bakanlığımız, ülkemizin içgüvenliğinin korunması ve
toplumsal huzurun sağlanmasıyla alakalı görev ve sorumluluğunu aksaksız yerine
getirme gayreti içerisindedir.
Bu amaçla, polis,
jandarma ve sahil güvenlik birimleri 24 saat esasına göre hizmetlerine devam
etmektedirler. Bakanlığımız, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da, bu
misyonu, yeni güvenlik politikaları doğrultusunda, bilim ve teknolojideki
gelişmelere uygun olarak devam ettirecektir.
Değerli arkadaşlarım,
toplumun huzur ve güveni ile ülkemizin uluslararası itibarı açısından şu dört
konu üzerinde de önemle durmaktayız: Birincisi, yasadışı göç ve insan ticareti;
ikincisi, terörizmle mücadele; üçüncüsü, organize suçlarla mücadele;
dördüncüsü, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadeledir.
Ülkemizin coğrafî konumu
nedeniyle karşı karşıya kaldığı insan hareketleri büyük rakamlara ulaşmıştır.
Son yedi yılda yakalanan yasadışı göçmen sayısı 500 000'i aşmıştır. Ayrıca,
yakalanan göçmenlerin 166 ayrı ülke uyrukluğuna sahip olması, sorunun büyüklüğü
konusunda en önemli ipuçu olarak değerlendirilmektedir. Yine, bu süre zarfında,
5 000'e yakın, insan kaçakçılığını, insan ticaretini organize eden
organizatörler yakalanmıştır. Bunlar da 34 ayrı ülke uyrukluğuna sahiptirler.
Ülkemizin coğrafî
konumundan etkilenen bir başka suç türü de uyuşturucu madde kaçakçılığıdır. Bu
suç türü, iki yönlü çalışan mahiyet arz etmektedir. Doğudan batıya afyon ve
türevlerinin yasadışı ticareti; batıdan doğuya ise, yüksek teknoloji altında
üretilen sentetik uyuşturucuların yasadışı ticareti.
Hemen ifade etmeliyim ki,
güvenlik birimlerimizin etkili mücadelesiyle gerek yasadışı göç ve gerekse
uyuşturucu ticaretinde ülkemizin kullanıldığı rota değişmiştir. Artık,
kaçakçılar, ülkemizin dışındaki rotaları kullanmak zorunda kalmaktadırlar.
Esasen, bu, yalnızca bizim iddiamız da değil. Yalnız, bir örnek olsun diye
ifade ediyorum; 17 Aralık 2003 tarihinde Avrupa Parlamentosunun Strasburg'ta
yapılan Genel Kurul toplantısında, İngiliz liberal Bill Newton Dunn tarafından,
Afganistan menşeli uyuşturucu madde kaçakçılığı konusunda Türkiye'nin neler
yaptığının sorulması üzerine, o zamanki Avrupa Birliği Komiseri Verheugen
tarafından, Türkiye'nin, Afganistan'da üretilen uyuşturucu maddelerin Türkiye
üzerinden Avrupa'ya getirilmesinin önlenmesi yönünde önemli adımlar attığı,
etkin mücadelesi neticesinde uyuşturucu trafiği güzergâhının Türkiye üzerinden
başka ülkelere kaydığı; Türk makamlarının, uyuşturucuyla mücadelede son teknoloji
ürünü araç ve teçhizatları kullandığı, bunda etkin mücadeleye önemli katkı
yaptığı; uyuşturucu irtibat görevlilerinin, Türk yetkililerle düzenli olarak
bir araya geldiği şeklinde ifade edilmiştir.
Üzerinde ısrarla
durduğumuz bir başka suç türü de, organize suç örgütleriyle mücadeledir.
Malumunuz, Acil Eylem Planımızda 58 ve 59 uncu hükümetlerimizin programlarında,
yolsuzlukla mücadele, önceliklerimiz arasında yer almış bulunmaktadır. Bizim
inancımıza göre, organize suç örgütleriyle mücadele, yolsuzlukla mücadelenin
bir aracıdır. İşte bu nedenlerle de, 58 ve 59 uncu hükümetlerimiz dönemlerinde
sessiz sedasız, hiç gürültü koparmadan çetelerle mücadele ediyoruz, çete
mensuplarını teker teker yakalayarak adalete teslim ediyoruz.
Tabiatıyla, organize suç
örgütleriyle mücadelede güvenlik güçlerinin elindeki hukukî imkânların da biraz
daha geliştirilmesine ihtiyaç vardı. Son çıkan Ceza Muhakemeleri Kanunuyla bu
konuda bazı düzeltmeler yapıldı.
İzninizle, bir hususun da
altını çizerek, bu bahse de bir nokta koymak istiyorum: Hükümetimiz döneminde,
organize suç şebekelerine yönelik operasyonlar, yurdun 7 ayrı bölgesinde 37
ilimizde gerçekleştirilmiş, yapılan 472 operasyonla organize suç örgütlerine
büyük ölçüde darbe vurulmuştur.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye, neredeyse, son otuzbeş yılını terörle mücadeleyle
geçirmiştir. Bu uğurda onbinlerce insanını kaybetmiştir. Milyarlarca dolar
kaynak kullanmıştır. Bugün gelinen noktada, çok şükür, terörün önemli ölçüde
kontrol altına alındığını söylemek imkânına sahibiz. Şimdi, meselelerimizi daha
soğukkanlı olarak tezekkür etme şansımız bulunmaktadır.
Türkiye'de demokratik
nizamın yerleşmesini ve özgürlüklerin gerçek anlamda kullanıldığı güvenli bir
ortamın oluşmasını önemsiyoruz. Bizim inancımıza göre, demokratik yönetimlerde
şiddet içermeyen farklı anlayış, düşünce ve inanışlar toplumun ortak paydasını
oluşturmaktadır. Farklı kültür, inanç ve değerler bakımından zengin toplumlarda
uzlaşma kültürünün ve tecrübesinin yerleştirilmesi ve geliştirilmesi büyük önem
kazanmaktadır.
Bu bağlamda, ülkemizde
huzur ve güvenin devamı için, demokratik yapı içerisinde, yasalardan ve aziz
milletimizden aldığımız güçle terörle etkin mücadeleye devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bize ayrılan sınırlı sürede,
sizlere, Bakanlığım ve bağlı kuruluşların yürütmekte olduğu bazı faaliyetler
hakkında genel bir bilgi vermeye, önceliklerimizi sizlerle paylaşmaya gayret
ettim.
Bizim ana hedefimizin,
ülkemizin asayişini korumak olduğunda hiç kuşku yoktur. Bu bağlamda, biz, bu
güzel ülkenin her karış toprağında huzur, birlik ve beraberlik ile kardeşlik
istiyoruz. İnsan haklarına saygılı olmayı içselleştirmiş, vatandaşı kamu
hizmetinin odağı haline getiren bir kamu yönetimi mekanizmasını kurmaya gayret
ediyoruz. Üstelik, bu sorumluluklarımızı yerine getirirken iyide tatmin
olmuyor, en iyiyi arıyoruz.
Tabiatıyla, ülkede huzur
ve güvenin sağlanması, vatan toprağının eşkiyaya karşı korunması fedakârlık
ister. Bizim kahraman güvenlik güçlerimiz, jandarmamız, polisimiz ve Sahil
Güvenlik personelimiz bu fedakârlıkları canları pahasına yapmıştır, yapmaya da
devam etmektedirler.
Bu vesileyle, vatan ve
görev uğruna hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimize, bu necip millete hizmet
edip ebediyete giden herkese Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimize
şükranlarımızı sunuyorum.
Bu arada, vatan müdafaası
için yakınlarını şehit olarak toprağa veren anaların, babaların, evlatların,
eşlerin de hukukunu korumak için çalıştığımızı, çalışmaya devam edeceğimizi
ifade etmek istiyorum.
Bu analar, babalar,
evlatlar ve eşler, bize, şehitlerimizin birer emanetidir. Emanete bu millet
adına sahip çıkmak, hükümetlerin görevidir, bu görevi eksiksiz yerine getirmeye
kararlı olduğumuzu da huzurlarınızda açıkça dile getirmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Bakanım,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Toparlıyorum.
Tabiî, bu vesileyle,
Musul'da geçtiğimiz hafta meydana gelen hadisenin aydınlatılması konusunda,
bilhassa siyasî kararlılığımızı, faillerin adalete teslim edilinceye kadar
devam ettireceğimizin de bilinmesini istiyorum ve şehit olan bu kardeşlerime
Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar, yakınlarına ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum; yalnız, bu konuyla ilgili burada konuşma yapılırken belki
bilgi eksikliğinden kaynaklanan iki konuyu aydınlatmam gerekir.
Birincisi, bu
arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin silahları alınmamıştır; bunlar tam
teçhizatlı, bir özel harekat timi memurunun taşıması gereken bütün silahlar
üzerlerindeydi ve kahramanlar gibi de onlarla mücadele etmişler, silah sıkıp
cevap vermişlerdir. Yani, bir yanlış bilgiden dolayı "bunların üzerinde
silahları yoktu" deniyor; değil; silahlar üzerindeydi ve cevap
vermişlerdir.
Tabiî, yine burada bir
ikinci yanlışlık yanlış bilgilenmeden kaynaklanıyor. Bu, cenazelerimizi de,
maalesef, helikopterle getiremedik Türkiye'ye; çünkü "o bölgede helikopter
çok riskli" denildi hem Irak Geçici Hükümeti hem de Amerika Birleşik
Devletleri tarafından; karayoluyla Habur'a getirildi; biz, Silopi'den
Diyarbakır'a Silahlı Kuvvetlerimize ait helikopterle, oradan da yine Silahlı
Kuvvetlerimize ait uçakla cenazeleri Ankara'ya getirdik. Bunun da bu şekilde
bilinmesinde fayda vardır.
Bir de, değerli
arkadaşlarım, burada yine konuşuldu, birinci sınıf mülkî idare amirliğiyle
ilgili tasarımız komisyondan geçti ve Meclis gündeminde bulunuyor; birkaç defa
sıra geldi, ama, görüşülemedi ve temenni ediyorum, umut ediyorum, sizlerin
desteğiyle de bu tasarıyı en kısa sürede kanunlaştırırız.
Burada bir şey çok sıkça
ifade edildi. "Bu yerel yönetim yasalarıyla, başka yasalarla valilerimizin
yetkileri alınıyor..." Değil arkadaşlarım; bilakis, valilerimiz
güçlendiriliyor, valilerimize yeni yetkiler veriliyor. Kamu yönetim kanun tasarısıyla,
merkezî hükümetin taşra teşkilatının yaptığı görevlerin büyük bir kısmı
valilerimize, özel idareye, belediyeye geçiyor; valilerimiz güçlendiriliyor.
Valilerimizin, özel idarenin, il genel meclisinin başkanı olmaktan çıkarılması
Anayasa gereğidir, Anayasamızın açık hükmü. Anayasamız, mahallî idareleri,
yerel yönetimleri tarif ederken "karar organları halk tarafından seçilmiş
kamu tüzelkişilikleri" deniliyor. Özel idarenin karar organı il genel
meclisi olduğu için, vali de atanmış olduğundan, oradan çıkarıldı, yürütmenin
başı olan encümenin başı yapıldı. Bu durumu da bu şekilde izah etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Bir de, Bakanlık
mensuplarının Bakanlığı terk ettikleri söylendi; değil arkadaşlarım, değerli
kardeşlerim. Doğrudur; Bakanlığımdan bugüne kadar 60'a yakın arkadaşımız
çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına gitmiş; ama, buralara üst düzey yönetici
olarak bu arkadaşlarımız gitmiştir. Yani, Bakanlığım, âdeta, kamu kurum ve
kuruluşlarına üst düzey yönetici yetiştiren bir okul gibi; müsteşarlığa gitmiş,
müsteşar yardımcılığına gitmiş, genel müdürlüğe gitmiş; yani, bizim çok değerli
mülkî idare amirlerimiz, vali yardımcımız, kaymakamımız, mülkiye
müfettişlerimiz bu kurumlara üst düzey yönetici olarak gitmiş; biz, bundan
gurur duyuyoruz, iftihar ediyoruz.
Bunu da bu şekilde
tamamladıktan sonra, bütçelerimiz, Yüce Meclisin, sizlerin tasvibine mazhar
olursa, verilen ödeneklerin en tasarruflu ve hizmet gereklerine en uygun bir
şekilde kullanılması yönünde her türlü çabayı göstereceğimizden emin
olabilirsiniz.
Bakanlığımız ve bağlı
kuruluşlar bütçelerine hizmet için ödeneklerle teçhizinde katkılar sağlayan,
şahısları ve grupları adına söz alarak bize yol gösteren, doğruya ulaşmamıza
yardımcı olan bütün milletvekili arkadaşlarıma ve Yüce Meclisin siz değerli üyelerine
şükranlarımı arz ediyor, tekrar, şahsım ve Bakanlığım adına hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederimi
Sayın Bakanım.
Hükümet adına, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah Gül.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, Hükümetimiz, Bakanlığımız adına
hepinize saygılar sunuyorum. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerinde
söz olan değerli iktidar ve muhalefet milletvekillerine ayrı ayrı teşekkür
ediyorum. Muhakkak ki, değerli milletvekillerinin her türlü görüşleri dikkatli
bir şekilde takip edilmiştir; eleştirileri, tavsiyeleri en iyi şekilde
değerlendirilecektir ve önümüzdeki dönem içerisinde, bütün bunların ışığı
altında, Türkiye'nin dışpolitikasını en iyi şekilde yürütmeye gayret sarf
edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
süre dar olduğu için, Bakanlığımızın, daha doğrusu Hükümetimizin dışpolitikasıyla
ilgili bütün konuları ve detayları bir kitapçık halinde siz değerli
milletvekillerine dağıtıyoruz. Ben, burada, faaliyetlerimizin özetini sizlere
sunacağım. Bir de, değerli milletvekillerinin eleştirilerine cevap vermeye
gayret sarf edeceğim.
Değerli arkadaşlar, yeni
bir dünya düzeninin oluşmaya başladığı bu döneme, Türkiye, 21 inci Yüzyıla
hâkim olacak dinamiklere yön verecek aktörlerden biri olarak girmeye
başlamıştır. Bu, sadece ülkemizin stratejik, coğrafî konumu, büyüklüğü ve sahip
olduğu askerî güçten kaynaklanmamaktadır. Bunların da ötesinde, Türkiye'ye
atfedilen önem, geleneksel değerlerimizi çağdaş normlarla meczetme
başarımızdan, geniş bir çerçeveye yansıttığımız olumlu, istikrar yaratıcı
etkiden, diğer bir deyişle, yumuşak gücümüzü, büyük gücümüzü ortaya koymamızdan
ortaya çıkmaktadır. Şimdiye kadar, devamlı kavga eden bir Türkiye imajı varken;
şimdi, gücü, farkında olunan, geçmişi büyük, potansiyeli büyük; ama, aynı zamanda
bütün sorunlara, görüşerek, diyalog yoluyla çözüm arayan bir ülke olarak
ortadadır.
Dünyanın pek çok
köşesinde radikal akımların, terörün ve şiddetin, olumlu değişim çabalarına
köstek olmayı sürdürdüğü çalkantılı bir uluslararası ortamda, Türkiye, kapsamlı
bir dönüşüm sürecini huzur ve istikrar içinde en ileri noktalara taşımayı
başarmıştır. Türkiye, bugün, çevresindeki coğrafyalardan yükselen değişim
arzuları için bir ilham kaynağı olarak ortadadır. Türkiye,
Karadeniz-Kafkasya-Ortadoğu üçgenine, karşılıklı uzlaşı ve bölgesel işbirliği
kavramlarını taşıyan, aldığı inisiyatiflerle bu coğrafyalarda barış ve istikrar
umutlarına güç katan bir aktör olarak görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
büyük bir ülke, sadece kendisine karşı sorumlu değildir, bölgesine karşı da
sorumludur, komşusuna karşı da sorumludur. Bu bakımdan, bölgemizin istikrarı,
bölgemizdeki barış, muhakkak ki, bütün bölgenin ekonomik kalkınmasının da
birinci adımı olacaktır. İstikrarın olmadığı, barışın olmadığı bölgelerde
muhakkak ki, ülkelerin önceliği başka olacaktır, kaynaklar da başka
doğrultularda harcanacağı için, o bölgenin insanlarının refahı, o bölgenin
kalkınması ikinci derecede kalacaktır. İşte, bu bakımdan, istikrar, güvenlik
hangi bölgede varsa, ekonomik kalkınma ve refah da onu takip etmiştir. Bu
bakımdan, Türkiye, bölgenin istikrarına, bölgenin huzuruna, bölgenin barışına
çok önem vermektedir ve büyük bir ülke olarak da buna öncülük etmektedir. Bunun
değeri, sadece bölge ülkeleri ve bölge halkları tarafından değil, bütün dünya
tarafından da takdir edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
dışpolitika konusunda bu yılın birinci gündemi Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle
ilişkileri olmuştur. Uzun yılların neticesi, bu sene yeni bir aşamaya
gelmiştir. 17 Aralıkta, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında âdeta yeni bir
dönemeç oluşmuştur. Bu, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlama kararıyla
gerçekleşmiştir. Bugüne kadar, şüphesiz ki, çok önemli adımlar atılmış, çok
önemli anlaşmalar imzalanmış, 1999'da adaylığımız olmuş, 2002 yılında
müzakerelere başlanma kararı alınmış; fakat, 17 Aralıkta, Avrupa Birliğinin üyesi
ülkeler, 25 üye ülke, oybirliğiyle Türkiye'yle tam üyelik müzakerelerine
başlama kararını almıştır. Bu, hepimizin hedefiydi ve bu hedef gerçekleşmiştir.
Ümit ediyoruz ve inanıyoruz ki, önümüzdeki müzakere süreci de en başarılı bir
şekilde gerçekleşecektir ve günü geldiğinde, Türkiye, diğer ülkeler gibi tam
üye ülke olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bu
konuyla ilgili birçok tartışma yapıldı. Dün de değerli milletvekillerine,
kapalı bir oturumda çok geniş ve detaylı bilgi verdim; ama, burada, yine bu konuyla
ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, önemli
olan nokta, Türkiye'nin tam üyelik hedefinin açık seçik, kesin bir şekilde
tespit edilmesi, kararlaştırılması, şimdiye kadar olan ilişkilerimizin
yatağından, istikametinden çıkarılmaması, özel statülü başka hedeflerin ortaya
çıkmamasıydı. Bunların hepsi gerçekleşmiştir ve 17 Aralık zirve bildirisinde de
açıkça ortaya konulmuştur. Şunu unutmamamız gerekir ki, 25 ülkenin vardığı bir
konsensüs, bir uzlaşma neticesinde bu ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliğindeki
bütün kararlar ittifakla alınmaktadır. Bunların içerisinde, bizim tanımadığımız
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de vardır.
Bu açıdan, yeni bir
durumla karşı karşıyayız; yeni durum, müzakerelere başlamadır ve 3 Ekim 2005
tarihinde müzakerelere başlanacaktır. Bununla ilgili, şüphesiz ki, Türkiye'de
birçok yasal düzenleme yapılacaktır, bakanlıklarımız arasında birçok düzenleme
yapılacaktır ve müzakere sürecinin en başarılı bir şekilde bitirilmesiyle
ilgili de, Türkiye, en iyi şekilde kendini hazırlıklı hale getirecektir.
Bu karar alınırken,
şüphesiz ki, bu kararı yolundan ve istikametinden çıkarmak için, birçok üye
ülke tarafından büyük gayretler sarf edilmiştir; ama, buna karşı, Türkiye'nin
dostu olan birçok çevrelerin de çok aktif faaliyetleri olmuştur; bunlar, devlet
adamları olmuştur, siyasetçiler olmuştur, entelektüeller olmuştur, basın
mensupları olmuştur, işadamları olmuştur. Bunun en iyi örneğini Avrupa
Parlamentosunda gördüğümüz gibi, ne zaman Türkiye aleyhinde Avrupa'da bir
hareket başlasa, buna karşı birkaç hareket birden karşı atağa geçmiştir ve
Türkiye, daima savunulmuştur; bu vesileyle, Türkiye'yi takdir eden ve
Türkiye'ye destek veren herkese de huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
şüphesiz ki, her konuda çok geniş konuşabiliriz. Siyaset, zaten bir noktada
konuşmadır; hatta, zaman zaman demagojiye varan hatları da olabilir, siyasetin
bir parçasıdır; ama, demagojinin en az yer alması gereken alan dışpolitika
alanıdır; çünkü, dışpolitikada yapılan demagojinin veyahut olanları farklı
şekilde göstermenin veyahut da dikkatsiz alınacak kararların neticeleri
geleceğimizi bağlar, ülkemizi bağlar.
O bakımdan, bu konuların,
soğukkanlılıkla, dikkatli ve titizlikle muhakkak ki, değerlendirilmesi gerekir.
Avrupa Birliği zirve kararının da, her türlü demagojiden uzak, dikkatli, titiz
bir şekilde değerlendirilmesi gerekir; bunu yapmaya devam ediyoruz, daha da
yapılacaktır; ama,
Bu çerçeve içerisinde
bazı hususları ifade etmek isterim; ama, bazı konular, kamuoyuna, ne yazık ki,
yanlış yansıtılmaktadır.
Bunların başında gelen
husus, birincisi, Türkiye'yle tam üyelik hedefi ve kesin tarih ortaya
çıkmıştır.
İkincisi, Avrupa Birliği,
genişlemeler sırasında elde ettiği tecrübeleri, yeni genişleme safhalarında
değerlendirmekte, buna göre, kendileri açısından çeşitli tedbirler almaktadır;
fakat, Avrupa Birliği zirvesinin içerisine giren çeşitli konular, kısıtlamalar,
bizleri de rahatsız eden, itirazlarımızı devam ettirdiğimiz konular, alınmış
kararlar, kabul edilmiş kurallar değildir. Bunlar, Avrupa Birliği ülkelerinin
devlet başkanları tarafından, müzakereleri yürütecek komisyona yapılan bazı
telkinlerdir. Bütün bunlar, müzakere süreci bittikten sonra, karşılıklı kabul
görürse ancak devreye girecek hususlardır.
Bu açıdan, Avrupa
Birliğinin müzakere pozisyonu ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye'nin
müzakere pozisyonu da, çok açık ve net bir şekilde, önümüzdeki günlerde ortaya
çıkacaktır. Bu müzakere pozisyonumuz ortaya çıkarken, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bütün görüşleri, iktidar - muhalefet milletvekillerinin bütün
telkinleri de, şüphesiz ki, bizim tarafımızdan dikkate alınacaktır; ama,
bunlar, olmuş bitmiş kararlar şeklinde yansıtılırsa, bu doğru olmaz.
Değerli muhalefet
temsilcisinin burada söylediği ikinci bir husus şudur: "Hollanda'nın
ortaya çıkardığı taslak giderek kötüleşmiştir, hiçbir iyileşme
yapılmamıştır." Doğrusu, bütün mesleği diplomasi olmayan bir başka
arkadaşım bunları söylese, tabiî, o zaman hoş görülebilir; ama, bütün mesleği
diplomasi olan bir arkadaşımız eğer bunları böyle söylerse, doğrusu burada çok
kaygılanırım.
İşte, onun için,
demagojinin, muhakkak, hepimiz için bir sınırı olması gerekir. Demagoji
siyasetin bir parçasıdır; ama, muhakkak, bir sınırı olması gerekir.
Şimdi, paragraflara
geçersem; önce -dikkatli okunursa görülecektir- Avrupa değerleri konusuyla
ilgili bir paragraf... Daha önce, şöyle bir cümle vardı: "Ne olursa olsun,
Türkiye'nin, Avrupa Birliği değerlerini kabul etmesini temin etmemiz
gerekir." Bu, bize göre, bir hakarettir. Biz, birçok konuda, Avrupa'nın
birçok ülkesinden daha önce bu değerleri yürürlüğe koymuşuz; mesela, kadın
haklarıyla ilgili konuları. Avrupa'nın birçok ülkesi, daha on sene önce kadınlara
oy hakkı vermiştir; Türkiye, taa 1934'ten beri, kadınlarına oy kullandırmış,
seçme-seçilme hakkını vermiştir. Dolayısıyla, bunlara şiddetli bir şekilde
itiraz ettik ve sonunda, bütün bunlar değişti; değişmesinin sebebi de budur.
Eğer dikkatli bir şekilde okunursa, buradaki itirazlarımızın ne olduğu ve
nereden nereye geldiği, çok açık bir şekilde görülecektir.
Başka bir konu şudur:
Yunanistan'la ilgili konu... Aslında "Yunanistan" ismi geçmemektedir
paragrafta; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu, Yunanistan'la ilgili bir
paragraftır. Ege'de, aramızda sorunlar vardır; bu sorunların barışçı bir şekilde
çözümlenmesiyle ilgili görüşmeler devam etmektedir ve burada, Adalet Divanına
bir atıf vardır. Görüşmelerimizin neticesinde, buraya, yine, bizim tarafımızdan
konulmuş bir madde vardır ki, bu maddede, aramızda şimdiye kadar yapılan istikşafî
görüşmelere yer verilmiştir ve yeni bir statü kazandırılmıştır. Şimdiye kadar,
iki ülke arasında 28 görüşme yapıldı, Dışişleri Bakanları Müsteşarları
tarafından. Bunlar hep yok farz ediliyordu; dolayısıyla, bütün bunlara tekrar
atıfta bulunulmuştur ve düzeltmeler, bizim istediğimiz istikamette olmuştur.
Değerli arkadaşlar,
burada başka bir nokta, dün de milletvekillerimize detaylı bir şekilde izah
ettiğim, koruyucu tedbirlerle ilgilidir. Tabiî ki, koruyucu tedbirlerin devamlı
olmasını hiçbirimiz istemiyoruz. Koruyucu tedbirler, Avrupa Birliğinin
bünyesinde vardır; çünkü, büyük buluşmalar söz konusu olduğunda, bu
buluşmaların neticesinin olumlu olması gerekir. Bununla ilgili, Avrupa Birliği
kendi açısından bazı tedbirler getirmektedir. Geçiş süreçleri vardır; bundan
başka, diğer süreçler vardır. Bu süreçlerde, hep, koruyucu tedbirler vardır.
İlk defa, Avrupa Birliği,
yeni genişleme süreci içerisinde ve yeni genişlemeye katılacak ülkelere bu
konuda bazı yeni tedbirler getirme gayreti içerisine girmiştir; bunlar kabul
edilmemiştir, bunlar bir öneri şeklindedir. Bunlardan biri de, daimî olarak
bazı tedbirlerin alınmasıdır. Bunları, tabiî ki, kabul etmemiz mümkün değildir;
çünkü, tam üyelik ortaya çıktığında ayrıcalığın olmaması gerekir. Bununla
ilgili, daha önce ortaya çıkan taslaklarda, ilelebet, her halükârda, hangi
şartlar altında olunursa olunsun, tam üyelik başladıktan sonra, daima -gerekli
olsun, gereksiz olsun- bir ayrıcalık, bir koruma hakkını öngörüyorlardı; ama,
görüşmelerimiz neticesinde, ısrarlarımız neticesinde, sadece bizim değil, başka
üye ülkelerin de ısrarları neticesinde bunlar değiştirilmiştir. Eğer, gerek
ortaya çıkarsa, ihtiyaç ortaya çıkarsa, o zaman, koruma tedbirlerinin
alınabileceği noktasına getirilmiştir. Bunlar da Avrupa Birliği hukukuna
aykırıdır; gelinen bu noktada aykırıdır. Bununla ilgili de teşebbüslerimiz
devam etmektedir. Birçok üye ülke de bunlara karşıdır.
Şu anda, kabullenilmiş,
kararlaştırılmış bir husus yoktur. Bunlar, müzakere bittikten sonra, Türkiye
veya başka bir üye ülke -çünkü, sadece Türkiye ile ilgili değildir, bundan
sonra katılacak ülkelerle ilgilidir- eğer kabul ederse, karşılıklı rıza
gösterilirse ancak o zaman geçerli olabilecek hususlardır; ki, bu konularla
ilgili girişimlerimizi, biz, zaten, o günden itibaren yapmaya başladık; çünkü,
görüşümüz şudur ki, bunlar, Avrupa hukukuna ters düşer.
Ayrıca, Türkiye tam üye
olduktan sonra, bütün ülkeler gibi, aynı şekilde veto hakkı doğacaktır. Bu
konularla ilgili, şu anda, sanki, bir karar alınmıştır, Türkiye, ikinci bir
statüye, özel statüye girmiş gibi yansıtmak da doğru değildir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, yine, değerli muhalefet temsilcisi arkadaşım, İtalyan Başbakanı
Berlusconi ile Sayın Başbakanımız arasındaki konuşmaya atıfta bulunarak
Berlusconi'nin söylediklerini burada naklettiler. Hayret ediyorum; yani,
diplomasi mesleğinden gelmiş bir
arkadaşımız, nasıl sokaktaki, herhangi bir gazeteye veya bir söze inanabilir? O
toplantıda var mıydınız; o toplantının tutanaklarını mı okudunuz ki, böyle
söylüyorsunuz?! Yani "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Türkiye'nin haklarını
ve hukukunu feda ediyor..." Bu noktaya gelmememiz lazım. Muhalefetin bizi
tenkit etmesi, muhalefetin kamuoyunu diri tutması, muhalefetin daima kılıcını
üstümüzde tutması Türkiye'nin yararınadır. Biz, konuşurken, herhangi bir konuyu
pazarlık ederken, bundan güç alırız. Bunların hepsi, Türkiye'nin çıkarınadır ve
doğrudur; ama, bunları, muhakkak ki, yine, bir insaf ölçüsü içerisinde yapmamız
gerekir.
Ayrıca, yine muhalefet
temsilcisi arkadaşımız, burada "Hükümeti tebrik ediyorum; ama, bu hükümet
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti değil, Hırvatistan Hükümetidir; o, koşulsuz bir
şekilde tarih aldı" dedi.
Şimdi, metinleri iyi
okumak lazım. Hırvatistan, bizim dostumuz olan bir ülke; ama, çok ağır bir
şartla, kendi kahramanı bir generali Adalet Divanına teslim etmek şartıyla
müzakereye başlayabilir. Bunu tebrik ediyorsanız, buna bir şey söyleyemem. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - O şart...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O bakımdan, değerli arkadaşlar, bunları,
ben, hiçbir zaman polemik konusu yapmak istemem. Yalnız, Hırvatistan... Tabiî
ki, ülkelerin -büyük, küçük- hepsi birbirine eşittir; hepsinin aynı şekilde
saygınlığı vardır; ama, Avrupa Birliğine giriş söz konusu olduğunda 70 000
000'luk bir ülke ile Türkiye'nin bir iki şehri büyüklüğündeki bir ülkenin
etkisi hiçbir zaman bir olmayacaktır; ama, her halükârda şunu görmemiz gerekir
ki, yürüyeceğimiz daha çok yol vardır, bu yürüyeceğimiz yol içerisinde hep
beraber daha çok işbirliği yapmak zorundayız ki, Türkiye'nin hak ve hukukunu en
iyi şekilde koruyabilelim.
Kıbrıs konusunda da
hiçbir yanlış anlamaya mahal bırakmak istemiyorum. Kıbrıs sorunu
çözümlenememiştir. Kıbrıs sorunu çözülmeden, kalıcı, nihaî, bütün tarafların
kabul edebileceği bir çözüm ortaya çıkmadan, Kıbrıs Rum Yönetiminin tanınması
Türkiye için söz konusu değildir.
Ayrıca, bu protokolle
ilgili olarak da şunları söylemek isterim: 17 Aralık kararında yer alan Ankara Antlaşmasının
yeni üyelere teşmil edilmesine yönelik Uyum Protokolünü imzalamamız, Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimizin genel çerçevesinin bir gereğidir; çünkü, bunun aslı
şudur: Uyum Protokolü, Avrupa Birliğinin Türkiye'yle imzaladığı bütün
anlaşmaların yeni 10 üye tarafından üstlenilmesidir; bizim onlara getirdiğimiz
bir mecburiyettir. 10 yeni üye ülkenin "Türkiye'ye karşı ben gümrük
kapılarımı kapıyorum" veyahut da "Türkiye'ye karşı gümrük anlaşmasını
uygulamayacağım" demesinin önünün kesilmesidir. Bu açıdan, tamamen onların
üstlendiği bir yükümlülüktür ve Türkiye, bu protokolü imzalarken, Rum tarafıyla
veyahut da herhangi bir ülkeyle değil, Avrupa Birliğinin 25 ülkesini temsil
eden Komisyonla karşı karşıya gelip bunu imzalayacaktır. Ayrıca, bu
imzalandığında herhangi bir tanıma asla söz konusu olmayacaktır.
Nitekim, zirve
toplantısında Sayın Başbakanımız, yaptığı konuşmada, 25 ülkeye karşı -ki,
bunlardan birisi de Rum kesimidir; bizim lehimize oy veren Rum kesimidir- nihaî
çözüm ortaya çıkmadan Rumları tanımayacağımızı ve Kıbrıs Rum Yönetimimin
Ada'daki Türkleri temsil etmediğini de, açık seçik bir şekilde, kayıtlara orada
geçirmiştir. Daha sonra, Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı Balkenende, Avrupa
Birliği Komisyonu Başkanı Barosso yaptığı konuşmalarla da, bunun doğru olduğunu
ortaya bir kez daha koymuşlardır.
Değerli arkadaşlar, on
sene sonra, beş sene sonra Türkiye çok farklı bir Türkiye olacaktır ve o
Türkiye'yi, Avrupa çok daha farklı bir şekilde kucaklamak için yarışacaktır.
İşte, bunun bir örneğini, dün Avusturya Parlamentosunda gördük. Avusturya
Başbakanlığının, İktidar Partisinin, Hükümetin getirdiği referandum teklifini,
Avusturya Parlamentosu reddetmiştir, on sene sonraki Türkiye çok farklı olacak
diye. Avrupa'nın bütün ülkelerinde bu böyle olacaktır; çünkü, biz, Türkiye'ye
güveniyoruz, Türk Halkına güveniyoruz, Türkiye'nin dinamizmine güveniyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin dışpolitikası sadece Avrupa Birliği değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaade
ederseniz...
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Türkiye'nin, şüphesiz ki, başka
çok önemli konuları vardır. Bunlardan birisi, Amerika Birleşik Devletleriyle
ilişkilerdir. Amerika Birleşik Devletleriyle diyalog ve işbirliği zeminini
gerek ikili planda gerek bölgesel ve uluslararası alanda sağlamlaştırmaya önem
atfetmekteyiz. Amerika Birleşik Devletleriyle aramızdaki ittifak bağları,
paylaştığımız değerler ve örtüşen çıkarlarımız, iki ülke arasındaki ortaklığı
güçlü ve çok boyutlu kılmaktadır. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik
Devletlerini birbirine alternatif gören görüşlerin hiçbirini kabul etmiyoruz.
Bunlar, birbirini tamamlayıcı konulardır ve Amerika Birleşik Devletleri, şu
anda dünyanın en önemli süper ülkesidir. Bu ülkeyle karşılıklı saygı ve çıkar
ilişkisi çerçevesinde ilişkilerimizi daha da güçlendirmek, sadece Türkiye
açısından değil, dünya barışı açısından da çok önemlidir.
Değerli milletvekilleri,
zaman tükendiği için süratli olarak geçmek istiyorum. Irak, muhakkak ki,
önümüzdeki en önemli konulardan biridir; çünkü, Irak, bizim komşumuzdur;
oradaki ateş ister istemez Türkiye'ye de yansımaktadır. Bizim birinci
önceliğimiz, Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasî bütünlüğünün sağlanması ve bir
an önce Irak'ın kendi halkıyla, kendi milletiyle ve komşularıyla barış ve huzur
içerisinde olmasıdır. Bunun için, Irak'taki şiddetin bitmesi gerekir. Siyasî
sürecin, ortaya konulan takvim çerçevesinde çalışması gerekir. Bu çalışmadığı
takdirde, Iraklılar çok zarar göreceklerdir. Nasıl, Afganistan Sovyet
işgalinden kurtulduktan sonra, yanlış liderlerin öncülüğünde, bir iç harbe
girdi ve o zaman kaybettikleri insan Sovyet işgalinden daha çok olduysa, eğer
Irak da böyle bir sürecin içerisine girerse, bundan, hem Irak zarar görecektir
hem de çevresi ve bütün dünya zarar görecektir. O bakımdan, Türkiye, Irak'taki
seçimlere önem vermektedir; çünkü, seçimler, siyasî sürecin ilerlemesiyle ilgili
bir konudur ve bu seçimlere bütün Iraklıların katılmasını teşvik etmekteyiz;
çünkü, Irak'ta tren hareket etmiştir. Bu trene bugün binmeyenler, yarın ilelebet
o trenin dışında kalabilirler. 1932 yılında Irak bağımsız olduğunda, o zaman,
Irak'ın o yönetimini protesto eden bazı çevreler, bazı gruplar, düne kadar
Irak'ın yönetiminin dışında kalmışlardı. Bugün de, eğer, aynı şey yapılırsa başka
bir grup tarafından, onlar da şunu bilmelidir ki, bundan sonra tamamen
yönetimin dışında kalırlar. Onun için, Türkiye olarak bizim telkinimiz,
herkesin siyasî sürece katılmasıdır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye tarafından başlatılan bölge ülkeleri toplantıları çok daha fazla önem
kazanmıştır. Dışişleri Bakanları ayın 6'sında Amman'da toplanacaktır, İçişleri
Bakanları birkaç hafta önce Tahran'da toplanmıştır, gelecek toplantıyı
Ankara'da yapacaklardır. Bu toplantılar büyük bir platform haline gelmiş, G-8
ülkeleriyle birlikte birkaç hafta önce Mısır'da bir toplantı yapılmış, Çin ve
Birleşmiş Milletlerin bütün üyelerinin katılımıyla yeni bir perspektif ortaya
çıkmıştır. Bütün buralarda Türkiye çok önemli rol oynamıştır.
Irak'ta Türkmenlerin
yönetime en iyi şekilde yansımalarıyla ilgili yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Irak savaşından sonra ortaya çıkan Irak yönetimlerinde yüzde 4 oranında olan
Türkmenlerin temsili, yapılan çok yoğun ve dikkatli çalışmalar neticesinde,
bugün, yüzde 8'e ulaşmıştır. İnanıyoruz ki, seçimlerde, Iraklı Türkmenler, tam
olarak yeni kurulacak kurullara kendilerini yansıtabileceklerdir.
Irak'ta çok sayıda Türk
vardır değerli arkadaşlarım. Doğrudur; bizim de büyük üzüntümüzdür. Ne zaman
orada bir kayıp duysak, bu hepimizi derinden üzmektedir; ama, şunu unutmayın;
Irak'ta asker tutanlar tuttukları asker sayısı kadar oradadır. 300 askeri olan ülke vardır, 500 askeri olan
ülke vardır, birkaç bin askeri olan ülke vardır. Amerika Birleşik Devletlerinin
binlerce askeri vardır; ondan sonra,
İngiltere'nin de yine büyük bir gücü vardır. Türkiye Irak'a asker sokmamıştır.
Meclisimizin -hep beraber- aldığı karar neticesinde Irak'a asker
gönderilmemiştir; ama, Irak'la onbinlerce
Türk vardır. Onbinlerce Türk, Irak'ın her tarafındadır ve ekonomik
faaliyetler içerisindedir. Irak'la ticaretimiz, savaştan önceki seviyelere
ulaşmıştır. İşadamlarımız, Irak'ta çok yoğun faaliyetler içerisindedir;
dolayısıyla, ister istemez, hedef olma kabiliyetimiz, imkânımız daha çoktur.
Bizim de orada 1 000 kişimiz olsaydı, bizim de orada 100 kişimiz olsaydı,
tabiî, bizim de hiç kaybımız olmayacaktı. Bütün bunlara rağmen, Hükümetimiz,
siyasî kadrolar, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, diğer ilgili devlet organları
yoğun bir çaba içerisindedir; sivil toplum örgütleriyle, şoförlerle, Odalar
Birliğiyle yoğun bir çalışma içerisindedir bu kayıplarımızı minimize etmek
için. Ne yazık ki, bütün bunlara rağmen, birçok Türk şoförümüz hayatını
kaybetmiştir.
Iraklılara da daima
seslendik; Arap televizyonlarını, Arap basınını kullanarak mesajımızı
gönderdik: "Türkiye'nin düşmanlığını üstünüze çekmeyin. Türk Halkı size
karşı en büyük dostluğu gösteren halk olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
Türkiye Parlamentosu, Meclisi size karşı en büyük dostluğu göstermiştir; bu
dostluğumuzu sakın ha öfkeye çevirmeyin" denilmiştir. Son olarak, beş
polisimiz, güvenlik kuvveti mensubumuz, -Sayın İçişleri Bakanımızın da burada
anlattığı şekilde- oradaki kendi misyonumuzu korumak için giderken; Irak
Halkına savaş açmak için, ateş açmak için değil, kendi güvenliğimizi sağlamak
için giderken, ne yazık ki, teröristlerin saldırısına uğramıştır ve ne yazık
ki, beş kardeşimizi kaybettik; bununla ilgili çok titiz bir inceleme ve çalışma
devam etmektedir.
Bu aşamada size
söyleyeceğim budur; ama, bir kez daha hepsine Allah'tan rahmet diliyorum,
mekanları cennet olsun. Aileleri, çocukları bizim ailemiz, çocuklarımız
gibidir, Hükümetimiz, devletimiz onları asla unutmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bizim çok önemli komşularımız vardır. Rusya, dünyanın en önemli, en büyük
ülkelerinden birisidir. Devlet Başkanı Putin'in ilk defa Türkiye'yi ziyareti,
çok önemli, tarihî bir olay olmuştur. Rusya'yla ilişkilerimiz, ticarî
ilişkilerimiz, ekonomik ilişkilerimiz inanılmaz noktalara gelmiştir.
Dışticaretimiz 9 milyar doları geçmiştir. Türk yatırımcıların oradaki
yatırımları 12 milyar doları aşmıştır. Bunlar çok büyük gelişmelerdir. Ayrıca,
Güvenlik Konseyinin daimî üyesi olan Rusya'yla da daima sıkı bir danışma
içerisinde olmuşuzdur.
Yunanistan'la
sorunlarımızı barışçı bir şekilde çözmek için büyük bir gayret sarf etmekteyiz.
Sayın Başbakanımızın, benim ziyaretlerim önemli dönüm noktaları olmuştur.
Yine, Balkan ülkeleriyle
çok sıkı bir işbirliği içerisinde olacağız. Önümüzdeki dönem Balkan ülkelerine
çok daha fazla önem vereceğiz; çünkü, Türk izlerinin bulunduğu illerdir
buralar. Bu izlerimizin silinmesine asla göz yummayacağız.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlar mısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Suriye'yle nereden nereye
geldiğimizi çok iyi biliyorsunuz. Sayın Başbakanın ziyareti çok başarılı
geçmiştir. Ayrıca, Suriye Devlet Başkanının Türkiye ziyareti, ilk ziyareti
olmuştur, çok tarihî olmuştur.
Değerli arkadaşlar, İslam
ülkeleri nezdinde Türkiye'nin giderek önemi artmaktadır. İslam Konferansı
Teşkilatında ilk defa seçimle bir genel sekreter iş başına gelmiştir, bu da
Türkiye'den olmuştur. Karşımızda üç ülkenin değerli adayı varken, yapılan
seçimde Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu Genel Sekreter olmuştur, önümüzdeki günlerde
görevini devralacaktır. Hükümetimize de, muhakkak ki büyük sorumluluklar
düşmektedir. Türkiye'nin bir Genel Sekreterinin görevde olduğu süre içerisinde,
önemli reform çalışmalarının da orada gerçekleşeceğine inanmaktayız.
Filistin-İsrail sorununun
çözümü için yeni bir iklim oluşmuştur. Filistinlilerin kahraman lideri Yaser
Arafat'ın vefatından sonra yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Filistin ve İsrail
taraflarında çok olumlu gelişmeler vardır; barış çabaları yoğunlaşmıştır.
Amerika Birleşik Devletlerinde Başkan Bush'un ikinci kez seçimi kazanmış
olması, kendisini, daha güçlü olması sebebiyle barışta daha önemli rol oynama
durumuna getirmiştir. Türkiye olarak, biz, her iki tarafla olan ilişkilerimizi
en iyi şekilde kanalize ediyoruz. Önümüzdeki hafta içerisinde, Filistin ve
İsrail'e resmî birer ziyarette bulunacağım ve Türkiye'nin gayretlerini tekrar
göstereceğiz. Hükümetimiz, bu konuya verdiği önemden dolayı, değerli eski
bakanlardan Vehbi Dinçerler'i, sosyal çalışmaları koordine etmek için hükümetin
özel koordinatörü yapmıştır ve önemli işler yapılmaktadır.
Kafkasya, Ortaasya, Türk
cumhuriyetleri, daima en çok önem verdiğimiz konulardır. Bunlarla kardeşlik
bağlarımız, organik bağlarımız vardır. Bu bağlar daha da güçlenecektir. TİKA,
önemli görevler üstlenmektedir. TİKA, eskisine göre çok daha fonksiyonel hale
gelmiştir. Başta Türk cumhuriyetleri olmak üzere, dünyanın birçok yerinde çok
önemli faaliyetler yapmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
dışpolitika devam ederken... Şüphesiz ki, sadece Dışişleri Bakanlığının gücüyle
olmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gücü, ülkemizin diğer birimleri,
bize çok büyük bir güç vermektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin barışı
korumadaki çabaları, Kosova'dan Bosna-Hersek'e kadar, Filistin'e kadar, Türk
askerinin, Türk subayının oralarda yaptığı görevler; ayrıca, Afganistan'da Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı görevler, bütün dünyanın takdirini kazanmıştır.
Önümüzdeki dönem içerisinde, şubat ayından itibaren de, Üçüncü Kolordumuz
ISAF'ın komutanlığını tekrar üstlenecektir. Bu çerçeve içerisinde, Türk Silahlı
Kuvvetleri yine Afganistan'da olacaktır. Afganistan'ın huzura kavuşmasıyla ilgili,
kalkınmasıyla ilgili, nasıl, cumhuriyetin ilk yıllarında yaptıysak, bugün de
aynı görevleri yapacağız ve Afgan Halkının yine gönlünü kazanacağız.
Türk polisinin de, aynı
şekilde, dışpolitikamızda çok büyük katkıları olmuştur. Barışı koruma çabaları
çerçevesinde, Kosova'dan tutun, Haiti'den tutun, okyanuslardan tutun, dünyanın
her tarafında Türk polisinin de izleri vardır ve size, nerelerde olduğunu,
birkaç cümleyle belki şöyle söyleyebilirim: Türk polisi Kosova'da, Kongo'da,
Haiti'de, Doğu Timor'da -Uzakasya'da- Burundi'de, Sudan'da barışı korumak için
çalışmalar yapmaktadır.
Türkiye, büyük bir ülke
olduğu için, tabiî ki, dünyanın hiçbir yerini ihmal edemez. Japonya, Çin Halk
Cumhuriyeti, Afrika ülkeleri, bizim daima gündemimizde olmuştur. 2005 yılı,
Türkiye'de "Afrika Yılı" olacaktır ve Afrika'yla çok yoğun bir ilişki
içerisine gireceğiz. Bütün bunları -sizler de bütçelerde görüyorsunuz- kıt
imkânlar içerisinde yaptığımızı en iyi şekilde biliyorsunuz.
Bizim, ayrıca,
dışpolitikayı takip etmenin dışında, başka bir görevimiz de vardır; o da,
Türkiye dışındaki Türklerin vatandaşlık hizmetlerini yürütmektir. Sadece
Avrupa'da 4 000 000'a yakın Türk vatandaşının olduğunu düşünürseniz, görevimizin
ne kadar ağır olduğunu görürsünüz. Bunu yerine getirebilmek için, tabiî ki,
daha çok binaya, daha çok insana ihtiyaç vardır; ama, modern gelişmeleri ve
teknolojiyi en iyi uygulayan bakanlıklardan biriyiz. Bu çerçevede geliştirdiğimiz
e-konsolosluk, birçok vatandaşımıza, yüzlerce kilometre uzaktan
büyükelçiliklerimize, konsolosluklarımıza gelmeden vatandaşlık işlemlerini
yapma imkânı sağlamıştır. Bu, giderek daha çok yaygınlaşacaktır. Eminim ki, bu
da, sizlere ulaşan birçok şikâyeti önleyecektir.
Ben, verdiğiniz destekten
dolayı bir kez daha hepinize teşekkür ediyorum, bütçemizin Türk Milletine
hayırlı olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
ben, sizin, kürsüden bir açıklama yapmanızı istirham edecektim; ama, siz
oturdunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yerinden de yapabilir ve cevap hakkı da var...
BAŞKAN - Sayın Koç'un
şöyle bir talebi oldu: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan bir
milletvekili arkadaşımızla ilgili olarak, siz, demagojinin siyasetin içerisinde
olduğunu ve demagoji yapılabileceğini, siyaset içerisinde doğal olduğunu
söylediniz ve bu arada, mesleği diplomatlıkla geçmiş olan bir arkadaşımızın
konuşmasına atfen "bu kadar olmamalıydı" benzeri bir ifade
kullandınız. Sayın Koç, Grubu adına yapılan o konuşmayla ilgili olarak, sataşma
gerekçesiyle açıklama istiyor. Siz, açıklama yapacaksanız, yapın; değilse,
kendisi yerinden bu konuyu açıklayacak.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır; Sayın Bakan açıklama yaptı. Ben söz istiyorum 69'a göre.
BAŞKAN - Sayın Koç, şunu
diyorum; Sayın Bakan eğer açıklama isterse açıklama yapsın, yoksa size söz
hakkı vereceğim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Konuştum ben...
BAŞKAN - Sayın Bakan ben
sözlerimi söyledim dedi.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan duyarlılığınız için.
Sayın Bakan bütçe
görüşmelerinde, Hükümet adına, Bakanlığı adına söz aldığını unuttu. Süre
sınırlı olmasına rağmen, sizin de hoşgörünüzle, herhalde ucu açık görüşme
sürecine alıştırmaya çalışıyor Türkiye'yi Sayın Bakan, kendisi de ucu açık
olarak görüştü!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Bırak yahu!.. Böyle demagoji mi olur?
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) -
Ne alakası var?!.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Asıl bu demagoji!..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Şimdi, bakın, Sayın Bakan, diplomasi mesleğinin en üst noktalarına gelmiş bir
kişiyi demagoji yapmakla suçluyor. Bir defa, bu deyim, cumhuriyet hükümetinin
Sayın Bakanının konuşma sınırlarını, gerçekten, nezaket ölçüleri bakımından
zorlayan bir deyim; bunu ifade etmek istiyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Ayıp yahu!.. Ayıp!..
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Otur yerine!.. Otur!..
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sana ne oluyor?!.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Şimdi, o konuya gelince...
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, müdahale edin...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Lütfen, dinler misiniz...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen...
Sayın Koç, devam edin...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Sayın Bakanım 8 dakika fazla konuştu, ne var bunda eleştirilecek?!
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne
var; ben görüşlerimi söylüyorum.
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Böyle bir usul yok!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Ayıptır yaptığınız!.. Ayıp!..
BAŞKAN - Sayın Çerçi!..
Lütfen...
Buyurun Sayın Koç, devam
edin.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kimse ayıp bir şey yapmıyor burada Sayın Milletvekili; normal olarak... Yani,
siz, dikensiz gül bahçesi istiyorsunuz, yok böyle bir şey demokraside!
BAŞKAN - Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yani, size hiç yanlışınız söylenmeyecek mi? Size hiç yanlış söylenmeyecek mi?!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Fazla konuştu diye, böyle demagoji mi olur?!..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yanlış yapıyorsunuz denilmeyecek mi?
BAŞKAN - Sayın Koç...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Ne var bunda?..
HALUK KOÇ (Samsun) -
Lütfen...
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen...
Sayın Koç...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ne 6
Ekimden, ne 10 Aralıktan haberin var; bir şey söyleyeceğiz, bir dinle!
BAŞKAN - Sayın Koç, Genel
Kurula hitap edin lütfen.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) -
Sayın Başkan, lütfen dışarı atın arkadaşı!
BAŞKAN - Sayın Koç, Genel
Kurula hitap edin.
Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Dışişleri Bakanına şunu hatırlatmak istiyorum: Sayın Öymen'in söylediği
soruyu ya da bu çelişkiyi, ben, dün, Sayın Bakanın, dış komisyonlarda görev
yapan milletvekilleriyle yaptığı bilgilendirme toplantısında da kendisine
yönelttim.
Bakın, 6 Aralıktaki,
Hollanda'nın ikinci taslağı ile 17 Aralık sonuç metninin burada karşılaştırması
var. Üç konuya değineceğim Sayın Bakan; bunlar demagoji midir değil midir
lütfen izah edin. Sayın Çerçi de herhalde bilgilenir, biraz daha bu konudaki
bilgisini artırır.
Şimdi, bakın:
"Türkiye'nin komşularıyla çözümlenmemiş ihtilaflarındaki gelişmelerini
konseyin uygun gördüğü şekilde gözden geçirecek olması." İkinci taslakta
bu yok, 6 Aralıkta yok; ama, 17 Aralıkta bu, son zirve metnine girmiş durumda.
Bir diğeri:
"Türkiye'nin...
BAŞKAN - Sayın Koç, şunu
istirham edeyim; bakınız...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Toparlıyorum.
BAŞKAN - ...biraz sonra
sorulara geçeceğiz; sizin de soru hakkınız var.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hayır, toparlıyorum; Sayın Bakana, ben, demagoji olup olmadığı konusunda bir
fırsat vermek istiyorum.
BAŞKAN - Soru sorarken
bunu sorarsınız, bu söylediğiniz konuyla ilgili konuşun lütfen.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Konuşsun Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
"Türkiye'nin 2014 sonrası bütçesi; yürürlüğe girmesi öngörülen finansal
haklarının o aşamada malî reformlar koşuluna bağlanmış olması." 6 Aralıkta
bu da yok Sayın Bakan.
Bir başkası: "Eğer,
aday devlet, üyeliğin tüm yükümlülüklerini üstlenebilecek konumda değilse,
Avrupa yapılarına (structers) mümkün olan en sıkı bağlarla bağlanması garanti
edilmelidir." Bu, daha önceki taslakta vardı, 6 Aralıkta yok; ama, 23 üncü
paragraf olarak sonuç metnine girmiş. Sayın Öymen bu farkları söyledi; yani,
bunda demagoji yapılacak bir şey yok. Herhalde tashih edersiniz diye
düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Bakanım, açıklama
yapacak mısınız?..
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Yoksa yok!..
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Ne var bu soruda?!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bunda ne var allahaşkına! Bu, ayıp bir şey mi?! Bunu söylemek ayıp mı?!
Yapmayın yahu!
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Biraz samimî olun yahu!
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yani, hiçbir şeyi savunmayalım "her şey doğru" diyelim...
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ne ilgisi var!
BAŞKAN - Sayın Koç,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri...
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
- Bir bilenden öğrenin!
HALUK KOÇ (Samsun) - Ayıp
değil mi! O arkadaş istiyorsa, ben, vereyim karşılaştırmasını, öğrensin gelsin,
ondan sonra söylesin.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
İlk söz Sayın Engin
Altay'ın.
Engin Altay'a söz
vermeden önce, biraz önce, belki, biraz aceleci davranarak izah ettiğim konuyu
hatırlatmak istiyorum.
Soru talebi olan çok
milletvekili arkadaşımız var, Sayın Bakanlarımız da burada; tabiî ki,
açıklamalar yapacaklar, hem sizler ve hem de bizleri televizyonları başında
dinleyen milletimiz bilgilenecektir.
Onun için, soruların kısa
ve öz olmasını istirham ediyorum ve ilk sözü Sayın Engin Altay'a veriyorum.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop)-
Sayın İçişleri Bakanımıza sorum şudur:
Polis teşkilatı
mensuplarının büyük bir bölümü bir büyük korku ve kâbus yaşıyor; ancak, bu
korku ve kâbus, bir çatışmada gazi olmak ya da şehit olmak değildir. Polis
teşkilatımız bundan korkmaz. Ancak, bütün polis teşkilatı mensupları, emeklilik
kâbusundan korkmaktadır; zira, polislerimizin aldığı maaşların büyük bölümü
tazminatlardan ve mesaiden oluşmaktadır. Emekli Sandığı ödeme listesine
baktığınızda da, en az ücret alan kamu personelinin polis memuru olduğu görülmektedir.
Bu durumun düzeltilmesi için Bakanlığınızın bir çalışması söz konusu mudur?
Yine, aynı şekilde, çok
ağır ve yoğun fazla mesai yapan polis teşkilatı mensuplarımızın fazla mesai
ücretleri de komik düzeydedir. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Dışişleri Bakanımıza
sorum da şudur:
1 Mart tezkeresinin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddi, Avrupa Birliğine mensup ülkelerin
kamuoyunda, Türkiye'nin üyeliğe kabulü bakımından müspet bir kamuoyu
yaratmıştır; Bakanlığınız da bu konuyu böyle düşünmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Altay.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya)- Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
İlk sorum Dışişleri
Bakanımıza. Türkiye'nin dış politikasında ana hedef ve amiral gemisi AB
üyeliğidir. 17 Aralıkta, Brüksel Zirvesi kararlarının bu ana hedefin
gerçekleşmesi yolunda sağladığı unsurlar nelerdir? Tersine bir sonuç ortaya çıkmış
olsaydı karşı karşıya kalacağımız durum ne olacaktı? Bu iki sonuç mukayese
edilerek bir değerlendirme yapıldığında, Brüksel Zirvesi kararlarını nasıl
yorumluyorsunuz?
İçişleri Bakanımıza;
gelişmiş ülkelerde uygulanan ve başarılı sonuçlar verdiği açık olan afet
yönetimi organizasyon ve eylem programlarına bakıldığında, afet öncesi, afet
anı ve afet sonrası çalışmaların birbirinden ayrılmayan, kesintisiz bir süreç
olduğu, organizasyonel yapılandırılmada en küçük yerel birimlerin esas
alındığı, merkezî ve yerel yönetimler arasında güçlü ve etkin bir işbirliği ve
koordinasyonların oluşturulduğu görülmektedir. Bu konuda Bakanlığımızın
çalışmaları nelerdir?
BAŞKAN - Sayın Işık,
lütfen, biraz daha seri olun; çünkü, diğer arkadaşlara da soru sorma hakkı
tanıyalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Amaç o!..
AHMET IŞIK (Konya) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, süre geçiyor...
BAŞKAN - Son sorunuzu
alayım.
Buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Kısa
adı İLEMOD olan il envanterlerinin ve kırsal altyapı hizmetlerinin uygulama ve
izlenmesinde modernizasyon projesinden yararlanılacağı düşünülen hedef kitle
kimdir, amaçlanan fayda nelerdir?
Görev anlayışını hizmet
anlayışına dönüştüren toplum destekli güvenlik hizmeti modeli hakkında da
kısaca bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık, sağ olun.
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Daha devam etseydin!..
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Hep bu arkadaş sorsun, biz vazgeçelim bari!
BAŞKAN - Sayın Kaptan,
buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanlara sorularım
var. İçişleri Bakanı Sayın Aksu'ya iki soru sormak istiyorum...
AHMET IŞIK (Konya) - Biz
hiç soru sormayacak mıyız?!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - 4
dakika oldu!.. Ayıptır ayıp!
BAŞKAN - Sayın Kaptan'ı
dinleyelim efendim.
Sayın Kaptan, devam
ediniz lütfen.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
1- Polise "fazla çalışma ücreti" adı altında ödenen paranın AB
normlarına uygun olarak fazla mesai adı altında ve saat hesabı yapılarak
ödenmesiyle ilgili Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mı? AB müktesebatının
zorunluluğu olan bu konuda nasıl bir düzenleme düşünüyorsunuz?
2.- Yeni çıkan yasayla
Sahil Güvenliğin denetim görevleri belediyelere verilmektedir. Altyapısı
olmayan, uçağı, helikopteri, hücumbotu, yetişmiş personeli olmayan belediyeler
bu görevi nasıl yapacaklardır? Kaçakçılık ve deniz kirliliği nasıl
önlenecektir?
Dışişleri Bakanımız Sayın
Gül'e sorularım var.
1- Irak'ta öldürülen şoförlerimizin sayısı kaçtır?
2- Hükümetimizce, Avrupa Birliğine, kısıtlamalarla ilgili bir nota
verilmiş midir? Verilmiş ise, bu notanın içeriği nedir ve ne cevap alınmıştır?
3- 3 Ekim 2005 tarihine
kadar Kıbrıs sorununa çözüm bulunmazsa, müzakerelere başlanabilmesi için,
Türkiye, eğer, Güney Kıbrıs'ı tanıma durumunda kalırsa, KKTC'nin durumu ne
olacaktır, Türkiye'nin tutumu ne olacaktır? Bu konuda, Sayın Denktaş bir
gazetede şöyle diyor: "Türkiye satarsa, silaha sarılırız, 'Filistin
Kurtuluş Örgütü' usulü bir direnişe geçebiliriz." Sayın Bakan, bu konuda
herkesi rahatlatıcı kesin bir açıklama yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Kaptan,
teşekkür ederim.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Hemen sorularıma
geçiyorum.
Sayın Bakanım,
Diyarbakır'ın Kulp İlçesi Alaca Köyü Kepir Tepesinde toplu bir mezar ortaya
çıkarılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunun buna ilişkin inceleme ve soruşturması devam etmektedir. Bu konuda
Bakanlığınızca da yapılmakta olan bir inceleme, araştırma ya da soruşturma var
mıdır? Şayet varsa, sorumlular hakkında ne yapacaksınız?
Ayrıca, bölgemizde, başka
toplu mezarlar olduğu konusunda geniş bir kanı vardır. Bu konuda bir
incelemeniz var mıdır; açıklar mısınız?
İkinci sorum şu:
Bölgemizin en büyük toplumsal yaralarından biri, boşaltılan köylerdir. 3 500'e
yakın köy boşaltılmıştır. Bugün, göstermelik bir şekilde, köye dönüş yapılıyor.
Köye dönüş yapan köylülerin yol, su, elektrik, sağlık ve eğitim sorunları
çözülemediğinden, köye dönenler pişman durumdadırlar. Sayın Bakanım, gönüllü
köye dönüşü sağlıklı, hızlı bir şekilde, örneğin iki yıl içerisinde
gerçekleştirebilmek için, bütçenize gerekli ve yeterli düzeyde bir kaynak aktarmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koçyiğit.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın İçişleri Bakanıma bir sorum var.
Sayın Bakanım, bir yıl
önce, muhtarlarla ilgili gündemdışı bir konuşma yapmıştım. Hükümetinizin
verdiği cevabı okuyorum: "Hemen, derhal, 3 000 olan muhtarların göstergesi
5 000 rakamına yükseltilecek ve muhtarların sorununa çözüm bulunacaktır."
Aradan iki yıl geçti Sayın Bakanım. 103 000 000 lira maaş veriyoruz, minimum
165 000 000 lira Bağ-Kur primi alıyoruz. Çok net bir şekilde soruyorum Sayın
Bakanım: Bu muhtarlarımız halen perişan olmaya devam edecekler mi etmeyecekler
mi? Bunların sorunlarına çözüm getirecek misiniz getirmeyecek misiniz? Yoksa,
muhtarlar Bağ-Kurdan da çıksın, muhtarlığı da bıraksın Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
teşekkür ediyorum.
Sayın Baratalı, buyurun.
BÜLENT BARATALI (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
belediyelerde görevli zabıta memurları ile itfaiye teşkilatında çalışan yangın
erleri var, itfaiye memurları var. Diğer üniformalı personele verilen fiilî
hizmet zammını bu iki grup personele de vermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda
bir çalışma var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
teşekkür ederim.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, Sayın İçişleri
Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum. O da soru değil, bir toplam soru olacak.
Sayın Bakan, Emniyet
Teşkilatı sizden bir haber bekliyor. Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun
görüşülmesi sırasında söz vermiştiniz, daha önce de söz vermiştiniz, bütçe
görüşmelerinde de söz verdiniz. Bakın, fazla mesai ücretlerinden tutun
emeklilik haklarına kadar, Emniyet Teşkilatında canını bu işe koyanlar, her
türlü yoksunluk altında, hak kaybına rağmen, sizden haber bekliyorlar. Sayın
Bakan, lütfen, şöyle olmalı, böyle olmalı dönemi bitti. Bu kanunu ne zaman
getireceksiniz? Emniyet mensuplarının, Emniyet Teşkilatında çalışanların özlük
haklarına dönük kanunu ne zaman getireceksiniz? Kesin bir cevap verebilirseniz
mutlu olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın Ateş, buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Dışişleri
Bakanımıza benim sorum olacak.
Bildiğiniz gibi,
Dışişleri Teşkilatımız, başta Sayın Bakanımız olmak üzere -ki, biz de iftihar
ediyoruz- İslam Konferansında Genel Sekreterliğe bir Türk vatandaşının
seçilmesinden gurur duyuyor. Acaba, bu etkinliğimizi, bu gücümüzü, İslam
Konferansında, İslam ülkeleri arasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
tanınması doğrultusunda ne zaman kullanmaya başlayacaksınız?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ateş.
Sayın Kart?.. Yok.
Sayın Hacaloğlu, buyurun.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Dışişleri Bakanımıza bir soru
yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, biraz evvel, burada, Hırvatistan'ın,
önümüzdeki 17 Mart 2005 tarihinde müzakerelere başlayabilmesi için, ulusal
kahramanının Uluslararası Ceza Mahkemesine sevkının istendiğini belirtmişti. Bu
da, bir bölüm AKP'li arkadaşımız tarafından alkışlanmış bulunmaktadır. Sayın
Bakan, siz, bu kişinin, Bosna'da Tuzla'da Müslümanlara karşı soykırım yapmış
olan bir kişi, bir faşist olduğunu biliyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Biz biliyoruz; faşist tabiî!..
Katilin birisi!.. Katil tabiî ki o!..
BAŞKAN - Sayın Hacaloğlu,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri
soru işlemi tamamlanmıştır; şimdi, 10 dakika süreyle cevap işlemine geçiyoruz.
Önce Sayın Dışişleri
Bakanımız cevap verecekler.
Buyurun Sayın Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimizin sorularına cevap veriyorum.
Sayın Altay 1 Mart
tezkeresi, Avrupa Birliğiyle ilgili müspet etki yaptı mı yapmadı mı diye bir
soru sordular.
Tabiî ki, 1 Mart
tezkeresinin birçok boyutu var. Birçok boyutundan Avrupa Birliği boyutuna,
sizin de söylediğiniz gibi, tabiî ki, müspet bir etki yapmıştır; şüphesiz ki,
Avrupa Birliği yolunda olumlu olmuştur.
Diğer bir soru Sayın
Ahmet Işık'ın: "Avrupa Birliği kararı, 17 Aralıkta Brüksel'deki karar
Türkiye'ye ne getirmiştir; alternatifi olsaydı ne olurdu?"
Tabiî ki, çok uzun
konuşulacak bir şey; ama, iki cümleyle şunu söyleyebilirim: Türkiye'nin önünde
uzun bir istikrar dönemi başlamıştır. Türkiye, artık, öngörülebilir bir ülke
haline gelmiştir. Bunun ekonomik cazibesi, muhakkak ki, çok büyük olacaktır.
Müzakereye başlayan bütün ülkelerde, müzakereye başlandığı süre içerisinde,
nasıl büyük kalkınma hamleleri olduysa, Türkiye'de de böyle olacaktır.
Alternatifi ne olurdu;
alternatifi şu olurdu: Bir başarısızlık söz konusu olsaydı, tabiî ki, biz,
Avrupa Birliğini suçlardık. İçimize dönerdik. İçpolitikada, belki, önce bir
bütünleşirdik; ama, ondan sonra, uzun bir dönem içerisinde siyasî
istikrarsızlıklar önümüze çok çıkardı. Bunun ekonomik neticeleri de, tabiî ki,
çok negatif olurdu. Bunlar, eminim ki, çok derinlemesine çalışılacak
konulardır; müsaade ederseniz, bu kadarla, kısa bir şekilde geçeyim.
Yine, Antalya
Milletvekili Sayın Kaptan üç soru sordular. Birincisi, Irak'ta öldürülen
şoförlerimizin sayısı nedir dediler.
Değerli arkadaşlar,
Irak'ta konvoylara yapılan saldırılar veya münferit halde gerçekleştirilen
saldırılar sonucu ölen şoför, vatandaş, polis sayısı 69'dur; ama, bunun
dışında, kaçırılıp -bize haber verilmeden- öldürüldüğünü öğrendiğimiz 7
vatandaşımız daha vardır; toplam 76 kişidir.
Şüphesiz ki, bunun
yanında bazı kaçırmalar vardır. Bu kaçırmaların ne kadarı siyasîdir, ne kadarı
değildir; ticarî bir çekişmeden dolayı mıdır... Kaçırılanların bazıları bize
haber verilmemektedir -kendi aralarında bazı sebepler vardır- sonradan
duymaktayız. Bu durumda 5-10 vatandaşımızın olduğunu tahmin ediyoruz. Bunların
bazılarının aileleri bize haber veriyor ve "bir aydır haber
alamıyoruz" diyorlar; ama, önemli bir işadamımız, bir iş çalışması
içerisinde; öldürüldüğüyle ilgili bir belirti de söz konusu değil.
Bunların ortaya
çıkarılmasıyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Bütün kaynaklarımız, gerek
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kaynakları, imkânları gerekse Koalisyon güçleri
ve Irak Geçici Hükümeti... Ama, şunu bilmenizi isterim ki, Irak bir kaos
içerisinde; bir otorite yok. Bakanlara bir şey söylediğimizde, bakanlar, kendi
güvenliklerini sağlamaktan mahrum insanlar. Amerikan askerlerinin, diğer
Koalisyon askerlerinin durumu ortada. Biz, bu şartlar altında çalışmalar
yapıyoruz. Dediğim gibi, bu çerçeve içerisinde, maalesef, 76 vatandaşımız
-bizde kayıtlı- hayatını kaybetmiştir.
"Kısıtlamalarla
ilgili, Avrupa Birliği nezdinde bir nota verdiniz mi" dediniz. Konuşmamda
da söylediğim gibi, biz, mevcut haliyle bile, bunların Avrupa Birliği hukukuna
aykırı olduğuna inanıyoruz. Avrupa mahkemelerine gidemiyoruz; çünkü, bunlar
kesinleşmiş, kabul görmüş hususlar değil. Diyelim ki bunlar değişmedi, diyelim
ki bunları on sene sonra Türkiye de kabul etti, o zamanki hükümet karşılıklı
kabul etti ve bunlar devreye girdi; ancak o zaman mahkemelere gidip bunları
mahkemelerde bozma imkânı vardır; ama, şu anda bile, bunlar, Avrupa hukukuna
aykırı olduğu için, biz, ilgili yerlere detaylı bilgiler verdik, nota verdik ve
bu müzakere süreci içerisinde bunların kabul edilmemesiyle ilgili
çalışmalarımız devam ediyor.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Bakan, Türk polisinin, Hırvatistan polisini, o generali
yakalamak için eğittiğini biliyor musunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Çok iyi biliyorum; sizin sorunuza
da gelip cevap vereceğim; atlamadım ki o soruyu; arkadaşımızın bir sorusu daha
var.
"3 Ekimde veya 5
Ekimde Güney Kıbrıs'ın tanınması durumunda, o zaman ne olur" dediniz.
Böyle bir durum ortaya çıkmayacak, asla olmayacak. Türkiye'nin, Rum kesimini,
Rum yönetimini, Ada'nın tamamını temsil ediyor gibi tanıması, asla, mümkün değildir.
Bunu, ne biz yaparız ne de bizden sonraki hükümetler yapar; çünkü, bunun
neticeleri o kadar farklı sonuçlar ortaya çıkartır ki, bunu yapmamız mümkün
değildir. Onun için, ısrarla söylediğim bir şey var; ancak kalıcı bir çözüm ortaya
çıkar ve bütün tarafların anlaştığı bir çözüm ortaya çıkarsa -bununla ilgili,
Türkiye üstüne düşenleri çok yapmıştır, Kıbrıs Türkleri de çok yapmıştır;
aslında, adımı Rumların atması gerekir, referandumda da "hayır"
dedikleri için -böyle bir durum ortaya çıkar ve kalıcı çözüm gelirse, tanıma,
ancak o zaman olur. Yoksa, ayrı bir tanıma olamaz. Bizim atacağımız herhangi
bir imzanın, protokolün, neticesi tanıma olamaz. Eğer, bunların neticesi,
herhangi bir imzanın neticesi bir kesimi tanıma olursa, zaten, biz, o imzayı
atmayız. Bunu, hiç kimse, hükümet de Parti de üstlenemez.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Not ettik!..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri)- Sayın Ateş'in soruları var. Tabiî
ki, İslam ülkeleri nezdinde bizden önceki hükümetler ne yaptıysa, biz de onun
daha çoğunu yapıyoruz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımaları için
uğraşıyoruz; ama, sadece İslam ülkeleri değil, bizim müttefikimiz olan Avrupa
ülkeleri var, beraber, onlarla aynı odaya giriyoruz, aynı eve giriyoruz; onlara
da tanıtamadık ne yazık ki, Türk cumhuriyetlerine de tanıtamadık; ama, bu
gayretimiz devam edecektir.
Son olarak Algan Beyin
sorduğu soruya cevap veriyorum. Tabiî ki biliyoruz; bu kişi bir katildir,
faşisttir, Müslümanları, Bosnalıları öldürmüştür; ama, ne yazık ki, orada,
bazılarının da kahramanıdır. Ama, onu teslim edeceklerdir; cezasını Uluslararası
Mahkemede görecektir. Bunun için Türkiye de bastırmıştır; bunun için -sizin de
söylediğiniz gibi- Kosova da görev yapmaktadır, Bosna Hersek’de görev yapmaktadır,
gerekirse, başka görevler de yapacaktır.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın Aksu, buyurun
efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce Sayın
Engin Altay arkadaşımız, polislerin durumu, emeklilik konusu ve ondan sonra da
fazla mesai durumu...
ENGİN ALTAY (Sinop)-
Kâbus görüyorlar Sayın Bakanım; emeklilik kâbusu görüyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Doğrudur. Ben bunu -Sayın Koç da biraz evvel ifade
etti- Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığın bütçesi görüşülürken de soruldu,
yine ifade ettim. Biz, Bakanlık olarak, şu andaki özlük durumları, fazla
mesaileri ve emekli oldukları zaman alacakları maaşlarla ilgili çalışmalarımızı
tamamladık. Şimdi Maliye Bakanlığıyla birlikte bu konuyu görüşüyoruz ve umut
ediyorum ki -bu arada Sayın Koç'un sorusuna da cevap vermiş oluyorum- en kısa
sürede Maliyedeki görüşmelerimiz tamamlanır ve huzurlarınıza, buraya getiririz.
HALUK KOÇ (Samsun)- Zor
biraz!..
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul)- Fazla mesai durumu da buna dahil.
Sayın Ahmet Işık
arkadaşımız, afet organizasyonunu, yani, afet öncesi, afet anı ve afet sonrası
yapılan işlemleri- sordu. Ben hemen şunu ifade edeyim ki, Marmara depreminden
sonra, tabiî, çok büyük acılara gömüldük, büyük can ve mal kaybımız oldu; ama,
bir deneyim elde ettik ve ondan sonra bir silkelenme dönemi oldu- Sivil savunma
birlikleri kuruldu. 11 bölge merkezinde sivil savunma birliklerimiz var. Onun
dışında, kritik olan illerimizde de sivil savunma ekiplerimiz var. Ayrıca, bu
11 bölgede, afet koordinasyon merkezleri inşa edildi. Bu afet koordinasyon
merkezleri, valilerimizin başkanlığında, sürekli olarak, afet öncesi yapılacak
işlerle ilgili hazırlıklar, afet anında yapılması gereken işler, afet sonrası
yapılması gereken işler konusunda, ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla
birlikte bu çalışmaları yapmaktadır.
İLEMOD Projesine gelince:
Tabiî il envanteriyle ilgili çok önemli bir projedir. İlk İçişleri Bakanlığım
dönemimde, bu il envanterlerini ilk defa ben başlatmıştım. Daha sonra projenin
adı İLEMOD olarak değiştirildi ve daha geniş kapsamlı oldu.
Burada hedef kitle,
valilerimiz, kaymakamlarımız, diğer yöneticiler, planlamacılar, araştırmacılar
ve ar-ge çalışanları ile yatırım yapmak isteyenlerdir. Yani, ülkemizin herhangi
bir yerinde yatırım yapmak isteyen bir vatandaşımız, bu projeden istifade etmek
suretiyle, o yöreyle ilgili bütün temel bilgileri bulabilecek durumdadır. Güzel
bir projedir ve çalışmalar iyi gidiyor.
Sayın Kaptan da aynı
soruyu sormuştu; yani, polislerimizin özlük işleriyle ilgili sormuştu, "AB
müktesebatına uygun hale getiriyor musunuz" demişti. Tabiî, bu düzenleme
yapılırken, bütün ihtimaller düşünülerek bu konudaki çalışmalarımızı
tamamlayacağız. Şu anda, Maliyeyle görüşme safhasındayız.
Sahil Güvenlik
Komutanlığının yetkileriyle ilgili tasarı soruldu. Zannediyorum, Çevre ve Orman
Bakanlığımız tarafından yeni bir tasarı hazırlandı ve komisyonda görüşülüyor.
Biz, onun üzerinde duruyoruz, takip ediyoruz.
Sayın Koçyiğit, Kulp'taki
toplu mezar konusunu sordu. Bildiğiniz gibi, bu konu, 5.11.2004 tarihinde Kulp
Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat müracaat etmek suretiyle gündeme getirilmiş,
Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı ve İlçe Sağlık Merkeziyle birlikte bu getirilen
veya bulunan kemikler üzerinde araştırma yapılmış; daha sonra da bulunan bu
insan kemikleri, cinsiyet, yaş, ölüm nedeni ve ölüm zamanının tespit edilmesi
amacıyla, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adlî Tıp Kurumuna gönderilmiştir.
Yani, bu konudaki adlî işlem devam ediyor. Tabiî, jandarmamız ve İnsan Hakları
İnceleme Kurulu tarafından da olay izlenmekte, takip edilmektedir.
Köye Dönüş Projesi,
önemli bir proje, çok önemsediğimiz bir proje, üzerinde ısrarla durduğumuz bir
proje. Burada, tabiî, sadece İçişleri Bakanlığı veya GAP İdaresi... Çünkü,
birkısım iller için İçişleri Bakanlığı yatırım bütçesine para konuluyor,
birkısım illerimiz için de GAP İdaresi bütçesine para konuluyor. Bunun dışında,
köye dönüş konusunda, köyüne dönmek isteyen vatandaşlarımızın, köyle ilgili
altyapı çalışmaları tamamlandıktan sonra köye dönmelerine müsaade ediyoruz. Bu
altyapının da büyük bir kısmını mahallî imkânlarla, il özel idarelerimizin,
valilerimizin başkanlığında... Yani, köy yollarının yapılması, köyün elektrik
şebekelerinin -ki, çoğu tahrip olmuştur, yıllarca boş kaldığı için- yenilenmesi,
kanalizasyonunun yapılması gibi köy
altyapısı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca tamamlandıktan sonra, bizim
bütçemizde bu iş için ayrılan ödenekle, bu insanların, kendi evlerini
yapabilmeleri için nakdî ve aynî yardımlar yapılmak suretiyle köye dönmelerini
sağlamak için gayret ediyoruz. Bu çalışmalarımız devam ediyor. Bunun için,
inşallah, biraz sonra oylanarak kabul edilecek bütçeyle 6,4 trilyon Türk Lirası
öngörülmüştür. Biz ilave ödenek de talep ettik; ama, Plan ve Bütçe
Komisyonundan bu ek ödenek talebimiz geçmedi maalesef.
Şimdi, yine, Sayın Mevlüt
Aslanoğlu, doğru, muhtarlarla ilgili sordu, biz de o zaman cevap verdik. Bir
defa, köy kanunu yeni baştan hazırlanıyor. Tabiî, köy olunca, muhtarların
durumu, ihtiyar heyetinin durumu; bütün bunlar orada görüşülür; ama, bu yasa,
biraz önce de konuşurken ifade ettiğim gibi, yerel yönetim reformu paketimizin
ikinci ayağı. Gelirler yasası, köy yasası ve bir de yerel yönetim birlikleri
yasası hazır; ama, bu hazırlanıncaya kadar da, bunların maaşlarının,
ücretlerinin artırılması için birkaç kez, Bakanlık olarak Maliye Bakanlığına
yazı yazdık, bunların maaşlarının artırılması talebinde bulunduk. Bakanlık
olarak bunu yapabiliyoruz. Öyle zannediyorum ki, bu sıralar, Sayın Maliye
Bakanımız da bu konuyu ele alırlar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sosyal güvenlikleri karşılansın Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Baratalı, belediyede çalışan bazı personelle
ilgili ücret durumunu sordular. Tabiî, bizim Belediye Yasasında bu yok; ancak,
yeni hazırlanmakta olan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin
Beyin başkanlığında hazırlanmakta olan personel reformu yasamızda bütün kamu
görevlilerinin durumu ele alınacağı için, belediye, itfaiye ve diğer görevlerde
çalışanların da durumu bu şekilde ele alınacaktır.
Sayın Koç'un sorusuna
biraz önce cevap vermiş oldum. Kendisi benden tarih, zaman istiyor; onu vermek
mümkün değil; ama, en kısa sürede, inşallah, getiririz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Katkısı olan bütün
arkadaşlarımıza ve Sayın Bakanlarımıza teşekkür ediyorum.
Şimdi, sırasıyla,
sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
İçişleri Bakanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 687 178 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 78 222 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 273 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Iskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 24 500 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 2 721 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- İçişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
İçişleri Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 597
458 462 050 000
- Toplam Harcama : 565 593 685.650 000
- İptal Edilen Ödenek : 35 956 538 900 000
- Ödenek Dışı Harcama : 4 091 762 500 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü
2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.82 - EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 111 132 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 243 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3 989 370 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 4 042 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 137 892 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü
2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Emniyet Genel Müdürlüğü
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 3 378
943 034 200 000
- Toplam Harcama : 3 294 433 321 550 000
- İptal Edilen Ödenek : 116 327 805 750 000
- Ödenek Dışı Harcama : 37 332 002 250 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.
ve Özel
Kanunlar Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 5 513 909 150 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla
Devreden : 42 596 244 800 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81 - Jandarma
Genel KomutanlIğI
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama
YTL
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2 374 842 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Jandarma Genel
Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 1 869
709 511 800 000
- Toplam Harcama : 1 829 810 875 600 000
- İptal Edilen Ödenek : 133 208 063 900 000
- Ödenek Dışı Harcama : 93 754 583 000 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger. Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 445 155 300 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla
Devreden : 121 331 316 600 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83 - Sahİl Güvenlİk KomutanlIğI
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama YTL
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 175 997 750
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 110
531 221 650 000
- Toplam Harcama : 97 260 465 300 000
- İptal Edilen Ödenek : 13 479 646 800 000
- Ödenek Dışı Harcama : 208 890 450 000
- 1050 S.K.83 üncü Mad.
ve Dış Proje
Kredilerinden Ertesi Yıla
Devreden : 8 067 986 650 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 512 864 150
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 144 300
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1 580 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 30 685 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 38 630 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 4
040 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Dışişleri Bakanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 555
477 942 000 000
- Toplam Harcama : 472 099 254 350 000
- İptal Edilen Ödenek : 59 978 800 350 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger. Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 23 399 887 300 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı 2005 malî yılı
bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.36
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, dokuzuncu tur
görüşmelerine başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
dokuzuncu turda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman
Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
IV . - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)
C) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon?..
Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri,
13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra, ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır; yani, şu anda soru sormak isteyen
arkadaşlar için ekranlar açıktır, şifrelerini yazıp girebilirler.
Tur üzerindeki görüşmeler
bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de 10 dakikalık süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre içinde sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir. Bilgilerinize arz olunur.
Dokuzuncu turda, grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına; İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay, Aydın Milletvekili Mesut
Özakcan, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Edirne Milletvekili Rasim Çakır,
Giresun Milletvekili Mehmet Işık, Osmaniye Milletvekili Necati Uzdil.
AK Parti Grubu adına:
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu, Batman
Milletvekili Ahmet İnal, Rize Milletvekili İmdat Sütlüoğlu, Malatya
Milletvekili Ahmet Münir Erkal, Çorum Milletvekili Murat Yıldırım.
Şahısları adına; lehinde;
Batman Milletvekili Afif Demirkıran, Muş Milletvekili Seracettin Karayağız,
Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin.
Aleyhinde; Mardin
Milletvekili Muharrem Doğan, Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Manisa
Milletvekili Ufuk Özkan.
İlk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay'a aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Uzunbay, Grubunuzun
bize gönderdiği pusulada, süreniz 9 dakika olarak görülmektedir.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA SEDAT
UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşamın ve ekonominin en
temel değerlerinden olan enerji ve madencilik sektörlerinin geliştirilmesi ve
hizmete sunulması için, hedeflerin belirlenmesi, politikaların oluşturularak
uygulanması, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın sorumluluğundadır. Bu
sorumluluğa rağmen, bugün, enerji sektörü, doğalgaz ve elektrik alımları
yüzünden, kalkınma hedeflerini gerçekleştirmede itici bir güç olmaktan çıkmış,
ekonomiye kambur olan bir sektör halini almıştır.
Bugüne kadar, zamanından
önce ve gereğinden fazla enerji üretimine gidilmiştir; özelleştirilecek diye,
işletmecilik bitirilmiştir; pahalı elektrikle rekabet gücümüz eritilmiştir;
mobil ve kömüre dayalı termik santrallarla çevre gözardı edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı, düzenleme amaçlı yasalar nedeniyle, enerji sektöründen elini ayağını
çekti "artık yatırım yapmayacağım" diyor. Peki, bu sektöre yatırımı
kim yapacak diye sorarsak "özel sektör yapacak" diyor. Maalesef, AKP
de, iki yıldır, yeni politika üretemediği gibi, şimdi, daha önce izlediğimiz
filmi bize seyrettiriyor.
Değerli milletvekilleri,
Maliye Bakanlığının hazırladığı "Yıllık Ekonomik Rapor 2004" adlı
raporun, enerjiyle ilgili bölümlerini değerlendirmek istiyorum. Bu raporda,
kaynak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı gösterilmiştir. Bu rapor
incelendiğinde, birçok çelişkili veriyi de içerdiği görülecektir.
Değerli milletvekilleri,
bu rapora göre, linyit, taşkömürü, hampetrol ve jeotermal üretimleri
azalmıştır. Bunların üretimine gereken önemin verilmediği anlaşılıyor. Doğalgaz
ve hidrolik üretimler artmıştır. Doğalgaz üretiminin, tüketimdeki payı sadece
yüzde 2,5'tir. Hidrolik üretimin artmasında ise, 2003'te işletmeye alınan yeni
hidrolik güçlerin ciddî payı vardır. Hepimiz biliyoruz ki, hidroelektrik
santralların yapım süresi en az on yıldır. Yeni hidroelektrik santrallarda AKP
Hükümetinin büyük bir katkısı yoktur; ancak, Başbakan ve Bakan, bunları
kendileri gerçekleştirmiş gibi, büyük şovlarla açılışlar yaparak, milleti
etkilemeye çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
burada önemli bir konuya değinmek istiyorum. Fırat ve Dicle gibi sınır aşan
sular üzerinde hidroelektrik santrallar yapılmasına şu an biz karar veriyoruz;
ama, yarın, buna biz karar veremeyebiliriz. 2005 yılı bütçesinde, yapmayı
planladığımız hidroelektrik santrallar için sembolik de olsa bir ödenek
koyarak, bunları müktesep hak haline getirmeyi hükümet sağlayabilirdi. Oysa,
kesin uygulama projeleri tamamlanmış, proje yapımı, etüt ve diğer çalışmaları
devam eden 600'ü aşkın hidroelektrik santral projesi vardır; ama, ne yazık ki,
hükümette ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 bütçesinde böyle bir
anlayışı göremiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yine bu rapora göre, elektrik enerjisi üretiminde taşkömürü, ithal kömür,
doğalgaz ve hidrolik kullanımı artmaktadır. Doğalgazın genel elektrik enerjisi
üretimi içindeki payı 2003'te yüzde 45,2'ye çıkarılmış, 2004'te de 2002
düzeyine düşürülmesi hedeflenmiştir. Yine, bu rapora göre, hidrolik
kaynaklardan elektrik enerjisi üretimi, 2003'te yüzde 4,9 artmış, 2004'te de
daha fazla arttırılması hedeflenmiştir. Elektrik enerjisi üretiminde linyit, akaryakıt
ve jeotermal kullanımı azalmıştır. Linyit rezervlerinin daha yüzde 65'i
dururken, linyit kullanımının azaltılması, bu ülkeye yapılacak en büyük
kötülüktür; bunu, özellikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kayıp-kaçaklar konusunda, Sayın Bakan, daha önce, bu oranın yüzde 22 civarında
olduğunu söylemişti. Daha sonra ne olduysa, bu oran yüzde 25'e çıkarıldı. Bugün
için, bu oranı yüzde 20'nin altına indirdiklerini söylüyor. Bu ekonomik
rapordaki verilerden hesaplayarak, kayıp-kaçak oranını söylüyorum: 2002'nin
ocak-haziran döneminde kayıp-kaçak oranı yüzde 22,8 olmuştur. 2004'ün aynı
döneminde ise yüzde 22'dir; yani, kayıp-kaçak oranı iki yılda sadece binde 8
düşürülebilmiş ve yüzde 22'lere indirilebilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
genel tablodan söz etmek istiyorum. Yıl bazındaki elektrik tüketim oranları
itibariyle, sanayimiz 2001'deki düzeyindedir, tarım 2001 yılının gerisindedir,
meskenlerimiz de 1997 yılındaki düzeydedir. Bu tablo, halkımızın, sanayicimizin
ve çiftçimizin içinde bulunduğu acı durumu açıkça ortaya koymaktadır. 2005
bütçesinde enerji yatırımları 2002 yılının gerisindedir. Devlet Planlama
Teşkilatının 1998 yılı sabit rakamlarıyla, kamu yatırımı 2002'de 635 trilyon
iken, 2005'te 543 trilyon Türk Lirasına gerilemiştir. Özel sektör yatırımı
2002'de 164 trilyon iken, 2005'te 134 trilyon Türk Lirasına gerilemiştir. Bu
rakamlar, kötü gidişi açık şekilde göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar, her iktidarın bir enerji krizi de olmuştur. Artık, şimdi, AKP'nin
de bir krizi var. Ne zaman bir bakan enerji krizi yaşanacağından söz etse,
insanın aklına, hemen, yeni santral ihalelerinin olacağı geliyor; acaba, yine
mi kazıklanacağız diye düşünüyoruz.
Bakanlığımızın yaptığı
tahminlerden sadece ikisine değinmek istiyorum. Birincisi, Sayın Bakan, daha
önce, 2006 yılında enerjide darboğaz olacağını söylüyordu; ardından,
değiştirdi; darboğaz 2010 yılına ertelendi. Tahminde hata dört yıl. İkincisi,
yine, Bakanlık, daha önce 2005 yılı için elektrik talebini 197 milyar
kilovat/saat hesaplamıştı; ancak, 2004'te hedefi, şimdilik, 145 500 000 000
kilovat/saat. Tahminde hata oranı, yıl farkıyla, yüzde 35. Böyle tahmin, böyle
hesap olur mu arkadaşlar?!
Bakanımız, şimdi de,
düşük senaryoyla, 2010 yılında, yani, beş yıl sonra elektrik talebinin yaklaşık
yüzde 50 artacağını söylüyor. Bu tahminler, artık, kimseye inandırıcı gelmiyor
Sayın Bakanım. Ne çektiysek, bugüne kadar, bu tahminlerden çektik.
Sonra başka gelişmeler
oldu. Sayın Bakan, bu senaryoya veya başka nedenlere dayanarak "2012 yılında
devreye alınmak üzere 4 500 megavat gücünde 3 adet nükleer santral
kuracağız" dedi. Oysa, 2003'te "nükleer santralların kurulmasında aciliyet
yoktur" diyordu. Ne değişti; herhalde, nükleer lobiler devreye girdi ya da
Fransa'ya Avrupa Birliği konusunda "evet" dedirtmek için nükleer
santrallar malzeme olarak kullanılmak istenmiş olabilir.
Değerli milletvekilleri,
güvenli nükleer santral diye bir şey yoktur. Nükleer santrallar, tıkır tıkır
çalışan teknoloji örnekleri değildir. Alınacak risk, karşılanamayacak derecede
yüksek ve tehlikelidir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı kayıtlarına göre
1989-2003 yılları arasında sipariş edilen nükleer santral sayısı sadece 46'dır.
Bunların 45 tanesi 6 Asya ülkesi tarafından verilmiştir. Çin, en son siparişini
1996'da vermiştir. Fransa, 1991 yılından bu yana sipariş vermemektedir. Örnek
gösterilen Japonya teknolojisi bile nükleer kazaların önüne geçememiştir.
Japonya, son on yılda 9 defa nükleer kaza yaşamıştır.
Sayın Bakanım, gelin, bu
nükleer sevdasından şimdilik vazgeçelim; yoksa, bu projemiz de, hızlı tren gibi
raydan çıkabilir.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle, kömür gibi yerli kaynaklarımız ile yenilenebilir enerji
kapasitelerimizi değerlendirmeye ve teknolojileri devreye sokmaya yönelmeliyiz.
Kurmak istediğimiz nükleer santral gücü kadar gücü, rüzgâr enerjisi santralları
ve küçük su hidroelektrik santrallarıyla sağlayabiliriz. Kendi kömürümüzle
termik santrallarımızı tam kapasiteye yakın çalıştırabiliriz. Kayıp ve
kaçakları azaltabilir, işletmedeki santralların verimliliğini artırabiliriz.
Konut ve endüstri sektörlerinde enerji verimliliğini artırmak için yoğun bir
çaba içine girebiliriz.
Sayın Bakanım, bakanlık
görevinizde iki yılınızı doldurdunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun Sayın Uzunbay.
SEDAT UZUNBAY (Devamla)
- Bu süre içinde enerji sektöründe
iyiye giden veya gideceğine ilişkin ciddî hiçbir belirti yok. Birçok konuda
2002 yılının da gerisindeyiz. Bu iddialarla iktidara geldiniz. "Sorunları
biliyoruz ve çözmek için hazırız" dediniz; ancak, iki yıllık süre sonunda
karneniz zayıf. Hiçbir hazırlığınızın olmadığı ortaya çıktı. Bugüne kadar size
özgü bir enerji politikası ortaya koyamadınız. Eski enerji politikalarının kötü
bir taklitçisi durumundasınız.
2005 yılı Bakanlık
bütçesinin enerji sektörüne çok ciddî bir katkı getirmeyeceğini biliyor; buna
rağmen, hayırlı olmasını diliyor; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzunbay.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, ikinci konuşmacı, Aydın Milletvekili Sayın Mesut Özakcan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
MESUT ÖZAKCAN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 2005 yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'de, son yirmi yıldır enerji alanında yaşanan sorunlar, artık kimsenin
inkâr edemeyeceği kadar açığa çıkmıştır. Cumhurbaşkanlığı ve Devlet Denetleme
Kurulunun enerji alanındaki yolsuzluk ve kamu kaynaklarını istismarla ilgili
raporu, enerji politikalarının geldiği yer açısından ibret vericidir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de bankacılık sektöründen sonra, soygunun nedeni enerji politikaları ve
enerji sektörü olmuştur. Bugün, Devlet Denetleme Kurulu raporuyla inkâr
edilemez biçimde açığa çıkan soygun, son yirmi yılda seçilen enerji
politikalarının bir ürünüdür; çünkü, yapılmak istenen, enerji alanının tamamen
serbest piyasaya açılması, enerji kuruluşlarının özelleştirilmesi ki, bu
mantığın altında da elektrik üretimi, dağıtımı ve tüketiminin bir kamu hizmeti
olarak görülmesinden vazgeçilip elektriğin bir meta olarak ele alınması
anlayışı vardır.
Yaşanan soygunun hem
Devlet Denetleme Kurulu hem de Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi
Güler'in ağzından defalarca doğrulanmasına karşın, 3 Kasımdan bu yana hükümeti
üstlenen AKP'nin de "soygunları önleyeceğiz, elektriği ucuzlatacağız"
söylemine rağmen, enerjideki mevcut temel politik tercihler sürdürülmektedir.
Özelleştirme sürecinin
sonuçları olarak 2005 yılına gelindiğinde ise, bütün bu politikaların sonucu,
bugün, dünyada elektrik enerjisini çok pahalı üreten ve gerek sanayicisini
gerekse vatandaşını yüksek enerji fiyatlarıyla mağdur eden bir ülke
durumundayız. Sayın Bakan iki yıldır zam yapmadıklarını memnuniyetle ifade
ediyor; ama, zaten, en pahalı enerjiyi kullanan bir ülkeyiz biz. İnsan
yaşamının en vazgeçilmez unsuru ve temel hakkı olan elektrik enerjisi,
neredeyse lüks bir tüketim metaı haline getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
özelleştirme, ekonomide verimliliği artırmak amacıyla uygulanan bir yöntemdir.
Devletin elindeki zarar eden, devlete yük olan kurumlar, daha verimli ve ülke
ekonomisine katkı sağlamak amacıyla özelleştirilebilir; fakat, ülkemizde
yaşanan, zarar eden kurumların özelleştirilmesi değil, TÜPRAŞ'ından Telekomuna
kadar ülke ekonomisine en büyük katkıyı sağlayan kurumların, bir yıllık, iki
yıllık kârları karşılığı yok pahasına elden çıkarılmasıdır. Bunda ülke yararı,
kamu yararı yoktur. Onun içindir ki, bu özelleştirmeler yargıdan dönmekte ve
iptal edilmektedir.
AKP Hükümetinin en büyük
iddiası... Bakınız, Sayın Enerji Bakanımız, İnşaat Sanayicileri İşveren
Sendikasının düzenlediği yemekte yaptığı konuşmada neler söylüyor: "Bundan
sonra yatırımdan bahsetmeyeceğiz; çünkü, bu yatırımları sizler yapacaksınız.
Dolayısıyla, bu iş hallolmuş oluyor. Bundan sonra, yirmi sene sürecek, otuz
sene sürecek, Devlet Su İşleri ne kadar yatırım yapacak, TEDAŞ ne kadar yatırım
yapacak, DPT ne kadar ödenek ayırdı hesabı olmayacak. Bu, artık sizlere geçiyor
ve bundan sonra, artık, sizin yürüyüşünüzle beraber biz de onları seyredeceğiz.
Bu arada, size, belki bu akşam haber niteliğinde olacak bir yenilikten de
bahsetmek istiyorum. Devlet Su İşlerinin yarım kalan yatırımları var. Biz, bu
sene, bunları, inşallah, ele almayı düşünüyoruz ve şöyle yapacağız: Bunları
sizlere açacağız, bunları serbest piyasa usulü açacağız ve taliplilerine bunları
vereceğiz. Burada da, tamamen, siz kendiniz bu işleri yapacaksınız. Elektrik mi
üretirsiniz, sulama mı yaparsınız, neler yaparsanız, bunları sizlere görücüye
çıkacağız. Dolayısıyla, bunu özellikle bilesiniz. Enerji Bakanlığımızın, AKP
Hükümetimizin politikası, anlayışı bu değerli arkadaşlarım." Bu sözler,
Sayın Enerji Bakanımızın konuşma metninden aldığım, aynen aktardığım
sözleridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı bütçesi görüşülürken, 2005 yılı bütçesi
üzerinde, AKP Grubu adına konuşan bir AKP'li milletvekili arkadaşımız sözlerini
bitirirken şunları söyledi; tutanaktan aynen aktarıyorum: "Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; eskiden hazineyi kollayan, gözeten insanlara 'hâzin'
denilirmiş. Milletin hazinesini iyi kullanamayan insanların da, hükümetlerin de
sonları, maalesef, hazin olmuştur ve kendi sonlarının hazin olması yetmemiş,
milletimize de çok hazin tablolar yaşatmışlardır."
Değerli milletvekilleri,
21 Aralık 2004 Salı günü Cumhuriyet Gazetesinin 1 inci sayfasında bir haber yer
aldı. Bugüne kadar değişik zamanlarda da açıklamalar yapılmıştı. Haberin özeti
şu: "Banka batıkları silinecek, 41 milyar dolara çizik atılacak. Devlet
Bakanı Sayın Ali Babacan, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun batık bankalar
nedeniyle Hazineye olan 47 milyar dolarlık borcunun, ancak 6 200 000 000
dolarının tahsil edilebileceğini, geriye kalan bölümünün ise bir yasal düzenlemeyle
silineceğini açıkladı." Yine, aynı gün, Hazine bütçesi görüşüldü,
Cumhuriyet Halk Partisi Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit
arkadaşımız, bütçe görüşmelerinin sonunda Sayın Ali Babacan'a bu açıklamayla
ilgili soru yöneltti, Sayın Bakan cevap veremedi, sadece Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonunun hükümetten bağımsız, özerk bir kurum olduğunu söyledi. Peki, 41
milyar dolara çizik atılacak yasal düzenlemeyi de mi Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu bu Meclisten geçirecek, bu Parlamentodan geçirecek?!
HALİL AYDOĞAN (Afyon) -
Yanlış!.. Öyle değil.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Bir taraftan 21 batık bankadaki 41 milyar dolara, yani, 60
katrilyon Türk Lirasına çizik atacak yasal düzenlemeleri yapacaksınız, diğer
yandan, ülkemizin memurunu, işçisini, emeklisini, çiftçisini, esnafını perişan
edeceksiniz, Bağ-Kur primi ödeyemeyen esnafın işyerini, evini, malını mülkünü,
çiftçinin hayvanını haczedeceksiniz, haczedecek malını bulamazsanız hapse
atacaksınız. Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışı bu değerli arkadaşlarım.
Milletimize bu hazin tabloyu yaşatan, iktidarın anlayışı, uygulamaları bu.
21 bankanın 60 katrilyon
borcuna yasal düzenlemeyle çizik atarsanız ve o bankanın patronlarının özel
uçaklarıyla seyahat ederseniz, milletin hazinesini doğru yönetmiş ve iyi
kullanmış olamazsınız. AKP'li milletvekili arkadaşımızın söylediği gibi, kendi
sonunuz da hazin olur, milletimize de çok hazin tablolar yaşatırsınız.
Devletin, milletin 60 katrilyonuna çizik atarsanız, elbette, çiftçiye prim için
verecek 100 trilyon lira, eğitime, sağlığa ödenek bulamazsınız, Devlet Su
İşlerinin yapmakta olduğu barajlara da ödenek ayıramazsınız.
Değerli arkadaşlarım,
Devlet Su İşlerinin barajlarla ilgili ayırmış olduğu ödeneklere yönelik olarak
Aydın İlimizden bir örnek vermek istiyorum. Bakınız, Aydın İlimizde 3 tane
büyük baraj tesisi devam etmektedir. Bunlardan birisi, Karacasu Dandalaz
Barajıdır; 1993'te başlamış, 2008'de bitmesi öngörülmüş, 102 trilyon proje
tutarı var, bugüne kadar 8 trilyon harcanmış, 2005 bütçesinden ayrılan ödenek
500 milyar lira. Bu ödenekle bu baraj yüzseksensekiz yılda bitecek; oysa,
2008'de bitmesi öngörülüyor. Bizim Karacasu halkımız da, bu baraj üç beş yılda
bitecek diye bekliyor; yüzseksensekiz yıl sonra bitecek.
Barajla ilgili diğer bir
önemli yatırım...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özakcan.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Yine, Aydın İlimizin içmesuyunu temini edecek İkizdere Barajı
vardır. Bu barajın proje tutarı 211 trilyondur; 1995'te başlamış, 2008'de
bitmesi öngörülmüş; bugüne kadar 20 trilyon harcanmış, ayrılan ödenek 5
trilyon. Bu barajımız da bu ödeneklerle otuzsekiz yılda bitecek.
Aydın için en şanslı
baraj diye nitelenen Çine Barajımız var. Kaldı ki, bu barajımız gerçekten çok
özellikli bir barajdır. Her yıl olan su taşkınlarından dolayı Sayın Aydın
Valimiz bütün Aydın milletvekillerine bilgi notu gönderdi; geçtiğimiz yıl su
taşkınlarından dolayı yaşanan zarar 170 trilyondur.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Söke'de...
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Söke, Koçarlı, Bağarası ve Söke Ovası güzergâhında... Bakıyoruz,
iki yıllık su taşkınlarından görülen zararla bu baraj bitecek. Bu baraj için de
bu yıl ayrılan ödenek 25 trilyondur. Onun da 2012 yılında bitmesi öngörülmüş;
ama, bu ödeneklerle, en şanslı denilen baraj bile onsekiz yıl sonra bitecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özakcan,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, bu barajın, her yıl 170 trilyon
zarara sebep olan su taşkınlarının önlenmesine yönelik bir özelliği de var.
Öncelikle ele alınması ve hiç değilse taşkınların biteceği bir seviyeye
getirilmesi için gerekli ödeneğin ayrılmasını bir kez daha Yüce Mecliste de
diliyorum, bekliyorum. Biz, Komisyonda bu barajlarla ilgili ödenek artışları
konusunda önergeler verdik; ama, hiçbirisi kabul görmedi.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum, Enerji Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özakcan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Seyhan, süreniz 9
dakika.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Ben, hem enerji politikasına hem de Türkiye'de var olan
gerçeklere, çok kısa bir sürede, ana başlıklarla değinmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım
alınmasın; ama, her konuştuğu zaman, vallahi, ağzından bal damlıyor. Doğrusu,
her dinlediğimde, önce koşup boynuna sarılmak geliyor içimden; ama, bir süre
geçtikten sonra, "Allah Allah" diye kalktığım yerden "hay
Allah" diyerek geri oturuyorum yerime, ne oluyor diye bir şaşkınlık
içerisine giriyorum. Anketlerde de çok başarılı çıkmış; biz de başarılı
olmasını diliyoruz. Sanıyorum, çalışmanın bir kısmı da ankete ayrıldığı için,
bazı şeyler de eksik kalmış.
Şimdi, tabiî, olan şeyler
de var, yok değil; onu da söyleyeceğim. Ancak, hakikaten, bir sessiz devrimden
söz ediliyor. Ne olur, biraz ses çıkarın da, biz de fark edelim. Biz mi çok
cehalet içerisindeyiz göremiyoruz, vatandaş mı göremiyor anlamadık; ama, bir
sessiz devrim tutturduk gidiyoruz.
2004 yılını şöyle bir
gözden geçirdim; ne oldu, ne olmadı... Alın, Bakü-Ceyhan... Her elimizi
attığımızda, dünya günlük petrol rezervinin seksenüçte 1'i oradan akacak
diyoruz, dünya petrolünde çok önemli bir yere geliyoruz diyoruz. Sayın Başbakan
da rahatsız. Bu proje gecikiyor, gecikecek; ama, bizden gecikmeyecek. Nereden
gecikecek; Gürcistan'dan gecikecek. Ben, sonuca bakarım; diğer devletlerde ne
olduğu önemli değil. Her gün için, Türkiye Cumhuriyeti, 500 000 dolarlık bir
cezayı ödemeye mahkûm. Hiçbir şekilde bu hafifletilemez, yok sayılamaz. Bir
gecikme var; hem içeride var hem dışarıda var. Nisanda yetişecekmiş;
yetişmeyecek... Bunu, kamuoyuna açıklamak lazım; böyle bir sıkıntımız var...
Projenin diğer aksaklıkları var; ama, burada sıkışırsam, diğerlerinden söz
edemem.
Şimdi geliyoruz Petrol
İşleri Genel Müdürlüğüne.
Değerli arkadaşlar,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1954'te kuruldu; çok deneyimli arkadaşlarımız var
çalışan. Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün, gittikçe, statüsü hafifletiliyor,
içerideki personel değerlendirilemiyor, onların görev ve sorumluluk alanlarına
düşecek bazı konular başka başka kuruluşlara veriliyor ve buradaki
arkadaşlarımıza yazık oluyor. Bakın, iyi şeyler de yaptık diyorum; doğru.
İçerisinde yanlışlıklar var; ama, bir şeyler yaptık, maden Kanununu çıkardık,
Petrol Piyasası Yasasını çıkardık; şimdi, doğalgaz piyasası yasasını çıkaracağız,
onunla ilgili değişiklikler yapacağız; LPG yasası çıkıyor. Bunların hepsini
EPDK yapacak; her şeyi EPDK... Ben, bu kurullara sıcak bakmıyorum; ama
-EPDK'nın bu kadar büyük bir sorumluluk alanında başarılı olmayacağı da açık-
bu görevlerin direkt oraya verilmesine hiç tahammül edemiyorum. Yazık!..
Elimizde bir Petrol İşleri Genel Müdürlüğü var. Bakın, yapamadı; bu yıl sonuna
kadar lisansları tamamlayacaktı, tamamlayamadı EPDK ve üzerindeki en büyük
hamallığı götürdü, yine Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne yıktı; solvent, baz
yağları, madenî yağları beş aylığına oraya geri verdi, orası yapıyor. Yazık!..
Bir kurula sıkıştıracağınıza, oradaki personeli değerlendirin, onların özlük
haklarını geliştirin, burada yapın; ama, bu da yapılmadı. Şimdi LPG geliyor,
inanın bu da aksayacak. Yapmayın!.. Ne olursunuz, bunu Petrol İşleri Genel
Müdürlüğüne verin, bu işi orada çözelim.
Değerli arkadaşlarım,
bunun dışında, doğalgaz konusunda arkadaşlarım birçok şey söyledi. "1
milyar metreküp -bazen 2 500 000 000 metreküp- doğalgaz bulduk" denildi,
sansasyonel bir şey yaratıldı; ama, ondan sonra, ölçüm yapıldığında bir bakıldı
ki, ticarî anlamda, bu işin yeniden etüdünü yapmak gerekli ve burada da, sanıldığı
kadar büyük bir rezerv yok. Bu işleri, sansasyon yapmadan, makul çerçevede
götürmek lazım değerli arkadaşlarım.
Bakın, petrol kanunu
geliyor. Petrol kanununda da, yine... Şimdi, Karadeniz'de araştırma yapan
şirketler var, sondaj yapmaları gerekli; ama, Sayın Bakan da açıklamıştı,
biliyor ki, o şirket sondajı yetiştiremedi. Ne olacak şirketin durumu? Müeyyide
yok. Neyi bekliyor şirket? Şirket, yeni petrol yasasını bekliyor; çünkü, bu
petrol yasası çıkarsa, bu şirket, tanımlanan haklardan, royaltiden
yararlanacak, devlet hissesi düşüyor. Ee, yazıktır; yapabileceklerinizi yapın,
yetiştirin, işinizin peşine düşün. Türkiye'deki kaynakları, rezervleri iyi
tespit edin. Bu rezervler ne kadardır ne kadar değildir, bunu ölçmeden,
vergilerde, royaltide sadece indirim yaparak, Türkiye'de petrol aramalarını,
doğalgaz aramalarını zenginleştiririz diye bir kaide yok. Biz, olmayan şeyin
üzerine devlet otursun demiyoruz, elbette ki araştırma yapılsın. İşte
görüyorsunuz, MTA'ya ayırdığınız bütçe, yüzölçümü Türkiye'den 20 kat daha küçük
ülkelerin ayırdığı bütçeden daha az. Böyle aramacılık yapılır mı?! Kendi Petrol
İşleri Genel Müdürlüğünüzü tali plana sokarak bir aramacılık yapmak, bunu
teşvik etmek mümkün mu; yok. Bunu özel şirketlere açalım, Petrol Kanununda
değişiklik yapalım... Yapın tabiî; ama, siz, ülkedeki aslî rezervlerin ne
olduğu konusunda, bunun varlığının, miktarının ne kadar olduğu konusunda ciddî
çalışmalarınızı yapın, yerli-yabancı yatırımın da orada nasıl yer alacağını siz
belirleyin.
Hatırlıyorsunuz, birlikte
Bor Enstitüsü kurmuştuk burada. O zaman dedik ki: "Bu enstitü ölü doğuyor.
Kurulmasından yanayız; ama, bu yapıyla ölü doğuyor, bu işi
yürütemeyeceğiz." Bakın, haberlerden ve internet sayfalarından
aktarıyorum: "TÜBİTAK ve Bor Araştırma Enstitüsü ortaklıkla yeni bir
enstitü kurdu. Bu enstitü de, kendi alanında araştırma yapacak ve yakıt
teknolojisini geliştirecek." Türkiye'de tek olarak sunuldu bu enstitü. Bir
kere, bu enstitü ilk değil; ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz, Marmara
Üniversitesinde TÜBİTAK'ın kurduğu bir Enerji Enstitüsü vardı ve var; onun
amacı ile şimdi kurduğunuz enstitünün amacı aynı. Bunu, yeniden, vatandaşa bir
devrim gibi sunmak son derece sakıncalı ve inanın bana, enstitü kuran enstitü
bir tek Türkiye'de olurdu, oldu. Biz Bor Enstitüsü kurduk, onlar da TÜBİTAK'la
evlilik yaptı, enstitü içinden bir enstitü çıktı. Ar-geye ayırın, istediğinizi
yapın, biz sizin arkanızdayız; ama, sadece yeni alanlar açacağız anlayışıyla,
sadece spekülatif tavırlarla "biz, Türkiye'de devrim yapıyoruz"
diyerek bir işleyişi ortadan kaldırıp, farklı bir işleyişte çözüm aramayın.
Eğer çözülebilecekse, orada çözün; eğer TÜBİTAK'ta çözülecekse, bir ortaklık
kurulacaksa, biz, Bor Enstitüsünü niye kurduk?! Mademki, MAM'da var böyle bir
şey, artı, TÜBİTAK'ın kurmuş olduğu Enerji Enstitüsü var, niye orayla ortak
olmadık; hayır, Türkiye'de devrim olarak sunulacaktı, sunuldu. Geldiğimiz nokta
budur. Yapılacak araştırmaları, sodyum bor hidrür araştırmasını destekliyoruz;
bu, desteklediğimiz anlamına gelmez; ama, bu politika popülist politikadır; bu,
çözüme yönelik bir politika, değildir.
Geliyoruz yenilenebilir
enerjiye. Yine, bu kitapçığın içinde o kadar güzel şeyler yazıyor ki:
"Yenilenebilir enerji kanununu altı ay önce çıkardık." Ama, Meclis
gündeminin birinci, ikinci sırasında, hem yenilenebilir enerji kanunu hem de doğalgaz
kanunu bekletildi değerli arkadaşlarım, hâlâ gündeme gelmiyor. Bu mudur
yenilenebilir enerjiye bakış?!
Adalet ve Kalkınma
Partili bir grup başkanvekili dedi ki: "Avrupa Birliği, şu anda
yenilenebilir enerjiye yatırım yapmayı uygun bulmuyor." Biz de,
arkadaşlarımız da, dernek yöneticilerimiz de, Loyola de Palasio'ya sorduk, bir
mail attık "nasıl böyle bir şeyi söylersiniz" diye; mail'in cevabı
var bende: "Türkiye'yle aramızda böyle bir müzakere geçmemiştir..."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
- Tamamlıyorum efendim.
"...Türkiye'yle
aramızda yenilenebilir enerji konusu hiç geçmemiştir" diye bir haber
geldi. Oraya buraya sığınmadan, mademki böyle bir programınız var, bekletmeyin
Sayın Bakanım, getirin buraya, çözelim. Şu kitaba yazmakla işlem yapılmıyor,
eylem yapılmıyor.
Nükleer enerjinin sürekli
gündeme getirilmesini sağlıyorsunuz, biz de biliyoruz; Avusturya 1978'te
yaptığı santralı bugün bile üretime açmadı; Almanya kapatıyor; İtalya
kapatıyor; nükleer santralın pazarlamasını yapan Fransa teşvik ediyor diye bizi
nükleer santrala mahkûm etmeyin. Dünyanın, insanlığın yenilenebilir enerjiye
ihtiyacı var. Bu iş söylemle olmaz; iki yıldır söylüyorsunuz, Meclise
getirdiğiniz kanunu henüz çıkaramadık. Ne olursunuz; biz hazırız, bir yerden
başlayalım. Enerji, denge ister, çeşitlilik ister -biz varız- ama, insan
merkezli olmak ister. Bugün doğalgaz kesilse, Türkiye'nin yüzde 50'si
elektriksiz kalacak; yazıktır bu ülkeye. Kendi yerli kaynaklarımızı, linyit ve
yenilenebilir enerji kaynaklarımızı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Sayın Seyhan, son
cümlelerinizi alabilir miyim.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)-
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Kendi yenilenebilir
enerji kaynaklarımızı dengeli ve verimli kullanalım; burada biz varız; ama,
burada sahip çıkamayacağınız kanunu komisyonun önüne ne olur getirmeyin. İki
kanunumuz bekliyor; bir, doğalgaz piyasası kanunu. Yanlıştır dedik, muhalefet
şerhi koyduk, komisyonda dinletemedik; şimdi, komisyona nasıl geri çekeriz diye
düşünüyorlar. Bu mudur sessiz devrim?!. Altı aydır bekleyen yenilenebilir
enerji kanunu mu sessiz devrim?!.
Bir alışkanlık tutturuldu
gidiliyor. Geçen hafta LPG kanunu görüşülüyor; bir madde istenildiği gibi
geçmedi diye, bize bakanlık yetkilileri "kanunu geri çekme hakkımız var
mı" diye soruyor. Ne Cumhuriyet Halk Partisinin ne de Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekilleri, hiçbir bürokratın emireri değildir arkadaşlar. Siz,
halkın verdiği yetkiye ve özgür iradeye inanmak zorundasınız; yoksa, ilk
seçimde inandırırlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim
Sayın Seyhan.
Dokuzuncu turda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Edirne Milletvekili
Rasim Çakır.
Sayın Çakır, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Çakır, süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman
Bakanlığının 2005 yılına ait bütçesini değerlendirmek için Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Çevre ve Orman Bakanlığının 2005 yılı bütçesini değerlendirmeden önce, bugün
Türkiye'nin içinde bulunduğu çevre sorunları ve hükümetinizin iki yılı aşkın
görev süresi içerisinde çevreyle ilgili neler yapıp yapmadıklarını ve Avrupa
Birliği uyum kapsamında nelerin yapılması gerektiği hususunu sizlere açıklamak
istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
sanayileşme sürecinde olan ülkeler, gelişmiş ve gelişmiş ve gelişmemiş ülkelere
oranla daha çok çevre kirliliği oluşturmaktadır. Artan tüketim talebini
karşılamak için daha fazla miktarda kontrolsüz katı, sıvı ve gaz atıkların
oluşması, öte yandan da tüketicilerin başta ambalaj materyali olmak üzere daha
fazla miktarlarda katı atık oluşturmasına neden olmaktadır.
Çevre kirliliği sorunları
öncelikle ekonomik nedenlerden kaynaklanmakla beraber, kirlenen çevrenin
temizlenmesinin, kirletilmesinin önlenmesine göre çok daha zor ve pahalı bir
yöntem olduğunu unutmamamız gerekir.
Çağdaş yaşamın bir sonucu
olarak ortaya çıkan kirlilik, günümüzde, üzerinde en çok durulması gereken,
ancak, en az çözüm üretebildiğimiz konulardan biridir. Kirlilik, sadece hava,
su, toprak olarak tanımlanan çevrenin kirlenmesi değildir, gürültü, yozlaşma
olarak tanımlanabilecek kültür kirlenmesi gibi konuları da içermektedir.
Astronomlar için
"kirlilik" denildiğinde ilk akla gelen, teleskopların bulunduğu
bölgelerdeki yerleşime bağlı olan ışık kirlenmesidir; gıdacılar için kirlilik,
tüketilen gıdaların biyolojik ve kimyasal kirliliği iken, kavşakta görev yapan
trafik polisi için egzoz gazları en büyük kirlilik etmenidir.
Bilinmelidir ki, doğada
yaşadığı çevreyle uyum göstermeyen tek canlı türü insandır. Bu yüzden, çevre
kirliliğinin temel nedeninin, insan doğasından gelen tüketim artışı isteği
olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda, çevre kirliliğinin temel unsurları,
kentleşme, sanayileşme ve tüketim artışıdır.
Ülkemizde yaşadığımız çok
çeşitli çevre kirlilikleri olmasına rağmen, zamanımın kısıtlılığı dolayısıyla,
sadece yeraltı ve yerüstü sularının durumuyla ilgili, sizleri bilgilendirmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yapılan hesaplara göre, yerkürede kişi başına 470 000 000 ton su olduğu
bilinmektedir. Bu suyun yüzde 97'si deniz ve okyanuslarda, yüzde 3'ü ise tatlı
su kaynaklarında bulunmaktadır. Tatlı su kaynaklarının ise, yüzde 75'i
buzullarda, yüzde 25'i akarsu ve göllerde bulunur. Akarsu ve göllerde bulunan
suyun büyük çoğunluğu yeraltı sularıdır.
Sonuç olarak, tatlı su
kaynaklarının ancak binde 75'i akarsu, göl ve yeraltı suları halinde
bulunmaktadır. Tüm su kaynaklarının onbinde 1'i kadarı yerüstü nehir ve
göllerde bulunmakta; bu durum, kişi başına düşen yerüstü su kaynaklarının ancak
47 000 ton olduğunu göstermektedir. Dünyada bu duruma karşılık, Türkiye'deki
yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının durumu da şöyledir:
1998 yılı Devlet
İstatistik Enstitüsü verilerine göre, Türkiye, kişi başına 3 074 metreküp su
kapasitesine sahip olmakla beraber, Afrika, Avrupa, Kuzey Amerika, Okyanusya ve
Asya ortalamalarından daha aşağı seviyededir. Bu rakam, dünya ortalamasında 6
918 metreküp/kişidir.
Üstelik, Türkiye
havzalarında su kaynaklarının dağılımı, eşitlikten son derece uzaktır.
Ülkemizde bulunan 26 nehir havzasından Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak, Gediz,
Ergene Havzaları, dördüncü sınıf su niteliğine sahip havzalardır.
Bunun yanında, OECD
verilerine göre, 1980-1995 yılları arasında Türkiye'deki toplam potansiyel
yeraltı suyu kaynakları yüzde 27'den yüzde 20'ye düşmüştür.
Sonuç olarak, 1980'lere
kadar toplam su tüketiminin yüzde 40'ı yeraltı kaynaklarından karşılanırken, bu
rakam, 1980'lerde yüzde 30'a, 1990'larda ise yüzde 20'lere düşmüştür. Bu
düşüşün asıl nedeni, yeraltı sularının kirlenmesi sebebiyle yararlı
kullanımların azalmasıdır. Bütün bu değerlendirmelerimizin neticesinde ortaya
çıkan tablonun, temiz su kaynaklarının tükenmesi ve dünyanın yok olmasına neden
olacak en yakın potansiyel tehlikelerden biri olduğunu bize açıkça gösterdiğini
umut ediyorum.
Bunları size, ülkemizin
aslında yeraltı ve yerüstü su kaynakları bakımından çok da zengin bir ülke
olmadığını ifade etmek için söylüyorum. Bu durum, mevcut su kaynaklarımızı
verimli kullanmamız ve onları daha özenle korumamız gerektiğini bize
gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım,
koşullar böyleyken, Yüce Meclisimizin birinci yasama yılının ilk günlerinde
verilmiş olan Ergene Nehri'nin kirliliğine yönelik Meclis araştırması önergesi
neticesinde kurulan komisyonun çok değerli çalışmalarıyla ortaya çıkan ve
ulusal iradenin, yani sizlerin değerli oylarıyla kabul görüp, hükümete ve
Bakanlar Kuruluna sorunun çözümüyle ilgili görev vermiş olmanıza rağmen,
maalesef, bugüne kadar, sorunun çözümüne yönelik ciddî en ufak bir adımın atılmaması,
çözüme yönelik en küçük bir iyi niyet göstergesinin bulunmayışı, bizleri,
Trakyalılar adına, Edirneliler adına, Uzunköprülüler adına çok derin üzüntüye
sevk etmektedir. Bilmelisiniz ki, bu sorun, Ergene Havzasında yaşayan 800 000
yurttaşımızın ekmek sorunudur. Burada, Devlet Su İşlerinin Ergene yatak
ıslahıyla ilgili yapmış olduğu çalışmayı, parantez içerisinde, takdirle
anıyorum. Bu keyfiyeti Değerli Heyetinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
izin verirseniz, Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye'yle ilgili çevresel
konulardaki ilişkilere bir göz atmak istiyorum. Bu rapora göre, Türkiye'de
çevre konusunda bazı ilerlemeler kaydedilmiş olmakla beraber, aşağıdaki
eksiklikler değerlendirilmiştir:
1.- Çevresel konuların
diğer politikalarla entegrasyonunda önemli bir gelişme kaydedilmemiştir.
2.- Yatay mevzuat
alanında sınırlı bir ilerleme gözlenebilmiştir.
3.- Hava kalitesiyle
ilgili sınırlı bir gelişme kaydedilmiştir.
4.- Atık yönetimi
alanında bazı gelişmeler gözlenmiştir.
5.- Su kalitesiyle ilgili
çok sınırlı ilerleme gözlenmiştir.
6.- Doğa koruma alanında
sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.
7.- Sanayi kirliliği ve
risk yönetiminde herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.
8.- Genetik olarak
değiştirilmiş organizmalar alanında önemli bir gelişme gözlenmemiştir.
9.- Kimyasallarla ilgili
sınırlı ilerleme kaydedilmiştir.
10.- Gürültüyle ilgili
olarak herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir.
11.- Nükleer güvenlik ve
radyasyon korunması konusunda sınırlı bir ilerleme gözlenmiştir.
Avrupa Birliği raporuna
göre, sonuç olarak "bazı ilerlemeler kaydedilmiş olmasına rağmen, genel
olarak çevre müktesebatının aktarılması düşük seviyede kalmaktadır. Bunun
yanında, uygulama ve yaptırıma ilişkin zayıf yönler, hâlâ endişe kaynağıdır"
denilmektedir.
"Müktesebat
doğrultusunda ilerleme kaydetmek adına, özellikle yatay mevzuat, hava kalitesi,
atıksu yönetimi, su kalitesi, doğa koruma, sanayi kirliliği ve risk yönetimi
alanlarında uyumlaştırma ve uygulama açısından daha çok çabaya ihtiyaç vardır.
İdarî kapasitenin
geliştirilmesine ve çevre politikalarının uygulanmasıyla ilgili otoriteler
arasında koordinasyon mekanizmalarının oluşturulmasına özen gösterilmelidir.
Orta vadede olmak üzere, önemli yatırımların garanti altına alınması
gerekir" denilmektedir.
Avrupa Birliği Komisyonu
raporu, çevreye ilişkin değerlendirmelerin müzakerelere başlanıp
başlanmamasında etkin bir rol oynamayacak olmasına karşın, bu alanda
giderilmesi gereken daha çok eksiğimizin bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Cumhuriyet Halk
Partisinin bütün itirazlarına rağmen, Çevre ve Orman Bakanlıklarının
birleştirilmesi -ki, ben buna, Çevre Bakanlığının kapatılması diyorum-
neticesinde, Avrupa Birliğinden 8 önemli projeyle ilgili alınabilecek 2,4 katrilyonluk
kredi, maalesef, sıkıntıya girmiştir. Avrupa Birliği çevre fonlarından Akdeniz
Fonu ve Avrupa Yatırım Bankası, Karadeniz'de Kirliliği Önleme ile Tuz Gölü
Islah Projelerine vereceği 1 500 000 000 euroyu, iki bakanlığın birleştirilmesinden
hemen sonra askıya almıştır.
Bunun yanında, özellikle
Van Gölü Islah Projesi ile Gediz ve Menderes Havzası Islah Projesi, Marmara
Şeridi Katı ve Sıvı Atık Projesi, Ergene Havzası Projesi ve Beyşehir Gölü Islah
Projesi ile Kırşehir kayatuzu yataklarının doğalgaz depolama merkezine
dönüştürülmesine ilişkin proje askıda kalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Avrupa Birliği tarafından en iyi ıslah projeleri seçilmesine rağmen bu
projelerin askıda kalması, hükümetin, Çevre ve Orman Bakanlığının iki yıllık
çalışma notunu değerlendirmeye yönelik en tipik örneklerdir. Maalesef, çevre
ıslahıyla ilgili Avrupa Birliği fonlarından yararlanabilme kabiliyetimiz sıfıra
yakındır.
Değerli arkadaşlarım,
hükümetin, iki yılı aşkın bir süredir çevreyle ilgili duyarsızlığı ortadadır.
Hükümet, çevre duyarlılıklarını önplana çıkarması gerekirken, sanayici
duyarlılıklarına teslim olmuş durumdadır. Bu da, bizlere torunlarımızın emaneti
olan bu cennet vatanı ne kadar hoyratça tükettiğimizin bir ifadesidir.
Bunlara karşılık,
Anamuhalefet Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi ve onun değerli
milletvekilleri, bugüne kadar, bu konuda neler yapmıştır; bunu tespit etmek
için Meclisin arşivlerine bir göz atmamız yeterlidir. Bugüne kadar, çevre
konularında, 94 adet soru önergesi, 26 adet Meclis araştırması önergesi
verilmiş ve 2 adet Meclis araştırması komisyonu kurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakır,
sürenizi son defa uzatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
RASİM ÇAKIR (Devamla) -
Tüm bunların yanında, ülkemizde kurulmuş olan yüzlerce sivil toplum örgütü,
çevresel hassasiyetleri ve ulusal tepkileri her platformda dile getirmiş,
savunmuş ve katkı sağlamaya gayret etmişlerdir.
Şimdi, sayın hükümet,
Çevre ve Orman Bakanlığı için çok sınırlı bir bütçenin onaylanması talebiyle
karşımıza gelmiştir. Bize göre, böyle bir bütçe, Türkiye ve dünya gerçekleriyle
kesinlikle örtüşmeyen, ifade ettiğimiz sorunların çözümüne çok uzak ve
gerçekdışı bir bütçedir. Bu bütçe, hükümetin çevre sorunlarına göstermiş olduğu
duyarlılığın bir ifadesi olduğu gibi, Bakanlık çalışanlarının sorunlarını bile
çözebilmekten uzak bir bütçedir.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, hükümetin ve Çevre ve Orman Bakanlığının son bir yılını çevresel
duyarlılıklar açısından çok olumsuz görüyor ve sıfır, sınıfta kaldı notu
veriyoruz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Çakır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına beşinci konuşmacı, Giresun Milletvekili Sayın Mehmet Işık.
Sayın Işık, buyurun
efendim. (CHP sıralardan alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve
Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçesiyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hepimizin bildiği gibi, ormanlar, yalnız odun hammaddesi üreten değil, onun
ötesinde, doğanın korunmasında, hava kirliliğinin önlenmesinde, toprakların
muhafazasında, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının sürekli ve dengeli temininde
vazgeçilmez faydaları olan bir doğal kaynağımızdır. Ormanlar flora ve fauna
zenginliğimizin de korunmasında önemli bir role sahiptir.
Değerli milletvekilleri,
bu topraklar üzerinde vatan olarak yaşamak istiyorsak, ormanlarımızı koruyup
geliştirmek vazgeçilmez görevimiz olmalıdır. Bu değerli varlık, bize, hem
atalarımızdan bir miras hem de gelecek kuşaklara bırakacağımız bir emanettir.
Tarihte ormanlarla kaplı
olan Anadolumuzda ormanlarımız, aşırı faydalanma sonucunda azalmış, mevcutlar
da yüzde 50 verimsiz hale gelmiştir. Toprak erozyonu tehlikeli boyutlara
varmış, sulak alanlar ortadan kalkmıştır.
Ormanların faydalarından
kısaca bahsettikten sonra ve sizlerin de bunları bildiğinizi varsayarak, esas
olarak, bu doğal kaynağımızı işleten, çalıştıran, koruyan, geliştirmesi gereken
Bakanlığımızın ormancılık politikasına değinmek istiyorum.
Bütçe görüşmeleri, yalnız
bir bakanlığın gelecek yılda neler yapacağına bakıldığı, incelendiği bir
görüşme değildir; onun ötesinde, bakanlığın ve hükümetin de ülke yönetiminde ve
bakanlığının konusunda ne gibi bir vizyona sahip olduğunun da tespitine yarar.
Bütçe görüşmeleri böyle bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan, Orman Bakanlığının
geçmiş iki yıllık icraatına bakacak olursak, gelecekte nasıl bir uygulama
yapmak istediğini anlayabiliriz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Orman Bakanlığının son iki yılda ormancılıkla ilgili olarak
Meclisimize sevk ettiği kanunları bir gözden geçirelim: Anayasamızın 169 ve 170
inci maddelerinde yapılmak istenilen değişiklikler; 31.12.1981'den önce, fiilen
orman vasfını kaybeden yerlerin işgalcilere satılmasıyla ilgili anayasa
değişikliği.
Bu arada şunu da
belirtmek istiyorum: Mevcut yasalara göre, bu orman arazilerinin orman
köylüsüne satışında anayasal bir engel yoktur. Sadece, kanun, rant sağlamak
amacıyla kamu malını işgal eden kanun tanımaz bir kesimin eylemini meşru hale
getirme girişimidir. Bu, ne orman köylüsüne katkı sunacak ne de yoksul halkın,
ormanın gelişmesine katkı sunacak bir gelişmedir.
Bu vesileyle, Sayın
Maliye Bakanının İstanbul Çavuşbaşı'nda işgal ettiği bir araziyle ilgili
sorduğum bir soruyu tekrar sormak istiyorum: Bu arazi, 31.12.1981'den önce işgal edilen bir arazi
midir? Araziyi işgal eden, yani, Sayın Maliye Bakanının "satın aldım"
dediği şahıs orman köylüsü müdür? Bu arazinin 31.12.1981'den önce işgal
edildiğine dair tutanak, mahkeme kararı vesaire, bir belge var mıdır? Varsa,
tarihi, numarası nedir? Eğer bu bilgiler yoksa, o zaman 6831 sayılı Orman
Kanununun 93 üncü maddesine göre, idarenin araziye elkoyması ve tesisleri varsa
yıkması gerekir; böyle bir işlem yapılmış mıdır? Bu sorunun cevabını bu
Meclisin ve kamuoyunun bilmesi gerekiyor.
Yine, 6831 sayılı Orman
Kanununun 17 nci maddesinde yapılmak istenen değişiklikle, ormanlara özel
sektör tarafından spor, sağlık ve eğitim tesisleri kurulmasına izin verilmek
istendi. Bu, Sarıyer'de kurulan bir özel üniversitenin ve özel kanunla kurulmuş
olmasına rağmen Atatürk Orman Çiftliğinde bulunan bir spor tesisine yeni
ilaveler yaratmak amacına yönelikti. Elbette ki, ormanlara, kamu yararı olan ve
zorunlu olan tesisler yapılacaktır; ancak, özel sektörün "yer bulunamadı"
diye ormanlara gelmesi, ancak ormanların azalmasına sebep olacak bir
gelişmedir.
Bu vesileyle, boş
arazilerde üniversite kuran, kampusu ağaçlandırarak yeni yeşil alanları
ülkemize kazandıran kamu ve özel üniversitelere teşekkür etmek istiyorum. Bunun
da örnekleri Ankara'da çokça var; Hacettepe, Bilkent, Orta Doğu vesaire.
İstanbul'da da birçok mevcut üniversite bu şekilde yeni alanlar kazandırdı; boş
alanlara gidip kampuslarını ve en seçkin eğitim tesislerini kurmuş oldular.
Yine, bu vesileyle, aşılı
kestane ve kızılağaçların orman ağacı olmaktan çıkarılmasıyla ilgili kanunla
-Orman Bakanlığı tarafından önümüze getirilen kanunları sayıyorum-
kızılağaçlar, aşılı kestanelikler kullanılmaya serbest bırakılmak istendi.
Böylece, 110 000 hektarlık orman sahası, devlet ormanı sahası tehdit altına
sokuldu. Zihniyet olarak, yaklaşım olarak, politika olarak anlatmak istiyorum.
Bu alanlardan köylülerin
kendi tapulu arazileri içerisinde 3 hektardan küçük arazilerde, kızılağaç ve
kestaneyi kullanması ve satışa açılması çok basit bir işleme tabi olmasına
rağmen, sanki, onlar korunuyormuş gibi bir görüntü verilmeye çalışıldı;
avlanmanın çok daha zor olduğunu düşünürsek, şartların daha çok zor olduğunu
düşünürsek, bu kadar basit bir işlemi, sanki bir zorlukmuş gibi ortaya koymaya
çalıştılar.
Değerli arkadaşlar, Orman
Bakanlığının ormanlara bakış açısı bu da, peki, orman köylüsüne bakış açısı ne?
Meclisimizce, orman
köylülerinin sorunlarının incelenmesi, araştırılması ve çözüm yollarının
bulunmasıyla ilgili bir komisyon kuruldu. Sayın Nusret Bayraktar'ın
Başkanlığında kurulan bu komisyonun ben de üyesiydim. Bu komisyon, gerçekten,
orman köylülerinin sorunlarının çözümü ve orman idaresiyle halk arasındaki
ihtilafların ortadan kaldırılması için çok güzel öneriler getirdi. Bu raporu
Sayın Bakanla görüşmek istedik; Sayın Bakan, birçok randevu talebimize olumlu
cevap vermedi.
Ormaniçi civarında
yaşayan 8 500 000 insanımızın sorunlarına, Sayın Bakanın, dolayısıyla,
hükümetin bakış açısı budur. Bakanlığın aslî görevi, ormanların korunup
geliştirilmesi ve orman köylüsünün kalkındırılmasıdır. Ormanları rant alanı
haline getirmek isteyen, ülkemizin en yoksul kesimini kaderiyle baş başa
bırakan bu tutumunu kabul etmek ve Bakanlığı, aslî görevlerinde başarılı saymak
mümkün mü?!
Orman Bakanlığının,
ormanlarımızın korunup geliştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılması
konusundaki uygulaması ve bakış açısı bu da, Bakanlığın icraatı bundan ibaret
mi?!
Sayın Bakan göreve
başladıktan sonra, tüm kademelerdeki görevli personeli, en yüksek kademeden en
alt kademeye kadar değiştirdi. Bunların içerisinde -gelenler ve gidenler
içerisinde- benim de çok iyi tanıdığım ve gerçekten liyakatle görevini yapan,
bu görevlerine layık insanlar vardı. Onların günahı neydi, neden alındılar?!
Burada yapılmak istenen şey, 1970'li yılların "bizden ve sizden"
hesabını, o günleri tekrar gündeme mi getirmektir?!
Yine, Orman Mühendisleri
Odasının seçimlerine müdahale edildi,
tayin, sürgün tehditleriyle, oda yönetimini değiştirdiler. Orman
Mühendisleri Odasında çalışan o mühendislerin, ben, mesleklerinin onurunu
koruyacaklarına ve kimsenin uydusu olmayacaklarına inanıyorum. Sadece 2004
yılında 11 şehit veren o meslek mensupları, mutlaka ormanın, ormancılığın
haysiyetini koruyacaklardır ve gereken her türlü önlemi, gerektiği zaman
gerekli tavrı koyacaklardır.
Yine, Orman-İş Sendikası,
baskılar altında bir başka konfederasyona geçirildi. Bunlardan Sayın Bakan ne
bekliyor, ne umuyor?! Bunun ormancılığa nasıl bir faydası var, orman köylüsüne
ne faydası var?! Ama, yapılıyor.
Sayın Bakanın 2005 yılı
sunuş konuşmasını inceledim. Sunuşta, bakanlığın ormanların korunup
geliştirilmesine yönelik hiçbir atılımı olmadığını gördüm. Sayın Bakan, orman
sevgisini geliştirmeye çalışıldığını, Özel Araştırma Yönetmeliğinin
değiştirildiğini, kanunla öngörülen koruma hizmetlerinin ağırlaştırıldığını
söylüyor. Önceki yılların ağaçlandırma ve sunî gençleştirme rakamlarının
altındaki rakamları başarı diye sunmaya çalışıyor. "İki yılda
bitireceğim" dediği orman kadastrosunu ancak 1 000 000 hektar olarak
gerçekleştirmesini başarı olarak göstermeye çalışıyor. Orman kadastrosu
çalışmaları incelendiğinde, 2004 yılında 1 000 000 hektarlık sahada kadastro
çalışması gerçekleştirdiğini belirtiyor. 2005 yılında da 2 000 000 hektarda
kadastro çalışması yapılacağını belirtiyor.
Sayın Bakan, 2003
yılındaki bütçe görüşmelerinde "iki yılda bitireceğim" dediği halde,
iki yılda ancak 1 500 000 hektar sahanın kadastrosunu yapabilmiştir. Bir yılda
2 000 000 hektar kadastro çalışması programının gerçekçi olmadığını belirtmek
istiyorum; çünkü, özellikle geriye kalan kadastro çalışmalarının bulunduğu
yerler, en sarp araziler ve sosyal problemleri en fazla olan yerlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Işık.
MEHMET IŞIK (Devamla) -
Kaldı ki, 17 000 000 hektar kadastrosu yapılan yerlerin de ancak 7 300 000
hektarının aplikasyonu yapılabilmiştir. Yani, daha kadastrosu bitti diyebilmek
için 7 300 000 hektar saha için kadastro çalışmasının bittiği söylenebilir. 17
000 000 hektar ancak sınır tespitidir.
Orman Genel Müdürlüğü
konusuna girmişken şunu da söyleyeyim: Meslekte 400 işletme şefliği boş
durumdadır. Şimdi işletme şefliğinin boşluğuyla ilgili bir raporu size okumak
istiyorum. Bu rapor Sayıştayın raporu. Sayıştay denetlemiş ve bu eleman
eksikliğinin ve tayinlerin meydana getirdiği sonucu ortaya koymuş.
"İşletme şefleri, iş
yoğunluğu nedeniyle, koruma ekiplerinin çalışmaları üzerindeki takip ve kontrol
görevlerini yeterince gerçekleştirememektedir." Yani, iyi koruma
yapılamamaktadır.
"Orman işletme
müdürlük ve şefliklerindeki hızlı personel değişikliği, görevlilerin bölgeyi ve
bölge halkını tanımasına fırsat vermemektedir."
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık,
konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.
MEHMET IŞIK (Devamla) -
"Ormana yönelik yasadışı eylemlerle mücadele eden orman teşkilatı
personelinin, gerek koruma faaliyetlerinde gerekse mahkeme kararlarının
uygulanması sırasında can güvenlikleri konusunda riskle karşılaşması, bu
alandaki etkinliği azaltmaktadır.
Arazinin kıymetli olduğu
bölgelerde işgal ve faydalanma eylemlerinin arttığı; açma, yerleşme
eylemlerinin ise tahrip edilen alanın ülke genelinde artma eğiliminde olduğu
görülmektedir.
Ormanlık alanlardaki
yasadışı yapılaşma sonucu ormanın tamamen kaybedildiği, bu tür yapıların
yıkımına ilişkin mahkeme kararlarının uygulanmasının imkânsız hale geldiği
yerler bulunmaktadır." Bunu bir muhalefet milletvekili söylemiyor,
Sayıştay söylüyor, Sayıştay murakıpları söylüyor.
Değerli arkadaşlarım,
zamanın dar olduğunu biliyorum; mümkün olduğu kadar özetlemeye çalışıyorum.
Bu arada, Bakanlığın
takdirle karşıladığım çok önemli bir çalışmasından bahsetmek istiyorum; hep
eleştiri olmaz.
Toroslarda sedir
ormanlarını artırmak için 11 000 hektar sahada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık,
raporlar bitmez efendim; buraya verirseniz...
Lütfen, son cümlenizi
alayım. Lütfen... Bakınız, 13 üncü dakikaya giriyoruz...
Buyurun efendim.
MEHMET IŞIK (Devamla) -
Sayın Bakanın yaptığı güzel çalışmayı da anlatmak istiyorum.
BAŞKAN - Lütfen!..
Bu defa sözünüzü
uzatmayacağım!
Buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) -
... 4 000 ton tohum atarak buraları çimlendirmek istediğini, daha önceki
yapılan çalışmayı geniş boyuta ulaştırmak istediğini gördüm, duydum, okudum ve
çok memnun oldum. Bu çalışmanın başarıya ulaşabilmesi için, özellikle
çimlenmeye başladıktan hemen sonra kuş zararlılarından ve biraz büyüdükten
sonra da çok fazla olan keçi zararlılarından korunması gerekir.
Orman köylüleriyle ilgili
olarak 37,5 trilyon, kooperatif ve bireysel kredi dağıtılmış. 8 500 000 insanın
2 000 000 aile olduğunu düşünürsek, aile başına düşen rakam 17 500 000 lira. Şu
aşamada, devletin, 40 milyar dolar borcu silmeye hazırlandığını duyduğumuza
göre, orman köylüsüne karşı yapılan hizmet bu kadarcık küçük ve önemsizdir.
Dolayısıyla, Bakanlık, ne ormanın korunmasına ne de orman köylüsünün
kalkınmasına katkı sağlayamamıştır.
Başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı, Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Çevre ve Orman Bakanlığımızın bağlı kuruluşlarından Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğünden bahsederek sözlerime başlamak istiyorum.
Meteoroloji, atmosferde
meydana gelen hava olaylarını ve bu hava olaylarının tüm canlılar ve dünya
açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır. Meteoroloji,
insanlık tarihi kadar eskidir. Bizde bu konuda kurumsallaşma, 1867 yılında
Kandilli Rasathanesinin kurulmasıyla başlamıştır. 10 Şubat 1937 tarihinde,
Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğü kurulmuş, İkinci Dünya Savaşında ise,
bu kurum silahlı kuvvetlerin emrine verilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
1991 yılında Çevre Bakanlığı kurulduğunda, bu kurum Çevre Bakanlığına
bağlanmıştır. Daha sonra, 2003 yılında -hep birlikte yaptık- Çevre Bakanlığı
ile Orman Bakanlığını birleştirdik ve bu kurum, bu Bakanlığa bağlandı.
Günümüzde, tüm dünyada, meteorolojik hizmetler, tamamen bilimsel ve
uluslararası işbirliği içerisinde yürütülmektedir.
Meteoroloji dediğimiz
zaman aklımıza ne gelir; arkadaşlarım, radyodan hava durumunu "yağış var,
güneşli hava, kar yağıyor" diye dinleriz veyahut da televizyon
programından "Ankara yağışlı, - 2 derece, en yüksek sıcaklık + 10 derece,
Antalya yağışlı, Mersin yağmurlu" diye izleriz.
Değerli arkadaşlarım, iş
o kadar kolay değil. Dikkatinizi çekmek istiyorum; bu tür konuşmalarda, alan
çok geniş, yer çok geniş, zaman sınırsız; 24 saat, 34 saat; canı istediği zaman
yağar, güneş canı istediği zaman açar; don istediği zaman olur.
Değerli arkadaşlarım,
uluslararası işbirliği nedeniyle, tahminlerimiz yüzde 90 doğru. Gelin, hep
yaptığımız gibi, Meteoroloji Genel Müdürlüğüne teşekkür edelim; yok
arkadaşlarım yok; iş, o kadar kolay değil.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü, sadece, bana, uzun süreli tahminler vererek bu işin içinden çıkamaz.
Benim bildiğim, meteoroloji kuruluşu, erken uyarı görevini kesinlikle
yapmalıdır. Değerli arkadaşlarım, uygulama tüm ülkeyi kapsamalıdır.
Kayak merkezlerinde karın
kalınlığı şu kadar santim, turistik bölgelerde deniz suyunun ısısı şu kadar
diyerek, bu işin içinden çıkamaz Meteoroloji Genel Müdürlüğü sevgili
arkadaşlarım.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ne yapsın?!
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Peki, söyleyelim... Öğreneceksiniz, öğrenin diye konuşuyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Söylediğin bir şey yok ki öğrenelim.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Tarım için ne yaptı?! Tarım için ne
yaptı; öğren... Tarım için ne yaptı;
sevgili arkadaşlarım, tarım için yerel ve özel bilgiler gerekir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Öğrenecek bir şey yok ki...
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Söyleyeyim de öğren.
Sevgili arkadaşlarım, muz
üretimi var ülkemizde, muz... Muz nerede üretilir sevgili arkadaşlarım;
söyleyelim hemen: Gazipaşa, Anamur, Antalya; öyle değil mi...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Meteorolojiyle ne alakası var?!
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Peki, bu narin bitkide, derece sıfırın altına düşerse ne olur; hem meyve yanar
hem fidanlar yanar sevgili arkadaşlarım.
Meteoroloji, bu üç
ilimizde, kış boyunca, gece sıcaklığını bir cümleyle verse, görevini yapmış
olmaz mı sevgili arkadaşım.
Bu memlekette, Akdeniz
Bölgesinde, Çukurova'da narenciye üretimi var; narenciye üretimi de çok önemli.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Erzin'de, Dörtyol'da, Finike'de gece ısı şu
dereceye düşecek diye yerel olarak bir rakam verebiliyor mu sevgili
arkadaşlarım; hayır veremiyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Veriyor, veriyor; her zaman veriyor.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Peki, ne yapıyor; uluslararası işbirliğiyle aldığı genel tahminleri veriyor;
tahminler yüzde 90 doğru; tebrik ederiz; o kadar da ucuz değil sevgili
arkadaşlarım!
Şöyle söyleyelim;
biliyorsunuz, bu sene, kırsal alanda, tarımda dünyanın afetini yaşadık. Ne
oldu; Karadeniz'de fındık dondu, don olayı yaşadık; Malatya permeperişan oldu,
Kahramanmaraş permeperişan oldu. Gaziantep'te, Urfa'da antepfıstığı ne oldu?!
Peki, Kırıkkale'ye gittik; Kırıkkale'de buğday diye bir şey kaldı mı sevgili
arkadaşlarım?!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ne alakası var şimdi bunun meteorolojiyle?!
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Büyüyünce öğrenirsin; biraz dinlersen öğrenirsin!
Sevgili arkadaşlarım; bu
afetlerin tamamı, hava olaylarının sonunda gelen afettir; bu, direkt
meteorolojiyi ilgilendirir.
Meteoroloji, 1937
yılında, Türkiye Cumhuriyetinde, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulduğunda,
Birinci Dünya Harbinde ordumuz yararlandı ondan.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ne zaman oldu?!
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Sevgili arkadaşlarım, 1970 yılında 7 tane radar aldık. Ben, şunu söylüyorum:
Doğrudur, seksen yıldır ihmal vardır; ama, 3 Kasımdan sonra da hiçbir şey
değişmemiştir, aynı zihniyet devam etmektedir. 2000 yılında 4 tane radar
alınmadı mı; alındı sevgili arkadaşlarım. İstanbul, Zonguldak, Balıkesir; güya
çalışıyor, geleceğe yönelik nasıl bilgi veriyor, o da belli değil. Peki, Ankara
radarında ne var; Ankara, evet başkentteki radarda; 2000 yılında kuruldu; yıl
2005 sevgili arkadaşım...
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) -
Ezbere konuşuyorsun!
NECATİ UZDİL (Devamla) -
... hâlâ, deneme çalışmaları yapılıyor. Ben, bu Meteoroloji Genel Müdürlüğüne
nasıl teşekkür edeyim, söyleyin bakayım!
Arkadaşlarım, bundan üç
beş sene önce, Mersin'de bir sel afeti olmuştu; bu sene, daha geçen gün, yine
yaşamadık mı; Kızkalesi'nde, turistik tesisler, altyapı tamamen yok olmadı mı;
seralarımız, muz bahçelerimiz tamamen tahrip olmadı mı sevgili arkadaşlarım;
Mersin'in altyapısı, yolları, parkları yok olmadı mı?!
Evet, anlayamazsanız
bilemezsiniz. "Ne ilgisi var bunun meteorolojiyle" diyor. Tabiî ki
ilgisi var sevgili arkadaşlarım. Benim Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüm, bu
felaketleri daha önceden haber verip, erkenden uyardı mı?! Bu felaketlerden
doğan zararın azalmasına bir katkı sağlayabildi mi?! İşte, bunun için diyoruz
ki, görevini yeteri kadar yapmadı.
Niye yapmadı; arkadaşlar,
1980 yılında, bu ülkede, 1 500 tane meteoroloji istasyonu vardı; bugün kaç
tane; söyleyeyim; 400 civarında, yanılmıyorsam 403 veya 410 falandır, her
neyse. Peki, niye kapandı bu meteoroloji istasyonları; teknik eleman yok veya
tasarruf var.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) - Sayın Bakanı kastediyorsun değil mi?!
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Peki, sevgili arkadaşlarım, teknoloji var da, bu istasyonların yeri nerede;
söyleyeyim hemen size: Ben Osmaniyeliyim, Çukurovalıyım; Adana meteoroloji
istasyonlarını söyleyeyim; 2 tane; 1 tanesi nerede; Yavuzların göbeğinde
yerleşim yerinin tam göbeğinde; 1 tanesi, İncirlik'te.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil...
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Süre istiyorum. Geçen, 5 dakika fazla konuştular...
BAŞKAN - Şimdi, herkese 1
dakika eksüre veriyordum, sana 2 dakika vereceğim.
2 dakika da Sayın Uzdil
konuşur 5 dakika olur.
Buyurun Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın arkadaşlarım,
Adana'daki istasyonlar gibi Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki istasyonlar da
yerleşim yerinin merkezinde kaldı. Peki, buradaki ölçümleri doğru sayalım.
Arkadaşlar, buradaki değerler tarım alanını temsil eder mi?! Ulaştırma sektörü
için, karayollarındaki değerleri temsil eder mi?! Nasıl tahmin yapacağız
buradaki ölçümlerle?!
Evet, şunu söylemek
istiyorum. O zaman buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum, Sevgili Orman
Bakanıma çağrıda bulunmak istiyorum, Meteoroloji Genel Müdürlüğündeki
arkadaşlarıma çağrıda bulunmak istiyorum: Lütfen biraz düşünün; Meteoroloji
Genel Müdürlüğünde yapılması gerekenleri düşünün; çünkü, bu iş çok önemli,
Türkiye için önemli, Türkiye'nin ekonomisindeki tüm sektörler için önemli,
Türkiye'nin geleceği için önemli diyorum.
Bir kelime de İskenderun
Körfezinde batan Ulla Gemisiyle ilgili söylemek istiyorum; balıkçılar
permeperişan, turizmciler sizden iyi haber bekliyor Sevgili Çevre Bakanım,
Çevre ve Orman Bakanım. Çevre Bakanlığını güzelce kapattık, yok ettik.
Bu duygularla, geleceğin
daha güzel olması dileğiyle tümünüze sevgiler, saygılar sunuyorum; bütçemizin
Türkiyemize hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Çok teşekkür
ederim Sayın Uzdil.
Sayın milletvekilleri, AK
Parti Grubu adına ilk konuşmacı, Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız.
Sayın Yıldız, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı 2005 malî yılı bütçe görüşmelerinde Grubumuz adına söz
almış bulunmaktayım; heyetinizi şahsım ve AK Parti Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Dünyanın çeşitli
bölgelerinde, özellikle gelişmiş ülkelerde, ekonomik gelişimin yönünün,
enerji/yoğun ağır imalat sektöründen daha hafif sanayilere ve hizmet sektörüne
doğru kayması beklenmektedir.
OECD dışı ülkelerde
enerji etkinliğinin artması ve hafif endüstrilere yönelişten, gelişmiş
ülkelerde ise hizmet sektörüne kayıştan dolayı, enerji yoğunluğunun azalması
öngörülmektedir. Enerji yoğunluğu, bildiğiniz gibi, gayri safî millî hâsıla
birimi başına düşen toplam birincil enerji kullanımıdır.
Halbuki, gelişmekte olan
ülkelerde durum bunun tam tersidir. Enerji talebi ile gayri safî millî hâsıla
arasında doğrusal bir ilişki vardır ve bu artışa paralel olarak da enerji
talebi artar. O yüzden, enerji yatırımlarına, doğru politikalarla yön vermek
zorunludur.
Enerji sektöründe,
Bakanlığımız, başından beri, uzun vadeye yönelik tüm kesimlerce benimsenmiş bir
projeksiyonla -ancak stratejik tercihleri kullanan bir projeksiyon- ne tamamen
serbest piyasa kurallarını ne de tamamen devletçi politikaları içeren bir
anlayışın olduğu, dinamik, denetleyici ve düzenleyici bir politika oluşturucu,
yenilenebilir kaynakların kullanımı, kaynak çeşitlendirmesi ve kamu yararı gibi
önceliklerin olması gereken hedefleri dikkate almaktadır.
Bakanlığımız, enerji
politikalarını oluştururken, sektörün sivil toplum örgütleri, masanın her
yanında bulunan kurumlar, kuruluşlar, kamu ve özel sektör, yerli yabancı bütün
yatırımcılar, düzenleyici kurum EPDK, ilgili bakanlıklar, ilgili ve ilişkili
kuruluşlar ve danışman firmalar dahil, katılımcı bir ortamda toplantılar
düzenlemektedir. Tabiîdir ki, hükümet politikaları, hatta enerjide
oluşturulmaya çalışılan devlet politikaları, diğer mevcut dengeleri de dikkate
alarak son kararı oluştururlar. Örneğin, Dünya Enerji Konseyi Türk Millî
Komitesince, Eylül 2003'te düzenlenmiş olan Türkiye 9 uncu Enerji Kongresi
gerçekleştirilmişti. Söz konusu kongrede, enerji sektörünün yerli ve yabancı
hemen hemen bütün yapıcıları vardı ve 80'e yakın bildiri sundular. Kongrede,
enerji sektöründe serbestleşme, yeni politikalar, stratejiler ve sosyoekonomik
etkileşim ve birçok sektörel konuya değinildi.
Sonuç bildirgesinde 40
kadar noktaya dikkat çekildi, Bakanlık çalışmalarında üzerinden bir yıl geçen
bu toplantının sonuçlarının dikkate alındığı ve ilgili konularda çalışılmaya
devam edildiği yönünde kanaat oluştuğu görülmektedir; buna benzer birçok
toplantıda olduğu gibi.
Ayrıca, toplumun bütün
katmanlarının, oluşturulan politikaya katkı koymaya çalışması da dikkat
çekicidir.
Tabiî ki, önemli bir
değişim yaşıyoruz. Kısa vadeli problemler ve kısa vadeli çözümler var, uzun
vadeli problemler ve buna paralel uzun vadeli çözümler var. Koordinasyon,
serbest piyasanın oluşması, arz ve talebin istenilen düzeyde ve hızda
gelişmemesi, gerçek ve çıplak maliyetlere, birkısım sorunlardan dolayı
yeterince, zamanında ulaşılamaması, ortak dil temini, sıkıntılı bürokratik mazi
gibi, daha iyi noktalara gelmemizi gerektiren konular ise, Bakanlığımızın
uğraşı portföyü arasındadır.
Yerli kaynakların yatırım
önceliklerini ve anaüretim stratejilerinin tespiti için, enerji talebinin
güvenilir bir şekilde karşılanması, yeni kurulacak üretim tesislerinin
zamanlaması, miktarı ve kompozisyonu hakkında karar vericilere, yatırımcılara
ve tüm piyasa katılımcılarına yol göstermek amacıyla yapılmaktadır. Böylece,
piyasa aktörlerinin elektrik üretim sisteminin arz güvenliğini takip ederek,
yatırım kararı vermelerinde yardımcı olabilecektir.
Sektörde, hangi yerli
alternatif kaynağın üretimde önceliğinin olduğu, zamanlaması ve maliyetlerinin
nasıl hesaplandığının sorulduğunu görmekteyiz. Bakanlığımız bunları detayıyla
hesaplarken, minimize edilen maliyet, üretilen alternatif planları
karşılaştırmak için gerekli ekonomik kriter olup, üretim sistemine ilave
edilecek termik ve hidrolik santrallarının yatırım maliyetleri, sistemdeki
bütün termik santralların yakıt ve yakıtdışı işletme maliyetleri, tüm hidrolik
santrallarının işletme maliyetleri, termik santrallar için yapılan emisyon
kontrol tesislerinin yatırım ve işletme maliyetleri ile sağlanamayan enerji
maliyetlerini kapsayan toplam maliyettir. Buradan toplam sistem maliyetine
geçilmektedir. Bu maliyetler, referans yıla indirgenmek kaydıyla, bütün aday
üretim tesislerinin aynı baza getirilerek, biri biriyle yarışması sağlanmıştır
ve bu çalışmaya devam edilmektedir.
Çalışmada kullanılan
veriler, kendi sektörleriyle alakalı olarak, hidrolik santrallarla ilgili
bilgiler DSİ ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi, mevcut ve aday termik santrallarla
ilgili bilgiler EÜAŞ'tan, yerli linyit ve taşkömürü potansiyeliyle alakalı
bilgiler TKİ ve TKK'dan ve doğalgaz tüketimiyle ilgili bilgiler de BOTAŞ'tan
alınmaktadır.
Enerji, sanayi ve
istihdamla iç içedir. Tüketilen her 5 sentlik enerjiyle 1 dolarlık katmadeğer
oluşturulmaktadır. Önceleri ise, sunulamayan her 5 sent ile enerji, vergide,
işçiden, kazancından, kısaca her bireyin satın alma gücündeki kayıptan
karşılanacak diye bahsederdik. Şu an
geldiğimiz noktada ise, sunulamayan bir enerji olmadığı gibi, ucuzlama eğilimli
11 milyar kilovat/saatlik bir enerji fazlasından bahsedebiliyoruz.
Tabiî ki, puant güç
talebi 2012 yılında yedeksiz başa baş karşılanırken, enerji talebinin yedeksiz
başa baş olarak proje üretimine göre 2010 yılında, güvenilir üretime göre ise
2009 yılında karşılanacağı görülmüştür.
Arz ve talep
tahminlerinde ise kısaca şundan bahsetmek mümkündür: 2003 yılı rakamlarıyla, 24
000 000 ton eşdeğer petrol, tüketimdeyse 84 000 000 ton eşdeğer petrol; bunun
yüzde 38'lik kısmı petrolden, yüzde 27'lik kısmı kömürden, yüzde 23'lük kısma
doğalgazdan ve yüzde 12'lik kısmı da hidrolik ve diğer kaynaklardan
sağlanmaktadır. 2010 yılında, bunun, bir öngörüyle, 126 000 000 ton eşdeğer
petrole denk geleceği tahmin edilmektedir. 2020 yılında ise, bunun takribî
olarak 54 000 megavatlığa karşılık gelecek olan 222 000 000 ton eşdeğer
petroldür.
Elektrik enerjisi kısmına
geldiğimizde ise, kurulu güç olarak, şu anda, takribî 37 500 megavat civarında
bulunmaktayız. Bunun karşılık geldiği elektrik enerjisi miktarı ise 145 milyar
kilovat/saat civarındadır.
Tabiî ki üzerinde
tartışılan bir konudur; yüksek ve düşük senaryolara göre, bunun takribî 242
milyar kilovat/saatlik ve 216 milyar kilovat/saatlik kısmının 2010 yılına denk
gelen kısmıyla, 400 ilâ 500 milyar kilovat/saatlik kısmı ise 2020 yılına denk
gelen karşılıkla önerilmektedir. Tabiî ki, bu, aslında çok geniş bir marjdır;
bunun daha dar aralıklarla tahmininin yapılması, yapılacak yatırımların
yönlendirilmesi açısından daha önemlidir; ama, takdir edersiniz ki, bugün,
elimizde bulunan, tespit edilmiş, harekete geçirilebilecek enerji
kaynaklarından hidroelektrik santrallarıyla alakalı 145 milyar kilovat/saatlik
rezervin, şu anda, takribî üçte 1'i harekete geçirilmiştir. Buraya getirdiğimiz
tasarılarla ve bir an önce çıkarılması gereken yasalarla da -yenilenebilir
enerji kaynakları, biliyorsunuz, Genel Kurul gündeminde- bunların miktarının,
Sayın Bakanlığımızın da öngörüsü gereği, 2023 yılından önce, hemen hemen
hepsinin harekete geçirilmesiyle alakalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yıldız.
TANER YILDIZ (Devamla) -
Aynı şekilde, termik santrallar için de benzeri şeyleri söylemek mümkündür.
Takribî 145-146 milyar kilovat/saatlik, yine harekete geçirilebilecek
kaynakların, şu anda yaklaşık yüzde 36'lık kısmı harekete geçirilmiştir ve
bunun da, aynı şekilde, yerli kaynaklara önem veren hükümetimiz ve Enerji
Bakanlığımız tarafından tamamının harekete geçirilmesi gerekmektedir.
Tabiî ki, 2003 yılında,
yerli kaynakların oranı şu anda yüzde 30'lar civarındadır; bunun da, en azından
yerli kaynaklar lehine geliştirilmesi gerekmektedir.
Tabiî, sürem doldu; ama,
Bakanlığımızın birçok ilgili ve bağlı kuruluşları bulunmakta; ben, onlardan da
kısaca bahsetmek istiyordum; madenlerle alakalı genel müdürlüğümüz, TEDAŞ,
TEİAŞ, EÜAŞ, EPDK; özellikle beraber çalıştığımız ve kurguladığımız düzenleyici
kuruluş olarak. İlgili yasalarımız, 4628 ve 4646 sayılı Yasalar. Bunlar
üzerinde biraz yorum yapmak isterdim; fakat, süremin dolduğunu görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlar mısınız.
TANER YILDIZ (Devamla) -
Elektrik İşleri Etüt İdaresi, MTA, Eti Holding, TKİ gibi çok geniş alanı olan
Bakanlığımız portföyünün ve ilgili kuruluşlarının üzerinde, aslında çok geniş
bir ortamda konuşmak gerektiğine inanıyorum.
Bütçemizin, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanının şahsında bütün hükümetimize ve ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
AK Parti Grubu adına
ikinci konuşmacı, Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu.
Sayın Ordu, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, aziz milletimizi ve onun değerli
vekillerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2005 yılı Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle ilgili, millete ait olan bu kürsüden, gerçekten
samimî duygularımı ifade etmeyi arzu ediyorum.
Bu anlamda, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığımızın uhdesinde bulunan gerek tabiî kaynaklarımızla
ilgili -madenler; bor, TTK, TKİ, Devlet Su İşleri, BOTAŞ- gerek diğer alanlarda
yaptığı tüm olumlu çalışmalardan dolayı, Sayın Bakanımıza, milletimiz adına
teşekkür ediyorum. Örneğin, bunlarla ilgili şunları söyleyebiliriz: Madenlerle
ilgili yasal düzenlemeler yapıldı. Borla ilgili önemli katkılar yapılmaya
çalışılıyor. Devlet Su İşleriyle ilgili önemli atılımlar var. BOTAŞ'la ilgili,
gaz alımında, özellikle asgarî alım tutarlarında yapılan çalışmalar var. Bu
çalışmalar için, milletimiz adına, Sayın Bakanımıza, buradan teşekkür etmeyi
bir borç biliyorum.
Tabiî, bunların dışında,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının en önemli görevi, ülkedeki enerji
fiyatını ucuz, güvenilir, yerli kaynaklara yönelik, istikrarlı bir şekilde
ülkenin önüne koymasıdır, halkın istifadesine sunmasıdır; ancak, ülkemizde,
özellikle geçtiğimiz hükümet dönemlerinden gelen politikalarla ilgili, enerji
sektörüne baktığımızda, bu sektör içerisinde yer alan tüm piyasa aktörlerinin
ifade ettiği şeyler şunlardır: Enerji Bakanlığıyla ilgili, şu anda -geçmiş
hükümetlerden gelen, özellikle altını çiziyorum- enerji piyasası, gerçekten,
salkım saçaktır.
Şöyle bir bakalım, neler
var; enerji sektörüne baktığımız zaman, enerji sektöründe, elektriğin yüzde
50'ye varan kısmı doğalgazla üretilmektedir. Bu, dışa bağımlılıktır, uygun bir
şey değildir. Geçtiğimiz dönemlerde, bu ülkede, 20'ye yakın... Uluslararası, bu
işte uzman, teknik donanımdan, finansından istifade edeceğimiz, know-how'ından
istifade edeceğimiz, uluslararası uzman firmalara baktığımızda, bugün,
ülkemizde 2 tane uluslararası firma kalmıştır. Bunlardan biri Belçikalı bir
firmadır, biri İngiliz bir firmadır; ama, maalesef, her ikisinin de şu anda
gelinen noktada, idareyle hukuksal ihtilafları vardır. Aynı şey, yerli
yatırımcılar için de geçerlidir. Bu, bizim politikalarımızla ilgili, gelişen
bir sonuç değildir; ama, bir vakıadır, ortada durmaktadır.
Enerji piyasası, hukukî
ihtilaflarla dolu bir piyasadır. Enerji sektöründe, tüm özel teşebbüste
söylenen şeyler bunlardır. Gerçekten, enerji piyasasında, geldiğimiz noktada,
yatırımcı ile idare arasında güven ortamı bakımından önemli bir problem vardır;
bunları söylemek durumundayız. O zaman, geçmişten gelen bu sorunlarla ilgili,
Enerji Bakanlığımızın, şu önümüzdeki üç yılda, gerçekten çok çalışması, bu
sorunları samimî olarak ve ivedilikle çözmesi gerekmektedir.
Bu politikalarla ilgili,
hükümet programımıza denk düşen bir şekilde, üç önemli başlık altında bunları
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar nelerdir; birincisi, enerji
politikalarımızla ilgili planlama, arz; ikincisi, hükümet programımızda yer
alan, enerji anlaşmalarıyla ilgili hukukî sorunların çözümü; üçüncüsü, yine,
hükümet programımızda yer alan yerli enerji kaynaklarımıza öncelik verilmesini
öngören bir yatırım politikası.
Şimdi, öncelikle, enerji
planlamasına bir bakalım, ne yapmışız. Geçtiğimiz süreç içerisinde, çok
yakında, bu konuda bir planlama çalışması yapıldı. Biraz evvel Taner Bey
bahsetti. Fakat, bu planlamada çok önemli veri hataları var. MAED diye bir
program var. Bu programa bu verileri yüklemişiz ve sonucunda 2005 ile 2020
yılları arasında bu programdan çıkan çıktıya göre, biz, enerji planlarımızı ve
politikalarımızı, üretim miktarlarımızı, kaynak çeşitliliğimizi belirlemeye çalışmışız.
Bakın, sıkıntılar nerede
Sayın Bakanım; bu kitapta, toplam yatırım tutarını ve inşaat süresini... Faiz
dahil, 1 megavatlık doğalgaz santralıyla ilgili yatırım tutarını 681 000 dolar
olarak kabul etmişiz. Bu, özel sektör fiyatlarıyla karşılaştırdığımız zaman
doğrudur. Aynı şekilde, akışkan yataklı linyitle ilgili tespit ettiğimiz fiyat,
1 megavatı -okuyorum- 1 678 000 dolar. Allahaşkına, bunu nereden aldık? Bunun
sahibi de yok şu anda. Ben, EÜAŞ Genel Müdürümüze soruyorum, diyorum ki, bu
rakamları kim verdi? Genel Müdürüm diyor ki: "Ben bilmiyorum." Şimdi,
bu rakamlar, Sayın Bakanım, özel sektöre gittiğimizde... Şu, elimdeki belgeler,
1 megavatlık bir santralla ilgili. Silopi'de 135 megavatlık bir güçle ilgili
verilen rakam 85 000 000 dolardır; bölün, 1 megavatlık, linyit akışkan yataklı
santralın toplam yatırım tutarı 630 000 dolardır. Nerede 1 678 000 dolar? Yine,
210 megavatlık bir santral için verilen fiyat özel sektörde 160 000 dolardır;
bölün, 700 000 dolar civarlarına gelir. Biz, programa böyle bir yükleme
yaptığımızda, program bize inanılmaz bir şekilde doğalgaz santralı fiyatları
vermiştir. Bunu hafifletmek için, biz -kitapta okudum- 30 milyar metreküple
bunu sınırlamışız. Sayın Bakanım, bu planlamaların, bu süreçteki bu rakamların
yeniden değiştirilmesi, elden geçirilmesi zarureti vardır.
Üstelik, buralarda
birtakım kabuller yapmışız; bu kabulleri de ifade etmek istiyorum. Örneğin,
mevcut termik santrallarda yapılacak yatırımlarla ilgili ilave 10 milyar
kilovat/saat ek kapasite düşünmüşüz. Enerji talebiyle ilgili iki senaryo
yapmışız; yıllık yüzde 7,9'luk bir artış veya yıllık yüzde 6,4'lük bir artış ve
2004 Temmuz ayı itibariyle Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna lisans için
başvuran veya inşaatı başlanan tüm lisans başvurularının öngörülen zaman
diliminde yüzde 100 kapasiteyle gerçekleşeceğini düşünmüşüz. Bunlar tartışılır;
bunlara girmeyeceğim. Söylemek istediğim, burada, bu planlarla ilgili, hükümet
programımızda ifade ettiğimiz gibi, düzgün verilere dayanan, yerli kaynaklarla
ilgili düzenlemeleri yapmak durumundayız. Hesap çok açık Sayın Bakanım. Bugün 1
000 metreküplük doğalgazın fiyatı 190
dolardır. 0,18 ile 0,24 metreküp civarında bir doğalgaz santralı 1
kilovat/saatlik enerji tüketir; çarpın, asgarî 4 sent civarında zaten yakıt
maliyeti vardır. 2 sent de, bunun, yatırım ve diğer kalemleri için gider;
ortalama 6 sentten aşağıya bugün benim diyen bir insan doğalgazla ilgili enerji
maliyetini TETAŞ'a veremez; bu kadar açık, 6 sentten aşağıya veremez.
Kömüre bakalım; kömürle
ilgili bir santral yapımında bugün -her maliyet gideri içinde -4 sente bu
ülkede bunu üretecek olan yerli ve yabancı yatırımcılarımız vardır. Arada en az
2 sentlik bir fark vardır Sayın Bakanım.
Şimdi, bu anlamda, enerji
sektöründeki hukukî sorunlara değinmek istiyorum. Burada hükümet programımızda
açıkça ifade etmişiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ordu...
HÜSNÜ ORDU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Enerji sektörüyle ilgili,
bir izne veya anlaşmaya dayalı sorunları çözeceğimizden bahsediyoruz. Bakın,
geçmişte çok önemli projeler yapıldı; her şeye beyaz, her şeye ak denildi.
Bunlarla ilgili, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy ve Tunçbilek Projesiyle ilgili,
işletme hakkı devirleriyle ilgili çok orijinal, bu Mecliste bir misal vermek
istiyorum, tutanaklara da geçmesini özellikle istiyorum. Bugün geldiğimiz
noktada, bu santrallar, hukukî ihtilaftan dolayı kamunun elinde kalmıştır.
Ortalama fiyatları, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy'ün 4,33 senttir. Yatağan,
Yeniköy, Kemerköy'de bu tür projelerin hukukî ihtilafa girmemesi gerekirdi.
Bizim kabahatimiz değil, geçmiş dönemin kabahati. Verilen fiyat, 2,33 senttir;
arada 2 sent fiyat farkı vardır. 80 milyar kilovat/saatlik geçen süreçte bir
enerji üretimi söz konusudur. 1 600 000 dolar şu anda bu ülkenin kaybı vardır
Sayın Bakanım. 405 000 000 dolar da nakit vereceklerdi, 300 000 000 dolar da
yatırım yapılacaktı. Bugün, bu hukukî süreçte bunlar kalmıştır; oradan sadece 2
milyar dolar bu ülkenin kaybı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ordu,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) -
Bitiriyorum.
Aynı şekilde, Tunçbilek
Santralından -bugün ortalama maliyeti 7,12 senttir- verilenin fiyatı,
kilovat/saati 4,46 senttir. Orada da 400 000 000 dolar civarında bir fark
vardır. Toplam rakamlara baktığımızda -çok acıdır- 4 santralda bu ülkenin
kaybettiği 3 milyar dolar vardır. Ben, buradan, bu işlerle ilgili, bu süreçte
bürokrat olarak olumsuz katkı yapan insanlara soruyorum: 3 milyar doların
hesabını kim verecek? Kim verecek?.. Ortada hesabını verecek yok bu işin, tabiî
geçmişle ilgili.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Bürokratın arkasında politikacı var.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) -
Sayın Bakanım, bu hukukî sorunları, bizim, bize düşen en uygun şekilde çözme
zorunluluğumuz vardır.
Sayın Başkan, sözümü
bitiriyorum.
Bunun dışında, biz...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Arkasında politikacı olmayan bürokrat bir şey yapamaz.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) -
Geçmişle ilgili bir konu Sayın Vekilim.
Biz bu konuda...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
Geçmişte değil, her zaman öyle.
HÜSNÜ ORDU (Devamla) -
Bir de şunu söyleyeyim: Eğer, kömürle ilgili, yerel kaynaklarımızla ilgili bu
işlere ağırlık verirsek hem ucuz hem de... Sayın Başbakanımız ülke ülke
dolaşıyor, her yere gidiyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSNÜ ORDU (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum; son cümlem.
...10 000 megavatlık bir
santral üretiminde kömürle ilgili 40 000 maden işçisine iş imkânı sağlarız, 10
000 kişiye de santralda iş imkânı sağlarız, toplam 50 000 istihdam sağlarız;
üstelik de 4 sentten bunu temin ederiz. Bunların yeni yatırımları konusunda,
hukuksal düzenlemeler konusunda kaybedilmiş zaman çok önemli; bunu kısa sürede
çözmek durumundayız.
Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Ben, bu vesileyle, Yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum; bütçemizin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ordu.
AK Parti Grubu adına,
üçüncü konuşmacı, Batman Milletvekili Sayın Ahmet İnal; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET
İNAL (Batman) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, DSİ Genel
Müdürlüğünün en önemli görev ve faaliyet alanı, ülkemizin su kaynaklarının
geliştirilmesini, en etkin şekilde kullanılmasını sağlamaktır.
Değerli arkadaşlar, bu
görevin gereği sonucu, Devlet Su işleri tarafından, ülkemizde sulama, içmesuyu,
endüstrisuyu temini, hidroelektrik enerji üretimi ve taşkın koruma amaçları
doğrultusunda, bugüne kadar 730 adet baraj ve çok sayıda göletin fizibilite
raporları yapılmıştır. Ayrıca, 602 adet su depolama tesisi bitirilmiş ve
işletmeye alınmıştır. 88 adet baraj ile 127 adet göletin inşaatı ise devam
etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, bugüne dek toplam işletilir hale getirilen 40
milyar metreküp suyun yaklaşık 34 milyar metreküpünü sulamada -yüzde 74'lük
kısmı- 6 milyar metreküpünü içmesuyu ve kullanım amaçlı -yüzde 15'i- 4 milyar
metreküpünü de sanayide kullanılmak üzere işletmeye almıştır.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde sulanabilir arazi miktarı 28 000 000 hektardır; ancak, yapılan
çalışmalar sonucu, bunun sadece 8 500 000 metreküplük kısmı fizibl bir şekilde
sulamaya, tarıma açılabilir durumdadır. Bugüne kadar Devlet Su İşleri, Köy
Hizmetleri, Toprak Su Genel Müdürlükleri tarafından, 8 500 000 hektarlık
sulanabilir arazinin 4 900 000 hektarlık kısmı bugüne kadar sulamaya
açılmıştır. Bu, sulanabilir toplam arazinin yüzde 58'ine denk gelmektedir.
Halen 500 000 hektar arazinin sulamaya açılması için Devlet Su İşleri
tarafından çalışmalar devam ettirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizdeki akarsuların hidroelektrik potansiyelinin
değerlendirilmesi için, 670 adet hidroelektrik santral projesi planlanmıştır.
Akarsularımızın toplam hidroelektrik kurulu gücü yaklaşık 37 000 megavat olup,
hidroelektrik enerji potansiyeli ise yaklaşık 130 milyar kilovat/saat olarak
hesaplanmıştır. 2004 yılı itibariyle bitirilen 133 adet hidroelektrik projesinin
toplam kurulu gücü 12 500 megavat olup, üretilen elektrik miktarı ise yaklaşık
45 milyar kilovat/saattir. Bu miktar, toplam hidroelektrik potansiyelinin yüzde
35'i demektir. Halen, 5'i özel sektöre ait olmak üzere 30 adet hidroelektrik
santralın inşaatı devam etmektedir. 3 100 megavat gücü olan, inşaat halindeki
bu projelerin bitirilmesi halinde 10 milyar kilovat/saat ilave bir kazanım
sağlanmış olacaktır. İnşaatı devam eden ve bitirilen hidroelektrik santrallarla
birlikte toplam kurulu güç 15 500 megavat, kapasite ise 55 milyar kilovat/saat
olacaktır.
2005 yılı yatırım
programında olan, 36 adedi enerji, 171 adedi sulama ve taşkın koruma, 17 adedi
içme, kullanma ve endüstrisuyu amaçlı projenin tamamlanması için 215 adet
proje, 2005 yılına sâri olarak devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hükümetimizin almış olduğu çok isabetli bir karar sonucu, üretime
ve hizmete yönelik projelere öncelik verilmiştir. Bu amaçla, bitmek üzere olan;
yani, yüzde 70'i bitmiş olan projelere öncelik tanınmıştır ve bunlar en kısa
zamanda bitirilerek, hizmete ve işletmeye açılacaktır.
Değerli arkadaşlar,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinden bahsederken, tabiî, GAP
projesinden bahsetmemek mümkün değildir. DSİ'nin yatırımları içerisinde GAP
yatırımları çok önemli bir yer kaplamaktadır. Güneydoğu Anadolu Projesi diye
adlandırdığımız bu proje, ülkemizin güneydoğusundaki 9 ili kapsamaktadır;
bunlar, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa
ve Şırnak'tır.
GAP bölgesi, ülke
yüzölçümünün yüzde 10'unu oluşturup, 75 000 kilometrekarelik bir alana
sahiptir; ayrıca, 7 000 000'luk bir nüfus kitlesini ilgilendirmektedir. GAP su
kaynaklarını geliştirme programı çerçevesinde, Fırat Havzası ve Dicle Havzası
projeleri kapsamında 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı inşası
öngörülmektedir; tamamlanması halinde 7 500 megavat kurulu güç ve 27 500 000
000 kilovat/saat enerji üretimi gerçekleşmiş olacaktır. Ayrıca, projelerin
tamamlanması halinde, 1 700 000 hektar arazi sulanmış olacaktır. Bugüne kadar,
yaklaşık, 16,5 katrilyonluk bir harcama yapılmıştır; yani, takriben 10 500 000
000 dolarlık bir harcama yapılmıştır. GAP'ın 2004 yılı itibariyle toplam
yatırımlar içerisindeki payı yüzde 7 mertebesindedir.
Değerli arkadaşlar, şu an
itibariyle fizikî gerçekleşme açısından sulama projelerinin yüzde 13'ü
işletmede, yüzde 7'si inşaat halinde, yüzde 25'i ihaleye hazır, yüzde 55'i ise
planlama aşamasındadır.
GAP'ın tüm sektörel
bileşenleriyle 2010 yılında tamamlanmak üzere, bölge kalkınma planı
tamamlanmıştır. Toplam yatırımların finansman ihtiyacı 2004 yılı itibariyle
yaklaşık 32 katrilyon lira olup, 22 milyar dolar civarındadır. Şimdiye kadar
ayrılan ödeneklerle 2010 yılında GAP yatırımlarının bitirilemeyeceği, hatta çok
uzayacağı bilinmektedir. Sayın Bakanımızın, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
yetkilileri ve hükümetimizin GAP'a eskiye göre daha fazla ehemmiyet vermeleri
ve çok önemli olan bu projenin 2010 yılında bitirilemeyeceği görüldüğüne göre,
bunun yeni ödeneklerle takviye edilmesi gerektiğine inanıyorum.
GAP bölgesi, su
kaynakları, bol güneşi ve mümbit arazileriyle dünyanın sayılı hidroelektrik
kaynağı ve sulama alanlarından birisidir. GAP yatırımlarına bugüne dek ağırlık
verilmediği kanaatindeyim. Hükümetimizin 2005 yılı içerisinde, GAP kapsamı
dahilinde olan Ilısu Barajı için ayırmış olduğu 263 trilyon liralık kaynak çok
sevindirici olup, bu ilgiden dolayı hükümetimize, Enerji Bakanlığımıza ve
Devlet Su İşleri yetkililerine teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, Yusufeli Barajı
için de 170 trilyon liralık bir kaynak ayrılmıştır. Bu ödenekler ve diğer
projelere ayrılan kaynaklar, hükümetimizin enerji ve sulama yatırımlarına
verdiği ehemmiyetin bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, GAP
bölgesinde yapılması planlanan daha birçok proje vardır. Batman Garzan-Barajı,
Diyarbakır-Silvan Barajı, Bitlis- Ayşehatun Barajı, Muş-Alparslan-2 Barajı,
Hakkâri Barajı gibi çok önemli yatırımların da bir an önce proje ve planlama
çalışmalarının bitirilmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnal,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET İNAL (Devamla) -
Devam eden bu projelerin bitirilmesi halinde, sulanabilir tarım alanları
artacak, yoğun emek gerektiren sulu tarım sonucu köylümüzün, çiftçimizin refah
düzeyi artacak, ülkemiz ekonomisine büyük katkılar sağlanacaktır; elektrik
enerjisi ihtiyacımız ise önemli ölçüde azalacaktır. Aksi taktirde, köylü,
köyünü terk etmek zorunda kalacaktır.
Değerli arkadaşlar,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı yatırım bütçesinden de biraz
bahsetmek istiyorum. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı yatırım
bütçesi 2,3 katrilyon mertebesindedir. Bunun 1,481 katrilyonu, 2004'e göre
yüzde 27'lik artışla, enerji sektörüne; yüzde 11'lik bir azalışla, 825 milyarı
da tarım sektörüne ayrılmıştır. Tarım sektörüne ayrılan pay, yükselmediği gibi
azalma göstermiştir. Bence, bu, yanlış bir politikadır. Mutlaka, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün, tarım sektörüne, tarım yatırımlarına daha fazla pay
ayırması lazımdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnal,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET İNAL (Devamla) -
Bitiriyorum.
Kamulaştırma konusuna da
değinmek istiyorum. Kamulaştırma için ihtiyaç duyulan ödenek 6 katrilyon
civarındadır. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı için talep ettiği
kamulaştırma ödeneği 1 katrilyon civarındadır; ancak, bütçede 111 trilyon lira
gibi çok cüzi bir rakam ayrılmıştır. Bu da, köyleri ve arazisi sulama göletleri
ve baraj gölleri altında olan köylü için çok elim bir durumdur. Köylünün
arazisi, evi, tarlası, bağı, bahçesi su altında kalmaktadır; ancak, parası çok
uzun yıllar sonra ödendiği için, köylü ve çiftçi çok perişan durumdadır. Bu
ödenek miktarı çok yetersizdir. İstimlak alanına giren arazi sahipleri çok zor
durumda kalmaktadır. Bunun çözümü, bence şudur; Sayın Bakanım, buradan
sesleniyorum: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün hidroelektrik santrallarda
ürettiği elektrikten yüzde 10 gibi bir pay ayrılması halinde -ki, bu senenin
rayiciyle 4 katrilyon civarındadır- bunun yüzde 10'unun ayrılması halinde, 400
trilyon liralık bir meblağ her sene Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesine
aktarılmış olacaktır. Bu da, yatırımların bir an önce bitmesini sağlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnal, son
cümlelerinizi alabilir miyim.
Buyurun.
AHMET İNAL (Devamla) -
Bitiriyorum.
Bu vesileyle, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesinin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını
diliyor, tekrar, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın İnal.
AK Parti Grubu adına
dördüncü konuşmacı, Sayın İmdat Sütlüoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı
ve sevgilerimle selamlıyorum.
İnsan, en kutsal yaşama
hakkına sahip olan bir varlıktır; bu kutsal yaşama hakkını icra edeceği mekân
ise sağlıklı ve güzel bir çevredir. Dolayısıyla, çevre de kutsal bir değerdir,
insanlığın ortak paydasıdır.
Çevre kavramını, hava, su
ve toprak oluşturmaktadır. Ormanlar ve diğer unsurlar, çevrenin altyapısı
mesabesindedirler. Anayasamızın 56 ncı maddesi, insanımızın sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirtmekte, ayrıca devletin ve
vatandaşlarımızın çevreyi korumak, çevreyi geliştirmek gibi bir yükümlülükle
karşı karşıya olduğunu ifade etmektedir.
Çevre, uluslararası
evrensel bir kavramdır. Bununla ilgili olarak, çevresel problemlerin
uluslararası boyutlara taşınması neticesinde, uluslararası çalışmalar ve
organizasyonlar gerçekleşmiştir ve bu kapsamda, Dünya Çevre Evinin,
Stockholm'de 1970'lerde temeli atılmış, 1992'de Rio'da bu evin duvarları inşa
edilmiş ve Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer Beyin başkanlığında,
başarılı bir şekilde, ülkemizin en üst düzeyde temsil edildiği 2002 Ekim ayı Johannesburg
Zirvesinde de bu evin çatısı çatılmıştır.
Johannesburg'ta,
sürdürülebilir kalkınma kavramı, bütün dünyanın ortak kabul ettiği bir kavram
olarak kabul görmüştür. Sürdürülebilir kalkınma, kaynakların tüketilmeden
gelecek nesillere devredilmesi ve yaşanacak mekânların, işyerlerinin bu prensip
dahilinde yapılması manasına gelmektedir.
Avrupa Birliği İlerleme
Raporunda, 22 nci başlık altında, çevre konusunda Türkiye'de ilerlemeler
olduğu; ancak, çevre açısından yapılacak çok şeyin olduğu ifade edilmektedir.
Evet, bu raporda söylenilenler doğrudur; Türkiyemizin, Avrupa Birliği
sürecinde, çevre açısından yapacağı çok şey vardır. Çevre konusunda, bizden
önceki hükümetler döneminde uyum yasaları çıkarılamadığı için, Türkiye, aday
ülkelerin kullandığı hibe kaynakları ve diğer kaynakları maalesef kullanamamıştır.
AK Parti İktidarından sonra, hızlı bir şekilde, çevreyle ilgili yasalar ve
uluslararası anlaşmalar Meclisimize sevk edilmiş ve bunlar birer birer
kanunlaşmıştır. Avrupa Birliği İlerleme Raporunda, sadece Kyoto Protokolünün
Türkiye tarafından imzalanmadığı belirtilmektedir.
Aday ülkeler, Avrupa
Birliği hibe çevre fonlarından çok önemli kaynaklar kullanmışlardır.
Bulgaristan 650 000 000 euro, Romanya ise 1 400 000 000 euro hibe kaynak
kullanmıştır. Sadece Köstence Vilayetinin kullandığı hibe kaynak 115 000 000
eurodur. Türkiye, uyum yasalarını zamanında çıkaramadığı için, maalesef, bu
kaynakları kullanamamıştır. Romanya'nın çevre polisi, çevre zabıtası, yine bu
hibe kaynaklarla motorize olarak oluşturulmuştur. Tabiî ki, bu kaynaklara
ulaşmak için önce proje üretmek gerekmektedir. Onun için, Çevre ve Orman
Bakanlığımızın, üniversitelerimiz, proje bürolarımız ve yerel yönetimlerimizle
işbirliği yaparak, projeler üretmesi; Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Birleşmiş
Milletler, İslam Kalkınma Bankası fonlarına ve kaynaklarına ulaşması ve
Türkiye'nin çevreyle ilgili yapması gereken yatırımları bu süreç içerisinde
gerçekleştirmesi gerekmektedir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) -
İkibuçuk senede ne kadar proje yaptınız?
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla)
- Sayın milletvekilleri, bu konudaki çalışmalar Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından tabiî ki yürütülmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde çevre
bakanlıkları, güçlü bakanlıklardır, önemli bakanlıklardır ve genel bütçenin
yüzde 1 ile 3'ü arasındaki bir payı bu bakanlıklar almaktadır. Yine, uyum
süreci içinde, adaylık süreci içinde Türkiye'nin, Bakanlığımızı bu standarda
ulaştırması gerekmektedir. Bu ağır çevre problemlerinin altından kalkabilmek
için, Çevre ve Orman Bakanlığının bütçe bakımından güçlendirilmesi, kadrosunun
güçlendirilmesi ve değerli, gerçekten uzman insanların bu Bakanlıkta çalışmasını
temin etmek açısından, uzman kişileri bu Bakanlıkta tutmak açısından personelin
ücret durumlarının da iyileştirilmesi gerekmektedir.
3 225 belediyemizden 44
tanesinde fiziksel arıtma, 65 tanesinde biyolojik arıtma, 3 tanesinde ise ileri
arıtma bulunmaktadır, gerisinde ise, maalesef, arıtma yoktur. 1 879 belediyede
kanalizasyon şebekesi vardır; yani, yüzde 75 oranında kanalizasyon yapılmıştır;
ama, arıtmada, maalesef, bu seviyenin çok gerisindeyiz.
Türkiye'nin çevre
problemlerini çözebilmek için, 35 milyar dolar gibi çok ciddî bir yatırıma
ihtiyaç vardır. Bu kaynakların, tabiî ki, bulunması kolay değildir; ama, biraz
evvel de bahsettiğim gibi, projeler hazırlanır, ilgili yerlere ulaştırılırsa,
gerek hibe kaynaklara ve gerekse uygun vadeli ve uygun faizli kaynaklara
ulaşmak, tabiî ki, mümkün olacaktır.
Türkiye'de Çevre Kanunu
1983 yılında çıkmıştır. Çevrede en ucuz yatırım, çevreyi bozmamak, çevreyi
korumaktır. Sanayileşmiş ülkeler, önce çevreyi bozmuşlardır; sanayileşelim de
nasıl olursa olsun anlayışıyla, çevreyi alabildiğine tahrip etmişlerdir; ancak,
bunun bedelini, daha sonra çok ağır bir şekilde ödemişlerdir. Çok büyük
harcamalar yapmalarına rağmen, çevreyi eski haline getirememişlerdir. Bunun
içindir ki, uluslararası alanda "ÇED" diye bir kavram ortaya
çıkmıştır; yani, çevreyi bozmadan, çevresel etki değerlendirme raporunu elde
etmek suretiyle, yapılaşmayı ve sanayileşmeyi sürdürmek.
Nitekim, yeni Kamu İhale
Yasasında da, ÇED raporu almadan yatırımların yapılamayacağı düzenlemesi
getirilmiştir. Bu meyanda, Çevre ve Orman Bakanlığında yapılan çalışmalar
sonucunda, aynı zamanda, yatırımlara en önemli engel olarak görülen ÇED
raporlarındaki süreç kısaltılmış, 120 gün süren süreçler 30 güne, 75 gün süren
süreçler ise 25 güne çekilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; orman konusunda, çok değerli arkadaşım Sayın Münir Erkal
konuşacakları için, bu konuya çok kısa değineceğim.
Türkiye toplam arazisinin
yüzde 27'si oranında ormanlık alana sahiptir ve bu manada oldukça da zengin
sayılabilecek bir ülkedir. Ormanlarımızın yüzde 70'i ise doğal ormanlardır.
Avrupa'da bu oran yüzde 3-3,5 mesabesindedir. Bu zenginliklerimizi korumamız ve
gelecek nesillere intikal ettirmemiz son derece önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurunuz.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türkiye'nin zengin
ovalarının çevresindeki tepelerin çıplak olmaması gerekiyor; bunların yemyeşil
ormanlarla kaplı olması ortak bir idealimiz ve hedefimiz olmalıdır. Bunun için,
çevre ve orman konusunda hassasiyetini bildiğimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Sayın Başbakanımızın ve yine, bu konuda örnek çalışmalarla her zaman gündeme
gelen Silahlı Kuvvetlerimiz, okullarımız, yerel yönetimlerimiz, sivil toplum
kuruluşlarımız ve şahıslarla bir ağaçlandırma, bir çevre güzelleştirme
seferberliğine girmek durumundayız. Milletin temsilcileri olarak bizler bu işe
önder olursak, birçok olmazı başaran milletimiz Anadolumuzda da bu olmazı başaracaktır;
bundan hiç şüphem yoktur.
Biz, çevre zengini bir
ülkeyiz. Avrupa'nın 4 kuş yolu vardır, bunun 2'si Doğu ve Batı Karadeniz
üzerinden, Türkiye'den geçmektedir. Bu yollar üzerinde son derece zengin sulak
alanlar vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu,
lütfen tamamlayınız.
Buyurunuz.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Avrupa'da 15 000 endemik
tür vardır, Türkiye'de 9 000 tür bulunmaktadır ve dünyanın çok ender, çok nadir
vadilerinden bir tanesi, Dünya Tabiatı Koruma Kurulunun koruma altına aldığı
200 vadiden bir tanesi Rizemizin Ardeşen ve Çamlıhemşin sınırları içerisinde
kalan Fırtına Vadisidir. İnşallah, önümüzdeki baharda sizleri buraya davet edip
ağırlamak istiyorum.
Türkiye'de yüzde 2
oranında özel çevre alanı mevcuttur. Bugün, turizmin parlayan yıldızı
ekoturizmdir, doğal turizmdir, dağ ve yayla turizmidir. Biz, kültürel
değerlerimizi, çevresel değerlerimizi kullanırsak, Türkiye'nin turizm gelirini
15 milyar dolardan, önümüzdeki beş on yıl içerisinde 70 milyar dolarlara
çekmesi pekâlâ mümkündür.
Çevre itibariyle, tüm
insanlık bir aile, bu ailenin ortak evi ise çevredir. Çevre, kutsal bir
emanettir, gelecek nesillerin bize emanetidir. Bunu bozmadan, gelecek
nesillere...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu,
lütfen, son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bu kutsal emaneti
bozmadan gelecek nesillere devretmek de bizim görevimizdir.
Ben, Çevre ve Orman
Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini, hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi, tekrar, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sütlüoğlu,
teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına,
Malatya Milletvekili Sayın Ahmet Münir Erkal; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Genel
Müdürlüğünün 2005 malî yılı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya, çevre değerleri
açısından, küresel ölçekte, çok büyük tehditlerle karşı karşıyadır. Birleşmiş
Milletlerin raporuna göre, günümüzdeki tüketim çılgınlığı, doğal kaynakların
değerlendirilmemesi ve korunmaması, üretim ve tüketim modellerinin oluşturduğu
kuraklık, açlık, çölleşme, hava kirliliği ve küresel ısınma nedeniyle,
dünyamız, hızla tükenme ve bitme noktasına doğru gitmektedir. Bu hızla giderse,
2050 yılında, canlı yaşamın sürebilmesi için, dünya gibi iki gezegene daha
ihtiyaç duyulacaktır.
Hava kirliliği yüzünden
her yıl 3 000 000 insan ölmekte, dünya nüfusunun yüzde 40'ı temiz suya
erişememekte, dünya yüzünde her yıl 6 000 000 hektar alan çölleşmekte, insanlar
arasındaki en yüksek dilim ile en düşük dilim arasındaki gelir farkı uçurumu 37
katı bulmakta, temiz su kaynakları ve atmosferdeki karbondioksiti yok eden
ormanlar hızla tüketilmekte, beraberinde, çok sayıda hayvan ve bitki türü de
yok olmaktadır.
Bu yıl, Nobel Barış
Ödülünün Afrikalı bir bayan çevreciye verilmesi, dünyanın dikkatinin, artık,
çevre konusuna çevrilmesinin ve çevre sorunlarının ne denli acil müdahale
gerektiren sorunlar olduğunun bilincine varıyor olmasının bir göstergesidir.
Hem ekolojik hem de
toplumsal açıdan sürdürülebilir bir kalkınma, sürdürülebilir bir büyüme,
sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmak, 21 inci Yüzyılın, yeni bin yılın
başlangıcında insanoğlunun önünde duran köklü ve kalıcı çözüm bekleyen en
önemli sorunlar olacaktır.
Bugüne kadar uygulamalar
göstermiştir ki, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, sanayileşme ve
kentleşme sürecinde, doğa, sonsuz bir kaynak olarak görülmüş ve doğaya
hükmedilmek istenmiştir. Aslında, doğrusu, doğaya hükmetmek değil, doğayla uyum
içinde yaşamaktır, doğanın altın dengelerine saygı duymaktır.
Ormansızlaşma ve yanlış
tarımsal uygulamalar erozyonu hızlandırmakta, göllerin ve barajların dolmasına
yol açmaktadır. Her yıl erozyonla kaybettiğimiz toprak, bir Kıbrıs Adası
büyüklüğündedir. Ülkemizde erozyonla kaybolan bitki besin maddesinin maddî
değeri ise 1 300 000 000 dolardır. Bu da gösteriyor ki, erozyon, beraberinde,
açlık ve yoksulluk getiren çok ciddî bir çevresel problemdir.
Değerli arkadaşlar,
bunlar göstermektedir ki, uzun bir süreden beri, birbirinden ayrı, birbirinden
bağımsız olarak görülen çevresel, ekonomik ve toplumsal sorunlar, aslında,
birbirinden ayrılması mümkün olmayan ve mutlaka bir bütün olarak
değerlendirilmesi gereken konulardır.
Durumu zorlaştıran bir
başka unsur da, çevre sorunlarının, aynı anda hem küresel hem de ulusal düzeyde
çözülmesinin gerekli olmasıdır. Zaten, çevrenin küresel bir değer olarak ifade
edilmesinin anlamı da budur. Bundan dolayı, dünya ölçeğinde bir mutabakat, bir
konsensüs sağlanmadan çevre sorunlarını sağlıklı bir şekilde çözmek mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, eğer
çevre sorunları disiplin altına alınmazsa, insan egoizmi kontrol edilmezse,
medeniyetler, hâlâ, savaşları, kan ve gözyaşını bir çözüm yolu olarak görmeye
devam ederse, gelecekte insanlık adına çok ciddî felaket senaryolarının,
küresel yıkımların ortaya çıkacağı açıktır. Ülkemizin de bu ortamdan çok ağır
bir şekilde etkileneceği ortadadır.
Bu senaryoyu tesirsiz
bırakacak en önemli değerlerimizden biri ormanlarımızdır. Dünyanın ve ülkenin
yeşil örtüsü olan ormanlar, toprak kayması, erozyon ve sedimantasyon
tehlikesini azaltmakta, suyu arındırmakta ve depolamakta, görsel çevreyi
zenginleştirmekte, oluşturduğu sosyal, fizikî ve ekonomik standartlarla yeni
yerleşim üniteleri oluşturmakta, iklim rejimini dengeye oturtmakta, zengin bir
sosyal altyapı ortaya koymakta, bünyesinde barındırdığı zengin bitki çeşitleri
ve hayvan türleriyle her açıdan insanlara çok büyük yararlar sağlamakta ve daha
sayamadığımız birçok önemli fonksiyonları ifa etmektedir.
Çarpık kentleşme,
kontrolsüz rant sağlama isteği, yetersiz çevre bilinci, orman yangınları, orman
kadastrosunun zamanında bitirilemeyişi, yetersiz ödenek ve diğer etkenler
ormanlarımızın arzu ettiğimiz noktaya gelemeyişinin sebeplerindendir. Bu
negatif faktörler, ülkemize, çölleşme, erozyon ve büyük ekonomik kayıplar
olarak, maalesef, geri dönmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bugün, ülkemizde, 21 000 000 hektar orman alanı bulunmaktadır. Bu da, toplam
yüzölçümümüzün yüzde 26,8'i demektir. Dünyada kabul edilen değer ise yüzde
30'dur; fakat, bizim ormanlarımızın en büyük problemi, bu yüzde 26,8'in
yaklaşık yüzde 52'sinin, yani, yarısından fazlasının verimsiz orman niteliğinde
olmasıdır. Onun için, Bakanlığımızın yapması gereken en önemli iş, bu verimsiz
ormanların acilen verimli orman seviyesine getirilmesi ve bunun için her türlü
desteğin mutlaka seferber edilmesidir.
Değerli arkadaşlar,
bugün, ülkemizde, ormanlardan geçimini sağlayan 20 450 orman köyü ve yaklaşık 7
500 00 orman köylüsü bulunmaktadır. Bu köylerin, hizmet etme noktasında,
Bakanlığımızdan aldıkları paylar, 2003 yılında yüzde 36'ya, 2004 yılında ise
yüzde 44'e çıkmıştır. Hükümetimiz döneminde orman köylülerimiz lehine bu
gerçekleşmeden dolayı büyük memnuniyet duymaktayız.
Değerli arkadaşlar,
ormancılıkta temel anlayış, sürdürülebilir çevre anlayışına bağlı olarak,
sürdürülebilir bir ormancılık anlayışının hayata geçirilmesidir. Bununla
beraber, hükümetimiz döneminde, ormanların korunmasında devlet-halk
işbirliğinin en güzel örneklerinden biri verilerek, klasik bekçilik sisteminden
ormanların köy tüzelkişiliklerince korunması sistemine geçilmiştir.
İnsanlarımızın ormanlara
sahip çıkmasının, onları koruyup geliştirmesinin çok önemli bir yolu da, sivil
toplumun, sivil sektörün sistemin içine dahil edilmesidir. Ayrıca, son dönemde,
hükümetimizin ve Bakanlığımızın başlattığı ve 12 ilde hayata geçen kent
ormanları da her türlü takdire layık uygulamalardır.
Değerli arkadaşlar,
medeniyetimiz, bir vakıf medeniyetidir. Bundan dolayı, vakıf sisteminin de,
ormanlarımızı geliştirme, koruma ve büyütmede bir sistem olarak devreye girmesi
fevkalade önemlidir.
Değerli arkadaşlar, orman
yangınları ve kadastro konuları da ormanlarımızın önemli konularındandır. Bu
konularda Değerli Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar, bu sistemin her geçen gün
daha da realize edilmesi, sistemi önemli bir noktaya getirmiştir.
Ormanlarımızı tahrip eden
önemli bir olgu da çarpık kentleşmedir. Bunu önlemenin yolu, planlı ve
kontrollü büyümedir. İmar planlarını yaptırırken, yerel yönetimlerimiz yeni
orman alanları oluşturmaya özen göstermeli ve bunu, vazgeçilmez bir sosyal
altyapı olarak görmelidir. Ulusal ölçekte de, özellikle çevre düzeni planı ve
tüm stratejik planlarda, orman faktörü, önemli bir plan değeri olarak, bir plan
parametresi olarak yer almalıdır. Bu yaklaşım, ulusal ve küresel ölçekte, çevre
değerlerine, bütün dünyanın kabul ettiği gibi, çok önemli katkılar
sağlayacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; çevreyle ilgili her
alanda olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Bir taraftan, doğal çevre yok olurken,
kirlenirken, diğer taraftan, kentsel çevre, çarpık yapılaşma ve yanlış imar politikalarıyla
doku bozukluğuna uğramakta, hatta, kanserli dokular haline gelmektedir. Tarihî
ve kültürel çevre, yangınlar, yıkımlar ve savaşlarla yok olmakta, diğerleri,
yetersiz korumayla, yavaş yavaş malum sona yaklaşmakta ve bizi biz yapan bu
değerlerle beraber, millî hafızamız da yok olup gitmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkal,
buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL
(Devamla) - Görsel çevre ve buradaki estetik, bunun ruh dünyamızda oluşturduğu
yansımalar ve bu değerlerin kültür hayatımıza kitap, doküman ve eser olarak
kazandırdığı katmadeğer ifade edilemeyecek kadar büyüktür.
Bütün bunlar, diğer çevre
değerleriyle bir araya geldiği zaman, bir milletin geleceğinin projesini
belirleyecek bir büyük kıymeti ifade eder, olmazsa olmaz değerleri ifade eder
ve bunlar binlerce yılda oluşur. Bunlara sırtımızı dönmek, sahip çıkmamak,
gereken ilgiyi göstermemek, bir nevi toplu intihardır ve asla kelimelerle ifade
edilmeyecek bir yıkımdır. Mesela, Ortadoğu'da süren savaş, bir taraftan
fiziksel, sosyal, tarihî ve kültürel çevreyi yok ederken, diğer taraftan
insanların ruhsal dünyasını altüst etmekte ve orada yaşayan herkeste psikolojik
kirlilik oluşturmaktadır. Bu kirliliğin neticesinde ortaya çıkacak cinnet hali,
insanlığa, ileride, hayli ağır bir bedel ödetecektir. Özellikle masum
çocukların ve yaşlıların kanları, ileride, birilerine, kolay kolay altından
kalkamayacakları ağır kâbuslar yaşatacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkal,
lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız. Güzel bir metin hazırlamışsınız; ama,
süremiz de sınırlı.
AHMET MÜNİR ERKAL
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Bu durumda, insan, tekrar "insan insanın kurdudur" vahşi anlayışına
geri mi dönecek veya Âkif'in dediği gibi, medeniyet "tek dişi kalmış
canavar" haline mi dönüşecektir?
İnsanlık, dünya
gezegenini cehenneme çevirmek istemiyorsa, ilkelerini tekrar gözden geçirmeli,
tekrar ciddî bir özeleştiri yapmalıdır. Bugün konuşulan, terör yoluyla küresel
savaş, bilgi ve haberleşme ortamında yaşanacak siber savaşlar ve dünyanın her
tarafındaki buna benzer olumsuz kırılmalar, dünyayı ve insanlığı yeni bir
felaketin eşiğine getirecektir. Neticede, çevresel değerler, diğer bir tabirle,
insanın ortak değerleri hızla yok olacak, bozulacak, kirlenecek ve insanlık,
kendi trajik sonunu kendisi hazırlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu tespitler, insanlığın bir samimiyet sınavından
geçtiğini göstermektedir. İnsanlık, ya iddia ettiği değerleri objektif olarak
uygulayacak ya da iki yüzlülüğünü kabul edecektir. Bunun faturasının insanlığa
ne şekilde döneceğini şimdiden tespit etmek, bu maceranın sonunu bilmek mümkün
değildir. Bu vesileyle şunu da ifade edeyim ki...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erkal, son
cümlelerinizi alabilir miyim lütfen.
AHMET MÜNİR ERKAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, geçmişi 167 yıl öncesine dayanan, ülkemizin
köklü kuruluşlarımızdan birisi olan Orman Genel Müdürlüğümüze, ormanları
koruma, geliştirme, topluma yararlı şekilde işletme ve gelecek nesillerimize
daha fazla yeşil bırakma sorumluluğu ve bilinciyle yapacağı çalışmalarında
başarılar diliyorum. Özellikle, bu vesileyle, zor şartlarda, özveriyle görev
yapan ormancılarımıza şükranlarımı sunuyor, hayatını kaybedenlere Allah'tan
rahmet diliyor, bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyor, sağlıklı bir
çevrede yaşama temennisiyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erkal.
AK Parti Grubu adına, son
konuşmacı, Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısındaki Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Grubumuzun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; öncelikle,
2005 malî yılı bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle,
halkımızı ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Meteoroloji, kısaca,
atmosfer bilimidir; gökyüzünde olan olayları inceler. Eski kavimler, rüzgârları
ve yağmuru anlamak ve birbiriyle ilişkilerini tespit etmek için rasat
yapmışlardır. Onlar için hava durumu önemli idi; çünkü, hava, çiftçilerin ürün
yetiştirmelerini ve denizcileri etkiliyordu. Bugün, çevremizde, atmosferdeki
değişim ve olaylardan dolayı bizleri etkileyen daha ciddî ve önemli hava
olayları vardır.
İkinci Dünya Savaşı
meteorolojiye büyük ilerleme kazandırmıştır. Geniş ölçekli kara ve deniz
alanlarındaki hava hareketleri, savaş sebebiyle, hava durumuna olan bağımlılığı
artırmıştır. Üniversitelerin meteoroloji bölümleri, yetiştirdikleri genç
elemanları, askerî servislere hava tahmin uzmanı olarak gönderdiler. Radar gibi
önemli meteorolojik sistemlerin teknolojik gelişimi savaş zamanında
sağlanmıştır.
Meteorolojik
araştırmalarda zamanla büyük gelişmeler yaşandı. Uzmanlar, temel hava
sistemlerini ve hareketlerini, uyduları, radar ve yüksek kapasiteli uçakları
kullanarak tespit ve tahmin etmişlerdir. Ayrıca, sayısal hava tahmin modelleri
geliştirildi. Atmosferik işlemler süper bilgisayarlarda çalıştırılarak,
atmosferin genel sirkülasyonu ve davranışları analiz edildi. Bu çalışmalarla
her ölçekte yağış bilgilerine ulaşıldı. Araştırmaların hedefi, biz, çocuklarımız
ve torunlarımız için yaşamsal öncelikler arz eden konularda temel sorulara
cevap aramaktır.
Ülkemizde 1937 tarihinde
bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, günlük hava tahmininden tarımsal çalışmalara, çevreden millî
savunmaya kadar pek çok alana ulaşan bilgiler ve sonuçlar üretmektedir. Aradan
geçen süre zarfında Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz ülke genelinde
teşkilatlanmasını tamamlamış, bilimin getirdiği imkânları bünyesine alarak
çalışmalar yapmıştır.
Bugün Türkiye genelinde,
65 havaalanında havacılık amaçlı rasat, 110 istasyonda hava tahmininin temelini
oluşturan sinoptik amaçlı rasat ve yaklaşık 461 yerde de iklim amaçlı rasatları
yapmak üzere klima istasyonları tesis edilmiştir.
Müdürlük bu çalışmalarla
tüm ülke vatandaşlarının takdirini kazanmıştır. Müdürlük, ürettiği bilgileri
hava meydanlarına, denizyollarına, çiftçi kuruluşlarına, basın-yayın organlarına,
mahkemelere, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve benzeri kuruluşlara ulaştırarak,
onların yapacakları planlamalara öncü olmaktadır. Yani, Meteoroloji Genel
Müdürlüğünün verdiği bilgiler olmadan uçaklar uçamıyor, denizyollarında
ulaşımlar aksıyor, hatta, mahkemelerdeki işler bile bekliyor.
Geçtiğimiz aylarda
İstanbul'da yaşanan sel felaketini hatırlayınız. Öncesinde Meteorolojinin
uyarıları olmasa ve birçok tedbir alınmasaydı, felaketin boyutları daha da
yüksek olacaktı.
Gazeteci Hasan Pulur bir
yazısında Meteoroloji teşkilatımız için şunları söylüyor: "Fırtınanın ne
zaman çıkacağını, karın saat kaçta yağacağını bilen Meteoroloji uzmanlarına
teşekkür. Türkiye'de böyle kurumlar da var."
Mesut Yar ise
"yıllarca çekinceyle baktığımız Meteoroloji, son yılların en isabetli
tahminleriyle kendi rekorunu kırıyor" diyerek, bir gerçeğin altını
çiziyor.
Meteoroloji teşkilatımız,
yaptığı çalışmalarla günler öncesinden uyarısını yapıyor ve tahminlerinin büyük
kısmını doğru çıkarıyor. Tabiî ki, yerini bulamayanlar da olacaktır. Sonuç
itibariyle, yapılanlar birer tahmindir; ama, son yıllarda yerini bulan
tahminlerin oranı oldukça yüksektir. Bu da, milletimizi memnun etmektedir.
Geçmişte Meteorolojiyi
yerden yere vuran yazarlarımız, son yıllarda yazdıkları yazılarla övgülerini
dile getirmektedirler. Bunlar, ülkemiz adına güzel ve sevindirici
gelişmelerdir. Bu vesileyle, Sayın Bakanıma ve Sayın Genel Müdürüme teşekkür
ediyorum, tebrik ediyorum.
Ülkemizde nükleer
santralların kurulmasının konuşulduğu bu dönemde, Meteoroloji teşkilatımıza
daha büyük önem vermemiz gerekmektedir. Meteorolojinin, hem teknolojik yapısı
hem de personel sorunları açısından, zamanın getirdiği şartlara ayak uydurması
sağlanmalıdır.
Meteoroloji çalışanları -
40 derece soğuğa aldırmadan, canla başla, aşkla şevkle çalışırlar; amaçları,
onların tahminlerini bekleyenlere doğru bilgi vermektir.
Meteorolojide dün yoktur;
çünkü, hava sürekli değişir, bilgi sürekli yenilenir, tahminler sürekli
güncelleşir. Bu sebeple, kurumun kendisini yenilemesi için, bugün olduğu gibi,
bundan sonra da gerekli destek verilmelidir.
Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, ülkenin stratejik kurumlarındandır. Bu sebeple, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğümüze, tahmin oranlarını daha da yükseltmesi için, gerekli
altyapı desteğinin verilmesi gerekmektedir.
2003 yılından bugüne
kadar önemli adımlar atılmıştır. Bu çalışmaların aralıksız süreceğine inancımız
tamdır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, alanında, dünyanın önde gelen
kuruluşlarındandır. Bundan sonra da amaç, bu ligde en üste çıkmak olmalıdır.
Genel Müdürlüğün modern çağın gereklerinden geri kalmaması için önümüzdeki
dönemde de önemli adımlar atılması gerekiyor. Bunlardan bazılarını saymak
isterim:
4 radarla işletilen
mevcut radar ağının genişletilerek tüm Türkiye'yi kapsayacak meteorolojik radar
ağının kurulması gerekmektedir.
Halen işletilmekte olan
230 adet otomatik meteoroloji istasyonunun sayısını 600'e çıkararak yer gözlem
ağının tam otomasyona geçirilmesi ve otomatik meteoroloji istasyonlarının
kurulması sağlanmalıdır.
Tüm Türkiye'yi kapsayacak
yıldırım tespit ve takip ağının kurulması ve coğrafî bilgi sistemlerinin
oluşturulması sağlanmalıdır.
Ozon tabakası ve
radyasyon gözlem şebekesinin kurulması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizin güneş enerjisi
potansiyelinin belirlenmesi ve ziraî meteorolojik istasyon ağının kurulması
sağlanmalıdır.
Sınırötesi hava kirliliği
ve asit yağmurlarının izlenmesi büyük önem arz etmektedir. Bununla ilgili
çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime burada son verirken, bütçenin ülkemize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına, lehinde,
Batman Milletvekili Sayın Afif Demirkıran; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
AFİF DEMİRKIRAN (Batman)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 malî yılı Enerji Bakanlığı
bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı dediğimiz zaman, hep, öncelikle enerji aklımıza geliyor,
elektrik aklımıza geliyor, oradan başlıyoruz, ne diyeceksek; ondan sonra da
tabiî kaynakları konuşmaya zaman kalmıyor. Onun için, Sayın Başkan, ben, tabiî
kaynaklarla, yani madencilikle söze başlamak istiyorum.
Ülkemizde madencilik
faaliyetleri, cumhuriyetin ilk yıllarında, sanayiin gelişimi doğrultusunda çok ehemmiyetle
ele alınmıştır ve o yıllarda, toplam yatırım tutarında madenciliğin payı
oldukça yüksektir, yüzde 40'lar seviyesindedir; gayri safî millî hâsıla
içerisinde de, aynı şekilde, payı yüksektir. Daha sonraki yıllarda, zaman
içinde, madenciliğin gayri safî millî hâsıla içindeki payı, yatırımların
içindeki payı da düşmüş ve ne hazindir ki, son yıllarda yüzde 1'ler seviyesine
kadar inmiştir.
Acaba memleketimizde,
yurdumuzda, ülkemizde maden yok mudur, çok mu fakir bir maden ülkesiyiz; hayır;
40'ın üzerinde maden çeşidiyle ve birçok madenimizde de başa yarışan bir ülke
konumundayız. Borun yüzde 70'i Türkiye'dedir, mermerin yüzde 40'ı
Türkiye'dedir, perlitin, ponzanın yüzde 10'u, yüzde 20'si Türkiye'dedir. Birçok
endüstriyel hammaddede Türkiye birinci, ikinci sıradadır. Metal madenlerine
gelince; altın ve gümüşte iddialıyız, bakırda iddialıyız, kromda iddialıyız,
antimuanda iddialıyız, hatta son zamanlarda nikelde dahi iddialı bir hale
gelmiş bulunuyoruz. O zaman eksiklik nerede; madenciliğe yeteri kadar destek
verilmemesi, madencilerin önünün tıkalı olması. İşte, hükümetimiz ve Parlamentomuz
bu eksikliği görmüş ve geçtiğimiz haziran ayında, malumunuz, 5177 sayılı Maden
Kanununda değişiklik yaparak madencinin önünü açmıştır. Yeterli midir; hayır;
çünkü, madencilik... Madenciliği ben tünelin ucundaki bir ışığa benzetirim.
Işığa doğru gidersiniz, gidersiniz, ulaşamazsınız, biraz daha gidersiniz, yine
ulaşamazsınız; eğer ulaşırsanız bir şeyler kazanırsınız, yok eğer
ulaşamazsınız, o zaman bütün yatırdığınız gider. Onun için, arama safhasında
madenciliğin mutlaka desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Sayın Bakandan bunu
hassaten istirham da ediyoruz, aranma safhasında madencilik -biraz sonra
geleceğim petrol de aynı şekilde- mutlaka teşvik edilmelidir ki, yeraltı
zenginliklerimizi ekonomimizin hizmetine verebilelim. Zaten politikaları da
bunun üzerine bina etmemiş miyiz. Ne diyoruz madencilik politikalarımızda:
Yeraltı kaynaklarının ekonominin emrine yüksek katmadeğerle kazandırılması,
sanayiin ve enerji sektörünün hammadde ihtiyacının güvenilir ve ekonomik bir
şekilde temini. Tabiî, bütün bunları yaparken, ihracat -ki, madencilik
ihracatımız oldukça gelişmektedir- ama, hammadde ihracatı değil, uç ürün
ihracatı yapmamız gerekir. Bu, özellikle mermer ve bor için geçerlidir.
İşlenmiş ürün ihraç etmemiz lazım. Sanayiyle entegre bir şekilde uç ürün
üretimine geçmemiz gerekir. Bütün bu madencilik faaliyetlerini yaparken, biraz
önce Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesi üzerinde arkadaşlarımız çevre
hassasiyetini ifade ettiler, tabiî ki çevreye uyumlu bir faaliyet olması
gerekiyor.
Biraz önce ifade ettim,
Türkiye'deki bor dünyadakinin yüzde 70'i; ama, bor pazarına baktığımız zaman 1
200 000 000 dolar. Peki, biz bu pazardan ne kadar pay alıyoruz; sadece 200 000
000-250 000 000 dolar.
Değerli Bakanım, mutlaka
uç ürüne doğru çalışma yapmamız gerekir ve işlenmiş ürün ihraç etmemiz gerekir.
Tabiî ki bu amaçla Bor Enstitüsünü kurmuş bulunuyoruz. Ümit ederim ki, bir gün
burada Bor Enstitüsünün faaliyetlerini ifade edebilme imkânı bulunabilir ve ne
tür çalışmalar içinde olduğunu hep beraber görürüz; çünkü, çok büyük ümitlerle
kurmuştuk Bor Enstitüsünü.
Trona yıllarca yeraltında
bekledi; ama, çok şükür nihayet üretimine geçildi. Çünkü, trona (tabiî soda)
rezervi Amerika'dan sonra en fazla Türkiye'dedir; üretimine geçildi, bunun
açılışında Sayın Bakanla beraber bulunduk; bundan da büyük bir mutluluk
duyuyorum.
Altın... Maalesef,
altınımızı değerlendiremiyoruz. Bir tane altın tesisi vardır ki esasen,
işletmeye açıldı; ancak, mevzuat nedeniyle, bir kapanıyor bir açılıyor, bir
kapanıyor bir açılıyor... Onun önünün de mutlaka açılması lazım; çünkü, gerçekten,
şu anda, her ne kadar, altının 500 ton gibi bulunmuş bir rezervi varsa da, 6 500 ton civarında bir altın rezervi olduğu
iddiası var Türkiye'de; bunun parasal değeri de 80 milyar dolarların
üzerindedir; oluşturacağı katmadeğer 300 milyar dolarları geçmektedir. Onun
için, mutlaka, altın madenciliğimizin de önünün açılması gerekir.
Yeraltı kaynaklarımız
dediğimiz zaman, tabiî, doğalgazdan da bahsetmek gerekir; ama, maalesef,
doğalgaz açısından çok fakir bir ülkeyiz. Tüm doğalgaz rezervimiz -şu ana kadar
tespit edilmiş olan- 8 milyar metreküp civarındadır. Peki, yıllık tüketimimiz
ne kadardı 2003 yılında; 21 milyar metreküptü; demek ki, ihtiyacımızın üçte 1'i
civarında bir doğalgazımız var. Ancak, çalışmalar devam etmektedir.
Memnuniyetle müşahede ediyoruz ki, Türkiye Petrollerinin, Batı Karadenizde
Akçakoca açıklarında, Madison Firmasıyla beraber yapmış olduğu keşiflerde
doğalgaza rastlanmıştır; bununla ilgili çalışmalar devam ediyor; Türkiye
Petrollerini kutluyorum.
Türkiye Petrollerinin
petrol faaliyetleri. Petrol, Türkiye için, ciddî bir şekilde ele alınması
gereken ve geçmişte ciddî bir şekilde üretim de yapılan bir yeraltı
zenginliğimiz. Ancak, orada da, maalesef, rezerve baktığımızda, çok ciddî bir
rezerv olmadığını müşahede ediyoruz; 42 000 000 ton. Yıllık tüketimimiz 30 000 000 ton, toplam rezervimiz 42 000
000 ton. Ancak, her tarafın aranmış olduğuna dair elimizde kesin bir veri yok;
geçmişten bugüne kadar, Türkiye Petrollerinin ilk faaliyetinden bugüne kadar,
yabancı firmalar da dahil olmak üzere, 1 100 küsur adet sondaj kuyusu açılmış.
Bu, Türkiye gibi devasa bir ülke için yeterli değildir değerli arkadaşlarım.
Ancak, hükümetimiz döneminde, 2005 yılında, 57 tane, 60 tane sondaj kuyusu
öngörülmüştür. Bu, yıllar itibariyle, daha sonraki yıllarda artacaktır.
Ümit ediyoruz ve
inanıyoruz ki, bu çalışmalar sonucunda, petrol rezervi artar; çünkü, şu anda,
Türkiye'de üretilen petrol, yıllık tüketimimizin ancak yüzde 8'ini
karşılamaktadır. Burada durmamız mümkün değildir.
Denizlerimizde, Doğu
Karadenizde, BP'yle beraber Türkiye Petrollerinin yapmış olduğu sismik
çalışmalar sonucunda, Değerli Genel Müdürün ifadesiyle, Hazar Denizindeki
petrol yataklarına benzer bir petrol yatağının olabileceğine dair ciddî
önveriler var Türkiye Petrollerinin ve BP'nin eline geçen. İnşallah, Türkiye,
Norveç gibi, İngiltere gibi, Hazar Denizindeki petrol gibi, petrol zengini bir
ülke haline gelir ve ekonomimize ciddî bir katkısı olur; çünkü -ithalatımızın
çok önemli bir kısmıdır- yılda 6 milyar doların üzerinde petrol ürünü
ithalatımız var.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; yeraltı zenginliklerimizi bu şekilde kısaca ifade ettikten
sonra, enerji politikalarımıza ve elektriğe biraz değinmek istiyorum.
Enerji
politikalarımızı... 6 Ekim ilerleme raporunda -Komisyon raporunda- Türkiye'yle
ilgili, enerji bölümünde -biliyorsunuz, 31 adet chapter'dan biri de enerjidir-
enerji politikaları, Avrupa Birliğinin enerji politikaları ifade edilirken,
rekabet, çevrebilinci ve enerji arz güvenilirliği ifade edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Demirkıran; buyurunuz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
- Türkiye, AK Parti Hükümetleri döneminde, bu hususta çok ciddî ilerlemeler
kaydetmiştir; rapor da bunu ifade etmektedir.
Bakanlığın yeni yapmış
olduğu 2020 yılına kadar uzanan planlama çalışmasına baktığımız zaman,
elimizdeki yerli kaynakları, biraz önce de arkadaşlarımız ifade ettiler,
hidrolik ve linyit kaynaklarını üstü üste koyduğumuz zaman, yılda 250 milyar
kilovat/saat elektrik enerjisi elde edebiliyoruz; halbuki, Enerji Bakanlığının
ifadesine göre iyimser senaryo, bana göre normal senaryo olarak ifade edilen
senaryoya göre, 2020 yılında 500 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi
tüketimimiz olacaktır; ancak, o zaman, gelişmiş Avrupa ülkelerinin hiç olmazsa
yüzde 50-60'ı civarında -fert başına- bir tüketim söz konusu olabilecek.
Dolayısıyla, arada, bir boşluk olacak; nedir; 250 milyar kilovat/saat civarında
bir boşluk.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Demirkıran, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla)
- Tamamlıyorum efendim.
Tabiî, bunu doğalgazla
karşılamamız mümkündür; ancak, daha fazla doğalgaz yapmamamız gerekir; çünkü,
her ne kadar ilk yatırım maliyeti düşükse de, biraz önce de ifade edildi,
işletme masrafları, yakım maliyeti yüksektir. İthal kömür çok fazla
koyamıyoruz; çünkü, kıyılarımız çok fazla uygun değil, o da ithal. Dolayısıyla,
nükleer enerjiye -burada ifade edilmedi; belki, Sayın Bakan ifade eder- mutlaka
geçmemiz gerekir. Tabiî ki nükleer enerji dediğimiz zaman, çevre dostu nükleer
enerjiden bahsediyoruz ve ekonomimizin elverdiği gün devreye girebilecek olan
nükleer enerjiden bahsediyoruz. Zaten, Enerji Bakanlığının 2020 yılına kadar
yapmış olduğu yeni planlama çalışmasına göre de, 3 adet 1 500 megavattan, 4 500
megavat nükleer enerji var planlamada.
Daha fazla sabrınızı
taşırmak istemiyorum; 2005 yılı bütçemizin milletimize, ülkemize hayırlara
vesile olmasını diliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Demirkıran
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.56
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Çalışmalara kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV .- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve
Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879,
3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) (Devam)
C) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
a) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
D) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
a) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
b) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı
Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Hükümetin söz talebi
vardır.
İlk söz, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler'e aittir.
Sayın Bakanım, süreleri
eşit mi kullanacaksınız?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - 2 dakika fazla kullanacağım.
BAŞKAN - Siz 2 dakika
fazla kullanacaksınız.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesini sunarken,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, ben, yaptığımız
çalışmalar ve programla ilgili olarak, size, 40 sayfalık bir kitapçık sundum.
Normal olarak da, bu dağıttığım kitaba uygun bir konuşma yapacaktım; ancak,
Cumhuriyet Halk Partili bazı milletvekili arkadaşlarımızın açıklanmaya ihtiyaç
duyduğu birkaç noktaya değinmek gereğini hissettim. O bakımdan, konuşma metnini
size dağıtmakla beraber, onun dışına çıkacağım; ama, konuşma metnini, aynen,
konuşmuş gibi kabul ediyorum.
Şimdi, aslında, biz
sorunlu bir bakanlık devraldık; ama, yaptığımız çalışmalarla, en az sorunlu
bakanlıklardan bir tanesi haline getirdik, bunu yaparken de, para idaresi
yanında, insan idaresi, enerji yönetimi dediğimiz yönetimi uyguladık ve
yaptığımız çalışmalarla da olumlu sonuçlar elde ettik.
Şimdi, bununla ilgili
olarak birkaç bilgiyi vereceğim. Önce, yaptığımız çalışmaların bir mimarisi,
bir felsefesi var. Bu felsefe, şu: Türkiye'nin üzerinde bulunduğu jeopolitik ve
jeostratejik konumu son derece önemli. Enerji politikasını biz uzun vadeli
olarak düşünüyoruz ve düşündüğümüz bu politika mutlaka sağlam temeller üzerine
oturmalı ve idealimiz de, beklentimiz olan, Türkiye'nin, dünyanın en büyük on
ekonomisinden biri haline dönüşmesidir ve onun için de enerji ve tabiî
kaynaklar burada doğal olarak önemli bir yer tutmaktadır.
Burada en önemli vaziyet,
özellikle petrol ve doğalgazın ülkemizin doğusunda ve Ortadoğu'da bulunuşunu
gözönüne alacak olursak, kullanıcı ile üreticiler arasında Türkiye bir koridor,
bir enerji köprüsü olmaktadır; bunu da biz avantaja dönüştürmek niyetindeyiz.
Bu bakımdan, enerji
politikamızı, jeopolitik durumumuza, jeostratejik durumumuza uygun olarak
geliştirmeye çalışıyoruz ve en orta vade olarak düşündüğümüz süreyi de 2020
olarak düşünüyoruz; normal olarak diğer ülkeler orta vadeyi 30 yıl ve 50 yıl
arasında almaktadır; biz de 20 yıldan başlayan ve 2030 yılına kadar giden
süreçte enerji politikamızı oluşturmaya çalışıyoruz.
Burada, tabiî, bir başka
temel nokta da politikamızı kurarken, mutlaka Avrupa Birliği hedefini de
gözönüne almak durumundayız. Çünkü Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili
çalışmalarımızı hem doğalgazda hem elektrikte yapmak durumundayız ve buna
petrolü de dahil ediyoruz. Bunu yaparken de, liberalizasyon temel olgudur;
yani, pazarın serbest olması ve tüketicinin haklarının korunarak, tüketicilerin
malı alacağı satıcılarını seçme hakkının olmasıdır. Bunu yaparken, tabiî, yasalarla
hukukî altyapıyı da oluşturmamız gerekmektedir.
Yani, makro düzeyde
bakacak olursanız, jeopolitiğimiz son derece önemlidir. Bunun için, mutlaka bir
millî enerji politikamızın olması ve kaynaklar açısından da dışa bağımlılığımızı
sürdürülebilir bir hale, makul bir hale sokmamız lazım. Şu anda bizim birincil
enerji tüketimimizdeki dışa bağımlılığımız yüzde 72. Eğer önlemini almazsak,
bu, yüzde 80'e çıkacak. Buna hiçbir ülke dayanamaz veya bu hedeflerle, bu
datalarla, iddialı bir ülke, devlet olamaz. Bunun için de, yerli kaynaklarımıza
özellikle ağırlık veriyoruz ve yoğun bir çalışma içindeyiz. Olaya sadece
doğu-batı olarak bakmıyoruz, aynı zamanda kuzey-güney olarak da bakıyoruz.
Doğu-batı derken, Bakû-Tiflis-Ceyhan Projesi, Şahdeniz Projesiyle birlikte
Azerbaycan, Türkmenistan ve Irak; kuzey-güney bağlantısı derken de, yine
Irak'la beraber Suriye ve Mısır doğalgazlarını ve petrollerini de gözönüne
alıyoruz. Bu arada, Rusya'dan gelen Mavi Akımın da, Sayın Putin'in de
Türkiye'yi ziyareti sırasında BOTAŞ ile Gaspromun yaptığı çalışmalarda olduğu
gibi, mutlaka, kuzey-güney doğrultusunda aşağı doğru inmesi; ayrıca, gaz
depolarının, yeraltı depolarının oluşması -ki, bunlardan bir tanesini şu anda Türkiye
Petrolleri Silivri'de yürütüyor, 1 600 000 000 metreküp; Tuz Gölünün altında da
yine 5 milyar metreküplük bir deponun- çalışmaları başlatıldı ve bunun mutlaka
gerçekleşmesi lazım.
Bunları çok önemsiyoruz
ve eğer bunları yapmazsak, kömürümüze ağırlık vermezsek, suyumuza ağırlık
vermezsek ve diğer yerli kaynaklara, madenlere, minerallere ağırlık vermezsek,
bu iddiamızdan bahsedemeyiz. Onun için de, çalışmaları yaparken, mutlaka,
hukukî altyapıyı, ortak akıl dediğimiz olguyu sizlerin de katılımlarıyla
oluşturuyoruz. Bütün çalışmalarda, yasaları çıkarırken, yönetmelikleri
çıkarırken, böyle, çok dar bir bürokrat grupla değil, bunun içinde NGO'lar,
sivil toplum örgütleri dahil olmak üzere, siyasîler, özel sektör, kamu sektörü,
bütün uzmanları dahil ederek yapıyoruz ve bu toplantıları ucu açık yapıyoruz,
hatta, daha da olmazsa, haftasonu belli bir yere giderek -Bolu'ya, Abant'a, Kızılcahamam'a-
enine boyuna tartışıyoruz. Yani, biz, yangından filan mal kaçıran bir hükümet
konumunda değiliz, her şeyi açık açık tartışarak oluşturuyoruz; çünkü, bu bizim
bir millî yaklaşımımızdır, ulusal yaklaşımımızdır. Burada, enerji konusunun
herhangi bir şekilde çarpıtılarak böyle bir politikanın oluşturulması zaten
kabul edilemez; yanlış hesap da Bağdat'tan döner, daha evvel döndüğü gibi. O
bakımdan, bunları çok ciddî bir şekilde sürdürüyoruz.
Şimdi, sayın
milletvekillerimiz Sedat Uzunbay Bey, Mesut Özakcan Bey ve Tacidar Seyhan Bey
konuşurken, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmaları hatırladım. Hatta, orada
"karar alalım, bu müzakereleri gece geç vakte kadar sürdürelim; daha da
olmazsa, bir haftasonu -cumartesi pazar-
bir yere kapanalım, enine boyuna tartışalım, görüşelim; çünkü, enerji
politikalarını, çok uzun, gönlümüzün rahat edeceği kadar tartışılabilecek
konular olarak görüyoruz" dedik; ama, fırsat olmadı, o zaman kısa geçtik.
Kısa derken, yine de uzun bütçe görüşmelerinden bir tanesi olmuştu; ama, bunu
daha da uzatabilirdik. Yani, bizim burada yapmak istediğimiz şey, bunların,
enine boyuna tartışılmasıdır.
Tabiî, bizim
Bakanlığımız, en sorunlu bakanlıklardan biri iken, en az sorunlu bakanlıklardan
biri haline döndü; çünkü, bu bakanlık, iktidar götüren, iktidar getiren bir
bakanlık. Onun için de, çalışmalarımızı belli bir hassasiyetle sürdürüyoruz ve
bir sistem yaklaşımı içinde sürdürüyoruz. Sistem yaklaşımı derken, olaya önce
makro bakıyoruz, bütün girdileri kontrol ettikten sonra... Burada, insan tabiî
ki son derece önemli, para önemli, bir de yönetim önemli; çünkü, olayları
yapanlar insanlar, olayları önleyenler de insanlar. Dolayısıyla, burada, yönetim
son derece önemli. Biz de bu yönetimi iyi yaptığımıza inanıyoruz; çünkü, bu
kadar kısa zamana bu kadar işi başka türlü yerleştiremezdik. Şöyle bir
hafızalarınızı toplayacak olursanız, bir ÇEAŞ-Kepez meselesi, cumhuriyet
tarihinin en önemli olaylarından bir tanesidir; bu gerçekleşmiştir. Daha
evvelden, buna çok kişi niyet etmiştir, yapmaya çalışmıştır; ama, belli
sebeplerden yapamamışlardır.
Onun dışında, Rus
doğalgazı hep tartışılır geçerdi. Rus doğalgazı masaya yatırılmıştır; bunun tek
fiyat ve aynı zamanda al ya da öde miktarı belli bir noktaya getirilmiştir.
Mobil olmayan mobil
santrallar durdurulmuştur.
Bulgar elektriği, pahalı
olduğu için ve başka taahhütler yerine getirilmediği için durdurulmuştur.
Kayıp-kaçak oranında çok
yoğun bir çalışma sürdürülmektedir. Tam 650 000 elektrik hırsızı yakalanmıştır
arkadaşlar; 650 000 kişi, 650 000 elektrik hırsızı. Daha evvelden bunlar
yapılmıyordu. Bunlar, aynı zamanda, sosyal politikalarla birlikte
yürütülmektedir.
Bunun dışında, DSİ'nin
hamleleri var. 124 tesis devreye alınmıştır. Bunlar, böyle lafla falan olmuyor;
bunlar, çalışarak ve belli disiplinler içerisinde sürdürülerek oluyor. Bu, bir
sistem yaklaşımı meselesidir.
Burada, ayrıca, bir kömür
harekâtı başlatılmıştır. Daha evvelden de Türkiye Kömür İşletmelerinin kömürü
vardı ve bu kömürler çıkarılmıyordu veya belli bir miktar çıkarılıyordu. Biz, 1
200 000 ton kömürü çıkarmaya başladık. Şu anda, 1 000 000 ton kömür teker teker
çıkarılıp, yıkanıp paketlenerek, vatandaşlara iletilmiştir. 1 200 000 ton
kömürü 500 kilogramlık parçalar halinde düşünürseniz 2 400 000 aile yapar, 5'le
çarparsanız, burada 12 000 000 kişi sıcak odalarında, bu soğuk kış günlerinde
oturmaktadır, rahat etmektedir. İşte bu, sosyal politikadır.
SEDAT UZUNBAY (İzmir) -
Üretimin yüzde 2,3'ü.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunlar, çoğunun beceremediği işlerdi.
Daha evvelden eğer kömürde bu politikayı gerçekleştirmeseydik, şu anda yüzde
13'e düşecekti. Biz, şu anda yüzde 23, yüzde 24'e çıkarmaya çalışıyoruz. Yani,
aşağı doğru bir kayış vardı. Biliyorsunuz, bu gibi şeylerde -fizikte de
öyledir- önce bir kaymayı durdurursunuz, ondan sonra yukarıya doğru tekrar
harekete başlatırsınız; fizik kuralıdır bu. Üretimlerde de böyledir; yani,
olayın bir sistematiği vardır, bir termodinamiği olduğu gibi, böyle bir durumu
da vardır. Onun için, biz, bunları gayet bilimsel olarak yapıyoruz. Zaten,
rakamlar herhangi bir sabunlamayı kaldırmaz. Teknikte böyledir bu tabirler.
SEDAT UZUNBAY (İzmir) -
Var ama.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Biliyorsunuz, kömür tek tek çıkar,
kazmayı vurarak çıkar; önce bin metre aşağıya inersiniz, tek tek çıkar, sonra
onu yıkarsınız vatandaşımıza layık hale getirmek için, ondan sonra
paketlersiniz çevreye saygımızdan dolayı, ondan sonra da o fakir fukaraya, bu,
hissettirilmeden verilir ve onlar da güzelce bunu yakarlar. Biraz önce
söylediğim gibi, 10 000 000-12 000 000 kişi, soğuk havada, şu anda evlerinde bu
kömürleri, hem de yerli işçilerimizin çıkardığı kömürleri yakıyorlar. İşsizliği
de önlüyoruz böylece. Soma'da şu anda paketleyecek adam bulamıyoruz; o
bölgelerde, bir yerde, işsizliği de önlemiş oluyoruz. Bunlar, tabiî, hep iş
bilmeyle yapılacak çalışmalar.
Bu arada, biraz önce
Sedat Uzunbay'ın bahsettiği birkaç nokta vardı; bu elektrikteki hesaplardan
bahsettiler. Bizden önceki iktidarların yaptığı hesaba göre 2006 yılında bir
krizden bahsediliyordu. Biz, felaket tellalı filan durumunda değiliz.
Yaptığımız yeni hesaplara göre -yeni verilere göre yaptığımız hesaplarda- biz,
yatırım ihtiyacının doğduğu yıl olarak 2009-2010 yılını görüyoruz; çünkü, hayat
yeni şartlarla da devam ediyor, biz de yeni kaynaklarımızı araştırıyoruz ve bu
yaptığımız araştırmalar ile yeni arz-talep dengelerine göre yaptığımız
hesaplamalar bunu gösteriyor. Bu, aslında, memnuniyet verici bir şeydir.
Dolayısıyla, yatırım ihtiyaçlarının daha ileri bir tarihte olması, hem yerli
kaynaklarımızı verimli kullanmak açısından hem de aldığımız önlemler bakımından
önemlidir. Bu, bir hesap kitap meselesidir. Bunu da sadece Enerji Bakanlığı
yapmıyor, devletin bütün bürokratlarının -Devlet Planlama, Hazine, EPDK, özel
sektör ve uzmanların- çalışmalarıyla yapılıyor. Burada bir hesap tutarsızlığı
filan yoktur, tamamen hesaba kitaba bir uygunluk vardır.
Onun dışında, yaptığımız
çalışmalarda -mesela, DSİ'nin yatırımlarından bahsettiniz- 2003 yılında 53
tesis, 2004 yılında da 71 tesis olmak üzere toplam 124 tesis açtık. Aslında, bu
da, tam bir yönetim ustalığıdır, planlama ve programlamanın bir gereğidir;
çünkü, biz, kaynakları çok etkin kullanıyoruz ve bitmek üzere olanları ele
alıyoruz. Daha evvelden, bir proje deposu halindeydi aldığımızda ve biz, bu
proje deposu halinde olanların içinden popülist olanları, fizibilitesi
olmayanları ayıkladık, öncelikli olarak da bitmesi yakın olanlara ağırlık
verdik ve onları bitirerek, onların parasıyla, kazancıyla da, diğerlerini
bitirdik. Bunlar, zaten, işleyen, çalışan tesisler ve zaten, gözlerinizin
önünde oluyor.
Tacidar Seyhan Bey -ki,
çok sevdiğim bir arkadaşımız- yeni bir enstitüden bahsetti. Biz, yeni bir
enstitü kurmadık. O komisyonlarda sizler de vardınız; bir enstitünün nasıl
kurulduğunu biliyorsunuz. Enstitü kurulmadı; sadece, TÜBİTAK'taki enstitü ile
Bor Araştırma Enstitüsü ortak bir proje yürüttüler. Tabiî, gazetelerde bazen
böyle yanılmalar olabiliyor. Keşke, bize sorsaydınız, bunu ben size daha açık
olarak ifade ederdim. Çünkü, bunlar, biliyorsunuz, yasayla çıkıyor ve yasada da
sizin imzalarınız oluyor; sizden habersiz böyle bir şeyin olmayacağını siz de
takdir edersiniz.
Şimdi, biz, yenilenebilir
enerjilerde çalışmalarımızı yaptık. Aşağı yukarı bir senedir bu projeler, işte,
bu yasa tasarısı hazırlandı, tartışıldı. Rüzgâr, jeotermal, güneş, küçük
hidrolik santrallar, HES'ler ve biomass, bu kanunun, yasanın kapsamında.
Komisyonlardan geçti; Genel Kurulda, sizlerin değerli parmaklarınız kalkarak,
bu yasalaşacak. Gündeme girecek; gündeme girmesini bekliyoruz. Bu yasa, bizim
savunduğumuz, üzerinde çalıştığımız ve sizlerin de değerli katkıları olan bir
yasadır. Biz, rüzgârımızı, jeotermal enerjimizi, güneş enerjimizi sonuna kadar
kullanmak istiyoruz ve bununla ilgili yoğun çalışmalarımız da var. Bu, sadece
bir gündem meselesi; gündeme girecek.
Şimdi, bunun dışında,
dediğim gibi, yoğun çalışma içindeyiz; ama... Yine, birkaç soru vardı. Tacidar
Bey, LPG kanunuyla ilgili, bürokratlara atfen, biraz önce bir dokundurma yaptı.
Ben, onu da şöyle izah edeyim: LPG kanununa, geçmişte işyeri açma izni ve
çalışma ruhsatı almış olan otogaz istasyonlarının imar ve güvenlik
standartlarına uymadan faaliyetlerine devam edeceklerine dair bir ekleme
yapıldı tasarı sırasında. Bu, bizim istemediğimiz bir şeydi; çünkü, biz, sektörü
disipline sokmak istiyorduk. Bu patlamalar, infilaklar olmasın ve bunun için de
belli mesafelerde, belli hassasiyetlerde insan sağlığını, güvenliğini temel
alan bir yapıda olsun istiyorduk. Biz, bu eklemeyle, bunun bir parça gözardı
edildiği kanaatine vardık. Tabiî, takdir Sayın Seyhan'a ait; çünkü, bu önergeyi
niçin verdiğini, toplum sağlığı, disiplin, haklı rekabet ve diğer kurumların
yetkilerine saygı konusundaki düşüncesini, ben, gene, sizin ve kendisinin
takdirine bırakıyorum.
Onun dışında, bir başka
konu, Akçakoca'daki doğalgaz sondaj meselesi. Biz, orada, ticarî anlamda bir
rezerv bulduk. Rezerv hakkında hiçbir rakam vermedik; çünkü, biz, burada,
ayrıca, bu sene 5 ilâ 9 sondaj daha yapacağız. Çünkü, orada, denizin altında 5
ayrı yatak daha var. Onları da, inşallah, deleceğiz nisan ayından itibaren.
Eğer onlarda da olumlu sonuçlar alırsak, bunlar yapıldıktan sonra -bunlar
tespit sondajlarıdır- birleştirilerek işletme faaliyetleri başlayacak.
Bunlar, tabiî, öyle kolay
işler değil; önce bir tespitini yapıyorsunuz, sonra onların geliştirilmesi
sağlanıyor. Öyle, hemen, ilk bulmayla, bunlar, boyacı küpü şeklinde, daldır
çıkart şeklinde olacak çalışmalar değil, bunlar ciddî çalışmalar; onun için,
bir parça zaman alacak. Ancak, biz, temkini hiçbir zaman elden bırakmıyoruz. Bu
çalışmalarda rakamların ispat edilmesinden sonra, varlığı iyice görüldükten
sonra, tekrar ekonomikliği değerlendiriliyor; ama, şu anda, ticarî değerde bir
rezervdir.
Petrol konusuna gelince:
Bu, Rize-Hopa açıklarındadır. Bunun şu anda değerlendirmesi yapıldı. Yalnız,
biliyorsunuz, bu, 150 000 000 dolarlık bir yatırım. BP, böyle bir yatırımı çok
ciddî verilere oturtmak istiyor ve TPAO'nun değerli uzmanları da aynı kanaatte.
Bunlar değerlendiriliyor. Zaten, sondajı, inşallah, haziran ayında yapacağız.
Bunun, çıkacak petrol yasasıyla filan alakası yok. Ayrıca böyle olmayacağına da
inanıyoruz.
Aslında, ben, size, 40
sayfalık bir konuşma kitapçığı dağıttım. Onun içerisinde detayları var; ama,
bir yanlış anlama olmasın diye, bu açıklamaları yapmayı da ayrıca tercih ettim;
çünkü, biz, yaptıklarımızı pek anlatmayı değil, daha çok yapıldıktan sonra
bunun ortaya çıkmasını arzu ediyoruz. Zaten, bazı şeyleri de çok fazla
söylemeye gerek yok.
Biz, elektrikte 25 aydır
-ki, bu, 100 hafta yapar; daha evvelki haftaları, ayları hatırlarsanız,
otomatik zamlarla yürürdü- zam yapmadığımız gibi, indirimler yaptık; rakamları
görürsünüz. Bu, aslında, önemli bir başarıdır. Futbolda bile, böyle 20 hafta,
30 hafta gol yemeyen kaleci başarılı kaleci sayılıyor; ama, bizim
Hükümetimizin, Bakanlığımızın başarısını, ben, sizlerin takdirine bırakıyorum;
çünkü, bu, aşağı yukarı, 100 haftadır yapılan bir şey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Siz, golü deplasmanda yiyorsunuz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunu yaparken de, hiçbir zaman, bütçeye
ve devlete yük olmadık. Bu, tamamen, bir enerji yönetimidir. Tıpkı paranın
yönetimi, insanın yönetimi gibi, bir enerji ve su yönetimini gerçekleştirdik.
Yaptığımız bu çalışmaları, rakamlar... 11 milyar kilovat/saat, tamamen şu
düzenlemelerle oldu. Allah, bol miktarda yağmur da verdi. Kömürü de çok iyi
yönettik. Biz, mobil santralları falan da durdurduk. Rus doğalgazında
yaptığımız indirimlerle de buna bir zemin hazırlamış olduk. Çok şükür, şu anda
vaziyet gayet iyi.
Biz, doğalgazda da zammı,
petroldeki artışın çok daha altında yaptık. İndirimler yapmıştık... Geçen gün,
çok değerli bir arkadaşım bana şunu söyledi: "Aslında, sen, niye
doğalgazda zam yaptığını söylüyorsun; siz, iktidara geldiğinizdeki fiyata daha
neyi ulaştınız. Bunu geçtiğiniz zaman söylersiniz." Şu anda, biz,
doğalgazda, aldığımız zamandaki rakamlara daha yeni ulaşmış bulunuyoruz.
Elektrikte ise indirimler yaptık, biliyorsunuz.
Kömür konusunu biraz önce
ifade ettim. Orada da, kömüre ağırlık verdiğimiz için, kömür santrallarında da
bu yoğun bir şekilde çalıştırılıyor.
Şimdi, burada, yeni
dönemde neler yapacağız... Yeni dönemde, inşallah, bu dönemden itibaren,
iktidarımızın ileride hatırlanabileceği özgün çalışmalardan biri olan,
kabloların yeraltına inmesi meselesi var. Bu, hem işin estetiği bakımından hem
işin tekniği açısından ve aynı zamanda verimlilik, kayıp-kaçak oranı
bakımından, şehircilik anlayışı açısından son derece önemli bir projedir.
Onun dışında,
yenilenebilir enerji inşallah çıkacak.
Ayrıca, biz, iki büyük
baraja önem verdik; Yusufeli ve Ilısu Barajı. Bu barajlarla beraber, Boyabat
Barajı da inşallah devreye girecek. Bunlardan özellikle Yusufeli ve Ilısu
Barajı, mega yatırımlar listesine girecek çalışmalardır. Ben size şunu
söyleyeyim: Bizim bütçelerimiz belki mütevazı; ama, biz parayı iyi
kullanıyoruz. Başkalarının 3'e, 4'e yaptığını, biz 1'e yapıyoruz. Sadece
Yusufeli ve Ilısu Barajlarında sağladığımız tasarruf 750 000 000 dolardır;
sadece Ilusu ve Yusufeli Barajlarında yapılan tasarruf ve pazarlıkla elde
edilen avantaj 750 000 000 dolardır. Yani, bunlar, bir çalışma yaklaşımıdır;
ama, biz, bunları anlatmaya bile -lüzumsuz demeyeyim- gerek görmüyoruz; çünkü,
öyle yetiştik, tevazuyla yetiştik. Bunları zaten görevimiz olarak gördüğümüz
için, anlatmıyoruz; ama, bazı arkadaşlarımız "anlat anlat" dediği
için bunları anlatmak durumundayız.
Onun dışında, bir BTC
Projesi var; 4 milyar dolarlık proje. Beyler, iş yapmak kolay değildir. Bir BTC
Projesinin -1 760 kilometre olarak olaya bakarsanız- üçte 2'si Türkiye'de
oluyor ve dağları tepeleri geçerek yapıyorsunuz. Bu boru için önce 28 metrelik
bir yol açılıyor, ondan sonra bu borular hazırlanıyor, kaynakları yapılıyor,
hidrolikleri yapılıyor...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
çok tatlı, şeker bir vaziyette anlatıyorsunuz...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bir iki dakika daha Sayın Başkan...
BAŞKAN - Siz elektriğe
zam yapmıyorsunuz; ama, ben sizin sürenize zam yapıyorum.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bu BTC Projesi,
hakikaten, Türk mühendislerinin, Türk müteahhitlerinin iftihar edeceği bir
proje. Dağlar, tepeler aşılarak yapılıyor. Peşinden, Şahdeniz Projesi gelecek.
Bu projeyle beraber, ben, size daha Mısır'la yapılan doğalgaz anlaşmasını
anlatmadım. Suriye üzerinden gelip, Yunanistan'a gidecek; bir başka hat,
Nabucco projesiyle Avusturya'ya kadar gidecek. Şu anda bunları anlatacak
zamanım yok; ama, bu projeler, hakikaten, Türkiye'yi rahatlatacak projelerdir.
Bunların üzerine yoğun bir şekilde gidiyoruz.
Bu arada, doğalgaz ve
petrol aramalarına çok büyük ağırlık verdik. Biraz önce Afif Beyin de
bahsettiği gibi, bizim şu anda kullandığımız yerli kaynak yüzde 8'dir; ama,
biz, mutlaka, yerli doğalgazımızı ve petrolümüzü bulmak durumundayız. Bu
çalışmalara hem Türkiye'de, karada ve denizde devam ediyoruz hem de üçüncü
ülkelerde devam ediyoruz. Şu anda, gerek Mısır'dan gerekse Suriye'den gelecek
uzmanlarla ortak bir konsorsiyum oluşturduk. Bunlar da, çalışmalarını, ayrıca,
uzmanlar bazında sürdürüyorlar; yani, yoğun bir şekilde gidiyor.
By-pass projeleri var.
Belki buna girecek zaman yok. Yeraltı depoları var. Özellikle liberalizasyon
konusunda, bu serbest piyasaya geçişte önemli adımlar attık. Bakınız, normal
olarak, doğalgaz ve elektriği bir araya getirirseniz, bu, 40 milyar dolarlık
bir pazardır. Biz, bunu, olduğu gibi bir düzenleme kuruluna verdik. TEDAŞ'ı 1
Nisanda özelleştirmeye verdik. Yani, şu anda, biz, liberalleşme noktasında,
serbest piyasaya geçiş noktasında çok önemli adımlar atıyoruz. Doğalgazda kontrat
devirleri ihalesine çıktık. Yani, bunlar, önemli, hakikaten devrim sayılacak
şeyler. İsterseniz, buna, sessiz devrim deyin, isterseniz sesli devrim deyin;
mühim olan bu işlerin yapılmasıdır ve biz, bunları çok sağlıklı bir şekilde
sürdürüyoruz.
Bunu yapmak için de,
disiplinli bir çalışmayla beraber, gönlünü ve cesaretini ortaya koymak gerek.
Yoksa, bu yolsuzluklarla mücadelede, biz, gerçekten önemli adımlar attık. Bu
bakanlığın sesi, eğer, şu ana kadar fazla duyulmuyorsa, yapmadığından değil.
Bir tabir vardır; değirmenci; değirmen durduğu zaman uyanırmış. Şu anda, biz,
sessiz sakin bir şekilde bu çalışmaları sürdürüyoruz çok şükür ve gayet güzel
gidiyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Sayın Bakan, biz de size şu "devrim" sözcüğünü öğrettik ya, ne mutlu
bize!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Tabiî, devrim bizim de sözümüzdür. Biz,
buna da çok iyi inanıyoruz. O devrimi hep beraber yaptık.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Biz, eski devrimcilerdeniz. Size bu sözü öğrettik ya, helal olsun!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunu, siz, belki sözle yapıyorsunuz; ama,
biz, uygulamayla yapıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz, bunları şeffaf bir
şekilde yapıyoruz. Bu şeffaf çalışmayla da... Hep açık; yani, hiç saklımız
gizlimiz yok. Bunları bu şekilde sürdürüyoruz.
Bor Araştırma Enstitüsü,
şu anda, TÜBİTAK'la güzel bir anlaşma yaptı. Onu mutlaka sürdüreceğiz. Hidrojen
Teknoloji Merkezini kurduk. Biz geleceğe de bakıyoruz. Dolayısıyla, o konuda da
fena sayılmayız; yani, orada da iyi gidiyoruz.
Aslında, size belki de
yapacak hiçbir şey bırakmadığımız için, siz ancak bunlarla bizleri eleştirmeye
çalışıyorsunuz.
Yasalardan Maden Yasası
çıktı. Bakın, Maden Yasasıyla, bizim üretimimiz ve ihracatımız yüzde 40 artı.
Maden Yasası önemli. Petrol Piyasası Yasası çıktı, Bor Araştırma Enstitüsüyle
ilgili yasayı çıkardık. Yenilenebilir enerjiyle ilgili yasa sadece oylama
aşamasında. Petrol yasası çıkmak üzere, burada. LPG'yle ilgili yasa aynı
şekilde. Enerji verimliliğiyle, jeotermal enerjiyle ilgili tasarılar
hazırlanıyor. Bunları yaparken, biz, aynı zamanda, onbeş günde onbeş yasayı
hızla çıkarmış bir meclisin o dönemde çıkardığı yasaları da düzeltmeye
çalışıyoruz; özellikle, elektrik ve doğalgazla ilgili yasaları. Bunları da
düzelttiğimiz takdirde, geleceğimiz çok daha parlak olacak; ama, dediğim gibi,
bu projeler, gerçekten, makro projelerdir.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Bakan, ütopyadan söz ediyorsunuz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunların her bir tanesi için belki ayrı
bir oturum gerekir; ama, bunları, ancak bir cümle söyleyip geçmekle
yetiniyorum; çünkü, Sayın Bakanım da bu konuda konuşacak, sözü Sayın Osman
Pepe'ye de bırakmam gerekiyor.
Ayrıca, hepinize
dağıttığım bu 40 sayfalık çalışmada da,
il il, ilçe ilçe, doğalgazda ne yapıldığını... Bizden önce 5 000 kilometre
yapıldı, biz 10 000 kilometreye çıkarıyoruz. DSİ'nin yaptığı çalışmalar
başlıbaşına bir başarı öyküsüdür. Bunlar burada. Maden İşleri öyle. Elektrik
İşleri Etüt İdaresi, BOTAŞ'ın yaptığı çalışmaları da burada bulursunuz.
Eğer, sorular olursa,
ben, memnuniyetle, yine cevaplandıracağım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
izahatlarınız için çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.
Hükümet adına, Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Osman Pepe; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığının 2005 yılı bütçesi üzerinde Bakanlığımızın görüş ve düşüncelerini
siz değerli arkadaşlarımla paylaşmak için huzurlarınızdayım. Bu vesileyle,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak biz, çevre ve ormancılık politikalarını, insan merkezli olarak, AK Parti
Hükümetinin iki yıllık icraatlarında ortaya koymayı, bugüne değin ciddî
sorunların kaynağı olan bu iki bakanlığı halkla barıştırmayı, milyonlarca
insanın yaşadığı orman köylerindeki köylülerimizin refahtan daha fazla pay
almasını sağlayacak, onların dertleriyle daha fazla ilgilenecek politikalara
yakın durmayı, Bakanlığımızın çalışmalarının ana eksenine oturtmuşuzdur.
Değerli milletvekilleri,
Hükümetimizin icraatları, elbette ki, halkımız tarafından yakından takip
edilmekte ve takdir edilmektedir. 2003 yılında bakanlıkların birleştirilmesi
aşamasında, Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığı birleştirilirken, bu kürsüden
"çevre kayboldu, gitti" diyenlerin, bu işin ne kadar isabetli
olduğunu, daha sonra, Avrupa Birliği ilerleme raporlarına baktıkları zaman,
orada görmeleri mümkündür. Aynı zamanda, bizim devralmış olduğumuz bakanlığın
bütçesi toplam 47 trilyondu -yani, 2003 yılı rakamlarından bahsediyorum- bugün
Çevre ve Orman Bakanlığı total bütçesi, dönersermayeleriyle birlikte, 2
katrilyon civarındadır. Bu 2 katrilyonluk bütçeden de, çevreyle ilgili,
Türkiye'de bugüne değin hiç olmadığı kadar önem arz edecek projelere, ülkenin
imkânları ve Bakanlığın imkânları nispetinde kaynak ayrılmaya çalışılmaktadır.
Orman Genel Müdürlüğünün,
önce insan merkezli politikaları doğrultusunda... Burada, değerli hemşerim
Giresun Milletvekili Sayın Işık, Orman Genel Müdürlüğünün bütçesiyle alakalı
görüşlerini arz ve ifade ederken, orman köylüsünün almış olduğu rakamlara
değindiler. Zannediyorum, rakamları kendisine veren arkadaşlarımız tam olarak
verememişlerdir, bazı eksiklikler var; ama, kısa olarak, hemen, onları, burada
arz etmek istiyorum.
Orman köylüsü 2002
yılında toplam olarak 495 trilyon lira almışken, bu 2003 yılında 683 trilyon
liraya, 2004 yılında da 900 trilyona ulaşmıştır...
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Üretimden değil, krediden bahset.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bu rakam, elbette ki, 20 000'e yakın orman köyünde
yaşayan 7 500 000-8 000 000 orman köylüsü için çok büyük bir rakam sayılmaz;
ama, bu, mevcut şartlar, bütçe imkânları dahilinde önemli bir katkıdır; ancak,
orman köylülerinin sorunlarını araştırma komisyonunun hazırlamış olduğu ve
fevkalade istifade etmiş olduğumuz rapora göre; orman köylülerinin sorunlarının
çözülmesi için, öyle zannediyorum ki -hükümet olarak- 2005 yılı içerisinde,
başta Anayasanın 169 uncu ve 170 inci maddelerinde ve ilgili kanunlarda mutlaka
ve mutlaka değişiklik yapılması gereklidir.
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Çözüm önerdik.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Yine, Avrupa Birliği uyum sürecinde, Türkiye'deki mevcut
orman yasalarının -Anayasa ve yasalardaki mevcut haliyle- bu politikaların halkımızın, köylümüzün
istediği doğrultuda gerçekleştirmeye hiç de elyak olmadığı, aslında Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarımın da fevkalade kabullendikleri bir
husustur. Bu, sadece bizim Partimizin, bizim Hükümetimizin, bizim
Bakanlığımızın ortaya koymuş olduğu bir gerçek değildir; Türkiye'nin
sorunlarına objektif bakış yapan herkesin paylaşmış olduğu, ifade etmiş olduğu
bir realitedir.
Bizim Orman Genel
Müdürlüğümüz elbette ki Türkiye'deki en büyük genel müdürlüklerden birisidir.
Bu genel müdürlük, çalışanlarıyla, üretimiyle, planlamasıyla, programlamasıyla,
kadastro çalışmalarıyla, elbette ki, milyonlarca insanı ilgilendiren bu
icraatlarıyla halkımız tarafından da zaten yakinen takip edilmektedir.
Orman kadastro
çalışmaları 1937 yılından bu tarafa 67 yıl içerisinde ancak yüzde 75 oranında
gerçekleşebilmişken, biz, 2004 yılı içerisinde 1 000 000 hektarı geçtik.
Hedefimiz 2 000 000'du. Burada kalmamızın sebebi de şudur: Kadastro komisyonları
bugüne değin, yani, bizim Hükümetimizin, bizim Bakanlığımızın olaya sıcak bir
şekilde yaklaşma safhasına kadar hep sürgün yeri olarak görülmüştür, kadastro
komisyonlarına hiç kimse gitmek istememiştir. Niye; çünkü, orman kadastro
komisyonuna gidecek, evinden barkından altı ay uzakta kalacak, büroda çalışan
insanla aynı maaşı alacak, herhangi bir harcırah almayacak, fazla ücret
almayacak... Ama, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın burada ortaya koymuş
olduğu hür iradeleriyle, gayretli çalışmalarıyla burada yapmış olduğumuz
düzenlemelerle, bu komisyonlarda çalışan arkadaşlarımızın maaşlarına, yaklaşık
yüzde 50'si kadar bir ilave ödenek konulmuştur.
Orman yangınlarıyla
ilgili olarak şunu açıkyüreklilikle ortaya koymakta fayda görüyorum: Türkiye,
dünyanın en başarılı ülkesidir. Birim ormandaki kayıplarıyla mukayese edildiği
zaman, Akdeniz havzasında Türkiye'den daha başarılı bir başka ülkeyi göstermek
mümkün değildir. Bu, elbette ki, Türk mühendisinin, Türk ormancısının, bizim
mükellefimizin, köylümüzün, askerimizin, sivilimizin, toplumun bütün
kesimlerinin bu konuda ortaya koymuş olduğu güçlü iradenin ve fedakârlığın neticesindedir.
Elbette ki, bu insanların da çalışmalarını takdir etmek, bunların karşılığını
vermek gerekirdi. Nasıl, orman kadastro komisyonlarında çalışan
arkadaşlarımıza, siz değerli milletvekillerinin gayretleriyle, yangın tazminatı
şeklindeki bir düzenlemeyle önemli bir ücret artışı verilmişse, bizim bölge
müdürümüze, işletme müdürümüze, mühendislerimize, her kademedeki arkadaşımıza
da önemli bir destek verilmiştir. Yıllardan bu tarafa -Sayın Işık da çok iyi
biliyor; çünkü, o da bu teşkilattan emekli olan bir arkadaşımız- Bakanlığın
gündeminde yangın tazminatı konuşulmuş konuşulmuş; ama, bir türlü hayata
geçirilememiştir. İşte, AK Parti Hükümetinin farkı budur; bugüne kadar
konuşulanları değil, hayal edilemeyenleri bile cesaretle, inançla ve başarıyla
gerçekleştirdiğimiz için, elbette ki, bundan, hep birlikte iftihar etmemiz
lazım, bununla gurur duymamız lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Milletimiz
başarıya açtır, milletimiz başarıya hakikaten susamıştır. CHP'li arkadaşlarımız
da, inanıyorum ki, bundan içten içe gurur duyuyorlar, yapılan güzellikleri
onlar da içlerinden alkışlıyorlar; ama, bu, muhalefetin kendi doğasında olan
bir şey; bunu, açık açık ortaya koymak zor bir iştir. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Bırak da, CHP'nin ne düşündüğünü biz bilelim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Bakan, görevini yap, muhalefete sataşma!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - 17 nci maddeyle alakalı, hiçbir özel üniversiteye ve
spor kompleksine tahsis yapılmamaktadır.
Atatürk Orman Çiftliğiyle
alakalı olarak, burada bir spor kulübüne veyahut da birkaç spor kulübüne
yapılan tahsisten bahsedilirken, Atatürk Orman Çiftliğinin sadece isminde orman
var; Atatürk Orman Çiftliğinin, bizim Bakanlığımızla hiçbir alakası yok.
MEHMET IŞIK (Giresun) -
Örnek ol...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Ancak, bir şey söyleyeyim ki, Atatürk Orman Çiftliğinin
aslî hüviyetine dönüştürülmesi için, bizim Bakanlığımız olağanüstü bir
performans ortaya koyarak, 1 000 000 fidan dikmiştir. Atatürk Orman Çiftliğinin
yanlış emellere hedef olmaması için biz üzerimize düşeni yapıyoruz ve de benim
kanaatim şudur: Atatürk Orman Çiftliğinin, Ankara Büyükşehir Belediyesine
verilmesi lazım. Türkiye...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Yapma ya!.. Zor yaparsın o işi!..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Böyle diyeceğinizi bilerek söylüyorum. Çünkü, Atatürk
Orman Çiftliğinin büyük bir kent parkı olarak düzenlenmesi...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Yağmalanması için...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - ...ve de 3 500 000-4 000 000’a varan Ankaralı
hemşerilerimizin, medenî insanlar olarak, rekreasyon alanı ihtiyaçlarının
karşılanabileceği...
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Meclisi de verelim!..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - ...bir fırsatın Ankara'nın göbeğinde hazır vaziyette
beklediğini... Atatürk Orman Çiftliği moloz dökülecek bir yer değildir; bir.
(CHP sıralarından "Döktürmeyin!" sesleri) Atatürk Orman Çiftliği,
bakın, Ankara'nın göbeğinde, Türkiye'nin en büyük iki numaralı metropolünde
tahıl üretimi yapılacak bir alan değildir. Günümüzün modern kentlerine gidip bu
tür alanların sosyal donatılarla nasıl düzenlendiğini gördüğünüz zaman, bu
benim dediğimin fevkalade yerinde olduğunu sizler de paylaşacaksınız. Ancak,
elbette ki, benim konum tek başına Atatürk Orman Çiftliği değildir; söz geldi
de değindim.
Yalnız, bizim Orman Genel
Müdürlüğümüzün çalışmalarıyla bu konuda yaptıklarımızla alakalı olarak bir
hususun da altını çizmekte fayda görüyorum: 2005 yılı içerisinde Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğüyle yapmış olduğumuz ortak çalışma, inşallah, bir kanun tasarısı
olarak Genel Kurula gelecek, kısa sürede de, inşallah, burada kanunlaşma imkânı
bulacaktır. Bu şekilde, Türkiye'de bir taraftan Orman Genel Müdürlüğü kadastro
çalışması yaparken, bir taraftan da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü kadastro
çalışması yapmayacak. Bu işin bir tek sahibi olacak, inşallah, bu da Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü olacaktır. İşin doğrusu budur. Dolayısıyla, bu
yöntemle, Türkiye'de, neredeyse yetmiş yıldır çözülemeyen sorunu, bu dayanışma
ve işbirliği anlayışı çerçevesinde kısa sürede inşallah çözmüş olacağız.
Yine, biz görevi
devraldığımız zaman, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz yılda 75 000 hektarlık
ağaçlandırma ve erozyon mücadelesi yaparken, 2003 yılı içerisinde bunu önce 115
000 hektara, 2004 yılında da 170 000 hektara çıkardık. Şimdi bu rakamlara
baktığımız zaman burada neyi görüyoruz, neyi anlıyoruz; vakıfların,
derneklerin, belediyelerin, Silahlı Kuvvetlerin, elbette ki bu işin amiral
gemisi olarak da Bakanlığımızın yapmış olduğu ağaçlandırma çalışmalarıyla, Türkiye'nin,
dünya ormancılığında örnek gösterilebilecek olduğu ve bütün uluslararası
toplantılarda da Türkiye'nin bu başarıları parlayan bir yıldız olarak ifade
edilmektedir.
Birleşmiş Milletlerin FAO
teşkilatınca, Türkiye, ormanlarını geliştiren, orman alanlarını artıran
dünyadaki nadir ülkelerden biri olarak işaret edilmektedir. Bu, sadece bizim
millî istatistiklerimizin ortaya koymuş olduğu bir realite değildir. Bu,
uluslararası örgütlerin ve rakamların da paylaşmış olduğu bir gerçektir.
Dolayısıyla "Türkiye çölleşmesin" diye, Türkiye kamuoyundaki güçlü
kanaatleri Bakanlığımız fevkalade bir şekilde paylaşmaktadır; sadece paylaşmakla
kalmamaktadır, bunun gereğini de yerine getirmektedir.
Orman fidanlıklarının
yüzde 38'ini kapattık; ama, orman fidanlıklarının yüzde 38'ini kapatmamıza
rağmen, fidan üretimini yüzde 40 kadar artırdık.
2005 yılındaki hedefimiz,
Türkiye'de yaklaşık olarak 250 000 000 fidan dikmektir. Valilikler arasında
yarışma şekline dönüştürmüş olduğumuz anlayışla ve Silahlı Kuvvetlerimize
vermiş olduğumuz destekle, inşallah, 2005 yılı, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki
en büyük rakama erişilen yıl olarak kayıtlara ve istatistiklere geçirilecektir.
Yine, Bakanlığımızın
Millî Parklar Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu çalışmalardan birisi olarak da,
tarihî Gelibolu Millî Parkındaki 250 000 şehidimizin manevî şahsiyetlerini,
ruhaniyetlerini fevkalade hoşnut edecek bir tabloyu ortaya koymak için,
cumhuriyetin 80 inci yılı baz alınarak, Sayın Başbakanımızın da talimatlarıyla
fevkalade bir çalışma ortaya koyuyoruz. Oradaki şehitler, Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunun yolunu açan şehitlerdir. Mustafa Kemal Atatürk'ün
tarih sahnesine çıkmış olduğu Çanakkale Savaşları elbette ki millî tarih
açısından fevkalade önemlidir. Çocuklarımızın millî tarihlerini öğrenmek, millî
kimliklerine bihakkın vâkıf olabilmeleri açısından, Gelibolu Millî Parkının en
güzel şekilde yapılması için fevkalade gayretlerimiz var. Öyle zannediyorum ki,
değerli milletvekili arkadaşlarımız, hemşerilerinin bölgeye yapmış oldukları
ziyaretlerde veyahut da kendilerinin bölgeye yapmış oldukları ziyaretlerde,
bunları mutlaka göreceklerdir.
Yine, Orköy, Bir Havza
Bir Ürün Projesiyle fevkalade başarılara imza atmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
çevre politikaları açısından Türkiye'nin fotoğrafına baktığımız zaman,
yüreğimizi hoş edecek yahut Türkiye'de çevreyle alakalı her şey dört dörtlük
diyebilecek noktada değiliz. Tabiî, Türkiye'de, Çevre Bakanlığı olarak, kralın
çıplak olduğunu söylemenin hiç de kolay olmadığını biliyorum; ama, önce şu anda
hangi noktada bulunduğumuzu ortaya koymamız lazım ki, ondan sonra nereye
geleceğimizi tayin edebilelim.
Sayın Çakır'ın ifade
etmiş oldukları Ergene Havzasıyla alakalı husus; biz, Bakanlık olarak, çevre
düzeni planlarını, Türkiye'deki çarpık sanayileşme ve çarpık kentleşmenin en
temel sebebi sayıyoruz. İşte, Bakanlığımız, 54 ilde çevre düzeni planlarını
harekete geçirdi ve bununla da, 2004-2005 yılı içerisinde, Türkiye'de, 1961
yılından 2004 yılına kadar, kırk küsur yıl içerisinde, çevre düzeni planı
açısından ancak yüzde 5 kadar yapılmışken, Türkiye'nin yüzde 70'ine yakınının
çevre düzeni planlarını bitirmeyi hedefliyoruz. 3 225...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
1/25000 ne oldu Sayın Bakanım?
O planlar, siz bakan
olmadan önce yapılmıştı; siz, hiçbir şey yapmadınız. Trakya Üniversitesi, siz
bakan olmadan o planları yapmıştı; siz, sadece onayladınız. 1/25000 ne oldu;
onu söyleyin...
BAŞKAN - Sayın Çakır,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Kusura bakmayın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
Genel Kurula hitap ediniz lütfen.
Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Çakır, bakın, biz, çevre düzeni planlarını
bitirdik ve onayladık. Yüksek Maliyetli Çevresel Yatırımlar Projesine, Avrupa
Birliğinden temin etmiş olduğumuz 16 600 000 euroluk bir krediyle, Ergene
Havzasındaki, Trakya bölgesindeki bu durumu, bu projelerin içerisine koyarak
çözüyoruz. Avrupa Yatırım Bankasıyla, Marmara Havzasının Çevre Yönetimi
Projesini, yine, bu fasılda, bunun içerisine koyarak çözüyoruz.
Şunu söyleyeyim ki size,
biz, Ergene Havzasında, Trakya bölgesindeki çevresel sorunların ağırlığını, her
zeminde, her platformda ifade ediyoruz ve bununla alakalı, Avrupa Birliğiyle,
Avrupa Birliği fonlarından temin etmiş olduğumuz kaynaklarla bunun gerekli
çalışmalarını yapıyoruz. Hiçbir şey
yapılmıyor demek, aslında, burada bir doğruyu, bir hakkı ketmetmek olur.
Ancak, şunu söyleyeyim:
Tabiî, muhalefet etmek farklı bir olay. Muhalefet etmenin mantığını da, mutlaka
iyi kurgulamak lazım; doğru şeyleri, doğru yerde, doğru zamanda söylemek lazım.
Aksi halde, sizin söyledikleriniz kamuoyunda makes bulmaz.
Yine, bizim, Çevre ve
Orman Bakanlığı olarak... 3 225 belediyenin çok önemli bir kısmının çöp deponi
alanlarının olmadığını, arıtma tesislerinin olmadığını, Türkiye'de özel
sektörün de, Türkiye'deki belediyelerin de, Türkiye'deki merkezî hükümetin
de... Avrupa Birliğinden tarih almış bir Türkiye olarak, önümüzdeki süreçte,
Avrupa Birliğine tam üye olmak için önümüzdeki ekim ayında görüşmelere
başlayana kadar yapacaklarımız olduğunu elbette ki biliyoruz.
Bakın, önümüzdeki sekiz
ilâ on yıl içerisinde, yaklaşık olarak 30-35 milyar euroluk bir çevre
altyapısını gerçekleştirmemiz lazım. Biz, Bakanlık olarak, Avrupa Birliği
müktesebatını kendi mevzuatımıza uyumlaştırma noktasında, şu anda yüzde 35'ler
seviyesindeyiz; yani, bugün, Avrupa Birliğine yürüyen yolda, ilerleyen yolda,
Bakanlık olarak takvimimizi yaptık ve 2006 sonunda, inşallah, bütün
mevzuatımızı tam uyumlu hale getireceğiz. Yine, mevzuatı sadece uyumlu hale getirmek
yetmiyor, bu mevzuatı mutlaka icraata, uygulamaya dökmek gerekiyor; biz, bunun
da farkındayız. Bunun farkında olduğumuz için de, bir takvim oluşturduk. Sekiz
ilâ on yıl içerisinde, bu 30-35 milyar euroluk yatırımın yaklaşık üçte 1'inin
belediyeler tarafından yapılacağının, üçte 1'inin özel sektör tarafından
yapılacağının, yine üçte 1'ine yakın kısmının da genel yönetim, merkezî hükümet
tarafından yapılacağının altını çizmekte fayda görüyorum.
Ancak, şunu söyleyeyim;
Avrupa Birliği fonlarından öyle zannedildiği kadar büyük rakamların hibe olarak
alınabileceği yanlış bir kanaattir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Dün, İstanbul Sanayi Odasındaki bir oturumda, Macaristan
Çevre Bakanlığı Müsteşarının başmüzakereci olarak katılmış olduğu
toplantılardaki tecrübelerini, bizzat kendisinden dinleme imkânını da bulduk;
"Avrupa Birliği, bize, ancak yüzde 10 kadar destekte bulundu" dedi.
Bizim de zaten hesaplarımız, bizim de projeksiyonlarımız, aşağı yukarı bu
mertebededir; yani, Türkiye'de herkes elini taşın altına koymak mecburiyetindedir.
Atıksu bedelleri arıtma tesislerinde kullanılmak mecburiyetindedir; Çevre
Temizlik Vergisini alan kurum, onu, çöp deponi alanında kullanmak
mecburiyetindedir. Biz, Avrupa Birliği standartlarında bir çevre kanunu
çıkaralım diye, birbuçuk yıldan bu tarafa çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve de
çevre kanunu, şu anda, komisyonda...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Neden çıkmadı Sayın Bakan?!. Neden birbuçuk yıldır Çevre Komisyonunda?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bu komisyonda,
çevre kanunu, 2005'in ilk aylarında çıkacak. Niye çıkmadı; şunun için
çıkmadı...
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
TÜSİAD var...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Çevre kanunu temmuz ayında çıkacaktı; ama, çevre
kanununun dayandığı İl Özel İdaresi Kanunu, Belediyeler Kanunu, Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, bir kez daha görüşülmek
üzere Genel Kurula iade edilince, o zaman, biz, onların yasalaşmasını bekledik.
Aksi halde, bizim kanunumuz dayanaksız kalırdı.
Kaldı ki, çevre kanunu,
sivil toplum örgütlerinin çok geniş katılımıyla, muhalefetin teklifleriyle,
fevkalade geniş ve kucaklayıcı ve de çağdaş bir standarda erişmiştir. Öyle
zannediyorum ki, bu çevre kanununu, 2005'in, ocak mı olur, şubat mı olur, ama,
daha ilerisi olması mümkün değil, inşallah çıkaracağız ve de bununla, burada,
önemli bir avantaj sağlayacağız; çünkü, bugün, sanayicilerin en fazla şikâyet
etmiş oldukları hususlardan birisi de haksız rekabettir. Çevre arıtma tesisi
yapan ile yapmayan aynı pazara mal satıyor; burada, gerçekten, bir haksız
rekabet söz konusu.
Yine, denizlerimizdeki
çatışmadan ve çarpışmalardan meydana gelen deniz kazalarına, bugüne değin 17
tane kurum müdahil oluyordu. Biz, bunu da, bir kanunî düzenlemeyle, bizim
Bakanlığımızın koordinasyonunda, bizim yanımızda Denizcilik Müsteşarlığı, Kıyı
Emniyeti ve Sahil Güvenlikle birlikte çözmüş oluyoruz; yani, işin sahibini
tayin etmiş oluyoruz.
Buraya gelmişken,
İskenderun Körfezinde batan Ulla gemisiyle alakalı bir değerli milletvekili
arkadaşımın sözüne de cevap vermek istiyorum. Ulla gemisinin dörtbuçuk yıl
İskenderun Körfezinde bekledikten sonra batmasıyla alakalı bu kürsüden birkaç
sefer sizlere hitap etme imkânını bulmuştum; ancak, şunu ifade edeyim ki;
Türkiye'deki ulusal hukukun açıklıklarını ve uluslararası hukukun
açıklıklarını, boşluklarını çok iyi değerlendiren geminin acentesi ve gemideki
malın sahibi olan firma, bunu maalesef fırsat olarak kullandı. Yargının koymuş
olduğu tedbirler, Bakanlığın ve kurumların ellerini bağladı; ancak, şimdi,
battıktan sonra bizim İspanya Hükümetiyle birkaç kez bir araya gelerek yapmış
olduğumuz görüşmelerin neticesinde -geçen hafta Arjantin'in başşehri Buenos
Aires'te İspanya Çevre Bakanıyla da bir araya geldik ve konuştuk- öyle
zannediyorum ki, bu konuyla alakalı -şu anda takvimini Denizcilik Müsteşarlığı
ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü oluşturuyorlar- finansmanını, atığın sahibi
olan Lafarge firması halledecek ve yükledikten sonra, gemi yükünü alıp inşallah
İspanya'ya götürecek. Bunun tarihinin de şubat sonunu bulabileceğini
düşünüyorum; yani bu geminin gelmesi, yüklemesi vesairesi; ama, bundan böyle,
acil müdahale kanunu çıktıktan sonra, Türkiye'nin karasularına ve limanlarına
benzer tehlikeli yükler taşıyan gemilerin girmesine kesinlikle müsaade
edilmeyecek ve de en ağır yaptırımlar ve cezalar uygulanarak, bu tür emeli
olanlara, niyeti olanlara fırsat verilmeyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesiyle alakalı olarak görüş ve
düşüncelerimi ortaya koyarken, elbette ki burada 15 - 20 dakikada, Türkiye'de
fevkalade öncelikli sorunların başında olan çevre sorunlarıyla alakalı oldukça
fazla, söyleyeceklerimiz, ifade edeceklerimiz var; ama, bunları söylemekten
daha öte, şu anda üzerinde durduğumuz, başlamış olduğumuz birkaç projeye
değinmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
eksüre de tamamlandı; lütfen...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkan, 2
dakika içerisinde toparlıyorum.
Ergene Havzasıyla alakalı
ifade etmiş olduğum düşüncelerimizin yanında, Tuz Gölündeki kirliliğinin önüne
geçilmesi için Konya atıksuyuyla alakalı başlatılmış olan projenin, mutlaka,
karşı yakasındaki Şereflikoçhisar, Aksaray, Cihanbeyli'yle birlikte
tamamlanması lazım.
Yine, bütün Ege Bölgesini
ilgilendiren, Uşak'tan başlayan, Denizli'den, Aydın'dan İzmir'e kadar giden
bölgedeki yoğun ağır metal kirliliğine sebebiyet veren, deri sanayicilerinin,
organize sanayi tesislerinin, bölgedeki bütün sanayi atıklarının akmış olduğu
Banaz'ı, Gediz'i kontrol edecek, rehabilite edecek projeler de, Avrupa Birliği
fonundan temin etmiş olduğumuz imkânlarla, inşallah 2005 yılı içerisinde start
alacak.
Yine, Marmara'daki
kirliliğin yüzde 25'ini tek başına gerçekleştiren Dilovası'nda da, çalışmalara,
Avrupa Birliği fonlarından temin edilen imkânlarla, inşallah 2005 yılı
içerisinde start veriyoruz.
Türkiye'de sadece özel
sektörün değil, kamu tesislerinin şeker fabrikalarının kampanyaları
başladığında, yanlarından, yakınlarından geçen nehirlerdeki balık ölümlerini
televizyonlarda veya gazetelerde görmek istemiyorsak, elbette ki, Bakanlık
olarak ve de halk olarak, millet olarak, vatandaş olarak yapacaklarımızın
olduğuna inanıyorum. Elbette ki, bu işin ana politikalarını biz tayin edeceğiz,
biz yönlendireceğiz; ama, bu işin çözümünün arkasında, halk olarak, millet olarak
kolektif bir çevre bilincine erişmek yatmaktadır. Bunun için, bu işin yolu,
eğitimden geçer; bu işin yolu medyanın bize verecek olduğu destekten geçer; bu
işin yolu, Parlamentomuza getirecek olduğumuz yasalarda bizlere vereceği destekten
geçer.
Bugüne kadar verdiğiniz
destekler ve bundan sonra vereceğiniz desteklere teşekkür ediyor, bütçemizin
Bakanlığımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, bu
turda son söz, şahsı adına, aleyhte, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan'a
aittir.
Sayın Doğan, buyurun
efendim.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının
2005 malî yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarımda yeterli miktarda
gübre kullanılmamaktan kaynaklanan gelir kaybı, millî ekonomimize zarar
vermektedir. Gübre fabrikalarımız ortalama yüzde 60 kapasiteyle çalışmakta
olup, bu oran gittikçe düşmektedir. İthalatın yüzde 70'i, üretici gübre
fabrikaları tarafından yapılmaktadır. Gübre ithalatı, 2000 yılında 514 000 000
dolar iken, 2004 yılının ilk altı ayında 562 000 000 dolara ulaşmış ve yıl sonu
itibariyle 1 milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Türkiye'nin fosfat
rezervleri 518 000 000 ton civarındadır. Fosfat rezervlerimizin yüzde 98'e
yakın bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yer almaktadır. Fosfat
yataklarının en önemli bölümü de, Mardin'in Mazıdağı İlçesinde ve civarındadır.
Bu ilçede, sadece bir ruhsat alanında fosfat rezervleri 70 000 500 tondur.
Mazıdağı Fosfat Tesisleri çok büyük umutlarla yapılmıştır. Yan kuruluşları
hariç 140 000 000 dolara mal olmuştur. Yılda 500 000 ton konsantre fosfat
üretebilir güce sahiptir. Mazıdağı Fosfat Tesislerinin 1994 yılından beri
kapalı tutulması, hem millî ekonomimize verilen en büyük zarardır hem de
işsizlik bakımından bölge halkı için meydana gelen en büyük kayıptır.
Mazıdağı Fosfat
Tesislerinde elektrik, yol, sosyal ve yardımcı tesisler gibi, gübre
fabrikasının altyapısını oluşturan birimler mevcut iken, bir gübre fabrikasının
kurulamaması, mevcut fosfat tesislerinin atıl duruma gelmesine neden olmaktadır.
Gübre sanayiinin üç ana
hammaddesinden biri olan amonyak, kömür, nafta ve doğalgazdan üretilmektedir.
Ülkemizin en önemli doğalgaz kaynakları da Diyarbakır'ın Hazro İlçesinde
mevcuttur. Ayrıca, Suriye ve Türkiye sınırlarında, özellikle Mazıdağı'na yakın
doğalgaz sahaları mevcuttur. Türkiye, Suriye'yle petrol ve doğalgaz
aramalarında işbirliği yapabilir ve yapmalıdır.
Bölgemize doğalgazın
gelmesi, gübre fabrikasının fizibilitesini olumlu yönde etkileyecek ve gübre
fabrikası kurulmasına katkı sağlayacaktır. Böylece, bölgenin sosyoekonomik
yapısı değişeceği gibi, bölgenin istihdam sorununa da çözüm bulunmuş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doğu ve güneydoğu bölgelerimizin çehresini değiştirecek,
kırsal alandaki verimliliği artıracak ve o bölge insanının hayat standardını
yükseltecek olan Ilısu Barajından söz etmek istiyorum. Mardin, Batman, Siirt ve
Şırnak sınırlarını çizen Dicle Nehri üzerinde, Dargeçit-Ilısu Köyü mevkiinde
kurulacak olan Ilısu Barajı, ülkemizin su tutma bakımından üçüncü, enerji
üretimi bakımından da dördüncü büyük barajı olacaktır. 1 milyar euroya mal
olacak olan projenin tamamı, dışkredili olarak, Avusturya, İsviçre ve Türkiye
ortak konsorsiyumu tarafından taahhüt edilmiştir. Temel atma töreninin 2005
yılının yedinci veya sekizinci ayında yapılacağı tahmin edilmektedir. 1 200
megavat kurulu gücünde ve 11 milyar metreküp su toplamasıyla bölgemizin
ekonomik candamarı olacaktır.
Hidroelektrik santralı
olarak inşa edilecek olan Ilısu Barajı, Hasankeyf'teki tarihî, kültürel
varlıkları etkilemeyecektir. Bu projenin en olumlu tarafı, restorasyon ve kazı
çalışmalarının yapılması, tarihî, kültürel varlıkların açığa çıkarılması ve
korunması için bu proje kapsamından 25 000 000 euro ödenek ayrılmış olmasıdır.
Tarihî, kültürel varlıkların önplanda tutulması ve önem verilmesi ile baraj
yapım süresinin altı yedi yıl gibi kısa süreye çekilmesi bizleri sevindirmiştir.
Bu konuda hükümetimize ve Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
insanlığın kültür mirası ve dünya kenti olan Mardin'in en önemli sorunlarından
birisi de içmesuyudur. Beyaz su projesi olarak adlandırılan Mardin Merkez,
Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Yeşilli İlçeleri ve Kabala, Akarsu, Ortaköy ve
Şenyurt Beldelerindeki yaklaşık 400 000 kişinin içmesuyu ihtiyacını
karşılayacak olan bu projeye en kısa zamanda başlanmalıdır; çünkü, bu birimler,
içmesuyu ihtiyaçlarını sondaj kuyularından
temin etmektedirler. Ancak, hidrojeoloji raporlarına göre, kuyuların
verimleri düşmektedir. Ayrıca, kirlenme riski yüksektir. Yeraltı suları,
güvenilir bir kaynak değildir. Ayrıca, kaynak olarak tükenmek üzeredir.
Bu nedenle, Mardin Merkez
İlçe ve beldelerinin içmesuyu ihtiyaçlarının beyaz su kaptajından temin
edilmesi gerekir.
Birinci kısımda ihale
edilecek cazibeli isale hattı 42,5 kilometre olup, Ortaköy'den öteye geçemeyecektir.
İkinci kısımda düşünülen terfi hatları, pompa istasyonları ve depoların yapımı
daha önemlidir; aksi halde, Mardin ve çevresi, on yıl sonra bile içmesuyuna
kavuşamayacaktır.
Bu nedenle, her iki
bölüme ait projelerin birlikte ihale edilmesi ve iki üç yıl gibi kısa süre
içerisinde tamamlanması için üstün çaba gösterilmesini Sayın Bakanımızdan arz
ve talep ederken, bu projenin, Sayın Bakanımızın bir eseri olarak tarihe
geçmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, GAP kapsamında bulunan Derik, Kızıltepe ve Nusaybin Ovalarına
ait sulama kanalları henüz yapılmamıştır. Türkiye yağış ortalamasının en düşük
olduğu bu yörede, çağdaş tarımın en önemli unsurlarından biri de sudur.
Sulama kanallarından
umudunu kesen Derik, Kızıltepe ve Nusaybin'deki tarımsal sulama üreticileri,
maliyeti ortalama 30 milyar lirayı bulan elektrik tesisatları ve özel trafolar,
bedelleri kendilerine ait olmak üzere, yüzlerce derin sondaj kuyuları
açmışlardır.
Yalnız Kızıltepe Ovasında
açılan sondaj kuyusu sayısı 3 500'den fazladır; bu, sadece 1 300 000 dekar
alanda açılan kuyulardır, diğer ovalar dahil değildir.
Ayrıca, buna, artan şehir
nüfusu eklenince, elektrik iletim hatlarının ve trafoların yetersiz olduğu
açıkça görülmektedir. Bu nedenle, elektrik kesintileri sık sık meydana
gelmektedir.
Sayın Bakanım, mevcut
şebekenin iletim hatları zayıftır. İletim hatları ekonomik ömürlerini
tüketmiştir. Ayrıca, bu hatlarda meydana gelen enerji kayıpları da
vatandaşlarımıza kaçak olarak yansımaktadır.
Voltaj düşüklüğünden
dolayı tarla sulamalarındaki kuyulara ait dinamolar ve tesisatlar sık sık
yanmaktadır, dolayısıyla, zaman ve iş kaybına neden olmaktadır. Ayrıca, aktif
sayaçların yanına ilave olarak reaktif sayaç konulması, ayrı pano ve
kondansatör devresinin eklenmesi gibi masraflar üreticiye büyük bir yük
getirmektedir.
Sulama elektrik
fiyatlarının beher kilovat/saatinin, KDV dahil, 141 000 TL olması üreticiyi zor
duruma sokmuştur. Bunun 80 000-90 000 TL gibi makul bir fiyata çekilmesi
halinde, işçilik bedellerini biraz daha azaltacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Enerji kayıplarının ve elektrik kesintilerinin önlenebilmesi için Mardin ve
ilçelerindeki ekonomik ömrünü tüketmiş olan eski şebekelerin mutlaka
yenilenmesi ve trafoların da büyütülmesi gerekmektedir.
Tarımsal sulama yapan
üreticilerin rahat nefes alabilmeleri için reaktif sayaçların kaldırılması ve
eski uygulamaya geçilmesi gerektiğine inanıyorum.
Yukarıda bilgilerinize
sunduğum hususlar sağlandığı takdirde, hiç tasvip edilmeyen kaçak elektrik
kullanımı asgarîye indirileceği gibi, TEDAŞ'a yapılacak tahsilatların da
artacağı aşikârdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Bu konuyla ilgili olarak, olağanüstü hal bölge kapsamında bulunan ve 11 ili
içerisine alan af kanun teklifim Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Af
kanun teklifimin gündeme getirilmesi ve kanunlaştırılması için sizlerden ve
Sayın Bakanımdan destek bekliyorum.
Sayın Bakanım, 5084 sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Yasasıyla ilgili bir hususa dikkatinizi
çekmek istiyorum.
Mardin Çimento Fabrikası,
yöremizde istihdam yaratmış ve millî ekonomimize katkı sağlamış büyük bir
kuruluştur; ek olarak 47 personel istihdam ettiği halde, yüzde 20 enerji
teşvikinden yararlanamamıştır. Bu çimento fabrikamızın mağduriyetinin
giderilmesini diliyorum Sayın Bakanım.
Görüşmekte olduğumuz
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 2005 malî yılı bütçesinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Doğan.
MUHARREM DOĞAN (Devamla)
- Bu bütçenin yapımında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
asırlardır, çanın ve ezanın bir arada olduğu, camiin ve kilisenin bir arada
olduğu, aynı ülkede kardeşçe yaşadığımız Süryani Kadim Cemaatinin 25 Aralık
2004 tarihinde, yani, yarın kutlayacakları Noel Bayramlarını şimdiden
kutluyorum.
Yüce Heyetinizi sevgiyle
selamlarken, herkese yeni yılda esenlikler ve mutluluklar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Doğan.
Sayın milletvekilleri,
bütçe üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Soru için 10 dakikalık
süremizi çalıştırıyorum.
İlk soru Sayın Ülkü
Güney'e aittir; buyurun.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
delaletinizle, Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımızdan iki sorum var.
Seçim bölgem Bayburt'ta
temeli 1996 yılında atılan Demirözü Barajında, bu yıl, yani, geçtiğimiz yıl,
2004 yılında yeterli ödenek verilemediğinden bir çalışma yapılamadı. Şimdi
aldığım bilgilere göre, 2005 yılında bu baraj için takriben 4 trilyon lira
ayrıldığını öğrendim; ama, Demirözü
Barajı memleketimizdeki tek yatırımdır, bu ayrılan paranın yeterli olmadığını
görüyorum. Kendilerinden, sezon içerisinde bir artırıma gidip gidemeyeceklerini
öğrenmek istiyorum?
İkincisi; elli yıldan
beri yöremizin beklentisi olan, Türkiye'nin en yüksek debili Çoruh Nehri
üzerinde kurulacak olan Laleli Barajının, acaba, ihalesinin son durumu nedir?
Bu baraj, ne zaman ve hangi yöntemle ihale edilerek realize edilecektir? Çünkü,
son yirmi yıldan beri bu, 15-20 köyü su altına alacağı için o yörelere herhangi
bir şekilde yatırım yapılamıyor; her zaman bu dile getiriliyor; vatandaş bunu
bekliyor. Bu konuda bizi bilgilendirirse memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Harun Akın,
buyurun.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 26 Mayıs
2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Maden Yasası
görüşmelerinde, zatıâliniz, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı olarak, Zonguldak
TTK adına çok güzel söylemlerde bulundunuz. Bunun adına da "kazan
kazan" dediniz; "hem Zonguldak TTK kazanacak hem ülkemiz kazanacak ve
Zonguldak'ta da 10 000 kişilik istihdam sağlanacak" dediniz.
Daha sonra bu 10 000
kişiyle ilgili olarak size tekrar sorduk. "Bu 10 000 kişinin 2 000'i
kurum, 8 000'i de özel sektör" dediniz.
O zaman da söyledik, hâlâ,
söylüyoruz, Zonguldak bu söylemlerle çok mutlu oldu, bunlarla ilgili büyük bir
beklentiye girdi; fakat, 31 Ekim 2004 tarihinde yayımlanan Resmî Gazeteye
baktığımızda, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına baktığımızda, şu elimde
olan 2005 yılı programından, kitaptan, geçtiği gibi, aynen okumak istiyorum:
"Zonguldak'ta bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumunun ticarî olarak
faaliyetlerini sürdürmeleri işletmecilik ilkeleri açısından mümkün
görülmemektedir."
BAŞKAN - Sayın Akın, eğer
sorunuzu daha hızlı sorarsanız diğer arkadaşlara da sıra gelir; yoksa, diğer
arkadaşlar soru sorma imkânına sahip olamazlar.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Şimdi, bu kitapta bunlar söylenince, tabiî, büyük bir endişeye düştük; büyük
bir çelişki. Sayın Bakanım, bu bağlamda
-büyük bir endişe duyuyoruz- bu kitapçıkta yazılanlar mı doğru, sizin söyledikleriniz
mi doğru? Bunun cevabını istiyoruz.
İkinci ve son sorum: 10
000 kişinin içinden 2 000 kişisi kuruma dedik. Üretim de düşüyor; geçen sene
ile bu seneyi karşılaştırdığımızda üretim 110 000-115 000 ton düştü. Üretimin
artması, üretime yönelik işçi alımından ve üretime yönelik yatırım yapmaktan
geçiyor.
Açık ve net, Sayın
Bakanım, 2005 yılında, Zonguldak TTK'ya üretime yönelik işçi alacak mıyız?
Sayın Başkanım size de
çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Melik, buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, aracılığınızla, sayın bakanlara bir iki soru
yöneltmek istiyorum. Önce Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza sormak
istiyorum.
Şanlıurfa İlinin
tamamında, bütün ilçelerinde, bütün köylerinde ve Şanlıurfa il merkezinde,
yıllardır devam eden bir elektrik sıkıntısı olduğu herkes tarafından
bilinmektedir. Bugünlerde dahi, 500 000 nüfuslu Urfa merkezde, günde ortalama
dört beş kez elektrik kesilmektedir. Viranşehir, Siverek-Karakeçi ve
Akçakale-Pekmezli bölgesindeki elektrik kesintileri ve voltaj düşüklüğü
nedeniyle binlerce sulama kuyusunun çalışamadığını ve bunun sonunda da, bu yıl
çıkan olayları biliyorsunuz. Olaylar nedeniyle siz de Urfa'ya gelmiştiniz.
Ancak, Urfa'daki teşkilatınız da, siz de -Urfa'ya yaptığınız ziyaret sırasında
söylemiştiniz- Urfa'daki elektrik düzensizliğinin nedenlerinin tamamını kaçak
elektrik kullanımına bağlıyorsunuz. Halbuki, kaçak kullanım olarak görülen
elektriğin büyük bir kısmının, eski ve yetersiz iletim hatları ile buna bağlı
olarak trafo gibi diğer teknik aksamların yetersizliğinden kaynaklandığı
Urfa'daki sistemi bilen bütün teknik elemanlarca bilinmektedir.
Bakın, bu yıl işletmeye
alınan Bozova-Yaylak'taki sulama pompaj sisteminin bütün elektrik sistemleri
Devlet Su İşleri sahasında olmasına rağmen, TEDAŞ elemanları, 120 milyar
liranın üzerindeki enerji kaybını da sulama birliğine yüklemiştir; ama, bu yıl
bu sulama ücreti Devlet Su İşleri tarafından ödenecektir.
Geçmiş yıllarda beyaz
enerji operasyonu geçirmiş Şanlıurfa İlinde, bu operasyonun nedenlerini ve
sonuçlarını Bakanlık olarak tekrar inceletmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum yine Sayın
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına. Özellikle, Karakeçi, Viranşehir ve Pekmezli
bölgesinde sulama kuyuları çalıştıran üreticiler 2004 yazında yaşadıkları
sıkıntıları 2005 yılında da yaşayacaklar mıdır veya bu sorunu çözdüğünüzü
söyleyebilir misiniz?
Sayın Çevre ve Orman
Bakanına çok kısa bir sorum olacak.
BAŞKAN - Siz bilirsiniz;
soruları sordukça, diğer arkadaşların hakkı gidiyor; fark eden bir şey yok.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Urfa ile Viranşehir, Ceylanpınar Ovaları arasındaki Tektek
Dağlarının millî park veya doğal hayatı koruma alanı olarak belirlenmesi
yönünde bir çalışma yapabilir miyiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ederim.
Sayın Ahmet Işık,
buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, ben de, vasıtanızla iki kısa soru sormak istiyorum. Önce, Çevre
ve Orman Bakanımıza soracağım.
Sayın Bakanım, Konya
İlimizde bulunan Tuz Gölünün korunmasıyla ilgili Bakanlığınızın çalışmaları
nelerdir?
Ayrıca, Bakanlığınızca,
kirli havayı takip için neler yapılmaktadır?
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanımıza olan sorum şöyle: Sayın Bakanım, Konya Ovaları Projesi (KOP),
Konyamızın en büyük kızılelmalarından biridir. İlimiz, bölgemiz ve Türkiyemiz
için de, çok önemli, büyük bir proje. Hayata geçtiğinde, ilave 1 705 000 hektar
alan sulanacak; alternatif ürünler ve hayvancılıkta büyük atılım yaşanacak ve
ülkeye büyük katmadeğer sağlanacak.
BAŞKAN - Sayın Işık,
sorunuzu, açıklama yapmadan, direkt sorar mısınız. İstirham ederim...
Buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Konya Milletvekilimiz
Muharrem Candan da, biraz önce, özellikle bitiş tarihiyle ilgili bir soru
tevcih etmemi istedi. Bu konuyla ilgili bilgi alabilir miyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Ben teşekkür
ediyorum.
Sayın Bölünmez?.. Yok.
Sayın Kaptan, buyurun
efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Sayın Hilmi Güler'e sorularım var.
Sayın Bakan, 2004
Haziranında Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonunda verdiğiniz bilgide,
enerji sektöründe izlenen yanlış politikalar ve yolsuzluklar nedeniyle oluşan
kamu zararının yaklaşık 42 milyar dolar olduğunu belirtmiştiniz.
1- Bu rakamın içerisinde
kaçak kullanılan yıllık 744,1 katrilyon liralık elektriğin parası var mıdır?
2- Elektriği kaçak
kullananların ödemesi gereken yıllık yaklaşık 1 milyar dolarlık paranın
faturasının ödeyenlere yüklenmesi büyük bir haksızlık yaratmaktadır. Bu
kaçaklar ne zaman önlenecektir?
3- Kaçak elektrik
kullanılmasının elektrik fiyatının yüksek olmasından ileri geldiği dikkate
alınırsa, hem sulu tarım yapan çiftçilerimizi hem turizmcilerimizi hem
seracılarımızı ve hem de tüm vatandaşlarımızı rahatlatmak açısından elektrik
fiyatlarını ucuzlatmayı düşünüyor musunuz?
4- Turizmin, seracılığın,
narenciyenin yoğun olduğu Antalya'nın merkezinde, ilçelerinde ve beldelerinde
sık sık elektrik kesintisi oluyor; şebekeler eski, trafolar yetersiz, elektrik
yetersizdir. Antalya'nın ilçelerinde ve beldelerinde sık sık olan elektrik
kesintisini önleyecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru sorma işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, 10 dakikalık süre
içerisinde sayın bakanların cevap vermelerini istirham ediyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, son sorudan başlayarak cevap
vermek istiyorum. Önce, bu yolsuzluğa kaçak elektrik dahil değil. Ancak, biz,
şu ana kadar, sadece, 650 000 aboneyi kaçak elektrik kullanırken yakaladık; o,
rakama dahil değil; o rakam bir üst değerdir, dolayısıyla, ona dahil değil.
Bu arada, elektrik
fiyatlarına, biz, yirmibeş aydır zam yapmadık, indirim yaptık. Enflasyon çok
düşük olsa da var; ama, sabit fiyat olduğu için, bu aynı zamanda bir indirim
demektir ve biz, elemanlarımıza maaş verdiğimiz halde ve diğer masraflarımız
olduğu halde, bunları yansıtmıyoruz. Bunu da, tamamen, enerji yönetimindeki
başarıya bağlıyoruz.
Bu arada, sık sık
elektrik kesilmelerinin sebebine gelince ki, bu yaz ve kış fark ediyor; kışın,
maalesef, kaçak elektrik miktarında fazlalık var ve aynı zamanda da hatlar,
maalesef, eski. Biz, bunları yeraltına alma projesini başlattık. Biraz önce
konuşmamda ifade ettiğim gibi, bu kabloların ve hatların yeraltına girme
meselesi, bizim dönemin en önemli projelerinden bir tanesi olacak. Büyük ölçüde
bunu çözeceğiz; çünkü, bizden önce, on senedir, bunlara hiç yatırım yapılmamış.
Nasıl olsa özelleşecek diye sahipsiz kalmış; dolayısıyla, en ufak bir
fırtınada, maalesef, sıkıntı oluyor; ama, biz, bunları çözeceğiz. Bu bizim
görevimiz. Kaldı ki, TEDAŞ, şu anda, bana bağlı değil; ama, Hükümetimizin bir
işi olarak da, bunu, biz, birlikte yürütüyoruz. Bu kablolar yeraltına
inecektir.
Öbür taraftan, KOP
Projesi, biliyorsunuz "Mavi Tünel" Konya'ya büyük hayat verecek. Bu
proje, bizim dönemin en önemli projelerinden biri olarak devreye giriyor. Bu,
programımıza girdi, kredi görüşmelerini de yürütüyoruz. İnşallah, Konya Ovası,
tıpkı GAP gibi çok önemli bir üretim merkezi olacak.
Onun dışında, Urfa'daki
kaçak elektrikle ilgili olarak şunu söyleyeyim: Maalesef, Urfa'da kaçak
elektriğin oranı -bunu üzülerek söylüyorum- yüzde 60. Biz, bunu, olayın sosyal
boyutunu da düşünerek çözmeye çalışıyoruz. Burada da yine hatların, maalesef...
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa)- Kayıp nedir Sayın Bakan? Yüzde 60'ın içinde kayıp nedir? Lütfen
onu da açıklayın.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Bunun içinde teknik miktar, en fazla olsun,
yüzde 10 diyelim buna biz. Geri kalan...
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa)- Yalnız, Müessese Mmüdürünüz yüzde 30 olarak açıklıyor.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Bilmiyorum, soru-cevap şeklinde böyle devam
edelim mi?! Ama, yani, rakam bu.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa)- Hayır ama... Lütfen... Başka şansımız olmadığı için...
BAŞKAN- Sayın Melik,
lütfen...
Sayın Bakanım, Genel
Kurula hitap eder misiniz.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Tabiî ki, biz, olayın sosyal boyutunu da
gözönüne alarak bunu da önlemeye çalışıyoruz. Mesela, biz bu noktada kömür
yardımları yapıyoruz ki, özellikle kışın mümkün olduğu kadar ısıtmada bunu
kullansınlar diye; ama, genellikle bazı vatandaşlarımız, ısınmak için elektriği
daha tercih ediyorlar; ama, biz bunu da çözeceğiz. Bununla ilgili olarak
yatırımları programa aldık ve önümüzdeki sulama sezonundan önce de 100 MW'lık
bir trafo merkezi devreye konuluyor. Ayrıca, 400 KW'lık Mardin-Batman hattı ile
400 KW'lık Mardin-Kızıltepe istasyonu servise yeni alındı. Bir kısmının
problemleri çözüldü.
Viranşehir ile
Karakeçili'yi -ki, yazın ben oraya gitmiştim- çok süratli olarak ele aldık.
Normal olarak altı yedi ayda yapılacak bir çalışmayı çok kısa bir zamanda
arkadaşlarımız -hem İletim AŞ hem de Dağıtım AŞ (TEDAŞ)- başarılı bir şekilde
yaptılar.
Hilvan'da da 400 KW'lık
trafo istasyonu ihalesi önümüzdeki aylarda yapılacak. Bunu da size müjde olarak
ifade ediyorum.
Ayrıca, 154 KW'lık
Pekmezli trafo merkezi ihalesi bu ay içinde yapılacak. Bunlar önemli
yatırımlar. Dolayısıyla, bunlar gerçekleştiği zaman Urfa'nın problemleri büyük
ölçüde çözülmüş olacak.
Bu arada, Zonguldak
TTK'yla ilgili olarak şunları söyleyeyim: Burada biz şu anda farklı bir
uygulama yapıyoruz. 22 adet küçük ölçekli sahayı rödevanslı olarak ihale ettik.
HARUN AKIN (Zonguldak)-
Bunu size vereyim, bakın.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)- Ondakiler yanlış olabilir. Ben onu şimdi
arkadaşlarıma inceleteceğim. Benim sözüm doğrudur. Biz ne diyorsak doğrudur.
Evet, biz eleman da
alacağız. Yalnız, burada, önce, çıkarılan işçilerin karşılığı olarak 500 kişi
civarında alacağız.
HARUN AKIN (Zonguldak)-
Kitapçığı size takdim edeyim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Olabilir; o yanlış basılmış olabilir.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Burada var.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Doğrudur, buna inanıyorum... Benim sözüm
doğrudur.
Biz bunu uygulayacağız;
ne dediysek de yapıyoruz.
TTK, bildiğiniz gibi,
yıllardır kanayan bir yaraydı. Bunun çözümü de, sizlerle beraber bizlere, yani,
bu döneme, inşallah, nasip olacak. Bununla ilgili ihaleleri yaptık, ihaleler
sürüyor. Burada verimi artırıcı, üretimi artırıcı bir çalışma yapıyoruz. Bu,
tabiî ki, istihdamı da tetikleyecek. Yani, istihdamla ilgili sorunları da
çözecek.
Biz, yaptığımız
hesaplamalarda ne dediysek bunları uygulayacağız. Yalnız, bu proje beş yıllık
bir projedir. Dolayısıyla, daha başındayız; ihale safhası gerçekleştirildi ve
şu anda, 22 bölgeyle olanlar yürüyor.
Bana verdiğiniz bu
kitapçık -arkadaşlarım şimdi bana ifade ettiler- geçmiş hükümetin
değerlendirmesi.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
14 Ekimde yayımlanmış.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bunun üzerinde 2005 yılı yazıyor; ama,
bakın, burada "2001-2005" yazıyor.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Ama, 14 Ekimde yayımlanmış.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Hayır, anladım; yayımlanmış olabilir; ama,
2001-2005 yılı arasındaki eski döneme ait bilgileri bana sunuyorsunuz. Onun
için, benim dediğim doğrudur.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
Sevindim Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Ben de sizin sevinmenize sevindim.
Bu arada, Tacidar Beyin
söylediğiyle ilgili o düzeltmeyi ayrıca yapayım. Bakanlığın web sayfasında da
aynı bilgi var.
Yalnız, önergeyi
vermemiş, ancak, önergeye olumlu oy kullandığı için... Kendisi de, sonra
düzelteceğini ifade edecek; burada açıklıyorum.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
İçeriği konusunda açıklama yapın; arkadaşlara haksızlık oluyor.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - İçeriği konusunda da aynı...
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
İçeriği konusunda söyledikleriniz tamamen yanlış.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - İçeriği konusunda da, siz onu daha sonra
düzelteceğinizi söylediğiniz için, ben onu olumlu olarak kabul ediyorum.
Bu arada, Bayburt'taki
Demirözü Barajıyla ilgili olarak da 4 trilyon ayrıldı. Biz, sene içerisinde de
bununla ilgili bir çalışma içerisindeyiz; kaynak geldiğinde bunu yansıtacağız;
ama, şu anda, henüz etüt safhasında. Bu parayı bir kullansınlar, ondan sonra
onu artırma imkânımız olacak. Sezon artışı, genellikle mümkün olabiliyor.
HARUN AKIN (Zonguldak) -
İşçi alıyor musunuz?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - İşçiyle ilgili çalışmaları sürdürüyoruz
şimdi. Onun için, size, hemen kesin zaman vermeyeceğim; ama, bu sene
içerisinde, onu inşallah gerçekleştireceğiz, bir kısmını alacağız.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
eğer cevaplarınız bittiyse, Çevre ve Orman Bakanımız soruları cevaplandıracak.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Evet, bitti.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Konya Milletvekili
Sayın Ahmet Işık, Bakanlığımızın hava kirliliğiyle alakalı olarak yapmış olduğu
çalışmalar hakkında bilgi almak istediğini sorusunda dile getirdi. Türkiye'de
ağırlıklı olarak ısınmada fosil türevli yakıtların kullanıldığı ve çok yaygın
şekilde bilhassa düşük kalorili ve yüksek kükürt oranlı çevre kirliliği meydana
getiren kömürlerin kalıcı riskler oluşturduğu malumdu. Bu konuyu Bakanlığımız
gözönünde bulundurarak, kömürlerin belli bir standart içerisinde 2004 yılı
içerisinde 54 ilde, 2005 yılı içerisinde de 81 ilde tamamıyla ambalajlı olarak
satılacaktır.
Yine, Bakanlığımız, 2005
yılı içerisinde 35 ildeki hava kirlilik oranlarını mobil istasyonlarla anlık
olarak takip edecektir. Ölçümler her 10 dakikada bir yapılacak ve bunlar online
olarak Ankara'daki merkeze bildirildiği gibi, aynı zamanda mahallinden de takip
edilecektir. Mahallindeki hava kirliliği, insan sağlığı açısından risk teşkil ettiği
anda gerekli uyarılar yapılacak ve gerekli tedbirler alınacaktır. Yani, bunlar,
insan ve çevre sağlığını fevkalade yakından ilgilendiren konularda
Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalardan sadece ikisi; ama, şunu ifade
edeyim: 2005 yılı içerisinde 81 ilde hava kirliliğini anlık olarak takip edecek
mobil istasyonları mutlaka hayata geçireceğiz.
Yine, Sayın Ahmet
Işık'ın, Tuz Gölündeki yapılan koruma çalışmalarıyla alakalı bir başka sorusu
vardı. Konuşmamın bir bölümünde bununla alakalı konuya değinmeme karşın, şunu
ilave etmek istiyorum: Evet, Tuz Gölü, Bakanlığımız tarafından "özel çevre
alanı" olarak ilan edilmiş ve bununla alakalı da yoğun bir çalışma
yapılmaktadır. Bölgesindeki, civarındaki belediyelerden esas işin kirlilik
kaynağının önemli bir kısmını teşkil eden Konya Büyükşehir Belediyesinin
arıtmasını İspanya kredisiyle nasıl çözüm noktasına getirmiş isek, geçen hafta,
Bounes Aires'teki İklim Değişikliği Konferansında İspanyalı bakanla ve ekonomi
bakanı müsteşarıyla yapmış olduğum görüşmede, İspanya kredisinin geri kalan
bölümünü, Aksaray, Şereflikoçhisar ve Cihanbeyli ile alakalı olarak kullanmak
istediğimizi ifade ettim ve bu konuda da olumlu görüş aldım.
Yine, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik arkadaşımızın, "Şanlıurfa ile
Viranşehir arasındaki Tektek Dağlarında bir millî park çalışması yapılabilir
mi" diye bir soruları var. Memnuniyetle yapılabilir; çünkü, biz, geçtiğimiz
yıl içerisinde 2 millî park çalışması yaptık ve bunların ilanını yaptık. Biri
Sarıkamış Millî Parkı, biri de Ağrı Dağı Millî Parkıdır. Şanlıurfa'da da bu
çalışmayı yaparız. Yalnız Şanlıurfa'da, bu vesileyle ifade edeyim, ciddî bir ağaçlandırma
çalışmamız var. Yaklaşık olarak 10 000 dönümlük bir ağaçlandırmayı 2005 yılı
içerisinde ikmal edeceğiz. Bu vesileyle bunu değerli Şanlıurfalı
vatandaşlarımıza, değerli arkadaşımızın bu sorusu üzerine cevap vermiş
oluyorum.
Teşekkür ederim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, bir soru daha var; onu da
cevaplandırabilir miyim acaba?
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
tekrar tekrar dönmeyelim. Siz isterseniz yazılı olarak cevaplayın.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Sayın Bakanın konuşması sırasında, isminin, bir önergenin
verilmesiyle ilgili olarak geçtiğinden bahisle Sayın Tacidar Seyhan kısa bir
açıklama yapmak istemektedir ben de kendisine konuyla ilgili olarak söz
vereceğim, yerinden çok kısa bir açıklama yapacaktır.
Buyurun Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana öncelikle
teşekkür ediyorum, bir düzeltme yaptılar; ancak, bu düzeltmede adıma ithaf
edilen konularda yeterli açıklık sağlanmadığı için söz almış bulunuyorum.
Öncelikle Bor Enstitüsü
konusunda söylenilen ve burada dile getirilenler benim söylediklerim değil. Bu
elimde gördüğünüz yazıların hepsi Bakanlığın web sayfasından alınmıştır. Eğer
eleştirilecek, yanlış olarak itham edilecek bir şey varsa, önce Bakanlığın web
sayfasından bu yazı kaldırılmalı ve buradaki yanlış gösterilmelidir; birincisi
bu. Burada son derece büyük bir haksızlık yapılmıştır.
İkincisi, LPG kanununda,
komisyonda...
BAŞKAN - Sayın Seyhan,
siz önergeyle ilgili olarak açıklama yaptınız mı efendim?
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Evet, önergeyle ilgili açıklamamı yapıyorum efendim.
BAŞKAN - LPG konusuna
girmeyelim; çünkü, maksat hâsıl olmuşsa...
TACİDAR SEYHAN (Adana) -
Tamam efendim, bitti o; o da benim adıma söylenmiş bir şeydi, doğru değildi,
önergeye geliyorum.
Önerge Adalet ve Kalkınma
Partili 8 milletvekilinin vermiş olduğu, bizim de oylamada katıldığımız bir
önergedir. Önergenin, mahiyeti açısından, insan sağlığı, toplum sağlığı,
disiplin ve haklı rekabet şartlarını ortadan kaldırıcı hiçbir yönü yoktur,
hatta verilen önergeye "tüm teknik ve idarî koşullar yerine getirilmek
kaydıyla" ibaresi konulmuştur. Burada bu şekilde tarafıma bir itham
yapılmış olması hem bana hem de bu önergeyi veren Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerine
yapılmış çok büyük bir haksızlıktır. Eminim bilgi eksikliğinden ve yanlış
anlamadan kaynaklanmıştır. Ben, yanlış bilgilenme olmasın diye hem kendi adıma
hem de önerge sahipleri adına kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Seyhan.
Sayın milletvekilleri,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla,
dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20 - ENERJİ VE TABİÎ
KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2005 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 4 829 993
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 391 490
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 245 474 517
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 297
843 856 900 000
- Toplam Harcama : 273 986 922 600 000
- İptal Edilen Ödenek : 18 892 427 050 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 4
964 507 250 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 841 190
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 42 052
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 2 969 758
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD Açıklama YTL
02 Vergi Dışı Gelirler 289 998
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 2
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 3 563 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 21
684 597 400 000
- Toplam Harcama : 21 130 919 400 000
- İptal Edilen Ödenek : 553 678 000 000
BAŞKAN - (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 21 484 000 000 000
- Yılı tahsilatı : 21 323
476 950 000
BAŞKAN - (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
FonksiyonelKod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 22 938 400
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 583 300
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 3 428 625 900
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma Hizmetleri 500 000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 282 602 600
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 398 800
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD Açıklama YTL
02 Vergi Dışı Gelirler 67 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 24 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 3 644 649 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 3 098
929 131 200 000
- Toplam Harcama : 2 945 513 846 550 000
- İptal Edilen Ödenek : 152 798 980 200 000
- Ödenek Dışı Harcama : 1 671 171 850 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel Kanunlar
Ger.Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 2
287 476 300 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E
T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 3 558 932 000 000 000
- Yılı tahsilatı : 3 195
219 440 950 000
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 malî yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, bütçenin oylanmasından
önce bir yoklama talebi vardır; şimdi, bu talebi yerine getireceğim.
Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin isimlerini okuyup, salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim; yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla
yoklama yapacağım.
Yoklama talebinde bulunan
üyelerin isimlerini okuyorum:
Muharrem İnce?.. Burada.
Hasan Ören?.. Burada.
Erdal Karademir?..
Burada.
Yaşar Tüzün?.. Burada.
Osman Kaptan?.. Burada.
Atilla Kart?.. Burada.
Harun Akın?.. Burada.
Mehmet Işık?.. Burada.
Mehmet Ziya Yergök?..
Burada.
Osman Özcan?.. Burada.
Tacidar Seyhan?.. Burada.
Salih Gün?.. Burada.
Mustafa Özyurt?.. Burada.
Mehmet Vedat Melik?..
Burada.
Rasim Çakır?.. Burada.
Haluk Koç?.. Burada.
Mustafa Özyürek?..
Burada.
Orhan Eraslan?.. Burada.
Sedat Uzunbay?.. Burada.
Mehmet Ali Özpolat?..
Burada.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için 3 dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın
üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, pusula gönderen milletvekili arkadaşlarımız lütfen salondan
ayrılmasınlar.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.
Birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 21.47
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.58
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Çevre ve Orman
Bakanlığı bütçesinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yetersayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için 3 dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yetersayısı
bulunamamıştır; oylamalar sonraki birleşimlerde yapılacaktır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 25 Aralık 2004
Cumartesi, yani, yarın saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 22.05