DÖNEM
: 22 Cilt : 70 YASAMA YILI : 3
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
37 nci Birleşim
22 Aralık 2004 Çarşamba
İ
Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili
Ali Dinçer'in, Avrupa Birliğine girilmesiyle ilgili konu ele alınırken,
Meclisin yoğun çalışmalarında emek veren milletvekillerini kutlayan; bilim,
sanat, kültür, sosyal yaşam tarzı itibariyle de Avrupa'ya ayak uydurabilmek
durumunda olduğumuzu belirten konuşması
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
l. - 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878,
3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)
A) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine Müsteşarlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. - Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. - Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
D) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
E) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî
Yılı Kesinhesabı
F) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. - Danıştay Başkanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü'nün, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
VI. -
SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in,
Uzan grubuyla ilgili basına yansıyan bazı iddialara,
TMSF tarafından el konulan Uzanların
Sakarya Pamukova'daki çiftliğinde saklandığı iddia edilen doküman bilgi ve belgelere,
Uzan Grubunun Motorola ve Nokiaya olan
borçlarının TMSF tarafından takibine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4194, 4195, 4196)
2. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, 2004
yılında TRT'ye araç alınıp alınmadığına, TRT Genel Müdürlüğündeki bir müşavire,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY'ın cevabı (7/4288, 4289)
3. - Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, TRT'nin yeni Genel Müdürü döneminde kuruma araç alımı yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4338)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak
dört oturum yaptı.
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun
(6/672), (6/679) ve (6/701) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin
önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un,
Cezayir ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık;
Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep
ve sürelerle izinli sayılmalarına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Parlakyiğit'e,
Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a,
Bu yasama yılında aralıksız iki aydan
fazla izin almalarından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine,
İlişkin Başkanlık;
Tezkereleri kabul edildi.
Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan
İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Batbayar ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"Hoşgeldiniz" denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:
2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli
İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670)
(S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam olunarak;
Başbakanlık,
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
Gümrük Müsteşarlığı,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü,
Diyanet İşleri Başkanlığı,
2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî
yılı kesinhesapları kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Ali Kemal
Kumkumoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle bir
açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 22 Aralık 2004
Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.12'de son verildi.
|
|
Sadık Yakut |
|
|
|
Başkanvekili |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Bilecik |
|
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Mehmet Daniş |
|
|
|
Çanakkale |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No. : 48
II. - GELEN KÂĞITLAR
22 Aralık 2004 Çarşamba
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kosova Geçici Özyönetim Kurumları (ÇEVRE
VE MEKANSAL PLANLAMA BAKANLIĞI) Adına Görev Yapan Birleşmiş Milletler Kosova
Geçici Yönetimi Arasında Çevre Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/938) (Çevre ve
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/939)
(Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)
Sözlü Soru Önergesi
1.- Mersin Milletvekili
Hüseyin GÜLER'in, memurların özel sağlık kurum ve kuruluşlarında tedavilerine
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1372) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2004)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, bazı belediyeler ve bunlara ait şirketlerde çalışanların işine
son verildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4442)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
2.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, sicil amirleri yönetmelikleri ve 5015 sayılı Kanuna göre
çıkarılması öngörülen yönetmeliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4443) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
3.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, yabancıların satın aldığı şirketlere ve satış değerlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4444) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
4.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, işsizlerin istihdamına ve yoksulluğu önlemeye yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4445) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2004)
5.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, bakanların yurt dışı ziyaretlerine ve basında yer alan bir
habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4446) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2004)
6.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, ülkemizde sporun yaygınlaştırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4447) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
7.- İstanbul Milletvekili
Emin ŞİRİN'in, soruşturma komisyonunda görev yapan iki milletvekilinin Yüce
Divan'a gönderdiği iddia edilen bilgi notuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4448) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
8.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, Antalya Merkez Bahtılı Köyünün Doyran Belediyesine
bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4449)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)
9.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Lüleburgaz İlçe Emniyet Müdürlüğü binası
inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4450) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.12.2004)
10.- Muğla Milletvekili
Ali Cumhur YAKA'nın, Isparta Fevzipaşa İlköğretim Okulunun arsasına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4451) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.12.2004)
11.- Muğla Milletvekili
Ali Cumhur YAKA'nın, sözleşmeli personele ve vekil öğretmenlere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4452) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.12.2004)
12.- Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, emekli ikramiyelerinin hazine kağıtlarıyla ödeneceği iddiasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4453) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2004)
13.- İstanbul
Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, ÖTV Kanununun yürürlüğe girmesiyle kolalı
gazoz, alkollü içecek ve tütün mamullerine uygulanan vergi miktarlarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4454) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)
14.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzanlarla ilgili bir gazetede yer alan habere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4455) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.12.2004)
15.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, çocuk tutuklulara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4456) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
16.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 5187 sayılı Basın Kanununun 19 uncu maddesinin
uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4457) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.12.2004)
17.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, bu yılki Eurovision Şarkı Yarışması ön elemelerine ilişkin
Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4458) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.12.2004)
18.- Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, TRT'nin reklamlardan sağladığı gelire ve reklam karşılığı
programlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/4459) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
19.- Yozgat Milletvekili
Emin KOÇ'un, TRT-4'ün yayınının durdurulduğu iddiasına ve personeline ilişkin
Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4460) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.12.2004)
20.- Antalya Milletvekili
Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Başbakanlık Tanıtma Fonuna ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4461) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.12.2004)
21.- Afyon Milletvekili
Halil ÜNLÜTEPE'nin, Ankara'da yayın yapan bir radyoya RTÜK tarafından verilen
uyarı cezasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/4462) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)
22.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4463) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
23.- Iğdır Milletvekili
Dursun AKDEMİR'in, Tuzluca Projesi kapsamındaki Ünlendi Barajının 2005 yatırım
programına alınıp alınmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4464) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
24.- Denizli Milletvekili
Ümmet KANDOĞAN'ın, kamu açıklarının finansmanında Merkez Bankası kaynaklarının
kullanılıp kullanılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru
önergesi (7/4465) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
25.- İstanbul
Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk Gıda Kodeksi-Enerji İçeceği Tebliğinin
iptaline ve yeni bir tebliğ çıkartılıp çıkartılmayacağına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4466) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.12.2004)
26.- Ordu Milletvekili
Kazım TÜRKMEN'in, Ordu-Efirli Balıkçı Barınağının limana dönüştürülmesi
projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4467)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
27.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL'in, bayanların futbol maçlarına ilgilerini artırmaya yönelik
çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/4468) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)
28.- Antalya Milletvekili
Nail KAMACI'nın, TMSF tarafından el konulan Star Medya Grubuna ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/4469) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)
29.- İzmir Milletvekili
Enver ÖKTEM'in, konuşma-işitme engellilerin SSK hastanelerindeki Telefonla
Randevu Sisteminden doğan mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4470) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.12.2004)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 11.05
22 Aralık 2004 Çarşamba
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 37 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı
vardır; gündeme geçiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
birleşimin hemen başında, bir konuyu, siz değerli milletvekillerinin oylarına
sunmak istiyorum. Kâtip arkadaşlarımız bütçe görüşmeleri süresince, çok okuma
durumunda olacaklar. Onların, okumayı, oturdukları yerden yapmalarını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1. - Oturum
Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Avrupa Birliğine girilmesiyle
ilgili konu ele alınırken, Meclisin yoğun çalışmalarında emek veren
milletvekillerini kutlayan; bilim, sanat, kültür, sosyal yaşam tarzı itibariyle
de Avrupa'ya ayak uydurabilmek durumunda olduğumuzu belirten konuşması
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, bir cumhuriyet projesi olan Avrupa Birliğine girmekle ilgili
konuyu ele alırken unutulmaması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun
çalışmaları idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, siz değerli
milletvekilleri, bu konuda, Türkiye'nin Avrupa standartlarına ulaşması yolunda,
çok yoğun çalışmalar yaptınız. Bu nedenle, Meclis Başkanvekili olarak, siz
değerli milletvekillerini, yürekten kutluyorum. İnşallah, bu konunun arkası
gelir.
Bir uygarlık projesi olan
Avrupa Birliğine olduğumuz gibi giremeyiz. Bilimi, sanatı, kültürü, sosyal
yaşam tarzı itibariyle de Avrupa'ya ayak uydurabilmek durumundayız. Bu nedenle,
cumhuriyetin aydınlanma döneminde yapılan devrimler geliştirilerek sürmeli,
Türkiye çağdaş anlamda, Avrupa uygarlığına paralel bir Avrupa ülkesi
olabilmeli. Yoksa, aynı apartmanda birbirini tanımayan, birbirine bitişik iki
dairede oturan komşular durumuna düşeriz. Her bakımdan, her yönü ile, her
boyutu ile, Türkiye'nin Avrupa'yla bağdaşabileceği atılımları gerçekleştirmek
gerekiyor. Özellikle, sanatta, bilimde, sosyal yaşam tarzında, kültürel
hayatta, Türkiye'nin gerçek anlamda kendi ulusal değerlerini muhafaza ederek, Avrupalı
olması için çaba göstermesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
konuda üzerine düşeni yapacağına inanıyorum ve şimdiden, önümüzdeki çalışma
döneminde Avrupa Birliğine yönelik çalışmalarda göstereceğiniz başarıdan dolayı
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam
ediyoruz.
Program uyarınca, bugün
iki tur görüşme yapacağız.
Dürdüncü turda, Hazine
Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
l. - 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayısı: 706, 707, 708, 709) (x)
A) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1. - Hazine
Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. - Hazine
Müsteşarlığı2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. - Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1. - Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden
soracaklardır.
Soru sorma işlemi 10
dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan
süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Dördüncü turda grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına; Bayburt Milletvekili Fetani Battal, söz süresi 9
dakika; Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan, söz süresi 9 dakika; Siirt
Milletvekili Öner Gülyeşil, söz süresi 9 dakika; Kahramanmaraş Milletvekili
Hanefi Mahçiçek, söz süresi 9 dakika; Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık, söz
süresi 9 dakika. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü, söz süresi 20 dakika; Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş, söz
süresi 15 dakika; İstanbul Milletvekili Bülent Tanla, söz süresi 10 dakika.
Şahısları adına; lehinde;
Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, söz süresi 10 dakika; ikinci sırada,
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız. Aleyhinde; Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Vedat Melik, söz süresi 10 dakika; ikinci sırada, Ankara Milletvekili Bayram
Ali Meral.
Şimdi, birinci olarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bayburt Milletvekili Sayın Fetani
Battal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 9 dakika.
(x) 706, 707, 708, 709 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 20.12.2004 tarihli 35 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
AK PARTİ GRUBU ADINA
FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hazine
Müsteşarlığı 2005 yılı bütçesi hususunda, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazine Müsteşarlığı,
devletin ekonomik programının temel unsurlarını belirler, para ve malî
politikaları sürdürür, makroekonomik dengeleri gözetir ve özellikle kamu
borçlarının yönetimini sağlar.
Bir devletin hazinesi
demek, o devletin malı, parası ya da paraya çevrilebilir değerleri demektir.
Bir devletin gücüyle, kuvvetiyle, o devletin hazinesinin gücü arasında bire bir
orantı vardır. Tarih, hazinelerin bitişi ile devletlerin bitişi arasındaki
hazin öyküyü sürekli bize hatırlatır. Biz, koca bir imparatorluğun varisleriyiz
ve konumumuz gereğince, özellikle dışborçlar hususunda Osmanlıya kısa bir göz
atmakta çeşitli faydalar mülahaza ediyorum.
Tarih 1855; Sultan
Abdülmecit dönemi, Kırım Savaşının ağır harcamaları karşılanmaya çalışılırken,
diğer taraftan, lüksün, hesapsız harcamaların alabildiğine arttığı bir
dönemdir; Londra'da imzalanan 5 maddelik bir anlaşmayla, Osmanlı İmparatorluğu,
İngiltere ve Fransa'dan yüzde 4'lük bir faizle 5 000 000 İngiliz altını borç
almıştır. 1875 yılına gelinceye kadar dışborçların tutarı, Osmanlı millî
gelirinin yarısından fazlasını aşmıştır ve bu arada, tenzili faiz kararıyla,
borç faizlerinin yarısı nakit olarak ödenirken, yarısı da hisse senetleri
çıkarılarak ödenmeye çalışılmaktadır.
Aradan daha yirmiyedi yıl
gibi bir zaman geçmiştir -ki, bu dönem, İkinci Abdülhamit dönemidir- 20 Aralık
1881 tarihinde Düyunu Umumiye ilan edildi. Düyunu Umumiye, kısaca, alacaklı
devletlerin, Osmanlı Devletinin gelirlerine, alacaklarına mahsuben elkoyması
demektir. 5 000 000 İngiliz altınıyla başlayan dışborç serüveni 191 000 000
İngiliz altınına dönüşmüştü. Çok acılar çekildi, çok çileler çekildi; ama,
Düyunu Umumiyeyle başlayan ekonomik çöküş, kısa zamanda, koskoca Osmanlı
Devletinin de çöküşünü beraberinde getirdi.
Dünyada borçsuz ülke
hemen hemen yok gibidir. Eğer, devletseniz, içborcunuz da olur dışborcunuz da
olur. Hani "borç yiğidin kamçısıdır" derler ya, aslında, borç,
devletlerin de kamçısıdır; ama, aldığınız borcu iyi kullanamaz, yanlış hesaplar
yapar, yanlış harcamalar yaparsanız, devletin hazinesini iyi koruyamaz,
hırsıza, yolsuzluğa, hortumcuya açık hale getirirseniz, aldığınız bu borç
yiğide kamçı olmaktan çıkar millete işkence yapan bir kamçıya dönüşür. Aynen
öyle oldu ve Osmanlıdan kalan borçları, Lozan Antlaşması gereğince, ödedik,
ödedik, ödedik ve ancak 1954 yılında bitirebildik.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şunu biliyoruz ki -hem de çok acı tecrübelerle- eğer ekonomik bağımsızlığınız
yoksa siyasî bağımsızlığınız da tehlike altında demektir. Aziz milletimiz bu
gerçeği çok iyi hissettiği ve kavradığı için, 2002'de 3 Kasım seçimlerinde
Anadolunun gittiğimiz her köşesinde, Bayburt'un gittiğim her ilçesinde, her
beldesinde, her köyünde insanımız bize şunu dedi: "Çalmayın, çaldırmayın;
ekonomik kaynaklarını hortumlatmayın bu memleketin. Bunun hesabını sorun; sorun
ki size güvenebilelim; çalmayın, çaldırmayın ki size inanalım. O zaman bilin
ki, eğer size inanırsak, sizin arkanızda oluruz; o zaman bilin ki, biz her
türlü fedakârlığa katlanırız; o zaman bilin ki, milletimizin, devletimizin
alnının ak, başının dik olabilmesi için, biz, gerekirse, ahırımızdaki iki
ineğimizden birisini satar, onu milletimizin, devletimizin bekasına,
devletimizin borçlarına verebiliriz; ama, bizi inandırın ve bize güven
verin."
Bu aziz millet,
ferasetiyle, sağduyusuyla gördü ve şunu ifade etti ki, bu millet, inandığı,
güvendiği evlatlarıyla oluşturacağı bir meclisle, yeni bir kurtuluş ruhuyla bu
borçlar faciasından memleketi kurtarma gerekliliği ortada. İşte, iktidarıyla
muhalefetiyle bugün bizim burada olmamızın sebebi de budur.
2002'den bu yana bu
Meclis bu dönemin üçüncü bütçesini gerçekleştiriyor. Pazartesi günü yapmış
oldukları konuşmalarıyla gerek Sayın Başbakanımız gerekse Sayın Maliye
Bakanımız çok ciddî rakamlar sundular aziz Meclisimize ve milletimize. Alınan
mesafe çok sevindirici ve rakamlar yüz güldürücüdür. Konumuz çerçevesinde,
özellikle hazinemiz ve borçlanmamız açısından bazı rakamları kısaca sizlerle
paylaşmak istiyorum.
2001 yılında topladığımız
vergilerin tamamı, maalesef, yıllık faiz ödemelerimizi karşılamaya yetmiyordu.
Faiz ödemeleri için, toplanan 100 liraya karşılık 3 lira daha eklersek ancak
faiz borçlarımızı ödemek durumunda kalabiliyorduk. Bu çok feci bir durumdu ve
2002 yılı sonunda iyileşme hadiselerinin başladığını gördük. O zaman, 100 lira
verginin 87 lirası, 2004 yılının sonunda da 100 lira verginin 57 lirası
borçlarımızın faizlerini karşılamaya yetmeye başladı. Bu rakam 2005 yılında 47
liraya düşecek. İşte bu, ciddî bir kurtuluş hadisesinin müjdeleyici
rakamlarıdır. Kamu net borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı da çok
ilginçtir. 2001 yılında bu oran yüzde 91'e, 2002 yılında yüzde 78,7'ye, 2003
yılında yüzde 70,5'e, 2004 yılında da yüzde 68'e düşmüştür; bu oranı 2007
yılında yüzde 60'a düşürerek uluslararası standartları yakalamış olacağız.
Enflasyonda hedeflere
varılması ve faizlerin düşmesiyle ülkemiz ciddî bir nefes almaya başlamıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; eskiden, hazineyi kollayan, gözeten insanlara
"hâzin" denilirmiş. Milletin hazinesini iyi kullanamayan insanların
da hükümetlerin de sonları, maalesef, çok hazin olmuştur ve kendi sonlarının
hazin olması yetmemiş, milletimize de çok hazin tablolar yaşatmışlardır. Bu
hazin tabloların bitmesi dileğiyle, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu
hususta ciddî bir çaba veren hükümetimizin ve hazinemizin koruyucularına seslenmek
istiyorum ve diyorum ki, hazineden bahsettiğimiz şu anda, bilin ki, en büyük
hazine, doğruluktur ve en ideal uygulama adaletle muamele etmektir. Sizlere
başarılar diliyorum.
Bütçemizin, milletimize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Hazine
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum;
Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükümetimizin göreve
geldiği 2002 yılı kasım ayından itibaren, Türkiye ekonomisi, çok hızlı ve çok
boyutlu bir toparlanma sürecine girmiş, ekonomide, âdeta, bir ak sayfa
açılmıştır. Türkiye'nin son on yılına damgasını vurmuş kronik sorunlarının
üzerine kararlılıkla ve cesaretle gidilmiştir. Türk ekonomisi son iki yıldır
önemli ilerlemeler sağlamış ve bütün dünyada Türkiye konuşulur hale gelmiştir.
Ülkemiz, hem siyasî reformlarda hem ekonomik reformlarda kısa zamanda atmış
olduğu bu adımlarla, almış olduğu mesafelerle, çok şükür, tüm dünyada konuşulur
hale geldi.
Hükümetimizin sağladığı
huzur, barış, güven ve istikrar, ekonomik iyileşmede itici güç olmuştur. Bugün,
her kesim, tüm kurumlarımız ve kuruluşlarımız önlerini görebilmekte, geleceğe
güvenle bakabilmekte, Türkiye'nin, istenildiğinde neler başarabileceğini
görmektedir. Bu ortamın sağlanmasında, hükümetimizin yanı sıra, iktidarıyla
muhalefetiyle Parlamentomuzun, sivil toplum örgütlerimizin, devletin bütün
kurumlarının eşsiz katkıları olmuştur. Birlik ve beraberlik içerisinde, ortak
bir hedef için çalışmanın meyveleri çok kısa bir zamanda alınmaya başlanmıştır.
Ekonomik iyileşmenin
sağlanması kadar, korunması ve sürdürülebilir olması da önemlidir. Var olan
uzlaşma ve diyalog ortamı sürdürüldükçe, Türkiye'nin mevcut sorunları da
mutlaka çözüm yoluna girecek, henüz nihaî başarı elde edemediğimiz konularda da
başarı sağlanacaktır; Türkiye, hep birlikte ve el ele daha güzel yarınlara
yönelecektir.
Hazine Müsteşarlığımız,
ekonomik programımızın temel unsurlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında
önemli işlevler üstlenmiştir. Müsteşarlığın temel görevlerinden biri olan kamu
borçlarının yönetimi, makroekonomik dengeleri gözeten para ve maliye
politikalarıyla uyumlu, sürdürülebilir, saydam ve hesap verebilir bir çerçevede
yürütülmektedir. 2004 yılında, borç yönetiminin temel hedeflerine ilişkin olarak
önemli kazanımlar elde edilmiştir.
2004 yılında giderek
azalan risk algılaması ve enflasyonun, yılsonu hedefinin altında gerçekleşeceği
beklentisinin artık piyasalarda yerleşmesi borçlanma faizlerini düşürmüş ve
yatırımcıların vade tercihlerini uzatmıştır.
Türkiye, 2003 yılından
itibaren IMF'ye net borç geri ödeyicisi durumuna gelmiştir. 2004 yılında fondan
toplam 1 100 000 000 dolarlık kaynak temin edilmişken, geri ödeme tutarı 4 300
000 000 dolara ulaşmıştır; yani, 2004 yılı sonu itibariyle, IMF'ye olan toplam
borcumuz yaklaşık 20 milyar dolar seviyesine inmiş olacaktır. Yeni stand-by
düzenlemesi döneminde de ülkemiz, IMF'ye net borç geri ödeyicisi durumunu
sürdürecek ve borç stokumuz her yıl azalmaya devam edecektir.
Son iki yıldır
uyguladığımız ekonomik programımızın, enflasyon, makro dengeler ve ekonomik
istikrar üzerindeki olumlu etkilerinin somut şekilde ortaya çıkmasıyla, para
reformu için de çok uygun bir ortam oluşmuştur. Tek haneli enflasyona geçiş
sürecinde ulusal paramızdan 6 sıfır atılması için en uygun tarihin 1 Ocak 2005
olduğuna karar verilmiş ve buna ilişkin yasal düzenlemeler de
gerçekleştirilmiştir.
Hükümetimizin özel
hassasiyet gösterdiği bir diğer konu ise, yıllardır yeterince yabancı yatırım
çekemeyen ülkemizde, yabancı sermaye girişinin önünde engel teşkil eden
unsurların ortadan kaldırılmasıdır. Bu çerçevede, 17 Haziran 2003 tarihinde
yürürlüğe giren 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatarımlar Kanunuyla bu alandaki
mevzuatımız uluslararası normlara uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2002 Ekimindeki faizler, yani 3 Kasım seçimlerinden önce yüzde
71'di; 2004'te 51 puan düşüş sağlandı. Unutmayalım, her 1 puanın ülkenin
geleceğine maliyeti 1 milyar dolar. Bu ülkedeki borçlanma eğer aynı hızla
gitseydi, 51 milyar dolar daha fazla borçlanacaktık; AK Parti İktidarı, sadece
faizlerin düşüşüyle ülkemize 51 milyar dolar kazandırmıştır değerli
milletvekilleri. Dolayısıyla, bugün, eğer
yüzde 20'lerin altındaki faizleri konuşuyorsak -ki, inşallah bunun da
altına düşecektir- sağlanan avantajın, bu ülkenin geleceğinde elde edilmiş
tasarrufun ne olduğunu hep beraber görüyoruz. Faizlerin düşmesiyle birlikte,
toplam kamu faiz ödemelerindeki düşüşü de görüyoruz. 2001'de yüzde 24,5
civarındayken, 2004'te yüzde 14,3 olmuştur; 2005'te de yüzde 12,1
hedeflenmektedir. Bu da, kamu faiz ödemelerinin ne derece hızlı bir şekilde
azaldığını göstermektedir. Son iki yıldır bütçenin faiz yükü önemli ölçüde
hafiflemiştir; nitekim, 2003 yılında da 6,8 katrilyonluk tasarruf sağlanmıştır.
Hem 2003'te hem de 2004'te büyümenin devam etmiş olması, hatta enflasyonun tek
haneli rakamda kalması halinde, ilk defa, Türkiye'de, büyümenin, enflasyonun
üzerinde olacağı bir olumlu durumla da karşılaşacağız. Büyüme hızı - 9,5'lerden
+ 10'lara tırmanmış. Çok çarpıcı bir örnek; bütçe açığının gayri safî millî
hâsıla içindeki payı, 2001 yılında 16,5 iken, bugün, yüzde 6,6'ya kadar
düşmüştür; yine, bütçe gelirlerinin giderleri karşılama oranı da yüzde 62'den
yüzde 82'lere kadar çıkmıştır. Dolayısıyla, bunları kendi dinamikleri
içerisinde ve aynı ölçü birimleriyle karşılaştırdığımızda, bütün rakamsal
verilerin, mutlaka, olumlu mesafe katettiğini gözlemek mümkündür. Ekonomide
elde ettiğimiz başarı, 2004 yılı içerisinde, kredi derecelendirme kuruluşları
tarafından da teyit edilmiş ve bu kuruluşlar, ülkemizin kredi notunu üst üste
artırmışlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'nin aslında önemli bir sorunu da dengesiz gelir
dağılımıdır. 2003 yılında ve 2004 yılında, hükümetimiz tarafından, özellikle
dargelirli kesimlere enflasyonun üzerinde maaş verilmesi, bu dengesizliğin
azaltılması yönünde ciddî adım olmuştur. Bütün bu sosyal kesimlere, SSK'lıya,
Bağ-Kurluya, Emekli Sandığı mensuplarına, gelir düzeyi düşük olan maaş gruplarına
genelde enflasyonun üzerinde ödemeler yapılmıştır ve inşallah, 2005 yılında da
bu gelir düzeyi düşük gruplara yine enflasyonun üzerinde maaş verilecektir.
Özellikle işsizlik
konusu, ülkemizin, bugün itibariyle, en önemli ekonomik ve sosyal problemidir. Bunları,
biz, hep dile getiriyoruz. Çok şükür, özellikle son dönemde, işsizlik konusunda
da olumlu sinyaller almaya başladık. Özellikle 2004 yılındaki yüksek büyüme,
beraberinde, beklenenden de erken bir zamanda, işsizlik rakamlarında düşüşü
beraberinde getirdi. Yine, Avrupa Birliğinden aldığımız müzakere tarihi,
yabancı yatırımların da 2005 yılında daha hızlı geleceği beklentisiyle,
inanıyorum ki, 2005 yılında, bu alanda da büyük bir mesafe katedeceğiz.
İmalat sanayiinde
kapasite kullanım oranları yükseldi; büyüme hedeflerinin de üzerine çıktık.
İhracatta tarihî rekor
artışlarına da bu dönemde hep birlikte tanık olduk. Kısacası, makroekonomik
istikrar, gerek iç gerekse dış faktörlerin etkisiyle sağlanmış durumdadır.
Geçmişte uygulanan yanlış
politikalar, ekonomimizde önemli sorunlara yol açmış, maalesef, yıllardır
uygulanan bu yanlış politikalar, sonucunda, bütçe, maalesef, kendisinden
beklenen sosyal fonksiyonlarını yerine getiremez hale gelmiş ve âdeta bir faiz
bütçesi olmuştur. Vergi gelirlerinin de, gayri safî...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tutan,
size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayın.
MEHMET EMİN TUTAN
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
son olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye, AK Parti İktidarıyla makroekonomik
istikrarı sağlamıştır. Bunu başarmak için, öncelikle kamu malî disiplininin
sağlanması gerektiği, hükümetimiz tarafından nihaî hedef olarak alınmıştır.
Gerçekten de, kamu malî disiplini bakımından, son on yılın en başarılı bütçesi
gerçekleştirilmiştir.
Bu malî disiplini sağlama
yönünde göstermiş oldukları katkı nedeniyle, başta sayın bakanlarımıza, tüm
ilgili bürokratik kademelerde görev almış arkadaşlarımıza ve iktidarıyla
muhalefetiyle tüm Parlamentomuza teşekkür ediyor; bu duygu ve düşüncelerle,
Hazine Müsteşarlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Siirt
Milletvekili Sayın Öner Gülyeşil; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖNER
GÜLYEŞİL (Siirt) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; görüşmekte olduğumuz 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında,
Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye'nin bürokratik
yapılanmasında, hükümetin merkezî teşkilatı içerisinde müşavir kuruluşlar
arasında yer almakta olan Devlet Planlama Teşkilatı, kaynakların verimli
kullanılması, kalkınmanın hızlandırılması, ülkemizin ekonomik, sosyal ve
kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde etkin ve düzenli olarak
yürütülmesi ve izlenecek politika ve hedeflerin tespitinde hükümetlere yardımcı
olmak amacıyla, 1960 yılında kurulmuştur.
Geçen zaman içerisinde,
teşkilatın yapısında, birçok defa düzenlemeler yapılmıştır. Son düzenleme, 19
Haziran 1994 tarih ve 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılmıştır.
Devlet Planlama
Teşkilatı, Yüksek Planlama Kurulu, Para Kredi ve Koordinasyon Kurulu ile Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından meydana gelmektedir.
Yüksek Planlama Kurulu,
Başbakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği sayıda bakan ve Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarından meydana gelir. Kurul, iktisadî, sosyal ve kültürel
kalkınmayı planlamada ve politika hedeflerinin tayininde Bakanlar Kuruluna
yardımcı olur ve hazırlanacak kalkınma planları ile yıllık programları Bakanlar
Kuruluna sunmadan önce, belirlenen amaçlara uygunluk ve yeterlik bakımından
inceler.
Para Kredi ve
Koordinasyon Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bağlı olduğu
bakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği bakanlar ile Maliye Bakanlığı
Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Dış Ticaret
Müsteşarı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanından oluşur. Kurulun
sekreterya hizmetleri Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı tarafından yürütülür.
Para Kredi ve Koordinasyon Kurulu, ülkenin, yurtiçi ve yurtdışı ekonomi, para,
kredi ve maliye politikalarını tespit ederek, uygulanmasında koordinasyon
sağlayarak, bunlarla ilgili gerekli tedbirleri ve kararları alır, Bakanlar
Kurulunca verilen diğer görevleri yapar.
Ayrıca, Ekonomik ve
Sosyal Konseyin sekreterya hizmetleri de, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının merkez teşkilatı, 1 müsteşar, 3 müsteşar yardımcısı, 1 genel
sekreter, 7 genel müdür ile 27 daire başkanından oluşmaktadır.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, aslî görevi olan kalkınma planları ve yıllık programların
hazırlanmasında, konjonktür, kamu maliyesi, ödemeler dengesi, para, banka ve
malî piyasalar konularında gerekli araştırmaları yaparak, yıllık programların
makro dengelerini oluşturur. Ekonomik modeller, dünya ekonomisi, ulusal ve
uluslararası stratejiler konusunda araştırmalar yapar, getirdiği makro
modellerle, ekonomik ve sosyal politikaların uzun dönemli etkilerini tahmin
eder, dünya ekonomisi ve bölgesel entegrasyonlara ilişkin gelişmeleri ve
stratejileri izleyerek, bunlara yönelik alternatifler hazırlar. Kamu yatırım
programlarının hazırlanması, izlenmesi ve yıl içinde revizyonuyla ilgili tüm
işlemleri yapar. Uygulamayı yönlendirerek, plan ve programların uygulanması
sırasında kamu ve özel sektör kuruluşları arasında gerekli koordinasyonu
sağlayarak, kurum ve kuruluşların üst düzey yetkili temsilcilerinin katılacağı
muhtelif komisyonlar kurar.
Devlet Planlama
Teşkilatı, sanayileşme, dışticaret, teşvik ve yönlendirme, ekonomik ve sosyal
uyum, kurumsal ve hukukî düzenlemeler ve diğer yapısal konularda araştırmalar
yaparak, politika önerileri geliştirir. İl ve ilçe bazında araştırma, planlama
çalışmaları yapar, kalkınmada öncelikli yöreleri ve ihtiyaçlarını tespit eder.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye, planlı kalkınmayı ilk uygulayan ülkelerden biridir.
Devlet Planlama Teşkilatının kurulduğu tarihten bugüne kadar, 8 adet beş yıllık
kalkınma planı uygulamaya konulmuştur. Planların iktisadî felsefeleri ve
yaklaşımları kapsamında, 1960 yılı öncesi planları devletçi-kısmî, 1960 ve 1980
planları karma ekonomi ve bütüncül, 1980-2000 planları ise liberal-stratejik
olarak nitelendirilebilir. 1980 öncesinde, sanayileşmede ithalat ikamesi
politikaları, 1980 sonrasında, açık ekonomiye geçiş yönlendirici olmuştur.
2001-2005 yıllarını
kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, ekonomik istikrarın sağlanması
yanında, yapısal ve kurumsal düzenlemeler, rekabet gücünün artırılması, Avrupa
Birliğine uyum, bilgi çağına geçişin altyapısının oluşturulmasına başlanması,
teknoloji üretimi ve gelir dağılımındaki farklılıkların azaltılmasında
etkileşimli yaklaşımla, bölge ve il planlamalarına öncelik verilmesine göre
hazırlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla yürürlüğe girmiştir.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, küresel ve ülke düzeyinde orta ve uzun
dönem stratejilerini kapsayan, dinamik ve sürekli yenilenen bir yapıya
sahiptir.
Türkiye'yi 21 inci
Yüzyıla hazırlamanın gerekli altyapısını oluşturmak amacıyla hazırlanan
2001-2023 yıllarını kapsayan uzun vadeli gelişme stratejisinin ortaya koyduğu
perspektif, öncelikleri ve politikaları itibariyle, çağın değişen ekonomik ve
sosyal gelişmelerini dikkate almaktadır. Avrupa Birliğine ekonomik ve sosyal
uyum amaçlı kullanılacak malî yardımların çerçevesini oluşturmaya dönük
planlama ve program çalışmaları da Devlet Planlama Teşkilatı koordinasyonunda
yürütülmektedir.
Devlet Planlama
Teşkilatı, bünyesinde bulundurduğu nitelikli personelle Türk kamu idaresinde
özel bir yere sahiptir. Müsteşarlık, kamu ve özel sektöre nitelikli üst kademe
yönetici ve uzman yetiştiren bir okul olma özelliğini hâlâ sürdürmektedir.
Halen müsteşarlıkta görev yapan teknik personelden birçoğu, yurtdışındaki
üniversitelerden akademik dereceyle mezun olmuş, konusunda uzman kişiler olup,
bunlardan 124'ü mastır, 19'u doktora ve 2'si doçent derecesine sahiptir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ekonomiler, büyüme ve kalkınma stratejilerine her zaman
ihtiyaç duymaktadır. 21 inci Yüzyıl, uluslararası kuruluşların, uluslarüstü
şirketlerin, uluslararası bölgesel birleşmelerin, entegrasyonların, özellikle
güçlü devletlerin gelecek planları için stratejik planlamalar çağıdır.
Stratejik planlama anlayışı, bugün, gelişmiş Batı ekonomilerinde de mevcuttur.
Güçlü toplumlar, stratejik gelecek planları uygularken, bir yandan da,
uluslararası zeminlerdeki kararların kendi planlarına uygun şekilde oluşması
için etkili bir faaliyet içinde olmak durumundadırlar.
Ülkemizde, gelişmenin,
ileriye dönük çağdaş yapılanmanın ve kalkınmanın vazgeçilmez kurumu olan Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türk ekonomisinin yönlendirilmesinde her zaman
önemli görevler üstlenmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bu önemli
görevlerini, geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da sürdürecektir. 2003 ve 2004
yıllarında ekonomide başarılı sonuçlar elde edilmesinde ekonomide yönetimin
odak noktasındaki Devlet Planlama Teşkilatımızın katkısı, kuşkusuz çok büyük
olmuştur.
Şimdi, kısaca, 2005 yılı
bütçe büyüklüklerine değinmek istiyorum.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının 2005 malî yılı bütçesi 118 260 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bunun
içinde cari harcamalar 70 260 000 Yeni Türk Lirasıdır. Cari harcamaların
içindeki personel giderleri toplamı 20 487 000 Yeni Türk Lirası, diğer cari
giderler toplamı ise 49 773 000 Yeni Türk Lirasıdır. Yatırım harcamaları 21 000
000 Yeni Türk Lirası, transferler ise 27 000 000 Yeni Türk Lirasıdır.
Söz konusu bütçe
ödeneğinin 42 000 000 Yeni Türk Lirası Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik
Programları Merkezi Başkanlığı ile bölgesel ajansların ihtiyaçlarında kullanılacaktır.
Bu vesileyle, Devlet
Planlama Teşkilatının tüm mensuplarını özverili çalışmaları için tebrik
ediyorum. Çalışmalarının devamı dileğiyle, 2005 yılı Devlet Planlama Teşkilatı
bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun Sayın
Gülyeşil.
Türkiye'de planlama
çalışmalarıyla ilgili değerli bilgiler verdiniz. Bir ekleme yapmak isterim.
Türkiye
Cumhuriyetinde ilk planlama
çalışmaları, 1929 dünya ekonomik buhranının da etkisiyle, cumhuriyetin ilk
yıllarında başlamıştır. Kadro Dergisi etrafındaki kadro hareketinin de
katkısıyla, Türkiye, planlı ekonomiye geçmiş ve bugünün modern sınaî altyapısı,
eğitimde, kültürde, sağlıkta, tarımda, bütün ileri atılımlar bu planlar
sayesinde gerçekleşmiştir; bunu da eklemek istedim.
Teşekkür ederim.
Şimdi, sıra, AK Parti
Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Hanefi Mahçiçek'te.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HANEFİ MAHÇİÇEK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlarım.
Devlet Planlama
Teşkilatımız, temel hedef olarak, ülke kaynaklarının verimli kullanılması ve
kalkınmanın hızlandırılması için gerekli plan ve programları ekonomik, sosyal
ve kültürel bir bütünlük içerisinde hazırlamakta; bakanlıklar ve kamu
kuruluşları arasında iktisadî, sosyal ve kültürel politikaları ilgilendiren
faaliyetlerde koordinasyonu sağlamakta ve hükümete müşavirlik görevini yerine
getirmektedir. Ayrıca, ülke düzeyinde kaynakların optimal kullanılması,
dağıtılması ve kamu yatırımlarında doğrudan kaynak tahsisinin yapılması
konuları da DPT'nin aslî fonksiyonları, görevleri arasındadır. Ülkemiz için
strateji oluşturma faaliyeti ile kaynak tahsisi faaliyetini birleştiren bir
kurum olarak DPT, Türk bürokrasisinde önemli bir yere sahiptir.
Planlama Müsteşarlığımız,
hükümetimiz döneminde, geçmişle kıyaslandığında son derece aktif bir konuma
gelmiştir. Uzun yıllardır malî krizlere ve uluslararası finans kurumlarının
politikalarına odaklı olarak yapılan çalışmaların, hükümetimiz döneminde büyüme
ve yapısal reformlara odaklanma yönünde değişiminde bu kurumumuz etkili
olmuştur.
Planlama Teşkilatımız,
hükümetimizin yol haritası niteliğinde olan Acil Eylem Planını aktif bir
şekilde koordine etmiş ve bu plan kapsamında, sadece izleme faaliyetiyle
yetinmemiş; kamu yönetimi ve yerel yönetimler başta olmak üzere, özellikle
yapısal reformların yönlendirme görevini başarıyla yerine getirerek reform
sürecinin bütünlüğünün korunmasında çok önemli katkılar sağlamıştır.
Planlama
Müsteşarlığımızın koordinasyonunda yürütülen diğer önemli bir çalışma ise,
bakanlık ve kurum düzeyinde stratejik planlama uygulamalarıdır. Merkezî idare
ve yerel yönetim bazında seçilen 8 pilot kuruluşla başlatılan çalışmaların
yaygınlaştırılarak, önümüzdeki dönemde, tüm kamu kuruluşlarını içine alması
hedeflenmektedir. Bu süreçte, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bir
yandan kuruluş düzeyinde stratejik planlama çalışmalarına rehberlik yaparken,
diğer yandan makro düzeyde stratejik planlama çalışmalarına da devam
etmektedir.
Sayın milletvekilleri,
yukarıda sözünü ettiğim görevlerin yanı sıra, Devlet Planlama Teşkilatımız,
AB'ye üyelik sürecinde de çok önemli işlevler yerine getirmektedir. Üyelik
sürecinde Türkiye'nin öncelikli amaçlarından biri olan Kopenhag Ekonomik
Kriterlerine uyum sağlanmasını hedefleyen ve 2005-2007 dönemini kapsayan 2004
Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı, ilgili kamu kurumlarımızın katkılarıyla
Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından hazırlanarak, Avrupa Komisyonuna
sunulmuştur. Önceki programlardan farklı olarak bu yılki katılım öncesi
ekonomik program, IMF'yle varılan anlaşmaya da temel oluşturmaktadır. Söz
konusu program, önümüzdeki dönemde uygulanması öngörülen ekonomi politikası ile
yapısal reformları içeren bir yol haritası niteliğindedir.
Yine, AB'ye üyelik
sürecinde, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında ve ülkemizin bölgeler arasındaki
gelişmişlik farklarını azaltmayı hedefleyen Ön Ulusal Kalkınma Planı, DPT
tarafından, tüm ilgili kesim ve kuruluşların görüşleri alınarak, katılımcılık
ilkesiyle hazırlanmış ve Avrupa Komisyonuna iletilmiştir. Ön Ulusal Kalkınma
Planı, Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde, AB tarafından 2004-2006 döneminde
sağlanacak olan ekonomik ve sosyal uyuma yönelik katılım öncesi malî
yardımların kullanılmasına temel teşkil etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Devlet Planlama Teşkilatı, aralarında 2004 Yılı
İlerleme Raporu ve tavsiye metninin tercümesi ile Türkiye'nin Üyeliğinin AB'ye
Muhtemel Etkileri raporunun da bulunduğu, AB konusunda bilgilendirici ve
yönlendirici çalışmalar, yayınlar hazırlayarak, sürece önemli katkılar
sağlamaktadır. AB'ye üyelik sürecinde Müsteşarlığımızın rolünün, Ekim 2005'te
başlayacak müzakere sürecinde de artarak devam edeceğine inanıyoruz.
Türkiye'nin Nisan 2004
tarihinden itibaren katılım sağladığı AB eğitim ve gençlik programları,
Türkiye'nin eğitim sisteminin AB ülkelerindeki eğitim sistemlerine uyumuna, Türkiye
ile AB arasında öğrenci ve akademik personel değişimi vasıtasıyla bilgi ve
kültür alışverişlerinin güçlendirilmesine büyük katkı sağlamaktadır. 2004-2005
akademik yılında, Erasmus Programı ile meslekî eğitim alanında Leonardo da
Vinci Programı kapsamında, yaklaşık 3 000'in üzerinde öğrenci, yeni mezun veya
genç işçi ile 400'e yakın öğretim elemanı Avrupa Birliği ülkelerine
gönderilecektir. Gençlik Programı bünyesinde de, 2003 yılından itibaren, 125
civarında gençlik kuruluşu veya grubunun projelerine destek sağlanmıştır.
Türkiye, bir taraftan
Avrupa Birliğine tam üyelik yönünde çalışmalarını yoğunlaştırırken, öbür
taraftan tarihî ve kültürel bağları da bulunan başta komşularımız olmak üzere,
diğer ülkelerle ticaretini ve işbirliğini geliştirmeye önem vermekte ve yakın
bölgesindeki işbirliği oluşumları içerisinde öncü ve aktif konumunu
sürdürmektedir.
Kısıtlı kaynakların bitme
aşamasına gelmiş projelere tahsis edilmesi suretiyle bu projelerin kısa sürede
ekonomiye kazandırılması ve hizmete geçirilmesi stratejisi benimsenerek,
kaynakların daha verimli kullanılması hedeflenmiştir. Bu çalışmalar
neticesinde, 2001 yılı krizi sonrasında onikibuçuk yıla kadar uzanan kamu
yatırım stokunun ortalama tamamlanma süresi, 2004 yılı ödenekleri itibariyle
yaklaşık sekiz yıla düşürülmüştür. Sıkı maliye politikası hedeflerinden taviz
vermeksizin yatırımlara ayrılabilen kaynakların imkânlar dahilinde artırılması
için her türlü gayret gösterilmektedir. Nitekim, toplam kamu sabit sermaye
yatırımlarının millî gelire oranı 2004 yılında 4,7 seviyesine, 2005 yılında ise
yüzde 5,3 seviyesine çıkarılmıştır;
yani, bu, hem enflasyonun hem de yüksek büyüme oranının ötesinde bir artış
demektir.
2005 yılı yatırımlarında
bütün sektörlerde gerek nominal gerekse reel olarak önemli miktarlarda artışlar
görülmesinin yanı sıra, bölünmüş yollara, eğitim, sağlık ve teknolojik
araştırmaya önem verilmiş ve bu doğrultularda, bu sektörlere diğerlerine
nispetle daha fazla öncelikler tanınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; uzun yıllar bünyesinde çalıştığım Devlet Planlama
Teşkilatı, orada bulunmaktan onur duyduğum bu kuruluşumuz...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Mahçiçek,
toparlar mısınız lütfen.
HANEFİ MAHÇİÇEK (Devamla)
- Devlet Planlama Teşkilatımız,
kurumsal değişim sürecinde önder olmuş, çağın gereklerine kendini uyarlamış,
özellikle kalkınma plan ve programlarına da odak olmuş saygın bir
kuruluşumuzdur.
Bu münasebetle, uzun
yıllar beraber çalıştığım değerli çalışma arkadaşlarıma, yeni çalışma
arkadaşlarımıza, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diliyor;
bütçelerinin, hayırlı, uğurlu olması dileğiyle Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Van Milletvekili
Sayın Cüneyit Karabıyık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
Devlet İstatistik Enstitüsü 2005 malî yılı bütçesi münasebetiyle söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına sizlere ve sizlerin
şahsında da aziz milletime kendi kürsülerinden en derin sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Yaşadığımız çağın en
uygun ve yaygın isimlerinden birisi, bilgi çağıdır. Bu çağın gereklerine uygun
ve bilgi/yoğun üretim süreçlerine giren toplumlara ise bilgi toplumu
denilmektedir. Dünyadaki ülkelere baktığımızda, bu sürece katkı yapan veya bu
süreci takip edenler kalkınmanın öncüsü olmuşlardır; bundan uzak kalanlar ise,
maalesef, dünyada yer alamamışlardır. Devletin etkin yönetimi kapsamında
kararların isabetli olabilmesi ve kaynakların adil dağıtılması, ancak,
güvenilir ve doğru verilerle mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm bu söylediklerimizin muhatabı ve yetkilisi, şüphesiz
Devlet İstatistik Enstitüsüdür. Böylesine önemli ve stratejik bir görevi olan
DİE'ye, elbette, gelişmeleri yakından takip etmesi için her türlü desteğin
verilmesi elzemdir.
Hiç şüphe yok ki,
kurumların, işletmelerin, hatta devletin başarısı iyi ve doğru yönetilmesine
bağlıdır. Bunun için ise doğru ölçümler yapmak ve doğru verilere sahip olmak
gerekir. O halde, gerek kamu gerekse özel tüm kurum ve kuruluşlarımızın güncel,
kapsamlı, güvenilir, zamanında yayımlanan ve karşılaştırılabilir verilere
ihtiyacı gözardı edilemez bir gerçektir. Bu ihtiyacın giderilmesi için kurulmuş
olan ve resmî istatistik üretiminde tekel konumuna sahip DİE'nin çalışmaları bu
açıdan stratejiktir.
Hepimizin yakından takip
ettiği gibi, ülkemizde son bir yılda enflasyonla mücadelede büyük başarılar
kaydedilmiştir. Otuzdört yıl aradan sonra, enflasyon tek haneli rakamlara
düşmüştür. Enflasyon rakamları DİE tarafından üretilmekte ve her ayın 3'ünde
açıklamalar yapılmaktadır.
DİE, enflasyon dışında,
dışticaretten çevreye, nüfustan sağlığa, eğitim ve kültürden adalete, seçimlerden
sosyal güvenliğe, işgücünden tarıma, fiyattan satın alma gücüne ve birçok diğer
alanlardaki özverili çalışmalarıyla istatistikler üretmekte ve kullanıcılara
sunmaktadır. Üretilen istatistiklerin veri kaynakları arasında, haneler,
işyerleri ve kamu kurum ve kuruluşlarının idarî kayıtları yer almaktadır.
Dışticaret, ulaştırma, inşaat, adalet, sağlık, eğitim ve daha pek çok konuda
veri kaynaklarının çoğunluğunu kamu kurumlarının idarî kayıtları
oluşturmaktadır. Türkiye istatistik sisteminin birer parçası olan bu kurum ve
kuruluşlara, ülkemizin istatistik altyapısını oluşturmada önemli görevler
düşmektedir. Kurumlarımızın bu açıdan DİE'yle işbirliği ve koordinasyon
içerisinde bulunmaları önem arz etmektedir. Nitekim, bu işbirliğinin bazı
sonuçlarını da şimdiden görmekteyiz. Örneğin, Gümrük Müsteşarlığıyla yapılan
işbirliği protokolüyle, daha önce altmış günde yayımlanan dışticaret
istatistikleri, şimdi ise otuz günde yayımlanabilir hale gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; halen Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda
bulunan Türkiye İstatistik Kanunu Tasarısında, kurumlararası işbirliğini
düzenleyen hükümler yer almaktadır. Söz konusu yasa taslağına göre, beş yıllık
istatistik programları hazırlanacak, bu programlarda, hangi konuda, hangi tür
istatistiklerin kimler tarafından tüketileceği, bu istatistiklerin hangi
tarihlerde açıklanacağı planlanacak ve Resmî Gazetede yayımlanacaktır. Bu
program, her kurum için bağlayıcı olacaktır. Böylelikle, aynı tür bilgilerin
farklı kurumlar tarafından mükerrer üretilmesi suretiyle oluşan israfın önüne
geçilmiş olacaktır. Bu uygulamanın, ülkemizde, istatistik üretimine büyük katkı
sağlayacağı beklenilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Devlet İstatistik Enstitüsü, yoğun bir bilgi
birikimi ve derin bir uzmanlık gerektiren istatistik üretim faaliyetlerini
yetmişsekiz yıldan beri titizlikle yürütmektedir; ayrıca, bilgi çağının
gerekleri doğrultusunda yeni teknikler uygulamaktadır ve yeni teknikler için,
son iki yıldır köklü bir yenileme ve dönüşüm süreci içerisine girmiştir; birçok
alanda, ilk olan çalışmalar yapmaktadır. Basında geniş yankı bulan yaşam
memnuniyeti araştırması, Türkiye'de gelir dağılımı ve yoksulluk profili,
Türkiye özürlüler araştırması, hane halkı eğitim harcamaları araştırması
bunlardan bazılarıdır. Yine, enflasyon hesaplama sepetini güncelleme
çalışmaları tamamlanmıştır. 2005 yılından itibaren, enflasyon yeni sepete göre
ölçülecek ve açıklanacaktır.
İstatistik alanındaki en
önemli ilkelerden biri, veri yayımlama takviminin önceden ilan edilmiş
olmasıdır. DİE, 2004 yılının ekim ayından itibaren aylık yayım takvimi
açıklamakta ve verileri buna göre yayımlamaktadır. Enflasyon, büyüme ve işgücü
verileriyle beraber diğer tüm verilerin her ayın hangi günü ve hangi saatte
yayımlanacağı önceden ilan edilmektedir. 2005 yılından itibaren, bu takvim,
aynı zamanda yıllık olarak ilan edilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepimizin yakından takip ettiği bir AB süreci
yaşamaktayız. Bu süreç, birçok yeniliği ve değişimi beraberinde getirmektedir.
Ekonomide, siyasette, sosyal ve teknik alanlarda birçok çalışma yapılmaktadır.
Bu alanlardaki gelişmeler de AB ilerleme raporlarında yer almaktadır. Bu
bakımdan, Devlet İstatistik Enstitüsünün 2004 yılı haziran ayında çıkmasını
beklediği ve AB uyum yasalarının en önemlilerinden birisi olan İstatistik
Yasası hem ulusal hem de uluslararası alanda veri üretiminin temelini teşkil
edecek olması bakımından büyük önem arz etmektedir. DİE'nin Avrupa Birliği istatistik
sistemine uyum çalışmaları çerçevesinde ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde
hazırladığı ve halen Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan bu tasarı yasalaştığı
taktirde, ülkemizin istatistik altyapısı sağlam bir yasal altyapıya
kavuşacaktır. Bu yasa birçok alanda yenilikler getirmektedir. Bu yasayla,
ulusal resmî istatistik programı hazırlanacak, İstatistik Konseyi yeniden
yapılandırılacak, ulusal kayıt sistemi oluşturulacak, idarî kayıtlara kolay
erişim sağlanacak, etkin özerklik kazanılmış olacaktır. Hepsinden de öte,
ülkemiz ile AB arasında 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması kararlaştırılan üyelik
müzakeresi sürecinde ihtiyaç duyulacak verilerin üretilmesinde gerekli önlemler
alınacaktır. DİE, AB istatistik sistemine uyum için yoğun çabalar içerisindedir
ve AB kaynaklarıyla büyük programlar yürütmektedir.
Bütün bu çalışmalar
sonucunda:
1- Türkiye istatistik
sistemi tepeden tırnağa yenilenecek, çağımızın gerektirdiği modern bir yapıya
kavuşturulacaktır.
2- İstatistik
alanlarındaki birçok tanım, kavram, yöntem, sınıflama ve yayımlama gibi
hususlarda AB ortak standartları uygulanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karabıyık,
eksüre veriyorum; ama, toparlamanız kaydıyla.
Buyurun.
CÜNEYİT KARABIYIK
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
3- Ülkemizin ekonomik ve
sosyal verileri AB ülkeleriyle karşılaştırılabilir olacaktır.
4- AB ile ülkemiz
arasındaki üyelik müzakerelerinde gizli olacak istatistikî verilerin üretilmesi
sağlanmış olacaktır.
5- AB istatistik sistemine
uyum çalışmaları kapsamında, 2003 yılında yeni istatistikî bölge sınıflaması
kabul edilerek, ülkemiz 26 istatistikî bölgeye ayrılmış, DİE'nin bölge
teşkilatları da bu yeni sınıflamaya göre yeniden yapılandırılmış olacaktır.
AB standartlarına uygun
olarak üretilmeyen istatistikler, üyelik müzakerelerinde, birçok alanda
görüşmelerin aksamasına neden olabilir. Bu yüzden, DİE tarafından yapılan
çalışmalar, AB üyeliğimiz için stratejik bir konuma sahiptir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tamamen teknik çalışma yapan bir kurum için kariyer uzman
kadrosunun takviyesi, elbette, kurumun çalışmalarına katkı sunmuş olacaktır.
Tüm ülke çapında birçok alanda istatistikler derleyen, anketler ve sayımlar
gerçekleştiren, analiz eden ve sunan bir kurumun 2005 yılı bütçesi yüzde 8,11
artışla 52 182 000 Yeni Türk Lirasıdır.
Gerek sosyal gerek
ekonomik ve gerekse kültürel olarak elimizde ne kadar kapsamlı, güncel ve
güvenilir bilgi olursa, ezberden konuşma oranı o kadar az olacaktır.
Dolayısıyla, bilmediklerimize düşman olmadan, net bilgilerle işe koyulmak en
doğru yol olacaktır.
Ülkemizin ihtiyacı olan
istatistikleri üretebilmesi, önerilen bütçe tekliflerinin kabulüne bağlı olan
Devlet İstatistik Enstitüsünün 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını yüksek
görüşlerinize arz ediyor ve Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN- Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en derin sevgilerimle,
saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmamı Türkiye'nin
başlıca ekonomik ve sosyal göstergelerine dayandırmak istiyorum; çünkü,
ekonominin en temel parametreleri, en önemli göstergeleri Hazine bütçesi
uygulamalarıyla şekillenmektedir.
Hepimizin bildiği gibi,
ekonominin temel göstergelerinden birincisi enflasyon oranıdır. Enflasyon,
önceki hükümet döneminde başlatılan düşme eğilimini sürdürmektedir. Enflasyonla
ilgili bu eğilimin sürdürülmesinde hükümeti kutluyoruz; ancak, reel faiz
oranları hâlâ yüksek ve yapışkan nitelikte seyrediyor. 2003 yılı sonunda,
içborç stokunun reel faiz oranı yüzde 11,9 idi; 2004 Ağustos sonunda reel faiz,
piyasaya olan borçlarda yüzde 14,2; toplamda yüzde 12 olarak gerçekleşmiştir.
2004'ün tamamı için ıskontolu devlet içborçlanma senetleri aylık ortalama reel faiz
oranı ise yüzde 13,26 olmuştur. Bu oran oldukça yüksektir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; enflasyon oranındaki gerilemeye rağmen, üç yıla varan vadeli
borçlanmalara rağmen, reel faiz oranları düşürülememektedir. Neden
düşürülememektedir; çünkü, AKP, piyasalarda yeterli güven ortamını hâlâ
yaratamamıştır, onun için reel faiz oranları düşürülememektedir.
Öte yandan, enflasyondaki
düşüşün çarşı ve pazara yansımadığına tanık oluyoruz. Gerçekten, çarşı ve
pazardaki fiyatlar enflasyonun oldukça üstünde artıyor, vatandaşın elini ve
cebini yakmaya devam ediyor. Örneğin, 2002 yılını temel alırsak, 2004 yılında
dana eti kuşbaşı fiyatı yüzde 89 artmıştır; çay yüzde 64, siyahzeytin yüzde 60,
beyazpeynir yüzde 48, şeker yüzde 48, yoğurt yüzde 36, süt yüzde 35, normal
ekmek yüzde 34, pirinç (baldo) yüzde 33 artış göstermiştir. Bu artışların
hepsi, gerçekleşen enflasyon oranının oldukça üstünde rakamlardır. Bu durum,
aile bütçelerindeki gıda harcamaları payının artmasına neden oluyor. 4 kişilik
bir ailenin mutfak giderleri, 2002 yılından 2004 yılına kadar ortalama yüzde 35
oranında artmıştır. Buna göre, örneğin, ortalama memur maaşı içinde mutfak
masraflarının oranı, 2004 yılının ilk yarısı itibariyle yüzde 95'lere
çıkmıştır. Düşünebiliyor musunuz, ortalama memur maaşına sahip olan bir memurun
aylık gelirinin yüzde 95'i gıda masraflarına gitmektedir. Şimdi, bu durumun,
çiftçilerin, işçilerin ve küçük esnaf ve sanatkârların bütçelerinde de aynen
geçerli olduğunu görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu olumsuz gelişmeler ne anlama geliyor; şu anlama geliyor :
AKP İktidarında, daha fazla sayıda insan, hem açlık sınırlarının altına hem de
yoksulluk sınırlarının altına düşmektedir. Bunda şaşılacak hiçbir şey yoktur;
çünkü, AKP, önceki hükümetlere rahmet okuturcasına, IMF'nin ipine sarılmış,
IMF'nin ipiyle kuyuya inmeye çalışmaktadır.
Bu noktada şöyle bir
duralım ve AKP'nin seçim meydanlarında IMF'ye nasıl meydan okuduğunu bir
anımsayalım... Şimdi, AKP'ye bakıyoruz, başımıza, neredeyse IMF'ci kesildi. Halkımız,
AKP'nin bu durumuna bakıp ne söylüyor biliyor musunuz; durumunuza bakıyor
"bunlar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" diye şarkı
söylüyor. Sizin için, gerçekten, bunu söylüyor. Yani, halkın size karşı güven
bunalımının devam ettiğini belirtmek istiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Hiç kimse inanmaz buna...
BAŞKAN - Müdahale
etmeyelim arkadaşlar.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Ele alacağımız ikinci temel gösterge, ekonomik büyümedir. 2004'te yüksek oranlı
ekonomik büyüme sağlanmıştır. Bunun için de tebriklerimizi sunuyoruz. Ancak, bu
ekonomik büyüme, topluma, zenginlik ya da refah artışı olarak, ne yazık ki,
yansımamaktadır. Bu ekonomik büyümenin bir bölümü özel sektör yatırım
artışlarına dayanmaktadır. Bunu tespit ediyoruz ve olumlu buluyoruz. Ancak,
önemli bölümü yine stoklardaki artıştan, sıcakpara akımlarından ve özel tüketim
artışlarından kaynaklanmıştır.
Burada, az önce, AKP'nin,
reel faiz oranlarıyla ilgili olarak,
piyasalarda güven ortamı yaratamadığından söz etmiştim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; güvensizlik açısından önemli bir sorun da, ekonomik büyüme
rakamlarında ortaya çıkmaktadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri
olarak, milletvekilleri olarak, büyüme rakamlarının gerçeği yansıtmadığına
dönük eleştirilerimizi, bu Parlamento döneminin başından itibaren, özellikle
Plan ve Bütçe Komisyonunda defalarca dile getirdik. Bu konuda, İstanbul
Milletvekili Sayın Emin Şirin, farklı tarihlerde, 3 adet soru önergesi verdi.
Yaptığı çalışmanın sonucunda, büyüme rakamlarının yanlış olduğunu teknik açıdan
ortaya koydu. Ayrıca, bazı iktisatçılar, sorunun, millî gelir hesaplamasında
yanlış matris kullanılmasından kaynaklandığını ispat ettiler. Ben, bu
arkadaşlarımıza, özellikle de İstanbul Milletvekili Sayın Emin Şirin'e buradan teşekkür
ediyorum.
Durum böyleyken, Devlet
İstatistik Enstütüsü, niçin, söz konusu matrisi düzeltmeden millî gelir hesabı
yapıyor? En temel göstergede doğruyu, gerçeği bilemeyeceksek, piyasalar ve bu
halk, bu AKP'nin neyine güvenecek allahaşkına?!
Bize, bu kürsüden, şu
soruların yanıtının verilmesini talep ediyorum: 2004 yılının ilk 9 ayında
stoklar 26 katrilyon 800 trilyon lira artmış görünüyor. Bu stoklar nerede?
Ayrıca, Türkiye gibi bir ekonomide, stoklar, 9 dönem art arda, böylesine yüksek
oranlarda nasıl artar? Bu durum, hem ekonomik sağduyuyla ve hem de ekonomik
realiteyle nasıl izah edilebilir? Bu sorunun yanıtının, burada, açık bir
şekilde ortaya konulmasını talep ediyoruz.
Yine ekonomik büyümeyle
ilgili olarak, kamu yatırımlarındaki düşüklüğe değinmek istiyorum. AKP, kamu
yatırımlarının azlığıyla neredeyse övünmeye başlamıştır. Bunu kabul etmek ve
anlamak kesinlikle mümkün değildir değerli arkadaşlarım; çünkü, kamu
yatırımları, cumhuriyet tarihinin en düşük oranlarında seyretmektedir. Gerçekten,
toplam kamu yatırımlarının gayri safî millî hâsılaya oranları, 2003'te yüzde
3'ler, 2004'te ise yüzde 4'ler düzeyinde bırakılmıştır. Bu oranlar son derece
yetersizdir.
Durumun daha iyi
anlaşılabilmesi için, isterseniz, geçmiş yıllara şöyle kısaca bir göz atalım.
Söz konusu oran, örneğin, 1980'li yıllarda ortalama olarak yüzde 10'lar,
1990'lı yılların o sıkıntılı dönemlerinde ise yüzde 7'ler civarında
tutulabilmiştir; son derece güç koşullara rağmen tutulabilmiştir. Öte yandan,
AKP döneminde, toplam yatırımlar içindeki altyapı yatırımlarına bakıyoruz,
bunların da yüzde 3'lerin altına düştüğünü tespit ediyoruz. Oysa, altyapı
yatırımları, 1990'lı yılların ortalarında, yüzde 5'lerin altına düşürülmemişti.
Özellikle sabit sermaye
yatırımlarındaki, altyapı yatırımlarındaki böylesi gerilemelerin, orta vadede,
Türkiye'nin büyümesini olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Bunun da
ötesinde, sabit sermaye yatırımlarındaki yetersizlikler, Türkiye'nin geleceğe
dönük gizli bir borç yükü altına sokulması anlamına gelmektedir; bu böyle
biline.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; dikkatinize sunacağım üçüncü temel gösterge, cari işlemler
dengesidir. Cari işlemler açığı, 2004 için programlanan miktarın çok üstünde
seyretmektedir. Bu durum önlenemez ise, 2005 yılı için hem büyümede hem de
dışticarette sürdürebilirlik durumu tehlikeye düşebilir. Dışticaret açığı, 2004
yılı sonunda, biliyorsunuz, 23 milyar dolar olarak programlanmıştı, bunun 35
500 000 000 dolara çıkacağı tahmin ediliyor.
AHMET YAŞAR (Aksaray) -
Milyar dolarlardan bahsediyorsunuz!..
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Evet, milyar dolarlardan söz ediyorum; çünkü, ödemeler dengesi bu çerçevede
kurulmuştu.
Burada, ihracatın
ithalatı karşılama oranının da gerilemekte olduğunu dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Rakamları geçiyorum... Bu durum karşısında, 2004 yılında cari açığın
14 600 000 000 dolar olacağı tahmin
ediliyor. Bu, gayri safî millî hâsılanın yüzde 4,9'una tekabül etmektedir.
Yani, bu oranın, cari açığın gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 5'i aşma
tehlikesi ortaya çıkmıştır. Hükümet, cari işlemler açığının risk
yaratmayacağını söylüyor. Biz buna katılmıyoruz ve burada sizi uyarıyoruz. 2005
yılı için programlanan dışticaret açığıyla birlikte AKP'nin ilk üç yılı için
toplam dışticaretaçığı 90 milyar dolara yaklaşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
dikkatinizi çekiyoruz; böylesine bir dışticaret açığını önemsememek, böylesine
bir dışticaret açığını hafife almak kesinlikle doğru değildir. Neden doğru
değildir; çünkü, konsolide bütçe toplamındaki borç stoku, eylül sonu itibariyle
209 milyar doları aşmıştır. Toplam kamu borcu ise 250 milyar dolara
yaklaşmıştır. Ayrıca, ekonomide 20-25 milyar dolarlık bir sıcakparanın
dolaştığı tahmin ediliyor. Bu koşullarda Türkiye ekonomisinin yüksek düzeylerde
dışticaret açığını taşıması son derece zor görünmektedir.
Dikkatinize sunacağım
dördüncü temel gösterge, istihdamdır. AKP, istihdam hacminde yeteri kadar artış
sağlayamıyor. Bunun sonucunda Türkiye'de işsizlik ve yoksulluk giderek artıyor.
Ne var ki, AKP yetkilileri, işsizliğin ve yoksulluğun gerilediğini iddia
ediyorlar.
Türkiye'de AKP'ye güven
duyulmasını zorlaştıran nedenlerden birisinin de, işsizlik rakamlarının
yanlışlığı olduğunu belirtmeliyim. Bir kere, Devlet İstatistik Enstitüsü
işgücü/hane halkı anketlerinde 2004 yılı için bir yöntem değişikliği
yapılmıştır. Bunu sürekli olarak vurgulamaya çalışıyorum. Bu nedenle, 2004'ün
üçer aylık anketleri, 2003'ün aynı dönem anketleriyle karşılaştırılabilir
değildir. Birisi armut, diğeri elmadır. Buna rağmen ve tüm uyarılarımıza rağmen
elmalarla armutlar karşılaştırılmaktadır. Buna göre, 2004'ün 9 uncu ayı
itibariyle işsizlik oranının yüzde 9,5 olduğu ifade edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu orana göre bizdeki işsizlik oranı Almanya ve Fransa'yla
aşağı yukarı aynı düzeydedir; dikkatinizi çekiyorum. Yine bu orana göre,
bizdeki işsizlik oranı İspanya ve Yunanistan'dan daha düşük durumdadır. Ah
keşke işsizlikte böyle manzaraları yaşayabilsek; ama, böyle bir şey olabilir
mi?! Almanya ve Fransa'yla aynı işsizlik düzeyleri!.. Yani, AKP sözcülerinin
ifade ettiği işsizlik rakamları bunu gösteriyor.
Bunu şunun için
vurguluyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik, bir toplumsal
işkencedir; hem de, bir insana yapılabilecek en acımasız işkencedir. Halkımızın,
bu işkencenin hangi boyutta olduğu hakkında doğru bilgilendirilmesi gerekiyor.
Doğru bilgilenme, ülke yöneticileri ve politika oluşturucuları açısından da
yaşamsal önemdedir.
Bize göre işsizlik 5 000
000 dolayındadır ve artmaya devam etmektedir. Buna bağlı olarak yoksulluk da
artmaktadır. Türkiye'de yoksulluk, önceleri, nüfusun işsiz ve çalışamayacak
durumda olan kesimlerini vuruyordu; AKP İktidarında yoksulluk, çalışanları, hem
de lise ve üniversite mezunlarını pençesine almaya başlamıştır.
Nereden bu rakamları
ifade ediyorum; şuradan: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir araştırma
yaptırdık; geçen ramazan ayında iftarını çadırda açanların yüzde 27'sinin lise
veya üniversite mezunu olduğu ortaya çıkmıştır; yani, toplumun eğitimli
dediğimiz kesimi dahi, bedava verilen iftar yemeğine muhtaç duruma düşmüştür.
2004 yılında açlık sınırı
500 000 000 Türk Lirasına yaklaşmıştır. Bu duruma göre, asgarî ücretle
çalışanların tümü, çiftçilerin, memurların, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı
emeklilerinin çok önemli bir bölümü açlık sınırı altına düşmüş oluyorlar.
2002 yılında, nüfusun,
geliri en düşük ilk yüzde 20'lik kısmı toplam tüketimin yüzde 9,3'ünü yaparken,
2003'te bu oran yüzde 8,8'e düşmüştür. Bu durum, gelir dağılımındaki
adaletsizliğin artmakta olduğunu çok somut bir şekilde ortaya koyuyor.
Esnaf ve sanatkârlar
arasında, iflas edip kepenk indirenlerin sayılarında da artış görülmektedir.
Protestolu senetlerde de büyük artışlar gözlenmektedir. Protesto edilen
senetlerin toplam tutarı, örneğin, 2003 Ocak-Eylül döneminde 596 trilyon
liraydı, 2004'ün aynı döneminde 1 katrilyon 60 trilyon liraya çıkmıştır; yüzde
77'lik bir artış meydana gelmiştir protesto edilen senetler meblağında.
AKP İktidarında malî
disiplin, ekonomik programın temel unsurlarından birini oluşturmuştur ve bu,
son derece doğru bir politikadır ve titizlikle sürdürülmesinin yararlı
görüldüğü bir politikadır. Ancak, faizdışı fazla hedefinin yüzde 6,5 gibi
yüksek bir oranda tutulmasını doğru bulmuyoruz. AKP, bu faizdışı fazlayı
tutturmasını bir övünç meselesi haline getirdi.
Bakınız, faizdışı fazla
hedefinin ne anlama geldiğini halk diliyle anlatmaya çalışayım: Çiftçi borçlu
ve 2 baş ineği ile 1 buzağısı var. Ona diyorsunuz ki "ineklerin sütüyle
borcunun faizini ödeyeceksin, buzağına da borç anapara taksitleri için
elkoyuyorum." Yani, ineklerin hem sütüne hem de danasına elkoyuyorsunuz.
Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefinin anlamı budur. Biz diyoruz ki, bu doğru
değil; dünyanın hangi ülkesinde böylesine yüksek, yüzde 6,5'lik bir faizdışı fazla
hedefi var; bunu düşürünüz. İneklerin sütüne elkoyuyorsunuz; ama, hiç olmazsa,
bir iki yıl için ya da bazı yıllar köylünün buzağısını elinde bırakınız.
Türkiye'nin kırsal alanda yolu yok, içmesuyu yok, sağlıkocağı, ebesi, doktoru
yok, Türkiye eğitime yatırım yapamıyor, işsizlikle mücadele için kaynak
ayıramıyor, işte bunun için bu yüzde 6,5'lik faizdışı fazla hedefini makul bir
seviyeye çekiniz ve bu konuda IMF'yi ikna ediniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Sayın Tütüncü,
sürenizi doldurdunuz; derleyip toparlamanız için size bir miktar daha süre
veriyorum; lütfen toparlayın.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarımsal desteklemelere
gelince; bilindiği gibi, 2004 yılı dahil, Hazine bütçesinde yer alan tarımsal
destek kalemleri, 2005'ten itibaren Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesine
aktarılmıştır. Bu nedenle, 2004 yılı tarımsal destekleme değerlendirmesini,
burada, Hazine bütçesinde yapmayı uygun görüyoruz.
2004 yılında AKP,
Destekleme Fiyat İstikrar Fonu dışındaki tarımsal destekleme için toplam 3
katrilyon 118 trilyon ödeneği programına almıştı; ancak, çiftçiden bu para da
esirgendi. Tarımsal destekleme toplamı için 2004 gerçekleşme tahmini 2
katrilyon 900 trilyon olmuştur. Bu gerçekleşme, 2004 için programlanan miktara
göre yüzde 6,6'lık bir eksikliği, düşüklüğü ifade ediyor.
Doğrudan gelir desteğine
baktığımızda; 2004 programının 2 katrilyon 610 trilyon lira olduğunu görüyoruz;
ancak gerçekleşme 2 katrilyon 468 trilyon Türk Lirası olmuştur. Buradan da
yüzde 5,4'lük bir eksiklik olduğu ortaya çıkıyor.
2005 yılına gelince;
doğrudan gelir desteği için 2 katrilyon 520 trilyon bütçe ödeneği teklif
edilmiştir. Bu meblağ, 2004 yılı bütçe teklifinden yaklaşık yüzde 10 daha azdır;
yani, AKP, 2004 yılında doğrudan gelir desteği için bütçesine aldığı ödenekten
yaklaşık 90 trilyon daha az bir meblağı 2005 yılı bütçesine teklif etmektedir.
Nerede kaldı çiftçinin desteklenmesi sözü?
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; o çiftçi ki, buğdayda, ayçiçeğinde, mısırda, narenciyede,
domateste, patateste, geçen yılın fiyatlarının altında ürün satmak zorunda
bırakıldı. Hayvancılıkta tam bir perişanlığı, tam bir çöküşü yaşıyor. Örneğin,
2003 yılında Trakya'da büyükbaş canlı hayvan kesimi 8 500 000 Türk Lirasına
yapılıyordu, bu yıl bu fiyat 6 500 000 - 7 000 000 liraya düşmüştür. Toptancı
hal fiyatlarını esas alarak yaptığımız bir hesaplamaya göre, 2004 yılının ilk 9
ayı itibariyle çiftçinin eline geçen para yüzde 8,1 oranında azalmış, buna karşılık
tarım fiyatları artışı yüzde 4,6 olmuştur. Buna göre, 2004'ün ilk 9 ayında
çiftçi yaklaşık yüzde 3,5 - 4 oranında yoksullaşmıştır.
Toparlıyorum Sayın
Başkanım...
Trakya'nın buğday
çiftçisi geçen yıl 360 000-380 000 Türk Lirasına sattığı buğdayını bu yıl ancak
290 000-330 000 lira arasında değişen fiyatlarla satabilmiştir.
Ayçiçeği üreticisi de
perişan edilmiştir. Ayçiçeğinde ithalat son hızla sürerken, ayçiçeğine 485 000
Türk Lirası fiyat verilmiştir ve bu fiyat geçen yılın fiyatının aynısıdır. 2004
yılı ürününe en az 250 000 Türk Lirası prim belirlenmezse, ayçiçeği üreticileri
yeniden eksıkıntıların içine düşecektir.
Kısacası, IMF'nin
sözünden çıkmayan AKP İktidarı tarımı unutmuş, çiftçiyi perişan etmiştir. 2005
yılında çiftçinin daha fazla desteklenmesini Cumhuriyet Halk Partisi adına
talep ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sözlerime son verirken Hazine Müsteşarlığının 2005 yılı bütçe
ödeneğinin 61 katrilyon 162 trilyon olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Konsolide bütçe toplamının yüzde 39,3'ünü oluşturan bir bütçe büyüklüğüyle
karşı karşıyayız. Bu paranın önemli bölümü faiz ve anapara ödemeleri için
kullanılacaktır. Hazinenin daha etkin bir borç yönetimi yapmasını, reel
faizleri aşağıya çekecek daha etkin politikaları uygulamasını diliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Hazine Müsteşarlığı bütçesinin Müsteşarlığa, Bakanlığa ve ülkeye hayırlı uğurlu
olmasını diliyoruz, hepinizi en iyi dileklerimle sevgi ve saygıyla, tekrar,
selamlıyoruz. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
CHP Grubu adına,
Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ateş, süreniz 15
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün, Devlet Planlama Teşkilatının 2005 yılı bütçesi üzerinde konuşacağım;
ancak, bu konuya girmeden önce, Türkiye'nin son birkaç yıldır, bütçe ve
bütçeleme sürecinde yaşamış olduğu, yaşamakta olduğu bazı sorunlara ve krizlere
değinmeden de geçemeyeceğim.
Şimdi, şöyle bir soru
sorarsak: 2005 yılı bütçesi ve bundan önce hazırlanan birkaç bütçeye
baktığımızda, bu bütçeler, acaba, gerek Anayasamızın ve gerekse parlamenter
demokrasimizin öngördüğü kriterlere ve süreçlere uymakta mıdır; bu koşulları
yerine getirmekte midir? Bu soruya, maalesef, evet yanıtını vermek pek mümkün
gözükmüyor.
Nedenlerine gelince;
hepimizin bildiği gibi, bütçeler, hükümetlerin ellerindeki belki de en önemli
politika araçlarıdır. Konuyu biraz açacak olursak, daha farklı bir ifadeyle,
bütçe, devletin elindeki iktisadî gücün, hükümetler tarafından, devletin
anayasaca çizilmiş olan işlevleri çerçevesinde toplumsal faydaya dönüştürülen
işlemlerdir. Hükümet olma yetkisine sahip olan parti ve partiler, devletin
topluma karşı görevlerini belirleyen anayasa sınırları içerisinde kalmak üzere,
kendi farklı ekonomik politikalarına göre bütçeler hazırlarlar. Bu,
demokrasinin gereklerinden bir tanesidir. Kendi özgün felsefeleri
doğrultusunda, toplumsal sorunlara ve ihtiyaçlara, hazırlayacakları bütçelerle
çözüm bulmaya çalışırlar. Kısacası, bütçe, siyasî partilerin, siyasî örgütlerin
birbirlerinden farklılıklarını ortaya koyan belgelerdir. Seçmen, bu gerçek
ayırımlar doğrultusunda siyasî tercihini yapar ve gerçek demokrasilerde işleyen
sistem de budur. Bu ise, parlamenter demokrasilerin, aynı zamanda, çoğulcu
anlayışının da bir gereğidir. Eğer, bu tür farklılıklar yok ise veya ortaya
konulamıyorsa bir ülkede, parlamenter demokrasi tehlikede demektir, demokraside
kriz var demektir.
Öte yandan, bir önemli
konu da şu: Farklı hükümetler, tabiatıyla farkı programlar hazırlarlar, farklı
bütçeler hazırlarlar, biraz önce belirttiğim gibi; ama, bütün bu farklı bütçe
ve programların anlaştığı anayasal çerçeve içerisinde bir noktaya dikkat
etmeleri gerekir. O da, devletin elindeki iktisadî gücü, anayasada öngörüldüğü
üzere, toplumun genel faydasına çeviren bütçe politikaları izlemek zorundadır;
bu, bütün siyasî partiler, bütün hükümetler için geçerli ortak bir noktadır. Bu
bağlamda, bütçelerin, her şeyden önce belli bir azınlığın özel hizmet bütçesi
değil, toplumun genel hizmet ya da kamu hizmeti bütçesi olması gerekir. Ne var
ki, Türkiye'ye baktığımız zaman, 2005 yılı bütçesine baktığımız zaman, gerek
birinci AKP Hükümetinin hazırladığı bütçeye gerek ikinci AKP Hükümetinin
hazırladığı bütçeye baktığımız zaman, biraz önce açıklamaya çalıştığım,
parlamenter demokrasinin ve anayasal zorunlulukların koşullarının Türkiye'de
yerine getirilmediğini görmekteyiz. Başa gelen her hükümet, hemen hemen aynı,
benzeri bütçeleri hazırlamaktadır. Hükümetler farklılaşmakta; fakat,
programları, bütçeleri, ekonomi politikaları giderek birbirine benzemektedir.
Dolayısıyla, Türkiye'de, seçmenin, partiler arasındaki gerçek ayırımlara göre
gerçek seçimler yapmakta olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir. Biz,
milletvekilleri olarak, halkımızı, seçim bölgelerimizi temsil eden
milletvekilleri olarak, yapılan bütçelere, hazırlanan programlara katkı
koyabilme durumunda değiliz; bırakın bizi, bakanlar bunu yapamıyor. Böyle bir
sistemi Türkiye'ye yakıştıramıyoruz. Oysa, parlamenter demokrasilerin en büyük
iddiası, seçmenin, partiler arasındaki gerçek ayırımlara göre seçimini
yapabilmesidir; bunu yapabiliyor muyuz, seçmenimiz bunu yapabiliyor mu
Türkiye'de?!
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Yapmaya başladı.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Öte yandan şunu söylüyorum: 2005 yılı bütçesi başta olmak üzere, son birkaç
yılın bütçelerine baktığımızda, gerek gelirler, yani, vergilerin toplanması
gerekse harcamaların dağılması noktasında, küçük bir gruba, mutlu bir azınlığa
hizmet ettiğini görmekteyiz. Mutsuz çoğunluğun ise her gün giderek biraz daha
ezildiğini, her bütçeyle biraz daha ezildiğini, maalesef, burada söylemek
durumundayız.
Buradan açıkça ortaya
çıkmaktadır ki, bu bütçeleri hazırlayan hükümetler, Anayasamız tarafından
sınırları çizilerek kendilerine verilen toplumsal görev ve sorumluluklarını
yerine getirememektedirler. Devletin yurttaşa karşı görevlerini belirten
çerçeve Anayasa maddeleri -5 inci madde, 11 inci madde, 17 nci madde, 65 inci
madde- ihlal edilmektedir. Neden bu sonuca varıyorum dersiniz; bütçenin
gelirlerine bakalım lütfen. Bütçenin gelirlerinin, vergi gelirlerimizin yüzde
70'inin dolaylı vergilerden oluştuğu bir ülkede, vergi yükünün önemli bir
bölümünün bu dolaylı vergiler nedeniyle dargelirliye yüklendiği bir ülkede,
siz, mutlu bir azınlığı koruyorsunuz demektir. Yine, bütçe harcamalarına
baktığımızda, eğer bir bütçenin, 2005'te olduğu gibi, bütçe giderlerinin yüzde
43'ünün faiz ödemelerine gittiğini görüyorsanız, yine, aynı şekilde, mutlu bir
azınlığı koruyorsunuz demektir. 56 katrilyon Türk Lirası 2005 yılı bütçesinde
faize gidecek. Türkiye'de bu faizden yararlanacak insan sayısı 40 000 - 45 000.
Şimdi, böyle bir şeyi
düşündüğünüz zaman, biraz önce söylediğim Anayasanın o ilkelerine aykırı
davranıyoruz; Türkiye bütçesi, küçük bir azınlığın, küçük bir mutlu azınlığın
çıkarlarına işliyor, programları ona göre yapıyoruz. Bunu, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, içimize sindiremiyoruz; sindirilmesi mümkün değil, hiçbir
milletvekilimizin, burada, sindirmesi mümkün değil.
Şimdi, borç yükü neden
kaynaklandı falan; biz bu borç yükünü devraldık diyorsunuz. Diyebilirsiniz,
savunmanız böyle geliyor. Doğrudur; 1980 döneminde, o vurgun dönemi, hayalî
ihracat dönemi, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin arşa çıktığı dönemlerde borçlar
artmaya başladı; ama, son zamanlarda, bu hükümet döneminde, 41 milyar doları, o
banka batıklarından toplayamama da, aynı şekilde bir mutlu azınlığı desteklemek
demek değil midir?! Bu, Anayasaya aykırı değil mi?! Anayasanın hükümetlere
bütçede verdiği görevleri, harcamalarda, gelir toplamada verdiği görevleri
aksatıyor demek anlamına gelmiyor mu?
Değerli milletvekilleri,
sonuç olarak, gelinen aşamada tartışılması gereken, aslında, sadece 2005 yılı
bütçesindeki rakamlar değildir. Bugün, bizim tartışmamız gereken asıl konu, bu
söylediğim Anayasa ihlalleri, parlamenter demokrasinin temel ilkelerini zaafa
uğratan bu durumu nasıl düzelteceğimizdir. Bunun tartışılması, bunun
düşünülmesi lazım.
Bu koşullarda, ne ikinci
AKP Hükümetinin ne de bundan önce gelen birkaç hükümetin -parantez içerisinde
söylüyorum- bütçe yaptığını iddia etmesi mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, Devlet Planlama Teşkilatına geçelim. Bu da çok önemli bir kurumumuz
bizim. Devlet Planlama Teşkilatının örgütsel hikâyesini burada uzun uzun
anlatmayacağım; ama, şunu söylemek istiyorum: Ekonomik politikalarda zaman
zaman gözlenen dönüşümler nedeniyle, bu süreç içerisinde, Devlet Planlama
Teşkilatımız da, maalesef, olumsuz değişiklikler geçirmiştir.
Benden önce, ANAP'lı
milletvekili arkadaşımızın Planlamayla ilgili yaptığı konuşmada, sanki başka
bir ülkenin Planlamasından bahsediyor zannettim.
ATİLA EMEK (Antalya) -
AKP, AKP...
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Çok özür diliyorum, AKP milletvekilinin.
Maalesef, bugün, ülke
kalkınması için hayatî öneme sahip olduğunu düşündüğümüz Devlet Planlama
Teşkilatının, etkisizleştirildiği ve işlevsizleştirildiğini görmekteyiz, buna
şahit olmaktayız.
Bu noktaya nasıl
varılmıştır, bu konuya girmeden önce, planlama nedir, Planlama Teşkilatı nedir;
çok kısa notlarla sizlere arz etmek, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Piyasanın kendi güçlerine
ve süreçlerine dayalı durumu, yani, piyasa rasyonalitesi, zaman zaman toplumsal
ihtiyaçlardan sapar; toplumun isteklerinden, arzularından saptığı görülür
piyasa kurallarının. İşte bu durumda, sapmaların giderilmesi için, insanın,
bireyin iradî müdahalesini ve insanî rasyonaliteyi işin içerisine sokmak lazım.
Bu, kısaca, planlama anlamına gelir.
Temelde planlama, insanî
iradeyi, aklı ve bilgi birikimini öne çıkarmak demektir. Burada, insanî
iradeyi, siyasetin ve siyasetçinin, diğer bir deyişle yasama ve yürütmenin
temsil ettiğini vurgulamak istiyorum; akıl ve bilgi birikimini ise,
planlamacıların ve planlama örgütünün temsil ettiği bir işbölümüdür planlama.
Planlamacıda ve planlama örgütünde şekillenen akılcılık ve bilginin güvence
altına alınması ihtiyacı vardır. Bunun için, planlama işlevlerinin yapıldığı
Planlama Teşkilatının, siyasetten ve özel çıkarlardan uzak tutulması, kısaca
özerkliği gerekir. Bu amaçla, planlama işlevi içerisinde, siyasetçi - bürokrat
- teknokrat dengesi gözetilir; planlama, planlama örgütünün özel çıkarlarla
ilişki içerisine girmesini gerektiren uygulamalar boyutundan uzaklaştırılır.
Bu anlayışın kurumsal
izdüşümü, DPT'nin, 1960 tarih ve 91 sayılı Kuruluş Yasasıyla ve 1961
Anayasasıyla yerine getirilmiştir Türkiye'de. 1961 Anayasası, Devlet Planlama
Teşkilatına anayasal bir statü kazandırmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının
Kuruluş Yasası, planların hazırlanması, izlenmesi ve araştırma, destek olma,
danışmanlık yapma görevini Devlet Planlama Teşkilatına vermiştir.
Devlet Planlama Teşkilatının
temel organlarından Yüksek Planlama Kurulu, siyasetçi ile bürokrat - teknokrat
dengesini sağlayan bir organdı. Pratikte, zaman içerisinde uygulamalara
baktığımızda, siyasetçi-bürokrat ve de bürokrat özel çıkar ilişkisi,
başlangıçtaki, 60'lı yıllardaki, 70'li yılların bir bölümündeki saflığını,
temizliğini, sadeliğini, maalesef, kaybetmeye başlamış, bugün, bu sorunla,
Türkiye, Türkiye planlama anlayışı cedelleşme durumunda kalmıştır.
Teşvik Uygulama
Dairesinin, Devlet Planlama Teşkilatı örgütünü içine çekme çabaları, böylece
bürokrasi ile büyük sermayeyi bir araya getirme, ilişkilendirme çabaları; öte
yandan, özel bazı çıkarlarla da Devlet Planlama Teşkilatının özerkliğinin
yitirtilmeye çalışılması uygulamalarını süreç içerisinde görüyoruz. Mesela, 1979
yılında, MESS, Devlet Planlama Teşkilatını sosyalist olmakla suçladı,
hatırlarsınız. 1980 ertesinde de, geçmiş iktisadî sıkıntıların tüm sorumluluğu
Devlet Planlama Teşkilatının üzerine yıkılmaya çalışıldı. Bunun üzerine de,
1980 darbesinden sonra, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden yapılandırıldı. 1982
Anayasasıysa, kalkınma planlamasını devletin temel ödevleri arasından alarak,
Devlet Planlama Teşkilatının anayasal statüsünü kaldırdı. Böylece, siyasî
etkiye açık hale getirildi Devlet Planlama Teşkilatı. Kanun ve kanun hükmünde
kararnamelerle, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden düzenlendi, siyasî partilere
kadro yetiştiren örgüte dönüştürülmeye çalışıldı. Yüksek Planlama Kurulundaki
denge, siyasetçi yararına bozuldu; Kurul, Yüksek Planlama Kurulundan çok, bir
yüksek ekonomi kuruluna dönüştü. Bu süreçte, eski MESS Başkanı rahmetli
Sekizinci Cumhurbaşkanımız Sayın Özal ve onun ekibinin son derece başarılı
olduğunu burada vurgulamak istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
DPT bugün, biraz önce sizlere arz etmiş olduğum tüm olumsuzlukların hemen hemen
tümünü henüz değiştirememiştir, bünyesinden atamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ateş,
lütfen toparlayın.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Ancak, almakta olduğumuz bazı duyumlar, kurum içerisinde DPT'nin yeniden
tanımlanmaya çalışıldığına, yeniden işlevlendirilmeye çalışıldığına yönelik
bazı hareketlerin uç vermeye başladığını gösteriyor; bundan biz memnunluk
duyuyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; ama, özellikle Avrupa Birliğiyle ilgili
müzakere sürecinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması durumunda, siyaseti, aklı,
mantığı ve bilgi birikimini birlikte yoğurarak Türkiye'nin çıkarlarını
savunabilecek, geleceği daha iyi hesaplayacak bir Devlet Planlama Teşkilatına
Türkiye'nin acilen ihtiyacı vardır. AB'yle müzakere süreci başlamadan, bu
önemli konuyu mutlaka halletmek durumundadır Türkiye; çünkü, bu müzakereler,
yapılacak olan müzakereler, tüccar siyasetçi kafası ve yaklaşımlarıyla
götürülemeyecek kadar akıl ve bilgi birikimi isteyen, gerçek çağdaş
müzakerelerin nasıl yapılacağını bilen kadroların işidir. Umarım ve inşallah,
hükümet, bu söylediklerimizi yabana atmaz ve bu konuda bazı çalışmalar yapar.
Değerli arkadaşlar,
DPT'yle ilgili diğer bazı konular da var. Son birkaç yıldır, Devlet Planlama
Teşkilatının çalışmaları, âdeta, bir arapsaçına dönmüş durumda. Birçok çalışma
birbiri içerisine girmiş. Örneğin, en son kamuoyuna sunulan 2004 Yılı Katılım
Öncesi Ekonomik Programı hazırlanmış. Bu program 2005 ve 2007 dönemine ilişkin
tahminleri içermekte; ama, her nedense, bizlerden, siz sayın
milletvekillerinden bu program saklanıyor, burada tartışmıyoruz. Niye
tartışmıyoruz bunu? Tartışılması gerekmiyor mu değerli milletvekilleri? Ön
ulusal kalkınma planı, il gelişme planı, bazı bölgesel projeler, Avrupa Birliği
fonlarının kullanımına ilişkin kalkınma programları, kuruluşların stratejik
planları gibi daha bazı akla geldikçe ele alınan işlerle uğraşıyor Devlet
Planlama Teşkilatı. Tabiî, bunu yapınca da, koordinasyondan yoksun, ortak
amaçları belli olmayan, zamanlama yönünden talihsizliklerle dolu, hiçbir
planlama mantığıyla uyuşmayan girişimler ortaya çıkıyor. Bunlar, ülkeye yarar
getirmiyor; bunları düzenlemek lazım. Bunların hiçbirinin birbiriyle ve plan
anlayışıyla ve bütçeleme teknikleriyle de ilgisi yok. Neden bu israf; bunu
anlayabilmiş değiliz biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Kaynakların çok kıt
olduğu bir dönemden geçiyoruz, hep birlikte bunu yaşıyoruz; ama, bu tür lüks
çalışmaların, koordinasyonsuz çalışmaların da önü kesilmelidir.
Sayın milletvekilleri, bu
arada, 2005 yılı, biliyorsunuz, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının son
yılı. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı eğer hazırlanacaksa -ki, bunu da
bilmiyoruz- bunun bu yıl içerisinde tamamlanması, hazırlanması gerekiyordu;
böyle bir çalışma da yok ortada. Sayın Bakan, Sayın Babacan Devlet Planlama
Teşkilatının Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuşu sırasında bazı açıklamalar
yapmış; bunu hayretle izledim. İcracı bakanlıkların planlama teşkilatını,
planlama felsefesini anlatacağına, bazı icracı teşkilatların 2005 yılı
faaliyetlerinden söz etmiş. Mesela, diyor ki: "2005 yılında 7 milyar
kilovat/saat enerji üretimi devreye sokulacak." Güzel bir şey; ama,
planlamadan sorumlu bir bakanın yapması gereken 7 milyar kilovat/saati anlatırken
Türkiye'nin ulusal enerji planının ne olduğunu Türkiye'ye anlatması lazım. Bu,
7 milyar kilovat/saatlik enerji bu planın neresinde; hangi açığını kapatıyor,
bilmemiz lazım; yok böyle bir şey; ama, Enerji Bakanının yapacağı açıklamayı
yapıyor.
Yine, 3 000 kilometre
bölünmüş yol planlanmış; bunu anlatıyor bize 2005 yılı için. Bu da güzel;
hiçbir itirazım yok; ama, öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatı olarak
Türkiye'nin ulusal bir ulaşım planını hazırladınız mı? Bu bölünmüş yollar, 3
000 kilometre, bunun neresine giriyor, bunu bize söyleyin; o da yok.
Geçiyoruz...
Toprak muhafazadan
bahsediyor, tarlaiçi geliştirmeden bahsediyor; ama, Türkiye'de çiftçilik
yapacak çiftçi kalmıyor. Çiftçi geçen sene ürettiği pamuğu zararına satmış,
buğdayı zararına satmış, meyveyi zararına satmış. Çiftçi kalmıyor ortada, tarla
sulamasından falan bahsediliyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, sözlerime son vermek istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı bir
iş daha var; önemli bir görev, yeni verilmiş, sizin döneminizde verilmiş. O da,
Devlet Planlama Teşkilatının, Ekonomik ve Sosyal Konseyin sekreterliğini
yapması gerekiyor; ama, bu sekreterliği sırasında, mesela, buradan İş Kanunu
geçiyor, Devlet Planlama Teşkilatı Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamıyor; aynı
şekilde sağlıkla ilgili düzenlemeler geçiyor, yine toplamıyor. Ben sormak
istiyorum Sayın Bakanlardan; biz, Ekonomik ve Sosyal Konseyi göstermelik olarak
mı kurduk?!
Son bir konu; o da,
planlama yaklaşımında yeni bir değişiklik olmaya doğru gidiyor. Daha önceki
çıkan yasalardan da bunları görüyoruz. Bu da Devlet Planlama Teşkilatına
sanıyorum yeni bir işlevsellik kazandıracak. Bunu da destekliyoruz ve bu
işlevsellik de, zannediyorum, bölge kalkınma ajanslarının, Devlet Planlama
Teşkilatı, koordinatör üst örgütü olması doğrultusunda olacak. Burada hükümeti
iki noktada uyarmak istiyoruz; bunlardan bir tanesi, bölgesel kalkınma
ajanslarıyla ilgili yürütülecek olan bölgesel kalkınma perspektifi, bölgeleri
teker teker ele aldığı için bütüncül yaklaşımdan genellikle yoksun olur. Bütüncül,
sektörlerarası, bölgelerarası işbirliğini gözardı eder bu tür yaklaşımlar. Bu
konuda dikkatli olunması lazımgeldiğini düşünüyoruz.
Yine, daha önceki, geçen
yasa tasarılarından gördüğümüz kadarıyla, kaynakların toplam dağılımı
Türkiye'de illerin performansına göre yapılacak. Bu böyle yapıldığı takdirde,
az gelişmiş olduğu için mecburen performansı düşük olan iller, kaynak
dağılımında, maalesef, gelişmiş illere göre çok daha az kaynaktan yararlanacak.
Bunun da Türkiye'nin bölgelerarası dengesizliklerine çözüm getirmeyeceğini
düşünüyoruz.
Ben, 2005 yılında, Devlet
Planlama Teşkilatının, Anayasamızda belirtilen Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu bir
planlama örgütüne dönüştürülmesini temenni ediyor, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Değerli Grup Başkanvekilleri; buradan, Divandan, Genel Kurul
çok açık, net bir şekilde izlenebiliyor. 25 civarında Cumhuriyet Halk Partili
milletvekili arkadaşımız var, 20 civarında da Adalet ve Kalkınma Partisinden,
İktidar Partisinden milletvekili arkadaşımız var.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Çoğunluk bizde demek istiyorsunuz. Oylamaya geçelim.
UĞUR AKSÖZ (Adana) -
Oylamaya geçelim.
BAŞKAN - Beni, Sayın
Bakanları, komisyon üyelerini, Divan Üyelerini de sayarsanız, 50 civarında
parlamenter şu anda Meclis çalışmalarına katılıyor; 550 tamsayının yüzde 10'u
bile değil. Son derece önemli konuları tartışıyoruz, o konularla ilgili
görüşlerimizi açıklıyoruz ve halkımız da bizi izliyor. Sayın Grup
Başkanvekillerinden ricam, daha yoğun katılımla bu çalışmaları yapmamızdır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT H.
TANLA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve 2005 yılı Devlet İstatistik
Enstitüsü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak
üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Biliyorsunuz, bilgi ve
veri olmadan ne yola çıkılabilir ne de hedefe varılabilir. Devlet İstatistik
Enstitüsü, bu bakımdan, son derece değerli hizmetlerde bulunmuş ve mesaisini
büyük bir özveriyle sürdüren bir kuruluşumuzdur; bütün bu çalışanlarına
teşekkür borçluyuz. Maalesef, aynı Devlet İstatistik Enstitümüz, çok değerli
çalışmalarının yanı sıra, bazı alanlarda gerektiği gibi güvenilir değildir. Bu
güvensizlik, yayımladığı veriler ile gerçekler arasındaki ciddî farklılıklardan
kaynaklanmaktadır.
Şimdi, size, bir iki
örnek vermek istiyorum. Bakın, halkımız, günlük yaşamını büyük zorluklarla
sürdürmektedir; bunu hepimiz biliyoruz. Hükümet ise, Enstitü verilerine
dayanarak enflasyonun düştüğünü açıklamakta. Evet, enflasyon düşüyor; ama, bu
düşme neden halka yansımıyor, bunu ortaya koymak gerekiyor. Enstitü, enflasyon
hesaplamasında, halkımızın gelirinin büyük bir kısmını ayırdığı gıdanın payını,
sadece 31,09 alarak değerlendiriyor. Halk, Türkiye'de, elde ettiği gelirin
büyük bir kısmını, yani, yüzde 70'ini, beslenmek üzere gıdaya harcıyor; yani,
enflasyon hesabındaki payı ile halkın beslenmek için gıdaya harcadığı pay
arasıdaki büyük farklılık, enflasyonun halka ve pazara yansımamasının en önemli
nedenidir. Bu hata, ancak, Enstitünün enflasyon hesaplamasına temel alınan
sepetteki dağılımın bu gerçeğe uygun biçimde düzenlenmesiyle düzeltilebilir.
İkinci olarak, Devlet
İstatistik Enstitüsünün yayımladığı 2002 ve 2003 yıllarını kapsayan son iki
gelir dağılımı anketi sonuçlarına bakılarak, ülkemizdeki gelir dağılımının az
da olsa düzeldiği, son krizin maliyetini aslında üst ve orta gelir gruplarının
yüklendiği, krizin daha da adil olarak atlatıldığı müjdesi verilmiştir. Oysa,
gerçek böyle değildir arkadaşlar. Burada büyük bir yanılgı ve yanıltma vardır.
Devlet İstatistik Enstitüsünün bu araştırmasının gelir tanımında, hane halkının
çalışarak elde ettiği gelirin yanı sıra, izafî kira, aynî gelir, akraba ve eş
dosttan yapılan yardımlar gibi birçok kalem de yer almaktadır. Piyasa
koşullarında elde edilen geliri esas aldığımızda, gelir dağılımında bozulma
olmuş, orta ve alt gelir gruplarının dağılımında, payında azalma olmuş, orta
üstü ve üst gelir gruplarında artış olmuştur. Tabiî, Türkiye'yi ayakta tutan
sağlam aile yapısı olgusu sonucunda gerçekleştirilen dayanışma amaçlı
kalemlerin bu hesaplamaya dahil edilmesi, uçurumun büyüklüğünün, halkımızın
geniş kesiminin fakirleştiği gerçeğinin üstünü örtmemektedir.
Sayın Bakan, şimdi,
yanınızdaki yetkililer, size, benim söylediklerimin aksine, farklı şeyler
söyleyebilirler. Ünlü bir deyişle, "yoğurdum karadır" denilmez.
Arkadaşları da kınamıyorum. Herhalde, onlar da, sizi ve Türkiye gerçeklerini
yanıltmak için bu şekilde davranmıyorlardır. Onları da, gerçeği yansıtmayan
tanımlar, piyasadışı mekanizmaların yanılttığını sanıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Yürürlükteki
mevzuata göre, ülkemizde sadece DİE veri toplayabilmektedir. Araştırmacıların
ve üniversitelerin yapacakları bütün saha çalışmaları için Enstitüden tek tek
izin alma zorunluluğu mevcuttur. Çıkarılması düşünülen Türkiye istatistik
yasasında bu yanlışın düzeltilmesi şarttır. Ayrıca, İstatistik Konseyi üyeleri
arasında, kamunun yanı sıra, pazar araştırma sektörünü temsil eden ve sektörün
sivil toplum kuruluşu anlamına gelebilecek bir temsilcinin de bulunmasında
yarar vardır.
Sayın Başkan, ülkemiz,
yüzyirmi yıl arayla, borçlarını ödeyebilmek için iki kez yabancı müdahalesine
maruz kalmıştır. Biliyorsunuz, 1881 yılında çıkarılan Muharrem Kararnamesi ile
IMF arasında çok yakın benzerlikler vardır. Bu benzerlikleri size beş noktada
özetlemek istiyorum.
Muharrem Kararnamesi de,
IMF anlaşmaları da, kamu borç stokunun azaltılmasına yönelik anlaşmalardır.
O tarihteki, yani, 1880'li yıllardaki
Rüsumu Sittenin 3 üncü maddesiyle öngörülen Kazanç Vergisi değişikliğinin
karşılığı, Temmuz 2004'teki niyet mektubunun 3 üncü maddesinde taahhüt edilen
vergide yapısal reformlardır. Rüsumu Sittede de, Aralık 1999 tarihli niyet
mektubunun 62 nci maddesinde de ortak nokta Gümrük Vergisi oranlarıdır. Muharrem
Kararnamesiyle Temettü Vergisinin artırılması sağlanmıştı biliyorsunuz. Aralık
1999 tarihli niyet mektubunun 19 uncu maddesi gereği çıkarılan kanunla da
halktan ekvergiler toplandı.
Beşinci ve son nokta da
tıpatıp birbirine benzemektedir. Muharrem Kararnamesinin 19 uncu maddesi,
ihtilafların hallinde hakem heyetine başvurulmasını esas kabul etmişti. Haziran
2001 tarihli niyet mektubunun 14 üncü maddesiyle uluslararası tahkime rıza
göstermek durumunda kaldık ve bunu da, Meclisin kararıyla yasalaştırdık.
Görüyorsunuz ki,
1800'lerdeki Muharrem Kararnamesi ile IMF, incelediğiniz takdirde, tıpatıp
birbirine uygun benzer maddeler içermektedir.
Düyunu Umumiye de, IMF
de, bize, kaynaklarınızı, varlıklarınızı satın savın, vergilerinizi artırın;
ele geçenle de borçlarınızı ve faizlerini ödeyin dayatmasında bulunmuşlardır.
Kamu borç stokunun faiz yükünü artırma yoluyla tasfiye edilmesi, ülkede
işsizlik, fakirlik, yoksulluk ve geri kalmışlığa neden olmaktadır.
Sayın Bakan ve Bakanlar,
bu noktaya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Belki sizler de bunları
duyarken vicdanınız kan ağlıyor; ama, dikkat edin, bu yolda süratle
koşuyorsunuz. 1880'li yıllardan sonra neleri yapıp yapmamamız gerektiğini
Düyunu Umumiye İdaresi belirliyordu; bugün, 2004 yılının sonunda ise IMF
belirliyor. Türkiye'de, yüzyirmi yıl arayla tarih tekerrür ediyor. AKP de buna,
seçimlerde verdiği sözlerin aksine, yardım ediyor ve bu ortama imkân sağlıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak, finansal hizmetler yasası taslağında, zora düşen
bankaların Fona alınmasını önlemek için madde değişikliğine giden Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunun bu girişiminin IMF tarafından engellenmiş
olduğunu Yüce Meclise hatırlatmak istiyorum. Bu anlaşmaları sizler
yapıyorsunuz; yani, bu bilgileri, lütfen, halka, kamuoyuna ve Yüce Meclisimize
aktarın. IMF'nin bu değişikliğe itirazı üzerine BDDK, Fona alınma maddesini
yeniden düzenleyerek ve ekleyerek Bakanlar Kuruluna sunmuştur.
Şimdi, size, özel ve çok
hassas bir bilgi aktarmak istiyorum. IMF, Türkiye'deki milyonları dikkate
almıyor arkadaşlar, yüzde 3-yüzde 5'lik bir grubu oluşturan 15 000-20 000
kişinin ve yabancıların haklarının peşine düşüyor. Bankaların dışkrediyle
fonlandıktan sonra batmaları halinde, IMF aynı kapıyı gösteriyor, "o durumda
batık bankaları da Fona alıp, kredi borçlarını ödeyin, bunları da devlet
garantisi altına alın" diyor.
Bakın, Sayın Başbakanın
ifade ettiği gibi, bardağın dolu tarafına da boş tarafına da bakalım, hangi
tarafına bakarsak bakalım, neresinden bakarsak bakalım, birbirimizi
kandırmayalım. BDDK'nın yayımladığı bankacılık sektör araştırması var. Bu,
devletin yayımladığı bir araştırma. Burada deniliyor ki: Türkiye'de yurtiçi
veya yurtdışı adresli, vadeli veya vadesiz, Türk parası veya yabancı para
cinsinden yaklaşık 78 600 000 hesap vardır. Bunun 76 300 000'i, ancak
bankalardaki mevduatın yüzde 16'sını oluştururken, 2 300 000 hesap,
bankalardaki mevduatın yüzde 86'sını oluşturuyor; yani, sizlerle paylaşmak
istiyorum, 76 300 000 banka hesabı bankalardaki mevduatın yüzde 16'sını
oluştururken, yalnız 2 300 000'i yüzde 86'sını oluşturuyor. Daha bitmedi. Hesap
sahiplerinin binde 7'si, yani, bankada hesabı olanlardan 1 000 kişiden 7'si,
banka mevduatlarının yüzde 86'sını oluşturuyor; yani, bırakın bankada hesabı olmayanları
-onları bir kenara koyuyoruz- bankada hesabı olan insanların sadece binde 7'si,
bankadaki toplam mevduatın yüzde 86'sını oluşturuyor. Durun, daha bitmedi.
Bankalarda 1 trilyonun üzerinde hesabı olanların -dikkat etmenizi rica
ediyorum; bu, devletin, sizin yayınladığınız bir araştırma- bankalarda 1
trilyonun üzerinde mevduatı bulunanların, ancak ve ancak 4 705'i Türkiye
adreslidir. Yanlış duymadınız; 4 705'i Türkiye adreslidir, 9 930'u yabancı
adreslidir. Yani, Türkiye'de, 1 trilyonun üzerinde mevduat hesabı bulunanlardan
yerli adresi olanların 2 misli kadar yabancı mevduat sahibi olan...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen Sayın Tanla, süreniz doldu.
BÜLENT H. TANLA (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Yalnız 1 trilyonun
üzerindeki yurtdışı adresli hesaplar, yurtiçi adresli hesapların 2 misli
kadardır. Sayısı 302 olan yabancı adresli hesap sahipleri, son altı ayda 31 kat
artarak 9 930'a yükselmiştir. Ayrıca, 5 500 olan yerli hesap sahipleri de 1 000
eksilerek 4 500'e inmiştir. Yani, burada bir soru sormak istiyorum. Bu sonuç,
zenginlerin sayısında bir azalma olurken, acaba, yabancıların Türkiye'ye güveni
artıyor mu sorusunu mu akla getirmiştir, yoksa, AKP'nin, üretim ekonomisinden
rant ekonomisine ne kadar süratle koştuğunun bir göstergesi midir?
Arkadaşlar, işte,
BDDK'nın hazırladığı taslakta itiraz ederek değişmesini istediğim madde bu
maddedir; bütün mevduat sahiplerinin mevduat miktarlarının tamamının, artı,
bankaların yurt dışından alacakları kredilerin bankalar battıktan sonra da
güvence altına alınması ısrarla istenilmektedir ve bu kanun tasarısı da
Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimi bitirirken, şimdi sizlere soruyorum: IMF'nin bu
dayatmaları karşısında bankalardan hortumlanan paralar kimin cebinden çıkıyor,
bu paraları kimler ödüyor? Arkadaşlar, bu paraları halk ödüyor, halk... Ayıp
oluyor!.. Türkiye bu kadar saf ve çaresiz durumda değildir. Bu konuları, fahiş
bedeller ödemek yerine, akılcı, gerçekçi, cesur, sakin ve bilerek, kendi
hedeflerimiz, özkaynaklarımız ve kurumlarımıza hâkim olması gereken ulusal
çıkar zihniyetiyle ele almamız gerektiğini düşünüyor ve sizlerle paylaşıyorum.
Yüce Meclisi selamlıyor,
huzurunuzdan saygı ve sevgilerimle ayrılıyorum.
Teşekkür ederim.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 14.00
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
l. - 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayısı: 706, 707, 708, 709) (Devam)
A) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. - Hazine
Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. - Hazine
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. - Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Şimdi, söz sırası,
lehinde, şahsı adına, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'da.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET CEYLAN (Karabük) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla
ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleriyle ilgili şahsım adına söz
almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
bütçelerini görüşmekte olduğumuz Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine Müsteşarlığı
ve Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizde, ekonomik ve sosyal kalkınma
politikalarının belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında önemli bir
yere sahip olan kuruluşlarımızdır.
AK Parti İktidarıyla
birlikte, 2002 yılı kasım ayından itibaren, Türkiye ekonomisi çok hızlı ve
çokboyutlu bir toparlanma sürecine girmiş, ekonomide âdeta beyaz bir sayfa
açılmıştır. Türkiye'nin son on yılına damgasını vurmuş kronik sorunlarının
üzerine kararlılıkla ve cesaretle gidilmiştir. Ülkemizde yeniden krizler
yaşanmaması, yeniden ocakların sönmemesi, işsizliğin ve yoksulluğun artmaması
için gerekli önlemler alınmış, eşzamanlı olarak topyekûn bir kalkınma seferberliği
başlatılarak Türkiye'nin çehresi değiştirilmiştir. AK Parti İktidarıyla
birlikte ülkemizde sağlanan güven ve istikrar ortamı ekonomik iyileşmede itici
güç olmuştur. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız muhalefet
duygusu içinde, görmek istemeseler de, bugün, hemen her kesim, her birey, tüm
kurumlarımız ve kuruluşlarımız önlerini görebilmekte ve geleceğe güvenle
bakabilmekte, Türkiye'nin istediğinde başarabileceğine inanmaktadırlar. Bunun
en güzel ve son örneği de, Avrupa Birliğinden kırkbir yıldır beklediğimiz
müzakere tarihi alınmakla gösterilmiştir. Bu ortamın sağlanmasında, hiç
şüphesiz ki, hükümetimizin yanı sıra, muhalefet partilerimiz dahil, çeşitli
kesimlerin ve devletin bütün kurumlarının büyük katkıları olmuştur. Ancak,
özellikle ekonomik programın başarıyla yürütülmesinde ve hükümetimizin
kararlılıkla sürdürdüğü yapısal reform sürecinde, bugün bütçelerini
görüştüğümüz DPT, Hazine Müsteşarlığı ve DİE gibi kuruluşlarımızın çok büyük
emekleri ve gayretleri bulunmaktadır; çünkü, bu kuruluşlar, kuruluş kanunları
gereği yürütmekle görevli oldukları çalışmaların dışında, hükümetlerin en yakın
danışman kuruluşları konumundadırlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçelerini görüştüğümüz kurumlara ilişkin olarak, öncelikle,
belli bir dönem benim de onur duyarak çalıştığım Devlet Planlama Teşkilatı ve
onun yürüttüğü çalışmalar üzerinde durmak istiyorum.
Bilindiği gibi, ülkemiz,
cumhuriyet döneminden itibaren gelişme ve kalkınma çabası içerisinde ve
Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesini yakalama çabası içerisinde
olmuştur. Türkiye, bu gelişme ve kalkınma çabasını -Sayın Başkanın da ifade
ettiği gibi- cumhuriyet döneminden itibaren belli bir plan anlayışı içerisinde
yürütmeye çalışmış, bu amaçla, çeşitli dönemleri kapsayan kalkınma planları
hazırlanmıştır; ancak, Türkiye, esas, planlı kalkınma sürecine, 1960 yılında
Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşuyla başlamıştır.
Devlet Planlama
Teşkilatı, kuruluşundan bugüne kadar, hükümetlerin izledikleri politikalar
çerçevesinde, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda gelişmek ve kalkınmak için,
beş yıllık kalkınma planları, yıllık programlar ve yatırımcı kamu kuruluşları
için yatırım programları hazırlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 1980'li yıllara kadar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
hazırlanan planlar, ülkemizde uygulanan ekonomik politikalar çerçevesinde, daha
kapsamlı, daha emredici mahiyette planlardı; ancak, 1980'lerden sonra dünyada
ve Türkiye'de yaşanan değişim sonucunda, pazar ekonomisine ve rekabete dayalı
ekonomi politikaları çerçevesinde hazırlanan planların da ana felsefesi ve
stratejileri değişmiştir. Planlar, artık, emredici olmaktan ziyade,
yönlendirici ve yol gösterici mahiyettedir. Bu dönemdeki planlarda, perspektif
verme, genel çerçeve için tahmin verme, öncelik belirleme, strateji ve politika
geliştirme önplana çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin, her dönemde, içeriği, formatı değişerek de olsa, plana ve Planlama
Teşkilatına ihtiyacı bulunmaktadır. Bunu, bu sözleri Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımın da söylemesinden dolayı, gerçekten, mutlu oldum.
Planlama Teşkilatı,
bilindiği gibi, sadece plan ve program hazırlamıyor, kendini çok iyi
yetiştirmiş uzman kadrosu ve köklü kurumsal yapısıyla, çok çeşitli hizmetleri
de beraberinde yürütmektedir. Bildiğiniz gibi, hazırlamış olduğu kalkınma plan
ve programlarının dışında, kamu kesimi yatırımlarıyla ilgili olarak kaynak
dağılımını da, hükümetlerin tercihleri doğrultusunda planlamakta, bu maksatla,
her yıl kamu yatırım programını hazırlamaktadır.
Devlet Planlama
Teşkilatı, son birkaç yılda olduğu gibi, bu yıl da, kamu yatırım programında
önceliğini ve yapılabilirliğini kaybetmiş projeleri programdan çıkararak, kamu
yatırım programını rasyonelleştirme çalışmalarına devam etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Devlet Planlama Teşkilatı, kamu yatırım programında yer alan projeleri
rasyonelleştirme çalışması çerçevesinde, 2000 yılından 2004 yılına gelirken,
yaklaşık 1 800-2 000 civarında projeyi programdan çıkarmıştır; bu süreç devam
edecektir. Önümüzdeki yıllarda, merkezî idarenin yetkilerinin yerele
devredilmesi çerçevesinde, özellikle kamu yönetim reformu çerçevesinde, merkezî
idarenin planladığı ve kaynak aktardığı projelerin büyük bir kısmı yerel
yönetimlere devredilecektir. Bu, tabiî ki, hem verimliliği artıracak hem de
projelerin tamamlanmasını hızlandıracaktır.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, 2005 yılında kamu yatırımlarına ayrılan toplam ödenekler, 2004
yılı kesintili ödeneklerine göre, nominal olarak yüzde 47,1; reel olarak ise
yüzde 36,2 oranında artmıştır.
Yine, konsolide bütçe
yatırım ödenekleri ise nominal olarak yüzde 61,4; reel olarak da yüzde 50 gibi
önemli oranlarda artırılmıştır.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, Devlet Planlama Teşkilatı, yürütmüş olduğu kalkınma planları ve
programlarının dışında çok çeşitli görevleri de beraberinde yürütmektedir; bu
plan ve programların dışında stratejik planlama anlayışı çerçevesinde
çalışmalar da başlatmış durumdadır. Bunlar, kurumsal bazda, makro düzeyde
yapılan plan ve programlar çerçevesinde yürütülmektedir.
Bunun dışında,
arkadaşlarımız da belirttiler, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde çok çeşitli
plan ve programlar hazırlanmıştır. Bunlar, saymak gerekirse, 2004-2007 dönemini
kapsayan Katılım Ortaklığı Belgesi, 2004-2006 dönemini kapsayan Ön Ulusal
Kalkınma Planı, Katılım Öncesi Ekonomik Program ve AB Destekli Bölgesel
Kalkınma Programlarıdır.
Tabiî, benden önce, sabah
konuşan Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşımız Abdulkadir Ateş Bey, bu
plan ve programlara değinirken, bir dağınıklıktan söz ettiler.
Evet, Devlet Planlama
Teşkilatı, plan ve program adı altında çeşitli çalışmalar yürütmektedir; ama,
unutulmamalıdır ki, yapılan ve adı plan ve program olan bütün bu çalışmalar,
ulusal düzeyde, makro düzeyde yapılan plan ve programlardan ayırt edilemez,
onların çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
Ayrıca, Avrupa Birliği
sürecinde, tabiî, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, Avrupa birliğine sunulmak
üzere hazırlanan belgeler de bir mecburiyetten, bir zorunluluktan kaynaklanan
belgelerdi. İnanıyorum ki, bunlar, müzakere süreci içerisinde daha da derlenip
toparlanacaktır.
Değerli arkadaşlar,
tabiî, süremiz oldukça kısıtlı. Biraz sonra mikrofonum kapatılabilir. Ancak,
bugün, Devlet Planlama Teşkilatının dışında, Hazine Müsteşarlığımızın ve Devlet
İstatistik Enstitüsünün de bütçelerini görüşmekteyiz.
Bildiğiniz gibi, Hazine
Müsteşarlığımız da, deneyimli, tecrübeli uzman ve insangücüyle, ülkemizde,
makroekonomik istikrarın sağlanmasında, yatırım ortamının iyileştirilmesi,
yatırımların teşviki ve istihdamın artırılmasında, yabancı sermaye
yatırımlarının artırılmasında, küçük ve orta ölçekli işletmelerin
desteklenmesinde, bankacılık kesiminin sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasında
çok önemli hizmet ve projeleri yürütmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
Sayın Başkanım, toparlıyorum.
Bilindiği gibi,
Hazinemizin yürüttüğü iç ve dış borçlanma ihalelerinde, ülke genelinde sağlanan
makroekonomik istikrarla birlikte, son iki yılda en düşük maliyet ve en uzun
vadeye ulaşılmıştır. Bu açıdan, gelinen bu noktada elde edilen bu başarı
dolayısıyla, Hazine Müsteşarlığımızı da, değerli çalışanlarını da buradan
kutluyorum.
Değerli arkadaşlar,
Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizde, çok kapsamlı sayım ve araştırmaları
yürütmekte, sayım ve araştırmalara dayanarak bilgiler üretmekte ve bu bilgileri
de, düzenli bir şekilde, çeşitli araçlarla, kamuoyuna duyurmaktadır. Bu
çalışmaları, ülke genelinde yaptığı gibi, bölgesel bazda da sürdürmektedir.
Bölgesel istatistik üretimi için 2003 yılında yeni düzenlemeye gidilmiş,
Bakanlar Kurulu kararıyla, ülkemiz 26 istatistik bölgesine ayrılmış, bunun
sonucunda, Devlet İstatistik Enstitüsünün bölge teşkilatları bu yeni
sınıflamaya göre yeniden oluşturulmuştur.
Tüm kurumlar ve ülkemiz
için son derece stratejik bir önemi olan istatistikî bilgi üretmekle görevli
Devlet İstatistik Enstitüsü, bu görevini hakkıyla ve zamanında yerine
getirebilmesi açısından, gerek yasal düzenlemeler gerek uzman personel takviyesi
ve gerekse yeterli bir bütçeyle desteklenmelidir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sözlerimi, sadece, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımızın bir konusuna değinerek bitirmek istiyorum.
Çok sevdiğim değerli
arkadaşım Enis Tütüncü Bey, tabiî, konuşmasında, özellikle hükümetimize
yüklenerek, hükümetimizin icraatlarına yüklenerek diyor ki: "Karakolda
doğru söyler, mahkemede şaşar; halkın güven duygusu yok bu hükümete ve
icraatlarına."
Sayın Tütüncü sevdiğim
bir büyüğümdür, saygı duyduğum bir büyüğümdür; aynı zamanda, aynı kurumda,
Devlet Planlamada birlikte çalıştığımız, benden önceki dönemlerde de çalışan
bir büyüğümüzdür; saygı duyarım; ancak, doğrusu, bu fikirlerine katılmamız da
mümkün değildir.
BAŞKAN - Sayın Ceylan,
sataşmaya neden olmayacak şekilde...
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
Olmuyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Daha çok kendi
düşüncelerinizi söyleyin.
MEHMET CEYLAN (Devamla) -
Halkımız hükümetimize güven duymaktadır, bunu da seçimlerde göstermiştir.
Bildiğiniz gibi, 2002 seçimlerinde AK Partimizin yüzde 36 olan oy oranı,
2004'te yüzde 42'ye çıkmıştır ve şimdi seçim olsa, inanıyorum ki, yüzde 50'nin
üzerine çıkacaktır. Bu, halkımızın duyduğu güveni göstermektedir; bu,
halkımızın güveninin bir işaretidir diye ifade etmek istiyorum.
Sayın Enis Tütüncü, bir
de, icraatlarla ilgili, güven duygusuyla ilgili söyledi; ama, ben sadece bir
şeyi hatırlıyorum ve kendisine hatırlatmak istiyorum. İki yıl boyunca
kendisiyle Plan ve Bütçe Komisyonunda birlikte görev yaptık; 2004 yılı
bütçesinde de demişti; o zaman, 2004 yılı bütçesi hazırlanırken, ortalama dolar
kurunun 1 600 000'ler civarında olması tahmin ediliyordu; "bu kesinlikle
tutmayacaktır, asla tutmayacaktır" diye kayıtlara geçmiştir, belgelere
geçmiştir -şimdi onu hatırladım- ama, bugün, dolar kurunun 1 400 000'lerde
olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Bu duygu ve düşünceler
içerisinde, bütçemizin, tüm kurumlarımıza, ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
bakanların, İçtüzüğe göre, gündemin her anında söz isteme hakları var; fakat,
sayın bakanlara bir uyarı yapmak, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Bir
milletvekili arkadaşımız kaldı konuşacak; onun konuşmasının arkasından sizler
konuşursanız, daha mufassal, daha kapsamlı değerlendirme yapma fırsatınız olur
diye düşünüyorum.
Kabul eder misiniz?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Olur.
BAŞKAN - Şahsı adına,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Devlet
Planlama Teşkilatı 2005 yılı bütçesinde, özellikle Güneydoğu Anadolu Projesi
Kalkınma İdaresi bütçesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, kişisel olarak
söz almış bulunuyorum. Öncelikle, geçtiğimiz günlerde Musul'da şehit edilen beş
güvenlik görevlimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyor;
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
cumhuriyet tarihimiz boyunca, planlı döneme geçilmeden önce ve planlı dönem
süresince, çeşitli nedenlerle bölgesel kalkınma projeleri yapılmıştır; ama,
bunlardan hiçbiri, hem hedefleri hem de kapasiteleri bakımından, Türkiye
içerisinde de uluslararası alanda da kısaca GAP dediğimiz Güneydoğu Anadolu
Projesi kadar önemsenmemiştir. Proje, özellikle Atatürk Barajının bitirilmesi
ve Harran Ovasına ilk suyun bırakılmasıyla birlikte bütün dünyanın dikkatlerini
üzerine çekmiş, Avustralya, Çin gibi uzak ülkeler de dahil olmak üzere,
dünyanın birçok ülkesinden yatırımcıların istilasına uğramıştır.
GAP Projesi, Fırat ve
Dicle Nehirleri üzerinde yapılan çok sayıda baraj ve hidroelektrik santralı
inşaatıyla, bölgedeki birçok ovayı sulu tarıma açarak, ülkemizin göreceli
olarak en geri kalmış bölgesinin hem yaşam seviyesini yükselteceği hem de ülke
sanayiine hammadde ve enerji sağlayacağı için, bütün Türk Halkında büyük bir
heyecan uyandırmıştır.
Bölgedeki tüm
yatırımların kendi kurum ve kuruluşlarımızca yapılması, halkımız içerisinde
kendine olan özgüveni pekiştirirken, bazı yabancı ülkelerin, Türkiye'ye, yarı
gıpta, yarı kıskançlık, ama, çoğunlukla saygıyla baktıkları bir proje olmuştur.
Önce toprak ve su
kaynaklarının geliştirilmesini amaçlayan bir mühendislik projesi olarak başlayan,
daha sonra çoksektörlü entegre bölgesel bir yatırım programı olarak ele alınan
GAP Projesi, günümüzde, insan odaklı sürdürülebilir bir kalkınma projesi olarak
yürütülmektedir. Proje, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adil kalkınma özleminin
bir yansıması olmakla kalmayıp, aynı zamanda, GAP bölgesinin kalkınma
potansiyelini ortaya çıkarmak, ekonomik büyüme ve toplumsal istikrar gibi
ulusal hedeflere de katkıda bulunmak amacını taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri,
başlangıçta sadece mühendislik harikası olarak dünyada hayranlık uyandıran bu
proje, daha sonra, toplumsal kalkınma, sürdürülebilirlik ve çevreye olan
duyarlılığı, kadınlar, gençler, çocuklar, yoksullar, topraksız ve az
topraklılar gibi dezavantajlı gruplara olan eğilimi ve evrensel kriterlere dayalı
olarak yürüttüğü projeler nedeniyle de dünya kalkınma literatürüne giren,
birçok bilimsel çalışmada örnek gösterilen ve bölgesel kalkınma projelerine
ilham kaynağı olan bir proje haline gelmiştir.
Proje, sadece fiziksel
yatırımları değil, toplumsal dönüşümü sağlayacak, ülkemizin gelişmiş yörelerine
sadece göç veren değil, ürettiği sanayi ürünleri, kültür ve sanatsal değerleri,
yetiştirdiği bilim adamları, geliştirdiği yeni teknolojileriyle önderlik
yapacak nitelikte potansiyelleri harekete geçirebilecek yapıdadır. Hemen tüm
dünyanın takdirle karşıladığı ve ülkemiz tarihinin en kapsamlı, en iddialı
bölgesel kalkınma girişimini Güneydoğu Anadolu Projesi gerçekleştirmektedir. Bu
hedeflerlerle yola çıkılmış olmasından dolayı, GAP, sadece bir elektrik üretimi
veya sulama projesi olarak değil, sosyal projeler, sağlık, altyapı, turizm,
eğitim, çevre, kültür, sanayi, ulaşım ve tarımsal modernizasyonu da eşgüdümlü
projelerle yürüten bir sosyoekonomik dönüşüm projesidir.
Değerli arkadaşlar,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, bu projeyle birlikte, suyun, toprağın ve yaşayan
insanımızın yüzyıllardır taşıdığı bereket, zenginlik ve refahtan payını almaya
başlamıştır. Tarih boyunca birçok medeniyetlere vatan olmuş bu topraklar, 21
inci Yüzyılda da, bambaşka bir uygarlığın, gücünü sudan alan bir projenin
yarattığı bir gelişmeye tanık olmaktadır.
Yapılan tüm bu
çalışmalar, çoksektörlü ve farklı nitelikteki kurumların katkılarıyla
gerçekleştirilmiştir. Bunların arasında tüm kamu kurumları, valilikler,
belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve bölgede yaşayan insanlar da yer
almıştır. 1989 yılında kurulan ve görev süresi Kasım 2007'ye kadar uzatılmış
bulunan GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Bölge Müdürlüğü, yukarıda
belirtmeye çalıştığım tüm bu başarıların altına da imzasını atmıştır. Ancak, şu
anda, bu kadar önemli bir projenin bir yerde genel koordinatörü durumunda
bulunan bu idarenin, yani GAP İdaresinin son üç bütçesinden birincisini
görüşmekteyiz; çünkü, üç yıl sonra GAP İdaresi diye bir kurum olmayacağı için,
böyle bir kurumun bütçesi de artık görüşülmeyecektir.
Elbette ki, ülkeyi
yöneten hükümetlerin ülke yönetimiyle ilgili değişik görüş, düşünce ve
uygulamaları olacaktır. İyi çalışmayan sistemleri düzeltmek, yerine yenilerini
koymak, gerekirse de o sistemi tamamen ortadan kaldırmak, hükümetlerin hak ve
görevleridir. Ancak, GAP İdaresinin kapatılması demek, GAP Projesinden
vazgeçmek demektir; Fırat ve Dicle havzalarının entegrasyonuna, bölgeye ve
Türkiye'ye getireceği faydalara inanmamak demektir. Zaten daha önceki
konuşmalarımda da söylemeye çalıştığım gibi, GAP Projesinin ülkeye fazla yarar
sağlamadığını, bu yatırımın başka sektörlere yapılması durumunda Türkiye'nin
daha kazançlı çıkacağını, hatta, bu söylemlerin daha da ileri götürülerek,
bütün belaların bu projeden kaynaklandığını söyleyenlerin de, zaman zaman,
kamuoyu önünde konuştuklarını görmekteyiz.
Elbette ki, bu projeye
bugüne kadar büyük emek vermiş ülkemizin bütün siyasî yöneticileri, bütün
yatırımcı kurumların yönetici ve çalışanları, projenin Türkiye için önemini en
az bizler kadar bilirler; ancak, bu hükümetin iki yıldır proje kapsamında ciddî
hiçbir yatırım yapmaması ve GAP'ı, sadece proje kapsamındaki 9 ile yönelik bir
yatırım olarak görmesi, bu nedenle de, bölge için yatırımları koordine edecek ayrı
bir idareye gerek olmayacağı, önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek olan
bölge kalkınma ajanslarının GAP İdaresinin görevini yerine getirebileceği
kararına vardırmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliğiyle yapılacak olan müzakere sürecinde, özellikle, bölgesel
kalkınma konusunda ülkemizde tek başarılı olarak görülen GAP'ın, yeni kurulacak
olan bölge kalkınma ajansları marifetiyle üç farklı alt bölgeye ayrılarak ele
alınacak olması, GAP'ın, bir bütün olarak bölgesel kalkınma projesi olma niteliğini
bozacaktır. Ayrıca, GAP İdaresi de, bu yapı içerisinde kendiliğinden bölünme
sürecini yaşayacaktır.
Oysaki, bu idarenin
kurulmasındaki ana amaç, altyapı, sulama, tarımsal altyapıların tamamlanması,
ekonomik açıdan kalkış dönemine gelene kadar tüm yatırımcı kurum ve
kuruluşların koordine edilmesi, yurtiçi ve yurtdışı yatırımcılara ve
işadamlarına gerekli desteğin sağlanması ve bölgenin tüm dünyaya açık bir
toplum haline getirilmesine yardımcı olunmasıydı. İdarenin misyonunda ise, bu
hizmetlerin tamamlanmasıyla kamu niteliğinin çözülerek, bir sivil toplum
kuruluşu ya da sadece bilgi üreten ve bunu değerlendiren bir hale gelmesi yer
almaktaydı.
Doğal olarak bunun
olabilmesi için de bölgenin ekonomik ve sosyal açıdan kalkınmışlık
göstergelerinin ülke ortalamasını yakalaması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
toparlayın Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Oysaki, bunun, 6 Ekim
2004 tarihinden itibaren üç yıl sonra gerçekleşecekmiş gibi düşünülmesi doğru
bir yaklaşım değildir. GAP, Dicle ve Fırat Nehirleri üzerinde sulama, enerji,
haberleşme, ulaşım, kırsal ve kentsel altyapı çalışmalarının yanı sıra, sanayi,
eğitim, sağlık, kurumsal gelişme, istihdam gibi çok sayıda birbiriyle ilgili ve
entegre olarak çalışmaları bir bütün olarak görebilmektedir. Görev süresini
önümüzdeki üç yılla sınırlandırıp, faaliyetleri bakımından geçmiş yıllardan
hiçbir farklı yaklaşımı olmayacak ve bütçe kaynağında çalışmaların
hızlandırılması açısından farklılığın olmadığı bir yapı içerisinde idarenin
başarısı beklenmemelidir. Bu da, doğal olarak, tasfiye denilecek bir süreci
hızlandıracak ve GAP İdaresi, misyonunu tamamlamadan, üç ayrı yerde kurulan
bölge kalkınma ajansları halini alarak Avrupa Birliğinde iyi bir örnek olma
statüsünü de yitirecektir.
Değerli milletvekilleri,
GAP Bölge Kalkınma İdaresinin kurulduğu günden bu yana bütün görevlerinde çok
aktif ve mükemmel olduğunu elbette ki iddia etmiyorum. İdarenin yönetiminde
şimdiye kadar görev alan değerli yöneticiler, ya bugüne kadar GAP İdaresinin
sıkıntılarını, bulundukları konum gereği, yeterince dile getirme fırsatı
bulamamışlardır veya daha kötüsü, düştükleri durumu algılayamamışlardır.
Halbuki bölge kalkınma konusunda son onbeş yılda kazanılan deneyim ve sosyal
alanda -yani kadınlar, gençler, sokak çocukları, yoksullar gibi- elde edilen
somut başarılar sadece GAP'ta değil, tüm ülkemizde yüzümüzü ağartacak
niteliktedir. Bunlara sırtımızı dönmek değil, bunlardan yararlanmanın yollarını
aramamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, GAP
İdaresinin 2005 yılı bütçesinin gerçek anlamda projenin devamı yönünde değil
de, tamamen, 2007 yılında süresi bitecek olan hibe kredilerin muhatapsız
kalmaması yönünde hazırlandığı düşüncesiyle bu bütçeye kişisel olarak ret oyu
vereceğimi belirtir, hepinizi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Melik.
Devlet Bakanı Sayın Ali
Babacan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, aranızdaki
anlaşmaya göre süreniz 30 dakika.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonumuz,
yoğun ve gerçekten özverili bir çalışma takvimini tamamlayarak, 2005 yılı
bütçemizi Meclis Genel Kuruluna göndermiştir. 2005 yılı bütçesinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Bundan yaklaşık olarak
iki yıl önce 18 Kasım 2002'de iktidara gelen Hükümetimiz, çok büyük bir
heyecanla, büyük bir dinamizmle ekonomik sorunlara karşı büyük bir mücadele
başlattı. Hedefimiz, hem 2000 ve 2001 yıllarında yaşanmış krizlerin yükünü
halkımızın omuzlarından kaldırmak hem de Türkiye'nin kronik sorunlarına kalıcı
çözümler bulabilmekti. Şunu samimiyetle söylüyorum ki, böyle çok boyutlu, çok
geniş, hatta çok cepheli bir mücadeleyi tek başımıza yürütmek mutlaka eksik ve
yetersiz kalacaktı. Bu nedenle, ülkemizdeki bütün tarafları ortak bir hedef,
ortak bir amaç etrafında toplamak, tam bir mutabakat zemini oluşturmak, sürece
herkesin gücü ve birikimi oranında destek vermesini sağlamak zorundaydık. İki
yıllık süreçte bunu sağladığımızı, toplumumuzda önemli bir sinerji oluştuğunu
sanıyorum. Nitekim, iki yıl öncesinin karamsarlığı, umutsuzluğu, stresi, bugün,
yerini, iyimserliğe, umuda ve sevince bırakmıştır. Toplumun bütün kesimleri, bütün
kurumları, bütün bireyleri, Türkiye'nin sorunlarının çözümsüz olmadığına,
inanıldığında, çalışıldığında, samimiyetle gayret edildiğinde, tüm sorunların
çözülebilir hale geldiğine inanmıştır. Ülkemize sağladığımız bu mutabakat
atmosferini, bundan sonra da en iyi şekilde değerlendirmenin gayreti içinde
olacağımızdan şüphe duyulmamasını istiyorum. Mevcut sorunlarımız da, mutlaka,
kısa zaman içerisinde çözüme kavuşacak, bu Meclis, bu millet, çok daha
sevindirici gelişmelere, inşallah, şahit olacaktır.
İki yıllık süreçte, bir
yandan makroekonomik dengeleri onarmaya çalışırken, eşzamanlı olarak, doğrudan
sosyal politikalarımızı da uygulamaya koyduk. Önümüzdeki dönemde, sosyal
politikalarımız, iyi giden bir ekonomik gelişmenin sonucu olarak, çok daha yoğun
ve geniş bir şekilde hissedilecek, daha da rahatlatıcı uygulamalar hayata
geçirilecektir. Başta işsizlik, yoksulluk, gelir adaletsizliği olmak üzere,
ülkemizin kaderi zannedilen sorunlar da, daha da artan bir tempoda çözüme
kavuşturulmuş olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ekonomisinin son iki yılda almış olduğu mesafe,
göstergelerde elde ettiğimiz başarılar sadece Türkiye'de değil bütün dünyada
ses getirmiştir. Bugün, hangi uluslararası kuruluşun Türkiye'yle ilgili
raporuna bakacak olursanız olun, hangi uluslararası kuruluşun Türkiye
ekonomisiyle ilgili bir analizini okuyacak olursanız olun bu gerçekler çok açık
ve seçik bir şekilde görülmektedir. Enflasyonda sağladığımız düşüş, faizlerde
sağladığımız düşüş, yüksek ve istikrarlı büyüme ortamı; bütün bunlar kimsenin
gözünden kaçmıyor. Ancak, biraz önceki konuşmalarda, biraz da üzülerek gördüm
ki, sanki Türkiye'de enflasyon düşmemiş de artmış gibi, reel faizlerde hiçbir
düşme olmamış gibi; elde ettiğimiz büyümeyi küçümseyen, sebeplerini bir iki
şeye bağlayan türden bazı görüşleri, istihdamla ilgili olarak "istihdam
artmamıştır" gibi, "tarıma olan destekler azalmıştır" gibi
tabirleri üzülerek dinledim; çünkü, hem devletimizin resmî raporlarında yer
alan hem de uluslararası kuruluşların bağımsız bir şekilde inceleyip analizini
yaptığı ve raporlarına yansıttığı bu olumlu gelişmelerin tam aksine gelişmeler
olmuş gibi görüşlerin ifade edilmesine gerçekten üzüldüm. Hele hele, planlama
formasyonunu almış bazı milletvekili arkadaşlarımızın, bütün bu göstergelere,
bütün bu gelişmelere baka baka tam tersine yorumlar yapması ve görüşler ifade
etmesi, Türkiye adına, beni şahsen üzdü; çünkü, ben isterdim ki, bir
Anamuhalefet Partisi, sağlam temellere oturan, düzgün analizlere dayanan
yorumlarla Türkiye ekonomisini değerlendirsin ve bu kadar açık seçik
iyileşmeler karşısında sanki her şey kötüye gidiyormuş gibi söylemlere girmesin
diye çok arzu ederdim; ama, inşallah, belki zamanla bu da olacaktır diye ümit
ediyorum.
Şimdi, burada, özellikle
enflasyon konusunu biraz açmada fayda görüyorum; bazı spesifik ürünleri seçip
de, o ürünlerin son iki yılda nereden nereye gittiğine bakmak, Türkiye'deki
enflasyon gelişmelerini değerlendirmek anlamına gelmiyor. Enflasyon
incelenirken, tüketici fiyatlarında ve toptan fiyatlarında ele alınan ürünler
var; bu ürünler, oldukça geniş bir sahayı kapsıyor. Bizim, kasım sonu
itibariyle oniki aylık bazda elde etmiş olduğumuz enflasyon rakamı -kasım
sonundan kasım sonuna- yüzde 9,8'dir. Bu oniki aylık döneme özellikle dikkatinizi
çekmek istiyorum; bu oniki aylık dönem, bütün dünyada enerji fiyatlarının çok
hızlı bir şekilde arttığı, temel hammaddelerin, metal fiyatlarının, dolar, euro
bazında çok hızlı bir şekilde arttığı bir dönemdir ve bu maliyet artışları
Türkiye'ye de yansımıştır; Türkiye, bu artışlardan uzak durmamıştır. Yüzde 9,8
dediğimiz enflasyon rakamının içerisinde, enerji, hammadde, metal gibi çok
yüksek oranda fiyatı artan ürünlerin artış oranı da vardır.
Kaldı ki, halkımızın
temel ihtiyaçlarına bakacak olursak, 1 Ocak 2004'ten 30 Kasım 2004'e kadarki
onbir aylık dönemde, gıda kalemlerinin ortalama artış oranı yüzde 4,6'dır; 9,8
ortalamadır; yani, bütün enerji, metal, hammaddelerin rakamlarının da katıldığı
bir ortalama rakamdır.
Giyim, halkımızın gıdadan
sonraki ikinci temel ihtiyaç maddesi. Onbir aylık dönemdeki giyim ve
ayakkabının toplam fiyat artış oranı sadece yüzde 1,8'dir.
Şimdi, burada, birkaç
ürünü seçip, o ürünlerin enflasyonundan bahsetmeyi yanlış görüyorum. Biz de,
çan eğrisinin öbür ucundaki bazı ürünleri seçip, beyazeşya yüzde 20 düşmüştür,
buzdolabı yüzde 35 düşmüştür diye, burada, uzun uzun onları anlatabiliriz; ama,
bunu yapmıyoruz. Gerçekçi, doğru ve bilimsel yaklaşım, ortalama enflasyondan
bahsetmektir. Halkımızın temel ihtiyaçları nedir, halkımızın günlük hayatında
en çok para harcadığı konular nedir ve halkımız bunlara geçen sene ne kadar
para vermekteydi, bu sene ne kadar para vermektedir. Enflasyonu böyle
incelememiz gerekiyor. Eğer onbir ayda, giyim sadece yüzde 1,8 oranında
arttıysa, gıda 4,6 oranında arttıysa, enflasyonda hiçbir iyileşme yokmuş, her
şey kötüye gidiyormuş gibi anlatmayı, ben, açıkçası yadırgıyorum.
Bir başka konu faizler.
Reel faizler düşmemiştir diye -kayıtlarda da var- açıkça bir söylem. Yani, bunu
anlamak, izah etmek gerçekten zor. Tarih, Ekim 2002, kasım seçimlerinden önceki
son hazine ihalesinde, reel faiz yüzde 34'tür, nominal faiz yüzde 66. Dönüp,
bakabilirsiniz rakamlara.
Bizim, ekim ayı sonu
itibariyle, içborç stokumuza baktığımız zaman, piyasaya olan borçlanmanın
ortalama reel faizi yüzde 11,28; kamuya olan iç borçlanmanın reel faizi yüzde
6,7; ortalama ise yüzde 9,57'dir. Ekim sonu, toplam içborç stokunun üzerindeki
reel faizdir bunlar. Bütün resmî yayınlarda da bunlar vardır. Eğer yüzde
34'ten, yüzde 9'a, 10'a düşüşü düşmemiştir diye söyleyebiliyorsanız, ben yine,
buna da, açıkçası, Türkiye adına üzülüyorum.
Bir başka konu;
"bütçe hedeflerini tutturuyoruz diye övünüyorsunuz" söylemi. Tabiî ki
övüneceğiz. Eğer, yıllarca, Türkiye bütçesi büyük açıklar verdiyse, her sene,
arka arkaya, yılbaşında bütçelenen açıktan çok daha fazla bir açıkla bütçeler
tamamlandıysa ve ilk defa bizim dönemimizde, bütçe açığı -2003'te de, 2004'te
de- yılbaşında öngördüğümüzden daha düşük bir rakam olarak gerçekleştiyse,
müsaade edin de, bununla, birazcık övünelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ekonomik programımızın
temel ayaklarından birisi bütçe disiplini. Bütçe disiplini olmadan, bu
başarıları elde etmeniz mümkün değil. Bütçe disiplinini yürütmenin ne kadar zor
olduğunu, ne kadar sıkıntılı bir süreç olduğunu da, iki senedir, hep beraber
yaşadık. Sürekli, harcamayla ilgili ihtiyaçlar var, talepler var. Hep beraber
yaşadık; hep, bütçemiz var, bütçenin dışına çıkamıyoruz dedik. Daha önceki
hükümetler gibi, her talebe "tabiî ki verelim, olur; tabiî, bunu da
harcayalım" diyebilirdik. Peki, nereden bulacaktık bu parayı; ya gidip
piyasadan borçlanacaktık, borç stokumuzu artıracaktık ya da Merkez Bankamıza
dönecektik "para bitiyor, para bas" diyecektik. Bu yapılmış yıllarca.
Bütçe tutmayınca, bütçe açık verince, bunu kapatmanın başka yolu yok; ya
borçlanacaksınız ya da parasal genişlemeye gideceksiniz. Bunun arkasından da,
hem borçlardaki hızlı artış hem de enflasyondaki büyüme...
Bütçe politikaları çok
önemli. Bunun yanında, uygulamış olduğumuz para politikaları da son derece
önemli. Enflasyon hedefiyle uyumlu para politikaları; gerçekçi, beklenen
enflasyonu gözeten, enflasyondaki gelişmeleri gözeten bir para politikası.
Doğru bütçe politikaları ile doğru para politikalarını bir arada uyguladığınızda
ve yapısal reformları da beraberinde, tek tek hayata geçirdiğinizde demek ki bu
iş oluyormuş. İki yıldır da, bunu, çok şükür, ispat etmiş olduk.
Bir başka konu, büyümenin
kaynağı. Dokuz aylık dönemi ele alacak olursak -ocaktan eylül sonuna kadarki
dokuz aylık dönem; en son, Devlet İstatistik Enstitümüzün büyümeyle ilgili
açıklamaları o dönemle ilgilidir- gayri safî yurtiçi hâsıladaki büyüme oranımız
yüzde 8,8, dokuz aylık dönemde. Bunun -stok değişimlerinden, stok artışlarından
bahsedildi- sadece yüzde 0,9'u stok değişimlerinden gelen büyümedir. Büyümedeki
en büyük faktör nedir; gayri safî yurtiçi hâsılamızın büyümesindeki en önemli
faktör, özel sabit sermaye yatırımlarıdır, yüzde 7,9. Yani, yüzde 8,8'in
kompozisyonuna baktığımızda, nereden geliyor bu büyüme diye baktığımızda, en
büyük etken, tek başına, özel sektörün yatırımlarıdır. Rakamları da açıkladı
Devlet İstatistik Enstitümüz; belki pek konuşulmadı, dikkat çekmedi; ama, ben
burada özellikle vermek istiyorum: İlk dokuz ayda, özel sektörümüzün yatırımı
45 katrilyon lira olmuştur Türkiye'ye. Bunun 30 katrilyonu makine ve
teçhizattır, 15 katrilyonu da bina ve inşaat yatırımlarıdır.
Cari açık deniyor; cari
açık çok büyüdü, ne olacak?.. İlk on aylık cari açığımıza baktığımızda, rakam,
11 milyar dolara yakın bir rakam; fakat, bu cari açık neden oluşmuş, ne var
bunun içinde; en önemli artışlardan bir tanesi, makine ve teçhizat ithalatıdır,
14 milyar dolar. Yani, Türkiye, bu ilk
on ayda hiç yatırım yapmasaydı, makine, teçhizat ithal etmeseydi, cari açık
değil, cari fazlamız olacaktı. Şimdi, biz, makine, teçhizat ithalatından doğan
cari açıktan korkmayız; çünkü, hangi makineyi düşünürseniz düşünün, makineyi
ithal edin, o makine, en az kendi bedeli kadar ihracatı her sene zaten yapar.
Bugün ithal edilen makine yarının ihracatıdır. Biz bundan korkmayız. Üstelik,
aynı makineler -özellikle iş hayatında olanlar bilir- üç sene, beş sene gibi,
makine imalatçılarının -Japonya olsun,
Almanya olsun- verdiği kredilerle giriyor Türkiye'ye. Sadece dar bir perspektifle,
ödemeler dengesinin cari kısmına baktığınızda "eyvah, cari açık
büyüdü..." Bir de altına inin, finansman kalemine bakın.
Bu finansman nereden
sağlanıyor, bunu inceleyelim. Bankacılık dışı özel kesimin sağladığı finansman,
ilk on ayda çok ciddî bir rakama ulaşmıştır; bu da sıhhatlidir. Kamu kesiminde
ise hiçbir problem yoktur. Bizim, cari dengeyle ve daha geniş kapsamıyla özel
ödemeler dengesiyle ilgili riskli gördüğümüz tek unsur, tüketim kalemlerinde
artan ithalattır. Dikkat ederseniz, şimdiye kadar almış olduğumuz bütün
tedbirler de, ithalatı artan tüketim ürünleriyle ilgili tedbirlerdir. Onun
haricinde, bu olumlu gidişi frenleyecek, durduracak, yavaşlatacak hiçbir şey
yapmayız; ancak, risk sahası gördüğümüz yerlerde de, tabiî ki, doğal olarak,
gerekli tedbirleri almak zorundayız.
Tabiî, hep 2001 yılıyla
karşılaştırılıyor. "2001 yılında da cari açık çok büyüktü, arkasından kriz
geldi..." En son, Merkez Bankamızın yapmış olduğu bir araştırma... Dedik
ki arkadaşlarımıza; bir araştırın, son yıllarda dünyadaki krizler, ülkelerde
yaşanan krizler neden meydana gelmiş. En son 50 krizi incelediler. 50 tane
kriz; ödemeler dengesi sebebiyle meydana gelmiş krizler. Bu krizlerden 49
tanesi sabit kur rejiminin ya da kur çipasının uygulandığı ülkelerde meydana
gelmiş; 50'de 49.
Şimdi, serbest kur
rejiminin uygulandığı bir ülkede ödemeler dengesine ve cari dengeye bakarken
kur çipası ya da sabit kur rejiminin uygulandığı dönemlerle mukayese bile
etmemek gerekiyor. Bu dönemi, kendi içerisinde ayrıca incelemek gerekiyor ki,
biz, bunları çok dinledik.
Bakın, geçen sene -açın,
şöyle bir gazete arşivlerine bakın- mayıstan, hazirandan itibaren "cari
açık, cari açık..." Onları, yine konuştuk; geçen sene aynı dönemlerde,
bakın, yine "cari açık" konuştuk. Tarih veriyorlardı "eylülde
kriz geliyor, ekimde kriz geliyor" diye; 2003 geldi, geçti, bir şey yok.
2004'ün aynı aylarında yine konuşmalar başladı: "Cari açık geliyor, cari
açık büyüyor, ne olacak?!." "Eylül" dediler, geçti. "Ekim"
dediler, geçti. Çok şükür, şimdi artık kimse konuşmamaya başlıyor.
Burada, bir de, cari
dengenin mevsimselliğini de dikkate almak gerekiyor. Her sene, Türkiye'de,
bahar aylarından yaz aylarına doğru cari açık artar. Turizm gelirleriyle
beraber kapanır, başa baş gider, yıl sonunda bir iki ayda tekrar cari açık
olur. Cari açıkla ilgili endişe ifadelerine de şöyle bir bakalım; o da
mevsimsellik taşıyor. Açığın arttığı aylarda, eyvah büyüyor diye konuşuluyor,
kapandığı aylarda da konuşulmuyor. Şimdi, bu mevsimselliği de dikkate almamız
lazım.
Dediğim gibi, bizim, cari
dengeyle ilgili, tüketim ürünleri haricinde, hiçbir endişemiz yok. Tüketim
ürünleriyle ilgili tedbirleri de zaten aldık. Tedbirler de, gayet güzel
sonuçları verdi açıkçası. Bu tedbirler nasıl oldu; bunlarla ilgili çok
muntazaman, gerektiği zaman ayda bir, gerektiği zaman haftada bire kadar
sıklaşan sürekli toplantılar yaptık, devamlı, yakından izledik. Merkez
Bankamız, BDDK'mız, Hazinemiz ve Devlet Planlama Teşkilatımız; dört kurum,
sürekli bunu izledi. Toplantılar yaptık, kararlar aldık. Sonra baktınız ki, bir
gün BDDK bir karar almış, Resmî Gazetede yayımlanmış, işte, kredi kartlarının
banka bilançolarındaki uygulamasıyla ilgili. O bir cari açık tedbiridir,
konuşulmuştur daha önce. Bir gün baktınız, Maliye Bakanlığımız bir açıklama
yapmış bazı ÖTV ayarlamalarıyla ilgili. Bir gün baktınız, tüketici
kredilerindeki KKDF'ler değişmiş. Bir gün hurda araçlardaki... Bunların hepsi
çok koordineli ve planlı bir şekilde yürütülen çalışmaların ve alınan tedbir
kararlarının sonucunda atılmış adımlardır. Hiç kimsenin endişesi olmasın ki,
gün gün, saat saat, dakika dakika her türlü gelişmeyi gözlüyoruz ve sadece
resmî rakamlara da bakmıyoruz. Türkiye'nin resmî rakamları her şeyi söylemiyor.
Mutlaka sokağa ineceksiniz, iş yapanlarla mutlaka konuşacaksınız; gerçek
hayatta işler nasıl yürüyor, bunu bileceksiniz ve yakından da takip
edeceksiniz. Ciddî bir kayıtdışı ekonominin olduğu bir ülkede, sadece resmî
verilere dayanıp kapalı odalarda karar alırsanız, Allah korusun, yine
zorluklarla karşılaşır memleket; ama, biz, Türkiye'nin gerçeklerini de iyi
biliyoruz. Resmî verilerden tabiî ki yararlanıyoruz; ama, mutlaka, Türkiye'nin
gerçeklerine de bakıyoruz, gerçeklerini de takip ediyoruz. Kararlarımız da hep
o yönde. Aldığımız bir karar gerçekten uygulanabilir mi değil mi; yoksa, bir
karar aldığımızda gülüp geçecekler mi, hadi canım bu uygulanmaz mı denilecek;
biz bunu iyi biliyoruz ve aldığımız kararları da çok şükür uyguluyoruz, güzel
sonuçlarını da alıyoruz.
Toplam yatırımlardan yine
bahsedecek olursak, 2000-2001'de kamu artı özel sektör toplam yatırımların
gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 15'e kadar düşmüştü. Bugün ise, yine
kamu, özeli topladığımızda gayri safî millî hâsılanın yüzde 20'si gibi bir
rakam bu. Düşünün ki, kamunun bir yıl boyunca bu seneki yatırımı 7,5 katrilyon,
gelecek sene, 2005'te bütçemizde 10,1 katrilyon; ancak, özel sektör sadece
dokuz ayda 45 katrilyon yatırım yapmış. Demek ki, kamu kendisine çekidüzen
verdikten sonra, siyasî istikrarı, ekonomik istikrarı devlet sağladıktan sonra,
bizim özel sektörümüz ekonomik kalkınmamız için yetiyor. Biz, zaten özel sektör
odaklı büyümeye inanıyoruz. Özel sektörün yapabileceği her alandan devletin
zaten çekilmesini istiyoruz. Kamu harcamaları, kamu yatırımları azalıyor diye
üzülmemek lazım. Eğer özel sektör, bir enerji tesisini devletten çok daha ucuza
mal edebiliyorsa, çok daha rantabl bir şekilde elektrik üretip tüketiciye
satabiliyorsa, bırakalım bunu özel sektör yapsın. Her şeyi devlet yapsın diye
uğraşmanın, aman devlet yatırımları diye uğraşmanın... Ancak, özel sektörün
yapamayacağı, giremeyeceği ya da kârlı bulamayacağı alanlar olabilir; belki,
özel sektör, doğuda bir hastane, bir okul yapayım demez; para kazanamayacağına
inanırsa belki bu yatırımı yapmaz. Oralarda mutlaka devletin görevi olacaktır
ya da otoyol, yani, ücretli yol olmayan türden bir duble yolu özel sektör
yapmaz. Özel sektör yolu yapınca nereden kazanacak; bunları, tabiî ki, devlet
yapacak; ama, bunu iyi ayırt etmemiz gerekiyor artık. Hangi noktalarda devlet
yatırımın içinde olmalı, hangi noktalarda çekilmeli; bunu da rasyonel bir
şekilde yürütmek zorundayız.
"Katılım Öncesi
Ekonomik Program milletvekillerinden saklanıyor." Böyle bir tabir
kayıtlarda var.
Değerli arkadaşlar, biz,
bahar aylarından itibaren yeni bir orta vadeli ekonomik program üzerinde
çalışmaya başladık ve bu programı sadece kendi içimizde değil, çok geniş
kesimlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, sosyal kesimlerle uzun istişareler
sonucunda oluşturduk; fakat, bunu vitrine oynayarak yapmadık. Her gün, bizi,
bir kuruluşu ziyaret ederken görmediniz televizyonlarda, gazetelerde. Biz,
samimî, içten görüşler aldık. Türkiye için neyin doğru olduğuna inandığını,
herkesin içtenlikle, samimî bir şekilde ne düşündüğünü öğrenmeye çalıştık. Aksi
halde, sadece vitrinlerdeki, manşetlerdeki görüşlere bakarak hareket edersek
olmaz. Burada samimiyet son derece önemli. Bu çalışmaların hepsini yaptık.
Çalışmalarımızı belli bir
noktaya getirdikten sonra da, bu çalışmalarımızı "Katılım Öncesi Ekonomik
Program" adı altında açıkladık, Avrupa Birliği yetkililerine teslim ettik
ve kamuoyuna açıkladık, internete koyduk, kitaplar bastık, dağıttık. Önümüzdeki
üç yıl için çok açık, net bir perspektif ortaya koyduk. Kimse, o üç yıllık
Katılım Öncesi Ekonomik Programımızdan farklı bir uygulama, farklı bir hedef
beklemesin; olmayacaktır.
Bir de ne yaptık; Katılım
Öncesi Ekonomik Programımızın arkasına uluslararası destek sağladık; yani,
Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonuyla yapmış olduğumuz görüşmeler
neticesinde, programımız, aynı zamanda bu uluslararası kuruluşlar tarafından da
teyit edildi "bunlar, Türkiye için doğru olan uygulamalardır, doğru olan
yaklaşımlardır" denildi.
Bakın, buradaki tarih
sıralaması çok önemli. Bizim açıklamamız 1 Aralıktadır. Uluslararası Para
Fonuyla mutabakat sağladığımız tarih 14 Aralıktır; yani, açıklama yaptığımız
tarihte daha bir mutabakat yok. Biz kendi programımızı, kendi geliştirdiğimiz,
üzerinde çalıştığımız programımızı, millî, yerel programımızı açıklamışız, daha
sonra uluslararası kuruluşlardan teyit almışız, destek almışız ve bu desteği
açıklamışız.
IMF'den bahsedildi.
Şimdi, mutabık kalmış olduğumuz bu stand-by düzenlemesi üzerinde kısaca durmak
istiyorum. Türkiye tarihinde ilk defa, böyle bir düzenleme, bir kriz sonrasında
değil de, elde ettiğimiz kazanımların üzerine yenilerinin eklenmesi amacıyla
yapılıyor. Bu çok önemli bir fark. Sonra, bu düzenlemeyle borçlarımızın
artacağı, daha çok borç stokuna gireceğimiz bir döneme değil, tam tersine,
IMF'ye olan borçlarımızın azalacağı bir döneme giriyoruz. 1999 yılında
Türkiye'nin IMF'ye borcu 600 000 000 dolar, 2002 yılının sonunda 23 500 000 000
dolar. 1999, 2000, 2001 ve 2002'de sürekli krediler çekilmiş. Bu kredilerin bir
kısmı da ekrezerv kolaylığı adı altında, oldukça yüksek faizlerle çekilmiş. Pek
bahsedilmedi, konuşulmadı bunlar o günlerde. Biz, bu yılsonu itibariyle
borcumuzu 20 milyar dolara indiriyoruz. Önümüzdeki üç yıllık dönemde toplam 10
milyar dolarlık yeni kredi kullanımına giderken, önümüzdeki üç yıllık dönemde
de bu 20 milyar doların hemen hemen tamamını ödemiş olacağız; yani, üç yılın
sonu geldiğinde, bizim, 2007 yılı sonunda 9 300 000 000 dolarlık bir borcumuz
kalacak.
Biz bu programı, aynı
zamanda, IMF kaynaklarına, IMF kredilerine bağımlılıktan bir çıkış programı
olarak da görüyoruz. Tabiî, 2007 yılı gelmeden, o günün şartlarına göre
hesabımızı kitabımızı yapmadan kesin bir şey söylemek zor; ama, bugün için
gönlümüzden geçen, arzu ettiğimiz, 2007'den sonra, artık, yeni IMF kaynaklarına
başvurmamak. Şu anda gönlümüzden geçen bu; ama, dediğim gibi, 2007 yılı
geldiğinde, o günün şartlarına göre tekrar bir hesap kitap yapıp, o günün
şartlarına göre durumu incelememiz gerekecektir.
Bir başka konu,
Türkiye'deki yabancı yatırımların ya da yabancı portföylerin artışı. Bundan
niye endişe ediyoruz; yani, Türkiye'de yerli yabancı insanlar banka hesaplarını
daha çok tutuyorsa, yerli yabancı uluslararası yatırımcılar Türkiye'de daha çok
hisse senedi, bono alıyorsa bundan niye korkuyoruz, çekiniyoruz? Hep isteğimiz
bu değil mi; Türkiye'de yabancı sermaye artsın istemiyor muyuz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Ama, rant olarak Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Türkiye'nin mutlaka ve mutlaka kaynağa ihtiyacı var; bunu, kabul
etmek zorundayız. Türkiye'nin yeni iş sahalarına ihtiyacı var. Bugün o banka
hesaplarına yattı dediğiniz portföyler, yatırımlar... Bankalar, turşusunu
kurmuyor ki o paranın; dönüyor sanayicimize kredi kullandırıyor, esnafımıza
kredi kullandırıyor, çiftçimize kredi kullandırıyor. Bu, kaynaktır Türkiye
için. Bundan korkmamamız lazım.
"Tarıma ayrılan
kaynaklar azalmıştır." Şimdi, rakamlar ortadadır. Ben, yine, gerçekten,
bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Tarıma destek için 2004 yılında yaklaşık
3,2 katrilyonluk bütçe koymuşuz. 2005 yılında da bunu, 3 katrilyon 460 trilyona
çıkarmışız. Şimdi, 3 katrilyon 460 trilyon mu büyük, 3,2 katrilyon mu büyük!
Şimdi, eğer azaldı diyorsanız bu rakamlara; gerçekten, ben bunu da yine
anlamakta güçlük çekiyorum.
Bölgesel kalkınma
ajanslarıyla ilgili yorumlar yapıldı. Bu ajanslar -inşallah kurulduğu zaman
göreceğiz- gerçekten, Türkiye'nin kalkınmasına çok yeni bir perspektif
getirecek, yerinden yönetim anlayışımızın bir uzantısı olacak ve bu, aynı
zamanda, Avrupa Birliğinde uygulanan bir sistemdir. Avrupa Birliğinde de ülkeleri
tek tek ele aldığımızda her ülke eşit miktarda kalkınmamıştır. Bugün,
İtalya'nın kuzeyi, güneyine göre çok daha kalkınmış durumdadır. İngiltere'nin
güneyi, kuzeyine göre çok kalkınmış durumdadır. Şimdi, Avrupa'nın da bu
bölgesel kalkınmışlık farklarını gidermek için uygulamaları var. Tam o
standartlara uygun, NUTS 2 uygulaması çerçevesinde, Türkiye'yi, kalkınma
bölgeleri çerçevesinde kalkınma ajansları kurarak, çok daha yeni bir vizyona
kavuşturmuş oluyoruz. Yerinden inceleme olacak, o bölgede yaşayacak o insanlar. O bölgenin ihtiyacı nedir, eksiği
nedir, o bölgeye ne yapılmalı... Açıkça söylüyorum, bunların tamamını
Ankara'dan yapmaya kalkmak doğru bir yaklaşım değil. Ankara'da oturup da, bir
Edirne'nin, bir Ağrı'nın yapısı nedir, ihtiyacı nedir, oranın havasını
koklamayınca, oranın suyunu içmeyince, bunları anlamak ve doğru stratejiler
geliştirmek gerçekten zor ve biz, kalkınma ajanslarıyla bunu
gerçekleştireceğiz.
Ekonomik ve Sosyal Konsey
konusu, 2001 yılında gündeme gelmiş bir konu. İki yıl hiç toplanmadı, neden iki
yıl hiç toplanmadı diye kimse sormuyor. Bunu, ilk defa biz 2003'te topladık ve
4 defa topladık. Bunun düzenlemesi yapıldıktan sonra iki yıl boyunca niye hiç
toplanmamış bu Ekonomik ve Sosyal Konsey diye soran yok. Biz 4 defa toplamışız
ve şimdi, Avrupa Birliğinin önerileri var bunun yapısıyla ilgili, onu hayata
geçiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Devamla) - Bizim dönemimizde, Ekonomik ve Sosyal Konsey, daha önceki
dönemlerle mukayese edilmeyecek derecede önplanda tutulmuş ve işlerlik
kazandırılmıştır. Hiç toplanmayan bir kurulu, biz toplanır hale getirmişizdir.
Bir sayın
milletvekilimizin Güneydoğu Anadolu Projesiyle ilgili görüşleri oldu. Ben hemen
birkaç konuya değineceğim. Bakın, Fırat ve Dicle üzerindeki barajlarımızın en
sonuncusu olan Ilısu, önümüzdeki yılın yatırım programına girmiştir. Ilısu'ya
da başlayıp bitirdikten sonra, artık, Fırat ve Dicle üzerinde yeni bir baraj
yapacak yer yok; zaten, barajın biri biterken biri başlıyor, taa ki hududa
kadar. Türkiye'deki tüm sulama yatırımlarının yaklaşık yüzde 30'u -tam rakamlar
şu anda yok, daha sonra verebilirim- Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki sulama
projelerine ayrılıyor. Bizim, bölgemizle ilgili hassasiyetimiz malumdur ve
yatırımlarda da her zaman -bundan sonraki dönemde de- önplanda tutacağız.
Değerli arkadaşlar, bu
önümüzdeki dönem de, yine, Meclisimizin çok yoğun olduğu dönemler olacak. Neden
derseniz; önümüzde ciddî yapısal reformlarımız söz konusu. Bunlardan bir kısmı,
hemen önümüzdeki dönemde gündeme gelecek. Vergi idaresinin yeniden
yapılandırılması konusu, genel sağlık sigortası, sosyal güvenlikle ilgili diğer
adımlarımız, bankacılık sektörüyle ilgili yeni yasa tasarımız; bunlar,
önümüzdeki dönemde atacağımız çok önemli adımlar olacak.
Türkiye'deki kayıtdışı
ekonomiyi önlemek için, Türkiye'de vergi sistemindeki adaleti temin etmek için,
iyi bir idarî yapılanma şart. Yarı özerk bir yapıya sahip, Maliye Bakanlığı
bünyesinden alınmış, dışarıda sadece ve sadece vergi toplamaya, vergi
tahsilatına konsantre olmuş ve içyapısını da buna göre oluşturmuş bir vergi
idaresi; bunu, inşallah, en kısa zamanda Meclisin görüşüne ve incelemesine
sunmuş olacağız.
Yine, sosyal güvenlik,
genel sağlık sigortası... Biz, bebeğin ana rahmine düştüğü günden
defnedilinceye kadarki tüm süreci kapsayan ve her Türk vatandaşını kapsayan,
nüfusumuzun tamamını kucaklayan bir sağlık sigortası anlayışı getirmek
istiyoruz. Bu anlayış, prim ödeme gücü olsun olmasın, zengin olsun fakir olsun,
herkesi kucaklayan ve adil hizmet sunan bir anlayış; Emekli Sandığı, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, yeşilkart demeden, hangi kesimden olursa olsun,
herkese eşit şartlar sunan bir sağlık sigortası anlayışı.
Yine, emeklilik sistemine
bakıyorsunuz, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, hepsi ayrı ayrı; hiçbir sınıfın ya
da hiçbir grubun, hiçbir kesimin -artık ne dersek- bir başkasına üstünlüğünün
olmadığı, herkesin çalıştığı sürece ne kadar prim ödediyse o kadar emeklilik
hakkına sahip olacağı bir sistem. Bunların hepsini, inşallah, komisyonlarımızda
ve en sonunda Genel Kurulda konuşuyor olacağız.
Bankacılık konusunda,
bankacılık sistemimizi artık Avrupa Birliği standartlarına ulaştıracak, denetim
ve gözetimi Avrupa Birliği uygulamalarına getirecek bir düzenleme.
Tabiî, bunların hemen
arkasından, Avrupa Birliğinin müzakere süreciyle beraber, çok farklı konularda
yapısal düzenlemeler; yani, önümüzdeki dönemde, inşallah, hep beraber
Meclisimizin çok yoğun çalışmaları olacak. Türkiye'nin bu köklü reform sürecine
gerçekten tarihî imzayı atacak bir meclis bu Meclis.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; açıkçası, Komisyonumuzun bütçe çalışmalarından ve aynı
zamanda, Genel Kurulda şimdiye kadar yapılmış olan çalışmalardan şahsım adına
büyük istifade ettiğimi ifade etmek istiyorum. Gerek İktidar Partisi
milletvekillerimizin gerekse muhalefetteki arkadaşlarımızın görüş, öneri,
destek, katkı ve eleştirileri, manzarayı daha da net bir şekilde, bütün
boyutlarıyla görmemizi sağlıyor. Burada ortaya konulan tüm görüşler, önümüzdeki
dönemde de ekonomi politikalarımızın şekillenmesinde bize büyük katkı
sağlayacaktır.
Sözlerime burada son
verirken, bu katkı ve desteklerinden dolayı Plan ve Bütçe Komisyonumuzun
Saygıdeğer Başkanına, değerli milletvekillerimize bir kez daha teşekkür etmek
istiyorum. Meclis Genel Kurulunda bu görüşmelere fiilen katılan, katkıda
bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum ve bu vesileyle de,
Meclis çalışanlarımıza, basın mensuplarımıza da teşekkür ediyorum. 2005 yılı
bütçemizin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olması diliyor,
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Devlet Bakanı
Sayın Beşir Atalay, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, Sayın Mehmet Ceylan'ın konuşmasında şahsıma bir sataşma olduğu
düşüncesindeyim; bu nedenle, Sayın Bakanın konuşmasından sonra söz istiyorum,
lütfederseniz.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
konuşma süreniz 15 dakikadır.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi ve Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi
üzerindeki konuşmalarla ilgili kısa bir açıklama yapmak üzere söz almış
bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamı, mümkün
olduğunca, sayın milletvekillerimizin konuşmalarında değindikleri hususlara yer
vererek sürdürmek istiyorum. Ben, önce, bütün katkılar, konuşmalar için
teşekkür ediyorum; biz, onlardan daima faydalanıyoruz. Esasen, komisyondaki
görüşmelerde de bunların bir kısmı dile getirilmişti, oradaki soruları da
cevaplandırmaya çalışmıştık.
Bildiğiniz gibi, Devlet
İstatistik Enstitüsü, resmî istatistikleri tutmakla görevli çok önemli bir
kuruluşumuzdur; bu görev, Devlet İstatistik Enstitüsüne verilmiştir ve büyük
bir özveriyle, büyük bir uzman birikimiyle Enstitümüz bu görevini yerine
getirmektedir. Gerçekten, Devlet İstatistik Enstitüsü, nüfus sayımı, enflasyon
araştırmaları, göstergeleri gibi bazı vesilelerle ancak gündeme geliyor belki;
fakat, yakından bakılırsa, incelenirse, Devlet İstatistik Enstitüsü çok yoğun
çalışan, ürün yelpazesi her gün biraz daha genişleyen ve gerçekten de çok
önemli, değerli veriler üreten bir kuruluşumuzdur. Zaman zaman, değerli
milletvekillerimizi, Devlet İstatistik Enstitüsünün çalışmalarını göndererek
bilgilendirmeye çalışıyorum.
Esasen, çağımızda
araştırmanın, güvenilir verinin önemini hepimiz biliyoruz. Artık, iyi strateji,
sağlam plan, doğru gelecek perspektifi çizmek doğru verilerle oluyor.
Elinizdeki şartları, mevcut durumu iyi bileceksiniz, elinizde çok güvenilir
veriler olacak ki, geleceğe ancak o zaman daha emin adımlarla yürüyebilirsiniz,
gelecek planlamaları yapabilirsiniz; işte, araştırmaların önemini de bu şekilde
ortaya koyuyoruz.
Devlet İstatistik
Enstitüsü şu dönemde ciddî değişim geçiriyor, ona kısaca işaret edeyim; pek çok
yapısal değişimle birlikte, Devlet İstatistik Enstitüsü de değişim geçiriyor.
Bilirsiniz, uzun yıllardır hepimizin sıkıntısı, uluslararası standartlarda veri
üretememekti. Komisyonda da bir milletvekilimiz değinmişti; yani, uluslararası
yayınlarda bütün ülkelerin verileri sıralanır; ama, Türkiye'ye gelindiğinde
karşısına bir çizgi çizilirdi; çünkü, uluslararası mukayese edilebilirlikte
veri üretemiyorduk. Bunu araştırmacılar çok iyi bilirler. Şimdi, Devlet
İstatistik Enstitüsü bu yönde kendisini hızlı şekilde değiştiriyor. Bir defa,
tabiî, artık, önümüzde reel bir durum var; Avrupa Birliğiyle -sadece Ulusal
Program falan değil- artık, müzakereye başlayacağız. Onun için de, kuruluşun
önce, Avrupa ülkeleriyle mukayese edilebilir, o standartta veri üretmesi
gerekiyor. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) ile çok yakın bir
işbirliği içinde çalışılıyor ve yeni yapılanmada onların fonlarından da
faydalanıyoruz. Esasen, bu yapılanmayı öngören bir kanun tasarımız şu anda
Meclisimizdedir, komisyonlarımızda görüşülecektir; orada da zaten bu
görülecektir. Umarım, çok gecikmeden Genel Kurulumuza, sizin huzurunuza gelir.
Tabiî, belirtmeye gerek
bile yok, Avrupa Birliği müzakere sürecinde Devlet İstatistik Enstitüsüne çok
görev düşüyor; en merkezî kurumlardan biri olacak, eksik verileri derleyecek,
yeni araştırmalar yapacak, mevcut verileri güncelleştirecek ve görüşmelerde
zemin teşkil edebilecek, mukayese unsuru olacak bütün verileri Devlet
İstatistik Enstitüsü üretecek.
Bu vesileyle, Devlet
İstatistik Enstitüsünün yeni yapılanmasıyla ilgili size bir iki teknik bilgi
sunmak isterim. Bildiğiniz gibi, şu sırada, Devlet İstatistik Enstitüsü,
bölgesel teşkilatlanma ve bölgesel veri üretme sistemine geçiyor. Bakanlar
Kurulumuzun 2003 yılında aldığı bir kararla zaten bölge sistemi kurulmuştur; 26
bölgeye çıkarılmıştır. Bundan sonra o bölgeler bazında, hem geçmiş envanter hem
de bugünden sonraki veri üretme sistemi üretilmiş olacak bölge bazında ve bu
da, bizim için, Türkiye için, ülkemiz için yeni bir imkân olacaktır;
bölgelerimiz için de, bu, önemli olacaktır.
Diğer bir yeni gelişmeyi,
biraz da güncel olduğu için sizinle paylaşmak isterim. TÜFE ve TEFE; yani,
tüketici fiyatları ve toptan eşya fiyatlarındaki endeksler ve bununla ilgili
araştırmalarda 2005 yılının başından itibaren bir değişiklik oluyor. Bildiğiniz
gibi, bizim elimizdeki tüketici ve toptan eşya fiyatları endeksleri 1994 yılı
bazına dayanıyor şu anda. Genelde, uluslararası standartlarda, enflasyon
hesaplamaları dediğimiz tüketici ve toptan eşya fiyatları endekslerinde en geç
beş yılda bir yenilenme gerekiyor; fakat, Türkiye, bunu yenileyememiştir. İşte,
1994 yılından 2005'e ancak on yıl sonra, biz, endeksi yenilemiş oluyoruz.
Yenilenmemesinin sebebi
nedir derseniz; bu endekslerin dayandığı bir araştırma var. İçinizde bilenler
eminim var; hane halkı gelir ve tüketim harcamaları araştırması. Bu, ciddî, çok
zor bir araştırmadır; bir yıl boyunca sürer. Tespit edilen haneler ayda 8 defa
ziyaret edilir; yani, hanenin bütün gelir ve giderlerini kayda geçen bir
araştırmadır. Esasen, gelir dağılımı gibi nitelediğimiz bütün tespitler de bu
araştırmadan çıkar.
İşte, 1994 yılından 2002
yılına kadar bu araştırma, maalesef yapılmamış. Aslında, 1988 yılında
başlanılmış yapılmasına; önce, belki, biraz, geçici olarak bazı yıllar
istikrarlı şekilde yapılmış; ama, ondan sonra yapılmamış. Onun için de, endeks
yenilenememişti. İşte, biz, şu anda, bu hane halkı gelir ve tüketim harcamaları
araştırmasını çok ciddî şekilde, düzenli olarak yapıyoruz ve 2003 yılı
araştırmasının sonuçlarına, analizlerine dayalı olarak da endeksi
değiştiriyoruz.
Endeks dediğimiz, bazen
enflasyon sepeti olarak da yansıtılır biliyorsunuz; yani, bu endekste, bu
araştırmada elinizde hangi ürünlerin fiyatları esas olacak, hangi ürünlerin
fiyatları bir ay süresince takip edilecek de onun sonuçları yayımlanacak, bunu
anlıyoruz. Bu da, niçin yapılıyor; insanların, ailelerin tüketim alışkanlıkları
değişiyor, ürünler değişiyor, bazı yeni ürünler giriyor, bazı ürünler artık
tüketimden kalkıyor, onun için de bu yenilemenin yapılması gerekiyor, işte bu
yapılmış oluyor.
Burada iki husus gündeme
getirildi -Sayın Tanla ifade etti zannediyorum- enflasyon sepetiyle ilgili
olarak -önce, teşekkür ederiz, Enstitüyle ilgili sözleri, tabiî, çalışanlarımızı
memnun edecektir- mevcut enflasyon sepetinde gıda harcamaların oranının düşük
olmasının bazı yanlış sonuçlara yol açtığı ifade edildi. Mevcut enflasyon
sepetinde gıda harcamalarını payı yüzde 31,09'dur; yeni sepette bu oran daha da
düşüyor, yüzde 29,42'ye düşüyor. Bu neye göre yapılıyor; tüketilen ürünlerin,
tüketilme oranına göre. Bir ürünün enflasyon sepetine girebilmesi için en az
binde 1 oranında tüketilmesi gerekiyor. Bu hesaplamaya göre bu sepetin içindeki
ürünler tespit ediliyor.
Tabiî, buradan da
görüleceği gibi, bu sepette oranın düşük olması, aslında, enflasyon hesabında,
iddia edildiği gibi bir artışa değil, azalışa yol açabilecektir; çünkü, 2003
Aralık-2004 Kasım arasında enflasyon oranı yüzde 8,8 iken, gıda grubunda bu
oran yüzde 4,6'dır. Yani, gıda fiyatları, ortalama fiyatlara göre, daha düşük
bir oranda artmaktadır. Bakın, bu yılın başından beri, 11 aylık ortalama
yaklaşık yüzde 4,6'dır diyebiliriz.
Ayrıca, ben, şunu da bu
vesileyle ifade etmek isterim: Hane halkı gelir ve tüketim harcamaları
araştırmasına göre, Türkiye geneli tüm gelir gruplarında gıda artı alkolsüz
içki harcamalarının toplam harcama içerisindeki oranı yüzde 26,7'dir, en düşük
gelir gruplarında ise yüzde 38,7'dir. Dikkat edilirse, tabiî, enflasyonun gıda
grubunda daha düşük olması, düşük gelirlilerin daha lehine bir durumdur.
Diğer bir konu, bu ulusal
hesaplar sistemiyle ilgiliydi. Aslında, bunu, Sayın Tütüncü komisyonda gündeme
getirmişti, yazılı cevap da iletmiştik. Değerli arkadaşlar, bu, tabiî, karmaşık
bir şeydir. Millî gelir rakamlarının tespiti, revizyonu, çok metodolojik,
karmaşık bir olaydır. Yani, burada o detayın hepsini size açıklasam çok uzun
bir vakit alır; ama, kısaca şunu ifade etmek istiyorum: Millî gelir
hesaplamalarında, şu anda, 1990 yılının girdi-çıktı tabloları kullanılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu
işi bilenler iyi bilecektir; bu hesaplamalarda öyle, hemen en güncel, en yeni
tabloları ve verileri kullanamıyorsunuz. Genel dünya standartları da böyledir;
birkaç yıl geriden gitmek zorundasınız, o tabloların oluşması, onları hemen
kendi hesaplamalarınıza geçirmeniz.... İşte, şu anda, bizim elimizdeki en yeni
tablo -2003 sonunda yayımlandı bu- 1998 girdi-çıktı tablosudur ve bunun
revizyonu da, bu tablolara göre, 2005 Mart ayından itibaren yapılacaktır, bu
konuda da açıklamalar yapılacaktır.
Bunlar niye şimdiye kadar
yapılmadı, niye gecikti gibi ifadelerle ilgili, genel olarak şunu belirtmek
isterim ben: Bakın, Devlet İstatistik Enstitüsü şöyle bir yapılanma içinde
değerli arkadaşlar. 2005 yılının başından itibaren, hangi gün, hangi hafta,
hangi ay, hangi araştırmayı yapacağını ve bunun sonuçlarını hangi gün, hangi
saatte açıklayacağını bir takvim olarak verecektir; bütün bu belirsizlikler de
ortadan kalkacaktır. Yani, bugüne kadar yapılmadıysa... Devlet İstatistik
Enstitüsünde bazı araştırmalar zamanında tamamlanamamış, onun için de o
verileri biz kullanamıyoruz. Şu anda, hem o verileri analiz ediyoruz, onların
sonuçlarını çıkarıyoruz hem de onları yeni değerlendirmelerimizde kullanmak
için çaba sarf ediyoruz.
Tabiî, son olarak...
Sayın Başkanım, vaktim de doluyor; ama...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Devamla) - Sadece 2 dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Devamla) - Teşekkür ederim.
Yine, gündeme getirilen
bir konuyu, işgücü araştırmalarıyla ilgili bir konuyu da burada kısaca ifade
etmek istiyorum.
Tabiî, Sayın Tütüncü de
iyi bilirler, gündeme getirdiler; uluslararası mukayeselerde, o ülkelerin kendi
yapılarındaki işgücü oranlarını dikkate almak lazım. Avrupa'yla neredeyse aynı
oranlar diyorlar; fakat, bizde çok önemli bir fark var bilindiği gibi; bizde
tarım istihdamı, tarım alanındaki istihdam çok yüksektir ve şu anda,
Türkiye'de, tarımdışı işsizlik oranı yüzde 14'ler civarındadır; yani, bu,
Devlet İstatistik Enstitüsünün hane halkı işgücü araştırmalarında da, sektörel
analiz olarak yayımlanıyor. Yani, Almanya'yla, vesaireyle mukayese ederken,
bizim tarımda yaşayan nüfusumuzun oranının yüksekliğini, tarımdaki istihdamın
ve bizim kent kesimindeki işsizlik oranlarının onlardan çok daha yüksek
olduğunu hesaba katmak lazım.
Son olarak da, burada
elma armut benzetmesi yaparak "2004 yılının başından itibaren büyük bir
metodoloji değişikliği yapıldı; ama, bu, geçmiş yıllarla mukayese ediliyor,
halbuki, mukayese edilemez" dediniz.
Evet, metodolojik bazı
değişiklik yapılıyor; fakat, bu, katiyen mukayeseyi engelleyen değişiklikler
değildir. Bakın, nedir değişiklikler; soru sayısı artırıldı. Bu da, tamamen
Avrupa Birliği standartlarına uymak için; yani, onlardaki hane halkı işgücü
araştırmalarıyla irtibatını ve mukayesesini kolaylaştırmak içindir. Anket
formlarındaki soru sayısı artırıldı, 47'den 98'e çıktı. Bu, 2005'te, belki
biraz daha artırılacak.
Örneklem hacmi 7 800
iken, bölgesel sisteme geçtiğimiz için -çünkü, biz, 26 bölge esasına göre veri
üreteceğiz- örnek olarak aldığımız hane sayısı 12 300'e çıkmış. Bunlar, takdir
edersiniz, geçmiş yıllarla mukayeseye engel olacak metodolojik değişiklikler
değildir; sadece, yeni sorularla daha fazla bilgi, daha fazla veri elde edilmiş
olunuyor; onu da arz etmiş olayım.
Ben, katkılarınız için,
tekrar, teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sağ olun.
Değerli milletvekilleri,
anımsarsanız, konuşması sırasında Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'ı,
sataşmalara meydan vermemesi için iki kez uyardım; uyarılarıma rağmen devam
ettiler.
MEHMET CEYLAN (Karabük) -
Sataşmadım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bunun üzerine,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre,
şahsına sataşma olduğunu iddia edip, söz istedi.
Kendisine 5 dakikalık
kısa bir söz veriyorum; fakat, kendisinden de rica ediyorum; lütfen, başka
sataşmalara meydan vermeyin.
Buyurun.
V. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. -
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, öncelikle, Sayın
Mehmet Ceylan arkadaşımıza, bana bir konuda açıklama yapma fırsatı verdikleri
için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Keşke böyle güzel sataşmalar olsa da, biz
de, bazı konuları yeniden dile getirme fırsatını elde etmiş olsak.
Sayın Mehmet Ceylan,
Devlet Planlama Teşkilatından arkadaşlarımızdan biri. Benim Plan ve Bütçe
Komisyonundaki bir konuşmama atıfta bulunarak, işte, o zaman şöyle demiştin,
şimdi de şöyle diyorsun, o zaman söylediklerin tutmadı şeklinde bir eleştiri getirdiler.
Aynen şöyle: "Birlikte görev yaptık Sayın Tütüncüyle. 2004 yılı bütçesinde
de demişti; o zaman, 2004 yılı bütçesi hazırlanırken, ortalama dolar kurunun 1
600 000'ler civarında olması tahmin ediliyordu -yani, hükümet tarafından tahmin
ediliyordu- 'bu kesinlikle tutmayacaktır, asla tutmayacaktır' diye kayıtlara
geçmiştir."
Burada, Devlet Planlama
Teşkilatından gelen arkadaşlar da var, Plan ve Bütçe Komisyonuna üye olan
arkadaşlar da var. Olayın özü, esası şuydu: Bunu iddia eden, Devlet Bakanımız Sayın
Kürşad Tüzmen'di. Sayın Kürşad Tüzmen, bunu, sadece ve sadece Plan ve Bütçe
Komisyonunda iddia etmiyordu, basında da, çeşitli toplantılarda da iddia
ediyordu, Türk Lirasının dolara karşı yüzde 20 ilâ yüzde 25 dolayında değer
kazanmış olduğunu ifade ediyordu. Daha da ötede, Sayın Kürşad Tüzmen'in bu
görüşünü, Plan ve Bütçe Komisyonunda, AKP'ye mensup bazı milletvekili
arkadaşlarımız da paylaşıyordu. Nitekim, Sayın Canikli bunlardan birisiydi.
Benim bu konuşmam da bu çerçevede yapılan konuşmalarla ilgiliydi. Ben, Sayın
Kürşad Tüzmen'e, Sayın Canikli'ye ve AKP'li bazı milletvekili arkadaşlara
katılmıştım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ancak, burada önemli olan konu şudur: Burada, bir
milletvekilinin döviz kuru tahmininin tutup tutmamasından daha önemli olan
konu, hükümetin, döviz kurunu doğru olarak tahmin edip etmemesidir. Nitekim,
2004 yılı bütçe görüşmelerinde, hükümet, 1 600 000 lira dolayında bir döviz
kuru tahminiyle makro dengeleri çatmıştır; işadamları, ihracatçılar, üreticiler
hesaplarını kitaplarını buna göre yapmışlardır; şimdi de 1 400 000 lira
dolayında olmuştur!
Burada, eğer eleştiri
getirilecek bir olay varsa, asıl, hükümetin, neden, böyle, sekiz ay önce, dokuz
ay önce ya da bir yıl önce döviz kuru konusunda gerçeği göremediğinin tartışılmasıdır;
konu budur.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu arada, benim konuşmamda dile getirdiğim "istihdam"
kavramı ile "işsizlik" kavramının karıştırılmakta olduğu konusunda
bazı endişelere kapıldım. Ben, konuşmamda, AKP istihdam hacminde yeteri kadar
artış sağlayamıyor diye belirttim. Tabiî, Türkiye'de, yeteri kadar istihdam
sağlayamadığı için, işsizlik ve yoksulluk artıyor şeklinde konuştum. Reel
faizler düşmemiştir diye bir iddialı konuşma yapmadım; yeterince düşmemiştir
şeklinde konuştum. Zabıtlar burada.
İşte, elimde, Hazinenin
son aralık ayı borçlanma faizini de içeren 12 aylık bir seri var. İskontolu
devlet içborçlanma, aylık ortalama borçlanma faizleri -nominal olarak
ocak-aralık, 12 ay da var- ve reel faiz beklentisi... Borçlanma faizinin 12
aylık enflasyon beklentisiyle deflate edilmesi konusunda -aylar itibariyle,
elimde var- tekrar hesapladım ve 12 ayda ortalama yüzde 13,26'lık bir reel faiz
oranı ortaya çıktı. Yani, bunun eğer düşük olduğunu ya da Türk ekonomisi
açısından yeterli olduğunu iddia ediyorsa Sayın Bakanımız -iddia edilebilir-
ben yüzde 13,26'lık reel faiz oranının yüksek olduğunu, daha da düşürülmesi
gerektiğini dile getirdim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
sataşmayla ilgili konuyu hemen hemen yanıtladınız; toparlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) -
Tamam.
Son olarak da, ben,
stoklarla ilgili bir soru sordum; çünkü, harcamalar yöntemiyle millî gelire
bakınca, harcamalar yöntemiyle baktığımızda ve kontrol ettiğimizde, 26 katrilyon
800 trilyonluk bir stok ortaya çıkıyor. Ben, şunu sordum: "Bu stoklar
nerede?" Yani, yaklaşık 27 katrilyonluk bir stok nasıl olabilir?! Stok
artışlarının payı son üç aylık dönemde yüzde 1'e düşmüştür düşmemiştir; o
çerçevede bir açıklamada bulunmadım, sadece soru sordum ve "yaklaşık 27
katrilyonluk bu stok nerede" dedim.
Teşekkür ederim;
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 15.53
BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
l. - 2005
Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî
Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayısı: 706, 707, 708, 709)
(Devam)
A) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. - Hazine
Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. - Hazine
Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET
PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1. - Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005
Malî Yılı Bütçesi
2. - Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1. - Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî
Yılı Bütçesi
2. - Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Şimdi soru-cevap işlemini
başlatıyorum.
İlk sırada, Diyarbakır
Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit var.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Diyarbakır)- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanımız Sayın Ali Babacan'a soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım,
Bakanlığınızın ve bağlı birimlerinizin basına yansıyan açıklamalarından, batık
bankaların 36 katrilyon liralık borcunun tahsilatının, yani, geriye alınmasının
mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu doğru mudur? Doğruysa, batık bankaların 36
katrilyon liralık borcunun silinmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine bir
yasa tasarısı getirmeyi düşünüyor musunuz? Ne zaman?
Batık banka borçlarının
geri alınması için Bakanlığınızca ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? Batık banka
borçları tahsil edilemediğine göre, yaptığınız çalışma ve aldığınız önlemlerin
başarısız olduğunu kabul ediyor musunuz? Bunun hesabını yüce milletimize nasıl
vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
başka sorular da var; isterseniz, onları da alalım...
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Hepsini birlikte cevaplandırayım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hay hay.
Sıra, Ankara Milletvekili
Sayın Yakup Kepenek’te.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de, aracılığınızla,
ilgili bakan arkadaşlarımıza üç soru yönelteceğim; bunlardan birincisi Devlet
Planlama Teşkilatıyla ilgili. DPT, zaman içerisinde biçim değiştirdi; işlevleri
değişti, yenilendi. Günümüzde, stratejik planlama esas duruma geldi. Bunun
içerisinde de, ulusal yenilik sistemi büyük önem taşıyor. Türkiye'nin, planlama
sürecinde, ulusal yenilik sisteminin şu andaki durumu nedir ve ileriye doğru ne
gibi önlemler almakta ya da çalışmalar yapılmaktadır?
İkinci sorum doğrudan
doğruya Sayın Babacan'a. Medya sahipliği ile banka sahipliğinin ya da holding
sahipliği ile banka sahipliğinin bir arada olması konusunda, ülkemizde, Avrupa
Birliği ölçütleri uygulanacak mıdır? Yasada bu nokta yer alacak mıdır?
Devlet İstatistik
Enstitüsüne ilişkin olarak iki sorum var. Birincisi şu: Devlet İstatistik
Enstitümüz, son zamanlarda, son yıllarda iyi ilerlemeler gösterdi, oldukça
güvenilir veriler üretiyor; ancak, işsizlikle ilgili veriler hiç de inandırıcı
değil. Şöyle ki: İşgücüne katılma oranı, 2002'de yüzde 52,4'ten 2004'te yüzde
49,2'ye düşürülmeseydi, bugün işsizlik oranı yüzde 15,4 olacaktı. İki yılda
işgücüne katılma oranının bilimsel olarak bu kadar düşmesi olanağı yoktur. Şunu
demek istiyorum: Bu sayılar hiç de inandırıcı olmuyor. Kurumun, işsizlik
meselesinde daha inandırıcı duruma gelmesi yönünde neler yapılıyor; bunu
soruyorum.
İkincisi; Devlet
İstatistik Enstitümüz, bu yıl, ilk kez, asgarî ücrette aylık net 422 059 064
lira gibi bir rakamı öne sürüyor. Şimdi, İstatistik Enstitüsünün ana görevleri
arasında asgarî ücretin saptanması yönünde görüş bildirmek var mıdır? İkinci
sorum da bununla ilgili.
Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sıra, Antalya
Milletvekili Sayın Osman Kaptan'da.
Buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) -
Sayın Başkan, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Babacan'a üç sorum var.
Birinci sorum: Son
zamanlarda çeşitli isimlerle çok sayıda plan, program ve projeden söz
edilmektedir. Kamu yönetimiyle ilgili son değişikliklerde "stratejik
plan" adı altında, her kurumun ve bu arada belediyelerin, kendileriyle
ilgili hedefler belirlemeleri öngörülmektedir. Bunların birbirleriyle ve beş
yıllık kalkınma planlarıyla ilişkisi nasıl olacaktır? Aralarındaki bütünlük
nasıl sağlanacaktır? Yoksa, beş yıllık kalkınma planlarını hazırlamaktan vaz mı
geçiyorsunuz? Eşgüdümün kurulamaması, hedeflere ulaşmada sapmalara neden
olmayacak mı? Kaynak ve zaman israfı olmayacak mıdır?
İkinci sorum: 2005 yılı,
sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının son yılıdır. Katılım öncesi program
önümüzdeki üç yılı kapsadığından, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planı ne
olacaktır?
Üçüncü sorum: Dünyadaki
başarılı e-devlet uygulamalarında yüzde 20'ye varan verimlilik artışı olduğu,
araştırmalarla saptanmıştır. 2003 yılında dünyada 32 ülkede yapılan bir
araştırmaya göre, e-devlet kullanımında 2002'den 2003'e bu oran, Hollanda'da
yüzde 41'den yüzde 52'ye, Danimarka'da yüzde 53'ten yüzde 63'e, Norveç'te yüzde
56'dan yüzde 62'ye ulaşırken ve diğer ülkelerde hep artarken, Türkiye'de bu
oranın yüzde 13'ten yüzde 9'a düşmesinin nedeni nedir?
Teşekkür ederim.
Son soru Gaziantep
Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş'in.
ABDULKADİR ATEŞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, aracılığınızla şu soruyu sormak istiyorum: 2002
yılında, bildiğimiz gibi bir Borç İdaresi Yasası çıkarıldı. Bu yasaya göre
borçlanma limiti eşittir bütçe başlangıç ödenekleri toplamı eksi tahmin edilen
bütçe gelirlerinden oluşmaktadır. Bakanlar Kurulu yüzde 5 oranında bu limiti
artırabilir. Şu anda hükümetinizin bu limiti aşıp aşmadığını, aşmadıysa hangi
düzeyde olduğunu söyler misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - 10 dakikalık
süre dolmadığı için Sayın Atila Emek, Antalya Milletvekili...
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, bir de bu tarafa bakar mısınız?
BAŞKAN - Sırayla.
ATİLA EMEK (Antalya) -
Sayın Başkan, aracılığınızla Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali
Babacan'a şu soruyu sormak istiyorum:
Sayın Bakan, 3 Kasım 2002
genel seçim kampanyasında Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri
"milletimiz bizi iktidara getirirse, söz veriyoruz, IMF'yi ülkeden
kovacağız" ifadeleriyle oy istediler ve aldılar. Tek başına büyük bir
çoğunlukla da iktidar oldunuz. Şimdi bu sözlerinizin ve iddianızın
neresindesiniz? İki yılı aşan iktidarınızda IMF'yi kovmak bir yana, şimdi üç
yıllık yeni bir stand-by anlaşması yaptığınıza göre bu durum, seçimlerde halka
verdiğiniz sözlerinizle bir çelişki yaratmıyor mu?
Seçimlerde halka söz
verip de yerine getiremediğinizi, aksine, IMF'yle bütünleşmeniz nedeniyle
halkımızı aldattığınızı kabul ediyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Söz sırası Ali
Kemal Deveciler'de...
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, aracılığınızla Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Ali
Babacan'a sorularım olacak.
1- Ülkemizde diğer
bankalar gibi Emlak Bankası da hortumlandı; ama, Emlak Bankası kamu bankası
olduğu için bir başka kamu bankasıyla birleştirildi. Emlak Bankasından
hortumlanan toplam miktar ne kadardır, ne kadarını tahsil ettiniz, ne kadarını
tahsil edemediniz?
2- Bankalardan
hortumlanan paraların tahsil edilebilmesi için 5020 sayılı Yasayı çıkardık. Bir
yasa, Türkiye Cumhuriyetinde aynı eylemi yapan bütün insanlar için eşit
uygulanır; 5020 sayılı Yasayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu niçin eşit
uygulamamaktadır; ayrıcalık tanınan kişiler kimlerdir, bu kişilere hangi
gerekçelerle ayrıcalık tanınmıştır?
Sonuncu sorum: Destekleme
Fiyat İstikrar Fonundan tarımsal kooperatif birliklerine açılan kredilere halen
yüzde 25 oranında faiz uygulanmaktadır, enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde de
bu faiz oranı yüzde 25'ti, enflasyon şimdi yüzde 10'lar düzeylerine düştü,
önümüzdeki yılda da 2005 bütçe kararnamesiyle enflasyonun yüzde 8'e düşürülmesi
planlanmaktadır. Bu DFİF kredi faizini indirmeyi düşünmüyor musunuz? Bunu -hâlâ
neden- banka kredi faizlerindeki düşüşe mi bağlamak istiyorsunuz? Oysa, banka
kredi faizleri de yüksekken bu oran yine yüzde 25'ti.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Biz teşekkür
ederiz.
Sıra, Sayın Ahmet
Işık'ta.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Çok kısa iki sorum olacak
Sayın Atalay'a ve Sayın Babacan'a.
İlk sorum: Avrupa
Birliğiyle müzakerelere başlayacağımız bu süreçte Devlet İstatistik Enstitüsünde
bölgesel veri elde etme konusunda neler yapılmaktadır? Sayın Bakanımız buna
kısmen değindi; ama, daha detaylı bilgi alabiliriz?
İkinci sorum Sayın
Babacana. Sayın Bakanım, değişik platformlarda, borçların azalmadığı, aksine
büyük artışların olduğu iddia edilmektedir; gerçek tablo nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Hemen hemen arkadaşların
hepsi süresi içinde sorularını tamamladılar.
Şimdi sorulara yanıt
verme sürecine geldik.
Sayın bakanların 10
dakika içinde sorulara yanıt vermelerini rica ediyoruz, kalan soru olursa
herhalde yazılı yanıt verirsiniz.
Buyurun Sayın Babacan.
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Batık bankaların
maliyetiyle ilgili iki ayrı soru vardı. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyla
ilgili soru olduğu için, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hazırlamış olduğu
bir cevap var; müsaade ederseniz Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunun metninden
aynen okuyacağım: "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından üstlenilen
banka çözümleme süreci maliyeti, faizlendirilmiş değerlerle 46 milyar dolar
olarak hesap edilmiştir. Bu 30 Haziran 2004 tarihi itibariyledir. Bu tutarın 2
200 000 000 doları tazmin ve tahsil edilmiş, ilaveten, 6 ilâ 8 milyar dolar
mertebesinde tahsil ve tazmin beklenmektedir. Bu önhesaplamaya göre, tazmin ve
tahsil imkânı bulunmadığı öngörülen yaklaşık 35-37 milyar dolar tutarındaki
banka çözümleme maliyeti idare tarafından acze düşürülen tutar değil, Türk
finansal tarihinin en büyük krizinin maliyetidir" diye devam eden yazılı
bir açıklama. Bunu, yazılı şekilde, daha sonra da size iletebilirim.
Medya banka sahipliği,
yeni bankacılık yasası çerçevesinde konuşulacak, tartışılacak bir konu. Ben,
burada, şahsî görüşümü beyan etmek istemiyorum.
IMF'yle olan ilişkilere
gelince. Türkiye, IMF'yi ilk kuran 29 kurucu üye ülkeden bir tanesidir; şu anda
184 üyesi vardır. Bu üye ülkelerin tamamında gözetleme çalışmaları yaparlar ve
üye ülkelerin tamamında, yılda en az bir defa olmak üzere, ekonomilerini
inceleyip, kendi önerilerini sunarlar. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya,
İngiltere gibi dünyanın en büyük ekonomileri de bu kapsamdadır. Bir gün,
bakarsınız, Japonya'nın bankacılık sistemini eleştirirler, öteki gün Amerika
Birleşik Devletlerinin Merkez Bankasının faiz politikasını eleştirirler. Bu,
uluslararası bir kuruluştur.
Sayın Başbakanımızın da
ifade ettiği gibi, öncelikle şunu söyleyeyim ki, seçimlerden önce o tür
ifadeler kesinlikle olmamıştır. Eğer, varsa bir örneği, getirin, daha sonra
gösterin, onu inceleyelim; ama, böyle bir ifade olmamıştır.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Tarzımız değil...
DEVLET BAKANI ALİ BABACAN
(Ankara) - Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi, biz IMF düşmanlığı ya da IMF
taraftarlığı gibi basit yaklaşımlarla değil dünyanın gerçeklerine uygun hareket
edeceğiz. Şu da çok önemli: Eğer, biz, Türkiye'deki ödediğimiz faizleri,
IMF'yle yapılan anlaşmalar sonucunda 1 puan, 2 puan, 3 puan bile
düşürebiliyorsak, bu, bizim için önemlidir. Türkiye, eğer, daha az maliyet
ödüyorsa böyle bir anlaşma sonucunda, biz böyle bir anlaşmayı yaparız ve
halkımıza daha yüksek faiz bedelleri ödetmeyiz.
Emlak Bankasıyla ilgili
sorunuza gelince. Bunları daha sonra yazılı verelim; çünkü, şu anda bu rakamlar
yok; üstelik, Ziraattan, Emlaktan da arkadaşımız yok burada.
5020 sayılı Yasanın
uygulaması, tamamıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun inisiyatifindedir;
bağımsız bir kurul, bağımsız bir kurumdur. Yasal çerçevesi içerisinde kendine
verilen yetkileri şu ana kadar gayet güzel bir şekilde, isabetli bir şekilde
kullanmıştır; bizim kanaatimiz budur.
Borçlanma limitiyle
ilgili bir soru vardı. Borçlanma limitimiz, 45,8 katrilyon; yüzde 5 de
bahsettiğiniz 2,3 katrilyonu eklediğimiz zaman, toplam 48,09 katrilyon.
Ocak-eylül döneminde kullanılan, yani bu 48 katrilyondan kullanılan, sadece
26,5 katrilyondur ve aralık sonu itibariyle, bu limitin çok çok altında
kalınacaktır.
Devlet Planlama
Teşkilatının çalışmalarıyla ilgili soruya da müsaade ederseniz, burada uzun bir
not var, daha sonra yazılı olarak cevap verelim.
DFİF kredilerinin
maliyetine gelince. Bu yüzde 37,5'ten yüzde 25'e düşmüştür; bu düşürülmüş
olandır ve önümüzdeki dönemde de piyasadaki rakamlara paralel bir şekilde
düşmesi devam edecektir.
Zaman hızlı ilerliyor;
e-devletle ilgili soruya daha sonra yazılı cevap verelim, bu notları size iletelim.
Borçlarla ilgili bir soru
vardı; borçlar önemli, hemen onu açıklayayım. Şimdi, katrilyon cinsinden
baktığımızda, Türk Lirası cinsinden baktığımızda, bütçesi açık veren bir
ülkenin borçlarının nominal olarak, yani, katrilyon cinsinden düşmesi zaten
hesaben mümkün değildir, aritmetik öyle değildir; eğer, bütçemiz açık
veriyorsa, o açığı ilave borçlanmayla kapatma zorunluluğumuz var. Dolayısıyla,
borçlar niye artıyor sorusunun cevabı, eşittir bütçemiz açık veriyor. Borçların
azalması için ne olması lazım; ya bütçemizin fazla vermesi lazım ya da denk
bütçe olup, özelleştirme geliri kadar, yine, borçlarımızı azaltıyor olmamız
lazım; yani, bunun hesabı oldukça kolay. Ailemizden örnek alacak olursak,
düşünün ki, bir ailenin, aylık 2 000
000 000 lira geliri var, 10 000 000 000 lira da borcu var. Bu aile ayda 2 500
000 000 harcıyorsa, bu 10 000 000 000 borcun üzerine, her ay 500 000 000, 500
000 000 ilave ederek gider ve üstelik faizi de eklenir. Bu 10 000 000 000'lık
bir aile borcunu düşürmenin yolu, 2 000 000 000 geliriniz varsa, 1 500 000 000
falan harcayacaksınız ki, 500 000 000 lirayla bu eski borcu ödeyeceksiniz ya da
bir başka yerde duran bir varlığınızı satıp bu borcu ödeyeceksiniz. Bunun
devlet hesabındaki karşılığı özelleştirme. Ama, biliyorsunuz, bütçemizdeki açık
hızla azalıyor; inşallah, 2006'da, bütçe açığı açısından ilk Maastricht
Kriterini tutturuyoruz, gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3'ün altına
iniyor. Bizim baktığımız, toplam borçların toplam gayri safî millî hâsılaya
oranı; bütün dünya da zaten buna bakıyor. Hiçbir ülkenin borcunun nominal
olarak büyüklüğüne bakılmaz. Bugün, Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın en
borçlu ülkesidir, 6 trilyon dolar borcu vardır; ama, kimse, Amerika'nın çok
borcu var diye, bir ekonomik problem olarak bunu ortaya koymaz, gayri safî
millî hâsılaya oranına bakar; o, Türkiye'de, geçen yılbaşında yüzde 70'ti, bu
yıl sonunda yüzde 70'in biraz altına ineceğini düşünüyoruz; üç yıl içerisinde
yüzde 60'ın da altına inerek; yani, 2007 sonunda, Maastricht Kriterini de
tutturacağımızı ümit ediyoruz. Kaldı ki, Avrupa'da, yüzde 100'ün üzerinde olan
ülkeler vardır, Belçika, Yunanistan, İtalya gibi; Japonya'da yüzde 130'dur
sadece içborçlarının gayri safî millî hâsılaya oranı. Bu oran bazında konuşmak
ve borcun yapısına bakmak daha önemli. Kaldı ki, borçlarla ilgili risklerin en
önemli göstergesi faizdir; yani, borç stoku ne kadar riskli bir stoksa, onun
faizi o kadar yüksektir, ne kadar rahat ve ödeme endişesi olmayan bir borç
stoku haline gelirse, onun faizleri de o kadar düşer.
Ben, süremi fazlasıyla
kullandığım için Sayın Bakanımıza çok az süre kaldı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Beşir Atalay.
DEVLET BAKANI BEŞİR
ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Kepenek'in sorduğu
sorudan başlayayım. "Devlet İstatistik Enstitüsü, asgarî ücretle ilgili, o
yönde görüş mü bildirir" dediler. Bu, bir görüş bildirme değil. Bildiğiniz
gibi, bir Asgarî Ücret Tespit Komisyonu var. Burada, işte, Hazine, DPT, Devlet
İstatistik Enstitüsü, Çalışma Bakanlığının Çalışma Genel Müdürlüğü, işçi
temsilcileri, işveren temsilcileri var. Devlet İstatistik Enstitüsü, burada,
üyelerden biridir; fakat, Devlet İstatistik Enstitüsünden bir veri isteniyor,
bir bilgi isteniyor; yani, komisyon, çalışmalarında baz olarak kullanmak için
bilgi istiyor. İstediği temel bilgi nedir -daha çok iller bazında bunu istiyor-
bir teknik hesap. Günlük olarak, bir işçinin alması gereken asgarî bir kalori
var. Bu kaloriyi, hangi tür gıdalardan ve ne kadar bedelle alır? İşte,
illerdeki işçi sayılarını Çalışma Bakanlığından alıyor, gıdalarla ilgili,
bunların kalori oranlarıyla ilgili ve hangi gıdaların hangi kalorileri
taşıdığıyla ilgili bilgileri Devlet İstatistik Enstitüsü, üniversitelerden
-burada, daha çok Hacettepe Üniversitesinden- alıyor ve işçinin, il bazında,
belli kaloride gıdayı almak için ne kadar asgarî gelire sahip olması gerektiği
yönünde veri sunuyor komisyona ve o komisyon da, o verilerle bir tespit
yapıyor.
İkincisi, yine işgücü
istatistikleriyle ilgili. Esasen, komisyonda gündeme gelmişti, yazılı da
sunmuştuk; tekrar, yazılı geniş şekilde sunacağız size; ama, vaktin kaldığı
oranda şunu ifade edeyim: Devlet İstatistik Enstitüsü, bu işgücü
araştırmalarında, tamamen ILO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve Avrupa
Birliği İstatistik Dairesi EUROSTAT'ın standartlarını kullanıyor ve bu konuda
çok büyük hassasiyet gösteriyor; hatta, son teknolojileri şu anda kullanıyoruz;
artık, işgücü araştırmaları böyle kâğıt formlar üzerinde bile değil, laptoplar
üzerinde yapılıyor; fakat, ülkemizin şartları var. Ülkemizde, işgücü
araştırmalarıyla ilgili şöyle bir konu var, bunu biliyorsunuz: Bir, tarım
kesiminde büyük bir nüfusumuz var, bu kesimde istihdamda da giderek bir azalma
var, özellikle kadınların işgücü dışında kalmalarına bu sebep oluyor; yani, bu,
bizim Devlet İstatistik Enstitüsünün teknik bir zorluğudur.
Sonra, Türkiye'de,
kadınların işgücüne katılma oranları uluslararası standartlara göre oldukça
düşük, bildiğiniz gibi yüzde 27. Bunlar, işgücüne katılmadığı gibi, iş de
aramıyorlar. Tabiî, araştırmanın formatı var. Çalışmıyor, haftanın belli bir
günü bile çalışmıyor, bir saat bile çalışmıyor, iş de aramıyor, işgücünün
dışında kalıyor. Bunları yenmek için çalışma teknikleri geliştiriyoruz; yani,
yeni çabalar var; ama, burada halen problemler var, bunu da biliyoruz. Bunu arz
etmiş olayım. Yazılı olarak da cevap vereceğim.
Kısa bir soru vardı
"bölgesel veri üretmekle ilgili Devlet İstatistik Enstitüsü ne
yapıyor" diye. Biraz önce konuşmamda arz ettim; şu anda, 26 bölge bazında,
Devlet İstatistik Enstitüsü örgütleniyor. Eskiden, onlar, sadece, alandan veri
toplayan istatistikçi anketörlerden oluşurdu, şu anda ciddî uzmanlarla takviye
ediyoruz; çünkü, bölgesel bazda ciddî istatistik üretecek Devlet İstatistik
Enstitüsü ve 2005 yılının başında da başlıyor. Mesela, enflasyon hesabı
dediğimiz fiyat endeksleri araştırması, artık, bölge bazında da tespit
edilecek. Sonra, biraz önce üzerinde konuştuğumuz işsizlikle ilgili veriler,
gelecek yıldan itibaren, yıl bazında, hem ülke geneli hem de bölge bazında
üretilecek. Bundan sonraki tüm araştırmalarımızda, artık, bölge bazında veri
üretilecek ve mukayeseli olarak da bunlar kullanılacak.
Teşekkür ediyorum.
Tekrar saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Değerli
milletvekilleri, şimdi, dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Hazine Müsteşarlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 58 542 912 850
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 778 150.
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 2 093 650 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 525 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Hazine Müsteşarlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı : 69
173 974 450 000 000
- Toplam Harcama : 68 336 892 071 000 000
- İptal Edilen Ödenek : 836 721 990 100 000
- Ödenek Dışı Harcama : 62 532 750 000
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve
Özel
Kanunlar Ger.Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 422 921 650 000
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 64 177 534
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 122 466
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 10 000 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 43 960 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Devlet Planlama Teşkilatı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet Planlama
Teşkilatı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
34 786 093 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
24 341 295 150 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
10 444 797 850 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı
2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.85 - DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî Yılı
Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 51 995 562
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 51 637
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 134 801
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
2.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN-.(A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
55 632 050 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
50 400 732 000 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
5 231 318 000 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Hazine
Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederiz.
Şimdi, beşinci tur
görüşmelerine başlayacağız.
Beşinci turda, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Danıştay Başkanlığı bütçeleri
yer almaktadır.
D) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. -
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005
Malî Yılı Bütçesi
2. -
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
E) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. -
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
F) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. -
Danıştay Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
2. -
Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın milletvekilleri,
13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20
dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır; 10 dakikası soru, 10 dakikası
yanıt. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için
şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme
düğmesine basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre,
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi
10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru
sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Beşinci turda, grupları
ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına; Karaman Milletvekili Fikret Ünlü, Artvin Milletvekili
Yüksel Çorbacıoğlu, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu, Adana Milletvekili
Ziya Yergök; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; Muğla Milletvekili Orhan
Seyfi Terzibaşıoğlu, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak, Adıyaman
Milletvekili Mahmut Göksu, Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan, Isparta
Milletvekili Recep Özel; şahıslar adına, lehinde, Osmaniye Milletvekili Mehmet
Sarı; aleyhinde, Kocaeli Milletvekili Salih Gün. Yedekleri; lehinde, Balıkesir
Milletvekili Ali Aydınlıoğlu, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu; aleyhinde,
Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk söz Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü'nün.
Buyurun Sayın Ünlü. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FİKRET
ÜNLÜ (Karaman)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
konuşmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
takdir edeceğiniz ve gördüğünüz gibi, spor bütçesi eskiden olduğu gibi bugün de
yetersiz. Bunun altını hep beraber çizelim ve görelim. Gelecekte de bu böyle
olacak; yeni bir şey değil. Bunun nedenleri üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Bir amacım da zaten bu gerekçeye katkı yapmak.
Öteden
beri, biz, sporadamları, spor yöneticileri, toplumsal spor bilincini, spor
kültürünü bir türlü geliştirmeyi beceremedik, bunu yapamadık. O nedenle, bütün
bütçelerde ne yazık ki gençliğin, sporcuların, hatta bütün vatandaşlarımızın,
spor yapmak arzusunda olan insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek
düzeyde, düzeyini bırakın, onun belki de yüzde 1'i oranında bile bütçeye sahip
olamadık. Bu hepimizin ortak üzüntü kaynağı. Ben, doğrusunu isterseniz, bugünkü
hükümet göreve başladığı zaman umutlanmıştım. Hatırlarsınız, bu umudumu da,
bundan iki yıl önce yine bu kürsüde yapmış olduğum konuşmamda dile getirmiştim.
Ne yazık ki, bugün bu umutlarım, açık söyleyeyim, tamamen suya düşmüştür.
Değerli arkadaşlarım,
ben, eleştiri yeteneği yüksek bir insan değilim; ama, bu kadarını söylememe de
izin verin. Şimdi, nedeni şu: O gün dedim ki, iki yıl önce, aynı şekilde bütçe
üzerinde konuşma yaparken, Sayın Başbakanın spora yakınlığı, yatkınlığı,
ilgisi, siz spor yöneticileri açısından büyük bir avantajdır; bunu
kullanabilirseniz, gerçekten, Türkiye'de sporda bir mesafe katedilebilir, bir
ilerleme sağlanabilir. Ama, bunu, ne yazık ki, bugün göremiyoruz değerli
arkadaşlarım; ancak, spor yöneticilerimizi -kırmak istemem- ben spor basınında,
hep Başbakanın yanındaki fotoğraflarda görüyorum. Bu yanlış değil, güzel bir
şey; ama, bu ilgiyi, bu yakınlığı, yarım kalan tesisleri tamamlayabilmek için,
toplumda spor kültürünü, spor bilincini geliştirebilmek için kullanın diye iki
yıl önce söyledim. Sayın Bakan da, tabiî ki, dedi ki konuşmasında haklı olarak:
"Ben, Başbakan Yardımcısıyım, sözüm daha çok geçecek, göreceksiniz daha
çok hizmet üretilecek."
Şimdi, planlanan ve yıl
içerisinde tamamlanması gereken tesislerin sayısına baktığımız zaman, önceki
yıllara oranla bunların yarı yarıya düştüğünü görüyorum. O yüzden de, yine,
katkı yapabilmek açısından, geçmişte başlatılan projelere dikkat çekmeye
çalışmıştım. Bugün de bunu yapmaya çalışacağım değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakan, değerli
arkadaşlarım; şimdi, bizim ülkemiz, gerçekten, bir tesis mezarlığı haline
dönüşmüştür. Ben bunu kendi dönemimde de gördüm, bugün de bu böyledir. Bunun
altından kalkabilmenin yolu olarak, düşündük taşındık bir proje geliştirdik,
daha doğrusu bir kampanya başlattık; "yarım kalan tesisleri tamamlayın,
adınızla yaşasın." Bu kampanyayla bir yılda yapımını tamamladığımız
tesislerin harcama tutarları, giderleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
tesisler için ayrılan yıllık bütçesinden fazlaydı değerli arkadaşlarım. Özel
idarelerle, belediyelerle, rahmetli Sabancısından, Aydın Doğanından bütün
işadamlarımıza varıncaya kadar bu projeye sahip çıktılar ve bir ilde
-dikkatinizi çekmek istiyorum- bu kampanyayla tamamlanan tesislere harcanan
para -tesisler açısından söylüyorum-Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yıllık
bütçesine eşitti. Bunu, Sayın Başbakanın spora yakınlığı ve yatkınlığından
yararlanarak, siz daha çok
kullanabilirsiniz, sporcular ve spor kamuoyu bundan daha çok yararlanabilir
diye söylemiştim. Bu sözüm hâlâ geçerli; çünkü, iktidardasınız.
Bundan yararlanmalıyız
değerli arkadaşlarım; çünkü, 2001'de, diyelim ki, tamamlanması planlanan proje
sayısı 43 olarak ele alınmış, bunun 23'ü tamamlanmış; 50 olarak almışız,
diyelim ki yarı yarıya tamamlanmış. Daha sonraki yıllarda, 2003'te ve 2004'te görüyoruz ki, bu sayılar yarı yarıya
azalıyor; oysa, artması beklenir. Koalisyon dönemlerinde, o zorluklar
içerisinde hizmet üretmek kolay değildir. Benim kendi dönemim açısından
söylemiyorum, böyle bir kıyaslamaya girmek istemem; ama, bu avantaj, tek parti
iktidarında sizlerin elinde çok daha fazla var diye düşünüyorum değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, Türkiye'de benim
gördüğüm... Ben bu teşkilatın genel müdürlüğünü de yaptım, bakan müşavirliğini
de yaptım; Başbakan başdanışmanı olarak da, milletvekili olarak da görev
yaptım. Benim mesleğim de bu olduğu için çok kafa yordum; nasıl bu yükün
altından kalkabiliriz, gerçekten, Türkiye'de hepimizin ortak sevinç kaynağı
olan, yeri geldiğinde hepimizin gurur ve onur kaynağı olan böyle bir spor
sektörünü, spor kurumunu nasıl ayağa kaldırabiliriz, toplumsal spor bilincini,
spor kültürünü nasıl geliştirebiliriz diye çok kafa yordum. Bunun bir tek çıkış
yolu var değerli arkadaşlarım; sporu, kurumsal olarak, bir destekleme ve
yönlendirici bir kurum olarak, bağımsız bir kurum olarak, bir üstkurul olarak
düzenlemek durumundayız. Bunun adına, ister yüksek spor konseyi diyelim, ister
yüksek spor kurumu diyelim. Sayın Bakan böyle bir çalışma başlatınca, baştan
umutlandım ve birçok toplantısına da katıldım; ama, aradan iki yıl geçti,
görüyorsunuz, hâlâ bu konuda da bir mesafe alınamadı.
Şimdi, burada bulunan
yaptırım gücündeki insanlar, kurum temsilcileri kimler; işte, 50'ye yakın
federasyon başkanının kendi aralarından seçecekleri 3 veya 4 kişi, Türkiye
Millî Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Genel Sekreteri, Başbakanın atayacağı, spor
bilgisine, birikimine inandığı 3 ya da 4 kişi -belki de Başbakanın
başkanlığında; anlatabildim mi- beden eğitimi ve spor yüksekokulları
müdürlerinin -sanıyorum sayıları 54'e yaklaştı- kendi aralarından seçecekleri 2
veya 3 kişi -yani, bunların toplam sayısı 17 olabilir, 19 olabilir, 13
olabilir; her neyse- Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarı, tabiî ki Maliye Bakanlığı Müsteşarı olabilir, üç
müsteşarın da içinde bulunacağı bir yüksek spor kurulu... Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulunda olduğu gibi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi, Din
İşleri Yüksek Kurulu gibi, Sermaye Piyasası Kurulu gibi; yani, bu tür kurum ve
kurullara benzeyen bir spor üstkuruluna ihtiyaç var; ancak, bu kurulun mutlaka yaptırım gücü de olması gerekir.
Şimdi, ben,
televizyonlarda izliyorum, görüyorum ki, benim bu önerilerimi bürokratik
ağırlığı fazla diye eleştiren değerli spor yorumcuları, Atina Olimpiyatlarından
sonra diyorlar ki; bu toplantıda Millî Eğitim Müsteşarı niye yok, Maliye
Müsteşarı niye yok? Ben kendi kendime soruyorum; niye arıyorsun değerli
arkadaşım, düne kadar karşıydın?! Diyorlar ki: "Çünkü, Türkiye'de sporun
kaynağı okullarda, para Maliyede, bunu planlayacak olan Planlama Müsteşarı;
bunlar bu toplantıda olmalıydı." Ben de bu nedenle öneriyorum değerli
arkadaşlarım.
Bunu, şunun için gündeme
getiriyorum: Hâlâ arkadaşlarımızın kafası bu konuda bir türlü netleşemedi.
Genelkurmay İkinci Başkanının -onlarla bizzat görüşülerek bunlar
oluşturulmuştu- içinde bulunacağı bir üstkurul; çünkü, 400 000-500 000 gencimiz
askerde bugün. Böyle bir kurulla, biz, bu meselelerin üstesinden gelebiliriz.
Tabiî ki, zaman zaman,
değerli bakan arkadaşımızın, Başbakanın katkılarıyla, daha önceden çıkarılmış
olan ödül kanununa destek verilebiliyor, artırılıyor, sponsorluk yasası
genişletilebiliyor. Bunlar çok takdir edilecek meseleler. Tabiî ki, bunlara
olumlu yaklaşıyoruz ve destekliyoruz; ama, her an, her zaman, sizi
destekleyecek üst yöneticiler bulamayabilirsiniz. Onun için, şiddetiyle,
şikesiyle her konuda sporun sorunlarını üç ayda bir, iki ayda bir toplanarak
çözecek olan, bu tür bir üstkuruldur değerli arkadaşlar; ama, bu, sporun
içinden gelmiş, yetişmiş insanlarla beraber, sporun ihtiyacını karşılayacak
olan Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratlarının, birinci derecede
sorumlu insanlarının içerisinde bulunacağı bir kuruldur.
Şimdi, Türkiye'de sporun üç
önemli desteğe ihtiyacı var; birincisi, malî destektir, çok doğal olarak. Evvel
Allah, tabiî ki, manevî desteği veriyoruz hepimiz, her zaman, bütün
sporcularımızın yanındayız, kulüplerimizi destekliyoruz, gençlerimizi
destekliyoruz; ama, malî destek, kalıcı, sürdürülebilir bir destek her zaman
için gereklidir. Bunun yolu da -Sayın Bakanın veya Sayın Genel Müdürün Maliye
bürokratlarının kapılarında dolanmalarıyla olacak şey değildir- Maliye
Bakanlığı Müsteşarının orada olmasıdır, orada olacak. Bugün Universiade var
önümüzde, yarın 2005 Formula 1 var, 2010 var. Bütün bu sorunları çözecek olan
bu insanlar bir araya gelecekler.
Değerli arkadaşlarım,
diğeri, bilimsel katkıdır. Bilimsel kurumlarla, kişilerle kurumun bağı yok.
Onun için, bunu mutlaka sağlamak gerekiyor. Biz, daha önce, 54 üniversitemizin,
beden eğitimi yüksekokullarının, federasyon başkanlarının, il müdürlerimizin ve
spor teşkilatının yöneticilerinin katılımıyla, Bilgi Paylaşım Projesi adı
altında bir proje geliştirmiştik. Ne yapıyorduk burada; 54 üniversite, yüzlerce
profesörümüz ve doçentimiz, asistanımız var artık, bunlarda hiçbir eksiğimiz
yok; ama, teşkilatın kendi yapısı içerisinde, bu bilimsel desteği almak mümkün
değil; çünkü, hepimiz memuruz. Ben de oralardan yetiştim; yani, Beden Terbiyesi
Genel Müdürlüğünde yıllarımı geçirerek ben nasıl bilimsel gelişmeleri
izleyebilirim. Hele, yabancı dilleri de yoksa yöneticilerin, nasıl bunu
yapacaklar; bunu, üniversitelerle bir iletişim kurarak ve onlarla her an
beraber olarak yapabilecekler. Üç ayda bir, Bilgi Paylaşım Projesi adı altında
bu toplantıları sürdürüyordum ve gerçekten, çok büyük, çok kapsamlı, derin
projeler gündeme getiriliyor, teşkilat bunları dinliyor ve uygun gördüklerini
uygulamaya koyuyorlardı. İşte, atletizmi geliştirme projesi olsun, semt
sahaları projesi olsun, sporcuların desteklenmesi için itici güç projelerinden,
yönetmeliğinden tutun, bu son gelişmelere gelinceye kadar, bunlar hep gündeme
getirildi. Olimpiyatlar İçin Sporcu Kaynağı Projesi, bu tür karşılıklı
tartışmalardan ortaya çıktı.
Sayın Bakan, Sayın Genel
Müdür, değerli arkadaşlarım; bu proje mutlaka desteklenmeli ve sürdürülebilir
hale getirilmelidir.
Türk sporunun üçüncü bir
ihtiyacı, özerkliktir. Özerklik, federasyonların birkaçında oldu, basketbolde,
voleybolda, teniste oldu -satranç veya birisinde daha oldu sanıyorum, şimdi
aklıma gelmiyor- diğerlerinde de olacak; ama, kurumsal bir özerkliğe ihtiyaç
var. O da, baştan söylediğim, spor üstkuruludur. Bunu yaptığımız zaman, bu
şeyler yerli yerine oturacak diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
temel ihtiyacımız, spor idealimizin oluşmasıdır. Toplum olarak, yalnız kazanmak
için değil, kazanacak sporcuların yetişeceği ortamı... İnsanlara ne amaçla spor
yaptırıyoruz? Yalnız 300, 500 veya 10 000, 20 000 sporcuyu yetiştirmek için mi,
Türkiye'yi temsil etmeleri için mi? Onlar zaten çıkacaklar; ama, bütün
amacımız, Büyük Atatürk'ten bu yana, hatta üçbin yıl öncesindeki filozofların,
sporadamlarının çizdiği veya ortaya koyduğu bilimsel gerçekler ışığında,
toplumsal bir spor kültürünü geliştirmektir. Bütün insanların spor yapabilmesi
için, dünyadaki barışı da, dostluğu da, hoşgörüyü de, centilmenliği de
yaymanın, spor sahalarındaki şiddeti de, şikeyi de önleyebilmenin yolu,
insanların spor kültürünü geliştirmek ve spor yapabilecekleri olanakları
sağlamaktır.
Bugün, Türkiye
büyüklüğündeki ülkelere bakıyorsunuz, benim ülkemde diyelim 1 000 spor salonu
var, ona yakın spor sahası var; ama, onlarda yüzbinlerle ifade ediliyor. Bir
ilimizin büyüklüğündeki bir ülkenin spor tesisleri potansiyeli, benim ülkemin
10 katı değerli arkadaşlarım. Bunları nasıl yapacağız; bunları, baştan
söylediğim gibi, bu tesisler konusunda bir kampanya başlatarak... Sayın
Başbakan bir talimat verecek, Sayın Başbakan Yardımcısı... Talimat dediysem,
özür dilerim; yani, özel sektöre talimat anlamında değil, valilerimiz, belediye
başkanlarımız, bir spor salonunun akan çatısı için para vermezlerdi; telefon
ediyorlardı 2 trilyon, 3 trilyon, 5 trilyon para ayırdık diye ve gerçekten
büyük tesisler yapıyorlardı. Bunu yönlendirmek, bir araya gelerek konuşmak,
tartışmak gerekiyor.
Bir de, kısaca şunu
söyleyeyim: Birkaç ay önce, Universiade konusunda, beraber bir yasa çıkardık;
ama, bizim bu konuda büyük tereddütlerimiz var Sayın Bakan. Bugünden
Universiade'ın broşürleri hazırlanmalı, tanıtım afişleri yapılmalı, bütün
ülkelere gönderilmeli; hatta, oradaki büyükelçilerimiz uyarılarak, toplantı
yapmaları sağlanmalı. Biz, Akdeniz Oyunlarına giderken bile, Akdeniz ülkeleri,
tanıtım için bizleri çağırdılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ünlü; toparlayın lütfen.
FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - O
bakımdan, bunlara büyük ihtiyaç var. Onu bekliyoruz sizden.
Bir de, uluslararası ve
ulusal gençlik kampları projemizin desteklenmesinde ve bunun, artık, gerçekten
kalıcı hale getirilmesinde büyük yarar var.
Bir cümleyle şunu da
söyleyeyim: Otuz yıl aradan sonra, Üniversiteler Spor Haftasını yeniden
başlatmıştık; sanıyorum, tekrar durduruldu. Hepsinin gerekçesi aynı noktaya
geliyor. O bakımdan, bunun da yeniden başlatılmasında yarar görüyorum.
Şimdiden, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yaptıkları hizmetler için,
başta Sayın Bakan olmak üzere, arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fikret
Ünlü, her taraftan gelen alkışlar, eleştiri yeteneğim yok diyerek kendinize
haksızlık ettiğinizi gösteriyor. Konuşmanızda gösterdiniz ki, yapıcı, etkili
bir eleştiri yeteneğiniz var. Bu yeteneğinizden Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
spor dünyasının yararlanması için, sizi sık sık kürsüde görmek isteriz.
Söz sırası, Artvin
Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'nda.
Buyurun Sayın Çobacıoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesiyle ilgili Cumhuriyet
Halk Partisi adına düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.
Değerli milletvekilleri,
tabiî ki, Bakanlık olarak biryığın çalışmalar bugüne kadar yapıldı. Adalet ve
Kalkınma Partisinin yönetimindeki hükümetin, son iki yılın, çalışmalarıyla
ilgili bilgiyi Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden aldım; yapılan çalışmalarla
ilgili bilgiler, yaklaşık 50 madde, 50
başlık- halinde verilmiş. Bu bilgilere baktığımızda, spor her zaman önplanda.
Tabiî ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ismini açarsak "gençlik" ve "spordan"
kaynaklanan bir ismi var. Burada spora büyük ağırlık verilmiş; ancak, bu
faaliyetlere baktığımızda gençlikle ilgili olan faaliyetlerin yeterli olmadığı
sonucu çıkmaktadır; 50 maddenin yaklaşık 5 maddesi gençlikle ilgili.
Şimdi, bunu niye
önemsiyorum; 269 000 000 Yeni Türk Liralık bütçenin yaklaşık yüzde 1'i bile
değil, yüzyirmide 1'i gençlikle ilgili faaliyetlere ayrılmış. Şimdi, gençlikle
ilgili faaliyetler derken, bunu neden önemsiyorum... Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün kuruluş yasasının 2 nci maddesinde bu genel müdürlüğün görevleri
sayılmıştır; ben, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Görev şu; (a) bendi: "Vatandaşın
ve okulda gençlerin fizik, moral güç ve yeteneklerini sağlayan beden eğitimi,
oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerini sevk ve idare etmek..." Yani,
görevinin spor bölümü vurgulanmış; ondan sonra "gençliğin boş zamanının
değerlendirilmesine ilişkin hizmetleri yürütmek, bilgi ve beceri kursları
düzenlemek, gençlerin kötü alışkanlıklardan korunması için gerekli tedbirleri
almak"denilmiş. Yani, bu, birbirinden bağımsız olmayan, ama, birbirinden
ayrı dört görevin biri direkt sporla ilgili, üç tanesi de gençliğin geleceğiyle
ilgili çalışmalar.
Şimdi, bu kadar önemli
bir görevi, zaten yetersiz olan bütçemizin yüzde 1'ini bile ayırmayarak nasıl
gerçekleştireceksiniz?
Sayın Bakanımızın Plan ve
Bütçe Komisyonundaki konuşmasını da aldım. Bu konuşmasında -yani, bu, belki de
alışkanlık haline geldiği için- yapılan çalışmaları anlatıyor Sayın Bakanım
-eğer, elinizde varsa Sayın Bakanım, bakın- en sonunda "sürem kaldı
mı" dedikten sonra, gençlikle ilgili, gençlik kamplarıyla ilgili konuya
geliyor. Yani, bu tarafı, nedense, ikinci plana bile değil, beşinci, altıncı,
onuncu planlara itilmiş durumda. Oysaki, gençliğin gelişimini, sağlıklı bir
gelecek yaratmanın sağlanmasını sadece sporla değil, size kanunla yüklenen o 2
nci maddede, (a) bendinde açıklanan görevlerinizi daha kapsamlı bir şekilde,
daha geniş bir şekilde yaparak yerine getirebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, ben
de, Sayın Bakanım gibi, Fikret Ünlü gibi çok fazla eleştiriyi becerebilen insan
değilim. Bakalım, Sayın Başkan eleştiri konusunda takdirini nasıl kullanacak.
Tabiî, eleştirilecek taraflarımız var; fakat, benim hem kişisel siyaset
anlayışım hem de Cumhuriyet Halk Partisinin temel siyaset anlayışı, ülkemize
hizmet etmek. O nedenle, inandığımız eleştirileri yapacağız.
Şimdi, bu noktada,
mesela, koskoca Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bu kadar önemli görevleri
yüklenen Genel Müdürlüğün sitesine girdim. -Sayın Genel Müdüre buradan bir
uyarıda bulanmak istiyorum- 36 tane federasyon görünüyor sitede; oysaki,
federasyon sayımız 36 değil. Yani, bir kere, Türkiye'nin, olimpiyatı
düzenlemeye aday olan bir ülkenin sporla ilgili tek ve en önemli kurumu olan
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, artık, teknolojiyi kullanırken günü gününe
takip etmesi ve bu tür hatalara fırsat vermemesi lazım. Futbol Federasyonu, ki,
bu özerk federasyon; hatta, en özerk federasyon diyebiliriz buna; çünkü, özerk
olan 6 tane daha federasyon var. Futbol dışında, sitede göründüğü gibi 36
değil, 47 federasyonumuz var. Bunu belirterek, uyarı görevimi yapmak istiyorum.
Federasyonlardan konuyu
açmışken söyleyeyim. Özerk federasyonlar dışındaki federasyonların seçimleri 11
Aralıkta yapıldı, özerk federasyonların da ocak ayı içerisinde seçimleri
yapılacak. Bu konuda, tabiî, yazılı ve görsel basında birtakım iddialar ortaya
atıldı, siyaset federasyon seçimlerinde gündeme getirildi; işte, etki edildi,
adaylar desteklendi diye. Bilemiyorum, vardır, yoktur. Ancak, federasyon
başkanlarının seçimiyle ilgili, federasyon başkanlarında bulunması gereken
niteliklerle ilgili 1993 yılında bir yönetmelik çıkarıldı. Bu yönetmeliğin
içerisinde, seçilme yeteneğiyle ilgili bölümde, özellikle, yüksekokul mezunu
olmak ve yabancı dil bilmek şartı vardı. 2004 yılında, yani, bu dönemde, 26
Ağustosta Resmî Gazetede yayımlanan bir yönetmelik değişikliğiyle, federasyon
başkanlığı için bu iki koşul kaldırıldı, diğer koşullarda da değişiklik
yapıldı; ama, bu çok temel koşul, yani, yüksekokul şartı ve yabancı dil şartı
kaldırıldı. Ben, tabiî, bu konuda konuşma yaparken, bunun gerekçesini Sayın
Bakanın açıklamasını isterim. Neden kaldırdık? Yani, koskoca Türkiye
Cumhuriyetinde, milyona yakın lisanslı, 800 000'in üzerinde lisanslı, faal ve
sporcu kartlı sporcunun olduğu bir ülkede -ki, tabiî, bu sayı da çok düşük
dünya ortalamalarına göre; oraya girmek istemiyorum- bu federasyonların
başkanlığını yürütecek yüksekokul mezunu ve yabancı dil bilen bir spor adamı
veya bu konuda bir istekli bulunamadı da mı bu şartlar kaldırıldı, yoksa -yani,
buna bir cevap verilecektir- siyasî açıdan mı, yani, sonuçta burası da bir
siyaset merciidir, burada da icraat yapacağız; federasyonlarda da, işte, bizim
iktidarımızı, vücut dilimizi anlayacak federasyon başkanlarına ihtiyacımız var
deyip de, bu kadrolar elinde olmadığı için mi bu kriterler ortadan kaldırıldı?
Bu konuyu çok samimî olarak söylüyorum ve bunun cevaplandırılmasını istiyorum.
İsim söylemeyeceğim,
federasyonu da söylemeyeceğim; şu anda, gerçekten, yeterliliği olmayan... Teker
teker üzerlerinde çalışma yaptım, spordan gelen, spor akademisi mezunu bir
insan olarak -1983 mezunuyum- spor camiasında her türlü görevi üstlenmiş bir
arkadaşınız olarak, bu konuyu da araştırdım ve ne yazık ki, federasyon
seçimlerinde, yeterli olmayan, o koltuğu dolduramayan; ama, bir şekilde, aynı
anlayışa sahip olan insanların, bu tür gerekçelerle federasyon başkanı olarak
seçildiğini gördüm. Tabiî, bunun başarı getirip getirmeyeceğini zaman
gösterecek; ama, uluslararası camiada ilişkilerin kurulması için, insanların,
konusuna hâkim olması, kendisini ifade edebilmesi, yabancı diliyle, bilgisi ve
becerisiyle, eğitimiyle bu birikime sahip olması gerekir. Bunu zamanla
göreceğiz. Bu konuyu da, hem cevaplanması için hem de bir uyarı olarak dile
getirdim.
Gerçi vaktim çok kısaldı,
aslında söylenecek çok şey var; ancak, son olarak, bir de, siyasî bir eleştiri
yapmak istiyorum. Tabiî, bu, genel bir eleştiri, Adalet ve Kalkınma Partisini
çok da ilgilendirmiyor.
Anayasamızın 58 ve 59
uncu maddeleri, gençlik ve sporla ilgili konuyu düzenlemiştir. Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, 1921, 1924 ve 1961 Anayasalarında bu konuda
bir düzenleme yoktur, 1982 Anayasasında vardır. Şimdi, tabiî ki, Anayasada
böyle bir konunun düzenlenmesi, gençlik ve sporla ilgili böyle bir düzenleme
yapılması çok güzel, çok doğru. Yalnız, amacına...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, ne kadar sürem var?
BAŞKAN - Sürenizi
tamamladınız; lütfen, kısa bir sürede toparlayın.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Takdirlerinize bırakıyorum. Peki.
Yani, burada çok farklı
bir şey söyleyeceğim, o nedenle bu düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanunun maddesine,
Anayasanın maddesine değil, amacına gitmek istiyorum. Neden bu düzenlendi?
Burada, ben, çok da iyi niyetli bir düzenleme yapılmıştır kanaatinde değilim.
12 Eylül karanlığının, 12 Eylül döneminin, o karanlık dönemin, o insan hak ve
özgürlüklerinin kısıtlandığı dönemin ürünü olan bir Anayasanın, ben, çok da,
öyle, Türk Halkının, insanının hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesi ve
sağlanması için yapıldığı kanaatinde değilim. Temelinde, zaten, bu Anayasaya
karşı olan bir insanız. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, peki, 58 inci ve
59 uncu maddeye karşı mısınız; hayır. Ben, amacına karşıyım. Amacını da
söylüyorum size değerli milletvekilleri. Bu maddeler, sporun geliştirilmesi
için değil, toplumun depolitizasyonu için düzenlenmiştir kanaatindeyim. Bu
kadar iddialı bir söz söylüyorum. Sayın Bakanımız veya Adalet ve Kalkınma
Partisi sözcüleri çıkıp diyebilir ki: "Siz spora karşı mısınız?"
Hayır, sporun içinden gelen bir insanım; ama, bu maddelerin konuluş amacının,
sporu ve sporcuyu geliştirmek, toplumun zihinsel ve bedensel yeteneklerini
geliştirmek için değil, o dönemin amacını gerçekleştirmek için -ki, amacı
neydi; toplumu suskun, toplumu dirençsiz, toplumu siyasetten uzaklaşmış, kolay yönetilebilir
bir toplum haline getirmekti- ve spor, o güzelim faaliyet, bu amaca hizmet için
kullanılma yoluna gidilmiştir. Sanıyorum düşüncemi anlatmaya muvaffak oldum.
Bunu neden söylüyorum...
Dünyada bunun örnekleri yaşanmıştır. Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım. Bunun
örneklerini ben size söyleyeyim. Yaklaşık yirmialtı yıl -sanıyorum- İspanya'yı
yöneten faşist lider Franco, Kont Bernabeu Stadı denilen 100 000 kişilik stadı,
o dönemin sermayedarı, işadamı, kendi destekçisi olan Kont Bernabeu'ya yaptırmış
ve Real Madrid takımını kullanmıştır. Ona karşı da, halk, Katalonya Bölgesi
takımı Barselona'yı desteklemiştir. Bunu yaparken Franco'nun tek amacı vardı;
toplumu sporla uyutmak, siyasetten soyutlamak.
Bunu, Hitler'in, 1936
Olimpiyatlarını nasıl siyasî amaca hizmet etmek için kullandığında da
görürsünüz.
İşte, arkadaşlar, değerli
milletvekilleri, ben, bir milletvekili olarak, benim genel müdürümden de,
bakanımdan da, iktidarımdan da bir şey istiyorum; sporu, gerçekten, ülkeye
hizmet etmek, insanların gelişimine hizmet etmek için kullanın, başka amaçlarla
kullanmayın; ne genel siyasî ne de özel siyasî amaç için kullanın.
Eğer, bunu böyle
yaparsanız, o zaman ne yapmanız gerekiyor; Sayın Fikret Ünlü'nün demin
söylediği gibi, spordaki idealinizi ortaya koyacaksınız; o sözün açılımı budur.
Sporda idealiniz eğer topluma bir şeyler vermekse, o zaman, sporu tabana
yayacaksınız, sporu ve sporcuyu siyasî amaçlarla kullanmayacaksınız. Bunu
yaparsanız ülkeye hizmet etmiş olursunuz.
Ben, bunu söylerken,
eleştiriden çok, uyarı görevini yapmak için söylüyorum; yani, siz bunu
yapıyorsunuz diye söylemiyorum; ama, bu, bir vakıadır, bir gerçektir, dünyada
uygulanmıştır, Türkiye'nin 12 Eylülü de böyle bir denemeyi yapmıştır. Umarım,
bundan sonra amacımız sadece ve sadece halkımıza hizmet olur.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yüksek
Çorbacıoğlu, sorduğunuz için değerlendirmemi aktarmak durumundayım: "Fair
play", "hakça oyun", "hakça spor yapmak" kavramı,
özellikle yapıcı, etkili, nezih eleştirileri de içerir. Siz de, hâlâ aktif bir
sporcu olarak, bunun gereğini başarılı bir şekilde yerine getirdiniz; sağ olun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sağ olun.
BAŞKAN - Şimdi, sıra,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu'nun; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ilişkin bölümüyle ilgili olarak söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, geçen
günlerde, Musul'da şehit olan beş güvenlik görevlimize Allah'tan rahmet, geride
kalan ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Görüşülmekte olan ve
konumuz olan Vakıflar Genel Müdürlüğünde, elbette, tanımların da huzurunuzda
açıklanmasında fayda vardır diye düşünüyorum. Bu tanımlara bakıldığında
"vakıf" kelimesinin sözlük anlamı
kısaca şudur: Bir hizmetin sürüp gidebilmesi için kişilerin kendi
istekleriyle bağışladıkları para ve mülklere vakıf adı verilir.
Buradan hareketle, vakıf
ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerinin hangi yasalarımızdan
kaynaklandığını da burada açıklamanın bir görev olduğunu düşünüyorum.
Vakıf, yürürlükte bulunan
Türk Medenî Kanununun 101 inci maddesinde açıkça tanımını bulmuştur. 101 inci
maddede "Vakıflar, gerçek veya
tüzelkişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle
oluşan tüzelkişiliğe sahip mal topluluklarıdır" denilmektedir. Devamında
ve çok önemli bir şekilde -sunarsak- son fıkrasında "Cumhuriyetin Anayasa
ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka,
millî birliğe ve millî menfaatlara aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat
mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz" şeklinde de yasak
getirmiş bulunmaktadır.
Bu doğrultuda olmak
üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 5 Haziran 1935 tarihli ve 2762 sayılı Kanunla
kurulmuş olup, yine Medenî Kanunun 111 inci maddesinde, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yapısının ve görevinin ne olduğu da açık bir biçimde belirlenmiş
ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir vesayet makamı değil, bir denetim makamı
olduğu hükme bağlanmış ve yetki ve görevlerinin de özel kanunlarla verileceği
belirtilmiş, hüküm altına alınmıştır.
Bu doğrultuda, yine
Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri, 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede açıkça belirtilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
vakıfların, yine Medenî Kanunun 48 inci maddesine göre, tüzelkişilik hakkına
sahip olduğunu da huzurunuzda belirtmek istiyorum. Tüzelkişilerin kendilerine
özgü temsil yeteneklerinin olduğunu, kendilerine özgü harcamalarının
bulunabileceğini, gelirlerinin olabileceğini, giderlerinin olabileceğini, bunun
kanundan kaynaklanan bir durum olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Bunların denetim
organlarının da, üst makamlar olarak başta Vakıflar Genel Müdürlüğü olduğunu da
bildirmek istiyorum.
Bu doğrultuda
bakıldığında, vakıf eserlerimizin Türkiye'de ortalama 7 500 civarında olduğunu
burada huzurunuzda bildirirsek, gerçekten vakıf eserlerinin Türkiye'de ne kadar
önem taşımış olduğunu ve bu arada, ülkemizin arazilerinin üçte 1'inin vakıf
arazisi olduğunu da burada söylersek, gereken önem ve ciddiyetin ne boyutlarda
olduğunu ifade etmiş oluruz.
Bu doğrultuda olmak
üzere, bu vakıfların, amaçları dışında faaliyet gösterdikleri tespit edildiği
takdirde de, gerek kendiliklerinden dağılmaları söz konusu gerekse mahkeme
kararlarıyla kapatılmaları, dağıtılmaları söz konusu. Bunlara, şu aşamada
tashihi karar durumunda olan, amacı dışında hareket etmiş olmasından dolayı
Millî Gençlik Vakfının kapatılmasını ve
yine, Ankara'da faaliyet gösteren, Zöhre Ana Vakfı diye bilinen vakfın mahkeme
kararıyla kapatılmasını örnek olarak gösterebiliriz.
Değerli arkadaşlarım,
bunları neden söylüyoruz; bakıldığında, vakıf malları, illerimizde bulunan
sayılarına kadar bilinmektedir. Bunların bir kısmı, gayrimenkulleri, kiraya
vermiş oldukları binalarıdır. Gerçekten, bu vakıflarda, zaman zaman
yolsuzluklarla karşılaşıldığını da, sık sık duyulmasa dahi, bazen kamuoyuyla
paylaştığımız olmaktadır; bu, hepimizin kulağına gelmektedir.
Bu doğrultuda olmak
üzere, vakıf eserlerinin, tarihimize yön veren eserler olduğunu ve bu
çerçevede, kültür varlıklarıyla birlikte ele alınmasının kaçınılmaz olduğunu
burada belirtmek istiyorum. Kültür varlıkları dediğimizde, elbette, kültür
varlıkları bakımından çok zengin olan ülkemizin bu kültür varlıkları ne şekilde
korunabiliyor? Bugüne kadar yapılan yağmalar ne şekilde önlenebiliyor? SİT
alanlarının yağmalanmasından tutunuz, tarihî binaların, yapıların, hanların,
hamamların, UNESCO tarafından korumaya alınmış tarihî mimarî miraslarımızın,
mimarî miras anlamını taşıyan miraslarımızın, yerine göre, yok edildiğini, heba
edildiğini de, maalesef, üzülerek, her gün görmekteyiz.
Bu doğrultuda olmak
üzere, Anayasamızın 35 inci maddesindeki kişilerin mülkiyet hakkını ele
aldığımızda, tarihî binaların, tabiri yerindeyse, tarihsel görüntü itibariyle,
buraya bir sarı levha çakılmak suretiyle korumaya alınması ve hiçbir şekilde
bir daha dokunulmaması gerektiği şeklindeki bu yasakçı tavır, gerçekten kişisel
mülkiyet hakkını zedelemektedir. O nedenle, bunun şu andaki iktidarımız
tarafından ele alınmak suretiyle...
Öncelikle şu şekilde bir
önerimiz vardır: Vakıf eserlerimizle birlikte bu tarihî eserlerin,
kalıntıların, binaların mutlaka ve mutlaka aynı çatı altında bir kuruluşa
dönüştürülmek suretiyle yeniden bir yapıya kavuşturulmasının her iki yönden,
gerek vakıf eserlerimiz yönünden gerekse tarihî kalıntılar, tarihî eserlerimiz
yönünden çok büyük katkı ve yarar sağlayacağı inancını burada taşımak
istiyorum.
Buna örnek vermek
istersek sayın milletvekilleri; hepimizin seçilip geldiği illerimiz var...
Örneğin, Çorum İlimizde bu şekilde 70'e yakın tarihî bina var. Bunlardan bir
kısmı, ki, camilerimiz vakıf eserleri niteliğindedir; ama, çoğu da, az önce
saydığımız tarihî kalıntı şeklinde adlandırılan binalar da, şahısların
mülkleridir. Fakat, gelelim görelim ki, baktığımızda, ne tarihî eser görüntüsü
kalmış ne de bununla ilgili herhangi bir yapı eseri olarak değeri kalmış;
ortada duruyor, dökülüyor ve yanından geçerken sağından solundan birtakım yapı
taşlarının düşmesi sonucu insanlarımızın yaralandıklarını, hatta, öldüklerini
de görüyoruz. Buna gerçekten bir çözüm bulunmasının gereğine işaret etmek
istiyorum. Bunun için geçen hafta çıkarmış olduğumuz Arsa Ofisi Kanunu ile
Toplu Konut Kanununda yapılan değişiklik ve bununla Arsa Ofisi Genel
Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin kanunun 8 inci maddesinde her ne kadar bu
tür tarihî kalıntıların kredilerle desteklenip yapılması, yaptırılması
hususunda bir olanak getirilmiş ise de, bunun yeterli olmadığı kanısını burada
belirtmek istiyorum.
Ülkemizde faaliyet
gösteren vakıfların gerçekten amaçlarına temel olarak baktığımızda, dinî
hizmetleri, sağlık hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri, aşevi hizmetleri,
sosyal hizmetler, sanat ve kültür hizmetleri, para yardımı, millî savunma
hizmetleri, iktisadî hizmetler, ulaştırma hizmetleri ve spor hizmetleri
şeklinde adlandırıldığını ve yer aldığını görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bu doğrultuda olmak üzere, bunların bellibaşlı vakıfları olarak,
Mehmetçik Vakfı, Millî Eğitim Vakfı, Kalp Vakfı gibi vakıfların da, gerçekten,
Türkiye'de büyük işler ve yararlı faaliyetler gösterdiklerini de biliyoruz.
Bu doğrultuda olmak
üzere, yine, her yılın 3-9 Aralık günleri arasında Vakıf Haftasının
kutlandığını da burada bildirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
elbette, burada yapmış olduğumuz konuşmalarda, biz, gündem gereği, verilen
sözler gereği, o doğrultuda görüşlerimizi bildiriyoruz; ancak, tabiî ki, genel
siyaseti hepimiz yaşıyoruz, hepimiz yetmiş milyonluk kamuoyunun arasında
yaşıyoruz, burada da siyaset yapıyoruz; iktidarıyla, muhalefetiyle yapıyoruz.
BAŞKAN - Feridun Bey,
toparlayın lütfen.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım; son cümlelerim.
Bu nedenle, geçen hafta,
AB yolunda alınan koşullu müzakere tarihinde ülkemizde yaşanacak süreçte,
tarihin, gerçekten, kimi veya kimleri haklı çıkaracağını da, burada, Yüce
Meclisimizde -sadece o haftada kalmasın- bundan sonraki günlerde de ele alarak
-hükümet de, milletin iradesini, Meclisin iradesini arkasına alarak- daha güçlü
bir şekilde Avrupa'nın karşısında, AB'nin karşısında duralım ve AB'ye girme
uğruna, gerçekten yapabileceğimiz ne varsa, iktidarıyla, muhalefetiyle hep
birlikte yapalım.
Bu duygu ve
düşüncelerimle, 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, ülkemize,
işsizlerimize, gençlerimize ve bütün ulusumuza iyilikler getirmesini diliyor,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ziya Yergök; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Danıştay
bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini
açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak
sözlerime başlıyorum.
Anayasamızın 155 inci
maddesi ile 2575 sayılı Danıştay Yasasında belirtildiği gibi yargı görevinin
yanı sıra danışma ve inceleme görevini de yerine getirmekte olan Danıştay,
cumhuriyetimizin, laik ve demokratik hukuk devletimizin en temel, en saygın
kurumlarından biridir. Toplumumuzun demokratik açılımında çağdaş ve uygar
toplumlar düzeyine ulaşmasında önemli görevler üstlenmiş, bunu da yüzotuzaltı
yıllık tarihi süresince onurla ve başarıyla yerine getirmiştir.
Bugün, kamu yararı ile
vatandaşların hak ve özgürlüklerinin dengeli biçimde korunmasında idarî
mahkemeler ile Danıştayın yapmakta olduğu görevin önemi ve değeri her türlü
takdirin üstündedir. Danıştay, ülkemizde hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi
ve böylece, hukukun üstünlüğü kavramının yerleşmesinde, kararlarıyla çok önemli
katkılar yapmıştır.
İdarî yargı, devleti
oluşturan erklerden yürütme ve onu bütünleyen eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunu denetler, devlet yönetiminin hukuk içinde kalmasını sağlar. Ülkeyi
yönetenler böyle bir denetimin bulunduğunu bilerek hukuka uygun hareket
ederlerse, vatandaşlar da hak ve özgürlüklerinin güvencede olduğu inancı içinde
yaşarlar. Bir demokrasi ve hukuk toplumunda, bir hukuk devletinde olması gereken
de budur. Hukuk devletinin en önemli unsuru, yasama ve yürütme organları
işlemlerinin bağımsız yargı tarafından denetlenebilmesidir. Çünkü, üstün ve
geniş yetkilerle donatılmış olan güçlü yasama ve yürütme karşısında bireylerin
ve toplulukların temel hak ve özgürlüklerini gerçekleştirmek ve korumak, ancak
genel ve yetkili bir yargı denetiminin varlığıyla mümkündür.
Bilinmelidir ki, yasama
ve yürütme organları işlemlerinin hukuka uygunlukları yargı tarafından
onaylandığı oranda güvenirlik kazanırlar. Bu nedenle, iktidar çevrelerinin bu
yargısal denetimden zaman zaman yakınmaları, hukuk devleti anlayışıyla
bağdaşmayacak bir tutumdur.
İdarenin yargısal
denetimiyle ilgili en temel ilkeyi düzenleyen Anayasanın 125 inci maddesinde
"idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır"
denilmesine rağmen, aynı maddenin değişik fıkralarında bu temel ilkeye
sınırlamalar getirilerek idarî yargının yargısal denetimi önemli ölçüde
kısıtlanmıştır. Bu durum, hukuk devleti ilkesini zedelemektedir.
Bugün de örneklerini
sıklıkla gördüğümüz gibi, devlet, kendi koyduğu kurallara zaman zaman
uymamakta, bazen yürütmeyi durdurma kararlarını, hatta kesinleşmiş yargı
kararlarını bile uygulamaktan kaçınmaktadır. Böyle bir durum, devletin hukuk
devleti niteliğiyle asla bağdaşmayacak bir durumdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toplumlar, yüzyıllar süren çetin ve zorlu mücadeleler sonunda,
egemenliği oluşturan yasama, yürütme ve yargı erklerini birbirinden ayırarak ve
kurumsallaştırarak, demokratik yönetimleri gerçekleştirmiştir. Son genel
seçimlerde oluşan parlamento yapısında, parlamento ve hükümet işleyişine
baktığımızda, hükümetin açık üstünlüğünü, neredeyse hem yasama görevini hem de
yürütme görevini birlikte götürdüğünü görüyoruz. Parlamenter sistemin özüne
aykırı olan ve siyasetbilimcilerince "başbakancı yönetim" olarak
adlandırılan bu durum, demokrasi açısından kabul edilemez. Ancak, asıl üzücü
olan, iktidar çevrelerinin bu sakıncalı durumla da yetinmeyerek ve başkanlık
sistemi tartışmalarını açarak, başbakanlık ile cumhurbaşkanlığı görevlerini tek
elde toplama niyetlerini ortaya koymuş olmalarıdır. Bunu, şahsî ve keyfî
yönetim arzularının yeni bir aşaması olarak görüyor ve bu yaklaşımı son derece
sakıncalı buluyoruz. Hiç kimse, Siyasî Partiler Yasasındaki eksiklikler, Seçim
Yasasındaki yetersizlikler nedeniyle parlamenter sistemin iyi işletilmemesinin
faturasını yine parlamenter sisteme çıkarmamalıdır.
İktidar Partisinin şahsî,
keyfî, partizan yönetim anlayışı ve kadrolaşma çabaları, bugün, idarî mahkemelere
ve Danıştaya işyükü olarak yansımaktadır. Kamu çalışanlarının hukukî
durumlarını belirleyen yasal düzenlemelerde kariyer ve liyakat ilkeleri
esastır. İşe alınmada olduğu gibi meslek içinde ilerleme, yükselme ve görevin
sona erdirilmesinde de ehliyet ve başarının, kamu yararının ve hizmette
yararlılık ilkesinin esas alınması öngörülmüştür; ancak, ülkemizdeki iktidar
değişikliklerinde üst düzey devlet memurları ve kamu görevlileri görevlerinden
alınmakta, yerlerine, iktidar partisiyle daha uyumlu çalışacaklarına inanılan,
yandaş olduğu düşünülen kişiler atanmaktadır. Görevlerinden alınanlar ise,
pasif görevlere atanarak, hizmet yönünden etkisiz ve işlevsiz hale
getirilmektedir. AKP İktidarı döneminde de üst düzey kamu görevlileriyle
başlayan bu haksız, hukuksuz ve yanlış uygulama, giderek daha alt görevlere
inmiş bulunmaktadır. Bu durumda, görevden alınanlar, görev yeri
değiştirilenler, haklı olarak idarî yargıya gitmekte, iktidarın bu uygulamaları
nedeniyle idarî yargının işyükü sürekli artmaktadır. Bugün Danıştayda idarî ve
dava dairelerindeki dosya sayısı 80 000'e ulaşmıştır. Dairelerin yılda 60 000
dosyayı karara çıkardığı gözönüne alındığında, bu ağır işyükünün altından
kalkmak için büyük bir özveriyle çalışıldığı ortaya çıkmaktadır.
Bölge idare mahkemeleri
ve idare mahkemeleri de ağır işyüküyle karşı karşıyadır. Son yasal düzenlemeyle
idarî para cezalarıyla ilgili itirazlara bakma görevlerinin bu mahkemelere
verilmesi, buraları da tıkamaya başlamıştır. Bu mahkemelerde de, Danıştayda
olduğu gibi çalışma koşullarının olumsuzluğundan, işyükünün ağırlığından,
hizmet binalarının yetersizliğinden, hâkim ve personel eksikliğinden
kaynaklanan önemli sorunlar çözüm beklemektedir.
Değerli milletvekilleri,
bugün görüşmekte olduğumuz 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla, Danıştay
bütçesi için, toplam 19 751 200 Yeni Türk Lirası ödenek konulması teklif
edilmiştir. Her ne kadar, bu ödenek, bir önceki yıl ödeneğine göre bir artışı
ortaya koysa da, bu artışın büyük bir kısmı, personel harcamalarından oluşmaktadır
ve yetersizdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştay ve idarî yargıyla ilgili bazı sorunları ve
önerilerimizi satırbaşlarıyla sıralayarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Bugün, Danıştayın hizmet
binası çok yetersiz ve içler acısı bir durumdadır. Yargının onurunu taşıyacak
ve Danıştay gibi bir yüksek mahkemeye yakışacak çağdaş mimariye ve her türlü
donanıma sahip bir hizmet binasına acilen ihtiyaç vardır. Burada, hem ilgili
Bakan olarak hem de hukukçu kimliği ve kişiliğiyle konuya vâkıf biri olarak,
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'e büyük görev düşmektedir.
Anayasada kendileri için
teminat hükümleri getirilerek farklı bir statüye oturtulan hâkim ve savcıların
özlük hakları da, teminatlı statülerinin bir gereği olarak ve yürüttükleri
hizmetin önemi, ağırlığı ve saygınlığına uygun biçimde belirlenmelidir.
Yargıcı sıradan bir
meslek memuru olarak gören anlayışı terk etmeliyiz. Yargıç, millet adına karar
vermekte ve bu nedenle, hiçbir kamu görevlisinde olmayan bir sorumluluğu taşımaktadır.
İdarî yargıda da adlî yargıda da nitelikli ve eğitimli personel seçimine önem
verilmeli, adalet meslek yüksekokulu mezunlarına öncelik tanınmalı, yargı
personelinin de aylık ve özlük hakları iyileştirilmelidir.
Yargı bağımsızlığının
önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yapısı ve işleyişi değiştirilmelidir. Bağımsız yargı ve güvenceli yargıç, hukuk
devleti olmanın vazgeçilmez koşuludur.
Hükümet programında
"ülke sorunlarının çözümü, hızlı, güçlü ve bağımsız yargının varlığıyla
gerçekleştirilecek hukuk devletinden geçer" denilmesine rağmen, iktidar,
yargı gücünü bir biçimde etki altında tutmak için, programındaki taahhütleri
doğrultusunda hiçbir adımı bugüne kadar atmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Yirmiiki yıl önce Millî Güvenlik Konseyi döneminde yasalaştırılmış
olan Danıştay Kanunu ve idarî yargılama usul kanunlarında, etkin ve yaygın bir
yargısal denetimi gerçekleştirmek, hızlı ilerleyen ve sonuçlanan bir
yargılamaya olanak sağlamak için gerekli değişiklikler süratle yapılmalıdır.
Bugün, Danıştaya temyizen
gelen bir dosyanın, dairesine göre bir ile üç yıl arasında beklediği
bilinmektedir. Makul süre geçtikten sonra verilen yargı kararları, dava lehine
sonuçlanmış olsa bile, ilgilisi için değerini yitirmektedir. Bu, aynı zamanda,
ağır bir hak ihlalidir.
Yine, hükümet programında
taahhüt edilmesine rağmen bugüne kadar yasalaştırılamayan genel idarî usul
yasasının yasalaştırılıp yürürlüğe konulması, idare-birey ilişkilerindeki
keyfîliği önleyici ve idarî faaliyetlerde istikrar sağlayıcı bir etki yaratacak
ve idarî yargıya yansıyan dava sayısının azalmasına neden olacaktır.
Adlî yargı, yargıç ve
savcılığına atanabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmak şart kılınmış iken,
idarî yargıya hukuk fakültesi mezunu olmayanların da yargıç olarak atanması
uygulamasına son verilmelidir. Bugün, idarî yargıda görev yapan yargıçların
tümü dikkate alındığında, hukuk fakültesi mezunlarının oranı yüzde 28'dir;
yüzde 72'si ise hukuk fakültesi mezunu olmayan yargıçlardan oluşmaktadır.
Adalet, en önemli bir kamu hizmetidir ve bu hizmeti yerine getirecek yargıcın
anakaynağı da, tartışmasız olarak hukuk fakülteleridir. Ancak, hukuk eğitiminin
kalitesi de süratle yükseltilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken, Danıştayın, idarî ve adlî yargının,
sınırlı olanaklara karşın, sınırsız bir özveriyle çalışan tüm mensuplarına
başarılar ve esenlikler diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına beş arkadaşımız söz alıyor; 45 dakikayı, 9'ar
dakikayla paylaşacaklar.
İlk sırada, Muğla
Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçeyle ilgili sözlerime
başlamadan önce, dün Muğla ve çevresinde vuku bulan deprem ve aynı gün
Marmaris'te yaşanan sel felaketiyle ilgili olarak, hemşerilerime geçmiş olsun
dileklerimi sunuyorum; tekrar yaşanmamasını Ulu Tanrıdan niyaz ediyorum.
Geleceğimizin teminatı
olan gençlerimizin sağlıklı bir şekilde fiziksel ve zihinsel gelişimleri
sürecinde sporun çok önemli bir yeri olduğunu hepimiz biliyoruz. Spor,
gençlerimizin sağlığına ve gelişimine sağlayacağı önemli katkıların dışında,
onların kişiliklerinin oluşumunda paylaşma, ekip çalışması gibi günümüz
dünyasında çok önemli olan kavramlarla tanışmalarına ve onları benimsemelerine
yol açar. Sporcu olabilmek için belirli bir eğitim, fiziksel ve zihinsel
özelliklerin dışında, yetenek adını verdiğimiz ve çok az sayıda insanın sahip
olduğu özellikler gerekmektedir. Bu nedenle, sporcular, özel insanlardır.
Ülkelerin gelişmişliklerinde, bilim adamları sayısı kadar sporcu sayılarının da
önemi vardır.
Sporun toplumsal
gelişimimizdeki önemini kavrayan ve hedeflerini bu doğrultuda belirleyen
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, Türkiye genelinde merkez ve taşra
teşkilatlarındaki 6 797 personeli, 556 238 lisanslı sporcusu ve 6 312 tescilli
spor kulübüyle, 2004 yılında, çok önemli başarılara imza atmıştır. Hepinizin
bildiği gibi, elde edilen bu başarıların temelinde, hükümetimizin ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin özverili çalışmaları vardır. Bu kanunlar sayesinde,
Türk sporunun önündeki önemli bir sorun olan finans problemleri aşılmış ve
sporcularımız, daha çok ödüle ve başarılara imza atacaklardır.
Bu kanunlardan birkaç
örnek vermek gerekirse, 5105 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunla, spor hizmet ve faaliyetlerinde sponsorluk yeniden düzenlenmiş ve
sponsorluk yapılabilecek faaliyet alanları genişletilmiştir. Bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren de, toplam 2 656 882 000 000 Türk Lirası
tutarında sponsorluk harcaması yapılmıştır. Yapılan düzenlemeyle, 193 sayılı
Gelir Vergi Kanunu ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda değişiklik
yapılarak, sponsorluk harcamalarının, amatör spor dalları için tamamı,
profesyonel spor dalları için ise yüzde 50'sinin gider sayılacağı
öngörülmektedir.
Yürürlüğe giren yeni ödül
yönetmeliğiyle, sahip oldukları yetenekleri sayesinde uluslararası
müsabakalarda ülkemizi gururla temsil eden sporcularımıza verilen ödül
miktarları, ortalama yüzde 175 oranında artırılmıştır.
Özellikle son aylarda
yaşadığımız bazı talihsiz olaylarla sporun bir kardeşlik, barış ve centilmenlik
olduğunu unutanlara ve unutturanlara kanunî bir yaptırım olarak, Spor
Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunla da, spor
karşılaşmalarında şiddet olaylarının önlenmesi ve düzenin sağlanması için özel
düzenlemeler getirilmiş ve bu düzenlemelerin ülke çapında yaşama geçirilmesi
için, kamu otoriteleri ile spor örgütlerinin faaliyetlerinin koordinasyonu
amacıyla yetkili ve görevli organlar oluşturulmuştur.
Spor hizmet ve
faaliyetlerinde, sağlıklı ve eğitimli gençler yetiştirebilmek amacıyla, 18-24
yaş grubu gençlerimiz için 36 ilimizde açılan ulusal gençlik kamplarından ve 12
ilimizde açılan bölgesel gençlik kamplarından, yaklaşık 15 000 gencimiz
faydalanmıştır.
Açılan bu kamplarda,
gençlerin zengin aktivitelerde eğlenmeleri ve dinlenmeleri sağlanmış, ayrıca,
uzman kişiler tarafından, depremden korunma ve uyuşturucuyla mücadele
konularında eğitim verilmiştir.
Engelli gençlerimiz için
de özel gençlik kampları açılmış, Aydın Kuşadası'ndaki gençlik kampında, görme
ve zihinsel engelli gençlerimize hizmet verilmiştir.
Millî Eğitime bağlı
olarak okullarda sürdürdüğümüz faaliyetler de ise, 23-30 Haziran 2004
tarihlerinde, Dünya Atletizm Şampiyonası İstanbul'da organize edilmiştir. Bu
şampiyonada, sporcularımız, 11 ikincilik ve 4 üçüncülük kazanmışlardır.
Dünya liseler yüzme
şampiyonasında dünya ikinciliği, dünya liseler jimnastik şampiyonasında 2 dünya
ikinciliği, 2 dünya üçüncülüğü, basketbol dünya şampiyonasına katılan Bursa
Çınar Lisesi Erkek Takımı dünya şampiyonluğu, liselerarası dünya futbol
şampiyonasında Trabzon Lisesi dünya şampiyonluğunu elde etmişlerdir.
2004 yılının en önemli ve
prestijli oyunlarından olan Atina 2004 Olimpiyat Oyunlarında ise, 3 altın, 3
gümüş, 4 bronz madalyayla, 1948 Londra Olimpiyatlarından sonra madalya sayısı
itibariyle tarihimizde aldığımız en başarılı olimpiyat neticesidir.
Olimpiyat şampiyonu
sporcularımıza, antrenörlere, kulüplerine ve spor elemanlarına, toplam 22 172
cumhuriyet altını karşılığı 2,8 trilyon Türk Lirası ödül verilmiştir. Bu
başarıların ve ödül miktarının, spor tarihimizde bir ilk olduğunu da
hatırlatmak isterim.
Sınırlı zaman dilimi
içerisinde, sizlere, sadece, sporcularımızın elde ettiği başarılardan birkaç
örnek verebildim.
2004 yılında,
federasyonlarımız, yurt içinde, 9 dünya şampiyonası, 6 Avrupa şampiyonası, 13
Balkan şampiyonası olmak üzere toplam 29 uluslararası turnuvaya evsahipliği
yapmıştır; yurt dışında, 44 dünya şampiyonası, 79 Avrupa şampiyonası, 23 Balkan
şampiyonası olmak üzere toplam 110 uluslararası turnuvaya iştirak edilmiştir.
Bu iştiraklerin neticesinde, 2004 yılı ekim ayı itibariyle, toplam 233 altın,
227 gümüş, 319 bronz madalya olmak üzere 779 adet madalya kazanılmış; bu
başarılarından dolayı, sporcu, antrenör, kulüplere toplam 7,8 trilyon Türk
Lirası tutarında ödül verilmiştir.
Türk sporunun, bütün
branşlarda en önemli problemi, çoktan seçmeli kaynak sıkıntısında yatmaktadır.
Bunun için, gençleri, gece hayatından ve kahvehane köşelerinden çekip alarak,
enerjilerini tatlı bir kurumsal rekabete dönüştürmek gerekmektedir. Bu yönde
yapılan çalışmalarla, gençlerimizin içerisinden kabiliyetli sporcular
seçilerek, millî takıma kazandırılabilir.
Beden eğitimi yüksekokullarından
mezun olanların...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
....ayrıca, dünya
şampiyonu sporcularımızın, beden eğitimi öğretmeni olarak değerlendirilmesinde
büyük yarar vardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu başarıların temel noktası, Türk sporuna iktidarımızın
yaptığı yatırımlardır.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün 2004 yılı yatırım programında, 117 adet proje bulunmaktaydı. Bu
projelerin, ödeneği bulunan 65'inin yapımı devam etmekte olup, 21 adedi yılsonu
itibariyle bitirilecektir. 2005 yılında ülkemizde yapılacak olan 23 üncü
Uluslararası Üniversite Yaz Spor Oyunları için, İzmir'de, mevcut spor
tesislerinin modernizasyonu dahil, tüm tesisler bu organizasyona yetiştirilmek
üzere hazırlanmaktadır.
2005 yılında, Türkiye'nin
tanıtımına ve prestijine katkıda bulunacak, hükümetimizin büyük önem verdiği
uluslararası organizasyonlar bulunmaktadır. Dünyanın en fazla izlenen spor organizasyonlarından
biri olma özelliğiyle sporun prestij organizasyonlarından olan Formula 1
yarışı, 2005 yılında ülkemizde yapılacaktır. Türkiye, 500 kişilik dev bir
sporcu ve idareci kadrosuyla, 2005 yılında İspanya'da yapılacak olan Akdeniz
oyunlarına katılacak ve inanıyorum ki, ülkemizi en iyi şekilde temsil
edecektir. Ayrıca, Genel Müdürlüğün ve Basketbol Federasyonumuzun yoğun lobi
çalışmaları neticesinde, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ülkemizde
yapılacaktır.
Genel Müdürlüğün 2005
malî yılı bütçesi, 2004 yılına oranla yüzde 21 artarak, 269 657 000 Yeni Türk
Lirası olarak öngörülmüştür. 2005 yılı bütçesinin yüzde 38'ini personel
giderleri, yüzde 28'ini yatırım giderleri, yüzde 24'ünü mal ve hizmet alımı,
yüzde 11'ini de cari transferler oluşturmaktadır.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün, 2004 yılında olduğu gibi 2005 yılında da büyük başarılara imza
atacağı inancıyla, bütçenin, ülkemize, Genel Müdürlüğümüze hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Trabzon
Milletvekili Sayın Faruk Nafiz Özak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
FARUK NAFİZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi ve
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü bütçeleri üzerinde gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Yüce
Mecliste yaptığımız konuşmalarda hep şunu istemiştik biz -biraz evvel Sayın
Bakanım da söyledi- bir zihniyet değişikliği olsun sporda, yeni bir spor
bilinci oluşturulsun -gerçekten, bu, son derece önemliydi- özellikle
gençlerimiz yeni bir spor bilincine kavuşturulsun; çünkü, nüfusumuzun büyük
bölümü genç, zaten.
Geçen zaman içerisinde
Bakanlığımızın ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün temennilerimizi
gerçekleştirmeye yönelik çalışmalarını takdirle izliyoruz. Bizim taleplerimiz
neydi; genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen, spor yapan genç sayımızın yeterli
olmaması nedeniyle bu sayının artırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını
istiyorduk; var olan spor tesislerimizin en verimli olarak kullanılmasını
istiyorduk, rasyonel planlama istiyorduk, gereksiz tesis yapımına
başlanılmamasını istiyorduk; sporda ve sporcuda sosyal güvenliğin sağlanmasını,
millî eğitim, spor ve sporcu ilişkisinin sağlıklı bir zemine oturtulmasını
istiyorduk; eğitimcilerimizin niteliklerinin artırılması; devletin, sporda
planlayıcı, denetleyici görevini üstlenmesi ve sporda demokrasi anlayışının
yerleşmesi başlıklarını içermekteydi taleplerimiz. Şu anda görüyoruz ki, bu
taleplerimizi giderecek çalışmalar başarılı bir şekilde sürdürülmektedir.
Gecesini gündüzüne katan, sorunları yerinde tespit ederek çalışmalarını
sürdüren, popülizmden uzak, liyakatli bir ekibin işbaşında olduğunu söylememiz
gerekmektedir ve kendilerine teşekkür etmemiz gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği, sosyal fonksiyonların korunup geliştirilmesi
için, sporun, önemli bir araç olarak ele alınmasının farkındalığını sağlamak
amacıyla ortak politikalara dahil edilmesini istemektedir. Bu amaçla, Avrupa
Birliği Komisyonu, 10 Aralık 1999'da Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa
Birliği Zirvesinde bir rapor vermiştir. Rapor, spor yapılarının ve sporun
sosyal yönünün topluluk çerçevesinde korunması bakış açısını içermektedir.
Avrupa Birliğinin
gündeminde bulunan spora ilişkin problemler ve çözüm önerileri geliştirdiği
konular şunlardır:
1. Kulüplerin aşırı
ticarîleşmeleri: Sporun sadece kâr amaçlı olarak yapılmasının sürekli önplana
çıkması kötü sonuçlar doğuracaktır. Yeni ekonomik çerçeve buna imkân sağlasa
da, bu gelişim, spor etik prensiplerine göre ve sporcu yararına yapılmalıdır.
2. Gençlerin ve gençliğin
korunması: Gençlerin topluma nasıl uyum sağlayacaklarını öğrenmelerine yardımcı
olunma konusunda spor hizmetlerine gereken önem verilmelidir.
3. Dopingle mücadele: Bu
konuda spor kurumları için kamu desteği
mutlaka sağlanmalıdır.
4. Ekonomik iç etkileşim:
Spor, önemli bir ekonomik unsur olduğu için, büyük medya şirketleri gibi
yatırımcıların ilgisini çekmesi olağandışı bir gelişme değildir. Ekonomik
gelişmeler sporu ekonomik bir faaliyetin içine çekmemeli ve spor ruhuna zarar
vermemelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; belirtilen bu problemlerin benzerleri ülkemizde de
görülmektedir. Bu konulara ilişkin çözüm olacak benzer hizmetleri uygulamaya
koyabilecek bir yapılanmaya kendi teşkilat yapısı ve bağlı kuruluşları olan
federasyonlar oluşturması da, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün görevleri
arasındadır.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, 2005 yılında, çağdaş bir yaklaşımla, spor-birey, spor-kulüp,
spor-federasyon ilişkilerini belirleyen düzenlemeleri yaparak Türk sporunu
Avrupa Birliği standartlarına ulaştırmada mesafe almalıdır. Bu çerçevede,
süreci, federasyonların özerkleşmesine yönelik yasal düzenlemeler yaparak
başlatan Genel Müdürlüğün, bu alandaki yapısal değişiklikleri sürdürmesi
gerekmektedir. Bu anlamda,
federasyonların, olimpik olan spor dalları federasyonları, olimpik
olmayan spor dalları federasyonları, engelliler spor dalları federasyonları,
öğretim kurumları federasyonları, gençlik federasyonları gibi başlıklar altında
sınıflandırılmasıyla hizmetlerin verimli gerçekleşmesi mümkün olabilecektir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzün 2004 yılı haziran ayında Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerimizde bulunan 22 il merkezi ve ilçelerinde başlattığı çok güzel bir
uygulama var 7-18 yaş grubundaki çocuk ve gençlerimiz için. Özellikle spora
yönelik yeteneklerin tespiti ve geliştirilmesi ile serbest zamanlarda
edinebildikleri zararlı alışkanlıklardan; yani, içki, uyuşturucu gibi
alışkanlıklardan korunmaları amacıyla uygulamaya konulan Sporla Tanış Projesi,
gerçekten de takdire şayan bir şekilde devam etmektedir. Bu, 3 000 000
gencimizi ilgilendirmektedir; 2007 yılına kadar sürecektir; şu ana kadar 2,5
trilyon para harcanmıştır. Biraz evvel Yüksel kardeşimiz, gençliğe yatırım
yapılmıyor diye eleştirdi. Bu, gerçekten çok güzel bir yatırımdır. Proje,
özellikle gençlerimizin sorumluluklarının artmasına, kişiliklerinin
gelişmesine, fiziksel ve ruhsal gelişmelerinin sağlanmasına katkıda
bulunacaktır. Özellikle proje kapsamında sekiz dalda spor çalışmaları
yapılmaktadır. Çalışmalar Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tesisleriyle Millî Eğitim
Bakanlığının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerinde
gerçekleştirilmektedir. Eğitici olarak da, beden eğitimi öğretmenleri ile
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde istihdam edilen eğiticilerden
faydalanılmaktadır. Bu, o yöredeki sosyal problemlerin ortadan kaldırılmasına,
azalmasına katkıda bulunabilecektir.
Bir başka önemli uygulama
da, amatör spor kulüplerimizin kulüp faaliyetlerine katılmak isteyenler için
çıkarılan lisanslardan alınan ücretler büyük bir parasal yük oluşturmaktaydı.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bu ücretleri almama kararıyla kulüplerimize
hizmette kolaylık sağlayan ve çok sayıda çocuk ve gencimize spor hizmeti
sunmayı hedefleyen bir uygulama başlatmıştır.
Benim çok önem verdiğim
bir faaliyet var; özellikle bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Bu da
gençliğimize yönelik bir faaliyet. Özgürce yaşadığımız yurdumuzun, yüzbinlerce
şehit verilerek kurtarıldığının, gençlerimize yerinde anlatılması amacıyla, bu
aziz vatanın bugünlerine gelirken Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O'nun silah
arkadaşlarının çok zor şartlar altında, bu güzel vatanımızı bizlere emanet
etmek için yaptıkları bu büyük mücadeleyi, Çanakkale'de, Çanakkale Şehitliğinde
gençlerimize anlatmak için, her hafta sonu, üç ilimizden otobüslerle buraya
gençlerimiz gidiyor ve bu mücadeleyi, bu kararlılığı orada yerinde gören
gençlerimiz, Kurtuluş Savaşı nedir, Mustafa Kemal Atatürk nedir, bu aziz vatan
bize nasıl bırakılmıştır, bunu görmektedirler. Bu, son derece desteklenmesi
gereken bir projedir. Sanırım, Millî Eğitim Bakanlığımızın da bu konuda bir
çalışması var.
Spor ve sağlık
ilişkisinde başarılı çalışmalardan da bahsetmek istiyorum. Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonlardan lisanslı olup herhangi bir sosyal
güvenlik kuruluşunun sağlık yardımından yararlanamayan amatör sporculara,
Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarından sağlık hizmeti
alınmasına ilişkin, Bakanlık ile Sağlık Bakanlığı arasında 15 Haziran 2004
tarihinde protokol imzalanmıştır. Bu, gerçekten, spor-sağlık ilişkisinin sağlam
zeminlere oturtulması açısından son derece önemlidir.
Prestij
organizasyonlardan Sayın Seyfi Bey bahsetti. Gerçekten, özellikle Malezya'daki
başarıyı kutluyorum. İnşallah, bu, bizi, önümüzdeki dönemlerde Türkiye'de bir
olimpiyat yapmaya kadar götürebilir; çünkü, Türkiye, 70 000 000 nüfusuyla,
insan kalitesiyle, olimpiyat yapmaya layıktır; çünkü, olimpiyat, bir medeniyet
göstergesidir, gayri safî millî hâsıla artışıdır, istihdamdır, turizmdir ve bir
kalkınmışlık göstergesidir. İnşallah, ben, bunu organize edeceğimize
inanıyorum.
Biraz evvel Sayın
Bakanımız tesis mezarlığından bahsetti. Biz iktidara geldiğimiz zaman, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarımızla konuştuğumuzda, gerçekten, bir
tesis mezarlığıyla karşı karşıyaydı Türkiye. Bu popülist yaklaşımlar vardı.
Özellikle rasyonel planlama yoktu, verimli planlama yoktu; ama, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüz -özellikle 2005 yılı, israfı önleme yılıdır- bu konuda,
israfı önleme konusunda son derece önemli ve kararlı tutumlarıyla başarılı olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
FARUK NAFİZ ÖZAK
(Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.
Yatırım projelerinin
teklif edilmesinde özellikle yapılabilirliğini ve önceliğini kaybetmiş olan
projeler teklif edilmemektedir artık. Ülkemizde düzenlenecek olan spor
organizasyonlarında kullanılacak tesislere birinci derecede öncelik
verilmektedir. Yıl içinde tamamlanarak ekonomiye kazandırılabilecek projeler
teklif edilmektedir. Uygulamasında önemli fizikî gerçekleşme sağlanmış
öncelikli projeler teklif edilmektedir.
Sporda şiddetle ilgili,
geçen ay, burada konuştuk; ancak, çok güzel bir yasa çıktı. Yasanın eksikleri
olabilir. Özellikle İtalya'da, İspanya'da, İngiltere'de yasayla önemli ölçüde,
sporda şiddet azalmıştır; ama, o gün de söyledim bugün de söylüyorum, dünü,
bugünü ve yarını var şiddetin. Yasa çıkarmakla şiddeti bir günde
önleyemiyorsunuz, belki bir yılda da önleyemeyeceğiz; ama, eğitime önem
verirsek, ilgili kişi ve kurumlar sorumluluklarını bilirlerse, duyarlı
davranırlarsa, bu konuda çok çok önemli adımlar atacağımızı düşünüyorum; çünkü,
Türk insanı bu şiddete, bu düzensizliğe layık değildir.
Tabiî, bir anekdotla
sözümü bitirmek istiyorum Sayın Başkan müsaade ederse.
BAŞKAN - Buyurun.
FARUK NAFİZ ÖZAK
(Devamla) - Sporla ilgili, futbolla ilgili burada saatlerce konuşabiliriz. İki
hırsız bir evi soymaya karar vermişler ve bir merdiven dayamışlar evin ikinci
katına, altta biri bekliyor üste de biri çıkmış; gece saat 1 olmuş, haber yok
üsttekinden; saat 2 olmuş, haber yok; saat 3 olmuş, haber yok; saat 4'te
üstteki aşağı inmiş, demiş ki: "Arkadaşım, gidelim; biz bu evi
soyamayız." Alttaki "niye" diye sorunca, "burada spor ve
özellikle futbol konuşuluyor; bu, sabaha kadar gider" demiş.
O bakımdan, spor ve
futbolu konuşmak gerçekten... Futbolla ilgili profesyonel kulüplerimizin UEFA
kriterleri var, profesyonel kulüplerimizin normal bir dernek gibi yönetilmeme
sorunları var, son derece önemli sorunları var; ama, hepsine elatılıyor. O
bakımdan, iktidarı ile muhalefetiyle bu Meclis çok güzel yasalar çıkardı. Ben
onlara da teşekkür ediyorum.
Özellikle Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüzün değerli çalışanlarını, Sayın Bakanımızı başarılı
çalışmalarından dolayı kutluyorum ve bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Haklısınız Sayın
Özak; gazetelerimizin bile dört beş sayfalık spor bölümlerinin yüzde 99'u
profesyonel futbolla ilgili.
Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2005 yılı bütçesi üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
vakıf, şahısların sahip olduğu imkânları, kendi istekleri ve iradeleriyle,
hayır amacıyla kamunun hizmetine sunmaktır. Vakıflar, dinî, sosyal, kültürel ve
hukukî müesseselerdir. Bugün gelişen dünyada, kamu ve özel sektörün ardından
üçüncü sektör olarak kabul edilen vakıflar, toplumun her alanında ve yaşamın
her anında farklı ve kalıcı hizmetler vermektedirler. Üçüncü sektör, bugünkü
modern dünya devletlerinin sosyal boyutunu teşkil etmekte ve
güçlendirilmektedir.
Türk İslam medeniyetinde
önemli bir yere sahip olan vakıfların, Osmanlı medeniyetinde en parlak dönemini
yaşadığını söylemek mümkündür. Osmanlıda bütün kamu hizmetleri vakıflar
marifetiyle yapılırdı. Devlet ise, aslî işleriyle, yani, savunma, adalet ve
emniyetle uğraşırdı. Osmanlının başarıyla uyguladığı bu modeli gören gelişmiş
Batı ülkelerinde ve özellikle Amerika'da bugün sağlık ve eğitim hizmetlerinde
vakıfların önemli roller üstlendiğini görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, 1924
yılında Şeriyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılınca, bu hizmetler, Vakıflar Genel
Müdürlüğüne devredildi. Arkadaşlarımızın son dönemde de birçok hayırlı hizmete
imza attığını görmekteyiz; mesela, imarethanelerden yemek alan kişi sayısı
hızla artmıştır; 2005'te 100 000'lere ulaşacaktır. Muhtaç bağışından istifade
eden kişi sayısı yine 5 000'lere ulaşmıştır. Bezmiâlem Vakıf Gureba
Hastanesinde Genel Müdürlük adına tedavi gören hasta sayısı 4 600'e ulaşmıştır.
Vakıf Gureba deyince,
burada bir hususun altını çizmek istiyorum. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi
dünyanın en büyük sekiz vakfından biridir. Asırlar boyu insanımıza tedavi
hizmeti veren bu hastane, fakir fukaraya, garip gurebaya hizmet veren bu
hastane, geçen dönem SSK'ya devredildi; o dönem de çok tartışıldı. Buradan
hatırlatmak istiyorum, bugünlerde SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri
söz konusu iken, bir hakkı teslim adına, tarihimize saygı adına, bu müesseseyi
tekrar kendi kurumuna mutlaka devretmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Yine, onarımı devam eden
eski eser sayısında büyük artışlar vardır. Bu arada, özellikle Adıyaman Kap
Camii ve Besni Kurşunlu Camiinin de 2005 yatırım bütçesine girdiğini
memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum. Kiralarda büyük oranda artışlar var; bunun,
130 trilyona vardığı ifade edilmektedir.
Yine, arşivlerde bulunan
eser ve belgelerin bilgisayar ortamına aktarılması için ihale aşamasına
gelinmiştir. Müzeler, kütüphaneler ve depolardaki tüm eserlerin yeniden sayımı
bitirilmiştir. Yurt dışına kaçırılan eserler bir bir geri dönmeye başlamıştır.
Yine, vakıf eserlerinin
daha iyi korunabilmesi amacıyla, önemli illerde vakıf eserleri müzelerinin
çalışmaları devam etmektedir. Daha önemlisi, 2 Ocak 2004 tarihinde çıkarılan
5035 sayılı Kanunla, vakıf eserlerinin tamir ve inşaına harcanan paraların
vergi matrahından düşürülmesiyle, tarihî eserlerimizin ayağa kaldırılması
teşvik edilmektedir. Bu önemli adımı da, bu hükümet ve bu Parlamento atmıştır.
Bu yasayla beraber 152 eserin ayağa kaldırılması çalışması başlamıştır.
Yine, ulusal ve
uluslararası sempozyumlarla, çıkacak olan vakıf yasasının altyapısının daha da
mükemmelleşmesi çalışmaları devam etmektedir.
Bu ve benzeri çalışmaları
ortaya koyan, başta Sayın Bakanıma, Genel Müdürlüğümüzün mensuplarına buradan
şükranlarımı sunuyorum. Yine, çok özverili çalışmalarıyla, bu tarihî eserleri
ayağa kaldırma hususunda gayret gösteren Genel Müdürümüze de buradan şifalar
diliyor, geçmiş olsun diyorum; çünkü, kendisi hastanede.
Değerli arkadaşlar,
üzerinde çalışmalar yapılan vakıflar yasası hususunda bazı şeyleri sizlerle
paylaşmak istiyorum. Çıkacak yasada, şu hususlara dikkat edilmesi gerektiği
kanaatindeyim;
1- Kamu kurumlarına
tahsisler yapılmamalıdır. Zira, bugüne kadar kamu kurumlarına yapılan
tahsislerden verim alınamamıştır. Mesai mantığıyla vakıf hizmetleri
yürütülememektedir. Vakıf işleri bir gönül işidir, özellikle eski eserlerimize
tahsis yaparken, mutlaka, vakıflar başta olmak üzere, gönüllü kuruluşlara,
sivil toplum örgütlerine öncelik vermeliyiz, onlara tahsis yapmalıyız.
2- Vakıf eserlerinin
bakım ve onarımı için, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde bir ihtisas kurulu
teşekkül ettirilerek, Anıtlar Kurulunun yetkisi bu kurula devredilmelidir.
3- Vakıf eserlerinin
restorasyon projeleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü gözetim ve denetiminde dışarıda
da yapılabilmelidir.
4- Tahsislerde
restorasyon masrafları gözönüne alınarak, tahsis süresi, kiralamalarda olduğu
gibi, yirmidokuz yıla çıkarılmalıdır.
5- Vakıflar Genel
Müdürlüğüne bağlı olarak bir restorasyon okulu açılmalıdır. Burayı bitirenler
restorasyon çalışmalarında istihdam edilmelidir.
6- Vakıflar Genel
Müdürlüğü vakıfları denetlemelidir. Ancak, bu denetimler bir patron edasıyla
değil, bir uzman rehber yaklaşımıyla olmalıdır. Özetle, amacına uygun
denetimler esas alınmalıdır.
Yine, belli yerlerde, en
azından vakıf eserlerinin yoğunlaştığı yerlerde ihtisas mahkemeleri kurulmalı,
üniversitelerimizde vakıf konusunda yüksek lisans ve doktora bölümleri
açılmalıdır.
Yine, bu yasada gözönünde
bulundurulması gereken hususlardan bir tanesi, eski eserlerin restorasyonunda
elzem olan malzemeler yurt dışından getirilirken, kuruma gümrük muafiyeti
getirilmelidir.
Teftiş payları, bütün
vakıflardan ya eşit şekilde alınmalı ya da hiç alınmamalıdır. Bugünkü uygulama,
Türk vakıflarından alınıyor, azınlık vakıflarından alınmıyor; azınlık
vakıflarının payını da bütçeden ödüyoruz. Bu haksız uygulamaya da son
verilmelidir.
Yine önemli bir husus,
Vakıflar Genel Müdürlüğümüze idarî ve malî özerklik mutlaka verilmelidir.
Böylece, kurum, kendi özkaynaklarını harcama imkânına kavuşmuş olacaktır;
çünkü, geçmişte, bu eserlerin gelirlerinin, vakıf eserlerinin gelirlerinin,
maalesef, yerli yerince harcanmadığını gayet iyi bilmekteyiz.
Buna ilaveten, vakıf
mallarının tespiti, haksız işgallerden arındırılması, vakıf senetlerindeki
ilkelere uygun olarak değerlendirilmesi amacıyla, ciddî bir hukukî düzenleme
gerekmektedir ve bu, yasada olmalıdır. Bugün, İstanbul başta olmak üzere birçok
ilimizde, eski vakıf eserlerimizin amacı dışında kullanıldığını görmekteyiz.
Süleymaniye Camiinin etrafında -gittiğinizde görürsünüz- lokantalar var,
nargilehaneler var, kahvehaneler var. Artık, bu eserler, mutlaka aslına rücu
ettirilmeli ve amacına uygun bir şekilde işletilmelidir, asla bir rant kapısı
olmamalıdır; çünkü, o vakfı yapan insanlar, amacına uygun işletilirse dua
ediyorlar, amacına uygun işletilmezse de beddua etmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, yine,
vakıf eserlerimizin gelirleri, o amaca uygun olarak harcanmalıdır. Örneğin,
İstanbul Yeni Cami, yıllardan beri, bir dernek tarafından tamir ve restore
edilmeye çalışılmaktadır; ama, biz biliyoruz ki, Yeni Camiin vakfiyesi Mısır
Çarşısıdır. Mısır Çarşısının gelirleri camiye verilmiyor, cemaatten toplanan
paralarla bu cami ayağa kaldırılmaya çalışılıyor. Bundan böyle, bu yasada, her
vakfiyenin geliri, önce kendine olmak üzere harcanmalı, onun bakım ve onarımına
ayrılmalıdır diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine
vakıf camilerimizde bulunan eski halı, kilim, keçe ve namazlık gibi sergiler
depolarda çürütülmemeli, bu yasayla da, bunlara mutlaka bir çözüm
getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
MAHMUT GÖKSU (Devamla) -
Vakıf eserlerinin yoğunluk kazandığı şehirlerimizde tarihî doku mutlaka
korunmalı, bu eserlerin çevresindeki biçimsiz yapılar yıkılmalı, yıkım ve
istimlak yetkisi Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilmelidir. Bu konuda,
belediyelerimize de gerekli görevleri zaman zaman hatırlatılmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde, birtakım üniversitelerin, sağlık merkezlerinin, öğrenci yurtlarının,
imarethanelerin ve diğer sosyal ve kültürel kurumların yeni vakıflarca
kurulduğunu memnuniyetle görmekteyiz. Devletin yetişemediği; ama, sosyal devlet
olmanın da şartı olan bu kurumların çoğalması için vakıflarımız teşvik
edilmeli, köstek olunmamalıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü de, bu hizmet
yarışında mutlaka yerini alarak, yenilerini katıp vakıf medeniyetimizin tekrar
ihyası için öncülük etmelidir.
2005 yılı bütçesinin,
öncelikle Genel Müdürlüğümüze, milletimize hayırlı olmasını diliyor, vakıf
hizmetlerine katkı sağlayan herkese buradan şükranlarımı sunuyorum; teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Kırşehir
Milletvekili Sayın Mikail Arslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum;
Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıf nedir ve niçin
önemlidir; vakıf, kişilerin hiçbir tesir altında kalmadan, kendi hür
iradeleriyle, emvallerini Allah rızası için veya kendilerine göre kutsal
saydıkları bir gaye için kendi mülkiyetlerinden çıkararak bir amaca tahsis
etmektir diye tanımlanabilir.
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz,
Vakıf Müessesesi adlı eserinde "Vakıf, karşılıklı yardım esasına dayanan
medenî bir müessesedir. Toplum hayatının temeli ise, karşılıklı yardımlaşmadan
doğar. Zayıflarda daima bir sığınma hissi mevcuttur. Kuvvetlilerde de sahip
çıkma ve himaye duygusu gözükür. Bu hisler, insanları toplum halinde yaşamaya
sevk eder. Bu yüzden, zayıflarda, kuvvetlilere hürmet, itaat ve sevgi yelleri
eser. Kuvvetlilerden de, zayıflara iyilik ve merhamet esintileri gider.
Karşılıklı yardımlaşma, medenî olmanın birinci şartıdır. Vakıf anlayışında
karşılıksız yardım esastır" demektedir.
Vakıf medeniyeti,
aslında, bir hayrat medeniyeti ve iyilikler medeniyetidir. Özellikle Osmanlılar
döneminde çok büyük gelişmeler gösteren vakıflar sayesinde, bir adam, vakıf
evde doğar, vakıf beşikte uyur, vakıf mallardan yer ve içer, vakıf kitaplardan
okur, vakıf bir okulda hocalık eder, vakıf idaresinden ücretini alır, öldüğü
zaman da vakıf bir tabuta konur ve vakıf mezarlığa gömülürdü.
Vakıf kültür mirasının
ürünlerini Anadolu'nun birçok yerinde görmek mümkündür; bu sayede, Anadolu,
âdeta bir açık hava müzesi haline gelmiştir. Yurt içinde birçok vakıf eseri
bulunduğu gibi, yurt dışında da önemli ölçüde vakıf eseri bulunmaktadır. Yurt
dışında, Arnavutluk, Bulgaristan, Suriye, Tunus, Yemen, Yunanistan, İsrail gibi
ülkelerin yanı sıra, Kıbrıs Rum Kesiminde Hala Sultan Külliyesi,
Macaristan-Budin'de Gül Baba Türbesi, Mısır-Kahire'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa
Camii, Suudi Arabistan Medinei Haremi Şerif Camii ve Külliyesi, Bosna-Hersek'te
Mostar Köprüsü bulunmaktadır.
Vakıflar, Osmanlı
Devletinde çok önemli görevler üstlenmiştir; bu görevler başlıca şunlardır:
Dinî hizmetler (mescit, cami, türbe gibi), eğitim hizmetleri (sibyan mektebi,
idadî mektepler gibi), sağlık hizmetleri (hastane, darüşşifahane ve bimarhane
gibi), şehircilik hizmetleri (su, su yolları, temizlik gibi), bayındırlık
hizmetleri (köprü, yol, sebil, kervansaray, çeşme, kemer, kanal gibi), askerî
hizmetler; (kale, istihkâm, gemi, donanma gibi), sosyal hizmetler; (aşevi,
tabhane, ihtiyaç sahibi insanlara yiyecek, giyecek yardımı gibi) çevre ve diğer
canlılara yönelik hizmetler olarak da özetlenebilir.
Yukarıda da belirtildiği
üzere, Osmanlıda iç ve dışgüvenlik ve adlî hizmetlerin haricinde tüm hizmetler
vakıflar kanalı eliyle yürütülmüştür. Bu sayede sosyal adalet sağlanmış, sosyal
çatışmalar önlenmiş, gelir ve servet dağılımında denge sağlanmıştır, kişi ve
toplumlar arasında sosyal ilişkiler düzenlenmiştir. O yüzden, Osmanlılar,
vakıfların desteklenmesini bir devlet politikası haline getirmiştir. Bu
anlayışın neticesi de şairin ifadesinde kendini bulmuştur:
"Hani Yunus Emre ki,
kıyında geziyordu,
Hani ardına çil çil
kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin,
cömert Nil, yeşil Tuna,
Giden şanlı akıncı, ne
gün döner yurduna?"
Ordu millet el ele her
alanda hizmet yarışında olmuşlardır. Her fetih hareketinden sonra, ardında çil
çil kubbeler, medreseler, camiler, han ve hamamlar bırakılmıştır. O yüzden,
vakıf kuruluşları, halk nezdinde büyük bir itibar sahibi olmuş, vakıf
eserlerine sahip çıkılmış ve halk tarafından gözbebekleri gibi korunmuşlardır.
Vakıfların bu yapısını ve itibarını maalesef siyaset kurumu siyasal amaçları
için kullandığı gibi, kamu idaresi de vatandaşlardan zorla para toplamanın
aracı olarak kullanmıştır. Osmanlılar devrinde, veren, halka yardım elini
uzatan vakıf anlayışı, son zamanlarda zorla yardım alan vakıf anlayışına bürünmüştür.
Halbuki, veren el, alan elden hayırlıdır; halbuki, vakıf anlayışında gönüllülük
ilkesi esastır.
Vakıf anlayışına prestij
kaybettiren ve yıllarca vakıf imkânlarını amacı dışında kullanan yönetim
anlayışı yerine, aslî amacında hizmet vermesi için çalışmalar yapılmıştır. 59
uncu hükümet döneminde, bu uygulamalara son verilmekle beraber, siyasetin
getirdiği kaosu bertaraf etmek için, vakıf denetimi ve kuruluşunda amacı aşan
kısıtlamalar getirilmiştir. Bu da vakıf çalışmalarını ve çalışanlarını olumsuz
yönde etkilemektedir.
Vakıf gelirleri, yıllarca
amacı dışında kullanılmıştır. Vakıf, bireyin kendini ifade edip, kamu hizmet
anlayışını sivil inisiyatif olarak sunduğu çok hayırlı bir müessesedir. Vakıf
anlayışında, birey, yönetilen değil yönetici olmakta ve toplumsal
sorumlulukları paylaşmaktadır.
2004 yılı içerisinde
Vakıflar Genel Müdürlüğü çok değerli çalışmalara imza atmıştır; vakıf
gayrimenkullerinin envanter çalışmalarından, sorunları yerinde görüp incelemeye
kadar, statükocu olmayan, dinamik bir yönetim tarzı sergilenmiştir. Binlerce
gayrimenkulden 18 000 civarındaki tescil edilerek, abide eser olarak kabul
edilmektedir. Bunların bakım ve restorasyon çalışmaları Genel Müdürlük
imkânlarıyla yapılmaktadır.
Yap-işlet-devret
modeliyle, kat karşılığı ve restore et-işlet-devret modeliyle, toplam 133 adet
gayrimenkul değerlendirilmiş, sadece 2004 yılında onarım ihalesi yapılan ve
protokol dahilinde onarımı devam eden eser sayısı 349 olmuştur. Bunda,
restorasyon karşılığı kiralama süresinin on yıldan yirmidokuz yıla
çıkarılmasının rolü de çok büyük olmuştur.
Hazineyle arsa trampası
imkânı sağlayan kanunî düzenlemeyle de, özellikle Okmeydanı, Alibeyköy, Antalya
ve Adana'daki işgalli taşınmazların, 10 000'i aşkın taşınmazın, yıllarca
kangren haline dönüşen problemlerine çözüm imkânı getirilmiştir. Bu
değişiklikle beraber, 24 000 olan dava
sayısı 4 000'lere düşmüştür.
66 adet imarette, 51 000
kişiye günlük sıcak yemek ve kurugıda verilmektedir. Bu dağıtımın da
sefertaslarıyla evlere yapılması suretiyle bir ilk başlatılmıştır; usul ve
yöntem açısından da basında takdire şayan ifadeler çıkmıştır. Hedef, 100 000
kişiye ulaşılmasıdır.
Muhtaç maaşı alan kişi
sayısı 1 500'den 3 000'e çıkarılmış; önümüzdeki yıl ise, 5 000'e ulaşılması
planlanmaktadır.
Yıllardır bir türlü
bitirilemeyen 104 adet eserin birçoğu, yüzde 80'i bitirilmiş ve hizmete
sokulmuştur.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün birçok sorunu bulunmaktadır. Kalifiye personel sayısı yeterli
değildir; mütercim, mühendis, sanat tarihçisi, şehir plancısı ihtiyacı vardır.
Personel içinde, arazide çalışanların arazi tazminatı alması verimliliği daha
da artıracaktır. 4/B'ye göre çalışan 36 personelin bir defaya mahsus kadroya
alınması hakkaniyet ölçülerine uygun olacaktır. 36 kişilik bu personel sekiz
yıldır Genel Müdürlükte çalışmaktadır.
Genel Müdürlük binası da
tarihî misyonuna uygun bir binaya taşınmalıdır. Vakıf eserlerinden çalınarak
yurt dışına çıkarılan eserlerin getirilmesi çalışmalarına da devam edilmelidir.
Başbakanlıkta bulunan ve
kamuoyunun görüş ve önerilerine açılan vakıflar kanun tasarısının da bir an
önce Genel Kurula getirilmesi sağlanmalıdır.
Yurt dışındaki vakıf
eserlerine de sahip çıkılmalıdır.
Restorasyonlar aslına
uygun yapılmalıdır.
Kurum, idarî ve malî
özerkliğe kavuşmalıdır.
Sorunlar olarak
sıraladığımız bu konuların tamamına ilişkin de çalışmalar yapıldığını öğrenmiş
bulunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın
Arslan.
MİKAİL ARSLAN (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çünkü, işine vâkıf ve
kendini halkına vakfetmiş bir hükümet anlayışı görev başındadır. Dolayısıyla,
vakıflara yeni bir ruh ve heyecan getiren çalışmalarından dolayı, başta Sayın
Bakan olmak üzere, Genel Müdür ve çalışma arkadaşlarını canı gönülden tebrik
ediyorum, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum.
Yoksulları gözeten ve
kollayan, eski eserleri restore eden vakıf anlayışına dayalı 2005 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını temenni ederken, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Isparta
Milletvekili Sayın Recep Özel; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum; 2005 Danıştay bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Anayasamızın 155 inci
maddesi gereğince ihdas edilen ve ülkemizde ilk kuruluşu 1868 yılına dayanan, o
zamanki adı Şûrayı Devlet olan bu yargı organı, 1924 Anayasasıyla anayasal bir
kurum haline getirilmiş, 61 ve 82 Anayasalarında mevcudiyetini sürdürerek
yüksek idarî yargı mahkemesi olarak fonksiyonunu devam ettirmektedir.
Danıştayın iki önemli
görevi bulunmaktadır; bunlardan birincisi, yargısal alanda yüksek yargı
mahkemesi olarak idare ve vergi mahkemelerinden gönderilen kararların temyiz
incelemesini yapmak, kendisinin ilk derece mahkemesi olarak bakması gereken
işlere bakmak; ikinci görevi ise, danışma ve inceleme görevi olarak, resmî
makamlara, tereddüt duyulan konularda ve birtakım idarî faaliyetlerle ilgili görüş
bildirmek olarak özetleyebiliriz.
Danıştay Başkanlığı,
Danıştay Başsavcılığı ve yeni kurulan 13. Daireyle birlikte 13 daire
başkanlığından teşekkül etmekte, 67 üye, 44 savcı ve 183 tetkik hâkiminden
oluşan bir kadroyla hizmet vermektedir. Boş bulunan kadrolar mevcut olup,
bunların doldurulması da gerekmektedir.
Bu kısıtlı kadro ve
imkânlarla, Danıştaya, yılda ortalama 55 000 ile 60 000 arasında dosya
gelmekte, şu anda elinde bulunan dosya sayısı 31.10.2004 tarihi itibariyle,
dava dairelerinde 79 010, idarî dairelerde ise 297'dir.
Danıştayın 2005 yılı
ödenek toplamı 19 751 200 Yeni Türk Lirasıdır; geçen yıla göre, YTL cinsinden,
3 464 580 liralık bir artış söz konusudur.
Bugün, idarî ve dava
dairelerindeki dosya sayısı 80 000'e ulaşmış olup, giderek artmaktadır.
Dairelerin yılda 60 000 dosya çıkardığı göz önüne alındığında, bu dairelerin,
belirtilen işyükünün altından kalkmak için ne ölçüde özveriyle çalıştıkları
herkesin malumlarıdır.
Danıştayda hizmetin etkin
ve verimli yürütülebilmesi için birtakım iyileştirmelerin de bir an önce
yapılması gerekmektedir. Bunların başında, her bütçe görüşmesinde bu kürsüde
dile getirilen ve her platformda konuşulan Danıştayın hizmet binasının
kendisine yakışır bir şekilde yeniden yapılması gelmektedir. Temennimiz, bunun
gerçekleşmesi ve gündemden düşürülmesidir.
Şu anda, 1974 yılında
kullanıma alınan bir binada ve mülkiyeti bir başka kuruma ait olan ek hizmet
binasında faaliyet gösteren Danıştayda, 313 Danıştay üyesi ve toplam 663
çalışanıyla, fizikî imkânlardan çok yoksun bir şekilde, sağlıklı olmayan
ortamda, iki veya üç yargı mensubu aynı odayı paylaşarak, aynı duruşma salonunu
nöbetleşe kullanarak görevini icra etmeye çalışmaktadır. Bu da, fizikî
imkânsızlıklar sonucu, kapasitesinin yüzde 75'iyle çalıştığı gerçeğini bizlere
sunmakta; bu da, idarî yargının geç işlemesine, tek başına olmasa da, etki
etmektedir.
1 Ocak 2005 tarihinde
faaliyete geçecek olan 13. Dairenin de, ne sıkıntılar içerisinde fizikî
imkânını oluşturduğunu da bilmekteyiz. Artık, Danıştayın bu sorununun acilen
çözülmesini, bu dönemde Adalet Bakanlığımız tarafından illere, hatta ilçelere
kadar modern adliye binaları yapılırken, idarî yargının en tepesinde olan
Danıştayımızın kendi onur ve vakarına yakışır, fizikî imkânları sağlıklı bir ortamda
çalışmasını en kısa sürede temin etmeliyiz.
Ayrıca, adlî yargı
sisteminde yapmış olduğumuz reform niteliğindeki çalışmalara paralel olarak,
idarî yargıda da buna benzer düzenlemelere giderek, 2577 sayılı İdarî Yargılama
Usulü Kanununda değişiklik yapılmasına dair hazırlığı bir an önce bitirerek,
yasalaşmasını da sağlamalıyız.
Sayın milletvekilleri,
bütün kurum ve kuruluşlar insan içindir. Devlet de insan içindir, yargı sistemi
de insan içindir. Anayasamızda da vücut bulan ve devletimizin temel yapısını
oluşturan hukuk devleti ilkesi, kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına alan
sistemimiz, bireyin idare ve yürütme karşısında korunması yolunu, idarî yargı
yoluyla yapmaktadır. İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine, Anayasamızdaki
bazı istisnalar hariç, yargı yolu açıktır.
Hukuk devletinin
kurumsallaşması, birtakım yasal ve anayasal düzenlemeleri zorunlu kılar.
Bunların başında, bağımsız ve tarafsız yargı gelir. Bir hukuk devletinde,
yasama ile yürütmenin ilişkileri çeşitli biçimlerde düzenlenebilir. Buna
karşılık, yargı yetkisini kullanan mahkemelerin hem yasamadan hem de yürütmeden
bağımsız olmaları şarttır. Tarafsızlık, hâkimlerin, kendi indî yargılarının
etkisinde kalmaksızın hüküm vermelerini, bir yandan da hikmeti hükümet
zihniyetine ve devlet ideolojisine mesafeli durmalarını gerektirir. Hâkimlerin
bağımsız olmaları, devlet faaliyetinin etkin bir biçimde denetlenebilmesi
açısından da zorunludur.
Kamu yetkisi kullanan
kişi ve organların, yetkilerini hukukun evrensel ilke ve çerçevesinde, anayasal
ve yasal kurallara uygun olarak kullanıp kullanmadıkları denetlenmezse,
devletin hukuk çerçevesinde hareket etmesi, biçimsel bir gereklilik olarak
kalmaya mahkûmdur. Bu nedenle, yürütme ve idarenin iş ve işlemlerinin de
denetlenmesi gerekmektedir. İdarî yargı da bu ihtiyacın bir sonucudur.
Hukuk teorisinde genel
kabul gören görüşe göre, mahkemelerin görevi kural koymak olmayıp, yetkili
organlarca konulmuş veya tanınmış olan kuralları, somut uyuşmazlıklara
uygulamaktır. Bunu uygularken de, hâkimler, hemen hiçbir zaman hukuk
kurallarının lafzı ne diyorsa, onu uygulayan konumda değildirler. Bunun böyle
olması neredeyse kaçınılmazdır. Çünkü, hemen hemen hiçbir yasa, hukukî terim
veya ilke apaçık tek anlamlı değildir. Bu nedenle, hâkim, mümkün olan anlam veya
yorumlar arasından bir tercihte bulunmak durumunda oldukları bir inşa süreci
yoluyla, hukuka, yasaya ve işleme anlam verir. Bu süreçte, hâkim, bilinen yorum
tekniklerinden yararlanmanın yanı sıra, onun kendi müktesebatı ve eğilimleri de
işin içine karışır. Başka bir anlatımla, her hâkim, hukuk normlarından kendi
donanımı ölçüsünde ve bir dereceye kadar da kendi meşrebine göre anlam çıkarır.
Bu ikinci husus, hâkimin
içerisinden çıktığı toplumsal kesimin, içerisinde yetiştiği kültürel ortamın ve
ideolojik eğilimlerin etkisiyle yakından ilgilidir. Hâkimin, böyle bir
toplumsal-kültürel çevre içerisinde oluşan hukuk-toplum, hukuk-siyaset
ilişkisine bakışı, yargısal yorumunu önemli ölçüde etkiler. Bununla beraber,
hâkimin bu husustaki eğilim ve tercihlerinin yargısal yorumunu etkilemesi, onun
bu konumda tamamen keyfî davranmasını ve kurallara münhasıran kendi indî adalet
anlayışı doğrultusunda anlam vermesini haklı göstermez.
Hâkimlerin, özellikle
yüksek yargı organlarının hukuk normlarını yorumlarken cazibesine
kapılabilecekleri en büyük sapma, özellikle anayasa yargısında ve idarî yargıda
ortaya çıkmaktadır. Bu da, mahkemelerin, kendilerine emanet edilmiş olan hukukî
denetim işlevini amacından saptırarak, politika belirleyiciliğine dönüştürme
eğilimine girmeleridir. Mahkemeler mahkeme olarak hareket etmeyi bırakıp
politikayı kontrol eden organlar haline dönüştüklerinde, hukuk devleti emin
olmayan ellere geçmiş demektir. Bu durumun, en az yasama ve yürütme organının
keyfilîği kadar, sakıncalı sonuçlar doğuracağı da açıktır.
Hukuk, kişilere
öngörülebilirlik sağlayan açık seçik kurallar demektir, kişilerin, kamu gücü
kullananların gelip geçici heveslerine mahkûm olmaları değil.
Birçok yargı kararının
şahıslara göre verildiği, kanun önünde eşitlik ilkesinin çiğnendiği, kararların
siyasî nitelikte olduğu tartışmalarını zaman zaman yaşamaktayız. Bir şahıs veya
olay için kısa sürede, hatta, birkaç saat içerisinde verilebilen yürütmeyi
durdurma kararlarının, ihtar kararlarının, bazı olay ve işlemlerde aylarca, hatta,
yıllarca sürdüğü hepimizin malumudur. Kişiye ve duruma göre bir hukuk
anlayışını kabul etmemiz mümkün değildir. Hukuk ve yargı herkese objektif ve
aynı mesafede olmalı, konjonktüre göre şekil almamalıdır.
Yargıya duyulan güven çok
önemlidir. Geciken adalet, kişiye ve olaya göre adalet, bilgisizlik nedeniyle
verilen yanlış kararlar yargıya duyulan güveni zedelemektedir. Kişilerdeki adil
yargılanmaya ilişkin inanç, kanı ve yargı erkini oluşturanların adil
davranacağına dair hususlar çok önemlidir. Bunların en ufak bir şüphe dahi
götürmemesi gerekmektedir.
Danıştayda açılmış olan
davalarda ve temyiz başvurularında, taraf olanların uygulamada karşılaştıkları
ve zaman zaman çeşitli ortamlarda dile getirilen; ancak, herhangi bir çözüm de
getirilemeyen çeşitli sorunları vardır. Bunları sıralamak gerekirse, dava ve
temyiz dosyalarının yargılama sürecindeki aşamalarında, takibinde ciddî
sıkıntılar çekilmektedir. Dosyanın hangi aşamada olduğunu öğrenebilmek ve her
aşamadaki gelişmelerden haberdar olmak için çok zorluklar çekilmekte, bir ahbap
veya tanıdık bulmaya çalışılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın
lütfen.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Tetkik hâkimine havale
edilmiş bir dosyadan, karara bağlanıp; ancak, henüz karar taslağı hazırlanmamış
sonuçları öğrenmekte zorlanılmaktadır. İdare, henüz yazılmamış kararlardan
bahisle işlem tesis edebilmekte, kişiler ise, Danıştay yöneticilerinin keyfî
uygulamaya koyduğu ve kimse tarafından bilinmeyen birtakım yazısız usul
kurallarını aşamamaktadır. Danıştayın yargısal faaliyetlerinde, hukuken değil,
fiilen gizlilik prensibinin benimsenmesi, idarecilerin yargının gücü ve
yetkileriyle özdeşleşmesi sonucunu doğurmakta, farklı uygulama ve içtihatlar,
yüksek yargı olan Danıştayın tarafsızlığını perdelemektedir. Bir yüksek yargı
organı, toplumsal bünyedeki çatışmalarda taraf olamaz. Zamanla değişip gelişen
egemen kurum ve kavramların, geçmiş tarafgir faaliyetleri nedeniyle yargıyı
karşısına alması, hukuk devleti ilkesini tam manasıyla hayata geçirebilmesini
engelleyecektir.
Avrupa Birliği yolunda
birçok yasal çalışma yapılmıştır; fakat, bunların yasalaşması tek başına
yeterli değildir. Bu yasaları uygulayıcıların da bu yasama organı iradesi
doğrultusunda işlem yapması, yürütme ve idarenin bu iradeye uygun icraat ve iş
yapması, bir ihtilaf halinde de yargı erkinin bu üstün iradeyi gözönünde
bulundurması gerekmektedir. Yargı, hiçbir zaman, olumlu bir icraatın önünde de
engel olmamalı, kendisini yasa koyucu zannederek hüküm tesis etmemelidir.
Sözlerimi burada
bitirirken, 2005 malî yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına,
Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET SARI (Osmaniye) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve ekranları
başında bizi izleyen gençlerimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Hükümetimizin programında
"gençlik, ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizmin ve
değişim potansiyelinin de bir kaynağıdır" denilmektedir.
"Dolayısıyla, genç nüfusa sahip olmak, Türkiye için büyük bir imkândır.
Hükümetimiz, toplumun gençlere, gençlerin de Türkiye'ye güvenini sağlamayı
temel hedefleri arasında görmektedir. Özgür düşünceli, kendi başına karar
verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun doğrularından ve evrensel doğrulardan
haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle baş edebilecek, donanımlı ve yetenekli
gençler yetiştirmek önemli hedeflerimiz arasındadır.
Dünyanın ve Türkiye'nin
gelişen ve değişen şartları dikkate alınarak yeni bir spor politikası
oluşturulacaktır. Sporun her dalında uluslararası standartları yakalamak için
her türlü destek verilecektir" denilerek, gençlik ve spor, hükümet
programında hak ettiği yeri almıştır.
Avrupa Birliğinden
müzakere tarihi aldığımız şu günlerde, yukarıda ifade ettiğim cümleler çok daha
büyük bir anlam taşımaktadır; ancak, Türkiye'de sporda yeteri kadar yer
almadığımızı da biliyoruz.
2000 yılı nüfus sayımına
göre, 67 803 927 olan ülkemiz nüfusunun içerisinde 17 204 824 kişi olan 7 ile
17 yaş arasının genel nüfus içerisindeki payı yüzde 25'tir; ancak, aynı yaş
grubunda lisanslı sporcu sayısı ise 556 238'dir. Bu durum, ülke olarak, şimdiye
kadar genç nüfusa sahip olmanın avantajını spor alanında kullanamadığımızı
göstermektedir. Genç bir nüfusa sahip olma avantajımızın dezavantaja
dönüşmemesi için, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle birlikte, diğer ilgili
birimlere de önemli görevler düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; spor aktiviteleri, dünyada büyük kitlelerin ilgi duyduğu bir
alandır. Ülkemizi dünyaya tanıtmanın en iyi yollarından biri de spordur.
Sporcularımız, Türkiye'nin adını, defalarca Türk Bayrağını göndere çektirerek
dünyaya duyurmuşlardır. Spor şampiyonalarında ülkemizi en iyi şekilde temsil
eden bütün sporcuları canı gönülden kutluyorum ve başarılarının devamını
diliyorum.
Sporun bir ülkenin
uluslararası tanıtımını ve propagandasını yaptığını dikkate almalı, bilhassa
sporseverlere ve seyircilere centilmenlik ruhu aşılamalı, sporda şiddet ve
terörün önüne nasıl geçileceği hususunda fikir üretmeli ve bunları
değerlendirmeliyiz. Gençlerimizi uyuşturucu belasından, kapkaç teröründen,
kahvehane köşelerinden, oyun salonlarından, alkol batağından kurtarmalıyız. Bu,
aynı zamanda, Anayasamızın da bize bir emridir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gençliği, bedeni ve ruhuyla birlikte doyurmak lazımdır. Manevî
ve ahlakî eğitim, kaliteli insanı ortaya çıkarır, insanca yaşamanın onurunu ve
zevkini tattırır. Atatürk'ün "cumhuriyet fikren, ilmen, fennen ve bedenen
kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister" sözü sporun her alanında ve
her aşamasında hayata geçirilmelidir.
Her yaşta, her insan,
yapabileceği kadar spor yapmalıdır. Hepimiz biliriz ki, sağlam kafa sağlam
vücuttu bulunur.
Ülkemiz, sporda çok
önemli organizasyonlara evsahipliği yapmıştır ve bundan sonra da yapmaya devam
edecektir. İşte, 2005 yılında İzmir ve Manisa İllerimizde gerçekleştirilecek
olan Universiade oyunları, olimpiyat oyunlarından sonra en önemli organizasyon
olup, ülkemizin tanıtımında önemli bir rol oynayacaktır. Ayrıca, 2010 yılında,
dünya basketbol şampiyonası da, yine, ülkemizde yapılacaktır.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ve ilgili bakanlığın
görevi, sadece, sportif faaliyetler yürütmek değil, aynı zamanda, gençliğin iyi
yetiştirilmesi ile iyi alışkanlıklar edinmesiyle de ilgilenmektir; çünkü,
gençliği olmayanın geleceği olmaz. Bir ülkenin gençleri, bilgi, eğitim, kültür,
ahlakî değerler bakımından ne kadar iyi donatılmış ve yetiştirilmiş ise,
geleceği de o kadar güvendedir demektir.
Eğitimli bir gençlik yetiştirirsek,
bu, ülkemizin kalkınmasını, insanlarımızın mutluluğunun artmasını,
gençlerimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayacaktır. kırk yıldır, elli yıldır
kapısını çaldığımız Avrupa Birliğine uyum sağlamamız o zaman daha kolay
olacaktır.
Unutmayalım ki, bugünün
çocukları ve gençleri, gelecekte, sadece, Türkiye'nin yönetiminde değil, aynı
zamanda, Avrupa'nın yönetiminde de söz sahibi olacaklardır. Bunun için,
gençlerimiz daha şimdiden, kendilerini o günlere, bilgi, birikim, donanım
açısından hazırlamaya başlamalı, her gencimizin, en az bir mesleği, bir yabancı
dili olmalı ve sporla uğraşması da hedef seçilmelidir. Gençlerimiz artık
yarınlara dünden daha iyi bir umutla bakmaktadır. Hayatın her alanında,
uluslararası arenada acımasız rekabet koşullarında mücadele etmektedirler.
Partimizin Acil Eylem
Planında "eğitimin önündeki her türlü engel kaldırılacaktır" ifadesi
yer almıştır. Gençlik denilince, gençliğin sadece sportif faaliyetleri ele
alınmamalı, bu gençlerimizin eğitimi de dikkate alınmalıdır. Bundan dolayı da,
insan kaynaklı ve insan odaklı bir eğitim sistemine ihtiyacımız vardır. Burada
Millî Eğitim Bakanlığımıza da büyük görevler düşmektedir.
Eğitimimizin sorunlarını
yok sayamayız; ancak, bu sorunları, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarıyla, sivil
toplum örgütleriyle, halkımızla, iktidarımızla, muhalefetle, hep birlikte
çözmeliyiz.
Hiçbir evladımız,
Anayasamızın kendilerine tanımış olduğu eğitim hakkından mahrum
bırakılmamalıdır. Eğitim ve öğretimin önündeki engeller hep birlikte
kaldırılmalıdır. Bu ülke insanının okuyabildiği kadar okumasını,
tırmanabileceği yere kadar tırmanmasını sağlamalıyız, yeter ki, tırmanırken
sarp yamacın bir yerinde nefesi tükenmesin.
Eğitim sistemimiz
gençlerimizi hayata hazırlayacak şekilde düzenlenmelidir. Onun için de,
amacımız, gelişimci, değişimci, çocuklarımızı hayata ve bir mesleğe hazırlayan,
kendi başına ayakta durabilen, bilim ve teknolojiyi takip ederek değişen dünya
koşullarında kendilerini hep yenileyerek dünyadaki emsalleriyle yarışan, işinin
gereğini tam yapabilen, işinde verimli ve başarılı olan, kişilikli, millî
kimliğini kaybetmeyen, sorumluluk duygusu gelişmiş, yapıcı ve iyimser olan,
demokrasiyi özümseyen, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hak ve adaletten
şaşmayacak, millî ve manevî değerlerle bezenmiş fertler yetiştirmek olmalıdır.
Hükümetimizin hazırlamış
olduğu üç yıllık programda gençlerimiz için müjdeli bir haber vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sarı,
lütfen, toparlayalım.
MEHMET SARI (Devamla) -
İnşallah, üç yıl içerisinde, 1 650 000 gencimize iş vereceğiz. Hükümetimiz,
2004 yılından itibaren işsizlikle mücadele ilan etmiştir.
Bunlarla da, AK Parti
Hükümeti olarak gençlerimize çok önem verdiğimiz bir kez daha anlaşılmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
olumlu oy vereceğimi bildiriyor ve Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Hükümet adına,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz 45 dakika.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığıma bağlı iki
genel müdürlüğün -ki, katma bütçelidir- bütçeleri konusunda değerlendirmelerde
bulunmak için huzurunuzdayım. Ayrıca, yine Bakanlığımla ilişkilendirilmiş
Danıştay bütçesi üzerinde de kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Önce, demin ismini andığım
tüm kuruluşlar bütçeleri üzerinde değerli fikirlerini ortaya koyan, gerek
İktidar Partisine mensup gerekse Anamuhalefet Partimize mensup arkadaşlarımıza,
yapmış oldukları değerlendirmeler, çok yararlı öneriler sebebiyle, gerçekten
teşekkür ediyorum. Özellikle, Anamuhalefet Partisine mensup arkadaşlarımızın,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde yapmış olduğu değerlendirmeler
son derece yapıcıydı; büyük ölçüde istifade ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Genel Müdürlüğümüzün değerli çalışanları da bu önerileri, kuşkusuz ki, büyük
bir dikkatle izlediler ve yasal çerçevede bunları hayata geçirmek için gayret
edecekler ve çaba göstereceklerdir.
Değerli arkadaşlarım,
Hükümetimize ve Bakanlığımıza göre spor politikamız nedir, spora nasıl yaklaşıyoruz?
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne nasıl bir misyon yüklüyoruz? Bu yeterli
midir? Bundan sonra nasıl bir misyon yüklenirse faaliyetlerini daha başarıyla
yerine getirir? Bu yıl içerisinde ne gibi faaliyetlerde bulunmuştur? Bundan
sonra hangi faaliyetleri ortaya koyacaktır? İzin verirseniz, bu sorulara cevap
vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
spor, toplumlar üzerindeki olumlu ve yapıcı etkileriyle, tüm sosyal olguların
üzerinde birleştirici bir unsur ve dünyaca kabul görmüş bir paylaşım aracıdır.
Benden önce söz alan arkadaşlarım da aşağı yukarı bu çerçevede
değerlendirmelerde bulundular. Evrensel bir olgu olan spor, günümüzde sosyal
hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmiş ve var olduğu toplumsal
yapıya göre biçim almıştır. Zaman zaman geleneksel kültürün bir parçası olarak
gördüğümüz spor, bazen milletlerarası bir rekabetin adı haline gelebilmektedir.
Ancak, her ne şekilde olursa olsun, spor, birleştirici olmasıyla, eşit bir
mücadele ortamı sunmasıyla ve sonucunda kazanan ile kaybedeni el ele
tutuşturmasıyla gerçek bir sosyal yapılanma hareketidir.
Tüm bu evrensel
özelliklerinin yanı sıra, spor, gençlere ulaşabilmenin en kolay, belki de en
etkili yoludur. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde vazgeçilmez bir yaşam biçimi olan
sporun, ülkemizde de çok önemli bir sosyal faaliyet olarak hak ettiği yeri
alabilmesi için yoğun çalışmalar, dün
olduğu gibi bugün de sürdürülmektedir.
Bu amaçla, değerli
arkadaşlarım, bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel
unsurlarından biri olan sporun geniş kitlelerce yapılması teşvik edilmekte,
gençlerimiz sporun tüm alanları ve branşlarına yönlendirilmekte, devletin
ağırlığı kadar özel sektörün katkısı da artırılmaya çalışılmaktadır.
Yurt genelinde sportif
faaliyetlerin disiplinli bir şekilde sevk ve idare edilmesi amacıyla var olan
spor teşkilatı "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü" adı altında
çalışmalarını yürütmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde, son
kurulan 2 yeni federasyonla birlikte şu anda 41 federasyon vardır. Bunun sayısı
48'di; ama, diğer federasyonlar, bu sene başında çıkarmış olduğumuz Özerklik
Yasası gereğince özerk hale geldikleri için, artık bu federasyonlarımızı
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonlar olarak
değerlendirmiyoruz. O nedenle bu rakamla ilgili bilgi verme ihtiyacını
hissettim.
Sevgili dostum Sayın
Çorbacıoğlu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün internet sitesine girdim; ama,
36 tane federasyon karşıma çıktı. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
federasyonlarının sayısını bilmiyor mu anlamına gelecek bir soru yönelttiler.
Bu, tabiî, bir eleştiriydi, bir tespitti. Hemen şunu söyleyeyim; bu 36 rakamı,
siteye sahip olan federasyonlarımızın sayısıdır. 5 tane federasyonumuzun, -ki,
2'si yeni kuruldu- henüz sitesi yok. Önümüzdeki günlerde tüm federasyonlarımız
siteli hale geleceği için -ki, bu çalışmalar devam ediyor- internete
girdiğinizde tamamını karşınızda bulmak mümkün hale gelecektir. Bu açıklamayı
da yapma fırsatı verdiği için Sayın Çorbacıoğlu'na teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2002
yılında 278 047 olan lisanslı sporcu sayısı -dikkatinizi çekiyorum- 2002 yılı
sonu itibariyle 278 047 olan lisanslı sporcu sayısı, yoğun çalışmalarımızın
sonucunda 2003 yılında 405 083'e, 2004 yılında da 593 344'e yükseltilmiştir.
Bu, biz göreve geldikten sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü teşkilatının il
ve ilçe örgütlerinin gençlerimizi aktif spora kazandırma konusunda yapmış
oldukları çalışmaların ürünüdür. Öte yandan, 2002 yılında 6 035 olan tescilli
spor kulübü sayısı 2003'te 6 122, 2004'te de 6 344'e ulaşmıştır; dolayısıyla,
bu süre içerisinde lisanslı kulüp sayımızın artmış olduğunu da görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım,
2004 yılı içerisinde spor teşkilatımızın çok daha verimli çalışmasını
sağlayacak, Türk sporuna yeni bir vizyon kazandıracak yasal düzenlemeler büyük
bir hızla gerçekleştirilmiştir. Sizin, yani, Saygıdeğer Meclisimizin yoğun ve
özverili çalışmaları neticesinde hizmete sunduğumuz bu yasalar büyük bir hızla
netice vermeye başlamıştır. Özellikle Özerklik ve Sponsorluk Yasaları, Türk sporunu
Avrupa standartlarına taşıyacak gelişmelerin temelini teşkil etmektedir.
Özerklik noktasında, yasanın hayata geçirilmesiyle birlikte uzun yıllar özerk
yapıyı bekleyen, başta Basketbol Federasyonu olmak üzere Motosiklet, Satranç,
Briç, Tenis ve Voleybol Federasyonları özerk hale getirilmiştir ve tüzelkişilik
kazanmışlardır.
Değerli arkadaşlarım,
2004 yılı içerisinde ne gibi yasal düzenlemeler yaptığımızı, spordan sorumlu
Bakanlık olarak Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz, oradan da tasarı olarak Meclise
gelen hangi kanunları yasalaştırma imkânını bulduğumuzu hatırlatmak istiyorum.
Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı Meclisimize geldi ve bilindiği
gibi, birkaç maddesinde önemli değişiklikler yapılarak kanunlaştı. Futbol Federasyonu
seçimlerinin bundan sonra yapıldığını da biliyorsunuz.
Biraz önce değindim
Sponsorluk Yasası, yine bu yıl içerisinde bizim yasalaştırdığımız önemli
icraatlarımızdan biridir; ayrıca, Özerklik Yasasını, biraz önce ifade ettim ve
son olarak da İzmir'de yapılacak olan uluslararası üniversite oyunlarıyla
ilgili Universiade Yasasını da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
iktidar-muhalefet işbirliğiyle gerçekleştirdik.
Şöyle baktığımda, 5 tane
yasal düzenleme yapmışız; kanunî düzenleme... Bunlara dayalı olarak, tabiî,
yönetmelikler çıkardık; işte, Özerk Spor Federasyonu Çerçeve Statüsü. Ayrıca,
dün Resmî Gazeteye gönderdik; burada, yeni bir değişiklik daha yaptık; o da,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde üst düzey yöneticisi olarak bulunan
kişilerden -diyelim ki genel müdür yardımcısı, diyelim ki daire başkanı-
herhangi biri, herhangi bir federasyonda -mesela, özerk federasyonda-
başkanlığa aday olabilir. Peki, bu kişi, o görevi sürdürürken, aynı zamanda bir
federasyonun başkan adayı da mı olsun?.. Yasada, bunu önleyen herhangi bir
düzenleme yok; olabiliyor; yani, bir genel müdür yardımcısı arkadaşımız, bir
federasyonun başkan adayı olabiliyor. Bunu önleyici bir değişikliği, dün, Resmî
Gazetede yayımlanmak üzere gönderdiğimi ifade etmek istiyorum. Gerçi, bu tür
girişimde bulunan arkadaşlarımız, o görevlerinden istifa dilekçelerini
getirdiler; bu dilekçeleri aldık; ancak, bundan sonrasıyla ilgili, böyle bir
düzenleme yapmaya ihtiyaç oldu. O nedenle, bu değişikliği de yaptığımızı,
huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
Tahkim Kurulu
Yönetmeliği, Sponsorluk Yönetmeliği, bunun dışında, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ile Futbol Federasyonu Başkanlığı arasında imzalanan protokol -biraz
sonra bunun ne olduğunu ifade edeceğim- Ödül Yönetmeliği, Seçim Yönetmeliği gibi
bazı değişiklikler, 2004 yılı içerisinde yapılmış olan yasa ve bu yasalara
dayalı olarak yapılan değişikliklerdir.
Değerli arkadaşlar, bu
yasalar marifetiyle, sporumuzun önündeki finans problemleri çözümlenebilecek,
sporcularımız, daha geniş ufuklarla sporlarını yapabilme imkânına
kavuşacaklardır.
Değerli arkadaşlarım,
2005 yılı, Türk sporu açısından farklı açılımların ve ilklerin yaşanacağı bir
yıl olacaktır. Biraz önce, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz
alan arkadaşlarımız kısmen değindiler; ama, ben, bir kez daha hatırlatmakta
yarar görüyorum; özellikle, işte, 2005 yılı ağustos ayının 11'i ile 21'i
arasında, İzmir'de, biraz önce ifade ettiğim Üniversite Yaz Spor Oyunları
gerçekleştirilecek; bununla ilgili bir yasal düzenleme de yaptık.
Sayın Ünlü, biraz önce,
bu konuda biraz geç kaldığımızı ifade etti; doğrudur. İzmir'de yapılacak olan
bu oyunlarla ilgili, tabiî ki, Uluslararası Federasyon, görevi, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanlığımıza vermiştir; ama, Türkiye'nin tanıtımı açısından
bunu son derece önemsedik. Hükümet olarak, İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığıyla birlikte, bu organizasyonun üstesinden gelebilmek için böyle bir
yasal düzenlemeyi yaptık ve Hazırlık Düzenleme Kurulu dördüncü toplantısını bu
cumartesi yapacak. Görev taksimatını yaptık, gerekli adımları attık.
Tabiî, nasıl bir açılış
yapacağız, hangi senaryoyu uygulayacağız, tüm dünyaya, İzmir Atatürk Olimpiyat
Stadından hangi mesajları vereceğiz; bu organizasyonun üstesinden gelebilmek
için neler yapılması lazım; bu konuda tecrübe sahibi birtakım kuruluşlar -ki
bunların iki tanesi, sanıyorum, uluslararası konsorsiyumdur- bize öneriler
getirdiler; senaryolar hazırlamışlar; işte, şunu yaparsak Türkiye daha iyi
tanıtılır diye. Cumartesi günü, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, bütün bu
teklifleri değerlendirecek; tek tek inceleyeceğiz. Türkiye'nin tanıtımı için
hangisi daha uygunsa, kuşkusuz ki, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu olarak bir
karar vereceğiz ve bu işin yapımını birine takdim edeceğiz, birinin üzerinde
kalacak.
Hemen ondan sonra da,
sizin geç kaldı dediğiniz konuları süratle tamamlamak istiyoruz. İşte, broşür
hazırlayın, katılacak olan ülkelere gönderin; çünkü, bu konuda henüz bir şey
yapılmadı diyorsunuz; haklısınız. İşte, biz de, bu gayretle -sanıyorum onbeş
gün oldu bu yasa çıkalı- dördüncü toplantımızı cumartesi günü yapmak suretiyle,
âdeta, zamana karşı yarıştığımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın Ünlü, İzmir'e
kazandırılan bu organizasyonun daha başından beri içerisinde olduğu için
yakinen takip ediyor; o bakımdan da kendisine müteşekkirim.
Değerli arkadaşlarım,
önümüzdeki yıl, bir de İstanbul'da, yine, uluslararası çok önemli bir etkinlik
var; bu da, Formula 1 otomobil yarışlarının İstanbul'da, Kurtköy yakınlarında
yapımı devam eden pistte yapılacak olması. Bu pist, sanıyorum, şu anda, bu tür
yarışlar için dünyada var olan pistlerin ikincisi; son derece kaliteli ve
yapıldığında görenlerin takdir edeceği şekilde inşaatı devam etmektedir.
Burası, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait bir araziydi; İstanbul Ticaret Odası önderliğindeki
bir anonim şirket ihale sonucu burayı aldı ve işte, bu işi yapıyor. Vakıflar
Genel Müdürlüğüyle spor alanında da böyle bir işbirliği yaptığımızı ifade etmek
istiyorum.
Hemen önümüzdeki ay, yani
ocak ayının 4'ünde, İşitme Engelliler Federasyonuna bağlı sporcularımız,
Avustralya'da yapılacak olan bu konudaki bir organizasyona katılacaklar. Bu,
önemli bir organizasyondur. Atletizm, basketbol, futbol, güreş, masatenisi,
voleybol, yüzme branşlarında 70 sporcumuz, orada Türkiye'yi temsil etme imkânını
bulacaklardır. Önümüzdeki ay İşitme Engelliler Dünya Yaz Oyunlarına katılacak
olan sporcularımıza şimdiden başarılar diliyoruz; inanıyorum ki, madalyalarla
döneceklerdir.
Yine -biraz önce konuşan
arkadaşlarımız ifade ettiler- biliyorsunuz, bu yıl, 2010 yılında yapılacak
Dünya Basketbol Şampiyonası organizasyonu Türkiye'ye verildi. Hükümet olarak,
ilgili federasyona bu konuda destek verdik, bu organizasyonun başarıyla
gerçekleşmesi için her türlü yardımı yapacağımızı taahhüt ettik ve bunun
sonuncuda, biliyorsunuz, Malezya'da yapılan oylamada Fransa'yla yarıştık ve
onları geride bırakarak, böylesine önemli bir organizasyonu Türkiye'ye
kazandırdığımızı da ifade etmek istiyorum.
İzin verirseniz, 2004
yılı içerisinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen önemli
hizmet ve faaliyetler hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum. Özellikle spor
alanında önemli bir küreselleşme hareketinin yaşandığı dünyamızda, şartlar,
bizi alıştığımız spor-devlet ilişkisi tanımlarından vazgeçmeye zorlamaktadır. Devletin
doğrudan müdahaleyle spor faaliyeti yapmasından çok, yön tayin etmesi, kaynak
tahsis etmesi, standart koyması ve denetim yapması, tarafımızca yönetimde esas
kabul edilen ilkeleri oluşturmaktadır. Sayın Çorbacıoğlu, çok önemli bir
noktaya temas etti ve konuşmasının sonunu, bana göre, şu önemli cümleyle
bitirdi: "Spor, siyasî amaç için kullanılmamalıdır." Bu, son derece
doğru bir sözdür; biz de aynı düşüncedeyiz. Gerçekten, sporun içerisine
politika ve siyaset karıştığında, inanıyorum ki, orada, spor, ikinci üçüncü
plana atılır, belki de spor olmaktan çıkar. Biz, bu konuya son derece önem
veriyoruz, bu konuda son derece hassas davranıyoruz; zaten, Sayın Çorbacıoğlu
da, bir genel kuralı hatırlatmak için bunu söylediğini, bir itham cümlesi
olmadığını da ifade etti. Bunu hatırlattığı için, kendisine de ayrıca teşekkür
ediyorum.
Avrupa Birliğine uyum
sürecinde sporun yapılanması, Avrupa Birliği standartlarına uygun hale
getirilmesi için çalışmalar hızla sürdürülmektedir. Merkez teşkilatımızın
küçültülmesi, taşra teşkilatımızın yerel yönetimlere devri konusunda, yerellik
ve yetki devrinin sağlanması hedeflenmiştir. Kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması çalışmasıyla eşzamanlı olarak, kurum kanunumuz bir bütün
olarak ele alınmıştır ve bununla ilgili hazırlanmakta olan yasa taslağı,
önümüzdeki günlerde tasarı haline getirilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulacaktır.
Sayın Ünlü, bu konuyla
ilgili, çok dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Bir spor yüksek kurumu
oluşmasını önerdiler. Böyle bir düşünceyi uzun süredir kafalarında
oluşturduklarını, hatta, bu konuda çalışma yaptıklarını ifade ettiler. Aslında,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce hazırlanmış, bana getirilen, ama, benim,
biraz daha üstünde çalışın diye iade ettiğim bu kanun tasarısı taslağı
-arkadaşlarımız son çalışmalarını yapıyorlar- önümüzdeki günlerde gelecek; son
çalışmayı, değerlendirmeyi yaptıktan sonra Bakanlar Kuruluna takdim edeceğiz ve
oradan da Meclise süratle sevk edeceğiz. Bu konuda, arkadaşlarımız, Sayın
Ünlü'yle de -biliyorum- temasa geçtiler, onun da fikirlerinden yararlandılar.
Bu tasarı, Sayın Ünlü'nün önerdiği böyle bir yasal düzenleme çalışması
gerçekten bitmek üzeredir ve önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin önüne gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, biraz
da, gençlik hizmetleriyle ilgili, sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz gençlerimizi her türlü kötü
alışkanlıklardan uzak tutup, vatanını ve milletini seven bireyler olarak
yetiştirilmelerine imkân sağlamak amacıyla, yıl içinde, 18 - 24 yaş grubu
gençlerimiz için 36 ilimizde açılan ulusal gençlik kamplarından ve 12 ilimizde
açılan bölgesel gençlik kamplarından yaklaşık 15 000 gencimiz faydalanmıştır.
Tüm bunların yanı sıra,
Iraklı gençleri savaş ortamından uzak tutmak ve onları rehabilite etmek
amacıyla Mersin-Silifke Akkum Gençlik Merkezinde Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünce kamp düzenlenmiştir; bunu da ayrıca, bir faaliyet olarak ifade
etme ihtiyacını duydum.
Gençlerimizin ilgi ve
yeteneklerini yönlendirmek ve geliştirmek, onların birlikte üretmelerine fırsat
vermek amacıyla 81 ilimiz ve değişik ilçelerimizde faaliyet gösteren gençlik
merkezleri sayısı 113'e ulaşmıştır. Çeşitli illerde gençlik alanında çalışan,
Genel Müdürlüğümüzde tescilli 158 gençlik kulübüne, üye durumları ve
gerçekleştirme imkânları nispetinde etkinlikleri gözönünde bulundurularak maddî
destek sağlanmıştır. Ayrıca, değerli arkadaşlarım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerindeki 22 il ve ilçelerini kapsayan 7 - 18 yaş grubunda yer alan
ortaöğretim öğrencileri, engelli öğrenciler ve aynı yaş grubunda yer alan
çalışan ve öğrenim gören gençleri, sportif yeteneklerinin tespiti ve aktif
spora yönlendirmek amacıyla "sporla tanış" projesi 29 Haziran 2004
tarihinde hayata geçirilmiştir. Projeye bu dönemde yaklaşık 35 000 kişi
katılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
sporu tümüyle bilimsel gerçekler doğrultusunda yaptırma gayreti içinde olan
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatımız eğitim konusunda da büyük mesafe
almıştır. Sporcularımızın, bilimsel eğitim programları dahilinde, eğitim görmüş
nitelikli antrenörler yönetiminde yetiştirilip geliştirilmeleri amacıyla
kurslar düzenlenmiştir. Gerçekleştirilen kurslar sonucunda 2004 yılı aralık ayı
itibariyle antrenör sayımız 25 544, spor masörü sayımız ise 2 156 olmuştur.
Çocuk ve gençlerimizin
serbest zamanlarını en iyi şekilde değerlendirmelerini sağlamak amacıyla her
yıl uygulanan il spor merkezleri uygulamaları 81 ilde başarıyla
gerçekleştirilmiştir. 2004 yılında, il spor merkezlerinde 162 059 çocuk ve gencimiz,
çeşitli spor branşlarında faaliyet yapma imkânı bulmuşlardır. 2005 yılında,
eğitim projelerimizin tüm yurtta ilçe ve köylerimize kadar yaygınlaştırılması
amaçlanmaktadır.
Spora başlama yaşlarından
itibaren seçilen yetenekli çocukların ilgili spor dallarında yarışma sporcusu
olarak yetiştirilmeleri amacıyla, 27 ilimizde faaliyetini sürdüren sporcu
eğitim merkezlerinde güreş, atletizm, judo, halter, jimnastik, kayak ve boks
branşlarında eğitim gören sporcu öğrenci sayısı, 2004 yılında 903'e ulaşmıştır.
Bu merkezlerden ilgili spor branşlarına sporcu kaynağı sağlanarak, gerek ulusal
gerekse uluslararası yarışmalarda büyük başarılar elde eden şampiyon sporcular
yetiştirilmiştir, bundan sonra da yetiştirilmeye devam edilecektir.
Ülkemizde spor ve sporcuyu
geliştirmeye yönelik yeni bilimsel yöntem ve projeler üretmek, tespit etmek ve
uygulamaya koymak amacıyla, üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde görev yapan
öğretim üyelerinden oluşan Spor Eğitimi ve Bilim Kurulu oluşturulmuştur. Sayın
Ünlü demin buna da temas ettiler, mutlaka, sporu geliştirmek için
üniversitelerle işbirliği gerekir dediler. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz,
böylesine bir kurulu bu yıl kurdu, Spor Eğitimi ve Bilim Kurulu oluştu.
2008 yılında Çin'in
başkenti Pekin'de yapılacak olan Olimpiyat Oyunlarına daha fazla sporcuyla
katılmak, ülkemiz sporcularını ve onları yetiştiren antrenörlerini başarılı
sonuçlar almaya teşvik etmek, yetenekli ve dengeli beslenmelerine katkıda
bulunmak amacıyla, Olimpik Branşlarda Sporcu Yetiştirme Projesi hazırlanmış
olup, bu proje 2005 yılından itibaren hayata geçirilecektir. Bu konuda da azamî
desteklerini her zaman gördüğümüz Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, inanıyorum
ki, ihtiyaç olduğunda yeni yasal düzenlemeler konusunda bize destek verecektir.
Değerli arkadaşlarım,
kısaca sağlık hizmetlerinden de bahsetmek istiyorum. Genel Müdürlüğe bağlı
federasyonlardan lisanslı olup, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun sağlık
yardımından yararlanamayan amatör sporcuların, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
kurum ve kuruluşlarından hizmet almaları sağlanmıştır. Bu sene, Sağlık
Bakanlığıyla bir protokol imzaladık ve bu protokolle, herhangi bir sosyal
güvenlik kurumuna bağlı olmayan amatör sporcular, Sağlık Bakanlığına bağlı
sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alma imkânına sahip olmuşlardır.
2004 yılı içerisinde 6
869 sporcumuz için ferdî kaza sigortası yapılmıştır. Bu sayı içerisinde, Genel
Müdürlük bünyesinde ve koordinesinde oluşturulan sivil ve askerî tüm millî
takımlar ile okulların uluslararası düzeyde yapacakları müsabakalar ve bunlara
hazırlık amacıyla yapılan kamplara katılan millî takımları oluşturan sporcu ve
diğer görevliler de yer almaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü faaliyetleri arasında en önemli yeri, Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı okullar ve bunların faaliyet ve başarıları almaktadır.
Sayın Terzibaşıoğlu, 2004 yılında okul sporları alanında Türkiye'yi temsil eden
okullarımızın dünyada hangi başarıları yakaladığını biraz önce ifade ettiler;
zaman darlığı nedeniyle ben oraya girmek istemiyorum; kendisine de ayrıca
teşekkür ediyorum. Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
gençlerimizi spora yönlendirme, özellikle onları birer yarışmacı sporcu olarak
yetiştirme bakımından işbirliğini 2005 yılında daha da geliştirecektir.
Değerli arkadaşlarım,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2004 yılı yatırım programında 117 adet proje
yer almıştır. Bu projelerden, ödeneği bulunan 65'inin yapımları devam etmekte
olup, 20 adedi 2004 yılı içerisinde tamamlanmıştır. Önümüzdeki günlerde de,
tamamlanacak olan bu tesisler hizmete açılacaktır.
Sayın Ünlü, gerçekten
önemli bir tespitte daha bulundu "tesis yönünden âdeta bir mezarlık
görüntüsü var, tesis mezarlığı var" dediler. Gerçekten, geçmişte,
ülkemizin birçok yerine spor tesislerinin temelleri atılmış; ama, bunların
ödeneği olup olmadığına bakılmamış. Hani, spor ve siyaset dedik ya, sanıyorum
bunların önemli bölümü siyasî amaçlarla yapılmış. Benim yurt gezilerinde
karşılaştığım en çarpıcı ve beni üzen görüntülerden biri budur.
Örneğin, geçenlerde
Kırıkkale'ye gitmiştim. Kırıkkale'de 1993 yılında temeli atılmış, hâlâ
bitirilememiş 2 tane çok önemli tesis var. Bir tanesi tam olimpik kapalı bir
yüzme havuzu. Bu ne zaman biter dedim... Yüzde 80'i tamamlanmış. Tam olimpik
havuz. 25 000 kişilik bir stadyum var; yüzde 80'i tamamlanmış; 1993'te temeli
atılmış; ama, öyle duruyor. Bunları tamamlamak lazım; ama, tamamlamak için de
ödeneğe ihtiyaç var.
Sayın Fikret Ünlü
"biz, geçmişte 'yarım kalmış tesisleri tamamlayın, adınızı yaşatın'
kampanyalarıyla bunları tamamlatıyorduk" dediler. Bunların içerisinde bu
yolla tamamlanmış olanlar da var; ancak, bunları bir müteahhit almış; bir hayır
sahibine gel şurayı tamamla deyince, karşınıza müteahhit gerçeği çıkıyor.
Müteahhit, burayı ben aldım, siz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak ödeneği
verin, tamamlayayım, niye bir başkasına devredeyim diyor. Böyle sorunlarla da
karşılaşıyoruz; ama, pek az da olsa anlayışlı müteahhitler var; evet, hiç
önemli değil, eğer birisi tamamlayacaksa, bu, ben de olabilirim, benimle de
devam edebilir, bir başka müteahhitle de devam edebilir diyen müteahhitler de
var; ama, bu tür olumlu yaklaşan müteahhit sayısının da çok az olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Bizim dönemimizde
başlatılan tesislerin tamamı, ödenekleri bütçede -bu yıl ve önümüzdeki yıl-
ayrılmak suretiyle tamamlanacak olan tesislerdir. Geçmişte başlatılmış; ama,
şimdi çok ciddî ödeneğe ihtiyaç duyan bu tesisleri, kuşkusuz ki, zaman
içerisinde tamamlamak durumundayız; çünkü, para harcanmış, bunları çürümeye
terk edemezsiniz. Bunlarla ilgili, özel sektörün yardımını sağlamak için
Sponsorluk Yasasını çıkardık; ancak, Sponsorluk Yasasının tanıtımı noktasında
eksikliklerimiz var. Birçok işadamı bu Sponsorluk Yasasının kendilerine hangi
imkânları getirdiğini tam bilmiyor. O nedenle, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüne, ilgili arkadaşlarımıza, bu yasayı çok iyi tanıtmak gerekir;
gerekirse televizyon programları yapın, gerekirse bu konuda tanıtıcı birtakım
broşürler hazırlayın ve böylece, spora son derece meraklı, imkânı olan
insanları bu yarım kalmış olan tesisleri tamamlamaya itelim diye talimat
verdik.
Değerli arkadaşlarım,
tabiî, İzmir'de yapılacak olan bu Universiade'la ilgili, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, en önemli tesislerinden biri olan Halkapınar spor salonuyla ilgili,
İhale Kanunundaki bazı süreleri de kısaltmak suretiyle, ihalesini yaptı,
temelini de geçenlerde attık. 210 günde tamamlanacak; müteahhitle anlaştık;
yani, 210 günde tamamlanmazsa, zaten oyunlara yetişmiyor; geceli gündüzlü
çalışacak. 210 günde bu tesisi hizmete almayı planlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
2005 yılı yatırım bütçemiz 73 000 000 Yeni Türk Lirası. Biliyorsunuz, bu Yeni
Türk Lirasına da alışmakta zaman zaman zorlanıyoruz. Bu miktarın, 3 500 000
Yeni Türk Lirası makine- teçhizat, 3 000 000 Yeni Türk Lirası etüt-proje, 59
500 000 Yeni Türk Lirası proje giderleri, 7 000 000 Yeni Türk Lirası ise büyük
onarım giderleri için tahsis edilmiştir.
Bu arada, Spor Totonun
faaliyetleriyle ilgili kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Spor Toto Teşkilat
Müdürlüğümüz, elde edilen müşterek bahis hâsılatından, Hazineye, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğüne, Savunma Sanayiine, futbol kulüplerine, bilindiği gibi,
pay ayırmaktadır. Spor Toto Teşkilat Müdürlüğünün gelirleri son derece
düşmüştü, zarardaydı; ama, şimdi kendisini toparladı ve sanıyorum, şans
oyunları içerisindeki payı yüzde 2'lerden yüzde 7'lere çıktı. Böylece, oradan
da spor tesislerinin yapımına, şimdi, nispî de olsa bir destek alma imkânına
yavaş yavaş kavuşuyoruz.
Şimdi, tabiî, 14 dakikam
kaldı; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü faaliyetlerini anlatmaya devam edersem,
Vakıflarla ilgili...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Hepsini kullanmayabilirsiniz...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 14 dakikada biraz da Vakıflardan
bahsetmem lazım.
Aslında, benim Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü faaliyetleri olarak sizlere takdim edeceğim bilgilerin
önemli bir bölümünü, gruplar adına söz alan arkadaşlarımız ifade ettiler.
Örneğin, işte, Atina Olimpiyatlarında Türk sporcularının bir başarısını ortaya
koydular; ancak, biz, bunu, tam bir başarı olarak görmediğimizi, Türkiye'ye
daha fazla madalya getirilmesi gerektiğini vurgulamıştık. 2008 Pekin
Olimpiyatlarına, bu ruh ve bu heyecanla hazırlanmalıyız. Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğümüzde ve federasyonlarımızda bu heyecanı görüyorum. İşte, seçimler de
yapıldı; yeni heyetler, inanıyorum ki, 2008 Pekim Olimpiyatları için çok canlı
ve netice alıcı bir çalışmayı ortaya koyacaklardır.
Değerli arkadaşlarım,
ben, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz alarak değerli
önerilerini ortaya koyan tüm arkadaşlarıma yeniden teşekkür ediyorum.
Tabiî, Türkiye'de spor
deyince, akla, önce futbol geliyor. Futbol, özerk bir alan. Biz, bu özerk
alanın kendi yasası içerisinde faaliyette bulunmasını arzu ediyoruz, sadece
futbol kulüplerimizin başarılarıyla övünmek istiyoruz; ama, buraya da geldi,
burada da konuştuk, maalesef, tribünlerdeki o şiddet görüntüleri hepimizi
rahatsız etmiştir. Nihayet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir araştırma komisyonu
kurdu; şike iddialarını, sporda, özellikle futboldaki bu terör konularını
incelemek, araştırmak ve bu konuda neler yapılabilir, hangi önlemler
alınabilir; bu hususta, yürütme organını yönlendirmek üzere bir komisyon kurdu.
İnanıyorum ki, bu komisyon, yakında görev taksimatını yapacak, çalışmaya
başlayacak; biz de, yaptığı çalışmalardan büyük ölçüde istifade edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
önemli bir genel müdürlüğümüz, biliyorsunuz Vakıflar Genel Müdürlüğümüz.
Vakıflar Genel Müdürümüz şu anda aramızda bulunamıyor. Kendisi, talihsiz bir
trafik kazası geçirdi; ama, iyileşiyor. Ben, hem kendisine hem Vakıflar Genel
Müdürlüğünün değerli çalışanlarına gerçekten teşekkür ediyorum. Niye teşekkür
ediyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bütçesine bir bakın, 50 000 910 Yeni Türk Lirası olduğunu
göreceksiniz; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonundan Genel Kurula indirilen
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesinin 206 000 000 Yeni Türk Lirası olduğunu
göreceksiniz. Diyeceksiniz ki, neden Plan ve Bütçe Komisyonu, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün, hükümet tasarısındaki ödeneğini 4 misli artırdı veya artırmak
zorunda kaldı. Bunu ifade edersem, bunun sebeplerini söylersem, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün nasıl bir çalışma içerisinde olduğunu da zannediyorum sizlere izah
etme imkânı bulurum.
Bir defa, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün tüm gelirleri, kendi özkaynaklarıdır. Yani, genel bütçeden,
Vakıflar Genel Müdürlüğü bir tek kuruş para almamaktadır, bir tek kuruş yardımı
yoktur. Kira gelirleri, faaliyetleri, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesini
oluşturmaktadır. Bu bütçesiyle, tarihî eserlerimize sahip çıkmakta, onları
yıkılmaktan kurtarmakta ve ayrıca, sosyal birtakım yardımları da yapmaktadır.
Biz göreve geldiğimizde,
kira gelirleri 40 trilyon liraydı. Demek ki, bunu, yeni yılda kullanımı
başlayacak olan paraya çevirirsek, herhalde, 40 000 000 Yeni Türk Lirası.
Şimdi, 206 000 000 Yeni Türk Lirasına çıktığına göre, bu, şu demektir: İki
yıllık süre içerisinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü gelirlerini 4'e katlamış
demektir. Bunun anlamı budur; çünkü, olmayan bir parayı harcayabilir mi? Geldi
Plan ve Bütçe Komisyonuna, Değerli Başkanına ve üyelerine dedi ki Vakıflar
Genel Müdürü: "Ben, 50 000 000 Yeni Türk Lirası değil, 200 000 000 Yeni
Türk Lirasını aşan gelir bekliyorum 2005'te; işte, hesabım kitabım bu. Sizden
bir tek şey istiyorum; bana bir tek kuruş yardım yapmayın, sadece, bu parayı
kullanma imkânı verin bana." Eksik olmasın, Maliye de buna rıza
gösterdi. Demek ki, önümüzdeki yıl, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz,
206 000 000 Yeni Türk Liralık, vakıf eserlerine sahip çıkacak, sosyal faaliyet
gösterecek -tabiî, personel giderleri de bunun içinde- bir aktiviteyi ortaya
koyacak.
Bu nasıl oldu; mesela,
iki tane zeytinliği var Vakıflar Genel Müdürlüğünün; Ayvalık, bir de Aydın
-yanılmıyorsam- zeytinlik işletmeleri var; ancak, bu zeytinlik işletmeleri her
yıl zarar ediyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü buralardan gelir elde etmek için
bunları işletiyor; ama, öyle bir kötü tatbikat var ki, işletme var ki, personel
giderlerini bile karşılayamıyor, zarar ediyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü
bütçesinden bu zararı karşılamak için para gönderiyoruz. Bu işletmeler Genel
Müdürlükçe feshedildi, kiraya verdik. Peki, ne oldu; bu yıl buralardan 2,5
trilyon lira gelir elde ettik; ufacık bir misal. Vatandaşla mahkemelikti.
Biliyorsunuz "vakıf barışı" adı altında yasal bir düzenleme yaptık.
Tediye mahallerinde kira paraları duruyordu yıllardır, ihtilaflı olduğu için;
bütün bunları çözdük. Buralardan 17 trilyon lira gelir elde edildi.
Yap-işlet-devret, restore
et-işlet-devret modelleriyle vakıf eserlerine sahip çıkma konusunda projeler
geliştirdik. Şimdi, vakıf eserlerimize sahip çıkılıyor.
Özellikle aşevlerinin,
yani, fakir fukaraya sıcak yemek veren ünitelerin sayısını artırdık. Sanıyorum,
2005 yılında 100 000 vatandaşımıza sıcak yemek götürecek Vakıflar Genel
Müdürlüğü; şu anda planları bu. Ama, bunu yaparken, ihtiyaç sahiplerine,
talepleri olması halinde, yemeği kendisi götürüyor. Tıpkı, Fatih Sultan
Mehmet'in vakfiyesinde olduğu gibi, sabahın loş karanlığında kapısının önüne
koyan bir tatbikatı ortaya koyuyor. Ben, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, başta
Sayın Beyazıt olmak üzere, tüm çalışanlarının bu gayretli ve özverili
çalışmaları nedeniyle tebrik edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hazırlanmış
olan, faaliyetleriyle ilgili bir bölüm vardı; ama, buna girersek zamanım
yetmezdi. O nedenle, sadece, nereden nereye geldi, neler yapıyor; bunu ifade
etmek için bunları söyledim.
İpek Yolu diye,
biliyorsunuz, tarihten gelen bir güzergâh var. İpek Yolu üzerinde hanlar var,
hamamlar var, kervansaraylar var. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
gerçekleştirmeye çalıştığı en önemli projelerden biri budur. Bu İpek Yolu
üzerinde şiirlere konu olmuş olan bu kervansaraylar şimdi restore ediliyor.
Bunların önemli bir bölümü, restore et-işlet-devret modeliyle veriliyor.
İnanıyorum ki ben, önümüzdeki 2006 yılında bu İpek Yolu üzerinde artık restore
edilmemiş, hizmete sunulmamış bir eser kalmadığını göreceksiniz, hep birlikte
göreceğiz. Böylece, yıkılmaya yüz tutmuş, gerçekten elatılması gereken vakıf
eserlerine, bu dönemde, belki, yakın geçmişinde hiç görülmemiş şekilde
elatılmaktadır.
Beklentimiz şudur: En
azından iki sene içerisinde, gerçekten tüm vakıf eserlerine sahip çıkılacaktır.
Vakıflar kendi sahip çıkıyor, hayır sahiplerini yönlendirerek sahip çıkıyor ve
10 yıldır yap-işlet-devret modeliyle ilgili süre; birkaç yıl zaten bunun
restoresi tutuyordu, kimse yanaşmıyordu. Şimdi, bunu 29 yıla çıkardık
biliyorsunuz bir kanunla burada, siz destek verdiniz. 29 yıla çıkınca, şimdi
birçok kişi bu vakıf eserlerine, özellikle restore edip işletmek için, sahip
çıkıyorlar. Demek ki, iş bilenin, kılıç kuşananın. Bu bakımdan, Vakıflar Genel
Müdürlüğü önümüzdeki yıllarda çok daha etkin faaliyetlerle huzurunuza gelme imkânı
bulacaktır.
4 dakika 49 saniye gibi
bir zamanım var.
Danıştay Başkanlığı,
benim bakanlığımla ilişkilendirilmiş bir kurumumuzdur. Biliyorsunuz, bir yüksek
yargıdır. Sadece ilgili yasasında hükümetle irtibat "Başbakanlık veya
Başbakanın görevlendireceği Devlet Bakanı kanalıyla yürütülür"
denilmektedir. O bakımdan, Danıştay Başkanlığımızın faaliyetleriyle ilgili de
bu süre içerisinde siz değerli milletvekili arkadaşlarımı bilgilendirmek
istiyorum.
Danıştay Başkanlığı,
yüzotuzaltı yıllık bir geçmişe sahip. Yargı görevinin yanı sıra, danışma ve
inceleme görevini de yürüten Danıştay, bir yüksek idare mahkemesidir. Gruplar
adına arkadaşlarımız söz aldılar; konuşmalarında, idarî ve dava dairelerindeki
dosya sayısının çokluğundan bahsettiler. Doğrudur; şu anda 80 000'e ulaşmıştır;
giderek de artmaktadır. Bunu da doğal karşılamak gerekir; çünkü, Türkiye'de
kamu hizmetinin niteliği değişmiştir; nüfusumuz artmaktadır; kentleşmeyle
birlikte hak arama bilinci de gelişmektedir. O nedenle, yargıya zaman
içerisinde daha çok müracaat olmaktadır. Tabiî ki, idare mahkemelerine,
Danıştaya da daha çok dosya gelmektedir.
Danıştayın bu işyükünden
kurtularak daha hızlı ve sağlıklı bir işleyişe kavuşturulması amacıyla, bu yıl
içerisinde, 2 Haziranda Danıştay Kanununda bir değişiklik yaptık. Bu
değişiklikle, bazı daireler arasında görev bölüşümü yeniden yapıldı ve en
önemlisi de 13. Daire olarak yeni bir daire kuruldu. Bu, içinde bulunduğumuz
yıl içerisinde haziran ayında yapıldı. Bu değişiklikler, 1 Ocak, yani
önümüzdeki ayın başından itibaren yürürlüğe girecek ve bu daire, 1 Ocaktan
itibaren de faaliyete başlamış olacak. Ayrıca, bu kanunla, bu daireye yeni
kadrolar da verdik, yeni kadrolar da ihdas ettik.
Değerli arkadaşlarım,
dava sayısında ortaya çıkan artışın nedenlerinden biri de idarî yargılama
usulünden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü
Kanununda değişiklik öngören tasarı da, Hükümetimizce Meclise sevk edilmiştir.
Bu tasarı, Danıştayın işyükünü azaltıcı, kısmen de daha sağlıklı yargılama yapılmasına
olanak sağlayan bir amaçla hazırlanmıştır.
Yargılama süresinin
kısaltılması ve Danıştayın işyükünün azaltılması için yapılması gereken diğer
bir çalışma ise, teknolojik gelişmelerden Danıştayımızın da en iyi şekilde
yararlandırılmasıdır. Bunun için, Danıştay bütçesinde, bilgisayar sisteminin
yeniden yapılandırılması ve sürekliliğinin sağlanması için 697 000 000 Yeni
Türk Lirası ödenek sırf bu iş için ayrılmıştır. Ayrıca, 2004 yılında yapılan
fizikî iyileştirme çalışmalarına ek olarak, 2005 yılında yapılacak ana hizmet
binası büyük onarımı için de bütçesinde ödenek ayrılmıştır. Danıştay
bütçesinde, 2004 yılına göre, toplam 3 464 580 Yeni Türk Lirası artış
öngörülmektedir.
Adana Milletvekili Sayın
Yergök arkadaşımız, Danıştayın yeni bir binaya ihtiyacı olduğunu söylediler, bu
konuda beni göreve davet eden bir konuşma yaptılar "hukukçu kimliğiyle
Sayın Başbakan Yardımcımız, Danıştayın ihtiyaç duyduğu yeni bina konusunda
yardımcı olmalıdır" dediler. Gerçekten, hem eski Danıştay Başkanımız hem
yeni Danıştay Başkanımız ve ilgililer, Danıştayın şu anda kullandığı fizikî
mekânların Danıştayın faaliyetleri için yeterli olmadığını her zaman ifade
ediyorlar. Bunu Sayın Başbakanımıza da anlattılar. Bu konuda mevcut olan kamu
binalarından ihtiyaçlarını görecek bir kamu binası temin etmek için çalışma
içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Danıştayın bu konudaki talebini,
doğrusu, Hükümet olarak, önemsediğimizi ifade etmek istiyorum.
Isparta Milletvekili
arkadaşımız Sayın Recep Özel de "Danıştaya başvurduğumuzda, özellikle
Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde başvurduğumuzda, taleplerimizi tam
karşılamıyorlar, bilgi alamıyoruz" dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum, son
cümlem.
BAŞKAN - Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Şu anda, komisyon
sıralarında Danıştay Genel Sekreterimiz Sayın Türkoğlu oturuyorlar.
Kendilerinin beyanı şudur: "Davanın her aşamasında Danıştaydan bilgi almak
mümkündür; ancak, dava dosyalarının hangi tetkik hâkimine havale edildiği
konusunda bilgi verilmemektedir." Sayın Özel'in tabiî neyi kastettiğini
tam açık olarak bilemiyorum; ama, bütçemizin görüşmesinden sonra, Sayın
Türkoğlu ile Sayın Özel'i bir araya getirip, bu konudaki sorun neyse, onu da
çözmek için gayret ederiz.
Değerli arkadaşlarım,
kıymetli vakitlerinizi aldım; sanıyorum, 45 dakikayı aşan bir konuşma yapma
imkânı buldum; çünkü, iki tane genel müdürlük ve Danıştayımızın, 45 dakikalık
süre, faaliyetlerini konuşmaya yetmiyor. Beni sabırla dinlediniz.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve Danıştayımızın bütçelerinin, her
üç kurumumuza da hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyor; yeniden, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Aleyhte söz
isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2005
yılı bütçesi üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tabiî ki, biraz önce
konuşma yapan Sayın Bakanım, yaptığı hizmetleri kendisi zaten anlattı; yaptığı
hizmetler için, ben de teşekkür ediyorum; ama, gözden kaçırdığını veya
düşünemediklerini veya imkânsızlıklardan dolayı yapamadıklarını veya yanıldığı
yerleri anlatmaya çalışacağım.
Bir kere, Gençlik ve Spor
Bakanlığı veya Genel Müdürlüğü dediğimiz zaman, genç ile sporu ayrı ayrı tutar
durumdayız. Yalnız spor yapan değil, spor yapamayan gençler de var. Bunlar için
ne yapıyoruz. Bunları eğer gözardı edersek, yıllardır gençliğe vermediğimiz
değerler, sokak çocuklarının, tinercilerin, terör örgütlerinin oluşmasını
sağlamıştır, kapkaç çetelerini türetmiştir.
Bakın, namuslu
vatandaşların baş belası olan, herkesin nefretle baktığı yukarıda saydığım bu
örgütlenmiş çocuklarımız, eğer 30 yaşına kadar ayakta kaldılarsa, mafya çetesi
oluşturmaktadırlar. Bunlar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, yalnız sporla
ilgilendiğini kanıtlayan bir olaydır. Eğer, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumundaki veya çocuk ıslahevlerindeki çocuklarla -üzerine basa basa
vurguluyorum- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de, spor yapacak çağa gelmeden
ilgilenmezse, yarın, işte bu terör ve tinerciler olur. Bu kürsüye çıkan
arkadaşların çoğu yalnız ve yalnız sporla ilgili konuştular. Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü yalnız spor yapanı değil, spor yapmayan gençleri de
kucaklamalıdır.
Spor müsabakalarında son
zamanlarda istenmeyen olayların yaşanması ve bunların ileri boyuta varmasıyla
daha da vahim olayların yaşanmaması için tedbirler alınmış gibi gözükmektedir;
bunun için de, 28 Nisan 2004 tarihinde 5149 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Kanun,
birinci ve ekonomik olarak güçlü ikinci lig profesyonel takımlarının
uygulayabileceği maddeleri içermektedir. Esasında -biraz sonra söyleyeceğim,
kaç tane futbol takımımız ve spor kulübümüz var- yıllardır altyapısı yapılmadan
kurulmuş spor kulüpleri, tesis yönünden ve Türkiye gibi ekonomik yönden
fakirdir.
5149 sayılı Kanunun 4
üncü maddesinde "spor alanlarında, sağlık ve güvenlikle ilgili her türlü
düzenlemeyi yapma görevi evsahibi kulübe aittir" denilmektedir.
Sayın Bakanım, siz,
herhalde, süper lig müsabakalarından başka müsabakaya hiç gitmiyorsunuz?!
Esasında, birinci lig deneyimi olan takımlardan Boluspor ve Kasımpaşa'nın
maçında bile geçen hafta istenmeyen olaylar oldu. Anadolu'nun birçok kulübünün
tesisleri, halen güreş çayırı gibi etrafı dikenli tellerle, kamyon brandasıyla
çevrilmiştir; siz neredeki tesisten bahsediyorsunuz? Yıllardır bakımsız kalmış,
dökülmekte olan tesisleri... Müteahhitlerine bile parasını veremiyorsunuz şu
anda; bundan dolayı da, hâlâ gerilemeye devam ediyor.
Burada, çivi
çakmadığınızı söylüyorum; ama, biraz önce siz, birkaç şey yaptığınızı ve
yapılmakta olan tesislerin de yapılmakta olduğunu söylüyorsunuz.
Esasında bunu kaynağından
kurutmak, gençlere verilen önem ve imkânlarla olur. Bunun için gönüllü, iyi
niyetli vatandaşlarımızca il ve ilçe, hatta köylerde, devletin kurallarına göre
kurulmuş 9 500 tane amatör, 158 tane de Türkiye'de profesyonel kulüp vardır.
Profesyonel kulüplerimizin lisans işlemleri yapılan sporcu sayısı 4 062'dir. 9
500 amatör kulüpte lisans işlemi yapılan sporcular vardır. Futbol dışında
lisanslı kulüp ferdî sporcu sayısı 495 494'tür.
Birinci lig spor
kulüpleri hariç, ikinci ve üçüncü lig profesyonel takımlarına, yayıncı
kuruluşların dışında, hiç para verilmemektedir. 9 500 amatör kulübümüze
Bakanlık olarak acaba katkınız nedir? Ben amatör ve profesyonel kulüp
başkanlığını otuzüç yıl yaptım, hiçbir şey görmedim.
Evet, bunların yanında,
onbeş yıldır spor affı çıkmamıştır. Vergi kaçıran, ülkeyi soyan hortumculara,
teröristlere af çıkmıştır; bir suçtan dolayı sporcu ceza yemiştir, onbeş yıldır
sporcuya af çıkmamıştır.
Bir elin parmakları kadar
sayılabilecek, torpilli kulüplerimizin dışındakiler borç içerisinde
yüzmektedir. Ancak 5-10 tane kulübün kendi ayakları üzerinde durduğunu
görebilirsiniz, diğerleri borç içerisinde yüzmektedir.
Evet, torpilli
kulüplerimize, birçok bakanımızın, bakanlık makamlarının maddî ve manevî gücünü
taşımakta olduğunu da basından her zaman görmekteyiz. Statlardaki pankartlar
bunun delilidir Sayın Bakanım. Daha sizin pankartınız, Bakanımız olduğunuz
halde hiçbir stadyuma asılmamıştır; ama, makamını kullanarak, yetkisini
kullanarak, kendi yöresindeki spor kulüplerini ayrıcalıklı tutan Sayın
Bakanlarımıza da bunları hatırlatmanızı isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; halbuki, Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu maddeleri şöyle:
59 uncu madde:
"Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını
geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Devlet başarılı sporcuyu
korur."
Sayın Bakanım, tabiî ki,
başarıları ödüllendirdiğinizi biliyoruz; ama, devlet olarak, her yaştaki Türk
vatandaşının beden ve ruh sağlığını geliştirmek için acaba ne tedbirler
aldınız; buradan, pek böyle bir şey duyamadım. Bırakın beden ve ruh sağlığını
geliştirmeyi -Türkiye'nin sorunu tabiî bu- liseyi bitirmiş, üniversiteyi
bitirmiş birçok doktor, mühendis ve teknisyen iş bulamamaktadır. Bu
üniversiteyi bitiren, liseyi bitiren pırıl pırıl çocuklar, ruh hastası
olmuşlardır Türkiye'de, ruh hastası!
58 inci madde:
"Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet
ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı
yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır." Var mıdır böyle bir
şey, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı olarak, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
olarak; yok. Neden; birçok genel müdürleri, ilçe spor müdürlerini, il
müdürlerini görevden aldınız ve oraları, bu görevleri vekâleten yürüten
partizanlara bıraktınız. (CHP sıralarından alkışlar)
"Devlet, gençleri
alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."
Tabiî ki, diğer bakanlıkların bunlar üzerinde çalışmaları vardır. Buradaki
aksaklık şu: Çocuk, 10 yaşında, 12 yaşındayken tedbir alınmıyorsa -18 yaştan,
20 yaştan bahsediyor Sayın Bakanım- sizin kucağınıza zaten terörist olarak
geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) -
Diğer kurumlarla yaptığınız çalışmaları da anlatmak zorundaydınız burada. Diğer
bakanlıklarla diyaloğunuzu da anlatmak zorundaydınız. Bırakın bu devletin
yerine getirmesi gereken sorumlulukları, hazır kurulmuş, faaliyette bulunan
kulüplere destek vermeyi, Bakanlık, destek alır durumda. Ayakta duran amatör
takımlardan siz vize bedeli alıyorsunuz. 10 yaşındaki amatör çocuktan 5 000 000
lira vize parası alıyorsunuz. Filiz bedeli 20 000 000 lira. Filiz, 17 yaşından
küçük çocukların bir spor müsabakasına resmen çıkması için eline verilecek
lisansın parasıdır. Aktarma ücreti 250 000 000 lira, 65 000 000 lira da amatör
spor kulüplerinin federasyon başkanlıkları alır. 1990 ve aşağı doğumlulardan
aldığınız paralar... İleriye dönük, parlayacak, para kazanacak... "Evvela
devlete para yatıracaksın" diyorsunuz, 125 000 000 lira para alıyorsunuz.
35 000 000 lira amatör spor kulüplerinin federasyonuna alıyorsunuz. Katılım
bedeli 75 000 000 lira. İdareci, terzi, berber veya esnaf... Hepiniz belirli yörelerden
geldiniz. Kulüp yöneticileri kimdir; oranın esnafı, onlara gönül verenler.
Onların sahaya girmesi için, bir giriş belgesi veriyorsunuz, 10 000 000 lira da
ondan alıyorsunuz.
BAŞKAN - Salih Bey,
tamamlayalım.
SALİH GÜN (Devamla) -
Kulüplerden 750 000 000 lira da bu şekilde para alıyorsunuz.
Sayın Başkanım, Bakanım
çok konulara değindi. Ben Bakandan önce konuşsaydım, tabiî ki çok kısa
konuşacaktım; ama, Bakanım burada çok uzun konuştu, bilgilendim, ben de o
yüzden konuşmamı biraz daha geniş tutmak istiyorum.
BAŞKAN - Toparlayarak
yapalım bunu.
SALİH GÜN (Devamla) -
Tamam.
Sayın Bakanım dedi ki,
amatör kulüplere sosyal güvence hizmeti vermekteyiz. Futbol kulüplerindeki
futbolculara böyle bir hizmet verilmiyor. Futbol dışında diğer branşlardaki
sporcular, lisanslarıyla devlet hastanelerine gittiklerinde sağlık hizmeti
alabiliyor; zaten var bu, Sağlık Bakanlığı çıkardı bunu, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün yaptığı bir hizmet değil bu; yeşilkart çıkarıyor, zaten muayene
oluyor. Bu bir hizmet değil; eğer bir hizmet verilecekse, amatör takımlarda on
onbeş yıl futbol oynamış insanlara, bir sağlık kuruluşundaki sosyal
güvencelerin tümü verilmelidir. Onlar, o yörenin insanlarını tribünlere taşıyan
insanlardır.
Kulüplerin, faizlerden
dolayı borç batağında olduğunu bilmeyen yoktur.
Hepsinden önemlisi, 18-20
yaşlarında bir gencin, amatör takımlarda sağlık güvencesi olmadan oynamasıdır.
Devlet sporu
özendirmelidir. Kötü tabloların yaşanmaya devam etmesi istenmiyorsa, gençlere
çok önem verilmelidir. Gençlik, ülkenin laboratuvarıdır, ar-gesidir. Böyle
güdük bütçelerle gençliğe bir şey veremezsiniz. Bir avuç kepekle de maymun
yakalanmaz.
Yıllardır yarım kalmış,
1990 yılından beri yarım kalmış tesisleri yapmakla değil, yeni projeleri...
Evet, olimpiyatlarla ilgili yaptığınız tesisler için teşekkür ediyorum,
alkışlıyorum; ama, bir beldeye, bir ilçeye, bir köye spor tesisi olarak ne
yaptınız, programınızda ne var, 2005 yılında ne yapacaksınız, onu
söyleyemediniz.
Eğer tribün terörünün
önlenmesi isteniyorsa, sokak çocuklarının topluma kazandırılması isteniyorsa,
çocuklarımızın beden ve ruh sağlığını geliştirecek bir şekilde yetişmesi
isteniyorsa, bu bütçeyle olmaz. Yıllardır ihmal edilen bu kitle, yine aynı
şartlarla, Türkiye'nin evlatları olmasına rağmen, namuslu insanların baş
belasıdır.
Statünün değiştirilip,
değişikliklerle, profesyonel ve amatör spor yapan gençlerimize, cefakeş
yöneticilerimize destek olacak şekle getirilmesini diliyorum Sayın Bakanım,
Sayın Genel Müdürüm.
Spor camiasının çilekeş,
vefakâr tüm mensuplarına ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Sayın
milletvekilleri, şimdi soru kısmına geçiyoruz.
Antalya Milletvekilimiz
Sayın Osman Kaptan; buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya)-
Sayın Başkan, ben, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımız Mehmet Ali Şahin'e
bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakan, Antalya
Şehir Stadyumu hem yetersiz hem de şehrin içinde sıkışıp kalmıştır. Antalya'da
yeni bir stadyuma ihtiyaç vardır. Antalya'ya yılda 1 000'in üzerinde yabancı
futbol takımı devrearası kamp için gelmektedir ve bu takımlar Antalya'ya ve
Türkiye'ye yılda 30 000 000 euro dolayında para bırakmaktadır. Sadece bir yılda
gelen bu para bile bir stadyumun yapılmasına yeterlidir. Valilikçe bu konuda
Yeşilbayır'da 300 000 dönümlük bir arsa da temin edilmiştir. Antalya'ya 40 000
kişilik bir stadyumun yapılması konusunda bir çalışmanız var mı? Varsa,
Antalya'ya yeni bir stadyum ne zaman yapılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Ahmet
Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vasıtanızla, Sayın
Bakanıma şu soruları tevcih etmek istiyorum: Geçtiğimiz süreçte, malumunuz, 6
federasyon özerkleşmiş bulunmaktadır. Özerkleşme süreci diğer federasyonlarda
da devam edecek midir? Özerkleşme sonucunda faydaya yönelik
değerlendirmelerinizi almak istiyorum.
Federasyonların
kurumsallaşmasına yönelik çalışmalar mevcut mudur? Bunu Sayın Bakanım kısmen
ifade ettiler.
Yine, geçtiğimiz süreçte,
spor komplekslerinin ve tesislerinin, çok daha yoğun yerleşim merkezleri yerine,
çok daha küçük yerleşim merkezlerinin tercih edilerek -zaman zaman
tespitlerimiz de var- buralara yapıldıklarını müşahede etmekteyiz. Bu tür
komplekslerin ve tesislerin, bölgesel tahsise ve bölgesel kullanmaya yönelik
olarak değerlendirilmesi Genel Müdürlükçe düşünülmekte midir?
Yine, sağlık ve eğitime
yönelik katkılardaki vergi avantajı, spor tesislerinde de -özellikle, yarım
kalmış tesislerin hayata geçmesinde de- gündeme gelebilir mi?
Vakıflarla ilgili ise
kısa bir sorum olacak. Tüm vakıfları kapsamına alan bir vakıflar kanunu taslağı
olduğu bilinmektedir. Bu kanun tasarısı taslağı hangi aşamadadır? Kanun
tasarısı taslağında ne gibi yenilikler öngörülmektedir? Vakıflar Genel
Müdürlüğünü yeniden yapılandırmayı, örneğin, daha özerk bir yapıya kavuşturmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Resul
Tosun, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) -
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Değerli
Bakanımız Mehmet Ali Şahin Beye, kendi ilgi alanıyla alakalı konularda
gösterdiği yakın ilgiye, özellikle, Tokatımızın Niksar İlçesinde yapılmakta
olan yarıolimpik yüzme havuzuna gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
İkinci olarak, bir müddet
önce, yayımlanan Vakıflar Genel Müdürlüğü çıkışlı bir genelgeyle, kamu
görevlilerine, mesai dışında da olsa, yapacakları hizmet karşılığı 903 sayılı
Yasaya göre kurulan yeni vakıflar tarafından herhangi bir ücret ödenmeyeceği
tamim edildi. Yasada olmayan bu yasaklamaya neden ihtiyaç duyuldu ve bu
genelgeyle bazı hizmetlerin durma noktasına geldiğini düşünüyorlar mı?
Vakıflarla ilgili bir
diğer sorum: İşte, Lübnan'da olsun, Trablusgarp'ta olsun, Bulgaristan'da olsun,
Suriye'de olsun birtakım vakfiyeleri Türkiye'de bulunan ecdat yadigârı eserler
var. Yurt dışındaki eserlerin restorasyonuyla da Genel Müdürlüğümüz ilgileniyor
mu, katkısı var mı, olabilir mi?
Bir diğer sorum:
İstanbul'da Sayın Bakanımızın da ikametgâhı olan Fatih bölgesinde Fatih Camii
çevresinin son derece bakımsız olduğunu, Fatih Hazretlerinin kabrinin yanında
bağıra çağıra futbol sahasına çevrilerek top oynandığını, camiin girişindeki
şadırvanın üzerinde geceleri hırsızların, yolsuzların yattığını ve kimi
ahlakdışı olayların cereyan ettiğini son ziyaretimde, bizzat ben bölge
halkından dinledim. Burayla ilgili bir tasarruf var mı, düşünülüyor mu?
Ayrıca, yine, aynı Fatih
Camiinin Akdeniz ve Karadeniz Bölgelerinde son derece mükemmel medreseleri var;
geçmişte yetiştirme yurdu olarak
kullanıldı. Yine, boş olarak duruyor. Bunların boş olarak kalması,
binaların tahribine de yol açıyor. Bunlarla ilgili bir tasarruf düşünülüyor mu?
Son olarak, Vakıflar
Bankasıyla ilgisinden dolayı sormak istiyorum. Bazı ilçelerde banka şubeleri
kapatıldı. Mesela, Tokat'ın Zile İlçesinde de Vakıfbank şubesi kapatıldı.
Mudilerimiz birhayli zarardide oldular. Açılması tekrar düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Atilla
Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Bilindiği gibi, idarî
yargı yapılanmasında yüzde 78-79 seviyesinde hukukçu olmayan yargıç gerçeği
vardır. Bu yapılanmanın, yargı ve yargıcın bürokratlaşmasını hızlandırdığını
hepimiz biliyoruz. Bu sebeple, bu yapılanmaya son vermek veya asgarîye indirmek
konusunda herhangi bir yasal çalışma yapılmakta mıdır? Bu konuda Genel Kurul
gündeminde bulunan yasa teklifine destek vermeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum şu: 2004
yılı içinde, idarî yargıda, haklarında idarî ve adlî süreç başlatılan hâkim ve
savcı sayısı nedir? Haklarında hangi disiplin müeyyideleri uygulanmıştır? Yine,
2004 yılı içinde görevden uzaklaştırılan hâkim ve savcı var mıdır; sayısı
nedir?
Üçüncü ve son sorum şu:
2003 ve 2004 yılı içinde idarî işlem yoluyla haklarında uygulama yapılan kamu
görevlilerinden idare aleyhine dava açanların sayısı nedir; bu davalardan kaçı
idare aleyhine sonuçlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Mehmet
Küçükaşık, buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Sayın Bakanım, benim sormak istediğim iki soru var. Spor kulüplerinin vergi
borçları konusunda neler düşünüyorsunuz; bu konuda bir af düşünüyor musunuz?
Birincisi bu.
İkincisi:
Bursa-Mustafakemalpaşa'da, konuşmanızda belirttiğiniz gibi, bir olimpik havuz
inşaatının temeli, 1993'te, eski Spor Bakanlarından Şükrü Erdem tarafından
atılmıştı. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve müteahhit arasındaki sorunlar
nedeniyle, şu an hiçbir şey yapılamadan duruyor ve şehrin en güzel yeri bir
mezbelelik halinde. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN -Sayın Ilıcalı,
buyurun.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım; aracılığınızla, Bakanımdan iki soruyu
cevaplamasını arz edeceğim.
Birinci sorum: 2009
üniversite kış oyunlarıyla ilgili iki aday şehirden birisi Erzurum'dur. Ocak
ayında Avusturya'da yapılacak toplantıyla konu karara bağlanacaktır. Bu konuda
desteğinizle ilgili bilgi verebilir misiniz?
İkinci sorum: Kış olimpiyatlarının
Doğu Anadolu Bölgesinde yapılmasıyla ilgili İstanbul Ticaret Odasının
üniversiteyle ortaklaşa yaptığı çalışma son aşamaya gelmiştir. Bu konuyla
ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sorulara cevap
vermek üzere buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
şahsıma soru yönelten arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Önce, biraz önce kürsüde
düşüncelerini ifade eden ve bana da bazı sorular yönelten Kocaeli Milletvekili
arkadaşımız Sayın Salih Gün'ün sorularına cevap vererek bu sorular faslına
başlamak istiyorum.
Sayın Gün "amatör
takımlara katkınız nedir" diye sordular. Herhalde, bununla kastettiği
amatör futbol kulüpleridir. Bilindiği gibi, Türkiye'de futbol özerktir. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, özerk futbola bütçemizden herhangi bir
katkımız, maalesef, yasal olarak olamıyor; ancak, biz, her yıl, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü bütçemizden amatör spor kulüplerine yardımla ilgili bir fasıl
ayırıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Onu
sordu Sayın Bakan, amatör kulüplerden bahsediyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben de oraya geliyorum şimdi.
Bu sene 1 trilyon kadar
bir ödenek ayırdık; ancak, eğer bir spor kulübümüz futbol dışında da amatör
branşlarda faaliyette bulunuyorsa, bu kulüplerimize yardım edebiliyoruz; sadece
futbol dalıyla meşgul olan spor klüplerimize, yasa ve yönetmelik gereği, bu
fasıldan yardım edemiyoruz. Amatör spor kulüplerine yardım edecek merci
neresidir; Türkiye Futbol Federasyonuyla ilgili yasada, gelirlerinin bir bölümü
- yanılmıyorsam yüzde 15'idir- proje karşılığı olmak üzere, kulüplerimize
yardım olarak verilebilmektedir; özerk federasyon olarak Türkiye Futbol
Federasyonunun kulüplerimize yardımı, yasa gereği mümkün. Bizim bütçemizden
ayırdığımız ödenekten amatör spor kulüplerine yardım, demin söylediğim
çerçevede, futbol dışında -diyelim ki, atletizm veya başka dallarda- amatör
olmak koşuluyla faaliyetleri varsa, cüzî de olsa -1 trilyon lira, tabiî, tüm
kulüplerimize yetecek değil- müracaat eden kulüplerimize, imkânlar nispetinde
yardım ettik. Bu seneki bütçemiz, bu konuda, 1 trilyondu.
"Spor affı
çıkarmadınız" dedi Sayın Gün. Özellikle, amatör spor kulüplerinin belli
süre içerisinde kongrelerini yapmamaları sonucu, dernek statüsünde oldukları
için derneklerinin feshedilmesi gerçeği karşısında, geçtiğimiz aylarda, bir
yasal düzenleme çalışması burada yapılırken, bir madde eklenerek, üç aylık bir
süre verildiğini, üç ay içerisinde müracaat edilmesi halinde yeniden
faaliyetlerine devam imkânı sağlayan bir düzenleme yapıldığını hatırlıyorum. Şu
anda o tasarı önümde değil. Hatta, bu öneri Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımızdan gelmişti; biz de Hükümet olarak katılmıştık. Eğer "af"
deniliyorsa, bana göre, bu da, spor kulüpleri için bir af şeklinde
değerlendirilebilir.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sporcu affı, Sayın Bakan...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sporcu affıyla ilgili... Eğer, bunlar
futbolcuysa, herhalde, bunu, Futbol Federasyonu yapacaktır. Özerk federasyon; o
konuda, biz yasal bir düzenleme yapamayız.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Amatör spor...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -...ama, sizin, eğer, bu konuda bir düşünceniz
varsa, bir teklif olarak getirin, verin, bir bakalım.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Tamam.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bunun dışında, vize için, müracaatlar
için paralar alıyorsunuz denildi; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, il
müdürlükleri olarak. Böyle bir düzenlemeyi biz getirmedik, öteden beri alınıyor
bu zaten; yani, uzun yıllardır uygulanan bir yöntemdir; ama, siz, şunu
söylüyorsanız "siz bunların hepsini kaldırın, hiçbir para almayın"
diyorsanız, tabiî, bu bir yasal düzenlemeyi gerektirir. Yani, böyle bir
düzenlemeyi biz getirmedik Salih Bey; öteden beri bu alınıyor, şu anda da devam
ediyor.
Tabiî, kulüplerimizin
çokça borcu olduğundan bahsettiniz; bir arkadaşımız da, biraz önce, sanıyorum,
Sayın Küçükaşık aynı doğrultuda bir soru yöneltti. Bu borçları affedebilecek
misiniz falan diye bir soru sordunuz. Biz, hükümete geldiğimizde, spor
kulüplerimizin vergi borçlarıyla ilgili bir düzenleme yaptık. Onların
borçlarını yeniden yapılandırdık; faizlerinin bir kısmını affettik; sanıyorum,
bunu onsekiz aya yayan bir düzenleme yaptık. Bazı kulüplerimiz bu borçlarını da
ödeyemediler; ama, bunların azınlıkta olduğu kanaatindeyim. Şimdi, yeniden bir
af beklentisi var; ama, sık sık af yaparsanız -özellikle vergi konusunda- bu iş
yalama olur.
Şimdi, hem bize
diyorsunuz ki, daha fazla ödenek ayırın, spor için daha fazla para ayırın; bir
taraftan da diyorsunuz ki, alacaklarınızdan vazgeçin. Bunlar, birbiriyle,
tabiî, uyumlu şeyler değil. Biz alacaklarımızı toparlayacağız ki, gelirlerimizi
artıracağız ki, diğer faaliyetlerle ilgili olduğu gibi, spor için de daha fazla
para ayırma imkânına sahip olabilelim.
Spor kulüplerinin vergi
oranlarını da yüzde 40'tan yüzde 15'e düşürdüğümüzü biliyorsunuz. Bunlar, spor
kulüplerimiz için yapılmış olan faydalı işlerimizdir.
Antalya Milletvekilimiz
Sayın Kaptan, Antalya Şehir Stadının yetersiz olduğunu... Ben, sanıyorum, kupa
maçı vesilesiyle, Antalya'da, o statta bir maç izlemiştim; gerçekten, tam
şehrin ortasında kalmış. Sayın Kaptan, gerçekten, bu konuda haklısınız. Ben de
orada bir maçı seyrederken, keşke, şurayı başka amaçlar için kullanacak hale
getirsek de, şehrin dışında, sizin de ifade ettiğiniz gibi, 40 000 kişilik
Antalya'ya yakışır bir stadyum yapabilsek! Ancak, bu konuda, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüz, Antalya Büyükşehir Belediyesiyle birlikte ortak bir çalışma
içerisine girdi. Şimdi, belediyemizin, sanıyorum, şöyle bir beklentisi var; bu
mevcut olan stadın yerine bir başka yerde bir stat yapıp, belki orayı buna
karşılık almak veya başka amaçlar için kullanmak gibi bir düşüncesi olduğunu
seziyorum. Bu çalışmaları Sayın Atalay takip ediyor. Biliyorsunuz 2010 Dünya
Basketbol Şampiyonası finallerini aldık. Bu finaller 4 kentte yapılacak:
Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya. Bizim, Antalya'ya en az 10 000 kişilik bir
spor salonu yapma sorumluluğumuz var. Bunu, uluslararası federasyona da taahhüt
ettik. Şimdi, bizim, acilen, hemen bir yer bulup, Antalya'ya, basketbol
finalleriyle ilgili bir spor salonu yapma sorumluluğumuz var. Uluslararası
federasyon, bundan bir iki ay önce belediye başkanlarını ziyaret etti, Antalya
Büyükşehir Belediyesini de ziyaret etti; Antalya Büyükşehir Belediyesinin de bu
konuda bir taahhüdü var. Yani, Antalya'nın, gerçekten, hem spor salonuna hem de
büyük bir stadyuma ihtiyacı var; bu konuda sizinle hemfikirim. Bu, bizim
gündemimizde. Yerel yönetimlerle işbirliği halinde, özellikle Antalya
Büyükşehir Belediyesiyle işbirliği halinde önümüzdeki süreçte bunları
gerçekleştirebileceğimizi umuyorum.
Ahmet Işık Beyin soruları
oldu. Sürem de bitmek üzereymiş.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
süreniz bitmek üzere; diğer kurumlarla, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle, Danıştayla
ilgili...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî, diğerlerine de yazılı cevap
vereceğiz.
Yalnız, Sayın Işık,
vakıflar yasası taslağıyla ilgili bir soru yönelttiler. Gerçekten, vakıf
mevzuatı çok dağınık. Biz, bütün bu vakıf mevzuatını tek bir yasa çatısı
altında toplayan, özellikle vakıfların özgürlük alanını genişleten, çağdaş
standartları vakıflar için de getirmeye çalışan ve bunu hedefleyen bir kanun
tasarısı taslağını Başbakanlığa sevk ettik. Başbakanlık internet sitesinde,
vakıflar yeni yasası tasarısını görmeniz, incelemeniz mümkündür. Bunu, sivil
toplum örgütleri, özellikle vakıf yöneticileri incelesinler, eğer yeni
önerileri varsa bunları da bize bildirsinler diye orada yayımlattık.
Yayımlanalı bir ayı geçti. Eğer, yeni öneriler Vakıflar Genel Müdürlüğüne
gelmişse ve isabetli teklifler varsa, onları da yeniden gözden geçirerek, çok
kısa bir sürede vakıfların yeni kanun tasarısını Meclise sevk etmeye
hazırlanıyoruz.
Sayın Tosun'un, Fatih
Camiiyle ilgili ve çevresindeki o medreselerle ilgili soruları var. Bu konuda,
iki tane proje, şu anda, Anıtlar Kurulunda; çıkmasını bekliyoruz. Vakıflar
Genel Müdürlüğü olarak, Fatih Camii ve çevresi ödeneğimiz de hazırdır.
Vakıfbank, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bu sene, ciddî miktarda, vakıf eserleri
için bir para aktardı; özellikle İstanbul'daki büyük camilerin ihtiyaçları için
kullanılacak; ancak, bunlarla ilgili yapılmış olan projeler Anıtlar Kurulunda,
tasdiki bekleniyor. Sayın Tosun'un sorusu üzerine, bunu, kendilerine ifade
ediyorum.
Sayın Atilla Kart
arkadaşımızın Danıştayla ilgili soruları var. Doğrusu, bu rakamlar bende yok.
Bunları, yazılı olarak kendilerine takdim edelim. Sayın Türkoğlu bunları
hazırladı; ama, zamanımız dar. Ben, çok kısa sürede, bu cevapları size intikal
ettiririm.
Evet, Sayın Küçükaşık,
spor kulüplerinin vergi borçlarıyla ilgili bir konuyu gündeme getirmişti.
Bursa Yüzme Havuzu
konusuyla ilgili, şu anda, tam bilgi sahibi değilim; kendilerine bir bilgi
hazırlayalım, yazılı olarak cevap verelim.
Sayın Ilıcalı, tabiî,
2009 üniversite kış spor oyunlarının Erzurum'da yapılmasıyla ilgili, evet,
öneri vardır. Ocak ayının başında, Avusturya'da, bu konuyla ilgili karar
verilecektir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü... Vaktim olursa ben de gitmek ve
bu işi kotarmak istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
yüzme havuzu Bursa'da, Mustafakemalpaşa İlçesindeki yüzme havuzunu sordu Sayın
Küçükaşık.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Doğrudur, Bursa, Mustafakemalpaşa.
İhale tasfiye oluyor, yeniden ihale edeceğiz, müteahhitle bir problem varmış;
Genel Müdürümüz o bilgiyi aktardılar.
Sayın Başkanım, diğer
sorulara, izin verirseniz, yazılı olarak cevap vereyim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi, sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.91 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 19 154 100
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 132 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 900 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 249 470 900
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
Kod Açıklama
Lira
02 Vergi Dışı Gelirler 979 998
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 2
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar 268 677 000
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
229 807 683 900 000 |
- Toplam Harcama |
: |
201 134 571 150 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
22 879 917 300 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve |
|
|
Özel Kanunlar Ger |
|
|
Ertesi Yıla Devreden Ödenek |
: |
5 793 195 450 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini |
: |
209 118 000 000 000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
206 564 837 200 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.92 - VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 6 865 026
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 26 790
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 244 954
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 4 500
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 147 655 859
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 51 202 871
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B - C E T V E L İ
KOD Açıklama YTL
02 Vergi Dışı Gelirler 205
999 710
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Sermaye Gelirleri 290
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2003 Malî Yılı Kesinhesabı
A - C
E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
73 494 390 800 000 |
- Toplam Harcama |
: |
59 973 118 000 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
13 432 100 400 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve |
|
|
Özel Kanunlar Ger.Ertesi Yıla |
|
|
Devreden Ödenek |
: |
89 172 400 000 |
Mazbut ve Mülhak Toplamı |
|
|
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
20 626 096 350 000 |
- Toplam Harcama |
: |
4 416 346 400 000 |
- 1050 S.K.55 inci Mad.ve |
|
|
Özel Kanunlar Ger.Ertesi Yıla |
|
|
Devreden Ödenek |
: |
16 209 749 950 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C
E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini |
: |
44 561 000 000 000 |
- Yılı tahsilatı |
: |
107 107 676 950 000 |
Mazbut ve
Mülhak Vakıf Geliri
|
|
|
- Yılı tahsilatı |
: |
4 416 346 400 000 |
BAŞKAN- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü
2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
05 - DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. - Danıştay Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi
A - C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
YTL
01 Genel Kamu Hizmetleri 3 698 950
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15 950 350
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 101 900
BAŞKAN- Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2005
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. - Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN- (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Danıştay Başkanlığı 2003
Malî Yılı Kesinhesabı
A - C E T V E L İ
Lira
- Genel Ödenek Toplamı |
: |
15 030 080 000 000 |
- Toplam Harcama |
: |
14 573 706 450 000 |
- İptal Edilen Ödenek |
: |
456 373 550 000 |
BAŞKAN- (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay Başkanlığı 2003
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı 2005 malî yılı
bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
bugünkü programda yer alan bütçelerin görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 23 Aralık 2004
Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 20.01