BIM 2 4 2005-01-10T15:00:00Z 2005-01-10T15:00:00Z 73 52796 300938 TBMM 2507 601 369572 9.3821 0 6 nk 6 nk 0

DÖNEM : 22           Cilt : 70       YASAMA YILI : 3

 

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

37 nci Birleşim

22 Aralık 2004 Çarşamba

 

 

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Avrupa Birliğine girilmesiyle ilgili konu ele alınırken, Meclisin yoğun çalışmalarında emek veren milletvekillerini kutlayan; bilim, sanat, kültür, sosyal yaşam tarzı itibariyle de Avrupa'ya ayak uydurabilmek durumunda olduğumuzu belirten konuşması

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayıları: 706, 707, 708, 709)

A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

D) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

E) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzan grubuyla ilgili basına yansıyan bazı iddialara,

TMSF tarafından el konulan Uzanların Sakarya Pamukova'daki çiftliğinde saklandığı iddia edilen doküman bilgi ve belgelere,

Uzan Grubunun Motorola ve Nokiaya olan borçlarının TMSF tarafından takibine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/4194, 4195, 4196)

2. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, 2004 yılında TRT'ye araç alınıp alınmadığına, TRT Genel Müdürlüğündeki bir müşavire,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4288, 4289)

3. - Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT'nin yeni Genel Müdürü döneminde kuruma araç alımı yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/4338)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak dört oturum yaptı.

Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun (6/672), (6/679) ve (6/701) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, Cezayir ve Tunus'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;

Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Parlakyiğit'e,

Kars Milletvekili Zeki Karabayır'a,

Bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin almalarından dolayı ödenek ve yolluklarının verilebilmesine,

İlişkin Başkanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

Genel Kurulu ziyaret eden Moğolistan İnşaat ve Şehir Geliştirme Bakanı Batbayar ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoşgeldiniz" denildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan:

2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının  (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S. Sayıları: 706, 707, 708, 709) görüşmelerine devam olunarak;

Başbakanlık,

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

Gümrük Müsteşarlığı,

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.

Alınan karar gereğince, 22 Aralık 2004 Çarşamba günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 20.12'de son verildi.

 

 

Sadık Yakut

 

 

 

Başkanvekili

 

 

Yaşar Tüzün

 

Ahmet Gökhan Sarıçam

 

Bilecik

 

Kırklareli

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Mehmet Daniş

 

 

 

Çanakkale

 

 

 

Kâtip Üye

 


                                                                              No. : 48

II. - GELEN KÂĞITLAR

22 Aralık 2004 Çarşamba

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kosova Geçici Özyönetim Kurumları (ÇEVRE VE MEKANSAL PLANLAMA BAKANLIĞI) Adına Görev Yapan Birleşmiş Milletler Kosova Geçici Yönetimi Arasında Çevre Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/938) (Çevre ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/939) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2004)

Sözlü Soru Önergesi

1.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, memurların özel sağlık kurum ve kuruluşlarında tedavilerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1372) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bazı belediyeler ve bunlara ait şirketlerde çalışanların işine son verildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4442) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, sicil amirleri yönetmelikleri ve 5015 sayılı Kanuna göre çıkarılması öngörülen yönetmeliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4443) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

3.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, yabancıların satın aldığı şirketlere ve satış değerlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4444) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, işsizlerin istihdamına ve yoksulluğu önlemeye yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4445) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

5.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bakanların yurt dışı ziyaretlerine ve basında yer alan bir habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4446) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

6.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, ülkemizde sporun yaygınlaştırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4447) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

7.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, soruşturma komisyonunda görev yapan iki milletvekilinin Yüce Divan'a gönderdiği iddia edilen bilgi notuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4448) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

8.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Merkez Bahtılı Köyünün Doyran Belediyesine bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4449) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

9.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Lüleburgaz İlçe Emniyet Müdürlüğü binası inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4450) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

10.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Isparta Fevzipaşa İlköğretim Okulunun arsasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4451) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

11.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, sözleşmeli personele ve vekil öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4452) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

12.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, emekli ikramiyelerinin hazine kağıtlarıyla ödeneceği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4453) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

13.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, ÖTV Kanununun yürürlüğe girmesiyle kolalı gazoz, alkollü içecek ve tütün mamullerine uygulanan vergi miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4454) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

14.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Uzanlarla ilgili bir gazetede yer alan habere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4455) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

15.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, çocuk tutuklulara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4456) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

16.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, 5187 sayılı Basın Kanununun 19 uncu maddesinin uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4457) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

17.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bu yılki Eurovision Şarkı Yarışması ön elemelerine ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4458) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

18.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT'nin reklamlardan sağladığı gelire ve reklam karşılığı programlara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4459) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

19.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT-4'ün yayınının durdurulduğu iddiasına ve personeline ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4460) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

20.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Başbakanlık Tanıtma Fonuna ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4461) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

21.- Afyon Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Ankara'da yayın yapan bir radyoya RTÜK tarafından verilen uyarı cezasına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/4462) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

22.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4463) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

23.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Tuzluca Projesi kapsamındaki Ünlendi Barajının 2005 yatırım programına alınıp alınmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4464) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

24.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, kamu açıklarının finansmanında Merkez Bankası kaynaklarının kullanılıp kullanılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/4465) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

25.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türk Gıda Kodeksi-Enerji İçeceği Tebliğinin iptaline ve yeni bir tebliğ çıkartılıp çıkartılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4466) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

26.- Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Ordu-Efirli Balıkçı Barınağının limana dönüştürülmesi projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4467) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, bayanların futbol maçlarına ilgilerini artırmaya yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/4468) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2004)

28.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, TMSF tarafından el konulan Star Medya Grubuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/4469) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)

29.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, konuşma-işitme engellilerin SSK hastanelerindeki Telefonla Randevu Sisteminden doğan mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4470) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2004)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 11.05

22 Aralık 2004 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

Değerli milletvekilleri, birleşimin hemen başında, bir konuyu, siz değerli milletvekillerinin oylarına sunmak istiyorum. Kâtip arkadaşlarımız bütçe görüşmeleri süresince, çok okuma durumunda olacaklar. Onların, okumayı, oturdukları yerden yapmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. - Oturum Başkanı ve TBMM Başkanvekili Ali Dinçer'in, Avrupa Birliğine girilmesiyle ilgili konu ele alınırken, Meclisin yoğun çalışmalarında emek veren milletvekillerini kutlayan; bilim, sanat, kültür, sosyal yaşam tarzı itibariyle de Avrupa'ya ayak uydurabilmek durumunda olduğumuzu belirten konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bir cumhuriyet projesi olan Avrupa Birliğine girmekle ilgili konuyu ele alırken unutulmaması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin yoğun çalışmaları idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, siz değerli milletvekilleri, bu konuda, Türkiye'nin Avrupa standartlarına ulaşması yolunda, çok yoğun çalışmalar yaptınız. Bu nedenle, Meclis Başkanvekili olarak, siz değerli milletvekillerini, yürekten kutluyorum. İnşallah, bu konunun arkası gelir.

Bir uygarlık projesi olan Avrupa Birliğine olduğumuz gibi giremeyiz. Bilimi, sanatı, kültürü, sosyal yaşam tarzı itibariyle de Avrupa'ya ayak uydurabilmek durumundayız. Bu nedenle, cumhuriyetin aydınlanma döneminde yapılan devrimler geliştirilerek sürmeli, Türkiye çağdaş anlamda, Avrupa uygarlığına paralel bir Avrupa ülkesi olabilmeli. Yoksa, aynı apartmanda birbirini tanımayan, birbirine bitişik iki dairede oturan komşular durumuna düşeriz. Her bakımdan, her yönü ile, her boyutu ile, Türkiye'nin Avrupa'yla bağdaşabileceği atılımları gerçekleştirmek gerekiyor. Özellikle, sanatta, bilimde, sosyal yaşam tarzında, kültürel hayatta, Türkiye'nin gerçek anlamda kendi ulusal değerlerini muhafaza ederek, Avrupalı olması için çaba göstermesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda üzerine düşeni yapacağına inanıyorum ve şimdiden, önümüzdeki çalışma döneminde Avrupa Birliğine yönelik çalışmalarda göstereceğiniz başarıdan dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam ediyoruz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Dürdüncü turda, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

l. - 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayısı: 706, 707, 708, 709) (x)

A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1. - Hazine Müsteşarlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI

1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerinden soracaklardır.

Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; Bayburt Milletvekili Fetani Battal, söz süresi 9 dakika; Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan, söz süresi 9 dakika; Siirt Milletvekili Öner Gülyeşil, söz süresi 9 dakika; Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek, söz süresi 9 dakika; Van Milletvekili Cüneyit Karabıyık, söz süresi 9 dakika. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, söz süresi 20 dakika; Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş, söz süresi 15 dakika; İstanbul Milletvekili Bülent Tanla, söz süresi 10 dakika.

Şahısları adına; lehinde; Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, söz süresi 10 dakika; ikinci sırada, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız. Aleyhinde; Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik, söz süresi 10 dakika; ikinci sırada, Ankara Milletvekili Bayram Ali Meral.

Şimdi, birinci olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

                               

(x) 706, 707, 708, 709 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 20.12.2004 tarihli 35 inci Birleşim Tutanağına eklidir.

AK PARTİ GRUBU ADINA FETANİ BATTAL (Bayburt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı 2005 yılı bütçesi hususunda, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine Müsteşarlığı, devletin ekonomik programının temel unsurlarını belirler, para ve malî politikaları sürdürür, makroekonomik dengeleri gözetir ve özellikle kamu borçlarının yönetimini sağlar.

Bir devletin hazinesi demek, o devletin malı, parası ya da paraya çevrilebilir değerleri demektir. Bir devletin gücüyle, kuvvetiyle, o devletin hazinesinin gücü arasında bire bir orantı vardır. Tarih, hazinelerin bitişi ile devletlerin bitişi arasındaki hazin öyküyü sürekli bize hatırlatır. Biz, koca bir imparatorluğun varisleriyiz ve konumumuz gereğince, özellikle dışborçlar hususunda Osmanlıya kısa bir göz atmakta çeşitli faydalar mülahaza ediyorum.

Tarih 1855; Sultan Abdülmecit dönemi, Kırım Savaşının ağır harcamaları karşılanmaya çalışılırken, diğer taraftan, lüksün, hesapsız harcamaların alabildiğine arttığı bir dönemdir; Londra'da imzalanan 5 maddelik bir anlaşmayla, Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ve Fransa'dan yüzde 4'lük bir faizle 5 000 000 İngiliz altını borç almıştır. 1875 yılına gelinceye kadar dışborçların tutarı, Osmanlı millî gelirinin yarısından fazlasını aşmıştır ve bu arada, tenzili faiz kararıyla, borç faizlerinin yarısı nakit olarak ödenirken, yarısı da hisse senetleri çıkarılarak ödenmeye çalışılmaktadır.

Aradan daha yirmiyedi yıl gibi bir zaman geçmiştir -ki, bu dönem, İkinci Abdülhamit dönemidir- 20 Aralık 1881 tarihinde Düyunu Umumiye ilan edildi. Düyunu Umumiye, kısaca, alacaklı devletlerin, Osmanlı Devletinin gelirlerine, alacaklarına mahsuben elkoyması demektir. 5 000 000 İngiliz altınıyla başlayan dışborç serüveni 191 000 000 İngiliz altınına dönüşmüştü. Çok acılar çekildi, çok çileler çekildi; ama, Düyunu Umumiyeyle başlayan ekonomik çöküş, kısa zamanda, koskoca Osmanlı Devletinin de çöküşünü beraberinde getirdi.

Dünyada borçsuz ülke hemen hemen yok gibidir. Eğer, devletseniz, içborcunuz da olur dışborcunuz da olur. Hani "borç yiğidin kamçısıdır" derler ya, aslında, borç, devletlerin de kamçısıdır; ama, aldığınız borcu iyi kullanamaz, yanlış hesaplar yapar, yanlış harcamalar yaparsanız, devletin hazinesini iyi koruyamaz, hırsıza, yolsuzluğa, hortumcuya açık hale getirirseniz, aldığınız bu borç yiğide kamçı olmaktan çıkar millete işkence yapan bir kamçıya dönüşür. Aynen öyle oldu ve Osmanlıdan kalan borçları, Lozan Antlaşması gereğince, ödedik, ödedik, ödedik ve ancak 1954 yılında bitirebildik.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şunu biliyoruz ki -hem de çok acı tecrübelerle- eğer ekonomik bağımsızlığınız yoksa siyasî bağımsızlığınız da tehlike altında demektir. Aziz milletimiz bu gerçeği çok iyi hissettiği ve kavradığı için, 2002'de 3 Kasım seçimlerinde Anadolunun gittiğimiz her köşesinde, Bayburt'un gittiğim her ilçesinde, her beldesinde, her köyünde insanımız bize şunu dedi: "Çalmayın, çaldırmayın; ekonomik kaynaklarını hortumlatmayın bu memleketin. Bunun hesabını sorun; sorun ki size güvenebilelim; çalmayın, çaldırmayın ki size inanalım. O zaman bilin ki, eğer size inanırsak, sizin arkanızda oluruz; o zaman bilin ki, biz her türlü fedakârlığa katlanırız; o zaman bilin ki, milletimizin, devletimizin alnının ak, başının dik olabilmesi için, biz, gerekirse, ahırımızdaki iki ineğimizden birisini satar, onu milletimizin, devletimizin bekasına, devletimizin borçlarına verebiliriz; ama, bizi inandırın ve bize güven verin."

Bu aziz millet, ferasetiyle, sağduyusuyla gördü ve şunu ifade etti ki, bu millet, inandığı, güvendiği evlatlarıyla oluşturacağı bir meclisle, yeni bir kurtuluş ruhuyla bu borçlar faciasından memleketi kurtarma gerekliliği ortada. İşte, iktidarıyla muhalefetiyle bugün bizim burada olmamızın sebebi de budur.

2002'den bu yana bu Meclis bu dönemin üçüncü bütçesini gerçekleştiriyor. Pazartesi günü yapmış oldukları konuşmalarıyla gerek Sayın Başbakanımız gerekse Sayın Maliye Bakanımız çok ciddî rakamlar sundular aziz Meclisimize ve milletimize. Alınan mesafe çok sevindirici ve rakamlar yüz güldürücüdür. Konumuz çerçevesinde, özellikle hazinemiz ve borçlanmamız açısından bazı rakamları kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

2001 yılında topladığımız vergilerin tamamı, maalesef, yıllık faiz ödemelerimizi karşılamaya yetmiyordu. Faiz ödemeleri için, toplanan 100 liraya karşılık 3 lira daha eklersek ancak faiz borçlarımızı ödemek durumunda kalabiliyorduk. Bu çok feci bir durumdu ve 2002 yılı sonunda iyileşme hadiselerinin başladığını gördük. O zaman, 100 lira verginin 87 lirası, 2004 yılının sonunda da 100 lira verginin 57 lirası borçlarımızın faizlerini karşılamaya yetmeye başladı. Bu rakam 2005 yılında 47 liraya düşecek. İşte bu, ciddî bir kurtuluş hadisesinin müjdeleyici rakamlarıdır. Kamu net borç stokunun gayri safî millî hâsılaya oranı da çok ilginçtir. 2001 yılında bu oran yüzde 91'e, 2002 yılında yüzde 78,7'ye, 2003 yılında yüzde 70,5'e, 2004 yılında da yüzde 68'e düşmüştür; bu oranı 2007 yılında yüzde 60'a düşürerek uluslararası standartları yakalamış olacağız.

Enflasyonda hedeflere varılması ve faizlerin düşmesiyle ülkemiz ciddî bir nefes almaya başlamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eskiden, hazineyi kollayan, gözeten insanlara "hâzin" denilirmiş. Milletin hazinesini iyi kullanamayan insanların da hükümetlerin de sonları, maalesef, çok hazin olmuştur ve kendi sonlarının hazin olması yetmemiş, milletimize de çok hazin tablolar yaşatmışlardır. Bu hazin tabloların bitmesi dileğiyle, Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu hususta ciddî bir çaba veren hükümetimizin ve hazinemizin koruyucularına seslenmek istiyorum ve diyorum ki, hazineden bahsettiğimiz şu anda, bilin ki, en büyük hazine, doğruluktur ve en ideal uygulama adaletle muamele etmektir. Sizlere başarılar diliyorum.

Bütçemizin, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetimizin göreve geldiği 2002 yılı kasım ayından itibaren, Türkiye ekonomisi, çok hızlı ve çok boyutlu bir toparlanma sürecine girmiş, ekonomide, âdeta, bir ak sayfa açılmıştır. Türkiye'nin son on yılına damgasını vurmuş kronik sorunlarının üzerine kararlılıkla ve cesaretle gidilmiştir. Türk ekonomisi son iki yıldır önemli ilerlemeler sağlamış ve bütün dünyada Türkiye konuşulur hale gelmiştir. Ülkemiz, hem siyasî reformlarda hem ekonomik reformlarda kısa zamanda atmış olduğu bu adımlarla, almış olduğu mesafelerle, çok şükür, tüm dünyada konuşulur hale geldi.

Hükümetimizin sağladığı huzur, barış, güven ve istikrar, ekonomik iyileşmede itici güç olmuştur. Bugün, her kesim, tüm kurumlarımız ve kuruluşlarımız önlerini görebilmekte, geleceğe güvenle bakabilmekte, Türkiye'nin, istenildiğinde neler başarabileceğini görmektedir. Bu ortamın sağlanmasında, hükümetimizin yanı sıra, iktidarıyla muhalefetiyle Parlamentomuzun, sivil toplum örgütlerimizin, devletin bütün kurumlarının eşsiz katkıları olmuştur. Birlik ve beraberlik içerisinde, ortak bir hedef için çalışmanın meyveleri çok kısa bir zamanda alınmaya başlanmıştır.

Ekonomik iyileşmenin sağlanması kadar, korunması ve sürdürülebilir olması da önemlidir. Var olan uzlaşma ve diyalog ortamı sürdürüldükçe, Türkiye'nin mevcut sorunları da mutlaka çözüm yoluna girecek, henüz nihaî başarı elde edemediğimiz konularda da başarı sağlanacaktır; Türkiye, hep birlikte ve el ele daha güzel yarınlara yönelecektir.

Hazine Müsteşarlığımız, ekonomik programımızın temel unsurlarının oluşturulmasında ve uygulanmasında önemli işlevler üstlenmiştir. Müsteşarlığın temel görevlerinden biri olan kamu borçlarının yönetimi, makroekonomik dengeleri gözeten para ve maliye politikalarıyla uyumlu, sürdürülebilir, saydam ve hesap verebilir bir çerçevede yürütülmektedir. 2004 yılında, borç yönetiminin temel hedeflerine ilişkin olarak önemli kazanımlar elde edilmiştir.

2004 yılında giderek azalan risk algılaması ve enflasyonun, yılsonu hedefinin altında gerçekleşeceği beklentisinin artık piyasalarda yerleşmesi borçlanma faizlerini düşürmüş ve yatırımcıların vade tercihlerini uzatmıştır.

Türkiye, 2003 yılından itibaren IMF'ye net borç geri ödeyicisi durumuna gelmiştir. 2004 yılında fondan toplam 1 100 000 000 dolarlık kaynak temin edilmişken, geri ödeme tutarı 4 300 000 000 dolara ulaşmıştır; yani, 2004 yılı sonu itibariyle, IMF'ye olan toplam borcumuz yaklaşık 20 milyar dolar seviyesine inmiş olacaktır. Yeni stand-by düzenlemesi döneminde de ülkemiz, IMF'ye net borç geri ödeyicisi durumunu sürdürecek ve borç stokumuz her yıl azalmaya devam edecektir.

Son iki yıldır uyguladığımız ekonomik programımızın, enflasyon, makro dengeler ve ekonomik istikrar üzerindeki olumlu etkilerinin somut şekilde ortaya çıkmasıyla, para reformu için de çok uygun bir ortam oluşmuştur. Tek haneli enflasyona geçiş sürecinde ulusal paramızdan 6 sıfır atılması için en uygun tarihin 1 Ocak 2005 olduğuna karar verilmiş ve buna ilişkin yasal düzenlemeler de gerçekleştirilmiştir.

Hükümetimizin özel hassasiyet gösterdiği bir diğer konu ise, yıllardır yeterince yabancı yatırım çekemeyen ülkemizde, yabancı sermaye girişinin önünde engel teşkil eden unsurların ortadan kaldırılmasıdır. Bu çerçevede, 17 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatarımlar Kanunuyla bu alandaki mevzuatımız uluslararası normlara uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 Ekimindeki faizler, yani 3 Kasım seçimlerinden önce yüzde 71'di; 2004'te 51 puan düşüş sağlandı. Unutmayalım, her 1 puanın ülkenin geleceğine maliyeti 1 milyar dolar. Bu ülkedeki borçlanma eğer aynı hızla gitseydi, 51 milyar dolar daha fazla borçlanacaktık; AK Parti İktidarı, sadece faizlerin düşüşüyle ülkemize 51 milyar dolar kazandırmıştır değerli milletvekilleri. Dolayısıyla,  bugün,  eğer  yüzde 20'lerin altındaki faizleri konuşuyorsak -ki, inşallah bunun da altına düşecektir- sağlanan avantajın, bu ülkenin geleceğinde elde edilmiş tasarrufun ne olduğunu hep beraber görüyoruz. Faizlerin düşmesiyle birlikte, toplam kamu faiz ödemelerindeki düşüşü de görüyoruz. 2001'de yüzde 24,5 civarındayken, 2004'te yüzde 14,3 olmuştur; 2005'te de yüzde 12,1 hedeflenmektedir. Bu da, kamu faiz ödemelerinin ne derece hızlı bir şekilde azaldığını göstermektedir. Son iki yıldır bütçenin faiz yükü önemli ölçüde hafiflemiştir; nitekim, 2003 yılında da 6,8 katrilyonluk tasarruf sağlanmıştır. Hem 2003'te hem de 2004'te büyümenin devam etmiş olması, hatta enflasyonun tek haneli rakamda kalması halinde, ilk defa, Türkiye'de, büyümenin, enflasyonun üzerinde olacağı bir olumlu durumla da karşılaşacağız. Büyüme hızı - 9,5'lerden + 10'lara tırmanmış. Çok çarpıcı bir örnek; bütçe açığının gayri safî millî hâsıla içindeki payı, 2001 yılında 16,5 iken, bugün, yüzde 6,6'ya kadar düşmüştür; yine, bütçe gelirlerinin giderleri karşılama oranı da yüzde 62'den yüzde 82'lere kadar çıkmıştır. Dolayısıyla, bunları kendi dinamikleri içerisinde ve aynı ölçü birimleriyle karşılaştırdığımızda, bütün rakamsal verilerin, mutlaka, olumlu mesafe katettiğini gözlemek mümkündür. Ekonomide elde ettiğimiz başarı, 2004 yılı içerisinde, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından da teyit edilmiş ve bu kuruluşlar, ülkemizin kredi notunu üst üste artırmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin aslında önemli bir sorunu da dengesiz gelir dağılımıdır. 2003 yılında ve 2004 yılında, hükümetimiz tarafından, özellikle dargelirli kesimlere enflasyonun üzerinde maaş verilmesi, bu dengesizliğin azaltılması yönünde ciddî adım olmuştur. Bütün bu sosyal kesimlere, SSK'lıya, Bağ-Kurluya, Emekli Sandığı mensuplarına, gelir düzeyi düşük olan maaş gruplarına genelde enflasyonun üzerinde ödemeler yapılmıştır ve inşallah, 2005 yılında da bu gelir düzeyi düşük gruplara yine enflasyonun üzerinde maaş verilecektir.

Özellikle işsizlik konusu, ülkemizin, bugün itibariyle, en önemli ekonomik ve sosyal problemidir. Bunları, biz, hep dile getiriyoruz. Çok şükür, özellikle son dönemde, işsizlik konusunda da olumlu sinyaller almaya başladık. Özellikle 2004 yılındaki yüksek büyüme, beraberinde, beklenenden de erken bir zamanda, işsizlik rakamlarında düşüşü beraberinde getirdi. Yine, Avrupa Birliğinden aldığımız müzakere tarihi, yabancı yatırımların da 2005 yılında daha hızlı geleceği beklentisiyle, inanıyorum ki, 2005 yılında, bu alanda da büyük bir mesafe katedeceğiz.

İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranları yükseldi; büyüme hedeflerinin de üzerine çıktık.

İhracatta tarihî rekor artışlarına da bu dönemde hep birlikte tanık olduk. Kısacası, makroekonomik istikrar, gerek iç gerekse dış faktörlerin etkisiyle sağlanmış durumdadır.

Geçmişte uygulanan yanlış politikalar, ekonomimizde önemli sorunlara yol açmış, maalesef, yıllardır uygulanan bu yanlış politikalar, sonucunda, bütçe, maalesef, kendisinden beklenen sosyal fonksiyonlarını yerine getiremez hale gelmiş ve âdeta bir faiz bütçesi olmuştur. Vergi gelirlerinin de, gayri safî...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tutan, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayın.

MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, son olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye, AK Parti İktidarıyla makroekonomik istikrarı sağlamıştır. Bunu başarmak için, öncelikle kamu malî disiplininin sağlanması gerektiği, hükümetimiz tarafından nihaî hedef olarak alınmıştır. Gerçekten de, kamu malî disiplini bakımından, son on yılın en başarılı bütçesi gerçekleştirilmiştir.

Bu malî disiplini sağlama yönünde göstermiş oldukları katkı nedeniyle, başta sayın bakanlarımıza, tüm ilgili bürokratik kademelerde görev almış arkadaşlarımıza ve iktidarıyla muhalefetiyle tüm Parlamentomuza teşekkür ediyor; bu duygu ve düşüncelerle, Hazine Müsteşarlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Siirt Milletvekili Sayın Öner Gülyeşil; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖNER GÜLYEŞİL (Siirt) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında, Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin bürokratik yapılanmasında, hükümetin merkezî teşkilatı içerisinde müşavir kuruluşlar arasında yer almakta olan Devlet Planlama Teşkilatı, kaynakların verimli kullanılması, kalkınmanın hızlandırılması, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel planlama hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde etkin ve düzenli olarak yürütülmesi ve izlenecek politika ve hedeflerin tespitinde hükümetlere yardımcı olmak amacıyla, 1960 yılında kurulmuştur.

Geçen zaman içerisinde, teşkilatın yapısında, birçok defa düzenlemeler yapılmıştır. Son düzenleme, 19 Haziran 1994 tarih ve 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yapılmıştır.

Devlet Planlama Teşkilatı, Yüksek Planlama Kurulu, Para Kredi ve Koordinasyon Kurulu ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından meydana gelmektedir.

Yüksek Planlama Kurulu, Başbakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği sayıda bakan ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarından meydana gelir. Kurul, iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı planlamada ve politika hedeflerinin tayininde Bakanlar Kuruluna yardımcı olur ve hazırlanacak kalkınma planları ile yıllık programları Bakanlar Kuruluna sunmadan önce, belirlenen amaçlara uygunluk ve yeterlik bakımından inceler.

Para Kredi ve Koordinasyon Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanın başkanlığında, Başbakanın belirleyeceği bakanlar ile Maliye Bakanlığı Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, Hazine Müsteşarı, Dış Ticaret Müsteşarı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanından oluşur. Kurulun sekreterya hizmetleri Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı tarafından yürütülür. Para Kredi ve Koordinasyon Kurulu, ülkenin, yurtiçi ve yurtdışı ekonomi, para, kredi ve maliye politikalarını tespit ederek, uygulanmasında koordinasyon sağlayarak, bunlarla ilgili gerekli tedbirleri ve kararları alır, Bakanlar Kurulunca verilen diğer görevleri yapar.

Ayrıca, Ekonomik ve Sosyal Konseyin sekreterya hizmetleri de, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından yürütülmektedir.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının merkez teşkilatı, 1 müsteşar, 3 müsteşar yardımcısı, 1 genel sekreter, 7 genel müdür ile 27 daire başkanından oluşmaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, aslî görevi olan kalkınma planları ve yıllık programların hazırlanmasında, konjonktür, kamu maliyesi, ödemeler dengesi, para, banka ve malî piyasalar konularında gerekli araştırmaları yaparak, yıllık programların makro dengelerini oluşturur. Ekonomik modeller, dünya ekonomisi, ulusal ve uluslararası stratejiler konusunda araştırmalar yapar, getirdiği makro modellerle, ekonomik ve sosyal politikaların uzun dönemli etkilerini tahmin eder, dünya ekonomisi ve bölgesel entegrasyonlara ilişkin gelişmeleri ve stratejileri izleyerek, bunlara yönelik alternatifler hazırlar. Kamu yatırım programlarının hazırlanması, izlenmesi ve yıl içinde revizyonuyla ilgili tüm işlemleri yapar. Uygulamayı yönlendirerek, plan ve programların uygulanması sırasında kamu ve özel sektör kuruluşları arasında gerekli koordinasyonu sağlayarak, kurum ve kuruluşların üst düzey yetkili temsilcilerinin katılacağı muhtelif komisyonlar kurar.

Devlet Planlama Teşkilatı, sanayileşme, dışticaret, teşvik ve yönlendirme, ekonomik ve sosyal uyum, kurumsal ve hukukî düzenlemeler ve diğer yapısal konularda araştırmalar yaparak, politika önerileri geliştirir. İl ve ilçe bazında araştırma, planlama çalışmaları yapar, kalkınmada öncelikli yöreleri ve ihtiyaçlarını tespit eder.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, planlı kalkınmayı ilk uygulayan ülkelerden biridir. Devlet Planlama Teşkilatının kurulduğu tarihten bugüne kadar, 8 adet beş yıllık kalkınma planı uygulamaya konulmuştur. Planların iktisadî felsefeleri ve yaklaşımları kapsamında, 1960 yılı öncesi planları devletçi-kısmî, 1960 ve 1980 planları karma ekonomi ve bütüncül, 1980-2000 planları ise liberal-stratejik olarak nitelendirilebilir. 1980 öncesinde, sanayileşmede ithalat ikamesi politikaları, 1980 sonrasında, açık ekonomiye geçiş yönlendirici olmuştur.

2001-2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, ekonomik istikrarın sağlanması yanında, yapısal ve kurumsal düzenlemeler, rekabet gücünün artırılması, Avrupa Birliğine uyum, bilgi çağına geçişin altyapısının oluşturulmasına başlanması, teknoloji üretimi ve gelir dağılımındaki farklılıkların azaltılmasında etkileşimli yaklaşımla, bölge ve il planlamalarına öncelik verilmesine göre hazırlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla yürürlüğe girmiştir. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, küresel ve ülke düzeyinde orta ve uzun dönem stratejilerini kapsayan, dinamik ve sürekli yenilenen bir yapıya sahiptir.

Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla hazırlamanın gerekli altyapısını oluşturmak amacıyla hazırlanan 2001-2023 yıllarını kapsayan uzun vadeli gelişme stratejisinin ortaya koyduğu perspektif, öncelikleri ve politikaları itibariyle, çağın değişen ekonomik ve sosyal gelişmelerini dikkate almaktadır. Avrupa Birliğine ekonomik ve sosyal uyum amaçlı kullanılacak malî yardımların çerçevesini oluşturmaya dönük planlama ve program çalışmaları da Devlet Planlama Teşkilatı koordinasyonunda yürütülmektedir.

Devlet Planlama Teşkilatı, bünyesinde bulundurduğu nitelikli personelle Türk kamu idaresinde özel bir yere sahiptir. Müsteşarlık, kamu ve özel sektöre nitelikli üst kademe yönetici ve uzman yetiştiren bir okul olma özelliğini hâlâ sürdürmektedir. Halen müsteşarlıkta görev yapan teknik personelden birçoğu, yurtdışındaki üniversitelerden akademik dereceyle mezun olmuş, konusunda uzman kişiler olup, bunlardan 124'ü mastır, 19'u doktora ve 2'si doçent derecesine sahiptir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ekonomiler, büyüme ve kalkınma stratejilerine her zaman ihtiyaç duymaktadır. 21 inci Yüzyıl, uluslararası kuruluşların, uluslarüstü şirketlerin, uluslararası bölgesel birleşmelerin, entegrasyonların, özellikle güçlü devletlerin gelecek planları için stratejik planlamalar çağıdır. Stratejik planlama anlayışı, bugün, gelişmiş Batı ekonomilerinde de mevcuttur. Güçlü toplumlar, stratejik gelecek planları uygularken, bir yandan da, uluslararası zeminlerdeki kararların kendi planlarına uygun şekilde oluşması için etkili bir faaliyet içinde olmak durumundadırlar.

Ülkemizde, gelişmenin, ileriye dönük çağdaş yapılanmanın ve kalkınmanın vazgeçilmez kurumu olan Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Türk ekonomisinin yönlendirilmesinde her zaman önemli görevler üstlenmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bu önemli görevlerini, geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da sürdürecektir. 2003 ve 2004 yıllarında ekonomide başarılı sonuçlar elde edilmesinde ekonomide yönetimin odak noktasındaki Devlet Planlama Teşkilatımızın katkısı, kuşkusuz çok büyük olmuştur.

Şimdi, kısaca, 2005 yılı bütçe büyüklüklerine değinmek istiyorum.

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2005 malî yılı bütçesi 118 260 000 Yeni Türk Lirasıdır. Bunun içinde cari harcamalar 70 260 000 Yeni Türk Lirasıdır. Cari harcamaların içindeki personel giderleri toplamı 20 487 000 Yeni Türk Lirası, diğer cari giderler toplamı ise 49 773 000 Yeni Türk Lirasıdır. Yatırım harcamaları 21 000 000 Yeni Türk Lirası, transferler ise 27 000 000 Yeni Türk Lirasıdır.

Söz konusu bütçe ödeneğinin 42 000 000 Yeni Türk Lirası Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı ile bölgesel ajansların  ihtiyaçlarında kullanılacaktır.

Bu vesileyle, Devlet Planlama Teşkilatının tüm mensuplarını özverili çalışmaları için tebrik ediyorum. Çalışmalarının devamı dileğiyle, 2005 yılı Devlet Planlama Teşkilatı bütçesinin, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun Sayın Gülyeşil.

Türkiye'de planlama çalışmalarıyla ilgili değerli bilgiler verdiniz. Bir ekleme yapmak isterim.

Türkiye Cumhuriyetinde  ilk planlama çalışmaları, 1929 dünya ekonomik buhranının da etkisiyle, cumhuriyetin ilk yıllarında başlamıştır. Kadro Dergisi etrafındaki kadro hareketinin de katkısıyla, Türkiye, planlı ekonomiye geçmiş ve bugünün modern sınaî altyapısı, eğitimde, kültürde, sağlıkta, tarımda, bütün ileri atılımlar bu planlar sayesinde gerçekleşmiştir; bunu da eklemek istedim.

Teşekkür ederim.

Şimdi, sıra, AK Parti Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Hanefi Mahçiçek'te.

Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HANEFİ MAHÇİÇEK (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlarım.

Devlet Planlama Teşkilatımız, temel hedef olarak, ülke kaynaklarının verimli kullanılması ve kalkınmanın hızlandırılması için gerekli plan ve programları ekonomik, sosyal ve kültürel bir bütünlük içerisinde hazırlamakta; bakanlıklar ve kamu kuruluşları arasında iktisadî, sosyal ve kültürel politikaları ilgilendiren faaliyetlerde koordinasyonu sağlamakta ve hükümete müşavirlik görevini yerine getirmektedir. Ayrıca, ülke düzeyinde kaynakların optimal kullanılması, dağıtılması ve kamu yatırımlarında doğrudan kaynak tahsisinin yapılması konuları da DPT'nin aslî fonksiyonları, görevleri arasındadır. Ülkemiz için strateji oluşturma faaliyeti ile kaynak tahsisi faaliyetini birleştiren bir kurum olarak DPT, Türk bürokrasisinde önemli bir yere sahiptir.

Planlama Müsteşarlığımız, hükümetimiz döneminde, geçmişle kıyaslandığında son derece aktif bir konuma gelmiştir. Uzun yıllardır malî krizlere ve uluslararası finans kurumlarının politikalarına odaklı olarak yapılan çalışmaların, hükümetimiz döneminde büyüme ve yapısal reformlara odaklanma yönünde değişiminde bu kurumumuz etkili olmuştur.

Planlama Teşkilatımız, hükümetimizin yol haritası niteliğinde olan Acil Eylem Planını aktif bir şekilde koordine etmiş ve bu plan kapsamında, sadece izleme faaliyetiyle yetinmemiş; kamu yönetimi ve yerel yönetimler başta olmak üzere, özellikle yapısal reformların yönlendirme görevini başarıyla yerine getirerek reform sürecinin bütünlüğünün korunmasında çok önemli katkılar sağlamıştır.

Planlama Müsteşarlığımızın koordinasyonunda yürütülen diğer önemli bir çalışma ise, bakanlık ve kurum düzeyinde stratejik planlama uygulamalarıdır. Merkezî idare ve yerel yönetim bazında seçilen 8 pilot kuruluşla başlatılan çalışmaların yaygınlaştırılarak, önümüzdeki dönemde, tüm kamu kuruluşlarını içine alması hedeflenmektedir. Bu süreçte, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, bir yandan kuruluş düzeyinde stratejik planlama çalışmalarına rehberlik yaparken, diğer yandan makro düzeyde stratejik planlama çalışmalarına da devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, yukarıda sözünü ettiğim görevlerin yanı sıra, Devlet Planlama Teşkilatımız, AB'ye üyelik sürecinde de çok önemli işlevler yerine getirmektedir. Üyelik sürecinde Türkiye'nin öncelikli amaçlarından biri olan Kopenhag Ekonomik Kriterlerine uyum sağlanmasını hedefleyen ve 2005-2007 dönemini kapsayan 2004 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı, ilgili kamu kurumlarımızın katkılarıyla Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından hazırlanarak, Avrupa Komisyonuna sunulmuştur. Önceki programlardan farklı olarak bu yılki katılım öncesi ekonomik program, IMF'yle varılan anlaşmaya da temel oluşturmaktadır. Söz konusu program, önümüzdeki dönemde uygulanması öngörülen ekonomi politikası ile yapısal reformları içeren bir yol haritası niteliğindedir.

Yine, AB'ye üyelik sürecinde, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında ve ülkemizin bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarını azaltmayı hedefleyen Ön Ulusal Kalkınma Planı, DPT tarafından, tüm ilgili kesim ve kuruluşların görüşleri alınarak, katılımcılık ilkesiyle hazırlanmış ve Avrupa Komisyonuna iletilmiştir. Ön Ulusal Kalkınma Planı, Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde, AB tarafından 2004-2006 döneminde sağlanacak olan ekonomik ve sosyal uyuma yönelik katılım öncesi malî yardımların kullanılmasına temel teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet Planlama Teşkilatı, aralarında 2004 Yılı İlerleme Raporu ve tavsiye metninin tercümesi ile Türkiye'nin Üyeliğinin AB'ye Muhtemel Etkileri raporunun da bulunduğu, AB konusunda bilgilendirici ve yönlendirici çalışmalar, yayınlar hazırlayarak, sürece önemli katkılar sağlamaktadır. AB'ye üyelik sürecinde Müsteşarlığımızın rolünün, Ekim 2005'te başlayacak müzakere sürecinde de artarak devam edeceğine inanıyoruz.

Türkiye'nin Nisan 2004 tarihinden itibaren katılım sağladığı AB eğitim ve gençlik programları, Türkiye'nin eğitim sisteminin AB ülkelerindeki eğitim sistemlerine uyumuna, Türkiye ile AB arasında öğrenci ve akademik personel değişimi vasıtasıyla bilgi ve kültür alışverişlerinin güçlendirilmesine büyük katkı sağlamaktadır. 2004-2005 akademik yılında, Erasmus Programı ile meslekî eğitim alanında Leonardo da Vinci Programı kapsamında, yaklaşık 3 000'in üzerinde öğrenci, yeni mezun veya genç işçi ile 400'e yakın öğretim elemanı Avrupa Birliği ülkelerine gönderilecektir. Gençlik Programı bünyesinde de, 2003 yılından itibaren, 125 civarında gençlik kuruluşu veya grubunun projelerine destek sağlanmıştır.

Türkiye, bir taraftan Avrupa Birliğine tam üyelik yönünde çalışmalarını yoğunlaştırırken, öbür taraftan tarihî ve kültürel bağları da bulunan başta komşularımız olmak üzere, diğer ülkelerle ticaretini ve işbirliğini geliştirmeye önem vermekte ve yakın bölgesindeki işbirliği oluşumları içerisinde öncü ve aktif konumunu sürdürmektedir.

Kısıtlı kaynakların bitme aşamasına gelmiş projelere tahsis edilmesi suretiyle bu projelerin kısa sürede ekonomiye kazandırılması ve hizmete geçirilmesi stratejisi benimsenerek, kaynakların daha verimli kullanılması hedeflenmiştir. Bu çalışmalar neticesinde, 2001 yılı krizi sonrasında onikibuçuk yıla kadar uzanan kamu yatırım stokunun ortalama tamamlanma süresi, 2004 yılı ödenekleri itibariyle yaklaşık sekiz yıla düşürülmüştür. Sıkı maliye politikası hedeflerinden taviz vermeksizin yatırımlara ayrılabilen kaynakların imkânlar dahilinde artırılması için her türlü gayret gösterilmektedir. Nitekim, toplam kamu sabit sermaye yatırımlarının millî gelire oranı 2004 yılında 4,7 seviyesine, 2005 yılında ise yüzde 5,3 seviyesine  çıkarılmıştır; yani, bu, hem enflasyonun hem de yüksek büyüme oranının ötesinde bir artış demektir.

2005 yılı yatırımlarında bütün sektörlerde gerek nominal gerekse reel olarak önemli miktarlarda artışlar görülmesinin yanı sıra, bölünmüş yollara, eğitim, sağlık ve teknolojik araştırmaya önem verilmiş ve bu doğrultularda, bu sektörlere diğerlerine nispetle daha fazla öncelikler tanınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; uzun yıllar bünyesinde çalıştığım Devlet Planlama Teşkilatı, orada bulunmaktan onur duyduğum bu kuruluşumuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Mahçiçek, toparlar mısınız lütfen.

HANEFİ MAHÇİÇEK (Devamla) - Devlet Planlama  Teşkilatımız, kurumsal değişim sürecinde önder olmuş, çağın gereklerine kendini uyarlamış, özellikle kalkınma plan ve programlarına da odak olmuş saygın bir kuruluşumuzdur.

Bu münasebetle, uzun yıllar beraber çalıştığım değerli çalışma arkadaşlarıma, yeni çalışma arkadaşlarımıza, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diliyor; bütçelerinin, hayırlı, uğurlu olması dileğiyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Van Milletvekili Sayın Cüneyit Karabıyık; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet İstatistik Enstitüsü 2005 malî yılı bütçesi münasebetiyle söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, şahsım ve Grubum adına sizlere ve sizlerin şahsında da aziz milletime kendi kürsülerinden en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Yaşadığımız çağın en uygun ve yaygın isimlerinden birisi, bilgi çağıdır. Bu çağın gereklerine uygun ve bilgi/yoğun üretim süreçlerine giren toplumlara ise bilgi toplumu denilmektedir. Dünyadaki ülkelere baktığımızda, bu sürece katkı yapan veya bu süreci takip edenler kalkınmanın öncüsü olmuşlardır; bundan uzak kalanlar ise, maalesef, dünyada yer alamamışlardır. Devletin etkin yönetimi kapsamında kararların isabetli olabilmesi ve kaynakların adil dağıtılması, ancak, güvenilir ve doğru verilerle mümkün olabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu söylediklerimizin muhatabı ve yetkilisi, şüphesiz Devlet İstatistik Enstitüsüdür. Böylesine önemli ve stratejik bir görevi olan DİE'ye, elbette, gelişmeleri yakından takip etmesi için her türlü desteğin verilmesi elzemdir.

Hiç şüphe yok ki, kurumların, işletmelerin, hatta devletin başarısı iyi ve doğru yönetilmesine bağlıdır. Bunun için ise doğru ölçümler yapmak ve doğru verilere sahip olmak gerekir. O halde, gerek kamu gerekse özel tüm kurum ve kuruluşlarımızın güncel, kapsamlı, güvenilir, zamanında yayımlanan ve karşılaştırılabilir verilere ihtiyacı gözardı edilemez bir gerçektir. Bu ihtiyacın giderilmesi için kurulmuş olan ve resmî istatistik üretiminde tekel konumuna sahip DİE'nin çalışmaları bu açıdan stratejiktir.

Hepimizin yakından takip ettiği gibi, ülkemizde son bir yılda enflasyonla mücadelede büyük başarılar kaydedilmiştir. Otuzdört yıl aradan sonra, enflasyon tek haneli rakamlara düşmüştür. Enflasyon rakamları DİE tarafından üretilmekte ve her ayın 3'ünde açıklamalar yapılmaktadır.

DİE, enflasyon dışında, dışticaretten çevreye, nüfustan sağlığa, eğitim ve kültürden adalete, seçimlerden sosyal güvenliğe, işgücünden tarıma, fiyattan satın alma gücüne ve birçok diğer alanlardaki özverili çalışmalarıyla istatistikler üretmekte ve kullanıcılara sunmaktadır. Üretilen istatistiklerin veri kaynakları arasında, haneler, işyerleri ve kamu kurum ve kuruluşlarının idarî kayıtları yer almaktadır. Dışticaret, ulaştırma, inşaat, adalet, sağlık, eğitim ve daha pek çok konuda veri kaynaklarının çoğunluğunu kamu kurumlarının idarî kayıtları oluşturmaktadır. Türkiye istatistik sisteminin birer parçası olan bu kurum ve kuruluşlara, ülkemizin istatistik altyapısını oluşturmada önemli görevler düşmektedir. Kurumlarımızın bu açıdan DİE'yle işbirliği ve koordinasyon içerisinde bulunmaları önem arz etmektedir. Nitekim, bu işbirliğinin bazı sonuçlarını da şimdiden görmekteyiz. Örneğin, Gümrük Müsteşarlığıyla yapılan işbirliği protokolüyle, daha önce altmış günde yayımlanan dışticaret istatistikleri, şimdi ise otuz günde yayımlanabilir hale gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halen Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan Türkiye İstatistik Kanunu Tasarısında, kurumlararası işbirliğini düzenleyen hükümler yer almaktadır. Söz konusu yasa taslağına göre, beş yıllık istatistik programları hazırlanacak, bu programlarda, hangi konuda, hangi tür istatistiklerin kimler tarafından tüketileceği, bu istatistiklerin hangi tarihlerde açıklanacağı planlanacak ve Resmî Gazetede yayımlanacaktır. Bu program, her kurum için bağlayıcı olacaktır. Böylelikle, aynı tür bilgilerin farklı kurumlar tarafından mükerrer üretilmesi suretiyle oluşan israfın önüne geçilmiş olacaktır. Bu uygulamanın, ülkemizde, istatistik üretimine büyük katkı sağlayacağı beklenilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Devlet İstatistik Enstitüsü, yoğun bir bilgi birikimi ve derin bir uzmanlık gerektiren istatistik üretim faaliyetlerini yetmişsekiz yıldan beri titizlikle yürütmektedir; ayrıca, bilgi çağının gerekleri doğrultusunda yeni teknikler uygulamaktadır ve yeni teknikler için, son iki yıldır köklü bir yenileme ve dönüşüm süreci içerisine girmiştir; birçok alanda, ilk olan çalışmalar yapmaktadır. Basında geniş yankı bulan yaşam memnuniyeti araştırması, Türkiye'de gelir dağılımı ve yoksulluk profili, Türkiye özürlüler araştırması, hane halkı eğitim harcamaları araştırması bunlardan bazılarıdır. Yine, enflasyon hesaplama sepetini güncelleme çalışmaları tamamlanmıştır. 2005 yılından itibaren, enflasyon yeni sepete göre ölçülecek ve açıklanacaktır.

İstatistik alanındaki en önemli ilkelerden biri, veri yayımlama takviminin önceden ilan edilmiş olmasıdır. DİE, 2004 yılının ekim ayından itibaren aylık yayım takvimi açıklamakta ve verileri buna göre yayımlamaktadır. Enflasyon, büyüme ve işgücü verileriyle beraber diğer tüm verilerin her ayın hangi günü ve hangi saatte yayımlanacağı önceden ilan edilmektedir. 2005 yılından itibaren, bu takvim, aynı zamanda yıllık olarak ilan edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepimizin yakından takip ettiği bir AB süreci yaşamaktayız. Bu süreç, birçok yeniliği ve değişimi beraberinde getirmektedir. Ekonomide, siyasette, sosyal ve teknik alanlarda birçok çalışma yapılmaktadır. Bu alanlardaki gelişmeler de AB ilerleme raporlarında yer almaktadır. Bu bakımdan, Devlet İstatistik Enstitüsünün 2004 yılı haziran ayında çıkmasını beklediği ve AB uyum yasalarının en önemlilerinden birisi olan İstatistik Yasası hem ulusal hem de uluslararası alanda veri üretiminin temelini teşkil edecek olması bakımından büyük önem arz etmektedir. DİE'nin Avrupa Birliği istatistik sistemine uyum çalışmaları çerçevesinde ilgili kurumlarla işbirliği içerisinde hazırladığı ve halen Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan bu tasarı yasalaştığı taktirde, ülkemizin istatistik altyapısı sağlam bir yasal altyapıya kavuşacaktır. Bu yasa birçok alanda yenilikler getirmektedir. Bu yasayla, ulusal resmî istatistik programı hazırlanacak, İstatistik Konseyi yeniden yapılandırılacak, ulusal kayıt sistemi oluşturulacak, idarî kayıtlara kolay erişim sağlanacak, etkin özerklik kazanılmış olacaktır. Hepsinden de öte, ülkemiz ile AB arasında 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması kararlaştırılan üyelik müzakeresi sürecinde ihtiyaç duyulacak verilerin üretilmesinde gerekli önlemler alınacaktır. DİE, AB istatistik sistemine uyum için yoğun çabalar içerisindedir ve AB kaynaklarıyla büyük programlar yürütmektedir.

Bütün bu çalışmalar sonucunda:

1- Türkiye istatistik sistemi tepeden tırnağa yenilenecek, çağımızın gerektirdiği modern bir yapıya kavuşturulacaktır.

2- İstatistik alanlarındaki birçok tanım, kavram, yöntem, sınıflama ve yayımlama gibi hususlarda AB ortak standartları uygulanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karabıyık, eksüre veriyorum; ama, toparlamanız kaydıyla.

Buyurun.

CÜNEYİT KARABIYIK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

3- Ülkemizin ekonomik ve sosyal verileri AB ülkeleriyle karşılaştırılabilir olacaktır.

4- AB ile ülkemiz arasındaki üyelik müzakerelerinde gizli olacak istatistikî verilerin üretilmesi sağlanmış olacaktır.

5- AB istatistik sistemine uyum çalışmaları kapsamında, 2003 yılında yeni istatistikî bölge sınıflaması kabul edilerek, ülkemiz 26 istatistikî bölgeye ayrılmış, DİE'nin bölge teşkilatları da bu yeni sınıflamaya göre yeniden yapılandırılmış olacaktır.

AB standartlarına uygun olarak üretilmeyen istatistikler, üyelik müzakerelerinde, birçok alanda görüşmelerin aksamasına neden olabilir. Bu yüzden, DİE tarafından yapılan çalışmalar, AB üyeliğimiz için stratejik bir konuma sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tamamen teknik çalışma yapan bir kurum için kariyer uzman kadrosunun takviyesi, elbette, kurumun çalışmalarına katkı sunmuş olacaktır. Tüm ülke çapında birçok alanda istatistikler derleyen, anketler ve sayımlar gerçekleştiren, analiz eden ve sunan bir kurumun 2005 yılı bütçesi yüzde 8,11 artışla 52 182 000 Yeni Türk Lirasıdır.

Gerek sosyal gerek ekonomik ve gerekse kültürel olarak elimizde ne kadar kapsamlı, güncel ve güvenilir bilgi olursa, ezberden konuşma oranı o kadar az olacaktır. Dolayısıyla, bilmediklerimize düşman olmadan, net bilgilerle işe koyulmak en doğru yol olacaktır.

Ülkemizin ihtiyacı olan istatistikleri üretebilmesi, önerilen bütçe tekliflerinin kabulüne bağlı olan Devlet İstatistik Enstitüsünün 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısını yüksek görüşlerinize arz ediyor ve Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmamı Türkiye'nin başlıca ekonomik ve sosyal göstergelerine dayandırmak istiyorum; çünkü, ekonominin en temel parametreleri, en önemli göstergeleri Hazine bütçesi uygulamalarıyla şekillenmektedir.

Hepimizin bildiği gibi, ekonominin temel göstergelerinden birincisi enflasyon oranıdır. Enflasyon, önceki hükümet döneminde başlatılan düşme eğilimini sürdürmektedir. Enflasyonla ilgili bu eğilimin sürdürülmesinde hükümeti kutluyoruz; ancak, reel faiz oranları hâlâ yüksek ve yapışkan nitelikte seyrediyor. 2003 yılı sonunda, içborç stokunun reel faiz oranı yüzde 11,9 idi; 2004 Ağustos sonunda reel faiz, piyasaya olan borçlarda yüzde 14,2; toplamda yüzde 12 olarak gerçekleşmiştir. 2004'ün tamamı için ıskontolu devlet içborçlanma senetleri aylık ortalama reel faiz oranı ise yüzde 13,26 olmuştur. Bu oran oldukça yüksektir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; enflasyon oranındaki gerilemeye rağmen, üç yıla varan vadeli borçlanmalara rağmen, reel faiz oranları düşürülememektedir. Neden düşürülememektedir; çünkü, AKP, piyasalarda yeterli güven ortamını hâlâ yaratamamıştır, onun için reel faiz oranları düşürülememektedir.

Öte yandan, enflasyondaki düşüşün çarşı ve pazara yansımadığına tanık oluyoruz. Gerçekten, çarşı ve pazardaki fiyatlar enflasyonun oldukça üstünde artıyor, vatandaşın elini ve cebini yakmaya devam ediyor. Örneğin, 2002 yılını temel alırsak, 2004 yılında dana eti kuşbaşı fiyatı yüzde 89 artmıştır; çay yüzde 64, siyahzeytin yüzde 60, beyazpeynir yüzde 48, şeker yüzde 48, yoğurt yüzde 36, süt yüzde 35, normal ekmek yüzde 34, pirinç (baldo) yüzde 33 artış göstermiştir. Bu artışların hepsi, gerçekleşen enflasyon oranının oldukça üstünde rakamlardır. Bu durum, aile bütçelerindeki gıda harcamaları payının artmasına neden oluyor. 4 kişilik bir ailenin mutfak giderleri, 2002 yılından 2004 yılına kadar ortalama yüzde 35 oranında artmıştır. Buna göre, örneğin, ortalama memur maaşı içinde mutfak masraflarının oranı, 2004 yılının ilk yarısı itibariyle yüzde 95'lere çıkmıştır. Düşünebiliyor musunuz, ortalama memur maaşına sahip olan bir memurun aylık gelirinin yüzde 95'i gıda masraflarına gitmektedir. Şimdi, bu durumun, çiftçilerin, işçilerin ve küçük esnaf ve sanatkârların bütçelerinde de aynen geçerli olduğunu görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu olumsuz gelişmeler ne anlama geliyor; şu anlama geliyor : AKP İktidarında, daha fazla sayıda insan, hem açlık sınırlarının altına hem de yoksulluk sınırlarının altına düşmektedir. Bunda şaşılacak hiçbir şey yoktur; çünkü, AKP, önceki hükümetlere rahmet okuturcasına, IMF'nin ipine sarılmış, IMF'nin ipiyle kuyuya inmeye çalışmaktadır.

Bu noktada şöyle bir duralım ve AKP'nin seçim meydanlarında IMF'ye nasıl meydan okuduğunu bir anımsayalım... Şimdi, AKP'ye bakıyoruz, başımıza, neredeyse IMF'ci kesildi. Halkımız, AKP'nin bu durumuna bakıp ne söylüyor biliyor musunuz; durumunuza bakıyor "bunlar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" diye şarkı söylüyor. Sizin için, gerçekten, bunu söylüyor. Yani, halkın size karşı güven bunalımının devam ettiğini belirtmek istiyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Hiç kimse inanmaz buna...

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim arkadaşlar.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Ele alacağımız ikinci temel gösterge, ekonomik büyümedir. 2004'te yüksek oranlı ekonomik büyüme sağlanmıştır. Bunun için de tebriklerimizi sunuyoruz. Ancak, bu ekonomik büyüme, topluma, zenginlik ya da refah artışı olarak, ne yazık ki, yansımamaktadır. Bu ekonomik büyümenin bir bölümü özel sektör yatırım artışlarına dayanmaktadır. Bunu tespit ediyoruz ve olumlu buluyoruz. Ancak, önemli bölümü yine stoklardaki artıştan, sıcakpara akımlarından ve özel tüketim artışlarından kaynaklanmıştır.

Burada, az önce, AKP'nin, reel faiz oranlarıyla ilgili olarak,  piyasalarda güven ortamı yaratamadığından söz etmiştim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvensizlik açısından önemli bir sorun da, ekonomik büyüme rakamlarında ortaya çıkmaktadır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri olarak, milletvekilleri olarak, büyüme rakamlarının gerçeği yansıtmadığına dönük eleştirilerimizi, bu Parlamento döneminin başından itibaren, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda defalarca dile getirdik. Bu konuda, İstanbul Milletvekili Sayın Emin Şirin, farklı tarihlerde, 3 adet soru önergesi verdi. Yaptığı çalışmanın sonucunda, büyüme rakamlarının yanlış olduğunu teknik açıdan ortaya koydu. Ayrıca, bazı iktisatçılar, sorunun, millî gelir hesaplamasında yanlış matris kullanılmasından kaynaklandığını ispat ettiler. Ben, bu arkadaşlarımıza, özellikle de İstanbul Milletvekili Sayın Emin Şirin'e buradan teşekkür ediyorum.

Durum böyleyken, Devlet İstatistik Enstütüsü, niçin, söz konusu matrisi düzeltmeden millî gelir hesabı yapıyor? En temel göstergede doğruyu, gerçeği bilemeyeceksek, piyasalar ve bu halk, bu AKP'nin neyine güvenecek allahaşkına?!

Bize, bu kürsüden, şu soruların yanıtının verilmesini talep ediyorum: 2004 yılının ilk 9 ayında stoklar 26 katrilyon 800 trilyon lira artmış görünüyor. Bu stoklar nerede? Ayrıca, Türkiye gibi bir ekonomide, stoklar, 9 dönem art arda, böylesine yüksek oranlarda nasıl artar? Bu durum, hem ekonomik sağduyuyla ve hem de ekonomik realiteyle nasıl izah edilebilir? Bu sorunun yanıtının, burada, açık bir şekilde ortaya konulmasını talep ediyoruz.

Yine ekonomik büyümeyle ilgili olarak, kamu yatırımlarındaki düşüklüğe değinmek istiyorum. AKP, kamu yatırımlarının azlığıyla neredeyse övünmeye başlamıştır. Bunu kabul etmek ve anlamak kesinlikle mümkün değildir değerli arkadaşlarım; çünkü, kamu yatırımları, cumhuriyet tarihinin en düşük oranlarında seyretmektedir. Gerçekten, toplam kamu yatırımlarının gayri safî millî hâsılaya oranları, 2003'te yüzde 3'ler, 2004'te ise yüzde 4'ler düzeyinde bırakılmıştır. Bu oranlar son derece yetersizdir.

Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için, isterseniz, geçmiş yıllara şöyle kısaca bir göz atalım. Söz konusu oran, örneğin, 1980'li yıllarda ortalama olarak yüzde 10'lar, 1990'lı yılların o sıkıntılı dönemlerinde ise yüzde 7'ler civarında tutulabilmiştir; son derece güç koşullara rağmen tutulabilmiştir. Öte yandan, AKP döneminde, toplam yatırımlar içindeki altyapı yatırımlarına bakıyoruz, bunların da yüzde 3'lerin altına düştüğünü tespit ediyoruz. Oysa, altyapı yatırımları, 1990'lı yılların ortalarında, yüzde 5'lerin altına düşürülmemişti.

Özellikle sabit sermaye yatırımlarındaki, altyapı yatırımlarındaki böylesi gerilemelerin, orta vadede, Türkiye'nin büyümesini olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır. Bunun da ötesinde, sabit sermaye yatırımlarındaki yetersizlikler, Türkiye'nin geleceğe dönük gizli bir borç yükü altına sokulması anlamına gelmektedir; bu böyle biline.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dikkatinize sunacağım üçüncü temel gösterge, cari işlemler dengesidir. Cari işlemler açığı, 2004 için programlanan miktarın çok üstünde seyretmektedir. Bu durum önlenemez ise, 2005 yılı için hem büyümede hem de dışticarette sürdürebilirlik durumu tehlikeye düşebilir. Dışticaret açığı, 2004 yılı sonunda, biliyorsunuz, 23 milyar dolar olarak programlanmıştı, bunun 35 500 000 000 dolara çıkacağı tahmin ediliyor.

AHMET YAŞAR (Aksaray) - Milyar dolarlardan bahsediyorsunuz!..

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Evet, milyar dolarlardan söz ediyorum; çünkü, ödemeler dengesi bu çerçevede kurulmuştu.

Burada, ihracatın ithalatı karşılama oranının da gerilemekte olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Rakamları geçiyorum... Bu durum karşısında, 2004 yılında cari açığın 14 600 000 000  dolar olacağı tahmin ediliyor. Bu, gayri safî millî hâsılanın yüzde 4,9'una tekabül etmektedir. Yani, bu oranın, cari açığın gayri safî millî hâsılaya oranının yüzde 5'i aşma tehlikesi ortaya çıkmıştır. Hükümet, cari işlemler açığının risk yaratmayacağını söylüyor. Biz buna katılmıyoruz ve burada sizi uyarıyoruz. 2005 yılı için programlanan dışticaret açığıyla birlikte AKP'nin ilk üç yılı için toplam dışticaretaçığı 90 milyar dolara yaklaşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi çekiyoruz; böylesine bir dışticaret açığını önemsememek, böylesine bir dışticaret açığını hafife almak kesinlikle doğru değildir. Neden doğru değildir; çünkü, konsolide bütçe toplamındaki borç stoku, eylül sonu itibariyle 209 milyar doları aşmıştır. Toplam kamu borcu ise 250 milyar dolara yaklaşmıştır. Ayrıca, ekonomide 20-25 milyar dolarlık bir sıcakparanın dolaştığı tahmin ediliyor. Bu koşullarda Türkiye ekonomisinin yüksek düzeylerde dışticaret açığını taşıması son derece zor görünmektedir.

Dikkatinize sunacağım dördüncü temel gösterge, istihdamdır. AKP, istihdam hacminde yeteri kadar artış sağlayamıyor. Bunun sonucunda Türkiye'de işsizlik ve yoksulluk giderek artıyor. Ne var ki, AKP yetkilileri, işsizliğin ve yoksulluğun gerilediğini iddia ediyorlar.

Türkiye'de AKP'ye güven duyulmasını zorlaştıran nedenlerden birisinin de, işsizlik rakamlarının yanlışlığı olduğunu belirtmeliyim. Bir kere, Devlet İstatistik Enstitüsü işgücü/hane halkı anketlerinde 2004 yılı için bir yöntem değişikliği yapılmıştır. Bunu sürekli olarak vurgulamaya çalışıyorum. Bu nedenle, 2004'ün üçer aylık anketleri, 2003'ün aynı dönem anketleriyle karşılaştırılabilir değildir. Birisi armut, diğeri elmadır. Buna rağmen ve tüm uyarılarımıza rağmen elmalarla armutlar karşılaştırılmaktadır. Buna göre, 2004'ün 9 uncu ayı itibariyle işsizlik oranının yüzde 9,5 olduğu ifade edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu orana göre bizdeki işsizlik oranı Almanya ve Fransa'yla aşağı yukarı aynı düzeydedir; dikkatinizi çekiyorum. Yine bu orana göre, bizdeki işsizlik oranı İspanya ve Yunanistan'dan daha düşük durumdadır. Ah keşke işsizlikte böyle manzaraları yaşayabilsek; ama, böyle bir şey olabilir mi?! Almanya ve Fransa'yla aynı işsizlik düzeyleri!.. Yani, AKP sözcülerinin ifade ettiği işsizlik rakamları bunu gösteriyor.

Bunu şunun için vurguluyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik, bir toplumsal işkencedir; hem de, bir insana yapılabilecek en acımasız işkencedir. Halkımızın, bu işkencenin hangi boyutta olduğu hakkında doğru bilgilendirilmesi gerekiyor. Doğru bilgilenme, ülke yöneticileri ve politika oluşturucuları açısından da yaşamsal önemdedir.

Bize göre işsizlik 5 000 000 dolayındadır ve artmaya devam etmektedir. Buna bağlı olarak yoksulluk da artmaktadır. Türkiye'de yoksulluk, önceleri, nüfusun işsiz ve çalışamayacak durumda olan kesimlerini vuruyordu; AKP İktidarında yoksulluk, çalışanları, hem de lise ve üniversite mezunlarını pençesine almaya başlamıştır.

Nereden bu rakamları ifade ediyorum; şuradan: Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir araştırma yaptırdık; geçen ramazan ayında iftarını çadırda açanların yüzde 27'sinin lise veya üniversite mezunu olduğu ortaya çıkmıştır; yani, toplumun eğitimli dediğimiz kesimi dahi, bedava verilen iftar yemeğine muhtaç duruma düşmüştür.

2004 yılında açlık sınırı 500 000 000 Türk Lirasına yaklaşmıştır. Bu duruma göre, asgarî ücretle çalışanların tümü, çiftçilerin, memurların, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı emeklilerinin çok önemli bir bölümü açlık sınırı altına düşmüş oluyorlar.

2002 yılında, nüfusun, geliri en düşük ilk yüzde 20'lik kısmı toplam tüketimin yüzde 9,3'ünü yaparken, 2003'te bu oran yüzde 8,8'e düşmüştür. Bu durum, gelir dağılımındaki adaletsizliğin artmakta olduğunu çok somut bir şekilde ortaya koyuyor.

Esnaf ve sanatkârlar arasında, iflas edip kepenk indirenlerin sayılarında da artış görülmektedir. Protestolu senetlerde de büyük artışlar gözlenmektedir. Protesto edilen senetlerin toplam tutarı, örneğin, 2003 Ocak-Eylül döneminde 596 trilyon liraydı, 2004'ün aynı döneminde 1 katrilyon 60 trilyon liraya çıkmıştır; yüzde 77'lik bir artış meydana gelmiştir protesto edilen senetler meblağında.

AKP İktidarında malî disiplin, ekonomik programın temel unsurlarından birini oluşturmuştur ve bu, son derece doğru bir politikadır ve titizlikle sürdürülmesinin yararlı görüldüğü bir politikadır. Ancak, faizdışı fazla hedefinin yüzde 6,5 gibi yüksek bir oranda tutulmasını doğru bulmuyoruz. AKP, bu faizdışı fazlayı tutturmasını bir övünç meselesi haline getirdi.

Bakınız, faizdışı fazla hedefinin ne anlama geldiğini halk diliyle anlatmaya çalışayım: Çiftçi borçlu ve 2 baş ineği ile 1 buzağısı var. Ona diyorsunuz ki "ineklerin sütüyle borcunun faizini ödeyeceksin, buzağına da borç anapara taksitleri için elkoyuyorum." Yani, ineklerin hem sütüne hem de danasına elkoyuyorsunuz. Yüzde 6,5 faizdışı fazla hedefinin anlamı budur. Biz diyoruz ki, bu doğru değil; dünyanın hangi ülkesinde böylesine yüksek, yüzde 6,5'lik bir faizdışı fazla hedefi var; bunu düşürünüz. İneklerin sütüne elkoyuyorsunuz; ama, hiç olmazsa, bir iki yıl için ya da bazı yıllar köylünün buzağısını elinde bırakınız. Türkiye'nin kırsal alanda yolu yok, içmesuyu yok, sağlıkocağı, ebesi, doktoru yok, Türkiye eğitime yatırım yapamıyor, işsizlikle mücadele için kaynak ayıramıyor, işte bunun için bu yüzde 6,5'lik faizdışı fazla hedefini makul bir seviyeye çekiniz ve bu konuda IMF'yi ikna ediniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -Sayın Tütüncü, sürenizi doldurdunuz; derleyip toparlamanız için size bir miktar daha süre veriyorum; lütfen toparlayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarımsal desteklemelere gelince; bilindiği gibi, 2004 yılı dahil, Hazine bütçesinde yer alan tarımsal destek kalemleri, 2005'ten itibaren Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesine aktarılmıştır. Bu nedenle, 2004 yılı tarımsal destekleme değerlendirmesini, burada, Hazine bütçesinde yapmayı uygun görüyoruz.

2004 yılında AKP, Destekleme Fiyat İstikrar Fonu dışındaki tarımsal destekleme için toplam 3 katrilyon 118 trilyon ödeneği programına almıştı; ancak, çiftçiden bu para da esirgendi. Tarımsal destekleme toplamı için 2004 gerçekleşme tahmini 2 katrilyon 900 trilyon olmuştur. Bu gerçekleşme, 2004 için programlanan miktara göre yüzde 6,6'lık bir eksikliği, düşüklüğü ifade ediyor.

Doğrudan gelir desteğine baktığımızda; 2004 programının 2 katrilyon 610 trilyon lira olduğunu görüyoruz; ancak gerçekleşme 2 katrilyon 468 trilyon Türk Lirası olmuştur. Buradan da yüzde 5,4'lük bir eksiklik olduğu ortaya çıkıyor.

2005 yılına gelince; doğrudan gelir desteği için 2 katrilyon 520 trilyon bütçe ödeneği teklif edilmiştir. Bu meblağ, 2004 yılı bütçe teklifinden yaklaşık yüzde 10 daha azdır; yani, AKP, 2004 yılında doğrudan gelir desteği için bütçesine aldığı ödenekten yaklaşık 90 trilyon daha az bir meblağı 2005 yılı bütçesine teklif etmektedir. Nerede kaldı çiftçinin desteklenmesi sözü?

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; o çiftçi ki, buğdayda, ayçiçeğinde, mısırda, narenciyede, domateste, patateste, geçen yılın fiyatlarının altında ürün satmak zorunda bırakıldı. Hayvancılıkta tam bir perişanlığı, tam bir çöküşü yaşıyor. Örneğin, 2003 yılında Trakya'da büyükbaş canlı hayvan kesimi 8 500 000 Türk Lirasına yapılıyordu, bu yıl bu fiyat 6 500 000 - 7 000 000 liraya düşmüştür. Toptancı hal fiyatlarını esas alarak yaptığımız bir hesaplamaya göre, 2004 yılının ilk 9 ayı itibariyle çiftçinin eline geçen para yüzde 8,1 oranında azalmış, buna karşılık tarım fiyatları artışı yüzde 4,6 olmuştur. Buna göre, 2004'ün ilk 9 ayında çiftçi yaklaşık yüzde 3,5 - 4 oranında yoksullaşmıştır.

Toparlıyorum Sayın Başkanım...

Trakya'nın buğday çiftçisi geçen yıl 360 000-380 000 Türk Lirasına sattığı buğdayını bu yıl ancak 290 000-330 000 lira arasında değişen fiyatlarla satabilmiştir.

Ayçiçeği üreticisi de perişan edilmiştir. Ayçiçeğinde ithalat son hızla sürerken, ayçiçeğine 485 000 Türk Lirası fiyat verilmiştir ve bu fiyat geçen yılın fiyatının aynısıdır. 2004 yılı ürününe en az 250 000 Türk Lirası prim belirlenmezse, ayçiçeği üreticileri yeniden eksıkıntıların içine düşecektir.

Kısacası, IMF'nin sözünden çıkmayan AKP İktidarı tarımı unutmuş, çiftçiyi perişan etmiştir. 2005 yılında çiftçinin daha fazla desteklenmesini Cumhuriyet Halk Partisi adına talep ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime son verirken Hazine Müsteşarlığının 2005 yılı bütçe ödeneğinin 61 katrilyon 162 trilyon olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Konsolide bütçe toplamının yüzde 39,3'ünü oluşturan bir bütçe büyüklüğüyle karşı karşıyayız. Bu paranın önemli bölümü faiz ve anapara ödemeleri için kullanılacaktır. Hazinenin daha etkin bir borç yönetimi yapmasını, reel faizleri aşağıya çekecek daha etkin politikaları uygulamasını diliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Hazine Müsteşarlığı bütçesinin Müsteşarlığa, Bakanlığa ve ülkeye hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz, hepinizi en iyi dileklerimle sevgi ve saygıyla, tekrar, selamlıyoruz. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

CHP Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, süreniz 15 dakika.

CHP GRUBU ADINA ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, Devlet Planlama Teşkilatının 2005 yılı bütçesi üzerinde konuşacağım; ancak, bu konuya girmeden önce, Türkiye'nin son birkaç yıldır, bütçe ve bütçeleme sürecinde yaşamış olduğu, yaşamakta olduğu bazı sorunlara ve krizlere değinmeden de geçemeyeceğim.

Şimdi, şöyle bir soru sorarsak: 2005 yılı bütçesi ve bundan önce hazırlanan birkaç bütçeye baktığımızda, bu bütçeler, acaba, gerek Anayasamızın ve gerekse parlamenter demokrasimizin öngördüğü kriterlere ve süreçlere uymakta mıdır; bu koşulları yerine getirmekte midir? Bu soruya, maalesef, evet yanıtını vermek pek mümkün gözükmüyor.

Nedenlerine gelince; hepimizin bildiği gibi, bütçeler, hükümetlerin ellerindeki belki de en önemli politika araçlarıdır. Konuyu biraz açacak olursak, daha farklı bir ifadeyle, bütçe, devletin elindeki iktisadî gücün, hükümetler tarafından, devletin anayasaca çizilmiş olan işlevleri çerçevesinde toplumsal faydaya dönüştürülen işlemlerdir. Hükümet olma yetkisine sahip olan parti ve partiler, devletin topluma karşı görevlerini belirleyen anayasa sınırları içerisinde kalmak üzere, kendi farklı ekonomik politikalarına göre bütçeler hazırlarlar. Bu, demokrasinin gereklerinden bir tanesidir. Kendi özgün felsefeleri doğrultusunda, toplumsal sorunlara ve ihtiyaçlara, hazırlayacakları bütçelerle çözüm bulmaya çalışırlar. Kısacası, bütçe, siyasî partilerin, siyasî örgütlerin birbirlerinden farklılıklarını ortaya koyan belgelerdir. Seçmen, bu gerçek ayırımlar doğrultusunda siyasî tercihini yapar ve gerçek demokrasilerde işleyen sistem de budur. Bu ise, parlamenter demokrasilerin, aynı zamanda, çoğulcu anlayışının da bir gereğidir. Eğer, bu tür farklılıklar yok ise veya ortaya konulamıyorsa bir ülkede, parlamenter demokrasi tehlikede demektir, demokraside kriz var demektir.

Öte yandan, bir önemli konu da şu: Farklı hükümetler, tabiatıyla farkı programlar hazırlarlar, farklı bütçeler hazırlarlar, biraz önce belirttiğim gibi; ama, bütün bu farklı bütçe ve programların anlaştığı anayasal çerçeve içerisinde bir noktaya dikkat etmeleri gerekir. O da, devletin elindeki iktisadî gücü, anayasada öngörüldüğü üzere, toplumun genel faydasına çeviren bütçe politikaları izlemek zorundadır; bu, bütün siyasî partiler, bütün hükümetler için geçerli ortak bir noktadır. Bu bağlamda, bütçelerin, her şeyden önce belli bir azınlığın özel hizmet bütçesi değil, toplumun genel hizmet ya da kamu hizmeti bütçesi olması gerekir. Ne var ki, Türkiye'ye baktığımız zaman, 2005 yılı bütçesine baktığımız zaman, gerek birinci AKP Hükümetinin hazırladığı bütçeye gerek ikinci AKP Hükümetinin hazırladığı bütçeye baktığımız zaman, biraz önce açıklamaya çalıştığım, parlamenter demokrasinin ve anayasal zorunlulukların koşullarının Türkiye'de yerine getirilmediğini görmekteyiz. Başa gelen her hükümet, hemen hemen aynı, benzeri bütçeleri hazırlamaktadır. Hükümetler farklılaşmakta; fakat, programları, bütçeleri, ekonomi politikaları giderek birbirine benzemektedir. Dolayısıyla, Türkiye'de, seçmenin, partiler arasındaki gerçek ayırımlara göre gerçek seçimler yapmakta olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir. Biz, milletvekilleri olarak, halkımızı, seçim bölgelerimizi temsil eden milletvekilleri olarak, yapılan bütçelere, hazırlanan programlara katkı koyabilme durumunda değiliz; bırakın bizi, bakanlar bunu yapamıyor. Böyle bir sistemi Türkiye'ye yakıştıramıyoruz. Oysa, parlamenter demokrasilerin en büyük iddiası, seçmenin, partiler arasındaki gerçek ayırımlara göre seçimini yapabilmesidir; bunu yapabiliyor muyuz, seçmenimiz bunu yapabiliyor mu Türkiye'de?!

FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yapmaya başladı.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Öte yandan şunu söylüyorum: 2005 yılı bütçesi başta olmak üzere, son birkaç yılın bütçelerine baktığımızda, gerek gelirler, yani, vergilerin toplanması gerekse harcamaların dağılması noktasında, küçük bir gruba, mutlu bir azınlığa hizmet ettiğini görmekteyiz. Mutsuz çoğunluğun ise her gün giderek biraz daha ezildiğini, her bütçeyle biraz daha ezildiğini, maalesef, burada söylemek durumundayız.

Buradan açıkça ortaya çıkmaktadır ki, bu bütçeleri hazırlayan hükümetler, Anayasamız tarafından sınırları çizilerek kendilerine verilen toplumsal görev ve sorumluluklarını yerine getirememektedirler. Devletin yurttaşa karşı görevlerini belirten çerçeve Anayasa maddeleri -5 inci madde, 11 inci madde, 17 nci madde, 65 inci madde- ihlal edilmektedir. Neden bu sonuca varıyorum dersiniz; bütçenin gelirlerine bakalım lütfen. Bütçenin gelirlerinin, vergi gelirlerimizin yüzde 70'inin dolaylı vergilerden oluştuğu bir ülkede, vergi yükünün önemli bir bölümünün bu dolaylı vergiler nedeniyle dargelirliye yüklendiği bir ülkede, siz, mutlu bir azınlığı koruyorsunuz demektir. Yine, bütçe harcamalarına baktığımızda, eğer bir bütçenin, 2005'te olduğu gibi, bütçe giderlerinin yüzde 43'ünün faiz ödemelerine gittiğini görüyorsanız, yine, aynı şekilde, mutlu bir azınlığı koruyorsunuz demektir. 56 katrilyon Türk Lirası 2005 yılı bütçesinde faize gidecek. Türkiye'de bu faizden yararlanacak insan sayısı 40 000 - 45 000.

Şimdi, böyle bir şeyi düşündüğünüz zaman, biraz önce söylediğim Anayasanın o ilkelerine aykırı davranıyoruz; Türkiye bütçesi, küçük bir azınlığın, küçük bir mutlu azınlığın çıkarlarına işliyor, programları ona göre yapıyoruz. Bunu, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, içimize sindiremiyoruz; sindirilmesi mümkün değil, hiçbir milletvekilimizin, burada, sindirmesi mümkün değil.

Şimdi, borç yükü neden kaynaklandı falan; biz bu borç yükünü devraldık diyorsunuz. Diyebilirsiniz, savunmanız böyle geliyor. Doğrudur; 1980 döneminde, o vurgun dönemi, hayalî ihracat dönemi, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin arşa çıktığı dönemlerde borçlar artmaya başladı; ama, son zamanlarda, bu hükümet döneminde, 41 milyar doları, o banka batıklarından toplayamama da, aynı şekilde bir mutlu azınlığı desteklemek demek değil midir?! Bu, Anayasaya aykırı değil mi?! Anayasanın hükümetlere bütçede verdiği görevleri, harcamalarda, gelir toplamada verdiği görevleri aksatıyor demek anlamına gelmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, gelinen aşamada tartışılması gereken, aslında, sadece 2005 yılı bütçesindeki rakamlar değildir. Bugün, bizim tartışmamız gereken asıl konu, bu söylediğim Anayasa ihlalleri, parlamenter demokrasinin temel ilkelerini zaafa uğratan bu durumu nasıl düzelteceğimizdir. Bunun tartışılması, bunun düşünülmesi lazım.

Bu koşullarda, ne ikinci AKP Hükümetinin ne de bundan önce gelen birkaç hükümetin -parantez içerisinde söylüyorum- bütçe yaptığını iddia etmesi mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Devlet Planlama Teşkilatına geçelim. Bu da çok önemli bir kurumumuz bizim. Devlet Planlama Teşkilatının örgütsel hikâyesini burada uzun uzun anlatmayacağım; ama, şunu söylemek istiyorum: Ekonomik politikalarda zaman zaman gözlenen dönüşümler nedeniyle, bu süreç içerisinde, Devlet Planlama Teşkilatımız da, maalesef, olumsuz değişiklikler geçirmiştir.

Benden önce, ANAP'lı milletvekili arkadaşımızın Planlamayla ilgili yaptığı konuşmada, sanki başka bir ülkenin Planlamasından bahsediyor zannettim.

ATİLA EMEK (Antalya) - AKP, AKP...

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Çok özür diliyorum, AKP milletvekilinin.

Maalesef, bugün, ülke kalkınması için hayatî öneme sahip olduğunu düşündüğümüz Devlet Planlama Teşkilatının, etkisizleştirildiği ve işlevsizleştirildiğini görmekteyiz, buna şahit olmaktayız.

Bu noktaya nasıl varılmıştır, bu konuya girmeden önce, planlama nedir, Planlama Teşkilatı nedir; çok kısa notlarla sizlere arz etmek, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Piyasanın kendi güçlerine ve süreçlerine dayalı durumu, yani, piyasa rasyonalitesi, zaman zaman toplumsal ihtiyaçlardan sapar; toplumun isteklerinden, arzularından saptığı görülür piyasa kurallarının. İşte bu durumda, sapmaların giderilmesi için, insanın, bireyin iradî müdahalesini ve insanî rasyonaliteyi işin içerisine sokmak lazım. Bu, kısaca, planlama anlamına gelir.

Temelde planlama, insanî iradeyi, aklı ve bilgi birikimini öne çıkarmak demektir. Burada, insanî iradeyi, siyasetin ve siyasetçinin, diğer bir deyişle yasama ve yürütmenin temsil ettiğini vurgulamak istiyorum; akıl ve bilgi birikimini ise, planlamacıların ve planlama örgütünün temsil ettiği bir işbölümüdür planlama. Planlamacıda ve planlama örgütünde şekillenen akılcılık ve bilginin güvence altına alınması ihtiyacı vardır. Bunun için, planlama işlevlerinin yapıldığı Planlama Teşkilatının, siyasetten ve özel çıkarlardan uzak tutulması, kısaca özerkliği gerekir. Bu amaçla, planlama işlevi içerisinde, siyasetçi - bürokrat - teknokrat dengesi gözetilir; planlama, planlama örgütünün özel çıkarlarla ilişki içerisine girmesini gerektiren uygulamalar boyutundan uzaklaştırılır.

Bu anlayışın kurumsal izdüşümü, DPT'nin, 1960 tarih ve 91 sayılı Kuruluş Yasasıyla ve 1961 Anayasasıyla yerine getirilmiştir Türkiye'de. 1961 Anayasası, Devlet Planlama Teşkilatına anayasal bir statü kazandırmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının Kuruluş Yasası, planların hazırlanması, izlenmesi ve araştırma, destek olma, danışmanlık yapma görevini Devlet Planlama Teşkilatına vermiştir.

Devlet Planlama Teşkilatının temel organlarından Yüksek Planlama Kurulu, siyasetçi ile bürokrat - teknokrat dengesini sağlayan bir organdı. Pratikte, zaman içerisinde uygulamalara baktığımızda, siyasetçi-bürokrat ve de bürokrat özel çıkar ilişkisi, başlangıçtaki, 60'lı yıllardaki, 70'li yılların bir bölümündeki saflığını, temizliğini, sadeliğini, maalesef, kaybetmeye başlamış, bugün, bu sorunla, Türkiye, Türkiye planlama anlayışı cedelleşme durumunda kalmıştır.

Teşvik Uygulama Dairesinin, Devlet Planlama Teşkilatı örgütünü içine çekme çabaları, böylece bürokrasi ile büyük sermayeyi bir araya getirme, ilişkilendirme çabaları; öte yandan, özel bazı çıkarlarla da Devlet Planlama Teşkilatının özerkliğinin yitirtilmeye çalışılması uygulamalarını süreç içerisinde görüyoruz. Mesela, 1979 yılında, MESS, Devlet Planlama Teşkilatını sosyalist olmakla suçladı, hatırlarsınız. 1980 ertesinde de, geçmiş iktisadî sıkıntıların tüm sorumluluğu Devlet Planlama Teşkilatının üzerine yıkılmaya çalışıldı. Bunun üzerine de, 1980 darbesinden sonra, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden yapılandırıldı. 1982 Anayasasıysa, kalkınma planlamasını devletin temel ödevleri arasından alarak, Devlet Planlama Teşkilatının anayasal statüsünü kaldırdı. Böylece, siyasî etkiye açık hale getirildi Devlet Planlama Teşkilatı. Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle, Devlet Planlama Teşkilatı yeniden düzenlendi, siyasî partilere kadro yetiştiren örgüte dönüştürülmeye çalışıldı. Yüksek Planlama Kurulundaki denge, siyasetçi yararına bozuldu; Kurul, Yüksek Planlama Kurulundan çok, bir yüksek ekonomi kuruluna dönüştü. Bu süreçte, eski MESS Başkanı rahmetli Sekizinci Cumhurbaşkanımız Sayın Özal ve onun ekibinin son derece başarılı olduğunu burada vurgulamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, DPT bugün, biraz önce sizlere arz etmiş olduğum tüm olumsuzlukların hemen hemen tümünü henüz değiştirememiştir, bünyesinden atamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, lütfen toparlayın.

ABDULKADİR ATEŞ (Devamla) - Ancak, almakta olduğumuz bazı duyumlar, kurum içerisinde DPT'nin yeniden tanımlanmaya çalışıldığına, yeniden işlevlendirilmeye çalışıldığına yönelik bazı hareketlerin uç vermeye başladığını gösteriyor; bundan biz memnunluk duyuyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; ama, özellikle Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere sürecinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması durumunda, siyaseti, aklı, mantığı ve bilgi birikimini birlikte yoğurarak Türkiye'nin çıkarlarını savunabilecek, geleceği daha iyi hesaplayacak bir Devlet Planlama Teşkilatına Türkiye'nin acilen ihtiyacı vardır. AB'yle müzakere süreci başlamadan, bu önemli konuyu mutlaka halletmek durumundadır Türkiye; çünkü, bu müzakereler, yapılacak olan müzakereler, tüccar siyasetçi kafası ve yaklaşımlarıyla götürülemeyecek kadar akıl ve bilgi birikimi isteyen, gerçek çağdaş müzakerelerin nasıl yapılacağını bilen kadroların işidir. Umarım ve inşallah, hükümet, bu söylediklerimizi yabana atmaz ve bu konuda bazı çalışmalar yapar.

Değerli arkadaşlar, DPT'yle ilgili diğer bazı konular da var. Son birkaç yıldır, Devlet Planlama Teşkilatının çalışmaları, âdeta, bir arapsaçına dönmüş durumda. Birçok çalışma birbiri içerisine girmiş. Örneğin, en son kamuoyuna sunulan 2004 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı hazırlanmış. Bu program 2005 ve 2007 dönemine ilişkin tahminleri içermekte; ama, her nedense, bizlerden, siz sayın milletvekillerinden bu program saklanıyor, burada tartışmıyoruz. Niye tartışmıyoruz bunu? Tartışılması gerekmiyor mu değerli milletvekilleri? Ön ulusal kalkınma planı, il gelişme planı, bazı bölgesel projeler, Avrupa Birliği fonlarının kullanımına ilişkin kalkınma programları, kuruluşların stratejik planları gibi daha bazı akla geldikçe ele alınan işlerle uğraşıyor Devlet Planlama Teşkilatı. Tabiî, bunu yapınca da, koordinasyondan yoksun, ortak amaçları belli olmayan, zamanlama yönünden talihsizliklerle dolu, hiçbir planlama mantığıyla uyuşmayan girişimler ortaya çıkıyor. Bunlar, ülkeye yarar getirmiyor; bunları düzenlemek lazım. Bunların hiçbirinin birbiriyle ve plan anlayışıyla ve bütçeleme teknikleriyle de ilgisi yok. Neden bu israf; bunu anlayabilmiş değiliz biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Kaynakların çok kıt olduğu bir dönemden geçiyoruz, hep birlikte bunu yaşıyoruz; ama, bu tür lüks çalışmaların, koordinasyonsuz çalışmaların da önü kesilmelidir.

Sayın milletvekilleri, bu arada, 2005 yılı, biliyorsunuz, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının son yılı. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı eğer hazırlanacaksa -ki, bunu da bilmiyoruz- bunun bu yıl içerisinde tamamlanması, hazırlanması gerekiyordu; böyle bir çalışma da yok ortada. Sayın Bakan, Sayın Babacan Devlet Planlama Teşkilatının Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuşu sırasında bazı açıklamalar yapmış; bunu hayretle izledim. İcracı bakanlıkların planlama teşkilatını, planlama felsefesini anlatacağına, bazı icracı teşkilatların 2005 yılı faaliyetlerinden söz etmiş. Mesela, diyor ki: "2005 yılında 7 milyar kilovat/saat enerji üretimi devreye sokulacak." Güzel bir şey; ama, planlamadan sorumlu bir bakanın yapması gereken 7 milyar kilovat/saati anlatırken Türkiye'nin ulusal enerji planının ne olduğunu Türkiye'ye anlatması lazım. Bu, 7 milyar kilovat/saatlik enerji bu planın neresinde; hangi açığını kapatıyor, bilmemiz lazım; yok böyle bir şey; ama, Enerji Bakanının yapacağı açıklamayı yapıyor.

Yine, 3 000 kilometre bölünmüş yol planlanmış; bunu anlatıyor bize 2005 yılı için. Bu da güzel; hiçbir itirazım yok; ama, öncelikle, Devlet Planlama Teşkilatı olarak Türkiye'nin ulusal bir ulaşım planını hazırladınız mı? Bu bölünmüş yollar, 3 000 kilometre, bunun neresine giriyor, bunu bize söyleyin; o da yok. Geçiyoruz...

Toprak muhafazadan bahsediyor, tarlaiçi geliştirmeden bahsediyor; ama, Türkiye'de çiftçilik yapacak çiftçi kalmıyor. Çiftçi geçen sene ürettiği pamuğu zararına satmış, buğdayı zararına satmış, meyveyi zararına satmış. Çiftçi kalmıyor ortada, tarla sulamasından falan bahsediliyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sözlerime son vermek istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı bir iş daha var; önemli bir görev, yeni verilmiş, sizin döneminizde verilmiş. O da, Devlet Planlama Teşkilatının, Ekonomik ve Sosyal Konseyin sekreterliğini yapması gerekiyor; ama, bu sekreterliği sırasında, mesela, buradan İş Kanunu geçiyor, Devlet Planlama Teşkilatı Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplamıyor; aynı şekilde sağlıkla ilgili düzenlemeler geçiyor, yine toplamıyor. Ben sormak istiyorum Sayın Bakanlardan; biz, Ekonomik ve Sosyal Konseyi göstermelik olarak mı kurduk?!

Son bir konu; o da, planlama yaklaşımında yeni bir değişiklik olmaya doğru gidiyor. Daha önceki çıkan yasalardan da bunları görüyoruz. Bu da Devlet Planlama Teşkilatına sanıyorum yeni bir işlevsellik kazandıracak. Bunu da destekliyoruz ve bu işlevsellik de, zannediyorum, bölge kalkınma ajanslarının, Devlet Planlama Teşkilatı, koordinatör üst örgütü olması doğrultusunda olacak. Burada hükümeti iki noktada uyarmak istiyoruz; bunlardan bir tanesi, bölgesel kalkınma ajanslarıyla ilgili yürütülecek olan bölgesel kalkınma perspektifi, bölgeleri teker teker ele aldığı için bütüncül yaklaşımdan genellikle yoksun olur. Bütüncül, sektörlerarası, bölgelerarası işbirliğini gözardı eder bu tür yaklaşımlar. Bu konuda dikkatli olunması lazımgeldiğini düşünüyoruz.

Yine, daha önceki, geçen yasa tasarılarından gördüğümüz kadarıyla, kaynakların toplam dağılımı Türkiye'de illerin performansına göre yapılacak. Bu böyle yapıldığı takdirde, az gelişmiş olduğu için mecburen performansı düşük olan iller, kaynak dağılımında, maalesef, gelişmiş illere göre çok daha az kaynaktan yararlanacak. Bunun da Türkiye'nin bölgelerarası dengesizliklerine çözüm getirmeyeceğini düşünüyoruz.

Ben, 2005 yılında, Devlet Planlama Teşkilatının, Anayasamızda belirtilen Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu bir planlama örgütüne dönüştürülmesini temenni ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Değerli Grup Başkanvekilleri; buradan, Divandan, Genel Kurul çok açık, net bir şekilde izlenebiliyor. 25 civarında Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımız var, 20 civarında da Adalet ve Kalkınma Partisinden, İktidar Partisinden milletvekili arkadaşımız var.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Çoğunluk bizde demek istiyorsunuz. Oylamaya geçelim.

UĞUR AKSÖZ (Adana) - Oylamaya geçelim.

BAŞKAN - Beni, Sayın Bakanları, komisyon üyelerini, Divan Üyelerini de sayarsanız, 50 civarında parlamenter şu anda Meclis çalışmalarına katılıyor; 550 tamsayının yüzde 10'u bile değil. Son derece önemli konuları tartışıyoruz, o konularla ilgili görüşlerimizi açıklıyoruz ve halkımız da bizi izliyor. Sayın Grup Başkanvekillerinden ricam, daha yoğun katılımla bu çalışmaları yapmamızdır.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Tanla; buyurun.  (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT H. TANLA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve 2005 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Biliyorsunuz, bilgi ve veri olmadan ne yola çıkılabilir ne de hedefe varılabilir. Devlet İstatistik Enstitüsü, bu bakımdan, son derece değerli hizmetlerde bulunmuş ve mesaisini büyük bir özveriyle sürdüren bir kuruluşumuzdur; bütün bu çalışanlarına teşekkür borçluyuz. Maalesef, aynı Devlet İstatistik Enstitümüz, çok değerli çalışmalarının yanı sıra, bazı alanlarda gerektiği gibi güvenilir değildir. Bu güvensizlik, yayımladığı veriler ile gerçekler arasındaki ciddî farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Şimdi, size, bir iki örnek vermek istiyorum. Bakın, halkımız, günlük yaşamını büyük zorluklarla sürdürmektedir; bunu hepimiz biliyoruz. Hükümet ise, Enstitü verilerine dayanarak enflasyonun düştüğünü açıklamakta. Evet, enflasyon düşüyor; ama, bu düşme neden halka yansımıyor, bunu ortaya koymak gerekiyor. Enstitü, enflasyon hesaplamasında, halkımızın gelirinin büyük bir kısmını ayırdığı gıdanın payını, sadece 31,09 alarak değerlendiriyor. Halk, Türkiye'de, elde ettiği gelirin büyük bir kısmını, yani, yüzde 70'ini, beslenmek üzere gıdaya harcıyor; yani, enflasyon hesabındaki payı ile halkın beslenmek için gıdaya harcadığı pay arasıdaki büyük farklılık, enflasyonun halka ve pazara yansımamasının en önemli nedenidir. Bu hata, ancak, Enstitünün enflasyon hesaplamasına temel alınan sepetteki dağılımın bu gerçeğe uygun biçimde düzenlenmesiyle düzeltilebilir.

İkinci olarak, Devlet İstatistik Enstitüsünün yayımladığı 2002 ve 2003 yıllarını kapsayan son iki gelir dağılımı anketi sonuçlarına bakılarak, ülkemizdeki gelir dağılımının az da olsa düzeldiği, son krizin maliyetini aslında üst ve orta gelir gruplarının yüklendiği, krizin daha da adil olarak atlatıldığı müjdesi verilmiştir. Oysa, gerçek böyle değildir arkadaşlar. Burada büyük bir yanılgı ve yanıltma vardır. Devlet İstatistik Enstitüsünün bu araştırmasının gelir tanımında, hane halkının çalışarak elde ettiği gelirin yanı sıra, izafî kira, aynî gelir, akraba ve eş dosttan yapılan yardımlar gibi birçok kalem de yer almaktadır. Piyasa koşullarında elde edilen geliri esas aldığımızda, gelir dağılımında bozulma olmuş, orta ve alt gelir gruplarının dağılımında, payında azalma olmuş, orta üstü ve üst gelir gruplarında artış olmuştur. Tabiî, Türkiye'yi ayakta tutan sağlam aile yapısı olgusu sonucunda gerçekleştirilen dayanışma amaçlı kalemlerin bu hesaplamaya dahil edilmesi, uçurumun büyüklüğünün, halkımızın geniş kesiminin fakirleştiği gerçeğinin üstünü örtmemektedir.

Sayın Bakan, şimdi, yanınızdaki yetkililer, size, benim söylediklerimin aksine, farklı şeyler söyleyebilirler. Ünlü bir deyişle, "yoğurdum karadır" denilmez. Arkadaşları da kınamıyorum. Herhalde, onlar da, sizi ve Türkiye gerçeklerini yanıltmak için bu şekilde davranmıyorlardır. Onları da, gerçeği yansıtmayan tanımlar, piyasadışı mekanizmaların yanılttığını sanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Yürürlükteki mevzuata göre, ülkemizde sadece DİE veri toplayabilmektedir. Araştırmacıların ve üniversitelerin yapacakları bütün saha çalışmaları için Enstitüden tek tek izin alma zorunluluğu mevcuttur. Çıkarılması düşünülen Türkiye istatistik yasasında bu yanlışın düzeltilmesi şarttır. Ayrıca, İstatistik Konseyi üyeleri arasında, kamunun yanı sıra, pazar araştırma sektörünü temsil eden ve sektörün sivil toplum kuruluşu anlamına gelebilecek bir temsilcinin de bulunmasında yarar vardır.

Sayın Başkan, ülkemiz, yüzyirmi yıl arayla, borçlarını ödeyebilmek için iki kez yabancı müdahalesine maruz kalmıştır. Biliyorsunuz, 1881 yılında çıkarılan Muharrem Kararnamesi ile IMF arasında çok yakın benzerlikler vardır. Bu benzerlikleri size beş noktada özetlemek istiyorum.

Muharrem Kararnamesi de, IMF anlaşmaları da, kamu borç stokunun azaltılmasına yönelik anlaşmalardır. O  tarihteki, yani, 1880'li yıllardaki Rüsumu Sittenin 3 üncü maddesiyle öngörülen Kazanç Vergisi değişikliğinin karşılığı, Temmuz 2004'teki niyet mektubunun 3 üncü maddesinde taahhüt edilen vergide yapısal reformlardır. Rüsumu Sittede de, Aralık 1999 tarihli niyet mektubunun 62 nci maddesinde de ortak nokta Gümrük Vergisi oranlarıdır. Muharrem Kararnamesiyle Temettü Vergisinin artırılması sağlanmıştı biliyorsunuz. Aralık 1999 tarihli niyet mektubunun 19 uncu maddesi gereği çıkarılan kanunla da halktan ekvergiler toplandı.

Beşinci ve son nokta da tıpatıp birbirine benzemektedir. Muharrem Kararnamesinin 19 uncu maddesi, ihtilafların hallinde hakem heyetine başvurulmasını esas kabul etmişti. Haziran 2001 tarihli niyet mektubunun 14 üncü maddesiyle uluslararası tahkime rıza göstermek durumunda kaldık ve bunu da, Meclisin kararıyla yasalaştırdık.

Görüyorsunuz ki, 1800'lerdeki Muharrem Kararnamesi ile IMF, incelediğiniz takdirde, tıpatıp birbirine uygun benzer maddeler içermektedir.

Düyunu Umumiye de, IMF de, bize, kaynaklarınızı, varlıklarınızı satın savın, vergilerinizi artırın; ele geçenle de borçlarınızı ve faizlerini ödeyin dayatmasında bulunmuşlardır. Kamu borç stokunun faiz yükünü artırma yoluyla tasfiye edilmesi, ülkede işsizlik, fakirlik, yoksulluk ve geri kalmışlığa neden olmaktadır.

Sayın Bakan ve Bakanlar, bu noktaya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Belki sizler de bunları duyarken vicdanınız kan ağlıyor; ama, dikkat edin, bu yolda süratle koşuyorsunuz. 1880'li yıllardan sonra neleri yapıp yapmamamız gerektiğini Düyunu Umumiye İdaresi belirliyordu; bugün, 2004 yılının sonunda ise IMF belirliyor. Türkiye'de, yüzyirmi yıl arayla tarih tekerrür ediyor. AKP de buna, seçimlerde verdiği sözlerin aksine, yardım ediyor ve bu ortama imkân sağlıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, finansal hizmetler yasası taslağında, zora düşen bankaların Fona alınmasını önlemek için madde değişikliğine giden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun bu girişiminin IMF tarafından engellenmiş olduğunu Yüce Meclise hatırlatmak istiyorum. Bu anlaşmaları sizler yapıyorsunuz; yani, bu bilgileri, lütfen, halka, kamuoyuna ve Yüce Meclisimize aktarın. IMF'nin bu değişikliğe itirazı üzerine BDDK, Fona alınma maddesini yeniden düzenleyerek ve ekleyerek Bakanlar Kuruluna sunmuştur.

Şimdi, size, özel ve çok hassas bir bilgi aktarmak istiyorum. IMF, Türkiye'deki milyonları dikkate almıyor arkadaşlar, yüzde 3-yüzde 5'lik bir grubu oluşturan 15 000-20 000 kişinin ve yabancıların haklarının peşine düşüyor. Bankaların dışkrediyle fonlandıktan sonra batmaları halinde, IMF aynı kapıyı gösteriyor, "o durumda batık bankaları da Fona alıp, kredi borçlarını ödeyin, bunları da devlet garantisi altına alın" diyor.

Bakın, Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi, bardağın dolu tarafına da boş tarafına da bakalım, hangi tarafına bakarsak bakalım, neresinden bakarsak bakalım, birbirimizi kandırmayalım. BDDK'nın yayımladığı bankacılık sektör araştırması var. Bu, devletin yayımladığı bir araştırma. Burada deniliyor ki: Türkiye'de yurtiçi veya yurtdışı adresli, vadeli veya vadesiz, Türk parası veya yabancı para cinsinden yaklaşık 78 600 000 hesap vardır. Bunun 76 300 000'i, ancak bankalardaki mevduatın yüzde 16'sını oluştururken, 2 300 000 hesap, bankalardaki mevduatın yüzde 86'sını oluşturuyor; yani, sizlerle paylaşmak istiyorum, 76 300 000 banka hesabı bankalardaki mevduatın yüzde 16'sını oluştururken, yalnız 2 300 000'i yüzde 86'sını oluşturuyor. Daha bitmedi. Hesap sahiplerinin binde 7'si, yani, bankada hesabı olanlardan 1 000 kişiden 7'si, banka mevduatlarının yüzde 86'sını oluşturuyor; yani, bırakın bankada hesabı olmayanları -onları bir kenara koyuyoruz- bankada hesabı olan insanların sadece binde 7'si, bankadaki toplam mevduatın yüzde 86'sını oluşturuyor. Durun, daha bitmedi. Bankalarda 1 trilyonun üzerinde hesabı olanların -dikkat etmenizi rica ediyorum; bu, devletin, sizin yayınladığınız bir araştırma- bankalarda 1 trilyonun üzerinde mevduatı bulunanların, ancak ve ancak 4 705'i Türkiye adreslidir. Yanlış duymadınız; 4 705'i Türkiye adreslidir, 9 930'u yabancı adreslidir. Yani, Türkiye'de, 1 trilyonun üzerinde mevduat hesabı bulunanlardan yerli adresi olanların 2 misli kadar yabancı mevduat sahibi olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen Sayın Tanla, süreniz doldu.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

Yalnız 1 trilyonun üzerindeki yurtdışı adresli hesaplar, yurtiçi adresli hesapların 2 misli kadardır. Sayısı 302 olan yabancı adresli hesap sahipleri, son altı ayda 31 kat artarak 9 930'a yükselmiştir. Ayrıca, 5 500 olan yerli hesap sahipleri de 1 000 eksilerek 4 500'e inmiştir. Yani, burada bir soru sormak istiyorum. Bu sonuç, zenginlerin sayısında bir azalma olurken, acaba, yabancıların Türkiye'ye güveni artıyor mu sorusunu mu akla getirmiştir, yoksa, AKP'nin, üretim ekonomisinden rant ekonomisine ne kadar süratle koştuğunun bir göstergesi midir?

Arkadaşlar, işte, BDDK'nın hazırladığı taslakta itiraz ederek değişmesini istediğim madde bu maddedir; bütün mevduat sahiplerinin mevduat miktarlarının tamamının, artı, bankaların yurt dışından alacakları kredilerin bankalar battıktan sonra da güvence altına alınması ısrarla istenilmektedir ve bu kanun tasarısı da Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirirken, şimdi sizlere soruyorum: IMF'nin bu dayatmaları karşısında bankalardan hortumlanan paralar kimin cebinden çıkıyor, bu paraları kimler ödüyor? Arkadaşlar, bu paraları halk ödüyor, halk... Ayıp oluyor!.. Türkiye bu kadar saf ve çaresiz durumda değildir. Bu konuları, fahiş bedeller ödemek yerine, akılcı, gerçekçi, cesur, sakin ve bilerek, kendi hedeflerimiz, özkaynaklarımız ve kurumlarımıza hâkim olması gereken ulusal çıkar zihniyetiyle ele almamız gerektiğini düşünüyor ve sizlerle paylaşıyorum.

Yüce Meclisi selamlıyor, huzurunuzdan saygı ve sevgilerimle ayrılıyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 13.06


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayısı: 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Hazine Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, söz sırası, lehinde, şahsı adına, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'da.

Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı bütçeleriyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bütçelerini görüşmekte olduğumuz Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine Müsteşarlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizde, ekonomik ve sosyal kalkınma politikalarının belirlenmesinde, koordinasyonunda ve uygulanmasında önemli bir yere sahip olan kuruluşlarımızdır.

AK Parti İktidarıyla birlikte, 2002 yılı kasım ayından itibaren, Türkiye ekonomisi çok hızlı ve çokboyutlu bir toparlanma sürecine girmiş, ekonomide âdeta beyaz bir sayfa açılmıştır. Türkiye'nin son on yılına damgasını vurmuş kronik sorunlarının üzerine kararlılıkla ve cesaretle gidilmiştir. Ülkemizde yeniden krizler yaşanmaması, yeniden ocakların sönmemesi, işsizliğin ve yoksulluğun artmaması için gerekli önlemler alınmış, eşzamanlı olarak topyekûn bir kalkınma seferberliği başlatılarak Türkiye'nin çehresi değiştirilmiştir. AK Parti İktidarıyla birlikte ülkemizde sağlanan güven ve istikrar ortamı ekonomik iyileşmede itici güç olmuştur. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız muhalefet duygusu içinde, görmek istemeseler de, bugün, hemen her kesim, her birey, tüm kurumlarımız ve kuruluşlarımız önlerini görebilmekte ve geleceğe güvenle bakabilmekte, Türkiye'nin istediğinde başarabileceğine inanmaktadırlar. Bunun en güzel ve son örneği de, Avrupa Birliğinden kırkbir yıldır beklediğimiz müzakere tarihi alınmakla gösterilmiştir. Bu ortamın sağlanmasında, hiç şüphesiz ki, hükümetimizin yanı sıra, muhalefet partilerimiz dahil, çeşitli kesimlerin ve devletin bütün kurumlarının büyük katkıları olmuştur. Ancak, özellikle ekonomik programın başarıyla yürütülmesinde ve hükümetimizin kararlılıkla sürdürdüğü yapısal reform sürecinde, bugün bütçelerini görüştüğümüz DPT, Hazine Müsteşarlığı ve DİE gibi kuruluşlarımızın çok büyük emekleri ve gayretleri bulunmaktadır; çünkü, bu kuruluşlar, kuruluş kanunları gereği yürütmekle görevli oldukları çalışmaların dışında, hükümetlerin en yakın danışman kuruluşları konumundadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçelerini görüştüğümüz kurumlara ilişkin olarak, öncelikle, belli bir dönem benim de onur duyarak çalıştığım Devlet Planlama Teşkilatı ve onun yürüttüğü çalışmalar üzerinde durmak istiyorum.

Bilindiği gibi, ülkemiz, cumhuriyet döneminden itibaren gelişme ve kalkınma çabası içerisinde ve Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesini yakalama çabası içerisinde olmuştur. Türkiye, bu gelişme ve kalkınma çabasını -Sayın Başkanın da ifade ettiği gibi- cumhuriyet döneminden itibaren belli bir plan anlayışı içerisinde yürütmeye çalışmış, bu amaçla, çeşitli dönemleri kapsayan kalkınma planları hazırlanmıştır; ancak, Türkiye, esas, planlı kalkınma sürecine, 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşuyla başlamıştır.

Devlet Planlama Teşkilatı, kuruluşundan bugüne kadar, hükümetlerin izledikleri politikalar çerçevesinde, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda gelişmek ve kalkınmak için, beş yıllık kalkınma planları, yıllık programlar ve yatırımcı kamu kuruluşları için yatırım programları hazırlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 1980'li yıllara kadar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan planlar, ülkemizde uygulanan ekonomik politikalar çerçevesinde, daha kapsamlı, daha emredici mahiyette planlardı; ancak, 1980'lerden sonra dünyada ve Türkiye'de yaşanan değişim sonucunda, pazar ekonomisine ve rekabete dayalı ekonomi politikaları çerçevesinde hazırlanan planların da ana felsefesi ve stratejileri değişmiştir. Planlar, artık, emredici olmaktan ziyade, yönlendirici ve yol gösterici mahiyettedir. Bu dönemdeki planlarda, perspektif verme, genel çerçeve için tahmin verme, öncelik belirleme, strateji ve politika geliştirme önplana çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, her dönemde, içeriği, formatı değişerek de olsa, plana ve Planlama Teşkilatına ihtiyacı bulunmaktadır. Bunu, bu sözleri Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın da söylemesinden dolayı, gerçekten, mutlu oldum.

Planlama Teşkilatı, bilindiği gibi, sadece plan ve program hazırlamıyor, kendini çok iyi yetiştirmiş uzman kadrosu ve köklü kurumsal yapısıyla, çok çeşitli hizmetleri de beraberinde yürütmektedir. Bildiğiniz gibi, hazırlamış olduğu kalkınma plan ve programlarının dışında, kamu kesimi yatırımlarıyla ilgili olarak kaynak dağılımını da, hükümetlerin tercihleri doğrultusunda planlamakta, bu maksatla, her yıl kamu yatırım programını hazırlamaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatı, son birkaç yılda olduğu gibi, bu yıl da, kamu yatırım programında önceliğini ve yapılabilirliğini kaybetmiş projeleri programdan çıkararak, kamu yatırım programını rasyonelleştirme çalışmalarına devam etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama Teşkilatı, kamu yatırım programında yer alan projeleri rasyonelleştirme çalışması çerçevesinde, 2000 yılından 2004 yılına gelirken, yaklaşık 1 800-2 000 civarında projeyi programdan çıkarmıştır; bu süreç devam edecektir. Önümüzdeki yıllarda, merkezî idarenin yetkilerinin yerele devredilmesi çerçevesinde, özellikle kamu yönetim reformu çerçevesinde, merkezî idarenin planladığı ve kaynak aktardığı projelerin büyük bir kısmı yerel yönetimlere devredilecektir. Bu, tabiî ki, hem verimliliği artıracak hem de projelerin tamamlanmasını hızlandıracaktır.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, 2005 yılında kamu yatırımlarına ayrılan toplam ödenekler, 2004 yılı kesintili ödeneklerine göre, nominal olarak yüzde 47,1; reel olarak ise yüzde 36,2 oranında artmıştır.

Yine, konsolide bütçe yatırım ödenekleri ise nominal olarak yüzde 61,4; reel olarak da yüzde 50 gibi önemli oranlarda artırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, Devlet Planlama Teşkilatı, yürütmüş olduğu kalkınma planları ve programlarının dışında çok çeşitli görevleri de beraberinde yürütmektedir; bu plan ve programların dışında stratejik planlama anlayışı çerçevesinde çalışmalar da başlatmış durumdadır. Bunlar, kurumsal bazda, makro düzeyde yapılan plan ve programlar çerçevesinde yürütülmektedir.

Bunun dışında, arkadaşlarımız da belirttiler, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde çok çeşitli plan ve programlar hazırlanmıştır. Bunlar, saymak gerekirse, 2004-2007 dönemini kapsayan Katılım Ortaklığı Belgesi, 2004-2006 dönemini kapsayan Ön Ulusal Kalkınma Planı, Katılım Öncesi Ekonomik Program ve AB Destekli Bölgesel Kalkınma Programlarıdır.

Tabiî, benden önce, sabah konuşan Cumhuriyet Halk Partili değerli arkadaşımız Abdulkadir Ateş Bey, bu plan ve programlara değinirken, bir dağınıklıktan söz ettiler.

Evet, Devlet Planlama Teşkilatı, plan ve program adı altında çeşitli çalışmalar yürütmektedir; ama, unutulmamalıdır ki, yapılan ve adı plan ve program olan bütün bu çalışmalar, ulusal düzeyde, makro düzeyde yapılan plan ve programlardan ayırt edilemez, onların çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

Ayrıca, Avrupa Birliği sürecinde, tabiî, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, Avrupa birliğine sunulmak üzere hazırlanan belgeler de bir mecburiyetten, bir zorunluluktan kaynaklanan belgelerdi. İnanıyorum ki, bunlar, müzakere süreci içerisinde daha da derlenip toparlanacaktır.

Değerli arkadaşlar, tabiî, süremiz oldukça kısıtlı. Biraz sonra mikrofonum kapatılabilir. Ancak, bugün, Devlet Planlama Teşkilatının dışında, Hazine Müsteşarlığımızın ve Devlet İstatistik Enstitüsünün de bütçelerini görüşmekteyiz.

Bildiğiniz gibi, Hazine Müsteşarlığımız da, deneyimli, tecrübeli uzman ve insangücüyle, ülkemizde, makroekonomik istikrarın sağlanmasında, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yatırımların teşviki ve istihdamın artırılmasında, yabancı sermaye yatırımlarının artırılmasında, küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesinde, bankacılık kesiminin sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasında çok önemli hizmet ve projeleri yürütmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Bilindiği gibi, Hazinemizin yürüttüğü iç ve dış borçlanma ihalelerinde, ülke genelinde sağlanan makroekonomik istikrarla birlikte, son iki yılda en düşük maliyet ve en uzun vadeye ulaşılmıştır. Bu açıdan, gelinen bu noktada elde edilen bu başarı dolayısıyla, Hazine Müsteşarlığımızı da, değerli çalışanlarını da buradan kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizde, çok kapsamlı sayım ve araştırmaları yürütmekte, sayım ve araştırmalara dayanarak bilgiler üretmekte ve bu bilgileri de, düzenli bir şekilde, çeşitli araçlarla, kamuoyuna duyurmaktadır. Bu çalışmaları, ülke genelinde yaptığı gibi, bölgesel bazda da sürdürmektedir. Bölgesel istatistik üretimi için 2003 yılında yeni düzenlemeye gidilmiş, Bakanlar Kurulu kararıyla, ülkemiz 26 istatistik bölgesine ayrılmış, bunun sonucunda, Devlet İstatistik Enstitüsünün bölge teşkilatları bu yeni sınıflamaya göre yeniden oluşturulmuştur.

Tüm kurumlar ve ülkemiz için son derece stratejik bir önemi olan istatistikî bilgi üretmekle görevli Devlet İstatistik Enstitüsü, bu görevini hakkıyla ve zamanında yerine getirebilmesi açısından, gerek yasal düzenlemeler gerek uzman personel takviyesi ve gerekse yeterli bir bütçeyle desteklenmelidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerimi, sadece, benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın bir konusuna değinerek bitirmek istiyorum.

Çok sevdiğim değerli arkadaşım Enis Tütüncü Bey, tabiî, konuşmasında, özellikle hükümetimize yüklenerek, hükümetimizin icraatlarına yüklenerek diyor ki: "Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar; halkın güven duygusu yok bu hükümete ve icraatlarına."

Sayın Tütüncü sevdiğim bir büyüğümdür, saygı duyduğum bir büyüğümdür; aynı zamanda, aynı kurumda, Devlet Planlamada birlikte çalıştığımız, benden önceki dönemlerde de çalışan bir büyüğümüzdür; saygı duyarım; ancak, doğrusu, bu fikirlerine katılmamız da mümkün değildir.

BAŞKAN - Sayın Ceylan, sataşmaya neden olmayacak şekilde...

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Olmuyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Daha çok kendi düşüncelerinizi söyleyin.

MEHMET CEYLAN (Devamla) - Halkımız hükümetimize güven duymaktadır, bunu da seçimlerde göstermiştir. Bildiğiniz gibi, 2002 seçimlerinde AK Partimizin yüzde 36 olan oy oranı, 2004'te yüzde 42'ye çıkmıştır ve şimdi seçim olsa, inanıyorum ki, yüzde 50'nin üzerine çıkacaktır. Bu, halkımızın duyduğu güveni göstermektedir; bu, halkımızın güveninin bir işaretidir diye ifade etmek istiyorum.

Sayın Enis Tütüncü, bir de, icraatlarla ilgili, güven duygusuyla ilgili söyledi; ama, ben sadece bir şeyi hatırlıyorum ve kendisine hatırlatmak istiyorum. İki yıl boyunca kendisiyle Plan ve Bütçe Komisyonunda birlikte görev yaptık; 2004 yılı bütçesinde de demişti; o zaman, 2004 yılı bütçesi hazırlanırken, ortalama dolar kurunun 1 600 000'ler civarında olması tahmin ediliyordu; "bu kesinlikle tutmayacaktır, asla tutmayacaktır" diye kayıtlara geçmiştir, belgelere geçmiştir -şimdi onu hatırladım- ama, bugün, dolar kurunun 1 400 000'lerde olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, bütçemizin, tüm kurumlarımıza, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın bakanların, İçtüzüğe göre, gündemin her anında söz isteme hakları var; fakat, sayın bakanlara bir uyarı yapmak, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Bir milletvekili arkadaşımız kaldı konuşacak; onun konuşmasının arkasından sizler konuşursanız, daha mufassal, daha kapsamlı değerlendirme yapma fırsatınız olur diye düşünüyorum.

Kabul eder misiniz?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Olur.

BAŞKAN - Şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Vedat Melik; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı 2005 yılı bütçesinde, özellikle Güneydoğu Anadolu Projesi Kalkınma İdaresi bütçesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, kişisel olarak söz almış bulunuyorum. Öncelikle, geçtiğimiz günlerde Musul'da şehit edilen beş güvenlik görevlimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar diliyor; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihimiz boyunca, planlı döneme geçilmeden önce ve planlı dönem süresince, çeşitli nedenlerle bölgesel kalkınma projeleri yapılmıştır; ama, bunlardan hiçbiri, hem hedefleri hem de kapasiteleri bakımından, Türkiye içerisinde de uluslararası alanda da kısaca GAP dediğimiz Güneydoğu Anadolu Projesi kadar önemsenmemiştir. Proje, özellikle Atatürk Barajının bitirilmesi ve Harran Ovasına ilk suyun bırakılmasıyla birlikte bütün dünyanın dikkatlerini üzerine çekmiş, Avustralya, Çin gibi uzak ülkeler de dahil olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinden yatırımcıların istilasına uğramıştır.

GAP Projesi, Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapılan çok sayıda baraj ve hidroelektrik santralı inşaatıyla, bölgedeki birçok ovayı sulu tarıma açarak, ülkemizin göreceli olarak en geri kalmış bölgesinin hem yaşam seviyesini yükselteceği hem de ülke sanayiine hammadde ve enerji sağlayacağı için, bütün Türk Halkında büyük bir heyecan uyandırmıştır.

Bölgedeki tüm yatırımların kendi kurum ve kuruluşlarımızca yapılması, halkımız içerisinde kendine olan özgüveni pekiştirirken, bazı yabancı ülkelerin, Türkiye'ye, yarı gıpta, yarı kıskançlık, ama, çoğunlukla saygıyla baktıkları bir proje olmuştur.

Önce toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesini amaçlayan bir mühendislik projesi olarak başlayan, daha sonra çoksektörlü entegre bölgesel bir yatırım programı olarak ele alınan GAP Projesi, günümüzde, insan odaklı sürdürülebilir bir kalkınma projesi olarak yürütülmektedir. Proje, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adil kalkınma özleminin bir yansıması olmakla kalmayıp, aynı zamanda, GAP bölgesinin kalkınma potansiyelini ortaya çıkarmak, ekonomik büyüme ve toplumsal istikrar gibi ulusal hedeflere de katkıda bulunmak amacını taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, başlangıçta sadece mühendislik harikası olarak dünyada hayranlık uyandıran bu proje, daha sonra, toplumsal kalkınma, sürdürülebilirlik ve çevreye olan duyarlılığı, kadınlar, gençler, çocuklar, yoksullar, topraksız ve az topraklılar gibi dezavantajlı gruplara olan eğilimi ve evrensel kriterlere dayalı olarak yürüttüğü projeler nedeniyle de dünya kalkınma literatürüne giren, birçok bilimsel çalışmada örnek gösterilen ve bölgesel kalkınma projelerine ilham kaynağı olan bir proje haline gelmiştir.

Proje, sadece fiziksel yatırımları değil, toplumsal dönüşümü sağlayacak, ülkemizin gelişmiş yörelerine sadece göç veren değil, ürettiği sanayi ürünleri, kültür ve sanatsal değerleri, yetiştirdiği bilim adamları, geliştirdiği yeni teknolojileriyle önderlik yapacak nitelikte potansiyelleri harekete geçirebilecek yapıdadır. Hemen tüm dünyanın takdirle karşıladığı ve ülkemiz tarihinin en kapsamlı, en iddialı bölgesel kalkınma girişimini Güneydoğu Anadolu Projesi gerçekleştirmektedir. Bu hedeflerlerle yola çıkılmış olmasından dolayı, GAP, sadece bir elektrik üretimi veya sulama projesi olarak değil, sosyal projeler, sağlık, altyapı, turizm, eğitim, çevre, kültür, sanayi, ulaşım ve tarımsal modernizasyonu da eşgüdümlü projelerle yürüten bir sosyoekonomik dönüşüm projesidir.

Değerli arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, bu projeyle birlikte, suyun, toprağın ve yaşayan insanımızın yüzyıllardır taşıdığı bereket, zenginlik ve refahtan payını almaya başlamıştır. Tarih boyunca birçok medeniyetlere vatan olmuş bu topraklar, 21 inci Yüzyılda da, bambaşka bir uygarlığın, gücünü sudan alan bir projenin yarattığı bir gelişmeye tanık olmaktadır.

Yapılan tüm bu çalışmalar, çoksektörlü ve farklı nitelikteki kurumların katkılarıyla gerçekleştirilmiştir. Bunların arasında tüm kamu kurumları, valilikler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve bölgede yaşayan insanlar da yer almıştır. 1989 yılında kurulan ve görev süresi Kasım 2007'ye kadar uzatılmış bulunan GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Bölge Müdürlüğü, yukarıda belirtmeye çalıştığım tüm bu başarıların altına da imzasını atmıştır. Ancak, şu anda, bu kadar önemli bir projenin bir yerde genel koordinatörü durumunda bulunan bu idarenin, yani GAP İdaresinin son üç bütçesinden birincisini görüşmekteyiz; çünkü, üç yıl sonra GAP İdaresi diye bir kurum olmayacağı için, böyle bir kurumun bütçesi de artık görüşülmeyecektir.

Elbette ki, ülkeyi yöneten hükümetlerin ülke yönetimiyle ilgili değişik görüş, düşünce ve uygulamaları olacaktır. İyi çalışmayan sistemleri düzeltmek, yerine yenilerini koymak, gerekirse de o sistemi tamamen ortadan kaldırmak, hükümetlerin hak ve görevleridir. Ancak, GAP İdaresinin kapatılması demek, GAP Projesinden vazgeçmek demektir; Fırat ve Dicle havzalarının entegrasyonuna, bölgeye ve Türkiye'ye getireceği faydalara inanmamak demektir. Zaten daha önceki konuşmalarımda da söylemeye çalıştığım gibi, GAP Projesinin ülkeye fazla yarar sağlamadığını, bu yatırımın başka sektörlere yapılması durumunda Türkiye'nin daha kazançlı çıkacağını, hatta, bu söylemlerin daha da ileri götürülerek, bütün belaların bu projeden kaynaklandığını söyleyenlerin de, zaman zaman, kamuoyu önünde konuştuklarını görmekteyiz.

Elbette ki, bu projeye bugüne kadar büyük emek vermiş ülkemizin bütün siyasî yöneticileri, bütün yatırımcı kurumların yönetici ve çalışanları, projenin Türkiye için önemini en az bizler kadar bilirler; ancak, bu hükümetin iki yıldır proje kapsamında ciddî hiçbir yatırım yapmaması ve GAP'ı, sadece proje kapsamındaki 9 ile yönelik bir yatırım olarak görmesi, bu nedenle de, bölge için yatırımları koordine edecek ayrı bir idareye gerek olmayacağı, önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelecek olan bölge kalkınma ajanslarının GAP İdaresinin görevini yerine getirebileceği kararına vardırmıştır.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle yapılacak olan müzakere sürecinde, özellikle, bölgesel kalkınma konusunda ülkemizde tek başarılı olarak görülen GAP'ın, yeni kurulacak olan bölge kalkınma ajansları marifetiyle üç farklı alt bölgeye ayrılarak ele alınacak olması, GAP'ın, bir bütün olarak bölgesel kalkınma projesi olma niteliğini bozacaktır. Ayrıca, GAP İdaresi de, bu yapı içerisinde kendiliğinden bölünme sürecini yaşayacaktır.

Oysaki, bu idarenin kurulmasındaki ana amaç, altyapı, sulama, tarımsal altyapıların tamamlanması, ekonomik açıdan kalkış dönemine gelene kadar tüm yatırımcı kurum ve kuruluşların koordine edilmesi, yurtiçi ve yurtdışı yatırımcılara ve işadamlarına gerekli desteğin sağlanması ve bölgenin tüm dünyaya açık bir toplum haline getirilmesine yardımcı olunmasıydı. İdarenin misyonunda ise, bu hizmetlerin tamamlanmasıyla kamu niteliğinin çözülerek, bir sivil toplum kuruluşu ya da sadece bilgi üreten ve bunu değerlendiren bir hale gelmesi yer almaktaydı.

Doğal olarak bunun olabilmesi için de bölgenin ekonomik ve sosyal açıdan kalkınmışlık göstergelerinin ülke ortalamasını yakalaması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayın Sayın Melik.

MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Oysaki, bunun, 6 Ekim 2004 tarihinden itibaren üç yıl sonra gerçekleşecekmiş gibi düşünülmesi doğru bir yaklaşım değildir. GAP, Dicle ve Fırat Nehirleri üzerinde sulama, enerji, haberleşme, ulaşım, kırsal ve kentsel altyapı çalışmalarının yanı sıra, sanayi, eğitim, sağlık, kurumsal gelişme, istihdam gibi çok sayıda birbiriyle ilgili ve entegre olarak çalışmaları bir bütün olarak görebilmektedir. Görev süresini önümüzdeki üç yılla sınırlandırıp, faaliyetleri bakımından geçmiş yıllardan hiçbir farklı yaklaşımı olmayacak ve bütçe kaynağında çalışmaların hızlandırılması açısından farklılığın olmadığı bir yapı içerisinde idarenin başarısı beklenmemelidir. Bu da, doğal olarak, tasfiye denilecek bir süreci hızlandıracak ve GAP İdaresi, misyonunu tamamlamadan, üç ayrı yerde kurulan bölge kalkınma ajansları halini alarak Avrupa Birliğinde iyi bir örnek olma statüsünü de yitirecektir.

Değerli milletvekilleri, GAP Bölge Kalkınma İdaresinin kurulduğu günden bu yana bütün görevlerinde çok aktif ve mükemmel olduğunu elbette ki iddia etmiyorum. İdarenin yönetiminde şimdiye kadar görev alan değerli yöneticiler, ya bugüne kadar GAP İdaresinin sıkıntılarını, bulundukları konum gereği, yeterince dile getirme fırsatı bulamamışlardır veya daha kötüsü, düştükleri durumu algılayamamışlardır. Halbuki bölge kalkınma konusunda son onbeş yılda kazanılan deneyim ve sosyal alanda -yani kadınlar, gençler, sokak çocukları, yoksullar gibi- elde edilen somut başarılar sadece GAP'ta değil, tüm ülkemizde yüzümüzü ağartacak niteliktedir. Bunlara sırtımızı dönmek değil, bunlardan yararlanmanın yollarını aramamız gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, GAP İdaresinin 2005 yılı bütçesinin gerçek anlamda projenin devamı yönünde değil de, tamamen, 2007 yılında süresi bitecek olan hibe kredilerin muhatapsız kalmaması yönünde hazırlandığı düşüncesiyle bu bütçeye kişisel olarak ret oyu vereceğimi belirtir, hepinizi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Melik.

Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, aranızdaki anlaşmaya göre süreniz 30 dakika.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonumuz, yoğun ve gerçekten özverili bir çalışma takvimini tamamlayarak, 2005 yılı bütçemizi Meclis Genel Kuruluna göndermiştir. 2005 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Bundan yaklaşık olarak iki yıl önce 18 Kasım 2002'de iktidara gelen Hükümetimiz, çok büyük bir heyecanla, büyük bir dinamizmle ekonomik sorunlara karşı büyük bir mücadele başlattı. Hedefimiz, hem 2000 ve 2001 yıllarında yaşanmış krizlerin yükünü halkımızın omuzlarından kaldırmak hem de Türkiye'nin kronik sorunlarına kalıcı çözümler bulabilmekti. Şunu samimiyetle söylüyorum ki, böyle çok boyutlu, çok geniş, hatta çok cepheli bir mücadeleyi tek başımıza yürütmek mutlaka eksik ve yetersiz kalacaktı. Bu nedenle, ülkemizdeki bütün tarafları ortak bir hedef, ortak bir amaç etrafında toplamak, tam bir mutabakat zemini oluşturmak, sürece herkesin gücü ve birikimi oranında destek vermesini sağlamak zorundaydık. İki yıllık süreçte bunu sağladığımızı, toplumumuzda önemli bir sinerji oluştuğunu sanıyorum. Nitekim, iki yıl öncesinin karamsarlığı, umutsuzluğu, stresi, bugün, yerini, iyimserliğe, umuda ve sevince bırakmıştır. Toplumun bütün kesimleri, bütün kurumları, bütün bireyleri, Türkiye'nin sorunlarının çözümsüz olmadığına, inanıldığında, çalışıldığında, samimiyetle gayret edildiğinde, tüm sorunların çözülebilir hale geldiğine inanmıştır. Ülkemize sağladığımız bu mutabakat atmosferini, bundan sonra da en iyi şekilde değerlendirmenin gayreti içinde olacağımızdan şüphe duyulmamasını istiyorum. Mevcut sorunlarımız da, mutlaka, kısa zaman içerisinde çözüme kavuşacak, bu Meclis, bu millet, çok daha sevindirici gelişmelere, inşallah, şahit olacaktır.

İki yıllık süreçte, bir yandan makroekonomik dengeleri onarmaya çalışırken, eşzamanlı olarak, doğrudan sosyal politikalarımızı da uygulamaya koyduk. Önümüzdeki dönemde, sosyal politikalarımız, iyi giden bir ekonomik gelişmenin sonucu olarak, çok daha yoğun ve geniş bir şekilde hissedilecek, daha da rahatlatıcı uygulamalar hayata geçirilecektir. Başta işsizlik, yoksulluk, gelir adaletsizliği olmak üzere, ülkemizin kaderi zannedilen sorunlar da, daha da artan bir tempoda çözüme kavuşturulmuş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisinin son iki yılda almış olduğu mesafe, göstergelerde elde ettiğimiz başarılar sadece Türkiye'de değil bütün dünyada ses getirmiştir. Bugün, hangi uluslararası kuruluşun Türkiye'yle ilgili raporuna bakacak olursanız olun, hangi uluslararası kuruluşun Türkiye ekonomisiyle ilgili bir analizini okuyacak olursanız olun bu gerçekler çok açık ve seçik bir şekilde görülmektedir. Enflasyonda sağladığımız düşüş, faizlerde sağladığımız düşüş, yüksek ve istikrarlı büyüme ortamı; bütün bunlar kimsenin gözünden kaçmıyor. Ancak, biraz önceki konuşmalarda, biraz da üzülerek gördüm ki, sanki Türkiye'de enflasyon düşmemiş de artmış gibi, reel faizlerde hiçbir düşme olmamış gibi; elde ettiğimiz büyümeyi küçümseyen, sebeplerini bir iki şeye bağlayan türden bazı görüşleri, istihdamla ilgili olarak "istihdam artmamıştır" gibi, "tarıma olan destekler azalmıştır" gibi tabirleri üzülerek dinledim; çünkü, hem devletimizin resmî raporlarında yer alan hem de uluslararası kuruluşların bağımsız bir şekilde inceleyip analizini yaptığı ve raporlarına yansıttığı bu olumlu gelişmelerin tam aksine gelişmeler olmuş gibi görüşlerin ifade edilmesine gerçekten üzüldüm. Hele hele, planlama formasyonunu almış bazı milletvekili arkadaşlarımızın, bütün bu göstergelere, bütün bu gelişmelere baka baka tam tersine yorumlar yapması ve görüşler ifade etmesi, Türkiye adına, beni şahsen üzdü; çünkü, ben isterdim ki, bir Anamuhalefet Partisi, sağlam temellere oturan, düzgün analizlere dayanan yorumlarla Türkiye ekonomisini değerlendirsin ve bu kadar açık seçik iyileşmeler karşısında sanki her şey kötüye gidiyormuş gibi söylemlere girmesin diye çok arzu ederdim; ama, inşallah, belki zamanla bu da olacaktır diye ümit ediyorum.

Şimdi, burada, özellikle enflasyon konusunu biraz açmada fayda görüyorum; bazı spesifik ürünleri seçip de, o ürünlerin son iki yılda nereden nereye gittiğine bakmak, Türkiye'deki enflasyon gelişmelerini değerlendirmek anlamına gelmiyor. Enflasyon incelenirken, tüketici fiyatlarında ve toptan fiyatlarında ele alınan ürünler var; bu ürünler, oldukça geniş bir sahayı kapsıyor. Bizim, kasım sonu itibariyle oniki aylık bazda elde etmiş olduğumuz enflasyon rakamı -kasım sonundan kasım sonuna- yüzde 9,8'dir. Bu oniki aylık döneme özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum; bu oniki aylık dönem, bütün dünyada enerji fiyatlarının çok hızlı bir şekilde arttığı, temel hammaddelerin, metal fiyatlarının, dolar, euro bazında çok hızlı bir şekilde arttığı bir dönemdir ve bu maliyet artışları Türkiye'ye de yansımıştır; Türkiye, bu artışlardan uzak durmamıştır. Yüzde 9,8 dediğimiz enflasyon rakamının içerisinde, enerji, hammadde, metal gibi çok yüksek oranda fiyatı artan ürünlerin artış oranı da vardır.

Kaldı ki, halkımızın temel ihtiyaçlarına bakacak olursak, 1 Ocak 2004'ten 30 Kasım 2004'e kadarki onbir aylık dönemde, gıda kalemlerinin ortalama artış oranı yüzde 4,6'dır; 9,8 ortalamadır; yani, bütün enerji, metal, hammaddelerin rakamlarının da katıldığı bir ortalama rakamdır.

Giyim, halkımızın gıdadan sonraki ikinci temel ihtiyaç maddesi. Onbir aylık dönemdeki giyim ve ayakkabının toplam fiyat artış oranı sadece yüzde 1,8'dir.

Şimdi, burada, birkaç ürünü seçip, o ürünlerin enflasyonundan bahsetmeyi yanlış görüyorum. Biz de, çan eğrisinin öbür ucundaki bazı ürünleri seçip, beyazeşya yüzde 20 düşmüştür, buzdolabı yüzde 35 düşmüştür diye, burada, uzun uzun onları anlatabiliriz; ama, bunu yapmıyoruz. Gerçekçi, doğru ve bilimsel yaklaşım, ortalama enflasyondan bahsetmektir. Halkımızın temel ihtiyaçları nedir, halkımızın günlük hayatında en çok para harcadığı konular nedir ve halkımız bunlara geçen sene ne kadar para vermekteydi, bu sene ne kadar para vermektedir. Enflasyonu böyle incelememiz gerekiyor. Eğer onbir ayda, giyim sadece yüzde 1,8 oranında arttıysa, gıda 4,6 oranında arttıysa, enflasyonda hiçbir iyileşme yokmuş, her şey kötüye gidiyormuş gibi anlatmayı, ben, açıkçası yadırgıyorum.

Bir başka konu faizler. Reel faizler düşmemiştir diye -kayıtlarda da var- açıkça bir söylem. Yani, bunu anlamak, izah etmek gerçekten zor. Tarih, Ekim 2002, kasım seçimlerinden önceki son hazine ihalesinde, reel faiz yüzde 34'tür, nominal faiz yüzde 66. Dönüp, bakabilirsiniz rakamlara.

Bizim, ekim ayı sonu itibariyle, içborç stokumuza baktığımız zaman, piyasaya olan borçlanmanın ortalama reel faizi yüzde 11,28; kamuya olan iç borçlanmanın reel faizi yüzde 6,7; ortalama ise yüzde 9,57'dir. Ekim sonu, toplam içborç stokunun üzerindeki reel faizdir bunlar. Bütün resmî yayınlarda da bunlar vardır. Eğer yüzde 34'ten, yüzde 9'a, 10'a düşüşü düşmemiştir diye söyleyebiliyorsanız, ben yine, buna da, açıkçası, Türkiye adına üzülüyorum.

Bir başka konu; "bütçe hedeflerini tutturuyoruz diye övünüyorsunuz" söylemi. Tabiî ki övüneceğiz. Eğer, yıllarca, Türkiye bütçesi büyük açıklar verdiyse, her sene, arka arkaya, yılbaşında bütçelenen açıktan çok daha fazla bir açıkla bütçeler tamamlandıysa ve ilk defa bizim dönemimizde, bütçe açığı -2003'te de, 2004'te de- yılbaşında öngördüğümüzden daha düşük bir rakam olarak gerçekleştiyse, müsaade edin de, bununla, birazcık övünelim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ekonomik programımızın temel ayaklarından birisi bütçe disiplini. Bütçe disiplini olmadan, bu başarıları elde etmeniz mümkün değil. Bütçe disiplinini yürütmenin ne kadar zor olduğunu, ne kadar sıkıntılı bir süreç olduğunu da, iki senedir, hep beraber yaşadık. Sürekli, harcamayla ilgili ihtiyaçlar var, talepler var. Hep beraber yaşadık; hep, bütçemiz var, bütçenin dışına çıkamıyoruz dedik. Daha önceki hükümetler gibi, her talebe "tabiî ki verelim, olur; tabiî, bunu da harcayalım" diyebilirdik. Peki, nereden bulacaktık bu parayı; ya gidip piyasadan borçlanacaktık, borç stokumuzu artıracaktık ya da Merkez Bankamıza dönecektik "para bitiyor, para bas" diyecektik. Bu yapılmış yıllarca. Bütçe tutmayınca, bütçe açık verince, bunu kapatmanın başka yolu yok; ya borçlanacaksınız ya da parasal genişlemeye gideceksiniz. Bunun arkasından da, hem borçlardaki hızlı artış hem de enflasyondaki büyüme...

Bütçe politikaları çok önemli. Bunun yanında, uygulamış olduğumuz para politikaları da son derece önemli. Enflasyon hedefiyle uyumlu para politikaları; gerçekçi, beklenen enflasyonu gözeten, enflasyondaki gelişmeleri gözeten bir para politikası. Doğru bütçe politikaları ile doğru para politikalarını bir arada uyguladığınızda ve yapısal reformları da beraberinde, tek tek hayata geçirdiğinizde demek ki bu iş oluyormuş. İki yıldır da, bunu, çok şükür, ispat etmiş olduk.

Bir başka konu, büyümenin kaynağı. Dokuz aylık dönemi ele alacak olursak -ocaktan eylül sonuna kadarki dokuz aylık dönem; en son, Devlet İstatistik Enstitümüzün büyümeyle ilgili açıklamaları o dönemle ilgilidir- gayri safî yurtiçi hâsıladaki büyüme oranımız yüzde 8,8, dokuz aylık dönemde. Bunun -stok değişimlerinden, stok artışlarından bahsedildi- sadece yüzde 0,9'u stok değişimlerinden gelen büyümedir. Büyümedeki en büyük faktör nedir; gayri safî yurtiçi hâsılamızın büyümesindeki en önemli faktör, özel sabit sermaye yatırımlarıdır, yüzde 7,9. Yani, yüzde 8,8'in kompozisyonuna baktığımızda, nereden geliyor bu büyüme diye baktığımızda, en büyük etken, tek başına, özel sektörün yatırımlarıdır. Rakamları da açıkladı Devlet İstatistik Enstitümüz; belki pek konuşulmadı, dikkat çekmedi; ama, ben burada özellikle vermek istiyorum: İlk dokuz ayda, özel sektörümüzün yatırımı 45 katrilyon lira olmuştur Türkiye'ye. Bunun 30 katrilyonu makine ve teçhizattır, 15 katrilyonu da bina ve inşaat yatırımlarıdır.

Cari açık deniyor; cari açık çok büyüdü, ne olacak?.. İlk on aylık cari açığımıza baktığımızda, rakam, 11 milyar dolara yakın bir rakam; fakat, bu cari açık neden oluşmuş, ne var bunun içinde; en önemli artışlardan bir tanesi, makine ve teçhizat ithalatıdır, 14 milyar dolar.  Yani, Türkiye, bu ilk on ayda hiç yatırım yapmasaydı, makine, teçhizat ithal etmeseydi, cari açık değil, cari fazlamız olacaktı. Şimdi, biz, makine, teçhizat ithalatından doğan cari açıktan korkmayız; çünkü, hangi makineyi düşünürseniz düşünün, makineyi ithal edin, o makine, en az kendi bedeli kadar ihracatı her sene zaten yapar. Bugün ithal edilen makine yarının ihracatıdır. Biz bundan korkmayız. Üstelik, aynı makineler -özellikle iş hayatında olanlar bilir- üç sene, beş sene gibi, makine imalatçılarının   -Japonya olsun, Almanya olsun- verdiği kredilerle giriyor Türkiye'ye. Sadece dar bir perspektifle, ödemeler dengesinin cari kısmına baktığınızda "eyvah, cari açık büyüdü..." Bir de altına inin, finansman kalemine bakın.

Bu finansman nereden sağlanıyor, bunu inceleyelim. Bankacılık dışı özel kesimin sağladığı finansman, ilk on ayda çok ciddî bir rakama ulaşmıştır; bu da sıhhatlidir. Kamu kesiminde ise hiçbir problem yoktur. Bizim, cari dengeyle ve daha geniş kapsamıyla özel ödemeler dengesiyle ilgili riskli gördüğümüz tek unsur, tüketim kalemlerinde artan ithalattır. Dikkat ederseniz, şimdiye kadar almış olduğumuz bütün tedbirler de, ithalatı artan tüketim ürünleriyle ilgili tedbirlerdir. Onun haricinde, bu olumlu gidişi frenleyecek, durduracak, yavaşlatacak hiçbir şey yapmayız; ancak, risk sahası gördüğümüz yerlerde de, tabiî ki, doğal olarak, gerekli tedbirleri almak zorundayız.

Tabiî, hep 2001 yılıyla karşılaştırılıyor. "2001 yılında da cari açık çok büyüktü, arkasından kriz geldi..." En son, Merkez Bankamızın yapmış olduğu bir araştırma... Dedik ki arkadaşlarımıza; bir araştırın, son yıllarda dünyadaki krizler, ülkelerde yaşanan krizler neden meydana gelmiş. En son 50 krizi incelediler. 50 tane kriz; ödemeler dengesi sebebiyle meydana gelmiş krizler. Bu krizlerden 49 tanesi sabit kur rejiminin ya da kur çipasının uygulandığı ülkelerde meydana gelmiş; 50'de 49.

Şimdi, serbest kur rejiminin uygulandığı bir ülkede ödemeler dengesine ve cari dengeye bakarken kur çipası ya da sabit kur rejiminin uygulandığı dönemlerle mukayese bile etmemek gerekiyor. Bu dönemi, kendi içerisinde ayrıca incelemek gerekiyor ki, biz, bunları çok dinledik.

Bakın, geçen sene -açın, şöyle bir gazete arşivlerine bakın- mayıstan, hazirandan itibaren "cari açık, cari açık..." Onları, yine konuştuk; geçen sene aynı dönemlerde, bakın, yine "cari açık" konuştuk. Tarih veriyorlardı "eylülde kriz geliyor, ekimde kriz geliyor" diye; 2003 geldi, geçti, bir şey yok. 2004'ün aynı aylarında yine konuşmalar başladı: "Cari açık geliyor, cari açık büyüyor, ne olacak?!." "Eylül" dediler, geçti. "Ekim" dediler, geçti. Çok şükür, şimdi artık kimse konuşmamaya başlıyor.

Burada, bir de, cari dengenin mevsimselliğini de dikkate almak gerekiyor. Her sene, Türkiye'de, bahar aylarından yaz aylarına doğru cari açık artar. Turizm gelirleriyle beraber kapanır, başa baş gider, yıl sonunda bir iki ayda tekrar cari açık olur. Cari açıkla ilgili endişe ifadelerine de şöyle bir bakalım; o da mevsimsellik taşıyor. Açığın arttığı aylarda, eyvah büyüyor diye konuşuluyor, kapandığı aylarda da konuşulmuyor. Şimdi, bu mevsimselliği de dikkate almamız lazım.

Dediğim gibi, bizim, cari dengeyle ilgili, tüketim ürünleri haricinde, hiçbir endişemiz yok. Tüketim ürünleriyle ilgili tedbirleri de zaten aldık. Tedbirler de, gayet güzel sonuçları verdi açıkçası. Bu tedbirler nasıl oldu; bunlarla ilgili çok muntazaman, gerektiği zaman ayda bir, gerektiği zaman haftada bire kadar sıklaşan sürekli toplantılar yaptık, devamlı, yakından izledik. Merkez Bankamız, BDDK'mız, Hazinemiz ve Devlet Planlama Teşkilatımız; dört kurum, sürekli bunu izledi. Toplantılar yaptık, kararlar aldık. Sonra baktınız ki, bir gün BDDK bir karar almış, Resmî Gazetede yayımlanmış, işte, kredi kartlarının banka bilançolarındaki uygulamasıyla ilgili. O bir cari açık tedbiridir, konuşulmuştur daha önce. Bir gün baktınız, Maliye Bakanlığımız bir açıklama yapmış bazı ÖTV ayarlamalarıyla ilgili. Bir gün baktınız, tüketici kredilerindeki KKDF'ler değişmiş. Bir gün hurda araçlardaki... Bunların hepsi çok koordineli ve planlı bir şekilde yürütülen çalışmaların ve alınan tedbir kararlarının sonucunda atılmış adımlardır. Hiç kimsenin endişesi olmasın ki, gün gün, saat saat, dakika dakika her türlü gelişmeyi gözlüyoruz ve sadece resmî rakamlara da bakmıyoruz. Türkiye'nin resmî rakamları her şeyi söylemiyor. Mutlaka sokağa ineceksiniz, iş yapanlarla mutlaka konuşacaksınız; gerçek hayatta işler nasıl yürüyor, bunu bileceksiniz ve yakından da takip edeceksiniz. Ciddî bir kayıtdışı ekonominin olduğu bir ülkede, sadece resmî verilere dayanıp kapalı odalarda karar alırsanız, Allah korusun, yine zorluklarla karşılaşır memleket; ama, biz, Türkiye'nin gerçeklerini de iyi biliyoruz. Resmî verilerden tabiî ki yararlanıyoruz; ama, mutlaka, Türkiye'nin gerçeklerine de bakıyoruz, gerçeklerini de takip ediyoruz. Kararlarımız da hep o yönde. Aldığımız bir karar gerçekten uygulanabilir mi değil mi; yoksa, bir karar aldığımızda gülüp geçecekler mi, hadi canım bu uygulanmaz mı denilecek; biz bunu iyi biliyoruz ve aldığımız kararları da çok şükür uyguluyoruz, güzel sonuçlarını da alıyoruz.

Toplam yatırımlardan yine bahsedecek olursak, 2000-2001'de kamu artı özel sektör toplam yatırımların gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 15'e kadar düşmüştü. Bugün ise, yine kamu, özeli topladığımızda gayri safî millî hâsılanın yüzde 20'si gibi bir rakam bu. Düşünün ki, kamunun bir yıl boyunca bu seneki yatırımı 7,5 katrilyon, gelecek sene, 2005'te bütçemizde 10,1 katrilyon; ancak, özel sektör sadece dokuz ayda 45 katrilyon yatırım yapmış. Demek ki, kamu kendisine çekidüzen verdikten sonra, siyasî istikrarı, ekonomik istikrarı devlet sağladıktan sonra, bizim özel sektörümüz ekonomik kalkınmamız için yetiyor. Biz, zaten özel sektör odaklı büyümeye inanıyoruz. Özel sektörün yapabileceği her alandan devletin zaten çekilmesini istiyoruz. Kamu harcamaları, kamu yatırımları azalıyor diye üzülmemek lazım. Eğer özel sektör, bir enerji tesisini devletten çok daha ucuza mal edebiliyorsa, çok daha rantabl bir şekilde elektrik üretip tüketiciye satabiliyorsa, bırakalım bunu özel sektör yapsın. Her şeyi devlet yapsın diye uğraşmanın, aman devlet yatırımları diye uğraşmanın... Ancak, özel sektörün yapamayacağı, giremeyeceği ya da kârlı bulamayacağı alanlar olabilir; belki, özel sektör, doğuda bir hastane, bir okul yapayım demez; para kazanamayacağına inanırsa belki bu yatırımı yapmaz. Oralarda mutlaka devletin görevi olacaktır ya da otoyol, yani, ücretli yol olmayan türden bir duble yolu özel sektör yapmaz. Özel sektör yolu yapınca nereden kazanacak; bunları, tabiî ki, devlet yapacak; ama, bunu iyi ayırt etmemiz gerekiyor artık. Hangi noktalarda devlet yatırımın içinde olmalı, hangi noktalarda çekilmeli; bunu da rasyonel bir şekilde yürütmek zorundayız.

"Katılım Öncesi Ekonomik Program milletvekillerinden saklanıyor." Böyle bir tabir kayıtlarda var.

Değerli arkadaşlar, biz, bahar aylarından itibaren yeni bir orta vadeli ekonomik program üzerinde çalışmaya başladık ve bu programı sadece kendi içimizde değil, çok geniş kesimlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, sosyal kesimlerle uzun istişareler sonucunda oluşturduk; fakat, bunu vitrine oynayarak yapmadık. Her gün, bizi, bir kuruluşu ziyaret ederken görmediniz televizyonlarda, gazetelerde. Biz, samimî, içten görüşler aldık. Türkiye için neyin doğru olduğuna inandığını, herkesin içtenlikle, samimî bir şekilde ne düşündüğünü öğrenmeye çalıştık. Aksi halde, sadece vitrinlerdeki, manşetlerdeki görüşlere bakarak hareket edersek olmaz. Burada samimiyet son derece önemli. Bu çalışmaların hepsini yaptık.

Çalışmalarımızı belli bir noktaya getirdikten sonra da, bu çalışmalarımızı "Katılım Öncesi Ekonomik Program" adı altında açıkladık, Avrupa Birliği yetkililerine teslim ettik ve kamuoyuna açıkladık, internete koyduk, kitaplar bastık, dağıttık. Önümüzdeki üç yıl için çok açık, net bir perspektif ortaya koyduk. Kimse, o üç yıllık Katılım Öncesi Ekonomik Programımızdan farklı bir uygulama, farklı bir hedef beklemesin; olmayacaktır.

Bir de ne yaptık; Katılım Öncesi Ekonomik Programımızın arkasına uluslararası destek sağladık; yani, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonuyla yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde, programımız, aynı zamanda bu uluslararası kuruluşlar tarafından da teyit edildi "bunlar, Türkiye için doğru olan uygulamalardır, doğru olan yaklaşımlardır" denildi.

Bakın, buradaki tarih sıralaması çok önemli. Bizim açıklamamız 1 Aralıktadır. Uluslararası Para Fonuyla mutabakat sağladığımız tarih 14 Aralıktır; yani, açıklama yaptığımız tarihte daha bir mutabakat yok. Biz kendi programımızı, kendi geliştirdiğimiz, üzerinde çalıştığımız programımızı, millî, yerel programımızı açıklamışız, daha sonra uluslararası kuruluşlardan teyit almışız, destek almışız ve bu desteği açıklamışız.

IMF'den bahsedildi. Şimdi, mutabık kalmış olduğumuz bu stand-by düzenlemesi üzerinde kısaca durmak istiyorum. Türkiye tarihinde ilk defa, böyle bir düzenleme, bir kriz sonrasında değil de, elde ettiğimiz kazanımların üzerine yenilerinin eklenmesi amacıyla yapılıyor. Bu çok önemli bir fark. Sonra, bu düzenlemeyle borçlarımızın artacağı, daha çok borç stokuna gireceğimiz bir döneme değil, tam tersine, IMF'ye olan borçlarımızın azalacağı bir döneme giriyoruz. 1999 yılında Türkiye'nin IMF'ye borcu 600 000 000 dolar, 2002 yılının sonunda 23 500 000 000 dolar. 1999, 2000, 2001 ve 2002'de sürekli krediler çekilmiş. Bu kredilerin bir kısmı da ekrezerv kolaylığı adı altında, oldukça yüksek faizlerle çekilmiş. Pek bahsedilmedi, konuşulmadı bunlar o günlerde. Biz, bu yılsonu itibariyle borcumuzu 20 milyar dolara indiriyoruz. Önümüzdeki üç yıllık dönemde toplam 10 milyar dolarlık yeni kredi kullanımına giderken, önümüzdeki üç yıllık dönemde de bu 20 milyar doların hemen hemen tamamını ödemiş olacağız; yani, üç yılın sonu geldiğinde, bizim, 2007 yılı sonunda 9 300 000 000 dolarlık bir borcumuz kalacak.

Biz bu programı, aynı zamanda, IMF kaynaklarına, IMF kredilerine bağımlılıktan bir çıkış programı olarak da görüyoruz. Tabiî, 2007 yılı gelmeden, o günün şartlarına göre hesabımızı kitabımızı yapmadan kesin bir şey söylemek zor; ama, bugün için gönlümüzden geçen, arzu ettiğimiz, 2007'den sonra, artık, yeni IMF kaynaklarına başvurmamak. Şu anda gönlümüzden geçen bu; ama, dediğim gibi, 2007 yılı geldiğinde, o günün şartlarına göre tekrar bir hesap kitap yapıp, o günün şartlarına göre durumu incelememiz gerekecektir.

Bir başka konu, Türkiye'deki yabancı yatırımların ya da yabancı portföylerin artışı. Bundan niye endişe ediyoruz; yani, Türkiye'de yerli yabancı insanlar banka hesaplarını daha çok tutuyorsa, yerli yabancı uluslararası yatırımcılar Türkiye'de daha çok hisse senedi, bono alıyorsa bundan niye korkuyoruz, çekiniyoruz? Hep isteğimiz bu değil mi; Türkiye'de yabancı sermaye artsın istemiyor muyuz?

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Ama, rant olarak Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Türkiye'nin mutlaka ve mutlaka kaynağa ihtiyacı var; bunu, kabul etmek zorundayız. Türkiye'nin yeni iş sahalarına ihtiyacı var. Bugün o banka hesaplarına yattı dediğiniz portföyler, yatırımlar... Bankalar, turşusunu kurmuyor ki o paranın; dönüyor sanayicimize kredi kullandırıyor, esnafımıza kredi kullandırıyor, çiftçimize kredi kullandırıyor. Bu, kaynaktır Türkiye için. Bundan korkmamamız lazım.

"Tarıma ayrılan kaynaklar azalmıştır." Şimdi, rakamlar ortadadır. Ben, yine, gerçekten, bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Tarıma destek için 2004 yılında yaklaşık 3,2 katrilyonluk bütçe koymuşuz. 2005 yılında da bunu, 3 katrilyon 460 trilyona çıkarmışız. Şimdi, 3 katrilyon 460 trilyon mu büyük, 3,2 katrilyon mu büyük! Şimdi, eğer azaldı diyorsanız bu rakamlara; gerçekten, ben bunu da yine anlamakta güçlük çekiyorum.

Bölgesel kalkınma ajanslarıyla ilgili yorumlar yapıldı. Bu ajanslar -inşallah kurulduğu zaman göreceğiz- gerçekten, Türkiye'nin kalkınmasına çok yeni bir perspektif getirecek, yerinden yönetim anlayışımızın bir uzantısı olacak ve bu, aynı zamanda, Avrupa Birliğinde uygulanan bir sistemdir. Avrupa Birliğinde de ülkeleri tek tek ele aldığımızda her ülke eşit miktarda kalkınmamıştır. Bugün, İtalya'nın kuzeyi, güneyine göre çok daha kalkınmış durumdadır. İngiltere'nin güneyi, kuzeyine göre çok kalkınmış durumdadır. Şimdi, Avrupa'nın da bu bölgesel kalkınmışlık farklarını gidermek için uygulamaları var. Tam o standartlara uygun, NUTS 2 uygulaması çerçevesinde, Türkiye'yi, kalkınma bölgeleri çerçevesinde kalkınma ajansları kurarak, çok daha yeni bir vizyona kavuşturmuş oluyoruz. Yerinden inceleme olacak, o  bölgede yaşayacak o insanlar. O bölgenin ihtiyacı nedir, eksiği nedir, o bölgeye ne yapılmalı... Açıkça söylüyorum, bunların tamamını Ankara'dan yapmaya kalkmak doğru bir yaklaşım değil. Ankara'da oturup da, bir Edirne'nin, bir Ağrı'nın yapısı nedir, ihtiyacı nedir, oranın havasını koklamayınca, oranın suyunu içmeyince, bunları anlamak ve doğru stratejiler geliştirmek gerçekten zor ve biz, kalkınma ajanslarıyla bunu gerçekleştireceğiz.

Ekonomik ve Sosyal Konsey konusu, 2001 yılında gündeme gelmiş bir konu. İki yıl hiç toplanmadı, neden iki yıl hiç toplanmadı diye kimse sormuyor. Bunu, ilk defa biz 2003'te topladık ve 4 defa topladık. Bunun düzenlemesi yapıldıktan sonra iki yıl boyunca niye hiç toplanmamış bu Ekonomik ve Sosyal Konsey diye soran yok. Biz 4 defa toplamışız ve şimdi, Avrupa Birliğinin önerileri var bunun yapısıyla ilgili, onu hayata geçiriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) - Bizim dönemimizde, Ekonomik ve Sosyal Konsey, daha önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek derecede önplanda tutulmuş ve işlerlik kazandırılmıştır. Hiç toplanmayan bir kurulu, biz toplanır hale getirmişizdir.

Bir sayın milletvekilimizin Güneydoğu Anadolu Projesiyle ilgili görüşleri oldu. Ben hemen birkaç konuya değineceğim. Bakın, Fırat ve Dicle üzerindeki barajlarımızın en sonuncusu olan Ilısu, önümüzdeki yılın yatırım programına girmiştir. Ilısu'ya da başlayıp bitirdikten sonra, artık, Fırat ve Dicle üzerinde yeni bir baraj yapacak yer yok; zaten, barajın biri biterken biri başlıyor, taa ki hududa kadar. Türkiye'deki tüm sulama yatırımlarının yaklaşık yüzde 30'u -tam rakamlar şu anda yok, daha sonra verebilirim- Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki sulama projelerine ayrılıyor. Bizim, bölgemizle ilgili hassasiyetimiz malumdur ve yatırımlarda da her zaman -bundan sonraki dönemde de- önplanda tutacağız.

Değerli arkadaşlar, bu önümüzdeki dönem de, yine, Meclisimizin çok yoğun olduğu dönemler olacak. Neden derseniz; önümüzde ciddî yapısal reformlarımız söz konusu. Bunlardan bir kısmı, hemen önümüzdeki dönemde gündeme gelecek. Vergi idaresinin yeniden yapılandırılması konusu, genel sağlık sigortası, sosyal güvenlikle ilgili diğer adımlarımız, bankacılık sektörüyle ilgili yeni yasa tasarımız; bunlar, önümüzdeki dönemde atacağımız çok önemli adımlar olacak.

Türkiye'deki kayıtdışı ekonomiyi önlemek için, Türkiye'de vergi sistemindeki adaleti temin etmek için, iyi bir idarî yapılanma şart. Yarı özerk bir yapıya sahip, Maliye Bakanlığı bünyesinden alınmış, dışarıda sadece ve sadece vergi toplamaya, vergi tahsilatına konsantre olmuş ve içyapısını da buna göre oluşturmuş bir vergi idaresi; bunu, inşallah, en kısa zamanda Meclisin görüşüne ve incelemesine sunmuş olacağız.

Yine, sosyal güvenlik, genel sağlık sigortası... Biz, bebeğin ana rahmine düştüğü günden defnedilinceye kadarki tüm süreci kapsayan ve her Türk vatandaşını kapsayan, nüfusumuzun tamamını kucaklayan bir sağlık sigortası anlayışı getirmek istiyoruz. Bu anlayış, prim ödeme gücü olsun olmasın, zengin olsun fakir olsun, herkesi kucaklayan ve adil hizmet sunan bir anlayış; Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, yeşilkart demeden, hangi kesimden olursa olsun, herkese eşit şartlar sunan bir sağlık sigortası anlayışı.

Yine, emeklilik sistemine bakıyorsunuz, Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, hepsi ayrı ayrı; hiçbir sınıfın ya da hiçbir grubun, hiçbir kesimin -artık ne dersek- bir başkasına üstünlüğünün olmadığı, herkesin çalıştığı sürece ne kadar prim ödediyse o kadar emeklilik hakkına sahip olacağı bir sistem. Bunların hepsini, inşallah, komisyonlarımızda ve en sonunda Genel Kurulda konuşuyor olacağız.

Bankacılık konusunda, bankacılık sistemimizi artık Avrupa Birliği standartlarına ulaştıracak, denetim ve gözetimi Avrupa Birliği uygulamalarına getirecek bir düzenleme.

Tabiî, bunların hemen arkasından, Avrupa Birliğinin müzakere süreciyle beraber, çok farklı konularda yapısal düzenlemeler; yani, önümüzdeki dönemde, inşallah, hep beraber Meclisimizin çok yoğun çalışmaları olacak. Türkiye'nin bu köklü reform sürecine gerçekten tarihî imzayı atacak bir meclis bu Meclis.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açıkçası, Komisyonumuzun bütçe çalışmalarından ve aynı zamanda, Genel Kurulda şimdiye kadar yapılmış olan çalışmalardan şahsım adına büyük istifade ettiğimi ifade etmek istiyorum. Gerek İktidar Partisi milletvekillerimizin gerekse muhalefetteki arkadaşlarımızın görüş, öneri, destek, katkı ve eleştirileri, manzarayı daha da net bir şekilde, bütün boyutlarıyla görmemizi sağlıyor. Burada ortaya konulan tüm görüşler, önümüzdeki dönemde de ekonomi politikalarımızın şekillenmesinde bize büyük katkı sağlayacaktır.

Sözlerime burada son verirken, bu katkı ve desteklerinden dolayı Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Saygıdeğer Başkanına, değerli milletvekillerimize bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Meclis Genel Kurulunda bu görüşmelere fiilen katılan, katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum ve bu vesileyle de, Meclis çalışanlarımıza, basın mensuplarımıza da teşekkür ediyorum. 2005 yılı bütçemizin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olması diliyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, Sayın Mehmet Ceylan'ın konuşmasında şahsıma bir sataşma olduğu düşüncesindeyim; bu nedenle, Sayın Bakanın konuşmasından sonra söz istiyorum, lütfederseniz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşma süreniz 15 dakikadır.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi ve Devlet İstatistik Enstitüsü bütçesi üzerindeki konuşmalarla ilgili kısa bir açıklama yapmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamı, mümkün olduğunca, sayın milletvekillerimizin konuşmalarında değindikleri hususlara yer vererek sürdürmek istiyorum. Ben, önce, bütün katkılar, konuşmalar için teşekkür ediyorum; biz, onlardan daima faydalanıyoruz. Esasen, komisyondaki görüşmelerde de bunların bir kısmı dile getirilmişti, oradaki soruları da cevaplandırmaya çalışmıştık.

Bildiğiniz gibi, Devlet İstatistik Enstitüsü, resmî istatistikleri tutmakla görevli çok önemli bir kuruluşumuzdur; bu görev, Devlet İstatistik Enstitüsüne verilmiştir ve büyük bir özveriyle, büyük bir uzman birikimiyle Enstitümüz bu görevini yerine getirmektedir. Gerçekten, Devlet İstatistik Enstitüsü, nüfus sayımı, enflasyon araştırmaları, göstergeleri gibi bazı vesilelerle ancak gündeme geliyor belki; fakat, yakından bakılırsa, incelenirse, Devlet İstatistik Enstitüsü çok yoğun çalışan, ürün yelpazesi her gün biraz daha genişleyen ve gerçekten de çok önemli, değerli veriler üreten bir kuruluşumuzdur. Zaman zaman, değerli milletvekillerimizi, Devlet İstatistik Enstitüsünün çalışmalarını göndererek bilgilendirmeye çalışıyorum.

Esasen, çağımızda araştırmanın, güvenilir verinin önemini hepimiz biliyoruz. Artık, iyi strateji, sağlam plan, doğru gelecek perspektifi çizmek doğru verilerle oluyor. Elinizdeki şartları, mevcut durumu iyi bileceksiniz, elinizde çok güvenilir veriler olacak ki, geleceğe ancak o zaman daha emin adımlarla yürüyebilirsiniz, gelecek planlamaları yapabilirsiniz; işte, araştırmaların önemini de bu şekilde ortaya koyuyoruz.

Devlet İstatistik Enstitüsü şu dönemde ciddî değişim geçiriyor, ona kısaca işaret edeyim; pek çok yapısal değişimle birlikte, Devlet İstatistik Enstitüsü de değişim geçiriyor. Bilirsiniz, uzun yıllardır hepimizin sıkıntısı, uluslararası standartlarda veri üretememekti. Komisyonda da bir milletvekilimiz değinmişti; yani, uluslararası yayınlarda bütün ülkelerin verileri sıralanır; ama, Türkiye'ye gelindiğinde karşısına bir çizgi çizilirdi; çünkü, uluslararası mukayese edilebilirlikte veri üretemiyorduk. Bunu araştırmacılar çok iyi bilirler. Şimdi, Devlet İstatistik Enstitüsü bu yönde kendisini hızlı şekilde değiştiriyor. Bir defa, tabiî, artık, önümüzde reel bir durum var; Avrupa Birliğiyle -sadece Ulusal Program falan değil- artık, müzakereye başlayacağız. Onun için de, kuruluşun önce, Avrupa ülkeleriyle mukayese edilebilir, o standartta veri üretmesi gerekiyor. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) ile çok yakın bir işbirliği içinde çalışılıyor ve yeni yapılanmada onların fonlarından da faydalanıyoruz. Esasen, bu yapılanmayı öngören bir kanun tasarımız şu anda Meclisimizdedir, komisyonlarımızda görüşülecektir; orada da zaten bu görülecektir. Umarım, çok gecikmeden Genel Kurulumuza, sizin huzurunuza gelir.

Tabiî, belirtmeye gerek bile yok, Avrupa Birliği müzakere sürecinde Devlet İstatistik Enstitüsüne çok görev düşüyor; en merkezî kurumlardan biri olacak, eksik verileri derleyecek, yeni araştırmalar yapacak, mevcut verileri güncelleştirecek ve görüşmelerde zemin teşkil edebilecek, mukayese unsuru olacak bütün verileri Devlet İstatistik Enstitüsü üretecek.

Bu vesileyle, Devlet İstatistik Enstitüsünün yeni yapılanmasıyla ilgili size bir iki teknik bilgi sunmak isterim. Bildiğiniz gibi, şu sırada, Devlet İstatistik Enstitüsü, bölgesel teşkilatlanma ve bölgesel veri üretme sistemine geçiyor. Bakanlar Kurulumuzun 2003 yılında aldığı bir kararla zaten bölge sistemi kurulmuştur; 26 bölgeye çıkarılmıştır. Bundan sonra o bölgeler bazında, hem geçmiş envanter hem de bugünden sonraki veri üretme sistemi üretilmiş olacak bölge bazında ve bu da, bizim için, Türkiye için, ülkemiz için yeni bir imkân olacaktır; bölgelerimiz için de, bu, önemli olacaktır.

Diğer bir yeni gelişmeyi, biraz da güncel olduğu için sizinle paylaşmak isterim. TÜFE ve TEFE; yani, tüketici fiyatları ve toptan eşya fiyatlarındaki endeksler ve bununla ilgili araştırmalarda 2005 yılının başından itibaren bir değişiklik oluyor. Bildiğiniz gibi, bizim elimizdeki tüketici ve toptan eşya fiyatları endeksleri 1994 yılı bazına dayanıyor şu anda. Genelde, uluslararası standartlarda, enflasyon hesaplamaları dediğimiz tüketici ve toptan eşya fiyatları endekslerinde en geç beş yılda bir yenilenme gerekiyor; fakat, Türkiye, bunu yenileyememiştir. İşte, 1994 yılından 2005'e ancak on yıl sonra, biz, endeksi yenilemiş oluyoruz.

Yenilenmemesinin sebebi nedir derseniz; bu endekslerin dayandığı bir araştırma var. İçinizde bilenler eminim var; hane halkı gelir ve tüketim harcamaları araştırması. Bu, ciddî, çok zor bir araştırmadır; bir yıl boyunca sürer. Tespit edilen haneler ayda 8 defa ziyaret edilir; yani, hanenin bütün gelir ve giderlerini kayda geçen bir araştırmadır. Esasen, gelir dağılımı gibi nitelediğimiz bütün tespitler de bu araştırmadan çıkar.

İşte, 1994 yılından 2002 yılına kadar bu araştırma, maalesef yapılmamış. Aslında, 1988 yılında başlanılmış yapılmasına; önce, belki, biraz, geçici olarak bazı yıllar istikrarlı şekilde yapılmış; ama, ondan sonra yapılmamış. Onun için de, endeks yenilenememişti. İşte, biz, şu anda, bu hane halkı gelir ve tüketim harcamaları araştırmasını çok ciddî şekilde, düzenli olarak yapıyoruz ve 2003 yılı araştırmasının sonuçlarına, analizlerine dayalı olarak da endeksi değiştiriyoruz.

Endeks dediğimiz, bazen enflasyon sepeti olarak da yansıtılır biliyorsunuz; yani, bu endekste, bu araştırmada elinizde hangi ürünlerin fiyatları esas olacak, hangi ürünlerin fiyatları bir ay süresince takip edilecek de onun sonuçları yayımlanacak, bunu anlıyoruz. Bu da, niçin yapılıyor; insanların, ailelerin tüketim alışkanlıkları değişiyor, ürünler değişiyor, bazı yeni ürünler giriyor, bazı ürünler artık tüketimden kalkıyor, onun için de bu yenilemenin yapılması gerekiyor, işte bu yapılmış oluyor.

Burada iki husus gündeme getirildi -Sayın Tanla ifade etti zannediyorum- enflasyon sepetiyle ilgili olarak -önce, teşekkür ederiz, Enstitüyle ilgili sözleri, tabiî, çalışanlarımızı memnun edecektir- mevcut enflasyon sepetinde gıda harcamaların oranının düşük olmasının bazı yanlış sonuçlara yol açtığı ifade edildi. Mevcut enflasyon sepetinde gıda harcamalarını payı yüzde 31,09'dur; yeni sepette bu oran daha da düşüyor, yüzde 29,42'ye düşüyor. Bu neye göre yapılıyor; tüketilen ürünlerin, tüketilme oranına göre. Bir ürünün enflasyon sepetine girebilmesi için en az binde 1 oranında tüketilmesi gerekiyor. Bu hesaplamaya göre bu sepetin içindeki ürünler tespit ediliyor.

Tabiî, buradan da görüleceği gibi, bu sepette oranın düşük olması, aslında, enflasyon hesabında, iddia edildiği gibi bir artışa değil, azalışa yol açabilecektir; çünkü, 2003 Aralık-2004 Kasım arasında enflasyon oranı yüzde 8,8 iken, gıda grubunda bu oran yüzde 4,6'dır. Yani, gıda fiyatları, ortalama fiyatlara göre, daha düşük bir oranda artmaktadır. Bakın, bu yılın başından beri, 11 aylık ortalama yaklaşık yüzde 4,6'dır diyebiliriz.

Ayrıca, ben, şunu da bu vesileyle ifade etmek isterim: Hane halkı gelir ve tüketim harcamaları araştırmasına göre, Türkiye geneli tüm gelir gruplarında gıda artı alkolsüz içki harcamalarının toplam harcama içerisindeki oranı yüzde 26,7'dir, en düşük gelir gruplarında ise yüzde 38,7'dir. Dikkat edilirse, tabiî, enflasyonun gıda grubunda daha düşük olması, düşük gelirlilerin daha lehine bir durumdur.

Diğer bir konu, bu ulusal hesaplar sistemiyle ilgiliydi. Aslında, bunu, Sayın Tütüncü komisyonda gündeme getirmişti, yazılı cevap da iletmiştik. Değerli arkadaşlar, bu, tabiî, karmaşık bir şeydir. Millî gelir rakamlarının tespiti, revizyonu, çok metodolojik, karmaşık bir olaydır. Yani, burada o detayın hepsini size açıklasam çok uzun bir vakit alır; ama, kısaca şunu ifade etmek istiyorum: Millî gelir hesaplamalarında, şu anda, 1990 yılının girdi-çıktı tabloları kullanılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu işi bilenler iyi bilecektir; bu hesaplamalarda öyle, hemen en güncel, en yeni tabloları ve verileri kullanamıyorsunuz. Genel dünya standartları da böyledir; birkaç yıl geriden gitmek zorundasınız, o tabloların oluşması, onları hemen kendi hesaplamalarınıza geçirmeniz.... İşte, şu anda, bizim elimizdeki en yeni tablo -2003 sonunda yayımlandı bu- 1998 girdi-çıktı tablosudur ve bunun revizyonu da, bu tablolara göre, 2005 Mart ayından itibaren yapılacaktır, bu konuda da açıklamalar yapılacaktır.

Bunlar niye şimdiye kadar yapılmadı, niye gecikti gibi ifadelerle ilgili, genel olarak şunu belirtmek isterim ben: Bakın, Devlet İstatistik Enstitüsü şöyle bir yapılanma içinde değerli arkadaşlar. 2005 yılının başından itibaren, hangi gün, hangi hafta, hangi ay, hangi araştırmayı yapacağını ve bunun sonuçlarını hangi gün, hangi saatte açıklayacağını bir takvim olarak verecektir; bütün bu belirsizlikler de ortadan kalkacaktır. Yani, bugüne kadar yapılmadıysa... Devlet İstatistik Enstitüsünde bazı araştırmalar zamanında tamamlanamamış, onun için de o verileri biz kullanamıyoruz. Şu anda, hem o verileri analiz ediyoruz, onların sonuçlarını çıkarıyoruz hem de onları yeni değerlendirmelerimizde kullanmak için çaba sarf ediyoruz.

Tabiî, son olarak... Sayın Başkanım, vaktim de doluyor; ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Sadece 2 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yine, gündeme getirilen bir konuyu, işgücü araştırmalarıyla ilgili bir konuyu da burada kısaca ifade etmek istiyorum.

Tabiî, Sayın Tütüncü de iyi bilirler, gündeme getirdiler; uluslararası mukayeselerde, o ülkelerin kendi yapılarındaki işgücü oranlarını dikkate almak lazım. Avrupa'yla neredeyse aynı oranlar diyorlar; fakat, bizde çok önemli bir fark var bilindiği gibi; bizde tarım istihdamı, tarım alanındaki istihdam çok yüksektir ve şu anda, Türkiye'de, tarımdışı işsizlik oranı yüzde 14'ler civarındadır; yani, bu, Devlet İstatistik Enstitüsünün hane halkı işgücü araştırmalarında da, sektörel analiz olarak yayımlanıyor. Yani, Almanya'yla, vesaireyle mukayese ederken, bizim tarımda yaşayan nüfusumuzun oranının yüksekliğini, tarımdaki istihdamın ve bizim kent kesimindeki işsizlik oranlarının onlardan çok daha yüksek olduğunu hesaba katmak lazım.

Son olarak da, burada elma armut benzetmesi yaparak "2004 yılının başından itibaren büyük bir metodoloji değişikliği yapıldı; ama, bu, geçmiş yıllarla mukayese ediliyor, halbuki, mukayese edilemez" dediniz.

Evet, metodolojik bazı değişiklik yapılıyor; fakat, bu, katiyen mukayeseyi engelleyen değişiklikler değildir. Bakın, nedir değişiklikler; soru sayısı artırıldı. Bu da, tamamen Avrupa Birliği standartlarına uymak için; yani, onlardaki hane halkı işgücü araştırmalarıyla irtibatını ve mukayesesini kolaylaştırmak içindir. Anket formlarındaki soru sayısı artırıldı, 47'den 98'e çıktı. Bu, 2005'te, belki biraz daha artırılacak.

Örneklem hacmi 7 800 iken, bölgesel sisteme geçtiğimiz için -çünkü, biz, 26 bölge esasına göre veri üreteceğiz- örnek olarak aldığımız hane sayısı 12 300'e çıkmış. Bunlar, takdir edersiniz, geçmiş yıllarla mukayeseye engel olacak metodolojik değişiklikler değildir; sadece, yeni sorularla daha fazla bilgi, daha fazla veri elde edilmiş olunuyor; onu da arz etmiş olayım.

Ben, katkılarınız için, tekrar, teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sağ olun.

Değerli milletvekilleri, anımsarsanız, konuşması sırasında Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan'ı, sataşmalara meydan vermemesi için iki kez uyardım; uyarılarıma rağmen devam ettiler.

MEHMET CEYLAN (Karabük) - Sataşmadım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bunun üzerine, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, şahsına sataşma olduğunu iddia edip, söz istedi.

Kendisine 5 dakikalık kısa bir söz veriyorum; fakat, kendisinden de rica ediyorum; lütfen, başka sataşmalara meydan vermeyin.

Buyurun.

V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. - Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, öncelikle, Sayın Mehmet Ceylan arkadaşımıza, bana bir konuda açıklama yapma fırsatı verdikleri için teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Keşke böyle güzel sataşmalar olsa da, biz de, bazı konuları yeniden dile getirme fırsatını elde etmiş olsak.

Sayın Mehmet Ceylan, Devlet Planlama Teşkilatından arkadaşlarımızdan biri. Benim Plan ve Bütçe Komisyonundaki bir konuşmama atıfta bulunarak, işte, o zaman şöyle demiştin, şimdi de şöyle diyorsun, o zaman söylediklerin tutmadı şeklinde bir eleştiri getirdiler. Aynen şöyle: "Birlikte görev yaptık Sayın Tütüncüyle. 2004 yılı bütçesinde de demişti; o zaman, 2004 yılı bütçesi hazırlanırken, ortalama dolar kurunun 1 600 000'ler civarında olması tahmin ediliyordu -yani, hükümet tarafından tahmin ediliyordu- 'bu kesinlikle tutmayacaktır, asla tutmayacaktır' diye kayıtlara geçmiştir."

Burada, Devlet Planlama Teşkilatından gelen arkadaşlar da var, Plan ve Bütçe Komisyonuna üye olan arkadaşlar da var. Olayın özü, esası şuydu: Bunu iddia eden, Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen'di. Sayın Kürşad Tüzmen, bunu, sadece ve sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda iddia etmiyordu, basında da, çeşitli toplantılarda da iddia ediyordu, Türk Lirasının dolara karşı yüzde 20 ilâ yüzde 25 dolayında değer kazanmış olduğunu ifade ediyordu. Daha da ötede, Sayın Kürşad Tüzmen'in bu görüşünü, Plan ve Bütçe Komisyonunda, AKP'ye mensup bazı milletvekili arkadaşlarımız da paylaşıyordu. Nitekim, Sayın Canikli bunlardan birisiydi. Benim bu konuşmam da bu çerçevede yapılan konuşmalarla ilgiliydi. Ben, Sayın Kürşad Tüzmen'e, Sayın Canikli'ye ve AKP'li bazı milletvekili arkadaşlara katılmıştım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak, burada önemli olan konu şudur: Burada, bir milletvekilinin döviz kuru tahmininin tutup tutmamasından daha önemli olan konu, hükümetin, döviz kurunu doğru olarak tahmin edip etmemesidir. Nitekim, 2004 yılı bütçe görüşmelerinde, hükümet, 1 600 000 lira dolayında bir döviz kuru tahminiyle makro dengeleri çatmıştır; işadamları, ihracatçılar, üreticiler hesaplarını kitaplarını buna göre yapmışlardır; şimdi de 1 400 000 lira dolayında olmuştur!

Burada, eğer eleştiri getirilecek bir olay varsa, asıl, hükümetin, neden, böyle, sekiz ay önce, dokuz ay önce ya da bir yıl önce döviz kuru konusunda gerçeği göremediğinin tartışılmasıdır; konu budur.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu arada, benim konuşmamda dile getirdiğim "istihdam" kavramı ile "işsizlik" kavramının karıştırılmakta olduğu konusunda bazı endişelere kapıldım. Ben, konuşmamda, AKP istihdam hacminde yeteri kadar artış sağlayamıyor diye belirttim. Tabiî, Türkiye'de, yeteri kadar istihdam sağlayamadığı için, işsizlik ve yoksulluk artıyor şeklinde konuştum. Reel faizler düşmemiştir diye bir iddialı konuşma yapmadım; yeterince düşmemiştir şeklinde konuştum. Zabıtlar burada.

İşte, elimde, Hazinenin son aralık ayı borçlanma faizini de içeren 12 aylık bir seri var. İskontolu devlet içborçlanma, aylık ortalama borçlanma faizleri -nominal olarak ocak-aralık, 12 ay da var- ve reel faiz beklentisi... Borçlanma faizinin 12 aylık enflasyon beklentisiyle deflate edilmesi konusunda -aylar itibariyle, elimde var- tekrar hesapladım ve 12 ayda ortalama yüzde 13,26'lık bir reel faiz oranı ortaya çıktı. Yani, bunun eğer düşük olduğunu ya da Türk ekonomisi açısından yeterli olduğunu iddia ediyorsa Sayın Bakanımız -iddia edilebilir- ben yüzde 13,26'lık reel faiz oranının yüksek olduğunu, daha da düşürülmesi gerektiğini dile getirdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tütüncü, sataşmayla ilgili konuyu hemen hemen yanıtladınız; toparlayın lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Tamam.

Son olarak da, ben, stoklarla ilgili bir soru sordum; çünkü, harcamalar yöntemiyle millî gelire bakınca, harcamalar yöntemiyle baktığımızda ve kontrol ettiğimizde, 26 katrilyon 800 trilyonluk bir stok ortaya çıkıyor. Ben, şunu sordum: "Bu stoklar nerede?" Yani, yaklaşık 27 katrilyonluk bir stok nasıl olabilir?! Stok artışlarının payı son üç aylık dönemde yüzde 1'e düşmüştür düşmemiştir; o çerçevede bir açıklamada bulunmadım, sadece soru sordum ve "yaklaşık 27 katrilyonluk bu stok nerede" dedim.

Teşekkür ederim; saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 15.53

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. - 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2003 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/897; 1/898; 1/878, 3/669, 1/879, 3/670) (S.Sayısı: 706, 707, 708, 709) (Devam)

A) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Hazine Müsteşarlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

B) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI  MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

C) DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)

1. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi soru-cevap işlemini başlatıyorum.

İlk sırada, Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit var.

Sayın Koçyiğit, buyurun.

MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır)- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan'a soru sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Bakanlığınızın ve bağlı birimlerinizin basına yansıyan açıklamalarından, batık bankaların 36 katrilyon liralık borcunun tahsilatının, yani, geriye alınmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Bu doğru mudur? Doğruysa, batık bankaların 36 katrilyon liralık borcunun silinmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa tasarısı getirmeyi düşünüyor musunuz? Ne zaman?

Batık banka borçlarının geri alınması için Bakanlığınızca ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? Batık banka borçları tahsil edilemediğine göre, yaptığınız çalışma ve aldığınız önlemlerin başarısız olduğunu kabul ediyor musunuz? Bunun hesabını yüce milletimize nasıl vereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, başka sorular da var; isterseniz, onları da alalım...

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Hepsini birlikte cevaplandırayım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hay hay.

Sıra, Ankara Milletvekili Sayın Yakup Kepenek’te.

Buyurun.

YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de, aracılığınızla, ilgili bakan arkadaşlarımıza üç soru yönelteceğim; bunlardan birincisi Devlet Planlama Teşkilatıyla ilgili. DPT, zaman içerisinde biçim değiştirdi; işlevleri değişti, yenilendi. Günümüzde, stratejik planlama esas duruma geldi. Bunun içerisinde de, ulusal yenilik sistemi büyük önem taşıyor. Türkiye'nin, planlama sürecinde, ulusal yenilik sisteminin şu andaki durumu nedir ve ileriye doğru ne gibi önlemler almakta ya da çalışmalar yapılmaktadır?

İkinci sorum doğrudan doğruya Sayın Babacan'a. Medya sahipliği ile banka sahipliğinin ya da holding sahipliği ile banka sahipliğinin bir arada olması konusunda, ülkemizde, Avrupa Birliği ölçütleri uygulanacak mıdır? Yasada bu nokta yer alacak mıdır?

Devlet İstatistik Enstitüsüne ilişkin olarak iki sorum var. Birincisi şu: Devlet İstatistik Enstitümüz, son zamanlarda, son yıllarda iyi ilerlemeler gösterdi, oldukça güvenilir veriler üretiyor; ancak, işsizlikle ilgili veriler hiç de inandırıcı değil. Şöyle ki: İşgücüne katılma oranı, 2002'de yüzde 52,4'ten 2004'te yüzde 49,2'ye düşürülmeseydi, bugün işsizlik oranı yüzde 15,4 olacaktı. İki yılda işgücüne katılma oranının bilimsel olarak bu kadar düşmesi olanağı yoktur. Şunu demek istiyorum: Bu sayılar hiç de inandırıcı olmuyor. Kurumun, işsizlik meselesinde daha inandırıcı duruma gelmesi yönünde neler yapılıyor; bunu soruyorum.

İkincisi; Devlet İstatistik Enstitümüz, bu yıl, ilk kez, asgarî ücrette aylık net 422 059 064 lira gibi bir rakamı öne sürüyor. Şimdi, İstatistik Enstitüsünün ana görevleri arasında asgarî ücretin saptanması yönünde görüş bildirmek var mıdır? İkinci sorum da bununla ilgili.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sıra, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan'da.

Buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın Başkan, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Babacan'a üç sorum var.

Birinci sorum: Son zamanlarda çeşitli isimlerle çok sayıda plan, program ve projeden söz edilmektedir. Kamu yönetimiyle ilgili son değişikliklerde "stratejik plan" adı altında, her kurumun ve bu arada belediyelerin, kendileriyle ilgili hedefler belirlemeleri öngörülmektedir. Bunların birbirleriyle ve beş yıllık kalkınma planlarıyla ilişkisi nasıl olacaktır? Aralarındaki bütünlük nasıl sağlanacaktır? Yoksa, beş yıllık kalkınma planlarını hazırlamaktan vaz mı geçiyorsunuz? Eşgüdümün kurulamaması, hedeflere ulaşmada sapmalara neden olmayacak mı? Kaynak ve zaman israfı olmayacak mıdır?

İkinci sorum: 2005 yılı, sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planının son yılıdır. Katılım öncesi program önümüzdeki üç yılı kapsadığından, dokuzuncu beş yıllık kalkınma planı ne olacaktır?

Üçüncü sorum: Dünyadaki başarılı e-devlet uygulamalarında yüzde 20'ye varan verimlilik artışı olduğu, araştırmalarla saptanmıştır. 2003 yılında dünyada 32 ülkede yapılan bir araştırmaya göre, e-devlet kullanımında 2002'den 2003'e bu oran, Hollanda'da yüzde 41'den yüzde 52'ye, Danimarka'da yüzde 53'ten yüzde 63'e, Norveç'te yüzde 56'dan yüzde 62'ye ulaşırken ve diğer ülkelerde hep artarken, Türkiye'de bu oranın yüzde 13'ten yüzde 9'a düşmesinin nedeni nedir?

Teşekkür ederim.

Son soru Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş'in.

ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, aracılığınızla şu soruyu sormak istiyorum: 2002 yılında, bildiğimiz gibi bir Borç İdaresi Yasası çıkarıldı. Bu yasaya göre borçlanma limiti eşittir bütçe başlangıç ödenekleri toplamı eksi tahmin edilen bütçe gelirlerinden oluşmaktadır. Bakanlar Kurulu yüzde 5 oranında bu limiti artırabilir. Şu anda hükümetinizin bu limiti aşıp aşmadığını, aşmadıysa hangi düzeyde olduğunu söyler misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - 10 dakikalık süre dolmadığı için Sayın Atila Emek, Antalya Milletvekili...

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, bir de bu tarafa bakar mısınız?

BAŞKAN - Sırayla.

ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, aracılığınızla Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'a şu soruyu sormak istiyorum:

Sayın Bakan, 3 Kasım 2002 genel seçim kampanyasında Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüleri "milletimiz bizi iktidara getirirse, söz veriyoruz, IMF'yi ülkeden kovacağız" ifadeleriyle oy istediler ve aldılar. Tek başına büyük bir çoğunlukla da iktidar oldunuz. Şimdi bu sözlerinizin ve iddianızın neresindesiniz? İki yılı aşan iktidarınızda IMF'yi kovmak bir yana, şimdi üç yıllık yeni bir stand-by anlaşması yaptığınıza göre bu durum, seçimlerde halka verdiğiniz sözlerinizle bir çelişki yaratmıyor mu?

Seçimlerde halka söz verip de yerine getiremediğinizi, aksine, IMF'yle bütünleşmeniz nedeniyle halkımızı aldattığınızı kabul ediyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Söz sırası Ali Kemal Deveciler'de...

ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, aracılığınızla Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'a sorularım olacak.

1- Ülkemizde diğer bankalar gibi Emlak Bankası da hortumlandı; ama, Emlak Bankası kamu bankası olduğu için bir başka kamu bankasıyla birleştirildi. Emlak Bankasından hortumlanan toplam miktar ne kadardır, ne kadarını tahsil ettiniz, ne kadarını tahsil edemediniz?

2- Bankalardan hortumlanan paraların tahsil edilebilmesi için 5020 sayılı Yasayı çıkardık. Bir yasa, Türkiye Cumhuriyetinde aynı eylemi yapan bütün insanlar için eşit uygulanır; 5020 sayılı Yasayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu niçin eşit uygulamamaktadır; ayrıcalık tanınan kişiler kimlerdir, bu kişilere hangi gerekçelerle ayrıcalık tanınmıştır?

Sonuncu sorum: Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan tarımsal kooperatif birliklerine açılan kredilere halen yüzde 25 oranında faiz uygulanmaktadır, enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde de bu faiz oranı yüzde 25'ti, enflasyon şimdi yüzde 10'lar düzeylerine düştü, önümüzdeki yılda da 2005 bütçe kararnamesiyle enflasyonun yüzde 8'e düşürülmesi planlanmaktadır. Bu DFİF kredi faizini indirmeyi düşünmüyor musunuz? Bunu -hâlâ neden- banka kredi faizlerindeki düşüşe mi bağlamak istiyorsunuz? Oysa, banka kredi faizleri de yüksekken bu oran yine yüzde 25'ti.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz.

Sıra, Sayın Ahmet Işık'ta.

Buyurun Sayın Işık.

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Çok kısa iki sorum olacak Sayın Atalay'a ve Sayın Babacan'a.

İlk sorum: Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlayacağımız bu süreçte Devlet İstatistik Enstitüsünde bölgesel veri elde etme konusunda neler yapılmaktadır? Sayın Bakanımız buna kısmen değindi; ama, daha detaylı bilgi alabiliriz?

İkinci sorum Sayın Babacana. Sayın Bakanım, değişik platformlarda, borçların azalmadığı, aksine büyük artışların olduğu iddia edilmektedir; gerçek tablo nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Hemen hemen arkadaşların hepsi süresi içinde sorularını tamamladılar.

Şimdi sorulara yanıt verme sürecine geldik.

Sayın bakanların 10 dakika içinde sorulara yanıt vermelerini rica ediyoruz, kalan soru olursa herhalde yazılı yanıt verirsiniz.

Buyurun Sayın Babacan.

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Batık bankaların maliyetiyle ilgili iki ayrı soru vardı. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyla ilgili soru olduğu için, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun hazırlamış olduğu bir cevap var; müsaade ederseniz Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunun metninden aynen okuyacağım: "Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından üstlenilen banka çözümleme süreci maliyeti, faizlendirilmiş değerlerle 46 milyar dolar olarak hesap edilmiştir. Bu 30 Haziran 2004 tarihi itibariyledir. Bu tutarın 2 200 000 000 doları tazmin ve tahsil edilmiş, ilaveten, 6 ilâ 8 milyar dolar mertebesinde tahsil ve tazmin beklenmektedir. Bu önhesaplamaya göre, tazmin ve tahsil imkânı bulunmadığı öngörülen yaklaşık 35-37 milyar dolar tutarındaki banka çözümleme maliyeti idare tarafından acze düşürülen tutar değil, Türk finansal tarihinin en büyük krizinin maliyetidir" diye devam eden yazılı bir açıklama. Bunu, yazılı şekilde, daha sonra da size iletebilirim.

Medya banka sahipliği, yeni bankacılık yasası çerçevesinde konuşulacak, tartışılacak bir konu. Ben, burada, şahsî görüşümü beyan etmek istemiyorum.

IMF'yle olan ilişkilere gelince. Türkiye, IMF'yi ilk kuran 29 kurucu üye ülkeden bir tanesidir; şu anda 184 üyesi vardır. Bu üye ülkelerin tamamında gözetleme çalışmaları yaparlar ve üye ülkelerin tamamında, yılda en az bir defa olmak üzere, ekonomilerini inceleyip, kendi önerilerini sunarlar. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere gibi dünyanın en büyük ekonomileri de bu kapsamdadır. Bir gün, bakarsınız, Japonya'nın bankacılık sistemini eleştirirler, öteki gün Amerika Birleşik Devletlerinin Merkez Bankasının faiz politikasını eleştirirler. Bu, uluslararası bir kuruluştur.

Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, öncelikle şunu söyleyeyim ki, seçimlerden önce o tür ifadeler kesinlikle olmamıştır. Eğer, varsa bir örneği, getirin, daha sonra gösterin, onu inceleyelim; ama, böyle bir ifade olmamıştır.

CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Tarzımız değil...

DEVLET BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi, biz IMF düşmanlığı ya da IMF taraftarlığı gibi basit yaklaşımlarla değil dünyanın gerçeklerine uygun hareket edeceğiz. Şu da çok önemli: Eğer, biz, Türkiye'deki ödediğimiz faizleri, IMF'yle yapılan anlaşmalar sonucunda 1 puan, 2 puan, 3 puan bile düşürebiliyorsak, bu, bizim için önemlidir. Türkiye, eğer, daha az maliyet ödüyorsa böyle bir anlaşma sonucunda, biz böyle bir anlaşmayı yaparız ve halkımıza daha yüksek faiz bedelleri ödetmeyiz.

Emlak Bankasıyla ilgili sorunuza gelince. Bunları daha sonra yazılı verelim; çünkü, şu anda bu rakamlar yok; üstelik, Ziraattan, Emlaktan da arkadaşımız yok burada.

5020 sayılı Yasanın uygulaması, tamamıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun inisiyatifindedir; bağımsız bir kurul, bağımsız bir kurumdur. Yasal çerçevesi içerisinde kendine verilen yetkileri şu ana kadar gayet güzel bir şekilde, isabetli bir şekilde kullanmıştır; bizim kanaatimiz budur.

Borçlanma limitiyle ilgili bir soru vardı. Borçlanma limitimiz, 45,8 katrilyon; yüzde 5 de bahsettiğiniz 2,3 katrilyonu eklediğimiz zaman, toplam 48,09 katrilyon. Ocak-eylül döneminde kullanılan, yani bu 48 katrilyondan kullanılan, sadece 26,5 katrilyondur ve aralık sonu itibariyle, bu limitin çok çok altında kalınacaktır.

Devlet Planlama Teşkilatının çalışmalarıyla ilgili soruya da müsaade ederseniz, burada uzun bir not var, daha sonra yazılı olarak cevap verelim.

DFİF kredilerinin maliyetine gelince. Bu yüzde 37,5'ten yüzde 25'e düşmüştür; bu düşürülmüş olandır ve önümüzdeki dönemde de piyasadaki rakamlara paralel bir şekilde düşmesi devam edecektir.

Zaman hızlı ilerliyor; e-devletle ilgili soruya daha sonra yazılı cevap verelim, bu notları size iletelim.

Borçlarla ilgili bir soru vardı; borçlar önemli, hemen onu açıklayayım. Şimdi, katrilyon cinsinden baktığımızda, Türk Lirası cinsinden baktığımızda, bütçesi açık veren bir ülkenin borçlarının nominal olarak, yani, katrilyon cinsinden düşmesi zaten hesaben mümkün değildir, aritmetik öyle değildir; eğer, bütçemiz açık veriyorsa, o açığı ilave borçlanmayla kapatma zorunluluğumuz var. Dolayısıyla, borçlar niye artıyor sorusunun cevabı, eşittir bütçemiz açık veriyor. Borçların azalması için ne olması lazım; ya bütçemizin fazla vermesi lazım ya da denk bütçe olup, özelleştirme geliri kadar, yine, borçlarımızı azaltıyor olmamız lazım; yani, bunun hesabı oldukça kolay. Ailemizden örnek alacak olursak, düşünün ki,  bir ailenin, aylık 2 000 000 000 lira geliri var, 10 000 000 000 lira da borcu var. Bu aile ayda 2 500 000 000 harcıyorsa, bu 10 000 000 000 borcun üzerine, her ay 500 000 000, 500 000 000 ilave ederek gider ve üstelik faizi de eklenir. Bu 10 000 000 000'lık bir aile borcunu düşürmenin yolu, 2 000 000 000 geliriniz varsa, 1 500 000 000 falan harcayacaksınız ki, 500 000 000 lirayla bu eski borcu ödeyeceksiniz ya da bir başka yerde duran bir varlığınızı satıp bu borcu ödeyeceksiniz. Bunun devlet hesabındaki karşılığı özelleştirme. Ama, biliyorsunuz, bütçemizdeki açık hızla azalıyor; inşallah, 2006'da, bütçe açığı açısından ilk Maastricht Kriterini tutturuyoruz, gayri safî millî hâsılaya oranı yüzde 3'ün altına iniyor. Bizim baktığımız, toplam borçların toplam gayri safî millî hâsılaya oranı; bütün dünya da zaten buna bakıyor. Hiçbir ülkenin borcunun nominal olarak büyüklüğüne bakılmaz. Bugün, Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın en borçlu ülkesidir, 6 trilyon dolar borcu vardır; ama, kimse, Amerika'nın çok borcu var diye, bir ekonomik problem olarak bunu ortaya koymaz, gayri safî millî hâsılaya oranına bakar; o, Türkiye'de, geçen yılbaşında yüzde 70'ti, bu yıl sonunda yüzde 70'in biraz altına ineceğini düşünüyoruz; üç yıl içerisinde yüzde 60'ın da altına inerek; yani, 2007 sonunda, Maastricht Kriterini de tutturacağımızı ümit ediyoruz. Kaldı ki, Avrupa'da, yüzde 100'ün üzerinde olan ülkeler vardır, Belçika, Yunanistan, İtalya gibi; Japonya'da yüzde 130'dur sadece içborçlarının gayri safî millî hâsılaya oranı. Bu oran bazında konuşmak ve borcun yapısına bakmak daha önemli. Kaldı ki, borçlarla ilgili risklerin en önemli göstergesi faizdir; yani, borç stoku ne kadar riskli bir stoksa, onun faizi o kadar yüksektir, ne kadar rahat ve ödeme endişesi olmayan bir borç stoku haline gelirse, onun faizleri de o kadar düşer.

Ben, süremi fazlasıyla kullandığım için Sayın Bakanımıza çok az süre kaldı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Beşir Atalay.

DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Kepenek'in sorduğu sorudan başlayayım. "Devlet İstatistik Enstitüsü, asgarî ücretle ilgili, o yönde görüş mü bildirir" dediler. Bu, bir görüş bildirme değil. Bildiğiniz gibi, bir Asgarî Ücret Tespit Komisyonu var. Burada, işte, Hazine, DPT, Devlet İstatistik Enstitüsü, Çalışma Bakanlığının Çalışma Genel Müdürlüğü, işçi temsilcileri, işveren temsilcileri var. Devlet İstatistik Enstitüsü, burada, üyelerden biridir; fakat, Devlet İstatistik Enstitüsünden bir veri isteniyor, bir bilgi isteniyor; yani, komisyon, çalışmalarında baz olarak kullanmak için bilgi istiyor. İstediği temel bilgi nedir -daha çok iller bazında bunu istiyor- bir teknik hesap. Günlük olarak, bir işçinin alması gereken asgarî bir kalori var. Bu kaloriyi, hangi tür gıdalardan ve ne kadar bedelle alır? İşte, illerdeki işçi sayılarını Çalışma Bakanlığından alıyor, gıdalarla ilgili, bunların kalori oranlarıyla ilgili ve hangi gıdaların hangi kalorileri taşıdığıyla ilgili bilgileri Devlet İstatistik Enstitüsü, üniversitelerden -burada, daha çok Hacettepe Üniversitesinden- alıyor ve işçinin, il bazında, belli kaloride gıdayı almak için ne kadar asgarî gelire sahip olması gerektiği yönünde veri sunuyor komisyona ve o komisyon da, o verilerle bir tespit yapıyor.

İkincisi, yine işgücü istatistikleriyle ilgili. Esasen, komisyonda gündeme gelmişti, yazılı da sunmuştuk; tekrar, yazılı geniş şekilde sunacağız size; ama, vaktin kaldığı oranda şunu ifade edeyim: Devlet İstatistik Enstitüsü, bu işgücü araştırmalarında, tamamen ILO'nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) ve Avrupa Birliği İstatistik Dairesi EUROSTAT'ın standartlarını kullanıyor ve bu konuda çok büyük hassasiyet gösteriyor; hatta, son teknolojileri şu anda kullanıyoruz; artık, işgücü araştırmaları böyle kâğıt formlar üzerinde bile değil, laptoplar üzerinde yapılıyor; fakat, ülkemizin şartları var. Ülkemizde, işgücü araştırmalarıyla ilgili şöyle bir konu var, bunu biliyorsunuz: Bir, tarım kesiminde büyük bir nüfusumuz var, bu kesimde istihdamda da giderek bir azalma var, özellikle kadınların işgücü dışında kalmalarına bu sebep oluyor; yani, bu, bizim Devlet İstatistik Enstitüsünün teknik bir zorluğudur.

Sonra, Türkiye'de, kadınların işgücüne katılma oranları uluslararası standartlara göre oldukça düşük, bildiğiniz gibi yüzde 27. Bunlar, işgücüne katılmadığı gibi, iş de aramıyorlar. Tabiî, araştırmanın formatı var. Çalışmıyor, haftanın belli bir günü bile çalışmıyor, bir saat bile çalışmıyor, iş de aramıyor, işgücünün dışında kalıyor. Bunları yenmek için çalışma teknikleri geliştiriyoruz; yani, yeni çabalar var; ama, burada halen problemler var, bunu da biliyoruz. Bunu arz etmiş olayım. Yazılı olarak da cevap vereceğim.

Kısa bir soru vardı "bölgesel veri üretmekle ilgili Devlet İstatistik Enstitüsü ne yapıyor" diye. Biraz önce konuşmamda arz ettim; şu anda, 26 bölge bazında, Devlet İstatistik Enstitüsü örgütleniyor. Eskiden, onlar, sadece, alandan veri toplayan istatistikçi anketörlerden oluşurdu, şu anda ciddî uzmanlarla takviye ediyoruz; çünkü, bölgesel bazda ciddî istatistik üretecek Devlet İstatistik Enstitüsü ve 2005 yılının başında da başlıyor. Mesela, enflasyon hesabı dediğimiz fiyat endeksleri araştırması, artık, bölge bazında da tespit edilecek. Sonra, biraz önce üzerinde konuştuğumuz işsizlikle ilgili veriler, gelecek yıldan itibaren, yıl bazında, hem ülke geneli hem de bölge bazında üretilecek. Bundan sonraki tüm araştırmalarımızda, artık, bölge bazında veri üretilecek ve mukayeseli olarak da bunlar kullanılacak.

Teşekkür ediyorum.

Tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi, dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Hazine Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI

1.- Hazine  Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod                                Açıklama                                                                            YTL   

01                          Genel Kamu Hizmetleri         58 542 912 850

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                          Savunma Hizmetleri                          778 150.

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                          Ekonomik İşler ve Hizmetler          2 093 650 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                          Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri         525 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hazine Müsteşarlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hazine Müsteşarlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Genel Ödenek Toplamı    : 69 173 974 450 000 000

- Toplam Harcama                 : 68 336 892 071 000 000

- İptal Edilen Ödenek                   : 836 721 990 100 000

- Ödenek Dışı Harcama                 : 62 532 750 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek                   :     422 921 650 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Hazine Müsteşarlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod                                Açıklama                                                                            YTL   

01                           Genel Kamu Hizmetleri          64 177 534

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                           122 466

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler           10 000 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                           Eğitim Hizmetleri   43 960 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Devlet Planlama Teşkilatı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Planlama Teşkilatı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Genel Ödenek Toplamı

:

34 786 093 000 000

- Toplam Harcama

:

24 341 295 150 000

- İptal Edilen Ödenek

:

10 444 797 850 000

 

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Planlama Teşkilatı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.85 - DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod                                Açıklama                                                                            YTL   

01                             Genel Kamu Hizmetleri                             51 995 562

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                             Savunma Hizmetleri                             51 637

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                             Sağlık Hizmetleri                             134 801

 

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

2.- Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN-.(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Genel Ödenek Toplamı

:

55 632 050 000 000

- Toplam Harcama

:

50 400 732 000 000

- İptal Edilen Ödenek

:

5 231 318 000 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Böylece, Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederiz.

Şimdi, beşinci tur görüşmelerine başlayacağız.

Beşinci turda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Danıştay Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

D) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

E) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1. - Vakıflar Genel Müdürlüğü  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

F) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı  2005 Malî  Yılı Bütçesi

2. - Danıştay Başkanlığı  2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 13.12.2004 tarihli 31 inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır; 10 dakikası soru, 10 dakikası yanıt. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme düğmesine basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre, sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi 10 dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de 10 dakika süre verilecektir. Cevap işlemi 10 dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Beşinci turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına; Karaman Milletvekili Fikret Ünlü, Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu, Adana Milletvekili Ziya Yergök; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu, Trabzon Milletvekili Faruk Nafiz Özak, Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu, Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan, Isparta Milletvekili Recep Özel; şahıslar adına, lehinde, Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı; aleyhinde, Kocaeli Milletvekili Salih Gün. Yedekleri; lehinde, Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu, Çorum Milletvekili Ali Yüksel Kavuştu; aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Cevdet Selvi.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Karaman Milletvekili Sayın Fikret Ünlü'nün.

Buyurun Sayın Ünlü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde konuşmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, takdir edeceğiniz ve gördüğünüz gibi, spor bütçesi eskiden olduğu gibi bugün de yetersiz. Bunun altını hep beraber çizelim ve görelim. Gelecekte de bu böyle olacak; yeni bir şey değil. Bunun nedenleri üzerinde kısaca durmak istiyorum. Bir amacım da zaten bu gerekçeye katkı yapmak.

Öteden beri, biz, sporadamları, spor yöneticileri, toplumsal spor bilincini, spor kültürünü bir türlü geliştirmeyi beceremedik, bunu yapamadık. O nedenle, bütün bütçelerde ne yazık ki gençliğin, sporcuların, hatta bütün vatandaşlarımızın, spor yapmak arzusunda olan insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde, düzeyini bırakın, onun belki de yüzde 1'i oranında bile bütçeye sahip olamadık. Bu hepimizin ortak üzüntü kaynağı. Ben, doğrusunu isterseniz, bugünkü hükümet göreve başladığı zaman umutlanmıştım. Hatırlarsınız, bu umudumu da, bundan iki yıl önce yine bu kürsüde yapmış olduğum konuşmamda dile getirmiştim. Ne yazık ki, bugün bu umutlarım, açık söyleyeyim, tamamen suya düşmüştür.

Değerli arkadaşlarım, ben, eleştiri yeteneği yüksek bir insan değilim; ama, bu kadarını söylememe de izin verin. Şimdi, nedeni şu: O gün dedim ki, iki yıl önce, aynı şekilde bütçe üzerinde konuşma yaparken, Sayın Başbakanın spora yakınlığı, yatkınlığı, ilgisi, siz spor yöneticileri açısından büyük bir avantajdır; bunu kullanabilirseniz, gerçekten, Türkiye'de sporda bir mesafe katedilebilir, bir ilerleme sağlanabilir. Ama, bunu, ne yazık ki, bugün göremiyoruz değerli arkadaşlarım; ancak, spor yöneticilerimizi -kırmak istemem- ben spor basınında, hep Başbakanın yanındaki fotoğraflarda görüyorum. Bu yanlış değil, güzel bir şey; ama, bu ilgiyi, bu yakınlığı, yarım kalan tesisleri tamamlayabilmek için, toplumda spor kültürünü, spor bilincini geliştirebilmek için kullanın diye iki yıl önce söyledim. Sayın Bakan da, tabiî ki, dedi ki konuşmasında haklı olarak: "Ben, Başbakan Yardımcısıyım, sözüm daha çok geçecek, göreceksiniz daha çok hizmet üretilecek."

Şimdi, planlanan ve yıl içerisinde tamamlanması gereken tesislerin sayısına baktığımız zaman, önceki yıllara oranla bunların yarı yarıya düştüğünü görüyorum. O yüzden de, yine, katkı yapabilmek açısından, geçmişte başlatılan projelere dikkat çekmeye çalışmıştım. Bugün de bunu yapmaya çalışacağım değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; şimdi, bizim ülkemiz, gerçekten, bir tesis mezarlığı haline dönüşmüştür. Ben bunu kendi dönemimde de gördüm, bugün de bu böyledir. Bunun altından kalkabilmenin yolu olarak, düşündük taşındık bir proje geliştirdik, daha doğrusu bir kampanya başlattık; "yarım kalan tesisleri tamamlayın, adınızla yaşasın." Bu kampanyayla bir yılda yapımını tamamladığımız tesislerin harcama tutarları, giderleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün tesisler için ayrılan yıllık bütçesinden fazlaydı değerli arkadaşlarım. Özel idarelerle, belediyelerle, rahmetli Sabancısından, Aydın Doğanından bütün işadamlarımıza varıncaya kadar bu projeye sahip çıktılar ve bir ilde -dikkatinizi çekmek istiyorum- bu kampanyayla tamamlanan tesislere harcanan para -tesisler açısından söylüyorum-Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yıllık bütçesine eşitti. Bunu, Sayın Başbakanın spora yakınlığı ve yatkınlığından yararlanarak, siz  daha çok kullanabilirsiniz, sporcular ve spor kamuoyu bundan daha çok yararlanabilir diye söylemiştim. Bu sözüm hâlâ geçerli; çünkü, iktidardasınız.

Bundan yararlanmalıyız değerli arkadaşlarım; çünkü, 2001'de, diyelim ki, tamamlanması planlanan proje sayısı 43 olarak ele alınmış, bunun 23'ü tamamlanmış; 50 olarak almışız, diyelim ki yarı yarıya tamamlanmış. Daha sonraki  yıllarda, 2003'te ve 2004'te görüyoruz ki, bu sayılar yarı yarıya azalıyor; oysa, artması beklenir. Koalisyon dönemlerinde, o zorluklar içerisinde hizmet üretmek kolay değildir. Benim kendi dönemim açısından söylemiyorum, böyle bir kıyaslamaya girmek istemem; ama, bu avantaj, tek parti iktidarında sizlerin elinde çok daha fazla var diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Türkiye'de benim gördüğüm... Ben bu teşkilatın genel müdürlüğünü de yaptım, bakan müşavirliğini de yaptım; Başbakan başdanışmanı olarak da, milletvekili olarak da görev yaptım. Benim mesleğim de bu olduğu için çok kafa yordum; nasıl bu yükün altından kalkabiliriz, gerçekten, Türkiye'de hepimizin ortak sevinç kaynağı olan, yeri geldiğinde hepimizin gurur ve onur kaynağı olan böyle bir spor sektörünü, spor kurumunu nasıl ayağa kaldırabiliriz, toplumsal spor bilincini, spor kültürünü nasıl geliştirebiliriz diye çok kafa yordum. Bunun bir tek çıkış yolu var değerli arkadaşlarım; sporu, kurumsal olarak, bir destekleme ve yönlendirici bir kurum olarak, bağımsız bir kurum olarak, bir üstkurul olarak düzenlemek durumundayız. Bunun adına, ister yüksek spor konseyi diyelim, ister yüksek spor kurumu diyelim. Sayın Bakan böyle bir çalışma başlatınca, baştan umutlandım ve birçok toplantısına da katıldım; ama, aradan iki yıl geçti, görüyorsunuz, hâlâ bu konuda da bir mesafe alınamadı.

Şimdi, burada bulunan yaptırım gücündeki insanlar, kurum temsilcileri kimler; işte, 50'ye yakın federasyon başkanının kendi aralarından seçecekleri 3 veya 4 kişi, Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Başkanı ve Genel Sekreteri, Başbakanın atayacağı, spor bilgisine, birikimine inandığı 3 ya da 4 kişi -belki de Başbakanın başkanlığında; anlatabildim mi- beden eğitimi ve spor yüksekokulları müdürlerinin -sanıyorum sayıları 54'e yaklaştı- kendi aralarından seçecekleri 2 veya 3 kişi -yani, bunların toplam sayısı 17 olabilir, 19 olabilir, 13 olabilir; her neyse- Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı, tabiî ki Maliye Bakanlığı Müsteşarı olabilir, üç müsteşarın da içinde bulunacağı bir yüksek spor kurulu... Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunda olduğu gibi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi, Din İşleri Yüksek Kurulu gibi, Sermaye Piyasası Kurulu gibi; yani, bu tür kurum ve kurullara benzeyen bir spor üstkuruluna ihtiyaç var; ancak, bu kurulun  mutlaka yaptırım gücü de olması gerekir.

Şimdi, ben, televizyonlarda izliyorum, görüyorum ki, benim bu önerilerimi bürokratik ağırlığı fazla diye eleştiren değerli spor yorumcuları, Atina Olimpiyatlarından sonra diyorlar ki; bu toplantıda Millî Eğitim Müsteşarı niye yok, Maliye Müsteşarı niye yok? Ben kendi kendime soruyorum; niye arıyorsun değerli arkadaşım, düne kadar karşıydın?! Diyorlar ki: "Çünkü, Türkiye'de sporun kaynağı okullarda, para Maliyede, bunu planlayacak olan Planlama Müsteşarı; bunlar bu toplantıda olmalıydı." Ben de bu nedenle öneriyorum değerli arkadaşlarım.

Bunu, şunun için gündeme getiriyorum: Hâlâ arkadaşlarımızın kafası bu konuda bir türlü netleşemedi. Genelkurmay İkinci Başkanının -onlarla bizzat görüşülerek bunlar oluşturulmuştu- içinde bulunacağı bir üstkurul; çünkü, 400 000-500 000 gencimiz askerde bugün. Böyle bir kurulla, biz, bu meselelerin üstesinden gelebiliriz.

Tabiî ki, zaman zaman, değerli bakan arkadaşımızın, Başbakanın katkılarıyla, daha önceden çıkarılmış olan ödül kanununa destek verilebiliyor, artırılıyor, sponsorluk yasası genişletilebiliyor. Bunlar çok takdir edilecek meseleler. Tabiî ki, bunlara olumlu yaklaşıyoruz ve destekliyoruz; ama, her an, her zaman, sizi destekleyecek üst yöneticiler bulamayabilirsiniz. Onun için, şiddetiyle, şikesiyle her konuda sporun sorunlarını üç ayda bir, iki ayda bir toplanarak çözecek olan, bu tür bir üstkuruldur değerli arkadaşlar; ama, bu, sporun içinden gelmiş, yetişmiş insanlarla beraber, sporun ihtiyacını karşılayacak olan Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı bürokratlarının, birinci derecede sorumlu insanlarının içerisinde bulunacağı bir kuruldur.

Şimdi, Türkiye'de sporun üç önemli desteğe ihtiyacı var; birincisi, malî destektir, çok doğal olarak. Evvel Allah, tabiî ki, manevî desteği veriyoruz hepimiz, her zaman, bütün sporcularımızın yanındayız, kulüplerimizi destekliyoruz, gençlerimizi destekliyoruz; ama, malî destek, kalıcı, sürdürülebilir bir destek her zaman için gereklidir. Bunun yolu da -Sayın Bakanın veya Sayın Genel Müdürün Maliye bürokratlarının kapılarında dolanmalarıyla olacak şey değildir- Maliye Bakanlığı Müsteşarının orada olmasıdır, orada olacak. Bugün Universiade var önümüzde, yarın 2005 Formula 1 var, 2010 var. Bütün bu sorunları çözecek olan bu insanlar bir araya gelecekler.

Değerli arkadaşlarım, diğeri, bilimsel katkıdır. Bilimsel kurumlarla, kişilerle kurumun bağı yok. Onun için, bunu mutlaka sağlamak gerekiyor. Biz, daha önce, 54 üniversitemizin, beden eğitimi yüksekokullarının, federasyon başkanlarının, il müdürlerimizin ve spor teşkilatının yöneticilerinin katılımıyla, Bilgi Paylaşım Projesi adı altında bir proje geliştirmiştik. Ne yapıyorduk burada; 54 üniversite, yüzlerce profesörümüz ve doçentimiz, asistanımız var artık, bunlarda hiçbir eksiğimiz yok; ama, teşkilatın kendi yapısı içerisinde, bu bilimsel desteği almak mümkün değil; çünkü, hepimiz memuruz. Ben de oralardan yetiştim; yani, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünde yıllarımı geçirerek ben nasıl bilimsel gelişmeleri izleyebilirim. Hele, yabancı dilleri de yoksa yöneticilerin, nasıl bunu yapacaklar; bunu, üniversitelerle bir iletişim kurarak ve onlarla her an beraber olarak yapabilecekler. Üç ayda bir, Bilgi Paylaşım Projesi adı altında bu toplantıları sürdürüyordum ve gerçekten, çok büyük, çok kapsamlı, derin projeler gündeme getiriliyor, teşkilat bunları dinliyor ve uygun gördüklerini uygulamaya koyuyorlardı. İşte, atletizmi geliştirme projesi olsun, semt sahaları projesi olsun, sporcuların desteklenmesi için itici güç projelerinden, yönetmeliğinden tutun, bu son gelişmelere gelinceye kadar, bunlar hep gündeme getirildi. Olimpiyatlar İçin Sporcu Kaynağı Projesi, bu tür karşılıklı tartışmalardan ortaya çıktı.

Sayın Bakan, Sayın Genel Müdür, değerli arkadaşlarım; bu proje mutlaka desteklenmeli ve sürdürülebilir hale getirilmelidir.

Türk sporunun üçüncü bir ihtiyacı, özerkliktir. Özerklik, federasyonların birkaçında oldu, basketbolde, voleybolda, teniste oldu -satranç veya birisinde daha oldu sanıyorum, şimdi aklıma gelmiyor- diğerlerinde de olacak; ama, kurumsal bir özerkliğe ihtiyaç var. O da, baştan söylediğim, spor üstkuruludur. Bunu yaptığımız zaman, bu şeyler yerli yerine oturacak diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, temel ihtiyacımız, spor idealimizin oluşmasıdır. Toplum olarak, yalnız kazanmak için değil, kazanacak sporcuların yetişeceği ortamı... İnsanlara ne amaçla spor yaptırıyoruz? Yalnız 300, 500 veya 10 000, 20 000 sporcuyu yetiştirmek için mi, Türkiye'yi temsil etmeleri için mi? Onlar zaten çıkacaklar; ama, bütün amacımız, Büyük Atatürk'ten bu yana, hatta üçbin yıl öncesindeki filozofların, sporadamlarının çizdiği veya ortaya koyduğu bilimsel gerçekler ışığında, toplumsal bir spor kültürünü geliştirmektir. Bütün insanların spor yapabilmesi için, dünyadaki barışı da, dostluğu da, hoşgörüyü de, centilmenliği de yaymanın, spor sahalarındaki şiddeti de, şikeyi de önleyebilmenin yolu, insanların spor kültürünü geliştirmek ve spor yapabilecekleri olanakları sağlamaktır.

Bugün, Türkiye büyüklüğündeki ülkelere bakıyorsunuz, benim ülkemde diyelim 1 000 spor salonu var, ona yakın spor sahası var; ama, onlarda yüzbinlerle ifade ediliyor. Bir ilimizin büyüklüğündeki bir ülkenin spor tesisleri potansiyeli, benim ülkemin 10 katı değerli arkadaşlarım. Bunları nasıl yapacağız; bunları, baştan söylediğim gibi, bu tesisler konusunda bir kampanya başlatarak... Sayın Başbakan bir talimat verecek, Sayın Başbakan Yardımcısı... Talimat dediysem, özür dilerim; yani, özel sektöre talimat anlamında değil, valilerimiz, belediye başkanlarımız, bir spor salonunun akan çatısı için para vermezlerdi; telefon ediyorlardı 2 trilyon, 3 trilyon, 5 trilyon para ayırdık diye ve gerçekten büyük tesisler yapıyorlardı. Bunu yönlendirmek, bir araya gelerek konuşmak, tartışmak gerekiyor.

Bir de, kısaca şunu söyleyeyim: Birkaç ay önce, Universiade konusunda, beraber bir yasa çıkardık; ama, bizim bu konuda büyük tereddütlerimiz var Sayın Bakan. Bugünden Universiade'ın broşürleri hazırlanmalı, tanıtım afişleri yapılmalı, bütün ülkelere gönderilmeli; hatta, oradaki büyükelçilerimiz uyarılarak, toplantı yapmaları sağlanmalı. Biz, Akdeniz Oyunlarına giderken bile, Akdeniz ülkeleri, tanıtım için bizleri çağırdılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünlü; toparlayın lütfen.

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) - O bakımdan, bunlara büyük ihtiyaç var. Onu bekliyoruz sizden.

Bir de, uluslararası ve ulusal gençlik kampları projemizin desteklenmesinde ve bunun, artık, gerçekten kalıcı hale getirilmesinde büyük yarar var.

Bir cümleyle şunu da söyleyeyim: Otuz yıl aradan sonra, Üniversiteler Spor Haftasını yeniden başlatmıştık; sanıyorum, tekrar durduruldu. Hepsinin gerekçesi aynı noktaya geliyor. O bakımdan, bunun da yeniden başlatılmasında yarar görüyorum.

Şimdiden, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yaptıkları hizmetler için, başta Sayın Bakan olmak üzere, arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Fikret Ünlü, her taraftan gelen alkışlar, eleştiri yeteneğim yok diyerek kendinize haksızlık ettiğinizi gösteriyor. Konuşmanızda gösterdiniz ki, yapıcı, etkili bir eleştiri yeteneğiniz var. Bu yeteneğinizden Türkiye Büyük Millet Meclisinin, spor dünyasının yararlanması için, sizi sık sık kürsüde görmek isteriz.

Söz sırası, Artvin Milletvekili Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'nda.

Buyurun Sayın Çobacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi adına düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, Bakanlık olarak biryığın çalışmalar bugüne kadar yapıldı. Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetimindeki hükümetin, son iki yılın, çalışmalarıyla ilgili bilgiyi Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden aldım; yapılan çalışmalarla ilgili bilgiler, yaklaşık 50 madde,  50 başlık- halinde verilmiş. Bu bilgilere baktığımızda, spor her zaman önplanda. Tabiî ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ismini açarsak  "gençlik" ve "spordan" kaynaklanan bir ismi var. Burada spora büyük ağırlık verilmiş; ancak, bu faaliyetlere baktığımızda gençlikle ilgili olan faaliyetlerin yeterli olmadığı sonucu çıkmaktadır; 50 maddenin yaklaşık 5 maddesi gençlikle ilgili.

Şimdi, bunu niye önemsiyorum; 269 000 000 Yeni Türk Liralık bütçenin yaklaşık yüzde 1'i bile değil, yüzyirmide 1'i gençlikle ilgili faaliyetlere ayrılmış. Şimdi, gençlikle ilgili faaliyetler derken, bunu neden önemsiyorum... Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün kuruluş yasasının 2 nci maddesinde bu genel müdürlüğün görevleri sayılmıştır; ben, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Görev şu; (a) bendi: "Vatandaşın ve okulda gençlerin fizik, moral güç ve yeteneklerini sağlayan beden eğitimi, oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerini sevk ve idare etmek..." Yani, görevinin spor bölümü vurgulanmış; ondan sonra "gençliğin boş zamanının değerlendirilmesine ilişkin hizmetleri yürütmek, bilgi ve beceri kursları düzenlemek, gençlerin kötü alışkanlıklardan korunması için gerekli tedbirleri almak"denilmiş. Yani, bu, birbirinden bağımsız olmayan, ama, birbirinden ayrı dört görevin biri direkt sporla ilgili, üç tanesi de gençliğin geleceğiyle ilgili çalışmalar.

Şimdi, bu kadar önemli bir görevi, zaten yetersiz olan bütçemizin yüzde 1'ini bile ayırmayarak nasıl gerçekleştireceksiniz?

Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasını da aldım. Bu konuşmasında -yani, bu, belki de alışkanlık haline geldiği için- yapılan çalışmaları anlatıyor Sayın Bakanım -eğer, elinizde varsa Sayın Bakanım, bakın- en sonunda "sürem kaldı mı" dedikten sonra, gençlikle ilgili, gençlik kamplarıyla ilgili konuya geliyor. Yani, bu tarafı, nedense, ikinci plana bile değil, beşinci, altıncı, onuncu planlara itilmiş durumda. Oysaki, gençliğin gelişimini, sağlıklı bir gelecek yaratmanın sağlanmasını sadece sporla değil, size kanunla yüklenen o 2 nci maddede, (a) bendinde açıklanan görevlerinizi daha kapsamlı bir şekilde, daha geniş bir şekilde yaparak yerine getirebilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, ben de, Sayın Bakanım gibi, Fikret Ünlü gibi çok fazla eleştiriyi becerebilen insan değilim. Bakalım, Sayın Başkan eleştiri konusunda takdirini nasıl kullanacak. Tabiî, eleştirilecek taraflarımız var; fakat, benim hem kişisel siyaset anlayışım hem de Cumhuriyet Halk Partisinin temel siyaset anlayışı, ülkemize hizmet etmek. O nedenle, inandığımız eleştirileri yapacağız.

Şimdi, bu noktada, mesela, koskoca Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bu kadar önemli görevleri yüklenen Genel Müdürlüğün sitesine girdim. -Sayın Genel Müdüre buradan bir uyarıda bulanmak istiyorum- 36 tane federasyon görünüyor sitede; oysaki, federasyon sayımız 36 değil. Yani, bir kere, Türkiye'nin, olimpiyatı düzenlemeye aday olan bir ülkenin sporla ilgili tek ve en önemli kurumu olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, artık, teknolojiyi kullanırken günü gününe takip etmesi ve bu tür hatalara fırsat vermemesi lazım. Futbol Federasyonu, ki, bu özerk federasyon; hatta, en özerk federasyon diyebiliriz buna; çünkü, özerk olan 6 tane daha federasyon var. Futbol dışında, sitede göründüğü gibi 36 değil, 47 federasyonumuz var. Bunu belirterek, uyarı görevimi yapmak istiyorum.

Federasyonlardan konuyu açmışken söyleyeyim. Özerk federasyonlar dışındaki federasyonların seçimleri 11 Aralıkta yapıldı, özerk federasyonların da ocak ayı içerisinde seçimleri yapılacak. Bu konuda, tabiî, yazılı ve görsel basında birtakım iddialar ortaya atıldı, siyaset federasyon seçimlerinde gündeme getirildi; işte, etki edildi, adaylar desteklendi diye. Bilemiyorum, vardır, yoktur. Ancak, federasyon başkanlarının seçimiyle ilgili, federasyon başkanlarında bulunması gereken niteliklerle ilgili 1993 yılında bir yönetmelik çıkarıldı. Bu yönetmeliğin içerisinde, seçilme yeteneğiyle ilgili bölümde, özellikle, yüksekokul mezunu olmak ve yabancı dil bilmek şartı vardı. 2004 yılında, yani, bu dönemde, 26 Ağustosta Resmî Gazetede yayımlanan bir yönetmelik değişikliğiyle, federasyon başkanlığı için bu iki koşul kaldırıldı, diğer koşullarda da değişiklik yapıldı; ama, bu çok temel koşul, yani, yüksekokul şartı ve yabancı dil şartı kaldırıldı. Ben, tabiî, bu konuda konuşma yaparken, bunun gerekçesini Sayın Bakanın açıklamasını isterim. Neden kaldırdık? Yani, koskoca Türkiye Cumhuriyetinde, milyona yakın lisanslı, 800 000'in üzerinde lisanslı, faal ve sporcu kartlı sporcunun olduğu bir ülkede -ki, tabiî, bu sayı da çok düşük dünya ortalamalarına göre; oraya girmek istemiyorum- bu federasyonların başkanlığını yürütecek yüksekokul mezunu ve yabancı dil bilen bir spor adamı veya bu konuda bir istekli bulunamadı da mı bu şartlar kaldırıldı, yoksa -yani, buna bir cevap verilecektir- siyasî açıdan mı, yani, sonuçta burası da bir siyaset merciidir, burada da icraat yapacağız; federasyonlarda da, işte, bizim iktidarımızı, vücut dilimizi anlayacak federasyon başkanlarına ihtiyacımız var deyip de, bu kadrolar elinde olmadığı için mi bu kriterler ortadan kaldırıldı? Bu konuyu çok samimî olarak söylüyorum ve bunun cevaplandırılmasını istiyorum.

İsim söylemeyeceğim, federasyonu da söylemeyeceğim; şu anda, gerçekten, yeterliliği olmayan... Teker teker üzerlerinde çalışma yaptım, spordan gelen, spor akademisi mezunu bir insan olarak -1983 mezunuyum- spor camiasında her türlü görevi üstlenmiş bir arkadaşınız olarak, bu konuyu da araştırdım ve ne yazık ki, federasyon seçimlerinde, yeterli olmayan, o koltuğu dolduramayan; ama, bir şekilde, aynı anlayışa sahip olan insanların, bu tür gerekçelerle federasyon başkanı olarak seçildiğini gördüm. Tabiî, bunun başarı getirip getirmeyeceğini zaman gösterecek; ama, uluslararası camiada ilişkilerin kurulması için, insanların, konusuna hâkim olması, kendisini ifade edebilmesi, yabancı diliyle, bilgisi ve becerisiyle, eğitimiyle bu birikime sahip olması gerekir. Bunu zamanla göreceğiz. Bu konuyu da, hem cevaplanması için hem de bir uyarı olarak dile getirdim.

Gerçi vaktim çok kısaldı, aslında söylenecek çok şey var; ancak, son olarak, bir de, siyasî bir eleştiri yapmak istiyorum. Tabiî, bu, genel bir eleştiri, Adalet ve Kalkınma Partisini çok da ilgilendirmiyor.

Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddeleri, gençlik ve sporla ilgili konuyu düzenlemiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, 1921, 1924 ve 1961 Anayasalarında bu konuda bir düzenleme yoktur, 1982 Anayasasında vardır. Şimdi, tabiî ki, Anayasada böyle bir konunun düzenlenmesi, gençlik ve sporla ilgili böyle bir düzenleme yapılması çok güzel, çok doğru. Yalnız, amacına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, ne kadar sürem var?

BAŞKAN - Sürenizi tamamladınız; lütfen, kısa bir sürede toparlayın.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla) - Takdirlerinize bırakıyorum. Peki.

Yani, burada çok farklı bir şey söyleyeceğim, o nedenle bu düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kanunun maddesine, Anayasanın maddesine değil, amacına gitmek istiyorum. Neden bu düzenlendi? Burada, ben, çok da iyi niyetli bir düzenleme yapılmıştır kanaatinde değilim. 12 Eylül karanlığının, 12 Eylül döneminin, o karanlık dönemin, o insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı dönemin ürünü olan bir Anayasanın, ben, çok da, öyle, Türk Halkının, insanının hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesi ve sağlanması için yapıldığı kanaatinde değilim. Temelinde, zaten, bu Anayasaya karşı olan bir insanız. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, peki, 58 inci ve 59 uncu maddeye karşı mısınız; hayır. Ben, amacına karşıyım. Amacını da söylüyorum size değerli milletvekilleri. Bu maddeler, sporun geliştirilmesi için değil, toplumun depolitizasyonu için düzenlenmiştir kanaatindeyim. Bu kadar iddialı bir söz söylüyorum. Sayın Bakanımız veya Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri çıkıp diyebilir ki: "Siz spora karşı mısınız?" Hayır, sporun içinden gelen bir insanım; ama, bu maddelerin konuluş amacının, sporu ve sporcuyu geliştirmek, toplumun zihinsel ve bedensel yeteneklerini geliştirmek için değil, o dönemin amacını gerçekleştirmek için -ki, amacı neydi; toplumu suskun, toplumu dirençsiz, toplumu siyasetten uzaklaşmış, kolay yönetilebilir bir toplum haline getirmekti- ve spor, o güzelim faaliyet, bu amaca hizmet için kullanılma yoluna gidilmiştir. Sanıyorum düşüncemi anlatmaya muvaffak oldum.

Bunu neden söylüyorum... Dünyada bunun örnekleri yaşanmıştır. Sözümü bitiriyorum Sayın Başkanım. Bunun örneklerini ben size söyleyeyim. Yaklaşık yirmialtı yıl -sanıyorum- İspanya'yı yöneten faşist lider Franco, Kont Bernabeu Stadı denilen 100 000 kişilik stadı, o dönemin sermayedarı, işadamı, kendi destekçisi olan Kont Bernabeu'ya yaptırmış ve Real Madrid takımını kullanmıştır. Ona karşı da, halk, Katalonya Bölgesi takımı Barselona'yı desteklemiştir. Bunu yaparken Franco'nun tek amacı vardı; toplumu sporla uyutmak, siyasetten soyutlamak.

Bunu, Hitler'in, 1936 Olimpiyatlarını nasıl siyasî amaca hizmet etmek için kullandığında da görürsünüz.

İşte, arkadaşlar, değerli milletvekilleri, ben, bir milletvekili olarak, benim genel müdürümden de, bakanımdan da, iktidarımdan da bir şey istiyorum; sporu, gerçekten, ülkeye hizmet etmek, insanların gelişimine hizmet etmek için kullanın, başka amaçlarla kullanmayın; ne genel siyasî ne de özel siyasî amaç için kullanın.

Eğer, bunu böyle yaparsanız, o zaman ne yapmanız gerekiyor; Sayın Fikret Ünlü'nün demin söylediği gibi, spordaki idealinizi ortaya koyacaksınız; o sözün açılımı budur. Sporda idealiniz eğer topluma bir şeyler vermekse, o zaman, sporu tabana yayacaksınız, sporu ve sporcuyu siyasî amaçlarla kullanmayacaksınız. Bunu yaparsanız ülkeye hizmet etmiş olursunuz.

Ben, bunu söylerken, eleştiriden çok, uyarı görevini yapmak için söylüyorum; yani, siz bunu yapıyorsunuz diye söylemiyorum; ama, bu, bir vakıadır, bir gerçektir, dünyada uygulanmıştır, Türkiye'nin 12 Eylülü de böyle bir denemeyi yapmıştır. Umarım, bundan sonra amacımız sadece ve sadece halkımıza hizmet olur.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yüksek Çorbacıoğlu, sorduğunuz için değerlendirmemi aktarmak durumundayım: "Fair play", "hakça oyun", "hakça spor yapmak" kavramı, özellikle yapıcı, etkili, nezih eleştirileri de içerir. Siz de, hâlâ aktif bir sporcu olarak, bunun gereğini başarılı bir şekilde yerine getirdiniz; sağ olun.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sağ olun.

BAŞKAN - Şimdi, sıra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu'nun; buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Vakıflar Genel Müdürlüğüne ilişkin bölümüyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, geçen günlerde, Musul'da şehit olan beş güvenlik görevlimize Allah'tan rahmet, geride kalan ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Görüşülmekte olan ve konumuz olan Vakıflar Genel Müdürlüğünde, elbette, tanımların da huzurunuzda açıklanmasında fayda vardır diye düşünüyorum. Bu tanımlara bakıldığında "vakıf" kelimesinin sözlük anlamı  kısaca şudur: Bir hizmetin sürüp gidebilmesi için kişilerin kendi istekleriyle bağışladıkları para ve mülklere vakıf adı verilir.

Buradan hareketle, vakıf ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerinin hangi yasalarımızdan kaynaklandığını da burada açıklamanın bir görev olduğunu düşünüyorum.

Vakıf, yürürlükte bulunan Türk Medenî Kanununun 101 inci maddesinde açıkça tanımını bulmuştur. 101 inci maddede  "Vakıflar, gerçek veya tüzelkişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzelkişiliğe sahip mal topluluklarıdır" denilmektedir. Devamında ve çok önemli bir şekilde -sunarsak- son fıkrasında "Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, millî birliğe ve millî menfaatlara aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz" şeklinde de yasak getirmiş bulunmaktadır.

Bu doğrultuda olmak üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 5 Haziran 1935 tarihli ve 2762 sayılı Kanunla kurulmuş olup, yine Medenî Kanunun 111 inci maddesinde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün yapısının ve görevinin ne olduğu da açık bir biçimde belirlenmiş ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir vesayet makamı değil, bir denetim makamı olduğu hükme bağlanmış ve yetki ve görevlerinin de özel kanunlarla verileceği belirtilmiş, hüküm altına alınmıştır.

Bu doğrultuda, yine Vakıflar Genel Müdürlüğünün görevleri, 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede açıkça belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, vakıfların, yine Medenî Kanunun 48 inci maddesine göre, tüzelkişilik hakkına sahip olduğunu da huzurunuzda belirtmek istiyorum. Tüzelkişilerin kendilerine özgü temsil yeteneklerinin olduğunu, kendilerine özgü harcamalarının bulunabileceğini, gelirlerinin olabileceğini, giderlerinin olabileceğini, bunun kanundan kaynaklanan bir durum olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Bunların denetim organlarının da, üst makamlar olarak başta Vakıflar Genel Müdürlüğü olduğunu da bildirmek istiyorum.

Bu doğrultuda bakıldığında, vakıf eserlerimizin Türkiye'de ortalama 7 500 civarında olduğunu burada huzurunuzda bildirirsek, gerçekten vakıf eserlerinin Türkiye'de ne kadar önem taşımış olduğunu ve bu arada, ülkemizin arazilerinin üçte 1'inin vakıf arazisi olduğunu da burada söylersek, gereken önem ve ciddiyetin ne boyutlarda olduğunu ifade etmiş oluruz.

Bu doğrultuda olmak üzere, bu vakıfların, amaçları dışında faaliyet gösterdikleri tespit edildiği takdirde de, gerek kendiliklerinden dağılmaları söz konusu gerekse mahkeme kararlarıyla kapatılmaları, dağıtılmaları söz konusu. Bunlara, şu aşamada tashihi karar durumunda olan, amacı dışında hareket etmiş olmasından dolayı Millî Gençlik Vakfının kapatılmasını  ve yine, Ankara'da faaliyet gösteren, Zöhre Ana Vakfı diye bilinen vakfın mahkeme kararıyla kapatılmasını örnek olarak gösterebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, bunları neden söylüyoruz; bakıldığında, vakıf malları, illerimizde bulunan sayılarına kadar bilinmektedir. Bunların bir kısmı, gayrimenkulleri, kiraya vermiş oldukları binalarıdır. Gerçekten, bu vakıflarda, zaman zaman yolsuzluklarla karşılaşıldığını da, sık sık duyulmasa dahi, bazen kamuoyuyla paylaştığımız olmaktadır; bu, hepimizin kulağına gelmektedir.

Bu doğrultuda olmak üzere, vakıf eserlerinin, tarihimize yön veren eserler olduğunu ve bu çerçevede, kültür varlıklarıyla birlikte ele alınmasının kaçınılmaz olduğunu burada belirtmek istiyorum. Kültür varlıkları dediğimizde, elbette, kültür varlıkları bakımından çok zengin olan ülkemizin bu kültür varlıkları ne şekilde korunabiliyor? Bugüne kadar yapılan yağmalar ne şekilde önlenebiliyor? SİT alanlarının yağmalanmasından tutunuz, tarihî binaların, yapıların, hanların, hamamların, UNESCO tarafından korumaya alınmış tarihî mimarî miraslarımızın, mimarî miras anlamını taşıyan miraslarımızın, yerine göre, yok edildiğini, heba edildiğini de, maalesef, üzülerek, her gün görmekteyiz.

Bu doğrultuda olmak üzere, Anayasamızın 35 inci maddesindeki kişilerin mülkiyet hakkını ele aldığımızda, tarihî binaların, tabiri yerindeyse, tarihsel görüntü itibariyle, buraya bir sarı levha çakılmak suretiyle korumaya alınması ve hiçbir şekilde bir daha dokunulmaması gerektiği şeklindeki bu yasakçı tavır, gerçekten kişisel mülkiyet hakkını zedelemektedir. O nedenle, bunun şu andaki iktidarımız tarafından ele alınmak suretiyle...

Öncelikle şu şekilde bir önerimiz vardır: Vakıf eserlerimizle birlikte bu tarihî eserlerin, kalıntıların, binaların mutlaka ve mutlaka aynı çatı altında bir kuruluşa dönüştürülmek suretiyle yeniden bir yapıya kavuşturulmasının her iki yönden, gerek vakıf eserlerimiz yönünden gerekse tarihî kalıntılar, tarihî eserlerimiz yönünden çok büyük katkı ve yarar sağlayacağı inancını burada taşımak istiyorum.

Buna örnek vermek istersek sayın milletvekilleri; hepimizin seçilip geldiği illerimiz var... Örneğin, Çorum İlimizde bu şekilde 70'e yakın tarihî bina var. Bunlardan bir kısmı, ki, camilerimiz vakıf eserleri niteliğindedir; ama, çoğu da, az önce saydığımız tarihî kalıntı şeklinde adlandırılan binalar da, şahısların mülkleridir. Fakat, gelelim görelim ki, baktığımızda, ne tarihî eser görüntüsü kalmış ne de bununla ilgili herhangi bir yapı eseri olarak değeri kalmış; ortada duruyor, dökülüyor ve yanından geçerken sağından solundan birtakım yapı taşlarının düşmesi sonucu insanlarımızın yaralandıklarını, hatta, öldüklerini de görüyoruz. Buna gerçekten bir çözüm bulunmasının gereğine işaret etmek istiyorum. Bunun için geçen hafta çıkarmış olduğumuz Arsa Ofisi Kanunu ile Toplu Konut Kanununda yapılan değişiklik ve bununla Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin kanunun 8 inci maddesinde her ne kadar bu tür tarihî kalıntıların kredilerle desteklenip yapılması, yaptırılması hususunda bir olanak getirilmiş ise de, bunun yeterli olmadığı kanısını burada belirtmek istiyorum.

Ülkemizde faaliyet gösteren vakıfların gerçekten amaçlarına temel olarak baktığımızda, dinî hizmetleri, sağlık hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri, aşevi hizmetleri, sosyal hizmetler, sanat ve kültür hizmetleri, para yardımı, millî savunma hizmetleri, iktisadî hizmetler, ulaştırma hizmetleri ve spor hizmetleri şeklinde adlandırıldığını ve yer aldığını görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bu doğrultuda olmak üzere, bunların bellibaşlı vakıfları olarak, Mehmetçik Vakfı, Millî Eğitim Vakfı, Kalp Vakfı gibi vakıfların da, gerçekten, Türkiye'de büyük işler ve yararlı faaliyetler gösterdiklerini de biliyoruz.

Bu doğrultuda olmak üzere, yine, her yılın 3-9 Aralık günleri arasında Vakıf Haftasının kutlandığını da burada bildirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, elbette, burada yapmış olduğumuz konuşmalarda, biz, gündem gereği, verilen sözler gereği, o doğrultuda görüşlerimizi bildiriyoruz; ancak, tabiî ki, genel siyaseti hepimiz yaşıyoruz, hepimiz yetmiş milyonluk kamuoyunun arasında yaşıyoruz, burada da siyaset yapıyoruz; iktidarıyla, muhalefetiyle yapıyoruz.

BAŞKAN - Feridun Bey, toparlayın lütfen.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım; son cümlelerim.

Bu nedenle, geçen hafta, AB yolunda alınan koşullu müzakere tarihinde ülkemizde yaşanacak süreçte, tarihin, gerçekten, kimi veya kimleri haklı çıkaracağını da, burada, Yüce Meclisimizde -sadece o haftada kalmasın- bundan sonraki günlerde de ele alarak -hükümet de, milletin iradesini, Meclisin iradesini arkasına alarak- daha güçlü bir şekilde Avrupa'nın karşısında, AB'nin karşısında duralım ve AB'ye girme uğruna, gerçekten yapabileceğimiz ne varsa, iktidarıyla, muhalefetiyle hep birlikte yapalım.

Bu duygu ve düşüncelerimle, 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının, ülkemize, işsizlerimize, gençlerimize ve bütün ulusumuza iyilikler getirmesini diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Danıştay bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere, söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.

Anayasamızın 155 inci maddesi ile 2575 sayılı Danıştay Yasasında belirtildiği gibi yargı görevinin yanı sıra danışma ve inceleme görevini de yerine getirmekte olan Danıştay, cumhuriyetimizin, laik ve demokratik hukuk devletimizin en temel, en saygın kurumlarından biridir. Toplumumuzun demokratik açılımında çağdaş ve uygar toplumlar düzeyine ulaşmasında önemli görevler üstlenmiş, bunu da yüzotuzaltı yıllık tarihi süresince onurla ve başarıyla yerine getirmiştir.

Bugün, kamu yararı ile vatandaşların hak ve özgürlüklerinin dengeli biçimde korunmasında idarî mahkemeler ile Danıştayın yapmakta olduğu görevin önemi ve değeri her türlü takdirin üstündedir. Danıştay, ülkemizde hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesi ve böylece, hukukun üstünlüğü kavramının yerleşmesinde, kararlarıyla çok önemli katkılar yapmıştır.

İdarî yargı, devleti oluşturan erklerden yürütme ve onu bütünleyen eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunu denetler, devlet yönetiminin hukuk içinde kalmasını sağlar. Ülkeyi yönetenler böyle bir denetimin bulunduğunu bilerek hukuka uygun hareket ederlerse, vatandaşlar da hak ve özgürlüklerinin güvencede olduğu inancı içinde yaşarlar. Bir demokrasi ve hukuk toplumunda, bir hukuk devletinde olması gereken de budur. Hukuk devletinin en önemli unsuru, yasama ve yürütme organları işlemlerinin bağımsız yargı tarafından denetlenebilmesidir. Çünkü, üstün ve geniş yetkilerle donatılmış olan güçlü yasama ve yürütme karşısında bireylerin ve toplulukların temel hak ve özgürlüklerini gerçekleştirmek ve korumak, ancak genel ve yetkili bir yargı denetiminin varlığıyla mümkündür.

Bilinmelidir ki, yasama ve yürütme organları işlemlerinin hukuka uygunlukları yargı tarafından onaylandığı oranda güvenirlik kazanırlar. Bu nedenle, iktidar çevrelerinin bu yargısal denetimden zaman zaman yakınmaları, hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmayacak bir tutumdur.

İdarenin yargısal denetimiyle ilgili en temel ilkeyi düzenleyen Anayasanın 125 inci maddesinde "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır" denilmesine rağmen, aynı maddenin değişik fıkralarında bu temel ilkeye sınırlamalar getirilerek idarî yargının yargısal denetimi önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Bu durum, hukuk devleti ilkesini zedelemektedir.

Bugün de örneklerini sıklıkla gördüğümüz gibi, devlet, kendi koyduğu kurallara zaman zaman uymamakta, bazen yürütmeyi durdurma kararlarını, hatta kesinleşmiş yargı kararlarını bile uygulamaktan kaçınmaktadır. Böyle bir durum, devletin hukuk devleti niteliğiyle asla bağdaşmayacak bir durumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumlar, yüzyıllar süren çetin ve zorlu mücadeleler sonunda, egemenliği oluşturan yasama, yürütme ve yargı erklerini birbirinden ayırarak ve kurumsallaştırarak, demokratik yönetimleri gerçekleştirmiştir. Son genel seçimlerde oluşan parlamento yapısında, parlamento ve hükümet işleyişine baktığımızda, hükümetin açık üstünlüğünü, neredeyse hem yasama görevini hem de yürütme görevini birlikte götürdüğünü görüyoruz. Parlamenter sistemin özüne aykırı olan ve siyasetbilimcilerince "başbakancı yönetim" olarak adlandırılan bu durum, demokrasi açısından kabul edilemez. Ancak, asıl üzücü olan, iktidar çevrelerinin bu sakıncalı durumla da yetinmeyerek ve başkanlık sistemi tartışmalarını açarak, başbakanlık ile cumhurbaşkanlığı görevlerini tek elde toplama niyetlerini ortaya koymuş olmalarıdır. Bunu, şahsî ve keyfî yönetim arzularının yeni bir aşaması olarak görüyor ve bu yaklaşımı son derece sakıncalı buluyoruz. Hiç kimse, Siyasî Partiler Yasasındaki eksiklikler, Seçim Yasasındaki yetersizlikler nedeniyle parlamenter sistemin iyi işletilmemesinin faturasını yine parlamenter sisteme çıkarmamalıdır.

İktidar Partisinin şahsî, keyfî, partizan yönetim anlayışı ve kadrolaşma çabaları, bugün, idarî mahkemelere ve Danıştaya işyükü olarak yansımaktadır. Kamu çalışanlarının hukukî durumlarını belirleyen yasal düzenlemelerde kariyer ve liyakat ilkeleri esastır. İşe alınmada olduğu gibi meslek içinde ilerleme, yükselme ve görevin sona erdirilmesinde de ehliyet ve başarının, kamu yararının ve hizmette yararlılık ilkesinin esas alınması öngörülmüştür; ancak, ülkemizdeki iktidar değişikliklerinde üst düzey devlet memurları ve kamu görevlileri görevlerinden alınmakta, yerlerine, iktidar partisiyle daha uyumlu çalışacaklarına inanılan, yandaş olduğu düşünülen kişiler atanmaktadır. Görevlerinden alınanlar ise, pasif görevlere atanarak, hizmet yönünden etkisiz ve işlevsiz hale getirilmektedir. AKP İktidarı döneminde de üst düzey kamu görevlileriyle başlayan bu haksız, hukuksuz ve yanlış uygulama, giderek daha alt görevlere inmiş bulunmaktadır. Bu durumda, görevden alınanlar, görev yeri değiştirilenler, haklı olarak idarî yargıya gitmekte, iktidarın bu uygulamaları nedeniyle idarî yargının işyükü sürekli artmaktadır. Bugün Danıştayda idarî ve dava dairelerindeki dosya sayısı 80 000'e ulaşmıştır. Dairelerin yılda 60 000 dosyayı karara çıkardığı gözönüne alındığında, bu ağır işyükünün altından kalkmak için büyük bir özveriyle çalışıldığı ortaya çıkmaktadır.

Bölge idare mahkemeleri ve idare mahkemeleri de ağır işyüküyle karşı karşıyadır. Son yasal düzenlemeyle idarî para cezalarıyla ilgili itirazlara bakma görevlerinin bu mahkemelere verilmesi, buraları da tıkamaya başlamıştır. Bu mahkemelerde de, Danıştayda olduğu gibi çalışma koşullarının olumsuzluğundan, işyükünün ağırlığından, hizmet binalarının yetersizliğinden, hâkim ve personel eksikliğinden kaynaklanan önemli sorunlar çözüm beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısıyla, Danıştay bütçesi için, toplam 19 751 200 Yeni Türk Lirası ödenek konulması teklif edilmiştir. Her ne kadar, bu ödenek, bir önceki yıl ödeneğine göre bir artışı ortaya koysa da, bu artışın büyük bir kısmı, personel harcamalarından oluşmaktadır ve yetersizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay ve idarî yargıyla ilgili bazı sorunları ve önerilerimizi satırbaşlarıyla sıralayarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Bugün, Danıştayın hizmet binası çok yetersiz ve içler acısı bir durumdadır. Yargının onurunu taşıyacak ve Danıştay gibi bir yüksek mahkemeye yakışacak çağdaş mimariye ve her türlü donanıma sahip bir hizmet binasına acilen ihtiyaç vardır. Burada, hem ilgili Bakan olarak hem de hukukçu kimliği ve kişiliğiyle konuya vâkıf biri olarak, Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin'e büyük görev düşmektedir.

Anayasada kendileri için teminat hükümleri getirilerek farklı bir statüye oturtulan hâkim ve savcıların özlük hakları da, teminatlı statülerinin bir gereği olarak ve yürüttükleri hizmetin önemi, ağırlığı ve saygınlığına uygun biçimde belirlenmelidir.

Yargıcı sıradan bir meslek memuru olarak gören anlayışı terk etmeliyiz. Yargıç, millet adına karar vermekte ve bu nedenle, hiçbir kamu görevlisinde olmayan bir sorumluluğu taşımaktadır. İdarî yargıda da adlî yargıda da nitelikli ve eğitimli personel seçimine önem verilmeli, adalet meslek yüksekokulu mezunlarına öncelik tanınmalı, yargı personelinin de aylık ve özlük hakları iyileştirilmelidir.

Yargı bağımsızlığının önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve işleyişi değiştirilmelidir. Bağımsız yargı ve güvenceli yargıç, hukuk devleti olmanın vazgeçilmez koşuludur.

Hükümet programında "ülke sorunlarının çözümü, hızlı, güçlü ve bağımsız yargının varlığıyla gerçekleştirilecek hukuk devletinden geçer" denilmesine rağmen, iktidar, yargı gücünü bir biçimde etki altında tutmak için, programındaki taahhütleri doğrultusunda hiçbir adımı bugüne kadar atmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) - Yirmiiki yıl önce Millî Güvenlik Konseyi döneminde yasalaştırılmış olan Danıştay Kanunu ve idarî yargılama usul kanunlarında, etkin ve yaygın bir yargısal denetimi gerçekleştirmek, hızlı ilerleyen ve sonuçlanan bir yargılamaya olanak sağlamak için gerekli değişiklikler süratle yapılmalıdır.

Bugün, Danıştaya temyizen gelen bir dosyanın, dairesine göre bir ile üç yıl arasında beklediği bilinmektedir. Makul süre geçtikten sonra verilen yargı kararları, dava lehine sonuçlanmış olsa bile, ilgilisi için değerini yitirmektedir. Bu, aynı zamanda, ağır bir hak ihlalidir.

Yine, hükümet programında taahhüt edilmesine rağmen bugüne kadar yasalaştırılamayan genel idarî usul yasasının yasalaştırılıp yürürlüğe konulması, idare-birey ilişkilerindeki keyfîliği önleyici ve idarî faaliyetlerde istikrar sağlayıcı bir etki yaratacak ve idarî yargıya yansıyan dava sayısının azalmasına neden olacaktır.

Adlî yargı, yargıç ve savcılığına atanabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmak şart kılınmış iken, idarî yargıya hukuk fakültesi mezunu olmayanların da yargıç olarak atanması uygulamasına son verilmelidir. Bugün, idarî yargıda görev yapan yargıçların tümü dikkate alındığında, hukuk fakültesi mezunlarının oranı yüzde 28'dir; yüzde 72'si ise hukuk fakültesi mezunu olmayan yargıçlardan oluşmaktadır. Adalet, en önemli bir kamu hizmetidir ve bu hizmeti yerine getirecek yargıcın anakaynağı da, tartışmasız olarak hukuk fakülteleridir. Ancak, hukuk eğitiminin kalitesi de süratle yükseltilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken, Danıştayın, idarî ve adlî yargının, sınırlı olanaklara karşın, sınırsız bir özveriyle çalışan tüm mensuplarına başarılar ve esenlikler diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına beş arkadaşımız söz alıyor; 45 dakikayı, 9'ar dakikayla paylaşacaklar.

İlk sırada, Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeyle ilgili sözlerime başlamadan önce, dün Muğla ve çevresinde vuku bulan deprem ve aynı gün Marmaris'te yaşanan sel felaketiyle ilgili olarak, hemşerilerime geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum; tekrar yaşanmamasını Ulu Tanrıdan niyaz ediyorum.

Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin sağlıklı bir şekilde fiziksel ve zihinsel gelişimleri sürecinde sporun çok önemli bir yeri olduğunu hepimiz biliyoruz. Spor, gençlerimizin sağlığına ve gelişimine sağlayacağı önemli katkıların dışında, onların kişiliklerinin oluşumunda paylaşma, ekip çalışması gibi günümüz dünyasında çok önemli olan kavramlarla tanışmalarına ve onları benimsemelerine yol açar. Sporcu olabilmek için belirli bir eğitim, fiziksel ve zihinsel özelliklerin dışında, yetenek adını verdiğimiz ve çok az sayıda insanın sahip olduğu özellikler gerekmektedir. Bu nedenle, sporcular, özel insanlardır. Ülkelerin gelişmişliklerinde, bilim adamları sayısı kadar sporcu sayılarının da önemi vardır.

Sporun toplumsal gelişimimizdeki önemini kavrayan ve hedeflerini bu doğrultuda belirleyen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, Türkiye genelinde merkez ve taşra teşkilatlarındaki 6 797 personeli, 556 238 lisanslı sporcusu ve 6 312 tescilli spor kulübüyle, 2004 yılında, çok önemli başarılara imza atmıştır. Hepinizin bildiği gibi, elde edilen bu başarıların temelinde, hükümetimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin özverili çalışmaları vardır. Bu kanunlar sayesinde, Türk sporunun önündeki önemli bir sorun olan finans problemleri aşılmış ve sporcularımız, daha çok ödüle ve başarılara imza atacaklardır.

Bu kanunlardan birkaç örnek vermek gerekirse, 5105 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, spor hizmet ve faaliyetlerinde sponsorluk yeniden düzenlenmiş ve sponsorluk yapılabilecek faaliyet alanları genişletilmiştir. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren de, toplam 2 656 882 000 000 Türk Lirası tutarında sponsorluk harcaması yapılmıştır. Yapılan düzenlemeyle, 193 sayılı Gelir Vergi Kanunu ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda değişiklik yapılarak, sponsorluk harcamalarının, amatör spor dalları için tamamı, profesyonel spor dalları için ise yüzde 50'sinin gider sayılacağı öngörülmektedir.

Yürürlüğe giren yeni ödül yönetmeliğiyle, sahip oldukları yetenekleri sayesinde uluslararası müsabakalarda ülkemizi gururla temsil eden sporcularımıza verilen ödül miktarları, ortalama yüzde 175 oranında artırılmıştır.

Özellikle son aylarda yaşadığımız bazı talihsiz olaylarla sporun bir kardeşlik, barış ve centilmenlik olduğunu unutanlara ve unutturanlara kanunî bir yaptırım olarak, Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunla da, spor karşılaşmalarında şiddet olaylarının önlenmesi ve düzenin sağlanması için özel düzenlemeler getirilmiş ve bu düzenlemelerin ülke çapında yaşama geçirilmesi için, kamu otoriteleri ile spor örgütlerinin faaliyetlerinin koordinasyonu amacıyla yetkili ve görevli organlar oluşturulmuştur.

Spor hizmet ve faaliyetlerinde, sağlıklı ve eğitimli gençler yetiştirebilmek amacıyla, 18-24 yaş grubu gençlerimiz için 36 ilimizde açılan ulusal gençlik kamplarından ve 12 ilimizde açılan bölgesel gençlik kamplarından, yaklaşık 15 000 gencimiz faydalanmıştır.

Açılan bu kamplarda, gençlerin zengin aktivitelerde eğlenmeleri ve dinlenmeleri sağlanmış, ayrıca, uzman kişiler tarafından, depremden korunma ve uyuşturucuyla mücadele konularında eğitim verilmiştir.

Engelli gençlerimiz için de özel gençlik kampları açılmış, Aydın Kuşadası'ndaki gençlik kampında, görme ve zihinsel engelli gençlerimize hizmet verilmiştir.

Millî Eğitime bağlı olarak okullarda sürdürdüğümüz faaliyetler de ise, 23-30 Haziran 2004 tarihlerinde, Dünya Atletizm Şampiyonası İstanbul'da organize edilmiştir. Bu şampiyonada, sporcularımız, 11 ikincilik ve 4 üçüncülük kazanmışlardır.

Dünya liseler yüzme şampiyonasında dünya ikinciliği, dünya liseler jimnastik şampiyonasında 2 dünya ikinciliği, 2 dünya üçüncülüğü, basketbol dünya şampiyonasına katılan Bursa Çınar Lisesi Erkek Takımı dünya şampiyonluğu, liselerarası dünya futbol şampiyonasında Trabzon Lisesi dünya şampiyonluğunu elde etmişlerdir.

2004 yılının en önemli ve prestijli oyunlarından olan Atina 2004 Olimpiyat Oyunlarında ise, 3 altın, 3 gümüş, 4 bronz madalyayla, 1948 Londra Olimpiyatlarından sonra madalya sayısı itibariyle tarihimizde aldığımız en başarılı olimpiyat neticesidir.

Olimpiyat şampiyonu sporcularımıza, antrenörlere, kulüplerine ve spor elemanlarına, toplam 22 172 cumhuriyet altını karşılığı 2,8 trilyon Türk Lirası ödül verilmiştir. Bu başarıların ve ödül miktarının, spor tarihimizde bir ilk olduğunu da hatırlatmak isterim.

Sınırlı zaman dilimi içerisinde, sizlere, sadece, sporcularımızın elde ettiği başarılardan birkaç örnek verebildim.

2004 yılında, federasyonlarımız, yurt içinde, 9 dünya şampiyonası, 6 Avrupa şampiyonası, 13 Balkan şampiyonası olmak üzere toplam 29 uluslararası turnuvaya evsahipliği yapmıştır; yurt dışında, 44 dünya şampiyonası, 79 Avrupa şampiyonası, 23 Balkan şampiyonası olmak üzere toplam 110 uluslararası turnuvaya iştirak edilmiştir. Bu iştiraklerin neticesinde, 2004 yılı ekim ayı itibariyle, toplam 233 altın, 227 gümüş, 319 bronz madalya olmak üzere 779 adet madalya kazanılmış; bu başarılarından dolayı, sporcu, antrenör, kulüplere toplam 7,8 trilyon Türk Lirası tutarında ödül verilmiştir.

Türk sporunun, bütün branşlarda en önemli problemi, çoktan seçmeli kaynak sıkıntısında yatmaktadır. Bunun için, gençleri, gece hayatından ve kahvehane köşelerinden çekip alarak, enerjilerini tatlı bir kurumsal rekabete dönüştürmek gerekmektedir. Bu yönde yapılan çalışmalarla, gençlerimizin içerisinden kabiliyetli sporcular seçilerek, millî takıma kazandırılabilir.

Beden eğitimi yüksekokullarından mezun olanların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

....ayrıca, dünya şampiyonu sporcularımızın, beden eğitimi öğretmeni olarak değerlendirilmesinde büyük yarar vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu başarıların temel noktası, Türk sporuna iktidarımızın yaptığı yatırımlardır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2004 yılı yatırım programında, 117 adet proje bulunmaktaydı. Bu projelerin, ödeneği bulunan 65'inin yapımı devam etmekte olup, 21 adedi yılsonu itibariyle bitirilecektir. 2005 yılında ülkemizde yapılacak olan 23 üncü Uluslararası Üniversite Yaz Spor Oyunları için, İzmir'de, mevcut spor tesislerinin modernizasyonu dahil, tüm tesisler bu organizasyona yetiştirilmek üzere hazırlanmaktadır.

2005 yılında, Türkiye'nin tanıtımına ve prestijine katkıda bulunacak, hükümetimizin büyük önem verdiği uluslararası organizasyonlar bulunmaktadır. Dünyanın en fazla izlenen spor organizasyonlarından biri olma özelliğiyle sporun prestij organizasyonlarından olan Formula 1 yarışı, 2005 yılında ülkemizde yapılacaktır. Türkiye, 500 kişilik dev bir sporcu ve idareci kadrosuyla, 2005 yılında İspanya'da yapılacak olan Akdeniz oyunlarına katılacak ve inanıyorum ki, ülkemizi en iyi şekilde temsil edecektir. Ayrıca, Genel Müdürlüğün ve Basketbol Federasyonumuzun yoğun lobi çalışmaları neticesinde, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası ülkemizde yapılacaktır.

Genel Müdürlüğün 2005 malî yılı bütçesi, 2004 yılına oranla yüzde 21 artarak, 269 657 000 Yeni Türk Lirası olarak öngörülmüştür. 2005 yılı bütçesinin yüzde 38'ini personel giderleri, yüzde 28'ini yatırım giderleri, yüzde 24'ünü mal ve hizmet alımı, yüzde 11'ini de cari transferler oluşturmaktadır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün, 2004 yılında olduğu gibi 2005 yılında da büyük başarılara imza atacağı inancıyla, bütçenin, ülkemize, Genel Müdürlüğümüze hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Trabzon Milletvekili Sayın Faruk Nafiz Özak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK NAFİZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Yüce Mecliste yaptığımız konuşmalarda hep şunu istemiştik biz -biraz evvel Sayın Bakanım da söyledi- bir zihniyet değişikliği olsun sporda, yeni bir spor bilinci oluşturulsun -gerçekten, bu, son derece önemliydi- özellikle gençlerimiz yeni bir spor bilincine kavuşturulsun; çünkü, nüfusumuzun büyük bölümü genç, zaten.

Geçen zaman içerisinde Bakanlığımızın ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün temennilerimizi gerçekleştirmeye yönelik çalışmalarını takdirle izliyoruz. Bizim taleplerimiz neydi; genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen, spor yapan genç sayımızın yeterli olmaması nedeniyle bu sayının artırılması için gerekli çalışmaların yapılmasını istiyorduk; var olan spor tesislerimizin en verimli olarak kullanılmasını istiyorduk, rasyonel planlama istiyorduk, gereksiz tesis yapımına başlanılmamasını istiyorduk; sporda ve sporcuda sosyal güvenliğin sağlanmasını, millî eğitim, spor ve sporcu ilişkisinin sağlıklı bir zemine oturtulmasını istiyorduk; eğitimcilerimizin niteliklerinin artırılması; devletin, sporda planlayıcı, denetleyici görevini üstlenmesi ve sporda demokrasi anlayışının yerleşmesi başlıklarını içermekteydi taleplerimiz. Şu anda görüyoruz ki, bu taleplerimizi giderecek çalışmalar başarılı bir şekilde sürdürülmektedir. Gecesini gündüzüne katan, sorunları yerinde tespit ederek çalışmalarını sürdüren, popülizmden uzak, liyakatli bir ekibin işbaşında olduğunu söylememiz gerekmektedir ve kendilerine teşekkür etmemiz gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği, sosyal fonksiyonların korunup geliştirilmesi için, sporun, önemli bir araç olarak ele alınmasının farkındalığını sağlamak amacıyla ortak politikalara dahil edilmesini istemektedir. Bu amaçla, Avrupa Birliği Komisyonu, 10 Aralık 1999'da Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa Birliği Zirvesinde bir rapor vermiştir. Rapor, spor yapılarının ve sporun sosyal yönünün topluluk çerçevesinde korunması bakış açısını içermektedir.

Avrupa Birliğinin gündeminde bulunan spora ilişkin problemler ve çözüm önerileri geliştirdiği konular şunlardır:

1. Kulüplerin aşırı ticarîleşmeleri: Sporun sadece kâr amaçlı olarak yapılmasının sürekli önplana çıkması kötü sonuçlar doğuracaktır. Yeni ekonomik çerçeve buna imkân sağlasa da, bu gelişim, spor etik prensiplerine göre ve sporcu yararına yapılmalıdır.

2. Gençlerin ve gençliğin korunması: Gençlerin topluma nasıl uyum sağlayacaklarını öğrenmelerine yardımcı olunma konusunda spor hizmetlerine gereken önem verilmelidir.

3. Dopingle mücadele: Bu konuda spor kurumları için kamu  desteği mutlaka sağlanmalıdır.

4. Ekonomik iç etkileşim: Spor, önemli bir ekonomik unsur olduğu için, büyük medya şirketleri gibi yatırımcıların ilgisini çekmesi olağandışı bir gelişme değildir. Ekonomik gelişmeler sporu ekonomik bir faaliyetin içine çekmemeli ve spor ruhuna zarar vermemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belirtilen bu problemlerin benzerleri ülkemizde de görülmektedir. Bu konulara ilişkin çözüm olacak benzer hizmetleri uygulamaya koyabilecek bir yapılanmaya kendi teşkilat yapısı ve bağlı kuruluşları olan federasyonlar oluşturması da, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün görevleri arasındadır.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, 2005 yılında, çağdaş bir yaklaşımla, spor-birey, spor-kulüp, spor-federasyon ilişkilerini belirleyen düzenlemeleri yaparak Türk sporunu Avrupa Birliği standartlarına ulaştırmada mesafe almalıdır. Bu çerçevede, süreci, federasyonların özerkleşmesine yönelik yasal düzenlemeler yaparak başlatan Genel Müdürlüğün, bu alandaki yapısal değişiklikleri sürdürmesi gerekmektedir. Bu anlamda,  federasyonların, olimpik olan spor dalları federasyonları, olimpik olmayan spor dalları federasyonları, engelliler spor dalları federasyonları, öğretim kurumları federasyonları, gençlik federasyonları gibi başlıklar altında sınıflandırılmasıyla hizmetlerin verimli gerçekleşmesi mümkün olabilecektir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 2004 yılı haziran ayında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde bulunan 22 il merkezi ve ilçelerinde başlattığı çok güzel bir uygulama var 7-18 yaş grubundaki çocuk ve gençlerimiz için. Özellikle spora yönelik yeteneklerin tespiti ve geliştirilmesi ile serbest zamanlarda edinebildikleri zararlı alışkanlıklardan; yani, içki, uyuşturucu gibi alışkanlıklardan korunmaları amacıyla uygulamaya konulan Sporla Tanış Projesi, gerçekten de takdire şayan bir şekilde devam etmektedir. Bu, 3 000 000 gencimizi ilgilendirmektedir; 2007 yılına kadar sürecektir; şu ana kadar 2,5 trilyon para harcanmıştır. Biraz evvel Yüksel kardeşimiz, gençliğe yatırım yapılmıyor diye eleştirdi. Bu, gerçekten çok güzel bir yatırımdır. Proje, özellikle gençlerimizin sorumluluklarının artmasına, kişiliklerinin gelişmesine, fiziksel ve ruhsal gelişmelerinin sağlanmasına katkıda bulunacaktır. Özellikle proje kapsamında sekiz dalda spor çalışmaları yapılmaktadır. Çalışmalar Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tesisleriyle Millî Eğitim Bakanlığının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının tesislerinde gerçekleştirilmektedir. Eğitici olarak da, beden eğitimi öğretmenleri ile Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde istihdam edilen eğiticilerden faydalanılmaktadır. Bu, o yöredeki sosyal problemlerin ortadan kaldırılmasına, azalmasına katkıda bulunabilecektir.

Bir başka önemli uygulama da, amatör spor kulüplerimizin kulüp faaliyetlerine katılmak isteyenler için çıkarılan lisanslardan alınan ücretler büyük bir parasal yük oluşturmaktaydı. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, bu ücretleri almama kararıyla kulüplerimize hizmette kolaylık sağlayan ve çok sayıda çocuk ve gencimize spor hizmeti sunmayı hedefleyen bir uygulama başlatmıştır.

Benim çok önem verdiğim bir faaliyet var; özellikle bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Bu da gençliğimize yönelik bir faaliyet. Özgürce yaşadığımız yurdumuzun, yüzbinlerce şehit verilerek kurtarıldığının, gençlerimize yerinde anlatılması amacıyla, bu aziz vatanın bugünlerine gelirken Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O'nun silah arkadaşlarının çok zor şartlar altında, bu güzel vatanımızı bizlere emanet etmek için yaptıkları bu büyük mücadeleyi, Çanakkale'de, Çanakkale Şehitliğinde gençlerimize anlatmak için, her hafta sonu, üç ilimizden otobüslerle buraya gençlerimiz gidiyor ve bu mücadeleyi, bu kararlılığı orada yerinde gören gençlerimiz, Kurtuluş Savaşı nedir, Mustafa Kemal Atatürk nedir, bu aziz vatan bize nasıl bırakılmıştır, bunu görmektedirler. Bu, son derece desteklenmesi gereken bir projedir. Sanırım, Millî Eğitim Bakanlığımızın da bu konuda bir çalışması var.

Spor ve sağlık ilişkisinde başarılı çalışmalardan da bahsetmek istiyorum. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonlardan lisanslı olup herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun sağlık yardımından yararlanamayan amatör sporculara, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarından sağlık hizmeti alınmasına ilişkin, Bakanlık ile Sağlık Bakanlığı arasında 15 Haziran 2004 tarihinde protokol imzalanmıştır. Bu, gerçekten, spor-sağlık ilişkisinin sağlam zeminlere oturtulması açısından son derece önemlidir.

Prestij organizasyonlardan Sayın Seyfi Bey bahsetti. Gerçekten, özellikle Malezya'daki başarıyı kutluyorum. İnşallah, bu, bizi, önümüzdeki dönemlerde Türkiye'de bir olimpiyat yapmaya kadar götürebilir; çünkü, Türkiye, 70 000 000 nüfusuyla, insan kalitesiyle, olimpiyat yapmaya layıktır; çünkü, olimpiyat, bir medeniyet göstergesidir, gayri safî millî hâsıla artışıdır, istihdamdır, turizmdir ve bir kalkınmışlık göstergesidir. İnşallah, ben, bunu organize edeceğimize inanıyorum.

Biraz evvel Sayın Bakanımız tesis mezarlığından bahsetti. Biz iktidara geldiğimiz zaman, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarımızla konuştuğumuzda, gerçekten, bir tesis mezarlığıyla karşı karşıyaydı Türkiye. Bu popülist yaklaşımlar vardı. Özellikle rasyonel planlama yoktu, verimli planlama yoktu; ama, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz -özellikle 2005 yılı, israfı önleme yılıdır- bu konuda, israfı önleme konusunda son derece önemli ve kararlı tutumlarıyla başarılı olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen. 

FARUK NAFİZ ÖZAK (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.

Yatırım projelerinin teklif edilmesinde özellikle yapılabilirliğini ve önceliğini kaybetmiş olan projeler teklif edilmemektedir artık. Ülkemizde düzenlenecek olan spor organizasyonlarında kullanılacak tesislere birinci derecede öncelik verilmektedir. Yıl içinde tamamlanarak ekonomiye kazandırılabilecek projeler teklif edilmektedir. Uygulamasında önemli fizikî gerçekleşme sağlanmış öncelikli projeler teklif edilmektedir.

Sporda şiddetle ilgili, geçen ay, burada konuştuk; ancak, çok güzel bir yasa çıktı. Yasanın eksikleri olabilir. Özellikle İtalya'da, İspanya'da, İngiltere'de yasayla önemli ölçüde, sporda şiddet azalmıştır; ama, o gün de söyledim bugün de söylüyorum, dünü, bugünü ve yarını var şiddetin. Yasa çıkarmakla şiddeti bir günde önleyemiyorsunuz, belki bir yılda da önleyemeyeceğiz; ama, eğitime önem verirsek, ilgili kişi ve kurumlar sorumluluklarını bilirlerse, duyarlı davranırlarsa, bu konuda çok çok önemli adımlar atacağımızı düşünüyorum; çünkü, Türk insanı bu şiddete, bu düzensizliğe layık değildir.

Tabiî, bir anekdotla sözümü bitirmek istiyorum Sayın Başkan müsaade ederse.

BAŞKAN - Buyurun.

FARUK NAFİZ ÖZAK (Devamla) - Sporla ilgili, futbolla ilgili burada saatlerce konuşabiliriz. İki hırsız bir evi soymaya karar vermişler ve bir merdiven dayamışlar evin ikinci katına, altta biri bekliyor üste de biri çıkmış; gece saat 1 olmuş, haber yok üsttekinden; saat 2 olmuş, haber yok; saat 3 olmuş, haber yok; saat 4'te üstteki aşağı inmiş, demiş ki: "Arkadaşım, gidelim; biz bu evi soyamayız." Alttaki "niye" diye sorunca, "burada spor ve özellikle futbol konuşuluyor; bu, sabaha kadar gider" demiş.

O bakımdan, spor ve futbolu konuşmak gerçekten... Futbolla ilgili profesyonel kulüplerimizin UEFA kriterleri var, profesyonel kulüplerimizin normal bir dernek gibi yönetilmeme sorunları var, son derece önemli sorunları var; ama, hepsine elatılıyor. O bakımdan, iktidarı ile muhalefetiyle bu Meclis çok güzel yasalar çıkardı. Ben onlara da teşekkür ediyorum.

Özellikle Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün değerli çalışanlarını, Sayın Bakanımızı başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum ve bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Haklısınız Sayın Özak; gazetelerimizin bile dört beş sayfalık spor bölümlerinin yüzde 99'u profesyonel futbolla ilgili.

Adıyaman Milletvekili Sayın Mahmut Göksu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçesi üzerine, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, vakıf, şahısların sahip olduğu imkânları, kendi istekleri ve iradeleriyle, hayır amacıyla kamunun hizmetine sunmaktır. Vakıflar, dinî, sosyal, kültürel ve hukukî müesseselerdir. Bugün gelişen dünyada, kamu ve özel sektörün ardından üçüncü sektör olarak kabul edilen vakıflar, toplumun her alanında ve yaşamın her anında farklı ve kalıcı hizmetler vermektedirler. Üçüncü sektör, bugünkü modern dünya devletlerinin sosyal boyutunu teşkil etmekte ve güçlendirilmektedir.

Türk İslam medeniyetinde önemli bir yere sahip olan vakıfların, Osmanlı medeniyetinde en parlak dönemini yaşadığını söylemek mümkündür. Osmanlıda bütün kamu hizmetleri vakıflar marifetiyle yapılırdı. Devlet ise, aslî işleriyle, yani, savunma, adalet ve emniyetle uğraşırdı. Osmanlının başarıyla uyguladığı bu modeli gören gelişmiş Batı ülkelerinde ve özellikle Amerika'da bugün sağlık ve eğitim hizmetlerinde vakıfların önemli roller üstlendiğini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, 1924 yılında Şeriyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılınca, bu hizmetler, Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredildi. Arkadaşlarımızın son dönemde de birçok hayırlı hizmete imza attığını görmekteyiz; mesela, imarethanelerden yemek alan kişi sayısı hızla artmıştır; 2005'te 100 000'lere ulaşacaktır. Muhtaç bağışından istifade eden kişi sayısı yine 5 000'lere ulaşmıştır. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesinde Genel Müdürlük adına tedavi gören hasta sayısı 4 600'e ulaşmıştır.

Vakıf Gureba deyince, burada bir hususun altını çizmek istiyorum. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi dünyanın en büyük sekiz vakfından biridir. Asırlar boyu insanımıza tedavi hizmeti veren bu hastane, fakir fukaraya, garip gurebaya hizmet veren bu hastane, geçen dönem SSK'ya devredildi; o dönem de çok tartışıldı. Buradan hatırlatmak istiyorum, bugünlerde SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devri söz konusu iken, bir hakkı teslim adına, tarihimize saygı adına, bu müesseseyi tekrar kendi kurumuna mutlaka devretmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Yine, onarımı devam eden eski eser sayısında büyük artışlar vardır. Bu arada, özellikle Adıyaman Kap Camii ve Besni Kurşunlu Camiinin de 2005 yatırım bütçesine girdiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyorum. Kiralarda büyük oranda artışlar var; bunun, 130 trilyona vardığı ifade edilmektedir.

Yine, arşivlerde bulunan eser ve belgelerin bilgisayar ortamına aktarılması için ihale aşamasına gelinmiştir. Müzeler, kütüphaneler ve depolardaki tüm eserlerin yeniden sayımı bitirilmiştir. Yurt dışına kaçırılan eserler bir bir geri dönmeye başlamıştır.

Yine, vakıf eserlerinin daha iyi korunabilmesi amacıyla, önemli illerde vakıf eserleri müzelerinin çalışmaları devam etmektedir. Daha önemlisi, 2 Ocak 2004 tarihinde çıkarılan 5035 sayılı Kanunla, vakıf eserlerinin tamir ve inşaına harcanan paraların vergi matrahından düşürülmesiyle, tarihî eserlerimizin ayağa kaldırılması teşvik edilmektedir. Bu önemli adımı da, bu hükümet ve bu Parlamento atmıştır. Bu yasayla beraber 152 eserin ayağa kaldırılması çalışması başlamıştır.

Yine, ulusal ve uluslararası sempozyumlarla, çıkacak olan vakıf yasasının altyapısının daha da mükemmelleşmesi çalışmaları devam etmektedir.

Bu ve benzeri çalışmaları ortaya koyan, başta Sayın Bakanıma, Genel Müdürlüğümüzün mensuplarına buradan şükranlarımı sunuyorum. Yine, çok özverili çalışmalarıyla, bu tarihî eserleri ayağa kaldırma hususunda gayret gösteren Genel Müdürümüze de buradan şifalar diliyor, geçmiş olsun diyorum; çünkü, kendisi hastanede.

Değerli arkadaşlar, üzerinde çalışmalar yapılan vakıflar yasası hususunda bazı şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Çıkacak yasada, şu hususlara dikkat edilmesi gerektiği kanaatindeyim;

1- Kamu kurumlarına tahsisler yapılmamalıdır. Zira, bugüne kadar kamu kurumlarına yapılan tahsislerden verim alınamamıştır. Mesai mantığıyla vakıf hizmetleri yürütülememektedir. Vakıf işleri bir gönül işidir, özellikle eski eserlerimize tahsis yaparken, mutlaka, vakıflar başta olmak üzere, gönüllü kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine öncelik vermeliyiz, onlara tahsis yapmalıyız.

2- Vakıf eserlerinin bakım ve onarımı için, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde bir ihtisas kurulu teşekkül ettirilerek, Anıtlar Kurulunun yetkisi bu kurula devredilmelidir.

3- Vakıf eserlerinin restorasyon projeleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü gözetim ve denetiminde dışarıda da yapılabilmelidir.

4- Tahsislerde restorasyon masrafları gözönüne alınarak, tahsis süresi, kiralamalarda olduğu gibi, yirmidokuz yıla çıkarılmalıdır.

5- Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı olarak bir restorasyon okulu açılmalıdır. Burayı bitirenler restorasyon çalışmalarında istihdam edilmelidir.

6- Vakıflar Genel Müdürlüğü vakıfları denetlemelidir. Ancak, bu denetimler bir patron edasıyla değil, bir uzman rehber yaklaşımıyla olmalıdır. Özetle, amacına uygun denetimler esas alınmalıdır.

Yine, belli yerlerde, en azından vakıf eserlerinin yoğunlaştığı yerlerde ihtisas mahkemeleri kurulmalı, üniversitelerimizde vakıf konusunda yüksek lisans ve doktora bölümleri açılmalıdır.

Yine, bu yasada gözönünde bulundurulması gereken hususlardan bir tanesi, eski eserlerin restorasyonunda elzem olan malzemeler yurt dışından getirilirken, kuruma gümrük muafiyeti getirilmelidir.

Teftiş payları, bütün vakıflardan ya eşit şekilde alınmalı ya da hiç alınmamalıdır. Bugünkü uygulama, Türk vakıflarından alınıyor, azınlık vakıflarından alınmıyor; azınlık vakıflarının payını da bütçeden ödüyoruz. Bu haksız uygulamaya da son verilmelidir.

Yine önemli bir husus, Vakıflar Genel Müdürlüğümüze idarî ve malî özerklik mutlaka verilmelidir. Böylece, kurum, kendi özkaynaklarını harcama imkânına kavuşmuş olacaktır; çünkü, geçmişte, bu eserlerin gelirlerinin, vakıf eserlerinin gelirlerinin, maalesef, yerli yerince harcanmadığını gayet iyi bilmekteyiz.

Buna ilaveten, vakıf mallarının tespiti, haksız işgallerden arındırılması, vakıf senetlerindeki ilkelere uygun olarak değerlendirilmesi amacıyla, ciddî bir hukukî düzenleme gerekmektedir ve bu, yasada olmalıdır. Bugün, İstanbul başta olmak üzere birçok ilimizde, eski vakıf eserlerimizin amacı dışında kullanıldığını görmekteyiz. Süleymaniye Camiinin etrafında -gittiğinizde görürsünüz- lokantalar var, nargilehaneler var, kahvehaneler var. Artık, bu eserler, mutlaka aslına rücu ettirilmeli ve amacına uygun bir şekilde işletilmelidir, asla bir rant kapısı olmamalıdır; çünkü, o vakfı yapan insanlar, amacına uygun işletilirse dua ediyorlar, amacına uygun işletilmezse de beddua etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, yine, vakıf eserlerimizin gelirleri, o amaca uygun olarak harcanmalıdır. Örneğin, İstanbul Yeni Cami, yıllardan beri, bir dernek tarafından tamir ve restore edilmeye çalışılmaktadır; ama, biz biliyoruz ki, Yeni Camiin vakfiyesi Mısır Çarşısıdır. Mısır Çarşısının gelirleri camiye verilmiyor, cemaatten toplanan paralarla bu cami ayağa kaldırılmaya çalışılıyor. Bundan böyle, bu yasada, her vakfiyenin geliri, önce kendine olmak üzere harcanmalı, onun bakım ve onarımına ayrılmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine vakıf camilerimizde bulunan eski halı, kilim, keçe ve namazlık gibi sergiler depolarda çürütülmemeli, bu yasayla da, bunlara mutlaka bir çözüm getirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

MAHMUT GÖKSU (Devamla) - Vakıf eserlerinin yoğunluk kazandığı şehirlerimizde tarihî doku mutlaka korunmalı, bu eserlerin çevresindeki biçimsiz yapılar yıkılmalı, yıkım ve istimlak yetkisi Vakıflar Genel Müdürlüğüne verilmelidir. Bu konuda, belediyelerimize de gerekli görevleri zaman zaman hatırlatılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, birtakım üniversitelerin, sağlık merkezlerinin, öğrenci yurtlarının, imarethanelerin ve diğer sosyal ve kültürel kurumların yeni vakıflarca kurulduğunu memnuniyetle görmekteyiz. Devletin yetişemediği; ama, sosyal devlet olmanın da şartı olan bu kurumların çoğalması için vakıflarımız teşvik edilmeli, köstek olunmamalıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü de, bu hizmet yarışında mutlaka yerini alarak, yenilerini katıp vakıf medeniyetimizin tekrar ihyası için öncülük etmelidir.

2005 yılı bütçesinin, öncelikle Genel Müdürlüğümüze, milletimize hayırlı olmasını diliyor, vakıf hizmetlerine katkı sağlayan herkese buradan şükranlarımı sunuyorum; teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıf nedir ve niçin önemlidir; vakıf, kişilerin hiçbir tesir altında kalmadan, kendi hür iradeleriyle, emvallerini Allah rızası için veya kendilerine göre kutsal saydıkları bir gaye için kendi mülkiyetlerinden çıkararak bir amaca tahsis etmektir diye tanımlanabilir.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Vakıf Müessesesi adlı eserinde "Vakıf, karşılıklı yardım esasına dayanan medenî bir müessesedir. Toplum hayatının temeli ise, karşılıklı yardımlaşmadan doğar. Zayıflarda daima bir sığınma hissi mevcuttur. Kuvvetlilerde de sahip çıkma ve himaye duygusu gözükür. Bu hisler, insanları toplum halinde yaşamaya sevk eder. Bu yüzden, zayıflarda, kuvvetlilere hürmet, itaat ve sevgi yelleri eser. Kuvvetlilerden de, zayıflara iyilik ve merhamet esintileri gider. Karşılıklı yardımlaşma, medenî olmanın birinci şartıdır. Vakıf anlayışında karşılıksız yardım esastır" demektedir.

Vakıf medeniyeti, aslında, bir hayrat medeniyeti ve iyilikler medeniyetidir. Özellikle Osmanlılar döneminde çok büyük gelişmeler gösteren vakıflar sayesinde, bir adam, vakıf evde doğar, vakıf beşikte uyur, vakıf mallardan yer ve içer, vakıf kitaplardan okur, vakıf bir okulda hocalık eder, vakıf idaresinden ücretini alır, öldüğü zaman da vakıf bir tabuta konur ve vakıf mezarlığa gömülürdü.

Vakıf kültür mirasının ürünlerini Anadolu'nun birçok yerinde görmek mümkündür; bu sayede, Anadolu, âdeta bir açık hava müzesi haline gelmiştir. Yurt içinde birçok vakıf eseri bulunduğu gibi, yurt dışında da önemli ölçüde vakıf eseri bulunmaktadır. Yurt dışında, Arnavutluk, Bulgaristan, Suriye, Tunus, Yemen, Yunanistan, İsrail gibi ülkelerin yanı sıra, Kıbrıs Rum Kesiminde Hala Sultan Külliyesi, Macaristan-Budin'de Gül Baba Türbesi, Mısır-Kahire'de Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii, Suudi Arabistan Medinei Haremi Şerif Camii ve Külliyesi, Bosna-Hersek'te Mostar Köprüsü bulunmaktadır.

Vakıflar, Osmanlı Devletinde çok önemli görevler üstlenmiştir; bu görevler başlıca şunlardır: Dinî hizmetler (mescit, cami, türbe gibi), eğitim hizmetleri (sibyan mektebi, idadî mektepler gibi), sağlık hizmetleri (hastane, darüşşifahane ve bimarhane gibi), şehircilik hizmetleri (su, su yolları, temizlik gibi), bayındırlık hizmetleri (köprü, yol, sebil, kervansaray, çeşme, kemer, kanal gibi), askerî hizmetler; (kale, istihkâm, gemi, donanma gibi), sosyal hizmetler; (aşevi, tabhane, ihtiyaç sahibi insanlara yiyecek, giyecek yardımı gibi) çevre ve diğer canlılara yönelik hizmetler olarak da özetlenebilir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, Osmanlıda iç ve dışgüvenlik ve adlî hizmetlerin haricinde tüm hizmetler vakıflar kanalı eliyle yürütülmüştür. Bu sayede sosyal adalet sağlanmış, sosyal çatışmalar önlenmiş, gelir ve servet dağılımında denge sağlanmıştır, kişi ve toplumlar arasında sosyal ilişkiler düzenlenmiştir. O yüzden, Osmanlılar, vakıfların desteklenmesini bir devlet politikası haline getirmiştir. Bu anlayışın neticesi de şairin ifadesinde kendini bulmuştur:

"Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu,

Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna,

Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?"

Ordu millet el ele her alanda hizmet yarışında olmuşlardır. Her fetih hareketinden sonra, ardında çil çil kubbeler, medreseler, camiler, han ve hamamlar bırakılmıştır. O yüzden, vakıf kuruluşları, halk nezdinde büyük bir itibar sahibi olmuş, vakıf eserlerine sahip çıkılmış ve halk tarafından gözbebekleri gibi korunmuşlardır. Vakıfların bu yapısını ve itibarını maalesef siyaset kurumu siyasal amaçları için kullandığı gibi, kamu idaresi de vatandaşlardan zorla para toplamanın aracı olarak kullanmıştır. Osmanlılar devrinde, veren, halka yardım elini uzatan vakıf anlayışı, son zamanlarda zorla yardım alan vakıf anlayışına bürünmüştür. Halbuki, veren el, alan elden hayırlıdır; halbuki, vakıf anlayışında gönüllülük ilkesi esastır.

Vakıf anlayışına prestij kaybettiren ve yıllarca vakıf imkânlarını amacı dışında kullanan yönetim anlayışı yerine, aslî amacında hizmet vermesi için çalışmalar yapılmıştır. 59 uncu hükümet döneminde, bu uygulamalara son verilmekle beraber, siyasetin getirdiği kaosu bertaraf etmek için, vakıf denetimi ve kuruluşunda amacı aşan kısıtlamalar getirilmiştir. Bu da vakıf çalışmalarını ve çalışanlarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Vakıf gelirleri, yıllarca amacı dışında kullanılmıştır. Vakıf, bireyin kendini ifade edip, kamu hizmet anlayışını sivil inisiyatif olarak sunduğu çok hayırlı bir müessesedir. Vakıf anlayışında, birey, yönetilen değil yönetici olmakta ve toplumsal sorumlulukları paylaşmaktadır.

2004 yılı içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğü çok değerli çalışmalara imza atmıştır; vakıf gayrimenkullerinin envanter çalışmalarından, sorunları yerinde görüp incelemeye kadar, statükocu olmayan, dinamik bir yönetim tarzı sergilenmiştir. Binlerce gayrimenkulden 18 000 civarındaki tescil edilerek, abide eser olarak kabul edilmektedir. Bunların bakım ve restorasyon çalışmaları Genel Müdürlük imkânlarıyla yapılmaktadır.

Yap-işlet-devret modeliyle, kat karşılığı ve restore et-işlet-devret modeliyle, toplam 133 adet gayrimenkul değerlendirilmiş, sadece 2004 yılında onarım ihalesi yapılan ve protokol dahilinde onarımı devam eden eser sayısı 349 olmuştur. Bunda, restorasyon karşılığı kiralama süresinin on yıldan yirmidokuz yıla çıkarılmasının rolü de çok büyük olmuştur.

Hazineyle arsa trampası imkânı sağlayan kanunî düzenlemeyle de, özellikle Okmeydanı, Alibeyköy, Antalya ve Adana'daki işgalli taşınmazların, 10 000'i aşkın taşınmazın, yıllarca kangren haline dönüşen problemlerine çözüm imkânı getirilmiştir. Bu değişiklikle  beraber, 24 000 olan dava sayısı 4 000'lere düşmüştür.

66 adet imarette, 51 000 kişiye günlük sıcak yemek ve kurugıda verilmektedir. Bu dağıtımın da sefertaslarıyla evlere yapılması suretiyle bir ilk başlatılmıştır; usul ve yöntem açısından da basında takdire şayan ifadeler çıkmıştır. Hedef, 100 000 kişiye ulaşılmasıdır.

Muhtaç maaşı alan kişi sayısı 1 500'den 3 000'e çıkarılmış; önümüzdeki yıl ise, 5 000'e ulaşılması planlanmaktadır.

Yıllardır bir türlü bitirilemeyen 104 adet eserin birçoğu, yüzde 80'i bitirilmiş ve hizmete sokulmuştur.

Vakıflar Genel Müdürlüğünün birçok sorunu bulunmaktadır. Kalifiye personel sayısı yeterli değildir; mütercim, mühendis, sanat tarihçisi, şehir plancısı ihtiyacı vardır. Personel içinde, arazide çalışanların arazi tazminatı alması verimliliği daha da artıracaktır. 4/B'ye göre çalışan 36 personelin bir defaya mahsus kadroya alınması hakkaniyet ölçülerine uygun olacaktır. 36 kişilik bu personel sekiz yıldır Genel Müdürlükte çalışmaktadır.

Genel Müdürlük binası da tarihî misyonuna uygun bir binaya taşınmalıdır. Vakıf eserlerinden çalınarak yurt dışına çıkarılan eserlerin getirilmesi çalışmalarına da devam edilmelidir.

Başbakanlıkta bulunan ve kamuoyunun görüş ve önerilerine açılan vakıflar kanun tasarısının da bir an önce Genel Kurula getirilmesi sağlanmalıdır.

Yurt dışındaki vakıf eserlerine de sahip çıkılmalıdır.

Restorasyonlar aslına uygun yapılmalıdır.

Kurum, idarî ve malî özerkliğe kavuşmalıdır.

Sorunlar olarak sıraladığımız bu konuların tamamına ilişkin de çalışmalar yapıldığını öğrenmiş bulunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın Sayın Arslan.

MİKAİL ARSLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çünkü, işine vâkıf ve kendini halkına vakfetmiş bir hükümet anlayışı görev başındadır. Dolayısıyla, vakıflara yeni bir ruh ve heyecan getiren çalışmalarından dolayı, başta Sayın Bakan olmak üzere, Genel Müdür ve çalışma arkadaşlarını canı gönülden tebrik ediyorum, bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyorum.

Yoksulları gözeten ve kollayan, eski eserleri restore eden vakıf anlayışına dayalı 2005 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ederken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; 2005 Danıştay bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Anayasamızın 155 inci maddesi gereğince ihdas edilen ve ülkemizde ilk kuruluşu 1868 yılına dayanan, o zamanki adı Şûrayı Devlet olan bu yargı organı, 1924 Anayasasıyla anayasal bir kurum haline getirilmiş, 61 ve 82 Anayasalarında mevcudiyetini sürdürerek yüksek idarî yargı mahkemesi olarak fonksiyonunu devam ettirmektedir.

Danıştayın iki önemli görevi bulunmaktadır; bunlardan birincisi, yargısal alanda yüksek yargı mahkemesi olarak idare ve vergi mahkemelerinden gönderilen kararların temyiz incelemesini yapmak, kendisinin ilk derece mahkemesi olarak bakması gereken işlere bakmak; ikinci görevi ise, danışma ve inceleme görevi olarak, resmî makamlara, tereddüt duyulan konularda ve birtakım idarî faaliyetlerle ilgili görüş bildirmek olarak özetleyebiliriz.

Danıştay Başkanlığı, Danıştay Başsavcılığı ve yeni kurulan 13. Daireyle birlikte 13 daire başkanlığından teşekkül etmekte, 67 üye, 44 savcı ve 183 tetkik hâkiminden oluşan bir kadroyla hizmet vermektedir. Boş bulunan kadrolar mevcut olup, bunların doldurulması da gerekmektedir.

Bu kısıtlı kadro ve imkânlarla, Danıştaya, yılda ortalama 55 000 ile 60 000 arasında dosya gelmekte, şu anda elinde bulunan dosya sayısı 31.10.2004 tarihi itibariyle, dava dairelerinde 79 010, idarî dairelerde ise 297'dir.

Danıştayın 2005 yılı ödenek toplamı 19 751 200 Yeni Türk Lirasıdır; geçen yıla göre, YTL cinsinden, 3 464 580 liralık bir artış söz konusudur.

Bugün, idarî ve dava dairelerindeki dosya sayısı 80 000'e ulaşmış olup, giderek artmaktadır. Dairelerin yılda 60 000 dosya çıkardığı göz önüne alındığında, bu dairelerin, belirtilen işyükünün altından kalkmak için ne ölçüde özveriyle çalıştıkları herkesin malumlarıdır.

Danıştayda hizmetin etkin ve verimli yürütülebilmesi için birtakım iyileştirmelerin de bir an önce yapılması gerekmektedir. Bunların başında, her bütçe görüşmesinde bu kürsüde dile getirilen ve her platformda konuşulan Danıştayın hizmet binasının kendisine yakışır bir şekilde yeniden yapılması gelmektedir. Temennimiz, bunun gerçekleşmesi ve gündemden düşürülmesidir.

Şu anda, 1974 yılında kullanıma alınan bir binada ve mülkiyeti bir başka kuruma ait olan ek hizmet binasında faaliyet gösteren Danıştayda, 313 Danıştay üyesi ve toplam 663 çalışanıyla, fizikî imkânlardan çok yoksun bir şekilde, sağlıklı olmayan ortamda, iki veya üç yargı mensubu aynı odayı paylaşarak, aynı duruşma salonunu nöbetleşe kullanarak görevini icra etmeye çalışmaktadır. Bu da, fizikî imkânsızlıklar sonucu, kapasitesinin yüzde 75'iyle çalıştığı gerçeğini bizlere sunmakta; bu da, idarî yargının geç işlemesine, tek başına olmasa da, etki etmektedir.

1 Ocak 2005 tarihinde faaliyete geçecek olan 13. Dairenin de, ne sıkıntılar içerisinde fizikî imkânını oluşturduğunu da bilmekteyiz. Artık, Danıştayın bu sorununun acilen çözülmesini, bu dönemde Adalet Bakanlığımız tarafından illere, hatta ilçelere kadar modern adliye binaları yapılırken, idarî yargının en tepesinde olan Danıştayımızın kendi onur ve vakarına yakışır, fizikî imkânları sağlıklı bir ortamda çalışmasını en kısa sürede temin etmeliyiz.

Ayrıca, adlî yargı sisteminde yapmış olduğumuz reform niteliğindeki çalışmalara paralel olarak, idarî yargıda da buna benzer düzenlemelere giderek, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununda değişiklik yapılmasına dair hazırlığı bir an önce bitirerek, yasalaşmasını da sağlamalıyız.

Sayın milletvekilleri, bütün kurum ve kuruluşlar insan içindir. Devlet de insan içindir, yargı sistemi de insan içindir. Anayasamızda da vücut bulan ve devletimizin temel yapısını oluşturan hukuk devleti ilkesi, kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına alan sistemimiz, bireyin idare ve yürütme karşısında korunması yolunu, idarî yargı yoluyla yapmaktadır. İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine, Anayasamızdaki bazı istisnalar hariç, yargı yolu açıktır.

Hukuk devletinin kurumsallaşması, birtakım yasal ve anayasal düzenlemeleri zorunlu kılar. Bunların başında, bağımsız ve tarafsız yargı gelir. Bir hukuk devletinde, yasama ile yürütmenin ilişkileri çeşitli biçimlerde düzenlenebilir. Buna karşılık, yargı yetkisini kullanan mahkemelerin hem yasamadan hem de yürütmeden bağımsız olmaları şarttır. Tarafsızlık, hâkimlerin, kendi indî yargılarının etkisinde kalmaksızın hüküm vermelerini, bir yandan da hikmeti hükümet zihniyetine ve devlet ideolojisine mesafeli durmalarını gerektirir. Hâkimlerin bağımsız olmaları, devlet faaliyetinin etkin bir biçimde denetlenebilmesi açısından da zorunludur.

Kamu yetkisi kullanan kişi ve organların, yetkilerini hukukun evrensel ilke ve çerçevesinde, anayasal ve yasal kurallara uygun olarak kullanıp kullanmadıkları denetlenmezse, devletin hukuk çerçevesinde hareket etmesi, biçimsel bir gereklilik olarak kalmaya mahkûmdur. Bu nedenle, yürütme ve idarenin iş ve işlemlerinin de denetlenmesi gerekmektedir. İdarî yargı da bu ihtiyacın bir sonucudur.

Hukuk teorisinde genel kabul gören görüşe göre, mahkemelerin görevi kural koymak olmayıp, yetkili organlarca konulmuş veya tanınmış olan kuralları, somut uyuşmazlıklara uygulamaktır. Bunu uygularken de, hâkimler, hemen hiçbir zaman hukuk kurallarının lafzı ne diyorsa, onu uygulayan konumda değildirler. Bunun böyle olması neredeyse kaçınılmazdır. Çünkü, hemen hemen hiçbir yasa, hukukî terim veya ilke apaçık tek anlamlı değildir. Bu nedenle, hâkim, mümkün olan anlam veya yorumlar arasından bir tercihte bulunmak durumunda oldukları bir inşa süreci yoluyla, hukuka, yasaya ve işleme anlam verir. Bu süreçte, hâkim, bilinen yorum tekniklerinden yararlanmanın yanı sıra, onun kendi müktesebatı ve eğilimleri de işin içine karışır. Başka bir anlatımla, her hâkim, hukuk normlarından kendi donanımı ölçüsünde ve bir dereceye kadar da kendi meşrebine göre anlam çıkarır.

Bu ikinci husus, hâkimin içerisinden çıktığı toplumsal kesimin, içerisinde yetiştiği kültürel ortamın ve ideolojik eğilimlerin etkisiyle yakından ilgilidir. Hâkimin, böyle bir toplumsal-kültürel çevre içerisinde oluşan hukuk-toplum, hukuk-siyaset ilişkisine bakışı, yargısal yorumunu önemli ölçüde etkiler. Bununla beraber, hâkimin bu husustaki eğilim ve tercihlerinin yargısal yorumunu etkilemesi, onun bu konumda tamamen keyfî davranmasını ve kurallara münhasıran kendi indî adalet anlayışı doğrultusunda anlam vermesini haklı göstermez.

Hâkimlerin, özellikle yüksek yargı organlarının hukuk normlarını yorumlarken cazibesine kapılabilecekleri en büyük sapma, özellikle anayasa yargısında ve idarî yargıda ortaya çıkmaktadır. Bu da, mahkemelerin, kendilerine emanet edilmiş olan hukukî denetim işlevini amacından saptırarak, politika belirleyiciliğine dönüştürme eğilimine girmeleridir. Mahkemeler mahkeme olarak hareket etmeyi bırakıp politikayı kontrol eden organlar haline dönüştüklerinde, hukuk devleti emin olmayan ellere geçmiş demektir. Bu durumun, en az yasama ve yürütme organının keyfilîği kadar, sakıncalı sonuçlar doğuracağı da açıktır.

Hukuk, kişilere öngörülebilirlik sağlayan açık seçik kurallar demektir, kişilerin, kamu gücü kullananların gelip geçici heveslerine mahkûm olmaları değil.

Birçok yargı kararının şahıslara göre verildiği, kanun önünde eşitlik ilkesinin çiğnendiği, kararların siyasî nitelikte olduğu tartışmalarını zaman zaman yaşamaktayız. Bir şahıs veya olay için kısa sürede, hatta, birkaç saat içerisinde verilebilen yürütmeyi durdurma kararlarının, ihtar kararlarının, bazı olay ve işlemlerde aylarca, hatta, yıllarca sürdüğü hepimizin malumudur. Kişiye ve duruma göre bir hukuk anlayışını kabul etmemiz mümkün değildir. Hukuk ve yargı herkese objektif ve aynı mesafede olmalı, konjonktüre göre şekil almamalıdır.

Yargıya duyulan güven çok önemlidir. Geciken adalet, kişiye ve olaya göre adalet, bilgisizlik nedeniyle verilen yanlış kararlar yargıya duyulan güveni zedelemektedir. Kişilerdeki adil yargılanmaya ilişkin inanç, kanı ve yargı erkini oluşturanların adil davranacağına dair hususlar çok önemlidir. Bunların en ufak bir şüphe dahi götürmemesi gerekmektedir.

Danıştayda açılmış olan davalarda ve temyiz başvurularında, taraf olanların uygulamada karşılaştıkları ve zaman zaman çeşitli ortamlarda dile getirilen; ancak, herhangi bir çözüm de getirilemeyen çeşitli sorunları vardır. Bunları sıralamak gerekirse, dava ve temyiz dosyalarının yargılama sürecindeki aşamalarında, takibinde ciddî sıkıntılar çekilmektedir. Dosyanın hangi aşamada olduğunu öğrenebilmek ve her aşamadaki gelişmelerden haberdar olmak için çok zorluklar çekilmekte, bir ahbap veya tanıdık bulmaya çalışılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

RECEP ÖZEL (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Tetkik hâkimine havale edilmiş bir dosyadan, karara bağlanıp; ancak, henüz karar taslağı hazırlanmamış sonuçları öğrenmekte zorlanılmaktadır. İdare, henüz yazılmamış kararlardan bahisle işlem tesis edebilmekte, kişiler ise, Danıştay yöneticilerinin keyfî uygulamaya koyduğu ve kimse tarafından bilinmeyen birtakım yazısız usul kurallarını aşamamaktadır. Danıştayın yargısal faaliyetlerinde, hukuken değil, fiilen gizlilik prensibinin benimsenmesi, idarecilerin yargının gücü ve yetkileriyle özdeşleşmesi sonucunu doğurmakta, farklı uygulama ve içtihatlar, yüksek yargı olan Danıştayın tarafsızlığını perdelemektedir. Bir yüksek yargı organı, toplumsal bünyedeki çatışmalarda taraf olamaz. Zamanla değişip gelişen egemen kurum ve kavramların, geçmiş tarafgir faaliyetleri nedeniyle yargıyı karşısına alması, hukuk devleti ilkesini tam manasıyla hayata geçirebilmesini engelleyecektir.

Avrupa Birliği yolunda birçok yasal çalışma yapılmıştır; fakat, bunların yasalaşması tek başına yeterli değildir. Bu yasaları uygulayıcıların da bu yasama organı iradesi doğrultusunda işlem yapması, yürütme ve idarenin bu iradeye uygun icraat ve iş yapması, bir ihtilaf halinde de yargı erkinin bu üstün iradeyi gözönünde bulundurması gerekmektedir. Yargı, hiçbir zaman, olumlu bir icraatın önünde de engel olmamalı, kendisini yasa koyucu zannederek hüküm tesis etmemelidir.

Sözlerimi burada bitirirken, 2005 malî yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SARI (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen gençlerimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hükümetimizin programında "gençlik, ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizmin ve değişim potansiyelinin de bir kaynağıdır" denilmektedir. "Dolayısıyla, genç nüfusa sahip olmak, Türkiye için büyük bir imkândır. Hükümetimiz, toplumun gençlere, gençlerin de Türkiye'ye güvenini sağlamayı temel hedefleri arasında görmektedir. Özgür düşünceli, kendi başına karar verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun doğrularından ve evrensel doğrulardan haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle baş edebilecek, donanımlı ve yetenekli gençler yetiştirmek önemli hedeflerimiz arasındadır.

Dünyanın ve Türkiye'nin gelişen ve değişen şartları dikkate alınarak yeni bir spor politikası oluşturulacaktır. Sporun her dalında uluslararası standartları yakalamak için her türlü destek verilecektir" denilerek, gençlik ve spor, hükümet programında hak ettiği yeri almıştır.

Avrupa Birliğinden müzakere tarihi aldığımız şu günlerde, yukarıda ifade ettiğim cümleler çok daha büyük bir anlam taşımaktadır; ancak, Türkiye'de sporda yeteri kadar yer almadığımızı da biliyoruz.

2000 yılı nüfus sayımına göre, 67 803 927 olan ülkemiz nüfusunun içerisinde 17 204 824 kişi olan 7 ile 17 yaş arasının genel nüfus içerisindeki payı yüzde 25'tir; ancak, aynı yaş grubunda lisanslı sporcu sayısı ise 556 238'dir. Bu durum, ülke olarak, şimdiye kadar genç nüfusa sahip olmanın avantajını spor alanında kullanamadığımızı göstermektedir. Genç bir nüfusa sahip olma avantajımızın dezavantaja dönüşmemesi için, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle birlikte, diğer ilgili birimlere de önemli görevler düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; spor aktiviteleri, dünyada büyük kitlelerin ilgi duyduğu bir alandır. Ülkemizi dünyaya tanıtmanın en iyi yollarından biri de spordur. Sporcularımız, Türkiye'nin adını, defalarca Türk Bayrağını göndere çektirerek dünyaya duyurmuşlardır. Spor şampiyonalarında ülkemizi en iyi şekilde temsil eden bütün sporcuları canı gönülden kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum.

Sporun bir ülkenin uluslararası tanıtımını ve propagandasını yaptığını dikkate almalı, bilhassa sporseverlere ve seyircilere centilmenlik ruhu aşılamalı, sporda şiddet ve terörün önüne nasıl geçileceği hususunda fikir üretmeli ve bunları değerlendirmeliyiz. Gençlerimizi uyuşturucu belasından, kapkaç teröründen, kahvehane köşelerinden, oyun salonlarından, alkol batağından kurtarmalıyız. Bu, aynı zamanda, Anayasamızın da bize bir emridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gençliği, bedeni ve ruhuyla birlikte doyurmak lazımdır. Manevî ve ahlakî eğitim, kaliteli insanı ortaya çıkarır, insanca yaşamanın onurunu ve zevkini tattırır. Atatürk'ün "cumhuriyet fikren, ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister" sözü sporun her alanında ve her aşamasında hayata geçirilmelidir.

Her yaşta, her insan, yapabileceği kadar spor yapmalıdır. Hepimiz biliriz ki, sağlam kafa sağlam vücuttu bulunur.

Ülkemiz, sporda çok önemli organizasyonlara evsahipliği yapmıştır ve bundan sonra da yapmaya devam edecektir. İşte, 2005 yılında İzmir ve Manisa İllerimizde gerçekleştirilecek olan Universiade oyunları, olimpiyat oyunlarından sonra en önemli organizasyon olup, ülkemizin tanıtımında önemli bir rol oynayacaktır. Ayrıca, 2010 yılında, dünya basketbol şampiyonası da, yine, ülkemizde yapılacaktır.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ve ilgili bakanlığın görevi, sadece, sportif faaliyetler yürütmek değil, aynı zamanda, gençliğin iyi yetiştirilmesi ile iyi alışkanlıklar edinmesiyle de ilgilenmektir; çünkü, gençliği olmayanın geleceği olmaz. Bir ülkenin gençleri, bilgi, eğitim, kültür, ahlakî değerler bakımından ne kadar iyi donatılmış ve yetiştirilmiş ise, geleceği de o kadar güvendedir demektir.

Eğitimli bir gençlik yetiştirirsek, bu, ülkemizin kalkınmasını, insanlarımızın mutluluğunun artmasını, gençlerimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayacaktır. kırk yıldır, elli yıldır kapısını çaldığımız Avrupa Birliğine uyum sağlamamız o zaman daha kolay olacaktır.

Unutmayalım ki, bugünün çocukları ve gençleri, gelecekte, sadece, Türkiye'nin yönetiminde değil, aynı zamanda, Avrupa'nın yönetiminde de söz sahibi olacaklardır. Bunun için, gençlerimiz daha şimdiden, kendilerini o günlere, bilgi, birikim, donanım açısından hazırlamaya başlamalı, her gencimizin, en az bir mesleği, bir yabancı dili olmalı ve sporla uğraşması da hedef seçilmelidir. Gençlerimiz artık yarınlara dünden daha iyi bir umutla bakmaktadır. Hayatın her alanında, uluslararası arenada acımasız rekabet koşullarında mücadele etmektedirler.

Partimizin Acil Eylem Planında "eğitimin önündeki her türlü engel kaldırılacaktır" ifadesi yer almıştır. Gençlik denilince, gençliğin sadece sportif faaliyetleri ele alınmamalı, bu gençlerimizin eğitimi de dikkate alınmalıdır. Bundan dolayı da, insan kaynaklı ve insan odaklı bir eğitim sistemine ihtiyacımız vardır. Burada Millî Eğitim Bakanlığımıza da büyük görevler düşmektedir.

Eğitimimizin sorunlarını yok sayamayız; ancak, bu sorunları, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, halkımızla, iktidarımızla, muhalefetle, hep birlikte çözmeliyiz.

Hiçbir evladımız, Anayasamızın kendilerine tanımış olduğu eğitim hakkından mahrum bırakılmamalıdır. Eğitim ve öğretimin önündeki engeller hep birlikte kaldırılmalıdır. Bu ülke insanının okuyabildiği kadar okumasını, tırmanabileceği yere kadar tırmanmasını sağlamalıyız, yeter ki, tırmanırken sarp yamacın bir yerinde nefesi tükenmesin.

Eğitim sistemimiz gençlerimizi hayata hazırlayacak şekilde düzenlenmelidir. Onun için de, amacımız, gelişimci, değişimci, çocuklarımızı hayata ve bir mesleğe hazırlayan, kendi başına ayakta durabilen, bilim ve teknolojiyi takip ederek değişen dünya koşullarında kendilerini hep yenileyerek dünyadaki emsalleriyle yarışan, işinin gereğini tam yapabilen, işinde verimli ve başarılı olan, kişilikli, millî kimliğini kaybetmeyen, sorumluluk duygusu gelişmiş, yapıcı ve iyimser olan, demokrasiyi özümseyen, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hak ve adaletten şaşmayacak, millî ve manevî değerlerle bezenmiş fertler yetiştirmek olmalıdır.

Hükümetimizin hazırlamış olduğu üç yıllık programda gençlerimiz için müjdeli bir haber vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarı, lütfen, toparlayalım.

MEHMET SARI (Devamla) - İnşallah, üç yıl içerisinde, 1 650 000 gencimize iş vereceğiz. Hükümetimiz, 2004 yılından itibaren işsizlikle mücadele ilan etmiştir.

Bunlarla da, AK Parti Hükümeti olarak gençlerimize çok önem verdiğimiz bir kez daha anlaşılmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, olumlu oy vereceğimi bildiriyor ve Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Hükümet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 45 dakika.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığıma bağlı iki genel müdürlüğün -ki, katma bütçelidir- bütçeleri konusunda değerlendirmelerde bulunmak için huzurunuzdayım. Ayrıca, yine Bakanlığımla ilişkilendirilmiş Danıştay bütçesi üzerinde de kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Önce, demin ismini andığım tüm kuruluşlar bütçeleri üzerinde değerli fikirlerini ortaya koyan, gerek İktidar Partisine mensup gerekse Anamuhalefet Partimize mensup arkadaşlarımıza, yapmış oldukları değerlendirmeler, çok yararlı öneriler sebebiyle, gerçekten teşekkür ediyorum. Özellikle, Anamuhalefet Partisine mensup arkadaşlarımızın, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde yapmış olduğu değerlendirmeler son derece yapıcıydı; büyük ölçüde istifade ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Genel Müdürlüğümüzün değerli çalışanları da bu önerileri, kuşkusuz ki, büyük bir dikkatle izlediler ve yasal çerçevede bunları hayata geçirmek için gayret edecekler ve çaba göstereceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, Hükümetimize ve Bakanlığımıza göre spor politikamız nedir, spora nasıl yaklaşıyoruz? Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne nasıl bir misyon yüklüyoruz? Bu yeterli midir? Bundan sonra nasıl bir misyon yüklenirse faaliyetlerini daha başarıyla yerine getirir? Bu yıl içerisinde ne gibi faaliyetlerde bulunmuştur? Bundan sonra hangi faaliyetleri ortaya koyacaktır? İzin verirseniz, bu sorulara cevap vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, spor, toplumlar üzerindeki olumlu ve yapıcı etkileriyle, tüm sosyal olguların üzerinde birleştirici bir unsur ve dünyaca kabul görmüş bir paylaşım aracıdır. Benden önce söz alan arkadaşlarım da aşağı yukarı bu çerçevede değerlendirmelerde bulundular. Evrensel bir olgu olan spor, günümüzde sosyal hayatın vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmiş ve var olduğu toplumsal yapıya göre biçim almıştır. Zaman zaman geleneksel kültürün bir parçası olarak gördüğümüz spor, bazen milletlerarası bir rekabetin adı haline gelebilmektedir. Ancak, her ne şekilde olursa olsun, spor, birleştirici olmasıyla, eşit bir mücadele ortamı sunmasıyla ve sonucunda kazanan ile kaybedeni el ele tutuşturmasıyla gerçek bir sosyal yapılanma hareketidir.

Tüm bu evrensel özelliklerinin yanı sıra, spor, gençlere ulaşabilmenin en kolay, belki de en etkili yoludur. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde vazgeçilmez bir yaşam biçimi olan sporun, ülkemizde de çok önemli bir sosyal faaliyet olarak hak ettiği yeri alabilmesi için yoğun çalışmalar,  dün olduğu gibi bugün de sürdürülmektedir.

Bu amaçla, değerli arkadaşlarım, bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum yetiştirilmesinin temel unsurlarından biri olan sporun geniş kitlelerce yapılması teşvik edilmekte, gençlerimiz sporun tüm alanları ve branşlarına yönlendirilmekte, devletin ağırlığı kadar özel sektörün katkısı da artırılmaya çalışılmaktadır.

Yurt genelinde sportif faaliyetlerin disiplinli bir şekilde sevk ve idare edilmesi amacıyla var olan spor teşkilatı "Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü" adı altında çalışmalarını yürütmektedir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde, son kurulan 2 yeni federasyonla birlikte şu anda 41 federasyon vardır. Bunun sayısı 48'di; ama, diğer federasyonlar, bu sene başında çıkarmış olduğumuz Özerklik Yasası gereğince özerk hale geldikleri için, artık bu federasyonlarımızı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı federasyonlar olarak değerlendirmiyoruz. O nedenle bu rakamla ilgili bilgi verme ihtiyacını hissettim.

Sevgili dostum Sayın Çorbacıoğlu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün internet sitesine girdim; ama, 36 tane federasyon karşıma çıktı. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, federasyonlarının sayısını bilmiyor mu anlamına gelecek bir soru yönelttiler. Bu, tabiî, bir eleştiriydi, bir tespitti. Hemen şunu söyleyeyim; bu 36 rakamı, siteye sahip olan federasyonlarımızın sayısıdır. 5 tane federasyonumuzun, -ki, 2'si yeni kuruldu- henüz sitesi yok. Önümüzdeki günlerde tüm federasyonlarımız siteli hale geleceği için -ki, bu çalışmalar devam ediyor- internete girdiğinizde tamamını karşınızda bulmak mümkün hale gelecektir. Bu açıklamayı da yapma fırsatı verdiği için Sayın Çorbacıoğlu'na teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında 278 047 olan lisanslı sporcu sayısı -dikkatinizi çekiyorum- 2002 yılı sonu itibariyle 278 047 olan lisanslı sporcu sayısı, yoğun çalışmalarımızın sonucunda 2003 yılında 405 083'e, 2004 yılında da 593 344'e yükseltilmiştir. Bu, biz göreve geldikten sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü teşkilatının il ve ilçe örgütlerinin gençlerimizi aktif spora kazandırma konusunda yapmış oldukları çalışmaların ürünüdür. Öte yandan, 2002 yılında 6 035 olan tescilli spor kulübü sayısı 2003'te 6 122, 2004'te de 6 344'e ulaşmıştır; dolayısıyla, bu süre içerisinde lisanslı kulüp sayımızın artmış olduğunu da görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, 2004 yılı içerisinde spor teşkilatımızın çok daha verimli çalışmasını sağlayacak, Türk sporuna yeni bir vizyon kazandıracak yasal düzenlemeler büyük bir hızla gerçekleştirilmiştir. Sizin, yani, Saygıdeğer Meclisimizin yoğun ve özverili çalışmaları neticesinde hizmete sunduğumuz bu yasalar büyük bir hızla netice vermeye başlamıştır. Özellikle Özerklik ve Sponsorluk Yasaları, Türk sporunu Avrupa standartlarına taşıyacak gelişmelerin temelini teşkil etmektedir. Özerklik noktasında, yasanın hayata geçirilmesiyle birlikte uzun yıllar özerk yapıyı bekleyen, başta Basketbol Federasyonu olmak üzere Motosiklet, Satranç, Briç, Tenis ve Voleybol Federasyonları özerk hale getirilmiştir ve tüzelkişilik kazanmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, 2004 yılı içerisinde ne gibi yasal düzenlemeler yaptığımızı, spordan sorumlu Bakanlık olarak Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz, oradan da tasarı olarak Meclise gelen hangi kanunları yasalaştırma imkânını bulduğumuzu hatırlatmak istiyorum.

Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı Meclisimize geldi ve bilindiği gibi, birkaç maddesinde önemli değişiklikler yapılarak kanunlaştı. Futbol Federasyonu seçimlerinin bundan sonra yapıldığını da biliyorsunuz.

Biraz önce değindim Sponsorluk Yasası, yine bu yıl içerisinde bizim yasalaştırdığımız önemli icraatlarımızdan biridir; ayrıca, Özerklik Yasasını, biraz önce ifade ettim ve son olarak da İzmir'de yapılacak olan uluslararası üniversite oyunlarıyla ilgili Universiade Yasasını da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, iktidar-muhalefet işbirliğiyle gerçekleştirdik.

Şöyle baktığımda, 5 tane yasal düzenleme yapmışız; kanunî düzenleme... Bunlara dayalı olarak, tabiî, yönetmelikler çıkardık; işte, Özerk Spor Federasyonu Çerçeve Statüsü. Ayrıca, dün Resmî Gazeteye gönderdik; burada, yeni bir değişiklik daha yaptık; o da, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde üst düzey yöneticisi olarak bulunan kişilerden -diyelim ki genel müdür yardımcısı, diyelim ki daire başkanı- herhangi biri, herhangi bir federasyonda -mesela, özerk federasyonda- başkanlığa aday olabilir. Peki, bu kişi, o görevi sürdürürken, aynı zamanda bir federasyonun başkan adayı da mı olsun?.. Yasada, bunu önleyen herhangi bir düzenleme yok; olabiliyor; yani, bir genel müdür yardımcısı arkadaşımız, bir federasyonun başkan adayı olabiliyor. Bunu önleyici bir değişikliği, dün, Resmî Gazetede yayımlanmak üzere gönderdiğimi ifade etmek istiyorum. Gerçi, bu tür girişimde bulunan arkadaşlarımız, o görevlerinden istifa dilekçelerini getirdiler; bu dilekçeleri aldık; ancak, bundan sonrasıyla ilgili, böyle bir düzenleme yapmaya ihtiyaç oldu. O nedenle, bu değişikliği de yaptığımızı, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Tahkim Kurulu Yönetmeliği, Sponsorluk Yönetmeliği, bunun dışında, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile Futbol Federasyonu Başkanlığı arasında imzalanan protokol -biraz sonra bunun ne olduğunu ifade edeceğim- Ödül Yönetmeliği, Seçim Yönetmeliği gibi bazı değişiklikler, 2004 yılı içerisinde yapılmış olan yasa ve bu yasalara dayalı olarak yapılan değişikliklerdir.

Değerli arkadaşlar, bu yasalar marifetiyle, sporumuzun önündeki finans problemleri çözümlenebilecek, sporcularımız, daha geniş ufuklarla sporlarını yapabilme imkânına kavuşacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılı, Türk sporu açısından farklı açılımların ve ilklerin yaşanacağı bir yıl olacaktır. Biraz önce, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz alan arkadaşlarımız kısmen değindiler; ama, ben, bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum; özellikle, işte, 2005 yılı ağustos ayının 11'i ile 21'i arasında, İzmir'de, biraz önce ifade ettiğim Üniversite Yaz Spor Oyunları gerçekleştirilecek; bununla ilgili bir yasal düzenleme de yaptık.

Sayın Ünlü, biraz önce, bu konuda biraz geç kaldığımızı ifade etti; doğrudur. İzmir'de yapılacak olan bu oyunlarla ilgili, tabiî ki, Uluslararası Federasyon, görevi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığımıza vermiştir; ama, Türkiye'nin tanıtımı açısından bunu son derece önemsedik. Hükümet olarak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla birlikte, bu organizasyonun üstesinden gelebilmek için böyle bir yasal düzenlemeyi yaptık ve Hazırlık Düzenleme Kurulu dördüncü toplantısını bu cumartesi yapacak. Görev taksimatını yaptık, gerekli adımları attık.

Tabiî, nasıl bir açılış yapacağız, hangi senaryoyu uygulayacağız, tüm dünyaya, İzmir Atatürk Olimpiyat Stadından hangi mesajları vereceğiz; bu organizasyonun üstesinden gelebilmek için neler yapılması lazım; bu konuda tecrübe sahibi birtakım kuruluşlar -ki bunların iki tanesi, sanıyorum, uluslararası konsorsiyumdur- bize öneriler getirdiler; senaryolar hazırlamışlar; işte, şunu yaparsak Türkiye daha iyi tanıtılır diye. Cumartesi günü, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, bütün bu teklifleri değerlendirecek; tek tek inceleyeceğiz. Türkiye'nin tanıtımı için hangisi daha uygunsa, kuşkusuz ki, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu olarak bir karar vereceğiz ve bu işin yapımını birine takdim edeceğiz, birinin üzerinde kalacak.

Hemen ondan sonra da, sizin geç kaldı dediğiniz konuları süratle tamamlamak istiyoruz. İşte, broşür hazırlayın, katılacak olan ülkelere gönderin; çünkü, bu konuda henüz bir şey yapılmadı diyorsunuz; haklısınız. İşte, biz de, bu gayretle -sanıyorum onbeş gün oldu bu yasa çıkalı- dördüncü toplantımızı cumartesi günü yapmak suretiyle, âdeta, zamana karşı yarıştığımızı ifade etmek istiyorum.

Sayın Ünlü, İzmir'e kazandırılan bu organizasyonun daha başından beri içerisinde olduğu için yakinen takip ediyor; o bakımdan da kendisine müteşekkirim.

Değerli arkadaşlarım, önümüzdeki yıl, bir de İstanbul'da, yine, uluslararası çok önemli bir etkinlik var; bu da, Formula 1 otomobil yarışlarının İstanbul'da, Kurtköy yakınlarında yapımı devam eden pistte yapılacak olması. Bu pist, sanıyorum, şu anda, bu tür yarışlar için dünyada var olan pistlerin ikincisi; son derece kaliteli ve yapıldığında görenlerin takdir edeceği şekilde inşaatı devam etmektedir. Burası, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait bir araziydi; İstanbul Ticaret Odası önderliğindeki bir anonim şirket ihale sonucu burayı aldı ve işte, bu işi yapıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğüyle spor alanında da böyle bir işbirliği yaptığımızı ifade etmek istiyorum.

Hemen önümüzdeki ay, yani ocak ayının 4'ünde, İşitme Engelliler Federasyonuna bağlı sporcularımız, Avustralya'da yapılacak olan bu konudaki bir organizasyona katılacaklar. Bu, önemli bir organizasyondur. Atletizm, basketbol, futbol, güreş, masatenisi, voleybol, yüzme branşlarında 70 sporcumuz, orada Türkiye'yi temsil etme imkânını bulacaklardır. Önümüzdeki ay İşitme Engelliler Dünya Yaz Oyunlarına katılacak olan sporcularımıza şimdiden başarılar diliyoruz; inanıyorum ki, madalyalarla döneceklerdir.

Yine -biraz önce konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler- biliyorsunuz, bu yıl, 2010 yılında yapılacak Dünya Basketbol Şampiyonası organizasyonu Türkiye'ye verildi. Hükümet olarak, ilgili federasyona bu konuda destek verdik, bu organizasyonun başarıyla gerçekleşmesi için her türlü yardımı yapacağımızı taahhüt ettik ve bunun sonuncuda, biliyorsunuz, Malezya'da yapılan oylamada Fransa'yla yarıştık ve onları geride bırakarak, böylesine önemli bir organizasyonu Türkiye'ye kazandırdığımızı da ifade etmek istiyorum.

İzin verirseniz, 2004 yılı içerisinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen önemli hizmet ve faaliyetler hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum. Özellikle spor alanında önemli bir küreselleşme hareketinin yaşandığı dünyamızda, şartlar, bizi alıştığımız spor-devlet ilişkisi tanımlarından vazgeçmeye zorlamaktadır. Devletin doğrudan müdahaleyle spor faaliyeti yapmasından çok, yön tayin etmesi, kaynak tahsis etmesi, standart koyması ve denetim yapması, tarafımızca yönetimde esas kabul edilen ilkeleri oluşturmaktadır. Sayın Çorbacıoğlu, çok önemli bir noktaya temas etti ve konuşmasının sonunu, bana göre, şu önemli cümleyle bitirdi: "Spor, siyasî amaç için kullanılmamalıdır." Bu, son derece doğru bir sözdür; biz de aynı düşüncedeyiz. Gerçekten, sporun içerisine politika ve siyaset karıştığında, inanıyorum ki, orada, spor, ikinci üçüncü plana atılır, belki de spor olmaktan çıkar. Biz, bu konuya son derece önem veriyoruz, bu konuda son derece hassas davranıyoruz; zaten, Sayın Çorbacıoğlu da, bir genel kuralı hatırlatmak için bunu söylediğini, bir itham cümlesi olmadığını da ifade etti. Bunu hatırlattığı için, kendisine de ayrıca teşekkür ediyorum.

Avrupa Birliğine uyum sürecinde sporun yapılanması, Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmesi için çalışmalar hızla sürdürülmektedir. Merkez teşkilatımızın küçültülmesi, taşra teşkilatımızın yerel yönetimlere devri konusunda, yerellik ve yetki devrinin sağlanması hedeflenmiştir. Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması çalışmasıyla eşzamanlı olarak, kurum kanunumuz bir bütün olarak ele alınmıştır ve bununla ilgili hazırlanmakta olan yasa taslağı, önümüzdeki günlerde tasarı haline getirilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır.

Sayın Ünlü, bu konuyla ilgili, çok dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Bir spor yüksek kurumu oluşmasını önerdiler. Böyle bir düşünceyi uzun süredir kafalarında oluşturduklarını, hatta, bu konuda çalışma yaptıklarını ifade ettiler. Aslında, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce hazırlanmış, bana getirilen, ama, benim, biraz daha üstünde çalışın diye iade ettiğim bu kanun tasarısı taslağı -arkadaşlarımız son çalışmalarını yapıyorlar- önümüzdeki günlerde gelecek; son çalışmayı, değerlendirmeyi yaptıktan sonra Bakanlar Kuruluna takdim edeceğiz ve oradan da Meclise süratle sevk edeceğiz. Bu konuda, arkadaşlarımız, Sayın Ünlü'yle de -biliyorum- temasa geçtiler, onun da fikirlerinden yararlandılar. Bu tasarı, Sayın Ünlü'nün önerdiği böyle bir yasal düzenleme çalışması gerçekten bitmek üzeredir ve önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, biraz da, gençlik hizmetleriyle ilgili, sizleri bilgilendirmek istiyorum. Geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz gençlerimizi her türlü kötü alışkanlıklardan uzak tutup, vatanını ve milletini seven bireyler olarak yetiştirilmelerine imkân sağlamak amacıyla, yıl içinde, 18 - 24 yaş grubu gençlerimiz için 36 ilimizde açılan ulusal gençlik kamplarından ve 12 ilimizde açılan bölgesel gençlik kamplarından yaklaşık 15 000 gencimiz faydalanmıştır.

Tüm bunların yanı sıra, Iraklı gençleri savaş ortamından uzak tutmak ve onları rehabilite etmek amacıyla Mersin-Silifke Akkum Gençlik Merkezinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce kamp düzenlenmiştir; bunu da ayrıca, bir faaliyet olarak ifade etme ihtiyacını duydum.

Gençlerimizin ilgi ve yeteneklerini yönlendirmek ve geliştirmek, onların birlikte üretmelerine fırsat vermek amacıyla 81 ilimiz ve değişik ilçelerimizde faaliyet gösteren gençlik merkezleri sayısı 113'e ulaşmıştır. Çeşitli illerde gençlik alanında çalışan, Genel Müdürlüğümüzde tescilli 158 gençlik kulübüne, üye durumları ve gerçekleştirme imkânları nispetinde etkinlikleri gözönünde bulundurularak maddî destek sağlanmıştır. Ayrıca, değerli arkadaşlarım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki 22 il ve ilçelerini kapsayan 7 - 18 yaş grubunda yer alan ortaöğretim öğrencileri, engelli öğrenciler ve aynı yaş grubunda yer alan çalışan ve öğrenim gören gençleri, sportif yeteneklerinin tespiti ve aktif spora yönlendirmek amacıyla "sporla tanış" projesi 29 Haziran 2004 tarihinde hayata geçirilmiştir. Projeye bu dönemde yaklaşık 35 000 kişi katılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, sporu tümüyle bilimsel gerçekler doğrultusunda yaptırma gayreti içinde olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Teşkilatımız eğitim konusunda da büyük mesafe almıştır. Sporcularımızın, bilimsel eğitim programları dahilinde, eğitim görmüş nitelikli antrenörler yönetiminde yetiştirilip geliştirilmeleri amacıyla kurslar düzenlenmiştir. Gerçekleştirilen kurslar sonucunda 2004 yılı aralık ayı itibariyle antrenör sayımız 25 544, spor masörü sayımız ise 2 156 olmuştur.

Çocuk ve gençlerimizin serbest zamanlarını en iyi şekilde değerlendirmelerini sağlamak amacıyla her yıl uygulanan il spor merkezleri uygulamaları 81 ilde başarıyla gerçekleştirilmiştir. 2004 yılında, il spor merkezlerinde 162 059 çocuk ve gencimiz, çeşitli spor branşlarında faaliyet yapma imkânı bulmuşlardır. 2005 yılında, eğitim projelerimizin tüm yurtta ilçe ve köylerimize kadar yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır.

Spora başlama yaşlarından itibaren seçilen yetenekli çocukların ilgili spor dallarında yarışma sporcusu olarak yetiştirilmeleri amacıyla, 27 ilimizde faaliyetini sürdüren sporcu eğitim merkezlerinde güreş, atletizm, judo, halter, jimnastik, kayak ve boks branşlarında eğitim gören sporcu öğrenci sayısı, 2004 yılında 903'e ulaşmıştır. Bu merkezlerden ilgili spor branşlarına sporcu kaynağı sağlanarak, gerek ulusal gerekse uluslararası yarışmalarda büyük başarılar elde eden şampiyon sporcular yetiştirilmiştir, bundan sonra da yetiştirilmeye devam edilecektir.

Ülkemizde spor ve sporcuyu geliştirmeye yönelik yeni bilimsel yöntem ve projeler üretmek, tespit etmek ve uygulamaya koymak amacıyla, üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde görev yapan öğretim üyelerinden oluşan Spor Eğitimi ve Bilim Kurulu oluşturulmuştur. Sayın Ünlü demin buna da temas ettiler, mutlaka, sporu geliştirmek için üniversitelerle işbirliği gerekir dediler. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, böylesine bir kurulu bu yıl kurdu, Spor Eğitimi ve Bilim Kurulu oluştu.

2008 yılında Çin'in başkenti Pekin'de yapılacak olan Olimpiyat Oyunlarına daha fazla sporcuyla katılmak, ülkemiz sporcularını ve onları yetiştiren antrenörlerini başarılı sonuçlar almaya teşvik etmek, yetenekli ve dengeli beslenmelerine katkıda bulunmak amacıyla, Olimpik Branşlarda Sporcu Yetiştirme Projesi hazırlanmış olup, bu proje 2005 yılından itibaren hayata geçirilecektir. Bu konuda da azamî desteklerini her zaman gördüğümüz Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, inanıyorum ki, ihtiyaç olduğunda yeni yasal düzenlemeler konusunda bize destek verecektir.

Değerli arkadaşlarım, kısaca sağlık hizmetlerinden de bahsetmek istiyorum. Genel Müdürlüğe bağlı federasyonlardan lisanslı olup, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun sağlık yardımından yararlanamayan amatör sporcuların, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarından hizmet almaları sağlanmıştır. Bu sene, Sağlık Bakanlığıyla bir protokol imzaladık ve bu protokolle, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayan amatör sporcular, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarından sağlık hizmeti alma imkânına sahip olmuşlardır.

2004 yılı içerisinde 6 869 sporcumuz için ferdî kaza sigortası yapılmıştır. Bu sayı içerisinde, Genel Müdürlük bünyesinde ve koordinesinde oluşturulan sivil ve askerî tüm millî takımlar ile okulların uluslararası düzeyde yapacakları müsabakalar ve bunlara hazırlık amacıyla yapılan kamplara katılan millî takımları oluşturan sporcu ve diğer görevliler de yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü faaliyetleri arasında en önemli yeri, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullar ve bunların faaliyet ve başarıları almaktadır. Sayın Terzibaşıoğlu, 2004 yılında okul sporları alanında Türkiye'yi temsil eden okullarımızın dünyada hangi başarıları yakaladığını biraz önce ifade ettiler; zaman darlığı nedeniyle ben oraya girmek istemiyorum; kendisine de ayrıca teşekkür ediyorum. Millî Eğitim Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, gençlerimizi spora yönlendirme, özellikle onları birer yarışmacı sporcu olarak yetiştirme bakımından işbirliğini 2005 yılında daha da geliştirecektir.

Değerli arkadaşlarım, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2004 yılı yatırım programında 117 adet proje yer almıştır. Bu projelerden, ödeneği bulunan 65'inin yapımları devam etmekte olup, 20 adedi 2004 yılı içerisinde tamamlanmıştır. Önümüzdeki günlerde de, tamamlanacak olan bu tesisler hizmete açılacaktır.

Sayın Ünlü, gerçekten önemli bir tespitte daha bulundu "tesis yönünden âdeta bir mezarlık görüntüsü var, tesis mezarlığı var" dediler. Gerçekten, geçmişte, ülkemizin birçok yerine spor tesislerinin temelleri atılmış; ama, bunların ödeneği olup olmadığına bakılmamış. Hani, spor ve siyaset dedik ya, sanıyorum bunların önemli bölümü siyasî amaçlarla yapılmış. Benim yurt gezilerinde karşılaştığım en çarpıcı ve beni üzen görüntülerden biri budur.

Örneğin, geçenlerde Kırıkkale'ye gitmiştim. Kırıkkale'de 1993 yılında temeli atılmış, hâlâ bitirilememiş 2 tane çok önemli tesis var. Bir tanesi tam olimpik kapalı bir yüzme havuzu. Bu ne zaman biter dedim... Yüzde 80'i tamamlanmış. Tam olimpik havuz. 25 000 kişilik bir stadyum var; yüzde 80'i tamamlanmış; 1993'te temeli atılmış; ama, öyle duruyor. Bunları tamamlamak lazım; ama, tamamlamak için de ödeneğe ihtiyaç var.

Sayın Fikret Ünlü "biz, geçmişte 'yarım kalmış tesisleri tamamlayın, adınızı yaşatın' kampanyalarıyla bunları tamamlatıyorduk" dediler. Bunların içerisinde bu yolla tamamlanmış olanlar da var; ancak, bunları bir müteahhit almış; bir hayır sahibine gel şurayı tamamla deyince, karşınıza müteahhit gerçeği çıkıyor. Müteahhit, burayı ben aldım, siz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak ödeneği verin, tamamlayayım, niye bir başkasına devredeyim diyor. Böyle sorunlarla da karşılaşıyoruz; ama, pek az da olsa anlayışlı müteahhitler var; evet, hiç önemli değil, eğer birisi tamamlayacaksa, bu, ben de olabilirim, benimle de devam edebilir, bir başka müteahhitle de devam edebilir diyen müteahhitler de var; ama, bu tür olumlu yaklaşan müteahhit sayısının da çok az olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bizim dönemimizde başlatılan tesislerin tamamı, ödenekleri bütçede -bu yıl ve önümüzdeki yıl- ayrılmak suretiyle tamamlanacak olan tesislerdir. Geçmişte başlatılmış; ama, şimdi çok ciddî ödeneğe ihtiyaç duyan bu tesisleri, kuşkusuz ki, zaman içerisinde tamamlamak durumundayız; çünkü, para harcanmış, bunları çürümeye terk edemezsiniz. Bunlarla ilgili, özel sektörün yardımını sağlamak için Sponsorluk Yasasını çıkardık; ancak, Sponsorluk Yasasının tanıtımı noktasında eksikliklerimiz var. Birçok işadamı bu Sponsorluk Yasasının kendilerine hangi imkânları getirdiğini tam bilmiyor. O nedenle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne, ilgili arkadaşlarımıza, bu yasayı çok iyi tanıtmak gerekir; gerekirse televizyon programları yapın, gerekirse bu konuda tanıtıcı birtakım broşürler hazırlayın ve böylece, spora son derece meraklı, imkânı olan insanları bu yarım kalmış olan tesisleri tamamlamaya itelim diye talimat verdik.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, İzmir'de yapılacak olan bu Universiade'la ilgili, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, en önemli tesislerinden biri olan Halkapınar spor salonuyla ilgili, İhale Kanunundaki bazı süreleri de kısaltmak suretiyle, ihalesini yaptı, temelini de geçenlerde attık. 210 günde tamamlanacak; müteahhitle anlaştık; yani, 210 günde tamamlanmazsa, zaten oyunlara yetişmiyor; geceli gündüzlü çalışacak. 210 günde bu tesisi hizmete almayı planlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılı yatırım bütçemiz 73 000 000 Yeni Türk Lirası. Biliyorsunuz, bu Yeni Türk Lirasına da alışmakta zaman zaman zorlanıyoruz. Bu miktarın, 3 500 000 Yeni Türk Lirası makine- teçhizat, 3 000 000 Yeni Türk Lirası etüt-proje, 59 500 000 Yeni Türk Lirası proje giderleri, 7 000 000 Yeni Türk Lirası ise büyük onarım giderleri için tahsis edilmiştir.

Bu arada, Spor Totonun faaliyetleriyle ilgili kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Spor Toto Teşkilat Müdürlüğümüz, elde edilen müşterek bahis hâsılatından, Hazineye, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne, Savunma Sanayiine, futbol kulüplerine, bilindiği gibi, pay ayırmaktadır. Spor Toto Teşkilat Müdürlüğünün gelirleri son derece düşmüştü, zarardaydı; ama, şimdi kendisini toparladı ve sanıyorum, şans oyunları içerisindeki payı yüzde 2'lerden yüzde 7'lere çıktı. Böylece, oradan da spor tesislerinin yapımına, şimdi, nispî de olsa bir destek alma imkânına yavaş yavaş kavuşuyoruz.

Şimdi, tabiî, 14 dakikam kaldı; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü faaliyetlerini anlatmaya devam edersem, Vakıflarla ilgili...

HALUK KOÇ (Samsun) - Hepsini kullanmayabilirsiniz...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - 14 dakikada biraz da Vakıflardan bahsetmem lazım.

Aslında, benim Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü faaliyetleri olarak sizlere takdim edeceğim bilgilerin önemli bir bölümünü, gruplar adına söz alan arkadaşlarımız ifade ettiler. Örneğin, işte, Atina Olimpiyatlarında Türk sporcularının bir başarısını ortaya koydular; ancak, biz, bunu, tam bir başarı olarak görmediğimizi, Türkiye'ye daha fazla madalya getirilmesi gerektiğini vurgulamıştık. 2008 Pekin Olimpiyatlarına, bu ruh ve bu heyecanla hazırlanmalıyız. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzde ve federasyonlarımızda bu heyecanı görüyorum. İşte, seçimler de yapıldı; yeni heyetler, inanıyorum ki, 2008 Pekim Olimpiyatları için çok canlı ve netice alıcı bir çalışmayı ortaya koyacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, ben, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz alarak değerli önerilerini ortaya koyan tüm arkadaşlarıma yeniden teşekkür ediyorum.

Tabiî, Türkiye'de spor deyince, akla, önce futbol geliyor. Futbol, özerk bir alan. Biz, bu özerk alanın kendi yasası içerisinde faaliyette bulunmasını arzu ediyoruz, sadece futbol kulüplerimizin başarılarıyla övünmek istiyoruz; ama, buraya da geldi, burada da konuştuk, maalesef, tribünlerdeki o şiddet görüntüleri hepimizi rahatsız etmiştir. Nihayet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir araştırma komisyonu kurdu; şike iddialarını, sporda, özellikle futboldaki bu terör konularını incelemek, araştırmak ve bu konuda neler yapılabilir, hangi önlemler alınabilir; bu hususta, yürütme organını yönlendirmek üzere bir komisyon kurdu. İnanıyorum ki, bu komisyon, yakında görev taksimatını yapacak, çalışmaya başlayacak; biz de, yaptığı çalışmalardan büyük ölçüde istifade edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir genel müdürlüğümüz, biliyorsunuz Vakıflar Genel Müdürlüğümüz. Vakıflar Genel Müdürümüz şu anda aramızda bulunamıyor. Kendisi, talihsiz bir trafik kazası geçirdi; ama, iyileşiyor. Ben, hem kendisine hem Vakıflar Genel Müdürlüğünün değerli çalışanlarına gerçekten teşekkür ediyorum. Niye teşekkür ediyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesine bir bakın, 50 000 910 Yeni Türk Lirası olduğunu göreceksiniz; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonundan Genel Kurula indirilen Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesinin 206 000 000 Yeni Türk Lirası olduğunu göreceksiniz. Diyeceksiniz ki, neden Plan ve Bütçe Komisyonu, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, hükümet tasarısındaki ödeneğini 4 misli artırdı veya artırmak zorunda kaldı. Bunu ifade edersem, bunun sebeplerini söylersem, Vakıflar Genel Müdürlüğünün nasıl bir çalışma içerisinde olduğunu da zannediyorum sizlere izah etme imkânı bulurum.

Bir defa, Vakıflar Genel Müdürlüğünün tüm gelirleri, kendi özkaynaklarıdır. Yani, genel bütçeden, Vakıflar Genel Müdürlüğü bir tek kuruş para almamaktadır, bir tek kuruş yardımı yoktur. Kira gelirleri, faaliyetleri, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesini oluşturmaktadır. Bu bütçesiyle, tarihî eserlerimize sahip çıkmakta, onları yıkılmaktan kurtarmakta ve ayrıca, sosyal birtakım yardımları da yapmaktadır.

Biz göreve geldiğimizde, kira gelirleri 40 trilyon liraydı. Demek ki, bunu, yeni yılda kullanımı başlayacak olan paraya çevirirsek, herhalde, 40 000 000 Yeni Türk Lirası. Şimdi, 206 000 000 Yeni Türk Lirasına çıktığına göre, bu, şu demektir: İki yıllık süre içerisinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü gelirlerini 4'e katlamış demektir. Bunun anlamı budur; çünkü, olmayan bir parayı harcayabilir mi? Geldi Plan ve Bütçe Komisyonuna, Değerli Başkanına ve üyelerine dedi ki Vakıflar Genel Müdürü: "Ben, 50 000 000 Yeni Türk Lirası değil, 200 000 000 Yeni Türk Lirasını aşan gelir bekliyorum 2005'te; işte, hesabım kitabım bu. Sizden bir tek şey istiyorum; bana bir tek kuruş yardım yapmayın, sadece, bu parayı kullanma imkânı verin bana." Eksik olmasın, Maliye de buna rıza gösterdi.  Demek ki,  önümüzdeki yıl,  Vakıflar Genel  Müdürlüğümüz, 206 000 000 Yeni Türk Liralık, vakıf eserlerine sahip çıkacak, sosyal faaliyet gösterecek -tabiî, personel giderleri de bunun içinde- bir aktiviteyi ortaya koyacak.

Bu nasıl oldu; mesela, iki tane zeytinliği var Vakıflar Genel Müdürlüğünün; Ayvalık, bir de Aydın -yanılmıyorsam- zeytinlik işletmeleri var; ancak, bu zeytinlik işletmeleri her yıl zarar ediyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü buralardan gelir elde etmek için bunları işletiyor; ama, öyle bir kötü tatbikat var ki, işletme var ki, personel giderlerini bile karşılayamıyor, zarar ediyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinden bu zararı karşılamak için para gönderiyoruz. Bu işletmeler Genel Müdürlükçe feshedildi, kiraya verdik. Peki, ne oldu; bu yıl buralardan 2,5 trilyon lira gelir elde ettik; ufacık bir misal. Vatandaşla mahkemelikti. Biliyorsunuz "vakıf barışı" adı altında yasal bir düzenleme yaptık. Tediye mahallerinde kira paraları duruyordu yıllardır, ihtilaflı olduğu için; bütün bunları çözdük. Buralardan 17 trilyon lira gelir elde edildi.

Yap-işlet-devret, restore et-işlet-devret modelleriyle vakıf eserlerine sahip çıkma konusunda projeler geliştirdik. Şimdi, vakıf eserlerimize sahip çıkılıyor.

Özellikle aşevlerinin, yani, fakir fukaraya sıcak yemek veren ünitelerin sayısını artırdık. Sanıyorum, 2005 yılında 100 000 vatandaşımıza sıcak yemek götürecek Vakıflar Genel Müdürlüğü; şu anda planları bu. Ama, bunu yaparken, ihtiyaç sahiplerine, talepleri olması halinde, yemeği kendisi götürüyor. Tıpkı, Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesinde olduğu gibi, sabahın loş karanlığında kapısının önüne koyan bir tatbikatı ortaya koyuyor. Ben, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, başta Sayın Beyazıt olmak üzere, tüm çalışanlarının bu gayretli ve özverili çalışmaları nedeniyle tebrik edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hazırlanmış olan, faaliyetleriyle ilgili bir bölüm vardı; ama, buna girersek zamanım yetmezdi. O nedenle, sadece, nereden nereye geldi, neler yapıyor; bunu ifade etmek için bunları söyledim.

İpek Yolu diye, biliyorsunuz, tarihten gelen bir güzergâh var. İpek Yolu üzerinde hanlar var, hamamlar var, kervansaraylar var. Şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün gerçekleştirmeye çalıştığı en önemli projelerden biri budur. Bu İpek Yolu üzerinde şiirlere konu olmuş olan bu kervansaraylar şimdi restore ediliyor. Bunların önemli bir bölümü, restore et-işlet-devret modeliyle veriliyor. İnanıyorum ki ben, önümüzdeki 2006 yılında bu İpek Yolu üzerinde artık restore edilmemiş, hizmete sunulmamış bir eser kalmadığını göreceksiniz, hep birlikte göreceğiz. Böylece, yıkılmaya yüz tutmuş, gerçekten elatılması gereken vakıf eserlerine, bu dönemde, belki, yakın geçmişinde hiç görülmemiş şekilde elatılmaktadır.

Beklentimiz şudur: En azından iki sene içerisinde, gerçekten tüm vakıf eserlerine sahip çıkılacaktır. Vakıflar kendi sahip çıkıyor, hayır sahiplerini yönlendirerek sahip çıkıyor ve 10 yıldır yap-işlet-devret modeliyle ilgili süre; birkaç yıl zaten bunun restoresi tutuyordu, kimse yanaşmıyordu. Şimdi, bunu 29 yıla çıkardık biliyorsunuz bir kanunla burada, siz destek verdiniz. 29 yıla çıkınca, şimdi birçok kişi bu vakıf eserlerine, özellikle restore edip işletmek için, sahip çıkıyorlar. Demek ki, iş bilenin, kılıç kuşananın. Bu bakımdan, Vakıflar Genel Müdürlüğü önümüzdeki yıllarda çok daha etkin faaliyetlerle huzurunuza gelme imkânı bulacaktır.

4 dakika 49 saniye gibi bir zamanım var.

Danıştay Başkanlığı, benim bakanlığımla ilişkilendirilmiş bir kurumumuzdur. Biliyorsunuz, bir yüksek yargıdır. Sadece ilgili yasasında hükümetle irtibat "Başbakanlık veya Başbakanın görevlendireceği Devlet Bakanı kanalıyla yürütülür" denilmektedir. O bakımdan, Danıştay Başkanlığımızın faaliyetleriyle ilgili de bu süre içerisinde siz değerli milletvekili arkadaşlarımı bilgilendirmek istiyorum.

Danıştay Başkanlığı, yüzotuzaltı yıllık bir geçmişe sahip. Yargı görevinin yanı sıra, danışma ve inceleme görevini de yürüten Danıştay, bir yüksek idare mahkemesidir. Gruplar adına arkadaşlarımız söz aldılar; konuşmalarında, idarî ve dava dairelerindeki dosya sayısının çokluğundan bahsettiler. Doğrudur; şu anda 80 000'e ulaşmıştır; giderek de artmaktadır. Bunu da doğal karşılamak gerekir; çünkü, Türkiye'de kamu hizmetinin niteliği değişmiştir; nüfusumuz artmaktadır; kentleşmeyle birlikte hak arama bilinci de gelişmektedir. O nedenle, yargıya zaman içerisinde daha çok müracaat olmaktadır. Tabiî ki, idare mahkemelerine, Danıştaya da daha çok dosya gelmektedir.

Danıştayın bu işyükünden kurtularak daha hızlı ve sağlıklı bir işleyişe kavuşturulması amacıyla, bu yıl içerisinde, 2 Haziranda Danıştay Kanununda bir değişiklik yaptık. Bu değişiklikle, bazı daireler arasında görev bölüşümü yeniden yapıldı ve en önemlisi de 13. Daire olarak yeni bir daire kuruldu. Bu, içinde bulunduğumuz yıl içerisinde haziran ayında yapıldı. Bu değişiklikler, 1 Ocak, yani önümüzdeki ayın başından itibaren yürürlüğe girecek ve bu daire, 1 Ocaktan itibaren de faaliyete başlamış olacak. Ayrıca, bu kanunla, bu daireye yeni kadrolar da verdik, yeni kadrolar da ihdas ettik.

Değerli arkadaşlarım, dava sayısında ortaya çıkan artışın nedenlerinden biri de idarî yargılama usulünden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununda değişiklik öngören tasarı da, Hükümetimizce Meclise sevk edilmiştir. Bu tasarı, Danıştayın işyükünü azaltıcı, kısmen de daha sağlıklı yargılama yapılmasına olanak sağlayan bir amaçla hazırlanmıştır.

Yargılama süresinin kısaltılması ve Danıştayın işyükünün azaltılması için yapılması gereken diğer bir çalışma ise, teknolojik gelişmelerden Danıştayımızın da en iyi şekilde yararlandırılmasıdır. Bunun için, Danıştay bütçesinde, bilgisayar sisteminin yeniden yapılandırılması ve sürekliliğinin sağlanması için 697 000 000 Yeni Türk Lirası ödenek sırf bu iş için ayrılmıştır. Ayrıca, 2004 yılında yapılan fizikî iyileştirme çalışmalarına ek olarak, 2005 yılında yapılacak ana hizmet binası büyük onarımı için de bütçesinde ödenek ayrılmıştır. Danıştay bütçesinde, 2004 yılına göre, toplam 3 464 580 Yeni Türk Lirası artış öngörülmektedir.

Adana Milletvekili Sayın Yergök arkadaşımız, Danıştayın yeni bir binaya ihtiyacı olduğunu söylediler, bu konuda beni göreve davet eden bir konuşma yaptılar "hukukçu kimliğiyle Sayın Başbakan Yardımcımız, Danıştayın ihtiyaç duyduğu yeni bina konusunda yardımcı olmalıdır" dediler. Gerçekten, hem eski Danıştay Başkanımız hem yeni Danıştay Başkanımız ve ilgililer, Danıştayın şu anda kullandığı fizikî mekânların Danıştayın faaliyetleri için yeterli olmadığını her zaman ifade ediyorlar. Bunu Sayın Başbakanımıza da anlattılar. Bu konuda mevcut olan kamu binalarından ihtiyaçlarını görecek bir kamu binası temin etmek için çalışma içerisinde olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Danıştayın bu konudaki talebini, doğrusu, Hükümet olarak, önemsediğimizi ifade etmek istiyorum.

Isparta Milletvekili arkadaşımız Sayın Recep Özel de "Danıştaya başvurduğumuzda, özellikle Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde başvurduğumuzda, taleplerimizi tam karşılamıyorlar, bilgi alamıyoruz" dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum, son cümlem.

BAŞKAN - Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Çok teşekkür ederim.

Şu anda, komisyon sıralarında Danıştay Genel Sekreterimiz Sayın Türkoğlu oturuyorlar. Kendilerinin beyanı şudur: "Davanın her aşamasında Danıştaydan bilgi almak mümkündür; ancak, dava dosyalarının hangi tetkik hâkimine havale edildiği konusunda bilgi verilmemektedir." Sayın Özel'in tabiî neyi kastettiğini tam açık olarak bilemiyorum; ama, bütçemizin görüşmesinden sonra, Sayın Türkoğlu ile Sayın Özel'i bir araya getirip, bu konudaki sorun neyse, onu da çözmek için gayret ederiz.

Değerli arkadaşlarım, kıymetli vakitlerinizi aldım; sanıyorum, 45 dakikayı aşan bir konuşma yapma imkânı buldum; çünkü, iki tane genel müdürlük ve Danıştayımızın, 45 dakikalık süre, faaliyetlerini konuşmaya yetmiyor. Beni sabırla dinlediniz.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve Danıştayımızın bütçelerinin, her üç kurumumuza da hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyor; yeniden, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen, Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2005 yılı bütçesi üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî ki, biraz önce konuşma yapan Sayın Bakanım, yaptığı hizmetleri kendisi zaten anlattı; yaptığı hizmetler için, ben de teşekkür ediyorum; ama, gözden kaçırdığını veya düşünemediklerini veya imkânsızlıklardan dolayı yapamadıklarını veya yanıldığı yerleri anlatmaya çalışacağım.

Bir kere, Gençlik ve Spor Bakanlığı veya Genel Müdürlüğü dediğimiz zaman, genç ile sporu ayrı ayrı tutar durumdayız. Yalnız spor yapan değil, spor yapamayan gençler de var. Bunlar için ne yapıyoruz. Bunları eğer gözardı edersek, yıllardır gençliğe vermediğimiz değerler, sokak çocuklarının, tinercilerin, terör örgütlerinin oluşmasını sağlamıştır, kapkaç çetelerini türetmiştir.

Bakın, namuslu vatandaşların baş belası olan, herkesin nefretle baktığı yukarıda saydığım bu örgütlenmiş çocuklarımız, eğer 30 yaşına kadar ayakta kaldılarsa, mafya çetesi oluşturmaktadırlar. Bunlar, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, yalnız sporla ilgilendiğini kanıtlayan bir olaydır. Eğer, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundaki veya çocuk ıslahevlerindeki çocuklarla -üzerine basa basa vurguluyorum- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de, spor yapacak çağa gelmeden ilgilenmezse, yarın, işte bu terör ve tinerciler olur. Bu kürsüye çıkan arkadaşların çoğu yalnız ve yalnız sporla ilgili konuştular. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yalnız spor yapanı değil, spor yapmayan gençleri de kucaklamalıdır.

Spor müsabakalarında son zamanlarda istenmeyen olayların yaşanması ve bunların ileri boyuta varmasıyla daha da vahim olayların yaşanmaması için tedbirler alınmış gibi gözükmektedir; bunun için de, 28 Nisan 2004 tarihinde 5149 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Kanun, birinci ve ekonomik olarak güçlü ikinci lig profesyonel takımlarının uygulayabileceği maddeleri içermektedir. Esasında -biraz sonra söyleyeceğim, kaç tane futbol takımımız ve spor kulübümüz var- yıllardır altyapısı yapılmadan kurulmuş spor kulüpleri, tesis yönünden ve Türkiye gibi ekonomik yönden fakirdir.

5149 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde "spor alanlarında, sağlık ve güvenlikle ilgili her türlü düzenlemeyi yapma görevi evsahibi kulübe aittir" denilmektedir.

Sayın Bakanım, siz, herhalde, süper lig müsabakalarından başka müsabakaya hiç gitmiyorsunuz?! Esasında, birinci lig deneyimi olan takımlardan Boluspor ve Kasımpaşa'nın maçında bile geçen hafta istenmeyen olaylar oldu. Anadolu'nun birçok kulübünün tesisleri, halen güreş çayırı gibi etrafı dikenli tellerle, kamyon brandasıyla çevrilmiştir; siz neredeki tesisten bahsediyorsunuz? Yıllardır bakımsız kalmış, dökülmekte olan tesisleri... Müteahhitlerine bile parasını veremiyorsunuz şu anda; bundan dolayı da, hâlâ gerilemeye devam ediyor.

Burada, çivi çakmadığınızı söylüyorum; ama, biraz önce siz, birkaç şey yaptığınızı ve yapılmakta olan tesislerin de yapılmakta olduğunu söylüyorsunuz.

Esasında bunu kaynağından kurutmak, gençlere verilen önem ve imkânlarla olur. Bunun için gönüllü, iyi niyetli vatandaşlarımızca il ve ilçe, hatta köylerde, devletin kurallarına göre kurulmuş 9 500 tane amatör, 158 tane de Türkiye'de profesyonel kulüp vardır. Profesyonel kulüplerimizin lisans işlemleri yapılan sporcu sayısı 4 062'dir. 9 500 amatör kulüpte lisans işlemi yapılan sporcular vardır. Futbol dışında lisanslı kulüp ferdî sporcu sayısı 495 494'tür.

Birinci lig spor kulüpleri hariç, ikinci ve üçüncü lig profesyonel takımlarına, yayıncı kuruluşların dışında, hiç para verilmemektedir. 9 500 amatör kulübümüze Bakanlık olarak acaba katkınız nedir? Ben amatör ve profesyonel kulüp başkanlığını otuzüç yıl yaptım, hiçbir şey görmedim.

Evet, bunların yanında, onbeş yıldır spor affı çıkmamıştır. Vergi kaçıran, ülkeyi soyan hortumculara, teröristlere af çıkmıştır; bir suçtan dolayı sporcu ceza yemiştir, onbeş yıldır sporcuya af çıkmamıştır.

Bir elin parmakları kadar sayılabilecek, torpilli kulüplerimizin dışındakiler borç içerisinde yüzmektedir. Ancak 5-10 tane kulübün kendi ayakları üzerinde durduğunu görebilirsiniz, diğerleri borç içerisinde yüzmektedir.

Evet, torpilli kulüplerimize, birçok bakanımızın, bakanlık makamlarının maddî ve manevî gücünü taşımakta olduğunu da basından her zaman görmekteyiz. Statlardaki pankartlar bunun delilidir Sayın Bakanım. Daha sizin pankartınız, Bakanımız olduğunuz halde hiçbir stadyuma asılmamıştır; ama, makamını kullanarak, yetkisini kullanarak, kendi yöresindeki spor kulüplerini ayrıcalıklı tutan Sayın Bakanlarımıza da bunları hatırlatmanızı isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halbuki, Anayasamızın 58 inci ve 59 uncu maddeleri şöyle:

59 uncu madde: "Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.

Devlet başarılı sporcuyu korur."

Sayın Bakanım, tabiî ki, başarıları ödüllendirdiğinizi biliyoruz; ama, devlet olarak, her yaştaki Türk vatandaşının beden ve ruh sağlığını geliştirmek için acaba ne tedbirler aldınız; buradan, pek böyle bir şey duyamadım. Bırakın beden ve ruh sağlığını geliştirmeyi -Türkiye'nin sorunu tabiî bu- liseyi bitirmiş, üniversiteyi bitirmiş birçok doktor, mühendis ve teknisyen iş bulamamaktadır. Bu üniversiteyi bitiren, liseyi bitiren pırıl pırıl çocuklar, ruh hastası olmuşlardır Türkiye'de, ruh hastası!

58 inci madde: "Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır." Var mıdır böyle bir şey, spordan sorumlu Devlet Bakanlığı olarak, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak; yok. Neden; birçok genel müdürleri, ilçe spor müdürlerini, il müdürlerini görevden aldınız ve oraları, bu görevleri vekâleten yürüten partizanlara bıraktınız. (CHP sıralarından alkışlar)

"Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır." Tabiî ki, diğer bakanlıkların bunlar üzerinde çalışmaları vardır. Buradaki aksaklık şu: Çocuk, 10 yaşında, 12 yaşındayken tedbir alınmıyorsa -18 yaştan, 20 yaştan bahsediyor Sayın Bakanım- sizin kucağınıza zaten terörist olarak geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SALİH GÜN (Devamla) - Diğer kurumlarla yaptığınız çalışmaları da anlatmak zorundaydınız burada. Diğer bakanlıklarla diyaloğunuzu da anlatmak zorundaydınız. Bırakın bu devletin yerine getirmesi gereken sorumlulukları, hazır kurulmuş, faaliyette bulunan kulüplere destek vermeyi, Bakanlık, destek alır durumda. Ayakta duran amatör takımlardan siz vize bedeli alıyorsunuz. 10 yaşındaki amatör çocuktan 5 000 000 lira vize parası alıyorsunuz. Filiz bedeli 20 000 000 lira. Filiz, 17 yaşından küçük çocukların bir spor müsabakasına resmen çıkması için eline verilecek lisansın parasıdır. Aktarma ücreti 250 000 000 lira, 65 000 000 lira da amatör spor kulüplerinin federasyon başkanlıkları alır. 1990 ve aşağı doğumlulardan aldığınız paralar... İleriye dönük, parlayacak, para kazanacak... "Evvela devlete para yatıracaksın" diyorsunuz, 125 000 000 lira para alıyorsunuz. 35 000 000 lira amatör spor kulüplerinin federasyonuna alıyorsunuz. Katılım bedeli 75 000 000 lira. İdareci, terzi, berber veya esnaf... Hepiniz belirli yörelerden geldiniz. Kulüp yöneticileri kimdir; oranın esnafı, onlara gönül verenler. Onların sahaya girmesi için, bir giriş belgesi veriyorsunuz, 10 000 000 lira da ondan alıyorsunuz.

BAŞKAN - Salih Bey, tamamlayalım.

SALİH GÜN (Devamla) - Kulüplerden 750 000 000 lira da bu şekilde para alıyorsunuz.

Sayın Başkanım, Bakanım çok konulara değindi. Ben Bakandan önce konuşsaydım, tabiî ki çok kısa konuşacaktım; ama, Bakanım burada çok uzun konuştu, bilgilendim, ben de o yüzden konuşmamı biraz daha geniş tutmak istiyorum.

BAŞKAN - Toparlayarak yapalım bunu.

SALİH GÜN (Devamla) - Tamam.

Sayın Bakanım dedi ki, amatör kulüplere sosyal güvence hizmeti vermekteyiz. Futbol kulüplerindeki futbolculara böyle bir hizmet verilmiyor. Futbol dışında diğer branşlardaki sporcular, lisanslarıyla devlet hastanelerine gittiklerinde sağlık hizmeti alabiliyor; zaten var bu, Sağlık Bakanlığı çıkardı bunu, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yaptığı bir hizmet değil bu; yeşilkart çıkarıyor, zaten muayene oluyor. Bu bir hizmet değil; eğer bir hizmet verilecekse, amatör takımlarda on onbeş yıl futbol oynamış insanlara, bir sağlık kuruluşundaki sosyal güvencelerin tümü verilmelidir. Onlar, o yörenin insanlarını tribünlere taşıyan insanlardır.

Kulüplerin, faizlerden dolayı borç batağında olduğunu bilmeyen yoktur.

Hepsinden önemlisi, 18-20 yaşlarında bir gencin, amatör takımlarda sağlık güvencesi olmadan oynamasıdır.

Devlet sporu özendirmelidir. Kötü tabloların yaşanmaya devam etmesi istenmiyorsa, gençlere çok önem verilmelidir. Gençlik, ülkenin laboratuvarıdır, ar-gesidir. Böyle güdük bütçelerle gençliğe bir şey veremezsiniz. Bir avuç kepekle de maymun yakalanmaz.

Yıllardır yarım kalmış, 1990 yılından beri yarım kalmış tesisleri yapmakla değil, yeni projeleri... Evet, olimpiyatlarla ilgili yaptığınız tesisler için teşekkür ediyorum, alkışlıyorum; ama, bir beldeye, bir ilçeye, bir köye spor tesisi olarak ne yaptınız, programınızda ne var, 2005 yılında ne yapacaksınız, onu söyleyemediniz.

Eğer tribün terörünün önlenmesi isteniyorsa, sokak çocuklarının topluma kazandırılması isteniyorsa, çocuklarımızın beden ve ruh sağlığını geliştirecek bir şekilde yetişmesi isteniyorsa, bu bütçeyle olmaz. Yıllardır ihmal edilen bu kitle, yine aynı şartlarla, Türkiye'nin evlatları olmasına rağmen, namuslu insanların baş belasıdır.

Statünün değiştirilip, değişikliklerle, profesyonel ve amatör spor yapan gençlerimize, cefakeş yöneticilerimize destek olacak şekle getirilmesini diliyorum Sayın Bakanım, Sayın Genel Müdürüm.

Spor camiasının çilekeş, vefakâr tüm mensuplarına ve Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, şimdi soru kısmına geçiyoruz.

Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Kaptan; buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya)- Sayın Başkan, ben, spordan sorumlu Sayın Devlet Bakanımız Mehmet Ali Şahin'e bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakan, Antalya Şehir Stadyumu hem yetersiz hem de şehrin içinde sıkışıp kalmıştır. Antalya'da yeni bir stadyuma ihtiyaç vardır. Antalya'ya yılda 1 000'in üzerinde yabancı futbol takımı devrearası kamp için gelmektedir ve bu takımlar Antalya'ya ve Türkiye'ye yılda 30 000 000 euro dolayında para bırakmaktadır. Sadece bir yılda gelen bu para bile bir stadyumun yapılmasına yeterlidir. Valilikçe bu konuda Yeşilbayır'da 300 000 dönümlük bir arsa da temin edilmiştir. Antalya'ya 40 000 kişilik bir stadyumun yapılması konusunda bir çalışmanız var mı? Varsa, Antalya'ya yeni bir stadyum ne zaman yapılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Ahmet Işık, buyurun.

AHMET IŞIK (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Vasıtanızla, Sayın Bakanıma şu soruları tevcih etmek istiyorum: Geçtiğimiz süreçte, malumunuz, 6 federasyon özerkleşmiş bulunmaktadır. Özerkleşme süreci diğer federasyonlarda da devam edecek midir? Özerkleşme sonucunda faydaya yönelik değerlendirmelerinizi almak istiyorum.

Federasyonların kurumsallaşmasına yönelik çalışmalar mevcut mudur? Bunu Sayın Bakanım kısmen ifade ettiler.

Yine, geçtiğimiz süreçte, spor komplekslerinin ve tesislerinin, çok daha yoğun yerleşim merkezleri yerine, çok daha küçük yerleşim merkezlerinin tercih edilerek -zaman zaman tespitlerimiz de var- buralara yapıldıklarını müşahede etmekteyiz. Bu tür komplekslerin ve tesislerin, bölgesel tahsise ve bölgesel kullanmaya yönelik olarak değerlendirilmesi Genel Müdürlükçe düşünülmekte midir?

Yine, sağlık ve eğitime yönelik katkılardaki vergi avantajı, spor tesislerinde de -özellikle, yarım kalmış tesislerin hayata geçmesinde de- gündeme gelebilir mi?

Vakıflarla ilgili ise kısa bir sorum olacak. Tüm vakıfları kapsamına alan bir vakıflar kanunu taslağı olduğu bilinmektedir. Bu kanun tasarısı taslağı hangi aşamadadır? Kanun tasarısı taslağında ne gibi yenilikler öngörülmektedir? Vakıflar Genel Müdürlüğünü yeniden yapılandırmayı, örneğin, daha özerk bir yapıya kavuşturmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Resul Tosun, buyurun.

RESUL TOSUN (Tokat) - Sayın Başkanım,  teşekkür ediyorum.

Öncelikle, Değerli Bakanımız Mehmet Ali Şahin Beye, kendi ilgi alanıyla alakalı konularda gösterdiği yakın ilgiye, özellikle, Tokatımızın Niksar İlçesinde yapılmakta olan yarıolimpik yüzme havuzuna gösterdiği ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.

İkinci olarak, bir müddet önce, yayımlanan Vakıflar Genel Müdürlüğü çıkışlı bir genelgeyle, kamu görevlilerine, mesai dışında da olsa, yapacakları hizmet karşılığı 903 sayılı Yasaya göre kurulan yeni vakıflar tarafından herhangi bir ücret ödenmeyeceği tamim edildi. Yasada olmayan bu yasaklamaya neden ihtiyaç duyuldu ve bu genelgeyle bazı hizmetlerin durma noktasına geldiğini düşünüyorlar mı?

Vakıflarla ilgili bir diğer sorum: İşte, Lübnan'da olsun, Trablusgarp'ta olsun, Bulgaristan'da olsun, Suriye'de olsun birtakım vakfiyeleri Türkiye'de bulunan ecdat yadigârı eserler var. Yurt dışındaki eserlerin restorasyonuyla da Genel Müdürlüğümüz ilgileniyor mu, katkısı var mı, olabilir mi?

Bir diğer sorum: İstanbul'da Sayın Bakanımızın da ikametgâhı olan Fatih bölgesinde Fatih Camii çevresinin son derece bakımsız olduğunu, Fatih Hazretlerinin kabrinin yanında bağıra çağıra futbol sahasına çevrilerek top oynandığını, camiin girişindeki şadırvanın üzerinde geceleri hırsızların, yolsuzların yattığını ve kimi ahlakdışı olayların cereyan ettiğini son ziyaretimde, bizzat ben bölge halkından dinledim. Burayla ilgili bir tasarruf var mı, düşünülüyor mu?

Ayrıca, yine, aynı Fatih Camiinin Akdeniz ve Karadeniz Bölgelerinde son derece mükemmel medreseleri var; geçmişte yetiştirme yurdu olarak  kullanıldı. Yine, boş olarak duruyor. Bunların boş olarak kalması, binaların tahribine de yol açıyor. Bunlarla ilgili bir tasarruf düşünülüyor mu?

Son olarak, Vakıflar Bankasıyla ilgisinden dolayı sormak istiyorum. Bazı ilçelerde banka şubeleri kapatıldı. Mesela, Tokat'ın Zile İlçesinde de Vakıfbank şubesi kapatıldı. Mudilerimiz birhayli zarardide oldular. Açılması tekrar düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Atilla Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bilindiği gibi, idarî yargı yapılanmasında yüzde 78-79 seviyesinde hukukçu olmayan yargıç gerçeği vardır. Bu yapılanmanın, yargı ve yargıcın bürokratlaşmasını hızlandırdığını hepimiz biliyoruz. Bu sebeple, bu yapılanmaya son vermek veya asgarîye indirmek konusunda herhangi bir yasal çalışma yapılmakta mıdır? Bu konuda Genel Kurul gündeminde bulunan yasa teklifine destek vermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum şu: 2004 yılı içinde, idarî yargıda, haklarında idarî ve adlî süreç başlatılan hâkim ve savcı sayısı nedir? Haklarında hangi disiplin müeyyideleri uygulanmıştır? Yine, 2004 yılı içinde görevden uzaklaştırılan hâkim ve savcı var mıdır; sayısı nedir?

Üçüncü ve son sorum şu: 2003 ve 2004 yılı içinde idarî işlem yoluyla haklarında uygulama yapılan kamu görevlilerinden idare aleyhine dava açanların sayısı nedir; bu davalardan kaçı idare aleyhine sonuçlanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Küçükaşık, buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Bakanım, benim sormak istediğim iki soru var. Spor kulüplerinin vergi borçları konusunda neler düşünüyorsunuz; bu konuda bir af düşünüyor musunuz? Birincisi bu.

İkincisi: Bursa-Mustafakemalpaşa'da, konuşmanızda belirttiğiniz gibi, bir olimpik havuz inşaatının temeli, 1993'te, eski Spor Bakanlarından Şükrü Erdem tarafından atılmıştı. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve müteahhit arasındaki sorunlar nedeniyle, şu an hiçbir şey yapılamadan duruyor ve şehrin en güzel yeri bir mezbelelik halinde. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN -Sayın Ilıcalı, buyurun.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım; aracılığınızla, Bakanımdan iki soruyu cevaplamasını arz edeceğim.

Birinci sorum: 2009 üniversite kış oyunlarıyla ilgili iki aday şehirden birisi Erzurum'dur. Ocak ayında Avusturya'da yapılacak toplantıyla konu karara bağlanacaktır. Bu konuda desteğinizle ilgili bilgi verebilir misiniz?

İkinci sorum: Kış olimpiyatlarının Doğu Anadolu Bölgesinde yapılmasıyla ilgili İstanbul Ticaret Odasının üniversiteyle ortaklaşa yaptığı çalışma son aşamaya gelmiştir. Bu konuyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sorulara cevap vermek üzere buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; şahsıma soru yönelten arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Önce, biraz önce kürsüde düşüncelerini ifade eden ve bana da bazı sorular yönelten Kocaeli Milletvekili arkadaşımız Sayın Salih Gün'ün sorularına cevap vererek bu sorular faslına başlamak istiyorum.

Sayın Gün "amatör takımlara katkınız nedir" diye sordular. Herhalde, bununla kastettiği amatör futbol kulüpleridir. Bilindiği gibi, Türkiye'de futbol özerktir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, özerk futbola bütçemizden herhangi bir katkımız, maalesef, yasal olarak olamıyor; ancak, biz, her yıl, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçemizden amatör spor kulüplerine yardımla ilgili bir fasıl ayırıyoruz.

HALUK KOÇ (Samsun) - Onu sordu Sayın Bakan, amatör kulüplerden bahsediyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Ben de oraya geliyorum şimdi.

Bu sene 1 trilyon kadar bir ödenek ayırdık; ancak, eğer bir spor kulübümüz futbol dışında da amatör branşlarda faaliyette bulunuyorsa, bu kulüplerimize yardım edebiliyoruz; sadece futbol dalıyla meşgul olan spor klüplerimize, yasa ve yönetmelik gereği, bu fasıldan yardım edemiyoruz. Amatör spor kulüplerine yardım edecek merci neresidir; Türkiye Futbol Federasyonuyla ilgili yasada, gelirlerinin bir bölümü - yanılmıyorsam yüzde 15'idir- proje karşılığı olmak üzere, kulüplerimize yardım olarak verilebilmektedir; özerk federasyon olarak Türkiye Futbol Federasyonunun kulüplerimize yardımı, yasa gereği mümkün. Bizim bütçemizden ayırdığımız ödenekten amatör spor kulüplerine yardım, demin söylediğim çerçevede, futbol dışında -diyelim ki, atletizm veya başka dallarda- amatör olmak koşuluyla faaliyetleri varsa, cüzî de olsa -1 trilyon lira, tabiî, tüm kulüplerimize yetecek değil- müracaat eden kulüplerimize, imkânlar nispetinde yardım ettik. Bu seneki bütçemiz, bu konuda, 1 trilyondu.

"Spor affı çıkarmadınız" dedi Sayın Gün. Özellikle, amatör spor kulüplerinin belli süre içerisinde kongrelerini yapmamaları sonucu, dernek statüsünde oldukları için derneklerinin feshedilmesi gerçeği karşısında, geçtiğimiz aylarda, bir yasal düzenleme çalışması burada yapılırken, bir madde eklenerek, üç aylık bir süre verildiğini, üç ay içerisinde müracaat edilmesi halinde yeniden faaliyetlerine devam imkânı sağlayan bir düzenleme yapıldığını hatırlıyorum. Şu anda o tasarı önümde değil. Hatta, bu öneri Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızdan gelmişti; biz de Hükümet olarak katılmıştık. Eğer "af" deniliyorsa, bana göre, bu da, spor kulüpleri için bir af şeklinde değerlendirilebilir.

SALİH GÜN (Kocaeli) - Sporcu affı, Sayın Bakan...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sporcu affıyla ilgili... Eğer, bunlar futbolcuysa, herhalde, bunu, Futbol Federasyonu yapacaktır. Özerk federasyon; o konuda, biz yasal bir düzenleme yapamayız.

SALİH GÜN (Kocaeli) - Amatör spor...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) -...ama, sizin, eğer, bu konuda bir düşünceniz varsa, bir teklif olarak getirin, verin, bir bakalım.

SALİH GÜN (Kocaeli) - Tamam.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Bunun dışında, vize için, müracaatlar için paralar alıyorsunuz denildi; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak, il müdürlükleri olarak. Böyle bir düzenlemeyi biz getirmedik, öteden beri alınıyor bu zaten; yani, uzun yıllardır uygulanan bir yöntemdir; ama, siz, şunu söylüyorsanız "siz bunların hepsini kaldırın, hiçbir para almayın" diyorsanız, tabiî, bu bir yasal düzenlemeyi gerektirir. Yani, böyle bir düzenlemeyi biz getirmedik Salih Bey; öteden beri bu alınıyor, şu anda da devam ediyor.

Tabiî, kulüplerimizin çokça borcu olduğundan bahsettiniz; bir arkadaşımız da, biraz önce, sanıyorum, Sayın Küçükaşık aynı doğrultuda bir soru yöneltti. Bu borçları affedebilecek misiniz falan diye bir soru sordunuz. Biz, hükümete geldiğimizde, spor kulüplerimizin vergi borçlarıyla ilgili bir düzenleme yaptık. Onların borçlarını yeniden yapılandırdık; faizlerinin bir kısmını affettik; sanıyorum, bunu onsekiz aya yayan bir düzenleme yaptık. Bazı kulüplerimiz bu borçlarını da ödeyemediler; ama, bunların azınlıkta olduğu kanaatindeyim. Şimdi, yeniden bir af beklentisi var; ama, sık sık af yaparsanız -özellikle vergi konusunda- bu iş yalama olur.

Şimdi, hem bize diyorsunuz ki, daha fazla ödenek ayırın, spor için daha fazla para ayırın; bir taraftan da diyorsunuz ki, alacaklarınızdan vazgeçin. Bunlar, birbiriyle, tabiî, uyumlu şeyler değil. Biz alacaklarımızı toparlayacağız ki, gelirlerimizi artıracağız ki, diğer faaliyetlerle ilgili olduğu gibi, spor için de daha fazla para ayırma imkânına sahip olabilelim.

Spor kulüplerinin vergi oranlarını da yüzde 40'tan yüzde 15'e düşürdüğümüzü biliyorsunuz. Bunlar, spor kulüplerimiz için yapılmış olan faydalı işlerimizdir.

Antalya Milletvekilimiz Sayın Kaptan, Antalya Şehir Stadının yetersiz olduğunu... Ben, sanıyorum, kupa maçı vesilesiyle, Antalya'da, o statta bir maç izlemiştim; gerçekten, tam şehrin ortasında kalmış. Sayın Kaptan, gerçekten, bu konuda haklısınız. Ben de orada bir maçı seyrederken, keşke, şurayı başka amaçlar için kullanacak hale getirsek de, şehrin dışında, sizin de ifade ettiğiniz gibi, 40 000 kişilik Antalya'ya yakışır bir stadyum yapabilsek! Ancak, bu konuda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, Antalya Büyükşehir Belediyesiyle birlikte ortak bir çalışma içerisine girdi. Şimdi, belediyemizin, sanıyorum, şöyle bir beklentisi var; bu mevcut olan stadın yerine bir başka yerde bir stat yapıp, belki orayı buna karşılık almak veya başka amaçlar için kullanmak gibi bir düşüncesi olduğunu seziyorum. Bu çalışmaları Sayın Atalay takip ediyor. Biliyorsunuz 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası finallerini aldık. Bu finaller 4 kentte yapılacak: Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya. Bizim, Antalya'ya en az 10 000 kişilik bir spor salonu yapma sorumluluğumuz var. Bunu, uluslararası federasyona da taahhüt ettik. Şimdi, bizim, acilen, hemen bir yer bulup, Antalya'ya, basketbol finalleriyle ilgili bir spor salonu yapma sorumluluğumuz var. Uluslararası federasyon, bundan bir iki ay önce belediye başkanlarını ziyaret etti, Antalya Büyükşehir Belediyesini de ziyaret etti; Antalya Büyükşehir Belediyesinin de bu konuda bir taahhüdü var. Yani, Antalya'nın, gerçekten, hem spor salonuna hem de büyük bir stadyuma ihtiyacı var; bu konuda sizinle hemfikirim. Bu, bizim gündemimizde. Yerel yönetimlerle işbirliği halinde, özellikle Antalya Büyükşehir Belediyesiyle işbirliği halinde önümüzdeki süreçte bunları gerçekleştirebileceğimizi umuyorum.

Ahmet Işık Beyin soruları oldu. Sürem de bitmek üzereymiş.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz bitmek üzere; diğer kurumlarla, Vakıflar Genel Müdürlüğüyle, Danıştayla ilgili...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Tabiî, diğerlerine de yazılı cevap vereceğiz.

Yalnız, Sayın Işık, vakıflar yasası taslağıyla ilgili bir soru yönelttiler. Gerçekten, vakıf mevzuatı çok dağınık. Biz, bütün bu vakıf mevzuatını tek bir yasa çatısı altında toplayan, özellikle vakıfların özgürlük alanını genişleten, çağdaş standartları vakıflar için de getirmeye çalışan ve bunu hedefleyen bir kanun tasarısı taslağını Başbakanlığa sevk ettik. Başbakanlık internet sitesinde, vakıflar yeni yasası tasarısını görmeniz, incelemeniz mümkündür. Bunu, sivil toplum örgütleri, özellikle vakıf yöneticileri incelesinler, eğer yeni önerileri varsa bunları da bize bildirsinler diye orada yayımlattık. Yayımlanalı bir ayı geçti. Eğer, yeni öneriler Vakıflar Genel Müdürlüğüne gelmişse ve isabetli teklifler varsa, onları da yeniden gözden geçirerek, çok kısa bir sürede vakıfların yeni kanun tasarısını Meclise sevk etmeye hazırlanıyoruz.

Sayın Tosun'un, Fatih Camiiyle ilgili ve çevresindeki o medreselerle ilgili soruları var. Bu konuda, iki tane proje, şu anda, Anıtlar Kurulunda; çıkmasını bekliyoruz. Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, Fatih Camii ve çevresi ödeneğimiz de hazırdır. Vakıfbank, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, bu sene, ciddî miktarda, vakıf eserleri için bir para aktardı; özellikle İstanbul'daki büyük camilerin ihtiyaçları için kullanılacak; ancak, bunlarla ilgili yapılmış olan projeler Anıtlar Kurulunda, tasdiki bekleniyor. Sayın Tosun'un sorusu üzerine, bunu, kendilerine ifade ediyorum.

Sayın Atilla Kart arkadaşımızın Danıştayla ilgili soruları var. Doğrusu, bu rakamlar bende yok. Bunları, yazılı olarak kendilerine takdim edelim. Sayın Türkoğlu bunları hazırladı; ama, zamanımız dar. Ben, çok kısa sürede, bu cevapları size intikal ettiririm.

Evet, Sayın Küçükaşık, spor kulüplerinin vergi borçlarıyla ilgili bir konuyu gündeme getirmişti.

Bursa Yüzme Havuzu konusuyla ilgili, şu anda, tam bilgi sahibi değilim; kendilerine bir bilgi hazırlayalım, yazılı olarak cevap verelim.

Sayın Ilıcalı, tabiî, 2009 üniversite kış spor oyunlarının Erzurum'da yapılmasıyla ilgili, evet, öneri vardır. Ocak ayının başında, Avusturya'da, bu konuyla ilgili karar verilecektir. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü... Vaktim olursa ben de gitmek ve bu işi kotarmak istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, yüzme havuzu Bursa'da, Mustafakemalpaşa İlçesindeki yüzme havuzunu sordu Sayın Küçükaşık.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Doğrudur, Bursa, Mustafakemalpaşa. İhale tasfiye oluyor, yeniden ihale edeceğiz, müteahhitle bir problem varmış; Genel Müdürümüz o bilgiyi aktardılar.

Sayın Başkanım, diğer sorulara, izin verirseniz, yazılı olarak cevap vereyim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.91 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod                                Açıklama                                                                            YTL   

01                         Genel Kamu Hizmetleri                         19 154 100

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                         Savunma Hizmetleri                         132 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                         Sağlık Hizmetleri    900 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                         Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 249 470 900

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

Kod                                Açıklama                                                                              Lira  

02                              Vergi Dışı Gelirler                              979 998

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                              Sermaye Gelirleri    2

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                              Alınan Bağış ve Yardımlar                              268 677 000

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Genel Ödenek Toplamı

:

229 807 683 900 000

- Toplam Harcama

:

201 134 571 150 000

- İptal Edilen Ödenek

:

22 879 917 300 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve

 

 

Özel Kanunlar Ger

 

 

Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

5 793 195 450 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Bütçe tahmini

:

209 118 000 000 000

- Yılı tahsilatı

:

206 564 837 200 000

 

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.92 -  VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod                                Açıklama                                                                            YTL   

01                           Genel Kamu Hizmetleri          6 865 026

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                           26 790

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                           244 954

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                           Sağlık Hizmetleri    4 500

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                           Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                           147 655 859

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                           Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri          51 202 871

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - C E T V E L İ

KOD                              Açıklama                                                                            YTL   

02            Vergi Dışı Gelirler    205 999 710

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                        Sermaye Gelirleri    290

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

A  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Genel Ödenek Toplamı

:

73 494 390 800 000

- Toplam Harcama

:

59 973 118 000 000

- İptal Edilen Ödenek

:

13 432 100 400 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve

 

 

Özel Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

Devreden Ödenek

:

89 172 400 000

                                    Mazbut ve Mülhak Toplamı                           

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

20 626 096 350 000

- Toplam Harcama

:

4 416 346 400 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve

 

 

Özel Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

 

 

Devreden Ödenek

:

16 209 749 950 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Bütçe tahmini

:

44 561 000 000 000

- Yılı tahsilatı

:

107 107 676 950 000

                                 Mazbut ve Mülhak Vakıf Geliri                         

 

 

- Yılı tahsilatı

:

4 416 346 400 000

BAŞKAN-  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

05 -  DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1. - Danıştay Başkanlığı 2005 Malî Yılı Bütçesi

A - C E T V E L İ

Fonksiyonel

Kod                                Açıklama                                                                            YTL   

01                             Genel Kamu Hizmetleri            3 698 950

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             15 950 350

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                             Eğitim Hizmetleri                             101 900

BAŞKAN- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2005 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. - Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Danıştay Başkanlığı 2003 Malî Yılı Kesinhesabı

 

A -  C E T V E L İ

                                                                                         Lira        

- Genel Ödenek Toplamı

:

15 030 080 000 000

- Toplam Harcama

:

14 573 706 450 000

- İptal Edilen Ödenek

:

456 373 550 000

BAŞKAN- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Danıştay Başkanlığı 2003 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Danıştay Başkanlığı 2005 malî yılı bütçeleri ile 2003 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını temenni ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, bugünkü programda yer alan bütçelerin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını sırasıyla görüşmek için, 23 Aralık 2004 Perşembe günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 20.01